İÇİNDEKİLER NİSAN 2014 CONTENTS APRIL 2014 KÜNYE
KARANLIKTA KÖR YÜRÜYÜŞÜ ÖNERİYORUM
İmtiyaz Sahibi ATS Grup Güvenlik ve Yenilenebilir Enerji Sist. Basım Yayın Reklam İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Adına R. Aytekin TÜRKER
Lokman AYVA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü R. Aytekin TÜRKER
MERKEZ BANKASI’NIN FAİZ ARTTIRIMI
Yayın Koordinatörü Murat AKTÜRK Proje Yönetmeni Halil PETEK
Mehmet BÜYÜKEKŞİ
Grafik Tasarım ATS Graphic Design Studio
Nihat ALTAY
Halkla İlişkiler Merve PETEK
Reklam ve Organizasyon Yönetimi Sibel BALCI Gülbin SERTOĞLU Celal Buğra Demirel Hukuk Danışmanı Av. Zihni Levent DURAK Av. Mevlüt AYDIN
Yüksel GÜLEÇ
Prof. Dr. Vecdet ÖZ
Danışma Kurulu Cahit ÜLKÜ - Erol CANDABAKOĞLU Süha Fazlı BEZİRAY - Alaaddin SİNAN İsmail Ahmet ORHUN - Mustafa KESKİN Prof. Dr. Arif VERİMLİ - Dinçer YILDIZ
SUÇÜSTÜ YAKALANDINIZ TAYYİP BEY Şahin MENGÜ
....50 ÇERNOBİL FACİASI
İ. Ahmet ORHUN
....30
Keşif
....46
8
RÖPORTAJ
DenizBank Genel Müdürü Hakan ATEŞ
“Türkiye bankacılık sektöründe eşine az rastlanır bir başarı öyküsü yazdık; ticari ve toplumsal faaliyetlerimiz ile ülkemiz sınırlarını aşan bir marka değeri yarattık”
....52
ELEKTRİKLİ OTOMOBİLE TAM DESTEK Teknoloji
....54 DURUŞ
Dr. Haydar DÜMEN
DEVLERİN YÜZÜĞÜ STONEHENGE
Katkıda Bulunanlar Cahit ÜLKÜ - Lokman AYVA Şahin MENGÜ - Sunay AKIN Prof. Dr. Arif VERİMLİ - Dr. Haydar DÜMEN İsmail Ahmet ORHUN - M. Metin YILGÖR Rafael SADİ - Onur BELGE Murat AKTÜRK - Yüksel GÜLEÇ Can KAPYALI - Prof. Dr. Vecdet ÖZ Dr. Yavuz DİZDAR - Ahmet GÜNEŞTEKİN Egemen TÖRELİ - Nihat ALTAY Merdan YANARDAĞ - TÜBİTAK
Baskı Dünya ‘Globus’ Basımevi 100. Yıl Mah. Bağcılar - İSTANBUL Tel: 0212 440 28 78 Yayın Türü Ulusal, Süreli, Aylık Yönetim Yeri Hürriyet Bulvarı ATS Plaza No:129/2 Beylikdüzü / İstanbul İletişim 0212 875 5 880 – 0544 875 5 880 haber@haberrevizyon.com www.haberrevizyon.com
....28
....48
VATANA İHANETİN NEDENİ OLMAZ, ER YA DA GEÇ BEDELİ OLUR..!
Fahri İstihbarat Operasyon Caner BERDİCİ
İletişim Çözümleri www.coordination.tv
....14
YALANCI DOLMA
Muhasebe ve Finans Sevilay BALCI Turan ALPTEKİ Ercan BİLGİN
İngilizce tercümelerimiz sözleşmeli yeminli tercüman tarafından yapılmaktadır.
....6
Murat AKTÜRK
MESAFELİ SATIŞTA MESAFELİ OLALIM
Sanat Direktörü Dewart Digital Agency Adına Aytuğ ÇAKIR
Fahri Bölge Haber Temsilcileri KKTC: Murat CEYLAN Güney Doğu Anadolu: İbrahim H. KARACA Refik TÜRKER Güney Marmara Bölgesi: Cemal AKSU Ege: Ülkü AKTAŞ Karadeniz: Şükrü YAVUZ
....4
ORDO AB CHAO
....60
NİSAN AYI BURÇ YORUMLARI Egemen TÖRELİ
....62
16
Can KAPYALI
Atatürk’ü Öldürmekle Görevlendirilen Casus The Spy Assigned To Kill Ataturk “Mustafa Sagir olayı Cumhuriyetimizin kuruluş aşaması içinde ilginç bir olaydır”
E ditör’den
Merhaba,
Bazı değerleri kaybetmeden anlamamızın imkanı yok. Yaşanan anların kaybolması çok doğal. İnsanlığın doğasında savaşmak, karşı çıkmak var. Düşüncelere, fikirlere hatta kişilerin düşeceği veya düştüğü konumları hep fırsat sayan varlıklar olunmaya çalışıldı, olmamalı. Sarılmalı, yanında olmalı. Herkes için tek olanı paylaşmaya çalışırken parçalamamalıyız. Çok severek, isteyerek sahip olduklarımızı, sevdiklerimiz ve değer verdiklerimiz yüzünden kaybettiğimizde yıkılırız gerçekten. Bunun tedavisi de tamiri de yoktur. Ölümden öte acı veren bir yara olur insanın içinde. Değerbilir nedir? veya değer bilen kimdir? veya değer düşüren kimdir? kim belirler bunları? Değer analizimizi nasıl yaparız? Değer arttırmayı nasıl sağlayabiliriz? Bu soruların tek cevabı var! O da “KALBİMİZ!..” Duygusuzca yürüyen, anlamsızca konuşan herkesten uzak durun! Başarılının yanında olmalı, başarısının sevincini paylaşmalı, başarısız gördüklerimize de başarının yolunu kendi deneyimlerimizle yön vermeliyiz. Konuşan, anlatamayan, konuşan fakat gerçeklikten uzak yaşayan kişilerden uzak durun! Yaklaşmayın, kötülüklerle yaşayanlar yok olmayı bilin. Kalbimiz, sevgimiz, ailemiz ve en önemlisi dünyadaki en değerli toprakları olan ülkemiz var bizim. Biz bu varlıklarımız için en değerli varlığımız kalbimiz ile hep birlikte olmalıyız. Sebepsiz ve amaçsız konuşanlar, artık susmayı bilin! Türkiye’nin Elinde Tek Bu Var…
24
Cahit ÜLKÜ
Osmanlıların Menşei Konusunda Düşünceler “Acaba onlar, geçmişte atalarının yaşadıkları kötü bir anıyı belleklerinde mi tutuyorlardı?”
32
Özel RÖPORTAJ
58
“ AKP iktidarının çözülmesi ve çöküşün eşiğine gelmesinin sebebi gezi direnişidir”
“Mutsuzluklar, dayanılmaz bir hayat ve bu çabayı göstermek isteyen kadının kocası tarafından öldürülmesi gibi olaylar çok örnekler olabilir”
R. Aytekin TÜRKER’den Gazeteci / Yazar Merdan YANARDAĞ Röportajı
Prof. Dr. Arif VERİMLİ Mevsimsel Depresyon Şiddeti Tetikliyor
Bakış
Karanlıkta Kör Yürüyüşü Öneriyorum İnsanları anlamıyorum. Şu geçmiş zamanlarda veya hali hazırda o kadar çok tecrübe yaşandı veya yaşanıyor ve insanlık bundan faydalanmıyor. Bunlardan biri de körlerin tecrübeleri. Bunlardan faydalanıp şartlarımızı daha iyiye taşıyabiliriz. Gerek ülkemizde, gerek bölgemizde gerekse dünyada benzeri olaylar çok yaşanıyor ve yaşanacak da. Yapılacak olan da belli. Yaşanmışlıkları öğrenip onlara göre yeni taktikler, teknikler geliştirmek, ardından da hayata geçirmek. Ülkemizde çeşitli adlarla adlandırılan bir süreç yaşıyoruz. Kaset savaşları, Cemaat-Hükümet meselesi gibi bir çok ad kondu.
Lokman AYVA
Bu süreç nasıl neticelenecek? Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu ne olacak veya kim cumhurbaşkanımız olacak? 2015’e kadar siyasi hayatta ne gibi gelişmeler olacak? Yeni partiler kurulacak mı veya 2015 seçimleri nasıl geçecek? Bir de bunlara toplumsal olayları, medyayı, ekonomiyi falan ekleyin binbir bilinmeyenli denklem. Dünya da bizden farksız. Suriye falan derken şimdi bir de Ukrayna çıktı. Tatar kardeşlerimizle ilgili üzülecek miyiz? Kıbrıs görüşmeleri sessiz sadasız ilerliyor. Acaba bir gelişme olacak mı? Kuzey Irak petrolü artık tamam mı? İran’ın Batı’yla barışması bizi nasıl etkileyecek? Bir denklem meselesi de uluslararası ilişkilerimiz. Avrupa Birliği, NATO, Birleşmiş Milletler gibi konuları hiç açmıyorum.
KARANLIKTA KÖR YÜRÜYÜŞÜ ÖNERİYORUM 4 haberrevizyon.com Nisan 2014
Her birimiz doğduğumuzdan bu güne hatta bazı bilimadamlarına göre doğmadan önce başlayan bir süreçte çevremizdeki belirsizliği gidermeye çalışırız. “Biz kimiz, burada ne işimiz var, yarın ne olacak, gökyüzü üstümüze çökecek mi, toprak ayağımızın altından kayıp gidecek mi?” bir çok sorunun cevabını kısa zamanda netleştiririz. Körlerin belirsizliği azaltma çabası her an olur. Aslında gören insanların da her an olur ama insanlar bunu pek fark etmezler. Uykudan uyanıp gözünü açar açmaz nerede olduğunu anlayıverir ve bu belirsizliği nasıl giderdiğini düşünmeye bile fırsatı olmaz.Kör birisi ise elini atar, vücuduna dokunan eşyalardan, burnuna gelen kokudan veya kulağına gelen sesleri birleştirip nerede olduğunu hızla anlar. Bu, bir kaç saniye bile sürmez. Fakat farklı bir yerde uyanmışsa, bu bir kaç saniyesini alabilir. Bir taşıtta bir yerden bir yere giderken nerede olduğunu anlamak ülkedeki veya dünyadaki belirsizliği anlamak gibidir. Size bir misal vereyim. Ben otobüse binerim. Durak sayısına göre nerede olduğunuzu anlayamazsınız çünkü inecek veya binecek yoksa ya da otobüs çok doluysa otobüs durakta durmaz. Ama bu kadar mı? Bir sürü ipucum var. Yoldaki kasisler, dönemeçler, tüneller, uzun köprüler bunlar otobüste giden bir kör için nerede olduğunu tespit etmekte kullandığı ipucudur. Ayrıca trafik sıkışıklığı belli saatlerde, belli istikametlerde ve yerlerde olur. Bu, kötü bir durumdur ama bunlar da size ipucu olur. Hatta hangi durakta ne tür insanların bindiği de size ipucu olur.
Kendim, ailem, çevrem ve ülkem için kafamdaki gitmeyi düşündüğüm noktaya gidiyor muyum diye değerlendiriyorum. Otobüs misaline tekrar dönersek; tüm bunlar olurken otobüste ne kadar sarsıntı yaşıyorum diye bakıyorum. Eğer hepsiyle ilgili olumlu ipuçları topladıysam bu sefer de hızıma bakıyorum. O da yerindeyse otobüste devam ediyorum. Eğer topladığım verilerde bir takım olumsuz durumlar varsa kademe kademe onlara yoğunlaşıyorum. Acaba bu hızla giderse ben randevuma yetişebilecek miyim? Beni endişelendiriyorsa biraz pahalı olur ama randevuyu kaçırmam daha pahalı olacaksa taksiyi denemem gerekebiliyor. Hızı gayet güzel ama sanki az sonra bir yere çarpacakmışız gibi içimde bir his uyandıysa inip bir sonraki otobüse binmeyi deneyebilirim. Baktım tüm verilerde olumsuzluklar var. Haaa! pardon. Sanırım ben yanlış otobüse binmiş olabilirim deyip şoför veya yolculardan rica ederek kesinleştirdikten sonra doğru otobüse binmek için ilk uygun durakta yanlış bindiğim otobüsten iniyorum.
“Biz kimiz, burada ne işimiz var, yarın ne olacak, gökyüzü üstümüze çökecek mi, toprak ayağımızın altından kayıp gidecek mi?” Eğer okul çıkışı ise ve otobüse bir çok genç binmişse siz kesin bir okula yakın duraktasınızdır. Güzel ve çok pahalı olmayan parfümlü hanımların bindiği bir duraktaysanız ve saatler de uygunsa siz çok lüks olmayan bir site yanındasınızdır ve o siteden hanımlar ya alışverişe ya da gezmeye gidiyordur. Siz de otobüsteki konumunuzu ona göre tayin edersiniz. Bu, sadece otobüsteki körlere has tespit yöntemleri değildir ve eğer otomobildeyseniz ona göre yöntemleri veya ipuçları kullanırsınız. Taksiye binersem arabanın modelini ve markasını bilmek durumundayım. Bunlar güvende olmanız için en önemli bilgidir. Gerçi İstanbul Taksiciler Odası arabanın koluna ve içine kabartma harflerle plakaları ve telefonları yazıyor şimdi. Bu bilgileri derlerken ve değerlendirirken tarafsız olmanız, yalnız ve yalnız doğru bilgiye ulaşmak gibi bir niyetinizin olması lazım. Aksi halde yolu sapıtırsınız. Ülkenin veya dünyanın yaşadığı belirsizlikleri de benzeri yöntemlerle giderebiliyorum. Kendimin ve çevremin günlükhayatına, iş hayatına, eğitim hayatına dokunuyorum.
5 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Ekonomi
Merkez Bankası’nın Faiz Arttırımı
MERKEZ BANKASI’NIN FAİZ ARTTIRIMI Mehmet BÜYÜKEKŞİ Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı
58 bin ihracatçıyı temsil eden Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, bugüne kadar her fırsatta dengeli, istikrarlı ve öngörülebilir bir kur seviyesinin, sürdürülebilir ihracat artışı için büyük önem taşıdığını defalarca vurguladık. Ancak FED’in parasal genişlemeyi bitirme konusunda adımlar atmasıyla birlikte, başta tüm gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm dünyada önemli çalkantılar yaşanmaya başladı. Bunun sonucunda da gelişmekte olan ülke paralarının değer kaybettiğini gözlemledik. Geldiğimiz noktada Merkez Bankası’nın faiz artırımı kararı almasının kaçınılmaz olduğu ortaya çıktı.
“Gelişmekte olan ülke paralarının değer kaybettiğini gözlemledik” Bu faiz artışı ile birlikte kurların ve piyasaların daha dengeli ve istikrarlı olmasının yolunun açıldığını düşünüyoruz. Bununla beraber, FED’in başlattığı bu çalkantılı ortam ve ülkemizdeki seçimler dolayısıyla dalgalanmanın altı ay kadar devam etmesi bekleniyor. Bu süreçte Merkez Bankası’nın döviz piyasalarındaki dalga seviyesini azaltıcı önlemler almaya devam etmesini ve tüm gelişmekte olan piyasaların tekrar fiyatlandığı bu dönemde Merkez Bankası’nın daha zamanında, daha pro-aktif adımlar atmayı sürdürmesini bekliyoruz. 6 haberrevizyon.com Nisan 2014
Son gelişmeler, faizleri yükseltmenin de tek başına sosyoekonomik ve sosyo-politik çalkantılara çare olamayacağını göstermektedir. İşte bu yüzden son yıllarda Türkiye ekonomisinin başarısının en büyük sebebi olan ekonomik istikrarın korunması için hepimizin gereken çabayı göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Spekülatif hareketlerden ve açıklamalardan orta ve uzun vadede ekonomiye bir fayda gelmeyeceğini düşünüyoruz.
DenizBank Genel Müdürü Hakan ATEŞ
Haber Revizy n Dergisi olarak başarılı finansçı ve yönetici DenizBank Genel Müdürü Hakan ATEŞ ile bankacılık sektörü, Türkiye’nin durumu ve aile yaşantısı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“Türkiye bankacılık sektöründe eşine az rastlanır bir başarı öyküsü yazdık; ticari ve toplumsal faaliyetlerimiz ile ülkemiz sınırlarını aşan bir marka değeri yarattık” Haber Revizy n : Bankacılık serüveniniz nasıl başladı? Hakan ATEŞ: Bankacılık kariyerime 1981 yılında İş bankası’nda Müfettiş olarak başladım. 1985-1994 döneminde Interbank’ın çeşitli birimlerinde çalıştıktan sonra Bakırköy, İzmir ve Merkez şubelerinde Şube Müdürü olarak görev yaptım; bankanın Nakit Yönetimi Sistemi’ni kurdum ve 1993 yılında Merkezi Operasyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak atandım. Aralık 1994 - Temmuz 1996 döneminde Bank Ekspres’de Mali İşler ve Operasyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştım; Bank of America’nın danışmanlığında bankanın yeniden yapılandırılması projesini yürüttüm. Ardından % 80 hissesi Garanti Bankası, % 20 hissesi IFC’ye ait olan GarantiBank Moscow’u, Rusya’nın ilk yüzde 100 Türk bankası olarak kurdum. Burada bir yıl boyunca genel müdür olarak görev yaptıktan sonra 1997 yılının Haziran ayında kurucu genel müdür olarak DenizBank’ta göreve başladım. Bundan 17 yıl önce, bir otel odasında Bankanın temellerini attığımızda tek bir şubemiz, çalışanımız ve müşterimiz yoktu. Yola 1 sicil numarası ile koyulmuştum. Ancak bankacılığın her kademesinde çalışmıştım ve sektörün dinamiklerine son derece hâkim durumdaydım. Geriye sadece doğru ekibi oluşturmak kalmıştı. İlk etapta yakın çalışma arkadaşlarımla temelleri attım. Bugün halen, Bankamızın kuruluşundaki yönetim kadrosu görev yapıyor. Ardından organik büyüme yoluyla yeni elemanlarımızı, bizim deyimimizle Denizcilerimizi bünyemize dâhil ettik, şubelerimizi açtık, teknolojimizi geliştirdik. Bugün geldiğimiz noktada, 17 yıl gibi sektörümüz için son derece kısa sayılabilecek bir süre zarfında Türkiye’nin 5. büyük özel bankası konumuna erişmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
“Rusya’nın en büyük bankasının bir seferde yaptığı en yüksek yatırıma konu olduk”
Haber Revizy n : 1997 Yılında Denizbank’ta kurucu genel müdür olarak göreve başladığınızdan itibaren Denizbank’ın gelişme sürecini anlatır mısınız? Hakan ATEŞ: DenizBank, 1997 yılında, bir bankacılık lisansı olarak Zorlu Holding tarafından Özelleştirme İdaresi’nden satın alındı. Ekim 2006’da, Türkiye tarihinde rekor bir çarpan değeri ile Avrupa’nın önde gelen finans gruplarından Dexia’ya satıldı. 6 yıl boyunca Dexia’nın ana hissedarlığında faaliyetlerimizi sürdürdük. 2012’de ise hisselerimizin yüzde 99,85’i Rusya’nın en büyük bankası olan, Avrupa’nın ise en büyük bankaları arasında gösterilen Sberbank’a satıldı. Bu, Sberbank’ın 172 yıllık tarihindeki en büyük satın alma işlemi olarak kaydedildi. Diğer yandan, Rusya’daki ilk Türk bankasını kurduktan sonra, bu kez Rusya’nın en büyük bankasının bir seferde yaptığı en yüksek yatırıma konu olduk. DenizBank olarak Türkiye’nin en genç bankalarından biriyiz. Ancak kuruluşumuzdan bu yana geçen 17 yıllık sürede, sayıları 14 bin 500’ü aşan Denizcilerimizin de gücüyle, Türkiye bankacılık sektöründe eşine az rastlanır bir başarı öyküsü yazdık; ticari ve toplumsal faaliyetlerimiz ile ülkemiz sınırlarını aşan bir marka değeri yarattık. Daha önce de ifade ettiğim gibi; şubesi, çalışanı ve müşterisi olmayan bir bankadan, konsolide aktif büyüklüğüne göre Türkiye’nin 5. büyük özel bankasına dönüştük. “İnsan” faktörünü tüm faaliyetlerimizin merkezine yerleştirerek, Türkiye’nin 81 ilinde müşterilerimizin yaşantısına değer katmak, hayatlarını Deniz’de güzel kılmak için çalıştık. Bugün yurt içi ve yurtdışında toplam 713 şubemiz bulunuyor. Sadece son iki yılda 100’den fazla şube açıp, 3 bin 500’ün üzerinde iş gücü yaratarak, Türkiye’nin en çok şube açan ve istihdam yaratan özel bankası olma başarısını gösterdik. Bununla beraber, ekonomik büyümemize ivme kazandıracak tarım, enerji, sağlık, turizm, denizcilik, enerji, altyapı, eğitim gibi geniş sektörlere her zaman büyük önem atfettik. Mevcut durumda, ilk adım attığımız dönemde Türkiye bankacılık sektörü açısından son derece bakir olan tarım alanında, özel bankalar arasında lider konumdayız. Ekonomimize can veren KOBİ’lerimizin gelişimine, rekabet avantajı elde etmelerine katkı sunmak adına yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Benzer şekilde, Türkiye’nin ekonomik kalkınma stratejisi kapsamında kilit konumda bulunan turizmde lider banka unvanımızı koruyoruz. Bu faaliyetlerimiz ile birebir işletmelerimize sağladığımız faydanın ötesinde, temas ettikleri sektörlerin ve uzun vadede Türkiye ekonomisinin gelişimine katkı sunmaktan mutluluk duyuyoruz. 9 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş
Haber Revizy n : 2014 yılı bankacılık sektörünün beklentileri nelerdir?2014 yılı nasıl geçecek? Hakan ATEŞ: Büyümenin özellikle tüketici kredilerinde alınan önlemlerle daha da yavaşlayacağı ve artan faizlerin marjları daha da daraltacağı düşünülürse karlılık anlamında 2014 çok parlak geçmeyecek. Zaten bunun bankaların hisse senedi fiyatlarına yansıdığını görüyoruz. Bugün birçok Türk bankasının fiyat defter değeri 1’in altına geriledi. Buna karşın 1-2 sene önce batmanın eşiğinden ancak kamu desteği ile dönebilen bazı Yunan ve İspanyol bankalarında aynı oranın 1’in üzerinde olduğunu belirtmek gerek. Bu noktada bundan sonraki dönemde regülatörlerin sektörün karlılığını ve büyümesini etkileyecek tüm düzenlemelerde çok dikkatli davranması; bankaların ise karlılıklarını ve dolayısı ile sermayelerini yüksek tutmak için şu 4 konuya azami özen göstermeleri gerekiyor: 1- Maliyet yönetimine her zamankinden daha fazla önem, 2- Faiz marjlarının daraldığı ortamda faiz dışı gelirlerde büyüme, 3- Aktif kalitesini ve batık kredilerdeki tahsilat oranlarını yüksek tutma ve 4- Etkin yeniden fiyatlama. 10
haberrevizyon.com Nisan 2014
“Gölge bankacılık sisteminde ortaya çıkan problemler global piyasalardaki satış dalgasını hızlandırdı” Haber Revizy n : Dünya genelinde kriz hakim, Türkiye’nin durumu sizce nedir? Krizden etkilenmemek veya etkisini azaltmak adına neler yapılabilir? Hakan ATEŞ: Gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ) Mayıs 2013’den bu yana negatif bir seyir var. Bu hareket FED’in 2008 yılında başlayan global kriz sonrasında piyasa verdiği likiditeyi bundan sonra azaltarak sonlandıracağını açıklaması ile başladı. Bugün itibarı ile FED’in aylık 85 milyar $’lık tahvil alımları 55 milyar $’a inmiş durumda ve muhtemelen bu yılın sonlarında sıfırlanmış olacak. Son aylarda ise dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’de büyümenin yavaşlamış olması ve gölge bankacılık sisteminde ortaya çıkan problemler global piyasalardaki satış dalgasını hızlandırdı. Çin bugün 4.2 trilyon $’lık hacimle dış ticaret sıralamasında dünyanın en büyüğü ve dünya ticaretinin merkezi konumunda.
Haber Revizy n : BDDK düzenlemelerini olumlu buluyor musunuz? Piyasalara etkisi nasıl olacak? Hakan ATEŞ: BDDK ve TCMB tarafından özellikle 2012 sonrasında alınan makro-ihtiyati önlemlerin esas gayesi yüksek cari açık oranlarını sürdürülebilir seviyelere indirmek. Bu amaçla atılan adımlarla birlikte 2011’de ekonominin %9.7’sine kadar yükselmiş olan cari açık, 2012’de ekonominin %6.1’ine çekildi. Fakat alınan önlemlerin son yıllarda bankacılık sektörünü olumsuz etkilediğini görüyoruz. 2008’de Türk ekonomisinin en güçlü taraflarından olan bankacılık sistemini yabancılara anlatırken 3 temel özelliği vurguluyorduk: Karlı, sermayesi güçlü ve fonlama kaynaklarını reel sektöre yönlendirerek istikrarlı yüksek büyümeyi destekleyebilen bir sektör. 2007-2010 arasında ortalama %19.2 olan sermaye karlılığı maalesef son 3 senede ortalamada %14.0’a geriledi. 2014’ün ilk ayında net karın geçen seneye kıyasla %44 gerilemesi sermaye karlılığının bu sene daha da gerileyebileceğine ilişkin ilk sinyali verdi.
Bu nedenle Çin’de yaşanabilecek bir problemin buraya mal ve hammadde satan birçok gelişmekte olan ekonomide zincirleme problemleri beraberinde getirebileceğinden endişe ediliyor. Tüm bu ekonomik gelişmelerin üzerine bir de Rusya-Ukrayna gerginliğinin eklenmiş olması ile birlikte GOÜ’lerle ilgili piyasa algısının bozulduğu izlendi. GOÜ’lerle ilgili algının bozulduğu dönemde Türkiye’nin önemli bir seçim dönemine giriyor olması nedeniyle Türkiye’de finansal piyasa volatilitesi diğer GOÜ ortalamasının üzerinde oldu. Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), finansal piyasalarda Mayıs başından bugüne kadar yaşanan oynaklığa etkili müdahale etti. Toplamda 25 milyar $’lık rezerv satışı ve politika faizinde toplamda yaklaşık 550 baz puanlık kalıcı faiz artışı yapıldı. Bunun yanında daha anlaşılır ve öngörülebilir bir para politikası tercih edildi. Bu hamleler özellikle 29 Ocak’taki ara PPK toplantısı sonrasında TL’deki oynaklığı azaltması açısından çok etkili oldu.
Karlılıktaki bu yavaşlama ile beraber, 2007’de %19’un üzerinde olan sermaye yeterlilik oranı bugün %15.1’e düşmüş durumda. Bunun da etkileri yavaş yavaş bankaların reel sektöre verdiği desteğin azalmasıyla ortaya çıkıyor. 2011 öncesindeki 10 yılda ortalama %36 büyüyen krediler, 2012 sonrasında alınan makro ihtiyati önlemlerin de önemli etkisi ile %22’ye geriledi. Regülatörler tarafından 2014 yılında %15’lik kredi büyümesinin hedeflendiği açıklandı. Otoriteler de bu gelişmelerin farkında. Merkez Bankası’nın son PPK toplantısında, bankaların munzam karşılıkları için 2010’dan önceki gibi faiz ödenmesinin gündeme gelmesi bu anlamda önemli bir yaklaşım.
Buna karşın %10’a ulaşan politika faizinin ekonomik büyüme üzerinde etkileri hissedilecek ve %4’lük hedefin bu şartlarda yakalanması kolay olmayacak; büyüme yılsonunda %3’ün altında kalabilir. Ama büyümedeki yavaşlamanın sadece Türkiye’ye özgü olmadığını da belirtmek gerek. 2014’te gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasındaki büyüme farkı %3.3’e inecek ki bu 2001’den bugüne en düşük seviye. Türkiye’nin bu ortamda para politikasında tercihini enflasyon ve cari açık gibi iç ve dış dengesizliklerini azaltacak şekilde şekillendirme tercihi doğru. Faiz artışı ile enflasyon, makro ihtiyati düzenlemelerle de cari açık hedeflenen seviyelere çekilebilecek. Büyüme ile iç ve dış dengesizlikler arasındaki hassas dengeyi sağlamada bütçe politikası da 2014’te en az para politikası kadar önemli olacak. Zaten büyüme hızı azalmış olan ekonomiyi daha da sıkmayacak. Ama diğer taraftan Türkiye ekonomisinin en önemli güven unsurlarından biri olan disiplinli bütçe algısı (ve dolayısı ile yatırım yapılabilir seviyedeki rating notu) tehlikeye atılmamalı. 11 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş Mobil bankacılık uygulamamız olan MobilDeniz’in Amerika’nın en prestijli ödül platformlarından biri olan Stevie Awards tarafından düzenlenen The International Business Awards değerlendirmesinde “Hizmet ve Servisler” dalında Gümüş Madalya ödülüne layık görülmesi, Mobil Cüzdan uygulamamız fastPay’in İngiltere menşeili, oldukça prestijli bir ödül platformu olan Banking Technology Awards tarafından “En İyi Ödeme Sistemi” seçilmesi, bizi 2014 yılında dijital bankacılık alanında yapacağımız yatırımlar için daha da cesaretlendirdi.
“Önümüzdeki dönemde fastPay’e müşterilerimizin hayatlarını daha da kolaylaştırıcı özellikler ekleyeceğiz” Haber Revizy n : Denizbank’ın 2014 yılı planları nelerdir? Hakan ATEŞ: Sberbank’tan alacağımız destekle birlikte DenizBank olarak geçmiş yıllardaki hızlı büyümemizi önümüzdeki yıllarda da artırarak devam ettirmeyi planlıyoruz. 2014 yılında enerji, inşaat, altyapı, turizm, sağlık, belediyeler, spor kulüpleri ve eğitim başta olmak üzere pek çok sektörde yeni yatırım planlarımız mevcut. DenizBank’ın stratejik sektörlerdeki öncü banka yaklaşımı, Sberbank’tan aldığı desteğin de etkisiyle artarak devam edecek. KOBİ kredileri de önümüzdeki yıl, özellikle tüketici kredilerinin alınan regülasyon önlemleri ile yavaşladığı bir ortamda, DenizBank’ın odaklanacağı konulardan olacak. Kredilerdeki bu hızlı büyümenin fonlama ile desteklenmesi önem taşıyor. Zira sektörde 2008’de %80 olan kredi/mevduat oranı bugün %111’e çıkmış durumda. Yani mevduat fonlamasının önemi her geçen gün daha da artıyor. Biz DenizBank olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi kendi ayağımız üzerinde durup, temelde kendi mevduatımızla iş yapmaya devam edeceğiz. Bu amaca hizmet etmek için network ağımız büyümeye devam edecek. 2014’de 750 şubeye ulaşarak Türkiye’nin 81 ilinde temas ettiğimiz müşteri tabanını genişletmeyi planlıyoruz. Mevduat fonlamamızı supranational ve diğer toptan finansmanlarla destekleyeceğiz. 12 haberrevizyon.com Nisan 2014
MobilDeniz, bizim mobil dünyadaki bankacılık üssümüz. Yenilediğimiz müşteri deneyimi ile MobilDeniz’in kapsadığı alanı 2014’te daha da genişleteceğiz. MobilDeniz’in sadece bankamız müşterilerinin değil, herkesin finansal ihtiyaçları için başvurduğu bir platform olmasını hedefliyoruz. Dijital dünyamızdaki bir diğer uygulamamız olan fastPay, hem mevcut yetenekleri hem de gelecekteki potansiyelleri açısından oldukça inandığımız bir ürün. Önümüzdeki dönemde fastPay’e müşterilerimizin hayatlarını daha da kolaylaştırıcı özellikler ekleyeceğiz. fastPay ile müşterilerimizin cüzdanlarını evlerinde unutsalar bile kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak istiyoruz. 2013’teki teyit edilmiş başarılı adımlarımızı 2014 yılında da atmaya devam edeceğiz; DenizBank, Dijital Bankacılık konusunda yine en önde olmaya devam edecek. Amacımız DenizBank’ın teknoloji konforu Dijital Deniz dünyasını tüm müşterilerimiz için daha erişilebilir kılmak.
“Topluma olumlu yönde katkı sunmanın, finansal başarılarımız kadar önem taşıdığına inanıyoruz” Haber Revizy n : Denizbank olarak ne tür sosyal çalışmalar yapıyorsunuz? Sosyal sorumluluk projelerine destekleriniz nelerdir? Hakan ATEŞ: DenizBank olarak kurulduğumuz günden bu yana faaliyetlerimizin merkezine “insan” faktörünü yerleştiriyoruz. Bir yandan bankacılık alanında onlara en yeni ve kaliteli ürün ve hizmetleri sunarken, diğer yandan, ülkemizin sosyal ihtiyaç haritası doğrultusunda, yaşantılarına farklı alanlarda temas ediyoruz. Zira içinde faaliyet gösterdiğimiz topluma olumlu yönde katkı sunmanın, finansal başarılarımız kadar önem taşıdığına inanıyoruz. Sanat, toplumumuzun kalkınması ve gelişimi açısından taşıdığı önem dolayısıyla, sosyal sorumluluk gündemlerimizin başında geliyor. Bankamız, kuruluşundan bu yana “Sanata Evet” anlayışıyla pek çok ses getiren projeyi hayata geçiriyor. Daha kurulduğumuz ilk yılda Afife Jale Sahnesi’nin perdelerini açmasına destek verdik. Bünyemizde kurduğumuz DenizKültür aracılığıyla 2004’ten bu yana kültür hazinemize değerli eserler kazandırıyoruz. Sekiz yıldır İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın kurumsal sponsorluğunu sürdürüyoruz. Geçtiğimiz yaz Devlet Opera Balesi (DOB) işbirliğiyle dördüncüsünü düzenlediğimiz Uluslararası İstanbul Opera Festivali’ni ilk gününden bu yana destekliyoruz. Türkiye’nin ilk ve tek bale festivali olan Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nin sponsoruyuz.
Haber Revizy n : İş dünyasında birçok başarılı çalışmaya imzasını atan Hakan Ateş’in aile yaşantısı nasıldır? Hakan ATEŞ: Profesyonel yaşantımdaki başarımda ailemin katkısı çok büyük. Eşim bana her konuda en büyük desteği veriyor, bunun için kendisine müteşekkirim. Birlikte çocuklarımızın en iyi eğitimi almaları, her şeyden önce iyi birer vatandaş ve birey olmaları için çalışıyoruz. Zira Türkiye’nin müreffeh yarınlarının çocukların eğitimden geçtiğine inanıyoruz. Bankamız, gençlerimiz nezdinde spor bilincini yaygınlaştırmak ve ülkemizin spor ile, spor bilinci ile geleceğe taşınmasını sağlamak amacıyla bu alana da büyük önem atfediyor. Bu anlayışımızın bir uzantısı olarak, geçtiğimiz Ekim ayında, Avrupa’da voleybol alanında oynanan en prestijli turnuvaya 3 yıl süreyle ismimizi verdik ve bir Türk bankasının adını, Avrupa voleybolunun en saygın şampiyonasına taşıdık. Bununla beraber; Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Bursaspor olarak anılan 5 büyüklerimiz başta olmak üzere 15’e yakın spor kulübümüze destek veriyoruz. Bu yatırımlarımız vasıtasıyla, amatör spor takımlarının gelişimine ve dolayısıyla Türkiye’nin spordaki varlığını güçlendirmesine katkı sağlıyoruz. Kulüplerimize sağladığımız kredi miktarının toplamı Aralık 2013 itibarıyla 641 milyon TL. Türk Eğitim Derneği kurumsal sponsorluğumuz kapsamında toplam 100 öğrenciye tam zamanlı eğitim bursu sağlıyoruz. Bunun bir kısmını DenizBank Tarım Seferberliği kapsamında; köylerde yaşayan ve maddi imkânı olmayan çiftçi ailelerin başarılı çocuklarına sağladık ve sağlamaya devam ediyoruz. Gerek finansal alanda gerekse sosyal sorumluluk vizyonumuz paralelinde hayata geçirdiğimiz bu çalışmaların bizler için en anlamlı karşılığı, toplumumuzdan aldığımız olumlu geri bildirimler. Bu anlamda da başarılarımızın alanında saygın kuruluşlar tarafından takdir edilmesinin gururunu yaşıyoruz. 2013 yılı itibarıyla ulusal ve uluslararası arenada tam 17 ödüle layık görüldük. Bununla birlikte, iş dünyasının prestijli yayınlarından Capital dergisi tarafından sektörümüzün en beğenilen üç markasından biri olarak gösterildik. 17 yaşında genç bir Banka olarak böyle saygın platformlarda başarılarımızın tescillenmesi, daha iyilerini başarmak adına bizleri teşvik ediyor.
Diğer yandan yoğun iş temposunda aileme istediğim ölçüde zaman ayırmakta kimi zaman ne yazık ki zorlanıyorum. Oğlumla felsefe, tarih ve siyaset gibi konular üzerine sohbet etmek, kızımla ise dans etmek benim için büyük zevk. Her ne kadar tutkuyla bağlı olsam da iş yoğunluğundan, bankacılığın dinamiklerinden uzaklaşıp biraz daha kendime dönebilmek adına da aileme ayırdığım zaman çok kıymetli. En başta da belirttiğim gibi eşimin koşulsuz desteği sayesinde mümkün olduğunca iş hayatım ve aile yaşantım arasındaki dengeyi korumaya gayret gösteriyorum.
“İş hayatında iki temel faktörün varlığına inanıyorum; teknoloji ve insan” Haber Revizy n : Günümüz nesline, Hakan Ateş olmayı önerir misiniz? Birer Hakan Ateş olmaları için nasıl bir yol izlemelerini öğütlersiniz? Hakan ATEŞ: İş hayatında iki temel faktörün varlığına inanıyorum; teknoloji ve insan. Bu ikisinin doğru kombinasyonu sayesinde, insanlar ve kurumlar ötesinde ülkeler fark yaratabiliyor. Benim kariyerimi oluşturduğum dönemde teknoloji bu denli ilerlememişti. Ancak bugün gençlerimiz, cep telefonları aracılığıyla dünyanın en uzak coğrafyalarına anında bağlanabiliyor ve bilgiye anında erişebiliyorlar. Teknolojinin bu anlamda önümüze sunduğu fırsat eşitliği son derece kıymetli. Dolayısıyla gençlere bu bilgi denizini, bu olanakları doğru değerlendirip ileri doğru vizyoner bakmalarını; insan hayatına nasıl fayda sağlayabileceklerine, dünyayı nasıl değiştirebileceklerine ve en önemlisi, kendilerini nasıl daha mutlu hissedeceklerine odaklanmalarını öneririm. Bir diğer önemli nokta, arzu ettikleri alanda ilerlerken ortak akla, takım ruhuna önem vermeleri. Bugünün gençleri sadece kendi çevreleriyle değil hızla gelişen teknoloji sayesinde tüm dünyayla ortak akıl üretme ya da ortak akla katılma şansına sahipler. Bu şansı kendileri ve ülkemiz adına iyi değerlendireceklerini düşünüyorum. Bir diğer kritik nokta da çok yönlü olmaları. Kendimden örnek vermek gerekirse, çocukluğumdan bu yana kişiliğimin zenginleşmesinde önemli rolü olduğuna inandığım sanat ve spordan hiç kop mamaya gayret ettim. Bu da kişisel ve mesleki yaşantımda her zaman farklı bakış açıları ve vizyonları beraberinde getirdi. Bu sebeple gençlerimize iş yaşantılarını, kendilerini mutlu edeceğine inandıkları bir alanla desteklemelerini öneririm. 13 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Tüketici
Mesafeli Satışta Mesafeli Olalım / Let’s Be Distant to Distant Sale
MESAFELİ SATIŞTA MESAFELİ OLALIM Nihat ALTAY Tüketici Hak Arama Derneği Başkanı
LET’S BE DISTANT TO DISTANT SALE
Son zamanlarda mesafeli satışlar nedeniyle tüketici hak ihlallerinde büyük artışlar yaşanmaktadır.
Recently, great increasing in breach of consumer rights are experienced because ofdistant sales.A significant part of the complaints coming to the arbitration committees consist of the complaints arising from distant sales.
Hakem heyetlerine gelen şikâyetlerin önemli bir kısmı mesafeli satış kaynaklı şikâyetlerden oluşmaktadır. Tüketici internet, telefon ve diğer iletişim araçlarıyla aldığı ürünün sağlamlığını incelemeden, televizyon ve internette beğendiği ile aynı olduğunu görmeden ücret ödemesin. Tüketici aldığı ürünü, görmeden, incelemeden, bozuk veya sağlam olduğunu bilmeden ücret ödeyerek hataya düşüyor. Tüketiciye önerimiz kargo geldiğinde kutunun içini açarak ürünü mutlaka görüp, sağlamlığını test edip öyle ücret ödemeleri yönündedir. Eğer kargo çalışanı paketi açtırmamak için ısrar ederse ya ikna etme yoluna gidilmeli ya da ürün alınmamalıdır. Çünkü internette ve televizyonda gördüğünüz ürünle alakalı olmayan başka bir ürün veya beğendiğinizle kıyaslanamayacak kadar kalitesiz bir ürün karşınıza çıkabilir.
Let the consumer not pay any wage without examining the reliabilityof the productwhich he/she has bought through internet, telephone and other communication vehicles; and without seeing that it is identical with he/she had already liked on television and internet. The consumer makes mistake because he/she pays the wage of the product, whichhe/she buys, without seeing, examining and knowing whether it is out of order or in good condition.Our suggestion for the consumers them to pay the wage after opening the cargo-box, seeing the product and testing its condition when the cargo comes.In case of cargo employees insist on not to open the package, the consumer should eitherinduce them or not take delivery the product. Because another product which is not in relation with the product you had seen on internet and television or a product which is of poor quality as unable to be compared as with the one you had already liked may appear before you.
14 haberrevizyon.com Nisan 2014
“Kargo geldiğinde kutunun içini açıp ürünü mutlaka görün” Alacağınız ürün piyasa değerinin çok altında ise ürünün bozuk veya farklı bir ürün olma ihtimali çok yüksektir. Bu yüzden tüketicinin sipariş vermeden önce piyasa araştırması yapması daha mantıklı olacaktır. Ayrıca tüketici, firma hakkında da bir araştırma yaparak bilgi sahibi de olmalıdır. Mesafeli veya kapıdan satışta tüketici aldığı ürünü beğenmez ise, hiçbir gerekçe göstermeden ürünün eline geçtiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde cayma hakkı bulunmaktadır. Buna rağmen hiçbir zaman tavsiye etmediğimiz mesafeli satış yöntemine tüketicinin mesafeli ve dikkatli olmasını tavsiye ediyoruz.
In case of the price of the product which you are buying is too lower than the market value, the possibilityof the product is out of order or a different one is too high.For that reason, the fact that the customer carries out market research before placing the offer will be more rational. Furthermore, the consumer should also have more information about the company by carrying out an inquiry. In case of the consumer does not like the product whichhe/ she bought through distance sale or door step sale,he/she has the right of retracting without showing any reason within 7 days after the product was delivered.However, we recommend that the consumer should be distant to and careful against the distant sale method whichwe never recommend.
Ayda 25TL ile bir çocuğu okul öncesi eğitimine kavuşturun Erken çocukluk gelişimi kavramının “Çocuk hakları”nın gündemine her geçen gün daha fazla yerleştiğini görüyoruz. Çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminde anaokullarının işlevi yadsınamaz. Gelin, hiçbir çocuğumuzu açıkta bırakmadan, bütün çocuklarımıza “hayata eşit koşullarla başlama hakkı”nı tanıyalım. Daha yaşamlarının başında eksikli kalmasınlar. Onları anaokullarına kavuşturalım. Tıpkı kendi yakınlarımız gibi. Çocuklarımızdan bu “can suyu”nu esirgemeyelim. Ayda 25 TL/yılda 300 TL bir yoksul çocuğa bu konuda büyük destek olacak. Var olun!
UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi Kıvanç TATLITUĞ
Okul Öncesi Eğitiminin Güçlendirilmesi UNICEF’in Türkiye’deki önceliklerinden biri. “Çocuk başına aylık 25TL / yılda toplam 300TL” katkı ile 10 pilot ilin 3’er ilçesinde çocuklarımızı anaokullarına kavuşturuyoruz. Hedef binlerce çocuk.
Haber / News
Atatürk’ü Öldürmekle Görevlendirilen Casus / The Spy Assigned To Kill Ataturk
Mustafa Sagir olayı Cumhuriyetimizin kuruluş aşaması içinde ilginç bir olaydır. Türkiye’nin düşmanları böylesine bir ortam içinde,Atatürk’ü öldürmekle bu mücadeleye son verileceğine inandılar. Bu inancı gerçekleştirmek için de, o devrin James Bond’u Mustafa Sagir’i görevlendirdiler.
Mustafa Sagir Olayı is an interesting event within the establishment phase of our Republic. In such an environment, Turkey’s enemies believed that they will be able to terminate this struggle by killing Atatürk. In order to reach to this believe, they set on Mustafa Sagir who was James Bond of that period.
Can KAPYALI www.haberrevizyon.com NİSAN 2014
ATATÜRK’Ü ÖLDÜRMEKLE GÖREVLENDİRİLEN CASUS Saint-Benoît Fransız Lisesi 10’nuncu sınıfta okuduğum yıllar olmalı. Öğleden sonra okul çıkışı eve dönerken Karaköy’den Eminönü’ne yürür, Üsküdar vapuruna binerdik. Karaköy’den Eminönü’ne giderken doğal olarak Galata Köprüsü’nden geçilirdi. Köprü altında kitap sergileyen yerler vardı; önünde durur, kitaplara bakmadan edemezdik. Murat Sertoğlu’nun Güven Basım ve Yayınevi tarafından 1955’de yayınlanan “Mustafa Sagir” adlı ilginç kitabı,o günlerin bir anısı olarak halen elimdedir. Dediğim yıl 1966 olsa, 1955 basımlı kitap bizim için bir hayli eski sayılırdı. Çok ilgimi çekmişti. İstiklâl Savaşımızda görev alan babamdan da çok şey dinlemişimdir bu konuda. Mustafa Sagir olayı Prof. Esat Arslan, Feridun Kandemir, Yaşar Akyol, Sabiha Gökçen, 2009’da Derlem Yayınları’nca Sabahattin Özel imzasıyla okuyucuya sunulmuştur. 16 haberrevizyon.com Nisan 2014
THE SPY ASSIGNED TO KILL ATATURK It must be the years while I was on 10th class of Saint-Benoît Franch High School. While we were coming back home in the afternoon after going out of the school, we used to walk from Karaköy to Eminönü; and take Scutari boat.Naturally, Galata Bridge was being passed while we were going to Eminönü from Karaköy. There was places under the bridge exhibiting books; we used to stop in front of them, and can’t help but to look the books. The interesting book named “Mustafa Sagir” issued in 1955 by Murat Sertoğlu’s Güven Basım ve Yayınevi is still in my hand as a commemorate of those days. Even if the year I mentioned was 1966, the book with issue 1955 used to be ranked quite old for us. It had attracted my interest too much. I had listened too much things from also my father who had participated in our Independence War. Mustafa Sagir Olayı of Prof. Esat Arslan, Feridun Kandemir, Yaşar Akyol, Sabiha Gökçen had been presented for the readers under the signature of Sabahattin Özel by Derlem Yayınları, in 2009.
Mustafa Sagir olayı Cumhuriyetimizin kuruluş aşaması içinde ilginç bir olaydır.Tam bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini büyük fedakârlıklar, yokluklar, mahrumiyetler içinde yürüten Türk ulusunun bu mücadelesine akıl erdiremeyen,bu kutsal mücadelenin ardında yatan vatan bütünlüğü felsefesini idrak edemeyen bedbahtlar olmuştur. Önce sarayın emri ile verilen fetvalar, yer yer baş gösteren isyan hareketleri, ordumuzu daha doğmadan boğmaya kalkan girişimler büyük bir tehlikenin gelmekte olduğunu apaçık ortaya koymaktaydı. Ulusal davayı yetki ile ve büyük bir hassasiyetle ele alan Birinci Büyük Millet Meclisimiz her türlü vatan hainleri ile meşgul olmayı kendisine görev edinmişti. Türkiye’nin düşmanları böylesine bir ortam içinde,Atatürk’ü öldürmekle bu mücadeleye son verileceğine inandılar. Bu inancı gerçekleştirmek için de, o devrin James Bond’u Mustafa Sagir’i görevlendirdiler.
“Mustafa Sagir olayı Cumhuriyetimizin kuruluş aşaması içinde ilginç bir olaydır”
Mustafa Sagir Olayı is an interesting event within the establishment phase of our Republic. There have been miserable who cannot conceive to this struggle of Turkish Nation conducting the Full Independence and Freedom struggle in great self-devotions, poverties, deprivations; and who cannot comprehend the philosophy of motherland integrity which is lying at the background of this holy struggle. Fatwas given by the order of the Palace, the riots from place to place, attempts aiming to struggle our unborn army were presenting that a great danger is coming. Our First Grand National Assembly dealing with the national problem with power and a great precision had taken it as its duty to deal with all kind of traitors. In such an environment, Turkey’s enemies believed that they will be able to terminate this struggle by killing Atatürk. In order to reach to this believe, they set on Mustafa Sagir who was James Bond of that period.
“Mustafa Sagir Olayı is an interesting event within the establishment phase of our Republic” 17 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Haber / News
Dünya sinemasında birçok ülke, topraklarında yaşanmayan olayları hayal edip beyaz perdeye aktarırken, bizlerin yeterlilik duygusundan mı kaynaklanır bilinmez, sessiz kalmayı tercih ederiz. Örneğin İstiklâl Savaşı’mızın ilginç bir olayı dile getirilecek olsa, “Vatan, Millet, Sakarya” edebiyatı yapmakla eleştiriye hedef olunur. Mustafa Sagir olayını senaryo haline getirmemde bu duyguların da payı olduğunu itiraf etmeliyim. Senaryonun Kültür Bakanlığı tarafından da destek görmesi, sevindirici bir gelişim olmuştu. Senaryonun kısa öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim: Hindistan’da İngiliz Büyükelçiliği rezidansı. Büyükelçi camdan bahçede oynayan çocukları izlemektedir. İngiliz çocukların yanında siyah saçları ve yöresel giysileriyle Hintli olduğu anlaşılan bir çocuk vardır. Çocuğun kurnaz hareketleri, oyundaki üstünlüğü ve arkadaşlarıyla İngilizce konuşabilmesi Büyükelçinin dikkatini çeker. Büyükelçi, adı Mustafa Sagir olan bu çocuğun ailesiyle konuşarak İngiltere’de eğitim görmesini ister.
Atatürk’ü Öldürmekle Görevlendirilen Casus / The Spy Assigned To Kill Ataturk
We prefer to be in silent while a lot of countries are imagining the events that had not been experienced in their own country and transferring on the motion picture screen in the World Cinema, it is not known whether it is due to our competency feeling. For example, whenever an interesting event of our Independence War will be spoken out, we become the target of criticism of making Motherland, Nation, Sakarya” literature. I must admit that these feelings also have a share me to make Mustafa Sagir event a scenario. The fact that the scenario was supported by also Ministry of Culture had been a pleasing development. I wanted to share with you the short story of the scenario. In India, British Embassy residence. The ambassador is looking out of the window and watching the children playing in the garden. There is also a child who is understood, from his black hairs and traditional wearings, that he is Indian near the British children. Child’s shrewd movements, superiority in the play and being able to speak English with his friends attracts Ambassador’s attention.
18 haberrevizyon.com Nisan 2014
İngilizlerin o tarihlerde Ortadoğu için kullandıkları casuslar, genelde bu yöntemle yetiştirilmektedir. Aradan yıllar geçmiş, Mustafa Sagir ünlü bir ajan olarak verilen her görevi büyük bir başarıyla sonuçlandırmıştır. Özellikle de Afganistan’da yürüttüğü zorlu operasyon, ülkelerarası istihbarat çevresinde hayranlık yaratmış, “Üstün Kraliyet Madalyası”yla taltif edilerek “Sir” ünvanına lâyık görülmüştür. Türkiye, Müttefik Kuvvetlerin yoğun işgalini yaşamaktadır. Ankara’da ise Büyük Millet Meclisi’nin etkinliği giderek artmaktadır. Bu durum, İngilizleri yeni plânlar yapmaya zorlar. Mustafa Kemal’in engellenemeyen başarısı, yavaş yavaş dünyanın da ilgisini çekmeye başlamış, bazı devletler Milli Mücadele’ye yardım ellerini uzatmışlardır. Nitekim Fransa İşgal Kuvvetleri içinde yer aldığı halde, Fevkalâde Temsilcisi Franklin Bouillon’u Ankara’ya Mustafa Kemal’le görüşmeye yollamıştır. İngilizler çözümün Mustafa Kemal’in öldürülmesinde olduğuna karar verirler. Zira ancak O’nun yok edilmesiyle Anadolu harekâtına son verilmesi mümkün olacaktır.
The Ambassador speaks to the family of this child whose name is Mustafa Sagir; and asks that child to have education in England. The spys used by Britishs for Middle East on that dates were being trained with this way in general. Many many years past and Mustafa Sagir as a famous spy accomplished all of the duties assigned for him with a great success. In particular, difficult operation he conducted in Afghanistan created admiration in international intelligence environment; he had been awarded with Superior Royal Medal; and was deemed in worthy of title “Sir”. Turkey was living intensive occupation of Allied Forces. As for in Ankara, Turkish Grand National Assembly’s strength is rapidly growing. This situation forces Britishs to make new plans. Mustafa Kemal’s unpreventable success started to attract World’s attention step by step; and some of the states gave their helping hands to the National Struggle. In fact, France sent Franklin Bouillon who is France’s Extraordinary Delegate to Ankara in order him to speak to Mustafa Kemal, although France takes place in Occupation Forces.
Haber / News
Atatürk’ü Öldürmekle Görevlendirilen Casus / The Spy Assigned To Kill Ataturk
Bu işi yapacak tek kişi Mustafa Sagir’dir. Mustafa Sagir İstanbul’a özel bir savaş gemisiyle gönderilir. Burada kendisini Hint Hilâfet Komitesi Temsilcisi olarak tanıtacaktır. Hindistan’ın Ankara’da verilen mücadeleyi heyecanla izlediğini ve bu mücadeleye destek için para ve silâh yardımında bulunacağını yayar. Başlangıç olarak on milyon İngiliz altını teslim edilecektir. Albay Nelson derhal İstanbul’da Mustafa Sagir’le temas kurar. Mustafa Sagir’le Afganistan Emiri’nin katlini gerçekleştirmişlerdir. Mustafa Sagir bir yandan İşgal Kuvvetleri istihbarat Subayı Binbaşı Benet, öte yandan Albay Nelson sayesinde İstanbul’daki çevresini genişletmeyi başarır. Öyle ki Ankara ile temasta olan gizli servis MM Grubu elemanlarından Rıza Bey ve Nihal Hanım’la tanışır. Onlar sayesinde Ankara’ya geçme imkânı doğmuştur. Mustafa Kemal’e adım adım yaklaştığı bir gerçektir. Esasen bir piyano sanatçısı olan Nihal, kadın ruhunun da duygusallığı içinde ülkesine yardım için çırpınan bu Hintli Müslümana yakınlık duyar. Nihal’in Pera Palas’ta verdiği konser bu yakınlığı pekiştirir. Nihal’in çevresiyle ve vatan için çalışan gençlerin desteğiyle İstanbul’da Hint Hilâfet Komitesi’nin bir şubesi kurulur. Nihal, Mustafa Sagir’in Milli Mücadele’ye olan katkısına hayrandır.
“Sofya seyahati Türkiye’ye karşı oynanan oyunların ortaya çıkması yanında, bir cinayetler zincirine dönüşecektir”
20 haberrevizyon.com Nisan 2014
Britishs solution decided that the solution is to kill Mustafa Kemal. Because, terminating of Anatolia movement will be possible upon the fact that Mustafa Kemal is killed only. The sole person to do this is Mustafa Sagir. Mustafa Sagir is sent to Istanbul with a special war ship. Here, he will introduce himself as Representative of Indian Caliphate Committee. He spreads that India emotionally follows the struggle in Ankara and will provide financial help and arms aid. Preliminarily, Ten Millions of British Golden will be supplied. Colonel Nelson immediately contacts to Mustafa Sagir in Istanbul. They had killed Afghanistan Emir together with Mustafa Sagir. Mustafa Sagir achieves to expand his environment in Istanbul thanks to, in one hand, Occupation Forces Intelligence Officer Major Benet, and on the other hand, Colonel Nelson So that, he meets to Rıza Bey and Nihal Hanım who are members of MM Group which is a secret service in contact to Ankara. Thanks to them he could pass to Ankara. It was a real that he was approaching to Mustafa Kemal, step-by-step. In fact, Nihal, who is a piano artist, feels sympathy, in her sensuality of woman sprit, for this Indian Muslim who is in struggle of helping her country. The concert by Nihal in Pera Palas reinforces this sympathy. A branch of Indian Caliphate Committee is established in Istanbul thanks to the Nihal’s environment and support of youths who work for motherland. Nihal is fan of the contribution of Mustafa Sagir to the National Struggle.
“This Sofia travel will be transformed into a murders chain as well as the plays played against Turkey come in sight”
Öyle ki Ankara’ya Sofya yoluyla gönderilmek istenen Mustafa Sagir’in yanında olma isteğine, arkadaşları karşı koyamaz. Ne var ki trende beklenmeyen bir yolcu vardır: Albay Nelson. Albay Nelson Nihal’in kendisini tanıma kuşkusuyla Mustafa Sagir’den onu öldürmesini ister. Sofya seyahati Türkiye’ye karşı oynanan oyunların ortaya çıkması yanında, bir cinayetler zincirine dönüşecektir. Mustafa Sagir İstanbul’a dönmek zorunda kalır.
So that, her friends cannot resist to her desire of being together with Mustafa Sagir who will be sent to Ankara via Sofia. However, there is an unexpected passenger in the train: Colonel Nelson. Colonel Nelson, who is in doubt of Nihal knows him, wants Mustafa Sagir to kill her. This Sofia travel will be transformed into a murders chain as well as the plays played against Turkey come in sight. Mustafa Sagir had to come back to Istanbul.
İstanbul’dakiler Mustafa Sagir’in Ankara’ya geçmesi için daha yoğun bir çaba içine girerler. “Bahri Cedid” vapurunun kaptanıyla konuşulur. Bu arada Mustafa Sagir İngilizlerle buluşmuş ve kendilerine Ankara’dan düzenli raporlar yollayacağını bildirmiştir. Arap harfleriyle yazılan mektupların eczalı bir suya batırılmasıyla altından İngilizce raporlar çıkacaktır. Bu yöntem Türkler tarafından bilinmediğinden, haberleşmenin güvenliği kesindir.
Those in Istanbul start a more intense effort for the fact that Mustafa Sagir passes to Ankara. Captain of “Bahri Cedid” boat is spoken to. By the way, Mustafa Sagir had met with Britishs; and declared that he will send regular reports to them from Ankara. Upon the letters written in Arabic letters are sinked into a medicated water, the reports in English will arise from the background. The security of the communication is exact because of this method was not known by Turks. Mustafa Sagir check into Hurriyet Hotel in Ankara. He immediately starts to contacts. He has private conversations to Yunus Nadi Bey. Those what he told give happiness for listeners. He achieved to win hearts of the people who struggle in poverty by putting their lives at stake. He sends, regularly, his this achieve to Britishs in Istanbul through his letters with chemicals.
Mustafa Sagir Ankara’da Hürriyet Oteli’ne yerleşmiştir. Hemen temaslara başlar. Yunus Nadi Bey’le özel konuşmaları olur. Anlattıkları dinleyenlere mutluluk vermektedir. Yokluk içinde canlarını ortaya koyarak mücadele veren insanların kalplerini kazanmayı başarmıştır. Bu başarısını eczalı mektuplarıyla İstanbul’daki İngilizlere düzenli bir şekilde yollar. Ankara’ya gelişinin dördüncü günü Dahiliye Bakanı Adnan Bey tarafından otelden alınmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına çıkarılmıştır. Paşa’ya aynı coşkuyla Hint Hilâfet Komitesi’nin yardımlarından söz eder. Başlangıç olarak on milyon İngiliz altını verilecektir. Ancak ne var ki, o güne dek bu bağış vaadleri karşısında heyecana boğulan insanların çoşkusu Paşa’da yoktur. Paşa’nın donukluğu Mustafa Sagir’i ürpertir. Konuşma sona ermiştir. İçerdekiler odayı terk ederken kapıdan çıkmakta olan Dahiliye Vekili Adnan Bey’i Mustafa Kemal yanına çağırarak, “ Bu adam casus !” der.
On the fourth day of his coming to Ankara, he was taken from the hotel by Internal Affairs Minister Adnan Bey; and brought to Mustafa Kemal Pasha. He, in the same great enthusiasm, mentions to Pasha about the aids of Indian Caliphate Committee. As preliminarily, Ten Millions of British Goldens will be supplied. However, there was not any enthusiasm at Pasha although a lot of people had got excited against the promissory aids up to date. Pasha’s inanimation chills Mustafa Sagir. Conversation has ended. While those inside are leaving the room, Mustafa Kemal calls Internal Affairs Minister Adnan Bey neat him and says: “This man is spy!”
“Mustafa Sagir İstiklâl Mahkemesi’nin ölüme mahkûm ettiği ilk ve son yabancı adam olarak tarihe geçecektir”
Mustafa Sagir will pass into history as the first and the last foreign man who was sentenced to death by the Independence Court. 21 Nisan 2014 haberrevizyon.tv
Haber / News
Atatürk’ü Öldürmekle Görevlendirilen Casus / The Spy Assigned To Kill Ataturk
Ulu önderin bu teşhisinden sonra ünlü casusun Ankara’daki günleri kararmaya başlar. Önce bu durumdan sıkılır. Daha sonra sıkıntısı kuşkuya dönüşür ve giderek korku içine düşer. Bir an önce bu girdaptan kurtulmalı, her şeyi yüzüstü bırakıp İstanbul’a dönmelidir. Ancak defalarca istediği randevu kendisine bir türlü verilmez. Randevunun verildiği gün ise bir kâbustur. Adliye Vekili Adnan Bey’in odasına alındığı an, korktuğunun başına geleceğini anlamıştır. Odaya hiç beklemediği iki kişi alınır. Bunlardan biri Rıza Bey, diğeri ise Nihal Hanım’dır. Nihal Hanım’ın ölmediğini, hayatta olduğunu görünce, bir şeyler söylemeye çalışır. Ancak hemen ardından İstanbul’a yolladığı eczalı mektupların deşifre edilmiş haliyle önüne konması, artık her şeyin bittiğini ortaya koymaktadır. İdam sehpası Ankara’da Karaoğlan Meydanı’na kurulmuştur. Mustafa Sagir İstiklâl Mahkemesi’nin ölüme mahkûm ettiği ilk ve son yabancı adam olarak tarihe geçecektir.
22 haberrevizyon.com Nisan 2014
After this finding of the Great Leader, the days of the famous spy in Ankara starts darker. First, he gets bored from this situation. Later, his boring transforms into suspicion and he falls into fear day by day. He must immediately be rid of this swirl; and turn back to Istanbul by leave everything unfinished. But, he could not have the appointment although he demanded a lot of times. As for the day is a nightmare on which the appointment had been given. He has understood that he will experience what he fears while he is entering into Minister of Justice Adnan Bey’s room. Two people who were not expected by him are taken into the room. One of them is Rıza Bey and the other one is Nihal Hanım. He tries to say something when he saw that Nihal Hanım was not dead and in life. However, immediately after the fact that the chemical letters he sent to Istanbul are put before him as their deciphered situation exhibits that everything ended. The gallows was installed on Karaoğlan Square in Ankara. Mustafa Sagir will pass into history as the first and the last foreign man who was sentenced to death by the Independence Court.
1 YIL 17 ÖDÜL Bankacılık hizmetlerimiz, mobil uygulamalarımız ve insan kaynakları yönetimimizle ulusal ve uluslararası seçkin kuruluşlar tarafından tam 17 ödüle layık görüldük.
Bu gururu bize yaşatan herkese teşekkürlerimizle... Banking Technology Awards 2013 - fastPay - Yılın En İyi Ödeme Sistemi Financial World Innovation Awards 2013 - Twitter’dan Kredi - Müşteri Deneyiminde Mükemmellik The Banker - Sosyal Medya Kullanımında İnovasyon - Twitter'dan Kredi, Şubeniz Facebook’ta The Banker - Bireysel Bankacılık - Yılın Teknoloji Projesi - Şubeniz Facebook’ta, Cepte Vade, Twitter’dan Kredi The Banker - Mobil Bankacılıkta İnovasyon - fastPay - Turuncu 24 Stevie Awards - Mobil Deniz - Gümüş Madalya Global Financial Market Review - En İyi Bireysel Bankacılık Ödülü Capital - En Beğenilen İlk Üç Bankadan Biri MasterCard Worldwide - İşletme Kart - Türkiye’nin En İyi Ticari Kart Programı Amerikan Eğitim ve Geliştirme Derneği (ASTD) - Deniz Akademi - The Best Brandon Hall Mükemmellik Ödülleri - En İyi Eğitim Takımı - Gümüş Madalya Brandon Hall Mükemmellik Ödülleri - En İyi Liderlik Gelişim Programı - Bronz Madalya Brandon Hall Mükemmellik Ödülleri - En Başarılı Eğitim Sonuçları - Bronz Madalya Brandwatch - En Güçlü 9. Sosyal Marka ICMI - Yılın En Yenilikçi Müşteri Hizmetleri Center Week Awards - Dünya Çapında Mükemmeliyetçi En İyi İş Kültürü QM Awards - Turizm Sektörüne En Fazla Destek Veren Banka
DenizBank bir Sberbank Grubu kuruluşudur.
Tarih
Osmanlıların Menşei Konusunda Düşünceler
Cahit ÜLKÜ haber@haberrevizyon.com
Osmanlıların Kayı Boyu’ndan gelip gelmedikleri tarihçiler arasında tartışılmaktadır. Örneğin Mustafa Akdağ, “Osmanlıların reisi olabilecekleri ‘Kayı’ Aşireti’nin veya diğer bir aşiretin varlığı tamamen hayal ürünüdür,” derken, Sencer Divitçioğlu da benzer söylemle “Kayı Boyu, on beşinci yüzyıl uydurmasıdır,” demektedir. Ama bu iki tarihçi de çıkarımlarını belgeleyememekte ya da ayrıntılarıyla açıklayamamaktadır. Uzunçarşılı ve Fuad Köprülü Osmanlıların Kayı Boyu’ndan geldiklerini kabul ederler ama Köprülü’ye göre kuruluş bilmecesinin açıklanmasında bunun 24 haberrevizyon.com Nisan 2014
hiçbir önemi yoktur. Çünkü o, olaya benden farklı pencereden bakıyor, Anadolu halkının önemli bölümünün Kayı Boyu’na mensup olduğunu bilmesine karşın değerlendirmelerinde bu önemli gerçeği göz ardı ediyordu. Kayı Boyu mensubu olmak o denli önemlidir ki, o boyun başındaki bey, elimizdeki bilgilere göre Anadolu’da yaşayan insanların belki de yarsına hükmediyor demekti. Gibbons ise, “Osman’ın ecdadını tahmin edemiyoruz. Herhâlde çok muhtemeldir ki bunlar içinde meşhur kimse yoktu. Belki de Amerikalıların dediği gibi o, ‘kendini yetiştirmiş adam’ (a self
made man) idi,” demektedir. Gibbons’a göre “meşhur kimse” olmak, sanırım yazılı metinlerde adı sıkça geçmekle olanaklıydı. Oysa hem o döneme ilişkin yazılı metinler yok denecek denli azdır ve hem de Osman Bey ile babasının yaşadığı dönemlerde bu beyliğin bulunduğu bölge her türlü kargaşadan uzak ve olaysız bölge idi. Tarihçilerin başlangıçta Osmanlı hanedanından bahsetmemelerinin nedeni, bölgelerinin bu dingin karakteridir. Yani bu durumu, Osmanlıların başlangıçta güçsüz ve önemsiz olduklarına yormak son derecede hatalıdır.
OSMANLILARIN MENŞEİ KONUSUNDA DÜŞÜNCELER Osmanlıların Kayı Boyu’na mensup oluşlarını bir tür masal olarak görenlerin ortak dayanakları özetle şudur: Bu iddia on beşinci yüzyılda, II. Murad zamanında ortaya atılmıştır. O dönemde Osmanlılar Avrupa’da art arda yenilgiye uğradıklarından hanedanın itibarı sarsılmıştı. Hem bu sarsılan itibarı onarmak, hem de diğer Anadolu Beyleri’ne karşı üstünlük elde etmek için böyle bir masal uyduruldu ve II. Murad döneminde bastırılan paralara “Kayı” damgası yerleştirildi. Bu tür savlar mesnetsizdir. Çünkü daha Orhan Bey zamanında kestirilen ilk Osmanlı akçesinde “Kayı” damgasının bulunduğunu, İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın öğrencilerinden ve önde gelen nümismatlarımızdan Fahriye Arık tarafından tespit edilmiştir.
Anadolu halkının hafızası, kimlerin hangi boydan geldiklerini bilebilecek kadar tazeydi.
Tek başına bu kanıt dahi yeterli olsa da basit bir mantık yürütmesiyle Kayı Boyu mensupluğuna “uydurma” diyenlerin tezini çürütebiliriz. Bu iddianın yoğun biçimde gündeme geldiği tarihlerde, Anadolu halkının hafızası, kimlerin hangi boydan geldiklerini bilebilecek kadar tazeydi. Özellikle Anadolu’da yoğun olarak bulunan Kayı Boyu’na mensup kimseler, eğer Osmanlıların Kayı Boyu’ndan geldikleri iddiası uydurma olsaydı, bu söylentilerin kocaman yalan olduğunu uluorta söyleyeceklerdi. Osmanlılar tarafından asılsız aidiyet iddialarında bulunulması hâlinde bu ailenin halk nazarında düşebilecekleri durumu kolaylıkla hayal edebiliriz. Kuşkusuz gurularıyla ünlü Osmanlılar, halkın gözünde düzmece şecereler uyduran yalancılar durumuna düşmek istemezlerdi. Kayı Boyu’ndan gelindiğine ilişkin yaygın iddiaların II. Murad dönemine denk gelmesi ise, sultanların içine sığınacağı süslü kaftana gereksinim duymalarından değil, bize intikal eden ilk yazılı tarih metinlerinin o yıllarda kaleme alınmaya başlanmasındandır. Kaldı ki Osmanlılar tarihlerinin her evresinde ait oldukları boyla değil, hep yaptıklarıyla övünmüşlerdir. Hem kendisini “Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi” olarak gören ve tırnak artıklarını tütsüleyerek Sürre Alayı ile Kâbe’ye gönderip Peygamberin mezarına gömdüren sultanlar için Kayı Boyu’nun ne önemi olabilirdi ki?
25 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Tarih
Osmanlıların Meşei Konusunda Düşünceler
Osmanlı şeceresine ilişkin tarihçilerin öngörülerine kısaca bakmak yararlı olacaktır. Bu konuda belgelerle yeterince desteklenmemiş en ilginç söylenti, on ikinci yüzyılda Konya’ya göç eden Comenni ailesine mensup Bizanslı prensin orada Müslümanlığı kabul ettikten sonra Selçuklu sultanının kızıyla evlenmesi ve bu evlilikten doğan çocuğun Ertuğrul Bey’in büyük dedesi olduğu yolundaki rivayettir. Ayrıca, Osman’ın ilk adı “Otto” olan bir Ermeni olduğunu öne sürenler de vardır ve onlara göre imparatorluğa “Ottoman” adının verilmesi bundandır. Gibbons’a göre ilk Osmanlılar sıradan çobanlardı, İslamiyet’i kabul edip Hıristiyan Rumlarla yeni ırk yaratma sürecine girmeselerdi, kaybolup gideceklerdi. Wittek’e göre onlar Kayı Boyu’ndan gelmeyip Gazi Teşkilatı’na mensup kimselerdi. Âşıkpaşazade ve Neşri gibi klâsik tarihçiler, onların Kayı Boyu’ndan geldiklerini belirttikten sonra, Ertuğrul Bey’in babası Süleymanşah aracılığı ile Osmanlıların soylarını Nuh Peygamber’e dek vardırırlar ve Osmanoğulları’na ışıltılı bir özgeçmiş yaratırlar. Onların eserlerini referans alan hayli yerli ve yabancı tarihçi de aynı görüşü benimser. 26 haberrevizyon.com Nisan 2014
Mustafa Akdağ’a göre Osmanlıların Kayı Boyu’ndan gelmiş olmaları her ne kadar uydurma ise de onların öteden beri Selçuklu aristokrasisine mensup oldukları kesindir. Ona göre Osman ve babası Ertuğrul, bütün idare ve siyaset usullerine vakıf birer Selçuklu devlet adamlarıydılar. Aldo Gallotta, “Kayıların Anadolu’daki ilk Türk nüfusun yerleşip yayılmasında büyük rol oynadığı göz önüne alınırsa, Osman’ın soyunun Kayılardan gelme olasılığı kabul edilebilir,” demektedir. Enveri’ye göre Ertuğrul Gazi’nin büyük babasının babası ve Kayı Boyu’ndan gelen Çalış Han, Selçuk oğlu Süleymanşah’ın kızıyla evlidir. Bu nokta üzerinde özellikle durmak isterim. Çünkü pek çok tarihçiye göre, Osmanlı’yı Selçuklu hanedanına bağlamak amacıyla Süleymanşah’ın Osman Bey’in dedesi olduğu masalı uydurulmuştur. Bu, gerçekten masal mıdır? Dede Süleymanşah’ın Habur nehrini geçerken atından düşüp ölmesi öyküsüyle Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve hükümdarı Süleymanşah’ın ölüm öyküsü birebir örtüşmektedir. Hatta bazı rivayetlere göre gömüldükleri yer de aynıdır. Bu nedenle hayli tarihçi, farklı
gibi gösterilen bu iki kişinin aslında aynı kimseler olduklarını söyler. Çalış Han ile ilgili rivayet pek çok eski kaynakta geçmektedir. Eğer bu evlilik gerçek ise, Osmanlı soyunun Süleymanşah’a bağlanması doğrudur, çünkü bu kişi Osman Bey’in anne tarafından birkaç kuşak öteden dedesidir. Eldeki bilgilere dayanarak bu rivayetin kesin olduğunu ileri sürmek elbette olanaksızdır; ne var ki durup dururken bazı şecereler uydurulması da akıl kurcalayıcıdır. Bu rivayetin bazı başka rivayetleri doğruladığına bakarak doğru olabileceğini dikkatlerden uzak tutmamalıyız. Zaten tarih araştırmalarında bir metot da farklı rivayetlerin birbirlerini doğrulayıp doğrulamadığına bakarak hüküm vermektir. Bu metoda göre birbirlerini doğrulayan rivayetlerde, söylemlerde önemli gerçeklik payı olabilir. Ben de elimizdeki bilgilere dayanarak, bu bilgiler kesin kanıt niteliğinde olmasalar da, Osman Bey’in birkaç kuşak uzaktan dedesinin Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Süleymanşah olabileceğini düşünüyorum.
Timur, Yıldırım Bayezid’i tehdit ve aşağılama amacıyla gönderdiği mektupta, onun gemici Türkmen neslinden geldiği keyfiyetinin kendisince malum olduğunu, bütün Mısır, Suriye ve Anadolu halkının bunu bildiğini ifade eder. Bunlar oldukça kesin ifadelerdir ve Timur’un mektubu arşivlerimizde durmaktadır. Ayrıca Timur’un yaşam öyküsünü yazan Şerafeddin Yezdî’ye göre de Osmanlıların Türkmen denizcinin soyundan geldiği kesindir. Bizanslı tarihçi Chalcocondilas, Osman’ın 1298’de donanması ile Mora, Eğriboz ve Doğu Yunanistan’ı tehdit eden Ertuğrul’un oğlu ve 1310’daki Rodos seferinin kahramanı olarak göstermişse de bu savın kesin kanıtları yoktur. Ne var ki İsmail Hakkı Danişmend de, “Ertuğrul Bey bazı ecnebi kaynaklarda, özellikle Rodos kayıtlarında deniz akınları yapmış Türk korsanı şeklinde gösterilir ve oğlu Osman’ın da kendisi gibi denizci olduğundan söz edilir,” demektedir. Hatta bu tarihçimiz ünlü kronolojisinde, Osman Bey’in 1310 yılında Batı Kaynaklarına dayanarak Rodos Seferi’ne çıktığını kaydeder.
“Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi”
Bu bilgiler, Timur’un Yıldırım Bayezid’e “Kayıkçı ahfadı” demesi ile birleştirilince, insan bir an duraksıyor. Üstelik Osmanlı Padişahlarının denizden korkmaları anımsanınca, “Acaba onlar, geçmişte atalarının yaşadıkları kötü bir anıyı belleklerinde mi tutuyorlardı?” diye düşünmek zorunlu oluyor. Bütün bu söylentileri değerlendirirken, Kayı Boyu’ndan gelme Hüsameddin Çoban’ın filo komutanı olduğunu ve daha önce sunduğum bir şecereye göre Ertuğrul Bey’in dördüncü kuşaktan dedesinin adının “Kayık Alp” olduğunu da anımsamalıyız. Bu bilgileri verdikten sonra kesin kararı sizlere bırakıyorum. Ayrıca bu bilgilere bakarak ne denli karanlık dehlizlerde dolaştığımız da sanırım anlaşılmış oluyor.
Gariptir ki burada yürüttüğüm basit mantık, diğer tarihçilerce yürütülmemiştir. 1673-1723 yılları arasında yaşayan, bir ara Osmanlı Devleti’nin hizmetinde bulunmuş olan Dimitri Kantemir’in yazdığına göre, onun yaşadığı yıllarda Osmanlılar ile Kırım hanlarının aynı kökenden geldiklerine ilişkin iddialar vardı. Osmanlı tahtına geçebilecek kimsenin kalmaması durumunda tahtın Kırım Hanı’na ait olacağı yönündeki bazı bilgilerle bu bilgi bağdaştırıldığında, söz konusu iddiada doğruluk payının olabileceği düşünülemez mi? Kaldı ki Hazar Devleti’nin dağılmasından sonra bir kısım Hazarların Kırım’ın sahil kesimlerinde devlet kurdukları ve on beşinci yüzyılda bu bölgeye “Hazaria” adı verildiği bilinmektedir. Bu bilgilerle, Hazar İmparatorluğu’nun sınırları içinde çok miktarda Kayıların yaşamış olduğu gerçeği birleştirilince, ortaya farklı bir resim çıkmaktadır. Bir de Osmanlıların denizci kavim olduklarına ilişkin yoğun iddialar vardır. Kantemir, Ertuğrul Bey’in babası olan Süleymanşah’ın, Hazar Denizi kıyılarında oturan bir Türkmen kabilesinin reisi olduğunu söyler. Hemen anımsatalım ki, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu olan Süleymanşah da yaşamının bir dönemini Hazar kıyılarında geçirmişti.
“Acaba onlar, geçmişte atalarının yaşadıkları kötü bir anıyı belleklerinde mi tutuyorlardı?” 27 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Finans
Yalancı Dolma
YALANCI DOLMA Yüksel GÜLEÇ Bir mart sabahı geç kalma telaşı içinde Taksim metrosunun basamaklarından hızla tırmandım. O sabah meslek ve meslektaşlarım için önemli gündü.
Çocuklar gibi şendik.Anıtın önünde beraber resim çektiriyorduk. Bu neşeli hava bizim hakkımızdı, bizim günümüzdü o gün. Biraz sonra emniyet güçleri arkadaşlarımızdaki düdüklerin toplanmasını istedi. Bir şey demedik, haklı olabilirlerdi, bu kadar okumuş, eğitimli adamlar ellerinde düdük olacak iş mi bu? Olmaz. Kaldırdık. Sonra sıra elimizdeki küçük pankartlara geldi. Onları kaldırmamız istendi. Neden?
“Dünya Muhasebeciler Günü”. O sabah bizim günümüzdü. Taşıdığımız angaryaları, çektiğimiz sıkıntıları, isteklerimizi anlatabilmek istiyorduk. En azından bunları birileri ile paylaşmaktı arzumuz. O gün bizim günümüzdü. Taksim anıtının önünde bulutlu serin havadan mı yoksa sıkıntılı geçen günlerden mi bilinmez, bir avuç insandık. Elimizde dertlerimizi anlatan pankartlar, bazılarımızda düdükler vardı. Tünele doğru yürürdük her sene. Meslek odası yöneticilerimizle beraber toplanma saatini bekledik.
Bazılarının üzerlerinde “yolsuzlukların ilacı denetimden geçer” sloganı yüzünden. Biz kötü bir şey mi söylüyorduk? Siyaset mi yapıyordu?. Hayır. Bu söylemin sebebi ülkemizde son üç yıldır esen 6102 sayılı Ticaret Kanununun
etkisi idi. Bu kanun bizlere bağımsız denetçi olma yetkisi vermişti. Ancak bu hak bazı kişilere farklı kıstaslar dikkate alınarak uygulanıyor, bu yetkileri tüm meslektaşlar kolaylıkla alamıyorlar. Kanunda bazı maddelerin yürürlüğü denetçi sayısının azlığından dolayı (ben böyle düşünmeyi tercih ettim) geciktiriliyordu. Biz bu ve benzeri konulara dikkat çekmek istiyorduk. Biz mesleğimizde adalet istiyorduk, eşitlik istiyorduk, angarya istemiyorduk. O anda aklıma Oktay Rifat’ ın yemek sofrasında Yahya Kemal’ in aruz vezni ile yazılan şiirine karşı okuduğu “Yalancı Dolma” adlı şiir geldi;
“Şu zeytin yağlı dolma Yemek değil rezalet Rezalet rezalet. HÜRRİYET MÜSAVAT ADALET” Oktay RIFAT Sonrasında Emniyet güçleri bir kez daha emir verdi. Basın bildirisinden sonra yürüyüş yok dağılacaktık hem de sessizce dağılacaktık. Oda başkanının konuşması sırasında bile siren sesleri ile taciz sürdü. Bu sırada Oktay Rifat’ ın şiirine ilave olarak, şair Metin Eloğlu’nun “Çilingir Sofrası”isimli şiirini hatırladım;
28 haberrevizyon.com Nisan 2014
“Bu zıkkımın yanında Arnavut ciğeri ister, bir. Çiroz salatası ister, iki. Cacık ister, üç. Adalet, müsavat, hürriyet demeye Sadece yürek ister.” Metin ELOĞLU O gün bizim günümüzdü, Taksim meydanında bulunan bir avuç meslektaşımız yüreklerinden tüm Türkiye’ deki meslektaşları için adalet istedi, eşitlik istedi. Yarı kamu görevlisi olan meslektaşlarımız, yine kamu için çalışan memurlar tarafından haksız yere tacize uğradılar. Unutulmamalıdır ki günümüzde meslektaşlarımız devlet sektöründe hizmet veren bir çok memurun görevini üstlenmiştir. Devlete ve maliye teşkilatına,kendi elemanlarından bile daha fazla gelirin toplanmasına katkıda bulunmaktadırlar. Lütfen bu emeğe saygısızlık etmeyin. Keşke devletten bir kaç yetkili yanımızda olsa idi. Keşke Maliye Bakanı bizimle beraber Taksim Anıtına çelenk koysaydı. Meslektaşlarımızın sıcaklığını ve içtenliğini görürdü mutlaka. Yukarıda bahsettiğim devlete katkı sağlayan sistemlerden bir tanesi İstanbul’
da yaşayan ve çalışan meslektaşların yaşamına girdi. 24 Şubat 2014 tarihinden itibaren Türkiye’ de bazı sicil memurluklarında uygulanan “Mersis” sistemine İstanbul’da dahil oldu. Artık şirket kuruluşları, İstanbul’ a nakil ve şube açılışlarında bu sistemin kullanılması zorunlu hale getirildi. Eskiden yazılan sözleşmeler doğrudan notere götürülerek tasdik edilirdi. Şimdi ise önce “Mersis” sistemine giriyorsunuz, sistemin size verdiği referans ile notere gidilip, noterin sistemden gördüğünü yazdırıp onaylatıyorsunuz. Sonrasında ticaret sicil işlemlerinin hepsi aynı şekilde yürüyor. Ne fark etti peki. Sistem üzerinden kurulmuş şirketlere daha hızlı ulaşım, bir takım bilgilerin çok hızlı güncellenmesi ve mevcut veri tabanlarının daha sağlıklı olması sağlanacak. Bu veri tabanlarının kayıt memurluğunu kim yapıyor? Muhasebeci, mali müşavirler. Aslında alt yapısı
çok önceden hazırlanmış sistemin işlem akışında neyi kolaylaştırdığı muamma. Aylardır kolaylık, modernleşme diye meslektaşlara anlatılırken sisteme kayıt ve sonrasındaki adımlamaların aynı olması ilginç. Hatta bazı durumlarda sistemden kayıt yapmak işi zorlaştırıyor. Ayrıca sisteme girdiğimiz ve onayladığımız sözleşmelerin neden tekrar notere gönderilmesi gerekiyor. Zaten ticaret sicile otomatik aktarılan sözleşmelerde ortağın ıslak imzasını görmek istiyorsanız e-imzayı kullanmayı mecbur tutun ya da evraka ilave ortaklardan imza beyannamesi isteyin. Bu konu incelendiğinde daha da kolay yollar bulunacaktır eminim. Bürokrasinin bir canavara dönüşmesi veya dönüşmemesi biz insanların elinde, bazı sistemleri kurarken buna dikkat edelim.
29 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Bakış
Vatana İhanetin Nedeni Olmaz, Er Ya Da Geç Bedeli Olur..!
VATANA İHANETİN NEDENİ OLMAZ, ER YA DA GEÇ BEDELİ OLUR..!
Prof. Dr. Vecdet ÖZ Türkiye’de gündem paralel yapılanma, yolsuzluk olayları ve seçim kavgalarına kilitlenmiş ve millet cambazı seyrederken ülkenin en önemli sorunu olan PKK terör örgütü gündem dışı kalmış olmanın ve aldığı siyasi tavizlerin rahatlığı içinde azimle yoluna devam etmektedir. Terörist başı sözde ağır sağlık sorunları nedeniyle serbest bırakılma hazırlıklarını sürdürürken, terör örgütü arkasına AB, ABD ve İsrail’i; yanına ise AKP, Barzani ve Esat karşıtlarını alarak Türkiye’yi bölme ve Büyük Kürdistan’ı kurma yolunda aleni, hızlı ve emin adımlarla ilerlemektedir. Aleni diyorum çünkü görünen odur ki PKK ve BDP arasındaki takiye dönemi de sona ermiştir. Son bir yıldır örgüt artık amacını, yaptığını, yapacağını gizleme gereği bile duymamakta ve niyetini örtülü ifade etmemektedir. Artık insan hakları, kimlik, kendini ifade etme, eşit vatandaşlık ve geri kalmışlık gibi bahaneler de uydurmamaktadır. Açık talepleri ise; Kürtlerin kendi kendini yönetmesi ( özerklik, eyalet ve/ veya nihayetinde tam bağımsızlık), ana dilde eğitim, kendi güvenlik güçleri ile öz savunma, başta bebeklerin ve ellibin kişinin katili Öcalan ile tüm teröristlere af, TSK’nın bölgeden çekilmesi, karakolların kaldırılması, koruculuğa son verilmesi ve bunları sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasıdır; hem de hemen ve hiç gecikmeden. AKP bu saydığım tavizlerin tamamını vermişken, Türk milleti halen ne olduğundan ve ne gibi pazarlıklar yapıldığından habersiz uyutulmaya devam edilmektedir. 30 haberrevizyon.com Nisan 2014
BDP’nin bir beyanına göre genel seçim öncesi verilen sözlerin tamamı yerine gelecekmiş; eğer sonuç alınamazsa yakıp-yıkacaklar ve eskisinden beter edeceklermiş. Terör cephesi bir taraftan tehditler savururken diğer taraftan aldığı tavizlerle emin adımlarla alt yapı çalışmasını sürdürmekte; - Güvenlik güçleri teşkil edilmekte, - Yol kontrolleri yapılmakta, - Askeri karakol inşaatlarına izin verilmemekte ve gerekirse basılmakta, - Kurdukları askeri silahlı birimlerde törenler bile yapılmakta, - Yerel yönetim birimleri teşkil edilmekte, - Yerel mahkemeler kurulmakta, - Uluslararası ilişkiler geliştirilmekte, - Barzani ile ve Suriyeli muhalif ile anlaşmalar bile yapılmaktadır. Tüm bunlar olup biterken ve ülke bölünmenin eşiğine gelmişken sorumluluk makamını işgal eden hükümet ise; - Ülke insanını dini inancına ve etnik kökenine göre ayrıştırmayı sürdürmekte, - Kardeşi kardeşe karşı kışkırtmakta, - Kendinden olmayan vatandaşını düşmanı gibi görüp biber gazı sıktırmakta, karşı çıkanı dövdürmekte, ısrar edeni tutuklatıp hapse attırmaktadır. - Haram helal ver Allah’ım, bizim çocuk yer Allah’ım anlayışı içinde haramileşip yetim hakkı yemekte, - Türk topraklarında Türk Bayrakları indirilirken ve Suriye’nin Kuzeyinde aleni yeni bir Kürt yönetimi ilan edilirken bu büyük tehlikeye ise sessiz kalmaktadır. Hükümet bunları yaparken muhalefet partileri ise;
- İktidarın kuyruğuna takılıp ona laf yetiştirmeye çalışıp, büyük tehlikeyi görmezden gelmek için laf kalabalığı yapmakta, - Bir taraftan yeni Anayasa çalışmalarına katılmakta, - Anayasanın parça parça pazarlık konusu yapılmasına göz yummakta, - Bölünmeye giden olayları gündeme taşımak yerine sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı ve milli onurunun yara aldığı tarihi bir süreçten geçmektedir. Ancak bu ülke üzerinde kirli hayalleri olanlar şunu asla unutmasınlar; Türk Milletinin sesi henüz kulaklarınıza gelmiyorsa sakın olanlara sessiz kalındığını düşünmeyin.! Bu millet şahsına yapılan kötülüğü belki affeder ancak ülkesine yapılan kötülüğü asla affetmez. Öyle şanlı bir geçmişi vardır ki tarihe gömsen sığmaz, Alt etmeye yedi düvelin gelse yetmez, Bu vatan asla bölünmez.
R. Aytekin TÜRKER’den
Gazeteci / Yazar Merdan YANARDAĞ Röportajı
Röportaj
Gazeteci / Yazar Merdan Yanardağ
Ergenekon Davası’ndan tahliye olan gazeteci / yazar Merdan YANARDAĞ, AKP - Cemaat ilişkisi, Türkiye üzerinde uygulanmaya çalışılan oyunlar, gündem olayları ve tutuklanması ile ilgili Haber Revizy n Dergisi İmtiyaz Sahibi R. Aytekin TÜRKER’e önemli açıklamalarda bulundu.
“Ergenekon, AKP – CEMAAT iktidarının cumhuriyeti tasfiye etmek ve yerine ılımlı İslam cumhuriyeti oluşturmak için kullandığı bir enstrüman, bir araçtı” R. Aytekin TÜRKER: Ergenekon Davası kapsamında 14 Eylül 2013’te tutuklandınız. Nelerle suçlandığınızı Haber Revizyon ile paylaşır mısınız? Merdan YANARDAĞ: Haber Revizyon dergisi okuyucuları için özetle belirtmek isterim. Ergenekon davası herhangi bir adli soruşturma değil, herhangi bir hukuk davası da değil. Orada hukukta, yasalarda, kurallarda geçerli değildi. Ergenekon, AKP – CEMAAT koalisyonunun Cumhuriyeti tasfiye etmek ve yerine ılımlı İslam Cumhuriyeti oluşturmak için kullandığı bir enstrüman, bir araçtı.
cezası veremezdi. Ortada bir suç yoktu çünkü. İleri sürdükleri suçlamalar tamamen sahte delillere, kimliği kuşkulu gizli tanıklara dayalıydı. Bu gizli tanıkların tamamına yakını kriminal tiplerdi, yani isimleri yüz kızartıcı suçlara karışmış kişilerdi. İki kişiyi örnek vereceğim: Biri eski jandarma istihbarat elemanı olduğu iddia edilen ama sivil bir kişi, küçük çocuklara tecavüz etmekten dolayı hakkında defalarca soruşturma açılmış mahkumiyet kararları verilmiş, gizli tanıklığı sırasında Bursa’da 14 yaşında bir çocuğa tecavüz etmekten tutuklanan ve hakkında 23 yıl hapis cezası verilen bir tipti. Yani çocuğa karşı suç işleyen, tecavüz suçuyla yargılanan kişilerdi.
Dolayısıyla bunun önüne engel oluşturabileceği aydınlara, akademisyenlere, askerlere yönelik yapılan ve toplumun bütününe gözdağı vermek için bir operasyon yaptılar. Dolayısıyla ortadaki suçlamalar komik suçlamalardı, eğer benim hakkımdaki savcının düzenlediği iddianameye savunma yaparken kalkıp mahkemede, bütün bunları kabul ediyorum, bu savcı haklı ve ileri sürdüğü her şeyi yaptım demiş olsaydım bile değil mahkeme bir ilkokul disiplin kurulu dahi bana kınama
Danıştay cinayeti davasındaki Osman Yıldırım kendi kız kardeşini fuhuşa zorlamaktan dolayı hakkında sabıkası olan, ablasını öldürmüş, 14 yaşındaki yeğenini fuhuşa zorlamaktan dolayı hakkında mahkumiyet kararı verilmiş kirli bir tipti. Bu kişiler haklarında verilen cezadan kurtulmak ve serbest kalmak için gizli tanık olmayı kabul ettiler, çünkü bu kadar hastalıklı olmayan kişilerin bu davada gizli tanık olmayı kabul edeceklerini zannetmiyorum.
34 haberrevizyon.com Nisan 2014
İfadeleri düpedüz yalandı ve bunların hepsi çürütüldü zaten. Mahkemelere sunulan bir takım dijital veriler vardı ve bunların tümünün tartışmasız bir biçimde sahte olduğu ortaya çıktı.
içtiği için üniversitenin otobüs durağında bir çocuk bıçaklanarak öldürüldü. Malatya İnönü Üniversitesi, Fatih Hilmioğlu rektörlüğünden önce böyle bir kabus ortamına sahipti.
Dolayısıyla ortada Ergenekon, Balyoz ve diğer bağlı davalarda elle tutulur ciddiye alınabilecek, üzerinde düşünülebilecek hiçbir suçlama yoktur. Tümü sahte kanıtlara ve gizli tanıkların yalan ifadelerine dayalıdır.
Fatih Hilmioğlu burayı çağdaş bir üniversiteye dönüştürdü. Uluslararası çağdaş, bilimsel, hakemli dergilerde Türkiye’den en çok akademik makaleler yayımlatan bir üniversite haline getirdi. Yanlış hatırlamıyorsam Boğaziçi ve ODTÜ’den sonra üçüncü sıradaydı.
Bu davalara inandırıcılık kazandırmak için dahil ettikleri birtakım isimlerin ise iddia edilen suçlarla ilgisi bile yoktu. Örneğin Susurluk davasında adı geçen Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi isimler ise bu davalarda işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle yargılanmadılar. Çünkü Ergenekon ve Susurluk davalarının birleştirilmesi talebini mahkeme reddetti. Onlarda kamuoyunun tırnak içinde belirtiyorum “suçluluğu konusunda kuşkusunun bulunmadığı” bazı isimlerde bu davaya inandırıcılık kazandırmak için dahil edildi. Ortada bana yönelik de elle tutulur, ciddiye alınabilecek hiçbir suçlama yoktu. Ama benim üzerimden muhalif medyaya ve Türkiye’deki sol çevrelere gözdağı vermek istediler, bir ayar vermeye çalıştılar. Hedeflerden sadece biri bendim, başkaları da vardı. Mesela Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu. Fatih Hilmioğlu’nun bu davaya dahil edilmesinin sebebi neydi? Çünkü orası Fatih Hilmioğlu rektör olmadan önce Hizbullah merkeziydi, medrese gibiydi; oruç tutmayan çocuklara, ramazanda kantinde sigara içen ya da çay içen öğrencilere satırlarla saldırılan bir yerdi ve nitekim oruç tutmayıp sigara
Bir taşra üniversitesini uluslararası standartlara ulaştırmak kolay değildir. Hilmioğlu’nun suçu orayı modern bir Cumhuriyet Üniversitesi haline getirmek ve medrese olmaktan çıkartmaktı. Bunun intikamı alındı. Askerler ise orada kalan son Kemalist subaylardı. Türkiye’de, Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük Ortadoğu projesi kapsamında, diğer ülkelere model olabilecek ılımlı İslam rejimi kurmak amacıyla AKP tasarlanmış ve iktidara taşınmış bir partidir. Bu parti de kendi önünde engel olabileceğini düşündüğü aydınlara, politikacılara, subaylara karşı cemaatle birlikte ortaklaşa bir operasyon geliştirdi. Bu tamamen bir tertipti hiçbir gerçek temeli yoktu ve çöktüler. Şimdi biz niye dışarıdayız? Benim 10,5 yıl hapis cezam var? Bırakmak zorunda kaldılar!
Dolayısıyla bu dava siyasi bir davaydı, biz haklıydık doğru bir yerde durmaya devam ettik tutuklanmadan önceki söylediğimiz şeylerle bugün söylediğimiz şeyler hayat tarafından doğrulandı.
35 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
Gazeteci / Yazar Merdan Yanardağ
R. Aytekin TÜRKER: Gülen Cemaati hakkında yazılarınız sizce tutuklanmanızda etkili olmuş olabilir mi? Merdan YANARDAĞ: Kesinlikle oldu. Sadece yazılar yazmadım Türkiye’nin en çok izlenen televizyon programları yaptım hem görsel hem yazılı basında yer alan bir gazeteciyim. Türkiye’de görsel medyaya geçen ilk gazetecilerden biriyim. Yazılı medyaya döndüm, sonra tekrar görsel medyada yer aldım. Kuruluşuna katıldığım 4 TV kanalı var ve halen şuan yayınlarına devam ediyorlar.4 günlük gazete kurdum. Dolayısıyla her iki alanda da oldum. Hem gazetelerde hem de televizyonda cemaate karşı etkili bir muhalefet sürdürdüm. Bugün paralel devlet denilen yapılanmayı ortaya çıkaran Türkiye’deki isimlerden biriyim. 2006 yılında Kanaltürk kanalında yapmış olduğum program Türkiye’nin en çok izlenen programıydı, bir programa 165 bin SMS geldi. Bu Türkiye’de rekordur, hala kırılamadı, popstar yarışmaları, yeteneksizsiniz gibi yarışmalara Türkiye’nin televizyonculuk tarihinde gelen telefon, SMS’lerin en yüksek rakamı 35 bin’dir. Bu 165 bin rakamı bu açıdan çok önemli. O televizyon programından sonra ben hem programın bant çözümlerinden hem de konuya
ilişkin analizlerimden, araştırmalarımdan oluşan bir kitap yayınladım, bu kitap 200 bin’in üzerinde sattı, korsanları basıldı, 26 baskı yaptı onun ardından cemaat benim hakkımda kampanya yürüttü. Hem PKK’lı olduğumu iddia ettiler hem aşırı solcu olduğumu söylediler hem de aşırı ulusalcı, Ergenekoncu olduğumu söylediler. Bütün bunlar bir arada olamaz zaten ama bana karşı bir linç kampanyası yürüttükleri açıktı, suçüstü yakalandılar herkesin yaptığı gibi. Emniyetteki, yargıdaki hatta çok üzerinde durulmayan ordudaki örgütlenmesini ortaya çıkardım. Bir gazeteci olarak bu onları temelden sarstı ve benim Ergenekon davasına dahil edilebilmem için hakkımda karalama kampanyası yürüttüler, sahte deliller üretmeye çalıştılar. Donanma Komutanlığında bulunan 5 numaralı harddisk diye bilinen dijital verinin sahte olduğu en sonunda TÜBİTAK’ın bilirkişi heyeti tarafından da kabul edildi. Daha önce böyle bir rapor vermemek için oradaki bir takım cemaatçi unsurlar direndiler. Dünyada ki bütün genel kabul gören akademik kurumlardan ve Türkiye’deki üniversitelerden alınan bütün raporlar zaten sahte olduğunu ortaya koymuştu en sonunda TÜBİTAK’ta sahtedir dedi ve ortada bir şey kalmadı zaten iddia edebilecekleri.
“Hem PKK’lı olduğumu iddia ettiler hem aşırı solcu olduğumu söylediler hem de aşırı ulusalcı, Ergenekoncu olduğumu söylediler” R. Aytekin TÜRKER: Başbakan’ın belirttiği gibi paralel bir oluşum sizce var mı? Zamanında birlikte hareket ettiği kişilerle böyle bir oluşum için izin verilmesi / göz yumulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Merdan YANARDAĞ: Ortadaki durum şu; Haber Revizyon okurları için söyleyelim bir daha, ortada paralel bir devlet, yeni bir devlet olduğu açık ama bu AKP hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan’dan bağımsız değil. Cemaatle birlikte kurdular ve cemaatin denetiminde gelişti, bu suçları 11 yıldır birlikte işlediler. Yani bizi yargılayanlar, bizi yargılarken suç işlediler, korkuları bu. Birlikte ürettiler bu sahte kanıtları. Bilirkişi heyeti teknik incelemede ilgili CD ya 36 haberrevizyon.com Nisan 2014
da harddiskin sahte olduğunu saptıyor! Peki, kim hazırladı? Kendiliğinden hazırlanmış olabilir mi? Şaka değil, siz burada donanma komutanlarını, generalleri, orgeneralleri tutukluyorsunuz. Bu adamlar emirlerinde İstanbul Birinci Orduda 125 bin kişilik ordu bulunurken, tugaylar, birlikler, atış kapasitesi yüksek profesyonel ordu kuvvetleri, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri varken, bu kuvvetler emirlerindeyken darbe yapmamışlar da ya ayrıldıklarında ya da tatilde oldukları sırada mı darbe yapmışlar?
Olabilir mi böyle bir şey? Ortada bir çete var, bu davaları açarken suç işlediler ve bu çok ağır bir mahkumiyettir. Çünkü İnsanların özgürlüklerini, hürriyetlerini tehdit ettiler. Hürriyet’i tehdit etmek en ağır suçlardan birisidir, ağır cezalı suçtur. Bunun bedelini ödeyecekler bundan kaçış yok. Ben şöyle düşünmüyorum, uzlaşacağız elbette biz köylü intikamcısı değiliz, biz kin gütmüyoruz, biz intikamcı değiliz. İntikam almayacağız filan demeye de gerek yok ama hesap soracağız, bu hesap sorulmadan bu toplum arınamaz. İstikrarın oluşması, toplumsal barışın sağlanması, bu toplumun arınarak temizlenmesi mümkün değil. Ne cemaat ne de AKP hükümeti burada temizdir, bu suçu birlikte işlediler. Birbirleri hakkındaki söyledikleri her şey doğrudur, suç ortaklarıdır çünkü. Her türlü ortaklık bozulabilir ama suç ortaklığı bozulmaz. Birlikte bir suç işlediyseniz onu bozmanız mümkün değildir.
“Türkiye’de Cumhuriyet düşmanı olan ve şeriat talep edenlerin toplumdaki oranı %8 ile %12 arasında” Nedeni şu eline geçirdiği iktidarı, topluma kendi dar ideolojik programını dayatmak için bir araç olarak kullanmak istiyor. AKP dar, siyasal İslamcı militan bir grubun siyasal partisi haline dönüştü, kaynağı buydu. Türkiye’de Cumhuriyet düşmanı olan ve şeriat talep edenlerin toplumdaki oranı %8 ile %12 arasında, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan aslında onları temsil etmektedir. Merkez sağ geçmişte yolsuzluk batağına saplanıp çöktüğü için, Cumhuriyetçi olan merkez sağ seçmeninin oylarını hileyle, yalan söyleyerek gasp etti.
R. Aytekin TÜRKER: Gezi parkı olaylarını ve sonrasında yaşananları Berkin Elvan’ın cenazesinden sonra yaşanan olaylara kadar geçen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Olaylarda hayatını kaybedenler için başbakan sizce neden başsağlığı dilemedi? Merdan YANARDAĞ: Tayyip Erdoğan bu ülkeyi bölüyor. Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başbakanı olamadı, AKP Türkiye’nin hükümeti olamadı. Sadece kendilerine oy verenlerin hükümeti olmaya çalıştılar, o da yetmedi. AKP dar bir kliğin partisi haline geldi Toplumu bölen, dışlayan, kendisine verilmeyen oyları milli iradeden saymayan, sadece kendisine oy verenleri anlayan, toplumun diğer kısmını ötekileştiren bir siyaset üslubuna sahip.
Şöyle bir durum var ortada Türkiye sermayesinin yani İstanbul burjuvasının kendi cumhuriyetine ihanet ettiğini düşünüyorum. AKP’ye kendi işlerini gördürüp sonrada başlarından def edebileceklerini düşündüler ama öyle olmadı, yapıştı kaldı. Burada Türkiye’nin büyük firmaları, büyük sermayeleri var. Örneğin Doğuş Grubu ihanet etti, NTV kapısında Gezi Parkı olayları sırasında insanların toplanmasının sebebi budur. İhaneti gördü insanlar. Buna benzer İstanbul burjuvası dediğimiz İstanbul sermayesi… Çünkü onlar Cumhuriyetin ürünüdür, kendi modern, aydınlanmacı ve laik Cumhuriyetlerine ihanet ettiler. Demirören grubunun ihtiyacı mı var? 70 yaşındaki adamı arıyor Başbakan Erdoğan, Demirören ağlamış telefonda! Peki sormak gerekiyor senin ne işin var Başbakanla! Montaj diyorlar. Ben televizyon teknolojilerini bilirim montaj olup olmadığını anlamak için 15 dakika yetiyor. Koyarsınız bilgisayara ses stres düzeyine bakarsınız senkron tutmaz, montaj filan yok ortada çok açık. Milliyet’teki haberler üzerine açmış telefonu hakaret etmiş, kaldıramamış ağlamış. Senin ne ihtiyacın var Recep Tayyip Erdoğan’a? Böyle kirli bir iş birliğini sürdürmenin ne anlamı var? 37 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
Gazeteci / Yazar Merdan Yanardağ R. Aytekin TÜRKER: Başbakan’ın medyaya müdahalesi ve sosyal medya üzerindeki sert çıkışlarını, yapmış olduğu mitingde “Twitter’ın Kökünü Kazıyacağız” dedikten birkaç saat sonra twitter’a erişimin engellenmesini ve ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in farklı DNS numaralı üzerinden twit göndermesi hakkındaki yorumunuz nedir? Cumhurbaşkanı Gül ve Melih Gökçek yapmış oldukları bu hareketle başbakan ile aynı görüşte olmadıklarını mı belli ettiler?
Bu hükümetle akçalı ilişkilere girmişsin ve senin var olmanı, firmalarının, hayat tarzının varlığını sağlayan cumhuriyetin yıkılmasına küçük çıkarların için göz yumuyorsun. Gezi eylemleri bu toplumun Cumhuriyete ve değerlerine, Türkiye’de ki aydınlanmaya, laik seküler değerlere, yaşam tarzına sahip çıkmak için tarihin tanık olduğu en büyük isyandır. Başka bir örneği yoktur. Biber gazına, copa, tazyikli ve asitli suya karşı iki ay sürmez bir isyan. Bunun dünyada da örneği yok. Gazi mahallesindeki gecekondu bölgesinden gelen genç, kız, çocuk, erkekle Nişantaşı’ndan gelen genç kız, erkek, çocuk barikatta birlikte polise karşı, AKP’ye karşı direndiler.
Merdan YANARDAĞ: O DNS numaralarını da değiştirecekler. Onu da kullanamayacak insanlar, giderek sıkıyorlar. Bu bir panik halidir. Aynı görüşte olmadıkları anlamına gelmiyor. Abdullah Gül yumuşak gücü oynuyor bu fırsattan kendine bir kapı açılır ve tek başına Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine gelebilir ya da ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilebilir diye yapılan küçük hesaplar bunlar. Siyasal hedefler ve çizgiler konusunda aralarında hiçbir fark yok. Eğer öyle olsa Cumhurbaşkanı kendisine giden yasaları imzalamazdı, direnirdi, veto eder ve gönderirdi. Abdullah Gül’ün Tweet atması etik, bende atıyorum mesaj. Ortada bir problem yok, eğer karşıysan çıkar ilan edersin, önüne gelen yasayı veto edersin onaylamazsın, ikinci kez de gelirse Anayasa Mahkemesine iptali için dava açarsın.
Bugün bu bantların ortaya çıkması, AKP iktidarının çözülmesi ve çöküşün eşiğine gelmesinin sebebi gezi direnişidir. Dolayısıyla Berkin’e ve ailesine başsağlığı dilemeyi bırakın bir kenara, mitinglerde Berkin’in annesini yuhalattı. Vicdansızlık var ortada. İntikamcı, şeriatçılara özgü, siyasal İslamcılara özgü bir hoyratlık, bir dışlayıcılık büyük bir vicdansızlık var. Neymiş misket atmış mezarına. Çok dramatik bir olay. Vurulduğu zaman cebinden çıkan misketleri annesi, çocuğu öteki dünyada oynasın diye sembolik olarak mezarına atıyor, o misketleri mermi anlıyor. Çünkü anladığı tek şey şiddet. Hepimiz misket oynadık çocukluğumuzda. Bizi aptal yerine koymaya çalışıp zekamızla alay etmeye çalışıyorlar ama bu yalnızca onların zeka düzeyini gösterir bizim değil. Bu basit bir numara. Recep Tayyip Erdoğan’ı bu kurtaramayacak, bu bir panik. Twitter’i yasaklayarak ya da basına sansür uygulayarak iktidarda kalamazsın. Medya üzerindeki baskı da tam dramatik bir durum. Türkiye Abdulhamit’ten beri böyle bir sansür görmedi. Başbakanın yalanlamasını okumaktan insanlar asıl haberi okuyamadı. Neydi o Bilal’le telefon konuşması? Bir yalanlama var ama insanlar neyi yalanladığını bilmiyor, merkez medyada bunu göremediler. Mecliste Muhalefet partilerinin grup konuşmaları bantlar dinletileceği zaman yarıda kesildi.17 Aralıktan beri hatta gezi olaylarından beri yaşanılan süreç bu. 38 haberrevizyon.com Nisan 2014
“AKP iktidarının çözülmesi ve çöküşün eşiğine gelmesinin sebebi gezi direnişidir” R. Aytekin TÜRKER: 17 Aralık’ta yaşananlar sizce neydi?
Ticaret Kanununa göre böyle. Evinizde nasıl bulunur?
Merdan YANARDAĞ: Gezi olaylarından, Haziran direnişinden beri Türkiye’de bir gerçeklik yaşanıyor. Basına çok ağar bir sansür var ve Türk medyası, ana akım medya bu sansüre boyun eğdi. Türk basın tarihi açısından bu bir utanç dönemidir, bugün medya ve medya patronları için kara bir dönemdir. Medyada patronluk yapan veya medya grubu olan hiç kimse bir sonraki dönemde olamayacaklar, onların dönemi bitti.
Halkbank’ın Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar çıkıyor. Bunun kaynağını söylemek zorunda değil mi? İmam Hatip parası dediler, hangi İmam Hatip’in parası? Bunu koyacaklar ortaya, bu yolsuzlukları koyacaklar.
Onlardan çok ağır bir şekilde hesap soracağız hep birlikte toplum olarak, gazeteciler olarak. Önüne gelen haberi okuyamadı insanlar. Çünkü söz gelimi Başbakan Erdoğan’ın tapelerini veremediler. Haber dünyanın her yerinde haberdir. “Oğluna diyorsan paraları dağıt, oğlu da inşallah halledeceğiz babacığım” diyorsa, bu dünyanın her yerinde çok büyük bir haberdir. Richard Nixon, Amerika’nın en güçlü başkanlarından biriydi, sadece rakip partinin genel merkez telefonlarını dinlettiği ortaya çıkınca ağlayarak istifa etti. Bu haberi yapan iki gazeteci Pulitzer Ödülünü aldılar ve dünyanın en tanınmış gazetecisidir o iki muhabir. Hala önemli gazetecik okullarında önemli haber olarak anlatılır. Yeni tapelerin gelip gelmemesi önemli değil tapeler geldi zaten, bir suç olarak ortada. Herhangi bir dönem yaşamıyoruz, bu kadar keskin bir dönemdeyiz. İnsanlar, sen 30 milyon Euro parayı akşama kadar evinde dağıtmışsın, bu paranın kaynağı nedir diye soracaklar? Recep Tayyip Erdoğan’ın servetinin kaynağını soracaklar. Ücretli çalışmış biridir İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan itibaren, bir şirketi vardı onu sattı paralar bankalara yatırıldı, bu servetin hesabını verecekler. Siz 5 bin lirayı aşan parayı elden ödeme yapamıyorsunuz, bankadan göndermek zorundasınız,
Bu 4 bakanla ilgili yolsuzluklar… Örneğin Bilal Erdoğan’ın başkan, kızı Sümeyye’nin yönetim kurulunda, aile bireylerinin yönetim kurulunda görev aldığı vakfın servetindeki yükselişi ve verilen bağışlarla ihaleler arasındaki ilişkiyi, senkronu biz açık gördük, bunu hesabını verecekler.17 Aralık şöyle bir şeydi; Türkiye’de kontrol dışına çıkan AKP hükümetinden, Amerika Birleşik Devletleri tüm desteğini kesti. AKP’nin tek desteği gördüğüm kadarıyla Abdullah Öcalan ve şu anda AKP’ye oy veren ve dini söylemle, İslam’la ve Allah’la aldatılan insanlar, başka hiçbir şey yok. Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye’nin arası kötü değil, AKP hükümetinin arası kötü. Fethullah Gülen ise Türkiye’deki operasyonlar için Amerika Birleşik Devletleri elindeki bir araç, kullandığı bir enstrüman. Fethullah Gülen, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail ne derse onu yapar, karşı çıkamaz. Gülen cemaati tamamen CIA’nın kontrolünde üçüncü sınıf bir örgütlenmeden ibarettir hatta beşinci sınıf. Ortadoğu’da Amerikan Dış İşleri Bakanlığı ve CIA, böyle örgütleri zaman zaman kullanır. Bir dönem Hamas’ı, Müslüman Kardeşler’i, Taliban’ı kullandığı gibi Fethullah Gülen ve cemaati de ılımlı İslam projesini hayata geçirmek için, Orta Asya ve diğer Türki Cumhuriyetlere girebilmek için okullarını araç olarak kullandığı bir yapılanmadır, başka bir şey değil.
“Türk medyası, ana akım medya bu sansüre boyun eğdi. Türk basın tarihi açısından bir utanç dönemidir” 39 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
Gazeteci / Yazar Merdan Yanardağ Muhafazakar demokrat olduklarını, laiklikle sorunlarının olmadığını, Cumhuriyetle kavgalarının olmadığını söylediler ve insanların bir kısmını Allah’la ve Kitapla aldatarak iktidarı ele geçirdiler ama sonra gerçek yüzleri, maskeleri ortaya çıktı. Bunu biz yaptık. O yüzden bizi tutuklamak istediler, o yüzden bizi susturmak istedirler. Türkiye’de ki aydınların bir kısmı ve bir takım çevreler şeriat tehlikesi mi var? Siyasal İslamcı filan değil bunlar, sadece muhafazakar filan dediler. Hayır, öyle olmadığı görüldü. Şu anda her dört okuldan biri İmam Hatip, diğer okullar da imam hatipleştirildi. Hiç kimse dinini AKP’den öğrenmek durumunda değil bu ülkede. Bu ülke AKP’den önce dinsiz filan değildi.
R. Aytekin TÜRKER: Birçok hükümet görmüş usta bir gazeteci olarak Türkiye’nin şu anda ki durumunu ve geleceğini yorumlar mısınız? Merdan YANARDAĞ: Yok o kadar yaşlı değilim(gülüyor). Evet, birçok hükümet gördüm, 70’li yıllardan beri siyasal mücadelenin içindeyim, gazetecilik çok politik bir meslektir ve ben çağdaş insanın siyasal bir insan olduğunu düşünüyorum. Hani Platon’un ünlü bir lafı vardır, “eğer siz siyasetle ilgilenmiyorsanız, aptallar ve cahiller tarafından yönetilmeye mahkumsunuz demektir”der, insan siyasal bir varlıktır. Entelektüel hayatım, gazetecilik hayatım boyunca gördüğüm en kötü, en başarısız hükümettir AKP, çok özel koşullarda iktidara gelmiş bir partidir. Ortadoğu’da ılımlı bir İslam modeli yaratmak, Türkiye’de Cumhuriyet’in tasfiyesi ve bir ılımlı İslam rejimi yaratmak için iktidara taşınmış ve cemaat tarafından desteklenen, aslında cemaatle koalisyon halinde iktidara gelen bir güçtür. Bugünkü bakanlar kurulunun profiline baktığımız zaman Cumhuriyet tarihi boyunca en geri insanların bakanlık yaptığı hükümet olduğunu söyleyebilirim. Çok iddialı gelebilir bu söylediklerim ama gerçekten böyledir. En beceriksiz Maliye Bakanları, en beceriksiz Enerji Bakanları vardır ki enerjiden anlamazlar, bu hükümetin Türkiye’yi yönettiği hangi alana bakarsanız bakın. Bu hükümet Türkiye’nin 100 yıllık modernleşme ve aydınlanma tarihinden bir intikam operasyonudur. Türkiye gericiliğinin son isyanıdır bu. Hatta1908 Tanzimat’tan itibaren başlayan Türkiye’nin modernleşmesine ve aydınlanmasına karşı gelişen gerici direnişin bir ürünüdür, karşı devrim operasyonudur. Türkiye’nin önünde iki yol var; ya biz içine kapanık, Ortadoğu’da kıytırık bir hurma Cumhuriyeti olacağız ya da modern, aydınlanmacı ve bu ülkeyi geleceğe taşıyacak bir Cumhuriyet olacağız. Türkiye bu kavşaktadır, mücadele bu mücadeledir. 31 Mart ayaklanması nasıl ki 1908 Hürriyet devriminin kazanımlarını ortadan kaldırmaya kalktı, nasıl ki Derviş Vahdetin’in o gerici yönetimine karşı Türkiye’nin bütün ilerici, aydınlanmacı ve devrimci güçleri direndiyse, mücadele ettiyse, nasıl ki Kubilay’ın başını kestilerse, nasıl ki Şeyh Sait isyanları yaşandıysa, AKP – Cemaat iktidarı da son gerici isyandır. 40 haberrevizyon.com Nisan 2014
Bu, bu topluma hakarettir. Bu ülkede kapatılan tek bir camii yoktur. En fazla camii yıkan ve kapatan Tayyip Erdoğan’ın takip ettiği Menderes’dir. İmar sebebi ile bazı tarihi camileri bile yıkmıştır. Bana kalırsa, gecekondu tipli gibi, bu dine ve bu dinin estetiğine uymayan camilerin yıkılıp yerine yenilerinin yapılması lazım çünkü Sultanahmet gibi, Süleymaniye gibi, Selimiye gibi mimarlık şaheseri camiler yapmış bir topluma bu camiler yakışmıyor. Bu bir mimari tartışmadır tabiî ki gerçek şu ki bu ülkede Cumhuriyet rejimi tek bir cami kapatmadı. Ama bu yalanı söylemeye devam ediyorlar. Kuran’ın yasaklandığını iddia ettiler, haşa peygamber gökyüzünden inse Kuran’ı yasaklayamaz. Bu ülkede kimse bunu yapmadı ama böyle büyük yalanlar söylediler insanlara, böyle büyük yalanlarla insanları aldatmaya çalıştılar. Bir laf vardır “sermayesi din olanın, rehberi şeytandır”. Dinle aldattılar insanları, en kutsal inançlarıyla. Şimdi ne diyor insanlar? Ya dindar bunlar çalmaz! E çalmışlar işte. Hırsızlık seçim sandığında aklanmaz, hırsızlık mahkemede aklanır. Bizi neden serbest bırakmak durumunda kaldılar?
“İnsanları Allah’la ve kitapla aldatarak iktidara geldiler” Şimdi Merdan Yanardağ gazeteci, elinde ne var araç olarak? Gazete var, televizyon var. Ne yapıyor burada? Yazıyor, söylüyor, program yapıyor. Bunlarla darbe olur mu? Ben bu hükümeti devirmeye kalkmışım! O kadar kirli bir iş yaptılar ki, Hrant Dink’i öldürtenler de bunlar. Emniyetteki cemaatçi yapılanmanın cinayete azmettirdiği ortaya çıktı. Bunu kitaplarımda da yazdım. Tutuklanma sebeplerimden biri de bu. Erhan Tuncel, emniyette cinayet şebekesi var onlar azmettirdi dedi. Bize de Erhan Tuncel’in azmettirici olduğunu inandırmaya çalıştılar. 27 yaşında birisi büyük ağabeymiş arkasında da bir örgüt yokmuş. Yok yaa ve bizde buna inanacaktık, böyle bir şey olur mu? Adam muhbir, polis muhbiri. Kimin? Emniyetteki cemaatçi polis müdürlerinin muhbiri. Peki ne yapmış bu adam? 17 kere ihbar etmiş. Bunların çoğu yazılı. Peki niye önlemediniz cinayeti? Çünkü bu cinayetin işlenmesini teşvik ederek, kolaylaştırarak, yol vererek bu cinayete Ergenekon davası için bir gerekçe oluşturmak istediler. Sadece bu değil ki, Danıştay cinayeti! Niye bu katillerin hepsi Büyük Birlik Partili? Hepsi oradan devşirilmiş bu katillerin.
“Bizim aklımızla, toplumun aklıyla alay etmeye kalktılar ama bu çöktü. Bir sonuç doğurdu, kocaman bir ülkeyi, bir cumhuriyeti, modern bir ülkeyi tımarhaneye çevirdiler” Eğer Muhsin Yazıcıoğlu öldürülmüş ise ki bana daha çok kaza gibi geliyor, eğer o helikopterin düşmesi bir kaza değil de sabotajsa bilin ki bu sabotaj cemaat operasyonudur. Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu bunu gördü, ya bu adamalar bizim tarlamızı sürmüşler ve çok adam devşirmişler dedi. Büyük Birlik Partisi, İslamcı partilerden ya da MHP’den farklı olarak yarı İslami bir örgütlenmedir, Türk İslam sentezcisidir. Hrant Dink’i öldürenler Alperen Ocaklarından, Danıştay cinayetini işleyenler,yüksek yargıcı öldürenler Alperen Ocaklarından eski adıyla Nizamı Alem ocaklarından. Malatya’da ki Zirve Yayın Evindeki biri Alman üç kişiyi öldürenler Nizamı Alem ocaklarından geliyor ve bunlar da şeriat istiyor! Bizde güya aşırı laik olmakla suçlanıyoruz ne alakası var bunların Ergenekon davasıyla.Bakın, Hitlerin propaganda bakanı Goebbels’in ünlü bir lafı vardır “bir yalan ne kadar büyükse o kadar inandırıcı olur”, Goebbels çok önemli bir propagandistir, onu aşan kimse yoktur. Reklamcılar onun taktiklerini okurlar, hakikaten böyledir. Türkiye’de büyük bir yalan söylendi toplumun inanmasını sağlamak için. Toplumun bir kısmı da buna inandı hatta bir dönem önemli bir kısmı buna inandı. Mesela bir takım yerlerden silahlar çıkıyor. Bunlar kullanılabilir silahlar değil ki. 10 yıl önce gömüldüğü iddia ediliyor ama yeni tarihli gazeteye sarılı çıkıyor. Böyle bir şey olur mu? Ortada silah da yok ayrıca boş kullanılmış boruları var. Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanı emrinde 800 bin kişilik ordu varken darbe yapmamış, emekli olduktan sonra
tutuklanıyor. Neymiş terör örgütünün lideriymiş, olacak iş değil. O halde bu Türk Silah Kuvvetleri bir terör örgütüdür demek lazım! Ergenekon iddianamesinde neler var? PKK’yı Ergenekon kurmuş, Dev-Sol’u, DHKPC’yi de Ergenekon kurmuş, Hizbullah’ı da Ergenekon kurmuş. Yani Ergenekon şöyle bir örgüt, kendisi aşırı milletçi bir örgüt oluyor ama aşırı sol bir örgütü tırnak içinde söylüyorum “PKK’yı” bir Kürtçü örgütü kuruyor. Böyle bir örgüt olamaz. Bizim aklımızla, toplumun aklıyla alay etmeye kalktılar ama bu çöktü. Bu bir sonuç doğurdu, kocaman bir ülkeyi, bir Cumhuriyeti, modern bir ülkeyi tımarhaneye çevirdiler. Bir tımarhane düzeni kurdular neyin ne olduğu belli değil, ikide bir kaset çıkıyor. Ses kayıtları çıkıyor, tapeler çıkıyor, millet heyecanlı dizi film izler gibi bir sonrakini bekliyor. Şu anda birbirine girdiler. Senaryo oluşturdular ve o senaryo çöktü. Onların senaryosu şuydu: Türkiye’de Cumhuriyeti tasfiye edecekler, bir yarı şeriatçı, bir ılımlı İslam cumhuriyeti kuracaklar, Malezya, Endonezya gibi bir ülke yaratacaklar. Böyle bir sürece girerseniz 1 parçaya, 2 parçaya da değil birkaç parçaya bile bölünebilirsiniz. Aslında bölüp bölmeyecekleri konusunda spekülasyon yapmaya da gerek yok çünkü ortada Cumhuriyet diye bir şey kalmayacaktı. Suudi Arabistan halen bir Osmanlı vilayetidir, kadınların seçme ve seçilme hakkı yok, hala otomobil kullanamıyorlar çünkü yasak. Belki bir Suudi Arabistan’a dönmeyecekti Türkiye ama bir Cumhuriyette olmayacaktı, arada bir melez rejim oluşturacaklardı. 41 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
Gazeteci / Yazar Merdan Yanardağ
İslami sermayenin, servetten ve iktidardan daha çok pay aldığı, Cumhuriyetçi güçlerin bastırıldığı, laik eğitimin tasfiye edilerek yerine dinci bir eğitimin getirildiği, kıytırık bir hurma Cumhuriyetine dönüşecekti. Tıpkı Amerika’nın kontrolünde ki muz Cumhuriyetleri gibi. Dünyada daha fazla dinselleştiği için gelişmiş tek bir İslam ülkesinin bulunmaması tesadüf mü sizce? Çünkü İslam kendi orta çağını aşamadı. İslam’ın Orta çağını aştığı tek ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir. Onu da boğmaya çalışıyorlar. İslam’ın 1000 yıldır içtihat kapısını kapatan İmam Gazali’den beri devam eden bir ortaçağı var ve İslam bu ortaçağı aşamadı. İslam dünyasında hala aklı ve bilimi esas alan bir düzen kuramadılar. Nakledileni esas alan bir düzen kurmaya çalıştılar.
R.Aytekin TÜRKER: Seçimlerin buna etkisi ne olacak? Merdan YANARDAĞ: Seçimlerde AKP ne kadar oy alırsa alsın AKP’nin dönemi bitti. AKP artık Türkiye’yi yönetemez, ben seçimlerde de bir yenilgiye uğrayacağını ama büyük bir çöküş yaşamayacağına inanıyorum ama hiçbir önemi yok artık. %70 oy bile alsa ülkeyi yönetemez artık, yönetme meşrutiyetini yitirdi. Ben AKP oylarında dramatik bir düşüş olacağını düşünüyorum, görüyorum bunu. Fazla oy almanız sizin haklı olduğunuz anlamına gelmez örneğin Hitler büyük bir çoğunlukla iktidara geldi 1923’ten 1938’e kadar 15 yıllık ömrü boyunca katıldığı tüm referandum ve seçimleri kazandı, sadece bir yerel seçimde oyları çok küçük oranda düştü ama çok kısa süre içinde ikiye katlayarak devam etti, 15 yıl boyunca katıldığı bütün seçimleri kazandı. Bu Hitlerin haklı olduğu anlamına gelir mi? Yani sandıkta sizin çok oy almanız her şeyi yapmaya hakkınız olduğu anlamına gelmez. Nürnberg’te müttefik kuvvetlerinin kurduğu savaş mahkemelerinde Naziler yargılanırken, bazı Naziler biz bunları halka sorduk, biz halkın oylarını aldık, bizi desteklediler, bu suç sayılamaz dediler. Ya 55 milyon insanı katletmişsiniz! 42 haberrevizyon.com Nisan 2014
“Seçimlerde AKP ne kadar oy alırsa alsın AKP’nin dönemi bitti. AKP artık Türkiye’yi yönetemez” Bugün Almanya’da bir Nazi partisi, faşist bir parti kurmak suç, yasaktır, propagandasını bile yapmak yasaktır. Sizin insanlığa karşı nefret suçu işlemeniz bir hak, bir düşünce özgürlüğü anlamına gelmez AKP de sandıktan aldığı sonucun Türkiye’de her şeyi yapmaya yettiğini zannediyor. Bu büyük bir hatadır. Mesela ben sandıktan oy aldım diye, kadınların seçme ve seçilme hakkını yok edebilir misin? Edemezsin… Çünkü bu demokrasinin ruhuna aykırıdır, istersen %95 oyla gel iktidara. İnsanlığın 1000 yıllık, 2000 yıllık birikimine aykırıdır, yaparsan yönetme meşrutiyetini yitirirsin. Bu nedenle yetki almamışsın, bunu söyleyerek yetki almamışsın. Ben seçimle iktidara gelirsem, kadınların seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıracağım kardeşim bu şeriata göre günahtır dediğin için oy almıyorsun! AKP’nin durumu budur.
“12 Eylül’de yaşadığım tutuklanma bütün hayatım boyunca taşıyacağım bir onurdur” R.Aytekin TÜRKER: 12 Eylül döneminde de tutuklandınız. Bu her iki dönem arasında 30 yıllık bir süreç geçti. Tutuklanma sebebiniz neydi? İki otorite arasındaki fark sizce nedir? Merdan YANARDAĞ: Ben AKP’yi bir 12 Eylül çocuğu olarak değerlendiriyorum. 12 Eylül darbecilerin ürünüdür. 12 Eylül Türkiye’de Sol’un önünü kesmek için yapılmıştır. Darbeciler solu ezip, siyasal İslamcıların önünü açtı. Biz hapisteyken Recep Tayyip Erdoğan Asteğmen olarak askerdeydi onlara bir şey yapılmadı. Kimse onların gazetelerini kapatmadı, kitlesel olarak tutuklamadı. 12 Eylül Darbesine karşı yürütülen mücadelenin onurunu taşıyoruz biz. Darbecilerle mücadele ettik. Bu ülkede darbenin nasıl olduğunu biliyorum çünkü biz darbeyi gördük. Biz darbecilerle savaştık, zulmüne karşı direndik ve bunun bedelini de ödedik, hapis yattık. Biz Türkiye’de darbelere karşı direnmenin onurunu taşıyoruz. Bugün de olsa ben aynı şeyi yapardım. 12 Eylül faşist ve gerici bir darbedir. Amerika’nın desteklediği bölgede geliştirilen ve bütün doğuyu etkileyen
gerici ve faşist bir darbedir. Türkiye’den önce Pakistan’da darbe yapıldı orada Zülfikar Ali Butto’yu Pakistan Halk Partisi lideri Benazir Butto’nun babasıdır. Oranın Sosyal Demokrat Partisi, sol partisidir daha doğrusu. Hükümetini devirerek onu idam ettiler, arkasından Türkiye’de darbe oldu. Orada ki darbe de şeraitçiydi. Darbeden sonra Şeriat ilan edildi. Pakistan hala toparlanamadı, Pakistan en az Türkiye kadar modern bir ülkeydi ama bugün sokakta kadınlar neredeyse burka ile geziyor. 1967’de Karaçi’de çekilen fotoğraflara bakıyorsunuz, Pakistanlı kadınlar, genç kızlar, şortlu, askılı kıyafetler giyerek yollarda bisiklet kullanıyorlar aynı Karaçi’ye bugün baktığımızda kadınlar neredeyse burka ile dolaşıyor. Başı açık bir kişiye rastlayamazsınız. Pakistanı aldılar ve ortaçağa iade ettiler. Bugün bakıyorsunuz bombalamalar, saldırılar, büyük bir ilkellik içinde acı çekiyor kocaman Pakistan. Türkiye’de de bunu 12 Eylül ile yapmaya çalıştılar ama başarılı olamadılar, yarım kaldı. Bu yarım kalan projeyi AKP tamamlamaya kalktı. 43 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Röportaj
Gazeteci / Yazar Merdan Yanardağ
İki tutuklanma arasındaki farkı şöyle değerlendirebiliriz. O zaman ki tutuklanmamız tamamen gerçekti, biz cuntaya karşı savaştık, bizim için söyledikleri her şeyi biz yapıyorduk. En önemli fark bizi yargılayanlar bizi gerçek suçlarımızla yargıladılar, tırnak için söylüyorum ki “biz onları suç olarak kabul etmiyorduk”. Bunlar ise yalan söylediler. O zaman ki mahkemeler şu anda ki özel yetkili mahkemelere göre egemen hukuka daha uygundular. İşlemediğimiz suçları bize yıkmaya kalkmadılar, sahte deliller üretmediler, yalancı, gizli tanıklar bulmadılar. Biz ne yaptıysak onunla suçlandık ve yargılandık. Bizde çıktık ve mahkemede değerlerimizi savunduk. Evet, biz cuntaya karşıyız dedik, mücadele ediyoruz, sosyalistiz, solcuyuz, devrimciyiz ve biz size teslim olmayacağız dedik o mahkemelere. Onların suç saydıklarını biz suç saymıyorduk o başka bir şey. Orada iki tane soyut suçlama vardı biri mevcut Anayasal sistemi zorla değiştirmeye kalkışmakla suçladılar. Evet biz onu yapmak istiyorduk, çünkü biz Cumhuriyeti daha ileriye taşımak istiyorduk. Siyasal İslamcılar cumhuriyeti daha geriye götürmek istiyorlardı. Dolayısıyla Cumhuriyeti korumak bizim tarihsel görevimiz haline geldi biz onu yapıyoruz. Bugün ise yalana ve tertibe dayalı bir mahkeme kurdular. Bugünkü mahkemelerde bize yönelttikleri hiçbir suçlama doğru değildi. Bizi darbecilikle suçladılar, biz darbecilerle savaştığımız için 12 Eylül’de tutuklandık işte ironi burada, komedi burada. Onlar darbecileri 44 haberrevizyon.com Nisan 2014
destekledirler. Siyasal İslamcılar 12 Eylül darbesini ve darbecileri desteklediler. Asıl darbeci onlar. Biz ise darbeye karşı mücadele ettik savaştık. Bununda onurunu taşıyoruz. Ben bundan onur duyuyorum. 12 Eylül’de yaşadığım tutuklanma bütün hayatım boyunca taşıyacağım bir onurdur. Dönüp baktığım zaman ben o gün susmadım, korkmadım, evime çekilip oturmadım. Çocuklarıma, torunlarıma, yakınlarıma ve halkımıza anlatıyor ve yazıyorum zaten ama onlar o cuntayı 12 Eylül darbesini desteklemenin onursuzluğunu hayatları boyunca çekecekler. Bugün ise darbe yapacakmışız diye bizleri tutukluyorlar. Biz darbeye karşı savaştık bu büyük yalana kimi inandırabilirsiniz. R. Aytekin TÜRKER: Şu anda herhangi bir tehtid veya engellemeleri var mı üzerinizde? Merdan YANARDAĞ: Yok. Ama tehditleri vız gelir. Herkesin korktuğu dönemde biz konuştuk. Buradan medya patronlarına da bir çağrı yapmak istiyorum bugün AKP iktidarının suçlarına ortak olan herkesin hesap vereceğini bilmeleri gerekiyor çünkü bu yalan düzeninin, bu tertibin yürütülmesinin en önemli nedenlerinde birisi de yandaş medyadır. Ağır bir şekilde hesap verecekler bunu bilmelerinde büyük yarar var, bu toplum, bu halk bunlardan hesap soracak!
DÜNYANIN 5 YILDIZLI HAVAYOLU İLE UÇUN 22 MAYIS 2014’DEN İTİBAREN HAFTADA 4 KEZ. Qatar Airways sizleri İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan dünyanın 130’dan fazla şehrine uçuruyor. Dünyanın en genç filolarından biriyle uçarken, ödüllü misafirperverliğimizi, 5-yıldızlı ve uluslararası mutfağımızı keşfedin. 1000’in üzerinde seçenek barındıran eğlence sistemimizle, yolculuğunuz her seferinde unutulmaz bir deneyime dönüşsün.
World’s 5-star airline. qatarairways.com/tr
Keşif
Devlerin Yüzüğü Stonehenge
DEVLERİN YÜZÜĞÜ
S
tonehenge dunyanın en ünlü prehistorik yapılarından biri ve İngiltere’nin ulusal ikonu sayılır. Stonehenge kayaları gizem, güç ve dayanıklılık simgesidir. Bugun Stonehenge’in ne amaçla yapıldığı hala tartışmalı olmakla beraber bu konuda yapılan birçok spekulasyon devam etmektedir. Kimilerine göre yalnızca bir tapınak olan Stonehenge 46 haberrevizyon.com Nisan 2014
cok güçlü bir iddiaya gore de prehistorik dönem içinde onemli olayların işaretlenmesi için kullanılan bir gözlemevidir. Eski Yunanlar, Fenikeliler veya Romalılar tarafından yapıldığı tahmin edilen Stonehenge aynı zamanda bir dönem için mühendislik harikası olarak kabul edilmektedir.
STONEHENGE Stonehenge’in çemberi bölen ve yapının girişinden geçen ekseninin yaz dönencesindeki (21 Haziran) gündoğumuna doğru konumlandırılmış olması, buna karşılık, yakındaki İrlanda’da yaklaşık olarak aynı zamanlarda inşa edilen Newgrange anıtının kış dönencesindeki (21 Aralık) gündoğumuna yöneltilmiş olması ilginçtir. Stonehenge UFO iniş alanı mı? Öte yandan, yapının yapılış amacı son araştırmalarla ortaya konmuştur. Daha önceleri, güneş-uzay gözlemevi, güneş saati veya ufo iniş yeri olabileceği iddia edilen Stonehenge, beş yüz yıl boyunca mezar alanı olarak kullanılmıştı. Günümüzden beş bin yıl öncesinden itibaren mezarlık olarak kullanılan Stonehenge, M.Ö. 3000 yılında İngiltere’nin en büyük mezarlığıydı.
Stonehenge Antik Çağ’ın bilgeliğinin en önemli sembolüdür
Gökbilimci Sir Fred Hoyle ise işaret taşlarının dış halka etrafında hareket ettirilmesiyle Stonehenge’in tutulmaların önceden tahmin etmek amacıyla kullanılabileceğini ispatlamıştır. Bu antik yapı, Londra’nın 130 km batısındadır. Yapının bir benzeri Rusya Başkortostan’daki Uçalı Buluntuları’ndadır.
Stonehenge Antik Çağ’ın bilgeliğinin en önemli sembolüdür. Bu yapı, astronomi, astroloji, geometri, meteoroloji ve paganizmle ilişkilendirilmektedir. İngiltere’deki Salisbury Düzlüğü’nde eskiden dinsel törenler için kullanılan ve Kelt rahiplerinden oluşan bir sınıf olan Druidlere atfedilen büyük taşlardan oluşan bir çember vardır. Druidler’in bu taş çemberini kullanmış olması mümkünse de, başlangıcı İngiliz adalarındaki Neolitik insanlara kadar uzanmaktadır. Keskiyle yontulmuş, düzgünleştirilmiş ve dışarıdan yerel bölgeye taşınmış, dik konumundaki otuz taştan (bunlardan hâlen on yedisi ayaktadır) oluşan ve kavisli hâle getirilerek dik duran taşlarin üzerine yerleştirilen lento(kiriş) taşlarını içeren ve böylelikle çember şeklinde kapı boşlukları oluşturan tek taş çemberdir. 47 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Bakış
Ordo AB Chao
Murat AKTÜRK
murat.akturk@haberrevizyon.com
“ORDO AB CHAO”
Tanrısal ifadenin Latincesidir: “Ordo AB Chao”, KAOSTAN DÜZENE yani.
çabalarlar içeri girmeye. Ve biri başarır, düzen sağlanmıştır o an için. Artık sıra yumurtanın içindeki kaostadır.
Bir Big Bang olur, Kara Delik oluşur. Milyarlarca yıl geçer, evrendeki toz zerreciklerinden toz bulutu görülmeye başlar önce, sonra da yıldızlar. Zaman ilerliyordur, yıldızlar gezegenlerini doğurur, sistemler meydana getirirler. Gezegenlerin evrimi de sürekli bir kaostur. Bir bakarsınız, o kaosta şartlar oluşur ve gezegenin birinde yaşam başlar. Kaos daha bitmemiştir, yaşamlar türlü felaketlere uğrayarak evrimleşirler. Aslında her şey bir düzen dahilindedir ama görünen de kaosun devamlılığıdır.
İnsanlık tarihine bakalım, hep kaos vardır insanlar arasında, kabileler, boylar ve devletler arasında. Amaç hep aynıdır; düzene varmak.
Depremlerle, kıta hareketleri, yanardağlar ve meteorolojik olaylarla şekillenir dünyamız. Herbiri birer kaos olarak görünür gözümüze ama yaşanacak yer yaparlar gezegenimizi. Düzeni sağlarlar, muhteşem güzellikler oluştururlar, canlıların evrimleşmesini sağlarlar. Nasıl oluştuğumuzu bir düşünün; binlerce sperm tam bir kaos içinde yol alır kanalda, pek çoğu telef olur yolda. Gene de yüzlercesi hedefe, yani yumurtaya ulaşır. Kaos bitmemiştir,
Son iki aydır yaşamakta olduğumuz seçim dönemi de aynı kaos içinde geçmedi mi? Tapeler, görüntüler, istifalar, soruşturma önergeleri, önergelerin engellenmesi, inkar edememeler, Twitter yasakları, projeler, karalamalar, beddualar, nutuklar, mitingler, photoshoplar, seçim hile söylentileri ve hatta ne yazık ki ölümler… Kaos 30 Mart akşamı bitti, artık düzene geçme zamanı. Ve ilerleyebilmemiz için, varlıklarımızı sürdürebilmemiz için, farklı düzenlenlere ulaşabilmemiz için yeni kaoslara yelken açma zamanı. Herşey, ama herşey aydınlık ve ışık için…
“Herşeye karşın muhakkak bir nur’a doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan güç, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bu günün karanlıkları, şarlatanlıkları içinde, sırf gerçek vatan aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir” Mustafa Kemal ATATÜRK 48 haberrevizyon.com Nisan 2014
Bakış
Suçüstü Yakalandınız Tayyip Bey
SÜÇÜSTÜ YAKALANDINIZ Şahin MENGÜ
TAYYİP BEY
17 ve 25 Aralık Tayyip Erdoğan’ın, bakanlarının ve çocuklarının adlarının karıştığı yolsuzluk iddiaları sonrasında Tayyip Erdoğan bütün bu yayınlanan kasetlerin, “montaj”, “dublaj” ve sahte olduğunu ileri sürmüştü. Bütün bunları söylemişti ama Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’na baş vurarak o saatlerde adı geçen kişilerle telefon konuşmalarının yapılıp yapılmadığını sorma cesareti gösteremedi. Aynı şekilde “montaj”, “dublaj”, “sahte” dediği kayıtları, yurt dışında bulunan, dünyanın muteber kriminal laboratuvarlarına gönderip test ettirmek cesaretini gösteremedi. Sadece herkese çamur atmaya başladı.
Örneğin; YeniŞafak Gazetesi’nde 4 Mart’ta çıkan açıklamasında “Muhalefetin siyaseti kaset siyasetidir.”, TRT Türk’te 3 Mart günü canlı yayında Tayyip Erdoğan: “Biz kaset siyaseti yapmıyoruz, hizmet siyaseti yapıyoruz” dedikten sonra 8 Mart’ta tam da bombayı patlatıyor ve diyor ki: “77 Milyona sesleniyorum, kaset siyaseti yapanlara öğle bir tavır koyun rezil olsunlar” İşte tam burada durmak gerekiyor. Kim kasetçi kim değil bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Oslo görüşmeleri gerçekleştirilmiş, Abdullah Öcalan’a belli sözler verilmiş, bu sözlerin yerine getirilebilmesi için CHP’nin dizayn edilmesi gerektiği kanısına varılmış ki; Tayyip Bey düğmeye basmış.
Salı gecesi 10:30’dan sonra sosyal medyaya DLMK Hack@ DLMKHACK’dan düşen tapeler, işin ne kadar vahim olduğunu ortaya koyuyor. Tayyip Erdoğan iddia edilen kişi bu olayı kimlerle kuruyorsa onlara “...işte o tür şeylerde adım atmak lazım… görüntü varsa gereği yapılır ama görüntü lazım… yani bu şeyin farkında artık ilişkinin…” dediği yazılı. Burada kast edilen Baykal’ın fark ettiği ilişki olsa olsa Terör örgütüyle müzakere ilişkisidir. O zaman, Silk Road (ipek yolu) raporunda olduğu gibi, Baykal’ın CHP’nin başından gönderilmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin kriptolarına göre “CHP’nin başından def edilmesi” gerekiyordu. Tayyip Erdoğan, Baykal’ın “mahremine” girilmesine karar verdiği anda işi beraber kotardığı kişilere : “Ev içi çekim, çekim yapabiliyor musunuz” diye soruyor. Tayyip Erdoğan sosyal medyaya düşen tapelerde: “Kılıçdaroğlu içinde çalışma yapılabilir… ama şey yapılması lazım, gereken dersleri almaları lazım” dediği iddia ediliyor.
50 haberrevizyon.com Nisan 2014
w w w. s i m e t r i o f i s . c o m
İncirtepe Mahallesi 223. Sokak No:10 Esenyurt / İstanbul +90 212 690 66 30 info@simetriofis.com
Bakış
Çernobil Faciası
İsmail Ahmet ORHUN
haber@haberrevizyon.com
“Yirminci yüzyılın bu korkunç kazası tüm dünyayı etkiledi” Sanıyorum soğuk bir havaydı, akşamları insanlar pek dışarı çıkmazdı oysa Nisan ayı sonları Akdeniz ülkelerinde artık baharın güzel renkleri izlenir. 26 Nisan 1986 akşamı Ukrayna’nın Pripiat şehrinde yaşayanların kim bilir ne hayalleri vardı; bazıları ay sonu ödeyeceği senetleri düşünürken, bazıları evlilik hayalleri kuruyor, bazıları ise bulduğu geçici iş için seviniyordu. Akşam evde yemeklerini yer ve votkalarını içerken evin üst katının onarımdan geçeceğini düşünenler bile vardı mutlaka. O akşam, 28 yıl önce, 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Santrallinin 4 numaralı reaktöründe bir patlama yaşandı. Sovyetlerin şehri boşaltma işlemleri iki gün kadar sürmüş ve bugün hayalet şehir olan Pripiat şehrindeki radyoaktif partiküllerinin temizlenmesi için uzmanlar 900 yıl gerekiyor demişlerdi. O gün şehirden kaçanların ve iki gömlekle tahliye olanların çoğu kanser oldu ve öldü. Yirminci yüzyılın bu korkunç kazası tüm dünyayı etkiledi, mesela İngiltere Galler bölgesindeki yeşil alanlara koyun ve sığırların girmesini yasaklarken, havada oluşan radyoaktif bulutların Mayıs ayı başında batı şehirlerimizden başlamak üzere tüm ülkemize ulaştığı tespit edilmişti. Biz ne yaptık peki? Rahmetli bakanımız Cahit Aral elinde halis Karadeniz çayı ile poz verip ‘’ Bize bir şey olmaz, bakın ben mis gibi Karadeniz çayı içiyorum, bakmayın dedikodulara ‘’ demişti. İşte o günden sonra benim milletimin vekillerine güvenim sarsılmıştı. 52 haberrevizyon.com Nisan 2014
ÇERNOBİL FACİASI
Bugün nükleer santraller hala yapılıyor, bugün maden arama araştırmaları ormanları talan ederek hala son hızla devam ediyor ve biz bugün oturduğumuz evi yaşanır bir şekle getirirken, sokağımızdaki pislikler bizi rahatsız ederken, korumamız gereken dünyamızı berbat etmeye devam ediyoruz. Milletimin vekilleri ise yalan söylüyor demeyeceğim ama kendilerinin aslı olan milletimi kandırmaya devam ediyor. Bakın sizlere birinden bahsedeceğim; Burhan Pazarlama. İstanbulluların, özellikle Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken gemi yolunu kullananların 70’li yıllarının sonunda 80’li yılların başında sık sık rastladıkları işportacı Burhan Pazarlama. Kendisi pazarlama konusunda o kadar ünlü oldu ki Üniversitelere davet edildi, şirketlerde seminerler verdi, TV’lere, Show programlarına çıktı ve kendine has sloganları ile yıllarca hem sattı hem gülümsetti bizleri. Bugün hala ona rastlayabilirsiniz ve ‘’dağların ardından ‘’ gelen mallarından mutlaka alırsınız. Neden? Çünkü kendisi Burhan Pazarlama garantisi veriyor ve kullanabilecek mallar satıyor, biz tüketiciler ona güveniyoruz ama bizi yönetmeye aday olan vekillerimizin büyük çoğunluğu sınıfta kalmış durumda, limon satıp sulu deseler inanmam. Çernobil kazasından sonra çay tüketimi azalmasın diye haber kanallarında tüm dünya sağlık örgütlerine inat çay içersen ben
sizlere ne diyeyim… Çernobil kazaları hep nükleer santrallerde olmaz bazen bir otoyolda olabilir, bazen bir gecekonduda, bazen bir bankanın odasında, bazen bir vekil lojmanında, bazen bir villada olabilir. Yayılmasını engelleyemezsiniz, tüm partiküller havaya saçılır, herkesin ruhuna işler. Adı üzerinde, kaza. Tabii ki kazaların önüne geçmek zordur ama ne demişler ‘sen önce atını sağlam kazığa bağla sonra Allaha emanet et’ bunu eğer sen ‘camiyi çalan kılıfını hazırlar’ şeklinde yorumlar ve tedbir yerine kılıf hazırlarsan bir de bakarsın millet zil takmış oynuyor arkandan. Dilerim Burhan pazarlamalar artsın, Çernobiller azalsın ama bizde bu hırslar oldukça daha çok Çernobiller görürüz ve maalesef iyi niyetli, dürüst ve güvenilir memur olmakta meziyet değil eziyet olur, şehir şehir dolaşır durursun.
“Milletimin vekilleri ise yalan söylüyor demeyeceğim ama kendilerinin aslı olan milletimi kandırmaya devam ediyor” 53 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Teknoloji
Yerli Elektrikli Araca 100 Milyon Liraya Kadar Destek
YERLİ ELEKTRİKLİ ARACA 100 M
TÜBİTAK, dünya ile rekabet edebilecek kalitede elektrikli araç üretilmesi amacıyla hazırlanan projelere yüzde 100 Ar-Ge desteği verecek. Bu kapsamda geçen yıl proje çağrısına çıkan TÜBİTAK’a 20 başvuru yapıldı. Projelerden 7’si finale kaldı. Yapılacak değerlendirmenin ardından Ar-Ge desteği alacak projeler belirlenecek. Elektrikli araç teknolojilerinin yerli olarak geliştirilmesi ve bu bileşenlerin kullanılarak yerli elektrikli araç üretilmesi amacıyla TÜBİTAK tarafından açılan çağrıda sona gelindi. Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı (1007 Programı) kapsamında Kamu Araştırmaları Destek Grubu (KAMAG) tarafından geçen yıl çıkılan “Elektrikli Araç Teknolojilerinin Geliştirilmesi” başlıklı çağrıya 20 proje başvurusu geldi. Başvurular; üniversite, kamu ve özel sektör kuruluşlarının oluşturduğu Proje Yürütücüsü Kuruluşları (PYK) ile Elektrikli Araç Üretici Kuruluşlarının (AÜK) oluşturduğu konsorsiyumlar tarafından yapıldı. Buna göre, PYK’lar tasarım, batarya, elektrikli motor ve araç kontrol sistemlerini geliştirmek için Ar-Ge çalışması yapacak, AÜK’ler ise geliştirilecek bileşenleri kullanarak yerli elektrikli aracı üretecek.
Üretilecek elektrikli aracın segmenti yurtiçi ve yurtdışı pazar imkânları ve rekabet şartlarına göre üretici kuruluşlar tarafından belirlendi. Tamamı yerli firmalar tarafından yapılan başvurular arasında otomobil, hafif ticari araç ve otobüs projesi yer alıyor. 54 haberrevizyon.com Nisan 2014
MİLYON LİRAYA KADAR DESTEK 7 Proje Finale Kaldı
TÜBİTAK’a yapılan 20 projeden 10’u mali ve teknik olarak yapılan ilk değerlendirmede elendi. Kalan 10 proje ikinci aşamaya başvurdu. İkinci aşamada konsorsiyumlar, ayrıntılı projelerini sundu. Finale kalan 7 proje için son değerlendirme süreci devam ediyor. Değerlendirmenin ardından Ar-Ge desteği alacak projeler belirlenecek. İlk Prototip 4 Yıl İçinde Yapılacak Desteklenecek projelerin Ar-Ge çalışmaları en fazla 4 yıl içinde tamamlanacak ve bu süre sonunda prototip araçlar hazır hale getirilecek. Ardından üretici kuruluşlar tarafından seri üretime geçilecek. Üretilecek araçlar kritik ve yeni teknolojilere sahip, dünya ile rekabet edebilecek fiyat ve kaliteye sahip olacak. TÜBİTAK, sahip olduğu fikri haklarını, aracın Türkiye’de üretilmesi ve 5 yıl süreyle üretim garantisi verilmesi durumunda üretici kuruluşa devredecek. İlk Müşterisi Kamu Olacak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, üretilecek araç segmentine bağlı olarak 5 yıl boyunca toplam 200 adet araç alımı yapacak. Ayrıca, yerli elektrikli araçların kamu alımlarında da yer alması için teşvik çalışmaları etkinleştirilecek.
55 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Teknoloji
Yerli Elektrikli Araca 100 Milyon Liraya Kadar Destek
“Türkiye’nin Yerli Araçta Yoğunlaşması Gereken Asıl Alan Hybrid” Bakanlık’tan Tam Destek Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık; Türkiye’de 1960’lı yıllarda “Devrim” adında yerli bir otomobilin üretildi, ancak dönemin siyasilerinin bu üretimi desteklemediklerini belirtti. Şimdi düşünün, Türkiye Devrim otomobilini yaptığı zaman Güney Kore açlıkla savaşıyordu. Otomobilde böyle bir acı tecrübemiz var. Dönemin iktidarı tarafından “Devrim”in milli bir projeye dönüştürülmesi durumunda, Türkiye’nin günümüzde önemli otomobil üreticilerinden biri haline gelmiş olabilirdi. Aynı tabloyla uçak üretiminde de karşılaşıldı. Bu hataların tekrar yapılmaması için çok dikkatli bir çalışma yapılıyor. Şu anda dünyada 3 üretim gerçekleşiyor. Biri içten yanmalı, konvansiyonel dediğimiz araçlar, diğeri Hybrid, diğeri de elektrikli veya hidrojenli araçlar. İçten yanmalı motorlarda dünyada artık bir kapasite sorunu oluşmaya başladı. Orada rekabet etmek çok kolay değil. Bunu biliyoruz, farkındayız ve çok dikkatli davranıyoruz. Yani dünyanın gidişinin tersine bir adım atmak istemeyiz. Bizim üzerinde yoğunlaştığımız, somut adım attığımız elektrikli otomobiller.
Türkiye Cumhuriyeti Bilim. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 56 haberrevizyon.com Nisan 2014
Sağlık
Mevsimsel Depresyon Şiddeti Tetikliyor
Prof. Dr. Arif VERİMLİ
MEVSİMSEL DEPRESYON ŞİDDETİ TETİKLİYOR
Son günlerde şiddet olaylarında artış gözlenmektedir. Bahar aylarında görülen mevsimsel depresyon yaşanan şiddet olaylarını tetiklemektedir. Olaylar kendi içinde ayrı ayrı örneklerdir.
geldi ve sık haberlerle karşılandı. Aslına bakarsanız ülkemizde oransal anlamda bir artış söz konusu değil. Fakat yıllar içerisinde nüfus artışıyla birlikte sayısal bir artış olduğu da kesin.
Bireysel anlamda incelenmesi gerekir. Toplumun her kesimini kuşatan ve endişelendiren şiddet olaylarına, kimi zaman spor müsabakalarında, kimi zaman kadın-erkek ilişkilerinde, hastanelerde trafikte veya aile içinde rastlanıyor.
Oransal bir artış olmasa da sayısal bir artıştan söz edebiliriz. Son günlerde olayların arka arkaya gelmesi ve medyanın bu olaylara ilgisi itibariyle bir anlamda insanlarda son günlerde bize ne oluyor?
Şiddetin bu denli yaygın hale gelmesi, toplumda, “Ne oluyor bize, Nereye gidiyoruz, Toplum olarak ne hale geldik?” soruları sorulmasına neden oluyor.
Tarzında bir soru sormasına yol açtı oysa olayları incelediğimizde ve olayların kendi içinde ayrı ayrı örnek olduğunu görme şansımız var.
Yaşanan şiddet olaylarının artışında sayısal bir artış olduğunu ancak bu vakaların genele indirgenemeyeceğini ve bireysel olarak ele alınması gerekiyor. Ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan cinnet olayları şiddet olayları art arda
Şöyle bir olgu, bir vakaya baktığımızda onun başka bir sebeple oluştuğunu öbürünün bir başka sebeple oluştuğunu ve bunların hepsinin bireysel anlamda açıklanacağını biliyoruz. Sosyal ve ekonomik faktörlerin etkisinin az oldu-
58 haberrevizyon.com Nisan 2014
ğunu ve daha çok yaz ve bahar aylarının gelmesiyle mevsimsel depresyonların tetiklediği bu tür eylemlerin bilimsel ve bireysel olarak ele alınması gerekiyor. Burada genel olarak sosyal, ekonomik ya da başka bir sebep söylemek mümkün değil. Sadece ve sadece olaylar arka arkaya gelmiştir. Ama etkileyen faktörler var mı evet insan davranışlarını yaza girerken bahar aylarında ve yaz aylarında mevsimsel depresyonlar kendisini gösterirler ender de olsa bu tür olaylarla karşılaşma şansınız var. Yani en son hadiselerde vakalar kendi başına birer birer incelendiğinde ayrı ayrı özellikler gösterirken bunları bir şiddet patlaması gibi düşünmek doğru olmayabilir. Daha bilimsel bir yaklaşımın gerektiğini ifade etmeliyim.
Ataerkil ve kültürel yapının etkisi var mı? Bu olaylar bireysel anlamda teker teker incelendiğinde muhtemel sebepleri ele alındığında ortak özellikleri pek yok. Ama bu ortak özellikler olmasa da sosyal ve kültürel bir takım sebepler yol açabilir. Örneğin ülkemizdeki evlilikler sosyo- ekonomik yetmezlikler, bir takım töresel diyebileceğimiz, aslında töre ile alakası olmayan yanlış inanışların getirdiği, yanlış tutumlar sebebiyle yapılan yanlış evliliklerin böyle bir şeyle sonuçlandığını var sayabiliriz. 13- 14 yaşında çocukluğunu yaşayamamış evlilikler, gelinler. Kucaklarına aldıkları birkaç çocuk. Mutsuzluklar, dayanılmaz bir hayat ve bu çabayı göstermek isteyen kadının kocası tarafından öldürülmesi gibi olaylar çok örnekler olabilir. Toplumda yaşanan bu tür şiddet olaylarının önlenmese de azaltılması için önleyici ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılması gerekiyor. Yaşanılan eylemler bireysel değerlendirilerek destekleyici ruh sağlığının iyi korunması gerekir. Halkın bu konuda iyi bilinçlendirilmesi ve ruh sağlığı alanında insanlara yönelik koruma tedbirlerinin alınması lazım. Burada ortak özellik şu, psikiyatrik bir rahatsızlık varsa bunun tedavi edilmesiyle bu olaylar önlenemez ama azaltılabilir. Önleyici ruh sağlığı hizmetlerinde halkın genel eğitimden çok yararlanmasını sağlamak gerekir. Bu çerçevede mümkün olduğu kadar ruh sağlığı bilgisi almış profesyonel insanlardan yardım alırsak bu tür olayların sayısını yüzde atmış civarında azaltırız. 59 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Bakış
Duruş
Dr. Haydar DÜMEN İnsanoğlunda duruş, baş ve omuzlar dik göğüs ileride bakışlar karşıya yönelmiş kollar yandadır. Her kişinin duruşu kendi kişiliğine özgü imaj yaratır. Yukarıdaki tanımladığımız duruş, kendine güvenen gücüne inanan, sorununu çözmede yetenekli çağdaş ölçülerde bilgili, kariyeri ve maddi donanımı yerinde olan bir kişinin duruşu yani bir imajın resmidir. Bir başka duruş daha vardır: Baş ve omuzlar öne eğik, bakışlar kaçamak ve yere dönük, eller iki yanda ama öne doğru kaymış gibi, adımlar yumuşak ses biraz kısıktır. Bu da başka bir kimlik resmi verir. Birinci resimdeki kişi, duruşuna büyüklük havası katmamışsa, saygı ve güven uyandırır. İkinci resim ise, güçsüzlüğün ve çekingenliğin beden dilini resmidir.
Kadın olsun erkek olsun, birinci tür bir insanla karşılaştığımızda daha saygılı olur, tavırlarımızı da ona göre belirleriz. İkinci resimde baş eğen kişinin bir eklentisi vardır gibi gelir bize. Genellikle de o kişiyi fazla önemsemeyiz. Avrupa, ABD ve çağdaş ülkelerde insanların eğitim ya da parasal durumları ne olursa olsunlar, birinci resmin görüntüsünü verirler. Başlar omuzlar dik, göğüsler gergin, sanki, “benim gücüm var ve bu gücü de yaşamımdan, ulusumdan alıyorum” der gibidirler. Kızlar da kadınlar da böyle olduğundan, onların karşısındaki erkekler de kendi denge ve değerlerini bakarak hesaplarını ona göre yaparlar. İslam ülkelerinde bütün insanlarda yaygın olan duruş, ikinci resimde tanımladığımız gibidir. Diz çöküp oturmak,
dualarda baş hafif sola eğik, omuzlar düşük duruş ve oturuş, yüce güce teslimiyetin ifadesi olarak benimsenmiştir. Yaşam günahlarla dolu, insanoğlu da az ya da çok günahkar olduğundan, bir yakarış, bir af bileyiş teslimiyetinin günde defalarca ritüeli Psikosomatik yani ruh beden etkileşiminde rol oynar. Ve bu durum beden dilinin sürekli bir parçası durumuna gelir. Anadolu halkında büyüklere saygıda da bu duruş görülür. Büyüklerin yanında diz çökerek oturulur, sokakta baş dik gezilmez. Genç kızlar ise, büyümekte olan göğüslerini belli etmemek için, omuzlarını öne ve içe eğdiklerinden kemik yapılarını ona göre oluştuğundan bedenleri sanki alçıya alınmış gibi öne doğru eğik bir gelişim gösterir.
“Bir erkek ne denli yakışıklı olursa olsun, kimlik yapısında etkin bir donanımı yoksa, pasif, çekingen bir tipse karşı cinsin ilgisini çekmez” 60 haberrevizyon.com Nisan 2014
DURUŞ Birinci resimdeki kişi güven duygusuyla ne denli donanımlı ise, ikinci resimdeki duruş yetersizlik imajı verdiğinden saygınlık yaratmaz.
Bir erkek ne denli yakışıklı olursa olsun, kimlik yapısında etkin bir donanımı yoksa, pasif, çekingen bir tipse karşı cinsin ilgisini çekmez.
Bir başka açıdan değerlendirdiğimiz dik duran insanlarda, göğüs kafesi daha geniştir ve havalanmaya daha uygundur. Böylece akciğerler daha çok hava alır.
Bunları da parasal, sosyal alanda otorite olanlar iyi bildiklerinden bu tür kişi ve kişileri hep sömürürler.
Birinci resimdeki erkek yakışıklılık yönünden fazla şanslı olmasa da toplumsal ve kültürel donanımları ve birikimleri varsa, kadınların daha çok ilgisini çeker.
Bu da kişilerin daha dinç ve sağlıklı yaşamalarını sağlar. İkinci resimdekiler, beyinsel güçlerinin, dinamiklerinin bloke edilmesine bağlı yaşam enerjilerinin de bloke olmasından ve göğüs yapıları daha az hava ve oksijen aldığından erken yaşlanırlar ömürleri de ona göre bir yere oturur.
Tüm insan ilişkilerinde saygı çok önemlidir. Bir kadının güzelliği kendine güvenir tavrı erkeğe ciddi mesajlar verir.
Çünkü kadınlar, ilişkilerinde önce GÜVEN arar, ona değer verirler.
61 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
Astroloji ASTROLOG EGEMEN TÖRELİ
astroloji
KOÇ
BOĞA
İKİZLER
Fırsatlar ve bunları değerlendirmekle geçecek bir yıl yıllardır yapmak istedikleriniz çabalarınızın karşılığı hayaller hep bu aya toplanmış durumda şartlar zaman zaman sert olsa da siz keskin zekanızla çıkış yolu bulup her şeyi başaracaksınız. Parada güzel isler durumlar yakalayacak aceleci olacaksınız ama bu işe yarayacak bir adım önde kapatacaksınız sonuçları erken kalkan çok yol alır misali... Doğum günü olanlarla heyecan dorukta aslında yaşlandınız. Koç burcunun kendini göstermek isteyeceği bir ay İlişkilerde güç mücadeleleri ortaya çıkabileceği gibi finans borsa ve şans oyunlarında hareketlenmelerin artması söz konusu. Kazançlar olabileceği gibi kayıplar da ortaya çıkabilir.
Bu ay Boğa burcu gezegenlerin etkisiyle iletişim ve ilişkiler konusuna daha fazla önem vereceksiniz Kendinizi ilişkileriniz ve iletişim becerilerinizle ortaya koymak isteyeceksiniz, ilişkilerinizde hislerinizin yoğunluğu ve beklentilerinizin çok fazla olması nedeniyle zorlanmalar yaşayabilirsiniz. Gereksiz harcamalarınızın yoğun olduğu bir ay olabilir. Gerek iş ortamında gerekse sosyal çevrenizde yaşadığınız gerginlikler, ilişkilerinizde verdiğiniz sınav, hayata bakış açınızda ciddi değişimlere sebep olacak. Ev ve aile konularında duygusal iniş çıkışlar yaşadığınız bir ay, gereksiz tartışmalardan uzak durmakta fayda var.15 Nisan tam ay tutulması değişimlere yol açıyor daha isyankar farklı arayışlarda olacağız.
Bu ay kendinizi karamsar ve endişeli hissedebilirsiniz Dolunay ve Tam ay tutulması sebep olacak. Zaman zaman olayları kontrol edemediğiniz hissine kapılabilirsiniz. Aslında karamsarlık ve endişenizle baş edebilirseniz kendinizi ilişkilerinizde güç mücadelesi için daha cesur ve atılgan hissedeceksiniz. Aşk hayatınız, yaratıcılığınız ve çocuklarınızla ilgili konularla kariyeriniz arasındaki dengeyi kurmakta zorlanmaya devam edeceksiniz. Bu sayede belki de ortak olarak paylaşımda olduğunuz maddi manevi değerlerinizin gelişmesine de imkan vermiş olacaksınız. Kendi görüş ve düşüncelerinizi empoze etmeye ve kendiniz tatmin etmeye çalışarak farklı bir deneyim kazanmış olabilirsiniz.
YENGEÇ
ASLAN
BAŞAK
Nisan ayı ev ve aile konularında aldığınız sorumluluklar, kariyerinizdeki ani değişimler ve ilişkilerinizdeki köklü dönüşüm sizi zorlamaya devam edecek. Bu değişim rüzgarıyla boğuşurken sosyal çevreniz, arkadaş gruplarınız ve ev için yaptığınız harcamalar maddi konularda sizi biraz zorlayabilir. Fakat ay boyunca Boğa burcunda hareket eden gezegenlerin yoğunluğu daha sosyal olmanıza fırsat verecek. Katılacağınız ortamlarda neşeli ve keyifli vakit geçirebilir, yeni ilişkiler içine girebilirsiniz. Bu ilişkiler sayesinde gelecek beklentileriniz için harekete geçebilirsiniz. 15 Nisan’daki Dolunay her zaman hayalini kurduğunuz, sizi ifade eden yeni bir kariyerin izlerini taşıyor. İşler haberler enerjik tetikleyici olacak.
Kendinizi son derece enerjik hissedecek ve liderlik için savaşacak gücü içinizde bulabileceksiniz. Ay boyunca Koç ve Boğa burcunda güneş etkisiyle kariyerinizde yapacağınız anlaşmalarda çeşitli zorlanmalarla karşılaşabilirsiniz.Yakın çevrenizle yaşadığınız olaylar, ortak kullanımda olduğunuz maddi manevi konularda yaşadığınız ani değişimler ve günlük yaşamınızın değişimi gibi konularda test edilmeye devam ediyorsunuz. Bu ay özellikle 15 Nisan tarihinde dolunay ve tam ay tutulması farklı pozisyonla bu gerginliği biraz daha fazla hissedebilirsiniz. Dolunay hayalini kurduğunuz ilişki ile hayatınızın anlamını sorgulayıp anlamlandırabileceğiniz ifadesini taşıyor Hatta belki de yeni bir kariyer müjdesi bile verebilir, belli olmaz.
Bu ay Boğa burcunda bulunan gezegenlerin yoğunluğu kendinizi daha iyi hissetmenize neden olacak. Yabancılar, yurtdışı bağlantılı işleriniz, eğitim, hukuk konularında daha yoğun olabilirsiniz. Hayat felsefenizi keşfetmenizi sağlayacak eğitimlere katılabilir veya seyahatler yapabilirsiniz. Yurtdışı bağlantılı işlerinizde bazı gerginlikler ortaya çıkabilir. Maddi kaynaklarınızdaki kısıtlanmalar, eşinizle veya ortaklaşa yaptığınız işlerdeki ani değişim, mutluluk anlayışınız veya çocuklarınızla yaşadığınız güç mücadeleleri sizi bu ay da test etmeye devam edecek. Bu ay size gizli aşk yaşama potansiyeli olduğunu da söyleyebiliriz. 15 Nisan’daki Dolunay ortaklaşa yaptığınız işlerden size yeni bir maddi kaynak getirebilir.
62 haberrevizyon.com Nisan 2014
Her bahar aşk kokar umutlar yükselir kalbi boş olan burçlarda tesadüfler sosyal etkinliklerde tanışma ve etkilenme yüksek günler ; Haydi bakalım aşklara yelken açalım; aşklarımız papatyalara kalmasın… TERAZİ
AKREP
YAY
Nisan ayı özellikle ilişkiler açısından son derece önemli ve dikkat edilmesi gereken bir zaman. Her yıl Güneş Koç burcuna girdiği dönem sizler açısından bir hasat mevsimi anlamı taşır. İlişkinizi ve birlikte olduğunuz kişiyi en yalın ve en gerçek şekilde özümseyeceğiniz ve tanıyabileceğiniz zaman dilimidir. Gerek Güneşin burcunuzla yaptığı karşıtlık enerjisi gerekse ciddi ilişkinizle alakalı yaşam alanından geçiyor oluşu sebebiyle bugüne dek ilişkiniz adına yaptıklarınız takındığınız tavır aldığınız kararlar ve ilişkideki rolünüz partnerinizle aracılığıyla size geri yansıtılıyor gibidir. Bu dönemin etkisi altında çabucak öfkelenme içinizde birikenlerin birbirinize karşı kontrol sağlanması adına kullanılması mümkündür.
Nisan ayı içinde değişik duygular farklılaşma eskilerden kurtulma hakim olacaktır. Kısaca Uranüs gezegeni aşkta akıcı enerjileriyle size özgürce ilişkiler yaşamanız adına desteğini sunmaya devam ediyor. Fakat dikkatli olmanız gereken konu yaşadığınız aşkların bağlılık olgusundan oldukça uzak oluşu. Karşınıza çıkan insanlar veya siz kendi bağımsızlığınızı ve kimlik duygunuzu ön planda tutmaya devam etmektesiniz ve bu durumun herhangi bir sorun yaratmadan devam ediyor. Aşk hayatınızda sürekli yenilikler meydana gelmekte. Fakat bu yaşadığınız aşktaki sorunları düzeltmek bir yana başka bir ilişkiye kolayca girebilmeyi göstermekte. Yani sabit bir düşünce tarzı hakim. Kimse kimseyi değiştiremeyeceğinin bilincinde olmalı.
Aşk hayatınız ve ilişkilerinizle ilgili konularda etkili olması muhtemel enerjilerinizi aşk ve flört evinizde seyrini sürdürecek. GÜNEŞ Koç burcu etkinliği, ve ciddi ilişkiler evinizin yöneticisi Merkür gezegeninin ileri hızlı seyridir. 15 Nisan Dolunay sizin gibi ateşli mizaca sahip Yaylar için gayet olumlu bir etkidir. Bilakis ilişkilerde bencil yanımızı ortaya çıkarır,iş bitimi sırtınızı dönen bir yapı var sizde maalesef bu etki isteklerimizi elde etmemiz için bizi ateşler, doyumsuzluk verir ve kalıcı bir bağ kurmak yerine gelir geçer tarzda aşk yaşamamıza neden olur. Bu durum ise Venüsün uzlaşmacı, zarif ve estetik doğasına gayet aykırıdır.
OĞLAK
KOVA
BALIK
Ay ortası Dolunay çatışmalar ve gerginliklere sebep olabilir,birbirinizin farklılıklarına saygı göstermeli, sakin ve mantıklı bir şekilde iletiş kurmaya gönüllü olunmalıdır.13 Mart-6 Nisan yakın çevrenizle olan ilişkileriniz ve aşk konusunda gayet keyifli, şefkatli, oldukça etkileyici olumlu bir döneme gireceksiniz. 6 Nisan-30 Nisan eviniz, aileniz veya yuvanızla alakalı konularda gerginlik, ilişkiler nedeniyle yaşanan sıkıntılı bir dönem. Agresif tavırlarınız en fazla yuvanız sınırlarında görülebilir ciddi ilişkinizle alakalı konularda partnerinizle aranızda oluşabilecek duygusal sorunlar. İlişkinizle alakalı son bir karara varma. Partnerinizin değişkenlikleri nedeniyle kendinizi güvende hissetmemek…
Ağır içine kapanık ama sehvetli kovalar yakın çevrenizle olumlu ilişkiler içinde olacak, eğitim, kısa mesafeli yolculuklardan yana hem şanslı olacak hem de keyif alacaksınız. İkili ilişkileriniz oldukça hareketli.Yolculuklar sırasında yakınlarınızla birlikte olabilir veya birlikte gittiğiniz ortamlarda farklı kişilerle tanışabilirsiniz. Nisan ayı Dolunay günleri sonrası sosyal aktiviteler aşk, eğlence, çocuklar, hobiler gibi faaliyetlerle ilgilenecek ve kendinizi daha iyi hissedecek, hareketleneceksiniz. Bu hareketlilik hayattan keyif almanızı sağlayacak. Ayrıca bulundunuz ortamlarda tanışacağınız kişilerden de olumlu etkileneceksiniz. Kendinize özen gösterecek, sosyalleşeceksiniz. Aşk, estetik ve sanat konuları önem kazanacak.
Bu ay hızlı düşünecek farklı şeylere onay vereceksiniz siz Balıklar için Dolunay moral duygunuzu yükseltici ve karşı cins üzerinde fiziksel anlamda etkileyici olmanızı sağlayıcıdır. İlişkisi olanlar için bu dönem partnerinize karşı daha fazla özveri göstermeniz anlamına geleceğinden, sorunlarında yanınızda olmak, ona destek vermek, şefkatle yaklaşmak sizin için oldukça kolaydır. Zaten Balıklar, değer verdikleri kişilerin saçının teline zarar gelse fazlasıyla müteessir olurlar. Çünkü onlar için sevdikleri her insan, onların, yavrusu, canı, gözbebeği bir tanesidir duygusal çıkışlar mantıkla beraber adım atarak ilerisi için yatırımlar yapacaklar.
63 Nisan 2014
haberrevizyon.tv
ADRESİNİZE GELSİN Tarafsızlık, bağımsızlık ve gerçeğin temel ilke olarak kabul edildiği, profesyonel yaklaşımıyla aylık olarak yayımlanan, ulusal ve uluslararası dağıtımı gerçekleştirilen Haber Revizyon Aylık Haber Dergisi, ulusal medyanın bir üyesidir. Haber Revizyon okurlarının önceliği tarafsız, çarpıcı ve gerçek haberleri aylık olarak okumak olacaktır. Haber Revizyon News Magazine, where objectivity, independence and reality are held as core principles is a member of the national media published monthly and delivered nationally and internationally with a professional approach. The privilege of Haber Revizyon readers will be reading objective, striking and real news reviewing the monthly agenda.
ABONELİK FORMU / SUBSCRIPTION FORM AD:
NAME:
SOYAD:
LAST NAME:
MESLEK: OCCUPATION:
Sunay AKIN
Şahin MENGÜ
D. TARİHİ:
“Kürdistan’ın En Önemli Ayağı Türkiye’dir.”
Aşkın semti neresi mi?
DATE of BIRTH:
Prof. Dr. Haydar DÜMEN
Rafael SADİ
VAGİNİSMUS NEDİR? TEDAVİSİ VAR MIDIR?
ADRES: ADDRESS:
Freedom in your hands!
ŞUBAT 2013 SAYI: 5 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv
POSTA KODU:
FRANSA MALİ’DE DİĞERLERİ NEREDE?
ZIP/ POSTAL CODE:
GELECEĞİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?
İLÇE: REGION:
FİYAT:
10 KKTC:
İSRAİL’DE SEÇİM 2013
11,5
www.haberrevizyon.com Başkan: Freedom in your hands! www.haberrevizyon.tv “SAVAŞ ÇIĞLIKLARI ATILDIKÇA ALTIN YÜKSELİR” OCAK 2013 SAYI: 4
İŞTE EŞİTLİK PLATFORMU
FİYAT:
NİSAN 2013 SAYI: 7 www.haberrevizyon.com www.haberrevizyon.tv
10 KKTC:
Onlarlaydı...
BUGÜN 33.GÜN
TELEFON:
HİÇ MÜLTECİ OLDUN MU?
TELEPHONE:
GENELEV
FAKS:
Have You Ever Been a Refugee?
E-MAIL:
Dr. Haydar DÜMEN
Cinsiyet
Değişimi
T.C. KİMLİK NO:
tarihten gizlenen
ID NUMBER:
mezarlik
( Abonelik onayı ile fatura kesim için gereklidir. )
Röportaj
The Unopened Door of the EU M. Metin YILGÖR
Rafael SADİ
6 AYLIK ABONELİK
SUBSCRIPTION FOR 6 MONTHS
25
12 AYLIK ABONELİK 50
SUBSCRIPTION FOR 12 MONTHS
GÜCÜNÜN FARKINDA MISIN
?
( Required for invoicing after subscription )
+ KDV VAT
DEVLETİ YÖNETENLER VEBALDE GEZİYORLAR
AB’ninKoray ÖZTÜRKLER Röportaj / Interview Açılmayan KapısıGüçlü Kadın Güçlü TÜRKİYE
Siyonizm ve Erdoğan
KONTROLSÜZ ZAMANIN
E-MAIL:
Cem Vakfı Firuzköy Şubesi Başkanı:
İstanbul Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Nazır ŞENTÜRK
Ayıp mı?sebep Günah mı? Sevginde arama! İhtiyaç mı?
FAX:
11,5
Sanatıma Dokunma! Sefa ZENGİN
Proje Sizden Hibe Bizden
Kan, Toprak, İnsan OUR DUTY IS TO SERVE HUMANITY
CITY:
10 KKTC:
Avrupa’ya En Yakın Mezarımız Sunay AKIN
11,5
EQUALITY AT WORK ERCÜMENTPLATFORM YÜCELER İstanbul Valisi Bakan Fatma ŞAHİN GÖREVİMİZ Hüseyin Avni MUTLU KIRMIZI İPİNHİZMET GİZEMİ Lokman AYVA, Halit ERGENÇ İNSANLIĞA
İL:
FİYAT:
Kadının Düzensiz Yeri
Çağın Zorunluluğu İNOVASYON
KONTROLSÜZ BEDENLERİ Sunay AKIN Ege Vapuru’nun Salıncağı
Şahin MENGÜ
Demokrasinin Teminatı Özgür Basın
LÜTFEN DERGİMİZİN AYLIK SAYISINDAN KAÇ KOPYA İSTEDİĞİNİZİ YAZINIZ.
ADET
KARGO BEDELSİZDİR
İMZA
PLEASE WRITE HOW MANY COPIES OF THE SAME ISSUE YOU WISH TO BUY.
+ KDV VAT
NO CHARGE FOR DELIVERY
ABONELİK BİLGİ FORMU TARAFIMIZA ULAŞTIKTAN SONRA MÜŞTERİ HİZMETLERİMİZ SİZİNLE İLETİŞİME GEÇECEKTİR. Haber Revizyon Customer Services will be contacting you after the submission of this form.
FORMU EKSİKSİZ DOLDURDUKTAN SONRA, AŞAĞIDAKİ ADRESE POSTALAYINIZ. PLEASE COMPLETE THE FORM ABOVE AND MAIL IT TO THE ADDRESS BELOW.
HÜRRİYET BULVARI ATS PLAZA NO:129 BEYLİKDÜZÜ - İSTANBUL
DİLERSENİZ www.haberrevizyon.com ADRESİNDEKİ ÜYELİK BİLGİ FORMUNU DOLDURABİLİRSİNİZ. YOU MAY ALSO COMPLETE THIS FORM ONLINE at www.haberrevizyon.com
www.haberrevizyon.com
www.haberrevizyon.tv
0212 875 5 880
COPIES
SIGNATURE