Haber Revizyon Dergisi Kasım 2013

Page 1


Ayda 25TL ile bir çocuğu okul öncesi eğitimine kavuşturun Erken çocukluk gelişimi kavramının “Çocuk hakları”nın gündemine her geçen gün daha fazla yerleştiğini görüyoruz. Çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminde anaokullarının işlevi yadsınamaz. Gelin, hiçbir çocuğumuzu açıkta bırakmadan, bütün çocuklarımıza “hayata eşit koşullarla başlama hakkı”nı tanıyalım. Daha yaşamlarının başında eksikli kalmasınlar. Onları anaokullarına kavuşturalım. Tıpkı kendi yakınlarımız gibi. Çocuklarımızdan bu “can suyu”nu esirgemeyelim. Ayda 25 TL/yılda 300 TL bir yoksul çocuğa bu konuda büyük destek olacak. Var olun!

UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi Kıvanç TATLITUĞ

Okul Öncesi Eğitiminin Güçlendirilmesi UNICEF’in Türkiye’deki önceliklerinden biri. “Çocuk başına aylık 25TL / yılda toplam 300TL” katkı ile 10 pilot ilin 3’er ilçesinde çocuklarımızı anaokullarına kavuşturuyoruz. Hedef binlerce çocuk.


İŞ’TE TEKNOLOJİ HAMLESİ’NE KATILIN, ÇAĞI YAKALAYIN!

Bundan böyle büyük küçük tüm işletmeler ihtiyaçlarına uygun beş farklı alanda oluşturulan teknoloji çözümleriyle gelişecek, büyüyecek.

Bilgi için TEKNOLOJI yazın 2222’ye gönderin.

turkcell.com.tr/kurumsal Sabit telekom ve bulut hizmetleri Turkcell Superonline tarafından verilmektedir.


KÜNYE İmtiyaz Sahibi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü R. Aytekin TÜRKER Proje Yönetmeni Halil PETEK

Grafik Tasarım ATS Graphic Design Studio Halkla İlişkiler Merve PETEK

NİSAN www.h 2013 SAY www.h aberrev I: 7 aberrev izyon.co m izyo n.tv

Bak an F Lok at man ma ŞA AYV H A, H İN alit E RG

Onla

rlayd

Reklam Yönetimi Gülbin SERTOĞLU Yiğit ORHUN

ENÇ

GEN

Ayıp mEı?LEV İhtiyaç m Günah mı? ı?

Hukuk Danışmanı Av. Zihni Levent DURAK Av. Mevlüt AYDIN

Değişim

tarih

i

mezten gizlenen arl ik

Muhasebe ve Finans Turan ALPTEKİ Sevilay BALCI

GÜ FA

Kora

ortaj

Kadı

/ Inte ÜRKL ER rv çlü TÜ iew

n Gü

RKİY

?

Siyoni

IND

SI

N

zm ve

N

A

11,5

yÖ ZT

Röp

10 KKT C:

Proje UTLU Hibe BSizden izden

Rafa SADİ el

RK

MI

Hüsebul Valisi yin A vni M

Güçlü

Dr. Ha

Cinsi ydar DÜ yet MEN

FİYA T:

İstan

ı...

E

Erdoğa

n

Su na y AK Ege Vapu IN Salın ru’nun cağı

Şahin

ME

Dem NG okra Ü Tem sin Özgü inatı in r Ba sın

Operasyon Caner BERDİCİ

Danışma Kurulu Cahit ÜLKÜ Erol CANDABAKOĞLU Alaaddin SİNAN İsmail Ahmet ORHUN Mustafa DURDUDİLER Mustafa KESKİN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Aydın ÇELİK Şahin MENGÜ Lokman AYVA

Katkıda Bulunanlar Bekir KAPLAN Cahit ÜLKÜ Lokman AYVA Şahin MENGÜ Sunay AKIN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Dr. Haydar DÜMEN İsmail Ahmet ORHUN M. Metin YILGÖR Onur BELGE Murat AKTÜRK Yüksel GÜLEÇ Prof. Dr. Vecdet ÖZ Dr. Yavuz DİZDAR Ahmet GÜNEŞTEKİN Avraham İŞCEN Egemen TÖRELİ Yahya ARIKAN Prof. Dr. Mehmet TEKELİOĞLU İstanbul Valiliği

Bölge Haber Temsilcileri KKTC: Murat CEYLAN Güney Doğu Anadolu: İbrahim H. KARACA Ege: Ülkü AKTAŞ Karadeniz: Şükrü YAVUZ Avrupa: Reha ERUS

GÖRÜŞ VE

YORUMLARINIZI

PAYLAŞIN

Haber Revizyon Dergisinde okuduklarınızla ilgili görüş ve yorumlarınızı gönderin.

ARAŞTIRMANIZI DENEYİMİNİZİ PAYLAŞIN

Yaptığınız çalışmalarda elde ettiğiniz sonuçları veya deneyimlerinizi paylaşın.

HABERİNİZİ PAYLAŞIN Gönüllü habercimiz olup haberlerinizi gönderin, haberinizden herkesin haberi olsun.

İngilizce tercümelerimiz sözleşmeli yeminli tercüman tarafından yapılmaktadır. İletişim Çözümleri www.coordination.tv

Baskı Dünya ‘Globus’ Basımevi 100. Yıl Mah. Bağcılar - İSTANBUL Tel: 0212 440 28 78 Dağıtım: DÜNYA SÜPER DAĞITIM Çözüm Ortağımız ATS Elektronik Güvenlik Sistemleri San. Tic. ve Ltd. Şti. www.ats.gen.tr Yayın Türü Ulusal, Süreli, Aylık Yönetim Yeri Hürriyet Bulvarı ATS Plaza No:129 Beylikdüzü / İstanbul İletişim 0212 875 5 880 – 0544 875 5 880 haber@haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com

haber@haberrevizyon.com

@Haberrevizyon /haber.revizyon Haber Revizyon Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Haber Revizyon Dergisi’nin tüm hakları R. Aytekin TÜRKER’e aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. Makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarlarına aittir. Yazılı izin alınmadan, kaynak gösterilse dahi kullanılamaz.

BASIN HÜRDÜR, SANSÜR EDİLEMEZ.

ISSN 1304 - 8813


E ditör’den Merhaba,

Hello,

Aklın, kuvvetin ve güzelliğin aynı anda bizim benliğimize hediye edilmesi bir tesadüf olamaz. Benliğimizin kazandığı bu güzel hediyeleri kullanarak biçimlendirmemiz için de dünyamız gibi güzel, anlamlı, bereketini içinde gizemleriyle saklayan üzeri toprakla örtülü bir hediye daha yanında yaşam sürecini tamamlayabilmemiz için verilmiştir.

It can not be a coincidence that mind, power and beauty are granted to us all at the same time. And one more gift like our world which is beautiful, meaningful, keeps its abundance in it with its mysteries, is covered by soil has been granted to us in order to complete our course of life and to use and form such beautiful gifts.

Bize ise sadece var edilmiş olan bu güzelliklere inanmak, korumak, ve gelecek nesillerin yaşam kalitesini yükseltmeleri huzurun, sağlığın ve mutluluğun daima devam edeceği hale getirerek ve şekillendirilmiş toprağa sahip çıkarak korumak düşmektedir. Bazen ne yazık ki var olduğumuz toprağa dahi zarar vererek yaşıyoruz. Bu zararın farkında olmadığımızı, bazen de ufak özür gösterileri ile yenileme gibi gözüken aslında toprağı yaralayan ve tekrar iyileşemeyecek kadar kötü bir duruma düşmesini sağlıyoruz. Kin, nefret ve kötüleştirilmiş huylarımızdan kurtularak hareket etmeyi öğrenmeliyiz. Peki var olduğumuz toprağa geri dönüşümüz bir gerçekse ebedi uykuya dalacağımız, var oluşumuzun en önemli sembollerinden olan toprağımıza neden değer vermiyoruz? Acı içinde uykuya dalmak farklı, değerlerimiz ve şekillendirmemiz eşit olmalı. Toprakla gelen güzellik, toprakla yok olacaktır… Toprağımıza sahip çıkalım. Şekil verirken değer verelim. Güzellik tohumlarını attıkça sevgi ağaçları ölümsüzleşecektir.

And we should just believe, protect these beauties created and help the next generations to increase their life quality and sustain the peace, health and happiness and protect the shaped earth. Unfortunately, sometimes we even damage the earth on which we exist. And we seem unaware of this damage, and sometimes we make small apology shows which seem as renewal, but in fact we cause the earth to be injured in a way that it can not be recovered again. We should learn behaving getting rid of grudge, hatred and our bad habits. So, if it is a fact that we will return to the soil from which we exist, why don’t we value our soil in which we will have our eternal rest, and which is one of the most important symbols of our existence? It is different to sink into sleep in pain, our values and shaping should be equal. Beauty which comes with soil will disappear with soil… Let’s protect our soil. Let’s value while shaping. As long as beauty spreads its seeds, love trees will become eternal.

R. Aytekin Türker


CONTENTS İÇİNDEKİLER

@Haberrevizyon /haber.revizyon

GÜZEL ŞEHRİN GÜZEL İNSANLARI

6

İstanbul Valisi Hüseyin Avni MUTLU EYLÜL YOĞUN GEÇTİ, EKİM SÜRPRİZLERLE DOLU

8

Prof. Dr. Mehmet TEKELİOĞLU

Bekir KAPLAN

TİM ve DÜNYA BANKASI

10

Mehmet BÜYÜKEKŞİ GELİN GEÇEN YÜZYILDAN KURTULALIM

20

Röportaj / Interview

30

Lokman AYVA

22

devrimin sesi VOICE OF REVOLUTION Sunay AKIN

26

osmanlı öncesi anadolu’su üzerine sohbetler 3

Cahit ÜLKÜ

kürt sorunu

Ahmet GÜNEŞTEKİN

34

İSMMMO BAŞKANI YAHYA ARIKAN

Röportaj / Interview

42

YENİ DÜNYA DÜZENİ

Prof. Dr. Vecdet ÖZ


N

B M OVE

3 1 0 2 R E

KASIM 2013

12 ISLAMOFOBİ ISLAMOPHOBIA

50

1071

Murat AKTÜRK

54

DÜŞÜNCEYİ KALIPTAN KURTARMAK

Dr. Yavuz DİZDAR

56

NE KADAR PANİKSİNİZ Prof. Dr. Arif VERİMLİ

58

44

TACİZOFOBİ Dr. Haydar DÜMEN

FENERBAHÇE Şahin MENGÜ

46

AY AYAKTA GEMİCİ YATAKTA

İsmail Ahmet ORHUN

48 Yüksel GÜLEÇ

YENİ KÖPRÜLER KURMAK

60

ESKRİM

62

AYLIK BURÇ YORUMLARI

Astrolog Egemen TÖRELİ


Bakış

Güzel Şehrin, Güzel İnsanları

İstanbul Valisi Hüseyin Avni MUTLU Sizler, ihtiramı hak edecek kadar özelsiniz. Zira siz, İstanbul gibi bir dünya şehrinin atar damarlarısınız. Memleketin kalbi burada atmakta, nabzı burada tutulmaktadır. İstanbul, bu cennet vatanın adeta bir izdüşümüdür. Hatta dünyanın her yerinden farklı insan topluluklarına bile rastlayabilirsiniz. Çünkü bu eşsiz mekân tarihi kimliği ve misyonuyla her rengi, her ırkı ve her düşünceyi bağrına basmıştır. Bu kutsal topraklar ahlak ve faziletin yuvası olmuş, insani değerler bu topraklarda hayat bulmuştur. Burada tesis edilen hak ve adalet anlayışı, ezilen milletlerin rüyası olmuş, sevgi ve hoşgörü adına bir arada yaşama kültürü bu topraklarda yeşermiştir. Öyle ki bu topraklar, insan onuruna uygun bir hayat anlayışının mektebi haline gelmiş ve bu mektep, modern dünyanın ilham kaynağı olmuştur. İstiklal Şairimiz’in ifadesiyle, medeniyet bizde anlamını bulmuştur.

“İstanbul, bu cennet vatanın adeta bir izdüşümüdür”

6 haberrevizyon.com Kasım 2013

İlahi takdir gereği dünyanın geçirdiği sosyal ve siyasal çalkantı,bizi en önlerden en arkalara kadar attı. Ama hamdolsun ki içimizdeki bu inanç sayesinde yeniden ayağa kalktık. Ve bu inanç sayesinde yeniden olmamız gereken yere yaklaştık.


GÜZEL ŞEHRİN GÜZEL İNSANLARI Birliğimiz dirliğimizi, dirliğimiz ise diriliğimizi tetikledi. Şehit ve gazilerimizin kanları, kurumakta olan koca bir çınarın köklerine indi. Rahmet damlaları bu asil köklere temas edince yeniden filiz verdi. Bu filiz öyle sessiz ve sedasız büyüdü ki, görenler hayret etti. Sizler, bu mirası gözünüzün nuru gibi koruyup buralara getirdiniz. Ortaya koyduğunuz bu samimiyet, cesaretimizi kamçıladı. Bu emanet bilinciniz, gelecek arayışına olan umudumuzu artırdı. Yükselmekte olan ulvi bir bayrak içimizde ve dışımızda olan birilerini ürkütebilir, korkutabilir. İç ve dış mihraklar bunu engellemek için geçmişte yaptıkları gibi, aramıza ayrılık tohumları atarak birbirimize düşürmek isteyebilir. Bu, onlardan beklenen bir şeydir ve bu tavır kendileri için anlaşılabilir. Ancak inanıyorum ki içimizdeki birlik ve beraberlik ruhu, bu oyunu bozacaktır. Bu nedenle doğru tarafa bakmalı, kuklayı değil, kuklacıyı görmeliyiz. Kuvvetimizi aynı yere akıtarak potansiyel enerjiye dönüştürmeliyiz. Birbirimize sımsıkı sarılarak, yolculuk yaptığımız bu geminin çürümüş ve açılmış yerlerini, hep birlikte onarmalıyız. Başka alternatifimiz yok, gidecek başka bir yerimiz de…

“İnancımız sayesinde yeniden olmamız gereken yere yaklaştık”

7 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Eylül Yoğun Geçti, Ekim Sürprizlerle Dolu

Eylül Yoğun Geçti Ekim Sürprizlerle Dolu Bekir KAPLAN Eylül ayı içinde gerek İstanbul Ajansı, gerekse Radyo İstanbul olarak inanılmaz bir yoğunluk yaşadık. Siirt Valiliği’nin davetlisi olarak gittiğimiz Siirt’te, İstanbul Ajansı çok faydalı işler yaptı. Her gün iki farklı programla Siirt’ten İstanbul’a, Türkiye’ye seslendik. Bizim için ilk olan bu çalışma, Siirtli vatandaşların da beğenisini fazlasıyla kazandı. Hele İstanbul’dan Siirt’e misafir olarak gidenlerin tepkilerini söylemeye bile gerek yok :) İstanbul Ajansı yeni dönem hazırlıklarını tamamladı. Yeni dönemde okuyucu ve dinleyicilerimizi bazı yenilikler ile buluşturmak istedik ve bunun için çok çalıştık. Öncelikle; okuyucularımız 148 bin indirilme rakamına ulaşan İstanbul Ajansı Tablet Gazetesi’nin Ekim sayısını, App Store ve Google Play’dan sonra Iphone cihazlarından da indirebilecek. Yine akıllı telefonların birçoğundan indirilebilen Radyo İstanbul, dinleyicisine Black Berry’den de ulaşma imkanı sunacak. Bir defa daha hayırlı olsun.

İstanbul Kızılay ve SAMKON Samsunlu federasyonlar, bir araya gelerek Samsun’a ve Samsunlulara daha fazla hizmet etmek için geçtiğimiz günlerde bir konfederasyon kurdu. Konfederasyon’un başkanlığına da işadamı Kaya Aşçı getirildi. Şahsımı da Yönetim Kurulu’na davet eden Samsunlulara teşekkür ediyorum. Yaklaşık bir yıldır İstanbul Kızılay’ın yedek yönetiminde bulunuyordum. En son yapılan değişiklikle İstanbul Kızılay’ın asil yönetimine davet edildim. Hem SAMKON hem de İstanbul Kızılay’daki görevlerimiz hayırlı olur inşallah...

8 haberrevizyon.com Kasım 2013



Haber

TİM ve Dünya Bankası

Dış Ticaret Kompleksi’nde düzenlenen TİM-Dünya Bankası İhracatın Finansmanı toplantısı Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Özel ve Mali Sektör Departmanı Sektör Lideri Jose Guilherme Reis, kıdemli politika müdürü Thierry Senechal, Kıdemli Finansal Sektör Uzmanı Ilias Skamnelos ve Avrupa ve Orta Asya Özel ve Mali Sektör Departmanı Ekonomisti Can Selçuki ile mobilya, gıda, tekstil, demir çelik sektörlerinden firma sahibi ve genel müdürlerin katılımıyla gerçekleştirildi. Toplantının açılışında TİM Genel Sekreter Yardımcısı Metin Tabalu ve Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Sektör Lideri Jose Guilherme Reis, toplantının düzenlenme amacı ile ilgili kısa birer değerlendirme yaptılar. Açılışın ardından Dünya Bankası Ankara Ofisi Finansal Sektör Uzmanı Alper Oğuz, KOBİ ve İhracat Finansmanı Aracılık Kredileri hakkında bir sunum yaptı. Oğuz, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Kurumu, Çok Taraflı Yatırım Garanti Fonu ve Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü Merkezi olmak üzere 5 uluslararası kuruluş ile çalışmalarını yürüten Dünya Bankası kredileri ve Türkiye programı hakkında bilgi verdi.

Dünya Bankası: İhracat finansmanında geniş bir çözüm yelpazesi sunuyoruz Dünya Bankası kredileri ile finanse edilen Türkiye programında bütçe desteği ve yatırım finansmanı imkanları olduğuna değinen Alper Oğuz, 1999 yılından bugüne kadar Bankalara Hazine Garantisi altında, KOBİ ve İhracat finansmanı için yaklaşık 5 Milyar dolar tutarında kaynak sağlandığını, hala aktif olarak KOBİ’lerin Finansmana Erişim Projesi II, III ve EFİL IV projelerinin yürütüldüğünü ve aktif kredilerde yaklaşık kullanılabilir 499 Milyon dolar tutarında kaynak bulunduğunu ve bu kredilerle nakit akışına yönelik borçlanmayı teşvik etmeyi hedeflediklerini açıkladı.

10 haberrevizyon.com Kasım 2013


“Ticaretin finansmanında hala katedilecek çok mesafe var”

Uluslararası Ticaret Odası Bankacılık Komisyonu Kıdemli Politika Müdürü Thierry Scenechal ise Türkiye’deki kısa vadeli finansman kısıtlamaları hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Kısa vadeli finansmanın reel ekonomi için kritik bir öneme sahip olduğuna değinen Scenechal, ticaret akışlarının %80’inden fazlasının en az bir noktada finansman gerektirdiğini ifade etti. Scenechal, 2025 yılında dünya mal ihracatının yaklaşık 26.5 trilyon dolara ve küresel ticaretin 48.5 trilyon dolara ulaşmasını beklediklerini dile getirirken ticaretin finansmanında hala büyük bir boşluk olduğuna vurgu yaptı. Dünya ticaretinin yakın dönemde hızlanarak artacağını belirtti. TİM Genel Sekreter Yardımcısı Metin Tabalu ise İhracatın Finansmanı ile ilgili sunumunda sürdürülebilir ihracat finansman imkanlarına yönelik görüşlerini aktardı ve kredi maliyetlerinin azaltılmasına yönelik çözüm önerileri hakkında bilgi verdi. Tabalu ayrıca ihracat kredilerine ilişkin TİM-Eximbank tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan geniş katılımlı anketin sonuçlarını paylaştı. Dünya Bankası ve TİM sunumlarının ardından firma temsilcileri ihracat finansmanında karşılaştıkları sorunları dile getirdi ve teknik heyetten çözüme yönelik fikirleri alındı. Toplantıya 20’ye yakın ihracatçı firma temsilcisinin yanısıra TİM Kurumsal İletişim ve Strateji Şubesi’nden Barış Topçu, Kübra Ulutaş, Meltem Demirtaş ve Burçay Engüzel de katılarak destek verdiler.

11 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

12 haberrevizyon.com Kasım 2013

İslamofobi / Islamophobia


İSLAMOFOBİ ISLAMOPHOBIA 13 Kasım 2013 haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

İslamofobi / Islamophobia

Ak Parti İzmir Millet Vekili Sayın Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu’na Haber Revizyon Dergisi okuyucuları için “İSLAMOFOBİ”yi sorduk.

We asked “ISLAMOPHOBIA” to Ak Party İzmir Member of Parliament Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu for Haber Revizyon Magazine readers. Haber Revizyon: İslamofobi Nedir?

Haber Revizyon: What is Islamophobia?

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: İslamofobi, İslam ve Müslümanlara karşı bağnazlık, hakaret, küçük görme ve ayrımcılık temelinde vücut bulan bir dizi eylemin sistemik hale gelmiş yansımalarına verdiğimiz genel bir ad. Dolayısıyla yukarıda verdiğimiz örnekler, bu genel şemsiye terimin altına girebileceği gibi, İslamofobi’nin farklı veçhelerinden beslenen eylemleri oluşturuyor. Tarihi ve felsefi açıdan İslamofobi’yi İslam ve Müslümanların tarihi süreçte Batı tarafından ötekileştirilmesinde izleyebiliyoruz. Bu noktada önemli bir soru, tüm bu örneklerde geçerli olabilecek olan “bireysel önyargılar” , “bağnazlık” gibi tepkilerin İslamofobi adını verdiğimiz kavramdan farkları ve bu kavramla ilişkilerinin ne olduğunda yatıyor. Bu yüzden görünür, tespiti kolay ve herkesin kolaylıkla üzerinde ittifak edebileceği İslamofobik tepkilerin sıradanlaşmasına yol açan daha üstü kapalı mesajlara eğilmek ve bunların kökünde yatan nefret ve ötekileştirme diliyle nasıl mücadele edilebileceği sorusu önem taşıyor. Bu anlamda İslamofobi’ye üretilecek cevaplar sağlam bir vahiy ve sünnet bilgisiyle ilişkili olduğu kadar sosyal ilişkilerin doğru okunmasıyla da ilişkili; örneğin ABD’de “İslamofobi A.Ş.” olarak adlandırılan ve arkasında büyük bir finansal destek bulan şeriat karşıtı kampanyanın farklı dini ve seküler grupları içermesi, ya da Avrupa’daki aşırı sağcı grupların Avrupa solunun insan hakları söylemlerini kullanıyor olması gibi tespitler çok yönlü bir okumayı elzem kılıyor.

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Islamophobia is a general name we give to the systemic reflections of a series of actions emerging on the basis of bigotry, insult, contempt and discrimination against Islam and Muslims. Thus, the examples above may be encompassed by this general umbrella term, and constitutes the actions fed by different aspects of Islamophobia, as well. In historical and philosophical aspects, we can see Islamophobia in the othering of Islam and Muslims by the West in the historical process. At this point, there is an important question underlying the differences of the reactions such as “individual prejudices”, “bigotry”, which can be valid in all these examples, from the concept called Islamophobia and their relations with this concept. Thus, it is important to address more implicit messages which cause becoming ordinary of the Islamophobic reactions that are visible, easy to detect and agreed on easily by everyone and how the hatred and othering underlying them can be handled. In this sense, the answers to be given to Islamophobia are related to correct interpretation of the social relations as well as they are related to good knowledge of inspiration and tradition; for example, determinations such as an anti-sharia campaign in USA called “İslamofobi A.Ş.” and supported by a big financial support include different religious and secular groups, or extreme right-winger groups in Europe use the human rights discourses of European left necessitate a multidirectional interpretation.

14 haberrevizyon.com Kasım 2013


Haber Revizyon: İslamofobi’nin nedenleri sizce neler? İslamofobi sizce nasıl engellenir veya durdurulur? Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: İslamofobi’nin temelinde aslında Batı kültürünü Doğu kültüründen özelde İslam’dan üstün gören bir çeşit kültürel ırkçılık yatmaktadır. Oryantalizm diye ifade edilen bu zihniyetin arka planında Batının sömürgeci emellerini meşrulaştırmak için, Müslümanları medeniyetten yoksun ve yönetilmesi gereken bir toplum olarak gösteren anlayış yer almaktadır. İslamofobi bu nedenle, Batı toplumunda zaman içerisinde oluşmuş doğal bir İslam ve Müslüman korkusu değildir. Aksine, yıllarca oluşturulmak istenen yapay İslam tehdit ve korkusunu,11 Eylül gibi şiddet olaylarının da kullanılmasıyla sistemli ve bilinçli bir şekilde Batıda yayma çabasının ürünüdür. İslam korku ve nefreti, Hıristiyan fanatik yazarların öncülüğünde hareket eden çeşitli vakıf ve kuruluşların çalışmalarıyla ve merkez medya organlarında Müslümanların sürekli olarak şiddetle özdeş gösterilmeleriyle oluşturulmaktadır. Son zamanlarda, İslam’a hakaret içeren çeşitli film ve karikatürlerle provoke edilmeye çalışılan Müslümanların orantısız tepkileriyle İslam korkusu ve düşmanlığı yayılmaya çalışılmaktadır. Yani aslında İslamofobi, İslam korkusundan ziyade, İslam’a tahammülsüzlükten kaynaklanan dışlama ve değersizleştirme çabaları sonucu karşımıza çıkmaktadır. İslamofobi’yi yaygınlaştıran bir diğer husus da, yabancı düşmanlığını açıkça yapamayan Avrupa’daki ırkçı parti ve grupların İslam’ın terörle anılmasını sağlayan olayları kullanarak tabanlarını ve destekçilerini çoğaltma çabalarıdır. İslamofobi’nin engellenebilmesi için öncelikle akademik çalışmalara ihtiyaç vardır. Medya ve sinema ile bu yapay korkuyu yerleştirmeye çalışan dernek ve kuruluşların faaliyetlerinin ırkçılık olarak kabul edilmesi ve hem yasal olarak hem de politik alanda bu tür faaliyetlerin önlenmesi gerekir. Ayrıca, İslam ve Müslümanların medyada ve Hollywood filmlerinde sürekli şiddetle ve terörle anılmasını takip edecek ve bunları kınayacak sivil denetim mekanizmalarının oluşturulması lazım. En önemlisi de Batı’nın İslamofobi tehdidi ve tehlikesinin varlığına inanması gerekiyor.

Haber Revizyon: What do you think are the reasons of Islamophobia? How do you think is Islamophobia prevented or stopped? Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Actually, a kind of cultural racism which sees West culture superior to East culture, especially Islam lies at the bottom of Islamophobia. There is the understanding in the background of this mentality called Orientalism that shows Muslims as a society which is deprived of civilization and needs to be managed in order to legitimize the imperialist aims of the West. Therefore, Islamophobia is not a natural fear of Islam and Muslim which has arisen in Western society in the course of time. On the contrary, it is the result of the effort for spreading the artificial Islam threat and fear aimed to be created for years in the West systematically and deliberately, using the acts of violence such as September 11. Islam fear and hatred are created with the work of various foundations and organizations acting under the leadership of Christian fanatic writers and by continuously showing the Muslims equal to violence in the central media organs. Recently, efforts are put into spreading Islam fear and hostility with disproportionate reactions of Muslims who are tried to be aggravated by various films and caricatures including insult to Islam. In fact, Islamophobia appears as a result of exclusion and derogation efforts caused by intolerance to Islam, rather than fear of Islam. Another point which extends Islamophobia is the efforts of racist parties and groups in Europe that can not obviously show their xenophobia to enlarge their base and supporters using the cases causing Islam to be associated with terror. First of all, academic study is required to prevent Islamophobia. It is necessary to accept the activities of the foundations and organizations that try to set this artificial fear by media and cinema as racism and to prevent such activities both legally and in political area. Besides, it is necessary to form civil inspection mechanisms to monitor and condemn associating Islam and Muslims always with violence and terror in media and Hollywoo d films. The most important thing is that West should believe in the existence of Islamophobia threat and danger. 15

Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

İslamofobi / Islamophobia

Haber Revizyon: Özellikle başka dinlerin din adamlarının, örneğin Budist Rahiplerin de bu tür İslamofobik eylemleri gerçekleştirdiğini görüyoruz. Size göre hangi nedenlerle din ve felsefe insanları yine başka bir dine karşı bu tür olaylar gerçekleştiriyor?

Haber Revizyon: Especially we see that religious functionaries of other religions, for example Buddhist monks, perform such Islamophobic acts. Why do you think do religious functionaries and philosophers perform such acts against another religion?

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Evanjelik ve fundamentalist Hıristiyanların bir kısmının, İslamofobi üreten şebekenin içerisinde yer aldıklarını görüyoruz. Farklı dinlere mensup din adamlarının başka dinlere karşı özelikle de İslam’a karşı nefret ve düşmanlık beslemelerinin iki nedeni olabilir. Birinci neden cehalet. Bu, rahiplerin Oryantalistlerin sundukları bakış açısının etkisiyle önyargı ve düşmanlıkla hareket etmelerine sebep oluyor. İkinci neden İslam ile rekabetten kaynaklanıyor. Son zamanlarda İslam’ın gerek din değiştirmeler gerek göçlerle yaygınlaşması bu din adamlarını kızdıran bir gelişme. Önümüzdeki 40-50 yıl içerisinde ABD ve Avrupa’da Müslüman nüfusunda öngörülen büyük artış bu kesimleri kaygılandırıyor.

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: We see that part of Evangelic and fundamentalist Christians take part in the network generating Islamophobia. There may be two reasons why religious functionaries of different religions have hatred and hostility against other religions especially Islam. First one is ignorance. This causes the monks acting with prejudice and hostility with the effect of the perspective introduced by Orientalists. Second one is the competition with Islam. Recent proliferation of Islam by religious conversions or migrations is a development which annoys such religious functionaries. And the big increase foreseen in Muslim population in USA and Europe in the following 40-50 years worries them.

Haber Revizyon: İslamofobi’nin yayılmasındaki etkenin dini inanışlara toleranssızlıktan öte politik/siyasi/ticari nedenleri var mı? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Haber Revizyon: Are there any political/commercial reasons of the proliferation of Islamophobia beyond non-tolerance to religious beliefs? What do you think on this subject?

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: İslamofobi, Batılı devletler ve politikacılar tarafından hem dışa dönük olarak İslam ülkelerinin sömürülmesi hemde içe dönük olarak ırkçı zihniyete meyilli kişilerden oy alma saiki ile bilinçli olarak gündemde tutulmaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Islamophobia is deliberatively kept on the agenda with the motive of exploiting Islam countries by Western states and politicians externally and receiving votes of persons inclined to racist mentality internally

16 haberrevizyon.com Kasım 2013


Haber Revizyon: Çin’in Doğu Türkistan’daki Müslümanlara yönelik şiddetini neye bağlıyorsunuz?

Haber Revizyon: What do you think is the reason of violence of China towards Muslims in East Turkistan?

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Doğu Türkistan stratejik olarak Çin’in vazgeçilmezi konumundadır. Çin’in, bölgede gerçekleştirdiği asimilasyonun temel sebebi Doğu Türkistan’ın stratejik konumudur. Zira Orta Asya Cumhuriyetlerine açılan kapı Doğu Türkistan’dan geçmektedir ve bu bölge Çin için yeni pazarlar ve enerji kaynakları anlamına gelmektedir. Bu noktada Uygurların taleplerinden korkan Çin, bu bölgenin kendisinden kopacağı paranoyası içerisinde Doğu Türkistan’ı Çinlileştirme projesini hayata geçirmiştir. Doğu Türkistan’da Müslümanlara yönelik şiddet de maalesef bu politikanın en acı ve gayri-insani tarafıdır.

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: East Turkistan is strategically indispensable for China. The main reason of assimilation made by China in the region is the strategic location of East Turkistan. Because, the door opening to Middle Asia Republic passes through East Turkistan and this region means new markets and energy sources for China. At this point, China, fearing of the demands of Uyghurs, has realized the project of Sinicization of East Turkistan with the paranoia that this region will separate from it. And the violence towards Muslims in East Turkistan is unfortunately the most painful and inhuman part of this policy.

Haber Revizyon: Amerika’nın veya diğer Yahudi veya Hristiyan ülkelerin lobilerinin bu konudaki etkileri sizce neler?

Haber Revizyon: What do you think are the effects of America or lobbies of other Jewish or Christian countries on this subject?

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Center For American Progress (CAP) adlı düşünce kuruluşunun Amerika’da İslamofobi’yi üreten ve yayan kişi ve kuruluş ağını irdeleyen “Korku şirketi: Amerika’da İslamofobi ağının kaynakları” adlı rapora göre, Amerika’da yedi vakıf tarafından İslam karşıtı düşünce kuruluşlarına milyonlarca dolar aktarılmıştır. Bu kuruluşlar, İslam hakkında ürettikleri ve bilimsel gerçekler şeklinde sundukları dezenformasyonu çeşitli medya organları ve aşırı sağ siyasetçiler aracılığıyla propaganda amacıyla kullanmaktadır. Bu vakıflara bakıldığında, İslamofobi’yi üreten ve besleyen kesimlerin; aşırı sağda yer alan muhafazakârlar, fundamentalist Hıristiyanlar, korku siyasetinden beslenen İslam karşıtı bazı Cumhuriyetçi politikacılar ile sağcı Siyonist grupların olduğu anlaşılmaktadır.

“Doğu Türkistan stratejik olarak Çin’in vazgeçilmezi konumundadır”

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: According to the report of thinking organization Center For American Progress (CAP) titled “Fear, Inc.: The roots of the Islamophobia network in America” which addresses the network of persons and organizations generating and spreading Islamophobia in America, seven foundations in America have transferred millions of dollars to anti-Islam thinking organizations. These organizations use the disinformation they generate about Islam and present in the form of scientific truths for the purpose of propaganda by means of various media organs and extreme right politicians. When these foundations are examined, it is understood that the parts generating and feeding Islamophobia are the conservatives in the extreme right-wind, fundamentalist Christians, some anti-Islam Republican politicians fed by fear policy and rightist Zionist groups.

“East Turkistan is strategically indispensable for China” 17 Kasım 2013 haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

İslamofobi / Islamophobia

Haber Revizyon: İslamofobi konusunda dünyada bu fiziksel ve psikolojik zulme maruz kalan kişi sayısında rakamlar ne söylüyor?

Haber Revizyon: What do the figures tell us about the number of persons exposed to this physical and psychological cruelty associated with Islamophobia in the world?

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Ayrımcılık üzerine yayınlanan birçok rapor, Müslümanların ABD ve Avrupa ülkelerinde özelikle de 11 Eylül olaylarından sonra sistematik olarak çeşitli baskılara maruz kaldıklarını ve ayrımcılığa tabi tutulduklarını ve baskıların giderek artığını gösteriyor. Ayrıca, İslamofobik ortamdan yararlanan birçok hükümetin Müslüman azınlıkların haklarını sınırlayan çeşitli yasal ve idari uygulamalarda bulundukları görülmektedir. Farklı kültürlere karşı tolerans ve çoğulculuğu ile övünen ve bunu diğer toplumlara da aktarma iddiasında olan Avrupanın, İslamofobi’ye karşı gerekli önlemleri acilen alması gerekmektedir.

Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu: Many reports published on discrimination indicate that Muslims are exposed to various pressures systematically and subjected to discrimination and the pressure gradually increases in USA and European countries especially after September 11. Besides, it is seen that many governments benefiting from Islamophobic environment carry into effect various legal and administrative implementations restricting the rights of Muslim minorities. Europe, that prides on its tolerance and pluralism towards different cultures and purports to transfer this to other societies, should immediately take necessary actions against Islamophobia.

18 haberrevizyon.com Kasım 2013



Bakış

Gelin Geçen Yüzyıldan Kurtulalım

Lokman AYVA

20 haberrevizyon.com Ekim 2013


Gelin

Geçen Yüzyıldan

Kurtulalım İnsanlar kendilerine göre zamanı bölerler, tasnif ederler. Sonra da o zaman dilimlerinde yaşananları sanki birbiriyle ilişkilli, ilintili gibi değerlendirip sonuca ulaşırlar. Haftaymış, aymış, yılmış, yüzyılmış, binyılmış bunlar tamamen insan uydurmasıdır. Zamanın felsefesine, tasnifine girmek istemiyorum lakin buradaki bir fırsattan da şahıslar olarak, toplum olarak faydalanmayı öneriyorum. Zaman şu veya bu kaygılarla tasnif edilmiş olabilir. Laf arasında söyleyeyim, bu tasnifinden de memnun değilim ve insanlara zararlı olduğunu düşünüyorum. Fakat mevcut yüzyıllık sisteme göre ve duruma göre değerlendirirsek geçen yüzyılın bizim ülke tarihimizde ve dünya tarihinde en karanlık, en kötü bir yüzyıl olduğu rahatlıkla görülecektir. Gelin görünki olaylar, durumlar yaşandığı zamanla sınırlı kalmıyor. İşyerinde kızdırıyorlar sizi, siz de eve gelip yansıtıyorsunuz. Trafikte direksiyonda bir şaka yapılıyor. O şakanın sonucu kazanılan sakatlık bir ömür boyu sizi etkiliyor. Bir ülke bir savaş yaşıyor, sonra onun tazminatıymış, yıkımlarıymış, onları temizlemekle onlarca sene uğraşılıyor. Yani XX. yüzyılda yaşananlar, olanların sonuçları, etkileri, psikolojisi hâlâ devam ediyor. İyi de kötü olayın etkisini niye devam ettirelim ki? Niye kendi kendimize acı çektirmeye, hak etmediğimiz sorunların altında debelenmeye devam edelim ki? Biz mazoşist miyiz? Şöyle geçen yüzyıla bir bakalım. Dünyamız da ülkemiz de büyük bir

zarar, yokluk, sıkıntı içinde kıvranmış. İnsanımıza aşağılık kompleksi enjekte edilmiş. Özgüvenimiz kaybolmuş neredeyse. Geçmişimizle bağlarımız kopmuş ve yüzlerce yıl emek verdiğimiz bilimsel, sanatsal, edebi başta olmak üzere her sahada birikimlerimiz kısa sürede yok kabul edilmiş. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde dediği gibi bilim, sanat, meslek ordularımız, örgütlerimiz dağıtılmış, bizim insani değerlerimizde oluşturduğumuz limanlarımıza girilmiş, bu değerleri gemi üreten tersaneler gibi üreten altyapılarımız mahv-ı perişan olmuş. XX. Yüzyıl sonunda kala kala elimizde uluslararası ilişkilerde Ermeni meselesi, Türk-Yunan anlaşmazlığı gibi saçma sapan, bir incir çekirdeğini bile dolduramayacka meseleler kalmış. İç konularda ise Sağ-sol meselesi, kendi halkına silah çeken darbeler, kardeşliğimizi bozan yok Alevi-sünni meselesi, yok Kürt-Türk meselesi, yok imamhatip meselesi, yok başörtü meselesi falan filan. Bu konular öyle zamanımızı alıyor ki oturuyoruz televizyonlarda, panellerde ciddi ciddi tartışıyoruz, konuşuyoruz. Gören duyan da zannedecek ki, bizi bekleyen gıda sorunu, su sorunu gibi temel meseleleri tartışıyoruz. Ne olur artık şu XX. Yüzyılın saçmalıklarını bir tarafa bırakalım. Yok bilmem filan ülkeden 50 sene, falan ülkeden 80 sene gerideyiz gibi saçmalıklarla kendimizi, çocuklarımızı komplekse sokmayalım. Yok “Bizden adam olmaz”, yok “Biz Türkler beceremeyiz”, yok “sular akar, Türkler bakar” gibi bizi kötü duygulardan, tembellikten kurtulmamızı

engelleyen cümleleri de bırakalım. Öyle bir halde söyleniyor ki, adeta biz negatif olmaktan haklıyız. Çünkü güya yapımız iyi olmaya hatta en iyi olmaya yapımız müsait değil. Olmaz öyle şey, hanımler, beyler! Bizim insanımız dünyaya da kendine de lazım. En sevmediğinizden en sevdiğiniz sivil toplum kuruluşuna, partisine, medyakuruluşuna bakın hiç ama hiç biri başka bir ülkeyi sömürmekten bahsetmez. Başka ülke insanlarına zarar vermekten bahsetmez. Çocuklarını, kadınlarını, yaşlılarını öldürmekten bahsetmez. Bırakalım da dünyayı milyonlarca insanın ölümüne yol açan Alman Nazi kalıntıları mı yönetsin, bırakalım da Osmanlı’dan ayrıldı ayrılalı önüne gelenle savaştırılan Yunan milliyetçilerinin kalıntıları Altın Şafakçılar mı yönetsin? Tabi ki hayır. Bizler silkelenecek ve yeryüzü misyonumuza, insanlık misyonumuza sahip çıkacağız. Şu anda tek derdimiz geçen yüzyılın pisliklerinden, kalıntılarından kendimizi kurtarmaktır. O geçmişi, o dönemin huylarını, mevzuatlarını tarihin çöplüğüne atacağız ve adeta sabah duşu almış, güneşiyle ısınmış bir dinamizm içinde kaslarımızla, hücrelerimizle, inancımız ve azmimizle güne başlar gibi XXI. Yüzyıl imkanlarına, şartlarına “merhaba” diyeceğiz. Ey Dünya, artık sevinebilirsin, hazırlan, Anadolu ve Trakya’nın o diğergam, o hamiyetperver, insansever insanları hizmetinde. Hayırlı olsun. 21 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Devrimin Sesi / Voice Of Revolution

Sunay AKIN

DEVRİMİN SESİ

Beyoğlu’nda, 1789 yılında, şapkasına mavi, beyaz ve kırmızı renklerden oluşan kokartlar takan, kurdeleler bağlayan kadınlar ve de erkekler görülür. Bir moda gibi kıyafetlerini bu üç renkle süsleyenlerin hepsi de Fransız’dır. Ülkelerindeki “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” rüzgarını İstanbul’da da estiren Fransızların çoğunluğu tüccar olmakla beraber, onlara sempati duyanlar da, yarım kalmış bir Paris taslağını andıran Beyoğlu’nda boy göstermektedirler.

In 1789, women and men who connected blue, white and red colors of cockades and ties ribbons on their hats appeared in Beyoglu. All of those who decorated their dresses with these three colors like a fashion were French. Although most of the Frenchs who had the wind of “equality, solidarity, freedom” in their country stormed also in Istanbul were mechands, the ones who sympathized to them also appeared in Beyoğlu which reminded a sketch of incompleted Paris.

Fransız Devrimi’nden İstanbul’a yansıyan bu tür görüntülerden herkesin memnun olduğunu söyleyemeyiz. İstanbul’daki Avrupa krallıklarının diplomatları ve din adamları, kentte yaşayan Fransızların kıyafetlerine kadar yansıttıkları devrim havasından son derece tedirgin olurlar. Tüm bunlara bir de Fransızların dağıttıkları propaganda bültenleri eklenince, “kralcılar”ın sabrı iyice taşar. Öyle ki, bir Avusturyalı diplomat, dönemin Dışişleri bakanı sayılabilecek (ReisülKüttab) Raşid Efendi’den, Fransızların elbiselerine devrim kokartı takmalarının yasaklanmasını ister. Raşid Efendi, kralcı diplomata, devrine göre insan hakları dersi sayılabilecek şu karşılığı verir: “Dostum, devlet-i aliyye Müslümandır. Buraya gelen ecnebilerin adet ve giyimi bizi ilgilendirmez. Biz dost devletlerin tebaasını misafir olarak görürüz. İster başlarına kokart takarlar, isterse üzüm küfesi geçirirler, bizim derdimiz değildir.”

We could not say that everybody pleased by these images reflected from French Revolution to Istanbul. Diplomats and religious people of European Kingdoms living in Istanbul extremely alarmed by the revolution atmosphere, the Frenchs living in the city reflected up to their clothes. “Royalists” extremely lose their patience upon moreover propaganda bulletins distributed by the Frenchs added to all of these. So much so, an Austrian diplomat demands from Raşid Efendi who was Minister of Foreign Affairs (Reisul Kuttab) during that period him to prohibit that Frenchs attachs revolution cockades to their dresses. Rashid Efendi responds to the royalist diplomat that may regards a human right lesson according to that period as following: “My friend, the Ottoman State (devleti aliyye) is Muslim. Tradition and dressing of foreigners coming here is non of our business. We accept citizen of friend states as a guest. At their own sweet will, they may attach cockades or grapes pannier to their heads; it is non of our problem.

22 haberrevizyon.com Kasım 2013


VOICE OF REVOLUTION “Bütün Avrupa krallıkları Fransız Devrimi’nin düşmanıydı.

“All of European Kingdoms were enemy of the French Revolution. It

Osmanlı’nın da onun hayranı olduğu söylenemez.”

could not be said that Ottoman Empire was also a fan on it.”

Bu sözlerden, Osmanlı’nın Fransız Devrimi’ne destek verdiği anlamını çıkarmak da yanlış olur. İlber Ortaylı, Cumhuriyet gazetesinin 21 Temmuz 1985 tarihli Siyaset ekinde şunları yazacaktır, bu konuda: “Fransız Devrimi Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da nasıl karşılandı sorusuna ise; bütün Avrupa’dan daha farklı bir tutumla, ne alkışla ve destekle ne de nefret ve protestoyla, diye cevap vermek gerekir. Ne saygı, ne de korkuydu bu; Osmanlı Fransız Devrimi’ni daha uzun zaman meta ve ciddi bir olay olarak görmeyecekti.

It is also wrong to infer that Ottoman Empire supported French Revolution from these words. On this topic, İlber Ortaylı wrote on Cumhuriyet daily newspaper supplement of Politics dated July 21st 1985, followings: “It should be responded to the question of How The French Revolution was met at Istanbul, the capital of Ottoman Empire, as it was met with a different manner than all of Europe, that is with neither by clapping nor hate and protestation. It was neither respect nor fear; Ottoman Empire would not deem the French Revolution as meta and a serious event for a long time. All of European Kingdoms were enemy of the French Revolution. It could not be said that Ottoman Empire was also a fan on it.”

Bütün Avrupa krallıkları Fransız Devrimi’nin düşmanıydı. Osmanlı’nın da onun hayranı olduğu söylenemez.”

1795’te, Fransız devrimcileri İstanbul’da bir matbaa kurarlar. Matbaada çalışanlar Fransızlardır ve ülkelerinden özellikle bu iş için gönderilmişlerdir. Matbaada pek çok dilde basılan ve devrimi anlatan broşürler arasında Osmanlıca olanı da vardır. Hal böyle olunca devrim karşıtları boş durur mu? Elbette durmaz! Kral yanlısı olan ve hatta XVI. Louis’nin avukatlığını da yapan Mösyö Blaque, ülkesini terk ederek ailesiyle yerleştiği İstanbul’da bir gazete çıkarır ve devrimi yerden yere vuran yayınlar yapar. Osmanlı uyruğuna geçen ailenin sonraki kuşağından EduardBlaque, ilk Washington elçimiz olma ünvanına sahiptir.

In 1795, French Revolutionists established a printing house in Istanbul. Workers of the printing house were Frenchs and they were sent from their country for this work especially. There was also Ottoman Language amongst the languages of the brochures printed with a lot of languages explaining the revolution and printed at the printing house. Under these circumstances, do the counter-revolutionists be idle? Of course, they do not be idle! Monsieur Blaque who is King supporter and also Attorney of Louis leaves his the country together with his family and settles in Istanbul publishes a newspaper with the writings of lowering the boom on the revolution in Istanbul. Eduard Blaque who took Ottoman Empire’s citizenship has also being our first ambassador for Washington. 23 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Devrimin Sesi / Voice Of Revolution

III. Selim tahta çıkınca, ReisülKüttab Atıf Efendi’den, Fransa Devrimi hakkında bilgi ister. Atıf Efendi’nin raporu özetle şöyledir: “Burada Voltaire, Rousseau adlı zındıklar ve onlardan beter ukalalar, peygamberlere sövmek, büyükleri zem etmek, bütün dinleri kaldırmak, cumhuriyet ve eşitliği ima etmekten ibaret birtakım kışkırtıcı düşünceler yaymışlardır. Aslında fitne ve fesattan başka bir şey olmayan bu düşünceler frengi hastalığı gibi, halkın beynine işlemiştir. İşin garip yanı halk da itibar etmektedir bu tür düşüncelere. İşte bunların etkisinde kalanlar, birkaç yıl önce, bir fitne ve fesat ateşi tutuşturup çevreye yaymışlar, Allah korkusunu kaldırıp ar ve namusu mahvetmişler. Fransa halkını vahşi hayvan kıyafetine sokmaya çalışmışlar, bununla da yetinmeyip her yerde kafadarlar sağlayarak, İnsan Hakları dedikleri isyan bildirilerini yabancı dillere de çevirip, milleti hükümdarları aleyhine kışkırtmışlardır.” Dünya’nın neresinde olursa olsun, tarihte bir ülkeye zararı kraldan daha çok kralcılar vermiştir. Bereket versin Atıf Efendi’nin dünyanın seyrini değiştirecek olan Fransız Devrimi hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan yalan yanlış sözleri III. Selim’in reformlarını etkilemeyecektir. Osmanlı’nın Dış İşleri Bakanı Atıf Efendi, Voltaire’i okumuş olsaydı onun şu sözleriyle dine değil, hurafelere karşı olduğunu anlardı: “Gözümüzü açtığımızda Allah’ın varlığını tanımak kadar doğal bir şey olamaz. Ortada görünen eser onu yapanı hatırlatıyor. Bütün yıldızların güneşin etrafında dans eder gibi dönüşü çok ustalıkla ayarlanmıştır. Hayvanlar, bitkiler ve madenler… Her şey ölçülü, orantılı ve hareketlidir.” 24 haberrevizyon.com Kasım 2013

Sultan Selim IIIrd after ascending, wants information from Atıf Efendi Minister of Foreign Affairs (Reisul Kuttab) about French Revolution . In brief, Atıf Efendi’s report is as follows: “Atheists named Voltaire and Rousseau, and also pedants worse than they sprout some provocative ideas consisting of swearing to prophets, blaming the great persons, removing all of the religions, implying republic and equality. In fact, these ideas which are not any thing other then riot and plot has placed into brain of people. Oddly enough, the people also respect to these kind of idea. And those who subjected to these idea ignited and distributed to environment a fire of riot and plot a few years before, removed theophobia and destroyed the purity. They people tried to put the people of France into wild animal dress; and they did not be contented with only this and obtaining intimate friends in everywhere, they translated the riot proclamations named human rights into foreign languages; and provoked the nations against their rulers.” Regardless of wherever in the World, Royalists damaged a country more than Kings. Fortunately, the erroneous words of Atıf Efendi who has not any information about French Revolution which will change the world will not effect the reforms of Sultan Selim IIIrd. If Ottoman’s Foreign Affairs Minister Atıf Efendi had read Voltaire, he would understood that Voltaire was against superstition but not to religion with his following words: “There can not be any natural thing to know existence of Allah when we opened our eyes. The overt monument is reminding its executer. Rotation of all stars around the sun like dancing was aranged in very proficiently. Animals, plants and minerals... Everything is restrained, proportional and moving.”


“Allah’ı sevgi ile anıyorum, kardeşlerimi seviyorum,

“I memorialize God with love, love my brothers and sisters, and I don’t

düşmanlarımdan nefret etmiyorum, batılı reddediyorum.”

hate from my enemies, and decline the superstitious.”

Atıf Efendi, Voltaire’in “İnsanların mutfaklarında yemeği pişirdikleri yönteme karışmayan devlet, dinlerine de aynı şekilde karışmamalıdır. İnsanlar damak zevklerine göre yemek yedikleri gibi kendi tarzlarında Allah’a dua edebilmelidir” gibi kilisenin baskısına son veren laik sözlerini duymuş olabilir. Bu sözleri bırakın III. Selim dönemini, günümüzde de dinsizlik olarak görenler vardır. Böyleleri, Fransa’nın İsviçre sınırındaki Ferney kasabasındaki kiliseyi, Atıf Efendi’nin raporunda peygamberlere sövdüğünü söylediği Voltaire’in yaptırdığını bilseler, acaba ne düşünürler? Voltaire, yaptırdığı kilisenin kapısına yalnızca Allah adına yapıldığını belirten bir tabela da koydurmuştur!

Atıf Efendi might hear Voltaire’s secular words ending pressure of Churge like “The state which does not interfere the peoples cooking method in their kitchens, should not interfere also their religions in the same way. People should be able to pray to Allah their own way like they eat according to your tastes.” There are people, even today, who deeming these words as irreligion let alone Sultan Selim IIIrd period. I wonder what these people think if they know that the churge in Fernet town on the French border of Switzerland was raised by Voltaire who Atıf Efendi said that he damned to prophets? Voltaire he had made only a signboard on the church door stating that it was built only for God!

Voltaire, toplum üstünde hurafelerle baskı kuran, din adına çıkar ilişkileri yürütenlere karşı çıkar. Onları hayatının son anına kadar etrafından uzak tutmuştur. Ölmeden kısa bir süre önce de şunları söyler: “Allah’ı sevgi ile anıyorum, kardeşlerimi seviyorum, düşmanlarımdan nefret etmiyorum, batılı reddediyorum.”

Voltaire objects to those who establish pressure on the community with superstitions and carry out relationship based on self-interest in the name of religion. He kept them far from his environment until his last moment of his life.. A short time before dying, he said followings: “I memorialize God with love, love my brothers and sisters, and I don’t hate from my enemies, and decline the superstitious.”

Fransız Devrimi’nin öncülerinden Voltaire, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın İbrahim Şinasi Efendi ve Ahmed Cevdet Paşa ile birlikte “yeniliğin üç büyük muharriri” olarak anacağı Mehmet Münif Paşa’nın, 1800’lerin ikinci yarısında çıkardığı gazete ve dergilerde yer alan yazılarıyla, düşünce tarihimizde kendinden söz ettirmeye başlayacaktır.

Voltaire will start to take place in our thought history upon Ahmet Hamdi Tanpınar’s writings to be published in newspapers and magazined to be published at second half of 1800s together with writings of İbrahim Şinasi Efendi and Ahmed Cevdet Pasha named as “three great authors of innovation.”

Aradan yıllar geçecek, bilginin mabedi olan müzeler ve kitap okuma konusunda Türkiye’yi geride bırakan Fransa, devrim sırasında düşüncesini söylediği için nice insanın öldürüldüğü Concorde Meydanı’nın adını, ses hızını aşan uçağa verecektir!

After many years, France which leaves Turkey behind on museums which are temples of information and book reading will give the name of Concorde Square where a lot of people were killed because of they said their thoughts during the revolution to the plane exceeding the sound speed!

25 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Osmanlı Öncesi Anadolu’su

Osmanlı Öncesi Anadolu’su Cahit ÜLKÜ

Üzerine Sohbetler 3 Bu sayımızda, üzerinde hayli tartışmalar yapılmış bir başka konuya, Türklerin göçebelikleri sorununa değineceğim. Böylece “Osmanlı Öncesi Anadolu’su Üzerine Sohbetler” başlığı altındaki üç dizilik söyleşimiz sona erecek. Bu konudaki ilk vurgulamam, kıymetli tarihçimiz Mustafa Akdağ’a aittir. Akdağ, “Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi” adlı eserinde “Osmanoğulları, hep şehir topluluklarına mensup aristokratlar olup, bunların ne göçebelerle hatta ne de fiili olarak köy ile alâkaları yoktu,” diyor. Önde gelen Türkologlardan Claude Cahen, “Türkleri tamamen göçebe olarak düşünmek yanlıştır,” demekle birlikte, modern Türklerin atalarının göçebe olmalarından eziklik duyduklarını ve onların yaşamlarındaki yerleşiklik öğelerini belirtmeye çalıştıklarını da görüşlerine eklemektedir. Ünlü Türkolog, bu sonuca nasıl vardı, bilmiyorum; ama ben o ezikliği duyanlardan olmayıp, yalnızca gerçeği arayan birisiyim. Dünyadaki tüm kavimler yaşamlarının bir döneminde göçebe oldukları gibi, Türkler de bir dönem göçebe hayatı yaşamışlardır; hatta Anadolu’ya yerleştikleri sıralarda aralarında çok miktarda göçebeler de vardır.

Özellikle Malazgirt Savaşından önce gelenler, çoğunlukla göçebe idiler. Ama bu kitleler yerel halkla kaynaşarak onların yaşam tarzlarını benimsediler ve kısa zamanda göçebeliği bıraktılar. Sıkça gözden kaçırılan bir noktaya dikkatleri çekmek isterim: Göç etmek, göçmen olmak başka şeydir, göçebelik başka şeydir. Yerleşik kültürden gelen kimi topluluklar, her hangi bir zorunluluktan dolayı göç edebilirler ve bu türden göçlere yaşadığımız yüzyılda bile rastlayabiliriz. Göç, bir toplumun yaşam tarzı değildir. Oysa göçebelik yaşam ve üretim tarzıdır. Bu nedenle Anadolu’ya göç edenlerin tamamını göçebe sınıfına sokmak son derecede yanlıştır, özensiz ya da önyargılı yaklaşımdır. Süvarilerin atlarını otlatmak için sık sık yaylaya çıkmalarını, padişahların yaz sıcaklarında yaylarda dinlenmeye ve av yapmaya gitmelerini, göçebe karakterlerinin uzantısı olarak gösterenlere şunu söylemek isterim: Bugün Türkiye’de yaygın olarak görülen yazlığa çıkma geleneği, göçebelikten mi kaynaklanmaktadır? Ya da somut bir örnekle; yazları Çeşme’ye giden İzmirliler bir göçebe geleneğini mi sürdür26 haberrevizyon.com Kasım 2013

mektedirler? Anadolu’ya yerleşen Türklerin göçebe olup olmadıklarını anlayabilmek için, onların yaşam tarzlarına, üretim biçimlerine bakmak yararlı olacaktır. Çünkü tek bilimsel ölçüt budur. Bu konuda elimizde zengin kaynaklar da vardır. Arap gezginlerden İbn Said, bakımlı ve zengin toprakların bütün yollar boyunca aralıksız devam etiğini yazdıklarında anlatmakta; düzenli sebze tarlalarını, her yerde gördüğü sulama sistemlerini, çeşitli meyve ve limon bahçelerini övgüyle tasvir etmektedir. Aynı şekilde Müstevfî de her yerde bağlar bulunduğunu belirtiyor. Toprağa bağlı tarım işletmeciliği, kuşkusuz yerleşik düzene çoktandır geçmiş olan kavimlerin üretim tarzıdır. Bu konudaki en ayrıntılı bilgileri ise 1336 yılında Anadolu’yu gezen ünlü seyyah İbn Batuta’nın Seyahatnamesi’nden ediniyoruz.


Batuta, Anadolu’yu şöyle tanımlıyor: “Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekleri pişirilir. Tanrı’nın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki, bundan ötürü ‘Bolluk, bereket Şam’da, şefkat ise Anadolu’dadır,’ denmiştir. Bu ülke, belki de dünyanın en güzel ülkesi! Allah öbür ülkelere güzellikleri ayrı ayrı vermişken burada hepsini bir arada toplamış.” Batuta’nın bu sözlerindeki anlamı daha iyi kavramak için Seyahatname’sinden konumuza ilişkin alıntılara bir göz atalım: *Alanya’nın ahalisi Türkmen’dir. Kahire, İskenderiye ve Suriye tüccarları bu şehre gelip alışveriş ederler. *Antakya halkının Kamareddin adını verdikleri bir çeşit kayısı pek lezzetli olduğu gibi çekirdeği de tatlı olmak itibarıyla kurutulup Mısır’a gönderilir. *Anadolu’ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerin yaşadıkları her yerde şehir, kasaba ve köyler bulunmaktadır. *Denizli’de dünyada eşi emsali olmayan altınla işlenmiş pamuklu elbiseler dokunur. *Konya büyük bir şehir olup sayısız ark ve akarsulara, bağ ve bahçelere sahiptir. *Aksaray’da koyunyününden dokunan halı ve kilimlere dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanılmaz. Bu mallar, Suriye, Irak, Mısır, Hindistan, Çin ve diğer Türk ülkelerine sevk edilir. Bunlar, onun seyahatnamesinden rastgele seçilmiş yalnızca bir tutam alıntılardır. Batuta’nın anlattıklarından şu çıkarımı da yapabiliriz: Ele aldığımız yüzyıllarda Anadolu’nun ihraç

ürünleri, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkiye’nin ihraç ürünlerinden hiç de daha az çeşitlilik göstermiyordu! Batuta, çeşitli yörelerde gördüğü tunçtan heykellerle süslü, köşelerinde ağzından su akan aslan başlarının olduğu mermer havuzlardan, geniş yollardan, güzel çarşılardan da bahseder. Ayrıca, ilk kez Anadolu’da gördüğü kağnıları hayretle anlatır. On ikinci yüzyıla değin Anadolu’da şap bulunduğuna ilişkin tek bir kayıt yok ise de on üçüncü yüzyılın ortalarından on beşinci yüzyılın ortalarına dek Avrupa’da kullanılan tüm şapın Anadolu’dan geldiğini, bize dek ulaşan pek çok navlun kayıtlarından biliyoruz. Örneğin, 1236 yılından kalan bir kayıtta Kıbrıs’tan transit geçen bir gemide Anadolu’dan alınmış şapın bulunduğu belirtilmektedir. Başka seyyahlar da, örneğin Müstevfî de her yerde bağlar bulunduğundan söz etmekte, İbn Said Selçuklu topraklarında 400.000 köy bulunduğunu söylemekte, Kastamonu’dan sağlanan kerestelerin Sinop tersanelerinde kullanıldığını anlatmaktadır. Yalnız İbn Batuta değil, komşu ülkelerde yaşayanlar da ulaşımın kendi ülkelerindeki gibi develerle değil, kağnı arabalarıyla yapıldığını görünce şaşırmışlardır. Anlaşılan, kağnı arabaları, onlara teknolojinin harikası olarak görünmüştü. Türklerin Anadolu’ya girişlerinden çok kısa süre sonra ticarette devrim nitelikli sıçrama olmuştur. Sanırım Moğollar bu zenginliğe ve üretim bolluğuna tamah

ederek Anadolu’ya saldırmışlardı. Onların bu saldırıları, talan ekonomisiyle üretim ekonomisi arasındaki farkı sergilemekte ve kurdukları devletin neden süreksiz olduğunu açıklamaktadır. 1243 öncesinden günümüze kırk kadar kervansarayın kalıntıları ulaşmıştır. İbn Said, bu dönemde Kayseri-Sivas güzergâhında yirmi han bulunduğunu bildirmektedir. O yıllara ait bir başka bilgiye göre de kentlerde yaşayanların çoğunluğunun Türk olmasına karşın kırsal alanlarda çoğunluk Hıristiyanlardadır! Jean Paul Roux Türklerden söz ederken “Bu serüven dinginlikten, huzurdan, düzenden, örgütlenmekten, ölçülülükten, bilgelikten, hoşgörü ve dostluktan, kardeşlikten, sakin zevklenmekten, ince zenginlik ve gösterişten, olağanüstü gizemli coşkulardan, çok güzel sanat ve duygu dile getirişlerden oluşuyor,” diyor ve bir başka yerde, Ortaçağ’ın Fransa’sında değirmenlere “turquois” dendiğini belirtiyor. Gene aynı tarihçi şunları aktarıyor: “Fransızcada “kiosque” adıyla bilinen halka açık müzik ya da gazete bayilerimiz Türklerin “köşk” adını verdikleri küçük, gösterişsiz binalardan devşirmedir. Avrupa’da kahvaltılarımızın baş tacı “croissant”lar, aslında Türklerin bayraklarındaki hilalden esinlenerek ortaya çıkmışlardır. Hollandalıların Avrupa’ya Boğaziçi’nden taşıdıkları lâle, “tulpie” adını, bu çiçeğin taç yapraklarının türbanı andırmasından dolayı “tülbent” sözcüğünden almıştır.”

27 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Osmanlı Öncesi Anadolu’su

Türklerin kurdukları ve uzunca bir döneme damgasını vuran Ahi örgütü, bir tür mesleksel organizasyondu. Bu örgüte Bacı örgütlerini -Bacıyan-ı Rum- ve Gazi örgütlerini de -Gaziyan-ı Rum- eklemeliyiz. Sanırım sözü fazlaca uzatmaya gerek yok. Bağ ve bahçeleri olan, sulama kanalları yapabilen, dünyanın en iyi kumaşlarını, halı ve kilimlerini dokuyabilen, değirmenleri dünyanın uzak ülkelerindeki değirmenlere isim babalığı yapabilen, ihracatta çağını aşarak Hint’ten Çin’e dek uzanabilen, havuzları heykelli evlere, kervansaraylara, gemiler inşa eden tersanelere, büyük çarşılara sahip olan ve mesleksel organizasyonlar, toplumsal örgütler kurabilen ticarette ilerlemiş bir toplumun göçebe olduğu söylenebilir mi? Bazı batılı incelemeciler, Türklerin Anadolu’ya girdiklerinde göçebe olduklarını, bütün yapıp ettiklerini yerli Hıristiyan halktan öğrendiklerini ileri sürebiliyorlar. Oysa Birinci Haçlı Seferi’ne katılanların ağızbirliği etmişlercesine söylediklerine göre on birinci ve on ikinci yüzyıllarda Anadolu bakımsız, harap ve yoksuldur. Ama Selçuklu Devleti’nin egemenliğini kurmasıyla birlikte Anadolu’nun çehresi, sihirli bir değnek değmişçesine değişivermiştir. Kuşkusuz Anadolu’daki bu olağanüstü biçimlenme, örgütlenme ve ekonomik gelişme, köklü bir yerleşik kültüre dayanıyordu. Bu yerleşik kültürün sahipleri, Hazarlardan, Gaznelilerden, Karahanlılardan ve son olarak da Büyük Selçuk İmparatorluğundan edindikleri birikimleri Anadolu’da cömertçe kullanan, çok geniş bir coğrafyanın insanlarını, kültürlerini ve inanç sistemlerini tanıyan, daha sonra yerli halkla kaynaşarak adeta yeni bir ırk ve inanç sistemi yaratan, Anadolu’ya geçici bir istilâ furyasıyla değil, orasını yurt edinme bilinciyle bu yarımadaya gelen Türklerdir. Son olarak şu noktaya dikkatlerinizi çekmek isterim: Kuşkusuz geçmişte Cengiz ve Timur İmparatorluğu gibi göçebe 28 haberrevizyon.com Kasım 2013

aşiretlere dayanan büyük devletler kurulmuştur. Ama bunlardan hiçbiri aşiret geleneklerinden kurtulamamış, bundan ötürü Osmanlı Devleti kadar uzun ömürlü olamamış, dünya tarihini onun gibi etkileyememiştir.



Bakış

Kürt Sorunu

Başta şunu ifade edeyim, daha başından bu meselenin tanımında bir “sorun” var. “Kürt sorunu” dediğiniz zaman “sorunlu Kürtler” gibi bir algı da yaratabilen bilinçli, kurnazca yapılmış bir tanım bu. Meseleye dair daha başından böyle bir yargıda bulunmanın kendisi, çözülmesi gereken bir sorun olarak önceler kendisini. Meseleyi ele alırken, resmi ideoloji barındırmayan, yorumsuz tarihe detaylı bir göz atmamız gerekiyor; çünkü tarafları ve birbirleriyle olan ilişkisini iyi etüt etmek gerekiyor, meselenin tarihsel bir geçmişi var. Kürtler, bin yıllardan beridir Mezopotamya’da yaşayan, “Türkler” ise Orta Asya’dan Anadolu’ya göçmüş iki ayrı halktır. Burada Türkiye sınırlarının Mezopotamya ve Anadolu’nun coğrafyaları bağlamındaki önemli bir noktaya değinmek de gerekiyor. Türkiye hem Mezopotamya hem de Anadolu topraklarını içine alan bir ülke. “Ortak vatan” meselesi de bu durumla birebir bağlantılı. Cumhuriyetin kurucuları ve bu meseleyi yaratanların, Kürtleri asimile etme politikaları arasında Mezopotamya olarak bilinen coğrafyanın Türkiye’deki topraklarını Anadolu olarak tanımlamak da var. Kürtler için Mezopotamya ile Kürdistan aynı şeyler hemen hemen. Bu yüzden sistem bu algıya da saldırdı. Türklerin atalarının MÖ 6.000 yıllarında koyun yetiştiriciliği yapmaya başladıklarını söyleyen kaynaklar, Kürtlerin atalarının MÖ 12.000 yıllarında Karacadağ’da buğday yetiştirmeye başladıklarını da söyler. Bu iki halktan birini yok saymak tarih açısından da bilim nezdinde de mümkün değildir. Türkler ve Kürtler, tanıştıkları bine yakın yıldan beri, İslam’ı benimsemiş ve kültürleri ortak din üzerinden de kaynaşmış iki halk, dışarıdan neredeyse birbirlerinden ayırt edilemeyecek derecede benzeşmiş olmasına rağmen özgün dillerini, kültürlerini korumuşlar. Beylikler düzeyindeki çok eski anlaşmazlıklar dışında aralarında ciddi ayrılıklar yaşanmamış. Ta ki Cumhuriyet kuruluncaya kadar! “Kürt sorunu” diye adlandırdığınız anlaşmazlıkların büyük bir meseleye dönüşmesi işte bu çok yakın tarihte, Kürtleri“inkâr” ile başlar. Mesele, Osmanlı’nın dağılmasından sonra Atatürk’ün de delegeleri arasında yer aldığı Sivas ve Erzurum kongrelerinde yapılan “ortak vatan” sözleşmesiyle başlatılmasına karar verilen ve zaferle sonuçlanan “Kurtuluş savaşı” sonrasında kurulan devletin, Kürtleri yok sayıp inkâr ederek sadece Türk milliyetini ve kültürünü esas alarak yaptığı anayasa meselesidir.

Ahmet GÜNEŞTEKİN 30 haberrevizyon.com Kasım 2013

Burada dikkat edilmesi gereken asıl nokta, bu imha ve inkârın; her anlamda örgütlü kurumlara ve silahlı kuvvetlere sahip bir ülkenin anayasasının temel maddeleri haline getirilmiş olmasıdır.


KÜRT SORUNU “Kürtler, Türklerin tarihleri boyunca ihtiyaç duymadıkları şeyleri talep ediyorlar.” Bu anayasayı makbul görüp koruyan ve kollayan her kişi ve kurum doğal olarak ona karşı mücadele edenlerin karşısına geçmiş oluyor. Kürtler, bu tarihten itibaren kendilerini yok sayan, hak ve özgürlüklerini elinden alan anayasaya ve onu haklı gören koruyucularına karşı mücadele veriyor. Bu mücadele Şeyh Said ile başladı PKK’yle devam ediyor. Mesele hak ve özgürlükler meselesidir kısacası. Kürtler, Türklerin tarihleri boyunca ihtiyaç duymadıkları şeyleri talep ediyorlar. Hatta buna “talep” demek de yanlış, “ellerinden alınmış hakları” demek daha doğru

olur. Türkler tarihleri boyunca dilleriyle adlandırılmayı, konuşmayı, söylemeyi, yazmayı, okumayı, düşünmeyi; örf ve adetlerine göre yaşamayı herhangi bir kimseden talep etmek zorunda kalmadılar. Kimse onlar üzerinde insanlık dışı asimilasyon politikaları uygulamadı. İstiklâl mahkemelerinde sorgusuz sualsiz idam edilmediler. Zindanlara atılmadılar, işkenceler görmediler. Bir ekmeği “bilinmeyen bir dilde” istemek zorunda kalmadılar. Bu yüzden Türkler, Kürtleri daha çok anlamalılar; çünkü onların hassasiyetleri tahmin edemeyeceğiniz kadar çoktur.

31 Kasım 2013 haberrevizyon.tv




Röportaj / Interview

İsmmmo Başkanı Yahya Arıkan

Yazarımız Yüksel Güleç’in, İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan ile Haber Revizyon Dergisi okuyucuları için ÖZEL RÖPORTAJI Anadolu da ilk kurulan meslek odaları olarak Ahi Loncalarını görmekteyiz. Çeşitli gelenekleri bulunan ve döneminde yaşayan bir çok mesleğin çalışma prensiplerini, toplumla ve birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen Ahi Loncalarının mesleki gelişimlerde önemi çok büyük olmuştur. İşte Ahi Loncalarının günümüzde ki yansıması meslek odalarıdır. Bu odalardan, Türkiye için büyük önem taşıyan İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası mali ve finansal yaşamda büyük yer kaplamaktadır. Bir anlamda İstanbul’da ki yüzlerce meslek mensubunu sesi olan İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın kuruluşundan bu yana büyük emek vermiş olan Oda Başkanı Sayın Yahya Arıkan ile yaptığımız söyleşide bizlere, Mali Müşavirlik mesleğinin bugünü ve yarını hakkında Haber Revizyon Dergisi okuyucularına bilgiler verdi.

34 haberrevizyon.com Kasım 2013

We see Ahi Guilds as first organized professional chambers in Anatolia. The importance of Ahi Guilds, which arrange working principles, their relations with the society and with each others of a lot of professions which had various traditions and living in its time in professional developments, was very great. That is, the reflection of Ahi Guilds in today is professional chambers. Independent Accountants And Financial Advisers Chamber of Istanbul which is one of these chambers and has a great importance for Turkey takes a great place in fiscal and financial life. Chamber President Yahya Arıkan who has given a great effort since establishing of Independent Accountants And Financial Advisers Chamber of Istanbul which is a voice of hundreds of the profession members in Istanbul, in a sense, informed, during conversation, us/Haber Revizyon Dergisi (News Revision Magazine) readers about today and future of Financial Advisors profession.


“Değerlerimizi unutmadık ve siyasetten uzak bir

“We did not forget our values and we carried

çizgide mesleğimizi yüksek bir noktaya taşıdık.”

our profession to a high point far from politics.”

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Mali Müşavirlik mesleğinin bugünü ve geleceği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What are your thoughts about today and future of Financial Advisors profession?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Mesleğimizin bugün geldiği aşamayı; “kararlılık, perspektif ve dayanışma”nın yarattığı profesyonel hizmet olarak tanımlayabiliriz. Çünkü bizler hiçbir zaman mesleğimizi ve meslektaşımızın geleceğini küçük hesaplar üzerine kurmadık. Değerlerimizi unutmadık ve siyasetten uzak bir çizgide mesleğimizi yüksek bir noktaya taşıdık.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : We can describe the phase which our profession has reached today as professional service created by “stability, perspective and the solidarity”. Because we never establish the future of our profession and colleagues on small accounts. We did not forget our values and we carried our profession to a high point far from politics. No body should forget that there is a IAAFACOI (İSMMMO) which reached, today, to professionally strong technological capabilities from the days when we hadn’t even a chair in rental offices. A great success has been achieved in recent 23 years, by being trained 350 thousand of persons Professional chambers established even before a lot of years than us are admiring enviously to the place where both our chamber and our profession reached. Today, we are speaking the international dimension of the profession no longer. As a professional organization became member of International professional organizations, we, now, reached to a structure that has prepared and can apply ethical standards, financial reporting standards and inspection standards valid in the World. This table gives us hop for the future. Because we know what should we do and produce work with firm stand of people who know their objectives. Now we are working to establish a future in which we unite our powers, we take importance on specialization ns we produce suitable services to more organizational structures, in quality standards.

Kimse unutmamalı, bir masası, bir sandalyesi olmayan, kiralık bürolarda çalışılan günlerden modern yapılar kurarak, mesleki güçlü teknolojik imkanlara ulaşmış bir İSMMMO var bugün. 23 yılda 350 bin kişiye eğitim verilerek çok büyük bir başarı elde edildi. Gerek odamızın gerekse de mesleğimizin geldiği noktaya, bizden yıllar önce kurulan meslek odaları bile gıpta ile bakıyor. Bugün geldiğimiz noktada artık mesleğin uluslararası boyutunu konuşuyoruz. Uluslararası meslek örgütlerine üye olmuş bir meslek örgütü olarak artık, dünyada geçerli etik standartlarını, finansal raporlama standartlarını ve denetim standartlarını hazırlamış ve uygulayabilen bir yapıya kavuştuk. Bu tablo yarınlar için bize umut veriyor. Çünkü ne yapacağımızı ve hedeflerini bilen insanların kararlı duruşuyla iş üretiliyor. Artık güçlerimizi birleştirdiğimiz, uzmanlaşmaya önem verdiğimiz ve daha kurumsal yapılarda, kalite standartlarına uygun hizmet ürettiğimiz bir geleceği inşa etmeye çalışıyoruz.

35 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

İsmmmo Başkanı Yahya Arıkan

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Mali Müşavirlerin mesleki sıkıntıları nelerdir? İSMMMO’nun bu sıkıntıların çözümü noktasındaki projeleri nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What are the professional problems of Financial Advisers? What are the projects of IAAFACOI to solve these problems?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Mesleğin bugün için en temel sorunları, haksız rekabet, tahsilat, pazar ve karşılığını alamadığı sistemin kendisinden kaynaklanan angaryalardır. Meslek sorunlarına çağdaş çözümler için atacağımız yeni adımlar var. Kurumsallaşmanın sağlanması, güçlerin birleştirilmesi, uzmanlaşma, Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımı’nın kullanımı ve Zamana Dayalı Ücret Tarifesi’nin hayata sokulmasıyla çok hızlı yol alacağız. Serbest çalışanlar, bağımlı çalışanlar ve gençlerin geleceği için büyük hedefler belirledik. Serbest çalışanlar için; Halen; Kurumsallaşma ve Güçleri Birleştirme Projesi hazırlanmış ve İSMMMO’da bir birim oluşturulmuştur. Şimdi eğitimlere, ardından da meslektaşlarımızın teşvik edilmesine ve uygulanmasına başlanacak. Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımı ise hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. Zamana Dayalı Ücret Tarifesi’nin altyapısı oluşturuldu. Yazılım ve mevzuatının hazırlanması aşamasına gelinmiştir. Bu projeler hayata geçtiğinde haksız rekabet ve düşük ücret sorunu ortadan kalkacaktır. İş yoğunluğu ise sorun olmaktan çıkacaktır. Bağımlı çalışan üyelerimizin ise öncelikle mesleki unvanlarını kullanmalarını sağlayacağız. Meslektaşlarımızın birikimine uygun tavsiye niteliğinde bir ücret düzeyi belirleyeceğiz.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : For today, the most important problems of the profession are unfair competition, collection, market and drudgeries resulting from the system. We have new steps to take for contemporary solutions for the problems of the profession. We will rapidly advance with the fact that institutionalization is obtained, powers are united, specialization, usage of the Unfair Competition Software and putting into life the Time-based Wage Tariff. We determined great targets for the futures of independent employees, dependent employees and youngs. For independent employees; institutionalization and Uniting Forces Project were prepared and a unit has been created in IAAFACOI. Now, it will be started to tranings and later our colleagues will be encouraged. Software for Unfair Competition is prepared and put into effect. The substructure of Time-based Wage has been created. Now it has been come to preparation step of the software and legislation. Unfair competition and low wage problem will disappear after these projects taken into effect. As for the work intensity, it will turn into no problem. As for our dependent employee members, we will provide, first of all, them to use their professional titles. We will determine a wage level, in quality of recommendation, suitable for our colleagues.

“Meslek sorunlarına çağdaş çözümler için atacağımız yeni adımlar var.” 36 haberrevizyon.com Kasım 2013

“We have new steps to take for contemporary solutions for the problems of the profession.”


İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Mali Müşavirlik mesleğinin toplumdaki algısı sizce nedir, toplum tarafından yeterli değeri gördüğü kanısında mısınız?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What is the perception of Financial Consultancy profession in the society, do you believe in that it is appreciated by the society?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Aslında gerçek şu… Siz de okumuşsunuzdur. Dünya genelinde yapılan bir araştırmaya göre, önümüzdeki 10 yıl içinde ön plana çıkacak meslekler arasında bizim mesleğimiz de yer alıyor. Geleceğin “garantili” meslekleri arasında gösterilmemiz boşuna değildir. Unutulmamalı ki, toplumlar ve ekonomi var olduğu sürece mali müşavirler olmadan bu işler yapılamaz.

YahyaArikan, President of ISMMMO : In fact that is the reality... You also have ought to read. According to a research carried out worldwide. our profession also takes place amongst the professions to come to the forefront within next 10 years. No wonder, we are shown between the “guaranteed” professions of future. It should not be forgotten that, during the communities and the economy are exist, these works can not be done without financial advisers. An extremely difficult period is passed to be able to become Financial Advisor. After graduation of university, it is a must that to win the starting internship examination which is extremely difficult, and after 3 years of internship then to take a proficiency exam. There is not this situation for any academic profession other than medical doctorate. This application makes financial counseling profession a more respected profession. Now, Financial Advisor profession is a professional identification which adds value to managements and to society, and participating into decision making process of managements, with a power organization and has a high respect.

Mali müşavir olabilmek için son derece zorlu bir süreçten geçilmektedir. Üniversiteyi bitirdikten sonra, son derece zor bir sınav olan staja başlama sınavını kazanmak ve 3 yıl staj yapıp ardından bir de, yeterlilik sınavına girmek gerekmektedir. Bu durum bugün tıp doktorluğundan başka hiçbir akademik meslekte yoktur. Uygulama mali müşavirlik mesleğini daha da saygın bir meslek haline getirmektedir. Mali müşavir artık işletmelere ve topluma katma değer yaratan, işletmelerin karar alma süreçlerine katılan, güçlü bir örgüte sahip saygınlığı yüksek bir mesleki kimliktir.

37 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

38 haberrevizyon.com Kasım 2013

İsmmmo Başkanı Yahya Arıkan


Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Meslek mensuplarının üzerinde bulunan iş yükünün artması karşısında İSMMMO’nun meslek mensuplarına tavsiyeleri nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What are the recommendations of ISMMMO for profession members against the work load on the profession members increased?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Uzunca bir süredir mesleğimizde kurumsallaşmanın önemini anlatıyoruz. Bu hem iş yükünü ortadan kaldıracak bir yapılanma, hem de yarınlarda ayakta kalmanın önemli bir yoludur. Bunun için “güçleri nasıl birleştireceğiz-ortaklık” ve “meslek mensubunun kendi kurumsal şirketini kurması için izlenecek strateji ve yöntemler” için kılavuzlar yayımladık. Herkes bu perspektiften bakmalı.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : We tell the importance of institutionalization of our profession for a long time. This is both a reconstruction that will eliminate the workload and an important way to stay in goodstanding in future. For that reason, we published guides of “How will unite the forces - partnership” and “strategies and methods to be followed for the profession member establishes its own institutional company”. Everyone must look at in this perspective.

“Uygulama mali müşavirlik mesleğini daha da saygın bir meslek haline getirmektedir.”

“This application makes financial counseling profession a more respected profession.”

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Bağımsız Denetim süreci ile ilgili değerlendirmeniz nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What is your consideration in relation to Independent Audit process?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: KGK’nın kurulmasıyla birlikte mesleğe ve özellikle bağımsız denetim yapacak meslektaşlara ve gençlere yönelik haksız ve eşitsiz bir yaklaşım sergilendi. Kurumun yayınladığı Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle birlikte; 23 yıllık meslek örgütümüz ve meslek birliklerimiz yok sayıldı. Türkiye genelinde 40 bin, İstanbul’da 15 bin meslektaşımızı eğittiğimiz, emek harcadığımız, bütünüyle ücretsiz denetim eğitimleri görmezden gelindi.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : Upon establishment of Public Watch Institution (PWI) an unfair and inequal approach was exhibited towards the profession and the colleagues to carry out independent inspection and youngs. Together with Independent Inspection Regulations issued by the institution, our profession organization and our profession units of 23 years were ignored. Although we had trained 40.000 colleagues in Turkey, 15.000 in Istanbul, we has endeavored and inspection trainings all of which were free of charge were ignored. We objected to Public Watch Institution (PWI) applications. We, together with our colleagues, appeared in the squares; and lastly we took action for cancellation of the regulation issued by PWI. Our struggle against the injustice continues. Public Watch Institution (PWI) must be in collaboration with our professional institutions; and open the way of our colleagues.

Biz KGK’nın uygulamalarına karşı çıktık. Binlerce meslektaşımızla meydanlara çıktık ve son olarak da yayınladığı yönetmeliğin ilgili maddelerinin iptali için dava açtık. Yapılan haksızlığa karşı mücadelemiz devam etmektedir. KGK mesleki örgütlerimizle işbirliği içinde olmalı, meslektaşın önünü açmalıdır.

39 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Röportaj / Interview

İsmmmo Başkanı Yahya Arıkan

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Kayıtdışı ekonomi konusunda İSMMMO’nun görüşleri nelerdir? Meslek mensuplarının bu konudaki katkıları nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What are the remarks of IAAFACOI on the informal economy? What are the contributions of the profession members to this?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Kayıtlı bir ekonomi hedefinin gerçekleşebilmesi için özellikle yeni Türk Ticaret Kanunu sürecinde önemli bir inisiyatif ortaya konuldu. Ön şartımız “yasanın bütünüyle uygulanabilmesi”ydi. Süreçte, yasada tahrifat ve ana kolonlarına yapılan darbe, bir budamaya yol açtı. Ancak gerek mesleğimiz gerekse de meslektaşlarımız, dün, bugün ve yarın da kayıtlı bir Türkiye idealinin baş aktörleri durumundadır. Tüm meslektaşlarım da olaya bu perspektiften bakmaktadır.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : For the fact that a formal economy objective is achieved, an important initiative was exhibited in new Turkish Trade Law period particularly. Our prerequisite was “The fact that the law can be applied completely.” In the period, the devastation in tje law and the impact to the main column caused to trimming. However, both our profession and our colleagues are main actors of a registeren Turkey ideal in yesterday, today and future. All of my colleagues look at this event in this perspective.

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Gazetelerde TÜRMOB genel kurulunda meslek mensuplarının tahsilat sorunları konusunda çözüm önerisi sunulacağına ilişkin haberler çıktı. İSMMMO’nun bu konudaki görüş ve çalışmaları nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: News about of solution recommendation in the TURMOB General Assembly on the collection problems of the profession members will be presented were published on the newspapers. What are IAAFACOI’s idea and studies on this issue?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Bu sorunda haksız rekabet programıyla önemli bir yol alınacak. Olay şu, bugün Oda’nın sitesine girip her türlü işlemi gerçekleştireceksiniz. Bu şekilde, önce ücret tespitinizi yapacak, ardından almanız gereken asgari ücreti hesaplayacaksınız. Sözleşmeniz otomatikman düzenlenecek. Bir nüshası bize odaya gelecek, bir nüshası TÜRMOB’a gidecek.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : An important advance will be taken on this question with Unfair Competition Programm. That is the event: You will do all kind of transactions by entering into the site of the Chamber. In this way, first you will calculate your wage determinatiın, and than you will calculate the minimum wage which you should take. Your contract will be automatically renewed. A copy of it will come to us, the Chamber, and another copy will go to TURMOB. In this way, we will follow the coming and going of customer. This is the greatest problem of each independent employee. It is every time waited for collection of debt. In this system, when someone left an information, the information will be seen in the program. The system will warn and the Chamber will walk all over someone who does inequity. In case of it could not, the TURMOB will become a part of the activity.

Böylece bu programla müşteri geliş gidişlerini takip edeceğiz. Her serbest çalışanın en büyük sorunu bu. Alacak tahsili için hep bekleniyor. Bu sistemde biri bıraktığı zaman, bu bilgi programda görünecek. Sistem uyaracak ve haksızlık yapanın Oda tepesine binecek. O yapamadı TÜRMOB devreye girecek. 40 haberrevizyon.com Kasım 2013


Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: Mesleğe atılmak isteyen genç arkadaşlara önerileriniz nelerdir?

Haber Revizyon Dergisi / Yüksel Güleç: What are your recommendation who will begin the profession?

İSMMMO Oda Başkanı Yahya Arıkan: Gençlere özel önem veriyoruz. Ücretsiz yayınlarımızı, özellikle internet ortamındaki verilere ulaşmalı çalışmalarımızı yakından takip etmeliler.

Yahya Arikan, President of ISMMMO : We pay special attention to young people. They should reach to our free of charge publications specially to our data on internet environment and follow them.

Mesleğin kıymetini bilerek buna göre bir kariyer planı yapmalılar. Uzmanlaşma, yabancı dil eğitimi, bir arada hareket etmek, rekabet edebilmelerini de kolaylaştıracaktır. Ayrıca, saygınlıklarını daha yükseklere taşımak ve sürdürebilmek için meslek etiğine sıkı sıkıya bağlı olmak ve eğitime büyük önem vermelerini öneririm.

They should know the importance of the profession and do their carrier plans according to this. specialization, foreign language education, acting together will make easier them to be able to compete. In addition, in order to carry and to continue their respect to a higher level, I recommend them to be strictly bound to professional training and pay attention to education.

“Gençlere özel önem veriyoruz. Ücretsiz yayınlarımızı, özellikle internet ortamındaki verilere ulaşmalı çalışmalarımızı yakından takip etmeliler.”

“We pay special attention to young people. They should reach to our free of charge publications specially to our data on internet environment and follow them.” 41 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye Gerçeği

YENİ Prof. Dr. Vecdet ÖZ

DÜNYA

DÜZENİ

TÜRKİYE

VE

GERÇEĞİ

Bu gerçeği görebilmek için öncelikle “işgal ve savaş” kelimelerinin manasını iyi kavramamız gerekir. Çoğunlukla işgal ve savaş kelimelerinin manası aynı anlamda kullanılır. Hâlbuki tam tersine iki kavram birbirinin karşıtıdır. İşgal, bir yeri çıkar ve menfaat amaçlı her yolu deneyerek ele geçirmek ve haksız bir şekilde zarar vererek menfaat temin etmektir; Savaş ise bu işgale ve zarara karşı verilen meşru müdafaadır ve gerekmedikçe yapılmaz. Bunu doğadaki bir örnekle açıklamak gerekirse; Bir bölgeyi sivrisinekler işgal etmişse, bu haşerelere karşı verilen mücadelenin adı sivrisinekle ve dolayısı ile onun zararlı neticesi olan sıtmaya karşı savaştır. Sivrisinekler, arılar ve karıncalar gibi kendi yiyeceğini emeğe dayalı temin edip üretmek yerine, direkt üretenin kanını emerek beslenmeye ve beslenirken de zarar vermeye programlanmış asalaklardır. Bazı ülkeler de, tıpkı sivrisinekler gibi millet olarak ayakta kalabilmek 42 haberrevizyon.com Kasım 2013

için daha emeksiz ve vahşi bir geçim yolu olan kan emicilik sistemini çağımızda artık yaşam şekilleri haline getirmişlerdir. Tarihteki eşkıyalık ve talan geleneğinin devamı olan bu anlayışın bugün ki adı emperyalizmdir. Emperyalistlerin bu insanlık dışı eylemleri gerçekleştirmek için tarih boyunca her seferinde insanlığa anlatacakları sözde haklı birtakım gerekçeleri vardır; Her seferinde de işgal etmeyi plânladıkları ülkelerde zaman içinde kendi işbirlikçilerini oluştururlar ve işgal gerekçesinin alt yapısını da onlarla birlikte kurarlar. Bu işbirlikçiler öncelikle aralarında görev taksimi yaparak toplumun milli, manevi ve etnik değerlerine ayrı ayrı mensup olarak topluma karşı kendilerini kamufle ederler. Diğer taraftan ise sözde mensup oldukları bu değerlere bağlı topluluklar yaratarak toplumsal ayrışmayı sağlarlar. Bu toplulukları ve dolayısı ile değerleri birbirine karşı çatıştırmak suretiyle de iç kavga ortamı yaratırlar. Bu şekilde iç barış ortadan kalkar ve değerler de zaman içinde yıpratılmış olur.

Genellikle uygulama modeli, işgal plânlanan her ülke için aynıdır; Öncelikle hedeflenen ülkede yıllar içinde işbirlikçilerin de yardımı ile seçim sistemine müdahale edilerek son derece baskıcı bir rejim kurulur, yeni rejime her türlü basın ve propaganda desteği ile maddi destek verilir. Sonra belirlenen dış güdümlü politikalarla ülke borç batağına sokularak milli ekonomisi yok edilir, halkın sosyoekonomik çöküşü sağlanır ve halk günlük yaşatılır. Daha sonra ülkenin milli savunma direnci felç edilir, toplumu bir arada tutan milli ve manevi değerler yıpratılır, toplumsal barış ve uzlaşı kültürü ortadan kaldırılarak iç çatışma ortamı yaratılır. Halk sokaklara çıkarılarak eylem yapması temin edilir ve provokasyon faaliyetlerine destek verilir. Sonunda tüm doğrularını ve değerlerini yitirmiş olan çaresiz ve çatışma ortamındaki halk zulümden kurtarılmak üzere insan hakları bahanesiyle ülkeye gelinir ve yine işbirlikçileri aracılığı ile yönetime el konulur.


Bugün Ortadoğu’da yakılan ateşin, kaynayan kazanın ve işlenen toplu cinayetlerin sebebi bu projedir. Türkiye’de bu proje kapsamında mütalaa edilen ülkeler arasındadır, geçmişte ve yakın zamanda meydana gelen olayları bu bilgilerin ışığında değerlendirmek gerekir.

biçilen görev ise, kendi sırası gelene dek işgallere hizmet eden mayın eşeği görevidir. Yıllardır bu amaçla tahrip edilmiş olan ülkemizde, tüm bu olanlara siyaseten alet olmuş olanlarla bu duruma karşı olduğu halde hiçbir çalışma yapmadan tribünlerde oturup seyirci kalmış olanların suçu eşdeğerdir.

Uygulanan bu dev proje 1980’li yıllarda uygulamaya konmuştur ve adı “Yeni Dünya Düzeni”dir; Burada hedef, tüm Dünya’yı bir tarafta kan emerek geçinenlerin, diğer tarafta ise kanı emilenlerin bulunduğu iki kutuplu hale getirmektir. Yeni bir sömürgecilik anlayışına sahip olan bu insanlık dışı proje, ne yazık ki ülkemizin de içinde bulunduğu bu coğrafyada olanca vahşeti ile önemli bir mesafe kat etmiştir.

Şu anda ülkemiz bir çatışma çemberinin ortasına doğru kaymaktadır, tarihte yaşadıklarından daha kötü, son derece tehlikeli ve kritik bir süreçten geçmektedir.

Bu işgal projesinde Türkiye için

Artık hantal, bilgisiz, dış güdümlü ve ikbal peşinde koşan siyasi bir anlayışla bu duruma çözmek kabil değildir. Acilen bu vahim duruma çözüm üretebilecek, konulara vakıf ve bilgili, dış güdümlü olmayan ve milli iradeye sahip son derece güçlü bir

siyasi otoriteye ihtiyaç bulunmaktadır. Burada Yüce Türk halkına büyük görev düşmektedir. Halkımızın yapması gereken provokasyonlara alet olup meydanlara dökülmek değil, bu basiretsizlikten bir an önce kurtularak güçlü bir siyasetin içinde yer almak ya da güçlü bir siyasete sonuna kadar destek vermektir. Yine buradan mevcut siyasilere de bir çift sözüm olacak; Ülke elden gidiyor! Eğer birazcık vicdan ve haysiyet sahibi iseniz, bu defa da şahsi ikbaliniz peşinde değil, ülke istikbali peşinde koşturun. Ya bir yol bulun, ya bir yol açın, ya da yoldan çekilip işi ehline teslim edin.

43 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Fenerbahçe

Şahin MENGÜ

Fenerbahçe’nin 2010-2011 yılını şampiyon olarak bitirmesinden sonra, bir anda “Türk Futbolu bağırsaklarını temizliyor” denerek Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve diğerleri maç sonuçlarını kurmakla (şike yapmakla) suçlandılar. Ama asıl hedefe oturtulan Fenerbahçe Kulübü ve onun Başkanı Aziz Yıldırımdı, diğerleri gerçek iradeyi saklama aracı idiler. Bu saldırının asıl nedeni Kemalist duruşu olan Fenerbahçe’yi bitirmekti. Basın, sanat gibi toplumu etkileyen, yönlendiren alanlarda hoşlanmadığı yazar ve çizerleri, siyasal gücünü kullanarak bertaraf eden Tayyip Erdoğan’ın hedefinde Fenerbahçe vardı. Güya özerk Türk sporunu dilediği gibi yöneten, kimin Federasyon başkanı olacağına kadar müdahale eden Tayyip Erdoğan, Gülen Cemaatiyle beraber Fenerbahçe’yi de ele geçirmek istedi. Ama bu kulübün genlerinden gelen Kemalist çizgi buna izin vermeyince, bir şike (!) soruşturmasıyla, Başkanı önce gözaltına alındı, arkasından mahkûm edildi. Bütün bu baskılar karşısında muhteşem bir dayanışma örneği gösteren Fenerbahçe camiası, bu işgal planının hayata geçirilmesine izin vermedi. Bundan sonra da vereceğini zannetmiyorum. Bütün zor zamanlarında en iyi kenetlenen camia, Fenerbahçe camiasıdır. Büyüklüğü de, sportif başarılarının yanında oradan da gelir. Değerli araştırmacı Sinan Meydan 2006 yılında yayınlanan “Sarı Lacivertli Kurtuluş” isimli eserinde, “Fenerbahçe geçmişte ‘vatan ve özgürlük mücadelesi’ vermiş bir ulusal teşkilatın adıdır. Fenerbahçe, emperyalizme karşı verilen ilk bağımsızlık savaşının aktif katılımcısı, emperyalist kuşatmayla çevrilen bir ulusun tek moral kaynağı, tek umut ışığıdır. Fenerbahçe, Mustafa Kemal’in önderliğinde gerekleşen Kurtuluş Savaşı’nın sarı-lacivert rengidir. Fenerbahçe, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in gönül verdiği takımdır.”diye yazmış. Bu nedenle de o Cumhuriyetle sorunu olanların ele geçirmek istediği son kalelerden biridir Fenerbahçe Cumhuriyeti. 44 haberrevizyon.com Kasım 2013

Nitekim, 1932 yılında kulüp binasından çıkan yangından sonra, bu büyük camia, ülke çapında bir dayanışma örneği göstererek o zor günleri de aynen bugün olduğu gibi atlatmıştır. Kulübe ve onun Başkan ve yöneticilerine karşı büyük bir yıpratma kampanyasından sonra Başbakan’ın hoşuna gidecek önceki Futbol Federasyonu başkanı Fenerbahçe kulübü Başkanlığına aday oldu.

“Türk Futbolu bağırsaklarını temizliyor”


FENERBAHÇE

Aziz Yıldırım, hiç biri sahaya yansımamış, yani sonuca etkili olmamış varsayımlar üstünden mahkum edilirken, başkan aday adayı, kendi ağzı ile “Ben Fenerbahçe’yi kurtarmaya çalıştım” diyerek yetkisini kötüye kullandığını açıkça itiraf etmiş bir kişidir. Fenerbahçe kimsenin himmetine muhtaç olmayacak kadar büyük bir camiadır. Fenerbahçe’yi kurtarmak bu zatın ne haddi ve ne de görevidir. Türkiye Futbol Federasyonu başkanlarının görevi sadece Türk Futbolunu yönetmek ve gerekiyorsa kurtarmaktır. Fenerbahçe sadece bir spor kulübü değildir. Fenerbahçe ülkenin dış politikasında bile var olan bir kurumdur. Onun için her dönemde siyasilerin iştahını kabartan bir kuruluştur. İkinci Dünya savaşı sırasında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den başlayarak, Adnan Menderes ve hatta en son

olarak da Tayyip Erdoğan Fenerbahçe’yi diplomatik ilişkilerde kullanmışlardır. Bu nedenle önümüzdeki kongrede Fenerbahçe kongre üyelerinin, Başbakanın ve cemaatin bu ele geçirme operasyonuna karşı Aziz Yıldırımı desteklemek yönünde vicdani sorumlulukları vardır. Aziz Yıldırım’ın kusurları yok mudur? Elbette vardır. Ama kusurları ile sevaplarını tartıya vurduğunuz zaman sevapları her zaman daha ağır basar. Bu kulüpte bugüne kadar yapılmamış, yapılamamış tesisleşme hamlesini başlatmış ve büyük oranda gerçekleştirmiş başkandır. Ama onun da, emperyalist kuşatmayla çevrilen yalnız ve güzel ülkemin, son Kemalist kalelerinden biri olan Fenerbahçe’yi, Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyetle sorunları olanlara teslim etmemesi gerekir. 45 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Ay Ayakta, Gemici Yatakta

İsmail Ahmet ORHUN

Kurban bayramını ancak bir savaşta verilebilecek kayıplarla birlikte bol kanlı bir şekilde geçirdik, kurban kanı yollardaki kazaların kanına karıştı maalesef… Trafik terörü inanılmaz bir boyut alıyor zamanında demir ray sisteminden rahatsız olup kendi menfaatleri doğrultusunda asfalt yollara önem verenlerin büyükleri acaba mezarlarında rahat uyuyorlar mı? Kalanlar bugün kaybedilen zaman için rahatsız oluyor mu? Hep sizlerle paylaştığım bir konu hatırlayacağınız gibi Sayın Başbakanımızın işinin çok zor olduğu, kendisi belli bir kesimden

AY AYAKTA geliyor, gençlik yıllarında ve olgunluk yıllarında çizmiş olduğu yolda bir çok sıkıntı ile karşılaşmış, bir çoğumuzun pes edeceği yıllarda kendine göre haklı mücadelesine devam etmiş ve sonunda biraz gelişen şartlar, biraz siyasetin cilveleri biraz şans ama bence en önemlisi kendi hırsı, azmi, inancı ve hitabet yeteneği ile bugünlere gelmiş… Sadece tebrik etmek gerekir, müthiş bir mücadele… Ama artık önümüze bakma zamanı, geçmiş ile hesaplaşmak, seçmen arasında belli gurupları öteki olarak kabul etmek, küsmek darılmak değil, şahsi hesaplaşmalardan uzak durmak zamanı, eyleme

dönüşmemiş düşüncelerden dolayı cezalandırmak zamanı değil. Hani bazı futbolcular vardır ve bunlar genellikle hakemi aldatmaya dönük hareketler yaparlar ama bir gün gerçekten faule maruz kalsalar da hakemlerin önyargısından dolayı sadece yerde dövünür dururlar, yalancı çoban masalı gibi… İşte bizim hükümetimizde bana göre böyle bir tablo çiziyor, geçmişte o kadar farklı söylemleri olmuş ki bugün kendi deyimlerince “normalleşme” adına ne yapsalar “acaba‘’ diyorsunuz…

“Ben Sporcunun Zeki, Çevik Aynı Zamanda Ahlaklısını Severim”

M. Kemal ATATÜRK

46 haberrevizyon.com Kasım 2013


GEMİCİ

YATAKTA

Şimdi ne ilgisi var normalleşme ile okullarda okunan andımızın kaldırılmasının? Kafatasçılık ne demek? Burada kendimce bir saptama yapmak istiyorum… İlk olarak Atamızın ölüm gününde kendisini saygı ile anıyorum ve diyorum ki; Atatürk dünyanın kabul ettiği büyük bir insan ve çok akıllı, bana göre bizi çok iyi tanıyor, derler ya bizim ruhumuzu biliyor aynen öyle… Benim düşünceme göre halk dilinde söylendiği bir şekilde tersten yaklaşmış konulara, Diyor ki; “Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklasını severim” ve biz bunu büyük harflerle yazmışız spor alanlarına her gidişimizde görüyoruz ama sporcularımızın durumu ortada, yöneticilerin durumu ortada amigoların durumu belli, spor ahlakı yerlerde sürünüyor…

Bana göre sabahları okunan bu And’da böyle bir şey; uyanık, çalışmayı sevmeyen, cin fikirli, yıllardır yerinde sayan, kendinden yüzyıllarca geride olan Avrupa ülkelerinin kendisini fersah fersah geçmesini sadece izleyen, dünya uzaya giderken sembollerle uğraşan bir milleti ancak böyle söylemlerle kafasına vura vura ayakta ve beraber tutabilirsiniz… Bu aynen yaramaz çocuğunuz için “amcası benim oğlum çok usludur, di mi yavrucuğum” der gibi bir şey. Siz zamanında konmuş ve alışılmış, kabullenilmiş, benimsenmiş temel taşlarla oynar, yerinden oynatırsanız bu aynı kelebek etkisi yapar ve yarın size nereden, ne zaman, nasıl ulaşacağını hesap edemezsiniz… Bugün etnik bir kitleye harf ile ilgili izin verirsin yarın bir gün bir başka gurup başka bir talepte bulunur. Bizim kültürümüz çok

zengin, Anadolu onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış, bugün o kültürlerin devamları ile birlikte gül gibi geçinip gidiyoruz, ne gerek var oyunun kurallarını değiştirmeye? Dünya zaten açığımızı kolluyor kim dost kim düşman belli değil, ne sınırlar kaldı ne para birimi, ne gizlilik, her dakika biri bizi gözetliyor, yaşamak için en yakın dostumuzu satmak zorundayız. Kızmayın, televizyonlarda bizlere bunlar öğretiliyor, bunlar pompalanıyor genç beyinlere… Bir yanlış hamle yaptın mı geri dönüşü olmaz… Tarihte bunun en yakın örneği Yugoslavya ve lideri Tito… Adamcağız her tarafı idare ediyordu, vefat edince millet birbirine girdi, kaç parçaya bölündüler… Rahmetli babam gökte hilalin iki ucu yukarı doğruysa ‘’ay yatakta gemici ayakta ‘’derdi, akşam evinde rahat uyumak istiyorsan rüzgar ekmeyeceksin, havayı iyi takip edeceksin. 47 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Finans

Yeni Köprüler Kurmak

Yüksel GÜLEÇ

YENİ KÖPRÜL Her sabah işten eve, evden işe giderken üzerinden geçtiğim Boğaz Köprüsü olmasaydı ne yapardım diye düşünüyorum. Belki Üsküdar’ a iner oradanda motorla karşıya geçerdim, yada Kadıköy’ den bir vapurla boğaza karşı çay sefası yaparak Karaköy’ e gider, oradan dünyanın en eski ikinci metrosu olan Tünel’ den tarihi koklaya koklaya İstiklal’in başına gelir ve yeni metroyla işime giderdim. Elbette köprü olmasaydı değişik alternatif rotalar bulabilirim. Ama bu bulduğum rotalar köprünün vermiş olduğu (tabi bu arada trafik problemi olmayan bir yer olarak düşünün) rahat ve kısa yoldan geçiş imkanını sağlamayabilir. Ama bunlardan hangisinin daha iyi olduğunu, onları denemek ve test etmek haricinde başka bir yoldan öğrenemem. İşte kanunlar arasında veya devlet kurumları arasında böyle köprüler bulunmaktadır. Çünkü kanunların ve devlet kurumlarının var olma sebebi millettir. Bu yüzden birbirlerinden farklı amaçları olan kanunlar ya da devlet kurumlarının, yaptıkları işlerde zaman zaman kesiştikleri noktalar vardır. İşte bu kesişen noktalarda kurulmuş köprüler işleri hızlandıracak hem de 48 haberrevizyon.com Kasım 2013

herkese fayda sağlayacaktır. Ancak kanun ve devlet kurumları arasındaki bu köprülerin kurulması o kadar kolay olmamaktadır. Bu, gerçek bir köprünün yapımı kadar zor bir şeydir. Bu konuda şu sıralarda bir çok kişinin başına gelme ihtimali olan (ki bazılarının şu sıralarda halen çözüm için uğraştığı bir konudur bu) yaşanmış basit bir örnek vereyim size; artık eskimeye başlamış olan 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunumuz kapsamında gayrifaal duruma düşmüş şirketlerin tespiti ve bunların tescilden kayıtları silinerek kapanmalarının kolaylaştırılması yönünde maddelere istinaden işlemler yapılmaktadır. Eğer firma her yıl yapması gereken genel kurulları yapmaz ise, aidatlarını ödememiş ise yönetim kurulu yetkisi bittiği halde yetki uzatımı için her hangi bir harekette bulunmadılarsa, Ticaret Sicil Memurlukları bu şirketlere kayıtlarını askıya aldıklarına dair bildirimde bulunuyor ve eğer üç ay içinde herhangi bir cevap alamazlarsa ticaret sicil kaydını tamamen siliyorlar. Buraya kadar bir problem yok, gördüğüm kadarıyla İstanbul Ticaret Sicil Memurluğundaki arkadaşlarımız görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar.

Ama iş burada bitmiyor. Bunun bağlantılı olan kısımları da var ve inşa edilmemiş köprüler buralarda gözümüze ilişiyor. Bu işlemin vergi dairesi ayağı vardır. Oradaki mevcut kaydımızın da kapatılması gerekiyor. Aslında kanun hazırlanırken ticaret sicilinin yapmış olduğu bu kapanışı müteakiben vergi dairesine bildirilmesi ve vergi dairesinin de bu bilgilendirmeye istinaden kapanışı yapması gerekir. Bu bildirimler yeterli hızda olmamaktadır. Ortakların tümü gerçekten “aman boşver ne olursa olsun deyip çekip gittiyse problem yok. Zaten onlar vergi beyannamelerini de vermiyorlardır. Firmanın ticaret sicil memurluğundan kaydının silinip silinmemesi de umurlarında değildir zaten. O tipteortakları olan firmalar üst üste beyanlarını vermemeye başladıkları zaman bu tip firmalara yönelik hazırlanmış bir tebliğ ile yoklama yapılıp yerlerinde tespit edilemezler ise vergi numaraları kapatılıyor. Ancak bu tip firmaların ortakları sonradan yeni bir işletme kurmak istediklerinde Vergi dairelerinde tatsız sürprizle karşılaşabiliyorlar. Ancak birde maddi zorluklar yüzünden tasfiyeye girememiş firmaların ortakları var.


LER KURMAK Onlar tasfiyeye girme imkanını yaratmak için, ayrıca yukarıda bahsettiğim gibi yeni bir işletme kurma durumunda ileride sıkıntılar yaşamamak için boşta olsa beyannamelerinin gönderimini aksatmayan şirket ortaklarıdır.Onlar da vergi dairesinin, beyanname verilmediğinde, beyanname başına kestiği cezaların altından kalkamama korkusu da vardır. Ortaklar ilerideki sıkıntılara razı gelseler bile yapılacak yoklama ve sonrasında vergi numarasının kapatılması zaman alabiliyor. Böyle bir durumda ileride yeni bir iş kuruluşunda yaşayacağı sıkıntılar bir yana numaranın kapatılışına kadar geçen sürelerdeki beyan vermeme ile ilgili idari para cezalarını bir güzel yiyorlar. Zaten mali sıkıntı yaşayan kişilerin dertleri biraz daha katmerleniyor. İşte böyle mükellefler için büyük bir fırsat olan Ticaret Kanunundaki kaydı silme işlemindeki kolaylıklar maalesef vergi dairelerinde yaşanmıyor. Çünkü Ticaret kanunundaki bu kolaylık konusunda halen mali idarenin yapmış olduğu bir düzenleme yoktur. Ticaret sicilinin bildirimi haricinde, mükellef kapanış işlemini hızlandırmak için sicilden kaydının kapanışına dair aldığı resmi yazı ile yapmış olduğu

başvuruda vergi numaramı kapatın dese bile mali idare de bu işlemin yapılmasında zorluklar çıkmaktadır. Buna sebep ise beyannamelerin boşta olsa halen veriliyor olmasıdır. Beyan verilmeseydi firma gayri faal ve daha da ötesi kaçmış gitmiş bir işletme olarak kabul edilip kapatılacaktı. Vergi dairelerinin bazılarında memurlar gayri faal lafını duyunca bunu beyanname vermemekle eş değer görüyorlar. Beyannamenin verilmemesini ve bunun sonucunda gönderilecek yoklama ile işlemin sonuçlandırılacağı söyleniyor. Ancak bu süreç bitene kadar ki dönemde verilmeyecek olan beyannamelerin idari para cezalarını kimin ödeyeceğini düşünmüyorlar. Bu yeni oluşmuş durum karşısında mantıklı bir çözüm bulmaktansa, bizim elimizde belli bir kalıp var, bunun içine bu olayı oturturuz. Sığan kısımları sığar, sığmayanı kopar gider bizi ilgilendirmez tutumu çok yanlıştır. Birebir aynı işlemde başka bir vergi dairesi ise bekleyin bir ticaret sicil ile konuşalım ona göre cevap vereceğiz demiştir. Onlar da benzer bir çıkmaza girmiştir ama en azından kaynağa dönmeyi yani durumu yaratan kanun ve devlet kurumuna danışarak bir çözüm üretme çabasını göstermişlerdir.

Doğru olanda budur zaten. İşte yeni bir kanunun ve yapılan yeni türde bir işlemin kişileri ne kadar zor duruma düşürdüğü gözler önündedir. İşte bu zorlukların oluşmasını önlemek için kanunlar değiştirilirken ya da yenisini yaparken ilişkili kanunlar düşünülerek bunlara yönelik komisyonlar kurulması ve herkese rahatlık sağlayacak köprülerin kurulmasına başlanması gerekir. Yukarıda bahsetmiş olduğum konuda ise tek çözüm yolu bulunmaktadır. Bu tip şirketler çıkarılmış olan kanundaki hakları olan bir kolaylıktan yararlanmaktadırlar. Aslında ticaret sicil memurluğunun resmi yazısı ekli olarak dilekçe ile kapanış talebinde bulunmuş mükelleflerin talepleri kabul edilerek, (bir de kapanışa ait kurumlar beyannamesi için süre vererek, çünkü böyle bir durumda verilecek kurumlar beyannamesinin verilme süresi de kanunda yazmamaktadır.) kapanışın yapılması lazımdır. Lütfen kanunlar yapılırken birazda pratikte bu işleri takip eden insanlara biraz kulak verelim. Böylelikle çözüme daha hızlı gidebiliriz. 49 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

1071

Murat AKTÜRK Hepimizin bildiği bir yıldır 1071. Alpaslan komutasındaki Selçuklu ordusunun, kendilerinden çok daha kalabalık, Romen Diyojen’in Bizans ordusunu Malazgirt’te bozguna uğratarak Anadolu’yu yurt edinme sürecinin başlaması tarihidir. O güne kadar, Anadoluda yerleşik olan kavimlerin büyük bir çoğunluğunun hiristiyan olduğunu düşünürsek, yeni efendilerinin henüz daha şaman unsurlarını kaybetmemiş Müslümanlar olması onların neden ciddi bir telaşa düştüklerini çok iyi anlatır. Zaten bu nedenle de, ilerleyen yıllarda, Bizansın düşeceğini öngören Avrupalı krallıklar ve Papalık, Türkleri durdurmak amacıyla; Haçlı Seferlerini başlatmış, 1095’den 1272’ye dek dalgalar halinde

50 haberrevizyon.com Kasım 2013

1071 beyhude dokuz sefer düzenlemişlerdir. Coğrafi konumu ve verimli toprakları nedeniyle insanlık tarihi boyunca sayısız kavim ve uygarlığın kimi zaman evi, kimi zaman da geçiş yolu olan Anadolu, Selçuklularla asimile olup bir Türk ve Müslüman diyarı haline günümüze gelmiştir. Her ne kadar, bu yeni, Orta Asyalı halkın kültüründe güçsüze ve mazluma karşı sonsuz bir hoşgörü olsa da, Türk’e ve müslümana dönüşen toplumların kimi bireylerinin genlerinde bir Türk düşmanlığı oluşmuş ve zamanında uyanmak üzere uykuya yatmıştır. Söz gelimi, beyliklere ayrılmış Selçuklulardan Kayı boyu, daha

sonra Osmanlı Devleti olarak, tüm Türk Beyliklerini tarihten sildikten ve Istanbul’u fethedip yeni Bizansı bünyesinde oluşturarak; bir imparatorluk haline gelirken Türk unsurlar aşağılanmaya başlanmış, ordularının asıl vurucu gücü olan yeniçeriler; devşirmelerden tedarik edilmiştir. Bütün Osmanlı yüzyılları boyunca, Avrupalılarca Türk olarak anılmasına karşın, padişahların kulları haline dönüştürülen halk, Türklüğünün bilincinden uzak, kimi zaman devletin zorbalığı, kimi zaman da isyancıların ve yöresel eşkiyanın zulmüyle başbaşa kalıp, kulluğun gereği olan kaderci ve güce boyun eğici bir ümmet karakterine bürünmüştür.


Bu durum, “Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır” diyen ulu Atatürk’ün ulusuna kimliğini yeniden kazanma gayretlerine dek sürmüştür. Osmanlının, önceleri Arap ve İran hayranlığıyla yetiştirdiği elit zümrenin, imparatorluk zayıfladıkça Batıya düşkünlüğü içinde, gene kendi öz değerlerinin farkında olmadan geliştirmeye çalıştığı devşirme kültür, yüce Atatürk’ün devrimlerini teker teker gerçekleştirirken, eğitim konusunda; “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istikbaline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir” sözleriyle ulusal karaktere bürünmüştür. Ancak, Osmanlının kalıntılarından onurlu bir Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti de, tarihten gelen, içi kin ve nefret dolu ihanet kadrolarının sadece pasivize olmasını veya yeni oluşan burjuva sınıfı içinde kendilerini işbirlikçi olarak göstermelerini sağlayabilmiştir. İlerleyen yıllarda, çağa ayak uydurma ve uluslararası arenada kendilerini

gösterme çabasında olan, özünde vatansever ama Atatürk Devrimlerinden gittikçe uzaklaşan hükümetlerin marifetleriyle dışarda bağımlı, içerde de “her mahallede bir milyoner” sloganıyla yola çıkılan daha sonraları da “köşe dönücü” hale bürünen salt kişisel çıkarlarıyla hareket eden zümrenin toz bulutu içinde at izi, it iziyle karışmış ve içi yüzyılların kini ile dolu olanlar var güçleriyle Atatürk Devrimlerine karşı hareketler içinde yer almışlar, daha çekingen olanları da bu devrimlerin yozlaşması için tüm olanaklarını kullanagelmişlerdir. Yüce Atatürk’ü anlamadan putlaştırma gayretleriyle yeni nesillere Atatürk bıkkınlığı yaratılmış ve gene Atatürkçülük kisvesi altında türlü yolsuzluk ve adaletsizliklerle Türk ulusunun bu yüce değeri yok edilmeye çalışılmıştır. Hatta, yurtdışı kaynaklı 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri bile Atatürk’ün adı kullanılarak yapılmıştır. Bu arada, Atatürkçülükle özleştirilen, ama özünde bu düşünceyle taban tabana zıt olan , laikliği bile “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” zihniyeti içinde yorumlayan, kısa vadeli çıkarlarını ülkenin çıkarlarından çok üstün gören zihniyetlerin hakim olduğu yönetimler, kendilerine karşı oluşan yeşil sermayenin oluşmasına

duyarsız kalmışlar ve şu son on yılda da bu sermaye ve iktidar gücünün kuvveti altında ezilmeye ve dönüşmeye başlamışlardır. Her ne kadar için için kinlenseler de bu günkü iktidara, susmanın bedelinin kendi güdükleşen gemilerinin yürümeye devam edeceği bilincinde oldukları aşikardır. Ekonomi ve sosyal yaşamdaki bu ulusal benlikten uzaklaşma, başta edebiyat olmak üzere diğer sanat kollarının isim sahibi kimi kişilerinde, ülkeyi var eden geçmişe karşı eleştiri ve günümüz düzenine cahilce yaltaklanma şeklinde alışkanlıklara dönüşmüştür. Amerikada yaşamını sürdüren Fetullah Gülen’in manevi oğlu Eyüp Can Sağlık ile evli yazarımız Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” ( The Bastard of Istanbul) isimli kitabının 65. sayfasındaki “... Sen kalk gel Orta Asya’dan, dal dosdoğru Anadolu’nun bağrına, sonra bir bakmışsın her yerdeler! Orada yerleşik olan milyonlarca Ermeni’ye ne oldu peki? Asimile edildiler! Eridiler! Yetim bırakıldılar! Sürüldüler. Mal mülklerinden oldular!” cümleleri ve benzerleri nedeniyle mahkemelik olmasına karşın, zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün girişimleriyle beraat ile sonuçlanması ilginç bir örnektir. 51 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

1071

Yazının sonuna gelirken, size Kuzey Akdenizdeki, Çanakkale Boğazımızı koruyan iki adadan biri olan Bozcaada’dan söz etmek isterim. Adamızda bu gün ayakta olan üç mabet var; biri 1655’de Vezir-i Azam Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan ve kendi adıyla anılan Köprülü Mehmet Paşa Camii, ikincisi 1700’lü yıllarda inşaa edilmiş Alaybey Camii ve Venediklilerden sonra 1869 tarihinde

onarılan Meryem Ana Kilisesi. Eski kartpostallara baktığımızda; Bozcaada limanı girişinden iki camimizin minarelerinin kilisenin çan kulesinden daha uzun oldukları dikkati çeker. Ama bu gün, zaman içinde depremlerle yıkılmış bulunan çan kulesinin 2007 yılında hükümetçe restore edilerek adanın eski görüntüsünün aksine; diğer iki mabedin minarelerindeki Türklük sembolü hilallere tepeden

baktığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Komşumuz Yunanistan’daki ata yadigarı camilerimizin dinamitlenmiş minarelerini düşünerek Bozcaada’da ki kilise kulesinin tepesindeki haç’ı seyrettiğimde, 1071’in öcü mü alınıyor diye kendimi sorgulamaktan alıkoyamıyorum. Merhaba…

Not: Dergimizin Ekim 2013 sayısındaki yazımın son paragrafı, teknik nedenlerden dolayı basılamamıştı. Paragraf şöyleydi: “Hala Son-Bahardayız. Ekim geldi. Güzel günler de gelecektir. En büyük bayramımız, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızı şimdiden kutluyorum, böyle bir güne sahip olmanı onuru ve gururu ile…”

52 haberrevizyon.com Kasım 2013



Bakış

Düşünceyi Kalıptan Kurtarmak

Dr. Yavuz DİZDAR Düşünceyi kalıptan kurtarmak, öncekinin sorgulanmasını gerektirir İnsanın bugün geldiği yere baktığımızda, “uygarlık” adına geliştirdiğimiz her şeyin aslında bir şekilde doğanın taklidi ya da en azından tekrarı olduğunu görürüz, bu ister istemez beraberinde “faydacı” bir yaklaşımı barındırır. İnsanın “yeni” olarak ürettiği kavramlar aslında var olanların tekrarından ibarettir, insan yepyeniyi geliştirme anlamında fazlasıyla kısıtlıdır. Peki o halde gerçekten yeni bir düşüncenin geliştirilebilmesi hiç mi mümkün değildir? Bu sorunun yanıtını henüz bulamadım, anladığım, yeni düşüncenin ya da bakış açısının geliştirilmesi ancak eski öğrenilmiş olanların tamamen eleştirilmesi ya da yeniden sınanması ile mümkün olabilmekte. Her şeyi yeni baştan denemeniz mümkün olamayacağına göre, yapmanız gereken biraz içinize kapanıp, önceki mantığı sorgulamanızdır.

Olaylar, onların aktörleriyle bir bütündür Oysa bizim ilkokuldan üniversiteye dek süren eğitim-öğretim modelimiz mevcut bilginin değil eleştirilmesi, sorgulanmasına bile karşıdır. Çünkü eğitim davranış modelleri kazandırmayı hedeflerken, bilginin sorgulanması ve kazanılması kavramıyla zaten ilgilenmez, asgari özelliklere sahip bir birey yetiştirmeyi yeterli bulur. Dahası eğitim süreci ilköğretim yıllarına sınırlıdır, üniversiteler misyonları içerisinde eğitimi sıralasalar da, 54 haberrevizyon.com Kasım 2013

genellikle ilgilenmezler. Beri yandan öğretim kısmı da benzer anlayışın kısıtlılıkları içerisindedir. Öğretim bize olayları anlatır, bunları gerekli resmi yorumu katarak aktarır, ama olaylar arasındaki ilişkiyi dikkate almaz, analiz şansını da tanımaz. Örneğin mesele fizik olduğunda yer çekimi kanunları vardır, siz değişkenleri bu formüllere yerleştirerek hesaplama yapmayı öğrenirsiniz. Ama yerçekiminin neden oluştuğuna değinilmediği gibi, bunun keşfedilmesi süreci de sadece bir “kıssa” olarak aktarılır. Aynı şey tarih gibi sosyal bilimler için de söz konusudur. İstanbul’un fethi tarih olarak verilir, ama bu süreci hazırlayan ve sonrasında neden olduğu ilişkiler yumağı bildirilmez. Şöyle bir düşünün, aslında tarih bize Hitit’lerden Osmanlı’ya en az dört kere anlatılmıştır. Birbirinden kopuk, analize olanak tanımayan öğretim modeli, geride sadece ezberlenmiş bir takım rakamlar bırakır, onlar da unutulur. Bugünü dünle ilişkilendiremeyen bireyin Avrupa’yı anlama şansı ne kadar zayıfsa, kendini onlara anlatma olasılığı da o kadar düşüktür. Bütün eğitim ve öğretim süreci içerisinde bir de kavramların kendisi vardır ki, bunların adı bile geçmez. Newton’un yerçekimini bulduğunu herkes bilir, ama Newton’un kim olduğu kimseye anlatılmamıştır. Oysa bilimsel ya da sosyal süreç olayın ötesinde aktörlerin kim olduğuna da bağlıdır. Onları o süreci nasıl algıladıklarının da bilinmesi gerekli değil midir? Çünkü rol-model kavramı bu şekilde oluşur.

Yeni düşünce farklı fikir akımlarının çarpışma hattında ortaya çıkar Bizim eğitim-öğretim sürecindeki ciddi bir başka kısıtlılığımız, farklı düşüncelerin aynı kurum içerisinde barınmasına katlanamamamızdan kaynaklanır. Oysa bilimsel gelişme dinamiğini çeşitlilikten alır. Ortamda farklı düşünce akımları olmalı, bu akımlar birbirleriyle fikri ortamda çarpışabilmelidir. Bu çarpışma kendi çapında bir dalga ve fırtına ortamını yaratır. Karşı akımı olmayan bir dalga nasıl sahili süpürür geçerse, karşı akımı olan dalga köpüklerin ortaya çıkmasına yol açar. Yeni düşünce bir yerde bu köpükler gibi çarpışma ya da kavuşma hatlarından doğar. Bir tarihte dünyanın en büyük ilaç firmalarından birinin İngiltere’deki Ar-Ge merkezini görme şansım oldu. Merkezin mimarisi, farklı laboratuarlarda, bambaşka alanlarda çalışan bireylerin kahve alanının ortak olması üzerine kuruluydu. Bu yaklaşımı “parasını ödediğimiz adamın kahve molasında bile suyunu sıkmaya devam edelim” biçiminde algılamayın. Büyük Ar-Ge merkezleri ya da dünyaya yön veren üniversiteler küçük kasabalarda kuruludur. Maksat karşılaşma şansını ve konsantre kalma becerisini artırmaktır. Gerisi öğrencilerin ve çalışanların sorumluluğudur. Bunun bizim de içinden yetiştiğimiz bir başka biçimi yatılı okul kavramıdır. Görüldüğü kadarıyla yatılı okullar seçilerek alınmış öğrencilerin eğitim-öğretim sistemiyle temasının artırılması prensibini dikkate alır.


DÜŞÜNCEYİ KALIPTAN KURTARMAK, ÖNCEKİNİN SORGULANMASINI GEREKTİRİR

Yenilikçi düşünce de dahil eğitim-öğretim sisteminin ihtiyacının önemli bir kısmı aslında bir kara tahta, defter, kalem, analiz ve gözlem becerisi ile karşılanır. Fizik, kimya gibi deneysel eğitimin gerektiği alanlar dışında, bu asgari ihtiyacın tablet bilgisayara dek yükseltilmesinin öğretime hiçbir katkısı bulunmaz, hatta uzak durulmalıdır. Yaşı belli bir düzeyi tutanlar bilecekler, eski kuşağın yazısı bile kaligrafik mükemmelliktedir. Oysa tablet yazma becerisini ortadan kaldırmakla

kalmaz, çocuğu ekrana hapseder. Gözlem amacıyla dış dünyaya yöneltmeleri gereken dikkatleri artık ekranın tutsağıdır. Buna bir de eğitimin gözlem, öğretimin analiz becerilerinden mahrum kaldıklarını ekleyiniz, sizce bu genç insanların ileride karşılarına çıkacak rakipleriyle boy ölçüşme şansı ne kadar olacaktır? Sonuç açıktır; tartışmayı kalıp düşünceden kurtarabilirseniz, vargılarınız farklılaşır. 55 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Sağlık

Ne Kadar Paniksiniz?

Psikiyatrist Prof. Dr. Arif VERİMLİ 1-) Bedenimin herhangi bir yerinde uyuşma ve karıncalanmalar oluyor. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 2-) Vücudumda sıcak ve ateş basmaları oluyor. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 3-) Bacaklarımda halsizlik ve titreme oluyor. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 4-) Çok kötü şeyler olacak korkusu taşıyorum. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 5-) Dengemi kaybedeceğim korkusu taşıyorum. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.

56 haberrevizyon.com Kasım 2013

NE KADAR 6-) Sinirliyimdir. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 7-) Kontrolümü kaybedeceğim korkusunu taşıyorum. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 8-) Midemde hazımsızlık ve rahatsızlık oluyor. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 9-) Yüzüm kızarır. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 10-) Ellerim ve ayaklarım terler. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.


PANİKSİNİZ ? 11-) Ölümden korkuyorum. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 12-) Köprüde, sokakta, açık alanda, metroda... Yalnız kalmak istemem. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 13-)Yersiz korkulara kapılırım. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.

a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 17-) Bir gün sokakta yürürken fenalaşır ve yardım bulamazsam diye endişeleniyorum. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 18-) Dışarı çıkarken mutlaka yanımda biri bulunsun isterim. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.

14-) Nefesim daralıyor.

19-) Bazen hiç sebep yokken kafama takılan felaket senaryoları beni hayata küstürüyor.

a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.

a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.

15-) Çocuklarım eve 15 dakika geç dönse endişelenirim. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman. 16-) Evden çıkarsam başıma bir şey geleceğini düşünüyorum.

20-) Çıldırmaktan ya da bedenimden ayrılmaktan korkuyorum. a-) Çok fazla. b-) Kimi zaman. c-)Nadiren. d-) Hiçbir zaman.

DEĞERLENDİRME Sorulardaki fiziksel belirtilerin herhangi bir rahatsızlık sebebi olmadığını bir dâhiliye uzmanından öğrendiyseniz o halde değerlendirme yapabilirsiniz. En az 12 “a” şıkkı işaretlediyseniz; Panik bozukluk yaşıyor olabilirsiniz. Bundan dolayı uzman yardımı almak durumundasınız. Çünkü yaşamadıysanız bir panik atak ve panik bozukluk riski taşıyorsunuz. Panik bozukluk sosyal yaşamı son derece bozan bir rahatsızlıktır. En az 12 “b” şıkkı işaretlediyseniz; Olaylar ve durumlar karşısında kolay paniğe kapılan, ters giden bir durumda

derhal fiziksel belirtiler gösteren, yüksek ölçüde panik birisiniz. Yaşamınızı sürdürürken kimi zaman soğukkanlı olmanız gerekmekte. Bu sebeple rahatsız edecek kadar panik bir kişiliğiniz varsa uzman yardımı almanızı öneriyorum. En az 12 “c” şıkkı işaretlediyseniz; Toplumumuzun çoğunda görüldüğü kadar paniksiniz. Ülkemiz insanının olaylar karşısında kimi zaman sağduyu ve soğukkanlı olmaması, yapımızın bir parçası. Dolayısıyla siz de ailenizden modelleyerek paniği öğrendiniz. Çok küçük bir yardımla paniğinizi yenebilirsiniz. 57 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Bakış

Tacizofobi

Dr. Haydar DÜMEN Bir kıyamet bir yaygara. Türkiye tacizciler memleketi oldu. Her yerden, her kafadan bir ses. Bir bakıma neredeyse herkes tacizci! Öğretmen öğrencisine, patron yanında çalışana, sokakta, işyerlerinde, otobüste, yolda giderken gelen filan, taciz üstüne taciz. Meslekleri de hedef aldılar, öğretmenlerde olduğu gibi, hekimlikte de mesleğin saygınlığına düşebilecek gölgenin halka ne denli zarar verebileceği hesap edilmeden, (ben dahil), kimileri bundan nasibimizi aldık. Olmadığı bir yana, olması dünyanın

ters dönmesi gibi bir şey, doğruymuş gibi bir tezgahlanıp sunulunca, öyle bir şeyin söz konusu olmadığı anlaşılsa bile, amaç yerine oturdu, kafalara bir kuşku çentiği atıldı. Bir artiste rol gereği sevişme sahnesinde, erkek arkadaşı sanatçı, birşeyler yapmış, ileri gitmiş. Bildiğim gördüğüm kadarıyla, bir filim çekilirken en az on beş yirmi kişi orada işe konsantiredirler. İnsan neredeyse kendisiyle bile savaş halindedir. Duyguların erotik, yarı porno türü eyleme dönüşmesi, o ortamda olmaz.

Biz ki, gerdek gecesi kapı ardında duranlara bile yanlış yapıyorsunuz diye haykırıyoruz. Çünkü o ortamda çiftler, kendi özlerine inemezler, eylem gerçekleşmeyebilir. Gerçekleşirse de olumsuz yaralar, izler bırakır. İşin bu bölümü ayrı. Ancak bu taciz korkusunun yarattığı toplumsal fobi ve panikten, toplum yavaş yavaş bir yöne çekilmeye çalışılıyor. Bir zamanlar firengi korkusu, sonra AİDS paniği gibi durumlarda, böyle bir tehlikeye yakalanmamak için ne yapmak gerekir? Yapılacak şey korunmaktır. Bu tanımladağım kimlik, tarım kültürünü yaşayan ülkemizde kırsal kesimde, halen geçerlidir. Kimse tarlasına, bağına, bostanına, meyvalığına bekçi tutmaz. Köyde herkes kendi malının olduğu kadar ötekilerinin malının da bekçisidir. Kimse gidip başkasının malından bir kavun ya da bir salkım üzüm koparmaz. Kimse köyündeki başkasının kadınına, kızma kötü gözle asla bakmaz. Yoksa o köyde yaşayamaz. Aynı şey taciz korkusu için de geçerlidir. Erkekleri kudurtup(!) çıldırtmamak, bir tutam akıllarını! başlarından uçurtmamak için korunacaksın. Yani elden geldiğince örtünecek, onlarla yakın olmayacak, yakınlarında olmamaya dikkat ederek önlemini alacaksın. Kısacası kendini ayrımcılığın kurallarına uyduracaksın. Yolun gidişi ve amaçlanan bu gibi. Oysa insanca olan, uygarca ve insan haklarına uyanı başkasının malına, namusuna bakmayacaksın bile. Böyle büyük bir görgü ve yaşam kültürü düzeyine ulaşacaksın ki, kimsenin gözü arkada kalmasın.

58 haberrevizyon.com Kasım 2013


TACİZOFOBİ Ticaret kültürüne koşullu Arap ya da başka kültürlerdeki yaşam biçimini, burada açıklamaya gerek görmem. Ben kendi kültürümüzün elini öperim. Yaşam kültürümüzün içinde çok önemli yer tutması gereken sanat kültürümüz de bir panik ve tedirginliğin içinde doğru sürüklenmektedir. Heykellerden korkulup yıkılması, Herkül heykelinin sakıncalı bulunup saklanması, bazı resimlerin ya da yazılı sanat yapıtlarının müstehcen sayılıp yaptırıma gidilmesi, yukarıdaki kuşkularımın ayak izleridir. Size kalmış gençler ve vatandaşlar. Bizler geldik gidiyoruz. Ama bir Herkül anıtı en az bin yıllıktır. Müstehcen görülüp saklanmasını çağdaş dünyaya anlatamazsınız. Kredi istersiniz, verseler bile bizi adam yerine koymayabilirler. Şu yukarıda film çekerken taciz edildim olayına yeniden dönelim: Eğer bu kuşku, bir parazit gibi, sanatın içine de sokulursa, ne sanat kalır ne de sanatçının özgürlüğü. Dahası o sanattan yararlanıp, kendi egolarını doyuranlar da sokağa çıkarken bile, üç kez giysi değiştirmek zorunda kalırlar. Medyanın da deli saçması gibi görünün bir olayına, bu denli yer vermesi, kişinin amacına hizmetten başka bişey değildir. 2013 yılının Türkiyesinde, “bir kadın istiyorsa, dört erkekle evlenebilir” zırvası, televizyonlarda yer buluyor, açık oturumlar düzenlemiyorsa, kimse de arkadaş burası Türkiye, sen git dört erkekle evlen, ama dikkat et erkekler birbirini öldürürler, kan gövdeyi götürür, bundan yüz bulan kadınlar, fırsat bilip daha da azarlarsa, ne olur halimiz? demeden, programla gün dolduruyorlarsa, yukarıda sözünü ettiğimiz oyuna geliyorlar demektir. Roman çevireni sorgula, mankenleri örnekle, balık tutan kadını, erkekleri tahrik ediyor diye yargıla, taciz tecavüz bir korku kaosu yarat sonra atını oynat. Bana 12 Eylül 1980’li günlerini anımsattı? Anarşi yarat. Sıkı yönetim ilan et. Sıkı yönetimi idare edenler ise, tam fırsattır diye ihtilal yap, köşke otur. Yukarıda sözünü ettiğimiz korkuların kaosu da bir fırsat yaratacaktır, ama sorun bundan kimlerin yarar ya da zarar görecektir.

“Anarşi yarat. Sıkı yönetim ilan et. Sıkı yönetimi idare edenler ise, tam fırsattır diye ihtilal yap, köşke otur.” 59 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Spor

Eskrim

KILIÇ SPORU

ESKRİM VE HAKKINDA BİLİNMEYENLER Kökleri milattan önceki zamanlara kadar giden eskrim, hem bir spor hem de sanat olarak anılıyor. Türkiye’de tanınırlığı diğer spor türlerine göre az olsa da, oynanırken giyilen kıyafetleri ve oynanış şeklinden dolayı her geçen gün daha da ilgi çeker hale gelmekte. Kılıçla oynandığı için tehlikeli olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz demektir çünkü eskrimde kullanılan silahların ucu sivri değil ve yalnızca dürtüş yapmaya uygun. Ülkemizde yaygın olmayışının nedenleri, oynanacak zemin ve kullanılan malzemelerin güç temin edilmesi ve diğer spor malzemelerine göre daha pahalı olmasına bağlanabilir. 1896’dan bu yana olimpiyat programlarında yer alan eskrime Türkiye'de ilk kez 1900'lerin başında, II. Abdülhamid zamanında Harp Akademisi'nde başlandı. İlk antrenörleri Harp Akademisi'nin beden eğitimi öğretmenleriydi ve bu spora öğrencilerine yurtdışında öğrendiklerini öğreterek başladılar. Kısa zaman sonra padişahın özel fermanıyla bir eskrim takımı kuruldu. Aynı zamanda 1903 yılında kurulan Beşiktaş Spor Kulübü'nde de uygulanmaya başlandı. 1923 yılında kurulan Türkiye Eskrim Federasyonu aracılığıyla da bugüne geldi. 60 haberrevizyon.com Kasım 2013


NASIL OYNANIR? Maçları başhakem yönetir ve dürtüşlerin puan olarak değer kazanıp kazanmayacağına karar verecek olan yetkili odur.

Maçtan önce başhakem oyuncuların giysilerini kontrol eder. Daha sonra her iki eskrimci kordonlarının bir ucunu silahlarına bir diğerini de giysileri yardımıyla skorun belirlenmesine yardımcı olan alete bağlarlar. Flöre ve epe yapan eskrimciler geçerli bölgelerini örten ve elektriği ileten metalik bir yelek giyerler. Epede ise hedef tüm vücut olduğundan böyle bir ayırıma gerek yoktur. Metalik yelek dışında eskrimciler beyaz renkli dize kadar olan bir pantolon, beyaz eskrim ustu, içine darbelerden koruyan ve plastron adı verilen bir içlik ve ellerine silahın kaymasını önlemek amacıyla eldiven giymek zorundadırlar. Kafalarına ise başı darbelerden koruyan demir telden örülü bir maske takarlar.

Eskrimciler maç için hazır olduklarında piste çıkarlar, karşılıklı olarak silahlarını kontrol ettikten sonra seyircilere ve başhakeme selam verip maskelerini takarak maça başlarlar. Eskrimciler maç boyunca aralarında birbirlerinin atağının erişimi dışında olan bir mesafeyi korumak zorundadırlar. Eskrimciler bu mesafeyi kırarak atağa çıkarlar.

Türkiye Eskrim Federasyonu’nun verdiği bilgilere göre; bir eskim maçı 4 dakika sürer. Amaç bu 4 dakika içinde rakibin vücudunun geçerli bölgelerine (üç silah için farklılık gösterir) dürtüşler yaparak pul sisteminde 5, direk eliminasyonda 15 tuşa rakipten önce ulaşmaktır. Eskrim çok seri oynandığından eskrimcilerin yaptıkları dürtüşler elektrikli bir sistem aracılığıyla tespit edilir. Eskrimcilerin biri diğerine tuş yaptığında o eskrimciye ait olan ışık yanar. Bu sistem bir ucu eskrimcilerin elindeki silaha diğer ucu ışıkların yandığı alete bağlı olan bir elektrik devresi tarafından sağlanır. Silahların ucunda 2mm’lik bir aralık ve puantere adi verilen yaylı bir sistem bulunur. Eskrimci rakibine dürtüş yaptığında yaylı sistem sayesinde devre kapanır ve ait olduğu eskrimcinin ışığının yanmasını sağlar. Yalnız, bir dürtüşün geçerli olması için geçerli bölgeye yapılmış olmasının dışında gerekli bir koşul daha vardır ki o da flöre için 500, epe için 750 gram kuvvetin uygulanmış olmasıdır. Aksi takdirde kırmızı ya da yeşil ışık yanmaz.

Maç sırasında kendisine atak yapılmış olan eskrimci genel olarak “parad” adı verilen bir dizi hareketten biriyle rakibinin silahının yönünü değiştirmeye çalışır ve isterse hemen ardından “riposte” adı verilen bir atak hareketiyle cevap verebilir. Maç süresince iki hasım karşılıklı savunma ve ataklarını sürdürürler. Dürtüş olduğunda hakem maçı durdurur, hareketleri tanımlar ve dürtüşün geçerli olup olmadığına karar verir.

Tüm diğer sporlar gibi eskrimin de sağlıklı zihin ve beden gelişimine katkısı büyük. Yalnızca çocukların değil, yetişkinlerin de başlayabileceği ve kendilerini geliştirebilecekleri bir spor olan eskrim; Bedendeki duruş bozukluklarını giderir, bedene çeviklik ve dayanıklılık kazandırır. Refleksleri geliştirir.

Konsantrasyonu güçlendirir, dikkat süresini uzatır. Dolayısıyla okul ve iş başarısına katkısı vardır. Analitik düşünme becerileri geliştiğinden düşünme ve karar verme süresi kısalır.

Spor disiplini ve etkileşimler sayesinde, özellikle çocuklarda özgüven gelişimine ve sosyal becerilerin artmasına yardımcı olur. 61 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


Astroloji

astrolog

Bu ay seyahatler yollar ve güzel bağlantılarla dolu bir zaman var önümüzde gerginlik ve heyecan değil adrenalin yüklü olacak günleriniz. Eğitimde merak saracağınız bölümler ve bunları iş alanına uyarlamalarla geçecek günlerinizdeki boş saatler. Yabancı dil önem kazanıyor bu ay duygusal farklı hisler ağır basacak ve eğitimde büyük bir kısmı yabancı dil ve yurt dışı konuları ile ilgili olacak yeni bir ile tanışma ama bir o kadar da ondan kaçma operasyonları nedir bu çelişki koçlar aklınız onda ama sız kaçışlardasınız hadi bakalım 3 Kasım sonrası güzellik vücut kusurları ve estetik konularına yoğunlaşacaksınız.

Bu ay süregelen yatırımların meyvelerini alma zamanıdır. Kasım ayı adeta hasat gibi para gelişlerinden çok mutlu olmuyorsanız azla yetineceksiniz çünkü siz çok da olsa burun kıvıran bir yapınız mevcuttur 13 Kasım tarihinde bir düzlük ve beklenmedik güzelliklerle karsılaşacak 16 kasımda sıkıntılı gibi gözüken durumlar birden rahatlık hissettirecektir. Uzun süredir devam eden birliktelikler resmiyet kazanabilir, evlilik adımları artırabilir Beraberliği olmayanlar ise ilk görüşte aşkı yaşayabilirler. Kasımın ilk 3 haftası son derece şanslısınız. Ailenizle olan ilişkilerinizde sıcaklık ve samimiyet sizleri yaşamınızın her alanında motive edecektir. Ay boyunca eğlence şanslı günler etkisini gösterecek. Bu ay ilişkilerinizde sevgilerinizde realiteden uzaklaşmadan hareket etmeniz çok önemli ve faydanıza olacaktır. Heyecanlar ve hevesler tavan yapacak kafanızı takmadan canınızı sıkmadan olumlu düşünerek geçirmeniz gereken bir dönem. 3 Kasım iş konularındaki yeni projelerin ve girişimlerin olacağını müjdeliyor çok yoğun ve ara vermeden çeşitli kollardan yaratıcılıkla çalışarak hedefinize varabilmeniz mümkündür. 22 Kasım Güneş Yay burcunda seyrine başladığında, çalışma hayatınızda bazı yeniliklerde bulunacaksınız iş yerinizden tutunda iş konularına varana kadar yansıyacaktır.Yolculuklar iş yolculukları, keşif anlamındaki geziler, kurs programı ve staj gibi aktivitelerde bulunabilirsiniz.

B

A Ş

A

K

A

S L

A

N

İ K İ Z L E R

Kasım ayları boğalarda şanslı geçer para gelir yeni işler yeni ev araba getirir genelde ama bu yıl boğaları hayallere götürmekte ve risk almayı her zaman sevmeyen boğa cesaretlenir Mükemmeli yakalamasının güç olduğu düşünen birey aşkta rahat tavırlar içinde kolayca ilişkiye girebilir. Bu ay çok gezmek istemeyeceksiniz sansınız yaver gidecek yeni projelerde kendinizi göstereceksiniz 3 Kasım Güneş Tutulması, mali konularda rahatlatıcı bir etki yaratsa da, Merkür geri hareketinin bitmesi önemli kararlarınızı ay sonuna ertelemenin faydalı olacağını göstermektedir. Maceralarınız, gönül ilişkiniz kendi içinize yolculuk her şeyi yeniden gözden geçirmeli, planlarınızı, projelerinizi ve tüm işlerinizi kontrol etmelisiniz.

YENGEÇ

B

O

Ğ

A

K O

Ç

EGEMEN TÖRELİ

Bu ay hem kış beklentileriniz hemde kışı sevmemeniz çatışmalara yol açmakta alışveriş çılgınlığınızı frenlemeniz ve para konusunda dikkatli günler sızı bekliyor özellikle yeni iş başlangıçları iş değiştirmelerde 22 kasıma kadar yapılmalı sıkı incelemelerle sağlam adımlar atılmalıdır. Yılın aşk ve sosyal aktiviteler anlamındaki en güzel zamanı geldi diyebiliriz işte kış günleri size renk katacak aranan yüzünüz mutluluk dolacaktır ve rahatlamış hissedebilirsiniz. Güneş tutulması aşk evinizde bu da yolculuklar, görüşmeler, yeni tanışmalar anlamındadır yasayarak göreceksiniz. İyimser ve neşeli, içinden geldiği gibi davranan kişi belli bir kural çerçevesinde yaşamaktan hoşlanmaz bu da size kural dışı hareketleri getirecektir. Kasım ayı yeniliklerle dolu geliyor istemeden önünüz arkanız değişmelerle dolu olacak basak burçları bu ay şanslısınız sıkıntılar geciken paralar bitti artık geçmiş ile alakanız kalmadı arkanıza bakmayı sevmeyen sizler yeni hedefler oluşturmaktasınız tutulma size renk katacak aniden acılan iş kapıları koşturmalar paranın seri ve sürekli gelmesi sizi başka konulara itecek, yeni bir yuvada yeni yaşam yeni bir ev oluşacak. Bazılarınız bu dönemde farklı şehirde olan bir yakınınızı, sevdiğiniz kişiyi ağırlayabilir onlarla değişik çalışmalar içine girebilirsiniz. Yatırım amaçlı çoktandır aklınızda olan bir ev satın alma işini de, yine bu dönemde gerçekleştirebilirsiniz.

62 haberrevizyon.com Kasım 2013


Merkür geri hareketi bitiyor aşklar işler tam gaz ileri gidiyor

B

A L

I

K

K

O

V

A

O

Ğ

L

A K

Y

A

Y

A

K

R

E

P

T E R A Z

İ

Güneş tutuluyor 3 yıldır askıda kalan işler, çözülmemiş müşküller sonuçlanıyor … Bu ay başta eğitim olmak üzere, seyahatleri, bilgilenmeyi, derin düşünme ağır basmaktadır. Özgürce hareket etme, risk almaya meyillilik, olumlu düşünme, limitlerinizi zorlama gibi ruh halleri yaşanabilir. Güneş tutulması sonrası; gerginleştiren konu ve kişilerden uzak durmakta fayda var o kişilerden uzaklaşırsanız rahat pozitif bir şekilde etrafınıza bakmanız sıkıntınızı probleminizi çözmeniz olasıdır. Sürekli çalışma veya tam tersine işsizlik gibi sorunlar rahatsız edici olabilir. Eylemde bulunmak istediğinizde karşınıza detaylar çıkar, ikinci planda kaldığınızı düşünmek rahatsız edici olabilir.22 Kasım itibari ile güven duygunuz yükselecek cesaretleneceksiniz. Çok fazla gezegen etkileri tutulmalar ile bu ay akreplere hem olumlu hem olumsuz etkilerde yoğunluk yaşatacak. İşlere hevesli ve istekli yaklaşımlarınız ve iyimser düşüncelerinizle kolayca para kazanacaksınız ancak bir o kadarda kolayca harcamanız mümkün. İlişkisi sağlam temele oturmuş Akrepler yada yeni ilişkiye başlayanlar bu dönemde sevdikleri kişiyle paylaşımda bulunmaktan, onlarla seyahatler keyifli anlardan hem maddi ve hem de manevi değerlerini bölüşmekten son derece zevk alabilirler. Paylaşımcıdırlar cebindeki paranın son kurusunu sevdiklerine verirler. Bu yüzden de dönemin enerjik, maceracı veya bağımsızlık içeren doğasını nasıl eşitlemek gerektiğini gayet iyi bilirler. Güzelliklerle dolu ayın ilk haftası kendi basınıza hareket etmeniz yanınızdakiler dinlememeniz yüzünden sıkıntılı ve sıkıcı geçecektir en üstlerde yer almak şöhret para nam ve ün kasım ayından yılbaşına kadar etrafınızda dolanacak ve sız medyatik tanınmış yada güzel işlere damgasını vuran kişi haline geleceksiniz şöhret özellikle toplumdaki kalabalık yerlerden gelecektir. İş konularında oldukça hareketli paralı ve koşturmalı bir dönem başlar, bu dönemin sonuçları gurur vericidir Bir yandan amacınız için deli gibi çalışırsınız diğer yandan etrafınızdaki insanlarla iş veya sorumluluklarınız konusunda kimi zaman karşı karşıya gelirsiniz. Geçtiğimiz aydan devreden sıkıntılar belirsizlikler sizi üzenler ortadan kaybolmakta ve yeni kararlarla yeni sayfalar açıldı hepinizde aşk evinizin yöneticisi Venüs, ruhsal olarak içe yönelen coşkulu ve iyimser duyguların işareti yani hem kariyer hem de aşk konusunda şöyle geriye çekilerek hayatın özünü yakalama arzunuzu pekiştirir. Kişi dış dünyadan ziyade kendi dünyasında duygularıyla baş başa kalmayı tercih edebilir. Kendini yıpranmış hırpalanmış hissedebilir aslında öyle olmasa da. Uzak yollarda bulunan kişilerle bağlantıya geçmek, gizli saklı ve hatta yasak bir ilişki yaşamak gibi özel durumlar da, yine bu dönemin etkilerinden sayılabilir. Geçen ay evin dışına çıkan kovalar şanslı oldular simdi bu ay devam edecek güzellikler her yönden etkili iş konusunda askıda olan düşünceler ani kararlarla açığa çıkacak ortalıklarda olmayı sevmeyenler tam merkezde bulunacak ve rahatlıklar gözden kaçmayacak. Kovalar yeni mesleki konularda, kendinize olan güven duygunuzun son derece önemli olduğunu yaşayacaklar. Başarıya ulaşmak için gücünüzün sınırlarını bilmeniz, durumunuza göre düzenlemelerde bulunmanız dönemi verimli şekilde değerlendirmenizi sağlayabilir. Araştırma ve keşifleriniz, maceralarınız, gönül ilişkiniz kendi içinize yolculuk her şeyi yeniden gözden geçirmeli, planlarınızı, projelerinizi ve tüm işlerinizi kontrol etmelisiniz. Bu ay şaşırtıcı kararlar bile kapıda hayırlısı olsun Merkür normal seyrine başladığında eğitim hayatı, akademik kariyer, yeni bir iş değişimi, iş ile alakalı görüşmeler gibi konularda hareketlenmeler görülür. Zihinsel anlamda hevesliliğiniz artar. Jüpiter yanı bolluk gezegeni bu dönemde Yengeç burcunda olduğu için doğal olarak parasal açıdan kendini güvende hissetmek isteyen birey yeni bir değişim için kolları sıvalayabilir, Güneş Tutulması kariyer yaşamınızı ilgilendiren mevzulardaki değişimlerin göstergesidir bu gelişme doğal olarak maddi ve manevi anlamda sizi güçlendiricidir. Geri hareket sonrası yoğun koşturmacalar ve ıs konusunda tempolu çalışmalar sizleri beklemektedir. 63 Kasım 2013

haberrevizyon.tv


ADRESİNİZE GELSİN Tarafsızlık, bağımsızlık ve gerçeğin temel ilke olarak kabul edildiği, profesyonel yaklaşımıyla aylık olarak yayımlanan, ulusal ve uluslararası dağıtımı gerçekleştirilen Haber Revizyon Aylık Haber Dergisi, ulusal medyanın bir üyesidir. Haber Revizyon okurlarının önceliği tarafsız, çarpıcı ve gerçek haberleri aylık olarak okumak olacaktır. Haber Revizyon News Magazine, where objectivity, independence and reality are held as core principles is a member of the national media published monthly and delivered nationally and internationally with a professional approach. The privilege of Haber Revizyon readers will be reading objective, striking and real news reviewing the monthly agenda.

ABONELİK FORMU / SUBSCRIPTION FORM AD:

NAME:

SOYAD:

LAST NAME:

MESLEK: OCCUPATION:

Sunay AKIN

Şahin MENGÜ

D. TARİHİ:

“Kürdistan’ın En Önemli Ayağı Türkiye’dir.”

Aşkın semti neresi mi?

DATE of BIRTH:

Prof. Dr. Haydar DÜMEN

Rafael SADİ

VAGİNİSMUS NEDİR? TEDAVİSİ VAR MIDIR?

ADRES: ADDRESS:

Freedom in your hands!

ŞUBAT 2013 SAYI: 5 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv

POSTA KODU:

FRANSA MALİ’DE DİĞERLERİ NEREDE?

ZIP/ POSTAL CODE:

GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?

İLÇE: REGION:

FİYAT:

10 KKTC:

İSRAİL’DE SEÇİM 2013

11,5

www.haberrevizyon.com Başkan: Freedom in your hands! www.haberrevizyon.tv “SAVAŞ ÇIĞLIKLARI ATILDIKÇA ALTIN YÜKSELİR” OCAK 2013 SAYI: 4

İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU

FİYAT:

NİSAN 2013 SAYI: 7

10 KKTC:

11,5

www.haberrevizyon.com EQUALITY AT www.haberrevizyon.tv WORK ERCÜMENTPLATFORM YÜCELER İstanbul Valisi Bakan Fatma ŞAHİN GÖREVİMİZ Hüseyin Avni MUTLU KIRMIZI İPİNHİZMET GİZEMİ Lokman AYVA, Halit ERGENÇ İNSANLIĞA

İL:

Onlarlaydı...

BUGÜN 33.GÜN

TELEFON:

HİÇ MÜLTECİ OLDUN MU?

TELEPHONE:

GENELEV

FAKS:

Have You Ever Been a Refugee?

E-MAIL:

Röportaj

The Unopened Door of the EU Rafael SADİ

Siyonizm ve Erdoğan

KONTROLSÜZ ZAMANIN

E-MAIL:

Dr. Haydar DÜMEN

Cinsiyet

Değişimi

T.C. KİMLİK NO:

tarihten gizlenen

ID NUMBER:

mezarlik

( Abonelik onayı ile fatura kesim için gereklidir. )

6 AYLIK ABONELİK

SUBSCRIPTION FOR 6 MONTHS

25

12 AYLIK ABONELİK 50

SUBSCRIPTION FOR 12 MONTHS

GÜCÜNÜN FARKINDA MISIN

?

( Required for invoicing after subscription )

+ KDV VAT

DEVLETİ YÖNETENLER VEBALDE GEZİYORLAR

AB’ninKoray ÖZTÜRKLER Röportaj / Interview Açılmayan KapısıGüçlü Kadın Güçlü TÜRKİYE M. Metin YILGÖR

11,5

Cem Vakfı Firuzköy Şubesi Başkanı:

İstanbul Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Nazır ŞENTÜRK

Ayıp mı?sebep Günah mı? Sevginde arama! İhtiyaç mı?

FAX:

10 KKTC:

Sanatıma Dokunma! Sefa ZENGİN

Proje Sizden Hibe Bizden

Kan, Toprak, İnsan OUR DUTY IS TO SERVE HUMANITY

CITY:

FİYAT:

Avrupa’ya En Yakın Mezarımız Sunay AKIN

Kadının Düzensiz Yeri

Çağın Zorunluluğu İNOVASYON

KONTROLSÜZ BEDENLERİ Sunay AKIN Ege Vapuru’nun Salıncağı

Şahin MENGÜ

Demokrasinin Teminatı Özgür Basın

LÜTFEN DERGİMİZİN AYLIK SAYISINDAN KAÇ KOPYA İSTEDİĞİNİZİ YAZINIZ.

ADET

KARGO BEDELSİZDİR

İMZA

PLEASE WRITE HOW MANY COPIES OF THE SAME ISSUE YOU WISH TO BUY.

+ KDV VAT

NO CHARGE FOR DELIVERY

ABONELİK BİLGİ FORMU TARAFIMIZA ULAŞTIKTAN SONRA MÜŞTERİ HİZMETLERİMİZ SİZİNLE İLETİŞİME GEÇECEKTİR. Haber Revizyon Customer Services will be contacting you after the submission of this form.

FORMU EKSİKSİZ DOLDURDUKTAN SONRA, AŞAĞIDAKİ ADRESE POSTALAYINIZ. PLEASE COMPLETE THE FORM ABOVE AND MAIL IT TO THE ADDRESS BELOW.

HÜRRİYET BULVARI ATS PLAZA NO:129 BEYLİKDÜZÜ - İSTANBUL

DİLERSENİZ www.haberrevizyon.com ADRESİNDEKİ ÜYELİK BİLGİ FORMUNU DOLDURABİLİRSİNİZ. YOU MAY ALSO COMPLETE THIS FORM ONLINE at www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.com

www.haberrevizyon.tv

0212 875 5 880

COPIES

SIGNATURE




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.