NOGAYCAS Editörden
İÇİNDEKİLER
Hakan B E N L İ
Nogay Forum Nogay Forum M. Burak Taşkıran…………………… 0 3 - 0 4
Nogay Forum Nogay Tarihi Üzerine Bir Yorum Elif YILMAZ ……………………… 0 6 - 0 7
Şiir Aynı Gökyüzüne Bakar Gönüller Erhan ÇAĞDAŞ ……………………
08
Yazar Sayfası Yol Hakan BENLİ ………………………
09
Şiir Adım Nogay, Aslım Nogay, Yolum Nogay M. Burak TAŞKIRAN ………………
1 0 - 11
Yazar Sayfası Nogayca Hacer TAŞYARAN ………………… 1 2 - 1 3
Gençlik Gençlerde SMS Çılgınlığı Hacer TAŞYARAN ………………… 1 4 - 1 5
Gençlik Gençlerin Yeni Hastalığı Cep Telefonu ve Mesaj ; Cepte Kaybolan Çocuklar Halis ÖZERK .....………………… 1 7 - 1 9
Müzelerimiz Konya Mevlana Müzesi NogayCas …………………………
Nogaytürk Dergisi’ nin temellerini atanlar gençlerdir. Eğer Nogaylara özgü, çoğu yazısı Nogayca olan, Nogay tarihine, kültürüne katkı sağlayabilen bir dergi var ise, bunu başaran gençlerdir. Hemen her yazıda gençlerden bahsederken gençlerin seslerini daha gür duyurabilecekleri bir ortam, bir zemin hazırlayamıyor isek bu tamamiyle bizim düşüncesizliğimizdir. Gücünü gençlerden alan bir derginin kendisine güç veren gençleri görmezden gelmesi elbette beklenilemezdi. Uzun süredir aklımızda olan ancak bir türlü hazırlamaya fırsat bulamadığımız yenilikleri sunmak adına, sizlere bu sayımızda NogayTürk’ ten bağımsız bir dergi hazırladık. NogayCas. Bu ilk sayıda elbette birçok eksiklikler olacak. Ancak ikinci sayıda sizlerin yollamış olacağı yazılar ile, özgür bir platform içerisinde herkesin sesini duyurabileceğimiz bir gençlik dergisi hazırlamayı umuyoruz. İçeriğini yine sizler belirleyin. Müzikten sanata, edebiyattan, sinemaya... Kültürel haberlerden, her sayıda yeni ve farklı konular ile, köşe yazılarıyla, sunulan fikirlerle bir dergi oluşturalım arzusundayız. Sevgilerimizle.
20 - 23
NogayCas – 0 2
NOGAY
FORUM
M. Burak TAŞKIRAN
Nogay köylerinin gençlerini bir araya getirip kaynaşmayı, dostluğu, paylaşmayı ve en önemlisi kültürümüzü öğretti bizlere.Öyle ki; Nogay olmayan pek çok insan bile yaptığımız işe ilgi duydu, beğeni gösterdi. Değerli okuyucular ilk öncelikle bize böyle bir yayında buluşma ve sizlere ulaşma imkanı sunan bu işe gönül verip uğraşan bütün arkadaşlara can-ı gönülden teşekkür ederim ve muhabbetler dilerim.. Günümüzde Nogay Türkleri adına birçok iş yapılmakta ve önemli adımlar atılmakta.Bu faaliyetlerin bir kısmı hüsran, bir kısmı ise çok olumlu neticelenmekte.Nogay Türkleri’nin daha ileriye gidebilmesi, birleşmesi ve kalkınmasını hedefleyen bizler de bu yapılanmaların her evresinde yer almaya çalıştık.Fakat ne kadar üzücüdür ki; günümüz dünyası hepimizi hayatımızı idame ettirebilmek adına sürekli meşgul etmekte!İşte tam da böyle bir zamanda NOGAY FORUM diye bir oluşum baş gösterdi… Kanaatimce tamda Nogaylığımızın yozlaşmaya yüz tuttuğu bir dönemde ortaya çıktı.Başta biz gençler olmak üzere Nogay Türkler’inin 7’den 70’e pek çoğu bu oluşuma ilgi gösterdi ve emek harcadı. Hayatından, zamanından ödün verdi NOGAY FORUM’lu olabilmek ve kültürümüzü gereken seviyeye taşıyabilmek adına. İnancım şudur ki; bu oluşum şahsımda dahil olmak üzere pek çok gencimize gereken Nogay aşısını verdi.Tatar olmaktan çıkıp Nogay olduğumuz hatırlattı! Zaman zaman buhranlı günler atlattı ama genel yapısını her daim muhafaza etti. Nogay köylerinin gençlerini bir araya getirip kaynaşmayı, dostluğu, paylaşmayı ve en önemlisi kültürümüzü öğretti bizlere. Öyle ki; Nogay olmayan pek çok insan bile yaptığımız işe ilgi duydu, beğeni gösterdi.Nogay Türkleri kimdir, kültürü nedir; öğrenmeye çalıştı!Geride bırakılan şu 4 senede üye sayısı binleri buldu. Amacımızı ve yapacaklarımızı dünyanın dört bir tarafına bildirdi. Yeri ve zamanı geldiğinde Nogay Türkleri adına önemli projelere imza attı.Yaptığımız oluşumun dışında hiçbir Nogay Türkü kalmasın hepsiyle iletişim içinde olalım diye rutin aralıklarla bir araya geldik. Ne yapabiliriz, ne gibi yenililer kazandırırız, kültürümüzü nasıl daim ettirebiliriz diye hep bir fikir alışverişinde bulunduk. Bilmediğimiz, anlamadığımız ve yetişemediğimiz yerlerde hep Nogay büyüklerinden destek aldık. Nogayşanın yitirilip giden diller arasına karışmasına engel olmaya çalıştık. Nogayşa konuşmayan ve konuşamayan birçok gencimiz özünü konuşmaya başladı. Nogaylık gerçeğini kavramaya başladık. Zamanı geldiğinde; gerekli tecrübeye, donanıma ulaştığımızda binlerce hatta milyonlarca Nogay Türk’ü ile iletişim kurabilmek ve sanallıktan biraz olsun sıyrılabilmenin gerekliğiyle dergi projemizi gerçekleştirmek istedik. Tam da bu safhada şu anda faaliyet göstermekte olan derneklerimize ilgili projemizi sunduk.Gereken ilgiyi göstermelerini ve yardımlarını talep ettik.Yalnız tek endişemiz ve isteyeceğimiz en son şey olan ayrımcı düşünce yapısının duvarları arasında sıkışıp kaldık.
NogayCas – 0 3
NOGAY FORUM M. Burak TAŞKIRAN Projemizi ilettiğimiz derneklerimiz elbette destek oldular.Fakat tamamen rant çerçevesinde uygun gördüler.Yapılan ve dayatılan bu yanlış tavır bünyesinde de biz NOGAY FORUM’lu gençlere de tek bir çare kaldı.Dergiyi hayata geçirmek için gerekli olan bu dernekçilik işiydi.İstemeyerekte olsa hayalimizi gerçekleştirebilmek adına NOGAY GENÇLERİ derneğini de kurmak mecburiyetinde kaldık. Nihayetinde gelinen bu noktada çok kısa bir zamanda gerekli derneği kurduk ve fazla geçmeden dergimizin ilk sayısını Nogay Türk’lerinin beğenisine sunduk.Gelişen olaylara ve yapılan onca hizmet, emeğe rağmen gereken ilgiyi göremedik.Ortada yanlış giden bir şeyler vardı.Yapılan onca iş, koşuşturma, harcanan zaman, maddi yetersizliklerle çıkan o dergi gerekli ilgiyi görmedi. Yine de yılmayan dernek yöneticileri ve yayın ekibi her zorluğa inat 2. sayıyı da yayın hayatına soktu. Maalesef ki; verilen sözler yerini bulmadı. Çok cüzi bir miktar olan dergi parası bile verilmeye çekinildi.Takdir edersiniz ki; bu dergiyi yayınlamaya çalışan insanlar belli bir maaşla çalışanlardı hatta pek çoğu öğrenciydi.O kadar üzücüdür ki; göz göre bir organımız kangren olmuştu ve tüm vücudu yitirmeden kesmeye karar verdik bu uzvumuzu.Şimdilerde pek çoğumuzun ilgisini çekmeyen hatta açıp bakmadığımız sanal bir hale geldi dergimiz!
NogayCas – 0 4
N O G A Y CAS
SADECE İSTANBUL’ DA DEĞİL ANKARA, İZMİR , KONYA VE TÜRKİYE’ DEKİ TÜM İL VE İLÇELERDE UYUŞTURUCU DENEME/ KULLANIM YAŞI 15’ E VE DAHA DA AŞAĞISINA KADAR DÜŞTÜ. SİGARA VE ALKOL DENEME/ KULLANIM YAŞI DA UYUŞTURUCUYLA AYNI. 15 !..
NogayCas – 0 5
NOGAY
FORUM Elif YILMAZ
Katliamlara maruz kalmış ve benliğini korumayı başarmış olan atalarımızın ruhlarını bir kez olsun Şad etmek bizim en birinci görevimiz olmalıdır. Nogay Gençlerinin milli hissiyatları açısından çok önemlidir bu olayları öğrenmek ve bilmek. Hiç olmazsa en azından ben bu düşüncedeyim. Kulağımda müthiş bir dombıra sesi, içimde büyük bir heyecan var, ve 19. Yüzyıl Nogay Türklerini araştırmaya nasıl yaşadıklarını hangi şartlar altında hayatlarını devam ettirdiklerini bulmaya çalışıyorum. Nogay Türklerinin en acılı dönemlerine şahitlik edenlerin durumu beni kahrediyor. Çok üzülüyorum onlara tarih sahnesinde gereken değerin…verilmemesine……………………………………. Kaderimizi değiştiren acı olaylara bakmak istiyorsak, Atalarımızın çektikleri acıları yüreğimizde hissetmek istiyorsak 17, 18 ve 19. yüzyıllarında yaşamış Nogay Türklerine bakmamız onların yaşadıklarını öğrenmemiz gerekir. Katliamlara maruz kalmış ve benliğini korumayı başarmış olan atalarımızın ruhlarını bir kez olsun Şad etmek bizim en birinci görevimiz olmalıdır. Nogay Gençlerinin milli hissiyatları açısından çok önemlidir bu olayları öğrenmek ve bilmek. Hiç olmazsa en azından ben bu düşüncedeyim…………………………………………………………………………………………………. Nogay Türkleri 19. Yüzyıla gelmeden önce önemli bir Türk topluluğuydu. Zamanında bir Hanlık çatısı altında yaşamış olsalar da devlet olma yolunda pek ileriye gitmemişlerdir. Bu husus hakkında bir çok tez olsa da bu tezlerin en güçlü olanı devrin şartlarına göre Töre gereği devlet kurmanın ancak Han yani Kağan soyundan gelenlerin elinde olduğu düşüncesiydi, Eski inanışların etkisi bunda hakimdir, misalen bir Kut Anlayışı. Yani bu teze göre Nogayların Törelerine son derece bağlı olduklarından ötürü Devletleşme düşüncesine gitmemeleridir, yani Töreye sadakat işin özeti. Altınorda devleti yıkıldıktan bir süre sonra bir çok hanlık meydana gelmiş ve Nogaylar bu hanlıkların içinde ki en kuvvetli olanlarındandı. Diğer Hanlıklara oranla Askeri gücüde oldukça kuvvete tabii idi. Ama bir türlü Devletleşme yoluna gidemediler değil, töreye ve geleneklere bağlılıklarından dolayı gitmedikleri gerçeğidir. Bu da Nogay Türklerinin milliyetlerine ne derece bağlı olduklarının işaretidir. Nogay Türklerinde akrabalık ilişkileri son derece kuvvetliydi bundan dolayı da dağılmaları ve bertaraf edilmeleri, dağılmaları zordu. Bu dönemlerde Nogayların siyasi üstünlükleri..de…diğer..hanlıklara..göre..fazlaydı. Bu ihtişamlı dönemlerin ardından 17. 18. ve 19. Yüzyıllara kadar Nogaylar dağılmış katliamlara maruz kalmıştır, ayrılması zor görünen akrabalık ilişkileri zorla kırılmış, bu olaylarda düşmanın etkisi kadar kendi içimizdeki otorite boşluğuda disiplinsizliği doğurmuştur, gelişi güzel bir mirzayı bile han seçtikleri gibi onu kolayca indirebiliyorlardı da. Bu günün düşüncesi ile diyebiliriz ki hem devrim hem darbe. Bu otorite zaafiyeti halkın Han'ı takmamasına dahi yol açabilecek kadar büyük bir tehlike doğurmuştur. Çünkü başa geçirilen kişilerin gayet otoriter olması beklenirken bir bakıyorsunuz ki onuda indirmişler yerinden. Bu tehlikenin aslı ise başa geçen bir sonraki Han güçlü olsa bile otoriteyi yeniden sağlaması disiplini yeniden..sağlaması..son..derece..güç..olacaktır. Bu hususların dışında en baş düşmanımız Ruslar bizi dağıtmak için sürekli içimize nifak sokuyor kardeşi kardeşe düşürüyordu. Kadınları ve çocukları kaçırarak tehditle şantajla bizleri kalleşçe birbirimize düşürüyorlardı. Lakin Nogay Türklerinin maruz kaldıkları tek tehdit ve tehlike bu değildi,
NogayCas – 0 6
NOGAY FORUM Elif YILMAZ yaşam tarzları olan göçebelikten, hayvancılıktan yerleşik hayata geçirmeye ve tarıma yöneltmek istiyorlardı, bu da bir nevi asimilasyon politikası olarak uygulanmak isteniyordu. Bu süreç oldukça zor ve sancılı bir süreçti, Nogaylar bu süre içerisinde ellerinden geldikçe dayandılar, yerleşik hayat ve tarıma geçmemek için çok kayıplar verdiler. Çünkü bunun bir politika olduğunu asimile edilmek istendiklerinin farkındaydılar. Çoğunluğu dayansada bu acılara, dayanamayanlarda olmuş az miktarda Nogay Türk'ü rus hakimiyeti altına girmiş yerleşik..düzen..ve..tarıma..geçmişlerdir. Nogaylara göre yerleşik düzen demek, özlerinden uzaklaşmak demek, atalarından uzaklaşmak demek, kısacası benliklerinden ve törelerinden uzaklaşmak demek oluyordu. Çünkü Nogay Türkleri için göçebelik demek savaşçı olmak, cesur olmak, dürüst olmak ve hakim olmak demekti, bunlar Nogaylara gurur verirken diğer türlü başka bir milletin hakimiyeti altında kendi topraklarında başka millete hizmet etmek Nogaylara acı vereceğine inanılıyordu ve bu inançta da haklıydılar, üst kısımlarda da belirttiğim gibi milli hissiyatların kuvveti açısından bunu kabullenemiyorlardı. Nogay Türkleri çektikleri zulümleri en fazlada bu yüzden çekmişlerdi…………………………………………….. Öz topraklarında istedikleri gibi yaşamayışları, kendi bozkırlarında at koşturamadıkları gerçeği onları göçe zorlamıştı. Tahmini rakamlar bu göç yolunda 300.000 Nogay'dan bahseder, kesin olmasada böyle bir rakamın olduğu söylenmektedir. Göç yollarında ölenler, kaybolanlar ve resmi kayıtlara düzgün bir şekilde geçilmemesinden ötürü bir rakam..söylemeyi..zorlaştırmaktadır. Ruslar ise hala politikalarına devam ediyor, Nogaylar yurtlarına geri dönmesin diye yerlerine Slav ırkından olanları yerleştiriyor, gelseler bile en azından o toprakları Ruslardan geri alsalar bile artık orda Slav ırkından olanlarda var ve Rusların sürekli iç işlere. .karışabileceği. .düşüncesi. .hakimdir..Ruslar..açısından. Nogaylar gittikleri topraklarda da bir çok sorunla karşılaşmışlardır, Osmanlının Kırım Tatarları gibi Nogaylar hakkında da pek bilgiye sahip olmayışı Osmanlının Nogayların isteklerini anlamamasına yol açmıştır. Nogay Boy Beylerinin tıpkı eski yurtlarında olduğu gibi kendi tebaasında ki Nogaylar üzerindeki haklarını kullanmak istemişler fakat bu düşünce Osmanlı yönetimince kat'i surette reddedilmiştir. Çünkü Osmanlı o dönemlerde de otorite zaafiyeti yaşıyor ve merkezi güçlü tutmak adına bu düşüncelere sıcak bakmıyordu. En sonunda bütün olumsuzluklara dayanamayan Nogay Türkleri topluluğu geldikleri vatanda da dağılmış , değişik yerlere küçük küçük yerleşim..birimleri..kurmuşlardır.
NogayCas – 0 7
ŞİİR Erhan ÇAĞDAŞ
Işıl ışıl sokaklar.
Belki ağlıyorsun…
Yağmura teslim oldu tüm günahlar.
Bir çift pınar oluyor gözlerin,
Hep temizlenir sanırım böyle zamanlarda dünyayı.
Sen istemesen de… Bir çift pınar oluyor,
Baştanbaşa yeni bir kimliğe bürünür insanlar gözümde.
Yüreğinden çıkıp, yanaklarından süzülen…
O yalansız bakışları hayal ederim yüzlerde. Aceleyle yaşanıp giden ömürler;
Üzülme sakın, elbet biter bu hüzünlerde.
Şimdi huzur bulur zaman çemberinde…
Yollar geçmek bilmese de
Sevgi denen şey,
Takvimler söz dinlemese de,
Gerçekten sevgi olup akar yüreklere…
Aynı yağmurla ıslanır yürekler. Aynı toprağa basmasa da,
Sen şimdi bilmediğim bir coğrafyanın
Aynı gökyüzüne bakar yürekler…
Bilmediğim bir yerinde
Bir tebessümüne kurban bütün melekler…
Neleri özlüyorsun kim bilir… Ve yine inadına bilmediğim bir gurbetin,
Unutma sıcak bir selam kapatır mesafeleri
Soğukluğunu taşıyorsun teninde…
Ve aynı toprağa basmasa da,
Belki takvimlere kızıyorsun,
AYNI GÖKYÜZÜNE BAKAR GÖNÜLLER, UNUTMA!
Çabuk geçmiyorlar diye Belki yıldızlara döküyorsun içini, sıla hasretiyle…
NogayCas – 0 8
YAZAR
SAYFASI Hakan BENLİ
Ben ne yaptım demek çoğu kez fayda sağlamayacaktır size. Ve o yolun başlangıcında size yol göstermeye çalışanlar, elinizden tutmaya çalışanlar var ise şayet ; bu kez yanı başınızda olmayacaklardır o yolun geldiğiniz noktasında. İnsan hayata bir kere gelmekte ve hayatıyla ilgili aldığı kararlar bazen hayatının bütün geri kalanını etkilemekte. Karar aşamasında iken size gayet basit ve sıradan görünen o seçim anı, kimi zaman geri dönülemez bir yolun başlangıcı olmakta. Çoğu kere öneminin farkında bile olmadığınız o zaman dilimi içerisinde sizi bilinçlendirecek, yolunuza ışık tutacak birinden mahrumsunuzdur. İlginç olan, o an zaten buna ihtiyaç duymadığınız ve kendi seçiminizi kendinizin yapabileceğinize güveninizin olmasıdır. Tercihinizi yapıp yolunuzu seçtiğinizde, o yol üzerinde kararlı adımlar ile yürümeniz beklenir. Ama nafile, siz yine bildik güven içerisinde bildiğiniz yolda gitme dürtüsüyle hareket etmeye başlarsınız. Üstelik yürüdüğünüz yolun sizi nereye ve hangi sonuçlara götüreceğinin farkında ve bilincinde olmaksızın yaparsınız bunu. Günlük ihtiyaçlarınızı temin ettikten ve psikolojik olarak ortama uyum sağladıktan sonra bu sizin için bir kaygı olmaktan çıkar. Çoğu kere gözleriniz kapalı bir biçimde zamana bırakırsınız kendinizi. Ve zamanın sizi götürdüğü yere doğru derin bir rehavet içerisinde akarsınız. Ta ki gözlerinizi yeniden açana değin. Bu süreç kimi zaman çok kısa kimi zaman farkında olmadan uzun yıllar sürer. Ve her defasında hangisi olursa olsun göz kapaklarınız aralanıp, gördüğünüz şey karşısında dehşete kapılarak korkuyla ve endişeyle bakarsınız kendi gerçeğinize. Ben ne yaptım demek çoğu kez fayda sağlamayacaktır size. Ve o yolun başlangıcında size yol göstermeye çalışanlar, elinizden tutmaya çalışanlar var ise şayet ; bu kez yanıbaşınızda olmayacaklardır o yolun geldiğiniz noktasında. Çünkü onlar bir zaman sonra sizi size havale etmiş ve kendi hayatlarına çekilmişlerdir, siz henüz kendi hayatınızla yüzleşememişken…
O yola genellikle hayatınızın en deli en devşirmen zamanında, ergenliğinizin sonunda, delikanlılığınızın başlangıcında ; sizden yana beklentilerin en üst seviyeye çıktığı bir dönemde çıkarsınız… Yola çıkarken şanslı olanların eline bir azık bohçası verilir. İçinde yol klavuzu vardır, hayattan alınan derslerin kulağa küpe yapılıp özenle yerleştirildiği, bir azık bohçası. Her zaman size verilecek olan maddi ve hepsinden önemlisi manevi desteğin sarılıp sarmalandığı bir bohça. İçinde sevgi de olan, güven de… Birazcık tökezleyecek olursanız destek almanız için bastonu unutulmayan, az biraz yönünüzü şaşırsanız hemen bohçadan erişebileceğiniz bir pusula, hayat pusulası… Ama tüm bunlara sadece sizin kendi iradenizle erişebileceğiniz, zorla ama zoraki elinize tutuşturulmayan nesneler… Kimi her zaman bu kadar şanslı değildir, ne yolun başında ne de yol bıyunca yürüdükçe… Sapıverir farkında olmadan akıp giden zamanın yoluna ve kaptırmıştır kendini bir olmaza… Susadıkça kendi ömründen içer, acıktıkca kendi geleceğinden. Ta ki, uyandığı zamana değin. Göz kapaklarını araladığı zaman irkilir kendi gerçekliğinden. Ne acıktığında yiyebileceği bir geleceği vardır artık ne de susadıkça içebileceği bir ömrü. Ne dokunabileceği bir hedefi ne de o yolun başında onun için göz yaşı döküp yapma diyenleri… Yalnızdır hayatta. Yalnızlık hayattaki en zor dayanılabilecek sınavdır. Sizi sever görünen ama içten içe size acıyan, sizi artık kendi halinde bırakıp, bırak ne hali varsa görsün diyen… Yol zaten yalnız yürüdükçe zorlaşır. Henüz yolun başındaysanız ve henüz bir yol tercih etmemişseniz, azık bohçanızı hazırlayın ve onu asla bırakmayın. Siz de yalnız kalmayın…Size yol gösterenlere burun kıvırmayın. Ya da kendinize bir iyilik yapın, o yola asla çıkmayın.
NogayCas – 0 9
ŞİİR M. Burak TAŞKIRAN
Zaman akıp ketedandı bosga keşgen ömrümde Katnamaytandik Nogay caslar biröv birövmüzge Kosulmaytandik avulumuzda özümüzge Cılısatanedik özümüzü tısgarda körgende Tutasımızı cıyıstırdı savbolası NOGAY FORUM Özündü mıtgan kisi onmazeken dünyada Tabamay cürüreken üyündü avulunda Akasının, abasının aytganını tınlamaganda Coytareken atındı Nogaylıkta Atımızı mıttırmadın savbolası NOGAY FORUM Avelden bilmeytanedik Nogaylık neken Sadece aytganda atımız Nogay eken Yasamaga kelgende Nogaylık cokeken Anavyakta gıdırıp kıynanıreken Özümüzge özümüzdü hatirletti savbolası NOGAY FORUM Kolumuz avelden tiymeytandı heş bir işge Tabısbazedik toydun öptektin kerisinde Tartamazedik anavdı işimiz körülgende Endi kusaklasamız Sabantoy şenliklerinde Biröv birövmüzge kaynastırdı savbolası NOGAY FORUM Özü avulumuzdun caslarını bilmeytandık Karaganda anav kımdın balası Dep biröv birövmüzge soraytandık Endi anav avullardın caslarımanda tabıstık Avullardı birlestirdin savbolası NOGAY FORUM Birövünün işi maklımızga yaramaytandı Ketip işdin biryağından ıslamaytandı Birde tezden kuyusturup aytadandı Endi tutasımız işdin aldından ıslaydı Tutasımızga aruv işler yasattın savbolası NOGAY FORUM Tilimizdi mıtganedik konuşamaytanedik Bilmeğinimiz aytılganda karap kalıredik Nogayşadı tatarca dep salıredik Özümüzgede tatar dep aytaredik Nogayımdı Nogay ettin savbolası NOGAY FORUM
NogayCas – 1 0
ŞİİR M. Burak TAŞKIRAN Köşüp kelgende dağılıp cayılganlar Nogaydı yedi koldan ekige ayırganlar Cestanman, cemboylukman dep aytganlar Halbuse biröv birövmen gardaş boladılar Cezdanman cenboyluktu tabıstırdın savbolası NOGAY FORUM Sırf Nogaydı tuvul Türk’tü de tabıstırdın Nogaylardın bir TÜRK kolu bolganını hatirlettin Özümüzge özümüzdün tarihimizi anlattın Duvru bolgandı karistirip taptın Özü tarihimizdi cangıdan cazdın savbolası NOGAY FORUM Endi sen bolmassan etamaz Nogay caslar Ketgen cerde gözü senmen bir Nogaydı karar Dikkat kirgende alışganlık yasar Maklımızga yarar, üy töbede konaklar Kuday cokluğundu köstermesin Savbolup, sav turasın üyken NOGAY FORUM...
NogayCas – 1 1
YAZAR
SAYFASI Hacer TAŞYARAN
Nogayca bize verilen en önemli emanettir. Bizim de bu emaneti en iyi şekilde korumamız, bizden sonra gelen nesillere özünü kaybetmeden aktarmamız gerekmektedir. Yazımın amacı Nogay gençlerinin, ana dilleri olan Nogayca’ ya gereken değeri göstermemeleridir. Oysa Nogayca bize verilen en önemli emanettir. Bizim de bu emaneti en iyi şekilde korumamız, bizden sonra gelen nesillere özünü kaybetmeden aktarmamız gerekmektedir. Bu aktarma, geçmiş yıllarda belki daha kolaydı. Oysa günümüzde Nogayca konuşmak ciddi anlamda beceri gerektiren bir hal aldı. Gençlerin bir araya gelince sürekli Türkçe konuşmaları, birbirlerine Nogayca bilip bilmedikleri ; buna cevap olarak da biliyorum ama konuşmaya UTANIYORUM demeleri, günümüzde dilimize verilmeyen değeri çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Oysaki bir araya gelen gençlerin kendi ana dillerini konuşmalarında ne gibi bir gariplik olabilir ki?. Bir Milletin diline sahip çıkması ona değer vermesi en tabi hakkıdır. İşte bu sebeple dilimizin önemini anlatmak ve onu savunmak, Nogayca bilmeyen gençleri yermek değil de onlara Nogay ruhunu, Nogayca’ nın önemini ; bize verilen değerli mirasın bizden sonra gelecek olan nesillere daha kolay aktarılması için dillerinin döndüğü şekilde Nogayca’ yı konuşmalarını istememdir. Son zamanlarda Nogayca’ ya ve Nogay Kültürü’ ne olan ilginin artması gerçekten çok sevindirici bir durum fakat bunun sadece paylaşılan yazılara yorum yapılması yeterli olmamaktadır. Bir kişinin Nogay ismine yakışır bir şekilde Nogayca’ yı konuşması gerekmektedir. Bir kültürü araştırmak o kültür hakkında yazılar yazmak pek de önemli değildir bana göre, Önemli olan kişinin o kültürü yasayabilmesi için dilini de konuşması gerekmektedir. Geçmişten örnek alarak, geleceğe ışık tutmak anlayışı ile LÜTFEN dilimize sahip çıkalım ona gereken değeri verelim. Yazıma Akin Köyü’ nden değerli arkadaşimiz Erhan Çağdaş’ la yapmış olduğum kısa bir röportajla devam etmek istiyorum ; Hacer: Öncelikle yoğun iş temponda bana zaman ayırıp teklifimi geri çevirmediğin için çok teşekkür ederim. Erhan: Rica ederim benim içinde büyük zevk böyle bir konuda konuşmak. Hacer: 1.Forumda izlenimlerim kadarıyla sen de nogayca bilen ama konuşamayan (konuşmayan) kişiler arasında yer alıyorsun. Hep merak etmişimdir bunun belli bir sebebi var mı? Yada en azından nogay forum toplantılarında neden herkesin Türkçe konuşması? Gecen yaz sizinle tanışma fırsatı buldum benim için çok değerli bir gündü fakat beni üzen bir konu oldu oda büyük çoğunluğun Türkçe konuşmasıydı. Bunun sebebi alışkanlık mı yada gerçekten Nogay gençlerinin ana dillerine gereken önemi vermemesi mi? Erhan: Bence bunun bir sebebi küçüklükten Nogayca konuşmaya alışık olmamamız. duymaya
NogayCas – 1 2
YAZAR SAYFASI Hacer TAŞYARAN alışkınız ama konuşmaya pek alışkın değiliz ve belli bir yaşa kadar bunun bir eksiklik olduğunu fark etmememiz. bir sebebi de Nogayca konuşmaya mecbur olmamamız. Nogayca olmadan da iletişim kurabildiğimiz için Nogayca’ yı öğrenmek ve konuşmak konusunda tembellik yapıyoruz. yani kısacası kolaya kaçıyoruz. Nogayca’ ya gereken önemi yeterince vermediğimizde yadsınamaz bir gerçek. çünkü bu normalleşmiş bir olgu haline gelmiş. Nogayca’ yı anlıyorum ama konuşamıyorum demek yeterince rahatsız etmiyor bizi. Hacer: Kısaca kendinden bize bahseder misin? Erhan Çağdaş kimdir, hangi Nogay köyündendir? Çagdaş ailesinde çocuk erkil mi yoksa babaerkil bir konuşma sistemi geçerli? Çocuk erkil dedim çünkü genelde çocuklar hangi dili konuşurlarsa ailelerde onu konuşmak zorunda kalıyorlar. Erhan: Akin köyündenim. 24 yasındayım. Makine mühendisi sayılırım. sayılırım diyorum çünkü okulu bitiremedim bunun yanında özel bir şirkette çalışıyorum. soruna gelince, evde genelde Nogayca konuşulur. Ebeveynlerim kendi aralarında devamlı Nogayca konuşurlar. Bizle konuşurken bazen Türkçe bazen Nogayca konuşurlar. Hacer: "Kültür Erozyonu" yaşadığımız bariz bir şekilde ortada. Sence bu erozyon gelecek yıllarda olumlu yönde mi aksine büyük bir felaket haline mi dönüşür? Erhan: Maalesef bu konuda büyüklerimizden bize hemen hemen hiç miras kalmamış miras derken kültür bilincini kastediyorum. bu yüzden biz gençlere büyük yük düşüyor. çok özenli ve hassas bir şekilde var olan kültürümüzü korumalı ve eskileri araştırmalıyız. bu konuda tembellik yapmak lüksüne sahip değiliz. eğer böyle olursa geleneklerimiz birer anıdan ibaret kalacak ve zamanla unutulacak. Hacer: Nogay forum etkinliklerinin sence Kültürümüzün gelişmesine katkısı var mı yoksa sadece arkadaşlık ortamından ibaret mi? Erhan: Gelişmeden ziyade korunması bile çok önemli ve bu etkinliklerin korumak için hizmet ettiğini söyleyebilirim. çünkü bu etkinlikler olmasa çoğumuzun, bahsettiğimiz problemlerden haberi bile olmayacak. bu kültürü korumak için birliktelikte çok önemli ve bu etkinlikler birlikteliği pekiştirmek adına gayet olumlu bir işe yarıyor. Hacer: Klasik röportajlarımda olduğu gibi bunu da kelime oyunuyla sonlandırmak istiyorum Yazıma renk kattığın için tekrar teşekkür ederim:=))) Ayakşay: Sabantoy: Andırakay caprak güleylan sabak Et et'ge, sorpa betge... Erhan: Ayaksay; Evde her öğünde içeriz. Olmazsa olmaz. Sabantoy ; olması gerekli ancak piknikten ziyade kültürel bir etkinlik olarak algılanması çok daha önemli. bu bilincin yerleşmesi gerekli. Andırakay caprak gülaylan sabak ; “ Dam üstünde saksağan gel bize bazı bazı" deyimi geldi aklıma. Et etge sorpa betge ; bu tam bizim yemek kültürümüzü yansıtıyor. haşlama etin ne kadar faydalı olduğunu gösteriyor. :) Bende bu fırsatı bana sunduğun ve böyle önemli bir konuda göstermiş olduğun hassasiyetten dolayı sana teşekkür ederim. Atin Nogay, Atan Nogay,Tilinde Nogayca bolsun:=))) Kendimce naçizane bir şekilde Nogayca’ ya verdiğim önemi dile getirmek istedim. Avusturya´dan kucak dolusu saygı ve sevgilerimle hacer TAŞYARAN
NogayCas – 1 3
GENÇLİK NOGAYCAS
Sadece üç harfin arkasında yeni bir psikolojik hastalık yatıyor: Cep telefonlarında bulunan SMS (Short Message Service; yani kısa mesaj), özellikle gençler arasında gün geçtikçe daha çok kullanılıyor. 160 karakterle sınırlanan metinler için uzmanlar alarm veriyor.
Sadece üç harfin arkasında yeni bir psikolojik hastalık yatıyor: Cep telefonlarında bulunan SMS (Short Message Service; yani kısa mesaj), özellikle gençler arasında gün geçtikçe daha çok kullanılıyor. 160 karakterle sınırlanan metinler için uzmanlar alarm veriyor………………………. Eda'nın montunun cebinden 'dıt dıt' diye bir ses geliyor ve 17 yaşındaki genç kızın anında gözleri parlıyor. Yüzünde bir gülümsemeyle cep telefonuna gelen mesajı okuyor. Mesaj erkek arkadaşından geliyor: Seni çok özledim canım! Elbette Eda anında cevap veriyor ve SMS aracılığıyla bir sohbet başlıyor, tıpkı yüzlerce genç arasında her gün yaşandığı gibi. Sadece flört amaçlı değil, gençler arasında cep telefonlarının mesaj servisi her konuda kullanılıyor. Bugün okulda neler yapıldı, akşam nereye gidilecek; arkadaşlar anında haberdar ediliyor. Eda, günde aşağı yukarı 40 mesaj gönderdiğini söylüyor ve maddi açıdan bunun ağır olduğunu da kabul ediyor. Ama hemen ekliyor: "Alt sınıflardan bir çocuğa ders veriyorum ve harçlığımı çıkarıyorum, annem ve babam da biraz para veriyorlar, ama bu konuda bana çok kızgınlar." Zaman zaman 'mesaj bağımlısı' olup olmadığını düşünüyor Eda, çünkü sabah yataktan kalkar kalkmaz en yakın arkadaşına şöyle bir mesaj gönderebiliyor: "Bugün kırmızı kazağımı mı giyeyim, yoksa maviyi mi?" Sadece hatır sormak için bile arkadaşlarına mesaj attığını belirten Eda, onlardan uzun bir süre cevap alamadığında canının sıkıldığını ve kimsenin artık onu sevmediğini bile düşündüğünü söylüyor. Gözü telefonda bekliyor veya yeniden eline alıp neden cevap gelmediğini soran bir mesaj gönderiyor.
Ne zaman bağımlı olunur?................................ Uzmanlar, yüzlerce gencin Eda ile aynı duyguları paylaştıklarını belirtiyor ve cep telefonlarının hayatlarını kontrol etmelerine izin verdiklerini söylüyor. Bu durum artık o kadar ilerlemiş ki, hepsi dış çevreyle bağlantılarını koparmak üzereler. Onlar için önemli olan tek bir şey var: Cep telefonları………………………………………. Yapılan araştırmalara göre; sadece Almanya'da 2003 yılı içinde 26 milyar mesaj gönderilmiş. Uzmanlar bu rakamı 'çılgınlık' olarak değerlendiriyor. Özellikle gençler çoğunluğu oluşturuyor. 14 - 17 yaş grubunun yarısından fazlası bugün bir cep telefonu sahibi. Yetişkinlerin bir kısmı mesaj göndermeyi bilmiyor veya bu konuya fazla ilgi duymuyor, dolayısıyla pastanın büyük bir bölümünü gençler oluşturuyor. Konunun uzmanları gençlerin artık bu konuda
NogayCas – 1 4
GENÇLİK NOGAYCAS Faturaları ödememek bir işe yarar mı? Genelde evet, ama çocuğunuz maddi yükün altından kalkabilmek için ufak tefek işlerden para kazanma yoluna gidiyorsa veya onu artık finanse etmediğiniz için agresif davranıyorsa, bağımlılık belirtileri gösteriyor demektir. Bu durumda mutlaka uzman yardımına ihtiyacı var.
'bağımlı' olduklarını belirtiyor. Cep telefonlarını bir türlü ellerinden bırakmıyor ve sürekli olarak mesaj gelip gelmediğini kontrol ediyorlar. Ne yazık ki ebeveynler bu konuya biraz yabancı kalıyor ve 'tehlike çanlarının' çaldığını göremiyorlar.
Her şeyi haber vermek zorunda değilsiniz Birçok genç, mesaj servisini daha ucuz olduğu için uzun telefon konuşmalarına tercih ediyor. Fakat mesajlar çoğaldıkça, ucuz olmasının artık bir öneminin kalmadığını fark edemiyorlar. Elbette biriyle buluşacağınız zaman randevu saati ve yeri değiştiyse bunu mesajla bildirmek, telefon açmaktan daha avantajlı olabilir çünkü görüşmenin gereksiz yere uzama ihtimali var - fakat hapşırdığınızı veya şu anda hamburger yediğinizi illa ki arkadaşınıza bildirmek zorunda değilsiniz. Ayrıca her mesaja mutlaka cevap vermek gerekmiyor, önemli olan gerekli durumlarda gerekli bilgileri paylaşmak.
Mesajlaşmak, iletişim kurmanın iyi bir yolu mu? Aslında evet. Hem bilgi aktarımını kolaylaştırıyor hem de eğlendiriyor. Ama bunu abartmamak gerekiyor. Ayrıca mesajlaşırken kullanılan bazı terimler, örneğin; selam yerine 'slm', ne haber yerine 'naber' ya da teşekkürler yerine 'tshk' gibi ifadeler, hem dilimizi çirkinleştiriyor hem de kültürümüzün gittikçe yok olmasına neden oluyor. Çünkü gençler bir mesaja mümkün olduğunca kelime sığdırabilmek için, bazı harfleri veya imla işaretlerini kullanmıyor, bu da yepyeni bir dilin doğmasına yol açıyor.
Rakamlarla SMS çılgınlığı……………………… Cep telefonu aracılığı ile başka bir cep telefonuna 160 karaktere kadar yazılı mesaj göndermek olarak adlandırılan SMS ile ilgili verileri takip eden Mobile Data Association'un açıkladığı rakamlara göre, 2002 yılının ilk üç ayında dünya genelinde gönderilen kısa mesaj sayısı tam 75 milyar. Bu sayı ülkelerin milli ve dini bayramlarında büyük bir artış gösteriyor. Cep telefonları bütün dünyada hızla yaygınlaşıyor ve telefonla gönderilen kısa mesajların sayısı her gün artıyor. Mobil iletişimde yaşanan hızlı gelişim, pazarı izleyen analistlerin yıl sonu tahminlerinde de değişikliğe yol açıyor. Analistler, 2004 yılı sonuna kadar gönderilen toplam kısa mesaj sayısının 360 milyar olarak gerçekleşeceğini belirtiyor, 2001 yılında ise bu rakamın 250 milyar olduğu ifade ediliyor. Yalnızca İngiltere'de yılın ilk üç ayında 1.3 milyar SMS gönderildiği, geçen yılın aynı dönemine göre 100 milyonluk bir yükselme görüldüğü belirtiliyor.
Ebeveynler bu konuda ne yapmalı? Çocuğunuzla ilgilendiğinizi ve problemiyle ilgili ona yardımcı olmak istediğinizi gösterin. Fatura geldiğinde bunu birlikte inceleyin ve ona hangi durumlarda mesaj gönderilebileceğini, hangi durumlarda gereksiz olduğunu anlatın. Eğer çocuğunuz bu duruma anlayış göstermezse, ödemeyi yapmayacağınızı belirtin………………..
Türkiye'de sadece dini bayramlarda ve kandillerde gönderilen SMS sayısı 130 milyonu geçiyor. Bir de buna son günlerde Türk halkının büyük bir merakla izlediği yarışmaları da eklemekte fayda var. Bu yarışmaları düzenleyenlerin, program arasına aldıkları reklamlardan çok SMS'den büyük bir gelir elde etmeleri, mesaj çılgınlığının ne kadar büyüdüğünü ortaya koyuyor
Peki bir cep telefonu sahibinin 'mesaj bağımlısı' olduğu ne zaman anlaşılır? Araştırmacılara göre; eğer bir kişi günde 15'ten fazla mesaj gönderiyorsa ve geceleri bile cep telefonunu kapatmıyorsa, durum ciddi. Uzmanlar uyarıyor: Belirtileri ciddiye alın!
NogayCas – 1 5
NOGAYCAS
NogayCas – 1 6
GENÇLİK Halis ÖZERK
Ülkemizde gün geçtikçe artan bir hızda ve yaygınlıkta cep telefonu kullanımı artmakta ancak bu artış en fazla çocuk ve gençlerimizde görülmektedir. Ülkemizde gün geçtikçe artan bir hızda ve yaygınlıkta cep telefonu kullanımı artmakta ancak bu artış en fazla çocuk ve gençlerimizde görülmektedir. Öyle ki, ilköğretim birinci basamağın neredeyse ilk sınıflarında (2. veya 3. sınıflarında yani 7-8 yaşlarındaki) çocukların ellerinde cep telefonlarına rastlanabilmektedir. Aynı zamanda cep telefonu model değiştirme sıklığı da çocuk ve gençlerde görülmektedir. Dolayısıyla bu durum şunu göstermektedir: Çocuk ve gençler cep telefonlarını, telefonun asıl fonksiyonu olan HABERLEŞME amacından daha çok başka amaçlar için kullanmaktadırlar. Öğrencilerle yaptığım görüşmelerde öğrenciler bu amaçlarını şöyle sıralamaktadırlar:
olmayınca eksiklik hissediyorum.”
1. Oyun oynamak,
3. “Okulda sıkılıyorum.”
2. Müzik dinlemek, 3. Fotoğraf veya video çekmek, 4. Mesajlaşmak, 5. Birbirine
resim
veya
animasyon
göndermek, 6. Konuşmak / haberleşmek (bu fonksiyon genelde
en
son sırada (!?) ifade
edilmektedir). Çocuklara, neden bir cep telefonuna sahip olmak istediklerini sorduğumda ise verilen yanıtlar oldukça düşündürücü ve kaygı vericidir. İşte genel yanıt cümleleri:
4. “Boş zamanlarımda bir arkadaş gibi oluyor. Oyun oynuyorum, müzik dinliyorum, özellikleriyle oynuyorum, yani zaman geçiriyorum.” 5. “Cep telefonu olmayan, hatta telefon eski model cep telefonunu olan çocuklarla da arkadaşlar arasında alay ediliyor.” Buradan üç temel sonuç çıkarmak mümkün görünmektedir.
1. “Herkeste var, niye bende olmasın?”
1. Çocuklar teknolojiyi sağlıklı kullanma bilincine sahip olmadan teknolojik cihaza sahip oluyorlar.
2. “Arkadaşlarımda
2. Çocuklar, cep telefonlarını adeta bir
olup
bende
NogayCas – 1 7
GENÇLİK Halis ÖZERK VAROLMA aracı olarak görüyorlar. 3. Çocuklar sosyal yalnızlıklarını, diğer bir ifade ile SOSYALLEŞME gereksinimlerini ne yazık ki bir cihaz ile gidermeye çalışıyorlar… Bu sonuçların davranış göstergelerini ise içinde yaşadığımız süreçte, hemen her alanda (toplu taşıma araçlarında, okul bahçelerinde, parklarda, caddelerde, sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, pastanelerde, lokantalarda vb. mekûnlarda) her an görmek mümkün… Davranışlar da oldukça benzerlik göstermekte:
Çevrelerindeki başka insanları yok sayan bir ses tonu ile konuşma,
Konuşmalarının içeriğini (özel olup olmadığını) dikkate almaksızın, “aleni” olarak konuşma,
Konuşma diline (örneğin kullandığı argo kelimelere) dikkat etmeksizin herkesin duyacağı bir ses tonu ile konuşma,
Uzun süreli konuşma,
Parmaklar tuşlarda, dakikalarca mesajlar yazılmakta,
Gözler küçücük ekrana dakikalarca odaklanmakta,
Kulaklar, kablonun ucundaki kulaklıklara uzun süreli mahkum
Geçmişteki değerlendirmeleri çağrıştıran bu durum bir başka deyişi de peşi sıra akla getiriyor; “Parayı sokakta bulmadık”. Ve insanın aklına şu soru geliyor: “Diyelim ki ebeveynler fekadarlıkta bulunup çocuklarına cep telefonu alıyorlar. Ancak cep telefonunun erken yaşlarda kullanılmasının zararlarına ilişkin sık sık yazılı ve görsel basında yüzlerce yazı, uyarı yer almasına rağmen çocuklarının cep telefonlarıyla bu kadar haşir-neşir olmasına göz yumuyorlar ise, acaba ebeveynler parayı değil de çocuklarını mı sokakta buldular?”… Çünkü cep telefonlarıyla, bağımlılık düzeyinde içlidışlı olan çocuk ve gençlerin, “görünüşte (yalancı) sosyallik” yaşadıkları, gerçekte ise “psikolojik yalnızlık ve asosyallik” içinde oldukları görülebilmektedir. Örneğin, beğendiği bir kıza arkadaşlık teklif etmek için kıvranan lise ikinci sınıfta okuyan bir öğrenci danışanıma, duygularını bana ifade ettiği sadelikte ve içtenlikte niçin ifade edemediğini sorduğumda verdiği yanıt; “Bunu yapamam, kızarırım, terlerim ve sonuçta konuşamam. Mesaj çeksem olmaz mı? Hatta duygularımı mesaj ile şiir gibi anlatırım” olmuştu…………………………………. Çocuklarlar ve gençler cep telefonunu bilinçsizce kullanıyor iseler (ki öyle görünüyor), toplum geleceği ile ilgili sosyal sorumluluk taşıyan bütün anne-babalara, bütün eğitimcilere, görsel ve yazılı basına ve rol model bütün bireylere bazı görevler düştüğü kaçınılmaz görünmektedir. Bu görevleri şöyle sıralamak mümkündür:
durumda,
Ve jestler, mimikler ekrandaki görüntüye veya kulağa gelen seslere göre biçimlenmekte…
Bazen cep telefonu kulakta değil, görünürde de değil, ama sokakta hem yürüyen hem başkalarının duyacağı bir ses tonu ile konuşan insanlar… Biraz dikkat edilince kablonun kulakta olduğu fark ediliyor Ancak bu görüntü, cep telefonu teknolojisi bu kadar ilerlemeden önce halk arasında “deli” liğin bir belirtisi olarak nitelendirilirdi… Acaba “bozukluk” sayılan belirtiler mi geçerliliğini kaybetmeye başladı yoksa bireylerin psikolojik sağlıkları mı?...
NogayCas – 1 8
GENÇLİK Halis ÖZERK
Anne-babalar, çocuklarına, benlik
Özellikle ilköğretim ve lise eğitiminin,
saygılarını dış dünyanın sağlıksız
çocukların sosyal gelişimleri
değerlendirmelerine göre değil, bilimsel
(sosyalleşmeleri) konusunda önemli bir
ve evrensel değerlere göre
fonksiyonu olduğuna göre ve cep
biçimlendirmeleri gerektiği bilincini
telefonlarının da bu gelişmeyi olumsuz
kazandırmaya çaba sarfetmelidirler.
etkileyebileceği göz önünde
Bunu kazandırmanın en sağlıklı
bulundurulur ise, bu okullarda cep
yolunun da model olmaktan geçtiğini
telefonu kullanımına kesinlikle izin
unutmamalıdırlar.
verilmemelidir
“Çocukluk ve gençlik, çocukların ve gençlerin eline bırakılamayacak kadar değerlidir” sözünü akıllarında tutarak, çocukları için en sağlıklı kararların bilimsel temellere dayalı düşünceler çerçevesinde verilebileceğini bilmelidirler. Bu bağlamda çocuk ve gençlerde sağlıklı kişiliğin temellerinin atılması ve gelişimi için zaman zaman “HAYIR” ların yer alması gerektiğini
unutmamalı ve uygulamalıdırlar.
Derslerde kullanımı yasak, teneffüslerde serbest
İleride “keşke” lerin veya istenmeyen
denmesi de anlamlı ve fonksiyonel değildir. Bunun
yaşantıların olmaması için erken
yerine,
dönemlerde belli tartışmaların
haberleşme
kaçınılmaz olduğunu, bunun çok doğal
çözümler üretme yoluna gitmelidirler. Örneğin okul
olduğunu, asıl doğal olmayanın
bahçesine
tartışmanın olmaması olduğunu
yerleştirilmesini sağlayabilirler.
okullar,
çocukların
gereksinimlerine yeterli
sayıda
ebeveynleri yanıt telefon
ile
verebilecek kulübesi
hatırdan çıkarmamalıdırlar.
Okullarda, eğitim-öğretim programlarına, teknolojinin etkin ve sağlıklı kullanımına ilişkin bilgilerin yer aldığı dersler (seçmeli veya MEB tarafından zorunlu) veya etkinlikler yerleştirilmelidir.
Okullarda, teknolojinin sağlıksız ve sağlıklı kullanımına ilişkin panolar yer alabilmeli ve bu panoları hazırlama görevi bizzat öğrencilere verilmelidir. Hatta bu pano hazırlıkları yarışmalara tabi tutulup ödüllendirilebilmelidir.
Özellikle özel okullar, müdür yardımcılarının odasından, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Servisi odalarından, öğrencilerin “gerekli” haberleşmelerine olanak sağlayabilirler. Tüm insanların olmak üzere (normallik sınırları içerisinde), özellikle çocuk ve gençlerin sağlıksız davranışlarında “Evrensel Değerler” eksikliği en önemli etmendir. Bu bağlamda, eğer sağlıklı (fizyolojik ve psikolojik) ve evrensel değerlere sahip bir gelecek oluşturulması arzulanıyor ise (ki arzulanmaması zaten bir “bozukluktur”), tüm kitle iletişim araçları, eğitim-öğretim müfredatları, halk eğitimleri, kamu kurum ve kuruluşlarının halka yönelik sunduğu kurslar-eğitimler “EVRENSEL DEĞERLER” çerçevesinde şekillendirilmeli ve ve bilimsel bilgi temeline oturtulmalıdır.
NogayCas – 1 9
MÜZELERİMİZ NOGAYCAS
Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir. Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir. Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.
Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir. Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır. Müzenin avlusuna "Dervîşân Kapısı" ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.
NogayCas – 2 0
M ÜZELERİMİZ NOGAYCAS Tilâvet Odası Tilâvet Arapça bir kelime olup,Kur'an-ı Kerim'i güzel sesle ve usulüne uygun olarak okuma anlamına gelir. Geçmişte bu oda da Kur'an-ı Kerim okunulduğu için buraya tilâvet odası denmiştir. Halen Hat Dairesi olarak kullanılmaktadır. Hat Dairesi'nde Mahmud Celaleddin, Mustafa Rakım, Hulusi, Yesarizâde gibi devirlerinin meşhur hattatlarının levhaları yanında, Sultan II. Mahmud'un yazdığı altın kabartma bir levha da yer almaktadır. Gümüş kapı üzerinde teşhir edilmekte olan Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi'nin hattı ile yazılmış olan Molla Cami'ye ait Farsça beyitte şöyle denilmektedir. Kabetü'l-uşşâk bâşed in mekam Her ki nakıs amed incâ şod temam (Bu makam aşıkların kâbesi oldu. Buraya noksan gelen tamamlanır)
Türbe salonu doğuda, güneyde ve kuzeyde yüksekçe bir set ile çevrilir. Kuzeyde iki parça halinde yer alan yüksek setlerde 6 Horasan erinin sandukaları yer almaktadır. Horasan erlerinin hemen ayak ucunda ise İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han için yapılmış nisan tası sergilenmektedir. Yine burada yer alan iki levha, Mevlâna'nın felsefesini ve düşünce sistemini açıklaması açısından mühimdir. 1. levha Türkçedir ve şöyledir; "Ya olduğun gibi görün Ya göründüğün gibi ol" Hz. Mevlâna 2. levha ise Mevlana'nın Farsça bir rubaisidir. Rubainin Türkçe çevirisi şöyledir; "Gel, Gel, ne olursan ol, gel! İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan da yine gel!" Hz. Mevlâna Türbe salonunu doğuda ve güneyde çevreleyen yüksekçe set üzerinde ise Mevlâna ve babası Bahaeddin Veled'in soyundan gelme, 10'u hanımlara ait olmak üzere 55 adet mezar ile, Hüsameddin Çelebi, Selâhaddin Zerkûbî ve Şeyh Kerimüddin gibi Mevlevîlikte makam sahibi olmuş 10 kişiye ait toplam 65 mezar bulunmaktadır. Hanımlara ait mezarların üzerinde yer alan sandukalara sikke konulmamıştır.
Huzûr-ı Pîr (Türbe) Türbe salonuna Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa'nın 1599 yılında yaptırdığı gümüş kapıdan girilir. Burada bulunan iki vitrin içerisinde Mevlâna'nın meşhur eserlerinden Mesnevi'nin, Divân-ı Kebir'in en eski nüshaları sergilenmektedir. Türbe salonunu üç küçük kubbe örter. Üçüncü kubbeye post kubbesi de denilir ve yeşil kubbeye kuzey yönünden bitişiktir.
Yeşil kubbenin tam altında Mevlâna'nın ve oğlu Sultan Veled'in mezarları yer almaktadır. Mezarların üzerindeki iki bombeli mermer sandukayı 1565 yılında Kanunî Sultan Süleyman yaptırmıştır. Sandukaların üzerinde yer alan altın sırma tellerle işlenilmiş Pûşîde ise Sultan Abdülhamid II. tarafından 1894 yılında yaptırılmıştır. Halen Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled'in mezarı üzerinde bulunan ve bazı kişilerin "oğlu gelince babası ayağa kalkmış" dedikleri ahşap sanduka ise, bir Selçuklu şaheseri olup, 1274 yılında Mevlâna için yaptırılmıştır. Kanunî,
NogayCas – 2 1
M ÜZELERİMİZ NOGAYCAS Mevlana ve oğlu Sultan Veled'in mezarları üzerine 1565 yılında yeni bir mermer sanduka yaptırınca, ahşap sanduka buradan kaldırılmış ve sandukası olmayan Mevlâna'nın babasının mezarının üzerine konulmuştur.
Mescidin güney duvarı üzerinde çok değerli halı ve ahşap kapı numuneleri sergilenirken, Mescid içerisine serpiştirilen 10 adet vitrinde de çok değerli cilt, hat ve tezhip numuneleri sergilenmektedir. Halı Kumaş Bölümü - Derviş Hücreleri Mevlâna Dergâhı'nın ön avlusunun batı ve kuzey yönünü çevreleyen, her birinde birer küçük kubbe ve baca bulunan 17 hücre bulunmaktadır. Bu hücreler Padişah III. Murat tarafından 1584 yılında dervişlerin ikameti için yaptırılmıştır. Bu hücrelerden giriş kapısının sağında kalan dört hücre, halen gişe ve idare binası olarak kullanılmaktadır. Girişin solunda kalan 13 hücrenin baştan iki tanesi postnişîn ve mesnevîhân hücresi olarak, orijinal eşyaları ile teşhir edilmiştir. En sondaki iki hücre ise değerli kitap koleksiyonlarını müzemize hediye eden Rahmetli Abdülbakî Gölpınarlı ile Dr. Mehmet Önder'in kitaplarına tahsis edilmiştir. Halen kütüphane olarak hizmet vermektedir.
Semâhâne Semâhâne bölümü, mescid bölümü ile birlikte XVI. yüzyılda Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Semâhâne'de semâ, 1926 yılında dergâh müze oluncaya kadar devam etmiştir. Semâhâne'de yer alan naat kürsüsü ve müzisyenlerin oturdukları mutrib hücresi ile erkekler ve hanımlara ait mahfiller orijinal halleri ile korunurken, Semâhâne'nin uygun duvarlarında tarihi halılar ve yine vitrinler içerisinde madeni ve ahşap eserlerle Mevlevî musiki aletleri sergilenmektedir.
Diğer 9 hücrenin ara duvarları kaldırılarak birbirine bağlı iki büyük koridor elde edilmiştir. Bu koridorlardan birinde ülkemizin Kula, Gördes, Uşak, Kırşehir gibi yörelerine ait tarihi halıları, diğer koridorda ise Konya İli'ne bağlı, Ladik, Karaman, Karapınar, Sille gibi yörelerde dokunmuş tarihi halılar sergilenmektedir. Bu hücrelerin koridora açılan pencere ve kapı boşluklarına yapılan vitrinlerde ise Mevlevî etnografyasına ait pazarcı maşası, mütteka, nefîr gibi dergâhtan müzeye nakledilen tarihi nitelikteki eşyalarla, müze koleksiyonunda yer alan son derece değerli Bursa kumaşları sergilenmektedir. Matbah Bölümü
Mescid Mescide çerağ kapısından girilir. Ayrıca mahfili ve mesnevîhân kürsüsü orijinal halleriyle muhafaza edilmektedir.
Matbah müzenin güneybatı köşesinde yer alır. 1584 yılında Sultan III. Murat tarafından yaptırılmıştır. Dergâhın müzeye dönüştürülüğü 1926 yılına kadar yemek ihtiyacı burada
NogayCas – 2 2
M ÜZELERİMİZ NOGAYCAS karşılanıyordu. 1990 yılında yapılan onarımlardan sonra bu bölümün teşhir ve tanzimi mankenler ile yeniden yapılmıştır. Matbahın asıl işlevi olan yemek pişirme ve somat denilen sofrada yemek yeme adabı mankenlerle anlatılmaya çalışılmıştır. Matbahın diğer işlevlerinden olan Nev-ni-yâz denilen Mevlevî aday adayı saka postu üzerinde otururken, semâ talim çivisi yanında ise semâ dedesinin can tabir edilen Mevlevî derviş adayına semâ talim ettirişi anlatılmaya çalışılmıştır.
KAYNAK : Kültür Bakanlığı internet sitesi
NogayCas – 2 3
TEL : 0 332 641 41 93 CEP : 0 539 641 41 93 0 541 641 41 93 www.aluminyumkorkuluk.tr.gg