ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI www.esm.org.tr
Aralık 2014
ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI MÜCADELEYE DEVAM
Soma termik santralinin özelleştirilmesi ile ilgili ESM Genel Başkanımız Mustafa Şenoğlu’nun yaptığı basın açıklaması özeti; Soma Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’ne (SEAŞ) ait Manisa-Soma B Termik Santrali ihalesi 19 Aralık 2014 tarihinde yapılacaktır. Soma’da özel madencilik şirketinin göz göre göre ölüme gönderdiği 301 madencinin ölüm nedenlerinin soruşturulması bile tamamlanmamışken Soma B Termik Santrali peşkeş çekilecektir. Soruşturulması gereken kurum ve şirketler elbirliğiyle bu santrali satışa çıkarmışlardır. Ceza yerine ödül verilmektedir. Artık yeni ölümlere dur deme zamanı gelmedi mi? 2015 yılında Çanakkale/Çan santrali ve kömür işletmesi de devredildiğinde geriye özelleştirilecek enerji kaynakları da kalmayacaktır. Özelleştirme daha çok işsizlik, taşeronlaşma, yoksulluk, sendikasızlaştırma demektir. Santral ve kömür havzalarının özelleştirilmesi ile dışa bağımlılık artacaktır. Daha çok kâr hırsıyla iş güvenliği ile ilgili önlemler azaltılmış, ocaklarda bilim ve teknolojinin gerekleri uygulanmamıştır. Çalışma saatleri kafalarına göre uygulanmış ve sonuçta üretimi daha çok artırmak pahasına yüzlerce insan iş cinayetlerine kurban edilmiştir. Yetmemiş, santral kurma uğruna, Soma’nın geçim kaynağı olan zeytinlikler kesilerek yoksul köylünün ekmeği ile oynanmıştır. Biz tüm özelleştirilmiş işyerlerinin kamu işletmeleri haline dönmesini beklerken üzülerek söylüyoruz ki kamu elindeki kurumlar da satılıyor. Bu daha başlangıç mücadeleye devam anlayışıyla Soma’nın daha kötü günler yaşamaması için hükümetin özelleştirme kararından vazgeçmesini talep ediyor, hepinizi satılacak olan işyerlerinize sahip çıkmaya davet ediyorum.
Söz, yetki, karar çalışanların olmalıdır.
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
YİNE KAZA, YİNE İŞ CİNAYETİ Mustafa ŞENOĞLU ESM Genel Başkanı
Karaman’ın Ermenek İlçesinde bulunan özel bir şirkete ait kömür ocağını su basması sonucunda, Ocakta 18 işçi mahsur kalmıştı. KESK heyetiyle birlikte aynı gece yola çıktık. Gözlemlerimi aşağıda sunuyorum. İlkin sahaya girmemize izin vermediler. Tüm engellemeye rağmen biz de kararlılığımızı sürdürdük ve uzun süren uğraşlar sonucunda olay yerine ulaştık. Sahada bulunduğumuz süre içerisinde kurtarma çalışmaları devam etmekteyken su seviyesi de hızla yükselmekteydi. Edindiğimiz bilgilerden anlaşıldığı üzere; su boşaltma için araç gerecin o madende olmadığı, çevre illerden gelen araçların verimli kullanılmaması sonucu kazaya anında müdahalede bulunulmadığı görülmüştür. Oysa, aynı ocakta 2011 yılında yine su basması yaşanmış işçilerin öğle yemeği için dışarıda olmaları nedeniyle kaza ucuz atlatılmıştı. Bu ocağın sabıkası mevcutken bu tür kazalar için önlem alınmaması sadece işverenin kar hırsından başka bir şey değildi. Umutla bekleyenlere “söz bitti, biz uyarmıştık” demek bile anlamsızlaşıyor. Nasıl olsa kaybettiğimiz yaşamlar geri gelmeyecek. Çaresiz bırakılan ve yakınlarını kaybedenlere boş ümit verilmesi utanılacak bir durumdu. Yakınlarından bir umut bekleyenlere çadırdan mescid açıldı. Maalesef ölülerimizi çıkarmak için bilim ve teknolojinin somut yüzü olduğunu unuttuk… Ocakta çalışan işçiler genellikle çevredeki yoksul köylerden sağlanmakta, sendikasız ve düşük ücretlerle çalıştırılmaktaydılar. Ocakta 3 vardiya halinde çalışma yapıldığı, kaza anında ocakta bulunan 26 işçiden 8 işçi kendi imkânları ile dışarı çıkmış, ocak içerisinde 18 işçi mahsur kalmıştır. Olay; 08.00 - 16.00 vardiyasında saat 12.15 civarında, yani öğlen yemeği esnasında meydana gelmiştir. Maden ocağından çıkıp inme süresinden kazanma uğruna, işçilerin mahsur kalmasına neden olunmuştur. Madende yaşam odası bulunmamaktadır. Bu sahaların işletmeciliğini Uyar Madencilik yapmaktadır. Madenin çevresinde su için gerekli çalışmanın yapılmadığı öğrenilmiştir. Havza madenciliği yapılmadığı için, ocaklarda yapılan üretimle mücavir alanlarda daha önceki yıllarda yapılan imalatların birbirini nasıl etkileyebileceği bilinmeden planlama ve üretim gerçekleştirilmiştir. Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM), sorunlu bir bölgeyi incelemeden neden özel sektöre izin vermektedir? Sektörde uygulanan taşeronlaştırma uygulamaları parçalı üretim mantığı ile yürütüldüğü için kazanın oluşmasında MİGEM’in payı bulunmaktadır. Sahada bulunan Enerjiden sorumlu bakan, MİGEM’in kime bağlı olduğunu bilmiyor mu? Madendeki iş cinayetleri son yıllarda hızla artmaktadır. 2008 yılında 43 maden çalışanı yaşamını yitirmişken, 2009 yılında 92, 2010 yılında 105, 2011 yılında 77, 2012 yılında 61, 2014 yılında ise maden sektöründe 400 civarında insan hayatını kaybetmiştir. Sendikamız, başta taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma olmak üzere çalışma yaşamını gittikçe daha güvencesiz hale getiren sisteme karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. Madenlerimiz; öncelikli olarak kamu yararına, bilim ve tekniğe, ölçek ekonomisine ve havza madenciliğine uygun olarak planlanmalı ve işletilmelidir.
Bu noktada artık özel sektörün elinde bulunan işletmeler kapatılarak kamuya devredilmelidir. 2
www.esm.org.tr
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
Değerli Kamu Emekçileri; Serkar ERTUĞRUL ESM Genel Sekreteri
Türkiye 2014 yılında; ciddi yolsuzluklar, baskı, sindirme ve kendinden olmayanı yok sayan bir iktidar anlayış ile 12 yılı geride bırakmıştır. Dış politikada; iktidarın neo-osmanlıcılık hayalleri kurarak belirlediği politikalar ile Türkiye Ortadoğu bataklığına sürüklemiş olup, ülke içinde ise kurmuş olduğu; yandaş basın, sarı sendika, iktidardan beslenen sermaye ve yargı üzerindeki, otoriter tavır ile ülkeyi tüm ezilen kesimler ve emekçiler için yaşanmaz bir hale getirmiştir. Türkiye, Bu yıl biri yerel diğeri cumhurbaşkanlığı olmak üzere ülke kaderini uzun süre belirleyecek olan iki kritik seçim geçirdi. İktidar tarafından bu seçimler kamuoyuna Cemaat-AKP çatışmasının referandumu olarak sunulmuş olup, çıkan seçim sonuçları ile yapılan yolsuzluklar ve baskılar için bir meşrutiyet zemini yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak iktidar açısından seçim sonuçları her ne kadar bir kazanım olarak değerlendirilse de, emekçi kesim ve ezilenler üzerindeki yansımalarına baktığımızda, 12 yıllık AKP iktidarı ile devam eden emek karşıtı politikaların seçimlerden sonra artarak devam ettiği ortadadır.
Değerli Kamu Emekçileri; 2014 yılı, Türkiye emekçi sınıfı ve tüm ezilen kesimler için baskıların katmerlenerek arttığı bir yıl olmuştur. AKP hükümeti mevcut politikaları ile; - Son 2 yılda Ortadoğu’da Arap baharı adı altında yaşanan gelişmeler karşısında İktidarın takınmış olduğu tavır ve gerici zihniyetler ile içine girmiş olduğu ilişkiler sonucu barış süreci ile başlayan ülkede ki olumlu havayı, güvensiz bir ortama dönüştürmüştür. - Ülkenin tüm yer altı ve yer üstü kaynaklarını, derelerini ve tarihi mirasını, ilgili tüm sivil toplum örgütlerinin uyarları, halkın tepkisi ve hukuki kararlara rağmen HES’ler, kontrolsüz madenler, köprüler vs ile yok etmiş olup, sağlıklı ve yaşanabilir bir ülke düşüncesinin karşısına daha fazla kar ve sermaye anlayışı ile çıkmıştır. - Sendikal hareketlerin son derece yetersiz haklarını uluslar arası sözleşmeleri baz alıp artırmak yerine, sarı sendikalar aracılığı ile emekçi kesimi hak arama mücadelesinden koparmaya çalışmıştır. - Özelleştirmeler taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma koşulları ile açlık sınırında yaşama ve işçilerin her an ölümle karşı karşıya gelindiği bir çalışma ortamı sağlamıştır. Türkiye 2014 yılı içinde hiç bir zaman unutulmayacak ve unutturulmasına izin verilmeyecek işçi cinayetleri ile karşılaştı. Soma ve Ermenek bunun en bariz örneğidir. - Çıkartılan son yasalar ile 1982 askeri anayasasını bile aratan bir iktidar anlayışı ile git gide otoriterleşen, kendisinden olmayanı yok sayarak, iktidar gücünü bir baskı unsuru olarak kullanan hükümet; gezi de otoriteleşmeye karşı sokağa dökülen halka uyguladığı şiddeti 6-8 ekim kobaniyi sahiplenme eylemlerinde de aynen göstermiştir. - Yolsuzluk, şiddet, hukuksuzluk gibi her türlü eleştiriyi “darbe” girişimi olarak değerlendirip, toplumu zor yolu ile sindiren bir polis devleti olma yolunda hızlı şekilde ilerlemektedir. İktidar uyguladığı antidemokratik yöntemlerine gerekçe olarak ise seçimlerde aldığı oy oranını göstermekte ve meşrutiyetini bu argümanlar üzerinden sağlamaya çalışmaktadır. Günümüz gelimiş toplumlarında seçimlerin iktidarlara her istediğini yapma yetkisi vermediği ortadır. Tam tersineezilen halklar ve emekçiler olarak son derece yetersiz bulunan, burjuva hukuku olarak tanımladığımız hukuk sistemlerinde bile seçimler; demokratik, sosyal bir hukuk devleti ilkelerinin kabulu doğrultusunda seçilenlere görev ve sorumluluk vermektedir.
www.esm.org.tr
3
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
Değerli Kamu Emekçileri; Türkiye’de ki mevcut durum baskı gören tüm ezilenler ve emekçi sınıfı için pek iç açıcı değildir. Meydana gelen işçi cinayetlerine, hukuk kurallarını hiçe sayan yöntemlere, özelleştirmelere, doğanın tahribatına ve giderek otoriterleşen baskıcı rejime karşı yapılması gereken, dayanışma bilincinin geliştiği demokratik örgütlü mücadele anlayışından geçmektedir. Bunun için: biz kamu emekçileri; arzuladığımız birlikte yaşam kültürünü oluşturmak, daha güzel ve hakkımız olan insanca yaşam talebinin hayat bulması ve hak ve çıkarlarımızı korumak ve geliştirmek adına inatla umutla mücadele kararlılığımızı yükseltmeliyiz.
SANTRAL VE MADENLERİN SATIŞI İŞÇİLERİN MÜCADELESİNİ DURDURAMAYACAK İrfan TUNCER ESM Genel Örgütlenme Sekreteri
Enerji kaynaklarının, emperyalist tekellere ve onun yerli işbirlikçisi olan özel şirketlere peşkeş çekilerek satılması sonucu; enerji dışa bağımlı hale gelmiş ve özel şirketler eliyle işçiler, emekçiler, yoksul halk katmanları bu şirketlere soydurulmuştur. Daha çok kâr hırsıyla yatırımlar azaltılmış, maden ocaklarında işçi güvenliği ile ilgili tedbirler alınmamış, çalışma saatleri uzatılmış, üretimi daha çok arttırmak amacıyla yüzlerce insan işçi cinayetlerine kurban edilmiştir. Özelleştirme sürecine nasıl gelindi. Kamunun özelleştirilmesi hangi ihtiyaçtan doğdu. Tüm bunları anlamak için, Kamu İktisadi Teşebbüsünü tanımlamak ve neden o günlerde bu kuruluşlara ihtiyaç duyulduğunun irdelenmesi, bugünü anlamak açısından önemlidir. Kamu İktisadi Teşebbüsü kavramı, genel olarak kamu kaynaklarını kullanmak suretiyle ekonomik alanda faaliyet gösteren devlet kuruluşlarını ifade etmektedir. Avrupa’da KİT’ler üzerine en etkili örgüt olan Avrupa KİT Merkezi (CEEP) KİT’i; mal ve hizmet üretmek üzere kurulmuş olan mali imkânlarının yarıdan fazlası merkezi veya mahalli kamu idareleri tarafından sağlanan veya işletme sonuçlarından bu idarelerin sorumlu bulunduğu ve bunlar tarafından denetlenen girişimler olarak tanımlanmaktadır. Bu benzer aynı zamanda farklı KİT tanımlamaları, uygulanan ülkelerin durumu ile yakından ilgilidir. Geri kalmış ülkelerde, sermaye birikiminin olmaması nedeniyle, bu görevi doğrudan devlet üstlenmiştir. Avrupa’da, Kamu İktisadi Teşebbüsleri yalnızca devlete bırakılmamış, hem mahalli idareler hem de özel teşebbüs bu kuruluşlara sermaye aktarmıştır. Geri kalmış ülkelerde ise halkın oluşturduğu hazineden bu kuruluşlara doğrudan kaynak aktarılmış, işçi, emekçinin alınterinden oluşan kârlar bu kesimlere dönmemiş büyük bir kısmı yeniden sermaye olarak bu kuruluşlara verilmiştir. KİT kuruluşundan beklenen asıl amaç, özel teşebbüsü oluşturmak ve her alanda bu şirketlere sermaye aktarmaktı. Sosyal devlet düşüncesinde KİT’lerin varlığı ise, Sovyetlerde uygulanan sosyal-toplumsal anlayışa karşı, halka ucuz mal ve hizmet üretmekti. Bu yapılmazsa; geri kalmış ülke halkları, daha çok Sovyet kurabilirdi. Kısacası, KİT kuruluşları bir yandan sermaye birikimi sağlarken, diğer yandan, halka ucuz mal ve hizmet sunarak durumu dengelemeye çalışmıştır. Ta ki Sovyetler Birliği yıkılana dek… Halkın birikimlerinin büyük bir kısmını sermaye olarak kendine aktaran egemen sınıflar, bununla yetinmediler.Dünyadaki gelişmeleri de göz önüne alarak KİT kuruluşlarının tamamını istediler. Sermayedarlar, bugüne dek ineği sağarak sütünden yararlanmayı yeğlerken, bir anda ineği satın almak istediler. Özelleştirmelerin yapılabilmesi için kanun gerekti. 1938 yılında yapılan ilk yasal düzenleme ile kurulan KİT’lerin, 1986 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile satışı ve devri kabul edilmiştir. Bu satışların kolaylaşabilmesi için ideolojik ve siyasi boyutunun güçlendirilmesi gerekiyordu. KİT’lerin halkın sırtında kambur olduğu, derhal bu kamburun alınması ve KİT’lerin hür teşebbüse sunulması ge-
4
www.esm.org.tr
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
rekiyordu. Önce, KİT kuruluşları çalışamaz duruma getirildi. Arkasından “zarar ediyor” denildi. “Buralar ‘arpalık’ hale getirilmiştir” denilerek süreç hızlandırılmış, ancak; kamu işçi ve emekçilerinin direnci karşısında özelleştirme adı altında şirketlere peşkeş çekilmek istenen bu kuruluşlar uzun süre satılmakta zorlanmıştır. Direncin kırılmaya başlamasıyla birlikte, satışlar hız kazanmış, geldiğimiz şu günlerde geriye kalan kuruluşlarda verilmek üzere hazır bekletilmektedir. 24 Kasım 2014 tarihinde Kütahya Tunçbilek ve Bursa Orhaneli, 1 Aralık 2014 tarihinde Soma santrali Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından satılmak üzere ihaleye çıkarılacaktı. Ancak; büyük bir ihtimalle şirketlerin hazır olmaması nedeniyle, bu ihaleler 8 Aralık ve 19 Aralık 2014 tarihine ertelenmiştir. Bu satışta Bursa Orhaneli Kömür İşletmeleri de santralle birlikte devredilecektir. Ancak; Soma B ile Kütahya-Tunçbilek Santralleri kömür sahası dışında satışa çıkarılacaktır. Soma kömür havzalarının yer altı işletmeciliği rödavans, kiralama yöntemiyle taşerona yani özel şirketlere devredilmişti. Şu an santralin yanında verilmeyen açık ocak işletmelerini Ege Linyitleri İşletmesi Müessesesi, bünyesinde çalıştırmaya devam etmektedir. Bu sahaların verilmemesi acaba sorularını çoğaltmaktadır. Birincisi; bedelsiz kömür yardımına devam etmek için bu açık ocaklara ihtiyaç var. İkincisi; santrali alacak şirketlerin hali hazırda Soma’da yer altı işletmeciliğini yapan taşerona verilmesi düşüncesi mi? Aynı şekilde; Kütahya-Tunçbilek santralinin devrinde de olabileceği sorusunu öne çıkartmaktadır. Artı bu işletme kömür rezervi açısından yerüstündeki çalışmasını tamamlamak üzeredir. Yakın yıllarda yer altı işletmeciliğine geçiş kaçınılmazdır. Bu da büyük yatırım ister. Ama önümüzdeki yıllarda bu politikalar değişecek ve bu kömür havzaları da satılarak devredilecektir. 2015 yılı itibariyle Ege Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğüne bağlı Çan Linyitleri İşletmesi de satışa sunulacaktır. Böylece, santrallerin ve kömür havzalarının özelleştirilmesi tamamlanmış olacaktır. Kamu işçi ve emekçilerinin sömürüldüğü bir düzenden daha azgın, esnek, kuralsız, güvencesiz, sendikasız bir yeni yapılanmayla, daha çok kâr daha az ücret düzenine geçilmeliydi. Daha çok kâr için, köle işçi lazımdı. KİT’lerin elinde bulunan mal ve hizmetlerin; satış, rödavans, kiralama, hizmet alımı şeklinde devredilmesi gerekiyordu. Kamuya rahmet okutacak bu yeni sahip taşeron şirketler olacaktı. Elbette, kamunun yok olması, yerine özel şirketlerin gelmesi, işçi ve emekçiler açısından bir yenilgidir. Ancak; işçi ve emekçileri ortadan kaldıran bir sonuç değildir. Enerji alanları, yani yer altı-yer üstü kaynakları var oldukça üretim olacaktır. Üretim, çalışanlarla olur. Önümüzdeki yıllarda kamu işçileri yerine, hak alma mücadelesine damga vuracak olanlar taşeron işçileri olacaktır. Sıfır hakla başlayan taşeron işçiler, bugünlerde örgütlenip sendikalarını kurdular ve mücadele bayrağını açtılar. İşten atmalara, sürgünlere, ücretli köleliğe karşı birleşerek ve güçlenerek örgütlendiler, örgütlenmeye devam ediyorlar. DİSK/Enerji-Sen enerji işkolunda taşeron işçiyi örgütleyen ve bugünlerde işten atmalara karşı direnen bir sendikadır. “Üreten biz, yöneten de biz olacağız” şiarıyla yola çıkanlar, özerk bir yönetim ve toplumsal üretim özlemiyle bugünden yarına umut vermeye başlamıştır. Yeraltından kömür, yerüstünden enerji sağlayan santraller; işçi ve emekçilerin söz, yetki, karar sahibi olduğu bir düzende toplumsal servet anlayışına kavuşacaktır. Bu yüzden; 100 yıllık, savaş ve özelleştirme bütçesine karşı mücadele aynı zamanda geleceğimizi kurtarma mücadelesi olacaktır. Önümüzdeki ayda bütçe çalışmaları başlayacaktır. Bu bütçe, savaşa ve sermaye sınıfına kaynak aktaracak içerikte olacaktır. Kamu mallarının talan edilerek özelleştirildiği ve geleceğimizin satıldığı bir bütçeye 2015 yılı bütçesi denebilir mi? Bu bütçe etkisi itibariyle 100 yıllık bir bütçedir. Doğusuyla-batısıyla, yer altı-yerüstü kaynaklarının emperyalist tekellere ve onun yerli işbirlikçisi şirketlere satışının yapıldığı ve bütçe hanesine girecek olan geleceğimiz, bizi şimdiden 100 yıllık borçlandıracaktır. Dışarıya bağımlı enerji politikası ülkeyi aydınlatma yerine karartacaktır.
www.esm.org.tr
5
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
YİYELİM İÇELİM A DOSTLAR Bir Grup ESM’li Dost sohbetlerinde konu konuyu açıyor. Biri bir fikir atıyor ortaya; diğeri hemen üstüne atlayıp başka bir şey söylüyor. Konu geyik yapmaktan çıkarak ciddi bir hal alıyor. Bu yazı da tam da bu şekilde ortaya çıktı. Bir yazı yazalım dedik; konu döndü dolaştı “yeme alışkanlığımız ve kapitalizm”e geldi. Malum son zamanların en revaçtaki konularından biri “doğru beslenme”. Ekolojik besinler, köy işi yiyecekler, hormonsuz gıdalar, doğru beslenmeye yönelik ufuk açıcı (!) tv programları… Öyle ki kentleşmenin iyice arttığı günümüz Türkiye’sinde azıcık doğal sayılabilecek bir şey yiyebilmek lüks oldu. Eskiden belki de burun kıvırarak önlerinden geçip AVM’lerdeki o parıltılı meyve-sebzelere doğru gittiğimiz “köylü pazarları” bizim için farklı bir yerde duruyor şimdi. Sanki her biri birer “mabet” şimdi. Doğalın da en doğalı, köylünün de en köylüsünü bulma derdindeyiz hepimiz. Yoğurt yapacağız ya en doğalından; mahalleye gelecek sütçüyü ilk karşılayan biz olalım istiyoruz. Doğal ekmek yapalım diye ekmek makinesi alıyoruz. Allahtan feodal ilişkilerimiz henüz tam olarak paramparça edilmiş değil! Köyden bulgur, çorbalık, pekmez, tavuk, yumurta geldiği oluyor zaman zaman. Babalarımız, annelerimiz sağ olsun. Ve bütün bunlarla birlikte, azıcık daha fazla paramız olsa organik pazarlarının yolunu tutmamız işten bile değil. De işte… Bu da pek mümkün görünmüyor. E durum eskiden nasıldı? Bundan 20-25 yıl öncesine kadar nasıl yaşıyorduk? Ne yiyor-ne içiyorduk? Sanırım hepimizin vereceği cevap hemen hemen aynı. Hem daha basit yaşıyor hem de daha basit şeyler yiyip içiyorduk. E dolayısıyla da vücudumuza aldığımız her şey daha basit ve sağlıklıydı. Ispanak öyle yıkanmış-paketlenmiş halde satılmıyordu. Tavuk 15 dakikada pişip önümüze konulamıyordu. Yumurtalar da orta/maksi boy diye sınıflandırılmamıştı henüz. Yediğimiz yoğurdun; içtiğimiz sütün bir kokusu, tadı vardı. Peki, ne oldu da bu duruma düştük? Ne olsun… Yine yaptılar yapacaklarını. En güzel, en verimli tarlalarımızı, ağaçlarımızı, ayçiçeklerimizi, buğdaylarımızı, zeytinlerimizi (!) ineklerimizi ve tavuklarımızı elimizden aldılar önce. Benzine zam yaptılar; köylü ekemez duruma geldi. Sonra tuttular yurtdışından ithal ettiler her şeyi. Sözde “tahıl ambarı”ydık. Ambarlar boş kaldı. Elde avuçta ne varsa da ihraç ettiler; bize kalanları da fahiş fiyata satmaya başladılar. Meyve sebzeye para yetmez oldu. Bu günlerde kuru incir, kuru kayısı yiyebilene aşk olsun! İnekler, tavuklar da devasa çiftliklere hapsedildi. Normal (!) hayvanlar gibi sere serpe ne otlayabildiler ne de toprağı eşelediler. O çiftliklerde yediler içtiler; gün yüzü görmeden her biri tabağımızda birer lokma oldu. Ve bir gün karşımıza –sanki bir zamanlar yoklarmış gibi- organik pazarlarda çıktılar. Al alabilirsen… Tv’ler sağlıklı beslenme zırvalarıyla doldu. Büyük büyük şirketler birden “organikçi” oldu. Kocaman oteller “organik” menüleriyle hizmetimize (!) açıldı. Oysaki o otellerden önce oralarda portakal bahçeleri doluydu… Durum böyleyken böyle oldu.. Yiyen yedi (!), kalan sağlar yine biz olduk. Aç kalan desek? Neyse abartmayalım… Ne de olsa daha ölmedik!
Not: Zeytin iyidir… 6
www.esm.org.tr
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
MEMUR-SEN NEREYE KOŞUYOR… Tacettin Aydın ESM Samsun Şube Sekreteri AKP iktidara gelmeden önce ülke genelinde 11 iş kolunda toplam 40 bin üyesi bulunan ve hiçbir iş kolunda yetkisi bulunmayan Memur-Sen, bu gün 750 bin üye ile 11 işkolunun tamamında yetkili bir konfederasyon durumuna gelmiştir. Bir sendikanın kısa sürede bu kadar büyük bir gelişme göstermesinin altında, başarılı bir sendikacılık örneği ve temsil ettiği üyeleri adına büyük kazanımlar aranması gerekir. Oysa gerçek böyle değildir. İş yerlerinde diğer sendika yöneticileri her türlü baskıya uğratılıp, sürgün ve soruşturmalarla eli kolu bağlanırken, Memur-Sen’in önüne adeta kırmızı halılar serilmiştir. Memur-Sen yöneticileri sendikacı kimliğinden çok adeta görev yaptığı kurumun yöneticisi gibi davranmaktadırlar. İşyerlerinde her türlü atama, tayin, terfi, lojman ve diğer sosyal haklara erişebilmede idarenin yetkileri adeta onlara devredilmiş edası ile söylemlerde bulunmakta, kurum yöneticileri de bu söylemlere ses çıkarmadıkları gibi, bu söylemleri destekler tasarruflarda bulunmaktadır. Kurum yöneticilerinin bir taraftan bu tür baskı yöntemleri, diğer taraftan da yönetsel kadroların Memur-Sen üyelerine bir rüşvet şeklinde dağılması yöntemleri kullanılarak, Memur-Sen Devlet eli ile büyütülüp yetkili bir konfederasyon haline getirilmiş oldu.
MEMUR SEN NEDEN KORUNUP KOLLANDI? ÇÜNKÜ MEMUR-SEN; »» 12 Eylül Anayasa değişiklikleri için yapılan halk oylamasında Kamu Çalışanlarına grev ve toplu sözleşme hakkı veriliyor havası yaratarak halkı ve üyelerini aldatmış, AKP’nin isteği doğrultusunda evet kampanyalarına katılmıştır. »» Yapılan Anayasa değişikliği sonrasında uyum yasaları çıkarken Kamu çalışanlarının grev hakkından vazgeçmiş, toplu sözleşmenin de içini boşaltan bir yasal düzenlemeye “EVET” demiştir. »» 2014 ve 2015 yılı TİS görüşmeleri esnasında, 4688 sayılı yasaya göre Toplu Sözleşme görüşmelerine katılmaya hak kazanan diğer konfederasyonları dışlayarak, hükümetle gizli pazarlıklara oturmuş ve hükümet teklifinin de altında bir teklif sunarak, kamu çalışanlarını ciddi kayıplara uğratmıştır. Gelenek haline gelen enflasyon farkı talebinden vazgeçerek, 2014 yılı ücretlerinin enflasyon altında kalmasını sağlamıştır. Sadece bu üç maddede yazılanlar bile Memur-Sen’in AKP iktidarı tarafından neden ve hangi durumlar için büyütülüp kollandığını anlatmaya yetmektedir.
MEMUR-SEN ÇAĞDAŞ EĞİTİMİN, ÇAĞDAŞ YAŞAMIN VE AYDINLANMANIN DA KARŞISINDADIR. »» Memur-Sen sadece sendikal anlamda AKP’nin elini güçlendiren bir oluşum değildir. Siyasi anlamda da AKP iktidarının politikalarının destekleyicisi ve cesaretlendiricisi konumundadır. »» Milli Eğitim Bakanlığı orta öğretim kılık kıyafet yönetmeliğinde değişiklik yaparak küçük yaştaki kız öğrencilerin derslerde başörtüsüyle girebilmeleri ile ilgili yasal düzenleme yapmıştır. Memur-Sen ve Eğitim Bir-Sen yöneticileri yönetmelikteki bu değişikliğin kendi talepleri olduğunu söylemekte, orta öğretim çağında 10 yaşındaki kız çocukların başlarını
www.esm.org.tr
7
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
örtmelerini bir kazanım olarak görebilmektedirler. Küçük yaştaki kız çocuklarının bedenleri üzerinden siyaset yaparak, aslında bu çocukların başlarını değil; ülkede yaşanan yolsuzlukların, adaletsizliklerin üzerini örtmeye çalışan bu anlayışa destek olmuşlardır. Bu sendika yöneticileri kendilerine eğitilmek üzere teslim edilen 10 yaşındaki kız çocuklarını, öğrenci olmaktan öte başka ne olarak görmektedirler. »» Memur Sen yeni bir öneri ile eğitimde karma eğitim modelinin de kaldırılması talebinde bulunmaktadır. Kız ve erkek öğrencilerin aynı okulda, aynı sınıfta ve aynı sırada beraberce eğitim görmeleri onları rahatsız etmiştir.
MEMUR-SEN HIZINI ALAMAZ İSE DAHA NELER OLACAK? Bu gidişle Memur-Sen; AKP iktidarı tarafından insanların yaşamlarının her alanına müdahalesine ve kendi anlayışlarına uygun tek tip bir toplum yaratma çabalarına çanak tutmaya devam edecek gibi görünmektedir. Bu olanlardan sonra Memur-Sen’in, kız çocukların kadın öğretmenler tarafından, erkek çocukların da erkek öğretmenler tarafından okutulması, kız ve erkek öğrenci servislerinin ayrılması, kamuda erkek ve kadın çalışanların ayrı odalarda ve hatta ayrı binalarda çalıştırılmaları, belediye ve şehirler arası otobüslerde, uçak ve trenlerde de karma yolcu taşımalarının önlenmesi, kadınların iş hayatından tamamen çekilmesi, gibi taleplerle gelmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
KAMU ÇALIŞANI ARKADAŞ: Yukarıda yazılanlar insanlar üzerinde korku yaratmak ya da gereksiz bir polemik oluşturmak için yazılan metinler değildir. Objektif olarak değerlendirdiğinde bu yazılanlara katılıyorsan MemurSen’e üye olmanın; hem sendikal anlamda, hem de tüm yaşamımız ve özgürlüklerimiz anlamında bindiğimiz dalı kesmek anlamı taşıdığının farkında olmalısın. Kendinin, eşinin, çocuklarının ve özellikle de kız çocuklarının daha özgür ve daha demokratik bir gelecekte yaşayabilmesi için; yaşam alanlarımızın, özgürlüklerimizin ve demokratik haklarımızın daraltılması girişimlerine sürekli payanda görevi yapan bu sendikayla üyelik ilişkini sonlandırman gerekir. Korkma ve cesur ol. Olman gereken safta yer almaktan çekinme. Bu gün bu konuda doğru tavır alamazsan, yarın bir çok şey için çok geç olacak. Haklarımızı almak adına onurlu bir sendikal mücadele için , hangi inanç , etnik kimlik ve cinsiyetten olursa olsun hiç kimsenin dışlanmadığı ve ötekileştirilmediği , özgürlüklerin ve demokrasinin egemen olduğu bir Türkiye’nin mücadelesi için KESK’e bağlı ESM’ye üye ol.
“GELECEK BİRLİKTE DAHA UMUTLU”
8
www.esm.org.tr
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
BAĞIMLI SENDİKACILIK ÖRGÜT MÜ? Hamit CANSEVER ESM Diyarbakır Şube Örgütlenme Sekreteri İnsanlar toplum içinde yaşamayı çıkarlarına uygun bulurlar, ama istekleri bir karıncanın yuvasındaki karıncaların isteklerinin aksine, büyük ölçüde bireysel kalır. Tam da burada toplumsal yaşayışın güçlükleri ve bir yönetim gereksinmesi buradan doğar. Yönetim, iktidar eşitsizliğini gerektireceğinden, en çok da iktidara sahip olanlar, iktidarlarının, sıradan vatandaşlarının isteklerine karşıt olan kendi isteklerini gerçekleştirmek için kullanırlar. Bize düşen görev, örgütlerin burada ki sorusuna cevap aramak olmalıdır. Demokratik devletlerde örgütler başka bir yerdeyken, totaliter devletlerde bir kaçı dışında bütün örgütler devlet daireleri gibi çalışır. Örneğin bağımlı sendika olan Memur Sen’in buradaki konumu da buna denk düşer. O nedenledir ki insanlar şef olmak için, müdür olmak için ya da konut sahibi olabilmek için bu dairelerin içinde kendilerini toplumun bir parçası sayarlar. Hükümet Memur Sen’den; aslında ekonomik ve kültürel hak verme konusunda bu kadar ayrı bulunduğu halde ve üyelerinin iyiliğine karşı bu kadar umursamaz olmasına karşın, üyelerinin de bu durumda aynı umursamazlığı göstermesi gerekirken hala bu örgütün içinde bulunmasının açıklamasını, töre kuralları ya da dinsel gelenek ürünleri dışında tarif etmek imkânsız gibidir. Gerek devlet dairesi tipi örgütler, gerekse demokratik kitle örgütleri üyesini iki yoldan etkiler. Üyesinin kendi çıkarları için düşünülmüş örgütler, üyesinin kendi çıkarı olduğu varsayılan çıkarlar için örgütlenmiş örgütler… Tanımda, töre ya da gelenek nerededir sorusuna verilecek cevap, bunların arasındaki ayrımı kesin çizgilerle belirtmek okuyucuya ya da örgütlenme kültürüne kendini adamış, benimsemiş üyelerin inisiyatifine bırakmak daha “demokratik” olacaktır! Esasında buradaki bağımlı ya da demokratik örgütlerin etkileri, hükümetlerin korunma içgüdülerinden doğan etkiler dışında, bireyin mutluluk ve iyi olma durumunu etkileyecek niteliklerdir. Eğitim, sağlık, iş verimliliği, yoksulluğa karşı önlemler hep ilke olarak üzerinde anlaşmazlık çıkmaması gereken hususlardır. Elbette bunların hepsi de çok yüksek düzeydeki örgütlenmeye bağlıdır. Ancak, devrimlere engel olmak ve savaşta yenilmemek için alınacak önlemlere gelince, iş değişir. Bu önlemlerin alınması ne derece zorunlu sayılırsa sayılsın, önlemlerin etkisi tatsız olacaktır ve devrimin ya da savaşta yenilginin daha da tatsız olacağı bahanesi bir başına bu önlemlerin savunulmasına yetmeyecektir. Aşılanmanın, eğitimin, yol yapımının tatsız olduğu ileri sürülebilir, ne var ki bunlar, çiçek hastalığına, cahilliğe ya da aşılması olanaksız, batak araziye oranla daha az tatsızdır! Tüm bunlarla birlikte derece farkı, bir tür fark biçiminde ortaya çıkacak kadar büyüktür. Ayrıca, barış zamanındaki ilerlemeler için gerekli önlemler çoğunlukla geçicidir. Belki çiçek hastalığı ortadan kaldırılabilir, o zaman aşı gereksiz hale gelir. Bilimsel yöntemlerle, töre ya da geleneklerden uzak olmak kaydıyla eğitim ve yol yapımı tatsız olmaktan kurtarılabilir! Ne var ki her teknik gelişme savaşı daha acı verici, daha yıkıcı yapmakta, devrimin totaliter yöntemlerle önlenişini de insanlık ve zeka için daha felaketli hale getirmektedir. Birey üyesi olduğu örgüte katılmakla, iyimser düşünerek yanılmış da olabilir! Satın aldığı hapların hiçbir yararı bulunmayabilir! Şefliğinden memnun olmayabilir, müdür maaşı yetmeyebilir, otomobil acentelerine yolunma aracı olabilir! Umut, eğlence ve kişisel inisiyatif duygusu! Bununla birlikte bu gibi durumlarda bile birey, üyesi olduğu örgütten bir şeycikler elde edebilir. “Yalan da olsa” yeni bir konut satın alma umudu, bireye, üzerinde düşüneceği ve konuşacağı bir konu sağlar! Eğer devlet hepimize dayalı döşeli apartman daireleri verseydi, bu duygu var olmazdı! İyi ki varsın mı diyelim, şimdi ! Bir örgütün amacı çoğunluğa seslenmek olmalıdır, iktidara yoğunlaşmak değil. Biz, demokrasi mücadelesi veren örgütler, yönetim kadrosunun duygularından çok, örgütlerin sıradan üyelerinin duyguları üzerinde durmaktayız. Bağımlı sendikaların amacı ne olursa olsun, onun yöneticileri iktidardan haz duyarlar ve bundan ötürü, öteki üyelerin çıkarlarıyla özdeş olmayan çıkarlara sahiptirler! Bu bakımdan, bir hükümette dünyayı fethetme isteği, büyük bir olasılıkla, vatandaşlarının bu konudaki isteklerinden daha güçlüdür! Yaşlı adamı andıran bağımlı sendikacılık, hareket zayıflığı ve ağırlığından; İnsanoğlunun ölümlü olduğu gerçeği, örgütlerin de mutlaka ölümlü olması için bir neden değildir ama yine de bağımsız olmayan, bağımlı örgütlerin çoğu ölür ve bizim köyde bağımlı sendikaların bu yaptıklarına zaaf denir. Zaaflar da kullanılır!
www.esm.org.tr
9
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
KAMULAŞTIRMADA OLAĞANÜSTÜ VE SAVAŞ HALİ SÜRÜYOR... Fatih Kaymakçıoğlu ESM Genel Eğitim ve Basın Yayın Sekreteri
Hükümet, ancak olağanüstü durumlarda başvurulması gereken “acele kamulaştırmaları” “olağan” hale getirdi. Her gün yeni bir “acele kamulaştırma” kararı çıkarılıyor. Havaalanı için de, baraj için de, elektrik iletim hattı için de “acele kamulaştırma” kararı alınıyor. Kamulaştırma Yasası’na göre “acele kamulaştırma” için bazı şartlar gerekiyor. Yasada bu şartlar, “Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulu’nca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda” şeklinde sıralanıyor. Bu durumda taşınmaz malların kamulaştırılmasında “kıymet takdiri” dışındaki işlemler sonradan tamamlanıyor. Hükümet birçok projede bu yönteme başvuruyor. İstanbul’a yapılacak 3. havaalanı için bazı ilçelerdeki taşınmazlar hakkında da “acele kamulaştırma” kararı çıkarılmıştı. Tartışma yaratan bu karar hakkında “acele kamulaştırma ancak savaş gibi olağanüstü durumlarda kullanılabilir” gerekçesiyle dava açıldı. Açılan davalar iptal edilse de hükümet bu yöntemden vazgeçmiyor. Sık sık “acele kamulaştırma” kararları çıkarılıyor. Bakanlar Kurulu, 2011 yılında 28, 2012 yılında 160, 2013 yılında ise 250 adet acele kamulaştırma kararı aldı. Hükümetin planladığı, binlerle ifade edilen HES sayısına ve bu yılın ortasında 165’e ulaşan karar sayısına bakıldığında, bu rakamın yılsonunda geçen yılın bilançosu olan 250’yi aşacağı rahatlıkla söylenebilir. Bu yılın ilk yarısındaki“acele kamulaştırma” kararlarındaki döküm ise: 39 HES, 5 baraj ve HES, 35 RES (Rüzgâr Enerjisi Santralı), 41 enerji iletim hattı. Bu üç alanda yoğunlaşan kararların dışında kalan 25 kararda ise bir adet kentsel dönüşüm, sulama, içme suyu, denizaltı kablosu, kentsel dönüşüm, jeotermal kazı, havaalanı pisti uzatımı gibi farklı konu ve projeler yer alıyor. Bu yıl boyunca, Bakanlar Kurulu’nun “acele kamulaştırma” konusunda yetki verdiği kurumlar ve yaptıkları uygulama sayısının dökümü ise şöyle: 70 Maliye, 56 TEİAŞ ve 15 EPDK Üç kurumda yoğunlaşan ve toplamı 141’e ulaşan kararlardan kalan 24 “acele kamulaştırma” uygulayıcısı arasında ise DSİ, TOKİ, DDY, BOTAŞ, TSE, valilik gibi kurumlar yer alıyor. En çok nehir ve dere kenarlarında HES yapımı için çıkarılarak, doğayı geri dönülemeyecek biçimde tahrip eden “acele kamulaştırma” kararlarında, özellikle son üç yıldır ciddi bir artış gözleniyor. Bu yöntemde ne projenin yapılacağı yöre halkının fikri tam alınıyor ne de ÇED raporlarına özen gösteriliyor. Enerji sektöründeki acil kamulaştırma kararlarından örnekler: Erzurum Narman-Şehitler Barajı, Sinop-Karasu Projesi kapsamında, Mersin’de yapılacak Elmalı Rüzgâr Enerjisi Santralı, Kars’ta yapılacak Karakurt Hidroelektrik Santralı, Giresun Bulancak’ta yapılacak Tokmadin Hidroelektrik Santralı, İzmir’de kurulacak Ödemiş Rüzgâr Enerjisi Santralı, Manisa’da yapılacak Soma Kolin Termik Santrali’nin yapımı amacıyla “acele kamulaştırma” kararları alındı. Ayrıca çeşitli yerlerdeki elektrik iletim hatları için de benzer kararlar alındı. Sadece 9 Ağustos 2014 günü 16 adet acele kamulaştırma kararları verilmiştir. Börüldüğü üzere “Acele kamulaştırma” kararları hız kesmeden devam ediyor. Hükümetten “acele kamulaştırma” kararı yetkisi ağırlıklı olarak HES ve RES’ler için kullanılmış. İkinci sıradaki TEİAŞ ise enerji iletim hatları için bu yetkiyi kullanmaktadır. Sonuç olarak; çoğunlukla enerji lisanslarıyla birlikte gelen “acele kamulaştırma” kararları, doğada yol açtığı tahribatın yanı sıra, ülke genelinde mülkiyet yapısı ve kullanımında ciddi değişikliklere yol açıyor.
10
www.esm.org.tr
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
MİZAH… MİZAH… MİZAH…
Gülengaz geliyor…
Polis tarafından uygulanan orantısız şiddete karşı oluşan tepkiler emniyete geri adım attırdı. Bundan böyle polis şiddet uygulamayacak, insan sağlığına zarar veren biber gazını kullanmayacaktır. Onun yerine, gülengaz atacak. Gülmekten yerlere yatacaksınız. Böylece, polis hem sizi güldürecek, hem de kolayca göz altına alacak. Tek sorun; eylemci gülengaz yediğinde gülmekten altı.. ya..cak.
İki dost arasında geçen bir bulmaca.
- O….nın ne dediğini ışid din mi? - Ben ışid medim, sen, ta… oradan onun ne dediğini ışid din mi? - Ben ışid dim ama kulak arkası yaptım. - Peki ben ne yapayım? - Sen ışid memeye devam et. Memur sendikalarının tümüne grev hakkı vermek isteyen hükümet, din görevlilerinin oluşturduğu sendikalara grev yasağı getiriyor. Gerekçe; imamlar grev yaparsa Allah’la kul arasına girmiş olurlar. Maaşı kuşa çevrilen memura hükümetten yeni formül; kuşa çevrilen maaş memuru beslemiyorsa, memuru kuşa çevirelim daha kolay beslensin.
Memura şok… şok… şok…
2015 yılı toplu sözleşmesine konulan %3 zam; +%3 şeklinde konmadığı için, hükümet kanadından açıklama geldi. Memura verilecek %3 zam; -%3 olarak yansıtılacaktır. Temmuz 2015 ayı zammı da aynı şekilde uygulanacaktır.
Amerika’yı kim keşfetti?
a) Kristof Kolomb (1492) b) Amerigo Vespucci (1501) c) Gezgin Müslümanlar (1178) d) … (2014)
2015 BÜTÇESİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ 2015 bütçesi, gittikçe yoksullaşan halka yüklenen dolaysız ve dolaylı vergilerle, özel sektöre yönelik kaynak transferleriyle, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi ve adına “mali disiplin” dedikleri fiili kemer sıkma politikalarının 2015’te süreceğini gösteriyor. Bütçe gelirleri yüzde 12 artarken, kamu emekçilerine 2015’te yüzde 3+3 zam ile yine “sefalet ücreti” dayatılıyor. 2015 bütçesi açık ve gizli zamların, dolaylı vergi (KDV, ÖTV vb) artışlarının, harç ve cezaların otomatiğe bağlandığı, askeri ve güvenlik harcamalarının belirgin bir şekilde arttığı, asgari ücretlilerin, işçilerin ve kamu emekçilerinin en temel ekonomik, sosyal haklarının ve insanca yaşam taleplerinin göz ardı edildiği bir bütçe olarak dikkat çekiyor… »» 2015 bütçe tasarısında vergi gelirleri içinde ilk üç sırayı dahilde ve ithalde alınan KDV (150 milyar TL), Özel Tüketim Vergisi (94,4 milyar TL) ve Gelir Vergisi (85 milyar TL) oluşturuyor… »» Çalışma Bakanlığı bütçesi 32,7 milyar TL’den 30,6 milyar TL’ye düşürülerek, 2015 yılında yeni iş cinayetlerine ve sendikal hak ihlallerine resmen davetiye çıkarılıyor. »» Diyanet İşleri Başkanlığı 5 milyar 743 milyon TL’lik bütçesiyle her yıl olduğu gibi bu yıl da çok sayıda bakanlığı geride bıraktı… »» Kamu kaynakları giderek artan oranlarda özel okullara aktarılırken, devlet okulları kendi kaderine terk ediliyor. »» Türkiye’de en üst gelir grubu ile en alt gelir grubu arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark var…
www.esm.org.tr
11
ENERJİ SANAYİ VE MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
»» Bütçeden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17 iken, 2014 yılı itibariyle eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 9’e geriledi… »» Eğitim bütçesinin milli gelire oranı son yıllarda sabit kalırken, halkın cebinden yaptığı eğitim harcamaları son 12 yılda 5 kattan fazla arttı… »» 2014 yılı ilk 8 ayında cepten yapılan sağlık harcamaları miktarı 14 milyar TL’ye ulaştı… »» SGK’nın yeni kısıtlamaları ile birlikte 2015’te sağlık harcamalarında cepten yapılan ödemeler istikrarlı bir şekilde artmaya devam edecek… »» 2013 yılından itibaren Sağlık Bütçesi; Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu olmak üzere üç parçaya ayrıldı… »» Toplam sağlık bütçesi 20 milyar TL ve merkezi bütçeye oranı %4.2. »» Sağlığa bütçesinin yarısı özel hastaneler ve ilaç tekellerinden “mal ve hizmet alımı” için ayrılıyor… »» 2014 yılı ilk 8 ayında cepten yapılan sağlık harcamaları miktarı 14 milyar TL’ye ulaştı… »» Zorunlu GSS uygulaması nedeniyle GSS borcu olanlar sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor… »» Türkiye, yıllardır yüksek savunma ve güvenlik harcamaları açısından dünyada ilk on ülke içinde yer alıyor… »» 2015 bütçesi içinde savunma ve güvenlik bütçesi toplamda 52 milyar TL’yi (%11) buluyor… »» 2015’te savunma ve güvenlik bütçesinin geçen yıla göre 2 milyar TL’den fazla arttı. Başbakanlığa bağlı örtülü ödenek, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen kimi harcamalar bu rakama dahil değil… »» Savunma ve güvenlik bütçesindeki artışın yarıdan fazlasının emniyet bütçesinde olması dikkat çekici konumdadır… »» 2015 bütçesi sermayenin, yerli ve yabancı tekellerin ve savaş lobisinin çıkarları doğrultusunda değil, bütçenin asıl kaynağı olan işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları gözetilecek şekilde hazırlanmalı, bunun için sendikalar, emek ve meslek örgütleri bütçe sürecine bulunduğu her alanda müdahil olmalıdır… »» Asgari ücret bir işçi ailesinin geçimini sağlayacak şekilde belirlenmeli ve tamamen vergi dışı bırakılmalıdır…
TALEPLERİMİZ »» Ağır borç yükü altındaki ücretli emekçilerin borç faizleri silinmeli, yasal borç takipleri durdurulmalı, ücretlilere borçlarını ödeme kolaylığı getirilmelidir… »» Güvenceli istihdamın korunması ve geliştirilmesi temel yaklaşım olmalı, bunun için öncelikle kamu harcamaları ve kamu istihdamı arttırılmalıdır… »» Elektrik ve doğalgaz zamları geri alınmalı, 2015’te temel tüketim mallarına herhangi bir zam yapılmamalıdır… »» Kamu emekçilerinin 2014 enflasyon farkı “ek zam” olarak 2015 bütçesi içinde yer almalı, yılın ikinci yarısında ücretleri eriten “artan oranlı vergi dilimi” uygulamasına son verilmeli, ek ödemeler temel ücrete yansıtılmalıdır…. »» Emekçilerin yoksulluğunu arttıran dolaylı vergiler azaltılmalı, kazanca göre vergilendirme esas olmalı, yüksek gelirlilerden belli bir oranda “servet vergisi” alınmalıdır… »» Kıdem tazminatının fiilen kaldırılması, taşeron çalışmanın artması, bölgesel asgari ücret ve kiralık işçilik gibi yasal düzenlemeler derhal geri çekilmelidir…
ESM Adına Sahibi: Mustafa ŞENOĞLU, Genel Başkan • Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Fatih KAYMAKÇIOĞLU, Genel Eğitim ve Basın Yayın Sekreteri Yönetim Yeri: Mithatpaşa Caddesi, No: 24/13, Yenişehir/ANKARA • Tel: 0.312 435 24 21 - 435 14 11 - 435 64 21 • Faks: 0.312 435 05 03 web: www.esm.org.tr • e-mail: esmgenelmerkez@gmail.com Baskı: Hermes Ofset Ltd. Şti. Büyük Sanayi 1. Cd. No: 105 İskitler/ANKARA Tel: 0.312 384 34 32 • Basım Tarihi ve Adedi: Aralık 2014