Ayda 25TL ile bir çocuğu okul öncesi eğitimine kavuşturun Erken çocukluk gelişimi kavramının “Çocuk hakları”nın gündemine her geçen gün daha fazla yerleştiğini görüyoruz. Çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminde anaokullarının işlevi yadsınamaz. Gelin, hiçbir çocuğumuzu açıkta bırakmadan, bütün çocuklarımıza “hayata eşit koşullarla başlama hakkı”nı tanıyalım. Daha yaşamlarının başında eksikli kalmasınlar. Onları anaokullarına kavuşturalım. Tıpkı kendi yakınlarımız gibi. Çocuklarımızdan bu “can suyu”nu esirgemeyelim. Ayda 25 TL/yılda 300 TL bir yoksul çocuğa bu konuda büyük destek olacak. Var olun!
UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi Kıvanç TATLITUĞ
Okul Öncesi Eğitiminin Güçlendirilmesi UNICEF’in Türkiye’deki önceliklerinden biri. “Çocuk başına aylık 25TL / yılda toplam 300TL” katkı ile 10 pilot ilin 3’er ilçesinde çocuklarımızı anaokullarına kavuşturuyoruz. Hedef binlerce çocuk.
İŞ’TE TEKNOLOJİ HAMLESİ’NE KATILIN, ÇAĞI YAKALAYIN!
Bundan böyle büyük küçük tüm işletmeler ihtiyaçlarına uygun beş farklı alanda oluşturulan teknoloji çözümleriyle gelişecek, büyüyecek.
Bilgi için TEKNOLOJI yazın 2222’ye gönderin.
turkcell.com.tr/kurumsal Sabit telekom ve bulut hizmetleri Turkcell Superonline tarafından verilmektedir.
KÜNYE İmtiyaz Sahibi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü R. Aytekin TÜRKER Proje Yönetmeni Halil PETEK
Grafik Tasarım ATS Graphic Design Studio
NİSAN www.h 2013 SAY www.h aberrev I: 7 aberrev izyon.co m izyo n.tv
Bak an F Lok at man ma ŞA AYV H A, H İN alit E RG
Onla
rlayd
Halkla İlişkiler Timur TİMUROĞLU Merve PETEK
ENÇ
GENE
Ayıp mı?LEV İhtiyaç m Günah mı? ı?
Reklam Yönetimi Gülbin SERTOĞLU Yiğit ORHUN
Dr. Ha
tarih
i
mezten gizlenen arl ik
Hukuk Danışmanı Av. Zihni Levent DURAK Av. Mevlüt AYDIN
GÜ FA
CÜ
NÜ N IND A SI N
?
10 KKT C:
11,5
Kora
yÖ ZTÜ R
Röp
ortaj
Kadı
K
/ Inte
n Gü
Rafa SADİ el
RK
MI
Hüsebul Valisi yin A vni M
Proje UTLU Hibe BSizden izden
Güçlü
Cinsi ydar DÜ yet MEN
Değişim
FİYA T:
İstan
ı...
rview LER
çlü TÜ
Siyoni
zm ve
RKİY
E
Erdoğa
n
Su na y AK Ege Vapu IN Salın ru’nun cağı
Şahin
ME
Dem NG okra Ü Tem sin Özgü inatı in r Ba sın
Muhasebe ve Finans Turan ALPTEKİ Sevilay BALCI Operasyon Caner BERDİCİ
Danışma Kurulu Cahit ÜLKÜ Erol CANDABAKOĞLU Alaaddin SİNAN İsmail Ahmet ORHUN Mustafa DURDUDİLER Mustafa KESKİN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Aydın ÇELİK Şahin MENGÜ Lokman AYVA
Katkıda Bulunanlar Bekir KAPLAN Cahit ÜLKÜ Lokman AYVA Şahin MENGÜ Sunay AKIN Prof. Dr. Arif VERİMLİ Dr. Haydar DÜMEN İsmail Ahmet ORHUN M. Metin YILGÖR Onur BELGE Murat AKTÜRK Yüksel GÜLEÇ Prof. Dr. Vecdet ÖZ Dr. Yavuz DİZDAR Ahmet GÜNEŞTEKİN Avraham İŞCEN Egemen TÖRELİ T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı
Bölge Haber Temsilcileri KKTC: Murat CEYLAN Güney Doğu Anadolu: İbrahim H. KARACA Ege: Ülkü AKTAŞ Karadeniz: Şükrü YAVUZ Avrupa: Reha ERUS
GÖRÜŞ VE
YORUMLARINIZI
PAYLAŞIN
Haber Revizyon Dergisinde okuduklarınızla ilgili görüş ve yorumlarınızı gönderin.
İngilizce tercümelerimiz sözleşmeli yeminli tercüman tarafından yapılmaktadır.
ARAŞTIRMANIZI DENEYİMİNİZİ PAYLAŞIN
Yaptığınız çalışmalarda elde ettiğiniz sonuçları veya deneyimlerinizi paylaşın.
HABERİNİZİ PAYLAŞIN Gönüllü habercimiz olup haberlerinizi gönderin, haberinizden herkesin haberi olsun.
İletişim Çözümleri www.coordination.tv
Baskı Dünya ‘Globus’ Basımevi 100. Yıl Mah. Bağcılar - İSTANBUL Tel: 0212 440 28 78 Dağıtım: DÜNYA SÜPER DAĞITIM Çözüm Ortağımız ATS Elektronik Güvenlik Sistemleri San. Tic. ve Ltd. Şti. www.ats.gen.tr Yayın Türü Ulusal, Süreli, Aylık Yönetim Yeri Hürriyet Bulvarı ATS Plaza No:129 Beylikdüzü / İstanbul İletişim 0212 875 5 880 – 0544 875 5 880 haber@haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com
haber@haberrevizyon.com
@Haberrevizyon /haber.revizyon Haber Revizyon Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Haber Revizyon Dergisi’nin tüm hakları R. Aytekin TÜRKER’e aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. Makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarlarına aittir. Yazılı izin alınmadan, kaynak gösterilse dahi kullanılamaz.
BASIN HÜRDÜR, SANSÜR EDİLEMEZ.
ISSN 1304 - 8813
E ditör’den Merhaba, Oluşumun gerçeği içinde yaşıyoruz. Doğabilmek, var olabilmek için bile bir savaş içinde olduğumuz anlatılıyor. Her an kin, nefret içimize akıtılıyor ve kendimizi bulana dek kime, neye sarılacağımızı bilemiyoruz. Sevdiğimiz, güvenle sarıldığımız ailemiz bile korku içinde yaşadığını hissettiriyor. Kötülüklerin varlığını anlatırken kötülüklerin nasıl oluştuğunu, nasıl yapılabildiğini anlatıyor . Ne yazık! Kötülüklerin anası derken bile, kötülüğü yaratanın insan olduğu ve birde kötülüğün babası olduğunu anlıyoruz yani kötülükler tek başına yaratılamıyor. İnsanlık mükemmeliyet içinde var edilmiş her ne olursa olsun hedeflerine ulaşmaya çalışırken hep kötülüğü kullanıyor. Kötülük, içinde iyiliği her iyilik de içinde kötülüğü barındırabiliyor. Siyah ve beyaz dengesi kadar net olan bu düşünce ve düşünceyi uygulama biçimi insanlığın en büyük ayıbıdır. Sizce Siyah mı? Kötü, Beyaz mı? Hangisi diğerinde leke bırakır, kalır diye düşünmek değil lekeyi atanı sorgulamak gerekli. Suçlu mu? Kötülük konusunda da kötü düşünerek herkesi suçlayabiliriz. Hatta yapılan kötülüğün yorumunu bile yapabiliyoruz, insan bilmediğine yorum yapamaz oysaki. İyi insan olma çabasının içinde yaşamaktayız. Bir yandan peki nasıl olacak bu iyi insan? Doğarken içimize itilen kötülük, sindirilmiş bir çocukluk ile elden ele devam eder konumda ve şu anki dünyamızda çok da başarılı. İyilik için savaşabilen dahi yok artık. Amaçlar, araçlar farklılaşmış ve değerler hak ettiklerini alamaz olmuşlar. Ne kalacak derken, ne kaldı demeye başladık. Buna başlarken de ilk günkü halimize, en başa döndük. Hayatın bize getirdiklerini incelerken, ne yapmamız gerektiği de içinde saklıymış. Oysa ki kimim? Kimiz? Kimlerleyiz? Ne yapıyoruz? Neden yapıyoruz? Gibi yüzlerce soru var oldu bir anda aklımda. Sahip çıkacağımız şeyler var olmuşlar mı? Var olacaklar mı? Kaç günlük hayat var ki? Neye sahip çıkacağız? Hepimizin korktuğu, hepimizin çekindiği iyi insan olmak için ilk önce bize hediye edilmiş olan evlatlarımıza iyi insan olabilmeleri için onları kötü düşüncelerle beslememeli, evlatlarımıza çocukluklarını en iyi yaşayabilmeleri için imkanlar sağlamalıyız. Çocuklarımız bizim geleceğimizdir.Geleceğimiz, Her gün haykırıyor ve bağırıyor.
Kötülüğünüz sizin olsun!
R. Aytekin Türker
CONTENTS İÇİNDEKİLER
@Haberrevizyon /haber.revizyon
Sıla-i Rahim İle Farklı Bir Bayram Duygusu
6
Röportaj / Interview T.C. GENÇLİK ve SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
Bekir KAPLAN
HABER
8
dünya şehirleri kültür forumu
CEO’NUN AJANDASI 2014
10
HABER KÜÇÜKLERDE BÜYÜK İŞLER YAPABİLİR
20
12
ÇOCUKLARLA GEÇİRİLEN ZAMAN
Lokman AYVA TARİHSEL MİSYONUMUZ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
22
HABER NEWS
Cahit ÜLKÜ fareler VE ülkeler
42
Sunay AKIN
44 Şahin MENGÜ
HALKIN CHP’DEN BEKLEDİĞİ
B M E C E D
3 1 0 2 R E
ARALIK 2013
32
48
Yüksel GÜLEÇ
AL BU KARDEŞİM İÇİN! BU BABAM İÇİN! BU DA MALİYE İÇİN!...
50
marlborough gallery
Ahmet GÜNEŞTEKİN
52 HABER HAYVAN SEVERLER BİZLERİ KANDIRIYORLAR MI?
58
ZİHİNSEL VE BEYİNSEL MUTLULUK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
Prof. Dr. Arif VERİMLİ
26
HABER
60
İNSAN PSİKOLOJİSİ
2013’TE YİİTİRDİKLERİMİZ
46 İsmail Ahmet ORHUN
GENÇLERİN KAPSAMA ALANINA GİRMEYİN
Dr. Haydar DÜMEN
62
AYLIK BURÇ YORUMLARI
Astrolog Egemen TÖRELİ
Bakış
Sıla-i Rahim İle Farklı Bir Bayram Duygusu
Sıla-i Rahim İle Farklı Bir Bayram Duygusu Bekir KAPLAN
Hayatım boyunca ilk kez bir bayramı; tam anlamıyla, bir bayram gibi, ailecek idrak etmeyi nasip etti Cenab-ı Allah... Son Kurban Bayramı’nı memleketimde, Samsun-Bafra’da geçirdim. Bayram gibi bayram yaşadım tabiri caizse. Dedelerimin, nenelerimin kabirlerini ve uzak - yakın akrabalarımızı ziyaret ederek, adeta sıla-i rahim mutluluğu yaşadık... Müthiş bir duygu idi. Bu duyguları daha fazla kelimelere dökmem mümkün değil... Bu konuyu küçük oğlum Muhammed Emre’nin sözleriyle bitirmek istiyorum: “Baba, İstanbul’da geçirdiğimiz bayramlarda iki el öpüyor, iki ziyaret yapıyorduk ve sonra bayram bitiyordu. Burada ise bayram sabah namazında başlayıp gece yarılarına kadar sürüyor. Bayramın, bayram olduğunu Bafra’da anladım.” Bu ziyaretimiz de sadece kabir ve akraba ziyaretlerinden ibaret değildi. RADYO İSTANBUL AJANSI da bir hafta boyunca gece gündüz, hiç durmadan yaptığı yayınlarla (Sevgili Erdoğan Coşkun’un da katkılarıyla) Bafra ve köylerinin bayram coşkusunu mikrofonlara taşıdı. SAMKON Genel Başkanı Kaya Aşçı ve Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin bu programlarımızda gerçek bir evsahipliği örneğini gösterdiler. Özellikle Sn. Zihni Şahin’e hem Bafra’ya yaptığı unutulmayacak hizmetlerden hem de bize gösterdiği ilgi ve alakadan dolayı teşekkür ediyorum. 6 haberrevizyon.com Aralık 2013
Tabii, bir hafta boyunca akşamları yayın yaptığımız 19 Mayıs Parkı’nda bizleri yalnız bırakmayan Bafralı gençleri de unutmamak gerekiyor. Sağ olsunlar, var olsunlar... Bu ziyarette tanıştığımız Bafra Umut Derneği’nden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Dernek, Bafra’daki kadınlara yönelik takdir edilecek bir proje yürütüyor. Bafralı kadınlar, mısır koçanlarından yaptıkları “Zembil”lerle hem kendi ayakları üstünde duruyorlar hem de atık maddeleri geri dönüştürerek “çevrecilik” anlayışını geliştiriyorlar. Ne diyelim, Allah ellerine güç kuvvet versin. Bol bereketli kazançlar...
Şirketler dünyaya Vodafone’la bağlanıyor Adopen, Dış Ticaret Destek Paketi ile aynı fiyata 2 katı konuşuyor, internete 2 katı bağlanıyor. Maliyetleri azaltmak işte bu kadar kolay! Arayın, gelelim: 0 850 250 0 542
Vodafone “Vodafone’la çalışınca otomatikman dünya şirketi oluyorsunuz.”
Ahmet Yazgan g Adopen Genel Müdürü
İşOrtağım Dış Ticaret Destek Paketi ile 2 kat dakikadan ve 2 kat internetten TİM üyesi ihracatçı şirketler yararlanabilir. Paket, Dış Ticaret Destek Roaming Ses Paketi ile Dış Ticaret Destek Roaming Data Paketi’nden oluşur. 30.04.2014 tarihine kadar geçerlidir. Ses Paketleri 120 dk 59 TL, 240 dk 99 TL ve 480 dk 189 TL, Data Paketleri ise 200 MB 99 TL, 400 MB 189 TL ve 800 MB 369 TL seçenekleriyle alınabilir. Fiyatlara vergiler dahildir. Paketler alındığı tarihten itibaren 1 ay geçerlidir; her ay tekrarlanacak veya tekrarlanmayacak şekilde kullanılmak üzere tanımlanabilir. Hattın Roaming Servis özelliğinin açık olması gerekmektedir. Bir hat için Ses Paketi maksimum 5 adet Data Paketi aynı data paketinden maksimum 1 adet farklı data paketi olması koşuluyla maksimum 5 adet tanımlanabilir. Paket karşılığında verilen dakikalar sadece Türkiye ve bulunulan ülke yönünde geçerlidir. Paket kapsamında verilen dakikaların ve datanın bitmesi sonrasındaki kullanımlar için standart yurtdışında görüşme ve internet ücretleri uygulanır. Ücretlendirme periyodu ses için 60 saniye, data için 1 KB’dir. 30 gün içerisinde kullanılmayan ses ve internet hakları geçersiz olacaktır. Sunulan dakikaların satışına ve FCT kullanımına izin verilmemektedir. Özel servisler, faks, data, WAP kullanımı hariçtir; konferans servisi kullanılamaz.
Haber
Dünya Şehirleri Kültür Forumu
DÜNYA ŞEHİRLERİ KÜLTÜR FORUMU
8 haberrevizyon.com Aralık 2013
2012 yılında Londra’da kurulan Dünya Şehirleri Kültür Forumu’nun ilk zirvesi İstanbul’da yapıldı. İstanbul Ticaret Odası’nda gerçekleşen toplantıya Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Dünya Şehirleri Kültür Forumu Direktörü Paul Owens, İTO Başkanı İbrahim Çağlar ile çok sayıda yerli ve yabancı davetli katıldı. Forum’da Paul Owens, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Londra Belediyesi Kültür Başkanı Justine Simons, İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ‘in açılış konuşması yaptı. Zirvenin açılışında yaptığı konuşmaya “Cennete Hoş Geldiniz” diyerek başlayan Bakan Çelik, yaşanan yoğun iletişim ve etkileşimin inandığımız, bildiğimiz ve anlamlandırdığımız bütün kavramlar üzerinde çok çarpıcı bir etkisi olduğuna işaret etti. Konuşmasına Devam eden Çelik;‘‘Artık şehirler devletler gibi birer siyasi aktör haline geldi. Kültür açısından da yepyeni bir durumla karşı karşıyayız. Kültür artık sadece bir şehri güzelleştiren, o şehirdeki bazı etkinlikleri ifade eden bir kavram olmaktan çıkıyor, siyaset gibi, ekonomi gibi artık stratejik düzeyde ele alınması gereken bir kavrama dönüşmüş oluyor. Küresel şehirler
kavramı giderek daha da önemli hale geliyor. Çünkü şehirler, devletleri aşan siyasal, ekonomik etkiler yaratabiliyor. Siyasal açıdan yeni bir durumla karşı karşıyayız. Sadece bir şehrin, mekânın içinde yaşamıyoruz. O şehirle birlikte yaşıyoruz. Biz şehri etkiliyoruz ama muhakkak ki şehir de bizi etkiliyor. Bu karşılıklı etkileşim içerisinde şehir sadece içine yerleştiğimiz bir mekân olmaktan çıkıp hayatımızı anlamlandıran bir organizmaya dönüşüyor. İnsanların bir ülkede, şehirde yaşaması o insanın herhangi bir yere ait olmasını beraberinde getirmiyor. İnsanlar belli kimlik aidiyetlerini özgür bir biçimde gerçekleştiremiyorsa, kimlik haklarını ve kültürel haklarını gerçekleştiremiyorsa, o şehrin kültürüne ait olamıyorsa o insanlar yaşadıkları şehir içinde diaspora durumuna düşüyorlar. Yersizleşme ve yurtsuzlaşmanın aşılması bugün insanlığın en büyük problemlerinden birisi olarak önümüzdedir. Ama bu sadece mekansal bir yersizleşmenin, mekansal bir yurtsuzlaşmanın açılması değildir. İnsanın kimliksel yersizleşmesinin, yurtsuzlaşmasının açılması da ancak küresel şehirler üzerinde yapacağınız tevekkül ile mümkün olacaktır.”
Devletlerin bugün gerçekleştiremediği birtakım barış ve siyasi ilişkilerin kültür üzerinden küresel şehirlerin gerçekleştirilebileceğini söyleyen Çelik ‘‘Kuşkusuz kültür, siyasal ve ekonomik diplomasinin içsel ve gerekli bir zeminidir. Bu yaklaşım farklı kültürleri özgün yanlarıyla küresel diplomasinin bir unsuru haline getirecektir ve burada da küresel şehirler birer diplomatik aktör olarak dünyadaki yerlerini alacaklardır. Kültürün dünya şehirlerinin, kamu politikalarının merkezinde yer alması gerektiğini bu bakımdan temel görüşümüz olarak ifade ediyoruz. Zirveye katılan şehirlerin kültür yöneticilerine sadece kültürel alanda değil dünya barışı, siyasete katkı ve dünya üzerindeki küresel barışın sağlanması bakımından da büyük bir misyon düşmektedir. Bu buluşmayı bu bakımdan sadece şehirkültür ilişkisi değil, insanlığın temel meseleleri üzerinde yeni açılımlar getirecek bir zemin olarak görüyoruz ve fevkalade önemsiyoruz. Bu çalışmanın kültürü şekillendiren dünya şehirlerinden İstanbul’da yapılmasını da bu bakımdan çok önemli buluyoruz. İstanbul her zaman için yakın çevresine, bölgeye ve dünyaya istikrar ve barış mesajı vermiş kadim bir şehirdir” dedi.
9 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Ekonomi
Ceo’nun Ajandası 2014
CEO’ nun
AJANDASI
10
2014
haberrevizyon.com Aralık 2013
Türkiye’nin önde gelen holdinglerinin tepe yöneticileri İstanbul’da ‘CEO’nun Ajandası 2014’te bir araya geldi. riskleri fazla ön plana çıkarmamaları da dikkat çekti. 2014 yılı zor olacak Borusan Holding CEO’su Agâh Uğur, 2014 yılının zor bir yıl olacağını belirterek, “Avrupa’da bir hareket var, ama Türk iş adamları tedirgin bir Avrupa ile karşılaşacak. Kriz olmayabilir ama olumlu büyük bir gelişme de olmayacak. 2013 yılını muhtemelen ekonomi dışındaki konularda hatırlayacağız. Geleneksel CEO Club toplantıları kapsamında Türkiye’nin en büyük holdinglerinin CEO’ları İstanbul’da bir araya geldi. “CEO’nun Ajandası 2014” başlığıyla Vodafone’un desteğiyle gerçekleşen zirvede Sabancı Holding CEO’su Zafer Kurtul, Borusan Holding CEO’su Agâh Uğur, Doğan Holding CEO’su Yahya Üzdiyen ve Doğuş Holding CEO’su Hüsnü Akhan, 2013 yılını değerlendirdi ve 2014 yılı beklentilerini paylaştı. Koç Holding CEO’su Turgay Durak rahatsızlığı nedeniyle etkinliğe katılmadı. Holdinglerin tepe yöneticileri 2013 yılında özellikle ABD Merkez Bankası’nın (FED) 22 Mayıs’ta parasal genişlemeyi azaltacağını belirtmesinin ekonomileri etkilediğine işaret etti.
Yani Gezi Parkı olaylarının ekonomiye yansımasının ötesinde Türkiye’deki 10 yıl sonraki önemli anlardan birisi olarak hatırlanacağına eminim” dedi.
Bundan Türkiye olumsuz şekilde etkileniyor. Zira Türkiye’nin büyümesi dış borçlanmaya bağlı. FED 2014 yılında parasal genişlemeyi azaltacak, bunun sonucunda faizler yükselecek. Bol parayı bulamayacağız.
2014 siyasi açıdan kritik yıl
Yöneticilerin ve toplantıya katılanların Türkiye açısından üzerinde durdukları en önemli risk ise ‘cari açık’ olarak öne çıktı. Katılımcıların sorularının bir bölümünü de yine ‘cari açık - döviz açığı’ oluşturdu. CEO’ların siyasi değerlendirmelerde bulunmaktan kaçındığı gözlemlenirken, Türkiye ekonomisindeki
Sabancı Holding CEO’su Zafer Kurtul ise 2013 yılının ilk yarısının iyi gittiğini ancak ikinci yarısının FED’in kararları nedeniyle zor geçtiğini belirterek, “FED ortamı kararttı.
Doğan Holding CEO’su Yahya Üzdiyen ise 2014 yılının Mahalli İdareler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle siyasi olarak hatırlanacağını dile getirdi. Üzdiyen, 2013 yılının politik açıdan hatırlanabilir bir yıl olduğunu belirterek, “Ekonomik olarak 10 yıl sonra 2013’ü hatırlar mıyız bilmem ama siyasi olarak hatırlayacağız” dedi. Doğuş Holding CEO’su Hüsnü Akhan ise İthalat daha da artabilir Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın Ekim ayı başında açıkladığı Orta Vadeli Program’ın (OVP) büyüme odaklı olmadığına, cari işlemler açığını tasarrufları artırarak azaltma yönünde bir hedef çizdiğine işaret ederek, “İç talebe dayalı bu program (OVP) haliyle ithalatta bir artışa, onun yanında ihracat tarafında da belli bir baskılamaya yol açabilir” dedi.
Cari açık nedeniyle Türkiye daha fazla etkilenecek. Burada küresel şartlara bağlı olarak petrol ve emtia fiyatlarında düşüş beklenebilir. Türkiye açısından önümüzdeki yıl seçim yılı.” Vodafone’un yeni CEO’su Gökhan Yiğit, ilk konuşmasını CEO’nun Ajandası 2014’te yaptı ve yatırımların devam edeceği açıklamasında bulundu. Şirketler karlarını çalışanlarıyla paylaşmalı Borusan Holding CEO’su Agâh Uğur, Türkiye’de tasarruf miktarının azlığı üzerine yöneltilen bir soru üzerine, toplumda tasarruf miktarının artabilmesi için şirketlerin kârlarının bir bölümünü ABD’de olduğu gibi çalışanlarıyla paylaşması gerektiğini ifade ederek, “Türkiye’de patron, çalışanlar ve hissedarlar var. İş dünyası ‘kazan - kazan’ ilkesini hayata geçirmelidir.” dedi. 11 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Haber / News
12 haberrevizyon.com Aralık 2013
Çocuklarla Geçirilen Zaman
Çocuklarıyla geçirdikleri zamanın miktarı mı yoksa kalitesi mi onların gelişimi ve ilişkileri açısında daha önemli?
Is the quantity or quality of the time spent with the children important for their development and relations?
Bir yandan var gücüyle çalışarak çocuklarına en iyi imkânları sağlamaya çalışan anne babaların, bir yandan da yoğun iş yükü ve artan mesai saatleri sonucu yorgun düşmelerine rağmen neredeyse geriye kalan tüm vakitlerini de çocuklarına vakfetmeye çalıştıkları görülüyor. İşte tam da bu noktada iş yaşamı ile aile yaşamını dengede tutma savaşını veren modern dünyanın anne ve babalarını son zamanlarda daha da öne çıkar bir derecede yeni bir ikilem bekliyor: acaba çocuklarıyla geçirdiklerin zamanın miktarı mı yoksa kalitesi mi onların gelişimi ve ilişkileri açısında daha önemli? Yıllardır tartışılan bu soruya yaklaşım önceleri ebeveyn ve çocukların esas ihtiyaç duydukları şeyin birlikte daha fazla zaman geçirip ebeveynlerin çalışmaya daha az zaman ayırmaları yönündeyken son yıllarda birlikte geçirilen zamanın süresinden çok “nasıl” değerlendirildiği gerçeği büyük bir önem kazanmaya başladı.
It is seen that although the parents who work very hard to provide the best opportunities for their children and become tired as a result of heavy workload and excess working hours, they endeavor to devote almost all their remaining time to their children. Just at this point, a new outstanding dilemma waits for the parents of the modern world that struggle to balance the working life and family life: Is the quantity or quality of the time spent with the children important for their development and relations?
Son yıllarda yapılan yabancı kaynaklı araştırmalar özellikle babaların çocuklarıyla hem bakım verme hem de eğlenceli aktivitelerde bulunma anlamında geçirdikleri zamanı arttırdıklarını ve eskiye oranla anne babaların daha az sayıda çocuk sahibi olmaları sebebiyle çalışan ebeveynlerin önceki yıllara kıyasla çocukları ile daha fazla zaman yaratma çabası içerisinde olduklarını göstermektedir. Ancak buna karşın çalışma saatlerinde bir iyileşme ya da azalma olmadığından bu denklem ancak anne babaların kendilerine ayırdıkları zamanı oldukça kısıtlamaya başlamaları şeklinde açıklanabilir ki bu aslında işten geriye kalan zamanlarda birçok ebeveynin çocuklarıyla geçirdikleri süreye odaklanarak bu süreyi “nasıl” ve dolayısıyla ne kadar “kaliteli” geçirdikleri kısmını ister istemez geri planda tuttuklarını göstermektedir.
Recent foreign-sourced researches indicate that especially fathers have increased the time they spend with their children both in terms of care and entertaining activities and that working parents endeavor to create more time with their children compared to past years as they have less children compared to past.
The approach to this question disputed for years had been that the thing parents and children needed was to spend more time together and to spend less time for working; however, it has become more important “how” the time is spent together rather than the duration.
However, as there is not any improvement or decrease in working hours, this equation can only be explained as the parents’ quite limiting the time they spare for themselves and this indicates that many parents focus on the time they spend with their children in their spare time and unavoidably keeps in the background “how” they spend this time and how “quality” it is.
13 Aralık 2013 haberrevizyon.tv
Haber / News
Çocuklarla Geçirilen Zaman
Kaliteli zamanı süre değil içerik belirler!
Quality time is determined by the content, not the duration!
Kaliteli zaman ebeveyn ve çocuğun birliktelik ve keyif hissini içerisinde barındıran, karşılıklı etkileşim ve aktivitelerde buluştuğu zamanlardır. Bunlar ebeveynin dikkatinin tamamını çocuğuna verdiği, ilgisini ve sevgisini çocuğuna hissettirdiği duygusal yakınlaşma ve paylaşım anlarıdır. Bu anları küçük sohbetlerde, birlikte oynanan oyunlarda, ya da birlikte gidilen gezilerde yakalamak mümkündür. Duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı, çocuğa duygusal ve sözel olarak tepki verildiği ve anne baba olarak kendinizi spontan şekilde ilişkiye bıraktığınız hemen hemen her yakın ilişkide deneyimleyebileceğiniz bir süreçtir bu aslında. Bu nedenle belirli bir reçete vermek çok mümkün değildir. Ancak çocukların dünyasına dahil olmanın ve ilişkide olduğunuzu hissetmenin, tüm bu paylaşımları yakalayabilmenin yolunun en temel olarak oyundan geçtiğini söylemek mümkündür. Bilindiği gibi oyun özellikle okul öncesi çağda çocuğun kendini ifade etme, dünyayı anlama, çeşitli rolleri deneyimleme, kendisini sıkan meseleleri çözmeye çalışma ve aslında en temelde eğlenme yoludur. Oyunlara dahil olma anne baba için hem çocuğunu yakından tanıma fırsatı sağlarken hem de çocuğuyla etkileşime girerek çocuğunun zihinsel ve özellikle de duygusal gelişimine katkı sağlamış olur. Bu etkileşimi en kuvvetli hale getirecek yöntem anne ve babanın oyunda yönlendirici olmaması, çocuğun serbestliğine ve özgürlüğüne eşlik edebilmesidir. Amaç hiçbir zaman o anlarda çocuğa bir şeyler öğretmek olmamalıdır; aksine anne baba olarak kendinizi oyunun ve size verilen rolün akışına bırakarak ya da sadece gözlemci veya eşlikçi olarak çocuğunuzla duygusal anlamda aynı frekansta buluşabilmektir. Onun oyun sırasındaki duygularını takip edebilmek ve ona bu duyguları ifade ederek anlaşıldığını hissettirebilmek çocuğunuzla ilişkiniz açısından en değerli anlar olacaktır. Örneğin her çocuğun aile içi kuralları ve sınırları belirlediği kadar aynı zamanda bir savaş oyununda yerlerde sürünen ve düşüp kalkan, o esnada çocukla birlikte eğlenen, bağıran, gülen ve kendisi de çocuklaşabilen bir babaya da ihtiyacı vardır. Babasının da o esnada çocuklaşabildiğini görebildiği oranda çocuk da ona kendi dünyasının kapılarını aralayacak ve onu iç dünyasına davet edecektir.
Quality time is the time that contains the togetherness and pleasure feeling of the parent and child when they have mutual interaction and common activities. These are the moments of emotional intimacy and sharing when the parent directs all his/her attention to the child, makes the child feel his/her care and love. It is possible to catch these moments in small chats, games played together or the excursions taken together. In fact, it is a process in which feelings and thoughts are shared, child is reacted emotionally and verbally and you leave yourself to the relation spontaneously as mother and father which you may experience in almost all close relations. Therefore, it is not possible to give a certain formula. However, it is possible to say that the way to get involved in the children’s world and to feel you have a relation, to capture all this sharing is basically games. As it is known, playing is the way of the child to express himself/herself, understand the world, experience various roles, try to solve the problems annoying him/her and basically to entertain especially in pre-school age. Getting involved in the games both provides the parents the opportunity to get to know their children closely and to contribute to the mental and especially emotional development of the child by interaction. The method which will strengthen this interaction most is parents’ not leading the game, and their accompanying the independence and freedom of the child. The purpose should never be to teach something to the child at those moments; contrarily, it should be to leave yourself as mother and father to the course of the game and the role assigned to you or to meet with your child in the same frequency emotionally only as observer or companion. Achieving to follow his/her feelings during the game and make him/her feel that these feelings are understood will be the most valuable moments for your relation with your child. For example, every child needs a father who creeps and falls during a war game, has fun with the child, screams, laughs and behaves like a child at that time as well as determined the family rules and limits. The child will open the doors of his/her own world to him to the extent he/she sees that his/her father can behave like a child and invite him to his/her inner world.
14 haberrevizyon.com Aralık 2013
Birçoğumuz için geriye dönüp baktığımızda anne ve babamızla ilgili anılarımızı, o dönemlere dair ne hatırladığımızı belirleyen en önemli şeyler ne yaşandığından, bize ne tür hediyeler alındığından, bize ne yedirip ne içirdiklerinden çok onlarla ne kadar doyurucu ve tatminkâr bir ilişkimiz olduğu, ne kadar sevildiğimiz, önemsendiğimiz, anlaşıldığımız, onlarla bir olduğumuzu hissettiğimiz, ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olacaklarına dair beslediğimiz güvenle şekillenir. Ancak her anne babanın en büyük amacının çocuklarını mutlu etmesi olduğundan yola çıkarsak günümüz ebeveynlerinin yaşadıkları suçluluk duygusuyla çok sayıda hediyeler alarak ve çocuklarının keyif alacaklarını düşündükleri oyun merkezlerine onları sürüklercesine taşıyarak ve çocuğunun her isteğini yerine getirmeye çalışarak ayrı kaldıkları zamanı kapatmaya çalıştıklarını görmekteyiz.
For most of us, when we look back, the most important things that determine our memories related to our mothers and fathers and what we remember about those days are shaped by how satisfactory and grateful relation we had with them, how much we were loved, cared, understood, the feeling we were equal to them, and our confidence that they would be with us when we needed rather than what happened, what kind of gifts were bought for us, what we ate and drank. However, considering that the biggest purpose of every mother and father is to make their children happy, we see that today’s parents buy lots of presents and almost drag their children to the game centers where they think the children will enjoy and try to do whatever they want with the feeling of guilt they have in order to compensate the time they remain separate. 15 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Haber / News
Çocuklarla Geçirilen Zaman
Çocukla kaliteli zaman geçirmek, hediye vermekten daha değerli!
Spending quality time with child is more valuable than giving presents!
Çocuklara yapılacak her türlü kişisel ve ilişkisel yatırım her koşulda onlara alınan değerli hediyeler ve oyuncaklardan kat kat daha kıymetlidir. Hatta bu hislerle birlikte aile içi kuralları ve disiplin çerçevesini de zayıflatmalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Ancak tüm bu çabalar duygusal bir doyum getirmemekle birlikte boş olan tüm vaktini çocuğuyla geçiren anne ve babada aşırı bir yorgunluğa ve bir zaman sonra da farkında olmadan bir bıkkınlığa yol açabilmektedir. Hâlbuki her çocuğun az da olsa birlikte olduğu süre içerisinde kendisiyle birlikte olmaktan keyif alan ve ilişki içerisinde bıkkın ve tükenmiş değil canlı ve istekli bir ebeveynle buluşmaya ihtiyacı vardır.
Any personal and relational investment made in children is much more previous than the valuable gifts and toys bought for them in all circumstances. It is even often encountered that they weaken the family rules and discipline framework with these feelings. However, these efforts do not bring any emotional satisfaction, and they may even cause excessive tiredness in the mother and father who spend all their free times with their children and dullness after a time unwittingly. However, every child needs meeting with a parent who likes enjoying with him/her even a little during the time they spend together and who is eager and willing instead of fed-up and exhausted.
16 haberrevizyon.com Aralık 2013
Özetle, kaliteli zaman hiçbir koşulda iş dışında sahip olduğunuz tüm vakti çocuğunuza adamanız anlamına gelmemelidir. Kaldı ki çalışmayan annelerin dahi her zaman için çocuklarından başka meşguliyetleri olmasının da çocuğuyla birlikte olduğu anların kalitesini arttırma ve çocuğun bireyselleşmesine katkı sağlama açısından büyük önem taşıdığı bilinmektedir. Örneğin, çocuğunun sağlıklı gelişebilmesi adına çok istemesine rağmen çalışmaktan vazgeçerek kariyerine ara veren anneler için de aynı riskin söz konusu olduğunu, ilişki içerisine ister istemez bu hislerin yansıyarak birlikte olunan sürenin kalitesini azalttığını söyleyebiliriz. Öte yandan çalışmakla ilgili kendisini oldukça mutlu hisseden bir anne çocuğuna çalışmayan bir anneye göre görece daha az vakit ayırıyor olsa da kendisi keyifli ve tatmin olduğu için çocuğuyla ilişkisinde kendisini çok daha istekli bir şekilde var edebilir ve onunla çok daha yakın ve etkin bir iletişim içerisine girebilir.
In summary, quality time should never mean to devote all the spare time you have to the child. Besides, it is known that it is very important for the non-working mothers to have activities other than their children in order to increase the quality of the moments spent with her child and to contribute to the individualization of the child. For example, we can say that the same risk exists for the mothers who give up working and suspend their career even if they want for the healthy development of their children, and it reduces the quality of the time spent together with the reflection of these feelings on the relation. On the other hand, even if a mother who feels very happy working devotes relatively less time to her child compared to a non-working mother, she may get involved in the relation more enthusiastically and have a closer and effective communication with her child as she is pleased and satisfied.
Çocuğunuzla kalite zaman geçirmek için olağandışı şeyler yapmanıza gerek yok!
You do not have to do extraordinary things in order to spend quality time with your child!
“Aile ile” bir şeyler yapmak ile “aile olarak” bir şeyler yapmak arasında çocuğun bütünlük ve tatmin hissi ile ebeveynleri ile arasında bağ kurduğuna dair hisleri açısından önemli farklar vardır. Örneğin yan yana oturup pasif bir şekilde televizyon izlemek ile sizin de aktif katılım göstereceğiniz şekilde on dakika bir hikâyeyi birlikte okuyup üzerine konuşmak arasında oldukça büyük bir fark vardır. Birlikte olduğunuz anın kaliteli olarak geçebilmesi adına özel ve olağandışı şeyler yapmanıza gerek yoktur.
There are important differences between doing something “with family” and doing something “as a family” in terms of the feelings of the child for establishing a relation with his/her parents with the sense of unity and satisfaction. For example, there is a huge difference between sitting together passively watching television and reading a story together and talking about it for ten minutes with your active participation. You do not have to do special and extraordinary things in order to spend your time together more qualified. 17 Aralık 2013 haberrevizyon.tv
Haber / News
18 haberrevizyon.com Aralık 2013
Çocuklarla Geçirilen Zaman
Birlikte yenen akşam yemekleri ya da yemek sonrası birlikte oynanan oyunlar gibi günlük rutinler dahi zengin paylaşım anlarına dönüşebilir. Ancak burada anne ve babaların da robot olmadıklarının, onların da yorulmaya ve dinlenmeye, mola almaya hakları olduğunu vurgulamak gerekir. Yorgun bir şekilde eve gelerek görev gibi oynanan bir oyundan ziyade anne ve babanın “bu akşam ben de seninle oyun oynamak çok istiyordum ancak çok yorgunum ve biraz dinlenmeye ihtiyacım var, evet bu akşam oynayamadığımız için üzgünüm ama ister misin yarın akşam birlikte (çocuğun da keyif aldığı bilinen herhangi bir şey) yapalım?” şeklinde bir paylaşımda ve öneride bulunması daha sonraki daha kaliteli ve doyurucu bir birlikteliğe yön verebilir. Veya benzer bir durumda söz konusu ebeveyn aynı açıklama ile birlikte fiziksel anlamda daha az yorucu bir aktivite yapmayı önerebilir. Birlikte olunan her anın oyun vakti olarak değerlendirilmesi yerine belirli zamanları oyun vakti olarak ortaklaşa belirlemek anne babalara da iyi gelecek bir yöntem olabilir.
Even the daily routines such as having dinner together or playing games together after dinner can turn into rich sharing moments. However, it should be emphasized here that mothers and fathers are not robots and they have the right to be tired and rest and to have breaks. Rather than playing a game like a duty after coming home tired, the suggestion of the mother and father such as “I would really like to play with you tonight, but I am very tired and need to have some rest, I am very sorry that we could not play tonight, but do you want to do (anything which the child enjoys doing) tomorrow?” may lead to a more quality and satisfying relation.
Ne yazık ki modern yaşamın gerektirdiği çalışma koşulları beraberinde getirdiği suçluluk duygusuyla ebeveynleri anne babalığı da bir iş, bir görev gibi görme tehlikesine iterek, çocuğuyla ilişki kurmanın ve duygusal birlikteliğin keyfini, güzelliğini ve önemini görmelerine engel oluyor.
Unfortunately, feeling of guilt caused by the working conditions required for a modern life creates the danger for the parents to see the motherhood and fatherhood as a duty and prevent them from having the pleasure, beauty and importance of establishing a relation and emotional unity with the child. We can say that the parents trying to balance the work life and family life can have a more satisfactory and favorable relations with their children if they understand the truth that there is no perfect motherhood and fatherhood and can surrender themselves to the emotional needs of the child spontaneously in their relations.
İş yaşamı ve aile yaşamı arasında denge kurmaya çalışan ebeveynler mükemmel anne babalık olmadığı gerçeğine ve çocuklarıyla ilişkilerinde kendilerini spontan bir şekilde onun duygusal ihtiyaçlarına bırakabildikleri ölçüde ilişkilerinin çok daha doyurucu ve tatminkar olacağını söyleyebiliriz.
Or in a similar situation, parents may suggest doing a physically less tiring activity together with the same explanation. Instead of evaluating every moment spent together as play time, it may be a good method also for mothers and fathers to determine together certain times as play time.
19 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Bakış
Küçükler De Büyük İşler Yapabilir
“Kelebek kanatlarını çırpmasıyla tüm dünyayı etkileyecek fırtına meydana getirebilirmiş”
Lokman AYVA
Zihnimizin, gönlümüzün, hayallerimizin sınırları var mı acaba?Ya yapabileceklerimizin? Varsa, bu sınırlar nedir sizce? Odalarımız belki de bizim sınırlarımız. Belki de mahallemizle sınırlıyız. Ülke sınırlarını aşmışsak işte dünya, kâinat konusuna henüz giremiyorum. Ülke sınırlarını aşıp şahıs olarak dünyaya bir anlam, bir değer katabiliyorsak değme gitsin. Kelebek kanatlarını çırpmasıyla tüm dünyayı etkileyecek fırtına meydana getirebilirmiş fizikçilere göre. Ne müthiş bir fırsat ve imkan değil mi? Bir kelebek dünyayı minicik kanatlarıyla etkileyebiliyor. Hani meşhur hikaye vardır ya karıncaya sormuşlar “Nereye gidiyorsun?” bizimki “Hacca gidiyorum” demiş. Şaşırmışlar, “Sen varana kadar ömrün biter.” diye eklemişler. Karıncanın cevabı anlamlı: “Yolunda ölmüş olurum.” Biliyor musunuz, 16-19 Kasım’da ben bu kelebek ve Kabe’ye varmış karıncalara rastladım.
Küçükler De Büyük İşler Yapabilir
Türkiye Beyazay Derneği her yıl “Kurullar Toplantısı” düzenliyor ve bu toplantıyı yurtdışında yapıyor. Yurtdışında da gidilen ülkenin halkıyla yakınlık, dostluk ağları ve bağlarının meydana gelmesi için ziyaretler, etkinlikler yapılıyor. O ülkenin basını geniş yer veriyor. Çok meyveli bir etkinlik ağacı. Bir taraftan Beyazay ailesi mensupları bilgilerini, görgülerini, ufuklarını geliştiriyor, bir taraftan toplumlar arası engelliler konusunda dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma meydana geliyor, diğer taraftan da Türkiye’miz hakkında tanıtım yapılmış, milletimiz doğru bir şekilde anlatılmış oluyor. En önemli faydalarından biri de o ülkenin engelli vatandaşları gündeme geliyor, onların toplum içindeki pozisyonları da bir nebze olsun olumlu yönde etkilenmiş oluyor. Geçmiş yıllarda Kuzey Kıbrıs, Suriye, Yunanistan, Gürcistan gibi ülkelere gidildi. Bu yıl da Bulgaristan’daydık. Bulgaristan hükümeti, engelli kuruluşları işbirliğine çok açıktılar. Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı, Milli Eğitim ve Sağlık Bakan yardımcılarıyla, kamu kuruluşlarıyla güzel görüşmeler ve güzel bir işbirliği meydana geldi. Bu aşamada her şey ne derseniz deyin resmi bir şekilde oluyor. kalplere, gönüllere, duygulara pek inemiyor. 16 Kasım’da çıktık yola. Filibe’ye uğradık. Tam bir Osmanlı şehri. Oradaki insanlarla neden düşmanlık yaşadık insan anlayamıyor. Her yönümüz birbirimize benziyor. Ayrışmak için zorlamalar olduğunu hemen hissediyorsunuz. Et tırnak ile ayrılmış gibi bir durum.
20 haberrevizyon.com Aralık 2013
Salon coşmaya başladı. Gittikçe heyecan, coşku yükseliyor. Tezauratın hangi dilden olduğunu bile anlayamıyorsunuz. Sahnedeki Türk, Salondaki Bulgar veya tersi artık önemini kaybetmiş durumda. Sadece coşku var. Aradaki soğuk duvarlar yok olmuş. Herkeste paylaşım, dostluk, kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma, birliktelik almış başını gidiyor. Heyecanımızın doruğundayız. Bu ortam, İnsanlık için kaygı değil, müjde veriyor. Bu ortamlardan savaş çıkmaz. Ölsek ölsek heyecandan, coşkudan, mutluluktan ölürüz.
“Savaşların galipleri olmaz” Sonra Sofya ve Plevne’ye uğradık. “Yendi, yenildi”lerle zorlanarak meydana gelmiş bir tarih. Gidip gezdiğinizde anlıyorsunuz ki toplumları birbirine düşman etmek için çok gayret etmişler. Heykeller, müzeler, tablolar, efsaneler... Bu işlerde söz sahibi olanlar eline ne geçirdiyse insanları adeta savaşa hazırlamış. Bir kavga çıkarsa birbirimizi öldüreceğiz, sakat bırakacağız. Sonra yensen, yenilsen ne olacak? “Savaşların galipleri olmaz” demişler. Bizleri savaşa hazırlayanlar, bizleri savaştırıp ölmemize, öldürmemize neden olanlar neredeler şimdi? Dünyaya kazık mı çaktılar? Kendileri de yoklar. Boşu boşuna acılar yaşattılar. Af edersiniz, sanki iyi halt ettiler. Tekrar Sofya’ya döndük. 18 Kasım’daki programımız için hazırlıklar başladı. Standlarımız, sergileyeceğimiz malzemelerimiz, yapacağımız gösteriler derken ertesi sabah ENDEKA adlı kültür merkezinin 5. katındaydık. Herkeste tatlı bir telaş. Beyazay’ın şubeleri kendi bölgeleriyle ilgili ürünleri, malzemeleri getirmişler. El sanatları, yiyecekler, fotoğraflar, daha neler neler. Bulgar dostlarımız da kendi standlarını organize ettiler. Engelli çocuklarımızın yaptıkları ürünler, ilginç tasarımlar, yerli motifleri taşıyan eserler. Hasılı salonda kültürler buluştu. Farklı ürün ve sunumlardan oluşan bir zenginlik. O anda gel de şu soruyu sorma: bu güzellikleri yaşamak için o pasaport, vize işkencelerine ne gerek var ki? Onlarsız olamaz mı bu işler? Yanlış anlaşılmasın aynı ülke olalım falan dediğim yok.
O an fark ettim ki, dünya barışına bir katkı var. Bu salondan başlayarak yakınlarımız, onların yakınlarına doğru dalga dalga bu güzelliğin yayılması söz konusu. O an herkes birbirlerine düşmanlığı öğrenmiyor, beraberliği yaşıyor. Bu vakitten sonra bunları savaştıramazsınız. Bunlara kavga ettiremezsiniz. Ve bunları yaşatan işte bu sahnedeki zihinsel engelliler. Bunlar siyasi liderler değil. Bunlar büyük büyük işadamları değiller. Bunlar dini liderler değiller. Bu gençler çoğu insanın iş bile vermek istemediği kişiler, hamileyken bunların zihinsel engelli olduğunu aileleri bilseydi belki de kürtajla aldıracak olduğu gençler. İşte bu gençler savaşa değil, barışa katkı yaptılar. Bu gençler yarışa değil, yardımlaşmaya, düşmanlığa değil, dostluğa, dışlamaya değil, birlikteliğe, ayrışmaya değil, dayanışmaya katkı yaptılar. Ve üzerlerine düşeni fazlasıyla yaptılar. Ya biz? İnsanlık için gayret etmek insanlığın gereğidir. Bizim medeniyetimiz bunun örnekleriyle doludur. İnsanlığa hizmet etmek için büyük büyük adamlar olmaya gerek yok. 2. Murat’ın oğlu değiliz diye Fatih olmayalım mı, Peygamberimiz’in arkadaşı değiliz diye Hz. Ebubekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Ali’nin yaptıklarını yapmayalım mı, Çanakkale Savaşı yok diye, milletimiz, insanlık için fedakarlık yapmayalım mı yani? İyi insan olmak, insanlığa hizmet etmek için ne sakatlık engel, ne fakirlik, ne makamsızlık ne de cezaevinin demir parmakları. bize engel olabilir. Kendimizi ne kadar küçük görürsek görelim büyük işler yapabiliriz.
Bulgar hükümetinden bakan, bakan yardımcıları, kamu yöneticileri, sivil toplum kuruluşları yöneticileri, okullar hep beraber sergileri gezdik, yerel lezzetleri tattık. Bir bayram günü tadında, herkes birbirine selam veriyor, sarılıyor, göz yaşları. Ürünler, gönüller, selamlar, yaşlar birbirine karıştı. O kadar karışımı bu vakitten sonra valla ben anlatamam. Buyrun hayal gücünüzle işi çözün. Salondayız. Gösteriler başlamak üzere. Hepimiz yanımızdakiyle sohbet halindeyiz. Sahnede İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zihinsel Engelliler Gösteri Sanatları Topluluğu. Söyleyenler ve ritm çalanlar engelliler. Eserlere salondaki herkes iştirak edebiliyor. 21 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Bakış
Tarihsel Misyonumuz Üzerine Düşünceler
Cahit ÜLKÜ haber@haberrevizyon.com
Dünyanın son bin yılını “Türk asırları” olarak nitelendirmek, abartılı ve ırksal kökenli milliyetçilik kokan saptama değildir ve bu değerlendirmeyi çoğu bilim adamları da paylaşır. Türkler, bu uzun süre boyunca Asya’nın ortalarından başlayıp Hazar Denizi çevrelerine ve Ukrayna’ya, yani Polonya sınırlarına dek Doğu Avrupa’nın göbeğine, öte yandan Hint Okyanusu’ndan tüm Ortadoğu’ya ve Arap Yarımadası’na, Afrika kıyılarından Orta Avrupa’nın içlerine dek uzanan ve bir zamanların uygar dünyasının büyük bölümünü, dahası uygarlığa ve dinlere kaynak olan bölgelerin tümünü kapsayan geniş bir coğrafyaya, etnik ve inançsal açılardan değişik kökenden gelen halk kitlelerine egemen olarak yalnızca dünü değil bugünü, hatta yarınları da etkileyecek bir misyon edinmişlerdir. Şu rahatlıkla söylenebilir ki, Türk tarihini anlamadan dünya tarihini anlamak olanaksızdır. Diğer ilginç nokta da, Türklerin bilinen tüm inanç sistemine mensup insanlarla en azından komşuluk yapmış olmalarıdır. Belki Türkler, onları yenilmez kılan ve at sırtındayken geriye dönüp ok atabilen binicileriyle zırhlı süvari alaylarının artık önemi kalmadığından, Osmanlı örneği bir oluşumu bir daha gerçekleştiremeyeceklerdir; daha önemlisi, gerçekleştirmeleri de gerekmez; ama tarihlerinden miras kalan birikimleriyle kendilerine özgü misyonu çağın koşullarına uygun olarak yürütebilecek yetenek ve donanımlara sahiptirler. Dünya tarihinde bu kültürel altyapının başka örneği olmadığı için bu misyon daha da önem kazanmaktadır.
Tarihsel Misyonumuz Üzerine Düşünceler Osmanlı İmparatorluğu, işte bu muhteşem yayılışın en uç noktası, adeta mührü ve günümüz Türkiye’si ise bu binlerce yıllık serüvenin günümüze miras kalan son halkasıdır. Türkiye, Osmanlı’dan miras olarak devraldığı ve özellikle Anadolu’dan başlayan tarihinden edindiği değerleriyle, inanıyorum ki gelecek tarihin de önemli yapıcılarından biri olacaktır. Bu nedenledir ki, Türkiye her belini doğrulttuğunda, onun yükseliş yeteneğini bizlerden iyi bilen ve bu yükselişi çıkarlarıyla bağdaştırmayan dış güçlerin komplolarıyla yüz yüze geliyor ve gelecektir de. Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde ulusal devletler pıtrak gibi ortaya çıkarlarken, yeni tanıdığı Helen uygarlığı ile Avrupa’nın başı sarhoş olmuşçasına dönmüş ve batıda Osmanlı’ya ilişkin değerlendirmeler hep bu gözlükten bakılarak oluşturulmuştur. 22 haberrevizyon.com Aralık 2013
Salgına dönüşen bu yaklaşım, on sekizinci yüzyılın sonlarında batı toplumunda moda olan uygarlık -sivilizasyonkavramıyla da beslenerek Avrupa’nın Osmanlı’yı bu büyük uygarlığın üstüne çöreklenmiş barbarlar olarak görmeleri sonucunu doğurmuştur. Bu bakış açısı, sanayileşme sürecini yaşayan devletlerinin kendilerine hammadde sağlamak için “Uygarlık götürme” bahanesiyle Osmanlı’dan parça koparma yarışına girmeleriyle birleşince, bu eylemleri meşru göstermek için yeni yayın ve tarih yazımı kampanyasının başlatılması, Avrupalının gözünde Türkleri baskıcı, zorba ve hatta tiksindirici konuma indirgemiştir. Batının bu çabalarını boşa çıkartmak isteyen Osmanlı İmparatorluğu’nun yöneticileri ise, “batılılaşma” sevdasına kapılmış, ama bu içeriksiz asrileşme çabaları, yani batıyı anlamadan batılı gibi görünmeye çalışmak, iç dengeleri altüst ederken, öte yandan da yıkılışı hızlandırmıştır. Ayrıca, yıllar boyunca kendi egemenliği altına topladığı pek çok farklı kültür ve inanca sahip toplumların üzerinden Osmanlı egemenliği kalkınca, bağımsızlığını kazanan devletlerde yaşayanlara geçmiş dönemleri tümüyle olumsuz olarak görülmüş ve egemenler tarafından yeni nesillere sistematik biçimde öyle gösterilmiştir. Nitekim bugün, belki Macarlar dışında, hiçbir Balkanlı
Hıristiyan yazar, Osmanlı tarihini tarafsız yaklaşımla yazamaz; çünkü hepsi, yıllardır kendilerine öğretilenleri gerçek sanır ve zihinleri aldıkları eğitimle koşullanmıştır. Bu tutum Avrupa sınırları içinde kalmamış, Türkiye’de de Halil İnalcık’ın tespitiyle Osmanlı yönetimini ve padişahları baskıcı ve zalim, Türkleri horlayarak devlet yönetiminden dışlayıcı kimseler olarak gösteren eğitim ve tarih yazımı süreci sonunda yeni nesiller, kendilerini Osmanlı’ya alabildiğine yabancı hissederlerken, öğrendikleriyle bağdaşık olan batılıların saptırmalarını gerçek sanmışlardır. Üstelik onlara Türkiye Cumhuriyeti’nin, Selçukluların ve Osmanlı İmparatorluğunun devamı olarak değil, yepyeni bir devlet olarak doğmuş olduğu aşılanmış ve Halil İnalcık’ın benim de paylaştığım kanısına göre bu yeni devlet Osmanlı’nın reddi ve inkârı olarak gelişmiştir. Oysa örneğin Fransa’da, Krallık, Cumhuriyet ve İmparatorluk arasında gelip giden rejim değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan devletlerin hiçbirine yeni devlet gözüyle bakılmamıştır. Bugünün Türkiye’si de Selçuklu İmparatorluğu’nun ve onun uzantısı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır; ömrü 1000 yıla dayanan eski ve
köklü bir devlettir. Dış unsur olarak Osmanlı İmparatorluğunun bir daha asla diriltilmemesini isteyen ve o yöndeki girişimleri anında bastırmak için elinden geleni esirgememeye kararlı batılı devletlerin tehditlerinden korunma isteği; iç unsur olarak yeniden oluşturulmak istenen ulusal devlet ideolojisi ile imparatorluk ideolojisinin taban tabana zıt oluşu, bir süre için bu yaklaşımı haklı gibi gösterebilir. Ama bu yaklaşım, nasıl ki saraydan beslenen Osmanlı Tarihçileri devlet-padişah güdümünde yanlı eserler verdilerse, bu kez de Cumhuriyetten beslenen ve devlet ideolojisi ile şekillenen “Resmî Tarih”in hizmetinde tarihçi tipinin ortaya çıkışına, yeni nesillerin kendilerini köksüz hissetmelerine ve temellerini tanımamalarına neden olmuştur. Oysa Osmanlı, çevre düzenimizde, müziğimizde ve şiirimizde, günlük yaşam tarzımızda, mutfağımızda ve inanç sistemimizde, hatta bazı yasalarımızda olanca saflığıyla ve canlılığıyla devam etmektedir. Burada belirttiğim düşünceler, bugün iktidarda olan takımın çoğunluğunun inandığı düşüncelerdir ve zaman zaman dış politikalarının ekseni de olabilmektedir. 23 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Bakış
Tarihsel Misyonumuz Üzerine Düşünceler
“Osmanlı İmparatorluğu’nun yöneticileri, “batılılaşma” sevdasına kapılmış, ama bu içeriksiz asrileşme çabaları, yani batıyı anlamadan batılı gibi görünmeye çalışmak, iç dengeleri altüst ederken, öte yandan da yıkılışı hızlandırmıştır.” Ama bunları devlet politikaları hâline getirmek, çetin engelleri ardınca sürükler ve ciddî tehlikeler içerir. Hatta bu tür düşüncelerin pratiğe dönüştürülmesi, devletin geleceğini tehlikeye atabilir. Cumhuriyet yönetimleri hep bu korkuyla yaşamış ve temkinli olmak uğruna çevresinde olup biten pek çok olaya karışmamıştır. Aslıda cumhuriyetin yıkıcı sorun olarak hep gündemde tuttuğu bundan başka üç sorundan kaynaklanan üç korkusu daha vardı: Kürt sorunu; kominizim sorunu ve irtica sorunu… Onun damarlarına işleyen bu üç sorundan kaynaklı korku, sorunları çözebilecek yaklaşımlar göstermek yerine müthiş yasakçı zihniyetle
demokrasinin rafa kaldırılması sonucunu doğurmuştur. Hatta bu konularda yapıcı görüşlerini ileri sürenler bile hainlikle damgalanıp hapislerde çürütülmüştür. Aynı zihniyet, Osmanlı’nın olumlu yanlarını ön plâna çıkaranları da “Yeni Osmanlıcılık” la suçlayıp cumhuriyetin varlığı için tehlike olarak görmüştür. Hiç kuşkusuz böyle bir zihniyet, ülkemizin geçmişte edindiği değerlerle taban tabana zıttı. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekirse, Cumhuriyeti kuranlar öylesine çetin dönemeçlerden geçmişlerdi ki yok olmanın kıyısından çekip aldıktan sonra yeniden var olmanın rıhtımına yanaştırdıkları devletin
varlığını korumak, onlar için başka her şeyi önemsizleştiren öncelik hâline gelmişti. Bu yasakçı tutumlar ne denli yanlışsa, “Yeni Osmanlıcılık” çağrışımı yapacak nitelikte bölge liderliğine soyunmak, hatta bu yönde izlenim uyandırmak da o denli yanlıştır. Zaten yukarıdaki sözlerim, bu doğrultuda özlem taşımamaktadır. Hem kaldı ki araştırıcının düşünceleriyle o düşünceleri devlet politikası edinip pratiğe sokma girişimleri başka başka şeylerdir ve belki de bu yüzden bir araştırman’ın politikaya soyunup Dışişleri Bakanı olması, önemli sakıncaları ve tehlikeleri peşi sıra sürüklemiştir.
“Türkiye, Osmanlı’dan miras olarak devraldığı ve özellikle Anadolu’dan başlayan tarihinden edindiği değerleriyle, inanıyorum ki gelecek tarihin de önemli yapıcılarından biri olacaktır. Bu nedenledir ki, Türkiye her belini doğrulttuğunda, onun yükseliş yeteneğini bizlerden iyi bilen ve bu yükselişi çıkarlarıyla bağdaştırmayan dış güçlerin komplolarıyla yüz yüze geliyor ve gelecektir de.” 24 haberrevizyon.com Aralık 2013
“Macarlar dışında, hiçbir Balkanlı Hıristiyan yazar, Osmanlı tarihini tarafsız yaklaşımla yazamaz; çünkü hepsi, yıllardır kendilerine öğretilenleri gerçek sanır ve zihinleri aldıkları eğitimle koşullanmıştır.” Açıklıkla ifade edeyim ki benim “Misyon” dediğim şey, bir dünya imparatorluğunu şu ya da bu şekilde canlandırmak değil, Türkiye’nin geçmişinden aldığı birikimlerle hümanizmanın en üst düzeyiyle zenginleşmiş özgürlükler ihraç eden ülke konumuna yükselmesidir. Bu konum onu, dünyanın en saygın ülkelerinden biri yapacaktır. Yukarıdaki değerlendirmeleri yapan kişi olarak, yirminci yüzyılda sırtımıza yüklenen ayıplardan da söz etmek zorundayım. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki
mübadelelerle yerinden yurdundan karşılıklı olarak sökülerek hicranlar içinde inletilen insanların acıları, çok taraflı hükümetler politikasının, büyük savaşlar sonrasının, yani o günkü koşulların bir anlamda evrensel ürünü olduğundan, şu anki değerlendirmelerimizin kapsamına giremez. Ama 6/7 Eylül olaylarının sonrasını, hele 1970’li yıllarda dönemin sorumluluk duygularından nasibini almamış Türk politikacıları tarafından örtülü olarak desteklenen ve kültür mozaiği-
mizin en değerli unsurlarına yönelmiş sistemli sürgünleri göz ardı edemem. Kıbrıs çıkarmasını izleyen yıllarda, Süryanilerden Ortodoks kökenli olanlara, hatta Levantenlere dek uzanan alanda kaç Anadolu evlâdının vatanlarını terke zorlandığına, mal varlıklarına hoyratça el konulduğuna ilişkin araştırmaya, ne yazık ki rastlayamadım. Ama örneğin kuyumcu dünyasındaki en yetenekli Ermeni ustalarının Anadolu’dan koparak şu anda Amerika ekonomisine büyük girdiler sağladıklarına yakından tanık oldum.
“Oysa Osmanlı, çevre düzenimizde, müziğimizde ve şiirimizde, günlük yaşam tarzımızda, mutfağımızda ve inanç sistemimizde, hatta bazı yasalarımızda olanca saflığıyla ve canlılığıyla devam etmektedir.”
6/7 Eylül’ün yüz kızartıcı olaylarından başlayarak uzunca süre sürüp giden bu hazin terk ve gasp, insanlar arasındaki boğazlaşmanın ürünü olmayıp, Anadolu’nun altyapısından habersiz politikacıların, asker-bürokrat oligarşisinin yüzkarasıdır. Aslına bakarsanız, Gaziantep, Tokat ve Sivas olaylarını yaratan, Hrant Dink’in ölüm emrini
verip Trabzon’da din adamını katlettiren gerçek vandallar, derin devletin büyük günahlarından cesaret bularak vatanseverlik adına Anadolu’ya ihanet etmişlerdir. Ama bu olaylarda aktif rol almadığımız gerekçesine sığınarak kendimizi bütünüyle azat edemeyiz ve bu büyük ayıp karşısında duyarsız ve hareketsiz kalamayız. Medyasından aydınlarına,
toplumsal örgütlerden sokaktaki insana dek hepimiz, onların yaptıklarına ses çıkartmadığımız, sonra da tarihimizin en büyük ayıplarını unuttuğumuz için, o büyük suça ortak olmuş durumdayız. Benzeri olaylar karşısında duyarsızlığımızı geçmişte olduğu gibi sürdürürsek suçlu ve günahkâr olmaya da devam edeceğiz. 25 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Haber
2013’te Yitirdiklerimiz
26 haberrevizyon.com AralÄąk 2013
2013’te
YİTİRDİKLERİMİZ 27 Aralık 2013 haberrevizyon.tv
Haber
2013’te Yitirdiklerimiz
2013 yılı Türkiye’ye uğursuz geldi. Aralarında sanatçı, siyasetçi, gazeteci, sporcuların bulunduğu birçok ünlü isimden gelen ölüm haberleri Türkiye’yi yasa boğdu. Sosyal medyada “2013 kayıplar yılı oldu” yorumları yapılmaya başlandı. İşte 2013 yılında sanat, medya ve tiyatro dünyasından kaybettiğimiz o isimler… CEMAL SALTIK Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) eski başkanlarından Cemal Saltık, 90 yaşında Ankara’da hayatını kaybetti. Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin kurucuları arasında yer alan ve birçok mesleki ödülün sahibiydi. METİN KAÇAN Ağır Roman’ın yazarı Metin Kaçan, 6 Ocak 2013’te bindiği taksiyi durdurduktan sonra Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etti. Hasan Kaçan’a göre 28 Şubat sürecinde kendisi ile ilgili yürütülen linç kampanyası nedeniyle kardeşinin bu duruma düştüğünü bunun sorumlusunun o döneminin medyası olduğunu ifade etti. Cenazesi ölümünden 16 gün sonra Florya sahiline vurdu. BURHAN DOĞANÇAY Tedavi gördüğü hastanede 16 Ocak 2013’te hayatını kaybeden 84 yaşındaki
28 haberrevizyon.com Aralık 2013
dünyaca ünlü ressam Burhan Doğançay, Muğla’nın Bodrum ilçesine bağlı Turgutreis beldesinde toprağa verildi. MEHMET ALİ BİRAND Kanal D Haber Grup Başkanı Mehmet Ali Birand, tedavi gördüğü hastanede 17 Ocak 2013’te hayatını kaybetti. İstanbul’da 1941’de dünyaya gelen gazeteci-yazar Mehmet Ali Birand, mesleğe 1964’te Milliyet gazetesinde başladı.. Mehmet Ali Birand, 1985’te TRT’de başlayan ve ardından Show TV’de devam eden kariyerinin altın basamağı, 32. Gün programını sundu. TOKTAMIŞ ATEŞ İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Toktamış Ateş’in çoklu organ yetmezliği sebebiyle 19 Ocak 2013’te hayatını kaybetti. Toktamış Ateş, 1944 yılında İstanbul’da doğdu. 1969 yılında “Kuruluş Dönemi Osmanlı Toplumunun
Siyasal Yapısı” başlıklı çalışmasıyla doktor, 1974 yılında “Demokrasi Teorisi” başlıklı çalışmasıyla doçent olan Ateş, 1982’de de profesör oldu. Yurt içi ve yurt dışında dersler veren Ateş, uzun süre Cumhuriyet gazetesinde yazdı. AHMET METE IŞIKARA Kamuoyunda ‘’Deprem Dede’’ olarak da bilinen Türk Kızılayı Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, 21 Ocak 2013’te tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Ahmet Mete Işıkara Türkiye’de vatandaşları depreme karşı bilinçlendiren çalışmalarda başı çeken isim olmuştu. Işıkara 1999 Marmara depreminden sonra konutlarda yaşanan kayıpların ardından “Deprem öldürmez, bilgisizlik öldürür” demişti. Deprem Dede özellikle 99 depreminde Türkiye’nin kulak kesildiği isim olmuştu.
FERDİ ÖZBEĞEN Türk müziğin güçlü sesi piyanist- sanatçı Ferdi Özbeğen 2001 yılında yakalandığı prostat kanserine 2013 Ocak ayında yenik düşerek tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakımında yaşamını yitirdi. Özellikle, yakın dostu Ülkü Aker’in, dönemin yabancı şarkılarına yazdığı Türkçe sözleri kendine has bir üslupla okumasıyla 80’lere damgasını vurmuş piyanist ve sanatçı, 72 yaşında 28 Ocak 2013’te vefat etti.. MACİDE TANIR Türk tiyatro ve sinema sanatçısı Macide Tanır, 91 yaşında yoğun bakım ünitesinde solunum yetmezliğinden hayatını kaybetti. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro ve Opera Bölümü’nden sınıf atlayarak 3 yılda mezun oldu. Yüksek lisans sonrası 1943 yılında Devlet Tiyatroları’na katıldı. 1985 yılına kadar sahnelerde kaldı. Sanat yaşamı boyunca sayısı 50’yi aşan dünya tiyatro edebiyatının seçkin eserlerinin başrollerini oynadı. TV seyircileri ise, kendisini, Şehnaz Tango dizisinde Şehnaz’ın annesi olarak tanımıştır. Aldığı pek çok ödülün yanı sıra 1991 yılında Devlet
Sanatçısı unvanı almıştır. Sanatçının “Tiyatronun Cadısı” isimli bir anı kitabı vardır. TEKİN AKMANSOY Kaynanalar dizisinde Kayserili uyanık işadamı “Nuri Kantar” tiplemesi Türk izleyicisinin aklına kazınan Tekin Akmansoy, Zatürre teşhisiyle tedavi gördüğü hastanede 89 yaşında vefat etti.
tim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi görüyordu. NEJAT UYGUR Efsane tiyatro sanatçısı Behzat Uygur ve Süheyl Uygur’un babaları tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Nejat Uygur tedavi gördüğü hastanede 18 Kasım saat 19.45 sularında yaşamını yitirdi.
MÜSLÜM GÜRSES Arabesk müziğin ünlü isimlerinden Müslüm Gürses yaklaşık üç aydır yoğun bakım servisinde tedavi gördüğü hastanede 3 Mart Pazar günü hayatını kaybetti. Türk müziği ‘Müslüm Baba’sını da ebediyete uğurlamış oldu.
AYTUNÇ ALDINDAL Gazeteci yazar ve araştırmacı Aytunç Altındal 18 Kasım 2013’te hayatını kaybetti. İstanbul’da 1945’te dünyaya gelen araştırmacı yazar Aytunç Altındal’ın 16’sı telif 11’i çeviri 27 kitabı, 400’den fazla da makalesi yurtiçi ve yurtdışında yayınlandı.
METİN SEREZLİ Uzun süredir akciğer kanseri tedavi gören Serezli evinde hayatını kaybetti. Usta oyuncu birçok tiyatro oyununa ve sinema filmine imza atmıştı.
TUNCEL KURTİZ Usta oyuncu Tuncel Kurtiz sabah sporundan döndükten sonra evinde düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Kurtiz 77 yaşındaydı.
SAVAŞ AY Sabah gazetesinin usta kalemi, A Takımı’nın kaptanı duayen gazeteci Savaş Ay 9 Kasım 2013’te vefat etti. Usta gazeteci Savaş Ay, bir süredir gırtlak kanseri nedeniyle Samatya Eği-
TOMRİS OĞUZALP Tiyatro sanatçısı, sinema ve dizi oyuncusu Tomris Oğuzalp 28 Ekim 2013’te vefat etti.
29 Aralık 2013 haberrevizyon.tv
Haber
2013’te Yitirdiklerimiz
İBRAHİM YAZICI Bursaspor Kulübü Başkanı İbrahim Yazıcı geçirdiği kalp krizinin ardından tedavi gördüğü hastanede 7 Mayıs 2013’te hayatını kaybetti. OSMAN GİDİŞOĞLU 23 Şubat 2013- Tiyatro ve dizi oyuncusu Osman Gidişoğlu Beylerbeyi’ndeki evinde yaşamını yitirdi. 1945 yılında Manisa’da doğan usta oyuncu Ankara Devlet Tiyatroları’nda profesyonel tiyatro hayatına başladı. Birçok sinema dizi ve tiyatro oyununda rol alan Gidişoğlu aralarında Harry Potter, Kara Şimşek, Macmillan ve Karısı gibi TV dizilerinde seslendirme yapmıştı. Gidişoğlu’nun Şehir Tiyatroları’nın “Yaşar Ne Yaşar ne Yaşamaz” adlı oyununda rol almıştı DİNÇER ÇEKMEZ Karaciğer, böbrek rahatsızlığı ve lösemi tanısıyla 2 yıldır tedavi gören
usta oyuncu Dinçer Çekmez hayatını kaybetti. ENVER ÖREN Bünyesinde İHA (İhlas Haber Ajansı), TGRT EU, TGRT Belgesel, TGRT Haber gibi medya kuruluşları da bulunan İhlas Holding kurucusu ve ilk başkanı olan iş adamı Enver Ören 28 Ocak beyin kanaması geçirmişti. Tedavi gördüğü Şişli Memorial Hastane’sinde 22 Şubat akşamı hayatını kaybetti. SADUN TANJU 20 Ocak’ta Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Üyesi ve Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibi, aralarında Hürriyet, Milliyet ve Cumhuriyet’in de bulunduğu pek çok gazetede sayısız yazı dizisi, araştırma, inceleme ve röportajlardan oluşan dosya haberlere imza atan gazeteci Sadun Tanju, 89 yaşında vefat etti.
NECDET MENZİR 2 Şubat’ta eski Emniyet Genel Müdürü ve eski İçişleri Bakanı Necdet Menzir, 68 yaşında aramızdan ayrıldı. HAYRİ KOZAKÇIOĞLU Türkiye’nin Güneydoğu’da yaşanan olaylar döneminden tanıdığı ve Olağanüstü Hal (OHAL) Valisi olarak tanınan Hayri Kozakçıoğlu da Mayıs ayında hayatını kaybetti. İntihar ettiği söylenen ve bazı soru işaretleriyle aramızdan ayrılan Kozakçıoğlu’nun ölümü şaşkınlıkla karşılandı. NAZMİYE DEMİREL 27 Mayıs’ta ise 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 65 yıllık hayat arkadaşı Nazmiye Demirel, 86 yaşındayken tedavi gördüğü hastanede vefat etti.
SİZLERİ UNUTMAYACAĞIZ...
30 haberrevizyon.com Aralık 2013
Röportaj / Interview
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ
Röportaj / Interview
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ
Haber Revizyon Dergisi İmtiyaz Sahibi R. Aytekin TÜRKER, Haber Revizyon okuyucuları için T. C. Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ ile görüştü. Gündem olayları, sosyal medya ve Bakanlık çalışmaları hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
Haber Revizyon Magazine Publisher R. Aytekin TÜRKER interviewed with Republic of Turkey Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ for Haber Revizyon readers. They made a pleasant interview about the current events, social media and Ministry work.
Haber Revizyon: Sosyal medyayı en aktif kullanan bakanlar arasındasınız. Gençler ve diğer vatandaşlar sizinle direkt Twitter üzerinden iletişime geçebiliyor. Özellikle üniversiteli gençler “Suat Abi’lerine” sorunlarını bire bir iletip anlık hızlı çözümlere ulaşabiliyorlar. Örneğin kaldığı yurttaki ısınma problemini size Twitter’dan yazan bir gencin bahsettiği soruna hemen müdahale ettiğinizi, bire bir ilgilendiğinizi görüyoruz. Öte yandan Gezi Parkı olayları sırasında özellikleri eskiye göre daha belirgin olarak konuşulmaya başlanan ve meydanlardaki protesto gösterilerinde de grupların içinde sayıca fazla olarak yer alan ve yine üniversite öğrencilerinden oluşan Y kuşağının sizce sorunu ne?
Haber Revizyon: You are among the ministers who use the social media most actively. Young people and other citizens can directly contact with you on Twitter. Especially university students can send their problems directly to their “Brother Suat” and receive instant fast solutions. For example, we see that you immediately handled directly and responded to the problem of a young person who wrote the heating problem in the dormitory to you on Twitter. On the other hand, what do you think is the problem of generation Y whose particularities are talked about more explicitly during Gezi Park protests compared to the past and who took part among the groups high in number in the protests in squares and consists of university students?
34 haberrevizyon.com Aralık 2013
“ Sosyal medya art niyetli insanlar ve odaklar tarafından kullanıldığı takdirde tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir mecra ”
“ Social media is a channel which may lead to dangerous results if it is used by evil-minded people and power groups ”
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ: Sosyal medya üzerinde gençler sorunlarını doğrudan bana ulaştırabiliyorlar. Özellikle Bakanlığımıza bağlı Kredi ve Yurtlar Kurumundaki birçok sorunu sosyal medya üzerinden aldığımız şikâyetlerden sonra çözüme kavuşturduk. Gençlerin sorunlarını doğrudan bize ulaştırmasından büyük keyif alıyor ve taleplerini mümkün olduğunca da karşılamaya gayret ediyoruz. Ben sosyal medyayı en aktif kullanan bakanlardan biriyim. Yıllar önce sosyal medyanın tanımı için, elinde ateş topu tutmak gibi tanımlaması yapmıştım. Gezi sürecinde sosyal medyanın aktif olarak kullanıldığı bir gerçek. Sosyal medya art niyetli insanlar ve odaklar tarafından kullanıldığı takdirde tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir mecra. Gezi olaylarına sosyal medya üzerinden yayılan atmosfer sebebiyle katılan birçok genç daha sonra ne büyük bir tuzağa düştüklerini anladı ve eylemlere bir daha katılmadı. Her kuşak bir öncekinden farklı olur. Sosyal medyayı iyi kullanan gençleri birtakım tanımlamalar ve kalıplar içine sokmayı doğru bulmuyorum.
Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ: Young people can directly send their problems to me through social media. Especially, we solved many problems in Credit and Dormitories Agency subordinate to our Ministry after the complaints we received through social media. We take pleasure in directly receiving the problems of the young and we endeavor to meet their demands as much as possible. I am one of the ministers who use the social media most actively. Years ago, I defined the social media as holding a fire ball. It is a truth that social media was actively used during Gezi process. Social media is a channel which may lead to dangerous results if it is used by evil-minded people and power groups.Many young people who took part in Gezi events due to the atmosphere spread through social media understood later what a big trap they fell into and did not take part in the acts again. Each generation is different from the previous generation. I do not approve classifying the young people who use the social media well into certain definitions or patterns.
Haber Revizyon: Türkiye’deki genç nüfus potansiyelini hangi alanlarda gelişime açık görüyorsunuz? Neleri fazla, neleri eksik gençliğimizin?
Haber Revizyon: In what areas do you see the young population potential in Turkey open for improvement? What is excessive or missing in our youth?
35
Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Röportaj / Interview
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ: Bilgili, donanımlı, değerlerine bağlı, birikimlerinin farkında ve öz güveni yüksek, değişimlerin ardından koşan değil, değişimlere yön veren bir gençlik hayal ediyorum. Bakanlığımın gençlik faaliyetlerini de buna göre planlıyoruz. Gazze’de kıyım var, gözleri Türkiye’de. Filistin üzerinde büyük bir baskı ve haksızlık var, gözleri Türkiye’de. Suriye’nin diktatörü kendi halkına kıyım yapıyor, ezilenlerin gözü Türkiye’de. Müslüman olmayan halkların bile ezildiği vakit gözler Türkiye’ye çevriliyor. 100 yıl önce de 500 yıl önce de ezilenlerin, işgale maruz kalanların, haksızlığa uğrayanların gözü Türkiye’deydi. Bu ülkenin gençleri olarak çevremizde olup bitenlere karşı uyanık olacağız. Biz tek vatan, tek devletiz, tek bayrak ve tek milletiz. Bu bilince de sahip olacağız. Her yerde, her fırsatta gençlere çok okumalarını, en az bir yabancı dili ana dili gibi konuşmalarını tavsiye ediyorum. Gençlerimiz kendi sorunları ile ilgili konularda bile çok okumuyor. Ben gençlerimize güveniyorum. Telafi edilmeyecek bir eksiklikleri olduğuna inanmıyorum. Yeter ki biraz daha fazla okusunlar.
Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ: I dream of a youth that is sophisticated, well-equipped, faithful to values, aware of their accumulation and highly self-confident, and that directs the changes rather than running behind the change. And we plan the youth activities of my ministry according to this. There is slaughter in Gaza, their eyes are on Turkey. There is a big pressure and injustice in Palestine;their eyes are on Turkey. Syria’s dictator slaughters his own people, the eyes of the oppressed are on Turkey. Even when the nonMuslim people are oppressed, the eyes are turned to Turkey. Even 100 years ago and 500 years ago, the eyes of the oppressed, occupied and wronged were on Turkey. As the young of this country, we will know what is going on around us. We are one land, one state, one flag and one nation.We will also have this awareness. I recommend the young people everywhere and at every opportunity reading a lot, speaking at least one foreign language fluently. Young people do not read a lot even on the subjects related to their problems. I trust in the young. I do not believe that they have unrecoverable deficiency. They should just read more.
Biz tek vatan, tek devletiz, tek bayrak ve tek milletiz
We are one land, one state, one flag and one nation
Haber Revizyon: Çok büyük ulusal ve uluslararası spor organizasyonlarına ev sahipliği yapan, olimpiyat adayı bir ülkeyiz. Öte yandan okullarının fiziksel koşulları elvermediği için beden eğitimi dersini hala dersliklerde, okul koridorunda yapan veya hiç yapmadan bu dersleri geçiren ilk, orta ve lise düzeyinde devlet okulları var. Kendi imkânlarıyla spor salonu, hatta kulüp kurmuş ilköğretim okulları da var. Şu da bir gerçek ki eğer en az lise düzeyindeyken bir spor dalında faaliyet göstermemişseniz, üniversitelerin spor takımlarında yer almanız fiziksel altyapı nedeniyle imkânsız gibi. Aradaki bu boşluğu ve eksiklikleri kapatmak için ne gibi çalışmalarınız var?
Haber Revizyon: We are an Olympic candidate country hosting very big national and international sports organizations. On the other hand, there are still state schools at primary, secondary and high school levels which have their physical education courses in the classrooms or school corridors or make the students pass this course without making any lesson as the physical conditions of their schools are not convenient. And there are also primary schools which prepare sports halls, even clubs through their own means. And it is a fact that if you do not deal with any branch of sports at least in high school, it is nearly impossible for you to take part in the sports teams of the universities due to physical infrastructure. What kind of plans do you have to compensate this gap and deficiencies?
36 haberrevizyon.com Aralık 2013
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ: “Okullardan olimpiyatlara” sloganıyla okullardaki sporcu kardeşlerimize ulaşmayı amaçladık ve büyük ölçüde amacımıza ulaştık. Okullardaki gençlerin katılımı ve katkısı olmadan sporda büyük başarılar elde edemeyeceğimizin farkındayız. Okul sporlarına gereken önemi verdik, yatırımımızı yaptık. Geçtiğimiz yıl YÖK’le yaptığımız iş birliği sonunda Üniversite Liglerini (ÜNİLİG) başlattık. Sadece bir yılın sonunda emeğimizin karşılığını almaya başladık, dünya dereceleri gelmeye başladı. ÜNİLİG’den sonra Lise Ligler (LİLİG) için harekete geçtik. 2012-2013 yılı eğitim döneminde 685 bin öğrenci okul sporları faaliyetlerine katıldı. Bu dönem, katılımda yüzde 20 artış mevcut. Bu katılımı arttırmak için Milli Eğitim Bakanlığıyla 3 Kasım 2011 tarihinde protokol yaptık. Bakanlığımız, 2012 yılında 25 milyon lira okul sporlarına kaynak ayırdı. Okullarımızın katıldığı 6 bin müsabaka, 24 branş ve 81 ilde gerçekleştirildi. Okul sporları önümüzdeki sezondan itibaren 5 yıl boyunca TV’den yayımlanacak. Böylece hem geleceğin sporcuları yüksek öğretime geçmeden keşfedilecek hem de okul sporlarına olan ilgi artacak. Türkiye’de spor alanında zihniyet değişimini sağlayabilmek için güzel sanatlar ve spor liseleri olarak bilinen liselerden 21 tanesini spor lisesi haline getirdik. Bu aşamadan sonra profesyonel sporcuların tahsil ve okuma sürecinde karşılaştıkları problemlerin ortadan kalkacağını hesapladık. Sadece okul aşamasındaki gençler değil, hayalim Türkiye’nin okul çıkışında gençlerin eşofmanları üzerinde, spor ayakkabıları ayağında, spor çantası sırtında, oradan oraya cıvıl cıvıl koşturdukları bir ülke haline gelmesidir.
Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ: We have aimed to reach our sporter brothers and sisters in the schools with the slogan “From schools to olympics” and we have substantially achieved our goal. We are aware of the fact that we can not achieve great success in sports without the participation and contribution of the young in schools. We have attached the necessary importance to school sports, and made our investment. Last year, we started University Leagues (ÜNİLİG) with the cooperation made with YÖK (Board of Higher Education). And we have received a recompense for our work at the end of one year, and we got world degrees. After ÜNİLİG, we took action for High School Leagues (LİLİG). 685 thousand students took part in school sports activities in 2012-2013 academic year.There is 20 percent increase in participation in this period. We signed a protocol with Ministry of National Education on 3 November 2011 in order to increase this participation. Our ministry allocated 25 million lira resource for school sports in 2012. 6 thousand competitions were realized in 24 branches and 81 cities with the participation of our schools. School sports shall be broadcast on TV for 5 years beginning from the next season. Thus, both the future sporters shall be discovered before the higher education and the interest in the school sports shall increase. We converted 21 of fine arts and sports high schools to sports high schools in order to change the mentality in sports field in Turkey. And we have envisaged that the problems encountered by the professional sporters during the education and training process shall disappear after this stage. My dream is that not only the young people in schools, but all the young in Turkey cheerfully run around with their training suits, sport shoes, sports bag after the school. 37 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Röportaj / Interview
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ
Haber Revizyon: Akdeniz Oyunları’nda sporcularımız çok önemli başarılar elde ettiler. Bir yandan da dopingli çıktığı iddia edilen sporcularımız oldu. Sporcular mı, antrenörler mi, daha üst düzeydeki yöneticiler mi, sistem mi bu tür sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor sizce?
Haber Revizyon: Our sporters achieved very important success in Mediterranean Games. And on the other hand, some of our sporters were claimed to have doping. Do you think it is sporters, trainers, higher level directors or system that causes rise of such problems?
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ: Bir kere şunun açık olarak bilinmesi gerekir ki Türkiye’de doping olaylarında büyük artış yok. Yani bir patlama yaşanmış değil. Biz halının altına pislik toplama yolunu tercih etmiyoruz. Doping insan fıtratına aykırı, sporcu sağlığını tehdit eden bir illet. Bu nedenle dopinge karşı sıfır tolerans ilkesi ile hareket ediyoruz. 2010 yılında sporculardan alınan numune sayısı 71 iken 2013 yılının ilk 9 ayında 785 numune alındı. Atletizm ve Halter Federasyon Başkanları sıfır tolerans ilkesinin gereği olarak istifa etmek zorunda kaldı. Sıfır tolerans ilkesi ile hareket ettiğimiz sürece Türk sporunu bu sıkıntıdan arındıracağız. İkinci olarak şunun bilinmesi gerekir ki doping sadece Türkiye’de yaşanan bir hadise değil, dünya genelinde yaşanan bir hadisedir. Tüm dünyanın sorunudur. Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak, tüm birimlerle koordinasyon halinde olimpik olan ya da olmayan tüm federasyonlara yönelik bilgilendirme eğitimleri başlattık. Doping ile ilgili ‘çok sert’ tedbirler aldık. Sporcu ile birlikte antrenörü de gerekirse sporcusuna sahip çıkmayan federasyon da bu işin sorumluluğuna ortak olacak. Sağlık Bakanlığı ile doping ilaçları konusunda iş birliğine gidiyoruz. Dopinge karşı başlattığımız mücadelenin bir yıl içinde meyvelerini vereceğine inanıyorum. Bir yıl sonra Türkiye’nin doping problemi olmayacağını tahmin ediyorum. Ödül yönetmeliğinin bile dopingi tetikleyici yönü olduğunu tespit ettiğimiz için ödülleri de yarı yarıya indirdik. Bu adım bile tek başına bizim kararlılığımızı ortaya koymaya yeter sanırım.
Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ: First of all, it should be clearly known that there is not a big increase in doping events in Turkey. There is not a boom. We do not prefer smoothing over the cracks. Doping is contrary to human nature, it is a disorder which threats the sporter’s health. Thus, we act with the principle of zero tolerance to doping. While the number of samples received from the sporters in 2010 was 71, it is 785 in the first 9 months of 2013. Athletic and Weight Lifting Federation Chairmen had to resign by force of zero tolerance principle. We will clean Turkish sport of this problem as long as we act with zero tolerance principle. Secondly, it should be known that doping is not encountered only in Turkey, it is something which is encountered in all over the world. It is the problem of the whole world. As Ministry of Youth and Sports, we have started briefing trainings for all Olympic or non-Olympic federations in coordination with all units. We have taken ‘very strict’ measures against doping. As well as the sporter, his/her trainer and if necessary, the federation which does not do anything for his/her sporter shall share the responsibility of this. We are making cooperation with Ministry of Health on the subject of doping drugs. I believe that we will get yield of our struggle against doping within one year. I guess that Turkey will not have doping problem one year later. As we have determined that even award regulations have an aspect inducing doping, we have reduced the awards in half. I think even this step alone is sufficient to present our determination.
38 haberrevizyon.com Aralık 2013
Haber Revizyon: Spor fanatizminde ortaya çıkan şiddet ve ölümle sonuçlanan olayların önüne sizce nasıl geçilebilir? Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ: Geçtiğimiz yıllarda sporda yaşanan şiddet olaylarından etkilenerek önemli değişiklikler yaptık. Yaşanan olayların önüne geçebilmek için bir dizi önlemler aldık. 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun ve yönetmelikleri ardı ardına çıkardıktan sonra şiddet olaylarında ciddi azalma oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2013 yılında 4 binden fazla kişi seyirden men edildi, seyir yasağı getirildi. Yaz aylarında Emniyet Genel Müdürlüğü ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ortak çalıştaylar ve çalışmalar yaptık. 6222 sayılı Kanun’un uygulanmayan elektronik bilet ve kameralı güvenlik sistemi ile ilgili hükümleri de bu yıldan itibaren uygulanmaya başladı. Kameralı güvenlik sistemiyle seyirden men edilen kişiler tespit edilebilecek, stadyumlarda kör nokta kalmayacak şekilde her yer gözlenebilecek. Elektronik bilet ile de yasaklı kişilere bilet satışı yapılmayacak. Bu uygulamayla stadyumlarda, salonlarda yaşanabilecek taşkınlıklar, hukuk dışı olaylar büyük oranda azaldı. HSYK ile yaptığımız iş birliği sonucu 81 ilde spor savcıları görev yapmaya başladı. Taraftar dernekleri ile de sezon öncesi bir dizi toplantılar yaptık. Bunların devamını da getireceğiz.
“Hayalim Türkiye’nin okul çıkışında gençlerin eşofmanları üzerinde, spor ayakkabıları ayağında, spor çantası sırtında, oradan oraya cıvıl cıvıl koşturdukları bir ülke haline gelmesidir”
Haber Revizyon: How do you think it is possible to prevent the events resulting in violence and death in sports fanaticism? Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ: We made substantial changes with the effect of the violence acts encountered in sports in the past years. We took a series of measures in order to prevent these acts. After issuing the Law on Prevention of Violence and Disorder in Sports no. 6222 and the regulations one after the other, there has been a substantial decrease in the violence acts. According to the data of Security General Directorate, more than 4 thousand people were restrained from watching in 2013, watching ban has been imposed. We made common workshops and work with Security General Directorate and Supreme Board of Judges and Prosecutors in summer months. The provisions of Law No. 6222 concerning the electronic ticket and camera security system which were not implemented have begun to be implemented as of this year. Thanks to camera security system, it shall be possible to determine the people restrained from watching, and everywhere of the stadiums shall be monitored without any blind spot. And the tickets shall not be sold to the banned people thanks to electronic ticket. Rampancy, illegal acts which may be encountered in the stadiums, halls have substantially decreased with this implementation. Sports prosecutors have been assigned in 81 cities as a result of our cooperation with HSYK (Supreme Board of Judges and Prosecutors). And we made a series of meetings with supporter associations before the season. We will continue them.
“But all the young in Turkey cheerfully run around with their training suits, sport shoes, sports bag after the school”
39 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Röportaj / Interview
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ
“Bakanlık olarak Cumhuriyet tarihimizin en büyük spor yatırım hamlesini gerçekleştiriyoruz”
As the Ministry, we are realizing the greatest sports investment move of history of the Republic
Haber Revizyon: Bakanlığınızın spor yatırımları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Haber Revizyon: Can you give us information about the sports investments of your ministry?
Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ: Bakanlık olarak Cumhuriyet tarihimizin en büyük spor yatırım hamlesini gerçekleştiriyoruz. 2013 yılında Bakanlığımızın sadece Spor Genel Müdürlüğü ve Gençlik Hizmetleri bağlamında inşaatına devam ettiği proje sayısı 779. Bu projelerin 24’ü stadyum, 193’ü spor salonu, 48’i olimpik veya yarı olimpik kapalı yüzme havuzu, 21’i atletizm salonu, 155’i gençlik merkezi, 250’si doğal ya da sentetik çim yüzeyli futbol sahası ve 78 adet jimnastik, tenis, buz pateni vb. farklı branşlarda spor tesisi. Ayrıca yeni dönemde sporcu fabrikası olarak nitelendirdiğimiz 17 adet spor salonu inşa ediyoruz. Bu salonlar birden fazla bireysel branşta faaliyetin yapıldığı spor salonları olacak. İnşa ettiğimiz stadyumların tribün altlarını da bireysel branşlar için spor salonlarına dönüştürüyoruz. Böylece bir stadyumun altında 10-12 adet spor salonu çıkıyor. Bu yatırımların toplam maliyeti 5 milyar 226 milyon lirayı buluyor.
Minister of Youth and Sports Suat KILIÇ: As the Ministry, we are realizing the greatest sports investment move of history of the Republic. In 2013, the number of projects under construction only within the scope of Sports Directorate General and Youth Services of our Ministry is 779. These projects consist of 24 stadiums, 193 sports halls, 48 Olympic or semi-Olympic indoor swimming pools, 21 athletic halls, 155 youth centers, 250 football fields with natural or synthetic grass surface and 78 sports facilities in different branches such as gymnastics, tennis, ice-skating etc. Besides, we are building 17 sports halls we call sporter factory in the new period. These halls shall be the sports halls where the activities in more than one individual branch shall be performed. And we are converting the undersides of tribunes we build to sports halls for individual branches. Thus, there will be 10-12 sports halls under one stadium. Total cost of these investments amount to 5 billion 226 million lira.
40 haberrevizyon.com Aralık 2013
Bakış
Fareler ve Ülkeler
Sunay AKIN
FARELER
Saddam’ın, ordularıyla Kuveyt’e girdiği 1990 yılının yazında Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nden kimyasal silah yapımında kullanılan ve son derece tehlikeli olan “metil bromür” satın almıştır. Son derece gizli tutulan bu alışveriş için dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Amerika Başkanı George Bush’u bizzat telefonla aramıştır! Her şey, gemilerin makinelerini tamir etmek konusunda usta olan Osman Söğüt’ün yine bir iş için, çürümeye terk edilmiş bir geminin alt katlarına doğru el fenerinin ışığı altında merdivenlerden inmesiyle başlar… Duyduğu sesler ve ağır bir koku altında geminin makine dairesine ulaşmaya çalışan Çarkçıbaşı Osman, bacağında büyük bir acı hisseder aniden; çığlığı geminin paslı duvarlarında yankılanır… El fenerini bacağına tuttuğunda pantolonunun parçalandığını ve baldırından oluk oluk kan aktığını görür. Birden, karanlığın içinden binlerce gözün 42 haberrevizyon.com Aralık 2013
kendine doğru yaklaştığını fark eder. El fenerinin ışığı bu kez, kan kokusuna gelen kedi büyüklüğünde fareleri aydınlatmaktadır! On yılı aşkın bir süredir yüzdürülmeyen gemiyi fareler işgal etmekle kalmamış, elektrik kabloları, dış kaplamalar, lastikler, sacların üstündeki paslar gibi pek çok malzemeyi de midelerine indirerek birer canavara dönüşmüşlerdir. Gemiyi farelerden kurtarmak için yüzlerce kilo zehir atılsa da, alt katlara inmeye çalışanlar her seferinde farelerin saldırısıyla karşılaşırlar. Gemiyi, 1989’da, hurda olarak satıldığını duyunca 49 yıllığına kiralayan Kahraman Sadıkoğlu, Avrupa ve Amerika’da konunun uzmanı firmalara başvurur ve farelerden kurtulmak için Arizona’da üretilen özel gazı kullanmaktan başka çarelerinin kalmadığını anlar. Metil bromür öylesine zehirli bir gazdır ki, özel şirketlere satılması yasak olduğu gibi, ülke dışına çıkışı için de
VE
“devlet onayı” gerekmektedir. Özal ve Bush’un telefon görüşmesinin ardından Arizona’da gazı üreten firmanın yetkilileri Tuzla’ya gelirler. Denizden elli metre açıkta demirli gemiyi özel bir plastik maddeyle kaplayan uzmanlar, içeriye gazı yöntemine göre salıverirler. İki ay kapalı duran gemiden 4.5 ton fare ölüsü çıkacaktır! Batan gemiyi ilk fareler terk eder derler ama, 12 Eylül darbesi sonrasında tarihi değerlerin çürümeye terk edilişinin trajedik bir öyküsü olan geminin adı “Savarona”dır! Mustafa Kemal Atatürk’ün yatı, bir işadamı sayesinde hurdaya çıkmaktan kurtulmuş olsa da, tarihi değeri böylesine büyük olan Savarona’nın Kültür Bakanlığı tarafından bakımı yapıldıktan sonra Dolmabahçe rıhtımına çekilerek, neden müze yapılamadığı sorusu duyarlı her insanın beynini kemirecektir.
E
ÜLKELER
Savarona’nın farelerden kurtulması için ABD’nin “devlet onayı”na gerek olmayan bir yöntem vardı aslında! Bu çözümü öğrenmek için, 1890 yılında, sarayın armağanları Japonya’ya götürmek için yol alan Ertuğrul firkateynine gidelim…
İstanbul’dan yola çıktığı günden beri sorunlar yaşayan Ertuğrul’un başı Uzakdoğu sularında büyük beladadır. Gemiyi istila eden fareler yelkenleri, eşyaları, halatları daha doğrusu dişlerini geçirebildikleri her şeyi kemirmektedir. Ertuğrul’da dördü güvertede, ikisi makine dairesinde olmak üzere altı bölük görevlidir. Mürettebat hızla üreyen geminin yeni sahiplerine “Yedinci bölük” adını takar. Seyir halinde bir gemide fareleri zehirlemek denizcilerin sevmediği bir yöntemdir. Çünkü, ulaşılamayacak bir yerde ölen farelerin kokusu varlıklarından daha dayanılmaz bir ortam yaratmaktadır. Fareleri yok etmenin kokusuz yöntemi ise, içine un ile alçı karışımı konulan küçük tabakları geminin her
köşesine dağıtmaktır. Farelere sunulan bu ziyafetin yanına mutlaka su kapları da konur. Unla karışmış alçıyı yiyen fare hararet basınca suyu içecek ve hayvanın midesinde donan alçı hazımsızlıktan ölmesine neden olacaktır. Denizcilerin bu yöntemi sevmesinin nedeni, bu durumda ölen bir fareden rahatsız edecek kokunun yayılmamasıdır. Ertuğrul fırkateyninde fareler alçılı unları yiyip suyu içseler de, arkadaşlarının öldüklerini görünce tuzağı fark ederler. Gemi komutanı Osman Paşa ve kaptanı Ali Bey, bir fare ölüsü getiren mürettebata bir saat izin vermeyi kararlaştırır. Teklifin daha cazip olması için ödül izinden bir kuruşa çevrilir. Zamanla iki kuruşa, hatta iki buçuk kuruşa kadar yükselen bu ödül yöntemi de, farelerin sayılarını azaltmada etkili olmaz. Farelerden kurtulmanın çaresi, Çin filosuna ait gemileri ziyaret esnasında bulunur. Çinlilere sorunlarını anlatan denizcilerimiz, farelerden kurtulma konusunda son derece ilginç ve bir o kadar da korkunç bir yol öğrenirler!
Çinli denizciler on, on beş tane farenin yakalayıp bir tel kafese kapatılmasını ve sadece su verilmesini önerirler. Üçüncü günün ardından açlıktan farelerin birbirini yemeye başlayacağını ve iki hafta sonra hayatta kalmayı başaran üç, dört tane güçlü farenin gemiye salınmasını söylerler. Çin gemilerinden kullanılan bu yönteme göre yamyamlaşan fareler hemcinslerini yiyecek, onlara yakalanmak istemeyenler de gemiden denize atlayacaktır. Her yolu deneyen denizcilerimiz, yolculuğu kabusa dönüştüren farelerin işgalinden kurtulmak için bu korkunç öneriyi denemeye karar verirler. Kısa bir süre sonra da, farelerin sayısında büyük bir azalma görülür… Fareleri kendi aralarında birbirine kırdırmak, aslında “devlet onayı” sayesinde zehirli gazın getirildiği yıllarda, Amerika’nın mazlum Ortadoğu halkları üzerinde oynamaya başladığı senaryodan başka bir şey değildir!
43 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Bakış
Halkın CHP’den Beklediği Halk, CHP’den AKP ile bir ağız dalaşına girmesini değil, Tayyip Erdoğan’ın sırf gündem değiştirmek için ortaya attığı, bu ülkenin temel sorunu olmayan hususlarda ona laf yetiştirmesini istemiyor. Halk, Türkiye’nin gerek iç ve gerekse de dış politikada ciddi sorunları olduğunu biliyor.
Şahin MENGÜ
HALKIN
CHP’den
BEKLEDİĞİ
Halk, CHP’nin bu kısır tartışmaların üstüne çıkarak, doğrudan doğruya kendisine hitaben bu ülkeyi nasıl yönetmeyi düşündüğünü açıklamasını istiyor. Halk, sırf oy avcılığı yapmak için laikliğin delinerek orta çağ zihniyetine dönüş çabaları karşısında, ona koltuk değneği olunmasını değil, tam aksime ona karşı direnilmesini istiyor. Üniter devlet yapısının bölünmesine giden yolda iktidara payanda olunmamasını istiyor. Gezi Parkı Direnişini doğru tahlil edilerek, partinin temel felsefesini teşkil eden altı okun, halkçılık ve devrimcilik ilkelerini ön plana çıkartılmasını istiyor. Gezi Parkı Direnişçilerinin, özgürlükçü, çevreci, laik ve Atatürkçü olduğunun anlaşıdığını, hür ve demokratik bir hayat isteyen bu gençliğe inandırılmasını istiyor.. İktidar olduğunda memuriyette yandaşlığı değil, liyakati esas alacağını, işciyi,çiftçiyi, emekliyi koruyacağını haykırmasını istiyor. İktidar olduğunda yapılan tüm hırsızlıkların, soygunların hesabını soracağını, çaldığının çalanın yanında kar kalmayacağını, ilan etmesini istiyor. AKP’den devir alınacak iflasın eşiğindeki ve belki de iflas etmiş ekonomi için neler planladığını, geniş halk kitlelerini koruyacak ne gibi tedbirler düşündüğünü, açıklamasını istiyor. Artan nüfus ve sınırlı imkanlarla, eşitliği, sefalette değil refahta sağlamak için bölüşülecek pastayı, yani üretimi nasıl büyüteceğini, arttıracağını anlatmasını istiyor.
44 haberrevizyon.com Aralık 2013
“Devlet mekanizmasının başına geçip, gerçeklerle yüzleşmeden, çok detaylı mikro ve makro planlar yapmak elbette zordur.” Demokrasinin olmazsa olmazı, yansız ve bağımsız yargıyı nasıl tesis edeceğini duymak istiyor. Basın Özgürlüğünü hangi yöntem ve yasal düzenlemelerle teminat altına alacağını halk duymak istiyor. Bazı CHP sözcülerinin şiir manisi kıvamındaki, seçmene hoş görünmek için söyledikleri sözlerin, yaptıkları açıklamaların bir ağırlığı olmuyor. Tam aksine CHP’nin toplum indindeki ağırlığına zarar veriyor. Türkiye, AKP İktidarının uyguladığı yanlış dış politika tercihleri ile de köşeye sıkışmış durumdadır. Kuzey Irak, Suriye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege’de ekonomik ve siyasal çıkarlarımızın tehdit altında olduğunun farkında olduğumuzu, bizim, işbirliği ve dostluk anlayışımızın eşitler arasında, mazlum milletleri de koruyup kollayacak bir işbirliği ve dostluk anlayışı olduğunu anlatmamızı istiyor.
Elbette bir siyasi partinin iktidara gelmeden, çok detaylı planlar projeler ortaya koyması zordur. Devlet mekanizmasının başına geçip, gerçeklerle yüzleşmeden, çok detaylı mikro ve makro planlar yapmak elbette zordur. Ama halkta iktidar olunduğunda bu detaylı plan ve projelerin geniş halk kitlelerin yararına yapılacağı inancını yaratmak gerekir. Halk şu anda CHP’nin ülkenin ağır iç ve dış sorunlarına ciddi surette eğildiğine inanmıyor. Geniş halk kitleleri AKP’ye karşı büyük kızgınlık içindeyken hala CHP’yi ciddi bir seçenek olarak görmüyorsa, yönetim kadrolarının dönüp kendilerine bakması gerekir. Halkın desteğinin nasıl kazanılabileceğinin örneği var. 1973 ve 1977 yıllarında CHP AKP’nin 2002 ve
2007 de aldığı oyların aynısını almıştı. Ama o zaman halka açıklanan projeler, yönetici kadroların tutarlılığı, dış politikadaki bağımsızlık halkta güven yaratmıştı. Halkçılık ve devrimcilik ilkemizi ön plana çıkartmış ve halkta umut yaratmıştık. Partiyi büyütüyoruz diye, partiyle kan ve doku uyuşmazlığı olanlar partiye alınmamıştı. CHP yönetimi halka açılıyorum diye, partinin kurucusu Atatürk’e karşı olanları, karşı olmanın da ötesinde ondan nefret edenleri, tekkeler zaviyeler açılsın diyenleri, etnik köken milliyetçilerini, yani bölücüleri, ikinci Cumhuriyetçi liboşları bu partide baş tacı ederse inandırıcılığını yitirir, saygınlık erozyonuna uğrar. AKP iktidarının çürüdüğü bu dönem de bile umut yaratan bir seçenek olamaz. 45 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Bakış
Yılın Mesajı Gençlerin Kapsama Alanına Girmeyin
Yılın Mesajı İsmail Ahmet ORHUN haber@haberrevizyon.com
Genelde en kolay yazılar yeni yılın son yazıları olur diye düşünüyorum, şöyle bir göz atar akılda kalan başlıkları okuyucularınızla paylaşırsınız. Fakat bizde her şey öyle garip gelişiyor ki sondan başlasam daha iyi olacak, ülke olarak bizi pek kolay günlerin beklediğini sanmıyorum. Evet, hükümet olarak başarılı çalışmalara imza atılıyor ama anlamakta gerçekten zorluk çekilen demeçler gereksiz yere kafa karıştırıyor. Bunların amacı nedir anlamak zor. Ne demek kızlı erkekli okullar önümüzdeki dönemlerde inşallah düzelecek, ne demek hamile olanlar sokağa çıkmasın, ne demek merdivenlerde kızlar erkeklerle nasıl beraber yürür, ne demek olmasaydı da olurduk, ne demek TC ile uğraşmak, neden Atatürk’ü anmak, tapınmak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bunlar ne anlama geliyor diye düşününce insan rahatsız oluyor, acaba diyor, akılda soru işaretleri oluşuyor.2013 yılının büyük bir çoğunluğu TV’ler de bu sözleri tartışarak geçti denebilir. Yani havanda su dövüldü. 46 haberrevizyon.com Aralık 2013
Bu söylemler ya ağızdan kaçırılan sözler ya da kasıtlı kullanılıp gündem oluşturuluyor.Eğer bilinçli söylenmiş ve her detayı takip edebilen bir Başbakana bağlı biri bunu söylemişse anında müdahale gerekir,piyasanın nabzını tutup üç gün sonra bende bu söylemden hoşlanmadım denilirse pek inandırıcı olunmaz, kim böyle abuk bir laf söylemişse; bu tip söylemlerin yanlış olduğunu, belli mevkilere gelmiş kişilerin biraz daha özenli olmaları gerektiğini, nerede ne söylenir nerede ne söylenmez bilmesi gerekir diye uyarmalısınız.İşin ilginç tarafı da Sayın Bülent Arınç ‘ın zaman zaman belirli söylemlere karşıymış gibi demeç vererek tansiyonu düşürme çabaları medyamız tarafından soğuk esen rüzgar olarak tanımlanıyor ama 2002 den beri iktidarda bulunan Sayın Başbakanımız bizi çok iyi tanıyor ve havayı istediği zaman geriyor istediği zaman yumuşatıyor. Belki de verilen mesaj, bakın benimle fazla uğraşmayın ben gidersem yerime kimin geleceği belli olmaz sonra beni mumla ararsınız olamaz mı? Şahsen benim
en büyük kaygım Başbakanımızın bir gün iktidarı bırakması ve boş bıraksaydık gelirlerdi dediklerimizin gelmesidir. Umarım olmaz. 2013 yılında bazı sözcükler çok ön plana çıktı, ilk aklıma gelenler mesela açılım, mesela kurumsallaşmak, mesela diren… Açılım bir süreç ama sonunu meğerse kimse bilmiyormuş, yaşayıp görecekmişiz, büyüklerimiz böyle diyor, benim burada sizlerle paylaşacağım Kürdistan’ın bir gerçek olduğu ve bunu kabul etmenin bölücülük olmadığıdır. Burada önemli olan bu bölgenin uluslar arası düzeyde ne kadar önemli olduğu siz ne yaparsanız yapın su akacak ve yolunu bulacaktır. Kurumsallaşmak kelimesi ise bu kez Ünal Aysal ile Fatih Terim arasındaki çekişmenin sebebi olarak ortaya çıktı ve Galatasaray dördüncü yıldızı takma şansını bu uğurda ciddi riske attı, bunun sonuçlarını da açılım gibi yaşayıp göreceğiz. Yaşasın milli görev, yaşasın milli takım.
Gençlerin Kapsama Alanına Girmeyin Ergenekon davasının neticelenmesi de işe yaramadı hatta sonuçları vicdanları rahatsız etti, kafaları karıştırdı, kim haklı kim haksız, kim terörist kim vatansever öğrenilemedi resmen sap ile saman birbirine karıştı, sanıyorum bu davalar daha çok tartışılacak ve ileriki yıllarda baş ağrıtacak. Mesela siz suikast davasından bir amirali yargılıyorsunuz onun ortadan kaldırmak istediği amiral babasının, ağabeyinin cenazesinde koluna girmiş onu teselli ediyor, bu normal mi? Gezi parkı direnişi ise bence son yılların en büyük ve en anlamlı hareketiydi, üzerinden beş ay geçmesine rağmen Sayın Başbakanımız hala bazı konuşmalarında bu eylemden örnekler veriyorsa demek ki sonuca ulaşılmış. Aslında bu olaylar zincirinin
ilk başlangıcı çok önemli, maalesef o günde ne yapacağını bilemeyen demeyeceğim, öğrenemeyen diyebilirim ancak; yönetim karar veremeyince iş büyüdü hepimizin maalesef tanıyamamış olduğu gençlik başını elektronik aletlerden kaldırdı ve resmen yeter artık dedi. Tüm ülke ve dünya şaşırdı kaldı, ilk başlangıç önemli dedim çünkü ilerleyen günlerde filmlerdeki esas oğlan kayboldu yerini figüranlar aldı, işin de tadı kaçtı. Bu gençleri kimse aramasın bulamaz, çünkü bunlar taraf değildir çünkü bunlar her yerde, bunlar sessiz çoğunluk, bunlar gelip sandığa oy falan da vermezler, kim iktidara gelmiş kim muhalefete o kadar önemli değildir, çünkü bunlar parti üyesi falan değildir, bunları öteki beriki diye sınıflarsanız sınıfta kalırsınız.
Bunları kategorize edemezsiniz. Bunlar gençliktir, bunlar gelecektir, bunlar için başı açık başı kapalı fark etmez, bunlar hepsidir. Bunların verdiği mesajı aldıysanız ne mutlu size, çok kısa, iki üç kelime ile söylemek gerekirse: Bizim kapsama alanımıza girmeyin diyorlar. Gördüğünüz gibi 2013 biraz belirsizliklerle dolu bir yıl olarak anılacak herhalde,hiç bir gündem net olarak sonuçlanmamış hep eksik bir parça var resimlerde,net olarak bir şey göremiyor, bir şey söyleyemiyoruz, acemilik desek değil çünkü biz usta olduk artık deniyor. O zaman yine bir atasözü ile yazımı bitiriyorum, ne olduk demeyeceğiz ne olacağız diyeceğiz.
“Gezi parkı direnişi ise bence son yılların en büyük ve en anlamlı hareketiydi, üzerinden beş ay geçmesine rağmen Sayın Başbakanımız hala bazı konuşmalarında bu eylemden örnekler veriyorsa demek ki sonuca ulaşılmış.” 47 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Finans
Al Bu Kardeşim İçin! Bu Babam İçin! Bu Da Maliye İçin!...
Al Bu Kardeşim İçin! Yüksel GÜLEÇ
Bu Babam İçin!
Cüneyt Arkın filmlerinin bir çoğunu defalarca izlemişimdir. Artık atılan okun nereye gideceğini, kaç Bizanslının öleceğini, repliklerin çoğunluğunu da ezberledim sayılır. Bu kadar çok izlememe rağmen, elimde kumanda ile kanaldan kanala zap yaparken yine karşıma çıkarsa tekrar aynı zevkle izlerim, hiç kaçırmam. Sinema ustamızın, herkesin bildiği meşhur repliklerinden biri de şudur; Ailesine zarar vermiş düşmanını filmin sonunda bir köşeye sıkıştırmış, intikamını alacaktır. İlk darbeyi vurmadan önce bağırır “Bu kardeşim için, bu anam için, bu da babam için”. Sonunda öldürücü darbeyi vurur ve işi bitirir.
yılın sonu, filmin sonu gibidir. Yılın sonunda Cüneyt Arkın çıkar ve başlar bağırmaya “Bu kardeşim için, bu anam için, bu da Maliye için”. Eh artık tahmin edebileceğiniz gibi biz Kara Murat rolünde değiliz, olsak olsak, dayak yiyen Bizanslı yerinde olmamız gerekir. Niye? Yılın sonu geldi, daha onikinci ay bitmeden, ekim ayı enflasyon rakamları açıklandıktan sonra yeni senede zamlanacak vergiler, harçlar ortalama olarak belirlendi. Ortalama olarak diyorum bazı oranları maliye bakanlığının artırma yetkisi var. “Bu da Maliye ye!..” denilip bir çakılacak ama çakmanın şiddeti yılın sonuna doğru kesinleşecek.
İşte bizde nerdeyse filmin sonuna geldik. Daha doğrusu bizim için
Hadi çarşıda, pazarda enflasyona, zamma alıştık. Artık bağışıklık
48 haberrevizyon.com Aralık 2013
yaptı, hissetmiyoruz zammı, bazı şeylerde tamam gerekiyor artış ama kanunun her maddesinde yazan her cezaya da artış yapıldığında tabi ki kendimi Kara Murat’ tan dayak yiyen Bizanslı gibi hissediyorum. Şöyle bir bakalım bu sene ne kadar zam gelecek? Açıklanan oranlara göre artış en az yüzde 3,93 ila maksimum yüzde 5,9 arasında olacak. Yasalar,rakamların alt düzeyden ya da üst düzeyden belirlenmesinin kararını, Bakanlar Kuruluna bırakmış. Buna göre ne kadar canımız yanacak ileride göreceksiniz. Biraz örnek verelim isterseniz, tüm gazeteler bunların hesabını yapmakla meşgul görmüşsünüzdür mutlaka, ya da yakında birisi mutlaka gözünüze batar.
Bu Da MALİYE İçin!... “Nasıl şu an kendinizi dayak yiyen Bizanslı gibi hissetmiyor musunuz? Daha da kötüsü onun yerinde olmak istediğinize eminim” Bir kere aracın olması yanlış, eğer araban varsa bunun cezasını çekeceksin mutlaka. motor hacmine bakılmaksızın arabası olan herkesin araç ile ilgili vergi ve harçları artış gösteriyor. Cep telefonları, sabit telefonlar, emlak, çöp vergileri, trafik cezaları, pasaport, ehliyet ve noter harçları gibi bir çok vergi ve harç yüzde 3.93 ya da yüzde 5.9 oranında zamlanacak. Bunlar vergilerdeki artış, bir de uygulanan cezalar var, onlarda yeni yıl ile beraber artacak. Örneğin 2014 yılında kırmızı ışıkta geçmenin cezası iyi ihtimalle 166 liradan 172.5 liraya çıkacak. Kötü ihtimalde ise 176 liraya yükselecek. Alkollü araç kullanan sürücüye birincide 700 lira olarak uygulanan para cezası, 728 liraya ya da 741 liraya çıkacak.Toplu taşıma araçlarında sigara içmenin cezası ise 88 liradan, 91 liraya ya da 93 liraya yükselecek. Hız sınırını yüzde 10’dan yüzde 30’a kadar aşmanın cezası 166 liradan 172.5 liraya ya da kötü senaryoda 178 liraya çıkacak. Yüzde 30’dan fazla aşmanın cezasıysa 343 liradan 356 liraya ya da 363 liraya yükselecek. İletişime dönersek mobil telefon aboneliğinin ilk tesisinde maktu olarak alınan 39 liralık Özel İletişim Vergisi tutarı 40.5 liraya ya da 41
liraya çıkacak. Pasaport harçları iyi senaryoda 6 aya kadar: 83 liradan 86 liraya; 1 yıla kadar 122 liradan 127 liraya; 2 yıl için 198 liradan 206 liraya; 3 yıldan fazla süreli olanlar için 397 liradan 413 liraya yükselecek. Bunun yanında emlak vergisi, çevre temizlik vergisi ve hatırlamak istemediğiniz bilumum vergiler yukarıda belirtmiş olduğum oranlarda artış gösterecek. Nasıl şu an kendinizi dayak yiyen Bizanslı gibi hissetmiyor musunuz? Daha da kötüsü onun yerinde olmak istediğinize eminim. En azından bir dayak yerim sonrasında biter, her sene her sene bu işkence sürmez. Peki gelirlerimizde aynı oranda değerlenecek mi acaba? İşte “olmak yada olmamak, bütün mesele bu” bu artışlara daha ne kadar dayanabileceğimiz. Bazı cezalarda ve hizmetlerde artışı destekliyorum. Verilen hizmetin bir maliyeti vardır. Bunu almak, hatta zaman içinde bu maliyetin artışı karşısında bu harcı ya da vergiyi artırmak normaldir. Kırmızı ışıkta mı geçtim, alkollü arabamı kullandım, beni cezalandır ama yediden yetmişe her şeyi artırma.
Yağmur bastırdığı zaman, elindeki şemsiyeyi beş liradan on liraya çıkartan satıcının yaptığından farkı kalmıyor. Devlet öncelikli olarak halkının yaşam kalitesini yükseltmek zorundadır. Halkın cebinde kalmış son üç beş kuruşu da bürokrasi çarklarında eritmek için icat edilmemiştir. Bir yılın sonunda da halkın kazancında artış olmadığından ya da enflasyon karşısında halkın geliri daha düştüğünden dolayı, falan vergiyi sabit tuttuk, falan harcı da daha az alacağız deseler ya. Bunu geçtim deprem zamanından gelen vergiler bile kalıcı oldu artık, deprem sonrasında her açığı yamayan jokere dönüştüler. Keşke yapılan bu artışların dörtte biri halka geri dönse, ama dönmüyor maalesef. Ne zaman böyle bir artış olsa ardından trafikte önümden eskortlarla geçen modelleri yenilenmiş, bakan ya da ve bürokrat arabalarını gördükçe içim kan ağlıyor. Gel de kendini dayak yiyen Bizanslı gibi hissetme!... Yeni yılda yeni vergilerle ve aflarla herkese mutluluklar dilerim.
“Devlet öncelikli olarak halkının yaşam kalitesini yükseltmek zorundadır. Halkın cebinde kalmış son üç beş kuruşu da bürokrasi çarklarında eritmek için icat edilmemiştir.” 49 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Sanat
Malborough Gallery
Ahmet GÜNEŞTEKİN
2013 Venedik Bienaliyle eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği son sergisiyle, uluslararası sanat kişileri ve önde gelen sanat kurumlarının dikkatini daha çok çekmeye başlayan Ahmet Güneştekin, uzun bir süredir kendisini takip eden Marlborough Gallery tarafından gelen teklifle birlikte Mayıs 2013’ten
itibaren galerinin sanatçıları arasına katılmıştı. Bu katılımla birlikte planlanan Marlborough Gallery bünyesindeki uluslararası sergi dizisinin ilki,‘’Ahmet Güneştekin: Son Dönem Resimler’’başlığıyla, 26 Kasım 2013-4 Ocak 2014 tarihleri arasında Marlborough Gallery New York’ta gerçekleştiriyor.
İLYADA DESTANI 50 haberrevizyon.com Aralık 2013
MARLBOROUGH GALLERY GÜNEŞTEN GELENLER
1946 yılında Londra’da “Marlborough Fine Arts” adıyla kurulan Marlborough Gallery, ilk yıllarında Monet, Pissaro, Renoir, Van Gogh, Sisley gibi klasik ressamların eserlerini sergiledi ve 60’lı yıllardan itibaren de Kandinsky, Kurt Schwitters, Francis Bacon, Henry Moore, Jackson Pollock, Egon Schiele, Picasso ve Mark Rothko gibi önemli sanatçılara yer verdiği sanat etkinlikleri sonrasında, dünyanın önemli sanat kurumları arasında yer almaya başladı. Manolo Valdez, Magdalena Abakanowicz ve Fernando Botero gibi dünyanın yaşayan önemli sanatçılarını da bünyesinde bulunduran Marlborough
Gallery’nin New York, Londra, Madrid, Barcelona, Monaco ve Santiago’da şubeleri bulunuyor. Özgün eserleri ve büyük sergileriyle, Mezopotamya ve Anadolu kültürünü dünya halklarıyla buluşturan Ahmet Güneştekin teknik, üslup, içerik, biçim, renk, kompozisyon ve daha birçok yönüyle eserleri Türkiye ve uluslararası sanat insanları tarafından ünik (benzersiz) olarak kabul edilip yaşayan en değerli sanatçılar arasında gösteriliyor.
“Soyut sanat şüphesiz bir tür mistisizmdir.”
51 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Haber
Hayvanseverler Bizleri Kand覺r覺yorlar M覺?
52 haberrevizyon.com Aral覺k 2013
HAYVAN SEVERLER BİZLERİ KANDIRIYORLAR MI? 53 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Haber
Hayvanseverler Bizleri Kandırıyorlar Mı?
Kurban kesmeyi hayvan katliamı olarak gören, et tüketmeyip bitkisel yaşamı seçen yani vejetaryen olarak yaşayan birçok kişi, ayağındaki ayakkabıdan tutun saatinin kayışına, çantasından aksesuarlarına kadar aslında birçok yerde tarihi insanlık kadar eski olan deriyi kullanmaktalar. Aslında doğrusu sırtlarına giymedikleri kürkleri savunurken hayvan haklarını hiçe sayarak ayaklarının altında eziyorlar! Bu gen yaşam biçiminin içinde hayvan haklarını koruyan, hatta ‘’beni hayvan mezarlığına gömün’’ diyen ve aynı zamanda 500 bin TL’lik ayakkabı koleksiyonu olduğunu söyleyerek magazin gündeminde olay yaratan Ajda Pekkan,’’ üstümdeki kürk gerçek, ama bu konunun uzamasını istemiyorum. Ben evde kedi besliyorum’’ diye açıklama yapan İclal Aydın, 250 çift ayakkabısı bulunan ve değeri 1,5 milyon lira olan Seren Serengil,1000 çift ayakkabısı olan ve fiyatları 700-4000 TL arasında değişen Ebru Gündeş, ayakkabılarını yurt dışından almayı tercih eden Demet Akalın, 12 çift ayakkabıya 12 bin
54 haberrevizyon.com Aralık 2013
dolar ödemesiyle haber olan ve son dönemde bir deri firması reklamlarında rol alan Nurgül Yeşilçay, 20 bin TL’ye aldığı yeni kürküyle Hülya Avşar,150 çinçillanın öldürülmesiyle elde edilen 250 bin liralık kürküyle şov yapan ve gerçek kürk tutkusuyla bilinen Bülent Ersoy, sahip olduğu servet değerindeki ayakkabı koleksiyonuyla haber olan, günlük yaşamında deri kıyafetleri tercih eden daha birçok ünlümüz var. Bu durum bizlerle paylaştıkları ve göründükleri gibi yaşamadıkları gerçeğini apaçık ortaya çıkarıyor.
Bu saymış olduğumuz sanat camiasındaki birçok kişi hayvan haklarını yok sayıp giydikleri kıyafetlerinde, kullandıkları aksesuarlarında, evlerinde kullandıkları birçok eşyada, son model araçlarının döşemelerinde kullanıp ve aynı zamanda halkın gözünü boyamaya çalışmaktalar hatta en değerli ve kendilerini açığa veren kelimelerden en önemlisi de 1 ev hatta 2 ev parası değerinde koleksiyon seklinde ayakkabı çeşitleri olduğu. Bunların 1 veya 1 kaçı ihtiyaç olabilir bu kadar çok
ayakkabı saklamak, almak KATLİAM DEĞİL DE NEDİR? Aslında doğrusu sırtlarına giymedikleri kürkleri savunurken hayvan haklarını hiçe sayarak ayaklarının altında eziyorlar! Artık bu hayvan haklarını hiçe sayarak kendi reklamlarını yapanlara dur diyelim veya tahta takunya ile gezsinler de görelim.
55 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Haber
Dermokozmetik
Kozmetik seçiminde
dikkat edilmesi gerekenler Kozmetik ürünler; vücuda sürülen, serpilen veya sprey şeklinde uygulanan, cildi ve saçı temizlemek, güzelleştirmek, çekiciliği arttırmak veya görüntüyü değiştirmek amacıyla kullanılan kimyasal ürünlerdir. Bu ürünlerin deride herhangi bir yapısal ve işlevsel değişikliğe yol açmaması gerekir. 56 haberrevizyon.com Aralık 2013
Dermokozmetik ürünler; herhangi bir cilt problemini tedavi edebilirken, kozmetik ürünler; var olan yüzeyi kapatmaktadır. Dermokozmetik ürünler herhangi bir yan etki içermez ve cildin yapısını bozmazlar. Kayısı çekirdeği yağı, jojoba yağı, seramid, soya yağı, lavanta yağı, ıhlamur ağacı ekstresi, retinol (A Vitamini) gibi cilde yardımcı içerikler bulunur. Burada dikkat edilecek nokta, doğru şekilde ve miktarda kullanılmalarıdır. Cilt tipine uygun ürün seçilirse, üründen alınacak etki artar ve ciltte oluşabilecek problemler en aza iner. Örneğin; yoğun meyve asidi ya da glikolik asit içeren bir ürün, dermokozmetik olarak denenmiş de olsa hassas ve alerjik bir ciltte yüksek yüzdelerde kullanıldığında çok ciddi cilt problemlerine yol açabilir. Türk Eczacıları Birliği İlaç Dışı Ürünler Komisyonu’nun hazırladığı raporda, Sağlık Bakanlığı’nın, eczanelerde satılan dermokozmetik ürünlerin niteliği ve üretim koşulları ile firmaların yeterliliğine karar vermediğine dikkat çekiliyor ve bu işlemin, yalnızca bir kayıt işlemi olduğu ifade ediliyor. Sağlık Bakanlığı Kozmetikler Şube Müdürlüğü yaptığı duyuruda, kozmetik ürünlerin piyasaya arz öncesi izin işlemlerinin kaldırılarak, bildirim ve piyasada denetim sisteminin getirildiğini açıklamıştı. Aynı açıklamada, “bir kozmetik ürünün topluma güvenli ve mevzuata uygun bir biçimde sunulmasından o ürünün üreticisi sorumludur” deniyor.
Kokulu kozmetik ürünlerine dikkat!
Yapılan araştırmalar sonucunda, yalnızca ürünlerin değil, bu ürünlerin sunulduğu ambalajların da sağlığa zararlı olabileceği belirlenmiştir. Uzmanların en çok dikkat çektiği nokta, ürün ve ambalajlarda olmaması gereken madde, “ftalat” adlı kimyasal. Fazla miktarda ftalata maruz kalındığında; hormon düzeylerinde değişiklik, üreme sisteminde kısırlık, prematüre doğum, testosteron oranlarında farklılık, düşük sperm sayısı, obezite ve diyabet gibi rahatsızlıklara neden olabilen bu madde, plastikleri yumuşak ve esnek yapmak için kullanılıyor. Şampuan, saç kremi, losyon, parfüm, oje, saç spreyi, gibi ürünlerde, özellikle kokulu ürünlerde bu maddenin olma olasılığı yüksek. Bu nedenle tüketicilerin, aldıkları ürünün içeriğine bakmaları ve ftalat içermeyen ürünleri tercih etmeleri öneriliyor. Ambalajların ftalat içerip içermediği ise ancak denetimler sayesinde belirlenebilmekte.
57 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Sağlık
Zihinsel ve Beyinsel Mutluluk İçin Neler Yapmalıyız?
Psikiyatrist Prof. Dr. Arif VERİMLİ
İnsan beyni eğer bir bilgisayara benzetilirse, nasıl ki bilgisayarda komutlar işlemlere yol açıyorsa, beynimizde de bir, fikir, bir şema, bir resim. insan duygu, düşünce ve davranışlarını belirler. İnsan zihninin dinç kalabilmesi için geleceğe dönük hiçbir endişeli fikir taşımaması gerekir. İnsanın yaşanmış bitmiş olan geçmişteki kötü anı ve acı hatıraları, güncel olaylardan hareketle bugüne asla taşımaması gerekir. İnsan zihnini en çok etkileyen şey ise endişe ve öfkedir. İnsanın endişe ve öfkesini sık yaşaması daha gergin ve stresli bir hayat demektir. Stresli ve gergin bir hayat beyinde geri dönüşümsüz hücre göçüne yol açmaktadır. 58 haberrevizyon.com Aralık 2013
Mutlu bir zihne ve beyne sahip olmak için neler yapmalıyız? • Asla bir eleştiri, öneri ya da teklif karşısında yetersizlik duygusuna kapılmayınız. • Asla kusursuz bir insan olmaya çalışmayınız. • Başkalarına hoş görünmek için şirinlik ve fedakârlık yapmayınız yapmak zorunda olduğunuzu düşünmeyiniz. • Duygusal anlam taşıyan hiçbir şeyin başarı veya başarısızlık şeklinde performansını ölçmeye çalışmayın. ( Evlilik, seks.)
ZİHİNSEL ve BEYİNSEL MUTLULUK İÇİN NELER YAPMALIYIZ? • 24 saati 3’e bölün. 8 saat uyuyun, 8 saat çalışın ve kalan 8 saatte lütfen sizi mutlu edecek bir şeyi yapın. Hobiler edinin, spor yapın, sanatsal faaliyetleri izleyin, sergileri gezin. • Size yapılan eleştirileri reddedilmişlik olarak algılamayın. • Mükemmeli değil elinizden geleni yapın. • Dünyada hiçbir zaman yalnız olduğunuzu ve yalnız kaldığınızı düşünmeyin, önünüzdeki taşlara taşlar eklemeyin, başkalarının önündeki taşları da kaldırın. • Kimse için önyargı taşımayın ve herkese karşı içinizden geldiği gibi davranın. • Başkalarınca beğenilmek ve takdir edilmek beklentisi taşımayın, hiç kimsenin sevgisine muhtaç olmayacak kadar kendinizi sevin. • Sizin doğrularınızın başkalarının doğruları olmayabileceğini bilin.
• Çevrenizdeki insanların hareket ve davranışlarını denetlemeyin, hiç kimsenin beyninden geçenleri okumaya ve yorumlamaya kalkışmayın, kimsenin de dillendirmediğiniz müddetçe sizin beyninizi okumasını beklemeyin. • Çok okuyun. Okumayı ertelemeyin, okumaya yaşınız ilerlese bile devam edin. Çünkü okumak zihinsel faaliyetleri çalıştırır. • Çok gergin ve kaygılı olduğunuz zaman şu nefes egzersizini yapın; iyi bir nefes almak iyi bir nefes vermekle başlar. Ağır derin ve sessiz olun. Nefes egzersizine başlamadan önce, sağ elinizi göbeğinizin hemen altına koyun, sol elinizi göğsünüzün üzerine koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın. Yeni bir nefes almak için birkaç saniye bekleyin. Ard arda iki derin nefes aldıktan sonra kesinlikle 4-5 kez de normal nefes alın. Tüm bu işlemleri günde 40 kez yapın ve bunu alışkanlık haline getirin. • Akraba, aile ve kök bağlarınızı koparmayın. En azından özel günlerde mutlaka onlarla olun.
59 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Bakış
İnsan Psikolojisi
Dr. Haydar DÜMEN
İNSAN
psikolojisi 60 haberrevizyon.com Aralık 2013
Psikoloji biliminin yani psikiyatri meslek dalının sömürü alanına giren günümüzde ben bilirim diye ortaya çıkan, bazı olaylar ve durumlardan size söz edeceğim. Hekimlikle ilgisi olmayan çiçeği burnunda bazı psikologlar, birer çilingir gibi insan ruhunun kapalı kutularını açmak için iş buldukları her yerde bu yetkileri sorunsuzca kullanarak olguların psikolojileriyle oynuyorlar. Günümüzde bilim adına en büyük tehlikelerden biri budur. Çoğu genç olan bu psikologlar deneyimsiz kendi dünya görüşlerine, yargılarına ve inançlarına göre hastaları yönlendirmeye çalışıyorlar. Şansların ekseninde onların olmasına rağmen, çarkın parasal tekerlerinden akan gelirler, organizatörlerin kasalarını dolduruyor. Burada iki sömürü söz konusu; 1. Acemi erlerde insan psikolojisi tehlikeli yıpranmalara aday oluyor. Tıpta buna hastalığın hiç edilmesi deniyor.
2. Haksız kazanç doyumsuz aç gözleri provake ederek bu tür yeni yeni oluşumların ortaya çıkmasına neden oluyor. Burada klinik psikologlar eğitim üst basamaklarından geçtiklerinden bu görevi yapmakta yetenekli ve yetkilidirler. Ancak vahşet diye bileceğimiz kadar çok daha tehlikeli ve rezilce bir aldatmaca oyun oynanıyor. Psikolog olmadıkları halde uyduruk kuruluşlardan seminer sertifikaları alarak resmen psikologlar gibi görev yapıyorlar. Bu sertifikalar ise, bir çok yabancı ülkelerden parayla satın alınabiliyor. Oysa bu sertifika veren bu seminerlerin tıbbi ve resmi bir yeterlilikleri de yoktur. Tekrar edelim, hem hastaların psikolojileri dejenere ediliyor, hem de psikiyatri bilimine, mesleğe güven zedeleniyor. Bunlar yetmezmiş gibi bir de sözüm ona, “mutlu yuva” ya da “cinsel eğitim ve aile dernekleri gibi” isimlerle bir
dernek kurup, çalışmalara başlıyorlar. Akıllı kurucular ilk fırsatta dernek tarafından onursal başkanlığa seçiliyor, böylece her türlü sorumluluktan kurtuluyorlar. Bu çarkı işleten eleman ve kurucular ise, daha öğrenciyken derneğin kurulmasında sorumluluk alıyorlar, yani kurucu oluyor. Bu boş alanda gözü kara, ruhsal çarpıklığı olan ne yazık ki hekimlerde öylesine sorumsuz ve öylesine insanlığa, etiğe sığmayan suçlar işleyebiliyorlar. Bu konuda gözlemlerimizin dışında anlattıklarımız hukuksal belgelerle saptanmıştır. Böyle bir derneğin onursal başkanı muayenehanesinde hipnoz yaparak bir kadına tecavüz ettiği suçlanmasıyla şu anda tutuklu yargılanıyor. Biz mesleki alanda sorumluluğumuzu yerine getirmek, halkımıza karşı yüklendiğimiz misyonumuzu korumak için bu yaşanan gerçekleri sizlerle paylaşıyorum. Halkımıza, geçmiş olsun sevgi ve saygılarımla 61 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
Astroloji ASTROLOG EGEMEN TÖRELİ
astroloji
KOÇ
BOĞA
İKİZLER
Aralık ayının ilk on gününde başkalarından beklenen destekler, ortaklaşa gelirler, cinsellik ve çekicilik konularında arzular ve duygular çok yükselebilir. Bu konularda odaklanma çok artacaktır. Ay boyunca iş ve kariyer ile ilgili konular önem kazanıyor. Merkür hareketi düzene girmesi işle ilgili anlaşmaları, harekete geçiriyor. Söylenen sözler kendi sosyal çevrenizde önemli etki yaratabilir bu yüzden çatışmalar olabilir. Hedefler veya toplumun gözü önünde olmak gibi konular hareketli. NOVA GÜNLER 613 Aralık’ta iletişim, zekâ, konuşma, yazma yeteneği ile ilgili konularda çok etkileyici olaylar meydana gelebilir. İş ve kariyer konusunda radikal kararlar alınabilir. İşle ilgili uğraşı alanları farklı yönde değişebilir.
Venüs ilişkiler, ortaklıklar, evlilik, gibi konuları bu ay harekete geçiriyor ve hırs, tutku, şüphe, merak ve endişe artıyor.10 Aralık’tan itibaren eski sorunlar ortaya çıkabilir. İlişkilerde etkileyici değişimler kayıplar, ilişkide kopmalar yaşamak mümkün. Ay boyunca yabancılarla olan birliktelikler, yeni başlayan ilgi alanları ve mistik meraklar önem kazanıyor. Yolculuk ve eğitim konuları hızlanabilir. Gelecek planları, ileriye yönelik ümitler ile ilgili konularda bir süredir sizi huzursuz eden ve bir türlü ilerleme kaydetmeyen sorunlar artık çözüme kavuşabilir. 7 Aralık Mars etkisi ile seyahat, eğitim, yurt dışı bağlantılı konularda hareketlilik devam edecek.
Aralık ayının ilk on gününde gündelik işler, uzmanlık gerektiren konular ve çalışma ortamınızla ilgili olaylar sizi çok etkileyebilir. Bu konulara çok fazla odaklanabilir, takıntılı arzular ve düşünceler içine girebilir, kıskançlık duyabilirsiniz. Ay boyunca ortaklıklar ve ortaklaşa gelirler önem kazanıyor. Başkalarından beklenen maddi destekler konusunda gelişmeler kendisini gösterecek. Merkür ortaklaşa kazanımları ve ortak gelirler, ortaklıklar ile ilgili konuları harekete geçiriyor. Söylenen sözler, yapılan anlaşmalar ortaklık gerektiren işlerde çatışmalara ve kayıplara neden olabilir.
YENGEÇ
ASLAN
BAŞAK
Aralık ayında Venüs etkisi ile sizi aşk, hobiler, yaratıcılık gibi konularda sizi harekete geçirecek ve hırs, tutku, ilgi artıyor. Özellikle Aralık ayının ilk on gününde bu konularda arzular ve duygular çok yükselecektir. 10 Aralık’tan itibaren eski sorunlar ortaya çıkabilir. Aşk İlişkilerinde etkileyici değişimler kayıplar, ilişkide kopmalar yaşamak mümkün 1 Aralık itibari ile Ay boyunca birliktelikler, ilişkiler, evlilikler, anlaşmalar ön planda olacak. Merkür düzenli hareketi anlaşmaları harekete geçiriyor. Söylenen sözler, yapılan anlaşmalar gerilim geride kaldı. Bu ay sağlık ve gündelik işleri yoluna koyma yöntemleri ile ilgili yeni başlangıçları beraberinde getiriyor. Yeni gelişmeler olabilir. NOVA GÜNLERİ 6 -14 Aralık
Bu ay gezegensel hareketler aile kökleri, aile büyüklerinin geçmişleri gibi konuları harekete geçirecek. Aile hayatı ve aile içi ilişkileri ilgilendiren konularda duygusallık, tutku, şüphe, merak artarken ev ve aile içi konularda para ve ilişkiler yüzünden gerilimler çatışmalar görülebilir. Özellikle Aralık ayının ilk on gününde aile ve aile büyükleri ile ilgili arzular ve duygular çok yükselebilir. 10 Aralık’tan sonra aile içi eski sorunlar gündeme gelebilir. Meydana gelen gelişmeler etkileyici olabilir. Aile büyükleriyle ilgili gelişmeler olumlu etki meydana getirecektir. 1 Aralık sonrası ay boyunca rutin işler, sağlık, ofis içi ilişkiler, iş arkadaşları gibi konular önem kazanıyor. NOVA GÜNLERİ 5 -15 Aralık
Bu ay iletişim, yakın arkadaş, kardeş ve yakın akrabalar ile ilgili konuları hareketli olacak sizi dinamik düşüncelere götürecek. Özellikle Aralık ayının ilk on gününde iletişim, paylaşım, bilgi alıp vermede arzular ve duygular çok yükselebilir Strateji ve plan kurma yeteneği yükseleceği gibi takıntılı arzular, düşünceler ve kıskançlık artabilir. Bu arada yakın akrabalar ve yakın arkadaşlarla ilgili sorunlar çıkabileceği gibi ilişkilerde olumlu gelişmelerde yaşanabilir. 10 Aralık’tan sonra akrabalar, kardeşler ile ilgili eski sorunlar gündeme gelebilir veya bir yakınınızla ilgili önemli gelişmelerden etkilenebilirsiniz. Merkür ilerlemesi ortaklaşa aşk, yaratıcılık, çocuklarla ilgili konuları harekete geçiriyor.
62 haberrevizyon.com Aralık 2013
NOVA GÜNLERİ 6 -11 Aralık
NOVA GÜNLERİ 12-18 Aralık
BURÇLARIN EFENDİSİ’NDEN
ARALIK Burç Yorumları
TERAZİ
AKREP
YAY
Aralık Ayı enerjileri sizleri maddi gelişmeler, birikimler gibi konuları harekete geçirecek. Maddi konularda hırs, tutku, şüphe, merak ve endişe artıyor.
Aralık ayı duygularınızı, ilişkilerinizi, güzellik ve estetik anlayışınızı, tutku ve sevgi arayışınızı, harekete geçiriyor. Kendinizi öne çıkartmak istediğiniz konular ve kişisel arzularınız, dış görünüşünüz, ilişki anlayışınız gibi konularda hırs, tutku, şüphe, merak ve endişe artıyor. 10 Aralık’tan itibaren ise eski sorunlarla uğraşabilirsiniz. Ay boyunca haberleşmeler ve iletişim gibi konular önem kazanıyor. Özellikle yakın çevrenizle, yakın ilişkilerinizle ilgili söylenen sözler, yapılan anlaşmalar olumlu olabilir, yolculuklar, eğitim konuları hareketlenebilir. 21 Aralık’ta Oğlak burcuna geçen Güneş, kardeşler ve akrabalar ile ilgili konuları tekrar harekete geçiriyor. NOVA GÜNLERİ 22-27 Aralık
Bu ay etkilenmeler enerjiler kayıp hissi, yalnızlık, gizli ilişkiler gibi konularda sizi harekete geçirecek. Gizli düşmanlıklar, endişe, kuruntu ve gizlilik gerektiren konularda strateji ve plan kurma yeteneği yükseleceği gibi takıntılı arzular ve kıskançlık artabilir. Özellikle 10 Aralık’tan sonra eski sorunlar gündeme gelebilir veya bir yakınınızla ilgili önemli gelişmelerden etkilenebilirsiniz. Ay boyunca maddi konular, yatırımlar, birikimler önem kazanıyor. Bu arada 6-7-8 Aralık’ta çeşitli alanlarda ve parasal konularda çok etkileyici olaylar meydana gelebilir. Radikal kararlar alınabilir. Beklentiler çok farklı bir yön alabilir. Bu olaylar çok etkileyici ve zorlayıcı olabilir. NOVA GUNLERİ 12-23 Aralık
OĞLAK
KOVA
BALIK
Bu ay gökyüzünün hareketi dostluklar, ileriye yönelik ümitler ve planlar gibi konuları harekete geçirecek. Özellikle Aralık ayının ilk on gününde sosyal hayatınız, arkadaşlar, dostluklar, beraberlikler ilgili olaylar duygularınızı etkileyebilir farklılaştırabilir.10 Aralık’tan itibaren sosyal çevreniz, dostluklar ve arkadaş çevrenizle ilgili eski sorunlar ortaya çıkacaktır. Etkileyici değişimler yaşamak veya eski arkadaşlıkların yeniden gündeme gelmesi mümkün. Bu ay değişimler günlük hayatınız, sağlıkla ilgili alanlar, çalışma kapasitesi, üretme şekli gibi konularda etkiliyor. Bu konularda etkileyici değişiklikler yaşanması mümkün. NOVA GÜNLERİ 24-29 Aralık
Aralık ayı Venüs etkisi ile iş, kariyer, gelecek planları ve toplumsal statü gibi konuları harekete geçirecek. İş, ofis, kariyer ve gelecek planları gibi konularda merak artıyor. İş ve kariyer ve de hedeflerle ilgili konularda güç mücadeleleri, para ve ilişkiler yüzünden gerilimler çatışmalar görülebilir. Özellikle Aralık ayının ilk on gününde ev, aile, yaşam alanı konularında arzular ve duygular çok yükselebilir odaklanma çok artabilir. 10 Aralık’tan sonra işiniz ve kariyeriniz ya da patronunuzla ilgili eski sorunlar gündeme gelebilir ve meydana gelen gelişmeler etkileyici olacak. Patron, yönetici, iş arkadaşlarıyla ilgili iletişim üçgeninde kalabilirsiniz. NOVA GÜNLERİ 12-23 Aralık
Aralık ayı enerjileri İyi duyguların yükselmesiyle yaşanacak gelişmeler ve bağların kuvvetlenmesine neden olabilir. Özellikle 10 Aralık’tan sonra hukuk ve yüksek eğitim ile ilgili eski sorunlar gündeme gelebilir veya uzakta yaşayan bir yakınınızla ilgili önemli gelişmelerden etkilenebilir veya yabancılarla ilgili gelişmeler etkileyici olabilir. Bu günlerde bu sorunları halletme fırsatı bulabilir ve büyük ölçüde rahatlayabilirsiniz. Ay boyunca arkadaşlar ve cemiyet hayatınız ile ilgili oldukça hareketli gelişmelerle karşılaşabilirsiniz. Eğer tetikte ve kararlı olup birkaç kozmik sınavı atlatırsanız, tamamen yeni bir seviyeye ulaşabilirsiniz. NOVA GÜNLERİ 11 -19 Aralık
Özellikle Aralık ayının ilk on gününde maddi konularda arzular ve duygular çok yükselebilir.Özellikle 10 Aralık’tan itibaren eski sorunlarla uğraşmak zorunda kalabilirsiniz. Maddi konularda meydana gelebilecek kayıplar dolayısıyla etkilenmeler olabilir. Ay boyunca ebeveynlerle ilgili konular önem kazanırken diğer yandan ev ve aile ile ilgili konuları, harekete geçiriyor. NOVA GÜNLERİ 6-7-8 Aralık
63 Aralık 2013
haberrevizyon.tv
ADRESİNİZE GELSİN Tarafsızlık, bağımsızlık ve gerçeğin temel ilke olarak kabul edildiği, profesyonel yaklaşımıyla aylık olarak yayımlanan, ulusal ve uluslararası dağıtımı gerçekleştirilen Haber Revizyon Aylık Haber Dergisi, ulusal medyanın bir üyesidir. Haber Revizyon okurlarının önceliği tarafsız, çarpıcı ve gerçek haberleri aylık olarak okumak olacaktır. Haber Revizyon News Magazine, where objectivity, independence and reality are held as core principles is a member of the national media published monthly and delivered nationally and internationally with a professional approach. The privilege of Haber Revizyon readers will be reading objective, striking and real news reviewing the monthly agenda.
ABONELİK FORMU / SUBSCRIPTION FORM AD:
NAME:
SOYAD:
LAST NAME:
MESLEK: OCCUPATION:
Sunay AKIN
Şahin MENGÜ
D. TARİHİ:
“Kürdistan’ın En Önemli Ayağı Türkiye’dir.”
Aşkın semti neresi mi?
DATE of BIRTH:
Prof. Dr. Haydar DÜMEN
Rafael SADİ
VAGİNİSMUS NEDİR? TEDAVİSİ VAR MIDIR?
ADRES: ADDRESS:
Freedom in your hands!
ŞUBAT 2013 SAYI: 5 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv
POSTA KODU:
FRANSA MALİ’DE DİĞERLERİ NEREDE?
ZIP/ POSTAL CODE:
GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?
İLÇE: REGION:
FİYAT:
10 KKTC:
İSRAİL’DE SEÇİM 2013
11,5
www.haberrevizyon.com Başkan: Freedom in your hands! www.haberrevizyon.tv “SAVAŞ ÇIĞLIKLARI ATILDIKÇA ALTIN YÜKSELİR” OCAK 2013 SAYI: 4
İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU
FİYAT:
NİSAN 2013 SAYI: 7
10 KKTC:
11,5
www.haberrevizyon.com EQUALITY AT www.haberrevizyon.tv WORK ERCÜMENTPLATFORM YÜCELER İstanbul Valisi Bakan Fatma ŞAHİN GÖREVİMİZ Hüseyin Avni MUTLU KIRMIZI İPİNHİZMET GİZEMİ Lokman AYVA, Halit ERGENÇ İNSANLIĞA
İL:
Onlarlaydı...
BUGÜN 33.GÜN
TELEFON:
HİÇ MÜLTECİ OLDUN MU?
TELEPHONE:
GENELEV
FAKS:
Have You Ever Been a Refugee?
E-MAIL:
Röportaj
The Unopened Door of the EU Rafael SADİ
Siyonizm ve Erdoğan
KONTROLSÜZ ZAMANIN
E-MAIL:
Dr. Haydar DÜMEN
Cinsiyet
Değişimi
T.C. KİMLİK NO:
tarihten gizlenen
ID NUMBER:
mezarlik
( Abonelik onayı ile fatura kesim için gereklidir. )
6 AYLIK ABONELİK
SUBSCRIPTION FOR 6 MONTHS
25
12 AYLIK ABONELİK 50
SUBSCRIPTION FOR 12 MONTHS
GÜCÜNÜN FARKINDA MISIN
?
( Required for invoicing after subscription )
+ KDV VAT
DEVLETİ YÖNETENLER VEBALDE GEZİYORLAR
AB’ninKoray ÖZTÜRKLER Röportaj / Interview Açılmayan KapısıGüçlü Kadın Güçlü TÜRKİYE M. Metin YILGÖR
11,5
Cem Vakfı Firuzköy Şubesi Başkanı:
İstanbul Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Nazır ŞENTÜRK
Ayıp mı?sebep Günah mı? Sevginde arama! İhtiyaç mı?
FAX:
10 KKTC:
Sanatıma Dokunma! Sefa ZENGİN
Proje Sizden Hibe Bizden
Kan, Toprak, İnsan OUR DUTY IS TO SERVE HUMANITY
CITY:
FİYAT:
Avrupa’ya En Yakın Mezarımız Sunay AKIN
Kadının Düzensiz Yeri
Çağın Zorunluluğu İNOVASYON
KONTROLSÜZ BEDENLERİ Sunay AKIN Ege Vapuru’nun Salıncağı
Şahin MENGÜ
Demokrasinin Teminatı Özgür Basın
LÜTFEN DERGİMİZİN AYLIK SAYISINDAN KAÇ KOPYA İSTEDİĞİNİZİ YAZINIZ.
ADET
KARGO BEDELSİZDİR
İMZA
PLEASE WRITE HOW MANY COPIES OF THE SAME ISSUE YOU WISH TO BUY.
+ KDV VAT
NO CHARGE FOR DELIVERY
ABONELİK BİLGİ FORMU TARAFIMIZA ULAŞTIKTAN SONRA MÜŞTERİ HİZMETLERİMİZ SİZİNLE İLETİŞİME GEÇECEKTİR. Haber Revizyon Customer Services will be contacting you after the submission of this form.
FORMU EKSİKSİZ DOLDURDUKTAN SONRA, AŞAĞIDAKİ ADRESE POSTALAYINIZ. PLEASE COMPLETE THE FORM ABOVE AND MAIL IT TO THE ADDRESS BELOW.
HÜRRİYET BULVARI ATS PLAZA NO:129 BEYLİKDÜZÜ - İSTANBUL
DİLERSENİZ www.haberrevizyon.com ADRESİNDEKİ ÜYELİK BİLGİ FORMUNU DOLDURABİLİRSİNİZ. YOU MAY ALSO COMPLETE THIS FORM ONLINE at www.haberrevizyon.com
www.haberrevizyon.com
www.haberrevizyon.tv
0212 875 5 880
COPIES
SIGNATURE