Haberexen #29 Mart 2012

Page 1

HABEREXEN

R

AYLIK HABER DERGİSİ

YIL: 3

Memleket değil, hesap kitap meselesi

MART 2012

FİYATI: 9 TL

SAYI: 29

Samsun Teknopark’la dönüşecek

Samsun adalet kenti olacak

Sağlık elden gitmişse ne hükmü var bonservisin!

Yerel demokrasinin nimetleri bunlar

2 Dergi a 1 arad

Sayı 29 / Mart 2012

SAMSUN’U SAMSUN YÖNETİNCE 1


2

Say覺 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

3


4

Say覺 29 / Mart 2012


Yerel demokrasinin nimetleri bunlar!.. HABEREXEN

R

AYLIK HABER DERGİSİ

YIL: 3

Memleket değil, hesap kitap meselesi

MART 2012

FİYATI: 9 TL

SAYI: 29

Samsun Teknopark’la dönüşecek

Samsun adalet kenti olacak

Sağlık elden gitmişse ne hükmü var bonservisin!

50 yıldır bir türlü sonuçlandırılamayan kamu reformu çalışmaları, 2004 yılındaki kapsamlı ataklarla makus talihini yenmeye başladı. 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu yürürlüğe girdi.

Yerel demokrasinin nimetleri bunlar

2 Dergi 1 arada

Bu ay kapak fotoğrafına iyi bakmanızı ve üzerinde düşünmenizi salık veriyorum. Zira o fotoğraf 2005 yılında yaşanan kanuni dönüşümü anlatıyor.

SAMSUN’U SAMSUN YÖNETİNCE

Bilhassa il özel idarelerinin işleyişinde çok mühim farklılıklar oluştu. Bu idareler, Türk idari sistemi tarihindeki en eski yerel yönetim nüvesiydi. Ancak ne ilginçtir ki, hiçbir zaman merkezi idarenin vesayetinden başını kaldırma fırsatı bulamadı. Yerele kan verememeleri ve fonksiyonsuzlukları sanki üyelerinin basiretsizliğinden kaynaklanıyormuşçasına, kurumsal yapıları tartışmaya açılmaktaydı üstüne üstlük. Sayı 29 / Mart 2012

AYLIK HABER D ERGİSİ Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK

1

Bu denli baskılanırken ne beklenebilirdi ki bu çatıdan. Mevzuatları görünüşte görev ve yetkilerle doluydu ama 2005 yılına dek merkezin taşradaki yardımcı organı hükmündeydiler. Ekonomik değer üretilemeyen küçük illerde soluklanışları dahi merkezin iki dudağı arasındaydı. Sadece tabelaları vardı, hepsi o kadar. Peki, bu yerel yönetimde öncü devrim diye de nitelendirilebilecek yeni mevzuat ve bakış açısı Samsun’da nasıl kendini göstermişti? Demokrasinin, vilayetteki kılcal damarların tümüne de sirayet ettiğini söyleyebilir miydik? Özel idare şehirdeki yönetim sistemini kalitelileştirmeye ve iyileştirmeye çabalamakta. Vatandaş odaklı, şeffaf-hesap verilebilir ve güler yüzlü hizmet anlayışı sergilemeye gayret ediyor bu doğrultuda. “Atatürk’ün Şehri” parantezini genişletmeye uğraşıyor mütemadiyen. Bu uğurda maksimum fayda üreterek bölgenin, hatta ülkenin en başarılı özel idaresi sıfatına erişmeyi amaçlıyor. Mahalli ihtiyaçların karşılanmasında öncelikleri belirleyerek bütçenin önemli bir kısmını bu alanlara tahsis etmenin; tüm hizmetleri eşit ve adaletlice dağıtmanın demokrasiyi kanatlandıracağının bilincinde. Kalite ve verimliliğin buna endeksliliğinin de. 2005 yılında yetki ve karar verme iradesi İl Özel İdarelerine bırakılınca eğitimden sağlığa, turizmden tarıma ve hatta şehir güvenliğine varan onlarca başlıkta Cumhuriyet tarihinde yapılanların çok ötesinde işler üretildi, 7 yılda. Ankara’nın sadece kontrolör olduğu yeni dönemde köylüsünden kentlisine herkes derman buldu. Nitelikli içme suyuna bile bu dönemde kavuştu kimi köyler. Kapaktaki fotoğraf anlattıklarını Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt ve İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Aslan Karanfil dile getiriyor. Zevkle okunacak ve üzerinde çokça konuşulacak bir dosya “Samsun’u Samsun Yönetince.” Tahmin ediyorum, dosyayı okuyunca “Yerel demokrasinin nimetleri bunlar” diyeceksiniz.

Sayı 29 / Mart 2012

w w w.hab erexen . com

HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK HALKLA İLİŞKİLER Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM REZERVASYON

Emre GÜNDEM Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.serdarilgin.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YÖNETİM YERİ ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, vermiştir.

basın meslek ilkelerine uymaya söz

5


HABEREXEN

24

R

Sayı 29 / Mart 2012

dos y al ar

28

5 EDİTÖR 8 AKILDA KALANLAR 10 KÖŞE YAZISI-BEKİR REŞİTOĞLU 12 KÖŞE YAZISI- HÜSEYİN AKAN 14 SAMSUN TEKNOPARK’A DÖNÜŞECEK 18 SAMSUN AVEA’NIN BEŞİNCİ BÜYÜĞÜ

32 36

24 KARADENİZ BU PROJEYE AŞIK OLACAK 26 SAMSİAD’DAN TÜRKİYE’YE TAM SAHA MARKAJ 28 MEMLEKET DEĞİL, HESAP KİTAP MESELESİ 32 SAMSUN’UN KADIN GİRİŞİMCİLERİ ENGEL TANIMIYOR

40

36 BUZHANE BALIĞINA ALIŞMAK ZORUNDAYIZ

46

40 SAMSUN ADALET KENTİ OLACAK 46 SAMSUN’U SAMSUN YÖNETİNCE 62 SAĞLIK ELDEN GİTMİŞSE NE HÜKMÜ VAR BONSERVİSİN 68 SİNEMA

6

62

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

7


Akılda Kalanlar

İdol’ün varsa, ödülün de olur İzmir merkezli İDOL İnşaat, Samsun’da yapımını hızla sürdürdüğü bin 200 kişiye iş imkânı sunacak alışveriş ve yaşam merkezi projesi Lovelet ile ‘Ekonomi ve Politikada Yükselen Portreler Büyük Ödülü’nü layık görüldü.

Samsun’da parkomat devri

Medikal OSB zaman alacak gibi Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, tıbbi cihaz ve cerrahi el aletleri sektöründe dünyanın üçüncü kümelenme merkezi Samsun’da Medikal İhtisas Organize Sanayi Bölgesi için çalışmaların devam ettiğini ancak kısa vadede kurulamayacağını belirtiyor. Bunu da, şehirdeki organize sanayinin yüzde 75’lik oranına ulaşamamasını gerekçe gösteriyor.

Büyükşehir Belediyesi, merkezdeki trafik ve park sorununu Avrupa’da ve ülkenin büyük şehirlerinde yaygınca kullanılan ‘Parkomat’ sistemiyle çözmeyi deniyor. Genel Sekreter Kenan Şara, böyle bir uygulamaya uzun süredir ihtiyaç duyduklarını, esnafın da önerisiyle sistemi hayata geçirdiklerini söylüyor. Özel şirketçe işletilen Parkomatlar, ilkin yanlış parktan dolayı trafik ulaşımının engellendiği caddelerde devreye sokuldu.

Samsun’a 250 milyon liralık spor yatırımı Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Ömer Altunsoy’dan sevindirici haber: “Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın sağladığı kaynaklarla 2012 yılında Samsun’da stat ile birlikte yaklaşık 250 milyon liralık bir yatırım olacak.”

8

Sayı 29 / Mart 2012


Geçen yıl 13 milyon yolcu raylandı

Ankara yolunda 5 saat mecburi kar molası Önce yoğun kar, ardından gelen ayaz ve şiddetli soğuklarla kelimenin tam anlamıyla buz kesti Samsun. Öyle ki, bin 240 kilometre uzunluğundaki 143 köy yolu ulaşıma kapandı. İç Anadolu Bölgesi’ne açılan Ankara Karayolu dahi bir ara 5 saat devre dışı kalınca, kilometrelerce araç kuyruğu oluştu. Mahsur kalan vatandaşlar, küreme ve tuzlama çalışmaları sonucunda bölgeye ulaşan ekiplerce kurtarıldı.

Samsun’da 2010 yılında hizmete giren VE 36 metrelik 16 trenle hizmet veren raylı sistem, 2011 yılında toplam 13 milyon yolcu taşıdı. Bu yıl 45 metre uzunluğunda trenler alarak, ‘çok kalabalık oluyor’ şikayetini bitirmeyi hedefliyor büyükşehir belediyesi.

Samsun’a AB’den beşi bir yerde

Samsunspor’un verilmiş sadakası varmış İlkinin acısı yüreklerdeki tazeliğini hala korurken, ikinci ölümcül trafik kazasıyla daha burun buruna kaldı Samsunspor. Kardemir D.Ç. Karabükspor deplasmanından dönen süper lig ekibimizi taşıyan otobüse, Belediyeevleri Kavşağı’ndaki hemzemin geçitte tren çarptı. Kulüpten yapılan açıklamada, “Şoförümüz tarafından trenin gelişi son anda fark edildi, tecrübesiyle de aniden hızlanarak muhtemel bir facianın önüne geçildi.” denildi.

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’nin eş finansmanlı gerçekleştireceği toplam 35.5 milyon Avro bütçeli 5 proje için Samsun’da anlaşma aşaması tamamlandı. Mali desteği, AB’ye Katılım Öncesi Yardım Arac’nın (IPA) sağladığı projeler, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yönettiği Bölgesel Rekabet Edebilirlik Operasyonel Programı çerçevesinde geliştirildi. AB Türkiye Delegasyonu’nca da uygun görülen projelerin imza törenine bakanlığın AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Ayhan Karaca, AB Türkiye Delegasyonu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölüm Başkanı Javier Menendez Bonilla, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, sanayiler ile davetliler katıldı. Sayı 29 / Mart 2012

9


Köşe Yazısı

Bekir Reşitoğlu

Samsun kriterleri dedirtmeye hazır mısınız ?

S

amsun’a teknopark kurulacağı bilgisi, hakikaten harika bir gelişme. İdol İnşaat’ın Lovelet projesi ise şehrin dışarıdan yatırım çekme potansiyelini vurgulama açısından mükemmel bir örnek. Kabuğunu kırıyor, 19 Mayıs Şehri. Müthiş bir gelecek bekliyor onu ve halkını. Bunun farkındakilerin niceliğinde problem var, ne yazık ki! Önümüzdeki yılları iyi okuyanların niteliğiyle bertaraf edilecek inşallah bu sıkıntı da. Ataletten kurtulmuşluğun verdiği uyanıklık avantajına sahip vilayetteki müteşebbisler. Ancak ciddi bir tehlike de pusuda. Her an kazanılmışların tümünü tahribata uğratabilir. İşin gösterişine ya da hilesine kapılma riski hep tazedir kalkınma hareketlerinde. Sözü nereye getireceğimin kestirilemezliğinin bilincindeyim. Fazla uzatmayacağım zaten. Diyeceğim şu

10

ki, birilerinin koyduğu standartların peşinden koşan değil, bizatihi kriter belirleyen güce erişmedikçe kaptan köşküne oturulması zordan da öte; hayal. ISO ve benzeri kalite veya yeterlilik belgelerini elde etmek elbette ki arzulanan bir başarı. Kritik nokta şurası: Bunların hakkını verip sürdürülebilir kılmadıkça, kendi kendimizi kandırmaktayızdır. Daima ilerisini düşünmek zorundayız. İşimize dair denetsel tasdikler, araçtır bizlere. Amaç edinenler büyük aldanıştadır. Yükselmenin durduğunun işaretidir. Gaflettir, kısacası. Karadeniz’in bu mühim vilayetinde tarih er ya da geç yazılacaktır. Bunda emeği geçenler geriye baktıkça mutluluk duyacak, ‘gayretlerim boşa gitmedi’ diyecektir. Sonraki nesiller onlarda övgü, gıpta ve minnetle bahsedeceklerdir. Öte yandan örnek oluşturacaktır hikâyeleri, başka şehirlere. Kim bilir

Türkiye’nin ekonomik anlamdaki kurtuluş mücadelesinin meşalesi de buradan yakılacaktır. İçimi burkan bir derdimi de paylaşmak istiyorum bu arada sizlerle. Usanmadan kaleme alanlardanım, hatırlayacağınız üzere: “Samsunspor, aidiyet hissinin, sosyal motivasyonun, markalaşmanın ve ortak ideallerde kenetlenmenin itici güçlerindendir” diye. Olağanüstü maçlara imza atılmadıkça, süper ligden düşüşümüz kesin gibi. Bari bundan böyle inanalım iksirine ve önümüzdeki sezonlarda kalıcılaştıralım ekibimizi. Yinelemeliyim ki, valilik ve büyükşehir belediyesi yetkilileri gündemlerinin ilk üç maddesine kaydetmedikçe ligin değişmez takımları arasında kök salmamız neredeyse imkansız. Sponsor bütçesi ayırabilecek firmalarımız da kendilerini saklamamalılar. Her şey bir tarafa, spor kulüplerinde yönetim faktörü de yadsınamaz. Teknik direktörün katkısı da. Bu topraklar kabiliyetli futbolcu fışkırıyor. Hammadde hazır yani. Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

11


Köşe Yazısı

Hüseyin Akan Sağlık ekonomisi

2

002 yılında her bir vatandaşımız yılda 2.9 kez sağlık kurumlarına başvuruyordu. 2010 yılında ise 7,6 kez sağlık birimlerine gitti her bir vatandaşımız. 2002 yılında 2 milyon kişi ameliyat olmuştu; 2010 yılında 8,6 milyon kişi ameliyat edildi. Sağlık harcamaları 2003 yılında 17 milyar iken, 2009 yılında 47 milyara yükseldi. İlaç kullanımı genel olarak, iki katına (kutu sayısı) yükseldi. Radyolojik tetkikler için kullanılan ilaç miktarı ise dört kat artmıştır. Bundan çıkarsamayla, radyolojik tetkik sayısının da 4 kat arttığını söyleyebiliriz. Aynı nüfusa çekilen MRG ve Tomografi inceleme sayısı Avrupa ortalamasının 1.5 katını aşmış durumdadır. Sonuç olarak, hemen tüm sağlık tüketiminin ve sağlık harcamasının 8 yıl içinde genel olarak 4 kat artmış olduğu görülmektedir. Kişi başına sağlık hizmeti sayılarının bu denli artışı ve bazı kalemlerde Avrupa ülkelerini geride bırakmış olmamızla ne kadar övünsek az mıdır? “Ne kadar çok hastaneye başvurur, tetik tahlil yaptırır ameliyat olursak, ne kadar çok ilaç kullanırsak o kadar sağlıklı bir toplumuz” diyebilir miyiz? Hastaneye çok giden az gidene göre daha mı sağlıklıdır?

12

Bu artış nasıl yorumlanmalı? Önce yapılabilecek yorumları sıralayalım: - İnsanlar giderek daha çok hastalanıyor. - Eskiden önemsemedikleri hastalıklarını artık önemsiyorlar - Eskiden sağlık hizmetlerine ulaşmak güç ve cepten harcama gerektirdiği için istedikleri halde çok mecbur kalmadıkça sağlık kuruluşlarına gitmiyorlardı. - Ortalama ömür arttığı (70-72 yıl) ve yaşlılıkta hastalanma oranı daha yüksek olduğu için sağlık kuruluşlarına başvuru sayısı artıyor. Bu gerekçelerin tümünün de artışta pay sahibi olduğunu kabul edebiliriz. Ancak, en etkili sebebin sağlık hizmetine ulaşmanın çok kolay, ücretsiz ve zengin seçenekli olduğu açıktır. Bu seçenek zenginliği ve kolaylık, insanları olur olmaz, keyfe keder durumlar için de sağlık birimlerine gider yaptı. Öyle ki, aynı ve çoğunlukla önemsiz hastalıklar için aynı gün ya da iki gün içinde iki-üç farklı sağlık kuruluşuna gidilmesi sıradan bir davranış haline geldi. Öte yandan, gerek hastaların hekimi zorlaması, gerekse hekime bağlı değişik sebeplerle tetkik, tahlil ve tedavi işlemlerinde endikasyon

(tıbbi gereklilik) sınırları ileri derecede gevşetildi, genişletildi. Sağlık hizmeti birim fiyatlarının son derece düşük oluşuna karşın tıbbi hatalara uygulanan yüksek tazminatlar sağlık hizmeti sunucularının tetkik, tahlil ve tedavi işlemlerini çok kolay (gerek dışı, gereğinden fazla) isteme ve yapmalarına yol açtı. Tüm bu sebeplerin yol açtığı bu gidişat sağlık başvurularını ve sağlık harcamalarını 4 kat arttırdı. İlaçların, tanı ve tedavide kullanılan cihaz ve maddelerin çoğu ithal edildiğinden çok daha fazla paramız yabancı şirketlere, yurt dışına gider oldu. Sağlık kuruluşlarına başvurunun bu denli artması, bir hastaya ayrılan zamanın ve özenin azalması riskini ortaya çıkardı. Bir hastaya ayrılan zaman ve dikkatin azalması, buna bağlı olarak artabilecek tıbbi hatalardan kaçınmak için gereğinden fazla tetkik ve tahlile yol açan önemli etmenlerdendir. Ruh ve beden sağlığımız için, ülkemizin iktisadi sağlığı için bu israfa dikkat çekmemiz gerekmektedir. Sağlık ekonomisine biraz da bu taraftan bakalım, ne dersiniz? Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

13


Ekonomi

Ar-Ge yatırımlarıyla sektörler rekabet gücüne erişecek…

Samsun Teknopark’la dönüşecek Samsun’da OMÜ’nün sahasına kurulacak Teknopark’ın Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Fehmi Yazıcı, rekabetin gücünün, gelişmiş ülkelerin yöneldiği sahalara ağırlık verilmesinden geçtiğini söylüyor: “Bu bağlamda teknoparklar kalkınmanın ve lider ekonomilerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Teknoparklarda yer almayı, “teknoloji ile yaşam” olarak algılamalı, maddi kazancın ne kadar veya geri dönüşün ne zaman olacağı gibi planlar yapmamalıyız. Üniversitelerle birlikte çalışmanın en modern şekli teknoparklardır.”

Prof. Yazıcı, Türkiye’de şirket, firma ve markaların sürdürülebilirlikten uzaklığına işaret ediyor: “Bir defa Ar-Ge merkezli olması şart. Modern üniversite ile sanayi iş birliğinin kurulmasına temel öğe teknoparklar.”

14

Sayı 29 / Mart 2012


MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ RT YU I İ N YE İNAS B

K

AR OP

NI

A AL

KN

TE

S

amsun Valiliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ), Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) önderliğinde başlatılan Teknopark Projesi’nde sona doğru yaklaşılıyor. OMÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Teknopark Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Fehmi Yazıcı, kuruluş aşamasında ilkin üniversite içindeki 80 dönüme yönetici binasıyla ilk işliklerin inşa edileceğini belirterek, “İşliklerin yer alacağı bina 4500 metrekare kapalı alana sahip olacak. 40 adet 20 metrekarelik işlik yer alacak bu binada. Büyük bir konferans salonu, müze alanı, kütüphane, yemekhane, seminer salonu, toplantı odaları, yönetim kurulu odaları da yer alacak içerisinde.” diyor. Firmalara ayrı ayrı yük getiren Ar-Ge faaliyetlerinin üniversite çatısında toplanıp maliyetlerin düşürülmesinin amaçlandığını anlatan Prof. Dr. Yazıcı, “Türkiye’nin sanayisi gelişiyor. Gelişmiş Avrupa ve Amerika sanayileri hala bir arayış içinde. Teknopark ile yeni bir vizyon getiriliyor. Bunun bir üstü ve kombinasyonu kümelenmedir. En popüler alanlardan bir tanesi de şu anda kümelenme. Neden? Çünkü dünyada ileri teknoloji ürünler ile rekabet edebilir onlardan para kazanabilirsiniz. Bildiğimiz klasik imalat ile sanayi dünyada sanayinizi belli bir seviyenin üzerine getirmeniz mümkün değil.

Sayı 29 / Mart 2012

Rekabetçi olma ihtimalinizde yok. Yüksek teknolojiyi mutlaka bünyenizde bulunduracaksınız.” diye konuşuyor. İLERİ TEKNOLOJİNİN TEK YOLU… Ar-Ge çalışmalarını “ileri teknolojinin en önemli ayağı” diye niteleyen Yazıcı, en fazla paranın bu yatırımlar için harcandığını vurguluyor: “Devasa büyük bütçeler ve paralar ayrılıyor. İşin ilginç tarafı bunun karşılığında da bazen hiçbir şey çıkmıyor. Dolayısı ile küçük firmalar bu işin altından kalkamıyor. O nedenle bu çalışmaları teşvik etmek amacı ile ki teknopark fikri de buradan çıkıyor.” Teknoparkların ortasında Ar-Ge merkezleri konuşlandığını söyleyen Yazıcı, Samsun’dakine ev sahipliği yapacak OMÜ’de 2000 bin civarında Ar-Ge personeli bulunduğunu kaydediyor: “Yine OMÜ’ de milyon liralarla ifade edilebilecek laboratuarlar mevcut. Teknopark mekanizması içerisinde bir sanayici ArGe birimini buraya getirecek. Ardından da o işle ilgilenen hocalar ile bağlantı yapılacak. Üniversitenin her türlü laboratuar ve cihazı da kullanılabilecek. Dolayısı ile üniversitenin de merkezinde olduğu bir Ar-Ge çalışmasının maliyeti çok daha düşük oluyor. Ortaya daha iyi sonuçlar çıkıyor.” Rekabetin gelişmiş ülkelerin yöneldiği sahalara ağırlık verilmesinden geçtiğini de dile getiriyor teknopark

projesinin başındaki hoca: “Bu bağlamda teknoparklar kalkınmanın ve lider ekonomilerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Teknoparklarda yer almayı, “teknoloji ile yaşam” olarak algılamalı, maddi kazancın ne kadar veya geri dönüşün ne zaman olacağı gibi planlar yapmamalıyız. Üniversitelerle birlikte çalışmanın en modern şekli teknoparklardır. Teknolojik gelişmelerden uzak kalmamak için sanayicilerin üniversitelere, üniversitelerin de sanayicilere ihtiyacı vardır ve birlikte çalışarak projeler oluşturmak zorundadırlar.” FAKÜLTENİN BİRİNCİ ÖNCELİĞİ Mühendislik Fakültesi’nin üniversite-sanayi işbirliğini birinci önceliğe yerleştirdiğini söylüyor Prof. Yazıcı: “Son üç senedir çok büyük bir enerji harcıyoruz Teknopark’a. Büyük para kazanacak değil. Ama üniversite ile sanayi iş birliğini kurduğunuz zaman rekabet edebilir ayakta kalabilir firmalar ortaya çıkabilir. Bugün tüm dünyanın bildiği Apple, Google gibi firmalar henüz Türkiye’den çıkmış değil. İşte bu tür firmalar bu ve benzeri yerlerden çıkacak.” Türkiye’de şirket, firma ve markaların sürdürülebilirlikten uzaklığına işaret ediyor: “Bir defa Ar-Ge merkezli olması şart. Modern üniversite ile sanayi iş birliğinin kurulmasına temel öğe teknoparklar.

15


Ekonomi

Teknoparklar çok ciddi avantajlar getiriyor. Üniversitenin bilinmeyen ve değerlendirilemeyen altyapısından (mevcut laboratuar, araç- gereç ve İleri Teknolojiler Araştırma Merkezleri) faydalanmak ve AR-Ge personeli ile beraber çalışmak. Üniversite ile birlikte ve kanunla korunmuş, muafiyetler getirilmiş bir bölgede Ar-Ge yaparak maliyetleri önemli derecede azaltmak. Üniversitenin sahip olduğu tüm sosyal imkanlardan faydalanmak (olimpik yüzme havuzu, konferans salonları, oteller vs)” KURULUŞU YILAN HİKAYESİ GİBİ… 19 Mayıs Şehri’ndeki teknopark’ın kuruluşu tipik bir yılan hikâyesi. Sizi sıkmayacaksak, Yazıcı’yla filmi başa sarıyoruz: “21 Aralık 2006 tarih ve 2006/400 karar nolu Senato kararı ile 86 bin 783 metrekare alan Teknopark’a tahsis edilmesi için uygun görülüyor. Ama bu alan 2/B kapsamına alınabilecek orman alanı ve jeolojik sakıncalı alan” olmadığına dair belge alınamadığından işlemler sonuçsuz kalmıştır. 2008 tarihine kadar da hiçbir şey yapılmıyor. Biz 2008 yılında dahil olarak her şeyi sıfırdan ele aldık. Araştırma ve fizibilite çalışmaları yaptık. İki yıl boşa zaman kaybedilmesine neden olan 2/B arazisinin hemen yanında ve paralelinde kalan bir arazi belirledik. Bölge İçin Yeniden: 26 Eylül 2008 tarih ve 2008/222 karar nolu Senato kararı ile 80 bin 564 metrekare yeni bir alan tahsis edilmiştir. 10 ay gibi bir sürede bütün resmi prosedürleri tamamlayarak gerekli

16

izinleri aldık. Ardından kurucu heyet oluşturuldu. Heyette; Samsun İl Özel İdaresi, Samsun Büyükşehir Belediyesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası yer aldı. Gerekli tüm belgeler tamamlanarak 14 Nisan 2009 tarihinde Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na değerlendirilmek üzere teslim edildi. Samsun Teknopark, Bakanlar Kurulu’nun 28 Temmuz 2009 tarihli kararı ile kurulmuş ve 04 Eylül 2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Yönetici Şirket 10 Haziran 2010 tarihinde kuruldu. Şirket 2 milyon TL ana sermayeye sahip 33 ortaklı bir şirket. OMÜ 80 dönümlük arazinin kira karşılığı hisseye sahip yani şirketin yüzde 45 hissesine sahip. TSO’nun yüzde 10, İl Özel İdaresi’nin yüzde 5, yüzde 5 OMÜ Vakfı’nın, yüzde 4 Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin, yüzde 2 buçuk Samsun Ticaret ve Çarşamba Ticaret Borsaları’nın hisseleri var. Bunların yanı sıra özel sektörden birçok firmanın da hissesi bulunmakta. Sivil Toplum örgütü KASİAD’ın da büyük manevi desteklerini gördük. Onunda yüzde 1,5 hissesi mevcut. SAMSEV hissedarımız.” Sanayiciler, bilişimciler ve Ar-Ge firmaları isterlerse mevcut Teknopark binasından yer kiralayacaklar. Yer tahsisi isteyerek kendi binalarını da inşa edebilirler. Teknopark A.Ş her halükarda kira bedeli alacak. Vergi muafiyeti mühim bir detay. Bilişimcilere Ar-Ge şartı yok, diğerlerine var ama. Tasarım ve Ar-Ge çalışmaları burada. İmalat fabrikalarda. Üniversite hoca kadrosu ve öğrencileri danışmanlık hizmeti su-

nacak. Mobilya birleşip Teknopark’ta müşterek tasarımlar üretebilecek. Hem ortak hem rakip olunabilecek. Öğretim görevlileri ve profesörleri için de son derece kazançlı bir ortam gelişecek. Teknopark alanındaki kazançları ceplerine kalacak. Öbür türlüsü döner sermayeyle entegre kaçınılmaz. Öğrenciler de yetiştikleri şirkette istihdam fırsatı yakalayacak mezuniyette. Uzay ve Havacılık Fakültesi’ne ait boş tütün hangarlarının değerlendirilmesi de gündemde. 85 dönümlük ekten söz ediyoruz. Ek sahada medikal cihaz, savunma ve uzay sanayi Ar-Ge’leri düşünülüyor. Temel atıldığında firmalarla protokoller imzalanacak.

TEKNOPARK NEDİR? Teknopark; Ar-Ge yapan firmaların faaliyet gösterdiği bir sosyal yaşam ve iş merkezidir. Yüksek teknoloji kullanan firmaların teknoloji veya yazılım ürettikleri, geliştirdikleri, ileri bir buluşu ticari bir ürün, yöntem veya hizmet haline dönüştürmek için faaliyet gösterdikleri ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkıda bulundukları, aynı üniversite, ileri teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez alanı içinde veya yakınında; akademik ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği site veya bölgedir.

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

17


Güncel

Samsun’da var. Samsunspor için al

Samsun Avea’nın beşinci büyüğü Samsun da Avea İletişim Merkezi Firma İşletmecisi Hakan Yavuz ‘Samsuncell’ için yüreklerini ortaya koyduklarını söylüyor: “Samsuncell yüreğinde Samsunspor sevgisi olanların hattıdır. Samsunspor Samsun’da yaşayan herkesin takımıdır.”

18

Sayı 29 / Mart 2012


S

amsun Avea İletişim Merkezi işletmecisi Hakan Yavuz, 15 liraya her yöne 250 dakika konuşturup 1000 SMS avantajı sağlayan ‘Samsuncell’ hattı için yüreklerini ortaya koyduklarını ifade ediyor. 25 lirada dakika 600’e yükseliyor. 35 liraya her yöne 900 dakika konuşma ve 1000 SMS fırsatı da var.

cih etmiştir.” Kırmızı-beyazlı Karadeniz ekibinin mazisindeki göz alıcı başarıları hatırlatan Yavuz, “Samsunspor bugün dahi büyük takımların korkulu rüyasıdır. Samsunspor daha iyi olacaktır.” diye konuşuyor. Ve ekliyor ardından: “Biz de Samsunspor’un iyi ve kötü gününde yanında olacağız. Samsunspor 4 büyük takımın ardından özel hattı olan ilk ve tek takımdır.”

“Samsuncell, yüreğinde Samsunspor sevgisi olanların hattıdır.” diyen Yavuz, hattın Samsunspor’a gelir sağlamak amacıyla hizmete girdiğini belirtiyor: “Avea’nın 4 büyük takımın taraftarına özel hat çıkarmasının ardından, Türkiye’de Süper Lig’te Samsunspor’u ter-

‘Samsunsporluyum’ diyen herkesi bu hattı kullanmaya çağırarak şunları söylüyor: “Bugün Samsunsporlu olanların ‘Samsuncell’ hattı kullanmasını istiyoruz. ‘Samsuncell’, yüreğinde Samsunspor sevgisi olanların hattıdır. Samsuncell hattını kullananlar kulubümüze

Sayı 29 / Mart 2012

AVEA ile birlikte gelirler sağlıyor. Samsuncell hattı Samsunumuza hayırlı olsun. Tüm Türkiye’deki Samsunsporluları Samsuncell kullanmaya davet ediyoruz. Samsunspor durumunun daha iyi olacağına inanıyoruz. Samsunspor mazisiyle çok başarılara imza atmış kulüptür. Bu tekrar canlacak ve başarıyı önümüzdeki yıllarda da yakalayacağız. Operatörler içerisinde AVEA Samsunspor’a hizmet veren tek operatördür. 4 büyüklerin taraftar grubu olduğu gibi aynı şekilde Samsunspor’un da büyük bir taraftar topluluğu vardır. Bu sene inşallah bir şekilde ligde kalırsak, seneye her şey farklı olacaktır.”

19


Fotoğraf

20

Sayı 29 / Mart 2012


Nebiyan Fotoğraf çekmek bir tutkuya dönüşüyor zamanla. Görülmeyeni görmek ve tamamen kendine has ifade tarzınla ürün ortaya koymak her geçen gün daha büyük bir zevk veriyor. Fokus Fotoğraf Kültür Sanat Derneği gezi rotamız 19 Mayıs ilçesi Nebiyan zirvesi. Samsun merkezin ve bazı ilçelerin net olarak izlenebileceği nokta. Fotoğraf makinenizi ne tarafa çevirseniz vizöre yansıyan görüntü nefes kesici güzellikte. Her gidişinizde ayrı bir ihtişamı müşahede etmenin hazzını yaşıyorsunuz ve fotoğraf tutkunu olduğunuz güne şükrediyorsunuz.

FOKUS Derneği’nin katkıları ile… Fotoğraf: Mustafa Bülbül Sayı 29 / Mart 2012

21


22

Say覺 29 / Mart 2012


Çarşamba Karamustafalı Mekanları güzelleştiren insandır. Mükemmel şekilde yaratılıp ulvi amaçlarla sorumlu tutulan insan içindir tüm bu güzellikler. İnsanın olmadığı yerler ürkütücüdür. Ama bazen boşluk ister insan, belki de sonsuzluk. Ucu bucağı görülmeyen mekânlara hasret duyar. Çarşamba Karamustafalı’daki bu göl, uçsuz bucaksız denizlere, maviliklere açılan bir kapı gibi. Kenarında saatlerce oturup, huzur senfonisi dinleseniz “biraz daha” diyebileceğiniz nadide cennet köşelerinden biri.

FOKUS Derneği’nin katkıları ile… Fotoğraf: Mustafa Bülbül

Sayı 29 / Mart 2012

23


Yatırım

Samsun’a inşa edilen Lovelet 25 Mayıs’ta açılıyor…

Karadeniz bu projeye aşık olacak 60 milyon Avroluk Lovelet alışveriş ve yaşam merkezinin yatırımcısı Hakan Acıtaş’tan şehir halkını bile hayrete düşürecek ifadeler: “Samsun’u AVM yatırımı için cazip kılan faktörler o kadar çok ki, gerçekten anlatmakla bitiremeyiz. Karadeniz’in lojistik merkezi olarak niteleyebileceğimiz Samsun, kişi başı harcama oranında İzmit’in; kişi başı mevduat oranında da Muğla’nın ardından ikinci.”

Â

şık eden outlet’ sloganıyla yola koyulan Lovelet, 25 Mayıs Cuma günü saat 14.00’de ziyaretçilere kapılarını açacak. 60 milyon Avroluk bir yatırım bünyesindeki 41 bin metrekarelik kiralanabilir alanda ülkenin ve dünyanın önemli markaları boy gösterecek.

24

Karadeniz bölgesindeki ve kıyısındaki komşu ülke vatandaşlarına da hizmet sunacak bu alışveriş ve yaşam merkezi. Vizelerin kalktığı Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’yla ticari ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacak. Kapalı çocuk eğlence bölümü, sinema, pony club, tırmanma duvarı, bowling ve karting gibi aktivitelerle burası bir

eğlence dünyası ayrıca. Projenin sahibi İdol İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Acıtaş, söyleşi sırasındaki sorumuz üzerine bir Ege firmasının hangi mantıkla Karadeniz’i seçtiğini anlatırken, ‘yıldızı parlak bir şehir’ diye niteliyordu Samsun’u, içindekilerin bu durumu tam fark edemediklerini vurgulayarak. Sayı 29 / Mart 2012


1973 yılında Aydın’da doğan Acıtaş, 9 Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi inşaat mühendisliği mezunu. Hem de üçüncülük derecesiyle. Okulu bitirdiği 1994’te İzmir Mühendisler Odası’nca özel ödüle layık görülür. Aynı yıl Otak İnşaat A.Ş’de şantiye şefidir. 1997’ye dek başarıyla yürütür bu görevini. Sandviç panel üretiminde dünyanın en iyisi bilinen ve 25 ülkede 34 tesisi bulunan İtalyan Metecno’nun, Ege ve Akdeniz müdürlüğü teklifine evet der. 1998’den itibaren de kendine ait işlerde çalışır. Kurduğu şirketlerden VEGE İnşaat ve Sanayi Limited, endüstriyel yapılan çatı ve cephe kaplamalarında; ortağı Yalçın Sabırlı’yla 1999’da temellerini attıkları İDOL İnşaat ve Malzemeleri Limited ise anahtar teslim inşaat taahhütlerinde faal. Fark oluşturmayı amaçlarla hep. Bu heyecanlarını da sürekli taze tutarlar.

-İdol İnşaat’ın Samsun’da inşa ettiği Lovelet Outlet hangi aşamada şu an? Lovelet Outlet, 25 Mayıs Cuma günü saat 14.00’de görkemli bir açılışla ziyaretçilerine merhaba diyecek. Kaba inşaatı bütünüyle tamamlanan projemizin mekanik ve elektrik tesisatları kapsamında yapılan imalatlar da çok yakında tamamlanmış olacak ve mağazalar perakendecilere 30 Mart’ta teslim edilecek. Şu anda yapının kozmetiği olarak niteleyebileceğimiz ince inşaat kapsamındaki imalatlar tüm hızıyla devam ediyor. Mart 15 itibariyle peyzaj çalışmaları başlayacak. - Nedir bu yatırımın mali portresi? Dünya üzerindeki pek çok outlet örneğinin aksine Lovelet, eşine az rastlanacak görsel zenginliğe sahip, işlevselliğin üzerine titizlikle çalışılan detaylarla zarafeti yakaladığı bir proje

olarak diğerlerinden ayrılacak. 41 bin metrekarelik kiralanabilir alanında dünyanın ve ülkemizin en önemli markalarını, Samsun halkı başta olmak üzere tüm Karadeniz bölgesine ve Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkelerin ziyaretçilerine sunan bir alışveriş noktası, yeni bir yaşam alanı olacak. Özellikle vizelerin kaldırıldığı Rusya, Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerle başlatacağımız alışveriş turizmi, bu ülkelerle ticari ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine de katkı sağlayacak. Sahip olduğu kapalı çocuk eğlence alanıyla, sinema, pony club, tırmanma duvarı, bowling ve karting gibi aktivitelerle davetkar bir eğlence dünyasına dönüşecek. Fark yaratma ilkemizin her bir ayrıntısında görüleceği Lovelet Outlet, 60 milyon euro’luk yatırımla ülkemize kazandıracağımız bir değer olacak. - İdol İnşaatı neler cezp etti de, İzmir’den Samsun’a yatırıma geldi? Samsun’u AVM yatırımı için cazip kılan faktörler o kadar çok ki, gerçekten anlatmakla bitiremeyiz. Karadeniz’in lojistik merkezi olarak niteleyebileceğimiz Samsun, kişi başı harcama oranında ülke genelinde İzmit ilinden sonra ikinci, yine kişi başı mevduat oranında ülke genelinde Muğla ilinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Ayrıca bölgenin en yoğun nüfusuna sahip. Başlayacak ve yapımı devam eden beş yıldızlı oteller ise bölgedeki turizm potansiyelini ve gelişimi kanıtlar nitelikte. Sağlık alanında da hızla gelişme içerisinde.Yerli ve yabancı birçok sağlık kuruluşu Samsun’da yer alabilmek için sıraya girmiş durumda. Karadeniz sahil yolu ile çevre illerden Samsun’a ulaşımın kolaylaşmış

olması da tercihimizde önemli bir etken.Bugün alışveriş merkezimizi konumlandırdığımız nokta günlük ortalama 85000 araç geçişiyle Ülkemizin şehirlerarası yol güzergahlarında ki en yoğun nokta. Diğer yandan gurbetçi vatandaşlarımızın %55 gibi büyük çoğunluğunun Karadenizli olması,yaz nüfusunu ciddi anlamda arttırıyor. İklimden sosyal yapıya kadar pek çok alanda İzmir ile benzerlik gösteren Samsun, tüm bu sebeplerle yatırım için seçtiğimiz il oldu. - Lovelet sonuçta ticari bir yatırım. Projenin geleceğine ilişkin neler öngörüyorsunuz ve ne tür beklentiler içindesiniz? Lovelet Outlet’in bölge için bir alışveriş üssüne dönüşmesi yolunda ciddi bir irade ortaya koyuyoruz. Samsun, bu amaca kusursuz biçimde hizmet edecek bir lojistik konuma sahip. Bu avantajı kullanmak adına devam eden girişimlerimiz ve turizm firmalarıyla yapılan ön anlaşmalarımız var. Feribot seferleriyle Rusya’dan Samsun’a getirmeyi planladığımız on binlerce turist bu konuda yapılan çalışmalardan bir tanesi. Bu konuda yerel yönetimlerin ve özel sektörün desteği de şart tabi ki. Metro Turizm firması ile çok geniş kapsamlı projeler hazırladık. Bunları önümüzde ki günlerde kamuoyuna bir basın toplantısı ile açıklayacağız. Biz İdol İnşaat olarak bölgenin özlem duyduğu, insanların tüm seçkin markaları bir arada bulabileceği, aileleriyle keyifli vakit geçirebileceği, alışverişi bir aşka dönüştürecek olan Lovelet’i bu ülkeye kazandırıyoruz. Ancak herkesten çok Samsun’a, Samsunluya ait olan bu projeye şehir halkının göstereceği ilgi en büyük beklentimiz.

İdol İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Acıtaş, “Dünya üzerindeki pek çok outlet örneğinin aksine Lovelet, eşine az rastlanacak görsel zenginliğe sahip.” diyor.

Sayı 29 / Mart 2012

25


İş Dünyası

Samsun’un kalkınması için beyin patlatıyorlar…

SAMSİAD’dan Türkiye’ye tam saha markaj 1992’den beri şehir ekonomisine yön verdiklerini söyleyen SAMSİAD Başkanı Emin Bahri Uğurlu, “Samsun Limanı özelleştikten sonra limanı işletecek olan CEYNAK Grup’a yaptığımız baskılar neticesinde Samsun’da vergi levhası açmasını sağladık. Samsunport adı ile ayrı bir şirket kurarak vergi levhasını Samsun’a açtılar. Samsun’da yeni birçok AVM ve otel açılacak. Bu firmaların Samsun’da şirket kurarak vergi levhalarının da Samsun’da açılmasında fayda var. Bunun için gayretlerimizi sürdüreceğiz.” diye konuşuyor.

Avrupa Birliği Masası’nın vilayete gelişi için çok uğraşıyor SAMSİAD. Ardından da AGİT çevre illeri kapsayan Bölgesel Mastır Planı ön raporu oluşturuyor. Bu o yıllarda Türkiye’deki tek örnek projedir.

26

Sayı 29 / Mart 2012


E

RUSYA’YA HAVA KÖPRÜSÜ ŞART…

konomi alanındaki örgütlenmede 1990’lı yıllardan itibaren müthiş bir ivme kaydedilmeye başlandı Türkiye’de. Kimi merkezi derneklerin otoritesi bölgesel gerçek ve taleplerin dile getirilmesini engellemekteydi. Samsun Sanayici ve İşadamları Derneği (SAMSİAD) da bu rüzgârla kurulmuştu 1992’de. Ömer Tuğrul Erol, Hüseyin Mazhar Başoğlu, Ersan Solmaz, Özlem Erol, Fatih Taslakoğlu, Murat Tuksal ve Osman Coşkun Karamangil atmıştı temele ilk harcı. Emin Bahri Uğurlu, iki yıldır başkanlık koltuğunda oturuyor derneğini. Baştan bu yana şehir ekonomisine yön; iş adamlarının ise kişisel ve toplumsal gelişimlerine destek verdiklerini söylüyor Uğurlu. “Toplumun fiziki ve sosyal ihtiyaçlarını tanıyıp bu konulara eğilmeye özendirmek, üyeler arasındaki ilişkileri dostluk ve hizmet çerçevesinde geliştirmek, ahlaki standartları mesleki sorumluluk olarak tanımak, uygulamak ve geliştirmek, Samsun ve toplumun ihtiyaçlarını, problemlerini ve fırsatlarını daha iyi öğrenmeyi ve anlamayı sağlamak” diye özetliyor diğer amaçlarını. Hedefleri doğrultusunda alakalı kuruluşlarla mesleki ya da iktisadi mevzularda işbirliği yaptıklarını; projeler hazırlayıp icraya koyduklarını; burs ve ödüller dağıttıklarını da belirtiyor. Genel bilgi düzeylerini artırmak için üyelere yönelik seminer, panel ve konferans programları düzenlediklerini de ifade ediyor. SAMSİAD’ın “1996–2010 Kalkınma Stratejisi Önerileri” adlı kitabında bölgenin kalkınması adına Samsun’da nelerin hayata geçirilebileceği anlatılıyor. 1997 yılında “2010 Yılı Türkiye Vizyonu” başlıklı bir konferans organize edilirken, Avrupa Birliği Masası’nın vilayete gelişine de çaba harcanıyor. Ardından da AGİT çevre illeri kapsayan Bölgesel Mastır Planı ön raporu oluşturuyor. Bu o yıllarda Türkiye’deki tek örnek projedir. Diğer sanayici ve işadamları derneklerine (SİAD) nazaran bölgesinde hizmet yarışında büyük mesafeler kat ettiklerini dile getirerek; “Derneğimiz özellikle bağımsız, eşitlikçi, şeffaf ve hiçbir yere taraf olmadan kurulmuş ve faaliyetlerini yürüten bir dernek.

Sayı 29 / Mart 2012

Derneğimize 118 Samsunlu sanayici ve iş adamı üye. Her ay düzenlediğimiz iş yemeği toplantılarında Samsun’a gerek siyaset gerekse ekonomik alanda yön veren isimler arasından çağırdığımız kişiler ile üyelerimizi bir araya getiriyoruz.” diyor, Uğurlu. CEYNAK, SAMSİAD’IN MARKAJIYLA GELDİ… Önemli faaliyetleri ve bunların semeresine ilişkin de şöyle konuşuyor:“ Samsun İl Özel İdaresi’nin proje sahibi olduğu Samsun Büyükşehir Belediyesi ve SAMSİAD’ın proje ortaklığını yürüttüğü Avrupa Birliği Kadın İstihdamının Desteklenmesi Hibe Programı Ekolojik Oyuncak Projesi de bizim için önemli adımlardan bir tanesi idi. Biz dernek olarak Samsun’a her türlü yatırımı çekmek için gayret gösteriyoruz. Samsun Limanı özelleştikten sonra limanı işletecek olan CEYNAK Grup’a yaptığımız baskılar neticesinde Samsun’da vergi levhası açmasını sağladık. Samsunport adı ile ayrı bir şirket kurarak vergi levhasını Samsun’a açtılar. Samsun’da yeni birçok AVM ve otel açılacak. Bu firmaların Samsun’da şirket kurarak vergi levhalarının da Samsun’da açılmasında fayda var. Bunun için gayretlerimizi sürdüreceğiz. Her ne kadar şirket merkezleri başka yerlerde de olsa kazanç başka şehirlere de gitse en azından vergi levhalarının Samsun’da açılmış olması ve kazancın Samsun’da vergilendirilmesi ile birlikte kentin ticari rakamlarında bir büyüme sağlanacak. Bu durum kentin ticaret hacmini büyütecek. Bunun olması için elimizden geleni yapacağız.”

Karşı kıyıdaki ülkelerle ticaret hacminin çoğaltılması da derneğin temel gayeleri arasında. Son dönemde özellikle Novorossiysk ile başlayan ilişkilerin artırılarak ticarete dökülmesi gerektiğini vurguluyor SAMSİAD Başkanı: “Samsun ile Rusya Federasyonu’na karşılıklı olarak uçak seferleri projesinin hayata geçirilmesi halinde mevcut ticari ve ekonomik ilişkilerin daha da artacağı aşikardır. Büyük bir liman kenti olan Novorossky, karşılıklı uçuşlar için uygun bir yer olarak göze çarpmaktadır. Hava köprüsü kurulmasının Samsun’un ticaret ve sanayicinin daha ileri noktalara taşınmasının da ufkunu açacaktır. SAMSİAD olarak bu projeye her türlü katkıyı sağlamaya hazırız. Sadece Rusya değil, karşımızdaki Gürcistan ve diğer Kafkas ülkeleri ayrıca diğer tarafta Romanya gibi Balkan ülkeleri ile ulaşımı ve ticareti geliştirmek gerekmekte. Turizm, sağlık, tarım ve sanayi alanında yapılan yatırım hamleleri ve iyileştirmelerle birlikte Samsun ekonomisi altın çağını yaşayacak ve hak ettiği yere gelecektir.” SAMSİAD, TÜRKONFED ÜYESİ… SAMSİAD aynı zamanda Orta Karadeniz Bölgesi Sanayici ve İş Adamları Dernekleri ( OKASİFED ) Federasyonu ile Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’na (TÜRKONFED) da üye. 8 yıllık maziye sahip TÜRKONFED; 1996’dan beri aktif Türkiye Sanayici ve İşadamı Dernekleri ile 2000’den bu yana fonksiyonel Sektörel Dernekler platformlarının çatısı altındaki derneklerin katılımıyla 2004’de resmileşiyor. Uğurlu da Yönetim Kurulu’nda. Batı Anadolu, Marmara ve Kuzey Anadolu, İç Anadolu, Trakya, Orta Karadeniz, Doğu Karadeniz, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, İstanbul, Doğu ve Güneydoğu Anadolu federasyonları; sayısal ifadeyde 13 federasyon, 12 dernek ve 10 binden fazla işadamı TÜRKONFED bünyesinde. Yapı ürünleri, Seramik, Demir Çelik, Otomotiv, Kimya, Müteahhitlik, Nakliye, Asansör, Kırtasiye, Fuarcılık sektörleri de örgütlenmenin öncü sektörleri. Konfederasyonun iş hacmi 208 milyar dolar. İhracat hacmi 65 milyar doları aşıyor. İstihdam kapasitesi ise 1 milyonun üzerinde.

27


Eğitim

Siyasi mülahazalarla çoğu hatalı yerlere açılan meslek yüksekokullarının mezunları boş geziyor

Memleket değil, hesap kitap meselesi OMÜ Samsun Meslek Yüksekokulu’nda yıllarca Öğretim Görevlisi olarak ders verdikten sonra emekli olan Şerafettin Özışık’ın dikkat çektiği detay, hakikaten çok çarpıcı: “Sanayileşmiş beş ildeki Kurumlar Vergisi faal mükellef sayısı, Türkiye’deki toplam Kurumlar Vergisi mükellef sayısının yüzde 65’inden fazla olmasına karşın, bu illerdeki meslek yüksek okulu sayısı da toplam meslek yüksek okul sayısının ancak yüzde 21’i kadar. Bu da, meslek yüksek okullarının geri kalmış yörelerde daha fazla açıldığının bir göstergesi. Meslek yüksek okullarının sanayi ile iç içe olması gerekirken geri kalmış bölgelerde yoğunlaşmış olması çarpıklığın bir göstergesi.”

Sanayici meslek erbabı, MYO mezunları da iş arıyor. Bu olayda yaman bir çelişki var…

28

Sayı 29 / Mart 2012


G

erek orta öğrenim, gerekse ön lisans boyutunda mesleki eğitimin önemine işaret ediliyor. Hatta ‘meslek lisesi, memleket meselesi’ sloganıyla ses yükselten holdingler bile var. Ancak her nedense bir türlü ideal kıvam yakalanamıyor. Sanayici personel, mezunlar ise iş arıyor. Bu işte bir gariplik var. Yıllarca Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Samsun Meslek Yüksekokulu “Muhasebe ve Vergi Uygulamaları” Programı’nda Öğretim Görevlisi olarak ders verdikten sonra emekli olan Şerafettin Özışık’a göre Türkiye’deki mesleki eğitim çarpıklıklarla dolu. Meslek yüksek okullarının siyasi hesaplarla sanayisi gelişmemiş yerlere açıldığını söylüyor Özışık. Bunlar da esnafın cirosunu yükseltmekten başka işe yaramıyor haliyle. Bu okullar vasıtasıyla; sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinin ihtiyaç duyduğu alanlarda nitelikli ara eleman yetişmesi amaçlanıyor hâlbuki. Ülkemizdeki iki yıllık ön lisans eğitimi 38 yıl önce başlıyor. Ege Üniversitesi akımın öncüsü. Onu Boğaziçi ve Hacettepe üniversiteleri takip ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı da 19751976 öğretim yılında kendi bünyesinde oluşturduğu “Yaygın Öğretim Kurumu” (YAY-KUR) ile geniş çaplı bir ön lisans programına adım atıyor. Meslek Yüksekokulları 1982 yılına kadar YAY-KUR bünyesindeydi. 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile 1982 yılında üniversitelere bağlandılar. Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Teşkilatı’nınkiler hariç; kamu ve vakıf üniversitelerindeki faal meslek yüksekokulu sayısı 600’ün üzerinde. Bu okullarda 550 binden fazla genç öğrenim görüyor. “Bilgisayar Programcılığı” ile “Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Programı” meslek yüksekokullarının tümüne yakının da mevcut. “Elektrik”, “Çocuk Gelişimi”, “Turizm ve Otel İşletmeciliği”, “Tekstil” ve “Seracılık” da yaygın bölümlerden. Azında da; “Halıcılık ve Kilimcilik”, “Fotoğrafçılık”, “Otobüs Kaptanlığı”, “Posta Hizmetleri”, “Yat İşletme ve Yönetimi”, “Deniz ve Liman İşletmeciliği” ile “Cilt Bakımı ve Güzellik” alanlarında da eğitim veriliyor. “Türkiye’deki meslek yüksekokullarının

Sayı 29 / Mart 2012

Özışık’tan olayın vahametini sergileyen başka bir detay daha: “Öğrenciler son yıllarda LYS sınavlarında Ziraat Fakülteleri ile Fen–Edebiyat Fakültelerinin Fizik, Kimya, İstatistik ve Biyoloji gibi bölümlerini yeteri kadar tercih etmedikleri için birçok üniversitenin adı geçen fakülte ve bölümlerinde görev yapan öğretim üyeleri maaş karşılığı okutacakları ders saatlerini bile dolduramıyor. Bu durumdaki öğretim üyelerinin hem maaş karşılığı ders saatlerini doldurmak hem de ek ders ücreti alabilmeleri için üniversite senatolarında alınan kararlar doğrultusunda mevcut meslek yüksekokullarına onların ders verebilecekleri bölümler açılıyor.”

dağılımında ciddi bir çarpıklık göze çarpmaktadır. Bu okullar daha çok sanayileşmiş illerde bulunması gerekirken tam tersi geri kalmış bölge ve illerde yoğunlaşmış durumdadır.” diyen Şerafettin Özışık, dikkat çektiği çarpıcı noktayı şöyle detaylandırıyor: “Sanayileşmiş beş ildeki Kurumlar Vergisi faal mükellef sayısı, Türkiye’deki toplam Kurumlar Vergisi mükellef sayısının yüzde 65’inden fazla olmasına karşın, bu illerdeki meslek yüksek okulu sayısı da toplam meslek yüksek okul sayısının ancak yüzde 21’i kadar. Bu da, meslek yüksek okullarının geri kalmış yörelerde daha fazla açıldığının bir göstergesi. Meslek yüksek okullarının sanayi ile iç içe olması gerekirken geri kalmış bölgelerde yoğunlaşmış olması çarpıklığın bir göstergesi.” “Günümüzden 9-10 yıl öncesine kadar işbaşına gelmiş siyasi iktidarların ilçelerin sosyoekonomik gelişmişliğini dikkate almadan sırf esnafın cirosunu yükseltmek için meslek yüksekokulları açtığı görülmektedir.” iddiasını dile getiren Özışık, şöyle konuşuyor: “Türkiye’de 608’i devlet, 28’i vakıf ve 5’i de 4702 sayılı yasayla kurulmuş toplam 641 meslek yüksekokulundan 132’si sanayileşmiş illerden İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Bursa’daki üniversitelerde bulunurken, geri kalan 509’unun da diğer illerdeki üniversiteler bünyesinde olduğu görülmektedir. Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nde birer, İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde de 2 tane meslek yüksek okulu bulunurken, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi bünyesinde de 10 tane meslek yüksekokulu bulunuyor. Bu dağılımdan da teknik altyapısı ile bilgi birikimini yüksek okul öğrencilerinin hizmetine sunan tek üniversitenin Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi olduğu anlaşılırken; diğer teknik üniversitelerin de bu konuda üzerlerine düşen görevleri yapmadıkları ortaya çıkıyor. Koç Üniversitesi’nde bir tane Hemşirelik Yüksekokulu bulunuyor. Türkiye’nin iki büyük sanayi devi olan Koç ve Sabancı topluluklarına ait Koç ve Sabancı Üniversiteleri bünyesinde bir tane bile meslek yüksekokulu bulunmuyor. Bu topluluklar ara eleman ihtiyacını kendi üniversitelerinde yetiştirmek yerine ‘devlet yetiştirsin ben de işime yarayanı istihdam edeyim’ felsefesini güdüyor ve yanlış yapıyorlar.”

29


Eğitim HANİ MYO’LAR BACASIZ SANAYİ İDİ? Gençlerin geleceği üzerinden hamasi siyasete şu sözlerle karşı çıkıyor Özışık: “Meslek yüksek okullarının adeta bacasız sanayi olarak görülmesi yanlıştı. O gün ilçenize meslek yüksekokulu açtık diye övünen siyasetçilerin karşısına bugün o okullardan mezun olmuş ve işsiz gezen diplomalı gençler çıkmakta; günümüz siyasetçileri de onlara gözükmemek için köşe bucak kaçmaktadır. Meslek yüksekokulları sanayinin yoğun olduğu yörelerde yoğunlaşmalıdır. Kars’ın Kağızman, Ordu’nun Mesudiye, Hakkâri’nin de Yüksekova gibi kuş uçmaz kervan geçmez ilçelerinde meslek yüksekokulu açmakla gençler ne meslek sahibi olabilir, ne de ülke kaynakları rasyonel kullanılmış olur.” Meslek Yüksekokullarında pratiğe ağırlık verilmesi gerektiğini de belirtiyor: “Tam tersi teorik ağırlıklı öğretim yapılıyor. Pratikle ancak staj aşamasında tanışıyor öğrenciler. Tabi ki, staj yapacağı işletme bulabiliyorsa ya da staj yapıyorsa. Çünkü Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli, Gaziantep, Antalya, Samsun ve Muğla gibi illerin dışında kalan illerdeki meslek yüksekokulu öğrencileri

30

staj yapmak istese bile staj yapacağı uygun bir işletme bulamıyor. Böyle olunca da teorik bilgilerle mezun oluyor. Piyasanın kendisinden beklediği pratik beceriyi kazanamadığı için kolay kolay da iş bulamıyor.” Geri kalmış yörelerdeki meslek yüksek okullarını bitirenler iş için İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Antalya’nın yollarını aşındırıyor. Çoğunluğu, daha doğrusu tamamına yakını da erkek. Kızlar bu fırsattan da yoksun. Aileleri tek başlarına büyük şehirlere gönderemiyorlar onları. Evde oturmak zorunda kalıyorlar okul sonrası. Olayın Özışık’ın anlattığı şu boyutu da vahim: “Öğrenciler son yıllarda LYS sınavlarında Ziraat Fakülteleri ile Fen– Edebiyat Fakültelerinin Fizik, Kimya, İstatistik ve Biyoloji gibi bölümlerini yeteri kadar tercih etmedikleri için birçok üniversitenin adı geçen fakülte ve bölümlerinde görev yapan öğretim üyeleri maaş karşılığı okutacakları ders saatlerini bile dolduramıyor. Bu durumdaki öğretim üyelerinin hem maaş karşılığı ders saatlerini doldurmak hem de ek ders ücreti alabilmeleri için üniversite senatolarında alınan kararlar doğrultusunda mevcut meslek yüksekokullarına onların ders verebilecekleri bölümler açılıyor. Meslek

yüksekokulları (MYO) üniversite içinde üvey evlat muamelesi görüyor. Genel olarak bu okullar, üniversitelerin merkez kampus alanları dışında tutuluyor ve ilçelerde yoğunlaşarak; halk arasında da ‘yüksek lise’ olarak tabir ediliyor. Bu durum meslek yüksekokullarına üniversitenin bir bölümü denmesini, MYO öğrencilerinin de üniversite havasını soluma ve yaşamalarını engelliyor.”

OMÜ’NÜN MESLEK YÜKSEK OKULLARI… OMÜ bünyesinde hizmet veren 15 yüksekokuldan 11 tanesi meslek yüksekokulu statüsünde. Bu okullar şunlar: Adalet Meslek Yüksekokulu, Alaçam Meslek Yüksekokulu, Bafra Meslek Yüksekokulu, Çarşamba Ticaret Borsası Meslek Yüksekokulu, Havza Meslek Yüksekokulu, Kavak Meslek Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Samsun Meslek Yüksekokulu, Terme Meslek Yüksekokulu, Vezirköprü Meslek Yüksekokulu ile Yeşilyurt Demir-Çelik Meslek Yüksekokulu.

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

31


Sivil İnsiyatif

Samsun’un kadın girişimcileri engel tanımıyor TOBB’un başlattığı kadın girişimciler kurulu hareketinin Samsun’daki temsilcisi Yeşim Kıyıcı. Samsun TSO koordinatörlüğünde faaliyet gösteren kurulun 30 üyesi var şu anda. Çalışan kadınların büyük kısmı el becerileri gibi konularda faaliyet gösterdikleri için TSO’ya kayıtlı değiller. Doktor, eczacı ve avukatlar da kapsam dışında kalıyor. 2007 yılında Kadın Girişimci Kurulu’ndaki kadınların oda meclisine ilk geldiklerinde erkeklerin yüzündeki endişeli ifadenin yerini, yaptıkları güzel işlerden sonra güven duygusuna bıraktığını görmenin de mutluluğunu yaşıyorlar. “Ama kadının Avrupa’da da bir sürü sorunu var. Örneğin Fransa’da kadın ve erkek çalışanlara ayrı uygulanan asgari ücretler var. Erkekle aynı işi yapan aynı saat aralığında çalışan kadının aldığı asgari ücret erkeğin aldığından daha düşük. En azından bizim ülkemizde böyle bir ayrım yok.” diyor Kıyıcı.

32

Sayı 29 / Mart 2012


K

adın girişimciliği tabiri, sivil toplumun değişmez unsurlarından biri artık. Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) İl Kadın Girişimciler Kurulu’na Yeşim Kıyıcı başkanlık ediyor. Şehri karış karış dolaşan kurul, kavramın gelişmesine, yani yeni ‘Yeşim Kıyıcı’ların’ ortaya çıkmasına çabalıyor. Çoğu zaman ‘’İş Kadını’’ ile eş anlamda kullanılan kavram “kendi adına çalışan kadın” anlamına geliyor. Kıyıcı 1993’ten beri ticari hayatın içerisinde. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) 2007’de Kadın Girişimciler Kurulları oluşturmaya karar vermesi üzerine Samsun TSO’ınca davet edilir. Oda çağrılarda kayıtlı kadınları yeğlemektedir. Ancak aday bulabilmek, halihazırda da zor. Bayanların genellikle kendilerine yönelik işletmeleri benimsediğini söylüyor Kıyıcı. Bayan kuaförleri, güzellik salonları türü işletme kayıtları haliyle Ticaret ve Sanayi Odası’nda değil meslek odalarındadır. Doktorlar da TSO’ya bağlı değildir. Avukatların meslek örgütüyse barodur. TSO’nun kadın üyeleri ise oldukça sınırlıdır. Eşi ile birlikte faaliyet gösterdiği sigortacılık sektörü TSO kapsamındadır ama. Başlangıçta hem Kadın Girişimciler Kurulu için ilçeler ve şehir merkezlerine nüfusa oranlanarak kotalar verilir. Samsun’unki 30’dur. Ticaret odalı bütün ilçelerden katılım sağlanır. Tavandaki ve tabandaki kadınların bir araya getirilmesi amaçlanmaktadır zaten. Kurul oluştuğunda Kıyıcı başkan yardımcısıdır. İki dönemdir de başkanı kurulun. Fikrin TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’ndan çıktığını ifade eden Kıyıcı, şöyle anlatıyor projeyi: “TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’nu kurarken aslında örnek teşkil edebilecek kadınları bir araya getirmeyi amaçladı. Biz de Samsun Ticaret ve Sanayi Odası bünyesi altında 2007 yılında Samsun İl Kadın Girişimciler Kurulu’nu oluşturduk. O zamanki başkanımız rahmetli Adnan Sakoğlu idi. Tamam biz kurulduk ama şimdi ne yapacaktık? Ticaret hayatı gerçekten çok meşakkatli ve bu hayatın içine girmek için çok gözü kara olmanız lazım. Durum böyle olunca biz ne yapacağımızı her kesimdeki kadına örnek olarak ne yapabilirizi düşündük. Bunun için öncelikle Samsun’daki her kesimde yer alan

Sayı 29 / Mart 2012

kadının profilini çıkaralım istedik.” Samsun’u kadın açısından iki kısma bölmüşler: “Samsun’da fiziki olarak iki ayrı bölge var. Birincisi Yakakent’ten başlayarak Terme’ye kadar uzanan sahil kesiminin kadını var. Bir de iç kısımlarda kalan bölgenin kadını var. Fakat iç kısımlara gittikçe kırsala giriyorsunuz ve oradaki kadınlar tarlada tapanda emek yoğun çalışıyorlar ama bunun karşılığını alamıyorlar. Sahil kesiminde var olan kadınımız biraz daha rahat. Aynı işleri yapsalar dahi bunun karşılığını alabilecek durumdalar. Örneğin sahil kesiminde fındık bahçelerinde çalışan kadınlarımız ile Vezirköprü’de tarlada çalışan kadınlarımız aynı değil.” Ardından da kadın profilleri dörde ayrılmış: “Bunlardan birinci profili eğitim düzeyi çok düşük ve belli bir imkâna sahip olamayanlar. Sadece el becerisi ile bir şeyler yapan kadın profilidir. Eğitim dereceleri çok düşük olduğu için bu kadınlarımıza vasıf kazandırmak yerine sadece kendi becerileri doğrultusunda hareket ettirmeye çalışacağız. İkinci profil vasıflanabilir kısım. Yani ortaokula kadar gelmiş, okumuş doğru eğitildiği zaman bu işi kavrayıp doğru yapabilecek yetenekte olan kadınlar. Üçüncü profil de liseyi ve üniversiteyi bitirmiş kadınlar. Bunlar hem aklı, hem fikri hatta parası olan kadınlar. Yani eğitimi ve kültürü ile bunlara müsait olan kadın kesimleri. Fakat nedense çalışmak istemiyorlar. Çalışmak gibi bir sıkıntısı ve derdi yok. ‘İstihdam oluşturayım ya da ben de bir katkıda bulunayım ve üreteyim’ diye bir çabası yok. Dördüncü profil ise bizleriz. Bizler gönüllünün gönüllüsü oluyoruz. Yaptığımız çalışmaları iş olarak değil, görev olarak görüyoruz. Bizim gibiler hem çalışıp, hem de sosyal sorumluluğunu bilen ve bunun farkındalığını oluşturmaya çalışan kadınlarız. Ama biz biraz azınlıktayız. Bizim sayımızın artması gerekiyor ve sayımızın artacak derecede de kadınlar

var. Ne kadar çoğalırsak yetemiyoruz.” Profil ayrımı sırasında mikro kredi verilecek ile KOSGEB’in KOBİ projelerinden yararlanabilecek kadınlar birbirinden farkları göz önünde bulundurulmuş: “Mikro kredi vereceğiniz kadını tutup KOSGEB’e götürmeniz ona orada boşa vakti harcatmaktan başka bir şey değil. Mikro kredi verdiğiniz kadın ancak kendini istihdam edebilir ve birazda destekle ayakları üzerinde durabilir. Fakat KOSGEB’in KOBİ projelerinden faydalanabilecek kadın yanında başka kadınları da istihdam edebilir. Kadın profilimizi ayrıldıktan sonra da çalışmalarımızı ona göre yaptık. Ama bir farkındalık çalışması yapıyorsanız her kesimden kadınımızın katıldığı paneller düzenledik.” “Ben son 5 yılda katıldığım uluslararası toplantılarda gördüm ki sadece bizim ülkemizde değil, Avrupa’da dahi kadın 2. sınıf muamele görmekte. Bizim ülkemizde kadın din, gelenek görenek adı altında bir takım kıstaslara maruz kalıyor ve biz kız çocuklarımızı daha farklı büyütüyoruz. Kızlarımızı daha farklı mesleklere teşvik ederiz. Ben de bu şekilde büyüdüm bir tüccar çocuğu idim. Babam beni hiç ticaretin içinde düşünmedi mesela. Hâlbuki ben ticarete ilgili idim. Benim yerime erkek kardeşimi götürürdü işe giderken. Benim içinde eve dikiş makinesi alındı. Bizde bu öğretilerle bize ne gösterildi ise bize nasıl bir yol çizildi ise onun üzerinden gittik. ” diye konuşan Kıyıcı, Avrupa’da kız çocuğunun kısmen daha rahat yetişip yaşayabildiğini dile getiriyor: “Ama kadının Avrupa’da da bir sürü sorunu var. Örneğin Fransa’da kadın ve erkek çalışanlara ayrı uygulanan asgari ücretler var. Erkekle aynı işi yapan aynı saat aralığında çalışan kadının aldığı asgari ücret erkeğin aldığından daha düşük. En azından bizim ülkemizde böyle bir ayrım yok.” Kadının annelik vasfı ve toplumdaki yapı taşı özelliğini de vurguluyor bu arada: “Biz kadınlarımızın evde oturarak bir dizi seyretmek yerine bir panele ve bir eğitime katılmasını sağlama amacı taşıyoruz. Kadınımızın evde otururken bir kitap dahi okuması o kadar önemli ki. Bizim önceliğimizde kadınlarımıza örnek teşkil etmek. Onların ‘ Bu kadınlar yapabiliyorsa bende yapabilirim’ demesini sağlamak. O kadını evinden dışarı çıkartabilmek ve ekonominin içine katabilmek.”

33


Sivil İnsiyatif Samsun Kadın Girişimciler Kurulu üye sayısını 117’ye çıkartmayı hedefliyor. Çünkü Ticaret ve Sanayi Odası Meclisi 117 üyeden oluşmakta. TOBB bu nedenle kuruldaki kadın sayısının da 117 olmasını istiyor. Kıyıcı TOBB’un mecliste kadın üye de isteyeceğini düşünüyor ama zor görüyor ihtimali: “1901 yılında kurulan Samsun Ticaret Odası’nın 117 meclis üyesi olmasına rağmen oda tarihinde ilk kez bu dönem 1 tane kadın meclis üyesi oldu. Bu gerekli denmeden bizim oralara gelmemiz çok zor. Herkes o koltuğa oturmak isterken bir bayanın gidip de o koltuğa oturması çok zor. Ben sigortacılık sektöründen aday olsam bu sektörde eşi olmadan faaliyet gösteren bayanların yönettiği acenteler bile yok. Erkek erkeğe oy veriyor. Bayana kim oy verecek? Eczacı odaları en fazla bayan üyenin olduğu sektör. Eczacılar odasının kaç bayan başkanı olmuş derseniz 2 tane. Nerede bu bayanlar? Bayanlar oralara gelip de erkeklerin yanında oralara talip olmaktan çekiniyorlar ya da gözlerinde büyütüyorlar. Her platformda olduğu gibi biz bayanların pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var ki bu sayede erkekler ile ancak eşit düzeye gelebilelim. Bu pozitif ayrımcılıktan da kastımız bizlere sadece kapı aralanması. Ancak bizim avantajımız mükemmel bir TSO Başkanımız ve Yönetim Kurulumuz olması. Başkanımız bizi sürekli desteklerken başka illerdeki odalarda kadın girişimci kurulları ile TSO yönetim kurulu birbirine girmiş durumda ve engellemeler ile karşılaşıyorlar.” Yeşim Kıyıcı’nın şu anda işlettiği Çarpana El Sanatları Atölyesi, kadın girişimciler kurulunun ilk ticari faaliyete dönüştürdüğü işletme. Kuruluş hikâyesini de Kıyıcı’dan dinleyelim: “ O dönemdeki TSO başkanımız Adnan Sakoğlu bizlere Samsun’a gelen misafirlere bu Samsun’da üretiliyor diye verebilecekleri pek bir şeyin olmamasının sıkıntısını çektiklerini söyledi. Sadece Samsun’a özgü lokum vardı. Bizde ne yapabileceğimizi düşünürken ki bu süre 6 aylık bir süre oldu. Bizim kadınımızın marifet olarak iş edindiği el emeği. Dantel, işleme ve dokuma gibi el ürünlerdi. Kız Meslek

34

Lisesi öğretmenlerinden bir tanesi sayesinde Çarpana dokuma çeşidi ile tanıştık. Tütün bağları bölgemizde hep çarpanalar ile bağlanıyordu ama bu bağların çarpana olduğunu bilmiyorduk. Hikâyesi de şu; Kurtuluş savaşında Türk kadınının cepheye kağnılar ile top mermisi taşıması gerekir. Yokluk yıllarında ip urgan bulamayan kadınlarımız örülmüş kazaklarını yeleklerini sökmüşler ardından hiçbir tezgâh istemeyen ve kartonlar yardımı ile dahi örülebilen çarpana bağları yapıyorlar. Bunun kökleri mısır ve Mezopotamya’ ya kadar dayanmakta ve Samsun’da tütün askılarında, perde kenarlarında, at dizginlerinde çok sık kullanılmış. Bu bizim el sanatımız ve bu bir çıkış noktası olsun istedik. Bunlar ile Samsun’a özgü lokumun kutularında bunlar ile süsleme yaptık içlerine hem İngilizce hem de Türkçe çarpananın hikâyesini yazdık. Bu projenin ardından birçok firma sahibi de hediye olarak yurt dışına göndermek için bizden

bu kutulardan yapmamızı istedi. Proje bittiği için bunu TSO bünyesinde yapamadık üç arkadaş ortaklaşa bu atölyeyi kurduk. Daha sonra ben yalnız işletmeye başladım ve Çarpana El Sanatları Atölyesi şimdi birçok el sanatını yapan ve kadınlarımıza da istihdam sağlayan bir işletme oldu.”

BM’DEN DÜNYA VERİLERİ… Toplumsal Cinsiyete Dayalı İş Bölümü Verilerine göre Kadınlar: Dünyadaki toplam işlerin 2/3 ‘ünü yapmakta, Dünyadaki toplam gelirin 1/10 ‘unu kazanmakta, Dünyadaki okur yazar olmayan toplam nüfusun 2/3’ünü oluşturmakta, Dünyadaki özel mülkiyetin 1/ 100’üne sahip bulunmaktadır.

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

35


Sektör

Teknelerle ağ serilen yerlerden Karadeniz otoyolu geçiyor şimdi…

Buzhane balığına alışmak zorundayız Samsun Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Atıf Malkoç’a göre, bilinçsiz av ve yasaklar haricinde balığın bizi terk etmesinin baş sebebi iklimlerin değişmesi: “Örneğin bu yıl yağan kar hamsinin karşı kıyı ülkelerinin kara sularına göç etmesinden çok sonra yağdı. Oysa daha erken hamsi bu tarafta iken yağmış olsa idi hamsi daha çok kalırdı. Hamsi bu yıl geçtiğimiz senelere göre daha fazla yakalandı. Ama sezon kısa sürdü. Hamsi gittiği zaman diğer balıklarda peşinden gidiyor. Çünkü onlarda hamsi ile besleniyor.”

K

aradeniz dendiğinde ilk akla gelen unsurlardan bir tanesidir tadına doyumsuz balık çeşitleri. Hamsi ise bunların baş tacıdır. Bölge halkı ‘sudan çıkar çıkmaz’ sofrasına misafir etmeye alışıktır bu lezzetleri. Ancak haberler hiç de iyi değil. Artık onlar da yurdun diğer yörelerindeki gibi buzhane ürünlerine alışma zorunluluğu tehlikesiyle karşı karşıya. Samsun Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Atıf Malkoç, balıkların sahillerimizde kaldığı sürenin her geçen yıl kısalması sebebiyle verimli av sezonunun bir aya kadar indiğini; dolayısıyla da dar bir zaman diliminde hamsinin 1, mezgit ve istavritin de 4 liraya satılabildiğini söylüyor. Karşı kıyıdaki ülkeler Rusya ve Gürcistan’ın kara sularına göz ediyormuş denizin eşsiz nimetleri. Tutulan balıkların teknelerde derhal şoklandığını ve soğuk zincir bozulmadan karalardaki buzhaneye, oradan da aylar boyunca tüketiciye ulaştırıldığını anlatan Malkoç, Karadenizlilerin dünyada yaygın bu sisteme kolayca alışamayacağını tahmin ediyor. Kendisi de buzhane balık yiyormuş mecburen. Bu besin maddesinin azalmasında nüfus artışı ve değerinin daha iyi anlaşılması da etken öte yandan Malkoç’a göre.

36

Sayı 29 / Mart 2012


HAMSİ DİĞER BALIKLARI DA PEŞİNDEN SÜRÜKLÜYOR… Şu kıyılarımızda eskisine nazaran daha az konaklama mevzuunu derinlemesine anlatmasını istedik Malkoç’tan “Artık iklimler değişiklik gösteriyor. Örneğin bu yıl yağan kar hamsinin karşı kıyı ülkelerinin kara sularına göç etmesinden çok sonra yağdı. Oysa daha erken hamsi bu tarafta iken yağmış olsa idi hamsi daha çok kalırdı. Hamsi bu yıl geçtiğimiz senelere göre daha fazla yakalandı. Ama sezon kısa sürdü. Hamsi gittiği zaman diğer balıklarda peşinden gidiyor. Çünkü onlarda hamsi ile besleniyor.” Devletin bazı yanlış yasak kararları da rol oynamış sürecin tersine dönmesinde: “Daha önce hamsi avlamayan balıkçı tekneleri de hamsiye yöneldi. Bunun doğurduğu av baskısı, hamsinin kaçma nedenlerinden biri. Ayrıca bizim eskiden balık avladığımız kesimde şu an Karadeniz sahil yolu var. Teknelerle ağ serdiğimiz kesimden şimdi arabayla geçiyoruz. Balıklarda sessiz ve huzurlu yer arayan canlılardır. Bu artık pek mümkün değil bizim kıyılarımızda. Bütün kabahati balıkçılarda aramak işin kolayına kaçmaktır. Bizim ülkemizde hamsi de boy kotası uygulanırken karşı kıyılarımızda tam bir katliam yapıyor. Onlarda boy sınırı yok. Onların tuttuğu 400 tane hamsi bir kilo geliyor. Balık unu fabrikaları ile doldu Kafkas kıyıları.” BİLİNÇSİZ YASAKLARIN SONU… Yasakların yol açtığı tahribatları şöyle örneklendiriyor Malkoç: “Çinakop lüfer olsun diye 20 santimden küçüğünü yakalamak yasak. Bu yasak hamsinin geleceğini kararttı. Çünkü tekneler hamsi yakalamaya yöneldi tamamen. Ayrıca Karadeniz’de 18 santim çinakop durmuyor zaten. 20 santim olduğunda Akdeniz ülkelerine göç eder. Lüfer Türkiye’ye ait bir balık değil. Belirli zamanlarda gelir yumurtasını döker ve gider. Bu yumurtalardan sarıkanatlar çıkar. Çinakop olur ve tekrar lüfer boyutuna gelmeye başladığında Akdeniz ülkelerine göç eder. İnsanlar lokantalarda lüfer yiyebilsin diye balıkçılar aç mı kalsın.” Bu yüzden ithal ve çiftlik balık fiyatları tavan yapmış: “Çinakop tutulduğunda lokantalarda yenirdi. Şimdi bu balığa eş değer lezzette olan levrek çupra fiyatları tavan yaptı. Bu yasakların Sayı 29 / Mart 2012

konmasında rol oynayan profesörler, doğaseverler ve kanun yapıcılar aslında balık çiftliklerinin ve balık ithalatçılarının ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yapmıyorlar. Bunun farkında değiller ya da büyük sermayeler tarafından bir şekilde kullanılıyorlar.“ Malkoç’tan zor bir sual: “Balık çiftliklerinin denize verdiği zarar Çinakop’un yakalanmasından daha mı az?” Kısaca ‘Hayır.’ Diye cevaplıyor sorusunu ve şöyle devam ediyor ardından: “Ama ne oldu denizden çinakop gelmeyince çiftlik sahiplerinin payı büyüdü. Bu çok kişinin ağzını sulandıran bir pay hem de. Balık ithalatçılarına bakalım. Türkiye’de yakalanmayan çinakop Akdeniz ülkelerinde lüfer olarak tutuluyor. İthalatçı bunu Türkiye’ye satıyor. Onun cebi dolarken ülkemizin ekonomik zararı katlanıyor.” BALIKÇIKAR KREDİ DESTEĞİ İSTİYOR… İlkadım Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Atalay Alver ise mali kriz içindeki balıkçıların Ziraat Bankası aracılığıyla verilecek kredilerle en az üç yıl desteklenmesi gerektiğini kaydediyor: “Trol ve gırgırlar limanda bekliyor. Zaman zaman açılıp balığın durumuna bakıyoruz. Balık tutamadan dönmemiz bizi zarara uğratıyor. Borçlarımız var, bunlar nasıl ödenecek? Bakanlık aldığı yasaklarla beraber balıkçının borcunun da ertelenmesini sağlasın ve en az üç yıllık destekleme kredileri verilsin. Gerçekten zor durumdayız. Masa başında yazılan kanunlar balıkçıyı zor duruma düşürmekte.” Mesleklerinin Karadeniz’de geriye gittiğini de dile getiriyor Alver: “Teknelerde çalışan tayfanın haftalığını ödeyemez duruma geldik. Teknelerimizin bakımını yapacak kadar dahi para kazanamadık. Bu teknelere bakım yapamadan bir daha ki sene tekrar denizlere açılacağız mecburen. Bu tekneler can taşıyor. Her teknenin içinde 10 kişi ekmek yiyor aileleri ile birlikte hesaplayın kaç kişinin rızkı bu teknelere, bu ağlara ve bu denize bağlı.” Malkoç’tan hayrete düşüren bilgiler: “Biz hamsi de boy kotası uygularken, karşı kıyılarımızda tam bir katliam yapılıyor. Onlarda kota yok. Tuttukları 400 tane hamsi bir kilo geliyor. Balık unu fabrikaları ile doldu Kafkas kıyıları.”

37


Sektör

Kabahatin tümünün balıkçılara yıkılamayacağını vurguluyor Malkoç. Devletin bazı yanlış yasak kararları da rol oynamış sürecin tersine dönmesinde: “Daha önce hamsi avlamayan balıkçı tekneleri de hamsiye yöneldi. Av baskısı, hamsiyi kaçırdı. Ayrıca eskiden balık avladığımız kesimde şu an Karadeniz sahil yolu var. Teknelerle ağ serdiğimiz kesimden şimdi arabayla geçiyoruz. Balıklarda sessiz ve huzurlu yer arayan canlılardır. Bu artık pek mümkün değil kıyılarımızda.”

“Teknelerde çalışan tayfanın haftalığını ödeyemez duruma geldik.” diyen İlkadım Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Atalay Alver ise mali krizi aşabilmeleri için en az üç yıl Ziraat Bankası’ndan kredi desteği istiyor.

38

Bu yasakların konmasında rol oynayan profesörler, doğaseverler ve kanun yapıcılar aslında balık çiftliklerinin ve balık ithalatçılarının ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yapmıyorlar. Bunun farkında değiller ya da büyük sermayeler tarafından bir şekilde kullanılıyorlar.“ Malkoç’tan zor bir sual: “Balık çiftliklerinin denize verdiği zarar Çinakop’un yakalanmasından daha mı az?” Kısaca ‘Hayır.’ Diye cevaplıyor sorusunu ve şöyle devam ediyor ardından: “Ama ne oldu denizden çinakop gelmeyince çiftlik sahiplerinin payı büyüdü. Bu çok kişinin ağzını sulandıran bir pay hem de. Balık ithalatçılarına bakalım. Türkiye’de yakalanmayan çinakop Akdeniz ülkelerinde lüfer olarak tutuluyor. İthalatçı bunu Türkiye’ye satıyor. Onun cebi dolarken ülkemizin ekonomik zararı katlanıyor.” BALIKÇIKAR KREDİ DESTEĞİ İSTİYOR… İlkadım Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Atalay Alver ise mali kriz içindeki balıkçıların Ziraat Bankası aracılığıyla verilecek kredilerle en az üç yıl desteklenmesi gerektiğini kaydediyor: “Trol ve gırgırlar limanda bekliyor. Zaman zaman açılıp balığın durumuna bakıyoruz. Balık tutamadan dönmemiz bizi zarara uğratıyor. Borçlarımız var, bunlar nasıl ödenecek? Bakanlık aldığı yasaklarla beraber balıkçının borcunun da ertelenmesini sağlasın ve en az üç yıllık destekleme kredileri verilsin. Gerçekten zor durumdayız. Masa başında yazılan kanunlar balıkçıyı zor duruma düşürmekte.” Mesleklerinin Karadeniz’de geriye gittiğini de dile getiriyor Alver: “Teknelerde çalışan tayfanın haftalığını ödeyemez duruma geldik. Teknelerimizin bakımını yapacak kadar dahi para kazanamadık. Bu teknelere bakım yapamadan bir daha ki sene tekrar denizlere açılacağız mecburen. Bu tekneler can taşıyor. Her teknenin içinde 10 kişi ekmek yiyor aileleri ile birlikte hesaplayın kaç kişinin rızkı bu teknelere, bu ağlara ve bu denize bağlı.” Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

39


Röportaj

“Bu şehir için herkesin taşın altına elini değil, yüreğini koyması lazım.” diyen Başsavcı Yeldan:

Samsun adalet kenti olacak Adliye binalarının fiziki yetersizliği, yargının temel problemlerinden. Samsun’da da öyle. Bölge istinaf mahkemesi şehir için büyük bir şans ama malum sorun faaliyete geçmesini olumsuz etkiliyor. Hâkim ve savcı atamalarını da ilgilendiriyor durum. Cumhuriyet Başsavcısı Yeldan, “Şehir, bir iki seneye kadar hak ettiği iyi işleyen, kendisine birçok imkân sunan ve güven veren bir yargı sistemine sahip olacak.” diyor. Yeni adliye binasını bu yılın aralık ayında teslim alacaklarını da ifade ediyor: “Toplam 35 dönüm bir arazi var. Kapalı alanı 72 bin metre kare olacak. Bir hukuk kampusu olacak tabiri caizse. 30 bin metrekaresi de otopark olacak bu alanın.” 40

Sayı 29 / Mart 2012


H

ukukun, daha doğrusu Türk yargısının belki de Cumhuriyet tarihinde en fazla konuşulup tartışıldığı bir dönemden geçmekteyiz. Samsun Başsavcısı Ali Yeldan ile yaşanan kargaşadan ziyade yapısal konulara ve yargıdaki reformların bölgeye getireceklerine değindik. Adli sistemi vatandaş gözüyle daha anlaşılır kılmaya gayret ettik. Hak ve ödevlerimizi konuştuk. 19 Mayıs Şehri’nin ‘adalet kenti’ haline geleceğini söylüyordu Yeldan. Temel problem bina yetersizliğinin kısa süre içinde çözümleneceğini müjdeliyor. - Samsun’a geldiğinizde adli açıdan nasıl bir tabloyla karşılaşmıştınız? İlkin hangi adımları atmayı planladınız ve attınız? Samsunumuz bildiğiniz gibi son yıllarda ciddi bir gelişme trendinde. Başta kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, mahalli idareler şehrin yeni vizyonuna uygun bir yapılanma, hareket tarzı ve işleyiş şekli geliştirmek zorunda. Bu manada biz adli hizmetlere baktığımızda istediğimiz seviyede ve kalitede olmadığını düşünüyoruz şu andaki yaptığımız çalışmaların. Ona

Sayı 29 / Mart 2012

ilişkin öncelikli hedeflerimiz tespit ettik. Samsun bir Büyükşehir. Ama halen daha adliye ve ceza infaz alt yapısını istenilen seviyeye getirememiş. Bu manada başlayan adliye binamızın daha fonksiyonel, halka daha kolay hizmet verebilir bir anlayış ile yapılması ve yine TOKİ ile yapılan görüşmeler sonrasında imzalanan protokol kapsamında yeni ceza infaz kurumumuzun yapılması adli alt yapımızın daha sağlıklı ve halkımızın ihtiyaçlarına karşılık verecek nitelikte olması bizim için önemli. Yeni mahkemelerin kurulması, yeni birimlerin ilave edilmesi büroların oluşturulması noktasında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Başsavcılığımız bünyesinde 5 adet yeni suç bürosu oluşturduk. Yine mevcut adliyemizin fiziki imkânlarının yeterli olmamasından dolayı kurulamayan mahkemelerin faaliyete geçmesine yönelik çalışmalarımız var. Yeni hâkim ve savcı atanmasına yönelik çalışmalarımız var. Bunlar hep bir araya geldiği zaman Samsun çok kısa bir süre içerisinde, bir iki seneye kadar hak ettiği iyi işleyen, kendisine birçok imkân sunan ve güven veren bir yargı

sistemine sahip olacak. İSTİNAF MAHKEMESİ ÇOK ÖNEMLİ… Burada İstinaf Mahkemesi’nin merkezinin Samsun’da kurulacak olmasını da çok önemsiyorum ve altını çiziyorum. Samsun bu manada bir adalet kenti olacak. İstinaf mahkemesi, güçlü bir adliyesi iyi işleyen bir ceza infaz kurumu ve şu anda üzerinde çalıştığımız adli tıp grup başkanlığı ile beraber üniversite, sivil toplum, basın, kamuoyu etkileşmesi, halkın talep ve isteklerinin alınması bunların yerine getirilmesi noktasında Türkiye’de iyi örnekler arasında yer alır. Yeni adliye binamızı Aralık 2012 tarihinde teslim almaya ve hızla içindeki aksamı tamamlayıp taşınmayı düşünüyoruz. Alt yapı sistemlerimizi hazırlarken de Samsunlu yazılım firmalarından destek alıyoruz. Türkiye’de olmayan bir adliye yönetim ve yönlendirme sistemi kurmayı planlıyoruz. Toplam 35 dönüm bir arazi var. Kapalı alanı 72 bin metre kare olacak. Bir hukuk kampusu olacak tabiri caizse. 30 bin metrekaresi de otopark olacak bu alanın.

41


Röportaj

-Yeni kurulacak mahkemeler hakkında detaylı bilgiler verebilir misiniz? 2011 tablosunu değerlendirdiğimizde acilen iki tane asliye ceza mahkemesi kurulması gerekmekte. Devamında bir tane sulh ceza mahkemesi bir tane asliye hukuk ve bir tane de iş mahkemesinin kurulması ivedilikli olarak gerekmekte. Fiziki imkânsızlıklara rağmen kurulmasını teklif ettik. Yeni adliye binamızın bitiş tarihi itibari ile bu mahkemeleri Samsunumuzun hizmetine sunmak gayreti ile komisyonda karar aldık. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) bildirdik. Talebimizin karşılık göreceğine inanıyorum. Aynı zamanda kendimizde bu hususta gerekli girişimlerde bulunduk. Hem savcı sayısının arttırılması, hem yeni mahkemelerin kurulması, yargının hızlandırılması, etkinliğinin arttırılması ve verimliliğinin sağlanması açısından bizim için şu anda aşılması gereken en önemli sorunların başında geliyor. YARGININ ETKİLİ İŞLEMESİ AVRUPA’DA DA SORUN - Yargıdaki problemlerin kökeninde hangi unsurlar yatıyor? Yargının etkili biçimde işleme sorunu bizim ülkemize has değil. Avrupa’da dahi birçok ülkede yaşanıyor. Biz özellikle son dönemde Anayasa reformundan ve birçok mevzuat değişikliğinden sonra şu anda işleyen ve çözüm odaklı faaliyet gösteren bir çalışma şekli ile karşı karşıyayız. Yasal alt yapı yönünden ben ülkemizde bir eksiğin olduğunu düşünmüyorum. 2005 yılında yapılan reformlar ve şu anda devam eden borçlar kanunun değiştirilmesi, ticaret kanununun değiştirilmesi gibi çalışmaların hepsini olumlu adımlar olarak görüyorum. Bu manada bizim Samsun özelindeki sorunumuz ilk başta fiziki imkân ve yetersizlikler. Ardından personel yetersizlikleri ki bunlarla ilgili de bir çalışmamız var. Önümüzde ki birkaç ay içerisinde toplam 65 tane personelimizi imtihanlar yapmak sureti ile Samsun adliyemize ve ceza infaz ku-

42

rumumuza kazandıracağız. Bu sorunun bir parçası ama asıl sorun yargıda ki aşırı iş yükü. Her sorunu yargıya taşıyan bir sistem ve bunun altından kalkamayan bir yargı sistemi ile karşı karşıyayız. Onun için özellikle yargının hızlandırılmasına ilişkin üçüncü paketten uyuşmazlıkların alternatif çözüm yollarına ilişkin birçok düzenleme var. Yine ön ödeme müessesesinin etkili hale getirilmesi ile işin mahkemeye taşınmadan savcıda çözülmesi. Birçok konunun idari yaptırım haline getirilmesi ki başta karşılıksız çekler olmak üzere bunlarla ilgili dosyaların sistemin dışına taşınması gibi çalışmalar var. İcra sisteminin baştan sona iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalar var. Bunun için bence öncelikle işin başlangıcını çok iyi yapmak lazım. Bu da daha etkili bir kolluk faaliyeti soruşturmanın önünde ve onu yöneten bir cumhuriyet savcılığı makamı bunların eşgüdüm ve koordinasyonu ile delil ve kanıtların toplanması, kişilerin, mağdur şüpheli ve diğer kişilerin yargılama sürecine etkili biçimde katılması ile birlikte şu anda ki hedefimiz. 12 ay içinde bir ceza yargılamasının sonlandırılmasını Adalet Bakanımız da ifade etti. Suçla mücadelede tüm yetki görev ve sorumluluk Cumhuriyet Savcılarındadır. Yasalarımız soruşturmayı tamamen savcı odaklı düzenlemiştir. Savcılık emrindeki adli kolluk kuvvetleri ile beraber suçla mücadeledeki tüm başarı ve başarısızlıkların sorumlusudur. Onun için bu anlayışla imkânlarımızın eksikliği bahane olmaksızın modern bir adliye sistemi ile vatandaşların hizmet alırken vatandaşların gereksiz vakit kaybetmediği tek noktadan bunlara ulaşabildiği duruşmaların çok sağlıklı mekânlarda takip edebildiği, hakları noktasında çok iyi enforme edildiği ve bunları takip edebildiği ve bu süreçlerin tamamen şeffaf olarak işletildiği hiçbir şekilde en küçük bir leke, bir noktanın dahi bu sürece zarar vermediği herkesin sahiplendiği katıldığı ve güvendiği bir mekanizmayı en etkili biçimde hayata geçirmeyi arzu ediyoruz. Yeni adliye binamız önümüzdeki birçok so-

runun aşılmasında katkı sağlayacak. FİZİKİ MEKANLA BİTMİYOR İŞ… Ancak takdir edilir ki iş sadece fiziki mekân ile bitmiyor. Anlayış ve yaklaşım çok önemli. Burada ceza soruşturması ile ilgili konuşuyorum ki elimizdeki tüm imkânlar; yani polisimizin, jandarmamızın, kimya laboratuarımızın ve üniversitemizin imkanları seferber edilecek. Samsun’da etkili bir ceza muhakemesi sistemini kurmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Bunun için ilk adımı attık. Biliyorsunuz özellikle cinsel saldırı suçu mağdurları ile ilgili Samsun’da örnek bir çalışma yapılıyor. Şu anda ağır ceza mahkememizde görülen işlerimizin önemli bir kısmını teşkil eden ve senelerdir bitmeyen davalarla ilgili üniversitemizle yaptığımız anlaşma ve protokol gereğince bir-bir buçuk sene adli tıptan rapor almak için gün bekleyen mağdurlar artık Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından kurulan bilirkişi kurulundan çok kısa sürede rapor alabiliyor. Bu da yargılamaların çok hızlı bitmesine imkân sağlayan bir uygulama içindeyiz. Yine aile içi şiddet mağdurları ile ilgili hem Samsun Koruma Kurulu hem de Samsun Denetimde Serbestlik şube müdürlüğümüz olarak mağdurun devam eden şiddet olaylarından korunması aynı zamanda maddi yardım sosyal destek çocuklarının geleceği ve eğitimleri bakımından yapılan birçok örnek uygulama geçtiğimiz dönemde hayata geçti. Bundan sonra da bu konular daha etkili ve daha kapsamlı biçimde yürütülecek. Bunlar sadece birkaç konu başlığı. Şu anda bizim önceliğimiz gençlerimizi, çocuklarımızı, kadınlarımızı ve ailemizi korumak. Bunların her türlü harici etkenlerden, olumsuzluk yansıtan etkenlerden korumak onların sağlıklı şekilde toplumun içinde yaşamalarını sağlamak. Suçu suçla mücadeleyi etkili biçimde yürütmek. Suçun işlenmesinin önlenmesi en kolay ve en ucuz yöntemdir. Yargılamanın hem yargı sistemine getirdiği yük hem de toplumumuza getirdiği yükün bedeli olarak çok daha kolay düşük maliyetli. Sayı 29 / Mart 2012


Meselenin fiziki mekân ihtiyacının giderilmesiyle bitmediğini vurgulayan Yeldan’a göre, “Anlayış ve yaklaşım çok önemli.” Ceza soruşturmasında polis, jandarma, kimya laboratuarları ve üniversitedeki bütün imkânların seferber edileceğini söylüyor: “Özellikle cinsel saldırı suçu mağdurları ile ilgili Samsun’da örnek bir çalışma yapılıyor. Ağır ceza mahkememizdeki işlerimizin önemli bir kısmını teşkil eden ve senelerdir bitmeyen davalarla ilgili üniversitemizle yaptığımız anlaşma ve protokol gereğince bir-bir buçuk sene adli tıptan rapor almak için gün bekleyen mağdurlar artık Tıp Fakültesi bilirkişi kurulundan çok kısa sürede rapor alabiliyor.”

Fakat kişileri suça sürükleyen nedenler ve özellikle çocuklar ile gençleri suça iten nedenler üzerinde yapılan araştırmalar üzerine adliyemizde 11 tane uzmanımız görevli. Psikologlarımız, sosyologlarımız mevcut. Bununla ilgili mutlaka sosyal araştırma raporları veya sosyal inceleme raporları düzenletiyoruz. Mağdurlarla veya şüphelilerle, eski hükümlüler ile bu arkadaşlarımız görüşüyorlar hazırladıkları raporları bizlere sunuyorlar. Bu noktada yapılması gerekenler; önleyici kol tedbirlerini Sayı 29 / Mart 2012

zaten kolluğumuz ve idari makamlar almak zorunda ve bunun için çalışma yürütüyorlar. Ama sisteme giren bir kişinin yeniden suç işlememesi bizim için çok önemli. istatistikler ilk defa suç işleyenlere göre daha önce suç işlemiş kişilerin daha kolay suç işleyebildiklerini gösteriyor. Onun için sistemdeki şahsın yaptırım sureti ile olabilir, eğitilmesi, pisiko – sosyal destek verilmesi, meslek edindirilmesi noktasında yapılan çalışmalar ile olabilir. Bir daha yeniden suç işlemesinin bir şekilde önüne geçilmesi mümkün.

- Bölge İstinaf Mahkemeleri, yargıyı nasıl rahatlatacak? Daha doğrusu biz bu mahkemelerden ne umuyoruz? Bölge istinaf mahkemelerine ilişkin tartışmaların başlangıcı 2002 yılında hazırlanan bir taslağa dayanır. 2004 senesinde bu tasarı yasalaşmıştı. 2005 senesinde kurulması gereken mahkemeler çeşitli nedenler ile kurulamamış ve bu güne kadar ötelenmişti. Ama şu anda ülkemizin 15 yerinde bu mahkemeler kurulmuştur. Bu mahkemelerin ilk yapacağı görev yargıya kalite getirmektir.

43


Röportaj

Yani iki dereceli bir yargılama siteminden üç dereceli bir yargılama sistemine geçiyoruz. Şu anda her dava ve her olay Yargıtay’a taşınırken bundan sonraki dönemde işin önemli bir kısmı bölge istinaf mahkemelerinde görülecek. Şu anda Yargıtay’a giden işlerin yüzde 80’i bölge istinaf mahkemelerinde halledilecek. Burada olan sorunların burada olan davaların yerinde çözülmesini sağlayacak. Samsun Bölge İstinaf Mahkememizin kapsamında beş il olacak. Amasya, Tokat, Çorum, Ordu ve Sinop. Buralarda görülen davalar bölge istinaf yoluna başvurulduğunda Samsun Bölge Adliye Mahkemesine gelecek. Buradaki dairelerde görülecek ve sonuçlandırılacak. Bunlarda 7 ceza dairesi 8 hukuk dairesi şeklinde kurulacak. Eğer Bölge İstinaf Mahkemesi yargı ve soruşturma süresi boyunca bir hukuka aykırılık tespit ederse o eksiklerle ilgili kısmı kendisi yürütecek. Kendisi sonuçlandıracak yargılamayı kendisi yapacak. Buda şu anda ki temyiz sürecinden farklı bir sistem. Yerindelik denetimi dediğimiz buradaki delillerin takdir ve değerlendirme aşamasında da istinaf mahkemelerimiz etkili olacak. Vatandaşımızın ya da yargılama sürecinden tatmin olmayan kişilerin burada itirazlarını etkili biçimde dile getirebileceği, adil yargılanma açısından daha önemli bir aşamada kendilerini ifade edebilecekleri bir imkân sunmuş olacak. İstinaf mahkemeleri ile beraber hem yargının hızlandırılmasını hem de kalitenin artmasını bekliyoruz.

olacak. Hiçbir olayı hiçbir suçu hafife almıyoruz. Hepsine gereken önemi dikkati ve değeri verecek bir anlayış ile işlerin yürütülmesini istiyoruz. Mesela halkımızın belki gündelik hayatta karşılaştığı hırsızlık yankesicilik gibi suçlarla ilgili çok ciddi bir çalışmamız var. Bunlarda daha etkili yani delil toplama faili araştırma noktasında daha fiili müdahalede bulunabilecek ve faili meçhulleri araştırabilecek özel bir ekip ile çalışmayı planlıyoruz. Bunun için hazırlıklarımız var. Yaptırımları daha etkin uygulamak noktasında tabi bizim kurduğumuz suç bürolarının da etkisi var. Mesela sahtecilik ve dolandırıcılık suçları ile ilgili bir büromuz, çek suçları ile ilgili bir büromuz, organize suçlarla ilgili büromuz, yine aile içi şiddet ile ilgili büromuz, sporda şiddetin önlenmesi ile ilgili bir büromuz konuya çok daha hâkim etkili ve gelişmeleri yenilikleri anında takip eden olaylara çok hızlı müdahale eden bir anlayışla hizmet veriyorlar. Bunların kısa vadede şehrin dinamiklerine olumlu etki yapacağını düşünüyorum. Önemli olan şehrin huzurunu muhafaza etmek.

Eğer suça karışan kimseler varsa bunların etkin soruşturma yöntemleri ile tespit ederek delillerle birlikte mahkemeye taşınmasını sağlamak. huzur ve güven her şeyin anahtarı. Siz kalkınmada süreklilik ve istikrar sağlamak istiyorsanız genç-leri ve çocukları emniyetli bir şekilde geleceğe hazırlamak istiyorsanız şehrin güvenli huzurlu ve emin olması gerekli. Buda her aşamada önleyici kolluk tedbirleri, adli kolluk faaliyeti soruşturma ve yargılama işlemleri ve bu işlemlerde ki kalite ve süreklilik şehre mutlaka artı değer olarak dönecektir. Siz sanayide eğitimde sporda sağlıkta bir yere varmak istiyorsanız iyi işleyen bir kolluk mekanizmanızın olması lazım. Adliyenin etkili ve süratli olaylara müdahale etmesi lazım. Samsun ülkemizin sayılı merkezlerinden bir tanesi ve Karadeniz’in en büyük kenti burada yürütülecek tüm hizmetlerin çok sağlıklı yapılması lazım. Samsun ülkemiz, Karadeniz, Samsunlular ve ekmeğini burada kazananlar için önemli. Bu şehir için herkesin taşın altına elini değil yüreğini koyması lazım.”

EL YETMİYOR, TAŞIN ALTINA YÜREKLER KONULMALI… -Ataleti kırma gayretindeki Samsun birçok noktada gelişme yaşıyor. Siz buna adalet kentliğini de eklediniz… Samsun’un sahip olacağı adli kapasite ile hem de bölge istinaf mahkemesinin merkezi olması itibari ile hukuk ve adalet kenti olmaya kapı aralayacak. Bunlar şehrimiz adına çok önemli gelişmeler. Doğrudan vatandaşımıza etki edecek. Onun gündelik hayatında hissedebileceği bir yansıması

44

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

45


Kapak

Yerele inemezse demokrasi bir hayal

Samsun’u Samsun yönetince 2005’deki kanun değişikliği sonrası atılan adımların kamuya özel sektör anlayışı taşıdığını ve böylelikle vatandaşların isteklerinin eskisine nazaran daha fazla yerine getirildiğini de vurgulayan Vali Aksoy: “Halkımızın ihtiyaç ve beklentilerine uygun bir yönetim anlayışına sahip olunması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu durum halkımıza yönelik hizmetlerin nitelik nicelik ve üslubunu da etkilemektedir. Artık kamu ve yerel hizmetlerde kurumlarımız vatandaş odaklı hesap verebilir çoğulcu güler yüzlü iletişime ve teknolojik gelişmelere açık bir vizyonu benimsemişlerdir.” diyor. Samsun’da bir sinerji yakalandığına ve böylelikle önemli işler başarıldığına da dikkatleri çekiyor Vali Aksoy: “İlke olarak hedeflerini koyan inanan inançta bütünleşen ve güçlerini birleştiren bir Samsun var.” 46

Sayı 29 / Mart 2012


G

ünümüz dünyasında en öne çıkan kavramların başında hiç kuşkusuz demokrasi geliyor. İroni bu ya; süper güçler işgallerini ‘demokrasi götürme’ bahanesiyle yapıyorlar artık. Nasıl lafla peynir gemisi yürüyemezse, sadece sözde kalmasıyla bu kavramın doğurup yerleştirebileceği güzelliklerin yeşermesi imkansız. Meselenin özünde demokrasinin toplumun bütün kesimlerinde ve yaşanılan coğrafyanın her santimetrekaresinde soluklanabilmesi hakikati var. Kısacası, yerele inilmeden ve yerelin tepkileri merkeze

Sayı 29 / Mart 2012

ulaşmadan hakların eşitlenip yetkilerin paylaştırıldığından söz edilemez. Demokrasinin şifresi, yerinden yönetim ve yerel medyanın ayağa kalmasında gizli. Örgüt kelimesinin arka planındaki fiil örmektir. Örülmüşlük halinin adı ise örgüdür. Örgüt de örgülülüğün kendi içinde kurallara bağlanmışlığının ifadesidir. Örümcek ağı gibi örülebilmektir esas. Ancak bir farkla: Bu herkesin ağıdır. Ağalardan arındırılmış bir ağdır bu. Örümcek, ağdakilerin hizmetkarıdır. Adalet, fırsat eşitliği, ahlak, etik ilkeler, milli çıkarlar, moral ve manevi değerlerle ile insan hakları

ağın ilmiklendiği iptir. Boşaltılarak içine ayrımcılık ve şiddet doldurulan örgütlülük yerine örgülülük tabiri daha isabetlidir. Örgülü topluma giden yolda ne kadar mesafe alınabildiğini irdelemekteyiz bu dosyada. İl özel idareleri, belediyeler ve köylerdeki demokrasi rüzgarlarının izlerini aramaktayız. Yıllarca kaderin ördüğü ağlarda boğulduğumuz aldatmacasının ne ölçüde tesir yitirdiğini araştırmaktayız. Hala milletvekili ve yerel yönetici adaylarının parti yönetimince belirlendiği gerçeği gölgelese de, buna rağmen atılabilen adımların peşindeyiz.

47


Kapak

Sorumluluk sahası vilayetin tümünü kapsasa da, il özel idareleri yereldeki görev paylaşımının gerektirmesiyle ağırlıkla kırsal kesime odaklanmakta. İdeolojilerin küreselleşme potasında eridiği, tüm yönetim birimlerinin örümcek ağı misali birbirine bağlandığı, sınırların ortadan kalktığı, teknolojik ve sosyolojik açıdan sürekli gelişerek yenilenen bir dünyada en hızlı değişim kamu idaresinde kendini göstermekte. 1990’lardan bu yana ki hareketlilik terminolojiye de yansımakta tabiatıyla. Kamu yönetimi; kamu yönetişimi ya da kamu işletmesi ile ikame şimdi. Yöneten-yönetilen; aktif yöneten-pasif yönetilen; otorite-boyun eğen tanımlamaları klasik anlayışın simgeleriydi. Bu ayrımdan uzaklaşılıyor hızla. Tüm vatandaşlar yerlerinden katkı sağlıyorlar yönetime. Yeni nesil yönetim kavramı; hak, toplam kalite ve stratejiyle örülüyor. Türkiye’deki geçiş sürecinde yerel yönetimlerde gözle görünür ilerlemelere şahit olunuyor konuya dair. 50 yıldır bir türlü sonuçlandırılamayan kamu reformu çalışmaları, 2004 yılındaki kapsamlı ataklarla makus talihini yenmeye başladı. 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu yürürlüğe girdi. Bilhassa il özel idarelerinin işleyişinde çok mühim farklılıklar oluştu. Bu idareler, Türk idari sistemi tarihindeki en eski yerel yönetim nüvesiydi. Ancak ne ilginçtir ki, hiçbir zaman merkezi idarenin vesayetinden başını kaldırma fırsatı bulamadı. Yerele kan verememeleri ve fonksiyonsuzlukları sanki üyelerinin basiretsizliğinden kaynaklanıyormuşçasına, kurumsal yapıları tartışmaya açılmaktaydı üstüne üstlük. Bu denli baskılanırken ne beklenebilirdi ki bu çatıdan. Mevzuatları görünüşte görev ve yetkilerle doluydu ama 2005 yılına dek merkezin taşradaki yardımcı organı hükmündeydiler. Ekonomik değer üretilemeyen küçük illerde soluklanışları dahi merkezin iki dudağı arasındaydı. Sadece tabelaları vardı, hepsi o kadar. “İl sınırları içinde yaşayanların orada

48

yaşamalarından kaynaklanan mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idari ve mali özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yer yönünden yerel yönetim kuruluşu” diye tanımlanan İl özel idareleri; 5302 sayılı kanunun 4 Mart 2005’te yürürlüğe girmesiyle yeniden formatlandı. Bir anlamda Avrupa Birliği’ne (AB) uyum takvimi bunu zorunlu kılıyordu çünkü. Demokratik, katılımcı, saydam, etkili ve verimli hizmet sunan bir il özel idaresi amaçlanıyordu kanunla. Strateji, performans ve sonuç odaklı yönetim teknikleri aksediyordu kanundan. Bu yasal düzenlemelerin ardından artan görev ve yetkilerle etkinleştiler. İşleyişlerindeki değişikliklerle kuvvetlendiler. Hakikaten yerel bir kurum kimliğine büründüler. Verimlilik katsayıları tavan yaptı. Bunun yanı sıra valinin görevleri de katlanmıştı fakat bundan böyle il genel meclisinin başkanı değildi. Bu makam koltuğu seçimle dolacaktı. Sağlık, Kültür ve Turizm, Çevre ve Orman, Tarım ve Köy İşleri,Sanayi ve Ticaret, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel

Müdürlüğü taşra teşkilâtlarının görev yetkileri il özel idarelerine devredildi. Belediye sınırları dışı kaydıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de listeye dahil. Peki, bu yerel yönetimde öncü devrim diye de nitelendirilebilecek yeni mevzuat ve bakış açısı Samsun’da nasıl kendini göstermişti? Demokrasinin, vilayetteki kılcal damarların tümüne de sirayet ettiğini söyleyebilir miydik? Özel idare şehirdeki yönetim sistemini kalitelileştirmeye ve iyileştirmeye çabalamakta. Vatandaş odaklı, şeffafhesap verilebilir ve güler yüzlü hizmet anlayışı sergilemeye gayret ediyor bu doğrultuda. “Atatürk’ün Şehri” parantezini genişletmeye uğraşıyor mütemadiyen. Doğal, tarihi ve kültürel özellikleriyle yaşanabilir ve sürdürülebilir bir “Marka Kent” hedefine doğru koşuyor. Bu uğurda maksimum fayda üreterek bölgenin, hatta ülkenin en başarılı özel idaresi sıfatına erişmeyi amaçlıyor. Mahalli ihtiyaçların karşılanmasında öncelikleri belirleyerek bütçenin önemli bir kısmını bu alanlara tahsis etmenin; tüm hizmetleri eşit ve adaletlice dağıtmanın demokrasiyi kanatlandıracağının bilincinde. Kalite ve verimliliğin buna endeksliliğinin de.

Sayı 29 / Mart 2012


VALİ AKSOY: REFORMLAR İHTİYAÇTAN DOĞDU… Samsun Valisi Hüseyin Aksoy’a göre kamu yönetiminde reform düşüncesi belli ihtiyaçlardan kaynaklandı. “Zamanın ve halkın değişen beklenti ve ihtiyaçlarını karşılamak çağın koşullarına ayak uydurmak teknolojiden yararlanmak gibi reformun değişik nedenleri söylenebilir.” diyen Vali Aksoy, reformu daha başka sebeplerin de etkileyip yönlendirdiğini söylüyor. Küreselleşme, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler ve yeni kamu yönetimi yaklaşımı benzeri faktörlerin reformlara farklı boyutlar kattığını belirterek, “Çağın getirdiği yenilikler ve ihtiyaçlar topluma dönük hizmetleri de o düzeyde etkilemiş değiştirmiş ve geliştirmiştir.” diye konuşuyor. “İl özel idareleri il genel meclisleri aracılığı ile halkın yerel temsilcileri ile doğrudan temas halinde olması nedeni ile halkın talep ve görüşlerinin değerlendirilmesi ve hayata geçirilmesi adına önemli kurumlar haline gelmiştir. Demokrasinin yerleşmesi ve güçlenmesi adına önemli bir misyon yüklenen bu kurumlar ayrıca yerel yönetim kanunun değişmesi ile yönetimde şeffaflaşmanın esnek ve çözüm odaklı yönetim anlayışının da kamudaki öncüleri olmuşlardır diyebiliriz.” tespit ve değerlendirmesi de Aksoy’a ait. Sayı 29 / Mart 2012

Konunun mevzuat ayağına ilişkin ise şunları kaydediyor vali: “Türkiye’de yerel yönetimler anayasal kurumlardır ve bu yapılanma içinde belediye yönetimleri daha geniş görevler ile donatılmışlardır. Belediye ve büyükşehir belediyelerinin yanına anayasanın 127’inci Maddesi’nde İl Özel İdareleri ve köylerde yerel yönetimler kapsamına dahil edilmişlerdir. Diğer bir yerel idarede mahalli idare birlikleridir ve bunların gelecekte yerel yönetimlerde daha etkin olacakları ön görülmektedir. 5393 sayılı kanunun üçüncü ve dokuzuncu maddesinde yapılan düzenlemeler ile mahalle yönetimi ve mahalle muhtarı belediye yönetimleri ile ciddi anlamda ilişkilendirilmiş olduğundan dolayı mahalleye burada belediye modeli içinde yer verilmiştir. Büyükşehir belediye modeli içinde önce ‘ Alt kademe belediyeleri’ ve 5216 sayılı kanun ile ‘ İlk kademe belediyesi’ adı ile kurulan belediye yönetimleri 5747 sayılı kanun ile kaldırılmıştır. Buna bağlı olarak büyükşehir ile birlikte merkezde büyükşehir sınırları içerisinde 4 ilçe belediyesi hizmet vermektedir. İş bölümü yasaların gösterdiği ölçüde yapılmakta ve halkımıza en güzel hizmetin verilmesine çalışılmaktadır. Burada en büyük değişimi il özel idareleri yaşamıştır. Köy hizmetleri kurumunun kapatılmasının ardından köylere yapılan tüm alt yapı çalışmalarını il özel

idareleri üstlenmiştir.” 2005’deki adımların kamuya özel sektör anlayışı taşıdığını ve böylelikle vatandaşların isteklerinin eskisine nazaran daha fazla yerine getirildiğini de vurguluyor Aksoy: “Vatandaşlarımız hizmetten yararlanan kitle olarak kamu hizmetleri ile yakından ilgilidirler. Kamu hizmetlerinin kalitesinden memnun olmayan vatandaşlar kamudan daha kaliteli ve daha hızlı mal ve hizmet beklentisi içerisine girmektedirler. Diğer taraftan özel sektörün mal ve hizmet üretimi ve sunumu sırasında müşteri memnuniyetini dikkate alan uygulamaları müşteriler tarafından olumlu karşılanmakta ve başarılı olmaktadır. Vatandaşlar kamu yönetiminden de aynı anlayış ve davranışı beklemektedir buna karşılık, artan ve çeşitlenen vatandaş talepleri karşısında gerek kamu yönetimimizi gerekse yerel yönetimimizi gözden geçirme ve vatandaş odaklı bir yönetim anlayışına sahip olmayı zorunlu kılmıştır. Bu nedenle halkımızın ihtiyaç ve beklentilerine uygun bir yönetim anlayışına sahip olunması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu durum halkımıza yönelik hizmetlerin nitelik nicelik ve üslubunu da etkilemektedir. Artık kamu ve yerel hizmetlerde kurumlarımız vatandaş odaklı hesap verebilir çoğulcu güler yüzlü iletişime ve teknolojik gelişmelere açık bir vizyonu benimsemişlerdir.”

49


Kapak HEDEFLERİNİ KOYAN, İNANAN VE BÜTÜNLEŞEN BİR SAMSUN… Vali Aksoy, 19 Mayıs Şehri’nde bir sinerji yakalandığına ve böylelikle önemli işler başarıldığına da dikkatleri çekiyor: “İlke olarak hedeflerini koyan inanan inançta bütünleşen ve güçlerini birleştiren bir Samsun var. Gelişimi kurgulama ve uygulama uyumu özel kamu yerel işbirliği ile çok sayıda projeyi hayata geçirdik. Teknopark bunlardan sadece biridir. Kentte sivil ve sosyal kesimin ortaklaşa geliştirdiği ve yıllardır gündemde olan fuar ve kongre merkezinin protokolünü imzaladık ve inşaat çalışmaları hızla sürmektedir. Gemi inşa sanayi bölgesi Tekkeköy ve Terme’de hayata geçmiş olup yatırımcıların hizmetine sunuldu. Bunlar Samsun’a gelecekte önemli kazançlar sağlayacak yatırımlardır.” Coğrafi konumunun avantajını iyi kullanarak Samsun’u bir lojistik üssüne dönüştürmeyi istediklerini de anlatıyor: “Lojistik mastır planı hazır. Tarım mastır planı da. Bu planlar doğrultusunda samsun’u geliştirecek sektörlerin uygulama alanları ve yol haritaları belirlenmiş planlı bir büyümenin adımları atılmıştır. Aynı şekilde Samsun’un sağlık sektöründeki potansiyelini ulusal ve uluslar arası alanda bir marka haline getirmek için çalışıyoruz. Bu anlamda bir sağlık serbest bölgesi kurmak ve bununla uluslar arası bir hizmet ve turizm hareketliliği oluşturmak istiyoruz. Planladığımız çalışmaların yanında biten ve geliştirilecek olan yatırımlarımız da var ki Lâdik Akdağ Kayak Merkezi bunlardan bir tanesi. Her ilçeyi kendi tarihi ve doğa güzellikleri ekseninde değerlendirmek ve cazibesini arttırarak turizme kazandırmak istiyoruz. Turizm mastır planını da hazırlatmış durumdayız. Bütün bu yatırımlar Samsun’un gelecekte çok güçlü ve gelişmiş bir şehir haline getirecektir. Kanunlarla belirlenen mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçların karşılanmasında öncelikli alanları belirlemek bütçenin önemli bir kısmını bu alanlara tahsis etmek tüm hizmetleri eşitsizlik ve adaletsizlikleri ortadan kaldırarak de-

50

mokrasiyi güçlendirecek şekilde kaliteli, verimli ve etkili bir şekilde halkın yararına sunmaktır. İl Özel İdaresi bu anlayış içerisinde bütçe hazırlıklarını yapmakta ve il genel meclisi de bu anlayışla bütçeyi kabul etmektedir.” Samsun’da nüfusun yüzde 35’i ise köylerde. Köye de şehirdeki hizmetin aynısı götürülmeye özen gösteriliyor. Bundan müthiş bir haz duydukların altını çiziyor Aksoy: “Bütün gayretlerimiz kendi hareket alanı içerisinde en üst düzeyde bir hayat standardını sunmaktır. Bu kapsamda; kırsal alandaki yerleşim yerlerinde temel alt yapı eksikliklerini gidermek yol su ve alt yapı olmak üzere çağdaş bir yaşam kalitesinin göstergesinin ve düzeyinin gerçekleştirilmesine dönük çalışmaları ve eksiklikleri gidermek adına hükümetimizce başlatılan KÖYDES projesi kapsamında bize aktarılan kaynaklar Samsun’un tüm köylerinin alt yapısına yoluna içme suyuna kanalizasyonuna kullanılmaktadır.” 2011’de KÖYDES’e 27 Milyon 26 bin 872 lira ödenek ayrılmış. 5 milyon 404 bin 252 lire içme suyu, 8 milyon 259 bin 688 liraysa yollar için ödenek tahsis edilmiş köylere. Ortak alım ödeneği kapsamında da 13 milyon 362 bin 931 lira. Hiçbir köyde içme suyu sorunu kalmamış. 431 kilometre asfalt, 1216 kilometre de stabilize yol çalışmasına imza atılmış geçen yıl. 22 de köprü inşa edilmiş bu arada.

Asfalt yolla ulaşılan köy sayısı 2005’ten 2011’e 407’den 715’e yükselmiş. Yolu asfaltlı köy oranı da yüzde 43’ten 76’ya fırlamış bu hamlelerle. Stabilize yol oranıysa ay zaman diliminde yüzde 55’den 24’e gerilemiş. 2005’te 757 köyde su varmış. 99’undaki su yetersizlik söz konusuymuş. 15’iyse sudan mahrummuş. Vali Aksoy şöyle devam ediyor: “2010 yatırım programı içerisinde olan 3 büyük sulama projesi hibe programlarına sunularak kabul edilmiştir. Geriye kalanlar ise idaremiz tarafından finanse edilmektedir. 11 Mart 2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi programı kapsamında, tarımsal hizmetler müdürlüğü ve Ar-Ge Daire Başkanlığı iş birliği yaparak 5 projeyi 9 mayıs 2011 tarihinde tarım ve hayvancılık il müdürlüğüne sunmuştur. Projelerin değerlendirmesi yapılmış olup 5 proje desteklenmeye hak kazanmıştır. Sonuç olarak; 5 projenin toplam yatırım maliyeti 2 milyon 635 bin 243 lira 96 kuruş olup 1 milyon 856 bin 249 lira 25 kuruş hibe olarak ilimize kazandırılmıştır. Bunun yanında çiftçimize yönelik ürün desteği mazot desteği kredi desteği gibi birçok kalemde destekleme çalışmaları yürütülmektedir. Dolayısı ile gerek alt yapı çalışmaları gerek tarım destek çalışmaları ile devletimiz köylümüzün yanında olmuştur.”

Sayı 29 / Mart 2012


Şubat 2009’daKuruluş Mustafa Acar tarafından kuruldu 2009-Şubat Hizmet:Orta Doğu ülkelerine Lübnan, Ürdün, Irak, Libya, Mısır,Cezayir,Almanya,Çek Cumhriyetine ihracat yapılmaktadır. Vizyon: Bölgemizdeki üretilen ürünlerin dünya pazarlarındaki hak ettiği değeri bulmasını sağlamak,bu pazarlarda yerimizi almak dünya pazarına ihracat yapılmasında öncü olmak. Bu sayede tüketilen ürünlerin samsunda daha çok üretim yapılmasın ve istihdam sağlanması Hedef:ihracatta gıda pastasından büyük pay sağlamak... Gıda Sektörümüzün Dünyadaki Durumu Gıda Sanayi,iki trilyon doları aşan yıllık satışlarıyla dünya imalatının en önemli kolu olma özelliği hedeflerimiz arasında.

Sayı 29 / Mart 2012

51


Kapak

Samsun İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Aslan Karanfil, yönetim denildiğinde, merkezde kabine yani devletin; yereldeyse belediyelerin akla gelmesindeki algı körelmesine işaret ediyor: “Oysa Türkiye’de Bakanlıkların taşra teşkilatları var. Ye-rel yönetimlerde de belediye ve İl Özel İdaresi var.” Belirttiği üzere; belediye ve özel idarenin her ikisi de yerel yönetim birimi. Aynı mevzuata tabiler. Meclisleri seçimle belirleniyor. Üstelik özel idareler vilayetin tamamında görevli. Modern ülkelerde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde bir eğilim var. Merkeziyetçilikten ziyade yerel yönetimlere dayanan bir sisteme dönülüyor. Yereli ilgilendiren kararları yerel yönetimler veriyor. Yereldeki sorunu orada yaşayanın daha iyi bileceği mantığı hakim.

Özel İdare Genel Sekreteri Karanfil’e göre, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne has problemler sebebiyle yerele yetki devrinde ağır aksak davranılması çok da isabetli bir tutum değil: “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi aslında o bölgede ki sorunların panzehiri. Diğer türlü yerel yönetimler güçlendirilmez ise insanlar başka talepler ile geliyorlar size.”

52

YEREL YÖNETİM ALGISI BAŞTAN AYAĞA DEĞİŞMELİ… “Oysa Türkiye’de Bakanlıkların taşra teşkilatları var. Yerel yönetimlerde de belediye ve İl Özel İdaresi var.” hatırlatmasını yapan Samsun İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Aslan Karanfil, yönetim denildiğinde, merkezde kabine yani devletin; yereldeyse belediyelerin akla gelmesinden rahatsız: “Belediye nasılsa İl Özel İdareleri de aynı şekilde bir yerel yönetim birimi ve aynı mevzuata tabi aynı mantığa tabi. İkisinin de meclisi seçimle belirleniyor. Belediye kendi sınırları içerisinde görevli iken İl Özel İdareleri il sınırları içerisindeki alanın tamamında görevli. Belediye şehrin içinde yol yaparken İl Özel İdaresi şehir merkezlerinin dışında yol yapıyor. Belediye şehrin içinde su sağlarken, İl Özel İdareleri dağın başındaki bir köye kadar su sağlıyor.” Modern ülkelerdeki yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönündeki eğilimine de işaret ediyor Karanfil: “Modern yönetim biçimi artık merkeziyetçilikten ziyade yerel yönetimlere dayanan bir sisteme dönüyor. Batı toplumlarında yereli ilgilendiren kararların yerel yönetimlerce verildiği bir sistem görülmekte. Bunun mantığı; yereldeki sorunu orada yaşayan insanın daha iyi bileceği.” Samsun’un sorununu Ankara’dakinin; Vezirköprü’nünkini ise Samsun’dakinin yereldekinden daha iyi hissedip ilgili mercilere aktaramayacağını; yerel yönetim reformu listesindeki son halka köy kanununun 2012’de çıkacağını ifade ediyor, genel sekreter. 2005 tarihli kanunla ülkedeki demokrasinin geliştiğini de kayda geçiriyor: “Çünkü Samsun’un sorunlarına Ankara’da çözüm aramanın çok da demokratik olduğu söylenemez. Çünkü kendi şehrine yapılacak bir hizmet için o şehirde yaşayan insanların söz söyleme hakkı olmuyordu. Şimdi ki hali ile karar süreçlerine halkın katılımı sağlanıyor. Örneğin il genel meclisimizin tüm kararları internetten yayınlanmakta. Tüm İl Genel Meclisi toplantılarımız internet üzerinden canlı olarak yayınlanmakta.” Karar teşkillerine halkın katılabildiğini söyleyerek, “Salıpazarı ilçesinin köyündeki vatandaşımız onu da ilgilendiren yerel konularda ne karar verildiğini bilsin. Sayı 29 / Mart 2012


Yerel yönetimler ayrıca şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışı da sağlıyor. Yani vatandaş seçilmiş insanların yakasına yapışabilir. Örneğin Ankara’da alınan kararlarda kimden neyin hesap soracaksınız. Ama yerel yönetimlerde hesap sorabilirisiniz.” diyor. Eskiden İl Genel Meclisi Başkanı Vali iken bugün meclis başkanını kendi içerisinden seçiyor. Kararlar meclisten çıkıyor. Vali özel idarenin başında ama yeni kanun gereği işi CEO mantığıyla genel sekreterler götürüyor. Değişim sürüyor. Her kararın yerel yönetimlerce alındığı noktaya doğru gidiliyor. AK Parti iktidarı 2005’te çıkardığı Kamu Yönetimi Temel Kanunu’yla tarım, bayındırlık, sağlık, çevre, turizm ve diğer il müdürlüklerini özel idare daire başkanlıklarına dönüştürmeyi planlamıştı. Defterdarlık, polis ve askeriye hariç, taşra teşkilatları kaldırılıyordu. Ancak yasa dönemin Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’den veto yedi. Hükümet de ısrar etmedi. Ama kamu kurumları yavaş yavaş il özel idarelerine devrediliyor. Bunun en bariz örneği, Köy Hizmetleri’nin lağvı. Sosyal Hizmetler Kurumu da devir aşamasında. Kültür Turizm il müdürlüklerinin bazı birimleri de. Kütüphaneler özel idarelere geçiyor. “Modern toplumlarda ise trafik hizmetleri dahil, sağlık, tarım, eğitim Sayı 29 / Mart 2012

gibi her türlü karar yerel yönetimlerce yürütülüyor. Bizde ise merkezde Tarım Bakanlığı var. Taşrada Tarım İl Müdürlüğü var ve İl Özel İdarelerde Tarım Daire Başkanlığı var. Bir nevi iki başlılık gibi.” diyen Karanfil, olması gerekeniyse “Bakanlıkların var olup genel politikaları belirlemeleri, ama yerelde il genel meclisinin tarım komisyonu karar almalı. Elbette bu genel tarım politikasının dışına çıkacak kararları içerememeli. Eğitim alanında genel politikaları müfredatı bakanlık belirlerken okulun nereye yapılacağı yerel yönetimler tarafından kararlaştırılmalı gibi.” cümleleriyle özetliyor. “YEREL YÖNETİM GÜÇLENMESİ GÜNEYDOĞU’DAKİ TERÖRÜNDE PANZEHİRİ…” Karanfil’in anlattıklarına göre nitekim Samsun’da da böyle olmuş zaten: “Kamu Yönetimi Temel Kanunu çıkmadı ama şu anda genel idarenin tüm bakanlıklarının ildeki yatırımlarının hepsi aslında İl Özel İdarelere bağlandı. Yani milli eğitim bakanlığı Samsun’da bir yatırım yapacaksa parasını il özel idareye gönderiyor ve yatırımı biz yapıyoruz. Yatırım kısmı devredilmiş olsa da il müdürlükleri devredilmiş değil. Ama bu bitmiş bir süreç değil elbette. En nihayetinde tüm dünyanın da gidişatı bu noktada ki ülke ile ilgili genel politikaların karara bağlandığı bir

merkezi idare ve yerel ile ilgili kararların alındığı yerel idare sistemine doğru gidiliyor.” Ancak bu Türkiye’de çok hızla ilerlemiyor. Niçin? “Çünkü özellikle yetkiyi devretmeme noktasında hassasiyetler var. Bu da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan sorunlardan kaynaklanıyor.” Karanfil, bu tutumu yanlış buluyor: “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi aslında o bölgede ki sorunların panzehiri. Diğer türlü yerel yönetimler güçlendirilmez ise insanlar başka talepler ile geliyorlar size. Ankara yetkilerin devredilmesi konusunda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ki sorunlar nedeni ile hassasiyet duyuyor ama yetkiler devredildikten sonra yanlış yapıldığında gereğinin yapılması mümkün. ” Güvenmeyip ‘farklı amaçlarla kullanır mı’ kuşkusunun, o bölgedekileri ötekileştirdiğini de düşünüyor Karanfil: “Birde demokrasi diyorsak oradaki yerel yöneticileri de oranın halkı seçiyor. Onların verdiği karara saygı duymak zorundayız.” Ankara, karar sırasında arka planı göremeyebiliyor. Merkez imzalı projelerin çoğundaki atıllık bunun ispatı. Yereldeki yöneticiler ise en azından seçimde önüme getirilir hesabıyla yatırımların yeri tayin edilirken itinalı davranıyor. İşin doğrusunu söylemek gerekirse, yerel basın da haberleriyle yanlışı savuşturabilmeli. 2005 sonrası nelerin gerçekleştiğini Karanfil’den dinleyelim: “2005 yılına kadar Samsun genelinde bin tanesi köy dersliği olmak üzere 7 bin derslik mevcut imiş. 2005 yılından bu yana yapılan yeni derslik sayısı ise 2 bin 400 adet. Yani Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan derslik sayısı 7 bin. 7 yılda yapılan derslik sayısı 2 bin 400. Bu yereldeki insanların ihtiyacı gördüğü anda hemen il özel idare imkânları, bakanlık imkanları ve hayırseverlerin desteği ile harekete geçmesi ile oluyor. Katılım sürecine hayırseverler de dahil oluyor. Bir amaca insan inanırsa ona sahip çıkar. Bu sene Vezirköprü ilçesine 60 derslik ve 200 kişi kapasiteli iki yurt yapılıyor. Kaba inşaatını Vezirköprülü hayırseverlerden. İnce inşaatını İl Özel İdaresi yapıyor. Bir imece usulü ile eserler ortaya çıkıyor. Eski sistemle 60 dersliği 6 senede yapamazdınız. Planlanacak, programlanacak, devlet planlama teşkilatından geçecek bir sürü bürokrasi.”

53


Kapak

BÜROKRATİK AKIL BİTTİ, ORTAK AKIL DEVREDE… İhtiyaç raporlandığında derhal düğmeye basılıyormuş: “Belediye başkanı, kaymakam, il genel meclisi üyesi başta Sayın Valimiz İl Özel İdaresi derhal işe koyuluyor. Atakum hızla derslik ihtiyacının arttığı bir bölge. Bu sene için bir okul yapılmasını ön görmüştük. Ama bakıldı ki çok ciddi bir derslik ihtiyacı var. Şimdi iki tane okul yapılıyor Atakum’a. Birde hayırsever desteği alsak bu sayıyı üçe çıkartırız. Bu demek ki hemen insiyatif alıp karar mekanizmalarına halkı ve sivil toplum örgütlerini Ticaret ve Sanayi Odasını, belediyeyi, Ticaret Borsasını katıp hem fikri hem maddi katkılarından destek alarak ortak akıl ile iş yapmak. Gelen bütçenin atıl olacak yatırımlara değil doğru yerlere harcanması. Eskiden memurlarda bürokratik bir tavır vardı. ‘ Nereye okul lazım onu ancak ben bilirim. Başkası bilmez.’ anlayışı vardı. Şu anda ise bürokratik akıl out. Ortak akıl, demokratik akıl ve katılımcı akıl in. Günümüzde yönetişim geçerli en iyisini bir tek insan bilemez. Konunun taraflarını bir araya getirip herkesin görüşünü alırsınız. En son kararı siz verseniz de ortak akıl ve sahiplendirme ile o işi yaparsınız. Böylece yanlış yapma ihtimaliniz azalır.” Karanfil, son yıllarda şehrin gündemine oturan her konunun tam ortasında yer almalarının haklı gururu içinde: “Ladik Akdağ Kış Sporları Merkezinden alın, Kunduz’un yayla turizmine açılmasına, Çakallı Taşhan’ın turizme açılmasına, Kızılırmak Kuş Cennetinin faaliyete girmesine, Nebiyan’ın turizm bölgesi ilan edilmesinden, Ayvacık’ın turizm bölgesi ilan edilmesine kadar, amazonlardan alın, 19 Mayıs’ın bir marka değerine dönüştürülmesine kadar yapılan tüm işlerin içinde İl Özel İdaresi var.” Yıllarca konuşulan fuar ve kongre merkezi de, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, Ticaret Odası, Ticaret Borsası ve Üniversite iş birliğinden doğan ortak akılla yoluna koyuluyor. Yine özel

54

idarenin koordinesiyle tabi ki. Bu nasıl oluyor? Bu soruyu şöyle cevaplıyor Karanfil: “Çünkü başında Vali var. Valinin iki şapkası iki görevi vardır. Birincisi merkezi idarenin yereldeki başı oluşu diğeri de İl Özel İdare’nin başı oluşu. Yani hem merkezi hem de yerel idareyi temsil ediyor. Belediyenin merkezinde olduğu bir projeye herkes yanaşmayabilir. Neticede belediye ile sorunu varsa uzak durabilir. Ticaret Odası’nın merkezinde yer aldığı bir projede herkes yer almak istemeyebilir. Ama şemsiye kurum İl Özel İdaresi, Valilik olduktan sonra o şemsiyenin altına herkes girer. Durum böyle olunca Fuar ve Kongre Merkezi, Teknopark, lojistik organize sanayi bölgesi gibi çalışmalar da şu anda çok güzel yürütülüyor. Sayın Valimizin, Milletvekillerimizin ve de Sayın Bakanımızın destekleri ile elbette. 2005 yılına değin sadece Merkez OSB ve Kavak OSB varken bugün Bafra OSB, Havza OSB, Gıda OSB faaliyete giriyor. Bunların hepsinin tüm süreçlerinde İl Özel İdaresi başrolde idi.” “KAYMAKAMKEN 10 TORBA ÇİMENTO BULAMAZDIK” Eynel Köprüsü için “İl Özel İdaresi eli ile kırsal kesimde yapılan en büyük yatırımdı.” diyen Karanfil, kaymakamlık günlerinden misaller aktarıyor: “Yanıma bir köy muhtarı gelip de köy çeşmesi yapmak için 10 torba çimento istediğinde bunu bulup da veremezdik. Şimdi içme suyundan, tarımsal sulama hizmetlerinden alın yol hizmetlerine kadar ciddi anlamda kırsal kesim rahatladı. Şu anda köylerde çocuk oyun parkları oluşturuluyor. Köylerde artık standartlar yükseldi. Köylerimizi imar planlamaları yapılmış hale getirdik.” Kırsal kesimde yerleşimin dağınıklığı zorluyormuş biraz: “Buna rağmen alt yapıda çok güzel hizmetler yapıldı. Eskiden Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne 100 tane asfaltlanacak köy yolu teklif ederdik. Ya ikisi ya da üçü için onay gelirdi. Şimdi kararı yerel yönetimler alıyor, bütçeyi yerel yönetimler ayırıyor. İşler aynı yıl

içerisinde bitiriliyor.” Şu cümlesi her şeyi kapsıyor aslında: “Şu an Samsun’da vergi toplama ve askerlik hizmetler gibi işler dışında İl Özel İdaresi’nin ilgilendirmeyen ve İl Özel İdaresi’nin içinde yer almadığı hiçbir iş yok.” Projelere şehrin tüm dinamiklerini dahil ediliyor özel idare. Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) ile ortaklaşa yürüttüğü iki projeden ilki Zihinsel Engelliler Okulu’nun bölgede örneği yok. Okulda hem akademik personel eğitim verecek hem de çocuklar tedavi edilecek. Kaba inşaatı tamam. İkincisi de refakatçi evi. Çevre illerden OMÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gelen hasta yakınları ve refakatçılarına düşünüldü. Öncesinde hastane bahçesindeki banklarda sabahlıyordu insanlar. Kaba inşası özel idareden, incesi de üniversiteden. Bir katı bayanlara öbürü de erkeklere. Duş alınıp, çamaşır da yıkanabilecek. Bütçe sıkıntısı çekmediklerini ifade ediyor Karanfil. Ankara’nın 3 milyon lira öngördüğü iş, üçte birine bitirilebiliyormuş; toplumun geneli işi sahiplenebiliyormuş da ondan. Maliyetler düşerken, icraat hızlanıyormuş böylelikle. Etkin denetimler sayesinde özel idarelerin yanlışa bulaşması da imkan dışı. İl Genel Meclisi, Sayıştay, İç işleri Müfettişleri, yerel basın ve kamuoyu her adımının takipçisi. İhaleler internetten yayınlanıyor. Vatandaş memnuniyeti vazgeçilmez ilke. Telefonla geri dönülerek olayın akıbeti mutlaka soruluyormuş muhataptan. Karanfil buna ilişkin aylık raporları titizlikle incelemekte. Negatif durumda bizzat devrede. Profesyonel anket uygulanmakta her ay ayrıca. Personel içi anketler de yapılıyor. Genel sekreterden memnuniyetleri bile soruluyor çalışanlara. İhale alan firmalara da anket uygulanıyor. Türkiye’nin danışmanlık hizmeti almadan TSE’den kalite belgesini hak eden ilk özel idaresi Samsun’daki. Karanfil eninde ya da sonunda yerelin yerelden yönetileceği sistemine geçileceğine canı gönülden inanıyor. Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

55


Kapak İLERİ DEMOKRASİ ADINA MÜTHİŞ ADIMLAR… Samsun İl Genel Meclisi’nin AK Partili Başkanı Mustafa Karakurt, 2005’teki yasal değişikliğin meclise yansımasını bizzat yaşayarak test edenlerden. Önceleri bir köyün köprü gereksiniminin bile Ankara’dan onaysız karşılanamadığını belirtiyor başkan: “Bu bazen uzun prosedürler izlenmesinin yanı sıra haksız uygulamalara da sebep oluyordu. Ankara’dan verilen bir kararla çok önemli bir yatırım ihmal edilmiş olabiliyordu. Bugün, tamamen Samsun’da projelendirilip il genel meclisinde kabul edilip karar verildiğinde hayata geçirilebiliyor.” Oturumlarda her ilçeden üyelerce gündeme taşınan problemlerin teker teker masaya yatırıldığını ve önceliklere göre bir sıraya konulduğunu kaydediyor: “Böylece hem ekonomik, hem hızlı hem de şehir için önemli işlerin yapılabilirliği sağlanıyor.” Kırsal kesimin talepleri gözden kaçırılamıyormuş eski devirlerdeki gibi: “Bir iş yapılacağı zaman ayrılan bütçe önceki yapıya göre daha ekonomik ve verimli biçimde kullanılıyor. Mesela yapılan yatırımlar arasında dün 5 kuruşa yapılan ile bugün 5 kuruşa yapılan arasında dağlar kadar fark var. Köylerimizde ham yol bırakmadık. Bütün yollarımız için köprü ihtiyacını çok çok azalttık. Alt yapı standartlarımız çok yükseldi. Birçok köyümüzde kilitli parke taşı döşeyerek köy meydanları ve çocuk oyun parkları oluşturduk. Atıl okullarını muhtarlıklara devrederek köy odasına dönüştürdük. Onları daha modern hale getirmeye çalışıyoruz.” Çeşitli yatırımlarla çiftçi ve üreticinin işleri de kolaylaştırılıyormuş: “600 bin TL bütçe ayırarak Gıda Kontrol Laboratuarı’nın ihtiyacı olan bir makine alacağız. Böylece sebze ihracatçımız Mersin’lere kadar giderek tahlil yaptırmaktan kurtulacak. Bütün Karadeniz’de tek cihaz olacak bu makine.” Canik Başarı Üniversitesi’nin kırsal kesimdeki yolunu da İl Özel İdaresi üstlenmiş. İlçelere de mobese sistemleri yerleştirilmesi planlanıyor.

56

İlçe girişlerindeki mobeseler plaka tanıyacakmış. Ayvacık ve Salıpazarı’nda terörün önlenmesi adına epey işe yarayacak bu cihazlar. Demokratik kazanımlar için de şunları ifade ediyor Karakurt: “Mevcut hükümet 2005 yılında değişikliği yaptı. Ne getirdi? Şehrin seçilmişleri kendi başkanlarını seçtiler. Ve o başkanla birlikte meclislerini yönetiyorlar. Bu kabul edilir ki çok demokratik bir yapı. Uygulama mükemmel bir uygulama değil. Bir takım noksanlıklar olduğunu görüyorsun içine girdikten sonra. Ama en önemlisi de arzulanan demokratik yapılardır. Zaten yerinden yönetim ve katılımcı demokrasi, bu işin maksadı. Mecliste toplantı zamanları oy kullanamasalar da kurum amirleri dahi söz alarak fikir beyan edebiliyorlar. Vatandaşların görüşüne müracaat edilebiliyor. Bu demokrasinin en ileri uygulaması halini almakta.” Şimdiki sistemde de kimi eksiklikler varmış öte yandan: “Üye arkadaşlarımızın da zaman zaman dile getirdiği ücret mevzusu var. İlçelerden gelip giden il genel meclisi üyesi arkadaşlarımız masraflarını kendi ceplerinden karşılıyorlar. Sadece toplantılara gidip gelmekle kalmıyorlar. İlçelerinde bulunan köylerin eksikliklerini de takip etmek amacı ile oralara gidiyorlar. Mesai harcıyorlar. Fakat bunlara karşılık her hangi bir sosyal güvenceleri olmuyor. Bugünkü şartlarda toplantı başına bir ücret verilirken, matbu bir ücret miktarını da hükümetimizin takdir edeceği aylık gibi isteniyor. Protokolde ki yerimizin kanunla belirlenmesi. Tabi daha ileri noktalarda il özel idarelerinin de seçilmiş bir kişi tarafından yönetilmesi. Bu kişi hem meclisin hem özel idarenin başı olur. İşte o zaman çok daha hızlı ve verimli hizmetler yapılır. Tıpkı büyükşehir belediyelerinde ki sistem gibi. Büyükşehir belediye başkanı hem de meclisin başkanı. Dolayısı ile yapacağı işlerde devire devire gidebiliyor. Bizim işlerimizde biraz daha fren tertibatının devreye girmesi söz konusu oluyor.”

Samsun İl Genel Meclisi’nin AK Partili Başkanı Mustafa Karakurt, 2005’teki yasal değişikliğin meclise yansımasını bizzat yaşayarak test edenlerden. Önceleri bir köyün köprü gereksiniminin bile Ankara’dan onaysız karşılanamadığını belirtiyor: “Oturumlarda her ilçeden üyelerce gündeme taşınan problemlerin teker teker masaya yatırıldığını ve önceliklere göre bir sıraya konuluyor şimdi.”

Sayı 29 / Mart 2012


YERELİN SORUNLARI YAKINDAN TEŞHİS EDİLİYOR… AK Parti’nin İl Genel Meclisi’ndeki grubu 45 kişi. Dilaver Atlı parti adına grup başkan vekili. “Gerek belediye meclis üyeleri ve gerekse il genel meclisi üyelerinin her biri yereldeki aktif siyasi aktörleri olarak ortaya çıktı. 5302 sayılı yasadan önce belediye ve il genel meclisleri 6 ay ara ile toplanıyordu. Dolayısı ile üyelerin gelişmeleri ve konuları yakinen takip etmesi pek mümkün değildi. Ayrıca bu yasa ile Ankara’da ki merkezi parlamentonun bir kısım yetkileri yerel meclislere devredildi.” diyor. 60 üyeli meclis 17 ilçe ve 935 köyden mesul. Açı daraldığı için her şey daha net görülebiliyor. Sorunların yakından teşhisinin faydalarını, “Kızılırmak Kuş Cenneti, Ladik Akdağ Kayak merkezi, yeni okul ve derslik yapımında devasa adımlar atıldı. Tarım alanında çok ciddi projeler üretildi. Ayvacık Eynel Köprüsü, Sadece bunlar dahi ne kadar çok hizmet üretildiğini gösteriyor. Susuz veya suyu yetersiz köylerimizi tespit ettik ve hızla çözüm ulaştırdık. İçme suyu problemi olan köy sayımız bir elin parmaklarını geçmezken susuz köyümüzde kalmadı. Kırsalda yaşayan insanımıza şehirde yaşayan insanların ulaştığı her türlü hizmeti taşıyabilmek Sayı 29 / Mart 2012

amacı ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Herkesin yaşadığı yerde mutlu, mesut ve ihtiyaçları karşılanabilmiş şekilde hayat sürmeleri bizim için önemli olan. Aksi takdirde bu yaşam koşullarına kırsalda erişemediği için insanların şehre göç etmesinin önüne geçilemez ise tarım biter. Bu insanlar için yaşadıkları yeri güzelleştirmeliyiz. Okul yol su sunarak her türlü hizmetin onlara ulaşmasını sağlamalıyız ki o insanlar yaşadıkları yerlerde sorunlar ile karşılaşmamalı. Buda yeterli değil. İnsanlara sunduğunuz hizmet kadar onların ekonomik refah düzeylerini de göz etmek zorundasınız. Bu nedenle il genel meclisi olarak çiftçilerimiz daha müreffeh seviyelere yükselsin diye tarımsal sanayiye de desteklerimizi sürdürüyoruz. Bunun yanı sıra örnek olsun diye meyve fidanları dağıtarak projeler oluşturmuşuz. Onlara kaliteli tohum desteği yaparak aynı ekim alanında iki katı ürün almasını sağlamışız. Havaalanımızda kargo bölümü ve soğuk hava depoları oluşturuldu. Bu sayede ürettiğimiz ürünleri yurt dışına satabilmeyiz gözetiyoruz. Bunun için karton koli yapma makinesi alınarak çiftçimizin ürününün dış pazara açılması amaçlanmış. Çünkü yurt dışına tahta kasa ile ürün satma şansınız yok. Ancak bizim çiftçimiz gözünü dış pazara değil de iç pazara çevirmiş olduğundan makineden

istenilen elde edilememiş. Ama aynı dönemde alınan iki adet tohum ekme makinesi ise son derece rantabl olarak köylümüze hizmet vermeyi sürdürmekte.” sözleriyle dile getiriyor Atlı. Atlı meclisin kent merkezindeki yatırımlarına da değiniyor: “Samsunumuza bir Fuar ve Kongre Merkezi kazandırıyoruz. İl Özel İdaresi, Büyükşehir Belediyesi ve Ticaret ve Sanayi Odası’nın üçlü konsorsiyumu ile hayata geçen bir projedir bu. 10– 12 milyon lira tutarındaki proje yerel yönetimlerin kente kazandırdığı bir projedir. Bölgede tek. Yerel yönetimlerin eseridir. Bandırma Vapuru eserini de İl Özel İdaresi kazandırmıştır. Şimdi yeni bir planımız var. Panaroma 1919 adlı Atatürk’ün Samsun’a çıkışını ve milli mücadeleyi anlatan bir eseri de kazandırmak istiyoruz.” Demokrasinin sadece seçilmiş üç beş kişiye değil tabana yayıldığını belirtiyor: “Eskiden Türkiye’yi 550 kişi yönetirdi. Şimdi sadece Samsun’da 60 kişi var. Ülke yönetiminde binlerce kişi söz sahibi oldu. Siyaset tabana yayıldı ve vatandaş demokrasi de kendi gücünü daha çabuk hisseder oldu. Daha önce köyün okul ihtiyacı için Ankara’dan iş yaptırmaya çalışan vatandaş kendi şehrinde muhatap bulur oldu.”

57


Kapak

58

Say覺 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

59


Kapak ve bu şehirde yaşadığımız için sorunları da biz biliyor ve yaşıyoruz. Bu nedenle merkezi hükümetin ayırdığı bütçenin acil ve öncelikli hizmetlere aktarılması için mücadele veriyoruz.” Bektaş da yerel medyanın fonksiyonuna dikkati çekiyor. Medya, halkın gözü kulağı. İyi fikirlerin kamuya mal edilmesi ve hataların deşifresinde görevi tartışılmaz. CHP’Lİ ŞAHİN’DEN HEP SAYISAL ÇOĞUNLUĞUN DEDİĞİ OLUYOR ELEŞTİRİSİ…

MHP Gurup Başkanvekili Muhammet Bektaş, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’yla yerel yönetimlerin güçlendiğini, kendilerinin de bu gücü parti ayırt etmeksizin kullandıklarını ve olumlu teklifleri desteklediklerini söylüyor. Güzel işler sergilenmekle birlikte, iktidar partili üyelerce sanki şehirde hiçbir sorun kalmamış ya da bırakılmamış izlenimi uyandırıldığını da dile getiriyor

ÇOK GÜZEL İŞLER YAPILIYOR AMA HER YER GÜLLÜK GÜLİSTAN DEĞİL… Milliyetçi Hareket Partisi İl Genel Meclisi’nde 11 üyeyle temsil ediliyor. Gurup Başkanvekili Muhammet Bektaş, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’yla yerel yönetimlerin güçlendiğini, kendilerinin de bu gücü parti ayırt etmeksizin kullandıklarını ve olumlu teklifleri desteklediklerini söylüyor. Güzel işler sergilenmekle birlikte, iktidar partili üyelerce sanki şehirde hiçbir sorun kalmamış ya da bırakılmamış izlenimi uyandırıldığını da dile getiriyor: “Şimdiye değin il genel meclisindeki üye ve komisyonlardaki arkadaşlarımızla birlikte yapmış olduğumuz toplantı ve ziyaretlerde birçok köyün kanalizasyonunun olmadığını, içme sularının yetersiz olduğunu, köylerin küçük bir yağmur sonrası dahi yaya olarak yürünemeyecek hale geldiğini gördük. Ayrıca İl Özel İdaresi’nin Köy Hizmetleri’nin görev ve yetkilerini devralmasından önce binlerce kilometre uzunluğa erişen köy içindeki yollar İl Özel İdaresi dönemine geçildiğinde yol ağına alınmadı. İl Özel İdaresi köy içerisindeki yollarda çalışma yapmamakta.” Yerel parlamentonun İl Özel İdaresi’ne

60

İdaresi’ne ayrılan bütçeyi kalem kalem belirlediğini ancak yine de bütçe yetersizliği yüzünden kimi işlerin eksik kaldığını da anlatıyor: “Parayı sağlayan merkezi parlamento. Yani yerel parlamento yine merkezi parlamentoya göre hareket etmek zorunda. Yani aslında çok değişen bir şey yok. Sadece biz yerelden sorunları daha iyi görüyor

İl Genel Meclisi’ndeki üye sayısı 4, CHP’nin. Grubun başkan vekili İsmet Şahin, meclis sıraların en tecrübelisi. Üç dönemdir orada. 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’yla sorunlara yerinden müdahale edilebildiğini kabul etse de, sayısal çoğunlukla merkezden gelen taleplerin tam sorgulanamadan meclisten geçtiğini ileri sürüyor. Yani eskiye kıyasla pek bir fark yok ona göre: “İl Genel Meclisinde sayısal çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin üyeleri muhalefetin her türlü sesine kulak tıkadığı bir durum ile karşı karşıyayız. Demokrasi kayboldu. Mecliste verdiğimiz önergeler gündeme dahi alınmıyor. Burası halkın meclisi. Halkın her katmanından gelen,

CHP’nin İl Genel Meclisi’ndeki üye sayısı 4. Grubun başkan vekili İsmet Şahin, meclis sıraların en tecrübelisi. Üç dönemdir orada. 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’yla sorunlara yerinden müdahale edilebildiğini kabul etse de, sayısal çoğunlukla merkezden gelen taleplerin sorgulanamadan geçtiğini ileri sürüyor. Sayı 29 / Mart 2012


her kesiminden gelen istek ve talepler burada değerlendirilmeli. Bizim önergelerimiz en azından gündeme alınsa, komisyona havale edilerek incelense demokrasi bunu gerektirir. Yine mecliste ret edilecekse edilir. Ama toplumun diğer kesimlerinden gelen seslere kulak tıkamak doğru değil. Şu an mecliste sadece iktidardan gelen önergelere ‘Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir.’ Sistemi yürütülmekte. Sistem hakkaniyetli yürütülmüyor.” Halkın yararı varsa evet dediklerini ama ak’a kara denildiğini; iktidar partisi yandaşlarının gözetildiğini iddia e-diyor: “2002 yılı öncesini örnek göstererek ‘o zamanlarda ülke nasıl şimdi nasıl?’ diyen bir zihniyet var. Bundan 100 yıl öncede ok ile savaşlar oluyordu. Şimdi nükleer silahlar var. Dünyanın gelişmesi ve değişmesi içerisinde elbette ülkemizde de değişim ve dönüşüm yaşanması kaçınılmaz. Seçimle o koltuklara gelen iktidarda çalışmalar yapacak. Fakat yapılan bu çalışmaların büyük çoğunluğunun yanlış ve hatalı olmaması gerekir. Adam elini vicdanına koyacak. Muhalefeti de dinleyecek başkasını da. ‘Ben yaptım oldu’ demeyecek.” Şahin eleştirilerini şöyle sürdürüyor: “iktidar partili il genel meclis üye-leri ellerinde merkezden gelen bir kağıdı meclis kürsüsünde okuyor. Kabul edenler etmeyenler diye sorulu-yor. Ardından yine kendilerinde olan sayısal çoğunluk ile kabul ediyorlar. O zaman yerel yönetimlerde ne değişti? Yine merkezin istediği talepler yerine getiriliyor. Bana birçok vatandaş ve muhtar gelerek sıkıntılarını dile getiriyor. Hatta mektuplar ile sıkıntılarını anlatıyorlar. Biz bunları meclis kürsüsünde konuşabilmek için önerge sunduğumuzda meclis gündemine dahi almıyorlar. Bunun yanı sıra hayırsever vatandaşlar kendi adlarının yaşaması için okul yaptırıyorlar. O okulu iktidar biz yaptırdık diye sahipleniyor. İl genel meclisi tarafından Terme’de yaptırılan iki fabrika atıl durumda. Çünkü fizibiliteleri yapılmadan ‘ben yaptım oldu’ mantığı ile yapıldı. İl genel meclisi ciddi bir maliyet ile kartonlama makinesi aldı. Makine atıl durumda kaldı şimdi satacak adam aranıyor. Gece yatarken akıllarına ne geliyorsa, sabah onu karara bağlayıp kabul ediyorlar. Sonra fos çıkıyor. Bugün dünya tıpta çığır açıyor, ülkemizde yüz kol bacak nakli yapılıyor. Samsun İl Genel Meclisi’nden tedavi amaçlı sülük yetiştiriciliğine teşvik olunması kararı çıkıyor. Koca karı metodu denilen bu tür yöntemlere milletin parası aktarılacak. Böyle bir şey olur mu? Bir köye yol yapılacak ise aciliyeti olan yol yerine iktidara yakın muhtarın köyüne veya hangi köyden iktidara çok oy çıkmışsa onun köyüne yol yapılıyor. Hakkaniyet gözetilmesi gereken bu denli önemli bir yerde alınan kararlar maalesef bu düstur üzere yürütülüyor.” Sayı 29 / Mart 2012

YEREL YÖNETİMİN TARİHİ SEYRİ… Osmanlı devletinde taşra idaresi 1864 yılına kadar eyalet (beylerbeylik) sistemine dayanıyordu. Abbasi, Selçuklu ve Moğol idari tarzından Osmanlılara tevarüs eden sistem; mîrî toprak rejimi ve buna dayalı tımar uygulaması esas alınarak yapılandırılmıştı. Beylerbeylik’lere bağlı sancaklar temel yapı birimlerini oluşturuyordu. Timar uygulamasının bozulması, iltizam usulünün yaygıngınlaşması ve taşrada ayanların ortaya çıkmasıyla eyalet sisteminde de çözülme aksamalar başladı. II. Mahmud’un saltanatında girişilen ıslahat sürecinde eyalet sisteminde de değişikliklere gidildi. 1826’dan sonra eyaletler, geniş askerî ve mali yetkileri bulunan müşirlerin idaresi altına verilerek, müşîriyet şeklinde düzenlendi. Tanzimat ve Islahat hareketleri sonucu devletin hemen tüm kademelerinde uygulanan Batı tarzı restorasyon, taşra yönetiminde de etkili oldu. Bu süreçte taşra teşkilatı yapı ve işleyiş yönünden tamamen değiştirilmiş, Fransız département sistemi, taşraya uygulanmaya başlanmıştır. Aslında Osmanlı Devletinde klasik eyalet uygulaması dışında ilk taşra örgütlenmesi 1861’de Lübnan’da gerçekleştirildi. Lübnan’da çıkan karışıklıklar ve yaşanan olaylar neticesinde, dış devletlerin de müdahalesiyle hükümet bölgenin idari örgütlenmesinde değişikliğe gitti. Otorite ve asayişin tesis için Lübnan’a farkı bir özerk statü verilmek zorunda kalındı. Statüye göre Cebel-i Lübnan, başkentten tayin edile-

cek Hıristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecek ve bu mutasarrıfın başkanlığında Lübnan’daki etnik kesimlerin temsilcilerinden oluşan bir meclis görev yapacaktı. Bu durum Bâb-ı âliyi endişe ve arayışlara sevk etti. Sonuçta 1864’de bir vilayet Nizamnâmesi çıkarıldı. Ancak nizamname ilk safhada imparatorluğun her tarafına tatbike konulmayarak bir pilot bölge oluşturulmak suretiyle tecrübe kazanılmaya çalışıldı. Rusçuk, Vidin ve Niş eyaletleri birleştirilerek “Tuna Vilayeti” adı altında bir vilayet teşkil edilerek Mithat Paşa Vali tayin edildi. 1864 Vilayet Nizamnamesi, Tanzimat’tan sonra taşra yönetiminde yapılan ilk sistemli düzenlemelerdir. Fransız yönetim örgütlenmesini model olarak alan bu Nizamname’de özellikle yönetsel bölünme alanında yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Nizamname ile Vilayet, sancak, kaza ve köy yönetimi ayrıntıları ile belirtilmiştir. En büyük yönetim birimi “Eyalet” den “Vilayet”e çevrilmiştir. Vilayetler livalara; livalar, kazalara; kazalar, nahiyelere ayrılmıştır. Vilayet yönetimi valiye, sancak yönetimi mutasarrıfa, kazanınki ise kaymakamlara bırakılmıştır. 1864 Vilayet Nizamnâmesi’nden sonra 1871 yılında yürürlüğe giren yeni bir vilayet Nizamnâmesi çıkarıldı. Bu nizamnamede en önemli düzenleme, “Nahiye” adı altında yeni birimler kurularak, taşra örgütünü vilayet, sancak (liva), kaza, nahiye ve karye (köy) biçiminde kademelendirme olmuştur.

61


Spor

Sporcunun yaşam tarzıyla sağlığı arasında doğrudan ilişki söz konusu…

Sağlık elden gitmişse ne hükmü var bonservisin! Samsunspor doktoru Mehmet Özden “Transfer döneminin son saatlerinde sözleşme imzalayan futbolcular da gözden kaçan sakatlıklar olabilir” derken, yaşam tarzının sporcunun sağlığını doğrudan etkilediğine dikkati çekiyor: “Düzenli ve profesyonel hayatın gerektirdiği biçimde yaşayan futbolcular ve bu anlamda kendine iyi bakanlar spor ahlakına da sahiplerse mutlaka hem elit birer sporcu oluyorlar hem de futbol kariyerleri uzun süre devam ediyor.”

Dr. Özden: “Sporculara diğer insanlara ve hastalara uygulanabilecek yaklaşımlar ile bakılamaz. Çünkü sporcuların sakatlıklarındaki iyileşme evreleri ile yaşamını sporla sürdürmeyenlerin sakatlıklarındaki iyileşme evreleri birbirinden farklıdır.”

62

Sayı 29 / Mart 2012


Y

alnızca transfer dönemlerinde ve takımın önemli maçlarının öncesinde gündeme gelse de, sporcu sağlığı son derece hayati bir konu. Meselenin hem insani, hem de kurumsal boyutu var. Sayısız örneklerinde görüldüğü üzere, en ufak bir sorumsuzluk ya da ihmal kişinin ve kulübün geleceğini karartabiliyor. Bu kulvarda neler yaşandığını 7 yıldır Samsunspor’un kulüp doktorluğunu üstlenen Mehmet Özden’e sorduk. SPORCULAR NORMAL HASTA DEĞİLDİR…

- Spor sağlığı konusunda yeterince bilinçli miyiz size göre?

Sporculara diğer insanlara ve hastalara uygulanabilecek yaklaşımlar ile bakılamaz. Çünkü sporcuların sakatlıklarındaki iyileşme evreleri ile yaşamını sporla sürdürmeyenlerin sakatlıklarındaki iyileşme evreleri birbirinden farklıdır. Sporcu tedavilerine yaklaşım da elbette farklı olmakta. Sporcularda en fazla görülen sakatlıklar kas sakatlıkları, eklem sakatlıkları ve menisküs gibi sakatlıklardır. Sporcuların bu durumlarda mutlaka aktif bir tedavi sürecinden geçmeleri gerekmektedir. Yani örneğin kas yırtılmalarında müdahale etmesek de zamanla kendi kendine iyileşebilir. Sporcunun kası yırtılmışsa bunu kendi kendine iyileşir diye bırakamayız. Çünkü o bölgede meydana gelecek bir yapışıklık sporcunun daha sonraki evrelerde mutlaka spor yaşamını etkileyecek sorunlar bırakır. Sporcunun sakatlanması için sürekli zayıf bölgesi olur. Bu nedenle biz mutlaka sporcuyu iyileştirici yöntemler uygularken bir yandan da bu sakatlığın kronik hale gelmemesini sağlamaya uğraşırız. Bunun için sürekli egzersizler uyguluyoruz. Bu konuda bilinç, profesyonel spor kulübü olan şehirlerde ister istemez gerek sağlık kuruluşları ile gerekse vatandaşlar nezdinde oluşuyor. Bir şehirde profesyonel kulüp olması bu şekilde ki bir ihtiyacı ortaya çıkartıyor. Sporcuya bilinçli yaklaşımı ortaya çıkartıyor. Ama şehrinde profesyonel takımı olmayan spor hayatının başlangıcında ciddi bir sakatlık geçiren ve iyi bir yaklaşım göremeyen ve sakatlığı kronik hal alan çok yetenekli olduğu halde sporu bırakmak zorunda kalan çok sayıda insanımız var. Bu nedenle Türkiye genelinde çok bilinçli olunduğu söylenemese de profesyonel spor kulübü olan şehirlerde, spor hekimi bulunan kulübe sahip şehirlerde bilinçlenme var. Sayı 29 / Mart 2012

Samsun özelinde durum nasıl?

Yavaş yavaş Samsun’da spordan doğan sakatlıklara yaklaşımlar bilinçleniyor. Fakat bu tam manası ile gerçekleşti denemez. Bana atletizmden, güreşten, basketboldan ve diğer branşlardan sakatlanan sporcular geliyor. Bu sakatlanmalarda en kolay yaklaşım bir ay spor yapmayacaksın demek. Bunu biz sporu profesyonel yapmayan hastalarımıza da söylüyoruz. Biz ise aktif bir tedavi süreci uygulamaya yönelik davranıyoruz.

Dr. Özden’den mühim bir durum tespiti: “Özellikle Süper Lig futbolcuları profesyonel kişiler. Bu anlamda ekmeklerini bu uğraştan çıkarıyorlar. Bu nedenle sağlıklarına kesinlikle çok dikkat etmeliler. Ama bunu zaman zaman yapmayanlar çıkıyor. Bu kişilerinde üst düzey futbol kariyerleri uzun sürmüyor zaten. Performanslarını 90 dakikaya yaymayı da başaramıyorlar. Bank Asya Ligi bazı şeyleri taşıyabiliyor ama Süper Lig de böyle bir şans yok. Süper Lig’de her şey gözler önünde.”

- Transfer dönemlerindeki sağlık kontrolleri yeterli mi? Bu kontrollerde ortaya çıkmayan hastalık ya da sakatlık durumu söz konusu olabilir mi?

Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu konuda bir talimatı var. Bu kâğıt üzerindeki hali ile son derece detaylı ve yeterli bir kontrol sürecini gerektiriyor. Ama pratikte bu tam manası ile uygulanıyor mu? Pratikte elimizden geldiği kadar detaylı bir muayene yapmaya çalışıyoruz. Birde bize gelen sporcular elit ve mutlaka bir profesyonel spor geçmişi olan futbolcular. Bunların spor geçmişlerine ilişkin ve geçirmişlerse sakatlıklarına ilişkin bilgiler mevcut oluyor bizde. Bu futbolcuların daha önce sakatlık geçirdikleri bölgelere ilişkin çok detaylı bir inceleme yapıyoruz. Takdir edilir ki her sporcunun bütün eklemlerini omurgalarını MR çektirelim demek çok pratikte mümkün olmuyor. Bu transfer edilen sporcuyu da rahatsız ediyor. Atlanan, gözden kaçan durumlar normal şartlarda pek olmaz zaten. Fakat özellikle devre arası son dakikada kesinleşen transferlerde, bir iki saat içinde imza atılması gereken durumlarda gözden kaçan sakatlıklar olabilir. Biz her sezon başında tüm futbolcularımızı A’dan Z’ye kontrollerden de rutin olarak geçiriyoruz zaten. SAKATLIK KARİYER SÜRESİNİ KISALTIYOR…

- Sporcuların sağlıklarına gerekli özeni gösterdikleri kanaatinde misiniz?.

Özellikle Süper Lig futbolcuları profesyonel kişiler. Bu anlamda ekmeklerini bu uğraştan çıkarıyorlar. Bu nedenle sağlıklarına kesinlikle çok dikkat etmeliler. Ama bunu zaman zaman yapmayanlar çıkıyor. Bu kişilerin de üst düzey futbol kariyerleri uzun sürmüyor zaten. Performanslarını 90 dakikaya yaymayı da başaramıyorlar. Bank Asya Ligi bazı şeyleri taşıyabiliyor ama Süper Lig de böyle bir şans yok. Süper Lig’de her şey gözler önünde.

63


Spor

FUTBOL FEDERASYONU TİTİZ DAVRANIYOR AMA… - Kulüplerimiz sporcu sağlığını kurumsallaştırmada olayın neresindeler? Türkiye Futbol Federasyonu bunu pek kulüplere bırakmıyor aslında. Her kulüpte mutlaka doktor, fizyoterapistler, masör, beslenme uzmanı, spor psikologu bulundurulmasını zorunlu tutuyor. Özellikle de süper lig kulüplerinde bunlar mevcut. Burada devreye var olan bu malzemenin iyi bir şekilde harmanlanıp ortaya iyi bir ürün çıkartmaya kalıyor. İnsan unsuru devreye giriyor, kendini adamak devreye giriyor. Çünkü bizlerin yaptığı işler çok fedakârlık gerektiren işler. Biz sporcuların sağlıkları ile sadece kulüp içerisinde değil hayatlarının her anında ilgileniyoruz. Eşleri, çocukları, gece evlerindeki rahatsızlıkları, mesai dışındaki rahatsızlıkları hepsi ile ilgileniyoruz, bakıyoruz. Futbolcu gece ateşlense dahi mutlaka bizleri arıyor. Başka bir yerde ise bir hastaneye gitmişse doktorun verdiği ilaçları kullanmadan önce bize soruyor. Doktorlar ilaç vermeden önce bizimle irtibata geçiyor. Samsunspor sporcu sağlığını koruma noktasında Bank Asya Birinci Lig’inde iken dahi böyleydi sorunlarını halletmiş kulüplerden bir tanesi. Sağlık sponsorlarımız devrede. Kulüpteki imkanlarımızın yetmediği durumlarda mutlaka sponsor hastanelerimizden yardım alıyoruz. Bu branş doktoru olabiliyor, malzeme olabiliyor danışmanlık olabiliyor. Samsun’un sağlık kenti olması da Samsunspor’u şanslı kılıyor. - Samsun’un sağlık kenti oluşunun Samsunspor’a kazandırdığı şanslar neler? Biraz açar mısınız? Bir defa diğer branşlarda da futbolcularımızda sıkıntılar oluşabiliyor. Bunun için sponsor hastaneler zaman kaybını engelliyor. Şüphelendiğimiz her konunun detaylı bir analizini, tetkik ve tahlilini bu hastanelerde yaptırarak şüphelendiğimiz ne ise o konuda kesin tanıya çok kısa sürede ulaşabiliyoruz. Zaten hastalıklarda zor ve zaman alan kısım teşhis kısmıdır. Teşhisi kısa

64

sürede koyduktan sonra tedavi kısmı daha kolay oluyor. Samsunspor’a sponsor olan hastanelerde bunun hakkını tam olarak veriyorlar. - Fizik açıdan namüsait sporcuların müsabakaya çıkarılması ne gibi sonuçlar doğuruyor? Bu durumda yaşanması en muhtemel durum o sporcunun kas yırtılması ile sakatlanmasıdır. Fakat antrenörlerimiz futbolcuları sahaya sürmeden önce yani kadroyu belirlerken biz doktorlardan mutlaka görüş alır. Futbolcunun durumunun oynamaya elverişli olup olmadığı yönünde. Son zamanlarda kulüplerin sağlık ekiplerinden takımın arkasındaki takım diye bahsediliyor. Çünkü sağlık ekipleri futbolcuyu antrenmana hazırlar. Teknik direktör onu antrene eder. Daha sonra maç performansı görülür. Antrenmana hazır olmayan futbolcuyu teknik direktör antrene edemez ve dolayısı ile o futbolcu maça da çıkamaz. Bu anlamda sağlık ekibi ve teknik ekip sürekli diyalog ve ilişki içerisindedir. Aksi takdirde mutlaka sakatlıkla karşılaşılır ve o futbolcudan kulüp faydalanamaz. ADI ÜSTÜNDE TEKMELİK! - Sporcular sahada kendilerini korumak için neler yapması gerektiklerini biliyorlar mı? Düşüşte, topa girmede, koşuda, ters dönüşlerde, vole gibi durumlarda ayaklarını sallamada, kafaya çıkmada vs? Biz bu anlamda sporcuları mümkün olduğunca bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Ama zaman zaman antrenmanlarda tekmelik takmamak için ısrar eden ya da tekmeliği koruyucu olabileceği biçimde değil de şekil olsun diye başka türde takmaya çalışan futbolcular ile karşılaşıyoruz. Hâlbuki oradaki malzeme onların sakatlanmaması ve futbol yaşamlarının uzun sürmesi için. Mümkün olduğunca bunları futbolcularımıza anlatıyoruz. Ama şu anda herkes kullandığı malzemenin uygunluğunun ve kalitesinin farkında. Bunları doğru kullanarak sakatlanmaların önüne geçmek için azami özeni gösteriyorlar. Sayı 29 / Mart 2012


Dr. Özden, sporcularda en fazla kas, eklem ve menisküs sakatlıklar görüldüğünü söylüyor. Sayı 29 / Mart 2012

65


Spor

- Sporcular en çok hangi sakatlık risklerinin tehdidi altındalar? Vücutta spor hayatını sonlandırabilecek hassas noktalar nerelerdir? Sporcuların profesyonel yaşamlarını en çok tehdit eden sakatlıklar eklem sakatlıkları. Bu eklem sakatlıklarında da kıkırdak dejenerasyonları olabiliyor. En önemlisi ekler içerisinde ki bağlar kopabiliyor. Bunların sonucunda hele ki bu sakatlıklar ileri yaşlarda ise spor hayatlarına dönmeleri çok uzun zaman alabiliyor. Ama genç yaşlarda iyi bir operasyon ve iyi bir rehabilitasyon ile kısa sürede sporcular sahalara geri dönebiliyor. - Samsun’un bir sağlık kenti olduğundan bahsettik. Ciddi sakatlan-

66

malar geçiren futbolcular tedavi veya geçirecekler ise operasyonlar için kentteki imkânları mı tercih ediyor? Yoksa diğere sakatlanan sporcuların sıklıkla tercih ettiği bu konuda isim yapmış başka illerdeki hastaneleri mi tercih ediyorlar. Profesyonel sporcular belli maddi imkanlara sahip insanlar. Bu anlamda da sürekli birbirleri ile iletişim içerisinde olan kişiler. İster istemez kendisininkine benzer sakatlıklar geçiren ve belli merkezlerde ameliyat olan sporculara fikir soruyorlar görüşüyorlar. Bu anlamda Samsun dışında yer alan isim yapmış uzmanlara, profesörlere, isim yapmış hastanelere ameliyat olmak için bizden talepleri oluyor. Her

hastanın hekim seçme hakkı vardır. Bu özgürlük sporcularımızda da vardır. Bizde kulübümüzün menfaatlerini korumak kaydı ile gerçekten böyle bir şeye gerek görür isek izin veriyoruz. Ama şu anda amatör branşlarda olsun, alt branşlarda olsun diğer merkezlerde yapılan ameliyatları Samsun’da yaptırıp çok iyi sonuç aldığımız hekim arkadaşlarımız ve hastanelerimiz var. Yani Samsunsporlu bir futbolcu çok ciddi bir sakatlık geçirdiğinde bu sorunu halledebilecek doktor ve hastane Samsun’da var. Ama bu durumlarda az önce bahsettiğim nedenlerden dolayı genelde büyük merkezlerde bu tür ameliyatları çok sık olarak yapan kişilere yönlendiriyoruz sporcuları.

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

67


Sinema Sen Kimsin Tür : Komedi , Macera Gösterim Tarihi : 2 Mart 2012 Yapım yılı : 2012 Yönetmen : Ozan Açıktan Oyuncular : Tolga Çevik, Köksal Engür, Toprak Sergen Filmin konusu: Dedektif Tekin (Tolga Çevik) ve trafik polisliğinden emekli İsmail (Köksal Engür), kayıp bir kız vakasının peşine düşerler. Fakat bu macera başlarına hiç beklenmedik işler açacak, bilmedikleri oyunlara ve hesaplara karışacaklardır. Olayı çözmeye çalışırken kendi bildiklerini okuyan ikili, başlarına gelen işlerden paçayı sıyırmaya çalışırlar... Ozan Açıktan’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin senaryosunda ise yönetmenin yanı sıra Levent Pala’nın ve başrol oyuncusu Tolga Çevik’in de imzası var. Köksal Engür, Toprak Sergen, Pelin Körmükçü ve Zeynep Özder’in yer aldığı filmin yapımcılığını ise BKM üstleniyor...

Apollo 18 Tür : Korku , Bilimkurgu , Gerilim Gösterim Tarihi : : 23 Mart 2012 Yönetmen : Gonzalo Lopez-Gallego Süre: 88 dk Yapım yılı : 2011 Oyuncular : Ryan Robbins, Lloyd Owen, Andrew Airlie Filmin konusu: 17 Aralık 1972’de Apollo17 adlı uzay aracı aya insanlı son seyahatini gerçekleştirir. Fakat iddialara göre bundan tam bir yıl sonra, Amerika Savunma Bakanlığı tarafından görevlendirilen iki astronot gizli bir görev için Apollo 18 uzay aracı ile yeniden aya gönderilir; ve bu bilgi herkesten gizlenir. NASA’ya ait neredeyse 40 yıllık bir video kaydı ortaya çıkınca bu iki astronotun yaşadıkları da gün yüzüne çıkacaktır. Yönetmenliğini İspanyol sinemacı Gonzalo López-Gallego’nun üstlendiği bilim-kurgu türündeki yapımın senaryosu ise sinemadaki ilk işine imza atan Brian Miller’a ait. Yurtdışındaki eleştirmenlerde ve seyircilerde büyük hayal kırıklığı yaratan filmin oyuncuları ise Warren Christie, Lloyd Owen ve Ryan Robbins...

Toprağın Çocukları Tür : Dram Gösterim Tarihi : 30 Mart 2012 Yönetmen : Ali Adnan Özgür Süre: 115 dk Yapım yılı : 2011 Oyuncular : Erkan Can, Ufuk Bayraktar, Türkü Turan Filmin konusu: Yaşadığı çingene kampı saldırıya uğrayınca canını kurtarmak için kaçan Karika, aynı çevrede köy enstitüsünde öğrenim gören Cevher tarafından kurtarılır. İsmail Hakkı’nın desteğini alan Cevher, kimsesiz kalan kızı enstitü içerisine yerleştirerek ona barınacak yer sağlar. Fakat bu durum köy halkının hiç hoşuna gitmez ve enstitüye çingeneyi kapı dışarı etmesi için baskı yapılır. Enstitünün varlığından oldum olası rahatsız olan bölge komutanı Necip bir baskın gerçekleştirerek müdür Kemal Öğretmen’i gözaltına alır. Çıkan bu olaylar gözaltına alma süreci, yurt genelinde varlığını sürdüren köy enstitülerinin kapatılma dönemiyle denk düşmektedir. Kemal Öğretmen’in suçsuzluğu nihayetinde ispatlanır ama köy enstitülerinin makus kaderi değişmez...

68

Sayı 29 / Mart 2012


Say覺 29 / Mart 2012

69


tokatlıoğlu

70

Sayı 29 / Mart 2012


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.