Haber Revizyon Dergisi Haziran 2013

Page 1

Freedom in your hands! HAZİRAN 2013 SAYI: 9 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv FİYAT: 10 KKTC: 11,5

BAŞBAKAN

SÖZÜNÜ

TUTTU Rafael SADİ Gazze’ye Hiç Gittin mi?

Fanatizmin

Kirli YuzU OECD Başkanı GURRIA “Türkler AB’yi İstemeyecek” “Turks won’t want the EU”

Şahin MENGÜ Tarih Sizi Affetmeyecek

Haber Revizyon Dünya Liderleriyle Almanya’da In Germany with World Leaders

Bakan Binali Yıldırım’a Sorduk... Nazır ŞENTÜRK

K A N ÇIKACAK

Sunay AKIN

Adaya Gittim... Prof. Dr. Arif Verimli Sünnetin Sakıncaları Drawbacks of Circumcision Dr. Haydar DÜMEN

Erken BoşalM

Hayatımızı Yöneten Metaller

A




KÜNYE İmtiyaz Sahibi R. Aytekin TÜRKER

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Arzu ATASOY Genel Koordinatör Halil PETEK Grafik Tasarım Mehmet CEBECİ

NİSAN www.h 2013 SAY www.h aberrev I: 7 aberrev izyon.co m izyo n.tv

Bak an F Lok at man ma ŞA AYV H A, H İN alit E RG

Onla

rlayd

Halkla İlişkiler Merve PETEK

GEN

Ayıp mEı?LEV İhtiyaç m Günah mı? ı?

Reklam Yönetimi Gülbin SERTOĞLU Yiğit ORHUN

Değişim

tarih

i

mezten gizlenen arl ik

GÜ FA

İletişim Çözümleri www.coordination.tv

Baskı Dünya ‘Globus’ Basımevi 100. Yıl Mah. Bağcılar - İSTANBUL Tel: 0212 440 28 78 Dağıtım: DÜNYA SÜPER DAĞITIM Abone Dağıtım: Traffic Kurye Tel: 0212 217 06 26

RK

MI

GÖRÜŞ VE

YORUMLARINIZI

PAYLAŞIN

Haber Revizyon Dergisinde okuduklarınızla ilgili görüş ve yorumlarınızı gönderin.

ARAŞTIRMANIZI DENEYİMİNİZİ PAYLAŞIN

Yaptığınız çalışmalarda elde ettiğiniz sonuçları veya deneyimlerinizi paylaşın.

/ Inte ÜRKL ER rv çlü TÜ iew

n Gü

RKİY

N

zm ve

N

A

11,5

yÖ ZT

ortaj

Kadı

Siyoni

IND

SI

?

Danışma Kurulu Nazır ŞENTÜRK Cahit ÜLKÜ Erol CANDABAKOĞLU Alaaddin SİNAN İsmail Ahmet ORHUN Mustafa DURDUDİLER Mustafa KESKİN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Aydın ÇELİK Şahin MENGÜ Lokman AYVA

Bölge Haber Temsilcileri Güney Doğu Anadolu: İbrahim H. KARACA Ege: Ülkü AKTAŞ Karadeniz: Şükrü YAVUZ Avrupa: Reha ERUS

Kora

Röp

10 KKT C:

Proje UTLU Hibe BSizden izden

Rafa SADİ el

FİYA T:

İstan

Hüsebul Valisi yin A vni M

Güçlü

Dr. Ha

Cinsi ydar DÜ yet MEN

Hukuk Danışmanı Av. Zihni Levent DURAK Av. Mevlüt AYDIN

Katkıda Bulunanlar Nazır ŞENTÜRK Rafael SADİ Şahin MENGÜ Sunay AKIN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Dr. Haydar DÜMEN İsmail Ahmet ORHUN M. Metin YILGÖR Onur BELGE Murat AKTÜRK Yüksel GÜLEÇ Avraham İŞCEN Egemen TÖRELİ Fırat KORSAN İstanbul Valiliği OECD Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı

ENÇ

ı...

E

Erdoğa

n

Su na y AK Ege Vapu IN Salın ru’nun cağı

Şahin

ME

Dem NG okra Ü Tem sin Özgü inatı in r Ba sın

HABERİNİZİ PAYLAŞIN Gönüllü habercimiz olup haberlerinizi gönderin, haberinizden herkesin haberi olsun.

Çözüm Ortağımız

ATS Elektronik Güvenlik Sistemleri San. Tic. ve Ltd. Şti. www.ats.gen.tr Yayın Türü Ulusal, Süreli, Aylık

Yönetim Yeri Hürriyet Bulvarı ATS Plaza No:129 Beylikdüzü / İstanbul İletişim 0212 875 5 880 – 0544 875 5 880 haber@haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com

haber@haberrevizyon.com

@Haberrevizyon /haber.revizyon Haber Revizyon Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Haber Revizyon Dergisi’nin tüm hakları R. Aytekin TÜRKER’e aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. Makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarlarına aittir. Yazılı izin alınmadan, kaynak gösterilse dahi kullanılamaz.

BASIN HÜRDÜR, SANSÜR EDİLEMEZ.

ISSN 1304 - 8813


E ditör’den Kim korkusu olmadan yaşayabilir?

Who can live without having a fear?

Doğum anı ile bir anda dünyaya uyanıp, çaresizce görmeye ve nefes almaya çalışmakla başlar hayatın korkuları.

The fears of life begin within the sudden moment of birth and by trying desperately to see and breathe.

Ayakta durabilmek, konuşabilmek ve en önemlisi bunların sevgiyle gerçekleşebilmesi… İçinde hiçbir kötülük olmadan var edilen biz insanlık, yavaş yavaş kötülükler aşılanarak farklı bir varlık haline dönüşebiliyor ve insanlık adına da bazen hiçbir şey kalmıyor.

Being able to stand up, talk and most importantly these happening with love… We, the humanity who were created with no evil inside may slowly turn into different creatures while evil is slowly injected and sometimes there is nothing left out in the name of humanity. What is this? Is it our desires that push us towards the evil in this cruel living? Or is it our fears?

Nedir bu? Bizi kötülüklere iten amansızca yaşayışın içindeki isteklerimiz mi? Ya da korkularımız mı?

While our desires begin with our dreams, it is again our dreams that manage our fears.

İnsan üretmeye, icatlara ve arzulara amansızca kine bürünmüştür bu hayat dilimlerinde. Buluşları sadece isteklerine kavuşabilmek için kullanmıştır.

In these periods of life, the human being has worn hatred to production, inventions and desires. He has used inventions only to reach his desires.

Metali şekillendirmiş, onu ateş ve suyu kullanarak, çekiçle dövmüştür ısınan ve soğumaya yüz tutmuş halini. En önemli değer ölçülerini metal üzerinde kullanmıştır.

He has shaped the metal and hammered it by using fire and water while it warms up and the cools down. He has used the most important standards of value over the metal.

Kendince başarmıştır, evet. Artık kendi gibi var edilmiş canlıları yok edebilmek için maddenin metal haline son şeklini vermiştir.

Yes, in his own way, he succeeded. Now he has given the metal its last shape to destroy living things created just like himself.

FİKİRLER, BEYİNLER, BİLGİLER, DÜŞÜNCE VE YAŞAM BİÇİMLERİNE GÖRE SÜSLENMİŞ BU İNSANLIĞA ARMAĞAN DÜNYAYI, METALLERE VERDİĞİ ŞEKİLLERLE ŞEKİLLENDİRMEYE BAŞLAMIŞTIR.

WITH THE SHAPES THAT HE GAVE TO THE METALS, HE HAS BEGUN TO SHAPE THIS WORLD WHICH WAS BLESSED TO HUMANITY AND BEAUTIFIED WITH IDEAS, BRAINS, KNOWLEDGE, THOUGHTS AND WAYS OF LIVING.

Metalin en anlamsız halini bulan insan, insanlıktan çıkmıştır. Yok etmek ve korku içinde insanlığı şekillendirmek için metal, artık hayatları yönetir olmuş.

The human being who has discovered the most meaningless state of metal has lost his human feeling. In order to destroy and shape the humanity in fear, metal now has begun to rule lives.

Biz şeklimizi verirken sevgi, Biz şeklimizi verirken değer, Biz şeklimizi verirken inanç içinde olmalıyız. Hayatımızı yöneten metaller, sevgi, değer ve inancımızı yıkamaz.

We must feel love while we shape, We must have values while we shape, We must have faith while we shape. The metals which rule our lives cannot destroy our love, value and faith.

R. Aytekin Türker


CONTENTS İÇİNDEKİLER

@Haberrevizyon /haber.revizyon

İSTANBUL TARİHİMİZİN ÇEYİZ SANDIĞI

6

Hüseyin Avni MUTLU İSTANBUL VALİSİ

10

İstanbul’dan İnsan Öyküleri KAN ÇIKACAK Nazır ŞENTÜRK Haber Revizyon Dünya Liderleriyle Almanya’da

12

In Germany with World Leaders İHRACATÇILAR BARIŞTAN UMUTLU

16 ADA’YA GİTTİM MEMNUN AYRILDIM

Mehmet BÜYÜKEKŞİ GAZZEYE HİÇ GİTTİNİZ Mİ? PEKİ YA RAMALLAH’A?

20

Rafael SADİ SIKINTILARIMIZ PARA GETİRSİN

Lokman AYVA

26

Sunay AKIN OLMAK YA DA OLMAMAK...

28

Yüksel GÜLEÇ

24

BABALAR VE OĞULLARI İsmail Ahmet ORHUN

30


JU

3 1 0 2 E N HAZİRAN 2013 32

52 54

BAŞBAKAN

SÖZÜNÜ

TUTTU

42 FANATİZMİN KİRLİ YÜZÜ TARİH SİZİ 48 AFFETMEYECEK

50

KABALA’nın Elifbesi Gematriya Avraham İŞCEN

56

SÜNNET CIRCUMCISION Prof. Dr. Arif VERİMLİ

58

ERKEN BOŞALMA

Dr. Haydar DÜMEN

60

Vanlılar Parislilere niye küskün? Onur BELGE

Şahin MENGÜ EĞRİ OTURUP DOĞRU KONUŞALIM M. Metin YILGÖR

UMUT EYLEMDİR DURAĞANLIK DEĞİL Murat AKTÜRK

62

AYLIK BURÇ YORUMLARI Astrolog Egemen TÖRELİ


Bakış

‘İstanbul’ tarihimizin çeyiz

sandığıdır

Hüseyin Avni MUTLU İstanbul Valisi

Sevgili İstanbullular, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi üç büyük imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul, iki kıtayı birleştiren Türkiye’nin en kalabalık, ekonomik ve kültürel açıdan en önemli şehri.

T

ürkiye’nin gayri safi milli hasılasının yüzde yirmisine sahip İstanbul, ekonomik büyüklükte de Avrupa’nın önemli şehirlerinden biri. Bilgi ve teknolojik etkinlik seviyesinde dünyanın otuz dördüncü şehri olan İstanbul yaşam kalitesi bakımından Avrupa’nın on birinci 6 haberrevizyon.com Haziran 2013

şehri. 2023 yılında İstanbul’un, Londra ve Moskova’nın ardından Avrupa’nın en önemli üçüncü şehri olacağı tahmin ediliyor. Bu mega şehri zirveye çıkaracak dev projeler de bir bir hayata geçiriliyor.

Marmaray, Ankara-İstanbul Hızlı Treni, 3. Köprü, 3. Havalimanı ve İzmir-İstanbul Otoyolu… İstanbul’u dünyanın zirvesine çıkaracak bu projelerin yatırım değeri 32 milyar dolar.


Marmaray, 29 Ekim 2013’te tamamlanıyor. Bu projelerden en önemlisi İstanbul’un iki yakasını bir araya getirecek Marmaray, 29 Ekim 2013’te tamamlanıyor. 76.3 km uzunluğundaki sistemin devreye girmesi ile raylı ulaşımın toplu ulaşımdaki payı İstanbul’da yüzde 7’den yüzde 28’e çıkacak. İstanbul’da yaşayan ve özellikle iki yaka arasında sürekli seyahat eden vatandaşlarımız bu proje ile İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna rahatlıkla ve kısa sürede seyahat etme imkanı bulacaklar.

İstanbul, aynı zamanda finans sektörünün de kalbi olacak. Ataşehir’de kurulmaya başlanan merkez, hizmet sektöründe önemli bir istihdam kaynağı olacak. Projenin tamamlanmasıyla birlikte İstanbul, New York, Londra ve Frankfurt gibi Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’yu içine alan geniş bir coğrafyanın lideri, dünyanın önemli finans merkezlerinden biri olacak.

Bio İstanbul… Başakşehir’de kurulacak merkezde, yaklaşık 20 bin kişi çalışacak. Türkiye ve bölgenin ilk tam teşekküllü çocuk araştırma

hastanesini de içerecek olan Bio İstanbul, ayrıca pediatrik teknolojilere odaklı araştırmaları yürütecek kar gütmeyen biyomedikal araştırma merkezi, Türkiye’nin ilk temiz teknoloji üniversitesi, ticari ArGe merkezleri ve kuluçka merkezine de ev sahipliği yapacak.

sağlık konusunda marka değerini artıracak. Burası, İstanbul’un diğer sağlık departmanlarıyla da entegre olmak suretiyle dünya çapında bir merkez olacak. Daha şimdiden birçok araştırma ve ilaç firması buradan yer almak için müracaat etmiş durumda.

Türkiye’ye dönmek isteyen, vatan özlemi çeken pek çok değerli doktorumuz, profesörümüz, araştırmalarını artık Türkiye’deki bu merkezde yapacak. Bio İstanbul’da ayrıca 10 bin nüfuslu bir yerleşim yeri olacak. Bu proje, Türkiye’nin

Ankara-İstanbul Yüksek Hızlı Tren Hattı bu yıl hizmete giriyor. 3. Köprünün ise 2,5 yıl içerisinde tamamlanması planlanıyor. İzmir ile İstanbul arasını 3.5 saate indirecek İstanbul-İzmir Otoyolu ise hızla devam ediyor.

İstanbul yaşam kalitesi bakımından Avrupa’nın on birinci şehri. 2023 yılında İstanbul’un Londra ve Moskova’nın ardından Avrupa’nın en önemli üçüncü şehri olacağı tahmin ediliyor.

7 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Tarihimizin Çeyiz Sandığı

2020’deki olimpiyatlara ev sahipliği Eşsiz tarihi birikimi ve muhteşem doğal güzellikleriyle dünyada ön plana çıkan İstanbul, son yıllarda pek çok uluslararası organizasyona da başarıyla imza atarak “2010 Avrupa Kültür Başkenti”, “2012 Avrupa Spor Başkenti “ seçildi. Modern yatırımlarla her alanda altyapısını yenileyen İstanbul, Şampiyonlar Ligi Final Maçı, Formula 1, Moto GP ve iki kıtayı birleştiren tek maraton olan Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu gibi başarılı organizasyonlarla dünyaca takdir edildi. Dünya çapında birçok spor, kültür organizasyonu ve kongrenin düzen-

lendiği İstanbul’da UEFA Kupası Finali, Dünya Basketbol Şampiyonası ve Dünya Salon Atletizm Şampiyonası gerçekleştirildi. İstanbul için en büyük hedef ise, 2020’deki olimpiyatlara ev sahipliği yapmak… Dünyanın önemli metropolleriyle yarışa giren İstanbul, son birkaç yılda kongre turizminde dünyada 49. sıradan 7. sıraya yükseldi. Hedef, önümüzdeki süreçte ilk 3’te yer almak… Külliyeleri ve camileri, kütüphaneleri, müzeleri, sinagog ve kiliseleri, tarihi çarşı ve çeşmeleri, hamamları, köprüleriyle buram buram tarih ve kültür kokan İstanbul’da, dünyanın en önemli kültür,

sanat ve tarih merkezi olma hedefi de çok uzak görünmüyor.

Güvenli şehir İstanbul aynı zamanda, yoğun nüfusuna ve pek çok ülkeden gelen kalabalık ziyaretçi sayısına rağmen, dünyanın en güvenli şehirleri arasında yer alıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘’İstanbul tarihimizin çeyiz sandığıdır.’’ Bu çeyiz sandığı bizim için çok gurur duyulacak nesnelerle, fikirlerle, ruhlarla dolu... Biz bu çeyiz sandığını bütün dünya ile paylaşmak ve buradan milletimiz için, ülkemiz için bir gurur kaynağı oluşturmak istiyoruz.

“2010 Avrupa Kültür Başkenti”, “2012 Avrupa Spor Başkenti” seçildi.

‘İstanbul için en büyük hedef ise, 2020’deki olimpiyatlara ev sahipliği yapmak…’

8 haberrevizyon.com Haziran 2013


7 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Bakış İstanbul’dan İnsan Öyküleri

Nazır ŞENTÜRK

KAN ÇIKACAK “Yav kardeşim, sen bela mısın?” “Kan çıkaracaktı bu adam.” “Al şu paranı da in be!”

10 haberrevizyon.com Haziran 2013


P

ENDİK - Tuzla minibüsü tıka basa dolu. Trafik akıyor Pendik’ten sonra. Yağmur, öyle yoğun ki, yetişemiyor minibüsün silecekleri. İç dikiz aynasının üstüne pembe yazı ile “O şimdi asker”, “Askerler de sever”, “Sevenleri görün” yazıları sıralanmış, dize olmuş alt alta.

“Bana bak Alamanın süpürgecisi! Desteledin Doyçe markları, buradan hava atarsın şu millete. Senin paran var, canın onun için kıymetli. Bu insanlar sığır mı ulan? Bunların canı yok mu? Onların niye gıkı çıkmıyor? Tabii senin kanın kırmızı ya. Hemen hopluyorsun.”

Kaytan bıyıklı şoför, ağzından sigarasını eksik etmiyor yol boyu. Sol kolu, yarı açık cama yaslanmış. Kasette, Ebru Gündeş’in, “Sen Allah’ın bir lütfusun!” şarkısı şoförü damardan vuruyor olmalı ki, sigarasını pek efkarlı nefesliyor. Derin derin solumalarının ardından, ağzından burnundan oluk oluk duman fışkırıyor. Şarkı fena çarpıyor şoförü! Dalıyor önünü kesmeye çalışan araçlara, acı acı klakson darbesi bindiriyor. Arada bir gaza yükleniyor. Debriyaja yarım yamalak basıp, “garj garj” ses çıkartıyor. Vites değiştirirken, dişli sesi duyuluyor. Şoförün pek umurunda değil altındaki minibüs. Yolcular dışarıda şiddetle yağan yağmurun sesine, içerde Ebru Gündeş’in şarkısına kaptırmışlar.

Şişko adam morardı:

Bir süre böyle yol alındı. Şoförün yanında tek koltukta oturan kırmızı yüzlü, ensesi iki büklüm, şişko, kel adam, şoförün sigarasının dumanından rahatsız oldu, öksürdü birkaç kez. Şoför, önündeki kırmızı Renault taksiyi solladı; geçmekte zorlandı. Renault taksi de inatçı! Direndi; yol vermedi bilerek. Minibüsle kapıştılar. Yolcular sessizce izledi bu anlamsız yarışı. Ön koltuktaki kel adam, “Şoför bey, sen haksızlık ediyorsun. Boş yere sıkıştırıyorsun adamı. Bak hava yağışlı. Sollaman bu trafikte mümkün değil. Değil mi ama?” diye uyarıda bulundu. Şoför ters ters baktı adama: “Bey sen trafik müfettişi misin aliaaşkına, sana ne?” “Ben vatandaşım! Kendi can güvenliğim için senin yanlışını söylüyorum. Sen hatalısın kardeşim!” diye yükseltti sesini.

Orta sıradaki kalın dudaklı kadın, şişko adama, “Yav kardeşim, sen bela mısın? Oturmuşsun baş koltuğa. Zırt pırt karışırsın şoförün işine. Adamın kafasını dağıtıp kazaya sebep olacaksın. Canın kıymetliyse, paran da çoksa binmezsin minibüse. Çek arabanı bas git keyfince,” dedi.

Sesini yükseltirken, diğer yolculardan grup halinde destek göreceği güvencesiyle boynunu çevirdi arkaya. Tüm yolcularla göz göze geldi. Çıt çıkmadı hiç kimseden. Şoför havayı kokladı, sesini çatallatarak bağırdı: “Bana bak! Sen kendini ne sanıyorsun be? Söyle, sana ne?” Kel adam bu kez yönünü arkaya, yolculara çevirdi. Destek aradı: “Ben vatandaşım! Paramla arabana bindim ve senin yanlışını yüzüne söyledim. Sen keyfi hareketle önündeki aracı, üstelik kurallara aykırı olarak sollamaya kalktın. Senin bir hatan bu yolda zincirleme kaza yapmana, belki de hepimizin canını tehlikeye atmana sebep olacak. Yazık değil mi benim canıma?” Şoför, sağ elini yumruk yaparak şişko adamın omzunu dürttü: “Yok yaa! Öyle mi? Amma da tatlı canın varmış. Peh!” Kel adam karşılık verdi: “Ben yirmi yıl Avrupa’da yaşadım. Hiç böyle terbiyesizlik görmedim. Sen ne terbiyesiz şeymişsin be!” Şoför diklendi:

“Sen terbiyesizin birisin.” Arka sıralardan avurtları çökük, göz kapakları şiş, esmer bir adam şişko adama, “Almancı, bana bak! Sen kaptanın işine ne karışıyorsun yaa! Bırak, kafasına göre topuklasın! Karıştın adamın işine, kaza yaptırıp olay çıkartacaksın” dedi. Şişko adam, parmağını ağzına götürdü: “Pes doğrusu! Sizin hiç birinizde duyarlılık kalmamış. Hayret vallahi!”

Yanındaki adam da onu destekledi: “Doğru söylüyor ha mm. Sen amma geveze adammışsın be kardeşim.” Şişko adam neye uğradığını şaşırmıştı: “Yahu ben anlamıyorum beyler, siz kimi savunuyorsunuz, kimden yanasınız?” diye sordu. Şoförün arkasında oturan sakallı yaşlı adam burnunu karıştırdı, sakalını sıvazladı, kızardı bozardı: “Şoför kardeş, bu adam kan çıkaracak. Ver şunun yol parasını da indir, bir bela çıkacak.” Arka koltukta oturan postacı söze karıştı: “Babacığım, in aşağı. Paranı ben vereyim tek.” Şişko adam tıkanmıştı. Hiç kimseye bir şey söyleyemiyordu. Şoför ani bir dönüş yaptı. Sağa yanaştı, zınk diye durdu. Şişko adama bağırdı: “Al şu paranı da in be. Şişkin Alamancı!” Şişko adamın alt dudağı uzamış, mahzunlaşmıştı. Şaşkın, ürkek, çevresine bakındı. Yerinden usulca kalktı, adımını attı, minibüsten indi. Orta koltuktan biri, “Hah şöyle yav! Kan çıkaracaktı bu adam” dedi. Arka koltuktaki esmer adam ekledi: “Doğru söyledin valla! Adam amma da kılmış!” Yağmur minibüsün tavanını dövüyor. Teypte, “Sen Allah’ın bir lütfusun” şarkısı çalıyordu. Minibüs tam gaz yol alıyordu Tuzla’ya doğru...

11 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


HABER

THOSE DÜNYAYI TAŞIYANLAR TRASPORTING THE WORLD BULUŞTU MET OECD

(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) tarafından bu yıl 13.sü düzenlenen Uluslararası Taşımacılık Forum’u ITF (International Transport Forum) bu yıl 22-24 Mayıs 2013 tarihleri arasında Almanya’nın Leipzig kentinde gerçekleştirildi. 3 gün süren zirve, 54 ülkenin Ulaştırma Bakanının yanında taşımacılık, havacılık ve ulaşım konularında iş ve akademi dünyasının önemli isimlerini de bir araya getirdi. Nobel ödüllü 89 yaşındaki Ekonomi Profesörü Amartya Sen ise zirvenin şeref konuklarındandı. Ulaşımı Finanse Etmek temalı zirvede havacılık, demiryolu ulaşımı, yaya güvenliği, ulaştırmada inovatif fonlama, ulaştırma yatırımlarının ölçümü, sınır ötesi taşımacılığı finanse etmek, sürdürülebilir deniz yolu taşımacılığı, yeni nesil kamu-özel sektör yatırım ortaklıkları gibi konular tartışıldı.

12 haberrevizyon.com Haziran 2013

T

he 13th International Transport Forum (ITF) organized by the OECD (Organization for Economic Cooperation and Development) was held in Leipzig, Germany between 22-24 May, 2013. The forum that took three days gathered the Ministers of Transport as well as significant names of the transport, aviation and the academic world. The Nobel Laureate, 89 year old professor of economy, Amartya Sen was the guest of honor to the summit. During the summit themed as “Funding Transport, issues such as aviation, railway transportation, pedestrian safety, innovative funding of transport, assessment of transport investments,funding cross-bordertransport, sustainable maritime transport and new generation PPP’s.


Haber Revizyon olarak Leipzig’deydik ve ITF (International Transport Forum) toplantılarına Türkiye’yi temsilen katılan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a burada yapılan toplantılarla ilgili düşüncelerini sorduk. As Haber Revizyon, we were in Leipzig and we asked Binali Yıldırım, Minister of Transport, Maritime Affairs and Communications who represented Turkey in these meetings at the ITF (International Transport Forum), his opinions about the meetings held here.

Haber Revizyon: Türkiye ITF toplantılarının

Haber Revizyon: Haber Revizyon: What would

Binali YILDIRIM: ITF ülkelere yönelik kararların alındığı bir platform değil. Bu, taşımacılığın bir anlamda Davos’u gibi. Nasıl dünya ekonomisi Davos’ta tartışılıyorsa, burada da dünyadaki taşımacılığın sorunları, geleceği, çözüm yolları tartışılıyor. Bu arada da 60 ülkeden gelen Bakanlarla da aralarında ikili meseleler varsa onlar oturup konuşuyorlar. Biz de Bulgar, Ukraynalı, Tunuslu ve Alman Bakanlarla konuştuk, Karadağ’la konuşacağız. Yani bu platform bütün meslektaşların bir araya gelip hem ikili konuları hem de küresel konuları konuştuğu, tartıştığı bir platform.

Binali YILDIRIM: The ITF is not a platform where de-

sonunda ne elde eder?

O yüzden Türkiye buradan bir şey elde etmekten ziyade tecrübelerini paylaşıyor. Türkiye’nin birçok konuda buradaki birçok ülkeden birçok Bakan’dan daha fazla tecrübesi var, daha fazla yaptığı var. Türkiye 10 senedir bir istikrarlı, güçlü siyasi iradeyle yönetiliyor; AK Parti iktidarıyla. O yüzden biz hem kara yolu yapımında hem karayolu taşımacılığında, havacılıkta, havaalanı yapımında, kamu-özel sektör ortaklığı; yap-işlet-devret modellerinde çok ciddi tecrübelerimiz ve başarılı uygulamalarımız oldu. Ben burada konuşulanlara baktığım zaman… Bunlar daha işin çok gerisindeler. Bunu görüyorum. Biz acaba yap-işlet-devret veya kamu-özel sektör ortaklığında neler yapabiliriz?’i konuşurken biz yaptıklarımızı konuşuyoruz. 10 yılda biz 100 milyarın üzerinde yap-işlet-devret projesine imza atmışız. İngiltere bunu hala “yapalım mı yapmayalım mı?” diye konuşuyor. Norveç “böyle bir şeye ihtiyacımız yok” diyor çünkü onların parası çok. Bütçe fazlası var. Ama dünyada ciddi bir fon var. Bu fonları en iyi şekilde değerlendirmek ve alt yapı projelerini gerçekleştirmek bence en akıllıca yol ve bu anlamda ciddi bir mesafe kat ettik. Bunu da burada memnuniyetle görmüş olduk.

Turkey achieve at the end of these ITF meetings?

cisions related to countries are made. This is, in a way, the Davos of transport. Similar to Davos where the world economy is discussed, the problems of the transportation business, its future and remedies are discussed here. Meanwhile, Ministers of 60 countries bilaterally sit and talk if they have issues in between. We talked with the Bulgarian, Ukrainian, Tunisian, German Ministers and will talk to the Minister of Montenegro. I mean this is a platform where all colleagues get together and talk and discuss both the bilateral and the global issues.

Therefore, Turkey is sharing its experiences rather than gaining anything. Turkey has more experience and accomplishments on this issue than any other country or Minister here. Turkey is governed by a stable and strong political administration; the AK Party governance. For this reason, we have had serious experiences and successful achievements in terms of road construction, road transportation, aviation, building of airports, public-private partnership and build-operatetransfer models. When I look at the issues discussed here… They are far behind the business. This is what I see. While they are discussing what they can do about public-private partnership or build-operate-transfer models, we explain what we have already done. We have put our signature under projects of a 100 billion build-operate-transfer in 10 years. England is still discussing whether to do or not to do this. Norway says they do not need such a thing because they have a lot of Money. They have budgetary surplus. But there is a serious amount of fund in the world. I think making the most of these funds and making infrastructure projects real is the wisest way and in this sense, we have made quite serious achievements. Here we have also proudly seen this here. 13

Haziran 2013

haberrevizyon.tv


RÖPORTAJ ITF toplantıları sırasında OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’ya da sorularımızı yönelttik. During the ITF meetings, we also directed our questions to the OECD Secretary General, Angel Gurria.

Haber Revizyon: Yakın zamanda Moody’s ve diğer finan-

Haber Revizyon: Turkey’s investment grade has recently

Angel GURRIA: Hükümet yatırım notundan dolayı ya tek başına, ya ortak ya da kamu-özel sektör işbirliği veya belki de garantör olarak yer aldığından yatırımları teşvik edeceğini ama aynı zamanda da finans paketlerini bir araya getirmeyi kolaylaştıracağını düşünüyorum. Bu gerçekleşirse aynı zamanda da faiz oranı demek olan ödeyeceğiniz paranın değeri düşecek ve vade süreleri uzayacak. Dolayısıyla arz ve maliyet açısından daha çok elverişli kaynak bulacağınızı düşünüyorum. Bu iyi haberdir. Başarıyla hak edildi… Türkiye kesinlikle Avrupa Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün çok önemli bir üyesi ve biz de bunun gerçekleşmesinden çok mutlu ve gururluyuz.

Angel GURRIA: I think it will encourage investments but it will also make it easier to put together packages of financing because of the investment grade of the government which either finances apart or is a partner or as a PPP or maybe a guarantor. If this happens, then of course the price of the money that means the interest rate that you pay will be lower and perhaps you could get longer term the tenor of the maturities so I think you will get more resources available both in terms of the supply but also the cost. This is good news… Well deserved…Turkey of course is a very important member of the OECD so we are very happy and proud that this is happening.

sal derecelendirme kuruluşları tarafından Türkiye’nin yatırım notu yükseltildi. Sizce bu Türkiye’yi nasıl etkiler?

Haber Revizyon: Üçüncü yatırım notunun bu yılın sonun-

da geleceğini düşünüyor musunuz?

Angel GURRIA: Evet, bundan eminim. Bu şeyler dalga-

lar halinde gerçekleşir. Meksika’nın ilk yatırım notunu almam 20 yıl aldı. Sonrasında devamı geldi. Türkiye’de ilk dalgadan önce zaten belliydi. Sonra ikincisi geldi. Üçüncüsü de gelecek.

14 haberrevizyon.com Haziran 2013

been increased by Moody’s and other financial grading institutions. How do you think this will affect Turkey?

Haber Revizyon: Do you expect the third investment grade to come at the end of this year? Angel GURRIA: Yes, I’m sure. These things happen in waves. I took 20 years in Mexico to get the first investment grade for Mexico. And then after that the rest… Before the first wave in Turkey, it was prized in. And then the second one arrived. And the third one is going to arrive.


“KRİZDEN NASIL ETKİLENMEZSİN?”

“HOW CAN YOU AVOID THE CRISIS?”

Haber Revizyon: Türk yetkililerin ekonomik krizin Türk ekonomisini etkilemediği yönündeki tüm resmi açıklamalarına rağmen, Türkiye’nin alt ve üst gelir grubu dağılımı arasındaki fark bakımından en büyük farkın olduğu ülkeler arasında olduğu söyleniyor. Sizce bunun sebepleri neler?

Haber Revizyon: Despite all the all formal statements made

Angel GURRIA: Ne yazık ki benim kendi ülkem ve Şili,

Angel GURRIA: Unfortunately my own country and Chile

Gini katsayısı olarak en yüksek gelir dağılımı farkıyla altın madalyaya sahipler. Ve biz ölçüyoruz; en düşük yüzde on, en yüksek yüzde onun neresinde diye. OECD’nin ortalaması 9 katı. Birleşik Devletler, 14 katı. Şili, Meksika, 24-26 katı. Ve bu ülkeler gelişmekte olanlar. Brezilya, Meksika ve Şili gelişiyor ama fark hala çok yüksek. Türkiye Avrupa’nın ortasında veya Avrupa ile Asya’nın ortasında yer alan orta ölçekli, açık bir ekonomidir. Dünya çapındaki bir gerilemenin veya en azından yavaşlamanın etkilerinden nasıl uzak kalabilir? Çünkü bu Avrupa’da çok belirgin bir gerileme; Birleşik Devletlerde ve yakın zamanda da Japonya’da yavaşlamaya neden oldu. Almanya, düzlükten negatife düştü. Peki, ne oluyor dersiniz? Daha az satın alıyorlar. Siz onlara satış yapma, onlarla onlara gidecek araç üretme işindeyseniz… Biliyorsunuz ki sonunda onların ürününe dahil olacak araç parçaları üretmek küresel değer zincirinde sayılmaz. Türkiye dünyadaki ihracat değer zincirlerinin bir kısmı ama küresel değer değişirse, üretim düştüğünde bunun Türkiye’ye ve diğer herkese etkisi olacaktır. Dolayısıyla bu kaçınılmazdır. Gelir dağılımı açısından sorun, işgücü piyasasındaki farklardan kaynaklanmaktadır. Kriz yüzünden işsizlik oranın arttıysa, tabii ki daha az ödenen, ücretlerin göreceli olarak kaybolduğu yeni işler yaratsan da daha büyük farklar ortaya çıkacaktır. Bu nedenle daha büyük farklar için baskı oluşur.

“TÜRKLER İYİ İŞ ÇIKARDILAR”

by the Turkish officials defending that the economical crisis did not have a huge effect on the Turkish economy, in the latest report on income distribution, Turkey is said to be among countries that have the biggest gap between the lowest and the highest income group. How do you approach the reasons for these?

have that gold medal of the biggest income difference, the Gini coefficient. And we measure it; how many times is the income of the lower ten percent fit into the highest ten percent. The average of the OECD is nine times. United States… Fourteen times… Chile, Mexico; 25-26 times... And these are countries that are improving. Brazil, Mexico and Chile are improving but still they are very high. Turkey is a medium sized open economy. In the middle of Europe or in the middle of Europe and Asia… How can it avoid the impact of a worldwide recession? Or at least slow down because it is a pretty clear recession in Europe and it is a slowdown in the U.S. until very recently, slow down in Japan. German went from flat to negative. Well, what do you expect? They are buying less. If you are in the business of selling to them or you are in the business of producing cars with them, which will go to them… You know producing parts of cars which they then will integrate into their own final product did not order in the global value chain. Turkey is a part of import value chains in the world but if the global value changes, lowering their production; that is going to have an impact on Turkey and on everybody else. So, it is inevitable. In terms of the distribution of income, the problem is that most of the differences stem from the labor market. And if you have higher unemployment because of the crisis, then of course, simply because there is a greater differentiation even if you are creating new jobs, that typically tend to be lower paid, and where wages have lost in relative terms. Therefore, you are getting pressures for greater differences.

“TURKS HAVE DONE A PRETTY GOOD JOB”

Bu kaçınılmaz diyorum ve aynı zamanda da krizin en azından bir bölümünden kaçınabildikleri için iyi iş çıkardıklarını söylüyorum. Ama bu kaçınılmaz. Mantıksal olarak bu beklenemez… Dünyanın bir parçası… Bağlantılı… Ticaret sisteminin bir parçası… İstisnai olması mümkün değildir.

It is inevitable and I am also saying that the Turks have done a pretty good job at avoiding at least part of the impact. But it is inevitable. You can’t reasonably expect… It is part of the world… It is connected. It is part of the trading system. It is not going to be able to be isolated.

“BİR GÜN BELKİ DE TÜRKİYE’YLE BİRLEŞEN AB’Yİ SİZ İSTEMEYEBİLİRSİNİZ”

“PERHAPS ONE DAY YOU MAY NOT WANT TO HAVE EUROPE JOINING TURKEY”

Haber Revizyon: Ticaret ve kalkınma açısından bakıldı-

Haber Revizyon: In terms of trade and development, what areas do you foresee that Turkey will provide valuable contribution to the EU with its assets and workforce?

Angel GURRIA: Uzun yıllardır Türkiye’nin AB’nin bir

Angel GURRIA: I have been saying this for many many years that first of all they should be a member of the EU. They already have their common market agreement, their free trade agreements… So and I think today that the logic of having Turkey as a partner has become quite evident and because you guys have an eight percent growth rate. Now you’ve come down a bit because again you are moving together with the rest of the world into a lower growth pattern but I think it is a pretty natural thing to say; I have always said that perhaps one day you may not want to have Europe joining Turkey. 15

ğında Türkiye’nin AB’ye kaynak ve işgücüyle hangi alanlarda değerli katkısı olacağını öngörüyorsunuz? üyesi olması gerektiğini söylüyorum. Zaten ortak Pazar ve serbest ticaret anlaşmaları var. Bu nedenle Türkiye’yi ortak olarak almak kaçınılmaz oldu ve sizler yüzde 8 büyüme hızına sahipsiniz. Şimdi, dünyayla birlikte daha düşük bir büyüme hızına geçtiniz, biraz düştünüz ama bence şunu söylemek bence oldukça doğal ve bunu hep söylüyorum… Belki de bir gün Türkiye’yle birleşen Avrupa’yı siz istemeyebilirsiniz.

Haziran 2013

haberrevizyon.tv


EKONOMİ

İHRACATÇI TİM eğilim anketine göre ihracatçılar, yüzde75,8 gibi Türkiye ortalamasının üstünde bir oranla sürecin başarılı olacağına inanıyor. Yurtiçinde yeni yatırım yapmayı planlayan ihracatçıların yarısı yatırımını 6’ıncı bölgede yapacak.

T

ürkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM), üretimden istihdama, karlılıktan yeni pazarlara yönelik ayrıntıların yer aldığı eğilim anketinin sonucunda ortaya çıkan 2013 yılının ilk çeyrek gerçekleşmeleri ile ikinci çeyrek beklentileri açıklandı. Ankette ilk kez, çözüm süreci ile ilgili beklentileri ölçen sorular da yer aldı. İhracatçılar, yüzde 75,8 gibi Türkiye ortalamasının üzerinde bir oranla sürecin başarılı olacağına inanıyor. Bu oran, ilk 500 firma içinde yüzde 83,1’e çıkıyor. Önümüzdeki dönemde yurtiçine yatırım yapmayı düşünen ihracatçıların ise yaklaşık yarısı yatırımlarını 6’ıncı bölgede gerçekleştirmeyi planlıyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Bölgede yatırım planlayan firmalar, yeni yatırım planlayan firmaların neredeyse yarısı. Bu firma-

16 haberrevizyon.com Haziran 2013

ların yüzde 60.5’i yatırım gerekçesi olarak mevcut teşviklerin artırılmasını ve kalıcı barışın tesisi için gerekli adımların atılmasını gösteriyor” dedi. Bölgede yatırım yapmayı planlamayan firmaların yüzde 40’ının zaten yurtiçinde bir yatırım planlamadığını vurgulayan Büyükekşi, “Süreç ilerledikçe bölgede yeni yatırımların artacağına inanıyorum. TİM olarak bunu artıracak çalışmalara devam edeceğiz” diye konuştu.

ABD’den eşzamanlı serbest ticaret anlaşması talebi Özellikle ABD ile AB arasında yapılacak serbest ticaret anlaşmasının Türkiye’ye karşı haksız rekabet doğuracağına dikkat çeken Büyükekşi, “Türkiye ile ABD arasında; AB ile ABD arasında yapılacak anlaşmayla eş zamanlı olarak serbest ticaret anlaşması yapılmasını istiyoruz” dedi. Büyükekşi, ABD’ye yapılan

ihracatı artırmak için yapılacak anlaşmanın öneminin büyük olduğunu hatırlatarak, “Bizim asıl muhatabımız AB. Anlaşmanın Türkiye’ye olumsuz etkilerini ölçen bir etki analizi yaptırıyoruz. Bunu ilgili yerlere sunacağız” diye konuştu.

Rekabetçi fiyat en büyük sorun Anket sonuçlarına göre ihracat yapılırken karşılaşılan en büyük sorun, yüzde 62’lik oranla rekabetçi fiyat sunamama. İhracatçıların genel anlamda karşılaştıkları sorun ise yine aynı oranla enerji maliyetleri. Bu sorunu yüzde 51 ile döviz kurları takip ediyor. İhracatçıların yüzde 45 gibi bir oranla, finansman maliyeti sorunu yaşadıklarını da değerlendiren Büyükekşi, reeskont kredilerinde vadenin 1 yıla uzatılması için gerekli yasanın hızla çıkmasını istediklerini ifade etti.


BARIŞTAN UMUTLU “Türkiye ile ABD arasında; AB ile ABD arasında yapılacak anlaşmayla eş zamanlı olarak serbest ticaret anlaşması yapılmasını istiyoruz”

MEHMET BÜYÜKEKŞİ BAŞKAN

17 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


EKONOMİ

İHRACATÇI BARIŞTAN UMUTLU

TİM anketine göre, yılın ilk çeyreğinde firmalar, ihracat yaparken en çok yüzde 62 ile rekabetçi fiyat sunamamaktan şikayet etti. Genel olarak en büyük sorun ise yine yüzde 62 ile enerji maliyetleri oldu.

Anketten öne çıkan başlıklar - Ankete farklı sektörlerden 502 ihracatçı firma katıldı. - Firmaların yüzde 39’u üretimini, yüzde 41’i ise ihracatını yılın ilk çeyreğinde artırdı. - Yılın ikinci çeyreğinde ihracatçı firmaların yüzde 43,6’sı üretiminin, yüzde 42,4’ü ise ihracatının artacağını düşünüyor. - Yılın ikinci çeyreğinde ilk kez girilmesi planlanan ilk 5 ülke sırasıyla, Rusya, ABD, Çin, Brezilya, Irak oldu.

- Firmalar yılın ilk çeyreğinde yüzde 42 oranında dış finansman talebine ihtiyaç duydu. - Yılın ilk çeyreğinde, dış finansman talebinde yüzde 80 ile en çok özel bankalar tercih edildi.

- Döviz riskinden korunmak için firmaların hala 58’i bir önlem almıyor, en büyük gerekçe ise ithalat da yapıyor olmaları. -Firmaların en fazla kullandıkları devlet destekleri ise yatırım ve istihdam destekleri oldu. - Yılın ikinci çeyreğinde ihracatçı firmalar yaklaşık 200 bin yeni istihdam sağlayacak - İhracatçı firmalar, yılsonunda enflasyonun 7,09, büyümenin ise 6, 04 olacağını öngördü.

18 haberrevizyon.com Haziran 2013



“Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Gazze’ye gideceğini ilan etmek için ABD Başkanı’nın basın toplantısına ihtiyacı mı vardı?”

Aslına bakarsanız Gazze’ye gidebilmek için iki ülkeden izin almak gerekir. Ve ABD bu iki ülkeden biri değil.

Rafael SADİ

www.haberrevizyon.com Haziran 2013

Gazze’ye hiç gittiniz mi? Peki, ya Ramallah’a? Ben iki şehri de bölgeyi de tanıyorum ve defalarca gittim. Son 23 sene zarfında Gazze ve Batı Şeria’nın neredeyse gezmediğim bir yeri kalmadı gibi.

G

azze’ye ilk gittiğimde Arafat yeni gelmişti ve oldukça kalabalık bir Türk Ticaret Heyetinin gelmesi nedeni ile Gazze sahilinde verilen bir öğle yemeğine davet edildim. Davet, ilginçtir ama Türk heyetinden veya Elçilikten gelmemişti. O zamanlar temsil ettiğim bir çimento kuruluşunun Batı Şeria Bayisi olan ve 23 senedir halen kardeş gibi olduğumuz AbdulRahim Abed Sasa tarafından gelmişti. Kendisi Filistin Ticaret Odası üyesi idi ve Türk heyetinin karşısında benimle birlikte olmak istiyordu.

O zamanlar Gazze’ye İsraillilerin girmesi yasaktı ve halen de yasak ama bu yasaklara pek aldırmıyordum. Halen de aldırmıyorum. Hele hele yanımda Abed Sasa varsa... Beni Gazze’deki toplantılarda ve öğle yemeklerinde gören bir başka Çimento Fabrikası temsilcisi bayan “Rafael Bey 20 haberrevizyon.com Haziran 2013

nasıl geldiniz buraya? Başınız ağrımasın. Bunlara nasıl güveniyorsunuz?” demişti.

de silahınızın çalınması için davetiye çıkartırsınız. Sadece silahın çalınması için öldürülen çok insan oldu bu bölgelerde.

23 yıl boyunca hiç bir Filistinli bana tek bir olumsuz harekette bulunmamıştır. Gerek Gazze’de gerekse Batı Şeria’da.

2- Konuşarak insanlar ile anlaşabiliyorsanız ve ilişkilerinizi bu yol ile oluşturabiliyorsanız, sanırım her yerde insan olarak kabul görecek ve tepkilerden uzak durabileceksiniz. Sizinle diyalog kurabiliyorlarsa size karşı olmaları daha zordur.

Bunun iki önemli nedeni olduğunu düşünüyorum. 1- Tehlikeli bölgedir diye silahlı olmadım ve bu bölgelere giriş yapmak için silah bulundurma talebim olmadı. Hoş asla silah kullanmış değilim zaten. Silahlı giderseniz hem tepki görme ve düşman kabul edilme olasılığınız artar hem

Gazze’de balıkçı limanının hemen yanı başında bir Tarabya balıkçısını aratmayacak kadar leziz balıkları ve mezeleri olan bir balık lokantası vardır tavsiye ederim.


www.haberrevizyon.com Haziran 2013

Aslına bakarsanız Gazze’ye gidebilmek için iki ülkeden izin almak gerekir. Ve ABD bu iki ülkeden biri değil. Peki, Gazze ve Batı Şeria nereden aklıma geldi? Bu akşam haberlerinde (16.05.2013 Perşembe) Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan beyefendiyi ABD Başkanı Barak Hüseyin Obama’nın yanında Gazze’ye Haziran ayı içinde gideceğini anons ettiğini ve adeta “Obama’dan izin aldım, gidebilirim” edası ile söylediğini hissettim. Hoş yanılıyor olabilirim ama “Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Gazze’ye gideceğini ilan etmek için ABD Başkanı’nın basın toplantısına ihtiyacı mı vardı?” demekten de alamadım kendimi. Sanki bir yanlış var gibiydi.

Aslına bakarsanız Gazze’ye gidebilmek için iki ülkeden izin almak gerekir. Ve ABD bu iki ülkeden biri değil.

Ya İsrail üzerinden Gazze’ye gitmek için İsrail’den izin alıp gidilebilir. Ya da Mısır’dan izin alınıp Rafiah Kapısı geçişi ile gidilmesi mümkündür. Geçmişte Mısır Sayın Başbakan’a bu izni vermedi. Sebebi belli idi. O günlerde Mavi Marmara olayı çok taze idi ve henüz bir Arap Devlet Başkanı, henüz Filistini, hele hele Hamas yönetimindeki Gazze’yi ziyaret etmemişken, Gazze’yi ziyaret etme ve iki puan alma durumunu Türkiye Başbakanına kaptırmak Mısırlıların işine gelmiyordu. Sayın Başbakan’ın İsrail ile ilişkileri ortadaydı ve açıp telefonu “Ben Gazze’ye gitmek istiyorum” diyemeyecek kadar da onurluydu. Hoş aynı telefonu Mavi Marmara gemisinde 9 kişinin öldürülmesine gerek kalmadan “Ben Gazze’ye yardım göndermek istiyorum” diye bir telefon açsaydı

da, o sözüm ona yardım malzemelerinin hepsi eksiksiz Gazze ‘ye girerdi. Eh artık barıştığımıza göre telefonlaşmanın ve gereken izinlerin istenmesinde bir sakıca yoktur sanırım. Kaldı ki Batı Şeria’yı yani Ramallah’ı da ziyaret edeceğini belirtti Sayın Başbakan. Bu demektir ki, İsrail’den geçmek zorunda kalacak hatta Yeruşalayim üzerinden 15 dakikalık Ramallah’a gidebilecek demektir. Kim bilir bakarsın bir kahvemizi içmeye de gelir. Kapımız açık. Cuma akşamı gelirse çocuklarım ve torunlarım bizim evde olacaktır. Kendisine de bir tabak daha koymaktan ve onu ağırlamaktan da gurur duyarım. Ben Hanım’dan onay aldım yoksa bunu yazamazdım. Kendisi de Hanım’ına sormadan böyle misafir davet etmez sanırım. Kadınları hazırlıksız yakalatmamak lazımdır. 21 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Gazze’ye hiç gittiniz mi? www.haberrevizyon.com Haziran 2013

“Ne yazık ki Sayın Erdoğan Ortadoğu’nun en kanayan yarası Filistin için arabulucu olma fırsatını elinin tersi ile itmiştir.”

“İtmiştir çünkü ne bölgeyi ne de Filistinlileri yeterince tanımamaktadır. Veya öylesi işine gelmektedir.” Gazze aslında günümüzdeki konjonktürde oldukça riskli bir konumdadır.

G

azze aslında İRAN’ın Ortadoğu ve İsrail’in burnunun ucundaki şubesidir. İran’ın da Gazze ziyareti için izin alındığı intibaı verilen ABD’nin dostu olmadığı açıktır. Hamas örgütünün aynen PKK gibi terör ile iştigal ettiği gerçeğini bir türlü kabul edemeyen Sayın Başbakan’ın “demokratik” dediği ve seçim ile başa geldikten sonra asla seçim yapmayan Hamas diktasını ziyareti ve sebebi ne olabilir? Gerek Hamas yönetimi gerekse El Fetih yönetimi, önümüzdeki 3 ay içinde müşterek bir koalisyon hükümeti kuracaklarını beyan ettiler. Der misiniz ki adaylığını koyuversin Filistin Başkanlığına? Sayın Erdoğan böyle bir şey yaparsa inanın ki ne İsmail Haniye ne de Mahmoud Abbas – Abu Mazen’in seçilme şansı

kalır. Üstelik İsrail ile barış kesin olur. Kapılar nasıl olsa aralandı. Şaka bir tarafa, Türkiye’nin PKK ile nasıl bir anlaşma yaptığını kimse kesinlikle bilmiyor; sadece tahminler ve spekülasyonlar var. Bol bol da komplo teorileri tabii. İsrail olarak benzer ve acı bir tecrübemiz var. Oslo Barış süreci barış ile noktalanamadı. Gazze işgalinin nihayete erdirilmesine rağmen Barış yerine Gazze’den 15 binden faza bomba yağdı. Umarım, Türkiye ile PKK ve Kürt Oluşumu, adı artık her ne olacaksa, durum benzerlik göstermez ama insanoğlu ne yazık ki kolaylıkla huylarından vazgeçemiyor. Silah ile haklarını almayı deneyenler hep bu yöntem ile hak alınabileceğini sanırlar ve “siyasi olduk” deseler

22 haberrevizyon.com Haziran 2013

de bellerindeki tabancaları ve araçlarının bagajlarındaki tüfekleri veya eli silahlı adamlarını bırakamıyorlar. Kendi devletlerini ve oluşumlarını, halklarını da bu silahlar gölgesinde yönetiyorlar. Silahları olmazsa zaten varlıkları da yok oluverir. Ve bunu bildikleri için eski teröristlerin hiçbiri gerçek birer siyasi olamamışlardır. Tarihte örnekleri varsa bile çok azdır. Kısaca Sayın Başbakan’ın Gazze ziyareti “Nisan ayında oluşacak” dendi, Mayıs’a sarktı, şimdi “Haziran’ı düşünüyorum” dedi. Bence bu ziyaret sadece iç politikaya yönelik bir gövde gösterisidir. Ne yazık ki Sayın Erdoğan Ortadoğu’nun en kanayan yarası Filistin için arabulucu olma fırsatını elinin tersi ile itmiştir. İtmiştir çünkü ne bölgeyi ne de Filistinlileri yeterince

tanımamaktadır. Veya öylesi işine gelmektedir. Ramallah Erdoğan’ın Gazze’ye gitmesini ve bu gidişi ile İsmail Haniye’yi güçlendirmesini istememektedir. Keza Haniye Erdoğan’ın Ramallah’a gitmesinden aynı sebeple hoşnut değildir. Ramallah’a giderse İsrail’den geçmek zorunda kalacak olan bir Erdoğan, İsrail etkisinde kalabilir endişesi mevcuttur. Üstelik buraya kadar geldikten sonra Sayın Davutoğlu da gelirse El-Aksa camiinde bir Cuma namazı kılmaları imkansız değildir ve bu Haniye açısından çok olumlu sayılmaz. Gazze’de El Aksa veya Kubbet ül Sahra yok. Eh bakalım zaman neler gösterecek? İsrail Başbakanı “Erbil’e ziyaret’e gideceğim” deseydi, ne düşünürdünüz acaba?



Bakış

Lokman AYVA

SIKINTILARIMIZ PARA GETiRSiN

E

minönü’de bir gün arkadaşlarla balık-ekmek yedik. Yiyenler bilir, çok lezzetlidir. Lakin sonunda eliniz yağlanır, öyle ıslak mendil falan da kar etmez. “Eyvah, toplantıda nahoş kokular yayacağız” derken bir ses: “Su-sabun 50 kuruş!” “Su-sabun 50 kuruş!” Hemen sese koştuk. Size sabun veriyor, elinize de su döküyor ve hizmetin karşılığı 50 kuruş. Vallahi 1 lira bile değerdi. Ya adam kendi sıkıntı çekti ya da sıkıntı çekenleri gördü ve şimdi para kazanıyordu. Meğer sıkıntılarımız bizim ekmek kapımızmış da haberimiz yokmuş. Bizler küredeki yani dünyadaki tabii şartlarla, fiziksel ve sosyal sistemlerle sürekli etkileşim halindeyiz. Depremler, sel baskınları, kar-kış-yağmur hep etkiler bizi. Laf aramızda çoğunluğumuz “etkileşen” değil, “etkilenen” durumundayız. Bu etkileşimde “etkilenen”den “etkileyen”e geçebilir miyiz? Tabii ki. Onu birazdan konuşalım. Kürenin dışında diğer etkileşim halinde olduğumuz bileşen ise “öbürleri”dir. Bir başka ifadeyle kendimizin dışındaki herkestir. Aynı şekilde burada da hem “etkileyen” hem de “etkilenen” olabiliriz. Şöyle bir deney yapmışlar: dokuz kişinin sekizine bir uzun bir de kısa çubuk gösteriyorlar ve daha sonra çubuklar kendilerine gösterilince kısaya uzun demelerini istiyorlar. Dokuzuncu kişiye hiç bir şey söylemiyorlar. O sekiz kişi çubuklar kendilerine gösterildiğinde kısaya uzun, uzuna kısa diyorlar ve dokuzuncu kişiye sıra gelince dokuzuncu kişi kısa çubuğa ne diyor biliyor musunuz? Evet, “kısa” çubuğa o da “uzun” diyor. Gördüğünüz gibi bırakın bizi etkilemeyi “feleğimizi bile şaşırttırıyorlar”. Son bileşeni de konuştuktan sonra bunda nasıl “etkileyen” olabileceğimizi konuşsak diyorum, müsaadenizle.

24 haberrevizyon.com Haziran 2013

Nasıl Etkileyen Oluruz? Küredekilerle etkileştik, öbürleriyle etkileştik. Pekiyi geride ne kaldı? Evet, en önemlisi kaldı belki de: “Kendimizle etkileşim” “İnsan kendisiyle de etkileşir mi?” demeyin. Belki de en önemli ve belirleyici etkileşim kendimizle yaptığımız etkileşimdir. Ben Lisede öğretmene bir soru sormak isterdim. Ama içimden “Az sonra sorayım. Konu da değişiyor, sormak abes olabilir. Aman sormasam ne olur ki?” derdim ve soru sormaktan cesaretsizliğim yüzünden vazgeçerdim. Yani bir başka ifadeyle kendimle yaptığım etkileşimde soru sorma cesaretimi kendim yok etmiş olurdum. Para nerede para? Sıkıntılarımız, etkileşim, etkileyen, etkilenen falan da… Para nerede para? Tam şimdi ben de o konuya girmeden önceki konuyu anlatacaktım. ‘NEED / MEET’ diye İngilizcede iki kelime var. Bunlar ‘ihtiyaç / karşılamak’ demek. Aslında şiirsel bir ifade bulabilsem İngilizcesi yerine onları kullanacağım. Bulana kadar ‘need / meet’. İşte hayat, bu iki kelime üzerine kurulmuştur. Sıkıntılarımız aslında bizim ‘need’lerimiz yani ihtiyaçlarımız. Onların karşılanması da tabii ki para. Parayı sevmiyor musunuz? O zaman sizin dünyanızda ‘fayda’ demek olur. Siyasetçi misiniz? İşte sizin için ‘rey’demek. Gelin örneklendirelim. Sene 1994. Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçiliyor. Su sıkıntısı had safhada. Soru: “Tabii şartlar mı sizi, siz mi onları etkileyeceksiniz?” Kollar sıvandı, 140

günde barajlar yapıldı. Istranca’dan sular getirildi. Dualar edildi. Netice: şu anki merkezi iktidara uzanan bir başarı efsanesi ortaya çıktı. O zaman su sıkıntısı olmasaydı, çöp, hava kirliliği olmasaydı, bu günkü iktidar da olmazdı. Van Depremi oldu. Üzüldük ama tüm vatandaşlar ele ele verdik, Vanlı kardeşlerimizin yaralarını sardık. Çözüm Süreci’ni getiren kardeşlik ortamı böylece ortaya çıktı. İmkansızlığın imkanları vardır Öbürleriyle etkileşimde de benzer formül. Etkileşimde kendimizi nerede bulundurduğumuza bağlı. Karşımızdakine veya karşımızdakilere göre ben kendimi nerede konumlandırmışım? Yukarılarında mı, aşağılarında mı, yanlarında mı, uzaklarında mı? Ve tabii ki her iki taraf da bunun farkında mı? Eğer bu konumlandırma arzu ettiğimiz bir şey değilse ve onlar da farkında değilse fırsat ayağımızda; ister karşı, ister kendi kalenize gol atın. Diyelim ki siz harika bir mühendissiniz. Harika mühendisler ne giyer, nasıl davranır ve ne giyerlerse siz de aynısını yapın, işte bu kadar. Sizin mühendisliğinizin harikalığını görünce konuştuklarınıza, giydiklerinize ve davranışlarınıza gerek kalmayacak. Avukat gibi görünerek mühendis olarak algılanamazsınız. Kendimizle etkileşimde şu sır cümlelerimi önerebilirim. Böylelikle hem küreyle, hem de öbürleriyle etkileşimde etkileyen olmak mümkün. “Arzu ettiğim sonuç olmuyorsa acaba nerede eksik yaptım?” diye sormalı. “Hayırlı işin maniası çok olur”; engel çıkıyorsa o iş hayırlıdır ve hayırlı işe devam etmek lazım. “İmkansızlığın imkanları vardır.”


Sıkıntılarımız, etkileşim, etkileyen, etkilenen falan da… Para nerede para?

Tüm bu konuştuklarımdan sonra para kazanmak için yeteri kadar motivasyonunuz varsa hemen bir kaç icat bekliyorum, yapın ve parayı vurun:

Sıkıntım: Asansöre biniyorum.

Dolu olduğu halde her katta duruyor. Dolu olduğunda durmasa hem işi hızlı bitecek, hem de o katlardakiler daha çok beklememiş olacak. Bu yazılımı yazan kişi parayı kazanır. Diğer sıkıntımız iletişimden. Bana o

kadar çok farklı kanaldan bilgi geliyor ki hepsiyle ayrı ayrı ilgilenmek, ayrı ayrı programla bilmek zorunda kalıyorum. Bunları tek formata dönüştürüp sunacak bir yazılıma ihtiyaç var. İster telefon, ister fax, ister Facebook, ister Twitter ne olursa olsun. Hatta tv ve radyo görüntülerini bile mesela ‘mail’ formatına dönüştürse, ben de onunla ilgili işlemi yaptıktan sonra gideceği kişiye, geldiği formattan göndersem nasıl olur? Evet, bence de iyi olur.

Sıkıntım: Çekirdek kabukları. Marketten çekirdek alıyoruz. Hafif sert kartondan bir de yanına kutu koysalar da biz de çekirdek çöplerini yere atmasak olmaz mı? Bal gibi de olur. Çekirdek yerken uğradığım muamele cidden can sıkıcı. 10 kuruş fazla vereyim, hiç olmasa kutusuna atayım şu kabukları. Para kazanacak bizde çok sıkıntı var. Bir gün buluşalım ben anlatırım. Dergiyi işgal etmeyelim, para fırsatı da olsa sıkıntılarımızla.

25 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

ADA’YA GİTTİM, MEMNUN AYRILDIM Sunay AKIN

Dünya haritalarını ressamlar çizerdi yıllar öncesinde. Çizerken de, haritanın bir köşesine sevgililerinin hatırına bir ada kondururlardı. Gerçekte var olmayan bu adalar nice sevgilinin adını taşımıştır günümüze.

H

arp okulunda “5227” no’lu öğrenci olan Necati, eline geçen 7 Aralık 1937 tarihli mektuptan şu tümceyi okur: “Ada’ya gittim, çok şeyler konuştuk, memnun olarak ayrıldım.” Aynı okulda okuyan “5409” no’lu arkadaşı Ömer’dir mektubu gönderen. Deniz soyadını taşıyan öğrencinin mektubunda söz ettiği Ada da, Nazım Hikmet’tir aslında! Askeri öğrenciler bir zarar görmemek için, hayran oldukları şaire bu takma adı uygun görmüşlerdir. Ömer Deniz, 1937 yılının 3 Aralık günü, Nişantaşı’ndaki evinin kapısını

Deniz soyadını taşıyan öğrencinin mektubunda söz ettiği Ada da, Nazım Hikmet’tir aslında!

26 haberrevizyon.com Haziran 2013

çalar Nazım Hikmet’in. O gün, Şeker Bayramı’nın arife günüdür. Nazım Hikmet, ilk kez dört ay önce Beyoğlu’ndaki bir sinemanın holünde karşılaştığı ve polis olduğundan şüphelendiği için pek yüz vermediği Ömer Deniz’i bu sefer evine buyur eder. Böylelikle Ömer Deniz kavuşmuş olur ‘ütopya’sına!.. Nazım Hikmet’in orduyu isyana teşvik suçuyla yargılandığı davada, Ömer Deniz’in, ünlü şairle evinde görüşmesinin ardından arkadaşı Necati’ye gönderdiği mektubun da bahsi geçer ve “hüküm fıkrası”nda “Ömer Deniz’in mahmul olduğu fikirleri tatmin eden bir maiyet

ve şümul mevcut olduğu anlaşılmaktadır,” denilir. Yani, Nazım Hikmet’in, arife günü evine gelen bir hayranına iyi davranıp, ona misafirperverlik göstermesi, geleneklerimize uygun olarak evden “memnun” ayrılmasına neden olacak güler yüzü ve sohbeti eksik etmemesi, mahkeme tarafından komünizm propagandası olarak değerlendirilir. Okulda arkadaşları tarafından “şair” diye seslenilen Ömer Deniz’in, Nazım Hikmet gibi bir ustayla şiir konusunda konuşmuş olmaları gelmez akıllara. Üstelik, komünist propagandada bulunmak, Askeri Ceza Yasası’na göre suç sayılmıyordu o yıllarda!..


Ömer Deniz’i üçüncü kez mahkeme salonunda görür Nazım Hikmet: “Onu, arife gününden sonra ilk bugün, duruşmanın bugün başlayan bu celsesinde görüyorum. 17 Ocak’tan beri Askeri Cezaevi içinde bir odada tek başına bırakıldığım için hiçbir sanıkla veya o sanıkların avukatlarıyla görüşmedim, kimseyle görüştürülmedim. Bu bakımdan o arkadaşın ifadesi ile benim ifadem arasındaki aynılık, hakikatin böyle olduğunu ispat eder. Suçsuzum, beraatımı ve tutukluluk halime son verilerek tahliyemi talep ediyorum.

Peki ama suçsuzluğu bu denli bariz olan bir insan, neden hapse mahkum edilir? Bu sorunun yanıtını, Falih Rıfkı Atay’ın, 2 Mayıs 1965 tarihli Dünya Gazetesinde yayımlanan yazısında buluruz; Atay, Nazım Hikmet’in orduyu isyana teşvik suçuyla yargılanmaya henüz başlanmadığı günlerde, Meclis koridorlarında duyduğu şu sözü gün ışığına çıkarır: “Vesika yokmuş ha... Delil bulunmazmış ha... Biz onu Divan-ı Harp’e mahkum ettirelim de, gününü görür.”

Nazım Hikmet, sekiz çeşit adli hatanın yapıldığı, dinleyicilere ve basına kapalı ve de en önemlisi, beş hakimden dördünün hukuk eğitimi almamış olduğu mahkeme sonucunda suçlu bulunur! Haksızlık, on iki yıllık hapishane yaşantısının ardından da yakasını bırakmaz şairin. Nazım Hikmet, askere çağrılmaktadır. Hamidiye Gemisi’nde yaptığı bir yıllık stajyer subaylık görevi sırasında Nazım Hikmet ciğerlerini üşütmüş ve çürüğe çıkarılmıştır. Şair, çok sevdiği denizcilik mesleğinden ayrılmasına neden olan hastane raporuyla askerlik şubesine gitse de, bir sonuç alamaz. Hapishane günleri sırasında kalp ve ciğer rahatsızlıkları olduğunu gösterir raporlar da göz ardı edilir ve kendisine askerlik yapmak üzere Sivas’ın Zara ilçesine gitmesi söylenir. İşte, “dürüst ve adil” olduğunu söyleyen kimilerinin, Nazım Hikmet’e yapılan haksızlıkların hesabını sormak yerine, O’nun “vatan haini” olduğunu dillerine doladığı süreç kısaca böyledir. Nazım Hikmet davasında unutulan, akıbeti merak edilmeyen biri vardır: Ömer Deniz!.. Sahi, Ömer Deniz de haksızlığa uğramıştır değil mi?.. Ne oldu dersiniz Nazım Hikmet’e “Ada” diye seslenen genç adama? Ömer Deniz yedi yıl altı ay hapis cezasına çarptırılır. Özgürlüğüne kavuşunca da, haksızlıklara karşı gelebilmek için hukuk eğitimi almaya karar verir. Hem yaşamını sürdürebilmesi hem de okuyabilmesi için bir yandan da çalışmaktadır. İstanbul’un Fatih semtinde bir marangoz atölyesi açar. Tahtadan oyuncaklar yapan Ömer Deniz’in her gece çalışırken, atölyesinden Hırka-i Şerif Caddesi’ne yansıyan lambanın ışığı, düşlerini aydınlatır mahalle çocuklarının. Ömer Ağabeyleri içerde tahtadan arabalar, kamyonlar, trenler yapmaktadır!..

Bir gün, mahallenin yoksul, çelimsiz çocuklarından biri kapısını çalar atölyenin: “Ben de burada çalışabilir miyim?” İlkokul öğrencisi olan çocuk boş zamanlarında Ömer Ağabey’inin yaptığı oyuncakları boyamakta, boyarken de kendisini onların sahibi sanıp düşlerinde oynamaktadır. Bir gün, hiç oyuncağı olmadığını söyleyen çırağına tahtadan kuklalar yapar Ömer Deniz. Çocuk, kolları ve bacakları hareket eden kuklaları kaptığı gibi arkadaşı Saim Koç’un yanında alır soluğu. İki kafadar, mahalledeki diğer çocuklara misket ve gazoz kapağı karşılığında kukla oynatmaya başlar. Yaşamın katılığı, kirliliği karşısında bir ada ararız sığınacak... Sanço Panço, bir ada bağışlayacağı umuduyla koşmamış mıdır Don Kişot’un ardından?.. “Ada”ya ulaşmak için direnmek, çaba sarf etmek gerekir ama!.. Kimse size bir ada bağışlamaz. Ömer Deniz’in armağan ettiği kuklalarla ilk gösterisini yapan çocuk, yıllar sonra da olsa adasına kavuşur ve kapısına adını yazar:

“Müjdat Gezen Sanat Merkezi.” 27 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


FİNANS

OLMAK YA DA OLMA YA DA KURUM Yüksel GÜLEÇ

İŞTE BÜTÜ

Herkesin bildiği gibi babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının, aslında babasının katili olduğunu öğrenen Danimarka Prensi Hamlet, derin bir acı duymuştur. Acı çekmek ya da kendini öldürerek bu acıyı dindirmek arasında bocalayan Hamlet’in ikilemini, Shakespeare ünlü “Olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu!” sözleriyle dile getirmiştir. Günümüz Türkiye’sinin iş dünyasına döndüğümüz zaman bu, karşımıza “kurumsallaşmak ya da kurumsallaşmamak” şeklinde çıkmaktadır.

B

u söz karşılaştığımız herkesin ağzında vardır. Ancak iş uygulamaya gelince durum içler acısı. Tabi burada gerçekten kurumsal bazı büyük firmaları bu konunun dışında tutuyorum ama bu tip firmalarda, hani kovboy filmlerindeki Kızılderililer der ya; “Bir elin on parmağını geçmemekte!...” Geri kalan büyük firmalar ise reklamlarda, binalarında yani görünüşlerinde kurumsal. İçine girdiğiniz zaman temel bir takım konular haricinde halen kuruldukları zamandaki küçük zihniyetlerini sürdürdüklerini görmektesiniz. Genel olarak hep günü kurtarmak üzerine hazırlanan günlük stratejiler barındırmaktadırlar. Kısa vadeli stratejilerin yanında, orta veya uzun vadeli stratejiler ya yapılmamakta ya da kabataslak hazırlanıp görüntüyü kurtarmak adına bir tarafa konmaktadır. Sonuç gerek piyasa koşulları, gerekse bir takım kankaların itmesi ile gelen şanslar sayesinde bu şirketler muazzam bir büyüme gerçekleştirmektedirler. Sonrasında gelsin lüks arabalar, yatlar, katlar, patron biraz genç ve sosyal ise gece kulüpleri, genç, güzel kızlar, hızlı yaşam ve rüzgar tersten esince iskambil kağıtlarından yapılmış kuleler gibi devrilen yıkılan bir sürü şirket, hacizler, icralar, hayat içinde sergilenen acı bir komedi. İş sahipleri bir şekilde paçayı sıyırıyorlar ama ya çalışanlar ne yapsın? Hayatın sillesini bir kez daha yedikten sonra borç harç sıkıntı içinde arabesk 28 haberrevizyon.com Haziran 2013

bir hayata yelken açıyorlar. Bu tip büyük şirketlere benim diyebileceğim bir şey yok. Olmadık şeylere para akıtan iş sahipleri, bir finansal sistem kurulması, iç ve dış denetim mekanizmalarının hazırlanması, şirket stratejilerinin hazırlanması için yapılacak işlerde para musluklarını bir anda kapatıp cimrilik yapmaya başlıyorlar. Zannediyorlar ki bu işler boş, gereksiz. Altın yumurtlayan tavuğun, yumurtlama dönemini beklemektense, kesip bir an önce zengin olalım mantığı bunlara sebebiyet veriyor. Bu türde patronlara bir tek şey söylenebilir. Zihniyetinizi değiştirin, kendinizi değiştirin, “her şeyi ben biliyorum” demeyin.

Benim asıl ilgilendiğim kişiler KOBİ’ler. Ortalama bütçeler ile piyasada hem tutunmaya çalışıp hem de küreselleşen dünya ekonomisinde ardı ardına piyasalara gelip zorlu bir rekabete dalan kobi işletmeleri. Goliat’ın karşısında elinde sapanı ve çakıl taşı ile saldıran Davut gibi mücadele etmekte ancak pek azı onun gibi savaşı zafer ile kazanmakta, yani işletmelerinin devamını sağlamaktadırlar. Bunun sebebi kurumsallaşma konusunda yaşadıkları sıkıntılardan kaynaklanmaktadır. Pek çok işletme sahibi işlerini kurarken bu yönde yapacakları çalışmaları lüks zannederler; “hele

bir dur biraz para kazanalım, sonra onu da hallederiz” derler. Aslında burada hata başlar… Kuruluşta atmadıkları küçük adımlar sonra çok daha yüksek bir tutarda ceplerinden çıkacaktır. Aslında işverenlerin yapacakları şeyler basittir. Öncelikle tek başlarına her işin altından kalkabileceklerini zanetmemeleri lazım. Çocukluğumda seyrettiğim bir çizgi film vardı. Aslında bu çizgi filmlere şöyle bir bakarsak bize çok önemli şeyler anlatmakta. İşte o filmlerden birisi de belki sizin de seyretmiş olduğunuz Voltran”dır. Beş tane robot aslan ve beş pilot… Ayrı ayrı güçleri var ancak asıl güçleri daha büyük ve kötü düşmanlara karşı birleşip meydana getirdikleri dev robot ile elde ediyorlar ve her olaydan zaferle çıkıyorlardı.

VOLTRAN’ı nereden bulacağız? İşte işletme sahiplerimiz, lütfen bunu şöyle bir düşünelim. “Nerden bulacağız beş robot aslanı?” demeyin. Bizim iş hayatındaki aslanlarımız yöneticilerimiz, müşavirlerimiz, danışmanlarımız... Onların fikirlerine işlere girişmeden başvuralım. Bu kişiler ile sık sık bir araya gelerek organizasyon yapılarımızı, operasyonlarımızın nasıl gideceğini baştan konuşmamız lazım. İyi bir yönetici elemanlarınızı, işletmenizi ve paranızı sizden daha çok düşünürerek çalışır.


AMAK KURUMSALLAŞMAK MSALLAŞMAMAK

ÜN MESELE BU

Teknolojinin gelişmesini faydalı bir şekilde kullandığını görüyoruz. Ancak beyanname dönemlerinde sürenin uzatılacağını son dakikada Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek’in ya da gelir idaresinin Twitter hesaplarından duyurulması çok komik oluyor.

Yardımcı aslanlarınızdan birisi de mali müşavirlerinizdir. En çok hatalar onların seçiminde yapılır. İşi yaptırmak için müşavirin kariyerine, bilgisine, bakış açısına değil de verdiği ücret teklifine bakarız çoğunlukla. Hatta uyanık bazı dostlarımız aklımızı çeler. “Ağabey bırak bizim mahallede benim tanıdığım bir müşavir arkadaş var bu işi elli lira daha ucuza yapar” der ve ona yönlendirir. İşin mahiyetine, hacmine bakmadan alan meslektaşlar da bir gün sizi üzebilir. Bu gibi işleri yaptırırken yukarıda bahsettiğim gibi önce verdiği teklifi değil, bilgisini becerisini, referanslarını kontrol etmemiz gerekir.

Güldüren Maliye İmparatorluğu Hazır kurumsallık konusunu tartışırken bir de Maliye imparatorluğunun kurumsallığını (azıcık) konuşalım ve şikayetçi olduğumuz bir konuyu da yeri gelmişken söyleyelim. Maliyenin yapmış olduğu çalışmaları hiçbir zaman yadsıyamayız ancak bazı yaptıkları da bizi hem güldürüyor hem de kızdırıyor. Teknolojinin gelişmesini faydalı bir şekilde kullandığını görüyoruz. Ancak beyanname dönemlerinde sürenin uzatılacağını son dakikada Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek’in ya da gelir idaresinin Twitter hesaplarından duyurulması çok komik oluyor. Gelir idaresinin web sayfasında hiç bir şey yayınlanmazken gelen tweetler işe ne kadar ciddiyet gösterildiğini bize anlatıyor. Bir de Bakanımızın tweetlerini yazanların “söyledim erteleniyor” cinsinden yazmaları, kuruma gerçekten yukarıda yazdığım gibi imparatorlukmuş görünümünü vermektedir. Bir de ardı ardına gelen beyannamelerin verilmesinde gecikme yaşanacağını görmemek için çok saf olmak lazım. Bu uzatmaları 10 gün öncesinden bildirmeleri ya da başka formüller

bulmaları gerekmektedir. Koskoca kurumsal teşkilatız diye öğünen Mali idare hala şirketinizin adresini değiştirdiğinizde iki vergi dairesi arasında dosyanızdaki bilgilere otomatik olarak ulaşamadıkları için tüm ticaret sicil gazeteleri ve benzeri evrakı yeniden istemektedir. Kurum kelimesini kullanmadan önce dönüp bir aynaya baksınlar ve bu işi yapan tüm meslektaşlarımızdan fikir alsınlar lütfen. Onların göremediklerini biz onlara gösteririz elbet. 29 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Babalar İsmail Ahmet ORHUN

“Bu ay yazıma başlarken,11 Mayıs günü Reyhanlı’da tarihimizin en büyük terör saldırılarından birinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına ve ocaklarına ateş düşen acılı ailelerine başsağlığı diliyorum… Hangi düşüncede olursa olsun masum insanları hedef alan terör suçlularının yakalandığında en ağır şekilde cezalandırılmalarını diliyorum.”

Babalar ve oğullar tüm dünyada olduğu gibi bizim de dilimize yerleşmiş bir kavramdır. Ünlü Rus yazar Turgenyev’in aynı isimli romanıyla girmiş; kuşaklar arası çatışmalardan söz ediyor ve “kim daha başarılı?” sorusu gündeme geliyor… Babalar mı, oğulları mı? Kim daha başarılı? Babalar mı? Oğullar mı?

B

ence oğullar bir adım geriden başlıyor yarışa. Boynuz kulak hikayesinde olduğu gibi sonradan gelip çok başarılı olanlar da var ama bunları her dalda sayamayız…

Dede Korkut hikayelerinde ve tarihteki efsanelerde okurken babasını öldüren, babasını yiyen oğullardan konu açıldığında müthiş kızardım… Daha sonraları babasını öldürmek, yemek kavramının, onu hayat yarışında geçmek, ondan daha başarılı olmak anlamında kullanıldığını öğrendiğimde bayağı mutlu olduğumu hatırlarım… Dediğim gibi ülkemizde ve dünyada tüm dallarda babalarından daha başarılı olmuş oğulları sayabiliriz ama siyaset hayatı dersek aynı başarı yüzdesini zor yakalarız…

Siyasette babalar daha başarılı Genelde babalar daha başarılı. Yakın Cumhuriyet tarihimize kısaca göz atarsak, ‘babalar ve oğullar’ diyeceğimiz birçok isim ön plana çıkmaktadır… Bunların en popüler olanlarının başında İsmet ve Erdal İnönü gelmektedir… Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı olan ve adını Cumhuriyet tarihimize yazdıran 30 haberrevizyon.com Haziran 2013

İsmet İnönü’nün “hadi canım sende” sözü siyaset hayatımıza geçerken oğlu Erdal İnönü de sadece on yıl kadar siyaset yapıp kendiliğinden bu sahneden çekilen başarılı bir fizik profesörüdür. Adnan ve Aydın Menderes bir başka siyasetçi baba-oğuldur… Uzun siyasi hayatı kötü bir sonla biten Adnan Menderes’in Demokrat Parti’de siyaset yapan oğlu Aydın Menderes ise trafik canavarının bir kurbanı olarak sakatlanıp felç oldu; 1970 yılında başladığı siyaset hayatına 2002 yılında veda etti ve 2011 yılında da vefat ederek aramızdan ayrıldı. Yine son dönemin ünlü siyasetçisi Alparslan Türkeş ve Tuğrul Türkeş başka siyasetçi baba ve oğuldur… 27 Mayıs ihtilali ile adını duyuran ve başarılı bir asker olan Alparslan Türkeş, kurmay albay olarak ayrıldığı görevinden sonra siyaset hayatına girmiş ve kurduğu partilerde başkanlık yaparak 30 yıl kadar ülkeye hizmet etmiştir. Tuğrul Türkeş de babasının kurmuş olduğu partide siyaset yapmaya devam etmektedir… Aklıma gelen bir başka siyasetçi baba-oğul ise Turgut ve Ahmet Özal’dır. 1980 ihtilalinden sonra siyaset hayatına ANAP ile giren Turgut Özal, yaptığı büyük değişimlerle gündemi belirlerken birçok siyasi düşünceyi kucaklamayı başarmış ve sevilmiş bir politikacı olarak Cumhurbaşkanı sıfatını taşırken vefat etmiştir. Oğlu Ahmet Özal ise siyaset hayatından çok medya ilişkileri ile gündeme gelip daha sonra bağımsız milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama siyaset hayatında yer alan oğullar bizim ülkemizde babaları kadar başarılı olamamış gibi görünüyor…


ve

Oğulları

arsa v z ı n a b a b k t alaca a v a r k r i b a y lin. i b i n i t e Bir çorap ve m y ı nün k ü g u b ; e z i s u ne mutl

Çocuklar ve damatlar ticarette ilerliyor

olur kimse bilemez ama çocuk sayısı çok olan meclis çatımız altında genelde çocuklar ve damatların ticareti seçtiği gözleniyor.

oğlum var ve artık onlara aramızdaki anlayış farkından dolayı kızıp söylenmemeye karar verdim çünkü ben bugün hayatta olduğum için geçerli mazeretleri vardı…

Günümüzde ise Başbakanımızın çocukları Bilal ve Burak Erdoğan pek siyaset hayatına atılmak istemiyor gibi görünüyorlar. Onlar da Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün oğulları Emre ve Ahmet gibi önce ticaret hayatında başarılı olmak ve para biriktirmek yolunu seçmiş gibiler…

Babası öldüğünde büyüyen çocuklar

Çocukların babalarına karşı duydukları saygıdır daha çok ama ben rahmetli babamı çok severdim, belki de az gördüğüm için… Benim babam deniz subayı idi. Küçükken kapının arkasında asılı olan pantolonunu kokladığımı hatırlarım çünkü çoğu zaman evde olmazdı. Sevgili anneannem de bu boşluktan yararlanıp beni Galatasaraylı yapmıştı… Bugün bile Fenerbahçe hakkında kötü bir şey söylersem babam üzülecek gibi gelir bana ve hiçbir zaman kötü bir şey söyleyemem.

Ama Milli Görüşün en büyük temsilcisi Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan babasının bıraktığı yolda ilerleyeceğini ve ülkesine hizmet edeceğini belirtmiştir… İlerde kim ne

Ben hepimizin bildiği ve tanıdığı olanlardan kısaca örnekler verdim. Sadece siyaset değil her alanda ünlü babalar ve oğulları sayabiliriz ama bir gerçek vardır ki her oğlun babası onun için en kıymetlidir. Her baba için de oğlu dünyanın en güzel varlığıdır… Bir çocuk babası öldüğü zaman büyürmüş; bunu ilk okuduğumda beni çok fazla etkilemiş ve üzmüştü. Benim de iki

TEKZİP: Yazarın bir önceki sayısmızdaki yazısında bir sözcük “2003’te” olması gerekirken “200’te” olarak çıkmıştır. Yazarımızdan ve okuyucularımızdan özür dileriz.

31 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Recep Tayyip

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı

32 haberrevizyon.com Haziran 2013

ERDOĞAN


BAŞBAKAN

SÖZÜNÜ

TUTTU

Türkiye son 10 yılda bambaşka bir ülke haline geldi. Her ülkede olduğu gibi gelişime ve değişime açık birçok sosyal, siyasi ve hukuksal alan ve yeni ihtiyaçlar halen olsa da ve bu ihtiyaçları karşılamak amacıyla verilen hizmet kimini memnun edip kimini etmese de siyasi istikrar sağlamış ve dünyada belirli ölçülerde kritik roller üstlenmeyi başarmış bir ülke haline geldi Türkiye.

33 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


BAŞBAKAN SÖZÜNÜ TUTTU

İ

lk olarak 2002’de hükümetin başına geçen AK Parti, büyük bir oy üstünlüğüyle yine tek parti olarak üst üste ikinci kez hükümet kurma yetkisini halktan aldığında, Türkiye’nin uzun zamandır alışık olmadığı siyasi istikrara ve her zamankinden daha büyük bir değişim ve gelişim hızına kavuştu. Ülke adeta vites değiştirdi ve hayatın her alanında gözle görülür farklılıklar ortaya çıktı. Önceki koalisyon hükümetlerinden elle tutulur hizmet ve uluslar arası

saygınlık getirecek herhangi bir dişe dokunur çalışma göremeyen halkın büyük çoğunluğu, bu hükümetle gelen hizmetlerin sonunda doğru karar verdiğini düşündü. AK Partiye oy verenler mutluydu. Öte yandan diğer partilere oy verenler “Cumhuriyet ve laiklik elden gidiyor, şeriat getirecek bunlar, kendi ceplerini doldurup kendi kadrolarını getiriyorlar, ülkeyi satıyorlar” gibi söylemlerini sürdürürken bir kısım halk da “Yiğidi öldür hakkını yeme. Adamlar iyi ekiple, iyi planlamayla, yapıyor. İyi iş çıkarıyorlar” demeye başladı.

Peki, son on yılda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti ülkemizde vatandaşın hayatını kolaylaştıran ve ihtiyaçlarına çözüm bulan ne gibi çalışmalar oldu?

Bugün herkes, bütün devlet hastaneleri ve sağlık ocaklarında herhangi bir sosyal güvenlik belgesi olmaksızın T.C. kimlik numaralarıyla hizmet alabiliyor.

SAĞLIKLI TOPLUM, SAĞLIKLI GELECEK H

er bir vatandaşa verilen T.C. kimlik numarası, en başta sağlık hizmetlerinde kolaylık sağladı. Bugün herkes, bütün devlet hastaneleri ve sağlık ocaklarında herhangi bir sosyal güvenlik belgesi olmaksızın T.C. kimlik numaralarıyla hizmet alabiliyor. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan “yeşil kart” sahiplerine bütün sağlık hizmetleri ücretsiz veriliyor. Aile hekimliği ise son on yılda hayata geçirilen bir başka uygulama. E-devlet aracılığıyla her vatandaşın bağlı bulun34 haberrevizyon.com Haziran 2013

duğu ilçenin sağlık ocağında görevli bir aile hekimi var.

kılmaksızın sağlık hizmetlerinden koşulsuz yararlanabiliyor.

İlaç temini ise hastaların en büyük sıkıntılarından biriydi. Hastalar artık e-eczane uygulaması sayesinde hastanelerdeki ilaç kuyruğu yerine diledikleri eczaneden ilaçlarını alabiliyorlar.

Hastanelerde bir ultrason için eskiden 3 ay sonrasına randevu alınabiliyordu. Şimdi hem randevu sistemi hem de hastanelerdeki ekipman ve sağlık görevlisi sayısının artmasıyla bu tür hizmetlerin alımı hızlandı. Yatan hastalar için koğuş sisteminden oda sistemine geçildi.

Sağlık ocakları sayısı ise bin 572’den 5 bin 268’e yükseldi; böylece hastaneye sevkler yüzde 90 azalmış oldu. 18 yaşından küçük çocuklar, anne veya babasının sigortalı olup olmadığına ba-

Dumansız hava sahası uygulamasıyla kapalı alanlarda sigara ve benzeri ürünlerin içiminin önüne geçildi.


EĞİTİMSİZ TOPLUM MEDENİYETİ HAZMEDEMEZ

AK

Parti, 2002’de 7,5 milyar TL olan Milli Eğitim Bakanlığı bütçesini, 2011’de 34 milyar TL’ye çıkardı. Ülkedeki toplam dersliğin yüzde 35’i son 10 yılda yapıldı. 2004 yılında yenilenen öğretim programıyla eğitim ve öğretime yeni bir bakış açısı geldi. Yapılandırmacı yaklaşımın temel alındığı bu programda öğretmen merkezli eğitimden uzaklaşılıp, öğrenciyi ve öğrenmeyi odağına alan bir öğrenme ortamı hedeflendi. Programın etkili ve verimli uygulanabilmesi için öğretmenlere ve yöneticilere devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından önemli eğitimler verildi. Hizmet içi eğitimlerin niceliği değil niteliği sorgulandı ve bu alanda da önemli gelişmeler kaydedildi. Fatih Projesi de AK Parti döneminde oluşturulan başka bir proje. Eğitimde teknolojiyi etkin bir şekilde kullanmak amacıyla önce okulların tamamına internet erişimi sağlandı. Ardından akıllı

tahtalar birçok okulun kullanımına sunuldu ve her öğrenciye tablet gibi öncü uygulamalar için pilot ve diğer altyapı çalışmaları devam ediyor. Henüz bilgisayarla tanışmamış öğretmenlerin olduğu günümüzde tüm eğitimcilerin bu eğitim araçlarını kullanabilmeleri ve bu araçlar üzerinden kendi ders malzemelerini üretmeleri zaman alacak olsa da sistemin gelişi klasik eğitim anlayışını benimsemiş öğretmenlerin de kişisel ve mesleki gelişimin zorunlu olduğunu hissetmesi ve çağa ayak uydurması önemli. Geçmişte okullarda yıllarca kullanılmadan hurdaya dönen bilgisayarlar, tepegözler ve projeksiyon aletleri vardı. Şimdi öğretmenler internet üzerinden e-seminerler alıyorlar.

Velilerin sene başı kaygısı olan ders kitapları, ilk ve ortaöğretimde ücretsiz hale geldi. Ekonomik güçlüğü olan ailelerin çocuklarına verilen burs miktarlarında ciddi oranda iyileştirmeler yapıldı. 2002’de 12 TL olan burs miktarı 2011’de 177 TL’ye çıktı.

2002’de 40 ilde üniversite vardı. Şimdi 81 ilin tamamında üniversite var. Burslarda, yurt sayısında ve bu yurtlarda verilen hizmetlerin kalitesinde önemli yükseliş oldu. Öğretmenlerin atanma, eş durumu gibi sorunları uzun bir dönem beklenen çözümün uzağında kaldı ancak öğretmenler bu konuda kendileri gibi eğitimci olan Bakan Nabi Avcı’dan umutlu. Halihazırda Bakanlıkta 705 bin civarında öğretmen görev yapıyor.
 Özellikle kız çocuklarının okullaşmasıyla ilgili yapılan Haydi Kızlar Okula, Baba Beni Okula Gönder gibi kampanyalar sonucunda okula gidemeyen 350 bin kız çocuğu okulla tanıştı. Bu ay 1. Yılını dolduracak olan 4+4+4 uygulaması çok tartışıldı. Uyum sürecinde yaşanan zorluklar olmasına rağmen program içerikleri ve fiziksel koşullar daha uygun hale getirildiğinde verimli sonuçlar alınacaktır. 35 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


BAŞBAKAN SÖZÜNÜ TUTTU

E-DEVLET KOLAYLIĞI T

eknoloji devletin her kurumunda kullanılmaya başlandı ve vatandaşlar e-devlet uygulaması sayesinde saatlerce sıra beklemiyor artık. Bütün kamu hizmetleri tek elden sunulurken zaman ve ekonomiden tasarruf ediliyor. E-devlet üzerinden günde 2,5 milyondan fazla işlem gerçekleştiriliyor.

KADIN, ERKEK, ÇOCUK… AİLE VE AİLENİN GELECEĞİ

2011

yılında Cumhuriyet tarihinin ilk Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu. İlk Bakan Fatma Şahin liderliğinde ülkenin en hassas ve önemli alanlarında önemli gelişmeler kaydedildi. Kadın hakları, kadın girişimciliği gibi konuların yanında, aile gibi gelişmişlik düzeyi yüksek ülkelerde kaybolmaya yüz tuttuğu için önemine yönelik özel çalışmaların yapıldığı bir alanda da birçok çalışma yapıldı. Evlilik öncesi, sırası ve sonrasına yönelik bilinçlendirme ve destek çalışmaları başlatıldı. Kadınların istihdama katılması ve erkeklerle eşit hak ve koşullarda çalışmaları için iş dünyasının önde gelen kuruluşlarıyla yapılan işbirlikleriyle kadınların çalışma hayatında daha çok yer alması için girişimlerde bulunuldu. Çalışan annelerin çocukları için işyerle-

36 haberrevizyon.com Haziran 2013

rinde kreş ve bakımevleri oluşturulması konusunda önemli adımlar atıldı. Yaşlı ve engellilerin hakları ve ulaştırılan hizmetler konusunda yeni yasalar yapıldı. Engelli çocuk ve yetişkinlerin ihtiyaçları doğrultusunda barınma, bakım, eğitim ve rehabilitasyonları ile toplum içinde görünür olmaları konularında yapılan çalışmalar da bu grupta yer alan kişileri ve ailelerini rahat ettirdi. Koruyucu Aile ve Evlat Edinme konularında toplumsal bilinçlendirme ve teşvik için oluşturulan projeler il ve ilçelerdeki bağlı müdürlükler ve gönüllülerin de katkısıyla duyarlılığı ve farkındalığı artırdı. Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans ile toplumda duyarlılık ve bilinç oluşturuldu. Önleyici, koruyucu hizmetler artırıldı. Kadın ve erkek sığınma ve işleyişiyle ilgili sistem geliştirildi.


EKONOMİDE

SÖZ SAHİBİ

2002

yılında yüzde 65’lerde olan enflasyon, tek haneye kadar geriledi. Ülke, 1969’dan sonra ilk kez bu kadar düşük enflasyon oranını gördü. 2002 yılında 230 milyar dolar milli gelirle dünyanın 26’ıncı büyük ekonomisiydik. Bugün dünyanın 16’ıncı büyük ekonomisiyiz. 2002 yılında IMF’ye olan 23,5 milyar dolar borcumuz 14 Mayıs 2013 itibariyle son buldu. Ortadoğu, Uzak doğu, Arap ülkeleri, Rusya ve Türki Cumhuriyetler gibi bölge ve ülkelerde yapılan Türk iş dünyası yatırımları hem Türk iş dünyasına yeni kapılar açtı hem de ülkeler arası ilişkilere yeni boyutlar getirdi. Yeni Teşvik sistemiyle de özellikle hizmet ve bilişim sektörlerine yönelik destek verilmeye başlandı. Bu sayede girişimciliğin de desteklenmesi sağlandı.

TOPRAĞIN BEREKETİ ÇİFTÇİNİN HAREKETİ

T

ürkiye, Tarımsal Gayri Safi Hasıla büyüklüğünde dünyada 7’nci sıraya yükseldi. KÖYDES projesiyle çiftçiye tarım ve hayvancılık alanında teşvik kredileri verildi ve bilinçlendirme çalışmaları yapıldı. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri’nin verdiği kredi miktarı 2002 yılında yalnızca 529 milyon TL idi. 2011’de bu rakam 23 milyar TL’ye çıkarıldı. 2002 yılında sadece 550 bin kişi kredi kullanmıştı. 2011 yılında 1 milyon 156 bin kişi tarımsal kredi kullandı. Böylece tarımsal üretim hız kazandı.

37 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


BAŞBAKAN SÖZÜNÜ TUTTU

ULAŞIM ULAŞILABİLİR OLDU T

ürkiye’de ulaşım alanındaki en belirgin gelişme Türkiye’de havayolu ulaşımına erişimdeki artış oldu. Özel havayolu şirketlerinin sayısının da artmasıyla uçak biletleri ucuzladı ve hava ulaşımı herkesin bütçesinin elvereceği rakamlara düştü. Karadeniz’in ulaşım çilesi son buldu. 16 yılda sadece yüzde 40’ı tamamlanan Karadeniz Otoyolu projesinin yüzde 60’lık kısmı 6 senede tamamlandı.12 hükümet, 16 bakan eskiten fakat yıllardır tamamlanamayan Bolu Tüneli hizmete açıldı. 2002’ye kadar bölünmüş yolla birbirine bağlanan yalnızca 6

şehir varken bu sayı 74’e çıktı ve hem ulaşım kalitesi hem de yol güvenliği artırıldı. Ölümlü kaza oranı da yarı yarıya azaldı. Bu yollarla seyahat süreleri kısalınca yakıt ve zamandan tasarruf edildi. Çılgın Proje Kanal İstanbul, Avrasya Tüneli, 3. Havalimanı, 3. Boğaz köprüsü gibi büyük projeler geliştirildi. Türkiye ilk denemeleri başarısız olsa da hızla gerekli düzenlemeleri yaptı ve demiryolu ulaşımında hızlı treni hizmete soktu. Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya faaliyete geçti. Ankara-İstanbul, Ankara-Sivas hatlarının inşası Şubat 2014’te son bulacak.

MOBESE VE EDS İLE DAHA GÜVENLİ BİR ÜLKE

G

üvenlik kameraları sayesinde suç oranı azalırken gerçekleştirilen suçların faillerinin yakalanmasıyla ilgili de önemli olan MOBESE sistemi tüm yurtta hizmete girdi. Kap kaç ve hırsızlık gibi suçlar azaldı. Trafikte kurallara uyma konusunda zorunluluk getiren ve caydırıcı bir etken olan EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) ile de trafik kazalarının önlenmesi ve ulaşım sırasında can güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili belirgin gelişmeler oldu.


GENÇLİK DİNAMİZM

İSTER G

ençlik ve Spor Bakanlığı çalışmaları kapsamında ülkedeki gençlerin birbirleriyle, toplumun diğer kesimleriyle ve başka ülkelerdeki akranlarıyla etkileşimi ve gelişimi sağlandı. Üniversite öğrencilerine verilen burs, yurt ve sosyal faaliyetler alanlarında önemli çalışmalar yapıldı. Genç Bakan Suat Kılıç’ın gençlerle sos-

UYAP

yal medya üzerinden kurduğu etkili ve samimi iletişim ve gençlerle, onların yurdun dört bir köşesinde yaşadıkları sorunları anında iletebildikleri bir etkileşim içinde olması da hizmet verilen ve sorun yaşanan alanlarda hızlı çözümler üretilmesinde etkili oldu. 23. Dünya Üniversite Yaz Oyunları, UNIVERSIADE, Formula 1, 2010 Dün-

A

dalet sistemindeki yavaş işleyişi ve bürokrasiyi ortadan kaldıran Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) hem önemli bir teknolojik altyapı yatırımı hem de sağlıklı işleyen bir adalet sistemi oluşturdu. Ülke için yeni olan halk arasında Elektronik Kelepçe diye

Ü

lkemizdeki turistik tesis ve hizmetlerin kalitesinin artırılması sağlandı. 2002 yılında Türkiye’ye gelen turist sayısı 13 milyonken, 2012 yılında bu rakam 31 milyonu aştı; turizm gelirleri 2 kattan fazla arttı. 2001 yılında 10 milyar dolar olan turizm gelirleri, 2012 yılında 23 milyar dolara yükseldi. Dünya turizm sıralamasında Türkiye 17’ncilikten 9’unculuğa çıktı. MÜZEKART uygulamasıyla yıllık 20 TL ücretle tüm müzeler gezilebiliyor. 2002 yılında 7 milyon olan müze ve ören yerleri ziyaretçi sayısı 2012 yılında 28 milyon kişiye yükseldi. 2002 yılında müze ve ören yerlerinden 26

milyon TL gelir elde edilirken, bu rakam 2012 yılında 254 milyon TL’ye yükseldi. 2002 yılında toplam 23 sahnesi olan Devlet Tiyatroları sayısı 58’e çıktı. 10 yıl önceki 8 bin 294 tiyatro koltuk sayısı 2012’de 20 bin 808 oldu. Özel tiyatrolar desteklendi ve 2010 yılında 138 özel tiyatro destek aldı. Ankara ve İstanbul dışında desteklenen özel tiyatro sayısı 2002’de 13 iken bu rakam 2010’da 52’ye ulaştı. Tarihi binaların restorasyonu ve gerek hizmete gerekse ziyarete açılması konularında da önemli çalışmalar yapıldı.

ya Basketbol Şampiyonası, 2010 Büyükler Halter Şampiyonası, 2010 Avrupa Yol Bisikleti Şampiyonası, 2010 Dünya Deniz Küreği Şampiyonası, 2010 Dünya Üç Bant Bilardo Şampiyonası, 2010 Atıcılık Trap Skeet Dünya Kupası Finali, 2011 Dünya UNIVERSIADE Kış Oyunları, 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası gibi birçok uluslar arası etkinliğe de ev sahipliği yapıldı.

bilinen Denetimli Serbestlik Uygulaması hayata geçti. 2003 yılından bugüne kadar; uluslararası standartlara uygun, güvenlikli, mekanik, elektronik donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine uygun 40 ceza infaz kurumu hizmete girdi.

KÜLTÜR SANAT HASSASİYETİ

39 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


BAŞBAKAN SÖZÜNÜ TUTTU

SAVUNMA SİSTEMLERİ

TSK

’nın ihtiyaç duyduğu toplam 24 milyar dolar değerinde modernizasyonun % 90’ı yerli sanayinin katılımlarıyla yapıldı. Yurt dışından hazır savunma ürünleri ithalatı %10’a kadar düştü. Anka isimli, 10 bin metre irtifada uçabilen ve 24 saat havada kalabilen insansız hava aracının 240 demo uçuşunun ardından bu yıl seri üretimine başlandı. Böylelikle Türkiye, ABD ve İsrail’den sonra, stratejik yeteneklere sahip insansız hava aracı üreten 3. ülke oldu. Türkiye’nin ilk milli korvet savaş gemisi MİLGEM ülkemizde inşa edildi. Artık Deniz Kuvvetleri’nin ihtiyacı olan bütün savaş gemileri Türkiye’de tasarlanarak üretiliyor. İlk savaş helikopteri olan “ATAK” helikopterinin tüm yazılım ve tasarımları tamamlandı ve üretime başlandı.

ENERJİK ÜLKEDE ENERJİ ATA Ğ I

9.5 yılda 16 büyük HES, 206 baraj ve büyük gölet inşa edildi. Türkiye’nin gövdesi en yüksek barajları olan Ermenek ve Artvin Deriner Barajı’, sınıfında Avrupa’nın en yüksek barajı olan Çine Adnan Menderes Barajı ve Ege’nin en büyük ve Türkiye’nin 6. büyük barajı olan Dalaman Alaköprü Barajı açıldı. 2002 yılından önce 9 olan doğalgazlı il sayısı 2013 yılında 70’ten fazla. Doğalgazla hem temiz hava almaya başladık hem de daha az ekolojik ayak izi bırakır olduk. 25

40 haberrevizyon.com Haziran 2013

Haziran 2013

haberrevizyon.tv


AB KAPISI AB

Bakanlığı kuruldu ve AB’ye girişte müzakere süreci başladı. Avrupa Birliği uyum sürecinde 2000’den fazla düzenleme yapıldı, yasalar ve uygulamalar geliştirildi. AB’siz Türkiye’nin değil, Türkiye’siz AB’nin olamayacağı fikri belirgin hale geldi.

Ü

lkemiz hızla gelişiyor ve güçleniyor. Genç nüfusun yüksek potansiyeli iyi değerlendirildiğinde, kurulan sistemler için “kervanı yolda düzmek” yerine planlı, projelendirmesi doğru yapılmış çalışmalar yapıldığında halk daha çok refaha ve huzura kavuşturacaktır.

AK

Parti’nin de ülkeye son 10 yılda getirdiği olumlu ve hızlı gelişim alanlarında aksayan, geliştirilmesi gereken alanlar mutlaka vardır. BİMER her vatandaşın kullanımı için kurulmuştur ve şikayet, dilek ve bilgi talep etmek de bu sistem üzerinden herkese açıktır. Her bir bireyin huzurlu ve refah içinde yaşadığı, toplumsal sınıf fark-

larının azaldığı, fikirlere, inançlara, demokrasiye ve farklılıkların zenginliğine verilen değerin arttığı, medeniyet ve barış içinde yaşayan laik bir Türkiye için elini taşın altına sokmak, bu ülkede yaşayan her vatandaşın sorumluluğudur. Bu ülkenin çocuklarına bırakacağı geleceğinden, geçmişteki ve bugün yaşayan herkes sorumludur. 41 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


HABER

FANATİZMİN

YÜZÜ “onun için ölürüm”

” m ı y ı s a t s a “h “her şeyi Fotoğraf: İ. Kerem ÖZTÜRK

42 36 haberrevizyon.com Haziran 2013

yaparım”


43 37 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


HABER

FANATİZMİN KİRLİ YÜZÜ

Etimolojik kökeni Latince “fanaticus” kelimesinden gelen ve “çılgın, coşkulu, öfkeli, ateşli” anlamındaki fanatik sözcüğü, günümüzdeki anlamıyla ilk olarak 1500’lü yılların başında ortaya çıkmış. Ardından 1600’lü yılların 2. çeyreğinden itibaren de “fanatizm” kelimesi, o dönemdeki dini konularda Ortaçağ’ın bağnaz zihniyetine karşı çıkan non-konformistler için kullanılmaya başlanmış.

“Hastasıyım” başka, “onun için ölürüm, her şeyi yaparım” başka…

F

anatizm, kısa ve öz tanımıyla herhangi bir görüş veya iddiaya karşı sorgulamasız, eleştirisiz bir şekilde tam bir teslimiyet duygusu içinde bağlı olmak, bu görüş veya iddianın şiddete başvuracak ölçülerde savunucusu olmak demek. Bağnazca başka görüş ve tavırları benimseyen insanlara katlanamamayı da beraberinde getiren bu davranışlar grubunun ortaya çıkardığı sonuçlar çoğunlukla şiddetle sonuçlanmakta ve farklı yaklaşımları da olsa her iki grup insanın da sonuçta zarar görmesine neden olmaktadır. Fanatizm, aşırılık, dışlayıcılık, karşıtlık ve dogmatizm üzerine kurulu, sosyopsikolojik bir olgular demetidir. Tek kelimeyle bağnazlıktır. Farklılıkları 44 haberrevizyon.com Haziran 2013

kabullenmek, saygı, esneklik, hoşgörü gibi yapıcı ve geliştirici yaklaşımlardan uzak kalmaktır.

SPORDA FANATİZM Bu at gözlüğü takmışlık, körü körüne bağlılık ve ateşli taraftarlığın sonunda hiç de istendik sonuçlar ortaya çıkmıyor. Fanatizm, futbolda holiganlık düzeyine çıkıyor ve ardından büyük derbi maçlarının sonunda bıçaklanarak öldürülen veya yaralananlar oluyor. 12 Mayıs’ta oynanan Fenerbahçe Galatasaray derbisinin ardından Fenerbahçe forması giyen Burak Yıldırım (20), Edirnekapı’daki Şehitlik Metrobüs durağı çıkışında, fanatik bir karşı takım taraftarı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Zanlı Yusuf O. ertesi gün gözaltına alındı. Alındı alınmasına da, olan Burak Yıldırım ve

ondan önce futbol fanatizmine kurban giden daha nice kişiye ve ailelerine oldu. Ölümlü, yaralanmalı sonuçların dışında da her maçın ardından, özellikle futbol stadyumlarının koltuk, kapı, gibi malzemelerinin gördüğü zararlar ve bu malzemeler kullanılarak diğer taraftarlara veya sahadaki oyuncu veya hakeme yönelik sözlü ve fiziksel saldırılar… Tüm bunların sağlıklı ruh haline sahip insanoğulları tarafından gerçekleştirildiğini varsaymak yanlış. Medeni spor izleme alışkanlığını kazanmak ve yalnızca oyuncular arasında değil, taraftarlar arasında da “fair play” tutumunu yerleştirebilmek için politikacıların olaylar olduktan, insanlar öldükten sonra birbirlerinden hesap sormaları gideni geri getirmez.


Bu konuda ilgili tüm paydaşların; anne-babalardan öğretmenlere, takım yöneticilerinden medyaya kadar toplumun hemen hemen her alanındaki görevli kişi ve kurumların üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi, önleyici ve etkili, aynı zamanda da kalıcı sonuçlar için yapılabileceklere odaklanması ve fanatizmin barındırdığı her türlü şiddeti engellemek için ciddi çalışmalar yapması şart. Çocuğunu maça götürdüğünde veya evinde maç izlerkenki tavırlarıyla ve sözleriyle model olan baba, holigan grupları para karşılığı derbilere götüren spor kulüpleri, en temelinde ise kişinin çocukluğundan itibaren ihtiyaç duyduğu bir gruba bağlı olma ve aidiyet duygularını yaşamasına ortam sağlamayan ebeveynler… Herkesin pastada payı varsa, herkes elini taşın altına sokup kendi etki alanında yapa-

bileceklerini sonuna kadar yapmalıdır.

öfke ve hırs duyuyorlar.

Sporcular, fanatik taraftarlar için her şekilde tahrik unsuru. Etkileseler de etkilenseler de tepki aldıkları kesin. Kimi zaman saha içindeki tavırlarıyla taraftarı karşı takıma yönelik ateşlediklerinde, kimi zaman da hata yaptıklarında fanatiklerin sert tepkisine maruz kalıyor sporcular. Onların sahadaki mücadele ve kazanma hırsı, kendileriyle oyuncu ve takımı özdeşleştirmiş fanatik taraftarlar tarafından daha büyük tepki ve şiddet doğuruyor. Halbuki o fanatik taraftarlar, sahada mücadele ederken son derece coşkulu ve haşin mücadele veren ve birbirine sert tavırlar gösteren, bu mücadele ve şov için milyonlarca dolar kazanan futbolcuların, maç bitiminde dostça selamlaşıp, sarılıp, birlikte etkinliklere katılıp yaşamlarını sürdürdüğünü idrak edemeyecek kadar körü körüne bir

Tüm bu dinamikler, ardından yaşanan olaylar, maçlar bitse de bazı fanatikler tarafından yıllar sonra bile dakika dakika hatırlanıyor ve aynı düşünce ve tutumla geçmiş zamanın üzerinden tartışmalar ve şiddet ortaya çıkıyor. Baksanız, savundukları, hakkında tartıştıkları, onlar için kavga edip başkalarına zarar verdikleri futbolcular çoktan jübile yapmış da yetenek yarışmalarında jüri üyesi, spor programlarında bilirkişi olmuşlar. Kazanan veya kaybeden takımlar yine oldukları yerde duruyor ve fanatik taraftarların aldığı biletlerin geliriyle daha da büyüyor. Olan, Anneler Günü’nde oğlunu mezara veren Burak Yıldırım, onu öldüren Yusuf O.’nun ailelerine ve onlar gibi daha nicelerine oluyor.

“Günümüzdeki yansımalarına gelene kadar anlamından pek bir şey kaybetmese de çeşitli türlerdeki fanatizm örnekleri toplumu ve hatta ülkeleri endişelendirecek noktalara getirmiştir.”

45 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


HABER

FANATİZMİN KİRLİ YÜZÜ

Politika, ideolojiler ve çıkarlar üzerine kurulu bir sistemler bütünü. Açıkça ifade edilen veya gizli ideolojilerin peşine insanları takmak, hele de eğitim düzeyi yeterli olmayan, yakın tarihinde yokluk, sefalet, ardından darbelerle karşılaşmış ve verdikleri oyun karşılığında iş bulabilmeyi veya yalnızca karın tokluğunu bekleyen kanaatkar insanları fanatik taraftarlar haline getirmek ve güzel bir gelecek vaat etmek, risk almayı pek de sevmeyen halkımızda kolay işleyecek bir strateji. Dünya düzeni, yönetenler ve yönetilenler olarak ayrılmış. Yöneten olmak güç demek, idol olmak demek, hayranlarının yani “fan”larının olması demek. Hemen hemen her yerde yanında olacak takipçilerinin ve görüşlerinin savunucularının olması demek. Senin adına seni senden daha iyi anlatabilecek, propagandanı yapacak ve sana karşı olanları dinlemekten, farklı görüşlerin olabileceğini, hatta bu farklı görüşlerin çok sesliliğinin de yeni kapılar açabileceğini fark etmekten uzak kişiler yaratmak ve bu uğurda da şiddete başvuracak kadar inanmış insanları toplamak kolay. Kendisine yakın hissettiği, kendini ifade edebileceği ortamlar bulmak ve 46 haberrevizyon.com Haziran 2013

İDEOLOJİK FANATİZM

bu ortamlarda da tek başına normalde fanatizmini ve saldırganlığını göstermeyebilecek kişiler, kendileri gibi düşünen, aynı ideoloji veya liderin peşinde ilerlediklerinde bir aradayken, “Vur de vuralım, öl de ölelim!” “Tek yol devrim!” “Ya Allah bismillah, Allah-u Ekber!” nidalarıyla meydanlarda toplu şiddet olayları yaşatmakta veya buna teşvik etmektedir. Fanatizm, en uç noktalarda, başka bir insanı, sırf kendi düşünce ve inancında olmadığı için öldürmekle yetinmeyip, cesedini parçalayıp kalbini kanlı canlı çıkaran ve çiğ çiğ yamyamlık yapan insan müsveddelerine dönüştürmekte.

Yakın zamanda haber portallarında an be an videosunun yayınlandığı Suriye’li askerin vahşet görüntüleri fanatizmin tehlikeli ve dünyanın gelecek nesillerini olumsuz etkileyici bir kişilik ve davranış bozukluğu olduğunu anlatmaktadır. Fanatizm tartışmalarla, ardından fiziksel saldırı ve küfürlü sözlerle birbirine yaklaşmaktan başlayan ve en sonunda dağlara, din ve siyaset bir araya geldiğinde de Reyhanlı’ya kadar uzanan hem bireysel hem de toplumsal olarak derin izler bırakan etkileri doğuruyor.

Bir ideolojiye bağlı olmak ve o ideolojinin ilkeleri doğrultusunda yaşamak, gerektiğinde medeni yollarla ve şekillerde fikrini savunmak ayrı, başka kişi ve düşüncelerin olabileceğini reddetmek ve bu uğurda can alma noktasına kadar varan bir şiddet yaratmak ayrı şeyler. Fanatizm, her koşulda kontrolsüzlük ve saldırganlık içeren bir davranışlar bütünüdür. “Fan” olmakla “fanatik” olmak arasındaki dilbilimsel açıdan küçük gibi görünen ancak semantik açıdan bakıldığında; medeniyet, insanlığın olumlu bir geleceğe doğru yol alması ve daha az zarar görmesi açısından aralarında son derece keskin bir uçurum bulunan iki kavramdır. Her insan kendini ifade etmek ve bir gruba ait olmak ister. Ancak ne yazık ki Türkiye olarak insanların, özellikle de gençlerin içindeki bu potansiyeli ve enerjiyi değerlendirmenin, yapıcı ve medeni yollara yönlendirmenin tam anlamıyla etkili bir şekilde gerçekleştirilemediği de aşikar. Zira hala ülkemizde Türkiye vatandaşlarının karıştığı bombalı saldırılar, maç sonrası öldürülen gençler ve bunların ardından da her yönüyle gümbür gümbür akıp giden bir hayat var.



Bakış

Şahin MENGÜ

TARİH SİZİ AFFETMEYECEK

K

anlı terör örgütü PKK’nın Kandil’de yaşayan elebaşlarından Karayılan’ın Türk Devleti’ne dikte ettiği şekilde, terör örgütü militanları, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylediğinin aksine silahlarıyla beraber güya ülkemizi terk etmeye başladılar. Öldürdüler, yaraladılar, kırdılar döktüler, Tayyip Erdoğan’ın isteği üzeri(!), hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan ellerini kollarını sallayarak ülkeyi terk ediyorlar. Bu işlemin emrini verenler ve uygulayanlar anayasayı çiğnemektedirler.

Genel veya özel af ilan etmek Anayasamızın TBMM’nin Görev ve Yetkilerini düzenleyen 87. Maddesine göre, üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun vereceği bir kararla Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Bu elini kolunu sallayarak ülkeyi terk etmek dolaylı bir af ilanı olduğuna göre, Başbakan TBMM’ye ait bir yetkiyi büyük bir fütursuzluk içinde, “Ben yaptım, oldu” mantığı ile kullanmaktadır.

Anayasanın 87. Maddesi af ilanı ile savaş ve barış yapma yetkisini TBMM’ne vermiştir.

Yok, eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu eli kanlı terör örgütünü uluslar arası hukukun tarif ettiği “Savaşan taraf” kabul etti de barış antlaşması yaptıysa, bunun da Büyük Millet Meclisi’nin onayına tabi olduğunu unutmamak gerekir.

Terör örgütünün, kolluk kuvvetlerinin hiçbir müdahalesi olmadan ülkeyi terk etmelerine göz yummaları, dolaylı da olsa suçlulara af niteliğindedir.

AKP Milletvekilleri Anayasanın kendilerine verdiği bu yetkilerin, Tayyip Erdoğan tarafından şahsen kullanmasını ya olayın hukuki ve manevi sorumluluğunu

algılayamamış olmalarından ya da ‘bir daha ki seçimde listeye konmayız’ endişesiyle hiçbir tepki vermeden izlemektedirler. İleride ülkenin bölünmesine giden süreçte, bağlı kalacaklarına yemin ettikleri Anayasa’nın, kendilerine tanıdığı yetkiyi, anayasayı ihlal ederek Başbakan’a devretmenin ağır manevi sorumluluğu altında ezilecektirler. Çocuklarının yüzüne bakamayacak hale gelirler. Elbette sadece iktidar partisinin milletvekilleri sorumlu değildir bu açık anayasa ihlalinden. Bu ihlalden muhalefet milletvekilleri de gerekli hassasiyeti göstermedikleri için aynı derecede sorumludurlar . “Bize Meclis’te bilgi verilmiyor” kolaycılığının arkasına sığınamazlar.

...emrini verenler ve uygulayanlar anayasayı çiğnemektedirler.

48 haberrevizyon.com Haziran 2013


Eğer Anayasa çiğneniyorsa bunu Meclis’te en sert şekilde dile getirmeleri ve halka anlatmaları gerekir. “Analar ağlamasın”, “Kan mı dökülsün?”, “Sen barış istemiyor musun?”, “Şehit cenazeleri gelmesin” lafları muhalefetin temsilcileri üstünde psikolojik baskı yaratmaya yöneliktir. Bu sözlerin etkisi altında kalanlar, geçmiş hakkında hiçbir bilgi birikimi olmayanlardır. Bu sözleri söyleyenler ise Kurtuluş Savaşı’nın Yüzellilikler’inin bugünkü iz düşümleridir. Eğer sorun vatanın bütünlüğü ise analar da ağlar, şehit cenazesi de gelir. Vatandan ve vatanın bütünlüğünden daha kutsal bir değer yoktur. Eli kanlı terör örgütü mensupları, silahları ile çekilirken buna sessiz kalan kamu

görevlileri, başta valiler, emniyet müdürleri ve askeri yetkililer bu kanunsuz emre uymamak zorundadırlar. Çünkü verilen emir kanunsuz bir emirdir. Suçluyu bilmesine rağmen onun kaçmasına, ülkeyi terk etmesine göz yuman kişiler, bu terör örgütü mensuplarına yardımcı olmaktadırlar, bu nedenle kanunsuz bir emri yerine getirmektedirler. Bu kanuna aykırı emri yerine getirenler, emrin üstleri tarafından verilmiş ve hatta emirde ısrar de edilmiş olsa sorumluluktan kurtulamazlar. Anayasanın 137. Maddesinin 2. Fıkrasına göre “Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Bu anlattıklarım elbette olayın hukuki boyutu ama bir de olayın manevi tarafı vardır. Bu işin hukuki boyutundan çok daha ağırdır. Unutmayın ki tarih ülkesine

u b r i d

Ne dikleri e t s i

?

ihanet edenleri hiç unutmaz; Sait Mollaları, Ali Kemalleri, Etemleri unutmadığı gibi. İster iktidar ve yandaşları arasında, ister ana muhalefet partisi içinde “Barış Süreci” çığırtkanlığı yapanlar hata etmemektedirler, bilerek ve isteyerek bu söylemleri dile getirmektedirler. Nedir istedikleri? İstedikleri bölünmüş, küçülmüş, Sevr’in çizdiği sınırlara hapsolmuş bir Türkiye’dir. Bu bölünme sürecine, ister siyasetçi, ister aydın, ister bürokrat olarak katkı yapmış olsunlar tarih bunları affetmeyecektir. Aynı mahkeme huzurunda, “Hata etmişim, kusur etmişim” diyen İngilizlerin oyuncağı olmuş Şeyh Sait gibi.

“İstedikleri bölünmüş, küçülmüş, Sevr’in çizdiği sınırlara hapsolmuş bir Türkiye’dir.”

49 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Eğri Oturalım

Doğru Konuşalım M. Metin YILGÖR Demokratik bir ülkede olduğunuzu sanarak yaşamak ile güzel bir rüya görüp uyanınca o rüyanın gerçek olmadığını anlamak arasında hiç fark yoktur.

D

emokrasi öyle kolay hazmedilir bir sistem değildir. Demokratlıkta kendi doğrularını topluma kabul ettirip karşısındaki fikirleri ve yaşantıyı reddetmek de değildir. Hele hele azınlığı çoğunluğa ezdirmek demokrasiyle hiç bağdaşmaz.

yaparak; ”Yani gece gündüz içip sekr halinde kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz; gençler uyanık, diri, bilgiyle mücehhez olacak” diyen Sayın Başbakan ufacık çocukların gece gündüz içtiği ve sarhoş gezdiğinden de söz ederek bazı vurgular yapmıştır.

Hoşlarına gitmeyen kendi kabul etmedikleri düşünce ve eylemlerin yapılmasını engellemek için özgürlükleri baskı altında tutanlar görünmemek için gözlerini yuman çocuklara benzerler.

Yıllar içinde ülkeyi yönetenlerin Cumhuriyet’i kuranların ve ondan sonra gelen iktidarların herhalde alkolik bir gençlik yetiştirmediklerini kendisi bizden daha iyi biliyordur. Hele nasıl bir gençliği beklediğini gençliğe hitabesinde açıklayan Atatürk’ün sözlerini bir anımsarsak konuyu daha iyi kavramış oluruz.

Bu kısa girişten sonra eğri oturup doğru yazmaya devam edelim. Her kararın ve her yaptırımın karşısında sessiz kalmanın anlamı yoktur; bir ülkenin anayasası mutlaka o ulusun yetişen genç neslinin korunması için ve toplumunda sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için bazı önlemler getirir. Uygulamasını da hükümetlere bırakır. Anayasa madde 58’de öyledir. İktidarlar kendi değerlerine göre bu maddeyi uygulayabilirler. Laik bir Cumhuriyette yöneticiler bu yönde bazı önlemler alırken bunu dinsel referanslara dayanarak değil gerçek bilimsellikle topluma açıklamak zorundadırlar. Aksi takdirde insanlarda bir “anti laik, baskıcı bir rejim mi geliyor?” korkusu yaratılmış olur. Hiçbir aile çocuğunu alkolik veya hap müptelası olması için yetiştirmez ve böyle bir şeyi de asla istemez. Zira böyle bir şeyi istemek delilik olur. Ancak aynı şekilde herkese de potansiyel alkolik muamelesi yapmak da herhalde doğru olmaz; olsa olsa ayıp olur. “Ufacık çocukların şarib-ül leyli ven nehar olmasını istemiyoruz” diyerek Arapça başlayıp sonra da Türkçe açıklama

Sabahın 07.00’sine kadar süren büyük tartışmalardan sonra nedense alel acele getirilen bir yasanın kabulüne tanınmış bir TV yorumcusu şöyle diyor: “Nedir bu apar topar geçirilen alkol yasası, bu orantısız güç, nedir bu öfke?” Daha enteresanı, yılların gazetecisi Sayın Nazlı Ilıcak ise: “Saat 22.00’den sonra bir bira bile satılmayacakmış. Bunu normal karşılayamayız. Evde davet vermişsin, bira ya da şarap bitti ne yapacaksın?” Bir diğeri ise şöyle demiş:”Yasaklara karşıyım, isteyen zemzem isteyen içki içsin bundan kime ne?” Sonuçta bu ülkede 18 yaşından küçüklere yıllardır zaten içki satışı ve alımı yasak. Alkollü içeceklerin basında ve TV’de tanıtımının engellenmesi milyarlarca liralık bir sektörün yıkılması demek, turizmin ağır bir darbe yemesi demek ve düşünün bu yasaklardan sonra Batı’da hakkımızda çıkan ve çıkacak olan olumsuz haber ve propagandaları… Dünyada hiç kimse gurme bir restorana gelip ayran ve limonata ile ne et ne de balık yer. Suudi Arabistan, İran ve Sudan hariçtir herhalde.

Yıllar içinde ülkeyi yönetenlerin Cumhuriyet’i kuranların ve ondan sonra gelen iktidarların herhalde alkolik bir gençlik yetiştirmediklerini kendisi bizden daha iyi biliyordur. 50 haberrevizyon.com Haziran 2013


Alkollü içeceklerin basında ve TV’de tanıtımının engellenmesi milyarlarca liralık bir sektörün yıkılması demek, turizmin ağır bir darbe yemesi demek ve düşünün bu yasaklardan sonra Batı’da hakkımızda çıkan ve çıkacak olan olumsuz haber ve propagandaları…

Ama şimdi doğru konuşalım; içki bir kültürdür. Uygar şekilde içebilene, adam gibi burnuna değil de ağzına içene bu genelleme ile tavır takınılamaz. Bugün öyle bir hava yaratıldı ki sanki çoğunluk sokaklarda, işyerlerinde sarhoş geziyor, insanların başka meşgaleleri kalmamış gibi…

Türkiye’de içkiye konulan vergi oranı %655’dir Başka bir nokta, Türkiye Avrupa’da içkinin en pahalı olduğu ülke… Bazı yetkili ve etkili kişiler Avrupa’da içkiye vergide yüksek diyorlar. Son 10 yılda Türkiye’de içkiye konulan vergi oranı %655’dir. Bu tip bir vergi Avrupa’da yüksek olabilir çünkü orada alım gücü de yüksektir, yaşam standartları da. Restoranlar, büfeler, marketler, AVM’ler bu yasaklarla yavaş yavaş ufalacak, müşteri kaybedecek ve birçoğu kapanacaktır. Zira 100 metre mesafede cami veya bir okul varsa içkili yere ruhsat yok. Ruhsatı varsa yenileme yok. Her AVM’de mescit yap otomatikman içki veremezsin, satamazsın. Bu yasa ile içkinin herkesin aklında sağlam bir yeri oluştu. TV’de ve gazetelerde reklamı yasaklayanlar bu kadar içki reklamı yapamazlardı herhalde. Bu ülkede hiç kimse alkolik ve alkole müptela değildir. 76 milyon içinde bir avuç denilecek alkolik varsa onlar da

tedavi altındadır. Ama şimdi doğru konuşalım; içki bir kültürdür. Uygar şekilde içebilene, adam gibi burnuna değil de ağzına içene bu genelleme ile tavır takınılamaz. Bugün öyle bir hava yaratıldı ki sanki çoğunluk sokaklarda, işyerlerinde sarhoş geziyor, insanların başka meşgaleleri kalmamış gibi… Peki, alkole gelen yasaklara “anti-laik önlemler” diyenleri ağır dille eleştiren muhafazakar kesim ve onun sözcüleri: ”Ulusalcı laiklerin baskısından korkmayın, onlar bir avuç kişidir. Bu düzenlemede asla geri adım atmayın, bilakis ileri adımlar atarak bütün içkili yerleri kapatın.” diye gazetelerde, internet sitelerinde yazı yazanlara neden ses çıkarılmıyor? Sosyal yaşamda içkisini gerektiğinde, yeri geldiğinde, dozunda zevki için içenlere şu yalan dünyada bu ortamı zehir zemberek etmenin hiç kimseye faydası olmaz. Yoğurda su katarsan ayran olur. Rakıya su katarsan, içenler bilir, içimi bir hoş olur. Bu yasak dostlarım, kral çıplak cambaza bak… 51 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


Bakış Gariplikleri yaşıyoruz bütün olağanlığıyla…

Murat AKTÜRK

UMUT EYLEMDİR, DURAĞANLIK DEĞİL… On dokuz Mayıs yürüyüşünde bir dostum: “Atatürk bu günleri öngörmüş müydü?” diye sordu bana. “Hiç sanmıyorum” dedim, “ gaflet, delalet ve hatta ihanet içindekilerin var olacağını biliyordu ama kurduğu Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğin bu denli duyarsız olabileceği hiç aklına gelmemiştir.” Gençlik derken, sakın günümüzün genç neslinden söz ettiğim anlaşılmasın; yüce Atatürk’ün “Nutuk”’u kaleme almış olduğu tarihten bu yana yaşamlarının bir bölümünde gençliklerini yaşamış olanlardır kastım.

C

umhuriyet tarihinin en yüksek iç ve dış borç rakamlarına ulaşıp, her geçen gün de bu rekoru defalarca kırmaya devam ederken; “IMF’ye olan borçlarımız ödenmiştir ve hatta onlara borç verecek hale geldik” sözüyle harekete geçen yazılı ve görüntülü basınımızın seçkin(!) merkezlerinden ayrıcalıklı fikir sahiplerinin konuyla ilgili takdir ve övgü gümbürtüleri, ne yazık ki medya patronlarının ülkenin genel ekonomik çöküntüye gidiyor olmasından nasiplerini alacak olmasını önleyemeyecektir.

Balık hafızasının güvenli kucağı Son yılların en kanlı eyleminin ancak yarım saat geçtikten sonra, “son dakika” olarak ajanslara düşmesini takiben, kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayısının dört mü, elli bir mi veya yüz yetmiş üç mü olduğunu anlayamadığımız durumda bile gözlerimizi bantlamaya çalışanların; “bir koyup, üç alma” peşinde olanlardan sonraki en başarısız dış politika serüvenini dikkatlerden kaçırmaya çalışması bile yetersiz kalmış olacak 51 haberrevizyon.com Haziran 2013

ki, konu kararlatılarak, balık hafızasının güvenli kucağına terk edilmiştir. On yıl öncesinin sermaye gruplarının kraldan fazla kralcı korkak tavırlarının yanı sıra, yeni zengin kadroların isimsiz pervasızlığı; bir kaç torba kömür ve gıda yardımlarıyla yaşamını sürdürmeye çalışan milyonların sessiz kaderciliğine ve ellerindeki plastik paralarla, iyi kötü bir işe sahip ama yok olmakta olan burjuvaların çekingen suskunluğuna neden olmaktadır. Kadının, güçsüzün ve ülke severlerin her gün biraz daha artarak yok sayılıp, zulüm görmesi sonucu bozulan ahlakımız ve göreneklerimiz çılgınca bir kaosa sürüklendiğimizin bir göstergesi. Bebek katilleriyle ve onların silahlı güçleriyle yapılan anlaşmalar, bir gurup akil insanın şehir şehir dolaşıp akan kanların durması dileklerini dile getirmeleri, yıllardan beri sadece muhalif olduklarından, hükümlü değil, tutuklu gazeteci ve bilim insanlarının (ki, bir kısmı da milletvekili seçildiği halde) özgürlük ve yaşam haklarının gaspı gerçeğini engelleyemiyor.


İletişim çağının güdümlü düşünceleri Yirmi birinci yüzyılın bir iletişim çağı olduğu gerçeğine karşın, ne yazık ki gözler daha az görür, kulaklar daha az işitir, düşünceler de daha güdümlü hale geldi. Arama motorlarından, sözlüklerden ve bunlara benzer pek çok kanallardan edindiğimiz bilgileri olduğu gibi doğru sayıp, asıl bizim yapmamız gereken araştırma ve gerçeğe ulaşma gayretini başkalarına bırakmış haldeyiz. Sosyal medya, eğer sansüre uğramamışsa yegane düşüncelerimizi ortaya serdiğimiz ortamlara dönüştü; biber gazı ve cop yemeden.

Yaşanan tüm garipliğe karşın, hani o meşhur davada aranan bir numara olan, içinde Allah sevgisi ve Mustafa Kemal Atatürk bilincini taşıyan Türk halkının varlığı da yadsınamaz. Onların içinde sönmeyen bir meşaledir UMUT. 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinden yılan halk, aynen Osmanlı’nın son zamanlarına doğru, Anadolu’daki önce devlet ve sonra da eşkıya zulmüyle kaderci yapıya bürünmesi gibi, bugün de kendi gücünden habersiz, sessiz ve durağan bir kitle haline gelmiştir.

MUHALEFETİN ATALETİ Burada asıl hayretle karşılanması gereken kesim, aslında hiç de azımsanmayacak bir desteğe sahip muhalefet kurumlarının, olup bitene karşı atalet içinde olmasıdır. Halkın içindeki umut ışığının bir güneş gibi ülkeyi aydınlatmasına rağmen, bunu göremeyecek kadar sinmiş olunması inanılır gibi değil. Özellikle siyasi partilerimizin ve kitle örgütlerinin seyrek ve cılız çıkışlarının bir sonuç alamadığını yaşadık, biliyoruz. O halde bu demokrasi ve özgürlük hareketinin sık ve düzenli olarak, yurdun dört bir yanına dağılarak, mevcut kanunlar çerçevesinde yapılması karşısında hiç bir güç dayanamaz. İster birlikte, isterse de ayrı ayrı yapılmalı ama akıl yolundan ayrılmadan bir süreklilik arz etmeli. Unutulmamalı ki düzenli ve devamlı damlayan suyun delip parçalayamayacağı hiç bir taş veya maden yoktur.

Yüce Atatürkümüzün bize emaneti; Türkiye Cumhuriyetine olan sorumluluğumuz bizim durağan değil, sürekli eylem içinde olmamızı gerektiriyor. 53 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


KEŞİF Avraham İŞCEN

i s e b f i l E n ı n ’ A KABAL a y i r t a Gem Kabala’nın elifbesi idrak edilirken, özel bir ebced usulü olan Gematriya’dan faydalanılır.

E

bced hesabı, alfabe’de belli bir sayısal sistemi kullanır ve bu sayısal sistemle, kelimelere ve veya cümlelere belli sayısal değerler vererek onların birbirleriyle, tarihlerle, mekanlarla olan ilişkilerini saptar.

Kabala, Tevrat (Tora)’nın batıni manası ve gizleri ile ilgilenen bir mistik ve/veya sufi bir akımdır veya yordamdır.

Bu ilişkilere istinaden yapılacak olan dini yorumlara ve uygulamalara sözlü dini gelenek uyarınca delil ve sebep oluşturur. Ebced usulü belli dönemlerde çeşitli dinlerce yazılı kanununun batıni analizi için kullanmış ve çeşitli yorumlar ve sonuçlara neden olmuştur.

Tora’nın Batıni zenginliğini zahiri hale getirmenin Kabala alimleri tarafından en bilinen usulü ise Kabala’nın Ebcedi ve/veya Elifbesi Gematriya’dır.

Kabala, İbrani dilinde “kabul etmek, teslim almak, almak” gibi manalara gelir.

54 haberrevizyon.com Haziran 2013

Gematriya kelime kökeni itibariyle İbranice olmamasına rağmen Hz.Süleyman’ın Mabedinin yıkılışından sonra ortaya çıkmış Musevi sözlü geleneğinde (Rabbanlık) büyük bir yere sahip bir ilim olarak hala kabul görmektedir.


‫בחאב שדע ךצד‬On Bela (Pesah Bayramında Mısırdan Çıkış)-501

Rabbanlığa ait bir takım bayramlar ve dua kitapları dahi belli esaslarda Gematriya göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Musevi sözlü geleneğini tasvip etmeyen iki ana Musevi mezhebi olan Karaim ve Şomronim tarafından sapkınlık ve hurafe olarak kabul edilmektedir. Gematriya köken olarak Yunanca İki kelime olan Geometria ve Grammateia kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Gematriya Sisteminin uygulanması Musevi tarihi boyunca hem çeşitli dinlere yeni ve değişik bir vizyonla kitabı kıraat etme yolunu göstermiştir hem de sözlü geleneğin gelişmesi ve zenginleşmesine neden olmuştur. Tüm olumlu sonuçlarına rağmen Gematriya usulünün

uygulaması sırasında yanlış sonuçlara varanlar tarih boyunca çeşitli dini travmalara da neden olmuşlardır.

Sahte Mesihi hareketler her ortaya çıkışlarında kendilerini bir şekilde kutsal kitaplarla ve kurtuluşla ilişkilendirmek için Gematriya ve Ebced’i kullanmışlardır. Bu tarihimizin en talihsiz olaylardan en bilineni Sabetay Sevi hadisesidir. Genç Sabetay’da halkı ve zamanının bir takım din adamlarını etkilemek ve kendi hareketine katmak için Gematriya usulünü kullanmış, bu sayede kendi ve inananları gözünde haklı nedenler ortaya sunmuştur.

55 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


SAĞLIK “Sünnet bir sağlık olayıdır ve psikoseksüel bir süreçtir. Ailelerin çocuklarının gelecekteki kişilik ve cinsel gelişimleri için sünneti çok dikkate almaları gerekir.” Psikiyatrist Prof. Dr. Arif VERİMLİ

SÜNNET SADECE DİNSEL BİR TÖREN DEĞİL AYNI ZAMANDA PSİKOSEKSÜEL BİR OLAYDIR Sünnetle ilgili yapılacak bir yanlış çocuğun gelecekteki kişiliği, cinsel yaşamı ve cinsel kimlik gelişiminde çok ciddi bir travma etkisi yapabilmektedir.

Ü

lkemizde özellikle okulların tatile girmesiyle birlikte her yıl olduğu gibi bu yıl da sünnet sezonu başladı. Sünnet, ülkemiz insanlarının ciddi törensel geleneklerle sürdürdüğü dinsel bir törendir ancak sünnetin psikoseksüel bir olay olduğu gözden kaçırılmamalıdır. İnsanın psikolojik ve cinsel gelişim evrelerinde 0-1 yaş arası ağızcıl dönem, 1-3 yaş arası anal dönem ve 3-6 yaş arasında da Ödipal dönemdir. Bu dönemler birbirleriyle kesin sınırlarla ayrılmamış olup birbirlerinin içine geçişli dönemlerdir. Bunlar bir kişinin 0-6 yaş arası mutlaka geçirdiği ve geleceğindeki kişilik yapılanması ve cinsel yapılanmasının çok büyük bir oranda oluştuğu dönemdir. Çok fazla ayrıntıya girmek teknik olabilir bu sebeple üzerinde durmak istediğim esas şey; 2-6 yaş arası neden sünnet için doğru bir dönem değildir? 2-6 YAŞ ARASI SÜNNET NEDEN SAKINCALI? Ödipal dönemde çocuk somut olarak cinselliğinin farkına varır. Erkek çocuk cinsel organını tanırken, kız çocuk kendisinde neden bir erkeklik organı olmadığını sorgular. İşte bu dönemde ilerideki sağlıklı cinsel kimlik gelişimi için bu kompleksin çözümlenmesi gerekir. Sağlıklı bir psikoseksüel gelişim için, bu dönemin her iki cinste de travmatize edilmeden atlatılması gerekir. Bu dönemde yapılacak olan sünnet, travma etkisi yaratabilmektedir. Gerçek ile düşü ayıramayan, somut düşünce özelliklerine sahip 56 haberrevizyon.com Haziran 2013

çocuğun bilinçaltında mantık dışı ve ileride yaşamını etkileyebilecek komplekslerin gelişmesine yol açabileceğinden, 2-6 yaş arasını sünnet için doğru bulmuyorum. Sünnet için en doğru yaş 0-1 yaş arası ve 7-9 yaş arasıdır. SÜNNET KIYAFETLERİNE DİKKAT Bir diğer uyarım ise sünnet kıyafetlerinin abartıdan, fantazyadan (kral, prens, padişah kostümleri) seçilmemesidir. Daha şık ve erkeksi bir takım elbise erkek çocuk için daha yapıcı bir ödüldür. Sünnet süresince yapılacak geziler, eğlenceler de motive edicidir ancak sünnetin bir sağlık durumu gibi ele alınması ve çocukla bir yetişkin gibi konuşulması travma etkisi yaratmasını daha kolay engelleyebilir. TOPLU SÜNNET ŞÖLENLERİ Son olarak ise toplu sünnet şölenlerini, çocuğa daha küçücük yaşında bir ayrımcılık yarattığı ve herkesin gözü önünde stadyum gibi alanlarda -ki bu çocuğa kurban bayramını çağrıştırır- yapıldığı için doğru bulmuyorum. Bunun çocuklara değil ailelerine yapılan bir yatırım olduğu açıktır. Oysaki daha sağlıklı olan; bir belediyenin veya bir kurumun, bir doktorla sezonluk anlaşıp, randevu alarak bir klinikte, muayenehanede veya hastanede sünnetlerin gerçekleştirilmesidir. Sünnet bir sağlık olayıdır ve psikoseksüel bir süreçtir. Ailelerin çocuklarının gelecekteki kişilik ve cinsel gelişimleri için sünneti çok dikkate almaları gerekir.


“Circumcision is a health issue and a psychosexual process. Families should be very careful about it for the future personalities and sexual development of their children.”

CIRCUMCISION IS NOT ONLY A RELIGIOUS CEREMONY BUT A PSYCHOSEXUAL CASE Only a mistake during the child’s circumcision may have a very serious traumatic effect on his future personality, sexual life and his sexual identity development.

J

ust like every other year, the season for circumcision in our country has begun along with the beginning of the summer holiday. Circumcision is a traditionally followed religious ceremony with serious rituals however, it should not be overlooked that it is a psychosexual case. When a person’s psychological and sexual development stages are considered; the term between the ages 0-1 is the oral, 1-3 is the anal and 3-6 is the oedipal periods. There is no sharp line between these terms and they are intersectional. These are terms that a person goes through between the ages 0-6 and forms most of the person’s personality and sexual formation. Going into too much detail may stand technical, therefore what I would like to emphasize is the reason why ages 2-6 are not the right periods for circumcision. WHY CIRCUMSICION BETWEEN THE AGES 2-6 IS UNFAVORABLE? During the oedipal period, the child becomes aware of his sexuality concretely. While the male child gets to know his sexual organ, the female child questions why she does not have a penis. Therefore, for a healthy sexual identity development, this complex has to be resolved during this period. For a healthy psychosocial development, this period has to be overcome without traumatizing it for both sexes. Circumcision held during this period may have traumatic effect. Since it may cause illogical complexes which may also subconsciously affect the child who cannot see

the difference between reality and fantasy and has concrete thinking ability in his future life, I do not find circumcision between the ages 2-6 right. The right time for circumcision is between ages 0-1 and 7-9. BEWARE OF CIRCUMSICION COSTUMES Another thing I would like to warn about is that the circumcision costumes should not bear exaggeration or fantasy. (King, prince, sultan costumes) A smarter masculine suit is a more constructive reward for a boy. Trips during the circumcision ceremony and entertaining activities are also motivating but considering circumcision as a health issue and talking to the child as an adult may prevent traumatic effect more easily. COLLECTIVE CIRCUMSICION CELEBRATIONS Finally, I would like to express that I do not find collective circumcision celebrations right since they create discrimination at that very young age of the child and they are held in front of everybody’s eyes such as stadiums which the child recalls of the “Feast of Sacrifice”. This is very clear that it is an investment not for the child but to their families. Yet, what is healthier is a municipality’s or an institution’s contracting with a doctor for a season and holding the circumcision operations at a clinic or a hospital. 57 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


SAĞLIK

Haydar DÜMEN

TÜRK ERK YARIS

Hay Allah, gene böyle oldu

B

ir cinsel eylem, iki kişi arasında yaşanan ve paylaşılan bir olay olduğuna göre, eşlerden birinin herhangi bir olumsuzluğu, ötekinin de cinsel yaşamını olumsuz etkileyeceğinden, birleşmenin bütünlüğü ve mutlu sonla bitimi tehlikeye düşebilir. Bir erkek düşünün ki, daha ilk saniyeler ya da dakikalarda boşalıyor. Kadına ise bu süre yetmiyorsa (ki elbette ki yetmeyecektir) kadın için bu birleşme angarya ve işkenceye dönüşebilir. Çoğu kadın da bu nedenle cinsellikten soğuyabilir. Erkeklerde ise, her seferinde böyle bir kısa süreden sonra boşalmanın getirdiği burukluk, “Hay Allah, gene böyle oldu!” yakınması zamanla erkeklerde de bir komplex oluşturmakta bu da kıskançlık, kendine güvensizlik gibi biçimlerde dışa yansıdığında ailenin salt cinselliği değil öteki ilişkileri de

58 haberrevizyon.com Haziran 2013

bundan yara almaktadır.

Neden Türk erkeklerinde bu oran fazla? Ergenlik ve gençlik yıllarında, kadın ve erkeklerin ilişkilerinin kısıtlı olduğu ülkemizde, erkeklerin 14 yaşında ergenliğe erişmesinden sonra ortalama evlendikleri 24 yaşlarına gelene kadar, 10 yıl cinsel doyum kazanmalarını mastürbasyon oluşturmaktadır. Neredeyse tüm erkekler mastürbasyon yaparken bunu uzun bir zamana yaymak yerine, banyoda tuvalette ya da yatak odalarında yalnız kaldıklarında bu işi bir oldu bittiye getirerek, bu eylemi en fazla 1-2 dakikada bitiriverirler. Bu da onlarda bir koşullanma yaratarak, ritmi ya da bedenin biyolojik saatini ona göre ayarlar ve erken boşalma bünyeye yerleşir.


KEKLERİN İN NERED EYSE SININ BÜ YÜK SORU NU Tedavide

%90 Başarı

Tedavisi Var! Erken boşalmanın tedavisi vardır. Ancak bir süre takibi yani zaman zaman hastanın hekimle buluşması gerekir. Aslında bu tür seanslar hem parasal açıdan, hem de zaman bakımından zordur. Tedavinin ne kadar süreceği de belli olmadığından, birkaç seans sonra olay daha da kilitlenir çünkü kişi sonuçta çaresizliği kabullenir ve umutsuzluğa düşer. Tedavi yöntemimde, benim uyguladığım yöntem şu; bir kereye mahsus olmak üzere, hastayla konuşuyorum. Ona gereken önerilerimi ve reçetemi verdikten sonra kendine ait kod numarasıyla, on beş yirmi günde bir, beni belirlediğim günler ve saatler arasında telefonla arayabileceğini söylüyorum.

“Kişi kendisinin kaptanı oluyor, ben de ona rota çiziyorum.” Telefonlara ben bakıyorum. Asla bir ikinci seansa çağırmıyorum. Çünkü hastayı tanıyorum. Hastanın sorunu çözülene dek telefon yardımıyla, sorun bitene kadar görüşmek koşuluyla süreci takip edip, yüz kişiden doksanında olayın üstesinden geliyorum. Kişi kendisinin kaptanı oluyor, ben de ona rota çiziyorum. Bu konuda ilaçlar kişiden kişiye değişik etkiler yapabiliyor. Birinde yüzde yüz parlak sonuç alırken, başkasında hiç bir yararı olmuyor. Bu durumda telefonla başka ilaç öneriyor veya kombine ediyorum. Kuşkusuz yapması ya da yapmaması gerekenler yanında tedaviye özel teknikler de ekliyorum.

59 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


SPOR

KISIR AMA Onur

BELGE Vanlılar Parislilere niye küskün?! Yaz geldi, böyle oldu. Artık Şampiyonlar belli, Avrupa Kupalarına katılacaklar belli. Geride konuşacak ne kaldı ki? Öyle ya, şikeydi, soyunma odası basmaktı, şuydu, buydu diyerek gerilim yaratarak Türk futbolunun kanını emenler artık kazandıklarını tatilde afiyetle yiyebilirler. Hoş, kendilerine o görevi vererek oraya çıkartanlar, tatil köylerinde de onlara para harcatmazlar ya, neyse... Yeni sezon için birlikte futbolu nasıl lime lime edeceklerinin planlarını yapabilirler. Olsun, onlar öyle hesap yapsınlar, ben Roland Garros’u seyrediyorum bir yandan. Oh, içim açıldı; ne güzellikler varken, bana ne birbirini yiyenler, yalan yere suçlayanlar, şikesi, dopingi doğru çıkanlardan? Ben bu yazıya başlarken Sharapova SuWei Hsieh’i rahatlıkla iki sette geçiverdi. Herhalde, Grand Slam’in hızını almış Paris ayağını gelecek sayıda her yönüyle toparlarız. Orası ayrı. Şimdi diyeceksiniz ki, “Van nire, Paris nire?” Ne bileyim işte. Daha önce bir yerlerde yazdım ve söyledim, belki buradaki yazılara bile yansımıştır. Ekran başında Nadal’ın, Federer’in falan maçını izlerken bir kez daha aklıma geldi. Bir kaç ay önce yerel basın haberi elime geçmiş, çok gülmüştüm. Van amatör kümesinde Parisspor diye bir takım varmış. Başkanı yakınıp duruyor, “bizimle kimse ilgilenmiyor, maddi zorluklar içinde gençlere futbol oynatmaya çalışıyoruz” falan diye. Buraya kadar güzel de sonrası adını unuttuğum başkan iğneyi batırmış ve inanmayacaksınız ama “Parisliler de bize ilgi göstermiyorlar, küstük onlara” deyivermişti. Ah güzel başkanım, anlıyam, şanlıyam, Vanlıyam. Sevsinler senin güzel, temiz, futbol için çarpan kalbini. Orada Sharapovalar, Serena-Venus Williamslar, Azarenkalar falan varken, gözlerine karınca kadar bile görünmezsiniz. Aslında politik olarak işlerine geldiğinde, birden öyle yığınak yaparlar ki, kendinizi dünyanın en önemli insanları zannedersiniz. Sonrası, sonrası işte böyle güzel kardeşler, bizden yine bize hayır var. İlgilenen- ilgilenmeyen Parislilerin canı da sağ olsun. Ne diyem ki, ağam? 60 haberrevizyon.com Haziran 2013

HEYECANLI Ligde şampiyon üst üste ikinci kez Galatasaray olurken, Mersin, Ordu ve İstanbul Belediye küme düştü. Lig tarihinin en düşük performanslı sezonlarından birini yaşadığımız bu sezonda şampiyon, 2.09 puan ortalamasıyla zirvede yer aldı.

S

por Toto Süper Lig 2012-2013 sezonu sona erdi. Şampiyon üst üste ikinci kez Galatasaray olurken, bir alt lige düşen takımlar Mersin, Ordu ve son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye oldu. Lig tarihinin en düşük performanslı sezonlarından birini yaşadığımız sezonda şampiyon Galatasaray, 2.09 puan ortalamasıyla ligi zirvede bitirdi. Çok farklı skorlu maçların olmadığı bu sezonda, maçların yüzde 22.5’i 1-0 ve 1-1’lik sonuçlarla bitti. Bu istatistiklere rağmen heyecan dolu bir lig yaşadık. Şampiyon 3 hafta kala belli oldu. Belki de Galatasaray Real Madrid’i eleseydi son hafta bile belli olabilirdi. Çünkü Fenerbahçe Avrupa Ligi yarı finaline kadar çıkmış, zorlu Benfica maçları öncesi ligde sıkıntı yaşamıştı. Bunu değerlendiren Sarı-Kırmızılı takım da zirveye çıktı. Ligin dibinde düşen takım son hafta belli oldu. Bitime 3 hafta kala 6 takımın da aday olduğu düşme potasında İstanbul Belediye lige veda etti. Avrupa kupalarına katılma yarışında Beşiktaş, Bursa, Kayseri ve Kasımpaşa müthiş bir yarışın içine girdi. 2013-2014 futbol sezonunda ülkemizi Avrupa’da temsil edecek takımlar şu şekilde oluştu; Şampiyon Galatasaray direkt Şampiyonlar Ligi gruplarına, ikinci Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi 3. Ön Elemesi’ne, üçüncü Beşiktaş Avrupa Ligi play-off turuna, dördün-

cü Bursaspor Avrupa Ligi 2. Ön Elemesi’ne, Türkiye Kupası’nda final oynayan Trabzonspor da Avrupa Ligi 3. Ön Elemesi’ne kaldı. Kısaca takımlara bakacak olursak özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe’nin hem Avrupa’da iyi gitmesi, hem de ligin zirvesinde yer almaları kuşkusuz en dikkat çeken performanslardı. Bu iki güzide kulüp aralarındaki tatlı rekabeti futbola yansıtınca bu sezon bir çeyrek, bir de yarı final gördük ki, bu pek alışkın olduğumuz bir durum değildi.

Burak mı, Ronaldo mu? Şampiyon Galatasaray’dan başlayalım. Sezonun başında Ujfalusi’nin sakatlanmasıyla stoper krizi yaşayan Sarı-Kırmızılılar, G. Antep’ten aldığı Dany ile beraber genç Semih tüm sezonu idare edip, zaman zaman da Gökhan Zan’ı kullandı. Devre arasında gelen Cris, sezon bitmeden gönderildi. Trabzonspor’dan alınan gol makinesi Burak Yılmaz’ın Selçuk’la olan uyum ve arkadaşlığının sahaya olumlu yansıyacağını tahmin ediyorduk ama Burak’ın Cristiano Ronaldo’yu geçebileceğini hiç düşünmüyorduk. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde zoru başararak son 3 maçını da kazanıp en iyi 16 takım arasına kalmasını kuşkusuz Burak Yılmaz’a borçlu.


Yıldız oyuncu takımının Şampiyonlar Ligi’nde attığı 14 golün 8’ine imza atarak krallıkta kısa bir süre de olsa Ronaldo’yu saf dışı bıraktı. Zaten oturmuş, dinamik bir kadroya sahip Sarı-Kırmızılılara devre arasında da Sneijder, Drogba gibi yıldız isimler gelince Süper Lig’i zirvede bitirmek çok zor olmadı.

Bir dahaki sefere…

Fenerbahçe ise tarihinde unutamayacağı bir sezonu geride bıraktı desek yalan olmaz. UEFA Avrupa Ligi’nde yarı final oynayarak finali kıp payı kaçıran Sarı-Lacivertliler, ligde Şampiyonlar Ligi vizesini, üstüne bir de Türkiye Kupası’nı aldı. Üstelik bir sezon boyunca 64’le en fazla maç yapan Türk takımı oldu. İki sezon

önce 3 Temmuz kriziyle sarsılan ancak yıkılmayan Sarı-Lacivertliler, bu sefer de Alex kriziyle lige başladı. Bu yüzden belki de şampiyonluğa mal olacak puanlar kaybettiler ancak, Aykut Kocaman’ın istediği oyun tarzını benimseyip tarihinde ilk kez Avrupa’da yarı final oynadılar. Yeni sezona kriz yaşamadan ve bir kaç takviyeyle Fenerbahçe yine 3 kulvarda zirvenin en önemli adaylarından olacaktır.

Borç yiğidin kamçısıdır! 600 milyon dolar… İnanılmaz bir rakam. Bir an olsun kendinizi bu paraya sahip hissedin. Nasıl ama heyecanlandırıcı değil mi? Peki ya bu kadar borcunuz olsa! İşte bu hiç iyi olmazdı. Ben bu borcu

olan bir takım tanıyorum. Hem de ülkemizin en köklü kulüplerinden, başarıdan başarıya koşmuş Beşiktaş. Bu noktaya nasıl geldi; uzun uzun tartışılır. Herkes suçu başkasına atıyor. Olan oldu, artık bunu azaltıp eski günlere dönme zamanı. Fikret Orman başkanlığa seçilir seçilmez bu borcu azaltabilmek adına hızlı bir şekilde çalışmalarına başladı. ‘Feda’ kampanyası adı altında vasatın biraz üstü bir Anadolu takımı bütçesiyle yola çıktı. Ligi üçüncü bitirerek Avrupa vizesi aldılar. Ama Samet Aybaba’yı başarısız diye gönderdiler. Örnek verecek olursak, yaklaşık bu bütçeyle takım kuran Gaziantepspor, ligi üçüncü bitirip Avrupa kupasına gitseydi, başkan, hocasının elinden öperdi herhalde. Fırat KORSAN

61 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


ASTROLOJİ ASTROLOG EGEMEN TÖRELİ

astroloji

KOÇ

BOĞA

İKİZLER

Hızlı, koşturmalı ama sevimli günler var. Yorulmadan her yere yetişecek, yollarda iş ve tatil fırsatını bir arada değerlendireceksiniz. Geçen ay devreden yarım işler kafanızı kurcalayabilir. Mükemmeliyetçi ruh her şeye bahane bulabilir. Tepkiler olsa da yumuşak ifadeler etrafını şaşırtacak; pamuk gibi keyifli bir ay, güzel heyecanlar ve ilişkiler var. NOVA GÜNLERİ: 5-13 Haziran günleri karşılaşma, bir yerde denk gelme ve sevinçli iç heyecanlarınızla sizi başka alemlere taşıyacak. Sağlıkta ihmal edilmeŞANSmesi gereken konular var; üstüne düşmelisiniz. Keyif yapacak, çok fazla her şeyi umursamaz hale geleceksiniz. Bu ay itibari ile sizi daha mutlu görecek etrafınızdakiler…

İş ağırlıklı değişik proje ve planlara ortak olacak, güzel çıkışlar yapacak ve takdir toplayacaksınız. Seyahatler başlıyor. Çok oturdunuz çünkü. Kıpırdanma, hareketlenme zamanı. Eski, güzel, çok gezdiğiniz günlere geri dönüş başlıyor. Sizdeki enerji, finansal konularda hızlı, aktif ve girişimci olmanız gerektiği anlamına gelse de, yatırımlarınız, kazancınız ve yeteneklerinizin değerlendirilmesi konusunda eskiyle alakalı işlerinizi halletmeniz, yeni girişimler için planlarınızı tekrar gözden geçirmeniz ve önünüze çıkabilecek fırsatları iyice düşünerek hangisinin sizin için daha yararlı olduğunu düşünerek karar vermeniz gerek. NOVA GÜNLERİ: 12-23 Haziran. Işıltınız harika.

Güzel günler, doğum günlerinizle doğru orantılı olarak devam ediyor. Zirve yolu işlerde kendini gösterecek, para önem kazanacak ve alacak verecek ilişkilerinde sorunlar olsa da kolay yoldan çözülecektir. Aynı anda iki kişi arasında tercih yapmanız gerekebilir veya ister istemez karşılaştırmada bulunursunuz. O böyle davranıyor, öbürü ise şöyle gibi. Siz bu süreçte ciddi bir karar alsanız bile, sonra yanlış olduğunu fark edebilirsiniz. Jüpiter torpili mantık gücünüzü muhakkak devrede tutar. Bu dönem keyifli, sıkıntılarınızdan kurtulacağınız, değişik insanlar tanıyacağınız günler. NOVA GÜNLERİ: 11-20 Haziran; şanslısınız.

YENGEÇ

ASLAN

BAŞAK

Bu ay hızlı ve kaliteli günler var ; her burç mensubu belirli bir dönem zorlanır, belirli bir dönem sonra aydınlığa kavuşur. Bunların hepsi insana dair gelişmelerdir. Sizler için de içsel açıdan arınma süreci olacak günler var. Kendi kendinizi keşfettiğiniz, yeniden sevmeye başladığınız, birçok konuda ruhsal zenginliğe kavuşacağınız zaman dilimindesiniz. NOVA GÜNLERİ: 29Mayıs - 28 Haziran arası karşınıza çıkabilecek fırsatları değerlendirmekten ziyade mercek altına alarak düşünmek en faydalısıdır. Bu arada eskiden beri devam eden sorunlarınız varsa, bunları geri harekette çözebilmeniz için öncelikle iyi düşünmeli, iyi bir planlama yapmalı ve ondan sonra yürürlüğe koymalısınız.

Çok bunaldınız; yürekte sıkıntılar bardakları taşırdı ama artık nefes ve eski ışıltınıza kavuşma zamanı geldi. Yaz ayları ayrı bir güzellik katacak, gezegeniniz Güneş sizin üstünüzde parlayacak. Bu dönemde, ortak hedefler içinde olduğunuz dostlarınızla bir araya gelerek çalışmalarda bulunabilir veya üstünde çalıştığınız konuların eksiklerini tamamlayabilir ve bunları bir bütün haline getirerek, NOVA GÜNLERİ olan 26 Haziran sonrası yürürlüğe koyabilmek için güç kazanabilirsiniz. Başarılı sonuçlar elde edeceksiniz. Eski güzel günler, hatta yenilenmiş hali ile karşınızda olacak ve ilgi size büyük enerji verecek. Bu ay toparlanacak, büyük adımlar atacaksınız.

Bu ay yeni arkadaşlıklar kuracak ve yeni çevre edineceksiniz. Arzularınızın gerçekleşmesi için yapmanız gereken, kendinize olan güven duygunuzu kaybetmeden, hayallerinizle beklentilerinizin altını kalın bir çizgiyle çekmek, kendinizi ve yaşamınızı düzenlemek, bundan sonrasında daha mutlu ve refah bir hayat sürmek için geri hareketi zihinsel yönden bir mola olarak görerek değerlendirmektir. İşlerde yoğun günler sizi kendinizden uzaklaştırdı. Aşkta boş kalpler; hazır olun biri geliyor size doğru. NOVA GÜNLERİ: 17-25 Haziran. İçiniz kıpır kıpır olacak ve para bolluğu rahatlatacak.

62 haberrevizyon.com Haziran 2013


BURÇLARIN EFENDİSİ’NDEN

Haziran Burç Yorumları

TERAZİ

AKREP

YAY

Bu ay gönül ilişkilerinde mantıklı düşünmeyi de elden bırakmayınız. Kafanızın içi karışsa da, hatta karşınızdaki kişi aklınızı başınızdan alsa da, ciddi anlamda bir şeyler yaşamak için erken olduğunu biliniz. Ayrıca bu dönemde karşılaşacağınız insanlar iki yönlü davranabilir, karar verdiğiniz konu iki şık içerebilir, bir olay iki yönde ilerleyebilir. Bunların bilincinde olarak hareket etmeniz faydalıdır. İşlerinizde adım atarken zarar olasılığı aklınızdan çıkmasın ki sağlam ve tedbirli adımlar atınız. NOVA GÜNLERİ: 9-18 Haziran. Duygusallık size güzel kapılar açacak, iş ile birleşecek ve farklı olacaksınız. Bunu da etrafa güzel yansıtacaksınız.

İş zamanı istemesen başka şeyler hayal etsen de işlerde yoğun ama o kadar keyifli bir ay olacak. Ödülü ay sonu tatil ile size geri dönecek. Boş olan kalpler ay ortasına kadar sessizlikte devam edecek. Ara sıra isyanlar olsa da unutmayın; her işte bir hayır vardır ama durup durup turnayı gözünden vuracak sizlersiniz. NOVA GÜNLERİ: 18-29 Haziran. Bu günler fırsatları da beraberinde getirecek. Yeter ki değerlendiriniz. Aile ile kopuk olan ilişkilerde güzel adımlar onları memnun edecek ve size karşı bereketli yaklaşımlar, destekler ve yardımlarda bulunacaklar. Kalabalıklar, gezmeler, eğlence hızla ilerlerken işler aksamayacak ve siz kendi performansınıza şaşıracaksınız. Etrafınızdan gelecek uyarı önerilerini kayda almayacak ve geçiştireceksiniz.

Para odaklı bir ay ve hızlı işlerle geçecek günler... İş hayatınızda yıldızlar size bazı noktalara özellikle dikkat etmeniz gerektiğinin işaretini verecek . Gerçek kimliğinizi dış dünyadan soyutlamadan girişimde bulunmaya çalışacağınız konuları mercek altına almalı, uzun süredir üstünde durduğunuz proje, plan ve fikirlerinizi karşınıza uygun bir fırsat çıkıyorsa değerlendirmelisiniz. Yeni teklif veya olanakları ise uygulama altına almadan önce iyi düşünmeli, araştırmalı ve gerçekliği hususunda emin olmalıaınız. Aşk eski günlerden uzakta olacak. Farklılaştınız uzun süreli ilişkilerde bile tavrınız değişti. Sıkılgan ruhunuz özgür hareket etmenizi sağlayacak. NOVA GÜNLERİ: 11-23 Haziran. Beklenen paralar geliyor.

OĞLAK

KOVA

BALIK

Gözünüz açılacak ve Haziran ayına farklı düşüncelerle başlayacaksınız. Geçen aylar sıkıldınız, içinize attınız ve adeta şiştiniz. Şimdi bu ay, yarım kalan tüm işlerin bitirilmesi, yeni planlamaların yapılması, organize işlerin yoluna koyulması, birlikte çalıştığınız insanlarla sorunların sona ermesi, yakın insan ilişkilerinde hizmet olgusu içinde hareket edilmesi adına sizi destekleyicidir. Oluşan gecikmelerin, sizin açınızdan yararlı olması adına düzenlemeler olarak görerek, rutin işlerinizi aksatmadan sabırla beklerseniz, bu dönemin sonunda ilginç teklifler, yeni iş olanakları elde edebilir, yaşamınızı yeniden düzenleyebilirsiniz. NOVA GÜNLERİ: 1220 Haziran. Yeni kararlar alınacak ani çıkışlar şaşırtacak.

Sevgili Kova Burçları, 26 Haziran tarihine kadar başta aşk hayatınız olmak üzere, tiyatro, gösteri dünyası, eğlence hayatınız gibi kendinizi sosyal hayatın içinde güçlü bir şekilde ifade edebilmeniz adına gözden geçireceğiniz, yaratıcı gücünüzün ortaya çıkması adına düzenlemelerde bulunacağınız bir dönem. Bu süreçte aşk hayatınızla ilgili konularda etkili olacak Venüs gezegeninden yararlanırken, birlikte olduğunuz kişiyi algılama gücünüzün etkisi sayesinde çok daha iyi tanıyabilecek, kendinizce yapacağınız düzenlemeler sonucunda daha sağlıklı bir aşk yaşamak için yeni kararlar alacak ve bunları geri hareket sonrasında yürürlüğe koyabileceksiniz. NOVA GÜNLERİ: 13-26 Haziran. Değişimler var.

Duygularınızı bir oya gibi işleyeceğiniz bu Ay, aşkın teninizdeki yansıması, size ayrı bir canlılık, yaşama sevinci ve fiziksel açıdan taze bir görünüm sunacaktır. İşte bütün bu güçlü enerjiler altında aşk yüreğinizde alevlenirken, aşkı yüreğinizde ihtirasla sarıp sarmalarken, yüzünüzdeki o tatlı gülümseyiş kapılar açacak işlerinize yaratıcılığınıza yansıyacaktır. NOVA GÜNLERİ: 15-25 Haziran yeni buluşlar farkındalıklar ile birleşince harika eserler ve fikirler ortaya çıkacak, siz takdir göreceksiniz. Kenara çekilmiş, bastırılmış halinizden eser kalmayacak; atılgan ve girişken olacaksınız. Bu ay yanılmanız, birileri tarafından duygusal yaralar almanız, kendinizi mutsuz hissetmeniz mümkün değildir. 63 Haziran 2013

haberrevizyon.tv


ADRESİNİZE GELSİN Tarafsızlık, bağımsızlık ve gerçeğin temel ilke olarak kabul edildiği, profesyonel yaklaşımıyla aylık olarak yayımlanan, ulusal ve uluslararası dağıtımı gerçekleştirilen Haber Revizyon Aylık Haber Dergisi, ulusal medyanın bir üyesidir. Haber Revizyon okurlarının önceliği tarafsız, çarpıcı ve gerçek haberleri aylık olarak okumak olacaktır. Haber Revizyon News Magazine, where objectivity, independence and reality are held as core principles is a member of the national media published monthly and delivered nationally and internationally with a professional approach. The privilege of Haber Revizyon readers will be reading objective, striking and real news reviewing the monthly agenda.

ABONELİK FORMU / SUBSCRIPTION FORM AD:

NAME:

SOYAD:

LAST NAME:

MESLEK: OCCUPATION:

Şahin MENGÜ

D. TARİHİ:

“Kürdistan’ın En Önemli Ayağı Türkiye’dir.”

Sunay AKIN

Aşkın semti neresi mi?

DATE of BIRTH:

Prof. Dr. Haydar DÜMEN

VAGİNİSMUS NEDİR? TEDAVİSİ VAR MIDIR?

ADRES: ADDRESS:

ŞUBAT 2013 SAYI: 5 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv

POSTA KODU:

Freedom in your hands!

FRANSA MALİ’DE DİĞERLERİ NEREDE?

ZIP/ POSTAL CODE:

GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?

İLÇE: REGION:

FİYAT:

10 KKTC:

www.haberrevizyon.com Başkan: Freedom in your hands! www.haberrevizyon.tv “SAVAŞ ÇIĞLIKLARI ATILDIKÇA ALTIN YÜKSELİR” OCAK 2013 SAYI: 4

İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU

Kan, Toprak, İnsan OUR DUTY IS TO SERVE HUMANITY

CITY:

BUGÜN 33.GÜN

TELEFON:

HİÇ MÜLTECİ OLDUN MU?

TELEPHONE:

FAKS:

Have You Ever Been a Refugee?

FAX:

İstanbul Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Nazır ŞENTÜRK Röportaj

The Unopened Door of the EU M. Metin YILGÖR

E-MAIL:

FİYAT:

10 KKTC:

11,5

Avrupa’ya En Yakın Mezarımız Sunay AKIN Sanatıma Dokunma! Sefa ZENGİN Cem Vakfı Firuzköy Şubesi Başkanı:

DEVLETİ YÖNETENLER VEBALDE GEZİYORLAR

Kadının Düzensiz Yeri

AB’nin Açılmayan Kapısı

Sevginde sebep arama!

KONTROLSÜZ ZAMANIN

E-MAIL:

İSRAİL’DE SEÇİM 2013

11,5

EQUALITY AT WORK ERCÜMENTPLATFORM YÜCELER GÖREVİMİZ KIRMIZI İPİNHİZMET GİZEMİ İNSANLIĞA

İL:

Rafael SADİ

Çağın Zorunluluğu İNOVASYON KONTROLSÜZ BEDENLERİ

T.C. KİMLİK NO: ID NUMBER:

( Abonelik onayı ile fatura kesim için gereklidir. ) ( Required for invoicing after subscription )

3 AYLIK ABONELİK

30

+ KDV

6 AYLIK ABONELİK

55

+ KDV

SUBSCRIPTION FOR 3 MONTHS SUBSCRIPTION FOR 6 MONTHS

LÜTFEN DERGİMİZİN AYLIK SAYISINDAN KAÇ KOPYA İSTEDİĞİNİZİ YAZINIZ.

VAT

PLEASE WRITE HOW MANY COPIES OF THE SAME ISSUE YOU WISH TO BUY.

VAT

12 AYLIK ABONELİK 100 + KDV

SUBSCRIPTION FOR 12 MONTHS

VAT

KARGO BEDELSİZDİR

NO CHARGE FOR DELIVERY

ABONELİK BİLGİ FORMU TARAFIMIZA ULAŞTIKTAN SONRA MÜŞTERİ HİZMETLERİMİZ SİZİNLE İLETİŞİME GEÇECEKTİR. Haber Revizyon Customer Services will be contacting you after the submission of this form.

FORMU EKSİKSİZ DOLDURDUKTAN SONRA, AŞAĞIDAKİ ADRESE POSTALAYINIZ. PLEASE COMPLETE THE FORM ABOVE AND MAIL IT TO THE ADDRESS BELOW.

HÜRRİYET BULVARI ATS PLAZA NO:129 BEYLİKDÜZÜ - İSTANBUL

DİLERSENİZ www.haberrevizyon.com ADRESİNDEKİ ÜYELİK BİLGİ FORMUNU DOLDURABİLİRSİNİZ. YOU MAY ALSO COMPLETE THIS FORM ONLINE at www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.tv

0212 875 5 880

ADET COPIES

İMZA

SIGNATURE




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.