CHRISTINA ANN COLEMAN
İPUCU Türkçesi: Vaykut Tercüme Bürosu
Vaykut Yayınevi 1975
İngilizce orijinal kitap: Erle Stanley Gardner The Case of The Dubious Bridegroom 1949
Vaykut Yayınevi Atatürk Bulvarı 231/15, Kavaklıdere, Ankara Tel: 26 54 48 - 26 54 49 Telex: 42578 Sayk Tr
1
Şehrin çelik ve betondan yapılma gökdelenleri, hayalet parmakları gibi dimdik yükseliyor, gecenin manzarasını değiştiriyordu. Perry Mason’un yazıhanesinin penceresinden şurada burada yükselen bu binaların uzun pencerelerindeki ışıklar görülüyordu. Binalar aşağıdan yakılan projektörlerle aydınlatılıyorlardı ve pencerelerin çoğunda ışıklar sönmüştü. Perry Mason mahkemede yorucu bir gün geçirdikten sonra yazıhanesine dönmüştü. Elektrikleri söndürdü ve tam masasının karşısındaki büyük koltuğa uzandı. Işıkları kanun kitaplarının ufak yazılarından yorulmuş olan gözlerini dinlendirmek için söndürmüş ve uzanır uzanmaz uyku bastırmıştı. Yukarıya kadar gelen sokağın ışığı. Mason’un yazıhanesinin penceresinin önündeki yangın merdivenini aydınlatıyordu. Çalışma masasının üzerinde bir sürü kanun kitabı açık olarak duruyordu. Büyük deri koltuğun üstüne bir hayli dosya yığılmıştı. Bu dosyalardaki meşeleri inceleyecek ve müşterilerinin sıkıntılarını gidermek için onlara yardım edecekti. Gündüz hava çok sıcak olmasına rağmen akşam üzeri kuvvetli bir fırtına çıkmıştı. Her yönden esen rüzgâr binalara çarpıyor, aralık bırakılmış pencerelerden içeri giriyordu. Mason yattığı yerde rahat edemiyor, bir yığın halinde duran dosyalan ve ertesi günkü davayı düşünüyordu. Pencerenin üst tarafında hafif bir ses duyuldu. Daha sonra, yoklıyarak yangın merdiveninin basamağını bulan, şık ayakkabılı, muntazam bir kadın ayağı görüldü. Başı üstteki yazıhanenin sahanlığı hizasında olduğu için görünmeyen bu kadın, yavaş yavaş ve çekinerek merdivenin sahanlığına inmişti. Yukarıdaki yazıhanenin ışıkları bir çıtırtıyla açıldı ve bir 4
ışık demeti karanlığa yayıldı. Mason anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak hareketsiz durmakta olan kolunu koltuğun yanına koydu. Yukarıdaki yazıhanenin penceresinin önünde birisinin bulunduğu, ışığın gölgelenmesinden anlaşılıyordu. Yangın merdiveninin sahanlığındaki kadın telaşla iki basamak daha indi. Mason tekrar kolunu oynattığı zaman, kadın bunu gördü ve olduğu yerde dondu kaldı. Kuvvetli bir rüzgâr genç kızın eteğini havalandırdı. Düşünmeden sağ eliyle eteğini tutmak istedi. Bu hareketi, sokaktan gelen ışıkla elindeki maden parçasının parıldamasına sebep oldu. Mason birdenbire koltukta doğruldu. Yangın merdivenindeki kadın döndü ve tekrar yukarıya tırmanmak istedi. Fakat üstteki yazıhaneden gelen ışığın dalgalanmasıyla olduğu yerde kaldı. Rüzgâr kuvvetini artırmıştı. Fırtına uğultular meydana getiriyordu. Mason esnedi, gözlerini ovuşturdu, yangın merdiveninin sahanlığındaki bir çift kadın bacağı ve etekliğine. gördüğüne inanamıyarak hayretle baktı. Yangın merdivenindeki kız işaret parmağını dudaklarına götürmüş ve susmasını işaret etmişti. Mason «Ne demek isti…» diye kaşlarını çattı. Genç kız, bir yandan rüzgârla kalkan eteğini düzeltmeğe çalışıyor, bir yandan da konuşma anlamında başını sallıyordu. Mason kadının içeri girmesi için geriye çekildi. Kadın karar veremiyordu. Bunun üzerine Mason bir ayağını pencereden dışarıya çıkardı. Sahanlığa çıkacaktı. Bunun manasını anlayan ve tehlikeyi sezen kadın, sağ elinde bulunan bir şeyi atıyormuş gibi bir hareket yaptı. Yukarıdan gelen ışığın altında parıldayan şey karanlıkta kayboldu. Ondan sonra kadın tekrar elleriyle etekliğini örtmeye çalıştı. 5
«Çok güzel şeyler seyretmiş oldunuz» diye güldü. Adeta fısıldar gibi konuşuyordu. Mason «Evet,», dedi. «İçeriye gelin.» Genç kadın, artık kurtuluş olmadığına karar vermişti. Bir ayağını Mason’un yazıhanesinin penceresine koyduktan sonra içeri atladı. Mason elektriği yakmak için düğmenin bulunduğu tarafa doğru yürüdü. Genç kız «Lütfen ışığı yakmayın» diye yumuşak bir sesle yalvardı. — Niçin? — Açmamanızı istiyorum. Teh… Tehlikeli olabilir. — Kimin için tehlikeli olabilir? Genç kız «Benim için» diye cevap verdi. Bir süre sonra «Sizin için de» diye ekledi. Mason yukarıdan gelen, yazıhanenin ışığındaki gölgenin farkında idi. — Işıktan korkacak bir kimseye benzemiyorsunuz. Genç kadın «Neden korktuğumu bilmeniz gerekir» diye güldü. «Ne zamandan beri buradasınız?» — Bir saatten beri. Uyukluyordum. Genç kadın «Çok önemli bir anda uyanmışsınız,» diye tekrar güldü. «Rüzgâr gafil avladı beni.» — öyle olduğunun farkındayım. Sağ elinizde ne vardı? — Sağ elimle etekliğimi avuçlamıştım. — Demir gibi bir şey farkettim elinizde. Genç kadın «Oh, o mu» diye güldü. «Elektrik feneriydi.» — Ne oldu fener? — Elimden düştü. Mason «Elinizdekinin tabanca olmadığından emin misiniz?» diye sordu. Niçin tabanca olsun. Ne kadar saçma bir şey bu Mister Mason! — Adımı da biliyorsunuz? Genç kadın «Orada yazıyor, tersten okuyabiliyorum.» diye 6
dış kapının buzlu camının üstündeki yazıyı gösterdi. — Ben elinizdekinin tabanca olduğunda ısrar ediyorum. Onunla ne yaptınız? — Elimde tabanca yoktu. Zaten gördüğünüz şey elimden kaydı ve sokağa düştü. Mason «Bundan nasıl emin olabilirim?» diye yavaş yavaş genç kadına doğru ilerlemeye başladı. Genç kadın kollarını yana kaldırarak «Zannedersem üstümü aramak istiyorsunuz» dedi. Mason hemen kadının yanma gidip el yordamıyla üstünü başını yokladı. İlk dokunuşunda kadın bir an çekinir gibi olduysa da sonra hareketsiz kaldı. — Bu şekilde baştan aşağı aramanız gerekil mi?» — Zannedersem evet. Hareket etmeyin… — Bu hareketleri sadece tabanca aramak için mi yapıyorsunuz? Mister Mason «Böyle hareket eden ilk kimse ben değilim,» diye cevap verdi. «Tabii ki tabanca arıyorum, kendimi koruyabilmek için baştan aşağı aramalıyım seni.» Mason genç kadının adalelerinin serildiğinin farkındaydı. Fakat kadın bir tek kelime söylemedi ve hareket etmedi. Mason ellerini çektiği zaman, genç kadın soğuk bir tavırla «Bitti mi?» diye sordu. Mason başını salladı. Genç kadın kollarını aşağıya indirdi. Pencereden vuran sokak ışığında dudaklarını sıktığı belli oluyordu. Bir sandalyeye oturdu ve çantasından çıkardığı paketten bir sigara alıp yaktı. «Böyle şeylerden hoşlanmıyorum,» dedi. Mason «Bir kadının beni vurması da benim hoşuma gitmez,» diye cevap verdi. «Biliyorsun elindeki tabancaydı. Onu sokağa attın.» — Niçin aşağıya gidip bakmıyorsunuz Mister Mason? — Zannedersem daha iyi bir yol var. Polise telefon edip aramalarını isteyebilirim. 7
Genç kadın «İyi bir hikâye çıkar ortaya» diye gülerek alay etti. «Gazetelerin baş sahifelerinde çıkacak yazı şimdiden gözümün önüne geliyor: MEŞHUR AVUKAT PENCERESİNİN ALTINDA TABANCA OLUP OLMADIĞINI ARAŞTIRMALARI İÇİN POLİSE MÜRACAAT ETTİ.» Mason düşünceli bir şekilde genç kadını süzüyordu. Kadının güzel olan oval yüzü çakmağın ışığında dikkatini çekiyordu. Çakmağı tutan eli titriyordu. Genç kadın «Sonra.» diye devam ederken gözleri alayla parladı. «Çok gülünç bir hikâye olurdu: POLİS TABANCAYI BULAMAYINCA AVUKAT İZAHAT VERMEKTEN KAÇINDI. ACABA PERRY MASON TABANCAYLA NUMARA YAPARKEN Mİ TABANCAYI SOKAĞA DÜŞÜRDÜ? YOKSA BİR MÜVEKKİLİNDEN ALDIĞI TABANCAYI ORTADAN KALDIRMAYI MI PLANLADI? Hakikaten güzel bir hikâye olurdu.» Mason «İzahat vermekten kaçınacağımı nereden biliyorsun?» diye sordu. — İzahat vereceğinizi sanmıyorum. Başınıza bir sürü iş açar, öyle değil mi? — Başıma iş mi açar, acaba?.. — Pencerenizin önünde bir kadın görüyor ve onu zorla odaya sokuyorsunuz. Elinizde deliliniz olmadığı halde tabancası olduğunu iddia edip üstünü arıyorsunuz. Bu durum sizi mahkemeye vermeme yardım etmez mi? Mason «Zannetmiyorum;» diye cevap verdi. «Netice olarak bana açıklamada bulunması gereken, odama yangın merdiveninden niçin girmek istediğini anlatmak zorunda olan birisini bulmuş oluyorum ve…» Genç kadın «Odanıza giren ha!» diye sözünü kesti. Alay ediyordu Mason’la. — Odama girmiyecek miydiniz? — Tabii ki girmiyecektim. 8
Mason «Korkarım sizinle kaybedecek zamanım yok,» dedi. «Mantıki bir açıklama yapmazsanız polise müracaat edeceğim. Şimdi telefon edeceğim.» Genç kadın «Hayatınızda yeni bir sahife,» dedi. «Perry Mason polis çağırıyor.» Mason «Bunun alışılmamış bir şey olduğunu kabul ediyorum.» diye güldü. «Durumu açıklayacak mısınız?» — Bu akşam kâfi derecede küçük düşürülmedim mi? Böyle elim havada her yanımı… — Üstünüzde tabanca aradığımı siz de biliyorsunuz. — Sadece tabanca aramak için mi her yanımı yokladınız? — Evet. Gene kadın «O halde sizin bir makineden hiç farkınız yok.» diye kızdı. — İstediğiniz gibi anlam verebilirsiniz. Mason telefona doğru ilerledi. Gene kadın «Bekleyin..» diye telaşlandı. Avukat kadına doğru döndü. Gene kadın sigarasından derin bir nefes çekti, dumanları havaya savurdu, sonra «Peki.» diyerek sigarasını tablaya bastırdı. «Siz kazandınız.» — Ne kazandım? — Söyliyeceklerimi. — Anlatın öyleyse. Gene kadın «Yukarıdaki yazıhanede sekreter olarak çalışıyorum.» dedi. — Yukarıdaki yazıhane ne? — Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketi. — Söylediğin şeyler doğru olmalı. — Tabii doğru. O şirkette çalışıyorum. Mason telefon rehberini eline aldı ve GA harflerini çevirdi. Garvin Maden Bulma Ve Geliştirme Şirketinin ismini buldu, adresi kontrol ettikten sonra başını salladı. «Söylediğin adres doğru galiba.» dedi. 9
Gene kadın «Patron bu gece yazıhaneye gelip çalışmamı istedi.» diye devam etti. «Bu akşam bir yemeğe gidecekmiş, geç gelebilirmiş. Oradan kurtulur kurtulmaz yazıhaneye gelecek ve işi bitirecekti Beraber çalışacaktık. Zira yarın sabah erkenden seyahate çıkıyor.» — Sen de onu yangın merdiveninde mi bekliyordun? Genç kadın «İşin doğrusunu söylemek gerekirse Mister Mason.» diye güldü. «Yangın merdiveninde beklemek kadar kötüydü durum.» — Ne demek istiyorsunuz? — Bir saat kadar evvel yazıhaneye geldim. Beklemekten yoruldum. Gece işlerimi çabucak bitirmiştim. Beklemekten canım sıkılmıştı. Sonra aklıma yangın merdivenine çıkmak geldi. Yangın merdiveni çok pisti, içeriye girdikten sonra lavobaya girip yıkanmayı düşünüyordum. Fakat orada durup şehri seyretmek çok romantikti. Ayağımın altında uzanan şehirde ne kalpler kırılıyor, ne trajediler oynanıyor, ne ümitler besleniyordu kimbilir. Bu sırada yazıhanenin kilidine bir anahtar sokulduğunu duydum .Kapı açıldı. tabii gelenin patron olduğunu zannettim. Yangın merdivenine çıkışımı neyle izah edeceğim düşüncesiyle endişelenmişim. Odanın ışığı yanınca gelenin patronun karısı olduğunu gördüm. Niçin geldiğini bilmiyordum. Belki de beni kocasıyla yakalamak için gelmişti. Bir tuzağa düşmüş olabilirdim. O anda bunu nasıl izah edebileceğimi bilmiyordum. — Devam edin — Bunun üzerine bir kaç basamak aşağı indim Bu şekilde beni göremiyordu. Fakat ben bulunduğum yerden yazıhanenin içini görebiliyordum. Zannedersem her insan gibi bende patronun karısının bu saatte yazıhanede ne yapacağını merak etmiştim .0 pencereye doğru yaklaşınca ben bir kaç basamak daha aşağı indim. — Ondan sonra da rüzgâr eteğinizi havalandırdı. Genç kadın «Siz de bu fırsatı kaçırmadınız,» diye güldü. 10
Mason «Evet,» diye ekledi. «Siz de sağ elinizle eteğinizi aşağı indirmeye çalıştınız.» — Rüzgârın azizliğine uğradım. — Ve, elinizde tabanca vardı. Genç kadın «Bir elektrik feneri» diye ısrar etti. Mason «Şimdi tam bir centilmen gibi hareket edip sözünüze inanacağım.» dedi «Fakat beş saniye içinde elektrik feneri hakkında açıklama yapacaksınız. Düşünmek yok, bir. İki üç. dört. beş. Çok üzgünüm.» Genç kadın dudaklarını ısırdıktan sonra «elektrik fenerini, oto parka döndüğümde otomobilimi bulabilmek için yanıma almıştım,» diye cevap verdi. «Patronumun beni geç saatte otomobilime kadar götüreceğini zannetmiyordum. Gecenin o saatinde yalnız bir kadının başına neler gelebileceği belli.» — Ve yangın merdivenine çıkarken de feneri yanınıza aldınız. — Biraz acayip olmasına rağmen tamamen böyle oldu. Fener masanın üstündeydi. Yangın merdiveni karanlık olduğu için çıkarken yanıma almıştım. — Çok güzel. O halde şimdi benimle birlikte aşağıya inecek ve parketmiş olduğunuz otomobilinizi gösterecek olursanız her şey yoluna girecek. Gene kadın «Memnuniyetle.» diyerek zarif bir hareketle sandalyeden kalktı. «Bunu yapmaktan zevk duyacağım Mister Mason. Siz de otomobilin plakasını, ehliyetimi, arabadaki, otomobilin kime ait olduğunu gösteren kartı incelersiniz. Bu suretle bu iş de hoş bir tesadüf olarak sona erer, öyle mi?» Mason’da «tamamen öyle,» diye cevap verdi. «Böyle bir durumda da olsa sizin gibi birisiyle tanışmak beni memnun etti. Fakat adınızı söylemediniz bana, isminizi bilmiyorum.» — Otomobildeki kartı görünce öğrenirsiniz. — Bunu sizin söylemenizi tercih ederim. — Virginia Colfax. — Misis Colfax mı. yoksa Mis Colfax mı? 11
— Mis Colfax. — Çıkalım artık. Mason kapıyı açtı ve kızın dışarıya çıkması için yana çekildi. Omuzunun üstünden ona dostça gülümseyen kızla birlikte koridorda yürümeye başladılar. Drake Dedektif Ajansı yazılı kapının Önünden geçerken «Şurası hiç hoşuma gitmez.» diye kız yüzünü buruşturdu. Mason «Niçin?» diye sordu. — Dedektifler insanın herşeyini öğrenmek isterler. halbuki ben gizliliği severim. Mason asansörün düğmesine bastı ve kapıcının asansörü bulundukları kata getirmesini beklemeye başladı. «Drake benim bütün işlerimi takibeder,» dedi. «Çok metodik çalışır. Onu yakından tanıyınca ne romantizm ve ne de büyü kalır ortada. Her şey mantıkla ilgilidir. Drake aklıma gelince canım sıkılır.» Genç kız «Olabilir.» diye gülümsedi. Asansör geldi. Kapıcı başıyla Mason’u selamladı. Mason sanki kızı asansöre sokmak istiyormuş gibi dirseğinden tutmuştu. «Kapıcı defterini imzalamış olmalısınız.» dedi. «Kontrol ederler herkesi.» Genç kız «Zannedersem yanlış biliyorsunuz.» diye tebessüm etti. «Drake Dedektif Ajansı bütün gece açık. Oraya gidenler defteri imzalamak zorunda değiller.» Mason «Oraya gideceğinizi mi söylediniz kapıcıya?» diye sordu. Genç kızın dudaklarındaki tebessüm genişledi. «Beni aptal mı zannettiniz?» diye cevap verdi. Kapıcı «Buradaki adete göre Dedektif A|ansına gidenlere defter imzalatmıyoruz.» diye açıkladı. «Çünkü ofis yirmi dört saat çalışıyor.» Mason asansördeki deftere dışarı çıkış saatini işaretledi. Virginia Colfax’a «Hakikaten çok zekisiniz.» dedi. «Kafanız iyi çalışıyor, hazır cevapsınız.» Genç kız soğuk bir şekilde teşekkür etti. 12
Asansör zemin katta durdu. Genç kız çenesi havada dışarıya çıktı. Mason onu takibetti. Genç kız kapıda bir süre durdu. Kuvvetli rüzgar saçlarını kulaklarının iki yanından arkaya doğru savuruyordu. Rüzgar bir anda hisedilir derecede azalmıştı. Zaman zaman kuvvetleniyor, uğulduyor ve şehrin gürültüsünü bastırıyordu. Genç kadın birden döndü ve elini Mason’un koluna koydu. «Siz bir şey söylemek istiyorum,» dedi. — Ne? — Her konuda çok nazik hareket etiğiniz için size çok teşekkür ederim. Mason hayretle kaşlarını kaldırmıştı. Genç kadın bunları söyledikten sonra birden elini kaldırdı ve Mason’un yüzüne olanca gücüyle bir tokat indirdi. Çıkan ses biraz ilerdeki kokteyl salonundan yeni ayrılmış olan kadınlı erkekli bir grubun dikkatini çekmişti. Mason bu ani tokatın tesiriyle içine düştüğü şaşkınlıktan kurtulmadan, genç kız orada durmakta olan bir taksiye atlamıştı bile. Mason taksi şoförüne «Hey!» diye bağırdı. «Hareket etme.» Sonra o tarafa doğru ilerledi. Önüne üstündeki gece elbisesine rağmen, rıhtım amelesine benzeyen iri yarı birisi çıktı. «O goncaya kıyılmaz ahbap» diye kolunu yakaladı. Mason «Çek elini üstümden» diye bağırdı adama Adam « Bu iş zorla olmaz ahbap,» diye onu daha sıkı yakaladı. Bir yandan da sırıtıyordu. «Kadın seni istemiyor.» Bu esnada taksi hareket etmiş, hızla trafiğe karışmıştı. Mason iri yarı adama «Ya ceketimin kolunu bırak, yahutta çeneni dağıtacağım.» diye bağırdı. Adama öyle bir bakmıştı ki, adam «Bir dakika ahbap,» diye Mason’un kolunu bıraktı. «Kadın seni istemi…» Mason hızla geri döndü. Onu dinlememişti bile. Caddeyi göz ucuyla taradı, bir taksi bulmak istiyordu. Fakat ortalıkta 13
taksi yoktu. Bunun üzerine adama döndü. «Tamam.» dedi, kızgınlıktan yüzü bembeyaz kesilmişti. «Arkadaşlarına kahramanlığını gösterdin. Her halde kolejde okurken boksördün… Bin dokuz yüzlerden kalma boksör, hoşuna gidecekse söyliyeyim, yaptığın bu hareket bir sürü kanuni güçlüklere sebeb olacak. Şimdi şu nalet yüzünü gözümün önünden çek, yoksa yok edeceğim. Adam Mason’un parlaması karşışında şaşırmış ve geriye doğru çekilmişti. Avukat bir eliyle onu iterek geçti ve yazıhanesinin bulunduğu binaya doğru yürüdü. Sonra fikrini değiştirerek binanın yan tarafına saptı, yazıhanenin altına gelen dar sokağa girdi ve uzun uzun araştırdı. Ne tabanca vardı ne de elektrik feneri… Mason geri döndü, binaya girdi. Deftere imza atıp, binaya giriş saatini yazdı ve Drake Dedektif Ajansına girdi. Masada oturan kıza «Paul Drake burada mı?» diye sordu. Kız başını sallayarak yazıhanede olmadığını söyledi. Mason «Takibetmesini istediğim bir iş var, acele etmesine gerek yok. Yarın sabah yapılabilir. Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketi hakkında tahkikat yapmasını istiyorum. O şirkette Virginia Colfax adında bir sekreterin çalışıp çalışmadığını da öğrensin. Şirketin sahibi olan Garvin’in geçmişi hakkında da bilgi edinsin. Fakat Paul’e söyle, üzerinde durulması gereken önemli bir mesele değil. Raporu hazır olunca bana haber versin.» Genç kız başını sallıyarak denilen! anladığını belirtti. Mason tekrar yazıhanesine gelip kanun kitaplarıyla uğraşmaya başladı. Kendisine anlatılmış olan şeyleri görmediğine, sadece duyduğuna göre kanun nazarında bunların değer taşıyıp taşımadıklarını araştırdı. Yan taraftaki binanın ışıklan teker teker sönmeye başladı. Bütün binalar karanlığa gömülmüştü. Mason oturmuş, geçmiş davaları inceliyor ve duyduğu bir ifadenin kanun karşısındaki değerini bulmaya çalışıyordu. Belirsiz bir hissin tesiri altında. 14
İçi içine sığmıyor, bir türlü rahat edemiyordu. Kitaptan karıştırmaktan gözleri kızarmıştı… Elinde ki kitap yere düşünce almak için yere eğildi ve yerde kirli bir mendil gördü. Yangın merdiveninin pisliğiyle kirlenmiş olmalıydı. Mendilden gelen koku sahibini belli ediyordu. Kenarına V harfi işlenmişti mendilin…
15
2
Ertesi sabah Perry Mason, yüksek mahkeme salonuna gelmeden önce mahkeme heyetiyle yarım saat süren bir tartışmadan sonra, alt mahkemenin delil olarak aldığı ve Mason’un müvekkillerinden birisinin aleyhinde kabul ettiği şeyin, bir esasa dayanmayan ve peşin hüküm veren bir durum olduğunu onlara kabul ettirdi ve bu şekilde karar çıkarttırmayı başardı. Ondan sonra bir taksiye atladı ve saat on biri bir kaç geçe yazıhanesinin kapısını açıp içeriye girdi. Masasında oturmakta olan sekreteri Delki Street onu gülümseyerek başıyla selamladı ve «Nereden düştünüz böyle patron?» diye sordu. — Tepeden indim. — O halde tebrikler… — Teşekkür ederim. — Yorgun görünüyorsunuz. — Hemen hemen bütün gece ayaktaydım. Della Street güldü. — Niçin gülüyorsun? — Gazetelere bir göz atabildiniz mi? — Evet sabah gazetesini gördüm ve… Della Street «Bu gün öğle vakti çıkan gazetelerden bahsediyorum.» dedi. «Dedikodu sütununu okumaktan hoşlanacağınızı sanıyorum.» — Niçin? Della Street «Yaramaz Patron» diye işaret parmağını salladı ve alay etti. Mason «Ne oldu?» diye sordu. Della Street, katlanmış olan gazeteyi Perry Mason’un masasının üzerine koymakla yetindi. 16
Avukat gazetenin iç sahifesindeki dedikodu sütununu açtı. Sihirbaz ustalığı ile suçluları kurtarmasını bilen ve bu nedenle bütün dünya tarafından tanınan meşhur avukatlarımızdan birisi dün gece yazıhanesinin bulunduğu binanın önünde bir tokat yedi. Ateş püsküren esrarengiz sarışın kalçasının üstündeki elini avukatın yüzüne indirip şaşkın vaziyette kaldırımda kalan avukatın önünden koşarak bir taksiye bindi. Bu esrarengiz kadın avukatın normalin üzerinde ilgilendiği birisi olmalı ki, kadının peşinden koşmak ve taksiye yetişmek isteyen avukata o sırada orada bulunan atletik yapılı bir erkek engel oldu. Bu meşhur avukat, binanın arkasındaki dar sokakta ne arıyordu? Acaba esrarengiz sarışın avukatın yazıhanesinin penceresinden bir şey mi atmıştı? Olay çıkıncaya kadar avukatın yanındaki kadın çok tatlı ve cana yakın görünüyordu. Bu yakışıklı avukat sosyeteye yeni giren bir çok genç kızın, onlara iltifat etmek yerine işleriyle meşgul olduğu için, kalplerini kırmıştır. Yazıhanesini ve orada çalışmakta olduğu kabiliyetli arkadaşlarını sosyeteye tercih etmiştir. Her ne şekilde olursa olsun bu şehirde genç bir kadın onu terslemiştir. Vah vah Mister M ! Mason bunları okuyunca kaşlarını çattı. «Allahın belası kuş beyinli züppe.» dedi. «Gazeteler böyle kabur farelerini niçin çalıştırırlar sanki?» — Sokak farelerini demek gerekir. — Evet sokak fareleri. Bu Allahın belası nereden bilgi aldı dersin? Delki «Çok tanınmış bir kimse olduğunuzu unutuyorsunuz.» dedi «Size mani olan atletik yapılı yabancı kimdi?» — Domuza benzer, iri yan birisi. Onun çenesini dağıtmalıydım. Yanındaki kadınlara gösteriş yapmak istedi. Kızın peşinden koşacağım anda ceketimi yakaladı. Onun kaçmasına 17
sebeb oldu. — Sevgiliniz kimdi? Mason «Adının Virginia Colfax olduğunu söyledi.» diye cevap verdi. «İhtimaller hesabına göre soyadının Colfax olduğuna yüzde bir olsun inanıyorum. Fakat Virginia ismi doğru olabilir. Bu konuda elimde delil var.» Ondan sonra zoraki bir gülümsemeyle, evvelki gece olanları Della Street’e anlattı. — Kadın ne istiyordu? — Serbestçe çıkıp gitmek istiyordu tabii. O zaman polise haber vermeliyim. Della Street «Polise mi haber verecektiniz?» diye hayretle kaşlarını kaldırdı. Mason «Bunun pek yerinde olmadığını kabul ediyorum ben de.» dedi. Birdenbire gülmeye başladı. «Küçük şeytan,» diye ekledi. Hakikaten tokat attı bana. Onu oto parka götürüyordum. Otomobilini gösterecekti !» — O sırada tokatladı sizi öyle mi? —— Hiç beklemediğim bir anda sağ eliyle tokatladı beni. — Niçin tokatladı? — Yakında bulunanların, bir kuzuyu takibetmekte olan bir kurda engel olacaklarını tahmin edebilecek kadar akıllıydı kadın. Binanın önünde bir taksi beklemekte olduğunu biliyordu herhalde. Orada bazı kimselerin olacağını da tahmin etmiş olmalıydı… Tahmin ettiği gibi olunca da beni tokatladı. Gerçekten beklemiyordum. Della Street «Korkarım ki» dedi. «Sizi yazıhanede yalnız bırakmak doğru değil. Daha evvel söylemiştim, dün gece gelip beraber çalışalım diye.» — Seni rahatsız etmek istemedim. Geç saatlere kadar çalıştım. Bir macera geçirdim işte. Herneyse. Mason masasının sol tarafındaki çekmeceyi açtı ve genç kadının yazıhanede unutmuş olduğu mendili çıkardı. — Şuna ne dersin Della? Della, mendile baktı ve «Kirli.» diye cevap verdi. 18
Mason «Yangın merdiveninde eli kirlenmişti, bu mendile silmiş.» dedi. «Mendildeki koku ne Delta?» Della mendilin bir ucunu işaret ve baş parmaklarının arasına aldı ve dikkatle burnuna yaklaştırdı. «Oh, oh.» dedi. Müşteriniz pahalı koku kullanıyormuş.» — Adı ne? — Zannedersem CİRO’NUN TESLİMİYETİ dedikleri koku. — Bu kokuyu unutmayacağım. Yazıhaneden ne haber Della? Della Street «Mister Garvin adında biri dışarda bekliyor, sizi görmek için sabırsızlanıyor. Bizim yazıhanenin tam üstünde bir ofisi var. Garvin Maden Bulma ve…» Mason «Evet, evet, biliyorum.» diye Della’nın sözünü kesti. «Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketi.» — Kapıdan girerken tabelada mı okudunuz? — Virginia Colfax, galiba o şirkette sekreter olarak çalışıyormuş. Her neyse, Mister Garvin’i içeriye al da ne biçim birisi olduğunu görelim. Belki de işin bir köşesi o dur. Della «Oldukça yuvarlak bir köşe» diye güldü. — Şişman mı? — Şişman sayılır. — Kaç yaşlarında? — Kırk kadar var. Oldukça iyi giyimli, tırnakları manikürlü, istediği şeyi elde etmeye alışık tiplerden. — Vay. vay. Görünüşe göre işin esas köşesi olabilir. Diğer köşesi kıskanç bir eş, üçüncü köşesi için, yaman gri gözlü sarışın. Biliyorsun… — Della Street «Biliyorum.» diye avukatın sözünü kesti. Söylediklerinize şahane bir vücut ekleyeceksiniz. Mister Garvin’i getireyim ben, diyerek bekleme odasına yürüdü. Garvin odaya girdiği anda, kurumla kolundaki pahalı saate baktı. «Yazıhaneye hiç gelmeyeceksin zannettim Mason,» dedi. «Yirmi dakikadır bekliyorum. Beklemekten de hiç hoşlanmam.» 19
Mason soğuk bir şekilde «Belli oluyor,» diye cevap verdi. — Bugün için konuşmadım. Genellikle beklemek canımı sıkar. Seni binaya girip çıkarken defalarca gördüm. Sana bir gün işimin düşeceği aklıma gelmezdi. Mason «Oturun.» dedi. «Arzunuz ne?» Garvin Della Street’e baktı. Mason «O da kalacak.» diye kestirip*attı. «Not alacak, zamandan kazanıyorum böylece.» — Güzel bir şey. — Güzel şeylerin uzmanıyımdır. — Çok yakın bir zaman evvel genç ve becerikli bir kadınla evlendim. Mason, şey, bu evliliğe bir şey olmaması benim için çok Önemli. — Evliliğinize niçin bir şey olsun? — Bir takım karışık şeyler var. — Anlatın bana bakalım. Evleneli ne kadar oldu? Garvin «Altı hafta.» diye cevap verdi. — İkinci evliliğiniz mi? — Sürtüşme var arada. — Anlatın öyleyse. Garvin oturmakta olduğu koltuğa iyice yerleşerek, göbeğini zorlayan ceketinin düğmelerini açtı. — Mason, Meksika’da yapılan boşanmalar hakkında ne düşünüyorsun? — Geçerli sayılıyor. Daha ziyade hakimin karar veriş şekline bağlı. — Ne kadar geçerli sayılıyor? — Psikolojik bakımdan geçer» sayılıyor. — Ne demek istiyorsun? Mason «Teknik olarak.» dedi. «Bir erkek Meksika’da boşanmışsa, resmi makamlar ona karşı sert davranır. Fakat bu şekilde hareket etmiyorlar. Tamamiyle iyi niyetle hareket edenleri hesaba katmayıp, Meksika’daki boşanmaları itibara almasalar, o zaman iki karılı olmaktan suçlu erkekleri hapsede20
cek büyüklükte hapishane bulamazlar. Bu durum bütün aileleri birbirine sokar. Amerika’nın normal hayatı tehlikeye girer.» — Çok iyi düşünüyorlar. Mason «Bunu çok iyi bir şekilde ortaya çıkarmak istiyorsanız, iyice incelemem gerekecek,» dedi. «Fakat genel olarak Meksika hükümeti bizimle bir anlaşmazlık olmasını istemez. Bu konuda bir sürü çalışmalar yapılmıştır. Her ne olursa olsun esas olan bizim kanunlarımızdır. Mahkemelerimiz Meksika’da yapılmış olan boşanmaları tanımak zorunda değillerdir.» Garvin «Onu bir tarafa bırak Mason,» dedi. «Benim başım belada şimdi.» — Zannedersem bunu işin başında söylediniz. En başından bana neler olduğunu anlatın. — Ethel Carter adında bir kızla on yıl evvel evlendim. O anda nasıl ipnotize edildim bilmiyorum. İpnotize kelimesi bunun tam karşılığı Mason. Bu konuda en ufak bir şüphen olmasın. Aradan zaman geçince onun hilebaz, soğukkanlı ve akıllı bir kadın olduğunu anladım. Bunu bir bayanın yanında söylemek istemezdim. Mason «Aşk insanların gözünü kör eder.» dedi. «Aşk ortadan kalkınca bütün kötülükler ortaya çıkar. Belki de kabahat her ikinizdeydi.» Garvin sandalyesinde oturduğu durumunu değiştirdi. «Belki de mümkündür.» dedi. «Fakat şunu bilmeni istiyorum Mason, son derece korkunç bir kadındı.» — Hangi bakımdan? — Her bakımdan. Vahşi kedi gibi bir şeydi o. Bir atasözü vardır: «Cehennemin ateşi, bir kadının insanla alay etmesinden daha az ızdırap verir.» derler. — Ayrılalı ne kadar zaman oldu? — Ayrılmamızın her hangi bir tesiri olduğunu zannetmiyorum. Tekrar evlendiğimi duyunca hiddetten deliye döndü. Mason «Sırası gelmişken sorayım.» diye Della Street’e bakışlarıyla işaret etti. «Yeni evlendiğiniz eşiniz nasıl bir kadın, 21
tarif eder misiniz?» — Kızıl saçlı, güzel bir kadın. Mavinin daha mavisi gözleri var. Onun gözlerine bakınca maviliğin derinliğini farkedersin Mason. Saçlarının rengine uyan kadife gibi bir cilde sahip. Velhasıl, kıymetli bir mücevher, harikulade güzel bir kadın. Mason «Kadınlardan bahsettiğimize göre sorayım bari,» dedi. «Yanınızda sekreter olarak yirmi üç, yirmi dört yaşlarında, güzel, zarif, muntazam vücutlu. İnce belli, iri göğüslü, sarı saçlı ve gri gözlü bir kadın çalışıyor mu?» Garvin «Benim yazıhanede ha!» diye düşündü. «Hay Allah Mason, sen Hollywood artislerinden birisini tarif ediyorsun sanki.!» Mason «Evet, gerçekten güzel.» diye onayladı. Garvin «Böyle bir kimseyi tanımıyorum,» diye başını salladı. — Colfax adında birisini tanıyor musun? Garvin bir süre düşündü, «Evet,» dedi. «Bir zamanlar Colfax adında bir adamla iş yapmıştım, ama onun hakkında pek bir şey hatırlamıyorum. O kadar çok iş var ki başımda. Neyse, şimdi sana ilk karımı anlatayım. — Anlatın. — Bir sene kadar önce ayrıldık. Boşanmada bir takım gariplikler olduğunu şimdi anlıyorum. Karımla pek anlaşamıyorduk. Bunun üzerine ben zamanımın büyük bir kısmını kulüpte geçirmeye başladım. Poker oynuyor ve arkadaşlarımla gece gezmeye gidiyordum. Fakat karım da evde oturup beni beklemiyordu… Neyse Mason, bunları bırakalım, sonunda ayrılmaya karar verdik. O beni, ben de onu kırmıştık. Ayrılmaya karar verdiğimizde artık ortada hiç bir şey kalmamıştı. Ne münakaşa ne de gözyaşları. Her şeyi oturup kararlaştırdık. Ona Meksika’daki maden ocaklarımdan birisini bırakmıştım. Mükemmel geçinebilirdi. — Bu konuda aranızda resmi bir muamele oldu mu? — Şimdi bu konuda hatalı hareket ettiğimi anlıyorum. 22
Hayır, işi resmiyete sokmamıştım. Ethel o ana kadar bu konularda çok dürüst hareket etmişti. Onunla anlaştık ve maden ocağını ona bıraktım. İşlerin nasıl yürüdüğüne bakacaktık. Maden iyi çalışıyorsa, o zaman işi resmiyete dökecek ve aramızda nafaka anlaşması yapacaktık. Maden ocağı Ethel’ı tatmin etmediği takdirde, başka yollar düşünecektim. — Maden işleri iyi gitti mi? — Zannedersem iyi gitti. Ethel, New Mexico’ya gitmişti, bir müddet maden ocaklarında kaldı. Ondan sonra bana mektup yazarak, Nevada’ya gideceğini, boşanacağını bildirdi. Bir süre sonra dolambaçlı bir şekilde boşandığımızı bildirdi. — Size mektup mu yazdı? — Hayır, her ikimizin de arkadaşı olan birisi bildirdi. — O mektup ve karınızın yazdığı mektup sizde mi, sakladınız mı? — Maalesef saklamadım. — Reno’da boşandı mı, boşanma ilâmı aldı mı karınız? — Zannedersem boşanmadı. — Her şeyi anlatın bana. Garvin «Bu sırada Lorraine Evans’a rastladım,» diye anlatmaya devam ederken yüzü aydınlandı. «Onu sana anlatamam Mason. Ethel’le evlendiğim zaman bulamadığım her şeye Lorrie’de vardı. Şimdi bile şansıma hayret ediyorum ve böyle bir kadınla beni karşılaştırdığı için Tanrı’ma şükrediyorum.» Mason «Biliyorum, karınız bir mücevher, rüya gibi bir kadın. Fakat bunları bırakın da, esas konuya gelin,» diye sabırsızlandı. — Lorraine’e rastlamadan önce Ethel ile olan bağlarıma önem vermiyordum. Fakat ona rastladıktan sonra serbest olduğumdan emin olmak istedim. Bunun üzerine Reno’ya mektup yazdım ve boşanma ilâmını istedim. Fakat galiba boşanma olmamıştı. — Sonra? — Tabii Ethel’le ortak arkadaşımızın yazdığı mektuptan 23
boşanma işinin Reno’da çözümlendiğini sanmıştım. — Peki ne yaptınız o zaman? — Şey… Sana söyledim Mason. Boşanmış olduğumu zannediyordum. — Sonra ne yaptınız? — Reno’daki boşanma işinde bir yanlışlık olduğunu tahmin ettim. Ben mutlaka boşanmış olmalıydım… Şimdi bile bundan emin değilim. Fakat belki de evraklar kaybolmuştur diye düşünüyorum. — Peki sonra? — Sonra Mexico’da bir avukatla görüştüm; Orada bir müddet oturduğum takdirde boşanabileceğimi söyledi. Vekâletname ile bu işi halledecekti. Meksika’da boşandım ve yine orada Lorraine’le evlendik. Bütün bunları Mexico’daki, işinin ehli birisine benzeyen bir avukatla yaptık. Mason «Sonra ne oldu?» diye sordu. — Ethel’den çekiniyorum. Birdenbire çok sertleşti bana karşı. Şimdi nafaka istiyor. İstediği şeyler beni mahveder. İşin aslında o beni istiyor. — Yani Mexico’da evlendikten sonra iki kanlı olduğunuzu farkettiniz, öyle mi? Garvin «Böyle bir netice çıkacağını zannetmiyordum Mason.» diye çenesini ovuşturdu. «İçinde bulunduğum durumdan hiç kuşkulanmamıştım ve çok mutluyum. Mexico’daki boşanma ilâmının burada da geçerli olduğunu zannediyordum. Bu konuyu çok incelemiştim.» Mason «Bu konuyu incelerim artık.» dedi. «İlk eşiniz nerede şimdi?» — Burada, bu şehirde yaşıyor, fakat adresini bilmiyorum. Bana bir benzin istasyonundan telefon ettiğini söyledi, adres vermedi. — Avukatı var mı? — Nafaka konusu ile kendisinin ilgileneceğini, her konuda kendisinin konuşacağını söyledi. 24
Mason «Avukata para vermek istemiyor mu?» Garvin «Hayır,» dedi. «Sen hariç, şehirdeki avukatların ikisi kadar akıllıdır o. Kadınlar çok zeki oluyorlar. Evlenmeden önce sekreterimdi. İş konusunda onun yerini kimse tutamaz Mason, çok akıllıdır.» — Peki elimden geleni yapacağım. Fakat bu iş sana hayli paraya patlayacak. — Bunu biliyordum zaten. Mason «Sırası gelmişken sorayım.» dedi. «Dün gece yeni eşiniz yazıhanede miydi?» — Yazıhanede mi? Karım mı? Hayır! — Dün gece, penceremden dışarı bakarken, sizin ofisin camından yangın merdivenine ışık vurduğunu zannettim. Sanırım, yazıhaneniz tam benimkinin üstünde. Garvin «Evet doğru,» dedi. Fakat benim yazıhanemde ışık olamaz. Daha üstte olmalı. Geceleri büromda kimse kalmaz.» — Anlıyorum. Bu işle ilgileneceğim. Yandaki odaya geçin ve gerekli bilgileri bütün adresleri, tarifleri lüzumlu olan her şeyi not ettirin. Avans olarak da bin dolarlık bir çek bırakın, işinizle ilgileneceğim. Öğleden sonra Paul Drake, Perry Mason’un yazıhanesine geldi. Onun, rezeleri gevşemiş bir kapı gibi yürüdüğünü görenler, yerinden kalkmaya üşenir, derlerdi. — Merhaba Perry! — Nasılsın Paul? Gerçekten romantizmle hiç ilgin yok senin. — O da ne demek oluyor? Mason «Bir süre evvel birisi özel dedektifleri tarif etmişti bana.» diye sırıttı. «O aklıma geldi de. Gene bir kadın sizin mesleğin cazibesine kapılmış heyecandan titrerken, bir yandan da kusmamak için eliyle ağzını kapatıyordu.» Paul «Demek öyle.» dedi. Canı sıkılmış bir halde büyük müşteri koltuğuna oturdu. «Allahın belası bir iş.» Mason «Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketi 25
hakkında neler öğrendin?» diye sordu. Paul Drake bir sigara yaktı, koltuğun içinde döndü, ayaklarını kol dayama yerine yerleştirdikten sonra «Garvin denen adam atılgan birisi,» diye cevap verdi. — Hangi bakımdan? — Ethel Carter adındaki sekreteriyle evlenmiş. Bir zamanlar iyiymişler. Fakat zaman geçip de hakiki yüzleri ortaya çıkınca geçinemez olmuşlar. Carvin dışarı hayatına başlamış. Mason «Biliyorum.» dedi. «Ondan sonra da Lorraine Evans’la evlenmiş.» — İkisinin arasında evlilikle neticelenmeyen bir kaç macera daha var. — Ethel Carter Garvin’den ne haber? Drake «Burada başın dertte,» diye cevap verdi. «Kocasına Reno’da boşandığını bildirmiş, ama boşanmaya ait en ufak bir kayıt yok ortada.» — Şirket hakkında neler öğrendin? — Görünüşte ortaklık… Garvin çok uyanık. Bütün ortaklık hisselerini elinde tutuyor. İşine yarayan bir şey gördü mü hemen Edward Charles Garvin Şirketi hesabına satın alıyor. Kukla bir ortağı var. Daha sonra o aldığı şeyi ortağı Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketine devrediyor. Bu arada büyük kazanç vuruyor tabii. ^ Mason «Nasıl menfaat sağlıyor?» dedi. — İşi ayarlayış şekliyle tabii. — Yani vergi mi kaçırıyor? — Nereden bileyim? Sen avukatsın, daha iyi bilirsin. Mason «Maden Bulma ve Geliştirme Şirketinin müdürü ise,» dedi. «Ve kendi şirketine menfaat sağlayacak şekilde iş yapıyorsa zor durumda kalır.» — İşte adamın akıllılık yaptığı yer de orası. Şirketin idaresiyle hiç bir ilgisi yok. Sadece müdürlere ne yapma lan gerektiğini söylüyor. Umum müdür gibi birşey. — Hisselerin büyük bir kısmını elinde tutuyor, öyle mi? 26
— Hayır, hissedarların önemli bir kısmının itimadını kazanmış durumda, iyi düşünürsen durumu anlarsın Perry. Bir mülkü ortağı adına alıyor. Onu kıymet kazanıncaya kadar elinde tutuyor. Ondan sonra çok daha iyi bir fiyatla malı Maden Bulma ve Geliştirme Şirketine devrediyor. Bu arada yapılan kazançtan bir miktar, şirket müdürlerine ikramiye olarak veriyor. İdare tamamen elinde. Şirket hissedarları da para kazandıkları için, bu paranın hangi yoldan geldiğini merak etmiyorlar. Şirkette hissesi olanlar, ancak Edward Charles Garvin’in bu şirketi idare edebileceği kanısında/ Bütün bilgi bu kadar. Şirkette Virginia Colfax adında biri yok. Tarife uygun bir sarışın sekreter de çalışmıyor. Mason «Bu iş için seninle temas ettiğim zaman sadece basit bir araştırma yapmanı istemiştim. Fakat iş şimdi önem kazandı.» dedi. «Garvin’in ilk kansı bu şehirde oturuyor. Onu bulmanı, arkasına birisini takmanı ve günün yirmi dört saatinde neler yaptığını Öğrenmeni istiyorum.» Drake «Peki.» diye cevap verdi. «Onu ne kadar zamanda bulabileceğimizi bilemiyorum. Bu onun gerçekten saklanıp saklanmadığına bağlı.» — Kadını bulduğun takdirde peşini bırakayım deme. — Bırakmam. Drake sandalyeden kalktı, gitmeye hazırlandı, sonra aklına gelmiş olacak ki elini cebine sokup katlanmış bir kağıt gösterdi. Mason «O ne,» diye sordu. — Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketinin yapılacak olan genel heyet toplantısı için verilmiş olan bir vekaletname. Bu bilgileri şirketin önemli hissedarlarından birisinden elde ettim. Mason «Bu kadar kısa bir zamanda adamı nasıl elde edebildin? diye sordu. — Oh, bu da benim işimin özelliği. — İlgimi çekti Paul. Nasıl becerdin bu işi? — Borsa işleriyle uğraşan bir kaç arkadaşım var. Onlara 27
telefon ettim ve bu şirket hakkında bilgi istedim. Hikayenin bir kısmını onlar anlattı. Bir tanesi şirket hissedarlarından birisini tanıyormuş. Onunla görüştü. Hissedar olan kimseyle sen konuşmadın, öyle mi? — Tabii konuşmadım. Arkadaşım onu belli etmeden sorguya çekti. Adam bir takım acayip şeyler olduğunu söyledi. Seyahatteymiş, döndüğü günün ertesi, toplantı olacağına ait mektup almış. Postayla imzalanması için vekaletname gönderilmiş. Adam bu işe şaşırmış, çünkü seyahate gitmeden evvel şirkete bir vekâletname göndermiş. Gönderilen bu vekâletnameler sekreterlik tarafından, toplantıdan on gün evvel bir dosyada toplanırmış. Mason vekaletnameye baktı. Kaşları çatılmıştı «Adam daha evvel vekâletname göndermiş, öyle mi?» diye sordu. — Evet. Mason bir kez daha elindeki kağıda bakıp, «Bu iş bana biraz acayip geliyor,» diyerek vekaletnameyi masanın üzerine bıraktı. — Nasıl acayip geliyor? Vekaletnamede temsil hakkı, şirkette 123 sayılı hisseyle belirtilen hissedara E.C. Garvin’e veriliyor. — Bunda acayip olan taraf ne? Mason «Bilmiyorum.» dedi. «Vekâletname, her zaman emin bir şahsa verilir, fazla teferruata girilmez. Buna gerek yoktur… Adam daha evvel bir vekaletname imzalamış, öyle mi? — Evet. Arkadaşıma şirketin ikinci vekaleti göndermesini bir yanlışlık olarak anlatmış. Şirket bunun farkına varacak ve ikinci vekaletnameyi iade edecek diye düşünüyormuş. — Peki, bunu bir tarafa bırakalım şimdi. Sen Garvin’in karısını bulmaya çalış. — Bana ufak da olsa bir ipucu verebilseydin çok çabuk bulurdum onu. Bir otelde, pansiyonda veya evde kaldığına dair fikrin yok mu? — En ufak bir şey bilmiyorum. — Arkadaşları hakkında? 28
Mason başını solladı. Paul Drake «Sen dedektifleri sihirbaz mı zannediyorsun?» diye söylendi. Takibetmeleri için onların eline bir ipucu gerekir.» Mason «Sadece para verebiliyorum size, avans olarak beşyüz dolar.» Drake «Peki.» diye sırıttı. «Della’ya söyleyin çeki hazırlayıp yollasın.» Paul Drake çarçabuk odayı geçti, kapıyı açıp hızlı adımlarla yazıhanesine girdi. Mason vekaletnameye yeniden baktı. Della «Bu vekaletnamenin üzerinde neden bu kadar çok duruyorsunuz?» diye sordu. Mason «İnsanın dikkatini çekecek bir tesadüf sebebiyle.» diye cevap verdi. Vekaletnameyi katlayıp, cebine koydu. «Senin de farkedeceğin gibi Edward Charles Garvin isminin baş harfleri ile Ethel Carter Garvin’in baş harfleri aynı. Vekaletnamede isim yerine sadece baş harfler var ve şirkette 123 sayılı hissenin sahibi olduğu yazılı. Bütün hissedarlara ikinci kez vekaletname gönderildiğini ve imza tarihi alındığını düşün…» » Delta Street «Ya… Yani demek istiyorsunuz ki.» diye kekeledi. «Yani…» Mason «Tamam.» diye sözünü kesti. Şirketteki 123 sayılı hisse sahibi Ethel vekaletini eline geçirmiş olabilir. Toplantıda da Edward Garvin’i azleder. kendisi istediği adamları başa getirerek, şirketin idaresini ele geçirir.» Delta Street «Oh. oh!» diye nasıl şaşırdığını anlattı. — Telefon et bakalım Della. Garvin’i bulabilecek misin, bu işi anlamalıyız. Delta Street. Garvin’in çeki imzaladığı zaman kendisine vermiş olduğu telefon numarasını çevirdi. Mason bu arada bir gece evvel üzerinde çalıştığı kanun kitaplarını yerleştirdi. On dakika sonra Della durumu bildirdi. — Mister Garvin şirketin toplantısından evvel gelmeye29
cekmiş. Bizim yazıhaneden çıkar çıkmaz seyahate gitmiş. Sekreterine yen) maden ocaklarına bakmaya gittiğini söylemiş ama bana kalırsa ikinci balayına çıktı. — Allah kahretsin, böyle bir şey yapacağını bana söylemeliydi. Şirketin muhasebecisini ve Garvin’in sekreterini bul bana. Garvin’in avukatı olduğumu söyle. Çok önemli bir mesele için kendilerini görmek istediğimi anlat. Della Street «Mister Garvin’in avukatı olduğunuzu zaten biliyorlar,» diye cevap verdi. «Bin dolarlık çeki ödediler.» — Tamam o halde, sekretere söyle muhasebeci hemen gelsin. Bunu gizli tutsunlar ve hiç kimseye söylemesinler. Bir kaç dakika sonra Della «Mister George L. Denby geldi patron,» diye haber verdi. — Kim bu George L. Denby? — Yukarıdaki yazıhanenin sekreteri ve muhasebecisi. — İçeriye al onul Denby, zayıf, soğuk görünüşlü bir adamdı. Gözlükleri vardı. Saçları griydi. Elbisesi üstünden akıyordu. Mason, el sıkıştıkları zaman, adamın elinin soğuk olduğunu farketti. Denby sandalyeye oturdu ve pantolonunun dizliklerini çekerek bacak bacak üstüne attı. Mason «Garvin’in avukatıyım,» dedi. — Anladım. Onun şahsi avukatı mısınız, yoksa şirketin işleriyle ilgilenmeniz için mi tuttu sizi? — Garvin’in avukatı olduğuma göre bir şey farkeder mi? —Oh, evet, farkeder. — Şirketteki işleri bakımından mı? — Evet. — Sorduğunuz suale cevap vermiş olmuyor muyum? Denby «Gözlük camlarının arkasından soğuk soğuk bakıyordu. «Hayır,» dedi. Mason geriye çekilerek güldü. Denby ise tebessüm bile etmedi. Mason «Pekâla.» dedi. «Onun şahsi avukatlığını yapıyorum. 30
Böyle kabul edin. Dikkatimi çeken bir kaç şey var ki hoşuma gitmedi, endişelendirdi beni.» — Sizi endişelendiren nedir Mister Mason? — Şirkette 123 sayılı hisse kime ait? — Korkarım ki bunu size söyleyemeyeceğim. — Şirketin hissedarlar toplantısı ne zaman? — Yarından sonra. — Saat kaçta? — İkide. — Bu her sene normal olarak yapılan toplantılardan mı? — Evet. — Gönderilen hissedar vekaletnameleri kanuna uygun mu? — Tabii Mister Mason. Fakat bu konuda hiç bir şey açıklıyamam. Sadece, vekaletnamelerin eyalet kanunlarına uygunluğunu biliyorum. — Garvin’e gönderilen vekaletnamelerin sayısı çok mu? — Zannederim evet. — Kaç tane? — Korkarım ki şirkete alt işlerin tartışmasını yapacak değilim Mister Mason. Bu durum karşısında… Mason «Anlıyorum,» dedi. «Yukarıya çıkıp dosyayı tetkik edin. E.C. Garvin adına kaç tane vekaletname gönderilmiş bakın bakalım.» — Tabii Mister Mason. Bu konuyu memnuniyetle incelerim. — Ondan sonra da bana bildirin. — Maalesef Mister Mason, işte bu olanaksız. Mister Garvin’i olduğu kadar şirketi de ilgilendiren bir konu bu. Şirketin bazı başka memurlarının da rızalarını almak zorundayım. — O halde alın. — Pek kolay olmayabilir. — Ben size kolay olup olmadığını sormadım… Rızalarını alın diyorum. Şirketin yararına olacak bu 31
— Tabii Mister Mason, bunlar gizli belgeler. Sonra Mister Garvin şirketin memurlarından bile değil. — Müdür kim? — Frank C. Livesey. — Şimdi yukarıda mı? — Hayır, sabah buradaydı ama gitti. Mason «Ona telefon edin,» dedi. «Olanları anlatın» benimle temasa geçmesinin çok iyi olacağını söyleyin.» — Peki. — Rehberde numarası var mı? — Zannedersem var. — O halde hemen işe başlayın. Denby yazıhaneden çıkar çıkmaz Mason Della’ya işaret etti. «Derhal rehberde Frank C. Livesey’ın numarasını…» Della Street «Siz söylemeden bulmuştum zaten» diye güldü. «Müdürün ismini söyler söylemez hemen rehbere bakmıştım.» — Buldun mu? — Evet. Della Street telefona uzandı. Parmakları numaralar üzerinde adeta uçuyordu. «Alo… Alo., Frank C. Livesey mi? Bir dakika Mister Livesey. Avukat Perry Mason sizinle görüşmek istiyor. Bir dakika bekleyin lütfen.» Mason ahizeyi eline aldı. «Alo. Mister Livesey mi?» diye sordu. Telefondaki şahıs çekinerek «Karşınızda Frank C. Livesey,» diye cevap verdi. — Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketinin müdürü müsünüz? — Evet Mister Mason. Ne sebeble soruyorsunuz? — Şirketi ilgilendiren bir takım şeyler var. Ben Mister Garvin’in avukatıyım. Muhasebeciniz Denby’den bilgi almak mümkün olmadı. Çetin ceviz doğrusu. Livesey «Öyledir.» diye güldü. 32
Mason «Garvin’e düşman mıdır?» diye çekinmeden sordu. — Hayır, sadece biraz fazla formaliteyi sever. Adetlerin dışına çıkmaz. Mesele nedir Mister Mason? — Telefonda söylemem doğru olmaz. — O halde derhal yazıhanenize geliyorum. Mason «Acele gelin,» diyerek telefonu kapattı.
33
3 Frank C. Livesey neşeli bir adamdı. Kırk yaşlarında gösteriyordu. Mısır koçanına benzeyen, kızıl renkte bıyıkları ve sivrice bir başı vardı. Saçları yer yer dökülmüştü. Elbisesi, herhalde aldığı günden beri epeyce şişmanladığından olsa gerek dar geliyordu. Fakat adamın buna hiç de aldırış etmeyen bir hali vardı. Della’yı gördüğü zaman, güzel kadınlardan anlıyan bir havayla gözleri alaka ile parladı. «Vay, vay, vay Mister Mason, nasılsınız?» diye neşeli ve samimi olarak ilerledi. Fakat gözleri Della’daydı. Elini ileriye uzatmış olarak Mason’un masasına doğru ilerledi ve avukatın elini hararetle sıktı. «Seni beklettiğim için özür dilerim Mason. Fakat buraya gelmeden önce yukarıdaki duruma baktım. Gerçekten vaziyet oldukça nazik.» Mason «Nazik olan durum ne?» diye sordu. — Tarif edilemeyecek kadar nazik, işler berbat. — Anlatın bakalım. — Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketinin kuruluşu biraz acayiptir Mason. Fazla derinlere inmeden söyleyeyim ki Garvin şirketin sözü geçen hissedarıdır, patrondur. Ama bir takım kanuni sebeplerden dolayı daima geri planda kalmayı ister. Avukatların tavsiyesiyle işleri müdürlere yaptırır, faal bir vazife almaz. Zaten ortaklık hükümlerine göre de öyle kalması gerekiyor. Alelade bir hissedar gibi görünmezse, bir takım alış verişler hakkında sorguya çekilir. Mason başını salladı. Livesey «Tabii,» diye devam etti. «Durumu anlıyorsun Mason. Hepimiz Garvin’in adamlarıyız. Ona adeta taparız… Bunları sana açıklamamam gerekirdi. Fakat sen onun avukatısın 34
nihayet» Mason «Anladığıma göre,» dedi. «Buraya gelmeden önce Denby’le görüştünüz.» — Tamamen doğru. Senin, işin başından aşkın zaten. Bilmediğim bir konuda gelip boşuna çene çalmaktansa, önceden fikrim olsun istedim. — Vaziyeti kavradınız mı? — Tabii, şu Ethel denen kadın çok akıllı Mason. Yani ne yapmış? — Hissedarlara vekaletnameleri E. C. Garvin’e vekalet vermeleri için göndermiştik. Fakat kadın ikinci vekaletleri, E. C. Garvin, 123 nolu hisse sahibi ilavesiyle göndermiş. Bundan dört sene evvel Mister Garvin’le seviştikleri esnada 123 nolu hisse Ethel Carter’e verilmişti. Mason «İlk gönderilen esas vekaletnameler ne oldu?» diye sordu. — Bütün hepsi sıralanmış durumda. Alfabetik sıraya göre dizildiler. Denby’i gördün. Nasıl tertipli bir adam olduğunu anlamışsındır. Livesey sandalyesine yaslandı ve güldü. Mason «Fakat diğer, yani ikinci vekaletler şirkete gelmeye başlayınca birisi bunun farkına varmalıydı.» dedi^ «Yeni vekaletler E. C. Garvin 123 nolu hisse sahibi adıyla şirkete geldiğinde Denby bunu farkederdi.» Livesey «Esasta haklısın Mason,» diye cevap verdi.» «İşin komik olan tarafı da vekaletlerin yazıhaneye geldiğinden Denby’nin haberi yok. Vekaletnameler imzalanmış ve kanuna aykırı hiç bir tarafı yok. Bu işi dosya memurlarından birisi yapmış olmalı. Fakat Denby kimsenin masasına dahi yaklaşmadığına yemin ediyor. Birisi bunu yapsaydı muhakkak farkederdim diyor.» — Hissedarlar toplantısı öbür gün, öyle mi?» —— Evet, başımızın dertte olduğunu size söylemekte bir sakınca görmüyorum. Garvin’i bulamadık. Kızıl saçlı karısıyla 35
ikinci halayına çıktı. Kimsenin kendisini rahatsız etmesini istemediği için gittiği yeri söylemedi. Şimdi ise bütün iş elinden gidecek durumda. Endişe ediyorum, hatta korkuyorum. — Şirketin kontrolünü Ethel Garvin eline geçirirse ne olur? — Ne mi olur? Bütün hesaplan kontrol eder. Herkese yol verir, kendi güvendiği müdürleri başa getirir. Garvin’in yapmış olduğu işlerin püf noktasını da bulduktan sonra vergi memurlarını çağırıp, göstermek istemediğimiz hesaplan onlara gösterir, yani açıkçası Garvin’i perişan eder. Mason «Denby vekaletnameleri kimin alıp düzenlediğini araştırdı mı? diye sordu. — Belli etmeden araştırıyor. Kimsenin bu durumdan haberdar olmasını istemiyor. Sadece oradakilere bir takım sualler soruyor. Mason’un masasının üzerinde olan ve numarasını yalnızca Della Street ve Paul Drake’nin bildikleri telefon uzun uzun çalmaya başladı o arada. Mason ahizeyi aldı. Paul Drake’nin «Bu telefondan aradığım için özür dilerim.» dediğini duydu. «Hemen öğrenmek istersin diye yaptım bunu. Ethel Garvin’i buldum.» Mason «Sen şeytanın ta kendisisin, bu kadar kısa zamanda nasıl başardın bunu?» diye sordu. — Sadece kafamı ve telefonumu kullandım. Belli başlı kadın klüpleri hakkında bir sürü liste saklarım. Ethel. Garvin’le evliyken meşhur bir kitap klübünün üyesiydi. Bu klüpte üye olanlara telefon edip Ethel Garvin’i nerede bulabileceğimi sordum. Ona son çıkan bir kitap hakkında bilgi vereceğimi söyledim. Kadınlardan birisi, Misis Garvin’in halen şehirde olmadığını, fakat kısa bir süre sonra döneceğini. Monolith apartmanında oturmakta olduğunu söyledi. Bunun üzerine oradan tahkikata başladım ve kadının berberini buldum. Onunla biraz gevezelik ettim. Mason «Hay, Allah seni kahretsin Paul,» dedi. «Her seferinde işleri ne kadar kolay çözümlediğini anlatırsın, ben de 36
sana boşuna para veriyorum diye kendi kendimi yerim.» — Sen paranı ödemeye baki Başka istediğin bir şey var mı? — Evet, onun peşine birisini tak. Günün yirmi dört saati takip etsin. Mason gözünün ucuyla Livesey’e baktı. Adam sandalyesinin ucunda ileriye doğru uzanmış, kulaklarını dikmişti. Bunun üzerine «Her ne kadar otomobil kazasını gören bir şahit ele geçirdlysem de, diye devam etti. «Kadının kaybolmasını istemiyorum. Zannedersem hangi otomobilin hatalı olduğunu ancak o kadın söyleyebilir. Diğer işleri halleder halletmez onun yazılı bir ifadesini alacağım.» Bir müddet telefonda hiç bir şey duyulmadı. Sonra Paul «Yazıhanede konuştuklarımızı duyan bir müşteri mi var Perry?» diye sordu. — Evet — Yani, kadının peşine adam takmamın dışındakiler palavra. — Evet.Garvin. — Tamam. Zaten onu yapmıştım. Mason «özür dilerim,» dedi Livesey’e. «Önemli bir telefondu. Elimde bir otomobil kazasına ait bir olay var. Müşterim fena halde yaralanmış… Neyse. şimdi biz işimize dönelim. Yani Garvin’in yazıhanesinde bir casus mu var diyorsunuz?» Livesey «Şey.» diye yutkundu. «Mister Garvin’in bulunmadığı sırada elimden geleni yaptım Mister Mason… Mümkün olan herşeyi size anlattım. Hatta biraz da fazla söyledim diyebilirim.» Mason «Şirketteki hisseniz çok mu fazla Mister Livesey?» diye sordu . Livesey «Benim hakkımda yanlış bir düşünceye kapılma Mason.» diye sırıttı. «Şirkette müdürlere tanınan haktan faydalanıyorum, tek bir hisseye sahibim…» diye tekrar sırıttı. «Sonra verilen maaş da çok iyi. Fazla işim yok. Bütün gün yazıhanede oturup önüme gelen kağıtları imzalıyor ve misafirlere ziyafet 37
düzenliyorum.» — Sizin yazıhanede sekreter olarak çalışan Colfax adında birini tanıyor musun? — Bu hususta korkarım ki sizi aydınlatamıyacağım. Bir kaç sekreter kız çalışıyor bizde. Böyle birisi olduğunu sanmıyorum. — Yirmi iki, yirmi üç yaşlarında, uzun boylu, ince belli, iri göğüslü, yuvarlak kalçalı bir sarışın. Gözleri ela… Livesey «Aman, dur artık,» diye Mason’un sözünü kesti. Kanıma gireceksin neredeyse. Bu kadar güzeline dayanamam. Kalbim duracak.» — Onu tanıyor musun? — Aman Allah, isterdim ama maalesef tanımıyorum. Onun peşindeysen araştırmayı beraber yapalım, ne dersin Mason? Böyle söyleyen Livesey yapmacık bir şekilde güldü. Eliyle kızıl bıyıklarını düzeltti. Mason «Şirket ziyafetlerini siz düzenliyorsanız eğer, misafirleri eğlendirmek ve onlara arkadaşlık etmek üzere çağırdınız kızların listesi vardır sizde.» dedi. Livesey «Görüyorum ki şirketlerin mallarını nasıl sattıkları konusunda bilgi sahibisin,» diyerek bir kahkaha attı. — Belki de bu kızın adı sizin listelerde veya not defterinizde kayıtlıdır. Onu bir toplantıya çağırmış olabilirsiniz değil mi? — Olabilir. — Fakat kızı hatırlamıyorsunuz, öyle mi? — Hatırlamak isterdim. — Daha sonra hatırlayacak olursanız, bana haber verir misiniz? — Tabii haber veririm. Bundan emin olabilirsin Mason «Hissedarlara gönderilen ikinci vekaletler hakkında ne düşünüyorsunuz?» diye sordu. — Açıkça söyleyeyim ki ben çok şaşırdım. Şu anda ne yapacağımı bilemiyorum. İlk bakışta herşey normal her sene yapılan toplantılardan hiç bir farkı yok. Doğrusu nasıl davranacağımı bilemiyorum. 38
— Bana kalırsa en iyi yol bir an evvel Garvin’-le temasa geçmek, ona bu durumu bildirmek. Livesey’ln suratı asılmıştı. Mason «Aynı zamanda da.» diye devam etti. «Sizde şirketin içinde tahkikat yapın ve vekaletleri kimin dosyaladığını bulmaya çalışın.» Livesey «Kim olduğunu çok merak ediyorum,» diye cevap verdi. «Bana kalırsa birisi şirkette iki taraflı oynuyor.» — Şirkette tahkikat yapmanızı ve dün gece saat on bir sularında ofiste kimin çalıştığını öğrenin. — Bunu yapacağım. Mason konuşmanın bittiğini işaret edercesine «Sonra da bana haber verin,» dedi. Livesey «Tamam, teşekkür ederim.» diyerek oturduğu sandalyeden doğruldu. Sanki hiç gitmek istemiyor gibiydi. Kapıya doğru yürürken yeniden dönmek yeniden konuşmak istiyormuş havasındaydı. Bu arada kapıya ulaşmıştı. Geriye dönüp hafif bir tebessüm etti, eğilerek tekrar selam verdi. Della Street’! ise daha da mûbağlalı selamladıktan sonra kapıdan çıktı. Della Street kapının kapanmasını bekledikten sonra «Allahın kadınlara hediyesi bu adam,» diye kaşlarını çattı. «Bunu atasözü diye yazmalı ve imza olarak da Frank C. Livesey adım koymalı.» Mason «Belki de toplantılara çağrılan kızlar v için bu adam Noel Babadır.» diye güldü. Della Street «Fakat toplantıya çağrılan o kızlar.» diye cevap verdi. «Bu Noel Babanın yalnızca kadın jartiyerleri asılı bacakları tercih ettiğini unutuyor olacaklar.» Mason gülerek telefona uzandı ve Paul Drake’nin numarasını çevirdi. Onu bulunca «Senin için başka bir iş daha.» dedi. «Benim aklı bir karış havada olan müşterim, şu sıralarda ortalıkta görünmenin iyi olmayacağı düşüncesinde herhalde, öbür gün şirket hissedarlarının toplantısı olduğu için fazla uzağa gitmiş olamaz. Yeni evlendiği ikinci karısı ile balayı yapıyor 39
olmalı. Onu bulmanı istiyorum. Her yeri ara. soruşturmanı yap. ne sarfedersen et, ama onu bul. Hepsi bu kadar.» Drake «Peki,» diye cevap verdi. «Fakat bir müşterinin kendi yerini bulmam için bana para ödemesi garibime gidiyor ve beni endişelendiriyor Perry.» Mason «Gece, gündüz, ne zaman bulursan bana haber ver,» diye ekledi. Drake «Peki, seni ararım,» diyerek telefonu kapattı.
40
4
Mason otomobilini Monolith apartmanının önünde parketti. Önü kırmızı tuğladan yapılmış ve keskin botlardan ibaret, sade bir binaydı. Drake’nin adamı, otomobilini yolun karşı kaldırımına parketmiş. görevini yapıyordu. Duruşundan, elindeki gazetenin ilan sahifelerini okumaktan ne kadar sıkıldığı anlaşılıyordu. Mason otomobilinden çıkıp ^karşıdaki apartmanın kapısından içeri girdiği zaman bile başını gazeteden kaldırmamıştı. Apartmanın girişinde, bir bankın arkasında oturmakta olan adam, çok terbiyeli bir şekilde Mason’a bakmıştı. Fakat çok resmiydi. Mason «Misis Ethel Garvin » dedi. — Randevunuz var mıydı? — Ona vekaletnameler için geldiğimi bildirin. — Adınız ne? — Mason! Adam geriye döndü ve yapmakta olduğu basit işin verdiği aşağılık duygusuyla, kendisine önem verdirmek havası içinde Mason’a tepeden bakarak santrala bir fiş soktu, numarayı çevirdi. Bir müddet bekledikten sonra «Mister Mason isminde birisi geldi, vekaletnameler için sizi görmek istiyor Misis Garvin … Hayır, söylemedi… Ona sorayım mı?… Peki efendim.» «Yukarı çıkabilirsiniz» diye fişi çekti. «624 numaralı oda.» — Teşekkür ederim. Mason asansöre bindi. Bu, gündüzleri asansörcü tarafından, geceleri ise otomatik, olarak çalışıyordu. «Altıncı. kat.» dedi ve bekledi. Asansörde çalışan, adaleleri sarkmış, çok iri yarı bir kadındı. Elindeki , mecmuayı bıraktı. Başka gelen olup olmadığına baktı. İri kalçaları, oturduğu portatif sandalyenin iki 41
tarafından taşmış, Yüzünden ne kadar yorgun olduğu anlaşılıyordu. Mason «Altıncı kat,» diye tekrarladı* Kadın cevap vermedi, bir kere daha eğilerek koridora baktı, sonra kapıyı kapattı. Asansör altıncı kata doğru hareket etti. Kadın kapıyı açtıktan sonra tekrar mecmuayı eline aldı. Başka bir kattan çağrılıncaya kadar burada bekleyecekti herhalde. Mason asansörden çıktıktan sonra sola döndü. Bu arada asansörün zemin kattan çağrıldığını belirten zili duydu. Asansörcü kadın başını kaldırıp tabloya baktıktan sonra, mecmuada okumakta olduğu bölümün bir kaç satırına daha göz gezdirdi ve asansörün kapısını kapattı. Mason 624 nolu daireyi bulana kadar koridordaki numaraları tek tek okuyarak ilerledi. Kapı vurur vurmaz açıldı. Karşısında vücuduna iyice yapışmış siyah bir elbise giyen, otuz yaşlarınca bir kadın vardı. Tebessüm ediyordu Kadın «Mister Mason mu?» diye sordu. Sesi çok ahenkliydi. — Evet. Genç kadın «Ben Misis Garvin’im.» diye güldü. İnsanı tesirinde bırakan bir gülüşü vardı. «Vekaletnameler için mi beni görmek istemiştiniz?» Mason «Evet.» diye cevap verdi. «Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketinin hissedarlarının vekaletleri hakkında.» — Lütfen içeri girmez misiniz? — Teşekkür ederim. Mason içeriye girdi. Genç kadın kapıyı yavaşça kapadıktan sonra «Oturun lütfen Mister Mason» dedi. Kadının vücudu, gene bir kızın vücudu kadar muntazamdı. Bunu ancak perhizle, elde etmiş olmalıydı. Yüzünden ve bakışlarından çok sakin olduğu anlaşılıyordu. Bu da kadının her hareketini bir plan dahilinde yaptığını açıklıyordu. 42
— Oturun Mister Mason. Mason pencerenin önündeki bir sandalyeye oturdu. . Genç kadın avukatı bakışlarıyla uzun uzun tarttıktan sonra onun karşısındaki bir koltuğa oturdu «Vekaletnamelere ne olmuş?» diye bacak bacak üstüne attı. «Anlıyamadığınız bir şey mi var?» diye geriye yaslandı. Genç kadın şuh bir hareketle başını geriye attı ve güldü. Mason onun cevap vermesini bekliyordu. Genç kadının gülüşü hilekar bir tebessüm haline geldi. «Mister Mason’cuğum» dedi. «Buraya benimle böyle saçma sapan şeyleri konuşmaya mı geldiniz?» — Evet. Genç kadın «Bunu yapmamalıydınız.» diye gözlerini sözdü. «Aptal çocuk!» Sonra kollarını açarak divanın arkasına doğru gerdi ve «Hakikaten yapmamalıydınız,» diye ilave etti. Mason bir şey söylemedi, bekliyordu. Misis Garvin «Herhalde beni bulmak için oldukça uğraştınız.» dedi. «Söyleyin bana Mister Mason, bunu nasıl başardınız?» — Bir dedektif tuttum. Genç kadının vücudu birden gerildi. Endişeli bir hal aldı. — Allah Allah, niçin tuttunuz? — Çünkü buranın çok önemli olduğuna karar verdim. Garvin — Niçin önemli olsun? Mason «Elinizdeki vekaletnamelerle ne yapmak istiyorsunuz Misis Garvin ?» diye sordu. Şirketin idaresini boşandığınız kocanızdan almak mı istiyorsunuz?» Genç kadın «Kocamdan boşanmadım.» diye sinirlendi. — Oh, affedersin, ben boşandığınızı zannediyordum. Genç kadın «Kimsiniz siz?» diye sordu. — Avukatım. Kocanızın yazıhanesinin bulunduğu binada benim de yazıhanem var. — Yani onun… Buraya gelmeniz için kocam mı tuttu sizi? — Avukat tutmak kelimesi mesleğimle ilgili olan bir şeydir 43
.
— Yani onun avukatı mısınız? Buraya gelmenizi kocam mı söyledi size? — Tam anlamıyla öyle denemez. — O holde niçin buraya geldiniz*? — Çünkü kocanızın avukatıyım ve onun içleri beni ilgilendirir. — O halde ne istiyorsunuz? Mason «İlkönce.» dedi. «Sizin ne yapmak istediğinizi öğrenmek istiyorum.» Gene kadın «Durum böyle olduğuna göre, sorunuza cevap vermekte bir sakınca görmüyorum,» diye cevap verdi. — İşte bu çok güzel. Genç kadın oymalı bir tahta sigara kutusunu işaret ederek «Sigara içer misiniz?» diye sordu. — Teşekkür ederim. Mason sigara kutusunu genç kadına uzattı, kadın bir sigara aldıktan sonra sigarasını yakmak için öne doğru eğildi. Mason, kadının sigarasını yakmak için alevli kibriti elinde tuttuğu sürede genç kadın bir an olsun gözlerini avukatın gözlerinden ayırmadı. Mason cebinden çıkardığı paketten bir sigara aldı ve aynı kibritle yaktı, tekrar saldalyesine yerleşti ve «Anlatacak mısınız?» diye uzun bacaklarını geriye doğru uzattı. Genç kadın «Birbirimize karşı samimî olalım * Mister Mason,» dedi. «Zannedersem oldukça tehlikeli bir düşmansınız. — Benim yerimi nasıl buldunuz? — Dedektif tuttuğumu söylemiştim. — Vekâletnamelerin durumunu nasıl öğrendiniz? — Bu başka bir mesele. Genç kadın ayağının ucuyla bir müddet halıda tempo tuttu. Sonra zarif bir hareketle bacaklarını oturduğu divana çekti. Bu hareketi yaparken bir an jartiyerinin görünmesine özellikle dikkat etmişti. Bir kedi gibi omuzlarını indirdi, vücudunun şekline uygun gelen bir yastığa yasladı. Adeta yarı yarıya divana 44
uzanmıştı. Sigarasından derin bir nefes çektikten sonra, dumanını havaya doğru üfledi. «Çok ilginç değil mi?» diye sordu. — Hem de çok. Genç kadın «Sevgili kocam,» dedi. «Bir başka kadın buldu, beni aldatmak istedi. Fakat bazı şeyler olunca her şey birbirine girdi. Ben halen onun karısıyım ve o başka bir kadınla.» Mason «Sonra?» diye sordu. — Sonra biraz tırnaklarımı göstermeye karar verdim. — Esas olarak ne istiyorsunuz? — Kocamı istiyorum. — Yani o istesin veya istemesin, kanuni olarak onun karısı olmak istiyorsunuz, öyle mi? Genç kadın gözlerini yarı yarıya kapattı ve avukatı bu şekilde süzdükten sonra «Size bir şey söyliyeceğim Mister Mason» dedi. — Söyleyin. — Belki yüzünüz hoşuma gitti, belki de filozofça düşündüğüm için anlatıyorum bunları size. Evli misiniz Mister Mason? — Hayır. Misis Garvin «Bir erkek bir kadına sahib olduğu zaman,» dedi. «Bu sahiplik çok acayip bir duruma gelir. Bir bakıma bu sahiplik, onun hislerinin aynası, hislerinin zevk içinde aksetmesidir. Verdiklerinin karşılığını tamamen geri alır erkek. Balayında erkek kadını bir melek gibi görür, kadın da erkeğini Allahı olarak kabul eder. Bir süre karşılıklı olarak birbirlerine hayrandırlar. Nihayet evliliklerinin parlaklığı kaybolunca, erkek bir hayat arkadaşı edindiğinin farkına varır.» —Devam edin. Genç kadının yan aralık duran gözleri parlıyordu. — Sonra erkek zaman zaman kızmaya başlar. İlk zamanlar kendisini frenler. Fakat hürriyetini kaybetmiş olması onu kızdırmaktadır. Sonra da iki şeyden birisini yapar. Ya, karısını aldatır, tehlikeli ilişkiler kurar, veya her şeyi mesele yapar, söylenir. Her iki şekilde de kansı onun gözünde kıymetini 45
kaybetmiştir artık. Mason «Sonra ne olur?» diye sordu. — Sonra erkek ne ekerse onu biçer. Eğer akıllıysa muhtaç olduğu serbestliği elde eder. Eğer kadında akıllıysa kocasına bunu verir.. O zaman evlilikleri başarılı olur. Mutlu olurlar. Koca karısına yalan söyler, onu aldatır. Fakat kar ısı onun gözünde daima kıymetlidir. Ama koca kadına bir eşya gözüyle bakmaya başlayınca, kadın hapishanenin kapısını şıkı sıkı kapatmalı, kapıyı kilitlemen ve anahtarı kocasının bulamayacağı yere fırlatıp atmalıdır. — Yani sizin yaptığınız gibi, öyle mi? — Hayır, yapacağım gibi, Mister Mason. — Peki nasıl yapmayı düşünüyorsunuz? Gene kadın «Siz avukatsınız,» dedi. «Vekaletnamelerde benim yapmış olduğum hileyi anladınız değil mi?» — Evet. — Peki, siz ne yapmayı düşünüyorsunuz? — Kocanızın adına hareket ederek hileli yoldan imzalattırılmış olan vekaletleri geçersiz kılacağım. — Ondan sonra da kocam her seferinde olduğu gibi şirketin kontrolünü elinde tutacak, öyle mi? — Evet — Zannedersem çok akıllısınız Mister Mason. Kanuni yolları çok iyi biliyorsunuz. Fakat o zamanda ben gayeme erişmek için başka yollar deniyeceğlm. — Nasıl bir yol? — Belki bunu da dinlemek istersiniz? Yatmakta olduğu divandan doğruldu ve telefonu alarak santrala «Lütfen bana savcılığı bağlarmısınız?» dedi. Bir müddet sonra da «Şikayet kısmını istiyorum,» diye ilave etti. Ben misis Ethel Garvin. Edward Charles Garvin’in karısıyım. Kocam iki karılıdır. Beni boşamadan başka bir kadınla evlenmiş ve şu anda o kadınla beraber balayındalar. Beni terkederek sahte bir beyanla o kadınla evlendi. Zannedersem hiç 46
bir değeri olmayan ve Mexico’dan elde ettiği boşanma kağıtlarını göstermek suretiyle bu işi yaptı. Ondan şikayetçiyim. Yarın için bana bir randevu verebilir misiniz?» Bir müddet telefonu dinledi ve sonra tebessüm etti. «Mexico’da olan boşanmalara önem vermediğinizi biliyorum,» dedi. «Fakat ben bu konuda ısrar ediyorum ve kocamı iki karılı olmakla itham ediyorum, şikayetçiyim. Ne zaman randevu verebileceğinizi lütfen bana bildirir misiniz?» Bir müddet daha telefonu dinledikten sonra tekrar gülümsedi; — Onu çeyrek geçe, teşekkür ederim… Kimi arayacağım orada?… Evet Mister Stocton. Savcılığının şikayet masasından Mister Stocton. Onu çeyrek göçe orada olacağım. Telefonu kapattı ve Mason’a döndü. «Duyduklarınız sizi tatmin etti mi?» diye sordu. Mason «Sizi tatmin edeceğini zannediyor musunuz?» diye güldü. Genç kadın bir müddet gözlerini Mason’dan ayırmadı. «Bunu ben de biliyorsam Allah belamı versin.» diye cevap verdi. «Fakat bir kere mücadele etmeye karar verirsem, muhakkak bir şeyler yaparım. Siz beni zor durumda bıraktınız, ben de kozumu kullanıyorum. Nasıl hilelere başvuracağımı bilmiyorum. Fakat elimden geleni yapmaya kararlıyım.» — Yani kocanızı iki karılı olmakla suçluyacakmısınız? — Mister Mason, dünyada yapabileceğim en son şey de olsa onu iki karılı olmakla suçlayacağım. Onunla sonuna kadar uğraşacağım. — Bir kere baş vurursanız dönmeniz çok zor olur. Genç kadın «Kim dönecek?» diye bağırdı. Gözleri alev alev yanıyordu. «Mister Mason, kocama erkekler hakkında anlattıklarımı söyler misiniz? Ona göstereceğim tırnaklarım gittikçe keskinleşiyor.» — Boşanmış olduğunuza kocanızı inandırmadınız mı? 47
— Onun inanmış olduğu şeylerden ben sorumlu değilim. — Fakat kocanıza boşanacağınızı söylediniz ve bunun için gittiniz, öyle değil mi? — Mister Mason, kocasının aşkını. İlgisini, ihtirasını yeniden alevlendirmek isteyen bir kadın çok şeyler söyler. O anda cinayet işleyeceğini iddia eder, tehdit eder, bir takım hikayeler anlatır, bir takım sözler verir. — Korkarım ki bu orada kocanıza oldukça pahalıya mal olacaksınız. — Zannedersem. — Fakat iş zannettiğiniz kadar kolay yürümeyecek. — Ne demek istiyorsunuz? Mason «Yani,» diyerek genç kadının gözlerine baktı. «Ben de çok iyi mücadele ederim. Kocanızdan ayrıldıktan sonra neler yaptığınızı öğreneceğim, nerelere gittiğinizi bulacağım. Sizin hakkınızda herşeyi öğreneceğim muhakkak.» Genç kadın «Mister Mason.» diyerek şeytanca güldü «Ne kadar dedektif tutarsanız tutun, altı aydan beri neler yaptığımı öğrenemiyeceksiniz. Yatak odamı bütün erkeklerin uğrak yeri yapmış olsam bile, kocamı iki karılı olmakla suçlayışımı çürütemiyeceksiniz Bunları bilecek kadar akıllıyım. Siz de akıllı olabilirsiniz. Fakat ben her şeyi planladım. Şimdi müsadenizi rica ediyorum. Sizin duymanızı istediğim telefonlar bekliyorum. Müsaadenizle Mister Mason.» Mason ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Genç kadın onunla beraber kapıya kadar geldi. «Kocamdan evvel davranıp sizi ben tutmalıydım.» diye avukata baktı. «Gerçi bunun pek faydası olmazdı. Bir sürü olaylara sebeb olacaksınız galiba.» Mason «Ben de endişeleniyorum.» diye koridora çıktı. Genç kadın parlayan gözlerle «Bundan hiç şüpheniz olmasın,» diye kapıyı kapattı.
48
5
Edward C. Garvin La Jolla Otelinin camında durmuş, ayın Pasifik Okyanusu sularında oluşturduğu ışıktan yola bakıyordu. İkinci Misis Garvin yanındaydı. Garvin büyük bir heyecan içinde «Lorrie, sevgilim,» dedi. «Çok hoş bir şey bu.» — Evet kıymetlim. — Bütün hayatımız boyunca sürecek bir balayına başladık. Beni seviyor musun sevgilim? — Tabii seviyorum. — Tatlım, biraz da bana bak, hep okyanusa bakıyorsun. Gene kadın kayıtsız bir şekilde, gülümseyerek kocasının isteğine uydu. Garvin «Bir şeyler söyle,» dedi. — Ne söyleyeyim? — Ne olduğunu biliyorsun. Seni seviyorum de… Genç kadın «Oh, Edward,» diye yüzünü buruşturdu. «Genç bir talebeye benziyorsun.» — Sevgilim, heyecanlanmıyor musun? Etrafımızdaki güzelliklerin farkında değil misin? Burada herşeyden uzaktayız. Kimse nerede olduğumuzu bilmiyor. Herşeyden ve herkesten uzak tamamiyle yalnızız… Genç kadın «Hem de kamım aç olarak,» diye kocasının sözünü kesti. Garvin «Peki,» diye güldü. Seni doyuracağım. Bu gece karımı kimseyle paylaşmak istemiyorum. Yemeğimizi odamızda yiyelim.» — Burası çok berbat. Büyük otellerde olduğu gibi iyi servis yapmıyorlar. Haydi, dışarıda bir yere gidelim ve Fransız soğanıyla beraber birer sıcak biftek yiyelim. Şehrin merkezinde 49
çok güzel bir lokanta var. Buraya gelirken görmüştüm. Zaten daha evvel de orada yemek yemiştim. Garvin «Pekala,» diye kolunu karısının omzuna dayadı ve onu kendisine çekti, «öyle istiyorsan öyle yaparız. Halbuki odamızın balkonunda yemeğimizi yer, bir taraftan da manzarayı seyrederiz diye düşünmüştüm.» Genç kadın «Denizin rutubeti saçlarımı bozsun diye mi?» dedi. «Neredeyse sis bastıracak.» sinirlendiğini belli etmemek için hafif bir kahkaha attı. «Hadi Edward, sen de çok romantik olmaya başladın. Gidip önce kokteyllerimizi içelim, sonra da bifteklerimizi yiyelim. Hemen çıkıyor muyuz? Şapkanı alacak mısın sevgilim?» — İstediğin gibi olsun Lorrie. Saçların ne olacak? Otomobilin tentesini kapatacak mıyız? — Hayır, olduğu gibi açık kalsın. Saçlarımı bir eşarpla bağlarım. Odadan çıktılar, otelin kapısından geçerek, Garvin’in spor otomobilini bıraktığı yere doğru ilerlediler. Garvin öne geçerek karısına otomobilin kapısını açtı. Sonra otomobilin etrafından dolaşarak direksiyona geçti. Lorraine «Karnım zil çalıyor,» dedi «Lütfen acele et.» — Peki sevgilim, şimdi yola koyuluruz. Hakikaten tenteyi kapatmamı istemiyor musun? — Hayır istemiyorum. Bu şekilde çok güzel. Garvin arabayı çalıştırdı. Motorun muntazam homurdanışı duyuldu. Parktan çıktı ve meydanda geniş bir daire çizerek şehre giden yolun girişine geldi ve kalabalık trafiğe karışmak için fırsat bekledi. Bu fırsatı yakalayınca da gaz pedalına bastı, otomobil ok gibi yerinden fırladı. Garvin otomobilini lokantanın önünde park etti. Kendisi indikten sonra, karısının inmesine yardım etmek için dolaştı, karısının bulunduğu taraftaki kapıyı açtı, elini uzattı. Genç kadın elini hafifçe kocasının koluna koyduktan sonra, eteklerini savurarak otomobilden indi. Bu sırada, kuvvetli ve ani bir fren 50
sebebiyle acı acı feryat eden spor bir araba yanlarında durdu. Lorraine büyük bir hayret içinde tentesi açık, büyük spor arabanın direksiyonunda oturmakta olan olan adama baktı. Garvin «Aman Allahım,» diye bağırdı. «Bu Perry Mason.» Karısı «Avukat Perry Mason mu?» diye sordu. — Evet. Mason otomobilden inip onlara doğru ilerledi. «Seni bulmak için deliler gibi çırpındım Garvin ,» dedi «Yirmi dört saatten beri seni arıyorum.» Garvin gururla doğruldu. «Sevgilim,» diye Mason’u işaret etti. Sana Mister Perry Mason’u tanıştırayım. Bu da karım Mister Mason.» Mason «Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum,» diye cevap verdikten sonra «Seninle hemen ve yalnız olarak konuşmak istiyorum,» diye Garvin’e döndü. Garvin soğuk bir tavırla «Beni bulman için deliler gibi çırpınmana gerek yoktu. Bulunmayı istemiyordum ben.» — Anladığıma göre balayı için çok kötü bir zaman seçmişsiniz. Şimdi beş dakikanı bana ayır lütfen. — Şu anda işle meşgul olmak istemiyorum. Fakat muhakkak söylemek istediğin bir şey varsa hemen ve burada söyle. -— Şirketin genel kurul toplantısı ne zaman Garvin? — Yarın öyleden sonra saat ikide. Yanlış anlama beni Mason. Yarın o saatte toplantıda bulunacağım. — Genel kurulda idareyi tekrar ele alman için yeteri kadar vekaletname var mı elinde? — Tabii var. Hadi, bırak bunları Mason. Şimdi iş konuşulacak zaman değil. Zaten araban da trafiği tıkıyor. — Karın kendi adına bir sürü vekaletname göndermiş hissedarlara. Biliyorsun ki onun adının da baş harfleri E. C. G. Lorraine soğuk bir tavırla «Eski karısı.» diye düzeltti. — Bu konuda da ayrıca şüpheli. Hemen otomobiline git Garvin. Meksika ya gidiyorsun. Lorraine «Ben martinimi içmeye ve biftek yemeğe gidece51
ğim.». diye cevap verdi. Garvin «Baş başa yemek yiyecektik.» diye açıkladı. Genç kadın sabırsızlığını belli ederek. «Haydi gel sevgilim. Mister Mason’da bizimle gelsin. Yemek yerken anlatır.» dedi. — Bu gün iş konuşacak durumda değilim. Mason «Ethel hissedarlara gönderdiği vekaletnamelere. E.C. Garvin 123 nolu hisse sahibi işaretini koymuş,», dedi. «Elinde şirketin idaresini eline geçirecek kadar vekaletname, var. — Fakat yapamaz bunu. Benim vekaletnamelerim var. — Onların kıymeti kalmadı. Ethel aynı hissedarlara daha sonra kendisinin gönderdiği vekaletleri imzalattı ye eskileri dosyadan kayboldu. Garvin «Aman Allahım,» dedi. «Beni iflas ettirecek.» Lorraine «Fakat benim yemeğimi berbat edemiyecek.» diye sinirlendi. Mason «Bundan başka, diye devam etti. Senin genel kurul toplantısına gelememen için Savcılığa müracaat etti. İki karılı olduğunu ihbar etti. Polis seni tevkif etmek için arıyor ve.. Garvin «Mason. Mason.» diye avukatın sözünü kesti. «Şimdi bunları konuşmayalım.» Mason «O halde müsaade et de yalnız konuşalım.» diye sinirlendi. «Yirmi dört saatten beri bütün memlekette seni arıyorum. Biliyorsun bunu keyif için yapmadım.» Lorraine «Şu iki karılı meselesi de ne oluyor Mister Mason?» diye. kaşlarını çattı. Mason «Ergeç hakikatlerle yüz yüze geleceksin Garvin .» dedi. «İşten kaçabilirsin, fakat kaçamayacağın başka şeyler var ortada. Bu öyle bir şey ki yüz yüze gelmen gerek. Hem de mümkün olduğu kadar çabuk.» Lorraine soğukça «Edward,» diye sordu. «Bizim evliliğimizin geçerli olduğu konusunda herhangi bir şüphe mi var?» Garvin rahatsız olmuştu. Mason’a baktı. Mason «Bütün hakikati ben size söyleyeyim? diye araya 52
girdi. «Evliliğinizin geçerli olmadığını düşünmek için bir sürü sebeb var ortada. Şimdilik Garvin’in karısı olduğunu ancak Ethel iddia edebilecek durumda.» Lorraine «Edward.» dedi. «Bana ondan boşanmış olduğunu söylemiştin.» — Boşandığımızı zannediyordum. Lorraine «Zannediyordun ha!» diye bağırdı. «Niçin bütün bunla…» Mason «Bir dakika,» diye genç kadının sözünü kesti. «Bağırmakla hiç bir şey hallolmaz. Burası da bu işi konuşulacak yer değil. Belki size yardım edebilirim.» Garvin «Nasıl?» diye sordu. — Hemen otelinize gidelim. Mexico’ya hareket etmeden önce bir şeyler atıştırırsınız. Hemen otomobile yerleşin ve bir an evvel hududu geçin. Garvin «Niçin hududu geçelim?» diye sordu. Mason «Mexico‘da boşanmıştınız,» diye cevap verdi. Garvin bir şey anlamamıştı. «Yani?» diye sordu. Mason «Mexico’da olan boşanmayı Kaliforniya Eyaleti geçerli saymayabilir.» diye sırıttı. Mexico’da yapmış olduğunuz boşanma geçerli olduğuna göre, oradaki evlenme de geçerli sayılır. Yani ancak Mexico’da karı koca sayılabilirsiniz.» Bir süre hiç biri konuşmadı. Nihayet Lorraine «Burada dikilip durma Edward,» dedi. «Mister Mason’un neler söylediğini duydun. Hemen arabayı parktan al. Eşyalarımızı toplayıp bir an evvel şu Allahın belası yerden çıkalım.»
53
6
Mason’un otomobili Ysidra köprüsünün altında Garvin’in spor arabasını takip ediyordu. Garvin arabasını Mason un yanında durabileceği şekilde yolun geniş bir yerine park etti. Avukat otomobilinden çıktıktan sonra Garvin’in spor arabasına yaklaştı, «İşte nihayet buradayız.» dedi. «Şimdi bir kere daha karı koca haline geldiniz.» Garvin «Hay Allah kahretsin bu işi Mason, «diye kızdı. «Söyle bana, nasıl bir belanın içindeyim ben?» — Bilmiyorum. Elimden geldiğince bir şeyler öğrenmeye çalışacağım. Onun planını bozmanın en iyi çaresi, toplantıda idareyi kontrol edebilecek hissedar arkadaşlarının bulunması bence. Hissedarlar bizzat toplantıya geldikleri taktirde ona gönderilmiş olan vekaletlerin kıymeti kalmaz. Yanı sen bana hissedar arkadaşlarının listesini vereceksin, ben de onlara telefonla durumu bildireceğim, ihtar çekmek için bütün kağıtlar hazır. Mecbur kalırsam yarın mahkeme kanalıyla bunu yapacağım. Fakat en iyi yol arkadaşların olan hissedarların bizzat toplantıya katılmaları. Sonra senin şirket müdürünün ve muhasebecinin bu işle ilgili olup olmadıklarından emin değilim. Bir daha böyle önemli işlerin olduğunda avukatına nerede olduğunu bildir. Seni bulmaları için bir sürü dedektif tuttum. Nihayet biri spor arabanı tanıyan bir benzinciden nerede olduğunu bulabildi. Lorraine «Midem kazınıyor.» dedi «Siz gelmeseniz de. ben gidip bir şeyler yiyeceğim.» Mason Biraz ilerde bir lokanta var.»diye cevap verdi. «Bu gece kalmak için bir yer bulabiliriz, isterseniz yarın Ensenada’ya gidersiniz.» Garvin «Siz biraz bekleyin.» dedi. «Ben arabanın tentesini kapatayım, geliyorum. 54
Bu arada Lorraine Mason’a yaklaştı ve sesini alçaltarak, «Çok kuvvetli ve çok beceriklisiniz Mister Mason.» diye kolunu yakaladı. «Hiç korkmuyorum.» Genç kadın başını çevirip Edward’a baktı. «Çok iyi bir adam.» diye ekledi. «Ama korkunç derecede tecrübesiz. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz herhalde.» — Nereden bileyim? — Nasıl bileceğinizi ben nereden bileyim? Garvin yanlarına geldi, işini bitirmişti. «Espanada’dan ne zaman geri dönebiliriz?! diye sordu. Mason «Ne zaman iki kanlı olmaktan tevkif edilmek istersen o zamana diye cevaplandırdı. Lorraine «Benim durumum ne oluyor?» diye sordu. Mason «Amerika Birleşik Devletleri sınırlan içinde bir metres, ahlak dışı yaşayan bir kadın, bir günahkârsınız.» diye güldü. «Fakat burada, Mexico’da kanunen evli bir kadınsınız.» Lorraine «Bu çok berbat bir şey.» diye kızdı. Mason «Hakikaten öyle, diye kadını onayladı. «Milletlerarası kanunlardan birisi de bu. Amerika’ya döndüğünde Ethel ile evlisin Garvin. Zannedersem iki karılı olmaktan suçlanırsın. Fakat burada kaldığın müddetçe yanındaki bayan kanuni eşindir. Ethel ise boşanmış olduğun karındır.» Garvin «Çok saçma bir şey bu.» diye parladı. «Tam hudutta bir ev yaptırmalıyım, yatak odasına da üç yatak koydurmalıyım. Ethel ve…» Lorraine soğuk bir şekilde «Edward.» diye bağırdı. — Adileşmiş filan değilim. Sadece delirmek üzereyim. Balayındayım ama daha damat olup olmadığımın farkında bile değilim. Mason «İstediğin kadar delir. Bu senin durumunu değiştirmez. Ben gerçekleri olduğu gibi görmeye çalışıyorum. Artık yemek yiyelim.» dedi. Mason bunları söyledikten sonra lokantaya doğru yürüdü. Yemeklerini bitirdikleri zaman Mason «Burada bildiğim iyi 55
bir otel var.» dedi. «Adı Vista De La Mesa. Geceyi orada geçirelim. Yarın sabah bana hissedarların listesini verirsin. Yüklü bir telefon parası öderiz.» Garvin «Hissedarlara ben telefon ederim» diye itiraz etti. «Sen Ethel’i bulup onunla nafaka için anlaşmaya bak.» Lorraine «Sevgilim, diye Garvin’in sözünü kesti. «Bütün işleri halletmeyi Mister Mason’a bırak. Her şey daha iyi olacak. Anlaşmayı mümkün olduğunca bizim lehimize halledecektir.» Garvin «Ben müspet bir hareket olsun istiyorum.» diye karısının sözünü kesti. «Bir işe başladığım vakit sabredemem. Onun yerini nasıl buldun Mason?» Mason «Dedektifler sayesinde. » diye cevap verdi. Bir taraftan da saatine bakıyordu. «Bu gece ona telefon eder, yarın için randevu alırım.» — Telefon numarasını biliyor musun? — Evet. Monolith apartmanında 624 nolu odada kalıyor. Apartmanın santralı var. Santraldan odasını bağlatabilirim. Dün onunla konuştuğumda biraz güçlük çıkardı. Seni iki karılı olmakla suçladığından bütün kozların elinde olduğunu zannediyor. Ona Mexico’ya geçtiğini ve bütün servetini de oraya transfer ettiğini söylersem korkacaktır. Garvin’in gözleri parladı. «Çok güzel bir fikir bu Can evinden vurulacak,» diye tasdikledi. Mason «Bana göre Ethel’in senden sonra bazı maceraları olmuştur,» dedi . Lorraine’in de gözleri parladı. «Tabii olmuştur,» diye söze karıştı. «Bunu da göz önüne almalıyız.» Mason «Onu gördüm, diye hayal etti. Hayli güzel bir kadın. Etrafındakilerin kendisine hayran olmaları için gerektiğinde bacaklarını bile açar gösterir bence,» diye devam etti. Garvin «Ethel’i tam olarak tarif ettin,» diye güldü. «Beni baştan çıkarmak için de aynı yollara başvurmuştu. Çok iyi hatırlıyorum, sekreterim olduğu vakit…» Lorraine «Edward.» diye bağırdı. 56
— Özür dilerim sevgilim. Mason «Ona para teklif etmeden önce, dedektiflere para verip, senden ayrı yaşadığı zamanlarda neler yaptığını öğrenmeye çalışacağım,» dedi. Garvin «Galiba Ethel beni düşündüğümden de fazla seviyordu,» diye cevap verdi. Düşünceli görünüyordu. «İlk karımdı benim ve vahşi bir kedi gibiydi. Belki de aramızın düzelebileceğini düşünmüştür.» Lorraine «O kadar emin olma Edward,» dedi. «Bütün bunları benimle evlendiğin için yapıyor. Seni suçlayışının tek nedeni, senden para koparmak. Herşeyi Mister Mason’un eline bırakacaksın o kadar.» Vista De La Mesa Oteli, ana caddenin gerisinde, oldukça lüks, alçak ve eski hanlara benzeyen bir yapı idi. Binanın etrafını tuğladan bir duvar çeviriyordu. Beyaz renkli bu duvarın kemerli bir giriş kapısı ve biraz ilerde de ikinci bir çıkış kapısı vardı. İki spor otomobil, yoldaki çakılları ezerek, kemerli kapıdan geçtiler, yeşil kaktüslerin arasındaki kırmızı çatılı otel binasının girişi önünde durdular. Bankın arkasında oturan kadın tebessümle eğildi ve onları selamladı. Garvin «İki oda istiyoruz.» dedi. «Bir tane karımla benim için, bir tane de arkadaşım için.» Genç kadın İngilizce «Tabii efendim.» dedi. «Banyolar müşterek mi olsun?» — Hayır ayrı olsun. — O zaman biraz pahalı olur. — Olsun. Otelinizdeki odaların en iyilerini istiyoruz. — O halde size en iyi iki odamızı vereceğim. Diğer bayın odası otelin öbür tarafında olacak. Garvin «Çok güzel.» diyerek kağıtları imzaladı. «Otomobiller ne olacak? diye sordu. — Oh, olduğu yerde bırakabilirsiniz. Vista De La Mesa’dan kimse otomobil çalmaz. 57
Mason «Otelin bekçisi var mı? diye sordu. — Hayır. Fakat burada şerefli insanlar arasındasınız. Otomobillerinizin kapılarını kilitleyin ve anahtarlarını bana verin. Yarın otomobilleri çekmek icabederse, kapıcı çocuk bunu yapar. Erken saatte rahatsız olmazsınız. Mason «Tamam.» dedi. «Bavullar ne olacak?» — Üzgünüm, bu gece nöbetçi komi yok. Burası pek büyük bir otel değil. Boş kalan tek bir odayı da verdikten sonra ışıkları söndüreceğim, kapıları kapayıp yatacağım. Mason «Eşyalarımızı kendimiz alacağız,» diye kapıya yürüdü. Lorraine «Benim sadece ufak gece çantama ihtiyacım olacak.» dedi. — Peki sevgilim. Lorraine «İşlerin sizin elinizde olduğunu bildiğim için ne kadar rahatım bilemezsiniz.» diye Mason’a güldü. Mason «Teşekkür ederim.» diye cevap verdi. «İyi geceler.» — Baylar eşyaları getirirken, ben de bayana odasını göstereyim olmaz mı? Lorraine tebessümle başını salladı. Meksikalı kadın bankın arkasından çıktı. «Benim adım Inocento Miguerinio.» dedi. «Amerikalılar için zor bir isim, değil mi?» Lorraine «Gerçekten güç akılda kalır.» diye tasdiktedi. Meksikalı kadın, iri kalçalarını şuh bir eda ile sallayarak, otelin içine açılan kapıya doğru yürüdü. Garvin koşarak bavulları getirmek için otomobile gitti. Sanki bir kaç dakika olsun karısından ayrı kalmak istemiyor gibi bir hail vardı. «Seninle artık yarın görüşürüz Mason.» dedi. — Saat kaçta? — Çok erken olmasın. Ben… Mason, «Unutma, yapacağımız bir sürü telefon konuşması var,» diye sözünü kesti. Garvin «Peki,» diye içini çekti. «Saat sekizde.» 58
Sonra acele adımlarla otele doğru yürüdü. Mason. «Arabanın anahtarını resepsiyona vereyim mi?» diye sordu. — Anahtar bende. İçeriye girdiğim zaman veririm. İyi geceler Mason. Mason «İyi geceler,» diye cevap vererek, ellerinde birer çantayla otele koşan Garvin’i seyretti. Mason kontak anahtarını aldıktan sonra bir müddet etrafa bakındı. Manzara çok güzeldi. Ay batıda kaybolmuştu, yıldızlar bu berrak gecede daha da parlak görünüyordu. Son bir kaç günden beri, feci çalışma temposu yüzünden sinirleri berbattı Bir müddet bahçede etrafın sessizliğini içine sindirmek istedi. Sonra otele girdi. Otelci kadını beklemeye başladı. Genç kadın adeta yuvarlanarak ve gülerek salona girdiğinde, «Şimdi de benim odamı gösterir misiniz lütfen?» dedi. — Tabii, bu taraftan lütfen. Mason kadını takibattı. Binanın kuzey tarafına doğru ilerlediler. Kadın aniden durarak bir kapı açtı ve Mason’un görebilmesi için geri çekildi. Mason büyük odayı, geniş ve konforlu yatağı, kalın kırmızı perdeleri ve özel bir stilde yapılmış eşyaları seyrederken, kadın da ona bakıyordu. «Gördünüz mü?» dedi. «Oda tam köşede ve her iki tarafında penceresi var, güzel değil mi?» — Oh. evet, çok güzel. — Pencereler yere yakın olduğundan bu perdeler konmuştur. Şu ipleri çekerek açabilirsiniz. Fakat bu taraftaki pencereleri, ister soyunun, ister giyinin, açık bırakabilirsiniz, kimse göremez, tamam mı? — Tamam. — Oda rahat, değil mi? — Evet. Mason «İşte otomobilimin anahtarı.» diyerek bir deste anahtar uzattı kadına. — Her iki otomobilinkini de vereceğinizi söylemiştiniz. 59
— Arkadaşım vermedi mi? Kadın hayır anlamında başını salladı. «Otomobillerin anahtarlarının bende olması lazım. Bazen erken gidecek bir müşterinin arabasının çıkabilmesi için diğerlerini çekmek zorunda kalıyoruz.» — Herhalde aceleden unutmuş olacak. Onun otomobili yolu tıkamaz. Bırakın kalsın. — Haklısınız. Arkadaşınızın düşünmesi gereken başka şeyler var, değil mi? Bunları söyleyen kadın keyifle güldü. Mason başını sallayarak eşyaları yerine koydu. «Buradan telefon etmem mümkün mü?» diye sordu. — Tabii. Bekleme salonundaki iki telefon klübesi gözünüze çarpmadı mı? Mason «Hayır, görmedim.» diye başını salladı. — Gelin, size göstereyim. Mason odasının kapısını kapattı ve kadını takibederek salona indi. Üzerlerinde ufak telefon resimleri olan ve sanki başka odalara açılıyormuş görümünü veren iki kapı vardı salonda. Senora «Maalesef odalarda telefon yok,» dedi. «Herhalde misafirlerin uyumak isteyeceğini düşünmüşlerdir. Burada gece gündüz çalışılmaz.» Mason’un kafasında bir takım düşünceler vardı. Belli belirsiz başını salladı. Telefon klübesine girdi. Santralı bularak Paul Drake’in yazıhanesini istedi. On dakika sonra istediği yeri buldular. Mason «Drake orada mı?» diye sordu. «Perry Mason konuşuyor.» — Evet burada, bir dakika Mister Mason. Bir süre sonra bir çıtırtı işitildi ve Drake’in sesi duyuldu. — Merhaba Perry. nasılsın? — Tijuana’da yeni yapılmış bir otelde kalıyorum. Adı, Vista De La Mesa. 60
— Gerektiğinde seni oradan arıyabilir miyim? — Pek kolay bulacağını zannetmiyorum, umumi telefon Çünkü. Ama gene de vereyim numarayı. Mason telefonun üzerindeki ufak karttan numarayı okudu. — Tamam yazdım. Sana bir şey söyleyeceğim. — Ne? — Ethel Garvin hakkında galiba bazı ip uçlan ele geçirdim. — Ne gibi? — Ethel’ın New Mexico’da bir madeni varmış. Bu nedenle oraya gitmiş ve… Mason «Bütün bunları biliyorum.» diye sözünü kesti. — Sonra Reno’ya gitmiş. Orada boşanmak amacıyla bir ev kiralamış. Fakat sonradan bir şey olmuş ve vazgeçmiş. Reno’da kaldığı sürede Alman B. Hackley adında biriyle ilişkisi olmuş. Bu adamı tanıyor musun? — Hayır. — Adamın orada bir sığır çiftliği varmış, çok zengin ve salon adamıymış. Kadınlar etrafında pervane olurlarmış. Galiba Ethel’de adamın cazibesine kapılmış. Ethel moral tedavisi görüyor ve bir çiftlikte yaşıyormuş. Durmadan ata biniyormuş. Hackley’in çiftliği ise bitişikdeymiş. Oraya boşanmak için gidipte o çiftlikte kalan bütün kadınlar Hackley’in pençesine düşerlermiş. Tabii Ethel’de. Adamla uzun bir zaman gezmişler. Mason «Ciddi bir şey olmuş mu? diye sordu. — Ciddi demekle kastettiğin şeye bağlı bu. Fakat bir şeyler olmuş tabii ve ondan sonra Ethel boşanmaktan vazgeçmiş. Boşanması için gereken altı haftadan da fazla kalmış orada ama boşanma müracaatım yapmamış. Galiba iki ay sonra Hackley denen adam birdenbire çekip gitmiş. — Çiftliğini satmış mı ? — Hayır. Adam Kaliforniya’ya gelmiş. Garip olan da bu. — Ne gibi? — Adam Okyanus Sahilinde bir arazi satın almış. Tahminen San Diego’nun seksen kilometre kuzeyinde. Bu sana hiç bir şey 61
ifade etmiyor mu? Mason «Hiç bir şey.» diye cevap verdi. «Sadece Hackley hakkında bilgi edinmek istiyorum, isminin tamamı neydi?» — Alman. A-lm-an. Bell B-el-l Hackley H-ac-kl-ey. San Diego’daki adamlarım Hackley’in vergi kayıtlarını bulmak için uğraşıyorlar. Bir. İki saat içinde bir netice alabileceğimi zannediyorum. Mason «Hackley işi sabaha kadar beklesin.» dedi. «Şimdi yatacağım. Sabah erkenden de şirket hissedarlarına bizzat toplantıda bulunmaları için telefon edeceğim. Ancak bu şekilde ikinci vekaletler hükümsüz olur. Della’ya nerede olduğumu söyle. Çok önemli bir şey olursa buradan beni arasın. Fakat yarın sabahtan evvel beni bulamazsınız. Zira geceleri otel Kapanıyor.» Drake «Peki.» dedi. «Ben de kıvrılacaktım zaten. Bütün işler istediğim gibi yürüyor. Adamlarım işin başındalar. Temas etmemi istediğin kimse varmı? — Hayır, sadece bilgi topla. — Ta… Bir dakika Perry. Yeni bir şey geldi. Hackley hakkında bilgi ve çiftliğin adresi. Kalemin var mı?. — Bir saniye bekle bulurum. Mason cebinden küçük not defterini çıkardı ve kenarındaki otomatik kalemi açtı. «Şimdi söyle Paul.» dedi. — Okyanus Sahilinde, tam şehrin ortasına gideceksin. Bir yol doğuya dönüyor, yolun kenarında Fellbrook tabelası var. Bu yolda dört kilometre gittikten sonra, kuzey tarafta, yolun kenarında bir posta kutusu göreceksin. Kutu Rolando. R-ol-ando. Lomax. L-om-ax. adında birinin. İsim siyah harflerle yazılmış. Bu kutunun kuzeyine doğru sekiz yüz metre ilerledinmi Hackley’in evine gidersin. Evi yeni satın almış ve döşemiş. Mason «Tamam, dedi. «Ethel Garvin’in peşinde adam var mı?» — Evet var. Bir adamım evi önünde otomobilin içinde oturuyor. 62
— Pekala, zannedersem yapılması mümkün herşey olmuş. Seni yarın sabah ararım. Mason telefonu kapattı. Senora bankın arkasındaydı. «Bana arkadaşımın oda numarasını söyler misiniz?» dedi. «Uyumadan evvel ona bir kaç şey söylemek istiyorum.» — Tabii. Koridorda sola dönünce sonda. Köşedeki altı ve beş numaralı odalar. — Hemen şimdi gidip kapısını vuracağım. Odalarda telefon olmaması çok kötü. Mason koridorda yürüdü, altı nolu odanın kapısını vurdu. Cevap alamadı. Sesini yükselterek «Garvin.» dedi. «Bir dakika aç.» Garvin hızla kapıyı açtı. Kızgın bir sesle «Ne var Mason» diye sordu. — İşlerimi yapan dedektifle konuştum. Garvin «Peki, ne olmuş.» diye kapıyı biraz daha araladı. — Zannedersem eski kadının seni niçin uzun zaman rahatsız etmediğinin sebebini bulduk. Adamın adı Alman Bell Hackley. Şimdi Okyanus Sahilinde oturuyor. Nevada’da büyük bir çiftliği var ve oldukça çapkın bir adam. Boşanmak için Nevada’-ya gidip o çiftlikte kalan kadınların hepsiyle ilişkisi var. Garvin «Çok esaslı bir şey.» diye bağırdı. Heyecanlanmıştı. «Tam istediğimiz gibi bir iş. Adam şimdi Okyanus Sahilinde mi oturuyor Mason? Mason «Evet, orada.» dedikten sonra. Drake’-den öğrenmiş olduğu tarifi aynen ona da yaptı. «Bu gece onunla uğraşmayacağıma diye ekledi, «Fakat yarın onun hakkında araştırma yaparım.» Garvin «Mason.» diyerek kapı aralığından sağ elini uzattı. «Sana güveniyorum. Çok iyi çalışıyorsun. Bu durum tam benim düşündüklerimi açıklıyor.» Odanın içinden Lorraine’in «Elimize yeni geçen delili araştırmadan hiç bir teklif yapmamamız daha iyi değil mi Mister 63
Mason?» diyen sesini duydular. — Evet. Ben de öyle düşünüyorum. İyi geceler. Her ikisi birden «İyi geceler.» diye bağırdılar. Mason’un, odasına gitmek için salonun önünden geçmesi gerekiyordu. Otelin parlak ışıklan sönmüş. sadece üstündeki ufak bir lamba etrafı hafifçe aydınlatıyordu. Senora da gitmişti. Tam o anda Mason, kalemini telefon klübesinde unuttuğunu hatırladı. Hafif aydınlıkta klübeye gitti ve kalemini aldı. Bu arada bitişik kabinde konuşan bir kadının sesini duydu. — Evet sevgilim, iyi tahmin ettin… Evet kıymetlim. sınırın karşısında. Tijuana’da. Daha sonra kadın bir sürü şeyler söyledi ama Mason anlıyamadı. Kadının sesi biraz yükselince «Evet sevgilim… Hayır… Yapacağım… Takibetmek konusunda gözlerim çok kuvvetlidir…» dediğini duydu. Mason klübeden çıkarken, bir daha telefonla konuşurken daha dikkatli olması gerektiğini düşündü. Odasına geldi, kapıyı kapattı ve soyundu. Yakın bir yerde bir çalar saat sesi duyuldu. Ses kesildiği zaman Mason gecenin on’u olduğunu anladı. Elektriği söndürerek, batıya bakan pencereleri açtı. Manzara. Senora’nın dediği gibi gerçekten çok güzeldi. Sonra yatağa girdi.
64
7
Batı tarafındaki pencerenin bir yerinden tropikal bir kuşun madeni sesi odayı dolduruyordu. Ağaçkakan cinsinden olmalıydı ki. pencerenin dışında, binanın bir yerini muntazam aralıklarla gagalıyor ve insanı sinirlendiriyordu. Nihayet buna dayanamayan Mason’un uykusu kaçtı ve yataktan kalktı. Pencereye doğru yürüdü, önünde uzanan çorak arazi, sabah güneşinin ilk ışıklarıyla kıpkırmızı kesilmişti. O sırada muntazam aralıklarla gürültü yapanın kuş olmadığını anladı. Kapısı vuruluyordu. Çıplak ayaklarla ilerledi ve kapıyı açtı. Esmer yüzlü bir Mexico’lu çocuk «Senor Mason musunuz?» dedi. Mason başını salladı. Çocuk «Telefon,» diyerek geri döndü. Kırmızı halının üzerinde hiç ses çıkarmadan yürüyor, adeta kayıyordu. Mason pijamasının üzerine pantolonunu giydi, sırtına ceketini aldı ve çıplak ayaklarına ayakkabılarını geçirdikten sonra salona doğru yürüdü. Mason kulübeye girdi ve şüphe içinde «Alo.» dedi. Tanıdık olmayan bir ses «Mister Mason musunuz?» diye sordu. — Evet. — Lütfen ayrılmayın. Los Angeles’ten arıyorlar sizi. Mason kulübenin kapısını kapattı ve bir dakika sonra Drake’in sesini duydu. — Merhaba Perry, sen misin? — Evet. Merhaba Paul. — Sabah beşten beri seni bulmak için telefon ediyorum. Çocukla ancak bir tercüman aracılığıyla anlaşabildim. Niçin 65
odalarında telefon olan bir yerde kalmıyorsunuz? Mason «Ne oldu?» diye sordu. — Ethel Garvin’in izini kaybettik. — İş çıkmaza girdi öyleyse. — Evet. — Nasıl oldu bu iş? Drake «Uzun bir hikaye bu.» dedi. «Uzun ve kolay yoldan anlatmamı istiyorsan anlatayım.» Mason bir müddet düşündükten sonra «Anlat bakalım… Hayır, bir dakika.» diye cevap verdi.» Diğer kabinde kimse olup olmadığına bir bakayım.» Mason diğer klübenin kapısını açtı, kimse yoktu. Tekrar kulaklığı eline alarak «Her şey yolunda Paul, şimdi anlat bakalım.» dedi. — Saat onda bir adamımı geri çektim. Bu saatlerde apartmana girip çıkan pek fazla olmuyordu. Oradaki oda m ima şüphelendiği kimselere dikkat etmesini. arabaların plakalarını almalarını söyledim Bir odama bu kadar işi yüklemem hata oldu. Adamım otomobilini apartmanın ana kapısı önüne park etmişti. Yakınlarda garaj olmadığı için o semtte oturanlar arabalarını sokağa parkediyotlar. Mason «Devam et.» diye sabırsızlandı. — Oldukça iyi giyimli bir adam Buick marka bir arabayla gelmiş ve park yeri aramak için apartmanın etrafında tur atmış. Adamım hareketlerinden apartmanda oturmadığını anlamış. Sonunda bir buçuk blok ötede bir park yeri bulan adam koşarak apartmandan içeri girmiş. Adamım bu herifin bizim işimizle ilgili olduğuna kanaat getirmiş. Bunun için arabanın plakasını atmak için yürüyerek Buick’in olduğu yere gitmiş. Bu arada kapıda bir taksi durmuş. Ethel Garvin her halde salonda imiş. Kadın hemen dışarıya çıkmış ve taksiye atlamış. Adamım da peşlerine takılmakta geç kalmış ve izlerini kaybetmiş. Araba San Taksi şirketine aitmiş ama ters yöne gittikleri için numarasını alamamış. Hemen şirketle temasa geçmiş. Fakat aradan yirmi 66
dakika geçtikten sonra durum anlaşılmış. Kadın taksiye garaja gitmiş ve kendi arabasına binmiş. Çok süratli bir spor arabaymış. Nereye gittiğini söylememiş. Yanında ufak bir gece çantası, üzerinde siyah bir ceket ve eteklik varmış. Adamım arabasının garajdan çıkınca sola döndüğünü öğrenmiş sadece. Mason «Saat kaçta olmuş bu»» diye sordu. — Onu yirmi geçe. Adamım ondan sonra~Monolith apartmanına girmiş ve Ethel Garvin’in bir taksi çağırdığını, onun için geldiğini söylemiş. Santraldeki adam kadının taksi istedikten sonra beklemek üzere aşağıya indiğini, üç. dört dakika beklediğini söylemiş ona. Pek konuşkan bir odam değilmiş. Bizimkinden de şüphelenmiş. Mason kaşlarını çatmış, öğrendiği şeyleri düşünüyordu. Drake «Telefonu kapatmadın, değil mi?» diye sordu. — Hayır, buradayım. Apartmanı yine göz altında tutuyor musun? — Tabii. — Ethel geri dönmedi mi? Drake «Hayır.» dedi. «Hey… Bir dakika dur… Santraldeki odamdan öğrendiğimiz bir şeyi daha sana söylemeyi unuttum. Salonda beklediği sırada Kadın çantasından iki dolar çıkartmış ve bunu bozmasını. İki tana elli sent ve geri kalanının da bozuk olmasını istemiş… Bunun bir sebebi olmalı.» Mason «Ne demek istediğini anlıyorum.» dedi. «Kadın bir telefon klübesinden telefon etmek için bozuk para hazırlamış.» — Evet yani şehirlerarası bir konuşma. — İşte bu çok ilginç. — Geceleri çalışan bir dedektifim var. Her türlü iş peşine gönderirim onu. Bu sabah garaja gitmiş ve Ethel Garvin’in otomobilinin plakasını, markasını» modelini öğrenmiş. Bu arada Ethel Garvin otomobilini aldığı zaman arabasında sadece yarım depo benzin varmış. Bir başka adamımı da Okyanus Sahiline gönderdim. Hackley’in evinin etrafında araştırma yapmasını. 67
Ethel Garvin’in otomobilinin izlerini bulmaya çalışmasını söyledim. Orada bir şey bulamazsa, etrafındaki benzin istasyonlarını gezerek gece hangilerinin açık olduğunu, oralarda araştırma yapmasını, kadının otomobilini görüp görmediklerini sormasını tembih ettim. Bu yoldan belki bir ip ucu bulabiliriz. Adamım neredeyse arar beni.» — Peki. Duruma göre yine en iyi şekilde çalıştığını anlıyorum. Başka bir şey var mı? — Şimdilik hepsi bu. Mason işin başından ayrılmam dedi. «Yeni bir Şey olursa bana bildir. Eğer aramazsan bir saat sonra ben seni ararım.» Drake «Peki Perry.» dedi. «Olanlar için üzgünüm.» — Buna gerek yok. Engel olamayacağın bir şey bu. Avukat telefonu kapattıktan sonra salona baktı Kimseler yoktu, ön kapıya çıkarak otomobilleri parkettikleri yere baktı. Bir düzine kadar araba vardı parkta. O sabah Mason’u uyandıran çocuk, merdivenlerde oturmuş, güneşleniyordu. Mason «Adın ne?» diye sordu. Çocuk başını kaldırmadan «Pancho,» diye cevap verdi. Mason ona bir dolar verdi. Çocuk teşekkür etti. Yine başını kaldırmamıştı. — «Zannettiğim gibi dilsiz değilsin.» dedi. «Telefona cevap verip beni aradıklarını anladığına ve gelip beni kaldırdığına göre akıllı bir çocuksun. Burada otur ve telefona dikkat et. Beni aradıklarında hemen haber ver.» — Peki Senor. Mason «Bir dakika.» dedi. «Ne söylediğimi anladın mı? İngilizce biliyor musun? — Biliyorum Senor. — Peki. Bir dolar daha kazanmak istiyorsan, kulağın telefonda olsun. Mason döndü ve odasına gitti. Banyosunu yaptı, tıraş oldu ve giyindi. Tam o sırada kapısının vurulduğunu duydu. Açtı. Çocuk koridorda duruyordu. «Telefon,» dedi. 68
Mason «Bir dakika» diye sırıtarak, tereddüt eden çocuğun eline bir dolar daha koydu. Çocuğun yüzü güldü. «Teşekkür ederim,» diye döndü ve salona doğru yürüdü. Mason’da arkasından salona geldi, yandaki klübeyi kontrolettikten sonra kabine girip kapıyı kapattı ve ahizeyi eline aldı. «Alo.» Paul Drake’in sesini duyuncaya kadar bekledi. — Alo. Paul, ne haber? Drake’in sesi hemen duyuldu. Kelimeler birbirini takibediyordu. — Dikkatle dinle Perry. Dinamitin tam üstüne oturuyoruz. Adamım Ethel’i bulmuş. — Nerede? — Okyanus Sahilinde. Şehirden hemen hemen aort kilometre güneyde. Otomobil yolun sahilde kalan tarafının yirmi beş metre kadar dışına park edilmiş. Ethel cansız olarak direksiyondaymış. Bir kurşun sol şakağında delik açmış. Kurşunun yaraya giriş yönüne göre intihar olamaz. Direksiyonun solundaki cam kırılmış ve cinayetin işlendiğini tahmin ettiğim tabanca da hemen kapının altında yerde duruyormuş. Mason «Polisten ne haber?» diye sordu. Drake «İşte mesele de bu,» dedi. «İşe gönderdiğim adamım bulmuş onu. önce bana haber vermeyi uygun bulmuş. Polise de haber verecekti. Uy kot uzun yoldan tabii. San Diego şerifini telefonla arayacaktı. Şimdi beni iyi dinle. Adamım hiç bir şeye el sürmeyecek kadar akıllıdır. Eğilmek suretiyle tabancanın numarasını okuyabilmiş. 38 kalibrelik Smith Wesson. Numarası S64805. Polis her şeyi Öğrenmeden ben tabancanın kime art olduğunu öğrenmeye çalışıyorum. Böylece polisten bir adım öndeyiz. Mason «Tamam,» dedi. «Ben yola çıkıyorum. Polisten bir adım önde olmayı daima muhafaza et» — Garvin’le karısı oradalar mı? 69
— Buradalar. Fakat şu anda yanımda değiller. — Onları ne yapacaksın? Mason «Allah kahretsin,» diye söylendi. «Onlara şimdilik burada kalmalarını söyleyeceğim. Garvin Amerika hudutlarından geçemez. İki kanlı olmaktan tevkif edilmesini istemem.» — Bu telefon konuşmasını yapabilmek için epeyce uğraştım. Neyse… Her şey istediğim gibi olacak. — Ne gibi? —Haberi alır almaz Della’ya oraya gitmesini söyledim. Oradaki adamım işi güzel idare ediyor. Önce şerife telefon ederek bir intihar olduğunu söyleyecek. Tabii şerifte durumu ma hali polise bildirecek. Onlar vaka yerine gidip, cinayet olduğunu anlayıncaya ve durumu şerife bildirip, şerifin cinayet masası memurlarıyla oraya gelmesine kadar bir hay ti saman geçecek Cinayet masası memurları gelmeden cesede kimse dokuna mas. Elini çabuk tutarsan böylece onlardan evvel oraya varmış olursun. Mason «Çabukluk banim lakabım.» diye cevap verdi. «Delki «ya haber verdisine memnun oldum. O-roda bası notlar tutunabilirim.» — Ona cinayet yerinde güzünü açmasını ve herşeye dikkat etmesini tembihledim. Trafik sıkışıklığından ya daha evvel veya Della’yla beraber otoda olursunuz. Mason «Peki.» dedi. «Derhal yola çıkıyorum.» Mason koşarak odasına gitti, eşyalarını hemen doldurdu ve yine koşarak salona geldi Pancho otelin önündeki merdivenlerde oturuyordu. Mason «Pancho. bu otelde kolan iki arkadaşım var.» diye anlattı. «Mister ve Misis Garvin. Beş ve altı nolu odalarda kalıyorlar. Onlar kalkınca bir iş için gitiğimi, ortak tanıdığımız birisinin öldüğünü, ben telefon edinceye kadar buradan ayrılmamasını tenbih ettiğimi söyle. Anladın mı?» — Evet Senor. — Otel parasını ödemedim. İşte sana yirmi dolar. Senora’ya 70
ver, tamam mı? — Peki Senor. Çantasını otomobilin içine attı ve direksiyonun başına geçti. Pancho gülerek otelden çıkıp «Anahtarlarınız burada Senor.» deyinceye kadar boşuna ceplerini araştırdı. «Bütün anahtarlar çekmecede duruyor. Sabahları gerektiğinde arabaları ben yerinden kaldırıyorum.» Mason «İyi İngilizce konuşuyorsun Pancho.» dedi. Kontak anahtarlarını aldı. — Ne zannediyorsunuz siz? Bunun için okula gittim ben.
71
8
Perry Mason birikmiş olan bir kaç kişilik grubu görünce otomobilini yavaşlattı. Kuzeyde Okyanus Sahilinin beyaz binaları güneşin altında daha da beyaz görünüyordu. Şehirler arası yolun batısında kalan kısım beyaz bir şerit gibi uzanıyordu. Onun daha ötesinde bulutsuz bir gök altında, bütün maviliğiyle okyanus ufka kadar her yeri kuşatıyordu. Mason otomobilini yolun kenarına parketti. Üniformalı bir polis trafiğin akıp gitmesi için uğraşıyordu. Fakat yolun kenarına araba park etmek yasak değildi tabii. Mason küçük gruba yaklaştığı zaman, şerif durmasını ihtar etti ona. «Cinayet masasından daha kimse gelmedi, geri çekilin ve orada durun.» Mason biraz geri çekildi. Şerif diğer tarafa gidince, belli etmeden ilerledi. Paul Drake’in adamı Mason’u kalabalıktan dışarı çıkardı ve «Drake hesabına çalışıyorum.» dedi. «Cesedi ben buldum. Size yardımcı olabilir miyim Mister Mason?» Mason odamı kalabalıktan biraz daha uzaklaştırdıktan sonra «Cinayet yerini gözden geçirdin mi?» diye sordu. — Tabii, fakat kanuna aykırı bir şey yapmadım. Parmak izi bırakmamaya dikkat ettim. — Tabancadan bahset bana. Adam «İşte tabancanın numarası.» diyerek defterini açıp gösterdi. Mason «Drake bundan bahsetmişti. Kaç kurşun atılmış?» dedi. — Sadece bir kurşun. Çift emniyetli Smith Wesson marka. Bütün mermiler dolu. Gözün hizasında başın sol tarafına ateş 72
edilmiş. — Yara etrafında barut yanığı var mı? — Zannedersem. Saçlar kavrulmuş. Fakat çok yakından bakamadım. — Kadının elinde eldivenleri var mıydı? — Evet — Başka ilgi çekecek bir şey? Adam «Bir şey var ki önemli olabilir.» dedi. «Kontak anahtarı kapalıydı. Fakat depodaki benzini öğrenmek için kontağı açtım ve kapattım. Depo tam dolu.» — Bu sahildeki benzin istasyonlarında araştırma yaptın mı? — Evet. — Hangi istasyondan benzin aldığını öğrendin iri? — Geceleri açık olan bütün istasyonları dolaştım. Fakat hiç biri kadını tanımadı. Mason «Peki,» dedi. «Buradan ayrılır ayrılmaz yine araştır. Bu çok önemli. Ben de biraz etrafta dolaşayım. Belki bir şeyler bulabilirim» Avukat şerifin müsaade ettiği kadar arabaya yaklaştı, sonra yavaş yavaş arabanın etrafını döndü. Kadının vücudu direksiyonun sağ tarafına doğru yıkılmıştı Eldivenli olan eli direksiyonun içinden geçmiş ve ölüm anının heyecanıyla kol kasılmış ve vücut bu kolla birlikte direksiyonda asılı kalmıştı. Drake’in adamı Mason’un arkasından geliyordu. Mason «Arabayı ilk gördüğünde farkın yanıyor muydu?» diye sordu. — Hayır. Her şeyi şimdi gördüğünüz gibiydi. İntihar etmiş olamaz mı? Mason «Fakat niçin?» diye sordu. «Bu kadar yol gelecek, burada arabasını yolun kenarına çekecek ve intihar edecek. Sonra intihar etmeye karar veren bir kadın benzin deposunu tam doldurmaz.» Mason otomobilin etrafında bir kere daha döndü. Ön camda 73
arabanın süratinden dolayı cama çarparak ezilmiş gece böceklerinin lekelerini gördü. «Kadın başka bir yerde öldürülüp, buraya getirilmiş olamaz mı?» diye sordu. Adam «Bu hiç aklıma gelmedi.» diye cevap verdi. — Sekreterim Della Street’i gördün mü? — Onu tanımıyorum. — Güzel bir kızdır… Hah. İşte geliyor. Della Street kuzey tarafından hızla geldi, otomobilini yavaşlattı, polisin devam etmesi için işaret vermesi üzerine biraz ilerledikten sonra, yolun kenarına park etti ve yürüyerek Mason’un yanına geldi. Mason Della’dan gözlerini ayırmadan adama «Buraya geldiğinde civarda başka otomobil var mıydı?» diye sordu. — Böyle bir şey görmedim. Bilhassa bu otomobile yakın hiç bir araç yoktu. Bazı lastik izleri vardı. Fakat bu çevre, bilhassa sevişmek için gelen çiftlerin durduğu yerdir. Buraya gelip bir, iki saat kaldıktan sonra dönerler. Zaten buradaki halk bütün izleri sildi. Della Street üzerine sımsıkı yapışmış ve ona çok yakışmış olan tayyörünün içinde «Merhaba patron.» diyerek yanlarına yaklaştı. — Merhaba Della. Seni böyle erken kaldırdığım için özür dilerim. Yanında not defterin var m*? — Evet. Ceketimin cebinde. — Bu bay Drake’ın adamı. Bana tekerlek izleri hakkında bir şeyler anlatıyordu. Devam et anlatmaya şimdi. Bu bayan da benim sekreterimdir. — Burası bir piknik, bir buluşma yeri demek istemiştim. Otomobilin sol tarafında bir arabanın durduğunu ve sonra gittiğini gösteren tekerlek izleri vardı. Fakat meraklılar izleri bozdular. Polislere otomobildeki kadının sarhoş mu, ölü mü olup olmadığını anlamak için yaklaştığımı söyledim. Birisi bu otomobilde kadınla beraber idiyse bile giderken bütün izleri 74
silmiş olmalı. San Diego tarafından bir canavar düdüğünün sesi duyuldu ve yolda onlara hızla yaklaşan iki kırmızı nokta göründü Şerif «Hey,» diye bağırdı. «Cesedi bulan adam nerede? Hey, sen, buraya gel.» Drake’in adamı Mason’dan ayrılarak şerife doğru ilerledi. Mason Della Street’e «Zannedersem burada görebileceğim her şeyi gördüm.» dedi «Sen kadın olarak bir kere daha gözden geçir bakalım. Drake’ye telefon etmeye güdüyorum Beni hava meydanında bul. Mason okyanus sahilinden Drake’ye telefon etti «Tabanca hakkında bir şeyler Öğrenebildin mi?» diye sordu — Üstünde çalışıyorum. İlk alıcının ismini öğrendim. Frank L. Bynum. Nehir tarafında oturuyor. Hakkında bilgi için adamlarımı gönderdim. Fakat hala adamı bulamadılar. Mason «Tamam» dedi. «Della’yı buldum. Özel bir uçak kiralayıp geleceğim. Bu işte garibime giden bir taraf var. Buraya kadar çok süratli gelmiş olduğu anlaşılıyor. Arabayı o kadar süratli sürmüş ki cama çarpan gece böcekleri yamyassı olmuşlar… Drake «Tabii, Çok hızlı sürmüş olmalı.» diye tasdikledi. «O saatte yola çıkmasaydı ve o kadar süratli sürmeseydi adamlarım onun izini kaybetmezlerdi. — Mesafe o değil, otobanın deposu benzin dolu. Civardaki tek benzin istasyonundan benzin almış olsaydı böcek lekelerinin de temizlenmiş olması gerekirdi. Hiç bir benzin istasyonu onu hatırlamıyor. Belki cesedi gördüklerinde akıllarına gelebilir. Fakat ben bir şey hatırlayacaklarını zannetmiyorum. Beni anlıyor musun?» — Yani benzini çiftlikte mi doktordu demek istiyorsun? — Çiftliğin pompasından tabii Paul. Ne demek istediğimi biliyorsun. — Seni anlıyorum Perry. Onun peşine takılalım mı? — Hayır, henüz değil önce tabanca işini halledelim. Ben 75
oraya gelinceye kadar belki bir şeyler bulursun, Della cesedi tetkik ediyor. Ben hemen oraya hareket ediyorum. Biz gelinceye kadar bütün gücünü kullan ve şu tabanca işini hallet. Polisten bir adım önde olmalıyız. Drake «Peki.» dedi «Bynum’u bulmamız an meselesi artık.» Mason bir uçak kiraladı ve Della Street’in gelmesini beklemeye başladı. Della göründüğünde «Bir şeyler bulabildin mi?» diye sordu. — Evet Ethel’in şapkası yoktu. Halbuki Drake’nin adamı evden çıktığında başında şapka olduğunu söylemişti. Bu anlamlı. — Belki de başka bir yerde çıkarmış ve unutmuştur. — Belki Fakat kadınlar genellikle böyle bir şey yapmazlar. Başka bir şey daha var. Kalabalıktan birisi. yakınlarda oturmakta olan bir adamın, geceleğin orada bir otomobilin parkettiğini ve farlarını yanık olarak bıraktığını gördüğünü anlattığını söyledi. Halbuki Drake’in adamın cesedi bulduğu zaman, otomobilin farlarının kapalı olduğunu söylemişti. Şahidin ifadesine göre otomobilin farları on dakika kadar açık kalmış. Farlar adamın yatak odasına vuruyor ve onu rahatsız ediyormuş. Fakat tabanca sesi duymamış — Adamın gördüğü başka bir otomobil olabilir. — O ihtimal de var tabii. Belki de iki sevgilidir Mason «Farları yanık olarak mı seviştiler?» diye sordu. Della «Bunu sizin taktirlerinize bırakıyorum.» diye güldü Bu arada pilot «Hemen hareket etmek istiyorsanız hazırım.» diyerek yanlarına yaklaştı. Della ve Mason küçük uçağın içine yerleştiler, havalandılar. Mason «Drake tabancayı ilk alanın kim olduğunu bulmuş.» dedi. «Nehir kenarında oturuyormuş. Biz oraya gidinceye kadar bir netice alır herhalde. İner inmez onu arayalım. Elimden geldiğince bu konuda polislerden önde olmak istiyorum.» Uçak tepelerin üstünden geçerken etrafı seyrediyorlardı. San Juan Capistraro’tu geçtiler. Nihayet altlarından hızla geçen 76
köyleri seyrettiler. Aşağıdaki binalar yavaş yavaş büyüyordu. Sonunda şehrin üstüne geldiler ve yavaş yavaş alçalmaya başladılar meydana iniyorlardı. Mason «Ben pilotla olan işlerimi bitirirken sen Drake’yi ara.» Della başını salladı ve iner inmez koşarak telefon klübesine gitti. Mason’da pilotun parasını ödedikten sonra peşinden koştu. Klübenin içinde Della’nın yüzünü görür görmez tabanca hakkında bütün bilgileri öğrendiğini anladı. Della klübenin kapısını kapatarak «Frank Bynum’u bulmuşlar.» dedi. «Tabancayı kendisini koruması için kız kardeşine verdiğini söylemiş. Dixieland apartmanı 206 no. Kadına gidip gitmemek konusunda fikir soruyor.» Mason «Ona söyle» diye cevap verdi. «Bynum’a dikkat etsinler. Ona ben gideceğim. Sen bir taksiye bin ve yazıhaneye dön. Tijuana’da Vista De La Mesa otelinde Edward Garvin’i ara. Önce telefon edeceğin hissedarların isimlerini öğren. Sonra neler olup bittiğini anlat. Mexico*da kalsın, sakın bu tarafa geçmesin. Polislerin cesedi teşhis oyununa gelmesin. Hiç bir şey değişmiş değil. Derhal tevkif ederler. Hiç bir gazeteciyle de ^konuşmasın. Karısının ölümü hakkında fazla açıklamaya girme, ben gidiyorum.» Mason bir taksiye bindi ve hareket etti Dixieland apartmanı bir pansiyon gibiydi. Aşağıda santral veya bina müdürü gibi kimse yoktu. Binada oturanların adlan zil düğmelerinde yazılıydı. Mason ismi buldu. Mis V.C. Bynum. Sonra sağ taraftaki zilin düğmesine bastı. Bir kaç saniye sonra düğmelerin üzerindeki telefon hoparlöründen bir ses duydu. Mason ahizeyi eline alıp «Alo, iyi günler, Mis Bynum’u arıyorum,» dedi. — Kimsiniz, ne istiyorsunuz? Mason hileye başvurmaya karar verdi. 77
— Bir paketiniz var. 25 sent ödemeli. Aşağıya gelip alır mısınız, yukarıya çıkarayım mı? — Ben geleyim… Oh, acaba 206 numaraya kadar çıkmak zahmetinde bulunur musunuz? Henüz giyiniyorum da… Lütfen. — Peki, yukarıya getireyim. Otomatiğin sesi duyulduktan sonra kapı acildi. Mason uzun ve karanlık bir salona girdi. 206 numara ikinci kattaydı. Mason merdivenleri çıktı ve numaralan okuyarak koridor boyunca ilerledi. 206 numaralı kapıya bir kaç metre vardı ki kapı birden acildi. Sarışın ve gene bir kadın göründü. Bu. adının Virginia Colfax olduğunu söyleyen, yangın merdiveninde yakaladığı kadındı. Genç kadın omuzlarının üzerine bir elbise atmış ve düşmemesi için iki ucunu göğsünün üzerinde birleştirip sol eliyle tutmuştu. Sağ elindeki 25 senti ileriye doğru uzatmıştı. «Paket nerede?» diye sordu, birden Mason’u tanıyarak bir çığlık attı, korkuyla geriye çekildi. Mason «Paketi,» dedi. «Yangın merdiveninden attınız ve sonra gidip aldınız.» dedi ve şaşkınlığından yararlanarak içeriye girdi. — Siz ha! Be… Beni nasıl buldunuz? Mason «Konuşmak için çok uzun zamanımız yok.» diyerek kapıyı kapattı. «Onun için hemen meseleye gelelim. Yangın merdiveninde sizi gördüğümü anlayınca tabancayı aşağıya attınız.» — Niçin, ben… Mason «Ben sokağa inip baktığımda hiç bir şey bulamadım, diye devam etti. «Ya aşağıda bir suç ortağınız vardı, veya tabancayı benim bulamayacağım bir yere atmıştınız, sonradan gelip aldınız.» Genç kadın süratle kendine geliyordu. — Elbisemi giyiyorum Mister Mason. Ben… — Tabanca hakkında bilgi istiyorum. Genç kadın «Giyinmem bitene kadar oturursanız.» dedi. 78
«Ev hayli dağınık. Yatak odasında elbisemi giyeceğim. Sonra… Mason «Bana tabanca hakkında bilgi ver.» diye ısrar etti. — Tabanca bulunmadığını size söylemiştim. Mason «Tabanca» diye devam etti. «Kardeşinin sana kendini savunman için verdiği tabanca. Kardeşin nehir kenarında oturuyor. O tabanca bu sabah erken saatlerde Ethel Garvin’i öldürdü. Eninde sonunda mahkemeye şahit olarak çağırıldığında tabanca hakkında bildiklerini anlatacaksın. Aynı zamanda yangın merdivenlerinden Garvin’in yazıhanesini niçin gözetlediğini de tabii. Şimdi tam elbiseyle uğraşacak zaman. O arada bir hikaye hazırlarsın bana.» — Mister Mason… Ben… O… tabanca… Ethel Garvin… Aman Allahım. Mason «Evet.» dedi. «Anlat bakalım.» Ayakta duracak gücü kalmayan kadın dizlerinin üzerine düştü. Mason «Onu sen öldürdünse.» diye ikaz etti. «Avukatınla konuşuncaya kadar hiç bir şey söyleme. Fakat durumu açıklayabileceksen bana her şeyi anlat. Edward Garvin’in avukatıyım.» — O… Onun avukatı mısın? — Evet, — Onun bu işle ne ilgisi var? — Numara yapmayı bırak. Senin bu işle ne ilgin var? — Be… Benim bir ilgim yok. — Tabanca ne oldu? — Tabancayı bir hafta önce çaldılar. Onu daima büronun çekmecesinde saklıyordum. Bakın nerede sakladığımı göstereyim size. Masaya yaklaşarak çekmeceyi çekti. «İşte burada sağ köşede dururdu.» diye işaret etti. Mason çekmeceye bakmak için yerinden kımıldamadı. Cebinden sigara paketini çıkararak kadına bir sigara uzattı. Genç kadın başını sallayarak almadı. «Tam şu köşede saklardım, gelin bakın.» diye devam etti. « Altına koymuş 79
olduğum mukavvanın üstünde hala yağ lekeleri duruyor. Elbiselerimi yağlar diye buraya koymuştum. Kardeşim çok polisiye roman okuduğundan başıma bir şey gelir diye bunu bana vermişti. Geceleri kapıyı açmamamı tembihlemişti. Sonra…» — En son olarak tabanca ne zaman sendeydi? — Daha evvelce de söyledim, bilmiyorum. Daima çekmecemdeydi. Bir şey almak için çekmeceyi açtığımda görürdüm. Kısa bir müddet evvel… oh, galiba üç veya dört hafta evvel… — Ben seni yangın merdiveninde yakaladığım zaman elinde tabanca vardı. Tabancayı aşağıya, sokağa attın. Aradım ama bulamadım. Nereye gitti? Daha evvel yanındaydı ve ben biliyorum. — Aynı tabanca olduğunu nereden biliyorsunuz? Mason «Biliyorum bayan savcı» dedi. «Ama elinde bir tabanca olduğunu biliyorum. Polislerde bu konuda çok şeyler öğrenmek isteyeceklerdir.» Genç kadın bir anlık tereddütten sonra «Mister Mason» dedi. «O gece bendeydi ve aşağı attım ama kimde olduğunu bilmiyorum.» — Yangın merdiveninde ne yapıyordun? — Garvin şirketinde birini gözetliyordum. — Kimi? — Açıkça söylemem gerekirse, geceleri orada neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyordum. Yazıhanenin kapısı açılıp da beklediğimden başkasının girdiğini görünce şaşırdım. Beklediğimin aksine bir kadın girdi içeri. Mister Garvin’in ilk karısı. — Misis Garvin ne yaptı orada? — Ne yaptığını görecek durumda değildim. Sizin işe karışmanız beni şaşırtmıştı. Fakat elinde bir demet kağıt olduğunu biliyorum. Vekaletnameler olduğuna eminim. Siz beni yakaladığınızda vekaletnamelerin bulunduğu çekmeceyi açıyordu. Ondan sonrasını bilmiyorum. Mason bir süre düşündükten sonra «Orada ne işin vardı?» 80
diye sordu. «Kimi takip ediyordun?» Genç kadın gözlerini kırpıştırdı ve esnedi. «Zannedersem o muhasebeci» dedi. «Adı Denby.» — Onu tanıyor musun?» — Evet. — Onu niçin gözetliyordun?» — Çünkü annem parasını son meteliğine kadar bu şirkete bağlamıştı. Şirkette bazı işletin iyi gitmediğini farketmiştim.» Mason «Şimdi işe yeni baştan başlıyoruz.» dedi. «Şirkette işlerin bozuk gittiğini nereden anladın?» — Bazı şeyler olduğunu anlamıştım. Perde arkasında bir şeyler dönüyordu.» — Böyle düşünmenin sebebi ne?» — Annem postadan bir vekaletname aldı. Vekaletnamelerin hepsi Mister Garvin’e gönderildi. Hissedarlar şirketin idaresinden memnundular. Şirket para kazanıyordu… Şey, yani hissedarların istediği buydu. Mason «Bırak bunları,» diye sinirlendi. «Sen şirket içinde bir şeyler döndüğünden haberdardın. Yangın merdiveninde elinde tabancayla yakaladım seni. Herhalde onu süs diye yanına almamıştın.» — Tabancayı sadece kendimi korumak için almıştım Mister Mason. Zaten geç saatlere kadar dışarda kaldığım geceler yanımda taşırdım. Müsaadesiz tabanca taşımanın kanunsuz olduğunu biliyorum. Fakat siz gerçeği öğrenmek istediniz,bende anlattım. — Peki, yangın merdivenindeyken niçin tabancayı eline aldın? — Çünki korkmuştum. Yakalandığım taktirde ne olacağını bilmiyordum. — Yangın merdiveninde ne yapıyordun? — Daha evvel söylediğim gibi anneme şirket tarafından ikinci bir vekaletname gönderilmişti. Bunun üzerinde pek durmamıştım. Fakat annem bunun biraz değişik olduğunu 81
vekalette Mister Garvin’in hisse numarasının yazıldığını söyleyince merak ettim. Bunun üzerine toplantı üzerine bilgi veren sekreter kızla konuştum ve annemin gönderdiği vekaleti görmek istediğimi söyledim. — Sonra ne oldu? — Kız Mister Denby’ye haber verdi. O da gülerek yanıma geldi ve bana ilk imzalanan vekaleti gösterdi. Sadece E. C. Garvin yazılıydı. Numara yoktu. — Bunun üzerine yangın merdivenine çıktın ve… Genç kız «Anlattıklarımın saçma olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?» diye avukatın sözümü kesti. — Doğrusu bu bana biraz düzenleme bir hikaye gibi geliyor. Genç kadın uykuyla mücadele ediyordu sanki. Esnediğini belli etmemeye çalışıyordu. Adeta gözleri kapanıyordu. Mason «Devam et.» dedi. — İsterseniz buna kadın sezgisi deyin. Ama daima hislerimin sesiyle hareket ettim. Yazıhanedeki tuhaflıkları düşünürken koridorda gözüme Drake Dedektif Ajansı çarptı. Müdür odasının üzerinde büronun yirmi dört saat açık olduğu ve oraya gelenlerin kapıcıya isim yazdırmak zorunda olmadıklarını okudum. Bunun üzerine Drake’in yazıhanesinin bulunduğu ikinci katta asansörden indim. İki katı yürüyerek çıktım. Oradan yangın merdivenine çıktım ve bir kat aşağıya indim. Tam istediğim yere gelmiştim. Şirketin odasının penceresi hafif aralıktı. İçeriye girebilmek için rüzgarla başa çıkmaya çalıştığım sırada ofisin camlı kapısındaki bir gölgenin içeriye girmek üzere olduğunu fark ettim. Birden korktum. İçeriye girip vekaletlere bir göz atacaktım. Bir ayağımı da pencereden içeri atmıştım. Mason «Devam et,» dedi. — Bu durumu farkedince hemen geriye çekildim. İçeriye giren ışığı yakınca görüneceğimi farkettim ve yangın merdiveninden aşağıya inmeye başladım. Eteklerim rüzgardan havalanmıştı. Bu benim hayatta düştüğüm en zor durumdu 82
Mister Mason. Mason «Sen.» dedi. «Hislerine çok hakim bir kızsın.» — Evet, öyleyim. Binanın önündeki tokat için özür dilerim. — Özür dilemelisin. Sana bir tokat borcum var. Genç kadın «O sırada çok serttiniz,» diye güldü. «Orada ne yapmakta olduğumu size anlatmaya cesaret edemedim. Bana inanmayacağınızı hissettim.» — Fakat şimdi herşeyi çok sakin anlattınız. — Şimdi durum farklı. Bahse girerim ki tabancayı buldunuz ve onu takip ederek benim yerimi keşfettiniz. Mason «Bana tabanca hakkında biraz daha bilgi verirsin herhalde.» dedi. — Tabancayı sokağa atmış değilim. Atar gibi yaptım sadece. Yangın merdiveninde duvara yakın bir yere koydum ve daha sonra almak için oraya gittiğimde bulamadım. Zannedersem ben kaçtıktan sonra siz tabancayı buldunuz. Dolayısıyla kardeşimin ve benim adresimi. — Tabancanın kaybolduğunu nasıl öğrendin? — Onu oraya ben bırakmıştım. — Her şeyi anlat. — Geçen gece olduğu gibi dün gece de oraya gittim. İşin doğrusu bütün gece oradaydım, uykusuzluğumun da sebebi bu. Temizleyici kadın çıkıncaya kadar bekledim. Daha önceki gibi Drake’in bulunduğu kata çıktım. Oradan da yangın merdivenine. Tabancayı bulamayışım beni endişelendirmişti. — Devam et, zannedersem niçin bu kadar sakin konuştuğunu biliyorum. Genç kadın «Ne demek istiyorsunuz.» diye sordu. — Önemi yok. Sen anlatmaya devam et. — Fakat bir şey biliyormuş gibi konuştunuz. — Sanırım, yalnız önce sen olanları anlat. — Bu sefer olacaklara karşı hazırlıklıydım. Rüzgar ve yağmurdan korunmak için kalın bir kazak ve deri ceket getirmiştim. Başıma da kar başlığı giydim. Bu halde yangın 83
merdiveninde uzun süre bekliyebilirdim. — Bütün geceyi orada mı geçirdin? — Evet. — Birinin tesadüfen oraya geleceğini düşünmedin mi? — Artık tesadüflerden çekinecek durumda değildim Mister Mason. Hissedarlar toplantısı bugün saat ikide. Oraya gidecek ve annemin hakkını koruyacağım. Size söylüyorum Mister Mason, bu şirket dolandırıcılık yapıyor.. — Bu şekilde düşünmenin sebebi ne? — Şu Denby denen muhasebeci, bütün gece yazıhanedeydi. Birşeyler yapıyordu. Mason’un gözleri parlamıştı. «Ne gibi şeyler?» diye sordu. -Diktafon makinesine bir sürü şeyler kaydetti. Önce bunların gündüzden arta kalan işler olduğunu zannettim, fakat makineye on sekiz bant uzunlukta bir şeyler kaydetti. Bu adam hissedarlar toplantısına bir şeyler yetiştirmeye çalışıyordu sanki. Şüphelenmiştim ondan. — Niçin? — Çünki dosyalardan bir takım kağıtlar çıkarıyor ve kasadaki paralarla birlikte çantasına yerleştiriyordu. Kaçacak bir veznedar hali vardı. Daha sonra bazı kitaplar açtı, muhtelif sahifelerden notlar aldı. Bunlar beni şüphelendirmişti. — Denby yazıhanede ne kadar kaldı? — Bütün gece. Hava aydınlanmaya başladığında karşı binalardan beni görebilecekleri düşüncesiyle tekrar yukarıya tırmandım ve koridorda dolaşmaya başladım. Üzerindeki fazla giyecekleri çıkardım. Artık dikkati çekmezdim. Drake Ajansının olduğu kata indim. Asansöre atladım, binadan çıktım ve eve geldim. Öğleden sonraki toplantıya gitmeyi kafaya koymuştum. Mason «Idaho’dan bahsettin.» dedi. «Orada oturdun mu?» — Evet, orada çalıştım. Ben maceradan hoşlanan bir kızım. Bir müddet maden kamplarında, bir müddet de kumarhanelerde. — Idaho’da kumar oynarlar mı? — Şimdi hayır. Bir kaç sene evveline kadar şehrin dışında 84
dağda bir kumarhane vardı. Ben soğukkanlı ve kabiliyetliydim. Şey yani… insanların gözlerinden, onların kafasından geçenleri kolaylıkla anladığımı söylerlerdi. Genç kadın birden Mason’un koltuğunun kenarına ilişti ve «Ben bir bakışta insanları anlarım. Siz çok iyisiniz Mister Mason.» dedi. «Kumarhanede çalışmak insana, karşılaştığı kimselerin karakterlerini kolayca anlama kabiliyeti veriyor. Böyle bir yerde çalışan kızı kolayca elde edeceklerini zannederek çok asılırlardı. Ama ben dürüst çalıştım. O gece beni aramak istediğiniz için de işte bu yüzden çok kızdım size. Ama çok kibar davrandınız. Size borçluyum. Genç kadın gülümsedi ve yüzünü Mason’un yüzüne yaklaştırdı. «Biliyorsun.» dedi. «Gerçekten…» Bu sırada kapıya vurulan yumruklar kadının sözünü yarıda kesti. Virginia yerinden sıçradı ve omuzundaki elbiseyi sırtına geçirdi. — Cinayet masasından Komiser Holcomp. Açın kapıyı. Evde araştırma yapacağız. Virginia’nın yüzü bembeyaz kesildi ve titrek adımlarla kapıya yöneldi. Komiser düşer gibi odaya daldı ve Mason’u görünce şaşırıp kaldı. Mason «Günaydın Komiser,» dedi ve Virgina’ya dönerek «Zannedersem benim işim burada başlıyor.» diye ilave etti. Komiser «Yine yanıldın» diye gürledi. «Senin işin burada bitiyor ve defoluyorsun.»
85
9
Paul Drake her zamanki serbest oturuş şekliyle Mason’un büyük deri koltuğuna adeta uzanmıştı. «Yavaş yavaş hakikatleri parçalar halinde birleştiriyorum Perry» diyordu. «Karmakarışık bir iş bu.» — Neler buldun Paul? —Şu Hackley denen adam çetin ceviz. Polis onun hakkında bir şey bilmiyor. Fakat bana kalırsa işin çözümü onda. Mason «Kadının kaçta öldürüldüğü tespit edildi mi?» diye sordu. — Doktorlar daha otopsi tamamlanmamış olduğu halde, vücuttaki sertliğe bakarak saat birde diyorlar. — Kadın evden onu ondokuz geçe çıkmıştı değil mi? — Evet. Fakat mütehassislarınki sadece bir tahmin. Kadın oraya gider gitmez veya bir saat sonra öldürülmüş olabilir. Mason «Arabasının benzin deposunu doldurdu,» dedi. «Bir katil onu öldürdükten sonra benzin deposunu doldurmaz.» Drake başını sallayarak bu fikre katıldığını belirtti. — Bir benzin istasyonuna gitmiş olsaydı, ön camlarını temizlerlerdi. Drake «Yani kadın çiftliğe gitti demek istiyorsun.» dedi. — Bundan tamamiyle eminim. Drake bir sigara yaktı ve savurduğu dumanların arkasından uzun uzun baktıktan sonra «Polis cinayetin nasıl işlendiği konusunda bir teori kurdu,» dedi. — Neymiş o? — Kadının buldukları yerde öldürülmüş olduğunu zannetmiyorlar. — Orada öldürülmemiş mi? — Hayır. Kadının otomobile birisini aldığını tahmin 86
ediyorlar. Otomobili kadın kullanıyormuş, kadın katilin sağında oturuyormuş. Bu şahıs bir fırsatını bulup tabancayı çıkarmış ve kadının kafasına ateş etmiş. Ondan sonra cesedi biraz uzağa itip onu buldukları yere getirmiş otomobili. Ondan sonra, otomobilden çıkmış ve kadını direksiyonun başına çekmiş. Yani Ethel Garvin’e otomobili kullandığı sırada ateş edildiği fikrini uyandırmak istemiş. Mason «Bir dakika dur.» dedi. «Bu ortadaki gerçeğe uymuyor. Senin adamın otomobilden ayrılan bir kimsenin ayak izlerine rastlamamıştı.» Paul Drake «Bilmiyorum.» diye cevap verdi. «Fakat şunu da dinle Perry. Bir başka otomobil cesedin bulunduğu otomobilin çok yakınına park ediyor ve katil Ethel Garvin’in bulunduğu otomobile yere basmadan geçiyor, işini tamamladıktan sonra da arabasını çalıştırıp gidiyor.» Mason «Bu saçma birşey.» diye itiraz etti. «Böyle cinayet işlenmez.» — İşin bu şekilde yapılmadığını böyle kesin iddia etme. Deliller incelendi. — Ne gibi deliller? — Bir kere katilin bindiği otomobil daha önce oraya park edilmişti. — Polis bunu nasıl tahmin ediyor? — Tam emin değiller ama öyle sanıyorlar. Polis birisinin parkedilmiş otomobilden çıktığını ve çamurlu topraktan geçerek ana yola çıktığını tespit ediyor. Fakat tekrar oraya dönüp otomobile nasıl bindiğini bulamıyor. Mason «Devam et.» dedi. — Galiba cinayetin işlendiği tabanca Garvin’e kadar gidiyor. «Bu da nesi.» diyerek Mason oturduğu sandalyeden sıçradı. Drake «Polis tabancayı Frank Bynum’un aldığını öğrenmiş. Frank tabancayı kızkardeşine verdiğini söylemiş,» dedi. «Polis genç kızı tevkif etmekte haklı. Çünki kız bir süredir yazıhaneyi 87
gözetlediğini ve bunu annesinin haklarını korumak için yaptığını söylemiş. Hatta senin onu yangın merdiveninde yakaladığını da anlatmış. Bu arada tabancayı atar gibi yapıp oraya koyduğunu fakat senin bacaklarına baktığın için bunun farkına varamıyacağını düşünmüş.» Delki «Oh. oh,» diye patronuyla alay etti. Mason «Öyle oldu zaten,» diye tastikledi. «Devam et.» — Bundan sonra polis çok ilgine bir iz yakalamış. Garvin ertesi sabah seninle konuştuktan sonra hemen yazıhaneye gidip pencerenin altındaki sokağa bakmış. Gözüne tabanca çarpınca, muhasebeci Denby’e «Yangın merdivenindeki şu Allahın belası şey ne?» diye sormuş. — Devam et Paul. Bu bana bir oyun gibi geliyor. — Denby pencerenin yanına gitmiş ve «Aman Allahım, bu bir tabanca» demiş. O sırada şirket müdürü Livesey’de oradaymış. Livesey tabancayı almış. Denby’e vermiş. O da Garvin’e uzatmış. Garvin incelemiş ve «Bu uzun zamandan beri olsaydı paslanırdı. Birisi elinde tabancayla yangın merdivenine çıkmış herhalde,» demiş. İşi konuşmuşlar. Denby Polise haber vermek istemiş. Garvin bir süre düşünmek istediğini söylemiş. Hissedarlar toplantısından evvel bir hadise çıksın istemiyormuş. — Devam et. Durum çok enteresanlaştı. Kendisiyle daha sonra cinayet işlediğini ortaya çıkan tabanca bu… Üstünde üç kişinin parmak izleri… — Bu parmak izlerinin tabancada nasıl olduğu biliniyor Perry. O sırada Livesey kahve içmek için dışarı çıkıyormuş. Sabah erkenden yazıhaneye gelip toplantı için gerekli evrakları hazırlamış. Bu arada Garvin «Karımla ufak bir seyahate çıkıyorum, toplantıdan evvel bir müddet işten uzaklaşmak istedim. Arabam aşağıda, büyük spor otomobil. Tabancayı torpido güzüne koymanı istiyorum. Bu işi herkese duyurmadan evvel biraz düşünmek istiyorum. Güzel bir tabanca bu.» demiş. — Sonra? — Livesey aşağıya inmiş. Kimsenin peşinden gelip gelme88
diğini kontrol ettikten sonra tabancayı göze yerleştirmiş, kahvesini içmek için ofise dönmüş. Bir süre konuşmuşlar. Sonra Denby ile aşağı inmişler. Zannedersem Livesey’e sana bin dolar vermesini söylemiş. İşte tabanca hakkında bilinenler. Garvin arabasına gittiğinde, torpido gözünde tabancanın olup olmadığını kontrol etmiş. Denby görmüş bunu. Sonra Denby’de kendi otomobiline binip gitmiş. Kız senin görgü şahidin olduğunu söylüyor. Kızı iyi aramışsın ve tabanca olmadığını anlamışsın. Della Street hayretle uzun bir ıslık çaldı. Mason «Şakayı bir tarafa bırakalım oma.» dedi. «Bu kız yazıhanemin yangın merdiveninde durmuş içeriyi gözetliyordu. O anda ilk aklıma gelen şey kızın bana uyurken ateş etmek için orada olduğuydu. Tabii ki onu içeriye davet edemezdim.» — Bu konuda seni haksız bulmuyorum. Mason «Telefonla Edward Garvin’i ara Della,» dedi. — Kimin ne zaman,, nerede olduğunu polis araştırıyor mu? — Yani cinayet saatinde herkesin nerede olduğunu ispat etmesi gibi bir şey mi bu? — Evet. — Usulen bir ön soruşturma yaptılar. Biliyorsun Perry, polis bana güvenmiyor. Ben sadece gazetecileri konuşturup onlardan bir şeyler öğreniyorum. Mason «Sen her şeyin en iyisini yaparsın Paul,» dedi. «Polis ne yapıyor şimdi?» — önce işe Denby ile başladılar. Bütün gece yazıhanedeymiş. Bir sürü şeyler yazmış. Toplantı için bütün gece evrak hazırlamış. Sekreteri olan kız sabah geldiğinde onu masasının başında bulmuş. Misis Ethel Garvin’in öldürüldüğünü kimse bilmezken Livesey erkenden yazıhaneye telefon edip Denby ile konuşmuş. Yarım saat evvel yakalanan kız da aynı şeyi söylemiş. Zira dün gece de yangın merdivenindeymiş. Mason «Virginia Bynum’un gerek bana gerekse polise anlattığı şeyler biraz acayip,» dedi. «Fakat acayip olan şeyler genellikle doğrudur. Livesey’den ne haber?» 89
— Livesey bekar. Evinde uyuyormuş ve bu konuda maalesef şahit gösteremiyor. Bu durumda polisin ona evlenmeyi salık vermekten başka bir şey gelmiyor elinden. Mason «Acele etsinler,» diye homurdandı. — Tabii, şimdi polisin tek konuşmak istediği Garvin . Onun ikinci karısıyla halayına çıktığını ve toplantı için döneceğini biliyorlar. O geldiği zaman polis binlerce ton tuğlayı onun başında kırmayı planlı…» Della Street «Telefon hazır patron,» diyerek araya girdi. — Telefondaki Garvin mi? — Evet. Mason «Alo,» diye kulaklığı eline aldı. «Garvin, ben Mason. Sana bir kaç soru sormak istiyorum. Vereceğin cevaplara da çok dikkat etmeni.» Garvin «Hay Allah, Mason bu çok garip bir şey, berbat bir şey,» dedi. «Bu sabah niçin beni kaldırmadan gittin? — Rahatsız edilmek istemediğini zannediyordum. — Aman Allahım. Mason böyle bir şey oluyor ve sen sadece kalkıp gidiyorsun. Mason oraya gelmek istiyorum. Bütün bunların aslını öğrenmek istiyorum. Mason «Sen orada kal,» diyerek lafı kesti. «Elbisen üstünde hazır bekle. Toplantı için de endişelenme. Della Street sabahtan beri listesini verdiğin hissedarlara telefon ediyor. Hepsi de sana yardım etmek için bizzat toplantıya gelecekler. Toplantının kontrolünü elimizde bulunduracağız, merak etme.» — Fakat orada olmalıyım. Şirketin idaresini kaybedecek olur… Mason «Sen sadece otur orada.» diye Garvin’i susturdu. «Merak etme. Hiç bir şey yapma, dışarıya çıkma, kimseyle konuşma. Ben seni görünceye kadar bir şey söylemeyi kabul etme.» — Fakat bu hareket benden şüphelenmelerine sebeb olur. — Buna mani olamam. Senin bildiğin bir şey var. Şimdi beni dikkatle dinle. Evvelsi gün yazıhanenin penceresinden 90
bakarken yangın merdiveninin üzerinde birşey gördün mü? — Yangın merdiveninin üstünde mi? — Evet. Madeni ve oldukça ağır bir şey. — Ha, evet, hatırladım. Niçin soruyorsun? Bunu daha evvel… Mason «Dikkatli ol,» diye ikaz etti. «Konuşurken o şeyin isminden bahsetme. Konuştuğun telefon klübesinln duvarları çok ince. O şeyi ne yaptın? — Livesey almıştı onu. Daha sonra kahve için ek için aşağıya ineceğini söyledi. Ben de otomobilimin torpido gözüne koysun diye ona verdim… Ondan sonrada bir daha aklıma gelmedi. Arabanın gözünde olmalı. — Git bak bakalım, yerinde mi? — Şimdi mi? — Evet, şimdi. Ahizeyi açık bırak ve git. Otomobil hala binanın önünde mi duruyor? — Evet. — Bir dakika bekle. Dün gece otomobilin kontak anahtarlarını kadına verdin mi? — Hayır, ona vermek için cebime koymuştum, sonradan unuttum. Zaten arabanın yerini değiştirmeye gerek kalmadı. — Peki. Anahtarlar bütün gece cebinde miydi? — Tabii cebimdeydi. — Otomobil hiç bir yere gitmedi mi. kapılar kilitli miydi? — Evet. — Emin misin? — Tabii eminim. Otomobil park ettiğim yerde duruyor. — Peki öyleyse. Şimdi git bak bakalım. O şey yerinde mi? Garvin «Peki.» diye cevap verdi. «Telefonu kapatma.» Mason on beş saniye kadar sabırsızlıkla bekledi. Nihayet Garvin’in telaşlı ayak seslerini duydu. Heyecan içinde «Kaybolmuş Mason… Kaybolmuş.» diye bağırdığını işitti. — Peki. Ne zaman almış olabilirler? — Aman Allahım. Los Angeles’den hareket etmeden almış 91
olmalılar. Aksi halde kimse alamazdı. — Emin misin? — Tabii. Anla beni Mason, nereden bileyim? Bütün bildiğim tabancanın torpido gözünde olmadığı. Livesey’in oraya koyduğunu gördüm. — Sonra göze baktın mı? — Tabii. Aşağıya indiğimde, koyup koymadığını anlamak için kontrol ettim. Oradaydı. — Ondan sonra göze bir daha ne zaman baktın? — Şimdi… ikinci kere şimdi açtım gözü… Dur bir dakika, hayır. Hareket ettikten kısa bir süre sonra Lorraine baktı oraya. Gözden güneş gözlüklerimi vermesini istemiştim. — Lorraine nerede? — Burada, salonda. Bir dakika bekle. Mason «Sakın heyecanlanma,» diye ikaz etti. «Başkalarının seni duyacağı şekilde konuşma. Onu alıp klübeye getir.» — Tamam. Mason klübenin açıldığını ve bir takım konuşmalar geçtiğini duydu. Nihayet Garvin «Lorraine burada.» dedi. «Güneş gözlüğünü hatırlıyor, fakat senin tarif ettiğin şeye benzer bir şey görmemiş.» —Fakat sen otomobile bindiğinde oradaydı, değil mi? — Evet. — Ondan sonra otomobille hemen hareket ettin mi? — Ben… Şey. bir dakika, önce püro almak için tütüncüye uğradım. Orada satıcı kızla biraz lafladık. Sonra arabama bindim. Her şey hazır beni bekliyordu. Hemen yola çıktık. Mason «Peki, hazırlıklı ol.» dedi. «Ben oraya gelinceye kadar bir şey yapma. Hava kararmadan orada olacağım.»
92
10
Mason geldiği zaman Garvin . otelin salonunda bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Kapının açıldığını duyunca aniden döndü, Mason’u görünce rahatladı. — Çok şükür gelebildin Mason. Sanki hiç gelmeyecekmişsin gibiydi. — Hissedarlar toplantısından çıkar çıkmaz doğru buraya geldik. — İşler nasıl gitti. — Saat gibi. Smith adlı biri karşı çıkmak istediyse de işin başında susturuldu. Hissedarlar gene aynı idarecileri seçtiler. Seni de tekrar bir sene için şirketin başında bıraktılar. Hissedarlar yaptığın işlerden çok memnunlar. Garvin «Çok güzel,» dedi. «Şimdi bana Ethel’den bahset Mason. Aman Allahım bu çok saçma bir şey. Ne olmuş? intihar mı etmiş?» — Galiba öldürüldü. — Fakat onu kim öldürebilir? — Polisin de üzerinde durduğu şey bu zaten. Karın nerede? — Odasında. Mason «Hep beraber oraya gidelim,» dedi. «Ben Della’yı çağırayım.» Mason otomobilde oturmakta olan Della’yı çağırdı, koridorda ilerlediler. Garvin kapıyı vurdu. İçerden Lorraine’ln sesi duyuldu. — Girebilirsiniz. Garvin «Nihayet Mason geldi Lorri.» dedi. Genç kadın «Çok şükür,» diye gülümsedi ve elini uzatarak Mason’a doğru ilerledi. «Mister Mason, ne kadar sevindim. Çok endişeliydik.» 93
Mason «Teşekkür ederim.» diyerek Della’yı tanıştırdı. «Toplantı ve seçim çok iyi gitti. Hiç bir olay çıkmadı. Hissedarların bir teki bile gelmezlik etmedi. Tam arkadaşça hareket ettiler. Fakat bizim çağırdıklarımızdan da başkaları gelmişti, bu tuhafıma gitti.» Garvin «Her ne olursa olsun artık korkmuyorum,» dedi. «Her şey yoluna girdi. Şimdi şu faciadan bahset.» Mason «Bu konuda seninle açık konuşacağım.» dedi. «Sen şimdi dulsun fakat bu seni iki kanlı olmak suçundan kurtarmaz. Amerika’ya dönmeni istemiyorum. Burada oturup eski karının cenazesiyle ilgilenmemen garip karşılanacaktır ama yine de burada kalmalısın. Sana şimdilik söyleyemeyeceğim bir sürü şey var.» — Her şeyi açıklığıyla öğrenmek istiyorum. Nasıl olmuş bu iş anlat. — Onu takibetmekte olan bir dedektif vardı. Evinden onu dokuz geçe çıkmış. Evden çıkmadan evvel birisiyle telefonla konuşmuş. Peşindeki dedektifi atlatmış. Sonra Okyanus Sahilinde, ıssız bir yerde, otomobilinin içinde ölü bulundu. Otuz sekiz kalibrelik tabancayla sol şakağına ateş edilmiş. Galiba tabanca senin bir kaç gün evvel yangın merdiveninde bulduğun tabanca. Şimdi soracaklarıma kırılmayın. Yâlnızca polislere bir açık kapı bırakmak istemiyorum. Garvin «Sor, istediğin herşeyi sor,» dedi. «Bu tabancayla ilgili olan…» Mason «Tabancanın kime ait olduğunu çok iyi biliyoruz,» diye sözünü kesti. Şimdi araştırmak istediğim şey senin durumun.» — Benim durumum mu? — Evet. — Ne demek istiyorsun? — Dün gece neredeydin? — Nerede miydim? Bunu niçin soruyorsun? Sen benimle beraberdin. Hududu beraber geçtik ve sen… 94
— Benden ayrıldıktan sonra odana gittin. Ondan sonra ne yaptın? — Uyudum. — Bütün gece odanda miydin? — Tabii odamdaydım. — Herhangi bir sebeple odandan çıkmadın mı? — Hayır, çıkmadım. Mason «Ya siz ne dersiniz Misis Garvin » diye sordu. «Buna yemin edebilir misiniz?» Genç kadın «Tabii ederim,» diye sinirlendi. — Yani geceyarısına kadar her ikiniz de uyudunuz öyle mi? — Belki de daha evvel. Uykunuz ağır mıdır? Garvin «Benim uykum ağır değildir.» diye cevap verdi. «Fakat karımın ki tam manasıyla ağırdır.» — İşte bu fena. Genç kadın «Bunun neresinde fenalık olduğunu anlıyamadım.» dedi. — Kocanıza şahitlik edemiyeceksiniz de ondan. — Tabii şahitlik ederim. Tesadüfen dün gece birde uyandım. Edward horladığı için yan tarafa dönmesini söyledim. Ondan sonra ben de uyudum. Evet, uykum ağırdır ama geceleri bir kaç kere uyanırım. Saat birden, üç veya üçü çeyrek geçeye kadar olanları biliyorum. Mason «Saati nereden biliyorsunuz?» diye sordu. — Birde uyandığımda saatin çanını duydum. İkinci kez uyandığımda da saatime baktım. Mason «İşte bu çok güzel.» diye rahatladı. «Sağlam bir şahidin olup olmadığını öğrenmek istemiştim. Şimdi tekrar tabancaya döne…» Lorraine «Kesinlikle eminim ki tabanca gözde değildi,» diye lafa karıştı. — Ne zaman baktınız göze? — Los Angeles’ten ayrıldıktan kısa bir süre sonra. Biz 95
hareket ederken hava bulutluydu. Sonradan güneş çıktığından Edward gözlüğünü istedi. Torpito gözünde gözlükten başka daha bir sürü şey vardı ama tabanca yoktu. Bir sürü harita, elektrik lambası, iki pense ve gözlük sadece. Mason «Fakat sen tabancanın torpito gözünde olduğundan eminsin, değil mi?» diyerek Garvin’e döndü. — Tabanca oradaydı. Onu ancak karımı almak için arabayı evin önüne park ettiğim zaman almış olabilirler. Bir sürü bavul vardı. Onları almak için içeriye gittiğim vakit… Lorraine «Ve biz tam o sırada bira içmeye gittik,» diye kocasının sözünü kesti. «Susadığını söyledin ve bira içmek için otomobilin kapılarını açık bırakarak eve girdik.» Garvin «Evet, doğru,» diye onayladı. — Siz bira içmek için gittiğinizde motor çalışıyor muydu? Kapılar açık mıydı? — Evet. Lorraine bavulları almak için beni çağırdığında aklıma bira içmek geldi. Lorraine’le beraber biralarımızı içtik, işte o sırada tabancayı almış olmalılar.» Mason «Yani birisi tabancayı alabilmek için sizi takip etti, öyle mi?» — Zannetmiyorum. Böyle bir şeyin farkına varırdım. Etraftaki çocukların bu işi yapma ihtimali olabilir. Mason «Bu işi çocuklar yapmadı,» dedi. «Bu işi birisi bizzat ve maksatlı olarak yaptı. Bu tabanca karını öldürmekte kullanıldı.» — Cinayetin işlendiği tabancanın o olduğundan eminler mi? — Çok geçmeden kurşunu bulacak ve kesin neticeye varacaklar. Ama ben yüzde beşyüz cinayetin o tabancayla işlendiğinden eminim. Garvin «Bu işleri karıştırıyor tabii.» dedi. «Zannedersem polis tabancada benim parmak izlerimi de bulacak.» — Tabancayı, eline almış miydin? — Tabii. Denby ve Livesey de. Tabancayı yangın merdivenine koyan kimsenin de parmak izleri olmalı. 96
Mason «Tabancanın üzerinde bir sürü parmak izi olacak,» dedi. «Polis bana güvenmiyor ve hiç bir şey söylemiyor.» Lorraine «Ceset Okyanus Sahilinde bulunmuş», diye bir şeyler işaret etmek istedi. Mason «Evet,» diye cevap verdi. «Henüz Hack-Jey ile konuşmadık. Polis onun hakkında bir şey bilmiyor. Şimdi Okyanus Sahiline gideceğim. Paul Drake bekliyor beni.» Lorraine «Paul Drake mi?» diye sordu. — Benim işlerimi takibeden dedektif, iyi bir adamdır. İyi çalışır. Misis Garvin. «Çok iyi ama.» dedi. «Beni ilgilendirmese de, Ethel’in aşığının olduğu Okyanus Sahiline gitmesi garip.» — Adamın onun aşığı olduğunu bilmiyoruz daha. Belki de kabuğu kırılması gereken sert cevizin biridir sadece. Fakat avantajımız polisin bu adamın varlığından haberdar olmayışı. Yalnız… Dışarıdaki salondan Senora’nın sesi duyuldu. — Burası çok eski bir bina. Bir viraneydi. Dedem ve babam işlettiler burasını. Ben düzelttim, turistik bir yer yaptım. Bir erkek sesi «Anlıyorum,» dedi. «Burayı tanıdığıma memnun oldum. İki sene önce geldiğim zaman burayı farketmemiştim. Senora Miguerinio’nun gülmesi akan bir suyun sesine benziyordu. — Turistler bu eski İspanyol binasında kalmaktan hoşlanıyorlar. İçerisi bir hayli eski, değil mi? — Evet. — Senor. Siz İspanyolca da biliyorsunuz. — Hayır. Sadece bir kaç kelime. — Burada kalacaksınız değil mi? — Evet. Teşekkür ederim. Mason sırıtmakta olan Garvin’e baktı ve eliyle susması için işaret etti. Adamın sesi açık olan pencereden duyuluyordu. 97
— Mister Garvin ve eşi otelinizde mi kalıyorlar? Dışarda. parkta duran büyük spor arabanın sahibi. — Oh, tabii. Senor Garvin ve Senora. Çok güzel, altın renkli saçları olan bir kadın. Arkadaşları Senor Mason’daonlarla birlikte. Adam «Allah belasını versin,» diye hırsla söylendi. Mason «Bu ses.» diye ağzını Garvin’in kulağına yaklaştırdı. «Komiser Tragg’ın. Metropolitan polis teşkilâtından. Buralara gelecek kadar akıllı.» Senora «Şimdi odalarındalar.. Beş ve altı nolu odalar,» dedi. «Onları tanıyorsanız odalarına gidin. Çok memnun olacaklar.» Komiser Tragg «Doğru.» diye tasdik etti. . Bir kapının kapandığını, koridordaki ayak seslerini ve nihayet kapılarının vurulduğunu duydular. Mason «Vay, vay, vay Tragg.» diye kapıyı açtı. «Nasılsın bakalım?» . Tragg sanki şaşırmış gibi «Mason,» diye bağırdı. Hem de yanında değerli Miss Street. Seni gördüğüme gerçekten sevindim. Bugünlerde pek sık karşılaşmıyoruz.» Mason «Evet, görüşmeyeli epeyce oldu.» diye tasdik etti. «Komiser Tragg, Mister Edward Garvin ile tokalaş bakalım.» Komiser «Tanıştığıma memnun oldum,» diyerek elini uzattı. Daha sonra biraz uzakta durmakta olan Lorraine’e komiseri tanıştırdı. Genç kadın dudaklarını geren bir tebessümle «Nasılsınız, tanıştığıma çok memnun oldum,» dedi. Tragg Garvin’e «Karınızın başına gelenleri duydunuz mu?» diye sordu. — Evet, birdenbire çok şaşırdım… Ben… Şey… Ne yapacağımı bilemedim. — Los Angeles’te öldürüldükten sonra Okyanus Sahiline götürülmesi ihtimali kuvvetli. Zaten bu işte ilgilenmemin sebebi de bu. Los Angeies’e cenaze törenine katılmak için döndüğü98
nüzde biz… Mason «Evet, o zaman siz de dün savcılığın verdiği tevkif müzekkeresine uyarak, onu iki karılı olmaktan tutuklarsınız.» diye komiserin lafını kesti. Tragg «Şimdi bunun yeri mi?» diye Mason’a döndü. — Ben müvekkilimin durumunu iyice bilmesini istiyorum. Komiser karşısında bir çocuğu azarlar gibi «Bana bak.» diye bağırdı. «Ben Mister Garvin ile konuşmak istiyorum. Ne onun çekineceği bir durum var, ne de ben onun aleyhinde bir şey yapacağım. Cinayetle ilgili öğrenmek istediğim bazı şeyler var ki ancak o bana yardım edebilir.» Mason «Çok güzel.» diye cevap verdi. «Her ikimizde yardım edeceğiz sana.» — Senin yardımına ihtiyacım yok. — Hadi hadi inadı bırak Tragg. İki baş. bir baştan daha faydalıdır. Tragg «İkimiz ayrı ayrı atasözleri hatırlıyoruz.» diye güldü. «Böyle bir iş için. ‘Bir kaç ahçı bir arada yemeği ancak berbat eder’ demek daha yerinde.» Mason «Ethel Garvin intihar etmiş olamaz mı?» diye sordu. — İntihar etmedi. Kafasına saplanan kurşun hemen öldürmüş onu. — Yani? — Otomobilde direksiyonun sağ tarafında otururken ateş edilmiş. Ondan sonra katil otomobili bulunduğumuz yere getirmiş ve Ethel’i direksiyonun başına çekmiş. Düşmemesini sağlamış, kontağı kapatmış. farları söndürmüş ve başka bir otomobille gitmiş. Mason «Bütün bunlar tespit edildi mi?» diye sordu. Tragg «Açıkça söylemem gerekirse hayır Mason.» dedi. «Fakat bana kalırsa katil önce otomobilini getirip oraya parketmiş. daha sonra Ethel ile buluşmuş. Onu öldürüp kendi arabasını park ettiği yere gelmiş.» Mason «O zaman bir de yardımcı karışıyor bu işe,» dedi, 99
«İki kişinin yapacağı bir iş bu.» _Evet. Ama bazı sebeplerden bir kişi olduğuna karar verdik. — Hangi sebepten? -ti Bir suç ortağı olsaydı ve katilin gittiği otomobili kullansaydı, cinayeti işledikten sonra o kadar yolu almak zahmetine katlanmazdı. Suç ortağı katilin otomobilinin yanına diğer otomobili bir durak yerinde getirir ve katil çıkar giderdi. Cesedi Okyanus Sahiline kadar getirdiğine göre yalnızdı. Mason «Mantığa uygun bir şekil.» dedi.» Tragg «Bunun acı bir şey olduğunu biliyorum,» diyerek Garvin’e döndü. «Şayet karınız öldürüldüyse elimizden geleni yapacağız. Ondan ayrılmış olmanıza rağmen siz de katilin bulunmasını istersiniz, değil mi?» Garvin bir şey söyleyip söylememekte tereddütlüydü. Tragg buz gibi bakışlarla «Katili koruyor durumuna düşmek istemezsiniz, öyle değil mi?» dedi. — Tabii ki istemem. — O halde siz şimdi tekrar Amerika’ya döner ve… Mason «İki karılı olmaktan dolayı kesilen müzekkere ne olacak?» diye araya girdi. — Daha evvel de söyledim. Bu benimle ilgili değil. Mister Garvin ile Savcılık arasında bir mesele. Belki de savcı davacı öldüğü için iddianameyi geri alır. Beni ilgilendiren cinayet. Mason «İşte aramızdaki fark burada,» diye güldü. «Beni her ikiside ilgilendiriyor.» Mason’un bu sakin konuşması Tragg’ı sinirlendirdi. «O halde sana söyleyeyim. Bu beyin herhangi bir yolu seçmeye hakkı yok zaten. Halen iki karılı olmaktan suçludur. Hükümet isterse onu Amerika’ya zorla getirtir. Fakat ben işi kolay yoldan halletmek istiyorum.» Mason tekrar güldü. «Biz ise zor olan yolu tercih ediyoruz.» Tragg «Bu şekilde hareket etme,» diye Mason’a ihtar etti. «Biliyorsun ki biz istediğimiz zaman bu adamı Amerika’ya getirmek zorundasın. Bana kalırsa bütün bunlara gerek kalma100
dan cinayet soruşturmasını yürütebiliriz.» — Sen onunla doğrudan doğruya iki karılı olduğundan ilgileniyorsun. Tragg «Pöh,» diye dudak büktü. «İkiyüzlülük ettiğimi söyleme. Sen de biliyorsun ki Mexico’da kıyılan nikahlar geçersizdir.» Mason «Bu konuyla ilgili ilginç bir kanun var Tragg,» dedi. «Medeni Kanunun 61. maddesinde ‘Bir erkek ikinci kere evlendiği zaman, birinci karısından boşanmamışsa ikinci evliliği geçersizdir,’ der.» — Zaten ben de aynı şeyi söyledim. Mason «Fakat diğer taraftan.» diye göz kırptı. «Aynı kanunun 62. maddesi çok ilginç bir durum koyar ortaya.» — Ne gibi? — Dinle Komiser. «Bu eyalet dışında yapılan evlenmeler aynı eyalet içinde yapılan boşanmalar gibi geçerlidir. — Fakat bunda ne mana var? Mexico’daki boşanmalar geçerli olmadığına göre evlenmeler de geçerli değildir. Mason «Tamamen doğru.» diye cevap verdi. Fakat Mexico hükümeti boşanmayı geçerli sayıyor.» — Bunun faydası ne? — Esas olan şu. Evlilik Mexico’da geçerli sayıldığına göre diğer bütün memleketlerde de geçerlidir. Bilhassa bunu kanunda açıkça ortaya koyan Kaliforniya Eyaletinde. Tragg «Fakat bana bak,» diye sinirlendi. «Bu iki kişinin sırf kanuna aykırı olan bu evliliği yapmak için buraya geldiklerini ispat etmek müm…» Mason gülerek «Mc Donald’a karşı Mc Donald’ın mahkemesini oku.» diye başını salladı. «California 6 isimli kitabın 457. kısmında, 106 A.L.R. İsimli hukuk eserinin 1990. bölümünde ve hatta Pasifik Raporları isimli eserin 58. kısmının 1663. sahifesinde bu mesele ele alındı. Orada der ki, Kaliforniya Eyaleti Kanunlarının evlenmelerine müsaade etmediği kimseler, başka memleketlerde evlendikleri takdirde evlilikleri geçerlidir. 101
Bu durum, kanuna ve Kaliforniya Eyaleti Polis kanunlarına da aykırı olsa evlilik kanuni ve geçerlidir.» Tragg «Allah kahretsin seni.» dedi. «Ama Mexico’da olan boşanmanın kanuna aykırı olduğunu sen de kabul ettin.» — Hayır kabul etmedim, ama üzerinde münakaşa edilecek bir durum olduğunu itiraf ederim. — O halde son evlilik geçerli değil. — Geçerlidir. Tragg «Bu adamın iki karısı var diyorum. Sonra da…» Mason «Bilmiyordu ki;» diye sözünü kesti. «Bunu ancak bu sabah çok erken saatlerde öğrendi. Bir eşi olmayan bir durum bu. Kanuni bir boşanma ve evlenme yaptığını zannederken iki karılı olmak suçunu işledi.» — Sen Allahın bir belasısın Mason. Bir sürü konuşuyor ve kanunlardan bahsediyorsun. Bu dalaverelerle jürinin sadece gözünü boyuyorsun. Hepsi o kadar. Mason «Tragg,» dedi. «Bu adam Mexico’da kaldığı sürece bu evliliği geçerlidir. Amerika’ya girdiği anda iki karılı olmaktan tutuklanacaktır. Mexico Hükümeti Kaliforniya kanunlarına göre suçlu bir kişiyi iade eder. Ama kendi kanunlarına göre de suçlu sayılırsa tabii.» Tragg «Sen işleri ele alınca insanı ikna edersin…» diye sinirlendi. «Zaten bunca isim yapmanın sebebi de bu.» Mason müvekkiline «Amerika’ya dönmek istemiyorsun. değil mi? diye sordu. Garvin başını salladı. Mason «İşte cevabını aldın Tragg.» diyerek komisere döndü. Bunun üzerine Tragg, cebinden parmak izi almaya yarayan şeylerin bulunduğu ufak bir çanta çıkardı. «Biliyorum ki.» dedi. «Cinayetin aydınlatılmasında bize yardımcı olacaksınız Mister Garvin ,» — Ne demek istiyorsunuz? — Parmak izinizi almak istiyorum. 102
— Niçin? — Cinayetin işlendiği tabanca üzerinde sizin parmak iziniz olduğunu zannediyoruz. Mason araya girdi. «Bunun için kafa yormana gerek yok. Müvekkilim onu eline aldı.» Tragg şüpheyle «Hangi tabanca,» diye sordu. — Garvin Maden Bulma ve Geliştirme Şirketinin penceresinin önündeki yangın merdiveninde bulunan tabanca. Bu tabanca Mister Garvin’ln arabasının torpido gözündeydi. Fakat Los Angeles’den hareket etmeden önce onu birisi almış. Tragg «Çok safça bir itiraf,» dedi. «Yani müvekkilinin arabasında tabancanın olduğunu açıklıyorsun. öyle mi?» — Birisi onun namına tabancayı oraya koydu. Tragg «Tabancayı arabanızın torpito gözüne koyduğunuzu kabul ediyor musunuz?» diyerek Garvin’e döndü. Mason «Birisinin onun namına tabancayı göze koyduğunu kabul ediyor,» diye araya girdi. Tragg «Ben Garvin ile konuşuyorum,» diye kızdı. Mason «Ben de onun namına konuşuyorum,» diye cevap verdi. Lorraine «Ben Los Angeles’ten ayrıldığımızda tabancanın gözde olmadığına şahidim,» dedi. Tragg «Nereden biliyorsunuz?,» diye sordu. —Çünkü kocamın güneş gözlüğü gözdeydi. Yola çıktığımız zaman gözlüğünü istedi. Eğer tabanca orada olsaydı onu görecektim ve kocama onu nereden bulduğunu soracaktım. — Gözü açtığınız zaman tabancanın orada olmadığından emin misiniz? — Kati olarak eminim. Tragg «Öyle olabilir ama… Kocanız tabancayı arabanın başka bir yerine de koymuş olabilir.» dedi. «Çok defa cinayetleri bu şekilde hallederiz.» diye sırıttı. «Cevap verirken bir yerde hata yaparlar mutlaka.» Lorraine «Size bir şey söyleyeyim mi. kocam tabancayı 103
almış olsa bile onu kullanamazdı. Çünkü bütün gece benimle beraberdi.» Tragg «Bütün gece hiç ayrılmadınız mı?» diye sordu. — Evet. Hiç ayrılmadık. — Hiç uyumadınız mı? — Gece yarısından sonra saat birde uyandığım zaman yanımda horluyordu. Üçe çeyrek koladan üç buçuğa kadar yine uyanıktım ve kocam yanımdaydı. Tragg «Tabii, kendi saatinize bakarak zamanı tayin ettiniz.» diye alay etti. — Saatin çanlarını duydum. — Saatin çan çalışını mı? — Evet, dışarda büyük bir saat var. Bir an herkes sustu. Bahsedilen saatin zamanı bildiren çan sesleri tekrar duyulmuştu. — Bu konuda yemin edebilir misiniz? — Evet, yemin ediyorum. — Bir hata yapmadınızsa… — Hayır, yapmadım. Tragg «Bu durumda tahkikat tamamlandı demektir,» diye Garvin’e döndü. «Fakat yine de parmak izini almak istiyorum. Tabancanın üzerinde olup olmadığını anlamak istiyorum. Bir itirazın var mı» — Tabii yok. Benim bütün istediğim de zaten katilin bulunması. — Fakat Kaliforniya’ya dönmek istemiyorsun. — Çok az bir ihtimal de olsa karım hakkında kötü şeyler söylensin istemem. Ben de birisi tarafından hazırlanmış olan tuzağa düşmek istemem. — O birisi kim? Adını söyle. — Adını söylememe gerek yok artık. Zaten öldü. — Tragg «Peki o halde,» diyerek elindeki küçük çantayı çıkardı. «Uzat elini de parmak izlerini alayım.» Sonra Tragg «Sizinle tanıştığıma memnun oldum Mister ve 104
Misis Garvin .» diyerek mübağlağlı bir şekilde eğildi. «Daha sonra karşılaşacağız.» Geriye döndü ve acelesi varmış gibi hızla çıktı.
105
11
Perry Mason ve Della Street, San Diego’ya döndüklerinde hava kararmıştı. Perry, Drake’ye telefon etmek için müsait bir yerde taksiyi durdurdu. Mason telefonda «Tamam Paul,» dedi. «Della ile San Diego’dan Okyanus Sahiline hareket ediyoruz. Orada seninle buluşur ve Hackley için neler yapacağımızı kararlaştırırız.» — Bu adam bizi epeyce uğraştıracağa benzer, sinirlenmeye başlıyorum. — Okyanus Sahilinde uçak meydanından Della ve ben otomobillerimizi aldıktan sonra bir yere yemek yemeğe gideceğiz. Benim spor otomobilin iç lambasını açık bırakırım. Ana yoldan yavaş yavaş ilerlersen bizi bu şeklide bulursun. Drake «Tamam» dedi. «Sizi bulurum orada.» Mason ve Della Okyanus Sahiline geldiler. Hava meydanında inip otomobilerini aldıktan sonra şehrin merkezine gittiler ve arabalarını park ettiler. Lokantaya girip yavaş yavaş yemeklerini yediler ve kahvelerini içerken, Drake lokantaya girdi. Onları görünce el salladı ve yanlarına geldi. Mason «Ne haber Paul?» diye sordu. Paul «Bin fincan sıcak kahveyle bir dilim limon pastası yiyebilirim,» dedi «Los Angeles’ten buraya gelmek kolay olmadı. Trafik çok berbat.» — Yeni bir değişiklik var mı? — Polis tabancanın üzerinde Garvin’in parmak izlerini tespit etti. — Bunda acayip bir şey yok. Başka? — Pek bir şey yok. Hackley üzerinde durdum biraz. Bir takım kumar işlerine karışmış. Hakkında fazla bir şey öğrenme106
meme rağmen, tehlikeli bir adam olduğunu öğrendim. — İşte bu çok güzel. Bulunduğu yere kadar gidip durumu kontrol edeceğiz. Onu terletmeliyiz. Tabii adam Ethel ile olan ilişkisinden kimsenin haberi olmadığını zannediyorsa. — Yola çıkmadan evvel bir fincan kahve içmeli ve bir parça pasta yemeliyim mutlaka. Drake kahve ve pastasını bitirinceye kadar beklediler ve hep beraber lokantadan çıktılar. Mason «Bir tek otomobille gitmemiz daha iyi,» dedi. «Benim otobüse binelim. Ön koltuğu hayli geniştir.» Drake «Güzel bir fikir,» diye cevap verdi. «Della’yı ortaya oturturuz. Bu suretle Della’nın omzuna kolumu dayamam için bahanem olur. Uzun zamandır hiç bir kıza sokulmadım. Adeta unuttum bu işleri.» Della «Bu konuda sana ders vereceğimi zannetme,» diye ikaz etti. «Amatörlerle uğraşacak vaktim yok.» Drake «Zamanı gelince hepsini hatırlarım, merak etme.» diye Della’ya garanti verdi. Gülüşerek arabaya doldular. Köşeye gelince doğuya doğru döndüler ve Falbrook yolunda yavaş yavaş ilerlemeye başladılar. Bu şekilde Lomax’ın mektup kutusuna kadar geldiler. Mason orada biraz yavaşladı ve gideceği yolu tayin etti. — Polis Hackley hakkında bir şey bilmiyor mu Paul? — Zannetmiyorum. Hatta Ethel’in Nevada’da ne yaptığını bile incelememişlerdir. Beş yüz metre kadar bir portakal bahçesinin yanından ilerledikten sonra, pencerelerinde ışık olmayan, Kaliforniya’da rastlanan tipte zarif bir villaya vardılar. Drake «Bak,» dedi. «Ya evde yok veya yatmış. Ne yapacağız? Kapıyı göğüsleyip içeriye mi gireceğiz?» — Evet. Kapıyı göğüsleyeceğiz. Onu korkuttuktan sonra da sorularımızı soracağız. — Kim olduğumuzu söyleyecek miyiz? — Mümkün olursa söylemeyeceğiz. Sadece odalarımızı 107
bildiririz. Drake «Peki.» dedi. «O halde gidelim.» Mason arabayı büyük binanın ön kapısına kadar sürdü. Köpek olup olmadığını kontrol ettiler. İri bir Alman çoban köpeği yavaş yavaş onlara yaklaştı ve tanımaya çalıştı. Drake «Köpeğe itimat edip de dışarıya çıkma.» dedi. «Kornayı çal da birisi gelsin. Onunla beraber gireriz eve.» — Kapının zilini çalıp onu şaşkın vaziyette yakalamak istiyorum. Bu köpek akıllı bir hayvana benziyor. — Akıllı olmasının bir faydası yok. Mason «Köpeğe faydası var,» diyerek arabadan dışarı çıktı. Köpek birden kızmış, düşmanca bir tavır takınmıştı. Mason gözlerini köpeğin gözlerine dikti ve «Bana bak.» dedi. Sanki bir insanla konuşuyordu. «Evin efendisiyle konuşmak istiyorum. Şimdi doğru kapıya gidip zili çalacağım. Sen de benim yanımda gelir, hatalı bir hareket yapıp yapmadığımı kontrol edersin tamam mı?» Bunları söyledikten sonra Mason bir an bile tereddüt etmeden ilerledi. Köpek de peşinden gidiyordu. Mason ön kapının merdivenlerinden çıktı ve zili çaldı. Karanlık evin içinden kapıya yaklaşmakta olan ayak sesleri duyuldu. Bir elektrik düğmesinin çıtırtısıyla bir ışık yandı, sonra onu diğerleri takibetti. Mason pencereden gri renkte kruvaze elbise giymiş olan adam gördü. Bu sırada Mason, sağ elini elbisesinin sol yakasına doğru kaldırmış olan adamda tabanca taşımaya mahsus omuz askısını farketti. Sokak kapısının arkasında bir zincir sesi duyuldu. Kapı zincirin müsade ettiği kadar açıldı. Kapının dışındaki elektrik yandı. Adam «Kimsiniz?» diye sordu. «Ne istiyorsunuz?» — Alman Bell Hackley’i görmek istiyorum. — Niçin? 108
— Onunla konuşmak istiyorum. — Ne hakkında. — Nevada’daki arazisi hakkında. — Orası satılık değil. — Benim yapacağım teklifi işitmek istemez misiniz? Adam «Benimle bir işin varsa, şimdi Okyanus Sahiline, otele dön,» diyerek kapıyı kapatmak istedi. «Yarın sabah saat onda bana telefon edersin.» O sırada köpeği gördü. Şüphe içinde «Köpek bir şey yapmadan buraya kadar nasıl gelebildiniz?» diye sordu. — Yapmış olduğum bir şey yok. Otomobilden çıktım ve doğru kapıya gelip zili ça… — Hava karardıktan sonra kimsenin buraya yaklaşmasına müsaade etmezde. — Benim için bir istisna yaptı. — Niçin? — Köpeğe sorun. Adam «Siz kimsiniz?» diyerek kaşlarını çattı. Mason «Ethel Garvin hakkında bilgi topluyorum.» dedi. Hackley’in yüzü birden taş kesildi. Mason «Onun hakkında bildiğiniz bir şey var mı? Adam «Hayır,» diyerek hızla kapıyı kapattı. Kapı kapanmaktayken Mason «Ethel Garvin bu sabah öldürüldü.» diye bağırdı. Kapının arkasında hiç bir hareket yoktu. Adamın gittiğini belirten ayak sesleri duyulmamıştı. Mason yine bağırarak «Ethel buraya geldi ve otomobilinin deposunu doldurdu,» diye ekledi. Kısa bir an sonra kapı hızla açıldı. Adam «Kapıyı kapatırken ne demiştiniz? diye sordu. — Ethel Garvin gece yarımda buraya geldi ve otomobilinin deposunu doldurdu dedim. — Sen ya sarhoşsun ya da deli. Söylediklerin umurumda değil. Şimdi ya çekip gidersin ya da köpeğime bacağını kopartı109
rım.
Mason «Bunu yaparsan seni dava eder ve Nevada’daki arazini elinden alırım.» diye cevap verdi. — Çok büyük konuşuyorsun. — Hadi köpeğine söyle de koparsın bacağımı. Bak ondan sonra ne oluyor. — Senin istediğin ne? Kapının arkasındaki yakışıklı fakat çok sinirli olan adam, bir süre Mason’u süzdü. Birdenbire «İçeri gir.» diyerek kapının arkasındaki zinciri çıkardı. «Konuşmak istiyorsan ben de dinlerim ama Ethel Garvin’in gece yarısından sonra buraya gelip benzin doldurduğunu söylemenin ne demek olduğunu açıklayacaksın bana Mister…» Avukat «Mason.» diye adını söyledi. —Peki Mister Mason. İçeriye girin. Mason otomobile doğru döndü. «Della, Paul, hadi gelin artık,» diye bağırdı. Drake «O Allahın belası köpek ne oldu?» diye sordu. «Onu eve sokamaz mısınız?» Hackley «Köpek olduğu yerde duracaktır,» diye teminat verdi. «Ben ona söylemedikten sonra bir şey yapmaz.» Della Street otomobilden indi ve çekinmeden kapıya doğru yanaştı. Köpek bir an homurdandı ama yerinden kımıldamadı. Köpeğin homurdandığını duyan Drake dışarı çıkmışken tekrar içeriye girdi ve kapıyı hızla kapattı. Hackley «Korkmanıza gerek yok,» dedikten sonra köpeğe «Kes sesini Rex.» diye bağırdı. Bunun üzerine Drake otomobilden çıktı. Bir yandan da köpeği göz ucuyla takip ediyordu. «Üstüme gelecek olursa ateş ederim,» dedi. — Eğer dışarı çıktığınızda telaşlı hareket etmezseniz korkmanıza gerek yok. Hackley «İçeriye girin,» dedi. «Rex, Allahın belası, kaybol,» diyerek köpeğe bir tekme attı. Bu arada köpek dişlerini 110
çıkarmış Drake’e hırlıyordu. Hackley «Haydi, içeri,» dedi. «Şu anlattığınız şeyleri baştan konuşalım. Sizin adınız Mason, diğerleri kim?» — Mis Street, sekreterim. Hackley «Mis Street,» diyerek büyük bir nezaketle onu selamladı. «Tanıştığımıza çok memnun oldum.» Mason «Paul Drake,» diyerek Drake’i de takdim etti. Hackley ««Nasılsınız Mister Drake» deyip kısaca geçti. Mason «Drake,» dedi. «Dedektiftir.» — Evet. Nerede konuşacağız? Hackley «Doğru yürüyün, solunuzdaki kapıdan girin,» diyerek kenara çekildi. Della Street önde olmak üzere kütüphane haline sokulmuş odaya girdiler. Hackley «Buyrun oturun,» diye işaret etti. Birer sandalyeye oturdular. Hackley «Tamam,» dedi. Şimdi ne söyleyecekseniz söyleyin bakalım.» Mason «İşleri karıştırdınız,» diye cevap verdi. «Biz sizin söyleyeceğiniz şeyleri dinlemeye geldik. — Benim anlatacak bir şeyim yok. — Ethel Garvin’i tanıyorsunuz ama. — Kim söyledi bunu? — Ben söylüyorum. Onunla Nevada’da tanıştınız. Ona kocasından ayrılmamasını, işi bu durumda bırakacak olursa, kocasının yeni bir kadınla evlenmesi halinde kendisine bir hayli para ödeyeceğini söylediniz. Sizinle iyi geçinebileceğimizi zannetmiyorum Mister Mason.» Mason çok nazik olmaya çalışarak «Ben de bundan eminim.» dedi. Mason «Ondan sonra,» diye devam etti. «Ethel Garvin bu sabah çok erken saatlerde okyanus sahiline geldi. Geçerken buraya uğradı ve deposunu buradaki pompadan doldurdu. 111
Birbirinize neler söylediğinizi bilmiyorum. Fakat buradan ayrıldığı muhakkak. Buradan üç dört kilometre kadar ilerde bir yere arabasını parketti ve öldürüldü.» Hackley «Bana kalırsa,» . dedi. «Ağzımdan bir şeyler kapmak istiyorsunuz. Sanırım Ethel Garvin öldürülmüş değil. Onunla tanışıp tanışmadığımı anlama çalışıyorsunuz. Bana açıkça neyi ve niçin öğrenmek istediğinizi söyleyin.» — Şu duvarın köşesinde telefon var. Okyanus Sahili polisine telefon edip. Ethel Garvin’in bu sabah öldürülüp öldürülmediğini sorun. Hackley ayağa kalktı ve telefona doğru ilerledi. «Çok güzel blöf yapıyorsunuz,» diye güldü.» Ben de sizin kadar soğukkanlıyım.» Ahizeyi eline aldı ve «Lütfen polisi verin bana.» dedi. Bir müddet bekledikten sonra konuştu. «Bu sabah Ethel Garvin adında bir kadın Okyanus Sahilinde öldürüldü mü? Kim olduğum önemli değil. Sadece soruyorum size… O halde şöyle diyeyim, bu olayı görmüş olan bir şahit olabilirim.» Hackley bir müddet daha bekledikten sonra birdenbire «Teşekkür ederim.» diyerek telefonu kapattı. Geriye döndü, odanın içinde gezinmeye başladı. Misafire baktı. «Pekala.» dedi. «Siz kazandınız.» Mason «Ne kazandık biz?» diye sordu. Hackley zoraki bir tebessümle. «Benimle oyun oynamaya kalkanların genellikle şansları yaver gitmez de.» diye Drake’l işaret etti. ««Bu bay dedektif miydi?» — Evet. — Los Angeles’de mi. San Diego’da mı. yoksa Okyanus Sahilinde mi çalışıyor? — Los Angeles’de. — Orada cinayet masasıyla temasa geçtiniz mi Mister Drake? Drake tereddüt içinde Mason’a baktı. Mason «özel dedektiftir.» diyerek güldü. «Benim hesabıma 112
çalışıyor.» — Oh. anladım. Bu zarif bayan da sizin sekreteriniz. öyle mi? — Evet. — Ya siz? — Avukatım. — Avukatsınız demek. Tahkikatı bizzat yürütmeniz de iyilik severliğinizden mi? Birisinin avukatlığını yapıyorsunuz muhakkak. — Evet. Edward Charles Garvin’in. — Öldürülen kadının kocasının mı? — Eski kocasının. Hackley «Anlıyorum.» dedi. «Oldukça karışık bir vaziyet değil mi? — Hem de çok karışık. — Benim kör tarafıma tesadüf ettiniz. Durumu açıklıyacağım. Her şeyi değil tabi. Sadece yapmakta olduğunuz tahkikata ışık tutacak bir açıklama olacak bu. Katilin yakalanması için yardımcı olacağım. Sırtı duvara dayalı olduğu halde bir müddet daha bekledi. Ve anlatmaya başladı. «Nevada’da bir çiftliğim var. Orayı çok severim. Evlilikten hoşlanmam fakat inzivaya da çekilmiş değilim. kadınlardan hoşlanırım. Fakat bir yere ve bir kişiye bağlı olmak beni sıkar. Nevada’daki çiftliğimin yanında, boşanabilmek için altı hafta Nevada’-da oturmaları gereken kadınların geldiği komşu bir çiftlik vardı. Bu kadınlardan bazıları benimle ilgilendi. Ben de onlarla tabii. Ethel Garvin gelinceye kadar çiftliğimde yaşamakta olduğum hayat hoşuma gidiyordu. Misis Garvin’den hoşlanmıştım. Onun yanında olmak zevk veriyordu bana. Fakat zamanla onun çok kararlı ve kurnaz bir kadın olduğunu öğrendim. Aynı zamanda gelecek için de bir takım planlar kurduğunu ve buna kendimin de dahil olduğumu anladım. Duruma artık tahammül edemiyordum. Ama istediği zaman ona koşamayaca113
ğımı da söyleyemiyordum. Uzun zamandan beri Kaliforniya’da bir yer satın almak istiyordum. O arada burasını buldular. Komisyoncuma bu işi sessizce halletmesini söyledim. Kimseye haber vermeden buraya geldim. Ethel’e de işlerim dolayısıyla bir süre Amerika’dan ayrılmak zorunda olduğumu mümkün olduğu taktirde kendisini arayacağımı söyledim. Buraya yerleştim. Ethel’in yerimi öğrenmemesi için çok dikkat etmiştim. Onun Kaliforniya’ya döndüğünü öğrendiğimde gerçekten canım sıkıldı. Benim Florida’da olduğumu tahmin ettiğini ve oraya gideceğini düşünmüştüm. Netice olarak şunu söyleyeyim ki Ethel dün gece ve daha evvel buraya gelmiş değil. Yani Nevada’dan ayrıldıktan sonra onu bir daha görmedim. Öldürüldüğünü öğrenince adeta sarsıldım. Çok sevimli kadındı… Bu durumda size açıklama yapmak zorundayım. Hayattayken kocasından çok korkuyordu. Bir takım işler planlıyordu. Bunların ne olduğunu bilmiyorum. Yapacaklarını öğrenince kocasının davranışından korkuyordu. Şimdi açıklamamam gereken başka şeyler do, var ki gerekirse bunları polise anlatacağım. O zaman müvekkilinizin durumu pek parlak olmayacak Mister Mason. Mason «Anlattıklarınız çok ilgine. Doğru olduklarından eminsiniz, değil mi?» dedi. — Doğru söylememem için bir sebep yok. — Ethel Garvin’in sabah buraya gelip benzini doldurmadığından eminsiniz, öyle mi? Haberiniz olmadan geçmiş olamaz mı? — Bu çok saçma beyler. Benzin deposu kilitli. İkincisi Ethel benim burada olduğumu bilmiyor. Drake «Ethel’in Nevada’dan ne zaman ayrıldığını öğrendiniz mi? diye sordu. — Bu suali sormanızın sebebi ne Mister Drake? — Çiftliğinize çok bağlıydınız. Birdenbire orayı bırakıp 114
uzaklaşmanız inanılmayacak bir şey. Misle Garvin’den dolayı yaptığınıza göre onun Nevada’dan ayrıldığını öğrenince geri dönebilirdiniz. Hackley hafifçe eğilerek selamladı. «Çok akıllasınız.» dedi. «Yerinde bir soru.» — Ya cevabı? — Bunun öğrenip bana bildirecek güvendiğim kimse yoktu. Oradaki adamımın nerede olduğumu bilmesi ve bana bilgi vermesi gerekirdi. Ama yerimi kimsenin bilmesini istemiyordum. Onun için hiç bir şeyden haberim olmadı. — Çiftliğinizin işleri nasıl yürütüldü? — Ağzı çok sıkı olan bir kahyam var. Ona güvenirim. Ayrılırken ona çek halinde bir miktar para bıraktım. Bu ben dönünceye kadar çiftliğin işlerini görmesine yetecekti. Şimdi artık beyler beni mazur görün, yapacak başka işlerim var. Bildiğim şeyler! size anlattım. Bunları tartışmak istemiyorum. Mason «Dün gece evde miydiniz?» diye sordu. Hackley «Artık konuşacağımız bir şey kalmadı. Bildiklerimi anlattım. Şimdi size iyi geceler demek istiyorum.» diyerek odanın kapısına doğru yürüdü, sokak kapısını açtı ve beklemeye başladı. Della Street Mason’un gözüne baktı. «Hadi artık, gidelim patron,» diyerek odanın duvarlarını kaplayan raflardaki kitapları gözden geçirerek kapıya doğru yürüdü. Drake ve Mason’un önden çıkmalarını bekledi ve biraz sonra da kendisi çıktı. Hackley «İyi geceler,» dedi. Mason «İyi geceler.» diyerek karşılık verdi. Drake hiç bir şey söylemeden sokak kapısından çıktı. Della Street Hackley’in gözlerine bakarak tebessüm etti. «İyi geceler Mister Hackley, çok teşekkür ederim.» — Sizi tanımaktan çok memnun oldum. Hackley, orada durmakta olan köpeğe dönerek, «Rex,» dedi «Rahat dur. gidiyorlar artık.» Mason otomobile doğru yürüdü, kapıyı açıp direksiyona 115
geçti. Drake Della’nın girmesi için kapıyı açtı. Genç kadın içeriye girdikten sonra hızla kapıyı kapattı. «Hala köpeği mi düşünüyorsun Paul?» diye gülümsedi. Drake «Çok haklısın, onu düşünüyorum,» diye başını salladı. Mason arabayı çalıştırdı. Hackley kapının önünde onların gitmelerini seyrediyordu. Della yanındakilere belli etmeden elini salladı. Hackley’in asık yüzü birden aydınladı. Otomobil kumlu yolda ilerledi. Drake «Onun çetin ceviz olduğunu söylemiştim.» 8ana dedi. Mason «Evet, çetin ceviz.» diye cevap verdi. «Fakat elimizdeki bir kaç ip ucuyla enteresan şeyler öğrenebiliriz.» — Ne gibi ip uçları? — Köpeğin çok iyi terbiye edildiğini sen de gördün. Tabii ki köpeği bina ile birlikte satın almış olamaz. Nevada’dan getirmiş olmalı. Onu çok seviyor olmalı. Yoksa izini kaybederken yanına bir köpek almak zahmetinde bulunmak istemez. — Peki ama bunun faydası ne? — Hackley bir şeyden korkuyor. Bunun için de bekçilik yapsın diye köpeği dışarda bırakıyor. Geceleri binaya kimse yaklaşamaz. — Peki sonra? — Şimdi geçerken Rolando C. Lomax’ın evine uğrayacağız. Bu sabah saat bir sıralarında bir köpeğin anormal şekilde havlamasın^ duyup duymadığını soracağız. Drake «Bu sebepten elini sıkacağım Perry,» dedi. Güzel bir fikir.» Mason kumlu yolda bir müddet ilerledikten sonra Lomax’ın evinin önünde durdu. Lomax oldukça kibar bir adamdı. Altmış yaşlarında, kısık sesli, düşük omuzlu, geçirmiş olduğu zor hayattan teni kararmış ve buruşmuştu. Grileşmiş saçları terli alnının üstüne düşmüştü. 116
Gömleğinin kollarını kıvırmış, kıllı ve adaleli kolları meydana çıkmıştı. Mason «Bizler.» dedi. «Yakındaki bir olayın tahkikatını yapıyoruz. Belki de duymuşsunuzdur.» — Şu şehirler arası yolda öldürülen kadın mı? Mason başını salladı. — Ne öğrenmek istiyorsunuz? — Dün gece burada mıydınız? — Evet. — Şu arka taraftaki evden size anormal gelen bir şeyler oldu mu? — Yani şu uzun boylu adamın aldığı evi mi kastediyorsunuz? Lomax «Dün gece köpeğin çok fazla havladığını duydum,» dedi. Karıma bir şeyler olduğunu söyledim. Köpek gerçekten gürültü yapıyor ve ortalığı ayağa kaldırıyordu.» — Bunun saat kaçta olduğunu biliyor musunuz? — Kati olarak değil. Saat kaçta başladığından emin değilim. Fakat köpek anormal şekilde havlayınca bir şeyler oluyor diye düşündüm ve kalkıp pencereden baktım. Yatak odamın penceresi tam o eve bakar. Mason sabırsızlandı. «Tamam, tamam, ne gördünüz?» — Saatime baktım. Tam on ikiyi yirmi dört geçiyordu. Evde bir şeyler geçmiş olmalıydı. — Saatiniz doğru mudur? — Radyo ile ayarlarım. — Köpek ne kadar zaman havladı? — Kalkar kalkmaz hemen pencereye koştum. Haekley’in evinde ışık yandı o ara. Ve sanki birisi söylemiş gibi köpek birden sustu. Bir müddet pencerenin önünde kaldım. Işık yanıyordu. Köpek havlamadığına göre herşey normal diye düşündüm. Tekrar yattım. Ben kalkmadan üç, dört dakika evvel köpek havlamaya başlamıştı. Doğruyu söylemek gerekirse bu köpek Allahın belası bir şey… Burada yetiştirdiğim piliçleri 117
boğmaya başlayacak olursa Hackley’e gidip bu köpeğin şehir köpeği olduğunu, buralarda bekçilik yapacak bir köpek olmadığını söyleyeceğim. Hackley komşuluktan hiç anlamıyor. Bazen başıyla selam veriyor, bazen görmezlikten geliyor. Herkesten kaçan birine rastlayınca insan şüpheleniyor tabii. — Gerçekten öyle olur, diye Mason adamı tasdikledi. — Gece köpek sadece bir defa mı havladı? — Evet. — Eve giden yoldan bir otomobilin geçtiğini farkettinlz mi? Lomax kati olarak «Hayır böyle bir şey görmedim.» dedi. «Yatağa girdiğim zaman hemen uyurum. Burada hayli geniş bir arazim var. Oldukça yoruyor beni.» — Yani otomobil falan görmediniz? — Köpeğin havlamasını duyup kalkıncaya kadar bir şey görmedim ve duymadım. Köpeğin havlayışı… Sanki birisine saldırıyordu. Çok kızmıştı. — Yani orada bir yabancı mı bulunduğunu tahmin ediyorsunuz? — Birisine saldırır gibi bir hali vardı. — Pencereden baktığınız zaman kimseyi görmediniz mi? — Biraz evvel söylediğim gibi evin içinde yanan ışığı gördüm. Sonra köpek birden sustu. Ben de tekrar yattım. Mason «Ne kadar zaman sonra uyuyabildiğinizi zannediyorsunuz?» diye sordu. Lomax «Bilmiyorum.» diye cevap verdi. «Belki otuz saniye, belki de bir dakika sonra.» Mason «Teşekkür ederim.» diye tebessüm etti. «Lütfen buraya geldiğimizden kimseye bilhassa Hackley’e bahsetmeyin, bilmezse daha iyi komşuluk yapacağınızı zannediyorum.» Lomax «Haberi olmuş veya olmamış, umurumda değil.» diye sinirlendi. Mason Lomax’a iyi uykular diledikten sonra, üçü de otomobillerine döndüler. Della Street «Hackley’in evinden küçük bir hırsızlık 118
yaptım.» dedi. — Ne hırsızlığı, nasıl yaptın? Della «Sadece kadın dikkati.» diye güldü. «Zannedersem kütüphanenin köşesinde duran bir kadın eşarbı gözünüze çarpmadı.» Mason «Bir eşarp mı?» diye hayret etti. «Vay canına, hayır.» Della Street elini blüzünün yakasından sokup bir eşarp çıkardı. Renkli ve ipek bir eşarptı bu. Kenarlarda başlayan çivit rengi gölgeler, ortaya doğru yeşilleşiyor ve tam ortada pembe oluyorlardı. Della Mason’a «Eşarptaki kokuyu duydunuz mu?» diye sordu. Mason eşarbı burnuna götürdükten sonra bir ıslık çaldı. «Yanılmıyorsam bu Virginla Colfax’ın kullandığı koku.» dedi. Della Street «Çok zayıf bir iddia, mahkemede bunu ortaya süremezsiniz.» dedi. «Fakat yine de bir fikir.» Mason kaşlarını çatmıştı. «Fikirden daha fazla bir şey. Ayrı bir mesele.» Della Street, «İşte bir başka şey daha» diyerek çantasından bir kadın şapkası çıkardı. «Eşarp ve şapka kütüphanenin köşesinde yan yana duruyordu. Herhalde Drake’in adamı da evden ayrıldığı zaman Ethel’in başında bir şapka olduğunu söylemişti.» Drake «Allah kahretsin,» diye ıslık çaldı. «Galiba her iki kadın da Hackley ile sevişiyordu.» Mason «Ve dün gece her ikisi de buradaydı.» diye ekledi.
119
12
Mason’un masası üstünde o sabah postadan çıkmış mektuplar açılmamış olarak duruyordu. Mason arada bir Della’ya aklına gelenleri söyleyerek odanın içinde dolaşıyordu. — Arada bağlantı yok… Ethel Garvin’in otomobilinin deposu doluydu… Ön cam kirliydi… Çok acelesi olması dolayısıyla ön camın silinmesini bekleyememesi halinde benzini benzin istasyonundan almaz .Bu da pek akla uygun değil… Gece yarısından sonra Hackley’in evine birisi gelmiş. Virginia Bynum’un da oraya geldiğini biliyoruz. Fakat bahsettiğimiz saatte değil. Çünkü o sırada yangın merdiveninde Denby’yi gözetliyordu. Della Street «Bana sorarsanız,» dedi. «Frank C. Livesey hakkında bir şeyler Öğrenmek isterdim Onun karakterinde bir adama rastlamıştım bir zamanlar. Kibirli, değersiz ve zalim bir adam.» — Onun zalim olduğuna nasıl karar verdin? — Kadınlara karşı takındığı tavırdan anladım. Daha evvel oldukça çapkın bir adammış. Artık yaşı geçmiş. Fakat öyle bir işi var ki kızlar peşinden gidiyor. Lüks hayata kavuşmak isteyen kızlar tabii. — Bunun bir zararı dokunmaz bize. Della Street «Bir faydası, olmaz,» diye tasdik etti. «O tip adamlar bu durum karşısında küstahlaşır, mağrurlaşır O…» Kapının vuruluşu Della’nın sözünü kesti. Bu Drake’in vuruşuydu. Della kapıyı açtı ve Drake içeri girdi. «Ne yapıyorsun burada, halıyı mı eskitiyorsun?» — Evet. Doğru söyledin. — Senin için haberlerim var. 120
— Ne? — Polis Okyanus Sahilinde Mortimer C. Irving adında bir adam buldu. Bana iyi kulak ver şimdi. Irving, La Jolla’da arkadaşını ziyaret etmekteymiş. Tekrar Okyanus Sahili’ne dönerken vaktin geç oluşu onu endişelendirmiş. Daha doğrusu poker oynamış ve bunu karısının öğrenmesini istemiyormuş, //amanı çok iyi hatırlıyor. Zira geç kalışının hesabını vermek için karısına hikaye uyduruyormuş. Mason «Devam et,» dedi. — Okyanus Sahili’ne iki mil mesafede yolun kenarına park etmiş bir otomobil görmüş. Arabanın uzak farları yandığı için Irving’in gözleri kamaşmış. Mason «Saat kaçmış.» diye sordu. — Adam evine bire on kala gitmiş. Saatine bakmış o sırada. Karısıda bunu doğruluyor. Gece yarısından sonra bire on kala. — Devam et. Drake «Şimdi önemli olan yere geldik.» dedi. Bu bir çiftçinin ifadesi. Çiftçi yolun kenarında park etmiş ve farları açık kalmış bir otomobili, far ışıklan yatak odasını aydınlattığından çok iyi hatırlıyor.» Mason başını salladı. Drake «Burada işe Irving giriyor,» diye devam etti. «Çok tehlikeli bir şahit olabilir bizim için. Bir otomobilin niçin böyle park ettiğini merak etmiş, belki bir arızası vardır diye düşünmüş. Arabasını durdurmuş ve otomobilin yan tarafındaki döner farla arabayı kontrol etmiş. Otomobilde kimse yokmuş. Etrafta kimseyi görememiş. Tarife göre araba Garvin’ln otomobilinin aynısı.» Mason «Veya ona benzer bir otomobil. Adam sadece büyük bir spor araba görmüş.» dedi. — Ama koyu renkte. — Bu tip arabaların hemen hemen hepsi aynı renktedir. Mesela benim otomobilim koyu kahverengi. Garvin’inki lacivert. Her ikisi de ışıkta aynı gibi görünür. Bütün spor 121
arabaların renklerinin birbirine yakın olduğunu bilirsin. Drake «Biliyorum.» diye cevap verdi. «Ben sadece polisin bulduğu ve düşündüğü şeyleri söyledim. Onların elindeki bu şahit bizim için tehlikeli. Neler olacağını biliyorsun. Onu defalarca sorguya çekecekler ve adam öyle bir durumuna gelecek ki arabanın Garvin’in olduğunu söyleyecek. Zamanla tampondaki eziklikleri ve arabanın plakasını da hatırlayacaktır.» Mason «Şahidi bu şekilde hipnotizme etmeleri bir suçtur.» diye başını salladı. «Bazen polisin yardımıyla…» Odanın kapısı birden açıldı ve santral kız telaşla içeriye girdi. Drake’i görünce. «Oh. sizi Della ile yalnız zannediyordum.» diye durdu. Mason «Zararı yok.» dedi. «Ne var?» — Misis Garvin telefonda. San Diego’dan arıyor. Çok heyecanlı, derhal sizinle konuşmak istiyor. Çift hattı bağlarsam Della’da not alabilir. — Tamam Gertie. Düşündüğün gibi yap. Gertie koşarak odadan çıkarken Mason «Not defterine ne söylerse kaydet Della.» dedi. Zil çalar çalmaz her ikisi de aynı anda kulaklıkları ellerine aldılar. Mason «Alo.» dedi. Misis Garvin , «Oh, Mister Mason sizi bulduğuma çok sevindim.» diye heyecan içinde bağırmaya başladı. «Ben…» — Sakin olun. Ne olduğunu söyleyin. — Bizi tuzağa düşürdüler. — Kim? — Polis. — Nasıl? — Mexico hükümetinin pasaport polisinden geldiler ve daha ne kadar Mexico’da kalacağımızı söylediler. Güneye, Ensanaya gidip bir iki hafta kalabileceğimizi söyledik. Bize karşı çok nazikler. Turist kartı almamız gerektiğini söylediler. Bu kartlar huduttaki ofisten temin ediliyormuş ve altı ay 122
geçerliymiş. Hududa kadar gidip kartları almalıymışız. Oraya geldiğimizde Mexico polisi zorla otomobilimizi sağ yola soktu. Edward kart almak için geldiğini, hududu geçmiyeceğini anlattıysa da polisler dinlemediler. — Peki sonra? — O şekilde Amerika’ya geçen yolda trafik hattına girdik. Çıkamıyorduk. Bu arada Edward bu şekilde hududu geçmeye ve hemen oradan geri dönüp tekrar Mexico’ya girmeye karar verdi. Otomobiller sırayla huduttan geçerken polisler de kontrol ediyorlardı. Mason «Daha önceden bunu anlamalıydınız,» diye kaşlarını çattı. — Ancak şimdi durumu anlıyabildlk. Hudutta Edward durumu Amerikalılara izah etti. Bunun üzerine memurlar trafik hattından çıkamıyacağımızı, hududu geçip geri dönmemizi tavsiye ettiler. Karşıya geçer geçmez Tragg denen o adam yolumuzu kesti Edward’ı San Diego’da tutukladılar. — Şimdi siz neredesiniz? — San Diego’da Amerika tarafında Grant Otel deyim. — Sizi tevkif etmediler mi? — Hayır. Bana karşı çok iyi davrandılar. Oto mobille Mexico’ya geçip eşyalarımızı alabileceğim söylediler. Sonra otomobilde araştırma yapmak için müsaade istediler. — Otomobil nerede? — Burada. Otelin garajında. — Daha evvel otomobili aradılar mı? — Bizi tevkif ettikleri zaman kontrol etmişlerdi Fakat şimdi parmak izi için istediklerini zannediyorum. Üç saat için arabayı istiyorlar. — Otomobilin anahtarları nerde? — Üzerinde. — Polis ne zaman telefon etti? — Şimdi. — Ne dediniz onlara? 123
— Otomobille Mexico’ya geçip eşyalarımı almak zorunda olduğumu, otelin hesabını ödeyeceğimi söyledim. Bana Mexico’ya geçmem için bir polis arabası verecek…» Mason telaş içinde, «Size şimdi ne söylersem onu yapacaksınız,» diye kadının sözünü kesti. «Onlara kendi otomobilinizle Mexico’ya geçeceğinizi, isterlerse yanınıza bir polis memuru verebileceklerini, otelin hesabını ödeyeceğinizi söyleyin, tamam mı?» — Evet. — Sonra bir iki saat kadar otomobili geri getirmeyin. Elinizden geldiği kadar dönmeyi geciktirin. Ama sakın bunu kasten yaptığınızı belli etmeyin. Polise geri döner dönmez otomobili onlara teslim edeceğinizi söyleyin. Anladınız mı? — Evet. Fakat niçin… Mason «Dediklerimi yapın,» diye kadını susturdu. «Otomobil en az iki saat polisin eline geçmesin. Ben de hemen hareket ediyorum. Allahaısmarladık.» — Fakat anlıyamadığım şey… — Anlamanıza gerek yok. Sadece söylediklerimi yapın o kadar. Benimle konuştuğunuzdan da kimseye bahsetmeyin. Mason telefonu kapattı. Drake «Ne var?» diye sordu. — Senin dediğin oluyor Paul. Polis Garvin’in otomobilini ele geçirmeye çalışıyor. Hileyle hududu geçirtip tevkif etmişler. Şimdi de senin söylediğin şeylerin aynısını Irving’e yaptıracaklar. — Yapabileceğin hiç bir şey yok öyle ise. Irving tesir altında kalan bir kim…» Mason «Herkes tesir altında kalır, aptal olma Paul. Şahitlere neler yaptıklarını biliyorsun.» Drake «Ne yapıyorlar?» diye sordu. — Çok tespit edilmiştir ki, bir salon dolusu şahit önünde bir suç işletilse ve sonra yazılı olarak gördüklerini anlatmaları istense, hepsi aynı şeyleri göremediklerinden ayrı şeyler 124
anlatırlar. — Zannedersem öyle olur. — Kolejde psikoloji dersinde de bu durum belirtilir. Bir şahit bir şey görüyor. Bunu polise anlatıyor. Polis her şahidin ifadesi arasında fark görüyor. Şahide hadisenin nasıl geçmiş olması gerektiğini anlatıyorlar ye düşünmesini istiyorlar. Onunla tekrar konuşuyorlar. Diğer şahitlerle konuşuyorlar. Vaka yerine götürüyorlar. Şahit bu vakit gördüğü şeyi değil de gördüğünü zannettiği şeyi anlatıyor. Şahidi buldular. Garvin’in otomobilini alacak ve… — Biliyorum. Fakat yapabileceğimiz bir şey yok. — Yokmuş. Della’yı otomobiline al ve mümkün olduğu kadar hızla beni takip et. — Ne yapacaksın Perry? — Benim spor arabayı alıp Okyanus Sahiline gideceğim. Şahidin otomobili gördüğünü söylediği yere parkedeceğim. Della ve sen gidip… Irving’i bulacaksınız, bir otomobil göstermek istediğinizi söyleyeceksiniz. Bire on bahse girerim ki bu adam benim otomobilimin o geceki otomobil olduğunu söyleyecektir. Tabii Garvin’inkinden önce benimkini görürse… Drake şüphe içinde «Peki, sonra ne olacak,» diye sordu. — Sonra biz geri döneceğiz. Misis Garvin ise polise gelip otomobili alabileceklerini söyleyecek. Polis otomobili alıp Okyanus Sahiline getirecek. Irving daha evvel otomobil teşhis ettiği için ikinci bir teşhiste bulunamayacak. — Senin kim olduğunu öğrenirse bunu yapmaz. Mason «Irving benim kim olduğumu öğrenmeyecek.! dedi. Otomobilin kime ait olduğundan haberi olmayacak.» Drake «Benim böyle dalavereli işlerde yerim yok.» dedi. — Niçin? — Allahın belası tehlikeli bir iş bu. Senin de başın belaya girer. — Ne biçim belaya girer? Bütün yapacağımız iş adama 125
otomobili göstermek. — Ama dalavereyle adamı inandıracaksın. Senin arabayı o gece gördüğü araba zannedecek ve… — Ve polis de ona aynı şeyi yapacak. Onlar yapınca kanuni oluyor. Biz yapınca gayri kanuni oluyor. Allah belasını versin. Sen benimle geliyor musun gelmiyor musun? Drake «Gelmiyorum.» diye gayet ciddi bir tavırla cevap verdi. «Korumak ve muhafaza etmek zorunda olduğum bir lisansım var.» Mason Della’ya baktı. Della Street sandalyesini iterek ayağa kalktı. «Otomobilim parkta patron.» dedi «Depo dolu. Sizin sporla aynı sürati yapmaz ama biraz yavaş sürecek olursanız peşinizi bırakmam.» Mason «Haydi gidelim öyleyse,» diyerek şapkasını eline aldı. Drake «Bir hayli yaygara kopacak Perry,» diye engel olmaya çalıştı. «Onlar…» Mason «İstedikleri kadar yaygara yapsınlar,» diye cevap verdi. «Onlar şahidi şaşırtarak müvekilimi zor durumda bırakmak isterlerken ben elimi kolumu bağlayıp oturacak değilim. O şahitlik yapıp Garvin’in otomobilini tanıdığını söylerken benim de ona soracaklarım olmalı.» Haydi gidelim Della.
126
13
Perry Mason ve Della Street Okyanus Sahilinde gösterişsiz bir evin önünde otomobillerini durdurdular. Mason Della Street’i otomobilinde bırakarak merdivenlerden çıktı ve kapıyı kapattı. Kızıl saçlı bir kadın kızgın bir tavırla kapıyı açtı. şüphe içinde Mason’u süzdükten sonra «Hiç bir şeye ihtiyacımız yok,» diyerek kapıyı çarpmak istedi. Mason «Bir dakika.» diye güldü. «Kocanızı görmek istiyorum.» — Kocam işinde. — Nerede çalıştığını söyler misiniz? — Stardort benzin istasyonunda. — La Jolla’dan dönerken gördüğü otomobilden bahsetti mi? Kocanızla bu konuda görüşmek istiyordum. Otomobili size tarif etti mi? — Bütün gördüğü otomobilin koyu renk spor bir araba olduğu, içinde kimse yokmuş. — Kocanız saat kaçta eve geldi? — Bire on kala. Orada o palavracı arkadaşlarıyla kumar oynamış. Zaten poker bilmez. Elinde hiç bir şey olmadığı zaman blöf yapar. — Onu benzin istasyonunda bulabilir miyiz? — Evet. Mason kadına teşekkür ettikten sonra çabucak Della’nın yanına döndü ve hareket ettiler. İrving C. Mortimer iri yarı, ağır hareketli ve güler yüzlü bir adamdı, insana bakarken gözleri parlıyor ve bu haliyle karısından daha genç görünüyordu. — Evet. Otomobili ben gördüm, dedi. Belki de birisinin 127
yardıma ihtiyacı vardır diye düşündüm. Arabanın döner farlarını otomobilin üstüne çevirdim. — Yarım saat kadar buradan ayrılabilir misiniz? — Hayır. — Ya size on dolar versem? Adam tereddüt etti. — İkinci bir on dolar da buradaki arkadaşlarına senin yerine müşterilerle ilgilenmesi için veririm. İrving şapkasını geriye iterek düşündü. Mason «Pokerde ne kadar kaybettiniz?» diye arkadaşça sordu. Elli dolardan biraz fazla. Mason «Bunu daha evvel niçin söylemedin,» dedi. Sana yirmi dolar arkadaşına da on dolar vereceğim. Camlan yıkayan çocuğa da beş dolar. Bu suretle sen de karına La Jolla’da para kaybetmediğini söylersin.» — Malını nasıl satacağını biliyorsun. Ben senin kadar konuşabilseydim Amerika’nın en iyi satıcısı olurdum. Bir saniye müsaade et, çocuklarla konuşayım. Mason «İşte otuz beş dolar,» dedi. «Beş, on dakikadan fazla sürmeyecek.» İrving gidip yardımcısıyla, yağlama kısmındaki çocukla konuştu. Sonra sırıtarak geldi ve otomobile girdi. «Bu iş eğlenceli olmaya.başladı,» dedi. «Bu akşam eve rahat gideceğim. Karımın sözlerini duymaktansa dayak yemeyi tercih ederdim. Fakat şimdi çekinecek bir durum kalmadı.» Mason Della’ya işaret etti. Della son süratle arabayı şehirler arası yola sürdü. Mason «O otomobili görürsen tanır mısın?» dedi. — Doğrusunu isterseniz otomobile çok dikkatli bakmadım. Sadece içinde yardıma ihtiyacı olan bir kimsenin olup olmadığına baktım. Arka taraf karanlık olduğu için otomobil gölgesiz bir resim gibi göründü. Mason «anladığıma göre resim çekmeye meraklısın.» dedi. 128
— Film alacak param olunca resim çekerim. Büyük bir makinem var. — Belki de sana film buluruz. Makinende hangi ölçüde film kullanıyorsun? — Yirmiye altı. — Bir şeyler yaparız. Bu arada Della otomobili yavaşlattı. Mason «Şurada aynı yerde, aynı şekilde park edilmiş bir otomobil var. Senin gördüğün otomobil bu mu?» diye sordu. — O gece gördüğüm otomobil olabilir. — Yani bu otomobil diyemiyorsun ama. bu otomobil değildi de diyemiyorsun. — Ona benziyor. — Otomobili diğerlerinden ayıran bir özellik farkettin mi o gece? — Sadece koyu renkli ve spor bir otomobildi. Yani bunun renginde ve şeklindeydi. Aynı otomobilmiydi diyeyim? Mason «Sadece hakikati söylemeni istiyorum. O gece gördüğün otomobili tekrar gördüğün zaman tanıyabilir misin bunu öğrenmek istiyorum .» dedi. — Şey… doğrusu ona benziyor… Fakat ben öbür taraftan geliyordum. Bir de öyle göreyim. Mas on «Pekala, otomobili ben kullanacağım,» diye Della‘ya işaret etti. Delta sağ elinde tuttuğu not defterini irvin’e göstermemeğe çalışıyordu. Mason otomobili geçti, bir u dönüşüyle yavaş yavaş diğer taraftan yaklaştı. İrving «Tamam burada dur,» dedi. «Şimdi bir bakayım. Arabanın şekli ve duruşu aynı. Aynı otomobil olabilir derim. Aynısı değildi diyemiyorum ama buydu da diyemiyorum.» — Çok güzel, bu kadarı yeter. Mükemmel bir ifade. Mason devam etti. «Benim gözlerim pek iyi görmez. Arabanın plakasını okuyabiliyor musun?» İrving «9Y6370.» diye plakayı okudu. 129
— Çok güzel. Bu kadar kafi. Hemen hareket ederek Irving’i benzin istasyonuna bıraktı. Şehirler arası yola doğru arabayı sürdü. Della «Herşeyi iyi hatırlayan bir şahit» dedi. Mason «Şimdilik öyle.» diye cevap verdi. «Fakat polis onun aklını karıştıracak ve zamanla gördüğü otomobilin Garvin’in arabası olduğunu söyleyecek.» Sonra sonuna kadar gaza -bastı. «Polis gelmeden otomobilimi oradan almalıyım.» Otomobilleri park ettikleri yere bir kilometre yaklaşmışlardı ki Della «Galiba geç kaldık patron,» dedi. Mason uzaktan polis arabasının kırmızı ışığını gördü. Canavar düdüğünün tiz sesini duydu. Peşinde Garvin’in arabası olan büyük bir polis arabası Mason’un arabasını park ettiği yerde durdu. Şapkasının üstündeki kokartta SAN DIEGO EYALETİ ŞERIFİ yazılı adam, yanında komiser Holcomb olduğu halde, polis arabasını park ettikleri yerden onlara doğru ilerledi. Holcomb şüphe içinde. «Ne yapıyorsun büroda.» diye sordu. — Sadece bir süre için arabamı buraya park etmiştim. — Ne yapmak istiyorsun burada? — Ethel Garvin’i kimin öldürdüğünü bulmaya çalışıyorum, öğrendiğime flöre müvekkilim cinayet suçuyla tevkif edilmiş. «Hadi söyle.» diye kızdı. İyice şüphelenmişti. «Ne yapıyordun burada?». — Buna mani olan bir kanun var mı? — Sadece otomobilini niçin buraya park ettiğini öğrenmek istiyorum. Mason çok masum bir insan gibi «Beyler.» dedi. «Size karşı dürüst olacağım. Bu işte delilleri değerlendirmeye çalışıyorum. Irving C. Mortimer adında benzin istasyonunda çalışan sevimli bir adamın bu işe karıştığım öğrendim. Pokerden dönerken burada tarlan yanık bir otomobil görmüş. Ama maalesef 130
otomobilin büyük— ve koyu renk bir spor araba olduğundan başka bir şey hatırlamıyor. Yani benim arabamın renginde ve şeklindeymiş. Benim arabayı görünce öyle dedi.t — Yani adamı buraya getirdin ve arabayı tanıması için onu zorladın, öyle mi? — Ben kimseyi zorlamadım. Holcomb «Evet zorlamadın Allahın belası.» dedi. Sen de biliyorsun ki bir otomobili veya şahsı tesbit ettirmek için o kimseye aynı durumda otomobili veya şahsı göstermek kafidir. Getirip arabanı buraya mahsus parkettin ve…» — Ve sizin Garvin’in otomobiliyle yapacağınız şeyi yaptım, öyle mi? Şerif «Biz Garvin’in arabasını parmak izi tesbiti için aldık,» dedi. Mason «O halde ben karışmayayım bu işe beyler.» diyerek selam verdi ve güldü. «Mister Garvin size otomobilini verdiğine göre, size yardımcı olmayı düşünüyor demektir. Tesadüfen Mister Garvin’in cinayet sırasında başka bir yerde olduğunu ispat edecek bir şahit var… Şimdi müsaadenizle beyler. yazıhaneme dönüyorum.» Mason otomobilinin kapısını açıp direksiyona oturdu. İki memuru orada bırakarak gitti. Memurlar arkasından böyle pis bir durum karşısında ne söyleyeceklerini bilemediklerinden yiyecek gibi bakıyorlardı. San Diego Eyaletinin baş savcısı Hamlin L. Covington mahkemeye müdafaa avukatı olarak giren Perry Mason’u uzun uzun inceledikten sonra savcı Samuel Jarvis’e döndü. — Yakışıklı adam. Fakat sihirbaz olduğuna inanmıyorum. Jarvis «Tehlikeli bir avukattır,» diye ikaz etti. Covington gururlu, uzun boylu ve enerji dolu bir adamdı. «Her ne şekilde olursa olsun ondan çekinmeye gerek yok.» diye cevap verdi. «Kendi eyaletindeki çocukların başına hayli çorap örmüş. Fakat ben soğukkanlılığımı kaybetmeyeceğim ve 131
ayağımı yere iyi basacağım.» Jarvis «Mason bizim ne beklediğimizi bilse,» diye galip bir tavırla amirine baktı. Covington «Nihayet yaptığı şeyler ayağına dolaştı,» diye kendinden emin bir şekilde konuştu. «İşi en seri şekilde mahkemeye çıkarmak istedi. Biz de ona yardımcı olacağız. Şahide kendi otomobilini göstererek onu şaşırtmaya çalışması barodan bir celp almasına sebep olacak. Baronun haysiyet divanına hesap verecek.» Covington «Burada işleri farklı idare ettiğimizi ona göstereceğiz,» diye sırıttı. Birden hakimler odasından hakim Minden salona girdi. Salonda bulunanlar ayağa kalktılar ve hakimin sandalyesine oturmasını beklediler. Mübaşir sesine ahenk vererek «Kaliforniya Eyaletinin San Diego şehrinin saygıdeğer hakimi Harrison E. Minden celseyi açıyor.» dedi. Hakim Minden «Kaliforniya Eyaletinin Edward Charles Garvin’e karşı olan davası,» dedi. Covington «Dava için hazırız.» diye cevap verdi. Mason kibar bir şekilde «Müdafaa da hazır.» diye tebessüm etti. Hakim Minden katibe «Jüri azalarının isimlerini oku,» diye emretti. Covington «önce 9en başla, isimleri kontrol et.» diye Jarvis’e fısıldadı. «Ben arka planda kalıp gerektiğinde çıkacağım. Yapacağım şamata Mason’u berhava edecek.» Jarvis jüri azalarının isimlerini kontrol ederken. Covington gri renkli bıyıklarını buruyordu. Hakim Minden «Jüri azalan isimleri okundukça bir adım ileri çıkacaklar ve yerlerine oturacaklar. Katip bey on iki isim okuyunuz.» dedi. Hakim Minden jüriye dava hakkında bilgi verdi. İddia makamına daha fazla ayrıntı vermeleri tavsiyesinde bulundu. 132
Sonra savcı ve savunma avukatının jüri ile konuşmasına müsaade etti. Mason her zaman kullandığı tekniğin aksine bir kaç gizli nokta üzerinde ve genel anlamda sorular sordu. Covington birden şüphelenmiş ve yardımcısına bir şeyler fısıldamıştı. Müdafaa jürinin mükemmelliğini kabul ederken, iddia makamı kendine has bazı dolambaçlı yollarla dört jüri üyesini değiştirmişti. Bu arada Mason sanki müvekkilini beraat ettirmiş gibi gülümsüyordu. Bilgiç baş savcının uzun çalışması neticesinde öğleden sonra geç vakitlerde nihayet bir jüri kurulmuştu. Hakim Minden «Savcılık davanın ön konuşmasını yapacak mı?» diye sordu. Bu ön konuşmayı Jarvis yapacaktı. Kızgın bir telaş içinde olan Jarvis jürinin önünde Edward Charles Garvin’in kanun dışı bir evlenmeyle zor durumda kaldığını ve bu durumdan kurtulmak için ilk karısını öldürdüğünü ispat edeceklerini söyledi. «Bayanlar* baylar,» diye devam etti. Sesi itham hırsıyla titriyordu. «Sanığın planlı bir şekilde karısını öldürdüğünü ispat edebileceğimizi sanıyorum. Soğukkanlılıkla düşünülmüş olan bu cinayet ortaya çıkmayabilirdi de. ama…» Covington’un kolundan çekmesi ile çok konuştuğunu anladı. «Fakat bu eyaletin polisinin gözünden kaçmazdı,« diye devam etti. «Deliller hakkında size uzun bilgi vermeyeceğim. Sadece sanığın, ilk karısının suçlanmasından kurtulmak için Mexico’ya kaçtığını belirteceğim.» Mason kendinden emin «Bir dakika,» diye sözünü kesti. «Sayın hakim bey, baş savcının sanığa ait başka bir suçtan bahsederek onu kötü tanıtmasına bu su retle bizim için zararlı olan bu davranışa itiraz ediyorum. Mahkemenin bu konulan dikkate almamaları için jüriyi ikaz etmelerini istiyorum.» Covington «Sayın mahkeme,» diye kızdı. «Bu dava ilk karısı sanığı ikinci kez evlenmekle suçladığı için ortaya çıkmış, cinayet bu yüzden işlenmiştir. Bir başka suçun delillerine 133
dayanmak gerekiyor. İspat edebilmemiz için bu şekilde hareket etmeliyiz, ikinci kere evlenmekten suçlanan sanık Mexico’ya kaçmış ve bu nedenle cinayeti işlemiştir. Aşık olduğu kadınla resmen evli olabilmek için dul kalmayı başarmıştır.» Mason «Aynı sebeplerden itiraz ediyorum,» diye güldü. «Baş savcının yersiz suçlamalarına itiraz ediyorum.» Hakim Minden hak vererek «Tabii sayın baş savcı, hangi delilin bize yardımcı olacağını henüz bilmiyoruz. Kanunu rencide ediyorsunuz. Bunun zamanını bekleyip öyle anlatınız. Mahkeme her şeyi öğrendikten sonra yerinde bir karara varabilir. Daha evvel cinayet anındaki unsurları ve sanıkla olan ilgilerini anlatın.» dedi. Covington Jüriyi yersiz ve usule aykırı olarak tesir altına alma durumuna düştüğünü görünce «Bayanlar, baylar.» diye başladı. «Sonunda mevcut bütün şüpheleri ortadan kaldıracak ve sanığın suçlu olduğunu ispat edeceğim. Bu evvelce hazırlanmış ve soğukkanlılıkla işlenmiş bir cinayettir. Bu sebeple ölüm cezasına çarptırılmasını istiyorum.» Covington hiddetinden kıpkırmızı olmuş bir şekilde dönerek yerine oturdu. Mason’un gülmesine sinirlenmişti. «Ona bu işi ciddiye aldıracağıma dedi. Hakim Minden «Müdafaa açış konuşması yapacak mı? yoksa davaya devam edelim mi?» diye sordu. Mason «Çok kısa bir konuşma yapacağım.» diyerek ayağa kalktı. Jürinin oturmakta olduğu kısma geldi, onları tesir altında bırakacakmış gibi tek tek yüzlerine baktı ve konuşmaya başladı. Jüridekiler onu tanımıyorlardı ve şöhretini duymamışlardı. «Sayın mahkeme ve Jürinin sayın bay ve bayan üyeleri.» dedi. Bir an kendine acındıracak bir yüzle bekledikten sonra «İspat edemez bunu.» diye birden güldü ve kimse konuşmanın bittiğinin farkına varmadan yerine oturdu. Bir kaç jüri azası gülümsedi. Salondaki gürültüyü ancak hakim bastırabildi. 134
Hakim Minden baş savcı Covington’a «Devam edin.» dedi. «Cesedin bulunuşunu açıklayın.» Covington hakimin kendisine alaylı baktığını görünce Jarvis’e fısıldadı. «Sen başla ve cesedin bulunuşunu açıkla. Ben biraz dışarı çıkıp hava alacağım.» Jarvis uzun uzun delillerden bahsederken Covington gururu çiğnenmiş bir kimsenin hiddeti içinde uzun adımlarla mahkeme koridorundan bahçeye ilerliyordu. Jarvis cesedi bulan adamın Mason’un tutmuş olduğu dedektiflerden biri olduğunu biliyordu. Fırsat verirse bu adamın ifadesini değiştirmesi Mason’un hesabına bir avantaj olurdu. Bunları düşünerek şahidi kıskıvrak bağlamıştı. Jarvis şahide, o gün, Okyanus Sahilinde otomobilde bir kadın cesedi görüp görmediğini sordu. Sonra şahidin bu esnada cinayetin işlenmiş olduğu tabancayı yerde gördüğünü ve hemen polisi haberdar ettiğini, Ethel Garvin’in cesedini tanıdığını açıkladı. Mason’un soru sormaması Jarvis’i şaşırttı. Kendi lehinde bir şeyler elde edeceğini zannediyordu. Ondan sonraki şahit Okyanus Sahili polis müdürüydü. Jarvis onunla ailece görüşüyordu. Polis müdürü cinayet yerine çağrıldığını, cesedi gördükten sonra San Diego cinayet masasına haber verdiğini söyledi. Jarvis dikkatle hareket ederek polis müdürüne cinayet yerinde gördüğü tekerlek izlerinin cinayetle ilgili olup olmadığını sordu ve Mason’un itirazını bekledi. Bu arada Covington dönmüştü. Eğilerek Jarvis’e «Devam et. sor.» dedi. «Bırak itiraz etsin. Bu şekilde delilleri gizlemek isteği doğar.» Jarvis’de fısıltı halinde «Onun bir mütehassıs olduğunu belirtmedik. Mason sorguya çekecek olursa duman eder.» Covington «Bırak yapsın,» diye ısrar etti. «O zaman da biz itiraz ederiz.» Jarvis «Peki.» diyerek ayağa kalktı ve «Bu lastik izleri neyi gösteriyor?» diye sordu. Mason soruyu duymamış gibiydi. Polis müdürü «İçinde cesedin olduğu otomobil daha önce 135
oraya diğer otomobilin tam yanına ve aynı hizaya park edilmiş bir otomobilin yanına park edilmişti. Katil cesedi direksiyona çektikten sonra, yere basmadan diğer arabaya geçmiş ve gitmiş.» dedi. Jarvis zafer kazanmış bir tavırla «Savunma soru sorabilir,» dedi. Mason ayağa kalktı. Gerçekte jürinin durumu anlamasını istiyordu. «Cesedin bulunduğu otomobilin yanında lastik izleri gördünüz, öyle mi?» dedi. — Evet. — İçinde ceset bulunan otomobil diğerinin tam yanına park edilmişti, öyle mi? — Evet. Durumu açıklamak gerekiyor. Arazi yapısından lastik izlerinin hangi marka olduğunu anlamak mümkün değil. İzlerden bu otomobilin, tam diğerinin yanma park edebilmek için manevra yaptığı belli oluyor. Hatta ileri geri manevra yapmış. Mason «Evet, evet.» dedi. «O kadar çok ilgilenmişti ki heyecandan nefesi kesilecek gibi olmuştu. «Dediğinize göre katilin kaçtığı otomobil daha önce oraya park edilmişti. — Evet. — Yani kadın otomobili kullanmaktayken öldürülmemiş. — Hayır. Etrafa sıçrayan kanın durumundan kadının sağ tarafta otururken öldürüldüğü anlaşılıyor. Katil daha sonra onu alıp daha evvel park ettiği ikinci otomobile getirdi. Ve kaçtı. Mason «Anlıyorum.» dedi. «Oradaki izlerden katilin otomobili nereye bıraktığı belli oluyordu değil mi?» — Evet. Mason aynı ilgiyle devam etti. «Yani oradaki izlerden otomobilin daha evvel oraya bırakıldığı belli mi oluyordu?» — Kumlardaki izlerden önce oraya bırakıldığı sonra da gittiği anlaşılıyor. — İzler öbür otomobilin daha evvel oraya bırakıldığını nasıl 136
açıklıyor? — Şey… izler dümdüz. Sonra… Ana yola çıkarken bir daire çizmiş. İzlerden belli. — Daire çizmeseydi nereye giderdi? — Dümdüz. — Dümdüz gidebilir miydi? — Hayır. İleride okyanus var. — Anlıyorum. Otomobil bunun için dönmüş. — Tabii ki dönmesi gerekirdi. — Yani izlerin daire çizmesinden mi otomobilin daha evvel oraya bırakılmış olduğunu anladınız? — Şey… otomobil oraya bırakılmıştı. İzler cesedin olduğu otomobilin tam yanındaydı. Mason «İstediğim noktaya geldiniz.» dedi. «O izlerde, otomobilin daha evvel oraya bırakıldığını gösteren ne vardı?» — Cesedin bulunduğu otomobilin öbür otomobilin bulunduğu yere gelebilmek için tam manevra yaptığı belli. — O halde gördüğünüz izlerde otomobilin daha evvel orada olduğunu belirten her hangi bir şey yoktu. Siz izlerden böyle bir anlam çıkardınız. — Bu şekilde düşünürseniz haklısınız. Mason «Sayın bayım.» dedi. «Ben bu şekilde düşünmüyorum. Bunu düşünen ve kendine göre anlam veren sizsiniz. — Fakat izler öyle gösteriyordu. Yani… ben öyle düşünüyordum. — O halde izlerden otomobilin bir müddet orada bırakıldığını söylemekle hata ettiniz, öyle değil mi? — Hayır, izlerin şeklinden bu mana çıkar. — Peki otomobilin orada durduğunu izlerin neresinden anladınız? — Şey… Yani şey… içinde ceset bulunan otomobil tam o izlerin yanına park etmişti. Mason «Sorduğum soruyu anlamaya çalışın.» dedi. «Gördüğünüz tekerlek izlerinin otomobilin bir müddet orada 137
kaldığını belirten bir özelliği var mıydı?» — Hayır. Bunu gösteren bir şey olamaz. Bu ancak otomobil orada olduğu sırada yağmur, bora gibi bir şey çıkıp diğer izleri yok ettiği zaman anlaşılır. Mason gülümsedi. «O halde jüriye tekerlek izlerinden arabanın orada daha evvel bırakıldığını söylemekle hata ettiniz, değil mi? — Tabii, otomobil izlerinde bunu belirten bir şey yoktu. Mason «Yani hata ettiniz, değil mi?» diye ısrar etti. — Şey… Zan… Zannedersem. — Hata ettiğinizi biliyordum zaten ama esas güçlük bunu size kabul ettirmekti. Teşekkür ederim. Covington «Bir dakika.» diyerek yerinden fırladı. «Katilin ikinci otomobili oraya park ettiğini söylerken yanlışlık yapmadınız, değil mi müdür bey?» diye sordu. Mason «Hadi, cevap verin,» diye güldü. «Savcının şahidi zorlamasına itiraz ediyorum. Bu tarzda bir suali ancak müdafaa sorabilir.» Hakim «Sual geçerlidir, itiraz reddedildi.» dedi. Covington «Ne olmuş, anlatın?» diye sordu. Mason «Tabii şahit orada bulunduğu sırada,» diye düzeltti. «Tekerlek izlerinden bir netice çıkarmaya çalıştı. Anladığıma göre izlerin resmi çekilmedi, öyle mi?» — Fotoğrafçı oraya gidinceye kadar izler bozulmuştu. — Tabii bundan savunma mesul değil. Savcı şahide «Bize tekerlek izlerinden bahse din. neyi gösteriyorlardı?» Mason «Netice çıkarıcı olması bakımından bu suale itiraz ediyorum.» diye atıldı. Hakim itirazı reddetti. Ve arkadan kızgın bir edayla «Tabii şahit sadece kendi görüşlerini söyleyecektir.» diye ekledi. Mason «Tamamen doğru hakim bey,» dedi. «Zaten hatalı düşündüğünü de kabul etti şahit.» Covington sinirlenerek, «Pekala,» dedi. «Siz kendi usulünü138
ze göre hareket edebilirsiniz, fakat jürinin durumu anladığından şüphem yok.» Mason «Benim de.» diye cevap verdi. Hakim Covington’a «Bundan sonraki şahidinizi çağırın,» dedi. Bu arada salona giren bir mübaşir, haysiyet divanının iki gün sonra kendisini çağıran kağıdını Mason’a verdi. Mason kağıdı okuduktan sonra katladı ve cebine koydu. Mason’un hiç bir şey belli etmeyen yüzünü inceleyen Covington. Jarvis’e «Belasını buldu, bu onu yola getirir.» dedi. «Irving’i sorguya çekerken numara yapacak olursa — kendi eliyle kendi gırtlağını kesti demektir. Çekinip hiç bir şey yapmazsa o zaman da müvekkilinin. Ona bizimle oyun oynanmayacağını öğreteceğiz.» Jarvis şahit olarak bir mütehassıs çağırdı. Bir (akım harita ve diyagramlar gösterildi. Otopsi doktoru ve ölenin bir arkadaşı dinlendikten sonra Jarvis hakime celseye ara vermek zamanının geldiğini bildirdi. Hakim «Zannedersem bugün bir hayli iş gördük,» diye başını salladı. «Jüriye bu davayı kendi aralarında veya başkalarıyla münakaşa etmelerini yasaklıyorum. Aynı zamanda gazetelerdeki bu davayla ilgili yazıları okumalarını da. Mahkemeye yarın saat ona kadar ara verilmiştir.» Salondan çıkan Covington Jarvis’e «Çok inatçı, kurnaz ve her an jüriye tesir etmek isteyen bir adam bu.» dedi. «Yarın büyük bir zevk içinde nefesini keseceğim onun.» Mahkeme salonunda Mason müvekkiline «Hiç merak etme Garvin.» dedi. Garvin «Mübaşirin getirdiği kağıt benimle mi ilgiliydi?» diye sordu. — Seni alakadar eden bir iş değil. Benimle ilgili.
139
14
Ertesi sabah dava başladığı zaman mahkemeye gelen Covington bir gön evvelki celsede olanları düşünerek uyumamıştı. Mason’u yere serecek son yumruğu indireceği anı tespit etmek için dikkatli davranıyor ve savunma avukatının meziyetlerini ilk defa hesaba katıyordu. İlk olarak Edward C. Garvin ile Ethel Garvin’in evliliklerini gösteren belge mahkemeye verildi. Sonra Covington, Garvin’in Mexico’da Ethel’den boşanmasını ve yine Mexico’da Lorraine Evans ile evlenmesini şahitlerle ispat etti. Daha sonra Garvin’in iki kanlı olduğunun tespiti için tutulan zaptı ve tevkif müzekkeresini hakime verdi. Hakim «İşte. şimdi,» dedi. «Savcının açış konuşmasında bahsettiği şeyleri konuşmanın sırası geldi. Zannedersem Mister Mason siz jürinin itirazlarınızı dikkate almasını isteyeceksiniz.» — Tamamen aksine, diye güldü Mason. «Olanları bir kez daha gözden geçirdikten sonra açıklanmış deliller sebebiyle şu anda bu konudan bahsedilmesine itiraz etmiyorum.» Sert sert ileriye bakarak Mason’un yapacağı itiraza cevap vermeye hazırlanmış olan Covington «Zaten açış konuşmasında bu konulara temas ettiğim için epeyce gürültü kopardınız.» diye bağırdı. Mason bir öğretmen tavrıyla «Daha o zaman mevcut deliller ortaya getirilmemişti.» diye cevap verdi. «Daha evvel mahkemenin de itiraz ettiği gibi bunlardan zamanı gelince bahsedilmesi gerekiyordu. Şu anda usule uygun hareket ediyorsunuz ve benim de itirazım yok.» Hakim Minden «Çok güzel,» diyerek kızgınlıktan dudakları titremekte olan Covington’un sert bir cevap vermesine engel oldu. «Davaya devam edin savcı bey.» 140
Covington yavaş yavaş hislere hiç yer vermeksizin tezini ileri sürmeye başladı. Virginia Bynum’un tabancayı yangın merdivenine bıraktığını, oradan Livesey tarafından alınıp Garvin’e verildiği, gene Livesey tarafından arabanın torpito gözüne konduğunu ortaya koydu. Denby de tabancanın yangın merdiveninden alınıp Garvin’e verildiğini doğruladı. Mason Livesey’e de. Virginia Bynum’a do soru sormadı. Sadece Denby’e «Aynı tabanca olduğunu nereden biliyorsunuz?» dedi. — Numarasından. — Kaydetmiş miydiniz? — Hayır, sadece bakmıştım. — Görünce hatırladınız mı? — Evet. Rakamlara karşı Özel bir kabiliyetim vardır. İşim rakamlarla olduğu için kolay unutmam. Mason «Hepsi bu kadar.» diye yerine oturdu. Covington ve Jarvis hallerinden memnundular. Covington delilleri sıralayarak ölüm kararını hazırlamaya devam ediyordu. Edward Garvin’in Lorraine Evans ile bir otelde kalmakta iken yemek yemeğe gittiklerini ve acele ile geri dönüp , eşyalarını toplayıp otelden ayrıldıklarını ispat etti. Bu konu için şahit olarak oteli çalıştıran kadını dinletti. Yemekten döndüklerinde Garvin’in otomobilinin tipinde bir arabayla gelen ikinci bir adam olduğunu söyledi. Tavırlarına esrarengiz bir hava vermeye çalışan Covington. oteli işleten kadına «O ikinci adamın kim olduğunu biliyor musunuz?» diye sordu. Mason tabii bir şekilde «Bunun için zaman kaybetmeyin. o adam bendim.» dedi. Mason’un müdahalesiyle esrarengizliğini kaybeden duruma Covington sinirlendi. Ama belli etmedi ve Mason’a dönerek «Evet, sizdiniz.» diye tebessüm 141
Şehit olarak Senora Inocente Miguerinio’yu çağırın. Vista De La Mesa otelinin şişman sahibesi şuh bir edayla geldi. Edward Garvin’i ve yanındaki kestane renkli saçlı kadını tanıdı. Cinayetten bir gece evvel oteline gelip kaldıklarını anlattı. Covington saatine baktı ve «Artık öğleden sonraki celse için bombayı patlatabilirim.» diye düşündü. — Şahit olarak Howard B. Scanlon’u çağırın. Scanlon derbeder, ince yapılı bir adamdı. Azimli olduğu belliydi. İlerledi. Sağ elini kaldırarak yemin etti. Covington sanki gelişigüzel konuşuyormuş gibi sordu. — Ne iş yapıyorsunuz? — Boyacıyım. — Eylülün yirmi birinci gecesi neredeydiniz? — Tijuana’da. Vista De La Messa otelinde kalıyordum. — O gece dikkatinizi çeken ne oldu? — Oraya iyi bir iş bulmaya gitmiştim. Karımı bulunduğum yere çağırmak için telefon ediyordum. — Karınız neredeydi? — Oregon Eyaletinde. Portland’da. — Kaçta telefon ettiniz? — Onu bütün gece aradım. Arkadaşlarıyla sinemaya gitmişti. Saat onu geçiyordu aradığımda. _Saati kati olarak biliyor musunuz? — Evet. — Peki, o saatte neredeydiniz? _ Vista De La Messa otelinin telefon klübesinde. — Telefonunuza cevap gelinceye kadar kaç dakika geçti? — Beş dakika kadar. — Diğer kabine birisi girdi mi? Saat kaçta? — Evet. Onu on geçeden evveldi. — Diğer telefon kabinine gireni gördünüz mü? — Sonradan. İki üç dakika sonra. — Yani iyice gördünüz mü, tanıyabilir misiniz? 142
Şahit «Evet, şurada oturan adam.» diyerek parmağıyla Garvin’i işeret etti. — Mister Garvin klübede ne yaptı? — Şehirler arası santralden Los Angeles’te Monolith apartmanında oturan bayan Ethel Garvin’i istedi. Şöyle konuştuğunu duydum. «Ethel, ben Garvin. Boşu boşuna avukatlara para kaptırmamıza gerek yok. Şimdi ben Tijuana’dayım. Okyanus Sahiline hareket edeceğim. Sen de oraya gel. Konuşur, ikimizin de memnun olacağı bir yol buluruz.» Bir süre sustuktan sonra yine başladı. «Bu şekilde hareket etme. Ben aptal değilim. Senin hakkında bir şeyler bilmeseydim sana telefon etmezdim. O Nevada’daki adamı biliyorum.» Sonra telefondaki kadına adamın nerde olduğunu, oraya nasıl gidileceğini anlattı Tarif ettiği çiftlik Okyanus Sahiline yakın bir yerde olacak. — Adamın ismini söyledi mi? — Hatırlamıyorum. — Başka ne söyledi? — «Okyanus Sahiline gelsen çok iyi olur. Seninle evimizi yaptırmak için aldığımız arazide buluşalım. Otomobilimle daha evvel gider seni beklerim. Farları açık bırakırım, benim olduğumu anlarsın.» — Başka? — Anlayışlı olduğu için teşekkür etti ve kapattı. — Sonra? — Kulübeden çıktı. Covington «Soru sorabilirsiniz,» diye Mason’a baktı. Mason saatine baktı. Celsenin öğleden sonraya bırakılması ve ara verilmesi imkansızdı. Hislerini belli etmeden adama yaklaştı. — İyi işitir misiniz Mister Scanlon? — Evet. Her şeyi iyi duyarım. — Adamın telefonda konuştuklarını tekrar ettiğiniz zaman onun kullandığı aynı kelimeleri mi kullandınız? — Bunu iddia edemem ama konuştuklarını ifade ettim. 143
mu?
— Mahkemeye gelmeden evvel bay savcıyla konuştunuz
— Evet. — Vereceğiniz ifade konusunda onunla bir anlaşma yaptınız mı? — Evet. — Savcıyla ilk konuştuğunuzda anlattığınız şeyleri, burada da aynı kelimelerle mi tekrar ettiniz? — Şey… Bay savcı bana adamın telefonda konuştuklarını aynı kelimeleri kullanmak suretiyle söylememi istedi. Buna uymaya çalıştım. — O gece otelde mi kalıyordunuz? — Evet. — Ne kadar kaldınız? — İki gün. — Bu anlattığınız telefon orada kaldığınızın ikinci mi yoksa üçüncü gecesinde mi oldu? — İkinci gecesinde. — Karınıza o gün gündüz de telefon etmiştiniz. Onu aramanız için özel bir sebep var mıydı? — Evet. San Ysidro’da iş bulmuştum. Fakat kalacak bir yer bulamadım. Bunun üzerine Tijuana’da kalıp işe gelebileceğimi düşündüm. Kiralık bir yer buluncaya kadar otelde kaldım. İşler yolunda olduğu için karımı aradım. İki eve birden kira vermemek için hemen gelmesini istiyordum. — Bunun için aradınız, öyle mi? — Evet. — Çalar saatin sesini duydunuz mu? — Evet. Onu çalıyordu. — O sırada neredeydiniz? — Telefon klübesine girmek üzere koridorda yürüyordum. Daha evvel aradıklarımda karımı bulamamıştım. O saatte evde olabileceğini düşündüm. — Otelin bütün ışıkları yanıyor muydu? 144
— Hayır. Otelci kadın son odayı da verdikten sonra bütün ışıkları kapatmıştı. — Bana otelciden işittiğiniz^şeyleri söylemeyin. — Söylemiyorum. Son odayı verirken ben de oradaydım. — O sıra saat kaçtı? — Şey… Bunu kesin bilemiyeceğim. Ona çeyrek veya beş var olabilir. Mason «Ya!» diye hayret etti.» «O gece bütün olanları çok iyi hatırlıyorsunuz gibi geliyor bana.» — Otelin girişinde ışık var mıydı? — Çok sönük bir gece lambası yanıyordu. Mason «Anlıyorum.» diye söylendi. «Yan klübedeki adamı klübeden çıktığı zaman gördünüz, öyle mi?» — Evet. — Siz klübede mi kaldınız? — Evet. — Kapıyı açıp mı adama baktınız? — Evet. Biraz araladım. — Araladınız mı yoksa beş on santim açtınız mı? — Hayır, hafifçe araladım. Mason «Kapı sadece aralandıysa ancak bir gözünüzle dışarıyı görebilirsiniz,» dedi. «Fakat on beş santim aralandıysa iki gözünüzle de görebilirsiniz. Şimdi iyice düşünün. Kapı sadece aralanmış mıydı, yoksa on beş santim açılmış mıydı?» — Hafifçe aralamıştım. — Yani onu tek gözünüzle gördünüz. — Şey… Zannedersem doğru. — Bu adam klübeden çıktıktan sonra nereye gitti? — Otelin giriş kapısından dışarı çıktı. Otomobile binip gitti. — Bunu nereden biliyorsunuz? — Şey… Görmedim ama kapıdan çıktıktan biraz sonra bir motor sesi duydum. Bu arada bir otomobilin farları yandı ve salonu aydınlattı. — O adamı bu mahkemeye kadar bir daha görmediniz, öyle 145
mi?
— Hayır, gördüm. — Nerede? — Polisler onu uzaktan görebileceğin bir yere getirdiler. — Tevkif edildikten sonra mı? — Evet. — Yanında kimse var mıydı? Yani bir kaç kişiyi dizip hangisi olduğunu sordular mı? — Hayır, sadece onu gösterdiler. Bir aşağı bir yukarı yürüttüler. Böylece vücut yapısını, hareket ediş tarzını tetkik ettim. — Adam klübeden çıktığında üzerinde ne renk elbise vardı? — Kahverengi gibi bir şey. — Ayakkabıları ? — Zannedersem koyu renk. — Ya kravatı? — Kravatı… Durun bir dakika hatırlayayım. Hayır, görmedim. — O halde kravatı olup olmadığını bilmiyorsunuz? — Hayır bilmiyorum. — Niçin? — Çünkü adamı o ara önderi görmedim. — O halde yüzünü de görmediniz, öyle mi? — Hayır, görmedim. — Şapkası var mıydı? — Ha… Hatırlamıyorum. Mason tekrar «Adamın şapkası olup olmadığını hatırlamıyor musunuz?» diye sordu. — Hayır. — Çorapları ne renkti? — Bilmiyorum. — Ya gömleğinin rengi? — Şey… şeydi… Hayır, hatırlamıyorum. Mason «O halde.» dedi. «Sadece hafifçe aralanmış bir 146
kapının aralığından gördüğünüz ve yüzünü polis gösterinceye kadar hiç görmediğiniz bir adamı teşhis ettiğinizi söylüyorsunuz. — Hayır. Bu doğru değil. Adamı ben onlara gösterdim. — Hapishanede mi? Garvin. — Evet. — Yanınızda polis var mıydı? — Evet. — Teşhis ettiğiniz adamın yanında başka kaç kişi vardı? — Yalnızdı. — Bu durumda polis değil de siz onu polise gösterdiniz, öyle mi? diyerek adamla alay etti ve güldü. «Polis size bir adam göstereceğini onu teşhis etmenizi istedi, öyle mi? — Şey…‘Size bir adam göstereceğiz, onu tanıyacak mısınız/ dediler. — Ondan sonra adamı yalnız görebileceğiniz bir yere getirdiler. — Evet. — Size «İşte adam. Ona iyi bak . Yürüyüşüne dikkat et ve iyice tetkik et demediler mi?» — Şey… Evet. Buna benzer şeyler söylediler. — «Adamı bunlardan önce mi yoksa sonra mı tanıdınız?» Ne kadar sonra? — Bir müddet yürüdükten sonra. — Yani ‘İşte bu adam, bunu teşhis edeceksin’ dedikten üç veya beş saniye sonra. — Hayır. Bir veya iki dakika sonra. — Fazla olabilir mi? — Olabilir. — Yani sanığı iyi görebildiğiniz bir durumda üç dakika inceledikten sonra tanıyabildiniz ancak, telefon klübesindeki adam olduğuna karar verdiniz, öyle mi? — Üç dakika incelemiş olabilirim. — Otelde adamı klübeden çıkıp salona doğru yürürken 147
görmüştünüz, değil mi? — Evet. — Nasıl yürüyordu, hızlı mı? — Normal bir şekilde. — Klübeden bir metre uzaklaşmadan onu görmediniz, değil mi? — Evet, zannederim. — Üç metre uzaklaştıktan sonra mı görebildiniz? — Belki. — Salondan çıkıp park yerine giderken onu gömemediniz. öyle mi? — Hayır. — Salonun uzunluğu ne kadardı? — Ga… Galiba altı veya yedi metre. — Yani adamı bir an ve iki üç metre uzaktan görebildiniz sadece, öyle mi? — Evet. — Onu tek gözle gördünüz, değil mi? — Evet. — Yarı karanlık bir salonda yürürken, tamam mı? — Evet. — Arkası size dönüktü. — Evet. — İşte bu sebeplerden onu tanımakta güçlük çektiniz, değil mi? — Ne demek istiyorsunuz? — Yani polislere ‘Bu adamdı’ demek için üç dakika tetkik etmek zorunda kaldınız. — Evet. Mason «Acaba üç dört metrelik bir yolu bu adam ne kadar zamanda yürüdü dersiniz? — Bilmiyorum. Bunu düşünmedim. — Bir adamın normal bir yürüyüşle, ikibin metreyi ne kadar zamanda yürüdüğünü bilmiyor musunuz? 148
Scanlon «Onun yürüyüş şeklini hesaba katmamı istiyorsanız.» dedi. «Onun gibi yürüyen birisi saatte üç bin metre yol alabilir.» — Peki o halde. Şimdi biraz hesap yapalım artık. Mason cebinden bir hesap cetveli çıkardı. Bir takım hesaplardan sonra «Mister Scanlon,» diye güldü. «Saatte üçbin metre yol alan bir kimse saniyede bir buçuk metre yol alıyor demektir. O halde bu adam salonu üç buçuk saniyede yürür. Siz o adamı üç buçuk saniye kadar ve yarı karanlık bir yerde görebildiniz.» — Zannedersem doğru. — Ben sadece sizin verdiğiniz değerlere göre hesap yaptım. — Evet. — Bu durumu kabul ediyorsunuz, değil mi? — Şey… Bono daha uzun gibi gelmişti ama hesaplar öyle gösteriyorsa doğrudur. Mason «Çok az bir ışık altında adamı ancak üç buçuk saniye görebildiniz.» diye devam etti. «Fakat polis aynı adamı teşhis ettirirken aydınlık bir yerde yüzünü, yürüyüşünü üç dakika seyrettirdikten sonra ancak onu tanıdığınızı söylüyorsunuz.» — Şey… iyice emin olmak için tabii. — O halde, tek gözle ve yarı karanlıkta bir adamı arkadan görerek tanımanız mümkün değildi, öyle değil mi? Scanlon «Hayır, ben emin değildim zaten,» diye cevap verdi. «Onu hapishanede gördükten sonra emin oldum.» Mason «Ben de öyle zannediyorum.» diye güldü. «Başka sorum yok.» Covington kızgın «Soracağımız bir şey yok.» diye bağırdı. Hakim o sırada celseyi öğleden sonra saat ikiye tatil etti. Edward Garvin öne doğru uzanarak Mason’un kolunu yakaladı. «Mason.» dedi. «Allahaşkına…» Mason dönüp tebessüm etti. Fakat tebessüm sadece dudaklarındaydı. «Gülümse ve (jüri salondan çıkıncaya kadar öyle 149
kalmaya çalış.» Sonra avukat dosyası koltuğunun altında sakince yoluna devam etti ve koridora çıktı. Della Street patronunun arkasından yetişti. «Aman Allahım,» dedi. «Acaba herşeyi bize anlatmadı mı?» — Bilmiyorum. Bunu daha sonra öğreniriz. Della «Şimdi ne yapıyoruz?» diye sordu. — Paul’ü alıp yemek yiyeceğiz. Bu arada Paul Drake yanlarına geldi ve «Çok iş gördün Perry.» dedi. «Yarı karanlıkta gördüğü adamı, üç dakika aydınlıkta tetkik ettiğini kabul ettirdin.» — Bunun bir faydası yok. Düşündüğü şeyleri gördüğünü zannediyor ve kesin ifade veriyor. Bununla beraber bazı gerçekler var. — Müvekkilinin bir şeyler karıştırmadığından emin misin? — Nereden bileyim? Fakat elimizde bir kozumuz daha var. Karısının şahitliği. Ama, jüri kadının kocasının tarafını tutacağını hesaba katacaktır . Drake «Kadın saatten emin mi?» diye sordu. — Emin. Çalar bir saatin bulunuşu bir avantaj. Bu arada Senora’nın kolunda bir saatle yürüdüğünü gördüler. Mason «O saati ne yapıyorsunuz Senora?» diye sordu. — Savcı istedi. Jüriye gösterecekmiş. Benim oteldeki saat. — Çalar saat mi bu? — Evet. Sadece gündüzleri çalar. — Ne? — Evet. Geceleri misafirleri uyandırmasın diye yan taraftaki düğmeyi kapatınca çalmaz. Elektrikli bir saat bu. — Savcı bu saati mi görmek istedi? — Tabii. Hükümet saati satın aldı. Bana yeni bir saat alacaklar. Ben şimdi bay savcıya gitmeliyim. Beni tekrar şahit 150
olarak dinletecekmiş. Mason «Peki,» dedi. «Biz şimdi gidip yemek yiyelim.» Della Street «Aman Allahım, patron,» diye fısıldadı. Mason, «Şimdi artık hepimize afiyet olsun,» diye cevap verdi.
151
15
Perry Mason, Della Street ve Paul Drake lokantanın küçük salonundaki koltuklara yerleşmişlerdi. Della Street «Bir şey yiyebileceğimi zannetmiyorum.! dedi. «Çok korkunç bir şey.» Mason‘un her zamanki kendinden emin gülümsemesi dudaklarındaydı. «Sakın bunu yapma Delki,» dedi. «Etrafımızdaki herkes durumumuzun nasıl olduğunu kontrol ediyor. Gülümse, memnun görün ve alçak sesle durumun tartışmasını yapalım.» Paul Drake «Ne durumu?» »diye sordu. Mason «Ben de bilmiyorum,» diye cevap verdi. «Beni korkutan ve düşündüren şey Scanlon. Bu adamın ifadesi galiba jüriye tesir edecek.» Paul Drake «Garvin acaba gerçekten bu konuşmayı yapıp arabasıyla Okyanus Sahiline gitti mi?» diye sordu. — Garvin otomobiline atlayıp bir yerlere gidecek kadar delidir sanırım. İnsan senelerce mahkemedeki şahitleri sorguya çeke çeke doğru söyleyip söylemediğini anlıyor karşısındakinin. Scanlon’u müşkül duruma düşürüp avanta) sağlamaya çalıştım ama adamın doğru söylediğini sanıyorum. Farzedelim ki Scanlon telefon klübesinden çıkmakta olan adamı tanımakta güçlük çekti. Fakat konuştuklarını duydu. Polis telefon konuşmasını kolaylıkla tespit ettirerek Ethel’e kimin telefon ettiğini açıklayacaktır. Farzedelim ki Scanlon Garvin’i tanıyamadı. Otelden kim telefon etti? — İşi bu yoldan düşününce sana hak vermek lazım, dedi Drake. «Bana kalırsa Misis Garvin’in şahitliği kocasının bütün gece yanında olduğunu ispatlayacaktır. Kadın zamanı çalar saate göre ayarlıyor ve…» 152
— İşte bu noktada başımız daha fazla belaya giriyor. Çalar saatin susturulduğunu düşünürsek kadının söyledikleri bir şey ifade etmez. Bir müddet herkes düşündü. Mason «Diğer taraftan.» diye söze başladı. «İşin can alıcı noktası o gece saat çanının kapatılıp kapatılmamış olması. Yarım saat daha geç yatsaydım bunu kesin olarak söylerdim.» Drake «İşte bu noktada vicdan temizliği ortaya çıkıyor.» dedi. «Sen… Bir dakika, adamlarımdan birisi geliyor.» Elini havaya kaldırdıktan sonra işaret etti. «Savcılıkta tanıdığı var. Benimle çalıştığını bilmedikleri için önemli şeyler öğrenebiliyor oradan.» Adam Drake’in işaretini görerek erkekler tuvaletine doğru gitti. Drake’de peşinden/ Drake’in dönüşünü görünceye kadar sessizce beklediler. Paul Drake’in yüzünü bir hüzün kaplamıştı. Mason «Gülümse.» diye ikaz etti. Drake ancak dişlerini gösterebildi. Mason «Ne var? diye sordu. — İşin tamam Perry. — Ne olmuş? — Savcı karşına beklenmedik bir şahit çıkarıyor. Garvin o gece onbir buçuk civarında Okyanus Sahilinde arabasına benzin almış. Çok sinirli ve sanki birisini bekler gibi güneye giden otomobilleri kontrol ediyormuş. — Garvin’i tanımış mı? — Yüzde yüz emin. Hem kendisini hem de otomobilini tanımış. — Niçin bunlar hakkında Garvin’e bir şey sormuyorsun. — Onunla şimdi konuşmam jüri ve dinleyicileri şüphelendirebilir. Ancak ikiye beş kala fısıldaşabilirim. — Davayı talik ettirebilir misin? — Bunu yapmak korktuğumuzu itiraf etmektir. Mahkeme salonuna tebessüm ederek girip yerime oturmak153
tan başka yapacağım bir şey yok. Drake «Büyük bir riske giriyorsun.» dedi. Mason «Meslek hayatımda böyle durumlarla çok karşılaştım.» dedi. «Baronun haysiyet divanı da yarın akşam benimle görüşmek istiyor.» — O konuda sana bir şey yapabilirler mi? — Zannetmiyorum. Tamamen kanuni haklarımı kullandım. Bir şahidi gördüm ve yolun bir tarafına park ettiğim arabanın o geceki otomobil olup olmadığını sordum. Polislerde Scanlon’a Garvin’i göstererek o gece telefon eden adam olup olmadığını sordular, aynı şey. Mahkemeye biraz erken gidelim. Belki Garvin’e bir şeyler sorabilmek için bir fırsat yakalarım. Komik bir hikaye biliyor musun Paul? Herkes bize bakıyor.
154
16
Mason ikiye yedi dakika kala mahkeme salonuna geldi ve yerine oturdu. Jüri üyelerinden beş altısı da erken gelmiş yerlerine yerleşmeye çalışıyorlardı. Mason onlara muzaffer bir edayla gülümsedi. İkiye dört kala şerif Garvin’i getirdi. Garvin eğilip Mason’un kulağına «Allah aşkına, bırak da seninle konuşayım,» dedi. — Otur yerine Garvin . Bir dakika sonra seninle konuşacağım. Buna teşebbüs etme. Mason sabırsızlanıyormuş gibi mahkeme salonundaki saate baktı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi Garvin’e döndü. «Sadece soracaklarıma cevap ver, çok ve hızlı konuşma,» dedi. «Yüzünden tebessüm eksik olmasın. Ethel’e telefon ettin mi?» — Ona telefon ettim. Otomobilime binip oraya gittim. Lorraine yalan söylüyor. Kalktığında beni bulamamış. Onunla buluşmak üzere Okyanus Sahiline gittim. Fakat Ethel gelmedi. Bir süre bekledim ve Hackley’in evine gittim. Bir müddet sonra Allahın belası köpek beni farketti ve havlamaya başladı. Etraf yatıştıktan sonra ev tarafından Ethel’in otomobilinin geldiğini gördüm. Yalnız olup olmadığına fark edemedim. Otomobilime koşmak istedim ama yolumu kaybettim. Otomobilimi buluncaya kadar bir çeyrek saat geçti. Hemen arabaya atlayıp onunla buluşacağımız yere gittim ve otomobilin içinde ölmüş olduğunu gördüm. Hiç bir şeye dokunmadan geri döndüm. Mason «Saat kaçta oraya vardın?» diye sordu. — Bilmiyorum. Başımın dertte olduğunu Lorraine’e söyledim. Bana, otelden ayrılmadığıma dair şahitlik etmesini söyledim. Mason çok özür dilerim, sana yalan söyledim, ben… Birden mahkemede bir hareket oldu. Hakim gelmişti. 155
Covington’a «Bundan sonraki şahidin kim?» diye sordu. — Mortimer C. Irving’i çağırın. İrving şahit yerine gelerek Covington’a ve Mason’a baktı. — Eylülün yirmi ikinci günü sabahı erken saatlerde La Jolla ile Okyanus Sahili arasındaki yoldaydınız. — Evet. — Saat kaçtı? — Tahminen gece yarısından sonra bire on vardı. — Size bir harita göstereceğim ve buradan vakanın geçtiği yeri göstermeni isteyeceğim. — Tabii. İrving haritanın başına giderek «Tam şu nokta,» diye parmağını koydu. «Park etmiş bir otomobil vardı.» — Bu arabanın bir özelliği var mıydı? — Evet. Farları yanıyordu ve içinde kimse yoktu veya ben görmedim. — Ne yaptınız? — Otomobilimi durdurarak pencere kenarındaki farları çevirdim. Onu inceledim. — Otomobilin plakasını farkettiniz mi? — Hayır. — Otomobili bize tarif eder misiniz? — Evet. Büyük, koyu renkli bir spor arabaydı. Oldukça genişti ve üstü açıktı. Hatırladığıma göre lastikleri beyaz yanaklıydı. — Açık kapısı var mıydı? — Hayır. — Sanığın otomobilini bu arada gördünüz mü? O otomobil olup olmadığını söyleyebilir misiniz? — Ona çok benzeyen, hemen hemen o diyebileceğim bir otomobildi gördüğüm. — Teşekkürler, hepsi bu kadar. Soru sorabilirsiniz Mister Mason.» Covington yerine gidip oturdu. 156
Mason «Bu olaydan iki gün sonra benimle konuştunuz, daha her şey hafızanızda yeniydi,» dedi. Covington «İtiraz ediyorum,* diye araya girdi. Mason «Şüpheye istisnaden bir soru değil. Yalnızca şahide benimle bir konuşma yapıp yapmadığını soruyorum. Evet veya hayır diye cevap verecek, dedi. — Evet, konuştum. — Sonra benimle beraber haritada gösterdiğiniz yere geldiniz mi? —— Evet, geldim. — O sırada aynı yere aynı şekilde park etmiş bir araba vardı. Plakası 9Y6270. — Evet — Bu otomobilin o gece gördüğünüz otomobil olduğunu ve hatta plaka numarasının da aynı olduğunu söylediniz, değil mi? — Hayır, sadece o otomobile benzediğini söyledim. — Koyu renkli spor bir otomobil miydi? — Evet. — Onu bir hayli dikkatli incelemediniz mi? — İnceledim. —— Gördüğünüz otomobilin o olduğunu söylemediniz mi? — Şey… O sabah gördüğüm otomobilin bu otomobil olabileceğini söyledim. — O zaman Öyle mi düşünmüştünüz? — Evet. — Şimdi öyle düşünmüyormusunuz? Şahit terettüd içinde eliyle saçlarını karıştırdı. «Şey…,» dedi. «Doğrusunu isterseniz ben…» — Burada zaten bunun için bulunuyorsun. — Tabii o sabah gördüğüm otomobili kati olarak bilemem. Sadece benzediğini söyleyebilirim. Mason «Sorduğum suale cevap vermiyorsun,» dedi. «Benimle beraberken gördüğün otomobilin bu otomobil olduğunu söyledin, öyle değil mi?» 157
Şahit birden «Evet, söyledim,» diye ağzından kaçırdı. — Şu anda ise hatıraların o kadar taze değilken jüri’nin fikrini değiştirdiğini kabul etmesini mi istiyorsun. — Şu anda hiç bir otomobile o geceki otomobildi diyemem. — İki gün evvel bana otomobili tanıdığını söyledin fikrini değiştiriyor musun? — Fikir değiştirdiğimi söylemedim. — İki gün evvel gördüğün ve plaka numarasını okuduğun otomobilin o gece gördüğün otomobil olduğunu zannediyorsun, öyle mi? — Şey… Böyle bir otomobili ikinci görüşümde tanıyamıyacağımı daha o zaman anladım. Bana ikinci bir otomobil gösterildiği zaman…» — Kim bunu yaptı? — Ben sadece bir. kez daha düşündüm ve… — Sana otomobili tanımanı söylediler. Mümkün olmadığını şimdi söyledin bu şeyi yapmaya seni kim teşvik etti. Şey… Bilmiyorum. Mason «Birisi seni zorladı, kim bu? «diye ısrar etti. — Kimse bir şey söylemedi. — Daha evvel bu yolda yardım gördüğünü, o istikamete itildiğini söyledin. Kim yaptı bunu? — Şey… Ben bay Savcıyla… Mister Covington’la bir kaç defa konuştum. — Yani Mister Covington o gece gördüğün otomobili kati olarak tanıyamıyacağını sana söyledi, seni bu yola itti, tamam mı? — Farkında değildim. — Ben ise bu yola itildiğinde ısrar ediyorum. Bana evet veya hayır diye cevap ver. O gece gördüğün otomobili tanıyamıyacağına bay savcı seni inandırdı mı? Covington, «İtiraz ediyorum.» diye ayağa kalktı Hakim Minden «İtiraz reddedildi,» diye bağırdı. İrving tereddüt ediyordu. 158
Mason «Suale cevap ver,» dedi. — Şey… Zannedersem beni bu yola teşvik etti. Mason «Hepsi bu kadar,» diye güldü. Covington «Şahit olarak Harold Otls’i çağırın,» dedi. Otis genç ve yakışıklı bir adamdı. Okyanus Sahilinde bir benzin istasyonunda çalıştığını, eylülün yirmi birinci gecesi saat dörtten geceyarısına kadar nöbetçi olduğunu, gece yarısından bir süre evvel Garvin’i gördüğünü söyledi. Sanık spor bir arabasıyla istasyona gelerek deposunu doldurmuş ve arabanın ön camını temizletmiş. Otomobilin plakasına, adamın çok sinirli olması zaman zaman istasyonun kenarından güneye giden arabalara bakması dolayısıyla dikkat etmiş. Covington. Garvin’in arabasının resmini çıkarıp şahide gösterdi, şahit aynı otomobil olduğunu ifade etti. Covington muzaffer bir edayla soracaklarım bu kadar.» diye çekildi. Mason «Siz otomobiline benzin koyduktan ve ön camını temizledikten sonra sanık ne yaptı» diye sordu. — Otomobiline binip gitti. — Hangi istikamete? — Kuzeye. — Los Angeles’e doğru mu? — Evet. Mason belli belirsiz güldü. Bu Covington’un teorisini yıkıyordu. «Sanığın otomobilinin geri döndüğünü gördünüz mü? — Bir saat içinde yüzlerce otomobil geçiyor. — Tabii tetkik edemezsiniz. Fakat bu otomobilin geri döndüğünü görmediniz, değil mi? — Hayır görmedim. Mason çok şey kazanmış gibi parmağını «Siz.» diye şahide uzattı. O gece yarısı işten ayrıldınız, değil mi?» — Evet. — Şayet otomobil gece yansından sonra dönseydi siz onu 159
göremiyecektiniz. — Tabii. Orada olsam bile farketmeme imkan yoktu. Yoldan geçen bütün otomobilleri kontrol etmiyorum ki. — Yani istasyonun önünden geçen otomobillerin farkında değilsiniz, öyle mi? — Geçen arabalara bilhassa dikkat etmem. — Fakat zaman zaman yoldan ne biçim bir otomobil geçtiği gözünüze çarpar, değil mi? — Zannedersem doğru. Mason «O halde,» diye devam etti. «Bilhassa şoförünün telaşlı ve sinirli olması sebebiyle bu otomobil dikkatinizi çekti, öyle değil mi? — Evet. — Bu nedenle otomobilin şekli aklınızda kaldı. Şayet bir ikinci kere oradan geçseydi dikkatinizi çekerdi. öyle değil mi? — Şey, galiba öyle. — O halde, otomobil Los Angeles yönüne gittiğine ve gece yarısına kadar dönmediğine göre, zanlının cinayet işlendiği saatlerde cinayet mahallinde bulunduğunu söyleyemezsiniz. Bunu bilebilir miydiniz? — Şey… Mason «Evet veya hayır,» diye şahidin üstüne kükredi adeta. — Hayır. Mason gülümseyerek «Başka sorum yok.» dedi. Covington şaşkınlıkla Mason’a bakıyordu. Yavaş yavaş kalktı. Mason’un, Garvin’in Los Angeles’e doğru hareket ettiğini ifade eden görgü şahidinin ifadesini çürütmeye çalışmalıydı. «Sayın hakim bey.» dedi. «Bu davayı. Tijuana’dan Los Angeles’e yapılan telefon kayıtlarım Telefon Şirketinden getirtmek suretiyle kazanmaya niyetliyim. Fakat bu konuda bir şahit daha dinlemek istiyorum. Şu anda buna imkan yok. Mümkünse mahkemenin yarın sabaha kadar ara verilmesini is…» 160
Hakim Minden «Bu usul dışı bir istek. Ancak savunma avukatı da kabul ederse olur.» dedi. Mason «Hayır, sayın hakim, mahkemenin bir an önce neticelenmesini istiyorum.» diye itiraz etti. Covington «Fakat sayın hakim bey.» diye ısrar etti. «Şu anda açıklayamayacağım çok önemli bir sebepten dolayı…» Mason sanki bir lütufta bulunuyormuş gibi «Mahkemenin ara vermesine müsaade ediyoruz, dedi. «Eğer sanığın cinayet işlendiği sırada orada olduğuna dair bir delil ele geçirmek istiyorsanız size yardımcı olacağız.» Hakim ertesi sabah ona kadar ara verdi. Tekrar o ana kadar jüri üyelerinin bu konuyla ilgilenmemelerini söyledi. Mason kalktı ve Della ve Paul’un bulundukları yere geldi. «Aman Allahım.» dedi. «Ben de mahkemenin ara vermesini istiyordum. Ama Bay Savcı kucağıma düştü.» Paul Drake « Bu adama dikkat etmek gerekir.» dedi «Tehlikeli, beklediği bir şey var.» Mason «Korktu.» diye cevap verdi. «Fakat benim kadar korkmuş olamaz. Şimdi hemen yapacağımız bir şey var.» Drake «Ne?» diye sordu. — «Şu şahit. Irving. Otomobilimi ona gösterirken onu tuzağa düşürdüm. Hadi gidip benim arabayı kontrol edelim.» Mason otomobilin bulunduğunu yere doğru yürüdü. Kapıyı açtı ve etrafı dikkatle kontrol etmeye başladı. «Şu ön taraftaki paspasa bak Paul!» dedi. Paul Drake «Yani demek istiyorsun ki…» Mason lastik paspas üzerindeki kahverengi lekelerini gösterdi. Heyecan içinde «Bunun hemen bir laboratuvarda insan kanı olup olmadığını inceletmeliyiz.» dedi. — Nedir bu Allahın belası şey? Mason «İşin esasını şimdi anlıyorum.» dedi. Irving doğru söylüyordu onun gördüğü benim otomobilimdi. Garvin’inkinin yanında duruyordu, anahtarları da otelin resepsiyonundaki çekmecedeydi. Demek istiyorum ki dünyada hiç bir şey Lorraine 161
Garvin’in benim otomobilime atlayıp, Okyanus Sahilinde Ethel’i öldürmesinin önüne geçemezdi. Tabancada hep Garvin’in otomobilinin torpido gözündeydi. Güneş gözlüğü almak için gözü açtığında onu belli etmeden çantasına yerleştirmişti. Drake ağzı hayretten bir karış açılmış Mason’a bakıyordu. — Şimdi yapacağımız şey bir kaç saat içinde durumu kontrol etmek.
162
17
San Diego’da Büyük Otel’de, Mason’un dairesinde Lorraine Garvin Mason’un karşısındaki masaya oturmuş kızgınlıkla ona bakıyordu. Delta Street konuşulanları kaydederken Drake’de kadını inceliyordu. Lorraine ümitsizlik içinde o gece otelden ayrılmadığını söylüyordu. — Otelde bulunanlar içinde Ethel ile ilgili olan yalnız sen ve kocandı. Kocanın o gece otelden ayrıldığı malum ama benim arabamla gitmiş olamaz. Benzincide kendi otomobilinde görüldü. Sen kocanın eski karısıyla görüşmeye gittiğini biliyordun. Eski karısı ortadan kalkmayınca Amerika’da resmen onun karısı olamayacaktın. Genç kadının dudakları hiddetten bir çizgi haline gelmişti. «Burada daha fazla kalıp saçmalıklarını dinleyecek değilim. Gidip avukatımı göreceğim.» — Bana kalırsa en iyi yol bu. Kocanın arkasından kalkıp çabucak giyindin, benim arabama atlayıp yarı yolda kocanı geçtin ve Ethel ile buluşarak onu öldürdün. — Sona bunu yapmadığımı söylüyorum. — Ben de sana yapmış olmalısın diyorum. Ancak o zaman kocan serbest kalıp seninle evlenebilecekti veya sahte görgü şahidinden istifade kocanı gaz odasına göndermeyi planladın. — Kimse beni bu hakaretleri dinlemeye mecbur edemez, diyerek kapıyı çarpıp çıktı. — Sonunda hadisenin nasıl geçtiğini öğrendik ama ispat edemiyoruz. Bay savcı parmağımızı kesip paspasa bulaştırdığımızı ve şüphe yaratmak istediğimizi iddia edecektir. — O takdirde davayı kaybederiz. Mason ayağa kalktı ve odada dolaşmaya başladı. Birden 163
durdu ve bir şeyler mırıldandı. «Bu Allahın belası iş nasıl da değişiyor. Lorraine Ethel ile nasıl temasa geçti dersin?» — Şey… bir yolunu bulmuştur. — Çabuk olun. Tijuana’ya gidiyoruz. Mason’un arabasına atladılar. Otele geldikleri zaman, resepsiyonun arkasında, ayakta duran Senora’nın etrafını bir sürü gazetecinin sardığını gördüler. Halinden çok memnun olduğu anlaşılıyordu. Parasız yoldan otelinin reklamı yapılıyordu. Mason «İyi akşamlar Senora.» dedi. — İyi akşamlar. Müvekkilinizi kurtarabildiniz mi? — Hayır. Size bir kaç şey sormak istiyorum. Cinayet gecesi son kalan odayı kime verdiniz? — Bir bayandı. Çok güzel, tatlı bir bayan. Bir yandan da elleriyle daireler çizerek kızı tarif ediyordu. Platine kaçan sarı saçları olduğunu söylüyordu. — İsmi ne idi? — Bakayım. Los Angeles’ten gelmiş. Adı Senorita Carlotta Delani. — Saat kaçta geldi. — Ben ışıkları söndürüp yatmaya gitmeden biraz evvel. Drake «Nasıl bir iş bu?» dedi. «Bir şey anlamadım.» — Üzerinde biraz kafa çalıştıralım. O gece ben odamdan çıktım ve Garvin’in odasına gittim. Ben oradayken kadın son odayı tutmuş olmalı. Sonra ben telefon klübesine gittiğimde yandaki kabinde başka bir kadın vardı. Konuşmasında dikkati çeken bir şey vardı. Mantık yoluyla telefon eden kadının o odayı tutan kadın olduğu anlaşılıyor. — Evet, evet Senor. Bana Los Angeles’e nasıl telefon edileceğini sormuştu. Mason «O halde.» dedi. «Farzedelim ki bu kadın Virginia Bynum. Talimat almak için Los Angeles’e telefon etti. Gel Paul, bu telefonun nereye yapılmış olduğunu öğrenelim.» Saat ona beş kala telefon etmişti kadın. Adını Virginia 164
Colfax olarak kaydettirmiş ve Frank C. Livesey’e telefon etmişti. Paul Drake uzun bir ıslık çaldı. Mason kızgın bir şekilde «Tamam Paul,» dedi. «Her şey aydınlanıyor. Benim otomobili kimin yürüttüğünü biliyorum.»
165
18
Garvin şerif tarafından mahkemeye getirildi. Mason’a kızgın bir tavırla «Karımı suçlamak ta nereden çıktı,» diye sordu. — Kapat çeneni. Garvin «Buna tahammül edemem,» dedi. «Mahkemeden başka bir avukat tutmasını isteyeceğim. Allah belanı versin Mason…» Bu arada hakim salona girince sustu. «Sanığa karşı davayı başlatmaya hazır mısınız beyler?» Mason «Savunma hazır,» dedi. Covington’da hazır olduklarını belirtti. Mason daha Covington’un bir şey söylemesine fırsat vermeden ayağa kalktı «Sayın hakim bey, Frank C. Livesey’e soracağım bir iki sual var, onu tekrar çağırabilir misiniz?» Covington «Hangi konuda» diye alay etti. «Livesey sadece tabancanın Garvin’e verildiğini ispat etmek için dinlenmişti.» dedi. Mason «O halde tekrar çağrılmasına bay savcının itirazı yok,» diye cevap verdi. Covington «İtiraz etmiyorum,» dedi. Hakim Livesey’in tekrar çağrılmasını istedi. Livesey şahit sandalyesine yürürken tebessüm ediyordu. Mason Livesey sandalyesine yerleşinceye kadar bekledi ve birdenbire «Mister Livesey, Virginia Bynum’u tanıyor musunuz?» diye sordu. Livesey’in kaşları çatılmıştı. — Daha önce size işim icabı bir çok kimseyi tanıdığı… — Sadece evet veya hayır diye cevap verin. 166
Livesey avukatın gözlerinin içine baktı ve rahatsız olmuş gibi kımıldadı. — Evet, tanıyorum. — O halde bu ayın, yani eylülün yirmi birinci gecesi saat onda onunla kısa bir telefon konuşması yaptınız mı? Evet veya hayır. Covington. birden ayağa kalktı. Tereddüt ediyordu. Fakat mesleki alışkanlığı davada büyük bir değişiklik olacağını hissettirmişti. Hakime sualin usule uygun olmadığını söyledi. Mason «Şahidin ilgisini belirtmek bakımından sorulan bir sorudur,» diye cevap verdi. Hakim M inden tereddüt etti ama itirazı reddetti Şahidin soruya cevap vermesini istedi. Livasey tereddüt ediyordu. Bir şey söylemeye yeltendi sonra vazgeçti. Mason «Konuştunuz mu konuşmadınız mı?» diye bağırdı. — Evet, konuştum. — Bu sırada Virginia Bynum Tijuana’daydı, değil mi? Covington itiraz etti. Hakim itirazı reddederken Livesey’e bakıyor ve bir şeyler düşünüyordu. — Telefon ettiğiniz zaman şunları tembih ettiniz mi? Vista De La Messa Otelinin park yerinde bulunan benim otomobilimi alıp Okyanus Sahiline gitmesini söylediniz mi? Livesey muntazam aralıklarla başını kaşıyor ve ne diyeceğini bilemiyordu. Mason Livesey’i sıkıştırıyordu. «Evet mi hayır mı?» Salonda hava gerginleşmişti. Livesey cevap vermiyordu. Birden hakime dönerek «Bu soruya cevap vermiyorum,» dedi. «Vereceğim cevap beni suçlu düşürebilir.» Bir dakikadan fazla bir zaman salonda ses çıkmadı. Hakim Minden «Mahkeme onbeş dakika ara veriyor,» dedi. «Onbeş dakika sonunda salonda oturacak yer sayısı kadar seyirci 167
kalacaktır. Herhangi bir kargaşalık başlangıcında salondaki bütün dinleyiciler dışarıya çıkarılacaktır. Jüri, mahkemenin evvelce yapmış olduğu ihtarı dikkate alacaktır.» dedi. Mason «İşler biraz düze çıkmaya başladı.» diye Paul Drake’e sırıttı.
168
19
On beş dakika sonra mahkeme tekrar açıldığında Livesey şahit yerine geldi. Bir avukatla konuştuğunu Bynum ile ilgili sorulara cevap vermeyeceğini söyledi. Covington endişe içinde ayağa kalkmış «Sayın hakim bey.» diye itiraz ediyordu. «Bunlar bir tuzaktır. Müdafaa jüriyi şahidin cinayete karıştığına inandırmak istiyor.» Mason «öyleyse iddianı ispat et bakalım,» dedi. — İspat edemem. Bu durum beni gafil avladı. Ve devam etti. «Savunma avukatının iddia ettiği saatte Virginia Bynum yangın merdivenindeydi. Savunma şahide anlamlı hareketlerle soru sorarak jüriyi aldatmaya, çalışmış ve şahidin kendisini suçlu düşürebileceği iddiasıyla suale cevap vermemesini koz olarak kullanmıştır. Bütün herşey çok iyi planlanmıştır. Livesey’in burada işlediği suç otomobille fazla sürat yapmak ve buna benzer ufak suçlardır. Basit bir hile olduğuna… Mason «Bir dakika.» diye sözünü kesti. «Bu şekilde harekete devam edecek olursan bundan seni mesul tutacak ve…» Hakim «Beyler, işi şahsiyete dökmiyelim.» diyerek mani oldu. «Mister Livesey, anladığıma göre Virginia Bynum ile ilgili sorunların hiç birine cevap vermeyeceğinizi söylüyorsunuz, öyle mi? — Evet efendim. — Olay gecesi ile ilgili sorulara cevap verecek mi9ini2? — Bunları da beni suçlu düşüreceği sebebiyle kabul etmiyorum. Covington «Mahkemeye dört gün ara verilmesini talep ediyorum.» dedi. Çok kızmıştı. «Davayı büyük jüri ile halledeceğim. Biz…» 169
Mason «O halde George L. Denby’ye soracağım bir iki ufak sual için çağrılmasını istiyorum. İddia makamının mahkemeye ara verilmesi isteğine itiraz etmeyeceğim.» dedi. Hakim «Peki.» dedi. «Şahit sandalyesine gelin Mister Denby.» Denby çok sakin ve kendinden emindi. Mason «Mister Denby.» diye başladı. «Cinayet gecesi ara vermeksizin büroda çalıştığınızı söylediniz.» — Evet. — O halde Virginia Bynum’u gördünüz mü? — Hayır. Yani kastettiğiniz yerde görmedim. Onu, hisse senetleri hakkında bilgi almak için geldiğinde şirkette görmüştüm. — Yangın merdivenindeki tabancanın Ethel Garvin’i öldüren tabanca olduğunu biliyorsunuz. — Evet. — Aynı tabanca olduğunu nereden biliyorsunuz? — Numarasından — Kaçtı? — S64805 — Bu numarayı niçin unutmadınız? — Önemli olduğu için. — Bir yere yazmadınız mı? — Hayır — Gelişigüzel gördüğünüz bir tabancanın numarasının aklınızda kalacağına jürinin inanacağını tahmin ediyor musunuz? — Hafızam bir fotoğraf makinesi gibidir. Bir kere gördüğüm numarayı çok az ihtimalle unuturum. Mason şahide yaklaştı, cüzdanından çıkardığı bir kart gösterdi. — Bu nedir Mister Denby? — Size ait Otomobil ehliyeti. — Daha evvel gördünüz mü? 170
— Hayır, — Ne zaman alınmış? — Dört sene evvel, dört Haziranda. — Müddeti ne zaman sona ermiş? — Bu yıl dört Haziranda, Mason şahide yaklaştı, ehliyeti aldı ve yerine oturdu. Birden «Söyleyin bakalım, bu ehliyetin numarası kaç?» diye sordu. Denby’nin donuk bakışlarına bir canlılık geldi. «48653 Mister Mason» Mason ehliyete bakarak kontrol itti, doğruydu. Solonda bulunanlar hayret etmişti. Mason «O halde.» diye davam etti. «Size şirketteki 123 sayılı hissenin sahibini sorduğum zaman niçin hatırlıyamadınız? — Şirketteki bütün hisse senetlerinin numaralarına göre kimin olduklarını bilmem. Mason «Anlıyorum.» dedi. «Hepsi bu kadar.» Hakim Minden davaya dört gün ara verildiğini bildirdi. «Jüridekiler mahkeme yasaklarını unutmasınlar.»
171
20
Mason, Della Street ve Paul Drake San Diego’daki Büyük Otelde Mason’un masasının etrafında oturmuşlardı. Mason’un karşısında göz yaşlarından rimelleri akmış Virginia Bynum, gözlerini Mason’dan kaçırmaya çalışıyor fakat başaramıyordu. Mason «Virginia,» dedi. «Çok kirli bir işe karıştın. Ya bütün hakikati anlatırsın veya başına geleceklere katlanırsın. Cinayet gecesi yazıhaneyi gözetlediğin yalan. Yalancı şahitlikten ceza yersin. Tijuana’daki otelden otomobilimi alıp Okyanus Sahiline gittiğini biliyoruz. Seni cinayet suçuyla tevkif ettirebilirim. Ama bunu senin yapmadığına inanıyorum ve herşeyi anlatmanı istiyorum.» Genç kadın bir an tereddüt etti. Bakışlarını yardım ister gibi Della’ya çevirdi. Della yanına gelerek elini omzuna koydu ve «Niçin doğruyu anlatmıyorsunuz?» dedi. «Biliyorsunuz ki Mister Mason sizi kurtarmak için elinden geleni yapacaktır.» — Peki anlatacağım. Beni korumayan kimseleri korumaya çalışmam faydasız. Bütün her şey Livesey’in eline düştüğümde başladı. Şirketin tertip ettiği toplantılara katılıyordum. Livesey beni yükseltebilecek veya şirketle olan bağlarımı koparacak durumdaydı. Bu toplantılarda şirketin hisse senetlerini satıyorlardı ve şirketi yağma ediyorlardı. Müfettiş geldiği zaman Denby bir el çabukluğu ile bir takım evrakları dosyalardan çıkarıp yerlerine başkalarını koyuyordu. Birisinin şirketteki dosyaları kurcalamakta olduğunu anlayıncaya kadar her şey yolunda gitmişti. Neticede bu kimsenin yazıhaneye geceleri girdiğine inandılar. Onu gözetlemek için beni vazifelendirdiler. Bu işi yangın merdiveninde gözükmeden yapacaktım. «Frank Livesey’den memnundum. Hayatımı o toplantılar172
dan kazanıyordum. Tabii Livesey’in bu isteğini kabul etmek zorunda kaldım. Yoksa bana iş vermezdi. O gece sekreterlik yaptığı zamandan yanında bulunan anahtarla Ethel Garvin içeri girdi. Ben o sırada yangın merdivenine çıkmıştım. Siz beni yakaladınız. Kaçtıktan sonra taksiyle geri dönüp Ethel Garvin çıkıncaya kadar bekledim ve onu takip ettim. Monolith apartmanında kaldığını öğrendim. — Bütün bunları Livesey’e bildirdin mi? — Evet. Sonra Denby ve Livesey apartmanın santral memurunu parayla elde ettiler. Ethel Garvin’in telefonlarını dinleyip onlara bildirecekti. Adamın anlattıklarından Ethel’in dosyalardaki vekaletleri değiştirdiğini ve şirketin idaresini ele geçirmeye çalıştığını öğrendiler. Fakat şirket kasasından usulsüz para çektiklerini ve yaptıkları dolandırıcılığı da öğrendiğini zannediyorlardı. Garvin karısıyla halayına gitmiş ve yerini kimseye söylememişti. Livesey sizin onu bulmaya çalıştığınızı ve Mexico’ya geçireceğinizi biliyordu. Bunun üzerine beni oraya gönderdi ve Garvin’in hududu geçtiğini kendisine bildirmemi istedi. Sonra neler oldu biliyorsunuz. Yattığınıza inandıktan sonra otele geldim ve son boş odayı tuttum. Livesey’e telefon ettim. Yatmamamı ve otelden çıkıp çıkmadığını kontrol etmemi istedi. Penceremin önünde duralı bir kaç dakika olmuştu ki Mister Garvin çıktı. Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Sizin otomobilinizi gördüm. Süratli olduğunu biliyordum. Onunla Garvin’i takip ettim. Okyanus Sahiline gitti Benzin aldı. Sonra Hackley’e ait olduğunu öğrendiğim eve kadar onu takip ettim. Garvin arabasını park etti, tarlalara girdi. Bu arada hemen Okyanus Sahiline dönerek telefon etmeyi düşündüm. Bu arada eve Ethel Garvin’in arabası giriyordu. Hemen arkasında da Denby’nin arabası vardı. Kendisi kullanıyordu. Planlarından haberim yoktu. Livesey’e telefonda olanları anlattım. Otomobilinizi bir süre alacağını söyledi. Evde neler olduğunu anlatmamı istedi. 173
Tarlalardan geçerek eve yaklaştım. Ethel Garvin’i ve uzun boylu bir adamı farkettim. Her ikiside benzin pompasının başındaydı. Adam Ethel’in arabasına benzin doldurdu, eve girdiler. Bu arada eve yaklaşmaya çalışan Mister Garvin’i farkettim ama köpeğin havlaması üzerine Mister Garvin uzaklaştı. Bir süre sonra Ethel Garvin çıktı. Mister Garvin onu takip etmek istedi ama tarlaların içine girdiğinden otomobiline yetişmedi. Çalılıkların içinde koşarken eşarbımı ve ayakkabımın tekini kaybetmiştim. Sizin otomobilinizi bulmak için zamanım yoktu. Hemen Mister Denby’nin arabasına binerek Okyanus Sahiline gittim. Ethel’in izine rastlayamadım. Ne yapacağımı düşünürken Mister Denby’nin sizin otomobilinizle geldiğini gördüm. Çok sinirli ve heyecanlıydı. «Çabuk Mister Mason’un arabasına bin ve Tijuana’ya git, otomobili yerine bırak. Sabah erkenden ayrıl ve Los Angeles’e git. Evden dışarı çıkma. Birisi nerede olduğu sorarsa yangın merdiveninde bütün gece beni gözetlediğini anlat. Unutma, benim diktafon makinesine bir sürü şey kaydettiğimi söyleyeceksin,» dedi. Bütün bildiklerim bu kadar. Otomobile atladım ve Denby’nin söylediklerini yaptım. Mason «Bütün hepsini kaydettin mi, diye Della’ya sordu. Della başını salladı. Mason «Zannedersem her şey tamam,» diye Drake’e sırıttı. «Ne olduğunu kolayca anlıyabilirsin Paul. Garvin karısına ev yapmak için satın aldıkları arsada buluşmalarını söyledi. Denby nereye gitmesi gerektiğini biliyordu. Arsanın nerede olduğunu daha önceden öğrenmişti. Benim otomobile binerek yolun kenarına park etti. Uzaklaşarak beklemeye başladı. — Ethel park edilmiş olan otomobili Garvin’in zannetti. Yavaşlayınca Denby saklandığı yerden çıkarak Virginia Bynum’dan aldığı tabancayla onu öldürdü. Direksiyona kendisi geçti, otomobili benim otomobilin yanına getirdi. Yere basmadan benim otomobile geçti, cesedi direksiyonun başına çekti. 174
Tabancayı yere attı ve Okyanus Sahiline geldi. Virginia’dan kendi otomobilini alıp Los Angeles’e döndü. Kendisine çok güzel bir şahit bulmuştu. Diktafona kaydedilen şeylerin zamanını anlamak mümkün değildi. Bunu uzun zamandır hazırlıyordu. Bunları öyle kaydetmişti ki dinleyenler bütün gece yazıhanede çalıştığını sanırlardı. Bütün yapacağı şey herkesten evvel yazıhaneye gidip diktafon silindirlerini masanın üstüne koymaktı. Sözlerini bitiren Mason biraz durduktan sonra Della. bana baro sekreterliğini bul.» dedi. Della Baro sekreterliğini bulunca : Perry Mason güzel sekreterine göz kırptıktan sonra telefonu kapattı. — Ben Perry Mason, diye sırıttı. «Baro Haysiyet Divanı beni bu gece davet etmişti. Şahidin gördüğü otomobilin gerçekten benim otomobilim olduğu ortaya çıktı. Bir şahide hakikati söylemesinde yardımcı olan bir avukatın barodan atılmasına ait bir kanun hatırlamıyorum. SON
TN 2019
175