Haberexen #15 Ocak 2011

Page 1




HABEREXEN

R

12

Sayı 15 / Ocak 2011

dos y al ar 6

EDİTÖR

8

AKILDA KALANLAR

16

10 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU 12 18 ARALIK KURULTAYI SONRASI CHP 16 YEREL DEĞERLERDEN KÜRESEL LİDERLİĞE

20

20 SAMSUN LİMANI YENİDEN DOĞUYOR

24

24 KALİTELİ FINDIK TRENİNİ NEDEN KAÇIRDIK ? 28 KONSEPT MAĞAZALAR AVM’LERE YENİLMİYOR 32 ÇOCUKSUZ AİLELERE TÜP BEBEK UMUDU

52

46 MÜBADELE BİLİNCİ BİLİMSEL PLATFORMA OTURUYOR 48 YENİ YILIN İLK KAMPANYLARI 50 KAN GRUPLARIYLA BESLENME ARASINDA BİR İLİŞKİ VAR MI ? 52 KALPAR: ‘SÜPER LİG İNANCINI BOŞA ÇIKARTMAYACAĞIZ’

32 4

Sayı 15 / Ocak 2011


5


Editör

Bir OCAK yazısı… Ocak, hep umut olmuştur. Gelecek 365 günün ümitleri bu ayın hemen ön-cesinde başlar dillenmeye, Ocak’ta dua olur, akar dudaklardan. Bir de OCAK vardır ki, değer biçemezsin ona, çünkü bu OCAK doğduğun yerdir. HABEREXEN yayın Grubu, OCAK bildiği Samsun’da doğdu. Hedefinde Samsun var; Geçinmek için değil hep birlikte büyümek için. Sığ tartışmalar ve yarını göstermeyen kavgalardan yorgun düştük. Birbiriy-le yarışırken gerçek hedef Samsun’u ıskalayanlara şahit olduk. Ama şimdi kayıp yıllara takılmadan, “silbaştan” demeye zemin hazır. Şimdi elimizde koskaca sıfırdan başladığımız bir yıl var. Taptaze öyle duruyor önümüzde. Samsun için yarışanlara büyük fırsatlar sunuyor, yeniden. Siyasetin kazanı da ısınma evresini tamamlamak üzere. 3 ay sonra kıyasıya yarış başlayacak. Türkiye’yi siyaseten yönetecek kadrolar şekillenecek, muhtemelen 12 Haziran 2011 günü. O güne hazırlık yapan onlarca insan ve siyasi partiler derinden ilerliyor, bu günlerde. Ve yerel medyaya büyük sorumluluk düşüyor önümüzdeki kritik günlerde. Seçime hazırlanmak lazım. Geçinmek için değil, Samsun’u taşıyabileceklere, doğru projelere odaklanmak için. Rakibini alt etmek yerine Samsun için yarışan gazetelere, siyasetçilere, sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız var. Bağırarak değil doğruları söyleyerek yürümenin meşakkatinin farkındayız. Hakikatin gün ışığına çıkması sabır istiyor. Bunun da bilincindeyiz. Geçen yıl Dergi HABEREXEN, yıpratmadan ve yormadan dosya haberciliği yapılabileceğini ispatladı. İhtiyaçtan doğan HABEREXEN Yayın Grubu’nun gelişmelere yaklaşım tarzının kente pozitif bakış açısının kazandırılmasında ki büyük katkısını görüyoruz. İhtiyaç duyulan alanlara girerek Samsun’un gelişmesi için yarışıyoruz. İyiyi taklit etmek yerine yeni iyi işler için çabalıyoruz. Medyası güçlü bir kentte aynı sektörde farklı kulvarlarda yürümemizin amacı tam da bu aslında. Siyasette, medyada, sivil toplumda ne yaparsak yapalım, Samsun için yarıştığımız sürece kaybedenin olmayacağını biz görüyoruz.

w w w.hab erexen . com AYLIK HABER D ERGİSİ Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR Ahmet AK SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK Enes ŞAHİN HALKLA İLİŞKİLER Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM REZERVASYON Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN BASIM YERİ

Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YÖNETİM YERİ ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ

İstiyoruz ki, Ocak’ta yeşeren umutlar hiç solmasın.

Aylık Yerel Süreli Yayın

Samsun için yarışan markalarla dolu bir yıl diliyorum.

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, vermiştir.

6

www.fmd.com.tr

basın meslek ilkelerine uymaya söz

Sayı 15 / Ocak 2011



Akılda kalanlar OKA’da lojistik zirvesi Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, Lojistik Master Planı çalışmalarında belirli bir noktaya ulaşıldığını belirtiyor. Orta Karadeniz Bölgesi’nin lojistik sektörü açısından merkez haline gelebilmesi amacıyla oluşturulan TR 83 Bölgesi Lojistik Platformu’nun Samsun’daki toplantısında buluşan üyeler karşılıklı fikir teati etti. TR 83 Bölgesi, Samsun, Amasya, Tokat ve Çorum illerini kapsıyor. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA), ev sahibiydi.

Samsun’a ‘Diamond Pin’ ödülü Volkswagen AG 37 yıldır, başarılı iş ortaklarına verdiği ‘Diamond Pin’ ödülünü, bu yıl Türkiye’den Samsunlu Özön Otomotiv’i layık gördü.

OMÜ Ziraatten hibrit domates tohumu Adliye sarayı ihalesi tamam Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Canip Yetişir’den müjde: “Yeni adliye binasının ihalesi gerçekleşti, sıra temel atmada. Adliye binasının tamamlanmasıyla, özel yetkili mahkemeler de Samsun’da kurulacak.” Kılıçdede Mahallesi’nde bulunan Yaprak Tütün İşletmesi’ne ait binaların tahsisinin uzun uğraşlar sonucu yapıldığını, daha sonra yeni adliye binası için proje hazırladıklarını belirten Yetişir, yeni adliye binası ihalesinin gerçekleştirildiğini ve üstlenici firmayı belirlediklerini, artık temel atma aşamasına gelindiği anlatıyor.

Önemli tarım ülkelerinden biri olmasına rağmen, tarımsal teknolojide yeterince gelişme sağlayamadığı için hibrit tohum ithal etmek zorunda kalan Türkiye’yi bu durumdan tamamen kurtaracak bilimsel bir başarıya imza atıldı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi’nde bilim adamları, 3 yıldır büyük uğraşlar vererek yürüttükleri proje kapsamında, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden topladıkları yerli domates türlerinden verimi yüksek hibrit domates anaçları üretiyor.

İkinci el otomotivcilere toplu iş yeri S.S Samsun İkinci El Otomotivciler Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi’nin Toybelen mevkisindeki 50 dönüm araziye konuşlanmasını uygun gördüğü ikinci otomotivciler toplu iş yerinin temeli atıldı. Projede 82 işyerinin yanı sıra bankalar, postane, noter, idari bina ve sosyal tesisler bulunacak. Sitenin tamamı için toplam 5 milyon 388 bin lira harcanacak.

8

Sayı 15 / Ocak 2011


İntiharlara bilimsel inceleme Vali Hüseyin Aksoy, Samsun’daki intihar ve intihara teşebbüs konularında bilimsel boyutlarıyla bir çalışma raporu ortaya çıkartılması için çaba gösterildiğini belirtiyor: “Samsun’a geldiğimde intihara teşebbüs ve intihar ile ilgili durumlar hakkında güvenlik birimlerimizden kayıtlarını istedim. Üni-

Galip Öztürk’ün babası vefat etti

versitemizde rektör ile görüştüm, o bir hoca ve emniyet, jandarma ve sağlıktan yanına eleman vererek bir çalışma grubu oluşturulacak. Samsun’daki intihar ve intihara teşebbüs konularında bilimsel boyutlarıyla bir çalışma raporu ortaya çıkartacağız.”

Kalkınmaya yatırım destek ofisi

Metro Mali ve Ticari Yatırımlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Samsunlu hayırsever işadamı Galip Öztürk’ün babası Hacı İsmail Öztürk (73) sevenlerince toprağa verildi. Bir süredir Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören baba Öztürk, Ayvacık’ın Gülpınar köyüne defnedildi.

Tıbbi cihaz sektöründen ciddi rest Kentteki tıbbi cihazlar ve cerrahi el aletleri imalatı sektörü dağılmanın eşiğinde. Tıbbi cihaz üreticileri, yatırımlarını, Tıbbi Cihaz OSB kuran herhangi bir şehre nakil edeceklerini söylüyor. Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, üretici firmalarla bir araya gelerek, mevcut işletmelerin kendilerini geliştirme olanaklarının nasıl arttırılabileceği masaya yatırdı. Türkiye’nin bu sektördeki en büyük üretici ve ihracatçı şirketleri 19 Mayıs Şehri’nde.

Sayı 15 / Ocak 2011

Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) Yatırım Destek Ofisi’nin resmi açılışı yapıldı. Yatırım Destek Ofisi hizmet binasının açılışında konuşan OKA Yönetim Kurulu Başkanı ve Tokat Valisi Şerif Yılmaz, ofisin Samsun’da yatırım yapmayı planlayan ya da yatırım aşamasındaki girişimcilerin iş ve işlerinin kolaylaştırılması ve yatırımcı adına takip edilmesi amacı ile kurulduğunu söyledi.

OMÜ Kadın araştırma merkezi faaliyette Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) kadınlar üzerinde bilimsel araştırma yapmak üzere Kadın Araştırma Merkezi’ni faaliyete geçirdi. Merkez; Türkiye dahil, dünyanın pek çok ülkesinde kadınların hala ikinci sınıf insan görülmesi düşüncesinden yola çıkıyor. Hem toplumun çekirdeğini oluşturan hem de ekonomik kalkınmada merkezi rol üstlenen kadınların, maruz kaldıkları bireysel ve toplumsal sorunları bilimsel açıdan ele alıp, makul çözümler üreterek, gerçek anlamda toplumsal kalkınmaya yönelik hizmet vermeyi hedefliyor.

9


Köşe yazısı

Bekir Reşitoğlu

Kalkınmanın avukatlıgı

K

alkınmanın avukatı diye anılmak ve gelişme hamlelerine şahitlik etmek isteyenlerin bir gün hedeflerine ulaşacaklarından zerre kadar endişe duymamaktayım. Tarihin sayfaları öyle söylüyor çünkü. Samsun Limanı’nın özelleşme hikâyesi, örnek hikayelerden biri bana göre. Örnek gösterdiğim olaya ilişkin detay bilgiler, derginin elinizde tuttuğunuz ocak sayısında güzelce anlatılıyor. Samsunspor’un Bank Asya 1’inci Ligi’nde geçen sezon küme düşmemeye oynarken, bu yıl Süper Ligi cidden zorlaması da sevindirici bir gelişme. Görevdeki yönetimin ilgili her kesimi buluşturucu zihniyeti takdire şayan. Taraftarların takımlarını yalnız bırakmamaları da. Yardımcı üreme tekniklerinde 19 Mayıs Şehri’nde hem Üniversite’deki hem de büyük bir özel hastanedeki ünitelerin dünyadaki teknolojik imkanların tümünü başarıyla hastalarına tatbik edebildiklerini öğrenmek de gurur veriyor insana. Dergi Haberexen’in genç ama idealist

10

kadrosunun, habercilikteki fikri takibi en mükemmel boyutta sergilemesine en fazla sizler alkış tutmalısınız. Aylık periyotta neredeyse haftalık haber dergisi tadı yaşatıyorlar. Toplantılardaki konsantrasyon, üretim aşamasında daha da güç kazanıyor gördüğüm kadarıyla. Fındık konusunda kim kırıyor demiştik aylar önce. Arkadaşlarımız bu ayki takip haberde ilginç detaylar aktarıyorlar sizlere. Yalın, hakiki, doğru, abartısız, olay yerinden ve tarafsız bilgiler eşliğinde. Alışveriş merkezlerinin, büyük mağazalar ve küçük dükkan tarzı satış noktalarıyla rekabetinden; 18 Aralık 2010’daki parti meclisi gündemli kurultayın CHP’yi nasıl etkilediğine dek, sıcak gelişmelerin yansımaları ve perde arkası belleklerinize servis edili-

yor ustaca. Sansasyon dediğiniz nedir ki… Çok rahatlıkla biz de soyunabilirdik bu ipe sapa sığmayan ucuz yayıncılık aktörlüğüne. Herkes dergiyi konuşurdu. Sonrası; kocaman bir sıfır. Derin izler oluşturmak, ataleti yenmek, uyuyan devi uyandırmak, birlik ve beraberliği sağlamak, dikkatleri çekmek, çalışma şevkini kamçılamak, kalkınmaya azmettirmek, gelişmeye yemin ettirmek ve başarıya yürütmek istiyoruz. Çağdaş medeniyetlere müteşebbis ruhlarla ama yerelden başlayan ataklarla varılabileceğini haykırmak; demokrasinin Ankara’dan kılcal damarlara ancak ve ancak yerel medyayla erişebileceğini kabul ettirmek için var güçle çalışıyoruz. Yaptığımız çok zor biliyorum. Ama biz zora talip olduk bir defa. Ha; batmak da var bu yolda. Uygun adım devam etmek de. Gönül ister ki, aydınlık ufuklarda, bu işe gönülden inananlarla oturup konuşuruz, zaferin kritiğini. Batarsak, bu yeis ve ağlama gerekçesi değil bizler için. Bu yolda mağluplar da galiptir Allah’ın izniyle. Sayı 15 / Ocak 2011



Siyaset

Değişimciler, statükoculara galip gelebilecek mi?

18 aralık kurultayı sonrası CHP… CHP’nin 18 Aralık 2010’da yaptığı parti meclisi gündem maddeli kurultayından yansıyanları, partinin Samsun’daki önemli isimlerine değerlendirttik. Partideki değişim esintisi bir söylem mi, yoksa fırtınalara dönüşecek bir eylem mi? Şimdiden bir şey söylemek gerçekten zor.

C

umhuriyet Halk Partisi (CHP), 18 Aralık 2010 tarihindeki tek gündem maddeli kurultayda, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumunu gözden geçirdi aslında. Gelip geçici bir rüzgar mıydı, yoksa kalıcı mıydı? Gerçi partideki değişimin önü-

12

müzdeki yıl nasıl bir hava yakalayacağını şimdiden somutlaştırmak, daha doğru bir ifadeyle kestirmek çok zor. Ancak şu rahatlıkla ifade edilebilir: Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve Önder Sav’a karşı yeni kazanımlar elde etti. Parti içindeki ağırlığını artırdı. En azından öyle bir oluştu etrafında. CHP öte yandan her

türlü sürprize daha açık bir parti haline de geldi bu kurultayla. Tek gündem parti meclisi idi. Son listede Samsun’dan isim yer almıyor. Haluk Koç dahi. Partinin şehirdeki önemli isimlerinden kurultay ve sonrasını değerlendirmesini istedik sıcağı sıcağına. Bakalım neler söylemişler? Sayı 15 / Ocak 2011


KOÇ: BU MACERADA YER ALMAYACAĞIM

etkileri olmuştu. Daha sonra parti içerisindeki yeni yapılanma süreci içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu’ nun çalışabileceği kadroyu ve ekibi seçmesi isteği oldu. 81 il başkanı olarak bunu doğal gördük ve yetki verdik. Parti meclisinde hiçbir Samsunlu’nun yer almaması bizi üzdü. Fakat bunun olumsuz bir tarafı yok. Kılıçdaroğlu’nun kararıdır. Bu iradeye saygı gösteriyoruz.”

A. Haluk KOÇ

CHP Samsun Milletvekili A. Haluk Koç, Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğuna oturduğunda yardımcılarındandı. Köprünün altından akan suların taşıdığı yeni gelişmelerle şu anda Parti Meclisi’nde (PM) dahi yok. Haberexen okurları için süreci değerlendiren Koç; “Yeni olarak tabir edilen bu yapı içerisinde yeni bir siyasi maceraya girmek sorumluluğuna katılmak istemiyorum. Bu kadro ile girişilecek olan bir siyasi macerada sorumluluk almak istemiyorum. Daha geniş çaplı bir açıklamayı önümüzdeki süreçte yapacağım.” diyor.

BİNİCİ: CHP KIRMIZI ÇİZGİLERİNDEN ÖDÜN VERMEMELİ Deniz Baykal’ın genel başkanlığında CHP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi idi. 18 Aralık 2010’daki kurultayı

ve sonrasını değerlendiren Samsun Milletvekili Suat Binici; “ 81 il başkanımız blok liste yapması için genel başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’na yetki vermiştir. Genel başkan da kendi düşüncesi doğrultusunda listesini yapmıştır. Benim Parti Meclisi listesi için bir talebim olmamıştır. Bireysel olarak da aday müracaatım olmamıştır.” diye konuşuyor. Binici’nin Parti Meclisi’ndeki değişim hakkında şöyle düşünüyor: “Yeni Parti Meclisi’nde kendi dalında başarılı olmuş insanlar var. Ancak, benim ve örgütün tanımadığı yaklaşık 25 yeni isimde mevcut. Kurultay geride kalmıştır. Şimdi herkes partimizin iktidar olması için çalışmaya başlamalıdır.” Partisinin kırmızı çizgilerinden ödün vermeden yoluna devam etmesi gerektiğini ifade ediyor CHP’li vekil: “Genel seçimler öncesi artık hata yapmadan birlik ve beraberlik içinde el ele halkın iktidarını kurmalıyız.”

DEĞERLİ: KILIÇDAROĞLU’NA TAM YETKİ VERDİK

Suat BİNİCİ

Sayı 15 / Ocak 2011

CHP Samsun İl Başkanı Hüseyin Değerli, 18 Aralık tarihinde gerçekleştirilen kongreye ilişkin şunları söylüyor: “Önceki CHP Parti Meclisi’nin seçiminde eski genel başkanımız Deniz Baykal’ın ve özellikle Önder Sav’ın

Değerli, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2011 genel seçimlerine bu yetki ve sorumluluk ile hazırlandığını bu sebeple de yükünün arttığını belirtiyor: “18 Aralık kurultayında parti meclisi genel başkanımızın iradesi ve tabanın vermiş olduğu yetki doğrultusunda seçildi. Aslında bu tür seçimlere genel başkanımız da çarşaf liste ile gidilmesi taraftarı. Fakat bu süreçte blok liste ile seçime gidilmesinin daha uygun olacağını düşündü. Bunu il başkanları toplantısında da defalarca söyledi.

Hüseyin DEĞERLİ

Onun arzusu çarşaf liste yönünde idi. Bundan sonraki dönemlerde parti tüzüğünde yapılacak değişiklikler ile delegelerin iradesi ve çarşaf listeler ile yapılar oluşturulacak. Bu dönemde 2011 genel seçimlerine kısa bir süre olmasını göz önünde bulunduran genel başkanımız bir seçime hazırlanırken olağanüstü bir duruma göre hareket etti.” 18 Aralık tarihinin 2011’e olumlu yansıyacağına ve ufuktaki seçimlerde bunun meyvelerinin toplanacağını inanıyor il başkanı: “Hem partili olsun hem olmasın halkımızın CHP’ye büyük bir ilgisi var. Seçmenlerin partimize ve partimizin liderine bakışı son derece olumlu.”

13


Siyaset - Deniz Baykal’ın çarşaf liste ısrarına karşı Kılıçdaroğlu’nun blok liste ile seçime girmesi ve Kılıçdaroğlu’nun listesinin kazanmasını CHP açısından nasıl okumak gerekir? Sayın Deniz Baykal, yeni tüzüğün ruhuna uygun olanın çarşaf liste olacağını söylemiştir. Genel başkanımızın da bu söyleme ters bir cevabı olmamıştır. Delegelerin arzusu doğrultusunda karar verileceğini söylemişti. Delegede seçime kadar az bir zaman varken, Sayın Kılıçdaroğlu’na tam destek verdi. Bence liste için uygulanan yöntemi artık tartışmamak gerekir. Kurultay 18 Aralık tarihinde bitmiştir. Artık 2011 genel seçimleri için atmosfere girdik. Şimdi söylemden çok eyleme geçme zamanı. - 80 kişilik Parti Meclisi’nde Samsunlu hiç bir ismin ve özellikle de Kılıçdaroğlu döneminde genel başkan yardımcılığı yapan Haluk Koç’un yer almamasını nasıl yorumluyorsunuz? Parti Meclisi’nde Samsunlu bir ismin olmaması Samsun’un gözden çıktığı anlamına gelmez asla. Genel başkanımızın takdiridir. Artık isimleri bir kenara bırakıp el ele çalışmamız lazım. Aylin TAT

TAT: EYLEME GEÇME ZAMANI Cumhuriyet Halk Partisi Samsun Teşkilatı’nda başkanlık dahil çeşitli kademelerde görev yapan Aylin Tat, 18 Aralık’taki kurultayın ve sonrasındaki sürecin CHP ve ülke adına verimli olacağına inanıyor: “Öncelikle sürecin CHP ve ülke adına hayırlı olmasını diliyorum. CHP’nin ilkelerini ve politikasını benimsemiş bir insan olarak, hem partim hem ülkem adına önümüzdeki sürecin verimli olacağını düşünüyorum. Bende bu süreçte her türlü katkı ve desteği partime vereceğim.” 18 Aralık’taki kurultayda Parti Meclisi yedek üyesi olan Aylin Tat,

14

Dergi Haberexen’in sorularını yanıtladı. - 18 Aralık tarihinde gerçekleştirilen Parti Meclisi seçimi sonucunda ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Küçücük bir işletmede dahi işletmeciler, çalışacakları insanları kendileri belirlerler. Doğalı da budur zaten. Uyumsuzluğun olduğu bir ortamda başarıdan söz edemezsiniz. Bu yüzden parti meclisi üyelerinin genel başkanımızın isteği doğrultusunda olması doğaldır. Çünkü bir seçim atmosferine girildi ve zaman kısıtlı. Bu yüzden Sayın Kılıçdaroğlu’nun yol arkadaşlarını belirlemesi doğaldı.

- CHP kurultayında Parti Meclisi üyeliği için yapılan seçime kadın kotasının ihlal edildiği gerekçesiyle itiraz edildi. Bu itiraz kabul edilse idi siz de Parti Meclisi asil listesinde olacaktınız… Benim asil ya da yedek listede olmam konusunda bir sıkıntı yok. Ben partimin her kademesinde görev yaptım. Benim için CHP’nin üyesi olmak dahi büyük onurdur. Kaldı ki listede yer almamda büyük bir gurur verdi bana. - Gerçekleşen seçimler neticesinde Kılıçdaroğlu partide şu an tek adam diyebilir miyiz? CHP’de demokrasi olmazsa olmaz. Tek adam kavramı genel başkanın kişiliğine ve tarzına ters düşüyor. Bence siyaset, iyi bir ekip işidir. Genel başkanımızda her fırsatta söylüyor bunu zaten. Sayı 15 / Ocak 2011


1952’den bugüne...

kırtasiye

bilgisayar

ofis

ev’de ofis’de okul’da bilgisayar’da önce aka’ya Daha Güvenli... Daha Ucuz... Daha Bol Çeşit... İstiklal Cad. İstiklal İşhanı No: 20 İlkadım / SAMSUN akakirtasiye@akakirtasiye.com.tr www.akakirtasiye.com.tr

0 362 431 06 71


İş dünyası

2005’te kurulan TÜMSİAD’ın hedefi büyük:

Yerel degerlerden küresel liderlige

2

005 yılında ‘Yerel değerlerden küresel liderliğe’ ilkesiyle yola koyuluyor Tüm Sanayiciler ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD). Hedef, bütün dünya. Ama hiçbir zaman köklerden beslenmeyi ihmal etmemek öncelikli kural. Dünya Verimlilik Kongresi, çalışmalardaki azim ve orijinal duruşu görerek, derneğin genel başkanı Dr. Hasan Sert’i, “11 Altın Türk” listesine dahil ediyor. Sert’e göre bu olay, TÜMSİAD’daki gücün tescili anlamına geliyor.

Muhammed Halit YILMAZ

Samsun Şube Başkanı Muhammet Halit Yılmaz ise “yerel ve evrensel değerlere sahip; azim ve kararlıkla bütün insanlığa hizmet eden; dürüstdinamik-çalışkan, girişimci, gelişime açık, uluslararası arenada sözü geçen ve dünyadaki tüm ülkelerde Türkiye’yi marka haline getirecek” işadamları kuşağı oluşmasına katkı sağlamayı hedeflediklerini söylüyor.

16

Sayı 15 / Ocak 2011


Tüm Sanayiciler ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD) Genel Başkanı Dr. Hasan Sert,

Tüm Sanayiciler ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD) Genel Başkanı Dr. Hasan Sert, her ne pahasına olursa olsun yerel değerlerden kopmayacaklarını ve köklerden beslenmeyi ihmal etmeyeceklerini vurguluyor. Dünya Verimlilik Kongresi, Sert’i “11 Altın Türk” listesine dahil ediyor. Sert’e göre bu, azim ve güçlerinin tescili anlamına geliyor. Sayı 15 / Ocak 2011

Bunun için yerel ölçekte ellerindeki tüm somut avantajları değerlendirmeye çabaladıklarını anlatan Yılmaz, 19 Mayıs Şehri’nin Türkiye’nin kalkınmış vilayetleri arasında ilk 10’a girmesi için gereken sinerji ateşini körüklediklerini kaydediyor: “Bu manada üzerimize düşen görev ise, TÜMSİAD’ın hedefleri doğrultusunda yerel KOBİ dinamiklerini harekete geçirmek, onlara ihtiyaç duydukları konularda danışmanlık hizmeti vermek, KOBİ firmalarını daha kolektif yapıya büründürerek yerelde ve genelde etkin birer güç haline gelmesi konusunda kendilerine yol göstermektir.” Şehrin kara, deniz, hava ve demiryolu bağlantısı, coğrafi konumu ve ekonomik potansiyeli ortada. Başta Karadeniz’e kıyısındaki ülkeler, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve doğu komşumuz İran’a en kolay, süratli ve ekonomik ulaşım imkânlarına haiz. Ancak buna rağmen ülkemizin dış ticaretinden yeterince pay alamıyor. Ayrıca ülkenin çok önemli iki nehri Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın oluşturduğu Bafra ve Çarşamba ovaları adeta bir tarım cenneti. Bunlardan da yeterince istifade edilemiyor. Yılmaz, bu gerçeklerin şehri sevenlerde yılgınlığa yol açmamasını diliyor: “İşte burada dernek olarak bizim görevimiz az öncede de belirttiğim amaç ve maksatlar

doğrultusunda belirlenen hedeflere yönelik olumlu adımlar atmak ve bu şehrin madden ve manen kazanmasına katkı sağlamaktır. Bunun içinde gerekli çalışma azmi, isteği ve gayreti tüm arkadaşlarımızda mevcuttur.” Dr. Hasan Sert, Dergi Haberexen’in sorularını doyurucu yoğunluk ve içtenlikle cevaplandırdı. TÜMSİAD’ı kısaca tanıtır mısınız? Ne yapmak istiyorsunuz? Derneğimiz 2005 yılında kuruldu. Yola çıkarken de “Yerel Değerlerden Küresel Liderliğe” ilkesini benimsedi. Biz hedefimizi bütün dünya olarak koyarak, köklerimizden beslenen ve yerel değerlerimize sahip ve bağlı olarak yürürsek başarılı olacağımıza inandık. Ana eksenimiz KOBİ firmalardır. Türkiye’de 3500 civarında büyük firma var. Kalan 3 milyon firma KOBİ bunlarında %98 oranında büyük bir rakam MİKRO KOBİ ölçeğinde firmalardan oluşuyor. Gerçekten iş geliştirmeye ve işadamı kimliğe kavuşmak için çırpınan milyonlarca firma bizim ana eksenimizi oluşturuyor. Bu firmalara hizmet vermek, destek olmak ana görevimiz. TÜMSİAD’ın çok kısa sürede büyüdüğünü gözlemliyoruz…

17


İş dünyası Derneğimiz faaliyet alanında gerçekten çok çabuk kabul gördü ve milletimiz tarafından benimsendi. Bu nedenle de hızlı bir büyüme trendi yakaladı. Önce 16 şubemiz oluştu. Bu yıl bu sayıyı 40 şubeye çıkardık ve sene sonu itibari ile 46 şubemiz açılmış oldu. Diğer taraftan Almanya, Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda, Avusturya’da yurtdışı şubelerimiz açıldı. Bunlar ile TÜMSİAD ailesi toplamda 8500 civarında üyeye sahip önemli bir dernek olmuştur. Dış ticarete dair nelerle uğraşıyorsunuz? Yola çıkarken “ Yerel Değerlerden Küresel Liderliğe” ilkesini benimsediğimizi söylemiştim. Hedefimiz bütün dünyaya ulaşmak dedik ve hızla ülkemiz insanını yurt dışı ticarete, ihracata odaklamaya başladık. KOBİ firmalarının bu güçlüğü aşmasında zorlandığını biliyorduk. Heyetler halinde Suudi Arabistan’a gittik. Orada ticaret ve sanayi odaları ve Suudi işadamları ile görüşmeler yaptık. İslam Kalkınma Bankasını ziyaret ettik. Heyetimizden iş bağlantıları yapan üyelerimiz oldu. Ardından, Suriye’ye gittik. Yine ticaret ve sanayi odaları ile ve işadamları ile toplantılar yapıldı, Daha sonra İran’a iki defa ticari gezi yaptık. Burada da ticaret ve sanayi odaları ile ve İran Kalkınma Ajansı ile toplantılarımız oldu. Iran TV de canlı yayına katıldık ve Türkiye’yi, TÜMSİAD’ı tanıttık. İş bağlantıları kuruldu. Orada yatırım yapan ve fabrika kuran üyelerimiz var artık. Almanya, Fransa ve Belçika’da işadamları ile toplantılarımız oldu.

18

Üyelerimizi yurt dışına açmaya devam ediyoruz. Danışmanlık desteği veriyoruz. Her ay farklı ülkelerden bizi ve ülkemizi ziyarete heyetler geliyor. Hedefimizde bütün dünya var derken, bunu sadece slogan olarak söylemiyor fiilen bizzat uyguluyoruz. Şubelerimizin düzenlediği yurtdışı geziler var. Gürcistan’a, Bosna’ya, Kosova’ya ve Ortadoğu’ya gidiyor ve ticaretimizi geliştiriyoruz. 2011 yılında bu tempomuzu daha da artıracağız ve Afrika’ya daha çok gideceğiz. Güney Amerika ülkelerine iş gezisi planlarımız var. Orta Asya ve Azerbaycan’a gideceğiz. Davetler alıyoruz, koşacağız çünkü bu hizmetlere milletimizin ve üyelerimizin ihtiyacı çok fazlasıyla var. TÜMSİAD bu arada birçok ödül de aldı yanılmıyorsam… Bunlar üyelerimizin eseridir. 2010 senesinde Avrupa Birliği bizi en etkin ve verimli faaliyet yapan STK olarak seçmiştir. Sanayi Bakanlığı ve KOSGEB kanalıyla bize bu ödülü Brüksel verdi. Bundan ülkemiz adına gurur duyuyoruz. Ardından Dünya Verimlilik Kongresi beni “11 Altın Türk” listesine alarak TÜMSİAD’ın gücünü bir kere daha onayladı. Bu vesile ile artık TÜMSİAD Başkanı olarak önümüzdeki yıl dünyanın birçok yerinde konferans verme hakkı kazanmış olduk. Milletimizi en iyi şekilde buralarda temsil edeceğiz. 2009 yılında İTO seçimlerinde 40 üyemiz girdi. Bunlardan İTO yönetim kuruluna, meclisine ve komisyonlarına girenler var. Oralarda

faydalı görevlerde bulunuyorlar. Biraz da yakın gelecekteki plan ve hedeflerinizden söz eder misiniz? Hedefimiz çok büyük, “Bütün dünya”. Bu nedenle yurt dışı iş geliştirme hizmetlerimizi artırarak yapmaya devam edeceğiz. Eğitime çok önem veriyoruz, bunu kesintisiz olarak sürdüreceğiz. Avrupa Birliği Projeleri’nden her şubemiz proje hazırlıyor bunları alıp halkımıza kazandıracağız. Kümelenme konusuna önem veriyoruz. Daha güçlü sermaye yapısı olan KOBİ’ler elde edebilmek için üyelerimizi yeni iş ortaklıkları ve projeler hususunda hazırlıyoruz. Bunu başardık bu konuda çalışmaya devam edeceğiz. TÜMSİAD SAMSUN ŞUBESİ YÖNETİMİ Muhammed Halit YılmazBaşkan Samsun Şubesi Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyor: Başkan Yardımcıları: Adem Aksoy, Zeki Başar,Kürşat Haliloğlu, Şenol Duran. Teşkilatlanma Komisyonu Başkanı: İbrahim Çeven, Basın Yayın Komisyonu Başkanı: Nihat Ertören, Eğitim ve AR-GE Komisyonu Başkanı: Savaş Terzi, Gençlik Kolları Komisyonu Başkanı: Mustafa Kaplan, Sosyal İşler Komisyonu Başkanı: Erkan Dost, Üye Tahkim Komisyonu Başkanı: Esaleddin Hacıhüseyinoğlu, Sektör Kurulları Komisyonu Başkanı: Seyfettin Öztürk, Mali ve Yatırım İşleri Komisyonu Başkanı: Muharrem Ulusoy, STK İlişkileri Komisyonu Başkanı: Ufuk Cantürk, Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı: Kazım Kefeli Bürokratik ve Siyasi İlişkiler Komisyonu Başkanı: Mehmet Yalçınkaya.

Sayı 15 / Ocak 2011



Ekonomi

Samsun limanı yeniden doguyor Liman idaresini 36 yıllığına devralan Samsunport yönetimi, ‘Liman şehri Samsun’ tabirinin hakkını vermeye kararlı. Limanla şehir ekonomisini canlandırmayı hedefliyor. Liman yılın 365 günü 24 saat boyunca yükleme ve boşaltma işlemi gerçekleşebilmesine müsait.

S

amsun Limanı, Karadeniz Bölgesi’nin en büyüğü. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 16 Mayıs 2008 de açtığı ihaleyi 125 milyon 20 bin dolarlık teklifle kazanan Ceynak Lojistik ve Ticaret A.Ş., 1 Nisan 2010 tarihinde TCDD Samsun Limanı’nın işletme hakkını 36 yıllığına devraldı. Limanın ismini de Samsunport, “Samsun Uluslararası Li-

20

man İşletmeciliği A.Ş.” diye değiştirdi. Başlıktaki ibare bir abartı mı yoksa güzel bir neticenin habercisi mi? Zamanla hep birlikte göreceğiz. Cey Grup zaten yıllardır limanın içinde faaliyet göstermekteydi. 2004’ten bu yana, 20 bin ton kapasiteli tahıl silolarını işletiyordu. Ceynak, 1969’dan beri lojistikle iştigal ediyor. Bu sektörün bir ayağı da limanlar. Şirket, liman

işletmeciliğine dair hedeflerine TCDD Samsun Limanı’yla başlangıç yapıyor. Cey Grup’un genç yöneticilerinden ve Samsunport Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Berzan Avcı, limandaki potansiyelin bilincinde olduklarını söylüyor: “Samsun Limanı’nın aktif olması şehrin ekonomisinin de, ticaretinin de o oranda aktif olduğu anlamına gelir. Burada ne kadar yük elleçlenirse, bu limana ne kadar yük girip çıkarsa Samsun’da bundan payını alacaktır. Biz asla yatırımdan kaçmıyoruz. Yeter ki iş olsun biz işimizin gereklerini yerine getiririz. Bu yatırımları sürdürmekte de kararlıyız. Samsunport Limanı’nın en büyük özelliği, Karadeniz’de etrafı mendirekler ile çevrili en büyük liman olması. Bu limanda yılın 365 günü 24 saat boyunca yükleme ve boşaltma yapılabildiği anlamına geliyor.” Limanı Ceynak’tan önce TCDD işletti. Teknolojiden uzaklık geri planda bırakmış böylesine önemli bir lojistik noktasını. Hakkınca istifade edilemediği için, bir türlü değeri algılanamamış. Yatırımın adı dahi gündeme gelmezken, TCDD, 2000’den sonra kontrolündeki limanlara bir çivi dahi çakmamış. Manzaranın gerisini şöyle anlatıyor Avcı: “Mevcut ekipmanlar atıl duruma düşerken bakım onarımlarının da zamanında yapılamaması kullanılamaz hale gelmelerine sebep olmuş. Limanı devraldığımız 1 Nisan 2010 tarihinden bu yana alt yapı yatırımı olarak 30 bin metrekarelik kapalı antrepo ve 3 adet olan çelik silo sayısını 11’e yükselterek yaklaşık 200 bin ton stoklama kapasitesine ulaştık. Sayı 15 / Ocak 2011


rinde kullanılmak üzere 7 adet loder ile değişik kapasitelerde 7 adet forklift, ekskavatör ve ayrıca 30 adet treylerde araç parkımıza katıldı. Bu sayede Samsunport limanı her türlü yüke hizmet verebilecek olanaklara kavuştu diyebiliriz. Bugüne kadar ekipman yokluğu nedeni ile elleçlenmeyen konteynır yükü için 104 ton kapasiteli mobil konteynır vincini de araç parkımıza katarak, limanımızı konteynır yükleme ve boşaltma hizmetlerine hazır hale getirdik.” Demiryolu feribot rampası, kapalı vagon boşaltma havuzu ve rampasıyla demiryolu taşımacılığında da yatırımlarını hızla tamamladıklarını ifade ediyor Avcı: “Ayrıca istek olması ve bizimde rantabıl görmemiz halinde liman içerisinde soğuk hava depoları da oluşturabiliriz. Zira limanımızdan ciddi anlamda tarım ürünleri taşımacılığı yapılıyor. Bunlar için oluşabilecek ihtiyaç ve istekler karşısında da yatırım yapmaktan kaçınmayız. ” Samsunport limanının 2011 yılına konteynır, kargo ve dökme yük elleçleme, stoklama ve paketleme hizmetleri yatırımlarını gerçekleştirmiş vaziyette gireceğini de belirtiyor öte yandan.

Samsunport Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Avcı; “Cey Grup tüm enerjisini Samsunport limanına vererek, bu limanı dünyanın sayılı limanlarından biri haline getirmek için her türlü gayreti sarf ediyor. Bugüne kadar desteğini aldığımız kamu kurumlarından ve yerel yöneticilerimizden aynı tempoda desteklerini sürdürmelerini bekliyoruz.” diyor. İlk aşamada 55 bin metrekarelik betonlama yapıldı, bu yıl için toplamda 135 bin metrekarelik betonlama yapılması hedeflendi. Konteynır, kargo Sayı 15 / Ocak 2011

ve dökme yük elleçleme (Yükleme ve boşaltma) amacıyla 10 ton ile 104 ton kaldırma kapasitesinde 6 adet mobil vinç, liman saha ve gemi hizmetle-

Samsunport firmasının icraatları sonrasında komşu ülkelerin limana ilgisi de gözle görülür seviyede artıyor haliyle. Ukrayna Büyükelçisi Sergiy Korsunsky, limanını da gezerek brifing alıyor. Yine İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Bahman Hosseinpour da Samsunport limanını görmeden şehirden ayrılmıyor. Ukrayna gibi kuzey ülkelerinden yüklenen malların İran gibi güneydeki ülkelere en kısa sürede bu liman aracılığıyla ulaşabileceği düşünüldüğünde; ziyaretlerin önemi daha iyi ortaya çıkıyor. Avcı, Samsunport Limanı’nın artık yurt dışında da adını duyulmaya başladığını belirtiyor.

Amaç; Hub Port Olmak Özellikle hububat, bir aktarma ve transit (HUB) limanlığı amacındaki Samsunport, dünyanın dört bir yanından gelen hububatın Samsun üzerinden yurda ve yurt dışına dağıtımını hedefliyor. Geçmişte limanda yükleme ve boşaltma sürelerinin anormal seviyelere ulaşması limanı tenhalaştırmış. Yenilenen ekipmanlarla şimdilerde verilen hizmetin dünya standartlarına ulaştırılması sağlanmış vaziyette. Dök-

21


Ekonomi

Ceynak Lojistik ve Ticaret A.Ş. hedefleri arasındaki liman işletmeciliğine TCDD Samsun Limanı’nı alarak başlangıç yapıyor.

me yükte yıllık 16 milyon ton kapasiteye, kargo yükte de 7 milyon ton kapasiteye ulaşılmış durumda. Konteynırda da yıllık 110 bin TEU’luk bir elleçleme kapasitesi halihazırda bekliyor. Müşteri memnuniyeti odaklı Samsunport, yatırımlarını sürdürmekte de kararlı. 1970’li yıllardan 1980’li yılların sonuna kadar Samsun Avrupa ve İran gibi Ortadoğu ülkeleri arasında transit geçiş noktası idi. Şehir, transit liman şehri vasfına sahipti. Burada bahsedilen 2 buçuk üç milyon ton kargo yükünün Samsun limanı üzerinden taşınması ki; bu miktar çok ciddi bir gelir ve istihdam potansiyelini işaret ediyor. Samsunport yine transit liman şehirliği hayalini taşıyor. Bu gerçekleştiği takdirde Samsun ekonomisi büyük bir ivme kazanacak kuşkusuz. Samsunport, liman içerisinde yolcu taşımaya yönelik alt yapılara da sıcak bakıyor. Öncelikle yolcu taşımacılığını düşünen müteşebbisler şart tabi ki. Rusya ile Türkiye’nin vizeyi karşılıklı kaldırması günübirlik ziyaretlere, ardından da tahayyülü zorlayan ti-

22

cari aktivitelere zemin hazırlayıcı gelişmelere gebedir, kim bilebilir? Örneğin geçmişteki bavul ticareti yeniden hareketlenebilir. Kuzey ülkelerle ticaretin boyutları gözden geçirildiğinde; müteşebbisler ve şehir için ufukta kaçırılmayacak fırsatlar belirebilir. Bunun yanında sağlık kenti Samsun; deniz yolu ulaşımı sağlanmasıyla, kuzey ülkelerine sağlık hizmeti de sunabilir. Turizm ve turizmin esnafa yansımaları ise işin cabası. Samsun; hem Rusya ile yapılacak trenfery seferleri hem de Baltık ülkeleri ile gerçekleştirilmesi planlanan Viking projesiyle canlanacak. Coğrafi ve stratejik konumu, limanları, uluslararası havalimanı, Karadeniz Bölgesi’ni Anadolu’ ya bağlayan demir ve karayolu Samsun’un potansiyelini en iyi yansıtan özelliklerin başında geliyor. Berzan Avcı; böylesine önemli bir kilit noktasının en önemli unsuru limanının işletmeciliğini üstlenmekten gurur duyduklarını; bunu müşteri memnuniyetini ön planda tutarak ve şehrin

adına yakışırcasına icra edeceklerini belirtiyor. Hassasiyeti grubun 19 Mayıs Şehri’ndeki yatırımlardan sezmek mümkün. Avcı, yatırımlarını, Cey Grup’tan fazla Samsun’un geleceği ve kalkınması için tasarladıklarını dile getiriyor: “Liman işletmeciliğinde sağladığımız hizmet ile Samsun’un çehresini ve değiştireceğimize inanıyoruz. Kentin ekonomisine ciddi katkılar sağlayacağımızı düşünüyoruz. Hem Samsun’un hem de hinterlandındaki şehirler açısından bu çok faydalı olacak. Limanımızın etrafı mendirekler ile çevrili olduğu için yıl boyunca kesintisiz 7 gün 24 saat hizmet verebilen bir liman olma özelliğimiz var zaten. Daha önce limanda var olmayan konteynır hizmeti konusunda da artık mevcut 11,5 mt ve 10 mt draftlı rıhtımlarımızda, konteynır gemileri tahliye ve yüklemesi yapılmakta. Mevcut 35 ton ve 100 ton kapasiteli mobil vinçlerimiz ile konteynır elleçleme hizmeti vermekteyiz. Liman sahamızda dolu ve boş konteyner depolama sahaları mevcut olup 600 bin TEU Sayı 15 / Ocak 2011


konteynır stoklama kapasitesi mevcut. Sahalarımızın aydınlatma ve güvenlik standartları en yüksek seviyede. Bu hizmeti vermek için limanımızda 4 adet dolu ve boş kapasiteli konteynır istifleme makinesi de mevcut. Soğutuculu konteynırların (Reefer konteynır) elektriğe bağlanması için 3 ayrı trafoda toplam 60 adet reefer plug (Soğutucular için elektrik bağlantı prizi) ile elektrik hizmeti verilip, eğitimli personel tarafından 24 saat kontrol altında tutulmaktadır. Limanımızda ayrıca demiryolu bağlantısı mevcut olması nedeni ile konteynırların demir yolu vagonlarına yüklemesi, boşaltması ve talep edildiğinde konteynırları vagonlara bağlama hizmeti verilmektedir. Bu yatırımları yapmadan önce yaptığımız fizibilite çalışmaları neti-

cesinde çok ciddi bir konteynır potansiyeli olduğunu gördük.” Günümüzde lojistik köy tanımlamasında 500 bin m2’lik alanlardan ve demiryolu bağlantılarından söz ediliyor. Bu durumda Samsunport limanı tek başına lojistik köy. Çünkü 445 bin m2’lik bir alana sahip ve demiryolu ile karayolu bağlantılı. Rıhtımlarından bir tanesi demiryolu feryy niteliğinde. Limanın her metrekaresi atıl yer kalmamacasına planlanıyor. Bütün bunların neticesinde şu an 25 Ro-Ro gemisi kuzey ülkeleri ile Samsun arasında sefer yapıyor. . Ro-Ro taşımacılığında tır sürücülerini de hesaba katmak gerekiyor şüphesiz. Limanında ibadet ve iaşe merkezleri de kuruluyor bu düşünceyle.

SAMSUN LİMANI’NIN YAKIN TARİHİ… Liman 1953 yılına değin açık demir sahasıdır. Ancak Doğu Karadeniz’i İç Anadolu’ya bağlayan bu sahil kentinde artan yük trafiği liman inşasını zorunlu kılmıştır. Milletlerarası Banka’dan 5 Türk Limanı projesinin gerçekleştirilebilmesi için 1953 yılı başında 12,5 milyon dolarlık kredi çekilir. Limanının inşası 27 Temmuz 1953 tarihinde bir Alman İşbirliği Teşekkülü Rar-Philippe-Hezman Heohtiet Mühendisliği’ne ihale edilir. 3 Eylül 1953 tarihinde mukavele imzalanır. İnşaat sürerken 1963 yılında 776 mt’Iik rıhtım üzerine toplam 40 ton kapasiteli 10 adet elektrikli vinç kurulur. Yine 1963’te 2 tane konveyör vinci kurulur. Ayrıca demir cevheri gibi dökme katı eşyalan yüklemek için de 1965 yılında da konveyör tesisi inşa edilir. Daha sonraları 776 mt’Iik nhtıma 5 ton kapasiteli 2 adet daha elektrikli vinç ekleni. 1990’da Sanayi Rıhtımı tamamlanır. Toplam 70 ton kapasiteli 5 adet STFA elektronik vinci hizmete girmiştir.

ÖZELE DEVİR SONRASINDAKİ AKTİVASYON…

Samsunport firmasının liman işletmeciliğine başladığı 1 Nisan 2010’dan 30 Kasım 2010 tarihine kadar 1 milyon 300 bin ton yük elleçlenmiş. Bu, bir önceki yıla yani limanı TCDD’nin işlettiği döneme göre yüzde 33 artış demek. Yine aynı sürede 684 gemi limana giriş çıkış yapmış. Sayıda, önceki yıla nazaran yüzde 38 yükselme söz konusu. Ro-Ro seferleri açısından tablo daha da çarpıcılaşıyor. Fark yüzde 83’lere tırmanıyor.

Sayı 15 / Ocak 2011

23


Yerel

Alternatif ürün arayışı bir şekilde mutlu sonuçlanabilir ama

Kaliteli fındık trenini neden kaçırdık ? Tarım Müdürlükleri bünyesinde kurulan rekolte tahmin komisyonlarının yaptığı 2010 yılı Çotanak sayımına göre, Türkiye genelinde 654.547 ton kabuklu fındık toplandı. 13-15 Aralık itibariyle kilogramı 4 ila 4,15 lira arasında değişmekteydi. Dünya fındık piyasasını üç dört yabancının yönettiği, ülkedeki büyük alıcının da ürünü onlara sattığı ileri sürülüyor. Düz ovadan fındığın sökülerek ihtiyaç duyulan yağlı tohumlara yönelme için alım garantili ve prim destekli sisteme geçilmesi gerekiyor.

13

- 15 Aralık itibariyle bir kilogram kabuklu fındığın fiyatı 4,00 - 4,15 lira arasında değişmekteydi. Bunda bu yılki fındık arzının talebi aşmaması rol oynadı. Tarım Müdürlükleri bünyesinde kurulan rekolte tahmin komisyonlarının yaptığı 2010 yılı Çotanak sayımına göre, Türkiye genelinde 654.547 ton kabuklu fındık toplandı. Ticaret Borsası Kasım bültenindeki veriler arz-talep dengesinde istikrara işaret ediyor. Tahminler fiyatın muhtemelen bir miktar daha artacağı yönünde.

Çarşamba Ticaret Borsası Başkanı Kazım Yılmaz, kabuklu fındık fiyatlarının üretici ve tüketici için makul olduğunu ifade ediyor.

24

Çarşamba Ticaret Borsası Başkanı Kazım Yılmaz, sezonu değerlendirirken, “Serbest piyasa ekonomisinin çarkları dönmeye başlamış, arz-talep durumuna göre gerçek manada piyasa rakamları oluşmuştur.” diyor. Ve ekliyor ardından: “Kendi adıma kabuklu fındık fiyatlarının üretici ve tüketici için makul olduğunu düşünüyorum.” Özellikle Çarşamba ve Terme ovalarında verimi ve rekolte düşüklüğü görülüyor. Rakım yükseldikçe durum tersine dönüyor. Sayı 15 / Ocak 2011


Yılmaz; düz arazilerdeki rekolte azalışını bölge ekonomisi açısından fevkalade üzücü buluyor: “Ovamızda geçmiş yıllarda çok çeşitli zirai ürün (mısır, soya, yulaf, fasulye, vs) üretimi söz konusu iken, bugün fındık en önemli gelir kalemi. Bölge ekonomimizde ciddi bir daralma oluştu.”

Fındık aslında rakımı yükselen kesimlerde karlı bir tarım bitkisi. Kaliteli ürün veren fidan dikimiyle verim yükseltilebiliyor. Ancak Türk çiftçisi ve hükümetler bunu çok geç fark etti. Ya da birileri öyle istedi.

Dünya kabuklu fındık üretiminin yüzde 70-75’i Türkiye gerçekleşiyor. Kabukludaki hâkimiyet iç fındık pazarında sürmüyor Yılmaz’a göre. Bu ancak Fındık Ürün İhtisas, Fındık Lisanslı Depoculuk ve Fındık Vadeli Opsiyon borsalarının kurulması, üçlü sacayağının bütünleşmesiyle mümkün. Dünyada yılda 215-230 bin ton iç fındık tüketiliyor. 2010-2011 sezonundaki rekolte zafiyetine rağmen, tüketimi fazlasıyla karşılamaktayız. Yılmaz tam da bu noktada şunları söylüyor: “Fındık üretiminin bol olduğu senelerde belirttiğim alt yapılar oluşturulmadığı sürece fındığın içerisindeki tüm paydaları olumsuz olarak etkileyeceği aşikar.Tüm zirai ürünlerde bana göre olmazsa olmazların başında gelen Üretim-Mamul Madde-Ürün-Satış, Pazarlama konularında gerçeklerle örtüşen stratejiler oluşturmak zorundayız. Üretim-ihracat dengesine baktığımızda uzun yıllardır ihraç fazlası ürünün piyasalara olumsuz etkilerini hissetmekte ve görmekteyiz. ” İç fındık ve mamullerinin katma değeriyle istihdama etkisi elbette ki çok fazla. Entegre tesisler şart. Fındık tüketimindeki aslan payı çikolata fabrikalarının. Bölgede bu tür yatırımlara ihtiyaç duyuluyor. Ne yazık ki buna dair bir belirti yok. Devlet, verimli ovalarda fındığın sökülmesini teşvik ediyor hala. Ovaların asli vazifesine dönmesini, sebze, meyve ve tahıl çiftçiliğinin canlanmasını istiyor. Yılmaz alternatif ürün statüsünde bodur elma, yem bitkileri, slajlık mısır ve fiğ-yulaf ekiminin arttığını söylüyor. Ömrünü tamamlamış fındık bahçelerine ilişkin söküm başvuruları 2003-2004 yıllarına nazaran yüzde 30 çoğalmış: “Devlet teşviki ve teşvikin uygulanmasındaki kriterler zorunlu olduğundan yeniden fındık dikilmeyip açık alan olarak kalıyor. Üreticimiz kendi söktüğü fındık bahçelerine ilk yıllarda sebze, buğday gibi ürünlerle değerlendirirken 2-3 yıl sonrasında Kavağa veya tekrar fındık dikimine Sayı 15 / Ocak 2011

yöneliyor. Bu da bize göstermektedir ki; Devletin yapmış olduğu teşvik yasası doğru işlememektedir.”

OVAYI AYAZ VURDU Olayı bir de fındık yetiştiricisi Hacı İsmail Ortaboy’un cephesinden dinleyelim: “Ova kesiminde rekolte oranları şu an eski yıllara göre yüzde 80 oranlarında düşük. 63 dönümlük arazimin dönümünden 35 kilo fındık aldım. Ovada ortalama dönümde bu rakam 50 kiloyu geçmez. Bu nedenle fındığın kilo fiyatı 3,5 - 3,6 lira ortalamasında idi. Son günlerde bir miktar artarak 4,1 liraya ulaştı fakat bu yükseliş geçici. Çünkü fındık bu yıl sadece ovada az, diğer bölgelerde rekolteler normal seviyesinde.”

Avrupa bizden alacağı fındığın önemli bir bölümünü almadı. Bizim elimizde fındık kaldı. Oysa fındık 5 lira olsa idi elimizde fazla bir fındık kalmazdı. Ertesi sene de fındık bol oldu ve TMO’nun elinde fındık birikmeye devam etti. Biz bunların sancısını çok yaşadık.” Ortaboy ailesi fındıkta yaşanan iniş çıkışlar ve oyunlardan yorularak 7-8 yıl öncesinde geleceğe dönük projeler geliştirmiş. Dönüm başına alınan fındık miktarını 400-450 kilonun üzerine çıkarmak için yeni diktikleri fındık fidanlarını yüksek verimli cinslerden seçmiş. Dönüm başına 400 kilogram 4 dönümde 1 ton 600 kilo fındık demek. Fiyat zamanla 2 liraya düşse de 3200 lira kazanılıyor. 4 dönümden bu geliri sağlayacak başka ürün yok. Dönüm miktarını arttırdığında gelir katlanıyor. Kısaca fiyatı düşse de fındık kendini kurtarıyor. Bu nedenle Ortaboy ailesi mevcut fındıklarını söküp yerlerine yüksek verimli bu fidanlarını dikerek, verim ortalamasını her bir dönüm için 100 kilogramdan 400’e yükseltiyor. Elbette bu seneki durum bir istisna.

FINDIĞIN ALETLE TOPLANMASI Gelişmeler fındığın aletle toplanmasına doğru gidiyor. Bu fındık işçileri için kötü haber. Yetiştirici içinse sevindirici. Bugün, kazancın üçte birine yakını işçilere veriliyor çünkü. Şu an bölgede dönümden 500 kilo ürün toplayan bile varmış. Profesyonelleşmek ve tarlada dahi ihtisaslaşmak karlılığı kamçılıyor.

Ovadaki toplam ürün kaybı, doğa olayı don ile açıklanıyor. Ovadaki ürünün kalitesi keyfiyetini koruyor. 1960’larda dikmiş Ortaboy ailesi ilk fındık fidanlarını. Ovaya fındık 1978’lerde yayılmaya başlamış. 2000 yılındaki 7,2 lira dikimi patlatmış tabiri caizse. .

.

Ortaboy da astronomik diye niteliyor bu belirlemeyi. Avrupa’nın mecburen alternatif pazar arayışına girdiğini anlatıyor: “2000 yılının ardından

Hacı İsmail ORTABOY

25


Yerel Hacı İsmail Ortaboy, fındığın geleceğini İtalya’ya giderek yerinde incelediği kaliteli fındık fidanlarında görüyor: “Türkiye’de fındık sadece Karadeniz bölgesinde yetişir. Diğer bölgelerde yetişmez. Şimdilerde Kafkas ülkeleri, Arjantin, Ukrayna, İtalya, İspanya da fındık üretmeye başladı ve Türkiye’ye rakip olmaya başladılar. Türkiye’nin fındık piyasasında ki ağırlığını koruyabilmesi bu bölgeye bağlı. Bu nedenle dönüm başındaki verimin arttırılması şart. Buda kaliteli fındık çeşitlerinin dikili olmasından geçiyor. Ülkemizde 80 yıldır fındık yetiştirilirken biz bu fidanların farkına yeni varıyoruz. Bunları şimdiye kadar kullanıyor olsa idik Türkiye’den başka kimse fındık dikmeye cesaret edemezdi.”

toplandığını, adeta rekoltenin dip yaptığını belirtiyor. Çarşamba-Samsun karayolunu sınır kabul edildiğinde sahil kesiminde fındık yok. Yolun öbür tarafında rekolte normal seviyede. Dünya genelindeki fındık ticaretini 3-4 yabancının yönlendirdiğini de ileri sürüyor Yılmaz. Türkiye’de fındık konusunda nam yapmış firma ve şahıslar

FINDIK RAKİPSİZ GİBİ Buğday 50 kuruş, çeltik 1 lirayı bulmadı. Fındıktan kazanılan kadar hiçbir şey kazandırmıyor. Alım garantili alternatif ürün, prim desteği ve sözleşmeli tarım oturmadıkça devletin ovadan fındığı kaldırması çok zor. Özellikle yağlık bitkiler konusunda açığa sahip Türkiye’de soya fasulyesi, ithal edilen yağlı tohum bitkileri arasında ilk sırada yer alıyor. 2008 yılında 1 milyon 239 bin 65 ton alınmış dışarıdan. Karşılığında 383 milyon 735 bin 341 dolar ödemişiz. Bu ürün ülkemizde kolaylıkla yetiştirilebiliyor. Peki, neden ithal ediyoruz? Sebep, yanlış tarım politikaları. Günümüzde beslenme açısından öneminin yanı sıra, pek çok sanayi kolunda hammadde niteliğiyle bitkisel yağların ve yağlı tohumların tüketimi giderek artıyor. Türkiye, coğrafyası itibariyle, dünya tüketiminde büyük bir yeri bulunan yağlı tohumlu bitkilerde avantajlarla donatılı. Ama yeterince yararlanamıyor bu hakikatten. Devlet bu ürüne alım garantisi verir primler ile de desteklerse; çiftçi ovadan fındığı kendi eli ile sökmeye hazır.

FINDIĞI 3 - 4 KİŞİ KIRIYOR Fındık yetiştiricisi İlhan Yılmaz; bu yıl ovada dönümüne 25 kilo ürün

26

İlhan YILMAZ

da ürünü bu 3-4 deve veriyormuş. Piyasanın kalbi Hamburg’ta atıyormuş: “Bizim ülkemizde ki tüm fındık kim tarafından çiftçiden alınırsa alınsın dünya piyasasını elinde tutan 3-4 firma ve bu firmaların başında ki insanların keyfine göre fiyat belli olur. Bizden fındığı alan bir üste satar oda bir üste derken bu zincirin ucu bu 3-4 kişiye dayanır. Türkiye’de fındık üzerine nam yapmış en büyük işletmeler ve kişiler bunlar için küçük toptancılar gibidir. Bunlar zaman zaman fındığı ucuza mal etmek için kendi aralarında ittifak kurarlar ve bu yılda ittifak kurmuşlar ise fındık fiyatı asla yükselmez.”

düştüğünü anlatıyor. Ak, geçen yılın Ağustos sayısında yayınladığımız “Fındığı kim kırıyor?” başlıklı kapak dosyamız için, “Fındık rekoltesi 650 bin ton civarında olursa fiyatlar 4 liraya kadar kadar düşer.” demişti. Ak’ın daha önce öngördüğü gibi (13-15/ Aralık/2010 tarihi itibarıyla) fiyatlar 4,00-4,15 lira aralığında seyrediyor. Ak, geçen yıla kıyasla düşük fiyatı ‘Fena değil’ diye yorumluyor. Bu rekolte miktarının elde kalmayacak iç ve dış piyasayı da doyuracak bir miktar olduğunu söylüyor peşi sıra: “TMO’nun elinde 200-250 bin ton fındık var. Bunu piyasaya önümüzde ki aylarda sürebilir. Önceki yıllardan elinde kalan bu fındığı dışarıya ihraç etmek isteyecektir. İhracatçı TMO’nun elindeki bu fındığı ihtiyaç dahilinde kullanabileceği can simidi olarak görüyor. TMO geçen yıl 8. ayın birinde satışı durdurduğunda fiyatları 5, 2TL5,3 TL arasında kapatmıştı. Bu yıl serbest piyasada 4,5 TL’yi geçmez fındığın kilosu. Tüccarlarda kazancını fiyat biraz artana kadar elinde fındığı tutarak sağlıyor. Ancak, peşin parasını kullanan tüccar elinde fındığı çok bekletemiyor. Ayrıca bugün fındık fabrikaları da direk çiftçiden fındık alır hale geldi.” Ak, zahireci esnafının yavaş yavaş sona yaklaştığını, birkaç fabrikanın daha açılmasıyla tarihten silineceğini de belirtiyor. Çünkü fabrikalar, tüccardan fazla alım yapıyor günümüzde. Dünya fındık piyasasında ipleri üç dört kişinin tuttuğunu o da doğruluyor.

FİYATLAR FENA DEĞİL Tüccar İsmail Ak, ovada fındık yetişmese de, ülke yıllık ürün ortalamasının 550600 bin ton civarında gerçekleştiğine, yani ürün bolluğuna dikkati çekiyor. Ayrıca, üreticinin elinde fındığı ne kadar bekletebilirse beklettiğini sonrasında tüccara sattığını, tüccarın ise günümüz şartlarında bekletme süresinin azaldığını belirterek, ürünün kısa sürede gün yüzüne çıkışıyla fiyatların

İsmail AK

Sayı 15 / Ocak 2011



Yaşam

Müşteri her ürünü aynı yerde bulmayı ve ödemeyi tek noktaya yapmayı seviyor…

Konsept magazalar Avm’lere yenilmiyor Samsun’daki konsept mağazalar Alış Veriş Merkezleri’yle (AVM) ile başa çıkmak için kendi bağışıklık sistemlerini kurmuşlar. Bu sayede AVM’ler ve kriz; şehirdeki mağazaları teğet geçmekte.

M

ağazacılık sektörünün Samsun’daki nabzını tutmaya çalıştık bu dosyamızla. Müstakil mağazalar konsept mağazalarla; konseptler de AVM’lerle kayasıya mücadele ediyor. Hizmet kalitesinin yüksekliğine özen gösterilmesi, fiyat avantajı, cazip kampanyalar ve güler yüzle farklılık oluşturmak isteniyor

28

müşteri gözünde. Ard arda açılan AVM’ler kadar konsept mağazalar da hayatını sürdürmeyi başarıyor pekala. Konsept mağazaların bünyesinde müşterilerin alışveriş esnasında dinlenmeleri düşüncesiyle oluşturulan restoranlar tahminlerin ötesinde rağbet görünce, sadece yemek yemeye gelen insanları da ağırlamaya ve mağazanın geri kalanı ile yarışmaya

başlamışlar. Müşterilerine kredi kartsız kefilsiz senetsiz açık hesap borçlanma imkanı sunan konsept mağazalar bu yönleri ile de AVM’lerden farklılar. Bir kültürü yaşatıyorlar her şeye rağmen. Ortak sorunları ise otopark. Zira şehrin tam göbeğindeki mağazanın müşterileri araçlarını park edecekleri alan bulmamakta. Mağaza yoğun Mecidiye semtine araçla girmek imkansız. Sayı 15 / Ocak 2011


Mehmet Ali ALPARSLAN

AKTİF: YÜZDE 100 EV Aktif Aksesuar Alışveriş Merkezi, ‘‘Yüzde 100 Ev” sloganıyla Samsun’da müşterilerine 3 yıldır hizmet vermekte. Konsepti farklı. Konfeksiyondan uzak duruyor. Ağırlıkla hediyelik eşya ve hırdavat dallarında yoğunlaşmakta. Ev araç ve gereçleri üzerinde duran Aktif, bu özellikleriyle şehirde tek. 25 yıllık bir ticari geçmişe sahip. 6 katlı mağaza da oyuncaktan hırdavata, hediyelik zücaciye eşyalardan banyo aksesuarlarına yaklaşık 50 bin kalem mal satılıyor. 39 personel çalışıyor. Hafta sonları part tıme eleman desteği alıyor. Yetmeyince patrondan müdüre herkes müşteriyle muhatap. Deneyimli Mağaza Müdürü Mehmet Ali Alparslan; “Müşterilerimizin ve personelimizin arasında olarak işimizi sahanın tam ortasından gözlemlemek ve yapmak zorundayız.” sözüyle özetliyor durumu. Tercih edilen mağaza konseptini sorduğumuz Alpaslan, şunları anlatıyor: “Büyükşehirler için AVM’ler ve konsept mağazalar olmazsa olmaz haline geldi. Samsun ulaşım açısından çok merkezi bir noktada olması sebebi ile çevre il ve ilçelerden hafta sonları buraya inSayı 15 / Ocak 2011

sanlar alışverişe gelmekteler. Bu kişiler Samsun’a geldiklerinde karış karış mağaza gezmektense her ihtiyacını tek bir noktadan karşılamak ve geri dönmek istiyor. Bizim en üst katımızda oluşturduğumuz restoran bölümümüzde bu insanların yoldan geldikten sonra alışverişe başlamadan önce soluklanmasını veyahut alışverişten sonra yola çıkmadan önce dinlenmelerini sağlamak fikri ile oluşturuldu.” Alparslan’ın personelinden istediği de haftalık istirahat günlerinde dahi bir saatlerini kendi işi için ayırarak, sattığı ürünün piyasasına dair bilgi edinmeleri. Neticede ürünü satan onlar ve müşterinin ne istediğini bilmeliler. Çünkü sektörde farklı ve tercih edilebilir olmanın sırrı sunulan hizmetin farklılığı ve kalitesinde gizli. Bu hizmet sunumunda kaliteyi belirleyen unsurların başında müşteri ve satıcı arasında ki beşeri ilişkiler gelmekte. Aktif bu manada müşterileri ile ilişkilerinde güven temasına özen gösteriyor. Aktif Aksesuar Alışveriş Merkezi’nin metodu satarken değil, alırken kazanmak üzerine kurulu. Mağaza müşterileri de kalitesine güvendiği mağazanın etiketlerini de ikinci planda tutmakta imiş. Müşteriye güven vermenin önemini felsefe edinen bu

anlayıştan yola çıkan Alparslan, şöyle konuşuyor: “Samsun’da alış veriş merkezleri hızla artıyor, rekabet hızla artıyor bu nedenle piyasa daha zorlu koşulların içine çekiyor. Burada hizmet ve kalite her zaman bir adım öne geçiren unsurlardır. Biz daima bunu göz önünde bulundurarak hareket ettik. Bu nedenledir ki yaşanan ekonomik krize rağmen piyasanın daha büyükleri yıkılırken biz ayakta kaldık. Hepimiz birer tüketiciyiz. Günümüzde tüketici alacak olduğu bir ürünü daha önceden çok iyi araştırarak onun hakkında tüm bilgileri ve piyasa şartlarını öğrenerek hareket ediyor. Çok basit ürünlerin bile nerede kaça satıldığını bilen müşteri birde internetten takip yapıyor. Burada önemli olan hizmet. Sizi farklı kılan hizmet anlayışınız ve kaliteniz oluyor.” Konsept mağazaların AVM’ler karşısındaki bir diğer avantajı da bol çeşit sunması. Çünkü AVM’lerin içinde yer alan mağazalarda sadece mevcut ürünlerden yararlanabilen müşteri, kavram mağazada çok daha fazla çeşide erişebilmekte. Aktif mağazasının en aktif bölümlerinden bir tanesi de restoran bölümü. Öyle ki en başlarda müşterilerin dinlenmesi için düşünülen mekâna şimdilerde alışverişi düşünmeyenler de uğruyor sık sık.

29


Yaşam ÇARŞI 2000’de KURULDU 2000 yılında kurulan Çarşı Mağazası 7500 metrekare bir alanda 250 bin çeşit ürün ile 110 personel ile hizmet vermekte. Samsun Çarşı mağazasının başarılı Müdiresi Songül Kozan, butik mağazalar yerine büyük konsept mağazaların tercih edildiğini belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor; “ Butik tarzında cadde mağazaları yerine şimdi konsept mağazalar tercih ediliyor. Çünkü tüm markaları bir arada sunan konseptler müşteri için daha kolay bir tercih dolayısı ile daha rahat bir alışveriş imkanı sağlıyor. Ayrıca bu türden mağazaların içerisinde restoranların olması şehir dışından gelen çok sayıdaki müşterimiz içinde avantajlı. Müşterimiz alışverişini yaptıktan sonra dışarıya gitme ihtiyacı hissetmeden yemeğini de çayını da burada yiyip içtikten sonra evine gidebiliyor.” Çarşı mağazasına da sadece yemek yemek için gelen çok sayıda insan var. Samsun’da krizde birçok kuruluş iflas bayrağını çekerken, ete gelen zamların

ardından çok sayıda restoran da kapandı. Çarşı mağazasını her iki dalda da kriz teğet geçmiş. Kozan, bunun sırrını şöyle açıklıyor: “Olduğumuz gibi kalmamak zorundayız. Geçen yılla aynı kampanyaları yapmııyoruz. Kampanyalarımızı arttırarak müşterilerimizin karına ve faydasına hizmet veriyoruz. Arada ki farkı mağazalar kapatıyor. Aksi takdirde olduğumuz yerde dursa idik bu işin altından kalkamazdık. Ayrıca her sezon ve her ay stoğumuzu %20 oranında aşarak devam etmekteyiz bu sayede.” Şehirde AVM veya konsept mağaza kültürünün birkaç yıl öncesine kadar oturmamış olduğunu ifade ediyor Kozan; “Samsun’da bir AVM’ de talihsiz süreç yaşanması mağazacılık ve AVM kültürü açısından korkulara neden oldu. Birkaç yıl önce başka bir AVM açılıp da aslında Samsun’da ne kadar büyük bir potansiyelin olduğu gözler önüne döküldüğünde herkes bir silkindi. Bu durum piyasayı adeta uçuşa geçirdi. Hem konsept mağazalar hem de AVM’ler için yeni bir dönem

başladı. Şu an eski TEKEL binalarında oluşturulacak AVM’de yer alabilmek için birçok büyük marka mücadele halinde. Çarşı mağazası olarak bizde burada yer almak için girişimlerimizi sürdürüyoruz.” AVM’lerin birden atağa geçmesinden konsept mağazaların ne denli etkilendiğini sorduğumuz Songül Kozan, “Bu durumdan kurumsal olanlar etkilenmedi. Ayrıca ünlü markaların butik tarzında ki cadde şubeleri de etkilenmedi. Bunlar fiyat skalasını aşağı düşürerek, kampanyaları uzun sürdürerek müşteri çekmeye devam edebildiler. Fakat no names yani markasız firmalar, yine markasız butik mağazalar bitme noktasına geldi. AVM’lerde düzenlenen kampanyalar, özel günlere özgü indirim ve hediye kampanyaları, tanıtım çalışmaları müşteriyi çekiyor. Bunun karşısında durabilmek zorundasınız. Kampanyalar çok önemli. Ayrıca hiç peşinat vermeden kredi kartı kullanmadan açık hesap alışverişi imkanı sunmak da AVM’ler karşısında güç katıyor.” diye konuşuyor.

Songül KOZAN

30

Sayı 15 / Ocak 2011


Ali Kemal AZAL

AVM’ler karşısında güç katıyor.” diye konuşuyor. Kozan, AVM’lerin avantajlarını görmek gerektiğini de belirtiyor öte yandan: “Otoparka sahip olmaları AVM’ler için oldukça avantajlı. Ayrıca fast food katının bulunması genç grupları da çeken bir özellik. Çocuklar için oyuncak alanlarının bulunması önemli. Dolayısı ile AVM kültürü ile büyüyen genç ve çocuklar birer tüketici olduklarında alıştıkları AVM’leri tercih ederek cadde mağazalarından butik mağazalardan kopuyorlar. Konsept mağazalar müşterilerini kendileri çekmek zorundalar. Oysa AVM’ler zaten müşteriyi çekiyor. Buraya gelen müşteriler sizden de alışveriş yapıyor. Ekstra enerji harcamak zorunda kalınmıyor. Bizde bunları ön planda tutarak yeni açılacak AVM’lerde yer almak istiyoruz. Özellikle restorasyonunun ardından AVM olarak işletilecek eski TEKEL binalarının olduğu alanda yer almak için girişimlerimiz sürüyor. Bu adımın ardından ise çevre illere yayılmak projelerimiz arasında mevcut.”

AZAL, EN İYİ BİLDİĞİNİ YAPIYOR Azella mağazası 2006 yılından bu yana Samsun’da. Mağaza Genel Müdürü Ali Sayı 15 / Ocak 2011

Kemal Azal, henüz çok genç bir idareci ancak Azella mağazasının halkın gözündeki yerine dikkat edildiğinde başarısı çok net ortaya çıkıyor. Azella Alışveriş Merkezi 2006 yılında insanların ev ihtiyaçlarını tek bir merkezden edinebilmesi düşüncesi ile oluşmuş. 4800 metrekare alanda yaklaşık 16 bin kalem üründe 65 personelle vatandaşa arz ediliyor. Azella’nın restorandı da unutulmamalı. O da markaya dönüşmeye başlamış. Ali Kemal Azal, günümüz alışveriş anlayışında tüketicilerin artık ihtiyaçlarını tek bir noktadan karşılamak istediklerini ve her ürün grubu için dükkan dükkan dolaşmayı yeğlemediklerini belirtiyor: “Konsept mağazalar müşteri potansiyeli ve çalışma sistemi olarak oldukça bağımsız. AVM’ler ise içerisindeki mağazalar neyse o hizmeti verebiliyor. Genellikle AVM’ler içerisinde giyim ve gıdaya yönelik hizmet ön plana çıkarken biz konsept mağazalar daha farklı bir hizmet sunuyoruz. Biz ev konsepti üzerine yürümekteyiz.” “Ticaret günümüzde oldukça zor ve herkes en iyi bildiği işi yapmalı.” diyen Azal, şöyle devam ediyor: “Günümüzde herkes kendi ihtisası üzerine iş yapmalı. Bizim ihtisas alanımız ev

konsepti. En iyi bildiğimiz işi yapıyoruz. Bunda da çok fazla zorlanmıyoruz ve AVM’lerden bu yön ile de farklıyız. Bunun faydasını da yıllara göre doğru oranda bir ivme ile artan ve devamlı çıtanın yükseldiği kazanç seviyemiz ile de görmekteyiz. Şimdiye kadar tüm yatırımımızı markalaşmaya yaptık. Azella’yı sadece Samsun’da değil Karadeniz bölgesinde bir marka haline getirmeyi amaçladık. Bugün ise markamızı harekete geçirme zamanı. Önce bölgemizde ardından Türkiye genelinde açacağımız şubelerimiz ile yatırımlarımızı yükselteceğiz.” Azal, AVM’erin yine de pastayı böldüğünü ve dilimleri düşürdüğünü kaydediyor. Bu nedenle fiyat avantajı, cazip kampanyalar ve hizmet kalitesi ile farklılığı yakalayabilenlerin ayakta kalabileceğini savunuyor. Azella’da bu nedenle sadece satışta değil satış sonrasında da müşteri memnuniyetini korumak adına müşteri hizmetleri birimi oluşturmuş. Bu birim satılan ürünlere dair müşteri şikayetleriyle ilgileniyor. Azal, halkı şehrin markalarına sahip çıkmaya çağırıyor bu arada. Ticaret ve Sanayi Odası’nın başlattığı “Samsun’da var, Samsun için al” kampanyasının hayatın her alanına yayılmasını arzu ediyor.

31


Kapak

Yardımcı üreme teknikleri Samsun’daki merkezlerde de dünya standartlarında ve başarıyla uygulanıyor…

Çocuksuz ailelere

Tüp bebek umudu Kısırlık (infertilite) tedavisinde 1978 yılı bütün dünya, 1989 ise Türkiye için tarihi öneme sahip. Dünyadaki ve bizdeki İlk tüp bebekler bu yıllarda doğdu. Bu yardımcı üreme tekniklerinde bir çığırdı. Bilim adamları daha başka neler yapabiliriz sorusunun cevabını arıyor. Bekir Reşitoğlu

T

ıpta ‘infertilite’ kelimesiyle adlandırılan kısırlık yüzünden , çiftlerin yüzde 15’i ne kadar arzu etseler de çocuk sahibi olamıyor. Diğerleri gibi teşhis edilmesi, ardından da problemin kaynağına inilmesi gereken bir hastalık aslında. Tıpkı görme ya da duyma bozukluğundaki gibi. Halk arasındaki bazı yanlış ama yaygınlaşan inanışlar, tedaviye giden yolları tıkayabiliyor. En temel yanılgı,

32

‘erkek cinsel açıdan sağlıklıysa problem mutlaka kadındadır’ görüşü. Oysa meni ile erkek üreme hücresi (sperm) tamamıyla birbirinden farklı. Sperm hücresi meniyle dışarıya atılıyor. Tek ortak yan bu. Üreme için; erkeklik hücresinin hareketliliği, sağlıklılığı ve sayısındaki yeterlilik bir hayli önem arz ediyor. Kısır ailelerin yüzde 40’ında sorun erkekte. Yüzde 40’ındaysa kadın. Yüzde 20’sinde de; ya her ikisi de tedaviye muhtaç ya da bilinen herhangi bir sebep tespit edilemiyor.

Bayan kısırlığında tüplerdeki tıkanıklılık başı çekiyor. Kadının üreme hücresi yumurta ile erkek üreme hücresi tabii yollarla buluşup döllenme gerçekleşemiyor. Zaten yardımcı üreme tekniklerindeki devrim, bu safhaya müdahaleyle ortaya çıkıyor. Tıbbın bu sahadaki uzmanları, tüplerdeki arızayı nasıl gideririz diye düşünürken, çiftlere ait yumurta ve spermin laboratuvar ortamında birleştirilmesi fikri geliştiriliyor. Sayı 15 / Ocak 2011


Tüp bebek konusunda araştırmaları Prof. Dr. Robert G. Edwards başlatıyor. Deneysel çalışmalar başarıyla sonuçlanıyor ve 25 Temmuz 1978 tarihinde dünyanın ilk tüp bebeği (Loise Brown) İngiltere’de hayata merhaba diyor. Stockholm’deki İsveç Krali-yet Bilimler Akademisi 2010 Nobel Tıp Ödülü’ne Edwards’ı layık gördü. Kısırlığın tedavisinde çığır açan profesör 85 yaşında. Türkiye’deki ilk tüp bebek ise Prof. Dr. Erol Tavmergen ve ekibinin vesilesiyle 18 Nisan 1989’da Ege Üniversitesi’nde dünyaya geldi. İlk bebeklerin her ikisi de kız. Ülkemizdeki ilk tüp ikiz 2 Mayıs 1989’da doğdu. İkisi de erkek ve ayrı yumurtalara ait. Dünyanın ilk tüp bebeği Loise Brown, 2007 yılında 28 yaşındayken doğal yollarla hamile kalarak annelik sevincini yaşadı. Başlangıçta annesindekine benzer sorunlarla karşılaşacağından çok endişe etmiş. Tüp bebek yöntemi yıllardır haberle anlatılmasına rağmen yine de tam bilinmiyor. Bu yön-

temle çocuğa kavuşanlar, bir sır gibi saklıyorlar gerçeği. Aslında kısırlık da gizleniyor. Çünkü kusur ya da ayıplılık sanılıyor. Saklamanın bir gerekçesi bu; toplumun infertiliteye şaşı gözle nazar etmesi. Ana gerekçe bambaşka. Sanki çocuk bir mamul ve sipariş ediyorsunuz önünüze konuyor. Bilinmeli ki, tüp bebek metoduyla elde edilen çocuk da anne ve babasına ait. Tıp sadece, döllenme ve embriyonun rahme yerleştirilmesi aşamasında devreye giriyor. Kısaca anlatırsak; laboratuvarda erkek ve kadın üreme hücreleri buluşuyor. Döllenen yumurtalar birkaç gün içinde çoğalıyor. Oluşan embriyo anne rahmine bırakılıyor. Gebelik sürecine müdahale etmek birkaç ilaç kullanımı haricinde imkansız. Bu ilaçlardan normal yolla temin edilen ve ama düşük riski bulunan hamileliklerde de faydalanılıyor. Rahim duvarına tutunabilen embriyoların gelişimi, normal gebelikteki gibi izleniyor.

Kısaca tüp bebek diye bilinen yardımcı üreme tekniklerindeki en önemli ve yeni gelişme mikroenjeksiyon. Bu daha ziyade erkek kısırlığını ilgilendiriyor. Erkekten elde edilen sağlıklı üreme hücresi sperm kadın yumurtasına özel bir iğneyle enjekte ediliyor.

Tüp bebeğin babası Prof. Dr. Robert G. Edwards

Çok sayıdaki yayına rağmen tüp bebek yöntemi pek bilinmiyor. Özellikle erkekler, cinsel fonksiyon sağlığıyla kısırlığı karıştırıyor.

Sayı 15 / Ocak 2011

33


Kapak

Erkek kısırlığında devrim

Yardımcı üreme tekniğinden faydalanmada kadında yaş, erkekteyse sağlıklı üreme hücresi (sperm) sayısı çok önemli. Tabi ki anne adayının yumurtlamasında da problem yaşanmamalı.

Yardımcı üremede 1992 yılına gelininceye kadar, kısırlık erkekle alakalıysa tıbbın eli kolu bağlıydı. Bu çiftlere çocukları olamayacağı söyleniyordu. Ancak mikroenjeksiyon tekniğinin keşfiyle, erkek ve kadınlar eşitlendi. Artık infertil erkeklere de tedavi yolu açılmıştı. Sperm sayısı belirli miktarın altındaki baba adaylarının seçilen üreme hücreleri, özel bir iğne yardımıyla yumurtaya enjekte ediliyor bu yöntemde. Böylelikle sperm azlığının dezavantajı sıfıra yaklaşıyordu. Üstelik, menide hiç görülmese dahi, testislerdeki sperm üretim merkezinden de hücre sağlanabiliyor günümüzde. Yöntemi dünyada ilk defa Belçikalı Prof. Dr. Andre Van Steirteghem tatbik ediyor hastalarına. Yöntemin Türkiye’deki öncüsü ise 1994’te Prof. Dr. Semra Kahraman. Ülkemizdeki ilk mikroenjeksiyon bebeğini yine bu ekip eline alıyor. Günümüzde kadın kısırlığında da daha ziyade bu metot tercih ediliyor.

netik ilmi. Bir de nesilden nesle aktarılan hastalıkların önüne geçilebiliyor. Merkezin ve ekibin tecrübesi, kullanılan teknolojik donanım ve sunulan psikolojik destek tabii ki hayati derecede önem arz ediyor. Bunun haricinde 110 civarındaki tüp bebek merkezinin birbirlerinden farkı yok. İlaçsız ya da konforlu tüp bebek yöntemleri spesifik durumlarda bazı hasta grupları için öne çıkıyor. Klasik tüp bebekte hormon ilaçlarıyla hastanın byumurtalarının olgunlaştırılması 15

gün sürüyor. Kişiden tedavi bitiminde 10-15 olgun yumurta toplanıyor. İlaçsız metottaysa (In Vitro MaturosyonIVM), bayandan yumurtalar henüz olgun değilken alınıyor. Laboratuvarda olgunlaştırılıyor. Yöntem yumurta sayısı çok (polikistik overli) hastalarda cazip. Artıdan hormon tedavisi bu kadınlarda ciddi yan etki meydana getirebiliyor. Bu yöntemle olgunlaştırılabilen yumurta sayısı klasiğe göre az. Ama son yıllarda hastaya başlangıçta bir miktar hormon verilerek sayı artırılıyor. Konforlu tüp bebek yönteminde hormon ilaçları kalçadan iğne yerine, insülin tedavisindeki gibi deri altına akıtılıyor. Bunu hastanın kendisi tatbik ediyor. Sık sık kliniğe uğrayarak hormon seviyesini ölçtürmüyor. Bu yüzden konforlu yöntem deniyor. Düzenli adet gören ve yumurta rezervi kafi kadınlarda bugün doğal yumurta öne çıkıyor şimdilerde. Gebelik oranını artırmak amacıyla ilaç desteğiyle kadının çok sayıda üreme hücresi imal etmesi yoluna gidilmiyor anlayacağınız. Bu anlayış kadını bir sürü zahmetten ve eziyetten kurtarıyor. Tüp bebek merkezlerinin abartılı istatistiklerle müşteri çekmeye çabaladıkları hakikat. Pazar büyük. Her yıl 180 ila 200 bin çift yardımcı üreme yöntemlerini deniyor. 40 bini evlerine bebekle dönüyor. Hangi merkezle irtibata geçileceği kararlaştırılırken iyi

Dünyanın ilk mikroenjeksiyon bebeğinde (1992) Prof. Dr. Andre Van Steirteghem ve ekibinin; Türkiye’dekindeyse (1994) Prof. Dr. Semra Kahraman’ın imzası ve emeği var.

O tarihten bu yana yardımcı üremede devrim niteliğinde bir ilerleme kaydedilmedi. Döllenme, gebelik ve canlı doğum oranlarını etkileyen faktörler hemen hemen aynı. Daha ziyade embriyonun genetik taramasına ilişkin gelişmeler oluyor. Sakat doğum ve düşüklerin önlenmesinde rol oynuyor ge-

34

Sayı 15 / Ocak 2011


Bazı art niyetli merkez ve medya kuruluşları yumurta ve sperm ticaretine zemin hazırlıyor ufaktan ufağa. Akrabalar arasında hücre bağışına yol açılmaya çabalanıyor.. Adeta nesepsizlik aşılanmak isteniyor topluma. Toplumun temel taşı evliliğin nüvesi evlat, marketten satın alınan meta konumuna geriletilmek isteniyor. Tıbben, dinen, ahlaken ve hukuken etik değil bunlar.

bir araştırma elzem. Yıllardır faaliyet gösteren, kendini ispat etmiş ve kabul görenlerle temas kurmakta fayda var. Bu görüş, kesinlikle yeni bir merkezde tedavi aranamayacağı hükmüne vardırmamalı. Neticede tüp bebek ekip ve teknoloji işi. Dikkat edilmesi gereken husus, merkezin objektif bilgilerle realist çizgide duruş sergilemesi. Umut tacirliğine soyunmaması.

SGK 1240 LİRA VE İLACIN YÜZDE 80’İNİ ÖDÜYOR Yardımcı üreme teknikleri pahalı bir tedavi türü. İlaç dâhil masraflar 6 ila 8 bin lira tutarında. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) her deneme için 1240 lira ödüyor. İlaç harcamasının da yüzde 80’ini karşılıyor. Desteklediği deneme sayısını üçten ikiye düşürdü. Sağlık Bakanlığı 6 Mart 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkındaki Yönetmelik’le, 35 yaş altı kadınlara yerleştirilebilecek embriyo sayısını ilk iki tatbikatta tek’le sınırlandırdı. Amaç çoğul gebeliği önlemek. Bu karar derinden tartışılıyor şu sıralar. Tek embriyonun başarı şansının düşüklüğünden yakınıyor uzmanlar. SGK yardımı için rapor gerekiyor bu arada. Bu da kolay kolay çıkarılamıyor. Kadında alt yaş sınırı 23, üst sınır ise 39. Önceleri 40 idi. Kadının iki tüpü de tıkalı olacak, erkekteki sperm sayısı da 5 milyonun altında seyredecek. Sigortalılıkta da en az 5 yıl ve 900 gün prim ödeme şartı aranıyor. Rapor tanzim edildikten sonra ispatlansa da SGK geçmişe dönük masrafları reddediyor.

Türkiye’de sperm bankası işletilmesi ve üreme hücresi bağışı yasak. Çiftlerin yardımcı üreme tedavisi sırasında arta kalan embriyolarının dondurularak saklanması serbest. Ülkedeki dondurulmuş embriyodan ilk bebek 19 Nisan 2009 tarihinde Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde dünyaya geldi. 30 yaşlarındaki anne 3,5 kilogram ağırlığında sağlıklı bir bebek doğurdu. Dondurulmuş embriyo transfer edilen kadına ayrıca ilaç tedavisi gerekmiyor. Bu ciddi bir avantaj. Ülkemizde başkasına ait yumurta ya da spermden faydalanmak da gayri hukuki. Son yönetmelik bu yönteme yurt dışında başvurmak isteyenlere rehberliği de men ediyor. Bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle de Belçika ve Yunanistan’da rahatlıkla evlilik dışı hücre kullanılıyor. Yumurta aile içi temin edilebildiği gibi, bu olayın ticareti dahi mümkün. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de yakın bir tarihe kadar hukuki bir engel söz konusu değildi yumurta satışında. İslam dini başkasının üreme hücresinden istifadeye kesinlikle ruhsat vermiyor. Tıbbi, hukuki, ahlaki, etik ve sosyal kurallar açısından da mahzurlu bir işlem bu. Dünyada sperm bankasından sağlanan hücreyle üreyen çok sayıda çocuk babasını arıyor. Hücre bağışlayanların bilgilerini sır statüsünde gizleyen bankalar, aşırı baskılar üzerine açıklıyorlar şimdilerde. Kardeşlerin birbirleriyle evlenmesine zemin hazırlayan hücre ticareti ya da bağışı lehinde Türkiye’de de kamuoyu bekleştirilmeye uğraşılıyor ufaktan ufağa. Babasız ailelerin yaygınlaşmasına sıcak bakanlar her geçen gün çoğalıyor ne yazık ki…

Tüp bebeğin Türkiye’deki babası Prof. Dr. Erol Tavmergen

Sayı 15 / Ocak 2011

35


Kapak

Samsun Tıp’ta tüp bebek tedavisi OMÜ Tüp Bebek Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. Tayfun Alper, çocuksuz çiftlerin tüp bebek yöntemini bildiklerini ama bu yöntemle evlada kavuşanların bilhassa babaların olayı gizleme eğilimi güttüklerini söylüyor. Oysa kısırlık da görme ya da işitme engeli gibi bir hastalık. Cinsel güç ya da erkeklikle alakası yok.

Karadeniz Bölgesi’nde kamuya ait ilk tüp bebek ünitesi Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde 18 Ocak 2010 tarihinden bu yana faaliyette. Artık Ankara ve İstanbul yollarına düşmek zorunda değil infertil (kısır) çifler. Aslında bu alanda hizmet sunma düşüncesi 1997’de gündeme geliyor. 1999 sonunda da hasta kabulüne başlanması öngörülüyor. Merkeze hastane binasında 500 metrekarelik yer ayrılmış. Günümüzün gerekleriyle donatılan ünite loboratuvar ve diğer unsurlarıyla tamamen standartlara uygun. Merkezde 2 poliklinik, kan alma odası, ameliyathane, embriyoloji ve

36

androloji laboratuarları, hastaların gereken tıbbi işlem öncesi ve sonrası dinlendirildikleri 6 yatak kapasiteli 3 oda bulunuyor. Kuruluş aşamasında 1 buçuk milyon lirayı aşkın para harcanan merkezde OPU (Oocyte pıck-up), Yumurta Toplama, ICSI (İntrasitaplozmik sperm enjeksiyonu), Mikroenjeksiyon Sperm Elde Etme Yöntemleri - TESE, TESA, MESA ,PESA (Cerrahi sperm arama) ve Embriyo Frezing-Thawing Sperm Frezing-Thawing işlemleri, kısaca gelişmiş bir merkezdeki rutine inen müdahalelerin tümü gerçekleştirilebiliyor. Tüp Bebek Ünitesi’ne tedavi amacıyla başvuran çiftler üç ana gruba ayrılıyor. Birinci gruptakilerin yardımcı üreme

teknikleriyle de bebeğe kavuşmaları günümüz şartlarında imkansız. İkinci gruba mutlaka tüp bebek desteği verilmeli. Üçüncü grup kendiliğinden gebelik şansına sahip ama bir türlü hamilelik yaşanmamış. Yalnız son gruptakilerin evlilik süresi ve anne adayının yaşı çok önemli. Çiftler bir yıllık evli ve anne adayının yaşı genç ise tedavi uygulanmasına gerek duyulmuyor. Fakat çiftler 6 aylık evli ve anne adayı orta yaşlı ise o zaman geç kalınmadan yardımcı üreme teknikleri uygulanmasına başlanabiliyor. Anne adayının yaşı doğurganlık açısından çok önemli. 30’larda kadındaki bu özellik yavaş yavaş, 35 yaşından sonraysa hızlıca törpüleniyor. 40’lı yaşlarda ise iyice minimuma inerek istisnaileşiyor. Sayı 15 / Ocak 2011


Prof. Dr. Tayfun ALPER Şu an dünyada yardımcı üreme tedavileriyle doğan yaklaşık 4 milyon bebek yaşıyor.

Tüp bebek tedavisinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) imkanlarından yararlanmak düzenlenecek rapora bağlı. OMÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Tüp Bebek Ünitesi çiftlere işlemi kendilerinde yaptırma şartı koymadan “tüp bebek gereklidir” raporu takdim ediyor. OMÜ Tüp Bebek Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. Tayfun Alper, bebek isteyen çiftleri zaman kaybetmeden ilgili uzmanlara müracaat etmeleri konusunda uyarıyor: “Çocuk isteyen çiftler tüp bebek merkezlerine gitmeden önce kadın doğum veya üroloji uzmanına başvurabilirler. Ancak burada dikkat etmeleri gereken infertilite konusunda uzmanlaşmış bir doktoru tercih etmeleridir. Bizim için en önemli unsurların başında zamanlama geliyor. Çünkü anne adayının yaşı çok önemli. Bizim ekim dikim için bir mevsimimiz var. Bunda geç kalınırsa mahsul alınamaz. Ayrıca birinci basamakta sonuç alamayan çiftler bir sonraki basamağa yani tüp bebek merkezlerine gitmek için vakit kaybetmemeliler. Tedavide kesintiye uğramamak ve peş peşe yapmak doğru olandır.” Elbette bazı vakalar kesinlik ile başka tedavi yöntemleri araştırılmadan Sayı 15 / Ocak 2011

Canlı erkek üreme hücresi sperm sayısı olağanüstü yani hiç yok denecek kadar azsa; kadın tüpleri tıkalıysa ve yaşı 40’lar civarındaysa hiç zaman kaybetmeksizin tüp bebek merkezine başvurulması öneriliyor.

derhal tüp bebek merkezinin yolunu tutmalı. Bunlar Azospermi (canlı erkeklik üreme hücresi-sperm sayısında olağanüstü azlık), kadınlarda tüplerin kapalılığı ve yaşın ilerlemişliği. Erkek 55 yaşından küçük ise sorun yok. Fakat kadında hiç de öyle değil maalesef. 40 yaşın üstünde gebelik başarı ihtimali yüzde 5 ya da 10’a düşüyor. Bu oranlara rağmen, kadın ilaçsız ve kendiliğinden adet görüyorsa tüp bebek denenebiliyor. Prof. Dr. Alper’e göre, toplum tüp bebeğe dair bilinçli ama tedaviyi gizleme eğilimi yüksek. Bu tedaviyle çocuğa kavuşanlar, bilhassa da babalar bunun bilinmesini istemiyorlarmış: “Erkeklerin kadınlara göre kendilerinde infertiliteyi kabullenmeleri daha zor oluyor. Kadın bunu çok rahat kabulleniyor, çevresi ile paylaşıyor, hatta günlerde konuşabiliyor. Erkekler ise bunu kabullenmekte güçlük yaşadıkları gibi gizli tutmayı yeğliyorlar. Kendisine bile itiraf etmekte güçlük yaşıyorlar. Halbuki bakıldığında bunun işitme kaybı ile veya başka bir hastalıkla bir farkı yok. Neticede kısır olan erkek ile çocuk sahibi olan erkek arasında cinsel fonksiyon ve yaşam açısından hiçbir farklılık yok. Fakat bizim kültürümüzün getirdiği bir netice olarak kabullenmekte zorluk çekiliyor.”

37


Kapak per, bu açıdan devletin bu kısıtlamasını yerinde ve doğru buluyor. SGK, tüp bebek denemelerinin ilk ikisini karşılıyor. Bazı şartları da var. Anne adayı 23’ten büyük, 39 yaşından küçük olmamalı. Çiftlerin nüfusunda kayıtlı öz çocuğu bulunmamalı. Karı-kocalar, anne adayından yumurta, baba adayından da sperm hücresi elde edilebildiği ve maddi imkânları da yerindeyse, SGK’ya muhtaç değillerse, tüp bebek yönetimini istedikleri merkezlerde diledikleri kadar deneyebiliyor.

Anne rahmine tek embriyo yerleştirildiği hamilelik ihtimali yüzde 30’lar civarında. Ortalama her üç denemeden biri başarıyla sonuçlanıyor.

Alper,” Tüm tıbbi bilgilerin yarısının ömrü 4 yıl. Yani bugün doğru olarak kabul edilen ve bildiğiniz tıbbi bilgilerin yarısı 4 yıl sonra geçerliliğini kaybediyor. Dahası hangilerinin geçerliliğini kaybedeceğini de bilememekteyiz. Tıp bu kadar hızlı ilerlerken tüp bebek konusunda da sürekli gelişmeler yaşanıyor. Şu en son yenilik dediğimizde belki de bir başka laboratuarda daha yenisi geliştirilmiş olabiliyor. Her tüp bebek merkezi bu türden laboratuar çalışmalarını kendi bünyesinde yürütüyor. Fakat bu çalışmaların geçerlilik kazanması ve olur alması ispatlandıkça olabilir. Biz sadece burada uygulamayı yapıyoruz. Elimizde ki imkanlar ile araştırma yapmamız mümkün değil.

38

Bu konunun yarışmacıları ile bizi kıyaslamak Samsunspor ile Barcelona karşılaşması gibi.” diye konuşuyor. OMÜ’deki merkezde gerektiğinde kullanmak amacıyla embriyo dondurmak da imkan dahilinde. Böylece işlemlerde elde edilen embriyolardan arta kalanlar saklanabiliyor. Öte yandan rahme hangisi tutarsa düşüncesiyle çok sayıda embriyo bırakılmıyor. Bazen dördü de tutup çoğul gebelik oluşabiliyor. Düşük riski artıyor. Sağlık Bakanlığı da bu yüzden her işlemi bir embriyoyla sınırladı. Donan embriyolar tek tek kullanılabiliyor. Kadın embriyo öncesindeki zahmetli aşamaları tekrarlamıyor bu sayede.Prof. Dr. Al-

Yardımcı üreme tekniklerindeki ilaçlar da pahalı haliyle. Ayrıca herkese aynı miktarda gerekmiyor. Dolayısıyla ilaç masrafı hastalara ayrıca bildiriliyor. SGK ilaçlardan kendi belirlediğinin yüzde 80’nini karşılıyor. İlaç türlerinin başarı katsayısını ciddi boyutta etkilemediğini belirten Prof. Dr. Alper, kullanım kolaylı farkından söz ediyor. Türkiye’deki tüp bebek merkezlerinde evlilik cüzdanı ibrazı mecburi. Evlilik dışı işlemler kesinlikle yasak ve ağır müeyyidesi söz konusu. Merkezler çok hassas davranıyor. Sperm veya yumurtaların karışması ise çok uzak bir ihtimal. Üstelik DNA testiyle durum rahatlıkla belirlenebiliyor. Aksi halde hekimin mesleki hayatı sona ererken, merkez de kapatılıyor. Bazı ülkelerde hücre bağışlamak serbest. Sperm bankalarından hücre temini mümkün. Prof. Dr. Alper, “Herkes kendi değer yargıları ile yaşama hakkına sahip” görüşünü savunuyor.

Sayı 15 / Ocak 2011



Kapak

Samsun Medicalpark EuroFertıl Tüp Bebek Merkezi Bilimsel Danışmanı Dr. M. Hakan Özörnek:

Tıbbın sundugu imkânları Samsun’da da kullanıyoruz Dr. Özörnek, standart ve kalitenin yanı sıra tüp bebek yönteminde psikolojik ve sosyal arka planın bulunduğunu, çiftlerin yakın ilgi beklediğini de anlatıyor.

Dr. M. Hakan ÖZÖRNEK

40

Sayı 15 / Ocak 2011


İstanbul EuroFertıl Tüp Bebek Merkezi Medical Direktörü ve Samsun Medicalpark Euro Fertıl Tüp Bebek Merkezi Bilimsel Danışmanı Dr. M. Hakan Özörnek, Karadeniz’in erkek kısırlığında daha çok hasta barındırdığını söylüyor. Özörnek, İstanbul’da ki EuroFertıl Tüp Bebek Merkezi’ne gelen Karadenizli çiftlerin yüzde 60-65’inde problemin erkekten kaynaklandığını belirlediklerini, 19 Mayıs Şehri’ndeki Medicalpark’ta da istatistiki verilerin yavaş yavaş aynı noktaya kaydığını ifade ediyor.

Sebep Çernobil mi? Güneydoğulu erkeklerde de aynı neticeyi gözlemlediklerini anlatıyor Özörnek: “Bize başvuran Karadenizli ve Güneydoğulu çiftlerin yüzde 3035’inde kadın, yüzde 60-65’indeyse erkek kısırlığı ile karşılaşmaktayız. Bence Karadeniz’deki bu durum Çernobil’den kaynaklanmakta. Şu anda baba olma yaşındaki kişiler Çernobil olduğunda sperm üretiminin tam başladığı dönemde idiler.” Özörnek bir iki nesli sonra Karadeniz’deki anormalliğin ortadan kalkacağını da vurguluyor bu arada. Ancak,Güneydoğu’daki erkek kısırlığına bir açıklama getiremiyor şimdilik. Dr. M. Hakan Özörnek, danışmanlığını yürüttüğü hastanedeki tüp bebek uygulamalarına ilişkin şöyle konuşuyor: “Medicalpark EuroFertıl Tüp Bebek Merkezinde gelişmiş cihazlar eşliğinde detaylı testler ve incelemteler yaparak, ailelerin bebek sahibi olamamasının sebeplerini ortaya koyuyor, yüksek başarı oranı ile gerekli müdahaleleri yaparak sorunun giderilmesine yardımcı oluyoruz. Tıbbın sunduğu tüm olanaklar kullanılarak ailenin bebek sahibi olmasını sağlıyoruz. Tüp Bebek Merkezlerinde, jinekolog, embriyolog, tıbbi genetik uzmanı, üroloji uzmanları, psikolog, biyolog ve hemşirelerden oluşan uzman ve deneyimli ekiplerle çalışıyor, dünyadaki seçkin tüp bebek merkezlerinde uygulanan en yeni tedavileri başarıyla uyguluyor, sevindirici sonuçlar elde ediyoruz. ” Geçtiğimiz mayıs ayında Sağlık Bakanlğı’nca onaylanan Medicalpark Samsun Tüp Bebek Merkezi işletmesini, İstanbul EuroFertıl Tüp Bebek Merkezi yürütüyor. Burada, bu yöntemde dünyada bilinen bütün teknikler hayata geçirilebiliyor. Sayı 15 / Ocak 2011

Dr. Hakan Özörnek, Türkiye’de ilkin kendi merkezlerinde uygulanan bir yöntemden söz ediyor. Bunda genlerdeki 46 kromozomun tümü incelenebiliyor. Böylece dizilimi sağlıklı yumurtalar seçiliyor. Düşük ve sakat doğum ihtimali en aza iniyor.

Dr. Hakan Özörnek, kısır çiftlere sunulan hizmetin standart ve kalitesinin yanı sıra başka bazı faktörlere özen gösterilmesi gerektiğini de dile getiriyor: “Tüp bebek merkezlerine gelen çiftler aslında hasta değillerdir. Çocuk istemiyor olsalar hiçbir problemleri yoktur. Dolayısı ile bu insanlar ihtimam ve ilgi isterler. Psikolojik olarak hassastırlar. Bu nedenle bize başvuran çiftler ile biz yakından ilgilenmek ve onları rahatlatmak zorundayız. Hasta tedavi süresince kendisi ile bir tane doktor ilgilensin ister. Bunu kamu kurumlarında çözmek kolay değildir. Özel merkezlerde bize başvuran her çiftin çocuğu olması için büyük bir gayret göstermek zorundayız. Çünkü her başarılı olduğumuz çift bize 10 tane yeni çift getirebilir. Kamuda böyle bir endişe ve gayret olmasına gerek yoktur. Kaç hasta geldiği kamu merkezleri için çok değişmez.” 7 evli çiftten bir tanesinde kısırlık problemiyle karşılaşıldığı bilgisini de aktaran Özörnek’in üzerinde durduğu şu detaylar olayın psikolojik arka planını sergiliyor: ”Ben kısırlık yerine çocuksuzluk demeyi tercih ediyorum. Ülkemizde sanıldığından çok daha fazla çocuksuzluk problemi yaşayan evli çift var. Zaten böyle olmasa bu kadar çok tüp bebek merkezi olmazdı. Çocuksuzluk tüm dünyada bir problem. Fakat etkileri Türkiye’de daha ağır çünkü sosyal bir sorun. Örneğin ben Almanya’da uzun yıllar çalıştım. Orada çiftlerin çocuğunun olmaması kimseyi bağlayan bir durum değil. Türkiye’de çiftlerle birlikte bu durum aileyi, sülaleyi ve mahalleyi bağlayan bir durum halini alır. Adam kahveye gider ‘Kaç zaman oldu ya yok mu çocuk?’ derler. Türkiye’de çocuğu olmayan çiftler aileden sayılmıyor. Bu da insanları bir an önce çocuk sahibi olalım noktasına getiriyor.” Normalde ne erkek, ne de kadında ileri düzeyde sorun belirlenememişse tüp bebek tedavisi öncesinde aşılama yöntemi de denenebiliyor. Bundaki başarı oranı yüzde 10-15’ler seviyesinde. Erkeğin sperm kalitesi kötü, kadının tüpleri tıkalı ve yaş da 38’i aşmışsa direk tüp bebek tedavisi uyguladıklarının altını çiziyor Özörnek. Tüp bebek metodunda, kadından alınan yumurtalar ve erkekten alınan spermler laboratuar ortamında döl-

41


Kapak lendikten sonra oluşan embriyonun bir iki gün gelişimleri izleniyor. Bu embriyolardan bir tanesi anne adayının rahmine yerleştiriliyor. Diğerleri merkezde dondurularak saklanabiliyor. Ayrıca bir kanser tedavisinde muhtemelen yumurtalıkları zarar görebilecek bir kadının yumurtaları için de aynı işlem yapılıyor. Böylece kanser tedavisinin ardından kişi annelik fırsatına erişebiliyor. Ayrıca eskiden yumurtalarda insan genlerinde bulunan 46 kromozomun bir kısmı incelenebilirken şimdi tamamı incelenebiliyor. Böylece kromozom dizilimi sağlıklı olan yumurta seçilebiliyor. Bu da düşük ve sakat doğum ihtimalini en aza indiriyor. Yeni gelişmenin Türkiye’de iki aydır kendi merkezlerinde uyguladığını kaydediyor Özörnek. Dr. M. Hakan Özörnek, bakanlığın kadına 35 yaşına kadar ilk iki denemede sadece birer embriyo transferine müsaade etmesini şöyle değerlendiriyor: “Bu sayede çoğul gebelik riski tamamen ortadan kalktı. Çünkü üçüz veya dördüz gebeliklerin tamamında erken doğum gerçekleşir. Hiç biri normal doğum süresini tamamlayamaz. Yer darlığından dolayı erken doğan bu bebekler organları tamamen gelişmeden dünyaya gelme riski taşırlar. Daha önce gebelik şansını arttırmak amacı ile uygulanıyordu. Çünkü tüp bebek merkezlerine gelen çiftlerin çoğu ‘ Tarlayı tapanı sattık, geldik. Bir defalık paramız var diyor.’ Bu çifte bir defa deneriz olursa olur. Olmazsa olmaz, yapacak bir şey yok diyemezsiniz. Bu yönetmelik ile de iyi ve kötü merkezler birbirinden ayrıldı. Çünkü bu hastalar Ankara ve İstanbul’a gitmeye gerek olup olmadığını da bize soruyor. Biz dünyada ne yapılıyorsa bu merkezde yapabiliyoruz. Eğer sizin laboratuarınız iyi ise tek embriyo transferi ile de başarılı sonuçlar elde edebiliyorsunuz. Bu nedenle tek embriyo yönetmeliğinden memnunuz.”

42

Sayı 15 / Ocak 2011


Say覺 15 / Ocak 2011

43


Kapak

Azospermi, yani hiç canlı erkek üreme hücresine rastlayamama tablosu bile dünyanın sonu değil bugünkü teknolojiyle. Bu konuya dair de şunları ifade ediyor Özörnek, “Baba adayında hiç canlı sperm hücresi yoksa erkeğin yumurtalığında ki dokudan canlı sperm hücresi bulunabiliyor. Tabi dokuda canlı sperm hücresi varsa. Varsa mutlaka bulabiliyoruz. Yoksa zaten bulamayız. Biz bu metodu Samsun’da da uyguluyoruz. Buradaki merkezimize aylık yeni gelen çocuksuz sayımız 50 civarında. Bütün başvuruları da kabul ediyoruz. Aylık 25-30 arasında tüp bebek tedavisi uyguluyoruz. Geçtiğimiz Mayıs ayında kurulan bir merkez olduğumuz için henüz ilk bebeklerimiz dünyaya gelmedi.” Dr. Özörnek de, kimi tüp bebek merkezlerine başvuranlarda hücrelerin karışma endişesi oluştuğundan söz ediyor: “Biz imam nikâhlı çiftlere dahi bu tedavileri uygulamıyoruz. Bu tedaviler için evlilik cüzdanı ibrazı şart. Hiçbir tüp bebek merkezinde karışıklık ile veya art niyetle çiftlerin kendi yumurtalık veya sperminden başka bir yumurtalık veya sperm transferi olamaz. Çünkü çiftler günümüz teknolojisi ile çocuklarının DNA profilini kolaylık ile öğrenebilir ve kimse bu riskin altına giremez. Bu yanlış bir ameliyat ile aynı. Karışıklık olmaz çünkü bizim merkezimiz yüksek güvenlikli ve laboratuarlarımızın kapısı dahi görevlilere özel düzenlenen manyetik kartlar ile açılmakta. Herhangi bir kişi gelip laboratuarlarımızın içine girip karıştıramaz. Merkezimizde yapılan bir işlem esnasında iki gözlemci bulunarak işlemi yapan kişiyi kontrol eder. Böylece donelerinde karışmasının önüne geçilir. İşlemi yapan kişi ve şahitler evrakları birlikte imzalar.” Dr. Özörnek, Avrupa’daki sperm bankalarından faydalanmak isteyenlere, bunun yerine Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumlarından evlat edinmelerini tavsiye ediyor. Uzun yıllar Almanya’da çalıştığını ve evlat edinme fikrinin bu ülkede de ağır bastığını vurguluyor.

44

DR. ÖZÖRNEKT’TEN İLGİNÇ TÜP BEBEK HATIRALARI… Dr. M. Hakan Özörnek’in meslek hayatı boyunca karşılaştığı ilginç örneklerde var. Kendi ağzından dinleyelim: “ Bir erkek evliliğinin üzerinden 10 yıl geçmiş ve çocuğu olmayınca daha genç biri ile ikinci kez evleniyor. 10 sene de onunla evli kalan kişi daha sonra tavsiyeler üzerine dul kalmış çocuklu bir hanım ile evleniyor. Yine çocuğu olmayınca bize başvurdu. Yaptığımız kontrollerde erkekte bir tane dahi sperm tespit edemedik. O güne kadar kendinde hiçbir kusur aramayan bu kişi için yapacak bir şey kalmamıştı. Diğer bir çarpıcı örnek ise biz çiftlerde resmi nikah şartı arıyoruz. Oysa bazen erkek bir hanımla resmi, ikinci hanımı ile imam nikahlı olarak bize gelebiliyor. Resmi nikahlı eşi 50 yaşında imam nikahlı eşi 30 yaşında imam nikahlı eşine tüp bebek uygulaması istiyor. Elbette yapamıyoruz. Bana gelen bir bey ‘ Ben hak yemeyi sevmem iki eşime birden yapın. Hangisi tutarsa artık’ şeklinde bir talepte bulundu.”

Sayı 15 / Ocak 2011



Kültür & Sanat

Samsun’daki kongrenin dördüncüsünde ilginç bildiriler sunuldu

Mübadele bilinci bilimsel platforma oturuyor Samsun Mübadele Derneği’nin bu yıl dördüncüsünü tertiplediği Ulusal Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Kongresi’nin onur konuğu Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “1920’lerin başında Selanik havarisindeki 711.000 Türk’e ne oldu?” diye sorarak, Türk milletinin uğradığı zulüm ve işkencelere dikkat çekti. Kongre bildirilerden oluşacak kitap, ocak ayı içinde basılacak.

S

amsun Mübadele Derneği’nce düzenlenen Ulusal Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Kongresi’nin dördüncüsünde onur konuğu, Yörükler ve Türk boyları üzerine çok sayıda esere imza atan Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu idi. Kongrede, yirmiyi aşkın akademisyen ve araştırmacı bildiri sundu. Halaçoğlu, Selanik ve çevresindeki 711 bin Türk’e 1920’lerin başında ne olduğunu sorarak bilimsel etkinliğin rengini değiştirdi adeta. Kongrenin Yürütme Kurulu Başkanlığı’nı yapan Mübadele Derneği Genel Sekreteri Akın Üner’le etkinliği değerlendirdik. -

46

Ulusal Mübadele ve Balkan Türk

Kültürü Araştırmaları Kongresi’ni hangi amaçla organize ediyorsunuz? Bu, her şeyden önce akademik bir kongredir. Her yıl yapılan akademik toplantıların bu sene dördüncüsünü gerçekleştirdik. Rumeli Türk kültürü, tarihi ve bilhassa mübadele üzerine Türkiye’de yapılan akademik çalışmaların ortaya konabileceği bilimsel platformların yetersiz olduğu gerçeğinden hareket ederek bu kongreleri tertipliyoruz. Öte yandan bu kongrelere ülke genelinde çok sayıda sivil toplum örgütü de katılıyor. Böylece önemli bir deneyim ve bilgi paylaşımı olanağı da yakalamış oluyoruz. - Bu kongrede farklı, göze çarpan neler konuşuldu? İlk defa özelliği taşıyan,

ilginç bilgiler aktarıldı mı? Bu yılki kongrenin en önemli konuşmacısı, eski Türk Tarih Kurumu Başkanlarından Prof. Dr. Yusuf Halacoğlu idi. Selanik Yörükleri üzerine çok önemli bir bildiri sunan Halacoğlu, “1920’lerin başında Selanik Havarisindeki 711.000 Türk’e ne oldu?” diye sordu. Bu soru önemliydi; çünkü Anadolu’da yaşayan Ermenilere ve Rumlara yönelik tek taraflı iddialarla karşı karşıya bırakılan Türk milletinin zulüm ve işkencelere maruz kalan taraf olduğunu hatırlatıyordu. Bunun dışında toplantıya çok farklı üniversitelerden katılan yirminin üzerindeki akademisyenden Osmanlı’nın Rumeli’deki iskân politikaları, mübadele öncesi ve sonrası dönemde göçten etkilenen Sayı 15 / Ocak 2011


Genel Sekreter Akın Üner, Giresun’dan Bursa’ya, Sarıyer’den Amasya’ya, Kapadokya’dan Ankara’ya kadar değişik illerden mübadil derneklerinin bu yılki kongreye damgasını vurduğunu söylüyor.

Akın ÜNER

taraflardaki sosyokültürel değişimler, mübadeleye ilişkin belgeler, kültürel etkileşim ve Osmanlı döneminden kalan eserlerin son durumları gibi konularda çok değerli sunuşlar geldi. Bu kongrenin bir diğer önemli tarafı da ilk kez Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmesi oldu. - Kongreyi bir de sonuçları itibariyle kritik eder misiniz? Aslında en önemli tarafı, bu kongrelerin artık gelenekselleşmesi oldu. Bu yıl dördüncü kez yapılan kongreden ayrılırken beşincisinin tarihi ve programı üzerinde görüş alışverişleri de başlamıştı. Öte yandan bu yılki kongreye Giresun’dan Bursa’ya, Sarıyer’den Amasya’ya, Kapadokya’dan Ankara’ya kadar değişik illerden katılan mübadil dernekleri de damgasını vurdu. Seksenyedi sene önce Türkiye’nin dört tarafına dağıtılan mübadillerin temsilcileri vasıtasıyla bile olsa yeniden kucaklaşması, birbirlerinin yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi ve görüş alışverişi yapmaları önemliydi. Daha önce sadece kumar oynamak ya da ucuz siyaset yapmak için kullanılan hemşeri derneklerinin bilim üretmesi, kitap bastırması, sanata ve folklorik değerlere sahip çıkması açısından örnek bir kongre olduğunu söySayı 15 / Ocak 2011

lemeliyim. Kongre sonrası bildirilerden oluşacak kitap, ocak ayı içinde basılmış olacak. - Samsun Mübadele Derneği’nin yeni projeleri var mı? Üzerinde çalıştığımız çok sayıda irili ufaklı proje var. Alaçam Mübadele Müzesi bu projelerin en büyüğü. Kültür Bakanlığı envanterine giren ilk mübadele müzesi olma özelliğini taşıyacak bu projenin tüm hazırlıkları bitti, 2011’de açılacağını düşünüyoruz. Bunun dışında oluşturduğumuz Rumeli Türküleri korosu 28 Mayısta ilk konserini verecek. Bu yıl Rumeli Sofrasını tanıtan oldukça güçlü bir etkinlik planlıyoruz. Yunanistan gezilerimiz sürecek. Futbol turnuvası ve 88. yıl etkinlikleri de bu sene sürecek. Yeni kitaplar bastıracağız. - Rum mübadillerin burada bıraktığı ev ve eserlerle alakalı çalışmalar var mı? Bu konuda AB projesi tekliflerimiz oldu. Ancak Lozan Anlaşması’nın karşılıklılık ilkesine önem veriyoruz. Buradaki Rum eserleri korunduğu kadar oradaki Türk eserleri de korunmalı. Özellikle eserlerin karşılıklı envanterinin çıkartılması, korunmalarına yönelik bir toplumlar arası mutabakatın oluşması konusunda bir şeyler yapmak gerekiyor. Bu

noktada Selanik Belediyesi’nin atmayı planladığı olumlu adımlar var. Burada da Türk belediye başkanlarının bakış açılarında olumlu değişiklikler görüyoruz. - Bizim mübadillerimizin Balkanlara gittiği gibi oradan buraya Rum mübadil torun ya da çocukları geliyor mu? Derneğinizle işbirliği ya da bilgi alışverişi içindeler mi? Elbette geliyorlar. Hatta onlar daha sık geliyorlar. Bunun başlıca nedeni, Türkiye’nin Yunanlılara vize uygulamaması. Karadeniz’e gelenler daha çok Trabzon tarafına yönleniyorlar. Bunun başlıca sebebi, Trabzon’daki Sümela Manastırı’nın Karadeniz Rum kültürü üzerindeki tesiri... Samsun’da Rum turistleri cezp edecek pek fazla bir şey bırakılmamış ne yazık ki. Alaçam’da kurulacak müzenin hem Türk hem de Rum mübadil kökenlileri cezp edebilecek bir turizm merkezi olmasını ümit ediyorum. Karşılıklı ziyaretlerde planlı bir iş birliği yok. Ama Yunanistan’daki dostlarımız tarafından bireysel yapılan ziyaretlere ilişkin ricalar olabiliyor. Biz de onlara ev sahipliği yapmaya çalışıyoruz. Çünkü aynı dostluğu fazlasıyla onlardan da görüyoruz. Özellik AB projeleri kapsamında bu işbirliği olanaklarını daha da arttırabilmeyi umuyoruz.

47


Alışveriş

Levi’s® mont ve kabanlar soguga ve sıradanlıga karsı Kötü hava koşulları tarzınızı konuşturmanıza engel olamaz! Levi’s® mont ve kabanları her ortamda fark edilmenizi sağlıyor.

L

evi’s® mont ve kabanları, soğuktan ve yağmurdan korunurken tarzından ödün vermek istemeyenlerin favorisi oluyor. Son derece rahat ve kullanışlı olan bu mont ve kabanlar her ortamda giyilebiliyor. Sonbahar/Kış 2010-2011 sezonunda farklı renk seçenekleriyle sunulan Levi’s® mont ve kabanları tarzınızı ortaya koyarken fonksiyonellikten de ödün vermiyor. İdeal büyüklükteki ceplere cüzdan ve cep telefonu gibi hep elinizin altında olmasını istediğiniz eşyalar

48

yerleştirilebiliyor. Böylece ayrı bir çanta taşımaya gerek kalmıyor. Kıyafetinizi Levi’s® atkı ve şallarla tamamlayın Serin havaların en havalı kıyafet tamamlayıcıları atkı ve şallardır. Siz de mont veya kabanınızı bir Levi’s® atkı veya şal ile hareketlendirebilirsiniz. Bu şekilde hem modern hem de havalı olmak hiç de zor değil. Levi’s® mont ve kabanları giydiğinizde bütün bakışlar sizin olduğunuz tarafa döner, çünkü kesinlikle sıradan değiller! 1950’lerin asi rockçıları Levi’s® için il-

ham perileri oldu Sonbahar/Kış 2010-2011 sezonunda Levi’s®, itaatsizlikleri, bencil tutumları ve kaçamak davranışlarıyla toplumu sarsan 1950’lerin asi rockçılarından esinleniyor. Hiçbir kalıba uymayan bu genç erkek ve kadınlar, önüne geçilmez kayıtsızlıklarıyla kuralları yıkmış ve o dönemde kendi alt kültürlerini yaratlerini yaratmışlardı. Şimdi de onların tutkuları Levi’s®’ın Sonbahar/Kış 20102011 koleksiyonuna yansıyor. Levi’s® mont ve kabanları da bu asi havadan payını fazlasıyla alıyor. Sayı 15 / Ocak 2011


Yeşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi’nde “2011 Yeni yıl Kampanyası” Başlıyor

En degerlisini hakedenlere Yeşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi, 2011 Yeni Yıl Kampanyasında, 1 kişiye 2011 model, Mercedes CLC 160 hediye ediyor.

20

Mart 2011 tarihine kadar Yeşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi mağazalarından aynı gün toplamda 100 TL ve katları tutarında alışveriş yapan herkes Mercedes CLC 160 için çekilişe katılma hakkını kazanıyor. Herkesin sahip olmak istediği bu rüya otomobil çekiliş sonucunda belirlenecek talihliye verilecek. Kampanya süresince Yeşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi mağazalarından aynı gün içinde toplam 100 TL ve katları tutarında alışveriş yapan herkes, fatura ve/veya fiş karşılığında AVM içinde Sayı 15 / Ocak 2011

bulunan kampanya masasından şans kuponlarını alabilicek. 02 Nisan 2011 tarihinde noter huzurunda yapılacak çekiliş ile belirlenen 1 talihli 1 adet 2010 model Mercedes CLC 160 otomobil kazanacak. Ayrıca çekilişle Doğtaş Mobilyadan 1 adet yatak odası takımı ve 1 adet yemek odası takımı, 2 adet LG 421.D450 LCD TV ve 2 adet Sony DCR – SX34 kamera sahiplerini bulacak. Kampanya Yeşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi bünyesindeki tüm mağazalardan yapılan alışverişleri kapsıyor.

49


Sağlık

Obeziteye çare aranırken, nice iddialar ortaya atılıyor bir bir…

Kan gruplarıyla beslenme arasında bir iliski var mı ? Vücudun kimyası kadar, davranışların analizi de etken bünyemizdeki hormon, enzim, vitamin, mineral, protein, glikoz ve diğer etkin maddelerin trafiğinde. Nedense her şeyi basit matematik formüllere bağlama ve gerektiğinde bunu hayata geçirerek amaca ulaşma isteği hâkim zihinlerde. Bir nevi davranışları kontrolden, düzenden ve dengeden kısaca zordan kaçış bu…

Diyetisyen Güzin Tümer’e göre kan grupları ve beslenme ilişkisinde, özel ya da genel sonuçlar çıkarmak bilimsel kurallar ışığında doğru değil

50

Sayı 15 / Ocak 2011


İ

İnsanın tüm yaşamı, sergilediği iyi ya da kötü davranışlar üzerine kurulsa da, davranışların kimyasına ilişkin çalışmalar hala yetersiz. Davranışlarımız ve yaşam tarzımızın çok çeşitli faktörlerin etkisinde kaldığını biliyoruz. Hormon dengesizliği ve enzim yetersizlikleri, besin öğelerinin azlığı ya da çokluğu davranışlarımızı etkiliyor.

yeni koşullarda buldukları gıdaların en uygun bir şekilde hazmını sağlayacak bir sindirim sisteminin ve de uygun bir vücut bağışıklığının teminini garanti edecek biçimde gelişmişlerdir. Bu konuyla ilgili yeni bulgular işaret ediyor ki; gıdalarla kişinin kan grubu arasında oluşan kimyasal reaksiyonlar; kişinin genetik mirasına göre değişiyor ve onun ayrılmaz bir parçası.

Yetersiz beslenme, besin alerjileri, metabolik bozukluklar, sosyal psikolojik veya fizyolojik travmalar vücutta bazı maddelerin dengesizliğine ve davranışlar sapmalarına yol açıyor. Örneğin B grubu vitaminlerinin; selenyum, çinko, magnezyum ve demir gibi mineralleri ile bazı yağ asitlerinin (balık yağı w-3) yetersizliği bilişsel bozukluklara, agresif davranışlara, anksiyete ve depresyona sebep oluyor.

Kan gruplarının genetik önemi pek çok yeni biyolojik çalışmayla tescilleniyor. Grupların beslenmeyle ilgili yönlendirmesine uyularak bağışıklık sisteminin dengesini bozacak zararlı maddelerin vücuda girmesinin engelleneceği ve bunun yanında onu takviye edecek maddelerin vücuda gireceği ve böylece de kişinin sağlıklı kalacağı iddia ediliyor. Bu yeni bulguların insan sağlığının idamesi, hastalıklara karşı korunması ve hatta vücutta o ana kadar zarar görmüş hücrelerin yenilenmeleri yolunda olumlu katkılarda bulunabileceği umuluyor. Hatta öyle ki, genetik konusundaki devrim, kan grupları devrimi diye de nitelenmekte.

Alkol ve kafeinin sinir sistemine etkisi var. Rafine şeker tüketiminin arttığı durumlarda adrenalin de yükseliyor. Bu durumun da çocuklarda hiperaktif davranış geliştirdiği ileri sürülüyor. Aynı zamanda fazla karbonhidrat tüketildiğinde serotonin yüklenmesiyle uyku hali, gevşeme ve rahatlama oluşuyor. Ancak bu durumun devam etmesi halinde kişinin depresifleştiği bildiriliyor. Hızlı kilo verme çabaları da davranışları zedeliyor. Günümüzde bazı uzmanlar kan grupları ile besin öğesi arasında ilişki olabileceğini de öne sürüyor. Kan, vücutta oksijeni ve besin maddelerini hücrelere; karbondioksit ve diğer atıkları ise boşaltım organlarına taşıyor. Pıhtılaşmayı sağlayan, direnç mekanizmasını oluşturan pek çok maddeyi, vücuda dağıtan sıvı. Kan yapısında A ve B antijenleri (antijen, vücuda girdiğinde kendine özgü antikor sentezini uyaran madde) içerip içermemesine göre sınıflandırılır. Buna göre bireylerin kanları A, B, 0 (sıfır) ya da AB olarak gruplanır. Bir teoriye göre insan kan grupları; vücut sıvılarının pH seviyelerinin dengelemesine yönelik gıda seçiminde önemli rol oynuyor. Şöyle ki; kan grupları, insanın çeşitli koşullarında neslini idame etmesine yönelik süregelen adaptasyonlarla ortaya çıkmıştır. Bu gruplar, insanların Sayı 15 / Aralık 2011

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Diyet Bölümü Baş Diyetisyeni Güzin Tümer, yukarıdaki bilgilerin bütünüyle teori ve iddialardan ibaret olduğunu söylüyor. Geçerli ve bilimsel kanıt anlamında çalışma yok. Kan grupları - beslenme ilişkisinde, özel ya da genel sonuçlar çıkarmak bilimsel kurallar ışığında doğru değil. Ancak ilginç ve yeni bir araştırma sahası. Kan grubu endeksli beslenme planı; obezite ve bazı kronik hastalıklarla bir hayli yanlış hatta. Günümüzde geçerliliği söz konusu değil bu yaklaşımların. Beslenme - genetik - obezite - kronik nik hastalıklar arasındaki ilişki, araştırmalarla sabit. Konu popülerliğini koruyor. Beslenme genetiği (nutrigenetik); beslenme ile kişinin genetik yapısı arasındaki ilişkiyi moleküler seviyede araştıran ve ortaya koyan bir bilim dalı. Diğer tanımla nutrigenetik, bireyin kalıtsal yapısının gereklerine uygun beslenme alışkanlıklarının belirlenmesi yoluyla, yatkınlık taşıdığı hastalıklardan olabildiğince uzak

kalması ve yüksek yaşam kalitesinin temini. Tüm insanların gen dizilimi yüzde 99,9 aynıdır ve yüzde 0,1 farklılık insanlar arasındaki çeşitliliğin genetik kökenini açıklar. Beslenme belirli şartlar altında bazı bireylerde belirli hastalıklar açısından ciddi bir risk faktörü olabilir. Çok tüketilen besin maddeleri insan genomunu doğrudan ya da dolaylı etkileyerek genlerin yapısını ve etkilerini değiştirebilir. Bir besin maddesinin bireyin sağlığını ne kadar etkileyeceği o kişinin genetik yapısına bağlıdır. Kişilerin beslenmelerinde o kişinin gıda ihtiyacı, beslenme durumu ve genetik yapısı ile ilgili bilgilere dayanarak yapılacak düzenlemeler, kronik hastalıklara karşı koruyucu, hastalığın şiddetini azaltıcı ve hatta tedavi edici olabilir. Çağımızın büyük surunu olan ve pek çok metabolik bozukluğu beraberinde getiren obezite; fazla enerji alımından ve enerjinin harcanamamasından ortaya çıktığı bilinse de, genetik yatkınlık obezite için önemli bir sebep. Ancak tek başına değil. Obezite araştırılırken enerji regülasyonunu düzenleyen mekanizmalar anlaşılmaya çalışılıyor. Leptin ve diğer genetik faktörlerin bulunması büyük heyecan meydana getirmişse de, bu genetik faktörler obezitenin tüm dünyadaki hızlı artışını açıklayamıyor. Hızlı artışta çevresel faktörlerin (fizik, sosyo-kültürel, ekonomik) rolü anlaşıldı bugün. Sağlıklı, yeterli zayıflama - diyet programlarının yanında düzenli egzersiz yapılması, yaşam tarzının değiştirilmesi, alışkanlıkların düzeltilmesi obezite sorunun çözülmesinde, engellenmesinde çok daha fonksiyonel. Bilgileri elde ettiğimiz Diyetisyen Güzin Tümer, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Kanser, kalp hastalıkları ve bazı meta-bolik hastalıklarının da genlerle ilişkisi olduğu bilinmektedir. İleriki yıllarda her kişinin bir gen haritasının çıkarılması belki de çok uzak değildir. Her insan için böyle bir tanımlamanın erken yaşlarda yapılması çoğu hastalıkların önlenmesinde eminim çok büyük rol onacaktır. Oluşma riski yüksek olan hastalıkların genlere göre tespiti ile bireyin yaşamı boyunca yapması gereken diyet örneği, beslenme şekli ve yaşam tarzı belirlenebilir. Ülkenin mevcut sağlık giderleri azaltılabilir, sağlık ve yaşam kalitesi artırılabilir.”

51


Spor

Samsunspor Teknik Direktörü Hüseyin Kalpar:

Süper lig inancını bosa çıkartmayacagız Teknik Direktör Kalpar, ilk yarıdaki başarılı performansta en büyük payı yönetim ve oyuncularına veriyor. Kendilerine inanan taraftara da teşekkür ediyor ama ‘biraz sabır’ diyor. Kalpar’a göre Süper Lig heyecanına kapılmak için henüz erken. Başarının sevgi ve saygıya dayalı ağabey-kardeş ilişkisinin sürmesiyle geleceğini söylüyor. En büyük korkusu rehavete kapılmak. Enes Şahin

B

ank Asya 1’inci.Lig’de son beş sezonun en verimli ilk devresini yaşayan KırmızıBeyazlılar, kazandığı galibiyetler ve ligde bulunduğu konum itibariyle herkesin takdirini topluyor. Yakalanan başarının mimarı şüphesiz Teknik Direktör Hüseyin Kalpar. Tecrübeli çalıştırıcı daha önce çeşitli takımlarda yaşadığı olumlu ve olumsuz tecrübelerini teraziye koyarak “Samsunspor için en iyi ne yapılabilir?” düşüncesi içerisinde. Ona göre Süper Lig heyecanı için erken henüz erken ama takımına çok güveniyor. 2010–2011 sezonunda lige iyi başlayamadıklarını açıkça söylemekten kaçınmamakla birlikte ilk yarıyı iyi yerde bitirdiklerini vurguluyor. Onun için futbol disiplin oyunu, disiplinsizliğe tahammülü yok. Oyuncularını evlatları gibi görüyor. Başarının; sevgi ve saygıya dayalı ağabey-kardeş ilişkisiyle geleceğine inananlardan. .

52

Eleştiriye açık, şeffaf bir kişiliğe sahip Kalpar. Ancak haksız eleştiriye tahammül edemiyor. Geldiği günden beri yükseliş yaşadıklarının altını çiziyor.

Hüseyin KALPAR

Sayı 15 / Ocak 2011



Spor Kalpar’ın gözünden ilk devre Teknik Patron Hüseyin Kalpar, Akhisar maçıyla adım attıkları ilk yarı performansı için, “İyi başlayamadık fakat iyi bitirdik” diyor. Kalpar, eleştiriye açık, şeffaf bir kişiliğe sahip. Zaman zaman iniliş çıkışlı grafikler çizdiklerini görmezden gelmiyor. Mağlubiyetlerin takıma çok şey kazandırdığını düşünüyor. Bank Asya Ligi’nin çok zor çekişmeli geçtiğini anlatıyor tecrübeli çalıştırıcı. Ligin dibine demirleyen takımların zirvedekileri yenecek güçte bulunması haklı çıkarıyor onu. İkinci devrede çok zorlanacaklarından emin.

İlkleri yaşadık Bank Asya Ligi’nin son haftasında evinde oynadığı karşılaşmalarda yenilgi yüzü görmeyen Ç.Rizespor’u, deplasmanda mağlup etmenin gururunu yaşayan hoca, ilk yarıda başardıklarına dikkatleri çekiyor. Evinde yenilgisiz K. Erciyesspor’u deplasmanda 2-0 mağlup etmelerinin rastlantı olmadığını vurguluyor örneğin. Sezonun son haftalarında ikili averajlara kalındığına

bu skorlar bir hayli rol oynayacak. Rehavette kapılmamak en titiz davrandığı konu. Başarıyı kendisinden çok, oyuncularının özverili çalışmasına ve başarıya şartlanmalarına bağlıyor.

Şehir Süper Lig’e inanıyor Taraftarların takımı sonuna dek desteklemesi Hüseyin Kalpar’ı mutlu eden baş faktör. Takımın şehrin taraftar potansiyelinin olumlu etkilendiğini ifade ediyor. Yalnız biraz daha sabır diyor. Süper Lig özlemi için ellerinden geleni ortaya koyduklarını kaydediyor. Günün 12 saatinde kulüp binasında hesap üstüne hesap yapıyor.

Benimde hatalarım olabilir Medyanın bazı eleştirilerini haksız buluyor. Anlam veremiyor bu yüzden. Geldiğinden beri ki çıkışın unutulmasına hayıflanıyor doğrusu. Küme düşmemeye oynandığı günleri hatırlatıyor istemeyerek. Geçen seneki ilk 11’den bugün altı oyuncu yola devam ediyor. Bu oyuncuların form ve performans düzeyleri üzerinden

takımın değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. İdmana dayalı futbola önem verip, oyuncularını hafta içindeki form düzeylerine göre kadroya dahil ettiğini söyleyen başarılı antrenör, “Oyuncularıma gerektiğinde ağabey, gerektiğinde baba olurum, kimse benim ne babamın oğlu ne de akrabam, formayı hak eden kazanır ve alır. Formayı ben vermem oyuncu kendisi alır” diyor. Başarılı savunma oyuncusu Kemal Tokak’ın formayı kendisinin kaptığını da sıkıştırıyor sözleri arasına. Yönetimine de övgüler yağdırıyor öte yandan. Maddi ve manevi düzeni yönetimin sağladığını söylüyor içtenlikle. Teknik direktör, futbolcular ve yönetimin geçici olduğunu da dile getiriyor öte yandan: “Ben giderim başkası gelir ama Samsunspor her zaman kalıcıdır.” Kalpar, disiplini seviyor. Tabi ki sevgi ve saygıya dayananını. Sezon başındaki hedef ilk 6 idi. Bunun gerisine düşmek başarısızlık. Şehir halkının takımlarına duydukları güvenin neticesini lig bitiminde elde edeceklerini belirtiyor Kalpar.

Samsunspor Basın Sözcüsü Haluk Tan:

Sehir takımına sahip çıktı Basın sözcüsü Tan, “Şehrin yerel yöneticilerine, bürokrasisine ve siyasilerine varıncaya kadar herkesi aynı yönde odaklayamadığınız müddetçe başarılı olamazsınız. Bilhassa şehrimizdeki belediye başkanlarından, siyasi parti temsilcilerinden, milletvekillerinden büyük bir birliktelik gördük.” diye konuşuyor. 54

Haluk Tan, bu sezon borçları kapatıp, kulübe nefes aldırdıklarını söylüyor.

Sayı 15 / Ocak 2011



Spor Samsunspor Basın Sözcüsü Haluk Tan, Kırmızı Beyazlılar’ın iyi günde kötü günde neler yaşadığını detaylarıyla bilenlerden biri hiç şüphesiz. Zorluklarla mücadele eden takımın nereden nereye ulaştığının bilincinde. Maddi sıkıntıların aşılması Haluk Tan’ı mutlu kılıyor. Tan, başarının sırrının ekonomik unsurlardan geçtiğini düşünüyor. Başarıyı birkaç kişiye değil, bunda emeği geçen herkese bağlıyor. Yardım ve desteklerini esirgemeyenlere minnettar. İkinci yarıya umutla bakıyor.

siyasi parti temsilcilerinden, milletvekillerinden büyük bir birliktelik gördük. Sezon ortasında Samsunspor’a 400 bin dolarlık ve 22 bin frankın ödenmesinde yardımlarını esirgemeyen Suat Kılıç’ın, eski başkanlarımızdan Adnan Ölmez, Fuat Köktaş ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz’ın destekleri bizleri son derece umutlandırdı. O zaman anladık ki bu şehrin takımının bu ligde olmaması gerektiğine. Samsunspor sahipsiz değil artık.

Samsunspor’un şuan ki ekonomik durumu nasıl acaba?

Taraftarı nasıl buluyorsunuz?

Samsunspor birinci devreyi beklentilere yakın bir yerde, umudumuzu ikinci yarıya taşıyacak şekilde bitirmiştir. Geçen sene Bank Asya Liginde 2,8 milyon bütçemiz ile en ekonomik takımdık. Bu sene ise tam tersi borçlarımızı kapatıp kulübümüze nefes aldırdık. Ligde hedefimizi ilk altı olarak belirledik. Bu süreç içerisinde bütçemizi de 4,1 milyona taşıdık. Ayrıca 1,3 milyonluk genel bir ek bütçe hazırladık. Bank Asya Ligi’nde ve Süper Lig dâhil olmak üzere futbolcularına borcu olamayan tek kulüp olarak gösterilebiliriz. Futbolcularımızın primleri, maç başına alacakları dahil tüm borçlarımızı ligin ilk yarısında kapatmış bulunmaktayız. Bir futbol takımının başarısını yüzde doksan beş oranında etkileyen faktör ekonomidir. Takım ekonomik olarak düzgün idare edilirse başarı da kendiliğinden gelir. Geriye kalan yüzde beşlik dilim ise yönetimin tutumudur. Yönetim olarak ne kadar iyi şeyler yaptığımıza biz karar veremeyiz, ama masöründen, başkanına herkes bu takıma ne katabilirim düşüncesi içerisinde. Size göre takıma ne ölçüde destek veriliyor? Bu şehir artık bu takıma sahip çıkın demeye gerek kalmadan herkesin sahip çıkmaya başladığı bir takım oldu. Var olan yönetimin gerçekleştirmeye çalıştığı en önemli etken bu idi. Yönetimin inandığı başarıya, takımın ve şehrin inanması başarıdaki en büyük etkendir. Takım olmak sahaya on bir kişiyle çıkmak değildir. Taraftarından, masörüne, doktorundan yönetimine herkesin başarı için kenetlenmesidir. Şehrin yerel yöneticilerine, bürokrasisine ve siyasilerine varıncaya kadar herkesi aynı yönde odaklayamadığınız müddetçe başarılı olamazsınız. Bilhassa şehrimizdeki belediye başkanlarından,

56

Samsunspor taraftarı Bank Asya Ligi’nde geçen sene yapmış olduğu görsel şovlarına ilk yarıda da devam etti. Takımımıza müthiş bir tribün desteği veren taraftarlarımız, bu sezon evimizde oynadığımız, Denizli, Ordu ve Antep maçlarında harika görsel şovlar yaptı. Bunun haricinde Türkiye’ye ders verir nitelikte taraftar grubumuz oluştu. “Samsunspor taraftarı takımından önce ligini atlamıştır.” Türkiye’ye örnek olacak görsel şölenleri ve davranışları gerçekleştirmiştir. Samsun’da oynanan maçlara siyasilerin Ankara’dan yetişebilme çabalarını, Ordu maçı öncesi görsel pankart şov hazırlıklarında ziyaret ettiğimiz taraftarlarımızın yüzlerindeki mutluluğu gördük. Herkes başarıya odaklanmış durumda. İkinci yarı nasıl geçecek sizce? İkinci devre ilk devreye nazaran daha da zor geçecek. Hava şartlarının olumsuzluğu iyi kondisyonu mecbur kılacak. Futbolcularımız daha fazla efor sarf edecek. Sakatlanmaların artabileceği bir devre olabilir. Küme düşmemeye oynayacak takımlar can havliyle mücadele edecek. Zirveye oynayan takımlar ise daha da hırçınlaşacaktır. Burada futbolcularımızın ve şehrimizin hedefine itidalli yürüyerek ilerlemesi gerekiyor. Bu takım yeri geldiğinde yenecek, yenilecektir de. Dolayısıyla ne yaşadığımız başarıları çok büyüteceğiz ne de başarısız olduğumuz maçlarda kendimizi perişan edeceğiz. Takımın doğru yerlerine yapacağımız doğru transferler ile ligin ikinci devresine umutlu bir şekilde gireceğiz. İleri uçta hücum yönü yüksek olan futbolcularımız var. Abdülaziz, Zenke ve Agbetu çok iyi top sürebilen oyuncularımız. Takımdan ayrılan forvet oyuncularının yerine kaliteli ileri uç oyuncusu alacağımız aşikar. İkinci yarının ilk transferi Dilaver Güçlü, Alman takımı Bochum altyapısında yetişmiş bir oyun-

cu. Duran topları iyi kullanıyor. Takıma şüphesiz faydalı olacağını düşünüyorum. Takıma yapılan transferler oynayacak oyunculardır. Kimse kimsenin yedeği değildir. Futbolcu çalışarak formasını hak eder. Hocası da oyuncusuna görev verir. Kemal Tokak takıma transfer olduğunda hiç kimse ilk on birde oynamasına ihtimal vermiyordu. Fakat Kemal çalıştı hocasının isteklerini gerçekleştirdi ve formayı bırakmamak üzere aldı. Hocamız mevcut takımımız içerisinde idmanlarda iyi performans sergileyen hiçbir futbolcumuzun adaletsizliğini sağlamıyor. İlk yarıdaki hangi oyuncular sivrildiği görüşündesiniz? Kemal Tokak ve Zenke Bank Asya Liginin en gözde futbolcuları arasında. Diğer futbolcularımız da çok iyi durumda. Samsunspor çok iyi bir markadır. Mazisine bakıldığında başarıları vardır. Özellikle Türk futboluna azımsanmayacak şekilde futbolcu kazandırmıştır. Bir futbolcu Bank Asya Ligindeki diğer takımlardan başka takıma bir liraya gidiyor ise, Samsunspor markasını arkasına aldığında bu rakam iki katına çıkıyor. İlk devre itibariyle takımdaki yabancı oyuncuların performansını nasıl buluyorsunuz? Bu seneki yabancı transfer kontenjanımızı Agbetu, Zenke ve Jonathan ile doldurduk. Yabancı futbolcularda yirmi üç yaş sınırı var. Bu nedenle hem genç hem de iyi yabancı futbolcu almak zorundaydık. Zenke ve Agbetu takıma uyum sağladı. Fakat Jonathan istediğimiz performansı gösteremedi. Baktığımızda Jonathan’un kariyeri iyi. Fransa birinci ligi takımında ilk on sekize girebilen, ayrıca Gana Milli Takımı’nda oynayan futbolcuydu. Bazen çok iyi dediğiniz futbolcular uyum sorunu yaşayabiliyor. Örneğin Fenerbahçe’nin Arjantinli oyuncusu Ariel Ortega çok yetenekli bir futbolcu olmasına rağmen takımda istediği gibi performans gösteremedi. Futbolcuların kalitesi elbette önemlidir, ama huzurlu ve mutlu olması daha da önemlidir. Jonathan’dan doğan boşluğu futbolcu almak için doldurmak yerine nokta transferlerle bu açığı kapatmayı yönetim olarak düşünebiliriz. Eğer imkanlar el verirse ligin ikinci devresi için bir tane yabancı oyuncu takviyesi yapılabilir. İnşallah bu güzel süreci büyüterek devam ederiz. Sayı 15 / Ocak 2011





AAAAAAAA

60 SAYI 3 / OCAK 2010


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.