Haberexen #09 Temmuz 2010

Page 1


AAAAAAAA

2 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


SAYI 9 / TEMMUZ 2010

3

w w w. s e r d a r i l g i n . c o m . t r


Sayı 9 Temmuz 2010

SAMSUN BU İŞADAMLARIYLA SERP’İLECEK...

15

içindekiler 6

EDİTÖR

8

AKILDA KALANLAR

12

“SAMSUN’UN GELECEĞİ ATAKUM’DUR”

10 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU

20 YIL SONRASI YABANCILAR PAZARI

12 “SAMSUN’UN GELECEĞİ ATAKUM’DUR” 15 SAMSUN BU İŞADAMLARIYLA SERP’İLECEK 18 20 YIL SONRASI YABANCILAR PAZARI 20 ÇOCUĞUNUZ UYUŞTURUCU İLLETİNDEN NE KADAR UZAK ?

18 20

24 “GÜZEL İNSANIN, SANATKÂRIN MEMBAIDIR SAMSUN”

ÇOCUĞUNUZ UYUŞTURUCU İLLETİNDEN NE KADAR UZAK ? GÜNEŞE DİKLENMENİN FATURASI AĞIR !

26 GÜNEŞE DİKLENMENİN FATURASI AĞIR ! 28 SAMSUN KONSOLOSLUKLARI 32 SAMSUN NE KADAR ŞARZLI ? 54 HAYVANAT BAHÇESİNDEKİ İNSANLIK... 56 VOLKSWAGEN’İN PIC-UP MODELİNİN ADI “ AMAROK”

26

SAMSUN KONSOLOSLUKLARI

28

SAMSUN NE KADAR ŞARZLI ?

32

58 SİNEMA

54 4 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

HAYVANAT BAHÇESİNDEKİ İNSANLIK...


5 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


EDİTÖR

Enerji tartışmalarının perde arkası... Samsun’da son yılların en büyük tartışmaları hep bu konu üzerine yapıldı. Önce mobil santral, ardından doğalgaz çevrim santralleri. Hala sürüyor enerji tartışmaları. Daha epey sürecek gibi. Dergi HABEREXEN konuyu araştırdı. Acaba şehrin bu enerji santrallerine gerçekten ihtiyacı var mıydı? Enerjiyi üretmek şehre neler katacaktı? Bilenlere sorduk. Yatırımcılarla, karşı çıkanları dinledik. Her iki görüşü de okurlarımıza yansıtalım istedik.

AYLIK BAĞIMSIZ HABER DERGİSİ

w w w. h a b e rexen.com

Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK Vedat ATICI HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRÜ

Şu bir gerçek ki, artık enerjinin olmadığı yerde gelişme de beklenemez. OMÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü ve Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Aydın Durmuş, derslerde enerjiyi “İş yapabilme kabiliyeti” diye tanımlıyormuş. Demek ki, onsuz iş ve mamul üretmek imkansız. Teknoloji, endüstri ve sanayi; enerjiyle çalışıyor.

Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com

İnsanoğlu sürekli yeni enerji kaynakları arayışında. Dünyadaki güç dengeleri buna göre yapılanıyor. Son yüzyılın en gözde enerji hammaddesi petrol ve doğalgaz. Bütün çarklar elektrikle dönüyor.

Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com

Elektrik enerjisi toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel düzeyini yükselten ana güçlerden. Kalkınmanın itici gücü. Son 50 yılda baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji, her açıdan elektriğe bağlı. İş dönüp dolaşıp sonunda elektriğin elde edilmesinde düğümleniyor. Hidroelektrik, termik ve nükleer santrallerden elektrik imal ediliyor. Doğalgaz santralleri de açığı kapatan kalemler arasında. Nükleer en temiz kaynak. Ama radyasyon riski sebebiyle soğuk bakılıyor. Ancak komşu ilimiz Sinop’ta kurulması planlanan Nükleer santral için görüşmeler hızla sürüyor. Bütün dünyanın kullandığı ve yenilerini kurduğu nükleer enerji santralleri gerçekten riskli mi? Peki, birbirinden değerli iki büyük ovaya sahip ve bu ovaların içinden geçen iki büyük ırmağın sınırları içinde denizle buluştuğu, sanayisini geliştirme yolunda emin adımlar atan şehrimizin alternatif enerji kaynaklarına ihtiyacı var mı? Cevapları dosyalarımızda. Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar esen kalınız…

AYŞEGÜL KANKAL

REKLAM REZERVASYON

HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.fmd.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YAZIŞMA ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

6 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


7 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


AKILDA KALANLAR KENELERİN SONU GELECEK! Keneyle mücadele için Gelemen Üretme Tesisleri’nde bu yıl 15 bin sülün yetiştirilecek doğaya salınacak. Kenenin en büyük düşmanı sülün. Karadeniz Bölgesi’nde kene her geçen yıl çoğalıyor ve çok sayıda kişi bir türünün ısırmasıyla oluşan KKKA hastalığından hayatını kaybediyor. Bir sülün günde ortalama 300 kene yiyor. Bu gerçekleri dikkate alan Çevre ve Orman Bakanlığı, Türkiye’nin bu hayvanla ilgili en büyük merkezi Gelemen’deki tesislerde 15 bin sülün üretilmesine karar verdi.

GÜZELOĞLU GÖZYAŞLARIYLA…

DOMUZ AVCILIĞI TURİZMİ…

Mersin Valiliği’ne atanan Hasan Basri Güzeloğlu, Samsun’dan ayrılırken hem ağladı hem de ağlattı. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın Anakent Sosyal Tesisleri’nde düzenlediği kokteylde Güzeloğlu, eşi ve kızı davetlilerle tek tek vedalaştı. Vali bir hayli duygulanınca gözyaşlarını serbest bıraktı.

Avrupa ülkelerinden domuz avlamak için Samsun’a turist geldiğini belki de ilk defa şimdi öğreniyorsunuz. Hem de konaklayarak döviz bırakıyorlar. Çevre ve Orman Müdürlüğü, av turizmini geliştirmek için çalışma başlattı. Özellikle Vezirköprü ve Ladik ilçelerinde domuz avcılığı ihale edilecek. Özel sektörün işletmeciliğinde yabancı turistlerin domuz avlaması sağlanacak. Olayı duyan Fransa, İspanya ve İtalya’dan gelen avcılar, gerekli izinleri alıp Ladik’te avlanıyor.

VALİ AKSOY MAKAMINDA… Mersin’den Samsun’a atanan Vali Hüseyin Aksoy, görevini başladı. Yardımcıları, kaymakamlar ve daire müdürlerinin karşıladığı Aksoy, öncelikle Samsun’la ilgili verileri analiz edip değerlendireceğini söyledi. Bölgeye yabancılık çekmediğini ve bu şehre hizmet etmekten mutluluk duyacağını belirtti. 8 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

MECLİS’TEN 6 OKULA 162 BİN LİRA… Samsun İl Genel Meclisi’nden acil ihtiyaç talebinde bulunan 12 ilköğretim okulundan 6’sına ilköğretim okullarına 162 bin 489 lira ödenek. Karar, meclisin başkan Mustafa Karakurt yönetimindeki haziran ayı 4.’üncü bileşiminde alındı. Meclis 9 gündem maddesini görüştü.

TARIMSAL MAKİNEYE HİBE DESTEĞİ Samsun’da 530 tarım makine ve ekipmanına yarısı hibe, 2 milyon 250 bin lira destek sağlanıyor. Hibe, 2010 yılı Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı çerçevesinde gerçekleşiyor.


37 DSİ PROJESİNE 822 MİLYON LİRA…

ORGANİZE SANAYİDE 5 BİN KİŞİ ÇALIŞYOR Samsun Merkez Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Müdürü Hakan Tütüncüoğlu, 4 bin 960 kişiyi istihdam ettiklerini, tamamen faaliyete geçtiklerinde buna 5 bin 300 kişinin ekleneceğini ifade ediyor: “Samsun-Ordu karayolunun 12’inci kilometresinde yer alan bölgemiz ilk imar planlarına göre 132 parsel, bugün ise 112 parseldir. Bölgemizdeki parsellerin tamamı tahsis edilmiş durumda. 79 firma 103 parselde, 5 firma 6 adet parselde inşaat aşamasında, 1 firma da 3 parselde proje aşamasında.”

Devlet Su İşleri (DSİ) Samsun 7’nci Bölge Müdürü Ömer Faruk Yiğitsoy, şehirde yürütülen projeler ve maliyetleri hakkında bilgi verdi: “Samsun’da büyük su işlerinden 15, küçük su işlerinden 22 olmak üzere toplam 37 adet projesi devam etmekte. Bu projelerimizin toplam maliyeti 822 milyon lira olup, bugüne kadar 212 milyon liralık kısmı gerçekleştirildi. 2010 yılı ödeneğimiz 41 milyon lira, nisan ayı sonu itibariyle 10 milyon lira harcama yapıldı ve yüzde 25 gerçekleşme sağlandı, bugün itibariyle yüzde 50 seviyesindedir.”.

CHP İL’DE YÖNETİM İSTİFA! 4 Nisandaki 33’üncü CHP Olağan İl Kongresi’nde başkan seçilen Yılmaz Türkoğlu ile 13 yönetim kurulu üyesi istifa etti. İstifa sebebi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan adaylığına destek vermediklerinin ileri sürülmesi ve defalarca yalanlamalarına rağmen iddiaların ardı arkasının kesilmemesi. Türkoğlu, çalışma şevklerinin kalmadığını da belirtti

İTO’DAN SAMSUN’A OKUL… “Eğitime Yüzde 100 Destek Kampanyası” çerçevesinde İstanbul Ticaret Odası (İTO) Samsun’da 12 derslikli ilköğretim okulu ve 6 daireli öğretmen lojmanı yaptıracak. Vali Hüseyin Aksoy ve İTO Başkanı Murat Yalçıntaş ilgili protokolü imzaladı.

SAMSUN’A 8 BİN KİŞİLİK SALON MÜJDESİ… Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, uluslararası bir spor organizasyonunu üstlenmek için şehre 7 bin 500–8 bin kişilik salon inşa edileceğini müjdeledi. Yılmaz, “Kentimizde spor alt yapısı ile ilgili uluslararası spor müsabakasına yeterli bir altyapı yok. Bu yetersizlik bizi rahatsız ediyor.” diyor. 9 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KÖŞE YAZISI

BEKİR REŞİTOĞLU

Ruh ve enerji…

R

uh bedenden çıkınca, yani ceset cansız kalınca hissedilen soğukluğu çoğumuz biliriz. Ortamın buz kesmesini unutamayız, eğer aramızdan giden yakınlarımızdan biriyse. Bir kış mevsimi elektrikler kesildiğinde, hem de vakit geceyse, nasıl da sinir uçları uyarılır insanın! Üstelik kombiyle ısınıyorsa daire, enerji saatler boyunca gelmemişse, hava da soğuksa…

hangi teknolojiyi adapte edeceğiniz öne çıkıyor. Çok garip bir alan nükleer. Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü ve Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Aydın Durmuş, “İsveç enerjisinin yüzde 51’ini nükleer enerjiden sağlıyor. Nüfusu İstanbul’un yarısı kadar ama 12 nükleer tesisi var. Bakın Japonya’ya. Deniz kenarında kurdukları nükleer tesisin yanında hem yüzüyorlar, hem balık avlıyorlar. Amerika, Almanya, Fransa ve birçok ülke nükleer’den enerji ihtiyacını karşılıyor.” diyor. Mersin ve Sinop’a kuruluş çalışmaları süren nükleer santrallere ilişkin nasıl düşünmeliyiz şimdi?

Hani bazen içimizi bitmişlik duygusu kaplar. Takatimiz yoktur. Adım atamayız. Oturduğumuz yerden kalkamayız. Sağdan sola dönemeyiz. Pili bitmiş robotu andırır halimiz. İçimizden enerjinin çekildiğini anlatırız durumumuzu soranlara. Sanayinin ruhu enerjidir. Teknolojinin de. Modern hayata teknoloji hâkim. Kısaca hayatımıza. Dünyadaki dengeleri enerji kaynakları ve bunların transferleri belirliyor artık. Doğalgaz ve petrol boru hatları, internet kablolarından çok daha mühim. Zira elektriksiz sanal iletişim de imkânsız. Enerjiye bağımlılık aslında insanı bir açmaza mı götürüyor? Bu tartışmalı bir konu. Hem de bir hayli derin. Fakat görünen gerçek şu ki: Enerjiye bağımlıyız. Bunu ne inkâr edebiliriz, ne de ret. Türkiye hem enerji üretimi, hem de bunun transferi açısından şanslı bir ülke. Son yıllarda buna dair gelişmeleri yakinen izlemekteyiz. Tabi ki aynı zamanda enerji, stratejik bir ürün. Bunu es 10 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

geçmemek gerekiyor. Hidroelektrik santrallerden elektrik imalatında kaynaklarımızı yeterince kullanmıyoruz. Kullanayım derken, çevredeki ekolojik dengeyi de gözetmeliyiz beraberinde. Çünkü ruhumuzu besleyen, bizi canlı tutan tabiata her tahribat hamlesi, yaşam sevincine vurulan bir darbedir. Termik santraller de oluşturdukları kirlilik yüzünden tasvip edilmiyor. Doğalgaz yakılanı belki biraz daha tercih edilebilir diğerlerine göre. Fuel oil ve kömür santrallerine tümden karşı çevreciler. Nükleer enerji en temizi ama onun da riski büyük. Büyük de şimdiye kadar dünyada kaç kaza olmuş? Burada da

Rüzgâr ve güneş enerjileri iyi birer alternatif. İşin doğrusu, sanayi üretimini beslemeleri pek realist değil. Popülizm, hamaset, ideoloji ve rant dörtgeninde dönüyor dolaplar. Biz ise dönme dolapların ya içindeyiz, dönüş duruyoruz; ya da hepten dışındayız, sadece seyrediyoruz!. Yöneticilerimizin böyle mazeretler ileri sürmeleri vatandaşlara tümüyle haksızlık. Onlar, dolapları etkisizleştirmek için bizi yönetmeye talip oldular. Sıra dışıklarının alt yapısında bu var. Yanılmışsak ya da yanılmışlarsa derhal koltukları işin ehillerine telsem etmeliler. Son söz: Yenilenebilir enerjiye yönelmemiz tavsiye ediliyor. Sayın idarecilerimiz, yenilenebilir enerji ne demek ve hakikaten ona mı yönelmeliyiz?


11 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


SİYASET

Başkan Metin Burma, ısrarla iddia ediyor:

“Samsun’un geleceği Atakum’dur”

K Metin Burma, Atakum Belediyesi’ni kurucu sıfatıyla iki dönem yönetti. 2004’te koltuğu AK Parti adayına kaptırdı. Ancak 2009’da emaneti geriye almasını bildi. Büyükşehir Belediyesi’yle uyum içinde çalıştıklarını söyleyen Burma, “Bir defa kavga etmek gibi bir anlayışımız yok. Türkiye’de siyasi partilerin birbirlerini kötüleyerek siyaset yapma hastalığı var. Bunu doğru bulmadığımı başta ifade etmek istiyorum.” diyor. Vedat ATICI 12 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

endi ifadeleriyle; yolsuz, caddesiz, pazarsız, kanalizasyonları denize akan, en ufak yağmurda gölleşen bir yerdi Atakum. Bunlara ilaveten sinek ve böcekten de geçilmiyordu. Burma’ya göre aynı yer, 1994’te kurucu belediye başkanı sıfatıyla koltuğa oturmasıyla Karadeniz Bölgesi’nin parmakla gösterilecek bir ilçesi haline gelmeye başladı… Belediyeler Yasası’ndaki değişiklikle beş alt belediyeyi içine alarak Kürtün Irmağı’ndan, Taflan Köprüsü’ne kadar geniş bir coğrafya genişleyen yeni Atakum’u, 2009’da yeniden başkanlığa seçilen Metin Burma’yla konuştuk. Burma, beldenin 1994’deki halini şöyle anlatıyor: “İnsanlar unutuyor, bazıları da özellikle unutturmaya çalışıyor. Ben işin o kısmına girmeyeceğim. Yolu, caddesi, pazarı olmayan bir köydü. Burada bir deniz, bir sahil vardı ama kullanılan bir sahil değildi. Kanalizasyonların denize aktığı, yağmur yağdığında her yerin göl haline geldiği, sineğin böceğin bol olduğu bir yerdi. Sonrasında göreve geldik ve ortaya koyduğumuz planlarla

iki dönem içerisinde Samsun’un en önemli beldesi haline getirdik. Bu süreçte bizden daha eski olan ilçeleri yaşanılabilir olma özelliğiyle geçtik, geride bıraktık. Atakum herkesin ve her kesimin yaşamak istediği bir yer haline geldi.” Burma, Atakum’u iki dönem yönetir. 2004 seçimlerinde en fazla oyu AK Parti adayı Adem Bektaş alır. 2009 Mart’ında üçündefa ilçe dümeni ona geçer. Acaba 2004 ile 2009 arasında ilçede ne gibi değişim ve gelişmeler meydana gelmiştir? Burma, o dönem şöyle konuşuyor: “2009 yılında tekrar Belediye Başkanı olarak seçildiğimde Atakum artık ilçe statüsüne kavuşmuştu. Dahası sorumluluk alanına beş tane alt kademe belediye eklendi. Altı belediyenin bir araya getirilmesiyle oluşan Atakum Belediyesi, on yıllarca kangren haline gelmiş küçük belediyelerin ekonomik nedenlerden dolayı birikmiş pek çok sorunu ile karşımıza dikildi. Biz son derece büyük bir gayretle bu sorunları çözmek için mücadele veriyoruz. Seçimden sonraki ilk yıl çok zor günler geçirdik. Büyük haciz dosyaları, hiç kimsenin Atakum Belediyesi’ne peşin parayı görmeden mal ver-


mek istemediği, kredisinin sıfır olduğu bir enkazla karşı karşıya kaldık. Geldiğimiz noktada bu zor dönemi atlattık, borçlarımızı büyük ölçüde temizledik. Kaldı ki biz burayı teslim aldığımızda hiç kimseye tek kuruş borcumuz yok deniliyordu. Açıkçası bizde böyle bir borç yükü beklemiyorduk Göreve başladığımız ilk yıl bu zorlukları aşmak için mücadeleyle geçti. Artık hepsi geride kaldı. Bu yılı onarım yılı olarak koyduk önümüze. Yani Atakum’u bir hastaya benzetirsek, birinci yıl koma halinde olan ilçe artık komadan çıktı nekahet dönemini yaşıyor. Çok kısa biz zamanda ise tamamen iyileştiği günleri göreceğiz.” Atakum, Samsun’un en geniş alana sahip ilçesi. 20 km’lik sahili var. “Samsun’un geleceği Atakum’dur.” fikrini benimsetmeye çalıştığını dile getiriyor Burma: Turizm pastasından bugüne kadar pay alamayan Atakum bundan sonra hak ettiği payı alacaktır. Bu sayede zenginleşecek ve büyük bir sıçrama yapacaktır. Çünkü biz Atakum’a bir vizyon belirledik ve o doğrultuda ilçe artık gelişiyor nüfusu artıyor. Gelinen noktada o çalışmayı de-

ve Beypınar köylerinde yaptığımız imar uygulamaları Türkiye’ye örnek olabilecek, iddialı olduğumuz çalışmalar.”

vam ettiriyoruz. Samsun’un genelinde artan nüfusun yüzde 50’si Atakum’a yerleşiyor. Türkiye şu anda hala tam anlamda bitmeyen bir kriz döneminden geçiyor. Kriz dönemi öncesi yani paranın çok bol olduğu dönemlerde dahi yapılmayan inşaat şu anda ilçemizde yapılıyor. Bu Atakum’a inanmışlığın bir göstergesidir. Oteller yapılmaya, açılmaya başlandı. Beş yıldızlı otel için yer arayışları devam ediyor. Hatta bir yer tespit edildi, kısa bir süre sonra yapılmaya başlanacak. Daha önce var olan alt belediyelerin kendilerine göre ayrı ayrı planları vardı. Biz bir birlerinden kopuk olan bu planları yan yana getiriyoruz ve revize ediyoruz. Burada Atakum’un uzak geleceğini hesaplayarak yolumuza devam ediyoruz. Bir ay önce Büyükkolpınar

Burma, Atakum’un ihtiyaçlarını belirlerken bazı gerçeklere pür dikkat kesildiklerini de vurguluyor: “Atakum’un ihtiyaçlarını belirlerken şu gerçekleri dikkate aldık, en başta burası başta deniz turizmi ağırlıklı olmak üzere turistik bir bölge olacak. Sonrasında bölgemizde üniversite ve bu üniversitede okuyan 30 bin öğrenci var. Bizde üniversitemizin gelişmesi anlamında elimizden ne geliyorsa yapma adına rektörümüzle konuştuk. Ayrıca sağlık turizmi anlamında özel sektör ve üniversitemizin hastaneleri var. Ben sık sık kurum yöneticileriyle bir araya geliyorum. Onların sağlık yatırımlarını geliştirme adına bir takım arayışları var. Biz bu noktada elimizden gelen her türlü katkıyı vereceğimizi kendilerine belirtiyoruz. Atakum Karadeniz’in bütün zenginliklerinin toplandığı bir yer. Bunu da dikkate alarak sosyal kültürel dönüşmeleri hızlandıracak, onlara alt yapı olacak mekansal düzenlemeleri de mutlaka yapacağız.”

13 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


SİYASET Vakıf üniversitesi kurulması yönünde çalıştığı iddialarına ilişkin ise, “Ondokuzmayıs Üniversitesi (OMÜ) büyük bir üniversite. Daha fazla gelişmesini, bilim alanında daha fazla öne çıkmasını istiyorum. O anlamda birinci hedefim bu. Vakıf Üniversitesi konusunda böyle bir girişimimiz yok. Sonuçta bir ihtiyaç olması lazım. Süreçle ilgili bir durum. Öncelikle OMÜ’nün gelişmesi gerekiyor.” diye konuşuyor. Büyükşehir Belediyesi ile aralarında hiçbir sorun yaşanmıyormuş: “Benim amacım Atakum’da en üst düzeyde hizmet vermek. Büyükşehir Belediye Başkanımızla oturduk konuştuk bunları. Bir defa kavga etmek gibi bir anlayışımız yok. Türkiye’de siyasi partilerin birbirlerini kötüleyerek siyaset yapma hastalığı var. Bunu doğru bulmadığımı başta ifade etmek istiyorum. Hizmeti en üst düzeye taşıma noktasında dostluk içerisinde büyükşehir belediye başkanımızla birlikte çalışıyoruz. Şunu da söyleyeyim ekonomik nedenlerden dolayı onların yada bizim yetişemediğimiz yerler var. Ama iyi niyet olduktan sonra her şey hallolur düşüncesindeyim. Amaç üzüm yemek olmalı asla bağcıyı dövmek değil.” Hafif raylı sistem projesi hakkındaki düşünceleri de şöyle: “Çalışmalar bittiğinde şüphesiz Atakum’un background’u yükselecek. Ancak bazı vatandaşımızın birkaç konuda şikayetçi. Özellikle ilçenin ikiye bölünmesi noktasında. Ama böyle konuşarak yapılan bu işi baltalamanın gereği yok. Öncelikli hedef sorunu ortadan kaldırmak olmalı. Yapılacak birkaç tane üst geçit’in çözüm olacağı kanaatindeyim. Keşke ekonomik durumlar biraz daha elverseydi çalışmalar yer altından metro şeklinde olsaydı.” Burma’yla Türkiye gündemini belirleyen konuları da irdeledik. Anayasa değişikliğinde toplumun tüm kesimlerinin uyuşması gerektiğine inanıyor. Paketteki kimi maddeler onda da endişeye yol açmış. Siyasi otoritenin yargıyı etkileme ihtimalinden rahatsızlık duyuyormuş. İşte Burma’dan güncele dair yorumlar: “Burada yürütmenin, iktidarların yargıyı kendi amaçları doğrultusunda kullanma ihtimaline asla pirim vermemesi gerekiyor. Bu nedenle hükümeti hatalı buluyo14 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

CHP’deki genel başkan değişikliğiyle alakalı önemli tespitleri var: “Türk halkının çokta bunaldığı bir dönemde Kılıçdaroğlu umudu ortaya çıktı ve Türk halkı bu umuda sarıldı.

rum. Bu noktadan hareketle siyaseten bir sonuç almaya çalışmak asla ve asla doğru değildir. Bu ülkeye zarar verir. Ergenekon davasında bir takım iddialar oldu ve yargılama süreci yaşandı. Ama toplumu huzursuz eden şey yargılama süreci aşamasında cezalandırmaya dönük hareketlerin olmasıydı. Toplumun bir takım değerli bildiği isimlerim yargılama hakları ellerinden alınacak şekilde ve hiçte uygun olmayan türde görüntülenmesi kuşkusuz bizleri de rahatsız ediyor. Biz kimsenin yargılanmasına karşı bir tavır içerisinde değiliz. Bu ülkede gerçekten darbe planları yapanlar varsa elbette ki yargılansınlar. Ama evrensel hukuk kurallarının çiğnenmemesini istiyoruz. Yargı senden yana karar verirse güzel, aleyhinde karar verirse kötü. Böyle bir şey kabul edilemez ve bu gelişmeler Türkiye’nin geleceği açısından hayra alamet değildir. Bu konuda önemli bir huzursuzluk duyuyoruz.” CHP’deki genel başkan değişikliğiyle alakalı önemli tespitleri var: “Türk halkının çokta bunaldığı bir dönemde Kılıçdaroğlu umudu ortaya çıktı ve Türk halkı bu umuda sarıldı. Ben bu heyecanı görüyorum. Cumhuriyet Halk Partililer de kendi içlerindeki çekişmelerden, birbirleriyle didişmekten dışa dönük, halkın sorunlarını kucaklamaya, bunlara çözüm üretmeye yönelik bir heyecana kapıldılar. Eğer bu heyecanı icraata dönüştürebilirsek Türkiye için çok önemli sonuçlar doğurur. Türkiye seçeneksiz kalmamalıdır. Yorulanlar kenara çekilip kendilerini değerlendirmelidirler. Son zamanlarda bakıyorum sayın başbakanımızın da yorulduğunu görüyorum.” CHP Samsun İl Başkanı Yılmaz Türkoğlu’nun istifasına ilişkin de şunları kaydediyor: “İstifanın nedeni yeni bir dönemin gelmesi olabilir. İstifa eden arkadaşlarımızda bu yeni dönem de başka arkadaşlarımız yeni fikirleri olabilir, biz onlara fırsat tanıyalım anlamında şık bir davranış sergilemiş olabilirler. Bu tür konuların çok fazla irdelenmesini de doğru bulmuyorum. Sonuç olarak bir problem olduğu kanaatinde değilim. Yani siyasi mücadeleyi halkın sorunlarını çözmek için kullanacağız. Öyle bireysel, kişisel değil bütünsel olarak çalışacağız.”


15 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


İŞ DÜNYASI Makine test ekipmanlarının Avrupa’da inanılmaz yükseklikteki fiyatlarla satıldığını ve Türkiye’de de pek yaygınlaşmadığını belirleyen Kahvecioğlu, arayışa girer. Sekiz senelik tecrübesi onu ümitsizliğe düşürmek üzereyken, keşfettiği bir hesaplama yöntemiyle fikrini değiştirir. Gerisi çorap söküğü gibi gelir ardından. Ekipmanların mekanik kısmını halletmiştir ama elektronikte takılır. Bir dört yılda bunun için geçer. Pes etmemesinin semeresini 12 yıllık sürecin bitiminde fazlasıyla görür. 2006’nın Mayıs ayında İstanbul’daki bir fuarda ilk ürününü sergiler. Birkaç ay içinde ilk siparişini alır.

Serp Outo başarısını ne yerliye inandırabiliyor, ne de yabancıya...

Samsun bu işadamlarıyla Serp’ilecek

Avrupa kalitesinin üzerinde ve daha ucuza otomotiv test ekipmanları imal eden Serp Outo Genel Müdürü Hakan Kahvecioğlu, çalışmalarını yılmadan ve azimle sürdürüyor. Yeni hedefi satışlarını artırarak Ar-Ge’ye ayırdığı kaynağı artırmak. Muhabir AAA

T

ürkiye’nin ilk yerli otomotiv test ekipmanları Samsun’da üretiliyor. Serp Outo Genel Müdürü Hakan Kahvecioğlu önce elini taşın altına koymuş, yetmemiş ardından gövdesini de. Sonunda; Türk makine ve elektronik mühendislerinin -akademisyenlerin de desteğiyle- el ele vererek özgün tasarım yapabileceklerini ve dünya “Otomotiv Test Ekipmanları” pazarını 16 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

elinde bulunduran Almanya ve İtalya’ya bile ürün satabileceğini ispat ediyor. Serp Outo 1938 yılında kurulan tipik bir aile firması. Uzun yıllardan bu yana makine ekipmanları imalatıyla meşgul. Şirketteki ciddi hareketlenme, üçüncü kuşaktan Hakan Kahvecioğlu’nun, motor performansının iyileştirmesi üzerine yoğunlaşmasıyla başlıyor.

Kahvecioğlu, Avrupa’dan daha kaliteli ve üçte bir ucuza ürettiklerini söylüyor: “Otomotiv test makinesi yapıyoruz. Burada önemli olan unsurlar; ölçüm hassasiyeti. Bizden daha hassas ölçüm yapan yok. Sağlamlık ve fiyat konusunda hiçbir sıkıntımız yok. Dolayısıyla rakiplerimize göre epey bir avantaj sahibiyiz. Yalnız burada bir noktanın altını çizmek istiyorum. Karşımızdaki rakiplerimiz dünya devi olan firmalar. Yani bizim kat etmemiz gereken çok yol var daha. Şu şekilde bir örnek vermek gerekirse, siz bir meşrubat yapmışsınız. Her yönüyle şahane ama karşınızda rakip ‘Coca Cola’ Bizim durumumuzda öyle” Üretim noktasında hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını ifade eden Kahvecioğlu, Türk insanında hastalık derecesinde yabancı marka hayranlığı oluştuğunu belirtiyor. Oysa İsveç, Belçika, Slovenya ve daha birçok Avrupa ülkesi Samsun’da üretilen test ekipmanlarını ithal ediyor. Çok önemli bir gerçeği ortaya koyan Kahvecioğlu, yerliye güvenememe konusunda özeleştiriden de kaçınmıyor: “İnsanımız yerliye güvenmiyor. Haksız mı? Haklı. Şöyle ki oturmuş bir inanç var. Mesela Çin malı denince bizim aklımıza uyduruk şeyler gelir. Aynı şekilde Türk malı denince de aşağı yukarı aynı şeyler geliyor. Kendi adıma söylüyorum. Biz mallarımızı üretirken Türk malı gibi üretmiyoruz, Avrupa malı gibi üretiyoruz. O yüzden satmakta zorlanıyoruz. İyi iş çıkarmaya çalışıyoruz hal böyle olunca maliyet yükseliyor. Avrupalı rakiplerimizden hala çok ucuz olmamıza rağmen, insanlar ‘ yerli ne kadar olabilir ki’ diyor.”


Kahvecioğlu şu sıralar satış organizasyonunda bazı sıkıntılar yaşıyor. Kısa sürede bunun üstesinden geleceğine inanıyor. Bu arada Samsun tüketicisine de büyük görevler düşüyor. Şirketin durumu, geçtiğimiz aylarda Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nca başlatılan “Samsun’da var Samsun İçin Al” kampanyasını hatırlatıyor ister istemez. Kahvecioğlu ürünlerini dünyaya pazarlarken, şehir halkının servis imkanlarından mahrum Avrupa mamullerini üç kat fiyata tüketmesini çok yaman bir çelişki aslında. “İnsanlara yeterince kendimizi anlatamadığımız doğru” diyen, Kahvecioğlu, şöyle konuşuyor: “Burada önemli bir hususu belirtmek istiyorum. Biz bu güne kadar kendimiz anlatmayalım, yaptığımız iş bizi anlatsın mantığıyla hareket ettik. Bunun içinde zamana ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Konuşmamda özellikle işaret ettiğim Avrupalı firmaların bu yerlere gelebilmeleri için en az yüz sene geçirmişler. Bizde bu bilinçle bir şeylerin hemen olmayacağını biliyoruz. Bunu hızlandırmak mümkündür ama, emin adımlarla ilerlemek daha tercih edilir” Bu güne kadar ki hiçbir işinde devlet teşviki kullanmamış: “Kimse yanlış anlamasın. Hiçbir zaman bize yardım edilmesi gerekirken edilmedi gibi bir söz kullanmadım. Hatta hiç kimsenin yardım etmesi gerektiğini de söylemiyorum. Ama mutlaka bir kurum olmalı diye düşünüyorum Türkiye’de. Birileri çıkıp “Ya siz burada bu memleket için iyi bir

söyleyecek bir kurum bugüne kadar olmadı.”

Serp Outo, Türkiye’de alanında tek. Avrupa’daki benzerli yüzer kişiden oluşan ekiplerle çalışırken. Şirket üç-beş mühendisle daha iyisini üretiyor. Kahvecioğlu iddialı: “Yaptığım makinelerin hiçbirini daha önce görmemiştim. Bizzat tasarladım. Hatta bazılarının dünyada eşi yok..”

şeyler yapıyorsunuz galiba. Nedir hele bir anlatın bakalım dinleyelim. Bizden ne istersiniz? Elimizden bir şey geliyorsa yapalım” deselerdi iyi olurdu. Bunu

Birilerinin şu anlatılanlara kulak vermesi gerektiği ortada: “Biz teknoloji üreten bir firmayız. Öyle ki bizden başka Türkiye’de bu işi yapan bir firma yok. Avrupa’da var. Mesela Almanya’da beş tane var. Bunların yüzer kişiden oluşan ekipleri var. Bizde burada üçbeş mühendis onların yaptığının daha iyisini yapıyoruz. Ben yapmış olduğum makinelerin hiçbirini daha önce görmemiştim. Piyasaya sattığımız otomotiv test ekipmanların hepsini bizzat tasarladım. Hatta bazılarının dünyada eşi yok. Görmemiş olmak çok büyük dezavantaj elinizde size yol gösterecek hiçbir materyal yok. Bunun yanı sıra çok büyük avantaj çünkü başkasının yaptığı gibi değil olması gerektiği gibi yapıyorsunuz. Bu nedenle yaptığınız makineler rakiplerinizden daha iyi oluyor.” Kahvecioğlu, daha fazla mal satarak Ar-Ge’ye aktardığı kaynağı çok yukarılara çıkarmayı hedefliyor: “Bu sayede hem yeni makineler üreterek ürün çeşidini artırmak istiyoruz. Asıl amacımız bir gün Samsun’dan doğan bu firmanın dünya markası haline gelmesi. Dünyanın herhangi bir ülkesine gittiğiniz zaman oradaki kişinin Serp Outo markasını tercih ettiğini görmek bizim için en büyük mükafat olacaktır diye düşünüyorum. Buna bizim ömrümüz yeter mi pek sanmıyorum.”

Kahvecioğlu, Yurt içi, yurt dışı fuarlarda standını gezen yabancılara tasarımın bir Türk’ten çıktığına ve Samsun’da üretildiğine inandırmakta zorluk çektiğini söylüyor.

17 SAYI 8 / TEMMUZ 2010


YAŞAM

20 yıl sonrası Yabancılar pazarı Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla başlayan Karadeniz sahilindeki sınır ya da bavul ticareti hareketliliği bugün artık bir hayli olgunlaşmış durumda. Tamamen bittiği anlamına gelmesin ama fuhuş olayı çoktan aşılmış. Rusya Federasyonu’yla Türkiye arasındaki ilişkiler her geçen yıl daha da ileri boyutlara varıyor. Vedat ATICI

İ

lk defa SSCB dağılıp yerine Rusya Federasyonu kurulduğunda gördük onları Karadeniz sahil beldelerinde. Ellerinde bir bavul, satılabilecek ne varsa alıp gelmişlerdi. Misafirperverliğimizden midir nedir, başlangıçta çok da garipsemedik bu durumu. Hatta türküler bile besteledik hemencecik, “Oy Nataşa Nataşa koydun beni ataşa” türünden… Dile kolay aradan tam 20 yıl geçti. Dosyaya taşıdığımız sınır göçünden bu yana üçüncü jenerasyon yetişiyor Samsun’da. Sahil boyunca önemli şehir merkezlerinde Rus Pazarı adıyla alış veriş noktaları oluşmuştu. 19 Mayıs şehrindeki, yıllar içinde modernleşerek Yabancılar Pazarı adıyla kurumsallaştı artık. Merak ettik acaba ne haldelerdi şimdileri? Gittik görüştük.

MARİ DALAKİŞVİLİ 28 yaşında, ‘hiç sorma’ diye başlıyor sohbetimize. Türkiye dolayısıyla Samsun macerası, Yabancılar Pazarı’nda ticaret yapan annesinin yanına tatile gelmesiyle başlıyor. “Samsun’da yaşayan bir yabancı olmak, hem zor hem de çok kolay” diyor. “Kolay çünkü Türkler çok misafirperver bir millet, yabancılar merak konusu, ilgi odağı; zor çünkü burada yaşamayı seçen bir yabancı, ‘Sen artık bir Türk oldun’ sözlerini kabullenmeli”. İlk geldiğinde 23 yaşındaymış Mari. İlk defa ülkesinden dışarı çıkacak yabancı bir ülkeyi ziyaret edecekti. Kafası oldukça karışıktı. “Biz Türkleri pala bıyıklı, esmer, 18 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Hatta ben Türkiye’ye gelmeden önce beni çok ikaz etmişlerdi. “Aman dikkat et başına bir şey gelebilir.”

şişman insanlar olarak biliyorduk” dedikten sonra şunları anlatıyor: “Gürcistan’a gelen Türkler genellikle kamyon şoförleri olurdu. Sadece onları gördüğümüz için zihnimizde öyle yer etmiş. Kadınlar kara çarşaflarla gezerlermiş. Erkeklerin ise yabancı kadınlara düşkünlüğü varmış.

Tüm bu söylenenlerin ışığında bir haziran akşamı eski Samsun otogarından otobüsten iner Mari. Annesi ve annesinin bir arkadaşıyladır. Hemen bir taksi tutarlar. Ellerinde içi satılmak üzere eşya dolu kocaman bavullar bagaja yerleştirilir özenle. Mari ön koltuğa oturur. Şoför hiç de ülkesinde gördüğü Türklere benzememektedir. “Yanılmışım” der, içinden. Konaklayacakları yere vardıklarında tam da arabadan inecekken sürücünün elle taciziyle beyninden vurulmuşa döner. Nutku tutulur adeta. Hiç belli etmemeye çalışarak terk eder otoyu. Kendisine söylenenler geldi aklına: “Eğer fırsatım olsaydı derhal geri dönerdim” Akabinde yaşadıklarıyla fikri değişir tabi ki: “İyi ki dönmemişim; sonraları anladım, herkesin o taksi şoförü gibi olmadığını.” Tam bu noktada bir özeleştiri de ortaya koyuyor Mari, “Kapıların açıldığı ilk dönemlerde Rusya’dan buraya çok miktarda fuhuş yapmak için gelen insanlar olmuş. Bu yüzden Türkler gelen her yabancıya o gözle bakıyor. Bir nevi haklılar yani” diyor. Şimdi ise o olumsuz düşüncelerin hiç biri kafasında yok. Soru işaretleri dağılmış yani. Hatta bir Türkle evliliğe sıcak bakıyor. Sadece gönüllerince dua edebilecekleri bir kilise olmamasına üzülüyor. “İtalyan Katolik Kilisesi var” dediğimizde, “Onlar Katolik, biz Ortodokssuz” diyor.


yaşaması zor.” diyerek söze başlıyor Nino: “Erkek ve kadın arasındaki ilişkilerde bir eşitlik yok, iş dünyasında da kadın olmak zor. Ayrıca evlenince Müslüman olacak mısın, Türk erkekleri mi, Gürcü erkekleri mi, gibi sorulardan da sıkıldım. Yabancı olsak da aynı toprağa basıyoruz, sizin üzerinize düşen yağmur bize de yağıyor. ”

SOFİA DEMİR Sofia Demir’in hikayesi çok farklı. Samsun’a gelişi ne ticaret ne de ziyaret amaçlı. Kaçıyor, Türkiye’ye. Hem de canından da çok sevdiği ailesini geride bırakarak. Gürcistan’a okumak için giden Hakan Demir’le üniversite’de tanışıyor. İlk görüşte aşk denilen duyguya kapılıyor arkadaşıyla. Ailesi karşı çıkıyor bu aşk ilişkisine. Çok da düşünmeden ver elini Samsun. İlk zamanlar dil bilmemek zorlar onu. Eşinin ailesinden gördüğü sıcak tavırlar adaptasyon sürecini kolayca atlatmasını sağlar. “Aralık ayında 10’nuncu sene dolacak” diyen Sofia, şöyle konuşuyor: “Dışarıda yabancı olduğumu anladıklarında seven de çok, yanlış anlayan da. Eşimin izniyle burada yabancılar pazarında ticaret yapıyorum. Sıkıntımız yok. Sadece Türkler çok fazla pazarlık yapıyor. Ayrıca eskiden vize sorunu vardı şimdi o da kalktı. 90 günlüğüne gelenlere vize istemiyorlar. Onu da kaldırsalar daha iyi olur. Çifte vatandaşlık konusunda adım atılması gerekiyor. Ülkemde Ekonomi Fakültesi bitirdim ama burada hiçbir geçerliği yok. Denklik olsa çok iyi olur diye düşünüyorum”

NİNO BEDUKADZE Ülkesindeki ekonomik şartların kötülüğü sebebiyle Samsun’u tercih edenlerden. “Gürcistan ile Türkiye arasındaki en büyük benzerlik, misafirperverlik. En büyük fark ise, kadının toplumdaki yeri. Burada bekâr, yabancı bir kadının

Bir senedir buradaymış: “Bırakın ülkemden ayrılmayı evimden bile doğru düzgün çıkmamıştım. Ülkemizde ekonomik şartlar çokta iyi değil. Yoksa kim ister ki kendi özyurdundan başka bir yere gitmeyi.” Türkiye ve Gürcistan arasında çok fark var ona göre: “Samsun, güzel ve özel bir yaşamın başlangıcı oldu. Aile özlemi çekmem dışında sorun yaşamadım. Konukseverlik ve yiyecek kültürü bakımından neredeyse aynıyız. İnsanlarınızın yardımsever ve ilgili olması, adaptasyon sorunu yaşamama fırsat vermedi.” Ülkesinde küçük yaşta evliliğe sıcak bakıldığını belirten Nino da 16 yaşında evlenmiş, iki çocuğu var. En çok ailesinin yanına bıraktığı çocuklarını özlüyor. “Genel olarak bakıldığında beğenmediğim şeyler orada da var burada da. O yüzden çok ta büyütülecek bir şey yok. Erkeklerin yabancı kadınlara bakış açılarının değişmesi lazım. Nasıl sizde aile hayatı ve ahlak kuralları çok sıkıysa aynısı bizde de var. Yalnız bana anlatılanlara göre Samsun diğer Karadeniz illerine göre çok farklı. Kadınlara bakıyorum kapalı gezen de çok açık gezen de. Aynı şekilde açık

görüşlü de çok kapalı görüşlü de” Nino ulaşım anlamındaki sıkıntıya işaret ediyor: “Otobüs yolculukları çok uzun sürüyor. Tren yada gemi ile yolculuk olsa daha iyi olur. Ayrıca burada yaşayan yabancıların çoğu kendi ülkelerinde yüksek eğitim almış kişiler. Bence Türkiye elindeki değeri bilmiyor.”

NAZİ NİZHARADZE

Kapıların ilk açıldığı zaman Türkiye’ye gelenlerden yani ilk kuşak yabancılardan Nazi. 56 yaşında şu anda. “Bir rüya gibiydi” diye anlatıyor yaşadıklarını : “Uzun yıllar komünist rejimle yönetilen bir ülkede, çok zor şartlar altında yaşadık. Burası o anlamda bir cennet gibiydi. Tabiî ki ilk olmanın dezavantajı da vardı, avantajı da. Rusya’dan gelen kadınlar çoğunun amacı kısa zamanda çok para kazanmaktı. Yanlış işler yaptılar. Sonra dan gelenler o yüzden büyük sıkıntı yaşadı. Yavaş yavaş ta olsa eskisi gibi kötü gözle bakılmıyor.” 14 yaşında kızı Hatuna’yla ulaşır Anadolu’nun bu mümbit topraklarına: “Hatuna 13 yaşında evlendi. 14’ünde ise çocuğu oldu. Düşünün nasıl bir durum.! Yollar şimdiki gibi değil bozuk, otobüsler eski model. Zor günlerdi yani. Gümrüklerden mal kolay geçiyordu fakat sorun burada başlıyordu. Kimse bize kiralık ev vermiyordu. Haklılardı da. Kimsenin alnında bunun amacı sadece ekmek parasını kazanmak, yazmıyor. Artık algılar değişti. ” 19 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


GÜNCEL

Hiç sevimli değil ama Çocuğunuz uyuşturucu Bin bir çeşit ve etkide uyuşturucu madde etrafta kol geziyor. Bu tür maddelerle tanışma yaşı kimi Avrupa ülkelerinde ilkokula kadar indi. Bizde de ergenlik çağına. Sizin, yakınınızın ya da arkadaşınızın çocuğunun izbe bir tuvalet köşesinde ‘altın vuruşla’ hayatına son verdiği kabusundan uzak kalmak istiyorsanız, lütfen azami dikkat! Vedat ATICI

G

eçtiğimiz ay, Van’dan Samsun’a soğan götürdüğü söylenen araçta 150 kilogram eroin bulunması, uyuşturucu ticareti ve sevkiyatının lojistik şifrelerini ortaya koyması açısından bir hayli önem taşımaktaydı. Seçilen şehir, jeopolitik konumu itibariyle çok stratejik noktadaydı. Aynı oranda da sevkiyata müsaitti. İki verimli ovaya sahip şehirde, esrar üretiminde kullanılan bitkilerin yetiştirildiğini kolluk kuvvetlerinin operasyonlarından biliyoruz. Birleşmiş Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC) araştırmasında, Samsun’un, gençlerin uyuşturucu madde deneme istatistiğinde Türkiye ortalamasının gerisinde kaldığı görülüyor. Uyuşturucuya karşı topyekûn savaş verilmesi gerektiğini söyleyen şehirdeki Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi AMATEM Servisi Sorumlusu Psikiyatri Uzmanı Umut Mert Aksoy da doğruluyor durumu: “Samsun’da gerçek oranları saptamak mümkün olmasa da kentin eski kültürel varlıklarını koruması, Anadolu kenti olması, aile kurumunun hala varlığını sürdürüyor olması madde kullanım oranının diğer şehirlere nazaran daha düşük seviyelerde seyretmesinin başlıca sebepleri. Kişisel olarak gözlemlerimde de özellikle gençlerde madde kullanım oranının çok yaygın olmadığını söyleyebilirim.” Aksoy’a göre, eroin ve kokain türü madde kullanımı çok azsa da, kesinlikle tedbir elden bırakılmamalı: “Kentin en büyük problemlerinden biri gençlerde uçucu madde (bally, tiner vs.) kullanımı yaygın. Bu durumun ortadan kaldırılması için ise arkadaş çevresini değiştirmek, bağımlılarla kesinlikle görüşülmemesi gerekiyor. Çevresinde kullanan biri olursa yeniden kullanmama şansı çok düşük. Temiz kalmaya çalışmak, bu alışkanlıktan vazgeçmek çok zor. Ortamı değiştirmek lazım. Gerekirse buna şehir de dahil.”

20 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


sormak zorundayız: illetinden ne kadar uzak ? Bir yandan uyuşturucuya ilişkin toplumda ve bireylerde bilinç oluştuğuna dikkat çeken Aksoy, diğer yandan da, “Toplum gelişen bir yapıya sahip. Eski değerler bir kenara bıraktırılıp yeni değerler oluşturulmaya çalışılıyor. Bu aradaki ‘Alacakaranlık’ dönemde ise toplumlarda kuralsızlık, bir takım değerleri görmeme ve anlamlandırmama gibi varoluşsal bunalımlar oluşuyor. Tam bu nokta da insanlarda madde kullanım oranlarının arttığını görüyoruz.” diyerek, aileleri uyarıyor.

az zararlı olduğu, bağımlılık yapmayacağı yönünde bir takım yazılar görüyorum. Bunlar tamamen gerçek dışıdır. Hiçbir şekilde bilimsel gerçeğe uymayan şeylerdir. Öncelikle şunu vurgulamakta yarar var, esrar bağımlılık yapar. Bunun yanı sıra esrar uyuşturucu maddeler içerisinde en tehlikeli olandır. Esrar kullananlarda şizofren olma olasılığı, normal bir insana göre 7 kat fazladır. Bunun yanında ruhsal bozukluk, işlev kaybı, insanının iş hayatından tutunda tüm hayatını bozması gibi birçok etkisi vardır.”

Aksoy’a göre, eroin ve kokain türü madde kullanımı çok azsa da, kesinlikle tedbir elden bırakılmamalı: “Kentin en büyük problemlerinden biri gençlerde uçucu madde (bally, tiner vs.) kullanımı yaygın. Bu durumun ortadan kaldırılması için ise arkadaş çevresini değiştirmek, bağımlılarla kesinlikle görüşülmemesi gerekiyor. Çevresinde kullanan biri olursa yeniden kullanmama şansı çok düşük. Temiz kalmaya çalışmak, bu alışkanlıktan vazgeçmek çok zor. Ortamı değiştirmek lazım. Gerekirse buna şehir de dahil.” AMATEM’in uyuşturucu madde kullanımının önlenmesi, bağımlı hale gelen kişilerin uyuşturucu madde talebinin bu yolla azaltılması amacıyla çalışmalar yaptıklarını belirterek, “Burada asıl önemli olan kişinin kendi iradesi. Bize gelen insanlar kendi rızalarıyla buraya gelerek bağımlılıktan kurtulmak istediklerini söylüyor. Bunun üzerine bir takım tetkikler ve tahliller sonucu hastaneye yatırıyoruz. Ama dediğim gibi tedavi sürecinde aktif olan hastanın kendisi.” diyor.

Maddeye ulaşma yaşı Samsun’da da düşüyormuş. Ergenliğe, yani 13 yaşına kadar gerilemiş. Gerçek, İstanbul’da daha da korkunçlaşıyor. Bazı Avrupa ülkelerinde yaşın ilköğretime indiği belirlenmiş. Toplumun kültürel değerlerine sahip çıkmasıyla yaş arasında ilişki var. Aksoy’un da dile getirdiği üzere, yalnızca bilgiye ulaşma, bilgilendirme ve hayat standartlarının yüksekliği, kötü alışkanlıklara mesafe koymada tek başına etkin değil: “İnsanlar bilinçlendikçe ve geliştikçe uyuşturucudan uzak durmaları gerekirken tam tersi oluyor. Bugün Amerika’da kliniklerde yatan hastaların yüzde 30’u alkol bağımlılığı nedeni ile tedavi görüyor. Çok yüksek bir oran bu. Gelişir ve ilerlerken ne yönde hareket edeceğinizi tayin ve tespit etmeniz gerekiyor. Türkiye bu anlamda batılı ülkelere göre çok daha avantajlı durumda ve iyi durumda.”

Uyuşturucuyla mücadelede medyaya da büyük görevler düştüğünü vurguluyor: “Zaman zaman üzülerek takip ediyorum. Medyada esrarın sigaradan daha

Eğitimin ailede başladığına işaret eden Aksoy, davranışlarının gözlemlenmesi yoluyla uyuşturucu ve alkole alıştıran mekanizmaların keşfedilebileceğini söylüyor: “Yalnız bunları söylerken çocukların her hareketini göz altına almak yada onları sorgulamaktan bahsetmiyorum. Ergenlik dönemi oldukça hassas 21 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


GÜNCEL

Samsun’da uyuşturucuyla tanışma yaşı kısmen diğer illerin yukarısında ama şehir bu illetin ticareti ve sevkiyatı açısından bilindiğinden çok daha hareketli.

bir dönem ve dikkat edilmesi gerekiyor. Çokta örselemeden, gözetliyormuş hissi vermeden hareket etmeliyiz.” Uyuşturucu ile tanışmada rol model olayına da bilhassa dikkatleri çekiyor: “Çocuk haberlerde ya da filmlerde gördüğü kötü kişileri kendilerine negatif yönde özdeşim yaparak kabul ediyor. Bu anlamda medya kişileri negatif ya da pozitif yönde gündeme getirmemeli. Örneğin, toplumda öne

çıkmış ünlü bir sanatçının uyuşturucu madde kullandığı tespit ediliyor. Bunun kamuoyuna lanse edilmesi de çocukta merak duygusunu bir ilgiyi hâsıl edebilir. O yüzden bu konuda biraz daha hassas davranmalıyız.” Samsun’daki AMATEM servisinin büyüklüğü, yakın tarihte Karadeniz Bölgesi’nin ihtiyacını karşılayacak seviyeye kavuşturulacakmış. Aksoy, tedaviyi isteyen her hastaya kapılarını sonuna kadar açık tuttuklarını da kaydediyor.

SAMSUN’DA NE KADAR UYUŞTURUCU ELE GEÇİYOR ? 2009 verileri: Kubar Esrar, 210543 gram. - Toz Esrar, 1087 gram - Hint Keneviri, 1865 kök Kokain, 23 gram - Extacy, 543 adet 2010 yılı ilk 5 ay: Kubar Esrar, 29175 gram - Toz Esrar, 4762 gram - Hint Keneviri, 637 kök Kokain, 3 gram - Eroin, 16 gram - Extacyi 99 adet - Captogon, 382 adet 22 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


UYUŞTURUCU MADDE TÜR VE ÖZELLİKLERİ Eroin:

Eroin morfinin yarı sentetik bir türevidir. Kimyasal yapısı, diasetil morfin hidrokloriddir. Beyaz renkli, suda kolay eriyen bir tozdur. Morfinden daha güçlü analjezik etkisi vardır. İlkin Almanya’da Bayer fabrikalarında çalışan kimyacı Dresser elde ediyor. Beyaz toz eroin, saf satılmıyor. Satıcılar, “katkı” adını verdikleri maddelerle karıştırarak kullanıcıya ulaştırıyor. Katkılı rengi kahverengi tonlarıdır.

Esrar:

Dünyanın hemen tüm coğrafi ke-simlerinde yetişebilen kenevir bitkisinden elde edilmektedir. Bitkinin özsuyundaki uyuşturucu aktif madde Tetra Hydro Cannabinol, haşhaş bitkisindeki gibi kolayca sağlanamıyor. Bitkinin işlenmesi gerekiyor. Gövde

ve yapraklarındaki aktif madde oranı farklı. Bu yüzden her esrar çeşitleniyor.

Kokain:

Güney Amerika kıtasının kuzeyi ve kuzeybatısı boyunca uzanan yüksek And dağlarındaki ılıman iklim koşullarında yetişen ve Erythoxylon Coca diye adlandırılan bitkinin yapraklarından elde edilen bir alkoloiddir. Merkezi sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkiye sahiptir. Baz kokain beyaz kristalize bir tozdur. İlk kez 1860 yılında Alman kimyacı Albert Niemann, koka yapraklarından ayırarak üretmiştir. Kimyasal yapısı ve etkisi atroponi andırır. Beyaz toz halindedir ve suda erir.

Ecstasy: - Metilen Dioksi Met Amfetamin (MDMA)

Merkezi sinir sistemini uyaran Ecstasy,

halüsinasyon da oluşturan amfetamin türevi bir sentetik uyuşturucudur. Tablet, kapsül, toz veya sıvı şeklindedir. İlkin “çeçe sineği” gibi böcekler soktuğunda insanları uyku halinden kurtarmak için 1912 yılında üretildiği biliniyor. Uyuşturucu niteliği ilk defa 1985 yılında Hollanda’da rapor edildi. Sağlık uzmanları, bu maddenin merkezi sinir sistemine ve vücuda zararlarını sürekli bildirmekte.

Captagon: 2

Sentetik bir uyuşturucudur. Önceleri Almanya’da imali yasaldı. Kötüye kullanımı artınca üzerine durduruldu. Bu defa yasa dışı yollardan elde edilmeye başlandı. Çünkü kazanç çok yüksekti. Piyasaya captagon ticari adı ile sürülüyor. Fenetylline adlı etken maddeyi içermektedir. Bilhassa Arap ülkelerinde yaygınca tüketilmektedir. 23 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


RÖPORTAJ

Şair Cemal Safi’nin söylediklerini okuyunca, nerede yaşadığınıza inanamayacaksınız!

“Güzel insanın, sanatkârın membaıdır Samsun” Apartmanların güneşi kapatmasından duyduğu hüznü anlatırkenki içtenliği hissetmemek imkânsız. “Samsun’un külhanbeyi bile kibardı.” derken, şehrin kültürel yozlaşmadan den derece etkilendiğini anlayıp, kahroluyor insan. Samsunluluğu adeta kişiliğiyle bütünleştirmiş şair Cemal Safi: “Bahçeli evler Samsun’un güzelliğiydi, ırzı, namusuydu... İmara izin verildikçe berbat oldu ama ruhu hala güzel. Samsun’un en büyük artısı ruhu, eksisi ise betonlaşmış bedenidir.” Yunus TİKER

“V

urgun , “Ya Evde Yoksan”, “ Rüyalarım Olmasa” gibi gönüllere taht kuran bestelerin güftelerini (sözlerini) yazan ünlü şair Cemal Safi’yle, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin (OMÜ) Kuruluşunun 35’inci yılı kutlamaları için geldiği memleketi Samsun’da konuştuk. “Samsun’un, güzel insan ve sanatkâr yetiştirmekten başka görevi yok zannediyorum” diyen Safi’nin şehre dair şu tespiti de çok yerinde doğrusu: “Samsun’un en büyük artısı ruhu, eksisi ise betonlaşmış bedenidir.” Cemal Safi çocukluktan yetişkinliğe adım attığı şehirde yaşadığı metaformozları anlatırken, adeta o anlara dalıp gidiyor: “Çocukluğumdaki Samsun hayatımın, hayallerimin hâlâ en âlâ süsü, bakış açısıdır. Çocukluğumun geçtiği şehir o kadar güzel, o kadar nezihti ki aynı şekilde komşularımız da öyleydi. Adam olacaksan İstanbul’da adam olursun deyimi Samsun için de geçerlidir. Başka Samsun da yoktur! Samsun’da adam olamayan hiçbir yerde adam olamaz. Bakınız, asker Samsun’da cumartesi, pazar günü izne çıkarken heyecandan üstü 24 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

başı düzensiz çıkmıştır, giriş izni olmayan yere girmiştir... İnzibat onu görünce kolundan tutup götürmeye kalkar, Samsunlu alır elinden. O bizim misafirimiz der. İnzibat eziyet edecek düşüncesiyle askeri elinden alır, ihtiyacını karşılar, inzibattan askere eziyet etmemesi sözünü alır, öyle teslim ederdi. Samsunlu o kadar janti, o kadar çelebi, o kadar güzel insandı. Samsun’un külhanbeyi bile kibardı, argosu bile kibardı, her şeyi ince, her şeyi güzeldi. Samsun öyle bir Samsun’du. Her zaman, her yerde söylerim. Ben Samsunlu’yum derim. Çünkü güzel insanın, sanatkârın membaıdır Samsun.” 1957 yılında 18 yaşındayken ailesiyle Ankara’ya göçen Safi, kendi ifadesiyle, “Ankara’da boğulur, perişan olur, dayanamayıp kaçar Mecnunun Leyla’sına

duyduğu özlemle doğduğu şehre.” 20’ine kadar gitmez ailesinin yanına. Gençliğinde, Samsun’un meyhanelerde bile insanlık, terbiye ve ahlakın öğretildiğini söylüyor. Kimse öyle kavga dövüş bilmezmiş. Ardından bir defa kopuyor sevdiği şehirden ama bu uzun solukludur. Kopuş sonrasını ve nelerin acımasızca değiştiğini şöyle anlatıyor: “Samsun’a pek gelemedim. Geldiğimde de ateş almaya gelir gibiydim. Nasıl ki İstanbul’u kötü, çirkin etmeye çalışsalar da, rüküş gösterme çabasına girseler de yine, İstanbul “ben güzel İstanbul’um” diye dikiliyorsa, aynı şekilde Samsun da küçük İstanbul olarak kararlılıkla dikiliyor ve güzelliğini koruyor. Kızım hayran kaldı. OMÜ Konukevi balkonundan Samsun’u seyrederken “İstanbul’u seyreder gibi Samsun’u seyrediyorum” diyerek. bana Samsun’a hayran kaldığını söyledi. Benim çocukluğumdan gençliğime kadar küçük İstanbul, küçük Üsküdar, küçük Kadıköy derlerdi. O kadar güzeldi ki, evlerimiz hep bahçeliydi ama şimdi neredeyse hiç bahçeli ev kalmamış. Bu beni çok üzdü. Bafra’ya gittim ki keşke gitmez olaydım. Bafra çok güzeldi, her tarafı beton


yığını olmuş. Samsun çok büyümüş, çok gelişmiş. Evime gideyim dedim zar zor buldum. Evimiz kiliseye 200 m. mesafede idi. Askerlik şubesinin bahçesinde kırka dediğimiz yerde futbol oynayıp bisiklete binerdik ama o zamanın Samsun’undan eser kalmamış. Samsun çok değişmiş ama yine de Samsun size bir güzellik “Sunsam” edasıyla karşıladı bizi.” Sanat, kültür, edebiyat ve sosyal yaşam benzeri konularda Samsun’un yerini soruyoruz Safi’ye. “Samsun kadar sanatkâr yetiştiren bir belde var mı? İstanbul dahi bu kadar sanatkâr yetiştirmemiştir. Samsun bu işin membaı.” diyerek başlıyor suali cevaplamaya: “Bu kadar sanatkâr yetiştiren bir beldenin büyükşehir belediyesi, kültür müdürlüğü, sosyal işler müdürlüğü, valiliği, üniversitesi gibi kurumlarının elbirliğiyle, yapacakları girişimlerle etkinliklerin düzenlenmesi gerekli. Böyle bir etkinlik Türkiye’de de Dünya’da da tek olur. Samsun’un ekonomik yönünün çok iyi olduğunu düşünmüyorum. Fabrikalaşamadı. Milletvekilleri bu konuda pek faydalı olamadılar. Bir azot sanayi kuruldu sanırım o da denizi mahvetti, kapandı. Samsun Karadeniz’in incisi, merkezidir. Samsun’un, güzel insan ve sanatkâr yetiştirmekten başka görevi yok zannediyorum. Samsun fakir ama hakir değil, insanı çok değerlidir. Samsun demek güzel insan demek, kültürlü insan demektir. Samsun’un güzellikleri bir başka ülkeye, bir başka beldeye nasip değildir. Samsun demek Medine demek, medeni demektir. Samsun’un medeniyeti babadan oğla, oğuldan toruna geçer, bu Samsun’un fazilet erbabı oluşundandır.”

Cemal Safi bir Samsun “vurgun’u. Yıllar sonra baktığında aradıklarını pek bulamasa da, ‘ya evde yoksan” endişesi içinde değil. Gelecekte eski güzelliklerin yeniden yakalanacağına dair pek ümitli. Güzel rüyaları var doğduğu şehir için. Samsun’a gelişinin vesilesi panele ilişkin görüşleri de anlam dolu Safi’nin. Etkinlikten duyduğu bahtiyarlığı dile getiriyor öncelikle. Etkinliğin içindeki ileriye dönük umutları yeşerttiğini belirtiyor sonra da: “Yetkililerle görüşüp bu tür organizasyonların devamı için girişimlerde bulunacağım.” Doğduğu şehre toz kondurmayan aşıkların şairi: “Samsun’un, bu beldenin hiçbir kabahati yok. Ben dâhil olmak üzere aydınlarının kabahati var. Yöneticiler bir beldenin karakteriyle oynayabiliyor. Belki kendince güzel yaptım diyor ama farkına varmadan

güzellikleri yok edebiliyor. Apartmanlar güneşi kapatmış, sokaklar şimdi güneş görmüyor anca öğle güneşini görebiliyorlar. Bahçeli ev sahipleri kendilerine birkaç daire kalacak diye evlerinin yerine apartman dikilmesine razı oldular ve Samsun bu hale geldi. Bahçeli evler Samsun’un güzelliğiydi, ırzı, namusuydu... İmara izin verildikçe berbat oldu ama; ruhu hala güzel. Samsun’un en büyük artısı ruhu, eksisi ise betonlaşmış bedenidir.” Safi, yine de geç kalınmadığına inanıyor: “Büyükşehir Belediye Başkanı çok güzel bir adam. Yusuf Bey’i çok beğeniyorlar. Birçok güzellikler yapmış. Vaktim elverirse gidip kendisiyle görüşeceğim. Madem bu kadar sanatkâr çıkarıyor bu belde, bu beldede niçin her ay bir sanatçı için bir etkinlik düzenlenmesin? Bu kadar sanatkârın yetiştiği bir belde de hiçbir sanatkârın günü olmuyor. Madem bu kadar güzelliğe sahip bu belde, o halde sahip çıkılmalı. Her belde sanatkârıyla övünüyor. Sanatkârına sahip çıkmayan böyle bir belde görmedim. Onun için önce belediye başkanımız, sonra valimiz, sonra rektörümüz -ki zaten kendisi bu konuda söz verdi- bu tür etkinliklere imkân sağlamalılar. Bu, Samsun’un görevi. Diğer yerlere para harcanıyor da sanata niye harcanmıyor, bu sorgulanmalı. Samsun dün çok güzeldi. Bugün de güzel ama bugün dünkü kadar güzel değil. Dün daha güzeldi ama insanları hep güzel. İnsanları ve makamlardaki beyefendiler sayesinde Samsun yine dünkü Samsun’a dönecektir. Hatta yarın daha da güzel olacaktır. Samsunumuzun ve insanımızın kıymetini bilelim.” 25 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


SAĞLIK

Işınlarının sebep olduğu yanıklar bazen hayati tehlikeye yol açabiliyor…

Güneşe diklenmenin faturası ağır ! Yaz geldi. Deniz mevsimi ve güneşlenme sezonundayız. Ancak, özellikle açık tenli kişiler ve çocuklar için neşe içinde geçen deniz sefası tatsız sonlanabilir. Dr. Ali Osman Katrancı, “10.00 ile 15.00 saatleri arasında güneşlenmeyin” diyor. İlla da güneşlenilecekse, mutlaka korucu krem kullanılmasını öneriyor. Mustafa BİLİK

Y

az mevsiminin tadını çıkarmak ya da tatsızlıkla karşılaşmamak isteyenlerin güneş yanığına mutlaka tedbir almaları gerekiyor. Mehmet Aydın Araştırma ve Eğitim Hastanesi Yanık Merkezi Sorumlusu ve Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Ali Osman Katrancı, ışınlarının yoğun ve dik açıyla geldiği, 10.00 ile 15.00 saatleri arasında şartlar elverdiğince güneşten uzak kalmayı öneriyor. Aksi halde, güneşlenirken yanık oluşması 26 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

kaçınılmazdır. Katrancı’nın verdiği bilgiye göre de bu genelde 1’inci derece bir yanıktır. Her saat güneşlenebilmeyim görüşü hakimse, çocuklar ve açık tenli kişilerin koruyucu faktörü yüksek kremlerden faydalanması neredeyse bir zorunluluk. Sıklıkla karşılaşılan 1. derece güneş yanığı vakalarında ciltte yaygın kızarıklıklar oluşuyor. Beraberinde ağrı, yanma ve sıcaklık hissediliyor. Böyle durumlarda

en temel ve basit tedavi, yanan bölgelerin soğutulması. Bu yanma hissini ve ağrıyı azaltıyor. Bunun haricinde uygulanacak tedavilerin faydası yok. Kulaktan dolma bilgilerle denenen şeyler, başka komplikasyonlara yol açabiliyor hatta… Soğutmada en pratik yöntem, yanan bölgenin çeşme suyu altında tutulması. Güneş yanığı yarasına kati suretle hiç bir şey sürülmemeli. Dayanılmazlaşırsa ağızdan ağrı kesici alınabilir. İlaveten


serinletici sıvı diyet takviyesi de şart. Yanığın vücutta kapladığı alan yüzde 40-50’yi aşmışsa sağlık kuruluşuna başvurulmalı. Bazı hastaların hastaneye yatırılarak gözlenmesi gerekebiliyor. Öyle ki bazen yanık vücudun yüzde 80’ine yayılabiliyor.

SU DAMLALARININ MERCEK ETKİSİ… Güneş yanıkları kimi zaman 2’inci dereceye varabiliyor. Bilhassa denizden çıktıktan sonra kurulanmadan güneşlenilmişse… Su damlaları mercek etkisi görüyor çünkü. Lokal veya geniş su toplamaları (bül) oluşuyor deri üzerinde. Patlayan büller yanıkta ikinci dereceye sebep oluyor. Kurulanmanın ihmali kadar, ışınların dik geldiği saatlerdeki güneşlenmeler bu yanık türüne zemin hazırlıyor. Işınlar dikse, vaktin suyun içinde geçirilmesi yanığı engellemiyor. “Sıklıkla omuz ve sırt bölgelerinde rastlanılan bu tür yanıklarda da temel tedavi yine öncelikle soğutma” diyor, Op. Dr. Ali Osman Katrancı: “Kişinin öncelikle çeşme suyu ile duş alması oldukça rahatlatır. Ağrıyı ve yanma hissini azaltır. Ağrı için ağızdan ağrıkesici ilaçlar kullanılabilir. Hastaya serinletici sıvı diyet de vermelidir. Sonrasında mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmalı. Vücut yüzeyinin %10 nu aşan 2.derece yanıklarda hastaneye yatırıp sıvı tedavisi verilmesi gerekir. Tedavide açık 2.derece yanıklar günlük pansumanlarla izlenir. Bu tür yanıklar uygun tedavi ile yaklaşık bir hafta 10 gün içersinde iz kalmadan iyileşir. Tedavide yaraya herhangi bir şey sürmenin bir faydası ise yok. Günlük yapılan ılık banyo sonrası nemlendirici vazelinli sargılarla yapılan pansuman yeterli olmakta.”

engeller, geciktirir.” Güneş yanığında tedavi değil, korunma esas aslında. Yanmamayı sağlayıcı tedbirlerden söz ediyor Katrancı. Yüksek koruyucu faktöre sahip güneş kremlerinden deriye uygunu seçilmeli. Kozmetik anlamda başka ürüne ihtiyaç da yok. Güneşlenme sonrası nemlendirici kremle cilt rahatlatılabilir. Hafif güneş yanıklarında soğuk çeşme suyu ile soğutmak kâfi. Buzla soğutma çözüm değil. Zira buz bizzat yakıcı zaten. Yanık yarasını, vücut kendi kendi-ne iyileştiriyor. Harici ilaç sürülme faydasız. Derinin kendini yenileme tabakasının etkilenip etkilenmediği mühim. Etkilenmişse iyileşme normal deriyle gerçekleşmeyecektir. İz kalır, sonuç yüz güldürmez. Tabaka etkilenmemişse artı işlemsiz vücut kendini en güzel şekilde yenileyip hiç iz kalmadan iyileştirecektir. Merhem, yoğurt, diş macunu ve salça

türü maddeler veya yanmış ölü dokular yarayı kirletip enfeksiyona, yaranın derinleşmesine yol açabilir. Her pansuman öncesi yaranın etkili bir ve sonrasında nemlendirici bir sıvı vazelin emdirilmiş sargıyla sarılmalı. Burada şunu belirtmede fayda var. Özellikle alev, ateş, soba, ütü gibi etkenlerle oluşan ve yine özellikle fonksiyonel anlamda önemli olan el, ayak, eklem, genital bölge, yüz, ağız çevresi, göz kapağı gibi yerlerde oluşan yanıklarda yüzey genişliği az olsa bile mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor. Derin 2 ve 3’üncü derece yanıkta iz kalacaktır. Durumun daha da kötüleşmemesi esastır. Dr. Katrancı, “Uzun süre güneş ışığına maruz kalanlarda cilt kanserine yakalanma ihtimali artıyor. Ama genelleme yapmak doğru değil.” diyor.

Güneş yanıklarının en iyi tedavi şekli, hiç yanık oluşmaması için önceden tedbir almak. Zaten yanığı soğutmanın haricinde yapılan her tatbikat nafile. Çekilen ağrı ve yanma hissi de cabası.

Dr. Katrancı, defalarca uyarsalar da yanığa diş macunu, yoğurt ve benzeri maddelerin sürüldüğünü, bırakın bu maddeleri, tıbbi merhemlerin bile fayda sağlamadığını vurguluyor: “Yanık yarasında önemli olan yararın soğutulması, temizlenmesi ve temiz bakılmasıdır. Bu anlamda Güzelce yıkanıp temizlenen bir yanık yarasının nemli bir sargı bezi ile kapatılması pansuman için yeterli. Yarayı iyileştiren derinin kendini yenileme tabakasıdır. Yoksa yaraya sürülen şeyler yarayı iyileştirmez. İyileşmeyi 27 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


ARAŞTIRMA

Niçin vardılar, neden kapandılar, nasıl yeniden açılabilirler?

Samsun konsoloslukları 1900’lü yılların başlarında Samsun’da 10’dan fazla ülkenin konsolosluğu hizmet vermekteydi. Bu, şehrin o dönemdeki fonksiyonunu ve önemini ortaya koyuyor. Hem dünya hem de Türkiye açısından Karadeniz’de kapı niteliği taşıyan 19 Mayıs Şehri, yakın gelecekte yeniden yabancı ülke temsilcilikleriyle tanışabilir. Daha doğrusu tanışmalı. Vedat ATICI 28 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Artı ve eksi yönleriyle konsoloslukları masaya yatırdık. Şehre faydalarını sılalarken, satır aralarına bazı ayrıntıları yerleştirdik.

Y

er, Samsun. Tarih, 26 Aralık 1913. Günlerden perşembe, saat ise 10.00. Halen Büyükşehir Belediyesi’nce kullanılan hizmet binasının resmi açılışı yapılıyor. İtalyan Konsolosluk yetkilileri, İngiltere Konsolosluk Memuru D. Papadopoulos, Fransa Konsolosluk memuru Edouvard Berliand, Avusturya – Macaristan Konsolosu A. Del Tore, Rusya Konsolos Yardımcısı A. Savinof, İran Şehbenderi Hacı Ahmet Ali Bey, Yunanistan Konsolos Yardımcısı Leonidas Matlis, Belçika Konsolos Vekili M.Giraud, Amerika Birleşik Devletleri Konsolosluk memuru W. Peter, Almanya Konsolos Yardımcısı Mösyö Kuckhoff, İsveç – Norveç Konsolos Vekili Polanis Oktardo, açılışta ülkelerini temsil ediyor. O yıllarda 12 ülkenin Samsun’da konsolosluğu var. Peki daha sonraları niçin bu yabancı ülke temsilcilikleri kapatıldı? Ondokuzmayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Doç Dr. K. Tuncer Çağlayan sorunun cevabını ve diplomasideki bazı mühim ayrıntıları Dergi Haberexen’e anlattı.


Devletlerarası ilişkileri belirleyen hususların başında menfaat ya da çıkar ilişkilerinin geldiğini belirten Çağlayan, “Özellikle 18. asırdan itibaren, devletler birbirleriyle ilişkilerini tamamen dünya çıkarları doğrultusunda şekillendirmişler. Avrupa devletleri, özellikle İngiltere ve Fransa daha sonra Avusturya-Macaristan ve Rusya 1700–1800 Avrupa’sının hakim güçleri olarak ticari menfaatlerini korumak ve geliştirmek adına temsilcilikler açma ihtiyacı duymuşlardır. Bu politika doğrultusunda konsoloslukların çok büyük rolü olmuş. Büyükelçilikler daha çok siyasi ilişkileri tanzim eden yönüyle karşımıza çıkarken konsolosluklar ticari ilişkileri gözeten yönü ağır basmaktadır” diyor. Konsolosluklar bilhassa 1830 yıllarda açılıyor. Karadeniz Bölgesi’nin tercih edilmesinde, ticari potansiyeli rol oynuyor. Avrupa devletleri tarım üretim ya da yer altı kaynaklarına da dikkat ediyor seçim yaparken. Karadeniz’de ilk konsolosluklar bu tür değerlendirmeler ışığında ilkin Trabzon’da faaliyete başlıyor. Çağlayan, Rusya’nın bu dönemlerde atak bir duruş sergilediğini söylüyor: “Trabzon tercih edilmesinin sebebi ise İran’a giden ticaret yolu üzerinde olmasıydı. 1470’lerden 1774 Küçük kaynarca anlaşmasına kadar 300 yıl boyunca Osmanlı’nın Karadeniz’de büyük bir üstünlüğü vardı. 1774’ten sonra Osmanlı’nın tekeli kırılmıştır. Ticari anlamda bakıldığında önce Rusya devamında Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa Karadeniz’de ticari faaliyette bulunabilme ve deniz taşımacılığı yapabilme hakkı elde etmişlerdir. Bu durumun bir sonucu olarak belirtmiş olduğum ülkeler bölgeye temsilcilikler açma ihtiyacı duymuşlar. Öncelikle Trabzon’da daha sonra ise Samsun’da konsolosluklar ve konsolos yardımcılıkları açmışlardır.”

RUM PONTUS HAYALİNE DİKKAT…

Ordu’da da ticari faaliyetleriyle ilgili ciddi bir araştırma yaptığını görüyoruz. Yer altı zenginlikleri, özellikle tarım konusunu değerlendiren geniş raporlar dönemin İngiliz konsolosu tarafından ülkesine gönderilmiş.” diye konuşuyor. Çağlayan’a göre, konsoloslukların Samsun’u terk etme sebepleri bütünlük arz ediyor: “1830’lu yıllarda Samsun’da dönemin süper güçleri temsilcikler açma yoluna gitmişler. Bu sayede ticari ve ekonomik yönden şehrin gelişimi son derece hızlı olmuş. Sonrasında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kapitülasyonları kaldırması, ticari anlamdaki imtiyazların Türk firmaları lehine iptal edilmesi, bölgedeki gayrimüslim nüfusun değiş tokuşu ve en önemlisi 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte mevcut konsolosluklar birer birer şehri terk etmiş.”

19 Mayıs şehrine günümüzde konsolosluklar açılması ihtimal dâhilinde mi? Samsun bölgesinin nüfusu azalmayan hatta kısmen artan tek şehri. Çarşamba ve Bafra ovaları bereket saçıyor. Liman, bölgenin giriş-çıkış kapısı. Şüphesiz hak ettiği konumun uzağında ama Türkiye’nin son yıllardaki çıkışları umut veriyor. Çağlayan, Rusya’yla imzalanan anlaşmaların şehrin lehine avantajlar oluşturacağına inanıyor. Yakın sürede, şehre konsolosluklar açılabileceğinden söz ediyor: “Yalnız bu konsoloslukların siyasi yönlerine dikkat edilmeli. Biliyorsunuz Karadeniz’de geçmişten bu yana bir ‘Pontus Rum’ hayali vardır. Bu manada Yunanistan ciddi anlamda çalışmalar yapmaktadır ve 100’ün üzerinde devlette ‘Pontus Derneği’ açmıştır. O ülkelerde Karadeniz’i Rum bölgesi gibi gösterme iddiasını seslendirme gayreti içerisindedir. Hatta Eurovision şarkı yarışmasında dikkat ettiyseniz Karadeniz ezgilerini andıran eserlerle çıkıyorlar. Öte yandan Sümela Manastırı’na ve başka bir çok yerle ilgili çalışmaları gün gibi aşikar. Tabi ki bunlardan korkmuyor ve çekinmiyoruz. Böyle bir şeyi gerçekleştirme ihtimalleri de yok, şansları da yok. Ama yarın, bir gün Türkiye’nin başını ağrıtmaya aday konulardan birisi.”

Rusya’nın Karadeniz ilgisinin Edirne Antlaşması’yla artması, diğer devletleri de harekete geçiriyor. Dünya hakimiyetinde Rusya’yla rekabet halindeki ülkelerden İngiltere ve Fransa, önce Trabzon’a, ardından da Samsun’a konsolosluk kuruyor. Çağlayan, “İngiliz konsolosunun o tarihlerde sadece Samsun’da değil; çevresindeki Amasya, Sinop ve 29 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KONSOLOSLUK KONSOLOKLUKLAR YENİDEN FAALİYETE GEÇMELİ

“SAMSUN’U KONSOLOSLUKLAR ŞEHRİNE DÖNÜŞTÜRECEĞİZ”

SAMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bahri Uğurlu da, çocukluk dönemle-rine denk gelen konsoloslukların mevcudiyetini hayal meyal hatırladığını ifade ediyor: “Karayolları gelişmemişti. Deniz yolu liman üzerinden ihracat ve ithalat faaliyetleri yürütülüyordu. Zaman içerisinde neden kapandıkları iyi irdelenmeli. Ancak bu kuruluşlar, bölgesinde önemli rol oynayan Samsun’da en kısa süre içerisinde tekrar faaliyete geçmeli. Şu anda vize almak için İstanbul ya da Ankara’ya gitmek zorundayız. Samsun öteden beri liman şehridir. Son yatırımlarla deniz faaliyeti artacak. Bu da şehir ticaretine aynı oranda yansıyacağı için konsolosluk açılması iki kere daha önem kazanıyor. SAMSİAD ne gerekiyorsa hazır. Diğer sivil toplum örgütleriyle birlikte valimiz ve büyükşehir belediye başkanımız başta; Ankara’da siyasilerimizle görüşerek ya da yurtdışındaki elçiliklere irtibata geçerek böyle bir kamuoyunun oluşması anlamında gerekli girişimleri yaparız. ”

30 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) Başkan Yardımcısı Servet Keskinsoy, Samsun’un Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki gibi konsolosluklar şehrine dönüşeceğini ifade ediyor. Şehirde son on senede gözle görülebilir gelişmeler yaşandığını anlatan Keskinsoy, TSO bünyesinde Avusturya Fahri Konsolosluğu için mücadele ortaya koyduklarını dile getiriyor: “Biz büyükelçilik isteriz, olmadı kent konseyi, olmadı ataşelik o da olmadı fahri konsolosluk. Limitimizi yüksek tutuyoruz çünkü Samsun her şeyin en iyisine layık bir şehir. Burada açılacak konsoloslukların şehrin yapısını değiştireceğinden şüphe yok. Tek başına mı yapacak bunu elbette hayır. Bir şehirde müzik, sanat, spor, ekonomi aynı oranda yükselmeli. Yani topyekûn bir kalkınmışlıktan söz ediyorum. Saç ayağı gibi düşünün. Bir ayak eksik kalırsa, başka bir yerde büyük bir hata olarak karşınıza çıkabilir. Burada açılacak bir konsolosluk tek başına şehirde bir kalkınma hamlesi başlatacak değil ama şehrin eksik kalan tarafını tamamlayacak. Küçük adımlar büyük işlerin habercisi olacak. Bunu yuvarlanan bir kartopu gibi düşünün ilerle-

dikçe etkisi çok daha güçlü olacaktır.” Avusturya’nın kendi arzusuyla konsolosluk açmaya niyetlendiğini belirtiyor Keskinsoy: “Bu ülke; Çorum, Tokat, Amasya, Ordu ya da Giresun dururken şehrimizi neden tercih ediyor. Bu bile başlı başına kentimizin geldiği noktayı en iyi şekilde gösteren kanıttır. Özellikle Türkiye’de 1990 ve 2000’li yıllar belediyecilik anlamında büyük atılımların görüldüğü yıllardı. Kayseri, Antep, Maraş, Konya ve adını şu anda hatırlamadığım birçok il bu yıllar içerisinde yükselirken biz ciddi kan kaybettik. Durağan haldeydik. Son yıllarda ise artan bir ivme var ve sürekli büyüme trendindeyiz. Estetik ve görselliğin yanı sıra turizm olmasa da turizm altyapısını destekleyici hamleler yapıyoruz. Artık acele ediyoruz her şey bir anda olsun istiyoruz. Aslında geçmişinden gelen mazisinden dolayı haklı bir talep içerisindeyiz. Önümüzdeki süreçte herkesin kamuoyunun haklı isteklerinin yerine getirildiği günler yakın. Taşlar yerine oturmaya başladı. Avusturya’nın konsolosluk açmasının hemen ardından diğer ülkelerinde peş peşe açacaklarını sanıyorum.”


KONSOLOSLUK HAYATİ ÖNEME SAHİP Erçal Fındık Otomotiv Genel Koordinatörü Burhan Erçal, “Rahmetli Özal döneminde Türkî Cumhuriyetleriyle ilgili büyük bir proje vardı. O proje maalesef Özal vefat ettikten sonra sanki rafa kaldırıldı. Bunun tekrar diriltilmesi ve mevcut potansiyelin harekete geçirilmesi anlamında konsoloslukların yeniden Samsun’da açılması hayati önem arz ediyor.” diyor. “Dönemin siyasi ve ekonomik hayatına şekil veren ülkelerinin çoğunun geçmişte Samsun’da temsilciliği bulunuyormuş. Ne oldu da birer birer gittiler?” diye soran Erçal, “Sadece bir tek Moğolistan Fahri Konsolosluğu var. Samsun son dönemde kaybettiği gücü tekrar elde etme gayreti içerisinde. Son on yıldır şehrimizin gösterdiği duruş, yatırımları cezp etmesi ve konum olarak önemli bir noktada oluşu Samsun’un geleceği ile ilgili planları tekrar gözden geçirilmesini zorunlu kıllıyor.” Geçtiğimiz aylarda Samsun’da lojistikle ilgili bir seminere katıldığını belirten Erçal, “Orada Mersin’den sonra Türkiye’nin ikinci büyük lojistik üssü olacağımız ifade edildi. On veya on beş yıl içerisinde insan ve yük taşımacılığı anlamında tüm ulaşım hatlarının Samsun merkezli yürütülmesi yönünde büyük bir

çalışma ve son dönemde gündeme gelen Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle ilgili Viking projesi var. Rahmetli Özal döneminde Türkî Cumhuriyetleriyle ilgili büyük bir proje yürütülüyordu. O proje maalesef Özal vefat ettikten sonra sanki rafa kaldırıldı. Bunun tekrar diriltilmesi ve mevcut potansiyelin harekete geçirilmesi anlamında konsoloslukların yeniden Samsun’da açılması hayati önem arz ediyor.” diyor. Şehrin tanıtımı ile; ticari faaliyetlerinin artışı ve yabancı işadamlarının kente çekilmesinde de konsoloslukların önemine işaret eden Erçal, konuya dair şunları kaydediyor: “Bunun yanı sıra Samsunlu işadamı açısından da konu çok önemli. Schengen Vizesi almak için Ankara ya da İstanbul’a gitmek zorunda kalıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Amerika için müracaat ettim kırk gün sonrasına gün attılar. Bizim için vakit nakittir. Kendi şehrimizde bu tür konuları halletmiş olsak ticari ilişkilerimiz çok daha farklı olur diye düşünüyorum. Bu anlamda siyasilerin ve sivil toplum örgütlerinin bu konuyu gündeme getirip bir kamuoyu oluşturması lazım. Artık Samsun o aşamaya geldi. Bundan sonra her türlü konuda Samsun ön plana çıkacak. Bölgenin merkezi olduğumuzu artık anlamamız lazım.” 31 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Enerji kaynakları ve üretimi açısından /

Samsun ne kadar şarzlı?

Enerjisiz teknoloji düşünebiliyor musunuz? Bitik bir pil ne işe yarar? Günlük hayatta karşıdakini alt edişi dile getiren en sık kullanılan sözlerden biri “pilini bitirdim” değil midir? Dünyada çok değişik enerji kaynakları var. Ülkelerarası ilişkilere artık enerji pazarlığı ya da paylaşımı yön veriyor. Türkiye’nin gelecek vaat eden şehri Samsun’a enerji penceresinden baktık. Mustafa BİLİK - Vedat ATICI

T

eknoloji, endüstri ve sanayideki gelişmeler dünyayı daha da modernleştiriyor. Neredeyse hizmet sektöründe bile insan faktörü geri plana itiliyor. Yerimize makinelerin düşüneceği günler çok uzak değil. Ancak “Kararı da onların vereceği güne daha ne kadar var?” sorusunu cevaplamak çok zor. Tahminen, bu gidişle o da gerçekleşecek yakınlarda. Cevaplamadaki asıl zorluk, kontrolün makineye geçtiği bir dünyada insan kalabilmeyle alakalı. Aslında insanlık gizli bir atalete 32 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

mi sürükleniyor? Elleriyle kendi sonunu mu hazırlıyor? Bilim kurgu romanlarının girişine benzese de, yukarıdaki cümleler hayatın içinden. Her yanımız teknolojik ürünlerle dolu. “El emeği, göz nuru” ürünler tamamıyla nostalji haline gelecek kısa bir süre sonra. Yalnız ortada kocaman bir problem var. Teknoloji, endüstri ve sanayi; enerjiyle çalışıyor. Yeni enerji kaynakları arayışında insanoğlu. Dünyadaki güç dengeleri buna göre yapılanıyor.

Son yüzyılın en gözde enerji hammaddesi petrol ve doğalgaz. Bütün çarklar elektrikle dönüyor. Elektrik, otomotiv sektöründe petrolle rekabetin baş aktörlerinden. Ama asıl tartışma nasıl üretilmesi gerektiği üzerine yoğunlaşıyor. Nükleer santraller tartışmanın odağında yer alıyor özellikle Türkiye için. Hidrojen enerjisi de konuşuluyor yıllardır. Öte yandan mucitlerin kafa yorduğu en kadim alanlardan biri ayrıca enerji elde edimi. Kesintisiz, kendi kendini yenileyen bir enerji sistemi peşinde koşuyorlar.


Enerji üretimi şansa bırakılabilir mi?

Bilinen rezerv günlük kullanıma bölününce, petrolün 40 yıl sonra tükeneceğini belirtiyor uzmanlar. Kömür ve doğalgazda da akıbet farksız. Yenilenebilir enerji kaynakları üzerine fikir teatisinde bulunuyor bilim adamları. Enerji, uluslararası ilişkileri yönlendiren birincil konuların ilk sırasında yer alıyor artık. Petrol, kömür, doğalgaz, uranyum ve toryum yenilenemeyen (tükenen) enerji kaynağı kategorisinde. Su, hidrojen, gel-git olayları, biomas, jeotermal, rüzgar ve güneş ise yenilenebilir, süreklilik arz eden kaynaklar. Elektrik enerjisi toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel düzeyini yükselten ana güçlerden. Kalkınmanın itici gücü. Son 50 yılda baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji, her açıdan elektriğe bağlı. İş dönüp dolaşıp sonunda elektriğin elde edilmesinde düğümleniyor.

Enerji üretmek en az teknoloji geliştirmek kadar önemli. Teknoloji üretemeseniz de, enerjinizle takat edebilirsiniz. Bitmeyen pil, bugünkü teknolojiyle bir hayal. Belki enerjinin hiç tükenmemesi anlamında kullanılabiliriz, kavramı. Peki, bu tür kaynaklara sahip miyiz? Enerji konusu şansa bırakılabilir mi?

içinse Güney Kore’yle görüşmeler devam ediyor. Potansiyelinin hepsini kullanamasa da, su gücüyle elektrik temininde Türkiye şanslı sayılabilir. Enerji konusunda 19 Mayıs Şehri Samsun’un vaziyetini ve geleceğini irdeledik bu ayki kapak dosyasında. Şehirde de çeşitli türlerde santraller kuruluyor. Kimisi mobil santraldeki gibi yürütmeyi durdurma engeline takılıyor. Kimisi mobbing uygulamasına… Peki, Samsun’un yüksek enerji üretimlerine ihtiyacı var mı? Yoksa neden enerji üssüne dönüşmesi gerektiği söyleniyor? Dosyada bu soruların cevaplarını aradık.

Hidroelektrik, termik ve nükleer santrallerden elektrik imal ediliyor. Doğalgaz santralleri de açığı kapatan kalemler arasında. Nükleer en temiz kaynak. Ama radyasyon riski sebebiyle soğuk bakılıyor. Türkiye henüz nükleer enerjiye kavuşamadı. Mersin Akkuyu’daki santral projesinde Rusya’yla ciddi aşama kaydedildi. Sinop’a konuşlanacak santral 33 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

YAYGIN ENERJİ ÜRETİM YOLLARI Hidroelektrik enerji:

Suyun potansiyel enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürülmektedir. Türkiye’nin bu yolla güvenilir enerji üretim potansiyeli 79,7 milyar kWh/yıl’ dır. Son yıllardaki kuraklık yüzünden su gücünden elektrik üretimi azaldı. Barajlarda su depolamanın avantajları da var dezavantajları da. Bir defa çok geniş bir alanı kaplıyor barajlar. Eko sistemi değiştiriyor. Rutubeti artırıyor. Yatırım maliyeti yüksek. Buna karşılık inşaatı sırasında istihdam oluşturması ve enerjiyi düşük maliyetle üretmesi önemli avantajlarından. Zararlı atık birikmemesi, santralin pikliği yani kolayca devreye sokulması da avantaj.

Termik santraller:

Katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlardaki kimyasal enerjiyi ısı enerjisine, ısı enerjisini hareket enerjisine, hareket enerjisini de elektrik enerjisine dönüştüren tesislerdir. Bu tesislerin hammaddesi Fuel Oil, Kömür, Doğal Gaz gibi fosil yakıtlarıdır. Dünyadaki fosil rezervleri yaşadığımız yüzyılın sonunda tükeneceği belirtilmektedir. Enerji dönüşümü sırasında havaya sera gazı salınmaktadır. Bu gazın azaltılması ve verimin artırılması için ileri teknoloji kullanılabilse de; sera etkisinin tamamen sıfırlanması en azından şu sıralar imkansız. Termik santtrallerdeki yakıtın önemli bir bölümü ithaldir. Yüzde 68 ’ini kullanmaktayız. Doğalgaz çevrim santralleri diğerlerine nispeten daha temizdir.

Rüzgâr türbini:

Rüzgârdaki kinetik enerjiyi önce mekanik enerjiye daha sonra da elektrik enerjisine dönüştüren sistemdir. Hava şartlarına ve topografik şartlara göre değişim gösteren rüzgâr santrallerinin çevresel etkileri çok azdır. Yakıt ihtiyacı duymaz. Tükenmeyen ynilenebilir bir kaynaktır. Dışa bağımlı değildir. Yatırımın geri dönüşü de kısadır. Ülkemiz 48,000 MW’ın üzerinde bir kapasiteye sahip. Ama üretim maalesef yüzde 2’lerde. Kuş ölümleri, gürültü ve geniş bir alana gereksinim duyulması dezavantajlarıdır. 34 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Güneş enerjisi:

Çevre kirliliğine yol açmayan tükenmez bir enerji kaynağıdır. Başlıca dezavantajı ilk yatırım maliyetinin yüksekliğidir. Güneş pillerinin düşük verimliliği de olumsuz yanlarından. Ülkemizde yıllık güneşlenme süresi 2640 saattir. Ülkemiz üzerine düşen güneş enerjisi miktarı 80 milyon ton petrole eşdeğerdir. Türkiye’de güneş enerjisinden daha ziyade düzlemsel kolektörlerle sıcak su elde edilmektedir.

Nükleer Enerji.

Reaktörlerde uranyum gibi füzyona uygun nükleer yakıtın çekirdek bölünmesi sonucu açığa çıkan enerji ısı ve elektriğe çevrilmektedir. Uzun kurulum maliyeti uluslararası nükleer güvenlik kriterlerine uyulması gereken, yüksek kalite standartlarını öngören pahalı ve karmaşık teknolojiler ve bu teknolojileri geliştiren, takip eden yeterli sayıda vasıflı çalışan bulundurulması nükleer enerji üretim yolculuğunda önem taşıyan unsurlardır. Elektrik enerjisi üretilen nükleer santrallerin işletilmeleri risk içermektedir. Ekonomik ömrü bittiğinde söküm maliyeti ilk yatırım maliyetinden çok yüksektir. Bütün bunlara rağmen enerji üretimde, çeşitlilik oluşturması ve stratejik önemi ön plana çıkmaktadır.

Jeotermal enerji:

Yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu sıcak su ve buhar diye tanımlanabilir. Söz konusu sıcak su ve buhardaki ısı enerjisi bir mekanik sistem yardımı ile elektrik ener-

jisine dönüştürülmektedir. Türkiye jeotermal kaynak zenginliği sıralamasında dünyada 7’incidir. Dünya jeotermal enerji potansiyelin yüzde 8’i, 31,500 MWh’si Türkiye’dir. Çevre dostu bir enerji türüdür. Sıfır atık üretir.Yenilenebilir enerji kaynağıdır.

Biokütle (BIOMAS) enerjisi:

Orman ve ağaç endüstri atıkları, enerji tarım ürünleri, tarım kesiminin bitkisel atıkları ve hayvansal atıklar, kentsel atıklar, tarım endüstri atıkları genel olarak biokütle adı ile anılır. Biokütle, biyolojik kökenli organik madde kütlesidir. Fosil değildir. Çeşitli dönüşüm araçları ile bu maddelerden elde edilen enerjiye ise biokütle enerjisi denir.

Deniz kökenli enerji:

Denizdeki dolgu enerjisi, deniz sıcaklık gradyent enerji, deniz akıntıları enerjisi ve gel-git (med-cezir ) enerjisi deniz kökenli enerji sınıfında değerlendirilmektedir. Ülkemizde deniz dolgu enerjisi kullanılabilir, ancak deniz akıntısı yalnızca boğazlarda vardır. Boğazlardaki trafik, akıntıdan yararlanarak enerji üretimini engellemektedir. Ülkemizin dolgu enerjisinin teknik potansiyeli tahminen 18,5 milyar kWh / yıldır.

Çöp yakıtları enerjisi:

Kentsel atıklardan üretilmektedir. Çöp termik santrallerde bu yolla elektrik enerjisi üretilirken, çöplerin faydalı bir şekilde yok edilmesi sağlanabilmektedir. Bu yol ile üretim ülkemizde gelişmemiştir.


35 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Spekülasyonlar enerji politikalarını gölgeliyor..

Enerjimiz varsa, varız; yoksa, yokuz ! Türkiye’de enerji lobilerin elinde OMÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü ve Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Aydın Durmuş’tan satır başları. Enerji çok ciddi hesap kitap istiyor. Enerjimiz varsa söz sahibiyiz, yoksa değiliz. Enerji lobilerinin etkisini kırmak gerekiyor. Türkiye nükleer enerjiye yönelmeli. Salt rüzgâr enerjisi savunuculuğu, futbolda topu tribüne atmaya benziyor.

“Türkiye de enerji işi lobilerin elinde. Örneğin rüzgâr tribünü lobisi. Adam getiriyor tribünü Türkiye ne kadar maliyeti olur umurunda değil. Ben ne kadar satabilirim, ne kadar para kazanabilirim onu düşünüyor. Tanesi bir milyon dolardan 200 tane tribün satsam yeter onun hesabını yapıyor. Türkiye’de doğru enerji politikası olursa her şey yoluna girer.” Bu sözlerin sahibi Ondokuzmayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü ve Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Aydın Durmuş, “Türkiye’nin kalkınması için acilen nükleer enerjiye geçmesi lazım. Rüzgar enerjisiymiş, dalga enerjisiymiş bunlar oyalama taktiğidir. Türkiye’nin bu acı gerçeğidir ama kimse bunu açık konuşmaz. Lobiler vardır ülkemizde, kimileri altın aramaya karşı çıkar, kimileri rüzgar enerjisi olsun çevre kirlenmesin nükleer enerji olmasın der. Ama biz bilim adamıyız siyasetin dışından gerçekleri söylemeliyiz. Enerji olmasa hiçbir şeysin. Ne kadar enerjin var o kadar zenginsindir, insanların da o kadar rahat yaşar. Bakın dünyadaki savaşlara, ana nedenleri enerjidir. Türkiye’nin enerji ihtiyacı 200 milyar kilovat saat. Bu çok korkunç bir rakam ve her geçen gün büyüyor.” diye konuşuyor. 36 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


Derslerde enerjiyi ‘iş yapabilme kabiliyeti’ diye tanımladıklarını anlatan Durmuş, “Ne kadar enerjin varsa o kadar iş yapabilirsin. Ülkemizin en büyük sıkıntısı enerji üretememek. Fakirliğimizin de gelişemememizin de ana kaynağı bu.” diyor. Peki, bunu nasıl başaracağız? Enerjide iki ana prensip vardır. Birincisi üretim, ikincisi ise işletme maliyeti. Diyelim ki rüzgâr enerjisinden yararlanmak istiyorsunuz. Samsun’da rüzgâr enerjisini çalıştırabilmek için yıllık ortalama 6 metre bölü saniye hız gerekmekte. Yani rüzgâr devamlı esmeli. 6 metre bölü saniye hızın bir tepede bulunduğunu kabul edelim. Bir megavatlık tribünün maliyeti bir milyon dolar. Keban Barajı yaklaşık 200 megavatlık bir santral. Keban’daki üretim 200 rüzgâr tribünüyle elde edilebiliyor. Durmuş işin bununla da bitmediğini söylüyor: “Ezbere konuşmamak lazım. Barajlarda istediğin zaman suyu biriktirir, devreye sokar ya da kapatırsın. Öyle 6 metre bölü saniye hızı her zaman bulamazsın. Süreklilik arz etmez. Enerjide en büyük sıkıntı budur. Pik saatler vardır. (enerjinin ortalamasının üzerinde tüketildiği veya en yüksek düzeylerde tüketimin seyrettiği zamanlar) Diyelim ki öğle saatinde çok enerji kullanacaksın, Keban Barajı’nın kapaklarını açarsın devreye sokarsın ama rüzgâr tribününü devreye sokamazsın.” Enerji üretiminin hesap kitap bilgisi gerektirdiğini kaydeden Durmuş, şöyle devam ediyor: “Biz o kadar zengin bir ülke değiliz. Bana deki hocam Karadeniz’in dalgasından enerji üret ve Samsun’un enerji ihtiyacını karşıla. Bana 20 tane adam verin dalga ve gel-git enerjisinden bütün Samsun’un enerjisini karşılayayım. Peki maliyet ne olacak ?. Ancak milyar dolarlar harcayarak bunu karşılayabilirsin. Enerjiyi üretmek maliyet hesabına göredir.” Türkiye’de maliyetin aşağı çekilmesi için uğraşıldığını ifade eden Durmuş, şunları söylüyor: “Bunun yanı sıra enerji elde ederken çevreyi de koruyacaksın. Altı numaralı fuel oil’le çalışan santrali gelip Çarşamba Ovası’nın ortasına koyarsan olmaz. Temiz enerjiyi mutlaka

Durmuş, dünyanın nükleer enerjiden vazgeçtiği bilgisinin gerçekle bağdaşmadığını söylüyor: “İsveç enerjisinin yüzde 51’ini nükleer enerjiden sağlıyor. Nüfusu İstanbul’un yarısı kadar ama 12 nükleer tesisi var. Bakın Japonya’ya. Deniz kenarında kurdukları nükleer tesisin yanında hem yüzüyorlar, hem balık avlıyorlar. Amerika, Almanya, Fransa ve birçok ülke nükleer’den enerji ihtiyacını karşılıyor.”

kullanacaksın. Alternatif enerji kaynaklarını mutlaka kullanacaksın ama sana bunlar hiçbir zaman birincil enerji kaynağı olmayacak.” Türkiye’nin 200 milyar kilovat enerjiye ihtiyaç duyduğunu dile getiren Durmuş, güneş pilleriyle bunun karşılanamayacağını vurguluyor: “Hadi maliyeti bıraktık, Türkiye’de bütün evleri güneş pilleriyle donatsak ihtiyacımızın sadece yüzde onunu karşılayabiliriz. Bizim esas enerjimiz sanayide, fabrikalarda tüketilir. Bu yüzden çok akıllı bir enerji politikası lazım. Ne yapacaksın? Enerji kaynaklarını çeşitlendireceksin. Başta hidroelektrik enerjisi, ikincisi hiç zaman kaybetmeden nükleer enerji. Buraya İsveç büyükelçisi geldi. İsveç tipi

kalkınma diye bize rüzgâr tribünleri, çöpten enerji, biyogazdan enerji üretimi şeklinde bir sürü alternatifler söylüyorlar. Şimdi hatırlamıyorum oradan bir belediye başkanımız ‘İsveç enerjisini bu yolla mı elde ediyor’ diye bir soru sordu. İsveç büyükelçisi bu soruya cevap vermedi ben cevap verdim. İsveç enerjisinin yüzde 51’ini nükleer enerjiden sağlıyor. İsveç’in nüfusu İstanbul’un yarısı kadar ama 12 tane nükleer tesise sahip. Birde dünya nükleer enerji’den vazgeçiyor yönünde gerçeği yansıtmayan sözler kullanılıyor. Ülkeler mevcut nükleer tesislerinin yanı sıra üçer beşer tane daha tesis kuruyor. Bizde nükleer enerji tesisini kuracağız ama en gelişmiş, en güvenlikli olanı kuracağız. Rusya’daki Çernobil tesisi gibi olanı kurmayacağız. Bakın Japonya’ya. Deniz kenarında kurdukları nükleer tesisin yanında hem yüzüyorlar, hem balık avlıyorlar. Amerika, Almanya, Fransa ve bir çok ülke nükleer’den enerji ihtiyacını karşılıyor.” Durmuş’a göre, doğalgaz çevrimli türü, termik santrallerin en temizi. Yalnız bir noktanın altını özenle çizilmeli. Doğalgaz da çözüm değil. Çünkü dışa bağımlıyız. Her an İran gazı kesebilir. Azerbaycan kızabilir. Rusya doğalgaz vermeyebilir. Yerli kaynaklardan beslenebilmeliyiz. Elektriğin bir kilovatı 19 senti aşmamalı. Bu da ancak nükleer santralle mümkün. “Doğalgaz kaç sent bir hesaplayacaksın. 50 sente mal ettikten sonra ne yapayım ben bu enerjiyi?” diye soran Durmuş, şunları da kaydediyor: “ Türkiye’de enerji işi lobilerin elinde, örneğin rüzgar tribünü lobisi. Adam getiriyor tribünü Türkiye ne kadar maliyeti olur umurunda değil. Ben ne kadar satabilirim, ne kadar para kazanabilirim onu düşünüyor. Tanesi bir milyon dolardan 200 tane tribün satsam yeter hesabını yapıyor. Bakın son dönemlerde sizde takip ediyorsunuzdur. Bir yerde altın aranacak bakıyorsunuz halk ayaklanmış. Sadece çevre bilinciyle böyle bir hareketin yürütüldüğü düşünülemez. Fotoğrafın bütününü görmek lazım. Altın piyasası hangi ülkenin elinde Almanya’nın. Almanlar Türkiye’nin fazla altın üretmesini ister mi? Türkiye ne zaman işler yolunda gitmeye başlasa hemen akabinde olaylar çıkıyor. Terör olayları artıyor, başka olaylar çıkıyor çok dikkatli olmak lazım.” 37 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Samgaz Genel Müdürü Murat Albayrak’a göre:

Nükleerde doğru ve yanlışlar Samgaz Genel Müdürü Murat Albayrak, her alanda enerji kaynağı zengini Samsun’daki projelerin ödenek yetersizliği gerekçesiyle yıllardır tamamlanamadığını söylüyor. Türkiye’nin en uzun nehri Kızılırmak ile debisinin fazlalığıyla geçtiği yerlere hayat veren Yeşilırmak, bu şehirden Karadeniz’e dökülüyor. Rusya’yla imzalanan petrol, doğalgaz ve nükleer anlaşmaları da şehrin elini güçlendiriyor. Ceyhan’la arasındaki ham petrol boru hattının değeri, nemalar hissedilince daha iyi anlaşılacak. Şehir geleceğin tartışmasız enerji üretim üssü adaylarından. Albayrak, çok tartışılan mobil santraller konusunda şunları ifade ediyor: “1990’lı yıllarda ülkemizde elektrik enerjisi yatırımlarının çeşitli nedenler ile kısa ve orta dönemde planlandığı şekilde gerçekleştirilememesi sonucunda; 1997 ve 1998 yıllarında enerji ithalatı ve yeni yatırım imkânları da dikkate alınarak, TEAŞ tarafından yapılan etüt ve değerlendirmeler sonucu enerji açığının 38 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Nükleerde her kafadan bir ses çıkıyor. Murat Albayrak’ın ifadesiyle, oluşan bilgi kirliliği, üreteceği iddia edilen çevre kirliliğini şimdiden geçmiş durumda. Yüzlerce nükleer santral varken, tek hatırı sayılır kazanın Çernobil’de meydana gelmesi, riskinin abartıldığını ortaya koyuyor.

olabileceği bu açıkların mobil santrallerden yararlanılarak kapatılması konusu gündeme gelmiştir. Çabuk devreye girip çıkma özelliği nedeni ile ulusal elektrik ağında enterkonnekte (bağlaşımlı) sistemde önemli bir dengeleyici unsur olarak çalışabilmeleri tercih sebebidir.”

NÜKLEERDE HER KAFADAN BİR SES ÇIKIYOR Sinop’ta kurulacak nükleer santrale olumlu bakan Albayrak, oluşan bilgi kirliliğinin, santralden kaynaklanacağı ileri sürülen çevre kirliliğini bile geride bıraktığını kaydediyor: “Her kafadan bir ses çıkıyor. Basit ve malayani bir şekilde vatanperverlik söylemlerini bir kenara bırakarak, hakkaniyetli ölçüler çerçevesinde bilimsel ilmi açıklamalar ve izahı olan söylemler ile hareket etmemiz lazım. Bunun için de bilen kişileri dinlemeliyiz. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün onayı ile birlikte Türkiye’de nükleer enerji santrali ciddi bir hız kazandı.


Türkiye’deki nükleer enerji projeleri dünyadaki 10 büyük nükleer proje içersine girebilecek boyutta yerini aldı. Nükleer santral kurulumunda ve kullanımında bazı coğrafi temel özelliklerin bulunması şart. Bu kıstaslar çerçevesinde Türkiye’de bu işe uygun iki yer belirlendi. Biri Mersin, diğeri Sinop.” Albayrak’a göre nükleer santrale ilişkin doğru ve yanlışlar: “Nükleer santral-

lerin çevreye ve insan sağlığına korkunç zararlarının dokunduğu bu nedenle dünyada hızla sayılarının azaltıldığı gibi bilgiler tamamen yanlıştır. 1960’lı yılların başında kurulmaya başlayan nükleer santraller şu anda 463 âdete ulaştı. İnşa halinde bilinen 28 santral var. Proje aşamasında 158 adet santral var. Siparişi verilmiş sözleşmeleri yapılmış nükleer santral projesi sayısı 64. Batı’da hemen hemen nükleer santrali olmayan ülke

yok gibidir. Elektrik enerjisinin yüzde 92’sini nükleer santrallerden elde eden Fransa tüm İtalya sınırına nükleer santrallerini sıralamıştır. Nükleer santral kurmak isteyen İtalya’da buna karşı çıkan çevre örgütlerinin de Fransa tarafından desteklendiği İtalyan istihbaratının açıklamalarından anlaşılmaktadır. Günümüzde elektrik üretim ortalaması yüzde 32’lere ulaşan Finlandiya’da nükleer santral kuruluş çalışması yürütülüyor. Fransa’da iki yeni santral daha devreye girmiştir. Fransa elektrik üretim ortalamasını yüzde 90’lara kadar yükseltmiştir. ABD’de ise 103 nükleer enerji santrali vardır ve bu alanda dünya lideridir. Kanada’da 18 adet nükleer enerji santrali vardır. Nükleer teknolojide söz sahibi olmanın yolu da nükleer santral ile enerji üretebilmekten geçiyor.” Öte yandan nükleerle enerjide dışa bağımlılığın biteceğini de kaydeden Albayrak, Denizli’deki zengin uranyum yataklarını ve burada görevliyken şaibeli bir trafik kazasında vefat eden Vali Recep Yazıcıoğlu’nu hatırlatıyor Nükleer santrallerde yakıt, yaklaşık 1520 yıl stoklanabiliyor. Hem de 3 TIR’lık bir hacimde. Türkiye’nin uranyum rezervi 10 bin ton civarında. Buda günümüz fiyatlarıyla 4,2 milyar dolar. 100 milyonluk dolarlık uranyumla, 2,2 milyar dolarlık doğalgaz kadar elektrik üretilebiliyor. Nükleerin ucuzluğu ortada. Nükleer santrallere karşı çıkanların önü sürdüğü Çernobil türü faciaların düzenli takip ve izlemelerle engellenebiliyor. O kadar nükleer santral içinde dişe dokunur tek kazanın Çernobil’de gerçekleşmesi risk yüzdesi yeterince orta yere seriyor. Albayrak, Samsun’da fırsatların henüz gereği gibi değerlendirilemediğini belirtiyor: “Samsun’da yenilikler kesinlikle araştırılmadan ön yargılı olarak reddediliyor. Neden bu yatırım veya yatırımcı desteklenmiyor diye sorulduğunda makul ve mantıklı araştırma cevapları yerine, kulaktan dolma ve istatistikî verilere dayalı olmayan cevaplar alınmakta.” 39 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

OMV Samsun Genel Müdürü Korkut Öztürkmen:

“Kozluk santrali Türkiye’nin en verimlisi olacak” Terme Kozluk’a inşa etikleri doğalgaz çevrim santralinin üzerine görüştüğümüz OMV Samsun Elektrik Genel Müdürü Korkut Öztürk men, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının her yıl önemli miktarda arttığını belirterek, “Bu tür yatırımlar devreye girmeli ki arz fazlası devam etsin bu da fiyatta baskı yaparak elektrik fiyatlarını ucuzlatsın..” diyor. OMV Samsun Elektrik’in, Terme ilçesine bağlı Kozluk Beldesi’ne yaptırdığı doğalgaz çevrim santrali inşaatı halen devam ediyor. Şirket Genel Müdürü Korkut Öztürkmen, Türkiye’nin enerji ihtiyacının her yıl artığı düşünüldüğünde, üzerine çalıştıkları projenin hayati önem taşıdığını söylüyor. Mayıs itibariyle bu yılki artış, bir önceki yıla göre yüzde 9,3. Bu ülkedeki kurulu gücün on yılda ikiye katlanması, yani 80 milyar dolarlık yeni yatırıma imza atılması gerektiği anlamına geliyor. Öztürkmen, “Bizim burada bulunan yatırımımız tabi ki büyük bir adım ama yeterli değil. Türkiye’nin yüzde dört ihtiyacını karşılayacağız. Bizim ve bizim gibi yatırımların devamının gelmesi gerekiyor. Türkiye’de şu anda geçici bir arz fazlası var ama bu arz fazlası 2015’ten sonra tersine dönecek. Bu tür yatırımlar dev-reye girmeli ki arz fazlası devam etsin bu da fiyatta baskı yaparak elektrik fiyatlarını ucuzlatsın.” diyor. Proje için seçilen yer ilk günden bu yana tartışılıyor. Bu süreçte OMV’nin projeyi üstlenen şirketle ortaklığı bulunmadığını belirten Öztürkmen, şu bilgileri veriyor: “Sonradan ortak olduk, akabinde yüzde yüzünü satın aldık. Ama seçimin doğruluğuna inandık ki ortak olundu. Bu tür santraller en verimli ve en temiz şekilde soğuk iklimlerde kurulabiliyor. Deniz kenarı olması da başlıca etkenlerden biri. Bizim santralimiz yüzde 60’a yakın bir verimlilikle çalışacak ve bittiğinde Türkiye’nin en verimli santrali olacak. 40 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


Yaptığımız santral öncelikli olarak bölge sonrasında ise ülke ihtiyaçlarına hizmet verecek. Türkiye’nin dört bir yanına rahatlıkla elektrik aktarabileceğiz.” Yöre halkıyla kısa bir süre önce Bursa Ovaakça köyündeki benzer santrali ziyaret ettiklerini belirten Öztürkmen, şunları anlattı: “Halk kuracağımız santralin iki katı büyüklüğünde ve yeşillikler içerisinde bir santralin dokuz on seneden bu yana çevresine zarar vermeden çalıştığını gözlemledi. Aynı zamanda Ondokuzmayıs Üniversitesi’nden hocalarımız vardı.Teknik anlamda oldukça zorlu sorular yönelttiler santralin yöneticilerine. Hatta bu kadar da temiz olamaz şeklinde tereddütlerini belirttiler ama onlarda sonunda ikna oldular. Türkiye’de şu anda üretilen elektriğin yarısı doğalgaz çevrim santrallerinden elde ediliyor. Türkiye’nin dört bir yanında bu santrallerden görebilirsiniz. Bu güne kadar ciddi anlamda bu santrallerden rahatsızlık duyan veya hatta zararlı olduğunu tecrübe eden yöre halkıyla karşılaşmış değiliz.”

Öztürkmen santralle ilgili siyasilerle görüştüklerini kaydediyor: “Bu ay içerisinde Ankara’da mecliste Samsunlu vekillerimizin hepsini tek tek ziyaret ettim. Genelde milletvekillerimizin düşünceleri de “Tek kişinin istihdamı bile bu ülke için çok önemlidir” diyorlar. Burada iki buçuk yıl boyunca 900 kişiye istihdam sağlayacağız. Bu rakamın büyük bir kısmı bu bölgeden sağlanacak. İşletme aşamasında ise bu sayı 100’e düşecek ama sonuçta dediğim gibi bir kişinin bile buradan karnını doyurması çok önemli bence. İşletmeye geçtikten sonra vergi mükellefiyeti anlamında şirketin merkezini Samsun’a taşıyabiliriz. Sadece doğalgaz noktasında yatırım yapmıyoruz. Yenilebilir enerji konusunda birçok ilde çalışmalarımız devam ediyor.” OMV Samsun Elektrik Yönetim Kurulu Başkanı Thomas Martin ise, en ileri ve temiz teknolojiyi kullanarak elektrik üretimini hedeflediklerini dile getiriyor: “Almanya’da Romanya’da hangi teknolo-

jiyi kullanıyorsak aynısını Samsun’da da kullanıyoruz. Bu tarz iş yaptığımız her yerde kamuoyu tepkisiyle karşılaştık. İnsanlar doğal olarak endişelerini dile getiriyor. Bizde elimizden geldiğince bu endişelerin giderilmesi anlamında çalışıyoruz.” Martin, bu güne kadar sağlık ve kirlilik açısından basına yansıyan bir haberle karşılaşmadığını da ifade ediyor: “Samsun’da bize bu kadar karşı çıkılmasının bence ana nedeni geçmişte mobil santral deneyimi yaşanmış olmasıdır. Ayrıca santral kelimesi her şeyden önce korkutucu bir anlam içeriyor. Almanya’daki, Romanya’daki daha önce yaşadığımız tecrübelere bakarsak, insanlara ne kadar bilgi verirsek, ne kadar açık olursak, o kadar endişeler ortadan kayboluyor. Bu yüzden halkla bir araya gelmeye çok önem veriyoruz. İnsanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar. Belli gruplar var endişeleri olan. Biz onları da davet ediyoruz. Gelin her konuyu açıklığa kavuşturalım diyoruz.”

41 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Cengiz Enerji Yatırım Müdürü Yılmaz Şara:

Bilinçsiz söylemler yüzünden enerji fırsatları kaçıyor Cengiz Enerji, Tekkeköy’ün Selyeri mevkiine Samsun’un ilk doğalgaz çevrim santralini - Cengiz 240 MW Doğalgaz Yakıtlı Kombine Çevrim Enerji Santrali kurdu. Santralin yatırım müdürü Yılmaz Şara, doğalgaz çevrim santrallerinde arıtma tesisine ihtiyaç duyulmadığını söylüyor. Santralde; tıpkı evlerdeki gibi hatta ondan daha kaliteli ve verimli bir yanma gerçekleşiyormuş. Tesiste her biri 100 MW’lık ve uçak motorunun çalışma 42 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

prensibine sahip iki adet gaz tribünü varmış. Thomas’s Cycle sistemiyle, yanmadan sonra ortaya çıkan sıcak gazdan, su buharı sayesinde ikinci defa elektrik üretiliyormuş. Halka bir olay kötü lanse edildiğinde, faydalarına rağmen gerçeğin anlatılamadığından yakınan Yılmaz Şara, “Oysa doğalgaz çevrim santrallerinde arıtma dahi yok. Çünkü yanmanın sonucunda

çevreye zarar veren ve arıtılması gereken bir salınım ortaya çıkmıyor. Bizim 100 MW elektrik enerjisi üretilen gaz tribünümüz deneme üretimlerine başladı. İkincisi ise bir aya kadar bu aşamada olacak. Yanmadan sonra ortaya çıkan sıcak gazdan su buharı sayesinde tekrar ikinci bir elektrik üretimi yapılabilen sistemimiz ise Şubat ayında devreye girebilecek. Santralimizin ekonomik ömrü ise 30-35 yıl kadar olacak.” diyor


DOGALGAZ SANTRALİ İÇİN YÜKSEK BASINÇ ŞART… Şara da, şehrin enerji geleceğini görüyor: “Samsun Enterkonnekte sistem içerisinde geçiş yollarına sahip olması ve yüksek gerilim hatlarının geçmesi sayesinde iyi bir avantaja sahip. Diğer yandan elektrik enerji santrallerinin deniz kenarında yapılmasının daha uygun olması ise bir başka avantaj. Çünkü bu sayede santrallerin denizden kullanacağı soğutma suyu maliyetinin daha düşük olması sağlanıyor. Santralin kurulacağı kotun deniz seviyesinden yükseldikçe veriminin düşmesi, deniz kenarına kurulan santrallere kurulum avantajı sağlıyor. Karadeniz Bölgesi’nde sahil açısından en uygun yer ise Samsun. Ayrıca Doğalgaz Çevrim Santrallerinde kullanılacak gazın yüksek basınçlı olması gerekli. Türkiye’ye Samsun’dan giriş yapan doğalgazın burada basınç değeri oldukça yüksek. Başka yerde kurulacak doğalgaz çevrim santrallerinde basıncı yükseltmek için ekstra maliyetler doğmakta.” Avantajın tek başına yetmediğini, geleceğin planlanması ve ona göre bir rota çizilmesi gerektiğini de kaydeden Şara, şöyle konuşuyor: “Samsun enerji üretim kenti mi, tarım kenti mi yoksa sanayi kenti mi olmalı? Bunun iyi belirlenmesi gerekiyor. Ancak, Samsun her şeyden önce bir sanayi kenti olmalı. Çünkü günümüz Türkiye’sinde babadan oğullarına kalarak küçülen topraklarda tarım yapılması artık ekonomik ve kazançlı değil. Tarım günümüzde büyük alanlarda bölünmeden yapılmakta. Dolayısı ile biz insanlarımızın çoğunluğunu sanayi de istihdam edelim ki geriye kalanlarda büyük alanlarda rantabl biçimde tarım ile uğraşsınlar. Yoksa bahçe büyüklüğünde topraklarda tarım yapılamaz. Sanayi olan yerde enerji üretimi de peşi sıra gelecektir.”

Türkiye’nin elektrik tüketiminin sinüs eğrisi gibi her beş yılda bir değiştiğini belirten Şara, “Beş yılda bir kriz çıkar elektrik tüketimi dip yapar. “Fazla elektriğimiz var. Bunca santral neden yapıldı.’ diye bağırılır. Sonra ki beş yılda kriz aşılır elektrik tüketimi en yüksek hadde ulaşır. Bu defa da ‘Elektrik üretimimiz yeterli değil.’ söylemiyle çareler ararız.” diyor.

kullanılmasına karşın egzoz emisyon değerleri Türkiye’deki en düşük kirlilik seviyesinde idi. Ancak, tepkilerden dolayı çalıştırılamadı. Samsun’da çevre örgütleri bilgisizlik nedeni ile sürekli bu tür yatırımlara karşı çıkmaktalar. Gazete haberlerinde çok komik olaylar okuduk santraller ile ilgili olarak. Örneğin bir çevreci çıktı; ‘Doğalgaz çevrim santrali masum değil ve kirletici bir unsur. Bu santralde elektro filtre kullanılmakta ve bu filtreler çok sık arıza yapmakta. Bu bozulduğunda ciddi bir çevre kirliliğine neden olur.’ Şeklinde açıklama yaptı. Bu açıklama gazeteler de yer buldu. Sonuçta bunu söyleyen bir mühendis ve insanlar inanıyor. Ancak, dünya üzerinde hiçbir doğalgaz çevrim santralinde elektro filtre yoktur. Çünkü elektro filtreler sadece toz tutar. Doğalgazda toz yok. Bu nedenle kullanılmamakta.” Türkiye’nin elektrik tüketiminin sinüs eğrisi gibi her beş yılda bir değiştiğini de anlatan Şara, “Beş yılda bir kriz çıkar elektrik tüketimi dip yapar. ‘ Fazla elektriğimiz var. Bunca santral neden yapıldı.’ diye bağırılır. Sonra ki beş yılda kriz aşılır elektrik tüketimi en yüksek hadde ulaşır. Bu defa da ‘Elektrik üretimimiz yeterli değil.’ söylemiyle çareler ararız.” diyerek, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bu işin düzene girmesi için enerji arz talep dengesi kurulması ve devletin politikasını rayına oturtması gerekli. Bunun içinde nükleer enerji santrali şart. Ayrıca bu sayede dışa anlık olarak bağımlı olmaktan da kurtulmuş oluruz. Nükleer santral yakıtı olarak alınan zenginleştirilmiş uranyum sizi yıllarca idare edecektir. Doğalgaz dışarıdan anlık olarak alınmakta.”

Şara, doğalgaz çevrim santrallerinde arıtmayı ihtiyaç duyulmadığını da söylüyor.

Şara, enerji alanındaki fırsatların bilinçsiz tepkiler sebebiyle yeterince değerlendirilemediğini de öne sürüyor: “Bu şehirde bir şeyler yapılmaya çalışıldığında muhalif sesler hemen yükseliyor. Örneğin Samsun’da kurulan mobil santral enterkonnekte sistem açısından enerji dengeleyici olması ve çabuk devreye girip çabuk çıkması açısından önemli santrallerden bir tanesi idi. Fueloil yakıt 43 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

trik üretim potansiyeli 124,5 milyar KWh /Yıl. Son yıllardaki küresel ısınma hidroelektrik potansiyelini olumsuz etkiledi. Bu yüzden, güvenilir hidroelektrik enerji üretim potansiyeli 79,7 milyar KWh/yıl’a rezive edildi. Suların azalması, ülke genelindeki gibi Samsun’daki hidroelektrik elektrik üretimi potansiyelini de etkiledi. Özellikle Kızılırmak’taki HES’lerde yıllar bazındaki üretim miktarlarına da yansıdı. Samsun için şu hükme varmak mümkün: “Su, dolayısıyla hidroelektrik üretimi bakımından zengin değil veya çok değişken.”

Mehmet Özkan’a göre doğalgaz ve petrol boru hatlarıyla

Samsun bir enerji üssü oluyor Yeşilırmak Elektrik Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mehmet Özkan, “Enerji iletim hatlarının kapasitesi konusunda Samsun oldukça şanslı. Şehrin enerji tüketimi, yaklaşık iki milyar kWh. Üretim izni verilen elektrik santralleri tamamlanıp işletmeye alınması ve başka üretim kaynağı tesis edilmemesi durumunda; üretilen toplam enerji çok uzun sürede tüketimle eşitlenir.”diyor. 44 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Yeşilırmak nehri üzerindeki Hidroelektrik Santralleri’nin (HES) toplam kurulu gücü 569 MW. 2007’de 1044,8 GWh/yıl; 2008’de 1487 GWh/yıl ve 2009 ise 2073 GWh/yıl ektrik üretilmiş. Öngörülen yıllık proje üretim miktarı da 1567 GWh/yıl. Ancak Kızılırmak nehrindeki iki HES’de durum farklı. Verimlilikten söz etmek imkansız. Toplam kurulu güçleri 758,90 MW. Projede öngörülen üretim miktarı ise 1633 GWh. Buna karşılık 2007’ 572,9 GWh, 2008 ’de 365,9 GWh , 2009’da da 537,17 GWh üretim gerçekleşiyor. Proje değerinin çok gerisinde kalınıyor. Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A. Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Şirket Müdürü Mehmet Özkan’ın verdiği bilgilere göre ülkemizin ekonomik hidroelek-

Enerji kaynaklarının; Asya kıtasında % 22 si, Avrupa kıtasında % 80’i, Afrika kıtasında % 1 ‘i ve Kuzey Amerika kıtasındaysa % 70’i fiilen kullanılmakta. Gelişmiş ülkelerin yer aldığı Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarındaki yer altı kaynaklarının tükendiği ya da mevcudun pahalıya işletilebildiği söylenebilir. Türkiye, enerjisinin tamamına yakınını değerlendiren bölgeyle, azını kullanan bölgeler arasında bir köprü konumunda. Avrupa gelişmesini sürdürmek için ihtiyaç duyduğu enerjiyi Türkiye üzerinden sağlamaya mecbur gibi. Bu sebeple, doğal enerji üssüyüz. Bunun 19 Mayıs Şehri’ne de faydası dokunacak elbette. Doğalgaz ve petrol boru hatları, Samsun’u enerjide çok önemli bir konuma getiriyor. Buna enerji üstü demekte hiçbir beis yok. Özkan’ın bazı endişeleri de var öte yandan: “Her kontrolsüz iş amacından sapar düşüncesindeyim. Yatırımların önündeki sorunların çok çabuk çözülmesi ve çok ciddi denetimin yapılması gerektiğine inanıyorum. Enerji işi aşı ilgilendirmektedir. Özetle ülkelerin ekonomisini dolayısı ile çok geniş kitleleri ilgilendirmekte. Bu nedenle enerji darboğazı sorununu aşalım derken çözümü zor başka sorunlar yaratmamak için işin adı konmuş bir otorite tarafından öze dokunmadan yönlendirilmeli ve denetlenmelidir. Sistem kontrol edilmelidir. Aksayanları zarar vermeden kolay izole etmek için bu şart diye düşünüyorum.”


SAMSUN’A 6 DOĞALGAZ SANTRALİ KURULUYOR... Samsun’un enerji konusunda şimdiki durumunu ve gelecekteki üstleneceği rolü de değerlendiren Özkan şunları söylüyor; “Bilindiği üzere Rusya ve Orta Asya petrolü tankerlerle İstanbul ve Çanakkale boğazlarından Akdeniz’e ve oradan dünya pazarlarına gönderiliyor. Bu durum boğazlardaki trafiği tehlikeye sokuyordu. Yaşananları basın yayın organlarından ülkede hepimiz takip ediyor. Boğazlardaki Petrol nakil yolu alternatifine karşılık Samsun-Ceyhan boru hattı yapılmak üzere gündeme alındı. Enerjinin başka bir çeşidi olan Ham Petrol ilimizden dünya pazarlarına nakledilecek. Ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak kullanılan diğer bir enerji kaynağı da doğalgazdır. Rusya-Türkiye doğalgaz boru hattının ülkemize girişi de ilimizden yapılmıştır. Bu nedenle EPDK, bildiğim kadarıyla doğalgaza dayalı elektrik enerjisi üretimi için 6 santrale lisansı vermiştir. Enerji iletim hatlarının kapasitesi konusunda ilimiz oldukça şanslıdır. Bugün Samsun’un yaklaşık iki milyar kWh civarında enerji tüketimi bulunmaktadır. Üretim izni verilen elektrik santralleri tamamlanıp işletmeye alınması ve başka üretim kaynağı tesis edilmemesi durumunda ilimizde üretilen toplam enerji çok uzun sürede tüketimle eşitlenir düşüncesindeyim. Bu nedenle Samsun il inde devamlı enerji arz fazlalığı olacak

Mesken

Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Şirket Müdürü Özkan; EPDK’nın, Rusya-Türkiye doğalgaz boru hattının ülkemize giriş yaptığı Samsun’da 6 doğalgaz elektrik üretim santrali için lisans verdiğini söylüyor. ve bu fazlalık diğer tüketim noktalarında değerlendirilmesi gerekecektir.” Özkan, Sinop’ta kurulması düşünülen nükleer santral konusunda da, tartışmaların objektiflik sınırı dışına çıkmaması gerektiğini de kaydediyor: “Bu konu tartışıldığı biçimi ile çok nazik ve nazik olduğu kadar da politik bir konu. Görüşümü de açıklasam farklı anlaşılır endişesindeyim. Bana göre nükleer santral konusunda fikir beyan edenler işin bir boyutunu konuşuyorlar. Ancak, daha önce biz tıpkı şimdi nükleer ener-

Ticarethane

jiyi tartıştığımız şekli ile rüzgâr ve güneş enerjisini tartıştık. Şimdi hayatımızda neden yok diyoruz. Bu teknolojiyi ülkemize daha önce getirmiş olsa idik bu gün teknolojisi gelişmiş bir durumda olurduk. Nükleer enerji üretiminin ülkemizde yaratacağı nükleer teknolojik gelişme, bu gelişmelerin stratejik önemi, nükleer teknolojilerini geliştiren ülkelerin durumu ve dünya siyasetindeki yeri ciddi olarak şehrimizde hiç konuşulmazken tıpkı geçmişte diğer üretimlerde olduğu gibi işin öncelikli olmayan boyutunu tartıştığımız düşüncesindeyim. Gelecekte bizden sonraki kuşaklar nükleer teknolojimizi neden geliştirmediğimizi sorgulayacaklardır. Çünkü nükleer teknolojinin olduğu ülkelere bu teknoloji genellikle enerji üretimi ile girmiştir.” Diyor ve sözlerini şu örnek ile sonlandırıyor; “Lazer hasta olan insanların tedavisinde de kullanıldığı gibi insana zarar vermekte de kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Tamamen kullananın amacına bağlı. Biz insanlığın zararına kullanımı eleştirip engellemek için neler yapmamız gerektiğini mi konuşmalıyız? Yoksa lazerin faydalı kısmını dikkate almadan hiç üretmeyelim kolaycılığını mı konuşmalıyız? Hep beraber düşünelim. Düşünürken doğru kabul ettiklerimizin gerçekleşmesi halinde kimin ya da kimlerin işine yaradığını da ayrıca düşünelim.”

Sanayi

Tarım Sulama

Abone Sayısı

Tüketim (kWh)

Abone Sayısı

Tüketim (kWh)

Abone Sayısı

Tüketim (kWh)

Abone Sayısı (A.D)

466

592,823

68

225,955

2

533,049

22

80,52

30,81

11,81

11,74

0,30

27,70

3,75

YEDAŞ verileriyle 2009 yılı Samsun abone sayıları ve toplam yıllık tüketim miktarları.

Resmi Daire

Genel Aydınlatma

Diğer

Toplam

Tüketim

Abone Sayısı

Tüketim

Abone Sayısı

Tüketim

Abone Sayısı

Tüketim

Abone Sayısı

Tüketim

26,616

4

79,991

7

51,627

10

414,337

579

1.924.399

1,38

0,65

4,16

1,17

2,68

1,80

21,53

100,00

100,00 45 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Sadece hidroelektrik santrallerinde üretilen elektrik açısından değil

Samsun yeni ve yenilebilir enerjide de zengin Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) verilerine göre Samsun pekala Türkiye’nin enerji üslerinden biri haline gelebilir. Zaten şu andaki hali de parlak. Yalnız oda, nükleer ve fosil yakıtlı termik santrallere kesinlikle karşı çıkıyor. 19 Mayıs Şehri’nin enerji alt yapısını, potansiyelini ve geleceğini EMO Samsun Şube Başkanı Mehmet Özdağ ile konuştuk.

Samsun ve bölgesindeki su kaynaklarının yoğunluğu ile hidroelektrik enerji üretim tesislerinin kapasitesi Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) verilerine göre ülke kapasitesinin yüzde 12’ine denk. Yüzde 13 civarındaki kayıp kaçak oranı ise ülke ortalamasının altında. Hidroelektrik enerji potansiyelinin yüksekliğinin yanı sıra, bölge yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları açısından da ülkenin en önemli bölgelerinden. Örneğin, Samsun’un rüzgâr enerjisi potansiyeli 2.089 MW. Santral yatırımı için 7 m/s veya üzerinde rüzgâr hızı gerekmekte. Samsun’un altyapısı, biyo yakıtlar açısından da elverişli. 16 milyar metreküp taşıma kapasiteli Mavi Akım doğalgaz faaliyet hattı şehir sınırları içinde. Petrol ve doğalgaz dolum tesisleriyle enerji depolama ve aktarma terminaline sahip Samsun’daki 4 Hidroelektrik santralde, 2009’da toplam 2.610 GWh hidroelektrik enerji üretildi.

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) vilayet şubesi bu konuda bir hayli duyarlı. Oda Başkanı Mehmet Özdağ’ a göre Hidroelektrlik potansiyelimizin yanı sıra bölge, rüzgâr enerjisi, enerji ormancılığı ve biyo yakıtlar gibi yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarında desteklenebilir. Bu alanlarda yatırımlarla şehir enerji üssü haline gelebilir. Oda; doğalgaz, fueloil, kömür ve nükleer türü fosil yakıtlı termik santral yatırımlarına kesinlikle karşı. EMO, şehirde meskenlerin, sanayidekinden daha fazla elektrik tüketildiğini belirtiyor. Dağılım yüzdesi şöyle:Meskenler 36.33, resmi daireler 29.94, sanayi 15.18, ticaret 6.69, aydınlatma 4.92, şantiyeler 0.44 ve diğerleri 4. 57 şeklinde. Oysa, Türkiye ve Karadeniz Bölgesi genelinde sanayi tüketimi başı çekiyor. Sanayi Samsun’da ikinci sırada bile değil. Abone sayısı yüzdesinde 78,69’la meskenler lider. Bu sıralamada ticarette 11.04 ile ikinci. Sanayi 4.71 ile üçüncülüğü koruyor. Onu 0.95’le resmi daireler, 0,1 ile şantiyeler ve 1.59’la diğerleri takip ediyor. EMO Şube Başkanı Mehmet Özdağ, sorularımızı cevapladı. - Samsun enerji açısından gelecekte ve şimdi nasıl bir role sahip?

AKP hükümeti “Avrupa’nın enerji arz güvenliğinin güvencesi olmayı” bir hedef olarak önüne koymuş ve bunu da birçok kez en yetkili ağızlarda kamuoyuna açıklamıştır. Avrupa’nın enerji arz güvenliğini sağlama uğruna Samsun ve yakın çevresi bir enerji üssü olarak seçilmiş gibi görünüyor. Bildiğiniz üzere doğalgaza ve ithal kömüre dayalı termik santralleri kurmak üzere pek çok lisans başvurusu yapıldı. 46 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


Gelecek açısından Samsun’un çok önemli bir role sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ama Samsun ve Çevresi bu rolü kabul edecek mi? Havasını, suyunu, toprağını geri dönülmeyecek biçimde kaybetme pahasına Avrupa’ya temiz enerji sağlama rolüne razı gelmek ne kadar doğru olur? Temiz, yerli, yeni ve yenilenebilir enerji yatırımlarına evet, Dışa bağımlı, kirli çevresel ve toplumsal maliyeti çok yüksek olan fosil yakıtlı termik santrallere hayır. - Enerji yatırımlarında müteşebbisler yeterince atak mı?

Hem de nasıl! Elektrik enerjisi doğası gereği depolanamaz, üretildiği anda tüketilmesi gerekmektedir. Ne gereğinden fazla üretebilirsiniz ne de ihtiyacınızın altında kalabilirsiniz. Ülkenin nüfusuna, kalkınmasına, sanayileşmesine, yani yaşamın bütün alanlarına hitap eden bir politika anlayışına sahip olmamız gerekiyor. Enerji arz güvenliği aynı zamanda ulusların var olmalarının, yaşabilmelerinin en önemli unsuru haline geldi. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Düzenleme Kanunu ile Türkiye maalesef kendi kaynaklarını kullanamaz, kendi dağıtım şebekelerinin bakım ve rehabilitasyonunu yapamaz, kendi üretim santrallerini etkin ve verimli çalıştıramaz bir noktaya gelmiştir 2001 yılının Mart ayında çıkartılan 4628 sayılı EPDK yasasıyla Kamunun elektrik işlerinde yatırım yapması, bütüncül bir anlayışla ulusal ölçekli planlama yapması engellenmiş oldu ve elektrik enerjisi üretim-iletim-dağıtım alanlarının tümü ticari bir alan haline dönüştürüldü, kısaca piyasalaştırıldı. Devletin her türlü teşvik uygulaması, risksiz alım garantileriyle enerji sektöründe faaliyet göstermeyen birçok şirketin bile üretim lisansı başvurusunda bulunduğu bir dönemi yaşıyoruz. Ama sonuç değişmiyor; enerji için ödediğimiz fatura her geçen gün artıyor, enerji arz güvenliğimiz bir türlü sağlanamıyor. Size verdiğim çizelgede de gösterilen Cengiz AŞ‘nin ithal kömürle çalışacak 2*600 MVA lık elektrik santralına EPDK’nın verdiği üretim iznini Danıştay 13’üncü Dairesi iptal etti. Bunlardan Terme-Kozluk ve Tekkeköy’de doğalgaz çevrim santralleri yapım aşamasında.

Özdağ, “Devletin her türlü teşvik uygulaması, risksiz alım garantileriyle enerji sektöründe faaliyet göstermeyen birçok şirketin bile üretim lisansı başvurusunda bulunduğu bir dönemi yaşıyoruz. Ama sonuç değişmiyor; enerji için ödediğimiz fatura her geçen gün artıyor, enerji arz güvenliğimiz bir türlü sağlanamıyor.” diyor.

Ayancık ve Gerze’de ise ithal kömürlü termik santraller için süreç başlatılmış durumda. Yine bildiğiniz gibi Sinop’ta nükleer santral kurulması için süreç başlatılmış durumda. Yani kısaca kirli termik santral yatırımları ile kıskaç altına alınmış durumdadır bölgemiz ve kentimiz. - Hidroelektrik santralleri ile elektrik üretimi açısından zenginiz, doğalgaz hatları üzerindeyiz. Fakat rüzgâr ve güneş enerjisi açısından şanslı mıyız? Samsun’da Mobil Santrallere gerçekten ihtiyaç var mı?

Samsun 2 yıldır kış aylarında hava kirliliği açısından olumlu bir gidişat içerisinde çünkü kentimizde kömür ve fueloil bazlı ısınma modeli değişiyor bu çok önemli ve olumlu. Yani kentsel ısınmada doğalgaz desteklenmeli diyebiliriz. Doğalgazdan elektrik üretmek ki burada biraz düşünmemiz gerekiyor. Terme-Kozluk doğalgaz çevrim santralinin 1 saatte tüketeceği doğalgaz miktarı 240.000 m2, 1 saatte bütün Samsun’da kentsel ısıtmada kullanılacak doğalgaz ise 12.500m2 aradaki farka dikkatinizi çekerim. Mobil santral konusuna ise hiç girmeyelim, bu santralin şehrimize, bölgemize ihanet olduğunu söyledik, belgeledik, hukuksal mücadelemizi verdik. Bu tür kirli yatırımlara asla gerek yoktur. Bölgesel bütünlük açısından bakarsak rüzgâr potansiyelimiz oldukça iyi. Karadeniz Bölgesi’nde toplam 16.784 MW lık rüzgar santralı kurulabilir. Güneş enerjisi açısından diğer bölgelerimize göre daha düşük bir potansiyele sahibiz. Yılda 1120 kWh/m2 , bölgemizin güneşlenme süresi 1971saat/yıl. Yani Güneydoğu, Akdeniz, Doğuanadolu, İç Anadolu, Ege, Marmara’dan sonra geliyoruz. Bu açıdan ne kadar ticari bir değer ifade eder üzerinde çalışmak gerek.. -

Enerjide fırsatlar olması gerektiği gibi

değerlendiriliyor mu?

2

Bu Soruya hangi açıdan bakıldığı önemli. Enerji-Doğa-İnsan ilişkisinde doğa ve insan unsurunu ön plana koyarak bakarsak yeni ve yenilenebilir enerji yatırımlarının yeterince yapıldığını göremiyoruz. 47 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK Bu sadece Samsun ve bölgesi için değil tüm Türkiye için maalesef böyle. Bu tür yatırımların ulusal kalkınma, ulusal enerji politikası anlayışıyla, kamu eliyle bütüncül bir planlama anlayışı ile yapılması gerekmektedir. Ar-Ge faaliyetlerinin ve yatırımcının desteklenmesi gerekiyor. Sanırım yeni ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve dışa bağımlılığımızın azaltılması trenini kaçırıyoruz. Kısacası sorunuzun cevabı; doğa-insan önceliği bakımından maalesef enerji yatırımlarında fırsatları kaçırıyoruz. - Samsun gelecekte enerji sorunu yaşar mı? Eğer yaşar ise bu konuda şimdiden neler yapılabilir.

Enerji arzında bir dar boğaz olursa bu sadece Samsun’u etkilemez, tüm ülkeyi etkiler. Elektrik Enerjisi üretim altyapımızın enterkonnekte sistem olarak yapılandırıldığını unutmamak gerekir. Enerji politikaları, ekonomi - güvenlik - dış ilişkiler politikalarından ayrı düşünülemez. Bu nedenle enerji arz güvenliğinin, piyasa koşullarında oluşan ticari bir düşünceyle değil kamu hizmeti anlayışıyla devlet tarafından sağlanması için gerekli önlemlerin acilen alınması, 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu’nun iptal edilmesi, kamunun enerji yatırımı yapması önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Elbette Ulusal Enerji Altyapımızdaki sorunların ve Enerji politikalarımızdaki tutarsızlıkların

EMO NÜKLEER SANTRALE NİÇİN KARŞI ÇIKIYOR? - Sinop’ta kurulacak nükleer santrale hangi açılardan bakıyorsunuz?

Nükleer santrallerin Sinop’ta ya da Türkiye’nin neresinde olursa olsun kurulmasına aşağıdaki gerekçelerden dolayı karşı çıkıyoruz; • Atıkların nasıl bertaraf edileceğinin hala çözümsüz olması,

dışında Samsun Elektrik Enerjisi altyapısının kendine özgü sorunları var. Samsun ilinde bulunan konut ve sanayi kuruluşların enerji ihtiyacı, sekiz adet indirici Trafo Merkezi (TM) sayesinde karşılanmaktadır. Bunlar; Samsun1 TM, Samsun2 TM, Samsun3 TM, Ondokuzmayıs TM, Vezirköprü TM, Bafra TM, Ladik TM, Kumköy (Çarşamba) TM. Samsun 1TM, Samsun 2TM, Bafra TM’lerde şalt sahalarının yenilenmesi trafo güçlerinin artırılması ve Kumköy TM’nin dağıtım hat bağlantılarının yapılarak devreye alınması gerekiyor. Bunlar bir plan ve yatırım program dahilinde yapılmazsa işte o zaman Samsun’un enerji sorunları katlanır, yeni sanayi tesisleri işletmeye alınamaz, özellikle Kumköy’ den dolayı Çarşamba ve Terme İlçelerimizin dağıtım sorunları çözülemez.

• Normal işletme anında çevreye sızan radyasyon yayılımı, • Nükleer Santrallerin arızalar nedeniyle sık sık devre dışı kalması, • Sıkça yaşanan ve milyonlarca kişiyi etkileyen nükleer kazalar, (ABD, Japonya, İngiltere gibi ülkelerde bile birçok raporlanmış kaza • Yatırım, finansman, kredi, garanti, işletme maliyetlerinde ekonomik ve ticari olarak çok riskli bir proje olması, • Uranyum yakıtı işletmeciliğinin sorunları, Nükleer silahlanma, • Nükleer santrallerin, yüksek güvenlik gereklilikleri ve diğer nedenlerle lisanslama ihale, inşaat-tesis ve üretime geçiş süreçlerinin 15-20 yılı bulması, • “11 Eylül” saldırısı gibi uluslararası asimetrik tehditlerin artması, • Nükleer enerjiye karşı yurttaş tepkisi ve oluşan güvensizlik.

Samsun vilayet sınırları içerisinde yer alan ve EPDK’ dan üretim lisanslı elektrik santralleri ve kurulu güçleri: Tüzel Kişi

Yeri

Yakıt Türü

Kurulu Güç MVA

Borasco Elektrik Üretim San. Ve Tic. A.Ş.

Terme

Doğal Gaz

868,6

Cengiz Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Tekkeköy

Doğal Gaz

238,9

Cengiz Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Tekkeköy

İthal Kömür

2*600

Akfen Gaz Santralleri Yatırımları Ticaret A.Ş.

Tekkeköy

Doğal Gaz

600

Cengiz Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Çarşamba

Doğal Gaz

485

48 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


49 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Enerji üssü cazip bir sıfat, tabi ki çevrenin katle uğramaması koşuluyla…

Samsun enerji çöplüğüne mi dönüşüyor ?

Türk Enerji ve Madencilik Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (TÜRK ENERJİ SEN) Orta Kara-deniz Şubesi’nin aktardığı Hidroelektrik Santrali (HES) verileri, YEDAŞ’ınkilerden farklılık arz ediyor. Fark, termik ve mobil santrallere bakış açısından kaynaklanıyor. Enerji üssü cazip bir sıfat, tabi ki çevrenin katle uğramaması koşuluyla. “Kızılırmak üzerinde Bafra’da kurulu Altınkaya Barajı 1 milyar 632 milyon kilovat saat/yıl, Derbent 257 milyon kilovat saat/yıl; Yeşilırmak üzerinde Ayvacık sınırlarlında inşa edilen barajlardan Hasan Uğurlu 1 milyar 217 milyon kilovat saat/yıl, Suat uğurlu ise 350 milyon kilovat saat/yıl elektrik enerjisi üretim kapasitesine sahip” diyor, sendika. 4 santralin yıllık toplam kapasitesi 3 milyar 456 mil-yon kilovat saat. Yılda 1 milyar 812 milyon kilovat saat enerji üretilmekte. Yağmur miktarlarına göre üretim değişebiliyor haliyle. Ama en kötü şartlarda da, Samsun ve çevre illere yetecek kadar üretim gerçekleşiyor. Santraller % 30 kapasiteyle çalışıyor. Söz konusu 4 barajın su kodu 190 metre. Su 6 milyar metre küp su depolayabiliyorlar. Samsun’da yılda 1milyar 812 milyon kilovat saat enerji tüketiliyor. Üretim fazlası Ordu, Amasya, Çorum ve Sinop illerinin açığını kapatıyor. Orta Karadeniz Şube Baş-kanı İbrahim Örs, “Mevcut sanayi tesislerin sorunsuz üretim yapabilmeleri ve yeni tesislerin de enerji altyapı yetersizliğinden dolayı Samsun’u tercih etmesinde problem olmaması için enerji kaynaklarının sorunsuz olması gerekmekte. Yatırımların önünün açılması ve mevcut sanayi kuruluşların enerji probleminin olmaması ancak önceden yapılan enerji altyapı yatırımları yapılmalı.” diyor.

İbrahim Örs, ürettiği elektrik enerjisiyle, teşvik verilen komşu vilayetleri destekleyen Samsun’un işsizlikten kıvranmasındaki ironik hale dikkati çekiyor.

TÜRK ENERJİ SEN Orta Karadeniz Şube Başkanı İbrahim Örs’e göre, Samsun’un enerji üssü seçilmesi çok yanlış bir tercih. İki tane güzide ovanın bulunduğu bir bölge enerji üssü haline getirilemez: “Samsun-Ceyhan boru hattının geçiş noktasında olmamız deniz kenarında olmamız ve de sahipsiz olmamızdan dolayı bu güzide şehre Termik santral kurmak isteyenler çıktı ve şehrimizde yıllarca mobil santral çalıştı. Rant açısından bakıldığında ilimiz iştah kabartmaktadır. İlimiz enerji merkezi adı altında enerji çöplüğü haline getirilmek isteniyor, bu konuda dikkatli olmalıyız.” 50 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

İbrahim Örs’e göre, Samsun’un enerji üssü seçilmesi çok yanlış bir tercih. İki tane güzide ovanın bulunduğu bir bölge enerji üssü haline getirilemez: “Samsun - Ceyhan boru hattının geçiş noktasında olmamız deniz kenarında olmamız ve de sahipsiz olmamızdan dolayı bu güzide şehre Termik santral kurmak isteyenler çıktı ve şehrimizde yıllarca mobil santral çalıştı. Rant açısından bakıldığında ili-miz iştah kabartmaktadır. İlimiz enerji merkezi adı altında enerji çöplüğü haline getirilmek isteniyor, bu konuda dikkatli olmalıyız.” Örs, Samsun’un hem Rusya’nın, hem de Türkî Cumhuriyetler ile diğer kuzey ülkelerinin dışa açılabileceği bir merkez niteliği taşıdığına dikkati çekiyor. Ülkemizin bölgede önemli bir enerji terminali ve güvenilir bir transit ülke haline gelmesindeki rolüne; ayrıca da Türk enerji piyasasının serbestleştirilme sürecindeki merkez konumuna da işaret ediyor.


MOBİL SANTRALE SAMSUN’DA İHTİYAÇ YOK… Örs, Samsun’da mobil santrallere ihtiyaç duyulmadığını savunuyor. Bir defa şehirde fueloil yok. Öte yandan tarım ovasına mobil santral konuşlandırılması son derece hatalı. Samsun’un 2.089 MW’ lık rüzgâr enerjisi potansiyelin rağmen henüz alınmış lisansı bulunmuyor. Türkiye’nin tüm kapasitesi değerlendirilse de, yılda rüzgârdan 110 milyar kilovat saat elektrik üretilebilecek. Bu santrallerdeki üretim rüzgarın esmesine endeksli. Güneş ve rüzgar santralleri çalışmadığı zamanlar hesaba katılarak, gerektiğinde eş değer enerjiyi üretecek termik santraller hazırda bekletilmeli. “Rüzgar, güneş bize yeter” demek riskli bir yaklaşım. Termik, hidrolik ve nükleer santral çeşitliliğinde uygun oran dengesi sağlanabilir. Çevreye en az zararla olay dengelenebilir. Neticede günlük yaşantının devam ettirilmesi için elektriğe ihtiyaç var. Termik santralleri doğru tasarımlarla çevreye en az zarar verecek en uygun yerde inşa edilebilir. Filtreleri eksiksiz takılabilir. Samsun Terme Kozluk bölgesinde yapılacak 870 Mwe kapasiteli kombine çevrim santrali yapımının yabancı bir firmaya verilmesinin yanlış bulan Örs, “Bizim firmalarımız doğalgaz yakan dolayısıyla kömüre göre çevreyi daha az kirleten kombine çevrim santral tasarımını, ekipman satın almasını, inşasını, saha montajını, işletmesini yaparlar, yapabilirler, bu tip yabancı firmaların yurtiçi santral yapımına kanuni olarak her platformda karşı çıkmak en doğal hakkımızdır. Kendi yerli mühendislik istihdam hakkımızı sonuna kadar savunmak şarttır.” diye konuşuyor. Örs, Sinop’a nükleer santral düşüncesinden önce de Gerze Yaykıl köyüne düşünülen 1200 MW kapasiteli ithal kömürlü termik santral projesinin konuşulması gerektiğini ifade ediyor: “Çevre konusu sadece Çevre Bakanlığı’na bırakılmayacak kadar önemli bir konudur. Çevreye ne kadar zarar verdiği herkesçe bilinen, Afşin - Elbistan -, Tunçbilek, Yatağan santralleri örnekleri varken termik santrallerin konuşulması son derece yanlıştır. Nükleer santrallere de dar anlamda karşı çıkmanın anlamı yok. Bize ölümü gösterip, sıtmaya razı ediyorlar. Nükleer sıtma, Termik ölüm-

dür. Teknoloji kullanılarak yapılacak santrale karşı çıkmak yanlış olur. Ama Türkiye Avrupa’nın nükleer çöplüğüne dönüştürülecekse tamamen karşıyız. Ülkemizin ihtiyacı açısından Avrupa’nın çöplüğü olmayacak şekilde yeni teknolojilerle yapılacak Nükleer santrale karşı olunamaz.“ Küçük nehir santrallerinin yapımı için kapatılan ufacık derelerde rant kavgalarının oluşmaya başladığını da vurgulayan Örs, “Boşa akan su değerlendirilmiş oluyor” diyor. “Akışı fazla olmayan alanda elektrik üretimi yapan Çinlileri örnek alarak suyumuzun son damlasının enerji almalıyız, Hidrolik üretim için çalışan müteşebbisleri alkışlıyoruz. Ama Sinop civarında ve Samsun’da kurulmak istenen mobil ve Termik santral yatırımcılarının da karşısında olacağız. Enerjide fırsatlar kaçıyor yerli yatırımcı yatırımları alacağına yabancı yatırımcılar almakta, yerli yatırımcıların önü açılmalıdır. Çılgınca bir özelleştirme var. Korkumuz barajlar satılacak ve temiz enerji üretilmeyecek. Nasılsa bağlı olduğumuz doğal gaz ile pahalı enerji üreteceğiz. Burada sadece rant var başka bir şey yoktur.” Küresel ısınma yağmur rejimini aleyhe bozmadıkça ve su kaynakları rantabl kullanıldıkça Samsun’da enerji darboğazı yaşanması zor görünüyor. Tek sıkıntı öngörüsü, kirli çevreyle karşılaşılma ihtimali. Birileri rantla kasalarını doldururken, çevre elden gidebilir. Türkiye’ de akarsularımızın düzenlenmesi

ve maksimum faydanın sağlanabilmesi için 702 barajın inşa edilmesi gerekiyor. Topografyası ve morfolojik yapısı göz önüne alındığında, hem düşü hem de debi açısından şanslı sayılabilecek bir ülkede yaşamaktayız. Hidroelektrik enerji temininde önü sürülen ilk negatif görüş, yatırım maliyetinin yüksekliğine ilişkindir. İnşaat süresi de uzundur. Tesislerin birim yatırım maliyetleri şu şekildedir: Doğal gaz santralleri 680 $/KW Linyit santralleri 1600 $/KW İthal kömür santralleri 1450 $/KW Hidrolik santraller 1200 $/KW Nükleer santraller 1800-2700 $/KW

Sadece doğal gaz santralleri hidroelektrik santral maliyetinden daha ucuzdur. Hidroelektrik santrallerin inşa süreleri uzundur ama ekonomik ömürleri termik santrallerden daha uzundur. Kömür yakıtlı santraller ile kombine çevrimli santrallerin ömürleri 25 yıl iken baraj ve hidroelektrik santrallerin ekonomik hizmet süresi 40–50 yıldır. İbrahim Örs ironik bir çelişkiye de dikkati çekiyor. Teşvikle desteklenen komşu vilayetlerin enerjisi Samsun’dan gidiyor ancak 19 Mayıs şehri işsizlikle kıvranıyor. Samsun göç alarak büyümeli elbette. Bu gerçekleşirken, sanayi kuruluşları ve tarımsal üretim artmalı buna paralel. Enerji üretimi şarttır, elektrik üretimini artırmak zorunlu. Herkes elektrik istemekte. Ama arka bahçesinde zararları sebebiyle, termik santral (gürültüsü yüzünden) hatta rüzgar santraline bile karşı.

Türk Enerji Sen Orta Karadeniz Şube Başkanı İbrahim Örs’ün belirttiği Samsun’da kısa vadede enerji taleplerinin gerçekleşmesi gereken yatırım listesi:

Hafif raylı sistem ........................................................................... : Otel ve alışveriş merkezi ( eski otogar ) ......................................... : ADOÇİM ....................................................................................... : 400 Yataklı Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma bölge hastanesi : Tersaneler (Gelemen) ..................................................................... : Tersaneler (Terme) ......................................................................... : Merkez OSB .................................................................................. : Yeşilyurt Demir Çelik ...................................................................... : Gıda OSB ....................................................................................... : Büyükşehir arıtma tesisi ................................................................. : Toros gübre .................................................................................... : Eti Bakır ....................................................................................... : Toplam ........................................................................................... :

25 MVA 12.5 MVA 10 MVA 10 MVA 30 MVA 10 MVA 30 MVA 25 MVA 25 MVA 7 MVA 12 MVA 8 MVA 204,5 MVA 51

SAYI 9 / TEMMUZ 2010


KAPAK

Samsun Çevre Birlikteliği sözcüsü Telatar:

“Doğalgaz santralleri sağlığa zararlı” Doğalgazın evde ısınmak için kullanılmasıyla, santrallerde yakılmasının insan sağlığına verilen zarar açısından kıyaslanamayacağını söyleyen Samsun Çevre Birlikteliği sözcüsü Metin Telatar, “SAMGAZ Samsun’da saatte 12 bin 500 metreküp doğalgaz satıyor. Terme’deki OMV’nin kuracağı santral saatte 240 bin metreküp gaz yakacak.” diyerek, santralden yayılacak kükürtdioksit, karbondioksit ve azotoksit gazlarının fazlalığına dikkati çekiyor.

Samsun Çevre Birlikteliği sözcüsü Metin Telatar, üretime, yatırıma ve sanayileşmeye kati suretle karşı çıkmadıklarını belirterek, “Biz hatalı seçimine, ‘temiz enerji’ diye halkı aldatarak doğalgazı dayatanlara karşıyız. Tarım ovasına yapılacak, aşırı enerji tüketecek,

çevre kirliliğine sebep olan fosil yakıtlı elektrik santrallerine, demir-çelik, çimento, alüminyum, bakır ve petrokimya yatırımlarına karşıyız” diyor. İnsanların sağlığını olumsuz yönde etkileyecek kirli yatırımların getirilip

Samsun’un enerji havzası diye nitelendirilmesini istemediklerini söylüyor: “Zira bizim dört tane büyük barajımız ve bunların yanı sıra irili ufaklı hidroelektrik olarak yapılmakta olan santrallerimiz var. Bunlarla zaten bölgemizin enerji ihtiyacı karşılanıyor. Bölgede kurulmak istenen fosil yakıtlı santraller için yer seçimi yanlıştır. Biz yanlış yer seçimi ve bu yatırımların dışa bağımlı olmasını eleştiriyoruz. Bizim üzerinde durduğumuz Çarşamba Ovası bu tür yatırımlar için doğru bir yer değil. Bu santraller uygun yerlerde yapılsın. Elektrik üretimi olmadan sanayileşme ve yaşam olamaz. Böyle bir şey olamaz. Doğalgaz bir fosil yakıttır. Kömürden ve fuel-oilden daha temiz. Fakat ne olursa olsun yine de dikkat etmemiz gerekiyor. Bu bölgede dört tane santralin yapımı planlanıyor. Zincirleme şeklinde bunun devamı da gelecek. Bu sonucu kim, nasıl kabullenecek.” Doğalgaz, dışa bağımlı bir enerji kaynağı. Buna rağmen ülkemizde elektriğin yüzde 55’i doğalgazdan üretiliyor.

52 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


Çevre Mühendisleri Odası da, doğalgazı temiz enerji kaynağı kabul etmiyor. Okuduğunuz bilgileri sıralayan Teletar, şöyle devam ediyor: “1000 kwh enerji üretirken atmosfere 602 kg CO2 (Karbondioksit), 2.1 kg NOx (Nitrogen Oxides) ve 0.0032 kg SO2 (Kükürt dioksit) salınacak. OMV’nin tesis edeceği 900MW’lik Doğalgaz Çevrim Santrali’nde yılda 7800GW saat elektrik üretileceği göz önüne alınırsa, günde yaklaşık 21 Milyon kw saat elektrik üretilecektir. Bu durumda ise atmosfere 12 milyon 642 bin kg CO2, 44 bin 100 kg NOx 672 kg SO2 gazı salınacaktır.” Telatar’ın karşı duruşunda, tarıma elverişli alanların heba edilişinin yanı sıra bölge halkının sağlığıyla oynanması da ön planda: “Bölgemizin özelliğine uygun, tarıma dayalı sanayi kurulmasını, istihdam yaratıcı yatırımların hayata geçirilmesini talep ediyoruz. Temiz sanayi kurulması için, çevreyi kirletecek ve insan sağlığını bozacak santrallerin yapılması gerekmez. Samsun’un var olma sebebi Ovaların ve akarsuların ko-

runma çabası ile eğilmeden bükülmeden tamamen yasal çerçevede direnen Samsun Çevre birlikteliği üyesi kuruluşları yatırım karşıtı göstermeye kimsenin hakkı yoktur.” Doğalgazı kanserojen rodan gazının kaynakları arasında gösteren Telatar, bölgede bu yeterince ölçülüp denetlenmediğini de ileri sürüyor: “Uzun yıllar boyunca böylesine kirli havayı soluyan insanlarda kansere yakalanma riski de artacaktır. Siyasi iktidar özelleştirme gibi yanlış enerji politikaları sonucu ülkemizi düşürdüğü enerji krizinden ne pahasına olursa olsun çıkmak istemektedir. O nedenle planlamayı terk etmiştir. Oysa bize göre enerji krizi yoktur yönetim krizi vardır. Samsun’daki durum da benzer boyuttadır. Samsun’un elektrik üretiminde herhangi bir eksiği yoktur. Hatta çevremizdeki hidroelektrik santralleri ve rüzgar santralleri yapımı devam etmektedir. Ancak Samsun’un enerji alt yapısı sorunu vardır. Yatırımcının önünü açmak lafla değil enerji altyapısının eksikliklerini gidermekle olur. Örneğin

tersane. Tersane inşaatları birkaç yıl sonra sona erecek. Üretici firmalar burada işe başlasalar elektrik altyapısı hazır değil.” Doğalgazın evde kullanılacağı ve dolayısıyla zararının bulunmadığının ifade edilirken bir noktanın atlandığını savunan Telatar, tezini ispatlamak için şu örneği anlatıyor: “ SAMGAZ Samsun’da saatte 12 bin 500 metreküp doğalgaz satıyor. Yani bütün Samsun saatte 12 bin 500 metreküp doğalgaz kullanıyor. Buna karşılık sadece Terme’deki OMV’nin kuracağı santral saatte 240 bin metreküp gaz yakacak. Bu aradaki oranı halk bilmediği için ‘Bak ne güzel iki yıldır kışın doğalgazla ısındık, Samsun’da hava kirliği kalmadı’ diyor. Meskenlerde ne kadar yoğun da kullanılsa bu kirlilik çok fazla belli olmuyor. Ama tek bir santral saatte 240 bin metreküp doğalgaz kullandığında atmosfere salınacak kükürtdioksit, karbondioksit, azotoksit miktarını bir düşünün. Bu veriler sadece tek bir santral için. Sahilde 15 km’lik alanda 6 santral için hesapladığınızda ortaya çıkacak zarar inanılmaz ölçüde olacaktır. Bunun altından kimse kalkamaz.” 53 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


TURİZM

Samsun Hayvanat Bahçesine ilgi her geçen gün artıyor…

Hayvanat bahçesindeki insanlık... Şehir yaşamında bırakın aslan ya da kaplanı, çocuklar kaz görmekten mahrum. 2005 Nisan ayından beri Karadeniz Bölgesi’nin ilk ve tek hayvanat bahçesi Samsun’da her gün ziyarete açık. Giriş ücreti son derece makul, öğrenci 25, tam 50 kuruş. 13 dönümlük alanda 27 türde 220 hayvan yaşıyor. Bahçenin, Dünya Hayvanat Bahçeleri Birliği’ne üyeliği ile daha tabii ve geniş bir alana taşınması gündemde. Mustafa BİLİK

K

aradeniz Bölgesi’nin ilk ve tek hayvanat bahçesi 2005 yılının nisan ayından bu yana Samsun’da ziyarete açık. Büyükşehir Belediyesi bu tür yerlerin halk üzerindeki olumlu etkisini dikkate alarak bahçe projesini hayata geçir-

meye karar veriyor. Projenin ilk adımı, Sevgi Kafe’nin hemen yanında iki tavus ve bir deve kuşu ile bir geyiğin sergilenmesiyle atılıyor. Bunlara iki ayı yavrusu ekleniyor sonra. Mini bahçe şehir halkının yoğun ilgisiyle karşılaşınca, giderek büyüyor 13

dönümlük bugünkü yerinde konuşlanıyor. Hali hazırda bahçedeki 17 kafeste 27 türden 220 hayvan yaşıyor. Aralarında birer aslan ve Shanghai Kaplanı mevcut. Yabani hayvanları sadece televizyonlardaki belgesellerde gören Samsunlular, ilk günden itibaren ayaklarına getirilen fırsatı çok iyi değerlendirmesini biliyor. Hayvanların ekmek elden su gölden ortamında vahşi tavırlarından uzak kalışları, baştaki korku ve endişeleri de yok ediyor.

BAHÇEDE TARIM DERSİ… Büyükşehir Belediyesi Veteriner Şube Müdürü Nurhan İşler, bahçenin şehre başka bir boyut kazandırdığını belirtiyor: “Samsun hayvanat bahçesi bir eğitim sahasına dönüştü. Anaokulundan üniversiteye varıncaya kadar birçok öğrenci hayvanat bahçesini gezerek bilgi ediniyor. İlköğretim okulları tarım derslerini burada işliyorlar. Bu derslerde öğrencilere hayvanları göstererek anlatmamız, zararsız olanlar ile bire bir temas kurmalarına imkan vermemiz, tahmin etmediğimiz faydalar doğurdu. Şehir yaşamında aslanı yahut kaplanı bırakın kaz göremeyecek olan öğrencilere kaz yumurtasına dokunma fırsatı veriyoruz. O an duyduğu hayret yüzüne yansıyan çocukları gördüğümüzde beklentinin dışında hayvanat bahçesinin olmazsa olmaz bir ihtiyaç olduğunu anladık.” . Bahçe özellikle yaz sezonlarında tatilciler ve turistlerin uğrak mekânlarından biri şimdi. Hafta sonları gün boyu doluyor neredeyse. Müthiş ilgi, bahçeyi genişletme ve çeşit sayısını artırma düşüncesini sürekli taze tutuyor. Kanatlı hayvanlara rağbet, diğerlerine nazaran biraz daha fazla. Samsun’un simgesi

54 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


Sülünler özenle çoğaltılıyor. İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün katkılarıyla tabiata salınıyor. Sülün, kene probleminin panzehiri. Karadeniz Bölgesi’ndeki sülünlerin günde ortalama 300 kene yiyor.

ÜREMEYE TREN ENGELİ… Hayvanların üremesinde coğrafi şartların yanı sıra güven ve huzur ortamı da etkili. Veteriner Şube Müdürü Nurhan İşler, bahçesinin çok yakınındaki tren yolu trafiğiyle; dur kalklardaki vagon çarpışmalarının hayvanlarda panik havası oluşturduğunu söylüyor. Gürültüye aldırış etmeden

için alan problemi çekiliyor. Bu nedenle bahçedeki aslan ve kaplan eşsiz durumda. Samsun henüz “Dünya hayvanat bahçeleri birliği” üyesi değil. Yönetim bu konu üzerinde çalışıyor. Ancak, birliğin kriterleri bir hayli ağır. Hayvanın refah ortamı birincil şart. Samsun’daki bahçenin büyüklüğü kültür eğitim faaliyetlerini kurtarabilecek çapta. Botanik bir ortamla birlikte nerede ne yapılabileceği araştırılıyor. İl Çevre ve Orman Müdürlüğü aracılığı ile Bakanlıktan Çakırlar korusu talep edilmiş.

BAHÇE TAŞINACAK MI? çiftleşen deve kuşları bile üreyemiyormuş. Deve kuşu Afrika’nın kurak çöllerinin hayvanı. Samsun ise aksine nemli. Deve kuşu yumurtaları kuluçka makinesine gönderilse de şimdiye dek, netice alınamamış. Sıfır nem ortamı isteyen bu yumurtalar Samsun’da çürüme yapıyor. Bir vatandaşın Avrupa’dan getirdiği nemi yok eden kuluçka makinesi, hayvanat bahçesinin son umudu. Bu denemeden başarı sağlanırsa, yavru deve kuşu da görebileceğiz. Samsun hayvanat bahçesinde barınma alanları dar. Bu yüzden damızlık hayvanlar ayrılıyor. Yavruları diğer hayvanat bahçeleri ile takas yöntemine gidilerek çeşit arttırılıyor. Örneğin Samsun’da yaban keçisi, Antalya’daysa yaban koyunu bol. Takas yapılıyor. Bursa’daki bahçeyle de dirsek teması var. Samsun’daki bahçede kaplan, puma, fil, zürafa gibi hayvanlar

Çakırlar korusunda hazır ve nazır bir botanik ortam bulunuyor. Bahçesinin oraya taşınması gündemde. Düvecik mev-

kiindeki ormanlık alan ise ikinci alternatif. Şu anki yerin en büyük avantajı, kolay ulaşılabilmesi. Asıl amaçsa, bahçenin fonksiyonelliğini artırmak. Örneğin, midilli atlarına binilebilmesi de arzu ediliyor. Hatta ziyaretçilere deve kuşuna binme imkanı dahi düşünülenler arasında. Tabi ki bunlar geniş sahada mümkün. Dünya Hayvanat Bahçeleri Birliği’ de hayvanların geniş alanlarda kalmasını diliyor. Bahçe her kesimden kişilerce ziyaret edilmekte. Küçük alanda teşhire, hayvan severler de tepkili aslında. Bahçe yakınında ikamet eden vatandaşlar kokudan rahatsızlıklar öte yandan. İlk öğretim öğrencilerine faydası sebebiyle, koku şikayetlerine kulak tıkanıyor şimdilik. Dünya birliğine üyeliğin katacağı zenginliğin, botanik hayvanat bahçesine dönüşmeye

ehemmiyet kazandırdığı ortada. Bu sayede hayvan takası yoluyla Samsun’a fil, zürafa gibi hayvanlar da gelebilir. Botanik bahçelerde, alanlar tamamen doğaya uygun, dolayısıyla tel örgüler kalkıyor. Nurhan İşler, maliyetini öğrendiklerinde, fil sevdasını ertelediklerini anlatıyor. “Bu faturaya değer miydi?” eleştirileri de öngörülerek, çekinilmiş açıkçası. Sadece Hindistan’dan Türkiye’ye nakil 220 bin lira imiş.

Hayvanat bahçesine giriş ücretleri çok makul; öğrenci 25, tam 50 kuruş. Bununla maliyetlerin kapatılamayacağı açık. Aylık gider 30 bin lira. Bilet geliri yarısına denk. Yakın gelecekte biletler zamlanmayacak. Esas gaye, sosyal hizmet. Öyle ki bahçe; dersleri asan öğrencilerden, evde kendisini fazlalık hisseden yaşlılara varıncaya kadar insanların varıp rahatladığı bir yer. Öğrenciler burayı tercih etmese, kafe köşelerinde vakit öldürecekti. Üstelik bahçede sigara içmek de yasak. Hafta sonları şehir dışı ziyaretçileri ağırlıkta. Hayvanların yavaş yavaş huzursuzlandıkları akşam ezanı vaktine değin kapılar her gün açık. Ayda bir, dezenfektasyon işlemi için birkaç saat ziyaretçi kabul edilmiyor.

Parazit önlemleri aksatılmıyor, çekinmeden gönül rahatlığıyla gezilebilir ama bahçede pikniğe elbet de izin yok. Keneye karşı her yerde her durumda dikkatli davranmayı öneriyor Nurhan İşler. Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, çok sevdiği bahçedeki iki adet Golden Retriever cinsi köpeği zaman zaman dışarı gezmeye götürüyormuş. Kafesten temiz çıkan köpeklerin dönüşte kenelendikleri görülebiliyormuş. 55 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


OTOMOTİV

Volkswagen’in pic-up modelinin adı “Amarok”

Y

eni Volkswagen Pick-up’ın adı Amarok olarak belirlendi. Amarok, Avrupalı bir üretici tarafından üretilen ilk pick-up olma özelliğini taşıyor.

man dillerinde “taşları sever” anlamına geliyor. Bu ülkelerde pick-up araçları çok yönlülüğü nedeniyle hem eğlence hem de ticari amaçlı olarak büyük ilgi görüyor.

Yeni Volkswagen Pick-up’ın adı Amarok olarak belirlendi. Kurt anlamına gelen “Amarok” Kanada’nın kuzeyi ve Grönland’da yaşayan Eskimolar’ın (Inuit) dilinden alındı. Eskimo halklarından olan Inuitler kurdu vahşi doğanın kralı olarak kabul ediyor. Amarok gücü, sağlamlığı, dayanıklılığı ve üstünlüğüyle etkileyici bir figür. Bu isim aynı zamanda bu aracın büyük pazarları olan Brezilya ve Arjantin’de konuşulan Ro-

Amarok bir Avrupalı üreticinin ürettiği bu sınıftaki ilk araç olma özelliğini taşıyor. Volkswagen Grubu’nun büyüme stratejisinde önemli bir bileşeni oluşturan Amarok aynı zamanda Volkswagen için yeni bir araç sınıfına giriş anlamına geliyor.

56 SAYI 9 / TEMMUZ 2010

Sıfırdan üretilen Volkswagen Amarok, dört tekerlekten çekişe sahip çift kabinli bir pick-up olarak pazara sunulmaya

başlanacak. Araç sadece en gelişmiş, sağlam mühendislik özelliklerini değil, aynı zamanda verimli motorları ve güncel Volkswagen tasarımının izlerini de taşıyor. Motorda gelecek neslin en gelişmiş teknolojiye sahip, güçlü ve verimli common rail turbo dizel enjeksiyon (TDI) sistemi kullanılacak. Amarok’un yakıt tüketimi ve egzoz atıkları pick-up kategorisindeki yeni en iyi değerleri oluşturacak. Amarok’un önce 2010 yılında Güney Amerika’da ardından Avrupa, Türkiye ve Afrika ile Avustralya’da sunulması planlanıyor. Her türlü yol koşulunda işinin başında


şartlarda yarışçıların ancak yarısının elde edebildiği bir başarı olması açısından dikkat çeken bir başka nokta ise Amarok destek ekiplerinin hiçbir yara bere almadan yarışı tamamlamış olmasıydı.

Dünyanın yakıt tüketimi en düşük pick up’ı olma iddiası

Amarok, en dik yamaçların ve en çetin arazi koşullarının üstesinden geliyor. Seçime bağlı dört tekerlekten çekiş 4 MOTION ve ayrıca yokuş kalkış-yokuş iniş desteği ile 45 derecelik eğimi basit bir yol koşuluna dönüştürüyor.

Ağır yükler problem değil

Rallisi’nde Volkswagen Motor Sporları takımının destek aracı olarak yer aldı. Güney Amerika’nın en zorlu yollarından 5.600 millik bir daireyi kapsayan parkurda Ralli’nin resmî destek aracı olan 35 Volkswagen Amarok’tan oluşan bir filo hem Volkswagen Motor Sporları takımına hem de yarışın organizatörleri olan Amaury Spor Organizasyonu’na (ASO) eşlik etti.

Volkswagen Pick-up’lar Amarok pick-uplar içinde seyahat eden destek ekipleri, Şampiyon Volkswagen Yarış Touareg’lerinden farksız bir performans sergileyerek yarışın 14 ayağının hepsini tamamlamayı başardı. Normal

Yüksek rakımlarda, yüksek sıcaklıklarda ve benzin istasyonlarının birbirinden oldukça uzak olduğu bu tip bölgelerde, motor verimliliği bir aracın başarısının kilit noktası. Dağ geçişleri ve dünyanın en kurak çölü Atacama ile mücadele edildiği bu rallide kurallar yarışa katılan tüm araçların tek depo ile en az 800 kilometre yol katetmesini öngörüyor. Amarok’un menzili mi? Tek depo ile 1000 km.

Her türlü yol koşulunda sağlam ve güvenli En zorlu yol şartlarının üstesinden gelecek şekilde tasarlanan yeni Amarok, arazi koşullarında ya da stabilize yollarda fren mesafelerini önemli ölçüde azaltmak amacıyla Elektronik Diferansiyel Kilidi (EDL) ve Off-Road ABS sistemi ile sunulmakta olan bir araç. Ralli araçlarının amacı azami hızlarıyla kum tepelerini aşmakken, destek araçlarının çok daha “güvenliğe öncelik veren” bir donanıma sahip olmaları gerekiyor. Yokuş Kalkış Desteği, Yokuş İniş Desteği ve gelişmiş Elektronik Dengeleme Programı’nın (ESP) bütünü, Amarok’un her türlü parkura uyum sağlayabilmesini sağlarken her arazi koşulunda sürüş güvenliği ve üstün bir sağlamlık özelliği de sunuyor.

400 Nm’lik tork, Amarok’un 2800 kg’a varan ağır makineleri, römorkları, tekneleri ya da karavanları çekmesine imkân veriyor. Kaslı yapısı ve sınıfının en geniş yükleme alanına sahip olma özelliğini barındırıyor bünyesinde.

Dilediğinizce yol yapın Tek bir depo yakıt ile 1000 km yol kat eden Amarok, Common Rail püskürtme teknolojisiyle donatılmış yeni nesil TDI motoru ile kullanıcısına kendi sınıfında en düşük yakıt tüketimini sunma iddiasında. Henüz Türkiye’ye gelmeden önce Amarok’a, gücünü, dayanıklılığını ve arazi performansını sergilemek için büyük bir fırsat verildi ve Amarok, zorlu Dakar 57 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


SİNEMA GECE GÜNDÜZ Tür : Aksiyon / Komedi / Gerilim Gösterim Tarihi : 9 Temmuz 2010 Yönetmen : James Mangold Senaryo : Patrick O’Neill Yapım : 2010, ABD , 110 dk. Oyuncular : Tom Cruise (Roy Miller) , Cameron Diaz (June Havens) , Peter Sarsgaard (Fitzgerald) , Jordi Mollà (Antonio) , Viola Davis (Director George) Filmin konusu: Oldukça sıradan bir yaşam süren ve yalnız bir kadın olan June (Cameron Diaz), kız kardeşinin evliliği için hazırlık yapmaktadır. Tesadüf eseri gizli bir ajan olan Milner (Tom Cruise) ile karşılaşır. June, Milner’la tanışmalarının ardından bir yandan tehlikeli bir yandan da eğlenceli bir dizi maceranın içine düşer. Ama ne yaparsa yapsınlar, tesadüfler onları hep bir araya getirecektir.

SİHİRBAZIN ÇIRAĞI Tür : Macera / Aksiyon / Fantastik Gösterim Tarihi : 16 Temmuz 2010 Yönetmen : Jon Turteltaub Senaryo : Carlo Bernard Yapım : 2010 Oyuncular : Nicolas Cage (Balthazar Blake) , Monica Bellucci ( Veronica) , Alfred Molina (Horvath) , Toby Kebbell (Drake Stone) , Jake Cherry (Genç Dave) Filmin konusu: Bu epik fantastik filmde Dave (Baruchel), Balthazar Blake adında tuhaf biri (Cage) aniden hayatına girdiğinde fizik dersinden geçmeye çalışan ve rüyalarının kızı Becky’den (Palmer) randevu koparmaya çalışan bir üniversite öğrencisidir. Balthazar’ın günümüzde bir sihirbaz olduğu ortaya çıkar, aynı güce sahip hatta kendi gücünü aşan birini bulmak için uzun süredir arama yapmaktadır. Ancak kötü bir kişi olan ve uzun zamandır rakibi olan, Maxim Horvath (Molina), sadece Blake ve Dave’i değil tüm New York şehrini tehdit eder, bahtsız Dave gönülsüz de olsa Balthazar’ın koruması altına girer, Dave’e hızlı bir sihirbazlık sanatı ve bilimi eğitimi verir. Bu alışılmadık ortakların, Horvath ve karanlığın güçleri günümüz Manhattan’ını mahvetmeden önce birlikte durdurması gerekmektedir. Dave’in “Sihirbazın Çırağı” olma aşamasında eğitimini tamamlamak, şehri kurtarmak ve kızın gönlünü fethetmek için tüm cesaretine ihtiyacı olacaktır.

SON HAVA BÜKÜCÜ Tür : Macera / Fantastik / Aile Gösterim Tarihi : 23 Temmuz 2010 Yönetmen : M. Night Shyamalan Senaryo : Michael Dante DiMartino , Bryan Konietzko , M. Night Shyamalan , Michael Dante DiMartino (Kitap) , Bryan Konietzko (Kitap) (Kitap) Görüntü Yönetmeni : Andrew Lesnie Müzik : James Newton Howard Yapım : 2010, ABD Oyuncular : Noah Ringer (Aang) , Nicola Peltz (Katara) , Jackson Rathborne (Sokka) , Dev Patel (Zuko) , Seychelle Gabriel (Yue) Filmin konusu: Zaman boyutunda ileriye doğru sıçrama yapan Dadı McPhee, kocasının savaşa gitmesinden sonra aile çiftliğini tek başına çekip çevirmeye çabalayan genç anne Bayan yan Green’in (Maggie Gyllenhaal) kapısında belirir. Bayan Green’in çocuklarının başının dertte olduğunu fark eder. Eve yerleşen, hiç de ayrılmaya niyeti olmayan küstah ve iğrenç iki kuzene karşı mücadele vermektedirler. Uçan motosikletlerle heykellerin, ağaçlara tırmanabilen bir domuz yavrusunun ve en olmadık anlarda ortaya çıkan yavru bir filin yardımıyla harekete geçen Dadı McPhee, küçük yaramazlara yepyeni beş ders öğretmek için büyülü güçlerini kullanacaktır. 58 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


59 SAYI 9 / TEMMUZ 2010


AAAAAAAA

60 SAYI 3 / OCAK 2010


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.