Haberexen #04 Şubat 2010

Page 1

ÖN KAPAK


AAAAAAAA

2 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


3 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


14

Sayı 4 Şubat 2010

SAMSUN İL GENEL MECLİS BAŞKANI MUSTAFA KARAKURT: ORTAK AKIL İŞLETİLMELİ...

içindekiler 6

EDİTÖR

8

AKILDA KALANLAR

18

“ İYİ Kİ SAMSUN’A GELMİŞİZ DEDİRTECEĞİZ”

12 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU 14 SAMSUN İL GENEL MECLİS BAŞKANI MUSTAFA KARAKURT: ORTAK AKIL İŞLETİLMELİ...

20

18 “ İYİ Kİ SAMSUN’A GELMİŞİZ DEDİRTECEĞİZ”

20 TEŞVİK TRENİ SAMSUN’U TEĞET GEÇTİ...

TEŞVİK TRENİ SAMSUN’U TEĞET GEÇTİ...

ŞİŞMANLATMAYAN, ŞEKER YAPMAYAN TÜRK LOKUMU ESPRİLER...

22 ŞİŞMANLATMAYAN, ŞEKER YAPMAYAN TÜRK LOKUMU ESPRİLER...

24 ÖZEL SAĞLIK SEKTÖRÜ SAMSUN’U KEŞFETTİ BİR KERE !

26 SAMSUN’DA NÜFUSUN ÜÇTE BİRİ İCRALIK

30 SAMSUN MEDYASINA CHECK UP ! SAMSUN MEDYASI GÖREVE AMADE Mİ ?

ÖZEL SAĞLIK SEKTÖRÜ SAMSUN’U KEŞFETTİ BİR KERE ! SAMSUN’DA NÜFUSUN ÜÇTE BİRİ İCRALIK

TARİHE YOLCULUK...

OKULLARDAN OLİMPİYATLARA

48 OTOMOTİV OKULLARDAN OLİMPİYATLARA

54 ALIŞVERİŞ 56 SİNEMA 4 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

26 50

46 TEKKEKÖY MAĞARALARI’NDA

50 SAMSUN GENÇLİĞİ İÇİN DEV PROJE:

22

24

30 SAMSUN MEDYASI GÖREVE AMADE Mİ ?


5 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


EDİTÖR Önce muhabir öldü… “Habercilik sadece kötü olanı görüp sürekli olumsuz eleştiri yapmaktır” görüşünü benimseyen gazeteci sayısı azalmadıkça, basının asli fonksiyonunu yerine getirmesi çok zor. Bu ay, bize göre son derece hayati önem taşıyan konuyu masaya yatırdık. Samsun’da gazetecilik mesleğini icra edenlere derinlemesine sorular yönelttik. Ortaya çıkan gerçek şu: Demokratikleşmek ve yerelleşmek; medya erki devreye girmeden bir hayalden ibaret. Yerel medyanın bağımsızlığı tartışılıyor. Haber ile yorum arasındaki dengenin kayboluşu, inandırıcılığı törpülüyor. Muhabir yerine yazar endeksli gazetecilik anlayışının benimsenmesi, basın özgürlüğünü açıkça zedeliyor. Yener Cabbar, Salim Sürmeli, Yunus Kılıç, Yusuf Ziya Çakır’la haberi sokakta kovaladığım yıllarda, muhabirin şimdiki kadar değersiz kılındığına şahit olmamıştım. Muhabirlik en kutsal görevdir hala. Öyle görürüm. O nedenle en büyük gücün muhabirde olduğuna inanırım. Ta ki bu terk edildi, ahbap çavuş ilişkisi ile al gülüm - ver gülüm haberler yapılmaya başlandı. Cesaret kırıldı bir kere. Bundan sonra da meslekteki idarecilerin dik duruşuyla ancak düzeltilebilir. Biz o yıllarda Vali’den, Belediye Başkanı’ndan randevu almak nedir bilmezdik. Müsaitse görüşür, sorumuzu sorar çıkardık. Şimdi bir muhabirin değil vali, belediye başkanıyla bürokratlarla bile adam gibi ses getiren bir habere imza atması çok zor. Türlü bürokratik engelleri aşmak gerekiyor önce… Ama, öte yandan eskiden her ay başka bir yüz gitmezdi, haber yapmaya. Gazetecilerin isimlerini, evlerine varana kadar bütün telefon numaralarını hemen herkes bilirdi. Şimdi öyle mi? Bugün gazeteci diye tanıdığın yarın başka biryerde karşına garson, güvenlik görevlisi ya da başka bir işi yaparken çıkabiliyor. …Ve sonunda teknolojik üstünlüğü yakalarken habercilikteki kaliteyi kaybettik. Yayınların ulaştığı beldenin gelişmesine katkı; hatta gerektiğinde buna öncülük, ana misyonu değil midir medyanın? Yapıcı kritiklere de muhtaç idareciler. Siyasiler kısır çekişmelerin karanlığında çoğu defa hakikati göremeyebiliyor. Ülke ve dünyadaki yenilikleri öğrenmek hangi yatırımcının işine yaramaz ki? Ancak temel sorun, muhabir gazeteciliğinin terk edilerek kalitenin düşmesi, hatta haber merkezlerinin ağır maddi yük mazeretiyle kapatılması.

AYLIK BAĞIMSIZ HABER DERGİSİ

w w w. h a b e rexen.com

Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK Vedat ATICI REKLAM SATIŞ KOORDİNATÖRÜ

Erdal BOZKURT Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRÜ

AYŞEGÜL KANKAL Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.fmd.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YAZIŞMA ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

6 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


imza

7 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


AKILDA KALANLAR

606 milyon dolarlık satışın şeker’i yükseldi… İhalesini 606 milyon dolarla Ak-Can Şeker’in kazandığı Turhal, Kastamonu, Kırşehir, Sorgun ve Çarşamba Şeker fabrikalarının satış işlemi, Şeker-İş Sendikası’nın Danıştay’a açtığı dava sonucu önce durduruldu. Ardından Rekabet Kurulu’nun aldığı kararla satışa yeniden onay verildi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, söz konusu şeker fabrikalarını portföy C grubu statüsüyle satışa çıkarmıştı.

Tekel’de restorasyon başlıyor Torunlar ve Turkmall ortak girişim grubunun aldığı Cumhuriyet Meydanı’ndaki “Eski Tekel Binaları’nın” restorasyonu öncesinde, mimar ve harita mühendislerinden oluşan 10 kişilik ekip hazırlık ölçümleri yapıyor. Poligon atımının ardından detay belirlenip binanın rolevesi çıkarılacak. Roleve mevcut durumun projelendirilmesi anlamına geliyor. Akabinde totalstation adlı lazerli cihaz devreye girecek. İnceden inceye hassas ayrıntı analiziyle yapı üç boyutlu modellenecek.

8 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Bu yatırım diş’e dokunacak! Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, 2010’un sağlık yatırımlarıyla geçeceğini müjdeledi. Sağlık Bakanlığı’ndan gelen bir uzman heyet, Samsun’un sağlık durumunun fotoğrafını çıkardı. Bakan Demir, Özel İdaresi’ndeki toplantıda şehre bir yıl içinde yeni diş hastanesi inşa edeceklerini açıkladı: “Sağlık Bakanlığı teknik heyeti bölgede bir teknik çalışma yaptı. Eski havaalanında sağlık kampusu dediğimiz noktada yeni hastaneler yapılacak. Samsun’a yeni bir diş hastanesi kazandırmaya çalışacağız. Türkiye’nin en verimli, yüksek standartlarda bir diş hastanesi olacak.”

SGK’ dan özel teftiş… Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) özel hastanelere gönderdiği müfettişler uzman görevli uzman doktorlar eşliğinde hasta faturalarını tek tek inceliyor. Belirli bir plan dâhilindeki teftiş çalışmalarında tedavi faturaları ‘yolsuzluk’ ve ‘kasti hata’ taramasından geçiriliyor.

Fener Plajı çizginin dışına çıktı

Samsun Büyükşehir Belediyesi, Fener Plajı’nın bulunduğu alanı kıyı kenar çizgi kapsamı dışına çıkardı. Başkan Yusuf Ziya Yılmaz, 20 dönümlük plaj yerinin, kara parçası kabul edilerek turizm alanı statüsünde projelendirileceği bildirdi. Söz konusu yer, Atatürk Bulvarı üzerindeki DLH’nın yanında bulunuyor. ‘Kıyı Kenar Çizgisi’ mevzuatı yüzünden bölgede yaşanan sorunun Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir’in girişimleriyle çözümlendi.


9 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


AKILDA KALANLAR SAMMEY’den kalite tescili

Samsunspor Tomaç’la devam ediyor

Karadeniz’in ilk çok ortaklı şirketi SAMMEY, ürünlerinin kalitesini tescil ettirdi. Samsun Meyvecilik Gıda San. Ve Tic. A.Ş. (SAMMEY) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kasap, hedef ve ilkelerinden sapmadan sağlıklı ve kaliteli meyve üretimini sürdüreceklerini söylüyor.

Bank Asya 1. Lig’de mücadele eden Samsunspor’un olağanüstü genel kurul toplantısında yönetime kimse talip çıkmayınca eski yönetim kulübü sahipsiz bırakmadı. İlkadım Belediyesi Yıldıray Çınar Kültür Merkezi’ndeki genel kurula; Vali Hasan Basri Güzeloğlu, Emniyet Müdür Muzaffer Erkan ve Özel İdaresi Genel Sekreteri Aslan Karanfil haricinde mülki ve idari erkandan hiçbir yetkilinin iştirak etmemesi düşündürücü bir tabloydu. Seçimin selametle gerçekleşmesi adına 200 kişinin oy kullanması gerekiyordu. İşte yeni yönetim: Hakkı Tomaç, Erkut Tutu, Abdi Azgar, Ömer Çoruh, Fikret Yalçın, Metin Ateş, Hasan Bozal, Haluk Tan, Ahmet Havyalı, Rüştü Araboğlu, Cahit Kaya, Tevfik Sönmez, Yaşar Kökrsal, Süleyman Salur, Hasan Kaşa Aşçı, Adem Yazıcı, Abdurrahman Güngör, Ahmet Yıldırım, Hakan Taşlı, Hüseyin Şenel.

Samsun’u Başarı’ya koşturacak üniversiteye YÖK’ten onay… YÖK, Başarı Vakfı’nın Samsun’a açmayı planladığı üniversite için onay verdi. Canik Başarı Üniversitesi’yle şehir, Karadeniz Bölgesi’nin ilk ‘vakıf’ ve ‘iki’ üniversiteli vilayeti unvanını elde edecek. Üniversite mütevelli heyeti 29 Aralık’ta YÖK Genel Kurulu’nda sunum yapmıştı. Uzun zamandır projenin hayata geçmesi için çaba gösteren 19 Mayıs şehrindeki işadamları ve bürokratları, tasdik kararıyla tatlı bir heyecan sardı. Bu önemli yüksek öğretim projesini Başarı ile Tanrıverdi Eğitim vakıfları birlikte yürütüyor.

BAT Samsun’u tercih etti Dünyanın ikinci büyük tütün şirketi British American Tobacco (BAT) İzmir Tire’deki fabrikasını kapatarak Türkiye’deki sigara imalatına Samsun’da devam edecek. TEKEL’i bünyesine katmasıyla ülkedeki konumunu güçlendiren BAT, üretim için sadece Samsun’daki tesislerini kullanacak. Şirketin Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve Kurumsal İlişkiler Direktörü Tuna Turagay, hangi şehirdeki fabrikada üretimi sürdüreceklerine son dönemde karar verdiklerini; Tire’deki tesisin 2010 yılı sonuna kadar Samsun’a taşınacağını belirtti.

Elektrik faturaları artık cepte Samsun, Amasya, Çorum, Ordu ve Sinop illerinde elektrik dağıtım yetkisini elinde bulunduran Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. (YEDAŞ), faturaları kısa mesajla cep telefonlarına iletme uygulaması başlattı.

10 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Akçay’daki santral inşaatı durduruldu Kozluk Belediyesi, Avusturyalı OMV şirketinin (Borasco Elektrik Sanayi ve Ticaret A.Ş.) Akçay’daki Doğalgaz çevrim santrali inşaatını durdurduğunu açıkladı. Belediye Başkanı Şenol Kul, durdurma kararını yazılı açıklamayla kamuoyuna duyurdu: “Şirketin yasal gerekliliklerini yerine getirmesiyle birlikte, durum yeniden değerlendirilecektir.”

Apaydın direksiyonu bırakmıyor… Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) Genel Başkanı ve Samsun Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Fevzi Apaydın, tek adaylığıyla gerçekleşen 9’uncu Olağan Genel Kurul’da yeniden başkan seçildi. Apaydın, 27 yıldır bu görevde.


11 SAYI 3 / OCAK 2010


KÖŞE YAZISI

BEKİR REŞİTOĞLU

Hakiki gazeteciler Samsun için el ele...

M

illi Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un vurguladığı üzere; basın, ‘kürsülerin en yükseği’. Bu yüksekliğin siyasal sistemdeki karşılığı ise yasama, yürütme ve yargının ardından, ‘Dördüncü Kuvvet’ sıfatıyla niteleniş. Peki, topluma kürsülerin en yükseğinden seslenmenin ve ‘vekil-bürokrat-hâkim’ üçlüsüne denk (kimilerine göre çoğu zaman bunları da aşan miktarda) güçle donatılışın bir de sorumluluk açısından anlamı yok mu? Elbette ki var. Yazılısı, seslisi, görüntülüsü ve internetiyle medya; bir taraftan doğru - tarafsız - ilkeli haberlerle diğer üç erkteki tüm icraatların seyrini takip etmek, diğer taraftan da haberciliğin yanı sıra insanlara eğitsel bilgi ve kültür akışı sunmak mecburiyetinde. Dilerseniz, “Medya mesuliyetinin gereğini ne kadar yerine getiriyor?” sorusunun cevabını aramadan önce, yapılanmadaki bazı sorunları irdeleyelim hep beraber. Ulusal medya İstanbul’dan yönetiliyor. Ankara temsilcilikleri ise bir nevi ikinci merkez hüviyetinde. Gazete ve televizyonların çoğuna iş adamları sahip. Patronlar, ticari işlerini lehlerine sonuçlandırmada - ‘kalkan’ ya da ‘ok’ fark etmez, ikisi de aynı kategoride- açıkça basını kullanıyor. Başkentteki organlarıyla yürütme ve yasamaya; ana merkez üniteleriyle de, reklam verenlere –tamamen- ‘duygusal mesajlar’ atıyorlar ha bire. Meşhur ‘medya-siyasetticaret’ üçlemesi sahneleniyor kısacası. Medyanın demokratik parlamenter sistemdeki müspet etkinliği, acaba ülke geneline adil dağılıyor mu? Maalesef hayır. Nasıl dağılsın ki… Bir defa sistemin kendisi by-pass’a muhtaç. Yani kal12 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

uğramışlığının algılanamayışı, başka türlü izah edilemez ki… Demokrasinin en ücra köşelerde soluklanması ancak ve ancak yerel medyanın hakkıyla yayın yapmasına bağlı. Bir ilin ya da ilçenin temel sıkıntılarını kim yakinen bilebilir? Bölge insanının dileklerini belediyeler ile kaymakamlık ve vilayet kanalıylahükümete iletebilmenin en kısa ve tesirli yolu nereden geçmektedir? Beldedeki havadisleri ahaliye kim ulaştıracak? Tabi ki mahalli gazete ve televizyonlar. Seçimlerde lider sultalarının yıkılmasının tek aracı da medya aslında. Seçmenler istemedikten sonra bir aday listeye konabilir mi, kolay kolay. Bu doğrultudaki kamuoyunu oluşturacak mekanizma basındır işte.

bin pompaladığı kanı vücudun en uzak köşelerine götürecek kılcal damarlar tıkalı. Bünye kandan, ülke demokrasiden beslenemiyor. Yerel yönetimler yetkisiz. Bu tıkanıklık kanın kalbe -taşranın düşünce, beklenti ve hissiyatının Ankara’yaulaşmasını da engelliyor öte yandan. Durum medyada da aynen böyle. Sanki Türkiye, İstanbul’dan ibaret. Biraz abarttığımı düşüneceksiniz belki ama PKK terörünün şimdiye dek bitirilememesinin bir sebebi de, medyadaki Anadolu körlüğü… Yoksa ülkenin doğusundaki imkânsızlıkların, terör yüzünden tarım ve hayvancılığın çöküşünün, netice itibariyle başta İstanbul büyükşehirlerin göç akınına

Sorumluluk mevzuuna dönersek; durum hiç de iç açıcı değil. Sebepler çok. Finansal mahrumiyet, kaliteli basın çalışanı eksikliği ve halkın okumaması bir kaçı sadece. Gazetecilik mesleğinde itibarın iğdiş edilmesini de ekleyebiliriz bunlara. Sırf reklam geliri için gazete çıkarıyormuş gibi görününler, ‘namus değerindeki’ haberi çıkarlarının gerçekleşmesi uğruna şantaj malzemesi seviyesizliğine geriletenler ve en yüksek kürsüde bulunmanın havasıyla egosunu tatmin edenlerin mesleki haysiyeti sıfırladıkları ortada. Kendini hakiki gazetecilerden sayanların, bu mesleğe gönülden bağlıların ve demokrasiye inananların bir idealde birleşmesi ya da buluşması gerekiyor bugün. Haydi, hep birlikte ayağa düşürülen gazeteciliği yeniden kürsüsüne oturtalım.


13 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


SİYASET

Samsun İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt:

ORTAK AKIL İŞLETİLMELİ… “Yerel yönetimlere çok sınırsız yetkiler vermenin ne sonuçlar getireceğinin pek tahmin edilemediği bir dönem.” diyen İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt, Türkiye’nin normalleşmesiyle ekonomik güzelliklerin yaşanacağını belirtiyor: “Bu dönemi biraz sabırla geçirmek zorundayız.” Servet GÜNDOĞDU

Y

erel yönetimin yetkilerinin artırılmasıyla; yani merkezin bazı yetkilerini yerele devretmesiyle demokrasi arasında doğrudan bir ilişki söz konusu aslında. Son değişiklikler bunu

14 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

sağlayabiliyor muydu acaba? Samsun İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt, güler yüzlü, samimi ve aktif bir yönetici. Özeleştiriden çekinmeyen, insan merkezci felsefeye sahip. İnsanın

geleceğini geçmişinin belirlediğine çok iyi bir örnek. Gerçekleştirdiğimiz uzun ve keyifli bir söyleşide değişimi konuştuk. ‘Mahalli İdareler’ yapısının değişimini, Samsun’un değişimini.


2005 yılında İl Genel Meclisi’nin yapısı da değişti. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İl Özel İdarelerinin Kanunu tâ Osmanlı’dan beri gelen yasa iken 20-25 sene evvel bir küçük değişikliğe uğramış ve tekrar eski yasa yürürlükteydi. Değiştirilmeye ihtiyacı vardı. Yıllardır hükümetler bir takım sebeplerle ele alamadılar belki bunu, ancak dediğiniz gibi mevcut hükümet 2005 yılında değişikliği yaptı. Ne getirdi? Şehrin seçilmişleri kendi başkanlarını seçtiler. Ve o başkanla birlikte meclislerini yönetiyorlar. Bu kabul edilir ki çok demokratik bir yapı. Uygulama mükemmel bir uygulama değil. Bir takım noksanlıklar olduğunu görüyorsun içine girdikten sonra. Fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamı biliyorsunuz. Terör ağırlıklı biraz sıkıntılı bir ortam. Dolayısıyla yerel yönetimlere çok sınırsız yetkiler vermenin ne sonuçlar getireceğinin pek tahmin edilemediği bir dönem. Açılım paralelinde Türkiye’mizde demokrasi normalleşirse, bunun sonucunda ekonomik güzellikler de olacaktır. Ama en önemlisi de arzulanan demokratik yapılardır. Bu sebepten bu dönemi biraz sabırla geçirmek zorundayız. - Peki, bu 2005’ten bu yana günlük hayata nasıl yansıdı?

Mesela, Samsun şehrinde herhangi bir köyün köprü ihtiyacı dile geldiğinde bunlar mutlaka merkezden yönetildiği için Ankara’ya iletilir, Ankara’da onay görür, - görürse tabiî - ondan sonra burada yapılmaya başlanırdı. Bu bazen uzun prosedürler izlenmesinin yanı sıra haksız uygulamalara da sebep oluyordu. Ankara’dan verilen bir kararla çok önemli bir yatırım ihmal edilmiş olabiliyordu. Bugünkü uygulamada durum bir köprü ihtiyacı için hiç Ankara’yla ilgili değil; tamamen Samsun’da projelendirilip il genel meclisinde kabul edilip karar verildiğinde hayata geçirilebiliyor. Buna kimler karar veriyor. Bir yörenin ihtiyacını en iyi bilecek kişiler herhalde orda yaşayanlardır. Eynel Köprüsü Samsun İl Özel İdaresi’nin Türkiye çapında övündüğü bir yatırım. Hem kalitesi hem güzel görünümü itibariyle adeta bir süs. Nasıl ki Boğaz’ı Boğaz Köprüsü süslüyor diyorsak Ayvacık’taki Eynel Köprüsü de gerçekten bir gerdanlık. - Valiler, vilayetlerde devletin yürütme temsilcileri. Sizce bir vali portresi nasıl olmalı? Merkezden gelen talimatları bekleyen ve ona göre hareket eden biri mi; yoksa yerel bazda inisiyatifler alarak yerel temsilci gibi bölgesinin sorunları için dört

Demokrasiyle, seçilerek oluşan meclislerin karar alıp yürütme durumu da pek yeterli görünmüyor. Hangisi ideal olan? Seçilmişlere, seçenlerin zaman zaman ‘biz seçtik, işimizi yaptık.’ diyerek kenara çekilmeksizin bazı konularda birlikte veya uyarıcı şekilde katkı sunmasıdır ideal olan.

elle çalışan biri mi?

Demokrasi olmazsa olmazımız. Demokrasiden istediğimiz ideal durum demokrasinin her yönüyle işler, en derin şekliyle hayatta olmasıdır. Bunu da sağlayabilmek için katılımcı demokrasinin sağlanması gerekir. Demokrasiyle, seçilerek oluşan meclislerin karar alıp yürütme durumu da pek yeterli görünmüyor. Hangisi ideal olan? Seçilmişlere, seçenlerin zaman zaman ‘biz seçtik, işimizi yaptık.’ diyerek kenara çekilmeksizin bazı konularda birlikte veya

uyarıcı şekilde katkı sunmasıdır ideal olan. Dolayısıyla herkesin katılımcı olduğu durumda ‘ortak akıl’ denilen akıl ortaya çıkmış oluyor. Ortak akla göre iş yapıldığında kimsenin bir itirazı olmaz. Böylece toplum mutluluğu, gelişim en hızlı şekliyle hayata geçer. Böylece Vali pozisyonundaki insanlar hem tek başına hareket etmemiş olurlar hem de despotik yönetim görünümünden de uzaklaşmış olurlar. Böylece en büyük faydayı toplum görür. Vali özelinde sordunuz ve söylüyorum, bu, her türlü görev için geçerlidir. - İl genel meclisi üyelerinden İsmail Balcı, “İl genel meclisi üyeleri de emekli olabilsinler.” önerisinde bulunmuştu…

Bu İsmail Balcı Bey’in doğrudan kendi isteği değil. Gittiği Vilayetlere Hizmet Götürme Birliği seminerinde oradaki meclis üyelerinin isteği olarak dile getirildi. Anladığım kadarıyla buna İsmail Bey de katılıyor. Ancak medyada yer aldığı gibi bir dönem veya iki yıl Meclis üyeliği yapıp da emekli olmak gibi değil. Milletvekilliğinde bile böyle bir şey yok. Evet, milletvekilliğinden iki yılda emekli olunuyor ama yirmi üç yıllık bir çalışması olan insanlar bu hakkı elde ediyor. Burada da aynısı geçerlidir. Emeklilik isteği şundan kaynaklanıyor: İl Genel Meclisi üyeleri her ne kadar buraya seçilmiş iseler de burada yapılan profesyonelce bir görev değil. Asıl faaliyetleri başka bir konu olabiliyor üyelerin. Öyle de çoğunlukla. Oradaki faaliyetlerini terk ederek onun dışındaki zamanlarda da İl Genel Meclisi üyeliği görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Onlardan bir parçası da meclise geliş gidişler. Bunun dışında halkla ilişkileri de var tabiî. Bu geliş gidişlerde kendilerine huzur hakkı ödeniyor. O da ayda sadece beş gün toplantı tutarında (Meclis üyeleri toplantı başı yaklaşık 95 TL alır.) Bir de komisyon çalışmalarında yer almışsa katıldığı toplantılar da ekleniyor. Bunların sonucunda kendilerine emeklilikle ilgili herhangi bir hak yansımıyor. Düşünün ki hiç bir işi olmayan veya emeklilik hak etmemiş bir meclis üyesi bir dönem, iki dönem, üç dönem burada görev yapsa, bütün ömrünü buraya vakfetse sonuçta hiçbir emeklilik hakkı yok. Ancak seçildiği sürece katıldığı kadarıyla huzur hakkını alır. Katıldığımız seminerlerde de belirtiyoruz. Hedefimiz bu işin profesyonelleşmesi. Yani meclis üyeleri tüm mesaisini meclis için harcasın. Bu durumda bugünküne oranla çok daha verimli çalışılabilir. Bir istek de genel olarak ifade ediliyor, yine İsmail Bey de mecliste söyledi: Protokol. Protokolde İl Genel Meclisi üyelerinin yerinin kesinleştirilmesi. Bunların çözülmesi halinde İl Genel Meclisi üye15 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


SİYASET - Özel İdarenin balkonuna çıktığınız zaman Samsun’la ilgili hayaller kuruyor musunuz? Şu da Samsun’a yakışır ya da şu şöyle yapılmasaydı dediğiniz bir şey var mı? Hafif Raylı Sistemin üniversiteye çıkarılmayarak hasta ve öğrencilerin ihtiyacına cevap verilmemesi hakkında ne düşünüyorsunuz örneğin?

Burada doğmuş büyümüş, burada yaşayan bir insan olarak şehrimizle ilgili yapılan her işe kafa yormak durumundayız. Ama peşin hükümlülükle, siyasi şartlanmışlıkla değil. Verdiğiniz örnekte raylı sistem uygulaması birçok sivil örgüt tarafından tenkit ediliyor olabilir. Böyle değerli bir projeyi bir çırpıda kendi tercihlerime göre eleştirirsem hata yaparım. Proje uygulanmasına saygı duyuyorum. Dünyada hiçbir örneği yoktur; her istenen yere raylı sistem ulaşmaz. Ancak raylı sistemi bildiğim kadarıyla Büyükşehir Başkanımız mevcut otogara kadar uzatacak. Böylece yolcuların şehre geliş-gidişlerinde daha rahat ve kolay bir ulaşım imkânı olacak. Samsunla ilgili hepimizin aklındadır: Beş yıldızlı otel ihtiyacı. Çok önemli bir ihtiyaç ve olmaması da çok önemli kayıplara sebebiyet veriyor. Bir tane vardı. O varken biz bir tane daha olsun diye konuşuyorduk. Şuan hiç yok. Gerçekten üzücü. Samsun’un kayıpları da ifade ediliyor burada. Birçok firma, kuruluş Samsun’da toplantı yapmak, sempozyum düzenlemek istiyor. Ona uy-

gun bir salon ve otel yok. Dolayısıyla hep başka yerlere kayıyor. Bu Samsun ekonomisinin daralmasına sebebiyet veriyor. Bunların dışında meclis olarak Sn. Mustafa Demir Bey Bayındırlık ve İskân Bakanı olunca kendisini ziyarete gittik ve ilimizle ilgili sohbetimiz oldu. Orada ifade ettik. Samsun’a Batı çevre yolunu talep ettik. İhale edildiğini duydum ve sevindim. Bir an evvel hayata geçirilmeli dedik. Otogarın önünden gelen Doğu çevre yolunu var kabul ediyoruz. Hatta o da şehir yolu oldu nerdeyse. Doğu çevre yolunun da farklı bir yerden yeniden planlanması gerekiyor. Batı ve Doğu, şimdi ikisi de konuşuluyor. Şehrin gelişimine çok katkı sağlayacak bir proje olarak görüyorum bu projeyi. Bu durumda bugünkü Yusuf Ziya Yılmaz Otogarı’nın da yerinin değişme durumu söz konusu. Hem Batı hem Doğu çevre yolu aşağı yukarı şehre girmeden iki yana ayrılan proje gibi olacaksa ikisine de hizmet edecek otogar onların ayrıldığı noktada inşa edilebilir. - Başkanlığa adaylığınızı koyduğunuz zamanki hayal ve düşüncelerinizi ne ölçüde gerçekleştirdiniz?

Belli bir çağdaki insanız biz. Belli tecrübelerden aştık da geldik. Siyasete girmem bir grup arkadaşın isteği üzerine oldu, emekliliğimize rastlamıştı. İşin içine girdikten sonra belli görevler aldık. İlkin kurucu yönetim kurulu üyesi oldum. Dediğim gibi arkadaşlarımın

isteğiyle dâhil olduğum bir görevdi. İlk kongrede aday olacaksın dediler. Ben böyle bir şey düşünmüyordum. Hep birlikte yapacağız, dediler. Siz böyle diyorsanız bundan kaçamam, dedim. Nitekim yarışa girdik. Kongre oldu ve Atakum Belde Başkanı seçildik. Bir dönem görev yaptıktan sonra ki çok şükür bizim dönemimize rastladı, orada belediye başkanlığını da kazandık. Daha sonra artık bizden yeter, dedik. Derken ilçe yönetiminden bu mahalli seçimlerde adaylık başvurusunun son günü bir uyarı geldi bana. Sen hiç başvurmadın, bizle de bir temasın yok. Bir şey düşünmüyor musun ağabey, dediler. Hiçbir şey düşünmüyorum, dedim. Aday olmam arzuları var. Kuruluşunda bulundun, bir dönem belde başkanlığında bulundun, dediler. Siz yine istiyorsanız benim için bir görev dedim. Ve birinci sırada partiden aday gösterildim. Seçimler bitti. İl genel meclisine de seçildim. Başkanlık için uygun kişi sensin deyince, bir kere daha şaşırdım ve bu görev ‘hayır’ denilecek bir görev değil, ‘teşekkür ederim’, dedik. Nitekim oylama sonucu seçildik. Velhasıl ben böyle bir hedef koyarak buralara böyle seçilmedim. ‘Bu teşkilatlarda hizmeti geçmiş bir insandır, geçmişi itibariyle de uygundur. Dolayısıyla çok yerinde bir seçim olmuştur.’ gibi hakkımda yapılan yorumları duyduk. İnsanın geleceğini biraz da geçmişi belirliyor. Yoksa hesaba kitaba gelen işler değil seçim işleri. Hiç ummadığınız sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. MUSTAFA KARAKURT KİMDİR?

22 Kasım 1951 Samsun doğumlu. Memuriyeti süresince Orman İşletme Şefi, Orman Kadastro Ekip Üyesi ve Ekip Başkanı olarak görevler yaptı. Orman Kadastro ve Mülkiyet Şefliği görevinde iken 1999 yılında 28 yıllık memuriyetinden sonra emekli oldu. Ak Parti’nin kuruluş çalışmalarında bulundu. 1. Olağan Kongre’de Atakum Belde Başkanı seçildi. 29 Mart 2009’da yapılan Yerel Yönetimler Seçiminde Atakum İlçesinden İl Genel Meclis Üyeliğine seçildi. Hala Samsun İl Genel Meclis Başkanlığı görevinde. Evli ve iki çocuk babasıdır.

16 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


moderni

17 SAYI 3 / OCAK 2010


İŞ DÜNYASI

“İyi ki Samsun’a gelmişiz dedirteceğiz.” Parlak bir geleceğe sahip Samsun’a, şehir otelciliğinde yeni bir model. 5 yıldızlı otel ihtiyacını gördükleri için bu alanda yatırıma yöneldiklerini söyleyen Bekir Çetinkaya, “Şehrin turizm pastasından hak ettiği ölçüde yararlandığını sanmıyorum.” diyor. Vedat ATICI

“B

iz bu işi ticari düşünmüyoruz. Birinci amacımız kazanmak ya da kaybetmek değil. Bu şehre ve bu şehrin insanlarına nasıl daha iyi hizmet verebiliriz, onun kaygısını taşıyoruz. Hedefimiz insanlara Samsun’u ziyaret ettiklerinde iyi ki gelmişim dedirtebilmek.” Bu sözlerin sahibi Samsun’a şehir otelciliği anlamında yeni bir model getirmek isteyen Bekir Çetinkaya. Özellikle Büyük Otel’in kapatıldığı süreçte alevlenen ‘şehrin 5 yıldızlı otele ihtiyacı var’ tartışmalarının külleri soğumadan “demir tavında dövülür” mantığıyla hareket eden ve sektörde hissedilen boşluğu doldurmak adına var gücüyle çalışan bir yatırımcının hikâyesini kaleme aldık bu sayımızda. “Samsun için ortak bir fikir oluştuğu zaman, beklenen, arzu edilen güzel fotoğraf elde edilebilir.” diyerek söze başlayan Çetinkaya, bunun gerçekleşmesi ve kentin hak ettiği noktaya ulaşabilmesi için herkesin elinden gelenin en iyisini yapması gerektiğini belirtiyor. - Niçin otel yatırımı; turizm size yabancı bir sektör değil mi? Şirketimiz yönetim olarak son on beş yıldan bu yana inşaat sektörünün içerisinde. Yeşilvadi Sitesi ve şu anda inşası devam eden Yeşim Sitesi, yine turizm sektörüyle bağlantılı değişik kollarda faaliyet göstermemiz bizi bu yola sevk eden birkaç olgudan biri. Kentimizde görülen gelişmelere paralel olarak hissedilen ve sıkıntısı baş gösteren otel ihtiyacını gidermek adına bu yatırımı yapmaya karar verdik. Eğer bu kentte gerçek manada turizmden bahsetmek gerekiyorsa yatak kapasitesinin yeterli olması gerekli. Samsun’un turizm pastasından hak ettiği ölçüde yararlandığını sanmıyorum. Bu nokta da şehre katkıda bulunmak amacıyla otelcilik fikri ortaya çıktı.

18 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


Bu bizim için bir ön deneme. Burada istediğimiz ölçüde başarıyı yakaladığımız takdirde planımızın ikinci ayağı beş yıldızlı bir otel inşası olacak. İnsanlar Karadeniz’e geziye geliyorlar, ilimizde yeterli yatak kapasitesi olmadığı için çevre illerde konaklıyorlar. Düşünebiliyor musunuz, bizim Samsun’da on bin yatağımız olsa, on bin kişiyi kentimizde ağırlasak, şehre verilen katkısı ne kadar yüksek olur? En kötümser rakam aylık on milyon TL’dir. Bu rakamdan kim istifade edecek, bu şehrin insanı, bu şehrin esnafı, kısacası tüm sektörleri. - Düşünceleriniz güzel ama bunlar ancak profesyonel bir ekiple mümkün, öyle değil mi? Gerçek manada bir şehir oteli olma anlamında diyebilirim ki hiç bir fedakârlıktan kaçmadık. Uzun yıllar boyunca ülkemizin güney bölgesinde beş yıldızlı otellerde yöneticilik yapmış bir genel müdürümüz var. Kısacası yöneticisinden mutfağına kadar profesyonel bir ekip oluşturduk. Roof katındaki iki yüz elli kişilik restoranımızın 150 çeşide varan bir menüsü var. Sabah kahvaltısı inanılmaz ölçüde zengin olacak. Karadeniz’e gelen insan zaten doğasıyla, coğrafyasıyla çok mutlu ayrılıyor. Bizim otelimizde konaklama anlamında bu tabloya bir katkı sağlayacak. Diyebilirim ki insanlar hem Karadeniz’i anlatacak hem de otelimizi. Samsun’da şehir otelciliğinin en büyük problemi konaklayacak müşterilerine ait araç park alanı olmaması. Bizim büyük bir sorunumuz da yok. - Anlattıklarınızın haricinde diğer otellerden ne farkınız olacak? Yatırımınız şehre ne tür faydalar sağlayacak? 1983’ten sonra Türkiye’de yeni bir anlayış ortaya çıktı. Özelleştirme ve müteşebbislik diye bir algılama var. Bir fotoğrafa baktığınız zaman fotoğrafı yekpare görürsünüz ama o fotoğraf noktalardan oluşur. Biz bu işi ticari düşünmüyoruz. Birinci amacımız kazanmak ya da kaybetmek değil, biz bu şehre ve bu şehrin insanlarına nasıl daha iyi hizmet edebiliriz kaygısını taşıyoruz. Hedefimiz insanlar Samsun’u ziyaret ettiklerinde “İyi ki Samsun’a gelmişim.” sözünü söyletebilmek. Şehri sevmek sadece sözle olmuyor. Yönetim kurulu olarak bu fedakârlığı yaptığımız kanaatini taşıyorum. Bu yönüyle baktığınız zaman farkımız da ortaya çıkar düşüncesindeyim. Turizm teşvik belgeli otel yatırımının maddi büyüklüğü iki milyon lira. Maksimum 150 günde bitirilmesi ve en geç 30 Ocak’a kadar hizmete açılması öngörülmüştü. 19 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


İŞ DÜNYASI

Teşvik treni Samsun’u teğet geçti... Üçüncü bölgedeki Samsun, yeni teşvik paketinden umduğunu bulamadı. Paket daha ziyade dördüncü bölgedeki vilayetlerin işine yaradı. Ümitler başka baharlara tehir edildi. Vedat ATICI

T

ürkiye’yi 4 bölgeye ayıran ‘Yeni Teşvik Yasası’ ilk duyulduğunda Samsun kamuoyunda büyük heyecan uyandırmıştı. Diğer teşvik paketlerinden yararlandırılmayan vilayet bu defa ataletini

20 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

kırma fırsatı yakalamaktaydı. Peki, 16 Temmuz 2009’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğü giren yasa şehre ve bölgenin diğer illerine hangi avantajları sunuyordu? Dört gözle beklenen teşvik paketi

kente yatırımcı mı getirdi, yoksa “Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan mı olundu?” Dergi Haberexen bu önemli konuyu araştırdı.


Öncelikle belirtmek gerekirse, paket en fazla dördüncü bölgedeki illere yaradı. Karadeniz Bölgesi’nin hatta Türkiye’nin büyümeye en müsait şehri Samsun, üçüncü bölgede yer aldığı için teşvikten arzulanan ölçüde istifade edemedi. Üçüncü bölgedeki öbür iller de 19 Mayıs şehriyle aynı kaderi paylaştı. Orta Karadeniz’in lider şehrinden toplam 12 ana sektör teşvikten faydalanmak için yetkili mercilere başvurdu. Balıkçılık, Elektrik Gaz ve Su, Kamu Yönetimi ve Savunma, Zorunlu Sosyal Güvenlik, Madencilik ve Taşocakçılığı, Oteller ve Lokantalar, Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler, Tarım Avcılık ve Ormancılık, İmalat Sanayi başlıkları altında 680 kişiye istihdam kapısı açılırken, 332 milyon 684 bin 861 liralık sabit yatırım tutarı gerçekleşti. Elde edilen bilgilere göre, Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Müdürlüğü’ne yasa kapsamında müracaat yok. Sadece yeni kurulacak Gıda OSB’ye 56 firma başvurmuş. 25’ine yer tahsis edilmiş. Buralara 272 milyonluk yatırım yapılacak. Kalan firmalara ise parsel aranıyor. Dördüncü bölgedeki Trabzon, paketin yıldız şehirlerinden. Vilayetin Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Suat Hacısalihoğlu, Yatırım Tanıtım Ajansı’na 23 tane başvuru geldiğini söylüyor. Bunların dördü öğrenci yurdu; ikisi hayvancılık; altısı her biri en az 3 yıldızlı otel; ikisi mermer üretim tesisi; ikisi madencilik; bireri de hastane, taşocağı, tekstil, depoculuk, çay fabrikası, balık avcılığı ve süt üreticiliği üzerine. Yatırım düşünen 11 yatırımcı ise alan itibariyle teşvik dışı kalmış.

SAMSUN’DA TEŞVİKTEN YARARLANAN SEKTÖRLER VE YATIRIM TUTARLARI Ana sektör

Alt sektör

Adet

Sabit Yatırım Top.

İstihdam

Balıkçılık

Balıkçılık, balık üretme ve yetiştirme çift. işletilmesi

2

2. 779.530

16

Elektik, Gaz ve Su

Elektrik, Gaz, Buhar ve Sıcak Su Üretimi ve Dağıtımı

2

293. 400.000

50

Kamu Yönt.ve Savunma

Kamu Yönt. ve Savunma, Zorunlu Sosyal güvenlik

1

1.460.000

Madencilik ve Taş ocakçılığı.

Taşocakçılığı ve Diğer Madencilik

1

2.150.000

10

Oteller ve Lokantalar

Oteller ve Lokantalar

2

4.146.921

70

Sağlık İşleri ve Sosyal Hizm.

Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler

3

2.446.310

40

Tarım, Avcılık ve Ormancılık

Tarım, Avcılık ve İlgili Hizmet Faaliyetleri

1

2.611.000

16

İmalat Sanayi

Ağaç ve Mantar Ürünleri İmalatı ( Mobilya Hariç)

1

5.162.000

İmalat Sanayi

Gıda Ürünleri ve İçecek İmalatı

5

5.339.100

420

İmalat Sanayi

Kağıt ve Kağıt Ürünleri İmalatı

2

6.800.000

15

İmalat Sanayi

Metalik Olmayan Mineral Ürünlerin İmalatı

1

4.850.000

30

İmalat Sanayi

Plastik Olmayan Mineral Ürünlerin İmalatı

1

1.540.000

30

332.684.861

680

21 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


YAŞAM

Sandıkçı’nın çoğu nükte barındıran sözlerini, kendisiyle 2002 yılında tanışan Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Halk Edebiyatı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin Köktürk’ün dikkatini çekmiş. Köktürk’ün yardımıyla işlenip tasnif edilen sözler, her bir nükteye bir numara verilerek 7 kitap halinde basılmış. 8 ve 9’uncubu basım aşamasında. İlki hariç, kitapların her birinde 1000’er veciz söz mevcut. İlkindeki sayı 2000. Sandıkçı, seriyi 13’e tamamlamak istiyor. Birçok kişinin aksine 13, onun için uğurlu bir sayı. Hayatında da anlamı var. Sandıkçı ve Doç. Köktürk’le, yeni kitap çalışmalarını sürdürdükleri mekânda görüştük.

Şişmanlatmayan, şeker yapmayan Türk lokumu espriler... Üç fakülteye başlamış, diş hekimliğini bitirmiş. 5 yaşından beri nükteli sözler yazıyor. 500 bine varan sözlerini 13 kitapta toplamayı düşünüyor. Şimdiye kadar 7’si basılmış, ikisi matbaada. Necdet Sandıkçı, hakikaten sıra dışı bir kişilik. Atiye Gülfem KAYMAK

S

amsun’un köklü ailelerinden emekli diş hekimi Necdet Sandıkçı, duyanları şaşırtan bir özelliğe sahip. Aslında özellik değil, bir edebiyat kariyeri bu. Bugüne değin yüz binlerce nükteli ve hikemi söz kaleme almış. 5 yaşından beri yüzüyor, balık tutuyor ve espri yapıyor. Şimdiye kadar 500 binin üzerinde veciz söz üretmiş. Günde 22 adet yazıyor. Niçin böyleyi, röportajda okuyacaksınız. 22 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

- Yazı ve söze bu kadar meyilliyken neden edebiyatı seçmeyip diş hekimliği okudunuz? Aslında sadece diş hekimliği fakültesini okumadım. Üç fakülteye başladım, iktisat ve hukuku bitirmedim, diş hekimliğini bitirdim. Esasen denizci olmak istiyordum baba mesleğiydi çünkü fakat evde kabul edilmedi. Hâlbuki asıl denizler için biçilmiş kaptandım. Kardeşim Ziraat Fakültesini kazanmıştı, o Ziraatçı olacak diye ben de ziraatı kazandım fakat peşinden İstanbul dişi kazanınca, deniz var diye İstanbul’a gittim. Gerçi, ziraatçı da olsam kök sökecektim, dişçi de oldum ve yine kök söktüm. - Bu veciz sözleri nasıl yazıyorsunuz? Bunun bir formülü var mı? Farklı hayat safhaları yaşayabildiğim için. Hayatın farklı anlarına farklı bir bakış açısıyla bakabildiğim için. Farklı espri üretimini renkli bir hayat yaşama imkânına sahip olmaya bağlıyorum. Mesela, ben “Samsun’da 500.000 veciz söz yazdım. İstanbul’da boğazda yaşasaydım bu sayı belki 1 milyona çıkardı. - Belli belirsiz yerlerde ilham mı geliyor yoksa bir masada oturup düşünerek mi buluyorsunuz bu sözleri? Böyle bir şey söz konusu değil tabii ki. Benim sadece defterlerim değil, yalımın


duvar ve direkleri de bu cümlelerle dolu. Duvarlara yıllık 8000 espri yazıyorum. Geceleyin mesela aklıma aniden bir cümle geliyor. Hem de üç tane birden geliyor bazen. Yazmasam sabaha kadar çorba olacak, unutmadan hemencecik duvarın bir yerine yazıveriyorum. Evim espriye doydu, diyebilirim. Her yıl yapılan boyama - badana temizliğiyle birlikte ertesi yıl için yeni bir temiz duvar sayfası açıyorum. - Niçin günde 22 veciz söz yazıyorsunuz? Bunun özel bir anlamı var mı? Oturduğum yerden tam evvel zaman hayatıma ait, hatıralarla dolu tam 22 resim görünüyor. Hepsinin benim için çok ayrı yeri var, mühim anlamlarla yüklü… Bu yüzden, günde 22 espri yapıyorum. Belki oturduğum yerden daha fazla resim görseydim, daha fazla yazabilirdim. - Yani her gün her resme bir espri armağan ediyorsunuz? Evet. Tam olarak böyle. Onlar da bana eski hayatımı, sevdiklerimi armağan ediyor çünkü. - Yazdığınız bu esprilerin muhtevası nedir peki? Benim kitaplarım hep sevgi üzerine kurulmuştur. Benim kitaplarıma göre hayatı yaşamak çok kolaydır. - (Şahin Köktürk’e bu sual.) Necdet Sandıkçı Bey’in bu veciz sözlerini konu yelpazesi açısından nasıl tasnif ediyorsunuz hocam? Necdet Bey’in bu sözlerini, zengin ve renkli bir hayat ve bu hayatın aforizmalara yansıması şeklinde ifade edebiliriz. Sözlerinin kaynakları ise, aile, deniz, yalı, yaşama sevinci, sevgililer, platonik seviyede kalmış sevgililer. Kent kültürü- fert ilişkisi de var bu sözlerde. Necdet Bey’in bu nükteli ve hikemi sözlerinin bir özelliği de şu: Karikatür çizimine oldukça müsait olan bir yapısı bulunmakta.” Aslında iyi bir ressam bulunsa, iyi bir karikatür resimleri ortaya çıkar. Farklı bakış açıları var çünkü. Bir karikatür çizilir altına bir espri yazılır. 100 esprisi 100 sayfalık karikatür olan bir kitaba dönüştürülebilir. - Şu ana kadar kaç kitabınız yayımlandı? 7 kitap basıldı. 8. ve 9. kitaplar da şu anda matbaada. Basılan tüm kitapların

NÜKTELİ SÖZLERDEN BİR DEMET Necdet Bey’in kitaplarında yer alan bazı nükteli ve hikemî sözlerden birkaçı:

Kitap sayımı 13’e çıkarmak istiyorum. Her şey on üç bende çünkü. Ayın on üçünde doğdum, on üç ayrı katta yaşadım bu güne kadar, 13 gardırobum var mesela…

hepsinde ilki dışında 1000’er tane, birinci kitapta ise 2000 tane veciz söz mevcut. Kitap sayımı 13’e çıkarmak istiyorum. Her şey on üç bende çünkü. Ayın on üçünde doğdum, on üç ayrı katta yaşadım bu güne kadar, 13 gardırobum var mesela… Şunu da söyleyeyim. Bu kitapların Türkiye’de satılmayacağını biliyorum ancak esasında bütün dünya bunları işlenmiş beyin olduğu için önemle kabul ediyor. - Yalınızın çatısı Napolyon şapkası şeklinde. İkinci Yeni’nin ünlü şairi Cemal Süreya’nın “Şapkam Dolu Çiçeklerle” şeklinde bir eseri var. Eviniz için “Şapkam Dolu Nüktelerle” diyebilir miyiz?

• Her ayakta duran kazansaydı heykeller zengin olurdu. • İnançlarını yitirenler ilaçlarını bitirmek zorunda kalır. • Boğazına düşkünler kilerde, beynine düşkünler kütüphanede yaşar. • Dolunay altında yakamoz üstünde bir buse ömre bedeldir. • Aşk ile evlenip keşke ile pişman olanlardan olma. • Hep yanımda ol ki teşekkür borcumu ödeyebileyim. • İlgi alanın etki alanın olsun. • Alıngan olma veringen ol. • Yürümeyen için düzlük de bir yokuştur. • Dakikaları sev ki saatler senin olsun. • Bilip de susan ile bilmeyen arasında ne fark var? • Kelebek gibi bir gün yaşa ama çiçeklerle… • Madde zengini ruh fakiri olanlar, ruh zengini madde fakiri olanlardan daha zavallıdır. • Her şeye doymak bazıları için mutsuzluğun ta kendisidir. • Isıracak köpekler de havlasaydı dünya hepten gürültüye boğulurdu. • Karadenizlinin gözyaşının yarısı görülmez. • Gaz maskesiyle gül koklanmaz. • Hacı Bektaş Veli sükûnet, Mevlana Karadeniz dalgası. • Tatilci keşfeder, • Güzelliğinin zekâtından bize de düşmez mi?

Evet, tevafuk olmuş. Zaten ben neden edebiyatçı olmadım, niçin edebiyat okumadım diye kendime zaman zaman çok fazla soruyorum. Ben edebiyatçı değilim ve olmadığım için de çok üzülüyorum. Geçenlerde diş hekimi arkadaşlarımla birlikte Bodrum’da toplandık. Arkadaşlarımın hepsine kitaplarımı hediye ettim. Arkadaşlarım kitaplarımı çok beğendiler. Ancak benden böyle bir şey zaten beklediklerini de belirttiler. 23 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


SAĞLIK

Özel sağlık sektörü Samsun’u keşfetti bir kere ! Modern şehir hayatında, yetkin sağlık hizmeti imkânlarına yıllar geçtikçe daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Sağlık yatırımları gelişmişliğinden kriterlerinden aynı zamanda. Özel sağlık sektörü Türkiye’nin büyümeye en müsait şehirlerinden Samsun’a son yıllarda ciddi paralar yatırıyor. Samsun ayrıca sağlık turizminde de iddialı bir şehir. Mustafa BİLİK

Ü

lkemizde de tatbik edilmesi düşünülen “gelişmiş ülkelerdeki ‘sağlık kenti’ projesine” en uygun illerden biri de Samsun aslında. Şehir, Karadeniz Bölgesi’nde TOKİ eliyle bu alanda gerçekleştirilen projelerden yeterince nasiplenemese de, özel sektörün yatırımlarıyla gülüyor son yıllarda. 24 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

TOKİ’nin uygulama aşamasında Trabzon’ da üç, Rize ve Samsun’da ise iki projesi var. Giresun ve Ordu’daki iki proje ise henüz ihale sürecinde. TOKİ ayrıca Trabzon’da iki; Zonguldak, Karabük ve Giresun’da ise birer projenin hazırlıklarını sürdürüyor. Sağlık Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre, şehrin 2009 sağlık yatırımı programında

toplam tutarı 275 milyon 833 bin 445 liralık projeler listeleniyor. Samsun sağlıkta özel sektörün cazibe merkezlerinden. Şehir, Türkiye’nin büyümeye en müsait yerleşim birimlerinden. Sektör, mevcut ve planladığı ciddi yatırımlarla ‘olayın farkındayım’ diyor sanki.


ŞEHRİN İLK ÖZEL HASTANESİ…

SAMSUN KAMU SAĞLIK YATIRIM 2009 PROGRAMI

Büyük Anadolu Hastaneleri şehirdeki ilk şubesini 1997 yılında Çiftlik semtinde açtı. Yaklaşık 3 bin metre kapalı alana sahip. 200 personel çalışıyor. 10 milyon dolarlık bir yatırım bu. 34 yatak kapasiteli, 3 ameliyathaneli ve yoğun bakım üniteli hastanede tüm branşlarda hizmet sunulmakla birlikte her türlü operasyon da gerçekleştirilebiliyor. 2008’de 15 milyon dolarlık yatırımla meydanda açılan ikinci şubenin kapalı alanı 4.000 metre kare civarında. Yatak sayısı 40. 220 personel görev yapıyor. Buradaki 3 ameliyathanede de bütün operasyonlar için müsait. Büyük Anadolu Grubu, önümüzdeki 5 yıllık sürede yeni bir yatırıma daha imza atacak. Fizibilite çalışmaları süren proje şehirdeki en kapsamlı ve büyük ölçekli sağlık yatırımı iddiasıyla olgunlaştırılıyor. Yatırım teşviki kapsamında projenin 100 milyon dolara tamamlanacağı belirtiliyor. Yeni sağlık kuruluşunda 300 kişi istihdam edilecek.

MEDİVA HASTANESİ Samsun’daki önemli özel hastanelerden Mediva, 22 Kasım 2007’de 10 milyon dolarlık bir yatırımla kuruldu. Şuanda 200 personeliyle şehir halkına hizmet veriyor. Beş yıl içinde 30 milyon dolarlık başka bir yatırımı planlıyor kurum sahipleri. Böylelikle sağladığı istihdam iki katına yükselecek. Atakum’daki hastane sağlık turizmini de ön planda tutuyor.

TÜRK KIZILAYI YATIRIMLARI Türk Kızılayı şehirde şimdiye kadar 3 milyon 750 bin liralık sağlık yatırımı ortaya koydu. Kızılay Hastanesi, Organize Sanayi Bölgesi’nde Ortak Sağlık Birimi ve Orta Karadeniz Bölge Kan Merkezi gibi projeleri gelecek 5 yılda hayata geçirmeyi planlıyor. Bu yatırımlar 120 kişinin istihdamı anlamına geliyor. 100 bin lira harcanan ticari araç sürücülerine yönelik Psiko-Teknik Değerlendirme Merkezi’ni de belirtmeliyiz bu arada.

ANAKLİNİK ÖZEL DALDA İDDİALI… Anaklinik, 14’ü uzman hekim toplam 55 kişilik ekibiyle, kadın hastalıkları

Dilerseniz Samsun’un 2009 kamu sağlık yatırımı programına şöyle bir bakalım. Veriler Sağlık Müdürlüğü’nden. - 400 yataklı Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Proje tutarı 70 milyon 201 bin 740 lira. TOKİ’nin inşa ettiği binanın ihalesi 16 Kasım 2006’da yapılmış, sözleşmesi ise aynı yılın 20 Aralık’ında imzalanmıştı. İnşası devam ediyor. - Bafra Devlet Hastanesi 200 Yataklı Ek Binası: Proje tutarı, 50 milyon lira. 31 Ocak 2006’daki ihaleyi Kamu İhale Kurumu (KİK) iptal etti. Yeniden ihaleye çıkacak. - Akıl ve Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi 200 Yataklı Psikiyatri, 60 Yataklı AMATEM, 40 Odalı Poliklinik, İdari Servis, Acil Servis Bölümleri İnşaatı: Proje tutarı 36 milyon 7 bin 700 lira. TOKİ, 20 Şubat 2008’de ihaleye çıkardı. Sözleşme tarihi 28 Mart. 2 Nisan’da yer tahsis edildi. Tamamlanma süresi ise 900 gün. ve doğum cerrahisi alanında faaliyet gösteriyor Samsun’da. “Ağrısız doğum” kliniğin standart konseptleri arasında. Klinikte 8 özel odadan oluşan yataklı bölüm; 2 tam donanımlı ameliyathane, 1 doğum salonu, 7 kadın doğum polikliniği ve 4 çocuk hastalıkları polikliniği mevcut. Laboratuarında gereken her biyokimyasal, radyolojik ve patolojik tetkik imkan dahilinde. Menopoz ünitesinde mamografi, kemik dansitometresi, 4 boyutlu ultro sonografi ve hormon panelleri ile patolojik tetkikler aynı gün sonuçlandırılıyor. Rahim ağzı kanseri taramasındaki rutin SMEAR testi de uygulanıyor. Radyoloji ünitesindeki ultrason cihazıyla gebelikte erken tanı konabiliyor. Erken tanıda önem arz eden üçüncü ayda ikili ve dördüncü ayda üçlü tarama testi de klinikte güvenle gerçekleştirilebiliyor. Kliniğe 4 milyon lira yatırılmış şimdiye kadar. Tıp merkezi statüsünden hastane ya da özel dal hastanesi niteliğine dönüş niyeti var. Bu niyet 100 sağlık çalışanını işe kavuşturacak. Özel Dinamik Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi de 1 Milyon TL’lik yatırımla şehir halkına alanında şifa dağıtıyor. Şimdilik gelecek için ekstra yatırım projeleri yok.

- Mehmet Aydın Devlet Hastanesi Ek Binası: (Ameliyathane, yoğun bakım, idari bina tadilatı, 80 yataklı acil servis ve ana depo, hiperbarik oksijen tedavisi ünitesi) Proje tutarı 6 milyon 944 bin 595 lira. 2008’in 16 Eylül’ünde projeye imza konuldu. 16 Eylül’de yer gösterildi. 260 günlük taahhüt süresinde bitirilemedi. Süre mecburen azaltıldı. - Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Ek Binası. (Acil servis, 19 poliklinik, 6 ameliyathane, depo) Proje tutarı 50 milyon lira. Proje bakanlık onayından geçti. - Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi yeni binası: Proje tutarı 7 milyon 500 bin lira. Proje çalışmaları devam ediyor. - Acil Sağlık Hizmetleri Merkezi: Proje tutarı, 2 milyon lira. İl Ambulans Servisi Başhekimliği, Komuta Kontrol Merkezi, UMKE ve Asot birimleri bu binada hizmet verecek. - Çarşamba Devlet Hastanesi Ek Binası: (200 yatak, diyaliz ünitesi ve poliklinikler, acil servis) Proje tutarı 50 milyon lira. 2009 yılı yatırım programına dahil. - Lâdik Devlet Hastanesi 25 yataklı Ek Binası: Proje tutarı 2 milyon lira. 2009 yılı İl Özel İdare Yatırım Programı’nda. 25 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


Vatandaşa krizin teğeti bile yetti… Kredi kartları şişti…

Samsun’da nüfusun üçte biri icralık Samsun’daki 7 icra dairesinde 140 bin 112 dosya birikti. Bunların yüzde 70’i kredi kartı borcunu ödemeyenlere ait. Kart tanzim ederken yeterli araştırmayı yapmayan bankalar, alacaklarını tahsilde şahin kesiliyor. Vedat ATICI

“K

riz teğet geçti mi geçmedi mi?” tartışmaları süredursun, vatandaşın cebinin delindiği apaçık ortada. Başta kredi kartları, çeşitli sebeplerden dolayı açılan davalarla icra 26 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

dairelerini nefes alamaz halde. Bu olumsuzluklara yetersiz personel ve fiziki şartlar da eklenince işin içinden çıkılamıyor. Peki, madalyonun öbür, yani tüketiciyi ilgilendiren yüzünde ne var? Hiç de arzu etmemesine

rağmen icra dairelerinin yükünü artıran vatandaşların, ruh sağlığı ve aile düzeni borç sarmalı yüzünden darmadağın. Samsun’daki tabloyu Dergi Haberexen araştırdı.


27 SAYI 3 / OCAK 2010


İCRA 2009 yılı içerisinde 140 bin 112 dosyanın işlem gördüğü şehrin icra dairelerinde raflar tıka basa dolu. Dosya koyacak yer kalmayınca, geçtiğimiz yılın ekim ayında iki yeni icra müdürlüğü hizmete sokuldu. Yeni kurulan müdürlükler trafiği kısmen rahatlatsa, personel sayısı yoğun iş yükü karşısında yetersiz kalıyor. Yedi icra dairesindeki 140 bin 112 dosyanın yüzde 70’i kredi kartı borçlarına ait. Telekom, SASKİ, TEDAŞ ve cep telefonu borçluları yüzde 20’yle ikinci sırada. Çek-senet, nafaka, çocuk teslimi ve diğer alacaklar da yüzde 10’la üçüncü. Geçtiğimiz yıl kendini iyiden iyiye hissettiren ve birçok ulusal şirketin temel taşlarını yerinden oynatan ekonomik kriz, Samsun’un tanınmış birçok firmasını da icra daireleriyle tanıştırmış. 3.İcra Daire Müdürü Aydın Aygün’ün ifadesine göre, bu dosyalar arasında 3 milyon liralıklar da var, 200 liralıklar da. Maddi tutar bilgisi ifade etmek çok güç. Yediemin depolarının bankaların haciz kayaklı mallarıyla dolup taştığı Samsun’da 300 bin’e yakın kişi hakkında icra takibi başlatılmış. 7 İcra müdürlüğünün her birine ortalama 20 bin dosya düşüyor.

Hacze gidilen yerlerdeki davranış ve tutumlar memurları canından bezdiriyor. İcra dairelerindeki yoğunluktan avukatlar da hoşnutsuz öte yandan. Avukat Cengizhan Şengül, bankaları tam araştırmadan kredi

İlamlı

İlamsız

1. İcra Dairesi

1005

21.487

2. İcra Dairesi

1096

21.632

2

2

22.724

3. İcra Dairesi

1423

30.668

1964

7812

22.315

4. İcra Dairesi

1890

32.578

1273

7520

25.675

5. İcra Dairesi

1016

21.441

1

22.456

6. İcra Dairesi

624

11.876

2

12.498

7. İcra Dairesi

714

11.261

6

11.952

Samsun’un geçmişe dönük icra karnesi incelendiğinde de hiçte iç açıcı bir tablo karşımıza çıkmıyor. Seneler içerisinde icra takibine uğrayan dosya sayısı, kartopu misali her geçen sene bir öncekine kıyasla neredeyse iki misli artıyor.

Derdest esas dosyaların yıllara göre dağılımı şu şekilde

28 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Yılı

Sonuçlanan

kartı tanzim etmekle eleştiriyor. Sonuçta borç ödenemediği için kriz yaşandığını belirten Şengül, borçluğun alışverişten çekilmesiyle krizin daha da derinleştiğine dikkati çekiyor. İşl. Kalkan

Toplam 22.492

17 İlamlı

İlamsız

Toplam

2000

25

34

59

2001

27

235

262

2002

57

581

638

2003

67

1008

1075

2004

133

1259

1392

2005

139

2636

2775

2006

260

3125

3385

2007

528

10.222

10.750

2008

1440

35.181

36.621

2009

4512

135.600

140.112


29 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


KAPAK

Samsun medyasına Samsun medyası göreve amade mi ? Başta Erzincan, çok sayıda Doğu ve Ege illerinde ağır can ve mal kayıpları verilmesine rağmen; Türkiye deprem gerçeğini ancak 1999 Marmara depremiyle algılayabildi. Hala kışın geldiğini haber yapmak için İstanbul’a kar yağması gerekiyor. Milletvekili ve belediye başkan adayları Ankara’da belirleniyor. Yerel yönetimler güç kazanmadan manzaranın değişmesi imkânsız. Yerelin güçlenmesi; medyasının serpilmesine ve sorumluluğunun farkına varmasına bağlı. Medya demokrasi kanını kılcal damarlara kadar götüren, halka nefes aldıran çok önemli bir erk. Vedat ATICI - Mustafa BİLİK

D

emokratik parlamenter sistemlerde yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı ayrı çalışarak vatandaşlara hizmet sunması öngörülür. Bir de bunların yanına “4’üncü kuvvet” sıfatıyla medya eklenir. Demokrasinin ülkenin her tarafına yayılması, Ankara’nın otoritesini yerel yönetimlerle paylaşmasına bağlı. Çünkü il, ilçe ya da köyün problemlerini en iyi oranın halkı bilmekte. Yerelin yetkilendirilmesi için yasal düzenlemeler üzerinde kafa yoruluyor yıllardır. Özel İdare, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi gibi yönetsel kurumların üstlendikleri roller farklılaşıyor. Sorumlulukları da artıyor öte yandan. “Ankara’ya havale ettik. /Ankara’dan haber bekliyoruz.” mazereti artık tarihe karışacak. Peki, medyada durum nasıl acaba? Yerel medya İstanbul’un gölgesinden kurtula30 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

bilecek mi? Bu uğurda neler yapılıyor? Medya ayağı tamamlanmadan, yerel yönetimler güçlenebilir mi? Bu ayki kapak dosyamızda, bize göre son derece hayati önem taşıyan konuyu masaya yatırdık. Samsun’da gazetecilik mesleğini icra edenlere derinlemesine sorular yönelttik. Ortaya çıkan gerçek şu: Demokratikleşmek ve yerelleşmek; medya erki devreye girmeden bir hayalden ibaret. Demokrasi yerele inmeden yani kılcal damarlarda akmadan, sağlıklı bir yönetim ve sosyal yaşamdan söz edilmesi imkânsız. Yerel medya bu akışkanlığın hem sağlayıcısı, hem

de garantisi. Gerçeğin özümsenip hayatın her alanına yerleştiği ülkelerdeki örnekler, bunu ispatlıyor. Almanya mahalli yazılı ve görsel basın ile ve yönetimlerle nefes alıyor. Birçok Avrupa ülkesinde de tablo aynı. ABD, başlı başına yerel güçler birliği. Türkiye’de medya tıpkı ülke gibi merkezden kumandalı. İstanbul’a kar yağmadan, kış mevsimi yok farz ediliyor. Marmara büyük bir depremle sarsılmadan, Anadolu yerle bir olmuş umurlardan uzak. Oysa aslında herkes köyündeki, ilçesindeki, ilindeki ve bölgesindeki olaylar ilgilendiriyor. Yakın çevresindeki problemlerin sebepleri ve çözüm yolları esas insanlar için. Yerel yöneticiler, sanatçılar, iş adamları, sporcular ve halk ön planda. Ülke genelindeki ve dünyadaki gelişmeler ulusal ve uluslararası basın yayın organlarınca haberleştiriliyor zaten.


Check up ! “Habercilik sadece kötü olanı görüp sürekli olumsuz eleştiri yapmaktır” görüşünü benimseyen gazeteci sayısı azalmadıkça, basının asli fonksiyonunu yerine getirmesi çok zor.

Yapıcı eleştiri, örnek projeleri lanse etme, kalkınma hamlelerini destekleme ve başarı hikâyelerini toplumla paylaşma; medyanın es geçtiği temel görevlerinden aslında. Yayınlarının okunduğu beldenin gelişmesine katkıdan daha erdemli bir hedef düşünülebilir mi basın kuruluşları için? 31 SAYI 4 / OCAK 2010


KAPAK Gazeteciliğin en temel sorunu; siyaset ve ticaretle iç içe geçmişliği. Bağımsızlığı tartışılıyor öte yandan. Haber ile yorum arasındaki dengenin kayboluşu, inandırıcılığı törpülüyor. Muhabir yerine yazar endeksli gazetecilik anlayışının benimsenmesi, basın özgürlüğünü açıkça zedeliyor. Anadolu Ajansı Bölge Müdürü titriyle emekliye ayrılan Necdet Uzun, Samsun’daki gazeteciğe yön veren isimlerden. Halen şehrin güçlü gazetelerinden birinde tecrübesini konuşturuyor. Dünyanın her yerinde ticari ve siyasi kaygıların medyayı belirli ölçüde etkilediğine ilişkin görüşüne katılmamak elde değil. Doğru, böyle bir standart sapmadan söz edilebilir pek ala. “Türkiye’de standart marj yeterince korunuyor mu?” sorusuna ne ulusal ne de yerel basın için gönül rahatlığıyla evet diyebilmek çok zor maalesef. “Yüzde yüz bağımsızız diyen yalan söyler.” yargısını ortaya atan Uzun, tezini bağımsızlıkla reklam arasındaki bağa dayandırıyor. “Türkiye’de basın, işlevini hakkıyla ifa ediyor mu?” sorusunu, “Yüzde 80 ya da 90 görevini yerine getiriyor. Yüzde 10’luk ticari ilişkiler var.” diye cevaplıyor. Ticari ilişkiler derken Uzun, işadamlarının gazetecilik sahasına yönelmesine karşı çıkmıyor: “Asıl tehlike bu işe yatırım yapan işadamları değil. Gazeteci olmadığı halde gazeteci gibi davranıp, sayfalarda kendilerine yer bulup, bundan çıkar sağlayan insanlar. Bence en büyük tehlike bu Türkiye’de.” Uzun, yaşadığı şehirdeki gazeteciliğin hizmet ve teknik seviyesine toz kondurmuyor: “Samsun yerel medyasını yetersiz bulanlar öncelikle ülke genelinde yerel medyayı masaya yatırmaları gerekli. Bugün Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Antalya’da ya da ülkemizin çok önemli illerinden biri olan Adana’da hem içerik hem teknolojik bakımından basın sektörü, kentimiz kadar gelişmiş değil. Bugün bizden daha köklü ve eski olan Trabzon basını bile Samsun’un gerisindedir. Bir zamanlar gazete sayısıyla da gazetecilik anlamında Türkiye’de iyi anılmayan Samsun bugün basın sektöründe çok önemli bir yerdedir. İzmir asırlık bir deneyime, Bursa 70 yıllık bir deneyime sahiptir. Samsun 1011 yıllık deneyimiyle bence hepsinin üzerine çıkmıştır.” 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti’ne göre, şehirde ilçeler hariç 200 civarında gazeteci faal. İlçelerdekiyle beraber 74 yazılı ve görsel basın kuruluşu faaliyet gösteriyor. Cemiyet Başkanı İsmail Temiz, gündemi yerel basının belirlediğine inanıyor. 32 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Mesleğin ve çalışanlarının saygınlığına dair ise şunları söylüyor: “Bunun için de saygı görülecek işlere yani haberlere imza atmaları gerekmektedir. Şehri için çalışmış ve yaptığı haberlerle artı değer kazandırmış meslektaşlarımız elbette ki saygı görüyorlardır.” Mesleki tecrübesinin tümünü İstanbul’daki muhabirlik yıllarında edinen Zaman Gazetesi Karadeniz Bölge Temsilcisi Mükremin Albayrak, yerel medyayı henüz yeni yeni tanıyor. Albayrak, Samsun basını hakkında iyi izlenimlere sahip. “Daha iyinin sınırı yoktur.” diyen Albayrak, editöryal eksikliğe dikkatleri çekerek konuyu bam telinden yakalıyor. Yıllarca Milliyet Gazetesi adına şehirde haber kovalayan, sonrasında yerele hitap eden bir gazeteyi yöneten Yener Cabbar’ın şu sözü çerçeveletilip asılmaya değer: “Haritada iki şey yazmaktadır. İstanbul ve geri kalan her yer için sadece tek kelime; ‘Taşra’” Cabbar’ın tespiti müthiş. Olan biteni özetliyor. Ama bu çarpıklığın sorumlusu kim? Hastalıklı düşünce nasıl oluştu? Cabbar, başka bir hassas noktaya parmak basıyor: “Gazetecilik asla para için değil gazetecilik aşkı ile yapılırdı.” Bu güzelim aşk niçin soluk şimdilerde, kim soldurdu bu aşkı? “Bizim paramız yoktu, şartlarımız kötü idi ama var olan saygınlığımız yeterdi. Aramızda müthiş dayanışma vardı. Gündüz birbirimizi haber anlamında atlatır akşam olduğunda parası olan olmayana çay ısmarlardı. Hafta sonu paralar birleştirilir, ailece pikniklere gidilirdi.” Cabbar’ın Haberexen’e anlattığı bu hatıralar yeniden canlandırılamaz mı? Hamza Türkpençe, Samsun’un en eski yerel gazete sahibi ve yöneticilerinden. “Gazete sahipliği yetmiyor bunun için kişilik ve şahsiyette önemli. Ben gazetemle şahsiyet elde etmeye çalışmadım.” diye konuşan Türkpençe, şehrin en gözde caddesi İstiklal’de bir daire 60 bin lira iken tek matbaa makinesine 170 bin lira yatırmasını mesleğe duyduğu aşk ile açıklıyor. Gazete kurarak çok para kazanacağını hesaplayanların yanıldığını da vurguluyor: “Çok çileli günler geçirdik. İsim kaybetmedik para kaybettik. Birilerinin taşeronluğunu yaprak sırtımızı birilerine dayasa idik bu hale gelmezdik. ” Habercilik sadece toplumdaki olumsuzlukları görmek midir? Yayınların ulaştığı beldenin gelişmesine katkı; hatta gerektiğinde buna öncülük, ana misyonu değil midir medyanın? Gazete - dergi sayfaları ile televizyon ekranları; her satır ve

santimetrekaresiyle halkın hizmetine amade mi? Yapıcı kritiklere de muhtaç idareciler. Siyasiler kısır çekişmelerin karanlığında çoğu defa hakikati göremeyebiliyor. Ülke ve dünyadaki yenilikleri öğrenmek hangi yatırımcının işine yaramaz ki? Samsun, 4’üncü kuvvetin, kalkınma mücadelesine omuz atmasını istiyor; yereli ve ulusalıyla. SAMSUN’DAKİ MEDYA KURULUŞLARI Şehirde ilçelerdekiler de dâhil edildiğinde 74 yazılı ve görsel medya kuruluşu faal durumda. Bunların kimisi bir hayli, habercilik kaygısı güdüyor. Reklam geliri elde etmek amacıyla boy gösterenlerin sayısı hiç de az değil. Profesyonel gazeteci eksikliği yerel medyanın en önemli problemlerinden biri. Yaygın Basın Temsilcilikleri: Anadolu Ajansı, TRT, İhlâs Haber Ajansı, Doğan Haber Ajansı, Cumhuriyet, Dünya Gazetesi, Referans, Sabah, Zaman, CHA, Star, Show TV ve Haber Türk. İl Merkezindeki Yerel Gazeteler: Arena Gazetesi, Demokrasinin Müdafii Gazetesi, Denge Gazetesi, Ekip Gazetesi, Haber Expres Gazetesi, Haber Gazetesi, Halk Gazetesi, Hedef Gazetesi, Karadeniz Postası Gazetesi, Manşet Gazetesi, Samsun Tılsım Gazetesi, Takip Gazetesi, Yankı Gazetesi, Yenises Gazetesi, İnternet medyası: Gazetekolik, Haberexen, Kuzey Haber, Haber 55 ve Gazete 55. Yerel Radyolar: Sam FM, İlkadım, Klas FM, Medya FM, Radyo Kulüp,Radyo Hayat, Radyo Tek ve Ayyıldız. Yerel Dergiler: Samsun Önder, Samsun Time, Karadeniz Yaşam, Tılsım ve Karadeniz Akşam Yerel Televizyonlar: Klas TV, Alfa TV, Samsun TV (Kanal S) ve Aks TV. İlçelerdeki Televizyonlar: Çarşamba TV, Kanal 2000 Bafra ve Gözde TV Bafra. Haftalık Gazeteler: Barış, İlkadım, Son Posta ve Ulaştırma Dünyası. Aylık Gazeteler: Yenisöz, Yeni Selamet, Mücadele, Medeniyet ve Doğuş. İlçelerdeki Yerel Gazeteler: Çarşamba Gazetesi, Vezirköprü Özlem, Vezirköprü Yaşam, Çarşamba Haber Ekspres, Havzanın Sesi, Vizyon, Alaçamın Sesi, Bafra Altınova, Terme Bilgi, Çarşamba Sonsöz, Vezirköprü Vatandaş, Son Haber, Kavak Gündem ve Havza 25 Mayıs.


33 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


KAPAK Ulusal basın Anadolu’nun geleceğini ve halkını pek kale almıyor.

Bölge halkı yerel medyayı desteklemeli... Samsun’da tahminen, ilçelerdekiler hariç, yaklaşık 200 civarında gazeteci çalışıyor. 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İsmail Temiz, şehir gündeminin yerel gazetelerce belirlendiğine inanıyor ve bundan da son derece emin. “Vilayet bu özelliği itibariyle Türkiye’nin sayılı illerinden” görüşünü savunuyor. Temiz’e göre, ulusal basın pek dominant (baskın) değil; daha ziyade ajans mantığıyla habercilik yapıyor. “Gazetecilerin saygınlığı var mı?” sorusunu şöyle cevaplıyor: “Kişileri mesleğine göre sınıflandırmak, mesleğine göre saygı duymak çok yanlış. Kişiye mesleğinden ötürü değil insanlığından ötürü saygı duyulmalı. Meslektaşlarımızın elbette ki saygı görmesi gerekir. Bunun içinde saygı görülecek işlere yani haberlere imza atmaları gerekmektedir. Şehri için çalışmış ve yaptığı haberlerle artı değer kazandırmış meslektaşlarımız elbette ki saygı görüyorlardır.” Ülke genelindeki gibi, şehirde de yazılı ya da görsel basın kuruluşu sahiplerinin bir bölümü işadamı. Medya-siyaset-ticaret ilişkiler ağı, patron iş dünyasından ise, açıkça dışa vuruyor. Bağımsız haber oranı, bu gazetelerde azalıyor. Temiz, kendine ait gazetenin özgürce yayın ortaya koyabildiğini söylüyor. Peki diğerleri? “Bunu onlara sorun.” diyor. Yaygın basının, Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret saydığını dile getiren Temiz, Anadolu’dan ancak olumsuzluk temalı haberlerin sayfalara girebildiğine dikkati çekerek, bölge halkından bu gerçeği görerek, yerel medyayı desteklemesini istiyor. 34 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İsmail Temiz’e göre, yaygınbasın Anadolu’dan sadece olumsuzluk içeren haberleri yayınlamakta. Bu durum aslında yerel basının önemini arttırıyor.

Asıl tehlike, gazeteci olmadığı halde gazetecilikten çıkar sağlayanlar... Hiçbir gazete yöneticisinin ilan veren firmayla durup dururken ilişkileri bozmayı göze alamayacağını söyleyen Necdet Uzun, “Yüzde yüz bağımsızız diyen yalan söyler.” diye konuşuyor. Medyadaki tehlikeyi şöyle özetliyor: “Asıl tehlike bu işe yatırım yapan işadamları değil. Gazeteci olmadığı halde gazeteci gibi davranıp, sayfalarda kendilerine yer bulup, bundan çıkar sağlayan insanlar. Bence en büyük tehlike bu Türkiye’de” Samsun’un en deneyimli gazetecilerinden Necdet Uzun, medyada giderek kronikleşen özgür yayın problemi konusunda çok iddialı konuşuyor: “Yüzde yüz bağımsızız diyen yalan söyler.” Anadolu Ajansı’ndan bölge müdürüyken emekliye ayrılan, şu anda da Karadeniz Bölgesi’nin güçlü gazetelerinden birinin Genel Yayın Yönetmenliğini yapan Uzun’a göre, yüzde yüz bağımsızlık ancak hiç reklam ya da ilan almamakla mümkün. Reklam ve ilan veren ile gazete yönetimi arasındaki ilişki dengesinin hassas davranılarak korunması gerektiğini belirten Uzun, “Dünyada yüzde yüz bağımsızım diyen bir gazete yöneticisi olduğunu sanmıyorum. Samimi söylüyorum bunun aksini söyleyen varsa çıksın karşıma. İlan veren bir firmanın aleyhinde yazı yazan ya da haber yapan dünyada bir tane gazete bulamasınız. Bariz bir yanlış, gözden kaçırılmayacak şeyler vardır yazılır. Ama durup dururken bu tür firmalarla ilişkilerin bozulmasını hiçbir gazete yöneticisi istemez.” diye konuşuyor. Türkiye’nin geneli göz önüne getirildiğinde Samsun’ daki yerel medyanın sektörde çok iyi bir konuma sahip olduğunu dile getiren Uzun, şöyle diyor: “Samsun yerel medyasını yetersiz bulanlar öncelikle ülke genelinde yerel medyayı masaya yatırmaları gerekli. Bugün Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Antalya’da ya da ülkemizin çok önemli illerinden biri olan Adana’da hem içerik bakımından hem teknolojik bakımından basın sektörü kentimiz kadar gelişmiş değil.


BARİ GAZETECİ OLSUN DEVRİ BİTTİ…

Bugün bizden daha köklü ve eski olan Trabzon basını bile Samsun’un gerisindedir. Bir zamanlar gazete sayısıyla da gazetecilik anlamında Türkiye’de iyi anılmayan Samsun bugün basın sektöründe çok önemli bir yerdedir. İzmir asırlık bir deneyime sahiptir, Bursa 70 yıllık bir deneyime sahiptir. Samsun 10- 11 yıllık deneyimiyle bence hepsinin üzerine çıkmıştır.” Uzun, “yerel basının tam manasıyla görevini yerine getirip getiremediği” sorusunu da geneli irdeleyerek cevaplıyor. Önce, Türkiye’deki umumi duruma bakılmasını öneriyor. Ardından da, ulusal ya da yerel gazetelerin güçlü ekonomiyle ayakta durabildiklerine işaret ediyor. Tabiî ki her şeye rağmen basının birinci fonksiyonu haber vermek: “Basın bu işlevini yerine getirebiliyor mu derseniz, yüzde 80 yüzde 90 bunu yerine getiriyor. Yüzde 10’luk ticari ilişkiler var. Dünyanın neresine giderseniz gidin, Afrika kabilesinde de çıksa, bir yayın organında bu işler vardır.” Uzun’un hâlihazırda yönettiği yerel gazetenin sahibi, medya sektöründen değil. Acaba bu işlere nasıl yansıyor? Ulusal ve yerel medyayı yakinen bilen Uzun, bıçak sırtı soru üzerine şunları kaydediyor: “Gazete yönetmek ayrı bir şey, ga zeteci olmak ayrı bir şey. Adnan Bey sadece gazete sektörüyle ilişkili değil. Medya dışında birçok sektörde yatırımları var. Bu sektörler içerisine yerleştirdiği profesyonel insanlar var. Adnan Bey’in burada, gazeteyle bu profesyonel ilişkilerin dışında hiçbir ilişkisi yok.

- Gazeteciler ve gazetecilik mesleği dün ve bugün karşılaştırıldığında saygın bir konumda mı?

Adnan Bey, Samsunspor Kulübü Başkanı olduğu zaman bile kurumun başında bulunduğu Samsunspor’un menfaatleri gereği bizden haber bile saklamıştır. Bunu profesyonel yaklaşımımıza örnek olması açısından söylüyorum. Asıl tehlike bu işe yatırım yapan işadamları değil. Gazeteci olmadığı halde gazeteci gibi davranıp, sayfalarda kendilerine yer bulup, bundan çıkar sağlayan insanlar. Bence en büyük tehlike bu Türkiye’de.” Uzun, dünyaya bir daha gelse yeniden gazeteciliği seçeceğini de söylüyor. Ama 1520 yıl öncesinin Türkiye şartlarında. Uzun’a göre gazeteci ileriyi görmeli. Hep bir gün önde olmalı. Önyargılardan sıyrılabilmeli. Ancak böyle bir kişilikle; kendine, ailesine ve topluma fayda sağlayabilir. 33 yıldır bu öğüdün hakkını vermeye çabalıyor.

Eskiyi yaşamış, tarihi bilen bir insan olarak, dünle bugün karşılaştırıldığında Samsundaki gazetecilerin nicelik ve nitelik anlamında çok farklı noktalara geldiğini görürsünüz. Bunları anlatırken geçmişi bilmeyen insanlara anlatmak çok zor geliyor. Geçmişin fotoğrafına bakarak, bugünü irdelersek bugün Samsun’da gazetecilerin kalitesi çok daha önde. Dün Samsun’da “Ya hiçbir şey yapamadı, bari gazeteci olsun mantalitesi vardı. Birçok ilkokul mezunu ya da ilkokulu dahi bitirememiş insanlar gazetecilik yapıyordu. Eline fotoğraf makinesini alan kendini gazeteci sanıyordu Samsun’da. Bugün ise öyle bir şeye cevaz verecek ortam yok. - Gazete sahipleri yayına müdahale ediyor mu hiç? İçeriğe müdahale edilen dönemler olmuştur. Genel Yayın Yönetmenlerinin ve Yazı İşleri Müdürlerinin masalarının altında, aleyhinde haber yapılamayacakların ya da yapılacakların listeleri vardı. Genel anlamda konuşuyorum ben böyle bir baskı görmedim, yaşamadım. Her şey şu an benim elimde, profesyonel bir yönetim tarzı yani. Sonuçta bağlı bulunduğum gazetenin sahibi Adnan Bey benim patronum değil arkadaşım. 35 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


KAPAK Halk Gazetesi İmtiyaz Sahibi Yusuf Yılmaz, büyük bir yaraya işaret ediyor…

Resmi ilan için gazete çıkarırmış gibi yapanlar var Yerel medyada kendisine ‘artık yeter’ dedirten düzeysizlik ve sorunları açık yüreklilikle anlatmaktan çekinmeyen Yusuf Yılmaz, bölge basınının akıllı davranarak yaygın basını rahatlıkla ekarte edebileceğini söylüyor. basına saygı olur mu?” Yılmaz’a ait bu sözler, meslek adına gerçekten yürek yakıyor. Hakiki manada gazetecilik icra etmek isteyenlerin çaresizliğini dile getiriyor bir de. Peki neden? Soruyu, “Çünkü gazetecilik beraberinde finansal güç gerektiriyor. Ekonomik güç olduğu zamanda kaliteli ekip kurmak istiyorsun ama Samsun’da bunu başarmak çok zor.” diye cevaplıyor Yılmaz.

İşadamlığından gazete patronluğuna geçen Yusuf Yılmaz, daha önce kazandığı paraları gazetesine aktardığını ancak maddi anlamda bunun karşılığını asla alamadığını söylüyor. Pozisyon fark etmiyor, bu mesleğe giren herkes gibi, Yılmaz da patron sıfatıyla başladığı gazeteciliği geri adam atmadan sürdürme kararlılığında. Ancak, bazı problemler ona ‘artık yeter!’ dedirtiyor. “Resmi ilan için çıkan gazeteler var. Biz günlük 1000 tane gazete basıyoruz, onlar sadece 50 tane. Burada bir adaletsizlik ve haksız rekabet var.” diyen Yılmaz, iş kılıfına uydurularak Vilayet Basın Bürosu’nun yanıltıldığını belirtiyor. Nasıl mı? Eş-dost, sigortalı çalışan gösteriliyor. Evraklar bir şekilde tamamlanarak, resmi prosedür açıkları kapatılıyor. Göstermelik gazeteler ilgili kurumlara iletilince, ilanlar cebe iniyor.

sıkmış oluyoruz. Günü kurtarmak adına üç kuruş para gelsin diye bu sayfalar ucuza satılıyor. Ben yıllardır gazete için sürekli kendi cebimden bütçe açığını telafi ettim.” Resmi ilanların kalktığına dikkati çeken Yılmaz, meslektaşlarını dik durup reklam fiyatlarını makul seviyenin altına düşürmemeye çağırıyor: “Aksi takdirde gelir gider dengesi arasında uçurumlar oluşuyor. Ben gazeteyi yaşatmak adına buradayım, para kazanmak istemiyorum, ancak kendi cebimden yıllardır bütçe açığını karşıladığımda yeter.” Kan, vahşet, tecavüz, cinnet ve kavga; gazetelerin hemen sarıldığı haber konuları. Yılmaz, asla tasvip etmese de, bu tür konuların tirajı artırdığını ifade ediyor. Spor da tirajı müspet etkiliyormuş. Hele Samsunspor deplasmanda rakibini yenmişse, değmeyin satışın keyfine.

“Burada büyük dalavereler var.” diyor Halk Gazetesi’nin İmtiyaz Sahibi Yılmaz. Denetim eksikliğinden yakınarak şöyle konuşuyor: “Gazeteler kurulurken çok ciddi yatırım yapılıyor. Fakat rekabetten dolayı reklamlar düşük fiyata satılıyor. Bu da bütçede açıklara neden oluyor. 10 liraya mal olan sayfanın reklam bedeli 3 lira olunca kendi ayağımıza kurşun

“Samsun’da gazetecilik mesleğinin saygınlığı yok. Öncelikle kalifiye, yetişmiş elemanlar olmadığı için yapboz şeklinde ekipler oluşturuluyor. Basın kendi gücünün üçte birini ancak kullanabiliyor. Ancak buna rağmen birileri basını istediği gibi çok güzel kullanıyor. Para karşılığı haber yapanlar var. Şantaj için haber yapanlar veya yaptırılanlar var. Bu şekilde olan bir

36 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Yılmaz’ın bu tespiti şehirdeki yadsınamaz bir hakikati gözler önüne seriyor. Medyada çalışanlarının yüzde 90’ı lise mezunu. Basın - yayın eğitimi gören fakülte mezunları şartlar sebebiyle yerel kuruluşlara biraz mesafeli. Daha ziyade ulusal gazeteleri düşünüyor. Yerel basın gündemi yeterince belirleyemiyor Yılmaz’a göre. Gazete mutfağına getirilen malzemeler kötü. Bunu da kaliteli muhabir eksikliğine bağlıyor. “Arı kovanına çomak sokacak muhabir arıyor.” işin Türkçesi. Yılmaz’dan birkaç önemli tespit daha: Haliyle iyi muhabirsiz bağımsız gazetecilik de zor. Gazete ve gazetecilere çok rahat ulaşılması güvenliği zafiyete uğratıyor. Hayati tehlike doğuruyor. Eleştirel haberler yayınlanmadan mutlaka birileri devreye sokuluyor. Lehte haber üretildiğinde açıp da teşekkür eden de yok. Olumsuzluklar bir yana Yılmaz’ın şu iddiası ümit saçıyor doğrusu: “Yaygın basın için potansiyel tehlike bölgede etkili, iyi yatırım yapılmış bölgesel ve yerel gazeteler. Bizlerle bölgede yaygın basın haber anlamında baş edemiyor. Bölgesel sayfaları da etkili olamıyor. Biz güçlendikçe Anadolu’da yaygın basının ayağının altı oyuluyor. Yaygın basının biz ciddi rakipleriyiz. Bu tür gazeteleri yaygın gazeteler alıp bünyesine katmayı amaçlayabilir. Ancak yaygın basın için zaten önemli olan Anadolu değil İstanbul. Çünkü İstanbul’da 10 tane satıyorsa Anadolu’da 1 tane satabiliyor. O bir tane satmak için de İstanbul’da sattığı 10 tanenin maliyetinden daha yüksek para harcaması gerekiyor.”


SAYI 4 / ŞUBAT 2010

37

w w w. s e rd a r i l g i n . c o m .t r


KAPAK Şimdilerde camiayı tanıyamayan Yener Cabbar:

arkadaşımızdı ama bu aleyhlerine haber yapmamıza engel değildi. Zaten sayımız az olduğu için sorun olmazdı.” diye konuşuyor Cabbar.

Eskiden gazetecilik zor ama saygındı...

Gazetecilik mesleğine 1988 yılında yerel bir gazetede başlayan, hemen ardından Milliyet Gazetesi Samsun Bürosu’nda çalışma fırsatını elde eden Aziz Yener Cabbar, gazetesinde Anadolu’dan İstanbul merkeze çağırılan ikinci kişidir. Ancak 18 ay sonra özel şartlar gereği yeniden şehrine döner. Tecrübeli gazeteci, bölge gazeteciliğin problemleriyle, ulusal basınla farklarını Haberexen’e değerlendirdi. Samsun basını Hürriyet, Milliyet, Tercüman ve Cumhuriyet gibi gazetelerin bürolarından ibaretken, gazetecilerin sayıları parmakla gösterilecek kadar azdır. Ama şuankinden daha etkin ve saygındırlar. O dönemde yaygın bir gazeteden kadro ve düzenli maaş almak nerdeyse imkânsızdır. Bunu çok az kişi başarabilmiştir. Bu yüzden genellikle ‘kaşeli’ statüsü geçerlidir. Üretilen haber başına para kazanılır. Ay sonuna değin cebe giren kazanç, asgari ücretin altında kalmaktadır. Gazeteciler yine de seçkin ve saygındır. Çünkü kaşeliler dahi çeşitli şartlara haizlerse işe kabul edilmektedir. Basın camiasının en önemli kriterleridir, meslekte ve insaniyette iyilik. Büro şefinin sevmesi de esastır öte yandan. Aksi takdirde, ağızla kuş tutulsa nafiledir. O yılları anlatırken, “Gazetecilik asla para için değil gazetecilik aşkı ile yapılırdı. O dönem harcamalarda azdı. Kazanılan üç kuruş para ile geçinilirdi. Arabalarımız yoktu, dolayısı ile yakıt masrafı da. Cep telefonumuz yoktu, böylece kontör masrafımız da. Gazeteci olmak çok zordu. Yıllarca sigortasız çalışan arkadaşlarımız oldu. Bizim paramız yoktu, şartlarımız kötü idi ama var olan saygınlığımız yeterdi. Aramızda müthiş dayanışma vardı. Gündüz birbirimizi haber anlamında atlatır akşam olduğunda parası olan olmayana çay ısmarlardı. Hafta sonu paralar birleştirilir ailece pikniklere gidilirdi. Deniz kenarlarında çadır kurardık. Doktor sorunumuz olmazdı. Başhekimler 38 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Gazeteciler geçmişte tatlı bir haber atlatma yarışı içindedirler: “Haber yaptığımızda birçok kişi araya girer bu haberi yapma derdi. Tabi umurumuzda olmazdı. Şimdiki gibi ahbap çavuş ilişkisi yoktu. Kuvvetler ayrılığı ortadaydı. Şimdi gazetecilerin saygınlığı kalmadı. Bütün gazeteciler saygın ve vurduğunda ses getirirlerdi. Şimdi herkes bu işin içinde!”

Bir görünüp bir kaybolan muhabir furyasının gazetecilik mesleğinde saygınlığı baltaladığını söyleyen Yener Cabbar’a göre, şehir gündemini ulusal basın bürolarının oluşturduğu eski dönemde; hem haber kalitesi, hem de insani ilişkileri bugünkünden çok daha iyiydi.

Önceleri, uzun süreli bu işle uğraşanlar vardır gazete mutfaklarında. Şimdi camiaya girip çıkan yeni nesil temsilcilerinin haddi hesabı yok. Mutfakta aşçılık kalktı, herkes bildiğini pişiriyor. Büyük bir yozlaşma yaşandı geçmişten bugüne. Yerel basın kuruluşları boy gösterdikçe, bürolarını kapatır yaygın basın bir bir. Yerelde haber kaynakları ajanlardır ortak onların. Samsun’da geçmişte adı bilinen ve öne çıkan tek yerel gazete Karadeniz Postası’dır. 1990’lara kadar yerel gazetelerde muhabir pozisyonunda kimse çalıştırılmaz. Gerek de yoktur haddi zatında. Siyaset dünyası muhataptır. Taşıma haberler sayfaları doldurur mütemadiyen. Dolayısıyla şehir gündemini yaygın basın organlarının bürolarında çalışan gazeteciler belirler. Gündüz haberde eleştirilen Emniyet Müdürü ile akşam okey oynanır; müdürü sevmek ya da sevmemek asla işe yansıtılmaz. Bir yerel televizyon muhabirine, zamanın Emniyet Müdürü Ömer Sarıkaya’nın elini öptürdüğünü görür görmez olaya derhal müdahale eder Cabbar. O sırada kendisi Milliyet’te muhabirdir. Seviyenin korunması açısından önemli bir olaydır bu. Çünkü seviyesizleşildiğinde gazetecilik mesleği de ölmektedir. Emniyet Müdürü de Cabbar’ın haklılığına, yaptığının yanlışlığına kanaat getirir nihayetinde. İSTANBUL’A GÖRE MERKEZ HARİÇ HER YER TAŞRA… Milliyet, Cabbar’ı gözüne kestirerek İstanbul’a çağırır. Gittiğinde, Anadolu ile İstanbul arasındaki gazetecilik anlayışı farkını bütün çıplaklığıyla görür. Samsun’da asgari ücretin biraz üzerinde 33,5 milyon lira ücret takdir edilmişken, merkezde maaşına 66,5 milyon ilave edilir. Taşranın değeri 1 bölü 3’tür İstanbul nezdinde. Merkezdeki haritada yerleşim birimi ikiye ayrılmıştır. İstanbul ve taşra.


Bu anlayış mutlaka değişmelidir. Cabbar’ın bu düşüncesi belki gerçekleşmemiştir ama Kabe’ye niyetlenen karınca misali uğrunda adımlar atılmıştır: “Samsun basın camiasında bulunan insanlar arasında yaygın basında görev yapanlardan daha iyi işler çıkartanlar var. İstanbul’da iken Karaman’dan gelen önemsiz gibi gözüken bir haberi değiştirerek işledim ve gazetede geniş yer buldu. Gazete normalde bu haberi direk çöpe atardı. Neticede Taşra’dan gelen basit bir haberdi. Ancak, biz papağan değildik. Taşradan gelen haberi çöpe gideceğini bilerek, bakış açısı katmadan, işlemeden haber merkezine göndermek işime gelmedi.” Haberde Karaman’da valinin barıştırdığı bir karı kocanın hikâyesine yer verilmektedir. Cabbar, Yasemin Yalçın’ın popüler karakteri ‘kakılmış’ tiplemesiyle bağdaştırır olayı. Bu uyarlamadan gazete mutfağı hoşlanır bir hayli. Niye bu haberle bu denli uğraştığı sorulunca, “İstanbul’da yüzlerce haberin arasından en iyilerini seçmek kolay. Ancak, Anadolu’dan haber anlamında sinekten yağ çıkartılırken bu emeğe saygı duyduğum için uğraştım.” der. Milliyet Haber Ajansı Genel Müdürü Taner Atilla’dır. Anadolu’ dan gelen haberler artık direkt çöpe atılmayacaktır. Cabbar 18 aylık İstanbul macerasından sonra Halk Gazetesi Kurucu Yazı İşleri Müdürüdür Samsun’da: “Bu göreve geldiğimde muhabir arkadaşlara 45 dakika ders 15 dakika teneffüs şeklinde eğitimler verdik. Gazetecilik adına verilen bu dersler nedeni ile bir ay gazete basılmadan kapalı devre çalıştık. Çünkü haberlerimizde farklı noktalar yakalayarak ve özel haberler ile de gazetemizi donatarak çıkmak zorundaydık. İnsanlar neden yerel gazete okuyacaklarını bilmiyorlar, bunun bir gereksinim olmadığını düşünüyorlardı. Halk gazetesi gerçek bir okul gibiydi. Sonuçta haberi mutfağın verişi ve halka haberi nasıl algılatacağın önemli. Muhabirlerime hep şunu söylerdim; dışarıdan bana domates, pırasa, patlıcan, patates getirin. Ancak, benim en sevdiğim yemek patlıcan kebabı her gün onu yemek istiyorum. Muhabir kabak getirirse o türlü olur. Bana et ve patlıcan getirirlerse sevdiğim yemek olan patlıcan kebabı olur. Yani özel haberlerle donatılmış gündem oluşturan bir gazete.”

Samsun’un duayen gazetecilerinden Hamza Türkpençe,

Madden pişman, manen mutlu...

YETİŞMİŞ GAZETECİ HER ZAMAN PARA KAZANIR Gazetecinin kendini yetiştirmesi ve ücret; hangisi daha ön landa durmalı? Cabbar, yetişmeyi ilk sıraya koyuyor: “Yerel gazetelerin ekonomik durumları kötü. Bu işe gönül vermiş gençler buralarda işe başlıyor. Sonradan maaşını alamıyor, sıkıntılar çekiyor, meslekten soğuyor. Ancak, bu demek değil ki hep kurumlar kötü. Hayır, kendini yetiştirmiş gazeteci her zaman para kazanır. Kalifiye olan vazgeçilmez olur. Ben patron olduğum dönemde iş başvurusunda bulunan bir kişinin pahalı cep telefonu olmasına karşın aynı paraya alınabilecek bir fotoğraf makinesi olmadığı için onu işe almadım. Biraz da insanlar kendine bakmalı.”

Karadeniz Postası adlı gazetesine bir servet harcayan Hamza Türkpençe, 1992 yılındaki kredi imkânında diğer yerel gazete patronu arkadaşlarını ikna etmeyi başaramaz. Samsun’un teptiği altın fırsatı Gaziantep kapar. 1953 yılında yayın hayatına başlayan “Demokrat Canik” gazetesini 1971’de ortaklarıyla satın alarak adını “Kara-deniz Postası” diye değiştiren Hamza Türkpençe, üç yıl sonra artık tek patrondur. Asıl mesleği mali müşavirlik. Basındaki ilk görevi, asker dönüşü ağabeyi İbrahim Selçuk Türkpençe’nin esnafa hitap eden haftalık gazetesi Selçuk’ta yaptığı mesul müdürlüktür. Burada ayrıca köşe yazıları da kaleme almaktadır. İçine sinen meslekten kopamaz hiç.

Bağımsız gazetecilik mevzuunu açtığımızda ise “Ben hep bağımsız gazetecilik yaptığım için bağımsız gazetecilik yapılabileceğine inanıyorum. Gazetecilikte evrensel bakış haberde yorum olmayacağı yönündedir. Haber bilgidir bilginin yorumu olmaz. Sadece bakış açısından dolayı haber farklı işlenir. Yorum okuyucuya bırakılır. Yoruma dayalı habercilik yapanlar ise bağımlı gazeteler ve gazetecilerdir. Patronun çıkarları Samsun’da da Türkiye’de de korunuyor. Ancak, bir süre sonra patrona kazandırayım derken kaybettiriliyordur aslında. Çünkü bir süre sonra tarafsız olmadığın ortaya çıkar ve gazetenin saygınlığı kaybolur. Bu gazeteyi çıkartan ve o gazetedeki ekipten kaynaklanan bir durum.” diye konuşuyor. 39 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


KAPAK

Toplumun sıkıntılarını dile getirme ideali onu bu işe itmiştir. CHP gençlik kollarında siyasetle meşguldür aynı zamanda. Ruhundaki ideali ve siyasi düşüncelerini gazetesinde yaşatmak ister. Sosyal demokrat çizgideki bir yayın organını Samsun’a kazandırmayı, akabinde de bölgeye seslenmeyi amaçlamaktadır. Laik, çağdaş, demokrat ve cumhuriyetçi bir anlayıştır benimsediği. Ekonomik açıdan sıkıntı çekmeyen bir ailenin evladıdır. Gelir gider hesabı gözetmeksizin güder davasını yıllarca. Bir servet harcar bu uğurda. Şimdi maddi yönden pişmanlık duysa da, manevi tatmin onu şimdi de mutlu kılmaktadır. Maddiyat - maneviyat ikilemini şöyle anlatıyor Türkpence: “Ticari amaç yoktu zaten gazeteciliğe başlarken. Samsun’a baskı teknolojisi anlamında ilkleri biz getirdik. Ancak çok büyük paralar harcadık. İstiklal Caddesi’nde bir daire 60 bin lira iken 170 bin liraya tek makine satın aldığımız dönemler oldu. Satarken hurdaya verdik 60 lira karşılığında. Bu, para ve maddiyatla ölçülmüyor. Para

40 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

kazanmak için gazete kurulmaz. Çok çileli günler geçirdik. İsim kaybetmedik, para kaybettik. Birilerinin taşeronluğunu yaprak sırtımızı birilerine dayasa idik bu hale gelmezdik. Yerel basın benimle aynı şartları yaşıyor zor koşullarla cebelleşiyorlar; bir kaç tanesi hariç aşk ile yapılıyor. Toplumun size olan bakışı ve size duyulan saygı her şeye değerdi zaten. Gurur verici ve müthiş bir hazdı. Gazete sahipliği yetmiyor. Bunun için kişilik ve şahsiyet de önemli. Ben gazetemle şahsiyet elde etmeye çalışmadım. Şimdilerde gazete ismi ve kimliği kullanılarak olumsuz işler yapılmaya çalışılıyor.” Yerel ve ulusal arasındaki fark için ise şunları söylüyor emektar gazeteci: “Güçlü olmak için teknolojik alt yapı ve kadro güçlü olmalı. Tek sayfaya renk atarak gazete çıkarmakla olacak işler değil. Ulusal basın çok güçlü ekonomik yönden. Sabah vatandaş bayiden 30 sayfalık gazete alıyor, okunabilecek önemli yerel haberler bölge sayfalarından okunabiliyor. Yerel gazetelerin önünü tıkayan gelişmesini engelleyen yaygın gazetelerin bölge sayfalarıdır. Teknolojiyi yakalayan gazeteler ayakta

kalabilir. Ancak, üslup bozuldu, saldırı için basılan gazeteler var. Yerel gazeteciliğe ticaret olarak bakılmamalı ve onlar desteklenmeli. Yerel gazetecilik imkân meselesi Gazeteler ekonomik sebeplerden dolayı istemeseler de haberlere yorum katıyorlar.”. Birçok kişi Samsun Karadeniz Postası’nda gazetecilikle taşınır ve bu meslekten emekli olur. 1992 yılında Anadolu Basın Birliği, ofset baskıya geçmeleri için gazetelere kredi imkânı tanır. Kredi 10 yılda geri ödenecektir. Kurada şans Karadeniz Bölgesi illerinden Samsun, Trabzon ve Amasya’ya gülmüştür. Ancak kredinin 6 katı teminat göstermek mecburidir. Olayın altından tek başına kalkamayan Türkpençe, sorunu diğer gazetelerle birleşerek aşmak ister. Neticede yerel basın sıkıntı içindedir. Her biri baskıya ayrı ayrı para akıtmaktadır. Ne yazık ki, bir türlü birleşemez yerel gazete sahipleri. Samsun’un teptiği altın tepside sunulan fırsatı Gaziantep kapar. Maddi sorunlar boyu epey aşınca gazeteyi devreder Türkpençe ve içinde bir yara vardır: Gazetenin 56’ıncı kuruluş yılı kutlamasına isim babası sıfatıyla gidemeyecektir.


41 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


KAPAK yok. Yanlış haberine yer veren gazete tekzip yayınlamaz; top ajanstadır çünkü. Gelişen teknolojiyle iletişim araçları da çeşitleniyor. İnternetteki haber siteleri olaylar hakkında kamuoyunu anında bilgilendiriyor. Örneğin hatalı bir ajans haberi, bir tıkla her yere ulaşıyor. Ajans haberciliğini zorlaştıran ve hassaslaştıran bir diğer sebep de bu. Ajans işini en kısa sürede halletmek zorunda. Hem de tarafsızlığa leke düşürmeden ve mesleğin saygınlığını muhafaza ederek.

24 yıllık gazeteci Ergen’den taşı gediğine oturtan tespit:

Gazetecilik silah gibidir, önemli olan niyet... İHA Bölge Müdürü Ali Yılmaz Ergen, “Gazeteci önce kendine, sonra yaptığı mesleğe ve sonra da okuyuculara saygısı olacak. İnsanların açıklamalarını topluma olduğu gibi aktarmıyor sağa sola çekiyor ve değiştiriyorsanız o zaman gazetecilere güvenilmez.” diye konuşuyor.

Aslında çok sevdiği bir mesleği yapmaktadır Ali Yılmaz Ergen; Ankara Keçiören’de lise öğretmenidir. 1986’da ailevi sebeplerle baba ocağının bulunduğu Ordu’ya döner ve sempati duyduğu gazeteciliğe başlar. Türkiye Gazetesi’nin şehirdeki haber sorumlusudur. 1992’de yazı işleri müdürü sıfatıyla gazetesinin baskı tesisleri kurduğu Samsun’a atanır. 1993’te yeni açılan İhlas Haber Ajansı’nın (İHA) şehirdeki bölge müdürüdür. İHA’yı bağlı 8 ilde teşkilatlandırır. 2006’da ajansın Ankara Bölge Müdürlüğü teklif edilir, 2007’de iş resmiyete biner. “Valiler için İstanbul, gazetecilikte de Ankara mesleğin zirvesidir” dese de, ailevi sebeplerden dolayı bu görevden affını ister. Ergen halen İHA Samsun Bölge Müdürü. 5 vilayetin sorumluluğu onda. Mesleğin giderek aktifleşip hareketlendiğini söyleyen Ergen, önceki fiziki şartlarla 42 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

şimdikinin kıyas götürmeyeceğini belirterek, bilgisayar ve internetsiz dönemde VHS haber kasetlerinin otobüsle kanallara gönderildiğini hatırlatıyor. “Sektör çok daha iyi noktalarda, ancak saygınlık ise çök kötü…” görüşünde. Toplumun artık medyaya eskisi gibi güvenmediğini de ifade ediyor: “Geçen süreçte gazetecilerin açık ve net olarak bir güven sorunu oluştu. Saygınlık yitirildi. Çok daha vahimi bu bakış açısının ön yargı ile değil yaşanan olaylar neticesinde ortaya çıktığını düşünüyorum. Güven bunalımı, sektörü temsil eden insanlardan kaynaklanıyor.” Ergen’e göre basın sektörü çalışanı uyanıktır bir defa. Objektiften ayrılmamalı; hoşlanmadığını başkasına reva görmemelidir. Geri dönüşlerle test edilemediği için ajans haberciliği gazetelerdekine nazaran daha zor. Ajansın hatasını telafi ve gönül alma imkanı

24 yıllık gazetecilik hayatının 17 yılında ajans haberciliğiyle uğraşan Ergen şöyle konuşuyor: “Bölge genelinde yaptığımız her hangi bir haber şu ana kadar adli dava konusu olmadı. Bölgede beş bürodan sorumluyum. Haberlerden dolayı hâkim karşısına çıkmadım. İki yıllık gazete sahipleri aleyhlerindeki davalardan hüküm giydi. Gazetecilik silah gibidir. Bu mesleği yapan insanların her birinin elinde aslında bir silah var. Önemli olan o silahın hangi niyetle tutulduğudur. Vatan savunmasında kullanıldığında kahraman olunur. Terörist kullanır vatan haini olur. Elinizdeki silahı karşınızdaki insana doğrultup ‘gazeteme abone olmazsan yazılacak bir şey olmasa da yazarım’ derseniz, insanlara çamur atarsanız, bu gazetecilik değildir. Gazeteci önce kendine, sonra yaptığı mesleğe ve sonra da okuyuculara saygısı olacak. İnsanların açıklamalarını topluma aslı gibi aktarmıyor sağa sola çekiyor ve değiştiriyorsanız o zaman gazetecilere güvenilmez.” Dürüst ve düzgün gazeteciliğin icra edilmesinde okurların sorumluluğu da var öte yandan. Para ödediği mevkutenin içeriğini, yayın politikasını ve neye hizmet ettiğini bilmeli. Tetikçiliğe soyunan, yanlışta ısrar eden ve haberlerle kamuoyunu yanıltan gazeteleri iyilerinden ayıramıyorsa, şikâyet hakkını elinin tersiyle itiyor demektir. Güvenilir gazete ve gazeteci isteyen okur, bunu hissettirmeli. “Günümüzde intikam, ihale ve farklı işler uğruna gazeteler kuruluyor. Orada söz konusu olan gazetecilik değil tetikçiliktir.” diyor İHA Bölge Müdürü. Tirajla, okuyucunun gazeteye duyduğu güveni özdeşleştiriyor. Sadece hedefindeki kişi ve kurumları yıpratmak amacıyla, mahalle mahalle gazete dağıtıldığını söylüyor: “Aynı gazete, aynı günde iki farklı manşetle çıkabiliyor. Seçimlerde, tekzip gerektiğinde yapıldı bu. 500 normal gazete basıyor, tekzibi 20 tanesinde yayınlıyor.


Tekziplileri adli mercilere gönderiyor. Piyasadaki gazete tekzipsiz.” Ergen’den güzel bir tespit daha: Haber atlamak işin doğasında mevcut; ama kişiliğin atlanması tam bir facia. Bağımsızlık gazetecilikle ekonomik güç arasındaki ilişkiye Ergen de işaret ediyor: “Ekonomik bir zafiyet varsa bu iş yürütülemez. Sadece yerel basın değil yaygın basında da ekonomik şartlar uğruna bağımsız habercilik yapılamıyor. Sonuçta gazeteler gelir gider dengesini korumak adına reklam almak zorundadır. Reklam alınan kurumlar dahi haberleri etkileyebilir.” Gazete patronu çıkarları doğrultusunda yayını etkilemeye kalkıştığında irade idarecilerde: İdareciler patronun tetikçiliği yerine gazetecilik yapma duruşunu göstermeliler.” Bu duruşu, mesleğin içinden gelen ve işi bilen genel yayın yönetmenleri sergileyebilir. Bilmenin yanı sıra kendine ve gazeteciliğe saygı ilkesini de bayraklaştırmalılar. Sektördeki ana problemlerden biri de, eğitimsizlik. Yerel basın bu kritere yeterince özen göstermiyor. Sonuçta, eğitimli gazeteci istihdamı ekonomik güçle doğru orantılı. Sektördeki ana problemlerden biri de, eğitimsizlik. Yerel basın bu kritere yeterince özen göstermiyor. Sonuçta, eğitimli gazeteci istihdamı ekonomik güçle doğru orantılı. Ergen, meslekteki problemlerin halli için gerçeklerin söylenmesi gerekirliğinden hareketle bir anısını paylaşıyor bizimle: “Bir gün bir basın toplantısına telefonla davet edildim ve katılabileceğimi belirttim. Bunun ardından organizasyonun davetiyesi elime ulaştı. Bir dip not vardı davetiyede. Büyük harflerle; ‘Toplantımız yemeklidir’ yazıyordu bu notu gördükten sonra gitmekten vazgeçtim. Yerel basın için bir kanaat oluşmuş; ‘Yapılacak basın toplantıları yemekli olursa gazeteciler mutlaka gelir.” Yaygın ve yerel basın farkını ilginç bir örnekle dile getiriyor: “Yaygın ya da yerel habercilik mantığı değişmemeli aslında. Ama İstanbul’un taşraya bakışı futbola benzer. Fenerbahçe- Samsunspor maçında, Samsun Fenerbahçe’ yi farklı skorla yenmişse yaygın basın, “Samsun Fener’i yendi” yerine, “Fener Samsun’da kaybetti” başlığını atar. Oysa, Anadolu kulübü mütevazı imkanlarla Fener’i yenmiştir. Yakışanı, “Samsunspor Fenerbahçe’yi ezdi” başlığıdır. Bunun anlamı şudur; Fener’in 20 milyon taraftarı var. Ya Samsunspor’un? Yaygın gazetecilerin idarecileri yerel haberlere aynı gözle bakmakta.” Ergen, başka sektörlerdeki bazı insanların gazeteci kimliğiyle dolaştıklarını, hatta sayıda gerçek gazetecileri geçtiklerini de ekliyor sözlerine.

Zaman Gazetesi Karadeniz Bölge Müdürü Albayrak:

Ulusal basın yerel medyayı tanımıyor... Albayrak, Samsun’daki yerel gazetelerin; baskı kalitesi, görsel tasarım ve habercilik anlayışı kriterlerine göre, diğer bölgelerden daha üstün bir performans ortaya koyduğunu ifade ederek, “Halkı bilgilendirmenin yanında katılımcı demokrasinin gelişmesinde yerel basın hayati önem taşımaktadır” diyor.

Zaman Gazetesi’nin İstanbul’daki merkezinde habercilik yapıyorken geçen yıl ortası Samsun’daki Karadeniz Bölge Müdürlüğü’ne getirilen Mükremin Albayrak’ın kısa süreli izlenimine göre; ‘baskı kalitesi’, ‘görsellik’ ve ‘haberlerin değerlendirmesi’ açılarından şehirdeki yerel medya, diğer bölgelerdekilere nazaran, daha gelişkin. Günde 4–5 mahalli baskıyı okuduğunu söyleyen Zaman Bölge Müdürü, “mesleğimizde daha iyinin sınırı yok” şerhini de vurgulayarak, “Birçok yerel gazetenin ortak özelliği, az elemanla güzel iş yapma felsefesi üzerine kurulu olmaları. Bir gazetede bir muhabirin her gün her sayfada haberi varsa bu kaliteyi düşürecektir. Haber araştırma ve kafa yormayı gerektiren bir üründür. Her gün çok sayıda haber üretmek zorunda kalan

bir muhabirin elinden de çok kaliteli iş beklemek mantıklı değildir.” diyor. Albayrak’ın Samsun’a gelene kadar ki meslek hayatı gazetesinin İstanbul servislerinde geçer. Yerel gazeteciliği ilk defa 19 Mayıs şehrindeki yeni göreviyle tanımaya başlar. İşte onun gözünden, merkezden yerele bakış: “ Ülkemizde basın denince alışılagelmiş olarak akla ilk gelen İstanbul kaynaklı basın yayın organları oluyor. Bunun yanı sıra Anadolu’nun yaklaşık bin 500 il ve ilçesinde yayın yapan binlerce yerel veya bölgesel yayın organı ise Anadolu basını ya da Taşra basını olarak da adlandırılıyor. Ulusal basında, özellikle gazetelerin merkezinde yer alanlar, yerel basını tanımadıkları, bölgedeki etkinliklerini bilmedikleri için varlıkları veya yoklukları onların nezdinde 43 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


KAPAK çok ta önemli değil. Bu görüşün değişmesi için ulusal basının, yerel basının yayın yaptığı bölgedeki etkisini ve hizmetlerini tanıması lazım diye düşünüyorum.” - Takip ettiğinizi belirttiğiniz yerel basında, size göre hangi alanlarda sıkıntı var? Büyük çoğunluğu birkaç özel haber dışında tamamen bir birine benzerlik arz eden ajans haberleriyle çıkmaları. A-jans haberlerine şekil verecek iyi bir e-ditöryal yapı olsa belki bu benzerlik biraz değişebilir. Yine burada az elemanla çok sayfa yapmanın sonucunu görüyoruz. Gazete sahiplerinin biraz daha bu alana yatırım yapıp eleman takviyesi yapmaları durumunda Samsun’daki birçok yerel gazetenin çok daha iyi bir duruma geleceğini aşikârdır. - Yerel basının gündem oluşturmadaki görevi nedir? Samsun yerel basını bu görevi hakkıyla yerine getirebiliyor mu? Toplum yaşamında yerel basın son derece önemli işlevler üstlenmekte. Yerel medya; yerel yönetimlere, yerel yönetimin çalışmalarına, faaliyetlerine yön vermekte. Yerel medya kuruluşları, ulusal medyanın ulaşamadığı noktalara ulaşarak bulunduğu, yayın yaptığı bölgenin insanlarıyla iç içe, halkın bir parçası olarak görev yapmakta. Ulusal basının yer veremediği veya küçük görmek zorunda kaldığı haberleri yerel basın alabildiğine geniş görme imkânı var. Derinlemesine ve ısrarla takip edilebilen konularda mutlaka gündem oluşturulur, çünkü bu gazeteleri takip eden, hitap edilen kitle o şehrin insanıdır ve okuduğu haberlere itibar ederek gerekli tepkisini ortaya koyacaktır. Bu da karar vericiler için etkisini gösterecektir. Özellikle yerel bazdaki sıkıntılarını dile getirecek mecra bulamayan yerel yöneticiler de hem kamuoyu oluşturmak hem de bölgelerine daha iyi hizmet etmek için yerel medya ile iyi ilişkiler kurmaya özen göstermektedir. - Yerel basının bağımsız yayın ortaya koyması nelere bağlı? Bu şehirdeki gazetelerin ekonomik yapısı ya da durumunu özgür yayıncılık penceresinden gözlemleyebildiniz mi, şehirde geçirdiğiniz kısa süre zarfında? 44 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Hilal Çakır, olaylara hep pozitif yönden bakmayı tavsiye ediyor…

Yerel basının bir kısmı, resmi ilan ve reklam alarak gelir elde etmek amacıyla kurulduğu için çoğu zaman gazetecilik etiğine uygun yayın yapmadığına hepimiz şahit oluyoruz. Diğer yandan yerel medyanın bir kısmı küçük bir kasabada veya ilde, bir siyasi partinin ya da sermaye grubunun etkisi altında faaliyet göstermekte. Böyle olunca da toplumu bilgilendirme, gerçekleri sunma işlevinden tam bağımsız olduğunu söyleyemeyiz. Bu nedenle bazı olaylar bir kısımda büyük övgü alırken, bazılarında yergi alabilmekte. Veya reklam beklentileri olaylara karşı gereken tepkinin ortaya konulmasına engel olabilmekte. Gerçi bu konu ulusal veya yerel olması bakımından çok fark arz etmiyor. Bu işin hakkını yerine getirmek ve gerçek gazetecilik yapmak isteyen medya her bakımdan bağımsız olması gerekiyor. - Yerel medyayı önem sıralamasında nerede konumlandırıyorsunuz? Kamuoyunun aydınlatılması, bilgilendirilmesi hususunda bir ülkede ulusal basın ne kadar önemli ise yerel basın da en az onun kadar önemlidir. Halkı bilgilendirmenin yanında katılımcı demokrasinin gelişmesinde yerel basın hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda yerel basının gelişmediği ülkede demokrasinin gelişmesinden, ilerlemesinden söz etmek doğru olmaz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yerel basının yerine getirmesi gerektiği önemli vazifeleri var. Yayın yaptığı bölgedeki gündemi, gelişmeleri topluma aktarır. Yerel yönetimleri denetler. Halkın yerel yönetimlere katılmasını sağlar. Yerel yönetimlerin yaptığı faaliyetleri en iyi anlatabildiği yerler kuşkusuz yerel medyadır. Bir ilçe belediye başkanının yaptığı faaliyeti en güzel aktardığı yer olan gazete, dergi ve televizyonlar ayrıca yerel yönetimlerin kamuoyu adına denetlenmesinde de büyük bir paya sahip olduklarını biliyoruz.

Yerel basında kurumunla arkadaşlık esas Üstelik örtülü bir bayanken 2002’den bu yana Kanal S Televizyonu’nda haber müdürlüğü görevini yürüten Hilal Çakır, siyasi haberlerde yerel basının, ulusala göre daha rahat ve objektif davrandığını vurguluyor. Tek üzüntüsü, çalışırken, biricik kızının büyüdüğünü fark edememesi…


Hilal Çakır, 8 yıldır Kanal S Televizyonu’nda haber müdürlüğü yapıyor. Basın dünyasında özellikle de televizyonda bir kadının, üstelik de anneyken nasıl ayakta kalabildiğini konuştuk kendisiyle. O aynı zamanda başı örtülü bir bayan. Tabi ki bu önemli detayı da irdeledik. Çakır, çocukluğundan beri iletişim ile ilgili bir meslekte çalışmayı düşünüyormuş aslında. Öğretmenliği de istiyormuş ama okulda muhabirlik salık verilmiş sürekli. Eğitimcilik katsayı engeliyle suya düşünce, Radyo-TV okumuş. Yıl 2002. Kanal 7 ve TV 5 kanallarında çok kısa sürelerle bulunduktan sonra Samsun’a dönen Çakır, şu anda İlkadım Belediyesi Basın Yayın Halkla İlişkiler Servisi personeli Oktay Çakır’la sözlüdür o sıralar. Sözlüsünün iş görüşmesine eşlik etmek amacıyla geldiği televizyon kanalında haber müdürlüğü kadrosu da boştur. Bu görev için teklif alır. Aynı kurumda sözlüsü kameraman o ise müdürdür artık. Çakır’ın şu sözleri yaygın basın ve yerel basın arasındaki farka ışık tutuyor: “Kanal S televizyonunda işe başladığımda genel seçimlere sadece iki ay vardı. Hayatımın en zor ve en yoğun seçim dönemiydi. Birden bire yoğunluk ve koşturma içerisine girdim. Yerel basının siyasi kaygısı yok. Tüm partilerin ve adayların haberleri yapılıyor neticede. Buda seçim döneminde inanılmaz bir haber yoğunluğunun yaşanmasına neden oluyor. Yerel basında iktidar ya da muhalefet ayrımı yapılmazken, yaygın basında ise durum tam tersi. Hatta ulusal bazda yayın

yapan kanallarda çalıştığım dönemde insanların söylediği sözlerin tam tersini söylemiş gibi montaj yapmam bile isteniyordu.” O dönemlerde ise yerel basındaki imkânlar, şimdikini hayal ettiremeyecek ölçüde kısıtlıdır. Muhabiri habere yönlendirmek ya da olay yerinden merkezi aramak için çoğu zaman şahsi telefonlar kullanılır. Yol parasını cebinden harcar kameramanlar. Ana bültende 10 haber yayımlayabilmek çok iyidir o günlerde. Haberin kalitesi ve ses getiriciliği değil de, mevcudiyeti esastır. Yeter ki haber olsun, isterse çamurdan. Hilal Çakır, yine de her haber yazılışında heyecan artmaktan vazgeçmez.. Sahne tozu yutan oyuncunun tiyatroyu bırakamaması gibi, mesleğe bağımlılığı çoğalır haberler, haberleri; aylar birbirini kovaladıkça. Kurum değiştirmeden 8 yıl gazetecilik mesaisi, Samsun’da ender rastlanan bir durumdur ayrıca. O bunu başaranlardandır: “ Samsun’da insanlar çok fazla kurum değiştiriyorlar. Hatta bazen bu değişim turu en başa dönüyor ve aynı kurumda 2. hatta 3. kez işe başlanabiliyor. Bu durumun yüzde 70’i kurumdan kaynaklı ve yüzde 30’u ise kişinin kendine bağlı. 8 yılda birçok insanla çalıştım. En başından beri aza kanaat ederek kameramanlardan daha düşük ücretle haber müdürlüğü yaptım. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. Yerelde personel ve kurum ilişkisi değil, kurumla arkadaş ilişkisi içerisinde olunmak zorunda. Kurumum benim sıkıntılı zamanlarımda, bende kurumumun

sıkıntılı zamanlarında birbirimize destek olduk. Adeta bu işte birlikte büyüdük..” Bir bayan iş müracaatında, özellikle medyada, bugün dahi kimi zorluklar çekmekte. “Acaba yapabilir mi?” sorusu kafaları kurcalar. Bayan örtülüyse sorular çoğalıyor haliyle. Olay mevkiinde ya da haber kaynağıyla diyalog halindeyken ezilmeyerek rahat davranabilir mi? Aktif olabilir mi? Ona bakış açısı nasıl olur? Camianın içinden darbe alsa da yılmaz hiç. Bir yöneticisi söylemiştir; Polis Meslek Yüksek Okulu’ndaki töreni izleyecektir, kameramanıyla beraber. Bir basın mensubunun görevdeyken başörtüsün problem oluşturmayacağını düşünür içinden. Beklenmedik bir olay vukuu bulur. Yöneticisi bizzat kapıda bekletmiş ve törene icabetini engellemiştir. “Bayanların da avantajları vardır” diyerek olaylara pozitif yönlerden bakmayı telkin eder kendi kendine hep. Örneğin, sokak öyledir. İnsanlar, erkek muhabire nazaran kadınlara kendilerini kasmadan konuşmakta ve mutlaka soruları yanıtlamaktadır. Fakat çalışırken annelik uzaktan göründüğü gibi kolay değildir. Ne kolayı, bir hayli zordur onun gözünde. Tek çocuğu Zeynep 11 aylıkken yeniden görevinin başındadır: “Keşke o biraz daha büyüdükten sonra işimin başına dönseydim. Fakat şimdi yeniden bir çocuğum olsa belki 6 ay sonra geri de dönebilirim. Çocuğumun küçüklüğünü yaşayamadım. Yine de işimden uzun süre kopamıyorum.” 45 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


TURİZM

Tekkeköy Mağaraları’nda tarihe yolculuk... Kültür Bakanlığı’nın projesi tamamlandığında Karadeniz Bölgesi çok önemli bir açık hava müzesine kavuşacak. Tekkeköy Mağaraları, Türkiye’nin her bir yanından, hatta diğer ülkelerden ziyaretçe çekebilecek gizime sahip. Vedat ATICI

S

amsun’un şirin ilçesi Tekkeköy sınırlarındaki eski çağlardan kalma izler taşıyan mağaralar, özlemle gerçek anlamda keşfedilerek turizme kazandırılacaklarını günleri bekliyor. Mağara denince aklımıza hemen “yeraltı

46 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

dünyası” gelir. Mağaralar korku, dehşet, çile, eziyet, uyku ve geçici ölümü sembolize ederler. İçine günışığının girmediği yerlerdir. Ancak Tekkeköy Mağaraları böyle değil. Bir uçtan giren ışık diğer uçtan çıkıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı kısa süre önce

hazırladığı projeyle kendine has özelliklere sahip bu mağaraları turizme kazandırmayı planlıyor. Çalışmalar bittiğinde, Karadeniz Bölgesi’nde eşine az rastlanır bir açık hava müzesi hayat bulacak.


MAĞARALARIN TARİHİ Tekkeköy merkeze 1 kilometre uzaklıktaki mağaralar, Paleolitik ve Kalkolitik dönemin yerleşim yerlerinden. Kazı uzmanlarının verdiği bilgilere göre, bölgede ilk yaşam izleri burada tespit edilmiş. Yapıları doğal, ancak genişletilerek büyütülmüş. 1977 yılında sit alanı ilan edilip korunmaya başlanana kadar tahribata uğramış maalesef. Bunlar aynı zamanda bölgenin en kolay ulaşılabilen geniş ağızlı mağaraları özelliğine de sahip. Ana kayanın işlenmesiyle oluşturulmuş sarnıç, burç, depo, yol ve merdiven gibi eserler de yer almakta içlerinde. Bilim adamlarının incelemelerinde belirlenmiş; Çınarcık ve Fındıcak vadilerinin kesiştiği yerdeki ve her iki vadiye de hâkim Delikli Kaya, geç dönem bir Frig Kalesi. Bu mağaralarda yaşayan madeni tanımayan Paleolitik Çağ insanı; bütün aletlerini taş, ağaç ve kemikten üretmiş. Geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla sağlamışla. Taştan yontma el baltaları, mızrak uçları, kesiciler, kazıyıcılar gibi çeşitli aletleri kullanmışlar. Bu mağaralarda Tunç Çağı’na ait çanak, çömlek, küpe, bilezik, bıçak, kama, ok ucu, toplu iğne gibi maddi kültür belgeleri

elde edilmiş. Bölgede iskân, Hitit ve Frigyalılar döneminde de devam etmiş. Burayla alakalı ilginç tahminleri var arkeologların. Deniz önceleri mağaralara kadar ulaşıyormuş. Mağaralarda gemilerin bağlandığını gösteren bazı şekiller buna delil. Yeşilırmak Nehri’nin getirdiği alüvyonlu topraklarla deniz 4 kilometre geriye çekilmiş. Yörede Roma ve Bizans dönemine ait kilise, çeşme ve köprü kalıntıları da mevcut.

NASIL ULAŞILIR? Zeminden mağara kalenin tepesine ve oradan da güneydeki Delikli Tepe mağaralarına uzanan ve merdiven basamaklı orijinal bir yol daha var. Ama ziyaret edecekleri şimdiden uyaralım; basamaklar çok küçük ve dik. Zemin, su sızıntıları yüzünden ıslak ve yosun kaplı. Ufak bir hatayla sendeleyip aşağı düşme tehlikesi söz konusu. 47 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


OTOMOTİV

H

onda’nın Trabzon bayiliğiyle 1 Mayıs 2008 tarihinde kurulan Çim-art Otomotiv’in işe başlarkenki tek amacı sektörün lideri haline gelmekti. Bir yıl sonra Samsun’daki Honda bayiliğini de bünyesine kattı. Kısa sürede bayilik hizmeti sunduğu firmanın müşteri memnuniyeti sıralamasında Türkiye birinciliğini elde ederek amacına bir adım daha yaklaştı. Her zaman ekip çalışmasına inancını yineleyen Genel Müdür Levent Bakkaloğlu; hedeflere varmada ‘ilişki kurabilen insan yapısının’ önemini bizzat pratiğe döken bir yönetim anlayışı sergiliyor şirketinde.

Çim-Art Honda’da liderliğe oynuyor... Trabzon’dan bir yıl sonra Samsun’da da bayiliğini yapmaya başladığı Honda’nın müşteri memnuniyetinde Türkiye birinciliğini yakalayan ÇİM-ART’ın daha büyük hedefleri var.

‘İş üzerinde etkinlik’ ve ‘gerektiğinde inisiyatif kullanmak’ vazgeçemediği çalışma prensipleri arasında. Daha doğru bir tanımlamayla; ‘mükemmeliyetçilik’ ile ‘müşteri odaklı hizmeti’ aynı potada eriterek beraber sunmaya çabaladıklarını anlatıyor: “Güvenilir maksimum satış yapan bir şirket olmak müşteri ihtiyaçlarını hızlı, etkili kaliteli çözümlerle karşılamak ve sektördeki liderliği yakalamak ilkesiyle çıktığımız bu yolda Trabzon’da ki başarılı çalışmalarımızın devamında Samsun HONDA bayiliğini de satın aldık. Böylece müşteri Memnuniyetini sağlama hedefimiz içerisine Samsun ilini de dâhil etmiş olduk.”

Mustafa BİLİK

Çim-Art’ın Trabzon tesisinde 30, Samsun’dakinde ise 40 civarında uzman personel görev yapıyor. Bakkaloğlu, 2010 yılında hedef çitasını yükselttiklerini söylüyor: “Bu yıl Samsun’da yatırımlarımızı arttırmayı düşünüyoruz. Tüm Cıvıc Sedan ( Dream / Premium / Elegance ) modellerimizde şehir halkınca beğeniliyor. HONDA ikinci elde de kullanıcısına kazandıran bir marka olduğundan dolayı yok satan ikinci el grafiğini koruyor.” Honda’nın dizel otomobillerini Türkiye’deki mazot kalitesine güvenemediği için Türk piyasasına sokmadığını da belirten Genel Müdür, sunulabilseydi yok satacağından emin. 48 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


Peugeot’nun hibrid alanında global stratejisi : HYmotion

P

eugeot, uzun yıllara dayanan araştırmalar sonucunda oluşturulan çevre yaklaşımının verdiği güvenle, hibrid teknolojisi alanında global stratejisini açıkladı. Bu çerçevede, termik motoru elektrik motoru ile birlikte ve ayrı ayrı çalışacak şekilde sunan, yakıt tüketimi ve CO2 salınımı açısından mükemmel sonuçlar elde etme olanağı veren HYmotion teknolojisi sunuyor. Bu teknoloji dahilinde yepyeni Peugeot konsept modeli RC HYmotion4. RC HYmotion4: Sihir gerçeğe dönüşüyor… Asil, güçlü ve dinamik RC HYmotion4, Peugeot ailesinin tutku ve bilgi birikiminin ürünü konsept otomobil. Geleceğe yönelik tasarım, mekanik ve teknolojik

gelişmelere ilişkin çok sayıda yeniliği bir araya getiriyor. RC HYmotion4 konsept otomobil son derece yenilikçi melez mimarisi ile erişilebilir ve çok amaçlı otomobil kavramını somutlaştırıyor.

kaportanın altındaki 70 kW (95 bg) gücündeki elektrik motoru ekleniyor. Toplam 230 kW/313 bg güç üreten motorunun potansiyeli ile yol performansı, karma parkurda 109 g CO2/km hatta elektrik modunda “0” salınım ile çevre normaları bakımından çok yüksek etkinlik düzeyi bir arada sunuluyor. Peugeot, ürün yelpazesinin gelecekte ticarileşecek bir modelinin habercisi olan PROLOGUE, HYmotion4 sunumuyla sürpriz yapıyor.

Çevreye saygılı, otomobil heyecanının bütün bileşenlerini içeren tutku modeli RC HYmotion4 Peugeot’nun çevreci yaklaşım ile sürüş keyfi ve performansı birleştirme yetkinliğini her zamankinden fazla kanıtlayan bir sentez. Aracın arkasında bulunan 160 kW (218 bg) gücünde 1.6 I TBG benzinli motora, ön 49 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


SPOR Samsun gençliği için dev proje:

Okullardan olimpiyatlara Samsun Gençlik ve Spor Müdürü Ömer Altunsoy, 2012’de gerçekleşemese de 2016 olimpiyatlarında şehrin mutlaka 10 sporcuyla temsil edilmesini hedefliyor. Altunsoy’un “Okullardan Olimpiyatlara” projesi sayesinde şehir, “Türkiye spor kulübü sayısı sıralamasında” 56’ıncılıktan 2’inciliğe yükseldi. Mustafa BİLİK

S

amsun Gençlik ve Spor Müdürü Ömer Altunsoy, 2008 Şubat ayında geliştirdiği “Okullardan Olimpiyatlara” adlı projeyle, klasik bürokrat prototipini zorluyor. ‘Sporun toplumun geneline yayılamayışı’ gerçeğinin arayışa ittiği Altunsoy, 16 Ocak 2009 tarihinden beri müdürlük koltuğunda oturuyor. Ama spora uzak

biri değil. Baştan belirtelim o bir milli sporcu. Judo Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne atanmadan önce de, vekaleten bu görevdeydi. Proje; Vilayet, Özel İdare, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi işbirliğiyle götürülüyor. Öncelikli amaç, sporu sadece şehir merkezlerinde değil; köylere kadar yayarak, bu konuda kültür oluşturmak. Diğer amaçlar şöyle sıralanabilir: Okullarda gençlik ve spor kulüpleri dernekleri kurdurtmak. Olimpiyata aday yetenekleri keşfederek, Türk sporuna ve milli takımlara kazandırmak. Geleceğin büyüklerini spora alıştırarak, sağlıklı ve başarılı bireyler yetiştirmek. Mevcut spor tesislerinden istifadeyi artırmak ve öte yandan da, yeni spor alanları oluşturmak. Lisanslı faal sporcu sayısını çoğaltmak için sürekli yarışmalar düzenlemek. İlköğretim okullarını Türk sporunun alt yapısı haline getirmek. Her ufku geniş programın ilk etapta uğradığı “hayalci görülme” handikabıyla Altunsoy da yüz yüze kalıyor. Okul idarecileri,

50 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


malzemelerin eksiksiz karşılanacağına başlangıçta bir türlü inanmayarak, “Bizi kandırmayın!” diye tepki gösteriyor. Hatta bir İlçe Milli Eğitim Müdürü malzemeler kamyona yüklenirken bizzat çalışmış. ‘Siz niçin eşya taşıyorsunuz? diye soranlara cevabı da hazırmış: “Bu malzemeleri vermekten vazgeçilebilir. En iyisi bir an önce yükleyelim.” Sıkıntılara ve engelleyici ayak oyunlarına rağmen yılmadan sürdürülen proje, meyvelerini vermekte. Projeyle okul spor kulübü sayısı 6’dan 102’ye yükselmiş. Samsun, okul kulüpleri sıralamasında 56’ıncılıktan, İstanbul’un ardından ikinciliği terfi etmiş. Köylerdeki spor kulüplerine sürekli yenileri eklenmekte. Şimdiden 1500 lisanslı sporcu yetişmiş durumda.

Bu kulüplerin kuruluş tüzüğü, Samsunspor ve Bayan Basketbol takımlarından farksız. Takım sporlarındaki başarılar elbette mutlu ediyor. Ama uluslararası müsabakalara çok rahat ev sahipliği yapabilecek çaptaki Samsun’un, bireysel branşların arenası olimpiyatlara ya da aynı kategorideki organizasyonlara sporcu gönderemeyişi başı öne eğdiriyor doğrusu. Bu branşlara arka çıkmadan, olimpiyat hayal. İlçe ve köylerdeki atıl binalar hatta kalorifer daireleri bu bilinçle spor salonlarına dönüştürülmüş 19 Mayıs şehrinde. Yüzme ve okçuluk özel alt yapı gerektirmesiyle diğer spor dallarından ayrılıyor tabi ki. Altunsoy’daki gençliğe, spora ve dolayısıyla ülkeye hizmet düşüncesi, buradaki sorunu da çözümlemiş. Alt yapı problemi, ücretsiz servis aracı formülüyle aşılmış. Yakın gelecekte başarı umuluyor.

Öğrencilere proje üretip uygulamak, okul kanalı sayesinde yürütülebiliyor. Ya, çoktan iş hayatına atılan çocukların hali ne olacak?… Altunsoy zamanla icra edilecek projeler hazırlamakta onlar için de. Müdürlüğün tesisleri her gence açık şu anda. Günümüzde sportif fonksiyonlar çoğunlukla, sponsorluk müessesesinin desteğiyle icra ediliyor. Bu noktada Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın (STSO) yanı sıra Samsun Büyükşehir Belediyesi’nden de destek bekleniyor. İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü, 2012’de olmasa da, 2016’da mutlaka bu şehri olimpiyatlarda 10 sporcuyla temsil etmeyi hedefliyor. Altunsoy’un deyimiyle “Un var, yağ var, şeker var helva neden yapılamasın?” 51 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


SPOR

40 çocuğun eğitildiği Kavak ilçesindeki Yaşar Doğu Güreş Eğitim Merkezi, Türkiye’deki örneklerinin en iyisi. Barınmadan, sosyal faaliyetlere ihtiyaçları karşılanıyor. Son 5 yılda merkezden 10 kişi milli formayı giydi. Giydi ama gelecek vaat eden hiçbir güreşçi Samsun’da tutulamıyor. Yüksek maaş ve artı avantajlar sunan İstanbul, Ankara ve Antalya Büyükşehir Belediyeleri’nin kulüptlerince kapışılıyor. Öbür branşlarda da tablo güreşteki gibi. Yetişen sporcu uçuyor. Bir zamanlar Samsun’un adı okçulukla anılıyordu. Şimdi ise adı okunmuyor bu sporun şehirde. Niçin? Antrenör Kadir Günay’ın ayak oyunları ve haksızlıklara uğramasının sonucu bu. Aklanan ve hak mahrumiyeti cezası kaldırılan çalıştırıcı, kolları sıvadı yeniden. Şehirde birkaç yıldır jimnastik parlamakta. Alt yapısında İlkadım Belediyesi eski Başkanı Erdoğan Tok’un bir hayli çaba sarf ettiği “trambolin jimnastiğinde” Türkiye Şampiyonluğuna ulaşıldı. Demek ki, elbirliğiyle daha nice ‘helva imal edilebilecek.’ Sıra artiktik jimnastikte şimdi. Bir tatbikat daha var ki, değinmemek emeğe ve dosyanın ruhuna ihanet. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün ‘Olimpiyat Hazırlık Maaşı’ projesinden söz ediyoruz. Halihazırda Samsun’dan 14 sporcu uygulamadan yararlanıyor. Şimdilik tanınmasalar da bu sporcular ileride Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil edecek. Şehir dile kolay, 1992 Barselona Olimpiyatları’ndan beri siftahsız. Bayburt 2008’de Pekin Olimpiyatları’na sporcu göndermişti. Ferdi olimpik branşlarda üçer aylık periyotlarla Türkiye çapında sporcu seçiliyor. Belli özelliklere haiz olanlara maaş bağlanıyor. Bu seçmelere Samsun’dan 30 civarında aday gidiyor. Amaç maaşlı sporcu sayısını artırmak. Bunun için müdürlük 15 adet antrenörü, hizmet alımı kapsamında bünyesine katacak. Yaş kriteriyle şekillenen 150, 300 ve 450 liralık maaşlar sporcunun performansı yükseldikçe 2 bin 500 liraya varabilecek. Genel Müdürlük’te “spor artık bir meslek” bakış açısı hakim. Böylelikle aileler de çocuklarını spora yönlendirebilecek. Spor lisesi, üniversite ve spor müdürlüğü projenin üç sacayağı. 52 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

ÖMER ALTUNSOY KİMDİR? Siyah kemer “3. Dan” sahibi mili sporculardan Ömer Altunsoy, 1987 yılında 11 yaşındayken Yaşar Doğu Spor Salonu’nda açılan yaz spor okulunda judo branşına başladı. Bu branşta Türkiye adına yarıştı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Beden Eğitimi Bölümü’nden mezun. Vezirköprü’ye öğretmen atandı. Mesleğinin ikinci yılında Samsun merkezdeki başka bir okula tayin edildi.

Bu esnada OMÜ Spor Kulübü’nde 6 yıl judo antrenörlüğü yaptı. Buna paralel Judo Federasyonu’nda teknik komite ile yönetim kurulu üyeliği görevlerini yürüttü. Aynı zamanda judoda milli hakem. ‘Herkes İçin Spor Federasyonu’ organizas-yonun kurul üyesi. Yine Badminton Federasyonu organizasyon kurul üyesi. Avrupa Birliği hibe projelerinde “Proje yasal temsilcisi.” Evli ve üç çocuk babası.

OLİMPİK MAAŞLI 14 GENÇ SPORCU Olimpik maaş alan Samsunlu sporcuların isimleri şöyle: Musa Tüzen: 3 Adım Atlama - Atletizm, Elif Koç: Yürüyüş - Atletizm, Tuğçe Güneş: Yürüyüş - Atletizm, Murat Yazıcı: Basketbol - Bedensel Engelliler, Ramazan Kahrıman: Basketbol Bedensel Engelliler, Bünyamin Aydın: Boks,

Muhammet Aydın: Boks, Mahir Dinç: Boks; Fatih Üçüncü: Grekomen - Güreş, Şerif Kılıç: Grekomen - Güreş, Enes Başer: Grekomen- Güreş, Selda Karadağ: Judo, Fatih Bozlar: Okçuluk, Canan Özyurt: Plaj Voleybolu


15 Reklam

53 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


ALIŞVERİŞ

6 bin lira harca 5 yıldızlı tatil kap Azella mağazasından, yeni evleneceklere 5 yıldızlı balayı imkânı. Firma daha öncesinde otomobil kampanyası düzenlemişti.

Ü

çüncü kuruluş yıldönümünde çekilişle bir müşterisine Hyundai Getz marka otomobil hediye eden Azella Mağazası, şimdi de yeni evleneceklere ve evini yenileyeceklere beş yıldızlı tatil imkânı sunuyor. Tatil, 4 gün üç gece süreli. Hem de çekilişsiz ve kurasız. 30 Nisan tarihine kadar mağazadan toplam 5.990.00 liralık alışveriş yapan tüm

54 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

müşteriler Antalya Kemer’deki 5 yıldızlı Grand Haber Hotel’de tam pansiyon tatil hakkı kazanacak. Alışverişin tek seferde gerçekleştirilmesi şartı da aranmıyor üstelik. Yeter ki muhtelif harcamalarda tutar yakalansın. Otomobil çekilişine 9 bin kişinin katıldığını belirten mağazanın halkla ilişkiler müdiresi Şebnem Canayakın, “Bu sayı

halkımızın Azella’ya duyduğu güven ve yakınlığın bir işaretidir. Müşterilerimizin bizlere gösterdiği teveccühü karşılıksız bırakmamak adına daima yeni ve yenilikçi kampanyalarımızı sürdüreceğiz. Tatil kampanyamız ise bunun bir örneği. Özellikle yeni evlenecek çiftler için bulunmaz bir nimet olan bu tatil bir balayı fırsatı da olacaktır.” diyor.


Şubat soğuğuna sıcak imza ! Erkek giyimde yıllardır “kalitenin, şıklığın ve güvenilirliğin adresi” iddiasıyla müşterilerine hizmet sunan İmza’dan yüzde 60 indirim fırsatı.

Kurulduğu 1985 yılından günümüze “İmza bir kanıt, İmza bir kimlik, İmza bir sorumluluktur” sloganıyla erkek giyim sektöründe faaliyet gösteren ve kalite-şıklık- güvenilirlik ilke üçlüsünden taviz vermeyen İmza, ürünlerini yüzde 60’e varan indirimlerle müşterilerine sunuyor. Sezon sonunda eldeki ürünlerin satılması amacıyla mağazalar çok sayıda ürende indirime gider. Ancak, durum bu defa farklı. İmza, kış ortasında fiyatları düşürdü. Takım elbise, kaban, palto, triko gibi kış sezonu ürünler, yaz kıyafetlerinin vitrinleri süsleyeceği Nisan ayına kadar tenzilatla satılacak. Şubat soğuklarının yaşandığı şu sıralarda gelen sıcak kampanyayla ısınacak Samsunlular. Örnek bir fiyat değişikliği: 339 liralık palto, 149 liraya alınabilecek. Samsun İmza Shop yetkilisi Ali Kol, “İmza ürünlerinin kalitesini bilen Samsun halkı kampanyamıza büyük bir teveccüh ve ilgi gösteriyor. Buda bizi mutlu ediyor. Bu ilgi ve güvenin omuzlarımıza yüklediği sorumluluk çerçevesinde hizmete devam edeceğizi.” diyor. 55 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


SİNEMA RECEP İVEDİK 3 Tür : Komedi / Gençlik Gösterim Tarihi : 12 Şubat 2010 Yönetmen : : Togan Gökbakar Senaryo : Şahan Gökbakar, Togan Gökbakar, Serkan Altuniğne , Can Ali Sabuncu Görüntü Yönetmeni : Ertunç Şenkayt Müzik :Oğuz Kaplangı Yapım yılı: 2010, Türkiye Filmin konusu: Şahan Gökbakar’ın gişe rekorları kıran Recep İvedik macerası, yepyeni bir serüvenle devam ediyor. Türk sinemasının en çok izlenen filmleri olan Recep İvedik ve Recep İvedik 2’nin ardından, serinin üçüncü filmi “Recep İvedik 3” Şubat 2010’da izleyiciyle buluşuyor. Yapımcılığını Faruk Aksoy’un üstlendiği Recep İvedik 3’te yalnızlıktan ve iç sıkıntısından kurtulmaya çalışan, sosyalleşmeye çabalayan Recep İvedik’in çok komik hikayesi konu ediliyor. Recep İvedik’e bu serüvende 46 farklı karakter eşlik ediyor. Recep İvedik 3’ün yönetmenliğini yine Togan Gökbakar üstleniyor. Türk sinemasına, yarattığı karakter ile yepyeni bir soluk getiren Şahan Gökbakar, Recep İvedik 3 ile izleyiciyi yine kahkahaya boğacak.

SEVGİLİLER GÜNÜ Tür: Komedi / Romantik Gösterim Tarihi: 12 Şubat 2010 Yönetmen: Garry Marshall Senaryo: Katherine Fugate , Katherine Fugate Yapım yılı: 2010, ABD Oyuncular : Taylor Lautner (Tyler Harrinton) , Bradley Cooper (Holden) , Anne Hathaway (Liz) , Taylor Swift (Felicia) , Jessica Biel (Kara Monahan) , Jessica Alba (Morley Clarkson) , Jamie Foxx (Kelvin Briggs) , Ashton Kutcher (Reed Bennett) , Julia Roberts (Kate) , Jennifer Garner (Julia Fitzpatrick) Filmin konusu: “Sevgililer Günü/Valentine’s Day” bir grup Los Angeles’linin birbirine geçmiş hikayelerini konu alıyor. Kahramanlarımız sevgililer gününün romantizmi içinde, kendi hayatlarında, o güne kadar fark etmedikleri önceliklere yer vermeleri gerektiğini görüyorlar.

AŞK DERSİ Tür: Dram Gösterim Tarihi: 19 Şubat 2010 Yönetmen: Lone Scherfig Senaryo: Lynn Barber , Nick Hornby Görüntü yönetmeni: John de Borman Müzik: Paul Englishby Yapım yılı: 2009, İngiltere , 95 dk. Oyuncular : Emma Thompson (Müdire), Peter Sarsgaard (David) , Alfred Molina (Jack), Rosamund Pike (Helen) , Dominic Cooper (Danny) , Olivia Williams (Miss Stubbs) , Carey Mulligan (Jenny) (Morley Clarkson) , Jamie Foxx (Kelvin Briggs) , Ashton Kutcher (Reed Bennett) , Julia Roberts (Kate) , Jennifer Garner (Julia Fitzpatrick)

VEDA Tür: Dram / Tarihi Gösterim Tarihi: 1 Mart 2010 Yönetmen: Zülfü Livaneli Senaryo: Zülfü Livaneli Görüntü yönetmeni: Peter Steguer Müzik: Zülfü Livaneli Yapım yılı: : 2010, Türkiye Oyuncular : Sinan Tuzcu, Serhat Mustafa Kılıç, Dolunay Soysert , Özge Özpirinçci , Ezgi Mola , Burhan Güven 56 SAYI 4 / ŞUBAT 2010

Filmin konusu: Yıl 1961; savaş sonrası, Beatles öncesi dönem Londra’sında...16 yaşında zeki ve çekici bir genç kız olan kadınlığa geçişin eşiğinde olan Jenny (Carey Mulligan); Londra’nın banliyölerinden Twickenham’daki odasında Juliette Greco şarkıları söyleyip daha özgür ve Gauloise kokulu bir hayatın hayallerini kurmaktadır. Yağmurlu bir Londra sabahında Jenny’nin rutin hayatı “uygunsuz” bir aşık olan 30 yaşlarındaki David (Peter Sarsgaard)’in gelişyle alaşağı olur. Parlak bir öğrenci olan Jenny, Oxford’da okuma hakkı kazanmakla, karizmatik ve kendinden yaşça geçkin bir adamın çekici teklifi ve hayatı arasında gidip gelmektedir.

Filmin konusu: Selânik’te çocukluktan başlayan arkadaşlık önce silâh arkadaşlığına sonrasında cumhuriyetle birlikte aynı ideallerin peşinde yürüyen yarım asırlık dostluğa ve ölene kadar süren kardeşliğe dönüştü… Atatürk ve Salih Bozok… “Veda” Salih Bozok’un anlatımıyla, bu dostluğun, Atatürk’ünhayatının dönüm noktalarının, vatanı kurtarmak için ölüme meydan okuyan bir kuşağın komutanının hikâyesi


57 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


ZZZZZ

58 SAYI 4 / ŞUBAT 2010


59 SAYI 3 / OCAK 2010


AAAAAAAA

60 SAYI 3 / OCAK 2010


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.