Bu bir amatör hikayedir. Bazı kitaplardan esinlenmeler vardır, direk bir alıntı kesinlikle söz konusu değildir. İçerik büyüklere yöneliktir. Hikayenin bütün hakları Hanife Albayrak’a aittir. İyi okumalar dileriz..
Tanıtım Leydi Sophia Ashford o zamanın toplumu tarafından kendini beğenmiş, asık suratlı biri olarak nam salmış ve erkekler için ulaşılmaz bir hedef haline gelmiştir. Tabi bu erkeklerin uzak durmasına bir engel teşkil etmemektedir. Ama Sophia balolardan, öğlenleri Hyde Park’taki gezilerden, ikindi çaylarından da artık bıkmıştır. Hayatının sıradanlığı onu sıkıyorken kardeşinin verdiği bir haber onun hayatını değiştirip aradığı macerayı bulmasına neden olucaktır. Connor Brandon Anthony Adair toplumun tabiriyle "Cynster Dükü" zamanının en hızlı çapkınıydı. Kadınlarının ilgileri arasında boğulmuş, yapmacık gülüşme ve kurlar artık onu iğrendirmeye başlamıştır. Ünvanı gereği balolara katılmak dışında sosyeteyle alakasını kesmiştir. Bir Dük ve Bekar olması bekar kız anneleri için yeterli bir hedef olmasına yetmiştir. Kumar bağımlılığı ve çapkınlığı bile onları engelleyememiştir. Evine giren bir kalp hırsızının onu değiştireceğini hiç düşünmemiştir.
1820
İngiltere – Londra
Leydi Sophia Ashford Nash Vikont'unun kızı elindeki bu hafta için geçerli davetiyelerden nasıl kaçabileceğinin yollarını düşünürken kapının sert bir şekilde açılmasıyla irkildi. Elindeki kağıtlardan kafasını kaldırıp gürültünün sebebine doğru bakışlarını çevirdi. Kardeşi ceketi omzunda, yeleğinin düğmeleri açılmış bir şekilde ayakta sallanıyordu. Sophia sinirlerine hakim olmasını kendine telkin edip, sakin bir şekilde oturduğu sandalyeden kalktı. “Gene nerede sabahladın?” diye soğuk bir sesle tısladı Sophia. Kardeşi ise sarhoşluğun etkisiyle düşecekmiş gibi baştan savma bir reverans yaparak onunla dalga geçiyordu. “Sizede günaydınlar sevgili kardeşim” dedi Simon. Alkolün etkisiyle konuşması peltekleşmişti. Ardından kendini bulduğu ilk koltuğa attı. Berbat bir hali vardı. Aurtları çökmüş, gözleri kan kırmızısına dönmüştü. Son bir kaç aydır eve sabahları ve sarhoş bir şekilde geliyordu. Sophia yavaş bir şekilde ona doğru ilerledi ve önünde durdu. “Her zaman ki nutuklarımdan mı başlasam yoksa mali sıkıntılarımızın kumar bağımlılığınla geldiği noktadan mı yakınsam yoksa beyefendilikten çıkmış halinimi belirtsem bilemedim Simon. Sence hangisi daha uygun?” dedi Sophia alaycı bir sesle. “Bu haldeyken kinayeli laflarını çekicek durumda değilim Sophia.” dedi Simon bıkkın bir sesle. Suratını buruşturup elleriyle başını ovmasına bakılırsa sesten başı ağrımaya başlamıştı. “Ne zaman müsaitsin acaba? Bu aralar uygun bir zamanını bulmak pek mümkün değil. Sabahları eve gelip akşama kadar uyuyorsun. Sonra gene kumar oynamaya gidip sabah eve kendini zor ulaştırıyorsun. Sana ne
zaman ulaşabileceğimi söyler misin? Çünkü ben artık endişelenmeyi bıraktım. Korkuyorum Simon. Ne yapmaya çalışıyorsun?” “Çoğu beyefendinin yaptığı gibi kumar oynuyorum.” dedi Simon “Ama çoğu beyefendi senin gibi hep kaybetmiyordur” dedi Sophia iğneleyici bir şekilde. “Hep kaybetmiyorum. Bugün 500 pound kazandım” dedi Simon böbürlenerek. “Pekala ne kadar kaybettin?” dedi Sophia sabırlı bir anne havasında “Bin pound ve annemin madolyonu” derken yüzünü elleri arasına aldığı için son sözü boğuk bir fısıltı gibi çıkmıştı ama Sophia ne dediğini gayet iyi anlamıştı. Başından aşağıya soğuk su dökülmüş gibi şaşkına uğramıştı. Kardeşi bunu yapmış olamazdı. O madalyonun hem annesi hemde kendi için önemini biliyordu. “Bunu yapmadığını söyle” dedi Sophia sıkılmış dişlerinin arasından. “Yaptım tamam mı? Yaptım ve bana karışamazsın. O benimde annemdi ve öldüğüne göre mallarında benimde hakkım var!” dedi Simon ani bir atakla. Sophia kardeşine onu ilk defa görüyormuş gibi bakıyordu. Ağzından daha ne kadar iğrenç kelimeler çıkabileceğini tartıyormuş gibi gözlerini kısmıştı. “Heralde bu laflarından sonra daha da iğrençleşemezsin. Annem hayatta olsaydı bu halinden utanç duyardı. Senin sorumsuzluğun ve kıymet bilmezliğin yüzünden olan oldu. Tek yapman gereken madalyonu kaybettiğin kişiden geri almak” dedi Sophia bir çıkış yolu bulduğu için sevinerek. “Bana akıl vermeyi kes! Denemedim mi sanıyorsun. Cynster madalyonu çok beğendiğini ve satmayı düşünmediğini söyleyip teklifimi reddetti.” dedi Simon “Cynster Dükü'nden bahsetmiyorsun umarım?” dedi Sophia inanamayarak. “Başka Cynster mı var Tanrı aşkına!” dedi Simon hiddetlenerek “Cynster Dükü ülkenin en iyi kumarbazlarından bunu ben bile biliyorum.
Ve sen en berbat kumarbaz olarak onunla nasıl kumar oynarsın!” “Aslında benimle oynamak için fazla iyi olduğunu söyleyerek herkesin önünde benimle alay etti. Bende çok sinirlendim ve özel bir oyun olacağını söyleyerek karşı çıktım. Sanırım bu ilgisini çekti ve oynamayı kabul etti. Bahisin bir aile yadigarı olacağını söyleyince benimde aklıma annemin madalyonu geldi. Ama Sophia yemin ederim kazanıyordum. O son kartı hesap etmediğim için yenildim.” dedi Simon “Ya da oynamak için çok sarhoş olduğundan” diye homurdanarak fikrini belirtti Sophia. Aldığı haberin ağırlığıyla kendini koltuğa bıraktı. Onunda başı ağrımaya başlamıştı. Zili çaldı ve biraz sonra uşak kapıda belirdi. “Buyurun Leydim.” dedi reverans yaparak “Baron'un yatağını ve banyosunu hazır edin. Koyu bir kahve servisi de yapın” dedi cılız bir sesle. Aldığı haberlerle hayat enerjisi çekilmişti sanki. “Emredersiniz Leydim.” diyerek odadan çıktı uşak. Simon'a dönerek; “Odana çık lütfenn. Şu an kendimi daha fazla hırpalamak istemiyorum.” dedi. Simon koltuktan yardım alarak ayağa kalktı. Yeni yürümeyi öğrenmiş bir çocuğun adımlarıyla kapıya ulaştı ve hole çıkarak odasına doğru yürümeye başladı. Sophia oturduğu yerde annesinden kalan tek yadigarı almanın yollarını arıyordu. Şansını Cynster’la bide kendisi denemek için tekrar zili çaldı. Uşak odaya girip “Buyrunuz Leydim.” dedi. “Bana seyis'i çağırın ve arabayı hazırlayın.” dedi Sophia. Uşak odadan çıktıktan biraz sonra seyisle birlikte odaya girdi. Sophia uşağa gidebilirsin diye işaret yaptı. Uşak alındığı belli olsada kapıyı arkasından kapattı. “Cynster Dükünün şehirdeki evinin adresini biliyor musun?” diye seyise sordu. Seyis geniş omuzlu ama zayıf bir adamdı. “Elbette Leydim.” diye cevap verdi. “Peki öyleyse 10 dakika ya araba hazır olsun. Beni Cynster Dükünün evine götüreceksin.” diye buyurdu Sophia ve ayağa kalkarak odayı terketti. Dediği vakitte en sevdiği kırmızı yolculuk elbisesiyle merdivenlerden
iniyordu. Bu renk sarı olan saçlarına çok yakışıyordu. Sophia aslında tıoplumun güzellik kriterlerine uygun bir adaydı. Sarı saçları ve yeşil gözleriyle dikkat çeken bir kadınsılığı vardı. Ama yanına yaklaşınca sizinle aranıza ulaşılmaz duvarlar örüp karşındakini saf dışı bırakıyordu. Sophia'nın bunu yapması sevgisiz bir evliliği kaldıramayacağı düşüncesinden dolayıydı. Toplumun evlilik anlayışı ona itici bir prosedürden başka bir şey çağrıştırmıyor, sadakatsiz evlilikler adeta onu iğrendiyordu. Arabasında Cynster Dükünün evine doğru giderken bu sorular nedense beynini kurcalıyordu. Buraya yanında refakatçisi olmadan gitmemesi lazımdı ama aksi halde bu ziyaretten babasının haberi olur ve babası annesinin madalyonunu Simon'ın kumarda kaybettiğini öğrenmesi felakete yol açardı. Arabanın penceresinden görünen manzaraya boş gözlerle bakıyordu. Aklı Dükten madalyonu nasıl alabileceğindeydi. Araba sarsılarak büyük bir şehir evinin önünde durdu. Evin seyisi hemen gelip kapıyı açtı ve leydiye elini uzatarak arabadan inmesine yardımcı oldu. Sophia elbisesindeki kırışıkları elinle düzelttikten sonar duruşunu dikleştirdi ve eve doğru yürüdü. Sophia evin bahçesindeki çiçeklerin güzelliği karşısında büyülenmişti. Malikanenin genel görünüşü çok güzeldi. Görüntü karşısında hayranlığını gizleyemiyordu. Kapıya vurdu ve biraz sonra uşak kapıyı açtı. “Buyrun Leydim.” dedi uşak. Kaşlarını çatarak karşısındaki leydinin buraya tek başına, refakatinde biri olmadan geliş sebebini anlamaya çalışıyordu. “Ekselanslarıyla görüşmem lazım.” Dedikten sonra uşağı geçerek hole girdi Sophia. Reddedilmeyi bu durumdayken kabul edemezdi. Uşak bu hareket karşısında şaşkınlık geçiriyordu. “Ekselansları şu anda uyuyorlar.” dedi uşak “Uyandırabilirsiniz” dedi Sophia kararlılıkla. Uşak hafif bir baş selamı vererek merdivenlerden yukarı doğru kayboldu. Sophia bu arada holdeki bir sandalyeye oturarak uşağın gelmesini bekledi. Beş dakika sonra uşak aşağıya indi ve Ekselanslarının kendisiyle görüşeceğini bildirerek oturma odasını gösterip beklemesini istedi. “Beklerken çay alırmıydınız Leydim?” dedi uşak. “Hayır, teşekkürler” dedi Sophia. Gergindi, görüşmenin nasıl geçeceğini ve Dük'ü nasıl ikna edip madalyonu alabileceğini bilmiyordu. 15 dakika sonra odanın kapısının açılmasıyla gözleri istemsizce kapıya doğru çekildi.
Karşısındaki adamın uzun boyu ve yapılı vücudu karşısında şaşkına uğramıştı. Sophia Dük'ün böyle bir yapıda olmasını beklemiyordu. Dük'ü daha önce görmemişti ama hakkında çok şey duymuştu. Dük geniş gövdesine rağmen rahat adımlarla Sophia'ya doğru ilerledi. Sophia'nın gözleri Dük’ün gece karası saçlarına takılmıştı. Bir anlık tereddütle ayağa kalkıp elini Dük'e uzattı ve “Leydi Sophia Ashford, Ekselansları” dedi Sophia. Dük küçük bir reveransla Sophia'nın elini biraz fazla uzun süre tutarak öptü. “Leydim” dedi. Sophia'nın beyninde tehlike çanları çalıyordu. Bu adam şeytanın vücut bulmuş haliydi. Ona karşı ilgi beslerse hayatı mahvolacaktı. Dük'ün karşılamasına Sophia temkinli bir gülümsemeyle karşılık verdi. Dük'ün oturma işaretiyle koltuğa tekrar oturdu. Dükte oturduğu koltuğun tam hizasındaki bir koltuğa oturmuştu. Sophia'ya merak dolu gözlerle bakıyordu. “Günün bu saatinde size refakat eden biri olmadan yaptığınız bu ziyareti neye borçluyum Leydim” diye temkinli bir giriş yaptı Dük. “Ekselanları dün gece abimle oynadığınızda malesef ki kazandığınız benim anneme ait olan madayonu geri almak için burdayım” dedi Sophia kelimelerini dikkatle seçiyordu. En ufak bir kontrol kaybı bütün öfkesini Dük'e yöneltmesine neden olabilirdi ve bu durumda madalyonu geri almak imkansız bir hale gelirdi. Dük'ün tek dediği “Anlıyorum” oldu. Şimdi gözlerini kısmış Sophia'ya bakıyordu. Tavırlarında bir pervasızlık vardı. Bakışları ”Madalyonu geri almak için neler yapmaya hazırsın der” gibiydi ve Sophia'ya yı kışkırtmaya çalışıyordu. Sophia tekrar denemenin daha iyi olacağını düşünerek. “Ekselansları ağabeyim bildiğiniz üzere berbat bir kumarbazdır. Sizi oyuna davet ederken ne düşünüyordu bilemiyorum...” “Gururunu” diye diye lafını kesti Sophia'nın Dük “ gururunu düşünüyordu. Çünkü benim tarafımdan toplum içinde alaya alınmıştı.” diye konuya açıklık getirdi. Sophia dişlerini sıkıyordu. Dük'ün yaptığı uygunsuz hareketleri böyle kolayca söylemesi Sophia'yı delirtmeye yetmişti. Sakin olmaya çalışarak “Genede bu annemin en sevdiği madalyon üzerine kumar oynamasına yeterli bir sebep değil. Bu yüzden sizden ricam belirleyeceğiniz fiyat
karşılığında madalyonu ait olduğu yere geri koymak istiyorum.” dedi Sophia sabırla kelimelerin üzerini vurgulayarak Dük'ü anlayışa davet ediyordu. “İsteyebilirsiniz tabi Leydim.” dedi Dük. Sophia zaferle derin bir nefes vermişken Dük lafına devam etti. ”İsteklerinizi belirtme özgürlüğünüz var tabi ama beni mazur görmeniz lazım. Madalyona gereğinden fazla bağlandım ve satmayı düşünmüyorum” dedi Dük, yüzünde çarpık gülümsemeyle Sophia'yı kışkırtmaya çalışıyordu. Bunu başardığınıda söyleyebilirdik. “Ama Ekselanları o benim anneme aitti ve değeri benim için paha biçilemez” diye belirtti Sophia. Son çabalarını gösteriyordu. “İnanın bu kısa zamanda benim içinde paha biçilemez bir anlam kazandı.” dedi Dük Sophia'nın sınırlarını zorlayarak “O madalyon sizin metreslerinizin boynunda sergileteceğiniz bir vitrin süsü değil” diye çıkıştı Sophia. Sonra dediklerinin anlamının farkına varıp yanakları kızardı. Utançtan bakışlarını ellerine indirip bu durumun bir an önce bitip Dük'ün onu kovmasını bekliyordu. Dük bir hışımla yerinden kalktı. Sophia onun bağırıp bir daha evine gelmemesini söylemesini bekliyordu. Dük ona doğru yürüyordu. Bakışlarını ona çeviremiyordu. Dük arkasında durdu. Bir süre sonra boynunda bir metalin soğukluğunu hissetti. Boynuna bakınca madalyonu gördü. Dük'e doğru bakışlarını döndürdü. Gözleri minnetle parlıyordu. Ama Dük'ün ifadelerinde bambaşka birşey vardı. “Eğer herhangi bir metresin boynunda teşir edilmesini istemiyorsan senin o güzel zarif boynunu süsleyebilir. Tabi benim metresim olma şartıyla” dedi Dük elleri kolyeyi Sophia'nın boynunda tutarken baş parmağıyla boynundaki hassas noktayı okşuyordu. Sophia büyülenmişti. Dük'ün ona teklif ettiğinin farkına varması biraz geç olmuştu. “Ellerinizi üstümden çekiniz Ekselanları. Daha beni tanımadan böyle münasebetsiz ve iğrenç bir teklifi bana nasıl yakıştırabilirsiniz.” dedi Sophia sıkılmış dişlerinin arasından. Dük biraz duraksamadan sonra kolyeyle beraber ellerini çekti. Sopha ayağa kalktı. “Sanırım niyetim sizin farklı düşünmenize sebebiyet vermiş. Metresiniz olarak alçalmaktansa annemin madalyonunun kaybının üzüntüsünü çekmeyi yeğlerim.” diyerek hışımla arkasına dönüp odadan çıktı. Connor giden güzelliğin arkasından biraz şaşkınlık birazda keyifle baktı. Sinirli
olduğu için hışımla yürümesi kırmızı elbisesinin altındaki zarif kalçalarını daha fazla oynatmasına neden olmuş ve buda Connor'un çekmesine izin verdiği son derece güzel bir göz ziyafetine dönüşmüştü. Kapı kapanınca iç çekerek kendini şöminenin önündeki koltuğa bıraktı. Odaya girdiğinde can alıcı kırmızı elbisesiyle sarı saçlı bir meleği karşısında bulunca afallamıştı Connor. Connor'ın odaya girdiğini farkedip kafasını kaldırdığında Connor'ın daha önce görmediği zümrüt yeşili gözleriyle ona bakmıştı. Ambrose bir Leydi'nin aşağıda onu refakatinde biri olmadan beklediğini söylediğinde böylesine bir güzellikle karşılaşmayı beklemiyordu. Leydi Sophia Ashford herkesin güzel tanımına uyabilecek bir kadındı. Ama zümrüt yeşili gözlerindeki zeka pırıltıları ve o inatçı burnunu dik tutuşu saf bir kız olmadığının kanıtlarıydı. Connor kızdan gerçekten etkilenmişti. Aslında neden böyle bir teklif yaptığını bilmiyordu. Kadının ani çıkışı onu kışkırtmıştı. Teklifinin kabul edilmesini tabikide beklemiyordu. Bir bakireyle işi olmazdı ama Sophia her erkeğin elde etmek istediği bir güzellikti. Ayaklarını şömineye doğru uzattı. Cebinden tekrar madalyonu çıkardı. Elinde çevirerek madalyonu inceledi. Demek ki madalyon onun için önemliydi. Connor madalyonu ona karşılıksız veremezdi. Ama verdiğinde ikisi içinde güzel anlar onları bekliyordu. Bu düşüncelerle beraber vücuduna hızla kan pompalanmaya başladı. Hemen kendini toparlayıp büfeye doğru gitti. Kendine biraz konyak doldurdu ve bir dikişte bitirdi. Düşünceleri demin salonda esen afete kayıyordu. Bu madalyon gerçekten onun boynuna yakışacaktı. Tabikide Connor'ın metresi ve yatağında olduğu zaman. Kızın vücudunda madalyondan başka birşey olmayan görüntüleri hayallerini besliyordu. Connor'ın aslında bir metrese değil evlenmeye ihtiyacı vardı. Yaşı gereği bir varise sahip olma zamanı gelmişti. Ama kendini 10 yıl önceki kadar evliliğe yakın hissetmiyordu. Annesinin ısrarları ve bekar kız annelerinin boğucu baskıları onu ters yönde etkiliyordu. Madalyonu bir kez daha elinde çevirerek döndürdü ve Sophia'nın ona neler düşündürdüğünü görünce hayrete düştü. Bu konu üzerinde fazla durmayarak ıslık çalarak odadan çıktı ve yatak odasına doğru ilerledi. Sophia kendini bilmez, ahlaksız zamparanın laflarını düşündükçe sinirleri dahada yıpranıyordu. Ona metresi olmasını teklif etmişti! Buna nasıl cüret edebilirdi? Ondan nefret ediyordu. O gece karası saçlarından, insana muhtaç olduğunu hissettiren geniş vücut hatlarından, tenine değen ellerinden, gözlerini alamadığı koyu mavi gözlerinden nefret ediyordu. Daha doğrusu nefret etmek istiyordu. Bu adam herşeyiyle insanı günaha çağırıyordu. Sophia için o madalyonu almak artık bir üstünlük savaşına dönmüştü. Oturma odasını baştan aşağıya arşınlarken madalyonu geri almanın yollarını düşünüyordu. Açık pencereye konan bir kuş dikkatini
üzerine çekti. O anda aklına çok güzel bir fikir gelmişti. Kardeşinin evde olmaması işini kolaylaştırmıştı. Babasınında taşradaki malikanenin işlerini halletmek için 1 hafta evde olmayacaktı. Merdivenlerden eteğini kaldırarak hızla çıktı. Direkt kardeşinin odasına yürüdü ve odaya girip giysi dolabını açtı. Dolabın en arkalarından eski bir golf pantolonu ve gömlek bulup çıkardı. Biraz daha karıştırdıktan sonra bir pelerin, maske ve şapka bulup odadan çıktı. Kendi odasına hızla giderken etrafta gören varmı diye bakmayı unutmadı. Odaya girip kapıyı kilitledi ve kıyafetleri yatağının altına gizledi. Şimdi sıra geceyi beklemekteydi. Sophia yatağında saatin gelmesini bekliyordu. Zaman geçtikçe adrenalin damarlarında dolaşmaya başlamıştı. Kararından dönmeyi bir çok kez aklından geçirmişti ama verdiği karardan dönemezdi. Ne olursa olsun o madalyon tekrar onun olmalıydı. Holdeki saatin üçe vurmasıyla yatağında doğruldu. Kardeşinin elbiselerini sakladığı yerden çıkardı ve çabucak üstünü değiştirdi. Aynanın karşısına geçip maskesini taktı ve şaçlarını şapkasının içine koydu. Son bir kez kontrol ettikten sonra yavaşça odadan dışarı süzüldü. Gece bir ara kalkıp kilitlerini açtığı kapıdan dışarı sessizce çıkınca içini bir rahatlama sardı. İşin ilk kısmını yakalanmadan halletmişti. Evin duvarına yakın yürüyerek ahırlara ulaştı. Ahır kapısının gıcırtılı açılışı Sophia'yı bir anlık tedirgin etsede kimse kontrol etmek için gelmemişti. Atlar birinin varlığını sezdiklerinden düşük perdede sesler çıkarıyorlardı. Sophia atının bölümüne gidip hemen atını eyerledi. Ahırdan çıkar çıkmaz atına binip sessizce eşkin giderek arazilerden çıktı. Şimdi Dük'ün evine doğru hızla ilerliyordu. Uzaktan malikaneyi görünce bu işten dönüş olmadığını anladı. Atını evin uzağındaki bir ağaca bağladı. Geceye karışıp eve doğru hızla ilerledi. Kardeşiyle meraktan babasının çekmecelerini karıştırdıkları zamanlar kilit açma konusunda yeterli bilgi edinmişti. Saçından bir tel tokayı çıkarıp kilite soktu ve biraz uğraştıktan sonra kilit açılıverdi. Ses çıkarmadan eve süzüldü. Ev sadece ayışığıyla aydınlanıyordu. Sophia uzun zamandır karanlıkta olduğu için etrafı görmekte zorlanmadı. Önce oturma odasına ve sonra ilk kattaki odaları araştırdı. Ama bir sonuca ulaşamadı. Dük'ün madolyon'u birine vermediğini umuyordu. Dikkatli adımlarla üst kata çıktı. Evin hizmetçilerini uyandırmadan buraya kadar gelmişti. Şanslı günündeydi. Karşıdakinin Dük'ün odası olduğunu tahmin ederek odaya girdi. Oda şöminenin ışığıyla aydınlanmıştı. Şaşkın bakışlarla büyük odayı inceledi. Devasa yatağa dehşetle bakıyordu. Silkinerek kendine geldi ve odayı aramaya başladı. Kendini özel hayata taciz etmiş gibi hissediyordu ama bu düşüncenin amacına engel olmasına izin veremezdi. Odayı aramak sonuç vermediğinde hayalkırıklığına uğradı. Tam arkasını dönüp odadan çıkıcakken sırtına birşey dayatıldı ve
“Kıpırdama sakın” diye Dük'ün sesi duyuldu. Sophia onun gelişini duymamıştı. Birden çığlığı bastı. Dükte telaştan kıpırdadığı için Sophia'nın pelerinine bastı ve beraber yere yuvarlandılar. Dük hemen toparlanarak Sophia'yı yüz üstü döndürdüp kollarını tuttu. Balodan eve erken gelip odasında hırsızı görünce çok şaşırmıştı. Çekmecedeki silahı almadığını görünce çok sevinmiş ve sessizce silahı hırsızın sırtına dayamıştı. Hırsız kadın çığlığı atana kadar herşey kontrol altındaydı. Kadının çığlığı Connor'ı telaşlandırmıştı. Kıpırdandığı için yanlışlıkla pelerinine basıp kaymasıda talihsiz olaylardan biriydi. Silahın dolu olmaması her ikisininde iyiliğine olmuştu. Kadının dolgun hatları Connor'ın vücuduna değmesi damarlarındaki akışı güçlendirmiş ve vücudunu harekete geçirmişti. Kadının sıcaklığı elbiselerinin üzerinden sanki tenini yakıyordu. Connor aklını kaybetmemesini umarak kendine içinden küfürü bastı. “Kıpırdanmayı ve gereksiz yere bağırmayı kes” dedi ölümcül bir sesle. Sophia hala kurtulmaya uğraşıyordu. “Eğer sakin durursan seni yüzüstü çeviricem”dedi Connor. Sophia kıpırdanmayı kesmişti. Connor temkinli bir şekilde onu döndürdü ve maskesinin altından yeşil gözlerin parladığını sarı saçları olan bir kadınla yüzyüze geldi. Sinirden kahkaha atarak kadının maskesini çıkardı ve Leydi Sophia'nın kimliği ortaya çıktı. “Burada kimler varmış” dedi Connor. Bu kadarına cesaret edebildiğine inanamıyordu. Kadın savaşmaktan yanakları kızarmış ve dağılmış saçlarıyla büyüleyici gözüküyordu. Göğüslerinin kendisininkine değişi Connor'ın son irade kalıntılarınıda yok etti ve kızın dudaklarına saldırdı. Sert bir öpücüktü. Hem şehvet hemde öfkesini Sophia'ya akıtıyordu. Sophia'nın şaşkınlığı geçmemişti. Öpüşüne karşılık vermiyordu. Dudaklarını dudaklarından ayırdı. “Bu isteğinden öğlen ziyaretinde bahsetseydin seve seve yerine getirebilirdim. Hatta daha fazlasını” dedi Connor muzur bir ifadeyle. Sophia Connor'ın öpücükten bahsettiğini anladığında daha da kızardı. Connor o dolgun kırmızı dudakları sürekli öpmek istiyordu. Kıza doğru tekrar eğilirken kızınlığı şaşkınlığı birden öfkeli bir hale dönüştü ve sertçe Connor'ın kasıklarına bir tekme savuşturdu. Connor acıyla yerde küfürler sayarak kıvranırken Sophia hızla merdivenlerden aşağıya koşup kapıya ulaştı. Karşısına bir uşak çıktıysada onu durduramadı. Dışarı çıkıp hızla atını bıraktığı yere koşup atına bindi. Eve doğru dört nala giderken yüreği ağzındaydı. Kafası darmadağınık olmuştu. Düşünemez hale gelmişti. Dük
onu ihbar edebilirdi. Buda onun geri döndürelemez şekilde şanını lekelerdi. Kesin onu ihbar edicekti. Sabah ki teklifini reddettiği ve kasıklarına attığı tekmeden sonra bu kaçınılmazdı. Sophia'yı öpmüştü. İstemsizce eli dudaklarına gitti. Sophia bu zamana kadar hiç öpülmemiş bir kız değildi. Ondan ufak, kaçamak öpücükler çalan beyefendiler olmuştu ama hiç biri böle değildi. Günahların Dük'ünden de bu beklenirdi. Dudaklarıyla Sophia'nın dudaklarını dağlamış içine günah tohumlarını serpmişti. Sophia şimdi onu düşünmeden yapamıyordu. Kafasına onu öptüğü sahneler tekrar tekrar canlanırken evlerinin arazisine gelmişti. Atını ahıra yerleştirdi ve duvara yakın yürüyerek kapıya ulaştı. Kapı ses çıkarmadan açılması Sophia'nın şansına olmuştu. Odasının huzur verici ortamına ulaştığında ise ayakları onu taşımaz olmuştu. Kendini yatağın kenarına zor attı. Şiddetle kahkaha krizine girip durmadan ağlamak için, içinde büyük bir istek duyuyordu. Üstünü zorla değiştirip kıyafetleri gene yatağının altına sakladı. Yatağının güvenli soğukluğuna kendisini bıraktığında yaptığı şeyi idrak etti. Dük'ün evine hırsız gibi girmişti. Hırsı ona bunu yaptıracak kadar etkilemişti. Simon ve kumar bağımlılığına lanet olsun diye içinden geçirdi. Sophia yarının getiriceklerinden korkuyordu. İçten içe de bugünden sonra hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağının farkına varmıştı. Gözlerini tavana dikip bir kaçış yolu aradı. Uzun zaman sonra uyku galip gelip bu talihsiz güne gözlerini yumdu.
Şehirdeki evinin kütüphanesinde Cynster Dükü dün geceki olanları tahlil ediyordu. Kızın attığı tekme canını yaksa da bir o kadarda güldürmüştü. Vahşi bir panter gibi tutsaklığından kurtulmak için savaşmıştı. Bu düşünceler Connor'a ayrı bir haz veriyordu. Bu kızla ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Onu metresi yapamayacağını biliyordu zaten teklif ederken tek amacı kızı şaşkına uğratmaktı. Ama yakınen tanıma arzusunu bastıramıyordu. Kapının tıklamasıyla dikkati dağıldı. “Girin” diye dalgın bir şekilde cevap verdi Connor. Odaya uşak gümüş bir tepsi ve üzerinde davetiyelerle girdi. Connor istemeden yüzünü buruşturmuştu. Uşak seri adımlarla masaya doğru gelerek davetiyeleri teslim etti. Hemen ardından odadan çıkarken kapıyı kapatarak Connor'u yalnız bırakmıştı. Connor önündeki davetiyeleri karıştırırken aslında baloları çok sevdiğini canını sıkan şeyin bekar kız anneleri olduğunu düşünüyordu. Yanında birileri olsa yaklaşamayacaklardı. Connor'ın aklına duruma uygun çok güzel bir fikir gelmişti. Çekmeceden bir kağıt ve yazı gereçlerini aldı. Leydi Sophia'ya tehdit mektubunu yazarken yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Mumu yakıp kağıda döktü ve mühürledi. Zili
çalıp uşağına Nash Vikont'unun kızı Leydi Sophia'ya bu mektubu bizzat ulaştırmasını salık verdi. Uşak gittikten sonra Connor planını detaylarıyla düşünmeye başladı. Aslında niyeti ilginç bir şekilde genç kadınla evlenmekti. Böyle bir kadınla evliliğin sıradışı olacağını düşünüyordu. Ama onu bu işe ikna edemeyeceğini veya gönüllü bir şekilde edemeyeceğini biliyordu. Biraz oyunun kimseye zararı dokunmazdı. Varsın Leydi Sophia gerçek olan nişanlarını yalan sansındı. Connor onu elbet ikna edebileceğini biliyordu. Genç kadınla davetlerde ve çoğu zaman beraber olma düşüncesi Connor'ı eğlendiriyordu. Sophia'nın saldırgan yanını ehilleştirmek için can atıyordu. Kızı evine hırsız gibi girip madalyonu çaldırtacak kadar kışkırttığının farkında değildi. Azmi ve gözü karalığını Connor takdir etmişti. Malikaneye nasıl girdiğini bilemesede öğrenmek zevkli olucaktı. Kafasındaki düşünceleri dağıtıp işine odaklandı. Aynı saatlerde Sophia görevlilerin kapıya dayanıp onu sorgulamalarını bekliyordu. Dük'ün onu ihbar ettiğinden emindi. Salonda, camın kenarında sabahtan beri bekliyordu. Elbet bir araba gelicek ve hayatı kararacaktı. Bir uşak eve doğru yaklaştı. Ön kapının zil sesini duydu Sophia. Bir süre sonra odanın kapısı tıklandı ve içeri kahya ve gelen uşak girdi. “Leydim size elden teslim edilmesi gereken bir mektup varmış. Kendimin alabileceğinde ısrar ettim ama emrin böyle verildiğini söyledi.” dedi ve geri çekildi. Kahyanın geri çekilmesiyle uşak reveransını yaptı ve elindeki mektubu uzattı. “Ekselansları Cynster Dükü mektubu size bizzat ulaştırmamı istedi Leydim.” dedi. Sophia şaşkınlıktan birşey diyemedi. Mektubu alır almaz uşak tekrar reverans yaparak odadan çıktı. Elindeki mektuba telaş ve korkuyla bakıyordu. Hızla mühürü kırıp mektubu açtı. “Maskeli Leydim; Dün akşam talihsiz karşılaşmamızdan sonra üzülerek belirtmeliyim ki arkanızda bir görgü tanığı bırakmış bulunmaktasınız. Almaya çalıştığınız madalyonunda hala bende olması sizin için çok üzücü olmuştur. Arzu ederseniz bu işi her ikimiz içinde yararlı olan bir anlaşmaya varmamız kanısındayım. Yarın üçde evimi ziyaret ederseniz daha medeni bir ortamda konuşabiliriz. Aksi takdirde üzücü sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Cynster
Dükü” Mektubu okuduğunda Sophia'nın telaşı yerini öfkeye bırakmıştı. Dük mektupta onunla alay ve gizlice tehdit ediyordu. Sophia böyle bir şey beklemiyordu. Dük'ün anlaşmasının ne olduğunu tahmin etmek çok zordu. Eğer metresi olmasını isterse hırsızlıkla damgalanmayı yeğlerdi. Dükle bir daha bir araya gelme düşüncesi yanaklarını kızartmıştı. Bir daha onu öpecek mi beklentisi içini sarmıştı. Mektuba tekrar baktı ve durumun ciddiyetinin farkına vardı. Kağıdı katlayıp odasına çıktı ve akşam yemeğini odasında yedi. Kardeşinin yüzünü görmeye dayanamıyordu. Bütün olanlar onun salaklığı yüzünden olmuştu. Madalyonu kumarda kaybetmeseydi Sophia Dük'ün evine hırsız gibi girmek zorunda kalmayacaktı. Erkenden yattı ama uyku tutmuyordu. Yataktan kalkıp sabahlığını üstüne geçirdi ve merdivenlerden sessizce inerek oturma odasına girdi. Etrafı ölüm sessizliği sarmıştı. İspanyol şarabının uyku etkisi olduğunu öğrenmişti. Büfeye gidip kendine biraz doldurdu. Biraz içtikten sonra holden sesler geldi. Bardağı büfeye bırakarak hole koştu. Kardeşi mantosunu çıkartmaya çalışırken sağa sola çarpıyordu. Sarhoş olduğu için yalpalıyordu ve Sophia son anda tutmasa yere düşecekti. “Bu saate kadar beni mi bekledin sevgili kardeşim” dedi Simon nefesindeki ağır alkol kokusu Sophia'yı iğrendiyordu. Ağırlığını tamamen Sophia'ya vererek zorda olsa merdivenlerden çıktılar. Babası Simon'ın bu durumunu soyluluğun gerekçelerinden göstermeseydi Sophia için herşey daha iyi olucaktı. Simon gün geçtikçe büyük miktalarla oynamaya başlamıştı ve ailesini hızla iflâsa sürüklüyordu. Aşırı alkolden yüzünün hatları bile değişmişti. Simon'a kızsada bu haline üzülüyordu. Sophia'nın dayanacak gücü kalmamıştı ki yanına varmışlardı. Simon'ı yatağa yatırdı ve üstünü değiştirdi. Simon ağzında anlamsızca şeyler geveliyordu. Üstünü zorda olsa çıkardıktan sonra gömleği ve pantolonuyla yatmasına izin vererek üstünü örttü. Odadan çıkarken yarın Dük'ün evine gitmek konusunda kararlıydı. Ne olursa olsun ailesini böyle bir skandala sürükleyemezdi. Şarap etkisini göstermişti. Yatağına ulaştığında gözleri kapanmak üzereydi. Başını yastığa koyar koymaz uykuya daldı.
Güneşin sıcak dokunuşları odayı süslüyordu. İlkbaharın canlılığı her yeri sarmıştı. Havada bile sanki doğanın canlanmasının kokusu vardı. Sophia uykusundan uyanarak gözlerini açtı. Ardından odaya hizmetçi girmişti. Sophia uykulu gözlerle hizmetçiye baktı. “Saat kaç oldu?” diye sordu.
“Öğlen oldu Leydim” diye cevap verdi hizmetçi. Bu cevap Sophia'nın aklını hemen harekete geçirmesede gerçeklerin farkına vardığında hızla kendini yataktan attı. “Banyom hazır mı? Elbisem ütülü mü? Aman Tanrım geç kaldım” diye feryadı kopardı Sophia. Hizmetçi Leydisine yardım ederek banyosunu yaptırdı. Sophia yeşil müslin elbisesini giydiğinde rahat bir nefes almıştı. Bu elbise gözlerine çok yakışıyordu. Saçlarındaki sarı dolgun buklelerde bu elbisede hoş duruyordu. Yanaklarına canlılık gelmesi için çimdik attı. Aynada kendine baktığında görüntüsünden hoşnuttu. Hizmetçisine arabayı hazırlatmalarını için talimat verdi. Yarım saat sonra Dük'ün oturma odasında bekliyordu. Dük'ün odaya girmesiyle Sophia'nın gerilimi artmıştı. Ayağa kalktı ve reveransını yaptı. Mecburen elini uzattı. Dük reveransını yaptıktan sonra Sophia'nın eline anlamlı bir öpücük kondurdu. Elini tutmaya devam ediyordu. Parmağıyla nabzını okşayınca Sophia'nın içi titredi. Bu adam ona ne zaman dokunsa Sophia kendini bin parçaya bölünecekmiş gibi hissediyordu. “Ekselansları” dedi Sophia yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle. Elini kurtarmaya çalışıyordu ama Dük elini esir almıştı. “Elimin kangren olup kesilmesi diyetim olacak heralde yoksa başka seçenekler mi size daha cazip geliyor. Yalnız elimi böyle tutmaya devam ederseniz korkarım diğerlerinin ehemmiyeti kalmayacaktır.” dedi Sophia dik başlılıkla. Dük başını arkaya atarak baritone sesiyle kahkaha attı. Sophia'yı tuttuğu eli gevşedi. “Böyle narin ellere çok yazık olur sonra. Sizi temenni ederim aklımdan böyle bir uygulama geçmedi. Beni mazur görün ellerinizin sıcaklığı ve yumuşaklığı belkide zümrüt yeşili gözleriniz beni büyülemiş olmalı. Kaba davrandıysam affınıza sığınıyorum.” dedi. Dük elini Sophia'nın elinden çekti ve oturması için koltuğu işaret etti. Dün ki oturdukları şekilde karşılıklı oturmuşlardı. Hatıraların beynin canlanması Sophia'nın yanaklarını kızartmaya yetmişti. Yerinde kıpırdandı. Dük'e baktığında yüzünde baştan çıkarıcı bir gülümsemeyle kendisine baktığını gördü. Bakışları bu halinin sebebini anlamış gibi muzipçe parlıyordu. Sophia Dük'ün yakışıklılığı karşısında iç çekmemek için kendini zor tutuyordu. Dük gece mavisi bir takım giymişti. Kıyafeti vücuduna tam oturmuştu. Kaslı kol ve bacakları ortaya çıkmıştı. Görüntü karşısında Sophia ağzı kurumuş ve her geçen saniye gerginliği artmaya başlamıştı. Sophia Dük'ü Adonis veya Davut heykeline benzeticek bir çok insan bulabilirdi ama Dük'ün kendine has bir yakışıklılığı ve hayat enerjisi vardı. Sophia bu anın büyüsünden kurtulmak için bileğine ufak bir çimdik attı.
“Beni davet etmenizin nedenini öğrenebilirmiyim Ekselansları” dedi Sophia “Elbette, buraya size bir anlaşma önermek istediğim için çağırdım.” dedi Dük. Ama lafına devam etmemişti. Sophia sinirden ellerini sıkıyordu. “Nasıl bir anlaşma bu önerdiğiniz?” dedi Sophia sabırla. Dük'ün aydınlanan gülümsemesinden bu soruyu sormasını beklediği anlaşılıyordu. “Bildiğiniz üzere dün evime girdiniz. Benim sizi iş üstünde yakalamamsa tamamen talihsiz bir tesadüf oldu. Ama elbette sakın bir leydi olduğunuz için sizi görevlilere ihbar etmeyeceğimi sanmayınız. Çünkü emin olun yapabilirim. Şansızlık şu ki böylesine göz alıcı bir Leydiye karşı bu kadar gaddar olmaya yüreğim el vermiyor. O yüzden ikimizinde yararına bir anlaşma öneriyorum. Gazeteye nişanlandığımıza dair bir makale yayınlatacağım. Bana balolarda eşlik edeceksiniz....” “Nişan mı!” diye feryat etti Sophia “sizinle nişanlanmak mı? Önerdiğiniz “ikimizinde yararına olan anlaşma” dediğiniz bu muydu? Gereğinden fazla bencil bir görüşünüz var. Burada kendi yararıma birşey göremiyorum.” dedi Sophia. Dük'ü bu sözleriyle daha da eğlendirmiş olmalı ki gülümsemesi genişlemişti. “Beni tamamen yanlış anladınız. Önerdiğim bir çeşit sahte eşlik olacaktı. Beni bekar kız annelerinden kurtarmanız için bu nişan yalanını uyduracağız. Bu sayede beni bıraktığınızda taliplerinizde çoğalmış olacak ve iyi bir evlilik yapma şansına sahip olacaksınız. Ayrıca herşey bittiğinde madalyonda sizindir.” dedi Dük sakinlikle. Sophia bir süre şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememişti. Bu adam küstahlıkla onu talip bulamadığı için evlenemediğini ima ediyordu. Önerdiği anlaşmanın sonunda şanı lekelenmemiş ve madalyon gene onun olucaktı. Tek sorun Dük'e bu kadar yakın zaman geçirmenin kalbine vereceği zararlardı. “Sizi bıraktığımda derken ne demek istediğinizi anlamadım” dedi Sophia “Benim sizi bırakmam adınızı lekeliyecektir. Ama sizin beni terkettiğinizi açıklarsak sizin açınızdan bir sorun teşkil etmez.” diye açıkladı Dük. “Buna kimse inanmaz” dedi Sophia
“Hepberaber göreceğiz” diye cevap verdi Dük “Öncelikle beni taliplerim olmadığı için evlenmediğim kanısına vardıysanız yanılmışsınızdır. Sosyete evliliği yapmanın bana itici gelmesi taliplerimi reddetmeme yeterli bir sebepti. Bunun dışında bana anlaşmayı kabul etmemek gibi bir seçenek bırakmıyorsunuz. Arzu ettiğiniz gibi olsun Ekselansları” dedi Sophia soğuk bir sesle. Dük'ün gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Bu hali Sophia'nın içini titretiyordu. “Connor” dedi Dük düzelterek “Efendim” dedi Sophia bu konuşmaya anlam verememişti. “İsmim Connor, ismimle hitap edersen sevinirim” dedi Dük “İsminizle hitap etmemeyi tercih ederim. Zaten gereksiz bir yakınlaşma söz konusu bu kadarına lüzûm yok.” dedi Sophia inatla. “Peki öyleyse diğer konularda anlaştık o zaman. Ben size davetlerin saatlerini bildiren bir rapor yollarım” dedi Dük. “Nasıl isterseniz Ekselansları” dedi Sophia ve ayağa kalktı. Reveransını yaparak hızla odadan ayrıldı. Connor zafer sarhoşu olmuştu. Zaten kıza seçme olasılığı bırakmamıştı ama kızın kendi ağzıyla teslim olmasının verdiği haz ölçülemezdi. Islık çalarak kütüphaneye gidip Times için bir nişan ilâmı yazıp uşağa verdi. Derin bir nefes alarak sandalyesinde geriye yaslanarak Sophia'nın hareketlerini tekrar zihninde canlandırmaya başladı. Uşak mektubu yerine ulaştırmak için acele ederken kaderin çarkları dönmeye başlamıştı. 4. Bölüm Sophia ertesi gün davetlerin listesi gelince şansızlığına yandı. Her akşam bir balo veya opera vardı. Programın bu kadar dolu olmasını bekliyordu ama başına gelmiş olması onu etkilemişti. Yorucu bir süreç onu beklemekteydi. Davetler bu akşamdan itibaren başlıyordu. Yeni elbiseler alması gerekiyordu ama mali durumu bunu karşılayamazdı. Dükten kati süretle böyle bir istekte de bulunamazdı. Aslında elbiselerinin uygunsuzluğunu görüpte başka bir anlaşma önermesini ümit ediyordu. Akşama doğru davet için hazırlanmaya başladı. Saçlarını modaya uygun bir şekilde toplayıp kurdelalarla süslemişti. En iyi balo kıyafetlerinden uçuk pembe renkli olanı seçip giydi. Baloya 1 saat kala hazır bir şekilde ayna karşısında kendine bakıyordu. Kapının çalmasıyla Sophia'nın kalbi
hızla atmaya başladı. Giydiği en güzel elbisesiydi. Dük'ün tepkisini merak ediyordu. Aslında onu düşünmemeli ve bu işe zorunluluk gibi bakmalıydı. Ama Sophia'da Dükle baloya gitmeyi ve onunla dans etmenin nasıl olacağını merak ediyordu. Nefesini kontrol altına almaya çalıştı. Odadan çıkıp merdivenlere geldiğinde ayakları heyecandan titriyordu. Zorda olsa merdivenlerden düşmeden inmeyi başarmıştı. Kafasını kaldırdığında bakışları Dük'ünkiyle karşılaştı. Dük ona hayranlıkla mı bakıyordu yoksa Sophia yanılıyor muydu? Dük'ün yüzünde çarpık bir gülümseme belirince Sophia'nın içi sevinçle dolmuştu. Kalbi sanki bir an durmuştu. Nefesini bıraktı. Nefesini tuttuğunun farkında bile değildi. Dük reveransını yaptı. “Leydim” diyerek Sophia'nın uzatmış olduğu eli gözlerini bir an Sophia'nınkilerden ayırmadan öptü. Sophia içinde uyanan duygularını dizginlemeye çalışıyordu. “Ekselansları” diyerek karşıladı Dük'ü “Connor” diye düzeltti Dük tatlılıkla. “Size Ekselansları ve Dük diye hitap etmekten mutluluk duyacağım” dedi Sophia dik başlıklıkla. “Bende seni düzeltmekten mutluluk duyacağım” diye kafa tuttu Dük. Sophia bu tartışmayı kahyanın önünde uzatmamak için “Gidelim mi?” dedi. Dük memnun bir ifadeyle Sophia'nın elini koluna yerleştirdi. Evden çıktılar ve arabaya doğru sessizlik içinde yürüdüler. Dük'ün arabası gece karası parlak renkte bir arabaydı. Arabanın kenarlarında altın rengi Cynster'ın meşhur aile simgesi olan aslan figürleri vardı. Gecenin karanlığında bile parlıyordu. Atlar ise yerlerinde duramıyordular. Dük elini uzatarak Sophia'nın arabaya binmesine yardımcı oldu. Elleri birbirine değince elektrik çarpmış gibi oldu Sophia. Aralarında sanki bir güç akımı vardı. Sophia arabaya yerleştikten sonra Dükde arabaya bindi. Hemen ardından araba gece karanlığında hareket etmeye başladı. Dük Sophia'nın hemen yanına oturmuştu. Arabanın her sallanışında Dük'ün kolu Sophia'nın kalçasına değiyordu. Sophia bu işten başına bir şey gelmeden bitmesi için Tanrıya yalvarıyordu. Dük'e kaçamak bir bakış attı ama o pencereden dışarıya bakıyordu. Yarım saat sessiz bir yolculuktan sonra araba durdu. Dük hemen arabadan inerek Sophia'ya elini uzattı ve inmesine yardımcı oldu. Sophia üstünü düzelttikten sonra Connor elini koluna yerleştirdi ve eve doğru yürüdüler. Kapıda onları ev sahibi karşıladı.
“İyiki geldin Cynster. Burası çekilmez hale gelmişti” diye sevecenlikle karşıladı ev sahibi. İki adam samimi bir şekilde el sıkıştılar. Kont ve Dük'ün yakın arkadaş oldukları belli oluyordu. Dük Kont'un lafını gülerek karşıladı. Kont Sophia'nın önünde reverans yaparak “Leydim izin verin kendimi size takdim edeyim. Yoksa Cynster'ın böle bir çabası olacak gibi görünmüyor. Bendeniz Townsende Kontu” dedi ve Sophia'nın uzattığı eli nazikçe öptü. Sophia Dük'e kaçamak bir bakış attığında adamın yüz hatları sertleşmişti. Elini kızın beline koydu ve kendine doğru çekti. Sahiplenici bir hareketti. Sophia'nın her hücresi bu hareket karşısında uyuşmuştu. “Buyrun içeri girelim” dedi Kont. Önden yürüyerek yolu gösterdi. Biraz Dük'ten uzaklaşmaya çalışsamda başarıya ulaşamamıştım. Belimdeki eli sıkılaştı. “Nişanlım olduğunu hatırlatırım” diye kulağına fısıldadı. Sophia bariton ses karşısında büyülenmişti ama kendine hakim olmalıydı. “Gerçek olmadığını size hatırlatmama izin verin” dedi Sophia. Balo salonuna girdiklerinde uğultular kesildi ve bütün başlar onlara döndü. Bir kaç saniye sonra bütün balo onları konuşuyordu. Salonda bir köşeye çekildiler. Yanlarına tebrik için birileri yaklaştı ve onların arkasını diğerleri aldı. 1 saattir yan yana olmalarına rağmen Dükle tek kelime konuşamamıştı Sophia. Tebrikler bittikten sonra etrafını bekar beyler sarmıştı. Herşeyini beğeniyor, laflarını pür dikkat dinliyor, emirlerini yerine getirmek için fazla hevesli oluyorlardı. Yoğun ilgiden ve gereksiz muhabbet konularını dinlemekten Sophia'nın canı sıkılmıştı. Birden belinde sıcak bir elin varlığını hissetmesiyle Dük yanı başında belirdi. “Canım vals başlıyor. İlk dansımızı yapalım” dedi ve Sophia'nın elini koluna koyarak piste doğru ilerledi. Beyefendilerden izin bile istememişti ve bu çok kaba bir davranıştı. “Beyefendilerden izin istemeliydin. Bu yaptığın çok kaba bir davranıştı.” diye karşı çıktı Sophia. “Nişanlımı bir saattir benden çaldıkları gibi bende geri aldım” diye zıtlaştı Dük. Valsin ilk notaları başlamıştı. Dük elini Sophia'nın beline koyup kendini çok yakın bir mesafeye çekti. Yakınlıktan kurtulmaya çalışmanın bir anlamı yoktu zira Dük ikisini bu yakınlıkta kafeslemiş gibiydi.
“Ben sizin gerçek nişanlınız değilim. Beraberken öyleymişiz gibi davranmanıza gerek yok.”dedi Sophia dans ederken. Dük'ün güçlü dönüşleri ve kaldırışlarında bile kendine has bir tavır gizliydi. “Belki ben istediğim için öyle davranıyorumdur” dedi omuz silkerek. Sophia Dükle tartışmanın bir yere varmıcağını anlamıştı. Vals süresince bir daha konuşmadılar. Sophia beyefendilerin onu tekeline almalarından Dük'ün rahatsız olduğunu anlamıştı. Bu rahatsızlık onu eğlendiriyordu. Dük'ün ona ima ettiği gibi talibi olmadığı için evde kalmış bir kız olmadığını göstericekti. Dükle tekrar yerlerine gittikten sonra Sophia gecenin geri kalanını teklif edenlerle dans ederek, sohbetlerini dinleyerek ve dediklerine gülerek geçirmişti. Yaptığı yapmacık hareketler artık başını ağrıtmaya başlamıştı. Yanındaki beyefendinin hararetle anlattığı konuyu takip edemiyordu. Adamın yaptığı bir espiriye gereğinden fazla yüksek sesle gülünce bir kaç baş ona doğru dönmüştü. Bunların arasında bütün gece asık suratıyla ona bakan Dük'te vardı. Yanına doğru gelerek kulağına “Naptığını sanıyorsun?” diye fısıldadı. “Gördüğün gibi Baron” ismini hatırlayamadığı için soran gözlerle beyefendiye baktı. “Kingston” dedi genç adam. “Evet Kingston. Kingston Baronuyla çok ilginç bir konu hakkında söyleşi yapıyoruz” dedi Sophia “İlginç konuyu bende öğrenme şerefine nail olmak isterim.” dedi Dük bir kaşını sorgular biçimde kaldırmıştı. Neyse ki o arada bir beyefendiden dans teklifi gelmişti. “İzninizle” diyerek Dük'ün cevap vermesine izin vermeden dans pistine doğru ilerledi. Bütün gece dans etmişti. Ayakları çok ağrıyordu. Şu anda evinde yatağının emniyetli sakinliği ve huzurunda olmak için neler vermezdi. Dans bittiğinde beyefendi teşekkür edip yerine bırakıcakken yanında Dük belirdi. Bu adamın ani ortaya çıkışları Sophia'nın kalp krizi geçirmesine neden olacaktı. Sophia'nın elini alarak “Leydim'in bana bir dans sözü var” diyerek beyefendiyi gönderdi. Sophia yalan söyleyip beyefendiyi gönderdiği için Dük'e kızgın bir şekilde bakıyordu. Dük Sophia'yı tekrar piste götürdü. Dans'ın müziğiyle beraber ritimle dönüyorlardı.
“Aynı kişiyle 2 defa dans ederek ne yapmaya çalıştığını öğrenebilir miyim?” diye sordu Dük sesi nazik ama alaycıydı. “Aynı kişiyle olduğunun farkına varmamıştım” dedi Sophia ilgisiz bir şekilde “Tabi bütün gece boyunca pistten inmeyişinizin böyle sonuçlar doğurması kaçınılmaz. Benim düşüncesizliğim” diye alay etti Dük. “Böylelikle talibim olmadığı için evlenmediğim düşüncenizi aklınızdan çıkarmış oldunuz” dedi Sophia muzip bir şekilde gülümseyerek “Şimdi anlaşıldı. Bütün bu kepazelik gururunuzun yüzündendi” dedi Dük “Belki” diyerek Dük'ün düşüncelerini onayladı Sophia. Dans bitmişti. Yerlerine doğru ilerlerken Dük onu belinden tutarak farklı bir yöne döndürdü. Dük'e soran gözlerle baksada Dük gittikleri yer hakkında bir şey söylemedi. “Nereye gidiyoruz” diye sordu Sophia ayak direterek. Dük'ün tek cevabı homurdanma olmuştu. Evin sağ kanadında bir odaya girdiler. Oda sadece ayışığıyla aydınlanıyordu. Misafirlerin bu kata gireceği tahmin edilmediğinden mum yakılmamıştı. Odaya göz gezdirdikten sonra Sophia'nın bakışlarını Dük'e çevirdi. Dük'ün gözleri için için yanıyor gibiydi. Bir süre birbirlerine öylece baktıktan sonra Dük hızla Sophia'yı kendine çekerek dudaklarını birleştirdi. Bu kız onu delirtecekti. Bütün gece onunla yan yana olupta tek kelime edememeleri bir yana bekar erkekler akbaba gibi kızın başına üşümüşlerdi. Connor'ın içindeki şeytan onu kandırmaya çalışsada kendine hakim olmuştu. Gece boyunca hep Sophia'yı izlemişti. Kızı bir çok defa kolundan tutup balodan kaçırma düşüncesiyle savaşmıştı. Sophia'ya bu kadar yakın olmasının vücuduna verdiği etkiler ise Connor'ı çıldırtıyordu. Bu bakireye karşı neden bu kadar yoğun bir şehvet duyduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey kız yanında olduğunda ilkel yanı mantığına baskın geliyordu. Nişanlısının ikinci kez aynı adamlar dans ettiğini görünce direncinin sonuna varmıştı. Kızın dudaklarını hırsla öperken onunda bu duyguları duyumsamasını istiyordu. Bir süre şaşkınlıktan sonra Sophia'da karşılık vermeye başlamıştı. Şimdi öpüşmeleri daha yumuşak bir hal almıştı. Connor'ın heyecandan kalbi duracak gibiydi. Öpüşlerinde tutku ve ihtiyaç vardı. Connor Sophia'ya sımsıkı sarılmış bir yandan da eli sırtını okşuyordu. Sophia'nın ağzını hafifçe açmasıyla Connor bu davete severek iştirak etti. Dili şimdi
Sophia'nın ağzının derinliklerini keşfediyordu. Kızın dilini çekingen bir şekilde onunkine değdirmesiyle Connor sanki parçalara ayrılmıştı. Bu zamana kadar bir öpüşmeden bu kadar etkilendiğini hatırlamıyordu. Connor'ın elleri kızın göğüslerini okşamaya başladı. Sophia dona kalmıştı. Connor öpüşleriyle onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Dudaklarını dudaklarından ayırdı ve kulağına doğru götürerek kulağını öptü. “Bu gece çok güzelsin. Bu şirin elbisenin içinde seni görmek bana büyük heyecan veriyor. Aynı şekilde dışında görmeyide arzuluyorum. Akbaba sürüsünün sana bakışlarını gördüm. Bütün gece onları öldürmemek için gayret gösterdim. Senin her biriyle dans veya sohbet edişinde deliye döndüm. Kahkahalarını bile onlardan kıskanıyorum.” dedi Connor boğuk bir sesle. Boynuna ıslak öpücükler konduruyordu. Sophia'yı sanki kendine ait olduğunu duyurmak istermiş gibi dağlıyordu. Onu başkalarına kaptırma düşüncesi Connor'ı hasta etmeye yetiyordu. Balo salonundan gelen yüksek perdedeki bir çığlık sesi büyünün bozulmasına yetmişti. Connor dönüp kapıya baktı. Sophiada kafasını toplamaya çalışıyordu. Birbirlerine soran gözlerle bakıyorlardı. Sophia hemen üstünü toparladı. Birlikte sesin kaynağına doğru ilerlediler. 5.
Bölüm
Sophia yüreği ağzında Dük ile beraber koridoru arşınlıyordu. Beyni allak bullak olmuştu. Dük'ün öpücüğü ve yakınlığı benliğini doldurmuştu. Çığlığı duydup Dük ellerini üzerinden çektiğinde içini bir hayal kırıklığı kaplamıştı. Dük ile bir daha böyle bir duruma gelmemeleri için dikkat etmeliydi. Salona girdiklerinde yuvarlak bir topluluk dikkat çekiyordu. Sophia yaklaştıkça yuvarlağın merkezindekini biraz daha seçebiliyordu. En son topluluğun ortasındakinin Simon olduğunu görünce hızla insanları iterek yanına eğildi. Her zaman ki gibi sarhoştu. Sophia'nın aklında bir sürü soru vardı. Neden buraya gelmişti? O çığlık kime aitti? Simon'ın yakınındaki kadın yırtık elbisesi ve delice hareketleriyle dikkat çekiyordu. Yanındakine Simon'ı göstererek anlattığı hikayeden olayı öğrendi. Simon sarhoş bir şekilde ayakta duramazken bayanın elbisesine basıp yırtmıştı. Duydukları çığlıkta büyük ihtimalle bayandan gelmişti. Sophia kardeşini kaldırmaya çalışırken Simon kolunu kavrayıp sıktı. Dük'ü göstererek “Cynster'ın p*çine hamile olduğun için nişanlandığın doğru mu?” diye bağırdı Simon. Sesi bütün salonda gürlemişti. Herkes onları izliyor ve bir tepki bekliyorlardı. Sophia bu atak karşısında dehşete uğramıştı. Dönüp Dük'e baktı. Dük'ün yüzünde ölümcül bir ifade belirmişti. Simon'ın elleri titriyordu. Belli ki çok sinirlenmişti.
“Doğru mu?” diye Simon'ın sesi bir kere daha salonda yankılandı. “Hayır” diye bağırdı Sophia. Dük hızla Simon'ın omuzundan tutarak onu kapıya doğru sürüklemeye başladı. Sophia peşlerinden hızla koşuyordu. Salona derin bir sessizlik hakimdi. Dedikoducular olayın detaylarını öğrenmek için peşlerinden gittiler. Sophia'nın kalbi korkudan şiddetle atıyordu. Dük'ün böylesine bir öfkeyle görmemiş ve neler yapabileceğini bilmiyordu. Dük bahçeye gelince yavaşladı ve emin adımlarla fıskiyeye doğru ilerledi. Simon elinin altında bir çuval gibi sallanıyordu. Sophia ne yapcağını anladı ama genç adamın adımlarına yetişemiyordu. Dük Simon'ı ensesinden tutarak fıskiyedeki birikmiş suya batırıp çıkardı. Simon boğulur gibi sesler çıkardı. Sophia çığlık atarak kardeşini kendine çekti. Simon'ın nefesi yerine gelirken aklı biraz yerine gelmişti. Sophia büyük bir nefretle Dük'e baktı. “Ondan şu anda ne kadar nefret etsem ve kardeşim olduğu için ne kadar utansamda onu boğmanıza asla izin vermem!” dedi Sophia göğüs gererek. Dük kabaca bir kahkaha attı. “Boğmak mı? Bu kadarcık bir suda mı? Aklımda şu anda uygulayabileceğim daha güzel işkenceler var. Ama hayır, kardeşinizi kendine getirmekten başka bir amacım yoktu. Bizi demin bütün sosyetenin ortasında rezil eden ve geri dönüşü olmayan bir yola sokan kardeşinizi!” dedi Dük alayla. Sophia'nın bu sözler karşısında göğsü sıkışmıştı. Umutsuzluk bütün benliğini sarmıştı kendini çok savunmasız hissediyordu. “Lütfen bizi eve bırakabilirmisiniz?” dedi Sophia kısık güçsüz bir sesle. İçinde fırtınalar kopuyordu. Bulunduğu durum utancına yenilerini ekliyordu. Kendi kardeşi tarafından iftiraya uğramıştı. Sözler içine işlemiş, beyninde defalarca yankılanıp her seferinde kalbine bir hançer saplıyordu. Dük bu yalvaran ses tonu karşısında gözle görülür şekilde yumuşamıştı. “Elbette” dedi ve Simon'ı kolundan tutarak arabaya doğru ilerlediler. Sophia geriye bakma hatasına düşüp salondakilerin çoğunu onları izlerken buldu. Hayatında bu kadar bir utanca uğrayabileceğini düşünemezdi. Arabanın yeterli mahremiyetine ulaştıklarında onları izleyen dedikoducu insanlar olmadığı için rahatlamıştı. Dük Simon'ın yanına oturmuştu. Simon kafasını Dük'ün omuzuna dayadıktan sonra sızdı. Ölümcül sessizliklerini ara ara Simon'ın horlama sesleri bozarak yollarına devam
ettiler. Sophia evlerine geldiğinde arabadan yardım almadan inmişti. Dük'ün arabacıyla beraber kardeşini taşıdıklarını görünce yerin dibine daha fazla geçebileceğini sanmıyordu. Simon'ı odasına kadar taşıyıp yatağına bıraktılar. Sophia kardeşini yatağa yatırıp üstünü örttükten sonra odadan çıktı. Hizmetçi Dük'ün oturma odasında olduğunu bildirdi. Sophia duyacağı her hakarete ve lafa hazırlıklıydı. Bunları haketmemişti belki ama lanet olsun ki Simon onun kardeşiydi. Duruşunu dikleştirdi ve vakarlı bir şekilde odaya girdi. Dük şöminenin önünce ayakta durmuş ateşi izliyordu. Ateşten yansıyan kızıl hareler saçlarına yansıyordu. Sophia Dük'ü ilk defa bu kadar inceleme fırsatı buluyordu. Uzun boyu, kaslı vücuduyla kadınların hayranlık besleyebileceği biriydi. Hakkında duyduğu dedikoduların doğruluğunun şimdi farkına varıyordu. Dük'ün yatağına girmek isteyen kadınları anlayabiliyordu. Bu adamın büyüsüne kapılmamak elde değildi. Böyle bir durumda bile kontrolü elinde tutan dik duruşu ve herşeyiyle o bir Dük'tü. Odadaki varlığı hissetmiş gibi bakışını Sophia'ya çevirdi. Sophia bu bakışlarda kızgınlık, nefret, hayal kırıklığı görünce içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Odaya girdiğindeki iradesinden eser kalmamıştı. Konuşamıyordu, sadece Dük'e perişan bir ifadeyle bakmakla kalıyordu. “Evleniyoruz.” diye bildirdi Dük. Sophia'nın içinde şaşkınlık ve gizli bir sevinç duyguları belirmişti. “Sizi buna mecbur edemem. Teklifinizden onur duydum ama kabul edemem” dedi Sophia. Dük'e oturması için koltuğu gösterdi ve kendide oturdu. “Teklifte bulunduğumu sanmıyorum. Apaçık ortada olan bir gerçeği bildirdim.” dedi Dük soğuk bir sesle. “Sizi bekarlığınızdan böyle bir skandal sonucu mahrum etme düşüncesinde değilim. Evlenmeye niyetimde , ihtiyacımda yok.Bu olayda da fikrimi değiştiren bişey olmadı. Başka biriyle bu skaldaldan sonra evlenme olasılığım yok olsada pekala bekar kalabilirim” dedi Sophia karalılıkla. “Korkarım olayın ciddiyetinin henüz farkında değilsiniz. İzin verin açıklayayım. Eğer evlenmezsek evlilik olasılığınızın yok olması en ufak sorun olur. Toplumdan azâd edilirsiniz. Dedikodular peşinizi bırakmaz. Saygı değer bir ortamda bir daha hoş karşılanmazsınız. Ailenizde bu utancı paylaşır.” dedi Dük gerçekleri görememesine inanamaz bir hali vardı. Sophia aklında bahaneler uydurmaya çalışıyordu.
“Zaten balolar ve tüm o yapılan konuşmalardan nefret ediyordum” diye konuşmaya başlamışken Sophia “Tanrı Aşkına benimle evlenmelisin” diye haykırdı Dük. Sophia sesin hiddeti karşısında ürkmüştü. “Ama” demeye çalışsada Dük izin vermedi. Hızla yerinden kalkıp önünde durdu. “Benimle evlenmenin nesi bu kadar kötü?” diye alıngan bir şekilde sordu. “Sizi tanımıyorum Ekselansları” dedi Sophia şaşkınlıkla. “Tanımak için yeterli zamanın olucak ve evleniceğimize göre bana Connor demeni istiyorum.” dedi çarpık bir gülümseme yüzünde belirivermişti. “Ben evleniceğimize karar vermedim” dedi Sophia inatlaşarak “Evet ama vericeksin” dedi Connor gülümsemesi daha çarpıcı bir hal almıştı. “Çok küstahsınız” dedi Sophia “En sevdiğim huylarımdan biridir” dedi Connor gülümseyerek. Sophia'nın elini elleri arasına aldı ve görkemli bir öpücük kondurdu. “Düşesim” diyerek reverans yapıp odadan çıktı. Sophia'yı allak bullak olmuş bir şekilde geride bırakmıştı. Tanrı ona yardım etsindi. Bu işin içinden nasıl çıkacağını bilmiyordu. Connor Simon'ı öldürmek istiyordu. Sophia'yle kendisini rezil ettiği gibi Connor'ın planlarını mahvetmişti. Evlenmeleri dedikoduları susturacaktı ama Connor evliliklerinin Sophia'nında rızasıyla olmasını istiyordu. Felaket aslında onu hiç ilgilendirmiyordu. Toplumu hiçbir zaman kâle almamıştı şimdiden sonrada umursayacağını sanmıyordu. Connor'ın tek düşündüğü Sophia’ydı. Acaba dedikodularla baş edebilecek miydi? İçini bir kor kapladı. Simon ve alkol bağımlılığına lanetler yağdırıyordu. Evine doğru yol alırken Sophia'yla evliliğinin nasıl olacağını aklında canlandırıyordu. Düğün gecesinin hayali Connor'ın keyfini yerini getirmişti. Sophia onun olacaktı, karşısında yapmacıklıktan uzak saf benliğiyle göreceği günü merakla bekliyordu. Dudaklarını ve ellerini her kıvrımında gezdireceği günler çok yakındaydı. Tahminindende yakında...
6.
Bölüm
Sophia ertesi gün şiddetli bir baş ağrısıyla uyanmıştı. Kahvaltısını odaya istetti. Kahvaltısı hazırlanana kadar banyosunu yapmıştı. Tuvalet masasının önünde dalgınlıkla saçlarını tararken Dük'ün söylediklerini düşünüyordu. Dük ona evlenmelerini emretmişti. Evet bu bir zorunluktu. Ama Sophia reddettiğinde alınganlık etmiş ve nedenini sormuştu. Dük zorunluluğu dışında onunla evlenmeyi istiyordu. Bu düşünce Sophia'nın içini sıcacık yapmıştı. Büyük bir hevesle kahvaltısını yaptı ve hizmetçisinden yeşil binici kıyafetini istedi. Elbiseye uygun yeşil kurdelayı taktığında gitmeye hazırdı. Hizmetçiye seyisin atı hazırlaması için gönderdi. Merdivenlerden inerken Simon'la yüz yüze geldi. Her zamanki bıkkın ifadesiyle Sophia'ya gözlerini dikmişti. “Günaydın Sophia” dedi Simon sanki hiçbirşey olmamış giibi davranıyordu. Dün erken yattığı için bu saatte ayakta olmalıydı. Sophia bir an önce bitmesinin en iyisi olucağını karar verdi. “Konuşmamız lazım. Önemli lütfen kütüphaneye geçelim.” dedi ve önden yürüyerek kütüphaneye girdi. Bir kanepeye oturup Simon'a yanına oturmasıni işaret etti. Genç adam hayret verici şekilde bir şey demeden itaat etmişti. Sophia oyalanmadan konuya girmenin doğru olacağını düşündü. “Görüyorum ki dün sebebiyet verdiğin felaketi hatırlamıyorsun. O zaman ben hatırlatayım. Dut gibi sarhoş bir şekilde cemiyet balosuna dalıp, bir bayanın elbisesine basıp yırttın. Yetmedi ben sana yardım etmeye çalışırken herkesin ortasında beni, öz kardeşini, nişanlandığı adamdan hamile olmakla itham ettin” diye keskin bir sesle sözlerini bitirdi Sophia. Simon'ın soluk yüzü utançtan hafif pembeleşmişti. Dirseklerini dizlerinin üzerine koyarak yüzünü elleri arasına almıştı. Perişan olmuş gibi görünüyordu. “Olmalı da” diye içinden geçirdi Sophia. “Bir şeyler hatırlıyorum ama gerçekliğinden emin olamamıştım.” dedi pişmanlıkla. “Hepsi doğru” diye kibirle söylendi Sophia. “Kumar oynarken birilerinin bu konuyu konuştuğunu duydum. Hakkında hamile olduğun için nişanlandılar diye konuşuyorlardı. Cynster bekarlığından kolay kolay feda etmez dediler. Bende o sinirle eve gelip seni sordum. Partiye gittiğini söylediler. Yerini kahyadan öğrenmiş olmalıyım” dedi duraklıyarak hafızasını yoklamaya çalışıyordu. Sonra hiddetle başını kaldırdı ve sorularını sormaya başladı.
“Nişanlandığını o adamlardan öğrendim. Tanrım Sophia niye bana bir şey söylemedin? Cynster'ı ne zamandır tanıyorsun? Bu nişandan babamın haberi var mı?” dedi Simon. Sophia sahte nişanlılık mevzusunu yakınlaştıkları anları atlayarak anlattı. Simon şaşkına uğramıştı. Dük'ün gece söylediklerinide anlattıktan sonra “İşte böyle planlarımızı ve hayatlarımızı mahvettin Simon. Babamın birşeyden haberi yok. Duyduğunda büyük bir şoka uğrayacaktır. Ama sanırım kızının düşes olacağını öğrendiğinde sevinicektir ve ondan izin almadığımızı umursamıyacaktır. Ah Simon beni nasıl hallere soktuğunun farkında mısın? Senin yüzünden sevmediğim bir adamla tasvip etmediğim bir evlilik yapacağım” dedi bıkkın bir sesle “Üzgünüm Sophia. Gerçekten üzgünüm ve hiç birşeyden haberim yoktu. Bende babamın bu duruma çok sevineceğine eminim. Ama Tanrı aşkına Dük'ün evine girerken aklın nerdeydi? Ya sana ateş etseydi de yaralansaydın? Ya Dük seni ihbar etseydi? Büyük aptallık ettiğinin farkına varmışsındır umarım” dedi inanamaz bir ifadeyle. Yaptıklarından utanma sırası Sophia'daydı. “Evine girerken aklım neredeydi bilmiyorum ama fazlasıyla dersimi aldım. Düşüncesiz bir hareket hayatımın değişmesine sebep oldu.” dedi üzüntüyle. Kendini toparlayarak kafasında söylemesi için kurduğu cümleleri sıralamaya başladı. “Asıl konumuza dönelim. Simon senin kendini toparlamaya niyetin olmadığı için olaya ben el koyuyorum. Eğer bundan sonra eve sarhoş gelip yüklü miktarda kumar oynamaya devam edersen babama yaptığın her şeyi anlatacağım. Anneme karşı sevgisini sende biliyorsun. Madalyonu kumarda kaybettiğini duysa seni evlatlıktan reddeder. Durum böyle olunca kendini beş parasız bir varis olarak bulursun. En azından babam ölene kadar fakir bir hayat yaşarsın. Toplumu hesaba bile katmıyorum. Ya kendine çeki düzen verip düştüğüm bu durumda yanımda olursun. Ya da kendini beş parasız bir otel köşesinde haline yanarken bulursun. Seçim senin.” ddi düz bir sesle Sophia. Simon yüzüne sanki birazdan bunların hepsinin bir şaka olduğunu söylemesini beklermiş gibi bakıyordu. Sonra yüzü öfkeden sanki siyaha dönmüştü. “Böyle bir şeyi yapamazsın. Beni beş parasız bıraktıracağını söyleme cüretini nasıl kendinde bulabiliyorsun.” dedi hiddetle gürleyerek. Sophia daha fazla şey söylemenin faydası olmayacağını bilerek “Seçim senin”
demekle yetindi. Simon küfürler savurarak hızla odayı kapıyı çarparak terketti. Sophia küfürleri duymamazlıktan gelmeye karar verdi. Derin bir nefes alarak kardeşinin doğru yola gelmesi için dua etti. Kütüphaneden çıkıp dış kapıya yöneldi. Ahırlara gidince atını hazır bir şekilde bulmuştu. Seyisin yardımıyla ata bindi. Her defasında atın güçlü kaslarını ve yapısını hissetmek Sophia'ya ayrı bir zevk veriyordu. Taşra da olmadıkları için ata binmesi için toplumun uygun göreceği tek yer Hyde Park tı. Atını dört nala koşturarak Hyde Park'a yöneltti. Günün bu saatinde parkın boş olacağını biliyordu. Cemiyet insanlarının dışarı çıkması için erken bir saatti. Bir süre atıyla gezdikten sonra ilerden siyah bir atın üstünde bir figür belirdi. Sophia yaklaştıkça bu kişinin Dük olduğunu gördü. Şaşkınlığını gizleyememişti. Dük yanında durduğunda yüzünde harika bir gülümsemeyle ona dönmüştü. Sophia'nın içi birden bire neşeyle dolmuştu. “Günaydın Sophia” dedi Connor gözlerindeki ışıltılı bakış Sophia'yı büyülemişti. Ona ismiyle hitap etmemesini söylemesinin bir sonuç vermeyeceğini bildiği için lafını etmedi. “İyi günler Ekselansları” dedi Sophia. “Connor” diye düzeltti tatlılıkla. Sophia bu düzeltmesini göz ardı etti. Merak ettiği konuyu sormaya karar vermişti. “Sizi bu saatte burada görmek çok ilginç” diye konuya giriş yaptı Sophia. “Bence lafı dolandırmadan neden burada olduğumu sorarsan daha başarılı bir sonuca varacağını düşünüyorum.” dedi Connor. “Peki öyleyse. Bu saatte neden buradasınız?” dedi Sophia. Connor bu soruyu göz ardı etti. “En sevdiğim huylarından biri” dedi dalgınlıkla “Neymiş o” dedi sabırla Sophia. “Merakın” dedi Connor sırıtarak. “Merakımın ilginizi çekmesi çok üzücü oldu. Ben merakım olmadan nasıl yapacağım.” dedi alaya alarak. Connor güçlü bir kahkaha attı. “İnatçı kız, her dediğimin zıttını yaparak veya olarak bir yere varamayız.” dedi Connor. Sophia bu teşhisi yok sayarak
“Soruma cevap vermediniz” dedi “Ah evet şu mesele. Buraya seninle birlikte at sürmeye geldim. Buraya yanında bir seyis olmadan gelmen çok yanlıştı ve bende duyar duymaz yanına geldim. Tabi ek amaçlarımıda belirtiyim, birlikte zaman geçirerek birbirimizi daha iyi tanıyacağımızı düşündüm.” dedi umutla Sophia'ya bakarak. Sanki onunda böyle bir şey istemesini bekliyordu. “Buraya tek geldiğimi nasıl öğrendiniz?” dedi Sophia “Kahyana evden tek çıkman halinde bana haber vermesini istemiştim. Gözlemlerime göre toplumu hiç takmadan serbest bir şekilde dolaşmayı alışkanlık haline getirmişsin. Ama bundan sonra böyle bir şey yapmamanı rica ediyorum” dedi Connor. Sophia emretseydi sözüne rahatlıkla karşı gelebilirdi ama rica etmesi onu etkilemişti. Connorda böyle bir etki yaratacağını bildiğinden böyle davranmış olmalıydı. Oyunu kurallarına göre oynamıyordu. “Pekala” diye kısa bir cevap verdi. Etkilendiğini ona belli etmeye niyeti yoktu. Parkta biraz dolaştılar. Sophia'nın kalbi yanındaki kişinin varlığı yüzünden hızla atıyordu. Gözünün ucuyla Connor'a baktı. Tanrı yardımcısı olsun her dakika bu adama biraz daha kalbini kaptırıyordu. Beyni kaç git desede kalbi teslim olmuştu. Kaçamıyordu ve hayatını Dük'ün ellerine bırakmıştı. Bundan gerçekten hoşlanmasada değiştirmek için birşey yapamıyordu. İleride çocukların oynadığını görmüştü. İçlerinden birinin çığlığıyla kafasını o tarafa çevirdi ve hızla atıyla yanlarına koştu. Dük ondan önce davranıp çocuğun yaralı çocuğun yanına çökmüş, ayağını kontrol ediyordu. Görüntünün inanılmazlığı karşısında Sophia'nın kalbi sıkışmıştı. Soylu birisi, bir Dük, sokak çocuğunun yanına çömelmiş yarası olup olmadığını kontrol ediyordu. Dük bileğini tutunca çocuk gene bir çığlık kopardı. Connor çocuğa bir kaç soru sorup bileği biraz daha inceledikten sonra “Kırık yok ama incinmiş” dedi çocuğa güven verici bir şekilde gülümseyerek. Etrafındaki şaşkınlıkla onlara bakan çocuklara döndü. “Arkadaşınızı eve götürün ve dinlenmesi gerektiğini annesine söyleyin” dedi çocuklar hep beraber kafalarını sallayarak “Evet Efendim” dediler. Connor çocuklara bir kaç tane daha öneri sıralarken Sophia birinin adını söylediğini duydu. Ses çok tanıdık geliyordu. Arkasını döndüğünde görmek isteyeceği en son adamla yüz
yüze geldi. Christopher....
7.
Bölüm
Sophia'nın kalbi dört nala koşarmış gibi atıyordu. Karşısında gerçekten Christopher vardı. 4 yıldır birbirlerini görmemiştiler. O zamandan beri... Anılar Sophia'nın beynine hücum etmeye başlamıştı. Her biri canını yakmaya yetiyordu. Christopher'ın yakışıklı silüetini karşısında görmekte buna hiç yardımcı olmuyordu. Altın sarısı saçları öğlen güneşide parlayıp altından bir parça gibi izlenim veriyordu. Sıcak bakışlı kahverengi gözleri gene eskisi gibi onu kucaklıyordu. Sözcükler Sophia'nın boğazına birbiri ardına düğüm olmuştu. Zorda olsa konuşmayı başardı. “Christopher” diyebildi sadece Sophia. Eli istemsiz kalbine gitmişti. Sanki onu tekrar Christopher'dan kurtarmaya çalışıyordu. Christopher'ın yüzünde o eski baştan çıkarıcı gülüşlerinden biri belirdi ve aralarıdaki kısa mesafeyi kapatıp bir beyefendiye yakışmayacak şekilde Sophia'ya sarıldı. Sophia ağlamak, haykırmak, gitmesini söylemek istiyordu. Teninin sıcaklığı bile asit değmiş etkisi yapıyordu. Kafasını toparlamaya, buradan kaçmaya ihtiyacı vardı. Christopher'ın kollarından kurtuldu. Yüzüne sorar şekilde bakıyordu. Çünkü tek yapabileceği şey buydu. O arada belinde tanıdık geniş bir elin sıcaklığını hissetti. Hemen arkasından Connor Sophia'yı kendine doğru çekmişti. Sophia onun varlığını unutsada bu durumda yanında olduğu için minnettardı. Christopher'ın bakışlarında şaşkınlık ve hayalkırıklığı görülüyordu. Ağzını açıp bir soru sormadı. Connor yüzünde harika bir gülümsemelerinden biriyle ona döndü. “Hayatım bizi tanıştırmayacak mısın?” dedi Bu soruyu sanki “onu öldürsem üzülürmüsün” der gibi sormuştu. Christopher'a dönerek elini uzattı. “Sophia'nın nişanlısı, Cynster Dükü” dedi ve el sıkıştılar. Birbirlerini daha önceden tanısalarda Connor kendini tekrar takdim etmişti. Connor'ın yüzündeki gülümsemenin altında yatan ölümcül ifadeyi Sophia görebiliyordu. Sonunda Christopher kendine geldi ve “Chalsey Kontu” diyerek kendini takdim etti. İki baskın erkek gücünün ortasında kalmıştı. Canını acıtan hatıralarda bir yandan onu çılgına çeviriyordu. Sophia kendine gelmesini telkin ederek silkindi. Yüzünde tamamen yapmacık bir gülümseme belirdi. “Seni burada görmek ne güzel Christopher” dedi neşeli olmaya çalışan bir
sesle. Connor'ın belindeki eli gerilmişti. Sophia sonradan Christopher'ın varlığını nasıl açıklayacağını bilemiyordu.
Tanrı aşkına bu adamda nerden çıkmıştı. Onu görünce Sophia'nın yüzünde şaşkınlık ve derin bir hüzün belirmişti. Ona acılı bir sesle adıyla hitap etmişti. Tanrı aşkına adıyla! Hemde Connor duvarlarını yıkmaya çalışsada ona adıyla hitap etmemişti. Adam Sophia'ya sarılmıştı. Hemde uzun bir ayrılıktan dönen aşık gibi! Tanrı Connor'a yardım etsin katil olmamak için bir pederin sabrına ihtiyacı vardı. Adamı boğmak için elleri kaşınıyordu. Connor'ın içinde kıskançlık tohumları büyümeye başlamıştı. Sophia'nın yanına gidip elini beline koydu. Varlığını Sophia'ya hatırlatmalıydı. Sophia'nın dönüp ona minnet dolu bakışını gördüğünde Connor'ın göğsü sıkışmıştı. Daha sonra Sophia toparlandı ve her yerinden yapmacıklık akan bir gülücük ile Christopherla konuşmaya başlamıştı. Connor'ın Sophia adama her adıyla hitap edişinde içinde fırtınalar kopuyordu. Bu zamana kadar böylesi güçlü duygularla baş etmemişti. Böylesine bir duyguyu Sophia'nın ona yaşatması Connor'a ilginç gelmişti. “Senide öyle Sophia. Fransa'dan bu ay geldim. Görüşmeyeli 4 yıl oldu ve sen muhteşem güzellikte bir Leydi'ye dönüşmüşsün.” dedi yüzünde yamuk bir gülümsemeyle. “Sende yüzüne yumruk yiyince pek güzel olucaksın” dedi içinden Connor. “Teşekkür ederim. Leydi Chalsey nasıllar acaba?” dedi Sophia kibarlık çerçevesinde bu soruları sormaya mecburdu. “Çok iyiler. Bilirsin annem seni çok sever. Bir gün gelip onu görmelisin. Beraber oturup eski günleri anarız” dedi Christopher Connor'a nispetle bakarak.”Şimdi sen olabilirsin ama ben eskiden beri vardım” der gibi bakıyordu. Connor birşey yapamayacağını bildiğinden içinde lanetler yağdırmakla yetiniyordu. “Elbette. Nişanlımla beraber ziyaret ederiz.” dedi Sophia Connor'a dönerek baş döndürücü bir samimiyetle gülümseyerek. Connor'ın içi bir çocuk gibi neşeyle dolmuştu. Sophia ona bu adamla ilgilenmediğini gösteriyordu. Rahatlayarak bir nefes aldı ama Christopher'ın atakları henüz bitmemişti. “Bu akşam bizim evde yapılan baloya geliyorsunuz öyle değil mi?” dedi Christopher. Sophia gelen davetlere son zamanlarda bakmamıştı. Connor'ın davet listesinde de yoktu. Korkak olduğunu düşünmek istemiyordu. Gitmese hakkında öyle düşünüleceğini biliyordu. Güçlü
olmalıydı. “Evet” “Hayır” Sophia ve Connor aynı anda dediler. Christopher eğlenirmiş gibi gülümsüyordu. Sophia'ya bakışlarını çevirdi. “Annem ve ben mutlaka bekliyoruz. Kardeşinide getirmeye çalış. Biliyorum Simon her zaman bu tür davetlerden nerfet etmiştir ama sen getirmenin bir yolunu bulursun.” dedi muhteşem bir şekilde gülümseyerek göz kırptı. Hemen ardından reverans yaptı ve “İyi günler” diyip arkasını dönüp gitti. Sophia ayakta duracak gücü kendinde bulamıyordu. Connorla yüzleşecek hali yoktu ama kaçışı olmadığını biliyordu. Belindeki eli sıkılaştı. Connor diğer elinide Sophia'nın beline koyup kendine doğru çevirdi. Şimdi Sophia'nın göğüsleri onunkilere değecek kadar yakındılar. Yakınlıklarının verdiği sıcaklık Sophia'yı sarhoş etmişti. Connor onu tutmasa yere düşücek gibi hissediyordu. “Tahmin etmeme izin ver. Chalsey Kont'uyla aranızda eskiden birşeyler olduğu belli. Şu anda benim olduğuna göre hikayeyi öğrenebilirmiyim?” dedi ses tonu gayet sakindi ama emrettiği belliydi. Sophia vereceği cevaplar karşısında kıvranıyordu. Ne demeliydi bilemiyordu. En iyisi her zaman doğruyu en başından söylemekti. “Christopher ölen ağabeyim ve benim çocukluk arkadaşımızdı. Beraber büyüdük ve ergenlik çağımızda bu ilgi başka bir şeye dönüştü. Birbirimizi seviyorduk. En azından benim için öyleydi. Ağabeyim onun sorumsuzluğu yüzünden öldü. Kumarhane çıkışında Jason çok içkiliymiş ve Christopher onu orada bırakıp metresinin kollarına koşmuş. Jason eve gelirken bir arabayı göremeyecek kadar sarhoştu. Christopher hem kendi arkadaşına hemde bana ihanet etti. Bunu öğrendiğimde de herşey bitti. 4 yıldır onu görmemiştim. Bu kadar yıldan sonra görmek, itiraf etmeliyim ki canımı acıttı. Gülüşünü gördüğümde ağabeyimle güldükleri zamanlar aklıma geldi. Onu çok özlüyorum. Jason benim için bir ağabeyden çok daha fazlasıydı. O hem ağabeyime hemde bana ihanet etti.” cümleler hıçlıklarla kayboluyordu. Niye bu kadar içini açtığını bilmiyordu ama anlatmak onu rahatlamıştı. Şimdi Connor'ın kollarında ağlıyordu. Connor anlına bir öpücük kondurdu. Sonra Sophia'nın çenesini kaldırdı ve gözyaşlarını öpücükleriyle sildi. Öptüğü yerler ateş almış gibiydi. “Sana böyle birşey yapan biri için bu gözyaşlarının tek bir tanesi bile
değmez. Merak etme bununda üstesinden geliceğiz. Artık ben varım” dedi dudakları Sophia'nın dudaklarına doğru götürürken bu sözcüğü adeta ağzından akıtarak içine işletmişti. Her şekilde ona ait olduğunu göstermek istiyordu. Dudakları birleştiğinde dünya artık umurlarında değildi. Sophia'nın hüznünden eser kalmamıştı. Güvenebileceği biri vardı. Onun artık bir Dük'ü vardı... Connor'ın bütün duyguları şaha kalkmıştı. Sophia'nın yumuşak karşılığı onu çıldırtıyordu. Öpüşmeleri şiddetlendikçe nerede olduklarını unutmuşlardı. Connor ona sahip olmamak için iradesini zorluyordu. Sophia bakireydi. Böyle hayvanca bir hareketi ona yapamazdı. Henüz diye içinden geçirdi Connor. Eliyle Sophia'nın sırtını okşuyordu. Connor elini yavaşça Sophia'nın göğsüne götürüp onun avuçları için yaratılmış yuvarakığı okşamaya başladı. Bu temas karşısında Sophia titremişti. Dudaklarını Connor'ınkilerden ayırıp şaşkın bakışlarla baktı. Ona verdiği zevki anlamlandıramaz bir hali vardı. Connor'ın bir eli kalçasına gittiğinde adını haykırarak inledi. Sanki onu uyarıyormuş gibi bağırsada şikayetçi bir hali yoktu. Connor adını onun ağzından duyunca sanki dünya onun olmuştu. İçinden o benim diye haykırmak geliyordu. Anın sevinciyle sanki uçuyordu. Zaferini sonunda ilan etmişti. Çalılıklardan gelen bir ses büyüyü bozmuştu. Bakışlarını ve dudaklarını birbirlerinden ayırmak zorunda kaldılar. Sesin geldiği yöne bakınca deminki yaramaz çocukları çalılıkların arasında gizlenip onları izlediğini gördüler. Demek ki arkadaşlarını eve götürdükten sonra oyuna devam etmek için tekrar Park'a gelmişlerdi. Utançtan Sophia'nın yanakları kızarmıştı. Connor çocuklara göz kırpıp Sophia'yı belinden tutarak atlara yönlendirdi. Ata binmesine yardım ettiğinde içinde yeni bir duygu uyandı. Sophia'nın bakışları artık yumuşamıştı. Connor'dan hoşlanıyordu. Sophia gibi Connor'da ilkleri yaşıyordu. Bu zamana kadar herhangi bir kadının ondan hoşlanmasını için uğraştığını hatırlamıyordu. Ama Sophia'da herhangi bir kadın değildi. Onun kadınıydı....
8.
Bölüm
Sophia Chalseylerin balosuna Simon'ı getirdiğine pişman olmuştu. İçkilerden uzak tutabilmek için dans bile edememişti. Bütün gecenin böyle geçeceğini bilmek canını sıkıyordu. Diğer yandan Simon'a borçluydu. Onun sayesinde Christopher'la tek başına kalmıyor ve konuşmak zorunda olmuyordu. Connor bütün gece yanından ayrılmamıştı. Dokunuşlarıyla varlığını belli ediyor, bedeninin sıcaklığıyla kendini uçuyormuş gibi hissediyordu.
“Şu an başbaşa ve istediğimizi yapabileceğimiz bir yerde olmak için neler vermezdim” diye kulağına fısıldadı Connor. Sesi arzudan boğuk çıkmıştı. Sophia nefesini kulağında hissedince titredi. O anları aklında canlandırmaya çalıştı. Benliğinin her parçası bilmediği şeylerin beklentisindeydi. Baloda olduklarını hatırlayınca şakadan uyarıcı bir şekilde yelpazeyle Connor'ın koluna vurdu. Connor kısık sesle güldü. “Kabul et sende başbaşa olmamızı isterdin” dedi muzur bir şekilde. Eli şimdi Sophia'nın belini okşuyordu. Sophia inlememek için kendine zor hakim oldu. “Belki” diye kaçamak bir itirafta bulundu. “Ne kadar” diye sordu Connor. Eli şimdi Sophia'nın kalçalarındaydı. Sophia'nın nefes alışverişleri hızlanmıştı. Salonun karanlık bir köşesinde olduklarına şükretti. “Çok” diye ağzından kaçırdı Sophia. Ama itirafından utanç duymuyordu. Böylesine bir adamı nasıl reddebilirdi. Onu her görüşünde duyguları daha da yoğunlaşıyordu. Her bakışı Sophia'yı büyüsüne alıyor, ona kim olduğunu unutturuyordu. Connor duyduğu cevap karşısında memnun olmuş gibi bir ses çıkardı. Ona çok yakın durduğu için kalçasına değen sertliği hissediyordu. Sertliğin ne anlama geldiğini biliyordu. Saf bir kız değildi, hiç bir zamanda olmamıştı. Sonuçta iki erkek kardeşi vardı. Connor biraz uzaklaştığın da Sophia'ya bir parçası koparılmış gibi gelmişti. “Kardeşin gene içki bölümüne doğru gidiyor” dedi Connor soğuk bir sesle. Sophia balo salonuna göz gezdirdi. Simon'ı içkilere doğru yürürken gördü. Connor elini koluna yerleştirip o tarafa doğru ilerlediler. İçkilerin yanına ulaştıklarında Simon bir bardak brendiyi yudumlamaya başlamıştı. Sophia kimse görmesin diye kalabalığa arkasını dönerek Simon'ın elinden bardağı aldı. “Bu gece rezillik yok demedim mi?” diye terslendi Sophia. “Sözlerine dikkat et Sophia. Ben senin toplum içinde uygunsuz bir şekilde kurlaşmana bir şey demiyorsam sende benim içki içmeme bişey diyemezsin.” dedi ve brendisinden koca bir yudum aldı. Sophia onları gören kimbilir kaç kişi daha vardır düşüncesiyle yanakları kızarmaya başladı. Connor lafa girdi.
“Nişanlımla yapıcağım kurlar seni ilgilendirmediği için bir laf demeye de hakkın yok. Ama şansını zorluyorsun Simon. Kendine gelmezsen olacaklardan ben sorumlu değilim.” dedi ve yüzünde katı bir ifade vardı. Simon duydukları karşısında şaşkına dönmüştü. Bir kardeşine, bir Dük'e bakıyordu. Sonra kendini toparladı. “Evet tabi” diyerek geçiştirdi. Sophia tehdidin pekte işe yaramadığını biliyordu ama Simon'ı daha fazla zorlamak iyi sonuç getirmicekti. O arada yanlarına Christopher geldi. Sophia'nın içi acıyla burkuldu. Yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi ve elini uzattı. Christopher'da nazikçe uzatılan eli öptü. Yüzünde çıkarcı bir gülümseme vardı. “Güzel leydim acaba bana bu dansı bahşedebilir mi?” dedi Christopher. Giydiği kahverengi takım ona gerçekten çok yakışmıştı. Sophia tam reddetmek için ağzını açmışken Christopher'ın bir kaşı yukarı kalktı. Sanki ona meydan okuyordu. ”Yüzleşmeye cesaretin var mı?” der gibiydi. Sophia'nın en nefret ettiği şey korkak olarak görülmekti ve Christopher bunu biliyordu. “Elbette” diyerek tekrar elini uzattı ve Christopher elini koluna yerleştirdi. Sophia bakışlarını Connor'a çevirdi ve yüzünde cinayet işlemeye hazır acımasız bir ifade vardı. Hem sorun çıkmaması hemde kardeşine göz kulak olması için sözsüz olarak gözleriyle yalvardı. Connor bu ifadeyi gördükten sonra yüz hatları yumuşadı ve baş hareketiyle onay verdi. Sophia 4 yıl sonra Christopher'la dans edicekti. Piste ulaştıklarında valsin ilk notaları çalınmaya başlamıştı. Christopher elini beline koyarak Sophia'yı fazla yakınına çekmişti. Sophia yakınlıktan rahatsız olup kıvranınca ellerini gevşetti ve kendinden uzaklaşmasına izin verdi. Dansın ritmine göre dönüyor ve adımlarını uyduruyorlardı. Sophia şu anda Connor la dans etmeyi tercih ediyordu. Onun kendisine has dans tarzını ve güçlü kollarıyla onu kaldırışına bayılmıştı. Bir süre sessizlik içinde dans ettikten sonra Christopher konuşmaya başladı. “Seni özledim” diye Sophia'nın kulağına fısıldadı. Sophia yüzüne şaşırmış bir ifade yerleştirdi. “Öyle mi? İlginç”diye yorumda bulundu. “Bunun neresi ilginç?” dedi Christopher. Bir kaşını sorgular bir şekilde kaldırmıştı. “Yakın zamanda özlemini giderecek kadın bulamamış olman” diye cevap
verdi Sophia. “Tanrı aşkına Sophia. Bunu bana yapma herkesin hatası olur” dedi kendini temize çıkarmaya çalışıyordu. “Bir hatan olduğunu düşünecek kadar naif olman ne güzel” diye iğneleyici bir şekilde söyledi Sophia. Dans boyunca bir daha konuşmadılar. Dans bitince Christopher yerine götüreceğine balkona doğru Sophia'yı yönlendirmişti. Sophia itiraz edememişti. Karşı çıksaydı etraftakilerin ilgilerini çekecek ve rezil olucaktı. Balkona çıktığında gecenin soğuk havası Sophia'nın yüzünü okşadı. Christopher balkonu arkalarından kapatmıştı. Bu hiç iyi olmamıştı. Sophia'yı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. “Ne yaptığını sanıyorsun?” dedi Sophia. Christopher sorusunu yok sayarak “Dük aramızda olanları biliyor mu?” dedi Christopher “Aramızda olan bir şey yoktu. Ben kendi kendime hayaller kurup kafamda yaşatmıştım. Sense beni rüyamdan uyandırıp gözlerimi açmama neden oldun. Bunun için sana teşekkür etmeliyim” dedi kibirle Sophia. “Bunca olandan sonra ne kadar inkar etsende beni istiyorsun” dedi Christopher. Eli Sophia'nın kolunu okşuyordu. “Bence istemek çok göreceli bir kavram Christopher. Sana dair istediğim şeyler var evet ” diyerek durdu. Christopher'ın yüzünde kurnazca bir gülümseme belirdi. “Mesela seni öldürmek istiyorum” dedi buz gibi sesle. Christopher'ın kolunu tutan eli bir pençe gibi kolunu kavramıştı. Sophia'nın canı yanıyordu. “Bırak kolumu” dedi Sophia kolundan kurtulmaya çalışırken. Sonra bir el Christopher'ınkini tuttu ve Sophia kolunu kurtabildi. Seslere bakılırsa Christopher'ın canı acıyordu. Kurtarıcısına döndüğünde içinde kötü şeyler olucağına dair bir his belirdi... 9.
Bölüm
Connor Christopher'ın elini kıracak kadar bir güçle tutuyordu. Adamın acıdan çıkardığı seslerden hayvani bir zevk alıyordu. Elinde olsa kolunu değil boynunu bu şekilde tutmak isterdi. Sophia kolunu çekiştirmeye başlamıştı. “Bu işi bana bırak” dedi Connor hiddetli bir sesle.
“Connor yalvarırım bırak Christopher'ın kolunuda gidelim. İçeride balo hala devam ediyor. Biri her an bizi görebilir.” dedi Sophia nefes nefese. “Chalsey'e benim olan bir şeye elini sürmemeyi öğretmeden olmaz hayatım” dedi Connor sesi nazik çıkmıştı ama altındaki tehlikli tını Sophia'nın gözünden kaçmamıştı. “Yerinde olsam Sophia'nın sana ait olduğuna bu kadar emin olmazdım. Şu an senin olabilir ama bir zamanlar güzel vakitler geçirmiştik.” dedi Christopher pis bir şekilde gülerek. Connor içini öfke kaplamıştı. Bu aşağılık varlık Sophia'ya ilk onun mu sahip olduğunu söylüyordu? Bu olamazdı. Sophia evlenmeden böyle birşeyi yapacak kadar saf bir kız değildi. Connor'ın bütün benliği bu bilgiyi reddediyordu. Connor sert bir kahkaha attı. “Sophia'yı tanımasaydım bu dediklerine belki inanabilirdim. Ama Sophia'nın evlenmeden önce böyle birşeyi yapacak kadar saf bir aşık olamayacağını ikimizde biliyoruz. Bence olaylar tam tersi gelişti. Sen ona aşkının bunu yapabilecek kadar güçlü olup olmadığını kanıtlamasını istedin ve oda seni reddetti. Sende gururunun kırılmasını ilk eteğini kaldıranda tamir ettin” dedi Connor. Doğru tahmin ettiği Christopher'ın renginin değişmesinden belli oluyordu. Connor içinden zaferini kutluyordu. Birden Christopher'ın eli Connor'ın yakasını tuttu. Başıyla aşağıyı gösterdi. “Bahçede” dedi. “Connor lütfen yapma değmez” diye tekrar denedi Sophia. “Sophia sen içeri git ben beş dakika sonra geliyorum.” dedi Connor. Sophia ufak çaplı bi çığlık atarak Connor'ın koluna bütün gücüyle sarıldı. “Bunu yapmana izin veremem. Hiç birinizin kavga etmesini istemiyorum.” dedi Sophia. Connor sözlerini yok sayarak “Bahçede” diye onayladı. İki adam hızlı adımlarla balkon merdivenlerinden inip bahçeye doğru yol aldılar. Sophia'da arkalarından geliyordu. Birden acı bir çığlık geceye yayıldı. Connor geriye baktığında Sophia'nın yerde yattığını gördü. İçine derin bir korku dalgası yayılmıştı. Hemen Sophia'nın yanına koştu. Yerdeki lekeyi görünce Sophia'nın başını kontrol etti ve eline kan sürüldü. Kana dehşetle bakıyordu. O ara yanına Christopher geldi.
“Ne oldu Sophia'ya? Nesi var?” dedi sesi telaşlı çıkmıştı. Connor onu duymazlıktan geldi ve Sophia'yı dikkatlice kucağına aldı. “Evin yatak odalarına katına arkadan bir giriş var mı?” diye sordu. Sesi sakin çıkmıştı ama içindeki fırtınaları bilen yoktu. Sophia'ya bir şey olması ve onu kaybetmek korkusu içine yerleşmişti. “Evet elbette var” dedi Christopher “Bana yolu göster” dedi Connor. Christopher'ın yolu göstermesiyle Sophia'yı bir yatağa yerleştirdiler. “Hemen bir doktor çağır. Gelirken de Simon'a haber ver” diye emretti Connor. Böyle bir durumda oldukları için emrine itiraz etmeyi aklından geçirmemişti Christopher. Connor o gittikten sonra odadaki çekmeceleri karıştırdı ve bir mum ile kibrit buldu. Hemen yakıp Sophia'nın yanı başında ki komidinin üzerine yerleştirdi. Sophia'nın canlı yüzü şimdi soluktu. Connor içinden kendine lanetler yağdırmaya devam ediyordu. Onun yüzünden Sophia şimdi bu durumdaydı. Kıskançlığını dizginleyebilseydi başına böyle birşey gelmicekti. Ölmesi ihtimali Connor'ı için için yiyor ve perişan ediyordu. Sophia'nın ellerini elleri arasına aldı. Her bir parmağını taparcasına öpücükler kondurdu. “Uyan benim zümrüt gözlüm. Uyan aç gözlerini lütfen. Ben dik kafalılık edip senin yalvarışını dinlemedim ama lütfen sen duy sesimi. Gözlerindeki o umut ışığını, hayran bakışlarını, hayat dolu oluşunu bize tekrar göster.” dedi Connor. Dua edermiş gibi kafasını eğmiş Sophia'nın ellerini tutuyordu. Connor hiç bir şeyden bu kadar korkmamıştı. Şimdi Sophia'ya birşey olmasından delice korkuyordu. Ölüm gibi gelen uzun bir süreden sonra içeriye doktor beraber Christopher girdi. Doktor hemen yatağa yaklaşarak çantasını açtı. “Buraya daha çok ışık lazım” dedi. İsteği hemen yerine getirilmişti. Simon'a haber verip vermediğini sordu Connor. “Henüz vaktim olmadı. Daha çabuk olur diye doktoru bizzat ben gidip aldım.”dedi ardından odadan çıkıp Simon'a haber vermeye gitti. “Odadan çıkarsanız muayenemi daha kolay yapıcağım Efendim” dedi doktor. Connor istemeyerekte olsa odadan çıktı. Holü baştan başa arşınlayarak doktorun muayenesinin bitmesini bekledi. Doktor odadan çıktığında yüzünde bir gülümseme yoktu. Connor bunu görünce sanki
paramparça olmuştu. “İyileşecek değil mi?” diye yüreği ağzında sordu. Cevabının olumlu olması için defalarca içinden dua ediyordu. “Yara çok ciddi bişey değil. Ama beyin kanaması olması ihtimali var. Leydi henüz uyanmadığına göre bu tezim güçleniyor. Beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok” dedi doktor ve koridorun sonuna doğru gözden kayboldu. Onun gidişiyle Connor'ın dünyasıda yıkılmıştı. 10.
Bölüm
Connor biraz daha kapıda durarak kötü olasılıkları aklından çıkarmaya çalışıyordu. Odaya girmek için harekette bulunduğunda koridorun başından sesler gelmeye başladı. Biraz sonra Christopher ve Simon yanına geldiler. Simon'ın suratından korktuğu anlaşılıyordu.
“Bu nasıl oldu? Kardeşim senin sorumluluğundaydı.” dedi Simon. Şimdilik sakin görünüyordu ama birazdan öyle olmayacaktı. “Christopher Sophia'yı balkonda rahatsız ediyordu. Bende bahçede gereğini yerine getirecektim. Sophia peşimizden gelirken merdivenlerden düşüp başını yürüş yolundaki taşlardan birine çarptı.” dedi Connor sesi sakin belki sorumsuz çıkmıştı ama içinde hissettiklerini kimse bilemezdi. Şu an bile böyle ona yardım edemeden beklemekten nefret ediyordu. “Christopher doktor çağırdığınızı söyledi. Doktor ne dedi?” diye sordu Simon. Şimdi iki adam beklentiyle ona bakıyorlardı. “Yarası dıştan ciddi değilmiş ama iç kanama olasılığı ihtimali varmış. 1 gün içinde uyanmasını beklemekten başka yapıcak bir şeyimiz yok.” dedi. Son sözlerini sinirli çıkmıştı. Çaresiz olmak onu iğrendiriyordu. Nişanlandığı ve evleneceği kadın içeride ölümle pençeleşiyordu ama Connor ona yardım edemiyordu. Duydukları karşısında Simon'ın yüz ifadesi öfkeye dönüşmüştü. “Sizin yüzünüzden bana kardeşimin öleceğini mi söylüyorsun?” dedi ve durdu. Christopher'a dönerek “Daha geldiğinin ilk günü yaptığına bakar mısın? Aşağılık egonla onu yıprattığın yetmedi mi?” dedi. Dük'e dönüpte birşeyler sayacaktı ama Dük'ün ifadesini görünce fikrini değiştirdi. “Gidin buradan” dedi Simon hiddetle. İtiraz etmeye başlayacaklarını
anladığında “Bari ölürken huzur bulsun” dedi bağırarak. “Sophia ölmeyecek. Böyle söylemeyi kes ve bunu aklına sok. Ayrıca bir yere de gitmiyorum.” dedi Connor kısık bir sesle. Onu tanıyanlar bu kısık sesin ardındaki tehlikeyi anlarlardı. Ama Simon Connor'ı tanımıyordu. “Bende bir yere gitmiyorum.” dedi Christopher. Connor üzerine doğru yürüdü tam kavgaya başlayacakken Simon araya girip onları ayırdı. “Böyle kavga etmeye devam ederseniz kalmayı unutun” dedi “Sophia benim nişanlım, senden izin almaya ihtiyacım yok” dedi ve odaya girdi Connor. Odaya girmeden önce Simon'ın “Peki Sophia senin neyin oluyor” dediğini duydu. Christopher'ın bu soruya verecek yeterli bir cevabı yoktu. Connor odadaki bir sandalyeyi alıp yatağın yanına koydu ve oturdu. Sophia'nın bir gün uyanacağını bilse uyanana kadar böyle beklerdi. Saatler saatleri kovaladığında umutlarda giderek kaybolmaya başlamıştı.
Sophia'nın bilinci açıldıkça başındaki ağrı çoğalıyordu. Kirpiklerini aralayıp gözünü açmaya çalıştı. Göz kapaklarına tonlarca ağırlık binmiş gibiydi. Bir gözünü araladı. Güneş ışığı gözlerini köreltecek kadar parlaktı. Sonra diğer gözünü açmayı başardı. Gözü güneş ışığına alıştıktan sonra etrafa göz gezdirebildi. Hemen sağ tarafına bakınca Connor'ı yanı başında elini tutarken buldu. Gözlerindeki duygu yoğunluğu tarif edilemezdi. Hiç bir şey söylemedi. Elini alıp dudaklarına götürdü. Gözlerini gözlerinden ayırmadan içtenlikle bir öpücük kondurdu. Sophia'nın kalbi sıcacık olmuştu. Duygu yoğunluğundan bir damla yaş yüzünden aşağıya yuvarlandı. Connor adeta taparcasını öperek gözyaşını sildi. “Ağlamak yok” dedi sadece Connor. Suratında bir tebessüm belirdi. Sanki gülümsemek acı veriyormuş gibi bir ifade yüzünde belirmişti. “Bana ne oldu” dedi Sophia sesi sanki bir kurbağanın ki gibi çıkmıştı. Öksürerek sorusunu tekrarladı. Connor'ın bakışları gölgelendi. “Peşimizden gelirken merdivenlerden düşüp yürüyüş yolundaki taşlardan birine kafanı vurdun. Doktor beyin kanamasından şüpheleniyordu ama Tanrıya şükürler olsun ki uyandın” dedi. “Görüyorum ki kavgayı engellemişim” dedi Sophia gülerek. Connor burnuna bir öpücük kondurdu.
“Özür dilerim Sophia” dedi Connor sesinde derin bir pişmanlık vardı. “Sorun değil Connor. Christopher'ın seni sıkıştırdığını biliyorum. Sende kendine hakim olamadın. Gerçekten anlıyorum. Asıl benim sana teşekkür etmem lazım. Bana inandın” dedi Sophia sözlerinin sonunda gözleri doldu. Bu hastalık sinirlerini harap etmişti. “Sana her zaman inanacağım Sophia. Bu inancı Christopher gibi bir adam yıkamaz. O adamın bir daha yanına yaklaşmasına asla izin vermeyeceğim Sophia. Sana bir daha zarar veremeyecek.” dedi Connor. Sözleri bir yemin havasında söylemişti. Sophia sadece gülümsemekle yetindi. Sonra aklına kardeşi geldi. “Simon nerede ?” diye sordu. Connor kafasıyla şöminenin önündeki koltukta uyuyan adamı gösterdi. “Uyuyor” dedi. “Ne kadar zamandır uyuyordum?” diye sordu Sophia. Connor cep saatine bakıp “Yaklaşık olarak 14 saattir” dedi. Aralarındaki bakışlardan birbirleri olmadan ne yapacaklarını düşündükleri belli oluyordu. Sophia uyanmasaydı Connor ne hale gelirdi diye düşünmek bile istemiyordu. Onu uzun zamandır tanımasa bile kendisine bağlandığını biliyordu. Connor Sophia için bir süpriz gibiydi. Uzun süredir karşısına çıkmasını beklediği bir süpriz. Tanışmaları, nişanlanmaları 1 haftada olsada Sophia Connor'a karşı güçlü duygular besliyor ve ona güvenebileceğini biliyordu. Olanları bir başkası yapsa şiddetle karşı çıkardı ama kendi yaptığı için memnundu. Eğer Simon madalyon'u kumarda Connor'a kaybetmeseydi tanışamayacaklardı. Kader diye içinden geçirdi Sophia. Odanın kapısı açıldı ve içeriye Christopher girdi. Sophia'yı uyanık gördüğüne şaşırmış bir hali vardı. “Demek Connor dışında herkes benden ümidi kesmiş” diye düşündü Sophia. Yüzüne anlaşılmaz bir ifade yerleştirdi. Christopher'a karşı içinde nefret tohumları büyüyordu. Onun yüzünden az kalsın ölüyor ve Connor'ın ona olan inancı yüksek olmasaydı aşkını kaybediyordu. “Uyanmışsın” dedi Christopher belli olan bir gerçeği dile getirme ihtiyacı duyarmış gibi “Evet” dedi Sophia ciddi bir tonda
“Sevindim” dedi Christopher tebessüm ederek “Eminim sevinmişsindir. Connor'a söylediklerin işe yarasaydı da sevinecektin. Farklı bir sevinme anlayışın var.” dedi Sophia iğneleyici bir şekilde. Christopher itirazına başlayacakken Sophia lafa girdi. “Odalarınızdan birini kulanmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim. Bir saat daha dinlendikten sonra eve gidecek kadar iyi olucağımı düşünüyorum” dedi Sophia. Sesinde itiraz kabul etmeyen bir ton vardı. Christopher birşey demeden kafasını salladı ve odadan çıktı. Sophia Connor'ın elini sıkarak ona bir gülümseme bahşetti. “Henüz erken değil mi? Daha yeni uyandın en azından doktoru çağıralım.” dedi Connor endişeli bir şekilde. “Eve gidince çağırırsınız. Bir an önce bu evden uzaklaşmak istiyorum.” dedi Sophia inatla 2 saat sonra Sophia'ya yardım etmek için bir hizmetçi geldi. Connor ve Simon odadan çıktılar ve bir süre sonra hizmetçi refaketinde Sophia onlara katıldı. Yüzü solgundu ve Connor bu halini gördüğünde içindeki suçluluk duygusu büyüyordu. Hemen Sophia'nın yanına giderek elini koluna yerleştirerek ona destek verdi. Kapının girişinde Christopher ve annesiyle karşılaştılar. Sophia dul Chalsey Leydisine teşekkürlerini sundu. Christopher ateşkes anlamında elini uzatmıştı. Connor birazcık tereddütten sonra uzatılan eli sıktı. “Umarım Sophia mutlu olur” dedi Christopher. “Olacak” dedi Connor keskin bir sesle. Ardından arabaya binip Nash malikanesine doğru yol aldılar. Zamanın karşılarına başka neler çıkarıcağı belirsizdi...
11.
Bölüm
Connor eve ulaştıklarında hemen kahyadan doktoru çağırmasını istedi ve Sophia'ya destek olarak merdivenlerden çıkarak odasına ulaştırdı. Hizmetçi Connor'a kaşlarını çatarak bakıyordu. Connor onu görmezlikten gelip yatağa Sophia'nın yanına yaklaştı. Kızın ellerini elleri arasına alarak zümrüt gözlerine baktı. “Şimdi nasılsın?” diye sordu Connor. Endişeden kaşları çatılmış merakla
Sophia'nın cevabını bekliyordu. Sophia Connor'a güven verici bir gülümseme bahşetti. “Gayet iyiyim. Ayrıca evime döndüğüm için çok memnun oldum” dedi Sophia. Connor istemsizce onun elini okşuyordu. Sophia'ya elinden geldiğince destek olmaya çalışıyordu ama süpürgeli cadı hizmetçi başlarında dikilmeseydi Connor başka yollarda deneyecekti. Hizmetçiye içinden lanetler yağdırdı. Sophia çok düşünceli duruyordu. Connor onun aklını kurcalayan şeyler olduğunu biliyordu ama hizmetçi sormasına engeldi. Biraz sonra doktor geldi ve gene odadakileri dışarı çıkarmıştı. Connor bir gün önce gene bu şekilde beklediğini hatırlayınca irkildi. Neyse ki o sancılı zamanları geride bırakmışlardı. Doktor Sophia'nın taşa çarptığı yerin yarılması dışında bir şeyi olmadığını söyledi. Yarayada dün dikiş atıldığı için kısa sürede düzelicekti. Yalnız Sophia'nın 2 hafta dinlenmeye ve düzenli beslenmeye ihtiyacı vardı. Yapılacakları söyledikten sonra doktor hastasının iyi olmasının verdiği huzurla gülerek malikaneden ayrıldı.
2 hafta sonra Sophia sağlığına tamamen kavuşmuş etrafa ışık saçıyordu. Her gün Connor onu ziyaret etmişti. Gelemeyeceği zamanlarda ise mektupla onu haberlendiriyordu. Sophia'nın hayatı çok güzel bir eksene girmişti. Connor'ın varlığından, gülümsemesinden, onu kızdıran laflarından kısacası ona dair herşeyden hoşlanıyordu. Tanrıya karşısına böyle bir adam çıkardığı içinn dualar ediyordu. Simon bile onu eskisi kadar sinirlendiremiyordu ve aksine Sophia ona karşı içinde üzüntü duyuyordu. Tehditlerinde ciddi olsada Simon bunu umarsamayarak her an eski yaşantısına dönebilirdi. Şu an için uslanmış tavırlarında etrafta geziniyordu ama eskiye dönmeyeceğine garanti yoktu. Bu güzel güneşli günde bahçede kitabın okurken aklı bu düşüncelerle meşgul oluyordu. Sophia birinin ona seslendiğini duyunca dalgın bakışlara kafasını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. “Nash Vikont'u babanız evine döndü Leydim” dedi uşak. Sophia sevinçten birden ayağa kalkarak kitabı yere düşürdü. “Nerede şu anda kendileri?” diye aceleyle sordu Sophia. “Çalışma odasında Leydim” dedi uşak. Sophia bunu duyar duymaz eve doğru koştu. Çalışma odasına girdiğinde babası masasının başındaydı. Babasıyla sıkıca kucaklaştılar. Sophia annesi öldükten sonra babasına çok düşkün olmuştu. Annesinin ölüm acısını babasıyla beraber acılarını
paylaşarak üstesinden gelmiştiler. Sophia geri çekildiğinde babasının yüz ifadesi sertti. “Hoşgeldin babacığım. Seni çok özledim. Yokluğunun yeri doldurulamaz. Bir daha bizi bu kadar uzun süre yalnız bırakmamanızı istirham ediyorum.” dedi Sophia. “İşlerim sebebiyle yolculuğum uzadı. Mektuplada bunu haber vermiştim” dedi Nash Vikontu düz bir sesle. Sophia babasının sert tavrı karşısında şaşırmıştı. “Evet mektubunuzu aldım babacığım. Bir sorun mu var moraliniz bozuk gibi görünüyorsunuz?” diye sordu Sophia. Aslında babasının bu halinin nedenini seziyordu. Demek ki haberi olmuştu. “Bana bilmiyormuş havaları yapmayın küçük hanım. Benim iznim olmadan nişanlanmakta nasıl bir rezillik oluyor?” dedi babası. Sophia cevap vermeyip başını eğdi. Buna verecek mantıklı bir cevabı malesef ki yoktu. “Yoksa dedikodular doğru mu? Oh Sophia bunu bana nasıl yaparsın?” dedi yaşlı adam elini göğsüne götürerek. Vardığı sonuç karşısında gerçekten büyük bir hayalkırıklığına uğramıştı. Sevgili kızı biricik Sophia'sı böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi? “Hayır! Tanrı aşkına babacığım sizde mi? Size yemin ediyordum ki böyle bir şey olmadı. Cynster Dükü bana karşı hep centilmence ve saygılı davrandı.” Sophia saygılı kısmını söylerken elinde olmadan kızarmıştı. Connor'la yaptıkları şeylerin saygılı bir yanı yoktu. Beyni o anların hücumuna uğramıştı. Babasının sesiyle daldığı yerden çıktı. “Sana inanıyorum Sophia. Ama Cynster ile konuşmalıyım. Sen anlatmadığına göre o bana neler olduğunu anlatıcaktır.” dedi Nash Vikontu. Sophia babasının yüzüne minnettarlıkla baktı. Onu daha fazla zorlamadığı için memnun olmuştu. Babasının yüzüne bakınca bir zamanlar çok yakışıklı olduğu anlaşılıyordu. Hala kadınların etkileneceği türde bir adamdı. Uzun ama zayıf vücudu, kırlaşmış açık kahverengi saçları, yılların yorgunluğuna rağmen ışıl ışıl parlayan gri rengi gözleri vardı. Sophia ve Simon da gözlerini annelerinden almıştılar. Sophia babasının formaliten kızdığını ama hikayeyi gerçekten öğrenmek istediğini biliyordu. “Bir mektupla onu davet ederim. Sizde konuşursuz babacığım” dedi Sophia.
Temkinli davranıyordu o yüzden yüzüne bir gülümseme yerleştirmemişti. Vikont bu teklifi başıyla onayladı. Sophia babasının yanına gidip her zamanki gibi yanağına bir öpücük kondurdu. “Seni seviyorum babacığım” dedi ve odadan çıktı. Kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes alarak bir süre koridorda bekledi. Connor'a haber göndermeliydi ama babasına nasıl bir hikaye uyduracaklardı? Sophia hemen odasına çıkıp bir kağıt ve yazı gereçlerini alarak mektubu yazmaya başladı. İçinden bu akşamın iyi geçmesi için dua ediyordu.
Sophia'nın dediği saatte Connor kapıyı çalmıştı. Kahya onu içeri aldı. Şapkasını ve pelerinini kahyaya vererek uşak eşliğinde oturma odasına getirildi. Burası altın renginin ağırlık verildiği hoş tablolarla dekore edilmiş bir odaydı. Vikont şöminenin önündeki koltukta, Sophia'da onun yanındakinde oturuyordu. Sophia'ya bakmasıyla içinde birşeyler uyanmıştı. Üzerindeki mavi elbise Sophia'ya çok yakışmıştı. Porselen yüzünde yansıyan sömine ışığı onu daha çekici gösteriyordu. Connor kendine düşüncelerini kontrol etmesini telkin ederek Vikont'a elini uzattı. “Davetiniz için teşekkür ederim Nash” dedi kibar bir sesle Connor. Vikont elini sıktı ama ne birşey söyledi ne de yüzündeki ifade yumuşamıştı. Connor Sophia'ya dönerek “İyi akşamlar Leydim” diyerek uzattığı eli büyük bir zevkle öptü. Sophia hoşlandığını belirtir gibi ufak bir mırıltı ağzından kaçırmıştı. “İyi akşamlar Ekselansları” dedi Sophia gülerek. Gülünce gamzeleri ortaya çıkmıştı. Connor ona dair herşeyi seviyordu ve her yeni özelliğini keşfettiğinde tarif edilemez bir sevinç yaşıyordu. Vikont ona oturacağı koltuğu gösterdi. Connor koltuğa otururken durum raporunu aklından geçiriyordu. Vikont'un suratından belli olduğuna gibi ondan izinsiz nişanlanmalarına kızmıştı. Ama Sophia'nın neşeli haline bakılırsa yaşlı adamın öfkesi geçiciydi. Sonunda Vikont konuşmaya karar vermişti. “Hoşgeldin Cynster. Bildiğin üzere buraya seni nişanınızın iç yüzünü anlamak için çağırdım. Nişan konusuna rızamın alınmaması beni çok kızdırdı. Aklımı kurcalayan sorular var. Konulardan biride siz ikiniz ne zaman tanışıpta böyle bir şeye “izinsiz” kalkıştınız?” diye sordu Vikont. Sesi yer yer vurguyla yükselmişti. Connor konuya nasıl başlıcağını bilemeyerek koltuğunda kıpırdandı.
“Kızınızı ilk 3 hafta önce bir partide gördüm. Kendisiyle bir muhabbetimiz oldu ve kızınıza karşı ilgi duymaya başladım. Bildiğiniz üzere bir varise ihtiyacım var ve evlenmeliyim. Kızınızın doğru tercih olucağını düşündüm. Bu işe izinsiz kalkışmamıda benim “zorbalığıma” verip anlayış göstericeğinizi umuyorum” dedi Connor. Son cümlesinden sonra bir kaşını kaldırmıştı. Vikont'a anlayış göstermekten başka seçenek bırakmıyordu. Connor böylesine bir yalanı söylemek istemezdi ama Sophia'yı kırmak istemiyordu. “Evet, elbette. Sophia'yı düşesiniz olmaya layık görmeniz büyük gurur kaynağı bizim için” dedi ve sustu Vikont. Sonra Sophia'ya dönerek onları yalnız bırakmasını söyledi. Sophia bundan hoşlanmamıştı ama birşey demeden söze itaat etti. Connor yaşlı adamın sorularına hazırlanmıştı. “Neden Sophia?” diyen Vikont'un sorusu Connor'ı şaşırmıştı. Connor buna ne cevap vereceğini bilemiyordu. Sophia'ya söz vermeseydi herşeyi olduğu gibi anlatırdı. Connor cevap vermeyince “Onu seviyor musunuz?” dedi Vikont umutla. Sophia'ya duyduğu derin sevgi ve bağlılığı Vikont'a anlatamazdı. “Kızınızdan hoşlanıyorum” dedi Connor dürüstlükle “Onu üzmeyeceğinizden emin olmalıyım. Namınız bana hiçte iyi gelmiyor. Maceralarınızla onu soldurmanızı istemiyorum. Biricik kızımın böyle bir evlilikle yitip gitmesine izin vermem” dedi Vikont sert bir sesle. Sinirinden çenesindeki kasları sıkmıştı. “Sophia'yı hiç bir şekilde üzmeyeceğime ve bu evliliği onun için elimden geldiğince iyi bir hale getireceğime söz veriyorum.” dedi Connor. Vikont şüpheci bir şekilde kaşını kaldırmıştı. “Şerefim üzerine yemin ederim ki Sophia mutlu olacak” dedi Connor. “Pekala. Bilmenizi isterim ki Sophia çok şeyler yaşadı. Önce annesinin ölümü sonrada kardeşinin kaybı ve başka onu üzen etkenler oldu. Ayakta durmayı başarabildi. O güçlü ve bir o kadarda kırılgan bir kız. Bunları size şimdi söylememin nedeni bunları bilerek ona göre davranın diyedir.”dedi Vikont. “Öyle yapacağım” dedi Connor kararlılıkla. Bunu takip een yarım saat boyunca Connor Vikont'un bir çok sorusuyla karşı karşıya kalmıştı. En sonun da Vikont ayağa kalkarak ona elini uzattı. Connor da uzatılan eli
tereddütsüz sıktı. “Umarım çok mutlu olursunuz. Ailemize hoşgeldin” dedi Vikont. Connor bu jesti bir baş hareketiyle kabul etti ve kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açıca Sophia birden üzerine doğru düştü. Connor'ın eli kapıda olmasaydı ikisi beraber yeri boylucaklardı. Connor hemen müdahaler ederek Sophia'yı ayağa kaldırdı. Genç kız kapıyı dinlerken yakalandığı için Connor'ın yüzüne bakamıyordu. Connor Vikont'a döndü. “İzninizle Sophia'yla özel konuşabilir miyim?” diye sordu Connor. “Tabiki” dedi Vikont ve odadan çıktı. Ama tereddüt ettiği belli oluyordu. Connor odanın kapısını sessizce kapadı. Sophia'ya döndüğünde genç kız hala ona bakmıyordu. Connor yakınına gitti ve çenesini tutarak yüzüne bakmasını sağladı. “Kötü huyların arasında başka neler var bakalım? Kilit açmaya, kılık değiştirmeye, bir eve hırsız gibi girmeye, kapı dinlemeye başkalarıda eklenicek mi ?” diyerek göz kırptı. Sophia utançtan inledi ve omuzları düştü. “Babam ve senin ne konuştuğunuzu çok merak ettim” dedi masumca Connor'a bakarak. “Hem ben herhangi bir leydi gibi olduğumu sana söylediğimi hatırlamıyorum.” dedi Sophia baştan çıkarıcı bir şekilde gülerek. “Ah emin ol bunu benden daha iyi kimse bilemez” dedi Sophia'nın yanağına tatlı bir öpücük kondururken. Connor Sophia'nın beklenti içinde olduğunu anlayabiliyordu. Ama devam ederseler durabiliceğine inanmıyordu. Sophia'nın dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu ve “Çok yakında” diye göz kırptı. Bu söz karşısında Sophia'nın yüzü daha da çok kızarmıştı. Kızın elini elleri arasına alarak öptü. “Yarın görüşmek üzere tatlı Düşesim” dedi Connor ve odayı terketti. Sophia'yı duygularıyla başbaşa bırakmıştı.... 12.
Bölüm
Gün batımının kızıllığının yayıldığı odada Sophia baloya gitmek için hazırlanıyordu. Giydiği elbise şimdi gelmişti. Paketi açıp böylesine güzel
bir elbiseyle karşılaşınca çok sevinmişti. Elbise Connor'ın ince zevkinin göstergesiydi. Yavru ağzı renginde kare yakalı belden oturtulmuş arkaya doğru uzun bir kuyruğu olan hoş kurdelalarla süslenmiş muhteşem bir elbiseydi. Elbisenin paketinde birde kağıt gözüne çarpmıştı. Hemen alıp okumaya başladı. “Elbisenin seni benm kollarım kadar iyi sarıp bütün güzelliğini ortaya çıkarıcağını düşünüyorum. Elbetteki tercihim sana dokunduğumda karşıma hiç bir engel çıkmamasından yanadır. Son günlerde o zamanların hayaliyle yaşar oldum. Öpülesi dudaklarının özünü içmek, vücudunun ve ruhunun her yerini keşfetmek istiyorum. Sana dokunduğumda titremeni her şeyinle beni sarıp sarmalayacağın zamanları bekliyorum. Kendimi hayaller gerçek olsa derken buldum sevgilim. Seninde aynı duyguları hissetmen durumu zor kılsada sabretmek zorundayız. Bu elbiseyle yanımda olarak beni bu akşam onurlandır Düşesim.
Connor” Sophia bu adama inanamıyordu. Yazdıkları yüzünden yanakları kızarmış ve o anın hayaliyle vücudu uyarılmıştı. Sophia'nın aklından bu elbise için teşekkür edebileceği yöntemler geçiyordu. İç çekerek evleneceği zaman bir bahaneye ihtiyacı olmayacağını düşündü. Connor'la evliliğin muhteşem olacağını biliyordu. Tamamen onun insafına kalacağı zamanları düşününce zevkle titredi. Aksesuar olarak kullanıcağı yelpazeyi açıp yüzüne doğru savurdu. Serin havanın etkisiyle biraz kendine gelmişti. Aynada kendine baktığında görüntüsünden çok hoşlanmıştı. Connor'ın nasıl bulacağını düşünüyordu. Dışarıdaki at arabasının sesini duyunca hemen odadan çıkıp merdivenlere yöneldi. Kapı çalınıp kahya tarafından açıldığında merdivenlerin yarısına kadar gelmişti. Connor kahyayla hareretli bir konuşma içerisindeydi. Sophia'nın yanına geldiğini ilk başta farketmemişti. Konuşma bitip etrafına bakınca Sophia'yla yüz yüze geldi ve genç adam afallamış bir yüz ifadesiyle bakıyordu. “Sanırım bu bakışı iyiye yormalıyım” dedi Sophia sevecen bir şekilde. Connor bu lafın üzerine kendini toparladı. “Evet.. evet elbette öyle yorabilirsin. Hatta muhteşem göründüğünü söylemekten büyük bir keyif alıyorum.” dedi Connor. “Gidelim mi?” dedi kolunu uzatarak. Sophia uzatılan kola elini koyarak bu isteğe uydu. Geceye çıktıklarında etraftaki yıldızlar ve açık hava dikkat çekiyordu. Sophia Londra'da böyle bir manzarayla daha önce
karşılaşmamıştı. Connor'ın eşliğinde arabaya bindi. Connor'ında ona eşlik etmesiyle araba geceye doğru yol almaya başlamıştı. Sophia ellerini Connor'ın ceketinin üzerinde gezdirdi. Genç adamın nefes alış verişleri ve Sophia'nın elinin altında atan kalbi hızlanmıştı. Sophia bir dokunuşuyla böyle etkiler yaratmasından şeytanca bir zevk alıyordu. “Gerçekten de seni gururlandıracak kadar yakışmış mı?” diye cilveli bir şekilde sordu Sophia. Connor bir anda kaşlarını çatarak onu süzmeye başladı. Sophia bu hareket karşısında çok şaşırmıştı. Acaba yanlış bir şey mi demişti? “Ne oldu? Niye kaşlarını çatıyorsun?” dedi telaşla Sophia. “Çünkü şu anda sana yaklaşan bütün erkeklerden seni nasıl koruyacağımı veya onları nasıl öldüreceğimi düşünüyorum” dedi Connor muzurca bir gülüş takınarak. Sophia bunun üzerine rahatlamayla bir kahkaha koyverdi. “Hiç uslanmıcaksın değil mi?” diye takıldı Sophia. “Hiç uslanmadım ve uslanmayacağım” dedi Connor sırıtışı bütün yüzüne yayılmıştı. “Tabi o zaman diğer kadınların seni beğenmeyeceğinden korkuyorsun” dedi Sophia gülerek “Hayır” dedi Connor “Peki neden o zaman?”diye üsteledi Sophia. “Senin beni eskisi gibi sevmeyeceğinden korkuyorum” dedi Sophia'nın elini elleri arasına alarak dudağına götürdü ve yüzük parmağını öptü. Hemen ardından bir kutu çıkardı. Tek eliyle maharetli bir şekilde kutuyu açmayı başardı ve yüzüğü bütün ihtişamıyla Sophia'nın beğenisine sundu. Sophia etrafı pırlantalarla süslenmiş zümrüt bir yüzüğe hayranlıkla bakıyordu. Kelimeler Sophia'nın boğazına dizilmişti sanki bir şey söylemiyordu. Sadece gözleri dolu dolu bütün duygusallığıyla Connor'a bakmakla yetindi. Connor yüzüğü kutudan çıkartıp nazikçe Sophia'nın parmağına yerleştirdi. Genç kızın gözleri boşluğu dolduran yüzüğe kaymıştı. Sophia bakışlarını Connor'a yönellettiğinde genç adam konuşmaya başladı. “Herşeyimiz aceleye geldiği gibi sana bir nişan yüzüğü verememiştim. Umarım beğenirsin. Kalbimin Düşesi” dedi Sophia'nın dudağına bir
öpücük kondurdu. “Ah Connor” diyerek genç adamın dudaklarından öpmeye başladı. Duygularını daha iyi anlatabileceği bir yol bilemiyordu. Connor demin söylediğini kanıtlarcasına Sophia'nın elini kalbinin üzerine getirmişti. Tutku içlerinde alev alev yanmaya başladı. Genç adamın elleri Sophia'nın elbisesinin bağcıklarını çözüyordu. Sophia kendini bu müthiş anın akışına bırakmış umursamıyordu. Bağcıkların çözülmesiyle Sophia'nın boşta kalan göğüsleri Connor'ın insafına kalmıştı. Genç adam önce serbest bıraktığı görüntüye baktı ve bir inleme eşliğinde tekrar Sophia'nın dudaklarıyla dudaklarını buluşturdu. Connor'ın elleri şimdi göğüslerini okşuyordu. Sophia içine dolan sıcaklıkla adeta mest olmuştu. Connor şişmiş göğüs uçlarından birini elinin arasına ezmesiyle Sophia ufak bir çığlık attı ama Connor öpücüğünü güçlendirerek çığlığının duyulmamasını sağlamıştı. Genç kız oturduğu yerden düşecek gibi hissederken Connor güçlü kollarıyla onu kalçalarından tutarak kucağında almıştı. Sophia şimdi bu kadar kat kumaştan mahrem yerlerinde Connor'ın pantolonundaki şişliği hissediyordu. Duyguların yoğunluğuna uğramıştı. Connor'ın göğsünü ağzına almasıyla genç adama kuvvetlice sarıldı. Simdi onu ıslak bir şekilde süt emen bebekler gibi ğöğsünü emişi sanki bütün vüduna elektrik gönderiyordu. Connor'ın ona yapacağı şeylerin muhteşem olacağını biliyordu ama bu kadarını beklediğini söyleyemezdi. Genç adam diğer göğüsünede aynı ilgi ve özeni gösterdi. Sophia ise bulutların üzerinde uçuyormuş gibi hissediyordu. Kendini arzunun ellerine bırakmıştı. Sophia buğulu gözlerlen Connor'ın suratına baktı. Gözleri arzudan koyu mavi olmuştu. Önüne bir ziyafet sunulmuş onun tadını çıkarıyormuş gibi bir ifadesi vardı. Arabanın belirgin bir şekilde yavaşlamasıyla gerçek hayata döndüler. Connor ağzında okkalı bir küfür geveliyerek geri çekildi. Sophia hemen telaşla elbisesini düzeltirken Connor da açtığı bağcıklarını bağlıyordu. İşini bitirdiğinde kızın o güzel boynuna bir öpücük konurmadan duramamıştı. Kız kendine dönerken gözleri hala hülyalı baksada kontrolü ele almıştı. Elini elbisesinde ve saçlarında gezdirdi. “Nasıl olmuş? Saçım bozulmadı değil mi?” dedi telaşla “Gayet güzel görünüyorsun. Ayrıca bozulan bir şeyde yok.” dedi Connor. Yaşadığımız tarif edilemez anlar dışında diye içinden geçirdi Connor. Araba durmuştu hızla aşağıya indi. Soğuk havanın şu anki durumuna iyi geleceğini düşünüyordu. Tatmin olamamanın verdiği sancıyla baş etmek zordu. Tanrıya şükürler olsun giydiği ceket durumunu göstermeyecek şekildeydi. Sophia'ya inmesi için yardım etti ve beraber balo salonuna doğru ilerlediler. Kapıda adı anons edilince topluca ilgiler üzerlerine
çekilmişti. Connor etrafı gözüyle tararken bugün burada olmasını umduğu en son insanla yüz yüze geldi. Kızıl saçlı afet bütün cazibesiyle ona gülümsüyordu. Connnor bu gecenin berbat olacağını anlamıştı ve hemen buraan çekip gitmek istiyordu. 13.
Bölüm
Sophia'nın içi içine sığmıyordu sanki, mutlu bir halde Connor'ın kolunda salonda geziniyordu. Biraz önce yaşadığı deneyim onu afallatmış sanki duygularını uyuşturmuştu. Connor'ın ona tekrar böyle şeyler yapacak olması düşüncesiyle zevkten titredi. Connor bunu hissedip ona doğru bilmiş bir şekilde bakıp sırıttı. Sophia'nın içinde sanki kelebekler uçuşuyordu. Şu an kendini onun kollarına atmamak için iradesiyle savaş halindeydi. Baloda olmaları ne büyük talihsizlikti. “Burada olduğun için üzgün olduğunu gösterme lütfen. Tanrım bende burada olmak istemezdim. Aynı düşünceleri paylaşıp zorunlulukları yerine getirmek artık eziyet haline gelmeye başladı.” diye kulağına fısıldadı Connor. Sesi Sophia'nın vücudunu uyarıyordu. Bütün benliği ihtiyaç içinde yanıyordu. Sophia kendine neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir boşluk hissediyordu. Doldurulması ihtiyacıyla yanıp tutuştuğu şeyin nedenini bile bilmiyordu. Connor keşke şu anda yanında olmasaydı. Ondan biraz uzaklaşıp kafasını toplaması ve bu salakça halinden kurtulması gerekiyordu. Connor yanındayken bunu yapması imkansızdı. “Neler düşünüyorsun?” dedi Connor boğuk bir sesle. Sanki demin aralarında geçenleri düşünmesini istiyormuş gibi bir hali vardı. Sophia o anlardan başka bir şey düşünemez olmuştu. Ama bunu açıklamak zorunda değildi. “Sadece elbisemin uygun olup olmadığını düşünüyordum.” diye yalan söyledi Sophia. “Sen bu kadar sığ biri değilsin ve yalan söylemeyi beceremiyorsun. Duygularında dürüst olmalısın.” ded sesinde kahkaha tınıları vardı. Sophia derin bir iç çekti. “Biraz önceki olanları düşünmeden sen durabilirsin belki ama bu benim için geçerli değil. Bu duygular benim için yeni ve itiraf etmekten hoşlanmıyorum” diye savunmaya geçti Sophia. Connor bir anlık şaşkınlığa uğramıştı. Sonra ifadesi eski haline döndü.
“Öğreneceksin Prenses. Duygularını karşısındakine açarsan hayatın daha kolaylaştığını ve birbirimizi daha iyi anlayacağımızı öğreneceksin.” dedi bilge bir tavırla. Sophia kendisinden önce ki kadınlara da bunları demiştir düşüncesiyle adeta buz kesti. “Doğru Lordum. Siz benden çokça bu konuda deneyimlisiniz.” dedi alaycı bir şekilde. Connor'ın yüzü öfkeden kararmaya başlamıştı. “Aklınızda konuyu nereye vardırmaya çalıştığınızı anlayabiliyorum küçük hanım. Dedikoduların doğruluğunu hiç bir zaman inkar etmedim etmem de. Büyük kısmı doğrudur. Şu ana kadar hayatıma bir çok kadın girdi. Ama önemli bir noktaya ilginizi çekmek isterim. Şu anda onlardan birinin yanında değil seninleyim.” dedi Connor sözlerinin bitişine doğru yüz ifadesi yumuşamaya başlamıştı. Bu açıklama Sophia'yı hem tedirgin bir yandan da mutlu etmişti. Tanrı aşkına mantıklı olmaya ihtiyacı vardı. Connor'ı eski yaşantısından kıskanarak bir yere varamazdı. “Ekselansları Cynster Dükü” diye bir ses duyuldu. Sophia sese doğru dönünce karşısında kendi boylarında kızıl saçlı üzerinde son moda yeşil renkli bir elbise olan gayet çekici bir bayanla karşılaştı. Yüzünde baştan çıkarıcı bir gülümseme vardı ve Connor'a doğru bakıyordu. Elinin altında Connor'ın kolu gerilmişti. “Bayan Chewer” diye kadını selamladı Connor. Kadın büyük bir zarafetle elini uzattı. Connorda nezaketle uzatılan eli öptü ve hemen elini çekti. Kadın kısacık bir süre direndi ama sonra rahat bıraktı. Bu detay Sophia'nın gözünden kaçmamıştı. Neler olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Kadın en sonunda gözlerinde gizli bir nefretle Sophia'ya döndü. Sophia şaşkınlığını göstermeyip nazik bir şekilde gülmekle yetindi. “Bizi tanıştırmayacak mısın Connor” dedi kızıl saçlı kadın. Connor'ın ismini vurgulayarak söylemişti. Sanki aralarında ki samimiyeti Sophia'nın yüzüne vuruyordu. Sophia ölse bu kadına gerçek duygularını göstermezdi. Yüzünde ki gülümsemeyi koruyabildiği için kendini tebrik etti. “Nişanlım Leydi Sophia Ashford. Sophia buda Bayan Chewer” diye tanıştırdı Connor. Connor'ın nişanlım lafını duyunca kadının yüzündeki öfke daha bir belirgin olmuştu. “Memnun oldum” dedi Bayan Chewer basitçe “O zevk bana ait” diye karşılık verdi Sophia. Bayan Chewer Connor'a
döndü. “Nişanlandığın dedikodularına inanmamıştım.Senin biriyle evleneceğin aklımdan geçmezdi. O halde dedikoduların bir çoğu doğru gibi görünüyor. Tebrikler Leydim” dedi Sophia'nın karnına bir bakış atarak. “Ne demek istiyorsunuz?” diye sordu Sophia. “Ah hamileliğinizi en içten dileklerimle kutluyorum” dedi kadın “Elizabeth” dedi Connor uyarıcı bir sesle. Ama kadının gözü yılmamıştı. “Herkesi kandırabilirsin ama beni değil Connor. Seni tanırım, hemde çok iyi. Bir boyunduruğun altında olmasan evliliği düşünecek biri değilsindir” dedi büyük bir patavatsızlıkla “Seni kandırmak gibi bir niyetim yok Elizabeth. Neye inanmak istiyorsan ona inanabilirsin. Ama bu çirkin ithamlarla nişanlımı lekeleyemezsin. Hemen Sophia'dan özür dilemeni istiyorum.” dedi Connor otoriter bir sesle. Elizabeth'in yüzünden sanki kan çekilmişti. “Özür dilerim” dedi baştan savma bir şekilde. Ardından hızla yanlarından ayrıldı. Ama gitmeden önce Sophia'ya bu burda bitmedi dermiş gibi bakmıştı. Sophia'nın göğsü sıkışıyordu. Lanet olasıca Simon yüzünden nelere katlanmak zorunda kalıyordu. Conor teskin edercesine sırtını aşağa yukarı okşuyordu. “Sanırım kim diye sormama gerek yok” dedi Sophia düz bir sesle. “Sophia bu konuyu konuşmamayı tercih ederim” dedi Connor. “Eski metreslerinden değil mi?” dedi “Evet” diye kabul etti Connor. “Ne zaman ayrıldınız?” dedi “Sophia” diye uyardı Connor. “Ne zaman” diye üsteledi Sophia. “1 ay önce” dedi Connor. Sophia'nın içi acımıştı. Connor Sophia'ya sahte nişanlılık teklif ettiğinde bir metresi vardı.
“Peki” diyebildi sadece Sophia. “Sophia...” diye konuşmaya çalıştı Connor ama Sophia bir el hareketiyle onu susturmuştu. “Açıklama yapmana gerek yok. Geçmişin beni ilgilendirmiyor” diye büyük bir yalan söyledi Sophia. Duyguları altüst olmuş durumdaydı ama ayakta kalabildi. Connor bu anın geleceğini biliyordu. Lanet olası Elizabeth ortalığı karıştırmıştı. Sophia'yı evlilik dışı hamilelikle aşağılamıştı. Connor ona ne kadar özür diletmiş olsada bu sözlerin Sophia'nın üzerindeki etkilerini sezinleyebiliyordu. Ne zaman ayrıldıklarını sorunca Connor cevap vermekten kaçınmıştı ama Sophia inatçıydı. Şimdi aklından onu aldattığını geçirdiğine emindi Connor. Açıklama yapmasına izin bile vermemişti. Elindeki şampanyayı sinirle bir dikişte bitirdi ve geçen garsona bardağı verdi. Hemen yerine yenisini almıştı. Sophia şimdi etrafındaki bir kaç yalakayla muhabbet ediyordu. Connor bu görüntüye dayanamıyordu. Mantıklı düşünüp bir şeyler yapmaması için temiz havaya ihtiyacı vardı. İkinci şampanyasınıda hızla bitirip garsona verdi. Balkonların olduğu tarafa doğru ilerledi. Ulaşana kadar bir kaç kere durdurulmuştu ama sonun temiz havaya kavuştu. Balkonda Elizabeth ile karşılaşınca şansına lanet etti. “Ah Connor ne tesadüf. Yoksa değil miydi? Buraya benimle konuşmaya mı geldin?” dedi ümitle Elizabeth. “Şansız bir tesadüf bu duruma uygun bir kelime olucaktır. Tehlikeli sularda yüzüp bu duruma farklı adlar takmaktan çekinmeni rica ediyordum” dedi gizi bir şekilde tehdit ederken Elizabeth ona yaklaştı ve ellerini Connor'ın göğsüne koydu. “Bakire kız kurularıyla ilgilendiğini hiç bilmiyordum. Senin daha deneyimli kadınlardan hoşlandığını sanırdım” dedi Elizabeth vücudunu Connor'ınkine yapıştırırken. Şimdi elleri Connor'ın vücudunda adeta bir ahtapot gibi geziniyordu. “Tekrar beraber olabiliriz Connor. Evlenecek olman beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren tek şey aramızdakileri bitirmemen.” dedi Elizabeth. Şimdi elleri Connor'ın pantolonun önündeydi. Connor bir şok dalgasıyla kadını itti.
“Böyle bir şey asla olmayacak. Ayrıca şunu aklına iyice sok. Sophia hamile felan değil ve ben onu aldatmıyacağım” dedi ve hiddetle balkondan çıktı. Sinirleri tepesindeydi. Elizabethten iğreniyordu. Daha önce bu kadında ne bulduğunu ancak Tanrı bilirdi. Balkondan çıktığında gözleri Sophia'nınkilerle buluştu. Genç kadın hüzünlü gözlerle ona bakıyordu. Connor Elizabethle balkonda olduklarından haberi olduğunu anladı. Yüreği pişmanlıkla kavruluyordu. Sophia'nın yanına gitti. “Orada olduğunu bilmiyordum.” dedi Connor. Sophia sessiz kalmıştı. Bu Connor'ı daha çok çıldırtıyordu. “Dedikoduları tekrar etrafa yaydı.” dedi sadece Sophia. Gece boyunca bir daha konuşmadı. Evine bıraktığında bile hala konuşmayı reddediyordu. Connor Elizabeth'i boğmalıydı. Arabadaki anlardan sonra aralarına birşey giremeyeciğini sanırken Elizabeth ortaya çıkmıştı. Connor bu durumdan nasıl kurtulucağını bilmiyordu. Bildiği tek şey Sophia'nın üzülmesinden ölesiye nefret ettiğiydi. Kütüphanesinde brendisini yudumlarken saatler birbiri ardına devam etmiş ve sabahın ilk ışıkları ağır perdeleri yarıp odaya süzülmüştü. Bir çözüm bulamamak Connor'ı mahvediyordu.
14.
Bölüm
Kuş bu güzel güne kanat çırpıyordu. Beyaz rengiyle görenlerin beğenisini kazanacak güzellikteydi. Adeta saflığı temsil ediyordu. Kanatlarını çırpışı insanı özgürlüğe imrendiriyordu. Sonra birden güzel beyaz güvercin sık bir ağaç dalına takılıp sıkışmıştı. Özgürlüğe kavuşmak için çırpınıyor, kurtulmak istiyordu. Çırpındıkça o güzel beyaz tüylerine günah gibi kırmızı lekeler sürülüyordu. Acı feryatları duyuluyordu. Sonra birden yanına başka bir güvercin geldi. Dalları gagasıyla eşeleyip güvercini kurtarmaya çalışıyordu. Bir yandan da kısık sesle ötüyordu. Sanki güvercini sakinleştirmeye çalışıyordu. En sonunda güvercin sevdiği tarafından kurtarılmıştı. Havada daireler çizerek özgürlüklerini kutlar gibiydiler. Gördüğü bu görüntü Sophia'yı hem sevindirmiş hem de hüzüne boğmuştu. Güvercinin özgürlüğüne ve sevdiğine kavuşmasına sevinmiş ama kendini kurtaran bir sevdiği olmadığı için hüzünlenmişti. Sophia'da kapana kısılmış gibiydi. Çıkış yolu bulamıyor, aklındaki düşüncelerle savaştıkça daha çok yara alıyordu. Kurtarılmayı bekliyordu ama mantığı kurtarılmayı istemiyordu. Evden Connor'a nereye gittiğine dair bir not bırakmadan uzaklaşmıştı. Kafasını dinlemeye ihtiyacı olduğunu düşünüyordu ama düşünceleri Connor’la doluydu. Bu uzaklaşmanın korkak olduğu için bir kaçış olduğuna da karar veremiyordu. 3 günden beri arkadaşının yazlık evinde kalıyordu. Sabrina'nın izin verdiği sürece yalnız kalabilmişti. Şimdide o anlardan biriydi çünkü Sabrina'nın kız kardeşi hasta olduğu için onu ziyarete gitmişti. Yalnızlık Sophia'ya iyi geliyordu. Ama
kalbi Connor'ın yanında olmak, ne olursa olsun onun kollarına koşmak istiyordu. Gururuyla aşkı arasında kalmıştı. Bu savaş onu içten yiyip bitiriyordu. Connor'ı düşünmeden bir yemek bile yiyemiyor, geceleri uykuları kaçıp Connor ile yaşadıkları anları düşünüp kendine eziyet ediyordu.. Connor'dan uzak kalmak mı yoksa onun hala metresiyle görüşüyor olma ihtimali miydi onu bu kadar yaralayan. Onu bile anlayamaz hale gelmişti. O gün balodayken balkonda buluştuklarını duyunca Sophia kahrolmuştu. Connor belki Sophia'yı savunmuştu ama bu hala bir metrese sahip olmasına engel değildi. Kendini bu kadar neden yıpratıyordu ki, onu sevdiğini bile söylememişti. Evet hoşlanıyordu, arzuluyordu, evlenmek istiyordu ama hiçbir zaman sevdiğini dile getirmemişti. Belki Sophia öyle olmasını istediği için hayal görmüştü. Hayalleri acımasızca yıkılmış oldu. Kalbinin acısını dindirecekmiş gibi oturduğu koltukta dizlerini karnına doğru çekip vücuduna sarıldı. Gene pencereden dışarı bakıyordu. Acımasızca bir fikir aklına yerleşmişti. Onu kurtaracak bir sevdiği yoktu....
Connor Sophia'yı savunmasız bir şekilde camın önünde oturduğunu görünce göğsü sıkışmıştı. Balodan sonra ki gün gönlünü almak için Sophia'nın evine gitmişti. Sophia'nın gittiğini söylediklerinde içini büyük bir korku sarmıştı. Onu terketmişti. Israrla gittiği yeri söylemiyorlardı. Connor Nash Vikontuyla konuşmuş ama yaşlı adam kızını üzmeyeceğine dair sözünü hatırlatmış ve gittiği yeri söylemeyi reddetmişti. Simon da şansını denemiş ama oda söylemeyi reddetmişti. Bütün aile sanki Connor'ı delirtmek için anlaşmıştılar. Connor Sophia'yı istiyordu. Ondan özür dilemek gerekirse kendisini affetmesi için yalvarmak istiyordu. Ama bu belirsizlik içini bir asit gibi eriyip bitiriyordu. Ayakta olduğu zamanları içkiyle acısını hafifletmeye çalışarak geçirmişti. Sonra Nash malikesinin kahyası gelip ona Sophia'nın yerini söylemişti. Connor ilk başta neden söylemediğini sorunca “Leydim zor durumda kalmasaydı böyle bir şey yapmazdı. Mantıklı düşünmelerine yetecek bir süre geçti. Artık sizin onu görme zamanınızın geldiğini düşündüm Ekselansları.” dedi. Connor bu küstah adama kötü bir söz söylemek için ağzını açmıştı ama vazgeçti. Sophia'nın yerini öğrenmişti ve önemli olanda buydu. Kahya'ya teşekkür ederek onu yolladı. Üstünü değiştirmek bile aklına gelmeden kendini arabaya atmıştı. Biri onu bu halde görse aklını kaybettiğini düşünürdü. İşte şimdi buradaydı. Sevdiği kadını böyle acı çekerken görmek Connor'ı adeta öldürüyordu. Onun bu halinin sebebinin kendisi olduğunu bilmek en berbatıydı. İçinden kendine lanetler yağdırıp onu haketmediğini söylüyordu. Yavaşça yanına yaklaştı. Çok yakınındaydı ve ona dokunmamak için kendini zor tutuyordu. Sophia varlığını hissetmiş olmalıydı ki birden kafasını kaldırdı ve Connor'a baktı. Connor bu bakışlarda umut, hüzün, çaresizlik ve sevinç
gördüğüne yemin edebilirdi. “Sophia” diyebildi sadece kısık sesle. Sophia gözlerini kapattı. Connor ona ulaşamamaktan, Sophia'nın onu dinlememesinden korkuyordu. Yere Sophia'nın önüne çöktü. Genç kadının elleri titriyordu. Belli etmemek için elleriyle elbisesinin eteklerini sıkıyordu. Connor elini alıp elleri arasına hapsetti. “Balkonda karşılaşmamız inan ki bana tesadüftü. Ben nişanlandıktan sonra onunla ilişkimi bitirdim ve sana asla ihanet etmedim. Sana nasıl kıyabilirdim tatlı Sophia'm” dedi Connor ve Sophia'nın elini büyük bir şevkle öptü. Şimdi elini Sophia'nın yanağına koymuş onu okşuyordu. Genç kadın da bundan hoşlandığını belirtir gibi başını eğmiş yanağını Connor'a uzatıyordu. Connor bunu bir davet olarak bilerek kıza sarıldı. O anda Sophia hıçkırıklara tutularak ağlamaya başladı. “Seni seviyorum Connor” dedi genç kadın büyük bir aşkla. Connor'ın kalbi bu sözcükle daha da hızlı ve aşkla atmaya başladı. Sophia onu seviyordu. Connor genç kadını biraz kendinden uzaklaştırarak gözlerinin içine baktı. “Bende seni seviyorum Sophia. Tüm kalbimle. Öyle bir sevgi ki yüreğime sığmıyor, bana acı veriyor. Sensizlikte ise içim boşalıyor sanki yokluğun beni yavaş yavaş öldürüyor. Beni bir daha bırakma Sophia. Aşkımızdan vazgeçme.” dedi ve dudaklarını büyük bir özlemle Sophia'nınkilerle buluşturdu. Öpüştüklerinde dünyada onlardan başka hiçbirşey yoktu. Demin konuştukları konuyu bile hatırlamıyorlardı. Sophia şevkle Connor'a karşılık veriyordu. Connor Sophia'nın boynuna öpücükler konduruyordu. Kulağını diliyle keşfedince hassas noktalarını bulup Sophia'yı zevkten titretti. Sophia hevesle vücudunu onunkine yapıştırmıştı. Arzu Connor'ın içinde adeta çağlamıştı. İkiside bu işten geri dönüşün olmadıklarını biliyordu. Connor geri çekilerek kapıyı kitledi. Sophia'nın yüzüne bakınca gözlerinin parladığını gördü ve yanına gidip onu öpmeye başladı. Connor Sophia'yı öpmeye devam ederek ayağa kaldırdı. Genç kadının yüzü zevkten tatlı bir kızıllığa bürünmüştü. Elbisesinin üstünden göğüslerini okşuyordu. Bu işi aceleye getirmemesi gerektiğini biliyordu ve getirmeyecekti. Elleri elbisesinin düğmelerine ulaştı. Her düğmenin açılmasıyla elbise bollaşıyordu. Sophia'a bunun farkındaydı ve olucakların heyecanından nefesi hızlanmıştı. En sonunda düğmeler çözülmüş ve elbise yere düşmüştü. Tanrım çok hoş kıvrımları vardı ve bu Connor'ı delirtiyordu. Şimdi Connor'ın elleri kombinezonunun iplerini çözmeye başlamıştı. Kombinezonunun ortaya çıkardığı göğüslerinin bir kısmı hızlı nefes almaktan kalkıp iniyordu. Bu görüntü karşısında Connor'ın
kasıklarına bir sızı girdi. Kombinezonuda çözülünce geriye incecik bir kumaş parçası kalmıştı. Connor onuda çıkarırsa Sophia'yı daha da tedirgin ediceğini biliyordu. Kumaş parçası dolgun göğüslerini ve kıvrımlı vücudunu gözler önüne seriyordu. Connor Sophia'yı kucağına alıp öpücüklere boğarak yatağa yerleştirdi. Şimdi soyunma sırası kendisindeydi. Elbiseleri bir kaç saniye içinde Sophia'nınkilerle beraber yerdeydi. Connor Sophia'nın yanına geri döndüğünde genç kızın gözlerindeki şaşkınlığa bakılırsa görmeyi umduğundan daha fazlasını görmüştü. Gün ışığına lanet etti Connor. Onu kalın ve uzun erkekliğiyle korkutmak istemiyordu. Aslında Connor'ın kendiside tedirgindi. Daha önce bir bakireyle beraber olmamıştı. Sophia'nın boynuna öpücükler kondurarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu. “Bir şey düşünme” diye fısıldadı kulağına. Elleri incecik kumaşı omuzlarından aşağıya sarkıttı. Şimdi Sophia'nın gonca gül renginde tomurcuklu dolgun göğüsleri ortaya çıkmıştı. Okşanmaya özlem duyarmış gibi göğüs uçları sertleşmişti. Connor birtanesi ellerine alarak tatlı işkencesine başladı. Sophia usul usul inliyordu. İnlemelerini duydukça Connor'ın kontrolü yavaşça elinden gidiyordu. Diğer göğüsünede aynı işkenceyi yaparken diğerini emmeye başladı. Diliyle göğüs ucuna darbeler vuruyordu. Bu ani harekete tepki olarak Sophia'nın vücudu bir anlık havaya kalkmıştı. Connor kalçalarını ve bacaklarını okşuyarak onu sakinleştiriyordu. Sophia adeta zevk seline dalmıştı. Connor aynı özeni diğer göğsünede gösterdikten sonra karnına doğru öpücükler kondurmaya başladı. Her öpücüğünde kumaş parçası biraz daha aşağılara kayıyordu. Connor göbek deliğini diliylen keşfetmeye başlayınca Sophia kıkırdamaya başladı. Connor şaşkınlıkla Sophia'nın suratına bakıyordu. “Lütfen oraya dokunma gıdıklanıyorum” dedi utanarak. Connor bu keşfi karşısında şeytanca bir haz alarak gülümsedi ve işine devam etti. Bacaklarının en hassas yerlerini önce elleriyle sonra dudakları ve diliyle keşfediyordu. Connor'ın eli Sophia'nın bacaklarının arasına girmişti. Sophia bir an kasılsada sonra kendini rahat bıraktı. Connor kadınlığını kontrol edip ıslandığını görünce adeta kontrolünü kaybedip ona sahip olacaktı. Parmağını hafifçe kadınlığına sokup çıkardı. Kadınlığı sıkı ve dardı. Sophia inleyip kıvranmaya başlamıştı. Vücudu ihtiyaçla yanıyordu. Connor iki parmağını birden kadınlığına sokup çıkardı. Sophia'nın ağzından “Lütfen” diye bir kelime döküldü. Connor kadınlık özüyle ıslanmış parmağını tomurcuğu bulup onun üzerinde daireler çizmeye başladı. Sophia titredi. Kalçalarını istemsizce oynatıyordu. Connor doyuma
ulaşmaya yakın olduğunu anlayınca bacaklarının arasına yerleşti ve şiddetli bir ereksiyona uğramış erkekliğiyle Sophia'nın içine girdi. Kızlık zarına gelince bastırarak biraz daha içine girdi. Sophia'nın vücudu acıdan kasılmıştı. Connor durup acının hafiflemesini bekledi. Acı hafifledikten sonra Sophia devamını istermiş gibi kalçasını oynatmıştı. Connor bu teşviki seve seve kabul etti ve Sophia'nın içinde ileri geri gitmeye başladı. Sophia içgüdüsel olarak bacaklarını Connor'ın beline dolamıştı. Bu şekilde Connor'ın içine daha fazla girmesini sağlamıştı. Connor'ın salınımları şiddetlendi. Sophia'da doruğa ulaşıyordu. İlk önce Sophia'nın vücudu titredi ve bir çığlık eşliğinde doruğa ulaştı. Connor onun tatmin olmanın verdiği rahatlıkla yumuşamış yüz hatlarına baktı. Ardından kendiside inleyerek Sophia’nın içine boşaldı. Doruğa ulaşmanın verdiği yorgunlukla Sophia'nın üzerine uzanmıştı. Sonra yavaşça içinden çıkarak Sophia'nın yanına kendini attı ve Sophia'yı kendine doğru çekti. Bir süre nefeslerinin düzene girmesini beklediler. Connor Sophia'nın yanında çıplak bir şekilde uzandığına ve demin aralarında geçenlere inanamıyordu. Sophia şevketle ona uyum sağlamıştı. Bir an içine korku saplandı. Sophia konuşmuyordu. Acaba ona çok mu acı vermişti. Dirseğinin üzerinde doğrulup Sophia'ya baktı. “Özür dilerim Sophia. Cannını çok mu acıttım. Bilmelisin ki bu ilk seferde olması gerek bir zorunluluk ama...” diye konuşmaya devam edicekken Sophia öperek onu susturdu. “Bu anı endişelerle bozmayalım” dedi. Birbirlerinin kollarında bir süre yattılar. Sophia'nın eli Connor'ın göğsündeki tüylerde dolaşıyordu. Bu temasla Connor'ın daha yeni tatmin olmuş erkekliği gene ereksiyona uğramaya başlamıştı. Bacaklarının arasına kan pompalanıyordu. Sophia'nın elini tutup göğsünden uzaklaştırdı. “Biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Beni böyle okşamaya devam edersen korkarım dinlenmene izin veremeyeceğim.” dedi “Dinlenmek istemiyorum. Hiç bir şey umrumda değil. Senden başka” dedi Connor'ın göğsüne öpücükler konduruken. Connor Sophia'yı belinden tutup üstüne oturttu. Sophia'nın şaşkınlık çığlığı kahkahalara dönüşmüştü. Connor'ın onu üstüne çıkarmasına şaşırmıştı. Sanki ata biner pozisyonda Connor'ın üstündeydi. Ama bu Connor'ın ona yaptığı şeyleri ona yapması için mükemmel bir pozisyondu. Sophia elini Connor'ın göğsünde gezdirdi. Sonra göğüs uçlarını ona yaptığı gibi sıkmaya başladı. Connor'ın yüzü yavaş yavaş arzudan kararmaya başlamıştı. Sophia başını eğip göğüs
uçlarını yaladı. Connor kalçalarını sıkıp Sophia'yu erkekliğinin üstüne getirdi. Sophia kadınlığına baskı yapan sertliği hissedince zevkten titredi. Yavaş bir şekide sertliğe doğru kendini bastırdı. İçine yavaş yavaş girdikçe zevkten kendinden geçicek gibi oluyordu. Tamamen içine girdiğinde kendini geri çekti. Connor bir inilti koyuverdi. Sophia bundan şeytanca bir zevk aldı. Yavaş yavaş içine girip çıkmasını sağladı. Connor'ın elleri kalçalarındaydı. Onu daha hızlı olması için kalçalarını sıkıyordu. Sophia gittikçe hızlandı. İkiside aynı anda doruğa ulaşmışlardı. Sophia doruğa ulaşırken kafasını geriye atarak çığlık atmıştı. Omurgasına dağılan sıcaklığın tadını çıkartıyordu. Bu şekilde bir süre durup orgazmın etkilerinin tadını çıkardılar. Connor onu kendine çekip sarıldı. Sophia'nın vücudu pelteye dönmüştü. Sevişmenin verdiği tatmin duygusu ve Connor'ın sıcaklığı onu tatlı uykunun kollarına bırakmıştı... 15.
Bölüm (Final)
Sophia heyecanla beklediği günün bu kadar yorucu olacağını tahmin etmemişti. Sabah kalktığından beri hiç yalnız bırakılmamıştı. Herkes bir şeyiyle ilgileniyordu. Bu telaş heyecanını daha da fazla besliyor, kiliseye bir an önce varmaları için dua ediyordu. İçeriye Connor'ın annesi Dul Düşes girdiğinde kaos hâd safhaya ulaşmıştı. Neyse ki Meredith organize işlerinden anlayan bir insandı ve hemen kontrolü ele aldı. Sophia Meredith'e her bakışında oğluyla ne kadar benzediklerini düşünmekten kendini alamıyordu. Connor'ınkine benzeyen gece karası saçlarında yaşı itibariyle ara ara beyazlamış teller vardı ama hayat güzelliğinden hiçbir şey çalamamıştı. Dudaklarının kenarlarındaki kırışıklıklara göre hayat ona bolca gülümseme bahşetmişti. Kısa boylu ama zarif bir kadındı. Mavi gözleri mutluluktan ışıl ışıl parlıyor ve ona hayranlıkla bakıyordu. Saçları dalga dalga beline kadar uzanıyordu. Ara ara güller iliştirilmişti. Duvağının kendi saçı olmasını Connor ısrar etmiş ve Sophia'da bu isteğine saygı duymuştu. “Muhteşem görünüyorsun hayatım. Gelinliğinide giyince kim bilir ne kadar güzel olacaksın.” dedi. Sophia Meredith'i ilk gördüğünde anlaşıcaklarını hissetmişti. Connor onları tanıştırırken tedirgin olsada kısa sürede iki bayan iyi anlaşmaya başladılar. Connor'ın kardeşi Daniel'ın katkısıylada buluşma kahkahalarla süslenmişti. Sophia böylesine mutlu bir aile ile akrabalık bağlarını birleştireceği için mutlu ve huzurluydu. Her günlerini beraber evlilik hazırlıklarıyla geçmiş ve Meredith hep Sophia'nın isteklerine saygı duymuştu. Gelinliğin ön kısmı ara ara taşlarla süslenmiş belinden oturtmalı aşağısı kabarık bir etek ve
uzun bir kuyruğu olan muhteşem bir gelinlikti. Sophia gelinliği giydiğinde içine büyük bir heyecan dolmuştu. Utanmasa dans edebilirdi. Düğününe bir saat kaldığında inanamıyordu. Connor'ın nasıl göründüğünü çok merak ediyordu. Gelinliğini daha önce görmemişti acaba nasıl bulucaktı? Bu sorular onu hiçte sakinleştirmeye yaramıyordu. Birinin eline bir şey sıkıştırmasıyla düşüncelerinden uzaklaştı Sophia. Bir elindeki kağıda bir de onu oraya koyan hizmetliye bakıyordu. Hizmetli çaktırmadan ağız hareketleriyle “Okuyun” diyordu. Sophia da derin bir konuşmada olan Dul Düşes ve diğerlerinin yanından ayrılıp pencereye gittikten sonra kağıdı açtı. “Seni mutlaka görmem lazım Düşesim. Kaç günlerdir annem yüzünden ayrı kaldık. 1 saat değil seni görmeden 1 dakika bile duramayacağım. Düğünden önce gelini göremezsin kuralınında canı cehenneme. Eğer oradakileri 10 dakika içinde yollamazsan onları aşıp gene seni görmeye geleceğim. Deli ama sana aşık olan Connor” Sophia kahkahasını son anda ağzını kapatarak engelledi. Gizlice kıkırdamaktan kendini alamıyordu. Sophia'da Connor'ı çok özlemişti ama mesajdaki özlem içindeki aşkı bambaşka safhaya taşımıştı. Az zaman kalmıştı. Hemen harekete geçip bu kalabalığı dağıtmalıydı. Yüksek sesle bağırarak kanepeye çöktü. Hanımlar koşuşturarak yanına geldiler. “Noldu canım? İyi misin?” diye hep bir ağızdan sorular sormaya başladılar. “İyiyim iyiyim. Heyecandan olsa gerek ayakta duramadım. Bayılgınlık geçirecektim yoksa. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var.” dedi “Tabi canım benim. Hakısın çok yorucu bir gün oldu senin için biraz dinlenmen en iyisi olucaktır.” dedi Meredith. Sophia bu kadar insana özellikle Meredith'i kandırmaktan nefret ediyordu. Elini anlına götürerek inledi. “Lütfen yanlız kalabilirsem daha iyi olur benim için” dedi Sophia “Sen nasıl istersen canım. Biz şimdi çıkıyoruz. Dinlenmeye bak olur mu?” dedi Meredith. Sesinde endişeli anne tınısı vardı. Bu Sophia'ya daha çok
pişmanlık veriyordu. “Dinleneceğim teşekkürler.” dedi. Hanımlar teker teker kapıya yürürken Sophia'nın gözleri ona kağıdı veren hizmetliyle buluştu. Kadın gizlice kıkır gülüyordu. Sophia'da kendini gülmekten alamadı. Sonunda bütün kadınlar odadan çıkmıştı. Sophia'yı bir anda sıcak bastı. Bunun sebebi dışardaki pırıl pırıl sıcak yaz havası değildi. Balkon kapısını açtı. Ama gördüğü görüntü karşısında çığlık atmadan duramadı. Koskoca Cynster Dükü Connor Brandon Anthony Adair düğün gününde ağaca çıkıyordu. Hemde damatlığıyla! Sophia histeri derecesinde kahkahalar atıyordu. Connor ağaçtan balkona ayak bastı. Saçlarında yaprak vardı. Kahkahalar arasında Sophia uzanıp yaprağı aldı. Connor bu dokunuş hoşuna gitmiş ve tadını çıkarmak istiyormuş gibi gözlerini kapatmıştı. Sophia balkonda onları birileri görecek diye Connor'ı elinden tutup odaya çekiştirdi. Genç adam gözünü açıp hayatında ilk defa Sophia'yı görüyormuş gibi baktı. Sophia usanmışcasına gözlerini devirdi. “Ah bana öyle bakma. Herkes gelinlikle güzel görünür.” dedi şirin şirin sırıtarak “Ama herkes benim gelinim olmuyor. Hem ilk evliliğim bu şaşkınlığımı mazur görün hanfendi. Sizin ki kaçıncıydı acaba?” dedi Connor. Sophia’ya yaklaştı ve elini beline koyarak kendine çekti. Sophia kahkahalarını zor bastırdı. Connor eğilip Sophia'yı öpmeye başladı. Sophia'nın bütün vücudu sanki erimişti. Connor'ın gelinliğinin kopçalarına uzanan elini hissettiğinde öpüşmeyi keserek Connor'ın eline vurdu. “Seni yaramaz. Düğüne bir saat kala ne yapmaya çalışıyorsun. Zaten beni düğünden önce görmemende gerekti.” dedi Sophia ciddi olmayı beceremeyen bir sesle. “Güzelliğine yenik düştüm ne olur affet beni” dedi Connor elini kalbine götürerek tiyatrodaki bir oynu taklit ediyordu. “Sen hiç ciddi olamaz mısın?” dedi Sophia gülerek “Seninleyken öyle olmayı başaramıyorum. Aynı kilisede ellerimi gelinliğinin kopçalarından alabileceğimi bilemediğim gibi.” dedi muzurca gülerek. “Seni hadım etmeli!” diye çığlık atarak kahkahalara boğuldu Sophia. “Ama o zaman bu duruma en çok sen üzülürsün” dedi Connor şekilli
kaşlarından birini anlamlı bir şekilde kaldırarak “Uslanmazsın” diyip Connor'a bir öpücük kondurdu. Connor'ın Sophia'yı kendine çekmek için uzattığı ellerinden zor kurtulmuştu. “Sanırım ziyaretini kısa kesmem lazım. Ben ne kadar yalnız kalmak istesemde birileri kontrole gelecektir.” dedi Sophia. “Düğünden sonra evimizde olacağız Sophia. Kimse bizi rahatsız edemeyecek. Bunu sakın unutma” dedi Sophia'nın dudaklarına derin bir öpücük kondurup geldiği gibi balkondan ağaca geçerek bahçeye ulaştı. Ağaç çok uzun olmasada Connor düşecek diye Sophia korkmuştu. Sonraki bir saat sonunda geçmişti. Sophia kiliseye babasının arabasıyla gidiyordu. Yollar düğüne gidenlerin arabalarıyla doluydu. Trafik durma noktasına gelmişti. Sophia babasına baktı. Yaşlı adamın yüzünden bir şey anlaşılmıyordu ama tek kızını evlendir onu etkilemişti. Sophia babasının yanağına küçüklüğünden beri yaptığı gibi öpücük kondurdu. “ Seni seviyorum babacığım. Bunu unutma olur mu?” dedi. Vikont gözlerinde derin bir duygusallıkla bakışlarını kızına çevirmişti. “Ah babacığım” diyerek babasına sarıldı. Şimdi ağlarsa hiç duramıyacaktı. Kendini zorda olsa tutabildi. “Hep böyle mutlu ol canım kızım benim” dedi Vikont. Arabanın sarsılarak durmasıyla kiliseye vardıklarını anladılar. Önce babası indi arabadan ve Sophia'nın inmesine yardımcı oldu. Babasının kolunda kiliseye girdi Sophia. Atmosfer büyüleyiciydi. Kilise tamamen dolmuş, geliin kapıda belirmesiyle bütün başlar onlara dönmüştü. Sophia'nın gözü sadece sunakta onu bekleyen Connordaydı. Gece karası kıyafetiyle göz dolduruyordu. Birbirlerine hayranlıkla bakmaktan kendilerini alamıyorlardı. Düğün marşının başlamasıyla babasının kolunda koridorda yürümeye başladı. Her adım sonunda sonunda kavuşucaklarının verdiği mutlulukta kendinden emin bir şekilde atılıyordu. Vikont Connor'ın yanına gelince Sophia'nın elini Connor'ın eline törensel bir şekilde bıraktı. Sophia o anda bu ellerde ömür boyu aşk,mutluluk ve huzur bulacağını anladı. Rahibin önünde durdular. Evlilik yeminleri klasik olsada ağızlarından büyük bir aşkla dökülmüştü. Birbirlerini sevecek ve saygı göstericeklerdi. İyi günde ve kötü günde beraber olacaklardı. Rahip onları karı koca ilan edip evliliklerini kutsadı. Rahibin “Şimdi gelini öpebilirsiniz.” demesiyle Connor ona muzipçe gülümsemeye başladı. Elini Sophia'nın beline koyup kendine çekti ve dudaklarına görkemli bir öpücük sundu. Kalabalıktan gelen alkış sesleri öksürmelere dönmüştü.
Birbirlerinden zorda olsa ayrıldılar. Connor Sophia'nın elini koluna koydu ve kilisenin kapısına yöneldiler. Tebrikleri düğün yemeğinde alacaklardı. Sophia Cynster Malikanesini daha önce görmemişti. Yaşayacağı yeri merak ediyordu. Gerçi yanında Connor olduktan sonra nerde yaşadığının pekte önemi yoktu. Kalabalığın arasından Meredith'i yanına çağırdı Sophia. Meredith her ikisinide kucaklayıp tebrik etti ve mutluluk dileklerini sundu. “Bizimle Cynster Malikanesine beraber gelirseniz seviniriz.” dedi Sophia kayınvalidesine. Dul Düşes'in bu teklif karşısında gözleri parlamıştı ve kabul etti. Sophia Connor'ın yüzüne bakmak istemiyordu. Ne tür bir manzarayla karşılaşacağını tahmin ediyordu. “Connor böylesine iki mükemmel kadını tekeline alırken benim gibi zavallılara kimse kalmıyor.” dedi Damien yalandan üzülmüş gibi dudağını büktü. “Dalga geçmeyi bırak sıra sende. Zavallı kalbine biri bulsan iyi edersin. Yoksa annemin bol seçenekli katoloğuna maruz kalırsın. Bu senin o zavallı kalbini daha da üzer” dedi Connor zaferle gülerek. Zira Damien'ın bu laflara verdiği tepki görülmeye değerdi. Connor iki bayanına arabaya binmesine yardım etti ve kendi Sophia'nın yanına oturdu. Annesinin görmediği bir an Sophia'nın kulağına “Kural dışı oynuyorsun” dedi. Sophia mükemmel bir gülümsemeyle ona döndü. Sadece “Seni iyi tanıyorum aşkım” dedi. Connor Sophia'nın elini öptü ve “Akşam Sophia” diye hatırlattı. Bu tür imaları onun dengesini alt üst etmek duygularını şâh'a kaldırmak için hep yapardı Connor. Sophia geceye dair hayallerini aklından zor uzaklaştırdı. Cynster malikanesine geldiklerinde Sophia mimari karşısında dili tutuldu. Çok büyük bir araziydi. Malikanenin kapısında bile ailenin arması olan aslan figürleri göze çarpıyordu. Bahçede muhteşem güller yazı karşılamak için en güzel hallerini sergilemişti. Malikaneye ulaştıklarında Connor arabadan inmesine yardımcı oldu. Sophia gözlerini malikaneden alamıyordu. Çok büyük ve gösterişli bir yapıydı. Güzel bir restorasyon gördüğü belli oluyordu. Connor bir koluna annesini bir kolunada Sophia'yı alarak onları bekleyen malikane hizmetli kadrosuna doğru ilerledi. Bütün çalışanlar Sophia'yla tanışıp mutluluk dileklerini ilettiler. Sonunda Sophia malikaneye girebilmişti. Giriş mermerle döşenmiş duvarlarında ünlü ressamların çalışmalarının olduğu sırma döşeli iki koltuğu ve çeşitli
süslerle dekore edilmiş gayet şık bir yerdi. Meredith Sophia'nın elbisesini kontrol etti. “Çok güzel gelinliğin kırışmamış. Davetliler gelmeden bir işleme gerek yok. O zaman yemek salonuna geçebiliriz.” dedi Meredith. Beraberinde gelin ve damadı yemek salonuna götürdü. Önümüzdeki üç saat boyunca yemek yediler, tebrikleri kabul edip, dans ettiler ve sevdikleriyle konuştular. Sophia Daniel olmasaydı davetin bu kadar renkli geçiceğini sanmıyordu. “Siz ikiniz buraya demir attınız heralde gitmeye niyetiniz yok sanırım. Veya Connor şu anda aklından binbir kurtulma planı geçiriyor. Ben size yardımcı olayım o zaman. Pek sevgili abicim hovardalıktan buraya uğramadığından salondaki gizli geçidi hatırlamakta zorluk çekiyordur. Hak vermek lazım çok “meşguldü” ve Cynster'e uğrayacak vakit bulamıyordu. Hatırlatma görevini ben üstleneyim dedim” dedi sırıtarak Daniel “Kardeşim olmasaydın ve bugün düğün günüm olmasaydı, elimle boğazını sıkarken ki sahne son gördüğün şey olurdu Daniel” dedi Connor tatlılıkla. Sesindeki tehdit tınısı belli oluyordu. “İyi ki şanlı günümdeyim” diyip kahkaha attı ve yanlarından ayrıldı. Connor Sophia'yı beraberinde bir duvara doğru sürükledi. Tahtadan duvarı yokladı ve tetikleyiciyi bulup kapıyı açtı. Sophia gizli bir giriş fikrinden etkilenmişti. Beraber gizli merdivenlerden çıkıp yatak odalarını bulunduğu kata çıktılar. Uzun koridorun sonundaki bir odanın kapısı açıldı Connor. Sophia'nın geçmesi için kapıyı tuttu. Sophia odaya girdiğinde ilk gördüğü şey kocaman dört direkli yatak oldu. Oda tatlı bir mavi renginde döşenmişti. Herşey çok görkemliydi. Connor elini tutup odaya çekti. “Nasıl buldun odanı?” diye sordu Connor “Çok güzel gerçekten. Sevdim.” “Bunu duyduğuma sevindim. Bende odayı sen içindeyken çok sevdim.” dedi. Sophia yaklaşırken. Odanın kapı çaldı ve hemen ardından açıldı. Sophia'nın hizmetlisi hanımını hazırlamak için gelmişti. Connor odadaki diğer kapıyı açarak kendi odasına geçti. Özel kahyası onu bekliyordu. Adamı zorda olsa gönderebilmişti. Kıyafetlerini çıkarırken keyfi yerindeydi. Röpdeşambır'ını üstüne geçirdi. Çekmecedeki hediyeyi cebine koydu ve Sophia'ya hazırlanması için vakit tanımak adına kendine biraz brendi doldurdu. Brendisini bitirdikten sonra ayağa kalkıp odaları ayıran
kapıya doğru gitti. Odaya girince ilk başta Sophia'yı göremedi. Etrafa bakınca pencerenin önünde üzerinde beyaz bir gecelikle buldu Sophia'yı. Çok duru bir güzelliği vardı. Ona doğru yaklaşınca Sophia geldiğinin farkına vardı. Yüzünde mutlu olduğunu belli eden bir gülümseme vardı. Şimdi birbirlerinin nefeslerinin hızlandığını duyacak kadar yakındılar. Connor elini Sophia'nın geceliğinin eteklerinde gezdiriyor, Sophiada vücudunu onunkine yapıştırıyordu. Arzuları gittikçe alevleniyordu. Connor Sophia'nın geceliğine gözlerini dikmişti. “Ne düşünüyorsun öyle” dedi Sophia suratında anlam veremediğini gösteren bir ifadeyle “İlk geceye uygun olarak seni baştan çıkartıp sen daha farkına varmadan geceliği yerde mi bulsan yoksa beni 1 aydır doyurmadığının acısını çıkartıp geceliğini parçalasam mı diye düşünüyorum. Açıkçası çekincede kaldım.” dedi Connor baştan çıkarıcı bir gülüşle Sophia'ya bakıyordu. “Veya ben bunların hiçbirine gerek kalmadan geceliğimi çok ilginç bir şekilde yerde bulsam” dedi ve o anda aynen dediğini yaptı. Yerdeki kumaş yığınına bakarak “Aynen böyle” dedi. “Pratik zekana aşığım. Bana hiç bir zaman zorluk çıkartmıyor.” dedi Connor Sophia'yı kucağına alırken. Genç kadını yastıkların arasına bıraktı. Sonra fantezisini yerine getirmek için işe koyuldu. “Şimdi senden gözlerini kapatmanı ve hiç bir soru sormamanı istiyorum.” dedi Connor röpdeşambırını çıkartırken. Sophia isteğine uydu. Karşısındaki görüntünün ayartıcılığı karşısında Connor'ın aklı karışıyordu. Connor röpdeşambırın cebinden hediyesini çıkardı ve Sophia'ya taktı. “Şimdi gözünü açabilirsin.” dedi ve Sophia'ya bir şey söylemeye fırsat bırakmadan sözüne devam etti. “Tanışmamızın sebebini sana geri vermek istedim. Ait olduğu kişiye. Bunu istemek için geldiğin gün sana metresim olduğunu teklif edip kızdırmış olablirim ama o anda aklımdan aynı böyle bir şey yapmak geçiyordu. O güzel taşın pembeliği gül beyaz teninin örtülmemiş saflığında göz doldurmasıydı.” dedi Sophia bir eli madalyonda bir eli ağzında gözleri dolu doluydu. “Ahh Connor tanrı yardımcın olsun seni seviyorum.” dedi Sophia gözlerinden bir kristal damlasını yanaklarına yuvarlanırken.
“Bende seni aşkım. Kalbimi sana kaptırdığım için tanrı yardımcın olsun” dedi. O duygusal havada tüm dünyadan arınarak kendi mutluluklarını buldukları cennetlerinde birbirlerinin oldular. Evliliklerinin mutlulukla kutsanması onlara sevgi dolu bir ömür ve son nefeste bile adlarını sayıkladıkları bir aşk bahşetmişti. Aşkı kendilerinde bulup birbirlerine yaşadıkları sürece tattırdılar. Kader onlardan yanaydı...
SON Yazan : Hanife Albayrak Bu hikayemde bir çok insanın emeği ve hakkı geçti. Tek tek adlarını sayamıcağım ama onlar kendilerini biliyorlar ve iyi ki varlar. Bu hikayeyi yazarak bir çok insana ilham olmuş gibi görünüyorum. Bir hareket başlattım umarım çok güzel hikayelerle bunun devamı gelir. Hikayemi okuma fırsatı bulan herkese gönülden teşekkürler. Birdahaki hikayemde görüşene kadar sağlıcakla kalın...