Haberexen #12 Ekim 2010

Page 1


2 SAYI 12 / EKİM 2010


3 SAYI 12 / EKİM 2010


Sayı 12 Ekim 2010

12

içindekiler 6

EDİTÖR

8

AKILDA KALANLAR

10 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU 12 TÜRKİYE VESAYETTEN KURTULDU

TÜRKİYE VESAYETTEN KURTULDU

18 ALTIN MAKASLARA KONFEKSİYON PASI

18 HUKUK FAKÜLTESİ’NİN ÇARŞAMBA’YA

20

TAŞINMASI NE KADAR MANTIKLI?

20 ESTETİK CERRAHİDEKİ KRİTİK EŞİKLER

ESTETİK CERRAHİDEKİ KRİTİK EŞİKLER

24 BELEDİYE’DEN İŞ YERLERİNE HAYIRLI RUHSAT’IŞLAR !..

24 İŞİTME ENGELİ DÜNYANIN SONU DEĞİL ! 26 DERDİMİZİN DERMANI TABİATTA 30 SAMSUN’DA TRAFİK RAYINA OTURUYOR

26

DERDİMİZİN DERMANI TABİATTA

34

52 LAFLA SAMSUNLU OLUNMAZ

SAMSUN’DA TRAFİK RAYINA OTURUYOR

56 YENİ OPEL ASTRA SPORTS TOURER ARALIK’TA YOLLARDA

LAFLA SAMSUNLU OLUNMAZ

58 SİNEMA

52 4 SAYI 12 / EKİM 2010



EDİTÖR

Samsun ve tramvay Aslında bundan tam yüz yıl önce projesi çizilen ancak dönemin imkânları değişince rafa kaldırılan raylı sistem projesi Ekim ayında Samsunluların hizmetine sunuluyor. Kapak dosyasının girişinde de vurgulandığı üzere, ‘yol medeniyettir’. Gelişmiş dünya şehirlerinin ortak özelliklerinden biri, hızlı ve kesintisiz seyreden metro hatları. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Konya, Kayseri, Adana ve Gaziantep’in ardından toplu ulaşımda metro ya da tramvaydan yararlanılan 10’uncu il Samsun’da, haklı bir gurur ve sevinç yaşanıyor. Peşinen yöneltilen negatif yorum ve eleştirilerdeki isabet oranı zamanla netleşecek haliyle. Umarız eleştiriler yapısal noktalara odaklanır. Yetkililer de bunları siyasi argüman kategorisinde algılamaz. Kimileri raylı sistemi (rantabl) verimli bulmuyor. ‘Şehir için çok büyük bir kazanç’ düşüncesini hararetle savunanlar da var. Her şey bir yana objektif kriterler şu soruların cevapları merak ediliyor: “Raylı sitem gerçekten ulaşımı rahatlatacak mı?”, “Tramvay beklentileri tümünü karşılayabilecek mi?” Rayların evlerinin ve işyerlerinin önünden geçtiği mülk sahipleri ve çalışanlar şüphesiz çok memnun. Tramvaya ulaşmak için dolmuş ya da otobüs kullanmak zorunda kalanlarsa projeye mesafeli biraz. Demirden yolun, şehri ikiye böldüğü gerçeği de sıkıntılar doğuruyor bu arada. Geçiş yerlerinin çoğaltılması gerektiğini söyleniyor şimdiden. Kim karşıdaki manava bir iki kilometre yürüyerek gitmek ister ki? 250 metrede bir inşa edilecek geçitlerle sorunun çözüleceğini belirtiyor büyükşehir belediyesi yetkilileri. Sanırım pratikte her ayrıntı dikkatlice incelenip, görülen arızalar kısa süre zarfında ortadan kaldırılacaktır. Raylı sistemin ulaşımı hangi ölçüde kolaylaştıracağını ve bize ne kadar zaman kazandıracağını da test edeceğiz elbette. Büyük şehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, hat duvarları ve sinyalizasyon sistemleriyle yol güvenliğine ilişkin önlemlerin alındığını kaydediyor. Şehrin trafik kültürüne raylı sistem de ekleniyor. Yol ve geçiş güvenliği esas hususların başında geliyor. Yaya ve araçların kurallara ve sinyalizasyon sistemine azami uymalarını talep ediyor Yılmaz. Bu çağrıyı karşılıksız bırakmanın bedelini ağır ödemeyiz inşallah.

AYLIK BAĞ IMS IZ HAB ER DERG İS İ

w w w. h a b e rexen .co m

Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK HALKLA İLİŞKİLER Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM REZERVASYON Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.fmd.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YAZIŞMA ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

6 SAYI 12 / EKİM 2010


7 SAYI 12 / EKİM 2010


AKILDA KALANLAR Ekmeğe 2010’da zam yok Samsun Fırıncılar Odası Başkanı Ali Yiğit, mevcut şartların devamı ve un fiyatının daha fazlası artmaması halinde temel tüketim maddelerinden ekmeğe 2010 yılı içinde zam yapılmayacağını söylüyor.

Samsun Ticaret ve Sanayi’den lojistik atağı Samsun Valiliği önümüzdeki kış sezonu için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) aracılığıyla 36 bin 12 aileye kömür yardımı gerçekleştirilmeyi planlanıyor.

“Köyümüz sulardan kurtar bakanım!” Vezirköprü ilçesine düşünülen Boyabat Barajı ve Hidroelektrik Enerji Santrali’nin (HES) sular altında bırakacağı köylerin sakinleri, dertlerini açtıkları Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir’den yardım istediler.

460 kadına mikro kredi Mikro kredi projesine Samsun’da da yoğun ilgi gösteriliyor. İl Özel İdaresi 2009 yılı Nisan ayından bu yana 460 dar gelirli kadına, üretken hale gelip aile ekonomilerine katkı sağlayabilmeleri için mikro kredi desteği verdi. İlgi, idarece memnuniyetle karşılanıyor.

36 bin aileye kömür dağıtılacak… Samsun Valiliği önümüzdeki kış sezonu için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) aracılığıyla 36 bin 12 aileye kömür yardımı gerçekleştirilmeyi planlanıyor. 8 SAYI 12 / EKİM 2010


Samsunspor’un suçu ne? Bir futbol maçında bu da oldu. Mersin İdman Yurdu Teknik Direktörü Yüksel Yeşilova, Samsun 19 Mayıs Stadyumu’nda maç devam ederken ağabeyi Murat Yeşilova tarafından bıçaklandı. Dakikalar 42’yi gösteriyordu. Ağabey Yeşilova, cezaevine gönderildi. Olay sebebiyle sahası bir maçlığına kapatılan Samsunspor, 1-0 kaybettiği Boluspor maçını Yozgat’ta oynamak zorunda kaldı. Yarım kalan Samsun-Mersin maçı federasyonun belirleyeceği tarihte tamamlanacak.

Köpeği zehirlenen doktor üye belediye meclisinden istifa etti Operatör Doktor Aynur Dağdemir, Hasköy mesire alanında kendisininki de dahil çok sayıda köpeğin zehirli et ve köfte parçalarıyla zehirlenmesi olayına, Ak Parti sandalyelerinde oturduğu Canik Belediye Meclisi üyeliğinden istifa ederek tepki gösterdi. Dağdemir, belediyenin konuya yeterince duyarlı davranmadığını düşünüyor.

SGK suistimallere göz yummuyor Sinop ve Ordu’yu da kapsayan sorumluluk alanında gönderilen faturaları, hastane ve eczaneleri sıkı denetimden geçiren Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Samsun İl Müdürlüğü, geçen yıl ve bu yılın ilk 5 ayında usulsüzlük belirlediği işletmelere 3 milyon 834 bin 477 TL para cezası keserek, kurumu önemli miktardaki zarardan kurtardı.

Hayvancılığa kredi öpücüğü! Hayvancılıkla uğraşanlara sağlanan kredilerin semeresi görülüyor. Samsun Tarım Müdürlüğü eliyle yürütülen teşvik projesinden faydalanan çok sayıda kişi bu alanda yatırıma başladı. Müdürlük yetkilileri, yüksek ölçekli 50, 100 ve 200 başlık süt sığırcılığı işletmelerinin ekonomik anlamda şehirdeki hayvancılığı canlandıracağını belirtiyor. Projeye duyulan ilginin yoğunlaşmasında, Ziraat Bankası’nın yüzde 5’lik faizi ek kararnameyle sıfıra çekmesi de bir hayli rol oynadı.

Büyükşehir vergi borcu için mülk satıyor Samsun Büyükşehir Belediyesi Meclisi, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nun Atakum ilçesindeki 26 dönümlük arazisine otel yapımını öngören 5 bin ve bin ölçekli imar değişikliği planını kabul etti. Değişiklik, özellikle sahil kısımları dahil alana otel ve alışveriş merkezi gibi bina inşasına imkan tanıyor. Ancak maddeye ilişkin detayların görüşülmesi ileri bir tarihe ertelendi. Büyükşehir Belediyesi’nin maliye borcuna karşılık Anakent İşmerkezi’ndeki 2 dükkan, 1 işyeri ve 1 nikah salonunun 2 milyon 5 bin liraya satışı da onaylandı.

İhtisas fuarı ve kongre merkezi inşaatı başlıyor Tekkeköy ilçesindeki 39 bin metrekarelik alana konuşlanacak Samsun İhtisas Fuarı ve Kongre Merkezi ihalesi tamamlanırken, Büyükşehir Belediyesi alt yapı çalışmalarına başladı bile. İhaleyi 7 milyon 811 bin liralık teklifi veren müteahhitlik firması kazandı. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, yıllardır gündemdeki projenin bu aşamaya gelmesinden dolayı büyük mutluluk yaşadıklarını kaydediyor: “Fuar ve kongre merkeziyle ilgili 5 milyon 800 bin liralık bir hibe çalışmamız da var. İlgili bakanlığa dosyamızı sunacağız.” 9 SAYI 12 / EKİM 2010


KÖŞE YAZISI

BEKİR REŞİTOĞLU

Ocakları söndürmeyin…

S

onbaharın güzelliklerini yansıttığı şu günlerde yeni başlangıçların arayışına motivasyon için neler yapılabilir? Önce niyet gerekiyor kuşkusuz. Sonra eylem. Söylem zamanı değil şimdi. Ömrümüzün kalanı ifadesi ne kadar gerçekçi? Geride bıraktığımız yılların somutluğuyla kıyaslandığında, içimizde uyandırdığı belirsizlik girdabının tesiriyle sanki kaybederiz kendimizi. Gelecekteki yerimizi kestiremeyiz bir türlü. Akıl başta tabi ki. Ama tecrübenin gücünü kim inkâr edebilir? İkisini buluşturabilenlerin başardığını bilmeyen yok. O halde deme işgüzarlığına düşmeyeceğim. Herkes sancısını hissetmedikçe doğumlar ıstırap bize. 12 Eylül referandumun akabinde kim neyi tartışıyorsa, olayın derinliğinden korkarak sığ sularda yüzüyor aslında. Ne empati, ne de sempati var ortada. Ağlayandan yüz çevirenlerin vay hallerine… Sözleşme imzalamışçasına yılanların başkalarına dokunmasından haz duyanlara dua faydasız bugün. Kışa az kaldı, bırak söz ebeliğini kardeşim, haydi git işine diyenlere ne 10 SAYI 12 / EKİM 2010

söylenebilir ki… Akşamın karanlığına gömülen, gündüz güneşten kaçan, şafaktan nasipsiz, tan ağarmasından bihaber, günün batışındaki senfoniye ye yabancı gönüllerin nesine sarılabilirsiniz ki… Milyonca evladımızın okul sıralarında kaptıklarıyla, evden aldıklarını tartmayan zihniyete yaşam tarzı konusunda ders vermeye kalkışmanın aptallığını öğrendiğimizden eminsiniz sanırım. Yalın ayak karanlığa koşanlara, uzaktaki aydınlık köyleri anlatsak ne değişebilir ki… Üzümün üzüme baka baka karardığını, körle yatanın şaşı uyandığını, güvenilen dağlara karlar yağdığında, bu beyaz lütfün kırmızından isterim denilemeyeceğini, atı alanın Üsküdar’ı geçtiğinde geridekilere nanik yapmasına takılanların yanılgısını ve daha birçok benzer hayat süzmelerini beş vakit beyinlere frekanslarsak belki bir ışık ümidi sıyrılabilir… Kim bilir? İçin için yanan yürekleri su kaynatan motor zannedenlerle yola koyulmak… Müzakereden kaçınmamak… Sövene dilsizlik, vurana elsizlik erdemi… Sabır sabır sabır… Hep sabır… Darılmamak, oyun bozanlara… O’na yönelmek her defasında; açıp avuçları yakarmak,

sabahlara değin… Secdede alınları nasırlaştırmak… Dünyada gün görmeyenlere, gününü göstermeyi aklının ucundan dahi geçirmemek… Yaratılanı sevmek, Yaradan’dan ötürü… Ağustos böceği saz çalarken, karınca misali rızık kovalamak… Miskinliğin ihtimalinden ürkmek, alın terlerinde sevap tuzlamak… Sevdiğine, Sevdiğini sevdirmek… El ele O’na yürümek her an… Uçmak sonsuzlukta, kanat çırpmak insanlığa… Melekleri imrendirmek kibirsizliğimizle… 12’inci ayı bu Dergi Haberexen’in. Aralık ayındayız geçen ömrümüz hesaplandığında… Ocaklar bizim ey Samsunlular… Şubatlar, Martlar, Nisanlar ve sonraki Aralıklar da… Devran, onu döndürenin emrinde. Peki ya siz? Bağcıyı dövmeden üzüm yemek; ne öldürmek yiğidi ne de hakkını gasp etmemek; ya benimsin ya da kara toprağın takıntısını silip atmak; besle kargayı oysun gözünü hezeyanına yenilmemek; doğrucu Davutluktan bıkmamak; küsenleri barıştırmak; çocukla çocuklaşmak; anlamak, kısaca kendini bilmek. Yoksa nice okumaktır, gerisi… Ocak’ta görüşmek üzere…


11 SAYI 12 / EKİM 2010


SİYASET

Ak Parti Samsun İl Başkanı

Adem Güney:

Türkiye vesayetten kurtuldu Ak Parti Samsun İl Başkanı Adem Güney, 12 Eylül’deki anayasa değişikliğiyle vesayetçi zihniyetin dağıtıldığını vurguluyor: “Daha önce Yargıtay ve Danıştay üyelerini HSYK seçiyordu. HSYK üyelerini de Yargıtay ve Danıştay üyeleri belirliyordu. Resmen danışıklı bir dövüş vardı. Resmen bir krallıktı. Şimdi krallar değil kurallar hâkim olacak.”

12

Eylül 2010 tarihindeki referandumla ülke üzerindeki vesayetin kalktığını söyleyen AK Parti Samsun İl Başkanı Adem Güney, ardından müthiş bir sinerji meydana geldiğini belirterek, “Değişimi yapacak kanun ve yasaların Meclis’ten çıkması gerekiyor. Bunun için genel seçime kadar genel düzenlemelerin yapılmasını bekliyoruz.” diyor. Güney, daha önce hemen hemen her partinin anayasa değişikliğine dair çalışması bulunduğunu hatırlatıyor: “CHP’nin, MHP’nin rahmetli Alparslan Türkeş’in, rahmetli Ecevit’in bu konuda söylemleri vardır. Darbe ürünü olan bu anayasanın artık değiştirilmesi gerektiğine dair siyasi partiler çalışma yaptılar. Yeni anayasayı biz de önerdik. Bir uzlaşma komisyonu kurulsun, bu komisyonun başında o zamanki Meclis Başkanı Köksal toptan bulunsun, her siyasi parti buna iki tane temsilci önersin denildi. Muhalefet altı tane üyeyle temsil edilecek, Meclis’in çoğunluğunun bulunduğu iktidar partisi ise iki üyeyle temsil edilecekti, ona rağmen buna da evet denildi yeterli gelin konuşalım yeni anayasayı yapalım. Bizim yapmak istediğimiz Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olması bunda kimsenin itirazı yok.” Hatta, Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı Mustafa Bumin’in “artık bu yapı ile tıkandıklarını” dile getirdiğini vurguluyor: “Bümin, Anayasa Mahkemesi’ndeki sayısal yapının değiştirilmesini önermişti. Yapı değişikliği ve insan hakları mahkemesi hüviyeti gibi hususlar daha önce dile getirilmiş taslaklardı.” 12 SAYI 12 / EKİM 2010


Anlam veremediği bir husus var Güney’in: “Ancak bunu AK Parti yapınca hayır dendi. Zaten AK Parti’yle alakalı muhalefetin bir ön yargısı ve peşin hükümleri var.” 12 Eylül referandumunun ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hemen yeni bir anayasa değişikliği için düğmeye bastığında muhalefetin “ülkeyi bölecek bir anayasa değişikliği hazırlanıyor” iddiasını dillendirdiğini kaydeden Güney, “Bizim akademik bir heyete yaptırdığımız anayasa değişikliği taslağı vardı zaten.” diyerek, eleştirileri şöyle cevaplıyor: “Biz bu taslağı siyasi partilerin tümüne gönderdik. Kimisi kapağını bile açmaya teşebbüs etmedi. Biz mevcut anayasanın bu ülkeye dar geldiğini yeni bir anayasa değişikliği yapılması gerektiğini 2007 yılından beri söylüyoruz. Bu söylemlerle muhalefetin amacı bizim demokratik açılım projemizi devamlı sabote etmek. BDP’nin her yerde yapmış olduğu yakışıksız işleri demokratik açılım projesine bağlanıyor. Anayasa değişikliği bu ülke için yapılmıştır. Belli bir zümre, kesim ve klik için yapılmış değildir. Halkımızın yüzde 58 çoğunluk ile evet dediği bir değişikliktir. Eğer bu anayasa değişikliği PKK’nın işine yarayacak bir değişiklik olsaydı boykot etmezlerdi. BDP milletvekillerini Meclis’teki oylamaya göndermediler. Mademki bunlar anayasa değişikliğini istiyorlardı neden gelip oy vermediler?” Demokrasi, özgürlük ve hukukun hakimiyeti artıkça PKK ve BDP’nin zemin kaybedeceğini söylüyor: “Artık BDP’nin ‘Biz haksızlığa uğruyoruz. Sürekli kapatılıyoruz. Hukuk bize başka türlü uygulanıyor.’ gibi söylemleri elinden alınacak. Şu anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) en fazla davası olan ülkelerden bir tanesi. Bu kadar çok davayı açan kim, bu zihniyet. AİHM kararlarına göre bir ülkede bireysel başvuru hakkı varsa Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabiliyorsa hak aranabiliyorsa önce bu yollar tüketilmeli. Önceden Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı yoktu şimdi bu hak geldi. Bundan rahatsızlar. Çünkü AİHM’de Türkiye’yi mahkum ettirmeye uğraşıyorlardı. Türkiye’nin yurt dışında imajını karalayarak imajını zedeleme peşindelerdi.

Güneydoğu’daki terörün en fazla partisini mağdur ettiğini ileri süren Güney, demokrasi, özgürlük ve hukukun hakimiyeti arttıkça PKK ve BDP’nin zemin kaybedeceğini söylüyor.

Şimdi bu durum ortadan kalktı. BDP hep partilerinin kapatılmasını siyasi bir suiistimale dönüştürerek gündeme geliyordu. Peki, o zaman neden parti kapatma ile ilgili anayasa değişikliği hükmü mecliste oylanırken gelip oy vermediler?” Güney, Güneydoğu’daki PKK terör örgütünün en fazla partilerini mağdur ettiğini ileri sürüyor öte yandan: “Tunceli İl Başkanı arkadaşımızın arabası yakıldı, Yüksekova İlçe Başkanımız dağa kaldırılarak zorla istifa ettirildi. Hakkâri İl Başkanımızın evi bombalandı. PKK ile mücadele eden biziz. Bizi de bombalıyorlar, kaçırıyorlar, tehdit ediyorlar. Sonra bizim yaptığımız anayasa değişikliğini muhalefet bunlara çanak tutmakla suçluyor. Başbakanımız sürekli olarak; ‘ Doğulu kardeşlerimizin gerçek temsilcisi benim.’ diyor. PKK’ da AK Partiyi bu nedenle hazmedemiyor. Türkiye’nin daha fazla özgürleşmesi ve demokratikleşmesi PKK’nın işine gelmiyor. Onlar bu durumdan son derece rahatsız.” Güney ayrıca, “TRT ŞEŞ açıldı bölündük mü?” diye soruyor: “Referan-

dum sürecinde Güneydoğu’da halk evet oyu vermemesi yönünde baskıya uğradı. Eğer o bölgede hür irade ile vatandaşların tamamı oy kullanabilse idi evet oyu çok daha yüksek oranda çıkardı. Bir tek Tunceli yüksek oranda hayır oyu verdi. Onun da nedenini CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi olması hasebiyle mezhepsel bir faktör ortaya çıktı mı diye düşünüyoruz.” Siyasetçi gözlüğünü çıkararak, yeni anayasaya hukukçu gözüyle şöyle bakıyor: “Bu anayasa değişikliği ile; bu ülkede birileri hukuku, anayasal rejimi değiştirmeye kalktığında yarında birilerinin muhakkak çıkıp hesap soracağını artık bilecek. Bu mantık halkımızın referandumda evet demesi ile zihinlere yerleşti. Darbeciler bir gün hesap verecek. Yıllar sonra da olsa kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağı artık anlaşıldı. Bu heves içinde bulunanlarda bu hevesten vazgeçerek vazifeleri, görevleri ne ise onu yapmaya devam edecekler. Bu ülkeye yönetmeye, anayasal rejimi değiştirmeye, başbakanı asmaya yönelik düşünce içinde olmayacaklar. Psikolojik etkisi çok önemli. Ayrıca geçmişte yaşanan mağduriyetler, akan gözyaşı ve kanında hesabı hukuk tarafından sorulacak. 1980 darbesinin üzerinden geçen zaman darbecilerden hesap sormaya engel değil diye düşünüyorum. Zaman aşımının burada geçerli olmaması lazım. Çünkü anayasal bir zırh nedeni ile yaşanan kesinti 30 yıl sonra kalktı. Elbette buna hukuk karar verecek.” Güney şu önemli ayrıntılara da dikkati çekiyor: “Bu anayasa değişikliği ile vesaitçi zihniyet ortadan kalktı. Daha önce Yargıtay ve Danıştay üyelerini HSYK seçiyordu. HSYK üyelerini de Yargıtay ve Danıştay üyeleri belirliyordu. Resmen danışıklı bir dövüş vardı. Seç beni seçeyim seni uygulanıyordu. Resmen bir krallıktı. Şimdi krallar değil kurallar hakim olacak. Yargı ile yürütmenin sınırları netleşti. Sivil yargı ile askeri yargının sınırları netleşti. Şimdi HSYK daha katılımcı ve demokratik bir hale geldi. Şimdi üye seçimlerinde 12 bin hakim savcı oy kullanacak. Bu seçimde yüksek seçim kurulunun gözetiminde olacak.” 13 SAYI 12 / EKİM 2010


SİYASET

CHP Samsun İl Başkanı Değerli, kendinden emin ve kesin konuşuyor:

Önümüzdeki seçimde Ak Parti iktidardan uzaklaştırılacak CHP Samsun İl Başkanı Hüseyin Değerli, “Otuz senedir aktif olarak siyasetin içerisindeyim bu referandum süreci içerisindeki kadar yoğun iktidar ve devlet baskısını başka hiçbir seçimde görmedim. Hiçbir genel seçimde siyasi güç bu kadar çok kullanılmadı. Bunu siyasi seçimlerde fazla yapamayacaklar.” diyor.

C

umhuriyet Halk Partisi (CHP) Samsun İl Başkanı Hüseyin Değerli, aktif siyasetle uğraştığı 30 yıldaki hiçbir seçimde 12 Eylül’deki referandumdaki kadar iktidar ve devlet baskısı görmemiş. Hayır çıkması yönünde çok çalışmışlar ama halk oylaması parti il

14 SAYI 12 / EKİM 2010

yönetimini devraldıktan bir iki ay sonra gerçekleştiği için ilçe teşkilatlarını yeterince harekete geçirememiş. Terme’den Vezirköprü’ye; Asarcık’tan Ayvacık’a kadar 17 ilçeyi dolaşıp konuştuklarını, miting ve salon toplantıları yaptıklarını söyleyen

Değerli, “Samsun özelinde bizim yüzde 33 oranında aldığımız hayır oyumuz var. Bu Türkiye ortalamasının altındadır. 35 seneden beri siyaseti takip eden biriyim. Sosyal demokratlar ve CHP olarak Türkiye’de en başarılı olduğumuz dönemlerde dahi Türkiye ortalamasının 5 veya 6 puan gerisindeydik.” diyor. Değerli bunu bazı sosyolojik, siyasi ve toplumsal sebeplere bağlıyor. “Samsun Türkiye’nin tarikat yapılanmasında güçlü olan illerinin başında gelmektedir. Biz bu yapılara toplumun çağdaşlığı, gelişmişliği açısından çok olumsuz bakmaktayız. Cemaat üyeliğinde ruhunuzu ve beyninizi teslim ediyorsunuz. Özgür düşünce ortadan kalkıyor. Cemaat toplumunda özgürlük yok biat var, itaat var. Dolayısıyla özgür düşünen vatandaşların var olması noktasında cemaatleri ciddi bir tehlike olarak görüyoruz.” İktidar partisinin şehrin kırsal bölgelerinde uyguladığını ileri sürdüğü baskıcı tutumlar için şunları dile getiriyor: “İktidarın güçlü olduğu bu tür yörelerde devletin görevlileri de


iktidara yardımcı oldular. Örneğin referandum süreci içersinde, sigorta ve vergi borçlarının affedilmesi gündeme getirildi. Fındık bahçelerinde arazi parası adıyla dönüm başına para verildi. Bu Malatya’ da kayısı parası olarak verildi örneğin. Bu bölgelerde evet çıkmazsa bu paralar elimizden alınır düşüncesindeydi halkımız. Yeşil kartı olan sosyal güvencesi olmayan insanlar, evet vermeyeceği zaman bu yeşil kartın elinden alınacağını düşünüyorlardı.” Değerli, ne yüzde 58 evet oyu, ne de yüzde 42 hayır oyunun Ak Parti, CHP ve MHP’ye mal edilemeyeceğini kaydediyor. Bazı şehirlerdeki evet yüzdesinin yüksekliği iktidar partili milletvekili ya da yerel yöneticilerin ikna çabalarından ve çok gayret göstermelerinden kaynaklanmamış: “Hükümetin ve devletin baskısı kırsalda ve köylerde daha çok hissedilir olmuştur hep. Belli bazı şirketler referandum kampanyasına çok ciddi destek verdiler. Hükümet bunlarla ilgili işbirliği yaptı.” Değerli, baskıya korkutma ve tehdit anlamları yüklemediğini belirtiyor: “Bugünkü iktidar partisinden gıda yardımları alan zaman zaman yakacak yardımı alan ve yaşlılık aylığı alan bir kesim var. Bunlar referandumda evet vermedikleri takdirde iktidarın bu olanakları geri alabileceğinden endişe etti. Muhtarlarla birebir diyaloglar kuruldu. Baskıdan kastımız da iktidarın gücünün insanlar üzerinde kullanılmasıdır.” İnsanların büyük bölümünün niçin evet ya da hayır dediğini bilmediğini de kaydediyor: “Çünkü bunun anlatılması zordu. Anayasa teknik konudur. Bu konuları ancak bilim çevreleri konuşabilir tartışabilir. Aynı anda iki anaysa profesörü bile bu konuda farklı farklı görüş öne sürmektedir.” Eksiklerini ve bunları giderme gereğini fark ettiklerini belirten Değerli, “Önümüzde r eferandumdan farklı bir genel seçim var. Sosyal demokrat olarak cumhuriyet halk partisi programlarını ortaya koyarak kitlelerden oy isteyeceğiz.” diyor. Referandumun hemen ardından başkanlık sisteminin gündeme getirilmesini ise şöyle değerlendiriyor: “Hükümet ve özellikle Burhan Kuzu başkanlık sistemi ile ilgili olarak

Değerli’den şehrine dair ilginç bir değerlendirme: “Samsun Türkiye’nin tarikat yapılanmasında güçlü olan illerinin başında gelmektedir. Biz bu yapılara toplumun çağdaşlığı, gelişmişliği açısından çok olumsuz bakmaktayız.”

televizyonlarda bu sistemi anlatmaya başladılar. Artık sürecin anayasal çerçeve içerisinde Türkiye’nin götürülmek istendiği yer olarak bir başkanlık sistemine doğru gidişi özendirme ve hukuksal altyapısının yapılma çalışması olduğunu görüyoruz. Onlar anayasa ile ilgili elde etmek istediklerini elde ettiler. İnsanların evet demek suretiyle iktidarın hazırlamış olduğu bir anayasa değişikli paketine güvenlerini ifade

ettikleri şeklinde bir değerlendirme yapıyorlar. Onların elde etmek istedikleri yüzde 65 ve 70 seviyesinde, kitlelerden destek alarak bunu söyleyebilmektedirler. Ama unutulmaması gereken bir şey var. Başarı gibi görünen yüzde 58’lik bu sonucun yanı sıra Türkiye’ de her türlü baskıya rağmen eşitsizliğe, adaletsizliğe rağmen yüzde 42’lik bir hayır oyu bloğu var. Bu seçmen kitlesinin büyük bir bölümü bilinçliydi. Yüzde 58 evet oyu veren seçmen bölümünün büyük bir bölümü ne olduğunu, ne bittiğini bilmeyerek evet oyu kullananlardı. Bu insanlar ekonomik bunaltısından, sıkıntısından Türkiye sorunlarıyla ilgilenemeyen bir kesimi oluşturuyor. Türkiye demokrasisinin temel sıkıntısı budur. Türkiye demokrasisinin üretmiş olduğu Ak Parti gerçeğinin temel nedeni budur. Belli bir kesime gıda yardımı, yeşil kart, yaşlılık aylığı, dönüm parası adı altında belli bir bütçe yardımını seferber etmek ve onlardan oy talep etmektir. İşte kast sistemi budur siyasette. Belli bir hedef kitleyi tespit edip onlara vermek ve karşılığında oy almak. Bu kast sistemini kurdular.” Genel seçimlerde yeniden AK Parti’ye evet denirse ülkenin adım adım yıkıma yaklaşacağını iddia ediyor: “Kesin olarak inanıyorum ki; önümüzdeki seçimlerde Ak Parti istediğini elde edemeyecektir. Yani iktidardan uzaklaştırılacak. Televizyonlarda gördük, röportaj yapılan insanlar 12 Eylül referandumunda evet oyu vereceklerini fakat Ak Partili olmadıklarını üstüne basa basa belirttiler. Ben otuz senedir aktif olarak siyasetin içerisindeyim bu referandum süreci içerisindeki kadar yoğun iktidar ve devlet baskısını başka hiçbir seçimde görmedim. Hiçbir genel seçimde siyasi güç bu kadar çok kullanılmadı. Bunu siyasi seçimlerde fazla yapamayacaklar. Bunun bir halk oylaması olması nedeniyle birçok sivil toplum kuruluşunu ve yandaşı olan birçok medyayı 12 Eylül karşıtlığını kullanarak sergilediler. Bu iktidar 12 Eylüldeki faşist diktacılarından son derece daha tehlikeli. Ülkemizin geleceği açısından son derece vahim kararlar almaya ve onları uygulamaya yönelik bir kadro olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki seçimlerde bunlara Türk halkı tarafından cevap verileceğini düşünüyoruz.” 15 SAYI 12 / EKİM 2010


SİYASET

MHP Samsun İl Başkanı Abdullah Karapıçak:

Referandumda evet diyenler vebal altında MHP Samsun İl Başkanı Abdullah Karapıçak’a göre, 12 Eylül günü kabul edilen pakette yer alan Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştiren maddeler bir zehir. Zemzem suyu içinde halka sunuldu. Başbakan Erdoğan, yüzde 58’lik evet oyundan cesaret aldı ve hazırlattığı yeni düzenlemelerle şimdi de Türkiye’yi bölünmeye götürecek.

M

illiyetçi Hareket Partisi (MHP) Samsun İl Başkanı Abdullah Karapıçak, 12 Eylül’deki referandumda halkın yüzde 58’inin tasdikiyle kabul edilen anayasa değişiklik paketindeki iki maddeyi “zemzem suyundaki zehir” kelimeleriy-le niteliyor. O maddelerden ilki Anayasa Mahkemesi (AYM), diğeri ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) yeniden

yapılandırıyor. Bundan sonra olumsuz gelişmeler yaşanacağını ileri süren Karapıçak’a göre, evet oyu kullananlar vebal altında kalacak. Hayır denilmesi için var güçleriyle çabaladıklarını anlatan Karapıçak “Bu değişikliklerin mahkemelerin yükünü azaltmak veya çalışma yapılarını iyileştirmek için değil de, yüce divandan kurtulmak amacını taşıyan değişiklikler olduğunu biz insanlara an-

latmaya çalıştık. Biz bu oyunun bozularak hayır oylarının yüksek çıkmasını istedik. Bu mümkün olmadı. 11 kişilik Anayasa mahkemesi yapısını 6’ya 5 hesap ederek 6 tane kendilerine yakın hâkimleri oraya koyarak sayısal durumu kendi lehine dönüştürmek isteyen AKP bunu daha önce YÖK ve RTÜK’te yaptı.” “AKP yaptığı yanlış yasalar, yolsuz özelleştirmeler ve Başbakan’ın sarf ettiği “ Sayın Öcalan aldığı kellelerin hesabını veriyor.” gibi söz ve uygulamalar nedeni ile yüce divan karşısına çıkmalarına sebep olacak durumlardan sıyrılabilmek adına çırpınıyorlar dedik ve insanlar buna itibar etmediler.” diyen Karapıçak, yansıyan irade için şunları söylüyor: “Sandıktan %58 evet çıktı. Biz buna sonuna kadar saygılıyız. Demokrasinin gereği de budur.” “Ancak” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Türkiye’de Habur rezaleti yaşandı. Hâkim ve savcılar oluşturulan çadır mahkemelere getirilerek terör örgütü mensuplarını pişman olmadıklarını belirttikleri halde serbest bırakılmasını sağladılar. ellerini

16 SAYI 12 / EKİM 2010


Bu teröristler ellerini kollarını sallaya sallaya dağdan inerek gövde gösterisi yaptılar. Hâlbuki terör örgütü üyesi olan insanların ilk uğraması gereken yer karakollardır, güvenlik güçleridir. Biz bunu gündeme getirdik Aydın ilimizde “ Siz açıldıkça analar ağlıyor.” Yazılı pankartımızı devletin valisi izinsiz bir biçimde aşağı indirdi. Biz ülkemizi ve milletimizi gelecekte bekleyen tehlikeleri bir bir anlatarak izah etmeye çalıştık.” Karapıçak, pakete yerleştirilen bazı maddelerle insanların kandırıldığını da iddia ediyor: “Bu zihniyet şehit yakınlarını pozitif ayrımcılık getirdiklerini söyledi. Şehit yakınlarına yapılacak her türlü hizmet diğer siyasi partilerinde desteği rahatlık ile alınarak yapılabilirdi. Bunun anayasa değişikliği paketi içerisinde ne işi vardı? Bunlar bombanın etrafına sarılmış süslü ambalaj malzemeleri idi. PKK ve Kürt açılımı diye başlatılan daha sonra adı milli kardeşlik açılımı olarak değiştirilen ve PKK taleplerine cevap verme yolunda atılan adımlar bu süslü ambalaja sarılarak bu halkın önüne kondu ve %58 ile EVET dendi. Anayasa değişikliklerine beklentilerimizin aksine destek veren insanlarımız hiç şüphesiz ki yaşanacak telafisi olmayan olumsuz gelişmelerden de sorumluluk ve vebal altına girmiştir.” Karapıçak boykota da inanmıyor bu arada: “Doğu’da güya referandum boykot edilecekti. Ne oldu? Geldiler EVET oyu verdiler. O bölgede Hayır çıktı mı? Çıkmadı. Neden Hayır desinler ki? MHP iktidar olursa onların istediği demokratik özerklik, toprak, anadilde eğitim gibi safsatalar gerçekleşebilir mi? Hayır. Numara yaptılar gizli bir mutabakatları vardı. PKK ve BDP zaten aynı. BDP, PKK’nın siyasi kolu. PKK; BDP ve AKP aynı çizgide, doğrultuda ve aynı rotada hareket etmekte. Biz öteden beri büyük Ortadoğu projesi kapsamında büyük İsrail’i kurma planları olduğunu Kürdistan ve Büyük Ermenistan kurma hayallerinin yem olduğunu bunların bizi bölüp parçalamak isteyenlerin oyunu olduğunu hep belirttik. Bunun en güzel örneği önümüzde ki Irak’tır. Başbakan Recep Tayip Erdoğan ise hep çıktı ve ‘Ben büyük Ortadoğu projesinin eş başkanıyım.’ dedi. Nihayetinde, Tayyip Erdoğan mahşerden geçerken bizler onun Müslüman oylarla, Yahudi ve Hıristiyanlara

hizmet eden adam olduğuna şahadet edeceğiz.”

Anayasa değişikliklerine beklentilerimizin aksine destek veren insanlarımız hiç şüphesiz ki yaşanacak telafisi olmayan olumsuz gelişmelerden de sorumluluk ve vebal altına girmiştir.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 58’den cesaret aldığı ve ülkeyi bölünmeye götürecek anayasa düzenlemesi için düğmeye bastığı görüşünü de ortaya atıyor: “Burhan Kuzu’ya talimat verdi. Bu talimatın hemen ardından Başkanlık ve eyalet sistemi gündeme geldi. Bu yeni anayasa ile de ilk adımda Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri değiştirilecek. İkinci adımda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kılıfı ile PKK’nın talep ettiği özerk yönetimlerin (Federasyonun) önü açılacak. özerk yönetim, Türkiye’nin Irak gibi bölünmesi, devreden çıkarılması, tasfiyesi demektir. Tayyip Erdoğan’ın, Referandum sonuçlarının alınmaya başlandığı günün akşamında yeni bir anayasa değişikliğinin hemen gündeme getirilmesi nedendir? Belli ki Tayyip Erdoğan’ın küresel güçlere verilmiş sözü vardır, sekiz yılın sonundaki acelesi bundandır.” “Artık hâkimlerimizin savcılarımızın sürülmesi, yerlerinin değiştirilmesi Adalet Bakanının iki dudağı arasındadır. Böyle bir ortamda adaletli kararlar vermek mümkün müdür? AKP zihniyetinin aleyhine kararlar verilebilir mi?” diye soran Karapıçak, yarın Ak Parti’nin de adalete ihtiyaç duyacağını ifade ediyor: “Her şeyin bir sonu var. AKP’nin de sonu gelmeye başlamıştır. Ama olan bizim milletimize oluyor. İcra mahkemeleri tamamen dolu. Samsun’da her üç kişiden biri icralık. Köyler tamamen boşaldı. Çiftçilik bitti. Hayvancılıkta dışarıdan hayvan almak durumunda kalır haldeyiz. Türkiye’nin göz bebeği olan askeriyeyi yıpratmak için Ergenekon ve Balyoz gibi safsatalar gündemde, subaylarımız Silivri cezaevinde. Diğer taraftan PKK’nın istekleri bir bir yerine getiriliyor. Onlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezmekteler. Yarın bu AKP devranı bittiğinde ne olacak? MHP bu referandumda sahalara inerek hayır diye asılmasaydı. Sonuçlar çok daha farklı çıkar ve AKP bu referandumdan çok daha yüksek bir evet alırdı. Yüzde 60’ın altındaki referandum sonuçları düşüktür. Meşruluk pek aranmaz. İnsanların yüzde yüzüne lazım olacak bir anayasa değişikliği yüzde 58 ile geçti ve yüzde 42’lik bir kaya duruyor. Bu anayasa üzerinde toplumsal mutabakatı nasıl sağlayacaksınız?” 17 SAYI 12 / EKİM 2010


EĞİTİM

Öğretim üyeleri ve öğrenciler yana yakıla başlıktaki soruya cevap bulmaya çalışıyor

Hukuk Fakültesi’nin Çarşamba’ya taşınması ne kadar mantıklı ? Bu eğitim öğretim yılında aldığı 77 öğrenciyle faaliyetini sürdüren OMÜ Hukuk Fakültesi’nin Çarşamba’ya taşınmasının doğuracağı sıkıntılar çeşitli formüllerle bertaraf edilmeye çalışılıyor. Dekan Hakeri, fakülteye yüksek lisans programı açmaya uğraşıyor.

O

ndokuzmayıs Üniversitesi (OMÜ) Hukuk Fakültesi ana kampusten Çarşamba ilçesine taşınıyor. Dekan Prof. Dr. M. Hakan Hakeri, karara ve okulun geleceğine iyimser bakıyor. Fakültenin resmi kuruluş süreci, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 22 Aralık 2008 tarih ve 29158 sayılı yazısıyla başlamıştı. Bakan-

18 SAYI 12 / EKİM 2010

lar Kurulu’nun 2809 sayılı kanunun ek 30’uncu maddesine dayanarak bakanlık yazısından bir gün sonra aldığı karar 13 Ocak 2009’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku, Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Milletlerarası

Özel Hukuk, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi, Genel Kamu Hukuku, Anayasa Hukuku, Hukuk Tarihi ve Roma Hukuku, Milletlerarası Kamu Hukuku, Ceza ve Ceza Usul Hukuku, İdare Hukuku, Mali Hukuk anabilim dallarından oluşan fakülte şimdilik İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin en üst katında konuşlu.


YÖK, 1987 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Prof. Dr. Hakeri’yi 9 Temmuz 2009’da fakültenin kurucu rektörlüğüne atanmıştı. Dekanın ilk işi 2010-2011 öğretim yılında fakülteye öğrenci alabilmekti. Bunun için asgari sayıda öğretim üyesi gerekiyordu. Yetişmiş öğretim üyesi konusunda had safhada sıkıntı vardı. Bu yüzden bina ve teçhizat tek başına yeterli değildi. YÖK’ün bir ve ikinci sınıflara dair kriterleri yerine getirildi. Bütün zorluklar aşılarak 77 öğrenciyle eğitim ve öğretime başladı fakülte. Kaliteli bir hukuk eğitimi için YÖK’e bildirilen kontenjan talebi sınırlı tutulmuş. Fakültenin önerisi 25 imiş. Üniversite senatosu 40’a nihai noktayı koyan YÖK ise 75’e çıkarmış. İki okul birincisinin müracaatıyla sayı 77’ye yükselmiş. Gelecekte 200 ila 300 öğrenci düşünülüyor. 10 araştırma görevlisi çalışıyor şu anda. 6’sı yüksek lisans sahibi, üçü de doktora aşamasında. Dekan Hakan Hakeri, yüksek lisans programı açmayı öncelikli hedefleri arasında sayıyor: “Bu çerçevede ülkemizde bir ilk olacak olan “tıp hukuku tezsiz yüksek lisans programı” için gerekli hazırlıklar yapılmış, müracaat Üniversite Senatosu’nda kabul edilerek, YÖK onayına sunulmuştur. Yine Ekim döneminde başlamak üzere kamu hukuku tezli yüksek lisans müracaatımız da Üniversite Senatosu’nca kabul edilmiş ve YÖK’e gönderilmiştir. Fakültemizde öğretim üyelerinin tamamlanmasıyla beraber klasik hukuk müfredatının ötesinde bir öğretim planı hedeflenmektedir. Bu çerçevede iki sene içinde temel hukuk derslerinin verilerek, sonraki iki yıl içinde uzmanlaşmanın sağlanması ve hâkim-savcı olmak isteyen öğrencilerimize de bu sınavlara hazırlık yönünde katkıda bulunulması düşünülmektedir. Böylece diğer hukuk fakültelerine nazaran daha değişik bir müfredat ile farklılık oluşturulması hedeflenmekte.” Son dönemdeki hukuk fakültesi açma furyasına dikkati çekiyor dekan. Masrafsızlığı sebebiyle tercih edildiğini belirtiyor. Bu yarışta devlet üniversiteleri aktif. Vakıf üniversitelerinde birçok alandaki kontenjan açığı, hukukta söz konusu değil. Çünkü mezunların iş alanı çok geniş. En azından avukatlık

garanti gibi. Eşit ağırlıkla öğrenci kabul ediliyor. Bölümün ülke kontenjanı on bin civarında. Öğretim üyesi açığı büyük sorun. 198O’li yıllara kadar sadece iki tane fakülte faaldi. Plan da bu doğrultuda dizayn edilmişti. Dekan tayininde dahi zorlanılıyor. Hakeri, durumu şöyle değerlendiriyor: “Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok fazla hukuk fakültesi öğrencisi var. Bu nedenle şimdi başlayan ve gelecekte artarak devam edecek olan hukuk fakültesi mezunlarının iş bulma sıkıntısı var. Asgari ücret ile başka bir avukatın yanında çalışan avukatlar var. Her yıl 10 bin öğrencinin hukuk fakültesine

Hukuk en fazla tercih edilen bölümlerden. Çok sayıda vakıf ya da devlet üniversitesi bu alanda bölüm açmakta. Ancak öğretim üyesi bulmakta büyük güçlük yaşanıyor.

girdiği, her yıl 5 bin mezunun avukatlık ruhsatnamesi aldığı ve mevcut avukat sayısı düşünüldüğünde sıkıntı daha net ortaya çıkıyor. Zaten senede 200-300 civarında hakim ya da savcı alınıyor. Avukat ihtiyacı Türkiye’de mezun sayısı ile aynı oranda artmıyor. Bundan sonra ki her dönem mezunlar için iş bulmak daha da zor olacak. Hukuk fakültesinde okuyan öğrenciler kendilerine iyi nitelikler kazandırmalı, bu eskiden olmasa da şimdilerde çok önemli.” Hayırsever Diş Hekimi Mustafa Kemal Gündoğdu Çarşamba ilçesindeki 45 dönümlük DSİ kampusu içerisinde Hukuk Fakültesi için 4 amfisi, seminer

salonları, kantini ve öğretim görevlileri için 69 odası bulunan bir bina yaptırıyor. Çarşamba Belediyesi ise DSİ’ ye ait idari bina ve sosyal tesislerin içini restore ediyor. İdari bina ve sosyal tesisler bitme noktasında, sadece ana binanın kaba inşaatı henüz bitmemiş vaziyette. Acaba Çarşamba’ya taşınma kimi problemlere yol açacak mı? Öğretim görevlileri ve öğrenciler bu gelişmeye nasıl bakıyor? Samsun Havaalanı’nın ilçede olması avantaj. Dekan Hakeri, Rektör Hüseyin Akan’ın ileride sosyal bilimler fakültelerini toplayarak Çarşamba’daki sahayı ileride kampusa dönüştürmeyi planladığını anlatıyor. Yurt dışındaki küçük ve az nüfuslu vilayetlerin üniversite şehri haline geldiğini belirtiyor. 100 bin nüfuslu illerde 70 bin öğrencili üniversiteler varmış: “Türkiye’de üniversitelerin illa büyükşehirlerde kurulmasına gerek yok. Üniversiteler taşralara yayılabilir. Türkiye’de artık her şeyi büyükşehirlere yığma düşüncesinden kurtulmamız lazım. Küçük yerlerinde üniversiteler ile büyümesi mümkün. Çarşamba’ da havaalanı olması çok büyük avantaj. Çünkü üçüncü sınıf için ihtiyaç duyacağımız hocalarımızı İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerden tedarik etmemiz gerekecek. Dersler için bu şehirlerden gidiş geliş yapması muhtemel öğretim görevlileri için havaalanına yakınlığı avantaj kılıyor.” Öğrenciler Çarşamba adını duyunca biraz ürküyor. Çünkü neticede bir tarım ilçesi burası. Kayıttan vazgeçirebilecek bir ayrıntı aslında. Sosyal imkanlar tercihi yüzde yüz etkiliyor. 21 devlet üniversitesi arasında ilk 10’a girebilecek iken 14’üncü sırada OMÜ Hukuk Fakültesi. ‘İlçede görev yapacağımızı bilse idik gelmezdik.’ diyormuş, görevdeki hocalar. Yeni hoca akışına set vuracak bir etken bu. Sıkıntı kampus alanına lojman inşası ve cazip imkanlar sunulmasıyla bertaraf edilmeye çalışılacakmış. Öğrencilerin barınma sorunu da kampusa yurt yapılmasıyla çözülecek. Öğrenciler Samsun’a gidiş - gelişten yanaymış. Öğrenciler ile istişare edilecek ve ikinci dönem yahut ikinci sınıfta Çarşamba’da olunacak. 19 SAYI 12 / EKİM 2010


SAĞLIK

Her şey güzellik uğruna değil, işin psikolojik arka planı var

Estetik Cerrahideki kritik eşikler Estetik operasyonlar, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi uzmanlarının yaptığı işlerin sadece yüzde 20’lik bölümünü oluşturmasına rağmen, özellikle tanınmış sanatçı ve şahsiyetlere uygulanan müdahalelerin kamuoyuna yansıması sebebiyle daha popüler. Bu sahanın cerrahları - doğuştan ya da sonradan oluşan -, vücut yüzeyindeki her türlü problemle ilgileniyor aslında. Yara, yapışıklık, yanık, deri ve yumuşak doku tümörleri vs…

H

alk arasında ‘estetik’ diye bilinen ‘Plastik ve Rekonstrüktif” cerrahinin doğuşu savaş, terör ve yangın olaylarına dayanıyor aslında. Parçalanan, dağılan ve deformeye uğrayan organ ya da dokuların yeniden toparlanması ihtiyacı cerrahları bu işlemlere yoğunlaştırıyor. Güzellik amaçlı estetik müdahaleler daha sonradan ekleniyor branşa. Tıbbın en 20 SAYI 12 / EKİM 2010

hızlı gelişen alanlarından biri bugün. Plastik, Yunanca ‘plasticos’ kelimesinden türüyor. “şekillendirmek”, “bir kalıba uydurmak” anlamlarına geliyor. “Rekonstrüktif” ise Latin kökenli. Manası ise ,“yeniden yapmak”. Plastik cerrahlar, vücut yüzeyinin tamamındaki her türlü cerrahi problemle ilgilenir. Bunlar ya doğuştandır, ya bir travmaya bağlıdır, ya da son-

radan oluşmuştur. Yarık damak - dudak, yapışık parmak, vasküler kitleler, yanıklar ile trafik kazalarındaki yüz yaralanmaları, kesiler ve organ kopmaları… Deri ve yumuşak doku tümörleri ve kronik yaralar… Özellikle yüz, kafa ve el kemikleri ile kıkırdak çatıdaki kayıp, şekil bozuklukları; tümör, kist ve enfeksiyon türü patolojik olaylar… Bu tıp dalında klasik cerrahi yöntemlerin yanı sıra mikro cerrahi


lazer sistemleri ve endoskopi ile çeşitli kimyasal ajan ve ilaçlar da devreye giriyor. Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahide deri, derialtı ve kemikler etkileyen her türlü boşluk onarılıyor. Tedavi sürecinde kaybolan dokuya benzer dokular kullanılıyor. Bu alandaki ameliyatlar vücudun bir bölgesi, hastanın yaşı ya da cinsiyetiyle sınırlı değil. Yeni doğan bebekten 90 yaşındaki bir hastaya kadar, her yaş grubundan, cinsten ve her bölgeden kişiye tatbik edilebiliyor. Yeni doğan bebeklere ancak Türkiye haricindeki gelişmiş bir iki merkezde müdahale edilebiliyor. Dudağı yarık doğan bir bebeğin henüz annesi görmeden operasyona alınması anne psikoloji için bir hayli önemli. Bebek derhal bıçak altına yatırılmalı. Nöbetçi plastik cerrah şart. Doğum 03.00’te olabilir mesela. Öte yandan ameliyathanenin donanımı, alt yapısı ve teknoloji de çok etken bu teşebbüste. Ülkemizde bebeklere 2-3 ayını doldurmadan plastik amaçlı dokunulmuyor.

13 yıldır Samsun’da bulunan Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanı Ethem Güneren, Karadeniz Bölgesi’nde en fazla burun operasyonlarına imza attıklarını söylüyor.

son derece komplike işlemin Samsun’da uygulanmadığını ifade ediyor. Ön hazırlıkları da uzun sürüyormuş beri taraftan. Meme küçültme ameliyatlarında ciddi yoğunluk varmış ama. Orta yaşı aşan bayanlar, taşıyamacakları büyüklüğe ulaşan, sarkan göğüslerini bel ağrılarına zemin oluşturduğu ve kıyafet özgürlüğünü engellediği gerekçesiyle ufaltıyormuş. Bunun aksine küçük göğüslü bayanlar da organlarını büyütmek için masasaya yatıyor.

Samsun Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği’nde 6 uzman ve 2 asistan görev yapıyor. Bir yanık merkezi ve çok donanımlı bir ameliyathane mevcut. Tüm operasyonlara imza atılabiliyor. Kliniği, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden geçici görevle iki yıldır Doç. Dr. Ethem Güneren yönetiyor. Karadeniz Bölgesi’nde en fazla burun estetiği talep edildiğini belirten Göneren’e göre estetik cerrahiyi popülerleştiren birkaç sebep var. Bir defa pahası yüksek. Sağlanan büyük değişimler insanları mutlu ediyor. Medyanın işlemden geçen ünlüleri haberleştirmesi de etkili. Sağlık ya da güzellik amaçlı ameliyatlardan hangisi daha mühim? Güneren’ın, bu konuda tavırsız. Güzellik için neşter vurduranlar da belki kendilerince haklıdır. Başkalarının önemsemediği husus kişinin hayatına derinden tesir ede- bilir. Cinsiyet değişikliği operasyonları da plastik cerrahların işi. Güneren, hasta sayısı azlığından bu 21 SAYI 12 / EKİM 2010


SAĞLIK Fiziksel bir gelişimsizlik durumunda, kadınsı duruşu tamamlamak için silikon protezler kullanılıyor. Olayın psikolojik arka planı bayağı derin.

açılmakta. İlginç bir istatistikten de söz ediyor Güneren. Muvaffakiyetle biten bir müdahale hekime 3 yeni hasta getirirken, başarısız işlemlerde potansiyel 17 kişiyi uzaklaştırıyormuş.

Estetik cerrahide yüz nakli de mümkün günümüzde. Parçalı nakiller uzun süredir başarılıyordu. Şimdi yüzün tamamını kaplayan transferler de deneniyor. Burada bir ayrıntıya dikkat çekmeliyiz.

Liposuction metoduyla yağ aldırma ameliyatı dünyada çok yaygın. Bu işlem zannedildiği üzere bir kilo verme değil, biçimlendirme operasyonu. Kişi pek ala bir iki kiloyu zorlanmadan atabilir. Karın bölgesindeki ya da basendeki yağın alınması estetik görünüme dair bir çaba. Güneren, bu detayın çok iyi algılanması gerektiğini düşünüyor.

Nakilli hasta ömür boyu reddi önleyici ilaçlara muhtaç. Dr. Güneren 13 yıldır yaşadığı Samsunda haftada bir iki burnu estetikleştiriyormuş. Tahminen 1000 buruna müdahale etmiş bu zamana dek. Erkekler de burunlarını düzelttiriyormuş son yıllarda. Klasik tabirle Laz burnunun, orta hatlı ve kemersiz bir görünüm kazanmasının kişideki öz güveni artırdığını da söylüyor Güneren. “Hasta beklentileri, ameliyatın hastaya verebilecekleri ile örtüşmüyor ise ameliyat yapmayız.” diyen doçent, meslektaşlarından beklentilerdeki gerçekçiliği mutlaka test etmelerini istiyor.

22 SAYI 12 / EKİM 2010

Beklentide sapma belirlendiğinde, operasyondan kaçınılmasını öneriyor. Eskisi kadar pahalı değil, artık bir miktar tasarrufla plastik operasyondan geçilebiliyor. Özellikle büyükşehirlerin neredeyse her semtinde bir estetik merkezi var. Doğu ve Güneydoğu’daki vilayetlerde de bu alanda çalışan yerler

Kanser yüzünden tek memesi çıkartılan hastalarda plastik maharet hem fiziki, hem de psikolojik kulvarda iş görüyor. Hastaya yapay meme takılmasının basite indirgenemeyeceğini söylüyor Güneren. Moral motivasyonun kanserli hastanın iyileşmesindeki rolü vurguluyor. Hastanın savunma mekanizması, vücut direnci güçleniyormuş. Tıptaki yeni yaklaşım, kanserli hastayı memesiz bırakmamak. Devletin sağlık sigortası da karşılıyormuş operasyon bedellerini.


PLASTİK CERRAHİDE NELERLE UĞRAŞILIYOR? 1- Doğuştan deformiteler: Dudak, damak yarıkları, parmak sayılarının fazlalıkları, damar tümörleri, kepçe kulak vs... 2- Travmatoloji yani kaza ile oluşan hasarlar: Tendon, damar, deri kesileri, parçalı yaralanmalar. El parmak kopukları gibi ampütasyonlara ilişkin tedavi, mutlaka deneyimli cerrahlarca yapılmalı. Çünkü kopan parçanın yerine takılırken, damar ve sinirler ucu ucuna eklenebilmeli. Tutmama riskli

zor ameliyat bunlar. 3- Tümör cerrahisi yani onkoloji: Plastik cerrahinin içinde onkolojinin çok önemli biri yeri var. Deri ve ben kanserlerinde örneğin.

te. Yanık sonuçta kalıcı iz bırakan bir travma. İnsanlar bu izlerle hayatlarını sürdürmekte zorlanıyor. Yara tedavilerinde diyabetik hastaların durumu öne çıkıyor. Felçli hastaların yatmaya bağlı yaraları da özel uzmanlık istiyor.

4- Yara ve yanık tedavisi: Yanık merkezlerinin Sağlık Bakanlığı’nca onaylanmaları için içinde genel cerrahi, plastik cerrahi ve çocuk cerrahisi uzmanlarının bulunması gerekmek-

5- Estetik cerrahi: Aslında estetik cerrahinin bu alandaki payı sadece yüzde 20. Plastik cerrahi dendiğinde Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik, üçü de akla gelmeli. Halk en fazla estetiği biliyor. 23 SAYI 12 / EKİM 2010


GÜNCEL

Sahip, adres ve iş sahası değişiklerinde ruhsatın yenilenmesi gerekiyor. Televizyon tamirciliğinden cep telefonu tamir ve satışına terfi edebilirsiniz ama ruhsatı değiştirmek kaydıyla…

Belediyeden işyerlerine

Hayırlı ruhsat’ışlar !..

29 Mart 2009 yerel seçimleri akabinde ruhsat takibini sıkılaştıran Canik, Atakum ve İlkadım ilçe belediyeleri denetim ve kontrol ekipleri, esnafa göz açtırmamakta kararlı görünüyor. Ne de olsa, yerel yönetimin en ciddi gelir kapılarından biri bu.

24 SAYI 12 / EKİM 2010


taşınması. Atakum İlçesinde yerel seçim akabinde 253 yeni işyeri açılmış. Belediyenin ruhsat ve denetim ekipleri, 153 işyerinin, “İşyeri Açma ve Çalıştırma Yönetmeliğine” aykırı çalıştırıldığını belirliyor. Yazılı ve sözlü uyarılarla eksiklikler tamamlatılıyor. Canik ilçesinde ise 57 işyerinin belge düzenletmeden ticari faaliyette bulunduğu belirlenmiş. 25’ne idari yaptırım (para cezası) uygulanmış. Ekipler, tespit tutanağı ve ihtarname bürokrasisini titizlikle tatbik ediyor. Umuma açık istirahat ve eğlence merkezlerinin ruhsat haricinde riayet etmesi elzem mühim bir kural daha var. Eğitim kurumları ve ibadethanelere yakın olamıyorlar. Mesafe, ilgili yönetmelikte açıkça dile getiriliyor. Gayri sıhhi müesseselerin belgelendirilmesinde mevzuata yazan meskûn mahalden uzaklık, ses ve gürültü ile çevre kirliliği hükümleri üzerinde itinayla duruluyor. Samsun’daki işyerlerinde en fazla değişiklik İlkadım ilçesinde meydana geliyor. Çünkü burada üst seviyede ticari aktivasyon cereyan ediyor. Haliyle denetim elemanı kadrosu biraz genişçe. Denetimsizlik, ruhsatları adi bir kağıt parçasına dönüştürebiliyor. Taahhüdün devam ettiğinin takibi şart. Mevzuata uyulmayan izinlilik haliyle, izinsizliğin birbirinden farkı yok. Ancak hiçbir işletme sahibi, “her türlü sıhhi ve standart kriterlerini sağlıyorum ama yalnızca belgem yok” da diyemez. Çünkü kamu hizmetleri devletin topladığı vergilerle yapılmakta. Atakum, Canik ve İlkadım belediyeleri işyeri kontrollerini sıklaştırdı. Aslında bunu rutine bağlamak gerekiyor. Ruhsat bedelleri yerel yönetimlerin en ciddi gelir kapılarından biri sonuçta. Ekipler, ruhsatlarına uygun faaliyet göstermeyen esnafa göz açtırmamaya kararlı görünüyor. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinin ardından ruhsatlandırma çalışmaları hızlandırıldı. Benzin istasyonu, lpg dolum tesisleri, fabrika ve fırın ölçeğindeki şirketler büyükşehir belediyesinin denetimine tabi.

Ruhsat tanzimi zannedildiği gibi zahmetli bir iş değil. En büyük külfet evrakların hazırlanması! Takibatta belgesizlik durumundaki sıkıntıyla kıyaslanamayacak oranda kolay bir prosedür. Gayri yasal icraatta ısrar edildiğinde encümen kararı gereği kapıya kilit vuruluyor. Üç önemli madde ruhsat yenilen mesini mecburi kılıyor. Maddelerden ilki, sahibin değişmesi. İkincisi, artık başka bir işle uğraşılması. Sahip ve adres aynı kalsa da, belge yenileniyor. Örneğin kişi bakkalı, tüpçü dükkanına çeviriyor. Üçüncüsü ise işletmenin

Ruhsatsız işyerine 10 gün süre tanınıyor. Hala başvurulmamışsa zabıt tutuluyor. Zapta rağmen kural ihlali sürerse 143 liralık ceza kesiliyor ve bu defa eksik belgeler için 15 gün müsaade ediliyor. Belgesizlikte direnişin nihai karşılığı faaliyetten men. İlçede son dönemde 88 esnaf bu cezaya çarptırılmış. Neticede hepsi ruhsatlanmış. İlkadım ilçesi genelinde işyeri açma ruhsatı olmayan işyerleriyle ilgili çalışmalarda 30 Mart 2009 tarihinden itibaren 7 bin 90 işyeri denetlenmiş. 3 bin 664’ünün ruhsatı yokmuş. Radyo ve televizyon tamircilerinin zamanla cep telefonu arızalarına yöneldiği görülüyor. Hatta satış işlemi de icra ediliyor bu dükkanlarda. İş evrim geçiriyor açıkça. Yani ruhsatın değiştirilmesi şart. Aksi davranış suç. 25 SAYI 12 / EKİM 2010


YAŞAM

Kimyasal ilaçların yüzde 80’inin kökeni bitki.

Derdimizin dermanı tabiatta Modern tıp ile tamamlayıcı tıp bir gün tam uzlaşacak. Şu anda ara dönemden geçmekteyiz. Bitkisel ilaçların bir bölümü geleneksel yolla nesiller boyu aktarılıyor. Ama binlerce şifalı formül bugün için hala sır. Bu işi iyi bilenlerin tavsiyelerini dinlemekte fayda var. Ancak günümüzde hakiki attar bulabilmek çok zor.

26 SAYI 12 / EKİM 2010


H

er çiçek ve otun özelliklerini öğrenen Lokman Hekim, bunlardan ürettiği ilaçlarla dertlere derman ararmış. Yüzyıllar sonra bitkisel tedavi yeniden revaçta. Tamamlayıcı tıp sektörü gittikçe büyüyüp yaygınlaşıyor. Ancak ortada koca bir güven sorunu var. Çünkü bu ilaçları yapanların eski tıbbı hangi ölçüde bildikleri belli değil. Bitkisel ilaç hastaya nasıl ve ne kadar verecek? Tedavi ne zaman bitecek? Kişinin terapiye cevabını gözlemlemek mümkün mü? Kimyasal ilaçlarla birlikte kullanılabilir mi? Yan etkisi belirdiğinde kime başvurulacak? Soruları çoğaltmak mümkün. Asırlar önce de hekimler vardı. Hastalıkları muayene ediyor, gerekiyorsa şifalı bitki, su ve maddeleri devreye sokuyorlardı. Yılların deneyimiyle oluşuyordu sağlık iksirleri. 150-200 yıldır kimya sanayi imal ediyor ilaçları. Keşfedilen etken maddenin sentetik hali üretiliyor. Ar-Ge çalışmalarında yeni keşifler peşinde koşuluyor. Ancak şurası bir gerçek ki, ilaç endüstrisinin bize sunduğu materyallerin yüzde 80’i bitki kökenli. Artık kimya tükenmek üzere. Tabiata dönmek zorunda kaldı. Tıp elbette ki 200 yıllık bir hikaye değil. Şimdi sentez zamanı. Ama nasıl?

ra kadar toplanan çiçeklerinin kurutulur. Hatmi çiçeği kuru öksürük ve ağız ve yutak mukozası tahrişinde yararlı. Göğsü yumuşatıp, tahrişleri azaltıyor. Boğaz, ağız ve diş eti iltihaplarında kullanılıyor. İdrar söktürücü. Kurutulan hatmi çiçeği, sigara gibi içilirse balgam söktürüyor. Etkilerini modern tıp da kabul ediyor. Hatmi kökü haşlanarak ya da kaynatarak tüketilmemeli.

EBEGÜMECİ

Çit, yol ve eski duvar kıyılarında, harabeliklerde, ama yalnızca insanların yaşadıkları yerlerin çok yakınlarında yetişir. Büyük yapraklı ebegümeci ve öteki değişik cinsleri genellikle çiçek

Sentetik ilaçların ciddi yan etkileri, kronik rahatsızlıkların tedavi edilemeyişi, hastaların moralsizliğin yanı sıra tedavi masraflarının ekonomik yükü altında ezilmeleri ve kimyasal atıkların çevreyi kirletmesi toplumları alternatif aramaya itiyor 1960’lardan beri. Ekoloji tekrar önemseniyor. Artık bilhassa soğuk kış günlerinde hatırlanan çay türü bitkisel ürün ve karışımlarla sınırlı değil bu arayış. Attar Tayyar Çalık’a sorduk bitkilerdeki şifayı. Grip ve soğuk algınlığı için ayrı ayrı bitkiler öneren Çalık, ıhlamurun pabucunun dama atıldığını söylüyor. Mikroplar kendi çaplarında gelişme kaydederek, tedavileri kırmaya çalışıyormuş. İşte bitkiler ve özellikleri.

HATMİ ÇİÇEĞİ Hatminin tedavide kökü ve yaprağı kullanılır. Halk arasında Hitmiye, Hire, Devegülü, Silindir Çiçeği, Gülhatmi gibi adlarla anılıyor. Temmuzdan sonbaha27 SAYI 12 / EKİM 2010


YAŞAM

ve sebze bahçelerinde büyür. Ebemgümeci, develangır, develik, devetabanı, ebekömeç, gaba, eligümeç, paçık ve ilmik isimleriyle bilinmekte. Çiçekleri, yaprakları ve sapları, hazirandan eylüle toplanabiliyor. Protein ve C vitatimini deposudur. Mukoza koruyucudur. İltihapları önler. Balgam söktürür. Ebegümeci çayı özellikle mukoza, gastrit, mesane, mide-bağırsak ve ağız boşluğu iltihabı kadar, akciğer balgamlanmalarına, bronşiyal nezleye, öksürük ve aşırı ses kısıklığına da önerilir. Öksürük, boğmaca ve astıma karşı ebegümeci ve papatya eşit karışımının çayı balla tatlandırılarak günde 3-4 bardak içilebilir. Nefes darlığı için bitki, geceden soğuk suya koyularak sabahleyin süzülür. Günde en az 3 bardak içilmeli ve süzüldükten sonra geriye kalan yapraklar iyice ısıtılarak bronşların ve akciğerin üstüne geceleri kompres uygulanabilir.

SIĞIR KUYRUĞU (YÖNOTU) Ülkemizde yol, bahçe ve tarla kenarlarında sıkça görülür. Tıbbi etkileri, kullanımı ve bedene faydaları antik çağlardan beri biliniyor. Homer destanlarında geçer. Toplandıktan sonra nemli yerde kalırsa etkisi yok oluyor. Balgam söktürücüdür. Göğsü yumuşatır. Bronşit ve kronik öksürük durumlarında iyileştiricidir. Solunum yolları mukozasının enfeksiyonlarında iyileştirici etkiler yapar. Sesin boğuklaşması ve ses kısıklığı durumunda iyileştiricidir. Mide üşütmesine bağlı karın ağrısını geçirir. İdrar söktürür.

ZENCEFİL Kökünden çay, esans ve natürel ilaç yapılır. Zencefilin asıl vatanı Hindistan’dır ama en kalitelisi Jamaika’da yetişir. Sonbaharda yaprakları

solup döküldükten sonra kökleri çıkartılarak iyice yıkanır, dış kabuğu soyulup ve bir gece soğuk suda bekletildikten sonra güneşte kurutulur. Zencefil kökü tozu kusma kinesiya (vapur, gemi, araba, uçak, tren vb vasıtalardaki kusma, bulantı, kırgınlık ve baş dönmesi gibi rahatsızlıkların) vakiinde etkilidir. Hazımsızlığa çözümdür. Kökünün öksürük, astım, romatizma, hazım rahatsızlıkları ve gırtlak ağrısını giderdiği ifade edilmekte.

HAVLICAN Havlıcan bileşimindeki “aplinol” ve “alpinin” gibi kimyasal maddeler sayesinde vücudu ısıtır. Ağrıları geçirir, özellikle romatizma ağrısı çekenlere çok faydası vardır. Baş ağrısı ve baş dönmelerini dindirir. İdrar söktürür. Mideyi güçlendirir, sindirim sisteminin düzene girmesini sağlar. Mide ve bağırsaklarda biriken gazları gider-

Bitkilerdeki şifayı attar Tayyar Çalık’a sorduk. 28 SAYI 12 / EKİM 2010


Toksinlerin atılmasını sağlar. Serbest radikalleri temizler, hastalıklara karşı koruyucu etkisi bulunur. Zihin yorgunluğuna karşı etkilidir, zihni rahatlatır, güçlendirir, unutkanlığı engeller. Sinirleri kuvvetlendirir. Sinirsel baş ağrılarına karşı etkilidir. Solunum sistemini olumlu etkiler, sinüsleri açar. Karanfilin kalitesini öğrenmek için kolay bir yol vardır. Kaliteli karanfil suya atılınca ya dibe iner ya da suda dikey şekilde asılı kalır. Adi karanfil ise, su üzerinde yatay bir biçimde yüzer.

ZERDEÇAL Antioksidan etkilidir. İltihap giderir. giderir. Karaciğere yararlıdır. Bu organı güçlendirir ve toksinlerin atılmasına yardım eder. Solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde yararlanılır. Deneysel çalışmalarda zerdeçalın kolesterolü azaltıcı etkisi belirlenmiştir. Bir çalışmada sigaranın zararlarını önemli ölçüde azaltabileceği görülmüştür.

KUŞBURNU

mesi bakımından da etkili bir bitkidir. Vücuda kuvvet verir. Balgamı Söktürür. Sabahları büyükler 5-10 gam, küçükler 1-2 gram kadar tozunu şekerle birlikte aldıklarında bel gevşekliği ve yatağa işemeyi giderir.

TARCIN Tatlıların tadına ayrı bir tat katan tarçının sağlık yönünden yararlarını hiç merak ettiniz mi? Bedeni ve ruhi sıkıntıyı ve yorgunluğu giderir. Beyin yorgunluğu için çok faydalıdır. Kalbi kuvvetlendirir ve atışını biraz artırarak vücut sıcaklığını yükseltir. Grip, soğuk algınlığı ye nezleyi geçirmeye yardım

eder, Etrafta grip salgını olunca içilirse koruyucu etki yapar. Gribin yarattığı ruhi sıkıntıyı giderir. İştah açar. Mide ve bağırsakta gazı önler. En inatçı ishali bile hemen geçirir. Etli ve sütlü yiyeceklerin (sütlaç, muhallebi) bozulmasını, bayatlamasını ve insana zarar vermesini, gaz yapmasını önler

KARANFİL Güzel kokusuyla mutfaklarımızın vazgeçilmezidir karanfil. Aynı zamanda sağlık sorunlarında da bire birdir. Çok kuvvetli bir antiseptiktir. Dolayısıyla vücuttaki mikroplarla savaşır. Antioksidan etkisi de vardır. İdrar söktürür.

Meyvesinin tıbbi ve beslenme değeri konusundaki bilgiler eskiye dayanır. Hipokrat zamanında iltihaplara karşı Ortaçağda ve daha sonraki dönemlerde kan tükürmelere, dişeti kanamalarına, böbrek meme safra taşlarına, tenyaya, yılancık hastalığına karşı kullanılmıştır. Ayrıca şeker hastalıklarına, yan ağrılarına ve ishale karşı da yaygınca tüketilmiştir. Basur - hemoroite, raşitizme ve romatizmaya şifası dolayısıyla ülkemizde de yaygındır. Etkin bir kan temizleyici, barsak yumuşatıcı, kurt düşürücü özelliğe sahiptir. C Vitamini zenginidir, vücudun gelişmesini düzenler. C Vitamini, vücutta bağ dokusunu sağlamlaştırır ve sıkılaştırır. Böylece soğuk algınlığı, nezle, grip ve diğer ateşli hastalıklara direnç arttırır.

YENİBAHAR Yenibahar Amerika’nın tropikal bölgelerinde doğal yetişen ve baharat elde edilen bir bitkidir. Her tarafı kokuludur. Kokusu ve tadı; tarçın, karanfil, karabiber ve hindistancevizininkine benzer. Damar sertliğini önler. Hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak gazları giderir. Ayrıca unutkanlığı da. Vücuda direnç kazandırır. 29 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Dile kolay Samsun tramvayı için 207 bin metre küplük kazı ve 99 bin metre küplük dolgu yapıldı. 30 bin 347 metreküp beton, bin 814 metreküp püskürtme beton döküldü. 2 bin 787 metre ayüzlük fora kazık ve bin 766 metre 60’lık zemin çivisi çakıldı.

Karadeniz’in en büyük dönem

Samsun’da trafik rayına oturuyor 30 SAYI 12 / EKİM 2010


şehrinde tramvaylı Samsun, kalabalık şehirlerdeki trafik yoğunlaşmasının ve tıkanmasının tek çözüm yolu raylı sisteme nihayet kavuştu. Üniversiteyle Gar arasındaki hatta çalışacak trenler 21 istasyondan yolcu toplayacak. Tahminen günde 90 bin kişi taşınacak. Kim bilir şimdi sırada metro vardır. Mustafa BİLİK

31 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Y

ol, medeniyettir’ sözü, bu yıllarda ve gelecek için daha da önem arz ediyor. Karadeniz Bölgesi’nin en büyük ve hızla gelişen şehri Samsun; kara, hava ve deniz ulaşımı açısından zaten bir hayli avantajlıydı. Ekim ayında devreye giren tramvayla, merkezindeki trafik yoğunluğu da önemli ölçüde rahatlayacak. Peşinen söylemek gerekir ki, hattık otogardan geçmemesinin eksikliği ileriki yıllarda daha derinden hissedilecek. Belki bu tür yaklaşımlar için henüz erken; başka projelerle şehrin dört bir yanı demir ağlarla örülecek. Kim bilir, metro hatlarıyla ulaşım tamamen yerin altına inecek. Raylı sistemin tercih edilmesinde, uzak mesafelere yük ve insan götürmede sağladığı güven ve pratiklik rol oynuyor. Ancak günümüzde kalabalık yerleşim birimlerindeki, özellikle de metropollerdeki seyri seferin vazgeçilemez bir unsuru artık. Toplu seyahat temel çözüm ama bu raylarda gerçekleştiğinde anlam kazanıyor. Nihayetinde otobüslerle, karayolundaki tıkanıklığı aşmak imkansız. Dünyanın ilk metrosu 1863’te İngiltere’nin başkenti Londra’da faaliyete başlıyor. İkincisinin nerede açıldığını bilmeyenler, okuyunca çok şaşıracak: İstanbul’da. 17 Ocak 1875 tarihinde o devrin mali ve ticari işlerinin döndüğü Galata’yla, eğlence ve alışveriş noktası Beyoğlu yerin altından birbirine bağlanıyor. 3,5 yılda tamamlanan 555,8 metre uzunluğundaki tünel, halen faal. Fransız mühendis Eugene Henri Gavand, -1867’deki ziyaretinde gözlemlerinden hareketle - ‘asansör tipi yer altı demiryolu projesini’ planladığında yaklaşık 40 bin kişi iki semt arasında mekik dokuyormuş. Tünelin çapı 6,70; yüksekliği ise 4,90 metre. İlk 15 gündeki yolcu sayısı 75 bin. Sayı; takip eden şubat ayında 111, Nisanda 127, Hazirandaysa 225 bine tırmanıyor. Aslında 1900’lerin başlangıcında 19 Mayıs Şehri’ne raylı sistem düşünülüyor. Savaşlar projeyi akamete uğratıyor. Yani, tramvay hattının geçmişi 100 yıl öncesine dayanıyor. Bu bilgi şehrin, Osmanlı dönemindeki gelişmişliğini ve ehemmiyetini ortaya koyuyor. Türkiye metrodaki öncülüğünü değerlendiremiyor maalesef. Tünel’den sonraki ilk adım İstanbul’daki Aksaray- Esenler hızlı tramvay hattı, 4 Eylül 1989’da hayata geçebiliyor. 8,5 kilometrelik raydan yolun 3,5 kilometresi yerin altında. Milyonların yaşadığı ve trafik meselesiyle boğuşan mega kentteki durum buyken; Samsunlular 100 yıllık gecikmeye pek takılmamalı. Bir hakikati de vurgulamalıyız bu arada: İçinden iki denizi birleştiren boğazın aktığı tek şehir, başta Marmaray, devam eden ray projeleriyle üç beş yıl içinde derin bir nefes alacak. New York, Londra, Moskova, Paris ve Tokyo’yla arayı kapatacak.

32 SAYI 12 / EKİM 2010


Dünyadaki ilk metro Londra’da, ikincisi ise İstanbul’da inşa edildi. Aslında Samsun’daki ray yolu, Osmanlı Devleti hayattayken 1900’lü yılların başında planlanmıştı. Ancak araya savaşlar girince akamete uğradı.

33 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Konya, Kayseri, Adana ve Gaziantep’in ardından toplu ulaşımda metro ya da tramvaydan yararlanılan 10’uncu il Samsun’da, bir yandan halkı bir gurur ve sevinç duyulurken, diğer yandan eleştiri okları yöneltiliyor projeye. Negatif yorum ve fikirlerdeki haklılık ve isabet oranı zamanla netleşecek kuşkusuz. Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği’ne bağlı (TBMOB) Mimarlar Odası Şube Başkanı Selami Özçelik, hafif raylı sistemdeki mevcut güzergâhın, 1977’deki nazım planındakine uymadığını ve kamuoyuna duyurulmadan değiştirildiğini söylüyor. Eski planda hat organize sanayi bölgesine uzanıyormuş. Trafik Kazalarını Önleme Derneği İl Başkanı Dursun Kavuran ise raylı sistemle, şehrin henüz yeni kavuştuğu sahil bandından koparıldığını ifade ediyor. Hattın hayat verdiği Atakum’un Belediye Başkanı Metin Burma,

rayların ehemmiyetine dikkati çekiyor: “Raylı sistem, hafif raylı sistem ve metro gibi ulaşım araçları çağdaş ulaşım araçlardır. Bunlarsız ulaşım sorunlarını rasyonel çözmek mümkün değildir.” Büyükşehir Belediyesi’nin 2008’de ihalesini açtığı Hafif Raylı Sistem Hattı, 17,2 kilometrelik uzunluğa sahip. Bir ucunda Ondokuz Mayıs Üniversitesi, öbür ucundaysa Vilayet (ve Gar) binası bulunuyor. Saatte 70 kilometre kat etmek mümkün ama ortalama 30 kilometre hızla çalışacak. 21 duraklı hatta her biri 280 kişi kapasiteli 16 tren 10-12 dakika arayla 06.00’dan 24.00’de kadar bir günde tahminen 90 bin yolcu nakledecek. Ara, insanların yoğunlaştığı 07.00-09.00 ila 17.00-19.30 saatlerinde 4 dakikaya düşecek. 16 trenden her biri tek seferde 280 kişi taşıyabiliyor. 3 yılda biteceği hesaplanan hat, 2 yılda devreye sokuldu. Edindiğimiz bilgilere göre korumalı 34 SAYI 12 / EKİM 2010

bölümlerdeki yaya geçişleriyle alakalı sorun, her 250 metrede bir inşa edilecek üst geçitlerle aşılacak. Araçlara geçiş noktaları belirlenecek. Hat, Gar’dan ve Liman Kavşağı’na değin sahile paralel uzanıyor. Araçlara adı geçen iki yerde yol veriliyor. Yayalar deniz tarafına üst geçitlerle erişecek. Yaşlı ve engeliler unutulmamış. Geçitler asansörlü. Bağımsız iki ana kaynaktan beslendiği için raylı sistem şehrin elektrik performansını olumsuz etkilemeyecek. Akım, orta gerilim hattından doğrudan hatta intikal ediyor. 50 bin kilovatlık elektrik gücü, sisteme konuşlanacak 13 trafo vasıtasıyla temin edilecek. Dile kolay Samsun tramvayı için 207 bin metre küplük kazı ve 99 bin metre küplük dolgu yapıldı. 30 bin 347 metreküp beton, bin 814 metreküp püskürtme beton döküldü. 2 bin 787 metre yüzlük fora kazık ve bin 766 metre 60’lık zemin çivisi çakıldı.


TRENLERİN TEKNİK ÖZELLİKLERİ: İtalya’da Ansaldobreda firmasının ürettiği araçların boyu 32, eni 2,65, yüksekliği ise katener hariç 3,30 metre. Boş ağırlığı 43,5 ton. Yolcu kapasitesi, metrekareye 6 kişiden 62’si oturan 217’si ayakta top-lam 279. İlaveten 2 engelli. Her iki yanda 3’ü çift, 2’si de tek kanatlı 5 kapı var. Her iki uçta da sürücü kabini mevcut. Yüzde yüz alçak tabancı. Çalışma gerilimi 750V DC. Maksimum hız saatte 70 kilometre. 4 tane cer motora, dâhili anons ile ısıtma, havalandırma ve soğutma sistemlerine sahip.

DURAKLAR 1-Gar, 2- Cumhuriyet Meydanı, 3Opera, 4- Liman, 5- Gençlik parkı, 6- Fener, 7- Baruthane, 8- Eğitim Fakültesi, 9- Karayolları, 10- Denizevleri, 11- Atakum Belediyesi, 12Cumhuriyet Mahallesi, 13- Türkiş, 14- Ömürevleri, 15- Çobanlı, 16Atakent, 17- Yeni Mahalle, 18- Kurupelit, 19- Pelitköy, 20- Körfez ve 21- Rektörlük

HAT BİLGİLERİ: Gar-Rektörlük arasındaki 21 duraklı güzergâhta toplam 16 tren çalışacak. 8’er tren karşılıkla sefer yapacak. Seferler yoğun saatlerde 4, normal saatlerde ise 10 dakika bir gerçekleşecek. Hattaki seyahat ortalama 30 kilometrelik hızla 31 dakikada tamamlanacağı belirtiliyor.

35 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

36 SAYI 12 / EKİM 2010


UKOME KARARLARI İLE TOPLU TAŞIMALAR ŞÖYLE ŞEKİLLENECEK: - Büyükşehir sınırları dışından (100 km uzaktan) Raylı sistemin batı hattındaki OMÜ istasyonuna gelen toplu taşıma araçları, üniversite kavşağında bekleme yapmadan otogara ulaşacak. Ketten ayrılırken de yolcu alabilecek. - Belediye sınırları içinde olup 100 km’den daha yakın mesafeden gelen ilçe ve belde toplu taşıma araçları üniversite kavşağına kadar yolcu getirebilecek, şehir içine girmeyecek. - Atakum ilçe sınırlarından itibaren batıya doğru raylı sisteme paralel hiçbir toplu taşıma hattı çalıştırılmayacak. Raylı sistemin yürüme mesafesi dışında kalan Ankara yolu köprü kavşağı ile Gaffar Okkan caddesi arasındaki bölgeden kent merkezine doğru raylı sistem işletmeye alınana kadar Atatürk bulvarı üzerinden şehre taşımacılık devam edecek, raylı sistemin kapasitesinin üzerinde yolcu olması halinde kent merkezi ile OMÜ kavşağı arasında sadece halk otobüsleri çalışacak, otobüsler, Atatürk bulvarı, Gaffar Okkan caddesi ve Kürtün ırmağı arasında kalan bölgede yolcu alıp indiremeyecek. - Atakum ve Fakülte minibüsleri raylı sistem hattına dik olarak çalışacak. Yeşilkent-Adalar minibüsleri, Raylı sistemin Karayolları istasyonuna kadar gelip burada yolcu indirecek. Şehre girmeden yolcusunu alıp aynı güzergahtan dönüş yapacak. Benzer uygulama, otogar kavşağı ile Atatürk bulvarı arasında yolcu taşıyan halk otobüsleri için de geçerli olacak. - Tekkeköy, Kutlukent, Hasköy ve cezaevi minibüsleri, gelişte Sevgi köprüsü sapağında fuar caddesine girerek, 19 Mayıs bulvarına kadar gelip U dönüşü yapacak, daha sonra Lunapark’ın yanındaki otoparkta depolanacak. Dönüşte ise Shell kavşağı üzerinden Atatürk bulvarına ulaşarak yola devam edecek. - Kent merkezinde çalışan 1-2-3 ve 4 nolu dolmuş hatlarından 1. hat, Bafra caddesine girmeden Posta İşleme Merkezi hizasında başlayacak ve son bulacak. Bu amaçla 100. Yıl bulvarından sonra Gezi caddesi, Göreme sokak, Gençlik caddesi güzergahını kullanacak.2. hat, Yalova gemisinden fuar caddesine girecek, Liman kavşağı, Atatürk Bulvarı ve Ondokuz Mayıs bulvarına ulaşıp eski güzergahına devam edecek. 3.hat, Yalova gemisinden fuar caddesine girerek Liman kavşağından 100. Yıl bulvarına çıkıp eski güzergahını takip edecek. 4. Hat ise Yalova gemisinden fuar caddesine girerek Shell kavşağından eski güzergahına ulaşacak. 37 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Uluslararası standartta akademik çalışma yürüttüklerini belirten Yılmaz:

Ulaşımda en uygun koordinasyonu bulacağız

Raylı sistemlerde işletme gelirlerinin yatırım giderlerini karşılamadığını; bu yüzden hep kamunun teşviki ve sübvansesine ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın gündeminde, maliyet ve kapasite hesapları dolayısıyla şimdilik metro projesi yok.

38 SAYI 12 / EKİM 2010


alanın doğru kullanılması gibi kriterlerle değerlendirilmeli. Daha önce aynı ulaşım talebini karşılayan ve kentimizde özel işletmeciler eli ile yürütülen minibüs ve halk otobüsü taşımacılığının raylı sistem ile entegrasyonu bu kriterler çerçevesinde yapılacaktır.”

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, raylı sistemin trafik yoğunluğunu azalttığını, zaman tasarrufu sağladığını, karayolu ihtiyaç katsayısını düşürdüğünü, enerji sarfiyatını aşağıya çektiğini ve hava kalitesini artırdığını ancak dünyanın hiçbir yerinde işletim gelirlerinin yatırım giderlerini karşılayamadığını söylüyor. Bu yüzden kamunun, hem sistemi teşvik hem de sübvanse ettiğini vurguluyor. Hükümet garantörlüğündeki dış kredinin fizibilitesinde bilet kazancının yanı sıra, yatırımın doğurduğu ilave katma değerlerin hesaba katılması gerekiyor. 106 milyon Avro’luk projenin 65 milyonu Avrupa Yatırım Bankası’ndan. 30 Milyonu ise OPEC-OFİD’den. 11 milyonluk bölümü de belediyenin öz kaynaklarından harcandı. Türkiye’den Aslim Alarko ile İtalya’dan Ansaldo Brede konsorsiyumu inşaa; yine Türkiye’den Yüksek Proje ile Fransa’dan Loise Berger firmalarıysa müşavirlikkontrol hizmetlerini üstlendi. Yılmaz’a göre, ülkenin son yıllarda büyüyen ekonomisi ve kamu yatırımlarının çoğalışı göz önüne getirildiğinde, Karadeniz Bölgesi’nin en büyük şehri Samsun’un bundan pay alması son derece doğal. Kent ulaşımı bütüncül bir bakış akışı gerektiriyor: “Lastik tekerlekli araçlar ile raylı sistem; hem zamanlama, hem bilet gelirleri, hem işletme giderleri ve hem de kentsel

106 milyon Avro’luk Samsun Tramvay Projesi’nin 65 milyonu Avrupa Yatırım Bankası’dan; 30 milyonu OPEC-OFİD’den; 11 milyonu ise belediyenin öz kaynaklarından sağlanmış.

Belediyenin uluslararası standartlarda akademik çalışma yürüttüğünü anlatan Yılmaz, “Bu amaçla uzman bir kuruluştan danışmanlık hizmeti alınmakta. Yapılan çalışmalar sadece belediyenin değil şoförler ve otomobilciler odası ile kentteki şoför esnafının kurduğu sivil kuruluşlar ile istişareli yürütülmektedir. Nihai kararlar il emniyet müdürlüğü başta olmak üzere kentteki ulaşım üzerine faaliyetleri bulunan resmi kurum temsilcilerinden oluşan ulaşım koordinasyon merkezinin (UKOME) kararlarıyla işlerlik kazanacaktır. ” diye konuşuyor. Gerek raylı sistemin, gerekse lastik tekerlekli araçların kapasite kullanımlarını optimize ederek halka en üst düzeyde ve ekonomik ulaşım imkânı sunacak model aranacak. Her türlü aracın güzergâhı, fiyat politikaları, aktarma yerleri ve hizmet sıklıkları bu model çerçevesinde düzenlenecek. Hat duvarları ve sinyalizasyon sistemleriyle yol güvenliğine ilişkin önlemlerin alındığını belirten Yılmaz, “Ancak kentin trafik kültürü için çok yeni olan raylı sistemin güvenli işletmesi için yaya ve araçların trafik kurallarına işaretlere ve sinyal sistemine tam riayet etmesi gerekmekte. Gelecekte gerekli görülen ve müsait noktalara yayalar için üst geçitler yapılması planlanmaktadır.” diyor. Büyükşehir ana ulaşım planında hafif raylı sitemin aşama aşama doğu yönünde Tekkeköy ilçesine, güneydeyse Derebahçe’ye uzatılmasını öngörülüyor. Planda otogar bağlantısı da da var. Ancak bu ilavelerin gerçekleşmesi, finansman ve yolcu kapasitesiyle doğru orantılı. Çok kısa vadede hayat bulması pek mümkün görünmüyor. Uzun, belki orta vadeli hayaller daha makul. Maliyet ve kapasite dolayısıyla Yılmaz’ın gündeminde şimdilik metro yatırımı yok. 39 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Tramvay Atakum’da ivme ve disiplin getirecek İlçesini daha da çağdaşlaştıracağına inandığı raylı sisteme sonuna kadar destek veren Atakum Belediye Başkanı Metin Burma, 10 yılda güzergah üzerindeki 34 bin metre karelik alanın kamulaştırıldığını belirtiyor.

40 SAYI 12 / EKİM 2010


Samsun Hafif Raylı Ulaşım Sistemi’ nin en uzun bölümü içinden geçen Atakum’un Belediye Başkanı Metin Burma, projeyi ilçenin geleceği açısından çok önemsiyor. Her defasında ‘çağdaşlık’ anlayışını vurgulayan Metin Burma, “Belli büyüklükteki kentler raylı sistem ve metroya kavuştukça çok önemli bir ulaşım sorununu çözmüş oluyorlar. Raylı sistem, hafif raylı sistem ve metro, çağdaş ulaşım araçlardır. Bunlarsız ulaşım sorunlarını rasyonel çözmek mümkün değil.” diyor. Merkez belediyeden Saffet Atik, Arif Katar ve Erkan Uçkun gibi isimlerin 1977’lerde raylı sistemin omurgasını oluşturan çalışmalara imza attıklarını söyleyen Burma, 10 yıllık süre zarfında kurucu başkanlığını da yaptığı ilçe sınırları dahilindeki yaklaşık 34 bin metre karelik alanının tramvay için kamulaştırıldığını belirtiyor. En fazla kamulaşmanın döneminde gerçekleştiğini ve raylı sistemle ilçenin büyük kariyer kazanacağını dile getiriyor: “Ancak birtakım sorunlar da var. Raylı sistemin çalışmasının ardından Samsun’a nasıl bir ekonomik fayda sağlayacağını şimdilik irdelemek istemiyorum. Atakum’da çok büyük bir nüfus yığılması var. Çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Hem turizm, hem eğitim hem de sağlık açısından önemli bir bölge konumunda. Haliyle emlak yatırımları da artıyor. İnsanlar artık ‘keşke Atakum’da bir dairem olsa.’ diyor.”

mesinden, yani metrodan yanaymış. İkiye bölünmüşlükten Atakumlular bir hayli rahatsız. Anayol tarafındaki cami, market ve fırın türü binalara bir kilometre yürünerek varılabiliyor. Kalıcı geçitler talep ediliyor. Burma’ya göre, büyükşehir belediyesi üst geçit inşasında geç kaldı: “Tabii ki büyükşehir belediyemiz bu konularda ekonomik nedenlerle mecburen bazı tercihler yaptı. Yoksa ne kadar üst geçit ihtiyacı varsa onlar da farkındadır. Üç tane üst geçit ihalesi söz konusu. Sayı tatmin edici değil. Artırılması için büyükşehirle karşılıklı öngörülerde bulunuyoruz. Önemli yürüme akslarını derhal üst geçide dönüştürülmeli.” En az 8 üst geçitten söz eden Burma’nın bu konuda bir önerisi de var: “Üst geçitlere hayırseverler yardım eder

ve bu geçitlere onlarında isimleri verilebilirse sorun daha hızlı çözülebilir.” Burma, raylı sistemin neticede yer altına ineceğine inanıyor. Mevcut sistemden ekmek yiyen esnafın mağdur edilmemesi gerektiğini de hatırlatıyor Burma: “Büyükşehir belediyemizin havuz sistemi düşüncesi vardı. Bu sistem bana mantıklı gelmektedir.” İlçenin Türk-İş semtinde kurulan en büyük pazarı, konuşlandığı caddeden raylı sistem geçtiği taşınacak. Burma, yeni pazar yerinin halkla görüşülerek belirleneceğini söylüyor: “En sağlıklı çözümü bulmak için hem üreticinin hem satıcının hem de tüketicinin görüşünü alıyoruz.”

Burma’ya göre raylı sistem zamanla yerin altına inip metroya dönüşecek.

Mart 2009 seçimlerinden bu yana ilçenin nüfusuna 8 bin 600 kişi eklenmiş. Burma, belediyenin yükünü artırsa da nüfus çoğalmasından şikâyetçi değil: “Biz bu yükü yüklenmeye geldik. Bunların üstesinden geleceğiz ve geliyoruz da. Raylı sistem buraya kuşkusuz bir ime ve disiplin getirecektir. En azından raylı sistemin ne zaman nereden kalkacağı nerden geleceği belli ve herkes hesabını kitabını ona göre yapacaktır. ” Tramvayın nimeti nimet ama ilçeyi ikiye böldüğü de bir hakikat. Burma’nın tercihi, biraz daha finansmanla sistemin yer altından seyret41 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Mimarlar Odası, raylı sistemi bir çok açıdan eleştiriyor

Tramvay, idari yargı kıskacında

Mimarlar Odası Samsun Şube Başkanı Selami Özçelik, tramvay güzergâhının, hattı liman ve fuar alanından geçiren, oradan da organize sanayi bölgesine vardıran 1977’deki planla örtüşmediğini, rayların şehri ikiye böldüğünü, üst kesimlerdeki vatandaşların üniversiteye gitmek için iki üç araç kullanmak zorunda kalacaklarını söylüyor. 2007’deki değişikliği idari yargıya taşıdıklarını belirten Özçelik, aleyhte karar çıkarsa olayı Danıştay’a taşıyacaklarının dile getiriyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Mimarlar Odası’nın Samsun Şube Başkanı Selami Özçelik, tramvayın şu andaki güzergahının, 1977’de hazırlanan nazım planındaki haliyle örtüşmediğini ifade ediyor. Önceki planda hat Batıpark’tan limanın iç tarafına, oradan fuar alanına geçip, nihayetinde organize sanayi bölgesine ulaşıyormuş. Belediye meclisi kararıyla gerçekleştirilen değişikliğin halktan gizlendiğini ileri süren Özçelik, şöyle konuşuyor: “Bu değişiklikten bizim ve halkımızın haberi olmamıştır. Geçen sene bu hattın yapılacağı zaman raylı sistemin güzergâhının değiştiğini gördük. Araştırmamızda raylı sistemin nüfusu bir milyondan daha şehirlerde pek fayda sağlamadığını gördük. Bir milyon ve üstü şehirlerde ise kamu desteğiyle, yapı masrafı hariç işletme masrafı desteğiyle belediyeler bunu karşılamaktalar.” Özçelik, Avrupa’da Samsun’dakine benzer raylı sistemler pek tasvip edilmediğini de söylüyor: “Bunun nedeni ise şehri ikiye bölmesi ve yeryüzünden gitmesi. Avrupalı daha çok yerin altından giden metrolara prim veriyor.” Mimarlar Odası, tramvay yerine düşük maliyetli metrobüs sistemini önermiş: “Bu sistem organize sanayi bölgesinden başlayıp fakülteye kadar gidebilirdi. Halkımız şu anda 100’üncü Yıl Bulvarı’ndan, meydandan ve belediye evlerinden tek otobüste fakülteye kadar gidebiliyorlar zaten.”

Özçelik, kredi anlaşması gereği, Atakum’a ve üniversiteye artık dolmuş ve otobüs gidemeyeceğini de ileri sürüyor. 42 SAYI 12 / EKİM 2010

Oda, Hafif Raylı Ulaşım Sistemi’nin fuar caddesinden geçirilme önerisinde ısrar ediyormuş: “Samsun Limanı’ndaki alanın zamanla alışveriş merkezi ve otel yapılması düşüncesiyle raylı sistemin imar planı değiştirilmiştir. Metrobüs ve raylı sistemler şehir trafiğini çözmek için yapılmaktadır. Bu raylı sistemin


güzergâhı trafik sorununu çözmüyor. Aksine daha da karıştırıyor. Raylı sistemler şehrin önemli ulaşım akslarından geçmeli. Şehrin üst tarafındakiler raylı sisteme başka bir araçla ulaşabiliyor.” Özçelik’in bir iddiası daha var. 106 milyon Avroluk projenin 65 milyonun alındığı Avrupa Yatırım Bankası’yla imzalanan sözleşme, Atakum ilçesine ve fakülteye artık belediye otobüsü ve dolmuş girmesine engel oluşturuyormuş: “Ulaşım etütlerine göre belediyelerin raylı sistem için kredi alabilmesi için günde 90 bin kişi taşıması zorunluluğu var. Samsun’da bu mümkün değil. Öte yandan belediyenin etütlerinde dolmuş ve otobüslerin bu güzergahta çalıştırılmaması gerektiği öneriliyor.” 1977’de imar planı yapılırken 2010 için bir milyon nüfus öngörülmüş. Fakat bugün vilayette 500 bin kişi yaşıyor. İş imkânları kısıtlılığı sebebiyle şehir göç de almıyor. Şehre yerleşenlerin çoğu emekli. Atakum’un hızla gelişmesinin arkasındaki gerçek de bu. “Üreten şehirden emekli şehrine dönüşüyoruz. Bu gidişte Samsun’un nüfusu ileride bir milyonu bulmayacaktır.” diyor Özçelik. Atakum bölgesinin raylı sistemle ikiye bölündüğünü anlatıyor: “İlçenin alt kısımlarında okul, market ve çarşı var. Yeni yeni gelişen üst kısımlarda oturanlar bu hizmetlere ulaşmak için raylı sistemi aşmak zorunda. İstinat duvarları ile çevrilmiş noktalarda evinin karşısında bulunan bakkala gitmek isteyen vatandaş belki 1 kilometre yol kat edecek. Kaç üst geçit yapılacağı ya da kaç noktadan karşıya geçilebileceği ve aralarındaki mesafeler belli değil. Üstelik raylı sistem faaliyete geçmesine karşılık henüz bunların yapılmamış olduğu düşünülürse tablo daha net ortaya çıkacaktır.” Oda üst geçit mantığına da karşı: “Üst geçitler şehir içinde çok istenilen yapılar değil. Desinler için köprülerin yapılması durumu var. Sanki modern şehirlerde köprü önemli bir durummuş gibi halka lanse ettiriliyor. Oysa bu yapılar görsel çirkinliklerinin yanı sıra şehri daha da karmaşıklaştırıyor. Raylı sistem köprüsüne yapılan çiçekli süsler görüntü açısından güzel olabilir

fakat güneş balçıkla sıvanmaz. Başka şehirlerdeki raylı sistemlerde geliş ve gidiş yönleri farklıdır. İnsanlar Samsun’ da raylı sistem üzerinden karşıdan karşıya geçmek zorunda kalacaklardır.” Özçelik, yetkililere konuya dair sorular yönelttiklerinde, “Uygulamaya göre çözüm buluruz, yaparız.” Cevabıyla karşılaştıklarını kaydederek, “Çağdaş planlamada böyle bir şey yoktur.” diyor. 1977’deki güzergâhın 2007’de değiştirilmesini idari yargıya taşımış Oda. Aleyhlerinde karar çıkarsa olayı Danıştay’a taşıyacakmış: “Türkiye’de idari yargı sistemi biraz yavaş işlemekte. Bu yüzden kaybedilecek davalarda belediyeler genellikle yargı sürecini ellerinden geldiğince uzun tutmaya gayret ediyorlar. Yargı bizim lehimize karar verirse ileride o zamanki yönetim bunu nasıl değerlendirir bilemiyorum. Ancak, eğer yargı lehimize bir karar alırsa benim kendi fikrim; Yargı kararının uygulanması ve sistemin durdurulması yönünde çaba göstermekten yana.” Özçelik, raylı sistemin ekonomikliğine ilişkin şüphelerini de şöyle dile getiriyor: “Bu gün raylı sistem Antalya’da işletme masrafının yüzde otuzunu karşılıyor. Görünüyor ki Samsun’ da o kadarını bile karşılayamayacak. Yüzde 70’ini büyük olasılıkla belediye

karşılayacak. Fakülte girişinde inip yukarı çıkmak için temin edilecek arabanın masrafları da var. Bunu karşılamak çok güç. İdareciler bu gün varlar yarın yok. Belediye bu kadar borca girerse sonu ne olacak? Olan halka olacaktır ve bu paralar halkın cebinden çıkıyor. Sıkıntının asıl nedeni raylı sistem yapmak için borç alıyorsun, on yılda ya da otuz yılda ödüyorsun. ‘Bugün yaparım masrafın altına girerim yarın ne olacaksa olsun’ mantığı. Bir bakıma şehrin geleceğini ipotek altına almaktır bu. Benden sonrası tufan anlayışı plancılığa sığmaz. Yabancı ülkelere ve şehirlerde ilkin yüz yıllık ana hatlar çizilir. Uygulamaya yönelik 20 yıllık planlar yapılır. Raylı sistemin amacı araçları şehrin içinden çıkarmaktır. İnsanların araç kullanmasını azaltmaktır. Biz raylı sistemin tam tersini araç sayısını arttıracağını düşünüyoruz. Halk raylı sisteme binip iki tane daha araç değiştireceğine kendi aracını kullanmak isteyecektir.” Özçelik’e göre engelliler dikkate alınmadan hareket ediliyor. Raylar ve üst geçitleri nasıl aşabilecekleri muamma. Önceden kafa yorulmamasının faturası ödeniyor: “Örneğin Londra’ da bir köprü görüp bunu Samsun’a yapalım diyen bir anlayış var. Akşamdan sabaha değil uzun vadeli planlardan sonra iş yapılmalıdır. Karar verirken halk da dinlenmelidir. Gazi Caddesi’nin alt geçidi hiçbir işe yaramamıştır. Büyük Cami’nin karşısındaki alt geçit de aynıdır. Eskiden büyük camiye gittiğimizde iyi kötü bir bahçe vardı. Yağmurda ıslanmıyorduk. Şimdi orada insanların duracağı bir yer dahi yok. Oraya meydan yapıldı insanlar orada yol kenarında ne kadar oturur? Bunlar önceden hesap edilmesi gereken durumlardır. Eskiden daha iyi işleyen bir şey daha işlevsiz hale getiriliyorsa sadece gelen ve giden görsün diye yapılıyorsa, bunda hata aranmalıdır.” Özçelik, dışarıdan gelenlere genellikle sahillerin gezdirildiğini, misafirlerin mümkün mertebe şehir içine sokulmadığını da kaydediyor: “Onlarda da Samsun çok güzel olmuş diye intiba kalıyor. Şehircilik anlayışında önemli olan şehirde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Yaptığınız iş doğruysa halka hizmet ediyor ise doğrudur.” 43 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Genel Başkanı Apaydın:

Raylı sistem Samsun için rantabl değil TŞOF Genel Başkanı Fevzi Apaydın büyükşehirle uzlaştıklarını söylese de, pek çok noktada çekince ve eleştirini ortaya koyuyor: “Burada ‘Sadece raylı sistem çalışsın dolmuş şoförleri ne yaparsa yapsın.’ Düşüncesiyle hareket edilmemelidir. Samsun bir Anadolu şehri değildir. Bazı şehirlerde raylı sisteme dört taraftan yolcu gelmektedir.”

44 SAYI 12 / EKİM 2010


Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Genel Başkanı Fevzi Apaydın, raylı sistemlerin Türkiye’ye geç gelmesine rağmen son yıllarda büyükşehirlerin bu sistemden yararlanmaya çalıştıklarını belirterek, “Samsun’ un coğrafi konumu gereği raylı sistemlerde diğer illere göre dezavantajları var.” diyor. Böyle projelerin nüfusu 1 milyonu yonu aşan şehirlerde sadece bir noktadan bir noktaya varmak için değil; ana arterler ve çeşitli noktalardan beslenilip trafikte rantabl akışın yakalanabilmesi amacıyla kullanıldığını söylüyor: “Belediyelerin en önemli görevlerinden birisi de kent içinde toplu ulaşım araçları çalıştırmak, gerekiyorsa metro, metrobüs ve hafif raylı sistemden istifade ederek kent içinde trafik sıkışıklığını gidererek, ucuz yolcu taşımaktır.” Apaydın, ‘modern’ kelimesiyle nitelediği hafif raylı sistemi, “Samsun için bir yenilik” diye yorumluyor. Ama bu, pek çok çekincesini terk ettiği anlamına gelmiyor: “Amaç şehirlerarası yolcu terminali, hastaneler, toplu okulların bulunduğu bölgeler ve üniversite gibi yolcu potansiyeli yüksek yerlerdeki yolculara hitap etmektir. Samsun’daki yapılacak uygulamanın hiç de öyle olmadığı bir gerçektir. Kuzeyi deniz, güney kısmı ise dik bir arazidir. Raylı sistemin yapılması mümkün olmayan bir bölgedir. Ne hastaneler geçmekte, ne okulların toplu olduğu bölgelerden geçmekte ne de Samsun ekonomisine hayat veren üniversiteye ulaşmaktadır. Raylı sistem bundan dolayı fizibil değildir.” Samsun’un kuzeyi tamamen denizle çevrili. Raylı sistem tabiatıyla doğu-batı istikametinde sefer yapacak. Hattın 6 kilometrelik bölümde yolcuları güneyden alacak. Apaydın aslında sözü şuraya getiriyor: “Burada ‘Sadece raylı sistem çalışsın dolmuş şoförleri ne yaparsa yapsın.’ Düşüncesiyle hareket edilmemelidir. ir Anadolu şehri değildir. Bazı şehirlerde raylı sisteme dört taraftan yolcu gelmektedir.” Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ile görüşülerek sorunların gözden geçirildiğini ve lastik tekerlekli toplu taşıma araçların şoförleriyle uzlaşılacağına dair söz alındığını da öğreniyoruz Apaydın’dan. Bafra

Caddesi veya Atatürk Bulvarı’nın devamında kesinlikle minibüsler çalışmayacakmış. Ellerindeki araçları otobüsle değiştirenler sisteme entegre edilecekmiş. Otobüsler belediyeyle koordine kurarak güneyde yolcu taşıyacak ve aynı zamanda tramvayı besleyecekmiş.

Raylı sistem vatandaşların daha fazla para harcamasına mı sebep olacak ? Yani tek vasıtayla ulaşılabilen yerlere varmak için üç araç mı değiştirilecek? Apaydın soruları ‘evet’ diye cevaplıyor.

Apaydın, raylı sistem ve otobüs konsorsiyumuyla kazanılan paranın havuz sistemiyle dağıtılabileceğini de ifade ediyor: “Bu hesap gerektiren bir iştir. Bekli de birkaç tane muhasebeciye ve iyi bir danışmana ihtiyacımız olacaktır. Belediyenin hak ve menfaati olduğu gibi uzun yıllardır bu taşımacılıktan ekmek yiyen insanlarımızın da hak ve menfaati gözetilecektir.” Federasyon başkanının anlattığı kadarıyla, büyük bir ihtimalle, kooperatif veya şirket oluşumu gündeme gelecek. Son Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) toplantısında şehrin coğrafyasına uygun daireler çizilmiş. Hangi hatlarda ne kadar dolmuş hattı işleyecek? Kaç dakika aralıkla hareket edilecek? Üniversite kampusuna boşaltılan yolcular buradaki yurtlara ve diğer alanlara nasıl taşınacak? Bu soruların cevabı kabaca belirlenmiş. Ancak nihai durum, ileriki günlerde netleşecek. Yolcular, raylı sistemdeki fakülte durağından yukarıya dolmuşçu kooperatifi veya şirkete ait otobüslerce taşınacakmış: “Belediyenin kurmuş olduğu SAMULAŞ A.Ş ile şoför esnafının kuracağı şirketin birlikte hareket etmesini amaçlıyoruz. Burada sıkıntı bu havuz sistemi içersinde gelirin ne şekilde ve ne oranda dağıtılacağıdır.” Belediyeyi zora sokmadan, istişareyle sorunları hal yoluna koyacaklarını kaydeden Apaydın, şöyle konuşuyor: “Raylı sistemin nasıl çalışacağına faydalı mı? Zararlı mı? Olacağına şuanda karar veremeyiz. Fakültedeki öğrencilerin bazı ders saatleri var. Raylı sistemin bu saatlerde yolcuları yetiştirmesi kolay değildir. Raylı sisteme bizim otobüslerimiz takviye edeceklerdir. Raylı sistem çalıştığı zaman her şey kâğıt üzerinde gözüktüğü kadar kolay olmayacaktır. Taşımacılık farklı bir olaydır. Bu da bir ticaret alan olmasına karşın kapalı kepenk altındaki bir tüccarın durumundan farklıdır. Faaliyete geçtikçe eksiklikler kendisini gösterecektir ve bu eksikliklerin giderilmesi konusunda çalışmalarımız olacaktır.” 45 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK Raylı sistem vatandaşların daha fazla la para harcamasına mı sebep olacak? Yani tek vasıtayla ulaşılabilen yerlere varmak için üç araç mı değiştirilecek? Apaydın soruları ‘evet’ diye cevaplıyor: “Oysa ki Atakum, Atakent ve Kurupelit’te oturan vatandaşlar son model halk otobüsleri ve minibüslerle 15 dakikada gidecekleri yere ulaşmaktadır. Üniversite öğrencileri yine otobüs ve minibüslerle 20 dakika içinde seri olarak okullarına gitmektedirler. Ayrıca durakların arasındaki mesafelerin uzaklığından dolayı yolcular eziyet çekebileceklerdir. Atakum ilçemizi ikiye bölen raylı ve duvarlı sistem, Bafra Bulvarı’na 500 metre mesafededir. Belediye, insanları metroya bindirmeye ya da yürümeye mi zorlayacak? Özel halk otobüslerimiz var. Şehrin her kesiminden fakülteye yolcu taşımaktalar. Şimdi ise tek vasıtayla gidilen yere üç vasıtayla gidilecek. Vatandaşın külfeti artacaktır.” Raylı sistemin ulaşımı hızlandırmayacağını da ileri sürüyor: “İleride eksiklerini de artılarını da göreceğiz. Samsun’ da toplu taşıma bir reformdur. Reformlar ülkelerde zamanla oturur. Düzen yerleşene kadar sıkıntıları çıkar.” Eleştirilerini bir bir sıralayan Apaydın, mantık itibariyle raylı sisteme soğuk bakmıyor: “Eğer sektörde yolcu taşıyorsak bunun adı da toplu taşımadır. Raylı sistem modern şehrin ihtiyacıdır. Ama bu ihtiyaç yerinde kullanılırsa rantabldır. Yerinde kullanılmazsa yapana da kullanana da külfet getirir. Bunun nimetlerini ve külfetlerini ileride göreceğiz. Artık coğrafi konumu ne olursa olsun bir yapılaşma var. Bu yapılaşmanın en önemli mevkii ise Atakum ve Kurupelit mevkiidir. Belki ileride bu raylı sistem rantabl olacak ve bekli de Belediye evlerinden ileriye doğru gidecek. Atakum gelişiyor. Fakat talihsizliği ise kıyı şeridi güneye doğru dikleşerek gidiyor. Raylı sistem her halükarda iş yapsa bile raylı sistemden inen ve buna binecek olan yolcular bir lastik tekerlekli araç kullanmak mecburiyetinde kalacaklardır. Çünkü bu sistemin yukarıya çıkma gibi bir durumu yoktur. Sistem fakültenin içine kadar çıksaydı bu kadar sıkıntı 46 SAYI 12 / EKİM 2010

yaşanmayacaktı zaten.” Apaydın, belediyeyi halktan gelecek istek ve eleştirilere karşı uyarıyor: “Belediye buna da hazır olmalı. İsteklerin sonu gelmeyebilir. Ayrıca raylı sistem sizin evinizin kapısının önünden geçse bile sizi geçişlerde beş yüz metre ileride bırakacaktır. Eğer belediyenin çalışmaları buna cevap vermezse özel otomobillerin sayısı artar. Şehir çekilmez hale gelir. Yani aynı semtten 3 kişi aracına biner şehre gelir ve şehirde yoğunluk artar. Belediye başkanına ifade ettiğim gibi siz belediyenin haklarını biz de otobüs ve minibüslerin haklarını savunuyoruz. Yarın ise yolcuların isteklerine cevap verme-

ye başlayacağız. Taşıyacağımız yolcu bizim velinimetimizdir. Onu taşıyanlar ise bizim şoför esnafımızdır. Ama ikisi de belediyenin insanıdır.” “Yolcu hem parada hem de zamanda tasarruf eden insandır.” diyen Apaydın’dan ciddi bir ikaz daha: “İlçe minibüslerinin şehir içine alınmaması insanların ayağını Samsun’dan kesti. Şimdi bir de raylı sistem ile yaşanacak sıkıntı ve keşmekeşlik bu insanları iyiden iyiye Samsun’dan koparacak ve zaten mağdur olan esnafın hali daha kötüye gidecektir. Şuanda bu insanların yüzde 60’ı Samsun’a gelmiyorsa o zaman tamamı gelmeyecektir.”


Raylı sistem fayda mı getiriyor zarar mı?

Tramvayda kar - zarar hesabı Trafik Kazalarını Önleme Derneği Samsun Başkanı Dursun Kavuran, tramvayın; ‘ekonomiklik’ ve ‘ rantabl kullanılabilirlik’ kriterlerine göre, ya trafik problemini keskinleştirip kötüleştireceğini ya da kökten rehabilite edip rahatlatacağını söylüyor. “

Trafik Kazalarını Önleme Derneği İl Başkanı Dursun Kavuran, raylı sistemin Samsunlularla, daha yeni kavuştukları sahil bandı arasına set çektiğini öne çıkarıyor. Atatürk Bulvarı’nda sadece Liman ve Gar kavşaklarından araç geçişine müsaade edildiğini belirten Kavuran, eleştirilerini şöyle sıralıyor: “Yetkililerden aldığım bilgilere göre, Çifte Hamam Caddesi ve Meydan ile Vilayet, Büyük Samsun Oteli ve Atatürk Kültür Merkezi’nin girişleri araç trafiğine kapandı. Girişler sahil kısmından olacak. Bu noktalardan sağlanan yaya trafiği raylı sitsem ile hemzemin olarak kesişecek. Bilhassa yaz mevsiminde Samsun’un gözdesi olan sahil kesimi ve düğün salonlarının bulunduğu yerlerde oldukça yoğun yaya trafiğine maruz kalınan bu noktalar raylı sistem araçlarının geçtiği esnada yayalar için ciddi tehlikeler oluşturabilir. Buralarda raylı sistem aracının ve yaya trafiğinin çakışmamasını sağlayacak sinyalizasyon sistemleri kullanılmalı ki olumsuz sonuçlar ile karşılaşılmasın. Ancak bu durum hareketli saatlerde 4 dakikada bir hareket edecek raylı sistem aracının yoğunlaşması ve aynı saatlerde yaya trafiğinin de yoğunlaştığı göz önüne alınırsa pek mümkün gözükmüyor.” Trafiğin sık sık tıkandığını noktalardan biri de Liman kavşağı. “Sahil 47 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK Kavuran, raylı hattın Atakum bölümü için ise şunları söylüyor: “Atakum bölgesini de ikiye bölen bu sistem üzerinde 10 km boyunca 8 üst geçit ile her iki bölge arasında geçiş sağlanacak. Duraklarda inen yolcu karşıya nasıl geçecek? Her durağa bir üst geçit mi yapılacak? 8 geçitin araları birer kilometre. Vatandaş bu yolu yürüdüğünde memnuniyetsizlik oluşacaktır. Diğer tarafa geçmekte ciddi sıkıntılar yaşanacak.” “Samsun’daki trafik 5 yıl geçmeden içinden çıkılmaz hale gelecek.” iddiasını da ortaya atan Kavuran, raylı sistemin doğuracağı sıkıntıların bu süreyi kısaltacağını ileri sürüyor: “Şuan şehir merkezinde 160 bin araç var. Trafik zaten otopark sorunu nedeni ile içinden çıkılmaz bir halde. Otoparklarda toplam 6 bin araçlık yer var. Geriye kalan araçlar trafiği felç ediyor. Raylı sistemin sıkıntı oluşturması durumunda vatandaşlar mağdur olurlar ise kesinlikle trafikteki özel araç sayısı artacaktır. Birkaç araç değiştirme zorunluluğu ya da cepten fazla para çıkışı, toplu taşımadan, dolayısıyla raylı sistemden caydıracak. Özel araca yönelinecektir. İki üç kişilik seyahatte özel araç daha karlı hale gelebilir. Şehrin üst kısmından tek otobüsle üniversiteye gidilebiliyordu. Şimdi bu mümkün değil. Otopark sıkıntısı da artacaktır böylece. Şehir trafiğinin içinden çıkılmaz hale gelmesi 5 yılı da bulmayacaktır.” Kavuran raylı sistemin kullanılabilirlik ve ekonomikliğine endekslediği bir formülden söz ediyor. Şehrin üst bölümlerinden tek biletle tramvaya, aynı biletle de fakülteye ulaşılabilirse, sistem olumlu sonuçlar doğurur. Trafik 5 yıl sonra bile rahat seyredebilir: “Samsun’un konut bölümü Atakum, sanayi-ticaret ve iş bölümü Canik ile Tekkeköy’ dür. Bu iki kesim arasındaki ulaşım ne kadar kolaylaşırsa rahatlama oluşur. Seyahat tek bir biletle gerçekleşirse, tadından yenmez. Kimse özel aracını trafiğe sokmaz. Şu andaki otopark ve trafik sorunu bile yüzde 50 oranında geriler.” 48 SAYI 12 / EKİM 2010

OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan soruyor:

11 bin 800 öğrenci kampüse nasıl gelecek ? Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan’a göre, raylı sistem için belediyede yapılan hesap, Kurupelit Kampüsü’ne uymayacak. 4 dakikada bir kalkan tramvay araçları her seferde en fazla 4200 kişi taşıyabiliyor. Oysa ders başlama saatinde 16 bin öğrenci fakültelere doğru hareket ediyor.


Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan’ın hız ve zaman denklemine göre, raylı sistem hesaplamaları gözden kaçırılması imkansız görünen hatalarla dolu. Kurupelit Kampüsüne günde öğrenci, hasta, hasta yakını ve personelden oluşan 30 bin kişi girip çıkıyor. Tramvay ise bir seferde azami 280 yolcu taşıyor. Araçların 4 dakikada bir kalktığı varsayılırsa bir saatlik sürede 15 araç 4200 kişiyi fakülteye ulaştırabiliyor. Özellikle ders başlama saatinde 16 bin öğrenci yola koyuluyor. Rektör Akan soruyor: 11,800 öğrenci kampüse neyle taşınacak? Raylar, eğimin treni engelleyeceği gerekçesiyle Kurupelit Kampüsünün girişine kadar döşendi. Öğrencilerin istasyondan yukarıya belediye otobüsleriyle götürülmesi planlanıyor. Bu nakilden ücret talep edilmeyecek ama otobüslerin kapasitesi belli. En yoğun anlarda bile arka arkaya kaç otobüs dizilebilir ki? Başka bir ayrıntı, otobüsler için fakülte girişine konulan sinyalizasyon yüzünden yavaşlayacak. Normalde kampüse dakikada 25 araç geliyor ve hiç durmaksızın yoluna devam ediyor. Haliyle, fakülte yolu kapanacak. Trafik ana yola sarkacak. Araçlar ister istemez iki şeride yayılarak trafiği tıkayacak. O sırada içinde ölümcül bir hastayla kampüs kapısına dayanan bir ambulans da beklemek zorunda kalacak. Belki de hasta oracıkta vefat edecek. Kalp krizi müdahalelerinde 5-10 saniye dahi çok önemli. Gecikme sebepli vefatların sorumluluğunu kim üstlenecek? Çok bilinmeyenli denklemin çözülüp çözülemeyeceğini, soruların sahibi Prof. Dr. Hüseyin Akan da çok merak ediyor: “İnşallah bu raylı sistem başımıza sıkıntı çıkarmaz.” 49 SAYI 12 / EKİM 2010


KAPAK

Atakum’a tramvay rantı Hakan Yavuz, “Artık Samsun torağı daha değerli.” diyor.

Raylı sistem emlak fiyatlarına tavan yaptırdı. Geçtiği güzergâhtaki arsa ve daireleri şimdiden 4-5 katına çıktı. Artık hattın geçtiği yol kenarlarında serbest arsaya denk gelmek neredeyse imkansız. Gayrimenkul uzmanı Hakan Yavuz önceden metrekare bedelinin 200’den 1000 liraya yükseldiğini belirtiyor. Bundan sonra en fazla talebi tramvay yolunun üst caddesi Cağaloğlu’nun göreceği ifade ediliyor. Hakan Yavuz’a göre sistemden daha ziyade Atakum, Atakent ve Kurupelit bölgeleri nemalandı. Samsun’daki emlak ve arsalar bu bölgelerde diğer yerlerdekine nazaran uçuk seviyede değer kazandı. Anormal değerlenmeyi rahat ve hızlı ulaşım imkânı körükledi: “Bir şehirde raylı sistemin olması şehre önemli artı bir özellik sağlar. İstanbul’da taksimden hızlı tirenle hava alanına kadar gidilebiliyor. Samsunda da belediye evlerinden fakülte güzergâhına kadar giden ileriki yıllarda da havaalanına 50 SAYI 12 / EKİM 2010

Özellikle Atakum ilçesinden geçen tramvay güzergâhındaki arsa ve binalar süper prim yaptı. Raylı sistemin üst caddelerinde bile gayrimenkul bulmak zorlaştı. Emlak uzmanı Hakan Yavuz’a göre, değerlenme ivmesini rahat ve hızlı ulaşım imkânı tetikledi.

kadar geliştirilebilecek olan raylı sistem elbette ki emlak fiyatlarında artışı beraberinde getirmiştir. Ulaşım çağdaşlaştıkça ve kolaylaştıkça bunun etkilerinin emlak piyasasında yaşanmaması beklenemez. Şu an itibari ile güzergâh üzerinde hala satılık ve kiralık daire var. Sistem olumlu sonuçlar verdiğinde bu boş daireler kalmayacaktır. Fiyatlarda arz talep çerçevesinde değişecektir. Fakat sistemin rantabl ve kolay ulaşım sağlamaması durumunda ters etkilerde yaşanabilir.” Raylar henüz kendini göstermeden yatırıma yönelenlerin karıyla, sonraki yatırımcılarınkini kıyaslanmak dahi abes. Sadece şehrin dışındaki Kurupelit mevkiinde tramvay yoluna komşu arsalar kalmış. Raylı sistem üzerinden alım yapacak kişilerin alternatifleri oldukça azalmış. Alıcının pek alternatifi yok. Yakında onlar da tükenecek gibi. Atakum’ da ev sahibi olabilmek için eskisinden yüklü miktar ödemek ge-

rekiyor şimdi. İstasyonlara yakınlık da gayrimenkullerin değerini oynatıyor. Raylı sistemin alt ve üst kısmındaki arsa ve binalar için bugünden yorum yapılamayacağını söylüyor Hakan Yavuz. Üst bölümlerde de, sahildeki kadar hızlı bir gelişme ve canlılık gözlemleniyor. Tepelere doğru bile on dönüm arsa bulmak zorlaşmış: “Samsun’da en tepe noktalar bile değerli alana sahip oldu. Raylı sistemin altta kalan kısmı ile üst kısmı arasında ki 1 Km. alanda fark kalmadı. Fakat biraz uzak mesafelerde farkı görebiliriz. Raylı sistem Samsun gayrimenkul piyasasında fiyatları arttırmakla kalmayıp geçmişte gayrimenkule yatırım yapmış insanlara gelir sağlatmıştır. Bu da; Samsun toprağına yatırım yapmış insanların yüzünü güldürmüştür. Raylı sistemi sadece Samsuna gelmiş bir hizmet olarak görmeyelim. Bu gelişme toprağa yansımıştır. Artık Samsun toprağı daha değerlidir.”


51 SAYI 12 / EKİM 2010


SPOR

SBK Başkanı Ahmet Öztürk’ün hikayesi kadar sözleri de ilginç

Lafla Samsunlu olunmaz

SBK Başkanı Ahmet Öztürk, görevini yürütürken sportif başarının yanı sıra gençlerin kötü alışkanlık ve adi suçlardan uzaklaştırılmasını hedeflediğini de söylüyor. Kurum desteksiz mücadele vermenin zorluğuna işaret ederek, Büyükşehir Belediyesi ve halktan sahiplenme bekliyor.

S

amsun Bayan Basketbol Kulübü’nün (SBK) başkanlığını yapan Ahmet Öztürk’ün bu spor dalıyla gerçek manada iki yıl önce tanıştığına inanmak doğrusu çok zor. Sanki masalımsı bir hikâye bu. Her şey, kulüp yöneticilerinden birinin kombine bilet almasını önermesiyle başlamış. “SBK nedir?” diye sormuş ilk önce. Basketbolun kaç kişiyle oynandığını dahi bilmezken, kendini birden kulübün yönetim kurulu üyeleri arasında bulmuş. Bunu da, gelişmeyi gazetelerde okuyarak kutlama telefonu açanlardan örenmiş işin garibi. “İsim benzerliğidir, o kişi ben değilim” dese de, birkaç gün sonra kulüpten toplantıya çağrılmış. Ona göre yine

52 SAYI 12 / EKİM 2010

Basketbolu sadece ekrandan tanırken, 2 yıl önce birden SBK’nın ikinci başkanlık görevini üstlenen, ardından da bir numaralı koltuğa oturan Öztürk aslında Rize doğumlu ama “Samsun’da doğmuş çok iyi bir Samsunlu’dan daha Samsunlu’yum. Çünkü lafla Samsunlu olunmaz. Bu şehre sahip çıkanlar elini taşın altına sokanlar Samsunlular’dır.” diyor.

bir yanlışlık vardır ortada. Merak bu ya, davete icabet edince, hakikatle yüzleşmiş. SBK’nın 2’inci başkanıdır artık. Geçtiğimiz sezon sonu, Hüseyin Tayinci rahatsızlığı sebebiyle görevi bırakmak zorunda kalınca başkanlık koltuğuna oturmuş. O aslında 1969 doğumlu bir Rizeli. 1989’da geldiği Samsun’da yapıdekorasyon işleriyle uğraşıyor. Hikayesini ilginç kılan diğer ayrıntı da burada saklı zaten. Göçtüğü şehrin sporda başarı kaydetmesi için taşın altına elini koymaktan kaçınmıyor. Yurt dışında geçirdiği 6 yılda 64 ülkeyi gören Öztürk, “Ben Rizeliyim ancak, Samsun’dan başka bir yerde duramıyorum, bunalıyorum. Samsun’da huzurluyum. Artık mezarlığımız da burada. Çünkü artık Samsunluyum. Hem de Samsun’da doğmuş çok iyi bir Samsunludan daha Samsunluyum. Çünkü lafla Samsunlu olunmaz. Bu şehre sahip çıkanlar elini taşın altına sokanlar Samsunlulardır.” diyor.


Görevi kabul edişindeki cesaret, kitabında başarısızlık yazmamasından geliyor. Sportif sorumluluğunda da başarıya azmetmiş. Yarı yolda bırakılmak canını sıkmış biraz. Yönetimden 6 üyenin istifasıyla, omuzlarındaki yük haliyle artmış: “Ben çıplak ayaklarımla cam parçalarının üzerinde yürüyorsam, arkadaşlarım da en azından terlikle yürümeli. Demirden çizme giymelerine müsaade etmem. Aileler birliktelikten güç birliğinden oluşur. Bu bizim içinde geçerli bir fark yok. Birbirimize kenetlenir ve inanırsak bu iş yürür. Birlikte yola çıktığımız arkadaşlarımız bizleri yarı yolda bıraktılar. Bizim istediğimiz her yönetim kurulu üyesinin 50 bin liralık bir reklam bulması, 5 bin TL tutarındaki kombine bileti satması ve yönetim kurulu üye aidatı olan 25 bin TL’yi vermesi idi. Bunu 13 yönetim kurulu üyesi de yaptığında ortaya çıkan rakam bizi çok daha güzel noktalara taşıyacaktı. Bizi yarı yolda bırakanlar nedeni ile yük diğer arkadaşların omuzlarına bindi.” Şehir halkının halen daha SBK’yı tam manasıyla içselleştirip kulübe sahip çıkma havasına erişemediğini söylüyor Öztürk: “Başarıya herkes sahip çıkıyor. Ama takıma sahip çıkan yok. Başarının ne ile elde edildiğini herkes bilir ama

“Ben çıplak ayaklarımla cam parçalarının üzerinde yürüyorsam, arkadaşlarım da en azından terlikle yürümeli. Demirden çizme giymelerine müsaade etmem.

kimse bir şey yapmaz. Bu şehirde Samsunspor’ dan dolayı spora karşı bir soğukluk var. Çünkü takım geçmişten bu yana daima bir beklenti içerisinde olmuş ve bu şehir artık bu beklentileri karşılamıyor. Ayrıca bir basketbol kulübünün bir futbol kulübü kadar devasa bütçelere ihtiyacı yok. SBK’nın borcu da yok. Bu kulübü sadece Büyükşehir Belediyesi üstlense ihya olur ve başarıdan başarıya koşar. Biz buralarda kalıcı değiliz. İnsanlar geçici Samsun ve SBK kalıcı olandır. Biz burada sadece şehre karşı üzerimize düşeni yapıyoruz.”

GENÇLERİ SPORA KAZANDIRMALIYIZ… Başkan Ötürk’ün tek hedefi takımı muvaffak kılmak değil. Gençleri sporla haşır neşir edebilmeyi düşlüyor. Böylelikle adi suç oranındaki kötü namın bir nebze silinebileceğine inanıyor: “Her gün gazeteler adi suçların işlenmesi ile ilgili haberle dolu. Plaj, park ve bahçe yapmakla gençlere bir şeyler veremiyoruz. Onları spor gibi etkinliklerle kötü olaylardan uzak tutabilmeliyiz. ” Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan’la görüşerek, öğrencilerinin ücret

53 SAYI 12 / EKİM 2010


SPOR

ödenmeden maçları izlemeleri konusunda anlaşmışlar. Kurupelit Kampüsü’ndeki billboardlar afişlerle donatılıp maç tarihleri duyurulacakmış. Emniyet Müdürü’nden gençleri spora yönlendirmek için destek istemişler. Milli Eğitim Müdürü ile de aynı mevzuda konuşulacakmış: “Vali Hüseyin Aksoy ise Samsun’a gelişinin üçüncü gününde bizler ile görüştü. Yani Samsun’a gelmeden önce SBK’dan haberli imiş. Türkiye’de halkının büyük bir çoğunluğu PKK terör örgütü sempatizanı bir ilçemizde belediye başkanı bütün spor dallarını ilçeye taşıyarak kulüpler kurdu. Daha önce birçok eyleme karışan sokakta ki çocuklar artık sabahları bu kulüplere gidiyor, öğlen 54 SAYI 12 / EKİM 2010

yemeklerini belediye veriyor ve akşamda evlerine yorgun argın vaziyette dönüyorlar. Eskiden her gün yaşanan eylemlerle gündeme gelen bu ilçede iki yıldır büyük bir huzur ve sükûnet hâkim. Sokaklarda serserilik kalmadı. PKK sokakta eylem yaptıracak genç ve çocuk bulamıyor artık. Samsun’da ise adi suçların işlenmesi ve madde bağımlılığı hızla artarak devam ediyor. Samsun’da 13 yaşında kız çocuğu düşük yapıyor. Bu Samsun’un artık birçok değerlerini yitirdiğini gösteriyor. Ben sadece SBK’nın başarılı olmasını hedef olarak kabul etmiyorum. Daha büyük hedefler gözetiyorum. Benim en büyük hedefim Samsun’un ve gençlerimizin spora

kazandırılması, sporla haşır neşir olmaları.”. SBK’nın bu yılkı hedefi sezonu 4 ya da 5’incilikle bitirmek. Öztürk, oyuncularla diyalog kurulunca oluşan motivasyonun ehemmiyetine de dikkati çekiyor: “Ben oyuncularımızla daima diyalog kurmaya özen gösteriyorum. Çünkü biz burada bir aileyi oluşturuyoruz. Aileden pir parça eksik olunca o eksiklik hemen hissediliyor. Benim iki oğlum 11 çalışanım ve bu takım var.


Hiç birini diğerinden ayırt etmiyorum. Kendi çocuklarımı elemanlarımla, elemanlarımı da burada ki oyunculardan ayrı tutmam. Hepsi benim için aynı. İnsanların bizden duydukları beklentileri karşılayamadığımızda büyük üzüntü duyuyorum.” Şehrin sergilenen çabaya empati duymadığını anlatan Öztürk, bu ayrıntıda çok sitemkar: “Trabzon’da hiç kimse ben Trabzonspor’u sevmiyorum diyemez. Aksi takdirde o şehri terk etmesi gerekir. Oysa

Samsun’da bu dendiği zaman bunu diyenler prim yapıyor. Bu nedenle şehirde hiçbir şey olmuyor. En başta bu insanların bırakın prim yapmasını şehir tarafından kınanması lazım.” 5 Amerikalı’nın transferi maliyet sıkıntısı doğursa da, Öztürk’e göre yükün altına girmeden başarı gelmiyor. Sevindirici haberler de var. PTT, kulübe sponsor olacak. Çakıroğlu Yem Sanayi, Yıldız Kimya ve ADEKA desteklerini sürdürecek. Öztürk, büyük kulüpler gibi, başarı kaydeden oyuncuların sözleşmesini devre arasında iki yıl uzatma taktiğini hayata geçirmeyi planlıyor. Tabi ki bu bütçeye ve halkın takımı sırtlamasına bağlı. Büyükşehir

Belediyesi’nden destek talep ettiklerini de vurguluyor başkan: “Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz ile sıcak ilişkilerimiz başladı. Bunun desteğe dönüşeceğine inanıyorum çünkü bu bir kişinin kulübü değil. Biz ticaret yapmıyoruz. Bu şehrin kulübüdür. Şehri tanıtan bir kulüptür. Samsun Büyükşehir Belediyesinin erkek basketbol takımı, voleybol takımı kurmak gibi çalışmaları varmış. Biz kendisine SBK’yı da unutmamasını belirttik. Belki de kulübü Büyükşehir Belediyesine devretme imkanı bulabiliriz. Samsun Büyükşehir Belediyesi Bayan Basketbol Kulübü olabilir. Arkamızda kurum gücü yok. Büyük takımlar buraya geldiğinde esnaf da kazanıyor.” 55 SAYI 12 / EKİM 2010


OTOMOTİV

Yeni Opel Astra Sports

56 SAYI 12 / EKİM 2010


Tourer Aralık’ta yollarda Aralık ayında yollara çıkacak Opel Astra Sports Tourer 2011 modeli beklentileri karşılayacak gibi gözüküyor. Aracın tasarımında ağabeyi Insignia Sportstourer’a benzer tasarım özellikleri dikkat çekiyor. Yeni Opel Astra, hatcback ile Insignia Sports Tourer’in bir birleşimi gibi görünmekte. C sütununa kadar hatchback modelle aynı tasarıma sahip olan araç arka kısımı Insignia Sports Tourer’den almış izlenimi veriyor. Astra Sports Tourer’in sahip olduğu en önemli özelliklerden birisi FlexFold adlı koltuk katlama sistemi. Bu sistem ile arka koltuk sırası, bagajda bulunan düğmelere basarak

60/40 oranında katlanabiliyor. Bu sayede toplam 1.835 mm’lik uzunluğa sahip düz bir yükleme zemini elde edilebiliyor. Bagaj hacmi 500 litre olan otomobilin arka koltukları katlandığında bu hacim 1.550 litreye ulaşıyor. İç mekan olarak hatcback versiyondan bir farkı bulunmayan otomobil 8 adete kadar ulaşan farklı benzinli vfe dizel motor seçenekleri ile satılacak. Şu anki hatcback modeli ile aynı olan motor seçeneklerine ek olarak 2 yeni motor seçeneği sunulacak. Bunlardan birisi 1.6 litrelik 120 beygir gücündeki motor seçeneği, Diğeri ise yine 1.6 litrelik 140 beygir gücündeki motor seçeneği.

57 SAYI 12 / EKİM 2010


SİNEMA Son Savaşçı Tür : Dram / Macera / Aksiyon Gösterim Tarihi : 8 Ekim 2010 Yönetmen : Neil Marshall Senaryo : Neil Marshall Yapım : 2010, İngiltere , 97 dk. Oyuncular : Dominic West (Virilus) , Olga Kurylenko (Etain) , Noel Clarke (Macros) , David Morrissey (Bothos) , JJ Feild (Thax) , Michael Fassbender (Quintus Dias) Filmin konusu: M. S. 117. Roma İmparatorluğu Mısır’dan İspanya’ya kadar, Doğu’da da Karadeniz’e kadar genişlemiştir. Fakat Kuzey Britanya’da fetihler gerilla taktikleriyle le yenilmez bir düşman haline gelen Pict’ler tarafından durdurulmuştur. Romalılar’ın İngiltere’yi işgali sırasında geçen film, Pict saldırısında geriye kalan son savaşçı Quintus Dias adında bir adamın öyküsünü anlatıyor. General Virilus’un efsanevi 9. Lejyonuna katılan genç adam, Pict ırkını ve liderleri Gorlacon’ı yer yüzünden silmek için ordusuyla beraber kuzeye doğru gitmeye başlar.

Mahpeyker: Kösem Sultan Tür : Dram / Tarihi Gösterim Tarihi : 15 Ekim 2010 Yönetmen : Tarkan Özel Senaryo : Avni Özgürel Görüntü Yönetmeni : Gökhan Atılmış Müzik : Emre Dündar Yapım : 2010, Türkiye Oyuncular : Selda Alkor (Kösem Sultan) , Damla Sönmez (Emine Kösem Sultan) , Gökhan Mumcu (I. Ahmet) , Selda Özer (Safiye Sultan) , Ayten Soykök (Handan Sultan) , Öykü Çelik (Mahfiruz) Filmin konusu: Mahpeyker, çocuk yaşında esir kafilesiyle İstanbul’a getirilip bir ailenin yanına evlâtlık olarak verilen genç kızın Osmanlı İmparatorluğu’nu yönetme gücünü elde edecek seviyeye tırmanışının hikâyesi. Talihin kendisini Topkapı Sarayı’na sürükleyip Sultan 1. Ahmet’le karşılaştırdığı Emine, saray geleneklerine aykırı olmasına, padişahın annesi Handan Sultan ve Topkapı Sarayı Haremi’nin tek hakimi olan Büyük Valide Safiye Sultan’ın muhalefetine rağmen 1. Ahmet’in kararından vazgeçmemesi neticesi nikâhlanır ve Ahmet’in taktığı Mahpeyker adını alır. Safiye ve Handan sultanlar evlilikten duydukları hoşnutsuzluk nedeniye Mahpeyker’i ‘Saray adetlerine alışsın, yol yordam öğrensin’ gerekçesiyle padişahın yanından uzaklaştırır ilgisini kendi buldukları Mahfiruz’a yönlendirip Mahpeyker’i unutturmaya çalışırlar.

Okul - Hayal Bile Etme Tür : Dram Gösterim Tarihi : 22 Ekim 2010 Yönetmen : Adem Uğur Senaryo : Hüseyin Kırca Yapım : 2010, Türkiye 95 Dk. Oyuncular : Ümit Çırak , Sema Sevim Taşdemir , Ceren Karaoğlan , Didem Rezze , Hilmi Özçelik , Sinan Bengier , Tanya Jaziri , Faruk Koraçan , Sibel Gökçe Filmin konusu: Düzenli bir işi olmayan ve bebeği kız doğdu diye onu kabullenemeyen bir babanın, okul çağına kadar ev hapsinde tuttuğu kızı Ayşe okul çağında farklı bir zorlukla karşılaşır. Çünkü babası Selim, kendince doğru bildiğini sandığı nedenlerden dolayı okula göndermek istemez. Ayşe okula başlar ama üzerinde baba dayağı ve baskıları yoğunlaşır. Ayşe için her şey bir işkence halini alır. İlkokulu bitirip liseye başlaması da, babası Selim’in aynı ters tepkilerine yol açsa da, Ayşe liseye yakın çevrede bulunan bir okulda eğitimine devam eder. Sonunda Üniversite sınavları ortaya çıkar. Bu süreçte Ayşe’nin babası Selim, Ayşe’nin yeterince okuduğunu düşünmektedir. Selim’e göre evlenme çağı çoktan geçmiştir. Bu yüzden bir an önce uygun bir delikanlı ile baş göz edip evlendirmesi gerektiğini düşünmekte ve aynı zamanda başlık parasının hesabını yapmaktadır. 58 SAYI 12 / EKİM 2010


59 SAYI 12 / EKİM 2010


AAAAAAAA

60 SAYI 3 / OCAK 2010


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.