Haberexen #08 Haziran 2010

Page 1


AAAAAAAA

2 SAYI 7 / MAYIS 2010


3 SAYI 7 / MAYIS 2010


BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’YE UYGUN DEĞİL

Sayı 8 Haziran 2010

içindekiler 6

EDİTÖR

8

AKILDA KALANLAR

10 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU

14

12

BÖLGEDE EN UCUZ ETİ SAMSUN YİYOR

18

TÜTÜNDE YABANCI KAZANIYOR YERLİ RETİCİ KAN KAYBEDİYOR

12 BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’YE UYGUN DEĞİL

14 BÖLGEDE EN UCUZ ETİ SAMSUN YİYOR 18 TÜTÜNDE YABANCI KAZANIYOR

YERLİ ÜRETİCİ KAN KAYBEDİYOR

22 SİNEMA SAHNELERİNDEN HUZUR EVİNE

22

SİNEMA SAHNELERİNDEN HUZUR EVİNE UZANAN ÇİLELİ YOL

SAĞLIK KENTİ YOLUNDA DEV ADIMLAR

24

UZANAN ÇİLELİ YOL

24 SAĞLIK KENTİ YOLUNDA DEV ADIMLAR 28 ULUSLARARASI ÖKSÜZLER BAŞKA BİR DEYİŞLE HAYMATLOSLAR

30 SINAV KAYGISININ SONUCA FAYDASI YOK... 34 SAMSUN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLER

24

CENNETİ

52 1989 MODEL SAAB 900SPG O BİR DÜNYA EFSANESİ

54 SAMSUNSPOR’A ACİL KAN LAZIM

34

ULUSLARARASI ÖKSÜZLER BAŞKA BİR DEYİŞLE HAYMATLOSLAR

SAMSUN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLER CENNETİ

58 SİNEMA

54 SAMSUNSPOR’A ACİL KAN LAZIM

4 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


5 SAYI 7 / MAYIS 2010


EDİTÖR

Samsun’u keşfetmek !

Samsun’u ne kadar tanıyoruz? Samsun hiç kuşkusuz; 19 Mayıs 1919 tarihinde Baş Komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı yer özelliğiyle, yakın tarihimizin en önemli sayfası Cumhuriyet’in kuruluşu sürecine adını altın harflerle yazdıran bir şehir. Sadece tarihteki bu yeri itibariyle dahi çok ciddi turizm potansiyeline sahipken, her nedense bu sektörden yeterince istifade edip pay alamamakta.

AYLIK BAĞIMSIZ HABER DERGİSİ

w w w. h a b e rexen.com

Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK Vedat ATICI HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRÜ

AYŞEGÜL KANKAL

Doğal güzellikleri, antik evveliyatı ve bunlara ait kalıntıları; ilaveten sağlık turizmi potansiyeliyle de gezilip görülebilecek zenginliklerle donatılı bir şehir burası. Ancak tanıtım eksikliği hat safhada. İtinasızlık köreltmiş turizm kanallarını.

Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com

Bırakalım dışarıdan gelecek yabancı turistleri! Kaçımız biliyoruz Tekkeköy’deki mağaraları ve tarihini? Şehrin merkezinden bir örnek; Amisos Tepesi’ni kaç kişi ziyaret etmiştir acaba?

Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com

Samsun’u değerli kılan o kadar çok güzellik var ki! Ladik Akdağ ile Vezirköprü Kunduz yaylaları; Havza’daki termal tesisler, Yakakent’in tabiat örtüsü; Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları; Asya-Avrupa transit yolu üzerinde konuşlanışı… Hava, deniz, demir ve kara yoluyla Türkiye’nin her tarafına bağlantısıyla mühim konaklama merkezlerinden biri aslında. Şehrin tarihi ve doğal güzellikleri gezilip görülünce algılanabilecek cinsten. Ancak cezp edici yönlerini tanıtamazsanız ne turistler ne operatörler programlarında yer vermiyorlar size maalesef. Bacasız sanayi turizmde Samsun’u uçurmanın öncelikli şartlarından biri ‘yatak kapasitesini artırmak’ diyenler Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkililerine göre yanılıyor. Çünkü sektörü tanıtım faaliyetleri taşıyor. Turistik bölge halinin tescillenip işlemesi için devlet de taşın altına elini koymalı bir an önce…

REKLAM REZERVASYON

HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.fmd.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YAZIŞMA ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

6 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


7 SAYI 7 / MAYIS 2010


AKILDA KALANLAR SAMSUN’A “ÖRNEK KENT” MÜZESİ Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen açıkladı; Karadeniz Bölgesi’nde örnek ve kapsamlı kent müzesinin Samsun’a kuruluyor: “Bugüne kadar sahil bantlarının çok yanlış kullanılması, kurumlar arasındaki ilişkide eşgüdümün sağlanmamasından doğan doğanın zedelenmesi ve benzeri konuları ancak birliktelik ve bütüncül bakış açısında daha geniş çerçeveli bir planlamayla yapılabileceğini, özellikle Karadeniz bölgesi için çok önemli buluyoruz..”

BULANIK DAVASI ANKARA’YA Muş’un Bulanık ilçesinde 15 Aralık 2009’da meydana gelen olayın davası, DTP eski Genel Başkanı Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan yumruklu saldırıdan sonra avukatların başvurusu üzerine Ankara’ya alındı. 12 Nisan 2010’da Samsun’da görülen ilk duruşmanın ardından DTP eski Eşbaşkanı Ahmet Türk’e yapılan saldırı ve avukatların uzun süre adliyede bekletilmeleri iddiasıyla bu sefer de avukatlar güvenliği gerekçe göstererek davanın yer değiştirmesini istemişti. Alınan karar doğrultusunda Bulanık dosyası Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Ankara’ya gönderildi.

GIDA OSB İÇİN ALT YAPI ÇALIŞMASI Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, Gıda Organize ve Sanayi Bölgesi’nin (OSB), alt yapısını yapacak firma ile sözleşme imzalandığını açıkladı. Samsunlular’ın uzun zamandır beklediği alt yapı, ihalesini tamamlandığını ve müteahhit firmanın teminat vererek noter huzurunda sözleşme imzalandığını belirten Murzioğlu, “Çok yakın bir zamanda alt yapısı yapıldıktan son tahsiste bulunduğumuz 22 yatırımcıya yerlerini vereceğiz” dedi.

BAŞARI’YA İNANAN ON BİNLER… Karadeniz Bölgesi’nin ilk vakıf üniversitesi Canik Başarı’nın temel atma töreni bir hayli görkemliydi. Bittiğinde Samsun’u bölgenin iki üniversiteli ilk ve tek şehri unvanına kavuşacak. Canik ilçesinin Gürgenyatak köyü sınırları içinde inşa edilen Başarı Üniversitesi’nin iki yılda hizmete geçirilmesi planlanıyor. Törene Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, AK Parti Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Ahmet Yeni, Fatih Öztürk, Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Canik Belediye Başkanı Osman Genç, OMÜ Rektörü Hüseyin Akan, AK Parti Samsun İl Başkanı Adem Güney, Canik Başarı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Yönetim Kurulu Üyeleri ve çok sayıda Samsunlu katıldı.

BÜYÜK CAMİİ, İSTANBUL’DAN AÇILDI… Samsun Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce restore çalışmaları tamamlanan Büyük Camii’nin resmi açılışını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki merkez tören yerinden canlı bağlantıyla yaptı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restore ettirdiği bin 111 eserlerin toplu açılışını, 7 bölgeye kurulan canlı bağlantılarla Başbakan Erdoğan gerçekleştirdi. Büyük Camii’nin açılışında Vali Hasan Basri Güzeloğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, AK Parti Milletvekili Ahmet Yeni, Atakum İlçe Kaymakamı Salim Demir, Samsun Vakıflar Bölge Müdürü Muhsin Öztürk, İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt’un yanı sıra çok sayıda vatandaş iştirak etti. 8 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


EĞİTİME BİR DESTEKLE GELECEĞE BİN IŞIK İl Özel İdaresi’nin TR 07H2.01–02 Hayat Boyu Öğrenme Hibe Programı’na yazdığı “Eğitime Bir Destek Geleceğe Bin Işık Projesi”nde sözleşme aşaması tamamlandı. Yüzde 90’ı hibe 145 bin 42 Euro bedelli proje Avrupa Birliği kaynaklarınca destekleniyor. Sözleşmesi, İl Özel İdaresi adına Genel Sekreter Aslan Karanfil ile Merkezi Finans İhale Birimi yetkilileri arasında Ankara’da imzalandı. Okumayazma bilmeyen yetişkinlere yönelik hazırlanan projede, yetişkinlere işlevsel okuma-yazma becerisi kazandırılması amaçlanıyor. Ayrıca hayat boyu öğrenme stratejisine uygun bir yaklaşımla yetişkinlerin yaşam kalitesinin yükseltilmesi de hedefleniyor aynı zamanda.

LOJİSTİK KONGRESİ… Büyükşehir Belediyesi Anakent Sosyal Tesisleri’ndeki Samsun Lojistik Kongresi’nde TSO Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, şehrin bu konudaki ayrıcalıklı konumunu anlattı. Kongreyi, Avrupa İşletmeler Ağı-Karadeniz Konsorsiyumu ile TSO’nun ortaklaşa organize etti. Murzioğlu, bu sektörün gelişmesindeki imkan ve etkenler açısından 19 Mayıs Şehri’nin avantajlarını dile getirdi.

YURT YANGINI: 2 ÖLÜ

SAMSUN’A LOJİSTİK ÜS OLMA FIRSATI… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev arasında imzalanan 17 maddelik işbirliği protokolüye Samsun Karadeniz Bölgesi’nin lojistik üssü oluyor. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Rusya Federasyonu Ulaştırma Bakanı Igor Leviti’nin imzaladığı uluslararası karma taşımacılığın organize edilmesine dair anlaşmayla Samsun-Kavkaz demiryolu feribot taşımacılığı resmen faaliyete geçmiş oldu. Tren feri sistemi sayesinde Türk ihracatçıları Samsun limanından Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Çin’e kadar uzanabilecek bir coğrafyaya ihracat yapabilecek.

SHÇEK’e bağlı Yaşardoğu Kız Yetiştirme Yurdu’nda çıkan yangında iki öğrenci karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu hayatını kaybederken bir öğrenci de camdan atlayarak yaralandı. Yangının ardından Samsun’a gelen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, 2 çocuğun hayatını kaybettiği, 1 çocuğun da yaralandığı, yurt yangınıyla ilgili bir ihmal ve eksiklik görünmediğini söyledi.

GÜZELOĞLU MERSİN’E, AKSOY SAMSUN’A

GAZİ CADDESİ TRAFİĞE KAPATILACAK Gazi Caddesi’nin Samsun’un en önemli ticaret ve yaşam merkezlerinden biri. lkadım Belediye Başkanı Necattin Demirtaş, Gazi Caddesi’nin trafiğe kapatılarak, nostaljik sokakların ve alışveriş merkezlerinin olacağı, çehresinin modern bir görünüme kavuşturularak bir yaşam merkezi haline gelmesini hedeflediklerini söyledi.

Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ile Mersin Valisi Hüseyin Aksoy karşılıklı yer değiştirdi. 2003’te Gümüşhane’de başlayan Vali Güzeloğlu, daha sonra Karaman’a ardında da Samsun’a atanmıştı. Mersin’den Samsun’a atanan Hüseyin Aksoy, uzun süre Samsun’da valilik yapan merhum Erdoğan Cebeci’nin damadı. Aksoy Mersin’den önce İçişleri Bakanlığı Genel Sekreteri ve Muğla Valisi olarak görev yaptı. 9 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KÖŞE YAZISI

BEKİR REŞİTOĞLU

Turizm fırsatı…

B

irileri Samsunlulara, ticarette “bölge toptancılığı” döneminin çoktan bittiğini anlatmalı. Ne garip bir öneri, “Bunu bilmeyen mi var Samsun’da?” diye soranlardansanız, derin bir yanılgı içindesiniz.

ülkeler. Önemli bir bölümü Anadolu’daki güzelliklerin ve tarihi zenginliğin yanına bile yaklaşamazken… Kıtaları birleştiren Anadolu’nun insanları kendine çekme gibi bir artı yükü yok üstelik. Zaten günübirlik nüfus hareketlilikleri yoğun, hem içte, hem de dıştan. Tesisleşme atılım bekliyor sadece.

İşin doğrusu bu sözleri aslında şehrin yönetiminde etkili sivil ve resmi makamlara yöneltmekteyiz aslında. Bir olgu geç fark edilebilir, ancak yeni duruma adapte sağlamak için hiçbir zaman geç değildir. Hele ki iletişim teknolojisiyle bilgi transferinin anlık yaşandığı günümüzde bazen doğruyu en son kavramak avantaja dönüşebiliyor. Yakın geçmiş bunun örnekleriyle dolu. Sanayileşme ve buna bağlı sektörlerin planlanıp konuşlandırılmasında 19 Mayıs Şehri büyük fırsatlara sahip. Her an durumu lehine çevirebilir. Bunu deneyeceğine yürekten inanmaktayız. Gerçi henüz Türkiye ölçeğinde ve ciddi planlamalar ışığında ‘yatırım trafiği’ ile ‘hizmet kalite standardı’ belirlenemese de; Samsun artık ‘bacasız sanayi turizmde’, gerçeğe göre davranmasıyla neleri kazanabileceğini görmek zorunda. Tarihse tarih; tabii güzellikse güzellik, birbirinden eşsiz dağ, ova, orman, vadi ve deniz manzaraları; kaplıcaysa kaplıca; sporsa spor… Spor derken; kayak, dağcılık ve yamaç paraşütünden söz ediyoruz. Kamp ve yürüyüş imkanları… 10 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Bafra’daki kuş cennetleri bir ömre bedel. Alaçam’daki güneşin batış seyrindeki olağanüstülüğü tam ifade edebilen şiir yazılamadı şimdiye kadar… Yaylalardaki oksijenle ciğerlerin rektifiyesi… Tarihi kalıntılar, eski medeniyetlerin izleri… Alternatif turizm adına Allah her nimeti bol bol dağıtmış bu şehrin deniz, dağ, bayır, akarsu ve göllerine… Tanıtım eksikliği ortada. Ancak esas sorun alt yapıda. Ulaşım ve konaklamaya maya dair problemler her açıdan çözüme kavuşturulmalı. Bir de sektöre inanma ve inandırma hamleleri de gerekiyor öte yandan. Dünya turizm pastası giderek büyüyor. Yeni yerler keşfediliyor zamanla. Milyarlarca dolar pay alıyor bu pastadan kimi

Ayrıca kongre turizminde de ideal şehirlerarasında yer alıyor Samsun. Sırf bu gerekçeyle 5 yıldızlı otellere ihtiyaç duyulduğu bir hakikat. Ekonomik anlamda da gelişmiş otel arzı mutlaka karşılığını bulacaktır. İş görüşmeleri, kongreler ve turistik faaliyetlerin birleştirilmesi gündeme gelebilir zamanla. İleriyi görme, ufuk açma, dünyadaki gelişim açılarını iyi belirleyip kavrayabilme ve tabi ki şehir ruhu oluşumu derhal tatbikat bekleyen ana adım kulvarları. Yağıyla kavrulma ve çaplarında aile şirketliği anlayışının bir an önce yenilmesi şart. Çünkü yenilenmenin yolu buradan geçiyor. Buğday Pazarı alışkınlıklarından sıyrılmalı Samsun esnafı. Hala varsa o duvarlardaki peşin ve veresiye satanların halini gösteren cam muhafazalı resimleri vakit kaybetmeden indirmeli aşağıya. Devir değişti artık. Bir ‘tık’ ile milyarlarca dolarlık mal bir çırpıda el değiştiriyor. Yastık altındaki sermayenin ne sahibine, ne şehrine, ne de ülkesine hayrı dokunmuyor. Mobbingci zihniyetler de er ya da geç mağlubiyetlerini ilan edecek. Bu anlamsız direnç kırılacak.


11 SAYI 7 / MAYIS 2010


SİYASET

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Osman Çakır:

Başkanlık sistemi Türkiye’ye uygun değil Çakır, partisi MHP’nin Samsun projeleriyle alakalı sorumuzu cevaplarken, AK Parti’yi eleştirmeyi yeğledi: “MHP iktidarında Samsun’un dokuz milletvekilinden yedisini alıp da yatırımlar teşvikler dağıtılırken Samsunu ‘Kara bir ada’ gibi dışarıda bırakan köhne bir anlayış olmayacaktır. Samsun sahipsiz olmayacaktır.” Mustafa BİLİK

R

ektörlük, hatta üniversitelerarası Kurul Başkanlığı görevlerini üstlendiği akademik hayattan siyasete geçiş yapan Prof. Dr. Osman Çakır, TBMM’nin 23’üncü döneminde Milliyetçi Hareket Partisi’ni (MHP) Samsunlular adına temsil ediyor. Trabzon Sürmene doğumlu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kimya Bölümü’nden mezun. Yüksek lisans ve doktorasını Hacettepe’de tamamlayarak yardımcı doçent sıfatıyla Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde (OMÜ) göreve başlıyor. 1991 yılında profesörlüğe yükseliyor. Enstitü Müdür Yardımcılığı, Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü, Satın alma Müdürlüğü, İhale Komisyon Başkanlığı, Fakülte Kurulu Üyeliği, Yönetim Kurulu Üyeliği gibi birçok görevi icra ettik12 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

ten sonra 1996’da OMÜ Rektörlüğüne seçiliyor. Gazete ve dergilerde yazılar kaleme alan Çakır, şimdi MHP’nin Araştırma ve Strateji Geliştirmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı. Aynı zamanda Türkiye AB Uyum komisyonu ve AB Karma Parlamento üyesi. Aslında siyasette daha lise yıllarındayken ilgi duyuyor. “Millete hizmet etmenin yolu siyasetten geçer” düşüncesini benimseyenlerden. Siyaset onun için paylaşım ve kant kaynağı değil kesinlikle; en basit ifadesiyle, millete hizmetin, ideallerini gerçekleştirebilmesinin bir aracı. Siyasi anlayışında önce ülke ve millet, ardından da parti hâkim. Vaktinin çoğunu, parti genel merkezinde araştırmalara, aylık raporlara ve komis-

Türklerin tarihinde büyük öneme sahip destanla bir terör örgütünün aynı adla anılmasından duyduğu rahatsızlığı da dile getiriyor.

yon çalışmalarına ayırıyor. Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu çalışma ve toplantılarıyla meşgul öte yandan. Siyaset ona göre uzun soluklu bir maraton. Partisi ve ülkeye katkı sağladığı sürece devam etme niyetinde. Çakır, Dergi Haberexenin sorularını cevapladı.


- Sizce Samsun’un kalkınması için olmazsa olmazlar nelerdir?

Sizlerin de çok iyi bildiği gibi Samsun, Türk Kurtuluş Tarihi’nde müstesna bir yeri olan, çok eski çağlardan beri bir ticaret ve kültür merkezi, liman şehridir. Günümüze kadar bu görünümünü devam ettirmeye çalışmıştır. İç Anadolu’nun Karadeniz’e açılan penceresidir. Kara, hava, deniz, demiryolu ulaşımına sahiptir. Karadeniz Bölgesi’nin ve ülkemizin önemli bir merkezidir. Samsun Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin nüfus, sanayi, ticaret, doğal ve kültürel varlıklar ve zenginlikler açısından en büyük ili ve Orta ve Doğu Karadeniz’in ticaret merkezi durumundadır. Özellikle Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalarının meydana getirdiği Çarşamba ve Bafra Ovaları Çukurova’dan sonra Türkiye’nin en verimli ve bereketli topraklarına sahiptir. AKP iktidarının ülke genelindeki ekonomik başarısızlığından en çok etkilenen illerden biride ne yazık ki Samsun’dur. Geçmiş dönemde istihdam imkânı veren bütün kamu kurumları elden çıkarılmış yerine hiçbir ciddi istihdam imkânı sağlayacak kamu veya özel işletme ikame edilmemiştir. Bu durum sadece Samsun’da işsizliği arttırmakla kalmamış aynı zamanda esnafı da perişan etmiştir. Esnaf kendilerinden alış veriş edecek düzenli maaşlı müşterilerini kaybetmiş, bunu ardı ardına iflas eden ya da kapanan işletmeler izlemiştir. Samsun’un iyi bir duruma gelebilmesi için; tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi, yıllardır tamamlanmayan sulama projeleri tamamlanması; tarıma dayalı sanayi ve tarım ürünlerinin uluslararası pazarlara ulaştırılması için pazar temini, ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması ve nakliyesi ile ilgili problemlerin çözülmesi; işsizliğin had safhada olduğu ilimizde istihdamı artıracak yatırımların teşviki ve özel sektörün özendirilmesi; her türlü ulaşım imkânlarından istifade ile bölge ülkeleri ile ticaretin ve alışverişin geliştirilmesi Samsun’un bölgesel bir cazibe merkezi haline getirilmesi, gerekmektedir. Ayrıca, İlimiz kaplıca (termal) açısından bir hayli zenginliğe sahiptir. Gerek sağlık, gerekse turizm açısından büyük önemi olan bu doğa imkânlarını, yöre ve ülkemiz insanına daha yararlı hale getirecek projeler ile benzer şekilde yaz mevsiminde kısa süreli “yayla, karavan, av, göl, nehir” turizm konularında projeler gerçekleştirilebilir. Samsun’da işsiz genç-

ler için meslek edindirme, ev hanımları için yöresel yemekler ve el becerilerini geliştirip pazarlamak için kurslar, kültürel ve sosyal faaliyetlerde bulunmak için Eğitim ve Kültür Merkezi, yerel sürekli pazar haline dönüştürülüp kullanılması yönünde bir proje geliştirilip sunulabilir. - MHP’nin Samsun ya da Karadeniz bölgesi için politikaları var mı? Şimdiye kadar ürettiği projeleri anlatır mısınız?

MHP, ülkemiz için bütün partilerden farklılığını ortaya koyan bir kurumdur. Halkımızın sorunlarını kendine dert edinen ve önce ülkem anlayışı ile kendi parti menfaatini düşünmeden çözüm üreten tek partidir. MHP parti okulu ve AR-GE çalışmaları ile ülke yönetimine farklı ve yeni bir anlayışı kazandıran bir partidir. MHP kadroları ile projeleri ile ve çözüm önerileri ile ülkeyi yönetmeye talip ve hazır bir partidir. Bu cümleden olmak üzere bütün Türkiye’nin olduğu gibi Samsunumuzun sorunlarına da çözüm üretecek projeler hazırlayıp çalışmalar yapılmaktadır. Şu kadarını söyleyeyim MHP iktidarında Samsun’un dokuz milletvekilinden yedisini alıp da yatırımlar teşvikler dağıtılırken Samsunu ‘Kara bir ada’ gibi dışarıda bırakan köhne bir anlayış olmayacaktır. Samsun sahipsiz olmayacaktır.Unutulmamalıdır ki! Güçlü bir MHP Türkiye’nin bu gününün ve geleceğinin en önemli güvencesidir. - Sizce AKP’nin desteklenesi hiç icraatı yok mu?

“Sekiz yıllık AKP iktidarı boyunca gittikçe daha kötüye giden işsizlik problemi artık toplumsal buhran haline gelmiştir. Artık ekonomik problemler yüzünden kendi hayatına son verenlerin sayısında ciddi artışlar yaşanmaya başlamıştır. Çok iyi üniversitelerden mezun olanlar bile iş bulma konusunda hüsrana uğramaktadır. Dış politikadaki teslimiyet politikası, iç politikadaki sürekli artan gerginlik ve büyüyen tartışmalar da düşünüldüğünde AKP’nin desteklenesi bir icraatının bulunduğunu söylemek zordur. Kurumlarda kadrolaşma, kamusal yapının bozulması, ekonomideki sorunlar AKP döneminde zirve yapmış, 2002’de sıfıra inen terör sekiz yıllık AKP döneminde şehirlere kadar ulaşmıştır. Bu büyük hatalar bütün küçük başarıları silip süpürür niteliktedir. Son Anayasa değişiklik teklifi de açılım adı verilen ve AKP tarafından içeriği bir türlü tam olarak açıklanamayan planlar çerçevesinde

AKP’nin asıl amacının ne olduğunun da göstergesidir. - Samsun yerel yönetimler bazında başarılı şekilde yönetiliyor mu?

Burada da siyasi partilerin ülkeye, halkımıza bakışı ve hizmet anlayışı çok önemlidir. Belediyecilik, bir yandan en temel ihtiyaçlar olan su, kanalizasyon, yol, imar ve benzeri ağırlıklı altyapı hizmetlerini yapmak; diğer yandan, günlük hayatın akışını sağlamak, çarşıpazar düzenini temin edecek faaliyetleri gerçekleştirmek; bir diğer yandan da şehirlere şehir hüviyetini kazandıran kimlik ve kişiliğinin ortaya çıkmasına vesile olan sosyal hayatı canlandıracak etkinliklere öncü olmak gerçekten çok önemli görevlerdir.Bizim anlayışımıza göre Belediye hizmetlerinde temel amaç kârlılık değil, israfın önlenmesi ile hizmetlerde verimliliğin ve etkinliğin sağlanmasıdır. Hizmetlerin belirli bir maliyeti bulunsa da, belediyelerimizin, insanlarımızı ‘müşteri’ olarak algılamaları ve hizmetlerini bu esas dâhilinde sunmaları hiç bir şekilde doğru ve insanî bir yaklaşım olamaz. Çünkü sosyal bir devlette, hiçbir sıfatın, vatandaş olma sıfatından daha fazla hizmet almayı, o ülkenin insanlarına sağladığı hak ve özgürlüklerden yararlanmayı içermediği açıktır. MHP’nin yerel yönetimlere bakışı diğer partilerden farklıdır. MHP, insanımızı, ailelerimizi ve kentlerimizi bir bütünün parçaları olarak görür. Kentlerimizde ekonomik ve kültürel gelişmenin birlikte yürütülmesinden yanadır. MHP’li bir yerel yönetici yapacağı bütün faaliyetlerde tarihimize, kültürümüze ve medeniyet anlayışımıza uygun davranır. - Tek başına iktidara gelirse, MHP’nin hemen gerçekleştireceği üç icraat neler olabilir acaba?

Milliyetçi Hareket Partisi’nin vizyonu, geniş vatandaş kitlelerinin teveccühünü kazanarak tek başına iktidar olduğunda Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya düzeni anlayışıyla ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik gelişimini ve bilgi toplumuna geçişini sağlayarak ülkemizin bölgesinde ve dünyada süper güç ve lider ülke konumuna getirmektir. Partimizin amacı herkesi teslimiyete karşı durmaya, kardeşlikte buluşmaya ve kutlu geleceği paylaşmaya davet ederek ortak refah ve mutluluğumuzu sağlamaktır. 13 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


İŞ DÜNYASI

Bölgede en ucuz eti Samsun yiyor Florya Entegre Et Sanayi Genel Müdürü Fehmi Yalçın soruyor: “Yasaklanmasına rağmen, alışveriş merkezleri ve büyük marketlerde hazır kıyma nasıl satılıyor? ” Şu sözler de ona ait: “Geçtiğimiz günlerde Saathane Meydanı’nda bir stant kurulmuş sucuk tanıtımı yapılıyor. Yüzde yüz dana eti denilerek 2 TL’ye satılıyor. Hemen ‘174 Alo Gıda Güvenliği’ hattını aradım ama sonuç yine değişmedi.” Vedat ATICI

2

005’ten bu yana sürekli artan et fiyatlarıyla acaba birileri mi oynamaktaydı? Araştırınca gördük ki, iddialar hiç de yenilir yutulur cinsten değil. Besiciler, et entegre tesisleri, et ve et ürünleri imal eden şirketlerin kendi aralarında anlaşarak et fiyatlarını yükselttiklerinden tutun da; daha fazla kazanç adına tek tırnaklı hayvan etlerinin piyasaya sürüldüğüne dair söylentiler ayyukta. Hükümetin, et ithalini serbestleştirme restinin problemi hangi ölçüde çözeceği zamanla görülecek. Florya Entegre Et Sanayi Genel Müdürü Fehmi Yalçın, et fiyatlarındaki yükselişin sebeplerini kendi içimizde aramamız gerektiğini söylüyor. Kısa süre sonra bir kilogram kırmızı etin 50 liradan satılacağının iddia edilmesi kafaları iyice karıştırmıştı. Bu iddiada gerçekleşme ihtimali var mıydı? Köylerdeki besicilerin bu tür söylemlerden etkilenerek malını kesime getirmediğini anlatan Yalçın, “Çünkü kasaplar odası ve besiciler birliği gibi kurumların besicilikle uğraşan vatandaşlarımız üzerinde etkileri inanılmaz ölçüde. Neredeyse ağızlardan çıkan sözler kanun hükmü gibi kabul ediliyor. Hal böyle olunca da arz talep dengesi alt

14 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

üst oldu. Bu arkadaşlarımızın farkında olmadan, ‘yangına körükle gitme’ misali yaptığı bu konuşmalar sonucu et fiyatları bu denli yükseldi” diyor. Spekülasyonlar sonucu hem kasap esnafının hem vatandaşların zarar gördüğünü belirterek, konuşmaların et fiyatlarının artması ya da düşmesi anlamındaki tesirine ise şu örneği veriyor. “Bakın ithal et gelmeden sadece telaffuz edilmesi bile et fiyatlarının 3 ila 4 TL düşmesine neden oldu. Kaldı ki et fiyatları 50 TL’leri görecek dendiği zaman her gün 1 ya da iki TL artıyordu. Burada sorumlu davranılmadı.” Fiyatlardaki düşüşe rağmen etten halen kar edilebildiğini öne süren Yalçın, “Bizim insanımızın fıtratında var. Hep daha fazlasını kazanmak ister. Şu an et fiyatları tabiri caizse bir balon gibi şişirilmişti. Hükümet yaptığı çıkışla bu balonun havasını aldı. Fiyatlar normal seyrine doğru gidiyor. Spekülatörlerin isteği olmadı. Büyük şirketler bu durumu kendi lehleri doğrultusunda yürütmek istedi. Ancak piyasaya yön veren onlar değil küçük çaptaki besiciler oldu. Fiyatlar aşırı yükselecek beklentisi


aldık. Adana’da at, eşek gibi tek tırnaklı hayvanların kesim meselesi var. Bundan bir buçuk ay önce bir üniversitenin yemekhanesinden alınan numunelerde bu durum ortaya çıktı ve basında da yer aldı. Tarım İl Müdürlüğü ve Zabıtaların baskıları artınca bu ildeki tek tırnaklı hayvan etlerin Trabzon’a gönderildiği ve buradan Gürcistan’dan ithalmiş gibi satıldığı yine duyum olarak geldi. Yoksa Akçaabat’ta et verdiğimiz lokantalar vardı. Şu anda veremiyoruz, bizim etlerimiz pahalı geliyor. Bölgede en ucuz eti biz verirken birden ne oldu da et almayı bıraktılar.”

Kasaplar Odası ve Besiciler Birliği gibi kurumların besicilikle uğraşanları inanılmaz ölçüde etkilerini belirten Fehmi Yalçın, “Neredeyse ağızlardan çıkan sözler kanun hükmü gibi kabul ediliyor. Hal böyle olunca da arz talep dengesi alt üst oldu. Bu arkadaşlarımızın farkında olmadan, ‘yangına körükle gitme’ misali yaptığı bu konuşmalar sonucu et fiyatları bu denli yükseldi.” diyor.

içerisindeki besiciler mallarını piyasaya çıkarmadı. Bu sefer büyük şirketler bu durumu biz yönlendiriyoruz şeklinde bir vahamete kapıldı. Hükümetin tam bu sırada ithal et çıkışı bütün oyunları altüst etti, büyük firmaları sinsi planları bozulmuş oldu.” diye konuşuyor. Yalçın’ın ifade ettiği şu bilgi Samsunluları yakından ilgilendiriyor: “Vezirköprü, Havza, Lâdik gibi ilçelerin yanı sıra Amasya, Suluova gibi hayvancılıkta önde gelen komşu il ve ilçelerden beslenen bir konumdayız. Karadeniz Bölgesi içerisinde de en fazla hayvana sahip olan iliz. Bu nedenle Samsun halkı bölge içerisinde en ucuz eti yiyor diyebilirim.” Et fiyatlarındaki spekülatif dalgalanış kaçak kesim iddialarını da gündeme getiriyor haliyle. Yalçın, bu konuda şunları kaydediyor: “Samsun’da bir esnafa kaçak et nedeniyle ceza kesildiği duyumları

Yalçın, olumsuz durumların önüne geçilebilmesi için denetim mekanizmasının güçlendirilmesi gerektiğini de vurguluyor: “Ne yazık ki devlet bu konuda yetersiz. Denetleme mekanizması yetersiz. Samsun’da en az 100 tane şarküteri var. Bu işyerlerinde Samsun dışında üretilmiş çok sayıda mal var. Tarım İl Müdürlüğü bunların hangisini muntazaman denetlemiştir. Ben şu 100 şarküterin şu kadarını denetledim desin. Bunları geçelim açık kıyma satmak yasak olduğu halde, Samsun’un büyük alışveriş merkezleri ve büyük marketleri dâhil olmak üzere açık kıyma satışı yapılıyor. İsterseniz gidelim bakalım. Yasal olmayan şeylerin satışına neden müsaade ediliyor. Ancak birisi zehirlenecekte ilgili kurum bir şeyler yapacak. Geçtiğimiz günlerde Saathane Meydanı’nda bir stant kurulmuş sucuk tanıtımı yapılıyor. Yüzde yüz dana eti denilerek 2 TL’ye sucuk satılıyor. Hemen ‘174 Alo Gıda Güvenliği’ hattını aradım ama sonuç yine değişmedi, aynı.”

DOMUZ ETİNİN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ…

Domuz eti, diğer etlerden daha kolay ayırabilir. Evcil domuzlarda bu ayırım daha kolaydır. Eti bembeyazdır ve yağları daha belirgindir. Ancak yaban domuzu olduğu zaman iş biraz daha farklı. Kemiksiz eti, sığır etine benzer ve anlaması güçtür. Böyle bir yanlışa düşmemek için kişi hazır kıyma veya parça et almayacak, kasabın teşhir dolabında gördüğü kemikli etten isteyecek. Çünkü gerek at gerek domuz eti olsun fark etmez, etler parçalandıktan sonra ayırt etmek güçleşiyor. Bunun için ancak laboratuar analizi gerekiyor. 15 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


İŞ DÜNYASI

ET İTHALİNDEN KİMLER NEMALANIYOR? Beyaz Ev Et İşleme Tesisi Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Tayinci, et üretimindeki çok elverişli şartlarına rağmen Türkiye’nin dışarıya bağımlı hale getirilmek istendiğini öne sürüyor: “Bu işten nemalanan kesimlere hizmet karşılığında zorunlu olarak kazanç aktarıldığını düşünüyorum.” Et fiyatlarıyla oynanmasından kendileri gibi hayvan alıp imalata arz eden firmaların birinci derecede etkilendiklerini ifade eden Beyaz Ev Et İşleme Tesisi Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Tayinci, 28 Mart ile 1 Mayıs arasındaki dönemde hem şaşırdıklarını hem de cidden sarsıldıklarını dile getiriyor. Sürecin baş döndürdüğünü söyleyerek, “12,50 TL ile 14 TL arasında canlı hayvan alımı

yaparken, hiç kimsenin anlamadığı kısa bir zaman dilimi içerisinde 19 TL’ler den mal aldık” diyor. “Burada özellikle altını çizmek istediğim nokta ‘Kasaplar Odası’ gibi sorumlu kuruluşların ‘Et fiyatları artacak’ şeklinde konuşmaları bu sürecin hızlanmasında etkili olmuştur” görüşünü ortaya atan Tayinci, sözlerine devam ediyor: “Yapılan bu bilinçsiz açıklamalar sonucunda perakende satışlar neredeyse İstanbul’la aynı seviyelere geldi. Düşünsenize Samsun gibi bir yerde et fiyatları 30 TL’lere dayandı. Bizim bu dönem içerisinde anlaşmalı olduğumuz besiciler hayvan satımlarını sayısal olarak ciddi şekilde düşürmeye kalktılar. Hükümetin geç yaptığı açıklama ve kasaplar odasının dirayetli bir duruş sergileyememesi, süreci hızlandırdı” Normalde hayvan alımları bir ay önce anlaşılan fiyat üzerinden düzenleniyormuş: “Yapmış olduğumuz anlaşmaları askıya alan besiciler fiyatların daha da yükseleceğini bahane ederek anlaşmaları bozdular. Bir nevi ister al ister alma kardeşim politikasına maruz kaldık. Ama gelin görün ki hayvanı işleyerek perakende satışa uygun hale getiren bizler, kasap marketimizde ve diğer işyerlerimizde fiyatları müşterimize yansıtamadık. Canlı olarak kilosunu 13 TL’ye kestirdiğimiz et, 19 TL’lere çıktı ama bizim fiyatlar aynı kaldı. Kasap marketimizde sattığımız ürünlere her hafta 50 Kuruş ile 1 TL arasında zam yapmak zorunda kaldığımız için müşterilerden tepki aldık. Zararın boyutu sürenin kısa olması nedeniyle kısıtlı kaldı. Ama daha uzun sürseydi emin olun birçok esnaf kepenk kapatmak zorunda kalırdı.” “Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi” diyerek açıklamalarını sürdüren Tayinci, “İstanbul ve diğer büyük şehirlerde etin kilosu ciddi şekilde hareketlenmişti. Paralel olarak bu hareketlenmenin diğer Anadolu şehirlere sıçrayacağı belliydi. İki ay önce bir kilo et ya

16 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


ve diğer sektörlere destek vermemekle ithalatı dışarıdan yapacak firmaların daha fazla kazanç sağladığını düşünüyorum. Samsun’un hayvancılık potansiyeli çevresinde Çarşamba ve Bafra ovası bulunmasına rağmen yeterince kullanılamıyor. İlçelerimizde hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız var ama bunlar çok küçük çaplı kalıyor. Ben bile bazen Tokat’tan Turhal’dan, Sivas’tan hayvan aldığım oluyor. Hükümetin yaşananlardan ders çıkarmasını ve ciddi politikalarla uzun vadeli planlar ortaya koymasını bekliyoruz.”

AT VE EŞEK ETİ NASIL AYIRT EDİLEBİLİR?

Lop et yani kemiksiz etler ayırmak oldukça zor. At ve eşek etinin özellikleri var ancak uzman veya deneyimli olmak lazım. Aksi takdirde ayırt etmek çok zor. 1) AT - EŞEK ETİ CİĞERE YAKIN RENKTEDİR

da kıyma alan aileler şu anda 500 yada 250 gr şeklinde alıyor. Vatandaş bütçesine göre hareket ediyor. Bu zaman zarfında hükümetin dışarıdan alım sözleri üzerine ciddi derecelerde fiyatlar düşmeye başladı. Şu anda hemen hemen eski seviyelere geldi diyebilirim. Besicilerin tavrı bu noktada çok önemli Daha önce fiyatların yükseleceğini bahane ederek anlaşmaları bozan besiciler, fiyatlar düşüşe geçtiğinde anlaşmada belirlenen fiyatlar üzerinde satış yapmaya kalktılar.” diye konuşuyor. Aynı zamanda hükümetin krize geç müdahile ettiğini de öne sürüyor: “Böyle bir hamle şahsım adına daha erken yapılmalıydı. Düşünün bir ay içerisinde canlı hayvan alımlarında 4 ile 5 TL arasında bir oynamalar oldu. Kargas eti alıp tüketiciye sunulacak hale getirdiğinizde ise bu fiyat farkı 10 TL’leri buldu. Ayrıca dışarıdan et ithalinin kesin bir çözüm olduğuna da inanmıyorum. Coğrafi konumu itibariyle hayvancılığa ve tarıma bu kadar elverişli bir ülkenin bu hale gelmesi içler acısı bir durum. Köklü çözüm isteniyorsa

besicilik ve hayvancılıkla ilgili sektörlere daha fazla destek verilmesi lazım.” Tayinci, et fiyatlarındakine benzer hareketlenmelerin geçtiğimiz senelerde pirinçte yaşandığını da hatırlatıyor: “21’inci Yüzyıl’da yaşıyoruz. Bundan 30 sene önce biz ilk yiyecek sektörüne girdiğimizde babam beni sabah beşte Toprak Mahsulleri Ofisi önünde sıraya bırakırdı. Ancak akşam doğru pirinç alabilirdik. Aynı durum bir sene önce yine aynı yerde yaşandı. Türkiye bu duruma getirilmemeliydi. Bulgaristan’da, Gürcistan’da çevremizde bulunan tüm ülkelerde et fiyatları çok düşükken bizde bu kadar yüksek olmasını kabullenemiyorum. Ben bu topraklar içerisinde potansiyeli olan hiçbir şeyin ne ithal edilmesini nede satılmasını arzu etmem. Kendi değerlerimize sahip çıkmamız lazım.” Türkiye’nin çok elverişli şartlarına rağmen dışarıya bağımlı hale getirilmek istendiğini öne sürüyor: “Bu işten nemalanan kesimlere hizmet karşılığında zorunlu olarak kazanç aktarıldığını düşünüyorum. Neden diye sorarsanız, bu şekilde çiftçiliğe, hayvancılığa

At ve eşek eti koyu kırmızı renkte olur, dana eti ise daha açık kırmızıdır. At eti özellikle hava ile temasa geçtiği zaman neredeyse ciğere yakın renk alır. 2) LİFLERİ ÇOK SERTTİR At etinin lifi çok serttir. Çiğnendiğinde sertliği anlaşılır. Ancak bazı sığır etleri de sert olabilir. 3) YAĞI SARIDIR At etinin yağı bayağı sarıdır. Ama buna paralel yine çok yağlı sığır ve dana etleri de sarı renk alabilir. 4) TADINDA FARK YOK Tadında ise herhangi bir fark yoktur. Yemeklerde sos ve baharatlarla hazırladıkları için ayırt etmek daha zor. Mesela Avrupa’da at eti çok değerli ve pahalı. Türkiye’de ise öyle bir alışkanlık yok. Dolayısıyla tüketicilerin böyle bir ayrıma varmaları çok sınırlı. 17 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


İŞ DÜNYASI

Tütünde yabancı kazanıyor, yerli üretici kan kaybediyor Bir zamanlar yetiştirdiği dünyaca meşhur tütünlerin hasat ve satışı sürecindeki ticari hareketliliği kaybeden Bafralı üretici, köyleri terk ediyor. 8 liradan alım sözü veren çiftçi, alım anında fiyatı 2 liraya kadar çekiyor. Çiftçi perişan. Bu çöküş, Samsun’daki ticari hayata da olumsuz yansıyor. Çiftçiler alternatif ürünlerden umdukları verimi alamadıklarını ileri sürüyor. Vergi kaybı da işin diğer bir cabası. Mustafa BİLİK

S

amsun’a adım attığım günden beri bu şehirde dinlediğim bir hikaye vardır. TEKEL fabrikasının paydos ettiği vakitlerde şehirde adım atılacak yer kalmaz, dükkânlar işçi kadınların akınına uğrarmış. Şehirde tütün fabrikaları çalışmadığı için anlatılanlara hiç şahitlik edemedim. Nice meşhur topçularının yetiştiği TEKEL’in arkasındaki mahalle sahasına da kıtlık gelmişti sanki! Burada az ter dökmeyen yüzlerce futbol aşığı çocuk arasından Jilet Hakkılar, Canavar Hamdiler, Emin Kar18 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

lar, Tanju Çolaklar, Dobi Hasanlar, Serkan Aykutlar da çıkmıyordu artık. Alpay’ın şarkısında anlattığı “kendi içer gibi tütün saran, sararken de bütün insanlar gibi hayal kuran ve ağlayan fabrika kızları” neredeydiler şimdi? Tarlada da yoklar. Oysa tütünün çiçeklerinden önce bitiverirlermiş oralarda. O tarlalarda bugün neden tütün üretilmiyor? Çok şansız addederim kendimi, bu günleri görememekten dolayı. Tütün bahçeleri ile fabrikalarını; bu bitkinin çiçeği kadar saf ve huzurlu, ince elli, gökkuşağı gözlü tarım işçisi kızlarını, kadınlarını, yüzüne dolan derin çizgilerin üzerine bastığı

toprağı andırdığı, alnında ter yüzünde gülümsemesi ile iki büklüm çalışan emekçi erkekleri… Çoktan tarihin tozlu sayfalarındaki yerlerini almışla r birer birer… Tütün emekçisinin tarladaki serüveni, mart ve nisan aylarında topraktan fidelerin elde edilmesiyle başlar. Haziran ayında toparlanıp sabah güneşi doğmadan küfelere doldurulan fidelerle tarlalara inilir. Fide sivrici ile açılan oyuklara belli aralıklarla dikilir tütünün bu çocuklu hali. Öğle sonrasının kızgın güneşi yükselinceye dek sürer bu. Sonrasında bitkisinin büyümesi beklenir.


yapabilecekleri topraklardaydılar. Ancak, bir zamanlar halkı vilayet hüviyetini kazanmak için Ankara’nın yollarını aşındıran ilçe günümüzde ekonomik imkansızlıklarla boğuşuyor adeta. Türkiye’nin en önemli ve mümbit ovalarından birinin üzerine kurulu Bafra’da köyler boşalıyor bir bir. İlçe merkezindeki kahvehanelerin sandalyeleri yetmiyor işsizleri gündüzleri işsizleri misafir etmeye. Bafra tütünü yapısı ve iklim gereği sulanmıyor. Bu yüzden sulamaya ihtiyaç duyan Ege tütününden kaliteli. Tütünün içindeki zifir denilen ve sertlikte etkili yapısının yoğunluğunu belirleyen esas unsur, susuzluğun verdiği kavrukluktur.

Bafra tütününe onunla tarlada kavrulan çiftçisinin alnından damlayan ter kafi. Bafra’daki tütün çiftçisi 2000’li yıllar-da 20 - 25 bin civarında iken, sayı yüzde 10’una, yani 2000 - 2.500’e geriliyor süreç içinde. 2007’de Bafra ve Çevresi Tütün Üreticileri Birliği kuruluyor. Bir kıpırdanış yaşandığından değil, Avrupa Birliği (AB) mevzuatı gereği, her ürüne bu tür kurumsallaşma gerektiğinden. Kurucu Başkanı, TEKEL tütün depolarının bulunduğu ve geçmişte tamamen tütüncülükle meşgul Elifli Köyü’nün muhtarı Mehmet Gür. Uygun normlarda ürün üretilmesi ve alım satım gibi konularda birlik söz sahibi değil henüz.

Yabancı firmalar yerli tütün üreticisinin gözünü yaşına bakmıyor bile. Sanki kendi sarar gibi tütün saran fabrika kadınları hayallerde kaldı artık…

Tütün yapraklarının kırılma zamanı geldiğinde ise maharet konuşur. Yaprakları kırmak beceri ister; asla yaprağı sıyırarak kıramazsınız, çünkü kırma yapılan tütün bitkisi kurur. Kırılıp küfelere yüklenen tütün yaprakları aranlara taşınır ve dizim işlemleri başlanır. Dizilen ürünler güneşte kurur. Eksperler gelip kuru tütünün randımanını puanlar. Eşeklere - atlara denkler halinde istiflenen tütün, tüccarlarına satılır. Oradan da fabrikaya yollanır ürün. Üretim aşamasına kadar izlenen bu yol değişmese de satış tamamen farklılaşmış. Tütünün insan sağlığına zararıyla, sanayideki faydası arasında yaman çelişkiler barındıran ters orantı söz konusu. 1923 yılındaki Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi’nde, Yunanistan’ın Kavala, Drama ve Selanik yörelerinden tütün yetiştirme işini çok iyi bilen Türkler, Bafra ve civarına yerleşiyor. Belki de mübadelenin en şanslılarıydılar. En iyi bildikleri tütün yetiştirmeyi yine en iyi 19 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


İŞ DÜNYASI Başkan Mehmet Gür, Bafra tütününü anlatırken en can alıcı noktadan başlıyor sözlerine: “Bafra tütünü Amerika’ ya ihraç edilir ve Samsun’umuzun adını taşıyan sigara paketleri de Amerika’da kapış kapış satılırdı zamanında. Şimdi ise Türkiye’de sigara içebilmek için iyi derecede İngilizce bilmek gerekiyor. Aksi takdirde sigara satın alamazsınız. Eskiden bizim gibi Amerikalılarda kendi ülkelerinde çok sevdikleri Türk sigaralarını satın alırken ilçemizin ismini söylemek zorunda kalıyor ve zorlanıyorlardı. Şimdi durum tam tersi oldu.” Evet, Bafra tütünü Amerika ya ihraç edilir. Bafra’nın adını taşıyan sigaralar üretilir, Samsun isimli sigara Amerika’da dahi rağbet görürmüş bir zamanlar. Dünyadaki her ünlü ve kaliteli sigara harmanına mutlaka Bafra tütünü ilave edilirmiş. İyi bir harman için gere şartmış bu ürün. Amerika’da Avrupa’da satılan

20 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

sigaranın içinde mutlaka Bafra ürünü bulunurmuş. Gür’ün iddiasına göre, Bafra tütünü cinsini sigara firmaları kendi ülkelerine taşıdılar ve orada yetiştirdiler. Bafra’daki tütün bu nedenle ihraç edilemiyor.

TEKEL’İN ÖZELLEŞMESİ ÖLDÜRÜCÜ DARBE.. Mehmet Gür’ün diğer bir iddiası da TEKEL’in özelleşmesiyle yabancı firmaların Bafra üreticisinden tütün almayı bıraktıklarına ilişkin. Ucuzluğu sebebiyle Balkan ülkelerine yöneliyor çoğu. Ayrıca dışarıdan ithal edilen tütünden vergi alınmadığını da ifade ediyor Gür: “TEKEL’in tüm fabrikalarını yabancılar aldı. Bunlarda nasıl olsa vergi ödemeden yurt dışından tütün ithal ediyorlar. Bafra üreticisi artık bitirildi. TEKEL varken tüccar bile tütünü iyi fiyattan alıyordu.

TEKEL tütünün yüzde 5’ini alsa dahi bu günkü kadar kötü durumlara düşmezdik. Bu sene tütünü 2 liradan sattık ki; bu Bafra ve tütün tarihinde görülmemiş bir seviyedir. Önceki şartlarda olsak bugün tütünün ederi 8 liranın aşağısında olamazdı. Tüccarın eline düşen tütün üreticisi ise yanmış durumda. Senenin başında tüccarlar ile üretici arasında anlaşma yapılır. Çiftçiye, tüccar; ‘Sen tütünü yetiştir. Ben A sınıfı tütünü 8, B sınıfını da 5 liradan alırım’ diye vaat ediyor. Fakat hasat zamanı gelince tüccar nasıl olsa çok tütün var, TEKEL bitti, yabancılara satılan sigara fabrikaları için balkanlardan tütün ithal ediliyor, yerli tütünü benden başka da kimse almıyor’ diye düşünüp sözünü unutuyor. Çiftçiye; ‘senin tütünün kalitesi düşük ancak 2 liradan alırım’ diyor. Gariban köylü de bu alışverişe mecbur kalıyor. Zaten köylerde ne insan, ne tütün kalmadı. Artık herkes yavaş yavaş üretimi de köyleri de bıraktı.”


Gür, dumansız hava sahası politikasının sigara satışlarına pek yansıdığına inanmıyor: “Bir şekilde bu ülkede sigara yoğun biçimde tüketiliyor. Bu tüketime karşılık yerli üretici hiçbir kazanç sağlayamıyor artık. Fabrikalar yabancılara satıldı, tütün ithal geliyor. Sadece az bir personelle çalışmasını sürdüren yabancıların fabrikalarında gençlerimiz asgari ücret ile iş uzun çalışma saatlerine razı oluyor. Dünyanın sayılı sanayi ülkeleri, tütünün ekonomi, istihdam, ticari ve finansal alanlardaki etkisini korurken, biz neden böylesi bir sanayi ürününü bu küresel efendilere teslim ettik? Ciğerlerimizi duman sarmasın diye mi? Hükümet 4-5 senedir tütün üretimine kota da uyguluyor. Yani üretimi kısıtlıyor. Her geçen gün bu kota limitleri de azaltılıyor. Artık tütünden Türk çiftçisi, Türk işçi ve sanayicisi kazanmıyor. Sadece yabancı küresel şirketler para kazanıyor. Bizde sadece seyrediyoruz. Bu pastadan kazanan ülkeler vatandaşımızın

parası ile ihya olurken biz günden güne fakirleşiyoruz. Sadece tütün değil şeker pancarında, fındıkta da durum bu. Şimdi ise et üretiminde de durum bu noktaya gidiyor.”

BAFRA’DA ESNAF DA KAN AĞLIYOR… Eskiden Bafra köylerinin yüzde doksanında tütün ziraatıyla uğraşılırmış. Tıpkı Samsun’daki gibi fabrika paydoslarında şehir merkezinde ticari hareketli-

lik olurmuş. Çiftçi mahsul parasını cebine koyunda bundan vilayetteki esnaf da nasiplenirmiş. Bu alış-veriş döngüsünde herkes kazanırmış. Gür, “Ancak şimdi Bafra insanı yeşil kart bürolarının önünde kuyruk oluşturuyor. Bafra kahvehaneleri işsiz gençler ile doldu. Bafra şimdi emekli şehri oldu.” diye konuşuyor. Vergi hususuna da değinen Gür’den basit bir hesap: “Köylü tütününü satarken vergi ödüyordu. Ancak şimdi ithal edilen tütünden vergi alınmıyor. Bir köyde 200 ekici olsa birer ton tütün yapsa 200 ton tütün 8 liradan 1 milyon 600 bin TL para ediyor. Bu sadece Bafra’nın bir köyünün kazancı. Bafra’da 114 tane köy var. Bu rakamlar sadece köylünün değil Bafra’nın ve devletin kayıplarını daha net ortaya koyuyor.” Bafra’da tütüne karşılık birçok alternatif ürün denenmiş. Çiftçiler nedense başarı kaydedememiş bu ürünlerde. Meyve fidanları tutmamış, iklime ayak uyduramayarak yanmış vs… 21 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


YAŞAM

Sinema sahnelerinden huzur evine uzanan çileli yol Yaklaşık 300 filmde oynayan Türk sinemasının “Şişko Nuri’si” Sıtkı Sezgin, Samsun Büyükşehir Belediyesi Huzurevi’nde ikamet ediyor şimdilerde. Ama hala tiyatrodan kopmuş değil.

Ü

nlü oyuncu Fatma Girik, 1970 yılında Türk sinemasına kazandırmıştı onu. Başta Adile Naşit ve Münir Özkul, çok sayıda meşhur sanatçıyla 300 filmde rol aldı. Memleketi Samsun’a dönünce kalacak yer bulamadı bir ara. 2009 Ağustos’unda Büyükşehir Belediyesi elini uzatarak yönetimindeki huzurevine yerleştirdi. Ama hala sanatından kopmuş değil 60 yaşındaki Sıtkı Sezgin. Okullarda tiyatro gösterileri yapıyor şimdilerde. Ailesi maddi sıkıntılar sebebiyle Samsun’un Bafra İlçesi Gazipaşa Mahallesi’nden “taşı toprağı altın şehir” İstanbul’a göç ettiğinde, henüz kundakta bir bebektir Sezgin. Babasının ilk işi Unkapanı Hali’nde müstahdemliktir. Kendisi de 14 - 15’li yaşlarda dolmuşlarda muavindir. Ancak sanata karşı büyük ilgisi vardır, hem de heveslidir 22 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

üstelik. Bakırköydeki Ali Baba Tiyatrosu’nda çocuk oyunlarında küçük roller canlandırır. Bir gün Fatma Girik ile Orhan Günşiray’ın başrollerini paylaştığı Cici Katibem adlı filmin setini görür. Kalabalığı yararak ön sıralara eriştiğinde Girik’in dikkatini çeker. Çünkü tombuldur ama bir o kadar da sevimli. Girik çocuklara karşı daima sevgiyle bakar ve ilgi gösterir. Şişko Nuri’yi de kucağına alarak uzun uzun sever. Bu olayın ardından Girik’ in 1970 yılında çekilen ‘ Pamuk prenses ve yedi cüceler’ filminde bulur kendini.


Fatma Girik’in keşfettiği oyuncunun rol aldığı Sıpa Fıstık sahnesi unutulmazlar arasında…

Sıtkı Sezgin’e Şişko Nuri lakabını, “Orhan Boran ve Yuki” adlı Radyo Tiyatrosu’nu sunan Orhan Boran oluşturur. Bu adla devam eder artık hayatının geri kalanı. Girik’in çalıştığı ajansın bir oyuncusudur artık. Ard arda filmlerde rol alır. On küçük şeytan çocukla, bir dilenci şebeke reisinin öyküsünün anlatıldığı ‘10 Küçük Şeytan filmi; Adile Naşit ile ‘Adile Teyze, Selami Şahin ile ‘Bağrımda ki Ateş, Serdar Gökhan ve Perihan Savaş ile birlikte ‘İntihar’ filmlerinde boy gösterir. Toplam 300 filmde çeşitli rolleri canlandırır. Asıl şöhreti Ertem Göreç’in yönettiği senaryosunu Hamdi Değirmencioğlu ve Erdoğan Tünaş’ın yazdığı ‘Öksüzler’ filminde yakalar. 1973 yılı Er Film yapımı bu filmde Şişko Nuri Sezer İnanoğlu, Hulusi Kentmen, Erol Taş, Ali Şen, Zeynep Değirmencioğlu, Nubar Terziyan, Ekrem Bora, Süleyman Turan gibi üstatlar ile aynı kadrajda yer alır. Öksüzler filmindeki Sıpa Fıstık’ın açık arttırmayla satılışının canlandırıldığı sahne sadece Sıtkı Sezgin’i şöhrete taşımamıştır; aynı zamanda filmi ünlendiren ana unsurdur. Günümüzde

hala bu sahnenin videoları internette dolaşmakta ve izlenmektedir. Facebook’ ta bu sahnenin diyalogu üzerine kurulmuş on binlerce üye sayısına sahip çeşitli gruplar vardır. Şişko Nuri, Sezer İnanoğlu ile karşılıklı oynadığı bu sahnenin diyalogunu dün gibi hatırlıyor: Şişko Nuri: Benim olacak Fıstık! Binicem üstüne, vurucam kırbacı, vurucam kırbacı! Sezer İnanoğlu: Hayır, hayır olmaz. Şişko Nuri: Niyeymiş? Babam çok zengin benim, çuvalla para verir, yine de alır Fıstığı. Sezgin halkın bu sahne ve kendisini unutmadığının farkında. Ancak, Yeşilçam’ın sinema karşısında devrilmesine üzülüyor. Git gide çoğalan TV kanallarında dizi filmler doldurmaktadır ekranları. Hulusi Kentmen, Erol Taş, Ali Şen, Nubar Terziyan gibi isimlerin yanı sara Şişko Nuri türü karakterlere de yaşam hakkı vermiyor televizyonlar. “Bizim zamanımızda para pul konuşulmazdı. Biz gönülden nefer-

ler olarak oyunculuk yapardık.” diyen Sezgin, şöyle konuşuyor: “Kostüm paralarını, yol masraflarını kendi cebimizden karşılardık. Bazen film çekimlerine aramızda para denkleştirip devam ederdik. Bizim zamanımızda dijital araç ve gereçler yoktu. Film çok değerli idi. Türkiye’de bulunmaz ve Avrupa’dan getirtilirdi. Bu nedenle tıpkı tiyatroda olduğu gibi sinema filmi çekimlerinde de hata yapma şansınız olmazdı. Ben onca filmde oynamama rağmen ancak günübirlik hayatımı devam ettirebilecek paralar kazanabildim.” Sıkıntılar çekse de pişman değil hiçbir şeyden. Kendini bir ağaca benzetiyor. Gölgesinden ne kadar çok kişi faydalanırsa o kadar mutlu olan bir ağaç. Tiyatro vasıtasıyla çocuklara ve gençlere uyuşturucu, alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını tavsiye ediyor. İlim irfan ordusunun neferliğine ve memleketine milletine hayırlı insanlar haline gelmeye davet ediyor, ilköğretim okullarındaki tiyatro gösterilerinde. Malulen bağlanan emekli maaşıyla geçiniyor. 23 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


SAĞLIK

Sağlık kenti yolunda dev adımlar Bir ülkedeki sağlık sistemi, herkese yüksek kalitede sunulabilecek halde tasarlanmalı şüphesiz. Sağlık, Anayasa ile teminat altına alınan ve doğuştan kazanılan bir haktır. Bu hak herkese eşit ağırlıkta ulaştırılabilmeli. Sağlık İl Müdürü Mustafa Kasapoğlu, Samsun bu görüntüye doğru ilerlediğini ifade ediyor.

Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma Hastanesi yeni binası ve hizmet alanlarıyla bölgeye hizmet sunacak. Mustafa BİLİK

24 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


S

on yıllarda sağlıkta hem “koruyucu” hem de “tedavi edicilik” açısından ve fiziki mekanlar anlamında çok önemli aşamalar kaydedildiğini belirten Samsun İl Sağlık Müdürü Mustafa Kasapoğlu, koruyucuacil-tedavi edici hizmetlerin entegre bir mantıkla yürütüldüğünü söylüyor: “Sağlık hizmetleri; multi disipliner yaklaşım gerektiren tüm paydaşlarını, hizmet sunan ve alan açısından bilgilendiren, eğiten değişen, değiştikçe dönüşümü gerçekleştiren bir sistemdir. Sağlıkta

dönüşüm ile fiziki mekânlarda son yıllarda çok ilerlemeler kaydedilmiştir. Bunlardan biri de Mehmet Aydın Eğitim Araştırma Hastanesi’dir. İlimize ve bölgemize eğitim ve sağlık hizmeti verecek hastanemiz uzman ve eğitimci kadrosu ve tıbbi ekipmanları ile yanık ünitesi ile onkoloji ve kardiyovasküler cerrahi merkezi ile bölgede öne çıkan konumdadır.” 350 dönüm araziye konuşlanan Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma Hastanesi, ilk etapta cüssesiyle güven

veriyor şehir halkına. 75 bin 872 metrekare kapalı alana sahip. 800 araçlık kapalı ve açık otoparkı var. Bina tıbbi ve eğitim çalışmalarının en üst düzeyde gerçekleşmesine dönük projelendirilmiş. Odalarının tamamı bir ve iki yataklı. Fiziki yapısı ve tefrişiyle; hasta ve refakatçilerin rahat-nezih bir ortamda sağlık hizmeti almaları düşünülerek oluşturulmuş. Yatak başına düşen kapalı alan 180 metrekare. Acil servisteki geniş yoğun bakım yatakları ve ameliyathaneler modern dizaynlı.

25 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


SAĞLIK

Kasapoğlu, “Uzman hekim yetiştiren ikinci bir hastanenin varlığı şehrimize ve ülkemize katkı sağlayacaktır. Hastaların il içinde veya il dışında başka bir sağlık kurumuna sevkine gerek kalmaksızın her türlü tıbbi müdahalenin yapılabildiği tıbbi donanım ve personel kadrosunun bu anlamda yeterli bulunduğu hastanemiz, Samsun bölge halkının hizmetinde olacaktır. Ülkemizdeki pratisyen ve uzman hekim açığı düşünüldüğünde böyle bir yatırımın ilimize kazandırılmasında emeği geçen herkese müteşekkirim.” diye konuşuyor. Sağlık Bakanlığı’nın planlamasına göre, organ nakli ve kardiyovasküler cerrahi ameliyatlarında ‘Sağlık Kenti Samsun’, bölge merkezi konumunda. Şehir hastanelerinin temin ettiği donörlerden elde edilen organlar Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hastalara naklediliyor. Mehmet Aydın Eğitim Araştırma Hastanesi, bölgedeki bu hizmetlere güç katacak. Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin gündeme gelmesiyle Mehmet Aydın 26 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Devlet Hastanesi’nin akıbeti sorgulanarak kamuoyunda uzunca bir süre meşguliyet oluşturmuştu. İl Sağlık Müdürü Kasapoğlu, bu konuda şu bilgileri veriyor: “Maalesef bazı kişiler kamuoyunu yanlış yönlendirmeye çalıştı. Mehmet Aydın Devlet Hastanesi şu anda Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne dönüştürülmüş durumdadır. Yani 2’inci basamak bir sağlık kurumuyken, vereceği daha üstün sağlık hizmetinin yanında uzmanlık eğitiminin de verileceği ve bilimsel araştırmaların yapılacağı 3’üncü basamak sağlık kuruluşu yapılmıştır. Bu hizmeti bölge illerine de sunacaktır. Tıp fakültesinin yükünü de önemli oranda azaltacaktır. Mevcut binalarının yetersizliği ortadadır. Bakanlığımızın planlamaları neticesi inşaatına başlanan ve bitme aşamasına gelen eski havaalanı bölgesindeki yeni binasına önümüzdeki günlerde taşınacaktır. Yeni bina bir eğitim araştırma hastanesinin ihtiyaçlarına göre projelendirildi.” Peki, Mehmet Aydın Eğitim Araştırma Hastanesi’nin boşaltacağı eski binası nasıl değerlendirecek? Bu soruyu da

“Mart ayında Sayın Sağlık Bakanımızla yapılan il değerlendirme toplantısında alınan kararla Mehmet Aydın Eğitim Araştırma Hastanesi’nin boşaltacağı binalardan bir kısmına yer sıkıntısı çeken Doğumevi taşınacak. Onkoloji Hastanesi de mevcut binasında hizmet vermeye devam edecektir. Ayrıca oluşturulan 7000 metrekarelik alan projelendirilerek modern dizaynda 80 ünitelik Ağız Diş Sağlığı Merkezi oluşturma aşamasındadır. Burası, Samsunlular’a eskisi gibi sağlık hizmeti veren bir alan olacaktır.” diye cevaplıyor Kasapoğlu. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın (WHO) 2008 kanser raporunda, Türkiye bu hastalığın stratejisi açısından örnek ülke belirlendi. Sağlıkta dönüşüm programıyla, bir yandan kanser kontrolünün farkındalığı artırılmak istenirken, diğer yandan tedavilerin bir politika haline getirilmesini amaçlanıyor. Mehmet Aydın Eğitim Araştırma Hastanesi’nde kanser tarama erken teşhis ve eğitim merkezi tüm vatandaşlara ücretsiz meme kolon ve rahim ağzı kanserleri konusunda tarama hizmeti ve tütün zararları hakkında da


SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM AMACINA ULAŞIYOR…

eğitim vermekte. Kanser kayıtçılığında şehir pilot il olup verileri uluslararası düzeyde yayınlanacak. Kasapoğlu, yakın tarihte yurt dışından da ilimize tedavi için yabancıların geleceğini de kaydediyor: “Bölge eğitim araştırma hastanesi kazandırılmış olup inşaatı tamamlanmıştır. Bölge konumunda olan ruh sağlığı hastanesi inşaatı ise devam etmekte olup 2010 yılı sonu itibariyle hizmete geçecektir. Bafra ilçemizde modern dizaynda 42.000 metrekarelik hastane ihalesi tamamlanmış ve yapım aşamasına geçmiştir. Çarşamba ilçemizde 200 yataklı yeni bir hastane projelendirilmiş ihale aşamasına gelmiştir.sağlıkta dönüşümle beraber alaçam terme asarcık hastaneleri tamamlanmıştır yine aile hekimliği öncesi sağlık ocakları sağlık evleri yapılmıştır. önümüzdeki süreçte sağlık kampusu dediğimiz eski havaalanı mevkiinde 350 dönümlük arazi üzerine fizik tedavi rehabilitasyon hastanesi yüksek güvenilirlikli psikiyatri hastanesi çocuk ve kadın doğum hastalıkları hastanesi kardiyovasküler cerrahi hastanesi ve onkoloji hastanesi planlanmaktadır. Sağlıkta dönüşüm ile hastanelerimizde fiziki mekânlardan tıbbi donanıma varıncaya kadar birçok yenilikler yapılmıştır hastanelerimiz bu dönüşüm sürecinde fiziki anlamda rehabilite edilmişlerdir koğuş tipi oda sistemlerinde kurtarılıp tek ve çift kişilik odalara dönüştürülmüştür acillerimiz ise daha modern bir dizayna kavuşmuştur.”

Samsun’da önde giden sağlık hizmetlerinden bir tanesi de acil sağlık hizmetleri. İl merkezinde tüm ilçelerdeki 23 istasyonla 24 saat boyunca 112 acil sağlık hizmeti alarmda. Kara ambulanslarının yanı sıra Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yeni binasının bahçesinde inşa edilen heliportta konuşlanan bir adet ambulans helikopterle de şehir ve bölgesine hizmet götürülmekte: “Ayrıca acı bir olay vesilesiyle, Giresun’da meydana gelen terör saldırısı sonucu yaralanan askerlerimizden birinin Ankara’ya sevki amacıyla, göreve başladığının ilk günü ilk seferini ilimize yapmak zorunda kalan uçak ambulanslarda devreye girmiş olup, bunlarla da 24 saat uzak mesafe hasta nakli yapılmakta. Ayrıca yoğun kar ve hava muhalefetinde ulaşılması zor olan yerlere sağlık hizmetini sunmak ve acil sağlık hizmetleri vermek amacıyla Sağlık Bakanlığı Samsun’a kar paletli bir ambulans kazandırmış vaziyette.” Mart ayındaki 2010 değerlendirmesinde Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Samsun’u tüm sağlık verilerinde “Türkiye’nin en önde gelen illerinden biri” diye niteliyor. Kasapoğlu’na bu başarıda, her seviyedeki sağlık çalışanının eşsiz fedakarlıklarının rolü büyük.

Bölgeye de hizmet sunulduğu için Samsun’daki sağlık verileri çok büyük önem arz ediyor. Kasapoğlu, “Sağlıkta dönüşüm programı ülkemizin tamamında olduğu gibi Samsun’da da sağlık verilerinin iyileşmesinde ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılmasında inanılmaz ilerlemelere sebep olmuştur.” diyerek, gerçekleşenleri şöyle sıralıyor: “Öncelikli olarak aile hekimliğine geçişle birlikte birinci basamak sağlık hizmetinin kalitesi artırılmıştır. Daha önce 120 poliklinikte verilen 1 basamak sağlık hizmetleri aile hekimliğine geçilmesiyle 365 polikliniğe çıkmıştır. Aile hekimlerimiz kendilerine dahil olan nüfusun sağlık hizmetiyle daha yakından ilgilenebilme imkanına kavuşturulmuş bu da sadece tedavi edici değil, koruyucu sağlık hizmetlerine de son derece olumlu şekilde yansımıştır. Şöyle ki; koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgili takip ettiğimiz pek çok sağlık göstergesinin en önemlilerinden olan anne ve bebek ölümlerinin azalmasında, aşı oranlarının artmasında ve bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığının azalmasında görülen gelişmeler çarpıcıdır. Anne ölümleri 2002 yılında yüz binde 41 iken 2009 yılında yüz binde 15 seviyesine düşmüştür. Aynı şekilde bebek ölümleri 2002 yılında binde 28 iken 2009 yılında binde 12’dır. Eski dönemlerde ciddi sayıda ölümlere sebep olan çocuk felci, kızamık, sıtma gibi hastalıklar artık ilimizde ve ülkemizde görülmemektedir. Bunun yanı sıra 2005 yılında çocuklarımıza 7 doz aşı yapılırken bugün 11 doz aşı yapılarak bebeklerimizin aşıyla önlenebilir tüm hastalıklara karşı bağışıklığı garanti altına alınmış, aynı zamanda aşı oranları %75’lerden % 95’ler seviyesine çıkartılmıştır. Anne ve bebeklerin rutin takipleri, aile hekimliği sistemiyle ideal seviyesine ulaşmış ve bu sayede herhangi bir problemin erkenden tespiti ile olası ölümler ve sakatlıklar önceden önlenebilir hale gelmiştir. Özellikle kırsal bölgelerde gördüğümüz evde doğum olayları ile ilgili gerek sağlık müdürlüğümüzün gerekse aile hekimlerinin çalışmaları ile önemli oranda azaltılmış ve bu sayede gebelerin sağlıklı koşullarda hastanelerde doğumlarını gerçekleştirerek doğuma bağlı komplikasyonların önemli oranda azaltılması sağlanmıştır.” 27 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


HAYMATLOS

Uluslararası öksüzler, başka bir deyişle

Haymatloslar

Almanca kökenli ‘haymatlos’ sözcüğü ‘vatansız’ anlamına geliyor. Hiçbir ülkeye ait değiller. Türkiye’deki 3240 haymatlosun 84’ü Samsun’a kayıtlı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde çok sayıda tanınmış Alman ülkelerinden kaçıp Türk topraklarına sığınıyor. Vedat ATICI 28 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


O

nlar hiçbir ülkeye ait değil. Sarılıp koklayacakları toprakları yok. Hatta öldüklerinde, gömülecekleri yerin akıbeti dahi belirsiz. Haymatlos’lardan, yani “vatansızlardan” söz ediyoruz. Haymatlos sözcüğü, Almanca kökenli. 1933 sonrası Nazi rejiminden kaçan çok sayıda kalburüstü Alman Türkiye’ye yerleşmiş. Bir çoğu üniversitelerimizde eğitim görevleri üstlenmiş. Bazıları bir hayli ünlü kişilerin. Berlin Belediye Başkanı Ernst Reuter, bunlardan sadece biri. Mimar Bruno Taut de. Rudolf Belling, Paul Hindemith ve Eduard Zuckmayr adlı sanatçılar da öyle… İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla dönemin Almanya yönetimi, Türkiye’ye giden muhaliflerini vatandaşlıktan çıkarıyor. Bu kişiler vatansız, Almanca söylenişiyle “Heimatlos” pozisyonunda kalıyor. Almanca kelimenin Türkçe telaffuzu ‘haymatlos’ böylelikle dilimize giriyor. ‘Uluslararası Öksüzler’ Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme gereğince, bu konumdakilere ayrımcılık uygulanamıyor. Dini özgürlük, mahkemelerde taraflık, devlet eğitimi, sosyal güvenlik ve seyahat hakları var. Ancak mülk edinemiyor; seçip, seçilemiyorlar. Aynı durum 1923 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan nüfus mübadelesinde de yaşanıyor. Batı Trakya’daki Türkler’in bir bölümü, haymatlos-vatansız konumuna düşüyor. İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki Haymatlos sayısı 3240 Haymatlos. Bunların 84’ü Samsun’da. Haymatlosların büyük çoğunluğu Yunanistan sınırındaki Türk toprakları İskeçe (Xsanti) ve Gümülcine’den (Komotini). Aslında daha ziyade Marmara ve Ege bölgesine yerleşmişler. Haymatlosları kamuoyunca pek bilinmediğini ifade eden Samsun Barosu avukatlarından Cengizhan Şengül, Türkiye’de ikamet eden vatansız annebabadan doğan çocuklarla; ailelerince kaderlerine terk edilen bebeklere, to-

prak esası itibariyle aksi ispatlanıncaya kadar Türk vatandaşlığını kazanma imkânı tanındığını söylüyor. Şengül, Haymatlos kimliğini kavrayabilmek için tarih bilmenin gerekliliğini vurguluyor: “1970 yıllarından bu yana Yunanistan ve Türkiye arasındaki inişli çıkışlı ilişkiler en çok haymatlosları etkilemiş. 1955’ten bu yana uygulanan Yunan Vatandaşlık Kanunu’nun 19’uncu maddesi: Yunan olmayan kökenden bir kişi geri dönme niyeti olmaksızın Yunanistan’dan ayrılırsa, bu kişinin yunan vatandaşlığını yitirdiğine hükmediliyor. Bu hüküm yurtdışında doğmuş ve oturmakta olan Yunan olmayan etnik kökenli kişilere de uygulanır. Ana babasından her ikisi veya hayatta olan vatandaşlığını yitirmiş olan reşit çocuklardan yurt dışında yaşayanlarda vatandaşlığını yitirmiş kabul edilir.

Vatandaşlık konseyinin alacağı karara dayanarak bu konuda iç işleri bakanlığı hüküm verir”. Bu kanun 11 Haziran 1998’de kaldırılmış. Ama o zamandan bu zamana 60 bin Batı Trakyalı Yunan vatandaşlığından çıkmış. Kimi Meriç nehrinden kaçak olarak gelmiş. Türkiye 1974 yılında haymatloslara vatandaşlık vermek istememiş. O dönem Türkiye’ye çok göç olmuş. Türkiye’nin izlediği politikaya göre o dönemde Batı Trakya’nın boşalmaması önemliymiş. Ama 1980 askeri darbesinden sonra 8 bin haymatlosa vatandaşlık verilmiş” Konunun anlaşılması açısından geçtiğimiz aylarda Türkiye’den kaçan Hakan Uzan örneğini veren Şengül, şu bilgileri aktarıyor: “Interpol tarafından 6,5 yıldır aranan Uzan, Birleşmiş Milletlerin vatansızlara verdiği haymatlos vesikası ile Paris’teki Libananco davasına katıldı ve Uzan’a polis dokunamadı. Birleşmiş Milletler tarafından vatansızlara verilen ve serbest dolaşım imkânı sağlayan, ‘haymatlos vesikası’ (mavi vesika) bu anlamda önemi daha iyi anlaşılır kanaatindeyim. Türkiye’de haymatlosların durumuyla ilgili adım atılmıyor değil. Örneğin Türk vatandaşlığının kaybettirilmesinin (Haymatlos) nedenlerini yeniden belirleyerek sınırlamalar getirmek için geçtiğimiz yıllarda Türk vatandaşlığının kazanılması ve kaybına ilişkin hizmetlerin esas ve usulleri yeniden düzenlendi. Ama hala tapu alamıyorlar, bankada hesap açtırmaları imkânsız. Ülkeye kabul, çıkış, çalışma ve diplomatik himaye konularında vatansızların durumu zor.”

29 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


EĞİTİM

Sınav kaygısının sonuca faydası yok Ondokuzmayıs Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Müge Yılmaz, “Gerçekte öğrencilerin girdikleri sınavlar onları istedikleri hedefe götürecek birer araç olarak algılanmalıdır. Unutmamalıdır ki zoru ertelemek başarıyı ertelemektir” diyor.

L

YS, SBS ve KPSS gibi sınavlarda yüksek puan alarak başarmak her geçen gün zorlaşıyor. Hayatın kendisi de zor bir sınav aslında? Bir sınavdan çıkıp öbürüne giriyoruz. Sürekli. Tabi ki bu süreçte zaman su misali akıp gidiyor. “Nasılsa daha çok var” dediğimiz günler bir bir gelip, ömrümüz bitiyor.

Dr. Müge Yılmaz: “Öğrenci şunu bilmelidir. Başarısızlık diye bir şey yoktur. Sonuçlar vardır. Değerlendirmeyle eksikler belirlenir ve bir sonraki sınav için yapacağımız çalışmalarımızı bu eksikleri telafi edecek şekilde tekrar planlarız.” 30 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Her sınav öncesi adayları ayrı bir panik havası sarar. ‘Hâlâ inceleyemediğim sorular var’, ‘Puanım bir türlü yükselmiyor’, ‘Az çalıştım, şimdi de konuları yetiştiremiyorum’, ‘Yoğun sınav kaygısı yaşıyorum, geceleri uykum kaçıyor’... benzeri cümleler zihinleri içten içe bir kurt gibi kemirir. Kafalarındaki karışıklığı bir nebze azaltarak adaylara yol göstermek amacıyla Ondokuzmayıs Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Müge Yılmaz’la konuştuk.


Yılmaz, öncelikle sınav kaygısı probleminin eğitim aşamasının her safhasında ortaya çıkabildiğine ve son yıllarda çok sık karşılaşıldığına dikkati çekiyor. Temel sorunun öğrencilerin kendilerini gerçekçi bir gözle değerlendirmemelerinden kaynaklandığını söylüyor: “‘Çok çalışıyorum ama olmuyor’, ‘Sınav anında sanki her şeyi unuttum’, ‘Zamanı ayarlayamadım’, ‘Birkaç soruyla inatlaştım ve zaman kaybettim ve sonra paniklemeye başladım’, ‘Bildiğim soruyu yanlış yaptım, nasıl böyle bir hata yaparım’, ‘Her şey o üç saate bağlı’… Bunlar sürekli duyduğumuz cümlelerdir aslında. Sınava hazırlanmak ve sınav anı aslında farklı ve birbirinden bağımsız iki süreçtir. Sınava hazırlanırken kaygı sinyallerini göndermeye başlar fakat genelde öğrenciler bu sinyalleri görmemeyi tercih ederler.

Sınav zamanı geldiğinde de artık vücudumuz bu sinyallere fizyolojik ve psikolojik belirtiler ile cevap verir.” Fizyolojik ve psikolojik belirtilerini, “Fizyolojik belirtiler çoğunlukla kalp atışlarında da hızlanma ve çarpıntı, hızlı nefes alıp verme, gerginlik ve sinirlilik hali, terleme veya titreme, dilin damağın kuruması, iştahsızlık ve uyumada güçlük, baş ağrısı, mide şikayetleri ve konsantrasyon bozuklukları şeklinde gösterirken psikolojik belirtiler ise kendisini olaylara aşırı tepki gösterme, gergin bir ruh hali, öğrenme ve algılamada sıkıntı, dikkat eksikliği, olaylar ve kişiler arasında gerekli bağları kuramama, gün içinde ruhsal dalgalanmalar, okulda ve arkadaşlarının sevgisi konusunda güvensizlik, okula gitmek istememe gibi göstermektedir.” sözleriyle özetliyor Yrd.. Doç. Dr. Yılmaz.

“Başarı kavramı belki de sınav kaygısının en temel tetikleyici kavramlarından biri. Gerçeklikte başarı ya da başarısızlık yok” diyen Yılmaz, şunları söylüyor: “Öncelikle başarı belirlenen hedeflerin aşama aşama gerçekleştirilmesi. Öğrencilerin belli bir hedefi olması gerekir. Sınavlara hazırlanan öğrencilere sorduğumda genelde gerçekçi ve somut bir hedeflerinin olmadığını görüyorum. Bazı öğrenciler sınav sonuçlarından sonra hedef belirlemeye çalışıyorlar. Bazıları da bir üst okulun sınavını kazanmayı hedef olarak söylüyorlar. Burada bir kısır döngü oluşuyor öğrencinin hedefi yoksa öğrenci niçin çalışır ve bu çalışmaya ne kadar devam eder? Genellikle beraber çalıştığım öğrencilerde karşılaştığım öğrencilerin hedeflerini ailelerin ve çevrenin belirlediği. Doğal olarak bu hedefi öğrenci seçmediği için sorumluluk almıyor ve kaygı yaşıyorlar.”

31 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


EĞİTİM

Öğrencinin ‘Niçin çalışıyorum?’ sorusuna özellik ve istekleriyle örtüşen gerçekçi cevapları bulunması gerektiğini vurguluyor ayrıca: “Sınav kaygısı ile ilgili yaptığım danışmalarda öncelikli olarak onları motive edecek olan gerçekçi bir hedefi oluşturmaya çalışıyoruz. Aslında bu bir adres tanımlama. Hedef öğrencinin adresidir. Yollar karışık bir hal aldığında kendisini kaybetmemesi için ve yaptığı çabanın bir anlam kazanması için yaşadığı içsel çatışmaları irdelemeli ve kendisine uygun çözüm yollarını bulmalıdır. Her başarısız sonucun bir yapısı vardır. Her öğrenci başarısızlığın sebebini araştırırken öncelikle bu yapıyı irdelemelidir. Bizler bu aşama da öğrencilere yardımcı oluyoruz” Yılmaz, ‘bilgi eksikliği, muhakeme gücü yetersizliği ve dikkatsizlik’ türü etkenleri ortadan kaldırıcı rehberlik uyguladıklarını belirterek, “Konsantrasyonu artırma ve sınav kaygısını azaltma üzerinde çalıştığım diğer önemli bir kavram. Yılgınlık hissetmeden, fiziksel ve duygusal enerjinin yapılacak herhangi bir işe kanalize edilmesine konsantrasyon diyoruz. Hemen hemen her kişi de konsantrasyon problemi ile karşılaşabiliyoruz. Deneme sınavlarında çok iyi netler çıkaran öğrencilerin bazılarının üniversite sınavında ya da SBS sınavında başarılı olamama nedeninin sorulara yoğunlaşamamak olduğunu görüyoruz. Öğrencinin kendisini çok iyi tanıması gerekiyor. Yaptığı çalışmalarda dikkat problemi yaşıyor mu? Soru çözmede özellikle uzun metin okumada dikkati dağılıyor mu? Dikkatsizlikten dolayı yanlış yaptığı soruların oranı nedir? Ders dinlerken hayal kuruyor mu? Bu sorulara verdiği cevaplar öğrencinin konsantrasyon düzeyini belirlemede yardımcı olmaktadır.” diye konuşuyor. Sorunun özüne inildiğinde öğrencilerin yeteneklerinin önündeki en önemli engellerden biri kaygı. Bunun düzeyi ehemmiyetli tabi ki: “Yüksek düzeyde kaygı sınavda bize kolaylık sağlamayacağı gibi sınav öncesi güç ve enerjimizi de tüketir ve bitirir. Böylece sahip olduğumuz potansiyeli ortaya çıkaramayız. Öğrencilerin öğrenme sırasında zihni hep ‘çalışıyorum ama yapamayacağım, başarılı olamayacağım’ şeklinde endişe içeren düşüncelerle doludur. Öğrenmenin yetersiz olmasının sebebi bu tür gerçekçi olmayan düşünce kalıplarıdır. Aslında bu düşünce kalıplarının yaptığı tek şey vardır öğrenciler daha yarışa başlamadan yarışı kaybederler.” 32 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Yılmaz’ın şu ifadeleri baştan rahatlamayı ve olaya daha serinkanlı bakmayı sağlıyor: “Sınav bir ölüm kalım meselesi değildir. Öğrencilerin yaptığı çalışmaların bir ürünüdür”

Başlangıçta öğrencilerin düşünceleri üzerinde çalışılıyor. Hedef, olumluyu düşündürtmek. Bu yolda bazı stratejiler öğretiliyor onlara. Yılmaz’ın vurguladığı üzere, “Her şey düşünce ile başlar. Düşünceler eylemlerimizi oluşturur.” Olayları yorumlayışımıza da tesir etmekte düşüncelerimiz. Sınavlara hazırlanırkenki zorlanmayı doğal kabul ediyor Yılmaz: “Önemli olan bununla nasıl baş ettiğimizdir. Öğrencinin doğru sorular sorarak ve doğru anlamlar çıkartarak, başarıyı veya başarısızlığı yeni bir şekilde algılaması gerekmektedir.” Yılmaz’ın şu ifadeleri baştan rahatlamayı ve olaya daha serinkanlı bakmayı sağlıyor: “Sınav bir ölüm kalım meselesi değildir.

Öğrencilerin yaptığı çalışmaların bir ürünüdür.” Sınavdaki başarısı ya da başarısızlık öğrencinin kişiliğinin yansıması değil. Öğrenci hedefleriyle ilgili olumlu inançlar geliştirmeli. Sınav kaygısının teşekkülünde ailenin yaklaşımı da önemli. Beklentilerdeki yükseklik çocukları strese itiyor: “Anne-babanın tavırları, konuşma biçimleri öğrencinin sınavla ilgili düşüncelerinin oluşumunda rol oynar. Çok fazla koruyucu bir tavır sergilemek, öğrenciyi arkadaşları ve kardeşleri ile sürekli karşılaştırmak onda kaygı oluşturacaktır. Bazı ebeveynlerde ise vurdumduymazlık vardır. Bu tür durumlarda da öğrenci kendisi ile ilgilenecek, kendisini destekleyecek, moral verecek bir anne –baba arar ve yalnız kalma kaygısı oluşturabilir. Bu aşamada ailelerde nasıl davranacakları ile ilgili uzman yardımı alabilirler. Öğrenciler sınavlara başkalarını memnun etmek için değil, kendi geleceklerini şekillendirmek için girmektedir. Anne- babalar bunu hiç unutmamalıdırlar” Arkadaş sohbetlerindeki etkileşim de rol oynuyor sınav psikolojisinde. Zorluk, derslerin karmaşıklığı ve sistem yanlışlıklarından dem vurulması konsantrasyonu bozması bir yana, kişiyi hedeften uzaklaştırabiliyor. Daha önceki sınav deneyimleri de saatli bomba sanki: “Alınan sonuçlar bazen öğrenciyi memnun ederken bazen de etmeyebiliyor. Öğrenciler bu sonuçları başarılıyım ya da başarısız diye nitelendiriyorlar. Sınav sonucu olumlu olduğunda sorun yaşanmazken olumsuz olduğunda öğrenci kendisini “ben başarısızım” olarak algılıyor. Öğrenci şunu bilmelidir. Başarısızlık diye bir şey yoktur. Sonuçlar vardır. Değerlendirmeyle eksikler belirlenir ve bir sonraki sınav için yapacağımız çalışmalarımızı bu eksikleri telafi edecek şekilde tekrar planlarız. Bu planlamayı yaparken bir uzman yardımı almak elbette ki faydalı olacaktır. Şunu bilmeliyiz ki bir şeyleri daha iyi yapmanın her zaman bir yolu bulunur önemli olan öğrencinin kendisine uygun olan yolu bulmasıdır. Öğrenciler genellikle hayatta istediklerine ve gerçekten ihtiyaç duyduklarına değil, istemediklerinden kurtulmaya odaklanmaktadır. Sınav istenmeyen ve kurtulması gereken bir kavram olarak algılanmaktadır. Gerçekte öğrencilerin girdikleri sınavlar onları istedikleri hedefe götürecek birer araç olarak algılanmalıdır. Unutmamalıdır ki zoru ertelemek başarıyı ertelemektir.”


33 SAYI 7 / MAYIS 2010


KAPAK

Metni okuyunca o kadar güzelliğin hepsi bu şehirde mi ? diye soracaksınız…

Samsun tarihi ve doğal güzellikler cenneti Samsun’un tarihi ve doğal güzellikleri ancak gezilip görülünce algılanabilecek cinsten. Tanıtımdaki sözler çoğu zaman yavan kaçabiliyor. Ancak turistte tanıtıp cazip yanları sıralamazsanız programına almıyor turistik yöreleri. Bacasız sanayi turizmde Samsun’u uçurmanın tek yolu yatak kapasitesini artırmak diyenler yanılıyor Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkililerine göre. Tanıtım her eylemin başını çekmeli. Samsun’un turistik potansiyeline devlet de el atmalı öte yandan… Mustafa BİLİK - Vedat ATICI 34 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


T

urizmdeki gelişmemişliğin sadece yatak kapasitesine bağlanamayacağını belirten Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkilileri, öncelikle tanıtım faaliyetlerinin iyileştirilmesi ve Samsun’un turistik yörelerinin Türkiye güzergahına eklenmesi gerektiğine dikkati çekiyor. Müdürlük verilerine göre şehirde 46’sı otel, biri pansiyon biri kamping ve ikisi kaplıca toplam 50 konaklama tesisi faal. 2009’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı tescilli tesislerden 3 bin 167’si yabancı, 69 bin 250 kişi yararlanmış. İldeki turistik belgeli 10 otel 592 oda ve bin 198 yatakla hizmet veriyor. Yakın gelecekte bakanlık tescilli ve bin 225 yatak kapasiteli 11 otel çalışmaya başlayacak. Ladik Akdağ ile Vezirköprü Kunduz yaylaları; Havza’daki termal tesisler, Yakakent’in tabiat örtüsü; Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları,; Asya-Avrupa transit yolu üzerinde konuşlanış; hava, deniz, demir ve karadan Türkiye’nin her tarafına bağlantı vilayete turizm açısından değerli kılıyor. Samsun, önemli bir konaklama merkezlerinden biri aslında. Termal turizm imkânları başlı başına ayrıcalık arz ediyor. Havza ve Ladik Kaplı-

caları sağlık turizmi için bire bir. Havza 25 Mayıs Termal Tesisleri, Turizm Bakanlığı’nın duyurduğu Termal Turizm Merkezi listesinde. Ladik’teki Hamamayağı Kaplıcası ise ülkemizdeki birinci derecede önemli ve öncelikli kaplıca merkezlerinden. Radyoaktif özellik gösteren Ladik kaplıca suları organizma üzerinde uyarıcı etkisinden dolayı “gençlik suyu” adı ile anılıyor. Havza ve Ladik’deki kaplıca sularının romatizmal, kadınlara özgü, sinirsel, eklemlerle ilgili ve kireçlenme türü hastalıkların tedavisindeki tıbbi etkisi kanıtlı. İldeki yaylalar Karadeniz’deki diğerleri gibi; yeşili, temiz havası ve sessizliğiyle tabiatla yüzleşmek isteyenlere kucağını açmaya hazır bekliyor. Üstelik ulaşımı bir hayli kolay. Yolları normal otomobillerle rahatlıkla kat edilebiliyor. Ladik-Akdağ, Vezirköprü - Kunduz Dağı yaylaları yazın başka kışın bir başka güzelliklerle dolu. Kunduz yaylalarının orman dokusu ile iç içeliği ve ormanların Altınkaya Baraj Gölü’yle birleşmesi bölgeye ayrı bir güzellik katmakta. Burası yayla turizminin yanı sıra doğa yürüyüşleri, su sporları, balık avcılığı, motor gezileri, kamp için de son derece elverişli.

Bölgedeki Orman İşletme Tesisi ise yazkış dinlenme ve konaklama ihtiyacını karşılamakta. Tabi ki önceden rezervasyonu unutmamak kaydıyla. Samsun doğal güzelliklerinin haricinde tarihi alanca da zengin. Şehir, Paleolitik dönemlerin yerleşkelerinden. Tekkeköy Mağara-Kale yerleşmeleri; M.Ö. 5000’li yıllarından beri sürekli yerleşim yeri. Bafra İkiztepe ve bugün bile surları, galerileri ve merdivenlerini görülebilen Kızılırmak Vadisi’ndeki 3000 yıllık Asarkale… Paflagonlara ait kaya mezarları, Amazonların yaptığı ileri sürülen Garpu Kalesi… Yakakent’ten Terme’ye uzanan sahil bandındaki güzel kumlu geniş doğal plajlar denize girmek için ideal. Yakakent Çamgölü mevkiinde çam ormanlarıyla kaplı yemyeşil tepeler masmavi sularla birleşiyor. Eşsiz güzellikteki sahili ve denizle iç içe bir yaşamın sürüldüğü şirin kıyı kasabası Yakakent’teki gün batımı ise izleyenleri her defasında cezp ediyor. Alaçam, Bafra ve 19 Mayıs İlçelerinin topraklarının bir bölümünü kaplayan Kızılırmak Deltası sulak alanı flora ve faunası ile ülkemizin en ilginç eko- turizm sahalarından.

35 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK Deltada, 19 Mayıs İlçesi, Yörükler mevkiinde ilkbaharda tabanı tamamen suyla kaplanan yaprak döker ağaçlardan oluşmuş Galeriç Ormanı, yaban hayatı açısından çok ilgi çekici. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkilileri tüm bunlara ilaveten Karadeniz’in turizm merkezi Samsun’un vilayet merkezinin kış sporları ve efsanevi kaplıcalara bir adımlık mesafede bulunuşunun avantajını da dile getiriyorlar. Sırtını Canik dağlarına yaslayan il, değişen iklimi sayesinde hem yaz hem de kış turizme müsait. Ladik ve Havza kaplıcaları sağlık; Ladik Akdağ tesisleri de kış turizminde adından söz ettiriyor. 2062 metre yüksekliğindeki Akdağ’da kış sporlarının tadını çıkarmak bile tek başına Samsun’u tercih etmek için kafi. Kayak alanları ilçe merkezine yakın. Yolları parke taş döşeli ve kullanışlı. Barınma, konaklama ve diğer ihtiyaçlar rahatlıkla karşılanabiliyor. Her türlü kış sporunu icra etmek mümkün. İlçeye sadece 7 kilometre mesafedeki Akdağ’da 1788 rakımlı Uzun Yazı tepeyle, 1404 rakımlı Yemişen tepe arasında yer alan, kış sporları ve kayak merkezi; uzun kayak pistlerine sahip. Olimpik kayak alanlarına kıyasla konumu daha elverişli. Yazın yaylaya dönüşen Akdağ’da, yamaç paraşütü ve çim kayağı da gerçekleştirilebiliyor. 84’ü Arkeolojik, 7’si kentsel, 24’ü doğal anıt, 18’i idari yapı, 7’si endüstriyel yapı, 11’i askeri yapı, 222’si dinsel ve kültürel yapı, 290’ı sivil mimari örneği, 4’ü de doğal toplam 667 sit alanı mevcut Samsun’da. 2 müze, 1 kültür merkezi ve 5 sinema faal ayrıca. İlde festival türü etkinlikler düzenlenmekte: Uluslararası Halk Dansları, Hıdrellez Şenlikleri, Karpuz Festivalli, Bengü Karakucak ile Altın Fındık Yağlı Pehlivan Güreşleri, Yaşar Doğu şenlikleri, Geleneksel Karakucak Güreşleri ve At Yarışları, Yeşilırmak Kültür ve Sanat Şenliği, Altın Pirinç Festivali, Neyzen Tevfik Kültür Şenliği, Göller Bölgesi Güreşleri, Hüseyin Dede Şenlikleri, Köprülü Mehmet Paşa Kültür Sanat ve Spor Festivali, Karadeniz Kısa Film Festivali, Deniz Oyunları Festivali, Ladik Yayla Şenliği, SeleSepet Top Kandil Şenlikleri, Kunduz Yayla Şenlikleri ve Amazon Festivali, Özeren Köyü Bahar Şenliği, Yaza Veda Temiz Sahil Şenliği, Doğu Karadeniz Kadırga Sis Dağı Şenliği, Caz Festivali, Samsun Sinema Fes36 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

tivali, Sahil Sinema Günleri, Yakakent Kültür Sanat ve Deniz Oyunları Festivali… Belli başlı gezi ve mesire yerleri de şöyledir: Atakum, Hava Alanı, Orman Fidanlığı, Kurupelit İncesu, Kocadağ Mesire Alanı, Hasköy, Çakırlar Korusu, Top Tepe Meşe Kültür Parkı ve Doğu Park… Plajlar ve kamp Yerleri: Fener Plajı ve Mert Irmağı Plajı, Karayolları Tesisleri, DSİ Tesisleri, Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Tesisleri, Mülga Köy Hizmetleri 12. Bölge Müdürlüğü Tesisleri, Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü Tesisleri, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü Tesisleri, DDY Kampı, Kızılay Dinlenme Kampı, Çamlık Kampı, Kanarya Kampı ve Kamping 87…


TURİZM ÇEŞİTLERİ AV TURİZMİ Kunduz Örnek Avlak Sahası’nda yaban domuzu ve hayvanı av turizmi yapılabiliyor. Kızılırmak Deltası’ndaki Çernek Gölü ve çevresini kapsayan 4000 hektarlık alanda 1979’dan beri avcılık tamamen yasak. O yıl Orman Bakanlığı bölgeyi Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan etti çünkü. Ancak, denetim yeterli değil. Yasa dışı avcılık durdurulamıyor.

kuzeyindedir. Delta ovası 56.000 hektar genişliğindedir. Deltanın doğu sahilinde göller, sazlık alanlar kumullar, su basar çayırlar ile birlikte yaklaşık 12.000 hektar alanı kaplayan sulak alan vardır.

Deltadaki Turizm Olanakları: Türkiye’nin ender su basar karakterli ormanlarından Yörükler Galeriç, piknik ve doğa yürüyüşleri için bulunmaz bir alandır. Bafra ilçesi Doğanca beldesi sınırlarındaki Çernek Gölü ise özellikle kış ve ilkbahar dönemlerinde kuş gözlemcililerini davet eder her haliyle.

Bafra Balık Gölleri ve Kuş Cenneti:

DAĞCILIK TURİZMİ Günlük kent yaşamıyla karşılaştırıldığında, zor koşullarda gerçekleştirilen, sabır ve dayanıklılık gerektiren dağcılık; bununla uğraşanların ifadelerine göre aynı zamanda son derece eğlendirici bir spor dalı. Ladik-Akdağ, Bafra-Nebiyan Dağı ve Kocadağ bu spor için ideal.

DELTA TURİZMİ Kızılırmak Deltası, Türkiye’nin Karadeniz sahilinde doğal özelliklerini koruyabilmiş en büyük ve en önemli sulak alandır. Samsun’da Kızılırmak Nehri’nin denize döküldüğü yerde; Bafra, Alaçam, 19 Mayıs ilçeleri sınırları dahilindedir. Samsun-Sinop Karayolu’nun

leri ve dünyada nesli tükenişte birçok kuşun barındığı Bafra Kuş Cenneti de deltanın bir parçasıdır. Delta, göçmen su kuşlarının barınma alanıdır. Kış ortası sayım sonuçlarına göre kaz, kuğu, ördek gibi yaklaşık yüz bin su kuşunun yuvasıdır burası. Delta, Karadeniz’i göç ile aşan küçük ötücüler ve su kuşlarının yanı sıra yırtıcılar, leylekler ve balıkçıllar için de hayati önemde beslenme ve konaklama sahasıdır. Yörede dört mevsim, kuş gözlemciliği ve doğa turizmi mümkün. Bölge “ekoturizm” imkânlarıyla eşsiz. Küçük bir sandal gezisi dahi, içine düşülen bir doğa belgeselidir.

Yeşilırmak Deltası: Bafra ovasında göller, sazlıklar ve su basar ormanlar eşliğindeki Kızılırmak Deltası halen bozulmamış doğal yapısıyla uluslararası bir yerdir. Delta; sulak alanlar ve balık gölleriyle dünya çapındaki bir sözleşmeyle korunmaktadır. Kızılırmak ve Yeşilırmak üzerindeki baraj gölleri, çevresindeki doğal güzelliklerle doğal ortamlar sunar gezginci ruhlara. Irmaklar ve baraj gölleri, olta balıkçılığı için son derece müsaittir. Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın denize döküldüğü yerlerde oluşmuş çok sayıdaki irili ufaklı doğal göl, balıkçılık için idealdir. Baraj göllerinde yöre halkınca kafeslerde yetiştirilip satılan alabalıklar ise muhakkak tatmanız gereken otantik lezzetlerdendir. Kızılırmak Deltası; Alaçam, Bafra ve 19 Mayıs ilçelerinin bir bölümünü kaplamaktadır. Bafra Balık Göl-

Deltanın doğu bölümünde; kısmen doğal özelliğini koruyabilen Simenlik Gölü - Akgöl sulak alan kompleksi, kumul alanlar ve bunların arkasında da geniş bir ağaçlandırma sahası mevcuttur. Simenlik Gölü – Akgöl’ ün 1.900 hektarlık yüzölçümünün 200 hektarı açık su alanı, gerisi sazlık ve bataklıktır. Terme Gölardı Simenlik Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ise 3355 Ha büyüklüğündedir. 1999 yılından bu yana, Gelemen Sülün Üretme İstasyonu’nda yetiştirilen sülünler doğaya salınmıştır. Sahada, yaban hayvanlarından Tilki ve Çakal vardır. Göller Bölgesi, kuş ve balık açısından zengindir. Deltada tarımsal alanların açılmasıyla çok sayıda köy kurulmuş, fındık ve çeltik tarımı artmıştır. Yeşilırmak Deltası da; piknik, doğa yürüyüşleri ve flora-faunanın incelenmesi açısından eşsiz yerlerdendir. 37 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK DENİZ TURİZMİ Samsun - 19 Mayıs İlçesi arasındaki yaklaşık 35 kilometrelik sahil şeridinin % 90’ında denize girilebilmekte. Bu alanların Atakum, Kurupelit, Atakent, Çatalçam, İncesu, Dereköy, Taflan, Erenköy, Engiz ve Muşta yerleşim merkezlerinin tamamı çeşitli büyüklükteki özel plaj, kamp ve konaklama alanlarıyla dolu. Bu sahil şeridinde yelken, sörf, jet sky türü alternatif su sporları da gerçekleştirilebiliyor. Sahil şeridinde birçok eğlence merkezi geç saatlere kadar açık. Ama nitelik sorunu bir an önce çözümlenmeli.

halkının yaptırdığı anıtın öndeki üçlü figürü; Atatürk ve beraberindekilerin 19 Mayıs Şehri’ne ilk ayak basışlarını simgeliyor. Heykel, Kurtuluş Mücadelesi’nin buradan başlatıldığını ifade ediyor.

Çadır Cafe:

ulaştığı bölgelerde oluşmuş çok sayıda delta göllerinde, Ladik Gölünde ve İlde yer alan birçok gölette olta ile balık avcılığı yapılmaktadır.

Trekking: Kısaca doğa yürüyüşü diye tanımlanan trekking, doğa ile iç içe mesafeleri yürüyerek aşabileceğimiz, kendini dinç hisseden her yaş grubundan insanın katılabileceği etkinliktir. Trekking her mevsimde yapılabilir. Ancak hava ve ortama, yolun uzunluğuna, zorluk derecesine göre hazırlanmak koşuluyla. Trek-

DOĞA TURİZMİ Doğa Yürüyüşü: Doğa yürüyüşü için Ladik Akdağ ve Ladik Yaylaları, Baraj Gölleri çevresi, Yakakent orman tesisleri, Tekkeköy Hacı Osman ormanı, Vezirköprü Kunduz ormanı ve yaylaları, Kocadağ bir çırpıda sayabileceğimiz mekanlar.

Su Sporları: Uzun sahil bandı iki büyük akarsu ve bu akarsular üzerindeki 4 baraj gölü ile, birçok doğal göle sahip Samsun’da, su sporlarıyla ilgili büyük bir potansiyel var.

Olta Balıkçılığı: İlin sahip olduğu uzun deniz kıyısı boyunca, Kızılırmak’ın ve Yeşilırmak’ın üzerindeki 4 baraj gölünde, Kızılırmak, Yeşilırmak ve Terme Çayının denize 38 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

king parkurları birkaç saat ya da birkaç hafta, hatta ay da sürebilir. Samsun’da bu etkinlik için daha ziyade;Tekkeköy, Bafra-Kolay, Ladik-Akdağ ve Kocadağ tercih ediliyor. Bafra / Merkez-Bafra Deniz Feneri, Bafra / Merkez - Derbent Barajı, Alaçam -Alaçam Koyu, Bafra / Merkez - İkiz Tepe, Yakakent / Merkez -Yakakent Sahili, Terme / Merkez- Amazon Şehri Terme, Bafra / Merkez – Asarkale, Bafra / KolayKapı Kaya Kalıntısı bölgelerinde trekking etkinlikleri sürdürülmektedir.

Samsun eski fuar alanı ile liman arasındaki çadır cafe aileniz ve dostlarınızla iyi vakit geçirebileceğiniz nezih bir ortam. Akşam saatlerinde canlı müzik var.

Yalova Gemisi: Şık ve nezih bir ortam sunan Yalova Gemisi nostalji ile denizi bir araya getiriyor. Cafe-restaurant hizmeti veren gemi, mutlaka görülmesi gerekenler arasında.

Hayvanat Bahçesi: Sevgi Parkı’nın yanında, 22 dönümlük bir arazi üzerinde kuruludur. Karadeniz Bölgesi’ndekilerin en büyüğüdür. Bahar yaz aylarında hafta sonları ortalama 3 bin kişinin ziyaret ediyor. Puma, maymun, deve, devekuşu, sülün ve ördek cinsleri, kuğu, tavus kuşları, geyik, keçi, tilki, ayı, midilli atı, kaz, ördek ve köpek bulunan hayvanat bahçesine en son iki adet aslan getirildi.

Meşe Tesisleri:

GÜNCEL TURİZM

Yemyeşil korulukta, ağaçlar arasına saklanan Meşe Tesisleri’ne girildiğinde yöresel kıyafet, hediye ve gıdaların sergilendiği 17 stant karşılıyor sizi. Ahşap ev, alt tarafında restaurantlar, karşılarında ise birbirine bağlantılı, fıskiyeli minyatür havuzlar vardır.

İlkadım Anıtı:

Sevgi Gölü Ve Sevgi Cafe:

1981-1982 yıllarında Heykeltıraş Hakkı Atamalı gerçekleştirdi. Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yılında Samsun

Samsun sahil yolunun doğusundadır Sevgi Gölü. Şehrin en cazip dinlenme noktalarındandır. Göl etrafında gezi


alanları, cafe-restaurant, hayvanat bahçesi, oturma alanları ve dinlenme mekanları vardır. Suni gölde çeşitli balıklar ve su kuşları yaşar.

heykeltıraş Adil Çelik’çe yapılan balmumu heykellerinin sıralandığı bir salon, kaptan köşkü ve diğer mahaller vardır içinde.

Teleferik Keyfi:

MAĞARA TURİZMİ

Samsun’da Batıpark ile Baruthane Tümülüsleri arasında kurulan 323 metre uzunluğundaki teleferikte, 3 gidiş ve 3 geliş 6 gondol bulunuyor.

Tekkeköy Mağaraları

Kurşunlu Cami, Hacı Hatun Camii, Kale Camii ve Pazar Camii inanç turizmi kapsamında görülebilecek dini mekanlar arasındadır.

KÜLTÜR TURİZMİ: Dündartepe (Öksürüktepe) Ören Yeri: Atatürk Anıtı: 1928-1938 tarihleri arasında Avusturyalı Heykeltraş Heinz Kreppel yapıyor. 19 Mayıs 1919´un anısının canlı tutulduğu heykelin dört tarafında Milli Mücadeleyi vurgulayan kabartma figürler vardır.

Arkeoloji Ve Etnografya Müzesi ve Gazi Müzesi: Samsun, Tekkeköy, Öksürüktepe, Toramantepe, Bafra İkiztepe ve Cedit sırtlarındaki kazılarda çıkan tarihi eserle sergileniyor bu müzelerde. Gazi Müzesi, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldiği dönemde konakladığı Palas Oteli’dir. Müzeye dönüştürülen Otelde Atatürk’ün kullanmış eşyalar ve fotoğraflar teşhir ediliyor.

Samsun Merkez ilçenin 3 kilometre güneydoğusundaki ve 15 metre yüksekliğindeki Höyükte, Kalkolitik, Eski Tunç ve Hitit çağlarına ilişkin üç kültür katı vardır. Höyüğün tepesindeki en son yerleşme Eski Tunç Çağı’na aittir. Eteklerinde Hitit yerleşmesine rastlanmıştır. 1’inci kültür katında Kalkolitik döneme ait yapı kalıntıları, el yapımı seramik parçaları, pişmiş toprak ağırlıklar, çakmaktaşı bıçak vs. bulunmuştur.

Samsun’a 14, Tekkeköy merkeze 1 kilometrededir. Paleolitik ve Kalkolitik dönem yerleşim yeridir. Bölgede ilk yaşam izlerinin görüldüğü bu mağaralar doğaldır. Sonraları küçük mağaralar oyularak genişletilmiştir. Tekkeköy’deki kazı ve araştırmalarda genellikle mezar hediyeliğinde kullanılan çanak-çömlek, küpe, bilezik, bıçakkama, okucu, toplu iğne vb. eserler bulunmuştur. Bu eserler biçimleri ve teknik özellikleri ile Orta Anadolu seviyesinde olup, kemik aletler de Orta ve Batı Anadolu’daki benzerlerine kıyasla daha ileri bir işçiliğe sahiptir.

Tekkeköy Ören Yeri: Dündartepe’nin 14 kilometre güneydoğusunda Tekkeköy ilçesi sınırlarındadır. 1940’daki arkeolojik kazılarda Hitit ve Eski Tunç Çağı dönemlerine ait buluntular ele geçmiştir. Çark yapımı, devetüyü, kırmızı renkli seramikler çoğunluktadır. Eski Tunç Çağı katında ise çok sayıda gömüt, el yapımı seramik buluntular, siyah zemin üzerine beyaz boyayla yapılmış geometrik desenlerle süslü, dişli, yivli, çizgi bezekli kaplar, kabartma insan yüzlü vazolar gün ışığına çıkarılmıştır

Bafra Doğa Koruma ve Milli Parklar: Bugüne kadar 320 adet kuş türünün tespit edildiği deltada; kış ortası su kuşu sayımlarında yaklaşık 80.000-100.000 adet su kuşunun konakladığı, nesli tükenen saz horozu, tepeli pelikan, cüce karabatak, dik kuyruk gibi türlerin burada yaşayıp ve çoğaldıkları gözlenmiştir. Bu veriler bile bölgeye uluslararası sulak alan niteliği kandırmaktadır.

Bandırma Vapuru;

İnanç turizmi: Büyük Camii ,İtalyan Katolik Kilisesi, Süleyman Paşa Medresesi, Yalı Cami,

Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolda, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve 18 kader arkadaşını Samsun’a getirip, milli mücadelenin başlamasında rol alan “Bandırma Vapuru” Samsun’da, Doğu Park sahilinde, artık hep orada kalmak üzere demir atmış durumdadır. O şimdi bir müzedir. Atatürk ve arkadaşlarının 39 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK

Terme Gölardı (Akgöl – Simenlit) Yaban Hayatı Koruma Sahası:

Kılıçdede Mahallesi’ndeki Dündartepe (Öksürük Tepe) I. ve II. Derece arkeolojik sit alanı.

1999 yılında bu sahaya DKMP Şube Müdürlüğü’nün ürettiği sülünler salınmıştır. Ayrıca Tilki, Çakal ve Göller Bölgesi kuş ve balık açısından zengindir. Bölgedeki kuş türleri Samsun-Terme Simenlit Gölü Yaban Hayatı Koruma Sahası raporunda işlenmiştir. Sahadaki

Hasköy’deki Tontepe tümülüsleri II. Derece arkeolojik sit alanı. İlkadım Beldesi’ndeki Baruthane tümülüsleri I. derece arkeolojik sit alanı. Büyük Kolpınar tümülüsü I. derece sit alanı Samsun’un batısındaki Küplüce köyünde yer alan Dedeüstü tepesi Demir Çağı Helenistik Roma ve Antik Çağı Küplüce köyündeki Bağtepe İlk ve Orta Tunç Çağı

mevcut av baskısını azaltmak için motorize ekiplerin devrededir. Çoban yatağı mevkiinden 274.00 hektarlık alanda 19 Mayıs Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyeleri Akgöl ve Simenlit Göl balıkları üzerinde incelemeler yapmaktadırlar. İmaret mahallesindedir. Günümüzde işletmecileri tarafından “Vakıf Hamamı” adının kullanılmasına karşın halk arasında “Sultan Mesud Hamamı”, “Büyük Hamam”,”Aslanağzı-Kız Gözü” ya da “Sa’di Paşa Hamamı” diye bilinir. Aslanağzı - Kız gözü kaplıcası ve Küçük Hamama göre bir hayli yeni sayılabilecek Maarif Otel ve Hamamı’nın öncesi 189l yılına dayanır.

TARİH TURİZMİ: Samsun doğal güzelliklerinin yanı sıra da tarihi alanlarıyla da ilgi çekicidir. Paleolitik dönemin yerleşim noktalarından Tekkeköy mağara-kale yerleşmeleri; M.Ö. 5000 yıllarından beri sürekli yerleşim yeridir. Bafra İkiztepe ve bugün bile suların, galerilerini, merdivenlerini görebileceğimiz 3000 yıl öncesinden gelen Kızılırmak vadisindeki Asarkale; Paflagonlara ait kaya mezarları, Amazonların yaptığı ileri sürülen Garpu Kalesi görülmeye değer eserlerdendir. Samsun’da Anadolu Ahşap mimarisinin en güzel örneklerini görebilirsiniz. Çarşamba’daki 40 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Ahulu köyündeki Göktepe İlk ve Orta Tunç Çağı, demir Çağı Çatmaoluk ile Kulacadağ köyleri arasında Akalan Kalesi Demir Çağı

Göğceli Cami bunların en ilginç olanı: Yapımında hiç çivi kullanılmayan yapı kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte yaklaşık 800 yıldır sapa sağlam ayaktadır. Tümülüs - Höyük ve Antik Yerleşim Alanları Cedit Mahallesi (Amisos) II. ve III. Derece arkeolojik sit alanı.

Başalan köyündeki Diklimtepe İlk ve Orta Tunç Çağı Alanlı köyündeki Kümbettepe İlk ve Orta Tunç Çağı, ayrıca Helenistik ve Türk İslam Devirlerine ait çanak, çömlek buluntuları. Büyükoyumca köyündeki Sazak Helenistik Çağ yerleşmesi.


41 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK

10 bin yıllık şehir, Eldeki antik veriler, Samsun’un tarihini 10 bin yıl öncesine götürüyor. Şimdiye kadar ortaya çıkarılan tarihi bulgular birbirinden görülmeye değer. Tekkeköy Mağaraları ve Bafra İkiztepe kalıntıları… Merkezdeki kalıntılar da birbirinden heyecan verici… Her geçen yıl yeni bir buluntuyla karşılaşılıyor. Şehrin merkez ve ilçelerinde toprak tarih kaynıyor. Ancak bu ne iç, ne de dış turizme gerçek manasıyla kazandırılabilmiş değil henüz…

Samsun Müze Müdürlüğü verilerine göre; Samsun’un tarihi günümüzden 10 bin yıl öncesine kadar uzanıyor. Vilayet sınırlarındaki en eski yerleşim birimiyse Tekkeköy mağaraları. Tekkeköy ilçesindeki mağaralarda ‘mezolitik’ çağa ait yaşam izleri var. İnsanlar oyup genişlettikleri ufak mağaraları mesken tutmuş binlerce yıl önce. ‘Mikrolit’ diye adlandırılan çakmaktaşından imal geometrik biçimli minik aletler, bu çağın en özgün buluntularından biri. Mezolitik Çağ Anadolu’sundan bugün üç yerden haberdarız: Samsun - Tekkeköy, Antalya-

42 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Beldibi ve Belbaşı kaya sığınakları. 1941’deki Tekkeköy mağara kazılarında, sonrasına yani bakır ve tunç çağlarına ait bir takım kültürel değerler de ortaya çıkarılıyor. Tekkeköy’ün ardından Samsun’da ki en eski yerleşim birimi, Bafra ilçesi İkiztepe Köyü’ndeki dört adet yığma tepeden oluşan bölge. İkiztepe Köyü’nde 1974’ten bu yana ki çalışmalarda M:Ö 4500 yıllarına, Kalkolitik Çağa (bakır çağına) ait eserler bulunuyor. Ayrıca kalkolitik çağdan sonraki eski Tunç Çağı denilen döneme ait eserlere de ulaşılması, İkiztepe’deki yoğun yerleşimin işareti.

Bu höyükte sistemli kazılara Prof. Dr. U. Bahadır Alkım ve ekibi 1974’te başlıyor. Kazılar, 1981’den beri de İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Önder Bilgi başkanlığında sürdürülüyor. Ahşap evlerde oturulduğu, hayvancılık, avcılık ve balıkçılık yapıldığı belirleniyor. İkiztepe’nin son kültür katında Tümülüs tipi iki odalı ve dromoslu bir anıt mezar yer alıyor. Kesme taşlardan inşa edilen mezarın dromosunda (koridorunda) ele geçirilen ve İstanbul’da Trakya Kralı Lysimakhos (İ.Ö. 306-281) adına basılmış altın sikkeden anlaşıldığına göre, mezar Helenis-


Samsun tik Çağ’dan kalma. Tümülüs Anıt mezarı, biri büyük, biri küçük iki mezar odası ile tonozlu girişinde uzunluğu 9 m’ yi bulan bir dramostan (giriş koridoru) oluşuyor. Anıt mezar aslına uygun düzenlenip ziyarete açılıyor. İkiztepe’de ortaya çıkartılan 6000 civarındaki, pişmiş toprak, kemik, boynuz, taş ve maden eserler Samsun Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.

etlerine geçti. Baruthane Tümülüsleri alanını da kapsayan yerleşim birimi Kara Samsun diye bilinir. Bugünkü Cedit Mahallesi’dir. Sahra Sıhhıye Okulu’nun sahası da antik kentin akropolüdür. Ele geçen eserler şehirde Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde ikamet edildiği ispatlıyor. Helenistik döneme ait bol miktardaki bronz sikkelerin üzerinde Amisos adı vardır. ‘Samsun’ isminin Yunanca “Amisos” kelimesinden geldiği ileri sürülse de, Yunan öncesine dayandığı daha kuvvetli bir bilgidir. Yunanca değil Palaskça olduğunu gönümüz Yunan tarihçileri de kabul ediyor. Bir görüşe göre de, kelime Amasia gibi tamamen Anadolu menşe’li. Roma imparatoru Pompeius M.Ö. 64 yılında Amisos’a vardığında şehrin ismini Pompeipolis’e çevirir. Ancak Amisos adı sonraki dönemlerde de geçerliliğini korur. Türklerin hâkimiyeti sonrası Samsun adı kullanılıyor. XII. ve XIII’üncü asırlardaki Türk kaynaklarında “Samsun” ismi kullanılırken,

Bafra’da Martı ve Asar adlı kalelerin kalıntıları da görülmeye değer. Helenistik döneme ait Martı Kalesi harabe halinde. Asar Kale de aynı durumda. Kızılırmak vadisi Ağsar köyündeki kalıntının tarihi MÖ. 1000 yıllarına uzanıyor. Paflagonya Kaya Mezarları (MÖ. 700) da, Asar Kalesi yakınlarında Kızılırmak vadisinde dikkat çeken tarihi yapılardandır. Vezirköprü’ye bağlı Oymağaç Köyündeki höyük, tahminen, Hititler dönemine ait kutsal kent Nerik’ten kalma. Burada Alman bir ekip kazı yapıyor. Bulgular tezi doğrular gibi. Samsun M.Ö.750–760 yılları arasında İon şehir devletlerinden Miletoslular’ın (Millet) Amisos adı ile kurdukları küçük bir yerleşim merkezi idi. Daha sonra Pers, Makedonya, Pontus, Roma, Bizans, Danişment, Selçuklu ve Osmanlı hâkimiy-

aynı yıllardaki batı kaynaklarında ise “Sampson” diye geçer. Gerek “Samsun” gerekse “Sampson” kelimelerinin Amisos’tan türetildiği şüphesizdir. Şehrin adı “Samsun diye anılmakla birlikte, sancak adı Canik’tir. Şehir bir ticaret ve üretim merkezidir. Şehirden kereste, balık, şarap, zeytinyağı, tuz, fındık yarı kıymetli taşlar, yün-yünlü kumaş, balmumu, tahıl, demir gibi mallar kuzey ve kuzeydoğu Karadeniz kıyıları ve Ege’ye gönderilmiş. 43 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK Samsun’un Atakum ilçesi Kurupelit mevkisi 19 Mayıs Bulvarı’nda 3’üncü derece arkeolojik sit alanı içerisindeki sahada Büyükşehir Belediyesi’nce Müze Müdürlüğü denetimindeki Hafif Raylı Sistem hattı çalışmaları esnasında Çakalca Höyük eteklerinde deplase çukuru kazısı sırasında bir takım taşınır-taşınmaz kültür varlıkları tespit edildi.

bronz iğne, 2 baş kısmı altın bilezik, 1 altın taç, 6 altın obol, 2 demir halka, 1 bronz spatul, 3 altın boncuk, 9 altın diadem, 1 gümüş ayna, 2 bronz kulp ve 1 bronz dip.” Müze Müdürlüğü, kurtarma kazıları dışında uzun süreli çalışmalar yürütemiyor. Atakum ilçesi Kurupelit mevkisi 19 Mayıs Bulvarı’nda ve İlkadım ilçesi Kalkanca Mahallesi Dikilitaş sokakta çıkarılan eserler hakkında raporlar Kültür ve Turizm Bakanlığı’na çoktan teslim. Bu alanlar ile ilgili kazıları planlayarak bakanlık başlatacak.

Kurtarma kazısı neticesinde bir adet döşemeli yol, birbirine bağlantılı doğu-batı uzantılı 3 adet mekân ve bunlara ilintili değişik duvarlar taşınmaz kültür varlığı niteliğiyle kayıtlara geçirilirken; taşınır kültür varlığı statüsünde de, pişmiş topraktan Ana Tanrıça Kybele heykelcikleri ve Antika üretimi siyah ve kırmızı figür tekniği ürünü çömlekler tüm ve parçalı olarak bulundu. Ortaya çıkan yapıların, deniz yönünde ve hemen yanında yer alan ve birinci derece arkeolojik sit alanında kalan tescilli Çakalca Höyüğü’ne doğru ilerlediği tespit edildi. Samsun’da daha önce varlığı arkeolojik anlamda tespit edilemeyen geometrik-arkaikklasik çağlara ait taşınır kültür varlıkları bilimsel kesinlikte ilk defa saptandı. Bu yerleşmenin Antik Amisos’ tan daha eskiye uzandığı ve ortaya çıkartılan eserlerden, sakinlerinin hem denizaşırı hem de Anadolu’nu iç kısımlarındaki kültürlerle bağlantıları anlaşıldı: Pişmiş topraktan 6 oturan kadın heykelciği, 5 heykelcik başı, 3 heykelcik parçası, 5 adet ağırşak, 3 adet tezgah ağırlığı, 1 adet Kore heykelciği, 2 adet bronz çivi, 1 adet bronz ok ucu, 3 adet minyatür lekythos, 1 adet bronz sikke, 1 adet bronz saç iğnesi, 1 adet bronz iğne, 1 adet parfüm kabı, 1 adet kadeh, 1 adet delici, 2 adet yonca ağızlı testi, 2 adet minyatür kap, 2 adet kesici, 1 adet altın aplik parçası…

44 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Samsun’un İlkadım ilçesi Kalkanca Mahallesi Dikilitaş sokakta site inşaatı hafriyat çalışmasında da antik mezarlara denk gelindi. Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürlüğü’ne bilginin iletilmesi akabinde inşaat sürerken; mezarlar tahminen M.Ö. 1-3. yüzyıldan. Çıkan 54 eser Amisos hazinelerinden sonraki en değerlileri: 4 amfora, 2 lagynos, 10 ungentarium bazıları altın kaplama, 2 altın yüzük, 5 altın küpe, 1 pişmiş toprak kandil, 1 demir strigilis, 1


Turizm ve otelcilik eğitimcisi Ahmet Çelik:

Hedef turizm aysberginin görünmeyen kısmı OMÜ Turizm ve Otel İşletmeciliği Öğretim Görevlisi Çelik,“ Samsun turizm potansiyelini aysberg’e benzetirsek, biz şu anda sadece görünen kısmını kullanabiliyoruz. Asıl önemli olan görünmeyen kısmı hayata geçirebilmek” diyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Turizm ve Otel İşetmeciliği Programı Öğretim Görevlisi Seyit Ahmet Çelik, Samsun’un turizm potansiyelinin tam manasıyla değerlendirilemediğini ifade ediyor: “Şehirdeki turizm potansiyelini aysberge benzetirsek, biz şu anda sadece görünen kısmını kullanabiliyoruz. Asıl önemli olan görünmeyen kısmı hayata geçirebilmek.” Bu konuda yerel yönetimlere büyük görevler düştüğüne inanan Çelik, “Samsun kıyı bandında uzun sahilleri olan, kum niteliği ve denizlerinin temizliği yönünden oldukça yüksek standartlara sahip, doğayla deniz iç içe, dört tarafı denizlerle çevrili bir ada şehri. Ama gelin görün ki, un var, şeker var bir türlü helva yapamıyoruz.” diyor. Üniversite ve şehrin akil adamları ortak bir platform etrafında bu konuları görüşüyorlarmış. Ancak henüz istenilen

düzeyde birliktelik sağlanamamış. Çelik, şehrin elindeki ekonomik değerlerden daha iyi istifade edebilmesi gerektiğini belirtiyor: “Ortada dev bir pasta var. Yavaş yavaş da olsa insanlarda bilinç oluşmaya başladı. Kent genelinde hummalı bir çalışma var. Turizm çeşitliliği anlamında elimizde çok büyük bir potansiyel var. Burada önemli olan Samsun ve Samsunlu olarak bunun ne kadar farkındayız sorusunu kendimize sormamız gerekiyor.” Çevre illerdeki bazı çalışmaları örnek gösteriyor: “Trabzon ‘Uzun Göl’e’ baktığınızda dünya çapında tanınmış bir yer haline geldi. Yöremizde oradan çok daha geniş, Bafra Balık Gölü gibi birçok alanımız bulunmasına rağmen bize gelen turist sayısı çok cüzi sayılarda. Bu sadece göller anlamında değil, diğer turistik destinasyonlarımız için de aynı durum söz konusu.”

Artık “deniz - kum - güneş” anlayışının terk edildiğini belirten Çelik, bunun yerine 12 ay sürdürülebilen turizm düşüncesinin yaygınlaştığını söylüyor.

Çelik, alt yapı ya da turistik çekiciliği tek başına yeterli görmüyor: “Alt yapı ve üst yapının birlikte yapılması şart. Özel sektörün bölgeye yatırım yapabilmesi için bu bölgenin çekici hale getirilmesi gerekiyor. Belli teşvikler, belli öneriler, arazi tahsisleri yapılabilirse, alt yapı tamamlanırsa, üst yapının da oluşacağı konusunda şüphemiz yok. Samsun kozmopolit bir şehir olarak tanımlanıyor. Ben bu düşünceye katılmıyorum. Ölçü, şehirde yaşayan insanların kökenin nereden geldiği değil, yaşadığı şehre ne kattığı olmalıdır. Bu anlamda yediden yetmişe kentin cazip hale getirilmesi için çalışmalıyız.” Pazarlama noktasında hep birlikte çalışmaya odaklanmadan da söz ediyor Çelik. Son dönemlerde turizm olgusunun değiştiğini, “deniz-kum-güneş üçlemesi” anlayışının yerini, 12 ay boyunca sürdürülebilen turizm çeşitliliğine bıraktığını anlatıyor: “Örneğin Lâdik beldemizde kar kayağı yapılırken, aynı bölgede kaplıca ya da sağlık turizminden yapılabilir. Tüm bunlar için bir bütün halinde, birlikte hareket etme zorunluluğu var. Kastettiğim sadece Samsun değil. Bir birliktelik oluşturularak Samsun, Amasya, Tokat, Trabzon, Artvin, Rize; velhasıl bölgede turizm yapılabilecek destinasyonlar tek tek ele alınarak toplu bir turizm kalkınma hamlesi gerçekleşebilir.” Çelik, konaklatacak tesis yokluğu sebebiyle Samsun’a binlerce kişilik kongre organizasyonları alınamadığını da hatırlatıyor: “Tüm bunların kısa sürede tamamlanması, bize Rusya ve Türkî Cumhuriyetlerin kapılarını da sonuna kadar açacaktır. Bu işletmelerde çok sayıda kişinin istihdam edilmesi ile de işsizlik sorunu çözüme kavuşturulacaktır.” 45 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK

Samsun’un her yanı turistik ama farkındalık yok “Samsun’da ne var, nereyi gezebiliriz ki?” ve “Bu şehirde nerede zaman geçirilebilir?” önyargıları bir an önce kırılmalı. Bunda tanıtımın yanı sıra, soruların hakiki cevaplarını arayanlara uygun seçenekler sunulabilmeli. Örneğin, güzel yemek ve konaklama imkanları makul fiyatlara arz edilmeli ki, turist tercihini Samsun’dan yana kullansın. Sinop, Ordu Çorum, Amasya ve Tokat’ta kalıp, buraya birkaç saatini ayırmasın. “Bunun için bir takım promosyonlar olmalı.” diyor, Yavuz. Ama otel sayısı az. Odalar her halükarda doluyor. Niçin fiyatları düşürsünler ki!

Yavuz’a göre Samsun, hem bölgesel, hem ulusal, hem de uluslar arası ölçekte hinterlanda sahip. Mutlaka değerlendirmeli. Samsun Turizmciler Derneği Başkanı Mustafa Yavuz, turizmin şehre yok denecek kadar az miktarda katma değer sağladığını ve şehrin turizm potansiyelinin sadece yüzde 10’unu kullanabildiğini ifade ediyor. Yavuz, tur şirketleri ve acentelerini Samsunluların parasını alıp dışarıda harcatmakla suçluyor tatlı sert: “Samsun’da şu an ayda bir milyon lira tutarında bilet satılıyor. Bu para seyahat acenteleri kanalıyla şehir dışına çıkıyor.” Tersten düşünüldüğünde acaba 19 Mayıs Şehri’ne kazandırılıyor? Yavuz’a göre tablo bir hayli kötü: “Samsun’daki 30 seyahat acentesinin şehre kazandırdığı paranın sadece bilet satışından değil, -otel konaklama yeme içme de dâhil olmak üzere- yılda bir milyon liralı bulmadığını görüyoruz.” Peki, neden böyle? Yavuz’un cevapları hazır. Şehirdeki tur firmaları ekonomik anlamda güçsüz. Öte yandan günü kurtarmaya endeksliler. Uzun vadede ciddi kazanç getirecek işlere eğilmiyorlar. Çünkü bu işler ciddi yatırım da gerektiriyor. Bu yüzden şehir yeterince tanınmıyor. 46 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Samsun Turizmciler Derneği Başkanı Mustafa Yavuz, “Sadece müzeleri, Bandırma Vapurunu ve Baruthane Tümülüslerini günübirlik gezen ziyaretçileri turist görmek de doğru değil. Turistik belgeli yıldızlı otellerden, pansiyonlara kadar konaklama seçeneklerine ihtiyaç var. Birçok kişi Atakum ilçesinde ikinci hatta üçüncü eve sahip. Bu evler turizm için pansiyona dönüştürülebilir.” diye konuşuyor.

Yeme içme sektöründe tesis bolluğu var. Hijyen açısından Karadeniz Bölgesi’nde bir numaralar ayrıca. Bu hizmet kalitesiyle kapasiteleri çok rahatlıkla artırabilirler. Bu da tanıtımla mümkün. Tanıtımda son yıllardaki ataklar göze batsa da, idealle kıyaslandığında yetersiz. Samsun sürekli Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı (The East Mediterranean International Tourism and Travel Exhibition) EMİTT gibi fuarlara katılıyor. İstanbul ve Ankara’daki tanıtım günleriyle kataloglar özünde doğru çalışmalar. Yine de kafi değil. Öte taraftan bu çalışmalar ortak akıl ve bütçeyle tekelden yürütülmeli. Belediyeler, İl Özel İdaresi, turizmciler ve turizm meslek örgütleri hep birlikte, organizasyonla hareket etmeli. Turizm ile ilgili dergilerde kültürel, tarihi, doğa güzellikleri ve yemeklere ilişkin orijiallikler yer almıyor maalesef. Örneğin Türk Hava Yollarının ve diğer hava yollarının dergileri yüz binlerce kişinin eline ulaşıyor. Ancak bunların hiç birinde Samsun yok. Hâlbuki oluşturulabilecek bir Samsun tanıtım gurubu şehirle alakalı resim, yazı, gezi turları hakkında bilgi içeren haber dokümanlarını bu tür yayın kuruluşlarına sürekli gönderebilir. Bu sayede turizm eklerinde şehir yer alabilir. Bunlar para yükü az, organizasyon işleri. Milletvekillerimiz aracılığıyla çeşitli yayın kuruluşlarına taşınabiliriz. Ortak hedef, politika ve pazar belirlenmeli. Yani Samsun yurt içine mi


açılacak, yurt dışına mı? Arap ülkelerine mi, Avrupa ülkelerine mi yoksa Rusya’ya mı yönelecek? Bunların hepsi tespit edilmeli.

4 saat ayırdıklarını vurguluyor: “Cruise gurubu Samsun’u gezmek için 4’er saat ayırmışlardır. Ancak bu gurupların zaman ve program açısından Samsun’a ekonomik bir katkı sağladıklarını söylemek yanlış olur. Halbuki gemi müşterileri, tüm dünyada, zengin müşteri gurupları olarak gittikleri yerleri ihya etmekle bilinmektedirler. Kuşadası, İzmir, İstanbul, Antalya gibi şehirlerde bile Cruise yolcularının arttırılması konusunda ciddi çalışmalar, tartışmalar yapılmaktadır.”

Turizm derken en önemli unsur ulaşım. Örneğin Almanya’dan Samsun’a direk uçak seferleri var. 3 buçuk saat sonra şehre ulaşabiliyor. Bu önemli avantaj sebebiyle Samsun-Almanya’ya öncelik vermeli. Ayrıca Ukrayna ve Rusya, şehrin konumu itibariyle turizm köprülerine uygun. Rusya ile vizelerin kalkışının Samsun’a faydası için çalışılmalı. Türkiye’ye yılda 2- 2 buçuk milyon civarında gelen Rus sayısının 4 milyona yükselmesi bekleniyor. Samsun bu pastaya neden uzaktan baksın? Bunlar Mustafa Yavuz’un tespit ve önerileri. Yavuz, Samsun’daki turizmin çıkmazlarını da aktardı. Herkes gibi o da konaklama sorununa işaret etti ve yatak eksikliği yüzünden odaların değerinin çok üzerinde müşteriye satıldığını savundu: “Uluslararası Turist tanımında şehirde en az bir gece konaklama yapan ve para kazanmak amacı ile o şehre gelmeyen insan ifadesi vardır. Samsun’da Mayıs 2010 tarihi itibari ile 13 tane turistik belgeli otel, 689 oda ve 1378 yatak var. Bu otellerin çoğunda iş amacı ile Samsun’a gelen kişiler kalıyor. Onlarda turist tanımına uymuyor. 689 odanın yüzde 60’ını bu tür kişiler kullanıyor. Geriye 275 oda kalıyor. Turistler yazın geliyor. Üç aylık yani 90 günlük bir sezon oluyor. 275 oda ile 90 günü çarptığımızda Samsun’da konaklayabilecek turist sayısının 25 bin civarında olabileceğini görebiliriz. Bu sayı Samsun gibi bir şehir açısından çok düşük. Samsun’da sadece müzeleri, Bandırma Vapurunu, Baruthane Tümülüslerini günübirlik gezen ziyaretçileri turist görmek de doğru değil. Samsun’da turistik belgeli yıldızlı otellerden, pansiyonlara kadar konaklama seçeneklerine ihtiyaç var. Samsun’da birçok kişinin Atakum ilçesinde ikinci hatta üçüncü evi var. Bu evler turizm için pansiyona dönüştürülebilir. Ayrıca günümüz şartlarında kimse buralardan gelecek paraya ihtiyacım yok deme lüksüne sahip değil. Evlerini bu şekilde pansiyona dönüştüren vatandaşlar da Samsun şartlarında güzel para kazanabilirler. Ancak, bizim bölgemizde insanlar önce örnek görmek istiyor, birinin bir şeyler yapmasını bekliyor. Sonra eğer o kişi para kazanırsa oda hemen peşine yatırım yapıyor.” Yurtdışından charterlarla şehre gelen konukların gurbetteki Türk aileler ile akra-

ba ziyaretçilerinden oluştuğuna dikkat çeken Yavuz, yabancı uyruklu yolcu sayısının yok denecek kadar azlığına işaret ediyor: “Çeşitli merkezlerden yapılan Karadeniz turlarını düzenleyen seyahat acenteleri, Samsun’u bir geçiş noktası olarak kullanmakta ve bırakın konaklamayı yemek için zaman bile ayırmamaktadırlar. Antalya’ya gelen charterlar yüzde yüz yabancı uyruklu turistlerden oluşuyor. Samsun’a direk tur gurupları getirilemiyor. Ancak doğu Karadeniz turları esnasında uğranıyor. Samsun kendi içine kapanmış dışarıya açık olmayan bir şehir. Bu kabuğu kırmaya çalışıyor. Ancak, mümkün olduğunca çabuk bu kabuğun kırılması lazım. İnsanlar sadece bir şehri gezmek için yola çıkmaz. İnsanlar sadece Samsunu yada Amasya’yı gezmek için gelmez. Burada yapılması gereken orta Karadeniz bölgesinde ki illere yönelik ortak turlar düzenlemek olacaktır. OKA kapsamında yapmamız gereken sadece Samsun olarak değil bölge olarak stratejilerimizin oluşturulması gerekiyor. Bu teoriyi turizm derneği olarak Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) toplantılarında da dile getirdik. Herkes de doğru olduğunu söyledi. Ama adım olmuyor. Her şey lafta kalıyor. Bir şeyler konuşuluyor ama hareket yok. Koordinasyon ve organizasyon konusu çözülmediği sürece bu iş olmaz. Bir şey üretmek tek başına yeterli değil önemli olan onu pazarlamak. Şehirde ciddi yatırımlar yapıyorsunuz, turizm adına çalışmalar yürütüyorsunuz. Bunları pazarlayamadığınız zaman bir anlamı olmaz.” Samsun Turizmciler Derneği Başkanı Yavuz, Cruise gemileriyle turist taşıyan tur şirketlerinin liman şehrine yalnızca

Turizmden, iyi hizmet karşılığında para kazanılıyor. Samsun’da özellikle sahil kesimindeki eğlence yerlerinde olumsuzluk yok. İnsanlar gönül rahatlığı içinde güvenle gelip, yiyip, içip, eğleniyorlar ve keyifle evlerine gidiyorlar. Yalnızca Samsun denizinde cankurtaran eksikliği mevcut. İşletmelerde yabancı dillerde menü eksikliği söz konusu. O zaman müşteri oraya gelmek istemiyor ya da sevmeyeceği tüketmek zorunda kalıyor. Ayrıca turistik yerlerde ödeyeceği fiyatları bilmeyi arzu edeceklerdir. Aksi takdirde turist hesabı öderken kandırıldığı hissine kapılıyor. Ufak gibi görülen bu ayrıntılar turist kaçırtabiliyor. Türkiye’ye yılda 20 milyon turist geliyor. Bu sayının önümüzdeki on yıl içinde 50 milyona çıkacağı düşünülüyor. Sektör içinde aslan payı, büyük firma ve otel zincirlerinin. Bunların maddi güçleri de çok fazla. Onlarla mücadele etmek çok zor. “Bizim yerel yönetimlerimiz dışarıdan gelen yatırımcılara adeta gel istediğin arsayı verelim buraya yatırım yap şeklinde davranmak yerine Samsunlu yatırımcılara öyle davransa” diyor Mustafa Yavuz ve şunları ekliyor sözlerine: “Samsun’da birilerine destek verilecek ise önce Samsunlulara verilmeli. Bir turizm yatırımı yapılacaksa burada önce Samsunluların önü açılmalı, teşvik edilmeli. Yabancı yatırımcıya da karşı değiliz. Ancak, önce Samsunlu insanlar. Samsun’da güçlü yatırımcı yok. Başta Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın öncülüğü ile ortak politikalar geliştirilerek Samsunlu girişimci gurubu oluşturulması gerekiyor. Ufak yatırımcılar bir araya getirilip büyük yatırım gücü sağlanabilir. Samsunlu yatırımcılar kazandıklarını bu şehirde harcayacakken yabancı yatırımcılar kazandıkları paraları başka şehirlerde harcayacaklar. Vergilerini dahi İstanbul’a ödeyecekler. Bir formül ile Samsun’un insanına yatırım yapma şansı verilmeli.” 47 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK

TÜRSAB Samsun İl Temsilcisi Mustafa Şentürk:

Batı Park’a Disneyland kurulabilir Samsun’un elindeki tanıtım imkanlarını kullanmadığını söyleyen Mustafa Şentürk, Fransa’nın Eyfel Kulesi, Disneyland ve Louvre Müzesi sayesinde yılda 300 milyon turist çektiğini söylüyor.

lanlar var ki… Böylelikle hepsi tanıtılır.” diyor. Günümüzde koskoca Fransa ekonomisini üç önemli unsurun ayakta tuttuğunu söylüyor: Disneyland, Eyfel Kulesi ve Louvre (Lur) Müzesi. Batı Park’a kurulacak Disneyland benzeri bir yapının Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretçi çekeceğini ifade ediyor: “Fransa’daki benzeri en fazla Batı Park alanı kadar. Girişi 50 Euro idi. Sadece Samsun’da bu ülkeden fazla ilgi çekebilecek potansiyeller mevcut. Ama turist getiremiyoruz. Fransa’ya yılda 300 milyon turist geliyor.”

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Samsun İl Temsilcisi Mustafa Şentürk, şehrin tanıtılması adına, ‘Disneyland’ kurulmasından, Amazonlarla ilgili dizi çekilmesine kadar bir çok ilginç önerisi var. Önce olumsuz gerçekleri sıralıyor, Şentürk. Şehir, yabancıların portföyünde hiç yok. Çünkü turisti konaklatacak yer bulunmuyor. Bu haliyle yalnızca bir günlük tursala müsait. Ardından, bir ‘Asmalı Konak’ dizisinin Nevşehir’de yerli turist patlaması yaşattığını ve ‘Parmaklıklar Ardında’ dizisiyle Sinop Cezaevi’ne ilginin dörde katlandığını belirterek, “Samsun’da Amazonların yaşadığına dair mitolojik bilgiler var. Samsun’da Amazonlar ile ilgili bir dizi neden çekilmesin ki? Entrikalar… Kaçırılan bir erkeğe aşık Amazon Kraliçesi… Samsun’a yeni bir marka, Amazonları kazandırır. Çekilebileceği o kadar güzel a48 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Diğer turizmciler gibi o da konaklama sorununu vurguluyor: “Akdeniz’de her şey dahil kalabileceğiniz fiyata Samsun’da ancak sabah kahvaltısı fiyatlarıyla konaklanabiliyor. Samsun’da üç yıldızlı oteller bile diğer bölgelerin beş yıldızlı otellerinden pahalı. Biten sanayi ve ticaret yüzünden yeni otel yapılmıyor. Mevcut otellerdeki fiyatlar almış başını gidiyor. Ucuz konaklama isteyen turlar ise komşu illerde kalıyor. Tur acenteleri de programını Samsun’da konaklama yapmayacak biçimde ayarlıyor. Yani geceyi Sinop’ta, Amasya’da, Ordu’da geçiriyor. Samsun’a sabah geliyor. Böylece Samsun’da yüksek fiyatlardaki konaklama ücretinden kurtuluyor. Gündüz birkaç saat Samsun geziliyor, sonra tekrar yola devam ediliyor. Eskiden ise durum tam tersi idi. Turlar çevre illeri gezdikten sonra Samsun’ a gelir ve burada konaklardı.” Kunduz ormanlarındaki konaklama tesisinin virane ve harap vaziyette durduğunu, burada spor kulüplerinin pekala kamp yapabileceklerini anlatıyor: “Ladik Hamam ayağı kaplıcalarını işletmek

için ilçeden iş adamları bir konsorsiyum oluşturuyorlarmış, Kunduz ormanlarındaki konaklama tesisi de bu şekilde kurtulabilir. Lâdik Akdağ’a çok güzel bir tesis yapıldı. Keşke daha önce olsaydı. Tur şirketleri dışa açılmalı. Ancak, büyük firmaları aşamıyoruz. Tanıtım broşürleri hazırlıyoruz, tanıtım fuarlarına katılıyoruz bu çalışmalarımız oluyor. Ancak, Emitt Fuarı açılacağı zaman bütün tur firmaları ile diyaloga geçilerek ortak bir plan yapılmış olsa daha faydalı olacağına inanıyorum. Bu tür fuarlarda acenteler ayrı ayrı tek başına mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu birleşimi de Samsun Turizm İl Müdürlüğü yapmalı onlardan bekliyoruz bunu.” İstanbul Feshane’deki Samsun tanıtım günlerini Türsab İl Başkanı sıfatıyla yerel gazetelerden öğrenmesindeki tuhaflığa da dikkati çekiyor: “2002-2003 yılına kadar İstanbul’dan kalkan ve Rize’ye kadar giden Samsun’a da uğrayan bir feribot seferi oluyordu. Devlet Denizyollarına ait bu feribotu, Ulaşım Bakanı Binali Yıldırım özelleştirdi. Sonrasında çalışmadı. Cruise gurupları yani gemi yolculuğu yapan turistler Samsun’a gelse onları ağırlayabilecek kapasite yok. Kuşadasını ayakta tutan gelen bu gemiler. Bir anda 4 - 5 bin kişi ilçeye iniyor. Biz Ilgaz’a 5 saat yola götürüyoruz, orada giriş parasını veriyoruz öğlen yemeğini veriyoruz ve bunu da son üç yıldır 45-50 liraya yapıyoruz, belki gelecek senelerde de bu fiyat değişmeyecek. Bizden fiyat alan kişiler bir de Trabzon’ dan fiyat alıyorsa bize bakmıyorlar bile. İstanbul’dan Samsun’a 5 tane uçak varsa Trabzon’a 15 tane uçak var. ”


Loresima Turizm Müdürü Haşmet Güney:

Turizm organizasyonları profesyonel değil Haşmet Güney’e göre, şehirdeki turizm organizasyonları profesyonellikten yoksun. Günü kurtarmak adına atılan adımlarla geleceğe dönük yol haritası çizilemez. Ayrıca turizmde hangi potansiyelinin ön plana çıkarılacağının belirlenmesi gerekiyor: “Doğa turizmi mi ? Yoksa Atatürk’ün Şehri mi ? Yoksa Amazonlar mı?” Samsun’un en büyük sıkıntısı bu. Her şeyi yarım tanıtmaktansa, bir konunun üzerine tam gidilmeli. Loresima Turizm Müdürü Haşmet Güney’in epey bir zamandır şehirde yabancı grup görmediğini söylemesi çok ilgi çekici bir ayrıntıydı doğrusu. Zaten yurt dışından gelen yabancıların yüzde 99’unu gurbetçiler oluşturuyormuş. Geriye kalan yabancılar da gurbetçilerin misafirleri. Onlar da şehri kendi imkanlarıyla geziyorlarmış. Şehir merkezli bir gezinin yaklaşık 4 saatte tamamlanabildiğini kaydeden Haşmet Güney, profesyonel tur rehberi yokluğundan da yakınıyor. Bu yüzden turistler yeterince yönlendirilemediğinin altını çiziyor. Oysa alışverişe meyletmede ve gezici kişilerin tatmininde rehberin rolü çok büyük. Turizm acenteleri Samsun’dan dışarıya turist göndermede rekabet ortamında boğulurlarken, dışarıdan şehre turist getirmede de başarısız. Güney, ‘ bunda herkesin suçu var’ görüşünü savunuyor: “Samsun’un Doğu Karadeniz üzerinde transit bir şehir olarak kısa süreli biçimde gezilmesinde hepimizin payı bulunmaktadır. Acenteler olarak otellerden fiyat alamıyoruz. Alamayınca tur alternatifi de çıkaramıyoruz. Çıkartsak bile turizme uygun belgeli araçlar bulmakta zorlanıyoruz. Yani kendi kendimizi kilitlemiş durumdayız.” Güney’e göre Turizm İl Müdürlüğü daha aktif hale gelmeli. Tanıtım için sadece fuarlarda stant açmak kafi değil. Turizmciler bölgeye davet edilmeli ve bu medyada yer bulmalı. Şehirdeki konaklama imkânlarındaki zafiyet, turizmin kafalarda pek yer tutmadığını ispatlıyor: “Samsun’da sadece şehir otelciliği mantığı ile odamı

nasıl daha pahalı satarım zihniyeti hakim.” Samsun otellerinin birçoğu acenteleri tanımıyor: “Çünkü talep fazla acenteye ihtiyaç yok. Buda acentelerle otellerin kopuk olmasına neden oluyor. Kalite anlamında değerlendirecek olursa yatak kapasitesi az, butik tarzı hizmet vermeye çalışmalarından dolayı yer talep eden acenteler için lüks kaçmaktalar. Turistik bölgelerde yer taleplerinde samsunla kıyasladığımızda %100’ e varan fiyat farklılıkları ortaya çıkmaktadır.”

ki herkesin ortak derdi; oteller çok pahalı. İkincisi otellerde içki servisi yok. Üçüncüsü de, yine otellerin gece eğlence programlarından mahrumiyeti. Ortak platformsuzluk ve tek merkezden enformasyon sıkıntılarına da dikkati çeken Güney, kulaktan dolma bilgilerle hareket edildiğini belirterek, şehirdeki turizm dernekleri ve meslek örgütlerini aktif davranmaya çağırıyor.

Şehirdeki turizm organizasyonları profesyonellikten yoksun. Günü kurtarmak adına atılan adımlarla geleceğe dönük yol haritası çizilemeyeceği ortada. Ayrıca turizmde hangi potansiyelinin ön plana çıkarılacağının belirlenmesi gerekiyor. “Doğa turizmi mi? Yoksa Atatürk’ün Şehrimi? Yoksa Amazonlar mı? Samsun’un en büyük sıkıntısı budur. Her şeyi yarım tanıtmaktansa bir konunun üzerine tam gidilmelidir. Özel yatırımcılar bilmiyor ki neyin Samsun için önemli olduğunu ona yoğunlaşsın. Öncelikle Samsun’da sivil toplum kuruluşları, seyahat acenteleri, oteller, işletmeler, iş adamlarımız dâhil ses getirecek büyük bir organizasyonla bir araya toplanmalıdır. Gerçek turizm değerlerimizin ortaya çıkarılması, neyin üzerine gidileceğinin belirlenmesi ve acentelere, otellere, işletmelere düşen görevler nelerdir bunların belirlenmesi gerekmekte. Kısacası bu pastadan yiyecek olan herkesin elini taşın altına sokması gerekiyor.” Güney, Samsun’da acentelerin konaklamaktan kaçınmalarını üç ana sebebe dayandırıyor. Birincisi sektörde49 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


KAPAK

Tria Turizm Acente Sahibi Oğuzhan Serinkaya:

5 Yılda Samsun’un turizm payı artacak Oğuzhan Serinkaya, “Tria turizm olarak bölgemize ve özellikle Samsun iline inancımız tam. Gelecek 5 yıl içersinde Samsun turizmden beklentilerin üzerinde pay alabilecektir. Yeter ki yatırımların ve heyecanların önünü kapatmayalım.” diyor.

1980’lerle başlayan liberalleşme, dışaaçılım ve teşviklerin de etkisiyle yıllık ortalama yüzde 40’lık bir artış oranı yakalanmıştı. Aynı dönemde yıllık turizm gelirleri de yüzde 120 dolaylarında yükselmişti. 1980 sonrası gelişmenin önemli kısmı öncelikle turizm alanlarında kendini hissettirmiş, ülke geneline yayılan etkisi sınırlı kalmıştı. Tria Turizm Acente Sahibi, Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Üyesi ve Turizm Meslek Komitesi Başkanı Oğuzhan Serinkaya’ya göre; durum Samsun’a da aynen yansıyor. Bölge illeriyle birlikte uluslararası turizmden aldığı pay son derece sınırlı.

Türkiye’nin dünya turizmindeki payı hala yüzde 2’ler civarında seyrediyor… Turizm dünya genelinde 1970’lerden bu yana talep ve arz etrafında dönemsel değişiklikler yaşıyor. Sonuçta; çeşitlenme, çevre ve kalite gibi sloganlarla özetlenebilecek bir noktaya geldi. Turizm hareketleri yerelleşiyor aynı zamanda. Yerel özellikler ve kültür öğeleri öne çıkıyor. Bu niteliğiyle de küçük işletmeler ağırlık kazanıyor giderek. Peki acentelere göre Samsun bu dönüşümün neresinde? Türkiye, dünya pazarında ilk 10’a yükselme başarısı gösterse de, turizmdeki payı hala yüzde 2’ler civarında. Turist başına kazançta da, yarıştığı ülkelerin gerisinde. 50 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Serinkaya, sektörel gelişme ve yerel kaynakların turizm adına harekete geçirilmesinde hangi yöne bakılması gerektiğinin altını da çiziyor. Bu anlamda vilayette turizm sektörü açısından değerlendirilebilecek farklı nitelikte doğal, arkeolojik, tarihi, turistik ve kültürel değerleri bulunuyor. Bu potansiyeli çok iyi değerlendirilmeli. Turizm hareketliliği anlamında, Samsun’u da kapsayan TR 83 Bölgesi’ndeki toplam konaklamalar, ülke genelinin sadece yüzde 1,8’i. Kalış süreleri ülke ortalamalarının gerisinde. Bu yüzden gecelemede bölgenin payı çok daha düşük. Bölgedeki turizmde yerli ziyaretçiler ağırlıkta. Yabancıların konaklama ve geceleme payları az. Bölgedeki turizm altyapısı tesislerin önemli kısmı belediyeden belgeli. Toplam 132 tesisteki 5 bin 748 yataktan yaklaşık yüzde 44’ü Samsun’da. Bölgenin yıllık turizm talebinin yarısını yine 19 Mayıs Şehri karşılıyor.

Hitit Uygarlığı’nın mirası ile, UNESCO’nun Dünya’da korunması gereken dokuz kültür mirasından biri seçtiği Hattuşaş gibi değerlere sahipliğine rağmen Çorum’un bölge turizm payı Samsun’dan az. Bu turizmde tanıtımın önemini izah eden iyi bir örnek. Oğuzhan Serinkaya, turizm altyapısı niteliğindeki fiziki ve beşeri kaynakların belirli standartlara ulaştırılmasının kaçınılmazlığına çekiyor dikkatleri: “Turizm altyapısı fiziki ve fiziki olmayan altyapı olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. Fiziki altyapı çerçevesinde bölgenin turizm amaçlı kullanıma yönelik olarak da değerlendirilen ulaşım, haberleşme, su, atık su ve katı atık gibi altyapı tesis ve hizmetleri ile turizm amaçlı konaklama, yeme-içme, rekreasyon, eğlence faaliyetlerine yönelik tesisler kastedilmektedir. Hizmet altyapısı ise bir yandan sektöre servis sağlayan kurumsal yapıyı, diğer yandan da bu kurumsal çerçeve içinde hizmet üreten beşeri altyapıyı (insan kaynaklarını) içermektedir. Bu genel çerçevede, eksiklikleri bulunmasına karşılık, fiziki altyapının turizm potansiyelini gerçekleştirmek için asgari şartları sağladığı, buna karşılık turizme yönelik hizmetler ve beşeri kaynakların geliştirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.” Turizmin gelişebilmesi ve sürdürülebilir kılınması, öncelikle turist memnuniyetine ve böylelikle de talep sürekliliğinin canlı tutulabilmesine bağlı. Yabancı turistler için dil bilen personel sayısı ihtiyacı karşılamayacak durumda. Nitelikli eleman


yetiştirecek kurum miktarındaki azlıkla, tecrübe kazanmış personelin bölgede kalışını sağlama da mühim bir sorun. Büyük şehir özelliğiyle ön plana çıkan Samsun’un turistlerin gereksinimlerini karşılayabilecek biçimde örgütlendiğini söyleyen Serinkaya; sonuç itibariyle tanıtım eksikliği, talep yetersizliği, turizm işletmelerinin yönetsel arızalar, markalaşma, maliyet yüksekliği türü sorunlarla karşılaşıldığını anlatıyor. “Sıralanan sorunların çözümlenmesi kitle turizminin önünü açar mı?” sorusuna Serinkaya’nın cevabı; “Bölgemizde kitle turizmini yönetebilecek bir tur operatörünün bulunmaması ve Turiste yön veren operatörlerinde Samsun ve TR - 83 bölgesini ürün gruplarının içine almamaları nedeni ile büyük ve sürekliliği olan turist gruplarını bölgeye çekebilme şansınızda azalmaktadır. Kitle turizminin yaygınlaşması ile tur operatörleri seyahat sektörünün en önemli öğelerinden biri haline gelmiştir. Tur ope-ratörleri, tüm seyahat hizmetlerini uygun fiyatlarla tüketiciye ulaştırarak her kesimden insanın turizm hareketine katılmasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra, ulaştırma, konaklama ve yiyecek-içecek işletmelerinin sundukları hizmetin kalitesini turist adına denetleme ve aksi bir durum oluştuğu takdirde düzeltilmesi için gerekli çalışmaları başlatma gibi kolaylıklar sağlamaktadır.” Sorunları belirlemelerinin ardından İstanbul şubemizi 2009 yılında açtıklarını dile getiren Serinkaya, “Tur operatörü olma yolunda ve bölgemizin tarihi turistik değerleri ile önemli bir merkez olduğunu yerli ve yabancı büyük tur operatörlerine anlatmaya başladık. Tria turizm olarak Bölgemize ve özellikle Samsun iline olan inancımız tam. Gelecek 5 yıl içersinde Samsun turizmden beklentilerin üzerinde pay alabilecektir. Yeter ki yatırımların ve heyecanların önünü kapatmayalım.” diyor.

Define aramanın şartları Her köşesi tarih fışkıran ülkemizde Samsun da tarihi eserler açısından önemli bir yer tutuyor. Tabi ki bu tarihi eserleri çıkarmak için kanuni yolları izlemek gerekli.

Define arayıcıları, durumu, işlemi gerçekleştirecekleri yerin mülki amire bir dilekçeyle bildirmek zorunda. Dilekçede; mahalle, sokak ve ev numarası detaylarına kadar gidilir. Ayrıca yerin ekim-dikim, meskunluk, tapu ve aidiyet vaziyetleri de yazılır. Yer sahibinden noterden tasdikli muvafakat name; tüzel kişilikse yetkili organlarından muvafakat yazısı alınır. Define aranacak yer 100 metreyi geçemez. Yer; fotoğraflarla, harita veya krokiler üzerinde işaretlenir. Müze Müdürlüğü’nce, müracaat uygun bulunduğu takdirde define arama ruhsatı verilir. Ruhsatname bir yıl sürelidir. Define araması aralıksız en çok bir ay devam eder. Hava muhalefeti veya tabii afetlerden dolayı bu süre içinde bitirilemezse bir defaya mahsus mülki amirce azami 30 gün uzatılabilir. Arama, yere en yakın müzeden görevlendirilecek ihtisas elemanı başkanlığında, Maliye, Gümrük ve İçişleri Bakanlıklarının birer mahalli temsilcileri gözetiminde icra edilir. Kamu temsilcilerinin yol masrafları ‘birinci derece devlet memuru harcırahı’ üzerinden; yevmiyeleri ise define arayıcısınca ödenir. Yevmiyeler günlük zorunlu giderleri karşılamazsa, farkı önce belirlenen fiyatın %50’sini geçmemek şartıyla yine define arayıcısı üstlenir. Define aramasından doğacak zarar ziyan ve kazı yapılan yerin eski haline getirilmesi

ile ilgili masraflar da arayıcıya aittir. Bu masrafların tahmini tutarını ilgili müze müdürlüğü tespit eder. Bulunan definenin değeri, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca geçer akçe cinsiyle belirlenir. Define Hazine’ye ait arazideyse %50’si arayıcıya, özel veya tüzelkişilere ait arazide bulunmuşsa, %40’ı arayıcıya, %10’u ise mülk sahibine verilir. Kültür varlıkları için izinsiz kazı veya sondaj yapan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapisle cezalandırılır. Ancak yer, sit alanı veya kanunla korunan başka bir statüdeyse cezanın üçte biri indirilir. İzinsiz define arayanlar üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Yurt dışına kültür varlığı kaçırılıyorsa veya suç kültür varlıklarının korunmasında görevli kişilerce işleniyorsa ceza ikiye katlanır. Kişi soruşturma başlamadan bulunanları mahallî mülkî amire teslim ederse, mahkeme cezada üçte 2’lik indirime gidebilir. İzinsiz define arayan kişinin hakkında kovuşturma başlayıncaya kadar, kendisini bu fiili işlemeye gerekli cihazları temin etmek suretiyle sevk eden kişilerin kimliklerini açıklaması ve yakalanmasını sağlaması hâlinde, mahkeme verilecek cezada indirim yapabileceği gibi, cezayı tümden de kaldırabilir.

51 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


OTOMOTİV

1989 model Saab 900SPG

O bir dünya efsanesi Saatte 120 kilometre hız yapabilse de, ruhunda uçak kültürü var onun. Birçok teknolojisi otomotiv endüstrisine kazandıran firmanın ürünü. Nostalji tutkunları arasında geçmişteki popülaritesini aşmak üzere.

D

ünyanın hiç tamir görmeksizin en fazla yol kat eden arabası 1989 model Saab 900SPG. Bu otomobillerden birinin sahibi Peter Gilbert Wisconsin’in, 17 yıl boyunca oto tamircisinin yanından geçirtmeden 1 milyon 611 bin 573 kilometre yaptığını ileri sürdüğü aracı satın alan Saab firması müzesinde sergiliyor. Saab, uçak üreticiliği geçmişine sahip 52 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

General Motor’un prestij markalarından biri. Zaten 1989 Saab 900SPG de eski uçakların görünümünden esinlenerek üretilmiş. Firmanın uçak kültürünü çok iyi anlatan bir örnek. Saab, aslında köken itibariyle bir mühendislik şirketi. Çapraz devreli fren sistemi, yan kapı içi darbe koruma barları, hatchback konsepti, 16-sübap motor, far yıkama ve silme sistemi gibi

birçok teknolojiyi otomotiv endüstrisine bu şirket kazandırıyor. Saatte 120 mph hızla gidebilen ve sıfırdan 60 km hıza 8,9 saniyede ulaşabilen 900SPG, gerçekte sakin bir araba değil. Aksine 8 valf turbo motoruyla agresif tepkiler verebilen serilikte. 1989 modelin iki kapılısı üstün becerilerin kanıtı. Bu model Saab markasının Türk pazarına da sunduğu 9000 modelinin de atası konumunda.


1989 Saab 900SPG’nin ilkleri bunlarla da sınırlı değil. 1989 Turbo hatchback markanın ürettiği ilk turbo. Merkezi kilitleme sistemi ve far yıkama, silme, deri koltuklar, elektrikli camlar, aynalar ile üretildiği yıllarda konforu da en üst düzeyde sunuyor. 900SPG, performanslı versiyon özelliği ve turbocharged’ın yanı sıra; aerodinamik yapısı, yan paneller ve yükseltilmiş süspansiyon bileşenleriyle güvenliği de ön planda tutuyordu. Spor görüntüsünün yanında arka koltuğunun yatırılmasıyla hacmi genişleyen araç yük taşımaya da elverişli oluyor. 900’ün kendine özgü kimi dezavantajları da var elbette. Uzun yolculuklarda yoruyor. Konforu, güvenliği, pratikliği ve geniş görüş açılarıyla üretildiği yıllarda bu dezavantajını aşarak bir hayli popülerleşiyor. Sıra dışı tasarımıyla diğer arabalardan hemen ayırt edilen araç, çok az önden çekişli arabada mevcut -bir boylamasına monte edilen- motor konfigürasyonuyla da farklılık arz ediyor. Çift salıncaklı süspansiyon sistemi, mükemmel yol tutuş ve sürüş zevki sağlıyor. Arka süspansiyon ise; tipik bir aks kiriş tasarımı ve stabilize panhard çubuk’tan oluşmakta. 900’ün derin kavisli ön camı en iyi görüş açısına imkan tanırken; Hatchback veya Combi Coupé otomobiller için de görünümü gayet estetik. Tüm düğmelere kolay ulaşım ve geniş görünümlü göstergeleriyle kavisli ön konsol sürücüyü baştan ferahlatıyor. Büyük piston yatakları ve manuel şanzıman ile donatılı Saab 900, farklı seçenekler ile sipariş edilebiliyordu. SPG ise Performans Grubu diye bilinen ABD’ye özel bir Spor Paketi serisiydi. Saab 900 aksesuar seçeneklerinin yer aldığı katologlardan araca sert darbelere dayanıklı swaybars aks sistemi, deri koltuklar, stereo ses sistemi, ısıtmalı koltuk, sunroof ve klima eklenmesi mümkündü. “Classic” Saab 900 “modeli, çekici özel bir ilgi otomobili ve meraklıları arasında giderek büyüyen bir kült statüsünde. Bu otomobili nostalji koleksiyonu için muhafaza etme eğilimi giderek artıyor. 53 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


SPOR

Kulüp Başkanı Hakkı Tomaç, açık ve net konuşuyor:

Samsunspor’a acil kan lazım Mustafa BİLİK

Tomaç, “Yurt dışında dahi Samsunspor’da oynamak için can atan çocuklar olduğunu gördük. Samsunspor’un marka değeri, onları hala cezp ediyor. Ancak bizde hesap kitap yaparak bütçe hazırlamak zorundayız. ”diyor.

54 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Samsunspor Kulübü Başkanı Hakkı Tomaç nam-ı diğer ‘Jilet Hakkı’, göreve geldiklerinde kulübü ‘herkesin kazan kaldırdığı yeni çeri ocağından farksız’ halde bulduklarını; bir an önce maddi destek sağlanmazsa bu yükü daha fazla taşıyamayacaklarını söylüyor.


S

amsunspor şartlar gereği geride kalan sezonda, ligde tutunabilme mücadelesi verdi. Bir ara yakalanan galibiyet serisiyle play-off umudu yakalansa da, ardından istikrarın yeniden bozulmasıyla korku dolu haftalar yaşadı. Herkes şimdi bu sezon takımın neler yapabileceğini konuşuyor. Biz de bu soruya doğru ve gerçekçi cevap arayışıyla başkan Hakkı Tomaç’ın kapısını çaldık.

sıra sıra? Niçin zebaniler bir de gürzlerle habire vuruyorlar başlarında bekleyip?’ Yanındaki zebanilerden biri cevaplamış: ‘Dünyadaki günahkâr kişileri ülkelerine göre gruplandırarak bu dev kazanlara attık, cezalarını çekiyorlar. Kaçmaya kalkışan olursa da görevli zebaniler ellerindeki gürzlerle onları yeniden kazana geri gönderiyorlar.’ Bir süre yürüdükten sonra yine dev bir kazanın yanından geçmişler. Ama bu sefer kazanın içi insan dolu olduğu halde, başında tek bir zebani dahi yokmuş. ‘Peki, bu kazanın içi tıka basa dolu olmasına rağmen, başında neden zebaniler beklemiyor?’ Yanındaki zebâni gülmüş: ‘Onların başına nöbetçi zebâni dikmemize gerek yok. Çünkü kazanın içine doldurulanlar Türklerden oluşuyor. Şayet kaçmaya kalkarak kazana tırmanmaya çalışan birini görürlerse, kendileri kazanın dibinden onun paçasını tutarak derhal aşağıya çekiyorlar. Hiç kimse yukarı yükselemiyor. Biz de bu yüzden başlarına zebani dikmeye gerek görmedik’ demiş.” Samsun’daki atmosferi, fıkradaki olaya benzetiyor başkan: “Samsun kazanının başına zebani dikmeye gerek yok.”

Tomaç’la görüşmemizin henüz başında şu saptamayı netleştiriyoruz: Bank Asya Ligi’nden düşmemek, sevinilecek bir durum değil. Maalesef, önümüzdeki sezonki hava da bu seneye benzeyecek. Peki bu köklü kulüp böylesine ezikliği hak ediyor mu? Tomaç’ın sözleriyle, “Samsunspor dört büyüklere kan kusturan, onların korkulu rüyası olan ve süper lig’ de 22 hafta lider olarak kalmış şanlı geçmişe sahip bir takım.” İdi. Yine onun kelimeleriyle, “Bu başarılı dönemlerin kredisini kullana kullana bu günkü hale geldi.” Elbette ki hak etmiyor ama kimler ne yapmalı? Aslında bu konuyu, Samsunspor kapağımızda uzun uzadıya irdelemiştik. Şimdi Tomaç’la vaziyet muhakemesi içindeyiz, hepsi o kadar…

YÖNETİME GİREMEYENLER AĞLIYORMUŞ

BİR BARDAK SU GELİYOR, KOVAYLA GİDİYOR… Birinci problem ekonomik kriz. Pek destek de yok. Sabit gelir kanalları oluşturulması gerekiyor. Yoksa gelecek karanlık. Bu kısa tespitlerin peşinden “Kulüpte gelir yok gider çok. Havuza bir bardak su geliyorsa bir taraftan diğer taraftan bir kova su gidiyor. Bizimde yönetim olarak imkânlarımız bunu karşılamaya yetmediği için sıkıntılar çekiyoruz. Temenni ediyoruz bundan sonra biz ya da bir başkası bu sıkıntıları çekmez. Ancak, sabit gelir olmadığı sürece kulüp bu sıkıntıları yaşamak zorunda. Gelirimiz şu, giderimiz de şu denilebilecek hesabın yapılabileceği bir sabit gelir şart.” diyor Tomaç.

DEREYE SU GELENE KADAR KURBAĞANIN GÖZÜ ÇIKACAK ‘Jilet Hakkı’ lakaplı başkan, kalıcı gelirler için bir takım çalışmalar yürütüldüğünü kaydetse de endişeli. Çünkü bu projelerin çoğu ileriye matuf. Mesela arsa değerlendirmesi ve fitness salonu gün-

demde. Bunlar gibi çeşitli projeler var. Ancak bu tür projelerin tümü de zaman istiyor. Samsun’a acil kan lazım: “Kaybedecek zamanı yok ve dereye su gelene kadar kurbağanın gözü çıkabilir.” Büyük umut bağlanan caddelerden otopark gelirinin bir yıldır niçin hayata geçmediğini sorduğumuzda, projenin olaya sıcak bakmayan belediye encümen üyelerine takıldığını öğreniyoruz. Tomaç bu konu için şu fıkrayı anlatıyor: “Samsun kozmopolit bir şehir. Bir başka şehir kulüp menfaati söz konusu olunca tek yumruk oluyor. Samsun’ da ise birileri bir iş yapmaya çalışınca diğerleri ayağından geri çekiyorlar. Cehenneme en son gelenlerden biri zebanilerin arasında götürülürken, yol boyunca grup grup kazanlar görmüş. Hepsinin başlarında da ellerinde gürzleriyle birer zebani, fokur fokur kaynayan kazanların içinden dışarı çıkmaya çalışanların kafasına kuvvetlice vurarak, onları yeniden kazanın içine atmaktaymış. Dayanamayıp sormuş yeni gelen: ‘Yahu, nedir bu kazanlar böyle

Samsunspor herkesin görev almak için yarıştığı bir noktadan herkesin kaçtığı bir noktaya gelmiş vaziyette. Bir zamanlar kulüpte yöneticilik şehirdeki en prestijli faaliyetlerdendi. Geçmişte yönetim listesine giremediğinden hüngür hüngür ağlayanları görmüş jilet Hakkı. Şu anki tabloda taşın altına elini koyup yönetimi devralacak kimseler gözükmüyor ortalarda. Hatta maddi gücü yerindekiler şöyle diyorlarmış: ‘Beni bırakın. Ben siz ne kadar para isterseniz vereyim. Beni bu işlerden uzak tutun.’ Bu noktaya gelinmesinin altında birikmiş borçlar hakikati yatıyor. Bunlar ödenmeden projeler üretip kadrolar kurmak hayal gibi.

YENİ ÇERİ OCAĞI GİBİYDİ… Tomaç, hayıflanarak devam ediyor sözlerine;” Bizim görev aldığımız zaman kulübün var olan mevcut durumunu kimse hatırlamıyor. Herkes sportif başarılara bakıyor. Geldiğimiz zaman Samsunspor yeni çeri ocağını andırıyordu. Herkes kazan kaldırmıştı. Futbolcu yöneticiye selam vermiyordu. 55 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


SPOR Kurumsallık anlamında bazı adımları atmayı başardık bugün futbolcu ve yönetim arasında iyi bir diyalog var. Sevgi ve saygı ortamı inşa edildi. Biz geldiğimizde kulüpte gruplaşmalar vardı. O gruptan birisi maçta forma giyemediği zaman diğerleri de küsüyor ve oynamıyordu. Bu ortamdan çürük elmaları temizlemek sureti ile sepeti kurtardık. Şu anki ekip fena değil.”

kapıdan ilk defa girdiğinin anlaşıldığını söylüyor Tomaç. Bu durumu değiştirmek için de uğraş veriliyormuş.

TOMAÇ, KALPAR İLE DEVAMDAN YANA…

KONGRE SİNYALİ… Tomaç açık konuşuyor, desteksiz bırakılırlarsa kongre kaçınılmaz: “Futbolda herkes sözde yönetim başkan ve teknik direktörden çok daha iyi bu işleri biliyor. Eleştiri kolay. Eski futbolcuların hepsi günümüzde futbol yorumcusu olmuş durumda. Ama iş icraata geldiğinde kimse ortalıkta yok. Şu anki yönetime destek gelmediği sürece kulüp kötü günlere doğru ilerlemek zorunda kalıyor. Çünkü yardım görmeden zorluklar ile mücadele etmek zorunda kalan bu yönetim yükü uzun vadede taşıyabilecek bir durumda değildir. Verilen sözler yerine getirilemediği zaman bu yönetim için her şey bitmiş demektir. Şu an çatlak sesler çıkmaya başladı. Ufak ufak çatırdamalar olmaya başladı. Gerçekçi bir değerlendirme yapacağız. Samsunspor adına bir fırsat doğarsa, bir ışık görürsek onu değerlendirmek adına yönetimden çekilebiliriz.”

YÖNETİM AĞZIYLA KUŞ TUTSA DA… Gelecek sezon hedef süper lig. Her yönetim bu amaçla göreve başlayacak. Ancak mevcut şartlarda hedefe giden yol dikenlerle dolu. Tomaç’a göre, en azından play-off’a kalınamazsa, yönetim ağzıyla kuş tutsa da günah keçiliğinden başını kurtaramayacak. Bu yüzden sezona iyi bir kadro ile başlanılması şart. Hep kısır döngü işte. O da ekonomik güçle alakalı: “Bir süredir çeşitli hazırlıklar yapılıyor. Bu hazırlıkların başında, olur da para bulunursa hangi mevkilere kimler transfer edilebilir, hem kulübün kesesine uygun hem kulübün kadrosuna uygun kimler alınabilir? Yönünde yapılan çalışmalar. Geniş kapsamlı bir arayışla yapılan çalışmalarda yurt dışında dahi Samsunspor’da oynamak için can atan çocuklar olduğunu gördük. 56 SAYI 8 / HAZİRAN 2010

Samsunspor’un marka değeri, onları hala cezp ediyor. Ancak bizde hesap kitap yaparak bütçe hazırlamak zorundayız. Yönetim olarak verdiğimiz tüm sözleri tutmaya çalıştık. Ancak bir takım borçları ödemekte zorlanıyoruz. Bunları ödeyemezsek mevcut kadro ve diğer çalışanlar ile aramızda ki diyalog da bozulacaktır. Herkesin güveni de sarsılacaktır. 4-5 tane tereddütsüz iyi oynayabilecek futbolcu transfer edebilirsek ve bu oyuncuları takımla uyumlu hale getirebilirsek kafaya oynayan bir takım oluruz. Şampiyon olunur olunmaz bu ayrı bir mesele. Ama sporda herkesin bakışı skor tabelasına göre. Skor tabelası iyi ise borcun olmuş olmamış, kavga dövüş etmişsin etmemişsin hiç önemli değil. Aksi olursa da yandın demektir.” Özveri ile çalışan personel aylarca maaş alamıyor. Çoluk çocukları ekmek bekliyor. Öte taraftan futbolcular da prim ödemelerini gözlüyor. Gelen sıcak para, skorun önceliği sebebiyle prime gidiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse para için hep aynı kişilere başvurmak da fazlasıyla yıpratıyor yönetimi. En akılcılı, daha çok kişiden küçük meblağlar toplamak. Örneğin ayda 500 üyenin 100’ünden 100’er, 100’ünden 50’er, 200’ünden 25’er lira, 50’sinden de 10’ar lira yardım talep edilebilir. Tomaç böyle çözüme yönelik ve pratik fikirlere kafa yorduklarını belirtiyor. Başkanın diğer bir tespiti de, Samsunspor’u yönetenlerin şehirden uzak kalmalarının oluşturduğu körlük. Bu kişilerin yakın merceklerini takmaları sağlanabilir pekala. Tesislere gelen Samsun’un etkin insanlarından ve yöneticilerinden bazılarının bakışlarından o

2009 Ekim’inin sonlarında Samsunspor’un direksiyonuna geçerek takımın yönünü uçurumdan döndüren başarılı teknik adam Hüseyin Kaplar ile yola devam edilecek mi sorusunun cevabı da merak ediliyor. Tomaç gönlü, söyleşi sırasında Kalpar’ın kalmasından yanaydı: “Kişilik olarak ben şahsen memnunum. Kişiliği bünyemize, yönetimimize, şartlarımıza uyan bir hoca. Deneyimi var kendisinden büyük ölçüde yararlandık. Bence akılcı olan yol yönetimlerde ve teknik kadrolarda ki istikrarın uzun süre sürdürülmesi. Aynı teknik adamla devam etmenin uygun olacağını düşünüyorum. O futbolcuyu futbolcu onu tanıdı.”

YENİ VALİ AKSOY BİR ŞANS Samsun ve Mersin valilerinin karşılıklı yer değiştirmelerinin kulübe nasıl yansıyacağı da konuşuluyordu şehirde. Eski Vali Hasan Basri Güzeloğlu’yla kıyaslandığında, Mersin’den gelen Hüseyin Aksoy, sporla daha içli dışlı. Mersin İdman Yurdu Kulübü’ne desteğiyle tanınıyor. Tomaç, konuya dair şunları dile getiriyor: “Mersin İdman Yurdu kulübüne büyük katkıları olduğu konuşulan Mersin Valisi Hüseyin Aksoy’ un Samsun’ a atanması Samsunspor için bir şanstır. Hüseyin Aksoy’un Samsun’da uzun süreli valilik görevi yapan, Samsun Lisesi mezunu olan ve Samsunspor’un kara günü 20 Ocak 1989 tarihinde yaşanan kazanın olduğu zaman Samsun valiliği görevinde bulunan merhum Erdoğan Cebeci’nin damadı oluşu Samsun için önemli bir avantaj. Ancak mevcut valimiz ile diyaloglarla oluşmuş dostluk tablosu, birbirini tanıma, inanma, güvenme ve sorunların paylaşılması gibi bir takım noktalar aşılmıştı. Şimdi bütün bunların valimizin değişmesi ile birlikte sil baştan tekrar oluşturulması gerekecek. Gelecek valimiz ile tekrar o düzeye gelmek uzun zaman alacaktır. Gelecek valimiz çevresini tanımak için bir zamana ihtiyaç duyacaktır. Samsunspor olarak bizim en büyük sıkıntımız zaten zaman.”


57 SAYI 7 / MAYIS 2010


SİNEMA

Yaşamaya değer Tür : Komedi, Dram Gösterim Tarihi : : 4 Haziran 2010 Yönetmen : Mona Achache Senaryo : Mona Achache, Muriel Barbery Görüntü Yönetmeni : Patrick Blossier Müzik : Gabriel Yared Filmin konusu: Paloma Paris’te dış dünyanın hızlı temposundan uzak bir çevrede yaşayan 11 yaşında, oldukça zeki ve sıkkın br kızdır. 12.yaş gününde intihar etmeye karar veren Paloma, ölümle randevusunun yaklaşmasına yakın ketum ve yalnız apartman görevlisi Renée Michel ve gizemli olduğu kadar elegan Mösyö Kakuro Ozu gibi değişik karakterlerle tanışır. Böylece Paloma karamsar hayatını gözden geçirme şansı bulacaktır.

Koleksiyoncu Tür : Suç, Korku Gösterim Tarihi : 4 Haziran 2010 Yönetmen : Marcus Dunstan Senaryo : Patrick Melton, Marcus Dunstan Görüntü Yönetmeni : Brandon Cox Müzik : Jerome Dillon Kurgu: Alex Luna, James Mastracco, Howard E. Smith Filmin konusu: Koleksiyoncu’ (The Collector), tüm dünyada büyük ilgiyle izlenen ve korku filmi serileri arasında kendine kalıcı bir yer edinen ‘Testere’ (Saw) serisinin senaristlerinin imzasını taşıyor. Kumar borcunu ödemek için tesisatçı olarak çalıştığı evi soymaya karar veren Arkin, evde kimsenin olmadığını sandığı bir akşam eve girer. Fakat malikanede onu kötü bir sürpriz beklemektedir. Arkin soymak için zorla girdiği evde, ev halkını esir almış psikopat bir katille karşı karşıya kalmıştır.

Nanny McPhee Büyük Patlama Tür : Komedi / Fantastik / Aile Gösterim Tarihi : 11 Haziran 2010 Yönetmen : Susanna White Senaryo : Emma Thompson , Christianna Brand (Kitap) Yapım yılı: 2010, ABD / Fransa / İngilteret Filmin konusu: Zaman boyutunda ileriye doğru sıçrama yapan Dadı McPhee, kocasının savaşa gitmesinden sonra aile çiftliğini tek başına çekip çevirmeye çabalayan genç anne Bayan yan Green’in (Maggie Gyllenhaal) kapısında belirir. Bayan Green’in çocuklarının başının dertte olduğunu fark eder. Eve yerleşen, hiç de ayrılmaya niyeti olmayan küstah ve iğrenç iki kuzene karşı mücadele vermektedirler. Uçan motosikletlerle heykellerin, ağaçlara tırmanabilen bir domuz yavrusunun ve en olmadık anlarda ortaya çıkan yavru bir filin yardımıyla harekete geçen Dadı McPhee, küçük yaramazlara yepyeni beş ders öğretmek için büyülü güçlerini kullanacaktır. 58 SAYI 8 / HAZİRAN 2010


59 SAYI 7 / MAYIS 2010


w w w. s e r d a r i l g i n . c o m . t r

AAAAAAAA

11 REKLAM

60

SAYI 3 / OCAK 2010


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.