Haber Revizyon Dergisi Şubat 2013

Page 1




İmtiyaz Sahibi R. Aytekin TÜRKER

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Arzu ATASOY Genel Koordinatör Halil PETEK Grafik Tasarım Emir KARAGÖL

Şahin MENGÜ

Operasyon Sorumlusu Caner BERDİCİ

“Kürdistan’ın En Önemli Ayağı Türkiye’dir.”

Halkla İlişkiler Merve PETEK

Reklam Yönetimi Gülbin SERTOĞLU

Hukuk Danışmanı Av. Zihni Levent DURAK Av. Mevlüt AYDIN Danışma Kurulu Cahit ÜLKÜ Erol CANDABAKOĞLU Alaaddin SİNAN İsmail Ahmet ORHUN Mustafa DURDUDİLER Mustafa KESKİN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Aydın ÇELİK Şahin MENGÜ Ethem BAKAR Katkıda Bulunanlar Rafael SADİ Cahit ÜLKÜ Sunay AKIN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Dr. Haydar DÜMEN İsmail Ahmet ORHUN Avraham İŞCEN Nazır ŞENTÜRK M. Metin YILGÖR Onur BELGE Fırat KORSAN Emir YILGÖR Sefa ZENGİN Aysun CİNSÇİÇEKÇİ Egemen TÖRELİ

ŞUBAT 2013 SAYI: 5 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv

Sunay AKIN

Aşkın semti neresi mi?

Freedom in your hands!

FRANSA MALİ’DE DİĞERLERİ NEREDE?

GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?

FİYAT:

10 KKTC:

11,5

Başkan: “SAVAŞ ÇIĞLIKLARI ATILDIKÇA ALTIN YÜKSELİR”

İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU

EQUALITY AT WORK PLATFORM

KIRMIZI İPİN GİZEMİ Kan, Toprak, İnsan

BUGÜN 33.GÜN

HİÇ MÜLTECİ OLDUN MU?

Have You Ever Been a Refugee?

Sevginde sebep arama!

Bölge Haber Temsilcileri Güney Doğu Anadolu: İbrahim H. KARACA Ege: Ülkü AKTAŞ Karadeniz: Şükrü YAVUZ Avrupa: Reha ERUS İletişim Çözümleri www.coordination.tv

Baskı Dünya ‘Globus’ Basımevi 100. Yıl Mah. Bağcılar - İSTANBUL Tel: 0212 440 28 78 Ücretsiz Danışma: 0800 219 20 24 - 25 Baskı: DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. Dağıtım: DÜNYA SÜPER DAĞITIM Abone Dağıtım: Traffic Kurye Tel: 0212 217 06 26 Çözüm Ortağımız

ATS Elektronik Güvenlik Sistemleri San. Tic. ve Ltd. Şti. www.ats.gen.tr Yayın Türü Ulusal, Süreli, Aylık

Yönetim Yeri Hürriyet Bulvarı ATS Plaza No:129 Beylikdüzü / İstanbul

İletişim 0212 875 5 880 – 0544 875 5 880 haber@haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com

@Haberrevizyon

www.facebook.com/haber.revizyon

ISSN 1304 - 8813

Haber Revizyon Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Haber Revizyon Dergisi’nin tüm hakları R. Aytekin TÜRKER’e aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. Makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarlarına aittir. Yazılı izin alınmadan, kaynak gösterilse dahi kullanılamaz.

BASIN HÜRDÜR, SANSÜR EDİLEMEZ.


E

ditör’den

Merhaba Sevgilinin Günü,

Hello the Day of the Beloved,

Sevgi nedir? Kim içindeki gerçek sevgiyi tanıyabiliyor? Kim, önce kendini sevebiliyor? Kim, neyi seviyor? Neden seviyor?

What is love? Who can recognize the real love in himself? Who can first love himself? Who loves what? Why does he love?

Yalnızca insanlığa değil bütün evrene armağandır sevgi. Yıldızların evrenin sonsuzluğuna sarılmasıyla başlar bu güzellik… Kıskançlıklarla devam eder. Gökyüzündeki Ay’ın Güneş’ten Dünya’yı kıskandığı gibi öyle seviyordur ki Ay, “her gün, her an beni yaşasın” diye sarılmıştır Dünya’ya. Tüm varlıklara seslenir; “ben varım, seviyorum, birlikteyim!” diye… Bazen solar, bazen de ‘dolunay’ deriz ya, öyle çılgınca, öyle mutlulukla parlar. Kendisini hissettirir gelgitleriyle; okyanuslar hareketlenir sevgisinden.

Düşünün ki kimler taklit etmedi Ay’ı? Kimler aşkından sevgisinden, dönen Dünya’nın içinde dönmedi? Kimi kendi etrafında hissetti tüm evreni, kimi sevgilisinin evinin etrafında. Kiminin de sevgisinden dönen bir başı vardı zaten. Kim sevgisini tanımlayabiliyor ki? Kim annesini sevdiğini söylerken, ‘kedimi de çok seviyorum’ diyebiliyor? Sevgi, düşüncelerimizde küçülüyor. Oysaki sevmek, inanmaktır. Sevgide kavram yoktur. Tektir. Önce Yaradanını, sonra kendini sevmelisin ki sevgiyi yaşatabilesin. Sevginde sebep arama!

Love is not only a gift to humanity but also a gift to the whole universe. This beauty begins with the stars embracing the depths of space in the universe. Then jealousy begins. So much does the Moon love the Earth, just like its jealousy to the Sun, that he holds on to her with a desire to be together every day and every single moment. He calls out to all the creatures saying; “I exist, I love and I am together!”. Sometimes he fades away and sometimes shines brightly and crazily just like the “full moon”. He makes himself felt with the tides that the oceans move with his love. Think whoever has never imitated the Moon? Who has never whirled in the world with his passion and love? Some felt the whole universe all around themselves and some around the house of their lovers. And some already had a head twirling with their love. Who can make a definition of his love? Who can say ‘I love my cat, too” while he says he loves his mother. Love is corrupted in our thoughts. However, loving means believing. There’s no concept in love. It is unique. You should first love your God then yourself so that you can make love live longer. Do not search for any reasons in your love!

İçinde yaşadığın sevgi ile kurulmuş bir hayat varken paylaş.

AMACIN NE OLURSA OLSUN, İÇİNDEKİ SEVGİNLE YAP…

While you still have a world built with love, share it. NO MATTER WHAT YOUR PURPOSE IS, DO WHAT YOU HAVE INSIDE WITH LOVE…

ker r ü T n i k e t R. Ay


6 8

10 14 20

24

30 34 36

38 40

VALİ AMCA ONE DIRECTION’I TÜRKİYE’YE GETİR… İstanbul’dan Yaşam Öyküleri / Nazır ŞENTÜRK

Sirkeci’de Bir Kırmızı At

İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU EQUALITY AT WORK PLATFORM

BUGÜN 33.GÜN TÜRKİYE İHRACATÇILAR MECLİSİ BAŞKANI MEHMET BÜYÜKEKŞİ :

iHRACATÇILARA GÜVENİN GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ ? İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Alaaddin KAMEROĞLU SAVAŞ ÇIĞLIKLARI ATILDIKÇA ALTIN YÜKSELİR

RÖPORTAJ

M. Metin YILGÖR

FRANSA MALİ’DE DİĞERLERİ NEREDE? İsmail Ahmet Orhun

Gündem Deyince…

Şahin MENGÜ

FEDERALİZME GİDEN YOL HİÇ MÜLTECİ OLDUN MU? Have You Ever Been a Refugee?


Sunay AKIN

Aşkın semti neresi mi? Haydar DÜMEN

CİNSELLİĞİN NERESİNDEYİZ? Avraham İŞCEN

KIRMIZI İPİN GİZEMİ Arif VERİMLİ

İNTİHAR Aysun CİNSÇİÇEKÇİ

Konut Sektöründe Tüketicinin Yaşadığı Sorunlar Rafael SADİ

TEL-AVİV YAFO AMA İSRAİL’İN BAŞKENTİ DEĞİL... Doç. Dr. Cumhur MUMCU

Müzakerelerde Güven ve Kilitlenmeye Etkileri

Sevgi ERSOY

Sevgililer Günü için

SEVGİLİYE EN GÜZEL HEDİYE

1 NUMARALAR KALDIĞI YERDEN Sefa ZENGİN

O HALDE KAPATALIM GİTSİN! EGEMEN TÖRELİ

ASTROLOJİ

48 50 52 54 56 58 64

66 68 70

74 76


Haber

A C M A Ü T VALİ I ’ N O I T C E R I D E N O Doğrudan iletişim için etkili araçlar olan sosyal medya araçları, devlet yöneticilerinin de halkla direk iletişim kurmak için kullandıkları araçlar arasında. Dijital yerli diye tanımlanan yeni nesil çocukların, dijital göçmen olan yetişkinlerden sosyal medya kullanımı konusunda çok ileride oldukları bir gerçek. Bir diğer gerçek de sosyal medyanın, özellikle özel kurum ve kuruluşların hedef kitlelerine ulaşmaları için önemli yatırımlar yaptıkları bir alan olduğu. Doğrudan iletişim için etkili araçlar olan sosyal medya araçları, devlet yöneticilerinin de halkla direk iletişim kurmak için kullandıkları araçlar arasında. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da devlet insanları arasında sosyal medyayı son zamanlarda en yoğun kullanan isimlerden birisi. Etkili iletişimin önemini birçok yerde vurgulayan ve gerek diğer bürokratlara gerekse alt

kadrolarına da bir anlamda örnek olan Vali Mutlu’nun sosyal medyaya girişi çok eskilere dayanmasa da şimdiden twitter’da takipçi sayısı yüz binin üzerine çıktı. İstanbul Valisi'nin bir “twitter” hesabı olduğunu ve bunu kendisinin yönettiğini öğrenen çocuklar, hazine bulmuşçasına yazdılar Vali’ye. Çocuklar kar tatili dileklerini, İstanbul’u yöneten en yetkili resmi makama kendileri ulaşmanın mutluluğu ve özgürlüğüyle yazarken görülen şu oldu ki; makamlar yetişkinlerin dünyasında anlamlı. Çünkü çocukların gözünde O ne bir “Vali Bey” ne “Sayın Valim” ne de Sayın Hüseyin Avni Mutlu. Onlar için yalnızca “Vali Amca”.

8

www.haberrevizyon.com


Haber

… R İ T E G E Y ’ E ÜRKİY Vali Mutlu, ailelerinden birisiyle konuşuyormuşçasına doğal ve rahat bir şekilde yazan çocuklara bire bir yazdığı cevaplarla bazen bir baba bazen de bir büyükbaba gibi “şimdi uyku zamanı, sabah erken kalkacaksınız” diye seslendi. Kendisine yazan herkese samimi ve kararlı ifadelerle cevap veren Vali Mutlu, yetişkinler için de örnek bir ebeveyn tutumu sergilemiş oldu. Çocuklar da karşılığını hemen verdiler bu samimi yaklaşımın. “Kar tatili olsun-olacak mı” yazışmaları, bir zaman sonra da çocukların Vali Mutlu’ya; “Vali amca, n’olursun 1D’yi (One Direction) Türkiye’ye getir!” gibi çocuksu hayal ve dileklerini ifade ettikleri tweetlerle devam etti.

Haber Revizyon, İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu’ya, konuyla ilgili görüşlerini sordu. Haber Revizyon: Sosyal medya kullanımı bir Vali için neden önemli?

Hüseyin Avni Mutlu: İstanbul bir ülke gibi; biz de iletişimin ve sosyal medya kullanımının yüksek olduğu bir çağda yaşıyoruz. Sosyal medya daha geniş kitleye ulaşmakta çok etkili. İletişimi seven bir insan olarak dinamik buluyorum. Yöneticinin halkla daha yakın, beraber olmasını sağlıyor. Haber Revizyon: Sosyal medya kullanımı size neler öğretti?

Hüseyin Avni Mutlu: Sosyal medya halkla birleşmeyi sağladı. Diyaloğu kuvvetlendirdi. Halkın beklentilerini anında görüp çözüm üretmemize yardımcı oldu. Kar yağışından sebep yüzlerce mesaj aldık öğrencilerden. Hatta yarıyıl tatilinde bu öğrencilerden bazılarını davet edip ailecek ağırlayacağız. Kısacası birleşimi ve paylaşımı artırdı.

Haber Revizyon: Sizin bu yaklaşımınız, Valilikte çalışan diğer yöneticileri nasıl etkiledi? Hüseyin Avni Mutlu: Neredeyse tüm çalışanların “twitter” hesabı oldu ve takibe başladılar. Tabii ki olumlu etkileri oldu. Anlık olayları, tepkileri daha kısa sürede öğrenir olduk.

9

www.haberrevizyon.tv


Bakış İstanbul’dan Yaşam Öyküleri Nazır ŞENTÜRK

Sirkeci’de Bir Kırmızı At

S

ANKİ gök delinmişti; yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Soğuk lodosla savrulan yağmur suları buz taneciği gibi çarpıyordu insanlara.

Boynuna biriken yağmur sularını silkeledi, omuzlarını gerdi. Kırmızı At’a göz ucuyla baktı, umursamaz tavırla yürüdü. Elektronik mağazasına girdi. Yağmur, olanca hızıyla yağıyordu.

Ara sokaklardan ana caddeye dura kalka yol alan araçlar sıkışıp kilitlenmişti. Yağmurla lodosun hızına inat, trafik durma noktasına gelmişti. Mercan Yokuşu’nun ara sokaklarından Sirkeci’ye yük taşıyan at arabasının sürücüsü, kol ağızları yıpranmış deri ceketinin yakalarını kaldırmış, morarmış etli dudakları arasına sıkıştırdığı sigarasını çekiştiriyor, arada bir kırbacını Kırmızı At’ın sırtına, kalçalarına vuruyordu. Her kırbacı şaklattığında Kırmızı At’ın sırtında yol yol iz kalıyordu. Islak derisini donduran soğuk lodosun üstüne kırbaç, Kırmızı At’ın canını yakıyordu ki; hayvan her kırbaçtan sonra daha sıkı adım atıyor, ardındaki yük dolu arabayı sürüklüyordu.

Arabacının gözleri Kırmızı At’ın dik duran kulaklarına odaklanmıştı. Yağmurun şiddeti Büyük Postane’nin önündeki şemsiye satıcısı genci coşturuyordu. Kafasına geçirdiği mavi yağmurluğuyla korunuyor, iki eline desteklediği şemsiyeleri önünden koşturarak geçen insanlara, “İthal bunlar, al vatandaş!...Yağmurda, doluda, karda, ithal şemsiye kullan!..” . Yıkıyordu ortalığı; işi de tutturmuştu. Yağmurdan korunmak için bir an önce şemsiyenin altına girmek isteyenler pazarlık yapmaksızın, fiyat sormadan şemsiyeyi şöyle bir açıyor, başının üstünde tutup ardından cebine davranıp para çıkarıyor, alıyordu. Şemsiye satıcısı genç, her satıştan sonra daha bir iştahla, “Gel! Geel!” ünlemesiyle satışını yapıyordu. Kırmızı At, canını dişine takarak sürüklediği yük dolu arabayı elektronik mağazasının önüne dek çekti. Burnundan oluk oluk buhar fışkırıyordu. Meşin ceketli arabacı zıpladı indi, kamçısının ipini topladı avucuna...

www.haberrevizyon.com

Kırmızı At’ın tüyleri kabarmış; arada bir titriyor, yerinde tepiniyor, huysuz huysuz kişniyordu. Meşin ceketli arabacı, elektronik mağazasının vitrininden dışarıyı seyrediyor, çayını yudumluyordu. Kırmızı At, yerinde birkaç kez tepindi, hamutundan çıkmak ister gibi gerindi, arabayı ileri geri çekti. Kimsenin aldırdığı yoktu. Bir süre sonra meşin ceketli arabacı içeriden çıktı, huysuzlanan Kırmızı At’a, “Dek dur lan, Kırmızı! Bozma kafamı hergele!” diye bağırdı. Kırmızı At, hamuttan kurtulmak için çabalıyor, sanki boynunu acıtan bir şey varmış gibi rahatsızlanıyordu. Meşin ceketli arabacı söylendi, söylendi ve kırbacı Kırmızı At’ın ayaklarında, bacaklarında, kafasında birkaç kez şaklattı. Sirkeci’nin orta yerinde, meşin ceketli arabacı azmış kudurmuştu!..

10

Karşı sokağın ucundaki eski iş hanının merdivenlerinden olayı izleyen iri yarı palabıyıklı adam, “Lan arabacı, vurma Kırmızı At’a” diye uyardı. Arabacı, şöyle bir başını çevirdi, eliyle ‘hadi be!’ der gibi yaptı. Palabıyıklı adam merdivenlerden hızla indi, koşarak geldi arabacının yanına, hırsla baktı. Arabacı tırstı. Kamçıyı indirdi usulca... Palabıyıklı adam, Kırmızı At’ın sırtına etli kıllı ellerini sürttü, arabacıya; “Hasta lan bu hayvan, sen hasta halinden bilmez misin hergele!” dedi. Arabacı, kısık bir sesle, “Huysuzluğu üstünde bugünlerde” diye mırıldanıp alttan aldı. Palabıyıklı iri yarı adam döndü, yürüdü... Sırtındaki yük semeri kalçaları üstünde ırgalanıyordu. Elektronik mağazasının kapısı önünde dikilen çırak, arabacıya, “Hamal Deli Rıza derler ona” dedi, girdi içeri.

www.haberrevizyon.tv


1

www.haberrevizyon.tv


Haber The leaders of the business world have combined their efforts for the equality of men and women at work. The Equality at Work Platform, which is a task group under the roof of the World Economic Forum (WEF), has been established to fight against social inequality of genders in Turkey and has given a start to its efforts under the auspices of the Ministry of Family and Social Politics.

İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU

İş dünyasının liderleri işte kadın-erkek eşitliği için el ele verdi. Toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikle mücadele vermek için Dünya Ekonomik Forumu (DEF) çatısı altında oluşturulan görev grubunda yer alan ve Türkiye’de ekonomik alandaki cinsiyet uçurumunu en aza indirmek üzere harekete geçen İşte Eşitlik Platformu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın himayesinde çalışmalarına başladı.

EQUALITY AT WORK PLATFORM

12

www.haberrevizyon.com


Haber Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma ŞAHİN

Pl

Th

atformun kuruluş amacı ve hedeflerinin paylaşıldığı, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde düzenlenen basın toplantısına, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile platformun eş başkanları Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ve Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ev sahipliği yaptı. Bakan Şahin, toplantıda yaptığı konuşmada, platformun, ortak sorunlara ortak çözüm bulunabileceğinin bir göstergesi ve ortak aklın bir sonucu olduğunu dile getirdi.

Artık kafa gücü''nün önem taşıdığı Ferit ŞAHENK bir dünya düzeninde yaşandığını kaydeden Şahin, ''Toplumun yarısının kafasını yok saydığınız, engelli potansiyelini kullanmadığınız, yaşlısını yok saydığınız bir potansiyelle hiçbir hedefe ulaşamazsınız'' dedi. Şahin, Türkiye'nin iddialı bir ülke olduğunu, küresel oyuncu olmayı hedeflediğini belirterek, ''En temel şey, güçlü toplum, beşeri sermaye. Doğan herkese, cinsiyeti, bölgesi ne olursa olsun, annesi babası kim olursa olsun, doğduğu zaman fırsat eşitliği vermek, onu doğduktan sonra her türlü imkandan istifade edecek şekilde hayata hazırlamak ve önündeki engelleri kaldırarak potansiyelini artırmak ve sürdürülebilir kalkınmada ondan istifade edecek duruma gelmek... İşte bunu başarmamız gerekiyor'' diye konuştu.

‘’Bir Dakika, Elimde Şu İş Var.’’

Hayat planlandığı zaman ‘’iyi bir eş’’, ‘’iyi bir anne’’, ‘’iyi bir iş kadını’’ olmamak için bir sebep bulunmadığını belirten Şahin, şöyle devam etti: ‘’Ben rahmetli annemden biliyorum; ev kadını aynı zamanda müzik dinleyip, yemek yapıp, bebek sallayıp, telefonla konuşabiliyordu. Bu bize ait bir şey, bunu ekonomik potansiyel içine katalım. Ben eşime ikinci işi söylediğim zaman ‘Bir dakika elimde şu iş var’ diyor. Ama biz aynı anda yapabiliyoruz. Dolayısıyla bizim gücümüzü kullanmamız ülkenin kalkınma hamlesindeki en büyük güçtür’’. Şahin, kadınların imtiyaz istemediğini vurgulayarak, ‘’Fırsat eşitliği; ehliyetimize ve liyakatimize göre imkanların sağlanmasını istiyoruz’’ dedi.

e Minister of Family and Social Politics Fatma Şahin, the Chair of the Board of Directors of Sabancı Holding Güler Sabancı and the Chair of the Board of Directors of Doğuş Holding Ferit Şahenk as the co-chairs of the Platform hosted the press conference which took place at the Prime Ministry Office of the Dolmabahçe Palace where the purpose and the objectives of the Platform have been shared.

Güler SABANCI

In her speech at the press conference Minister Şahin expressed that the Platform is an indicator that common problems may have common solutions and it is a result of shared wisdom.

Şahin, who stated that brain power holds high importance in today’s world order, said; “You cannot achieve any goals with a potential where you disregard half of the society’s brain, don’t use the potential of the disabled and ignore the old”. As she stated that Turkey is a challenging country and aims to become a global player she continued; “The basic thing is the strong society, the human capital. Providing equal opportunities to everybody no matter what sex they are, no matter where they were born and no matter who their parents are and preparing them to life where they will be granted with all kinds of resources, increasing their potential by removing the obstacles they face and being in a situation where we benefit from them in sustainable development. This is what we need to succeed”.

‘’Wait a Minute; I am Busy With Something Else.” Şahin who stated that if life is planned there is no reason for not becoming “a good wife”, “a good mother” and “a good businesswoman” continued: “I know it from my late mother; a housewife could listen to music, cook, put the baby to sleep and speak on the phone at the same time. This is something that we possess and let’s put this together with the economic potential. When I ask my husband to do another task while he is doing something else he says; “wait a minute, I’m busy with something else” but we can deal with multitasks. Therefore, our using this dominance also is a great power in the country’s development movement. While stressing that women do not want any privileges Şahin said; “equality of opportunities; we want opportunities to be provided according to our capabilities and competence’’.

13

www.haberrevizyon.tv


Haber İşte Eşitlik Platformunun Hedefleri

Objectives of the Equality at Work Platform

Türkiye'de kadınların ekonomiye katılımı sürecinde cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla kurulan ''İşte Eşitlik Platformu'', kamu, özel sektör, STK'lar, akademisyenler, medya ve DEF işbirliğini kapsayan çok paydaşlı bir yapıdan oluşuyor.

The Equality at Work Platform which has been established to achieve gender equality in women’s involvement in the economy, is made up of a structure where there is a cooperation of multi-shareholders such as the state, private sector, NGO’s, academics, media and the WEF.

Ülkelerin, kadınların iş hayatına katılım ve onlara sunulan fırsatlar açısından değerlendirildiği ve sıfırdan 1'e kadar puanlandığı indekste, Türkiye'nin 2012 notu 0.414 oldu. Platform ile bu notun 3 yılda yüzde 10 seviyesinde yükseltilerek 0.455'e ulaşması hedefleniyor.

In the index where countries, women, participation to business life and the opportunities provided are evaluated and given points from zero to one, Turkey has scored 0.414 for 2012. It is aimed with the Platform that this score will show a 10 percent increase within the next three years and reach up to 0.455.

''İşte Eşitlik Platformu''nun çıkış noktası, 2006'dan bu yana her yıl DEF tarafından hazırlanan ''Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu''nda Türkiye'nin ''Ekonomik Katılım ve Fırsatlar İndeksi''ndeki yerinin 3 yıllık bir süreçte yüzde 10 seviyesinde yukarı taşınması olarak açıklandı.

The starting point of the ‘’Equality at Work Platform” is announced to be the 10 percent progress during the last three years that Turkey has shown in the “Economic Participation and Opportunities Index” of the “Cultural Gender Gap Report” of the WEF.

Türkiye'nin önde gelen 55 şirketinin katıldığı ''İş Yerinde Kadının Durumu ve İyi Uygulama Örneklerinin Tespiti Anketi''nin sonuçlarına göre, firmaların toplam istihdamının yüzde 36'sını kadınlar oluştururken, bu oranın beyaz yaka çalışanlarda yüzde 45, mavi yakalılarda ise yüzde 10 seviyesinde olduğu görülüyor.

According to the results of the “The Condition of Women at Work and Determination of Good Practice Models Inventory” which 55 leading companies of Turkey have taken part in; it is seen that women consist of a 36 percent of the total employment of companies where this percentage is divided to a 45 percent among white collars and 10 percent among the blue collars.

‘’İşte Eşitlik Bildirgesi’’

‘’Declaration of Equality at Work’’

Geçen yıl Ocak ayında gerçekleşen DEF kapsamında Türkiye, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in katılımı ile toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda temsil edildi.

Last year in January, Turkey was represented by the Minister of Family and Social Politics Fatma Şahin on social gender equality at the World Economic Forum. The decision of cooperation with the WEF after Turkey’s representation in an area other than economy for the first time has been the beginning point of the Equality at Work Platform.

Türkiye’nin ilk defa ekonomi dışındaki bir alanda temsil edilmesinin ardından DEF ile başlatılan işbirliği kararı ‘’İşte Eşitlik Platformu’’nun başlangıç noktası oldu.

When participation of the private sector was brought to the agenda, the consultations of the WEF and the Ministry of Family and Social Politics ended up with the designation that the Chair of the Board of Directors of Sabancı Holding Güler Sabancı and the Chair of the Board of Directors of Doğuş Holding Ferit Şahenk would be the co-chairs of the Platform.

Özel sektör desteğinin gündeme gelmesi ile beraber DEF’in ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın karşılıklı istişareleri sonucu projenin eş başkanları; Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ve Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk olarak belirlendi. Oluşturulan proje grubu içinde Doğuş Holding ve Sabancı Holding’ın yanı sıra Turkcell, Coca Cola, Boyner gibi şirketler de görev üstlendi. Platformun ilk üyelerini yerel şirketler, Türkiye’deki uluslararası şirketler ve DEF üyeleri oluştururken, grubun farklı şirketlerin katılımı ile büyümesi hedefleniyor. Platform, tüm özel sektör kuruluşlarının üyeliklerine açık. Toplantıda, Türkiye’nin önde gelen şirketleri ‘’İşte Eşitlik Bildirgesi’ne imza attı.

Güler SABANCI

The Platform is open to all the members of the private sector companies. Leading companies of Turkey have also signed the “Declaration of Equality at Work’’.

Ferit ŞAHENK 14

www.haberrevizyon.com

Besides Doğuş Holding and Sabancı Holding, companies such as Turkcell, Coca-Cola and Boyner have also taken responsibilities among the established project team. The first members of the project are consisting of local companies, international companies in Turkey and the members of the WEF and it is aimed to expand the group with the involvement of other companies.


Haber Cinsiyet temelli ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik ilkelere gönüllü olarak uyacaklarını ve ülke genelinde bu ilkelerin yaygınlaştırılmasında öncü olacaklarını taahhüt eden şirketler, bu amaç için güvenilir sistemler kurmak ve alınan yolu şeffaf biçimde raporlamak için de söz verdi.

Companies who declared their commitment to voluntarily act upon the principles aiming to eliminate gender based discrimination and pioneer the popularization of these principles all over the country have also made promises on setting up trustable systems for this purpose and reporting the progress transparently.

Şirketlerin imza attığı bildirgede yer alan maddeler şöyle: ''İnsan haklarına saygılıyız; tüm çalışanlarımıza eşitlik temel ilkesi ile davranırız; kadın, erkek çalışanımızın cinsiyet farkı gözetmeksizin sağlık, güvenlik ve refahlarını sağlarız; kadınların iş gücüne katılımını özel olarak destekleriz; kadın-erkek fırsat eşitliği kriterlerini tüm İnsan Kaynakları politikalarımızda tanımlarız; eşit işe eşit ücret politikası ile hareket eder, takipçisi oluruz; kariyer fırsatlarından eşit düzeyde faydalanılması için gerekli mekanizmaları kurarız; eğitim politikaları oluşturur, izler, kadınların katılımına özel olarak dikkat ederiz; iş-aile yaşam dengesini koruyan çalışma ortam ve uygulamalarını oluştururuz; fırsat eşitliği plan ve kazanımlarımızla ilgili gelişmeleri iç ve dış iletişimle duyururuz; bildirgenin tüm etki alanımıza (iş ortaklarımız, tedarikçilerimiz) yayılmasını sağlarız; bildirgede yer alan hususların takibi için kurumumuzda bir liderlik ekibini görevlendiririz.''

Items of the declaration signed by the companies are as follows: “We respect human rights; we treat all our employees taking equality as the basic principle; we provide health, security and welfare of our employees without considering any difference among genders; we particularly support the participation of women in work force; we define the criteria for the equality of opportunities to women and men in our Human Resources policies; we act upon the “equal payment for equal work” policy and become followers of it; we implement the necessary mechanisms to benefit from career opportunities equally; we implement training policies, follow these policies up and we pay special interest in women’s participation; we set up working conditions and applications protecting the business-family-life balance; we keep our employees posted about the plans and the acquisitions of the equality opportunities through internal and external communication channels; we make sure that this declaration is spread among our zone of influence (business partners, suppliers); we designate a team of leaders to follow up the items in this declaration within our institution.”

İş Yerinde Kadının Durumu ve İyi Uygulama Örneklerinin Tespiti Anketi

“The Condition of Women at Work and Determination of Good Practice Models Inventory”

Toplantıda ''İşte Eşitlik Platformu''nun çalışmalarının ilk adımı olarak değerlendirilebilecek mevcut durum analizi ile ilgili anket çalışmasının sonuçları da açıklandı.

The results of the inventory which reflects the current situation and may be considered as the first step of the “Equality at Work Platform” were also announced.

Türkiye'nin önde gelen 55 şirketinin katıldığı ''İş Yerinde Kadının Durumu ve İyi Uygulama Örneklerinin Tespiti Anketi''nin sonuçlarına göre, firmaların toplam istihdamının yüzde 36'sını kadınlar oluştururken, bu oranın beyaz yaka çalışanlarda yüzde 45, mavi yakalılarda ise yüzde 10 seviyesinde olduğu görülüyor.

Şirketlerde en yüksek kadın çalışan oranının olduğu bölge yüzde 41 ile Marmara Bölgesi. Araştırmaya konu olan şirketlerde yönetim kurulu başkanlarının yüzde 15'i, yönetim kurulu üyelerinin yüzde 17'si, üst kademe yöneticilerinin yüzde 26'sı, orta kademe yöneticilerin yüzde 40'ı kadın. 2012 yılında bu şirketlerde işe alınanların yüzde 29'u kadın. Yeni işe alımlarda cinsiyet eşitsizliği gözlenirken, anket sonuçlarına göre terfi uygulamaları ve eğitime katılım süreleri her iki cinsiyet için birbirine yakın. Ankete katılan şirketlerin yüzde 60'ının şirket bünyesinde emzirme odası bulunuyor, yüzde 45'i kreş ve çocuk bakım desteği vermiyor, yüzde 22'si bakım desteği veriyor.

Katılımcı şirketlerin yüzde 36'sı kadınlara özel mentörlük ve koçluk eğitimleri verirken, yüzde 67'sinin 2013 yılı insan kaynakları planında kadın çalışanların güçlendirilmesine yönelik herhangi bir bütçe bulunmuyor.

According to the results of the “The Condition of Women at Work and Determination of Good Practice Models Inventory” which 55 leading companies of Turkey have taken part in; it is seen that women consist of a 36 percent of the total employment of companies where this percentage is divided to a 45 percent among white collars and 10 percent among the blue collars. The Marmara Region, with a 41 percent has the highest score for the employment of women. Among the companies who have participated in the research; 15 percent of the chairpersons of the board of directors, 17 percent of the members of the board of directors, 26 percent of the executive managers, 40 percent of mid-level directors are women. 29 percent of the employment to these companies is women. According to the results of the inventory, while gender inequality is observed in hiring new staff, promotion and duration for participation in trainings are close in both genders. 60 percent of the companies who took the inventory have breastfeeding rooms in their premises. 45 percent of them do not provide kindergarten or child care support whereas 22 percent does. While 36 percent of the participant companies provide personal mentoring and coaching trainings, 67 percent has no budget in their 2013 human resources plans to strengthen women employees. 15

www.haberrevizyon.tv


BUGÜN

Haber

33

Mesleğine yıllarını vermiş, birçok öğrenci yetiştirmiş, nice bakanlar, başbakanlar ve devlet yönetimlerinin haberini paylaşırken dünyadaki değişimlerin en yakın gözlemcisi olmuş ve bunları da okur ve izleyicileriyle buluşturmuş olan Mehmet Ali Birand beklenmedik bir anda hayata gözlerini yumdu.

1

941 yılında dünyaya gelen Birand’ın babası vefat ettiğinde O henüz 2 yaşındaydı. İlkokulu okuduğu İstanbul, Erenköy Zihnipaşa İlkokulu’na yıllar sonra konuk konuşmacı olarak gitti. 1955’te Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca Bölümünde okumaya başlamasına rağmen maddi zorluklar eğitimini sürdürmesine engel oldu.

Can Dündar, Mithat Bereket, Çiğdem Anat, Ali Kırca, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir, Rıdvan Akar, Musa Çözen, Talip Korkmaz, Sacit Baydar başta olmak üzere birçok muhabir, kameraman ve teknisyen program için çalıştı. 1986 yılında Sovyetler Birliği yetkililerini ve Milliyet’i ikna edip, Moskova’da da büro açtı. 1988’de Lübnan’ın Beka vadisindeki PKK kampında Abdullah Öcalan ile röportaj yaptı. Bu röportaj, Türkiye’de Öcalan ile yapılan ilk röportajdı ve basılması sonrası Milliyet gazetesi toplatıldı ve yayımlanması yasaklandı. Daha sonraki yıllarda çeşitli belgeseller çekti.

1985 yılında TRT 1’de 32. Gün haber programı yapmaya başladı. Programda uluslararası ilişkileri ele aldı ve yabancı devlet adamlarını konuk etti.

1997’de Aydın Doğan, kendisine CNN Türk’ün kuruluşunda görev verdi ve bu dönem, Posta gazetesinde yazmaya başladı. CNN Türk’te Manşet adlı günlük siyasi bir talk show yaptı. 2005’te Kanal D Ana Haber Bülteni’nin Genel Yayın Yönetmeni ve bültenin anchor’u oldu. Ocak 2009’da hem CNN Türk’ün, hem de Kanal D’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendi.

1991 yılının Haziran ayında Birand, ailesiyle birlikte Türkiye’ye geri döndü. İstanbul’a yerleştikten sonra Milliyet’ten Sabah’a geçti ve 32. Gün programını TRT’den Show TV’ye taşıdı. Fakat 28 Şubat sonrası Sabah’taki işine son verildi ve Show TV’deki programı da durduruldu.

Mesleğe 1964 yılının Temmuz ayında Abdi İpekçi aracılığıyla Milliyet gazetesinde başladı. 1971’de evlendikten sonra 500 dolar maaşla Brüksel’de Milliyet için çalışmaya başladı ve burada yirmi yıl çalıştı. 1974 Kıbrıs Harekatı’nın meydana gelmesiyle sürekli Washington, Atina, Strasbourg’a (Avrupa Konseyi için) gider oldu. Abdi İpekçi’den sonra kısa bir dönem Milliyet’in Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.

32. Gün’ün beğenilmesiyle Birand, oldukça tanındı.

16

www.haberrevizyon.com


Haber

Tarihler 17 Ocak 2012’i gösterdiğinde, Türk basınında bir yıldız daha kaydı.

3 Gün TARTIŞMALAR

Adı, 1996-1997 yıllarında 28 Şubat sürecinde “andıç” adlı belgede geçti. TRT için 32. Gün programını hazırladığı dönemde sahtecilik ve dolandırıcılık iddiası ile hakkında açılan kamu davasından yargılandı ve hüküm giydi. Olayı ortaya çıkaran TRT Teftiş Kurulu raporunda Birand’ın TRT’yi uğrattığı zarar: 34.600 ABD Doları, olarak belirlendi.

Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Esas 1994/1315 sayılı kararıyla TRT`yi dolandırmaktan 11 ay 20 gün hapis cezası aldı. Cezası Yargıtay tarafından da onanan Birand, TRT’nin zararını geri ödedi ve aldığı hapis cezası paraya çevrildi. Hakkında aynı suçtan açılan ikinci bir davada, mahkemece suçu sabit görülmekle birlikte zaman aşımı nedeniyle dava düştü.

BEKLENMEDİK VEDA Bir süre önce pankreas kanserine yakalanan Mehmet Ali Birand, hastalığı ile ilgili bir seri ameliyat geçirmiş ve kemoterapi görmüştü. Tedavisinin bir parçası olarak safra kesesindeki stentlerin değiştirilmesi için gittiği İstanbul Amerikan Hastanesi’nde yapılan ameliyat sonrasında 17 Ocak 2013 tarihinde yoğun bakımda hayatını yitirdi.

Sabah saatlerinde medya tarafından verilen ölüm haberi, oğlu ve tedavi gördüğü hastane tarafından yalanlandı ve Birand’ın yoğun bakım altında olduğu açıklandı ancak oğlu Umur Birand saat 19.00’a doğru yaptığı basın açıklaması ile Birand’ın, 18.29’da vefat ettiğini açıkladı.

17

www.haberrevizyon.tv


Haber

33 Gün’de Abdullah Gül: Gazeteci Mehmet Ali Birand’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Tüm sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum.

Kadir Topbaş: Duayen gazetecilerimizden Mehmet Ali Birand hayatını kaybetti. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesi ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Recep Tayyip Erdoğan: Mesleğine tutkunluğu, çalışkanlığı ve üretkenliğiyle meslektaşlarının yanı sıra okurlarının ve izleyicilerinin de takdirine mazhar olan Sayın Birand, geriye bıraktığı eserleriyle daima seçkin ve saygın bir gazeteci olarak hatırlanacaktır. Mehmet Ali Birand’a Allah’tan rahmet, ailesine ve medya camiamıza sabır ve metanet diliyorum.

Rıfat Hisarcıklıoğlu: Doğrusu, Birand adı hepimizin hayatında izler bırakmıştır. 50 yıla yaklaşan meslek hayatı, gerçek bir başarı hikâyesi olan Mehmet Ali Birand, halkın bilgilenme hakkını kullanabilmesi için çok büyük özverilerle son nefesine kadar çalıştı. Onun çalışma ve meslek aşkı, genç gazeteciler için de örnek oluşturdu. Onun ekranlardaki sıcak gülüşü, yıllar geçse de silinmeyecek bir resim olarak kalacaktır. Mekanı cennet olsun!

Kemal Kılıçdaroğlu: Özgür basın, özgür yayıncılık ve özgün haberciliğin önde gelen ismi Mehmet Ali Birand’ı kaybettik. Çok üzgünüm. Usta gazeteci Birand’a rahmet, ailesine, basın dünyasına ve Türkiye’ye başsağlığı diliyorum.

Aydın Doğan: Rahmetli benim 35 yıl birlikte çalıştığım bir arkadaşım. 28 Şubat’ta kısa bir ayrılığımız oldu. M. Ali bende hem yöneticilik, hem de habercilik yaptı. Bana göre müthiş bir haberciydi. Dünyası haberdi; yaratıcıydı. Türk basını haberci olarak bir Mehmet Ali’yi kolay kolay yetiştiremez. Hep şunu söylerdi, ‘duyduğunu değil, gördüğünü yazacaksın’. Haber anlayışı buydu. Benim ızdırabım büyük. Yeri doldurulamayacak bir arkadaşımdı. Nur içinde yatsın...

Egemen Bağış: Sevgili Mehmet Ali Birand ağabeyime Allahtan gani gani rahmet, ailesine, okurlarına, izleyicilerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Fatma Şahin: M. Ali Birand Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ben onu çalışkan, umut dolu, alçak gönüllü hatırlayacağım. Allah rahmet eylesin. Sevenlerine sabır versin.

Reha Muhtar: Türk medyası inanılmaz derecede çalışkan bir gazeteciyi yitirdi. Bu heyecanı hayatının hiçbir döneminde yok olmadı. Kendisiyle birlikte çalışırken benden 19 yaş büyüktü fakat onun gazetecilik temposuna yetişemeyecek durumdaydım.

Ertuğrul Günay: İsmiyle özdeşleşen 32. Gün ile birçok iyi gazeteci yetiştirdi. Öğrencileri eminim ki Birand’dan aldıkları bayrağı dimdik taşıyacaklardır. Sevgili dostuma, Birand’a Allah’tan sonsuz rahmet; kederli ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Ali Kırca: Rekabetin bittiği dönemdeyiz. Bu akşam Siyaset Meydanı’nı 32. Gün için de yapacağım. Birand merak etmesin, emanet bendedir. Bizim kuşağımızdan Birand da gitti. Büyük bir yalnızlık benim için.

Hüseyin Avni Mutlu: Dün milyonların önünde, gönlünde, gözündesin. Bugün Hakk’a yürüyorsun. Sevgili Birand özleneceksin; Allah sana rahmetiyle muamele eylesin. Dinimiz ahirete göçenlerin hayırla anılmasını emrediyor. Biz de hayra vesile olması dileğiyle, rahmetli Birand için dua edelim. El Fatiha.

R. Aytekin Türker: Sevgili Birand, ölümün zamanı yoktur. Ansızın gelir, alır ve gider. Gidişin beklenmedik oldu. Tüm Türkiye’nin ve basın dünyasının başı sağolsun. 18

www.haberrevizyon.com


Haber

ardından dile dökülenler

Erol Candabakoğlu: 80’li yıllardı, Milliyet Gazetesi’ndeydik. 32. Gün TRT’deydi. Yayının ertesi günü Birand gelir, mütevazılığıyla biz çömezlerin fikrini alırdı. Gazeteci arkadaşlar, hangimiz öldüğümüzde Birand gibi anılacağız? İmrenilecek bir ölüm... Allahtan rahmet ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

İsmet Berkan: Mehmet Ali Birand’ın bir sürü sıfatı vardı. Bütün bu sıfatlar bizim mesleğimizde gelip geçicidir, çok da önemli değildir. Mehmet Ali Birand bu mesleğe muhabir olarak geldi, muhabir olarak da öldü. Hastaneye bile yürüyerek geldi.

Hasan Cemal: Boşluğu kolay doldurulamayacak bir gazeteciydi. Bir yandan televizyon haberciliğine uluslararası boyut kazandırdı. Mesleğin kurallarının yerli yerine oturtulmasında çok önemli katkıları oldu. Bu meslekte beni kıskandıran birçok şeye imza atmıştır.

Mehmet Turgut: Tanıdığım en mutlu, en barışık insan. Seni hep böyle hatırlayacağım. Başımız sağolsun.

Okan Bayülgen: Çok zor alışacağız, can ağabey, tatlı ağabey, çalışkan ağabey Mehmet Ali Birand. Güle güle Baba!

Cüneyt Özdemir: Sevgili Mehmet Ali Birand her şey için çok teşekkürler.

Murat Bardakçı: Mehmet Ali Birand Türk basınının öncüsüydü. Türk basınına çok şey öğretmişti. Gündemde olan olayı kitaplaştırmayı Türk basını Mehmet Ali Birand’dan öğrendi.

Ferhat Göçer: Değerli üstad M.Ali Birand hatıralarımızla birlikte aramızdan ayrıldı, çok üzgünüm.. Allah rahmet eylesin.

Erol Köse: Oğlu açıkladı; Birand 71 yaşında vefat etti, Allah günahlarını affetsin, ailesine sabır versin...

Saba Tümer: Çook ama çok üzüldüm Mehmet Ali Birand’ın vefatına. Beni CNN Türk’e transfer ettiğinde “sen benim starımsın” deyip şampanyalar patlatmıştı. Şimdi ben Türk medyasının ‘star’ını gözyaşlarıyla uğurluyorum. Nur içinde yat Birand...

Ahmet Hakan: Mehmet Ali Birand Türk medyasının büyük değeriydi; önemli rengiydi. Hem Türk televizyonlarına hem Türk basınına damgasını vurmuştur. Türk televizyonlarında hepimizin ustasıydı. Yeri doldurulamayacak.

Nazlı Çelik Öztarhan: Nice gazeteciler yetiştirdi, yetişemediklerini de hep yüreklendirdi. Gazeteci doğdu, öyle de öldü. Giderken bile çok şey öğretti Birand.

Mithat Bereket: Türk basınında bildiklerini paylaşmaktan çekinmeyen nadir insanlardan biriydi. Ben bugün bir ağabeyimi, dostumu kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum.

İrfan Değirmenci: Üzerimde çok hakkın var. Hakkını helal et usta.

Ferhat Boratav: Bütün gazeteci milletinin başına sağolsun. Kendisiyle yönetici olarak, kardeşi olarak uzun süre birlikte çalıştık. Türkiye’de yaptığımız işin dünya standartlarında nasıl yapıldığını bilen insandı.

Cem Ceminay: Sevgili M.Ali Birand’i kaybetmişiz, yeni öğrendim. Canım Türkiye’min başı sağolsun 32.Gün’ün acısını paylaşıyoruz.

19

www.haberrevizyon.tv



www.titanic.com.tr Erken Rezervasyon F覺rsatlar覺m覺zdan Yararlan覺n


Haber TÜRKİYE İHRACATÇILAR MECLİSİ BAŞKANI MEHMET BÜYÜKEKŞİ :

İhracat

Türk Malı D

2013 yılının tüm Türkiye'ye, tüm ihracat camiamıza ve tüm dünyaya hayırlı olmasını; sağlık, mutluluk ve barış getirmesini diliyorum. 2012 yılı Türkiye açısından başarılı geçti. Olması gereken oldu. İhracat, büyüme, istihdam ve diğer pek çok alanda Türkiye ekonomisi bir adım daha ileriye gitti.

22

www.haberrevizyon.com


Haber

tçılara Güvenin,

Damgasını DÜNYAYAVuralım. Dünyanın lider ekonomilerinin krizle sarsıldığı bir dönemde Türkiye'nin ortaya koyduğu bu başarılar takdire şayandır. Türkiye ilk 9 ayda yüzde 2,6 büyüdü. İhracatımız ise 2012 yılında 151 milyar 860 milyon dolara ulaştı. Bu rakam Cumhuriyet tarihinde yeni bir ihracat rekorudur. Ancak ihracatta rekorlar kendiliğinden kırılmadı. Türkiye ihracatçılarına güvendi. Biz de bu güveni boşa çıkarmadık. Ekonomiyi sırtlamaya devam ettik. Yatırım yaptık, istihdam ürettik. Büyümeye net katkı verdik. Cari açıkla mücadelede en ön saflarda yer aldık. Ekonomideki kırılganlıklar ihracat sayesinde azaltıldı. Bu, büyük bir başarıdır. Bu, ihracatçılarımızın başarısıdır. Bu, ihracatçılarımıza her platformda büyük destek veren hükümetimizin başarısıdır. Bu, kenetlenen Türkiye'nin başarısıdır. Çünkü; Başta Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, bizleri her platformda desteklediler. Sayın Ekonomi Bakanımız Zafer Çağlayan da hiçbir organizasyonumuzda bizleri yalnız bırakmadı.

Yurt dışı olsun, yurt içi olsun nereye gitsek sayın bakanımız hep yanımızda oldu, bize yol gösterdi. Bunun için kendisine çok teşekkür ediyor ve bütün ihracatçılarımız adına alkışlıyorum. 2013 Türkiye'nin tüm kurum ve kuruluşları ile ihracatçılarına daha çok güvendiği ve kulak verdiği ve bir yıl olsun. Biz de Türk malı damgasını tüm dünyaya yayalım. 2012 yılında 237 gümrük bölgesinde dalgalanan Türk malı bayrağını, Afrika'dan Ortadoğu'ya, Asya'dan Avrupa'ya her bölgede dalgalandırmaya devam edelim. Bu çerçevede 2013 yılında tüm ekonomi aktörlerinden ihracata destek bekliyoruz.

İhracatçılara pozitif ayrımcılık istiyoruz. Ancak finans kesiminin de daha fazla yanımızda olmasını bekliyoruz. İhracatçılara pozitif ayrımcılık istiyoruz. İhracatçıya daha rekabetçi şartlarla kaynak kullandırılmasını arzuluyoruz. Biz Merkez Bankamızın öngörülerine güveniyoruz.

Diğer yandan Merkez Bankası’nın ihracatçımızı, sanayicimizi ilgilendiren konularda daha cesur adımlar atmasını, yolumuzu aydınlatmasını bekliyoruz. Önümüzü açmasını, daha fazla yatırımı ve ihracatı teşvik etmesini istiyoruz. Bizi 2023 hedeflerimize götürecek yeni perspektiflere ihtiyacımız var. Konjonktüre uyma kaygımız bizi uzun vadeli hedeflerimizden uzaklaştırmamalı. Kısa vadeli konjonktürde uzun vadeli perspektifi kaybetmemeliyiz. Şimdi 2023 stratejisinin üzerine daha fazla eğilme vaktidir.

23

www.haberrevizyon.tv


Haber

İnovasyon konusunda yeni açılımlar yapacağız.

2013 Öngörüleri Şimdi biraz da 2013 yılında bizi nasıl bir tablo bekliyor ona değinmek istiyorum: Yeni yılda küresel ekonominin daha ılımlı bir seyir izleyeceğine inanıyoruz. Avrupa bölgesinde kısmi bir toparlanma olasılığını yüksek görüyoruz. 2012 yılında yüzde 0,4 küçülmesi beklenen AB'nin 2013 yılında yüzde 0,2 büyüyeceği tahmin ediliyor. Biz bu durumun ihracatımıza olumlu yansımasını bekliyoruz.

İnovasyon, AR-GE ve tasarımın bu uzun yürüyüşümüzde en büyük dönüşüm araçlarımız olduğuna inanıyoruz. Türkiye inovasyon konusunda belirli bir ivmeyi yakaladı. İşte biz, Türkiye İnovasyon Haftası'nı farkındalık oluşturmak amacıyla yaptık. İstedik ki kamuoyu gündemine inovasyonu daha fazla taşıyalım. İnovasyonun önemini tekrar tekrar vurgulayalım. Çünkü inovasyon, Türkiye'nin geleceğidir.

Amerika tarafında da ılımlı büyüme temposunun devam etmesi bekleniyor. Gelişen ülkelerin büyüme temposu hız kesmeden devam ediyor. 2012 yılında gelişen ülkelerin büyüme beklentisi yüzde 5,1. Bu rakamın 2013 yılında yüzde 5,6'a yükseleceği tahmin ediliyor.

İnovasyona yönelik toplumsal farkındalığı artırma çabalarımız, yoğunlaşarak devam edecek. Bu konuda farklı açılımlar yapacağız. Çünkü, bugün geldiğimiz noktada inovasyon ihtiyacı, siyasal, kurumsal, toplumsal algı, kabul ve alışkanlıklarda köklü değişimleri dayatıyor. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler, geleceği öngörülemez bir hızda yakınlaştırıyor.

2013 ihracat hedefimiz de OVP'nin üzerinde.

Geleneksel yapılarla geleceği inşa edemeyiz. İşte bu yüzden, eğitimden sivil anayasaya dek yeni bir atılıma ihtiyacımız var. Çünkü 2023 hedeflerimize ulaşmamızın yolu, yeni atılımlardan geçiyor. Bugün geleneksel anayasa, geleneksel kurumlar, geleneksel siyasal işleyiş ve geleneksel toplumsal davranış kodlarıyla geleceği kurmak, Geleceği şekillendirmek artık imkansız hale geldi. İktidarıyla, muhalefetiyle öyle bir yeni anayasal düzen kurmalıyız ki; tüm bu gelişmeler karşısında gerekli esnekliği gösterebilsin, ekonomide güvensizliği ve belirsizliği ortadan kaldırsın, toplumun sağduyusu ve yaratıcı potansiyelini hayata geçirebilsin, toplumun önünü açsın, statikliği ile topluma ayak bağı olmasın. 24

www.haberrevizyon.com

Sonuç olarak dünya ticareti için 2013 yılı daha olumlu koşulları barındırıyor. Biz de bundan Türkiye olarak en iyi şekilde yararlanacağız. Alternatif pazar adını verdiğimiz pazarlardaki genişlememiz sürecek. Ortadoğu, Afrika ve BDT ülkelerinde yeni açılımlar yapacağız. Avrupa ekonomileri beklentilerimiz dahilinde toparlanmaya başlarsa, bundan da fayda sağlayacağız. Bu da bizim ihracat hedeflerimize olumlu yansıyacak.

Geçen yıl OVP'ye göre 2012 yılında ihracat hedefimiz 148,5 milyar dolardı. Daha sonra bu rakam 149,5 milyar dolar olarak revize edilmişti. Biz bu yıl bu hedefi de aştık. Orta Vadeli Program'da 2013 ihracat hedefi ise 158 milyar dolar olarak belirlendi. Biz 2013 yılında bu rakamı geçerek 160 milyar dolar ihracat yapmayı hedefliyoruz.

www.haberrevizyon.tv



?

Haber

GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ

26

www.haberrevizyon.com


Haber “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu, çoğumuzun çocuklara sorduğu bir soru. Çocuklar, sınırsız hayal güçleriyle ifade ettikleri, günümüzde iyi para kazandırmadığını bildiğimiz veya hiç olmayacağını düşündüğümüz bir işi yapacaklarını söylediklerinde, üstünde fazla durmadan kendi ideallerimizi, onları yaparken görmek istediğimiz meslekleri önermekten nedense geri kalmayız. Oysa 10 yıl öncesinde aklımızın ucundan dahi geçirmediğimiz ve bugün talep gören o kadar farklı ve yeni meslek var ki… Zaman hızla akıp giderken her an yeni bir bilimsel veya teknolojik gelişmeden haberdar oluyoruz. Geçmişle kıyaslandığında üretim ve tüketim alışkanlıkları da bu hızlı akıp giden zamanın ötesinde gelişmelere gebe bırakıyor insanoğlunu. 10 yıl önce anaokuluna başlayan bir çocuğun hangi mesleği seçebileceğini öngörmeye çalışsaydık, belki de hiçbirimizin aklına, onun akıllı telefonlar için uygulamalar geliştiren bir yazılımcı olabileceği gelmezdi.

Veya pilot olmak istediğini söylediğinde aklımıza yalnızca uçak veya helikopter kullanabileceği gelirdi de, uzay araçlarını kullanan, uzay uçuşlarında görev yapabilecek bir pilot olması ihtimalini düşünemezdik. Oysa günümüzde “dijital yerliler diye bir kavram var artık. Bu gruba dahil olan, özellikle 2000 yılı ve sonrasında doğan çocuklara bakıldığında, onların ellerine verilen bir akıllı telefonu veya başka bir teknolojik eşyayı kullanmayı sanki annelerinin karnında öğrenmişçesine becerikli bir şekilde kullandıklarını hayretle izliyoruz. Hal böyleyken ihtiyaçlar da günden güne değişiyor. Gelecek 10 yılda en çok hangi mesleklere ihtiyaç duyulacağı konusunda artan talepleri ve gelişen ihtiyaçları inceleyip geleceğe yönelik iş stratejileri geliştirilmesi için çalışan futuristler ilginç, bazen de şaşırtıcı öngörülerde bulunuyorlar.

Peki, geleceğin en çok ihtiyaç duyulan meslekleri hangileri olabilir? İşte size bu mesleklerden yalnızca birkaçı…

27

www.haberrevizyon.tv


Haber

UZAY İŞÇİSİ Uzayda yaşam, edebiyat ve sinema dünyasında çoktandır var ancak gerçek yaşamda uzaya seyahat, 2016 yılında bir firma tarafından başlatılacak. Biletler şimdiden satışa çıktı bile. Diyelim ki bu tarihten sonraki gelişmelerle uzayda konaklama yapılabilecek tesisler kuruldu. Hangi okulları okumuş, hangi mesleklerden insanlar burada hizmet veriyor olacaklar, hiç düşündünüz mü? Örneğin, uzay bilimleri okumuş kişiler teknik bilimlerin dışında garsonluk, valelik, otel müdürlüğü gibi işlerde mi çalışıyor olacaklar? Bu meslekler için gerekli eğitim ve becerileri kazanmak için şimdiden eğitim almaları gerekmiyor mu veya bugünün okullarında verilen eğitimden kazandıkları hangi beceriler oradaki yaşam becerilerine katkıda bulunacak? Henüz uzak gibi görünse de uzayda çalışmak isteyebileceklerin de üzerinde düşünmesi gereken bir alan.

VERİ MÜCEVHERATÇISI

28

www.haberrevizyon.com

Veri toplama hizmetleri ve sistemleri her geçen gün artan bir hızla büyüyor ve elde edilen veri, etkili kullanılmadığında ortaya bir nevi veri çöplüğü çıkıyor. Veriler, istatistiksel sonuçlar çıkarmak, iş stratejileri geliştirmek, sorunların çözümü için durum veya olayların boyutlarını ve izlediği kalıpları gözlemlemek ve daha birçok sebepten dolayı toplanıyor. Peki, eldeki verileri kim analiz edip değerlendirecek ve kullanıma sunacak? İşte tam bu noktada ortaya çıkan gerçek, artan veri miktarını işe yarar hale getirecek kişilerin sayısının ihtiyacı karşılayamayacağı. Dolayısıyla verilerin içindeki “cevher”i keşfedip onları “mücevher” hale getirecek olan meslek grubuna, veri mücevheratçıları demek de uygun bir benzetme olabilir.


Haber Sağlık

YEDEK PARÇACI Yedek Parçacı denildiğinde akla ilk gelen, mekanik eşyaların üretimini yapan kişiler oluyor. Oysa bu kez bahsedilen Yedek Parçacılar insan organı üretiyor. Tıp dünyasında yaşanan zorluklardan birisi de hastalanmış, fonksiyonunu gerektiği şekilde yerine getiremeyen organlarımız. Organ ihtiyacı olanlar ya mafyanın eline düşüyor ya da uygun nakil için uzun zaman beklemek zorunda kalıyor. Bazen de ihtiyacı olan organı bulamayan hastalar ölüme mahkum oluyor. İşte tam da bu noktada, organ yedek parça üreticisi uzmanların üretecekleri organlar devreye girebilecek ve bırakın ölümleri, yaşlanmanın önüne geçen, hayal dünyamızı biraz daha zorlarsak ölümsüzlüğün keşfine kadar gidebilecek bilimsel çalışmaları yapan bir meslek olacak yedek parçacılık.

GEN DANIŞMANI Hem kendimizin hem de bizden sonraki neslimizin sağlıklı bir gelecek sürmesi için son yıllarda önemli gelişmeler sağlamış bir meslek dalı gen danışmanlığı. Aynı ailenin farklı kuşaklarından insanları etkisi altına alabilen hastalıklar üzerinde çalışılan bu meslekte, yapılan testler sonucunda kişinin gelecekte kendisinde veya çocuklarında ortaya çıkma olasılığı olan sağlık problemleri ile ilgili bilimsel çalışmalar yapılmakta. Tıp doktorluğundan çok daha farklı bilgi ve becerilerin gerektiği bu alanda çalışanların sayısı, gelecekteki talebi karşılayamayacak gibi görünüyor. 29

www.haberrevizyon.tv


Haber Sağlık

İNŞAAT TEKNOLOĞU İnşaat sektörü, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kentsel dönüşüm planları da hesaba katıldığında her geçen gün yükselen bir sektör. Bu gelecekte de devam edeceğe benziyor. Bugünden farkı, hayatımızda teknoloji ile daha çok iç içe olmamız, evlerdeki otomasyon sistemlerinin ve özellikle akıllı ev konseptinin cazibesinin artmış olması. İşte bu nedenlerle inşaat yapmayı bilmenin yanında, bu inşaatlardaki teknolojik altyapıyı tasarlayıp oluşturabilecek işgücüne her geçen gün talep artıyor.

Gelecekte popüler olma olasılığı yüksek görünen bu meslekleri yapabilmek için gereken temel beceriler aslında mühendislik, tıp, uzay bilimleri, sosyal bilimler gibi üniversitelerin ilgili bölümlerinde veriliyor. Buna rağmen artan dünya nüfusu ve işsizlik oranları, hangi işi yaparsanız yapın, bir uzmanlık alanınız olması gerektiğine işaret ediyor. İş dünyasının rekabet dolu ortamında, hangi çağda olursanız olun ve hangi işi yapıyor olursanız olun, odaklandığınız, uzmanlaştığınız bir alan bulmanız, sizi sıradanlıktan uzaklaştırıyor. Böylelikle hem sevdiğiniz işi yapıyor hem de karşılığında yüksek gelir elde edebiliyor olacaksınız. 30

www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.tv



Röportaj Üç dönemdir İstanbul Kuyumcular Odası Başkanlığı görevini yürüten Alaaddin Kameroğlu, Haber Revizyon’a verdiği röportajda kuyumculuk sektörüne, bankalara ve altın piyasasına dair açıklamalarda bulundu.

Savaş Çığlıkları Atıldıkça

Altın Yükselir Haber Revizyon: Üç dönemdir İstanbul Kuyumcular Odası Başkanlığı görevini yürütüyorsunuz. 2013’te altının durumunu sektörün en yetkili ağzından duymak isteriz. Altın fiyatları 2013’te nasıl olacak? Alaaddin Kameroğlu: Evet, bu benim üçüncü dönem başkanlığım. 2002’de başladı ve 1 yıl sonra da bitecek. Bir daha da aday olmayacağım. Bu işler bir bayrak yarışı olmalıdır hatta. Gerçi Anayasa Mahkemesi iptal etti ama hangi akla hizmet iptal etti bilmiyorum, bence bu gibi görevlerde çalışacak arkadaşlarımızın 2 dönemden fazla görev almamasından yanayım çünkü bu bir bayrak yarışı olmalıdır. İnsan görev yapacağı zaman 2 dönemheyecanı adına ve projeler üretmek adına yetiyor; ondan sonra insan hantallaşıyor. Dolayısıyla koltuklar böyle işgal edildiği zaman bu koltuklarda kaşarlı yöneticiler olarak algılanılmaya başlanılıyor veyahut da birileri o koltukları işgal edince bu sefer başkaları, “Nasılsa O işgal etti”, diye taliplileri de olmuyor. Taliplilerin önünü açmak adına 2 dönemle sınırlandırılmalıdır diye düşünüyorum.

32

www.haberrevizyon.com


Rรถportaj

33

www.haberrevizyon.tv


Röportaj Haber Revizyon: Ne gibi avantajlar yaratıyor böyle bir görevde olmak? Alaaddin Kameroğlu: Ben böyle görevleri şöyle görüyorum; mensubu olduğunuz kuruma avantaj yaratmalısınız, kendinize değil. Bu işte, bu sektörde çok paralar kazandım, aile olarak kazandık. Ben sadece bu görevi sektöre olan vefa borcumu ödemek adına yapıyorum. Sektöre yaptığım hizmetler de kalıcı olsun istiyorum ve iz bırakılması gerektiğine inanıyorum. Görevlere öyle veya böyle, bir şekilde seçilirsiniz ya da atanırsınız ama önemli olan görevinizde iz bırakabiliyor musunuz? İyi bir isim bırakabiliyor musunuz?

Dünyada savaş çığlıkları atıldıkça, kavga olduğu müddetçe veya enerji kaynakları üzerindeki politikalar gerginleştikçe, altın fiyatları veya diğer hammadde fiyatları maalesef yükseliyor.

Gelelim kuyumculuğa. 2013 ne olur? Son 5 yıldır kuyumculuk sektörü devamlı gerileme durumunda çünkü altın fiyatları son yıllarda devamlı arttığından dolayı - 5 yıl önce altın fiyatları önce 600 dolar civarındaydı, 500-600 dolar civarındaydı 5 yıl içerisinde 1900 dolarlara kadar çıktı. Bu ciddi yükseliş, altın fiyatlarındaki yükseliş altın takıya olan talebi daralttı dünya çapında ve hem dünyadaki hem de Türkiye’deki kuyumculuk sektöründe ciddi daralmalar oldu. Bundan en çok etkilenen iki ülke; Birincisi Türkiye, ikincisi de İtalya oldu. İtalya’da da ciddi firmalar, işyerleri kapandı, Türkiye’de de keza aynı şekilde karşılaştık. Bugüne geldiğimizde bu noktada son beş yıldır hem perakende düzeyinde hem de imalatçı düzeyinde en azından 6-7 bin tane de işyeri kapandı diyebilirim. Bu söylediğim rakamlar tahmini rakamlar olmakla beraber minimum rakamlardır da diyebiliriz. Sektörün bu hale gelmesindeki esas sebep altın fiyatlarının yüksekliğidir. Altın fiyatları bu saatten sonra ne olur bilemeyiz. Elbette bu, dünya ekonomisine ve dünyadaki siyasi

gelişmelere bağlıdır. Dünyada savaş çığlıkları atıldıkça, kavga olduğu müddetçe veya enerji kaynakları üzerindeki politikalar gerginleştikçe, altın fiyatları veya diğer hammadde fiyatları maalesef yükseliyor. En önemli enstrümanlardan bir tanesi ne enstrümanı dersek, bunlardan bir tanesi “yatırım enstrümanı, diğer metal veyahut da diğer paralara karşı bir güvensizlik olduğu zaman en güvenli, sığınılacak güvenli liman altındır” diyebiliyoruz.

Külçe altın alınsın satılsın istemeyiz, Cumhuriyet altını az alınsın satılsın isteriz.

Haber Revizyon: Bunlar dış etkenlerden dolayı ülkeyi etkileyen faktörler. Hindistan’dan bir örnek vermek istiyorum. Hindistan’da ne kadar fakir olursa olsun, insanların haftada bir gram da olsa altın aldıkları ve bunun sonuçta ülke ekonomisini olumsuz etkilediği ve ülke ekonomisini çökertme riski olduğu söyleniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Türkiye’de

böyle bir durum olsa bizim ülkemiz bundan nasıl etkilenir? Alaaddin Kameroğlu: Tabii ki kuyumculuk sektörü altın takıyla ilgili istihdama yönelik, ama takının ihracatında ama iç piyasada istihdam yaratılabilirse kuyumculuk sektörü yükselir, ayakta kalır ve verimliliği artar ama ülkenin ekonomik gerçeklerinden ve özelliklerinden dolayı eğer altın külçe olarak ekonomiye bir katkı yaratmadan direk yastık altına giriyorsa, eğer keza bu

34

www.haberrevizyon.com

da Hindistan’da yastık altında külçe altın saklama gibi bir anlayışta alınıp satılıyorsa, o zaman elbette o ülkeye fayda değil zarar getirir. Bunun böyle olmasını istemeyiz. Bizde de külçe altın alınsın satılsın istemeyiz, cumhuriyet altını az alınsın satılsın isteriz. Esas olan kadının süslenmesine yönelik altının alınıp satılmasından yanayız. Bu, ülke ekonomisine ve bu sektöre fayda getirir aslında. Haber Revizyon: Bankaların altın alış ve satışı ile ilgili Aralık ayında birtakım açıklamalarınız oldu. Bununla ilgili söylemek istediğiniz şeyler neler?

Alaaddin Kameroğlu: Bankaların, standardı İstanbul Altın Borsası tarafından belirlenmiş külçe altın alıp satabilme yetkileri var. Bunun haricinde şu anda taslak olan BDDK’nın internet sitesinde de görebilirsiniz, bankaların darphane ürünlerini yani Cumhuriyet altınlarını alıp satılabilmesi yetkisi ile ilgili taslağa biz itiraz ettik. Yasal olarak başvuruda bulunduk. Basın üzerinden kamuoyunu da bilgilendirdik. Bankalarla bu konuyu görüştük. “Cumhuriyet altını alıp satmak sizin işiniz değil, ihtisas gerektiren bir iş olduğundan dolayı kuyumcunun işidir” dedik. Kuyumculuk sektörü bu işi yıllardır yapmaktadır, onun için bu işe girmeniz, kuyumculuk sektörüyle karşı karşıya gelmeniz bir rekabet ortamına girmeniz manasını taşır. Bu rekabet ortamı da ne bankacılık sektörüne fayda getirir ne de kuyumculuk sektörüne. Hele hele bankaların karlı olmayan, para kazanamayacakları hiç bir işe gireceğini zannetmem çünkü 10 küsur tane bankayla görüşme yaptığımızda görüşme maddelerimizden biri de buydu.


Röportaj Haber Revizyon: Vatandaş altın alırken nelere dikkat etsin? Alaaddin Kameroğlu: Bugün siz ekmeği fırıncıdan alıyorsanız altını da kuyumcudan almak durumundasınız. Herkesin güvendiği bir kuyumcusu vardır. Güvendiği kuyumcusundan gitsin gönül rahatlığıyla alışverişini yapsın. Tabii, bunu yaparken de herkes hangi işle ilgili alışveriş yapacaksa bir ön bilgi sahibi olmalıdır.

Bunu başka bir kuyumcuya sorarak da elde edebilirsiniz veya farklı yönlerden dolayısıyla güvendiği kuyumcusundan alışveriş ettikten sonra, aldığı ürünün sertifikasını, belgesini, faturasını alsın. Bu aldığı o ürünün bir nevi garanti belgesi demektir. Sonra herhangi bir olumsuzluk anında haklarını korumak adına belgesini almasında fayda vardır.

“ALTIN ALIP SATMAK SİZİN İŞİNİZ DEĞİL, İHTİSAS GEREKTİRİR” Onların zaten şu an bir kanunları yok, böyle bir şeyi yapmalarının imkanı yok, velev ki o taslak kanunlaşsa bile, “biz bu işe girmeyiz çünkü kuyum sektörünü karşımıza alıp bir kuyumcu gibi bizim flexible davranma şansımız yok” dediler. Onun için, Cumhuriyet altını satışına girmeyeceklerini beyan ettiler. Bankalar yastık altındaki mevduata kazandırmak adına altın topluyorlar. Bunu ama rafinerinin bilirkişisiyle ama anlaşmalı olduğu markanın bilirkişilerinin becerisiyle yapmaya çalışıyorlar. “Bunu yapmanız yanlış” dedik.

Tüketicinin haklarını korumak adına vatandaşın burada mağduriyet yaşadığını, rekabet ortamının olmadığını, kuyumculuk sektörünün geneline ciddi bir rahatsızlık verdiğini kendilerine teknik olarak izah ettik. “Bunu şöyle şöyle yaparsak daha verimli olur, bankacılık sektörü bundan daha fazla fayda görür, ekonomi de bundan daha fazla fayda görür, vatandaş da burada mağduriyet yaşamaz” diye kendilerine izah ettik. İleriki günlerde tekrar bir araya geleceğiz, kendilerine bir taslak hazırlayacağız ve bu taslak çerçevesinde dediğimiz ölçeklerde çalışmak isteyen bankalar olursa biz onların önünü açmak adına da yöneticiler olarak yardımcı olacağız. Haber Revizyon: Değerli taşlar konusunda Türkiye’nin durumunu sorsak, neler söylemek istersiniz?

Alaaddin Kameroğlu: Değerli taşlar dediğimizde aklımıza ilk pırlanta ondan sonra renkli taşlar; zümrüt, safir, yakut ve diğer renkli taşlar geliyor.

Haber Revizyon: Sevgililer Günü de geliyor; pırlanta satışları artacak mı? Alaaddin Kameroğlu: Herkes değer verdiği kişilere bütçesine göre bir şeyler almaya çalışacaktır muhakkak. Pırlanta, sektör için özellikle istihdamla ilgili ciddi bir önem taşımakta. Pırlanta mücevherinin üretimi ile ilgili ülkemizin ciddi bir deneyimi de vardır. Aslında devamlı gündeme getiriyoruz; pırlantadaki ÖTV’nin kaldırılması durumunda sektörün önünün daha da açılacağını, bundan sektörün kazançlı çıkacağını, ülke maliyesinin kazançlı çıkacağını muhtelif ortamlarda dile getiriyoruz.

Pırlantada ÖTV’nin kalkmasıyla ilgili, ihracatın daha fazla artması gerektiğini, ürünün daha çok kayıt içine gireceğini, bu kayıt içine girmenin ülke maliyesine fayda getireceğini, sektörün de önünü açacağını dile getiriyoruz. Aslında şöyle bir şey var ki bugün pırlantalı bir set, bileklik, yüzük gibi bitmiş bir mücevher ürünü ithal ettiğinizde buna ÖTV ödemiyorsunuz ama ülkeye ve sektöre istihdam yaratan pırlantalı bir ürün üretmek adına yarı mamul olarak pırlanta taşı, ki bu taşa yarı mamul de diyebilirsiniz, hammadde de diyebilirsiniz, onu ithal ettiğinizde yüzde 20 ÖTV vermek durumundasınız. Burada adaletsiz bir

durum vardır. Bu adaletsiz durumu bir an evvel düzeltmek lazım çünkü ben vazgeçtim sektörümü korumaktan, ülkem ve maliyesi kaybediyor ona üzülüyorum. Haber Revizyon: Kuyumculuk sektörü zor durumda denebilir mi?

Alaaddin Kameroğlu: Kuyumculuk dendiği zaman “kilo kilo, ışıl ışıl altın var” deniyor ama bizim o altınımızın vitrinde olması önemli değil. Bizim o altını ne kadar çevirdiğimiz, vatandaşa ne kadar takı satabildiğimiz önemli. Sattığımız takıyla ne kadar çok imalatı desteklediğimiz, ne kadar çok üretim yapıldığı önemli. Vitrinde mal durmuş, arka tarafta üretim olmuyorsa, üretici desteklenmiyorsa, üretici tezgahına yeni bir ürün koyamıyorsa esas sıkıntı burada demektir. Haber Revizyon: Teşekkür ederiz.

Alaaddin Kameroğlu: Ben teşekkür ederim.

35

www.haberrevizyon.tv


Bakış

M. Metin YILGÖR

FRANSA MALİ’DE, DİĞERLERİ NEREDE? Fransız Silahlı Kuvvetleri, Mali’de İslamcı güçlerin başlattığı direnişi kırmak için bu ülkede üstlendiler. Hava ve kara kuvvetleri, zırhlı birlikleri ve lojistik destekleri ile Mali’de eski sömürgeci güçlerin torunları olarak kara Afrika’ya tekrar ayak bastılar.

G

ayeleri bu ülkedeki, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kontrolünü ve yatırımlarını kaybetmemekti. Cezayir ve Libya’dan gelen İslamcı Tuareg hareketini bastırmak ve girdikleri ülkelere sözüm ona demokrasi getirmek hikayesi ile yüzyıllar boyu İngilizlerin, Almanların, İspanyolların, Portekizlilerin ve İtalyanların ve de bunların en ünlüsü ve en acımasızı Belçikalıların yaptığı gibi ilkel Afrikalılara uygarlıklarını ve dillerini öğretmek ve onları hep ikinci sınıf insanlar olarak kontrolleri altında tutmak, başta altın, kauçuk, bakır, elmas, uranyum ve diğer kıymetli madenleri, verimli tarım topraklarını, debisi yüksek olan akarsuların ürünlerinin denetimini, tam bir sömürgeci gibi görünmeseler de, 21. yüzyıla uygun bir strateji ile Afrika’yı radikal İslam’ın pençesinden kurtarmak kamuflajına sığınarak, yüzyıllar boyu iliklerine kadar sömürmekten bıkmadıkları bu toprakları elden kaçırmamak için yeni bir savaş içindeler. 36

www.haberrevizyon.com

1852’den 1893’e kadar, Fransızlara kan kusturan Tokular, İslam İmparatorluğu tekrar kurulur korkusu Paris’i meşgul ettiği için, “Mali’ye bir gidelim” dediler ve geldiler. Kimin desteği ile? İngiltere ve ABD’nin desteği ile.


Bakış

21.yüzyılın bir başka emperyalizm örneği

Şöyle geçmişe bir bakarsak, Mozambik ve Angola halklarını inim inim inleten Portekiz sömürgeciliği, doğu ve merkezi Afrika’da katliamlara neden olan 1900’lerin başından başlayıp dünya savaşına kadar süren Alman emperyalizmi, II. Leopold’un korkunç vandalizmi ile vahşetin ve insanlık dramının limite çıkarıldığı, Belçika Kongo’su; Mısır, Sudan, Gana, Gambiya, Sierra Leone, Nijerya; Güney Afrika’da Natal ve Kap gibi aklınıza gelebilecek her yerde İngilizlerin ve Cezayir’de Fransızların, kısacası bu batılı efendilerin kolonileri ve köleleri ile yok etmeye çalışıp başarılı olamadıkları kara Afrika’da, Belçikalıların Kongo’da giriştikleri katliam, öldürülen insan sayısı bakımından tespit edilemez rakamlara ulaşmış; işkencelerle elleri, ayakları ve kolları kesilen insanların haykırışları kara Afrika’nın göklerinde çınlamışsa da, Avrupalı uygar insanlar bu imdat çığlıklarına kulaklarını tıkamışlardır.

Adolf Hitler’in yaptıklarından II. Leopold’un yaptıkları hiç aşağı kalmaz. Benito Mussoloni’nin Habeşistan’da gaz kullanışı ve Libya’da yaptığı vahşetler unutulamaz. Bunların tek düşünceleri vardır; anavatanlarının daha zengin bir hale getirilmesi, bu koca kıtanın kaynaklarının adeta emilmesidir. Fransızların Mali’ye inişlerine şaşırmayalım. Ekonomik bakımdan çökmekte olan ihtiyar ve çaresiz Avrupa’nın halen umudu kara Afrika topraklarındadır.

ABD’nin, petrol rezervlerini korumak için girdiği Irak’a, sözde demokrasi getireceklerdi değil mi? Ne oldu? 2 milyona yakın Irak’lı kadın, erkek, çocuk katledildi. Şehirler harap oldu, ülke bölündü ve insanlar diktatör Saddam’ın Irak’ını arar hale getirildiler. İşte bu da 21.yüzyılın bir başka emperyalizm örneği. Ne diyebiliriz? Yazıklar olsun, yıl 2013!

37

www.haberrevizyon.tv


Bakış

Gündem İsmail Ahmet ORHUN

Y

eni yıl heyecanı, coşkusu, kazandık kaybettik derken günler su gibi geçip gidiyor… Bir de bakmışız Şubat ayı gelmiş bile. Haber Revizyon Dergisi de bir yılı geride bıraktı… O da 2013 yılına hayalleri ile girdi. O da bir bütünün parçaları gibi tüm Türkiye’nin her tarafına dağıldı, içindekiler okundukça mutlu oldu, bir köşede unutulunca üzüldü… O paylaşmayı sever… Çünkü Haber Revizyon, Başak Burcu; incelemeyi seviyor, ayrıntılar ile uğraşıyor, kimseye kendini kullandırmıyor, çevresi ile olumlu ilişkiler kuruyor, sırları paylaşıyor, oldukça ketum, biraz işkolik ama eleştirilere açık… Bunlar burcunun özellikleri.

Ö

ylesine her yönüyle zengin bir ülkede yaşıyoruz ki nereye baksak gündem. Hükümeti, icraatları muhalefeti, sanatı, sanatçısı, dizileri, futbolu, başkanı, taraftarı… Her biri başlı başına gündem. Ülkenin gündemi daima çok zengin ve yüklü; aniden gündem değişiyor… Belki bu da bizim ülke olarak ne kadar genç ve dinamik bir yapıya sahip olduğumuzun bir göstergesi ya da sistem oturmamış denebilir; daha kırılacak faylar var… Yeni yılın ilk günlerinde Emekli Orgeneral Hakkı Karadayı gözaltına alındığında bunu duyan bazı dizikolikler Karadayı dizisinin başrol oyuncusunun gözaltına alındığını düşünüp, üzülmüş…

Akıllı telefonlar, hepimizi biraz akılsız yaptığı için hafıza kaybı da yaşıyoruz ister istemez…

Geçen yıldan devreden gündemlerin başında gelen, özellikle büyük kentlerde çok kişiyi ilgilendiren kentsel dönüşüm projeleri. Öyle büyük ve gösterişli binalar yapılıyor ki şehir içindeki rüzgar akımlarını etkiliyor, güneş ışığının evlere girmesini engelliyor…

Bu kentsel dönüşüm projeleri sayesinde bir müddet sonra değişime uğrarsak kimse şaşırmasın. İşte bu, ülkemizde geleceğin gündemi bence. Değişen çevre şartlarına uyum konusunda bir örnek paylaşmak istiyorum sizlerle. Sanırım 60’lı yılları görenler hatırlar; bizim çocukluğumuzda araç sayısı az olduğu halde yollarda ezilmiş kediler, köpekler olurdu… Bugün her taraf cadde ve araba doldu ama ezilerek ölen kedi ve köpek sayısı çok azaldı çünkü hayvanlar geçen yıllar içinde değişime uğradı. Artık yeşil ışıkta 38

www.haberrevizyon.com

karşıdan karşıya geçebiliyor, uzaktan gelen arabayı hissedebiliyorlar … 2012 yılının en önemli gündem maddesi hiç şüphesiz terör ve terörle mücadeleydi… Çok canımız yanıyor ama hükümet, terörle çok ciddi bir mücadele veriyor; hem dağda hem de masa başında. Bunu takdir etmemek imkansız…

Terör günümüzde farklı bir olay; birisinin terörist dediği eli kanlı kişi bir başkası tarafından baş tacı yapılırken, bir başkasının terörist dediği bir diğeri tarafından yandaş sayılabiliyor. En iyisi herkesin kendi problemini kendisinin çözmeye çalışması ya da uluslararası düzeyde terörist denilen gruplar hakkında ortak tariflere saygı duyup, kabul etmesi. 2013 yılından itibaren terör konusunda ülkemizde mutlaka ortak mutabakat sağlanacak ve terör şehitleri azalacaktır.


Bakış

Deyince…

Ama yetkililer kentlerdeki sokak terörünü ciddiye almalılar. Üç kuruş için tinerciler birini bıçaklamamalı, “vay sen benim gibi düşünmüyorsun” diye insanlara saldırılmamalı, üç kişi birini sokak ortasında sebep ne olursa olsun dövememeli. Hele kan davaları, töre cinayetleri; kesin bitirilmeli. Büyük kentlerde polis güçlerimiz 24 saat görev başında ama ara sokaklara yetişemiyorsa büyük kentlerde eski yıllarda var olan bekçilik sistemini yenileyerek devreye koymalı… En tehlikelisi sokak terörüdür; bu unutulmamalı.

Vatandaş evinde ve sokakta huzur içinde ise, öğrenci okulunda huzur içinde ise diğer sorunlar çok daha çabuk çözülür… Dünya gündeminde ise bana göre çok

üzücü ve ilginç bir gelişme Hindistan’ da yaşandı. Hatırlarsınız, bizde bir el bombası faciası yaşanmıştı ve bunun ardından bir yetkili bu tip kazaların ancak Hindistan ve Pakistan’da olabileceğine dikkat çekmişti…

Günler sonra Hindistan’da üniversiteli bir genç kıza otobüs içinde altı kişi tecavüz etti ve kızcağız birkaç gün sonra hastanede yaşamını yitirdi… İşte o küçümsenen Hindistan ayağa kalktı, tüm millet yollara döküldü. Suçlulara, “ biz böyle onursuz davaya bakmayız” dedikleri için avukat bulamadılar.

Hindistan Yüksek Mahkemesi milletin vicdanını rahatsız etmesin diye davanın hızlandırılması için talimatı vermiş durumda…

Bu orada belki bir ilk ama küçük bir adım da olsa bir yolun başlangıcı onlar için…

Bu tecavüz olayına gösterilen tepkiyi en başta silah satışları serbest olan Amerika olmak üzere herkes görmeli ve kepçesi kadar ders almalı yoksa tüm sevgi sözcükleri sanal ortamdan dışarı çıkamayacak…

Hele çocuklarımızın oyuncak yerine cep telefonu, notebook kullanmalarını özendirirsek okul bitimlerinde kendilerine ne hediye alacağız? Hangisi çocuğun ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı gelişiminde daha çok rol oynar? Oyuncak mı yoksa teknolojik aletler mi?

39

www.haberrevizyon.tv


Bakış Türk vatandaşlığı, bu topraklar üzerinde yaşayan, devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan insanları, etnik kökeni, inancı, cinsiyeti ne olursa olsun, bir kültür ve bin yıllık ortak anlaşma dili olan Türkçe birlikteliğinin yarattığı, etnik kökenlerden arındırılmış bir vatandaşlık tanımıdır.

FEDERA Şahin MENGÜ

Batının temel gayesi Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirip, İsrail benzeri Büyük Kürdistan’ı kurmaktır. Çok uzağa gitmeye gerek yok, daha 2001 yılında BM Güvenlik Konseyinin 2001 tarih ve 1373 sayılı kararı ile terörist eylemlerle bütün vasıtalarla mücadele etme gereğini vurgularken, bütün devletlerin, terörist eylemlere karışmış kuruluş ve kişilere doğrudan veya dolaylı biçimde destek vermemeleri, terörist eylemleri finanse eden, planlayan, destekleyen veya icra edenlere topraklarında güvenlik içinde yaşama sağlamayı reddetmelerini ve bu sayılanların kendi ülkelerinin topraklarını kullanmalarını engellemesi karar altına alınmışken, Avrupa ülkelerinde terör örgütü üyelerinin cirit atması, kırmızı bültenle aranan insanların aynı ittifak içinde bulunduğumuz ülkelerin en üst düzey yetkilileri ile görüşüyor olması, başka nasıl izah edilebilir?

Ülkenin son 30 yılına damgasını vuran, adına ister Kürt ister Güney Doğu sorunu deyin, bu sorun sadece iç dinamiklerin yarattığı bir sorun değildir.

İçeride yapılan büyük yanlışların, yani zamanında bireysel kültürel haklara saygı gösterilmemesi, bölgenin ekonomisine, bölgesel kalkınmanın hızlanmasına kamu kaynaklarının öncülüğünde sahip çıkılmamış, 30 yıllık terör ortamının yarattığı mağduriyetlerin giderilmemesi, boşaltılmış olan köylerin, gönüllük ve devlet kaynakları kullanılarak yeniden inşası koşulları ile geriye dönüş sağlanamamıştır. Bunlar dış kaynaklı sorunu ağırlaştıran içeride yapılan veya yapılması gerekirken yapılmamış hususlardır.

Batının temel gayesi Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirip, İsrail benzeri Büyük Kürdistan’ı kurmaktır.

Terör veya Kürt sorunu önce, başta Almanya olmak üzere Avrupa, 90’lardan itibaren de ABD’nin katılmasıyla genel olarak Batı tarafından pişirilip bize ihraç edilmiştir.

Büyük Kürdistan’ın en önemli ayağı Türkiye’dir. Irak çözülmüş, Suriye bölünme sürecine girmiş, Türkiye de öncelikle bir federal yapıya kavuşturulursa olay büyük oranda çözülecektir.

Tarih boyunca bölgedeki isyanların dış tahriklerle olduğu da göz önüne alındığında durum daha net olarak anlaşılabilinir.

40

www.haberrevizyon.com


Bakış

ALİZME GİDEN YOL Bu birden fazla resmi dilin hayata geçmesidir.

İşte tam bu ortamda Türkiye’de anayasal vatandaşlık, ulusal vatandaşlık tartışma konusu yapılmıştır.

Bu Türkiye’yi önce federal yapıya, sonrada Büyük Ortadoğu Projesi’nin son aşaması olan bölünmeye götürür.

Anayasamızın 3. Maddesi “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkent Ankara’dır.” diyerek bölünmez bütünlük, yani üniter yapı ve herhangi bir etnisiteye dayanmayan ulus ilkesini vurgulamıştır.

Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisini hayalini kurduğu başkanlık sistemine taşıyacağını düşündüğü, federalizme giden yolun ilk ve fakat en önemli adımı olan anayasal vatandaşlığa karşı değildir.

Türk vatandaşlığı, bu topraklar üzerinde yaşayan, devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan insanları, etnik kökeni, inancı, cinsiyeti ne olursa olsun, bir kültür ve bin yıllık ortak anlaşma dili olan Türkçe birlikteliğinin yarattığı, etnik kökenlerden arındırılmış bir vatandaşlık tanımıdır.

BDP de, bir etnisiteyi tarif etmemesine rağmen, Türk ulusu ve Türk vatandaşlığının ortadan kaldırılarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının anayasada yer alınmasını istemektedir.

Ulusal vatandaşlık, her türlü etnisiteyi reddeden, bunları aşan, yurttaşların her hal ve şart altında eşitliği ilkesi üstüne kurulmuştur.

Bu tarif bireyleri değil toplulukların birlikteliğini getirmektedir.

BDP’nin söyledikleri ile Başbakan’ın söyledikleri birbirleriyle birebir uyuştuğu gibi Büyük Ortadoğu Projesinin hazırlayıcılarının sondan bir önceki istediğidir.

Anayasal vatandaşlık ise bireyleri değil, etnisiteye dayalı toplulukları ve dini grupları kabul etmektedir.

Başbakanın takip ettiği, ona bu yolda BDP’nin destek verdiği yol, batılıların Büyük Kürdistan kurabilmek için istedikleri federasyona giden yoldur.

Bütün bu etnisite veya grupların eşitliğine dayanan bireysel hakları değil kolektif hakları savunan, bu etnik veya dinsel grupların toprak esasına dayanan bir vatandaşlık tanımıdır.

41

www.haberrevizyon.tv


Hiç Mülteci Oldun mu? Have You Ever Been a Refugee?


Haber

43

www.haberrevizyon.tv


Haber

Hiç Mülteci Oldun mu? Have You Ever Been a Refugee?

Türkiye, özellikle Ortadoğu’nun kaynayan kazanında, yaşanan kriz ve savaşların ortasında barış içinde yaşamaya çalışan bir ülke olma çabasını sürdürüyor. Ülkenin kendi içindeki terörle mücadele çalışmaları yıllardır devam ediyor. Bu konuda izlenen politikalar eleştirilse de, çözüm yöntemlerine bakış açıları, iç siyasi dinamiklerin doğası gereği farklı olsa da çaba tek bir şey için; barış ve huzur içinde sürdürülecek bir yaşam. Türkiye insanı misafirperverliğiyle, yardımseverliğiyle bilinir ve övünür. Merhametlidir. Bir televizyon programında genç bir kadının, gardrobunda neden az kıyafeti olduğu sorulduğunda, sahip olduğu eşyaların çoğunu Van depremzedelerine gönderdiğini söylerken izlediğimiz bir ülke Türkiye.

Turkey, especially in the hot spot of the Middle East and in the middle of crisis and wars, continues its efforts to be a country living in peace. Actions fighting against terrorism in the country have been going on for years. Although policies followed for this purpose are criticized and although perspectives on how to solve the terror problem in the country vary due to the nature of inner political dynamics; all efforts are for one purpose; a life in peace and comfort. Turkish people are famous for their hospitality, philanthropy and they boast boast about these. They are merciful. Turkey is such a country where we watch a young woman on a TV show saying that she sent all her clothes to the earthquake survivors in Van when asked why she has so few clothes in her wardrobe.

44

www.haberrevizyon.com


Haber

Not political, humanitarian…

Siyasi değil, insani… Durum böyleyken, son yıllarda ülkesinde yaşamını tehdit altında görüp, çoluğunu çocuğunu toplayıp apar topar kendi evinden, vatanından ayrı kalmak zorunda kalan komşularına da kapılarını açmış olması, siyaseti bırakın bir yana, insani olarak Türkiyelinin kulaklarını tıkayacağı bir durum olmayacağının da göstergesi.

Therefore, opening its doors to its neighbors who thought their lives were in danger and had to leave their homes and their country altogether in a rush, leave aside politics, is also a humanitarian sign that this is not a situation where the Turkish people would shut their ears to. Thus they came… From Syria. Running away from the Assad regime and the war in order to save their own lives and the lives of their children, they came leaving their homes, work, and families behind. Hundreds turned hundred thousands. Their number increases every day. Kids are the ones who are mostly affected by this situation. They face traumas which will leave deep scars in their memories or on their personalities.

Nitekim geldiler… Suriye’den, Esad rejiminden, savaştan kaçmak, kendilerinin ve çocuklarının canını kurtarmak ve daha güzel bir dünyada yaşamak için evlerini, dostlarını, işlerini, bazıları ailelerini kaybederek geldiler. Yüzler, yüzbinler oldu… Daha da artıyor sayıları. En çok da çocuklar etkileniyor bu durumdan. Geleceklerinde hafızalarında veya kişiliklerinde çok büyük yaralar bırakma olasılığı olan travmalar yaşıyorlar.

News about the refugees at the camps in Gaziantep and Hatay also share the political and the social agenda with the world. Turkey has been providing services, which international standards and human rights are taken as basis, to thousands of people who have ran away from their countries, whether they were happy there or not and leaving the lives they had been used to in order to survive.

Gaziantep ve Hatay’daki kamplar ve mültecilerle ilgili haberler, konuyla ilgili siyasi ve toplumsal gündemi de dünyayla paylaşıyor. Uluslar arası standartlarda ve insan hakları temel alınarak belirli hizmetler sağlanıyor ve ülkelerinden, evlerinden, mutlu olsunlar veya olmasınlar, alıştıkları yaşamlarından uzaklaşıp canını kurtarmak istemiş binlerce insana hizmet veriyor Türkiye.

Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan, Deputy Prime former Minister Beşir Atalay, Vice Chairman of AK Party Hüseyin Çelik, Minister of Customs and Trade Hayatı Yazıcı, Minister of National Education Ömer Dinçer, Minister of Agriculture and Livestock Mehdi Eker, Minister of Family and Social Politics Fatma Şahin, Minister of Transportation, Maritime Affairs and Communication Binali Yıldırım and members of the Parliament from AK Party went to the refugee camp in Gaziantep Nizip on 20th January.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayatı Yazıcı, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile AK Parti milletvekillerinden oluşan siyasiler, 20 Ocak’ta Gaziantep Nizip’teki mülteci kampına gittiler.

45

www.haberrevizyon.tv


Haber Başbakan, buradaki konuşmasında Beşar Esad’a seslenerek; “Şu ana kadar 520 bin insan öldürdün. Bunlar hep terörist miydi? Adama sormazlar mı? 600 bin Suriye vatandaşı şu anda Suriye dışında. Bunlar terörist miydi? Adama sormazlar mı? 10 yaşındaki ayağı kopan çocuk terörist miydi?” diyerek, Esad’ın siyasi iktidar savaşında yüz binlerce insanın insanca yaşama hakkını elinden almasını bir kez daha sert bir dille eleştirdi.

The Prime Minister addressed Bashar Assad saying, “You have killed 520 thousand people so far. Were they all terrorists? Wouldn’t anybody ask? 600 thousand citizens of Syria are outside Syria. Were they terrorists? Wouldn’t anybody ask? Was the ten-year old child whose foot was chopped a terrorist?” and once more severely criticized Assad’s taking hundred thousands of people’s right to live humanly.

Bununla birlikte, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın ülkemizde bulunan Suriye vatandaşlarına ilişkin 18 Ocak tarihli resmi açıklamasına göre; Barınma merkezlerinde 157.490 Suriye vatandaşı bulunuyor.

Başbakanlık AFAD tarafından, Suriye’den gelenler için kurulan 13 çadırkent, 1 geçici kabul merkezi ve 2 adet konteynerkentte 157.490 Suriye vatandaşı yaşıyor. In addition, according to the formal announcement of Prime Ministry Disaster and Emergency Management Presidency (AFAD) about the citizens of Syria on January 18; There are 157.490 citizens of Syria hosted in sheltering centers. 157.490 Syrian citizens reside in the 13 tent-cities, 1 temporary admission center and 2 container-cities set up by Prime Ministry AFAD. 46

www.haberrevizyon.com


Haber

Halep / Aleppo 2010

Şanlıurfa Harran Kökenli konteynerkentinin de hizmete girmesiyle; Hatay’da 5, Şanlıurfa’da 2, Gaziantep’te 3, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman’da 1’er olmak üzere toplam 13 çadırkent ile Kilis’te ve Şanlıurfa’da 1’er olmak üzere toplam 2 adet konteynerkent kurulmuş.

With the Şanlıurfa Harran Kökenli container-city’s beginning to serve, there are 13 tent-cities in total where there are 5 in Hatay, 2 in Şanlıurfa, 3 in Gaziantep, 1 in Kahramanmaraş, Osmaniye and Adıyaman as well as 2 container-cities serving in total; 1 in Kilis and the other in Şanlıurfa.

AFAD koordinasyonunda; ilgili kurum ve kuruluşlarca çadırkentlerde ve konteynerkentte barınma, yiyecek, sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercümanlık, haberleşme, bankacılık ve diğer hizmetler veriliyor.

Under AFAD’s coordination, services such as accommodation, food, health, security, social activities, education, worshipping, translation, communication, banking and other services are provided by relevant institutions or companies.

2011 yılı Nisan ayı içerisinde Suriye’de başlayan iç karışıklıklar nedeniyle, nüfus hareketlerine yönelik olarak bugüne kadar ülkemize gelen 220 binden fazla Suriye vatandaşı için, Başbakanlık AFAD tarafından 7 ilde kurulan kamplarda bir yılı aşkın süredir, her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanıyor.

Prime Ministry AFAD, considering the population movements, has been supplying all kinds of humanitarian needs for more than a year in the camps set up in 7 cities to more than 220 thousand Syrian citizens who have come to our country due to the internal conflicts that occurred in Syria in April 2011.

Konteynerkent ve çadırkentlerde her türlü koordinasyonu; ulusal ve uluslararası afet ve acil durumlarda ülkemiz adına yetkili kurum olan Başbakanlık AFAD tarafından sağlanıyor.

All kinds of coordination in container-cities and tentcities are operated by Prime Ministry AFAD which is also authorized to represent our country in national or international cases of disasters and emergency.

47

www.haberrevizyon.tv


Haber

Başbakanlık AFAD’ın gönderdiği ödenekler ile kurulan kamplarda; okul, cami, ticaret, polis ve sağlık merkezi, basın brifing birimi, çocuk oyun alanları, televizyon izleme üniteleri, su deposu, arıtma merkezi, trafo ve jeneratör gibi donatılar da yer alıyor.

Konteynerkent ve çadırkentlerde; ülkemize giriş yapan Suriye vatandaşlarına günlük olarak 3 öğün sıcak yemek verilmeye devam ediliyor. Bugüne kadar ülkemize toplam 223.986 Suriye vatandaşı giriş yapmış.

Bugüne kadar toplam 66.496 Suriye vatandaşı ülkesine dönmüş. Bugün itibariyle; Hatay’da 13.039, Gaziantep’te 28.656 (8.635’i Islahiye, 7.002’i Karkamış, 13.019’u Nizip çadırkentlerinde), Kilis’te 13.463, Şanlıurfa’da 68.255 (36.330’u Ceylanpınar’da, 30.473’ü Akçakale çadırkentlerinde, 1.452’si Harran Kökenli konteynerkentinde), Kahramanmaraş’ta 16.274 kişi, Osmaniye’de 7.869 kişi ve Adıyaman’da 9.779 kişi barınıyor.

In the camps set up with the subsidies sent by Prime Ministry AFAD, there are facilities such as school, mosque, shops, police and health center, press briefing unit, playgrounds for children, TV watching units, water tank, waste treatment center, substation and generator. Hot meals are continued to be served to the Syrian citizens in our country 3 times a day at the containercities and tent-cities. 223.986 Syrian citizens in total have entered our country so far. 66.496 Syrian citizens in total have returned their countries. As for today; there are 13.039 people in Hatay, 28.656 people in Gaziantep (8.635 in Islahiye, 7.002 in Karkamış, 13.019 in Nizip tent-cities), 13.463 people in Kilis, 68.255 people in Şanlıurfa (36.330 in Ceylanpınar, 30.473 in Akçakale tent-cities, 1.452 in Harran Kökenli containercities), 16.274 people in Kahramanmaraş, 7.869 people in Osmaniye and 9.779 people in Adıyaman are accommodating.

48

www.haberrevizyon.com

Halep / Aleppo 2010


Haber 155 hasta ve yaralı hastanede sağlık hizmeti alıyor. Hastanedekilerle birlikte barınma merkezlerinde toplam 157.490 Suriye vatandaşı bulunuyor.

155 sick and injured people are receiving medical treatment at the hospital. Together with the ones in hospital, here are 157.490 Syrian citizens in total residing at the sheltering centers.

Gelecekle ilgili öngörüler, siyasi stratejistler veya konunun uzmanları tarafından öngörülebilir. “Suriye’deki iç savaş ne zaman biter? Yurtlarından ayrılan ve kamplarda yaşayan insanların evlerine geri dönmesi ne zaman ve ne şekilde olur? Dönerler mi? Dönmek istemeyenlerin durumu ne olur? Bölgede başka siyasi krizlere neden olurlar mı?” gibi soruların cevapları da yine bu uzmanlar tarafından, olasılıklar üzerinden verilebilir.

Predictions about the future might be made by political strategists or the experts of the subject. Questions such as; “When does the civil war in Syria end? When and how would the refugees who had left their country and have been staying at the camps return back home? Would they return? What would be the situation of those who would not want to go back? Would they cause any other political crisis in the region?” may also be answered by these experts over possibilities.

Türkiye ülke olarak, kültürel geçmişinden gelen misafirperverliğiyle ve insani değerleri koruyan güzel özüyle bu insanlara kucak açmıştır çünkü her ne olursa olsun, hiç bir insan bu dünyaya savaş görmek ve ailesinin savaşta katledildiğini görmek için gelmemiştir.

With the hospitality that it inherited from its cultural background and with its beautiful origins protecting the humanitarian values, Turkey as a country has opened its arms to these people because no matter what happens, no human being has come to this world to experience war and see that his family is murdered in war.

Halep / Aleppo 2010

49

www.haberrevizyon.tv


Bakış

SUNAY AKIN 14 Şubat günü, hiçbir sevgili elinde bir demet çiçekle aşkın semtine uğramaz, İstanbul’da!..

Aşkın semti neresi mi? M

ısır Valisi Mehmet Ali Paşa devrilince, çok sevdiği kızıyla damadı arasına da ayrılık girer. İstanbul’a girişi yasaklanan damat sürgün hayatı yaşarken, valinin kızı neredeyse her gün kapısını aşındırır, Osmanlı Sarayı’nın... Kocasının affedilmesini ve İstanbul’a gelmesine izin verilerek eskisi gibi mutlu bir yaşam sürmelerini isteyen kadının bu dileği kabul edilir sonunda. Uzun bir aradan sonra kavuşan iki sevgilinin hiç çocukları olmaz... Ama onlar, günümüzde çocuk sesleri arasında yatıyorlar!.. Mehmet Ali Paşa’nın kızı Zeynep Hanım ile kocası Kamil Bey bir çocuk hastanesi kurarlar. Hastanenin bahçesindeki türbede yan yana yatan iki sevgili sayesinde de aşk, İstanbul’un bir semtine ad olur: Zeynepkamil!..

Sorarım, 14 Şubat sevgililer gününde, Zeynep Hanım ile Kamil Bey’in türbesine çiçek bırakan olmuş mudur? Hadi vazgeçtim bu duyarlıktan. Eski Şark Eserleri Müzesi’ni ziyaret eden var mıdır?

Samuel Noah Kramer adlı Sümerolog, yazının ilk örnekleri olan Sümer tabletlerini incelemek üzere İstanbul’a gelir, 1951 yılında... Kramer, eline aldığı “2461” numaralı tablet karşısında heyecanlanır. Bir aşk şiiridir elinde tuttuğu... İnsanlık tarihinin yazılı ilk aşk şiiri!..

Bu şiir bir rahibe tarafından krala yazılmıştır. Evet, bir kadın tarafından kaleme, daha doğrusu çiviye alınan dünyanın yazılı ilk aşk şiiri bir Sümer tabletidir ve de bizim elimizde, yani İstanbul’dadır. Zaten, bu şiir yurtdışına kaçırılmış olsaydı varlığından hepinizin haberi olurdu. Çünkü, tableti kaçıran ülke onu öylesine allayıp pullayıp sunardı ki, 14 Şubat günü tabletin önünde kuyruklar oluşurdu uzun uzadıya!.. Ben, Şiir Cumhuriyeti ilan ettiğim Kız Kulesi’nde o şiiri sergilemeyi çok istemiştim. Eğer, bu tarihi eser bir kültür merkezi olarak algılansaydı, 14 Şubat günü içinde sergilenen ilk aşk şiirini görmek isteyenlerin oluşturduğu kuyruk Salacak kıyısı boyunca uzanırdı. Ben diyorum ki bu görüntü, turizm politikasını da sağlıklı bir raya oturttuğumuzun resmi olur... 50

www.haberrevizyon.com


Bakış Kültürel zenginlikleri satranç oyununun birer taşı gibi göremeyen, göremediği için de hamle üretemeyenler daha ne zamana kadar çalacaklar yarınımızı!?.. Bir de şunu soralım: 14 Şubat’ta kaç sevgili Eski Şark Eserleri’ndeki yazılı ilk aşk şiirini görmek için buluşmuştur?

Aşkın dili olarak çiçekler sunuldu sevgiliye, kömür, limon ve ekmek unutularak!..

Komşuya aşık olunurdu yıllar öncesinin İstanbul’unda. Genç kız, sevgilisi görsün diye kömür, limon ve ekmek koyardı penceresinin önüne. Bunun anlamı şöyleydi: Kömür: Senin aşkından bir kömür gibi yanıyorum... Limon: Sensizlik beni bir limon gibi sararttı... Ekmek: Birlikte olalım, bir dilim kuru ekmeğe bile razıyım...

Kimileri “Nerede o eski aşklar?” diye serzenişte bulundu, 14 Şubat günü... Göksu Deresi’nde, Kuşdili Çayırı’nda, Kalamış Koyu’nda yaşanılan aşklara gıpta edildi. Oysa İstanbul’un bu mekanlarında sevgililerin birbirini görmek için kürek çektikleri ya da volta attıkları yıllarda kadın, erkek dünyasının demir parmaklıklarına tutsaktı. Sevgililerin bir araya geldikleri anlar yok denilecek kadar azdı; kısa süreli birkaç kaçamak bakış, bohçacının eline para sıkıştırılarak gönderilen mektuplar, kafesli pencereler ardından sevgilinin çıplak dirseğini görme çabaları... Ne o?.. Eski aşklar daha güzelmiş, aşkın tadı kalmamış!.. Bu mudur aşk? Kadının erkeğin kulu kölesi olduğu yıllardan söz ediyoruz. Cumhuriyet devriminin kadınlarımıza tanıdığı özgürlükleri, hakları geri vermeye giden tehlikeli yolun bir adı da, tokmağı sürekli olarak kafalarda çalınmaya çalışılan “Nerede o eski aşklar” kapısıdır! Hadi diyelim Zeynepkamil’in öyküsü, ilk aşk şiiri, kömür, limon ve ekmek üçlüsü bilinmiyor... İyi de, Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı’na da mı çiçek koymak kimsenin aklına gelmiyor?

Hoppala! Sunay Akın, sen de Sevgililer Günü’nü devlet protokolü de mi kutlasın diyorsun yani!?.. İtalyan heykeltıraş Canonica, Cumhuriyet Anıtı’nı yapmak üzere Roma’da kolları sıvarken, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde bir yarışma açılır. Bu yarışmada birinciliği kazanan öğrenci, tüm masrafları devlet tarafından karşılanmak

üzere Canonica’nın yanına gönderilecektir. Yarışma sonuçlandığında birileri, birinci değil, ikinci olan öğrencinin gönderilmesi için baskı yapmaya çalışırlar. Bunun nedeni, birinciliği “Sabiha Ziya” adlı yirmi iki yaşında ve bekar bir kızın kazanmasıdır! Dönemin maarif bakanı olan ve çok genç yaşta ölümünün Cumhuriyet Türkiyesi için büyük bir kayıp olduğu Mustafa Necati Bey’in ve de Ankara’daki sarışın kurdun araya girmesiyle Sabiha Ziya Hanım Roma’ya gönderilir.

Canonica, bu olaydan sonra, kadınlarımız 1923 devriminin kendilerine kazandırdığı hakları, özgürlüğü unutmasınlar diye anıta bir kadın yüzü koyar. Dört köşeli anıtın zaferi simgeleyen bayrak açmış askerlerin olduğu iki tarafına dikkatli bakıldığında, askerlerin başlarının üstünde birer kadın maskı bulunduğu görülür. Bu iki kadın yüzünün biri peçelidir ki, Cumhuriyet öncesi kadınını simgelemektedir. Bu cephenin arkasında ise yine aynı kadının yüzü vardır; yalnız, bu sefer peçe kalkmış ve kadının yüzü gülmektedir. Burası da, Cumhuriyet sonrası kadınını simgelemektedir. Şu işe bakın ki, peçeli kadının baktığı yöne bir cami yapılmak isteniyor, çağdaş, gülen kadın yüzünün baktığı yönde ise Atatürk Kültür Merkezi yükseliyor!

14 Şubat sevgililer gününde bir tek karanfil ya da gül olsun, bırakılmış mıdır, Cumhuriyet Anıtı’nda yüzü gülen Sabiha Ziya Hanım’ın heykelinin önüne!?

Sevgililer günü yılda bir gün yer alıyor gazete sayfalarında... Peki ya, sevgililerin katledildiği töre cinayetleri, namus adına kurşun sıkılan kalpler?..

51

www.haberrevizyon.tv


Sağlık

Haydar DÜMEN

?

CİNSELLİĞİN NERESİNDEYİZ CİNSELLİĞİN NERESİNDEYİZ? 1. Cinsellik kaşık kaşık bal yemek gibi bir şeyse, başındayız. 2. Cinsellik, cinsel birleşmelerdeki sayı ve skorla ölçülüyorsa başındayız. 3. Cinsellik erkek egemenliğinin ve gücünün bir göstergesiyse başında olduğumuzu söyleyebiliriz. 4. Cinsellik sayısal değerlerle ölçülüyorsa, bu ölçümün içine santimetreler de giriyorsa, zencilerden sonra ikinci sıradayız, Araplarla yarışıyoruz. 5. Cinselliği erkek bencilliğine göre derecelendirip, ok atar gibi kadını skor tahtası yerine koymaksa birinciliğe kılpayı oynuyoruz. 6. Cinselliği sadizmle soslayıp zorbalıkla süslemekte baştayız. 7. Erkeklerin işini bitirip arkalarını dönüp uyumalarındaysa ilklerdeyiz.

52

www.haberrevizyon.com


Sağlık Sağlık

?

N

BİR BAŞKA YORUM 1. Kadınların da orgazm olduğunun bilincinde olanların sayısına göre oldukça gerilerdeyiz. 2. Cinsellik, balı beyaz örtülü bir masada yanında çiçek ve kızarmış ekmekle yemekse oldukça sonlardayız. 3. Aşk ve şiir konusunda duygularımızı, kimi zaman mısralar ya da sözler ve davranışlarla süsleyip kadınımızı onurlandırıp yumuşatarak yatağa götürmekte de sonlardayız. 4. Yatakta kendimizi değil, kadınımızı da düşünerek erken boşalma, kadında orgazm güçlüğü konusundaki bilgilerimizde de sonlardayız. 5. Cinselliğin yatak odasından öncesi ve devamında iki tarafın da isteğine bağlı olması gerektiği konusunda da gene sonlardayız. 6. Kadınların özgürlük hakları konusunda da sonlardayız ve daha da sonlara doğru kaymaktayız. 7. Cinselliği ruhlarda değil şekilde aramada, reaksiyon ve davranışlarımızda kadına da pay ayırıp egoizmamızı bastırmakta da sonlardayız.

YORUM: Kısacası yazımızın ilk bölümünde alfabenin A’larında, son bölümünde Z’lerindeyiz. Arada tam 27 harf ve 27 harfle kurulacak bir dünya, bir felsefe ve de bir yücelik var. İyi de ya insanlarımız bu konuda daha okuma-yazma düzeyinde değillerse? Bilen yüzde 20’lik bir grup da kendilerinin bu işin duayeni olduklarını sanıyorlarsa, cinselliğimiz prematüre doğdu, halen kuvözde diyebiliriz.

53

www.haberrevizyon.tv


KIRMI Keşif

Avraham İŞCEN

İP GİZEMİ Adem Aleyhisselam-Adam Ha-Rişon’un yaratılışını 5773’üncü kez idrak ettiğimiz şu günlerde Kırmızı İp konusunu biraz olsun irdelemek istiyorum.

1

990 yılından bugüne kadar çok yaygın bir şekilde ülkemizde de adet ve moda haline gelmiştir. İlk zamanlarda Amerika Birleşik Devletlerinde, Madonna, Michael Jackson, Rossie O’Donnell, Ashton Kutcher, Demi Moore, Paris ve Nicky Hilton, Gwyneth Paltrow(iç), Lindsay Lohan, www.haberrevizyon.com

Nicole Richie, Charlize Theron, Mariah Carey, Kylie Minogue, Naomi Campbell, Britney Spears, Goldie Hawn, Kurt Russell, David ve Victoria Beckham, Avril Lavigne, Zac Efron gibi ünlülerin taktıkları Kırmızı İp neden kırmızıdır? Anlamı nedir? Kökenleri nereye dayanır? 54


IZI

PİN

Keşif

Kan Toprak ve İnsan

Kırmızı İp’in kökenleri Musevi Sufizmi diye de adlandırılabilecek Kabala öğretisine dayanmaktadır. Kabala kelimesi anlam itibariyle kabul etmek ve kabullenmek manasına gelir.

Kırmızı İp’in kötü gözden (İbranice-Ayin Ara) koruduğuna inanılır. Bir çeşit tılsım özelliği taşımaktadır. Avrupa Musevilerinin genel olarak kullandığı lisan olan Yidiş (Musevi-Almancası) “royte biyndele” denir. Binlerce yıllık Musevi Sözlü Külliyatına göre Hz Yakub, eşi Rahil ve onun Beytüllahim (BethLehem)’de bulunan kabri ile ilişkilendirilir.

Kabala Öğretisine göre Kırmızı çok büyük öneme sahiptir. Kırmızı kendi bünyesinde kan-toprak ve insan üçlemesini barındırır. Tüm bu kelimelerin İbranice kökeni Kırmızı-Adom, Toprak-Adama, İnsanAdam, Kan-Dam’dır. Bu trioloji Tanrı ile insanın tek vücud olduklarını simgeler. Kan aynı zamanda Hz. Süleyman’nın Mabedinde icra edilen Kurbanları ve Adak Kurbanları simgeler. Müminler Mısır’ın ilk doğanlarını öldüren beladan kurtulmak için kurban kesip kanlarını kapılarının üst kısımlarına sürmüşlerdi.

Rahil ve Hz.Yakup’un birbirine olan muazzam sevgisi ve Allaha olan kuvvetli imanlarının hikayesidir. Hz.Yakup abisiyle aralarında olan anlaşmazlıktan dolayı, annesi Hz.İshak’ın eşi Refika’nın yardımıyla dayısı Lavan’nın yanına Harran’a kaçar. Lavan’nın yıllarca türlü hilelerine kurban olurlar. En sonunda Rahil ile birbirlerine kavuşurlar. Çok uzun bir süre Hz.Yakub’un diğer eşi ona evlatlar vermesine rağmen Rahil Anamız, Hz. Yakup’a evlat veremez. Tanrıya olan kuvvetli imanı sayesinde çocukları olur. Hz. Yakup’un soyu asıl itibariyle ondan devam eder. Bu Kırmızı İpler, Beytüllahimdeki Rahil Anamızın Kabri etrafına sarılmıştır. Rahil’in imanı, iyi kalpliliği ve alçak gönüllüğünün bu ipleri takanlara geçtiğine inanılır. Binlerce yıllık külliyata göre Kırmızı İp sola 7 düğüm atılarak bağlanırken bağlayan kişi Aşer Yatsar duasını okumalı, bağlanılan kişide bir dilekte bulunmalıdır.

Kırmızı İpin sol kola yedi defa düğümlenerek bağlanması, haftanın yedinci günü olan Şabat gününü, dünyanın yedi günde yaratılmasını, Hz.Süleyman’ın Kudüs’teki Yedi Kollu Şamdanını, sol tarafa bağlanması ise kalbe daha yakın taraf olmasını temsil eder.

55

www.haberrevizyon.tv


Sağlık

ekonomik bunalımlar, sefalet, işsizlik, iflas, ödenemeyen borçlar, eşinden boşanma, Psikiyatrist sevgiliden ayrılma, aile içi baskı ve şiddet, Prof. Dr. Arif VERİMLİ toplumsal baskı, töre baskısı, ağır bir hastalığın pençesine düşme, tecavüze uğrama, uyuşturucu bir madde kullanma

İNTİHA

İnsanlık tarihi kadar eski bir davranış bozukluğu olan intihar davranışının insanlık tarihi kadar eski de bir reddedilişi ve kabul edilemezliği vardır. Çağlar boyunca hiçbir toplum intiharı geçerli görmemiştir ve intihar hiç bir inanç sisteminde de yoktur.

İntiharda en çok kullanılan yöntemler; yüksek bir yerden kendini boşluğa bırakma, kesici bir aletle damarlarını kesme, yüksek doz ve miktarda hap yutma, yüksek dozda uyuşturucu madde alma, kendini asma, hızla gelen bir aracın altına bilinçli olarak kendini atma... şeklinde sıralanmaktadır.

İntihar bireyin kendi yaşamına son vermesi olduğu kadar tam uç noktada bir davranış bozukluğu, tam bir belirsizlikler topluluğu, kararlılıkla kararsızlık arasındaki ince bir çizgidir. Yaşam ve var olma mücadelesinin tam zıttıdır. Yaşamamaya karar veren birey değişik yollarla yaşamına son verir ve aslında bu hiçbir şeyin de çözümü değildir. Bunu muhakeme edememek ise yaşanılan çaresizliğin şiddetiyle ilgilidir.

Öncelikle toplum ebeveynleri olarak en başta gelen hatamız, daha çok küçük yaşlarda çocuklarımıza karşılaşacakları sorunları anlatmamak ve alternatif çözümler üretmelerine yol göstermemek, başlarına gelen kötü durumları üstlenerek sürekli onları sahiplenmek. Bununla beraber çok kollayıcı ve baskıcı tutum zayıf karakter oluşumunda çok başta gelen bir sebeptir. Çocuk yetiştirirken bu hatalara düşülmemesi öncelikli tavsiyemdir. Gençlerle sorunlarını arkadaş gibi konuşun. Şiddete değil, anlayışa başvurun.

Kişiyi intihara pek çok neden sürükleyebilir veya kişinin kararı o kadar nettir ki intihar için her şey bahane olabilir. İntihar, yaşam karşısında sürekli çözümsüz kalma, bu çözümsüzlükleri yaratma, yarattığı çözümsüzlüklerde boğulma sonucu kişilerin kendilerince hayata karşı verdikleri çok sert bir yanıttır. Aslında hiçbir şey çözümsüz değildir. Hiçbir şey insan hayatı kadar değerli ve anlamlı değildir. İntihar en son çözüm bile değildir. Yapılan araştırmaları ve intihar olgusuyla ilgili bazı istatistikleri paylaşmak isterim.

İntihar vakalarında en önemli sebepler; ekonomik bunalımlar, sefalet, işsizlik, iflas, ödenemeyen borçlar, eşinden boşanma, sevgiliden ayrılma, aile içi baskı ve şiddet, toplumsal baskı, töre baskısı, ağır bir hastalığın pençesine düşme, tecavüze uğrama, uyuşturucu bir madde kullanma olarak sıralanmaktadır. İntiharda en riskli yaş grubu 16-35 yaş arası olmakla birlikte ortalama yaş 28 civarlarındadır.

56

www.haberrevizyon.com


Sağlık

, , , n u

AR

İntihar etme teşebbüsünde bulunup hayata tekrar dönen bireylere acıyarak ve üstlerine düşerek değil anlayarak ve tekrarlamasını engellemeye çalışarak davranmalıyız.

İnsanlık olarak yaşanabilir bir dünya kurmaya, çevremizdekileri sevmeye, saymaya ve anlamaya çabalamalıyız. Her birimiz tek bir kişinin elinden tutsak hayat daha çok yaşamaya değer bir hal alacaktır.

İntihar tüm toplumlarda görülen bir yaradır. 57

www.haberrevizyon.tv


Haber Aysun CİNSÇİÇEKÇİ - TÜKETİCİLER BİRLİĞİ

Kredi Kullanarak Ev Alacaklar

DİKKAT!

Konut Sektöründe Tüketicinin Yaşadığı Sorunlar İnsanoğlunun hayalidir, başını sokacağı bir evinin olması. Bu haylini gerçekleştirmek için, çalışıp didinir, dişinden tırnağından arttırıp para biriktirir. Kendine uygun fırsatları kollar.

E

v sahibi olmanın yolları var. Kendiniz yapabilirsiniz, birinden satın alabilirsiniz, kooperatife üye olursunuz, bir müteahhit ile kat karşılığı anlaşırsınız, TOKİ’den veya özel inşaat firmalarından alırsınız. Bu paranıza ve sizin tercihinize kalmış bir olay. Zamanımızın ekonomik koşulları dikkate alındığında tüketicilerin sıklıkla tercih ettiği yol, bir inşaat firmasından biraz peşin ile kredi alarak ev sahibi olmak.

Kredi alarak ev sahibi olacak olanların dikkat etmesi gerekenler var. Çünkü sektör iyiyi ve kötüyü birlikte barındırıyor. Tüketicinin sonrasında canının yanmaması için en başta kiminle yola çıkacağını doğru belirlemesi gerekiyor. Malumunuz inşaat firmaları projelerini hazırladıkları anda, daha tek bir çivi çakmadan satışlara başlıyorlar. Harika hazırlanmış bir maketle, bazen gösterişli reklamlarla pazara çıkıyor, tüketicilere kolay kredi imkanlarıyla hayallerini sunuyorlar.

Türkiye’nin bu konuyla ilgili yasal düzenlemeleri mevcut ama eğer bir tüketici olarak siz haklarınızı bilmezseniz, gerekli dikkati göstermezseniz sizi koruyacak yasaların tüm boşlukları kullanılarak mağdur duruma düşürülebilirsiniz.

Maalesef, sadece makette kaldı bazı projeler veya vaat edilen süreden çok sonra teslim edildiler. Satın alacağını düşündüğü ile satın aldığı arasındaki farkı yaşayanlar ise bambaşka bir sıkıntı konusu oldu. Eksik malzeme veya eksik işçilik nedenleriyle ev sahiplerine teslim edilen hayal kırıklığı evler ve yaşanan olumsuzluklar. Yeni aldığınız evin bir yılını doldurmadan sapır, sapır dökülmeye başlaması… Kuşe kağıda basılmış zengin kataloglardaki o muazzam ev sadece kataloglarda kaldı. Unutmadan tamamlanmamış inşaatlara taşınmak zorunda kalan tüketiciler olduğunu yazmadan geçmeyelim.

Kredi alarak ev sahibi olacakların dikkat etmesi gerekenler Artık maalesef birçok tüketici bankalardan konut kredisi alarak ev sahibi olabilmektedir. Hemen hemen tüm bankalar konut kredisi vermektedir. Rekabet koşulları gereği herkes kendi yoğurdunu “ekşi” demeden satmaya çalışmakta. Kimi dosya masrafını yansıtmadığını söylüyor, kimi faizinin düşüklüğünden bahsediyor kimi de çok çok uzun vadeler teklif ederek, tüketiciyi kazanmaya çalışıyorlar. Aslında bu yola girecek olan tüm tüketicilerin ilk bilmesi gereken, hiçbir bankanın kimseye kaşı gözü hatırına para vermediği, tüm bankaların birer ticari kuruluş olduğu yani kâr amaçlı olduklarıdır. Yani tatlı dile kanıp, bedavadan alıyorlarmışçasına sözleşmeye imza atmaması gerekliliğini bilmeli ve bundan taviz vermemeli.

www.haberrevizyon.com

Kredi veren banka ilgili yasal mevzuatlar gereğince krediyi ne şartlarda verdiğini, uygulayacağı faizi, vadesini, yaptığı zorunlu giderlerin tutarlarını, temerrüt koşullarını ve diğer ayrıntıları sözleşmesinde belirtmek, krediyi alan ile müzakere etmek ve 24 saat öncesinde verdiği sözlü ve yazılı bilgilerden sonra sözleşmeyi imzalamak zorundadır.

Fakat gelin görün ki birçok banka bunu böyle yapmamaktadır. Tüketiciye ayaküstü bilgiler verilir, olay oldu-bitti çerçevesinde gerçekleştirilir… Hatta imzalatılan bu sözleşmenin bir örneğini krediyi alana vermekten bir kaçınır.

58


Haber Ev alma komşu al’ diyen atalarımız, komşuluk kavramının önemine değinirken, sanki biraz da ev almanın zorluklarından dolayı bu sözü söylemişler.

Alınan konutun ayıbı bir sıkıntı iken, tüketiciye sıkıntı yaratabilecek diğer bir konu da finans.

Bilindiği üzere, kredi taksitlerinizde ilk olarak uzunca bir süre sadece aldığınız kredinin faizini ödersiniz, anapara olduğu gibi borç hanesinde durur. Anapara kredinin son taksitlerine doğru tahsil edilir ki olası bir risk durumunda gecikme faizi ve temerrüt şartları ile banka kayba uğramasın.

Diğer bir esas konu ise şu; banka krediyi verirken krediyi alanla arasında olan hukuki sorumluluğu kabul ettiğini ileri sürer. Yani inşaat firması tarafından çıkabilecek ve buradan yaşanacak bir sorunu kabule yanaşmaz. Başka bir anlatımla oraya Fransız kalır. Fakat tüm bunlara rağmen yargı sorumluluğun müşterek olduğuna karar vermiştir. Banka ve konut inşaat firması tüketiciye karşı müşterek ve müteselsil sorumludur demektedir. Kredinin bir başka borçlanma şekli de taksit sayısına göre borçludan “nama” yazılı senet alınması gerekirken “emre yazılı senet” olarak alınmasıdır. Borçlu vadesi gelen senedini taksit, taksit bankaya ödeyerek kredi borcunu kapatır. Bu senetler emre yazılı olduğundan dolayı üçüncü şahıslara ciro edilemez ve rehin karşılığı dahi temlik edilemezler.

Fakat bir inşaat şirketinin ödeme güçlüğüne düştüğü ve elindeki bu senetleri piyasaya üçüncü şahıslara ciro ettiği bilgileri de zaman zaman medyaya yansır, kulağımıza ilişir. Gerçi bu şekilde borçlu olanlar mahkemeye müracaat ederek tedbir aldırabilirler ancak sorun yasal olmayan bu işleme firmaların kalkışabilmesidir.

Özetle, ‘ev alma komşu al’ diyen atalarımız, komşuluk kavramının önemine değinirken, sanki biraz da ev almanın zorluklarından dolayı bu sözü söylemişler…

Ev sahibi olmak başlı başına zaten zor bir iş ama gerek firmaların inşaat sektörüne ait ayıpları, gerekse finansal kısımlarda bankaların daha çok kazanma hırsları işi daha da zor kılmakta.

Tüketicinin burada, seçimini aceleye getirmeden doğru yapması, tüm teklif ve önüne gelen alternatifleri doğru anlaması gerekmektedir. Bu kurulu labirent döngüsü içinde çırpınmamak için kırk kere düşünüp bir kere karar vermek gerekir. Kendimiz için, ailemiz için ve en önemlisi geleceğimizin kararmaması için.

59

www.haberrevizyon.tv


Bakış

TEL-AVİV YAFO

AMA İSRAİL’İN BAŞ Yeruşalayim (Kudüs) Tarih boyunca Yahudilerden başka hiç bir milletin başkenti olmamıştır. İslami inanç sahipleri için önemini kabul etmekle beraber bu şehrin Yahudiler için ifade ettikleri ile kıyaslanması bile mümkün değildir. Dini bağlamda Yeruşalayim Tevrat ve İsrail yaşamının temel taşıdır ve sanırım bunun detaylarını izah etmeye çok fazla gerek yoktur. Kudus ismi Kur’an da bir kez bile geçmemesine rağmen gerek Tevrat’ta gerekse duaların hepsinde mevcuttur. Anlatmak istediğim, Yeruşalayim ve Yahudilerin bu topraklar üzerindeki haklılığından çok Yeruşalayim’in aslında siyasi olarak tanınmasında zorluk çekenlerin bilerek işledikleri bir hata ve bu hatanın sonucu olarak yeni nesillere tarihi ve tarihin gerçeklerini değiştirmeye yönelik çabalarının sonucudur. Gerek Türk basını gerekse Türk Diplomasisi ısrar ile TEL-AVİV yönetimi ifadelerini kullanmaktadırlar. İsrael’in başkenti Yeruşalayimdir. Bunu beğenen de olabilir, kabul etmeyende olabilir ama bu ülkenin başkentinin başka bir yer olabileceğini gçstermez. Tel-Aviv yönetimi derken sanki İsrael’in başkenti bu şehirmiş ve İsrael Hükümeti de bu şehirde ikamet ediyormuş anlamı çıkmakta ve hatta tanıdığım birçok genç gazeteci Yeruşalayim’in İsrail’in başkenti olmadığı iddiası ile ne yazık ki cehaletlerini ortaya koymuşlardır.

Tel-Aviv Yönetimi diye bir şey vardır kuşkusuz. O da Tel-Aviv belediyesinin yönetim kuruludur ve başında Belediye Reisi RON HULDAİ vardır. İşte yazımızın esas konusu bu şehidir. Kendi ifadesi ile 24 saat yaşayan şehir. Kesintisiz hayatı olan şehirdir Tel-Aviv. Aslına bakarsanız şehir belediyesinin tam adı TEL-AVİV YAFO Belediyesi’dir.

Tarihi şehir YAFO(Jaffa) dünyanın en eski liman şehri olarak sayılan ve 3000 yıldan fazla geçmişi olan bu şehrin genişlemesi ile Tel-Aviv şehri meydana gelmiştir. Amacım tarih dersi oluşturmak değildir. Yafo, Ajda Pekkan’ın ‘’Kimler Geldi, Kimler Geçti ‘’ şarkısındaki gibi birçok ulus ve savaşçı tarafından işgal edilmiş ve tekrar kaybedilmiştir. Bu şehri işgal edenlerin en ünlülerinden biri de Napoleon Bona Parte idi. Günümüz Eski Yafo Milli Parkı’nda ise Napoleon’a verilen görev şehri tanıtmak oldu.

Yafo Yani Tel-Aviv şehrinin ağa babası limanı ile başlar ve saat kulesi ile devam eder. Liman 3000 yıllık olup günümüzde balıkçı barınağı ve eski bir yat limanı özelliğini korumaktadır. Liman çevresindeki binaların eskiliği sizi aldatmasın; değerleri milyon dolarlar ile ölçülmektedir. Hem manzarası hem de bohem sanatçıların ve resim galerilerinin bulunması bu mekanı oldukça popüler bir mekan haline dönüştürmüştür. “Yafo, eski şehir”, dediğinizde akan sular durur. Şehrin manzarası AKDENİZ ve yeni şehir TEL-AVİV gerçekten seyredilmeye değer görüntüler veriyor.

Yafo aynı zamanda her taşının altında tarih yatan bir şehirdir. Her taşın altında olması da bu şehirde yaşayanları oldukça zora sokmakta. Tarihi eserler kurumu her yol inşaatı ve bina inşaatı sözkonusu olduğunda yolları önce kendisi kazar, altında kendilerinin bilmedikleri tarihi eserler olup olmadığını tespit eder ve tekrardan da kapatırlar. Bu aylar alır ama İsrail Tarihi Eserler Kurumu her taşın altında ne olduğunu bilir kanımca. Veya ben öyle sanıyorum. 60

www.haberrevizyon.com


Haber Bakış

ŞKENTİ DEĞİL... Mühürlenmiş ve imarına izin verilmeyen binalar da eksik değildir şehirde. Restorasyon yapmak isterseniz sanırım Tanrı sizi bir şekilde cezalandırıyor demektir. Ama buna rağmen Yafo her adımda başka bir lezzet durağı rastlayabileceğiniz bir şehirdir. Bunu, İsraillilerin yemek yemeyi Türklerden daha az sevmediklerinin bir göstergesi olarak da algılayabilirsiniz.

Yemek denince akan sular durur. Yafo, Yahudiler ile Arapların bir arada kah uyum içinde kah kavga ile yaşadıkları bir ortak yaşam şehridir ve iki toplumun da yemek kültürü iç içe geçmiştir. Yafo, liman şehri olması nedeni ile doğal olarak balık ve deniz ürünleri yenen bir şehir özelliğini korumuştur yıllar boyunca. Buna başka yiyecekler de eklenmiştir ama balık lokantaları eksik değildir çok şükür. Yafo Limanı içinde ilk tanıdığım lokanta Benny Hadayag idi. Yani Balıkçı Benny demektir. Aradan geçen yıllar içinde küçük bir balıkçı lokantası olan Benny Hadayag bugün artık Yafo’da değil ama İsrail genelinde lokantaları olan bir zincir haline gelmiştir ve en güzel lokantası ile Tel-Aviv Limanındadır.

Tabii ki Yafo Limanı’nın en eski lokantası ve ne yazık ki sahibinin vefatı ile son bulan Ortaköylü balıkçı Şaptay’ın yeri idi. Yafo Limanı’nın kuzey giriş kapısının ağzında olan lokanta ve rahmetli Baba Şaptay’ın ruhu halen oralarda geziniyordur.

Lezziz balıklarından sonra ikram ettiği ev işi küçücük havuçlardan yapılmış reçel adeta bir lezzet yumağı idi.

Evet, Şaptay dediğinizde Yafo’da halen devam eden ve Allah uzun ömürler versin Selanik –Edirne kökenli bir ailenin evladı olan ikinci bir Şaptay var; adı ŞAPTAY HAYAFE. Yani, güzel Şaptay. Bana göre günümüzün en güzel balık lokantasıdır.

Birçok balık lokantası mangal kömüründe balık pişirmeyi bilmez veya bilir de işlerine gelmez. Çoğunlukla balıkları önce kızgın yağda hafif kızartırlar ve ondan sonra da ızgaranın üzerine koyarlar. Bu pişirme tarzında balıklar benim ve rahmetli babamın anladığı şekli ile pişmemiş olurlar. Gerçek ızgara balık kıvamında ve tamamı kömür ateşinde pişmelidir.

İşte, Şaptay Hayafe’de balığı kurutmadan ve lezzeti bozulmadan pişmiş olarak yiyebilirsiniz. Tavsiye edilecek en lezziz balık bana göre 500-600 gramlık Çipura balığıdır ve sipariş ederken balığı ikiye açmadan ve üzerine herhangi bir sos koymadan servis etmelerini isteyeceksiniz. Her türlü sos ve baharattan uzak olmalıdır balık. Balığın kendi tadı yeterince güzeldir; başka soslar ile bozmaya gerek yoktur ve kimsenin bu tadı bozmaya hakkı yoktur. Tabii Çipura dışında küçük barbunyalar, zargana ve hatta Lagos da yiyebilir, deniz mahsullerinin her birini güvenle yiyebilirsiniz.

Rafael SADİ

61

www.haberrevizyon.tv


Bakış Şaptay Hayafe’de yiyebileceğiniz mezeler ise en güzel Boğaz ve Büyükada lokantalarının mezelerini aratmayacaktır. Hele olmazsa olmazı ise Sarımsak ezmesi ile Yunan Salatasıdır. Adının Yunan olmasına bakmayın ve sizi rahatsız etmesin. Yunanlılarda aynen bizim gibi salatalık, domates, kırmızı soğan, roka, sirke, yağ ve feta peyniri yiyorlar ve çok da iyi ediyorlar. Hiç bir şey yemek istemiyorsanız bile sadece bu salatayı yiyin yeter. Fiyatları da oldukça makuldür.

Yafo’daki lokantaları ve balıkçıları saymakla bitiremem ama Yafo’da bir de doktor var. İç hastalıkları doktoru değil ama doktor. Doktor Şakşuka. Sahibinin adı BİNO ve Libya Yahudisi. Yafo Bitpazarı Caddesi ortasında olup bildiğimiz menemen (İbranice veya Arapçası; şakşuka).

Bu şakşuka ile Tarık Mengüç’ün şarkısındaki şakşuka farklılıklar gösterir.

Evet, Dr. Şakşuka bir menemenden bir imparatorluk kurabilmiş müthiş bir adam. Lokantası her daim dolu olup son olarak Bolu’lu bir usta sayesinde de Yafo’nun en güzel Türk Döneri’ni menüsüne ekledi.

Tabii ki Yafo, Yefet Sokağı girişindeki bir pide fırınından bir imparatorluk inşa etmeyi başarmış ABULAFYA ailesini es geçmek mümkün değildir. Arap pide kültürünü İsrail toplumuna başarı ile yansıtabilmiş olan Abulafya (Aslında ‘fırıncının babası’ demek) Arap-İsrail sentezinin fast-food kahramanıdır bence...

Saraya, rahmetli Mustafa Kemal'in 1907 ile 1912 yılları arasında Yüzbaşı olarak hizmet ettiği mekandır. olarak hizmet ettiği mekandır. Mustafa Kemal aynı sokağın devamında yer alan 11 numaralı adreste 2 sene ikamet etmiştir. Raziel Sokağı 11 numarada. Benim işyerim ise Raziel Sokağı 10 numarada ve her sabah 100 sene evvelki komşuma selam ederek işe başlıyorum...

Yafo yani Tel-Aviv şehrinin ilk çekirdeğinden söz ederken bu şehirdeki Osmanlı izlerinden söz etmemek yanlıştır tabii ki.

Yafo meydanına girer girmez sizi Sultan Abdul Hamid Han’ın Taht’a çıkışının 25. yılında 1900’de inşasına başlanmış olan ve 1903’te bitmiş olan Yaffo Saat Kulesi karşılar; adeta ‘hoşgeldiniz’ der saat meydanının hemen solunda bugün bir otel inşaatı devam eden eski Osmanlı.

Tabii ki Hasan Bey ve Yafo Camilerini de Osmanlı eserleri olarak yad etmemek mümkün değildir. Bu tarihi sizlere sözler ile ifade etmek yerine canlı olarak görüntülü bir şekilde vermek gerektiğini biliyorum, ama şu anda elimden gelen budur. Umarım günün birinde sizlere bu imkanı da oluşturabiliriz.

İngiliz polis karakolu+hapishanesi ve sol tarafında da İsrail Devletince Türk Kültür Bakanlığına hediye edilmiş olan bir zamanların Hükümet Binası SARAYA yer alır. Saraya, rahmetli Mustafa Kemal’in 1907 ile 1912 yılları arasında Yüzbaşı

Tel-Aviv bu kadar ile bitmiyor ama sayfalardaki yer azalıyor ve en azından resimler ile size anlatılanları gösterebilmek için de yer bırakmak lazımdır. İşte İsrail Başkenti sanılan TelAviv Yafo’dan bir tutam sunmaya çalıştım.

62

www.haberrevizyon.com



Haber Sağlıklı

isiklet m için b

bir yaşa

kullanın

İSPARK’la

Akıllı Bisiklet Dönemi Başladı İstanbul Büyükşehir Belediyesi ciddi çevre sorunlarına yol açan ‘trafik’ konusunda özenli çalışmalar yürütürken, sosyal sorumluluk kapsamında hayata geçirdiği projelerle gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede hayata merhaba demesine katkı sağlamayı hedefliyor. İSPARK vasıtasıyla Akıllı Bisiklet uygulamasını hizmete sunuyor. Sağlıklı bir yaşam için bisiklet kullanın… İSPARK isbike istasyonlarında akıllı bisiklet kiralama sistemini hizmete açtı. Vatandaşlar bu istasyonlardan bisiklet kiralayabiliyorlar. Proje, ilk olarak pilot bölge seçilen Kadıköy-Kartal sahil şeridindeki 10 istasyonda, 100 bisiklet ile İstanbullulara hizmet vermeye başladı.

Vatandaşlar, 1 saat 2tl, 2 saati 3 TL ücret ödeyerek bisiklet kiralayabilecekler. Sistemin günlük fiyatı ise 25 TL.

Şehir içi ulaşımda alternatif bir araç olan bisikletin daha yaygın kullanılabilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile koordineli çalışmalar yürüttüklerini belirten İSPARK Genel Müdürü Mehmet Çevik “Bisiklet yolları üzerinde kurduğumuz Akıllı Bisiklet Kiralama Sistemi ile bisiklet severlere güzel bir hizmet daha sunuyoruz. Kent genelinde uygun noktalarda bisiklet ünitelerini yaygınlaştıracağız” dedi.

www.haberrevizyon.com

Sistem nasıl işleyecek? Sistem, kredi kartı ve abonelik olmak üzere 2 farklı şekilde hizmet veriyor. Akıllı bisiklet sistemini kredi kartı ile kullanmak isteyen bisiklet severlerin kiralama terminalinden ‘bisiklet kirala’ butonunu tıklayarak, öncelikle sisteme üye olmaları gerekiyor. Kısa süreli bu işlemin ardından kredi kartı ile terminal üzerindeki adımlar bir biri ardına tamamlandıktan sonra sistemin verdiği 8 haneli şifre kullanılarak bisiklet kiralanabiliyor.

RF ID ve GPS teknoloji sayesinde veritabanı ile irtibat kurarak aktif hale gelen sistemde bisikletin tüm hareketleri izlenecek. Ayrıca sistem, alınan bisikletin herhangi bir “ Akıllı Bisiklet İstasyonuna “ teslim edebilme imkanı sunuyor. 64


advanced technology security

Elektronik G端venlik Sistemleri

www.ats.gen.tr 0 212 875 5 880


Bakış

Müzakerelerde Güven ve Kilitlenmeye Etkileri Eski bir Çin hikâyesi, bir midye ile su çulluğu arasındaki inatlaşmayı şöyle anlatır: “Bir gün bir midye plajda kabuğunu açar. Aniden bir su çulluğu gagasına takılır. Midye hemen gagasını kapatır ve su çulluğunun gagası orada kilitlenmiş halde kalır. Midye kabuğunu açmayı reddeder, su çulluğu da gagasını geri çekmeyi reddeder ve inatlaşırlar. İkisi de bu kilitlenmeyi açmayı aşamaz ve sonunda bir balıkçı gelir ve ikisini de yakalar.”

Ç

atışmalar mikro veya makro boyutta her nasıl olursa olsun doğanın yasalarına göre sürüyor. Sosyal bilimin yasaları olmadığı için doğru ve meşru tespitlere dayanan akıl yürütmelerin ortaya koyduğu teorilerle anlama, açıklama ve hatta öngörme faaliyetlerini yürütür. Bundan dolayı da sosyal bilimin en temel kurallarından biri, Max Weber’in ifade ettiği gibi “savaşan tanrılardan herhangi birinin yanında saf tutan bir konuma düşmemeye” dikkat etmektir.

İki aktör arasında olabileceği gibi daha fazla aktör arasında da çatışma olabilir. 1648’de kurulan ve halen hükmünü sürdüren ulus-devlet sistemi, devletlere hukuki bir zeminde olmak kaydıyla meşru egemenlik alanları içinde her türlü müdahale serbestliğini tanıyor. Bu, şirketler arasında olabileceği gibi kişiler arasındaki çatışmalarda da geçerli bir kuraldır. Yani mikro anlamda çatışmaların barışçıl yoldan çözümlenmesinde bir araç olan hukuki süreçler ve sonuçları, yaşamın pratiğinde önemli bir faktördür ve hukuki olduğu sürece yasal yaptırımları vardır. Bir başka deyişle, hukuki olmayan bir yasal zemin kaygandır ve belirsizliğin kaynağıdır. Aslında bu, uluslararası hukuk açısından, yaşamın olmasa da ulusdevletin yaşam mücadelesinin

bir göstergesidir. Ulus-devletler bir yandan vatandaşlarına karşı sorumluluklar yüklenirken diğer yandan da uluslararası sorumluluklar yükleniyorlar. Hem egemenlik sahibi olduğunuz, yani aynı zamanda sorumluluklar yüklendiğiniz alanda hukuki zeminde kalacaksınız, hem de diğer ulus-devletlerin de hak ve söz sahibi olduğu alanda sorumluluklar yüklenirken aynı dengeyi gözetmek zorunda olacaksınız.

Filistinliler duymasın ama “insanın içinden devlet olmak gelmiyor” demek mümkündür. Tabii bu bir fanteziden öteye gitmiyor. Çünkü yaşamın tarihsel pratiği halen diğerlerine kıyasla en adil ve en geçerli sistemin ulus-devlet olduğunu gösteriyor. Ama ne iç politikada ne dış politikada yaşanan çatışmaların barışçıl yoldan sonlandırılması veya bir başka deyişle tarafların birbirlerine zarar vermeden sürdürülmesi için ulusdevletlerarasında müzakere yaparak yaşamaktan başka bir çare de gözükmüyor. Savaş çok maliyetli hale geldiği gibi, eğer iki devlet arasında bugün bir savaş çıksa kimin kiminle savaştığını bilemeyeceğimiz kadar karmaşık bir manzara karşımızda duruyor. En azından Birinci Dünya Savaşı’nda yaşananlar bize bunu gösteriyor.

66

www.haberrevizyon.com

Doç. Dr. Cumhur MUMCU Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi

Verdun’da ölenlerin artık neden öldüklerini ve öldürdüklerini bilmediği bir savaştı ve insanlık ders çıkarmakta o kadar zorlanmış olacak ki, ardından İkinci Dünya Savaşı yaşandı.

Savaşın taraflarının, savaşı sürdürmek için savaş ilanı dışında hiçbir inisiyatifinin kalmadığı bir durumdan söz ediyoruz. Bu da iyimser bir faktördür. En azından savaş çıkmasını önleyen bir etkisi var. Bu yüzden hemen her ulusal ve uluslararası aktör savaş yerine müzakere yapmayı seçiyor. Çünkü savaş yapmakla girilecek sonu belirsiz bir süreç yerine müzakere ile girilecek yine bir oranda belirsiz ama sonucu etkileyebilecek imkân ve yetenekleri kullanabilme olanağı sağlıyor. Tabii barışçıl bir yöntem ve içinde ölüm gibi yaşamı sona erdiren bir kelime yok. Müzakere her koşulda işlerin iyiye gittiğini mi gösterir? Tabii işler her zaman istenildiği gibi gitmiyor. Bir halk deyişiyle, “evdeki hesap çarşıya uymuyor”. İşte müzakerelerde kilitlenme denilen olgu, bu karmaşık aktör sayısı ve çatışma konuları arasında evdeki hesapla çarşıdaki hesabın arasındaki farkın taraflarca hesaplandığı süreci gösterir.


Bakış

Guy Olivier Faure, dört koşul olduğu takdirde, “müzakerelerde kilitlenme var!” diyebileceğimizi ortaya koyuyor. Birincisi, müzakerelerin amacından sapması ve deyim yerindeyse “boş geçmeye” başlamasıdır. Bu zaman aralığında, müzakereciler birbirleriyle kavga etmezler hatta birbirlerine saygılı sözler söylerler. Ancak aralarında bir uzlaşma olmadığı gibi bilgi değişimi ve ortaya konulan öneriler de yoktur. Bu kilitlenmenin en temel göstergesidir. İkincisi, tarafların birbirlerine verdiği cevaplar anlaşılmaz ve hemen hepsi sıkıntılı ve şaşkın bir ruh halini yansıtmaya başlar.

İşte bu gelinen aşama güven faktörünün devreye girdiği en önemli aşamadır.

Bir bakıma müzakerelerin artık anlamını yitirdiği duygusu yerleşmeye başlar ve taraflar patinaj yapmaya başlar. Üçüncüsü, aynı argümanlar ve açıklamalar sanki sonu gelmeyecek biçimde tekrar etmeye başlar. Tarafların enerjisi kaybolmaya başladığı için sonuca yönelik adımlar atmaktan çekinmeye başlarlar.

Bilgiye dayalı güven, karşı tarafın ihtiyaçları ve çıkarları hakkında sahip olunan ve bunlara dayalı olarak ihtiyaç ve çıkarlarının öngörebildiği bilgiler ölçüsünde oluşuyor. Bu tür bir güven anlayışı tek taraflı olduğu kadar tek bir tarafın değerlendirmeleriyle oluştuğu için orta düzeyde bir güven tesisini tanımlıyor. Üçüncüsü ise tanımlamaya dayalı güven (identification-based trust) kavramıdır. Bu tür güven, diğer tarafın istekleri, niyetleri ve değerlerinin tanımlanmasıyla oluşuyor.

Anlaşılmakta zorlanılan bu sürecin sonucu, bir yandan tarafların birbirlerine saldırmaması ve oyunu kaybettikleri hissine kapılmamaları olsa da, diğer yandan olması gereken duyarlılığın ve zorlukları aşmanın getirdiği rahatlığın yok olmasıdır.

Sonuncusu, taraflardan biri kendini, bir sonraki toplantı için uygun olmadığı gibi göstermeye başlar.

Artık kilitlenme vardır ve kilidi açabilecek en uygun anahtar, tarafların birbirlerine olan güven faktörüdür. Kahn’ın, McAllister’dan aktardığına göre güven şöyle tanımlanıyor: “Bir bireyin, diğer bir bireyin sözlerine, eylemlerine ve kararlarına inanması ve bunların doğrultusunda hareket etmesidir”. Kahn incelemesini genişlettikçe güven kavramının tek boyutlu olmadığı sonucuna varıyor ve güvenin üç boyutunu ortaya koyuyor. Birincisi, hesaba dayanan güven (calculus-based trust) kavramıdır. Hesaba dayalı güven, karşı tarafın tutarlılığı ve davranışlarının öngörülebilirliği halinde oluşuyor. İkincisi, bilgiye dayalı güven (knowledge-based trust) kavramıdır.

Yani yine tek taraflı ancak bu kez bilgiye dayanmayan bir güven oluşma süreci söz konusudur. Bu tür bir güven anlayışını en alt düzeye koymak mümkündür. Böylece hesaba dayalı güvenden, tanımlamaya dayalı güvene doğru güven düzeyinin azaldığı söylenebilir.

Sonuca yaklaşırken güven düzeyi ve kilitlenme teşhisine ilişkin ölçütleri karşılaştırırsak ortaya şunlar çıkıyor: Müzakerelerin boş geçmeye başlaması, tarafların bilgiye dayalı güven düzeyinde olduklarını gösterir.

Tarafların birbirlerini anlama sorunları yaşadıkları dönüm noktalarında, tek taraflı algılamaların ve niyet okuma sorunlarının var olduğunu söyleyebiliriz. Argümanların birbirini takip eden karakterde olması, bilgiye dayalı güven düzeyinde olduklarını, ancak bunu hesaba dayalı güven düzeyine çekmedikleri takdirde müzakerelerin başarıya ulaşması açısından mevcut fırsatı kaçıracaklarını söylemek mümkündür. Sonuç olarak, müzakerelerin bilgiye veya tanımlamaya dayalı güven düzeylerinde yürütülmesi, er veya geç kilitlenmelere yol açar. O nedenle hesaba dayalı güven düzeyinde müzakere yapmak, yani bir bakıma müzakerelerin sonucuna yönelik olarak zihniyet dünyalarının buluşmasını sağlamak son derece önemlidir.

67

www.haberrevizyon.tv


İlişkiler

“Ey Aşk; saf derin Aşk; şimdide ol… Her şey ol; Dünya senin hiç sönmeyen sonsuz parlaklığın içinde erisin; Solmuş yapraklar, senin sayende soğuk yıldızlardan bile daha çok parlasınlar; İzin ver, senin hizmetçin, nefesin, çekirdeğin olayım…” Hz. Mevlana

Sevgililer Günü Sevgi ERSOY

T

Bir gün telefon yetmez hale geldiğinde görüşmeye karar verdik. Buluştuğumuzda birbirimize derin bir aşkla bağlandığımızı anlamıştık. Tanışmamızın üçüncü yılında evlendik.

am kırk yıl önceydi. Sıradan bir gündü. Uzaklardaki ufukta koyu kırmızı bir çizgi halinde güneş batmaya başlamıştı. Yirmi yaşında olmanın melankolisi ile gökyüzündeki bulutları romantik şekillere benzetmeye çalışıyordum. Neredeyse çalan telefonu bile duyamayacak kadar kendimden geçmiştim ki, ısrarlı ses beni yerimden kaldırdı. İsteksizce “alo” dedim. Fakat anlayamadığım bir etki kulağımdan içeriye akarcasına beni diriltmeye başlamıştı. Bir şeyler söylüyordu, oysaki ben sadece aydınlığı dinliyordum. Kelimelerin anlamları yok olmuş, yalnızca ışıltılı bir tınının dokunuşlarını hissediyordum. Arayan ağabeyimin sınıf arkadaşıydı. Aynı okulda okumamıza rağmen birbirimizi hiç görmemiştik.

Aradan tam kırk yıl geçti. Telefonda duyduğum sesin aydınlığı bugün güneşim oldu. O ses öylesine aşka demirlemişti ki beni, kırk yıl en güçlü fırtınalar bile sarsamadı. Aksine her defasında güven ve sevgi ile daha da sağlamlaştırdı. Tıpkı Mevlana’nın;

“Ey Aşk; her şey ol, Dünya senin hiç sönmeyen parlaklığının içinde erisin…”

Ertesi gün yine aynı saatte çalan telefonla başlayan konuşmalarımız bir yıla yakın sürdü. Birbirimizi çok merak ediyorduk fakat aramızda oluşan bu sihrin bozulmasını da istemiyorduk. Fizik etki olmadan fikirlerimizin ve duygularımızın dans edercesine alışverişi çok hoşumuza gidiyordu.

Bir gece sırtüstü uzandığım halının üzerinden sabaha karşı kulağım kıpkırmızı, başım dönerek kalktığımı hatırlıyorum. Saatlerce yaptığımız konuşmalar sırasında O’na daha yakın olabilmek için telefonu iyice dayamaktan yüzüm ısınır hatta yanağım uyuşurdu. Ben iç mimari, O ise mimarlık okuyordu. Mesleklerimizden, felsefeden, teolojiden, ontolojiden ve ezoterizmden konuşuyor uzun uzun sohbetler ediyorduk.

www.haberrevizyon.com

dizelerindeki gibi, bizim aşkımız her şey oldu ve her şey onun içinde eridi ve aşk oldu.

Bu saf ve temiz aşktan üç oğlumuz doğdu. Onlar aşkımızı çoğalttılar. Ve bize aşkın ne olduğunu anlattılar. Böylece gerçek aile olduk. Birbirimizi sevdik, saydık. Üzüldük, sevindik ama ne yaptıysak hiç ayrılmadık, sadece aşkta kaldık. Yaratıcımız bize izin verdi. Aşkın hizmetkarı, nefesi, çekirdeği olduk. Kırk yılı doldurduk. Acılar bal oldu, tatlanan ağzımızdan dökülen sözler birbirimize ve herkese aşk oldu. 68


İlişkiler

ü için ve sonsuzluk avucumun içine yerleşti. Ve ölümsüzlük, eşimle yaşadığım kırk yılı bana bir an gibi hissettiren zamanın içinden süzülüp, geçmiş ve gelecek bütün hayatlarıma yayıldı.

Derler ki, insanın bir özelliği vardır, kalbi kapıdır. O kapı ise, hakikate açılan tek kapıdır. Eşim ve çocuklarım bana o kapının yolunu bulduranlardır. Ya dostlarım, onlarsız o kapıdan nasıl geçerdim? Aşkın hakikatinde nasıl kendimi bulabilirdim?

Sevgi, önce kişinin kendisinden başlar. Sonra eşini arar ve çoğalmak ister. Büyümeden duramaz. İster ki, meyveler versin, tohumlar üretsin. Bütün bunların en kutsal olan aile ile olacağını bilir. Sonra bir mıknatıs olur, kendi gibileri bulur. Artık onu hiçbir şey tutamaz, neşelenir, çağlar, içine alır, kutsar. Sevdikçe yayılır, sevdikçe açılır.

Sevmek ve sevilmek, sevgide bir olup büyümek ne güzel. Daima ötesini, ötesini hedeflemek ne güzel. Düşünüyorum da aklıma ünlü Blake’in dizeleri geliyor.

“Dünya’yı, bir kum tanesinde ve cenneti, yabani bir çiçekte görmek için Sonsuzluğu avucunun içinde tut ve ölümsüzlüğü de bir saat içinde.”

Sonuç; her zaman olduğu gibi, sadece Işık’tır. Kalbinde küçücük de olsa sevgi taşıyan herkes, sevgilidir. Sevgililer Gününüz Kutlu; Yolunuz Işık’lı Olsun.

Eşim, çocuklarım ve dostlarım, benim doğamın gizli kalmış yanlarını açığa çıkartmama yardım ederlerken; Bazen o kum tanesi, ortanca oğlumun kara gözlerinde dünyam oldu…

Bazen cennet, büyük oğlumun keşfedemediğim ve daima ulaşmak istediğim bakışlarında beliriverdi. Bazen ise, küçük oğlumun sıcacık gülüşünde her şey birleşti

69

www.haberrevizyon.tv


Haber

SEVGİLİYEEN İnsanoğlu güzel olana ulaşmak için hep mücadele vermek zorunda kalmış. Aziz Valentin de Eski Roma’da, erkekler sevdiklerini bırakıp savaşa gitmek istemedikleri için evlilikleri yasaklayan İmparator 2. Klaudius’a rağmen gizlice sevenleri evlendirmeye devam etmiş. Bu da dövülerek ölmesine neden olmuş. O zamandan bu yana da kültürel ve dini inanç farklılıkları bir kenara bırakılmış ve insanoğlu her geçen gün maddenin değer kazandığı dünyanın getirdiği çelişkide kendini sevgiye sığınırken bulmuş. Türk kültürüne popüler bir anlayışla bulaşan Sevgililer Günü de işte bu sevginin ve verilen değerin çeşitli yollarla ifade edildiği, sosyal ve

tüm dünyada olduğu gibi bir o kadar da ekonomik bir hal almış.

Sevgi evrensel ve insanlık var oldukça farklı formlarda ifade bulacak bir kavram. İnsan her şeyi sevebilir. Limbik sisteminin doğası gereği hisseder ve bunu paylaşmak ister. İnsanın kendini gerçekleştirmesi için gereksinim duyduğu en temel öğelerden birisi de sevgi ve bağ kurmaktır. Bununla beraber, sevildiğini, değer gördüğünü, varlığının dünya ve başkaları için anlamlı olduğunu bilmek onu daha çok hayata bağlar. Bu da içinde yaşadığı aileye, iş yerine, genel olarak topluma ve ülkeye olumlu katkılar yapabilmesi için ona güç ve azim verir.

Uçur Diye Beni Ey Aşk! İnsanoğlu içinde sonsuz bir sevgi potansiyelini barındırır. Aşk da sevgi temelinde yaşanan ve daha özel anlamlar taşıyan duygulardan birisidir. Aşk ruha ve bedene dokunmanın, gözyaşının ve kahkahanın ve hatta psikolojik oyunların arenasıdır. Uğruna savaşların yaşandığı, içinde ilahi ama bir o kadar da kara mizah barındıran bir oyundur aşk. Herşeye rağmen bazen yaşama sebebidir aşk.

70

www.haberrevizyon.com


Haber

L E Z Ü G N

HEDİYE

“Vakit yok artık öğrenmeye hayatı Ağlasın birlikte yüreklerimiz gün ışıyıncaya dek Küçümencik bir şarkı için bile nice mutsuzluk gerek Bir ürperişi bile nice mutsuzlukla ödemek Bir ezgi için bile nice gözyaşları dökmek Mutlu aşk yoktur Hüsranla bitmeyen aşk yoktur Yara açmayan aşk yoktur kalpte İz bırakmayan aşk yoktur insanda Mutlu aşk yoktur İkimizin aşkıdır bu gene de”, Ataol Behramoğlu’nun dizelerinden de anlaşıldığı gibi; beynin kimyasını değiştirirken hem bazen acı veren hem de her şeye rağmen kaçmak istemediğimiz ve uğruna aklın sınırlarını zorlayacak çılgınlıklara imza atabildiğimiz bir duygu. 14 Şubat Sevgililer Günü her yıl diğer kutlanan günler gibi sevenler tarafından herkesin kendi

EN GÜZEL HEDİYE

sevgisini gösterme şekline, bütçesine ve koşullarına göre duygusal ve ekonomik hareketlilik yaratan günlerden birisi.

Kimileri bu tür günlerin kapitalizmin tuzaklarından birisi olduğunu savunup sevgiyi ifade etmenin yolunun hediye almaktan değil de başka şekillerde ve günlerde de gerçekleştirilebileceğini savunuyor. Kimileri sevgilisi olmadığı için alternatif partiler düzenliyor, teselli buluyor. Kimileri için de hiçbir önem taşımıyor. Sevgilisi olan veya kendini aşık hisseden kimileri de hediye almanın sembolik olduğunu ve asıl olanın sevgi olmasının yanında hediyenin bu günü hatırlanır kılacağını düşünüyor.

Hangi sebeple olursa olsun, hediye seçmek, doğru hediyeyi doğru şekilde vermek önemli. “Sevgililer günü yaklaşıyor, ne alacağım ben şimdi?” diyenler için işte size bazı öneriler: • Almak istediğiniz hediye bir giysi ise, beden konusunda dikkatli davranmalısınız. Hediye alacağınız kişinin giysi bedenini önceden öğrenin.

• Karar vermekte zorlanan bir yapınız varsa, hediye almaya giderken size yardımcı olabilecek, zevkine güvendiğiniz bir arkadaşınızı yanınızda götürün. • Son derece lüks ve özel bir tasarım, çok pahalı bir marka taşıyan armağan almak zorunda değilsiniz. Eğer böyle düşünerek giderseniz, işin içinden çıkamazsınız. Ayağınızı yorganınıza göre uzatın. • Kendinizi, kafanızda planladığınız hediyeyi almak için koşullandırdığınızda, karşınıza çıkan daha iyi seçenekleri fark edemeyebilirsiniz. Seçeneklerinizi geniş tutun. • Tek bir mağazaya takılırsanız, hiç ummadığınız yerden, ummadığınız armağanı bulma olasılığınızı azaltmış olursunuz.

• Hediye alırken onun size daha önce ne aldığını düşünüp benzer bir hediye almak hediyenizin değeriyle birlikte samimiyetinizi de belirler. Son olarak aklınızda tutmanız gereken en önemli şey, hediyenin maddi değeri olan dışsal bir ödül olduğudur.

İnsanlar içsel olarak ödüllendirildiklerinde kendilerindeki kalıcı anlamları ve değerleri pekiştirirler. İşte bu nedenle de hediyenizi vereceğiniz kişinin, ne yaparsanız veya ne alırsanız kendisini ödüllendirilmiş ve değerli hissedeceğini dikkate almanız her ikiniz için de hediyenin ta kendisi olacaktır.

71

www.haberrevizyon.tv


Spor Teniste sezonun ilk Grand Slam’i olan Avustralya Açık nefesleri kesti. İki hafta süren bu enfes tenis maratonu kadınlarda Belaruslu Victoria Azarenka, erkeklerde ise Sırp Novak Djokovic’in şampiyonluklarıyla noktalandı

1

NUMARALAR K

www.haberrevizyon.com

72


Spor

KALDIĞI YERDEN… 73

www.haberrevizyon.tv


Spor

Teniste sezonun ilk Grand Slam’i geride kaldı. Melbourne Park’ta düzenlenen Avustralya Açık Tenis Turnuvası nefesleri kesti. Geçen yıllara göre havanın da daha serin olması, tenis severlere harika mücadeleler izletti. İki hafta süren bu enfes tenis maratonunda şampiyonluklar nasıl gelmiş bir bakalım;

Li Na ve Azarenka kadınlar finali dramatik anlarle doluydu. İlk sete rüzgar gibi giren, hızlı ayak oyunları ile servislerinde çok başarılı olan Li Na, ikinci sette ters bir ayak bileği hareketi nedeniyle bir anda oyundan düştü. Çinli raket üçüncü sette yine aynı talihsizliği yaşadı ve bu sefer kafasını yere çarptı. Li Na bu kazalar ve sağlık araları yüzünden ikinci ve üçüncü sette daha tedirgin ve iniş çıkışlı bir oyun sergilemek zorunda kaldı. Yapabilecekleri çok kısıtlı olan Azarenka, ısrarcı ve savaşçı oyunu ile son iki seti kazandı ve şampiyon olmayı başardı. Havai fişekler, tıbbi aralar, düşmeler, kalkmalar ve gözyaşları ile son zamanların en dramatik kadınlar finalini izlediğimiz kesin…

74

www.haberrevizyon.com


Spor Avustralya 2013, kadınlar tenisini gelecek yıllarda daha ileriye taşıyacak isimlerin de önemli karşılaşmalar çıkarttığı bir turnuva oldu. Özellikle çeyrek finalde Serena Williams’ı eleyen 19 yaşındaki Amerikalı Sloane Stephens, soğukkanlılığı ve atletik yapısıyla ilerde adından çok söz ettirecek gibi duruyor.

Erkeklerde ise final Murray ve Djokovic arasındaydı. Bu dev maç, akıl oyunlarının, stratejilerin ve kontrollü vuruşların çarpıştığı bir sahneye döndü adeta. Yarı finali Federer’e karşı inanılmaz bir fiziksel üstünlük kurarak kazanan Murray, final maçının ilk setinde aynı başarıyı yakalamasına rağmen, Djokovic’in kısa topları ve ikinci servislere olan ataklarına cevap veremedi. Djokovic gibi fizik gücü en üst noktalarda olan İskoç raketin, maçı kaybetmesinde en büyük neden zayıf ikinci servisleri oldu. Djokovic maçı çok büyük bir savaşa girmeden dört set sonucunda kazanarak Avustralya Açık’taki üst üste üçüncü şampiyonluğuna ulaştı. Sırp tenisçi bu zaferi ile 45 yıl aradan sonra bu turnuvayı üst üste üçünce kez kazanan ilk tenisçi olarak yeni bir rekora da imza attı.

75

www.haberrevizyon.tv


Bakış Dünya tiyatro edebiyatını derinden etkilemiş bir tiyatro eserimiz var mıdır? Yanıtı kolay bir soru;

YOK!

! N İ S T İ G M I L A T A P A K E D L

NGİN

Sefa ZE

O HA

D

ilimizden yabancı dillere çevrilmiş pek çok tiyatro eseri olabilir. Fakat çevirisi yapılan oyunlarımızın dünya tiyatrolarında ne sıklıkta oynandığı araştırılsa, sanırım manzara pek de iç açıcı olmayacaktır. Oysa hemen her sezon, ödenekli olsun olmasın Türk Tiyatrosu pek çok yabancı yazarın oyununu sergilemeye devam ediyor. Bir Shakespeare, Çehov oyunu her yıl muhakkak tiyatrolarımızın repertuarındadır. Oynayacak yerli oyun bulamayan tiyatrolar, haliyle yabancı oyunları Türkçeye adapte ederek bu açığı kapatmaya çalışıyorlar.

Sorun derin, seyirci az, oynanacak oyun bulmak zor. Sayısal açıdan çok miktarda tiyatro var gibi görünse de seyirci sayısında oransal olarak ciddi bir düşüş var. Geçmiş yıllarda haftada 9 temsil yapan tiyatrolar bugün 1 ayda bu sayıya ulaşamayabiliyor.

Sorun sadece seyircinin ekonomisindeki bozulmada değil. Aynı zamanda eğlence anlayışındaki biçim değişikliği. Haksız rekabet ise ayrı bir engel. Ödenekli tiyatrolar (devlet, şehir gibi) ciddi bütçeleriyle her türlü prodüksiyonu sahneleyebiliyor. Özel tiyatrolar ise bu imkandan, aldıkları devlet yardımına rağmen! yoksunlar. Üstelik pek çoğunun kendilerine ait salonları bile yok. Ödenekli tiyatrolar dekor, kostüm reji açısından zengin.

Peki, eser üretmede neden bu denli kısır tiyatromuz? Öncelikle, kültür erozyonuna uğramış bir ülkede bu sonuç kaçınılmaz. Yaklaşık 50 yıldır sosyal ve kültürel anlamda ekonominin tersine bir ilerlemeden söz etmek mümkün değil.

Özel tiyatrolar ise bu açıdan da tam anlamıyla fakir. Prova yapmak için dahi salon bulamayan özel tiyatrolar bir de salon kirası ödemek zorunda. Maliyetleri karşılayabilmek için hemen her şeyden kısmak zorunda kalan özel tiyatrolar ister istemez bilet ücretlerini yüksek tutuyor. Al sana burada da haksız rekabet çünkü ödenekli tiyatrolar neredeyse 6 ya da 8 kat daha ucuza bilet satıyorlar. Yüksek maliyet, az seyirci, kaliteli oyun sarmalından çık çıkabilirsen.

Hızla tüketim toplumu olduk. Her geçen gün 24 saat, adeta daha da kısalmış durumda. Geçmişte boş zamanında kitap okuyanlar, günümüzde sosyal medyada zaman öldürür hale geldi. Dolayısıyla okur kitlesini hızla kaybeden toplum, tiyatroyla da daha az buluşmaya başladı. Arz talep meselesi. Kültürel derinliği tartışılmayacak kadar zengin bu coğrafya artık yeterince üretmez oldu.

Peki, çözüm ne? Tiyatrolar en iyisi mi kapatılsın. Öyle ya, yeterince yazar yok, seyirci kaçmış, tiyatrolar zar zor perde açıyor, devlet de hevesli değil, o halde kapatalım gitsin.

Kuşkusuz sorumluluğu bir tek toplumda aramamalı. Tiyatroya gönül vermişlerin gönülsüzlüğü de sorgulanmalı. Bunca yıldır ki geniş katılımlı bir tek toplantı ya da konferans yapılmadı. En azından ben hatırlamıyorum. Mesleği temsilen yazarlar, yönetmenler, eleştirmenler, oyuncular, tiyatro sahipleri ve bizatihi hükümetlerin kültür bakanları böyle bir buluşma gerçekleştirmedi ya da talep dahi etmedi.

Şaka bir yana, durum ciddi. Hemen her alanda çağ atlayan bu ülke, kültürde git gide karanlığa gömülmekte. Aydınlık bir gelecek için herkes vakit kaybetmeksizin görev başına.

Ey halkım! Kaldır başını sosyal medyanın dayanılmaz cazibesinden. 76

www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.tv


Bakış

www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com

Oyun Tarihleri: 8 Şubat - 23 Şubat 7777 İletişim: 0533 551 65 64


Astroloji

KOÇ BURCU İşlerde stres yapan konular sizi gündelik hayatın mücadelesine taşıyacak. Ayın ikinci yarısında gizli heyecanlara yönelecek gibisiniz çünkü ortamlar buna uygun olacak. İçinizde garip, aykırı duygular uyanacak. Ayın ikinci yarısı istediğiniz, beklediğiniz bir dileğiniz olacak ve şaşıracaksınız. Kiminiz de yeni oluşan bir gelişme arkasından, dediklerinizi dinletip, beklentilerinize uygun bir ortamı sağlayabileceğiniz gibi yeni bir işbirliği, proje gibi yeni sayılan durum içinde varlığınızı ortaya koymayı başaracak ve beklentilerinizi inşa edebileceksiniz. NOVA GÜNLERİ: 13 -19 Şubat arası yeni oluşan bir arkadaşlık sanki dostluğa doğru gidiyor. Samimiyetiniz artıyor. Size faydası olduğunu ve iyi geldiğini hissettiğiniz, olaylara, hayata son derece geniş perspektiften bakan, son derece modern bulduğunuz biri bu kişi. Onun size bir hediye olduğunu hissedeceksiniz. Aklınız gizli planlara çalışacak. Ama garip bir şekilde siz bu sıradışı, gizli, aykırı arzunuzu meşru bir zemine taşımayı başaracaksınız. Her bakımdan ilginç bir ay sizi bekliyor.

BOĞA BURCU Öncelikle çok iyi planlama yapmalısınız. Görmeniz gereken kimseler, gitmeniz gereken yerler ve tamamlamanız gereken işlerle dolu, oldukça yoğun ve yorucu bir ay olacak. Sürekli hareket halinde olacak ve önemli görevler üstleneceksiniz. Bu proje ve görevler ilerlemenizi sağlayacak ve üstleriniz bundan memnun olacaklar. Şubat ayını parlamanız için altın bir fırsat olarak kabul edin. Eğer yaptığınız işlere kendinizi verirseniz değerinizin ne kadar arttığını göreceksiniz. Sorumluluğunuzda bulunan görevleri tamamlayın ve bu yoğunluk karşılığı olarak gelecek ay, yeni bir terfi almaya veya yeni bir işe geçmeye hazır durumda olun. NOVA GÜNLERİ: 22 -27 Şubat Bu ay içinde üzerinde çalışacağınız projelerde ilerlemeniz için inanılmaz olanaklar sağlayacak. Bu sayede yıllardır geliştirmiş olduğunuz bazı gizli kalmış becerilerinizi de ortaya çıkarabilirsiniz. Gecikmeli de olsa yükseliş adeta şöhreti yakalarcasına olacaktır. 27 Şubat’tan hemen sonra olabilecek gelişmeler sizi bambaşka yerlere taşıyacak. Bu dönemde üstleneceğiniz sorumluluklar, ilerisi için büyük önem teşkil edecek.

78

www.haberrevizyon.com

İKİZLER BURCU – Yılın En Şanslı Burcu Sizin şanslı günleriniz başladı gidiyor. Yeni iş, aşk ve yenilenmeler tam gaz bu ay devam edecek. Eğer uzun zamandır biriyle birlikteyseniz hiç beklemediğiniz bir anda evlilik teklifi alabilirsiniz. Jüpiter her yönden tatmin sağlarken, torpili de ihmal etmiyor. Eğer bu ay yeni biriyle tanışırsanız bu ilişkiniz uzun zaman sürebilir. Eğer evliyseniz, partneriniz size karşı sevgi dolu olacak. 25 Şubat’a dikkat! Aptallıklar, saçmalıklar, şakalar ve hatalar yaparak geçirebilirsiniz. Hayatın her saniye sıkıcı olması gerekmiyor. Genelde çiftlerin önemli bir bölümü monotonluktan şikayetçi olurlar. İlişkinizin en başını yeniden yaşayın ve birbirinize romantik sürprizler yapın! Bunu yapmak için Sevgililer Günü’nü beklemenize gerek yok. Bu ay kendi Sevgililer Günü’nüzü kendiniz yaratın! Eğer bekarsanız ve kimseyle birlikte değilseniz, 14 Şubat’ın bir-iki gün öncesi bile çok ama çok önemli bir tanışma getirebilir. Venüs ile Mars’ın en önemli görevi, iki kalbi birlikte çarptırmaktır! Bu ay kesinlikle dışarıda çok geziyor olmalısınız. NOVA GÜNLERİ: 18-22 Şubat, muhteşem günlere benziyor. İyi değerlendiriniz. Alacağınız bir haber sizi son derece memnun edebilir. Bu haber beğendiğiniz bir kişiden ya da şu anda yanınızda bulunan sevgilinizden gelebilir.


Astroloji

Egemen TÖRELİ ASTROLOG

astroloji BURÇLARIN EFENDİSİ’NDEN

YENGEÇ BURCU Kıyafetlerinizi şimdiden hazırlamaya başlayın! En hoş buluşma ve etkilenme akşamları: 13, 17, 18 Şubat gün ve gecelerine dikkat! İşinizde heyecan verici değişimleri bekleyin. Projelere onay ve hayallerinizdeki tasarımlar, işler karşınızda. Özellikle 22 Şubat ve sonrasındaki günlerde yeni görevler sayesinde sabahları mutlu bir şekilde işinize geleceksiniz. İş hayatınızda olumlu gelişmeler söz konusu! 10 Şubat’ta yaratıcı bir proje konusunda patronunuzu ikna edin. Bu sayede ileri görüşlü olduğunuz ortaya çıkacak. Yeni kıyafetler alma arzunuz var; dolayısıyla eskisinden daha kararlı bir şekilde egzersizlere başlayabilirsiniz. Sağlık taramasından geçebilir ve diş kontrolüne gidebilirsiniz. Eğer sizi rahatsız eden başka konular varsa bunları bir profesyonel ile veya yakın bir arkadaşınızla konuşabilirsiniz. Eğer ev almayı veya kiralamayı düşünüyorsanız bu ay olumlu gelişmeler ummanız için çok uygun. NOVA GÜNLERİ: İş eğlenceye ve aşka gelince, 21 -25 Şubat en hoş günleriniz. ASLAN BURCU Bu ay becerilerinizi sergileme fırsatı bulacaksınız. Sözleriniz bulunduğunuz ortam ve konumlarda oldukça net ve çok etkili olacak ve bu da size başarıyı getirecek. Özelikle bu nedenle yeteneklerinizi iyi kullanmalısınız. Bu ay dikkatler tamamıyla sizin üzerinizde olacak; başkaları da sizi fark edecek ve

Şubat YORUMLARI

insanlarla bağlantı içinde olacaksınız. Kararlar verecek, alt yapınızı oluşturacak, çeşitli anlaşma ve kontratlar için görüşmeler yaparken, çok ama çok meşgul olacaksınız. Yapacağınız bu çalışmalarda ve organizasyonlarda (anlaşmalarda) tüm detayları çok iyi organize etmeniz gerekiyor zira ay içerisinde ilerlerken bunların elinizin altında olması gerekecek. Satürn verilen sözlerin tutulmasına yardımcı olur. Eğer uzun zamandır bu anlaşma üstünde görüşmeler yapıyor ve bu anlaşmanın gerçekleşmesini istiyorsanız, tüm pürüzleri ortadan kaldıracak ve harekete geçeceksiniz. NOVA GÜNLERİ: 23-27 Şubat’tan sonra yaşamış olduğunuz gecikmeler sona erecek. BAŞAK BURCU Özellikle Şubat ayına girerken hala Ocak ayında ortaya çıkan birtakım değişikliklere adapte olmaya çalışıyor olabilirsiniz. Büyük olasılıkla en önemli odak noktanız yakın ilişkilerinizde idi. Bazı Başaklar partnerlerinden ayrıldı, bazıları ise ilişkilerini daha da yakınlaştırdılar. Oluşumlar duyguları aşırı uçlara götürdüğünden hayatı siyah ya da beyaz gibi net sınırlar içinde görme imkanınız oldu. Kesin olan bir şey var; üzüntüler bitti. Neşeniz artık bundan sonra yerli yerinde olsun sevgili Başaklar. 22 Ocak’tan itibaren Başak burcunda oluşumlar ve değişimler yepyeni bir hayat tarzı için önünüzde yeni bir kapı açıyor. Üstelik fırsatlar sadece yeni ayı izleyen birkaç hafta boyunca değil, Mart 2013’ten itibaren önünüzdeki altı ay boyunca karşınıza çıkmaya devam edecek. NOVA GÜNLERİ: 22 -25 Şubat

yeni gelir kaynakları yaratmak veya yüksek bir zam almak için nefis etkilerle gelecek. Belki bu ay biri gecikmiş duygularını açacak; size gönlünü verecektir. Böyle bir hediye sizin adınıza çok ama çok cömert bir hediye olacak. TERAZİ BURCU Ne kadar modern düşünürseniz düşünün bu ay geleneksel kurallar önünüze gelebilir ve sizi belirli bir çerçeve içinde hareket etmek adına teşvik edebilir. Dürüstlük, ciddiyet, sadelik ve disiplin içinde yaşamanız için içsel olarak size enerji sunar. Tedbirli bir şekilde yaşamak gerektiğini anlar ve daha dikkatli adımlar atmak için özen gösterebilirsiniz. Bu arada kendinizi ve başarılarınızı değerlendirirken abartılı tavırlar, savurganlık ve kendinizi çok fazla önemli görme ihtiyacı içinde olabilir fakat koşullarınız gereği bunu hayata geçirmekte veya kabul ettirmekte zorlandığınızda ise haddinden fazla kendini beğenmiş tutumlar içine girebilirsiniz. Müthiş bir şekilde elinize geçeni biriktirmeye başlayabilir veya olur olmaz yollarla servet edinmeye, güvence sağlamaya çalışabilirsiniz. NOVA GÜNLERİ: 19-24 Şubat ailevi sorunlarınız nedeniyle engelleri aşmanız mümkündür. Hayatınızı yeniden düzenlemeye çalışmalı, daha iyi ve mutlu bir hayat sürmek adına girişimde bulunmalı, hoşgörülü, güvenilir olmaya çalışmalı ve kesinlikle sorumluluklarınızı yerine getirmek adına istekli olmalısınız.

79

www.haberrevizyon.tv


Astroloji

Egemen TÖRELİ

astroloji BURÇLARIN EFENDİSİ’NDEN

AKREP BURCU Sevgili Akrepler mesleki fırsatların karşınıza çıkmasını sağlayıcı yolculuklar, iletişim, haberleşme ve bire bir ilişkiler kurmak açısından zihinsel anlamda gayet olumlu bir dönem. Bu süreçte bir yandan çalışıp bir yandan eğitim hayatı içinde yer almak, görülebilecek etkilerdendir. Hayat karşınıza öyle fırsatlar çıkarır ki, disiplinli bir yaşam sürmeyi ve sorumluluk almayı gönülden ister hale gelebilir veya yaşadıklarınız nedeniyle mecburen buna gönüllü olabilirsiniz. Bire bir iletişim açısından ciddi ve son derece saygınlığınıza önem veren tarzda hareket etmeye çalışabilir ve toplum içinde sevilen, çalışkan, disiplinli bir kişi olarak anılmak isteyebilir veya bizzat buna siz özen gösterebilirsiniz. Kardeş ilişkileri açısından ilginç bir dönemdir. NOVA GÜNLERİ: 19-23 Şubat. Kimileriniz yıllardır görmediği kardeşiyle bir araya gelme şansı yakalar, kimileriniz ise kardeşinin sorumluluğunu üzerine alarak ona destek olur. Bu ay yolculuklar özellikle iş amaçlı ve kariyerinizi geliştirmek adına yapılabilir. Ne aşırı derecede paraya önem verecek bir hayat sürmeli ne de bütçenizi aşacak harcama yapmalısınız. YAY BURCU Bu ay genel anlamda kendinizi rahatlatabilecek, moral gücünüzü yükseltebilecek şekilde enerjiler mevcut olacaktır. Yeni kişilerle tanışmak, maceralara girmek, cinsel ağırlıklı olacak kısa süreli ilişkiler yaşamak gibi. Kimileriniz Şubat ayında, eski aşklara dönüş yapabilir, aklında olan ama denemeyi düşündüğü ilişkiye girebilir veya yaşıyor olabilir. Kimileriniz ise başka arayışlar içinde şu an beklemeyi tercih ediyor olabilir. Hangisi olursa olsun, aşk anlamında doğal akışı sürdürmek, kendinizi yeniden düzenlemek veya ilişkinizle alakalı konularda kesin bir sonuca varmak adına beklemede kalmak en mantıklı hareket olacaktır. Sizler bu

etki altında, özgürlüğünüz konusunda her zamanki gibi hassas davranacak, yeni girişimler için hevesli olacak ve başkaları üzerinde liderlik gücünüzü göstermek isteyeceksiniz. NOVA GÜNLERİ: 15- 20 Şubat gayet olumlu bir süreçtir fakat aşırı genişlemeyi tetikleyen enerjinin bilincinde olarak Yaylar dikkatli hareket etmeyi de ihmal etmeyeceklerdir. OĞLAK BURCU Evrensel enerjiler siz Oğlaklar için harika bir dönemi başlatacağı için, ilişkinizle alakalı veya partnerinizle ilgili durumları tekrar gözden geçirirken, yüksek moral duygusu içinde hareket etmenizi veya daha iyimser bir bakış açısıyla olayları görmenizi sağlayacaktır. 9 Şubat itibari ile görünümünüz, moraliniz, canlılığınız, kendinizi ifade edişiniz ve tüm eylemleriniz, düşüncelerinizi ortaya koyabilme gücünüz, yaşamınızla alakalı tüm planlarınıza bakış açınız, yeni kararlarınız, yeni başlangıçlarınız ve tüm değişimleriniz konusunda oldukça destekleyici, kuvvetlendirici ve inancınızı güçlendirici bir etki yaratacaktır. Yeni başlangıçlar yapmanızı sağlayacak bu enerji altında, sizin gibi çalışkan, sorumluluğunun bilincinde olan kişiler için ektiklerinizi biçme vaktidir. Yaşam şimdi pozitif anlamda size yeni imkanlar getirecek, gerek iş, para gerekse ilişkiler yoluyla yeni bir hayatın kapılarını aralayabileceksiniz. NOVA GÜNLERİ: 12- 22 Şubat arasında aşk hayatınızda, maddi ve manevi anlamda destek bulmanız ve hedeflerinizi gerçekleştirebilme olanakları yakalamanız mümkündür. KOVA BURCU

Liderlik gücünüzü destekleyen grup faaliyetlerinde öncü bir rol oynayabilir, kendi çevreniz dışındaki dünyanın kapılarını kolaylıkla açabilir, kendinizi ve yeteneklerinizi hayata geçirebilirsiniz. Bu etki altında sabit görüşlerinizde inat etmemeli, orijinal fikirlerinizden herkesin istifade

Şubat YORUMLARI

edebilmesini sağlamalı, öncelikle kendinizi yeniden gözden geçirerek eksiklerinizi tamamlamalısınız. Bu ay yeniliklere açık olunuz. Eskiyle alakalı olan tüm kötü anılarınızı geride bırakınız. Zaman, değişim zamanı; bunu unutmayınız. NOVA GÜNLERİ: 11 -19 Şubat tarihinden itibaren başlayacak enerjiler size olumlu yönde eşlik edebilir ve eğer bir ilişkiniz yoksa bu tarihlerde dostluk merkezli başlayan ve daha sonra oldukça eğlenceli bir beraberliğe dönüşecek, özel bir kişiyle tanışmanız mümkün olabilir. Sosyal hayatınızı renklendirecek ve sizi ileriye dönük umutlarınız konusunda coşkunluk vererek keyiflendirecektir. Bir takım şanslar sayesinde artık daha bireysel davranabilir, kurallar içinde boğulmadan, kafanızın içindeki tüm planları hayata geçirmeniz açısından arzu ettiğiniz ortamlara kavuşabilirsiniz. BALIK BURCU Bugüne dek yaşadığınız ilişkilerden farklı bir sorumluluk anlayışı sizi sarmaya başlayacaktır. İlişkisi olanlar bu süreçte birlikte oldukları kişiye karşı daha fazla bağlılık gösterdikleri gibi beraber oldukları kişi de aynı şekilde davranmaya başlayabilir. İlişkisi olmayanlar ise, karşılarına çıkan kişinin yaşça deneyimli, olgun ve hoşgörülü tarzda olmasına dikkat edecektir. Genelde kendinizden küçük veya oldukça büyük kişiler dikkatinizi çekmeye başlar. Mükemmellik anlayışınız bu dönemde yüksektir. Karşınızdaki insana eskisi gibi iyimser gözlerle bakmak yerine daha seçici ve detaylarına kadar dikkat edecek şekilde bakabilirsiniz. İş alanında rutin dışına çıkışlar, yaratıcılık ve deneyimlerle birleşerek yeni kapılar açacaktır. NOVA GÜNLERİ: 5-15 Şubat. Parada güzel gelişmeler; birikimle yatırımların artması olacaktır. Gayrimenkule ilgi artacak, mutlu alımlar yapılacaktır. İlerisi için adımlar daha sonra rahat etmeni sağlayacaktır.

80

www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.tv


aybalik Modern dekorasyonumuz ve eşsiz Boğaz manzaramız ile sizlerin hizmetinizdeyiz. www.aybalik.com


ADRESİNİZE GELSİN Tarafsızlık, bağımsızlık ve gerçeğin temel ilke olarak kabul edildiği, profesyonel yaklaşımıyla aylık olarak yayımlanan, ulusal ve uluslararası dağıtımı gerçekleştirilen Haber Revizyon Aylık Haber Dergisi, ulusal medyanın bir üyesidir. Haber Revizyon okurlarının önceliği tarafsız, çarpıcı ve gerçek haberleri aylık olarak okumak olacaktır. Haber Revizyon News Magazine, where objectivity, independence and reality are held as core principles is a member of the national media published monthly and delivered nationally and internationally with a professional approach. The privilege of Haber Revizyon readers will be reading objective, striking and real news reviewing the monthly agenda.

ABONELİK FORMU / SUBSCRIPTION FORM AD:

NAME:

SOYAD:

LAST NAME:

MESLEK: OCCUPATION:

D. TARİHİ:

DATE of BIRTH:

ADRES: ADDRESS:

POSTA KODU: ZIP/ POSTAL CODE:

İLÇE: REGION:

İL:

CITY:

TELEFON:

TELEPHONE:

FAKS: FAX:

E-MAIL:

E-MAIL:

T.C. KİMLİK NO: ID NUMBER:

( Abonelik onayı ile fatura kesim için gereklidir. ) ( Required for invoicing after subscription )

3 AYLIK ABONELİK

30

+ KDV

6 AYLIK ABONELİK

55

+ KDV

SUBSCRIPTION FOR 3 MONTHS SUBSCRIPTION FOR 6 MONTHS

LÜTFEN DERGİMİZİN AYLIK SAYISINDAN KAÇ KOPYA İSTEDİĞİNİZİ YAZINIZ.

VAT

PLEASE WRITE HOW MANY COPIES OF THE SAME ISSUE YOU WISH TO BUY.

VAT

12 AYLIK ABONELİK 100 + KDV

SUBSCRIPTION FOR 12 MONTHS

VAT

KARGO BEDELSİZDİR

NO CHARGE FOR DELIVERY

ABONELİK BİLGİ FORMU TARAFIMIZA ULAŞTIKTAN SONRA MÜŞTERİ HİZMETLERİMİZ SİZİNLE İLETİŞİME GEÇECEKTİR. Haber Revizyon Customer Services will be contacting you after the submission of this form.

FORMU EKSİKSİZ DOLDURDUKTAN SONRA, AŞAĞIDAKİ ADRESE POSTALAYINIZ. PLEASE COMPLETE THE FORM ABOVE AND MAIL IT TO THE ADDRESS BELOW.

HÜRRİYET BULVARI ATS PLAZA NO:129 BEYLİKDÜZÜ - İSTANBUL

DİLERSENİZ www.haberrevizyon.com ADRESİNDEKİ ÜYELİK BİLGİ FORMUNU DOLDURABİLİRSİNİZ. YOU MAY ALSO COMPLETE THIS FORM ONLINE at www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.tv

0212 875 5 880

ADET COPIES

İMZA

SIGNATURE




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.