Haberexen #02 Aralık 2009

Page 1

1 SAYI 1 / ARALIK 2009


2 SAYI 2 / ARALIK 2009


3 SAYI 2 / ARALIK 2009


ÇIRAKLIKTAN 40 ÜLKEYE İHRACAT YAPAN ŞİRKET PATRONLUĞUNA

Sayı 2 Aralık 2009

içindekiler 6 EDİTÖR

18

14

8 AKILDA KALANLAR

SAMSUN’A BİR LİDER LAZIM

12 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU 14 SAMSUN’A BİR LİDER LAZIM 18 ÇIRAKLIKTAN, 40 ÜLKEYE İHRACAT YAPAN ŞİRKET PATRONLUĞUNA

24 MİMARLAR ODASI HER ŞEYE KARŞI MI? 26 HER SOĞUK ALGINLIĞI GRİP, HER GRİP DOMUZ GRİBİ Mİ?

28 SAMSUN ÇARŞAMBA HAVALİMANI

26

HER SOĞUK ALGINLIĞI GRİP, HER GRİP DOMUZ GRİBİ Mİ?

32 BİR MÜBADELE ŞEHRİ SAMSUN

LOJİSTİĞİN KEŞFİYLE GÜÇLENECEK

32 BİR MÜBADELE ŞEHRİ SAMSUN

ARAÇ LASTİKLERİNİZ KIŞA HAZIR MI?

42 ARAÇ LASTİKLERİNİZ KIŞA HAZIR MI? 44 GÜZEL SANATLARA BELEDİYE KÖPRÜSÜ 48 KIZILIRMAK DELTASI’NI CENNETTEN CEHENNEME DÖNÜŞTÜRMEDEN...

50 HEM ALIŞVERİŞ HEM FİŞ HEM DE OTOMOBİL

42 44

GÜZEL SANATLARA BELEDİYE KÖPRÜSÜ

52 SAMSUN’UN GÖRÜLESİ MEKANLARI 54 KALPAR SAMSUNSPOR’A İNANIYOR 58 SİNEMA

4 SAYI 2 / ARALIK 2009

48

KIZILIRMAK DELTASI’NI CENNETTEN CEHENNEME DÖNÜŞTÜRMEDEN...


5 SAYI 2 / ARALIK 2009


EDİTÖR Biz teşekkür ediyoruz Tüm okurlarımıza içtenlikle teşekkür ediyoruz. İlk sayıyı okuyan bir çok abonemizden aldığımız “Teşekkürler”in hepsi yine okuyucularımıza ait. Çünkü, Samsun Dergi okurunun özlediği nitelikte bir dergi Haberciliğini başlatmanın cesaretini okurlarımızdan aldık. Doğru işler yaptığımızda yanımızda olduğunuzu biliyoruz. Sizin desteğinizi ve okuma gücünüzü kaybetmemek adına sürekli iyileştirme çabasında olduğumuzu da bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Tarafsızlığımızı kaybetmemek için sizden gelen her öneriyi dikkate aldıkça birlikte güzel günler yaşayacağımızı biliyoruz. Dergi Haberexen’in “Samsun Mobbing Kıskacından Nasıl Kurtulur?” dosyası çok büyük yankı buldu. Kulislerde ve gazetelerin manşetlerine taşınan haberlere konu oldu. Siyasetten iş dünyasına kadar birçok kişi konuşulmaya cesaret edilmeyenleri usulde hata yapmadan yansıttığımız için teşekkür etti. Dergi Haberexen, -tamamen iyi niyetle- Samsun’un hem pozitif yönlerini hem de olumlu gidişini tökezleten nedenleri önyargıdan uzak haber dosyalarıyla gündeme taşımaya devam edecek. Büyük bir heyecanla hazırladığımız ikinci sayıda ise Samsun’un sosyo kültürel yönünden önemli bir konusunu dosya olarak hazırladık. Alaçam İlçesi’nin bir mübadele şehri olarak ilan edilmeye hazırlanıldığı bu günlerde “Mübadele Şehri Samsun” dosyasının büyük ilgi göreceğine inanıyoruz. En büyük zenginliğimizin ayrı ayrı duran kültürel değerlerin bir sepet halinde sunulması olduğunu birkez daha hatırlatıyoruz.

AYLIK BAĞIMSIZ HABER DERGİSİ

w w w. h a b erexen.com

Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK Vedat ATICI REKLAM SATIŞ KOORDİNATÖRÜ

Erdal BOZKURT Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRÜ

AYŞEGÜL KANKAL Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.fmd.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YAZIŞMA ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

6 SAYI 2 / ARALIK 2009


7 SAYI 2 / ARALIK 2009


AKILDA KALANLAR Başkanlar deneyimlerini paylaştılar Konya, Kayseri ve Gaziantep, Samsun Büyükşehir Belediyelerinin sürdürdüğü ‘Bilgi, Deneyim Paylaşım Toplantısı’nın 4’üncüsü Samsun’da gerçekleştirildi. Konya, Kayseri ve Gaziantep, Samsun Büyükşehir Belediyelerinin ortak akıl, deneyim ve fikir kapsamında sürdürdükleri toplantı geniş katılımla yapıldı. Marin Otel’de düzenlenen toplantıya Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ve belediye bürokratları katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, 2004 yılından bu yana bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığını, toplantılardan önemli kazançlar elde edildiğini söyledi. Büyükşehir Belediye Başkanları adına konuşan Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Türkiye’de belediyecilik hizmetlerinin batıya kıyasla geç başladığına dikkat çekerek, “Bizler kısa sürede çok işler yapmak zorunda olan belediyeleriz” dedi.

Kulübü kaosa sürüklememek için görevdeyiz Samsunspor Yönetim Kurulu Başkanı Hakkı Tomaç, Gaziantep Belediyespor karşılaşması sonrası yaşanan olaylar karşısında ciddi kamouyou desteği alamadıklarını, bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin istifa dilekçelerini kendisine sunduğunu açıkladı. Nuri Asan Tesisleri’nde Antep karşılaşması sonrası basın toplantısı düzenleyen Tomaç, yönetim kurulu olarak görevde kalmak gibi bir ısrarın içinde olmadıklarının altını çizdi. Tomaç, “Takımımız puan anlamında iyi bir durumda değil. Böyle bir ortamda kulübü kaosa sürüklemenin taraftarı değiliz. İlk yarının son beş maçını en az hasarla atlatıp takıma zarar vermeden sıkıntının aşılması için çalışıyoruz.” dedi. Sıkıntıların çözülebilmesi için güçlü bir yönetimin işbaşına gelme zamanının geldiğini dikkat çeken Tomaç, “Görev süremiz boyunca, yaptığımız ve yapamadıklarımızı, gelir gider durumumuzu içeren bir rapor hazırlayıp Valimiz Hasan Basri Güzeloğlu ile Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’a sunacağız.” diye konuştu. 8 SAYI 2 / ARALIK 2009

Teknopark A.Ş kuruldu Teknopark Projesi’nin yeni adımı olarak sermaye temini toplantısında, kuruluş sermayesinin katılımcıları ve katkı oranları belirlendi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Senato Toplantı Salonu’nda Vali Hasan Basri Güzeloğlu başkanlığında yapılan toplantıya kurucu ortaklar olarak OMÜ adına Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan, Büyükşehir Belediyesi adına Genel Sekreter Kenan Şara, TSO adına Başkan Salih Zeki Murzioğlu ile çok sayıda işadamı ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı. Samsun Teknopark A.Ş.’nin kurulması için gerekli sermayenin kaynakları belirlendi. 1 milyon TL olacak anonim şirketi sermayesinin 500 bin TL’lik kısmını, Samsun ve ilçelerindeki ticaret ve sanayi odaları ile borsaları, Samsun’da yatırım yapmayı düşünen ulusal düzeydeki şirket temsilcileri, vakıf ve sivil toplum örgütleri sağlayacak. Kalan 500 bin TL’nin de Samsun İl Özel İdaresi, Büyükşehir Belediyesi, Ticaret ve Sanayi Odası ve OMÜ tarafından eşit oranda karşılanması kararlaştırıldı.

Süper savcı Samsun’da İzmir’den Samsun’a tayin olan ve ‘Süper Savcı’ olarak anılan savcı Murat Gök, görev yapacağı Samsun Adliyesi’ne geldi. İzmir Adliyesi’nde Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken birçok başarılı operasyonla gündeme gelen ve ‘Süper Savcı’ olarak anılan Murat Gök, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları Kararnamesi ile Samsun Cumhuriyet Savcılığı’na atanmıştı.


Güney: “Kılıç Samsun’un gururu” mine oturan AK Parti Grup Başkanvekili ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç’a AK Parti Samsun İl Başkanı’ndan destek geldi. Özellikle muhalefet partilerinden büyük tepki alan Kılıç için İl Başkanı Güney, Gazetekolik.net’te yaptığı açıklamada “Milletvekilimiz Suat Kılıç yaptığı konuşmayla tüm gerçekleri gözler önüne sermiştir. Kendisi muhalefetin dediği gibi ‘Tetikçi’ değil Samsun’un ve partisinin onuru ve gururudur” dedi.

Demokratik açılım sürecinin 10 Kasım tarihinde TBMM’de yapılan görüşmesinde yaptığı konuşmayla Türkiye’nin günde-

AK Parti İl Başkanı Adem Güney şunları söyledi; “Grup Başkan Vekilimiz ve Milletvekilimiz Suat Kılıç, şuan Samsun’un değil Türkiye’nin gündeminde olan bir isimdir. Samsun olarak gurur duyacağımız bir vekilimiz. Mec-

liste yaptığı konuşma ile gerçekleri ortaya koyarak Samsun’un onuru ve gurur olmuştur.” Kılıç, DSP-MHP - ANAVATAN koalisyon Hükümetinin, iktidarları boyunca, 2000 ve 2001 yıllarında 2 kapalı oturum yaptığını anımsatarak, 2000 yılındaki kapalı oturumda, mavi akım petrol ve doğalgaz boru hattı, Rusya’dan Türkiye’ye enerji getiren nakil hatlarının konuşulduğunu kaydetti. Kılıç, bu tutanakların 10 yıl dolmadığı için hala gizli olduğunu ifade ederek, ‘’O genel görüşmede, Türk milletinin ve cumhuriyetinin hangi menfaatlerini kaç paraya, kime sattınız?’’ diye sormuştu.

Kendi projenizi kendiniz hazırlayın Karadeniz Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (KASİF) Başkanı Osman Reis, her sivil toplum kuruluşunda bir proje uzmanının bulundurulması durumunda; kurumların kendi projelerini hazırlayabileceğini söyledi.

deniz İşadamları Derneği (KARGİD) ve Karadeniz Eğitim ve Kültür Derneği (KEY DER) ortaklığı ile Samsun ve Trabzon’da düzenlenen proje uzmanlığı eğitimi sona erdi. 6 ay süren eğitimin ardından kursiyerlerin istihdam edilmesine başlandı.

Dış Ticaret ve Proje Uzmanı Yetiştirme Projesi, İŞKUR Aktif İstihdam Tedbirleri Projesi II ‘Kadınlara ve Gençlere Yeni Fırsatlar Hibe Planı’ kapsamında KASİF tarafından, Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kara-

Eğitime katılan gençler, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, TÜBİTAK, KOSGEB, İŞKUR, Kalkınma Ajansı, Kırsal Kalkınma, Ulusal Ajans ve benzeri hibe programlarına proje yazma ve yönetme konusunda bilgi ve beceri kazanarak kapasitelerini geliştirdi.

Raylı Sistem güzergâhı uzatılıyor Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen Hafif Raylı Sistem Projesi’nin güzergâhının Belediyeevleri Kavşağı’na kadar uzatılması için çalışma başlatıldı. Kasım 2008 tarihinde inşaatına başlanan projenin yapım çalışmaları aralıksız sürerken, OMÜ ile şehir merkezi arasındaki 16 kilometrelik güzergâhın uzatılması, ulaşım sisteminden daha çok verim alınması için Devlet Demir Yolları ile görüşmeler başlatıldı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Hafif Raylı Sistemi Projesi’nin devam ettiğini ve 2010 yılının ekim ayında projenin tamamlanmasının planlandığını söyledi. 16 kilometrelik koridorda inşaat işinin ocak içerisinde tamamlanmasının planlandığını dile getiren Yılmaz, projenin yüklenici firmasının belirlenen tarihten daha önce sistemi teslim etmek için gayret gösterdiğini kaydetti. 9 SAYI 2 / ARALIK 2009


AKILDA KALANLAR İş’le buluşmalar Samsun’da yapıldı

Büyük Otel açıldı

Atakum Belediyesi Eğitim ve Eğlence Merkezi’nde, Türkiye İş Bankası ve Dünya Gazetesi işbirliği ile düzenlenen ‘İş’le Buluşmalar Toplantısı’na konuşmacı olarak katılan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, ekonomik kriz sonrasına iyi hazırlanmak gerektiğini belirterek, “Yeni gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat olabilir.” dedi.

Samsun’un tek 5 yıldızlı oteli Büyük Samsun Oteli hizmete açıldı ve müşteri kabul etmeye başladı. Yaklaşık iki yıldan bu yana kapalı olan Samsun Büyük Oteli, yapılan dekorasyon ve tadilat çalışmalarının ardından yeni görünümü ile hizmete girdi. 112 oda ve 224 yatak kapasiteli otelin Genel Müdürlüğüne Burhan Özgümüş getirildi.

Muhtara rüşvet hapsi Samsun’un Salıpazarı ilçesinde, kamu kurumlarındaki işlerini yaptığı için vatandaşlardan para aldığı öne sürülen muhtar, jandarma tarafından yakalandı. ‘Rüşvet ve irtikap’ suçundan adliyeye sevk edilen muhtar, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Türkiye İş Bankası ile DÜNYA Gazetesi işbirliği ile düzenlenen İş’le Buluşmalar toplantısı “Yeni dönem Uyum Yötemleri” başlığı altında Samsun’da gerçekleştirildi.

Bilenler bilmeyenlere öğretiyor

Salıpazarı ilçesinde Muhtarlar Derneği Başkanlığı ve Kızılot Köyü muhtarlığı yapan Zekai Karakaş, Haber Gazetesi’nde yer alan habere göre ilçe Jandarma Komutanlığı’nın yaptığı 3 aylık takip sonucu suçüstü yakalanarak çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

YAFEYA 25 yaşında YAFEYA Otel 25. yılını düzenlenen bir kokteylle kutladı. YAFEYA Otel’in 25. yılı münasebetiyle düzenlenen kokteylde geçtiğimiz yıl içerisinde baştan aşağı yenilenen YAFEYA Otel’in, Samsunlular’a daha uzun yıllar hizmet edeceğini söyleyen YAFEYA Otel Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Camadan, “YAFEYA’nın 25.yılında tüm dostlarımızı aramızda görmekten çok mutluyum. Baştan aşağı yenilenen otelimizle Samsunlu 10 SAYI 2 / ARALIK 2009

Dünyanın çok ilginç bir kriz yaşadığını ifade eden Özince, Globalizm, değişim sonucunda olumlu bir gelişme beklerken olumsuz gelişme olmasının sürpriz olduğuna işaret ederek, kriz sonrasına iyi hazırlanmak gerektiğini belirtti. Özince ayrıca, İş adamlarının siyasetçiden çok siyasetle ilgilendiğini söyleyerek işadamlarını eleştirdi.

lara en iyi şekilde hizmet etmeye devam edeceğiz” dedi. Kokteylle İlkadım Belediye Başkanı Neceaattin Demirtaş, Samsun İl Emniyet Müdür Yardımcısı Abdullah Yağmur, AK Parti Samsun eski Milletvekili Musa Uzunkaya, Tekkeköy Belediyesi Başkan Yardımcısı Hüseyin Şenel ve çok sayıda davetli katıldı.

İlkadım Belediyesi, “Bilenler, Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor (BBBÖ) Projesi”nin genç gönüllü öğretmenleri aracılığıyla, sosyal imkanları kısıtlı öğrencilere bilgisayar öğretiyor. Mart 2005 tarihinde, Habitat için Gençlik Derneğinin yürüttüğü, BBBÖ Projesi, İlkadım Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’ne bağlı Bilgi Evi’nde projeye üye, sosyal imkanları kısıtlı ailelerin çocuklarına temel bilgisayar kullanımı dersleri veriliyor.


11 SAYI 2 / ARALIK 2009


KÖŞE YAZISI

BEKİR REŞİTOĞLU

Hepimiz mübadiliz, hepimiz Samsunluyuz…

K

apak dosyamızda işlendiği üzere, Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan mübadele sözleşmesi, Samsun için de büyük önem arz ediyor. Dikkat ediniz henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş. Lozan görüşmeleri sürüyor. Bu mecburi göçün elbette ki, hayati dayanakları var hem Ankara, hem de Atina için. Tarihi veriler kabaca Türkiye’den 1,5 milyon Ortodoks Rum’un, Yunanistan’dan da 650 bin civarında Müslüman Türk’ün mübadeleye tabi tutulduğunu söylüyor. Nice zorluklarla geçen, sancılı bir süreçti bu. Kurtuluş Savaşı’nda Türkler ve Rumlar karşı karşıya gelmiş; katliamlar, insanlık dışı icraatlar sergilenmişti. Kaçarken her tarafı yakıp yıkmıştı Yunan askerleri ve haydut zihniyetli Osmanlı tebaasındaki Rum vatandaşlar. Ancak, birbirinden ağlayarak ayrılan gruplar da vardı Orta Anadolu’da. Özellikle Kapadokya Bölgesi’nde. Mübadele din kimliğine göre gerçekleşmişti. Ortodokslar ve Müslümanlar vatan değiştirmişti. Buradan oraya, Hıristiyan ama Türk; oradan da buraya Arnavut vs. ama Müslüman insanların göç ettikleri de belirtiliyor, tarih sayfalarında. Ortodoks Türklere, Karamanlı Türkler deni12 SAYI 2 / ARALIK 2009

yor. Bu gerçeğin başka bir yansıması da şöyle. Anadolu’ya merhaba diyenlerin bir kısmı hiç Türkçe; Yunan topraklarına gönderilenlerin bazıları da Rumca bilmiyordu. Göçen topluluklar yıllarca ağır depresyon yaşadı içten içe. Rumlar sözlü tarih çalışmalarıyla, Yunanistan’da ilk anlardan beri mübadele bilincini taze tuttu. Türk mübadiller ise son 10 yıldır hareketli. Atalarının topraklarına sık sık seferler düzenliyorlar. İstanbul’daki Lozan Mübadilleri Vakfı bir hayli aktif. Dosyada okuyacağınız üzere, Samsun’daki dernek de son yıllarda atakta. Şunu vurgulamak gerekir ki, Yunanistan’dan mübadeleyle Türkiye’ye yerleştirilenleri, fetih politikası çerçevesinde aslında Osmanlı Devleti Anadolu’dan Balkanlara iskân etmişti. İstanbul Fatihi Sultan Mehmet’in dâhiyane projesiydi bu. Bu yüzden biz bu vatandaşlarımıza “Evlad-ı Fatihan” demekteyiz. Onlar bize Fatih Sultan Mehmet’in emaneti öte yandan. Mübadeleyle ilgili bazı siyasi gerçekler de söz konusu. Hani satır aralarında söylemeye çalıştık ya, bir kısmı Türk kimliği taşımıyordu Yunan vilayetlerinden göçenlerin. Sabetaycılar da ayak basmıştı Anadolu’nun muhtelif şehirlerine, kap-

sam dışı bırakılmasına rağmen hatta İstanbul’a. Bunlar Sabetay Sevi’nin peşine takılan topluluktu. Sevi, İzmir’de mehdiliğini ilan eden bir Yahudi din adamı. Başka Yahudilerin tepkisiyle karşılaşıyor. Osmanlı yönetimi, şikayetleri dikkate alarak Sevi’yi İstanbul’da sorguluyor. Müslümanlığını ilan eden şahıs, gizli gizli Yahudi inancını sürdürüyor. Topluluk Selanik’te konuşlanıyor. Anladığınız gibi, Sabetaycılık, Müslüman görünümlü Yahudilerin inancı. Bu ayrıntıyı az çok karalamamamızın sebebi, Evlad-ı Fatihanlar ile dile getirdiğimiz az sayıda grup arasında ilişki kurulmaya çalışılmaması. Sabetaycıları merak edenler ilgili kitap ve internet sitelerinden bilgi sahibi olabilirler. Mübadiller çok haklı gerekçelerle, Bulgaristan’dan ve Makedonya’dan göçen muhacirlerle karıştırılmaktan pek haz etmiyor. Mübadillerle, muhacirlerin hikayeleri bambaşka. Mübadil adeta kopup, sökülüp yola çıkmış anavatanından. İstemeye istemeye, ağlaya ağlaya terk etmiş baba evlerini. Geçenlerde görüştüğümüz mübadil asıllı ve Samsunlu yüksek Mimar Oğuz Öztuccu, büyükannesinin yıllarca evden ayrılmadığını anlatmıştı. Bu dosyamızın özü bana göre, “Hepimiz mübadiliz, hepimiz Samsunluyuz.”


13 SAYI 2 / ARALIK 2009


SİYASET

T

urgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP), Demokrat Parti’ye katılarak Türk siyaset sahnesinden çekildi. Mehmet Çakar, ANAP adına Samsun’da uzun yıllar siyaset yapan önemli isimlerden biri. 11’inci Dönem’de Samsun’u TBMM’de temsil etti. Merkez ilçe ve il başkanlıkları vazifelerinde bulundu. Partisi koalisyonda yer alırken, Araştırma, Geliştirme ve Eğitimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı idi. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra baba evine dönerek yeniden şahsi işlerinin başına geçti. 1951 yılında Samsun’a bağlı Lâdik ilçesinde dünyaya gelen Çakar, evli ve dört çocuk babası. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Muhasebe Bölümü’nden mezun. ANAP, yeniden dirilir mi? Bu gerçekleşirse Çakar, aynı aşkla siyasette aktif rol alır mı? Bunlar şimdilik birer ihtimal. “Siyasetçi yanlışlarını da halka söyleyebilmeli” diyen Çakar ile son 20 yılı konuştuk. - 2002’den bugüne Mehmet Çakar ne yapıyor? Aslında halkın seçtiklerine saygı duyuyorum. Biz halkın tercihine rağmen kendimizi siyasette zorlamadık. Vatandaş bu hükümeti ve bu siyasetçileri istedi. Vatandaşın görevdekileri denemesi ve bir sürecin geçmesi gerekiyordu. 2002 seçimlerine bazı şeyleri bilerek girdik. O zamanki anketlerde Anavatan Partisi’nin oy oranının %7’lerde kaldığını biliyordum. Buna rağmen partim adına seçimlere girdim. Erkan Mumcu ile ben de AK Parti’ye gidebilirdim. Ancak bunun etik olmayacağını düşündüm. Seçilmesen ne olurdu ki. Milletimize başka şekilde hizmet etme imkânım olursa bunu yaparım diye düşündüm. Sonunda da ticaretime ve işimin başına geri döndüm. 3 Kasım seçimlerinin hemen ardından 6 Kasım’da evimi Samsun’a taşıdım. AK Parti’den teklif gelmiş miydi? Evet geldi. Bana bu teklifi getiren arkadaşımız da şu an milletvekili. Ancak ben Anavatan Partisi’nde 20 yıl görev yapmış ve AK Parti’nin de kurulmasında yer almamış bir insan olarak etik bulmadığımı dile getirdim. Bu nedenle de AK Parti’ye geçmedim. Partime de vefasızlık etmek istemedim. 14 SAYI 2 / ARALIK 2009

Samsun’a bir lider lazım… Herkesin sorunu ve çözümünü bildiğini belirten deneyimli politikacı Mehmet Çakar, “Samsun üretmek mecburiyetinde. İki sektör bu şehir için öne çıkıyor: Mobilya ve elektronik. Çok iyi organize olması gerektiğini söylemiştik. Maalesef muvaffak olamadık. Küçük sanayi siteleri çalıştırılamadı. Çünkü önce büyük sanayiyi kurmak gerekiyordu. Biz hep sondan başladık ancak başta olması gereken lokomotifi getirmedik.” diye konuşuyor. Mustafa BİLİK


- AK Parti’ye geçmediğiniz için pişman mısınız? Siyasette verdiğim kararlardan hiç pişmanlık duymadım. Biz zaten siyasette hademelik yapıyoruz. Milleti sırtımızda taşıyoruz. AK Parti’de olsa idik yine aynısını yapacaktık. Hademelik yaptıktan sonra bir fark yok. Bundan manevi bir haz duyuluyor. Allah rızası için yapmış olduğunuzdan dolayı da bu dünyada olmasa da öbür dünyada mükâfatını alacağım umudunuz oluyor. - Samsun’a geri geldiğinizde ilk yaptığınız ve hissettikleriniz nelerdi ? Benim için hiç bir değişiklik olmadı. Milletvekili etiketi ile ya da bu etiketi taşımadan gelişim arasında bir fark yoktu. İhtiyaç sahiplerine cevap verdiğiniz, sorunlarını çözdüğünüz müddetçe insanlar sıkıntılarını sizin üzerinizden çözmek durumundalar. İktidarda olan bir partinin mensubu iseniz bu ister istemez oluyor. Burada yüz yumuşaklığı, gelen insanları kucaklayabilmek sizi farklı yapıyor. Yani taban siyaseti ile tavan siyaseti arasında farklılıklar var. Ben hep taban siyaseti yapmaya çalıştım. Mehmet Çakar’a ulaşamıyorum diyen kimse olmadı. Benim ev telefonum ve cep telefonum Samsun’daki herkeste vardır. İşimiz Samsun’da devam ediyordu. 4-5 yıl işimden uzak kaldım. Ancak ben işimde çekirdekten yetiştiğim için tekrar adaptede zorlanmadım. Ben aynı zamanda bir emekçi ve işçiyim. Ancak bir müddet sonra işlerimizin iyi gitmediğini gözlemledim. O zaman işten koptuğumuzu başaramadığımızı düşündüm. Gerileme benim yüzümden miydi ? Bu 1-2 yıl sürdü. Hükümetin göstergeleri çok iyi ancak işin ve cebin göstergeleri çok kötü idi. Sıkıntının benden kaynaklandığını sandım ama daha sonra gördüm ki bu toplumun geneli de sıkıntı içinde.

yakın bir siyaset yapıyorduk, sıkıntıların birçoğunu bilip içinde yaşıyorduk. Şimdi bu daha da zor; ben birçok şeyin Başbakan’a ulaşmadığı kanaatindeyim. - Samsun bir ticaret şehri. Sanayi üretimine ayak uyduramadı. Şehrin son 25 yılında yer alan biri kimliğiyle, gelişim süreçlerini siz nasıl değerlendiriyorsunuz, öngörüleriniz nelerdir? Çağ değişiyor. Bu değişim 1980 ihtilalinin ardından Turgut Özal iktidarının gelmesi ile ki bu da Allah’ın bir lütfudur. İhtilal hayırlı bir işe vesile olmuştur. Türkiye’yi Özal 10 yıl çok iyi idare etmiştir kanaatindeyim. Rusya’nın batmasına da vesile

- Siyasetin içindeyken algıladığınız ekonomik tablo ile tekrar iş dünyasına girdiğinizde algıladığınız aynı değil miydi ?

olanın Özal olduğunu düşünüyorum. Bulgar göçmenlerin Türkiye’ye gelmesi bunlar Türkiye’nin aktif dış politika uyguladığı dönemlerdedir. Samsun’a gelirsek, Samsun buraya yeni gelen memurlar bürokratlar tarafından hep ticaret merkezi olarak dile getirilir. Biz de ona böyle olmaması gerektiğini çağın değiştiğini Samsun’un da değişmesi gerektiğini söylüyorduk. Ancak bu ilişkiler yavaş ilerliyor. Bürokrasi dediğimiz şey bu olsa gerek. Herkes sorunu da çözümünü de biliyor ama nasıl oluyorsa kimse bildiği sorunun çözümünü uygulamıyor.

Siyasi yönetici biraz daha pembe gözlükle bakıyor. Şikâyetler pek de intikal etmiyor size. Üstelik de biz tabana

Samsun’u bir ticaret şehri olarak adlandırırsanız Türkiye’nin 50 yıl gerisine gidersiniz. Ancak Samsun üretmek mec-

buriyetinde. Tarım şehri derseniz tütünü pancarı fındığı elinden alınmış ve yatırım yapılmamış sulaması dahi bitmemiş bir şehir. Samsun için iki sektörün öne çıktığını yıllar önce dile getirmiştik. Birincisi mobilya sektörü ikincisi elektronik sektörü. Samsun’un bu konuda çok iyi organize olması gerektiğini söylemiştik. Maalesef muvaffak olamadık. Küçük sanayi siteleri çalıştırılamadı. Çünkü önce büyük sanayiyi kurmak gerekiyordu. Biz hep sondan başladık ancak başta olması gereken lokomotifi getirmedik. - Elimde siyasi güç bulunduğu dönemde keşke şunu da yapsaydım dediğiniz şeyler nelerdir? Sadece milletvekili olmak problemleri çözmüyor. Hizmet yapmak için icraatın başında olmak gerekiyor. Bakanlık bu iş için çok önemli bir makamdır. Ben şu anda Bayındırlık ve İskân Bakanımızın Samsun’a faydalı olması için dua ediyorum. Bakanlar kurulunda olmak Türkiye’yi yöneten 20 adamdan biri olmak ayrıcalık. Bakan olamadığımız için biraz ezikliğimiz var. Ancak ben bakan olan arkadaşlarımızdan Başbakan’ın bakanı değil de milletin bakanı olmalarını istiyorum. Başbakanın bakanı gibi davranırsanız Samsun’a yapılabilecek hizmetleri ertelemeniz lazım. Ancak Samsun’un bakanı gibi davranılırsa zamanınızın yüzde doksanını Samsun’a harcayabilirsiniz. Siyasetçilerde nasılsa ben bakan oldum Samsun’un ihtiyaçlarını daha sonra hallederiz gibi bir tavır oluşuyor. Sonra bu işleri yapamadan bakanlık süresi doluyor. - Keşkeleriniz var mı ? Varsa bunlar nelerdir? Keşkeler sadece bir iki tane olmaz. Çok vardır. Ama özetlersek Samsun’un neye ihtiyacı varsa keşke onlar için biraz daha fazla zaman harcasaydım. Keşke biraz daha Başbakan’ı rahatsız etseydik. Büyük projelere imkânımız olmadı. Burada ihtiyaçları ayırmak lazım. Biz genelde halkın günlük ihtiyaçları ile alt yapı ile biraz fazla ilgilendik. Ufku geniş büyük projeler için adım atamadık. Örneğin büyük bir organize sanayiyi hayata geçiremedik. Samsun’u üretim şehri yapmak için bir organizasyon gerekiyordu. Biz bu organizasyonu yapamadık. 15 SAYI 2 / ARALIK 2009


SİYASET - Neden o dönem bunlar yapılamadı? Esas Samsun’un sıkıntısı sermaye birikiminin olmaması. Samsun kozmopolit bir şehir. Olan paralar sermaye demek değil sanayici olmak ayrı bir kültür. Bizim insanlarımız ortaklaşa iş yapmaya yatkın değil. İyi örnekler oluşturamadık. Bu kötü örneklerin içinde ben de yer aldım iyi örnek olamayınca kötü örnek olunuyor. Çorum’da 10 kişi 20 kişi bir araya gelip büyük işletmeler kurabiliyor. Bunu isteyenlerde sermaye yok. Sermaye olanlarda üretim için istek yok. - Böyle talepleriniz olmasa da, siyasi gücünüz size bir rant getirdi mi ? Ben partiye girdikten sonra kendi firmalarımı resmi kurum ihaleleri dışında tuttum. Devletle alışverişimiz olmadı. Çünkü bu şaibeye açık bir konu. Siz karsız da devlete iş yapsanız şaibeli olurdu. Şaibeye açık iş yapmaktansa yapmamak daha iyidir. Çok titiz davranmak gerekir. Biraz vicdan meselesi ve kolay bir iş değil. Sadece kanundan korkmak yeterli değil. Allah’tan da korkmak gerekiyor. Aksi takdirde huzurlu olmazsınız. Zaten akıllı bir adam bana gelip rüşvet teklif edemezdi. Beni bulmazlardı. - TSO başkanlığına arkadaşlarınızın ikna etmesi ile girdiniz ancak kaybettiniz. Hangi sözlerle adaylığa ikna edilmiştiniz ? Seçime girmeye son iki günde karar verdim. Değişimin gerçekleşmesine inandığım için mutlaka bizim de katkımız olacağı kanaatindeydim ancak nasip olmadı. Bizimle birlikte hareket edeceğine söz veren arkadaşlarımız daha sonra bazı baskılardan dolayı çark ettiler. Bir kere daha gördük ki içinde mücadele edip uzun süre uğraş vermediğiniz yerlerde dışardan dolma şeylerle aday olunmamalı. Şimdi ise arkadaşlarımız bunu başardılar. Arkadaşlarımıza da başarılar diliyorum. Ancak bazı kırgınlıklarım yok değil. Mesela bu dönemde bizi hatırlamaları gerekirdi. Değişimin başlangıcı için beraber mücadele ettiğimiz arkadaşlarımız şu anki oda yönetiminde ama bu arkadaşlarımızın o zamanki mücadeleyi hatırlamamaları beni üzüyor. - Bu şehrin büyümesini engelleyen unsurlar neler ? 16 SAYI 2 / ARALIK 2009

Şehrin önünü tıkayan hadiseleri gerçekten tartışmak lazım. Bence bu da bir ekip işi. Ekibiniz iyiyse başarılı olursunuz. Belediye başkanından bakanına kadar uyumlu çalışmak gerekir. Bu şehre bir Başbakan Erdoğan lazım. Bir Turgut Özal lazım yahut Süleyman Demirel lazım. Bunlar karar verip bunu uygulayabilen insanlar. Lider lazım bu şehre. Hem herkesi kucaklayacak hem de uyum içerisinde çalışacak, hem de kararlı olacak bir lider lazım. Bazı şeyleri iyi yapabilirsiziniz ancak her şeyi doğru yaparım derseniz yanılırsınız. - Samsun’dan bir başbakanın cumhurbaşkanının çıkmamasının nedenleri nelerdir? Konjonktürden kaynaklanıyor. Turgut Özal’ın çıkış şekli belli. İhtilal olmasa Özal olmazdı. Başbakan’ın Samsun’dan çıkmasını arzu ediyorum. Parti Genel Başkan’ı çıkması bile bence önemli. Haluk Koç’a çok üzüldüm. Siyaset ve CHP adına üzüldüm. Delegenin karşısına çıkarılmadığı için üzgünüm. Çok yazık oldu. Siz bu insana sahip çıkmazsanız bir anlamı yok. Siyaset halk için yapılıyor neticede. Birçok CHP’liden daha fazla üzüldüm. - Mehmet Çakar Samsun’u nasıl görüyor? Bekâra kadın boşamak kolaydır. Hemen siyasetçi kimliğimiz ile iktidarı eleştirmeye başlayabiliriz. Ancak Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın olduğu bir partide fazla kıpırdamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Milletvekillerinin sayısının fazla olmasından dolayı da zorluk yaşadıklarını düşünüyorum. Bu durumlarda birleştirici rol oynayan ağabeylere ihtiyaç var ancak maalesef AK Parti şu an bundan yoksun. Ben milletvekillerinin belediye başkanlarının uyum içerisinde çalışması gerektiğine inanıyorum. Ancak bu gerçeğe rağmen bunun aksinde hareket edenlerin de er geç bu halkın önünde hesap vermek zorunda kalacaklarını da biliyorum. Siyasetçi yanlış yaptıklarını da halka söyleyebilmeli. Yıllarca Cumhuriyet Meydanı’ndaki eski Tekel Binaları’nın halini dile getirdim. Ancak bir inat uğruna bizden sonra da yıllarca şehrin bağrına saplanmış hançer gibi kaldı. Tanrıverdi holdingin buraya talip olmasına sevin-

dim. Ancak burayı 11 yıldır bu halde tutan zihniyet bunun hesabını nasıl verecek. Bunun inadını yapan insanın orada Tanrıverdi Holding’in yapacağı açılışta halkın karşısına çıkıp “ Ey Samsun halkı ben sizi 11 yıldır kuru bir inat uğruna bu güzellikten mahrum bıraktım” demesi gerektiğine inanıyorum.

ANAP Türkiye’ye çağ atlattı ama hatıralara takılıp kalınmamalı

Anavatan ve Demokrat Parti birleşti sizce bu birleşim olumlu mu? İnsanlar bir alternatif arayışında olacaklardır elbette. Kuruluşunda bulunduğunuz partinin kapanışında da bulunmak burukluk meydana getiren bir şey. Bu parti özellikle Türkiye’ye çağ atlatan bir parti. Ancak hatıralara takılıp kalırsak ülkenin gelişmesine engel oluruz. Bu birleşmenin halkın istekleri doğrultusunda gelişmekte olduğu kanaatindeyim. Genişletilmesi lazım. Genişletilerek Türkiye’nin yönetimine alternatif oluşturulması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda umutluyum. Kendisini dürüst sayan herkes siyasete girmeli. Anavatan’dan istifa ettiniz. Şu an herhangi bir partiye üye misiniz ? Benim üyeliğimi silmemişler partiden. Erkan Mumcu’nun meclise girmemesi sebebi ile istifa etmiştim. Arkadaşlarımız üst kurul delegesi yapmışlar beni. İki partinin birleşmesinde dahi oy kullandım. “Evet” oyu kullandım. Biz bunu yapmıştık siz şunu yaptınız kavgasına girilirse birleşmenin faydası olmaz. Geçmişe değil geleceğe bakmak ve buna göre çalışmak gerekiyor. Ancak bu zor. Herkesin aklından bir şey olmak geçiyor. Ancak nasip olmadan hiçbir şey olmaz.


17 SAYI 2 / ARALIK 2009


İŞ DÜNYASI Adnan Ölmez’in sanayideki başarısında, boşlukları görmesi rol oynuyor…

Çıraklıktan, 40 ülkeye ihracat yapan şirket patronluğuna… Vedat ATICI

Ş

imdilerde bağlı yedi şirketiyle bin kişiye istihdam sağlayan Borsan Grup’un Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez’i iş dünyasında başarıdan başarıya koşturan süreç, 11 yaşındayken, babasının bakkalındaki çıraklık dönemiyle başlıyor. 1963 doğumlu Ölmez, orta halli bir ailenin en küçük evladıdır. Ölmez ile işadamlığı sürecinin kilometre taşlarını irdeledik. Niçin medya dünyasına girdiğini de ele aldık. Bir ara başkanlık koltuğunda oturduğu Samsunspor’un geleceğine dair düşüncelerini de konuşmadan edemezdik tabii ki. - Hayat hikâyenizi kısaca anlatabilir -misiniz? 1963 yılında Samsun merkeze bağlı Yayla Köyü’nde 6 çocuklu Ölmez ailesinin en küçük ferdi olarak dünyaya geldim. 1974 yılında bir köy bakkalında babamın yanında 11 yaşındayken ticaret hayatına atıldım. Bu arada 5 yaşında başladığım öğrenim hayatına ortaokul ikide ara verdim. Daha sonra dışardan imtihanlara girerek ortaokul diplomasını aldım. Sonraki yıllarda askere gidinceye kadar babamın Samsun’da kurduğu gıda toptancılığı firmasında çalıştım. 18 SAYI 2 / ARALIK 2009

“Çocuklarım hiç bir zaman soy ismini kullanarak bir yere gelemeyecekler. Okulunu bitirdikten sonra hayata başlaması gerektiği yerden başlayacak ve gelmesi gerektiği yere gelecek.”

Asker dönüşü Samsun’da sanayinin gelişmediğini ve bu alanda büyük boşluk bulunduğunu fark eden Adnan Ölmez, elektrik malzemeleri imalatına yöneliyor. Üretmeye ilgisi ve hayalleri onu bugünlere taşıyor. Ölmez bir süre Samsunspor’a başkanlık da yaptı.

Üretime küçüklükten beri ilgiliyim - Sanayiye dair düşünceleriniz nasıl başladı ve gelişti ? Üretime küçüklükten beri ilgi duyarım. Askerlik görevini yerine getirdikten sonra gıda toptancılığı işinden vazgeçerek, yeni bir arayışa girdim. Yıl 1984-1985 Türkiye’de kooperatifçiliğin ve inşaat sektörünün en şaşalı dönemleri. Buna karşın Samsun’da sanayinin gelişmemiş olması ve sektörde büyük bir boşluk olmasıyla harekete geçtim.


Türkiye’de aynı anda kablo, aydınlatma ve tesisat malzemesi üreten tek firma özelliğini taşımaktadır. Borsan artık ülkemizin dört bir yanında üst düzey bir marka olarak raflardaki yerini almaktadır. Bu arada tek bir sektörle sınırlı kalmadık. 1996 yılında bugün bölgesel anlamda faaliyet gösteren Borkonut İnşaat Sanayi ve Ticaret Limitet şirketini, 2001 yılında ihracat açılımıyla birlikte Ukrayna’da Kiev merkezli Borsan Europa’yı kurdum. Ukrayna açılımı Borsan’a hem ihracatçılığı profesyonel şekilde öğretti, hem de ürettiği malların başka ülkelerdeki değişik kültürlere pazarlarken hangi olumsuzluklarla karşılaşacağını bizzat yerinde öğrenme şansı yakalamasına ortam sağladı. Bakıldığında BORSAN’ın 40 ülkeye ihracat yapabilmesinin altında yatan gerçek de bu olsa gerek. Sonrasında değişik sektörlerdeki yatırımlarına hız kesmeden devam ettik. 2005 yılına gelindiğinde basın sektörüne, aynı yılın sonlarında sağlık sektörüne, 2007’de yine Ukrayna’da Altema’yı son olarak da Türkiye’nin ilk organik mobilya üretimini yapan Borpanel şirketini hayata geçirdik. TOPLAM KALİTEYE VERİYORUM…

ÇOK

ÖNEM

- Böylesine dev yatırımlara yön verirken kurumsallaşmayı da aynı paralelde nasıl sağlam tutabiliyorsunuz?

Sonuç olarak da şu anda yaklaşık 40 ülkeye ihracat yapan Borsan’ı kurdum. Hayatımın en zevkli, bir o kadar da meşakkatli günleri başlamıştı artık.

1986 yıllar arasında Türkiye’de ilk olan bir anlayışı uygulayarak kendi ürettiğini pazarlayan bir yapı oluşturdum. O zamana kadar üreticiler mallarını bayisine satardı.

- Neden özellikle elektrik malzemeleri imalatı?

Hatta kendi ürettiği ürünü satanlar ayıplanırdı. Bu manada oluşan pazarlama filosu bir takım uluslararası firmaların distribütörlüğünü de alarak Samsun içinde başlayan hikâye önce bölgeye, Türkiye’ye son olarak da uluslararası platforma taşındı. 1997 yılında ise üretim departmanına çok ciddi yatırımlar yaparak daha üst düzey ve teknolojik ürünler üreterek yurtdışına açılmaya başladık. BORSAN

Tamamen arayış ve sektördeki boşluğu görebilme. O sıralar inşaat sektörünün çok hızlı büyüdüğünü fark ettim. Üretime karşı bir bilgim olmamasına rağmen ilgim ve hayalim vardı. Ne üretebilirim derken de elektrik tesisat malzemesi üretim sektörüne girmiş oldum. Bu arada 1983 ve

Kurumsallaşma kelimesi çok kolay söyleniyor ama uygulayışı çok zor. Bir çok insana hak veriyorum. Eleştirirken neden kurumsallaşamadı diye serzenişte bulunuyoruz ama gerçekten çok büyük sabır, bilgi, birikim ve yatırım gerektiriyor. Bu bedelleri ödeyebildiğiniz zaman ancak gerçek manada bu işin altından kalkabiliyorsunuz. Profesyonel bir kişiyi alıp da işiniz başına koymakla kurumsallaşma olmuyor. Son dört yıl içerisinde kurumsallaşmaya önem vermeye başladık. Bizim anlayışımız toplam kalite. Satın almadan başlayan, üretimin her aşamasında denetimden geçen, nihai müşteriye ulaşana kadar rekabet edilebilen koşullarda ürettiğimiz her şeyin kusursuz ve eksiksiz yapılmasına toplam kalite diyoruz. Kurumsallaşmada BORSAN’ı bir aile şirketi konumundan uzaklaştırdık. Çocuklarımı yetiştirirken kesinlikle okulu bitirdikten sonra benim koltuğuma oturtacağım diye bir düşüncem yok. 19 SAYI 2 / ARALIK 2009


İŞ DÜNYASI Okulunu bitirdikten sonra hayata başlaması gerektiği yerden başlayacak ve gelmesi gerektiği yere kadar gelecek. Hiçbir zaman soy ismini kullanarak bir yere gelemeyecekler. Zaten bizim şu anda kurduğumuz sistem de bu duruma müsaade etmemekte. Bunu kendileri de biliyorlar hayata o şekilde hazırlanıyorlar. Bir evlada yapılacak en büyük kötülük onu getirip kendi koltuğunuza oturtmaktır. Onun yeteneği, kapasitesi neyse onu yapmalı. Türkiye’de bu yüzden şirketlerde ikinci kuşak yüzde 80 civarında başarısız ve birinci kuşağın ortaya koyduğu bütün başarıyı batırabiliyor. Bu manada tamamen profesyonellerle ve danışman şirketlerle çalışıyoruz. Anadolu koşullarına göre çok ileri derecede mesafe aldık, üç dört yıl içerisinde bu çalışmalarımızı bitirip grup şirketlerimizi bir holding çatısı altında toparlama gayreti içerisindeyiz. GAZETEMİN DEĞİLİM.

HABERLERİNE

MÜDAHİL

- Haber Gazetesi Samsun’un hatta Karade-niz Bölgesi’nin en büyük yerel gazetelerinden biri Siz de imtiyaz sahibisiniz Medya sektörüne girmeye neden ihtiyaç duydunuz? Biz birçok alanda faaliyet gösteriyoruz. Belirli bir sektör seçimimiz yok. Arz talep dengesine bakıyoruz. Eğer orada bir boşluk varsa, başarılı olunabilecekse o sektöre giriyoruz. Bu yüzden Özel bir sebebi yok ancak Samsun’da güçlü bir medyanın oluşabileceğini düşündük. Yerel medyanın Avrupa ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde çok hızlı bir şekilde güçlendiğini ve yaygın basının yereldeki insanları çok fazla ilgilendirmediğini tahlil ettik. Kurarken basının gücünü kullanalım diye bir şey düşünmemiz söz konusu olamaz çünkü bizim böyle bir güce ihtiyacımız yok. Yaptığımız işler ne siyasete dayalı, ne de biz gelecekte siyaset düşünüyoruz. Sadece bir kaç ilke koyduk bundan da asla taviz vermedik. Asla iftira atmayan, rüşvet almayan, kirli işlere bulaşmayan haberciliğin gereğini Türkiye koşullarına göre yapabilme şartını koyarak bu işe girdik. Benim gazetenin yapacağı haberlere müdahil olmam diye bir şey asla söz konusu olmaz. Diğer işlerimde olduğu gibi oradaki sorumlu arkadaşımız tam manasıyla sorumludur, bir bedeli varsa onu da ödemek zorundadır. Baştan altını çizdiğimiz, çerçeve içine aldığımız anlaştığımız konuların dışında bir gelişme olursa onun bedelini de öder. 20 SAYI 2 / ARALIK 2009

“SAMSUNSPOR’A BİR ŞEY ALMADAN ÇOK ŞEYLER VERDİM “ Samsunspor’da başkanlık yapan bir yönetici olarak takımın son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ? Samsunspor’un hali içler acısı. Samsun’un en büyük ve değerli markasının Samsunspor olduğunu biliyorum. Başkanlık yaptığım dönemde inanılmaz iş tempom olmasına rağmen sırf sahipsiz kaldı diye bu görevi aldım. Ama görev süremin devamında insanların Samsunspor’a çok duyarsız ve vefasız olduklarını gördüm. Diyebilirim ki hayatımın en ıstırap ve sıkıntı dolu günlerini yaşadım. Tüm olanlara karşın yine de pişman değilim. Samsunspor gibi çok büyük ve değerli bir markanın başkanlığın yapmış olmak benim için daima bir gurur vesilesi olarak kalacaktır. Hak

etmediğim çok şeyle karşılaştım o dönemde. Türkiye’de benim yaptığım fedakârlığın bir örneğini asla başka bir kulüp başkanı yapmamıştır. 1 milyon 300 bin TL gibi bir alacağını bağış yapan büyük kulüplerde dahi hiçbir başkan olmamıştır. Hiçbir şey almadan veren Türkiye’de tek kulüp başkanı benim. İnsanlar halen eleştiriyorlar ama olsun bu şehirde doğmanın, başarılı olmanın, bir dünya markası olmanın muhakkak bir bedeli var, odur diye düşünüyorum. Bugün Samsunspor lokal çözümlerle düzlüğe çıkamaz. Takıma gerçekten sahip çıkması gerekenlerin ortaya çıkması lazım. Bu şehri yönetmeye talip olan kurumların Samsunspor gibi büyük bir markaya da muhakkak sahip çıkmak zorunda olduklarını hatırlaması lazım.


21 SAYI 2 / ARALIK 2009


İŞ DÜNYASI

Tanrıverdi’den heyecanlandıran proje

İ

ş yaptığı alanlarda Türkiye’nin başarılı holdinglerinden Tanrıverdi Holding, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin satamadığı tekel binalarına talip oldu. Şuan atıl durumda bulunan eski tekel binalarının tüm restorasyonunu yaparak alışveriş merkezi ve otele dönüştürmeyi amaçlayan Tanrıverdi Holding, bu çerçevede Samsun’a 30 milyon dolarlık yatırım yapmayı hedefliyor. Samsunlu işadamı ve Tanrıverdi Holding Yönetim Kurulu Başkanı Recep Tanrıverdi, eski tekel binalarına yapacağı yatırımla bin kişilik istihdam sağlayacak.

Eski Tekel binalarına yapılacak 30 milyon Dolarlık yatırımla bin kişiye istihdam sağlanması planlanıyor.

Hatırlanacağı gibi tekel binaları daha önce Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından bir kaç kez satışa çıkartılmış ancak talipli bulunamamıştı. Hatta Büyükşehir Belediyesi satışı hızlandırmak için söz konusu binalarla ilgili “TEKEL” yerine “Regie alışveriş merkezi” ismini kullanmayı tercih ediyordu.

Verdi markası ile ev tekstil sektörünün lideri Tanrıverdi Holding Yönetim Ku22 SAYI 2 / ARALIK 2009

Yeşilırmak Elektrik Dağıtım AŞ’nin ihalesini Çalık Enerji kazandı.

S

amsun, Amasya, Çorum, Ordu, Sinop illerini kapsayan Yeşilırmak Elektrik Dağıtım AŞ’nin ihalesini 441 milyon 500 bin dolar veren Çalık Enerji kazandı. Toplam 1 milyon 470 bin aboneyi kapsayan elektrik dağıtım sistemini bundan böyle, açık arttırmanın 45. turunda en yüksek teklifi veren Çalık işletecek. Yeşilırmak Elektrik Dağıtım AŞ’nin yüzde 100 kamu hissesinin ihalesi Swiss Otel’de yapıldı. Bir turu elemesiz, 5 tur elemeli ihalede elemesiz turdaki en yüksek teklif 270 milyon dolar oldu. Elemeli ilk turda en düşük teklifi veren Akenerji Elektrik Üretim AŞ-CEZ as-Akkök Sanayi ve Yatırım Geliştirme AŞ Ortak Girişim Grubu elendi. Bu turda en yüksek teklif 300 milyon 600 bin dolar oldu. İkinci elemeli turda en düşük teklifi veren Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret AŞ-Ayen Ortak Girişim Grubu elenirken, bu turda en yüksek teklif 345 milyon dolara çıktı. Üçüncü turda en yüksek teklif 350 milyon 500 bin dolarına yükselirken, en düşük teklifi veren Park Holding AŞ elendi. Dördüncü turda Aydem AŞ en düşük teklifi vererek elendi. Bu turda 371 milyon 250 bin dolar en yüksek teklif oldu. Beşinci turda Çorum Doğalgaz Dağıtım AŞ en düşük teklifi vererek elendi.

İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın da katıldığı, söz konusu binalara ilgiyi arttırmak amacıyla tanıtım toplantıları yapılmış ve Başkan Yılmaz yaygın televizyon kanallarında tekel binalarına ilişkin projelerini anlatmıştı. Ancak bütün bu çabalara rağmen tekel binalarının hiç bir taliplisinin çıkmaması Samsun için büyük hayal kırıklığı olmuştu. Tanrıverdi Holding’in fizibilite çalışmalarını tamamlayarak 30 milyon dolar civarında bir yatırımla tarihi kimliğe de sahip eski TEKEL Binalarına talip olması Samsun’da büyük heyecan oluşturdu.

Yeşilırmak Elektrik Çalık’ın oldu!

rulu Başkanı Recep Tanrıverdi, Ev Tekstili İhracatcıları Derneği Başkanlığını da yürütüyor. Tanrıverdi Holding ayrıca İstanbul Beşiktaş ilçesinde inşaatı devam eden Türkiye’nin ilk yedi yıldızlı otelinin de sahibi.

Açık arttırma 386 milyon dolardan başladı. Açık arttırma aralığı ise 500 bin dolar olarak açıklandı. Yarış, Anadolu Doğalgaz Dağıtım AŞ, Çalık Enerji Sanayi ve Ticaret AŞ ve Kolin İnşaat Turizm Sanayi ve Tic. AŞ arasında geçti. Rakam 400 milyon dolara ulaşınca Anadolu Doğalgaz AŞ mola istedi. 428 milyon dolarlık teklifte ise Çalık Enerji mola aldı. Açık arttırmanın 441 milyon 500 bin dolara ulaşmasının ardından Anadolu doğalgaz bir mola daha aldı ve ardından ihaleden çekildi. İhale Çalık Enerji’ye kaldı.


23 SAYI 2 / ARALIK 2009


SİVİL İNSİYATİF

Mimarlar odası her şeye karşı mı ? TMMOB Samsun Şube Başkanı Selami Özçelik, ideolojik, keyfı^ ve duygusal davrandıklarına dair eleştirilere “Biz yasal olmayan bir konuda belediyelere dava açarız, yasallığı tartışılmayan başka bir konuda ise birlikte kol kola çalışırız. Öyle duygusal davranmak gibi bir lüksümüz yok. Planlama ilkelerinde, bilimde duygusallığa yer yoktur. Bu zamana kadar açtığımız davaların hiçbirinde kaybetmedik” diye cevap veriyor. Vedat ATICI

K

entsel dokuya ters… Şehrin tarihi mimarisiyle örtüşmüyor… Şehircilik anlayışıyla bağdaşmıyor… Çağdaş kriterler hiçe sayılıyor… Ve aynı paralelde bir sürü gerekçeyle projelerin önüne ya set çekiliyor. Ya da mahkeme süreci ister istemez, yatırımları sekteye uğratıyor. Merak ettik; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Samsun Şubesi, sivil toplum örgütü kimliğiyle bugüne kadar daha ziyade niçin muhalif bir duruş sergilemekteydi? Kamuoyu nezdinde farkındalık oluşturma çabası 24 SAYI 2 / ARALIK 2009

mı yatıyordu bu tavrın arka planında? İdeolojinin mesleki ve sosyal duyarlılık alanlara sirayeti, neye hizmet edebilirdi ki? Yoksa aslında oda böyle davranmıyor da, kamuoyu mu yanlış algılıyordu? Bütün bu ve benzeri soruları TMMOB Samsun Şube Başkanı Selami Özçelik’e yönelttik. Vatandaşlara yatırım olarak lanse edilen birçok projede (Yabancılar Pazarı, Hafif Raylı Sistem, Tekel Binaları, Büyük Otel) hep muhalefet olarak ön plana çıktınız. Bu duruşunuzun belirli bir sebebi var mı?

Mimarlar Odası her zaman uygulamaların önünü çeker, muhalif olmaz. Biz sürekli eleştiri yapan tarafmışız gibi görülüyoruz. Her şeye muhalefet eden, kentin gelişmesini istemeyen, yatırım projelerinin karşısında duran gibi. Aslında bizim gündeme taşıdığımız projeler Samsun’un geleceğini olumsuz yönde etkileyecek olanlar. Mesela 1980 yılında nâzım imar planı yapıldığında sahil şeridinin tamamının bir elden planlanması ve bu plan çerçevesinde etap etap uygulanmasını içeren bir önerimiz olmuştu. Belediyelerin yaklaşımı ise bu sizin planınız bizim hareketlerimizi engelliyor. Biz bunu günlük ihtiyaçlarımıza göre istediğimiz şekilde yaparız. Böyle bir planlama usulü yok. Hayatın her aşamasında yer alan temel bir ilke vardır. Parçaların birbiriyle uyumu önemlidir, aynı zamanda parçaların bütünle uyumu da önemlidir. Bütünü düşünmeden, dengeyi sağlayamadan bir uygulamayı hayata geçiremezsiniz. Samsun’da belediye meclislerinin gündemini incelerseniz yüzde 90’ı imar planı değişikliği üzerine. Demek ki planda bir sakatlık var, yeniden ele alınması gerekiyor. Hiçbir imar planı yılda 500 kere yeniden düzenlenmez. Bu kadar değişikliğin yapıldığı yerde planlama ilkeleri bir tarafa atılıyor. Daha çok kazanmak, daha fazla rant elde etmek ön plana çıkıyor. İşte tam bu noktada mimarlar odası konuya müdahil oluyor ve dur diyor.


Problem nereden kaynaklanmaya başlıyor size göre ?

vatandaşın gezeceği, nefes alacağı 20 bin m2’lik alan yitirilmiş durumda. Bunun bir o kadarı da araçların otoparkı alanı için gitti. Eğer Mimarlar Odası konuyu yargıya taşımamış olsaydı bugün ya Yabancılar Pazarı daha da büyüyecekti ya da daha farklı ticari yapıların inşa süreci gündeme getirilecekti. Bizim ne bir kişiyle ne de bir kurumla sorunumuz olabilir. Kamu yararını gözetmeyen alanımızla ilgili her türlü projede MMO aynı duruşu sergiler.

Samsun şu anda en kötü şehir planlaması yapılan şehirler arasında gösteriliyor. Geçmişte mutlaka köyden kente hızlı göç hareketleri olmuş ve bu durum kontrol altına alınamamıştır. Ama temel fikir dünyanın tüm gelişmiş şehirlerinde olduğu gibi planlamaya inanmakta ve bunu uygulamaktan geçiyor. Günlük çözüm üretme yoluna giderseniz bir yerde tıkanır kalırsınız. Balık pazarı örneğinde yaşadık bu durumu. Balıkçıları Saathane’den aldılar yolun kenarına götürdüler. Üç beş yıl orada durdu olmadı yasal olmayan bir yere balık pazarı diye bir yer kurarak oraya taşıdılar. Her şehrin dinamikleri var. Çeşitli sivil toplum örgütleri var. Bunlarla beraber oturulsa, ana akslar oluşturulsa buna göre de yasaların öngördüğü şekilde bir planlama yapılsa Samsun’da sorun diye bir şey kalmaz.

Yabancılar pazarı, raylı sistem inşaatı, tekel binaları ve daha birçok projenin hayata geçirilmesi anlamında ya size hiç danışılmadı ya da proje bitirildikten sonra önünüze getirilerek bir oldu bittiye karşı karşıya kaldınız? Muhalefetiniz hamasi bir duygusallıktan kaynaklanıyor olabilir mi? Kesinlikle böyle bir şey söz konusu olamaz. Eğer sizin dediğiniz gibi duygusal davranmış olsak mahkemelerin sonucu bizim istediğimiz gibi çıkmazdı. Biz yasal olmayan bir konuda belediyelere dava açarız, yasallığı tartışılmayan başka bir konuda ise birlikte kol kola çalışırız. Öyle duygusal davranmak gibi bir lüksümüz yok. Planlama ilkelerinde bilimde duygusallığa yer yoktur. Bu zamana kadar açtığımız davaların hiçbirinde kaybetmedik.

- Kamuoyunda aykırı bir ses haline gelme ve ön plana çıkma isteği böyle davranmaya itiyor olabilir mi odayı ? Kesinlikle hayır. Aykırı görüş olma gibi bir düşüncemiz yok. Biz bir konuyu bilimsel kurallar çerçevesinde bütün üyelerimizle tartışır, komisyonlarımızda görüşür sonrasında gerekli açıklamaları yaparız. Mimar bugünü yaşamaz geleceği düşünür, şehirlerin geleceklerini düşünür, kararlarını ona göre verir. Bir nevi geleceğin fotoğrafını kafasında canlandırır. Zaten planlamanın gerçeği de, hedefi de budur. MMO’nun da bir görev ve sorumluluğu var. Yapılan yatırımların doğru, yerinde ve kamu yararını gözetmesi gerekiyor. Bu dediğimiz kriterlere aykırılık gösteren her türlü projenin dün nasıl karşısında olduysak, bugün de yarın da gücümüzün yettiği yere kadar karşısında olacağız. Biz mobil santraller kuruluş aşamasındayken de çok karşı çıkmıştık. O zaman halkımız konuyu kavrayamadığı için yanımızda yeterince yer almadı ama santrallerden dumanlar çıkmaya başladığını görünce yapılan mitingin ardından santralleri taşladı. Bu anlamda halkımıza kendimizi anlatmakta güçlük çektiğimiz yadsınamaz bir gerçek. Halkımız bir şey meydana

- Dava süreci devam eden Tekel binalarındaki son durum nedir acaba? geldikten sonra değerlendirebiliyor. Oysaki biz planlama aşamasında iken işin boyutlarının nerelere varabileceğini tasavvur edebiliyoruz. Çoğu zaman bizim eleştirildiğimiz noktalar doğru çıkıyor, sonuçta eser meydana geldiği zaman halk gerçeği görüyor siz doğru söylemişsiniz oluyor. Ne yazık ki bu tip durumlar hep uygulama yapıldıktan sonra anlaşılabildi. Yabancılar pazarı projesinde neden karşı çıktınız ? Yabancılar pazarı konusu çok tartışıldı. Biz eski halinden rahatsız değildik aslında. Ta ki ne zaman bu yer kalıcı hale getirildi, sorun o zaman başladı. Büyük İmar planında Yabancılar Pazarı’nın olduğu yer kent park projesi içine dahildir. Şu anda

Tekel binalarının normal açık otopark olan bölümüne ilave blok inşaat yapılmıştı. Biz bu binalara ilave yapılmadan mevcut haliyle restore edilmesini istemiştik ve ilave blok’un iptali için dava açmıştık. Daha sonra ilave inşaatın iptali için dava açmıştık ve bu davayı da kazandık. Son olarak Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kenan Şara odamıza geldi kendisiyle görüştük. Biz şu anda kullanılan otopark zemininin üzerine hiç bir ilave bloğun uygun olmayacağını söyledik. Kenan Bey ise alt iki katı otopark son katı ise ticaret merkezi olacak şekilde bir proje üzerinde çalıştıklarını ifade etti. Sonuçta çevrede bulunan diğer binaların temellerine zarar vereceği ve oluşturulan katların su tahliyesi mümkün olmayacağı için bu projenin de uygun düşmeyeceğini ifade ettik. 25 SAYI 2 / ARALIK 2009


SAĞLIK

Her soğuk algınlığı grip, her grip, domuz gribi mi ? Sonbahar ve kış mevsiminde soğuk algınlığı, grip ve nezle hastalıklarının arttığı bilinen bir gerçek. Son tartışma, H1N1 virüsü üzerine. Acaba bir salgına dönüşür mü? Mustafa BİLİK SOĞUK ALGINLIĞI (Common Cold) Havalar soğuyunca en sık rastlanılan sağlık problemlerinin başında solunum yolları hastalıkları gelir. Soğuk algınlığı, hemen her yaştan insanın etkilendiği sağlık problemlerinin başında gelir. Üst solunum yolu enfeksiyonu diye de adlandırılır. Aniden ortaya çıkan ve ani iyileşen bir hastalıktır. Soğuk algınlığının nedeni virüslerdir. Virüsler bakterilerden daha küçük, antibiyotiklerin etki etmediği mikrobik canlılardır. Soğuk algınlığında belirtiler burun akıntısı, burun tıkanıklığı gibi belirtiler olur. Hastanın ateşi vardır, baş ağrısı, boğazda yanma, öksürük gibi bir veya birden fazla belirti olabilir. Soğuk algınlığının gripten farkı, hastanın genel durumu iyidir.

A

rtık kış mevsimindeyiz. Yani birçok solunum yolu hastalığına yakalanma riskiyle karşı karşıyayız. Bunların en başında; soğuk algınlığı ve grip geliyor. Tabii bir de son dönemde hepimiz için tam bir kabus halini alan ‘Domuz 26 SAYI 2 / ARALIK 2009

gribi’. Bu hastalıklarla mücadelede kendi tedbirlerimizi almaya çalışır, üşütmemek için kat kat elbiseler giyiniriz. Peki, bunlar yeterli mi? Panik havası doğru mu? Elbette hayır. Konuyu, işin ehli, halk sağlığı uzmanı M. Emin Dinççağ’la görüştük.

Soğuk algınlığını birden çok virüsten kaynaklanabilir. Onun için kişi birden fazla bu hastalığı geçirebilir. Kış aylarında iş gücü kaybına sebep olan en önemli sebeplerden biridir. Her yaştaki kişi soğuk alabilir. Bir yaşın altında yılda 6,7 kez; bir - beş yaş aralığında 7,4 ila 8,3 kez; daha büyük yaşlarda da 4,5 kez soğuk algınlığına yakalanıldığı hesap edilmiştir. Annelerdeki oran 4,5; babalardaki ise 3,5’tur. Ilıman iklimlerde, soğuk iklimlere göre daha çok görülür. Soğuk algınlığı öksürük ve hapşırıkla bulaşır. Toplu yaşanılan yerlerde salgınlaşabilir. Eylül ayında ani salgınlar olur. Çocukların okula başlaması ile salgınlar sıklaşır ve ilkbahara dek sürer.


Rhinovirüs; soğuk algınlığı yapan bir virüstür. Bütün yıl görülebilir. Sonbaharın erken dönemlerinde başlar, tüm yıl boyunca hastalık yapabilir. Parainfleza virüsü diğer bir virüstür ve ekim - kasım ayında en çok görülür.

dünyada yaygın salgına dönüşeceği ihtimal dâhilinde tutuluyor. Başta Dünya Sağlık Örgütü, ülkelerin sağlık bakanlıkları ciddi çalışmalar yürütmekte. Soğuk havaları başlamasıyla grip ve domuz gribi vakaları artmaktadır.

Respiratuvar sinsidyal virüs (RSV), Corona virüs, influenza diğer soğuk algınlığı yapan virüslerdir. İnfluenza daha çok kış dönemlerinde görülür. Yaz aylarında da soğuk algınlığı olur ve en çok rhino virüsler ve enterovirüslar etkendir. Soğuk algınlığının yayılmasında, Havaların soğuması ve kapalı mekânlarda kalınması ve ortamın sık sık havalandırılmaması nedeniyle kirlenmiş havanın virüsleri insanlara bulaştırması nedeniyle sık rastlarız. Buna İNDOOR (ev içi bulaşma yolu ) denilir.

Domuz gribi, özellikle bilinen gribin aksine genç yaşta ve çocuklarda ölümlere sebep olmaktadır. Oysa bilinen grip hastalığında ölümler yaşlı ve vücut direnci düşük insanlarda görülürdü.

Bazen havanın rutubet virüslerin çevrede daha uzun süre kalmasını ve yayılmasını kolaylaştırır. Soğuk algını hastası öksürerek havaya birçok mikrop barındıran hava damlacığı yayar. Bu partiküller havada uzun süre asılı kalabilir ve sağlam bir insan nefes alırken virüsü kapabilir. Buna damlacık enfeksiyonu denir. Soğuk algınlığının dinlenmek, bol sıvı almak; ateş ve ağrı, kırgınlık şikâyetleri var ise ağrı kesici ilaçlar kullanmaktır. Antibiyotiklerin faydası yoktur. Burun tıkanıklığı varsa bu organlardan verilen damlalardan faydalanılır. Buhar tedavisinden istifade edilebilir. GRİP: Ateş, baş ağrısı, öksürük, kırgınlık gibi belirtiler ile seyreden sistemik bir hastalıktır. Grip’te ateş 38 dereceyi geçebilir. Soğuk algınlığında olduğu gibi genel durum iyi değildir, grip ağır seyreder. Soğuk algınlığı yapan virüslerin hepsi grip nedenidirler. Bugün sözü edilen Domuz Gribi (Swine Flu) İnfluenza virüsünün H1N1 tipinin oluşturduğu bir hastalıktır. İnfluenza virüsünün bir özelliği virüsün şekil değiştirip salgınlara yol açmasıdır. Tarihte 1889 yılında, 1918 yılında, 1957, 1968, 1977 yıllarındaki salgınlarda pek çok insan ölmüştür. Geçen yıl H5N1 kuş gribi de pek çok ülkede ölüme sebebiyet verdi. Bu yıllarda da ınfluenza virüsünün tüm

Soğuk algınlığı yapan virüslerin hepsi grip nedenidirler. Bugün sözü edilen Domuz Gribi (Swine Flu) İnfluenza virüsünün H1N1 tipinin oluşturduğu bir hastalıktır. İnfluenza virüsünün bir özelliği virüsün şekil değiştirip salgınlara yol açmasıdır.

Grip hastalığının yayılması soğuk algınlığındaki gibi hava yoluyla gerçekleşir. Yine virüsün el ve diğer havlu veya ortak kullanılan materyal ile sağlam insana bulaşması da hastalığın yayılmasında rol oynayabilir. El, ayak yıkamak, temizliğe dikkat etmek, hasta olandan uzak durmak, ev ve işyerinde ortamı sık sık havalandırmak, vücut direncini artırmak (iyi beslenmek, sigara içmemek, mevsime uygun giyinmek) gripten korunmak için şarttır. GRİP AŞISI OLALIM MI ? Salgın tehlikesi olan bir hastalık karşısında korunmanın en iyi yolu aşılanmaktır. Kamuoyunda çeşitli spekülasyonlara kulak tıkayıp aşı yaptırmak en doğru ve bilimsel yaklaşımdır. Salgın tehlikesi karşısında işi oluruna şansa bırakmak yanlış bir tavırdır. Grip aşısının yan etkisi ve zararı yoktur.

DOMUZ GİRİBİ, Grip belirtilerinin birkaç gün içinde düzelmemesi, öksürük ve zatürree belirtilerinin ortaya çıkması gibi bir klinik tabloya sebep olur ve yoğun bakım şartlarında bakılmaz ise ölüme kadar gider. Onun için grip hastalığının ilk üç gününde ateş düşmez ve genel durum düzelmezse acil servise başvurulması hayat kurtarıcıdır. Tedavide, ınfluenzaya etkili antiviral ilaçlar kullanılmaktadır. Bu tür hastalıklarda toplumu hastalıktan koruma çok önemlidir. Koruyucu önlemleri herkesin alması ve hastaların toplum içine çıkmaması en ciddi tedbirlerdendir. 27 SAYI 2 / ARALIK 2009


Samsun - Çarşamba Havalimanı lojistiğin keşfiyle güçlenecek... Vedat ATICI

S

amsun 1958’den beri sınırlı kapasiteye sahip ve sadece iç-hat uçuşa müsait mütevazı bir havaalanıyla idare etmekteydi. Uluslararası hava ulaşım ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilerek 1998 yılında hizmete açılan Samsun - Çarşamba Havaalanı, yeni kurulan ünitelerle şehri bölgenin lojistik üssü haline getirecek. Ancak şu anda bu imkan işadamlarınca keşfedilmiş değil. Alan sadece ulaşım için kullanılıyor. Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) Tekstil Meslek Komitesi Başkanı Kadir Beytekin’in, “Ben dahil bölge işadamlarının havaalanının lojistik özelliğinden yeterince yararlanabildiğimizi sanmıyorum.” sözü, bu gerçeği doğruluyor. Bu gerçeğin kanıksanmasında; şehirden Türkiye ve dünyanın belirli ticaret merkezlerine direkt uçak seferlerinin konulmaması da etkili aslında. Samsun’a Türk Hava Yolları (THY), Pegasus, Sun Express, Onur Air ve Anadolu Jet sefer düzenliyor. Hafta boyunca İstanbul yönüne karşılıklı uçuş var. Anadolu Jet, haftanın 7 günü Ankara’ya, Pegasus ve Sun Ekpress ise İzmir’e gidip geliyor. Sun Expres salı ve perşembeleri Antalya’ya karşılıklı uçuş imkânı sağlıyor. STSO Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Mürzioğlu, konuya ilişkin sorularımızı şöyle cevaplandırdı: - Çarşamba Havalimanı’nın, Samsun’lu işadamları açısından önemi nedir? Limanlar, serbest bölge, biri gıda alanında ihtisaslaşmış toplam beş organize sanayi bölgesi, yaygın ulaşım ve haberleşme ağı, hizmetler sektöründe gelişmiş altyapısı Samsun’a katma değer kazandıran eko28 SAYI 2 / ARALIK 2009

Samsun - Çarşamba Havaalanı, Karadeniz Bölgesi’nde çok önemli bir ihtiyaca cevap veriyor. Ancak bunu yeterli görmeyen iş dünyası Kayseri, Bursa, Denizli, Adana ve Antalya gibi şehirlere de seferler konulmasını istiyor. Ayrıca yurt dışına direkt uçuş da talep ediliyor.

nomik varlıklarımızdır. Çarşamba’daki havaalanı işletmeye alındığı günden itibaren sadece Samsun’dan değil Sinop, Ordu, Giresun ve Amasya gibi komşu illerden gelen yolcu talebiyle; hem Samsun ve Bölge ekonomisine hem de ülke ekonomine önemli katkılar sağlamaktadır. - Havalimanın kapasitesi yeterli mi, istenilen her yere uçuş var mı? Yurtiçi ve yurtdışında pek çok noktaya uçak seferlerinin olması ve 1 Eylül 2009 tarihi itibariyle faaliyete geçen hava kargo ünitesi ve antrepolarıyla mevcut önemini daha güçlendirmiştir. - Havalimanının daha nitelikli hale getirilebilmesi için ne tür çalışmalar yapılabilir? Samsun - Çarşamba Uluslararası havalimanı, dünya standartlarına sahip bir havalimanıdır. Altyapı olarak yapıldığı günün şartlarına göre son derece gelişmiş ve günümüz ihtiyaçlarını da karşılar niteliktedir. Uluslararası havalimanımızın kapasitesi şu an itibariyle yıllık yolcu sayısına yeterli durumda, herhangi bir kapasite aşım durumu söz konusu değil. Ancak uçak seferlerindeki artışa bağlı olarak apron genişletme çalışmaları başladı. Uçak park sahası beşken ona çıkarılıyor ve önümüzdeki ay faaliyete geçilecek. Şu an itibariyle yurtiçi ve yurtdışında pek çok noktaya sefer bulunmakla beraber ve bu seferlerin arttırılması yönünde çalışmalar da bulunmaktadır. Son olarak odamız tarafından yapılan çalışmayla; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne seferler konulması talep edilmiştir. Elbette ki ilimizin ekonomik kalkınmasıyla doğru orantılı olarak havalimanımızın kapasitesinin arttırılması kaçınılmazdır.


Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Tören:

Bölgemiz ve şehrimiz açısından son derece önemli olan Samsun-Çarşamba Havaalanı her geçen gün ihtiyaçlara cevap verme noktasında daha da büyüyor. Her şeyden önemlisi havaalanı gerçek manada hizmet vermeye başladıktan sonra turizm, ekonomi ve istihdam anlamında kente ayrı bir değer katacaktır.

Mevcut havaalanımızdan şu an Ankara ve İstanbul gibi merkez şehirlerimize direkt uçuş olsa da bunun yanı sıra ticaretin ve şehir ekonomisinin gelişmesi anlamında son derece önem arz eden ticaret merkezi konumunda olan diğer şehirlere de uçuş olmaması yada var olan uçuş saatlerinin düzensiz olması işadamlarını sıkıntıya soku-yor. Samsun sanayisinin dışarıya açılabilmesi ve yeni yatırımların ilimize ve bölgemize daha rahat gelebilmesi açısından mutlak ve mutlak yurtdışı uçuşların başlatılması gerekmektedir.

Karadeniz Bölgesi’nin merkezi bir noktasında konuşlanması artı puan. Bana göre en büyük sorun merkezi ticaret şehirlerine istenilen düzeyde uçuş olmaması. Bir Kayseri’ye, Bursa’ya, Denizli’ye, Adana’ya, Antalya’ya aktarmalı ulaşabiliyorsun. Günümüzde bir işadamı için telafisi olmayan en değerli öğe zaman. Bu dediğim illere gitmek için önce İstanbul’a gidiyorsun, İstanbul’dan aktarmalı olarak buralara geçebiliyorsun. Daha mantıklı zaman aralıklarında uçuş olması lazım. Günlerinin, saatlerinin işadamlarıyla yapılacak bir çalışmayla belirlenmesi daha doğru olur kanaatindeyim. Hepsinden önemlisi Karadeniz çanağının tam ortasında, bölge liderliğine

soyunmuş bir şehir mutlaka yurtdışı uçuşlara ev sahipliği yapabilmeli. Samsun ana arter olmak üzere uçuşlar yapılabilir.

ÖNEMLİ TİCARET MERKEZLERİNE DE UÇUŞLAR DÜZENLENMELİ

Brillife Samsun Bölge Müdürü Onur Çoban:

DİREKT YURT DIŞI UÇUŞ ŞART Samsun’da faaliyet gösteren Brillife Samsun Bölge Müdürü Onur Çoban, konumu gereği yurtiçi seyahatlerinde çoğunlukla havayolunu tercih eden işadamlarımızdan. Çoban’a göre SamsunÇarşamba havaalanın en büyük eksikliği yurtdışına direkt uçulmaması. Buna ilaveten Türkiye’nin belirli ticaret merkezlerine de arzu edilen seviyede uçuş yok. - Size göre Samsun - Çarşamba Havaalanı’nın olumlu ve olumsuz yönleri neler?

Ticaret ve Sanayi Odası Tekstil Meslek Komitesi Başkanı Kadir Beytekin:

HAVA TAŞIMACILIĞINDA LOJİSTİK YÖN ÖNE ÇIKARILMALI Samsun - Çarşamba Havaalanı’nın Bölge açısından önemi tartışılmaz. Önümüzdeki yıllar içerisinde Türkiye’nin diğer illerine de kapsayan sefer sayısındaki artışına paralel olarak bölgede daha da fazla öne çıkacağından kuşkum yok. Şu anda bize göre tek eksik sadece Ankara, İstanbul ve İzmir merkezli uçuşlarda istenilen seviyede hizmetin sunulması. Bu illerimizin yanı sıra ticaret açısından önemli olan diğer illerimize de uçuş

olması hem kent prestiji hem de ticaret ivmesinin yükselmesi açısından önemli diye düşünüyorum. Son dönemde lojistik anlamda yapılan yatırımlar dikkatleri havaalanımızın üzerine çekse de bende dahil olmak üzere yeterince lojistik özelliğinden yararlanabildiğimizi sanmıyorum. Yıllar süren alışkanlıklar çok çabuk terk edilemiyor ama günümüz rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için teknolojinin getirdiği kolaylığı çabukça benimsemek ve özümsemek gerekiyor. Bence yolcu taşımacığından daha çok lojistik kavramı öne çıkarılmalı bu manada. 29 SAYI 2 / ARALIK 2009


30 SAYI 2 / ARALIK 2009


www.serdarilgin.com.tr

31 SAYI 2 / ARALIK 2009


KAPAK

Bir mübadele şehri Samsun… 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan karşılıklı nüfus değiştirmeyi öngören bir sözleşmeye imza koydu. Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi’nde dini kimlik esastı. Batı Trakya ve İstanbul kapsam dışı tutulmuştu. Anadolu’daki Ortodoks Rumlar ile Yunan topraklarındaki Müslümanlar mecburen yer değiştirdi. Göç sırasında nice sıkıntı ve eziyet yaşandı. Bu diğer göçlere hiç de benzemiyordu. İnsanlar ana yurtlarından kopup, bilmedikleri bir maceraya atılıyordu. Mustafa BİLİK - Vedat ATICI

O

smanlı Devleti’nin ‘fetih’ ve ‘göç’ politikalarında, ne emperyalizmin ne de gelişi güzelliğin izi yok. Bu alandaki her bir adımında, strateji ve muhasebe görülüyor. Örneğin Balkanlar’daki ilerlemede, tam Türklük bilincine ve Türkçü duruşa sahip Avşar boyundan gelen Türkmenlerden istifade edilmiş. Merkezi otoriteyle sürekli anlaşmazlığa düşen Karamanoğulları bünyesindeki Türkmenler, gruplar halinde Balkanlara iskân ettirilmiş. Osmanlı bu politikasıyla bir hamleyle iki kazanım elde etmesini bilmiş. Bu faaliyetler İstanbul’un fethinden bir hayli önce başlamış üstelik. Stratejik iskân hareketleriyle bir yandan Anadolu’daki isyanlar etkisizleştirilirken, diğer yandan Hıristiyan toplumun içine kolay kolay özünü kaybetmeyecek bir etnik unsur yerleştirilmiş. Müslümanlığın 32 SAYI 2 / ARALIK 2009

ve Türklüğün Balkanlar’da bugün dahi ilk günkü canlılığını koruması, işte bu 500 yıllık başarılı politikanın ürünü. Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlılar, duraklama, en nihayetinde de gerileme dönemine girince kaçınılmaz süreç, yani toprak kayıpları başlıyor. Ahali son sınırlardan içe doğru göç ediyor. İçe çekilmelerin hepsi de bir plan çerçevesinde gerçekleşiyor. Ulus devlet cereyanı iyice kuvvetlenince Balkanlar’ın neredeyse tümü siyasi anlamda Osmanlı kontrolünden çıkıyor. Balkan Savaşları’nda çok kan akıyor. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin ittifak yaptığı ülkeler, Birinci Dünya Savaşı’ndan galibiyetle ayrılıyor. Hunharca saldırı, savaş ve talandan canlarını kurtaranlar Anadolu’ya sığınıyor. Genelde bu insanlara muhacir adı veriliyor.


Düşman askerleri Anadolu’dadır artık. Yunan askerinin işgaliyle coşan Rum nüfus, bir takım hayallere kapılıyor. Yüzlerce yıldır yüz yüze baktığı Müslüman komşularına Osmanlı askerine kurşun sıkıyor acımasızca. Köyler basılıp yakılıyor. Karadeniz’de Pontus, Ege’de ise başka adlarla ayaklanmalar sahneleniyor. Bu süreçte Anadolu’da ki Müslümanlar ile Ortodokslar arasındaki bin yıllık dostluk bozularak derinden yaralanıyor. Pontus ayaklanmasının önemli şehirlerinden Samsun’da ciddi miktarda Rum yaşamaktadır o sıralar. Pontus özlemi güden Rumları silahlandırarak Türklere karşı kışkırtan İngilizlerdir. Etnik başkaldırı Samsun haricinde Amasya ve Trabzon’u da karıştırır. 1919 yılının ilk aylarıdır. Topal Osman liderliğindeki Kuvay-i Milliye güçlerinin Pontus’çulara karşı başarılı bir direniş sergilemesi İngilizleri rahatsız eder. Yavaş yavaş Kurtuluş Savaşı’nın ışıkları doğmaktadır. Mustafa Kemal, 30 Nisan 1919’da 9’uncu Ordu Müfettişliği’ne atanarak Samsun’a gönderilir. İç huzuru sağlamak, silah ile cephaneleri toplamak, vatandaşa silah dağıtımını engellemek ve bunu organize edenleri bitirmekle görevlendirilir. Sadece Samsun’u değil, Anadolu’nun her yanını uyandırır Gazi’nin çağrıları. Düşman püskürtülür topraklarımızdan. 9 Eylül 1922’de İzmir işgalden kurtarılıyor. Yunan Ordusu denize dökülür. Rumları büyük bir korku havası sarar. Panik içindedirler. Balkanlardakinin tersine şimdi de Müslümanların Hıristiyanlara soykırım uygulayacağını zannetmektedirler. Bu korkuyu hisseden 1 buçuk milyon Rum Yunanistan’a göç eder, daha doğru bir tabirle kaçar. O yıllarda 2 milyonun biraz üzerinde insan ikamet eden ülkenin nüfusu birden ikiye katlanır. Anadolu’nun nüfusu 12 milyon civarındadır. Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı yorgunluğunun ardından Anadolu’da Türklerin bozgununa uğrama, bunların üzerine apar topar göçen Rumlarla nüfusun ikiyle çarpılması Yunan Devletini iyice zora sokar. Kış da yaklaşmaktadır öte taraftan. Yunanistan bu durumu çözmek için ülkedeki Müslümanların evlerine Anadolu’dan gelen Rumları yerleştirmek istedi.

Her Müslüman aile yanına bir Rum aileyi alacaktı. Savaşan iki düşman milletin bireyleri aylarca aynı evde hayat sürdü. Çok ilginçtir aynı evi paylaşan bu insanlar arasında ciddi sorunlarla karşılaşılmadı. Neticede ortak kültürel noktalar söz konusuydu. Aynı acıyı paylaşmaktaydılar. Empati kavramı belki de hiç bu kadar hissedilmemişti, hissedilmeyecek de.

Mübadele Türkiye tarihi için çok önemli bir olay. Samsun için de. Çünkü 19 Mayıs Şehri, en yoğun mübadil gelen yerleşim merkezlerinden biri. Öte yandan Mustafa Kemal Atatürk de, Selanik kökenli. Mübadiller, onu hemşerileri kabul ediyor bu yüzden. Ne Türkiye’de ne de Samsun’da mübadele gerçeği hakkıyla bilinmiyor.

Kurtuluş Savası sonrasında nasıl kararlara imza atılacağı Lozan’da görüşülmekteydi. Osmanlı Devleti’nin borçları, Türk Yunan sınırı, Boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlara dair çok uzun müzakereler ifa edildi. Kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul’un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamıyordu. Temel konularda tarafların tavize yanaşmaması ve önemli görüş ayrılıkları sebebiyle 4 Şubat 1923’te süreç kesildi. Hatta yeniden savaş ihtimali belirdi. Görüşmeler ke-silmeden önce 30 Ocak 1923’te bir protokol imzalandı ki, hem Türkiye’nin, hem de Yunanistan’ın geleceği adına önem arz ediyordu: Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi. Sözleşmeye göre Yunanistan’daki Müslümanlar ile Türkiye’deki Ortodoks Rumlar, mecburi göçe tabiydi. Batı Trakya ile İstanbul kapsam dışı tutulmuştu. Çünkü mübadelede dini kimlik esastı. Bu bakış açısı Osmanlı’nın tebaa anlayışından kaynaklanmaktaydı. Günümüzde Batı Trakya’daki soydaşlarımızın çektiği çilenin temelinde de, sözleşmedeki bu hüküm yatıyor. Yunanistan o topraklardaki vatandaşlarını Türk değil, Müslüman diye niteliyor.

Florinalı mübadiller, yola çıkmadan önce... Hayvanlar, nakliyeye hazırlanıyor. 33 SAYI 2 / ARALIK 2009


KAPAK

Samsun’a gelen mübadiller Yunanistan’ın Kavala şehrinde bulunan bu limandan gemilere bindiler. Samsun’a gelen 22 bin mübadil’den ilk grup Kavala Limanı’ndan yola çıktıktan sonra 31 Aralık 1923 Yılbaşı gecesinde Samsun’a vardılar.

Samsun ve mübadele

M

übadele Samsun için de mühim bir olay. 19231927 döneminde şehre Yunanistan’ın çeşitli eyaletlerinden 22 bin 579 Müslüman mübadil geliyor. Bunların 16 bin 277’si şehir merkezine yerleşiyor. Diğerleri de Bafra, Vezirköprü, Alaçam, Havza, Çarşamba ve Ladik ilçelerinde yeni bir hayata merhaba diyor. Başta Amasya, Tokat, Sinop, Ordu, Giresun, Sivas, Yozgat gibi çevre illere de çok sayıda mübadil iskan ediliyor. Mübadele zor iş. Hiç de sözleşme kâğıdındaki kolaylıkla halklar yer değiştirmiyor. Nice sıkıntılar, eziyetler, hastalıklarla mücadele ediliyor. Tabii sonuç ölümlerle yürekler burkuluyor. Her şeyden kötüsü nesillerdir soluklanılan topraklardan kopup bilinmeyen coğrafyalara uzanmak. Mecburen, hesapta ve kitapta yok iken. Birden. Bütün mal varlığını geride bırakarak. Gidilen yerde nelerle yüz yüze kalınılacağı bilinmeyerek… Nitekim öyle de oluyor. Tütüncülükle uğraşan bir ailenin tütüncü bir aileyle yer değiştirmesi planlanıyor ama bu çoğu eşleşmede plandan ibaret. 34 SAYI 2 / ARALIK 2009

Samsun Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği Kurucu Başkanı Akın Üner ile mübadeleyi konuştuk. Bir çok kırmızı noktanın altını hassasiyetle çiziyor Üner. Mübadillerin, Türkiye’de ki muhacirler ya da diğer Balkan göçmeni Türklerle karıştırılmak istemediklerini anlıyoruz hemen. Muhacir ile mübadil arasındaki farkı daima ifade ettiklerini belirten Üner, “Ancak bu etnik bir farklılık değil. Mübadil, uluslararası anlaşmayla gelmiş, topraklarını son ana kadar terk etmemiş ve buna karşılık Türkiye’de Rumlardan kalma arazilerden kendilerine tahsisat yapılmış olan Yunanistan göçmeni Müslüman Türklere verilen isimdir. Muhacir, daha genel bir kavramdır.” diyor. Muhacirler, Osmanlının kaybettiği savaşlarla geri çekildiği topraklardan büyük göç dalgaları ile Anadolu’ya gelen insanlardır. “Sebebi ne olursa olsun, bir şekilde yerinden yurdundan ayrılan ve başka bir yere yerleşen kişi” demektir. Mübadil ısrarını, “Burada bize verilen toprakların karşılığında bizden de toprak alındığını, bir takasın söz konusu olduğunu vurgulamak istediğimizdendir.” diye açıklıyor Üner. Mübadele, Müslüman Türkler açısından kesinlikle bir kaçış değil. Tam ter sine bıçak kemiğe dayanıncaya dek; her türlü baskıya, katliama ve zulme rağmen Rumeli’de kalınmış. Tüm zorluklar göğüslenerek Rumeli’de tutunmaya çaba sarf edilmiş. Sözleşmeyle, mecburen topraklar terk edilmiş. Gözyaşlarıyla, yürek sızılarıyla. “Edirne’de bir muhacir ile bir mübadil şöyle ayırt edilir. Mübadil, bacak bacak üstüne atarak dik, muhacir ise omuzları düşük ve ezilmişlik duygusu ile oturur. Fark buradan anlaşılır.” diye ilginç bir tasvir de ortaya koyuyor Üner. 500 yıllık ata topraklarından ayrılma zorunda kalmanın farkını vurgulamak istiyor sürekli. Karasu nehri, adı gibi bir karanlık döneme bir çok acıya şahitlik eden bu ufak nehir mübadelenin de sınır çizgisi olmuş. İskeçe’de bulunan bu ırmağın Sarışaban Nahiyesi tarafında kalan halk mübadil olurken Gümilcine ve Dedeağaç tarafında bulunan Müslümanlar mübadil olmadılar. Mübadil olmak istemeyenler de Sarışaban nahiyesinden Karasu Nehri’nin diğer yakasına geçerek yerleştiler.


35 SAYI 1 / ARALIK 2009


KAPAK

Toplumsal travma üç kuşakla unutulmaz...

İ

nsanların mübadele sırasında ve sonrasında çok acı tecrübeler edindiğini Akın Üner de bilhassa dile getiriyor: “Samsun’a ilk gelen mübadilleri şu an tam şehir merkezinde olan yerlerde iskan etmek istemişler ancak o dönem sıtma hastalığı olduğu ve Samsun’un sahil kesimi sivrisinek istilası altında olduğundan mübadiller daha iç kesimlere köylere yerleşmişlerdir. Mübadil köyleri Karadeniz köy yapılarına tamamen ters bir yapılaşmaya sahiptir. Evler iç içedir. Çünkü birlikte yaşadıkları zorluklara karşı gösterilen dayanışmayı evlerinde yaşamlarında da yaşatmak istemişlerdir. Camını açtığında kendisi ile aynı zorlukları yaşayan komşusunu görebilmek istemişlerdir. Samsun’dan mübadele edilen Rumlar esnaflıkla geçinen insanlar iken Samsun’a gelen Türkler tamamen tarımla uğraşan insanlardı.” Mübadil halkların niteliği ve aralarındaki eski irtibatlar tecrübelerdeki acılık kat sayısını artırmaktaydı: “Bunun yanında Mübadele anlaşması etnik bir anlaşma değil Müslüman ve Hıristiyanlar diye ayıran dini kökenli bir anlaşma. Türk Ortodokslar da Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmışlardır. Giden insanların çoğu sadece Türkçe biliyordu. Ya da Türkiye’ye gelenlerden bir kısmı sadece Rumca biliyordu. Bu durum son derece korkunç aile felaketlerinin de başlamasına neden olan bir süreci başlatıyor. Çünkü kız alıp verilmiş akrabalıklar kurulmuş iki toplum yer değiştirmek zorunda kalıyor.” Mübadillerin göçtükleri topraklardaki yerli halkla da büyük sorunlar yaşadığını anlatıyor Üner: “Yerli halk giden Rumların ardından, Rumların bıraktığı malın mülkün kendisine kalmasını düşünüyordu. Biz yerli 36 SAYI 2 / ARALIK 2009

halkın bu tutumundan o kadar incinmişiz ki bu nedenle muhacir nitelemesini kabul etmiyoruz. Bu yıllarda çok büyük haksızlıklarda yaşanmıştır. Örneğin verilen bu araziler Rumeli’ndeki toprakların yerlerini asla tutmuyor da olmayabilir. O dönemlerde yaşanan bu olaylar tamamen bir toplumsal travmaya neden olmuştur. Toplumsal travmalar öyle üç kuşakta unutulmaz.”

Samsun Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği Kurucu Başkanı Akın Üner’le mübadele gerçeğini ve bugün yapılan faaliyetleri konuştuk.

Samsun Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği Kurucu Başkanı Akın Üner’e pek bilinmeyen bu konuya ilişkin soracak bir hayli sualimiz vardı daha… - Türkiye’de mübadele bilinci neden tam yerleşemedi ? Bunun iki nedeni var: Birincisi, Mübadiller, kendilerini bu ülkenin asli unsuru kabul ederler. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetin ilk dönemlerinde çok sayıda mübadil ya da Rumeli kökenli hemşerimiz, üst düzey görevler almışlardır. Bu nedenle kendi kimliğimizi ayrıca ifade etme ihtiyacı hiç duymamışız. İkinci neden ise, devletin resmi politikasının mübadele meselesini hemen hiç yaşanmamış addetmesidir. Herhalde “bu topraklarda eskiden başka unsurlar olduğunu” hatırlatabilecek bir konuyu işlemenin sakıncalı olabileceği varsayılmış. Mübadele konusu resmi tarih kitaplarında hep geçiştirilmiştir. Bu nedenle, bizler de bu konuyu öne çıkartma fırsatı bulamamışız veya öne çıkarma ihtiyacı görememişiz. Son dönemde yeni kuşaklar, geçmişlerine ilgi duymaya başlayınca bu konu yeniden hatırlanmaya başlandı.


37 SAYI 2 / ARALIK 2009


KAPAK Öğrendiğimize göre Yunanistan derhal sözlü tarih çalışmasına ve arşivlemeye başlarken Türkiye’de bu neden eksik kaldı? Yunanistan nüfusunun yaklaşık yarısı, Anadolu’dan gelen mübadillerden oluşuyor. Bu nedenle ülke yönetiminde çok etkililer ve devlet desteği alıyorlar. Bunun yanı sıra Rumlar, mübadele olayını kendi milli tarihleri içinde çok önemli bir dönüm noktası olarak görüyorlar. Bu nedenle gerek akademik gerekse kültürel araştırmalarını bu alana yoğunlaştırıyorlar. Bizde ise daha önce söylediğimiz gibi mübadele meselesi, hiç yaşanmamış gibi unutturulmaya çalışıldı. Çünkü bu topraklarda eskiden başkaları oturuyordu fikri hatırlansın istenmedi. Bu

Emine Gürsu yaşayan birinci kuşak mubadillerden 1919 doğumlu

nedenle hemen hiç kamu desteği göremedik. Bu sorun kısmen hala devam ediyor. Öte yandan mübadiller, kendi toplumsal benliklerinde büyük yaralar açan bu konuya kendileri de çok düşmediler nedense. Mübadeleyi en çok araştıran bilim adamları ve yazarlar, Kemal ARI, Nedim İPEK ve İskender ÖZSOY da mübadil değildir. Görüldüğü gibi mübadil araştırmacı ve kültür adamları da kendileriyle ilgili konulara çok girmemişler. Mübadele ile ilgili Yunanca yazılmış basılı eser sayısı, Türkçe yayınlananlardan onlarca kat daha fazladır. Türkçe yayınlananların tamamına yakını da son yirmi yılın ürünüdür. - Yunanistan’a yaptığınız ziyaretler sırasında mübadeleye dair hangi çalışmalara şahit oldunuz? Oradaki mübadele anlayışı ile Türkiye’deki arasında nasıl farklar var ? 38 SAYI 2 / ARALIK 2009

Bir mübadil kafilesi, yola çıkmak için sıra bekliyor.

Yunanistan’da yer adları, sözün gelişi Nea Bafra, Nea Amasia gibi hep mübadeleyi hatırlatır. Hemen her yerde mübadele müzeleri vardır, mübadele anıtları bulunur. Mübadil dernekleri devlet tarafından maddi olarak desteklenir. Türkiye’de henüz bir müzemiz yok. Mesela Yeni Kavala, Yeni Drama gibi bir yer adımız yok. Mübadele anıtımız yok ve Türkiye’de bir kuruş devlet desteği alan hiçbir mübadil derneğimiz de yok. Yunanlılar gerçekten milliyetçi insanlar. Karadeniz kökenli Rumlar, eski Pontus hayallerini sembol olarak kullanıyorlar. Karadenizli Rumların evlerinde eski Pontus krallığının iki başlı kartal logolu bayrağı asılı. Okullarda ve evlerde Pontus haritaları görebilirsiniz. Yunanistan’da bir okulda Pontus haritasını derneğimiz üyelerinden Mustafa TAN bizzat görerek fotoğrafladı. - Bugün Yunanistan’da rahatlıkla Türkçe konuşarak birileriyle anlaşılabileceği ifade ediliyor. Bunu sizde yaşadınız mı? Evet. Yunanistan’da yaşı kırkın üzerinde olan herkes Türkçe biliyor. Hatta mübadil Rumlar, Türkçeyi yöresel şiveleriyle konuşabiliyor. Mesela Karadeniz kökenliler Karadeniz şivesiyle Türkçe konuşuyor. Giden Rum mübadillerin tamamına yakınının ana dili Türkçeydi.

kültürel, tarihi, sosyal, ekonomik ve siyasi durumuna ilişkin yapılmış yeni akademik çalışmalar anlatılacak. İskeçe seçilmiş müftüsü Ahmet METE Trakya’daki Türk azınlığı temsilen katılacak. Türkiye’deki on beş mübadil derneğinin temsilcisi de kongreye katılacaklar. Bu kongre, Türkiye’de konusu mübadele olan tek akademik toplantı vasfını taşıyor. Ayrıca Türkiye genelindeki kardeş mübadil STK temsilcileri bir araya gelerek işbirliği ve dayanışma platformu için imza verecekler. Kongremiz Gazi Sahnesi’nde yapılacak. - Tanınmış mübadiller kimlerdir ? Başta Atatürk’ü Selanikli olması nedeniyle bir numaralı hemşehrimiz sayarız. Bunun dışında, Galatasaray kulübü başkanlarından Ali TANRIYAR, sanatçı Hülya KOÇYİĞİT, bestekâr Yasarı Asım ERSOY, ünlü dil profesörü Tahsin BANGUOĞLU, yazar Necati CUMALI, eski dış işleri bakanı İsmail CEM ilk akla gelenler. Samsunlular arasında iş adamı Kamuran ÇÖRTÜK, eski bakanlardan Kemal AKKAYA, Ahmet DEMİRCAN, futbolcu Serkan AYKUT, Tekkeköy Belediye Başkanı Hayati TEKİN

- Aralık ayında yapılacak konferans hakkında bilgi verebilir misiniz? 3. Ulusal Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Kongresi akademik bir kongre. 5-6 Aralıkta yapılacak, Yaklaşık 20 üniversiteden 30 civarında akademisyen ve araştırmacı tarafından bildiriler sunulacak. 2008 yılı içinde Balkanlar’ın

Cumhuriyetin ilanından önce İskeçeli Türkler’in kıyafeti dikkat çekiyor.


Mübadeleden ilginç hikayeler 39 SAYI 2 / ARALIK 2009


KAPAK

Türk kızı Nesli ile Rum gencin aşkı Nesli, mübadele sırasında gönül verdiği Rum genci için Türkiye’ye gelmeyi reddeden; göçün yaşandığı gece aşkı için evden kaçarak hayatının geri kalan kısmını ailesinden ve anavatanından uzakta geçiren bir Türk kızı… Sonradan Kavala’ya bağlı Sarışaban kazasına giden mübadillerin üçüncü kuşak torunlarının öğrendiğine göre, yaklaşık 15 yıl önce hayata veda etmiş. Uğruna ailesini ve vatanını bıraktığı Rum gencinin mezarının yanında yatıyor şimdi. “Ne bekliyorsun hadisene?” diye bağırdı Rum genci güzel Nesli’ye. Yaşlı gözlerle son bir kez ailesini bir daha göremeyeceğini bilmenin verdiği üzüntüyle arkasına baktı genç kız. Daha 18 yaşındaydı ve kafası çok karışıktı. Bir tarafta ölesiye sevdiği, uğruna her şeyden vazgeçtiği aşkı diğer tarafta ise kendi kanından canından olan ailesi. Oysa ki daha düne kadar iki toplum hiçbir ayrım gözetmeksizin ne de mutlu bir yaşam sürüyorlardı bir arada. Sonrasında savaş çıktığını, Yunan ordusunun Türkiye’ye saldırdığı duyumlarını aldılar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Türkiye’deki Rumlar da ayaklanmış, bazıları Ermenilerle birleşerek çoluk çocuk demeden katliama girişmişler. İçte içe bir hasıl olan bir korku ve öfke arasında gidip geliyorlardı. Bir yandan Türkiye’deki soydaşlarına yardım edememenin üzüntüsü, bir yanda kendilerini hangi sonun beklediğini bilememenin tedirginliği. Sancılı günler böyle geçerken anlaşma haberleri ve mübadele gerçeği bir anda kapıda beliriverdi. Nesli’nin ailesi de göç hazırlıklarına başladı. O güne kadar sevdiği adamdan ayrılacağını hiç aklına getirmemeye çalışan genç kız acı gerçeği iliklerine kadar tüm benliğine hissetti. Seçim yapmak zorundaydı ya ailesi ya da aşkı. Sonuç olarak aşk bir kez daha galip geldi... 40

SAYI 2 / ARALIK 2009

Nesli’nin ailesi gerçeği bu şekilde kabul etmedi. Soranlara abisinin şiddet uyguladığını ve genç kızın bu yüzden evden kaçtığını söylediler. Bir kaç yıl öncesinde Kavala’ya atalarının doğduğu yerleri görmek için giden Mubadiller’in 3’üncü kuşak torunları Nesli’ye ne

olduğunu sorduklarında, 15 yıl önce Türk kızının öldüğünü öğrendiler. Nesli Rum genciyle evlense de kendi benliğinden ve inancından taviz vermeden ailesinden ve anavatanından uzak topraklarda tek başına vefat etti.


1’inci kuşak mübadil anlatıyor: Küçük Sadık’ın yıkıldığı yıl Aşağıda anlatılanlar 1. Kuşak mübadillerin son temsilcilerinden Sadık Sarılar’ın mübadele sırasında başından geçen olayları içeriyor. 1920 yılında Kavala’ya bağlı Sarışaban Kazasının Muratlı Köyü’nde dünyaya gelen Sadık Sarılar şimdilerde 90 yaşında. Samsun’un Tekkeköy İlçesine Bağlı Çırakman Mahallesi’nde oğluyla birlikte hayatına devam ediyor. Hava soğuk, gecenin ayazı yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamış. İşin kötüsü ansızın inceden inceye başlayan yağmur yerini kristal kar tanelerine bırakmış. Küçük Sadık daha 6 yaşında. Minik ellerinin üzerine beyaz şekeri andıran soğuk nesne düşünce neşe içinde bağırdı “Anne kar yağıyor”. Olan biten şeylerden habersiz çevresinde koşuşturan, bağıran, ağlayan insanlara bakarken hayretle gözleri fal taşı gibi açıldı. Daha önce hiç görmediği bir su birikintisine gelmişlerdi. Merakla annesine sordu “Anne bu ne ?” Yorgun ve üzüntüden bir kat daha sarkmış dudaklardan fısıltı halinde bir kelime çıktı: “Deniz” Hayal meyal olsa da yaşayan birinci kuşak Mübadillerden Sadık Dede o günleri anlatırken gözleri bir anda uzaklara daldı. “Kolay değil” dedi. 1200 kişi o gece ölümüne bir yolculuğa çıkmışlardı. Kapasitesi 1000 kişi olan bir gemiye 1200 kişinin yanı sıra bırakmak istemedikleri hayvanlarını da almışlardı. Yolculuk zordu zor olmasına ama asıl zor olan bunca zaman yurt bildikleri topraklardan kopmalarıydı. Gerçi son zamanlarda oldukça kötü günler geçirmişlerdi, baskılar günden güne artıyor, yıllarca dost olarak yaşadıkları insanlar daha bir kötü bakıyorlardı. “Neden?” diye sordu Sadık dede birden. Paylaşılamayan şey neydi? Sonra yaşın ilerlemesine bağlı duygusallıktan olsa gerek gözleri nemlendi. Röportaja ara vermem

Hayal mayal olsa da o günleri anlatırken uzaklara dalıyor Sadık Dede, “ Kolay değil, ölümüne bir yolculuktu. Bin kişilik gemide bin 200 kişinin yanı sıra bir de yanlarında hayvanları vardı. Ama asıl zorluk topraklarından ayrılmaktı”

Bebeğin adı “Akdeniz” 1923 yılında Lozan görüşmeleri sürerken Yunanistan ile Türkiye mübadele konusunu görüşür. İki ülke arasında mübadele antlaşması imzalanır. Mübadeleye tabi olan yerlerdeki Türkler sevkıyatların yapılacağı liman şehirlerine doğru yola çıkar. Kavala’daki limana bir yandan Türkiye’den gelen Rumlar inmekte; hem de Türkiye’ye gidecek Müslümanlar gemilere binmektedir. Akdeniz bebeğin hikayesi bu atmosferde başlar. Salih Ağa ve eşi Selver Hanım baba ocaklarının bırakarak arkalarına baka baka Sarışaban nahiyesinin Karagidilli Köyü’nden yollara düşerler. Çocukları Mümine, Hanife, Cemile, İbrahim ve Emine ile götürebilecekleri kadar eşya ve hayvanı yanlarına alarak sonbahar mevsiminde köylerinden ayrılırlar. Sarışaban - Kavala arası yaklaşık olarak 25 kilometredir. Bu yolculuk esnasında Selver Hanım 5 - 6 aylık hamiledir. Kavala Limanı’na gelirler. Mübadele için ayrılan alanda tam 3 ay boyunca onları yeni topraklarına götürecek gemileri beklerler. Çocukların en küçüğü Emine daha 4 yaşındadır. Beklenen gemiler gelir. Sarışaban’da tütüncülük yapmaktadırlar. Bu yüzden tütün şehri Samsun’a gideceklerdir. Hayvanları Kavala’ da satarak gemiye binerler. Mübadele sevkıyatını yapan 17 gemiden biridir. Akdeniz adlı gemiye çıktıklarında Selver Hanım 9 aylık hamiledir. Sancıları her

gerektiğini anladım. Biraz vakit geçtikten sonra gemiyi sordum Sadık dedeye tekrar. Zor ve meşakkatli bir yolculuğun ardından Önce İzmir’e daha sonra Samsun’a geldiklerini söyledi. “Çok iyi hatırlamıyorum, gün geçtikçe de sis perdesi daha çok bulanıklaşıyor” diyerek sözlerine devam ediyor Sadık Dede. “Bir yıl kadar Tekkeköy civarında dağın sırtlarına kurulan çadırlarda yaşadık. O arada aile içinde alınan bir kararla Merzifon tarafına gitmeye karar verdik. Yaklaşık 16 hane, topladık eşyalarımızı tekrar yollara düştük. Merzifon’a geldiğimiz de Rumlardan kalan büyükçe bir okula yerleştirdiler bizi. İlk zamanlar her şey iyi giderken birden annem hastalandı. Kısa bir zaman sonra da kaybettik. Annemin ölümünden dolayı aile içinde açılan derin yaranın izlerini kapatmaya çalışırken sırayla bir yıl içinde dedem, ninem, ağabeyimin hanımı ve oğlu öldü. Bizim için o yıl hüzün yılı oldu. Sonbahar yüzünü erken gösterdi. Aile bireylerimiz hazan yaprakları gibi bir bir döküldüler...

Soldaki Akdeniz Bebek Ankara’da vatani görevini yaparken

geçen gün artmaktadır. Kış mevsimi gelmiş ve havalar iyice soğumuştur. Zaten son üç ay Kavala Limanı’ndaki sağlıklı yaşamaya elverişsiz çadırlarda geçmiştir. Yolculuk en az 10 gün sürecektir. Selver Hanım çocuğunu gemide doğurur. O günün koşullarında her gemiye bir doktor ve sağlık memuru verilmeye çalışılmışsa da, gemide doğum ilkel şartlarda gerçekleşir. Doğan çocuk ve annesi sağlıklıdır. Ailenin 6’ıncı çocuğuna geminin adı verilir: Akdeniz. Ne acıdır ki Akdeniz bebeğin ardından Türkiye’de dünyaya gelen Minibe ve Cavide isimli iki kız çocuğu Akdeniz bebek kadar şanslı değillerdir. Özvatanlarında gözlerini hayata açtıktan kısa bir süre vefat ederler. 41 SAYI 2 / ARALIK 2009


OTOMOTİV

Araç lastikleriniz kışa hazır mı? Kış lastiği takmak bir moda mıdır yoksa ciddi bir gereklilik mi? Soruyu aşağıdaki okuduktan sonra rahatça cevaplayabilirsiniz… Vedat ATICI

K

Kış mevsiminin soğuk yüzünü gösterdiği aylardayız. Kar bastırmadan araç bakımında unutulmaması gereken ve ihmale gelmeyen hassas noktaları hatırlatmak istedik. Kış lastiği bu mevsim şartlarındaki en önemli ihtiyaçların başında geliyor. Uzun yıllardan bu yana Eski Sanayi Sitesi’nde dünya çapında tanınmış bir lastik firmasının bölge temsilciliğini yapan Zeki Sinan Bayrak’a kış lastiği seçiminde nelere dikkat edilmesi gerektiğini sorduk. Bölgesel faktörlere işaret eden Bayrak, kulaktan duyma bilgilerle lastik belirlemenin ilerde telafisi imkânsız sonuçlar doğurabileceğini söylüyor.

- Kış Lastiği nerelerde kullanılmadır, özellikleri nelerdir? Kışın şiddetli olduğu, yolların uzun süre kar ve buzla kaplı bulunduğu bölgelerde kış lastikleri kullanılmalıdır. Deseniyle olduğu kadar, soğuğa dayanıklı kauçuk karışımlarıyla da kar ve buz gibi kaygan koşullarda maksimum çekiş ve fren gücünü zemine iletilebilen bu lastikler silika teknolojisine sahiptir. - Kış lastiği kullanmak ne gibi avantajlar sağlar? Maksimum derecede kar ve buz performansı verir. Karda ve buzda kontrollü geçiş imkânı sunar. Aracı yönlendirme kabiliyetini kaybettirmez. Suda kızaklamaya karşı direnç oluşturur. Fren emniyetini fazlalaştırır. - Kış lastiklerinin yapıları nasıldır? Kış lastikleri hamur bileşimlerinin özel yapıları dolayısı ile hava sıcaklığın +7 derecenin altına düştüğü aylarda, lastik hamuru sayesinde kar ve buzda yola daha iyi tutunacaktır. Karlı ve buzlu yollarda maksimum çekiş sağlayan bu lastiklerin en önemli özellikleri şunlardır: Özel kış hamuru: Kış lastiklerinde kullanılan sırt hamuru çok düşük hava ısılarında bile iyi performans vermek üzere tasarlanmıştır. Özel Kış Deseni: Karlı ve buzlu zemine tutunmalarını kolaylaştıracak diş derinliklerine sahiptir. Desenleri karda çekiş sağlamak üzere daha agresiftir. Çok sayıda Kanal ve Kılcal Kanal: Kış lastiklerinin önemli farklılıklarından biri de bloklar üzerindeki kanal ve kılcal sayısının

42 SAYI 2 / ARALIK 2009

fazlalığıdır. Çivilenebilen Lastikler: Çok zorlu kış koşullarında kara ve buza tutunmayı sağlayan çivilenebilme özellikleri bulunmaktadır. Bizim bölgemizde bu tür lastiklere ihtiyaç yoktur. Kar ve buzun az olduğu kesimlerde kullanıldığı takdirde lastiğin aşınmasıyla birlikte üzerindeki çiviler yerinde oynayarak çıkabilir fırlayarak ölümcül kazalara neden olabilir. Karlı ve buzlu zeminlerde oldukça iyi performans sergilerler. Ancak çivili lastikler kuru zeminlerde ses düzeyleri yüksek ve sürüş konforları düşüktür. - Olumsuz hava şartlarında lastiğe ilişkin neler ön plana çıkıyor? Lastiklerin havası her zaman lastik soğuk iken tamamlanmalı ve en az 15 günde bir kontrol edilmelidir. Kış ve yaz lastiklerinin hava basınçları lastik ve araç üreticisinin verdiği değerler olmalı. Kış lastikleri kullanımına karar verildiğinde tüm lastiklerin değiştirilmesi tavsiye edilir. Çünkü Lastiklerin en iyi performansı verebilmesi için aynı desende olması şarttır. Diş derinliği 4mm’nin altında olan lastikler araç performansını düşürebilir. Diş derinliği 1.6 mm’ ye düşen lastiklerin mutlaka değiştirilmesi gerekir. Kış lastiklerinde aracın, orijinal ebadından daha geniş ya da farklı yük sınıfı ya da hız limitlerine sahip lastiklerin tercihinden kaçınılmalıdır. Çapı aynı, ancak genişliği daha az olan kış lastikleri kullanılır. Yük sınıfı kesinlikle aynı olmalıdır. Hız limiti düşük bir kış lastiği kullanılacaksa, kış lastiğinin düşük hız sınırı ile ilgili kilometre göstergesine yapıştırılacak bir çıkartma uygulanmalıdır.


araç sattı. Şirket, otomotivin yanı sıra tüketici finansı, emlak, elektronik, reklam ve medya sektörlerinde de faal.

Toyota mührü ALJ döneminde de Derindeler’de Sabancı Holding’in, Toyotasa’daki yüzde 65’lik hissesini tamamen devralan Suudi şirketi ALJ Grup, Samsun’da Derindereler ile çalışmayı sürdürecek. ALJ, Toyota Grubu’nun 55 yıldır iş yaptığı dünyadaki en büyük distribütörü. Mustafa BİLİK

T

ürkiye’de otomotiv sektörünün bugünlere gelmesinde itici güç fonksiyonu eda eden Sabancı Holding, (Toyota Motor Europe ve Mitsui ile ortak işlettiği) Toyotosa’daki yüzde 65’lik hissesini de satarak sektörden tamamen elini ayağını çekti. Suudi Arabistan şirketi ALJ Grup’a hisse devri her anlamda sonuçlandı. ALJ; Toyota, Lexus ve Daihatsu araçlarının üreticisi Toyota Grubu’nun 55 yıldır iş yaptığı bir firma. Grubun dünyadaki en büyük bağımsız distribütörü. ALJ, Türkiye’ye de yabancı değil. Zaten yıllardır Daihatsu’nun distribütörlüğünü üstlenmekteydi. ALJ’nin Türkiye dahil 12 ülkede Toyota Grup markaları ile ilgili otomobil operasyonları var. Şirket orta va-

dede dünyadaki satışını 500 bin adede çıkarmayı öngörüyor. Önümüzdeki yıl Lexus’u ilk defa Türkiye’ye getirmeyi planlıyor. Toyota, tüm dünyada üst sınıf lüks otomobil kategorisindeki Lexus’un, diğer araçlarıyla aynı bayide satışına normal şartlarda sıcak bakmıyor. Ayrı bir bayilik açılmasını istiyor. Ancak ALC ile bu gelenek belki tarihe karışabilir. ALJ, 1945’te Suudi Arabistan’da kuruldu. 1955’te Toyota’nın ülkesindeki distribütörlüğünü aldı. Bugün; Toyota, Lexus ve Daihatsu markalarının dünyadaki en önemli distribütörü. Türkiye haricinde; Japonya, Almanya, Monaco, İngiltere, Suriye, Suudi Arabistan, Fas, Cezayir, Çin, Sudan ve Mısır’da Toyota Grup’u temsil ediyor. 2008’de 320.000

ALJ, Samsun’da Derindereler ile yola devam ediyor. Hisse satışı sırasında aynı bayilerle çalışacaklarını açıklamıştı şirket yetkilisi. Samsun Derindereler Satış Müdürü Gönül Zobalı, şehirde Toyota satışlarının halihazırda hedeflenenin bir hayli üzerinde gerçekleştiğini, ALJ ile çıtayı daha da yukarılara çekmeyi düşündüklerini söylüyor: “2009 yılı satış hedefimiz geçen yılki kadar araç satmaktı. Ancak, şu anda hedeflerimizin yüzde 106’lık bir oranda üzerine çıktığımızı görüyoruz. Bunun yüzde 120 oranına kadar yükseleceğini de düşünüyoruz. ÖTV indirimi ile sektörün yaşadığı satış artışı bizi bu noktalara taşıdı. Sektörde Mart ayına kadar hedef bile konuşulmuyordu. Ancak kriz nedeniyle yılbaşında belirlenen hedeflere göre araç üretildiği için, Toyota bu döneme çok stoklu girmedi. ÖTV indirimi ile birlikte hareketlenen satıştan sonra stoklarımız yeterli olmadığı için satışlarımızı çok daha artırabilecek güce ulaşmış olmamıza rağmen stok olmaması ve dönem içinde Toyota da satışlar arttı üretimi artıralım gibi bir şey söz konusu olmadığı için satışlarımız etkilendi. ÖTV ile beraber çok stoğumuz olsaydı hedeflerimizin yüzde iki yüz kadar üzerine çıkabilirdik. Yani stokta arabamızın olmaması etkili oldu. Sektörde özellikle bu döneme yüksek stokları olan firmalar karlı çıktı. ALC grubu da hedeflerini önümüzde ki yılda yükseltmeyi düşünüyor. Toyota’nın yıllar içerisinde yapmayı planladığı satış rakamlarının yüzde on ila yirmisi civarında çıtayı yükseltmeyi amaçlıyor.”.

COROLLA TAHTI SEVDİ… Toyota’da hala en çok satılan model Corolla. Zobalı, yollara indiği ilk günden bu yana satış listelerindeki ilk sırayı diğer modellere kaptırmadığını belirttiği Corolla için, “Sedan araçlar zaten Türkiye’de en çok sevilen tipteki araçlar. Aile tiplerinde de Verso modelimizin satışları güzel. 7 kişilik bir araç olması ile ön plana çıkıyor.” diyor. Toyota’nın ikinci el piyasası da çok iyiymiş. Öyle ki, “İkinci el Toyotalar galerilere gelmeden satılıyor. Müşteri bize aracını satamadan eşi dostu istiyor onlara satıyor. Galerilere gelmeden alıcısını buluyor araç. Bize gelen her 20 kişiden 10 tanesi ikinci el otomobil için geliyor. İkinci elde de lider yine Corolla oluyor.” diye konuşuyor Zobalı. 43 SAYI 2 / ARALIK 2009


KÜLTÜR & SANAT

Güzel sanatlara belediye köprüsü Son 6 yılda Samsun Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı’nda yetişen öğrencilerden 150’si çeşitli üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerine yerleşmiş. Konservatuar, ayrıca devlet radyoları ve koralarına sanatçı göndermeye devam ediyor... Mustafa BİLİK

1

sadece şehir içi dışındaki resmi tören ve açılışlarda çaldığı marşlarla sınırlı kalmıyor, güncel parçaları da seslendirebiliyor.

Türk sanat ve halk müziği, tiyatro ile halk oyunları bölümlerine resim ve belediye bandosu da eklendi. Bando,

Konservatuar 2005’te belediyenin Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı bünyesine dâhil oluyor. Enstrüman kursları da veren kuruluş, son yıllarda Halk Eğitim Merkezi’yle işbirliğine giderek, kurs listesine gemi maketçiliği ve ahşap el işlerini de ekledi. Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’nın üç yıl

979 yılında kurulan ve 13 Kasım 1981 tarihinde de resmiyete kavuşan Samsun Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı, adeta kültür ve sanat alanında insan yetiştiren fabrika gibi. Resmiyete kavuşma esprisi, konservatuar sıfatından önce, sanat ve kültür müdürlüğü adıyla faaliyet yürütmesinden kaynaklanıyor.

44 SAYI 2 / ARALIK 2009

önceki ahşap el sanatları kursu bir hayli ilgi görmüştü. Kursiyerlerce üretilen ahşap Bandırma Vapuru maketlerine özellikle şehir ve yurt dışından gelen turistler büyük rağbet göstermekte. Vapur maketi aynı zamanda şehri ziyaret eden önemli misafirlere sunulan hediyeler arasındaydı artık. Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, söz konusu maketlerden bir örneği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de takdim etmişti.


Bir çocuğun konservatuardaki kurslarından faydalanabilmesi için okuryazarlığı kafi. Başka bir deyişle, kurs ilkokul birden itibaren arzu edenlere kapılarını açıyor. Çocuklardan oluşan Türk sanat ve halk müziği koroları merkeze renk katıyor. Kurslara çocuklar okulları sebebiyle hafta sonları, yetişkinler hafta içi akşam 18.00 ile 22.00 arasında devam edebiliyor. . Bağlama, keman, ud, kanun, piyano, yan flüt, gitara dair enstrüman kurslarına katılacaklar, müzik aletlerini kendileri getiriyor. Konservatuar zaten hoca ve mekan tahsisiyle vazifesini eda ediyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Necmi Çamaş, kursiyerlere aldıkları eğitimi kullanma fırsatı tanındığını da söylüyor: “Örneğin, halk oyunları bölümü kursiyerleri yurt içi ve yurt dışındaki halk oyunları festivallerine katılıyorlar. Korolarımız her sene en az iki konser veriyor. Türk sanat müziği korosu içerisinde oluşturulan tasavvuf koromuz da mevcut. Bu koromuzda kutlu doğum haftası gibi önemli günlerde tasavvuf eserlerinin seslendirildiği konserler veriyorlar.” Kurslara yoğun ilgi var. Yaklaşık 700 öğrenci konservatuarla irtibat halinde. Yer sıkıntısı yaşanıyor. Bu yüzden kurslar Gazi Caddesi’ndeki 72 ila 143 numaralı iki ayrı binada düzenleniyor. Kurslarda,

müziğe akademik anlamda uzun yıllar hizmet etmiş ve devlet korolarında çalışmış hocalar görev yapıyor. Çocuk kursunu tamamlayanlar yola yetişkinlerde devam edebiliyor. Çok sayıda kursiyerin üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerine hazırlandığını anlatan Necmi Çamaş, “Üniversitelerin özel yetenek sınavlarına konservatuarımızda hazırlanıyorlar. Kendini burada yetiştiren kursiyerler bu işi profesyonel olarak yapmakta asla zorluk çekmiyorlar. Burada kulaktan dolma değil profesyonel bilgiler ediniyorlar. Bu nedenle de oldukça rağbet görüyoruz.” diyor. Peki televizyonlardaki star keşfetme yarışmalarını konservatuarı nasıl etkiliyordu acaba? Son 6 yılda 150 öğrenciyi güzel sanatlar fakültelerine gönderdiklerini kaydeden Daire Başkanı Çamaş, şöyle konuşuyor: “Ayrıca devlet radyolarına ve korolarına insanlar yetiştirdik. Bu işi meslek haline getirerek Samsun’un eğlence merkezlerinde de iş sahibi olanlar var. İstanbul İzmir Ankara radyolarında çalışanlar, devlet korolarında çalışanlar var. Biz bütün bunların yanında belediye konservatuarı olmamız hasebiyle bize ilgi azalmıyor tam aksine her sezon artıyor.” 45 SAYI 2 / ARALIK 2009


KÜLTÜR & SANAT

46 SAYI 2 / ARALIK 2009


47 SAYI 2 / ARALIK 2009


TURİZM Gözümüz gibi bakmamız gereken tabii güzellik alanında 341 kuş türü yaşamakta…

Kızılırmak Deltası’nı cennetten cehenneme dönüştürmeden... Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti Projesi, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in de katıldığı törenle hizmete açıldı. Delta’nın yüzde 80’i birinci derecede sit alanı ilan edilmiş durumda. Mustafa BİLİK

K

ızılırmak Deltası, Karadeniz Bölgesi’nde doğallığı korunabilmiş en önemli sulak alan. 19 Mayıs, Bafra, Alaçam, Yakakent ilçelerinde toplam 56 bin hektarlık alana sahip. Yüzde 80’i birini derecede sit. Kültür Bakanlığı 1994’te deltanın doğu bölümündeki sulak alanın tamamını ‘Doğal Sit Alanı’ ilan etti. Su kuşlarının, dünya üzerindeki üç göç yolundan biri bu deltadan geçiyor. Genel kabule göre, Türkiye’de 453 kuş türü bulunuyor. 394’ü düzenli görülüyor, 304’ü ise ürüyor. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti’nde ise bugüne kadar; 321 adet

48 SAYI 2 / ARALIK 2009

kuş türü tespit edilmiş. 140’ı burada eşleşerek çoğalıyor. Dünyada nesli tehlike altındaki 24 kuş türünden 15’i burada. Kızılırmak Deltası’ndaki halkın yüzde 80-90 gibi büyük çoğunluğu geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlıyor. Az bir kısmı ise deltadaki irili ufaklı 20 gölde ya balıkçılık yapıyor ya da kestikleri sazı satarak para kazanıyor. Bölgeden kesilen sazların yurt dışına ihracından yılda yaklaşık 400 bin lira gelir elde ediliyor. Ülkemizde; Uluslararası öneme sahip 200 sulak alanda Çevre ve Orman Bakanlığı “Doğa Harikası ve Kuş Cennetleri Projesi” başlattı. Kızılırmak Deltası’ndaki özel ve doğan güzellikten denge şuuruyla faydalanılması ve güzelliğin gelecek nesillere aktarılabilmesi amacıyla bir proje uygulamaya konuldu. Samsun İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün 2005 yılında bu çerçevede başlattığı çalışmalar neticelendi. Kuş Cenneti Projesi; bir ziyaretçi merkezi, bir kuş gözlem evi, iki kuş gözlem kulesinden oluşuyor.

Deltayı gezenler, ziyaretçi binasındaki görüntü izleme merkezinden, sergi salonundan ve bölgeye has ürünlerin tanıtıldığı satış reyonu gibi alanlardan bilgi temin edebiliyor. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti Ziyaretçi Merkezi, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, AK Parti Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. Mustafa Kemal Yalınkılınç ile Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadıoğlu’nun katıldığı bir törenle geçtiğimiz ay açıldı.


Bakan Mustafa Demir, Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti’nin, dünyanın önde gelen doğa harikalarından biri ve en fazla kuş türünün barındığı yer olduğunu belirtiyor: “Sulak alanlar dünyada koruma altına alınan alanların başında geliyor. 56 bin hektarlık deltamız, Karadeniz Bölgesi’nde doğallarını tamamıyla korumuş tek alan. Dünyada nesli tükenmekte olan 24 kuş türünden 15’i buraya yaşıyor. Bu olgu bile tek başına dünyanın en önemli doğal alanı ilan edilmesine yeter. Bu türlerimize sahip çıkalım ki kendimize ve geleceğimize sahip çıkmış olalım.” Kızılırmak ve Yeşilırmak’a ihtimam gös-

terdiklerini anlatan Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadıoğlu, kullanma dengesi gözetilen her aktiviteyi onayladıklarını söylüyor: “Dünyada 8 bin fauna (hayvan varlığı) bulunuyor. Bunların büyük kısmı da ülkemizde yaşıyor. Çevre, geçmişten aldığımız miras değil, geleceğe bırakacağımız bir sorumluluktur. O nedenle bu çevreyi ve canlılara sahip çıkmalı ve korumalıyız.” Doğa okulu projesi dâhilinde, ülke genelindeki okullarda görevli öğretici ve öğretmenleri deltaya sevk edip, kuş cenneti ile gölleri göstereceklerini kaydeden Prof. Dr. Mustafa Kemal Yalınkılınç ise

Kızılırmak Kuş Cenneti’nin sulak alanlar içinde büyük önem arz ettiğini vurguluyor: “Kızılırmak Kuş Cenneti, Türkiye’nin en büyük doğa okulu olacak. Buraya turlarla öğrenci göndereceğiz. 2008 yılında yapılan tespite göre 185 bin 400 su kuşu burada yaşıyor. Göllerinde de muazzam bir ekosistem var. İnsanlar bu doğa harikasını korun diye bu merkezleri yaptık. Dünya’nın sayılı projelerinden biri olan Kızılırmak Kuş Cenneti Projesi kapsamında Türkiye’nin en büyük 2 kuş gözlem kulelerinden birisinin burada olmasından dolayı da mutluyuz.” 49 SAYI 2 / ARALIK 2009


ALIŞVERİŞ

Hem alışveriş hem fiş hem de otomobil…

Y

eşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi (AVM), 2010 Kampanyası’nda, bir adet 2010 model BMW 3.16İ sedan otomobil hediye edecek. Tabi ki kampanyaya katılmanın bir şartı var. 14 Şubat 2010 tarihine kadar Yeşilyurt’taki mağazalardan, aynı gün içinde toplamda en az 100 liralık alışveriş yapmak gerekiyor. Şans kuponları fatura ve fişler gösterilerek AVM’deki ilgili birimlerden temin ediliyor. Talihli kişi 27 Şubat’ta noter huzurundaki çekilişte belirlenecek. Aynı gün Doğtaş Mobilya’dan 3 genç odası, 3 HP dizüstü bilgisayar ve 3 Sony Playstation da sahiplerini bulacak. Üç aylık kampanya süresinde Kurban Bayramı ve Yılbaşı dönemlerinin de yer alması Yeşilyurt’taki alışveriş ivmesini pozitif yönde etkiliyor. 50 SAYI 2 / ARALIK 2009

Yeşilyurt AVM’deki mağazalardan yapacağınız en az 100 liralık alışverişle BMW 3.16İ marka otomobil çekilişine katılabilirsiniz. Azella Mağazası ise aynı miktar alışverişle Hyundaki Getz marka otomobil kazanma imkanı sunuyor müşterilerine.


Sevdiklerinize sağlık hediye edin

Y

ılbaşında otomobil çekilişine imza atan ticari kuruluşlardan biri de Azella mağazası. Buradan alınacak bir hediyeyle hem sevdiklerinizin sağlıklarına katkı sağlayabilir hem de yeni yıla otomobil kazanarak girebilirsiniz. Kış aylarından klasik soğuk algınlığı hastalıklarının yanı sıra domuz gribi riskiyle de karşı karşıyayız. Konunun uzmanları söz konusu hastalıklara karşı korunmada metabolizmaya bolca vitamin, özellikle de C türünün yüklenilmesini öneriyor. Bu da taze meyvelerin sıkılmasıyla elde edilen suların içilmesiyle mümkün. Bu gerçek sebebiyle katı ya da yumuşak meyve sıkacakları, ev gereçleri satan mağazalarda yoğun ilgi gören ürün haline geldi. Samsun’da ev eşyaları sektöründe hizmet veren Azella, Premier Katı Meyve Sıkacağı ürününde düzenlediği kampanyayla, yılbaşında sevdiklerine ne hediye edeceklerini kara kara düşünenlerin ve dar gelirlilerin imdadına yetişti. Azella Halkla İlişkiler Müdiresi Şebnem Canayakın, yılbaşında hediye telaşına düşen müşterilerine, “İnsanlar birbirlerine sağlık hediye etsinler” sloganıyla bu ürünü önerdiklerini söylüyor: “İçine bütün olarak meyve atıldıktan sonra püreyi ve meyve suyunu ayrı ayrı verebilen ve tüm parçaları bulaşık makinesinde yıkanabilen bu ürün yılbaşına kadar yapılan kampanya ile de 220 TL’den 129 TL’ye düşürülen fiyatı ile mağazamızın cazip ürünlerinden.”

Azella’nın 3’üncü kuruluş yıldönümü münasebetiyle 20 Ağustos günü başlattığı bir adet Hyundai Getz marka otomobil kampanyasının talihli ismi ise 31 Aralık tarihinde noter gözetiminde ortaya çıkacak. Mağazadan her 100 TL’lik alışverişe bir çekiliş kuponu veriliyor. Canayakın,” Sevdiklerine yılbaşı hediyesi olarak 129 TL’ye Premier Katı Meyve Sıkacağı alan müşterilerimiz aynı anda otomobil kazanma şansına da kavuşabiliyor.”

AZELLA AVANTAJ KARTI Azella Mağazası tüketicilere yeni uygulamaya sokacağı avantaj kartı ile de bir takım cazip fırsatlar sunuyor. Bu kart alışverişte para puan biriktiriyor. Restoranlarda indirim ve kampanyalı ürün gruplarında ekstra fiyat indirimi özelliğine sahip. Derecesine göre açık hesap kredi limitleri diğer bir avantajı. Kartın standart, silver, gold, platin ve vip türleri mevcut. 51 SAYI 2 / ARALIK 2009


Samsun’un görülesi mekânları

D

aha düne kadar içene kapanık, depresif bir hava tüten Karadeniz’in gelecek vaat eden şehri Samsun, birbirinden güzel tesislerinin yeni insanlarca keşfedilmesini ve onlara gönlünce hizmet etmeyi bekliyor. Hayat, somurtkanlıklarla akıp giden bir zaman parçası değil; yaşanılası saatlerin değerlendirildiği bir istasyon bizler için. Gezmek, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek de hakkımız. Ailemizle mutluluğu yakalayabileceğimiz mekanlar açısından şehrimiz çok zengin artık. Dilimiz döndüğünce anlatmaya çabaladık. Top şimdi sizlerde.

ACEM TEKKESİ’NDE MİSTİK HAVA

AMİSOS KAFE’DE ANTİK ESİNTİ… İçinde ‘Baruthane’, ‘tümülüs’ ve ‘teleferik’ geçen anlamlı bir cümleyle, Samsun’da başarılan güzelliği yakalama ihtimali çok az. Baruthane bir semt adı. Tümülüs, eski çağa ait önemli kişilerin defnedildiği mezar tipi. Teleferik ise hepimizin bildiği, yüksekte asılı tel üzerinde hareket eden birkaç kişilik kabin. Daha fazla kafanızı karıştırmadan toparlayalım dilerseniz. Karadeniz’e nazır antik Amisos Kenti dahilindeki Tümülüsleri ziyarete açan proje övgüye değer. Baruthane’deki tepeye sahilden teleferikle ulaşılıyor. Yukarıdan deniz manzarası bir harika. Buraya kadar çıkanlar, bu tabii güzellik eşliğinde yorgunluğu atsın diye düşünerek bir de dinlenme tesisi yapması Büyükşehir Belediyesi için doğrusu kocaman bir artı puan. Amisof Kafe adı. Acaba kaç Samsunlu bu mekandan istifade etti şimdiye kadar? Misafirlere mutlaka gezdirilmesi ve soluklanılması gereken mükemmel bir sosyo-kültürel tesis. İşletme mantığı da son derece takdire şayan. Kafenin İşletme Müdürü Sabhattin Batur, “Amisos Kafe 150 kişilik kapalı alan, 350-400 kişi kapasiteli toplam alanı ile sabah 7’den gece 23:00’a kadar tüm halkımızın hizmetine açıktır.” diyor. Kafenin özel günlerde kapatılmaması fikri de çok isabetli. Anlayacağınız sürekli halka açık. Güzel havalarda rağbet kapasiteyi zorlarken, kötü hava şartlarında tersi durum yaşanıyormuş. Mekanda kafe haricinde, şehre özgü hediyelik eşyaların satışa sunulduğu info ofis de mevcut. “Gelen turistler bu info ofisinde Tümülüsler hakkında bilgilendirildikten sonra Baruthane Tümülüslerini geziyorlar son olarak

52 SAYI 2 / ARALIK 2009

kafemizde bir şeyler yiyip içerek mola veriyorlar.” diye konuşuyor Batur. Amisos Kafe’nin menüsu de bir harika. Zeytinyağlıdan et yemeklerine çeşit zenginliği sunuluyor müşteriye. Samsun pidesi, lahana çorbası, mısır ekmeği ve turşu kavurma gibi yöresel yemekler ayrı bir orijinallik katıyor mekana. En özgün yemek, Amisos Pidesi. Hazırlanışı şöyle: İlk kat hamurun üstüne pastırma, sucuk, kaşar ve en üste yine hamur yerleştiriliyor. Şeklen adeta Baruthane Tümülüslerini yansıtıyor. Mekan için tek dezavantaj, eğer teleferikle çıkılmamışsa, ulaşılmasındaki zorluk. Bir defa kesinlikle araçsız ulaşmak imkansız. Dağcılık merakınız varsa, orası ayrı tabi ki… Rüzgarlı ve kötü havalarda teleferik de tedbiren çalıştırılmıyor. Özel oto dışında saatte bir mekandan geçen 16 numaralı belediye otobüsü alternatifi var.

Selahiye Mahallesi 100. Yıl Bulvarı üzerindeki Acem Tekkesi, yaklaşık 150 yıllık tarihiyle şehrin en önemli tarihi ve kültürel mekanlarından biri. Tekkenin tarihine sadece Osmanlıca bir levha ışık tutuyor. Levhadan anlaşıldığına göre, bina tekke iken meclisinde tasavvufi sohbet ve ayinler icra ediliyor. Ne yazık ki bu güzelim bina zamanla tamamen harabeye dönüşüyor. 2005’te dönemin belediye başkanı Erdoğan Tok, el atana değin böyle kalıyor. Tok’un gayretleriyle restore ediliyor. 7 Temmuz 2007’da halkın ziyaretine açılıyor. Şimdi şehrin dinlenme ve sohbet mekanı ihtiyacının karşılanmasında fonksiyonel değere sahip. Otantik havası onu diğer mekanlardan bir çırpıda ayırıyor. Her çarşamba canlı Türk Sanat Müziği; cuma ve cumartesi akşamları ise Türk Halk Müziği geceleri düzenleniyor tekkede. Türk kahvesi eşliğindeki sohbetler, ‘bir kahvenin 40 yıllık hatırı’ söylemine anlam katıyor. Canlı müzikte mekana bayanlar rahatlıkla girebilirken; erkeklere eşli katılma mecburiyeti var. Mekanın üst katı 80, alt katı 50, bahçesi ise 20 kişilik. Toplamda 150 misafir ağırlanabiliyor. Düğün ve nişan türü özel günlere tahsis edilebiliyor. Halkın her kesimine hitap eden mekanın vazgeçilmez yemeği, kuymak. Acem Tekkesi’nde aşure geleneğinin yaşatılması, mistik havasıyla örtüşüyor.


DENİZ KAFE RESTAURANT’TA HUZUR Atakum Adnan Menderes Bulvarı üzerindeki Deniz Cafe Restaurant’ın önceki adı, Palmiye tesisleri. Büyük iskele karşısındaki tesis 7 dönüm alana kurulu. 200 kişilik kapalı restaurantı var. Sahil bölümünün 600 kişiliği açık, 70 kişiliği de kapalı. Toplam misafir kapasitesi yaklaşık 900. Çocuk oyun parkı ve maç yayını tesisin artıları arasında sıralanabilir. Atakum Belediyesi İşletmeler Müdürü Bayram Çelik, “Deniz kenarında yeşillikler içinde aileye hizmet veren Atakum sahilinde fiyatları ile özel işletmeler içinde denge unsuru olan bir işletmeyiz. Sabah saat 08:00’dan gece 23:00’a kadar hizmet veriyoruz.” diyor. Mekân, restaurant hizmetlerinden faydalanılması şartıyla özel günlerde tutulabiliyor. Normalde içki servisi yok. Ancak tahsisli özel günlerde talebe göre alkol servis edilebiliyor. Açık alanda da kır düğünleri gerçekleştirilebiliyor. Menüde yöresel yemekler ve mevsimine göre balık yer alıyor. Ama yine de en çok Samsun Pidesi tercih ediliyor.

SEVGİ PARKI’NDA MUTLULUK

Samsun sahilinin halka açılmasının ‘ıslak imzalı’ belgesidir Sevgi Parkı. Sahil Gezi Yolu çalışmaları kapsamında 2004 yılında hizmete açılan mekanda şehrin gürültüsünden kurtularak kendinizi engin denize teslim edebilirsiniz. Günün keyifli geçmesi için her detay düşünülmüş neredeyse. İçindeki mekanlar çok şık. Yürüyerek ulaşmak mümkün. Araçla gelenler otopark sıkıntısı yaşamıyor. Tesis çevre illerden gelenlerin ilgisini de çekiyor. Kent turizmine katkısı büyük. “Sevgi Parkı” içindeki “Sevgi Kafeterya” da damak zevklerine hitap ediyor. Soğuk ve sıcak içecek servisi de var. Parkta; basketbol sahaları, suni göl, göl etrafında gezi ve oturma alanları, hayvanat bahçesi ve dinlenme mekânları var. Göldeki balıklar ve su kuşları özellikle çocuklara keyifli anlar tattırıyor.

MEŞE TESİSLERİ’NDE PÜR NEŞE Canik Belediyesi Toptepe Meşe Kültür Tesisleri, mavi ile yeşilin bütünleştiği eşsiz manzarasıyla insanı adeta büyülüyor. Karadeniz Bölgesi’ndeki en büyük turistik tesis unvanına da sahip aynı zamanda. Halkın rahatça nefes alabildiği, günün tüm yorgunluğunu atabildiği ve stresten uzaklaşabildiği ender mekanlardan. Şehir merkezinin sadece 3,5 kilometre uzağında. 34 dönüm alanda konuşlanmış durumda. Dizaynıyla her türlü ihtiyaca cevap veriyor tesis. Mesire alanları, aynı anda bin 500 kişinin faydalanabileceği restoranı, açık ve kapalı düğün salonları, organik mağazası, kafesi, çocuk oyun alanları ve yürüyüş yolları ile diğer kentlerden gelen ziyaretçilere “Neden bizim de böyle bir tesisimiz yok” dedirtiyor. Amisos Kafe gibi, ulaşım buranın da tek dezavantajı. Özel araç şart. 53 SAYI 2 / ARALIK 2009


SPOR

Kalpar, Samsunspor’a inanıyor... Samsunspor Teknik Direktörü Hüseyin Kalpar, futbolculuktan gelen tecrübeli bir hoca. Şehirdeki karamsarlığın bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyor. Kalpar’a göre, yönetim ve taraftar destek verirse Süper Lig kesinlikle hayal değil. Mustafa BİLİK

B

irkaç yıllık adıyla Süper Lig’in tozunu attıran, en masum ifadesiyle en önemli renk katıcı unsurları arasında yer alan Samsunspor, eski klasmanda ikinci lige tekabül eden Birinci Lig’in de düşme potasında haftalardır. Buca maçı sonrası istifa eden Turhan Özyazanlar’ın yerine getirilen Teknik Direktör Hüseyin Kalpar bir hayli iddialı. Görevdeki yönetimin ve şehrin desteklemesi kaydıyla, takımı yeniden Süper Lig’e çıkarabileceğini söylüyor. Gaziantep’te doğan Kalpar, futbolculuktan gelme bir hoca. Daha öncesinde Adanaspor, Sarıyer, Diyarbakırspor, Bursaspor, Kocaelispor, Altay, Antalyaspor, Yimpaş Yozgatspor ve Sakarsaspor takımlarını çalıştırdı. Geçen yıl görev yaptığı Sakaryaspor’la yolları yönetimin değişmesiyle ayrıldı. Yönetici Erkut Tutu’yla görüşerek Kırmızı-Beyaz-Siyah’la el sıkışan Kalpar, Kasım başından bu yana Samsunspor’u maçlara hazırlıyor. 54 SAYI 2 / ARALIK 2009

“Samsunspor büyük bir camia, mazisi başarılarla dolu bir takım. Dolayısı ile bu takım illaki ayağa kalkacaktır. Ne kadar kötü günler geçirilirse geçirilsin.“

Şartların ve frekansın örtüşmesiyle teklifi kabul ettiğini açıklayan Kalpar, “Samsunspor’u daha iyi yerlere getireceğimiz inancı içerisinde bize sunulan görevi kabul ettim.” diyor. Kararından da son derece memnun görünüyor. Her şeyden önemlisi, takımda işlerin iyiye gideceğine inanıyor. Samsunspor’a hangi gerekçe ve düşüncelerle evet dediğini şöyle anlatıyor tecrübeli teknik adam: “Samsunspor büyük bir camia, mazisi başarılarla dolu bir takım. Dolayısı ile bu takım illaki ayağa kalkacaktır. Ne kadar kötü günler geçirilirse geçirilsin. Bir gün başarı yakalanacaktır. Samsunspor iyi günler yaşamıyor. Sportif başarı ve puan açısından değerlendirdiğimizde çok iyi durumda değil. Ancak biz bu olaylarla çok karşı karşıya geldiğimiz için birazda tecrübeliyiz alışkınız. Dolayısı ile bu bizim gözümüzü korkutmaz ve bizi yıldırmaz. Korkarsanız hep korkak kalırsınız. Böylece de yakalayabileceğiniz başarıları kaçırırsınız. Bizim meslekte korkaklık iyi değildir. Bu takım aynı zamanda genç oyunculardan kurulu dolayısı ile bu oyuncular çıkış yapabilir inancı içerisindeyim. Günü kurtarmak düşüncesi ile gelmedim bu takıma. Biraz daha geniş düşünerek zamana yayarak iyi şeyleri yakalamak için geldim. Neticede kötü yaparım diye gelmedim. Hiç bir hoca kötü yaparım diye gelmiyor.” ŞU ANDA AİLEM SAMSUNSPOR… Kalpar, ailesine çok bağlı biri ama öte yandan iş şuurunu da sağlam bir zemine oturtuyor: “İşim iyi olursa eşim de aşım da iyi olur. Bu nedenle işimi düşünerek hareket ediyorum. İşimle ilgili değerlendirdiğimizde benim öncelikli ailem Samsunspor’dur.” İşini daha iyi nasıl yapabilirin peşinde koşanlardan: “Samsunspor şu an puan ve sportif açıdan değerlendirdiğimizde çok iyi bir durumda olmadığı aşikâr. Ama biz daha iyi duruma getirebilmek adına çalışacağız. Onun için buradayız zaten. Beni buraya getirirlerken takım daha kötü olsun diye getirmediler. Bizde daha iyi olması için üzerimize düşen görevleri layığı ile sağlıklı bir şekilde yerine getireceğiz” Hocanın olayın sadece teknik yönüyle uğraşması, çok iyi bilimsel analizler üreterek taktikler ortaya koyması başarı için kafi mi? Kalpar bu soruya kısaca hayır diyenlerden. Cevabın uzunu ise şöyle :


Kalpar’a göre işin sırrı, saha ve antrenman dışındaki zamanlarda da futbolcuya ağabeylik yapabilmede. Futbolculara tıpkı bir anne ve baba gibi doğru yolun gösterilmesini de vazifeleri arasında sayıyor.

“Futbol takımlarının eksiklikleri bitmez bizde de eksiklikler vardır. Bu eksileri asgariye indirmek önemlidir. Futbolcumuzdan alabileceğimiz en yüksek verimi nasıl alabiliriz düşüncesi ile çalışırız. Biz sadece teknik direktörlük yapmıyoruz. Futbolcumuzun psikolojisini de değerlendiriyoruz. Doktormuşuz gibi hareket ediyoruz. Futbolcunun yemek yemesinden yatmasına, kalkmasına, saçını kurutmasına kadar her şey bizi ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye’deki profesyonellik bu. Avrupa’da durum farklı işini yapsın yeter orada. Bizde durum öyle değil. İlla biz söylemeliyiz. Millet olarak dürtmeden bir şey yapmıyoruz. İlla teşvik edilmeliyiz” Kalpar’a göre işin sırrı, saha ve antrenman dışındaki zamanlarda da futbolcuya ağabeylik yapabilmede. Futbolculara tıpkı bir anne ve baba gibi doğru yolun gösterilmesini de vazifeleri arasında sayıyor: “Futbolcularımızın tüm sorumluluklarını taşıyoruz. Onlara gıdalarına, uykularına, özel yaşamlarına dikkat etmesi gerektikleri konusunda telkinlerde bulunuyorum. Çünkü futbolcu ayakta sağlam durabilirse başarılı olur. Bu bilinç içerisinde olan bir takım oluşturmak istiyoruz. Bütün futbolcular bu bilinç içerisinde olmayabilir bizde o noktada olanlarla yolumuza devam ederiz” “YÖNETİMDEN MEMNUNUM” Kalpar’ın bir parolası var: “Çok çalışmak değil doğru çalışmak önemli.” Bunu Samsunspor’da da hakkıyla hayat tarzı haline getirmeye çaba sarf edeceğini söylüyor. Takımda skor haricinde, psikolojik eksiklikler de belirlemiş. Rehabilitasyon ve rotayı başarılı sonuçlara çevirmek için eldeki sürenin sınırlılığının farkında. Yine de parolanın sindirilmesinden yana. Aceleci tavır sekteye uğratabilir. “Babam da başkan olsa eğer kulüpte iyi gitmeyen bir şeyler varsa o bile sahiplenemez beni.” diyen hoca şunları anlatıyor: “Futbolcuda da durum böyle. Bir başkanın oğlunun futbola meraklı olduğunu ama yeteneksiz olduğunu düşünelim bunu torpille oynatabilir misiniz? Sahaya sürebilir misiniz? Bu mümkün değil. Bizim işimizin devam etmesi başarıya bağlıdır. Sadece buradaki başarının neye göre olacağı tartışılır. Skora göre mi yoksa başka şeylere göre mi? Neticelerin ortalarda olur ama takım olarak bazı şeyleri kafada başarabilirsin. Bu biraz da kulüp yöneticilerinin bakışına bağlı. 55 SAYI 2 / ARALIK 2009


SPOR

Şu an ki kulüp yönetimi çok sağlıklı ve doğru kararlar veren insanlardan oluştuğunu gözlemledim. İlerisi için Samsunspor çok daha iyi yerlerde olacaktır. Bunu söylerken kulüp yöneticilerine inanarak söylüyorum. Düşünceleri doğru gerçekçi ve mantıklı. Bu da futbolcuları körükleyecek. Körükleyenlerle yola devam edeceğiz. Burası bir kurum. Bu kurumda üretenlerle birlikte olmak istiyoruz.” FORMA BEDAVA DEĞİL… Kalpar, olumlu düşüncenin gücünü kabul edenlerden. Olaylara pozitif yaklaşıyor sürekli. “Hep mücadele eden ve çalışkan olan insanların, futbolcuların başardığını” görmüş. “Koşan, arzulu, hırslı bir takım” istiyor. Bugüne değin bu amaçla çalışmış sürekli: “Bunu futbolcuya sevdirmek önemli. Ben oyuncumu kendim oynatmam. Oynamayı o başarmalıdır. Bedavadan forma giyemez benim oyuncularım.” Olumsuz etkileyecek dedikodulara kulaklarını kapatacağını dile getiren hoca, “Biz tenkitleri alırız, doğru eleştirileri alırız ancak dedikodulara kulağımızı kapatırız. Çünkü insan olumsuzluğa yatkındır. Biz Türk milleti olarak çok duygusal olduğumuz için çabuk etkileniriz. Bu olumsuzluktan etkilenmemek için kulaklarımızı dedikodulara kapatırız her söylenene bakmayız. Biz işimize ve yolumuza bakarız. Ben oyuncularıma nabza göre şerbet veren bir yapıya sahibim. Ancak bardak taştı ise de gerekeni yaparız. Ama o bardağın taşmaması için elimizden ne geliyorsa yaparız. Samsunspor başarılı olmalıdır ki ileriye dönük projelerini daha sağlıklı ve hızlı biçimde gerçekleştirsin. Samsunspor daima var olacaktır. Oyuncular, hocalar, yönetimler geçer ancak Samsunspor bakidir. Bu kurumu ayakta tutmanın zarar almasını önlemenin çalışması içerisindeyiz.” diye konuşuyor. HEDEF SÜPER LİG Kalpar, “Somut hedefimiz Samsunspor’u çok daha iyi yerlere taşımaktır. Ancak asli hedef tabi ki Süper Lig’dir.” derken kendinden emin bir duruş sergiliyor: “Biz istesek de istemesek de bu bir gün gerçekleşecek. Burada önemli 56 SAYI 2 / ARALIK 2009

olan zaman mefhumudur. Şu an bu puanlarla Süper Lig dersek yalan olur. Samsunspor Süper Lig’de olmalıdır. Ben de bunu yapabilirim iddiasındayım. Ancak ben bunu tek başıma yapamam şehir ve yönetim kurulu da buna sahip çıkacaklar.” Takımın aldığı neticelerin şehirdeki futbolseverleri derin üzüntüye sevk ettiği ortada. Şehirde karamsar bir hava oluşmuş. Önce bu havayı savuşturmak şart. Evet, futbol müthiş bir tanıtıcı reklam. Futbola toplumun büyük bölümü ilgili. “Futbolcu lar büyük bir heves içerisindeler. Geldiğim

günden bu yana takımda gözle görülür gelişmeler var.” diyen Kalpar, dışardan bu değişimin fark edildiğini düşünüyor: “Sadece bunun kanıtı netice olacaktır. Çocuğunuzu kazanmak için her zaman dövmezsiniz. Bunu bu takıma yapmamak lazım. Bu takımı kazanmak için şehrin sahip çıkması, karamsarlığı bir kenara bırakması gerekiyor. Bir gün Samsunspor taraftarı her maçta o tribünleri doldurmaya başlayacak. Bu da alınan neticelerle olacak. Bu şehir bu takımı sahiplenmezse sahipsiz kalan takım başarılı olamaz”


57 SAYI 2 / ARALIK 2009


SİNEMA ABİMM ! Yönetmen : Şafak Bal Senaryo : İlkay Akdağlı Oyuncular : Selen Seyven, Mustafa Üstündağ, Levent Üzümcü, Haldun Boysan, Bülent Şakrak Filmin Türü : Aile, Drama Yapımcı : Ergün Mercan Vizyon Tarihi : 04.12.2009 Filmin konusu: “Abimm...”, İstanbul’dan Marmaris’e uzanan, Türkiye’nin güzel yollarında yeşeren bir kardeşlik hikayesi. Çetin, yıllar sonra bulunan kardeşi, aklı eksik de olsa, sahiplenir ve bağrına basar. Aklı fikri para olmuş Çetin, insan ilişkilerini, aile değerlerini yeniden keşfetmeye ve kendini sorgulamaya başlar. “Abimm...”, filmin başrol oyuncuları Mustafa Üstündağ’a göre komedi, Levent Üzümcü’ye göre dram, Selen Seyven’e göre aşk, Haldun Boysan’a göre aksiyon, Rüçhan Çalışkura göre ise sıcacık bir aile filmi...Film, paraya ve güce tapan insanoğlunun, macera dolu, acıklı güldürüsü. Aksiyon da içeren yapım komedi ve dramı iç içe geçiren sıcak bir aile filmi. İzleyicileri acıklı bir komedi bekliyor. Filmin konusu: Yapımcılığını Elizi Film’in üstlendiği “Adını Sen Koy”, müzisyen, yazar kimlikleriyle de tanıdığımız Tuna Kiremitçi’nin ilk uzun metrajlı filmi. Senaryosu da Tuna Kiremetçi’nin imzasını taşıyan filmin konusu şöyle: Can (Ali İl), delice sevdiği Aybige (Melis Birkan) ile bir hafta sonra evlenecektir. Ama hayatının kadınını çocukluk arkadaşı Ilgaz (Cemal Toktaş)’la tanıştırdığında, garip bir şey olur: Ilgaz’ın Aybige’ye karşı tutumu, şaşılacak kadar soğuktur. En güvendiği arkadaşının bu tavrı, Can’ın nişanlısından kuşku duymaya başlamasına, Aybige’nin de huzursuz olmasına yol açar. Ama Ilgaz’ın intihar saplantılı ağabeyi Harun (Ahmet Mümtaz Taylan) çıkagelince, olayların seyri birdenbire değişir. Beklenmedik sırların açığa çıkmasıyla nikâhtan önceki son hafta Aybige, Can ve Ilgaz için hayatlarının sınavına dönüşecektir.

ADINI SEN KOY Yönetmen : Tuna Kiremitçi Senaryo : Tuna Kiremitçi Oyuncular : Melis Birkan, Cemal Toktaş, Ali İl, Ahmet Mümtaz Taylan Filmin Türü : Romantik Yapımcı : Elizi Film Vizyon Tarihi : 04.12.2009

VAVİEN Yönetmen : Yağmur Taylan, Durul Taylan Senaryo : Engin Günaydın Oyuncular : Engin Günaydın, Binnur Kaya, İlker Aksum, Settar Tanrıöğen, Serra Yılmaz Filmin Türü : Drama Yapımcı Firma : İmaj Vizyon Tarihi : 18.12.2009

Yönetmen: Christian Alvart Senaryo: Ray Wright Oyuncular: Renée Zellweger, Jodelle Ferland, Ian McShane, Kerry O’Malley, Callum Keith Rennie Filmin Türü: Korku, Gerilim Yapım Ülkesi: ABD, Kanada Orijinal Dili: İngilizce Filmin Süresi: 109 dakika Filmin konusu: 39. Dosya” (Case 39), Oscar ödüllü oyuncu Renée Zellweger’in aile hizmetleri dairesinde çalışan Emily Jenkins’i canlandırdığı bir korku filmi. Film, 10 yaşındaki bir kız çocuğunu ebeveynlerinden kurtaran bir kadının hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlamasını konu alıyor. Sosyal Hizmetler Aile Servisi’nde çalışan Emily Jenkins’in yeni davası bugüne kadar gördükleri arasında en esrarengiz olanıdır. Tek kızları olan 10 yaşındaki Lilith Sullivan’ı öldürmeye çalışan ailenin karşısında duran Emily, küçük kızı koruyarak, yeni bir aile bulunana kadar himayesi altına alır. Fakat her şey göründüğü gibi değildir. Emily’i dehşet dolu anlar beklemektedir...

Filmin konusu: Celal, karısı ve çocuğuyla mutsuz hayat sürmektedir. Abisi Cemal’le birlikte ortak oldukları elektrik dükkânında da işler pek parlak değildir. Abisiyle tek eğlencesi Samsun’da pavyona gitmektir. Pavyonda çalışan Sibel Ceylan’a olan aşkı Celal’in başına dert açacaktır. Celal’in karısı Sevilay, Almanya’da yaşayan babasının gönderdiği paraları biriktirerek saklamaktadır. Bu paranın kurtuluşu olduğunu düşünerek bir plân yapan Celal’i sürprizler beklemektedir. 58 SAYI 2 / ARALIK 2009


59 SAYI 2 / ARALIK 2009


60 SAYI 1 / ARALIK 2009


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.