Haberexen #27 Ocak 2012

Page 1

Say覺 27 / Ocak 2012

1


2

Say覺 27 / Ocak 2012


AÇILDI

Sayı 27 / Ocak 2012

Hepsi Tüm Halkımızın 3

HİZMETİNDEDİR


4

Say覺 27 / Ocak 2012


Yenilmeyen öğretmenlerin öyküsü… Bu ayki kapak dosyasının içinde yoğun emek ve gelecek var. Geride bıraktığımız 26 dosyanın kapakları da Samsun için çok kıymetliydi. Yol gösteriyor, başarıyı alkışlıyordu. Ama bu defa farklı. Fırsat eşitsizliğine yenilmeyen gerçek bir öykü var karşımızda. Her eleştiriye maddi ve manevi yoksunlukların listesiyle cevap veren eğitimci ile öğretmen arasındaki farkı ayıran bir dosya okuyacaksınız. Yeni nesilleri bir eser gibi işleme şuurundaki öğretmenler, her türlü maddi ve manevi zorlukta dahi kendilerini gösterebiliyorlar. Fikri ve vicdanı hür insanların geçeceği eğitim sürecinin temellerini, sosyal depremlere dayanacak sağlamlıkta inşa edebiliyorlar. Başarının; içinde bulunulan binaların donanımı ve erişilen imkânların çeşitliliğiyle sınırlanmadığının bilincine varabiliyorlar. Fırsat eşitsizliği bahanesine sarılmayı bir yana bırakıp; engellerin bir bir aşılabileceğini cümle âleme sergileyebiliyorlar. Samsun’un merkez Derebahçe Mahallesi’ndeki Şehit Selman Özay İlköğretim Okulu’nda tam da bunun en görkemli örneklerinden biri yaşanıyor. Hayata 1-0 geride başlayan varoş semtteki çocukların ufkunu açıp; onları kendilerine güvenen bireyler haline getiren okulun öğretmenleri de Türkiye’nin pek çok yerindeki gibi mevcut vaziyete paralel performans ortaya koyabilirlerdi. Ama onlar kolayı değil, zoru seçtiler. Mesleklerine kutsallık veren sırrın peşinde koşmayı yeğlediler.

w w w.hab erexen . com AYLIK HABER D ERGİSİ Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK HALKLA İLİŞKİLER Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM REZERVASYON

Emre GÜNDEM Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.serdarilgin.com.tr

BASIM YERİ

Prof. Dr. Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevdet Yılmaz’ın anlattıkları şapkayı önümüze koyduran cinsten.

Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96

Kapak dosyasını okuyunca her eğitim fakültesinden mezun olanın öğretmen olmadığını, bu mesleğin maddi ve manevi hazzını fedakarlık hissiyle yaşayanların tadacağını fark edeceksiniz.

YÖNETİM YERİ ADRESİ

Bu arada güzel bir haber verelim: 19 Mayıs Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, her ay yazılarıyla Dergi HABEREXEN’de olacak. Hüseyin Akan imzası ile yayınlanacak ilk yazıyı ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz.

Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, vermiştir.

Sayı 27 / Ocak 2012

basın meslek ilkelerine uymaya söz

5


HABEREXEN

16

R

Sayı 27 / Ocak 2012

dos y al ar

18

5 EDİTÖR 8 AKILDA KALANLAR 12 KÖŞE YAZISI-BEKİR REŞİTOĞLU 14 KÖŞE YAZISI- HÜSEYİN AKAN 16 İLKADIM ÇATKAYA’YA T TİPİ CEZAEVİ

22

18 SOSYAL GÜVENLİKTE YENİ DÖNEM

34

20 BU SAMSUN’UN BAŞARISI 22 SAMSUN KUZEYİN PARLAYAN YILDIZI 26 ATAKUM REZİDANS 28 SAMSUN’DA KARAYEL POYRAZ ESECEK

46

30 MUBADELE ACILARINA ÇALI HARMANI 34 EĞİTİM İNSAN YETİŞTIRME SANATIDIR

54

46 KARİYERE MERDİVEN DAYAYAN PROJE 50 BALEYİ SEVDİRECEKLER BİZE 52 2012 KIŞ MODASI RENGARENK 54 ARACINIZIN YAKIT DİLİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

56

56 ZOR AMA İMKANSIZ DEĞİL 60 SİNEMA

6

Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

7


Akılda Kalanlar

Hafızalarımızı biraz tazelemek adına 2011 yılında Samsun’da meydana gelen önemli olaylar ile kaydedilen gelişmeleri hatırlatmak istedik. Yaptığımız değerlendirme sonrası şunları tarihe not düştük. 1

01

2 cak

1

01

EKONOMİYE 6 LOVELET AŞKI M SEKTÖR YÖN VERİYOR… TEMELLENDİ 2 art

O

İl Özel İdaresi’nce yürütülen Samsun Ekonomisine Yön Veren Sektörlerin Rekabet Analizi projesinin sonuç raporu ocakta açıklandı. Proje, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (OKA) Doğrudan Faaliyet Desteği Programı kapsamında finanse edilmişti. Aylar süren çalışma neticesinde 6 sektör öne çıktı. Balıkçılık ve su ürünleri sektörü 100 üzerinden 54 puanla ilk sırada yer aldı. Bunu 50 puanla Medikal Cihaz ve Aletler, 42 puanla sağlık hizmetleri, 39 puanla ana metal sanayi, 37 puanla lojistik ve 32 puanla kanatlı hayvan sektörü izledi.

1

01

t2 ba

AK PARTİ’DE KAPTAN DEĞİŞTİ… Şu

Adem Güney’in milletvekili aday adaylığını ilan ederek 15 Ocak’ta boşalttığı AK Parti Samsun İl Başkanlığı koltuğuna Osman Çetinkaya oturdu. Partinin yetkili isimleri şubat başında Ankara’daki mülakatta Çetinkaya ile birlikte diğer başkan adayları Erdoğan Tok, Hüseyin Dereli ve Mustafa Acar’la da görüşmüştü.

ESKİ OTAGAR’A RÖNASANS

Şu

Eski Otogar alanındaki AVM projesini, Rönesans Gayrimenkul Yatırım (RGY) A.Ş. devraldı. Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin 2007 Mart’ında düzenlediği ihaleyi Meinl Group kazanmış ancak bir türlü inşaata başlayamamıştı. Pörtföyünde 6 faal AVM projesi bulunan RGY A.Ş., hakların devri sonrası harekete geçti. Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’a göre, daha öncesindeki uzatmalar dahil yapı 2012 yılında bitirilmeli.

8

1

01

2 art

HALK EKMEK’TE İLK ADIM M

İlkadım Belediyesi’nin Derecik Mahallesi’ne inşa etmeyi planladığı Halk Ekmek Fabrikası’nın protokol imzaları atıldı. Fabrika o günden bu yana hızlı bir çalışma ile tamamlanma aşamasına getirildi. 2011 yılı Ocak ayında devreye girmiş olacak. 60 noktada konuşlandırılacak ekmek büfelerini şahıslar işletebilecek.

1

01

t2 ba

İdol İnşaat’ın alışveriş merkezi projesi Lovelet’in temeli Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç’ın da katıldığı bir törenle atıldı. Firma bu yatırımıyla, alışveriş aşkını yeniden yorumlayacağını iddia ediyor. ‘Aşık Eden Outlet Lovelet’, 50 milyon Avro’luk bir yatırım. Samsun’un Tekkeköy tarafından çıkışındaki 75 bin metrekarelik bir alana inşa ediliyor. Projeyle bin 200 kişiye iş imkanı doğacak. İnşaatın yüzde 70’lik kısmı tamamlandı. Mayıs 2012 tarihinde resmi açılışının yapılması planlanıyor.

1

01

2 art

ERDOĞAN DA BÜYÜK BULUŞMA’DAYDI M

Samsun Dernekler Federasyonu’nun (SADEF) İstanbul Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda düzenlenen ‘Büyük Samsun Buluşması’na, Başbakan Tayyip Erdoğan da katıldı.

Sayı 27 / Ocak 2012


11

0 n2

isa

SÜPER LİG HASRETİ BİTTİ… N

Bank Asya 1. Lig’in 32. haftasında kendi sahasında Güngören Belediyespor’u 3-0 mağlup eden Samsunspor, bitime 2 hafta kala Süper Lig’e çıkmayı garantiledi. Futbolcu ve teknik heyeti maç sonrasında sevincini üstü açık otobüsle şehir turu atarak taraftarlarla paylaştı. Şehir adeta bayram yerine döndü.

OFFSHORE HEYECANI Karadeniz’de ilk kez organize edilen Dünya Offshore Şampiyonası Samsun’a büyük heyecan tattırdı. 225’inci şampiyonanın 3 ve 4’üncü ayağı limandaydı. Yarışmanın şehirdeki bölümleri Samsun Valiliği Grand Prix’i 1-2 adını taşıyordu.

11

1

01

2 yıs Ma

OMÜ-RUS PERM İŞBİRLİĞİ Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) ile Rusya’daki Perm Devlet Tarım Akademisi (Perm State Agricultural Academy) imzaladıkları anlaşma gereği bundan böyle işbirliği içinde çalışacak. OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan ile Rus Akademisi Rektörü Andrey A. Belykh’ın parafe ettiği anlaşma kapsamında ortak bilimsel ve akademik programlar hayata geçirilecek. İşbirliğine öğretim elemanı ve öğrenci değişimi de dâhil.

1

01

2 yıs a M

LOJİSTİK MASTER PLANI KAMUOYUNDA Samsun’un lojistik master planından kamuoyu haberdar artık. Ticaret ve Sanayi Odası’nın (STSO) desteklediği plan, kamu kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla vilayet binasında tanıtıldı. Şehrin öncülük edeceğinin düşünüldüğü alana ilişkin planın, bilimsel verilere dayandığı ve hedeflerle örtüştüğü belirtiliyor. Kapsamdaki yatırım projeleri planda detaylarıyla dile getiriliyor.

11

1

01

2 yıs a M

0 n2

a zir

SAMSUN’DAN YÜZDE 62, TOP AK PARTİ’DE Ha

Genel seçimlerin ardından Samsun genelinde açılan 3 bin 647 sandıktan AK Parti aldığı 459 bin 323 oyla yüzde 61.82 oy yüzdesi ile birinci parti olarak çıkarken, CHP 161 bin 285 oy ve yüzde 21.72 oy oranı ile ikinci, MHP ise 83 bin 731 oy ve yüzde 11.28 oy oranı ile üçüncü parti olarak çıktı. Üçüncü defa tek başına iktidara gelen AK Parti, Samsun’da 6 vekil çıkarırken, CHP yüzde 2, MHP ise 1 temsilcisini Meclis’e gönderdi.

1

01

2 an zir

SAMSUNSPOR’UN 22’İNCİ BAŞKANI: KAZIM YILMAZ Ha

Taraftarı için uzun sayılan bir aradan sonra Süper Lig’e yeniden merhaba diyen Samsunspor’un 22’inci başkanı belirlendi. Koltuğa, olağanüstü genel kuruluna tek aday giren Kazım Yılmaz oturdu.

0 ıs 2

KARDEŞ ŞEHİR NOVORİSSİSK İLE EKONOMİK TEMAS y Ma

Samsun, karşı komşumuz Rusya’yla zaman ilerledikçe daha sıkı birliktelikler kuruyor. En son ticaret ve sanayi odaları ölçeğinde adı geçen ülkenin Novorossisk şehriyle işbirliği protokolü imzalandı. Zaten iki liman şehri öncesinde kardeşlik anlaşmasını yürürlüğe koymuştu. Gelinen noktada ise karşılıklı uçak veya gemi seferlerinin başlatılması için çabalar son hızla ve gayretle devam ediyor. İki ülke temsilcileri mütemadiyen yaptıkları karşılıklı ziyaret ve incelemeler bağları kuvvetlendiriyor. Sayı 27 / Ocak 2012

11

0 n2

a zir

KASİF’TEN MUHTEŞEM ZİRVE Ha

KASİF’in ‘Yenilikçi Yöntemlerle Kayıtlı İstihdamın Teşviki Hibe Programı’ kapsamında 21-23 Haziran tarihlerinde düzenlediği ‘ II. Karadeniz Sanayi ve Ticaret Fuarı ve Zirvesi’ yoğun ilgi gördü. Canik Kültür Merkezi’ndeki zirveye 150 firma katılırken, 50 kadarına yer tahsis edilemedi. Haberexen Yayın Grubu açtığı stantla basın ve medya kuruluşlarının fuardaki tek temsilcisiydi. Stant, katılımcıların dikkatlerini çekti.

9


Akılda Kalanlar 1

01

2 uz

Temm BAKAN KILIÇ’A SEVGİ SELİ

12 Haziran seçimleri sonrası açıklanan kabinede Samsun milletvekili Suat Kılıç da vardı. Spor ve Gençlik Bakanı olmuştu. Şehre bu ünvanla ilk gelişinde hemşerilerince coşku ve sevgiyle karşılandı. Konvoyu vilayete girerken, 61’inci Hükümet üyelerinin açıklandığı andan daha fazla heyecan hissettiğini belirtiyordu çiçeği burnunda bakan.

FAİR-PLAY BULUŞMASI… Futbol sevgisi ve kulüp taraftarlığının en yoğun yaşandığı illerdendir Samsun, Ordu ve Trabzon. Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın davetiyle bu üç şehrin futbol takımlarının başkanları Samsun’da bir araya gelerek, “Centilmence seyir, küfürsüz tribün ve fair-play ruhuyla futbol” sloganlı deklareyi parafe etti. Şiddetin, düzensizliğin, küfür ve hakaretin bitirilmesi hedefleniyordu. Beynelmilel etik kurallara riayet de. Samsunspor Kulübü Başkanı Kazım Yılmaz, Orduspor Kulübü Başkanı Nedim Türkmen ve Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener’in girişimi bir hayli anlamlıydı.

1

01

2 uz

1

01

2 lül Ey

kim

11

20

E SAMSUN’UN İHTARDA ‘DUR’MAYINCA VURULDU AVUSTURYA’DAKİ YERİ Havza ilçesinde teröristlerin geçiş noktasına pusu atan BAŞKA! m

Tem

güvenlik güçlerinin ‘dur’ ihtarına ateşle karşılık veren iki kardeşten biri hayatını kaybetti. 16 yaşındaki Gökhan Çetintaş’ın ölümüyle sonuçlanan olaydan sağ kurtulan ağabey Habip Çetintaş (19), ‘dur’ ihtarını duymadıklarını savunarak, askerlerin ateş etmesi üzerine kendisinin de kuru sıkı tabanca ile bir el ateş ettiğini söyledi. Onlar da askerleri terörist sanmış.

Avusturya’nın resepsiyonuna Samsun’daki Fahri Konsolosluğu’nun birinci yıl dönümü resepsiyona katılan ülkenin Ankara Büyükelçisi Heidemania Güleç, şehrin kendileri için ayrıcalıklı gördüklerini belirtti. Avusturya, başta Türkiye, Karadeniz ülkelerini önemsiyormuş. Türkiye’de de 19 Mayıs şehrini.

1

01

2 os ust

SAATHANE PROJESİ ONAYLANDI

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kamuoyuyla paylaştığı yeni stadyum için düşünülen yeri açıkladı. Tekkeeköy’deki Fuar ve Kongre Merkezi’nin yanı. Stat 30 bin kişilik olarak inşa edilecek.

Samsun’da büyük tartışmalara ve çıkar kokan polemiklere yol açan “Saathane Taşhan, Belediye Kentsel Dönüşüm Projesi” sonunda çok önemli bir engeli aştı. Büyükşehir Belediyesi Meclisi projeyi oy çokluğuyla kabul etti.

lül Ey

10

11

20

YENİ STADYUM TEKKEKÖY’E Ağ

kim

E

11

20

sım

11

20

7500 KİŞİLİK DEV PROJE

FUAR VE KONGRE İÇİN TEMEL ADIM

Samsun’un Tekkeköy İlçesi’nde 30 milyon TL’lik bir yatırım olan ve içerisinde 4 büyük antrenman salonu, 2 adet square salonu, 4 adet soyunma odası, antrenör ve hakem odaları, basın çalışma alanları, protokol bölümü, idari birimler, seyirciler için kafeterya ve büfelerin bulunacağı 7500 kişilik Spor Salonu’nun temel atma töreni, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın katılımıyla gerçekleşti. Törene spor, siyaset, iş dünyası, bürokrasi ve sivil toplum kuruluşlarından çok sayıda kişi katıldı.

2011 Kasım ayında temel aşaması geçilen Samsun Fuar ve Kongre Merkezi’yle şehir eski kimliğine yeniden kavuşacak. Günümüz şartlarına göre tasarlanan merkez uluslararası organizasyonlara da ev sahipliği yapabilecek. Pek çok sektörün buluşma noktalarından biri haline gelecek. Vilayetin büyük hedeflerine ulaşabilmesindeki hayati figürlerden biri bu kompleks yapı.

Ka

Sayı 27 / Ocak 2012


m

11

20

Kası ÇATALARMUT KAVŞAĞI’NDA 10 MİLYON CEPTE KALDI… Büyükşehir Belediyesi’nin 17 milyon lira harcayarak 270 günde tamamladığı Çatalarmut Köprülü Kavşağı, şehir trafiğinin akışkanlığında bir hayli rol oynayacak. Barış Bulvarı ile Ankara Bulvarı’nın kesiştiği noktadaki kavşağı hizmete açan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, ardından direksiyonuna oturduğu makam aracını 2 bin 600 metre sürdü. Belediye yönetimi, birim fiyat için 27 milyon lira belirlenen yatırımı kendi imkânlarıyla 17 milyona bitirmeyi başardı.

m

11

20

WİKİNG TRENİNİ BEKLİYORUZ sı Ka

Kafkas demiryolu hattı feribot taşımacılığı ile Karadeniz Bölgesi’nin lojistik üssü hedefine adım adım yaklaşan Samsun, Wiking trenini bekliyor. Baltık ülkeleri, Ortadoğu ve Güney Kafkasya ülkelerindeki pazarlara Türkiye üzerinden ulaşmayı hedefliyor. Başta Suriye, İran ve Irak; çok sayıda civar ülkeyle gerçekleşecek ticaret bölge ekonomisine önemli katkılar sağlayacak. Tren projesine 19 Mayıs Şehri’nin dahil edilmesi için çalışmalar sürüyor.

k alı Ar

11

20

SAĞLIKTA DUBAİ MODELİ… Dünyadaki tek sağlık serbest bölgesi projesine ev sahipliği yapan Dubai modeli baz alınarak, Samsun’a bir sağlık serbest bölge kazandırılması için ilk adım atıldı. İlk kıvılcım beş yıl önceydi. Çalışmalar başta Sağlık Kenti Samsun Derneği, Sağlık İl Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi’nin koordinasyonuyla yürütüldü. “Sağlık serbest bölgesi” konulu vilayetteki toplantıdaki sunumda 2,5 milyar nüfuslu bölgenin ortasındaki Dubai örneği anlatıldı. Halen mevzuat üzerine kafa yoran Sağlık Bakanlığı’na örnek model hazırlanması benimsendi.

11

0 k2

Ara KENTLİLİK BİLİNCİ ARAŞTIRMASI Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin (OMÜ) Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (OKA) 2011 Yılı Doğrudan Faaliyet Sayı 27 / Ocak 2012

Desteği kapsamındaki “Metropol Kent Samsun’da Kentlilik Bilinci” adlı araştırma projesi sonuçlandı. Büyükşehir belediye sınırları içinde kentlilik bilinci sayısal verilerle ortaya kondu. Şehir sakinlerinin kente özgü tutum ve davranışları, kentsel aidiyet, kentsel algı ve kent farkındalığı irdelendi. 33 bin 950 lira bütçeli proje 3 ayda tamamlandı. Atakum, İlkadım, Canik ve Tekkeköy’de 500 kişiye anket uygulanan anketin sonuç raporu basıldı. Samsun’daki kentlilik bilinci orta düzeydeydi özetle.

1

01

2 lık

İKİNCİ GENÇLİK ŞURASI a Ar

Gençlik ve Spor Bakanlığı, ülkedeki 14-29 yaş aralığındaki gençleri dinlemek, onları kamu kurum ve kuruluşları ile bütünleştirerek sorunlarını çözmek amacıyla 24 yıl sonra Cumhuriyet tarihinin ikinci Gençlik Şurası’na hazırlanıyor. Bu amaçla şuranın temelini oluşturacak ve 17 bölgede yapılacak Bölgesel Gençlik Çalıştayı’nın 1.si milli mücadelenin ilk adımının atıldığı Samsun’da başladı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 1. Bölgesel Gençlik Çalıştayı açılış programına katılan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Bölgesel Gençlik Çalıştayları’nın ilk meyvesini Ulusal Gençlik Şurası’nda vereceğini söyledi.

1

01

2 lık

MİLLİ EMLAK OPERASYONU a Ar

İl Milli Emlak Müdürlüğü’ne yönelik yapılan operasyon kapsamında 22 kişi gözaltına alındı. Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ekipleri, Hazine’ye ait taşınmazların kiralanması, tahsis ve ihalesi hakkındaki uygulamaları bir yıl teknik takibe aldı. Yakalanlar arasında eski milli emlak müdürü ile İlkadım ve Atakum belediyesi çalışanları da vardı. Müdür tutuklanırken, diğerleri serbest kaldı. En sert açıklamalar Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı Abdullah Karapıçak’tan geldi. Operasyonun İlkadım Belediye’siyle uzaktan yakından alakası olmadığını belirtti: “Teknik takipte olan eski emlak müdürüyle telefon görüşmesi yapan arkadaşlarımızın ifadesi alındı.” İzmir’de CHP, Isparta’da MHP belediyelerine bu tarz sindirme operasyonları düzenlendiğini ileri sürdü: “Kayseri’de önemli deliller olmasına rağmen Başnakan ve Cumhurbaşkanı gittiler Kayseri Büyükşehir Başkanına kefil oldular. Görüyoruz ki kimse ne İlkadım’a nede Atakum’a kefil olmuyor. Bu çifte standarttır.” CHP İl Başkanı Ersoy Üstay, Milli Emlak operasyonu ile ilgisi bulunmadığını söylediği Atakum Belediyesi’nin yanlış işler yaptığı izlenimi uyandırıldığını iddia etti. Atakum Belediye Başkanı Metin Burma ise CHP İl Binası önündeki basın toplantısında göz yaşlarına zor hakim oldu. Operasyonu televizyondan öğrendiğini de kaydetti. MHP Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek de, bu türden operasyonlara siyaset karıştığını ifade etti.

11


Köşe Yazısı

Bekir Reşitoğlu

Uludere’lerden akan sular

H

ayatınızın merkezinde ne var? Şöyle bir düşündüğünüzde, aslında nelere gereğinden fazla önem vermektesiniz? Ya da neleri hak ettiği değerden mahrum bırakıyorsunuz? Korkmadan hesaba kitaba çekin kendinizi. Ancak yüzeysel kalmasın değerlendirmeniz. 2011’in en talihsiz olayının ardından yapılan düz mantık esiri kritiklerle benzeşmesin sizinkiler de. Hakkâri’nin Uludere ilçesinin Irak sınırında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 35 vatandaşımızı havadan bombalayarak öldürmesinin analizi her babayiğidin harcı değil. Yılın son günü yayınlanan köşe yazısında ‘demek ki her hatanın arkasında Ergenekon aranmayabilirmiş’ diyerek hin kılıflı bir mesaja yelteniyor Ertuğrul Özkök. Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesi ise hadiseyi ‘Devlet halkını bombaladı’ manşetiyle duyurarak hassas duyguları ajite ediyor. Peki, o halde niçin Abdülaziz Encu, saldırıda ölen 17 yaşındaki oğlu Salih’i ebediyete uğurlarken cenazelere PKK bayrağı örtülünce ciğerinin yandığını söylüyordu? O da çoğu kimse gibi devlet yetkililerinin bu acılı günde oraya gitmemesini eleştiriyordu. Ama her nedense bunun sebebi üzerine kafa yorulmuyordu. Tam da iki üç aydır jandarma ve polis

12

özel timleri örgütün inlerini başaralı operasyonlarla basar, önce sağ ele geçirmeye çabalarken; bir çuval inciri berbat eden facia nasıl gerçekleşmişti? Başbakan Tayyip Erdoğan da bilmiyordu ki, sıcağı sıcağına şu şu şu desin. Oysa empati zamanıydı herkes için. Ateş düştüğü yeri yakıyor, çaresizlikse insanı kahrediyordu. Hele ki yönetsel ergin en tepesindeyseniz tarifi imkansız haleti ruhiye yaşatıyordu muhatabına. Sığlık ve sathilik derken bunu kastediyorum. Ömrünüzdeki Uludere vakıalarından haberdar mısınız? İlişkilerinizdeki mayınlı alanların doğurduğu risklerin farkında mısınız? Size bir fasık haber getirdiğinde a,b ve c planlarınız icraya hazır mı? Hayat bir oyun taa başından beri. Evcilikle başlayıp evlilikle süren. İş, arkadaşlık, mahalle ve eş-dost çevreleriyle örgülenen. Asla bitmeyecekmiş zannedilen fakat ansızın sonlanan. Pişmanlığın faydasızlaştığı yere ulaşıldığında tadacaklarımızı can bedenden ayrılmadan özümseyebilmeliyiz. Bütün rollerimizin özgünlüğünün idrakine varmalıyız, ölmeden. Şeytanın suflelerine aldanmamalıyız. Yeminle bağlandığımız senaryodan dönmemeliyiz. 2012 yeni bir başlangıç. Mevlana’nın çağrısı sürekli geçerli. Yine gelmeliyiz.

Yine gelmeliyiz. Lakin öncelikle kendimize gelmeliyiz’. Yoksa nafile. Mevla’na yollarında na’Mevla tuzağına düşmek de söz konusu ihtimaller arasında. Biraz klasik kaçsa da yineleyeceğim şu sözü: Her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtacız, önümüzdeki yıllarda. Sabaha en yakın anda zifiri karanlıktır gökyüzü. Haklılığın zirvesindeyken yanılır insanlar. Bir ufacık çıtırdı yeter de artar bile çığlar altında boğulmamıza. Neler zırvaladı bu adam yargısındakiler, ikinci kez okuduğunuzda öfkeniz azalacaktır. O’nun (c.c) rızası elde edilecekse, başkalarının rahatsızlığını göze alabilmeyi de zorunlu kılar hayat kimi vakitler… Onlarda birindeyiz. Sevilen bir şarkıdaki ‘güz gülleri gibiyiz, hiç bahar yaşamadık’ dizelerini mırıldanırız ara sıra. Kokuttuğu yeisin tesiriyle kıvranırız. Dört mevsimin dünyaya aitliğini unuturuz. Sonsuzluktaki güzellikler hemen de dağılıverir dimağımızdan. Halbuki kış ve yazdan şikayetler de anlamsız bu bağlamda. Oyundaki dekordur her biri. Vazifesinin bilincindedir. Ağlanacak hallerimize gülmekteyiz mütemadiyen. Uluderelerden akan suların moleküler yapısını çözemeyenlerden uzak durabilmek duasıyla… Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

13


Köşe Yazısı

Hüseyin Akan

Şehrin meydanları

Ş 14

ehirler meydanlarıyla kimlik kazanır. Daha doğrusu şehrin kimliğini, ne olduğunu, nasıl olduğunu meydanlarından anlayabiliriz. Meydanlar şehre can verir. Dinlenmek için meydandaki banklara oturur emeklisi. Okul çıkışı öğrenciler meydanda biraz takılırlar. Alışverişe, çarşı pazara çıkan hanımlar rast geldikleri ahbaplarıyla ayaküstü sohbet yaparlar meydanlarda. Meydanlar efkar-ı umumiyedir. Muhabbettir meydanlar. Genç romantiklerin başlarında esen kavak yellerinin en tatlısı, en yoğunu oralardadır.

vardır. O ilk şehrin yakın coğrafyasında kurulan yeni şehirlerle medeniyet neşet etmeye başlar. O merkezdeki şehir ve çevre şehirler kurallar üretmek zorunda kalır. Hukuk gelişir. Meydanlar, çeşmeler, ibadet yapıları, bunlara ulaştıran yollar yapılır. Bu yapıların inşasında, güzeli, muhteşemi arayan insanın heyecanı ve zihinsel çabası mimariyi ortaya çıkarır. Güzellik arayışı süslemeyi, süslü sözü kıymetli, değerli kılar. Resim, heykel, söz sanatları hayat bulur. Şehrin sokaklarının her biri ayrı bir kişiliktir. Her sokak günün zamanlarına göre elbise ve makyaj değiştirirler. Bunu hiç yorulmadan her gün tekrarlarlar.

Medeniyet’in türediği kökün anlamı şehirdir. Tarihte önemli ve/veya büyük medeniyetler hep şehirlerle anılır. Medeniyetleri şehirler kurar. Şehirliler kurar. Ya da, medeniyete giden sürecin ilk basamağında “şehir”in kurulması

Medeniyetleri şehirler kurar, şehirliler kurar. Şehirli olmak, sorumluluk yüklenmek ve özgürlüklerin kısıtlanmasına razı olmaktır. Şehir hayatının en önemli özelliği, hakların tanımlanmış ve güvence altına alınmış olmasıdır. Birey-

ler şehir toplumunu oluşturan teklerden biri olarak her adımında, her davranışında diğer bireylerin ve toplumun haklarına riayet etmek, saygı göstermek zorundadır. İnsanlar şehrin haklarına razı olmak, şehrin kurallarına uymak ve buna göre yaşamakla bağlıdırlar. Şehirde yaşamak değil, şehirli olmak önemlidir. O şehri şehir kılan, medeniyete rahim olmasını mümkün kılacak olan, o şehirde yaşayanlar değil, o şehirli olanlardır. Şehirde yaşayan kişi, kendini o şehre ait hissediyorsa “şehirli”dir. Şehrin her köşesine, bucağına, her sorununa sahip çıkıyorsa, özetle kendini diğer “şehirliler”le birlikte şehrin sahibi olarak görüyorsa, o yerleşim yeri gerçek anlamıyla “ŞEHİR”dir. Kendimize dönüp soralım: Ne kadar “şehirli”yim? Ne kadar “Samsunlu”yum?... Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

15


Araştırma

TOKİ ilk yüksek güvenlikli hapishane kompleksini Samsun’a inşa edecek…

İlkadım Çatkaya’ya T tipi cezaevi TOKİ’nin İlkadım ilçesinin Çatkaya Köyü’ne inşa edeceği T tipi cezaevinde uluslararası kriterlerin tümüne harfiyen uyulacak. Proje 26 Ocak’ta ihaleye çıkıyor. 17 bin metrekarelik kapalı bölümü 636 kişilik. 2 bin metrekareli açık kısmında da 140 kişi cezasını çekecek.

A

dalet Bakanlığı ile 4 Nisan 2011’de yüksek güvenlikli cezaevi inşa etmek için protokol imzalayan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), Samsun’un İlkadım ilçesine bağlı Çatkaya Köyü’nde T tipi kapalı ve açık cezaevi inşa edecek. Proje 26 Ocak 2012’de ihaleye çıkacak. Yapı, yüksek güvenlik için gereken her türlü teknolojik sistem ve mekanizmalarla donatılacak. TOKİ

16

şimdiye kadar okul, stat, yurt, hastane, ticaret merkezi, sevgi evi, cami, engelsiz yaşam üniteleri ve günün şartlarına cevap karakollar üretmişti. Hizmet portföyüne hapishane de eklenecek. Çatkaya Köyü’ne yapılması planlanan T tipi kapalı ve açık cezaevi yerleşkesi yaklaşık 30 bin metrekarelik alana konuşlanacak. 17 bin metrekarelik kapalı bölümü 636 kişilik. 2 bin metrekareli açık kısmında da 140 kişi cezasını

çekecek. Komplekste jandarma ve diğer teknik binalar da yer alıyor. Mahkûmlar için atölye binası da bulunacak T tipi cezaevinde. Misafirhanenin alanı bile 5 bin 500 metrekare. Mahkumlarla yakınları 650 metrekarelik ziyaretçi mekanında görüşecek. Samsun’daki dahil ileri teknolojinin kullanılacağı T tipi kapalı ve açık infaz kurumlarında beynelmilel kriterlere harfiyen uyulacak. Sayı 27 / Ocak 2012


Günlük icraatlar; sayım, hastane, ziyaret, duruşma, tahliye ve görüş kaynaklı giriş-çıkışlarla yer değiştirmelerin tümü merkezce takip altında tutulacak. Duyarlı kapı ve X-Ray cihazına ilaveten “göz biyometrisinden” yararlanılacak öte yandan.

birincil öneme haiz. Sosyal ve insani açıdan da fark atacak yeni cezaevleri. Eğitim ve iyileştirme faaliyetleri çerçevesinde iş atölyeleri, dershane ve kütüphaneler ile revir ve sağlık üniteleri faaliyet gösterecek. Koğuş sisteminin dezavantajları sekiz, üç ve tek kişilik odalarla elemine edilerek emniyet zafiyeti en aza indiriliyor. Bir de kontrol merkezi olacak bu yapıların. Günlük icraatlar; sayım, hastane, ziyaret, duruşma, tahliye ve görüş kaynaklı giriş-çıkışlarla yer değiştirmelerin tümü merkezce takip altında tutulacak. Duyarlı kapı ve XRay cihazına ilaveten “göz biyomet-

risinden” yararlanılacak öte yandan. Dış emniyetten ihata duvarlarındaki kulelerde nöbetleşe bekleyecek jandarma personeli sorumlu. Çevre ışıklandırılması ve kamera kayıtlarını azami itina gösteriliyor. Bu ceza infaz kurumları; büyük kentlerdeki eski ceza infaz kurumlarının yerlerine ya da kapasite yetersizliğine çözüm amacıyla devreye sokuluyor. Tutuklu ve hükümlülerin barınma, sağlık, eğitim ve her türlü rehabilite talepleri karşılanacak. Sportif ve kültürel etkinliklerde de herhangi bir eksikliğe imkan tanınmayacak.

Kurum müdürü, ikinci müdür, idare memuru, sayman ile yeterli sayıda doktor, diş hekimi, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, öğretmen, kâtip, sağlık memuru, infaz ve koruma baş memuru, teknisyen, infaz ve koruma memuru, hasta bakıcı, odacı, çamaşırcı, kaloriferci ve hizmetli istihdam edilecek T tiplerinde. Yaşam alanında bir adet tv anten girişi, bir adet çok kanallı merkezî radyo, küçük bir mutfak (çay pişirme ve pişirilmeden yenebilen sebze meyveler ile bulaşıkların yıkanması için) elektrikli ısıtıcı için bir adet priz, acil durumlarda personelin çağrılması için 1 adet ışıklı çağırma butonu olacak.

Bafra T Tipi Kapalı-Açık Ceza İnfaz Kurumu da var şehirde. Kurum Karadeniz Bölgesi’nde en büyük ceza infaz kurumu olup bir kısmı yüksek güvenlikli statüde adli suçlularla birlikte, terör, kadın ve çocuk suçluların da bulunmakta. T Tipi kapalı bölümü ve açık ceza infaz kurumu olarak iki ayrı bina olarak inşa edilmiş . T tipinde 953 Açık ceza infaz kurumunda ise 355 hükümlü olmak üzere 1308 hükümlü ve tutuklu,230 personel ve bunun yarısı kadarda dış güvenlik bulunmakta. Ancak TOKİ’nin İlkadım ilçesinin Çatkaya Köyü’ne inşa edeceği T tipi cezaevi Türkiye’nin ilk yüksek güvenlikli hapishane kompleksi olacak.

Sayı 27 / Ocak 2012

17


Gündem

SGK’ya devrolan yeşil kart sahipleri kazanç testinden geçirilecek…

Sosyal güvenlikte yeni dönem 2012 başından itibaren Genel Sağlık Sigortası uygulanacak Türkiye genelinde. Yeşil kartılar da bu kapsama dahil edilecek. Maaş bağlanması için yaş haddini bekleyen emekliler yeni sistemde, yalnızca sağlık primi ödeyerek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) şemsiyesindeki çalışanların haklarına kavuşacak. Onlar gibi yani aynı şartlarla her hastaneden faydalanabilecek.

2

012 yılı başından itibaren Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulamasına geçiliyor. Artık hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunmayanlar ile emekli aylığı için yaş bekleyenler de belirlenen prim miktarını yatırdıkları takdirde sağlık hizmetlerinden normal sigortalılar gibi faydalanacak. Emekliliği hak ettiği halde süre şartı sebebiyle henüz maaşı bağlanmayanlar, ancak tam çalışma primini ödediklerinde sağlık güvencesine erişebiliyorlardı. Şimdi yalnızca GSS primi kafi gelecek. Yeni sistemde yeşil kart sahipleri Sağlık Bakanlığı’ndan Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) devrediliyor. Bu durum hem iyi hem de kötü onlar açısından. Önce iyiden başlarsak, GSS primlerini SGK üstleniyor. Öte yandan devlet hastaneleri

18

haricinde tıp fakülteleri ile özellere de gidebilecekler. Kötüyle devam edelim: Ekonomik vaziyetleri daha sıkı kontrolden geçirilecek bundan böyle. Hile ya da hata tespit edildiğinde kartın iptali söz konusu. Bu da GSS primine mecburiyet demek. Türkiye’de halihazırda 9 milyon 140 bin kişinin cebinde yeşil kart var. Sayı bir ara 14,5 milyona kadar çıkmıştı. Denetimlerle bir hayli düştü. GSS ile bu kart tarihe karışıyor. Sosyal güvencesiz kişiler gelir testine tabi tutulacak. Harcamaları, taşınır ve taşınmazları dikkate alınacak. Banka kredi kartları takip edilecek. Kira gider veya gelirleri; su, telefon kullanımı dahil bir çok maddi veri didik didik irdelenecek. Ailenin kişi başına kazancı asgari ücretin üçte birinden azsa, sağlık pirimi devletten.

Test sonuçlanana dek elde edilmiş haklar korunacak. Samsun’daki durumu SGK Müdürü Saffet Çalışkan’dan öğrendik. 152 bin 590 yeşil kartlı ikamet ediyormuş vilayet sınırlarında. 1 Ocak öncesinde kart çıkarmamışlar ne yapacak peki? Bu soruyu şöyle cevaplıyor Çalışkan: “Yeşil kart için başvuruda bulunmamış olanlar kurumumuza başvurarak gelir testi yapılması için yönlendirilecekler. Gelir testi şimdilik Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vasıtası ile yapılacak. Bu ailedeki kişi başına gelir, bürüt asgari ücretin üçte birinden az ise doğrudan GSS kapsamına alınacak. Primleri hazine tarafından karşılanacak. Kişinin hiçbir sosyal güvencesinin olmamasına ve gelir testinin yapılmışlığına bakacağız.” Sayı 27 / Ocak 2012


Samsun SGK Müdürü Saffet Çalışkan vilayette 152 bin 590 kişinin yeşil kart taşıdığını belirtiyor.

Yeşil kartlıların 9 milyonu aşması Çalışkan’a göre abartılı. Dile kolay ülke nüfusunun yüzde 13,2’sinden söz ediyoruz. Tahsisin bir bir incelenmesi elzem: “Gelir testleri ile yeşil kart sahiplerinin yeniden gözden geçirilmesi ve ortak bir veri tabanı oluşturulması

ile örneğin tapu ve banka kayıtları gibi bilgilere aynı sistem üzerinden ulaşılabilinirse bu sorun çözülebilir. Vatandaş bize müracaat ettiğinde TC kimlik numarası ile tüm dokümanlara ulaşılabilen bir sistem ile çürük elmalar ayıklanabilir. Gelir testinin bu manada

daha pratik olması sağlanmalıdır bu sistemle.” Aynı test, maaş için yaş haddinin bitmesini gözleyen emekliler için de geçerli. GSS primi bu bilgilerin ışığında tespit edilecek çünkü.

GSS HANGİ HAKLARI GETİRİYOR? Otelcilik bedeli hariç ilave ücret alınmayacak kişiler şöyle sıralanıyor: Resmi sağlık kurum ve kuruluşlarınca sevk edilenler. 24 Şubat 1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerince şeref aylığı alanlar. 3 Kasım 1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri maaşa kavuşturulanlar. Harp malûllüğü aylığı verilenler. Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde her ay para ödenenler. Ve tüm kategoridekilerin bakımını yüklendikleri şahıslar.

izotop) tedavileri, yeni doğan; organ, doku ve kök hücre nakilleri, doğumsal anomalilere cerrahi işlemler, diyaliz ve kardiyovasküler operasyonlardan ilave ücret talep edilemeyecek. Oluş tarihi ve kazazedenin GSS vaziyeti önemsenmeksizin trafik kazasında yaralananların her tür sağlık kuruluşundaki giderleri SGK hanesine yazılacak. Olayı kanıtlayan belge ya da tespit tutanağı (polis, jandarma veya adli vaka raporu vs) dosyaya konulduğunda ödeme problemi olmayacak. Kaza, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda tanımlanan tarife uymak zorunda.

Acil haller, yoğun bakım, yanık ve kanser (radyoterapi, kemoterapi, radyo

Sözleşmeli sağlık kurumları; tek yataklı, banyolu, TV ve telefonlu odalarda

Sayı 27 / Ocak 2012

kalanlardan standart tarifenin en fazla üç katını tahsil edebilecek. SGK’yla anlaşmalı ya da değil fark etmiyor; acil vakıalarda kişilerden hiçbir surette katılım payı ve ilave ücret istenemeyecek. Tersi vukuunda SGK ile Sağlık il müdürlüklerine başvurulmalı. SGK; ayaktan fizik tedavi ve rehabilitasyonlarda, aynı bölgedeyse bir, farklı bölgelerdeyse iki defa masrafları karşılıyor o yıl içinde. Bazı tanılar hariç tabi ki. Hasta yatıyorsa kısıtlama yok. Hemodiyaliz, ev hemodiyalizi, periton diyalize (sürekli ayaktan periton diyalizi ve aletli periton diyalizi) ilişkin faturalar da (ek ücretsiz) SGK bütçesinden. Estetik giderleri SGK dışı.

19


Eğitim

Bölgenin ilk vakıf üniversitesinde dünya kalitesinde eğitim verilecek..

Bu Samsun’un “Başarı’sı”

Büyük emek ve masraflarla fiziki alt yapısında sona yaklaşılan Canik Başarı Üniversitesi, bilhassa öğretim üyesi kalitesiyle rakip ve refiklerine fark atacak. Başından beri projede yer alan Rektör Yunus Bekdemir, eğitimin 2012-13 sezonunda başlayacağını söylüyor. İlk 100’e giren öğrencilerden Başarı’yı tercih edenlere ayda 2 bin 500 lira burs verilecek.

P

rof. Dr. Yunus Bekdemir, YÖK Genel Kurulu’nca rektörlüğüne atandığı Canik Başarı Üniversitesi’ni dünyanın en iyilerinden biri yapmayı hedeflediklerini belirtiyor; bilhassa akademik kadronun yetkinlik ve niteliğine son derece önem verdiklerini vurgulayarak. Karadeniz Bölgesi’nin ilk Vakıf üniversitesi önümüzdeki sınav sonrası öğrenci kabul etmeye başlayacak.

20

Kuruluş aşamasından beri projenin içinde yer aldığını vurguladığı projeye omuz çıkanlara şükranlarını ileten Prof. Dr. Bekdemir, 2012-13 sezonunda eğitimin başlayacağını söylüyor: “Samsunlu olarak bilgi ve tecrübelerimizi öğrencilerimize aktaracağız. Üniversitemiz fen-edebiyat, iktisadi ve idari bilimler, eğitim ve mimarlık-mühendislik fakültelerindeki 6 bölümle açılacak. Bölümleri şöyle sıralayabilirim: Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, Türk Dili

ve Edebiyatı Öğretmenliği, İşletme, Uluslararası Ticaret ve İşletme, Mimarlık ve Moleküler Biyoloji ve Genetik. Ayrıca iki enstitümüzle de ülkemize donanımlı insan yetiştirme amacındayız. İlk yıl 400 öğrenci, 20 akademisyen, 20 okutman (7 tanesi yabancı) ve 6 adet araştırma görevlisiyle faaliyete geçeceğiz. Beş yılda 5 bin öğrenci ve 125 akademisyene ulaşmak istiyoruz. Bölüm ve fakülte sayısı olarak da dikey ve yatay genişlemeyi hedefliyoruz.” Sayı 27 / Ocak 2012


Başarı’ya Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden (OMÜ) geçtiğini hatırlatarak, “OMÜ Rektörü Hüseyin Akan’a destekleri için teşekkür ediyoruz. OMÜ ile yarıştan çok işbirliği içinde eğitimde kalite yükseltme çabasında olacağız. Kardeş üniversite olarak görüyoruz fakat daha yüksek puanla öğrenci almayı hedefliyoruz. Akademisyenler ve donanımlarımızla kaliteli öğrenci çekmek istiyoruz. Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya gibi Karadeniz çanağındaki ülkeler öncelikli hedefimiz.” diye konuşuyor. Fiziki altyapını gerektiği gibi oluşturulduğunu ifade ederek şunları dile getiriyor: “Eğitim öğretim faaliyetlerin yanı sıra Samsun’u kalkındıracak, marka değerini arttıracak, gelişmesine katkı sağlayacak araştırma merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri ile çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Türkiye’den ve dünyadan getireceğimiz akademisyenlerin katkılarıyla üniversitemiz dünya üniversitesi olacak. Eğitim teorik yapıya doğru kaymış durumda. Gayemiz; eğitimi sınıfın ve kampusun dışına çıkarmak.Yeni gelen öğrencilerimize; danışman atayarak bilimsel teknik geziler ve fiili stajlarla hayatın tam içerisinde tecrübe kazandırmak niyetindeyiz.”

Başarı’ya şehirdeki devlet üniversitesi OMÜ’den geçen Bekdemir, “OMÜ Rektörü Hüseyin Akan’a destekleri için teşekkür ediyoruz. OMÜ ile yarıştan çok işbirliği içinde eğitimde kalite yükseltme çabasında olacağız. Kardeş üniversite olarak görüyoruz fakat daha yüksek puanla öğrenci almayı hedefliyoruz.” diye konuşuyor.

Yabancı akademisyenlere ilişkin de şu bilgileri aktarıyor: “Amerika, Litvanya ve Almanya’dan gelecek yabancı hocalarımız ve tersine beyin göçüyle getireceğimiz Türk hocalarımız eğitimin kalitesinin artmasında fevkalade katkıda bulunacak. Akademisyenlerimizin yüzde 80’i yurtdışında doktora yapmış durumda. Amerika’daki çift diploma anlaşmaları ile teorik bilgilerin yanında dünya tecrübesine sahip öğrenciler yetiştireceğiz.” İlk yüze girerek kendilerini tercih eden öğrencilere ayda 2 bin 500 lira burs imkanı tanıyacaklarını da ekliyor sözlerine: “Amacımız farklı burslar vererek başarılı öğrencileri Samsun’a çekmek istiyoruz. Üniversiteyi üniversite yapan içindeki öğrencilerin kalitesidir. Öğrencilerimiz hazırlayacağımızı video konferanslarla yabancı hocalarımızdan ders alacak. Tüm Samsunlulara açık olacak sürekli eğitim merkezlerinde vereceğimiz seminerlerle şehrimizle paylaşacağımız çok şey var. İnsanlar hangi konulara ilgi duyuyorsa katılabilecek. Konferansların Samsun halkının kültürel ve entelektüel birikimine çok şey katacağını düşünüyoruz. Başarı’nın başarısı hepimizin başarısı olacak.” Sayı 27 / Ocak 2012

Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Karabacak:

SAMSUN HALKINA MÜTEŞEKKİRİZ Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Karabacak, “Karadeniz ve Samsun’un ilk vakıf üniversitesi olan Canik Başarı Üniversitesi’ni, Samsun halkının katkılarıyla tamamladık. Bu şehrin yetiştirdiği değerli bilim adamı Prof. Dr. Yunus Bekdemir, üniversitemizin rektörlük görevi için Yüksek Öğretim Kurulu’na önerilmiş, Yüksek Öğretim Kurulu’nun onayı ile atanmıştır. Kaliteli ve ahlaki değerleri gözeten bir fikir ve bilim adamını Canik’e kazandırmanın sevincini yaşamaktayız. Üniversitenin kuruluş aşamasında her türlü desteğini esirgemeyen OMÜ Rektörü Hüseyin Akan’a da teşekkür ediyorum.” diyor.

21


Yaşam

Şehirdeki huzura dikkati çeken Emniyet Müdürü Hulusi Çelik:

Samsun kuzeyin parlayan yıldızı Emniyet Müdürü Hulisi Çelik, “Yasadışı örgütler büyükşehirlerde yapılaşma yönünde karar almışlar. Samsun büyükşehir olduğu için bu haberlerde adı geçti. Bizim kentimizde böyle bir durum söz konusu değil. Onların karar alması uyguladıkları ya da uygulayabilecekleri anlamına gelmez. Şehrimizde böyle bir tehdit yok.” diye konuşuyor.

S

amsun her açıdan giderek büyüyen, binlerce gencin üniversitede okumak için geldiği bir il. Buna paralel asayiş olaylarında tırmanış normal kabul edilebilir. Terör örgütleri için de ideal eğitim ve fikri alt yapı merkezi niteliği taşıyabilir ayrıca. 19 Mayıs Şehri lojistik imkanları açısından da cazip. Pek ala silah ve uyuşturucu kaçakçıları güzergah

22

belleyebilirler burayı. Emniyet Müdürü Hulusi Çelik’in anlattıklarına sevineceksiniz. Belki de gurur duyacaksınız yaşadığınız kent ile. “Buralarda bölücü faaliyetler çok sırıtır. Bu tür bölücü mihraklar buralarda tutunamaz ve başarılı olamaz.” diyor Çelik. Bölgenin gelenek ve göreneklerine bağlılığını; kadın, çocuk ve yaşlılar dahil şehrin sokaklarında geceleri dahi güvenle

dolaşılabildiğini vurguluyor. Çevre illerden bu huzur ve yaşam kalitesinin tadılması için gelindiğini belirtiyor. Lojistik cazibe ve elverişli kuytu yerleşim noktalarına rağmen şehirdeki atmosferin illegal yapıların barınmasına ve transit kullanıma izin vermediğini de dile getiriyor. Ufak tefek asayişsizlik istisnalarının kaideyi bozmayacağını da ekliyor sözlerine. Sayı 27 / Ocak 2012


Son dönemde başka illerle eş zamanlı operasyonların sayısında belirgin bir artış söz konusu. Organize suç örgütlerinin yapılanışında Samsun’un pozisyonu nedir? Artık global yaşıyoruz. Suç örgütleri kendi çevresinde kaldığında çete özelliğini yitirip mahalli suç örgütü konumunda olurlar. Büyük operasyonlarda bağlantıların yurt dışına kadar uzayabildiği görülür. Samsun’da zaman zaman Türkiye’nin diğer şehirlerine uzanan bağlantılar çıkabiliyor. Bu doğaldır. - Şehrin lojistiğe müsait coğrafi yapısı kalkınması bir avantaj. Bu özellik suç örgütlerini cezp ediyor mu, yuvalanma şartları açısından? Silah ve insan kaçakçılığı, fuhuş ve organ ticaretinde geçiş noktalığından söz edebilir miyiz? Yakalanan malzemeler üzerinden değerlendirdiğimizde en çok sigara kaçakçılığı için kullanılan bir güzergahta olduğumuzu gördük. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden gelen araçlarda sigara kaçakçılığı tespit etmekteyiz. Narkotik maddeler veya silah için ise bölgemiz tümden geçiş noktası değil. Samsun bu suçlarda asla pazar veya güzergah olmadı

zaten. Kaçak ya da el yapımı tek tük silah ele geçmekte. Öte yandan günümüzde silah kaçakçılığı gibi suçlar riske değmiyor önceleri gibi. Ancak narkotik ve silahta daima güzergahlık ihtimali vardır. Denetimlerimizi bunu hesaba katarak sürdürüyoruz. Vilayetin arazi durumu ve iklim şartları narkotik bitkilerin yetiştirilmesine uygun. Arkamız yalçın kayalık ve dağ. Ulaşımı zor bölge çok. Buralar yasadışı bitki yetiştiricileri için cazip. Belirttiğim üzere bu konuya yoğunlaşıyoruz, tespit ettiğimize işlem uyguluyoruz. Kenti bu bitkilerin yetiştirilip şehir dışına nakledildiği pozisyondan çıkardık. Bu yıl projeli çalışmalarımızla yakalamalar iki katına çıktı. Şimdi de bu maddeleri dışarıdan şehrimize sokmak isteyenlerle yönelik çaba sarf ediyoruz. - Gençler bir arayış içinde. En çok itildikleri yanlışların başında uyuşturucu kullanımı geliyor. Polisliğin ötesinde 3 çocuklu bir baba gözüyle olayı nasıl kritik etmektesiniz? Artık iletişim çağındayız. Dünyada gençlere yönelik bir şey aynı gün şehrimizde de yankılanıp etkileşim doğurabiliyor. Bu moda, akım, teknolojik bir cihaz olabildiği gibi bazı zararlı maddelerde de olabilir. Gençlerimiz

oradaki yaşam şeklini, kalitesini ve kültürü burada da inşa ediyorlar. Bugün dünyanın diğer ucundaki saç tıraşı modasıyla kısa süre sonra Samsun’da karşılaşıyorsunuz. Böyle bir ortamda gençlerimizi ve çocuklarımızı zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak onların merakını cezp edebilecek nesneleri onlara duyurmamak gibi bir şansınız yok. Bizim işimiz bilinçlendirmek. Onun için sadece ticaretini yapanlara yönelik yakalamalarımızı ikiye katlamak yeterli gördüğümüz bir durum değil. Bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarımızı bilimsel çizgide ve uzmanlar ile sürdürmekteyiz. Okullarımızda eğitimcilerimiz ile tam bir uyum ve işbirliği içerisinde olan uzmanlarımız bu çalışmaları yürütmekte. Çocuklarımız ilişkiler iyiyken ebeveynlerin sevinçlerini ve iyi taraflarını kötüyken de korkularını kullanmayı seçer. Öncelikle onlara korku silahını kaptıracak yanlışlar ve davranışlar sergilememeliyiz. Aramız kötü olduğunda dahi ilgimizi asla üzerlerinden eksik etmemeliyiz. İş yoğunluğum yüzünden çocuklarıma sevgimden başka bir şey veremeyen babayım. Ancak eşimi bu anlamda takdir ediyorum. 24 saatini çocuklarına ayırıyor. Onlarla nefes alıp veriyor. O birliktelik ve ruhu tam manasıyla paylaşamıyorum. Be-

Çelik’ten ebeveynlere altın değerinde tavsiye: “Çocuklarımız ilişkiler iyiyken ebeveynlerin sevinçlerini ve iyi taraflarını kötüyken de korkularını kullanmayı seçer. Öncelikle onlara korku silahını kaptıracak yanlışlar ve davranışlar sergilememeliyiz. Aramız kötü olduğunda dahi ilgimizi asla üzerlerinden eksik etmemeliyiz.”

Sayı 27 / Ocak 2012

23


Yaşam Benim izlenimim şu ki; ilgiyle yetişen çocuklar bu alt yapıyı nasıl iyi birey olma yolunda değerlendirebilirimin hesaplarına başlıyorlar. Sadece sevgi yetmiyor. Paylaşmak da gerekiyor. Ben paylaşamadım. Emek vermek gerektiğini anlıyorum. İletişim iyi kurulmuşsa 80 yaşına gelinse de bağ kolay kolay kopmuyor. - Size göre kentin suç haritası irdelendiğinde ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? En baştan belirtmek gerekir ki Samsun güvenli bir şehir. Gelenekleri ve göreneklerine bağlı bölge insanının kendine has duyarlılıkları var. Gecenin kör bir saatinde sokaklarında bayançocuk demeden korkusuzca yürüyebiliyorsunuz. 600 bin kişinin yaşadığı bir şehir merkezinde münferit ve istisna bir olayı ‘ Ya böyle kötü olaylar oluyor’ diye örnek vermek yanlış olur. İnsanları da korkutmaktan başka bir işe yaramaz. Samsun yaşam kalitesi ve huzur açısından çok ileride. Sadece kentin kırsalından ilçesinden değil çevre illerden de insanlar yaşam kalitelerini arttırmak, hayatlarına renk katmak ve değişiklik yaşamak amacıyla gelmekteler. Biz de huzur ortamını muhafaza için elimizden geleni ortaya koyuyoruz. Hatta gelenler trafik yoğunluğundan etkilenmesinler, kazaya uğramasınlar diye çevre illere açılan yollarda trafik önlemlerimizi hafta sonları artırıyoruz ki bu sayede yaşam kalitesini arttırmak için şehre gelen insanlar trafikte de olsa kötü olaylar yaşamasınlar. İçindeki kişiler bu standardı fark etmeyebilir. Ama gezmek için uğrayanlar kalite ve havanın fazlasıyla farkındadır. İnsanlarımızın samimi yaklaşımları da hissediliyor bu arada. İstiklal Caddesi (Çiftlik) ve Mecidiye Caddesi günün her saatine tıklım tıklım. Huzur olmasa bu mümkün müdür? Kentte üniversite eğitimi gören öğrenciler mezuniyetlerinin ardından hayatlarını Samsun’da sürdürmek istiyor. Ufuktaki ışığı görmeseler bu yolu tercih ederler mi? Bu enerji ve ışığın var olabilmesi anlamında Samsun kuzeyin parlayan yıldızı. Kentin ekonomisi bir alana yığılı değil. Sanayide ve tarımda dengeli

24

bölünme var. İki ovasındaki üretim farklı. Birindeki krizden diğeri etkilenmiyor böylelikle. Mala karşı işlenen suçlar da yoğun değil. Elbette şehirler geliştikçe ve büyüdükçe suçlar da artar. Korkulacak şey bunların artık iş yapmaktan alı koyacak düzeye ulaşmasıdır. Korkudan şehirde kalınmak istenmemesidir. Samsun insanların kendilerine gelecek aradıkları bir şehir. - Atakum sahil bandındaki eğlence mekânlarının sayısı gittikçe çoğalıyor. Bu istenmeyen olayların artışına sebep oluyor. Bu hakikate nasıl yaklaşıyorsunuz? Kentimizde 20 kilometrelik sahil bandına yayılmış bir eğlence sektörümüz var. Çevre il sakinlerin de hafta sonlarını değerlendirebilecekleri tek bölge Atakum da ki eğlence mekanları. Samsun çevresinde ki bölgede alternatifi yok. Bu sektörde iş yapanların diğerlerinden farklı olmak ve müşteri kapma telaşı içerisinde zaman zaman çok değişik argümanlara başvurabildiklerini görüyoruz. Son denetimlerimiz sonucunda belediye 17 civarında müesseseyi geçici süreyle kapattı. Yaklaşık 100 kadın da sınır dışı edildi. Yaz döneminde yoğun gürültü şikayetleri ile karşılaştık. İşyeri sahipleri ses düzeyinin düşürülmesi ge-reken saatlerde iş yaptıklarını söylü-yor. Kanunlar çerçevesinde hareket ediyoruz tabi ki. Bu mekanların iş yaptığı dönemler yaz ayları ve tatil dönemleri ile kısıtlı ve yaklaşık 3 aylık bir süre. Kış döneminde ise müesseseler yaşamlarını sürdürmek için az önce bahsettiğimiz farklı argümanlara yönelebiliyorlar. O noktadan sonra işin içine girildiğinde pisliği de beraberinde gelmekte. Ondan sonra olay farklı boyutlara ve kanunsuzluğa dönüşmekte. Bu çizgi bir defa geçildiğinde bu yarın bir adım öteye öbür gün beş adım öteye gider. Buna izin vermek mümkün olamaz. Şehrin bu şekilde kirlenmesine asla müsaade etmeyiz. Polis insanların özgürlüğünü ve haklarını sınırlayan bir kolluk kuvveti değildir. Tam tersine hürriyeti ve özgürlüğü olabildiğince yaşatabilmek için varız. Özgürlükler başkalarının özgürlüğüne zarar verecek noktaya geldiğinde biter. Diğer insan-

lara zarar vermeye ne kimsenin hakkı ne özgürlüğü olamaz. Biz bunu önlemek için varız. - PKK’nın şehir yapılanması KCK kapsamında tespit edilen faaliyetler var mı? Özellikle Ondokuz Mayıs Üniversitesi içerisinde PKK sempatizanlığı tespit edilen kişi veya kişiler mevcut mu? Zira eli kanlı terör örgütünün kendisine sempati duyan öğrencileri üniversitede okuttuğu yönündeki haberler arasında Samsun adı zikredilmişti… Bu yasadışı örgütler büyükşehirlerde yapılaşma yönünde karar almışlar. Samsun büyükşehir olduğu için bu haberlerde adı geçti. Bizim kentimizde böyle bir durum söz konusu değil. Onların karar alması uyguladıkları ya da uygulayabilecekleri anlamına gelmez. Şehrimizde böyle bir tehdit yok. Şehrimize ülkemizin dört bir yanından okumak için öğrenci gelmekte. Biz onlarla temas halindeyiz. Zaman zaman bir araya geliyoruz, konuşuyoruz, istişarelerde bulunuyoruz. Onlar asla böyle yapılanmalara girecek, kandırılacak ve kendi hayatlarını karartacak yapıda değiller, bunların bilincindeler. Üniversiteler aydınlık yeri. Kaldı ki OMÜ gerçekten takdire şayan biçimde öğrencilerini aydın ve kendi hayatlarıyla birlikte ülkelerine de kazandıracak bireyler olarak yetiştiriyor. Elbette ki insanlar arasında farklı fikirliler olacak. Yasal çizgiler doğrultusunda bunları ifade edebilecek. Ama terörist mantıkla virüs gibi girdiğin yeri imha et orada hakları ihlal et mantığı ile hareket edilemez. Bu düşüncedekiler OMÜ’ye gelmiş olsa dahi geldiklerinde düşünceleri değişiyor. İnsan sevgisi olunca bireylerin içinde kimliğine kültürüne bakmadan herkesi bağrına basar. Kültür düzeyi belli bir seviyeye ulaşmış olduğundan diğer insanları kendisinden farklı görmediği gibi kendi toprağının memleketinin bir parçası olarak görür. Samsun ve bölge halkı bu değerleri bağrında taşımakta. Burada Güneydoğu Bölgemizden evlenen aile kuran çok sayıda vatandaşımız var. Dolayısı ile buralarda bölücü faaliyetler hem tutmadığı gibi çok da sırıtır. Bu tür bölücü mihraklar buralarda tutunamaz ve başarılı olamaz. Sayı 27 / Ocak 2012


KEŞKE

HERGÜN

PAZAR OLSA!!!

"HAFTANIN YORGUNLUĞUNU ATMAK İÇİN SİZLERİ DENİZE NAZIR BİR KAHVALTI KEYFİNE BEKLİYORUZ" Mimar Sinan Mah. Atatürk Bulv. No: 182 Atakum / SAMSUN Tel: +90 362 439 34 34 Fax: +90 362 439 32 56 Web: www.afillirestaurant.com E-mail: info@afillirestaurant.com 25

Sayı 27 / Ocak 2012


Sektör

Ev rahatlığında otel konforu isteyenlerin adresi:

Atakum Rezidans

26 yıldır inşaat ve mimari sektöründe faaliyet gösteren Tokatlıoğlu, otel hizmetinin sunulduğu ilk konut projesini zamanından 12 ay önce bitirerek mülkleri sahiplerine teslim etti. 252 daireden 156’sı 1+1, 96’sı ise 2+1.

T

okatlıoğlu İnşaat’ın ‘otel hizmeti sunan ilk konut projesi’ sloganıyla tanıtıp vaktinden evvel bitirdiği Atakum Rezidans’taki dairelerin anahtarları sahiplerine takdim edildi. Bu şirketin Samsun’daki ilk yatırımıydı. Sektörde 26’ıncı yılını geride bırakan şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Tokatlıoğlu, “Samsun’a kazandırdığımız yeni konsepti, süresinden 12 ay önce teslim etmenin guru-

26

runu yaşıyoruz.” diyordu törende. Şehirde işi olanlara otel konforu vat eden akıllı bina projesinin temeli 15 Temmuz 2011’de atılmıştı. 5 Eylül 2011’de tamamlandı. 25 Aralık tarihinde mülkler alıcılarına teslim edildi. 252 daireden oluşuyor. 156’sı 1+1; 96’sıysa 2+1. Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz da, Tokatlıoğlu’nun bir

başarı hikayesi yazdığını söylüyordu katıldığı merasimde. Atakum’da son 5 yılda 10 bine yakın konut yükseldiğine dikkati çekerek, şehre inşa edilecek otellerin sadece turizm değil sosyal alanı da tetikleyeceğini belirtiyordu. ‘Fuar alanı’ diye bilinen yerdeki düğün salonu işletmecilerine de sesleniyordu konuşmasında: “Samsun’a yakışmayan vizyonu artık terk etmeliyiz. 5 yıldızlı otellere doğru konsept sağlayacak turizmi geliştirmeliyiz.” Sayı 27 / Ocak 2012


Atakum Rezidans’ta kapalı ve açık yüzme havuzu var. Temizlik, teknik bakım, kiralama-satış, internet ve uydu yayınının yanı sıra resepsiyon hizmeti de sunuluyor. Bununla da yetinmemiş Tokatlıoğlu İnşaat ve Mimarlık. Artı fonksiyonlar otelleri aratmıyor hakikaten. Güzellik salonu, yıkama – ütüleme işleri, spor salonu, hamam, sauna, SPA, solaryum, buhar odası, market ve body shop da dahil edilmiş projeye. Sport’s Nargile Kafe’de sohbetiniz daim olsun Hayatın güzel anlarını dost ve sevdiklerinizle birlikte yaşayabileceğiniz nezih bir ortam... Adına ne dersek diyelim, şehrin yorgunluğuna ve iş hayatının koşturmacasına bir nefeslik mola tadındaki alışkanlıklar yaşamı daha keyifli hale getiriyor. Birçok ritüeliyle, kullanırken dikkat edilmesi gereken adabıyla, en koyu sohbetlerin yanına dumanı ve fokurtusuyla eşlik eden; tercihe göre sert bir tütün, tercihe göre lezzetli bir aromanın tadını damağımızda bırakan bir alışkanlık nargile; bu koşturmacada en keyifli molalardan biri oluyor. Özel Loca keyfi… Türkiye Süper Ligi Maçları ve Derbileri, Şampıyonlar Ligi ve UEFA maçlarını Plazma ekranda arkadaşlarınızla size özel locada keyifle seyredebilir yemek yiyebilir kahvenizi yudumlayabilirsiniz. İsterseniz bu size özel locada aileniz ve dostlarınızla birlikte sezon filmlerini ve dizlerinizi takip edip keyifli anları paylaşabilirsiniz.

Bu havuzu 12 ay kullanabilirsiniz… Karadeniz’de ilk olarak klorsuz, oksijen salınımıyla dezenfeksiyon sağlayan havuz sistemi kullanılmıştır. Solunum yollarında, en hassas ciltlere ve gözlere zarar vermeyen, hiçbir toksit madde bulundurmayan bu sistem sayesinde sağlıklı bir şekilde yüzebilirsiniz. Havuzumuzda çocuklara ve yetişkinlere yüzme eğitimi uzmanlar tarafından verilecektir. 12 ay kullanılabilen kapalı havuzu ile sağlıklı bir yaşama kucak açabilirsiniz. Sıcak yaz günlerinde serinlemek,yada kış aylarında yağan yağmurun damlalarının sesini dinleyerek doyasıya yüzecek,meyve suyunuzu yudumlayarak hayatın tadını çıkaracak sağlıklı ve formda kalacaksınız. Havuz temizliğinin uzmanlarca yapıldığı Atakum Rezidans’ta ailenizle ve arkadaşlarınızla birlikte güzel bir hafta sonu sizleri bekliyor.

Pizza’yı Atakum Rezidans’ta TOMATO’dan yiyin.. 1999 yılında Marmaris’te açtığı ilk şubesiyle faaliyetlerine başlayan yerel bir marka olan Pizza Tomato, geçen 12 yıllık süreçte kendisine ait ve franchise olarak çalışan, Ege Bölgesi’nden tüm Türkiye’ye yayılan şubeleriyle sektörünün en iyi markası olma hedefi ile hızla büyümektedir. Pizza Tomato şimdi Atakum Rezidans’ta benzersiz lezzetleriyle sizleri bekliyor. Sağlık, spor, eğlenceyi aynı anda sunan Atakum Rezidans, pizzanın lezzet çeşitlerini tadmak için de en ideal mekan… Sayı 27 / Ocak 2012

27


Ropörtaj

Müzikle uğraşan ÖMÜ’lü öğrenci grubunun hikayesiyle şehri, Türkiye yakinen tanıyacak…

Samsun’da Karayel Poyraz esecek Filmin yönetmen ve senaristi, aynı zamanda da oyuncusu Levent İnanır, gelişmişliği görünce çekimlerin Samsun’da gerçekleştirilmesine karar veriyor. Filmle vilayeti tanıtacak başka filmler üretileceğine inanıyor.

M

üzikle uğraşan Ondokuz Mayıs Üniversiteli (OMÜ) arkadaş grubu arasında yaşananların anlatıldığı Levent İnanır yönetmenliğindeki ‘Karayel Poyraz’ filmi Samsun’da çekiliyor. Filmin Mart ayında vizyona girmesi bekleniyor. Siz Yapım’ın 95 dakikalık filminde senaryo Yıldırım Beyazıt ve İnanır’a ait. Mustafa Üstündağ, Soner Arıca, Yüksel Arıcı, Buket Gümüş, Cansel Kula ve Hikmet Karagöz oynuyor filmde. İnanır da oyuncu kadrosunda. 60 kişilik ekip çalışıyor çekimlerde. Komedi ve dram türündeki tipik gençlik

28

filmiyle ülkenin genel panoramasının beyaz perdeye yansıtılacağını belirtiyor İnanır. Senaryoda konservatuar öğrencilerinden oluşan bir müzik grubu ikiye bölünüyor. Çok sevilen arkadaşlarından biri geçirdiği kazada ağır yaralanınca tekrar kenetleniyorlar. İstanbul’dan Karadeniz Bölgesi’ne gelen farklı müzik ideolojisindeki gençlerin yaşamı işleniyor Karayel Poyraz’da. Kardeş kavgaları sonrası yeniden barış ve bir araya toplanış için illa da felakete mi ihtiyaç duyulması gerektiği sorgulanıyor. Uzun metrajlı bir filmde ilk defa yönetmenlik yapan İnanır, “Bir gençlik hikayesini filmleştiriyoruz. Üniversite gençliği bu ülkenin dinamiğidir.

Karadenizli olduğumuz için Samsun’u seçtik, çünkü Samsun müthiş bir güzelliğe sahip. Biz elimize hikâyemizi aldık ve elimizdeki malzemeyi en iyi şekilde kullanabileceğimiz bir platform bulduk.” diyor. Temaya ilişkin de şunları söylüyor: “Üniversite yıllarında kurulmuş bir müzik grubundaki kardeş kadar yakın arkadaşların bir süre sonra ‘ideal müzik mi?’, ‘piyasa müziği mi’ derken yaşadıkları fikir ayrılığı nedeniyle dağılmaları ve sonrasında da çok yakın dostlarının ölüme karşı savaş vermek zorunda kalmasıyla birleşmelerini anlatacağız. Tüm bunları anlatırken de seyirciye şunu soracağız; kardeşliğin ve dostluğun bir arada yaşanması için acılar mı çekilmeli? Tekrar bir arada olunacaksa bu ayrılık neden?” Sayı 27 / Ocak 2012


Yeşilçam taşradan İstanbul’a uzanan hayat öykülerini beyaz perdeye taşımayı sever daha ziyade. Bu filmde konu tersten ele alınıyor. Yüksek öğrenimde Anadolu şehirlerindeki üniversitelere de rağbet gösterildiğini vurguluyor İnanır. Filmdeki öğrencilerin hikâyeleri tabuları yıkarcasına siyasal değil. Müzik ile alakalı. Gençlerin düştüğü ‘piyasa yoksa idealist müzik mi’ yol ayrımının altındaki farklı politik görüşler ve dünya bakışlarındaki nüanslar saklanmamış ama. İroniye kaçılmadan düz anlatımla sunuluyor her şey. İnanır’a göre OMÜ Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden biri ve hikayeler ortak: “OMÜ’nün Samsun’da olması, İstanbul ya da Ankara’daki herhangi bir üniversiteden ve orada yaşananlardan farklı bir durum ortaya koymaz. Sonuçta oradaki öğrenciler de bu toprağın insanı; Samsun’a okumaya gelenlerde. Yani aslında hikayeler, bu toprağın ve aynı insanların. İstanbul ya da Samsun olması fark etmiyor.” Filmde değişik kültürlerden ve şehirlerden öğrencilerin müzik gibi evrensel ve müşterek bir paydada buluşmaları; bir amaç uğrunda kümelenişleri üzerinde özellikle duruluyor. Bir mozaik resitali bu. Film, Samsunlu tiyatro oyuncuları için büyük bir fırsat diğer yandan. Örneğin Sedat Sayı 27 / Ocak 2012

Erdiş başrollerden birini canlandırıyor. OMÜ Eğitim Fakültesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencileri ciddi ve ağırlıklı sahnelerde boy gösteriyor. İnanır komşu vilayet Ordu’dan. 19 Mayıs Şehri’ni bilen bir isim. Kentin görmediği süre zarfında bu çapta gelişmesine şaşırmış. İlin son hali çekim kararını pozitif etkilemiş. Karadeniz’e hizmet hep aklının bir köşesindedir. Adının yanı sıra cismiyle de tanınmasını arzulamış ilin. Başta Vali Hüseyin Aksoy, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ve Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Salih Zeki Murzioğlu; şehrin yöneticilerinden destek görmüş “Karayel Poyraz”. Sinema günümüzün gözde reklam vasıtalarından. Beyaz perdedeki kareler bir sihir adeta. Film belki de bir dönüm noktası. Sinop Cezaevi’ndeki dizi film, turistik potansiyeli neredeyse ikiye katlayıvermişti. Kısa süre önce vizyona giren film de Trabzon’nun tanıtımına katkı sağlamıştı. Sıra Karayel Poyraz’ ile Samsun’da. İnanır’ın arzusu da bu yönde. Çalışmalarını turizm açısından fayda doğuracak mekanlarda yürütmeyi tercih ediyor. Arzu filmin senaryosuna da sirayet etmiş. Filmde odalar şehrin resimleri ile donatılmış ve gençler bunlardan ilhamla beste oluşturuyor.

Samsun Turizm Derneği eski Başkanı Mustafa Yavuz’un Mutfak Catering’i de ekibin yeme içme ihtiyaçlarını karşılıyor. Elbette artı destek de şart. Burada asıl yük parasını ortaya koyan yapımcıda. Siz Yapım’ın sahipleri Zeki Güler ve Sabahattin Korkmaz ile genel koordinatör Giray Şahin de Samsun’dan. Kentlerine hizmet düşüncesiyle maddi külfet ve riski göze almışlar. Film, Samsun tabelası görüntüsüyle İstanbul’da üretilmeye de müsait haddi zatında. Anadolu’ya açılış maliyeti ikiye, üçe yükseltiyor. Ancak ekip ilgiden memnun. İnanır, “Bize gösterilen bütün bu özen omuzlarımıza daha büyük bir sorumluluk yükledi ve filmde Samsun’u nakış nakış işlememize neden oldu.” diye konuşuyor. Yaklaşık 6-7 yüz bin dolar bütçeli film için etkin reklam kampanyası yürütülecek. Afişleri Türkiye’nin dört bir yanındaki billboardlara asılacak. Türk sinemasının duayen aktörlerinden Kadir İnanır, yeğenlerinin içinde bulunduğu projeyi yürekten destekliyor. Filme reklam ve tanıtım boyutunda yardım sözü vermiş. Marttaki galaya teşrif edecek. Yönetmen : Levent İnanır Senaryo : Levent İnanır - Yıldırım Bayazıt Yapımcı : SİZ Yapım (Zeki Güler - Sabahattin Korkmaz)

29


Kitap

Akın Üner’in romanı birinci kuşakların aktardığı bilgilere dayanıyor…

Mübadele acılarına Çalı Harmanı Mübadelenin niçin etnik değil de dini kimlik üzerine gerçekleştiğini şöyle anlatıyor Üner: “Eğer sadece etnik bir göç olsaydı, ana dili Türkçe olan yüz binlerce Ortodoks ve ana dili Rumca olan yüz binlerce Müslüman mübadil edilmezler, memleketlerinde kalabilirlerdi. Giritli Müslümanlar nasıl hiç Türkçe bilmeden geldilerse, Bafralı Ortodokslar da tek kelime Rumca bilmeden gittiler mesela... Ana dili Rumca olan bazı Müslümanlar Türkiye’de kalırlarken, ana dili Türkçe olan bazı Hıristiyanlar da orada kaldılar...” Samsun Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği’nin kurucu başkanı Üner, “Ulus devletlerin moda olduğu o dönemin koşulları da mübadeleyi tetikleyen unsurlardan birisiydi.” diye konuşuyor.

30

Sayı 27 / Ocak 2012


E

lektrik elektronik mühendisi Akın Üner, mübadil kökenli bir Samsunlu. Şehirdeki Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği’nin kurucu başkanı. İstanbul’daki Lozan Mübadilleri Vakfı’nın üyelerinden. www.samsunmubadele.org. tr adlı internet sitesinin de editörü. Konu hakkında akademik kongrelerde tebliğler sundu. Türkiye ve Yunanistan’daki olayla ilgili sivil toplum kuruluşları ve bilim adamlarıyla temas halinde. 30 Ocak 1923 tarihli TürkYunan Mübadelesi’nde karşılıklı acılar yaşandı. Bilhassa Türkiye tarafında uzun yıllar boyunca hiç dile getirilmedi hikâyeler. Ta ki 1999 Marmara ve Atina depremleri gerçekleşinceye dek. Artık her iki ülkeden insanlık tarihinin ender mecburi göçlerinden birine maruz kalanların çocuk ve torunları. Hatta hayattaki birinci kuşaklar da vardı aralarında. Üner bu çileli nüfus hareketinin canlı şahitleriyle yaptığı görüşmelere dayanarak ve diğer sözlü tarih çalışmalarından faydalanarak mübadelenin romanını kaleme aldı. Çalı Harmanı isimli çalışmada tarih objektif bir dille gözler önüne serilmek isteniyor. TRT projeyi kabul ederse eseri dizi filme uyarlayarak ekrana aktaracak. Eserleri çok konuşulan yönetmen Çağan Irmak’ın çektiği Dedemin İnsanları filmi de mübadeleyi işliyor bu arada. O da Üner gibi Evlad-ı Fatihan neslinden. Samsun, mübadelenin öne çıkan şehirlerinden. TRT’nin filmi burada kayda alınacak. Mübadelenin sebep, sonuç ve izlerini Üner’e sorduk. Tabi ki romanındaki kimi tespitleri de irdeledik. - Neden bu romanı yazma ihtiyacı duydunuz? Ben, aile tarihinde mübadeleden derin izler bulunan birisiyim. Çırakman köyünde yaşayan büyüklerimden duyup dinlediğim memleket öykülerini, atalarımın mezarlarının kaldığı o yitik Rumeli köyünü bir gün kâğıda dökmeyi daha çocukken aklıma koymuştum aslında. Ancak bunu yapmak için ne zaman teşebbüs etsem, bir şeylerin eksik olduğunu hissettim. Mübadele o kadar büyük bir acıydı ki bunu tüm boyutlarıyla kavrayabilmem için çok daha fazla araştırma yapmam gerektiğini gördüm. Son on - on beş yıldır bu korkunç olayı bizzat yaşamış çok sayıda yaşlı ile sözlü tarih çalışması yaptım. Konunun akademik tarafını inceleyenlerle görüştüm.

Sayı 27 / Ocak 2012

le sınırlı bir kitap çıkardı ortaya. Bu da baharatsız bir yemek gibi tatsız olurdu herhalde...

- Eserde ‘insani’ açıdan bakmaya ve sadece bizim değil Rumların acılarını, memleket hasretlerini de anlatmaya çalışmışsınız. Karşı taraftan da görüştüğünüz insanlar var mı?

Olayın diğer tarafındaki Ortodoks mübadillerin yaşadıklarını da araştırdım. Yunanistan’a gidip mübadillerin bıraktığı köyleri gezdim. Samsun’da Rumların bıraktığı kalıntıları dolaştım. Nihayette birçok yaşanmış öykü topladım, artık bunları birleştirmenin zamanı gelmişti herhalde. Biriktirdiklerimi kâğıda döktüm ben de.

- Romanınızdan bahseder misiniz? Çalı Harmanı, mübadelenin sıradan insanlar üzerindeki tesirlerini anlatıyor. Hem Rumeli doğumlu Müslümanların yaşadıkları acıları, hem de Anadolu doğumlu Ortodoksların hüzünlerini tarafsız dile getiriyor. Mübadeleyi yaşayan iki toplumun inançları, kültürleri ve değer yargıları farklıydı şüphesiz. Lakin şurası açık ki, bazı duygular tüm insanlar için ortaktır. Aşkın, hasretin, toprak sevgisinin, evlat kokusunun milliyeti ya da dini yoktur... Çalı Harmanı, hem Türklerin hem de Rumların mübadelede yitirdiklerinin romanıdır. - Rahmetli Emine Gürsu ve Rahmetli Sadık Sarılar gibi birinci kuşak mübadiller kitabınızda yer almakta mı? Bu roman, benim bizzat görüştüğüm yirmiden fazla birinci kuşak mübadilin ortak öyküsü aslında... Bu isimlerden birisi de benim çok sevdiğim rahmetli Sadık Sarılar’dı. Benim bizzat görüşmediğim, ama bu konuda araştırmalar yapanların görüşerek kaleme aldığı çok sayıda birinci kuşak mübadilin öyküleri de romanda yer buluyor. Eğer onlarla görüşmeden yazmış olsaydım, benim hayal ettiklerim-

Eğer mübadelenin romanını yazacağım diye yola çıktıysanız, hem Türkleri hem de Rumları anlatmanız gerekir. Aksi halde ortaya çıkan bir göç hikâyesi olur, ama bir mübadele öyküsü olmaz. Çalı Harmanı’nın yarısı Türklerin, yarısı Rumların yaşadıkları acıları anlatıyor. Rumların Samsun’dan ne koşullarda ayrıldıkları, yolda neler yaşadıkları, Yunanistan’a hangi koşullarda iskân edildiklerini hakkıyla anlatmak için karşı taraf ile de temas kurmam gerekiyordu. Romanın kaleme alınması sırasında her aşamada Yunanistan’da yaşayan Rum kökenli bir vatandaşımız olan Tanas Cimbıs’tan yardım aldım. Olayın Yunan kültürü ve tarihindeki etkilerini anlatırken yapabileceğimiz yanlışlıkları onun sayesinde bertaraf etmiş olduk.

- Romanınızdaki öykülerde geçen kişiler gerçek kişiler mi? Yoksa sadece hika-yeler mi gerçek? Romandaki öyküler neredeyse tamamen gerçek... Ancak öyküleri bir roman bütünlüğünde anlatabilmek için gerçekte farklı ailelerin yaşadığı birkaç olayı birleştirerek kurguladım. İsimler gerçek değil, ama gerçek isimlerini kullanmasam da aslında birçoğu yaşamış kişiler. Kitapta sözü geçen mekân isimleri ise tümüyle gerçek.

- TRT, sizin kitabınızı incelemeye almıştı. Romanınızdan hareketle mübadilleri anlatan bir sinema filmi ya da dizi çekilebilir mi? TRT nihayette bir kamu kuruluşu... Özel TV kanalları gibi dizi film projelerine sadece gelir - gider gözlükleriyle bakmıyor. Uzun süren bir incelemeleri oldu. Kitap içeriğindeki bazı hususların senaryoya yansıtılmamasını istediler. Onların istediği değişiklikleri aynen yaptık. Kitaptaki öykülerden yararlanarak “Bir Fırtına Tuttu Bizi” adıyla projeyi sunduk. Türkiye’nin en önemli prodüksiyon şirketlerinden bir tanesi olan Insert Yapım tarafından hazırlanan senaryo, Samsun - Kavala eksenindeki mübadele öykülerini anlatıyor. İnşallah TRT projeyi bir an önce onaylar, biz de hep beraber izleme imkânı buluruz.

- Mübadillerin çok sayıda yerleştirildiği illerden bir tanesi de Samsun. Bu

31


Kitap kitabın içerdiği öyküler Samsun’a yönelik mi? Dizi veya film çekilirse Samsun’da olabilir mi? Benim yapım şirketinden tek isteğim, dizi filmin Samsun’da çekilmesi oldu. Zaten öykünün önemli bir bölümü bu şehirde geçiyor. Eğer proje onaylanırsa Selanik sahnelerini Alaçam’da çekmeyi planlıyoruz. Samsun’da geçen öyküleri ise Tekkeköy ilçemizin köylerinde çekeceğiz. Çırakman ve Aşağıçinik bizim için çok uygun... Mübadele gemilerine biniş sahneleri için ise Çarşamba sahilleri ya da Alaçam Geyikkoşan sahilleri düşünülebilir. Eğer bu gerçekleşirse Samsun’un turizm potansiyeline çok büyük katma değer katacağına da inanıyorum.

- Mübadelede Karasu hattı doğru bir uygulama mı idi sizce? Tarihi olayları günümüzün penceresinden sorularsak çok büyük yanlış yapmış oluruz... Mesela Osmanlı padişahlarının diğer şehzadeleri öldürtmeleri bugünün koşullarında cinayetten başka bir şey değildir, ama beş yüz sene önceki koşullarla meseleye bakarsanız “devletin bekası için yapacak başka bir şey yoktu” sonucuna varırsınız. Karasu ırmağının doğusundaki Batı Trakya Türklerinin orada kalması, öz be öz Türk kanı taşıyan yüz binlerce Müslüman’ı başka bir ülkenin bayrağı ve esaretine terk etmek demektir; lakin Türk hükümeti için o koşullarda yapacak bir şey kalmamıştı. İstanbul Rumlarının mübadele dışı bırakılmış olması nedeniyle Lozan Anlaşmasının karşılıklılık prensibi gereği birileri de orada kalmalıydı. Belki doğrusu Selanikli Türklerin orada tutulması idi, ama Türkiye’nin batı sınırlarını güvence altında tutmak için bu tercih yapılmış olabilir. Nihayette kim ne derse desin, Batı Trakya Türkleri yaklaşık yüz yıldır acı çekiyorlar. Aslında mübadelede gelenler mi şanslıydı, yoksa kalanlar mı, bu tartışma hiç yapılmadı... Mübadele ile Türkiye gelenlerin çektiği acıları konuşurken mübadelede orada kalanların yürek ağrılarını da yabana atmamak lazım.

Selanikli Atatürk’ün Lozan görüşmeleri sırasında kendi ata topraklarını da kurtaracağı beklentisinin gerçeğe dönüşme şansı yok muydu? Atatürk’ün bence en büyük meziyeti gerçekçi bir insan olmasıdır. Onu Enver Paşa’dan ayıran da bu özelliğiydi...

32

Atatürk, elde edebileceklerinin sınırlarını iyi biliyordu. Trakya sınırı için en iyi ihtimal, şimdiki Batı Trakya’yı Misakı Milli içinde topraklarımıza katmak olabilirdi. Lakin Osmanlılar, Balkan harbi sonrası Batı Trakya topraklarından bir uluslararası anlaşma ile vazgeçmişlerdi. Dahası İzmir’in düşman işgalinden kurtarıldığı 9 Eylül 1922’de doğu Trakya da Yunan işgali altındaydı. İstanbul’da da İngiliz Fransız işgal güçleri kontrolü ellerinde tutuyorlardı. Bu koşullarda Batı Trakya, Lozan Masasında kurtarılamadı, sadece Osmanlı’nın 1’inci Dünya Savaşı’ndan önceki sınırları geri alınabildi... Atatürk eğer gerçekçi hareket etmek yerine

Çalı Harmanı romanının yazarı Akın Üner, “Nihayette kim ne derse desin, Batı Trakya Türkleri yaklaşık yüz yıldır acı çekiyorlar. Aslında mübadelede gelenler mi şanslıydı, yoksa kalanlar mı, bu tartışma hiç yapılmadı... Mübadele ile Türkiye’ye gelenlerin çektiği acıları konuşurken mübadelede orada kalanların yürek ağrılarını da yabana atmamak lazım.” diyor.

Batı Trakya ve Selanik’i kurtarabilmek için risk almayı tercih etseydi Doğu Trakya üzerinden yeni bir Türk - Yunan savaşı başlatması gerekecekti. Üstelik İstanbul’u işgalden kurtarmak için İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle de savaşmak lazımdı. Eğer bu yol tercih edilseydi, tarih bambaşka akardı, ama neticesi ne olurdu Allah bilir...

- Rumlar ile Türklerin aynı evde yaşadığı uzunca bir dönem var. Bu dönem mü-badeleyi zorunlu mu kıldı? Yoksa müba-delenin önüne geçebilir miydi? 9 Eylül 1922’den sonra Yunan ordusu denize dökülürken Ege, Akdeniz ve Karadeniz limanlarından kaçan bir milyonu aşkın Rum Yunanistan’a geçti. Hem de sadece birkaç hafta içinde... Tamamen düzensiz koşullarda gerçekleşen bu vahim olayın boyutunu anlamak için bugünkü Yunanistan nüfusunun bile sadece on milyon olduğunu hatırlamak lazım. Hem savaşı kaybediyorsunuz, hem de nüfusunuz aniden yarı yarıya artıyor. Hem de kış koşullarında... İnsanlar aç, evsiz barksız,

ülke siyasi bir deprem yaşıyor. Yunanlılar, bu şartlarda Rum göçmenleri Türklerin evlerine yerleştirdiler. Böylece hem iskân sorununu geçici olarak çözdüler, hem de Türkleri göç için taciz etmiş oldular. Bu koşullar, mübadeleyi etkiledi elbette. Bilhassa Ege’de Rumlar tarafından yapılan zeytincilik, üzümcülük, tütüncülük gibi bazı stratejik ürünlerin yetiştirilememesi Avrupa pazarlarını da sarsmıştı. Türkiye’ye “ya Rumları al, ya da Türkleri” dayatması oldu. Ulus devletlerin moda olduğu o dönemin koşulları da mübadeleyi tetikleyen unsurlardan birisiydi. Çalı Harmanı, bütün bunlara da değiniyor...

- Mübadelede etnik değil de dini kimlik ön plandaydı sanırım… Rumeli’de bir gerçek var: Osmanlı = İslam = Türklük... Bu denge Ortadoğu’da filan geçerli olmayabilir, ama Rumeli’nin gerçeği budur. Çünkü Osmanlı’nın üç kıtaya yayılan geniş coğrafyasının ana çekirdeği Batı Anadolu ve Rumeli topraklarıdır. Bir anlamda Balkanlar’dan çıkış, Rumeli Türkiye’sinden kopuş demektir. Lozan anlaşmasında Türk ya da Rum soyluların karşılıklı göçlerinden söz edilmez. Anadolu’daki Ortodokslar ve Yunan uyruklu Müslümanlardan bahseder. Eğer sadece etnik bir göç olsaydı, ana dili Türkçe olan yüz binlerce Ortodoks ve ana dili Rumca olan yüz binlerce Müslüman mübadil edilmezler, memleketlerinde kalabilirlerdi. Giritli Müslümanlar nasıl hiç Türkçe bilmeden geldilerse, Bafralı Ortodokslar da tek kelime Rumca bilmeden gittiler mesela... Ana dili Rumca olan bazı Müslümanlar Türkiye’de kalırlarken, ana dili Türkçe olan bazı Hıristiyanlar da orada kaldılar...

- Çalı Harmanı’nı okumak isteyenler kitaba nasıl ulaşacaklar? Samsun’da İstiklal Caddesi’ndeki Deniz Kültür Merkezi başta olmak üzere bazı kitapçılarda satılıyor. İstanbul’daki Pandora kitapevi de hem raftan, hem de internetten satış yapıyor. Birinci baskısı tükenmek üzere imiş. Belki önümüzdeki aylarda ikinci baskıya da geçebiliriz...

- Peki, okuyucularınıza yeni bir kitabın müjdesini verebilecek misiniz? Yine öyküsü Rumeli ve Samsun’da geçen tarihi bir roman üzerinde çalışıyorum. “Mümin Bulut” adını taşıyacak ikinci romanımın 2012’de okuyucuyla buluşacağını umuyorum. Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

33


Kapak

Öğretmenliği ‘sevgi mesleği’ diye niteleyen Prof. Dr. Cevdet Yılmaz:

Eğitim insan yetiştirme sanatıdır “Filanca öğretmen çok iyi fakat henüz bu sene 5’leri okutuyor gelecek yıl 1’leri okutacak denildiğinde çocuğunu bir yıl sonra okula göndermeyi göze aldıracak kadar arzu edilen öğretmen bence hakiki öğretmendir.”

Prof. Yılmaz: “Öğretmenlik vicdani bir iştir. Sınıfa girildiğinde artık her şey geride geride bırakılmalıdır.” diyor.

34

Sayı 27 / Ocak 2012


“Ekonomik statüsü sosyal statü ile karıştırılmamalıdır. Kitap pahalı olsa da kütüphanelerin okuyucu beklediği, internetle bilgiye ulaşımın kolaylaştığı bir çağda öğretmenin kitap almaya ve gazete-dergi takip etmeye gücüm yetmiyor demesi asla anlaşılabilir bir durum değildir.”

M

illi Eğitim Bakanı Ömer Dinçer en fazla 60 bin öğretmen alabileceklerini bildirince yer yerinden oynadı tabiri caizse. Çünkü halen okuyanlarla birlikte 300 bin civarında eğitimci atanma ümidiyle yaşıyor. Her yere fakülte açarak ihtiyacın çok ötesinde muallim yetiştirme plansızlığının faturasını ödeyenler sonuna kadar haklı görünebilir. Peki, ilgili bölümü bitirmek o mesleği layıkıyla icra edebilmenin yeter şartı mıdır? Sözü dolandırmadan dile getirirsek: Her eğitim fakültesi mezunu iyi bir muallim midir? Yoksa bu iş için bir takım nitelikleri taşımak mı gerekmektedir? Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevdet Yılmaz’la

Sayı 27 / Ocak 2012

gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi okuyunca ezberleriniz bozulacak. “Öğretmenlik edinilen bilginin aktarılması değil, aynı zamanda öğrenci için bir model olma durumudur. Tertip ve düzenden nasibini almamış, plân ve program yapmayan, ders saatlerinin başlangıç ve bitişlerini çok önemli bir randevusunun saati olarak görmeyen, saçı başı dağınık, dişlerini fırçalamamış, kıyafeti temiz ve düzgün olmayan birisinin çocuklarımıza model olması beklenemez” diyen Yılmaz, şu yaklaşımı bilhassa vurguluyor: “Öğretmenlikte temel hedef öğrencilere iyi yönde davranış kazandırabilmektir.” Kimlerin bu mesleği seçmesini seçmesi gerektiğini sorduğumuzdaysa şunları söylüyor: “Öğretmenlik sevgi mesleğidir. Öğretmenlik hayat boyu

öğrenmeyi ve öğretmeyi gerektirir. Kişi buna hazırsa öğretmenlik mesleğini seçmelidir.” “Her eğitim fakültesi mezunu için ‘bu kişi öğretmendir’ diyebilir miyiz” sualine verdiği “Kesinlikle değildir. Diploma sadece belli kriterleri ön şart kabul eden sistem içinde bir belgeden ibarettir. Öğretmen; bilgisi, görgüsü, eğitimi, davranışı, insan ve vatan sevgisi ile genç nesli eğiten ve geleceğe hazırlayan bir rehberdir” cevabı çok çarpıcı. “Öğretmenlik Eğitim Fakültesi mezunlarının hakkıdır, fakat Eğitim Fakültesi mezunlarının tekelinde değildir.” yargısı da ona ait. Ekonomik imkânsızlıkların sosyal statü düşüklüğüne sebep gösterilmesine açıkça karşı çıkıyor hoca: “Bir öğretmen kendi sosyal statüsünü iyi ya da kötü yönde yine kendisi belirler ve değiştirir.”

35


Kapak

- Öğretmenlik eğitimi gerek bilgi gerekse formasyon açısından yeterli mi? Atalarımızın ilim öğrenilmesi ve öğretilmesi ile ilgili olarak kullandıkları “beşikten mezara kadar” deyimi günümüz bilim insanları tarafından “hayat boyu öğrenme” olarak takdim edilmektedir. Bu açıdan yaklaşıldığında öğrenme - öğretme konusunda öğretmenlik mesleği ve formasyonu için 4-5 yıllık bir eğitimin yeterli olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Çünkü öğretmenlik sadece yukarıda belirtilen süre içinde edinilen bilginin aktarılması değil, aynı zamanda öğrenci için bir model olma durumudur. Kişinin güvenilir, sözünün eri, çalışkan, tertipli ve düzenli, kamu yararını şahsi çıkarlarının üstünde tutma gibi her biri son derece önemli niteliklerin hepsinin ayrı birer “değer”

olarak yeni nesle aktarılması ve benimsetilmesi de eğitim öğretimin birer parçasıdır. Kişi bu değerlerin bir kısmını ailesinden ve içinde yaşadığı toplumdan alırken büyük çoğunluğunu örgün eğitim içinde okul ortamında öğretmenlerinden alır. Değişen çağla birlikte yeniliklere uyum sağlamak ve zamana ayak uydurmak için mesleki kazanımlarda süreklilik olmalıdır. Bu nedenle de öğretmenlik için bir süre koymak zordur. - Bu meslek; sadece bilgi ve görgülerin öğrencilere aktarılmasından mı ibarettir? Eğitim insanı yetiştirme sanatıdır. İçinde yaşadığımız toplumun geleceğini şekillendirecek olan bilgi ve ortak değerlerin sonraki nesillere aktarılabilmesi ve geliştirilmesinde

eğitim en etkili araç, öğretmen de en önemli kişidir. Bu itibarla öğretmenlik asla bilgi ve görgülerin öğrencilere aktarılmasından ibaret olamaz. Öğretmenlikte temel hedef öğrencilere iyi yönde davranış kazandırabilmektir. Kırmızı ışıkta geçmenin yasak olduğunu öğretmek başka şey, kırmızı ışıkta geçmemenin bir erdem ve başkalarının hak ve hukukuna saygının bir gereği olduğunu kavratmak başka bir şeydir. Öğretmenlikte esas olan; toplumda yerleşmiş kurallara uyum sağlanması gerektiğinden hareketle kamerayla izlenme veya polis korkusu olmaksızın kendi hür iradesiyle durması gereken yerde durmasını bilen, ömür boyu sürecek ve kendisi ile birlikte çevresindekilere de bu erdemi aktarma melekesini içselleştiren ve geliştiren bireyler yetiştirmeyi başarabilmektir.

Sayın Bakanımızın dediği gibi “60.000 ihtiyaç var, 260.000 öğretmen var, o halde 200.000 ihtiyaç fazlası var” mantığı ile olaya yaklaşırsak, öğretmen fazlası vardır. Fakat, kaliteli bir eğitim için 15-20 kişilik sınıflar hedeflendiğinde ise bu kadar çok öğretmen fazlasından bahsetmek zordur.

36

Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

37


Kapak BİR ÖĞRETMENDE BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR… - Bunun başarılabilmesi adına bir öğretmende hangi vasıfların bulunması gerekiyor o zaman? Bir öğretmen öncelikle olumlu rol modele sahip olmalıdır. Tertip ve düzenden nasibini almamış, plân ve program yapmayan, ders saatlerinin başlangıç ve bitişlerini çok önemli bir randevusunun saati olarak görmeyen, saçı başı dağınık, dişlerini fırçalamamış, kıyafeti temiz ve düzgün olmayan birisinin çocuklarımıza model olması beklenemez. Öğrencisinin gözünde takdir edilmeyen, örnek alınmayan, hayranlık uyandırmayan bir öğretmenin (“sevilmeyen öğretmenin dersi öğrenilmez” ifadesinde yer aldığı gibi) öğrencileri tarafından dikkatle dinlenmesi ve verdiği bilgilerin gereğinin yerine getirilmesi beklenemez. Kitap okuduğu görülmemiş bir öğretmenin öğrencilerine kitap okumayı tavsiye etmesi, kılık kıyafeti düzgün olmayan bir öğretmenin öğrencilerinin kılık kıyafetini teftiş etmesi, derse hazırlıksız gelen bir öğretmenin öğrencilerin ödevlerini denetlemesi ve onlarda türlü eksiklikler bulması ya da öğrencilerini bunun için eleştirmesi kadar büyük bir saçmalık olamaz. Yine, Türkçeyi düzgün kullanmayan, yazısına dikkat etmeyen bir öğretmenin öğrencilerinden güzel Türkçe ve güzel yazı beklemesi de aynı şekilde büyük bir çelişkidir. Kısaca öğretmen öğrencisinden ne istiyorsa önce kendisi onu yerine getirmeli, sonra öğrenciden gereğini beklemelidir. Günümüz öğretmeni bu niteliklere sahip olmanın yanında, ayrıca; etkili bir diksiyona sahip olmalı ve beden dilini de iyi kullanmalıdır. Sözlü ve yazılı iletişim becerilerini geliştirmeli, bilişim teknolojileri konusunda öğrencisinden çok geri kalmayacak kadar teknik bilgiye sahip olmalıdır. İyi bir entelektüel olmalıdır. Bilgiden çok bilgiye erişim yollarını kavratmalı, bilgiye erişmeyi ve ondan yararlanmayı ve çıkarım yapmayı öğretmeli, sonra da öğrencilerinden kendi kişisel görüşlerini oluşturabilmelerini sağlamalıdır. Bir kitaptaki bilgiyi aynen

38

“Bir okey taşının kime nasıl geldiği üzerine saatlerce değerli vakitlerini heba edenler olduğu gibi; ders vakti içinde yetişmeyen ödev kontrolünü evinde sürdüren, tavsiye edeceği kitabı okuyan, soracağı soruyu daha önce kendisi çözüp sınavda ne kadar vakit alacağını hesap eden öğretmenlerimiz de var.” tekrar eden öğretmenin ilkokulda da üniversitede de artık yeri yoktur. Öğretmen sınıfı orkestra gibi idare etmeli, fazla müdahaleci olmamalıdır. Öğretmenlik sevgi mesleğidir. Öğretmenlik hayat boyu öğrenmeyi ve öğretmeyi gerektirir. Kişi buna hazırsa öğretmenlik mesleğini seçmelidir. HER EĞİTİM FAKÜLTESİ MEZUNU ÖĞRETMEN DEĞİLDİR… - Her eğitim fakültesi mezunu için ‘bu kişi öğretmendir’ diyebilir miyiz? Kesinlikle değildir. Diploma sadece belli kriterleri ön şart kabul eden sistem içinde bir belgeden ibarettir. Öğretmen; bilgisi, görgüsü, eğitimi, davranışı, insan ve vatan sevgisi ile genç

nesli eğiten ve geleceğe hazırlayan bir rehberdir. Çocuğu ilkokula yeni başlayan bilinçli anne babaların biricik yavrularını emanet edecekleri ve onu şekillendirecek olan öğretmeni nasıl aradıkları; bunun için okul okul gezdikleri, öğretmenler arasında seçim yaptıkları ve “filanca öğretmen çok iyi fakat henüz bu sene 5’leri okutuyor gelecek yıl 1’leri okutacak” denildiğinde çocuğunu bir yıl sonra okula göndermeyi göze aldıracak kadar arzu edilen öğretmen bence hakiki öğretmendir. Eğitim Fakültesi’ni bitiren ve KPSS’den belli bir puan alarak ataması yapılmış olsa bile herkesin gerçek öğretmen olmadığının en büyük göstergesi velilerin çocuklarını emanet edecekleri işte bu tür bir öğretmen arayışında kendini göstermektedir. GELİŞMİŞ ÜLKELERDE NASIL ÖĞRETMEN OLUNUYOR? - Gelişmiş ülkelerdeki ile bizdeki kıyaslandığında, öğretmen eğitiminde hangi durumdayız? Gelişmiş ülkelerde öğretmenin sadece diplomasına ve mezuniyet notuna bakılmaz. Bir lisans diplomasına ve bu diplomada belli düzeyin üzerinde not almış olmak belki ön şart için gereklidir. Fakat bunun yanında fizikî görünümü, psikolojisi, telaffuzu, vb. özellikleri mutlaka dikkate alınır, sosyal hayatı irdelenir. Yine de emin olmak için önce bir ya da iki yıllık süre ile sözleşme yapılır. Bu süre içinde aday öğretmen yakından izlenir. Süre bittiğinde aday öğretmen hakkında okul idaresinden (okuldaki uyumu, başarısı, öğretmen, öğrenci ve idare ile ilişkileri hakkında) rapor istenir. İkinci olarak dersine girdiği öğrencilerin velilerinden görüş istenir; öğrenci öğretmenle ilgili olarak eve problem getiriyor mu, bunlar sorgulanır. Üçüncü olarak öğrenci anketlerine başvurulur ve öğretmen hakkında öğrencilerin de görüşleri alınır; sınıf hâkimiyeti, dersi anlatışı, konuların kavratılması, sınıf içi etkinlikler, öğrenciler arasında tarafsız ve adil davranabiliyor mu vb. gibi hususlar göz önünde bulundurulur. Bütün bunların sonunda şayet öğretmen Sayı 27 / Ocak 2012


hakkında olumlu kanaate ulaşılmışsa devlet onunla resmî sözleşme yapar ve aday öğretmen devlet memuru sıfatını alarak daimî kadroya geçirilir. Bizde ise maalesef bu yol kapalıdır. Hayatı boyunca öğretmenliği hiç düşünmeyen birisi 10. veya 20. tercihinden Eğitim Fakültelerinden birine yerleşebilir ve yeterli puanı tutturduğunda da yukarıdaki prosedüre bakılmaksızın atanabilir. Sonra da sırf Eğitim Fakültesi mezunu diye biz ondan ideal öğretmenlik bekleriz. SOSYAL VE EKONOMİK STATÜ BİRBİRİNDEN ÇOK FARKLI… - Öğretmenin sosyal ve ekonomik statüsünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Öğretmenin sosyal statüsü son derece önemli bir konudur. Bir öğretmen kendi sosyal statüsünü iyi ya da kötü yönde yine kendisi belirler ve yine iyi ya da kötü yönde kendisi değiştirir. Öğrencilerin sorunlarını çözmek için her kesimden velilerle diyalog kurmak, ders saati dışında çalıştığı kurumun itibarını arttıracak faaliyetlerde bulunmak vb. etkinliklerle topluma karşı sosyal sorumluluğunu yerine getirebileceği gibi, sadece derse girip çıkmakla işini yaptığını zannederek geri kalan vaktini öğretmenevinde okey oynayarak da geçirebilir. Bu faaliyetlerden ikisi de sosyal faaliyet gibi Sayı 27 / Ocak 2012

görünse de her iki faaliyeti aynı kategoride değerlendirmek mümkün değildir. Öğretmenin ekonomik statüsü ise başka bir şeydir. Sosyal statü ile kesinlikle karıştırılmamalıdır. Kitap pahalı olsa da kütüphanelerin okuyucu beklediği, internet kaynaklarının bu kadar bol olduğu, bilgiye ulaşımın son derece kolaylaştığı bir çağda öğretmenin kitap almaya ve gazetedergi takip etmeye ekonomik gücüm yetmiyor demesi asla anlaşılabilir bir durum değildir. Öğretmenlerin maaş ve ders ücreti konusunun ise makro ekonomik politikalarla ilgili olduğu ve ülkenin istikrarı veya malî politikalarıyla ilişkili bulunduğu dikkate alınırsa öğretmenin “bu paraya bu kadar iş yapılır” deme lüksü olamaz. Gerek bireysel, gerekse sendikal olarak ekonomik düzeylerinin yükseltilmesi için her türlü gayretleri anlayışla karşılanabilir. Ağlamayan çocuğa mama verilmez misali, tüm çalışanlar gibi öğretmenler de bu uğurda mücadele etmelidir. Fakat bunu yaptığı işe ve performansa yansıtmamalıdır. Öğretmen sınıfa girdiğinde artık her şeyi geride bırakmalı, kendini işine vermelidir. Fakat günümüzde sınıfa girdiğinde, işlediği dersi angarya olarak görüp

bilgi vermekten çekinerek, dersin boşa geçmesine göz yuman öğretmenler olduğu gibi, ekonomik ve sosyal açıdan içinde bulunduğu bütün olumsuzluklara rağmen, karşısındaki çocukları kendi yavrusu bilip, onları milletin emaneti olarak değerlendirip bütün dikkat ve gayretini yoğunlaştırarak o dersin en verimli şekilde geçmesi için çaba sarfeden eli öpülesi öğretmenlerimiz de vardır. Eğitim camiamızda her iki türden de öğretmen bulmak mümkündür. Öğretmenlik vicdani bir iştir, silah zoruyla yaptırılacak bir iş te değildir. ÜNİVERSİTE HOCASINA DERS BAŞINA 20 LİRA ÖDENİYOR… - Tabii ki ideali vurguluyorsunuz ama ekonomik zorluk içindeki bir muallim kendini derse ne ölçüde verebilir? Az önce söylediğim gibi (bize göre) öğretmenlik ile ekonomik durum arasında sanıldığı kadar büyük bir ilişki yoktur. İnsanoğlunun doyumsuzluğu dikkate alınırsa bir öğretmen ne kadar ücret alırsa alsın yeterli olmayacaktır. Özel ders ücretlerinin 100-150 TL olduğu günümüzde, bu paranın doktorların özel muayene parasına denk olması, ya da üniversitede ders veren bir profesörün yine 1 saat karşılığı yaklaşık 20 (yirmi) TL alması (Aralık 2011 tarihi itibarıyla 19,30 brüt, 17 TL net) kıyaslandığında, bir de bun-

39


Kapak lara yoksulluk sınırı rakamının 2000 TL’nin üzerinde, açlık sınırı rakamının da 1000 TL’ye yakın olduğu bir ülkede yaşadığımız gerçeğini eklendiğinde, öğretmenlerin ekonomik durumlarını ne kadar tartışırsanız tartışın bundan bir sonuç çıkmaz. Elbette ki sadece öğretmenler değil, herkes yaşamını insanca sürdürecek bir gelire sahip olmalıdır. Fakat bunun miktarı üzerinde tartışmak başka bir şey, öğretmenin vatanına, milletine ve sınıftaki öğrencilere karşı sorumluluklarını yerine getirmesi başka bir şeydir. Bir öğretmen daha fazla gelire sahip olmak için bütün meşru yolları denemeli, fakat sınıfa girdiğinde asla “bu paraya bu kadar iş yapılır” diyerek görevini yerine getirmekten imtina etmemelidir.

kontenjanının az olduğu; üniversite mezununun fazla, mezunların istihdam imkânlarının az olduğu bir ortamda seçme sınavları kaçınılmazdır. Sınav kaçınılmaz olduğuna göre sınav yöntemleri ve bunlara hazırlık da göz ardı edilemez bir gerçektir. Bu durumda dershanenin yararlı olup olmadığı verdiği bilgiyle değil, sınava hazırlama özelliği ile ön plana çıkar. Bu şartlarda bir hazırlık kursunun olmasını veya böyle bir kursa (bu kursun verildiği dershaneye) gidip gitmemeyi tartışmak abesle iştigaldir. Çünkü dershane sadece sınava hazırlamıyor,

işin içinde zamanla yarış olduğu için bilgiyi en hızlı biçimde çözümlemeyi de öğretiyor. Dershane ayrıca; bugün SBS, LYS, DGS, YGS 1, YGS 2, 3, 4, 5, 6, LES, ALES, ÜDS, KPDS, KPSS … vb. gibi kısaltmalarla anılan sınavların her birinin içeriği, ne için yapıldığı, öğrencinin branş seçimi ve nereye gitmek istediği ile ilgili olarak hangi sınava girmesi, hangisinden kaç puan alması gerektiği gibi hususlarda da veli ve öğrencilere rehberlik ediyor. Çünkü kuralların ve sınavların yap-boz mantığı ile neredeyse her sene değişmesi ailelerin bu konuda çocuklarına rehber-

- Öğretmenlerin barınma problemi için neler düşünüyorsunuz? Devlet, imkânları ölçüsünde kira yardımı yapabilir, ücra yurt köşelerindeki okullarda lojman verebilir. İdeal olan ise kendi kirasını verebileceği, taksitle de olsa kendi evini alabileceği bir ücrete sahip olmasıdır. Fakat bu konuda da çelişkiler vardır. Köy okulları hızla kapanmakta, okullarla birlikte köy okulu lojmanları da boşaltılmış bulunmaktadır. Ulaşım imkânlarının gelişmesi, öğretmenin şehirde yaşamayı tercih etmesi, kendi çocukları için şehirde bir hayat istemesi, bazı okulların lojmanları olsa bile öğretmenlerin bunları tercih etmeyip sabah akşam kent ve kasaba merkezlerinden köy okullarına servis tutarak ya da kendi arabası ile gidiş geliş yapması gibi gerçekler göz önüne alındığında, bu konunun da ne kadar tartışmaya açık olduğunun bir göstergesidir. DERSANELER RAKİP DEĞİL, TAMAMLAYICI - Özel dershaneler okullardaki eğitimöğretim seviyesinin düşüklüğünden mi yoksa sınav sisteminin yapısından mı rağbet görüyor? İlköğretim öğrencisinin fazla, kaliteli lise sayısının az olduğu; lise öğrencisinin fazla, yüksek öğretim

40

Dekan Yılmaz’a göre: “Dershaneler eğitim kurumlarının rakibi olarak değil, tamamlayıcısı olarak görülmelidir.”

Sayı 27 / Ocak 2012


lik etmesini neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Kafa karışıklığının bu kadar yoğun yaşandığı bir ortamda, “sadece öğrenciye rehber olsun yeter” mantığından hareket ederek, en alt düzeyde bilgi veren dershaneler bile bugün artık gerekli hale gelmiştir. Özetle, günümüzde dershane, okulun verdiği bilgiden az veya çok bilgi veren değil, mevcut bilgi en hızlı nasıl cevap kâğıdına aktarılabilir ve nereye, nasıl ve hangi puanla gidilir sorusunun cevabı için - en azından rehberlik anlamındagerekli hale gelmiştir. Bu yönü ile dershaneler eğitim kurumlarının rakibi olarak değil, tamamlayıcısı olarak görülmelidir. - Eğitimde öğretmenin rol ve fonksiyonu nedir? Eğitim konusu öğretimden önemlidir. İnsan her yaşta öğrenebilir fakat atalarımızın dediği gibi “ağaç yaşken eğilir” ve eğitim ancak belli bir dönemde (ağırlıklı olarak ilköğretim çağında) verilebilir. Eğitimin temel şartı eğiticinin iyi olması, eğittiği kişiye karşı olumlu bir rol model kimliğine sahip olmasıdır. Kırmızı ışıkta geçen birinin öğrencisine kırmızı ışıkta durulması gerektiğini öğretmesi sadece öğretimdir, eğitim değildir. Yine dişlerini fırçalamayan bir öğretmenin öğrencilerine diş fırçalamanın önemini anlatması da sadece bilgi aktarımıdır, yine eğitim değildir. O halde öğretmen her hal ve şartta öğrencisine olumlu rol model olan kişidir. İşi bittiğinde sınıfın ışıklarını açık bırakıp giden öğretmenin öğrencisine enerji tasarrufunun önemini anlatması trajikomik bir olaydan öteye anlam taşımaz. Bir öğretmen giyim kuşamından, tutum ve davranışına, alışkanlıklarından Türkçemizi güzel konuşmaya, arkadaş, Sayı 27 / Ocak 2012

idare ve öğrencisine karşı tavır ve davranışlarından temizliğine, derse vaktinde girip çıkmasından işi bittiğinde ışıkları söndürmesine varıncaya kadar her şeyi ile geleceğimizi emanet edeceğimiz yavrularımız için örnek insan olmalıdır. İŞİNİ DÜZGÜN YAPAN ÖĞRETMEN HER ZAMAN SAYGINDIR… - Öğretmenlerin eski saygınlığını yeniden kavuşması için neler yapılmalıdır? İşini düzgün yapması bunun için yeterlidir. Derse vaktinde girip çıkmayan, girse bile dersi boş geçiren, konusuna hâkim olmayan, eksikleri olduğunu bilse bile kendini geliştirmeyen, baskı ve şiddet uygulayarak sınıfı susturan, ya da öğrencisine bol not vererek iyi hoca olunabileceğini düşünen kişilerin sayısı arttıkça bu mesleğin itibarı azalacaktır. Aksine davrananların sayısı arttıkça ise, yani; sorumluluğunu bilen, öğrencilerini vatandaşın kendisine emaneti olarak gören, içinde bulunduğu her türlü ekonomik, sosyal ve fizikî zorluklara rağmen sınıfa girdiğinde işini en iyi yapmanın derdinde olan öğretmenlerin sayısı arttıkça da öğretmenin toplumdaki itibarı mutlaka artacaktır. Türk toplumu vefalıdır. Çocuklarını kendi çocuğuymuş gibi sevip kollayan, bilgisini onunla paylaşan, ona örnek olan öğretmenlerimizi takdir eder ve yüceltir. Ona saygıda kusur etmez. Boş zamanlarını kahve köşelerinde geçiren, toplum yararına bir faaliyeti olmayan, bireysel, içine kapanık kişileri ise sevmez. Sevmeyince de kendisine yakın görmez ve takdir etmez. O halde mesleğin saygınlığı yine

öğretmenin kendi elinde olan bir durumdur. Öğretmen kusuru başkasında arayamaz, önce kendisi aynaya bakmalıdır. VAKTİNİ ÖLDÜREN DE VAR, ÖNERECEĞİ KİTABI ÖNCE KENDİSİ OKUYAN DA… - Bir öğretmenin kendini geliştirmesinin yolu nerelerden geçmektedir? Günümüz şartlarında bir öğretmen kendisini her şekilde geliştirebilir. Burada tek problem öğretmenin “okuryazar” olup olmamasıdır. Malum olduğu üzere ilköğretim çağında okuMA ve yazMA öğretilmesine rağmen okur-yazar sayımızın bu kadar az olması, öğretmenlik mesleği için de geçerlidir. Lokallerde saatlerce oyun oynayan, bir okey taşının kime nasıl geldiği üzerine bir akşam geçiren, bir saat maç seyredip bunun tartışmasını bir hafta sürdüren öğretmenlerimiz olduğu gibi, okulda yetiştiremediği ödev kontrolünü evinde sürdüren, öğrencisine tavsiye edeceği kitabı önceden okuyan, talebesine soracağı soruyu önce kendisi çözüp sınavda bunun öğrencinin ne kadar vaktini alacağını hesap ederek ona göre sınav süresi tayin eden öğretmenlerimiz de vardır. Bu ikinci grupta yer alan öğretmenlerimizi her türlü takdire layık görerek şunu söyleyebiliriz ki; bu iki farklı dünyaya sahip öğretmenin ikisinin de bir gününün 24 saat olduğunu düşünürsek, kendini geliştirmek isteyen geliştirebilir, köreltmek isteyen de köreltebilir diyebiliriz. Bu nedenledir ki hizmet içi eğitimler mutlaka olmalı, gerektiğinde her kademede sınav yapılmalıdır. Başarılı ve çalışkan olanların önü açılmalı, duyarsız ve tembel olanların önü kesilmelidir.

41


Kapak ÖĞRETMEN SAYISI BAKILDIĞINA BAĞLI…

NEREDEN

- Öğretmen sayısı kâfi mi? Bu soru öğretmene hangi açıdan bakıldığına bağlıdır. Millî Eğitim Bakanımızın dediği gibi “60.000 ihtiyaç var, 260.000 öğretmen var, o halde 200.000 ihtiyaç fazlası var” mantığı ile olaya yaklaşırsak, Türkiye’de öğretmen fazlası vardır. Fakat gelişmiş ülke ortalamalarına bakarak daha kaliteli bir eğitim öğretim için tüm sınıfların mevcut öğrenci sayılarının 15–20 kişiye düşürülmesi hedeflendiğinde ise öğretmen fazlası yok gibi görünmektedir. Kaldı ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma yazma bilenleri “eğitmen” olarak köylere gönderdiğimiz günlerdeki mantıktan hareketle, bugün her üniversite mezununun kendini öğretmen adayı görmesi bu mesleğin ne kadar hafife alındığının da kötü bir göstergesidir. Doktor hata yapar bir hasta ölür, fakat yetersiz bir öğretmenin emekli oluncaya kadar onlarca yıl süresince binlerce çocuk üzerinde yapacağı tahribatı düşünmek bile ürkütücüdür. Fakat olaya yine de bu kadar basit

42

yaklaşamayız. İdeal olanı bizim her anne babayı aynı zamanda bir öğretmen adayı olarak görmemizdir. Bilinçli anne babaların tek bir çocuğunun önünü açarak onu vatanına ve milletine üst düzeyde faydalı bir birey olarak yetişmesini sağlaması ve o çocuğun yeri geldiğinde bir karar verici olarak ülkenin önemli bir problemini çözmesi veya bir icat ve keşifte bulunarak ülkemize katma değer yaratması binlerce öğretmenin yüz binlerce öğrenciyi eğitip mezun etmesinden daha faydalı sonuçlar doğurabilir. Bu itibarla, öğretmenlik mesleğine biz sadece mühendis, doktor, sanatçı gibi bir mesleği icra eden kişiler olarak değil, toplumun gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu bilgili ve becerikli anne ve babalar olarak da düşünüyoruz. Bir başka ifade ile, 60–70 kişilik bir sınıfta çaresizlik içinde dediği anlaşılmayan verimsiz bir öğretmen ve iyi yetişmemiş bir kalabalık yerine, 3 tane çocuğu olan ve onlara hem annelik, hem öğretmenlik yapan (Eğitim Fakültesi mezunu) bir ev hanımı öğretmen annenin durumu bu açıdan karşılaştırılabilir. Günü-

müz gelişmiş Batı ülkelerinde Pedagoji (öğretmen) okullarına giden bayanların büyük kısmı mutlaka öğretmenlik mesleğini icra etmek için değil, gelecekte kendi çocuklarını daha iyi yetiştirmek için bu okulları tercih etmektedir. Nitekim bugün ülkemizde bir kurumda çalışıyor olsun veya olmasın öğretmen annenin çocuklarının diğer çocuklara göre daha başarılı olduğu gerçeğini herkes kabul edecektir. İşte bu son husus dikkate alındığında “keşke bütün vatandaşlarımızı öğretmen eğitiminden geçirebilsek, keşke herkese bu imkânı verebilsek, önce iyi eğitimli bir anne baba olsalar, sonra diğer meslekleri icra etseler” diye hayıflanmamak mümkün değildir. KPSS ÇELİŞKİ DEĞİL… - Öğretmenlerin okul sonrası memur alım sınavına girmesi size göre bir çelişki değil mi? Hayır, kesinlikle değildir. Branştan soru sormak şartıyla sınav olmalıdır. Ülkemizde fakülte sayısı arttıkça öğrenci sayısı artmış, kalite göz ardı edilmiştir.

Sayı 27 / Ocak 2012


Günümüzde her Eğitim Fakültesi mezununun kendini öğretmen görmesi, hatta Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarından pedagojik formasyon almamış olanlarının bile kendilerini öğretmen adayı olarak görmesi yanlıştır. Bu okullar belki bir miktar öğretmenlik bilgisi vermiştir fakat bu yeterli değildir. Nasıl ki iki öğrenci de tıp fakültesini bitirip doktor unvanını alıyor fakat vatandaş bu ikisinin arasında tecrübesine, insana yaklaşımına, ihtisasına, güler yüzüne, bakarak bir tercih yapıp birini âbad ederken diğerini görmezden geliyorsa, öğretmenlik de tıpkı böyledir. Kişi kendini geliştirmeli, hayata hazırlamalı, öğretmenlik mesleğini içselleştirmelidir. İş diplomada bitseydi bazı müesseselerdeki kiralık diplomalar gibi işi bir kâğıt parçasına havale ederdik olur biterdi. AKŞEMSEDDİN GİBİ ÖĞRETMEN OLMAK!… - Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarının da öğretmen olabilmesine nasıl bakıyorsunuz? Öğretmenlik Eğitim Fakültesi mezunlarının hakkıdır, fakat Eğitim Fakültesi mezunlarının tekelinde değildir. Her ne kadar Eğitim Fakültelerine gelen öğrenciler mesleki tercihlerini öğretmenlikten yana kullanarak ve belli puanlar alarak daha başlangıçta seçimlerini bu yönde ortaya koymuşolsalar bile bu tek başına yeterli değildir. Öyle ya da böyle diğer fakültelere gitmiş, başarılı olmuş, formasyon almış, kendini geliştirmiş kişiler içinden de sınırlı sayıda da olsa öğretmen alınabilir. Fakat günümüzdeki durum böyle değildir. Fen Edebiyat Fakültelerinde kimyager, biyolog, matematikçi gibi mesleki unvanlar alanlar boşta kaldıklarında “mesleğimle ilgili iş bulamadım, bari öğretmen olayım” diyorsa bu yanlıştır, öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğe ihanettir. Sadece Eğitim Fakültesi mezunları değil, böyle bir düşünceye herkes karşı çıkmalı, gelecek nesiller adına tavrımızı net olarak ortaya koymalıyız. Bu çekinceler göz önünde tutulmak şartıyla, adaylar “en iyi öğretmen” olmak için yarışmalı, bunu başaranların ise Eğitim ya da Fen Edebiyat mezunu olup olmadığına bakılmamalıdır. Önemli Sayı 27 / Ocak 2012

“Fatih’i yetiştiren Akşemseddin’dir. Önemli olan Akşemseddin gibi bir öğretmen olmaktır. Akşemseddin’in okuduğu okullarda kim bilir daha niceleri okumuştur fakat Akşemseddin olamadıkları ve Fatih’ler yetiştiremedikleri için biz onları tanımıyoruz.”

olan kişinin bilgi ve becerisi ile bu mesleği hak etmesi ve en mükemmel şekilde icra etmesidir. Unutulmasın ki; Fatih’i yetiştiren Akşemseddin’dir. Önemli olan Akşemseddin gibi bir öğretmen olmaktır. Akşemseddin’in okuduğu okullarda kim bilir daha niceleri okumuştur fakat Akşemseddin olamadıkları ve Fatih’ler yetiştiremedikleri için biz onları tanımıyoruz. 50 ÜNİVERSİTEDEN DAHA KALABALIĞIZ… - Samsun Eğitim Fakültesi’nin geleceğe dair ne gibi projeleri var? 2000 yılı öncesinde olduğu gibi Türkiye’de öğretmen yerleştirmede yine ilk üçte yer almak istiyoruz. Bu bize büyük prestij kazandıracak, tercih edilebilirliğimizi arttıracaktır. Tercih-

lerde üst sıralara çıktıkça daha kaliteli öğrenci gelecek bunların atanması daha fazla olacağı için Samsun Eğitim Fakültesi eskiden olduğu gibi yine bir marka olacaktır. Eğitim Fakültemiz halen 21 profesör, 17 doçent, 81 yardımcı doçent, 48 öğretim görevlisi ve 40 civarında araştırma görevlisiyle toplam 200’ün üzerinde elemanı ile Türkiye’deki en az 100 üniversiteden daha fazla akademisyene sahiptir. Yine toplam 9 bölümde gece ve gündüz (I. ve II. Öğretim) 9.000 artı 1000 adet pedagojik formasyon öğrencisi ile birlikte toplam 10.000 öğrenci fakültemizde eğitim öğretim görmektedir. Samsun Eğitim Fakültesi sahip olduğu bu öğrenci miktarı ile Türkiye’de en az 50 üniversitenin toplam öğrenci sayısından daha fazla öğrenciyle sahiptir. Bu kadar öğrenciye en iyi hizmeti vermek, onları Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek gençleri yetiştiren öğretmenler olarak mesleğe hazırlamak aslî vazifemizdir. Bunu yaparken akademisyenlerimizin dünyayı takip etmeleri, bilimsel yayınlar yapmaları, ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda aktif rol almaları, bu toplantıların bir kısmını Samsun’a çekebilmeleri, Samsun’un da kongre turizmi yoluyla bunlardan yararlanmasını sağlamak bizim için öncelikli görevler arasındadır. YENİDEN İLK ÜÇE ÇIKACAĞIZ… - Kalite kıstasına göre, Türkiye’deki diğer eğitim fakülteleriyle mukayese edildiğinde kaçıncı sırada yer alıyorsunuzdur? 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi 1960’lı yılların başlarında öğretmen okulu olarak kurulmuş Türkiye’nin en köklü eğitim kurumlarından biridir. 2000 yılına kadar öğretmen yerleştirmede Türkiye’de ilk üç içinde yer alan okulumuz sonraki 8 yıl içinde malum sebeplerle bir gerileme yaşayarak otuzuncu sıralara kadar düşmüştür. Hedefimiz en kısa zamanda tekrar ilk üçe girmektir. Bunun için gece gündüz çalışıyor, kalite ve verimliliğimizi arttırmaya gayret ediyoruz. Mevcut potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirerek bu hedefimizi de en kısa zamanda gerçekleştireceğimize inanıyoruz.

43


44

Say覺 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

45


Kapak

‘Kariyer Merdiven Değil Ki Kolay Çıkılsın’ diyen eğitimcilerden

Kariyere merdiven dayayan proje Derebahçe Mahallesi’ndeki Şehit Selman Özal İlköğretim Okulu’nda bütün imkansızlıklara ve çöken atalet verici sislere rağmen çok güzel değişimler meydana geliyor. Çevrelerinde örnek insan göremeyen öğrenciler davet edilen başarı timsali CEO, sanatçı ve spor insanlarıyla buluşturuluyor. Böylelikle bir hedefe odaklanıyor çocuklar. Onlar gibi kendilerinin de azim sergilediklerinde, amaçlarına ulaşabileceklerine inanıp bileniyorlar. Öncesinde hiç bahsi geçmeyen okul, evlerin en fazla konuşulan konularından artık. Başlatılan sıra dışı projeyle, makûs talihin nasıl yenilebileceğinin dersi veriliyor adeta.

46

Sayı 27 / Ocak 2012


Y

eni nesilleri bir eser gibi işleme şuurundaki öğretmenler, her türlü maddi ve manevi zorlukta dahi kendilerini gösterebiliyorlar. Fikri ve vicdanı hür insanların geçeceği eğitim sürecinin temellerini, sosyal depremlere dayanacak sağlamlıkta inşa edebiliyorlar. Başarının; içinde bulunulan binaların donanımı ve erişilen imkânların çeşitliliğiyle sınırlanmadığının bilincine varabiliyorlar. Fırsat eşitsizliği bahanesine sarılmayı bir yana bırakıp; engellerin bir bir aşılabileceğini cümle aleme sergileyebiliyorlar. Samsun’un merkez Derebahçe Mahallesi’ndeki Şehit Selman Özay İlköğretim Okulu’nda tam da bunun en görkemli örneklerinden biri yaşanıyor. Hayata 1-0 geride başlayan varoş semtteki çocukların ufkunu açıp; onları kendilerine güvenen bireyler haline getiren okulun muallimleri de Türkiye’nin pek çok yerindeki gibi mevcut vaziyete paralel performans ortaya koyabilirlerdi. Ama onlar kolayı değil, zoru seçmişlerdi. Mesleklerine kutsallık veren sırrın peşinde koşmayı yeğliyorlardı. İlkin Seviye Belerlime Sınavı’ndaki (SBS) puanların düşüklüğüne dikkat kesilirler. Kafa kafaya düşünürler tabloyu tersine döndürmek adına neler yapabileceklerine dair. Olaya odaklandıklarında çevredeki müspet rol modellerin azlığını, açık söylemek gerekirse yokluğunu görürler. Sıfırdan belirli noktalara ulaşan kişiler var değillerdir ki oralarda, minikler bu misallere özenip özlü ve güzel hayaller kurabilsinler. İradelerini ipotekleyen baskıları bir darbeyle kırabilsinler… İstişare sonrasında şu formül üretilir: Önlerindeki manileri yılmadan ekarte ederek alanlarında zirveye çıkan misal şahsiyetler her neredeyse buluşturulmalıdır öğrencilerle. Böylece azmeden ve idealli kişilikler oluşacaktır burada da. Arzulan tesirin, müfredata serpiştirilecek beylik birkaç konuyla sağlanması ihtimal dışıdır. Anlatmak kifayetsizdir. Timsallerle bizzat tanışmadırlar. Kollar sıvanarak, çok sayıda meşhurla ve büyük şirket CEO’larıyla görüşülür. Mesaj sanatçılara iletilir. Karar alınmıştır bir kere; para, cazibe ve albenideki avantajsızlıklar unutulur tümden. Dile getirdiğimiz sosyal sorumluluk projesine CEO ve sanatçılar duyarsız kalmaz. Sayı 27 / Ocak 2012

“Daha hayatlarının başında olan çocuklarımıza hayatlarının geri kalanını planlama ve yürüyecekleri yolu çizmekte fikir vermek ve modeller oluşturmak istedik. Çocuklarımızın üstüne düşense iyi örnekleri alarak başarılı olmuş bu insanların hayatlarından kesitlerin zihinlerinde yer etmesi.” diyor okulun bir yıldır müdürlüğünü yapan Kemal İlyas Sağır.

Kemal İlyas Sağır, bir yıldır müdürüdür adı zikredilen okulun. 19 Mayıs İlçesi’nden atanır buraya. Karagöl Şehit Arif Çetin Taşıma Merkezi Köy İlköğretim Okulu, çalıştığı 5’inci yılın bitiminde ilçenin SBS birincisidir. Şehit Selman Özay İlköğretim Okulu’ndaysa durum vahimin de ötesindedir. “Tüm öğretmenlerimiz bir şeyler yapma konusunda hem fikirdik. Elbette başarının tek ayağı okul olamaz hiçbir zaman. Aile ve öğrenci de çok çok önemlidir. Başarısızlık da sadece öğrencinin değildir. Ailenin ve öğretmenlerindir de aynı zamanda. Biz eğer öğrenciler için bir şeyler yaparsak onlar bu çabamızı karşılıksız bırakmaz düşüncesi ile hem velilerimize hem de öğrencilerimizin

dünyalarında yeni ufuklar açmak istedik. Dolayısı ile bu proje gelişti. Daha hayatlarının başında olan çocuklarımıza hayatlarının geri kalanını planlama ve yürüyecekleri yolu çizmekte fikir vermek ve modeller oluşturmak istedik. Çocuklarımızın üstüne düşense iyi örnekleri alarak başarılı olmuş bu insanların hayatlarından kesitlerin zihinlerinde yer etmesi.” diye konuşuyor Sağır. Bir mucize beklemiyorlar ancak makus talihin kırılması yolunda son derece ümit varlar. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile de dirsek temasındalar diğer yandan. 8’inci sınıf öğrencileri her pazartesi vakfın eğitim parkındaki ‘Kariyer Yolculuğum’ programına katılarak meslekleri tanıyor. Meslek seçimi öncesi teorik bilgiler ediniyorlar. TEGV’ndaki teorik, yürüttükleri Kariyer Merdiven Değil Ki Kolay Çıkılsın Projesi’ de işin pratik ayağı Sağır’a göre. Şimdilik projeye yalnızca 7 ve 8’inci sınıf örencileri dahil. Çünkü okulun konferans salonu 120 kişi alabiliyor. Müthiş atılım mecburen velileri de kapsayamıyor. Başka mekanları da devreye sokmamışlar, mütevazı çatıdaki samimi havanın dağılmaması için. Öyle inceden inceye düşünülmüş ki, misafirlerin kendi binalarında ağırlanmasının talebeleri psikolojik açıdan rahatlatacağı da hesaplanmış. Olası mesafeler iyice eritilmiş. Okul Rehberlik öğretmeni ve Psikolojik Danışman Hülya Yeşilkır ise şunları söylüyor, Haberexen’i proje hakkında bilgilendirirken: “Okulumuzun konumu itibari ile merkezden uzak oluşu çocuklarımızın ve ailelerinin kısıtlı ve kapalı bir çevrede oluşları, sosyal kültürel etkinliklerden uzak oluşları çok büyük dezavantaj öğrencilerimizin başarısı için. Çocuklarımızın ufkunu bir şekilde genişletmemiz gerekiyor. Çocuklarımız diğer okullarla birlikte katıldıkları etkinliklerde dahi kendilerini yabancı hissediyorlar ortama. Birçok faaliyete uzak oldukları için her şeyi ulaşılmaz görüyorlar. Dolayısı ile netice içlerine kapanık çocuklar ortaya çıkarıyor. Biz bunu kırmak istiyoruz. ‘Kariyer Merdiven Değil Ki Kolay Çıkılsın Projesi’ ortaya çıktı. Çocuklarımızın ufkunu genişletmek için bu proje çok çok uygundu. Okulumuza başarılı ve ünlü kişileri davet ederken çocuklarımızda şu yargının oluşmasını

47


Kapak hedefledik: ‘Evet onlarca başarıya imza atmış ünlenmiş, alanlarında önemli işler yapmış ve güzel işler yapmış insanlar bizim okulumuza geliyor. Demek ki hayatta hiçbir şey ulaşılmaz değil. Yeter ki isteyelim.’ Ayrıca o kişilerinde öğrencilerimize benzer bir hayatın içinden çıkabildiklerini, onların oturduğu bu sıralardan geçmiş olduklarını ortaya koyarak kendilerinin de istediklerinde neler yapabileceklerini görmelerini arzuladık. Çok büyük bir firmanın CEO’su geldiğinde; onun da okul sıralarında iken kimi dersleri sevemeyip başaramadığını, ancak tüm bunlara rağmen yılmadıklarını ve amaçlarına ulaştıklarını görmelerini istedik çocukların. Bizzat bu kişilerin ağızlarından duymalarını istedik bunları. Bu açıdan öğrencilerimiz üzerinde bu projenin çok çok etkili olacağına inanıyoruz.”

çek. Bu zamanla kırılmış olsa da yüzde 100’e ulaşılabilmiş değil. Dolayısı ile yetenekli çocuklar kendilerinde dahi bu yeteneği fark edemeden yitip gidiyor. Bu durumda çocukları yetenek alanlarına yönlendirebilmek de çok güç. Bu noktada çocuklarımızın önüne ve sinema oyuncuları sanatçılar da ve spor camiasından isimleri de getirip koymak çok önemli diye düşünüyorum. Bizim okulumuzda çok çok yetenekli öğrencilerimizde mevcut. Örneğin İlköğretim Okulları arası Yıldız Kızlar Futbol Samsun İl Şampiyonası yarı finaline yükselen bir kız futbol takımına sahip okulumuz.” Başta logo tasarımı tüm bilişsel mevzuları Bilişim Teknolojileri Öğretmeni Ömer Düzenli’nin mesuliyetinde. Türkçe Öğretmeni Zehra Aydın Yardım da as kadroda yer alıyor.

Proje üç evreli: Neredeydik, neredeyiz ve nereye geldik?... Dönemler başarılar ışığında olgunlaşacak. İlginç değişimlere şahitlik edilmiş henüz başlarda. Bir öğrenci genetik mühendisi çağrılmasını önermiş. Meslek tespitinde ‘doktor-öğretmen-polis’ üçgeninin hükümranlığını ve daraltıcılığını yerle bir eden harika bir taleptir bu; TEGV’nin işleri tanıtan programlarıyla gelişen. Genetik üzerine konuşacak bir kişi aranıyor şimdi.

İlk adımı Tiyatro Oyuncusu Uğur Çavuşoğlu atmış okula. Bir hayli etkilenmiş öğrenciler. Ulusal ve uluslararası düzeyde bilinen şirket yöneticileri, sanatçılar ve sporun gözde isimleri ‘söz’ demişler. Aylık takvime bağlanmış vaatler.

Öğrenci Kurulu’na başkanlık da eden 8’inci sınıftan Tuba Mermer, “Biz o kadar ünlü bir kişinin okulumuza geleceğini hiç beklemiyorduk. Ama o buraya geldi ve onun ağzından hayat hikayesini dinleme fırsatı bulduk. Onun hayat hikayesini öğrendiğimizde önümüzdeki engelleri bizim de aşabileceğimizi gördük. Hayal bile edemezdik o kadar ünlü birisini görmeyi ama gerçek oldu.” ifadeleriyle değerlendiriyor tiyatrocu konuğun

Davetlilerin hatırı sayılır bölümü öğrencilerin anneleri ya da ablaları gibi kadın, hem de çocuklu. Acaba Türkiye’nin gözde şirketlerinden birini yöneten bayanlar zirveye nasıl ulaşmışlardı? Çocuklar bunu sorgulayacak. Okul idaresi projeye danışman pozisyonunda bir eğitim koçu katmayı da planlıyor. Velilerin geri dönüşleri de sevindirici. Daha önce evde hiç -bahsetmezlerken, okul dillerden düşmüyormuş artık.

İlk ve orta öğretim yılları geleceklerinin rotasını çizecek sınavları hazırlıkla akıp gidiyor. Sınavdaki performansta; ideal, hedef ve amacın rolü yadsınamaz. Motivasyonun baş faktörleri bu kavramlar. Kariyer tayininde 7 ve 8’inci seneler de belirleyici. Proje esasında 8’inci sınıflara yönelik. 7’inciler gözlem ve izleme aşamasındalar. Hülya Yeşilkır “8’inci sınıf hayati bir dönüm noktası.” diyor. Projenin bir gayesi de küçük dimağlarda bu farkındalığı fizillendirip mümkünse pekiştirmek. İş dünyasının yanı sıra sanat ve spor camiasındaki kariyerlerin davetinin arka planında nelerin yattığını Yeşilkır’dan öğreniyoruz: “Ülkemizde yetenek çok da fazla üzerinde durulan bir unsur değil. Çocuklarımızın yetenek alanlarına yönlenmesi daha zor olmakta. Bunda ailelerin etkisi de çok büyük. Halen daha kültürel faaliyetleri zaman kaybı olarak gören çocuklarının derslerini etkileyeceğini düşünen ailelerin var olduğu bir ger-

48

ziyaretini. Kurulun önceki başkanı Bilge Keskin de şöyle konuşuyor: “Ben psikiyatr olmak istiyorum. Okulumuza bu konuda kariyer sahibi olan bir kişinin gelmesini isterim. Çünkü bana model olabilecek neler yapmam gerektiğini anlatacak nasıl bu amaca ulaşacağımı oraya ulaşmış bir kişiden dinlemek isterim.”

Kariyer Merdiven Değil Ki Kolay Çıkılsın Projesi’nde ilk adımı Tiyatro Oyuncusu Uğur Çavuşoğlu atmış okula. Bir hayli etkilenmiş öğrenciler. Ulusal ve uluslararası düzeyde bilinen şirket yöneticileri, sanatçılar ve sporun gözde isimleri de ‘söz’ demişler. Aylık takvime bağlanmış vaatler. Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

49


Kültür - Sanat

Baleyi sevdirecekler bize ! Samsun Devlet Opera ve Balesi, “Türkiye’nin en çok turne yapan balesi” sıfatını gururla taşıyor. Sezon boyunca yeni eserlerle seyirciyle buluşacak. Bölgenin tarihi ve kültürel değerlerine sahip çıkma misyonundan hareketle vilayetin mitolojik değerlerinden kabul edilen Amazonları sanatsal bir üretime dönüştüren kurum; Amazonlar adlı iki perdelik bale eserini 5 Mayıs 2011’de görücüye çıkarmıştı. İlk dünya promiyeriydi bu. Yerelden evrensele ulaşma yolunda şehir adına önemli bir başlangıçtı. 26 Ocak ve 9 Şubat’ta izlenebilecek.

Müzik ve Sesler projesiyle hayatı boyunca hiç opera ya da bale temsili izlememiş, ayrıca çok sesli müziği hakkında fikirsiz köyler ve diğer ücra yerlerdeki çocuklara ulaşılıyor.

50

Sayı 27 / Ocak 2012


2

011 - 2012 sanat sezonun açılışını ünlü İtalyan rejisör Vincenzo Grisostomi Travaglini’nin rejisörlüğünde sahnelenen Giacomo Puccini’ye ait La Bohème operası ile gerçekleştiren Samsun Devlet Opera ve Balesi, sezon boyunca yeni eserlerle seyircisiyle buluşmak için çalışmalarını sürdürüyor. 19 Kasım’da Ludwig Minkus’un Don Kişot’u sunulmuştu izleyiciye. D. Şadi Erdoğan ve Ali Aykaç’a ait Seslerle Anadolu müzikalinin prömiyeri ise 10 Aralık’taydı. Eserin rejisörlüğünü kurumun başrejisörü Mehmet Yılmaz üstlenmişti. Seslerle Anadolu gösterimi 9 Ocak ve 23 Şubat’ta tekrarlanacak. La Bohème’nin peşinden sıra Turgay Erdener ve Ferdi Merter’in İstanbulname operetinde. Buluşma tarihi 21 Ocak. Rejisör, Murat Atak. Gala 23 Ocak’ta. İkinci randevuysa Şubat’ın 13’ünde. La Bohème’i 6 Şubat’ta yeniden sahnede. Yılmaz’ın rejisörlüğündeki Selman Ada’nın Ali Baba ve Kırk Haramiler operası 5 Ocak ve 20 Şubat’ta sahnelenecek. Atatürk’ü Anma Konseri, Senfonik Konser ve Yeni Yıl Konseri’nin ardından Samsun 14 Ocak’ta Tolga Taviş, 25 Şubat’ta Tulio Gagliardo Varas’ın orkestra şefliğinde iki senfonik konser arz edilecek. Bölgenin tarihi ve kültürel değerlerine sahip çıkma misyonundan hareketle vilayetin mitolojik değerlerinden kabul edilen Amazonları sanatsal bir üretime dönüştüren kurum; Amazonlar adlı iki perdelik bale eserini 5 Mayıs 2011’de görücüye çıkarmıştı. Bale’nin ilk dünya promiyeriydi bu. Yeerelden evrensele ulaşma yolunda şehir adına önemli bir başlangıçtı. 26 Ocak ve 9 Şubat’ta izlenebilecek. Kurumun, Milli Eğitim Müdürlüğü’yle ortaklaşa hayata geçirdiği Müzik ve Sesler projesinde; soprano, mezzo soprano, tenor, bas- bariton gibi farklı ses renklerine sahip solistler ve orkestra sanatçıları rol alıyor. Hayatı boyunca hiç opera ya da bale temsili izlememiş, ayrıca çok sesli müziği hakkında fikirsiz köyler ve diğer ücra yerlerdeki çocuklara ulaşılıyor proje sayesinde. Müzik ve Sesler yıl boyunca her ay iki kere sahnelenecek. Murat Göksu’nun tek perdelik müzikli oyunu Opera Zamanı da 3 – 11 Ocak ve 27 Şubat’ta izlettirilecek öğrencilere aynı hedef doğrultusunda.

Sayı 27 / Ocak 2012

1001 Gece Masalları’nun sunumu 2 Şubat ve 5 Nisan tarihli gösterimlerle nihayetleniyor. Mikis Theodorakis’in müziği ile Zorba balesinin prömiyeri 3 Mart’ta. Eskişehir II. Ulusal Opera ve Bale Günleri’ne Ali Baba ve Kırk Haramiler operası ile katılacak Samsun’daki bale. Temsil tarihi 8 Mart. Kuklacı çocuk oyunu 2 Ocak ve 4 Şubat’ta. F.Josef Breuer ile Heinz Wunderlich’in Bremen Mızıkacıları’nın prömiyeriyse martın 24’ünde. “Türkiye’nin En Çok Turne Yapan Opera ve Bale Müdürlüğü” unvanını gururla taşıyor kurum. 2008-2011 yılları arasında Karabük, Kastamonu, Sinop, Giresun, Amasya, Tokat, Sivas, Çorum, Ordu, Trabzon, Rize, Artvin, Kars, Iğdır, Van, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Eskişehir illerine turne düzenledi. Fransa, İtalya, Kıbrıs ve Gürcistan’da da temsil ve konserlere imza attı. Seslerle Anadolu müzikali ile büyük yaz turnesine çıkacak. Müzikalin promiyeri 10 Aralık 2011’ydi. Seslerle Anadolu, Sinop / Ayancık, Amasya, Tokat, Sivas, Sinop, Kastamonu, Çorum, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Kars, Iğdır ve Kars’ta izlettirilecek.

OCAK AYI PROGRAMI 02.01.2012 05.01.2012 09.01.2012 12.01.2012 14.01.2012 21.01.2012 23.01.2012 26.01.2012

Kuklacı Ali Baba ve Kırk Haramiler Seslerle Anadolu Don Kişot Senfonik Konser İstanbulname İstanbulname Amazonlar

ŞUBAT AYI PROGRAMI 02.02.2012 04.02.2012 06.02.2012 09.02.2012 10.02.2012 13.02.2012 16.02.2012 20.02.2012 23.02.2012 25.02.2012

1001 Gece Masalları Kuklacı La Bohème Amazonlar Kuklacı İstanbulname Don Kişot Ali Baba ve Kırk Haramiler Seslerle Anadolu Senfonik Konser

51


Moda

2012 kış modası rengarenk ! Her yıl ve sezonun moda kıyafet, renk ve takıları vardır gözlemlediğiniz üzere. Bilhassa kadınlar yakından takip eder bunları. 2012’nin trendlerini merak ediyorsanız, bir zahmet okuyun lütfen!

Artık 2012 yılındayız. Kış sezonunda yeni trendler gözümüze çarpıyor sokaklarda. Kadınlar işte size şık ve rahatlık için öne çıkarılanlar… Ayakkabıda çeşitlilikten geçilmiyor. Üstelik hepsi de her kıyafetle her yerde giyilebilir nitelikte. Sezonun en güzel 6 ayakkabı trendi! Rugan: Alırken düşündürebilir. Sertliği giyimini zorlaştırır çünkü. Ancak hiçbir materyal onunki gibi elegan ve asil hava yansıtamaz. Hazır modayken çokça tercih edilebilir. Süet: Yoğun yağışlarda yeri ayrıdır. Sadece salonlarda kullanacağınızı bilseniz de lüks görünümü tasarımcılar kadar müşterilerin de ilgisini çeker. Dolgu Topuk: Şık ve rahattır. Daha ne olsun? Dolgu topuk bootieler ile hem rahatlığın hem de şıklığın tadını çıkarılabilir. Kalın Topuk: Neredeyse dolgu topuklar ölçüsünde rahat, şık ve popülerdir. Braz da bodur iseler fark oluşturur. Bağcıklar: Kalın ve dolgu topuk trendini en güzel tamamlayan nesnedir. Alıştığımız spor bağcıklı bootie modelleri tam gaz. Daha feminen görünenleri pek dikkat çekici. Tokalar: Tokalar bu yıl favori aksesuar. Bir ayakkabıda çok sayıda

52

toka kullanım anlayışı var. Çoğu kadın için eşyalarını taşıyacağı araçlığı ötesindedir çantalar. Bir kere kıyafeti tamamlar. Onsuz kombin hep yarım ve eksiktir. Bayanların tutkusudur. 2012’de şu formlarla karşımıza çıkacaklar. XL Clutch: Son yılların öncü trendi XL clutchlar 2012’de de bizi terk etmeyecek. Avuçlarınızın içinde kaybolan, gece elbiseleriyle takılabilen örnekleri unutulacak. Devir XL yani ekstra büyük devri. Hem gündüz hem gece onsuz yapamayacaksınız. Ofisten partiye uzanan günlerde tam da aradığınız tip. Yılan Derisi: Fetiş trendine sıkça şahit olacağız bu sene. Yılan derisi formlu çantalar da bunlar arasında. Doğal tonların yanı sıra değişik renklerle de satışa sunuluyor. Çapraz Askılı: İşte şıklığın beraberinde rahatlık da getirecek. Hatırlarsanız 80’li yıllarda modaydı. Elinizde de taşıyabilirsiniz. İki Renkli: Ayakkabı ve çanta renklerinin bire bir tutması eskilerde kaldı. 2012 renkli çantaların yılı aynı zamanda. Çok şık duruyorlar. Birçok renk ve kıyafetle uyum sağlayabiliyorlar. Color Block: Her

yer cıvıl cıvıl yaz renkleriyle donatılacak 2012’de. Tabi ki çantalar da öyle. Bu yılın en göze batacak trendlerinden Color Block. Kıyafetlere renk, heyecan ve hareket getirmek için bire bir. Eskiden bir, bilemediniz iki saatimiz olurdu. Dore renklisi altınlarla takılır. Diğeri ise gümüş rengindeydi. Şimdi plastik veya kauçuktan imal rengarenk saatler moda. Yaz, kış, istediğiniz elbiselerle kullanabilirsiniz bu saatleri. Kışın önemli bir bölümü pantolon giyilir. Üşümemek için etekleri bir kenara kaldırmayın. Kalın okul çorapları hatırınızdadır. Şu sıralar çok modalar. Dize kadar uzanan bir çizme, bir süveter elbise ve şık bir şapka… Dar pantolon ve dökümlü bir üstle zayıf izlenim vereceğinize inanın. Bir de sıcacık, tüylü botlarla tamamlarsanız, değmeyin keyfine… Farklı dokuları birbiriyle kaynaştırmayı deneyin. Etrafımızdaki metalik rüzgarına ufaktan kapılabilirsiniz. Şık pantolonlarınızı metalik iplerle örülü kazaklarla bütünleşebilir. Uzun eldivenlerinizi de yanınıza almayı unutmayın! Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

53


Otomotiv

Gaza, debriyaja, frene basmak değildir otomobil kullanmak…

Aracınızın yakıt dilini biliyor musunuz ? Mutlaka sorarız birbirimize, ‘aracın ne kadar yakıyor’ diye. Fabrika değerlerini söyleriz cevaben. Oysa o datalar 90 kilometre sabit hız ve rüzgarsız ortamlarda ölçülmekte. Yakalamak hayalle eş yani. Kilometredeki tüketiminizi optimum seviyeye çekmek elinizde. Bu da aracı nasıl sürdüğünüze bağlı. Motor, filtre, lastik bakım ve ayarlarına özeninizle doğru orantılı.

Birinci vites otomobilin hareketlenişini sağlar. Uzun süre ikiye geçilmediğinde sarfiyat anormalleşir. Vitesi değiştirirken devri yükseltmekten kaçının. Mutlaka her motor bir ideal devir sayısında verimli çalışır.

54

Sayı 27 / Ocak 2012


D

ünyada en pahalıya Türkiye’de satılan akaryakıtın tüketimi ile otomobilin kullanış biçimi arasındaki ilişkiyi az çok bilseniz de, bütün boyutlarıyla öğrendiğinizde şaşıracağınızdan eminiz. Birinci ilke, gaza sanki altında yumurta varmışçasına basmak. Sanıldığının aksine hız yapmak için pedalı sonuna dek itmek gerekmiyor. Hafif dokunuşlarla sürati korumak kafi. Aracınız enjeksiyonluysa yokuş aşağı inerken bu pedalı unutun. Yer çekiminden faydalanarak ilerleyin. Çünkü o esnada yakıt harcanmamaktadır. Sakın ha vitesi boşlayıp kontağı kapatmayın. Boştayken motor yanıcı maddeyi emmeyi sürdürecektir. Kompresyon devre dışı kaldığından aracı durdurmak zorlaşacaktır öte yandan. Kontakla oynamayın zira frenler çalışmayacaktır. Peki, yokuş çıkarken nasıl davranmalıyız? Yüksek vites ve tam gaz kesinlikle akıl karı değil. Öncelikle vites düşürülmeli. Buna uygun gaz değeri yarım hatta çeyrektir. Hız tahditlerine mutlaka riayet edin. 90 km/s´den sonraki her ilave 1 km/s yakıt sarfiyatını yüzde 1 artıracaktır. Dilerseniz örneklendirelim: 120 km hızdaki oto 80 km’dekine göre yakıtta yüzde 25 zarardadır. Yüksek devirli agresif sürüşler de depo düşmanıdır. Düşük devri yeğleyenler araç motorlarının yıpranmasını da engellerler ayrıca. Sürat ve gaza yükleniş eşittir: Tamir ve yedek parça masrafı. Faturanızı kabartmak istemiyorsanız, motoru rölantide ısıtmayın. Ha 3 dakika ısıtmışsınız, ha çalıştırır çalıştırmaz bir kilometre yol kat etmişsiniz; hiç farkı yok. 1.6 litrelik motor taşıyan kompakt sınıftaki bir otomobil, 0 (sıfır) derecede yola koyulduğunda 10’uncu kilometrede vasati 4 litre yakıt tüketiyor. Motor normal ısısına dört kilometrede ulaşıyor ve değer fabrika verilerine yaklaşıyor. Bu yüzden hava soğukken kısa mesafeler yürünmeli. Birinci vites otomobilin hareketlenişini sağlar. Uzun süre ikiye geçilmediğinde sarfiyat anormalleşir. Vitesi değiştirirken devri yükseltmekten kaçının. Mutlaka her motor bir ideal devir sayısında verimli çalışır. Otodan otoya farklılaştığından optimum denge noktası servisten öğrenilebilir. Motor Sayı 27 / Ocak 2012

‘maksimum tork´ diye isimlendirilen değerde üst düzey verimdedir. Bu sırada yakıt sarfı da asgaridir. Vitesler 2000-3500 d/d aralığında atılırsa, önemli ölçüde yakıttan tasarruf edilecektir. Şunu da belirtelim ki, fabrika hedefi bir nevi hayaldir. Bu datalar hız 90 km’deyken ve hava rüzgarsızken belirlenir. Otomobili yol ve trafik koşullarına göre sürmelisiniz. Kararlılık ve sakinlik de etkendir tasarrufta. Trafiğin akış hızına uyulmalı ki ani hızlanış ve fren mecburileşmesin. Takip mesafesi çok mühim. Sık şerit ve sürat değişimi zarar doğurur. Frenle değil de, ayağı gazda çekerek yavaşlaşın. Böylece tüketiminizi yüzde 15-20 azaltabilirsiniz. Portbagaj yüklüyse 100 km’de 2, boşsa yarım litre fazla yakıt harcarsınız. Hız büyüdükçe hava direnci de o oranda çoğalacağından, portbagaj varken yavaş sürüş yakıt sarfiyatını düşürebilir bir miktar. Hariçten ayna ve süslerle, o araca tasarlanmamış spoylerler ve benzeri hava tutucu nesneler aerodinamiğe tesir ederek fazla yakıt tükettirir. Açık camlarla seyahat adeta paraşüt etkisi gösterir. Depodan 100 km´de en az 0,3 litre kaybettirir. Klima da depoyla dostluk kuramaz. Yarım ila 1 litre artırır aynı mesafede sarfiyatı. Gereksizse aracınızda hiçbir nesne kendine yer bulamamalı. Artı yük motor gücü düşük araçlarda kendini iyice hissettirir. Standart otoda her 100 kg fazlalık, 100 km’de 1 litre yakıtı alıp götürür. Başkalarını sollayacağınıza bırakın onlar size sollasın. Gaz pedalının altındaki boşlukla, cüzdanınızda kalan para arasındaki doğru orantı vardır. Sinir sağlığı açısından da buna özen göstermelisiniz diğer tarafta. Mükemmel yanma hava (oksijen), yakıt ve ateşleyicinin belli oranlarda buluşmasıyla mümkündür. Hava ve yakıt yollarıyla ateşleme mekanizması zamanla bozulabilir. Bujinin ömrü bitip, hava filtresi tıkanabilir örneğin. Bu hallerde daha fazla yakar aracınız. Ufak ama periyodik bakımlarla aracınızın yakıt değerlerini idealleştirebilirsiniz. Alacağınız sırada aracın yaş ve kilometrede ne kadar yakıt sarf ettiğini sormayı ihmal etmeyin.

KRİTİK BİLGİLER - Kirli hava filtresi yüzde 10 daha fazla yakıt tükettirir. O yüzden mutlaka temiz tutulmalı. - Direk enjeksiyon sistemli taşıt satın alın. Karbüratör esaslı taşıtlar enjeksiyon sistemli taşıtlara göre yakıt sarfiyatını 10’da 1 çoğaltır. Kirli enjeksiyonlar da yakıt harcamasını artırır. - Bakımlı ve ayarlı motorun yakıt tüketimi verimlidir. Bakımsız araç hem fazla yakar hem de havayı kirletir. - Aracınızda hava/yakıt ayarını ve egzoz ölçümünü zamanında yaptırarak, aynı akaryakıtla daha uzun mesafe kat edebilirsiniz. - Yağ filtrelerinin temizliğin de ehemmiyetli. Eski ve kirli yağ filtreleri motor verimliliğini düşürür. - 15 derecenin altındaki sıcaklıklar yakıt sarfiyatını yüzde 30’a varan oranlarda kamçılar.

KULAKLARA KÜPE 10 İPUCU… 1- Aşırı hız yapmayın, yüksek devirlerde otomobil kullanmayın. 2- Ani kalkıştan ve frenden kaçının. 3- Yokuş aşağı inerken gazdan ayağınız çekin; vitesi boşa atmayın, kontağı kapatmayın 4- Fazla ağırlıklardan kurtulun. 5- Aerodinamik yapıyı bozan eklentileri sökün. 6- Hava filtresini geciktirmeden sık değiştirin. 7- Lastiklerinizi sıklıkla kontrol edin, hava basınçlarını fabrika verilerinde tutun. 8- Hız sabitleme sistemini sadece düz yollarda tercih edin. 9- Uzun süre hareketsiz duracaksanız motoru kapatın, rölantide çalıştırmayın 10- Yaz aylarında klimayı ihtiyaç varsa devreye sokun. Yolculuk boyunca sürekli açık tutmayın.

55


Spor

Samsunspor’un İlk yarı değerlendirmesi

Seri ve Sürpriz Galibiyetlere İhtiyacımız Olacak!

Zor ama imkansız değil ! Analiz: Aydın DOĞDU

5

yıl aradan sonra çıktığımız Süper Ligin ilk yarısı geride kaldı. Büyük umutlarla ve beklentilerle başladığımız ilk yarıda taraftarlarını üzen bir takım vardı geride. Şike operasyonundan sonra lig bir ay gecikmeli olarak 10 Eylül’de başladı. Bu gecikme lig tarihinde de ilklerinde yaşanmasına neden oldu. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) aldığı kararla Play-off sistemini uygulamaya başladı. Normal lig oynandıktan sonra şampiyonun belirlenmesi için ilk dört takım tekrardan kendi aralarında maç yapacak. 5. Ve 8. sırada yer alan takımlarda Avrupa Ligi için mücadele etmeye hak kazanacak. Diğer bir ilkse lig maçlarının hafta arasında da oynanması olacaktı. Normal lig Nisan 10’da bitecek olması böyle bir uygulamayı da beraberinde getirdi. Bu durum gerek futbolcuların gerekse teknik direktörlerin tepkisini çekse de Federasyon uygulamaya geçmişti. Bu dönemde 4 maç hafta içi oynandı. Sadece Milli Maçlardan dolayı futbolcular 2 kez haftayı dinlenmeyle geçirmiş oldu. Bunlar Almanya ve Hırvatistan maçlarıydı.

56

Sayı 27 / Ocak 2012


Samsunspor ise çalkantılarla dolu bir ilk yarı geçirdi. Özellikle Petkoviç’in oyuncu tercihleri ve değişiklikleri bir hayli eleştiri konusuydu. Aldığı üst üste başarısızlıklar sonrasında istifaya çağrılsa da protesto edilse de yönetim devam da ısrar etti. Yönetiminde içinde ise Başkan Kazım Yılmaz’a tepkiler istifa ile sonuçlandı. 8 asıl 8’i yedek yönetici istifalarını vererek yollarını ayırmış oldu. Sportif Direktörlüğe getirilen Adnan Sezgin son günlerde getirdiği 12 futbolcu ile lige başlayan takım bir türlü istediği kurguyu sahaya yansıtamadı. Bu dönemde Petkoviç, birçok oyuncu sürdü sahaya. Ancak aldığı sonuçlar hiç de parlak olmadı. İlk yarının sonlarında Beşiktaş maçı öncesi ise bu sefer Ergün Teber’in açıklamaları sarstı camiayı. Paralarının ödenmediğini söyleyen Ergün Teber sonrasında özür dilese de sözleşme karşılıklı fesih edildi. Beraberinde de Mustafa Sarp ve Ahmet Şahin’in de sözleşmeleri fesih edildi.

İlk Yarı Böyle Geçti! Gençlerbirliğini 3-2’lik skorla galibiyetle başladığımız Süper Lig macerasına, Galatasaray’a 3-1 mağlup olsak ta Trab- zonspor (1-1) ve Orduspor (00) beraberlikleri kötü bir başlangıç değildi. Ancak oynanan futbol ise korkutuyordu. Çünkü 90 dakikaya yansımayan bir futbol vardı sahada. Bu gel-gitler ise herkesin kafasında soru işareti oluşturmaya yetiyordu. Manisaspor maçı ise ise düşüşün başlama sürecinin de başlangıcını oluşturuyordu. Kendi sahamızda aldığımız 2-1’lik mağlubiyetle moraller alt üst olmuştu. Üstüne üstlük 2 penaltı kaçması da moralleri iyice bozmuştu. Sonrasında oynanan İstanbul B.B. maçı tam bir hayal kırıklığıydı. Oynanan en kötü futbolu bu maçta gösteren takım sahadan da 3-0’lık bir mağlubiyetle ayrılıyordu. Bu moral bozukluğuyla oynanan Fenerbahçe karşısında ise bir sürprize imza atıyor ve golsüz beraberlikle dönerek umutları yeşertiyordu. Rakip Karabük’dü. Onlarda sıkıntılı günler yaşıyorlardı. Samsunspor gibi onlarda irtifa kaybetmeye devam ediyorlardı. Ancak İstanbul B.B. galibiyeti onlara fazlaca moral kazandırmıştı. Bizim ise mutlak bir galibiyete Sayı 27 / Ocak 2012

ihtiyacımız vardı. Bunun için sahaya çıkmıştık. Skor ise bizi tatmin etmedi: 0-0 Üst üste alınan golsüz beraberlikleri galibiyete çevirmek ve haftalardır gol atamamanın da sıkıntısı iyiden iyiye hissedilir hale gelmişti. Eskişehirspor umut olabilir miydi? Derken tek golle sahadan boynumuz bükük ayrılıyorduk. Haftalar ilerliyor ama gol atamaz hale gelmiştik. En son golün ardından 5 hafta geçmişti. Ankaragücü maçı hem gol hem de galibiyet anlamında da önemliydi. Nitekim ilk dakikada attığımız golle öne geçtik. Sonrasında da devreyi 2-0 önde bitirmesini bildik. Tam maçı rolantiye aldık, böyle bitecek derken üst üste yediğimiz gollerle maç 2-2 bitti. Petkoviç’de bu maçla beraber kredisini de tüketmeye başlamış taraftarlarında isyanı iyice artmıştı. Petkoviç, tartışıla dursun o yine sahadaydı. Bursaspor maçı ise apayrı bir hava içinde geçecekti. Çünkü Ertuğrul’un, Samsun için bambaşka bir yeri vardı. Bursaspor da kötü günler yaşıyordu. Bu ise maçın stres boyunu yükseltiyordu. Maçın sonları yaklaşırken yenen tek golle yine sahadan üzgün ayrılan taraf olduk. Haftalardır özlenen galibiyet, Antalyaspor ile sona eriyordu. Gol yollarındaki

sıkıntılarımız her ne kadar devam etse de 1-0’lık skor kazanmak anlamında önemliydi. Çünkü 11 hafta sonra gelen bir galibiyet moral açısından son derece önemliydi. İyi günler mi geliyor? derken, acaba işler yoluna girecek mi derken yönetimden istifaların akabinde oynanan Gaziantepspor maçında, son dakikalarda yediğimiz gol ile sahadan mağlup ayrılmak son derece üzücü bir durumdu. Kayserispor maçında da 28. saniyede yenen golle yine sahadan boynu bükük ayrılıyorduk. Maç boyunca kaleyi abluka altına almamızda durumu değiştirmemişti. Artık iyiden iyiye demir attığımız ligin dibinden de kurtulmanın yollarını ararken Petkoviç’in oyuna müdahalesi de iyiden iyiye eleştirilmeye devam ediyordu. Mersin İ.Y. maçı ise bir geri dönüş olur muydu? Diye düşünürken sahadan tek golle mağlup ayrılınca 1’i galibiyet olmak üzere 5. 1-0’lık sonuçla sahadan ayrılıyorduk. Yediğimiz son dakikalardaki golle kaçan beraberlik ayrı bir üzüntü konusuydu. Rakip Beşiktaş’tı. Ancak öncesinde yaşanan bir takım olaylar vardı. Taraftarların futbolcuları protestosu damgasını vuruyordu. Ergün’ün yaptığı açıklama ise herkesi şok etmişti. Sonuç gecikmedi. Ergün, Ahmet Şahin ve

57


Spor Mustafa Sarp ile yollar ayrıldı. Maça nasıl bir etkisi olacak derken, herkesin aklında da “Acaba kaç fark yeriz?” oluyordu. Ancak sahaya çıkan Samsunspor, öyle kolay lokma olmayacağını gösterdi. Daha iyi bir takım görüntüsündeydi ve 1-0’da öne geçmesini bildi. Ancak sonunu getiremedi ve sahadan tartışmalı bir penaltıyla 1-1’lik sonuçla ayrıldı. Beşiktaş maçındaki yüksek performans ve mücadeleyle oynayınca biraz da yorgun çıkılan Sivasspor maçında öne geçmesini bildik. Ancak devamını getiremedik ve 3-2 mağlup ayrıldık. Bu maçta yapılan mücadelede göz doldururken, özellikle Pal Lazar ile oyuna başlayan Petkoviç bir hayli eleştiriye uğradı. Verilmeyen penaltı ve Akaki’nin golü ise sinirleri bir hayli gerdi.

İlk yarıda 25 futbolcu oyunda yer aldı. Ahmet Şahin, Ertuğrul, Bahia, Fink, Selim Teber, Kemal, Ergün Teber, Murat, Pal Lazar, Dominguez, Mustafa Sarp, Voldomiro, Dilaver Güçlü, Savaş Yılmaz, Zenke, Ekigho, Bance, Bülent Kocabey, Anıl Dilaver, Akaki, Ufuk, Adem, Hakan Arslan, Burak Çalık, Yenal Tuncer.

Burak Çalık iki maçta toplam 19 dk. ile takip etti. Sezona 11’de başlayan ve ilk üç maçta yer alan Selim Teber 3. haftada Trabzonspor maçında yaşadığı sakatlık sonrasında sahalara dönemeyerek takımını yalnız bırakmak durumunda kaldı. Kalede ise müthiş bir rekabet yaşandı. 2. haftada kırmızı kartla oyundan atılınca yerini Ertuğrul’a bırakan Ahmet Şahin sonrasında da zaman zaman kaleyi devretmek durumunda kaldı. Son iki maç kala da yönetimle anlaşmazlık yaşayarak sözleşmesi fesih edildi. Hayal kırıklığı yaşatanlar; Voldomiro, Mustafa Sarp, Pal Lazar, Anıl Dilaver, Savaş Yılmaz oldu.

Rakamlarla Samsunspor ! 17 maçta attığımız 12 golle ligin en az gol atan takımı olduk. Forvet hattımız gol konusunda bir hayli sıkıntılar yaşadı. Hayal kırıklığı yaşatan

Bance, Gençlerbirliği, Antalya ve Sivas maçlarında gol atmayı başarırken ilk yarıyı 4 golle takımın en çok gol atan ismiydi. Zenke ise Ankaragücü’ne 1 gol atarak ilk yarıyı bitirdi. Diğer golcü Ekigho ise ilk maçta Gençlerbirliği maçında attığı golle beklentinin gerisinde kaldı. Murat Yıldırım 2 golle takımına katkıda bulunurken diğer golleri ise Dominguez, Ergün, Akaki, Mustafa Sarp atma başarısı gösterdi. Kalemizde gördüğümüz 22 golün 9’unu Galatasaray, İstanbul BB ve Sivasspor’dan yediğimiz 3’er gollerdi. Gençlerbirliği, Manisaspor ve Ankaragücü maçlarında da 2’şer gol kalemizde gördük. Bu maçların ilginç ortak özelliği de hepsi kendi sahamızda olmasıydı. Trabzonspor, Eskişehirspor, Bursaspor, Gaziantepspor, Kayserispor, Mersin İ. Y. ve Beşiktaş takımlarından tek gol yerken, Orduspor, Fenerbahçe, Karabük, Antalya takımlarından kalemizde gol görmedik. Samsunspor; 17 maçta 2 Galibiyet, 6

En fazla süreyi tüm maçlarda yer alan Kemal Tokak ve Bance alırken, Murat Yıldırım ise 13 maçta 11’de başladığı maçların 4’ün de yedekten girdi. Ergün Teber ise kadro dışı kaldığı Beşiktaş maçı öncesine kadar takımın değişmeyen isimlerindendi. Kadronun istikrarlı isimlerinden olan Fink, 1 maçta sakatlığından dolayı kadroda yer almazken 1 maçta da sonradan oyuna dahil olarak takımın vazgeçilmezleri arasında yer aldı. Adem ise ilk 6 haftada kadro yer almamasına rağmen, Fenerbahçe maçında gösterdiği performansla kaptığı formayı bırakmayanlar arasındaydı. Yine Bahia’da kadroda sürekli yer bulan isimler arasındaydı. 13 maçta 11’de başladı 2 maçta sonradan oyuna giren Bahia 2 maçta da kadro da yer almadı. Valdomiro ise 1 dakika ile oyunda en az süre alan isim oldu. Bu oyuncuyu

58

Sayı 27 / Ocak 2012


Kocaelispor, Gençlerbirliği, Malatyaspor, Ankaraspor, Gençlerbirliği ve Kayserispor ikinci yarıda gösterdikleri performansla ligde kalma başarısını göstermişler. 2000-2001 Sezonunda Kocelispor 17. sırada 10 puanla bitirdiği ilkyarının ardında sezonu 41 puanla 13. sırada bitirerek Süper Ligde kalmayı başarmış. 2001-2002 sezonunda ilk yarıda son iki sırada yer alan Gençlerbirliği 15 puan, Malatyaspor ise 12 puanda 18. bitirmesine karşılık sezonu Gençlerbirliği 45 puanla 8. Malatyaspor ise 40 puanla ligde 13. sırada kalmayı başardı. 2004-2005 sezonunda Kayserispor 11 puanla 17. sırada kapattığı ilk yarıyı 34 puanla 14. sırada sezonu tamamlıyor ve ligde kalmayı başarabiliyordu. 2007-2008 sezonunda Ankaraspor 13, Gençlerbirliği de 14 puanla ilk yarıyı 17 ve 16. sıralarda bitirmiş, sezonu ise Ankaraspor 41 puanla 10. Gençlerbirliği de 35 puanla 15. tamamlayan her iki takımda ligde kalmayı başarabilmişler. Beraberlikle 12 puanla 16. sırada yer aldı. 2 galibiyeti de kendi sahasında. Deplasman galibiyeti olmayan takımın 2 beraberliği bulunuyor. 4 beraberlik kendi sahasında. Aldığı 9 mağlubiyetin 2’si kendi sahasında yaşayan takım, deplasmanda 7 mağlubiyet gördü. Şampiyonluk iddiası olan Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş’la berabere kalma başarısı gösterdi. 3 maç golsüz biterken, 2 maçta 1-1’lik skorla bitti. 6 maçı 1-0 biten Samsunspor, bunlardan sadece 1’ini galibiyetle bitirmeyi başardı. 2 maçı da 3-2’i biterken birini galibiyetle bitirdi. 1 maçı 2-2 biterken, 1’er maçları da 1-3, 0-3, 1-2 bitti. Kendi sahasında attığı 9 gole karşılık kalesinde 9 gol gördü. Deplasmanda ise attığı 3 gole karşılık kalesinde 13 gol gördü. Attığı gollerin 9’unu ilk yarıda, 3’ünü ikinci yarılarda buldu. Yediği gollerinde 8’ini ilk yarıda 14’ünü ikinci yarılarda yedi. Mağlup duruma düştüğümüz bir maçı (Trabzonspor) berabere bitirirken, galibiyetle bitirme başarısına ulaşamadık. Öne geçtiğimiz 5 maçın 2’si galibiyet Sayı 27 / Ocak 2012

2’si beraberlik 1’i de mağlubiyetle bitti. İlk yarıda 37 sarı 3 kırmızı kart gören takımın, en hırçını 5 sarı kartla Bahia oldu. Ahmet Şahin, Lazar ve Zenke de gördüğü kırmızı kartla takımlarını 3 maçta 10 kişi bıraktı. Sarı kartlar; Mustafa Sarp 4, Dominguez 3, Kemal 3, Adem 3, Anıl 2, Bance 2, Zenke 2, Ergün 2, Ekigho 2, Fink 2 kartla onları izlerken, Savaş, Hakan, Akaki, Murat, Yenal, Bülent, Selim Teber tek kartla ilk yarıyı bitirenlerdi. 17 maçtan sadece 8. hafta oynanan Karabük maçı kartsız geçmiş oldu.

İmkansız değil! Belki de en önemlisi soru; takım ligde kalmayı başarabilecek mi? Son yıllarda oynanan lig maçlarında bu puanla ligde kalmayı başaran takımlar olmuş. Tarihinin en kötü ilk yarısını bitiren Samsunspor, 2005-2006 yılında küme düştüğü yılda dahi ilk yarıyı 14 puanla bitirmişti. Sezonu ise 36 puanla, kümede kalan Denizlispor’un 1 puan gerisinde 17. sırada bitirebilmişti. Son onbir sezon incelendiğinde ligin ilk yarısını son sıralarda bitirmiş olan

Belki de en bu konuda en talihsiz takım Bursaspor oluyordu. 2003-2004 sezonunda 13 puanla kapattığı ilk yarıda, ikinci yarıda topladığı 40 puana rağmen İstanbulspor’un 1 puan gerisinde küme düşmekten kurtulamadı. Almış olduğu 40 puan ona yetmemişti. Görüldüğü gibi ligin ilk yarısını dipte bitiren takımlar ikinci yarıda gösterdikleri performansla ligde kalma başarısını göstermişler. Ancak takımımızın içinde olduğu bu durumdan kurtulabilmesi tabi ki kolay olmayacak. Çünkü geçmiş yıllara göre lig arası kısa tutuldu. Bu durum takım uyumluluğu anlamında da sıkıntılar oluşturuyor. Üstüne üstlük TFF aldığı kararla yeni transferler ilk maçta yer alamayacak. Eğer maçları hafta içi değil de hafta sonu başlatmış olsa böylesi bir durum yaşanmayacaktı. Zaten kadroda yetersizliği olan ve mutlak puanlara ihtiyacı olan Samsunspor’un, yeni transferlerden ilk maçta yararlanmayacak olması hele de deplasman da işi hiç de kolay olmayacak. Tüm bu olumsuzluklara rağmen dileğimiz takımımızın ligde kalarak taraftarlarıyla yeni başarılara imza atmasıdır.

59


Sinema

Çizmeli Kedi Tür : Animasyon , Macera , Komedi Gösterim Tarihi : 13 Ocak 2012 Süre: 90 dk Yapım yılı : 2011 Seslendirme : Antonio Banderas, Salma Hayek, Zach Galifianakis, Filmin konusu: O Avrupa halk masallarının en cingöz, en iş bitirici ve en insansı kedisi. Asalet ve güç sembolü olan sarı çizmeleri içerisinde Çizmeli Kedi aslında zenginlik ve ün peşinde koşan oldukça zeki bir canlı. Sinema perdesindeki yolculuğu ise meşhur Altın Yumurtlayan Kazı çalma macerası çevresinde şekilleniyor. Zeka küpü Humpy Dumpty ve sokakların kraliçesi Kitty Softpaws’u bu kendi hırsızlık planına dahil eden dokuz canlı Çizmeli Kedi, arkadaşlarıyla cesaret isteyen ama bir o kadar da komedi dolu bir maceraya atılıyor...

İçimdeki Şeytan Tür : Korku , Gerilim Gösterim Tarihi : 20 Ocak 2012 Yönetmen : William Brent Bell Senaryo: J.J. Abrams (+3) Yapım yılı : 2011 Oyuncular : Fernanda Andrade, Simon Quarterman, Evan Helmuth Filmin konusu: Yıllardan 1989… Acil yardım hattına üç kişinin vahşice öldürüldüğüne dair bir cinayet ihbarı gelir. Telefonu açan Maria Rossi (Suzan Crowley) adındaki kadın cinayetleri kendisinin işlediğini itiraf etmektedir. Yıllardan 2009. Maria’nın kızı Isabella (Fernanda Andrade) gerçeği ortaya çıkartmak için o gece o yaşananların peşine düşer. Annesi akıl hastası sıfatıyla cezadan muaf bir halde İtalya’daki Centrino Hastanesi’ne kilit altında tutulmaktadır. Fakat Isabella annesini iyileştirmek için, ruh çıkarıcılar gibi alışılmadık yöntemlere başvurmakta kararlıdır. William Brent Bell yönetmenliğinde çekilen filmin senaryosunda Willam Brent Bell ve Matthew Peterman’ın imzası var. Amerika’da 6 Ocak’ta gösterime girecek film şimdiden türün takipçileri arasında merakla bekleniyor.

Berlin Kaplanı Tür : Komedi Gösterim Tarihi : 27 Ocak 2012 Yönetmen : Hakan Algül Yapım yılı : 2012 Oyuncular : Ata Demirer, Tarık Ünlüoğlu, Necati Bilgiç Filmin konusu: Ayhan Kaplan (Ata Demirer) Almanya’nın Berlin kentinde yaşamını iri yarı bedeninin avantajını kullanarak boksörlük ve bodyguardlık yaparak sürdüren bir Türk’tür. Fakat antrenörü Cemal (Tarık Ünlüoğlu) ve boksör Ayhan için artık işler eskiden olduğu gibi tıkırında değildir. Onları içine düştükleri dar boğazdan kurtaracak bir mucize gereklidir. Ama her ikisi de hayatlarını kurtaracak bu mucizeyi nereden ve nasıl bulacaklarını bilemezler... Yapımcılığını Ata Demirer’in önceki filmlerinde olduğu gibi gene BKM’nin üstlendiği Berlin Kaplanı’nın yönetmenliğini ise Eyvah Eyvah serisini de çeken Hakan Algül...

60

Sayı 27 / Ocak 2012


Say覺 27 / Ocak 2012

61


62

Say覺 27 / Ocak 2012


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.