Bir imparatorluk kultu olarak ayasofya v

Page 1

BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Dünyanın dört yanından gelip rahmine düştüğümüz bizlerden, çeşitliliğimizi bozmadan en güzel uyumu yaratmış Anadolu’ya ve anasını üzen hayırsız evlatların kardeş olduğuna olan sonsuz inancımla…

2


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

I.Iustinianos dönemi,(527-565) imparatorun uzun hükümdarlığı boyunca Bizans tarihinin ilk parlak devrini teşkil eder. Bir bakıma Iustinianos, Roma imparatorluk geleneğinin son temsilcidir. Onun eski Roma imparatorluğunu kurmak ve Pax-Romanum siyaseti, Romalılık olgusunun gözle görülmüş son atılımıdır. Iustinianos’un hedeflerinin büyüklüğünde Bizans İmparatorluğu tarihinin en geniş sınırlarına ulaşmış oldu. Onun büyük fetih savaşlarını Belisarios ve Narses idare etmiş, büyük hukuk kodifikasyonunu Tribanios yapmış, en önemli idari tedbirleri ise Proafectus Proaterio Kappadokialı Ioannes almıştır. Fakat bu dönemin kahramanlarını yaratanda tam da Iustinianos’un şahsında cisimleşen ve bütün bu büyük işlere kaynaklık eden geleneksel Romalı ruhudur.1 Bir balkan eyaletinin köylü çocuğu olan Iustinianos, kendisinden önceki imparator I.Iustinius (518-527) tarafından evlat edinince Iustinianos adını almıştır. Dokuz yıllık iktidarı boyunca çocuğu olmayan Iustinius, kendisine varis olarak Iustinianos’u göstermiş ve onun hızla yükselmesini sağlamıştır.2

I. Iustinianos. Ravenna San Vitale Kilisesi mozaik ayrıntı.

Iustinianos’un tahta çıkışından sonra onun hedeflerini gerçekleştirmek yolundaki atılımlarını tetikleyen ve Bizans devletinin en büyük imar faaliyetinin başlatılmasına sebep olan kırılma noktası, aslında büyük ideallerinin başlamadan bitmesine ramak kaldığı Nika ayaklanmasıdır. 13 Ocak 532’de çıkan Nika ayaklanması; bir zamanlar imparator I. Anastasios’un himaye ettiği yeşiller partisinin yerine Iustinius döneminde kendi kilise ve devlet siyasetini destekleyen mavileri himaye etmiş olan Iustinianos’un, hükümranlığı döneminde, iki partinin 1 2

Ostrogorsky, Georg. Bizans Devlet Tarihi TTK 1995 S.64 Grant, Michael. Roma’dan Bizans’a Homer yayınevi 2000 s.153

3


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

nüfuzundan kurtulmak için cezai tedbirler uygulamasına karşı, Maviler ve Yeşillerin birleşmesiyle gerçekleşmiştir.3 Senatörler ve halkında katıldığı ayaklanmayı Belisarios bastırmış ve 30 bin kişinin katledilmesiyle isyan sona ermiştir. Fakat isyan sırasında, Augusteion çevresindeki yapılar, Ayasofya, Büyük Sarayın girişi, senato, patrikhane, Zeuksippos hamamı, Basilike Stoa ve birçok kilise ve saray “Nika, Nika” (zafer) sloganları atarak kenti tahrip eden ayaklanmacılar tarafından yakılıp yıkılmıştır.4 Kentin büyük oranda tahrip edilmesi, Iustinianos’u kentin yeniden imarı sorunuyla karşı karşıya bırakır. Iustinianos Anadolu’nun her bir yanından topladığı ustalarla Romalı imparatorlara özgü bir seferberlik başlatır. Fakat Bizans başkentinin Romalı siluetini değiştirecek ve Bizans tarzını yaratacak Asya, Mezopotamya ve Helen biçemlerin yaratıldığı doğulu silueti bizzat bu faaliyetlerle başlatmıştır: “Asya mimarisinin yapı öğeleri arasında olan kubbe, kıtamızda gerçek yurduna işte burada kavuşur. Yine burada Bizans mimarisinin önemli yapısal ve dekoratif unsuru haline gelir; belki de kubbe, bütün yapının en önemli mimari kısmı haline burada dönüşmüş olduğu söylenebilir… Iustinianos, istemeden de olsa şimdi artık herhangi bir tartışmaya ya da yanlış anlamaya neden olmayacak olan gelişmiş bir sanat akımının yani Bizans tarzının yaratıcısı olmuştur.”5

Iustinianos dönemine ait bir bakır folllis (40’lık nummus)

Iustinianos, Anadolu’da bulunan eski Hellen kültürü, Anadolu’nun kültürel, sanatsal ve mimari birikimi, Roma devlet geleneği ve Hıristiyan dini ile yepyeni bir imparatorluğun temellerini atmıştır. Bizans ne gerçek anlamda Romalı olabilmiş ne de Hellen kalabilmiştir. Bizans’ın kültürel ve sanatsal kodlarında Yunan-Roma geleneği bulunsa da ona asıl rengini veren baskın Anadoluluktur ve Anadolu’nun aracılık ettiği Doğulu biçemlerdir.

3

Ostrogorsky. a.g.e s.67 Kuban, Doğan. İstanbul Bir Kent Tarihi, TTTV Yay. 2004 s.99 5 Kos, Karoly. Bizans’tan Osmanlıya İstanbul Mimarisinin Doğu kökeni, Kaynak Yay. 2008 s.45-46 4

4


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Iustinianos’un devraldığı kent en azından silueti açısından Latin tandanslıydı. Iustinianos’un şehri ise her bakımdan ondan uzaklaşmış, dünyanın en göz alıcı şehridir artık: “Şimdiye dek yavaş yavaş Doğu’ya kayan ve Batı’nın bir savunma kalesi konumunda olan şehir, Iustinianos zamanında Doğu Avrupa’nın ayrı bir kültür merkezi olabilmek için Batı’dan ayrılarak bağımsız duruma gelir. Ve Asya’dan almış olduğu ışıkla, ta Urallar’dan başlayarak Avrupa slav ülkelerinin tamamını aydınlatır onun ışığıyla. Bunun yanı sıra Bizans, bu sayede Avrupa’ya doru yola çıkan ve kendilerine yurt arayan Asya’nın atlı göçebe kavimlerini de kendine doğru çeker. Bu kavimlerin Avrupa’ya gelip yerleşen her biri bu güzel şehirde; birçok kiliseyle hazinelerle dolu Konstantinopolis’te tamamlamak ister fetihlerini. Eninde sonunda onların hedefleri, hep bu şehrin fethi olmuştur.”6 Büyük Konstantinos’un yaratmış olduğu ve I. Theodosios’un genişlettiği “Nea-Roma” kentini, kendisinden sonra 900 yıl daha yaşayacak Bizans’a dönüştüren Iustinianos’un Konstantinopolis’ini süsleyen ve Bizans İmparatorluğunun dünyaya ışık saçan görkemli tacı ise mimari problematiği ve problematiğine ilişkin çözümleriyle, döneminin mimari devrimi; Ayasofya kilisedir.

1. AYASOFYA 1.1. KISA TARİHÇE Nika ayaklanmasına kadar Ayasofya’nın bugün bulunduğu yerde iki yapı dönemine rastlanılmaktadır. Ayasofya kilisesi, Nika isyanı sırasında yıkılmış ikinci kilisenin bir devamı olarak inşa edilmiştir. İlk yapının “Megale Ekklesia” ( Büyük Kilise) adıyla o zamanki kentin en büyük kilisesi olduğu düşünülmektedir. İkinci yapıya ise; Prokopios’un aktardığına göre Bizanslılar; tanrının bilgeliği anlamına gelen “Sophia” adını vermişlerdir. 7 İkinci yapının da kentin en büyük kilisesi olduğu düşünülmektedir ve Ayasofya hem imparatorluğun en büyük kilisesi olmuş iki yapının devamı hem de “Hagia Sophia” isminin varisi olarak Iustinianos’un imparatorluk vizyonuna uygun olarak inşa edilmiştir. Megale Ekklesia adıyla anılan ilk Ayasofya II. Konstantinos döneminde ( 337-61) 15 şubat 360’ta açılmıştır. Önünde bir atriumu bulunan kilise 3 ya da 5 nefli olabileceği tartışmalı olan bir bazilikaydı. Ioannes Khrsostomos’un belirttiğine göre güney duvarında en az iki katlı bir piskoposluk binası bulunmaktaydı ve buradan kiliseye inilebiliyordu.8 404 yılında İmparatoriçe Eudoksia’nn, Ioannes Khrsostomos’u sürgüne göndermesi sonucu çıkan ayaklanmayla yakılan Megale Ekklesia’nın, 406 yılında kullanım gördüğü bilinmektedir. Kilise II. Theodosios döneminde (408-50) ikinci kez yapılarak 10 Ekim 415 yılında kutsanarak ibadete açılmıştır.9

6

Kos, a.g.e s.46-47 Prokopios, Yapılar 1, Arkeoloji ve Sanat Yay. 1994 s.18 8 Kleinbauer, Eugene. White, Antony. Matthews, Henry. Ayasofya, Arkeoloji ve Sanat yay. 2004 s.15-16 9 Eyice, Semavi. Ayasofya 1, YKY 1984 s.6 7

5


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Yüz yılı aşkın bir süre ayakta kalan ikinci kilise yapısı 13 ocak 532’de başlayan Nika ayaklamasında yakılarak büyük oranda tahrip edilmiştir. İsyanın bastırılmasının ardından kentte imar faaliyetine girişen Iustinianos, imparatorluğun her tarafından toplanan usta ve sanatçılarla kentin bütün yapılarını tekrardan yaptırmıştır. Megale Ekklesia’nın yerine yapılan şimdiki Ayasofya’nın yapımını ise Trallesli Anthemios ve Miletli İsodoros’a vermiştir.10 Ayrıca, Iustinianos, kilisenin yapımı için imparatorluğun her tarafından çeşitli malzemeler ile özellikle pagan tapınaklardan sütunlar getirtmiştir. Bunlar arasında Ephesos Artemision sütunları da bulunmakta olup kullanılan taşların pek çoğu Mısır ve Teselya’dan getirilmiştir. 11

Kuş bakışı Ayasofya

Beş yıl gibi kısa bir zamanda tamamlanan inşaat faaliyetinden sonra kilise, 27 Aralık 537 günü imparatorunda katıldığı törende patrik Menas tarafından kutsanarak açılmıştır. Bu dönem yapılmaya başlanan kilisenin mozaikleri ancak II. Iustinius (565-578) döneminde bitirilebilmiştir. Kubbesinin büyüklüğü ile oldukça cüretli bir yapı olan Ayasofya, statik bakımdan tam oturmamış olduğundan, kilisenin 558’de kubbesinin bir parçası çökmüştür. Bunun üzerine İsodoros’un yeğeni, genç İsodoros inşaatın yapımıyla görevlendirilmiştir. İsodoros, daha hafif malzeme kullanarak kubbeyi 7m. kadar daha yükseltmiş ve pandantifleri yan kemerlerle destekleyerek kubbenin taşıma gücünü arttırmıştır. 23 Aralık 562’de ikinci kez açılan Ayasofya ilk şeklinden daha yüksek bir iç mekana sahip olmuştur.12

10

Prokopios. Yapılar I, Arkeoloji ve Sanat Yay. 1994 S.18-19 Eyice. a.g.e s.8 12 Wolfgang, Wiener, Müller. İstanbul’un Tarihsel Topografyası. YKY 2001. s.85 11

6


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

“Ayasofya’nın nefi cüretkar bir genişlikte olup Alpler’in kuzeyinde kalan Avrupa’da herhangi bir gotik katedralinkinden yaklaşık üç kat daha geniştir. Merkezi kubbe ise on beş katlı bir binanın yüksekliğine ulaşmaktadır ve en yüksek gotik tonozlardan daha yüksektir…”13 Yapıldığı andan itibaren Bizans mimarisinin doruk noktasını teşkil eden Ayasofya, döneminin olağanüstü bir yapısı olmanın da ötesinde Iustinianos’un Pax-Romanum siyasetinin sembolü olarak tek din, tek imparatorluk ve tek imparator düşüncesinin bir sonucudur. 14 Iustinianos bir bakıma Roma’nın Pantheon’unda cisimleşen büyük imparatorluk olgusunu, Ayasofya’nın abidevi kubbesi altında onu aşan şekilde tekrarlamıştır. Bizans tarihi boyunca imparatorlar burada taç giymiş, zaferler burada kutlanmış, önemli dini toplantılar kilisenin üst katında güney galeride yapılmıştır.15 İkonaklasmus döneminde imparator Theophilos ( 829-842) Ayasofya’ya değer vermekten geri kalmadığını göstermek için antik döneme ait tunçtan iki kapı kanadını, güney tarafındaki girişe taktırmıştır. Bugün durmakta olan kanatların üzerinde imparatora ait monogramlar bulunmaktadır.16 1204’te haçlı ordusu şehri ele geçirince, Latinler Ayasofya’yı yağmalamışlardır. 1204 yılında burada, Flandernli Kont Bauldin imparator tacı giyer; 1205’ten itibaren Ayasofya Venedikli din adamlarının kutsal mekanı haline gelir. Yapının içi Latin geleneklerine göre düzenlenmiş, sunak yeniden yapılmıştır. Bu tarihten şehrin tekrar 1261’de geri alınmasına kadar geçen süre içerisinde beş imparator burada taç giymiştir.17 Şehir geri alındıktan sonra Ayasofya tekrar eski Ortodoks biçimine getirilmeye çalışılır, fakat Ayasofya’nın eski ihtişamı kalmamıştır, pek çok kutsal hazine ve rölikler Latinler tarafından Venedik’e götürülmüştür. Ayrıca şehir tamamen talan edilmiş ve kentin eski ışığı ve zenginliği kalmamıştır. Bu tarihten itibaren ne Ayasofya ne de Konstantinopolis eski ihtişamlı günlerine bir daha geri dönememiştir. Türkler kenti ele geçirdiğinde Konstantinopolis adeta bir harabe halindeydi. Latinlerin ardından büyük bölümü yanmış ve yıkılmış olan kentin içindeki saraylar ve eski binalar artık içlerinde oturulamayacak kadar kötü durumdaydı. Bizans artık son iki yüzyıllık ömründe bunları yapacak güce sahip değildi. Şehrin üçüncü kez imarını bu sefer Fatih Sultan Mehmet başlatacaktır.18 Fakat oda ilk önce işe Ayasofya ile başlamıştır. Adet olduğu üzere kentin ele geçirildikten sonra üç gün yağmalanmasına izin veren Fatih, askerlerine, binaların kendisinin olduğunu söyleyerek zarar vermemelerini buyurmuştur. Kilise okunan dualarla kentin ana camisi haline getirilmiştir. Eski süslemeler ve resimler kaldırılmış ya da sıvayla üstleri örtülmüştür. 15. yüzyıl sonlarına doğru yapıya eski merdiven kulesinin güneybatı köşesine küçük minare eklenir. II. Beyazıt kuzeydoğu köşesine ikinci bir minare yaptırır.19

13

Ayasofya. a.g.e s.21 Akyürek, Engin. Ayasofya. a.g.e. önsöz s.6-7 15 Eyice, a.g.e s. 9-10 16 Eyice. a.g.e s. 9 17 Wolfgang. a.g.e s.88 18 Kos. a.g.e s.114 19 Wolfgang. a.g.e s.91 14

7


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Ayasofya’nın bugüne gelebilmesini sağlayan en büyük onarım II. Selim’in (1566-1574) emriyle başlamış ve III. Mustafa’nın (1574-1595) ilk yıllarında tamamlanmıştır. Onarım çalışmalarında Mimar Sinan görevlendirilmiş ve Sinan; kilisenin dayanıklılığını arttırmak için çevresini istinat duvarlarıyla desteklemiştir. İçeride bazı değişiklikler yapılarak üslup ve tekniğinden anlaşıldığına göre; çini kaplı bir hünkar mahfili, mermerden işlenmiş bir minber, vaaz kürsüsü ve müezzin mahfili yapılmıştır. III. Murat döneminde yekpare taştan oyulmuş, antik döneme ait dört mermer küpten iki tanesi de Ayasofya’ya getirilerek orta nefin iki yanına konulmuştur.20 IV. Murat’ın deli olduğu için öldürttüğü I.Mustafa, kandil yağı deposu olarak kullanılan kilise vaftizhanesine gömülmüştür. III. Ahmet 1717 yılında Ayasofya’nın sıvalarını yeniletmiş ve kubbenin ortasına, eski gravürlerde görülen ve 1849’da kaldırılan büyük bir top kandili astırmıştır. I.Mahmut, kilisenin çevresine barok üslupta şadırvan, aşhane-imaret, sübyan mektebi ile kilisenin içine hünkar mahfili, mihrap, padişaha ait bir kapı, kütüphane yaptırmıştır. Ayrıca 9.yüzyıldan beri batıdaki girişlerin üzerindeki duran çan kulesini kaldırtmıştır.21 Ayasofya’ya uygulanmış en büyük restorasyon programı ise Sultan Abdülmecit tarafından (1839-1861) yaptırılmış ve restorasyon çalışmalarıyla ilgili olarak İsviçreli mimar Gespare Trajono Fossati görevlendirilmiştir. Fossati ilk olarak, galeri katındaki dikeyliklerini kaybetmiş sütunların kaidelerini kırarak çıkartmış ve yeni kaideler ekleyerek düzeltmiştir. Ayrıca Ayasofya’nın dışını sarı ve kırmızı şeritler haline boyatan Fossati Ayasofya çevresinde bir takım ek yapılar yapmıştır: “eski hünkar mahfili kaldırılarak mihrabın sol tarafına bugün görülen zengin işlemeli yeni bir hünkar mahfili inşa edilmiştir. Üçü fatih cami avlusundan getirilen sekiz sütuna oturan kafesli mahfil locasının, Fossati tarafından neo-Bizanten üslupta olmasına dikkat edilmiştir. Bu mahfil arkadaki I.Mahmud’un yaptırdığı kasr-ı humayuna bağlanmıştır. Fossati’nin bizzat yazdığı gibi “saf Greko-Romen üslünbunda” olmasına dikkat edilen bu kasrın büyük salonunun iç süslemesinde, Rus elçiliği dekorasyonu ile Ayasofya’nın kalem işlerini yapan Fossati’nin kız kardeşi Bianca’nın kocası Antonio Fornari adlı sanatkar çalışmıştır.”22

20

Eyice, Semavi. Ayasofya 3 YKY 1986 s. 8 Eyice. a.g.e 3 s. 13.14.15 22 Eyice. a.g.e 3 s.15.17 21

8


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Ayasofya cepheden.

1.2.AYASOFYA’NIN MİMARİSİ Planının herhangi bir yakın öncüsü bulunmayan Ayasofya, Bizans’ın bir daha asla denemeye cüret etmediği bir yapı olmuştur. Sürekli gerektiren bakım ve onarımları nedeniyle “Beyaz bir file” benzetilen yapı, döneminde hayli pahalıya mal olan maliyeti ile sonraki yüzyılların ekonomik çöküntülerinin sebeplerinden biridir.23 Bu özelliği nedeniyle herhangi bir gruba dahil etmenin oldukça güç olduğu Ayasofya; yinede bazilikal planın kubbe merkezli planla bireşiminden meydana gelmesinden dolayı kubbeli bazilika klasifikasyonuna yerleştirilmektedir.

23

Mango, Cyril. Bizans Mimarisi. Renkmay Ltd. şti. 2006 s.90

9


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Ayasofya zemin kat planı. Mango’nun24 ortaçağ toplumuna göre gereğinden fazla büyük bulduğu Ayasofya aynı zamanda Karoly Kos tarafından hem Ortodoks kilisesi için uygun olmayan, gereksiz hem de Bizans’a ait olmayan bir yapı olarak görülmüştür.25 Fakat tüm olumsuzlarına rağmen Ayasofya, Bizans’ın mimari harikası olarak günümüze kadar gelebilmiştir. Dahası Ayasofya’nın Bizans tarafından tekrarlanamayan abideviliği, Iustinianos’un kişiliğinde cisimleşen büyük imparatorluk imgesinin mimari ifadesidir. Merkezi plana oturan Ayasofya’nın öncesinde, kilise yapılarında merkezi plan uygulaması görülmemişti. Genellikle antik çağ mimarisinin hamam ve mousoleumlarında tercih edilen merkezi plan, Erken Hıristiyan mimarisinde vaftizhane ve martyriumlarında kullanılmıştır. Bu yapılar genellikle dairesel ya da çok gen formların üstü kubbe ile örtülmüş biçimleriydi. Roma mimarisinde genellikle kubbenin geçiş elamanı, kubbenin bir kabuk gibi duvarlara oturan kendisiydi. Oysa Ayasofya’da, mimaride bir geçiş elemanı olarak pek kullanılmayan küresel bingi pandantifler, kubbeye geçişin ana elemanlarıdır.26

24

Mango. a.g.e s. 90 Kos. a.g.e s.75.76 26 Eyice. a.g.e 1 s.13.16 25

10


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Ayasofya’nın kubbeye geçiş elemanlarını gösteren izometrik çizimler.

Fakat Ayasofya’nın karakteristik özelliği çok geniş olan orta nefin genişliğiyle uyumlu devasa bir kubbe ile örtülmesiydi. Böyle büyük bir genişliğin kubbe ile kapatılması daha önce hiç denenmemişti, mimarların önünde buna yakın tek örnek ise yaklaşık 20-25 m. çapındaki kubbesiyle Hagios Polyeuktos kilisesiydi. Ayasofya’nın 32 m. çapındaki kubbesi için çok daha büyük boyutlarda bir destek sistemine gerek vardı.27 Böyle büyük bir kubbenin yapıya eklenmesinin yolu bazilikal planı bozarak eski model bir merkezi plana geçmekle çözmek mümkündü; ancak Hıristiyan mimarisi geleneklerine bağlı kalan mimarlar, bazilika şemasını bozmadan, kubbenin yarattığı problemi sütunlar, kemerler ve tonozlar ile çözmeye çalışmışlardır. Fakat bu durum tam başarıya ulaşamadığı gibi içerden müthiş bir yükseklik ve genişlik duygusu verirken, dıştan yapının hantal görünmesine sebep olmuştur.28 Sonuçta mimarlar dünya tarihinde bir ilk olarak, dikdörtgen bir mekanı dairesel bir form olan kubbe ile örtmüşlerdi. Fakat bu hiçte sıradan olmayan mimari devrimi sıradan mimarlar gerçekleştiremezdi: “Ayasofya’da kullanılan yapım teknikleri, Anadolu’da 3. yüzyıldan beri bilinen ve başka yapım etkinliklerinde, özellikle de kent surlarında ve büyük bazilikalarda uygulanan geç Roma teknikleridir. Mimarların geldikleri kentleri belirtmek bile yeterlidir: Anthemios Tralles’ten (bugün Aydın) İsodoros’ta Miletos’tan yani Batı Anadolu’da ki Roma mimarlığının beşiği olan yörelerden gelmişlerdi ve aynı zamanda birer bilim adamıydılar. Prokopios’tan sonra yaşamış tarihçi Agatias’a göre, Anthemios, “geometrik kurguları elle tutulur nesnelere uygulayan ve doğal dünyadan modeller yapan” bir bilim adamıydı. İsodoros’da bir matematikçi ve mimardı. Bu kişilerin seçilmesi, Ayasofya’nın ne denli cesur bir girişim olduğunu açıklar.”29

1.3.YAPININ PLANI: Üç nefli kubbeli bir bazilika olan Ayasofya aynı zamanda galerili, iç ve dış nartexe sahip atriumu olan bir kilisedir. Kilise toplam 7500m2’lik bir alandan meydana gelmiştir. Yapının 5.75m. genişliğindeki dış nartexi, üzerleri çapraz tonozlarla örtülü dokuz bölümden oluşmaktadır. Exo-nartexden beş kapı ile 9.55m. genişliğindeki yine dokuz bölümlü iç nartexe geçilir. Nartexin kuzey ucu, galeri katına çıkışı sağlayan rampalara geçit vermektedir. 27

Kuban, a.g.e s.102.103 Eyice. a.g.e 1 s.17 29 Kuban . a.g.e s.102 28

11


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Ayasofya’nın ana mekanı, iki tonozla dört paye ve bunların arasında yer alan sütunlarla yan neflerden oluşur. Yerden yüksekliği 55m. olan kubbe elips şeklindedir ve kubbenin doğu ve batısına yerleştirilmiş iki yarım kubbe, ana kubbenin baskısını ikiye bölerek kubbenin ayaklara yaptığı basıncı azaltırlar. Kubbenin uzun tarafları ise basık kemerlerle desteklenmiştir Ayasofya’nın orta nefi, 74,67x69.80m. ölçülerindedir ve nefin ortasında ağırlığı dört payeye oturtulmuş, payelere geçişin pandantiflerle sağlandığı 32m. çapındaki ana kubbe yer alır. Orta nef; iki yanlardaki tympanium üzerindeki ve kubbe çevresindeki 40 adet pencerelerde aydınlatılır. Solea30 bir korkuluk ile bemadan ayrılmıştır ve bemadan sonra apsis ve içinde synthronon yer alır. İki katlı yan nefler ve narteksler orta mekanı üç taraftan kuşatmaktadır. Kuzey ve güneydeki rampalı yoldan çıkılan üst katın ilk bölümü iç nartexin üstündeki beşik tonozla örtülü büyük bir mekandır. Kadınlara mahsus olduğundan gyneakonitis 31 olarak adlandırılır. Bunun güney ucunda patrike ve metropolite32 ait odalar bulunmaktadır. Yapının kuzeydoğu köşesinin dışında yuvarlak bir ek bina yer alır. İçinde kilisenin değerli eşyalarının bulunduğu düşünülmektedir. Ayasofya yapılırken batı ve güneybatısında, ona bağlı olan patrikhane ve vaftizhane inşa edilmiştir. Kare planlı olup köşelerdeki eksedralarla sekizgene dönüştürülmüş kilisenin en önemli ek yapısı olan vaftizhane ile Ayasofya arasında küçük bir avlu bulunmaktadır.33 Kilisenin içine dönersek nefin doğu ucunda üç çeşit sütun görülür. Bunlardan kırmızı porfir taşından yapılanlar Mısır’dan getirilmiştir. Kilisede toplam 107 sütun bulunmakta olup bunların 40 tanesi alt katta 67’si üst kattadır. Sütunlar devşirme malzeme oldukları için Ayasofya’dan daha eskidirler. En büyük sütunlar 20m. uzunluğunda olup çapları 1.5m’dir, en ağırı yaklaşık 70 ton ağırlığındadır. Sütun başlıkları Bizans stili göstermektedir ve başlıkların bazılarında Iustinianos arması görülür. Sonuç olarak Ayasofya; Roma imparatorluk mimarisinin dev ölçülerinin, Doğu’nun göz alıcı ihtişamının, Hıristiyan mistizminin bir sentezi olarak şekillenmiş 34 ve Bizans’ın yaslandığı kültürel ve sanatsal birikim, büyük imparatorluk vizyonu ile abidevi bir strüktürel kurguya oturmuştur. Fakat bu tasarım Bizans tarafından asla geçilmek istenmeyen, Iustinianos’un ulaştığı bir eşik olarak kalmıştır. Ayasofya’nın dışında Bizans mimarisi genellikle daha küçük ölçekli yapı faalityetlerinde bulunmuştur. Asla Ayasofya’yı geçmek düşüncesinde olmamıştır. Karoly Kos, belki de bu nedenle Aysofya’nın Bizans’a yabancı kaldığını söylemekte haklıdır. Çünkü gerçektende “Ayasofya ile Bizans, belirlenen amacın eşiğine ulaşmış olur, ancak bu eşiği geçmez, şaşırıp geri döner, bir bütün halinde yapılan bina prensibinin mantığını da kaybeder.”35 Belki de bunda en büyük sebep Iustinianos sonrasında bir daha geri gelemeyen büyük imparatorluk vizyonunun yitirilmesidir. Sonraki yüzyıllar Bizans açısından temel politik edimin bir savunma stratejisine dönüştüğü ve giderek kent devleti haline gelen imparatorluğun ışığının söndüğü yıllardır. Tamda bu 30

Solea: Templondan orta nefteki ambona kadar eden parapetli bölüm. Gyneakonitis: Galeri katında kadınlara ayrılmış bölüm, farklı kullanım türleri de bilinmektedir. 32 Metropolit: Büyük bir şehir ve etrafındaki belli bir bölgeyi olan metropolitliğin başında bulunan pislkopos. 33 Eyice. a.g.e1 s.14.15.16.17.18.19.20.21.22.23.24.25 34 Eyice. a.g.e1 s.23 35 Kos. a.g.e. s.103 31

12


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

sebepledir ki Bizans Ayasofya’nın daha büyüğünü yapmak ihtiyacı asla duymamıştır. Ayasofya ona yetmiştir… 1.4.AYASOFYA’NIN İÇ BEZEMELERİ Ayasofya bir mimari başyapıt olmasına rağmen, yapının cephe anlayışı yarattığı etkiye paradoks olarak, gösterişsiz ve hantaldır. Yapının asıl ihtişamı mekanın iç genişliği ve zengin bezemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan Ayasofya iç mekan güzelliğine önem verilerek oluşturulmuştur. Yarattığı gökselliğin ululuğu iç güzelliğiyle tanrısallaştırılmıştır. Bu kanımca imparatorluğun sınırları içerisinde yaratılmış ya da en azından yaratılmaya çalışılmış Hıristiyani birliğin oluşturacağı güzelliğe metaforik bir gönderimdir. Gerçektende Ayasofya’nın içi dünyanın en güzel iç mekanına sahiptir 36; kilisenin orta ve yan nefleri ile nartexini renkli mermerden sütunlar ve duvar kaplamaları süslemektedir. Zemin katında ki dört büyük mermer payenin arasına Teselya mermerinden de novo yeşili sütunlar, yarım daire eksedrada devşirme porfir sütunlar kullanılmıştır.37

19. yüzyıla ait bir resim

Kilisenin iç mekan düzenlemesinde kullanılan taşlar arasında boğaz civarından beyaz damarlı siyah taşlar, Yunanistan’da Carysus’tan yeşil mermer, Frigya’dan çok renkli taş, Mısır’dan gümüşi lekeli porfir, Sparta’dan zümrüt yeşili mermer, kırmızı ve beyaz damarlı İsauria mermeri, Libya’dan sarı bir taş, oniks ve diğer mermerler bulunmaktadır. Zemin, büyük oranda günümüze kadar gelmiş Prokonnesos (Marmara Adası) mermeriyle kaplanmış ve kuzeyden güneye yeşil mermer bantlarlar boydan boya kesilmiştir. Tonoz ve kemerlerin başlangıç çizgilerine kadar olan tüm duvarlar ince mermer levhalarla kaplanmıştır. Ayasofya’da ki aynı renkten dar mermer levhaların farklı renkteki daha büyük panoları çerçevelemesi şeklinde ki kaplama yöntemi, belki ilk kez bu kilisede ortaya çıkmaktadır. Bu çok renkli kaplamalar yalnızca duvarların taş ve tuğlasını gizlemekle kalmayıp aynı zamanda onları soğuk maddeselliklerinden sıyırıp, yarı şeffaf, düşsel bir lirizm içinde görünmelerini sağlamaktadır. Bu durum 530’lardan itibaren binanın merkezi kubbesini, yarım kubbelerini ve 36 37

Kos . a.g.e s.75 Ayasofya. a.g.e. s.33

13


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

tonozlarını kapsayan ve titrek ışıklar saçan altın mozaikler için de söz konusudur. Genç İsodoros’un kubbesinin ortası, İsa’nın kiliseyi sonsuza dek koruması için daire içine alınmış büyük bir haçla bezenmiştir.38 Zemin kattaki impost başlıklı sütunlar ve kemer köşe dolguları, alttan derin olarak oyulmuş beyaz mermerle kaplanmıştır. Bu oymalar ajur tekniği denilen; dantel gibi yapraklardan oluşan ve filizleri özgürce dolanıp giden, koyu bir zemin üzerinde asılıymış gibi duran süslemelerdir. Galeri katında ise opus sectile tekniğinde kesilerek yapılmış taş örgüdeki süslemeler zemin katın kemer köşe dolgularındaki oymaları andırmaktadır. Bu süsleme biçimi klasik gelenekten oldukça farklı bir tarzda yapılmıştır.39

Sütunlardan bir detay.

Kilisenin sütun başlıklarıda kemer köşe dolgularında olduğu gibi ajur tekniğiyle süslenmiş ve başlıkların hepsi beyaz mermerden elde edilmiştir. Fakat sütun başlıkları farklı tiplerde yapılmıştır. Her iki katta da ana sütun dizileri, yeşil porfir gövdeli olup ion biçimli küçük volütler geçirilmiş çanak görünümünde başlıklar taşımaktadır. Bu başlıkların daha önce yapılmış örnekleri yoktur ve bu oyma başlıkların bazıları yaldızla kaplanmış olup başlıklardaki bosaj yukarıda belirtilmiş olduğu gibi Iustinianos ya da Basileus40 (imparator) monogramlarını taşımaktadır; az miktarda görülmekle birlikte Theodora ya da Augusta (imparatoriçe) monogramları kullanılmıştır. Sepet başlık ve monogramların hiç biri birbirinin

38

Ayasofya. a.g.e. s.33.34 Ayasofya. a.g.e. s.34 40 Basileus: Yunancada imparator anlamına gelmektedir. Fakat 8.yüzyıla kadar Bizans imparatorları Latince ünvanlar kullanmışlardır. Dolayısıyla burada Latince karşılığı olan Augustus kullanmak daha yerindedir. 39

14


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

tekrarı değillerdir ayrıca kilisenin yan neflerinde ve galerilerinde oyma ion-impost başlıklar impost bolklar görülmektedir.41 1.5.MOZAİK SÜSLEMELER Iustinianos’un kilisesinin asıl süslemelerinde tasvirli imgesel ve figüratif anlatımlar bulunmuyordu. Sadece kenarlarında meyva, çiçek desenleri ve geometrik süslemeler bulunan altın teseralar mevcuttu. Birkaç tane düz haç ve büyük olasılıkla ana kubbenin iç kısmında muazzam bir haç bulunmaktaydı. İmgesel tasvirlerin bulunmayışı, daha önce belirttiğimiz gibi Doğu geleneğinin yansımalarıdır.42 Iustinianos,’tan sonra yapılmış olan mozaiklerin tarihleri, ikonaklasmus dönemde (726-843) üzeri sıvanarak kapatılmış ya da doğrudan tahrip edilmiş olduğundan belirsizlikler yaratmaktadır. Ayasofya’da bilinen ve tarihlenebilen mozaikler genel olarak I. Basileos (867886) dönemi itibariyle yapılmış olanlardır. Bunların birçoğu ise özellikle büyük mozaikler, depremler ve şehrin 1453 yılındaki fethinden sonra tahrip edilmiş ya da üzerleri sıvanarak kapatılmıştır. 1847 yılında İsviçreli Mimar Fossati’nin yaptığı restorasyon çalışmalarında, özellikle sıvanmış mozaikler ortaya çıkarılarak kopyaları alınmış ve tekrar kapatılmıştır. 1931 yılında Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından mozaikler tekrar açılmıştır. Kilisede bugün bulunan mozaikler, 9, yüzyıl ile Paloilogioslar dönemi arasında Konstantinopolis’te çalışan sanatçıların çeşitliliği ve niteliği hakkında fikir verebilmektedir.43 1.6.GÜNEY GİRİŞ HOLÜNDEKİ MOZAİKLER Güney giriş holündeki mozaiklerin tavan ve duvarlarının üst bölümü Iustinianos döneminde yapılmış geometrik ve çiçek desenli altın mozaikle kaplanarak yapılmış süslemelerdir. Burada kapı boşluğunun üstündeki yarım daire tympaniumda; 11.yüzyıl başlarına tarihlenen mozaikte Meryem ve çocuk İsa ikonografisine Iustinianos ve Büyük Konstantinos eklenmiştir. Sahnede Konstantinos Meryem’e Konstantinopolis’in maketini sunarken, Iustinianos Ayasofya’nın maketini takdim etmektedir. Böylelikle Konstantinopolis’in ve Ayasofya’nın kurucuları ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlanmaktadır. Meryem ve İmmanuel İsa dahil üzerlerinde bulunan draperi zengin ve dökümlü olup 10.yüzyıl Bizans klasik zevkini göstermektedir. Mozaikte bulunan yüzlerin hepside gerçekçi ve ince ayrıntılar taşımaktadır. Mozaiğin ilettiği mesaj bir bakıma imparatorluğun gücü ve sürekliliğidir.44

41

Ayasofya. a.g.e. s.34 Ayasofya. a.g.e. s.49 43 Ayasofya. a.g.e. s.50 44 Ayasofya. a.g.e. s.53 42

15


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

1.7.İMPARATORLUK KAPISINDA BULUNAN MOZAİK İmparatorluk kapısı, iç narteksin naosa açılan orta kapısıdır ve sadece imparatorun geçişine ayrılmıştır. Kapının üzerindeki lunette bulunan 9.yüzyıla tarihlenen mozaikte, tahta oturan İsa’ya diz üstünde çökmüş yakarır vaziyette bulunanan IV. Leo (886-912) görülmektedir. İsa’nın elinde açık şekilde bulunan kitapta “ben dünyanın ışığıyım, İsa bilgelik ve ışıktır” yazmaktadır. Ayrıca İsa’nın sağ ve sol tarafında bulunan iki madalyonun içinde, sağda Meryem, solda ise baş melek Gabriel yer almaktadır. IV. Leo, Ortodokslukta en fazla üç evlilik yapılabilmesine ilişkin yasağı erkek çocuğu olmadığı için dört kez evlenerek deldiği için burada İsa’dan af diler şekilde gösterilmiştir. İlginç olarak Meryem’in İsa’ya uzanmış elleri, imparatorun al dileyen ellerine benzer şekilde paralel olarak tasvir edilmiştir. 45 Bu durumun Meryem’in imparatora olan şefaatinin göstergesi olarak ikonografik bir anlatım olabileceği kanısındayım.

45

Ayasofya. a.g.e. s.59

16


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

1.8.APSİSTEKİ MOZAİKLER Apsis yarım daire kubbesinde yer alan mozaikte Meryem ve çocuk İsa tasvir edilmiştir. Havada yüzer gibi duran mozaiğin tam tarihi bilinmese de ikonaklasmus öncesinde yapıldığı bilinmektedir. Tasvir kırıcı dönemde üzeri kapatılan mozaik, 867 yılında Paskalya yortusunda Patrik Photius tarafından açılmıştır. Mozaikte Meryem’in sağ ve solunda baş melekler Gabriel ve Mıchael’in bulunduğu bilinse de melek mozaiklerinden apsisin güneyindeki Gabriel’e ait mor, kahverengi, gri mavi ve yeşil renklere boyanmış kanat tüyleri ile yüzünün bir kısmı ve Bizans saray mensuplarının giydiği khlayms görülebilmektedir.

Mozaikte bulunan yüzlerdeki incelik, kumaşların ağırlığı ve zarafeti, çocukla annesi arasında ki ilişkinin inceliği, Ortaçağ Hıristiyan sanatı ile klasik biçim dilinin uzlaşmasının bir başarısı olarak görülmektedir.46 46

Ayasofya. a.g.e. s.65

17


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

1.9.İMPARATOR ALEKSANDROS (886-913) MOZAİĞİ Kilisenin birinci kattaki kuzey galeride bulunan mozaikte, 886 yılından 912 yılına kadar ortak imparatorluk yapmış olan imparator Aleksandros tasvir edilmiştir. Başında altın ve incilerle kaplanmış ve yandan sarkan taşları ile bir pendiulum bulunan imparatorun üstünde dökümlü olmayan imparatorluk pelerini ile ayağında mücevherlerle süslü kızıl renkli pabuçlar bulunmaktadır. Mozaiğin, Bizans imparatorlarının en çirkini ve ayyaş olduğu bilinen imparatorun döneminde yapılmış olduğu düşünülmektedir.47

1.10.IX. KONSTANTİNOS VE ZOE MOZAİĞİ Güney galeride bulunan 11.yüzyıla tarihlenen mozaikte; imparator Konstantinos Monomakhos ile imparatoriçe Zoe arasında tahta oturmuş İsa görülmektedir. Takdis işareti yapan İsa’nın sağında imparator Konstantinos para kesesi tutarken, Zoe bir kağıt tomarı tutmaktadır. Aslında Konstantinos mozaiği, imparatoriçenin daha önceki Paphlogonialı eşlerinden birine aittir. Fakat 1041’de kazınan eski eşe ait yüzün yerine IX. Konstantinos’un yüzü yapılmıştır. İmparatoriçenin orta yaşlı olduğu bir dönemde yapılan mozaikte Zoe oldukça genç şekilde 47

Ayasofya. a.g.e. s.67

18


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

resmedilmiştir. Mıkhael Psellos’a göre Zoe ileriki yaşlarında güzelliğini korumuştur. Bu açıdan imparatorun yüzünün değiştirildiği de düşünülürse yüzlerdeki ifadenin stilize olmayıp şematik bir gerçekçilik kurgusuna oturdulduğu söylenebilir.48

1.11.II. IOANNES KOMMENOS VE EİRENE MOZAİĞİ Konstantinos ve Zoe mozaiğinin kurgusuna oturan ve güney galeride bulunan, mozaikte tahtta İsa yerine, ayakta Meryem ve çocuk İsa bulunmaktadır. Aynı şekilde Meryem’in sağında imparator bir para kesesi tutmakta, solda ise Eirene bir kağıt tomarı tutmaktadır. Çocuk İsa ise sağ eliyle takdis işareti yaparken, sol elinde rulo şeklinde bir kağıt tutmaktadır. 12.yüzyıla ait mozaik, Konstantinos ve Zoe mozaiği ile aynı geleneksel İmparatorluk üslubundadır ve şemalaşma eğilimi artmış bulunmaktadır. 1118’de yapımına başlanmış olan mozaiğin yanına 1222 yılında oğulları Prens Aleksios’un portresinin bulunduğu bir pano eklenmiştir.49

48 49

Ayasofya. a.g.e. s.69 Ayasofya. a.g.e. s.70

19


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

1.12.DEESİS MOZAİĞİ 13.yüzyıl sonlarına tarihlenen mozaik, güney galeride bulunmaktadır. Ayasofya’da yapılmış günümüze gelen en geç tarihli figüratif mozaiktir. Meryem’in ve vaftizci Yahya’nın insanlığın kurtuluşu için İsa’ya yalvarmalarını resmeden bir Deesis temasıdır. Fakat burada alışılmışın dışında olarak, Şefkat ve merhamet duygularını içeren yoğun duygusal gerçekçi ifadeler Bizans sanatında Paleiologos dönemi resim anlayışının getirdiği yeniliği ortaya koymaktadır. Avrupa Rönesans’ından yüz yıl önce yapılmış bu eser Bizans devletinin son dönemlerinde ortaya çıkan sanatsal gelişmenin örneklerindendir.50

2.AYASOFYA’YA GİDEN YOLDA AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ ve ANİCİA IULİANA 50

Ayasofya. a.g.e. s.77

20


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Sanat tarihinin özgül sorunlarından biri olarak, sosyolojik olguların sanat tarihi kapsamında yeterince değerlendirilmediğini ve sanat tarihi yazımının sosyo-politik bir bağlamda bir tarih yazımını da içermesi gerektiği düşünüyorum. Bunun sadece sosyal bilim disiplinleri arasında bir alış-veriş şeklinde değil, sanat tarihinin yaratıcı etkinliğinin bir sonucu olarak şekillenmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü bir sanat eserinin oluş süreci; sosyo-kültürel ve psikolojik süreçlerin iç içe geçerek mevcut sanat eserinde cisimleştiği bir süreçtir. Kısacası biz Ayasofya’yı sanat tarihi kapsamında ele alırken, aslında dönem olayları arasında ki bağlantıları Ayasofya ile kurmak zorundayız. Bunu tarihçilerin görevi olarak görmek, sanatsal yaratının özsel niteliğinin algılanmasını zorlaştıracağı gibi bir alan olarak sanat tarihini kategorik ve normatif bir alana indirgeyerek güdük kalmasına sebep olacaktır. Diğer türlü sanat tarihini camilerin ve kiliselerin tipolojilerini sınıflayan mimarlığın niteliksiz bir alt programı olarak görmek işten değildir. Bu noktada metodolojik yöntemin diyalektik ve tarihselci bir perspektifle ele alınması gerektiği inancındayım. Bu açıdan Nika ayaklanmasının tarihsel önemi daha da artıyor. Çünkü ayaklanma aynı zamanda bir iktidarı alma girişimidir. Genel hatlarıyla Iustinianos’un yeşilleri ve mavileri etkisizleştirme girişimine karşı başlayan ayaklanmanın perde arkasında başka siyasal entrikalar var mıdır bilemiyoruz fakat ayaklanmanın bir açıdan Bizans halkının vicdanı olarak nefret edilen bakanlara yönelik bir halk hareketine dönüşüp aynı zamanda zenginlere dönük bir düşmanlığı spontane bir şekilde harekete geçirdiği biliniyor. 51 Ayaklanmanın zorlukla bastırılmasıyla, hem Bizans toplumunun, baskıya ve yoksulluğa, rüşvet ve kayırmacılığa karşı birikmiş olan öfkesi tahliye edilmiş hem de imparator kendi vizyonuna uygun modelin yapılandırılması için uygun ortamı bulmuş oluyordu. Bu noktada Anicia Iuliana’nın önemli bir tarihsel figür olduğunu düşünüyorum. Yerasimos’un ifade ettiğine göre: Anicia Iuliana eski Roma aristokrasisinden soylu bir kadındır ve babası Flavius Anicius Olybrius 472 yılında birkaç aylığına Batı Roma imparatoru olacak kadar etkili bir figürdür. Oğlu ise Doğu Roma imparatoru I. Anastasios’un kızıyla evlenmiş ve imparatorluğun adaylarından biridir. Fakat Anastasios’un 518 yılında ölmesiyle yerine Ilirialı bir köylü olan I.Iustinius geçince imparator olamamış, Iustinius ise kendine halef olarak daha hayatta iken ortak imparator ilan ettiği Iustinianos’u seçmiştir. Bir Romalı aristokrat olan Anicia, bu duruma karşı bir meydan okumaya girişir ve 524 yılından başlayarak Iustinianos’un tahta çıktığı yıl olan 527’de bitmek üzere; 251’de şehit edilmiş bir Roma lejyon askeri olan Polyeuktos’un kemiklerini Melitene’den (Malatya) Konstantinopolis’e getirterek buraya Aziz Polyeuktos kilisesini inşa ettirir.52

51

Seındler, G.L. Bizans Siyasal Düşüncesi Bizans Halk Hareketlerinin İdeolojik Kökeni. Göçebe Yayınları 1997. s.44.45 52 Yerasimos, S. Aziz Polyeuktos’tan Ayasofya’ya kubbeli Bazilikanın Doğuşu. Sanat Dünyamız Dergisi. 1998. sayı 69-70. YKY. s.169

21


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Anicia Iuliana

Ayasofya kilisesinden yaklaşık 10 yıl önce yaptırıldığı anlaşılan kilise üç nefli bir bazilika olup, orta nefin 3/1’i kubbe ile örtülmüştür. Restitüsyon bilgilerine göre kilisenin kubbesi orta nefin duvarları üzerinde yükselmektedir. Nefin geri kalan 3/2’si ise tonozlarla örtülmüştür. Kilise merkezi mekana vurgu yapması ile Ayasofya ile benzeşmektedir. Özellikle teknik olarak her iki yanda dört adet eksedraya dayanması ve pencere altlarının iki tympanium duvarlarıyla hafifletilmesi Ayasofya’yı andırmaktadır. Üst örtüsü konusunda tam bir bilgiye sahip olmadığımız kilisenin eksedraları konusunda Yerasimos; kilisenin kesinlikle eksedraları olduğunu çünkü kemer parçalarında Anicia’ya ait yazıt bulunduğunu ve bu yazıtın kilisenin eksedra sistemini yeniden tanımlamaya olanak sağladığını bildirmektedir.53

Aziz Polyeuktos Kilisesi. Restitüsyon çizimi.

53

Yerasimos. a.g.e. s.168

22


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Aziz Polyeuktos Kilisesi. Restitüsyon çizimi.

Mango ise kilisenin, kazılardaki verilere göre, büyük boyutlu bir narteksi ve apsisi hariç, 170 ayak uzunluğunda kare bir planda olup, atriumdan merdivenle çıkılan bir platform üzerinde olduğunu belirtirken, kare plan ve naos ile nefler arasındaki temel duvarların mevcut kalınlığını kilisenin kubbeli olmasıyla ilişkilendirmektedir. Yine Mango; kilisenin altı dilimli bir eksedra sistemi ile galeri katı olduğunu vurgulamaktadır.54 Sanırım yukarıdaki restitüsyon çizimi atriumdan merdivenle çıkılan bir platform üzerine kurulmuş kiliseyi ve galeri katını gösterebilmektedir. Yerasimos’un belirttiğine göre, kubbenin Hıristiyanlıkta bir yapı unsuru olarak özellikle merkezi mekanı vurgulaması açısından kullanımı 5.ve 6.yüzyıllarda Suriye’de kullanılmıştır. 55 Suriye kiliselerinde kullanılmaya başlanan kubbeler, Konstantinopolis’te kubbenin mimarinin ana unsuru olarak kullanımı hem kentin saray geleneğinden hem de doğrudan Suriye üzerinden gelen bir etkilenmenin sonucu olarak şekillenmiştir. Fakat burada doğrudan imparatorluk kültünün dinsel alana içerilmesi söz konusudur. Bir bakıma merkezi kubbeyle geleneksel imparatorluk olgusu dinsel alanda cisimleşirken, aynı şekilde bir iktidar savaşı örtük biçimde verilmektedir. Ayasofya’nın öncüllerinden biri olarak görülen ve İmparatoriçe Theodora tarafından Hormistas sarayının içine Monofizit keşişler için 527 ile 536 yılları arasında yaptırılan Sergios ve Bacchos kilisesi ise Anicia’nın meydan okumasına karşı verilmiş mütevazi bir cevap olarak kalmıştır.56

54

Mango, C. Bizans Mimarisi. Renkmay L.T.D 2006. s.84 Yerasimos, S. a.g.e s. 167 56 Mango, C. a.g.e. s. 84 55

23


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Fakat Sergios ve Bacchos kilisesi kare bir mekan içinde sekizgen planıyla bazilika planından farklı bir şekilde, form olarak saray mimarisi planını ortaya koyar.57

Sergios ve Bacchos Kilisesi alt kat ve galeri katı planları

Kanımca plan olarak Ayasofya’nın gelişimine katkısı Polyeuktos kilisesi kadar olmayan Sergios ve Bacchos kilisesinin, Ayasofya açısından önemi imparatorluk kültünün baskın olarak vurgulanması yönünde olabilir. Çünkü saray mimarisinin dini mimari içinde kullanımı, imparatorluğun dinsel alana dahil edilmesi açısından Ayasofya’da daha cüretkar davranılmasını sağlamış olabilir. Yine Yerasimos’un belirttiğine göre, Polyeuktos kilisesinin 11. yüzyıldan başlayarak harabe haline gelmesine kadar geçen süre içinde kalıntılarının Barcelona’dan Venedik’e kadar dağılmış olması, kilisenin iç tezyinatı açısından oldukça zengin olduğunu gösterir.58 Özellikle süslemede kullanılan mermer unsurları çok fazla bir çeşitliliğe sahip olup, iç tezyinatı oldukça cezbedici bir güzelliğe sahiptir. Kazılarda ortaya çıkan kalıntılarda kilisenin süsleme programında yelpaze gibi açılmış kuyruklu tavus kuşları, stilize palmiye ağaçları, Sasani tipi bodur palmiyeler, üzüm salkımları ve vazo içlerinde çeşitli bitkisel bezemeler bulunmaktadır. Bir bakıma bezeme programında kullanılmış olan ve gelişmiş İon-İmpost başlıklarda bulunan Sasani motiflerinin yoğunluğu kilisenin doğuyla olan etkileşimini göstermesi açısından önemlidir.59

57

Yerasimos, S. a.g.e. s.171 Yerasimos, S. a.g.e. s.170 59 Mango, C. Bizans Yeni Roma İmparatorluğu. YKY. 2008. s. 283 58

24


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

Aziz Polyeuktos Kilisesi. Niş kemeri. İstanbul Arkeoloji Müzesi

Aziz Polyeuktos Kilisesi. Paye başlığı. İstanbul Arkeoloji Müzesi

25


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

SONUÇ Eldeki veriler ışığında, Ayasofya kilisesinin bilindiği haliyle oluşmasını sağlayan bir dizi sosyo-politik parametreler bulunduğu görülmektedir. Özellikle Iustinianos’un tek imparator, tek din ve tek imparatorluk düşüncesi, Hıristiyan dininde vücut bulurken aynı şekilde Ayasofya’nın görkemli kubbesinde cisimleşmiştir. Dönemin siyasal ortamında yaşanan iktidar mücadelesi yine bununla bağlantılı olarak iki rakibin birbirine karşı meydan okumaları yeni mimari arayışları gerektirmiş ve krali yapıların kilise mimarisiyle sentezlenerek imparatorluk kültünün dinsel alanda inşa edilmesi şekline dönüşebilmiştir. Rollo May’in dediği gibi bir dönemin psikolojik ve tinsel mizacı en iyi şekilde o dönemin sanat eserlerinden anlaşılabilmektedir. Çünkü sanatçıyla onu çevreleyen dış dünyası arasındaki ilişki oldukça güçlü ve canlı bir karşılaşmadır60 ve sanatçı kendi toplumsallığını daha yoğun yaşayabilen kişidir. Tam da Ayasofya’da izini sürebildiğimiz gerçeklik bununla ilgilidir kanaatimce. Yapının süslemelerinden tutun abidevi fiziki yapısına kadar bir bütün olarak Ayasofya, Iustinianos döneminin psikolojik ve düşünsel karakterini sunar bize. Ve biz buradan döneme ilişkin kriminal bulgular yakalayabiliriz. Nika ayaklanması sırasında bütün sarayların, kiliselerin, hamamların yakılıp yıkılmasına rağmen bugünkü Ayasofya’nın bulunduğu yere çok yakın olan Aziz Polyeuktos kilisesinin zarar görmemiş olması oldukça düşündürücüdür.61 Açıkçası mantıksal bir kurgu içinde Nika ayaklanmasında Anicia’nın yönlendiriciliği olduğu akla çok yakın geliyor fakat bunun bir tesadüf olduğunu düşünsek bile, Iustinianos’un Anicia’nın kilisesini her açıdan geçme isteği Ayasofya’ya yansımış dönem özelliklerinden biridir. Bu bakımdan Aziz Polyeuktos Kilisesi hem bir model olarak hem de dürtüsel bir prestij meselesi olarak Ayasofya’ya iki kere kaynaklık etmiştir.

3.AYASOFYA İÇİN SON BİR EK Ayasofya’yı böyle dar bir çalışmanın kapsamında ele almak elbette mümkün değildir. Geçmişe ve günümüze dair Ayasofya hakkında söylenecek pek çok şey vardır. Özelliklede Ayasofya’nın Osmanlılara bıraktığı mimari etki oldukça önemli ve bahse değerdir. Gerçektende Osmanlı Türkleri kenti feth ettikten sonra, kendi mimari tarzlarını Ayasofya’da keşfetmişlerdir. Osmanlı, başta imparatorluk geleneği olmak üzere mimari tarzlarının özünü de kentle birlikte Bizans’tan devralmıştır. Fakat asla bir taklitçiliğe düşmeyen Osmanlılar, imparatorluk vizyonlarının büyüklüğünün verdiği iç enerjiyle orantılı olarak Ayasofya’yı sürekli geçmeye çalışmışlardır. Bu çabalarıyla aslında Bizans’ın çözemediği ya da çözmeyi denemediği sorunu da çözmüşlerdir. Türkler kubbe merkezli geniş iç mekanı temel mimari tarz edinirken Ayasofya’da başarılamayan, iç mekanının sanatsal güzelliğini dış mekana yansıtmayı başarabilmişlerdir.62 Özelikle mimar Sinan, Süleymaniye ve Selimiye camilerinin yapımında 60

May, Rollo. Yaratma Cesareti. Metis Yayınevi. 2010. s. 74 Yerasimos, S. a.g.e. s. 171 62 Kos. a.g.e. s.104 61

26


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

altı ve sekiz ayak üzerine oturan kubbeler yapmıştır. Ayasofya’nın dört ayak üzerine oturan kubbesine eşit büyüklükte bir kubbeyi Selimiye’nin sekiz ayağa oturan kubbesiyle sağlayabilmiştir Sinan. Sekiz destekle sağlanan başarı, Ayasofya’yı her bakımdan geride bırakmıştır fakat asla bir Ayasofya değildir yapılan. Bu noktada Karoly Kos’a hak vermemek elde değil çünkü; Ayasofya’yı gerçekten Türkler daha iyi anlamış ve ona sahip olmayı daha çok hak etmişlerdir. Fakat bir sosyal bilimciyi kimin hak ettiği ilgilendirmemeli, eğer Ayasofya’nın Anadolu’ya ait olduğunu biliyorsak, Osmanlının da Ayasofya’ya, dolayısıyla Bizans’a dahil olduğunu bilmeliyiz, geriye kalanlarsa siyasete dahil olanlardır. Ayasofya’yı Süleymaniye ya da Selimiye’den farklı kılan pek çok özelliği vardır, bu özelliklerin çoğu Ayasofya’nın başarısızlıklarına ilişkindir fakat asıl farklılık dünyada hiçbir yapı başka milletlerce bu kadar çok sahip olunmak istenmemiş ve bu kadar çok model alınmamıştır belki de. Bu isteğin ardında elbette Konstantinopolis’in ihtişamı vardır fakat unutulmamalı ki Ayasofya olmadan Selimiye’yi yapmak olanaksızdır… Henry Mathews’in aktardığı bir efsaneye göre; yedinci yüzyılın başlarında, Ayasofya’nın yarım kubbelerinden biri çökmüş ve Bizans’ta hiçbir usta kubbeyi tekrar yapamamıştır. Bunun üzerine imparator İslam peygamberi Muhammed’e elçiler gönderip kendisine kubbenin yapımıyla ilgili bir formül önermesini rica etmiş, fakat Muhammed formül yerine bir miktar Mekke kumuna kendi tükürüğünü kardığı bir harcı develere yükleyip göndermiş ve kubbe bu harçla yapılabilmiş, bir daha çökmemiştir. Mathews’inde belirttiği üzere aslında bu efsane Osmanlıların Ayasofya ile özdeşleşme çabalarının bir ürünüdür. Osmanlılar, yeni sahip oldukları bu esere olabildiğince İslami bir meşruiyet kazandırma çabasında olmuşlardır.63 Bir sosyolojik olgu olarak kaydetmek gerekir ki, hem Ayasofya hem de Selimiye Cami iki imparatorluğun en parlak devirlerinde ve en geniş sınırlarına ulaştığı sürecin ürünüdürler. Dolayısıyla bu tür yapılar yapanlarının güçlerinin doruk noktasında ki sembolleri olarak hem bir meydan okuma hem de tarihe düşülen kayıtlarıdır. Aynı zamanda dönemlerinde tarihte yaşanan acıların, dökülen kan ve gözyaşlarının, yapımında harcanan binlerce zihinsel ve fiziksel emeğinde sembolü olarak ta görmek gerekir. Görmek gerekir çünkü; Ayasofya’yı, Iustinianos’un vizyonu içinde anlamak ama hepsinden önemlisi Anthemios ve İsodoros’un imkansızı gerçekleştiren yeteneklerine kaynaklık eden bu kozmopolit sanatsal birikimin içinde kavramak eşsiz kılmaktadır. İşte bu Ayasofya’yı dünya mirası yapan özelliğidir.

63

Ayasofya. a.g.e. s.82 Mathews, Henry, “15.yy.’dan günümüze Ayasofya” bölümü

27


BİR İMPARATORLUK KÜLTÜ OLARAK AYASOFYA VE AZİZ POLYEUKTOS KİLİSESİ

HÜSEYİN HAKAN GAZİOĞLU

KAYNAKÇA Eyice, Semavi. (1984). Ayasofya 1. Yapı Kredi Yayınları. Eyice, Semavi. (1986). Ayasofya 3. Yapı Kredi Yayınları. Grant, Michael. (2000). Roma’dan Bizans’a 5. Yüzyıl. Homer Yayınevi. Kuban, Doğan. (2004). İstanbul Bir Kent Tarihi. TTTV. Kos, Karoly. (2008). Bizans’tan Osmanlıya İstanbul Mimarisinin Doğu Kökeni. Kaynak Yayınları. Mango, Cyril. (2006). Bizans Mimarisi. Renkmay LTD. ŞTİ. Mango, Cyril. (2006). Bizans Yeni Roma İmparatorluğu. Yapı Kredi Yayınları. May, Rollo. (2010). Yaratma Cesareti. Metis Yayınevi. Kleinbauer ve diğerleri. (2004). Ayasofya. Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Seindler, G.L. (1997). Bizans Siyasal Düşüncesi ve Bizans Halk Hareketlerinin İdeolojik Kökeni. Göçebe Yayınları. Yerasimos, S.(1998). Aziz Polyeuktos’tan Ayasofya’ya Kubbeli Bazilikaların Doğuşu. Sanat Dünyamız Dergisi. Sayı 69-70. Yapı Kredi Yayınları. Ostrogorsky, Georg. (1995). Bizans Devlet Tarihi. Türk tarih Kurumu. Prokopios. (1994). Yapılar 1. Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Wolfgang, W. M. (2001). İstanbul’un Tarihsel Topografyası. Yapı Kredi Yayınları.

GÖRSELLER Restitüsyon çizimler: byzantium.1200 websites Fotoğraflar : www.google.com

28


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.