ASYA ÜRETİM TARZI OSMANLI TOPLUMU Sencer Divitçioglu
ASYA ÜRETİM TARZI
ve OSMANLI TOPLUMU
Sencer DÎVÎTÇİOĞLU
SERMET MATBAASI S er m e t Arkadaş Kırklareli - Vize - 1981
H ocam H e p i Şülccü Souda'nm
Amia. Uahcaóuta IftU w iet ve. U ücm ederim fa...
Ö N S Ö Z
«Geri peri ola, ger melek, ger ins Kendü cinsine meyleder her cins» ibn Kemal Tevârih-i Âl-i Osman
Toplumsal bilimler ile uğraşanların işi yaşadıkları toplumu anlamaktır. Anlamak ise ancak araştırma ile olur. Giriştiğimiz ta rihsel denemenin amacı da budur. Anlamak, vazedilen ipotezlerin somut gerçek île sınandıktan sonra doğrulanması ile kabildir. Böylece, anlamanın sistemleş miş bir şekli olan kuram, gerçeğe daha fazla yaklaşılmasını sağlar. Fakat, kurulan her kuram nihaî doğrular kümesi demek değildir. Kuram, yeni bulgular ile daima değişebilir; aksi halde doğma hali ne gelir. Bilim adamı ise doğmalara karşıdır. İçinde yaşanılan toplumla ilgili herhangi bir kuram belirli bir amaca hizmet eder. Bu amaç pratik gerçektir. Türkiye eğer son yıllarda gerek bilim, gerek sanat ve gerek siyaset alanlarında pratik güçlüğe düşmüş ise bu kuramın eksikliğindendir. Doğru bir kuram kurulmadan, atıflar ve dip-notlarla kabul edilmiş herhangi bir kuram, pratikte onarılmaz hatalara sebep olabilir. Bu hataları bir an önce asgarileştirmek aydınlara düşen bir ödevdir. Kitabımızda yapılmak istenilen kısaca şudur: Günümüzün Türk toplumunu anlamaya başlamak için, Osmanlı İmparatorlu ğunun belirli bir çağına uyguladığımız bir ipotezin ne dereceye kadar geçerli olduğunu araştırmak. Bu araştırmanın belirli bir dö nem (XIV ile XV. yüzyıllar) ile sınırlı olduğunu önceden söyÜye lim. Yukarıda, kuram ile pratik arasındaki ilişkiler hakkında söyle nilen sözler, dört yüzyıl önceki Osmanlı toplumunun iktisat kura mı ile günümüzün Türk toplumunun pratiği arasında ilişki bulu — ■5t —-
nup bulunmıyacağı konusunda okuyucuyu şüpheye düşürebilir. XIV. veXV. yüzyıllara ait bir kuram, XX. yüzyılın pratiğini nasıl etkiler? Günümüzün toplumu dünden geldiği gibi yarına gidecektir. Dün ve bugün teoriyi, bugün ve yarın pratiği hazırlarlar. Yaşanma mış bir olayın kuramı kurulamıyacağı gibi, kuramı kurulmamış bir olay pratiğe temel oluşturamaz. Bu bakımdan dünün araştırıl ması, bugünün anlaşılması için elzemdir. İşte yalnız bu sebepten ötürüdür ki, günümüzün Türk toplumun» anlamak için, dündenönceki Osmanlı toplumunun araştırılmasını uygun bulduk. Bu bir başlangıçtır. Gerçekten soruna bu açıdan bakılınca kitap eksiktir. Ya zarın en büyük kusuru, incelenen toplumu belirli bir dönem ile kısıtlayıp, kitapta XVI. - XX. yüzyıllar arasındaki Osmanlı toplu munun gelişme süreci île çağdaş toplumumuzun iktisadî-sosyal bünyesine yer vermeyişidir. Bu, yazarın böyle muazzam bîr çalış maya henüz hazır olmadığını gösterir. Kitapta yapılan sadece, Türk toplumu için bir başlangıç modeli kurmaktır. Bu model çerçevesi içinde Türk tarihinin diğer yüzyıllarına ait boşluklar zamanla dol durulabilir. Maamafih çalışmada, incelenen toplumun değişmeye açık gedikleri üzerinde yeterince durulmuştur. Kitapta, şimdiye kadar teori plânındaki mevcut eksiklikleri ta mamlamak iddiasından çok, Türk gerçekleri üzerine yeni baştan eğilmek; doğruyu yeniden aramanın çıkış noktasını saptamak ça bası ile yazılmıştır. Bu işte kazanılan başarı, okuyucunun takdirine kalmıştır. Fakat, herhalde teorinin kabule mazhar oluşu kadar, bilimsel bîr eleştiri sonucu reddedilmesi de bizi mutlu kılar. «Doğru»nun «yanlış»! elemesi kadar sağlam bir şey olamaz. Osmanlı toplumunun iktisadî-sosyal bünyesi üzerinde yapı lan çalışmaların bugün Türkiye'nin bilimle ilgili bütün kuramla rında eşanlı olarak başladığını sevinçle kaydedelim. Üstün de ğerde tarihçiler yetiştiren bu ülke, toplumsal tarih alanına adım larını henüz atmaya başlamıştır. Siyasal Bilgiler Fakültesi, idari ilimler Enstitüsü tarafından 1967 ders yılında düzenlenen «Os manlI Toplumunda Sınıflar» konulu kollokyum bunun güzel bir ör neğidir. Kitaptaki bütün düşünceler sevabı ve günahı ile bana aittir. Beni bir tebliğ vermek üzere Ankara'ya davet etmek nezaketini gösteren Ş. Mardin beye teşekkür ederken, kollokyumu yönetmek lütfunda bulunup, aramızdan ebediyen ayrılan Y. Abadan beyin hatırası önünde saygıyla eğilirim. Kollokyuma katılan bütün mes-
lekdaş ve arkadaşlarımın eleştirilerinden fevkalâde yararlandığı mı ve sayelerinde pürüzlü fikirlerimi düzeltmek fırsatını buldu ğumu belirteyim. Yılların getirdiği arkadaşlık S. Hilâv'a sadece içten bir mer habayı gerektiriyor burada. Bozuk tercümelerim ve son bölüm deki çapraşık ifadelerim ancak onun ikazları ile kısmen düzel tilmiş oldu. T.Z. Tunaya hocaya, bana önceleri soyut resim izlenimini ve ren, fakat sonraları Osmanlı toplumun un somut gerçeğini idrak ettirmek fırsatını kazandıran, Kınatızade Ali Efendinin çizdiği dşire-i adi iye "yi tanıttığından dolayı minnettarım. Ö. L. Barkan hoca, değerli vakitlerinden bir kısmını bana ayırarak, Osmanlı tarihi hakkındaki derin bilgiler ile metindeki bazı tarihî olaylar üzerindeki yanlışlarımı düzeltmek lûtfunda bu lunmuşlardır. Türk tarihinin meraklı bir öğrencisi sıfatı ile ken dilerine teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Bu arada, XIV. veXV. yüzyıllar arası Osmaniı toplumun? ne feodalite, ne de Asya üre tim tazı «model»lerinin uygulanamıyacağını ileri süren Ö. L. Barkan'ın aksine, marxgil tarihî maddecilik yöntemini benimseyen ben, onun tarih anlayışından bir hayli uzaklaşmış olduğumu da itiraf edeyim. Yöntem ve yorum konusunda, hoca ile öğrenci arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları. Üniversite camiası içinde tarihsel gerçeği arayan birini mazur gösteremez (mi?). Mayıs 1967, Kandilli
Sencer DİVİTÇİOĞLU
ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ
Bu kitap yayınlanalı aşağı yukarı onbeş yıl oldu. Doğrusu, temcid pilavı gibi aynı düşünceleri tekrar etmenin bıktırıcılığı yeniden yayınlanmasını engelliyordu. Fakat bu arada konu üstün de çalışanlarca olumlu yada olumsuz olarak zikredilişi ve kay nakçalarda yer verilişi onun şimdilik alanının bir klasiği olarak ayakta durduğuna işaret ettiğinden beni yeni bir baskı için ce saretlendirdi. O günden beri, kitabın özgül konusu olan Asya üretim tarzı ve osmanlı toplumu ile ilgilenmem ancak amatörce bir düzeyde kal dı. Ama bu demek değildir ki iktisadi yeniden-üretim ve üretim tarzları hakkında kuramsai çalışmalarımı aksattım. Okuyucu, ki tabın «açmalık» bölümünde, yeniden-üretimie ilişkin olarak üre tim tarzlaıının belirleniş araştırma programında yeni bakaçlar edindiğimi anlayacaktır. Ne ki, bu yeni bakaçlar, Osmanlı toplu^ munun XIV. ve XV. yüzyıllardaki üretim tarzı hakkındaki eski gö rüşlerimi pek az tadil ettim. Eklenen birinci açmalık ve bu sefer şeklen kurulan asya üre tim tarzı ile feodal üretim tarzı modelleri dışında kitapta hiçbir değişiklik yapmadım. Yalnız, Engin Günçe'nin Paris'te ta 1968 yılında Cerm'de verdiğim konferansta sert eleştirilerine neden olan, oysa il ben Ortaylının pek beğenerek lütfedip kitabına ikti bas ettiği «Osmanlı toplumunun refah fonksiyonu» bahsini gerek siz bulduğumdan ilgili bölümden çıkardım. Türk toplum bilimlerinde özellikle konumuzu ilgilendiren alanlarda onbeş yıldır büyük gelişmeler oldu. Şu anda, OsmanlıTürk top!umunu anlamak için yapılan bilimsel çalışmaların küçük bir kitaplığı dolduracak cesamete eriştiğini görebiliriz; Fakat bu eserlerin hiçbirinin (benimki de dahil) içeriği, kapsamı ve yön temi bakımından tartışıksız bir kuram sunduğu ileri sürülemez. Bu doğaldır. Bir kuramın bilim niteliğini alabilmesi için onun çürütülebilirliği gereklidir. Hem doğa, hem toplum bilimlerinde çü rütülmeyen ya da yanlışlanamayan bir kuram bilim olma niteliği ni yitirir. Din olur, doğma olur, zanaat olur. Fakat bu demek de
ğildir kı bu metodolojik sav «bilginin bilgi aracıyla üretilmesi» olgusunu* cerh eder. Hayır, çürütülebilir bir kuramdan arda ka lanlar güncel paradigmal arca benimsendiği takdirde, bunlar yeni bir kuramın kurulmasına ön önerme olarak katılabilir, işte bu ol gu, bilginin gelişmesi ve ilerlemesidir. Bu kısa metodolojik söylemi ışığı altında, sunduğum Osman üretim tarzı kuramının da, tıpkı bütün kuramlar gibi çürütülebilir olduğunu ve bilginin bilgi aracılığıyla üretilmesi olgusuna katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu ifade, kitabın yeniden yayımlan ması için bence yeter bir sebeptir. lI
Sencer DiVÎTÇİOĞLU
*) R.Bhaskar, A. Realist Theory of Science, The Harvester Press Sussex, 1978.
İ Ç İ N D E K İ L E R
GİRİŞ i — ASYA ÜRETİM TARZI l‘ — OSMANLI TOPLUMU Üf— ASYA MI, FEODAL ÜRETİM TARZI Mi? Açmalık 1 YENİDEN-ÜRETİM MATRİSİ HAKKINDA Açmalık 2 OSMANLI TOPLUMUNUN KURULUŞU BİBLİYOGRAFYA DİZİN
— 9 —
Gİ Rİ Ş «Bir şeyin tabu olması için anlaşıl ması değil, anlaşılmaması şarttır». Kemal Tahir Yorgun Savaşçı
Bu bir tarih araştırm ası değildir. Hattâ, iktisat ta rihi araştırm ası bile denilem ez, Bu bir iktisat araştır masıdır: İktisatçı açısından tarihsel b ir İktisadî sis temin yeniden - kurulması hakkında yapılan mütevazibir denemedir. İktisatçının tarihçinin işine karışm akla bazı önemli hatalara sebep olabileceği açıktır. Tarihçiden iktisatçıya geçirilen doğru bilgiler, iktisatçının elinde bozulabilir. İncelenen dönem, hele tarihsel olgular rastgele seçilirse, yanlış tahlil edilebilir ve dolayısiyle yanlış ipotezler vazedilebilir. Gününü tahlil etmede iktisatçının bilgeliği, dünün tahlilinde bilgiçliğe dö nüşebilir. Bundan dolayı, tarihin incelenmesine öze nen iktisatçı peşinen sorumluluğu yüklenm elidir. Unu tulm am alıdır ki son söz tarihçinindir. Bütün bunlardan haberdârız. N e v a r ki, bu konu da* hiçbir zam an şüpheciliği elden bırakmamış olan G. Lefeb re’in M. Dobb’un A vru p a kapitalizm inin do ğuşu hakkında açtığı tartışm aya1 katılırken, iktisat1) M. Dobb, Studies in the Development of Capitalism, Routledge and Kegan Paul, London, First published 1946, 1963. The Transition from Feudalism to Capitalism, Arena Publication, — 11 —
_
12 —
çılar karşısında takındığı olumlu tavır2, bizi birazcık cesaretlendirm ekte ve böyle bir serüvene girişm eye teşvik etmektedir. Gerçekten, tarihçinin sunduğu b il giler doğru kullanılır, tarihsel olgu lara tamamen sa dık kalm ak şartıyla, belirli bir bilim sel yöntem in ışı ğı altında tahlil yapılabilirse, eğer ve yalnız eğer, elde edilen sonuçlar tarihsel olgu larla uyuştuğu sürece, ik tisatçının yapmış olduğu «yoru m » tarihçinin ve top lum bilim leriyle uğraşanların işine yarayabilir. Bu belki de, rahm etli F. K öprülü’nün bahsetmiş olduğu «k em ik ler»3in birleştirilm esi işinde, anatomistin paleontoloğa yapacağı yardım gibi b ir iştir. N esli tüken miş bir hayvanı, bulunan kem ik parçalarına dayana rak ayak üstünde tutmak, tarihçinin araştırm alarına bağlı olduğu kadar, iktisatçının yorumuna da bağlı olabilir. A raştırm a alanım ız üçlüdür.
İlki, yakın yıllarda
Batı bilim çevrelerinde yeniden sözü edilm eye başla yan4, T ü rk iy e’de de son bir-iki y ıld ır müsbet ya da Landon, A Sysmposium by P. M. Sweezy, H. K. Takahashi, R. Hil ton, C. Hill, M. Dobb. 2) «Du féodalisme au capitlisme», La Pensée, 1956 No. 97, p. 25. 3) Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Türk Tarih Kurumu Basım evi, Ankara 1959, s. 25. 4) G.Lîchteim, «Marx and the Asiatic Mode of Produc tion», St. Antony's Paper, No, 14, 1963. P. Vidal - Naquet, «Avant - Propos», Le despotisme oriental, (K. A. Wittfogel), Edition de Minuit, Paris 1964. E. J.. Hobsbawn, «Introduction», Pre-Capitalist Economic Formations (K. Marx), Lawrence and Wishard, London, 1964, F. Tokei, «Les vues de Marx et d'Engels», La Pensée, No. 11, Avril I964. J. Chesneaux, «Quelques pers pective de recherche», La Pensée, No. 114, Avril I964. M. Godelier, «La notion du mode de production asiatique», Les Temps Modernes, No, 228, 1965. M. Godelier, La notion de mode de production asiatique et les schémas marxistes d'évolution des
_ 13 _ m enfi bir ilg i ile karşılanan5, M a rx’rn A sya üretim tarzı6 kavram ıdır. İkincisi, bu kavram ın uygulam a alanı olarak: seçtiğim iz, X IV . ve XV. yü zyıllard a Os manlI toplumudur. Üçüncüsü ise, A sya üretim tarzı, Osmanlı toplumu ve klâsik A vru p a feodalitesi hak kında tartışmalar, m ukayeseler ve m etodolojik dü şünceler hakkındadır. Ö yle ise, esas araştırm a genel ve tikel olm ak üzere iki aşamada yürütülecektir. Ön ce, M arx ve Engels’in bu konuda yazdıkları teker te ker ele alınarak, A sya üretim tarzının bütün kurucu öğeleri bir m odel içinde birleştirilm eye çalışılacaktır. Kurulan bu m odel kavram sal gerçeğin temsilcisi ola rak, Osmanlı toplumunun tarihsel gerçeğini anlamak için bir çalışma ipotezi olarak kabul edilecektin Son ra tarihsel verilere dayanılarak, Osmanlı toplumu so mut bir m odel içinde incelenecektir. Bu toplum, ta rihçilerin bize sunduğu şekli ile XIV. - XV. yü zyıllar sociétés, Centre d'étud ies et des recherches marxistes, Paris. J. Chesneaux, «Ou en est la discussion sur le mode de proauction asiatique». La Pensée, No. 122 Août 1965. E. Varga, «As ya Tipi Üretim Biçimi», Sosyal Adalet, No, 20, 1965, Çev. K. Somer, G. Dhoquoîs, «Le mode de production asiatique», Cahiers d'Etudes de Sociologie, XLI. Dec. 1966. M. Dobb, «Marx on Pre-Capitalist Economic Formations» Science and Society, 1966. Vol. XXX, No. 3. J. Chesneaux, «Ou en est la discussion sur le mode de production asiatique II», La Pensée, No. 129 Oct. 1966. 5) S. Hilav, «Asya Tipi Üretim Biçimi Üzerine», Eylem No. 13. S. Hi lâv, «Asya Tipi Üretim Nedir?», Yön 18 Şubat 1966. S. Divitçioğlu, Az - Gelişmiş Ülkeler ve Asya Tipi Üretim Tarzı, Elif Yayınları, İstanbul 1966. K. Somer, «Sovyet Bilim Adamları Asya - Tipi Üretim Biçimini Tartışıyor», Dönüşüm, 15 Kasım 1966. B Akşit, Türkiye'de Az - Gelişmiş Kapitalizm ve Köye Giriş, O. D. T. Ü. Öğrenci Yayınları, Ankara 1966, G. Kazgan, İktisadî Düşünce Dergisi, Fige Teksir, İstanbul 1967. 6) Tip ve tarz fmodej aynı anlamda kelimeler olduğundan, çift kullanmayı önlemek için, Asya-tipi-üretim-tarzı karşılığında sadece «Asya Üretim tarzı» terimini kullandık.
— 14 — arasındaki Osmanlı toplumudur. Böylece, somut plân da yapılan araştırm a belirli tarihsel b ir dönem le sınır lanmış olmaktadır. Bunun sebebi açıktır.- H er İktisadî İçtim aî bünye içsel v e dışsal dinam iğin (diyalektiğin) etkisi altında devinm eğe v e dolayısıyle değişm eğe mahkûmdur. Osm anlı toplumu da bu olgunun dışında kalmamıştır. Osm anlı beyliğinin kuruluş y ılla rı ile XVI. yü zyılın ortalarına kadar geçen dönem esnasın da, kendine has b ir İktisadî sistemin istikrarını gös teren Osm anlı toplumsal bünyesi, XVI. yüzyılın orta larından itibaren Celâli İsyanları (içsel dinam ik) ve Doğu ticaret yolunun O kyanuslara kaym ası ile m em lekete giren altın ve gümüş içakım larm ın etkileri (dış sal dinam ik) ile değişm eye yüz tutmuştur. Nitekim , kapıkulunun Anadolu ’y a geçişi v e Osm anlı parasın da gözüken devam lı değer düşmeleri içsel ve dışsal dinam iğin etkisi altında meydana, gelen bozulm a eğ i lim inin belli-başlı belirtileridir. Bu bakım dan bize öy le gelm ektedir ki, incelediğim iz XIV . ile XV. yüzyıllar, Osmanlı toplumunun İktisadî sistemini salt olarak v e rebilen tek dönemdir. M aam afih, tarihçi, bu iki yü zyıl içinde ortaya çıkan, A n k a ra bozgunu ve İstanburun fethi gibi olaylara bizden daha fa zla önem atfederek, bu olayların Osm anlı toplumu üzerindeki etkilerinin, örneğin bir Celâli isyanının etkisinden daha güçlü ol duğunu savunabilir. Hem en söyliyelim ki, üretim ve m ülkiyet ilişkilerini ön plâna geçiren; toplumun iktisadî-sosyal bünyesinin belirlenm esinde bu ilişkilerin aslî etken olduğuna inanan; yen ilgi ve utku gibi olay ların ancak verilm iş bir üretim tarzının türevi oldu ğunu kabul eden biz, bu tarihçi ile aynı kanıda d eği liz. Y en ilg i ve utku m evcut üretim tarzını değiştiren ta rihsel olaylar olmayıp, aksine, istilâ ya da fütuhat y o l larını açabilen üretim tarzlarının kaçınılm az v a rg ı
— 15 — larıd ır. Eğer öyle olmasaydı, örneğin A n kara bozgu nundan hemen onbir y ıl sonra, aynı Osmanlı toprak sistemini devam ettirerek, devleti Çelebi M ehm et’in hüküm darlığı altında birleştirm ek mazdı.
(1413) im kânı ol
A sya üretim tarzına ait genel ve soyut, Osmanlı toplumuna ait tikel ve somut m odelleri kurduktan sonra, A sya üretim m odelinin içsel yapısına uygun olarak, belirlenen üretim ve m ülkiyet ilişkilerinin, Osm anlı toplumunun üretim ve m ülkiyet ilişkileri ne dereceye kadar tatm in ettiği tahkik edilecektir. Böylece genel ve tikel m odeller arasındaki yakınsaklık ya da ıraksaklık saptanmış olacaktır. Burada m etodo lojik olarak, cevap verilm esi gereken soru şudur: A s ya üretim tarzının öğeleri, Osm anlı toplumsal bün yesini m eydana getiren öğelerle karşılaştırılırken, g e nel ve tikel durum lar arasındaki farklar, her iki m o delin geçerliliğin i bozar mı? Bozmaz çünkü : «... ayni İktisadî tem eller, sayısız ve çeşitli am pirik durumlara, doğal çevreye, ırkî iliş kilere, dı§ tarihî tesirlere vs. bağlı ola rak görünüşte sonsuz, farklılaşm a ve ^ ğ iş m e ler gösterir. Bu (d u r u m J ^ ^ S k verilm iş am pirik olayların
anlaşılab ilir.»7
Nitekim , her tikel rp^delin, aslî olmasa bile top lum lar arasındaki ^ ^ i s al ve tarihsel farklardan ötü rü, genel m o d ^ *^ - ayrılacağı doğaldır. Zaten, tikelin genelden da budur. Önem li olan, tikeli temsil eden m odelin temel öğelerinin, geneli temsil e ğ f* soyut m odelin tem el öğeleriyle (nüve yapısı ile)
/
— ------- :____"
7) K. Marx, Capital, Foreign Languages Publishing House, Moscow 1962. Vol. Ill, p. 772. Bundan böyle, Capital metinde .(C) olarak kısaltılacaktır.
— 16 — uyuşmasıdır. H erhangi bir toplumun kendine has özellikleri genelin geçerliğini bozmaz. Araştırm am ızda ayrıca konumuz ile ilg ili iki te m el sorun üzerinde durm ak fırsatını da bulduk. Bun lardan ilki, m arxist bilim çevrelerinde, A sya üretim kavram ının geçird iği serüven ve kavram ın bugünkü durumudur. Günümüzde «Üçüncü Dünya» denilen a z gelişmiş ülkelerin toplumsal yapılarına yeni baştan eğilm ek zorunluğu açıkça hissedilmektedir. Az-gelişmiş ülkelerin bir çoğunun özgül tarihsel gerçekleri ne dayanan A sya üretim tarzı tahlilinin, bu ülkelerin iktisadî-içtim&î bünyelerinin anlaşılm asına büyük bir katkısı olacağı inancı gün geçtikçe kuvvetlenm ektedir. Ü lkem izi de yakından ilgilendirm esi gereken bu konu da, d iğ er ülkelerde yapılan tartışm alara ve yeni araş tırm alara kayıtsız kalm ak im kânı yoktur. İkinci sorun; A sya üretim tarzı ile klâsik A vru p a feodal üretim tarzı arasındaki ilişkidir. M arxist kuram bakım ından bu konunun fevkalâde b ir önem taşıdığı açıktır. Tarihsel m addeciliğe dayanan, toplum larm g e lişme «yasalarının» belirlediği «dönem leşm e», A sya ve fe o d a ljir e tim tarzlarını aynı tarihsel kavram laşm aya dahil ed er mi, ya da başka b ir ifade ile her iki üre tim tarzı, tarihsM ^îjreç içinde aynı tarihsel aşamayı işgal ©der mi? A r a lâ îı^ a k i benzem ekliklerin odak noktaları nelerdir? «G iriş» i bitirirken şu h u su su r^ ^ elirtm e m iz gere kir. Osm anlı toplumunun İktisadî si^Nqjini yeniden kurm aya çalışırken yararlandığım ız eserî&^yalm z iâtin h arflerle basılmış olanlardır. Bunun araştli^gj^j^ bakım ından büyük bir eksiklik olduğunu itira f e d « ^
İ
ASYA ÜRETİM TARZI Marx, 1853 yılında Engels,e yazdığı bir mektupta şöyle diyor : «B ernier haklı olarak Türkiye, İran ve H in distan’dan bahsederken, Doğu’daki bütün olayların tem elini toprakta özel mülkiyetin yokluğunda aram alıdır, diyor. Bu, Doğu cennetinin gerçek anah tarıdır.»8 Bu m etnin ifade ettiği anlam açıktır: Türkiye, İran ve Hindistan g ib i Batılı-olm ayan toplum larm üretim tarzları ancak toprakta özel m ülkiyetin yokluğu ol gusu ile açıklanabilir. Engels’in hem en o ay içinde M arx’a verd iği cevap, konunun nasıl geliştiğini anlam ak bakım ından önem lidir. «G erçekten toprak m ülkiyetinin yokluğu bütün Doğu’nun anahtarıdır. D oğu’nun si yasî ve d in î, bütün tarihi burada gizlidir. Fakat Doğuluların feodalite şeklinde bile toprak m ülkiyetine gelem eyişlerinin sebe bi nedir? Sanırım ki bunun esası, S a lıra ’dan Arabistan, İran, Hindistan’a ve Tataristan’dan tâ yüksek A sya yaylaların a ka dar uzanan çölün iklim i ve bununla ilişkin 8) The Correspondance of Marx and Engels, International Publishers, New York (Mektup: London, June 1853, p. 66). — 17 —
— 18 — olarak toprağın /.cinsidir. Buralarda yapay sulama tarım ın ilk şartıdır ve (bu iş) ya kö yün, ya vilâyetin, ya da m erkezî hükümetin g örevid ir.»9 Y u k arıya alınan iki parça birlikte okununca,, As>a üretim tarzının tem el yapısı ortaya çıkar. M a rx’m mektubu XVII. yü zyılda H int-M oğol Sultanı Orancebe (m etinde Aurengzebe olarak geçiyor) yanında yaşa mış olan Fransız gezgin i Bernier’in şahadetine d a ya nıyor. B ernier’in naklettiğine göre, Türkiye, İran ve Hindistan’da toprakta özel m ülkiyet yoktur. Toprak ların m ülksahibi devlettir. Ö yle ise, bu ülkelerde klâ sik feodal üretim tarzı söz konusu olamaz. Çünkü, klâ sik feodalitenin tanım ında örneğin devletin toprağın mülksahibi olması diye birşey yoktur. Şu halde, bu ülkelerde «başka» bir üretim tarzı olmalıdır. N eden bu toplum larda özel m ülkiyet ortaya çıka mamıştır? Ö yle'gözü k m ek ted ir ki, bu ülkelerde iklim ve toprak şartları, aslî ve tek üretim aracı olan top raktan ürün alınabilm esi için, geniş ¡sulama tesislerini gerektirm ektedir10. Bundan dolayı, toprağın m ülkiyeti özel ellerde olamaz. Toprak ya köyün (komün) müş terek mülkü y a da devletin mülküdür. M arx ile Engels arasındaki 1853’deki bu yazışma, Asyal denilen üretim tarzı kavram ının ilk nüvesini 9) ibid, (Mektup: Manchester, June 1853, p. 16). 10) Marx ve Engefs'in Doğuda toprak mülkiyetsizliğinin esasını oluşturan öğeleri tahlilinde ileri sürdükleri sulama pa ramatresî, zamanımızda K. Wittfogel (op. c itj m «İdrolik Top lumlar» kuramı il© tekrar karşımıza çıkıyor. Toprakta devlet mül kiyeti ile Doğu ceberrutluğu arasında bir nedensellik ilişkisi bu lan yazar, bu olgudan hareket ederek bütün Doğu için genel bir tarih ve sosyoloji teorisi kurmaya çalışmaktadır. Kitap tarihî bel gelerin zenginliği ve doğrulardan yanlışlar çıkarmaktaki maha reti bakımından muhakkak okunmalıdır.
— 19 — oluşturmaktadır. M arx konuyu ayni y ıl N ew Y ork Daily Tribune’e yazd ığı bir maikalede tekrar ele alıyor. Y ukarıda adı geçen ülkelerde, «İk lim ve bölgesel şartlar, kanal ve suyol ları ile yapılan yap ay sulama, Doğu tarım ı nın tem elidir. M ısır ve Hindistan’da olduğu gibi, M ezopotam ya ve İran’da sulama ¿ka nallarının yardım ı ile su baskınları toprağı bereketlendirsin diye kullanılır. Suyu iktisa di v e ortaklaşa kullanm ak ihtiyacı... u ygar lığ ın geri ve arazinin çok geniş olduğu Doğu ’da iradî birleşm elerden ziyade, m erkezî hüküm etin m üdahalesini gerektirm ektedir. Bütün A sy a hüküm etlerine düşen İktisadî görev kamu işleri (public works) yapm ak tır.»11. Toprağın az ve kurak olduğu ülkelerde toprağı be reketlendirecek kem er ve suyollarının yapım ı ister is temez, suyu ortaklaşa kullannlak zorunluluğunu do ğurm aktadır. Böyle olunca, gerek: suyollarının yap ı m ında irad î ve m üşterek çalışmalar, gerek suyu or taklaşa kullanm a m ecburiyeti toprakta müşterek mül'ksahipliğini, y a da devlet m ülkiyetini gerek tir mektedir. Fakat, M a rx’m Doğu’da toprak mülkiyetsizliğin i m eydana getiren etkenler arasında sulama te sisleri gibi, doğa şartlarının b ir sonucu olan,iktisatdışı etkenler ile tam amen tatm in olm adığı12, yukarıda m etnin son cümlesinden bellidir. Kullandığı «kam u 11) K. Marx and F. Engels, The First Indian Wor of Inde pendence: 1857-1859, «The British Rule in India», June 1853. Foreign Language Publishing House, Moscow. Siyah benimdir. 12) Hernekadar Marx Capita I'd e bu noktaya tekrar dönü yorsa da içeriği farklıdır. C. 1-514.
— 20 — işleri» terim i de bunu gösterm ektedir. Ona göre, Asyalı hükümetlere düşen İktisadî görev; kamu işlerini yerine getirm e görevi, toprak m ülkiyetinin devlete ait olmasına sebep olm aktadır. M a rx’da kamu işleri ayrın tıla rıyla tahlil edilip, tam olarak belirtilm em iştir. Bunların kesinlikle hangi işleri kapsadığı bilinmem ektedir. Bununla birlikte, Pre-Capitalist Economic Formations13 içinde, Doğu hüküm etlerinin üzerlerine alm akla görevli olduğu ka mu işlerine yer y er temas edilmiştir. Örneğin, D evle tin kamu işleri içinde sulama tesisleri olduğu gibi, «ulaştırma, vs,»14 gibi işler de vardır. Kanımızca, bu «vesaireler» içinde «harbin gerek tird iği iş le r»15 ile iç ve dış baskılara karşı «h ayalî ya da hakikî ortak çı k a rı»16 ilgilendiren işleri de saymak gerekir. Böylece, devletin başarm akla görevli olduğu kamu işlerinin kapsamı oldukça genişlem iş olur. M arx’a göre, toprak ları sulama zorunluğu hasıl toprak m ülkiyetsizliğini doğuran bir etkense, ordu beslemek ve ona bağlı ola rak ulaştırma şebekesini kurm ak (?) da başka bir etken olabilir. O rduya silâh, malzeme, erzak, insan te mini ve nihayet ulaştırm a şebekesinin kuruluşu eko nominin tek elden güdümlü b ir şekilde yönetim ini g e rektirdiğinden, topraklar üzerinde özel m ülkiyet or taya çıkamaz. Bunun gibi, topluluğun hayalî ve haki kî m enfaatleri için girişilecek kamu yatırım larında dâi aynı durum vardır. Örneğin, tapınak, kale ve yol gibi müşterek çalışm anın ürünü olan m uazzam inşaat lara girişmek, basit b ir üretim tekniği içinde, ancak m ülkiyetsizlik ortam ında mümkündür. İşlerin birlikte 13) Op. cit. 14) Op. cit. p. 71. 15) İbid, p. 74. 16) Ibid., p, 74.
_
21 —
yürütülmesini sağlayan yüksek otorite, toprak m ülki yetine dayanan özel otorite ile çatışmamalıdır. A sya üretim tarzında toprak
üzerinde
bireysel
m ülkiyet yoksa, m ülkiyet kim e aittir? M arx ve Engels’e göre, mülksahibi kam u hizm etlerini yerine g eti ren üstün otoritedir, dedik. Nitekim , «tem el A sya şe killerinin birçoğunda, küçük topluluklar üzerindeki birleştirici birim , üstün ve biricik m ülksahibi»17 ol maktadır. A nlaşılacağı gibi, birleştirici birim deyim i ile kastedilen üstün ve biricik otorite devlettir. Bu top luluklarda «ceberrut (despot) b ir sürü toplulukların babası gibi gözükür ve hepsinin birliğin i sağlar18. Bu nunla beraber, hemen işaret edelim ki, burada kulla nılan ceberrut terim i tesadüfidir. Çünkü M arx’a göre, birleştirici birim, yani devlet, ceberrut olabileceği gibi, dem okrat da olabilir19. A sya toplum larında devlet toprağın m ülkiyetine sahip olsa bile, «gerçek topluluklar (toprağın) tasar ru f hakkına sa h ip tirler»30. Fakat yine de, «aslında bi rey tek başına m ülksüzdür»21. Böyle olunca, A sya ü re tim tarzında m ülksahibi olan sadece devlettir. M ü lki yetin devlete ait oluşu, «... D evlete tâbi olmak dışında siyasî ve İktisadî hiç bir (baskıyı gerektirm ez). D ev let en ulu varlıktır. Hükümdarlık, m illî öl çüde, toprağın m ülkiyetinin temerküzüdür. Bununla birlikte, (toprakta) özel m ülkiye tin olmamasına rağmen, toprağın özel ya 17) 18) 19) 20) priation, 21)
İbid,, p, 69. İbid., p. 69. İbid., p. 70. Tercümede mülkiyet = propriété, temellük = appro tasarruf — possession karşılığında kullanılmıştır. İbid , p. 69.
— 22 — da m üşterek tasarrufu ve kullanılışı sözkonusudur.»22 Ö yle ise, A sya üretim tarzında devlet m ülkiyetin de olan toprakların tasarrufu özel kişilerin ya da top luluğun elindedir. Bu üretim tarzında m ülkiyet ilişki lerinin aldığı ik ili şekil sistemin özelliğidir. Aşağıdaki basit şema, A sy a üretim tarzında topraik, birey (y a da topluluk) ve devlet .arasındaki m ülkiyet ilişkilerinin niteliğini gösterm ektedir (Ş em a -1 ).
Tasarruf TOPRAK
BİREY TOPLULUK
DEVLET
Mülkiyet Şema - t Şim dilik kısaca temas edilen bu ilişkiler üzerinde daha fa zla durmadan, A sya üretim tarzının d iğ er öğe lerinin incelenmesine geçelim. Konuya giriş olarak Capital’den aşağıdaki parçayı aktarıyoruz. «Bugüne kadar halâ süregelen bazı küçük ve eski H in t toplulukları, toprağın müşte rek sahipliği, tarım ve el sanatlarının bir likte yapılm ası ve değişm eyen bir işbölümü üzerine kurulmuşlardır. Y en i b ir topluluk doğunca bu değişm ez plân ve şema örnek alınır. Binlerce dönümlük araziyi kaplayan topluluklar bütün gerek li olanları üretebi lecek topak (compact) bir bütün oluştu-
22)
C. III - 771. siyah benimdir.
— 23 — rur. Ürünün büyük bir kısmı
(doğrudan
doğru ya) topluluğun ihtiyaçlarına tahsis ed ilir ve m eta şeklini almaz. Bütün Hint topluluklarında üretim, m etalarm mübade lesi sonucunda ortaya çıkan bir işbölümünden bağım sızdır. Sadece artık, onun da an cak b ir kısmı, devlet eline geçtikten sonra m eta olur. Zira, b ir m iktarı hâlâ eski devir lerin kalıntısı olarak aynî rant şeklindedir. Bu toplulukların biçim i Hindistan’ın farklı bölgelerine göre değişm ektedir. (Bununla birlikte) en basit yapıdaki (şekildeki) top lulukların hepsinde toprak müştereken sü rülür ve ürün aralarında bölüşülür. Yün eğirm ek ve kumaş dokumak her ailede y a r dım cı b ir sanayidir.»23 Yukarıdaki metinden bazı önemli yapılabilir :
çıkarsam alar
i) Bu topluluklarda tarım ile el sanatları (M arx buna bazen m anifaktur de diyor) arasındaki işbölü mü oldukça gelişm iştir Bu bakım dan topluluk topak b ir İktisadî birim teşkil eder. ii) Ekonomide üretilen ürünün büyük bir kısmı ailenin tüketimine ayrılır. Geriye" kalan artık-ürün toprağın biricik m ülksahibi olan devlete geçer. iii) Bundan dolayı ekonom ide m eta üretim i g eli şememiştir. K öy topluluklarında üretim, kullanm a değeri sağlam ak için yapılır. Hele devlete verilen ve r giler muhakkak aynî v e rg i niteliğinde ise, bu olay, m übadele-değeri için m eta üretim ini büsbütün kısıt lar. Şimdi sırasiyle A sya üretim tarzını m eydana ge tiren bu öğeleri inceleyelim : 23)
C. 1 -3 57 .
— 24 — A sya üretim tarzında toprak üzerindeki m ülkiyetsizlik y a da genellikle kabul ed ildiği şekliyle devlet mülkiyeti, tem ellerini tarım ile küçük sanatlar ara sındaki işbirliğinden doğan topak iktisadi köy birim lerinde bulmaktadır. «Doğu ceberrutluğu meşru b ir m ülkiyet yokluğuna yol açm aktadır. Gerçekten, ka bile m ülkiyeti y a da müşterek m ülkiyet te m ellerini küçük toplulukların tamamen kendini-destekleyen (self-sustaining) ve içinde üretim ile artık üretim in şartlarını hazırlayan, tarım ve m anifaktürün b irle şiminde bulm aktadır.»24 Gerçekten, A sya üretim tarzında toprak m ülkiye tinin hukukî esasları k öy topluluklarının kendini-destekler İktisadî özelliğinden doğmuştur. Bu husus, H in distan ve Çin gibi toplum larda açıkça gözükmektedir. «Bu (ülkelerde) üretim in kabataslak tem e li küçük-çap tarım ile sanayiin birleşm esi dir. Hindistan için a yrıca şunu da ilâve et m em iz gerekir. K öy toplulukları toprağa müştereken sahiptirler. Bu ayrıca Ç in’in de orijinal ta ra fıd ır»25. Maam afih, A sya toplum larında toprak m ülkiye tinin devlete a it oluşunun sadece köy ekonomisinin kendini-destekler karakteri ile açıklam ak hatalıdır. Yukarıda da işaret edildiği gibi, devletin kamu işle rini üzerine alması, toprak m ülkiyetsizliğini doğuran diğer b ir etken olabilir. «İki ayrı durum: Bir yandan, diğer Doğu halkları gib i Hintli de, tarım ve ticaret için 24) Pre-Capitalist., p. 70. 25) 4 C. III - 328.
— 25 — gerekli büyük kamu işlerini m erkezî hükü mete devretm iştir. Öte yandan, (İktisadî) faaliyetlerini, ülke üzerinde tan m ve manifaktürün birleşm esiyle toplanmış m erkezler arasında dağıtm ıştır»26.
küçük
Öyle ise, A sya üretim tarzında toprak m ülkiyeti nin devlete ait oluşunun iki tem el sebebi vardır: i) K öy topluluklarının kendini-destekler karakteri ve; ii) Devletin üzerine almış olduğu kamu işleri. A sya üretim tarzının bu özgül yapısı, A sya toplum larm m m illet olarak kalım ının da şartıdır. K en dini-destekler köy ekonom ilerinin varlığından dolayı topluluklar arasında İktisadî bağlan tılar ku vvetli de ğilse, bu bünye ile uyuşan bir devletin ortaya çıkışı, sömürme olayını gerçekleştirdiği halde, topluluklar arasında herhangi bir çatışm ayı ortadan kaldıpnakta ve topluluk için gerekli olan kamu işlerini yürüt mektir. Bu, m illetin hayatının devam lılığını sağlaya bilir : «Böylece halk, küçük köy toplulukları bir liği halinde bölünmüştür. A ra ların da he men hemen ya da hiçbir İktisadî bağ yok tur. Çünkü her piyasa kendine yeter, kendi ihtiyacı olanı üretir. Değişik komşu piya salarının ürünleri birbirinin aynıdır. Bun dan dolayı, aralarında mübadele olanağı azdır. Küçük topuluklar halinde birleşen halkın aynı İktisadî’ m enfaatleri olsa bile, m üşterek m enfaatleri olamaz. Sadece on larla ilgisi olm ayan bir yabancı gibi k a r şılarına çıkan devlet gücü
26)
First Indian.;.
sürgit onları
(Makale: June 1853) p. 18.
— 26 — sömürür. Bu (ola y) m illetin kalım ının bir şartıd ır»27, A sya toplumlarında, kendini-destekler köy toplu luklarından elde edilen artık-ürün devlete aktarıl makta, devlet ise kendine geçen bu artık-ürünü kamu işlerini yerine getirm ek için kullanm aktadır. K öy eko nom ileri ile devlet arasındaki bu ilişki, A sya toplumlarım n dayan ıklılık ve d evam lılık şartlarını hazırlar. A sya üretim tarzının işleyişi M a rx’ta şöyle ifade edilm ektedir : «Bu küçük topluluklar, tamamen kendini destekler olm akta ve yeniden-üretim ile artık-üretim in şartlarını kapsam aktadırlar. Artık-ürünün bir kısmı kişide cisimlenen üstün toplu luğa aittir. Bu artık-emek, ha raç vs. y a d a b irliğ i yücelten müşterek ça lışma şeklinde ortaya çık a r»28. Fakat, A sya üretim tarzında, üstün otorite, yani devlet tarafından gaöbedilen artık-ürünün ancak bir kısmı 'kamu hizm etlerine tahsis edilir. «H erhangi bir toplumsal üretim şeklinin m evcut olduğunu kabul edelim (ilkel Hint topluluğu, Peru ’da fevkalâde gelişmiş olan kom ünizm ). Burada em eğin bir kısmının yarattığı ürün, ü reticiler ve aileleri tara fından doğrudan doğruya tüketilir (üret ken tüketimin dışında kalan kısım ). Eme ğin artık-em ek halindeki d iğer kısmı, bu artık-ürünün nasıl dağıtıldığın a ve toplum 27) F. Engels, L'époque franque. L'origine de la famille, de la propriété et de l'Etat, Editions Sociales, Paris, p. 224. 28) Pre-Capitalis... p. 70.
— 27 sal ihtiyaçları tem sil eden fonksiyonun k i m in olduğuna bakılmadan, genel toplum sal ihtiyaçlara tahsis ed ilir»29. Kanım ızca Ç apital’den alınan yukarıdaki parça oldukça önem lidir. Çünkü, m arxgil yazında ilk defa bir toplumsal refah fonksiyonundan sözedilmektedir. M arx’a göre, bu refah fonksiyonu şu şekilde açıklana bilir: Devlet, köy topluluklarında yaratılan artık-ürüı?ü kendisine geçirm ektedir. Bu olayın m eşruluğu ise ancak devletin üzerine aldığı kamu işlerini başarması ile mümkündür. Fakat, d e vle t karar alm ada serbest olduğundan a rtık - ürünün îiir kısmını kamu yatırım larına tahsis ederken, diğer b ir kısmını kendi tüketi mi için alıkoyacaktır. Nitekim , «devlet... tüketilen zen g in liğ i ve lüksü»30 temsil eder. Köy toplulukları tarafından yaratılan artık-ürün devlete nasıl geçer? Marx, değişik yerlerde vergi, ha raç ve toplu çalışm a (a n garya) gibi vasıtalardan bah setmektedir. Bu konuyu biraz daha yakından incele yelim : Engels’in . M a rx 'a yazdığı 6. Haziran. 1853 tarihli mektubunda31 belirttiği bir husus, M a rx’in 10. H aziran 1853 de The British Rule in India adlı makalesinde aynen yeralıyor. «G enel olarak A sya ’da hükümetin üç bölümü (departm ent) vardır: İç talan yani maliye, dış talan yani harb ve nihayet, kamu işle ri»32. Ö yle ise devletin artık- ürünü gasbediş yolları aslında iki türlüdür: İç ve dış talan. İç talan, yağm a şeklinde ga nim et olacağı gibi, aslen v e rg i şeklindedir.
29) C. III - 855. sîyah benimdir. 30) C. 111-325. 31) Correspondance... p. 67. 32) First Indian... p. 16,
_ 28 — «A sy a ’da olduğu gibi, üreticilerin özel top rak sahipleri ile karşı karşıya gelm edik leri.. toprak sahibi ve hükümdar olan dev lete tâbi oldukları vakit, rant ve rgi ile ay nıdır ya da başka bir deyişle, toprak rantı şeklinden fa rk lı bir ve rg i y ok tu r»33. A sya üretim tarzında vergi şeklinde devlete akta rılan rantlar çoklukla aynen34 tahsil edilir. İç talan ve vergi, Asyal devletin harblerle sağlanan dış talan ganim etleriyle birlikte, tek g elir kaynağıdır. Burada önemli b ir noktaya değinm eden geçemiyeceğiz. Asya devletinin tamamen talan ekonomisine bağlı olduğu zannedilm emelidir. «G enel görüşe göre, bazı dönemlerde sade ce talan ile yaşanmıştır. Fakat talanla y a şamak için, talan edilecek şeyin, yani üre timin yapılm ası gereklidir. V e talan usulü, üretim tarzı ile b e lirlen ir»35. Şimdi, A sya üretim «gen el m odel»i için çök önemli olan bir konuya geliyoruz. Bu, A sya topîum larm daki üretim şekillerinin araştırılm asıdır. Konunun önemi, özellikle, sistemin içsel dinam iği bakımındandır. Hemen söy üyelim. ki, M arx Pre-Capitalişt içinde bu konuyu derinliğine incelememiştir. Bununla bir likte sanıyoruz ki, Capital’den bazı sonuçlar çıkarmak mümkündür. Ö rneğin : «Eski Hint topluluğunda olsun, Peru İnka devletinde olsun, ilkel topluluk müşterek 33) C. 111-7.71. 34) t Asya'da devlet vergileri başlıca aynen ödenebilir rant lar olarak tertip edildiğinden...» C. I - 141. 35) K. Marx, introduction générale â la Critique de l'éco nomie politique O'Euvres, Pléiade, Editeur: M. Rubel. Vol. I. p. 252.
— 29 — m ülkiyet esasına dayandığından (toplumu teşkil eden bireylerin ) karşılıklı bağım sız lık durumu ortaya çık am az»36. Bu parçanın ifade ettiği anlam açıktır. Eğer top lumda müşterek m ülkiyet varsa, üretici birey özel ve bağım sız olarak ürettiği maldan, kişisel tüketiminin üstünde kalan kısmı, yabancılaşabilir nesne olarak ka bul edemez. Birey üretim i sadece kullanm a-değeri ya ratm ak için yapar. Ü retilen nesnelerin mübadelesi ve dolayısiyle m eta üretim i sözkonusu değildir. Bu ba kımından birey toplumun diğer bireylerinden ayrılm amiştır. Birey ancak toplum la birlikte oluşur. Ö zel ve bağım sız birey ortaya çıkamaz. Bununla birlikte, Marx, bu toplum larda meta- para~meta şeklindeki basit dolaşım ın v a r olabileceğini söylemektedir. Nitekim , «m eta üretim inin ilk aşama larında, fa zla kullanm a-değeri paraya dönüşür»37. Ö yle ise, A sya üretim tarzında temel üretim şek li kullanm a-değerli m al üretim idir. Bununla birlikte, arızî olarak m al piyasaya arzedilebilir. Fakat, ekono m i içinde bu ikinci şeklin y eri önemli değildir. «Eski A sya ... üretim tarzlarında ürünün m eta ve insanın m eta üreticisi haline gelm esinin ikincil b ir önemi v a r d ır »35. A nlaşılacağı üzere, aslî ve hâkim üretim şekli olan kullanma-değeri, kısmen basit mübadele şekli ile bütünleşebilir. x\ma ne v a r ki, «... mübadele, üretim kesim lerinde fa rk lı laşm ayı yaratm az, fakat halihazırda fa rk
36) 37) 38)
C. f - 87. C. 1-131, Ç. I - 79.
— 30 — lı olanları bir araya getirir. Böylece bu, g e niş bir toplum da ortak .üretim in bağım sız dalları o lu r»39. A sya üretim tarzında kullanuna-değeri hâkim bir üretim şeklidir, dedik. Böyle olm akla beraber, ü retici lerin fa zla kullanm a-değerlerini paraya çevirm esi ola yı ve devleti temsil eden sınıfın lüks tüketim harca maları, toplumda m übadele-değeri için m eta üretim i ni de uyandırmıştır. Bunun sonucunda, ekonomide ti caret ve tefecilik ile birlikte, kendini-destekler köy ekonom ilerinin dışında kalan faaliyet dalları ortaya çıkmıştır. Fakat, öyle gözükm ektedir ki, ekonomide ti caretin gelişmesi hiçbir zam an hâkim üretim şeklini değiştirem ez. Çünkü, ticaret ancak «farklılaşm ış ola nı» b ir araya getirir. Yoksa ne ekonomide m eta üre tim inin yayılm asına, ne, de kendini-destekler köy eko nom ilerinin çözülmesine sebep olur. A sya üretim tarzında ticaretin gelişmesi, vargısal olarak «sanayi»in m eydana çıkm asına yol açar. Bu sanayi, küçük sanatlar y a da el sanayi halindedir ve esnaf toplulukları, kastlar ve loncalar şeklinde örgüt lenmiştir. Bununla birlikte, küçük sanatların m eyda na gelişi ile genişlik kazanan m übadele ve ticaretin, yeni üretim dallarının kurulm asına ve kurulmuş olan lar da varolan sanayiin gelişmesine sebep olamaz. .Ti caret ve mübadele ancak, verilm iş talebe göre, yerleş miş olan sanayi dalların ı biraraya getirir. «Toplu mun kapitalizm-öncesi aşamasında ticaret sanayii gütm ektedir»40. Ticaret, talebe göre ayarlanmış sana yi dallarında üretim fa a liyetlerin i (kamçılar. Ü retim sürecinin ticareti gütmesi söz konusu olamaz. 39) 40)
C. 1-351. C. III -3 2 5 ,
— 31 — Bu konuda, A sya üretim tartanda kent ve kır işbölümünden bahsetmek yerinde olur. Fakat M a rx,m işaret ettiği gibi aslında, «A s y a ’nın tarihi bir bakım a kasaba ve kırın farklılaşm am ış birliğidir. Büyük şe hir ... sultanın sahasıdır ve gerçek İktisadî bünyeye yamanmış tır »41. A sya üretim tarzında sultanın sahası olan bazı büyük şehirlerin ve köyün (k ır) farklılaş masının esasını, herhalde, ticarette aram ak gerekir. Nitekim, «G erçek anlam ı ile şehirler, m evkilerinin özellikle dış ticarete elverişli olduğu ya da devlet başkanı ve eyalet valilerinin g elirle rini (artık-ürüiı) em ek ile mübadele ettik leri ... köylerin yam başında ortaya çık ar»42. A sya üretim tarzında yaratılan artık- ürünün d ev leti temsil eden hâkim sınıf eline geçişi ticareti, tica ret de sanayinin tem erküz ettiği şehirlerin gelişm esi ne sebep olur. Bununla birlikte, ticaretin verilm iş bir talebin işlevi olduğu düşünülürse, ticaretin sanayii kamçılayıp, geliştirem iyeceği anlaşılır. Bundan dolayı, A sya üretim tarzı (galib a) temelimde «ik ili ekonom i» özelliği gösterir. Bir yandan kendini-destekler köy top luluklarının hâkim olduğu k ır kesimi, öte yandan, devleti temsil edenlerin talepleri ile beslenen ticaret ve dolayısiyle kalıplaşmış bir kent kesimi. Sanıyoruz ki bu özellik, bütün A sya üretim şekilleri için geçerli olmalıdır. Ticaret konusunu bitirm eden önce M a rx’m A sya ülkelerinde y a ygın olan göm ülem e hakkındaki düşün celerini zikredelim . M a rx’a göre bu ülkelerde,
41) 42)
Pre-Capital İst... p. 78. ibid., p. 71.
— 32 —
«...fazla kullanma-değeri paraya çevrilir. Böylece altın ve gümüş gösteriş ve zengin liğin toplumsal bir ifadesi olur. Gömülemenin ilkel şekli, geleneksel üretim tarzının sabit ve sınırlı ev ihtiyaçlarını karşıladığı topluluklarda, sürüp gider»43. A sya toplum larm da gözüken aşırı göm ülem e has talığı aslında, A sya halklarının psikolojik tutumu ile ilg ili değildir. Ekonomide ih tiyaçlar belli ve sınırlı ise, yani ekonomi kendini-destekler b ir evrede ise eldeki altın ve gümüş m eta satın alm ak için kullanılm adığın dan, dolaşıma katılmaz. Para dolaşım ının gelişmesi; göm ülem enin çözülmesi için, ekonom inin tümünün kendini-destekler evreden kurtulması ve piyasa ekono misi evresine girm esi gerekir.
Anahatlarıyla belirtilmeye çalışılan Asya ekonomi leri neden durağan hal içindedir? Daha 1853’de Engels’in M a rx’a yazdığı mektupta, A sya ülkelerinin iktisadi durağanlık sebepleri şöyle açıklanmatota idi : «Siyasî alandaki bütün m aksatsız hareket lere rağm en A sy a ’nın bu kısmında durak lam a birbirine bağlı iki durum ile açıkla nabilir: 1) Kam u işleri m erkezî hükümetin görevidir,* 2) Bütün koca im paratorluk için de birkaç büyük şehri hesaba katmazsak, tamamen aynı örgüte sahip ve kendi baş larına birer dünya kurmuş köyler v a rd ır»44.
Engels’e göre, devletin kamu işlerini üzerine al ması (neden?) ve kendini-destekler köy ekonomileri43) 44)
C. I. - 131. Corresponderıce... (Mektup: June 1853). p. 70.
— 33 — m n va rlığ ı A sya toplam larını duraklam aya götürm ek tir. Engels’in ileri sürdüğü sebep herhalde kısaca şu dur: K öy birim lerinin kendini-destekler karakteri köy ekonomisinin durağan halde kalm asına yolaçtığı gibi, yaratılan artık-ürünün devlet ricalinin tüketim lerine tahsis edilmesi ekonominin gelişm esini önlemektedir. V e hattâ, Engels’e göre, sebebi pek belli olm am akla beraber, bu durağan hal «A sy a ceberrutluğu için en sağlam tem elleri»45 verm ektedir. Herhalde, devleti temsil ed en , ceberrutun sınırsız tüketim harcam aları nakdî birikim ini engellediğinden duraklam a kaçınıl m az olmaktadır. Durağanlık hakkında M a rx’m fik irleri değişik de ğ ild ir : «K endilerini sürekli olarak aynı şekilde yeniden-üreten bu toplulukların üretim ör gütlerinin basitliği, tesadüfen yıkıldıkları vakit tekrar su üstüne çıkışları, A sya top luluklarının esrarının anahtarıdır. A sya devletlerin in devam lı yıkılış ve kuruluşları, hanedan değiştirm eleri (söylenilenlerle) te zat halinde gözükebilir. Bu toplum ların İk tisadî yapışı, siyasî havadaki fırtın a bulut ları ile sarsılm am aktadır»46. Bu konuyu Pre-Capitalist içindeki tanınmış cümle ile tam am lıyoruz : «K endi yapısından dolayı A sya şekli hayat daha dayanıklı ve daha uzun ömürlüdür. Birey topluluktan bağım sız değildir. (Top lum ) kendini-destekler. Tarım ile el sanayii arasında birlik v a r d ır »47. 45) 46) 47)
ibid. C. 1-358. Pre-Capitalist... p. 83.
— 34 — A sya üretim tarzının bu durağan hali özellikle Hindistan ve Çin48 toplum ları için söz konusudur. «(H in d istan ’d a) köy topluluğunun İktisadî tem elleri ... bozulmuş olsa bile, en kötü ta rafları, yani toplumun tekbiçim ve birbi rinden ayrılm ış hücreler halinde çözülüşü, onların yaşarlığını devam e ttirir»49. A sya üretim tarzının dayam klığı ve yaşarlığı onun iç bünyesinden doğm aktadır. Maam afih, M a rx’a göre, bu durağan hal sonsuza dek sürüp gitmez. Çün kü ¡sistem; i) kendi içsel dinam iği ve ii) dışsal d in a m iği ile evrilm ekte ve dolayısiyle değişmektedir. Yukarıda, A sya üretim tarzında ticaret ve tefecili ğin ortaya çıkabileceğine işaret etmiştik. Şimdi, bu ko nu ile ilg ili d iğer m etinlerin yardım ıyla sistemin içsel dinam iğini kurm aya çalışalım. Manc’a göre ticaret, «eski ilişkileri bozar ... ve bo zucu etkisi üretici topluluğun durumuna icapacity) göre d eğişir»50. Bu cümleden anlaşılacağı gibi, ticaret Asya üretim tarzının salt halini bozan bir etken ola bilir. Fakat, bu etkenin toplumsal bünye üzerindeki değiştirici etkisi önceden kestirilemez. Çünkü : «Ticaretin, eski üretim tarzının ne dereceye kadar çözücü olduğu, onun iç bünyesine ve sağlam lığına bağlıdır. Bu çözülüş sürecinin onu nereye götüreceği, hangi tarzın eskisi nin yerin i alacağı, eski üretim tarzının özel liğine b a ğ lıd ır»51. 48) C. II - 34. 49) First Indian... «The Future Results of the British Rue in India», July 1853, p. 35, 50) C, III- 325. 51) C, III - 326.
— 35 — Eğer, A sya üretim tarzı bünyesinin gereği olarak; kendini-destekler karakterinden ye devletin kam u iş lerini yapm asından ötürü, sağlam ve dayanıklı ise, ticaretin kendi başına bu bünyeyi bozm a olasılığı ol dukça zayıftır. H erşey sistemin bünyesine bağlıdır. Bu bünyenin uygun y a da uygu n olm ayışı ticaretin, bir etken olarak, etkilem e derecesini belirler. D oğal lıkla, ticaret A sy a üretim tarzını m eydana getiren ku rucu öğelerden birini, yan i m ülkiyet ilişkilerini değiş tird iği sürece, etkili olabilir. Ticaret için söylenenler tefecilik hakkında da söy lenebilir. «Bütün kapitalizm -öncesi üretim tarzlarında tefecilik (m evcut) m ülkiyet şekillerini yıkıp çözdüğü sürece devrim ci etkisini g ö sterir»52. Ö zet olarak: A sya üretim tarzının içsel dinam iği ne göre ticaret v e tefecilik fa a liyetleri kendi başlarına kaldıkları sürece sistemi değiştirecek etkinlikte d e ğ il dir. Bununla, ticaret ve tefeciliğin m ülkiyet ilişkilerini değiştirebilen, dolaylı etkileri örtük red m i edilmiş olu yor? Bu belli değildir. Fakat M a rx herhalde, A sya üre tim tarzının aslî öğesi olan devlet m ülkiyetinin değişe bileceğini kabul etm ektedir. «A sy a ve hele Hint müşterek m ülkiyetinin incelenmesi, bu doğal m ülkiyet şeklinin na sıl olup da parçalanarak çeşitli şekiller y a rattığın ı gösterir»53. A sya üretim tarzının içsel dinam iği hakkında öne sürülen fik irle r bu kadar. Şimdi de M a rx’m asıl üze rinde durduğu dışsal dinem iğe geçelim. Önce, genel olarak, kapitalizm in A sya üretim tarzı üzerindeki dar besi incelenecektir. 52) C. 111- 583. 53) K. Marx, Contribution â la critique de l'économie politique, Costes Paris, p. 45, No. 1.
^
36 _
«K apitalist üretim önceleri üretim tarzını etkilem eden ürünün satışı ile ilgilenir. Ö r neğin, kapitalist dünya ticaretiniıi ilk dö nemlerinde, Çin H int ve A ra p ülkelerinde olduğu gibi. Fakat, sonraları kapitalist ü re tim kökleştikçe, ister üreticilerin kendi ça lışmalarına, ister fazla ürünün m eta olarak satışına dayansın, (kapitalizm ) her türlü meta üretim ini değiştirir. Kapitalist üre tim, m eta üretim ini genel yapar, sonra da tedricen bütün m eta üretim ini kapitalist meta üretim ine dönüştürür»54. Yukarıdaki m etnin kuramsal çatısı önemlidir. A s ya üretim tarzının içsel dinam iği hakkında fazla birşey söylem iyen Marx, dışsal dinam ik konusunda ol dukça ayrıntılı b ir tahlil yapm aktadır. Ö zellikle kapi talist sistemin darbesi altında Asya ekonom ilerinin na sıl değişeceği araştırılm ıştır. M a rx’a göre bu ekonom i ler, kapitalist m eta üretim inin darbesi altında önce meta üre timi i bir ekonomi, sonra kapitalist meta üretim li bir ekonomi halini alm aya mahkûmdurlar. Ö r neğin Hindistan için : «İngiltere Hindistanda ik i işi birden başar dı: Birisi yıkıcı, öteki yapıcı; eski Asya toplumunun tahribi ve A syad a Batı toplumunun m addî tem ellerinin a tılışı»55. Bu bozuluş süreci şöyle özetlenebilir: «Bu küçük tek biçim toplumsal örgüt şekli, büyük ölçüde çözülmüş (dür) ve çözülmek tedir. Sebebi ne İn giliz ve rgi sistemindeki şiddet, ne de İn giliz askeridir. Bunun sebebi, İn giliz buharı ve serbest mübadeledir. 54) 55)
C. li - 34. First Indian... p. 33.
— 37 — (H indistan’da) aile toplulukları kendilerine has yerli sanayii (el tezgâhları) ile tarım (çift sürme) arasındaki birliğe dayanm ak taydılar. Bu onlara kendilerine-yeter bir özellik verm ekteydi. İn giliz müdahalesi kü çük yarı-barbar, uygar-olm ayan topluluk ları çözüp İktisadî tem ellerini yıktı ve doğ rusunu söylemek gerekirse, A sy a ’da ilk de fa işitilen toplumsal devrim e neden old u »56. Öyle gözükm ektedir ki„ Hindistan üzerinde İn g i liz kapitalist sisteminin etkileri bir zorlam anın sonu cu değildir. İn giliz üretim güçlerinin Hindistan’a ak tarılm ası ve kapitalist m übadele şekillerinin benim senmesi kendini-destekler köy ekonom ilerinin üretim güçleri ile üretim ilişkilerini, yani Aşyal denilen bu üretim tarzını bozm aya yetm iştir. «İngilizler, Hindistan’d a hükümdar ve top rak sahib: ola"ak küçük toplulukları y ık mak için sıyası ve İktisadî güçlerini kullan makta gecikm ediler. İn giliz ticareti bu top luluklar üzerinde devrim ci bir etki yaptı ve m allarının ucuz fia tı (H intlilerin) eğirm e ve dokuma sanayilerini — ki bunlar tarım ve sanayi üretim inin birleştirdiği etkenler idi— param parça e tti»57. Böylece, M a rx ’m tahliline göre, kapitalizm in dar besi altında (dışsal dinam ik) A sy a üretim tarzının bo zulduğu ve yavaş yavaş ortadan kalkm aya mahkûm olduğu anlaşılmaktadır. Bozulma süreci içinde top rak lar üzerindeki devlet m ülkiyeti yerini özel m ülki yete bırakm aktadır. A sy a toplum larm da öncelikle bu yöndeki bir gelişm eyi inceliyen Marx, diğer almaşığı, 56) 57)
ibid., p. 19. C. III- 328.
— 38 — yani bu toplum ların koİlektif m ülkiyete doğru evrim i ni de ihm al etmiş değildir. V era Zassoulitch’e yazdığı üiılü m ektupta : «H er durumda, tarihî komünün (özel m ül kiyete) doğru gelişeceği söylenebilir m i? Kendi yapıcı şekli şu alm aşığı da kabul et tirebilir: Kapsadığı özel m ülkiyet öğesi kollek tif m ülkiyet öğesine baskın 'çıkabileceği gibi, aksi de olabilir. H erşey içinde bulu nan tarihî ortam a bağlıdır. İk i çözüm de â priori mümkündür. A m a bunlardan b iri nin gerçekleşm esi için gerekli tarihî ortam öbürü için gerek li şartlardan tamamen fa rk lıd ır»58. Ö zet olarak, A sya üretim tarzının içerdiği tarihsel şartlar sistemin kapitalist üretim tarzına doğru geliş mesini kolaylaştıracağı gibi, sosyalist üretim tarzına doğru evrilm esini de sağlıyabilir. M a rx’a göre, her şey, içinde yaşanılan toplumsal ortam a bağlıdır. Genel hatları ile A sy a üretim «m odel» ini bitirmiş oluyoruz. A syal denilen bu üretim tarzının diğer kapitalizm-öncesi üretim tarzlarından (örneğin: antik, kölelik v e klâsik feodalite g ib i) fa rk lı olduğu apaçık tır. Ö yle ise, özellikle, m ülkiyet ilişkileri açısından A s ya üretim tarzının «başka» olan yan ı nedir? Herhangi b ir toplum un üretim tarzının belirlen mesinde kullanılacak ölçüt şudur : «Toplum un değişik İktisadî şekilleri arasın daki esas fark, örneğin köle em eğine daya nan b ir toplum ile ücret-em eğine dayanan 58) «Marx'tan V. Zassoulitch'e mektup, 8 Mars. 1881», Zikreden: M. Godelier, (op. c itj p. 37. Pek önemli olan bu mek tubun içeriği için ayrıca bakınız: K. Marx, Pre-Capitalist... «Supp lementary Textes». F. Engels, L'orfgine..., Annexes».
— 39 — bir toplum arasındaki fark, her durumda artık-em eğin üreticilerden, yani em ekçiler den çekip alınış şekline b a ğ lıd ır»59. Doğallıkla, A sya toplum larınm üretim tarzı da a y nı ölçüte göre değerlendirilm elidir. A sya üretim tar zını belirleyen temel ölçüt, ürünü yaratan em ekçiler ile em ekçilerin yarattığı artık-ürünü elde eden dev let arasındaki ilişkidir. Bu ilişkiler, ister-istemez, top rak üzerindeki m ülkiyet hakkının bir işlevidir. A sya üretim tarzında m ülkiyet ilişkilerinin gerçe ği nedir? «B irey gerçekten mülksüzdür. M ülkiyet; y a ni bireyin üretim inin doğal şartları ve yeniden-üretimi ile ilişkisi, bireyin inorganik doğayı değiştirerek kendisine maletmesi, kendi öznelliğini nesnelleştirmesi, belli bir topluluk aracıyla üstün birimin, bireye bir em anetidir»60. Bu sistemde birey mülksüzdür. Bununla birlikte, bireyin yeniden-üretim ini sağlayan nesnel şartlar y a ni, toprak, toplum da üstün otorite olan devlet tara fın dan bireye emanet edilmiştir. Bundan dolayı : «Birey, em eğin nesnel şartlarını sanki ken disininmiş;
sanki bu şartlar
aracılığı ile
gerçekleşen öznelliğinin inorganik doğasıy mış gibi telâkki eder61. Yukarıda zikredilen her iki metne göre, A sya üre tim tarzına has m ülkiyet ilişkilerini belirleyebilm ek için, üretim tarzı kavram ına yeniden bakm ak yerinde olur. M arx ve Engels üretim tarzını şöyle tanım lıyor lar: «Ü retim tarzı bireylerin belli bir faaliyet şeklidir... 59) 60) 61)
C. 1- 27. Pre-Capital ist... p. 69. İbid , p. 81.
— 40 — (B ireylerin) ne oldukları, üretim lerine, yani neyi ve nasıl ürettiklerine bağlı olarak ifade e d ilir »62. Bu ta nıma göre, üretim tarzı, bireylerin neleri ve nasıl ü ret tiklerine bağlı olarak sürdürdükleri İktisadî fa a liyet tir. Ü retim tarzının pğeleri nelerdir? İlk öğe şüphesiz, emek ve üretim araçlarının özellikleri ve bunların b ir leşme şekilleridir. «Ü retim in toplumsal şekli ne olursa olsun, em ekçiler ve üretim araçları daim a birer etkendir. Birbirlerinden ayrıld ıkları vakit, bu iki etkenin her biri ancaik tasarlı olarak vardır. Ü retim in yürüm esi için bunların birleştirilm esi gerekir. Bu birleşm enin g e r çekleştirdiği özgül biçim toplum bünyesi nin, fa rk lı İktisadî çağlarını a yırt ed er»63. A nlaşılacağı gibi, üretim tarzının ilk öğesi emek ve üretim aracından oluşan, üretim etkenleridir. A s ya üretim tarzında bunlar, emek ve topraktır. Oysa, emek süreci içinde, üretim araçları hem em eğin aracı, hem de em eğin amacıdır. Çünkü, «sonuçları açı sından bütün süreci incelersek, ürün hem em eğin amacı, hem de em eğin aracı olduğundan»64 emek ile üretim aracını kesinlikle birbirinden ayırm ağa imkân yoktur. A sya üretim tarzında em eğin aracı ve amacı topraktır. Bu bakımdan, em eğin nesnel şartları d iye bileceğim iz bu öğe, A syal m ülkiyet ilişkisinde gördü ğümüz özellikten dolayı em eğe aittir. Gerçekten, A sya üretim tarzında birey toprağın mülksahibi değildir. Fakat, toprağı tasarruf etme hak 62) p 7. 63) 64)
The German Ideology, Lavvrence and VVIshart, London. C. 11-34. C. 1-181.
_
41 —
kı olduğu için emek ile toprak arasındaki birleşm e de, kendisinin yeniden-üretim i süreci içinde, üretim aracı olan toprağa; yani em eğin aracı ve amacı olan toprağa, sanki kendisininmiş gibi bakar. Böyle olun ca, birey üretim inin nesnel şartlarından ayrılm am ış tır. A sya üretim tarzında toprağı tasarruf eden birey, kölelik üretim tarzının kölesinden farklı olduğu gibi, feodal üretim tarzının (senyör dom aine’i üzerinde ça lışan) serfinden de farklıdır. Köle ve serf, dereceli ola rak, üretim in nesnel şartlarına tasarruf edemezler. Üçüncü kişiler için köle ve serf, hem em eğin aracı hem de amacıdır; yani üretim aracının kendisidir. A s ya üretim tarzında ise, birey üretim aracı değildir, emek hürdür. Bununla birlikte, A sya toplumlarında, şu husus asla unutulmamalıdır. «B irey hiçbir zam an mülksahibi olm ayıp tasarruf eden olduğundan, topluluğun b ir liğini temsil edenin kölesid ir»65. Öyle ise, Asya toplumunda köle ve serf ten fa rk lı olan birey, hür olmakla beraber bir çeşit «genelleşm iş k ö le»66 dir. Birey, devlet ve toprak arasındaki ilişkilerde, toprağın tasarruf hakkına sahip olduğundan dolayı hür ise de, toprağın mülkiyetine sahip olam ayışından dolayı, genelleşmiş köledir. A sya üretim tarzında bireyin toprak üzerindeki tasarruf hakkına karşılık, devletin m ülkiyet hakkı mutlaktır. Bu bakımdan, bireyin artık-em eği devlete aittir. Devlet yukarıda açıklandığı şekilde elde ettiği artık-ürünü kamu işlerine tahsis etmekle görevlidir. Fakat her şey, devletin benim sediği tutuma bağlıdır
65) 66)
Pre-Capîtaltst... p. 92. İbid., p. 95.
42 Devlette toplanan artık-ürünün bir kısmı devleti tem sil edenlerin tüketimine de ayrılır. A şağıdaki şema A sya üretim tarzını m antığını verm ektedir (Şema - II) . Tasarruf
Kamu işleri
Tüketim
A rtık -Ü rü n
Ürün I B REY
l TOPRAK
I DEVLET
TOPLULUK Mülkiyet Şema - II A sya üretim tarzında toprakta özel m ülkiyet or taya çıkmadan, sadece m ülkiyet ve tasarruf arasında ki sapmadan dolayı sömürme olayı m eydana gelebi lir. Fakat bu sömürme, yaln ız m ülkiyet ilişkilerine da yanan, kişinin kişiyi sömürmesi değildir. Bu üretim tarzında doğrudan üreticinin toprak üzerindeki - ta sarruf hakkı, sömürmenin dolaylı b ir sömürme olm a sına yolaçar. Böyle olunca sömürme bireysel olm ayıp kollektifir. V e işte bundan dolayıdır ki, A sya toplumların da« genelleşmiş kölelikten» sözedilmektedir. A çıkça gözüktüğü gibi, A sya üretim tarzındaki bir toplum, sınıflı bir toplumdur. «Ödenm iyen artık-emeğin üreticilerinden çekip alındığı iktisadi şe k il'.. metbu ile tabı arasmdaiki ilişkileri b e lirler»67 .Bundan do layı, A sya toplum larm da sınıflar devleti temsil eden metbu ile üreticileri temsil eden tabî olmak üzere ik i ye ayrılır. Bu toplumsal ilişkiler üzerine, «İktisadî topluluğun bütün yapısı ve aynı zam anda siyasî şekli oturur. 67)
C. III - 772.
— 43 — Ü reticiler ile üretim şartlarının sahipleri arasındaki ilişkiler... toplumsal bünyenin tem elini verip, hüküm darlık ve tabiyet iliş kilerinin siyasî şekillerini ve bununla uyu şan kendine has devlet şeklini a çık la r»68. A sya üretim tarzı hakkında genellikle söylenebi lecek olanlar bu kadar. Bu genel ve soyut m odeli ta mamen M arx ve Engels’in yazdıklarına sadık kalarak kurm aya çalıştık. Tahlili yaparken ne çağdaş y a za r ların yorum larından yararlandık, ne de kendi düşün celerim izi kattık. Bundan dolayı, kurm aya çalıştığı m ız M a rx’rn A sya üretim modeli, sanıyoruz ki ta ra f sız bir modeldir.
68)
C. III - 772.
II
OSMANLI TOPLUMU A.I. Ebusuud Efendinin Üsküp ve Selanik tahrir defterlerinin başına koyduğu mukaddimede açıkça be lirtild iği gibi, Osm anlı D evletinin Anadolu ve Rumeli bölgelerindeki topraklarının tümüne, «arz-ı m em leket derler. A slı h a raciyed ir... A rz-ı m irî denilm ekte (de) m ağruftur. Reayanın mülkü d e ğ ild ir»69. Bu toprakların rakabesi Beytülmale ve (yan i) devlete aittir. Osmanlı ülkesinde «sapan girip ziraat yapılan yerler m ülk o lm a z». Abbasî (İslâm ) yahut M oğol-Türk (islâm-öncesi) geleneğine göre toprak, hüküm darın hassa mülküdür. «M ülk... sultanındır»70, onu dilediği gibi temellük eder. Osmanlı beyleri bu hakkı, d iğ e r uç beyleri (Karamanoğlu, Eşref oğlu, Tekeoğlu, Menteşe, Germ iyan, Saruhan, Ayclmoğlu, Um ur Bey, K a r asi) gibi, belki Ertuğrul Bey’e K aracadağ’da verilen m alikâne şeklinde, bel ki de Osman G aziye Söğüt-Domaniç yöresinde verilen 69) Mukaddimeden alınan bu parça ne öşrî, nede haracî topraklar içindir. Bu son zikredilen topraklar, mukaddime XVI. yüzyılda yazıldığından dolayı, Hicaz, Irak gibi, Osmanlı Ana vatanı dışında kalan topraklardır. Bu konuda bakınız: Ö. L. Bar kan, Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları, Burhanettin Matbaası, İstanbul, 1943. s. 299. M. C. Baysun, «Ebusu'ud Efendi» maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Cilt. 4. 70) Nizamülmülk, Siyasetname, Sermet Matbaası, İstanbul. Çev. M. S. Çavdaroğlu, s. 44. —. 45 _
_
46 —
ikta’ suretiyle, Anadolu Selçuklu sultanlarından al m ışlardır71. Orhan hüllide mülkühu! Türk saltanat telâkkisine göre hüküm darın hassa mülkü olan toprak, ölünce kendi sülâlesine irsen g e çer. Fakat, hüküm darlığın ailede kim e intikal edece ğine dair kesin bir kural yoktur72. Varis, oğul, kardeş ya da amca olabilir. Ö nem li olan, devletle özdeş olan sultanın ölümü ile toprak üzerindeki hakların yine devlet ile özdeş olan yeni varise geçeceğidir. Osmanlı sultanları yerleşilen ve fethedilen m irî toprakların sağladığı r^antı, hattâ şer’î hukuk kaidele rini bile çiğniyerek73, fa rk lı am açlara göre ve değişik iktisadî-hukukî şekillerde, hüküm dar ailesi mensupla rı ile devletin dayandığı askerî ve dinî züm relerin seç kinleri arasında dağıtm ışlardır. Daha Osmanlı İm paratorluğunun kuruluş sırala rında, devlet henüz b ir beylik iken, m irî toprakların köy ve şehirleriyle birlikte hüküm darın oğulları, kar deşleri ve am caları arasında «üleşildiği» olağandır. A şık Paşazade ve N eşrî Tarihlerinde bu gibi olayların birçok örneği vardır: «K aracahisar Sancağı kim ona İnönü derler, oğlu Orhan Beye verdi ve Subaşılığını karındaşı Gündüz’e v e r d i»74. Y a da,
71) Solakzade ve Müneccimbaşı'dan esinlenerek M. Akdağ, Gündüz Alp ve oğlu Ertuğrul'un .I Alâaddin Keykubat tara fından Ankara dolaylarında Karacadağ'da yerleştirildiklerini söylü yor. M. Akdağ, Türkiye'nin İktisadî ve İçtimai Tarihi, Ankara 1959, s 121: İkinci görüş için bakınız: i. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Ta rihî, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1961, Cilt I, s. 19. 72) H. İnalcık, «OsmanlIlarda Saltanat Veraset Usulü ve Türk Hakimiyeti Telâkkisi», Siyasal Bilgiler Dergisi, Mart 1959. 73) Ö. L. Barkan, «İslâm - Türk Mülkiyet Hukuku» Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1941, Cilt 7, Sayı 1. 74) Aşık Paşaoğlu Aşıkî, «Tevarih-i Al—i Osman», Osmanlı Tarihleri, Türkiye Yayınevi, İstanbul. Hazırlıyan: N. Adsız. Bab. 16.
«R iva yet iderler iki Orhan, Îznikm id’i oğlı Süleym an Paşaya vermişti. Y in ice’ye ve Göynük’e ve M ıd ım ı’ya havale itmişti. İz nik alınacak, Bursa’yı oğlı M urat G azi’ye verdi. A d ın a Bey sancağı kodı... V e Karacahisarı ammusı oğlu Gündüz’e v ir d i»75. Ö yle gözükm ektedir ki, Osmanlı topraklarındaki tım ar gelirinin hükümdar ailesi arasında payedilm e keyfiyetini H. İnalcık doğrudan doğruya eski OğuzTürk ülüş kurumuna bağlam aktadır. Ona göre, «O s manlIlarda ülüş sisteminin belli başlı hususiyetleri ile yaşadığına şüphe y ok tu r»76. Kanım ızca, böyle b ir y a rg ıy a varabilm ek için, g ö çebe Oğuz-Türk boylarının İktisadî sistemi ile Osm an lI Devletinin İktisadî sistemi arasındaki benzerliği gös term ek gerekir. Aşağıdaki dipnotda belirteceğim iz g i bi, ülüş kurumu ancak ilkel üretim tarzının hâkim ol duğu topluluklarda ortaya çıkabilir. Oysa, F. Köprülü, Ö. L. Barkan, H. İnalcık ve M. A k d a ğ gibi tarihçilerin araştırm alarına göre, Osm anlı uçbeyliğinin İktisadî bünyesini göçebe topluluk düzeyine indirm ek tarihsel gerçeklerle uyuşmamaktadır. Aksi, Osmanlı D evleti nin kuruluşunu, örneğin, H. A. Gibbons’un77 yaptığı gibi ilkel göçebe ve savaşçı b ir kabilenin «inanılm az başarılarına^ dayanan bir kuram ı benimsemek olur. Bundan dolayı, Osm anlIlarda m irî toprakların getir diği rantın hüküm dar ailesi arasında payedilm e soru nu, daha az gelişmiş başka bir üretim tarzına ait ol ması gereken, ülüş ile bağdaşamaz. Osmanlı toplu75) Neşrî, Kitab-ı Cihan Nüma, Türkiye Tarih Kurumu Ba sımevi, Ankara, 1949. Hazırlıyanlar: F.R, Onat ve M.A. Köymen. Cilt 1. s. 163. 76) «OsmanlIlarda Saltanat...» s. 85. 77) The Foundation of the Ottoman Empire, Oxford, 1916.
— 48 — munda ortaya fiilen çıkan üleşme, herhalde, yeni ik tisadı şartların bir yansım asıdır ki, içereği tamamen değişiktir. Nitekim , H. în alcık’m da bizzat işaret ettiği gibi, Osmanlı topraklarının ülüş ile bölüşülmesi pek de ömürlü olmamıştır. «I. M ehm et devrinde, Osman Ğ azi’ye ait r i vayetlerde gördüğüm üz gibi, arhcaların ve kardeşlerin yurtluk alm aları usulü artık tam am iyle terkedilm iş bulunuyordu. Sancağa yalnız hüküm darın oğulları gönderiliyordu. V e bu şehzadenin yanm a giden lalalar ha kikatte o bölgede idareyi ellerinde tutm ak ta idiler. Bu lalalar... ekseriyetle sultanın sarayından çıkmış kullardır»78. Öyle ise, Ostmanlı iktisadi sisteminde ülüş79 fiilen ortadan kaldırılmış, sancaklara gönderilen şehzadele rin sadece tım arlar üzerinde hakkı bırakılm ış ve asıl önemli olanı, yönetim lalalara, yani geniş anlamı ile kapıkullarm a tevdi edilmiştir. Osm anlılar kuruluş sırasında ve onu izliyen y ıl larda, Anadolu Selçuklu toplumundan aldıkları ikta’ 78) «OsmanlIlarda Saltanat...», s. 90. siyah benimdir. 79) Kanımızca Abdülkadir İnal'ın Oğuz Türklerinde işaret ettiği orun ve ülüş müessesesi («Orun ve Ülüş Meselesi» Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, 1931, Cilt 1) yine Oğuz boy larında tesadüf edilen yağma kurumu ("Dede Korkut Kitabı, Türk Kültür Araştırma Enstitüsü Ankara 1944, Seri 4, Sayı 42, Say fa 116. Hazırlayan M. Ergin) ile yakından ilgilidir. Şöyle ki: İlkel topluluklarda ürün ancak kullanma - değeri üretmek için üretilir. Bu topluluklarda mübadele-değeri için meta üretimi söz konusu olamaz. İşbölümü sonucu üretilen ürün, mübadele edil meyip sadece paylaşılır. Bu paylaşma şekillerinden biri olan yağma (değiş-tokuş, sessiz trampa, armağan gibi) ya da pot!ateh denilen halde, her kabile kendi göreneklerine göre, bir usul (ör neğin ; Oğuzlarda toy ve aş şölenleri, orun gibi) uyarınca üreti len mallan diğer kabileler ile birlikte sonuna kadar paylaşır. Bi-
— 49 — sistemini devam ettirm işlerdir80. Türkçe deyim i ile dir lik denilen ikta’larm, özellikle askerî ikta’la r olarak kullanılışı, Osm anlı İm paratorluğunda yaygın b ir ku rum olan sipahi tım arının ortaya çıkışına sebep ol muştur. İlk tım arlar hakkında A şık Paşazade Tarihin de geniş bilgi vardır. Örneğin, Osman G azi «Y e r Hisar’ı Haşan A lp ’e verdi. Bu dahi yara r yoldaş idi... İn egöl’i Durkut A lp ’e verdi... K ayın A tası Ede B alı’ya Bilecik hasılın tım a r v e r d i»81. Y ah u t Osman G azi d ev rinde Trakya tım arları için: «Y aku p Ece’ye .ol v ilâ y e ti tım ar verdiler... G azi Fazıl’a bile v e rd ile r»82. Ö yle gözükm ektedir ki, Osman Gazi ve Orhan G a zi dönem lerinde Osmanlı Beyleri fethedilen toprakları kendi silâh arkadaşları ve yoldaşları ve akrabaları, ki bunlardan biri ahî şeyhi olan Ede Balı gibi ülemadan biridir,
arasında
tım ar
üleştirmekte
idiler.
Fakat,
riktlrilen servet tören görüntüsü altında, her kabilenin bireyleri tarafından tüketilir. Bu zorunluluktan dolayı yağma devamlı bir İktisadî kurumdur. Böyle olunca, kabileler zenginlik itibariyle birbirlernden az-çok farklı olsalar bile, iktisaden birbirlerine muhtaçtırlar. Birbirleryle arabağıntılı olarak yaşarlar. Eğer kabi leler topluluğu Oğuzlarda olduğu gibi belli bir hükümdar ailesine (akbudun) tâbi ise, bu topluluklarda hakimiyetin aile mensupları arasında dağıtılması yukarıdaki tahlilin bir vargısıdır. Malların yağma yolu ie İktisadî paylaşılması, iktidarın ülüş yolu ile siyasî paylaşılmasına yolaçar. Zikredilen bu son nokta, genel bir tahlü çerçevesi içinde, Oğuzlarda neden istikrarlı bir devletin kuru lamadığını da açıklayabilir, sanırız. Yağma kurumu ile feodal üretim tarzının birlikte barınamıyacağı aşikârdır. Maamafih, bazan her ikisinin birlikte, be lirli bir tarihî döneme ait, belirli bir İktisadî - İçtimaî bünye için kullanıldığına tanık olmaktayız. F. Sümer, Oğuzlar, An kara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1967, s. 384-5. 80) F. Köprülü, «Bizans'ın Osmanlı Müesseselerine Tesi ri» Türk Hukuk ve iktisat Tarihi Mecmuası, 1931, Cilt 1. 81) Op. cit. Bab. 16. 82) İbid , Bab. 41.
— 50 — daha sonraları, Osmanlı B eyliği büyüyüp sultanlık ha lini alm aya başlayınca tım arın başka am açlarla da kullanıldığına ta n ık . oluyoruz. Örneğin, M urat Hüdavendigâr, H am itoğlu’ndan Akseki-Isparta yöresini satınaldığı vakit, «imevahisin dahi kendi beratiyle tım ar v e rd i»83. Yani, I. M u rat satm alm an yerlerdeki eski tı m ar sahiplerinin haklarını kaldırm adan, bunları yen i lem ekle yetinmiş idi. Bu usul, Y ıld ırım B eyazıt’m A ydm oğlu ve Menteşe beyliklerinin zaptı sırasında da uygulanmış, tım arlı tım arında kalm ak üzere bunların beratları yenilenmiş idi. Karam an beyliğinin zaptın dan sonra yine örneğin, Tur gutlardan Y ap alı kabilesi başkanı Y apa Bey’e verilen tım arlar da bu kabil tı m arlardandır84. Tım arın başka bir am açla d ağıtıld ığın ı (ya da k a l dırıld ığın ı) Çelebiler devrinde görüyoruz. Bunlar, Çe lebi M ehm et’in Sivas’ta etrafına topladığı asker ve üleınaya vaadettiği yarım tım arlard ır ki m alikâne-divanî adı altında alınır85. B ilindiği gibi Musa Çelebi Edirne’ de Osm anlı tahtına oturmuş iken, Şeyh Bedreddin onun kadıaskeri idi. M ehm et Çelebi, bir yandan, taht uğruna Musa Çelebi ile mücadele ederken, daha son raları, V arid at yazarın a karşı ideolojik mücadele yap mak zorunda kalmıştır. Bu ikili m ücadeleyi kazanmak için etrafındakilere T ra k ya ’da y a n ın tım arlar vaadetmiş ve sonunda m ücadeleyi kazanarak Osmanlı tahtı na oturmuştur. Böylece, özellikle Rum eli’de malikânedivanî sistemi oldukça yayılmış,
Karaburun’da ise
83) ibid., Bab. 53. 84) H. İnalcık, «Ottoman Methods of Conquest», Stvdia Islamica, 1954, p. 178, Extrait. 85) Ö. L. Barkan, «Malikâne-Divanî^ Sistemi», Türk Hu kuk ve iktisat Tarihi Mecmuası, 1939, Cilt 2.
— 51 — Şeyh Bedreddin taraftarların a ait tım arlar sahipleri nin elinden alınmıştır. İlk yaklaşım olarak, yukarıda sayılan üç ayrı hale dayanarak, Osm anlı topraklarının neden ve kim lere tım ar verild iğin i özetleyebiliriz: i) Tım arlar sultanın beratı ile devleti idare eden kim selere verilm iştir; ii) Tım arlar fethedilen topraklardaki eski tım ar sahip lerine onları da devlete katm ak için verilm iştir; iii) Tım arlar taht kavgalarında şehzadeleri tutan devlet ricalini ödüllendirm ek için verilm iştir. Osmanlı toplumunda y a y g ın olan sipahi tım arla rının karm aşık b ir şeklî yapısı va rd ır86. Tınlarlar bü yüklüklerine göre has, zeam et ve tım ar olarak üçe ay rıld ığı gibi, her b iri k ılıç ve terakki gibi iki ayrı kı sımdan oluşabilir. Tım arlar ayrıca, veriliş şekillerine göre teskereli y a da teskeresiz olabilir. Bundan başka, yurtluk ve ocaklık adları altında, yerel bir askerî ihti yacı karşılam ak üzere verilm iş tım arlar da vardır. Bü tün bu şeklî ayrın tılara rağm en, her tım arda müşte rek olan taraf — ki padişah hasları bunun dışında ka lır— tım ar sahibinin, reayadan toprak rantı m ukabili topladığı vergilere karşılık, devlete hiçbir şey ödem e den askerî bir hizm eti ifa etm eğe m ecbur oluşudur. Tım ar sahibi, kendi tım ar bölgesine göre ayrıntılı bir şekilde saptanan bir m iktar cebeli askeri seferde sul tanın emrine verm ekle yükümlüdür. Sipahi tım arın dan toplanan bu asker, seferde asıl Osmanlı ordusu nu temsil etmekteydi. Örneğin, II. M u rat zam anında A nadolu ’yu ziyaret eden B. de lâ Broquiere’ye göre87
86) M. Sertoğlu, «Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Top rak Dirliklerinin Çeşitli Şekilleri», VI.. Türk Tarih Kongresi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Arrkara 1967. 87) Zikreden: F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., s. 235.
— 52 — Anadolu beylerbeyinin em ri altında, sipahi tım arına mensup yirm ibin asker vardı. Sipahi tım arları irilik bakım ından büyük farklar gösterirse de nitelikleri aynıdır. Tım ar sahibi vergi toplar, karşılığında devlete asker verir. Bundan dola yı, «sipahi... gibi im paratorluk m em urları ile köylü arasında, toprak işçiliğinin organizasyonu bakım ın dan İktisadî bir tabiyet m evzubahis d e ğ ild ir»88. Bu hu sus, m alikâne-divanî sisteminde de mevcuttur. Top rağı iki baştan tasarruf, yarım tım arın niteliğini de ğiştirmez. Mülksahipleri, «M ülkiyeti kendilerine ait bulunan bu top rakların hukuki tasarrufiyesine sahip bu lunm adıkları gibi, bu toprakları köylüye istedikleri şartlarla kiralam ak hususunda da serbest gözükm em ektedirler»89. O halde, Osm anlı İm paratorluğunda uygulanan tım ar sistemi, dirlik sahibinin toprağın mülksahibi g i bi görülmesine uygun değildir. Bu durum malikânedivanî sistemi için de aynıdır. Tım ar sahibi m ülksahi bi olm adığı gibi, toprakları tasarruf etme hakkına da sahip değildir. Kendilerine ait olan hassa çiftliklerinin kuruluş yıllarında oldukça geniş olduğu sanılıyorşa da, Fatih M ehm et döneminde doğru, bu hassa çiftlik lerinin gittikçe küçüldüğü bir gerçektir. Osm anlı toplumunda toprakların rakabesi kesin likle devlete aittir. Tım ar sahibi ancak devletin bir memuru, bir temsilcisidir. D evlet adına topraktan ya ratılan rant üzerinden v e rg i toplar ve d evlet adına as 88) Ö. L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunda Toprak işçi liğinin Organizasyonu Şekilleri», İktisat Fakültesi Mecmuası, 1944, Cilt 1, sayı 4, s. 444. siyah benimdir. 89) Ö. L. Barkan, «Malikâne-Divanî...», s. 123.
— 53 — ker cemeder. Tım ar sahibi verilm iş bir bölgede devlet otoritesinin yerine kaim olan b ir asker-memurdur. Tım ar sahibinin toprak üzerinde hiçbir hakka sa hip olm adığı tım arların veraseti hususunda da açıktır. Genel kural olarak, tım ar hakkı babadan oğula intikal etmez. «Osm anlı İm paratorluğunda askerî d irlik ler, genellikle irsî değildir. Babalarının ölü münden sonra tım ar sahibinin bir veya iki oğlu, daha az önem li b ir d irliğe taUp olabi lirler ve sultana hizm et etm ek kaydiyle arazilerini genişletm ek im kânına sahip ola bilirler. Türlü sebeplerden ötürü dirlik sa hiplerinin değiştirilm eleri vuku bulmuştur ki, işin sonunda, d irlik sahipleri ne arazi leri üzerinde yerleşebilmek, ne de mevziîbir hanedanlık kurabilm ek için vak it bul m uşlardır»90. Şu halde, Osm anlı toplumunda; i) Tım ar sahibi ne toprağın mülkiyetine, ne de tasarruf hakkına sahip tir; ii) Tım ar verasetle geçmez. Osmanlı D evletinin toprakları üzerinde m utlak b ir hakka sahip olan sul tan tım ar verip alm akta tam amen serbesttir. Hattâ, tım ar sahiplerinin m alî özerkliklerinin o l dukları bile söylenemez. «İdarî ve inzibatî bakım lardan daha büyük selâhiyetleri icabettiren vergileri toplamak için sipahi tım arına Sancak Beyinin yahut Padişahın adam ları müdahale etm ektedir ler. Bu suretle sipahi tım arlarından büyük bir kısm ı m alî bakım dan müstakil ve h ari 90) Ô. L. Barkan, «Les particularités du system financier ottoman et son évolution du XV au XVII siècle», L'impôt dans te cadre de la Ville et de l'Etat, Collection Histoire. 1966 extrait.
— 54 —• ce karşı tam amen kapalı bir bütün, bir mu afiyet ¡sahası olarak sahiplerine a it bulun maktan çok u za k tır»91. Böyle olunca, Osm anlı İm paratorluğunda gayet yaygın olan tım ar kurumuna bakıp, bilim sel yöntem ile araştırılmadan, Osm anlı ısipahi tım arlarını A v ru pa O rta-Ç ağ senyörlerine benzetip, bundan esinlene rek Osm anlı İktisadî sistemine klâsik feodalite dam gası vurm ak hatalıdır92. Y alın kat görüşlere sahip olan bazı A vru p alı yazarların aksine, bu gerçeği sezen hemen-hemen bütün çağdaş Türk tarihçileri Türk top lumu için feodal üretim tarzını hiçbir zaman b ir ipotez olarak kabul etm em işlerdir93. Bu huşus Ö. L. Barkan’da açıktır. «Osm anlı İm paratorluğunda sahib-i arz ve sahib-i raiyet sıfatıyle köylünün karşınına çıkan kim selerin tam m ânasıyla ne arzın, ne de raiyetin sahibi olm adıkları, son dere ce teşkilâtlı ve m erkeziyetçi b ir devletin memuru sıfatıyla haiz bulundukları mu hakkaktır. İm paratorluğun her taraftan te min ettiği idare adamı ve asker tipi olan tı m arlı sipahi ne bir derebeyi, ne de yerli
91) Ö. L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunun Bütçelerine Ait Notlar», İktisat Fakültesi Mecmuası, 1953, Cilt 15, Sayı 1-4. 92) Mesela H. Gibb - H. Bowen, Islamic Society and the West, Oxford University Press, London, 1950. 93) M. Akdağ'a göre : «Zaten bazı oriantalistler tımar sahibine de sahib-i arz denmenin yanlış yerleşmiş bir deyim olduğunu anlayamadıkları için, Türk tımar rejimini bir çeşit feodalizm sistemi sanmışlardır.» «Osmanlı Devrinde Esas Düzen», Tarih Araştırmaları Der gisi, Cilt 3, Sayı 4-5, 1965.
— 55 — toprak asaletini tem sil eden bir toprak zen gini d e ğ ild ir»94. A yn ı şekilde, H. İnalcık son çalışmalarında, X V II. yüzyılın başlarına kadar Osm anlı İm paratorluğunun İktisadî sisteminin adını koymadan, zımnen başka bir sistem olarak nitelendirm ektedir95. Zaten, daha önce de belirtilm iş olduğu gibi «Bütün tım arlar doğrudan doğruya sultan tarafından verildiğinden, bu beylerin özel orduları ile feodal senyörler haline gelm e leri önlenir. D iğer taraftan, sultan büyük bir kul gurubuna m alik olduğundan beyle rin gücünü daim a tahkik ed eb ilir»96. Osmanlı toplum unda m ülkiyet ilişkileri açısından sipahinin yerini saptadıktan sonra, şimdi ülemamn durumunu belirtm eye çalışalım. Aşık Paşazade Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda, «D evlet»i ayakta tutan dört örgütten bahsediyor: «Biri Gaziyân-ı Rum, Biri Ahîyân-ı Rum. V e biri Abdâlân-ı Rum. V e biri Bacıyân-ı R u m »97. Bunlardan Gaziyân-ı Rum y a da kısaca G aziler denilen örgütün Osmanlı İm paratorluğunun kurulu şunda oynadığı rol bilinm ektedir. Hattâ P. W ittek kendi «kuruluş ku ram ını»98 bu örgüte bağlam ış ve uç larda örgütlenmiş gazilerin gaza ve talan fa a liyetleri
94) Ö. L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunda Çiftçi Sınıf larının Hukukî Statüsü», Ülkü, Sayı 53, s. 151. siyah benimdir. 95) «The Nature of Traditionel Society», Political Moder nization of Japan and Turkey, Princeton University Press, 1964. Edited by: R. E. Word and D. A. Rustow, p. 42-7. 96) H. İnalcık, «Ottoman Methods...», p. 122. 97) Op. cit. s. 207. 98) Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu, Şirketi Mürettibiye Basımevi, Istanbul 1947. Çev. F. Arık.
— 56 — ni Osmanlı İm paratorluğunun kuruluşu için yeterli bir şart olarak göstermiştir. Gazilik, fü tü v vet" dolayısıyle Ahîyân-ı Rum, yani ahiliğe de bağlanm aktadır ki, bu sonuncusu muhak kak değilse bile, esnaf örgütlerine mensup olanların kaçınılm az bir sıfatıdır. Bundan dolayı, gazilik ile ahi liğ i içiçe geçmiş, askerî-mistik bir örgüt olarak kabul edebiliriz. Ayrıca, ahiliğin esnaf örgütlerince benim senmiş oluşu buna b ir de şehirli n iteliği verm ektedir. Fakat bunların köylerde alpler ile temas kurdukları da m uhakkaktır100. Abdalân-ı Rum ise, her iki örgütten kırsal bünye sinden dolayı ayrılır. Ö rgü t daha ziyade göçebe Türk men kabileler arasında heterodox tarikatları temsil etmekte olup101, yerine göre babalar, Horasan erenleri, abdallar, torlaklar ve ışıklar gibi çeşitli adlarla anıl m aktadırlar. Kuruluş sırasında göçebe Türkm en kabi lelerinin beyliğe asker tem in eden devam lı b ir kay nak olduğu gözönüne getirilirse, türlü adlar altındaki bu dervişlerin, tarikat mensubu sıfatları yanında bir de askerî sıfatları olduğu anlaşılır. Zaten, «tahta kı lıçlı» dervişler im gesi oldukça anlam lıdır. Bacıyân-ı Rum hakkında isse hemen hemen hiç bir bilgim iz yok. Sadece, bunların d iğer uç örgütleri ile aynı paralelde olan kadın örgütleri olduğunu tahmin edebiliriz, Öyle anlaşılm aktadır ki, Osmanlı B eyliğinin kuru luş devrinde gerek şehirlerdeki (a h ile r ), gerek k ırla r daki (babailer) şeyh ve dervişlerin büyük rolleri ol
99) Fütüvvet konusunda geniş bilgi için bakınız: A. Gölpınarlı, «İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynak ları», İktisat Fakültesi Mecmuası, 1949, Cilt, II, Sayı 1-4. 100) F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., s. 90. 101) lbid„ s. 94.
— 57 — muştur. F. K öprülü’nün iddialarına dayanarak yap ı lan bu tasnif, A şık Paşazade tarafından da doğrulanı yor. Fakat, onda bu tasnif, «ülem a» ve «fu k ara» şek lindedir102. Ülem adan Dursun Fakih, Davut-i Kayseri, Tacettin-i Kürdi, fukaradan ise, Baba îlyas, Koçum Şeydi, Ede Balı (?), G eyikli Baba, A h i Evren gibi... Soru : O sm a n lı* toplumunun kuruluş yıllarında şeyh ve derviş taifesinin, m ülkiyet ilişkileri açısından, durum ları nedir? Kuruluş yılların d a Osm anlı beylerinin bu şeyh ve derviş taifesine (ahi y a da babaî), gördükleri hizm et lere karşılık olm ak üzere, toprak rantı devrettiklerini, toprak bağışladıklarını biliyoruz. G iderek İlyas m üridi G eyikli Baba hakkında : «Sonra Orhan dahi o dervişün mekanına varub eytdi. Bu İn egöl’ün yöresi dede senün olsun, didi. Derviş eytdi: Ey H an bu m ülki ve m alı Hûda ehline verür. Biz bun ların ehli değilüz; m ülki Hûda sizün gibü padişahlara virü r didi. Orhan Gazi ibram idüp eytdi: Derviş sözimi kabul eyle didi. Derviş eytdi: Padişahım senin sözün sın masın, şol karşıda turan tepecükten beri yirceğü z dervişlerin havlısı olsun, didi. O r han G azi kabul edüp, dervişün yine dua sını alıp g itti103. Bu örnekleri daha da arttırm ak mümkündür. Bili nen Osman G azı ve Orhan Gazi zam anlarında ve d a ha sonraları, şeyh ve dervişlere sürgit toprak d a ğıtıl dığıdır. A yrıca, bu şeyh ve derviş taifesinin b ir hayli
1102) Op.cit., Bab, 158. 103) Neşrî, Op. cit., s. 171.
— 58 — zengin olduğu da söylenm ektedir. Örneğin, Ede Balı’nın «dünyesi ve nimeti, davarı, ç o ğ »104 di. Osmanlı toplumunda şeyh ve dervişlerin m ülki yet ilişkileri hakkında asıl kaynağım ız, Ö. L. Barkan’m yapmış olduğu önem li araştırm adır105. O sm anlı D ev letinin A ra z i Tahrir D efteri’ndeki kayıtların incelen mesinden çıkan sonuçlara göre? Osmanlı sultanları yaptıkları hizm etlere karşılık şeyh ve dervişleri dai ma ödüllendirm işlerdir. Bu ödüllendirm e «birtakım arazinin m ülkiyet veya sade toprağın temin ettiği m en a fin in »106, yani toprak rantının kurulan zaviyele re terki şeklinde ölmüştür. M iri arazinin, toprak, za viye ve köy olarak tarikat şeyh lerin i geçirilişi çok lukla ikta-istiğlâl yolu yla yapılm akta' ve karşım ıza, bazan hayrî, bazan da aile va k ıfla rı olarak çıkm akta dır. Bu va k ıfların bazan öşürü alınmakta, fakat ba zan öşürü bile zaviyeye terkedilm ektedir. Ö. L. Barkan’m araştırm asında bu çeşit zaviye-vak ıfların sayısı oldukça kabarıktır. İşin asıl ilginç yanı, araştırm ada zikredilen, A yd ın dolaylarında U m ur Pa şa ve Bursa’da Şeyh A k b ıy ık ’a ait, tarım la uğraşan zaviye-çiftliklerdeki ortakçı kulların varlığıdır. Öyle gözükm ektedir ki hele evlâtlık v a k ıf niteliğini kazan dıkları takdirde, şeyh ve dervişlere ikta editen top raklar (G elibolu’da A h î Musa, M alkara’da Y eğen Reis g ib i), ımevattan olsalar bile, bunlar m irî toprak siste m inden b ir hayli sapm alar m eydana getirm ektedir. Bununla birlikte, şeyh ve derviş züm resine tem lik edi len toprakların genişliği, Osmanlı toplumunda m irî
104) Aşık Paşazade, Op. c it, Bab. 4. 105) «Osmanlı imparatorluğunda bir iskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler», Vakıflar Dergisi, 1942, Sayı 2. 106) îbid., s. 280.
— 59 — toprak esasına dayanan hâkim m ülkiyet ilişkilerini değiştirecek çapta değildir. Osmanlı İm paratorluğunun kuruluş yıllarında, g e nellikle va k ıf yolu yla m ülksahibi olm aya başlıyan şeyh ve dervişlerin I. B eyazıt devrinden itibaren şehir lerde ülema zümresi olarak anılm aya başladıklarını görüyoruz, Ü lem a züm resinin d evlet içindeki fe vk a lâ de iktidarı, Y ıld ırım B eyazıt’m kızını Em ir Buharî’ye verm esi ile anlaşılır. A yrıca, m utasavvıflardan M olla Fenarî’nin devlet kadem eleri arasındaki önemli yeri de unutulmamalıdır. M ülkiyet ilişkileri açısından, ülema seçkinlerinin durumu şeyh ve dervişlerinkinden nitelik itibariyle farklı değildir. Fakat, toplum daki nüfuzları onlara, devletin him ayesi altında, geniş bir İktisadî güç ka zanm alarını sağlam ıştır. Hattâ, «bu ülema Osm anlı hüküm darlarının yan ı na geld ikleri zam an dünyayı her türlü dü zenbazlıklar ile doldurdular. E vvelleri he sap ve a fa zi d e fterleri bilinmiyordu. Bun lar gelince hesap v e arazi defterleri yap tı lar. Para yığm ak ve hazine vücuda g etir mek âdaletinin başı da on la rd ır»107. Osmanlı toplumunda, m ülkiyet açısından rüçhan1: olan züm reler sadece ülema içindeki seçkinler de ğildir. A skerî züm renin de rakabesi devlete ait top raklar üzerinde m alikâne ve va k ıfla r tesis ettiklerini biliyoruz. Özellikle, akıncı beylerinin Trakya’da sa hip oldukları m alikâneler çok geniştir. Meselâ Mihaloğluoğlu A li Beye mefruz-ul-kalem ve m aktu-urkıdem tem lik edilen topraklar bu cümledendir. 107) Zikreden : P. VVittek, «Ankara Bozgunundan İstan bul'un Zaptına», yayımlanmamış araştırma. Çev. H. İnalcık, s. 5. Ayrıca, Belleten, Sayı 27.
— 60 — Bununla birlikte, gerek ülemaya, gerek askerî ze vata tem lik yoluyla geçirilen bu toprakların XIV. ve XV. yü zyıllard a ne derece yaygın bir m ülkiyet şekli olduğunu bilm iyoruz. Bilinen tek şey, bu m ülkiyet şekliıiin, sonraları gelişen aile va k ıfla rı hariç, Osmanlı m ülkiyet ilişkileri içinde b ir istisna olduğu ve hiç bir zaman hâkim m ülkiyet şekli halini alm adığıdır. Yukarıdaki tahlil sonuçlarını özetlersek: Osmanlı toplumunda toprakların rakabesi devlete aittir. Sipahi tım arlarının va rlığ ı m irî toprak rejim ini hiçbir şekil de aksatmaz. Aksine tım ar tipi d irlik m irî arazi re ji m inin va rlığın ı gerektirir. G enellikle v a k ıf şeklinde kalıplanm ış olan zaviye m ülkiyeti ile asker ve ülema züm relerinin m alikâneleri ise, hem istisnaî bir m ül kiyet şeklidir, hem de devletin devam lı deneti altında dır. Bu bakımdan, Osm anlı toplumunda hâkim m ülki yet şekli m irî toprak rejim idir. 2. Böyle olunca, Osm anlı toplumunda toprağın, yani üretim aracının m ülksahibi olan hâkim sınıf dev let olmaktadır. Sayut b ir kavram olan devletin kendi liğinden b ir «sın ıf» olam ıyacağı açıktır. D evlet ancak, verilm iş m ülkiyet ilişkilerinden ve dolayısiyle devlet tarafından7ele geçirilen toprak rantından yararlana]^ züm reler tarafından tem sil edildiği sürece, bir sınıf niteliği kazanır. Osm anlı toplumunda devleti temsil eden bu züm reler sırasiyle üçlüdür: Saray (sultan) asker ve ulema. Yahut başka bir deyişle, m irî toprak rejim inin yarattığı m ülkiyet ilişkileri içinde devleti temsil eden saray, asker (seyfiye) ve ülema (ilm iye) hâkim sınıf olmaktadır. Fakat, hâkim sınıfı temsil eden asker ve ülema züm relerinin topraktan yaratılan rant gelirinden eşit çe istifade ettikleri söylenemez.
Has ve zeam et gibi
dirlik gelirlerin e sahip beylerbeyi, sancakbeyi gibi as
— 61 — kerî kişilerin y ıllık gelirlerin in fevkalâde yüksek ol duğunu biliyoruz. A y a z Paşa’m n haslarından elde et tiği y ıllık g elir 487,309 akça, Kasım Paşa’mn 432,990 akça g ib i...108. Bu yüksek has ve zeamet gelirlerine karşılık bazı tım ar gelirlerin in çok düşük olması hay ret vericidir. Bu gelirler, y ıld a ortalam a olarak ikibin ile dörtbin akça arasında değişm ektedir (ikibinin al tında da ola b ilir). A yrıca, Osm anlı İm paratorluğunda ülema sınıfına dahil olan herkese tım ar şeklinde top rak geliri verilm ezdi. Aslen, ülem a zümresinin gelirini m aaşları ve m ahkem e harçları oluşturmaktaydı. Fa kat bu durum, bazı ülema seçkinlerinin devlet ricali arasında; yeralma¡sma ve büyük m ülkler-vâkıf yolu yla olsa bile-edinm elerine engel olmamıştır. Osmanlı m ülkiyet ilişkilerinden sapmalar, devle tin ileri-gelenlerine sultan tarafından yapılan arazî tem likleri ve dolayısıyle istisnaî olarak ortaya çıkan ve çoklukla v a k ıf kisvesine bürünen, özel m ülkiyete benzer m alikâneler, Osm anlı m ülkiyet ilişkilerini te melden değiştirm ez. Nihayet, bu tür m ülkiyet şekille rinin yaratılışı sırf padişahın b ir ferm anına bağlıdır. Bundan- dolayıdır ki, Osmanlı toplumunda arızî ola rak ortaya çıkan özel m ülkiyet, sistemin İktisadî te m ellerini sarsamaz. Osmanlı toplumunda toprak m ülkiyetinin devle te ait oluşu ve devletin saray, asker ve ülema gibi hâ kim züm reler tarafından temsil edilişi, bu devirlerde hâkim sınıf içindeki İktisadî çatışmaların, çok kere si yasî çatışm alar şeklinde yansım asına sebep olmuştur. Nitekim , II. M u rat ve M ustafa Çelebi zam anlarında
108} M. T. Gökbilgin, XV-XVI. asırlarda Edirne ve Paşa Livası : Vakıflar-Mülkler-Mukatalar, İstanbul, Edebiyat Fakültesi Yayınları,' 1952^, s. 75.
— 62 — ortaya çıkan azap-kapıkulu çatışması bunun en açık örneğidir. M. A k d a ğ ’m pek haklı olarak b elirttiği gibi, «M urat ile M ustafa Ç elebi’nin saltanat m ü cadelesinde kapıkulları ile Türkler karşı laşmış bulunuyorlardı v e bu k a vg a sonun da bir taraftan saltanatın iki şehzadeden hangisine ait olacağı anlaşılırken, d iğer ta raftan da yüksek m ensupların ve devlet idaresinde üstün nüfuzun köle m enşeli as kere verileceğine mi, yoksa Türk ekabire ve azaplara m ı ait olacağı anlaşılacaktır»109. Y ukarıda sınıf bileşkenleri açıklanm aya çalışılan Osm anlı D evletinin n iteliği için şu varsayım ileri sü rülebilir: Daha Osman G azi zam anında devletin bey ve aile si ile silâh arkadaşları ve şeyhler tarafından temsil edildiğni biliyoruz. Osm anlı tarihlerinde Osman G a zi’nin etrafındaki kişilerin adları bile bilinmektedir. Bir kabile başkanı olduğu sanılan Samsa Çavuş ile hıristiyan iken ihtida eden Köse Mihal, ahî şeyhlerin den Ede Balı — ki aynı zam anda Osman G azi’nin kayınbabasıdır— ile kardeşi A h i Şemseddin bunlar ara sındadır. Hattâ, öyle anlaşılm aktadır ki, bu sonuncu sayılan ahî zümresinin fevk alâde nüfuzundan dolayı, Osman G azi’nin beyliğe getirilimesinde alm an karar bile onlara danışılmadan alınam am ıştır110 . Osm anlı toplumunun kuruluş yıllarında devlet, toprağın m irî oluşundan ötürü, değişik toplumsal kö kenlerden gelen, alp, gazi, ahî, derviş, Türk, Rum, köylü ve şehirli olan kim seleri b ir çatı altında topla yıp, birleştirm eyi başarmıştır. Oluşan bu sınıf, rakabesi devlete ait olan topraklar üzerindeki haklardan ya^ 109) 110)
Türkiye'nin İktisadî..., s. 318-19. Aşık Paşazade, Op. cit., Bab. 29.
63 — rarlanan hâkim bir sınıf n iteliği alm aya başlamıştır. Bu açıdan bakılınca, Osm anlı İm paratorluğunda top rak m ülkiyetine dayanan soylu b ir sınıfın ortaya çık ması tâ ilk günden beri mümkün olmamıştır. D evlet hiçbir zaman soylu b ir sın ıf tarafından temsil edil m ediği gibi, devletin m utlak hâkim i olan Osmanlı ha nedanı bile asalete dayanan b ir şecereye m alik d eğil dir. Osmanlı hanedanının şeceresini O ğuzların en soy lu boyu olan K a y ı’la ra bştğlamak, II. M u rat’a kadar hiçbir Osm anlı sultanının aklından bile geçmemiştir. Öyleyse, Osmanlılık, aslında soylu ve budunsal bir kö keni olm ayan tam am en İktisadî durum ve zorunluğun yara ttığı b ir birliktir. Toprağın m ülkiyeti devlete ait olunca, bunu temsil eden sınıfın irsen değil, işlev sel olarak oluşması gerekir. Bundan dolayıdır ki, eski va k ’a-nüvisler Osm anlIlardan bahsederken, onları da im a «devlet hizm etinde bulunan ve devlet bütçesinden geçinen hâkim ve m üdir s ın ıf»111 olarak nitelendirm iş lerdir. Osmanlı D evletini temsil eden hâkim sınıfın bu işlevsel n iteliği Osman Gazi zam anında belirm eğe başlamıştır. Osman G a zi’nin Bursa’m ıı kuşatılm asın da, kalelerden birine yeğen i A k Tem ür’ü (sözde-asil) ötekine kölesi Balabancık’ğı (sözde-köle) koyması, Os manlI beyliğinin işlevsel ve anonim niteliğinin ilk işa retid ir112. Orhan Gazi ise, kölelikten yetişm e Lu’lu Paşa’ya paşalık rütbesi verm ekle, vezirlik ünvanını da verm iş oluyordu113. A n kara üzerine yürüyen ordunun başına Lu’lu Paşayı getirm ekle, Osmanlı İm paratorlu ğunda kölelerin devlet temsilcisi olaraik işbaşına g eti rilm e yolu açılmıştır. 111) F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., s. 5. 11) Aşık Paşazade, Op. cit., Bab. 18. 113) M. Akdağ, Türkiye'nin İktisadî..., s. 327.
— 64 — Durum I. M u rat zam anında açıkça şekillenmiştir. Kazasker Çandarlı K ara H alil ve Karam anlı Rüstem’in teşvikleri ile savaşta esir edilen hristiyan gençlerin den pençik oğlanları örgütü m eydana getirilm iştir. Bunlar başlangıçta, padişah kulu olarak çiftliklerde bulundurulmakta, sonra da acemi ocağında kul ola rak yetiştirilm ekte idiler. D evletin kulları, ya sultanın has m uhafızları olarak kapıkulu askerini m eydana getirm ekte ya da acem i ocağından geçtikten sonra devlet yönetim ini ellerine almakta idiler. Şehzade M ehm et ve II. M u rat devirlerinde kuru lan devşirm e usulü ile kulluk kurumu mükemmel bir şekle sokulmuştur. Bu dönemde Rum eli'de fütuhat gevşediğinden114 esir bulm ak güçleşmişti. Devşirm e K a nunu ile hür doğan hristiyan ahali arasından delikan lılar devşirilerek devlete kul yaratılm akta idi. A. Toynbee’nin biraz yakışıksız deyim i ile bu kullar, d ev letin« çoban köpekleri»ni oluşturuyorlardı115 . G erek pençik oğlanı,
gerek
devşirm e
sistemini
uygulam akta Osmanlı D evletinin aslî temsilcisi olan sultanın güttüğü m aksat bellidir. Osmanlı hanedanı nın dışında devletin dayandığı zümreler, ülema ve ilm iye züm releri ile tım ar sahipleri ve akıncı beylerin oluşturdukları askerî züm relerdir. Bu züm relerin ken di aralarındaki ortak m enfaatlerini korum ak için b ir leşecekleri ve hattâ örgütlenecekleri beklenebilir. Ede Balı, Çandarlı ve îv a z Paşa gibi devlet büyükleri ahî örgütüne mensup idiler. M ihaloğulları, Evranosoğuliarı ve Turahanoğulları gibi akıncı beylerin ise kala balık akıncı k u vvetleri va r idi. Osm anlı D evleti ge114) 1. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtında Kapı kulu Ocakları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1943, s. 13. 115) «Dünya' Tarihinde Osmanlı İmparatorluğu», Yeni Ufuklar, Haziran 1958, s. 15.
— 65 — Dişledikçe bu züm relerin kuvvetlenip, nüfuzlarm ı a rt tıracakları apaçıktır. Nitekim , M u rat’ın cülusundan hemen sonra A n k a ra A h ilerin in birdenbire başkaldır dıklarını ve akıncı beylerinin Tra k ya ’da büyük araziler edinmiş oldukları görüyoruz. Osm anlı D evletinin bi ricikliğine karşı girişilen bu İktisadî güçlenm eyi k ır mak, Osm anlı İktisadî sisteminin istikrarlı tem ellerini bozm a eğilim ini önlem ek için sultanın yeni m üttefik ku vvetlere ihtiyacı olmuştur. Bu ku vvetler devlet için yetiştirilen kullardır. L M u rat’ın karşılaştığı bu kritik durumda, aslı köle olan Lala Şahin Paşa’m n Rum eli beylerbeyliğine atandığı unutulmamalıdır. Dikkat edilirse, oluşan bu kul zümresi işlevsel ola rak b ir iş başaran, d evlet gibi anoîıim nitelikte olan bir zümredir. Köklerinden kopmuş, devlet ile öz deş olmuş bir insan kütlesidir. Bağlı oldukları tek yer padişahın kişiliğinde yansıyan Osmanlı Devletidir. O padişah ki, kendisi de işlevsel olarak bir kuldur. Çün kü, «hüküm dar ailesi bile... şehzadelerin anaları esir olduğundan kul ailesine katılabilir, Sultanın kendisi de bir esir çocuğudur»116. Kul zümresinin, özellikle Ç andarlı H alil Paşa’nm Fatih M ehm et tarafından idam ettirilm esinden sonra, devlette ağır basm aya başladığını görüyoruz. Candarlı’nm katlinden sonra, «D evlet idaresindeki eski ailelerin nüfuz ları bertaraf edilmiş ve padişahın em ir ve arzusuna m utlak surette uyan kişiler d ev letin başına getirilm işlerd ir»117. 116) A.H. Lyber, The Government of the Ottoman Empire în the Time of Suleman the Magnificient, Cambridge 1913, p. 45. Zikreden: A. Toynbee, A Study of History, Oxford University Press, London 1945, p. 176. 117) H. İnalcık, «Mehmet II» Maddesi, Islâm Ansiklope disi, Cilt 7, s. 512.
— 66 — Ö yle ise, devletin toprak üzerindeki m ülkiyet hak kının bozulmaması, carî olan m irî toprak rejim inin yıkılm am ası için devletin aslî temsilcisi olan kul-padişahm, yeni bir yönetici-asker-kul zümresi yaratm ası gerekm iştir. Bunun sonucu olarak, I. M u rat’dan itiba ren d evleti temsil eden ilm iye ve seyfiye züm releri içine geniş çapta kulların d a ğıldığın ı görüyoruz. Za ten aslında, bir işlevi ifa eden, anonim b ir v a rlığ a sa hip olan hâkim sınıf, kulların girişi ile bu niteliklerini büsbütün sağlamlaştırmış oluyordu. B.l. Yine Ebusuud Efendinin mukaddimesine başvurunca gözükür ki, Osmanlı ülkesinde toprağı işleyen köylü, bu tem el üretim aracının mülksahibi değildir. Rakabe-ı arazi Beytülm al-ı müslimin için alı konulup, «reayaya ariyet tariki ile virilü p ziraat ve hıraset edüp ve bağ ve bağçe ve bostan id ü p »118 kulla nılm asına cevaz verilm iştir. Fakat bu topraklar hiçbir şekilde «reayanın m ülkleri d e ğ ild ir»119. Y aln ız reaya toprakları ekip biçtiği ¡sürece, «tatil etmeyüp vücuh-i merkume üzerine tam ir edüp hukuku eda ideler,
kimesne
dahi ve taarruz eylem eyüp fe v t oluncaya deyin nice dileler ise tasarruf ideler. Fevt oldukta oğulların kendilerin m akam ına ka im ler olub tavsîl-i m ezbur üzerine tasarruf id e ler»120 Osmanlı toprakları reayanın mülkü değildir. Fa kat Osm anlı toprakları üzerinde yaşayan herkesin ekip biçm e hakkı vardır. Bu topraklar reayaya devlet tarafından ariyet olarak verilir. Bundan dolayı, reaya 118) 119) 120)
Ö. L. Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda..., s. 299. îbid., s. 299. İbid., s. 299, siyah benimdir.
— 67 — toprakların m ülksahibi olm am akla birlikte, onu ta sarruf etme hakkına sahiptir, sanki kendisininmiş g i bi... Bu hak devletin ileri sürdüğü bazı şartlar yerine getirild iği takdirde mutlaktır. V e hattâ varislere in ti kal edebilir. N e v a r ki, reaya tarafından işlenilen bu topraklar hiçbir zam an satılamaz, hibe edilemez, v a k ıf yapılam az ve vasiyet edilemez. Reayanın bu iktisadî-hukukî statüsü, hattâ malikâne-divanî sistemi için de geçerlidir. Nitekim , m ali kâne sahipleri, «bu toprakları köylüye istedikleri şartlarla kiralam ak hususunda... serbest gözükm e m ektedirler. Bu hususta herşey ö rf v e ka nunlarla tâyin edilmiş bulunmakta ve top rak sahipleriyle köylü arasındaki münase betler umum iyetle m irî topraklar üzerindekine benzer b ir şekilde, yani daim î ve irsî bir kiracılık m ünasebetleri tarzında cere yan etm ek ted ir»121 Ö yle ise, Osm anlı toplumundaki m ülkiyet ilişkile ri konusunda tartışm asız olarak kabul edilmesi g ere ken husus şudur: Toplumda hâkim ve yaygın m ülki yet şekli m irî toprak rejim idir; toprakların mülksa hibi devlettir. Topraklar, «daim î ve irsî k ira cılık »122 şeklinde reayaya ariyet olarak verilm iştir. Topraklar üzerinde m ülkiyet hakkı olm ayan reaya, toprakların tasarruf hakkına sahiptir. Şu halde, Osm anlı m ülkiyeti ilişkilerini aşağıdaki şema ile gösterm ek kabildir (Şem a - I I I ) .
121) Ö. L. Barkan, «Malikâne-divanî...», s, 124. 122) Ö. L. Barkan, «Türkiye'de Toprak Meselesinin Tari hî Esasları», Ülkü, Mart 1938, Cilt II, s, 55-60.
— 68 — Tasarruf TOPRAK
RAİYE
DEVLET
Mülkiyet Şema - III Bu basit tarihsel gerçekten ötürü, Osmanlı topla m ım da gerek m ülkiyet ilişkileri, gerek bu ilişkiler üze rinde kurulan bütün ku rum lan ilk bakışta sanıldığın dan daha çok karm aşıktır. Osmanlı toplumunda aslî üretim aracı olan topra ğın m ülkiyeti devlete aittir, dedik. Soyut devlet sul tan ülem a ve asker üçlüsünden oluşan hâkim bir sınıf tarafından temsil edilm ektedir. Toprağın m ülkiyetin den yoksun olan üretici sınıf ise reayadır. Ö yle ise, reaya tâbi sınıftır. Bundan dolayı da, Osmanlı toplu mu sın ıflı bir toplumdur. Nitekim, hoşsohbet E vliya Ç elebi’nin aksine, ciddî Koçi Bey risalesinde bu anlam da bir sınıf yapısını be lirtm eye çalışm ıştır123. Risaleden çıkan, Osmanlı toplu munda üç sınıfın va rlığıdır. Ü lem a ve seyfiye ve re aya. Eğer bu tasnif, tahlilim izde kullandığım ız yön temle yeniden değerlendirilirse, Osmanlı toplumunun açıkça iki sınıfa indirgeneceği gözükecektir124. Kanımızca, va rdığım ız sonuçlar çağdaş Türk ta rihçilerinin görüşleri ile de uyuşmaktadır. Örneğin, 123) Her iki Osmanlı yazarının bu konudaki fikirleri için bakınız: Ş. Mardin, Historical Determinants of Stratification; Social Classes and Class Conciousness, Ankara Teksir edilmiş aıaştırma. 124) Koçi Bey Risalesi, Vakit Matbaası, İstanbul 1939. Hazırlayan: A. K. Aksüt.
— . 69 — Ö. L. Barkan’a göre Osmanlı İm paratorluğu «iki esaslı sınıftan ibaret b ir devlet telâkkisi veriyordu: i) Harb, em ir ve idare eden, askerî sınıf; ii) Askerden gayrı olan reaya, halk sürüleri125. Buna benzer bir yorum H. İnalcık’da da vardır.«Osm anlı toplumu iki temel sınıfa ayrılm ış tır. A skerî denilen ilki, padişahlık ferm anı ile sultanın dinî ve icraî ku vvet tevdî ettiği saray, ordu ve m em urin m ensuplariyle ülem ayı içine alır. İkincisi, müslim ve gayri müslim tebayı kavrayan, vergi verip, hiçbir şekilde hükümette va zife alam ayan reaya dır126. M aam afih, yapılan bu sınıf yorumu daha fazla bir açıklam aya muhtaçtır. Çünkü Osm anlı toplumunda m ülkiyet kümesi ile tah lil edilen sınıf ilişkileri, ta sarruf altkümesinden dolayı bazı özellikler gösterir. Eğr gerçekten, Osm anlı toplumunda reayanın toprak üzerinde tasarruf hakkı varsa, raiye-birey üretim in nesnel şartları ile yani, üretim in amacı ve aracı ile b ir lik halindedir. Raiye-birey, üretim in nesnel şartların dan ayrılm am ıştır. Bu bakım dan Osmanlı raiye-bireyi ne köle, hattâ ne de serfdir. Toprağı tasarruf ettiğin den dolayı hür köylüdür. Bu sorunu fevkalâde bir açıklıkla ifade eden Ö. L. Barkan’a göre, «... bizde bilhassa sipahi ve köylünün m ü nasebetlerini Garp O rta Zamanına ait de rebeylik tatbikatından alınmış m efhum la ra uydurarak, toprağı tasarruf ve temellük
125) «Osmanlı İmparatorluğunda Çiftçi...» Sayı 49, s. 35. 126) «The Nature of...» p. 44. Ayrıca : «Ottoman Met hods...», p. 122.
_
70 —
edenlerle, toprağı işleyenler arasında şahsî bir tabiyet ve esaret hali olarak k ayıt ve it ham etm ek doğru d e ğ ild ir»127 Osmanlı toplumunda reayanın toprağı tasarruf et me ve kullanm a hakkı, onu hür köylü statüsüne sok maktadır. Nitekim , devletin bir memuru mesabesinde olan sipahinin reaya üzerindeki hakları, onun kişiliği üzerinde bir hakka dayanm ayıp toprağı işletmesinin sonucunda, devlete karşı görevli bulunduğu b ir yü kümlülüğün yerine getirilm esi için kullanılan b ir hak olm aktadır128. Osmanlı köylüsünün statüsü ne İktisadî, ne de hukukî bakım dan O rta-Ç ağ serfinin tâbi olduğu şartlara uym az129. Sipahi, raiyenin menkul ve gayri menkul m allarının m irasçısı değildir. Raiyenin oğlu aynı çiftlikte raiye olarak kalm aya m ecbur değildir. Tım ar bölgesinde içevlenm e sözkonusu olamaz. Hele, Osmanlı toplumunda sipahinin raiyeyi angaryaya koş ması kesinlikle yasaklanmıştır. Raiye sipahiye hediye verm ekle yükümlü değildir. Nitekim , reayanın sipahinin özel işleri için angar yaya koşulması Fatih M ehm et devrinde yıld a sadece yedi gün olarak saptanmıştır. Bu da ancak reayanın sipahiye verm ek zorunda olduğu öşürün karşılığında ki ürünün, sipahinin sam anlığına taşınması dolayısiyledir. Ama, reaya bu yedi günlük angarya süresinin üç gününü nakden satınalabilm e hakkına sahiptir. Zaten, Kanunî Sultan Süleyman zam anında reayaya
127) «Osmanlı İmparatorluğunda Çiftçi...» Sayı 49, s. 36. Zikredilen parçada tasarruf kelimesinin herhalde, toprağı işle yenler için kullanılmış olması gerekirdi. 128) Ibîd., s. 112. 129) H. İnalcık, Suret-i Defter-I Sancak-i Arvanid, Türk Tarih Kurumu Yayınevi Ankara, 1954, s. 32.
_
71 —
koşulan angarya süresinin y ıld a yedi günden üç gü ne indirileceğine tanık olacağız. A y rıc a Kanunname-i Liva-i D ivrik i’de gördüğüm üz gibi, dirlik sahibi hassa çiftliklerinde reaya çalıştıram az. Sipahi, «akçaları ile rençber dutup biçtireler raiye ti incültm eyeler»130. Y in e aynı kanunda, dirlik sahibinin reayadan yağ, oduıı, kömür, arpa, ot, yem ve hattâ yem ek gibi hediyelik şeyleri kabul etmesi yasaklanmıştır. Bütün bunlara rağm en Osm anlı toplumunda «t ı m ardan m üteferrik olan reayayı cemetmek kanundur» kuralı daima yürürlükte kalm ıştır131. Bu kural ilk ba kışta, yukarıda söylediklerim izle çelişkili gibi gelebi lir. Bununla birlikte, bu çelişki sadece görünüştedir. Şöyle ki: Osm anlı toplumunda reaya tıpkı A vru p a fe o dalitesinde olduğu gibi topraktan daha önemli olan bir üretim aracıdır. Bundan dolayı reaya, Osmanlı m ülkiyet ilişkilerinin ışığı altında, sömürülen anonim sınıfı oluşturur. B eaya b ir sın ıf olarak sömürülme iş levini yerine getirm ekle yükümlü (reayanın A rapça sürü demek olduğu unutulm am alıdır) olduğundan tı m arı bırakmaz. Fakat öte yandan, toprak ile arasın daki, tasarruf ilişkisinden ötürü raiye-birey hürdür. Tım ar sahibinin raiye üzerinde kişisel hiçbir hakkı olamaz. İşte Osm anlı insanının asıl çelişkisi burada d ır Toprakla kendisi arasındaki ilişkiden dolayı hür olan insan, devletle ilişkisinde sömürülen sınıfın bir
130) Ö. L. Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda..., s. 118. 131) Osmanlı toplumunda bu kanunun her vakit için ke sinlikle uygulanmadığını hatırlatalım : «... Osmanlı İmparatorluğunda tarımsal nüfusun toprağa bağlılığı kavramını reddetmek lâzımdır. As lında toprağı terkeden ve bırakan köylünün kadı ma rifetiyle geri dönmesini sağlayan hukukî kararlar bir sürü ise de, kanun belirli birkaç yıl geçtikten sonra,
— 72 — üyesi olarak sömürülen sürüye dahildir. Böyle olunca, insan sömürmeyi içkin b ir olay olarak göremez. Os manlI insanının yabancılaşm ası buradadır. Bireysel hürlük ve sınıfsal sömürülme Osm anlı insanının aslî karakteridir. Kendisi anonim sömürülürken, bireysel olarak, bu sömürme olayını algılam asına olanak yok tur. Sömürme onun için dışkın, yaşanılm ayan bir olaydır. Bundan dolayıd ır ki, Osm anlı toplumunda sö müren devlet herzam an meşru olmuştur. Osm anlı insanının bu ikili yapısı; yani, bir yan dan hür insanken öte yandan, sömürülen sınıfa dahil oluşu, Osmanlı toplumunda gözlem lenen sınıflar ara sındaki akışkanlığın fevkalâde fa zla olmasına sebep olmuştur. Osmanlı toplumunda devlet ve reaya, her ikisi birlikte, anonim b ir niteliğe sahip olduğundan, Osmanlı insanı sömürülen sınıf içinde köylü, hür köy lü olarak da efendidir. Birinci niteliği, yan i «genelleş miş raiyet» oluşu, onu kendi sın ıfı içinde kalm aya zor larken, ikinci niteliği, yan i bireysel hür-raiye oluşu sı n ıf değiştirm esini kolaylaştırır. Nitekim , Osmanlı toplu munda «raiyetten sipahi yapılm aya her zaman devam edilm iştir». Doğallıkla, «sipahilikten raiyeliğe düşmek
«köylünün toprağa» yeniden bağlanmasını tahdit et miştir. Ayrıca, kanun ve süregelen tatbikat (köylü nün) başka bir yerde diğer bir meslek tutmasını ve yerleştiği yerde zanaatkar ve hatta çiftçi olarak ça lışmasına bile müsaade etmektedir. Tarım üreticisi nin bir alıcı bulması ve ona bu hallerde uygulanan çift bozan akçasmı ödeterek toprağı devretmesi yet mektedir.» N. Todorov, «Sur certains aspects des villes balkaniques au cours des XVe et XVIe siècles»,Actes du Xlle Congres Inter national des Etudes Byzantines, Beograd 1964, Tome If. extrait, p. 230.
— 73 — de hemen hemen umumî bir hâdisedir»132. Bu toplumda asalete dayanan bir sınıflaşm a olmadığından, hâkim sınıfa sanlık (mensup) bir ailenin oğlu rahatlıkla reaya sınıfına inebilir. «D ikkat şayandır ki bazı durum larda aske rî (sın ıf) m oğlu defterlere reaya olarak kaydedilm ektedir. A skerî m enşeleri göste rilerek a yrı bir kategori olarak tasnif edi lir le r »153. Böylece, Osm anlı insanı bir yandan topluluk için de erimişken, öte yandan bu topluluktan kolaylıkla kurtulur. Eskiden anonim olan birey, padişahın bir ferm anı ile anonim içinden «b irisi» oluverir. B.2. XIV. ve XV. y ü zyıllar Osmanlı toplumunun aslî üretici sınıfı olan reayanın iktisadî-hukukî statü sü dışında, tarım ekonomisinde carî olan üretim şekli hakkında hemen, hemen hiçbir şey bilm emekteyiz. Bu nunla birlikte, eski m üverrihlerin verdikleri izahata ve yakın Türkiye İktisadî tarihinin ortaya kayduğu gerçeklerin retrosp ectif ine dayanarak, genel bir ipotez çerçevesi içinde, Osmanlı köy ekonomisinde hâkim olan üretim şeklini saptamamız mümkün olabilir. Osmanlı toplumunda yarı-göçebe ya da yerleşik köy toplulukları içinde müslim ve gayri müslim köylü lerin bir arada yaşadıklarını biliyoru z134. Toprak m ül kiyetinin devlete ait olduğu arazi üzerinde kurulmuş olan bu İktisadî birim lerde ırk î yahut dinî herhangi bir çatışmanın ortaya çıkm adığına şaşmamak gerekir. Bunun sebebi açıktır: M irî toprak sistemi, nisbeten gelişmiş bir işbölümü sonucunda yaratılm ış olan artık-ürünün herhangi bir ırkî y a da dinî züm renin elin 132) 133) 134)
«Osmanlı imparatorluğunda Ç i f t ç i . s . 416, 420. H. İnalcık, «Ottoman Methods...», p, 113. F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., s. 51.
_
74 —
de toplanmasına ve onun toprağa yenideri-yatırılmasma engeldir. Elde edilen toprak rantı ile karışık artık-ürün, şu ya da bu şekilde belirlenm iş bir reaya gurubuna ait olmayıp, devlete aittir. Böyle olunca, Osmanlı toplumunda ırk î y a da dinî üstünlük kisvesi altında bazı gurupların İktisadî hâkim iyeti sözkonusu olamaz. Artık-ürün, üstün otorite olan devlete aittir. X IV.
ve XV. yü zyıllard a Osm anlı köy ekonomisin
de hâkim üretim şeklinin kullanm a-değeri yaratm ak için yapılan üretim olduğu muhakkaktır. İsmail Hüsre v 135 ve ona dayanarak H. Gibb ve H. Bowen136’in ileri sürdükleri gerçekler, yakın tarihim izde köy ekonom ile rinde hâkim üretim şeklinin «zatî istihsal sistemi» oldu ğunu ortaya koyduğundan, bu durumun Osm anlı İm paratorluğunun kuruluş devri için de, haydi-haydi, geçerli olması beklenebilir. Kullanm a-değeri yaratm ak için yapılan üretimde köy içindeki işbölümüne dayanarak üretilen nesneler, bazı ihtiyaçları karşılam ak için m übadele edilmeyip, değiş-tokuş (tram pa) edilir. Buna aynî m übadele de denilebilir. Bu şeklin, Osm anlı İm paratorluğunun ku ruluşunu hazırlayan ortam içinde, hattâ kasaba pa zarlarında bile, ya y g ın olduğunu biliyoru z137. Maamafih, köy ekonomisinde hâkim olan kullanm a-değeri üretim i138 basit m eta dolaşımına, yani meta-para-meta halindeki mübadele şekline ayk ırı değildir. H er iki şekil b ir arada yürüyebilir. K öy topluluklarında ev leklerin ihtiyacının üstünde üretilen bir kısım nesne 135) Türkiye Köy iktisadı. Kadro Neşriyatı, Ankara 1934. 136) Op. cif., p. 235-258. 137) F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., s. 62. 138) S. Ülgener, İktisadî İnhitat Tarihimizde Ahlâk ve Zih niyet Meseleleri, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1951, s. 16, 80, 118, dip-not 37.
_
75 —
(artık-ürün) y a reayaya yüklenilen nakdî ve rgi bor cunu ödemek y a da ihtiyaç duyulan gerekli m alları satın almak için, pazara getirilip (mübadele edilebilir. Osmanlı köy ekonomisinde unutulmaması gereken nokta, bunun ne hâkim üretim şekline gelmiş olduğu, ne de m übadele-değeri için m eta üretim i yolunun açıl dığıdır. Öyle sanıyoruz ki, incelenen XIV . ve XV. yüz yıllarda Osm anlı köy ekonomisini kullanm a-değeri üreten bir ekonomi olarak nitelendirm ekte b ir sakın ca yoktur. Bununla birlikte, köy ekonomisi için ilk-yaklaşım olarak ileri sürülen bu iddianın, XIV. ve XV. yü zyıl lardaki Osm anlı ekonomisinin bütünüyle karşılaştırıl masında fayda vardır. Kuruluş devirlerinden beri Osmanlı ekonomisi pa rayı yaygın olarak kullanan b ir ekonomidir. H er ne kadar, Osman G azi akça kestirmemiş ve Fatih Sultan M ehm et’e kadar ekonomide gümüş m ono-m etalizm 139 carî olmuşsa da, dolaşım yabancı altın para ile sağlan m ıştır140. Osmanlı ekonomisinde dağınık köylerde kullanm a-değerli üretim şeklinin hâkim olması, şehirler de paralı ekonominin gelişm esini hiçbir vakit önle memiştir. XIV. ve XV. yü zyıllarda Osmanlı ekonomisinin te m elini insan ve toprak faktörlerinin oluşturduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, ekonom i tipik bir tarım eko nomisidir. Ö yle ki, örneğin B alkanlar’da topraktan vergilendirilen ocak adedi, bütün vergilendirilebilen
139) H. Sahillioğlu, Kuruluştan XVII. Asrın Sonlarına Ka dar Osmanlı Para Tarihi Üzerinde bir Deneme, İstanbul 1958. Yayımlanmamış Doktora Tezi. 140) M. Belin, Türkiye İktisadî Tarihi, Devlet Matbaası* İstanbul 1933.
— 76 — ocak adedinin yüzde doksan ikisidir141 Bununla bir likte, bu tarım kesim inin yambaşmda, Anadolu ve Rum eli’de büyük şehir ve kasabaların va rlığın ı da g ö rüyoruz: Yozgat, Sivas, Ankara, hele İstanbul, çağının büyük
Edirne,
Selanik ve
şehirlerindendir.
XV.
yüzyıl için bu şehirlerin nüfusları hakkında oldukça bilgim iz vardır: İstanbul 97,956, Bursa 40,000142 ve T o kat 17,328143. Bu kalabalık şehirlerde halkın ihtiyaçla rını karşılam ak üzere uzak144 ve yakın-m esafe ticare tinin ve dolayısıyla yerli sanayiin gelişmesi doğaldır. Bundan dolayı, Osmanlı şehir ekonomisinde, m eta üretim i hâkimdir. Böyle olunca, şehirlere yakın köylerin m eta ü re tim i şeklinden etkilenm em esi imkânsızdır. nom ilerini besleyen tarım kesimi b ir yana, lık, bezcilik, ipekçilik, halıcılık, dericilik ve tim i şeklinden etkilenm em esi imkânsızdır.
Şehir eko dokumacı maden işŞehir eko-
inişine katılmam ası için hiçbir sebep yoktur. Bununla birlikte, genel olarak, köy ekonomisi için ileri sürülen kullanm a-değeri için üretim şeklinin h â kim b ir üretim şekli olduğunu iddia edilebilir (bu du rum XIV. ve XV. yüzyıllardaki herhangi bir köy eko nomisi için de doğru du r). K apalı köy ekonom ilerini mübadele ekonomisine hazırlayan önşartlar, ülkenin 141) N. Todarov, «Sur certains...», p. 226. 142) H. İnalcık, «Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde Türkiye'nin İktisadî Vaziyeti», Belleten. Ekim 1951, Sayı 60, s. 637, 1. 143) Ö. L. Barkan, «Essai sur les données statistiques des registres de recensement dans l'Empire Ottomane aux XVe et XVIe siècles», Journal of Economie and Social History of the Orient, August 1957, Vol. I. 144) H. İnalcık, «Bursa and the Commerce of the Levant», Journal of Economie and Social History of the Orient, Vol. 3. August 1960.
— 77 — bütününde henüz gelişem em iştir145. Nitekim , X IV . ve XV. yü zyıllard a Osmanlı İm paratorluğunda reayadan alınan ve rgile r aynî ve rgile r iken, XVI. yüzyıldan iti baren aynî vergilere b ir de munzam nakdî vergilerin bindirildiğini görüyoruz. Ö zellikle bu olgu, Osmanlı ekonomisinin bütünü içinde, paralı mübadele süreci nin nasıl geliştiğini gösterm esi bakım ından önemlidir. Öyle ise, bu devirde köy ekonomisinde hâkim üre tim şekli, kullanm a-değeri sağlam ak için m al üretilen bir üretim şeklidir. A ile içinde ve aileler arasında ©s* kidenberi yerleşm iş olan işbölümü sayesinde, köy top luluğu ihtiyaçlarının hepsini, belirli b ir geçinm e yü zeyinde tatmin eder. K öylü yiyeceğini, giyeceğini, ba rınağını ve üretim için gerek li alet v e edevatını köy içinde üretir. İşbölümünde herkesin yap tığı iş bellidir. Kim isi kumaş dokurken, kim isi çarık yapar. Kim isi tarlada uğraşırken, kim isi d a va r güder. Kim isi saban yaparken, kim isi nal döker. H attâ öyle gözükm ektedir ki, köy büyükleri kim in ne ekeceğini bile saptamakta dır146. Böyle olunca, köylerin büyük bir kısmı kendinidestekler ya da kendine-yeter denilen b ir İktisadî or tamda yaşarlar147. Sınırlı ihtiyaçları karşılayan bu İk tisadî birim lerin, köy-dışı İktisadî ortam la ilişkisi ol ması için herhangi bir sebep yoktur. İşbölümü sonu cunda yaratılan artık-ürün, m irî toprak rejim inden dolayı devlete y a da devletin «m em uru» olan sipahiye 145) Osmanlı toplumunda, mirî toprak rejiminden dolayı, toprakların satılabilir olmayışı, toprağın alışverişini daima önle miş ve bu aslî üretim aracının satılabilir-olmayışı meta kavramı nın yayılmasını herhalde geciktirmiştir. 146) M. Gibb and M. Bovven, op .cit., p. 244. 147) «Bazı yerlerde kasaba ve köyler iktisaden kendinidestekler haldedir. Nüfus bir sürü yerı-bağımsız birimlere ayrıl mıştır ve İmparatorluğun siyasî keşmekeşliği içinde bu birimle rin istikrarı bozulmaz.» Ibid., p. 159.
— 78 — geçer. A y n î vergi söz konusu olduğu vakit, artık-ürün doğrudan doğruya ve rgiy e tahsis edilir. Eğer, nakdi vergi söz konusu ise, üretilen artık-ürünün bir kısmıpazarda mübadele edilerek, temin edilen para vergiye yatırılır. Artık-ürünün sahibi ne bireysel köylü, ne de köyün içinde herhangi bir züm re olmadığından, bu nun birikmesi, pazara akması ve dolayısiyle mübadele ekonomisine katılması bahis konusu değildir. Küçük tım ar sahibi sipahi köyde yaşasa bile, İktisadî durumu o kadar fenadır ki (diyelim yıld a ikibin akça, bazan daha da az) elde ettiği topraik rantının piyasa üzerin deki etkisi hemen-hemen hiç yoktu r148. Böyle olunca, Osmanlı köy ekonomisinde bölgelerarası kısa-yol tica reti gelişem ez ve dolayısiyle ya y g ın m eta üretim inin önşartları kendiliğinden sınırlanmış olur. Osmanlı köy ekonomisinde, gelecek y ü zyıllar için yaygın m eta üretim inin tem ellerini hazırlayacak bir ortam yoktur. Özetlersek: Osm anlı toplumunda köylerin büyük bir kısmı kapalı ekonomi halinde yaşamaktadır. Bu kapanm anın sebebi köy birim i içindeki tarım ile el sa natlarının işbirliği olabilir (ayrıca araştırılm ası g e rek ir). Fakat, herhalde sebeplerden başlıcası, köy eko nomisinin bizatihi bu kapanm aya mecbur edilişidir. K öy ekonomisi içinde yaratılan artık-ürün, m irî toprak sisteminden dolayı, köy toplulukları içinde kalm adı ğından artık-ürünün o yörede m eta’ya dönüşmesi sözkonusu olamaz. Böyle olunca, köy, kendi ihtiyaçlarını kendi bünyesi içinde üretm eye mahkûmdur. Tekrar edelim ki, yaratılan artık-ürünün, bir kısmının köy lünün ihtiyaçları için, basit m eta dolaşımı şeklinde pa zarda m etaya dönüşmesi tahlili aksatm az. .1 48 ) B. A. Cvetkova, «L'évolution du régime féodal truc de la fi XVIe jusqu'au millieu du XVIIIe siècles» Etudes Histo riques, Sofia, 1960, p. 171-5.
.
— 79 — M aam afih, Osm anlı ekonomisinde şehirler ve şe hirlere yakın köyler incelendiği vakit, m eta üretim i nin yaygın olduğu söylenebilir. Fakat herhalde, şehir ekonomisinin hâkim ekonom i olm adığı, örneğin Bal kan şehirlerinde vergilen dirilen ocakların toplam ocak sayısının yüzde sekizini oluşturmasıyle bellidir. Bu açıdan bakılınca, Osm anlı ekonomisinde, kullanma-değerli m al üretim i ile m übadele-değerli m eta üretim i nin birlikte yaşadığı görülür. Bu tasnif kabaca, para lı ekonomi ile aynî ekonomi, şehir ekonomisi ile köy ekonomisi tasnifleriyle uyuşmaktadır. Fakat herhal de, bu tasnifler üzerinde daha derin araştırm aların yapılması, Osm anlı ekonom isindeki toplumsal işbölü münün doğru anlaşılması için gereklidir. C.l. Y ine Ebussud Efendi’nin meşhur m ukaddi mesine göre, rea ya Osm anlı devletinin m ülkiyetinde olan m irî topraklara tasarruf edip, onu işletip «öşür adına haraç-ı mukasemesini ve ç ift akçası adına haraç-ı m u va zza fın ı»149 devlete verm eye mecburdur. M i rî toprakların getird iği rant v e rg i yolu ile devlet ve dirlik sahipleri arasında bölüşülür. Osmanlı v e rg i cinslerinden öşürün şer’i, çift akças.ımn ise örfî m ahiyette ve rg ile r olduğunu biliyoruz. Y u k arıd ak i ifadede, haraç diyerek, çift akçasına şer’i bir nitelik verm ek, herhalde, Ebussud Efendi’nin her şeyi şeriata uydurm ak çabasının bir sonucudur150. Osmanlı İm paratorluğunda reayadan alman v e r g iler sadece öşür ve çift akçasından ibaret değildir. A yrıc a üçüncü ve önem li bir v e rg i cinsi olarak, dev letin fevkalâde hallerde tebasına yüklediği a vâ n z v e r
149) Ö. L. Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda..., s. 299. 150) H.. İnalcık, «İslâm Arazi ve Vergi isteminin Teşekkü lü», Islâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, 1959, Sayı 1, s.39.
— 80 — gilerin i (avârız-ı divan iye) de zikretm ek gerek ir151. Bu üç büyük kategori dışında daha bir sürü v e rg ile rin (hıristiyan reayadan alınan cizye, ispence ve ge nel olarak salariye, ağnam resmi, tapu resmi, v.s.) bu lunduğunu da kaydedelim . Bütün bu ve rg i şekillerinde ortaklaşa yan şudur: H er vergi, toprağın m ülksahibi olan devlete, reayanın ödemekle yükümlü olduğu b ir artık-üründür. El değiş tiren artık-ürün bazen toprağa bağlı b ir emek-rant, bazan diferansiyel rant, bazan da angaryada olduğu gibi, artık-em ek şeklinde ortaya çıkar. Osmanlı toplumunda üçe ayrılan bu vergiler ya öşür ve bir kısım a va rız vergilerin de olduğu gibi a y nen, yada çift akçası ve d iğer b ir kısım avarız v e rg ile rinde olduğu gibi nakden tahsil edilir. Bazen de tam m ânasıiyle b ir genelleşm iş-angarya söz konusu olabi lir. Genellikle, aynî ve rg ile r ilkel bir ve rgi sistemidir. Bununla birlikte, Osm anlı
toplumunda
uygulanan
öşür, aynî ve rgi niteliğinde olm akla beraber, yine de gelişmiş bir ve rg i şeklidir. B ilindiği gibi öşür, haraç anlam ında olduğundan devam lı b ir vergidir. Y ıllık alınır ve toprağın verim ine göre ürünün b ir yüzdesi olarak saptanır. H er rea ya çiftliği, onda birden ürü nün yarısına kad a r değişen nisbetlerde yılda ne ka 151) Osmanlı topulmunda reayadan alınan vergilerin bu şekilde bir tasnifi, bazı tarihçiler tarafından devletin aldığı «tekâlif-i divaniye» ve dirlik sahibinin aldığı «rusum-u raiyet» ola rak gösterilmiştir. Bu tarihçilerin fikirlerine tamamen katılıyorsak da, reayanın İktisadî «sömürülmesi» açısından her iki tesnif arasında bir fark yoktur. Bu konuda bakınız: M. Akdağ «Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde Türkiye'nin İkti sadî Vaziyeti», Belleten, XIII 1949. V.P. Mutafcieva, «De l'exploi tation féodale dans les terres de population bulgare», Etudes Historiques, Sofia, 1960.
81 — dar ve rg i vereceğini bilir. V e rg i doğrudan-doğruya daha verim li toprakların y ara ttığı diferansiyel rantın, devlete aktarılm asını hedef almıştır. Farklı topraklar, fa rk lı verim liliğe sahip olduklarından, pazarda olu şan, tek ürün fiatı, bazı toprakların diferansiyel bir rant yaratm asına sebep olur. Toprakların mülksahibi olan devlet ve dolayısiyle onun temsilcisi olan sipahi, bu rantın da doğal sahibidir. Topraktan yaratılan artık-ürün bazen de nakdî ve rgi yoluyla devlete aktarılır. Ç ift akçası ve avarız akçasında durum böyledir. Doğallıkla, bu tür vergiler daha ileri bir İktisadî evrenin sonucudur. Nihayet, nakdî vergin in tahsil edilebilm esi için, reaya tarafın dan yaratılan artık-ürünün önce pazarda nakde dö nüştürülmesi gerekir. G enellikle devletin aldığı ava rız vergilerinde, nî ve nakdî v e rg i ile angarya birbirine karışmış rumdadır. V e rg i bazen aynen (örneğin sam an), zen nakden (örneğin kürekçi y e v m iy e s i), bazen
ay du ba de
angarya (örneğin askerin geçeceği yere zahire taşı m ak) şeklinde gözükür. Herhalde, başlangıçta avarız vergileri angaryadan doğmuş, fakat zam anla aynî ve nakdî ve rgi şekline dönüşmüştür. «A y n î hizm et veya eşya tem ini gibi m ükellefiyetlerin, zam anla paraya tahvil edilerek daim î bir ve rg i şekline girm esi»152 ava rız vergilerin in üçlü bir vehçe göstermesinin bellibaşlı sebebidir153. Bütün bu v e rg i çeşitlerinin hepsinde topraktan yaratılan artık-ürünün değişik yollardan devlete ve 152) Ö. L. Barkan, «Avârız» Maddesi, İslam Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 17. 153) H. inalcık'a göre hatta çift resmî bile angaryanın pa raya çevrilmiş bir şeklidir, «OsmanlIlarda Raiyet Rusumu», Belle ten, Cilt XXIII, 1959, s. 581, 584.
— 82 — devletin kararlarına bağlı olarak, sipahiye aktarılm a sı usulleri gizlidir. Bazen emek-rant, bazen diferansi yel rant, bazen de artık-em ek v e rg i ve angaryanın ko nusu olm aktadır Doğal olarak, rant şeklindeki artıkürünün ortaya çıkabilm esi için: i) Reayanın kendisini yeniden-üretmesi için gerek li emek-zaman üstünde bir de fa zla emek-zaman sarfetmesi; ii) üretim in nesnel şartlarının, yani doğanın bu artık-ürünü üretme has sasına sahip olması gerekir. Böylece, bir yandan öz nel, öte yandan nesnel şartlar, devlet tarafından gaspedilen rantın asgarî sınırını belirliyecektir. Ösmanlı İm paratorluk ekonomisinde yaratılan artık-ürünün büyük bir kısmını oluşturan
vergilerin
toplam ını ye bunun padişah ile dirlik sahipleri a ra sında bölünüşünü, Ö. L. Barkan’m yayım ladığı 15271528 Osmanlı bütçesine dayanarak inceleyebiliriz154.
Eyaletlerin Geliri Eyaletler f Akça olarak,)
Dirlikler Arasında Gelir Dirlik Bölüşümü % olarak Dînî Sahipleri Padişah Hasları Vakıflar Dirlikler Sayısı
198.206.192 Rumeli Anadolu 129.624.973 Diyarbekir 22.778.513 Halep 22.778.513 Şam Mısır 135.460.054
48 26 31
6 17 6
48 86
14 14
537.929.006
51
12
Toplam
46 56 63
17.308 16.668 1.071
38
2.694
—
37
—
37.741
154) «Osmanlı İmparatorluğu !Bütçelerine Dair Notlar», İktisat Fakültesi Mecmuası, 1953, Cilt 15, No. 1 - 4 . Ö. L. Bar kan, «Les particularités...» Yukarıdaki tablo son zikredilen ma kaleden alınmıştır. Okuyucu isterse Diyarbekir, Halep ve Mısır rakamlarını tablodan çıkarabilir.
— 83 — Eldeki bütçe, hernakadar XVI. yü zyılı temsil ediyor sa da,, XIV. ve X V . yü zyıllard a durumun değişik oldu ğuna işaret eden bir belirti yoktur» Onun için aşağı daki bütçeyi tem silî bir bütçe olarak kabul edebiliriz. Yukarıdaki tablonun incelenmesinden bazı önem li sonuçlar çıkabilir. Tablo, m utlak rakam lardan ziya de, artık-ürünün devleti temsil eden züm reler arasın da nasıl bölüşüldüğünü gösterm esi bakım ından il ginçtir. Görüldüğü gibi, padişahın yıllık gelirinin 274.343.793 akça olmasına karşılık, dirlik sahiplerinin yıllık ortalam a geliri sadece 5.723 akçadır. Böylece, aı tık-üründen padişaha tahsis edilen gelir, ortalam a dirlik gelirinden tam 52028 katı fazladır. H ernekadar bu hesapta, padişah gelirlerin e tahsil ve sarfı husus ları m erkezî yönetim e bırakılm ış gelirler de dahil edil mekte ise de, padişahın bu parayı sarfetm ekteki m ut lak yetkisi onun İktisadî gücünün azam etini göster m eye yetm ektedir. C.2.
Özellikle, Osmanlı İm paratorluğu için, m em
leket sınırları dışından elde edilen dış artık-ürün, zi yadesiyle önemlidir. Osmanlı devletinin dış artık-ürünü gaspetm ek için kullandığı vasıta, savaştır. Osman G azinin uçbeyliğinin savaşçı cephesi gazi ve alp nam ları altında cengâver beyler tarafından ö r gütlenmişti. Savaşlar daim a beyin başbuğluğu altın da, talan ve ganim et am acıyla yapılırdı. Hattâ, P. W ittek’e göre, Osm anlı toplumunda «ganim et... hayatın belli-başlı tem elini teşkil etmekte id i»155. Osm anlı toplumunu bu açıdan gören telâikki sahipleri az değildir. Örneğin, R. Grousset, Osm anlı beyliğin i b ir «harb kumpanyası» olaraik gösterm ektedir156. 155) 156)
Osmanlı İmparatorluğunun..., s. 25. Empire de Levant, Paris 1946.
Kanım ızca, Osm anlı beyüğini sırf bir gazi beyliği gibi görm ek ve devleti harb firm asına (devlet askerî firm asının üretim fonksiyonu şöyledir: G irdileri asker, çıktıları ganim et!) benzetm ek hatalıdır. Böyle olm adı ğı, Osm anlı toplumunun genel İktisadî tahlilinden ko layca çıkarılabilir. Çünkü; Osm anlı D evletini temsil ©den hâkim sınıfın amacı, hâkim sınıf olarak, ekono mide yaratılan toprak ranti ile karışık artık-ürünü kendisine çekmektir. Bu onların sınıf karakteridir. Böyle olunca, hâkim sınıf ekonom i içinde yaratılan artık-ürünü v e rg i m arifeti ile kendisine aktarm ak is teyeceği gibi, ekonomi dışında yaratılan artık-ürünü de savaşlar m a rifeti ile, yine kendisine aktarm ak is teyecektir. Yukarıda, devlet tarafından m em leket için de çekip çıkarılan artık-ürünün ekonom inin öznel ve nesnel şartları ile kısıtlandığını belirtm iştik. Daha fa z la artık-ürün elde etm ek için geriye kalan tek yol, eko nomi dışında yaratılan artık-ürünün zapdedilmesidir. İç sömürme, ister-istemez, dış söm ürm eyi doğurur. Bundan dolayı, talan ve haraç gibi olayları Osmanlı İktisadî sisteminden bağım sız bir olay olarak görm ek ve hele, Osmanlı İktisadî sistemini talanın bir işlevi olarak gösterm ek hatalıdır. Talan, ancak verilm iş bir iktisadi sistemin sonucu olabilir. Üstelik, Osm anlı devletinin kuruluşu sırasında, fevkalâde akıcı olan beylik sınırları içinde yapılan iç talanların reel geliri arttırıcı b ir nitelikte olduğu da söylenemez. Nihayet, talan edilmesi için talan edilecek şeyin olması, yani üretilm esi gereklidir. Bununla bir likte, kuruluş devrinde talanın g elir ve servet üzerin de değil, fakat bunların dağılışı üzerinde rolü olduğu açıktır. Giderek, zaptedilen tekfu r kalelerinde birik miş olan servetin ve topraktan elde edilen rantın Türk gazilerine geçişi... Bu açıdan bakılınca, iç talanın gö-
~
85 —
revi daha açık gözükmektedir. İç talan reel geliri art tırm aca bile, g e lir bölüşümünü değiştirm ektedir. Ö zel likle bu olay, V ilâyet-i Rum ’d a süregelen karışıklıklar esnasında, göçebe Türkm en kabilelerinin tım ar kap mak ve ganim et elde etm ek için, M arm ara bölgesine göç etm elerine sebep olabilir?' Osmanlı İm paratorluğunun sınırları belirlendik ten sonra-ordunun yaptığı dış talanların ve devlete ödenen haraçların reel geliri arttırd ığı muhakkaktır. Talanlarla elde edilen ganim etin ve Balkanlar’dan alı nan haraçların d evlet hâzinesini zenginleştirdiği ve özellikle akıncı beylerinin talanlarla ihya oldukları bilinmektedir. V e fa t ettiği va k it herhalde büyük bir servete sahip olm ayan157 Osman G a zi’nin torunu I. M urat’ın 80000 altın k a rşılığı158 H am itoğulları B eyli ğinden altı şehri satınalmasına şaşmamak elden g e l mez. Satm alm m ıştır çünkü, I. M u rat «Batıda akınlara devam eden gazilerin büyük ganim etleri ile çok zengin olm uştur»159. Fakat ne v a r ki, M urat G azi örneğinde olduğu gi- ' bi toprağa yatırılan seksen bin altının getird iği gelir, Osmanlı sultanı ile yeni tım ar sahipleri arasında bö lüşülmüştür. Tıpkı Ham itoğlu ile eski tım ar sahipleri sin artık-ürünü bölüştükleri gibi. Kapalı köy ekono milerinin hâkim olduğu b ir İktisadî sistemde elde edien talan ve haraç gelirlerinin ancak çok u fak b ir kısm nın köy birim lerine sızması düşünülebilir. Talan /e haraç gelirleri yaln ız d evleti temsil eden hâkim sı nıfın elinde tem erküz eder. Bunun b ir kısmı, ticaret fasıtasiyle büyük şehirlere dağılsa bile, belki de daha 157) Aşık Paşazade, op. cit., Bab. 29. 158) i. H. Danişmand,izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, fürkiye Yayınevi 1947, Cilt 1, s. 64. 159) P. Wittek, Osmanlı İmparatorluğunun..., s. 57.
— 86 — büyük b ir kısmı, hâkim sınıfın lüks tüketim ihtiyaç larını karşılam ak üzere ülke sınırlarını aşar. Bundan dolayı, talan ekonomisi, Osmanlı İktisadî sistemini belirleyen tek ve aslî etken olamaz. Talan, Osm anlı toplumunda hâkim sın ıfların sömürme eği lim lerinin dışsal b ir yansıması, b ir çeşit «em perya lizm edir160. Osm anlı d evleti sürekli
savaşları
yürütebilm ek
için bütün m em leketi seferber etm ek zorunda idi. N a sıl m em leket içinde yaratılan artık-ürünü alm ak için büyük bir v e rg i örgütü kurulmuşsa, m em leket dışın da yaratılan artık-ürünü zaptetm ek için de, aynı mü kem m ellikte bir ordu kurulmuştur. M em leket içinde belli köyler, bazı v e rg i m u afiyetleri karşılığında, d ev letin savaş fa aliyetlerin e m addî bakım dan katılm ak zorunda idiler. Bu köyler askere ürün, silâh ve m al zeme sağlam akla görevlendirilm işlerdir. « Y üzlerce köy, ortakçılık, yarıcılık vey a çel tikçilikle en iy i arpayı ve pirinci m uayyen bir plân dahilinde tem in etmekle m ükellef tiler... B irçok köyler şap yapm aya, güherçile hizm etini görm eye, kervansaraylar ci varım şenlendirmeye, derbent beklem eye atalardan kalm a irsî b ir m ükellefiyet ola rak mecburdurlar. Padişah atlarını bekle yen, yetiştiren voynuklar... deve yetiştiren boğurcular, seyyar amele taburfar... ordu levâzım ı için top dökmek, su yolları, ka le... inşaat ve tam ira tı için h e r sene m uay yen adette devletin em irlerine amade bu lunan y a y a la r ve m üsellem ler... bütün İm paratorluğu saran m uazzam b ir teşkilât idi. Padişahın yani m irînin yüzbinlerce 100)
P. Wittek, «Ankara Bozgunundan...», s. 4.
koyu
— 87 — nu, ineği, su sığırları, develeri vardı ve yü z lerce köy bunlara bakar ve lâzım gelince istenilen yere getirip teslim eder. Bir kısım yörükler m ütem adiyen çadır bezi dokur ve nal dökerler. G em iler için zifti, kereste, y el ken bezi işlerler, ok ve yay y a p a rla r»161. Görüldüğü gibi, Osm anlı toplumu savaşmak için mükemmel b ir şekilde örgütlenmişti. A m a bu örgüt, m erkezî devlet idaresinin örgütlendirdiği alanlardan sadece birisidir: Dış artık-ürünü ele geçirm ek için ku rulan savaş örgütü... D. Osm anlı D evletinin halka karşı esas görevi kamu işlerini ve hizm etlerini yapm aktır. Hem en söyliyelim ki, Osm anlı toplum unda kamu işlerini sadece devlet üzerine almaz. Bu toplum da halkın ihtiyaçla rım karşılayan kamu işleri ve hizm etlerinin büyük bir kısmı, başta sultan olm ak üzere, devleti temsil eden hâkim sınıfa mensup özel kişilerin de b ir görevidir. A şık Paşazade Tarihinin 106. ve 159. Babları Os manlI büyüklerinin kamu hizm etlerini karşılam ak üze re yaptıkları işleri birbir sayıyor. Kitabın zeyli niteli ğinde olan bu bablarda kamu hizm etlerinin ayrıntıla rıyla zikredilişi oldukça anlam lıdır. Osm anlı toplum uııda devlet ricali için kamu hizm etlerini gören te sisler kurmak b ir ödevdir. Y a da başka b ir deyişle, reayanın yara ttığı artık-üründen nasiplenen devlet r i cali, reayaya karşı kamu iş ve hizm etlerini yerine g e tirm ekle sorumlu ve yükümlüdür. Artik-ürünün bir kısmı halkm m üşterek ihtiyaçlarını tatmin edecek iş lere tahmis edilm elidir. Osm anlı toplumunda bu iş ve hizm etler sırasiyle şunlardır: Cami, mescit, zaviye, tekke, sofuhane, medrese, muallimhane, imarethane, 161) s 1 0 2 -3 .
ö. L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunda Çiftçi..,»,
— 88 — bimarhane, köprü, kervansaray, han, çarşı, bedestan, hamam, çeşme, suyolları, maden işletm eleri ve tersa neler. Dikkat edilirse, sayılan bütün bu kamu iş ve hizm etlerinin her biri belirli b ir toplumsal ihtiyaca cevap verm ektedir. Cam i ve mescit dini, medrese ve m uallim hane eğitim, yol ve kervansaray ulaştırma, zaviye ve tekke toprak açm a v e güvenlik, bimarhane ve ham am sağlık, im arethane toplumsal dayanışma, çeşme ve suyolları su ve sulama, çarşı ve han ticaret, maden işletm eleri ve tersaneler sanayi162. Osm anlı D evletinin kuruluş yıllarınd an itibaren devleti tem sil eden hâkim sınıf, başta sultan olmak üzere, hiç aksamadan bu toplumsal görevlerin i y e ri ne getirm eye çalışmış v e m odern deyim i ile toplumsal 162). Nizamülmülk'e (op. cit., s. 21) göre Büyük Selçuklu İmparatorluğunda sultanın yerine getirmekle görevli olduğu ka mu hizmetleri şunlardır : «Sultan cihanın mamuriyetini mucip işleri hüsnü su retle icra eder. Ezcümle arazi sulamak için yeral tında mecralar yaptırır, cedveller açtırır, büyük ne hirler üzerinde köprüler kurdurur, köyleri ve tarla ları mamur ve abadan eyler, kale ve hisarlar inşa ve yeni şehirler bina ettirir, yüksek binalar ve gü zel meskenler yaptırır, büyük yollarda hanlar inşa ettirir, bunları yaptırmakla hem namı bakî kalır, hem de alemî uktada sevaba nail olur ve hayırlı dualar alır». Dikkat edilirse, Büyük Selçuklu Devleti ile Osmanlı Devle tinin üzerine aldıkları kamu iş ve hizmetleri birbirlerine oldukça benzemektedir. Yalnız, Büyük Selçuklu Devletinin yerleşmiş ol duğu coğrafî bölge (Maveraünnehir) ile Osmanlı Devletinin yer leşmiş olduğu coğrafî bölge birbirinden farklı olduğundan her iki devletin kamu İş ve hizmetlerine vermiş olduğu öncelikler fark lıdır. Büyük Selçuklu toplumunda suyolları ve kemerler ağır bas tığı hade, Osmanlı toplumunda bunların rolü pek azdır. Buna karşılık, öyle gözükmektedir ki, Osmanlı Devleti sayılan bütün kamu hizmetlerinden hiçbirine fazla bir ağırlık vermeden, bu hiz metleri çeşitli toplumsal ihtiyaçlar arasında dağıtmıştır.
— 89 — tüketimi ilgilendiren fa a liyet dallarını kurup, destek lemiştir. Orhan G azi’nin İzn ik’i zaptı ile orada bir medrese açıp başına Davud-i K ayserî’y i atadığım 163 /e yaptırdığı im arethanede ilk yem eği kendi elleriyle dağıttığını164 ve Bursa’da bir bedestan inşa ettirdiğini biliyoruz165. Osmanlı sultanları için kaçınılm az bir g örev olan kamu iş ve hizm etlerinin yerine getirilm esi, devlet r i calinin de m utlaka yapm ak zorunda kaldıkları bir ödevdir. Özel kişiler kendi servet ve girişim lerde ka mu hizm etlerini sağlıyacak tesisler vücuda getirm iş lerdir. Osmanlı toplumunda bu görev «v a k ıfla r» y o luyla yapılagelir. Ö zel kişiler, tesis ettikleri kamu iş lerinin devamı, bakım ı ve onanını için servetleri üze rinde va k ıflar kurarak, bunlardan elde ettikleri geliri kamu hizm etlerini m asraflarına tahsis etmişlerdir. Genellikle, XV. yüzyılın sonuna
kadar
Osmanlı
toplumunda bu nitelikteki salâtin ve vü zera va k ıfları ile âmme va k ıfların ın pek yaygın olduklarını b iliyo ruz. Bu va k ıfların Anadolu ve Rum eli’de şehirlerin şekillendirilm esinde oynadıkları rol bir hayli önem lidir : «A n adolu ’da ve hususiyetle Rum eli’de g e niş hiristiyan topraklarını fetheden Osman l I ricali bu toprakların bir kısmını âmme hizm etlerine mahsus va k ıflara tahsis et mekle, Türk kültürünün Rum eli’de k u vvet le yerleşm esinde v e B alkanlar’da şehir ha yatının inkişafında, bu va k ıf sisteminin 163) i. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin llimiye Teşkilâ tı. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1965, s. 1. 164) Aşık Paşazade, op., cît., Bab. 33. 165) H. İnalcık, «Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş...», s. 640.
—
90
—
büyük bir hizm eti olduğu asla unutulma m a lıd ır»166, Osmanlı toplumunda, şehirlerde kurulan v a k ıf ların dinî, eğitim, sağlık ve dayanışm a dallarında yap tıkları işler pek önem li olm akla beraber, kırlarda (köylerde) kurulan va k ıfların da bunlar kadar önem li işler başardığı söylenebilir. Sözünü ettiğim iz v a k ıf lar Ö. L. Barkan’ın incelediği zaviye-va k ıflard ır167. Bu tür vakıflar, genellikle iki amaç gözetilerek kurulmuşlardır: i) Ekilmemiş toprakları iskan etmek, ii) Y o l güzergâhında ve derbentlerde güvenliği temin etmek. İlk tür va k ıflara örnek olm ak üzere H am za Ba ba, Genç Abdal, Hüssam Dede gibi zaviyeleri zikre debiliriz. Bu zaviyeler, çoklukla kendilerine
verilen
toprak üzerinde tarım yapm akta ve «su getirüb bir zaviye bina edüp bağ d ik ü b »168 o yeri şenlendirdikleri için bazen öşürden bile m uaf tutulm aktadırlar. İkinci tür va k ıfla ra örnek olm ak üzere, A h î Hızır, Bahısayiş ve Samıt Dede zaviyelerin i gösterebiliriz. Bu zaviyeler ıssız dağ başlarında, derbend yerlerde ve nehir k ıy ı larında «ayende ve revendeye» hizm et ettiklerinden, yerleştikleri yerler kendilerine verilm iş ve bir kısmı vergiden m uaf tutulmuşlardır. Osmanlı iktisat tarihi üzerinde yapılan araştır m alarda kamu iş ve hizm etlerini gören vakıfların, ba zen büyük yatırım lar gerektirdiğin i gözlem liyoruz. Örneğin, Sakarya nehrinin geçtiği Eskişehir dolayla rında b ir yerde, V ezir-i A zam M ehm et Paşa’nın yap tırdığı sulama tesisleri bunlardan biridir. İşin önemli 166) ve Tarihi 167) 168)
F. Köprülü, «Vakıflar Müessesesinin Hukukî Mahiyeti Tekâmülü», Vakıflar Dergisi, 1942, Sayı 2, s. 26. «Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân,..». Ibid., s. 297.
— 91 — tarafı, bu tesislerin devlet hâzinesinden onpara alın madan va k ıf yolu yla başarılm ış olm asıdır169. Hemen ilâve edelim ki, Osm anlı toplumunda ka mu işlerinin görülm esi sadece özel kişilere bırakılm ış değildir. Çoklukla, devlet de kam u işlerini üzerine a l mış, bazen Sultaniye kasabasının kuruluşunda oldu ğu gibi, çok kere sürgünler170 kullanarak, yeni bir ka sabanın kuruluşuna önayak olmuştur. Doğallıkla, Osmanlı toplumunda kamu iş ve h iz m etlerini yerine getirm ekle yükümlü olan va k ıflara devlet ilgisiz 'kalamazdı. D evlet özel va k ıfla rı kuru luşlarından itibaren' daim a kadılara denetmiş ve g a liba 171 I. M urat zam anında m erkezde hakim-ül hükkâm adı altında Başkadılığa bağlatm ıştır. D evletin v a kıfları denetlemesinin en büyük sebebi hayrî olarak kurulan va k ıfların zam anla aile va k ıfları haline dö nüştürülmesidir. V a k ıf yolu ile m iri toprak rejim in den yapılan kaçamaklar, kısa bir süre sonra, toprak rantının tıpkı özel m ülkiyet şeklinde olduğu gibi, özel kişilere geçişini sağlam akta idi. Bu âdetin yaygınlaş m aya başladığı X VII. yüzyılın başlarında, Koçi Bey durumdan şöyle yakınıyordu : «... ve zam anı sabıkta gazi beyler ve bey lerbeyler g aza lar edüp, yüm ni D evleti aliyede nice m em leketler fethdüp, din v e d ev lete lâyık nice hizm etlerde bulunm ağın se lâtini izam dahi hizm etleri mukabelesinde feth ettikleri mem leketten kendülere bazı kura ve m ezarî tem lük edüp onlar izni se 169) Ibid., s. 358. 170) Ö. L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunda bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler», İktisat Fakültesi Mecmuası, 1950-54, Cilt 11-15. 171) F. Köprülü, «Vakıf Müessesesinin..,», s. 22.
_
92
—
lâtin ile amm eî müslimine n afî hayrat ve hasenat edüp, cam iler ve im aretler ve za viyeler bina edüp ol makulede vakfederdi. Gazi Evranos Bey ve Turahan Bey ve Mihaloğlu vesair m ücahidi fisebilullah beyler ve gaziler gibi bu makule va k ıfla rı eimmei din tecviz etm işlerdir. Bunlarda maadası meşru d e ğ ild ir»172. Osmanlı toplumunda va k ıf kurumu aracılığıyla yapılan kamu iş ve hizm etleri, aslında devleti temsil eden hâkim sınıfın g örevi olduğundan, devlet bu v a k ıfları daim a denetlem ek zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti için hayrî olm ayan va k ıfla r meşru değildir. V a k ıfla rın meşruluk kazanm ası için reayaya bir şe yin geri ödenmesi gerekir: A lm a n artık-ürünün karşı lığında kamu hizm etlerinin yapılm ası... E. XIV. ve XV. y ü zy ılla r Osm anlı İm paratorluğu için kurulan İktisadî m odel çok özgül b ir üretim tarzı ile karşı karşıya olduğumuzu gösterm ektedir. M odel salt ve ideal şekliyle ele alındığı vakit, Osm anlı eko nomisinin fevkalâde tutarlı bir m antığa sahip oldu ğu anlaşılmaktadır. Bu m antık özet olarak şöyledir: D evlet toprakların m ülksahibidir. Buna karşılık, köy, topluluklarında yaşayan reaya topraklan tasarruf eder. D evleti temsil eden hâkim sınıf sultan, asker ve ülema üçlüsünden, oluşmuştur. Toprakların m ülkiyeti devlete ait olduğundan, bu köy topluluklarında y a ra tılan artık-ürün devlete aittir. Bundan dolayı, Osman l I toplumu sınıflı b ir toplumdur. Sultan, asker ve üle ma
(seçkinler)
hâkim, reaya ise tabi sınıftır. Maa-
mafih, Osmanlı ekonomisinde kişinin kişiyi sömürme si sözkonusu değildir. Sömürme devletin işlevlerini ifa eden bir sınıfın, üretim işlevlerini ifa eden reaya 172)
Op. cit., s. 55-56.
— 93 — sınıfını sömürmesi şeklinde ortaya" çıkar. B ilgilerim i zin sınırı içinde, Osmanlı İm paratorluğunun ilk dö nemlerinde sömürme haddinin arttığın a d air bir ka nıt yoktur. Hattâ, akça değerinin düşmesi karşısında bile, gasbedilen toprak rantının sabit kaldığı anlaşıl m aktadır173. Osm anlı toplum unda devlet tarafından ele geçirilen artık-ürünün bir kısmı m utlaka kamu iş lerine ve hizm etlerine tahsis edilm elidir. Bu açıdan bakılınca XIV . ve XV. yü zyıllard a Osm anlı D evletinin â priori ceberrut ya da dem okrat olduğu söylenemez. Osmanlı İm paratorluğunun sınıflı yapısından do layı, genişlem esi kaçınılm az olan toplumsal çatışm a lar, XIV. ile XV. yü zyıllar arasında, belki de bu m an tığın kusursuz işleyişinden dolayı ortaya çıkmamıştır. XV. yüzyılın başlangıcından, ülemadan Şeyh Bedreddin’in önayak olduğu isyan hareketinin ne dereceye ka dar bir «köylü isyanı» olduğu, tarihçilerin araştırm a larına bağlıdır. Bizce, vard ığım ız sonuçlar ile Osmanlı m üverrih lerinin kendi toplum ları hakkında va rd ığı sonuçlar arasındaki m utlak benzeyiş, tahlilin en mutlu yanıdır. Osmanlı yaza rla rı XVI. yüzyıldanberi içinde yaşadık ları iktisadî-içtim aî sistemin m antığını kusursuz ola rak biliyorlardı. Tursun Bey, K oçi Bey, Km alızade A li Efendi ve nihayet N aim a bunların ileri gelenleri ara sındadır. Örneğin, N aim a’nm K m alızade’ye atfen, Os manlI toplumu için çizdiği klasik mantık, deyme Batı tarihçisinin tahliline yeğdir. «M ü lk ve D evlet asker ve rical iledir. Rical m al ile bulunur. M al reayadan husule gelir. R eaya adlile muntazam-ül-hal o lu r»174. 173) 174)
V. P. Mutafcieva, op. cit., p. 151 - 2 . Naima Tarihi, Cilt I, s. 40. Naima tarafından özetle-
— 94 — Kanım ızca, Naüma’nm bu veciz ifadesi, Osmanlı toplumunu. anlamak için yeterlidir. Şöyle ki, eğer yu karıdaki „ ifadeleri cebirle gösterm ek istersek; Devlet (D ) kulun (K ) bir fonksiyonudur; kul paranın (P ) bir fonksiyonudur; para reayanın (R ) bir fonksiyonudur; reaya adaletin (A ) b ir fonksiyonudur. Y an i : D = D (K ) K = K (P) P = P (R ) R = R (A ) Bağlı fonksiyon kurallarından dolayı, D = F (A ) Yukarıdaki vecizenin aslı, m ülk ve devlet adale tinin yani, kamu işleri ve hizm etlerinin bir fonksiyo nudur, dem ektir D evletin toprak üzerindeki m ülkiye tinin tek sfbebi üzerine aldığı kamu iş ve hizm etlerini yapmasıdır. A dalet mülkün tem elid ir!175 F. A çıklam aya çalıştığım ız salt Osmanlı modeli, toplumda üretim ve m ülkiyet ilişkilerini bir uyum içinde yürütürken, bu m antık bir tek yönden bozul m ak eğilim i göstermiştir. Bu ticarettir. Devleti temsil eden sın ıf tarafından ele geçirilen artık-ürünün, kamu yatırım ları ile ricalin tüketimi arasında dağıtıldığın a işaret etmiştik. D evlet bu ka rarı alırken, kendi tercihler dizisine göre hareket ede bildiğinden, elde edilen artık-ürünün büyük bir kısmı nen bu daîre-i adliye'nin aslı Kınalızade Ali Efendi'nin Ahlâk- 1 Alâî (1248, Kahire Bulak Baskısı, Cilt III, s. 49) adlı eserinde bu lunmaktadır. Öyle sanıyoruz ki, Kutadgu Biliğ'den Ibni Haldun'un Mukaddimesine kadar pek çok yerde mevcut olan bu daire-i ad liye, Osmanl toplumu dahil olmak üzere, Islâm ülkelerinin ço ğunluğunun iktisadî-içtimaî yapılarının mantığını belirlemede üzerinde durulması gereken bir modeldir. 175) Daire-i adliye'nin çevrisel mantığı ister istemez, du rağan topum modelini vermektedir.
— 95 —■
Dairey-î Adliye 1) Adidir mucib-i salâh-ı cihan 2) Cihân bir bağdır divan Devlet 3) Devletin yatımı şeriattır 4) Şeriata olamaz hiç haris illâ Melik 5) Melik zapteylemez illâ leşker 6) Leşken cem'edemez illâ mal 7) Malı cem'eden raiyettir 8) Raiyeti kul eder Padişah- 1 Aleme adi. Kınalızade Alî Ahlâk-1 Alâî (Fotoğraf negatifinden alınmıştır)
— 96 — açıkça d v let ricalinin kişisel geliri olarak alıkoncaktır. Gerçekten, padişahın hesapsız geliri yanında, özellikle askerî züm renin fevkalâde yüksek gelirlere sahip olduğunu tarihsel araştırm alardan öğreniyo ruz176. Osmanlı toplumunda sömüren ve sömürülen sı n ıflar arasındaki g elir bölüşümünün oransız olduğu bir gerçektir. Bu, öyle b ir toplumdur ki, aşırı servet birikim inin sonucu, b ir ve zir devlet hâzinesine borç verebilir. II M u rat’ın H alil Paşa’dan hazine için flo ri ödünç aldığı bir gerçektir177. Osmanlı toplumunda sınıflar arasındaki bu oran sız g elir bölüşümü, hâkim sın ıflar elinde biriken artık-ürün gelirinin aşırı ve taşkın tüketim harcam ala rına tahsis edilmesine sebep olur. Hele, Osmanlı top lumunda olduğu gibi, sın ıfla r arasındaki akışkanlığın pek kuvvetli, padişahın bir ferm anı ile sınıf değiştir m enin mümkün olduğu bir toplumda, devlet ricalinin tüketim eğsinim lerinin çok yüksek olduğu tahm in edi lebilir. H er an serveti kaybetm ek korkusu tüketime teşvikin artmasına sebep olmaktadır. Bu zihniyeti S. Ü lgener şöyle b elirtiyor : «M al ve parayı bekleyen akibet: İktisadî bir m aksat üğruna harcam ak... değil, daha ziyade siyasî bir gaye u ğru na... harcamak ve tüketmektir. En fa zla rastlanan şekilleri gözden
düşme, göze gelm e... nihayet göze
girm ek için h a rcam a»178. 176) H. İnalcık, «XV. Asır Türkiye İktisadî ve İçtimaî Ta rihî Kaynaklar», İktisat Fakültesi Mecmuası, 1953. Cilt 15, No. 1 - 4, s. 6 0 -1 177Aşık Paşazade, op. cit., Bab. 156. 178) Op. cit., s. 175.
— ' 97 — Devlet ricali elinde toplanan servet ve gelirelrin her an tüketim harcam alarına tahsis edilebildiği bir ekonomide ticaretin oldukça gelişmiş olması gerekir. Osmanlı ekonomisinde ticaretin, özellikle m erkezî dev let orgaıim m yerleştiği başkent ve vilâyet m erkezle rinde yoğunlaşmasının tek sebebi, hâkim sınıfın elin de biriken gelirlerin ancak buralardaki pazarlarda sarfedilm esidir. Özellikle, Bursa, Edirne ve İstanbul gibi şehirlerin ticaret alanında çok ilerlem iş olduğunu biliyoruz. Bursa179 yurt-içi v e yurt-dışı gelirlerin te m erküz ettiği ve ticaret vasıtasıyle dolaşımının hızlan d ığı b ir şehirdir. Y u karıdaki iddia, yani devlet orga nının yerleştiği şehirlerde ticaretin geliştiği, Bursa örneğiyle doğrulanabilir. Beylik sırasında iki kale ile bir iç şehirden oluşan Bursa şehrinin Bizans hâkim i yeti altında bulunan İzn ik e nisbetle pek fa k ir oldu ğu muhakkaktır. Fakat, Bursa O rhan G azi tarafından zaptedildikten sonra, başkentin bu şehre geçişi ile, zengin İzn ik’in durumu birdenbire kötüleşmiş, şehir kısa b ir süre içinde iktisaden çökmüştür. Buna karşı lık, devam lı bir İktisadî gelişm eye m azhar olan Bursa, yarım yü zyıl içinde A nadolu ’nun en büyük şehirleri arasına girm iştir. A yrıca, İstanbul örneği de fevk alâ de çarpıcıdır. 1478 sayım ına göre 97956 nüfusu olan İstanbul, 1520’lerde 400000 nüfusa kadar yükselmiş tir180. Şurası m uhakkaktır ki, Osm anlı ekonomisinde ti caretin görevi hiçbir zaman m evcut sanayiyi gütm ek ten ile ri gidemem iştir. Bu, şu demektir: Osmanlı eko nomisinde ticaret devlet ve ricalin ihtiyaçlarının b ir işlevidir. Bu ih tiyaçlar ticareti, ticaret pazarın genişliğini ve pazarların genişliği de sanayiin bünye 179) 180)
H. İnalcık, «Bursa and...». Ö. L. Barkan, «Essai sur les données...», p. 27.
sini belirlem ektedir. İhtiyaçlardaki m evcut farklılaşm a, sanayi dalları arasındaki m evcut farklılaşm ada yan sır. Ticaret m eta üretim inin b ir sonucu değil, devlet ve devlet ricali tarafından elde edilen artık-ürünün, nadide eşya, lüks tüketim m alları, harp araçları vs. şeklinde m eta’a dönüşümünün b ir sonucudur. Bu ba kımdan, XIV. ve XV. yüzyıllardaki Osmanlı ekono misi tüketim-yönlü b ir ekonom i olarak kalmıştır. «Şehirlerde... «sanayi erbabının toplanması nı tem in eden... başlıca ticaret sermayesi dir. Y an i kem iyetçe o kadar* çok olm am akla beraber, sınaî faaliyetin nazım ı olan küçük tacirler s ın ıfıd ır»181. Bu durumun belli-başlı sebebi
Osm anlı İktisadî
sistemidir. Kapalı köy eköonom ileri piyasaya açık ol madıklarından, ticareti ancak şehirlerdeki züm relerin ihtiyaçları kam çılam aktadır. Belirli şekilde farklılaş mış talep, şehir piyasasında b elirli farklılaşm ış sanayi dallarını yaratm aktadır. Bu süreç, verilm iş talep kar şısında, sanayiin de belli k alıplar içinde kalm asını g e rektirir. Nitekim , Osm anlı şehir hayatında gördüğü müz esnaf örgütü bu durgun İktisadî durumun b ir be lirtisidir. Bu durum, zihniyet alanında kanaatkârlık ve tevekkülü temsil eden tasavvu f182 ve dolayısiyle fütüvvet örgütlerinde yansır. Esnaf örgütleri hiçbir şe kilde daha fa zla artık-ürün peşinde koşmaz. Bunun vargısı olarak ekonomide, k ö y birim lerinin kendineyeter karakterlerinin b ir sonucu olan durağan hal, sanayideki durağan hal ile tamamlaşır. 181) F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., s. 61. siyah be nimdir. 182) Tasavvufun ortaya çıkış sebebi şöyle açıklanabilir kanısındayız. Kendi ilkel üretim tarzları ile uyuşan, Mazdek ve Babek öğretilerinden ilham alan batınilik hareketi, XIII. yüzyılda
— 99 — Genellikle, Osmanlı şehir ekonomisinde ticaret, sa dece Osmanlı d evlet v e ricalinin ihtiyaçlarına tâbi olan bir İktisadî fa a liyet olarak kalm aya mecburdur. Ticaretin Osm anlı toplum undaki işlevi o kadar açıktır ki, bazen devlet ricalinin bile tüccar olduğunu görü rüz. Devlet rica li kendi sınıfının ihtiyaçlarına cevap veren iç ve dış ticaret alanlarına nakit yatırm aktan çekinmez. Bunun en güzel örneği Candarlı H alil Paşa’d ır183. V ezir-i A za m ’m Doğu ticaretinin en önemli m erkezlerinden biri olan Bizans’a ticaret sermayesi te m in ettiği söylenmektedir. A yrıca, XV. yü zyılda Bursa’da ülema zümresine mensup bazı kim selerin im a lâtçı oldukları184 ve ticaretle uğraştıkları zannediliyor. Ticaret konusunda üzerinde önemle durulması g e reken diğer b ir husus, tüccar züm resinin birleşimidir. Osm anlı toplumunun k öleliği engelleyen üretim tarzı Anadolu'da iştirakiyun (l. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihî, s. 24) adı altında köy ve göçebe toplulukları arasında yaygındı. Bu mesleğe karşı XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu şehirlerinde ta savvufun yayılmaya başladığını görüyoruz. Vahdet-i Vücut felse fesine dayanan tasavvuf, îştirakiyuna nazaran daha ileri bir üre tim tarzının dinî bir görüntüsüdür. Üretim güçlerinin gelişmesi sonucunda Selçuklu ekonomisi göçebeliğe nisbetle daha ileri bir İktisadî aşamaya gelmiştir. Eskiden tamamen somut emeğin hâ kim olduğu üretim şekli yerini, yavaş yavaş, soyut emeğe bırak maya başlamıştır. Emeğin bu yoldan fetiş karakteri alması, fütüvvet gibi İktisadî bir örgütün (ahîlik) yayılması ile yakından il gilidir. Ekonorhide meta üretiminin gelişmesi, emeği soyut emeğe indirgemekte ve bunun sonucunda emek her metada yansıyan üretken bir güç olarak gözükmektedir. Tıpkı Tanrının her insan da yansıdığı gibi... Bu bakımdan, emek de Tanrı gibi tek yara tıcı, tek kutsal olan şeydir. Tasavvuf erbabının elişçijiğine ver diği önem (S. Ülgener, op. ctt., s. 71) gözönüne getirilirse, emek ile Tanrı arasında kurulacak özdeşliğin niteliği daha iyi anlaşılır. 183) î. H. Danişmend, op. cit.f s. 271. 184) H, İnalcık, «XV. asır...», s. 61.
— 100 — ticaret alanında da kendisini hissettirm iştir Örneğin, Bursa tereke kayıtlarından şehrin o zam anki en zen gin insanının atik olduğuna rastlıyoru z185. Ö yle ise, öyle b ir toplumla karşı karşıyayız ki, tüketim için köle kullanılm asına (cariye, hizm etkâr) cevaz verilirken, köleler azad edildikten sonra toplumda en seçkin yeri alabilmektedir. V ezirlerle kölelerin birlikte ticaret yaptıkları bir ortam, ancak her ikisinin de devletin kulu olduğu b ir toplum da gerçekleşebilir. Osmanlı ekonomisinde ticaretin gelişmesi toplum da şehir ve kır (köy) ekonom ilerinin birbirinden a yrıl masına sebep olmuştur. Kapalı köy ekonom ilerinin yanı başında onunla pek az eklem lenen bir şehir eko nomisi oluşmuştu. K öy ve şehir arasındaki işbölümü nün Osmanlı toplumundaki bu garip tecellisi, ekono m inin «ik ili ekonom i» olarak kalm asına yetmiştir. Sı n ıf açısından reaya ve devlet ricali olarak ayrılan sı nıflar, ekonomi açısından k ır ve şehir olarak birb i rinden kopmuştur. Bundan dolayı, şehir ekonomisi için tek taraflı işleyen b ir işbölümü (toprak rantından y a rarlanm a), köyün ve dolayısiyle taşranın devam lı su rette ihm al edilmesine yol açmıştır. A yrıca, köy ekonom ileri içinde yaratılan toprak rantının devlet tarafından gaspedilişi, taşrada artıkürün gelirinin temerküzünü önleyen b ir etekendir. Bu husus Osmanlı toplumunda açıktır.* K öylerde ve kasa balarda yaratılan artık-ürün, genellikle o bölgede kal m adığından, gelecek yü zyıllard a taşrada şehirler g eli şememiştir. V e böylece, Osm anlı ekonomisinde yaygın ve eklem li bir piyasanın yaratılm ası tâ başlangıçtan beri durdurulmuştur. XV. ve XVI. yü zyıllard a Balkan şehirleri hakkm185)
ibid..
— ■101 — da incelem elerde bulunan N. Tödorov'u n . bu konuda ki fik irleri yukardaki savı destekler sanıyoruz. «... Türk hâkim sınıfının m em leketin tümü ve özellikle şehirlerin kültürel ve İktisadî hayatı içindeki yeri Batı feodal senyörlerinden farklıdır. Balkan şehirlerinde, Türk hâ kim iyetinden önce m evcut olan, sarayların ve asiller m ahallesinin
yokluğu hissedil
m ek ted ir»186. Başka bir yerde, «X V. ve XVI. yü zyıllard a B alkanlar’da şe hirlerin gelişmesi, Batı’da yeni-feodalizm çağında ortaya çıkan, ekonominin doğal karakteri ve derebeyi ile köylülerin dere beylik rantından artık ve piyasa ürünü sağ layan kısıtlı im kânları arasındaki m evcut çelişkiyi, Osmanlı toplumunda temel çelişki olarak ortaya çık arm a z»187. A lın tılarda görüldüğü gibi, Rumeli şehirlerinde (ya da Anadolu şehirlerinde) soylu m ahalleleri ve sa rayla r yoksa, buna bağlı olarak, bu şehirlerde dirlik sahibinin eline geçen toprak rantının neden m etaya dönüşemediği sezilebilir ve bu açıdan bakılınca, Batı feodallerinde gözlem lenen çelişkilerin de neden Bal kan «feod alleri» ile köylüler arasında ortaya çıkam a dığı anlaşılabilir. Gerçekten bizim de iddia ettiğim iz de budur. Kü çük tım ar sahipleri bir yana, sayılı olan has ve zea met sahiplerinin büyük rant gelirleri, eğer dirlik sa hipleri o şehirde oturmuyorlarsa, toprak rantının ya186) «Quelques aspects de la structure éthnique de la ville médiévale balkanique» Actes du Colloque International de la Civilisation Balkanique, Sinaîa, 1962 extrait, p. 43. 187) «Sur certains aspects...», p. 226-7.
— 102 — ratıld ıgı yörede sa rfedilir mi, sarfecülmezmi? Bu ko nuda tarihsel belgelere sahip değiliz. Fakat has ve zeam et sahibi ricalin devlet ile, yan i İstanbul ile, y a kın ilişkisi •gözönüne getirilirse, A nadolu v e Rum eli’de eksik olan konak v e asiller m ahallesinin neden dolayı İstanbulda toplanmış olduğu anlaşılır.188. G. Osmanlı toplum unda şu aslî olay,* yani reaya tarafından yaratılan artık-ürünün devlet ricaline geç m esi ve ricalin artık-ürünü kullanm a kararlarındaki bağım sızlığı, Osm anlı m ülkiyet ilişkilerinin bozulm a sına önayak olmuş v e Osm anlı İktisadî sisteminin baş ka b ir İktisadî sisteme doğru evrim in in öngördüğü nesnel şartlar hazırlam ıştır. X IV . ve XV. yü zyıllard a Osm anlı İktisadî sisteminin kendine karşın, ik i yönde gelişm e istidadı gösterdiğini gözlem liyonız. Bunlardan ilki, klâsik feodalite, İkincisi özel m ülkiyettir. Osm an lI toplumunun istikran, h em ekadar sistemin ilk yön
de gelişmesini önlemişse de, İkincisi, özellikle gelecek yüzyıllarda, Osm anlı iktisadi sistemini bozmuş ve y e ni bir hâkim m ülkiyet ilişkisinin tem ellerini atmıştır. Osmanlı devletinin h er iki m ülkiyet şekline karşı kendi bünyesini sonuna kadar savunduğunu ilâ ve edelim (her sistem g ib i). 1. XIV. ve XV. yü zyıllard a T rakya’da Edim e, İs tanbul’da H aslar Kazası, A nadolu ’da ise Bursa ve B iga’da ortakçı (kesim ci) ku llara rastlam aktayız189. Bu ortakçı kulların b ir kısmı, kurum olarak Bizans’188) «Rum biiyük bîr kısmı itibariyle kendine yeter bölge idi ve şüphesiz daha önceki ikiyüz yıl içinde nisbeten sabit iliş kiler kurmuştur.» J. C. Russell, «La Mediavel Balkan and Asia Minör Population», Journal of the Economic and Social Hîstory of the Orient, Vol. III, 1960. p. 273. siyah benimdir. 189) Ö. L. Barkan, «XV. vş XVI. Asırlarda Osmanlı İm paratorluğunda Toprak işçiliğinin Organizasyon Şekilleri», İkti sat Faküljtesî Mecmuası, 1939-1940, Cilt 1, Sayı 1 ,2 ,4 .
— 103 — tan Osmanlı toplumuna aktarılm ış olabilir. Fakat biz, İstanbul H aslar Kazasındaki m evcut kul köylerinin Fatih M ehm et tarafından kurulduğunu biliyoruz. Bu kullar genellikle, savaşlarda esir edilen hristiyanlardan oluşmakta ve cüz’i bir nispette, devlet büyükleri nin hassa çiftliklerinde de istihdam edilm ekte idi. Ortakçı kulların iktisadî-hükukî statüsü tamamen serflerinkiyle aynıdır. M iras usulleri, kişisel olarak toprağa bağlılıkları, içevlilik, angarya ve hediye gibi yüküm lülükleri onları serften ayırm az. Bundan dola yı, ortakçılık ve servaj benzer m ülkiyet ilişkilerinin bir sonucudur. Burada b ir nokta üzerinde durmadan geçem iyeceğiz. XIV. ve XV. yü zyıllard a artan A vru p a nüfusu ve şehirleşme hareketi, 1430 ile 1450 y ılla rı arasında buğday fiatların d a müthiş b ir yükselişe sebep olmuştur. A rta n hububat talebini karşılam ak üzere, özellik ' le Elbe-berisi ülkelerde, köylülerin hürriyetlerini kay bederek serf haline düşm eleri kaçınılm az olmuştur. Bu serfleşm e hareketinin A lm anya'dan itibaren, Prus ya v e Silezya’y a doğru yayıld ığın ı biliyoruz. Tuhaftır ki, Fâtih Sultan M ehm et’in İstanbul’un zaptından son ra kurduğu H aslar K azası’m kullarla iskân etmesi de aynı tarihlere tesadüf ediyor. Bu belki de, A vru p a ’yı istilâ eden «ik in ci serfleşm e» hareketinin Osm anlı toplumundaki zorunlu b ir yansısıdır. Bu şartlar altında, X IV ; ve XV. yü zyıllarda rast lanan ortakçılık şekli, Osm anlı toplumsal bünyesin de klâsik feodalite üretim tarzına doğru açılan b ir yol gibi gözükm ektedir. Fakat, bu yolun tâ başlangıçtan beri tıkalı olduğunu söyliyelim . Osmanlı toplumunda reaya ne üretim in amacı, ne de aracıdır. O rtakçı kul ise, üretim in nesnel şartlarından hemen hemen kop muştur. Bundan dolayı angaryaya konu olabilir. O y
— 104 —sa, toprağı tasarruf ©den raiye angaryaya koşulamaz. Osm anlı İktisadî sistemi ancak hür köylü ile devam edebilir. Hür insanın bulunduğu toplum da ise, servaj gelişemez. Nitekim , Osm anlı toplumunda ortakçı kul m ülki yet şekli hiçbir zam an y a y g ın olmamış, daim a «mânalı bir istisna»190 olarak kalmıştır. Çünkü, «Osm anlı İm paratorluğunun sosyal ve eko nom ik iklim i, sosyal b ir rejim olarak servaj sisteminin yaratılm asına ve m uhafazasına müsait bulunm uyordu»191. Durum, tarihi gerçeklerle de uyuşmaktadır. 1489 tarihinde H aslar Kazasında m evcut olan ortakçı kul ların sayısı ikibinden biraz fa zla iken, 1530’da bu züm re tamamen ortadan kalkm ıştır. Yine, Sultan Süley man Tahrirlerine göre ortakçı kulların sayısı Rum e li’de ve rg i veren nüfusun yüzde ikisine, Anadolu ’da ise yüzde yarım ına kadar düşmüştür. Böylece, Osmanlt İktisadî ¡sisteminin servaj a ve dolayısıiyle klâsik feo dalizm e doğru yönelen kapısı kapanmış olmaktadır. Durum özel m ülkiyet için aynı değildir. 2. Osm anlı toplumunda m irî toprak rejim ine k a r şıt olan serbest m ülklerin tesisi kuruluş devrinden be ri olağandır. Serbest mülkler, sultanın ileri-gelen dev let ricaline yapmış olduğu tem likler sonucunda orta ya çıktığı gibi, bazen satış (?) yolu yla da tesis edil mekteydi. A yrıc a sipahi tım arlarının hassa çiftlik leri nin rical elinde özel m ülkiyete benzer m ülkiyet şekil leri y ara ttığı da b ir gerçektir. Fakat, Osmanlı toplu m unda carî m ülkiyet ilişkilerinden kurtulm ak için hâkim sınıfın seçtiği asıl yol, vakıflardır. H ayrî va k ıf 190) fbid., s. 444. 191) Ö. L. Barkan, «Türkiye'de Servaj Var mı idi?», Bel leten, 1956, Cilt 20, Sayı 78, s. 245.
— 105 — kisvesi altında kurulan va k ıfla rla bir çeşit özel m ül kiyet yaratılm ış oluyor ve böylece, gayri menkul ge lirinin kolaylıkla varislere geçmesi sağlanıyordu. Osmanlı m ülkiyet ilişkilerinin özel m ülkiyet şekli ne doğru evrilm e eğilim i Osm anlı iktisadi sisteminin gereklerindendir. Önce, Osmanlı, toprağın m ülkiyeti ne sahip olmasa bile ona tasarruf eder. M ülkiyet ile tasarruf arasındaki ince ayrıntı, toprakları tasarruf etmekten, m ülkedinm eye geçiş sürecini kolaylaştır maktadır. Sonra, topraktan yaratılan rant geliri, eğer bir yere yatırılacaksa, ancak toprak üzerine y a tırıla bilir. Çünkü, toprak XV. ve X V I. yü zyılların tek ü re tim faktörü olduğu gibi, b ir de diferansiyel rant y a ratmaktadır. Bu bakımdan, Osm anlı m ülkiyet ilişki lerinin, yukarıdaki her iki şartı birlikte gerçekleşti ren özel m ilkiyet şekline doğru evrilmesi, klâsik fe o dal m ülkiyet şekline doğru evrilm esinden daha kolay dır. Bu eğilim in ticaret tarafından kuvvetlendirildiğini söyliyelim. D evlet ricali elinde biriken g elir ticaret kanaliyle piyasaya arzedilince gelirin yeniden-bölüşülmesi tüccar zümresi lehine olur. Böylece büyük rant sahipleri ile tüccar ve tefeci zümresinin artan İktisadî gücü, birik tirilen nakdî serm ayeyi yatıracak bir y er arıyacaktır. Bu fonların bazı ellerde birikimi, özellikle XVI. yü zyılın başlarında, kapıkulunun A n a dolu’ya geçmesinden sonra192, m evcut mukataa ve il tizam şekillerini değiştirm eye başlayacak ve gelecek yü zyıllarda toprakların özel m ülkiyete geçiş sürecini h ızlandıracaktır .193.
192) M. Akdağ, Büyük Celâlî Karışıklıklarının Başlaması, Erzurum 1963, s. 19. E. Cezar, Osmanlı Tarihînde Leventler, İstanbul 1965, s. 53. 193) B. A. Cvetkova, «L'évolution du régime féodal truc...».
— 106 — Bitirmeden, özel m ülkiyet şekline doğru
açılan
ged iği kapam ak için, Osm anlı devletinin kendi m ülki yet ilişkilerini ısrarla devam ettirm eğe çalıştığını ha tırlatalım . Ö zel m ülk haline gelm iş toprakları müsa dere etmek, tım ara verm ek, divan î hisesini zaptetmek ve öşür yüküm lülüğü koymak, X IV . ve XV. yü zyıllar da Osm anlı toplumunda sık-sık görülen olaylardır.
Ill ASYA Ml, FEODAL ÜRETİM TARZI MI? A. 1853’den beri A sya üretim tarzı kavram ının geçirdiği serüven zikzaklarla doludur. Konumuz bakı m ından bu serüvenin kısa b ir tarihçesini verm eyi uy gun buluyoruz. Marx, bütün ömrü boyunca A sya üretim tarzı k a v ram ından vazgeçem em iştir. A sıl görevinin içinde y a şadığı kapitalist toplumun tahlili olduğu düşünülür se, hemen hem en h er eserinde Asya üretim tarzına verdiği nisbî önem başka türlü yorum lanamaz. K ro nolojik olarak A sya üretim tarzından bahsettiği y e r ler şunlardır : 1° — 1853’de Engels’e yazd ığı m ektuplar ile, H in distan ve Doğu Sorunu194, (Osm anlı İm paratorluğu) hakkında N ew Y o rk D aily Tribune’e yazdığı m akale ler. 2° — Capital’i hazırlam ak üzere kaleme aldığı For" men (Pre-Capitalist) denilen çalışma notları. 194) Doğu sorununa örnek olmak üzere: «Türk.,., dere beylik devrinin en alt ve en barbar döneminde bulunan toprak sahibi, memur ya da askerdir.» Va da: «... İngiliz mamul ürün lerini büyük miktarda ithal etmek ve bu mamul eşyanın ucuz sa tılması asyai (asiatique) kapalı hayatın ev sanayiini kısa zamanda ortadan kaldırmıştır.» K. Marx, Türkiye Üzerine, Gerçek Yayın evi, İstanbul 1966, s. 19, 29. Çev. Hilâv ve A. Tokatlı, siyah çevirenlerindir. — 107 —
— 108 — 3° — C ritique’in tarihi m addecilik yöntem ini açık layan meşhur önsözü (ki toplum ların dönemleşmesi hakkm daki tanınmış cüm leyi zikretm eden geçem eye ceğiz: «Asya, antik, feodal ve m od em burjuva toplumunun üretim tarzlarını, toplumun İktisadî şekillen mesinin kadem eli çağları olarak a la b iliriz )195. 4° — Kapitalist toplum ların tahlilini yapan, fakat her fırsatta A sy a ya da Doğu üretim tarzından bah seden Capital. 5 ° — Rus sosyoloğu M. M. K ovalevsky’ye karşı yaptığı eleştiriler196. 6° — Hayatının son anlarında V. Zassoulitch’e yazdığı m ektuplar197. Bununla birlikte, ^ la ra ’ın bu denli üzerinde dur duğu A sya üretim tarzı kavram ı hiçbir zaman, hattâ günümüzde bile, genel b ir tasvip ve kabule m azhar olmamıştır. Bu aldırm azlık ya da reddedilişin sebep leri neler olabilir? Tarihî m addecilik yöntem i ile ortaya serilen tek 195) Critique..., p. 31. 196) Manc'ın servaj ve Hindistan'daki mülkiyet şeklinin aynı sayılamıyacağı hakkmdaki düşünceleri açıktır : «Kovalevsky diğer şeyler yanında, Hindistan için hiç önemli olmayan servajı unutuyor... Romano-Germen derebeyliği için çok karakteristik olan «toprağın şiiri» Roma'da olduğu kadar Hindistan için sözkonusu de ğildir. Hindistan'da toprak asil sınıfa dahil olma yanlara (soysuzlara) temlik edilmeyecek derecede asil değildir.» L, L. Gomoyunev and R. A. Ulyanocski, «The Work of the Rus sian Sociologist M. M. Kovalovsky» XXV. International Congres cf Orientalist, Moscow, 1960. Zikreden: E. J. Hobsbawn, ap cit., p. 58. Tercümede mevcut parantez daha geniş tutulmuştur. 197) Bu konuda daha geniş bibliyografya için bakınız: M. Godelier, «Bibliographie sommaire des ésrits de Marx et d'Engels», La Pensée, No. 114, Avril 1964.
— 109 — gerçek, m arxist yada m arxsist-olm ayan toplumsal b i lim adam ları tarafından hiçbir şekilde cerhedilmemiş olan, toplum ların gelişm e «yasaları» ve bu «yasaların» belirlediği tarihsel dönemleşmedir. M a rx ve Engels, 1845-46 y ılla rı arasında, bu konu üzerindeki çalışm a larının ilk ürünün The G erm an Ideology de verm iş lerdi. M arx ve Engels’in fik irlerin in henüz oluşmaya başladığı 1840’larda yayım lanan bu eserde, toplumların gelişme yasalarına göre her topluluk evrensel ola rak dört aşamadan geçm ek zorundadır. K abile m ül kiyeti, müşterek ya da devlet mülkiyeti, feodalite y a da m alikâne m ülkiyeti ve nihayet kapitalist m ülkiye ti198. Oysa, toplunüarm tarihsel dönemleşme konusun da M arx ve E n gelsin Communist M anifesto’da199 (1848) takındıkları ta vır oldukça değişiktir. Gelişme yasalarına göre toplum lar zorunlu olarak şu tarihsel aşamalardan geçer: Kölelik, feodalite ve kapitalizm. 1845-1858 arası, M a rx ’m «olgunlaşan M a rx» döne mine ait olduğu bilinm ektedir200. Gerçekten, Ideology ile M anifesto arasında dönemleşme konusunda orta ya çıkan birbirini tutm ayan kavram lar bunu doğru la maktadır. Marx, ancak 1857’den itibaren, olgunluk y ıl larına tekabül eden 1860’larda fik irlerin i geliştirm ek im kânını bulmuş ve iktisat, felsefe, sosyoloji ve tarih alanlarında erişilm ez b ir kültür edinmiştir. Pre-Capi talist, Critique ve nihayet C apital bu olgun M a rx’m eserleridir. M aam afih, öyle gözükm ektedir ki, Critique’de dönemleşme konusunda geliştirdiği fikirler, ge198) Op^cit. 199) Communist Manifesto: Socialist Landmark, Allen and Unwin/ London, 1961, H. J. Laskİ'nin önsözüyle. 200) L. Althusser, «Aujourd'hui», Pour Marx, F. Maspero, Paris 1960, p. 27.
— 110 — nellikle Ideology’deki miştir.
düşünceleri üzerine
temellen-
Engels’in bu konudaki davranışı M arx’ınkinden biraz daha farklıdır. H ernekadar Engels’in 1853 tarihli mektuplarında, A sya ülkelerinin özgül üretim tarzları bahis konusu ediliyorsa da, tarihsel dönemleşme üze rine yazdıklarına bakacak olursak, A sya ta rzı ile y a kından bir ilgisi olm adığını görüyoruz. M a rx’in aksi ne Engels’in üzerinde çalıştığı asıl konu A vru p a feo daliteleridir201. A n ti'D u h rin g 1877-1878 yıllarında, yani M arx ha yatta iken yayım landı. Eserde A vru p a feodal üretim tarzı hakkında geniş açıklam alara karşılık, A sya üre tim tarzının lâ fı edilm em ektedir. Bu konuda belki de sadece bir-iki cüm leyi zikredebiliriz. Örneğin, «D ev letin y a da komünün toprağın m ülksahibi olduğu Doğu ’da, toprak m ülkiyeti terim i bile lisana yabancı d ır »202. Aslında, niyetim iz bu u fak ibareden, Engels için, Asya, üretim tarzı lehine b ir sonuç çıkarm ak de ğildir. Faikat tuhaftır ki, yeni b ir anlam verdikleri es ki terim leri ustalıkla kullanm asını bilen Engels gibi bir bilgin, Türk’lerden bahsederken, «D oğu’da feth et tikleri ülkelere b ir çeşit tanımsal feodaliteyi getiren ilk Türk’ler olm uştur»203, diyerek Türk toplumsal bünye sini klâsik feodalite olarak değil, fakat b ir «çeşit» ve «tarım sal» olarak nitelendirm iştir. Fakat galiba, En gels’in Türk toplumu hakkındaki kanısı kesindir. Y i ne b ir yerde, Türkler hristiyan ülkelerini zaptettikten
201) Marx'da feodal üretim tarzının toplu bir tahlilinin olmadığını hatırlatalım. O feodalizm ile, kapitalizmi doğuran bir üretim tarzı olduğu kadariyle ilgilenmiştir. 202) Anti-Duhring, Edition Social, Paris 1963, p. 209. 203) Ibid., p. 209.
— 111 — sonra bile, toplumsal bünyeleri feodalizm göstermez, diyor. Bu bünye ona göre «y a rı-f eodali te» 204d ir. Bütün bunlara rağmen, Engels’in A sy a üretim tar zı lıakkm daki tutumu L ’O rig in e’inde farklıdır. Şu an lamdaki, kitapta A sya üretim tarzı hakkında ne bir söz, ne de bir telm ih vardır. Fakat neden? L ’O rigine 1881-1882 y ılla rı arasında hazırlanan üç önem li çalışma üzerine kurulmuştur. Sur l’histoire des anciers Germains, L,apoque franque v e La M a r“ che205. Fakat eser, 1884’de, yan i M arx m üsveddeleri görm eden yayım landı. Kitap esas itibariyle M orga n ’m A m erika K ızıld erilileri hakkında yap tığı sosyolojik ve antropolojik çalışm alar ile M au rer’in eski Germ en kabileleri üzerine yap tığı tarihsel araştırm alara da yanmaktadır. K itapta E n gels! ilg ile n d ire n , asıl konu, genel hatları ile, A vru p a toplum larm m evrim inin dönemleşmesi sorunudur. Böyle olunca, L’O rigin e’de A s ya üretim tarzının incelenmesine gerçekten y e r olm a dığı söylenebilir. Bu kısa açıklam adan sonra şunu ileri sürebiliriz: A sya üretim tarzı kavram ı M a rx ’i gerçekten bütün ha yatı boyunca sürüklemiştir. Buna karşılık E n gelsin 204) Correspondance..., (Mektup: December, 1882). Ayrıca, Riazonof, Engels'in 1890'da Neue Zeit de yazdığı «Die auswertige Politik des Russischen Zarentus», adlı makalşden şu parçayı zikrediyor : «Gerçekten de tıpkı bütün öteki Doğu egemenlikleri gibi, Türk egemenlği de, kapitalist bir toplumla uz~ laşmıyacak bir şeydir. Çünkü elde edilen artık - de ğeri zorba valilerin ve gözü doymaz paşaların pen çesinden kurtarmak imkânsızdır; burada burjuva mülkiyetinin ilk temel şartını yani tüccarın ve ma lının emniyet altında bulunan halini görmüyoruz.» k Marx, Türkiye Üzerine, op. cit., s. 9. 205) Bu üç çalışma L'origine...'in zikredilen baskısında mevcuttur.
— 112 — konuya ayn ı ilg iy i gösterdiği söylenemez. Kendisi, ka v ram a hiçbir zam an karşı çıkmamış, fakat savunması nı da yapmamıştır. M arx ve Engels öğretisinin d iğer önem li bir ku ram cısı olan Lenin’e gelince. Onun bu konu hakkında fa zla birşey söylediği iddia edilemez. Yalnız. «K ari M arx» âdlı son m akalelerinden birinde A sya üretim tarzı kavram ını kabul ettiğin i belirtiyorsa da206, bu m akaleden büyük sonuçlar çıkarm ak hatalıdır. Bazı m arxistler arasında A sy a üretim tarzına kar şı alm an kesin cephe, J. Stalin’in M atérialism dialecti que et matérialisïn historique adlı kitabının kapsadı ğı fik irle r ile ilgilidir. Tarihsel dönemleşme konusun da Stalin kategoriktir: «Tarih beş tip üretim ilişkisi tanır.- İlkel komünizm, kölelik, feodal rejim, kapitalist rejim ve sosyalist re jim »207. M arxist yöntem ve kuram hakkında bilgisini (ya da tutumunu), örneğin bir «d eğer kanunu» ile rahat ça ölçebileceğim iz208 Stalin’in bu sert tutumu ilk meyvaların ı 1930 Tiflis ve 1931 Leningrad Konferansların da verdi. Konu ile yakından ilgisi olduğu için, her iki konferanstan çıkan sonuçları, E. V a rg a ’dan alarak aktarıyoruz209. Tiflis: «Bütün tarihleri boyunca A sya ülkelerinin orijinalliği barizdir. Bu anlamda, A sy a üretim tarzı d i ye adlandırılabilecek, özel b ir feodalite bünyesi gös terirler». 206) J. Chesneaux, Oû en est...», II. p. 4. E. Velrga'dan alman parça. Ayrica bakiniz: K. Wittfogel, op. cit., p. 494-96. 207) J. Staline, Matérialism dialectique et matérialism historique. Editions Sociales, Paris, p. 24. 208) Economic Problems of Socialism in the U. R. S. S., Moscov 1952. 209) E. Varga,Essais sur J'économie politique du Capi talisme, Editions du Progrès. Moscou, 1967, p. 375.
— 113 — Leningrad: «D oğu ’daiki feodalitenin orijin alliğin den bahsetmek isteriz, yoksa A sya üretim tarzının de ğil». A sya üretim tarzının M a rx ’tan Stalin’e kadar g e çirdiği serüven böyle olunca, bu konudaki M arxist fi k irlerin değişik olacağı açıktır. Çeşitliliği görm ek için, son beş-altı y ıld ır bu konuda, leh ve aleyhte y a yımlanan, kitap ve m akalelere b ir göz atm ak yetişir. Tartışmalar, halihazırda, Japonya (1929’dan b e r i)210, Rusya, Polonya, Güney Am erika, Hindistan ve özellik le Fransa’da sürüp gitm ektedir. A sya üretim tarzı üzerindeki tartışm aların ne ka dar verim li olduğu (olacağı) ik i ayrı, fakat birbirine sıkıca bağlı plânda değerlendirilebilir. İlki kuramsal plândır. Bu alanda yapılacak çalışmalar, M arx ve Engels’in öğretilerinden hareket ederek, yani kaynağa inilerek, tarihin kavram laşm asında A sya üretim tar zının niteliğini ve yerini belirliyecektir. Bu alanda ba şarı kazanm ak için, herşeyden önce, A sya üretim tarzı kavram ı tutarlı kuramsal bir m odel olarak ortaya ko nulmalıdır. İkincisi, tarihsel plândır. B elirli toplumlarm tarih süreci içinde geçirdiği, belirli aşamalar ince lenmeli, gösterdikleri «asyal» özgül iktisadî-içtim aî bün yelerine göre, kurulmuş olan kuramsal m odel ile k a r şılaştırılm alıdır. N e ki, A sya üretim tarzı kavram sal m odelinin araştırılm ak istenilen bireysel toplum ların özgül bünyeleri ile ne kadar uyuştuğu â priori söyleftemez. Ancak, tarihsel araştırm aların ışığı altında araştırılan belli bir toplumun, A sya üretim m odelini ne dereceye kadar tatm in ettiği sorulabilir. Bu bakım dan, A sya üretim tarzı kavram ı tarihsel araştırm alara ancak bir çerçeve çizebilir. Doğallıkla, bireysel özel 210) K. Shïozawa, «Les historiens japonais et le mode de production asiatique», La Pensée, No. 122, Août 1965.
— 114 ~~ likleri b ir yana, verilm iş toplumun iktisadî-içtim aî bünyesi, kavram sal m odel ile uyuştuğu sürece A sya üretim tarzı «m odel» i doğrudur. Son yıllard a bu alandaki tarihsel araştırm aların hızlandığını söyleyelim. A. A bdel-M alek’in M ısır top lumu (kısm en)211, S. de Santis’in Astek, M aya ve Înka toplulukları212, P. Bateau’nun M adagaskar toplumu213, J Suret-Canale’in Tropik A frik a toplum ları214 ve niha yet G. A. M a lek ech vili’nin Eski Doğu toplum ları215 üzerinde yaptıkları araştırm alar bu tür denem eler dendir.
.
Bu sayılan araştırm alar doğrudan doğruya Türk toplumunu ilgilendirm em ektedir. (A. A bdel-M alek’in yaptığı araştırm a hariç. Fakat o da A sya üretim tarzı ile sıkı bir ilişki kurm am ıştır). Kanım ızca, bu konuda bizi, yani Osmanlı toplumunu, asıl ilgilendirm esi g e reken iki araştırm a vardır. İlki, Yves Lacoiste’un İbnî Haldun ile ilg ili olarak Kuzey A frik a İslâm ülkeleri hakkında yaptığı çalış madır. Y a za ra göre bu ülkelerin tarihsel gerçeğini anlam ak için A sya üretim tarzı kavram ına başvur mak gereklidir. «Bugün dünyanın büyük bir kısmının ta rihsel evrim inin esasını anlam ak için A sya 211) Egypte; Société Militaire, Editions du Seuil, Paris 1962. 212) «Communautés de village chez les Incas, les Asteques et les Mayas», La Pensée, No. 117, Octobre 1964. 213) «Les droits sur la terre dans la . société malgashe precoloniale», La Pensée, No. 117, Octobre 1964. 214) «Les sociétés traditionalles en Afrique tropicale et le monde de production asiatique.» La Pensée. No. 117. Octobre 1964. 215) «Esclavage, féodal ism et mode de production asiatique dans l'Orient ancient», La Pensée, No. 132, Avril 196?.
— 115 — üretim tarzı kavram ı ortaya çıkmış, artan sayıda ve derinliğine yapılan araştırm ala rın konusu olmuştur. Daha şimdiden, bu araştırm alar Asya, A fr ik a ve A m erik a ül kelerinin sömürgecilik-öncesi aydınlatm aya başlam ıştır»216.
m azilerini
İkincisi, H. Antoniadis-Bibicou’nun Bizans toplu mu hakkında yap tığı tarihsel incelem edir. Y a za ra g ö re, bir toplumun hangi üretim tarzına dahil edilece ği, ancak o üretim tarzına hükmeden yasaların, bahis konusu toplumda geçerli olup olm adığının tahkiki ile anlaşılabilir. «B ir ülkenin iktisadî-içtim aî sisteminin şu ya da bu üretim tarzına ait olması ya da olmaması, ancak sözü edilen üretim tarzı nı (yan i A sya üretim tarzını) belirten te mel yasalara hü km eden lçsel yasaların öğe leri ile karşılaştırılm asından sonra anlaşı lır » 217. Tarihsel araştırmasında, H. Ântoniadis-Bibicou Bizans toplumu ile A sya üretim tarzı kavram ını karşı laştırmıştır. V a rd ığ ı sonuç, Bizans’da A sya üretim tar zının bir iktisadî-içtim aî sistem olarak yokluğudur. Osmanlı toplumunun XIV. ile XV. yü zyıllarına ait toplumsal bünyesinin anlaşılm asında her iki çalışma nın da önem derecesi şüphe götürmez. Çünkü, Osman toplumu bir yandan, İslâm geleneklerini devam et tirirken, öte yandan, üzerine kurulduğu Bizans toplumundan, m uhakkak ki, birçok kurumu almıştır.
lI
216) İbn Khaldoun, E. Maspero, Paris 1966, p. 17. Fakat bazı yazarlara göre İslâm ülkelerinde Asya üretim tarzı söz ko nusu değildir. M. Rodinson, İslam et Capıtallsm, Editions du Seuil, Paris 1966, p. 73-83. 217) «Byzance et le mode cje production asiatique», La Pensée, No. 129. Oct. 1966.
— 116 — Tü rkiye’de A sya üretim tarzı kavram ından ilk de fa S, H ilâ v bahsetmiştir218 (1965). Onu takiben yayım ladığım ız ufak, (fa k a t kusurlu) bir denem ede219 A sya üretim tarzı «m odel» ine içsel ve dışsal bir dinam ik ve rerek sistemin nasıl evrik liğin i gösteren bir ipotez ile ri sürmek istemiştik. Bu kavram sal çalışm ada b irb iri ne b ağlı iki amaç güdüyorduk: i) M arxizm in kayn ağı na inmek, ii) Türk tarihinin gerçeklerine eğilmek. Denemeye karşı ilk bilim sel tepki B. A şit’den gel di.220. İsmail Hüsrev, İ. Yasa, N. Berkes, M u zaffer Şerif (?) ve M. K ıray okulunu izleyerek «T ü rkiye’de Az-Gelişmiş K apitalizm » in tahlilini yapan yazar, Türkiye gerçeklerine tarihsel m addecilik yöntem ini uygula manın (tıpkı İsmail Hüsrev g ib i) ikinci bir örneğini veriyor. Fakat, yazarın Asya üretim tarzı kavram ına karşı tutumu olumsuzdur. B. A kşit’e göre, A sya üre tim tarzı ile kölelik aynı üretim tarzıdır (neden?) ve Osmanlı toplumsal bünyesi klâsik feodalizm özellik lerini gösterir ve hattâ, Türk toplumunun gelişmesini araştırm ak için onun özgül iktisadî-içtim aî bünyesine bakmak bile gerekli değildir. Çünkü, «... biz Asya-türü üretim biçim i içine giren ülkelerin bu tür üretim yaptıkları için... az-gelişmiş ülke durum una düştüklerini de ğil, tersine Batı’nm feodalizm den geçerken ki devreden tutun da bugünkü yeni-sömürgesi aşamasına kadar, bu ülkelerin az-geliş miş ülke olm aya şartlandığı için öyle olduk larım sö yliyeceğiz»221. Doğallıkla, A sya üretim tarzı tahlili asla em per yalizm tahlilini nakşettirmez, aksine, em peryalizm ile 218) 219) 220) 221)
Op. cit. Op. cit. Op. cit. îbîd., s. 21.
_
117
—
A sya üretim tarzı tahlilleri m utlaka birlikte yürütül m elidir. Fakat, A sya üretim tarzı kavram ı ile araştı rılm ak istenilen asıl nokta başkadır. Sözü edilen ül kelerin söm ürgecilik ve em peryalizm dönemine girm e den önce ve girdikten sonra iktisadî-içtim aî bünyeleri nedir ve nasıl evrilm ektedir. Sorun, kaba hatlarıyla, tarım ekonomisine dayanan b ir ülkede topraktan ya ratılan artık-ürünün devlet, yani onu temsil eden h â kim sınıf tarafından gaspedilm esi halinde, ekonomide iktisadi dinam iğin ne derece etkinlikle işlediği222 ve bu İktisadî tem el üstüne kurulan toplum yapısının ne şekil alacağıdır. Öte yandan, Tü rkiye’de A sya üretim tarzı üzerinde yapılan çalışm aların genişlem ek istidadında olduğunu hatırlatalım . G. R azgan yayım ladığı İktisadî Düşünce tarihinde A sya üretim tarzına bir bölüm ayırm ıştır. G. K azgan ’a göre, «Asya-tipi-üretim -tarzı kavram ı hem marxist teori, hem de içinde yaşadığım ız Türk toplumu bakım ından önem taşım aktadır»223. A yrıca, «... Asya-tipi-üretim -tarzı kavram ını Türk toplum ve iktisat tarihi açısından da önem li bulm aktayız. Bu konuda hiçbir iddiada bulunmaksızın ve konunun incelenmesini uzman iktisat tarihçilerine bırakarak şunu belirtelim ki, kanım ızca Osmanlı İm para torluğu hiç olmazsa XVI. -yüzyılın sonuna kadar çarpıcı şekilde bu tip bir yapı gös term ekted ir»224. B. Şema ve m odellerin birbirine zıt iki görevi vardır. Soyutlam alar sonunda gerçeğin tem elini anla 222) Yves Lacoste, Geographie du sous-developement, Press Universitaires de France, Paris 1965. 223) Op. cit., s. 191. 224) ibfd,, s. 200.
— 118 — m ak yolundaki olumlu görevi, soyutlam alar sonunda yaşanılan gerçeği -kaybetime yolundaki olumsuz göre vi. Yukarıda, XIV. ile XV. yü zyıllar arası Osmanlı top lumu için kurduğumuz tarihsel modelde de bu iki et kenin m evcut olduğundan şüphe etmemeliyiz. Model, Osm anlı toplumunun m antığım açığa vururken, y a şanmış gerçeği bize unutturabilir. A m a başka ne y a pabiliriz? Tarihî gerçek, ancak gerçeğin «yoru m » una göre yeniden-kuriilabilir. X IV . ve XV. yü zyıllara ait Osmanlı toplumunun m odeli b ir kere kurutulduktan sonra, eğer ve yalnız eğer, bu m odel tarihsel olgu larla uyuşuyorsa, yap ıla cak şey m odeli, i) A sy a üretim tarzı, ii) Feodal üre tim tarzı «m od el»leri ile karşılaştırmaktadır. Böylece, Osm anlı toplumunun iktisadî-içtim aî bünyesi ile A sya ya da feodal üretim tarzları arasındaki yakınsaklık, paralellik ve ıraksaklık saptanmış olacaktır. 1{. M arx ve Engels’in A sya üretim tarzı dedikleri kavram ın incelenmesinden edinilen ilk izlenim, bahis konusu ülkelerin bu m odeli tarihsel, fakat aynı za man «tarihsiz» bir zam anda yaşamış olduklarıdır. Ö y le gözükm ektedir ki, bu ülkeler A sya üretim tarzını belirli bir tarihsel çağda yaşam ışlardır, fakat hangi çağda yaşadıkları kesinlikle belli değildir. V e hattâ, A sya üretim tarzını yaşamış olan ülkelerin, «hangi ülkeler» olduklar* (Hindistan hariç) bile bilinm em ek tedir. Bu bakımdan, m ansız ve mekansız Ö yle ise, bu konu ile tim tarzı kavram sal bir tarihsel çağı için ile karşılaştırmaktır.
A sy a üretim tarzı kavram ı za b ir kavram gibi gözükmektedir. ilgilenenin yapacağı iş, A sya üre modelini, belli b ir ülkenin, belli kurulmuş olan toplumsal m odeli Aşağıda, m antığını kurm aya ça
lıştığım ız Osmanlı toplumu, A sy a üretim t a r z A le karşılaştırılmıştır.
— *119 — 1°
H er İki M odelde Toprak M ü lkiyeti Marx, A sy a üretim tarzında toprakların m ülki
yeti hususunda, bazen «özel m ülkiyetin yokluğu», ba zen «m üşterek m ülkiyet», bazen «komün m ülkiyeti» bazen de «d evlet m ülkiyeti» değim lerini kullanmıştır. Toprağı işleyen köylünün durumu hakkında da kesin bir ifade kullanm aktan kaçınmıştır. Köylü topraklan bazen özel, bazen de m üşterek olarak tasarruf eder. Osmanlı toplum unda ise toprağın mülksahibi Beytülmâl ve (yan i) dolayısiyle devlettir. Topraklar m irî dir ve rakabesi devlete aittir. Reaya toprağı bireysel olarak tasarruf eder. İstisna: Osm anlı toplumunda rakabesi devlete ait topraklar üzerinde serbest m ülkler kurulmuş ve va k ıf m ülkiyeti oluşmuştur. 2°
H er İki M odelde Sınıflaşm a
M a rx’a göre A syal devlet birleştirici, ulu bir v a r lığa sahiptjr. Devlet, başkan (bazen ceberrut, bazen dem okrat) ve m aiyeti erkânı tarafından temsil edilir. Halk ise, «genelleşm iş köledir». Bununla birlikte, dev lete ait toprakları tasarruf eden birey üretim in nesnel şartlarından ayrılm am ıştır. Bu bakımdan ne köle, ne de serftir. Osmanlı toplumunda, çoklukla eşanlamlı kullanı lan devlet ve sultan üstün otoriteyi temsil eder. D ev letle özdeş olan sultan, etrafın a toplanmış kul y a da Türk asıllı asker, idarşci ve seçkin ülema züm releri ile hâkim sınıfı oluşturur. Tâbi yada sömürülen sınıf asıl üretici olan, reayadır. Fakat, reayanın, genel ku ral ve uygulam a olarak toprağa bağlılığı söz konusu değildir. Not*. M a rx’m zihnindeki A syal devletin yerine Os
manlI D evleti daha ileri üretim güçlerine ve örgütüne
— 120 — dayanan, köyde tarım, şehirde ise ticaret ve sanayi üzerine kurulmuş, zaptettiği toprakların haraç ve ga nim et gelirleriyle beslenen, ekonomide her faaliyet dalını örgütleyip, denetleyen, fevkalâde gelişmiş teşriî, idarî, kazaî ve m alî organ lara sahip bir devlettir. 3°
Her İki Modelde Sınıf Çatışması A sya toplum larm da da hâkim ve tâbi sınıflar a ra
sındaki sınıf çatışmasını üreticiler tarafından ya ra tı lan artık-ürün gaspedilm e şekli belirler. Bu üretim tarzında, köy toplulukları tarafından üretilen artıkürün (ran t) y a da artık-em ek vergi, haraç ve genel leşmiş angarya şeklinde devlete geçer. Osm anlı toplumunda reaya tarafından yaratılan artık-ürün m ükem m el b ir ve rg i sistemi ve örgütü y o luyla devlete y a da devletin bir memuru olan sipahiye aktarılır. A ngarya, ancak genelleşmiş angarya şeklin dedir; istisnaî olarak devlet hizm etlerine karşı konu lur. Saray, asker v e ülema tarafından temsil edilen devlet bu artık-ürünü kendi keyfince kullanm akta serbesttir. Sanıyoruz ki, köylü tarafından yaratılan toprak rantının devlete v e rg i yolu yla geçiş şekli, M a rx’m A s ya üretim tarzında ve Osm anlı toplumunda birbirine benzetmektedir. V. M. M u tafcieva bu hususu şöyle be lirtiyor*. «Toprak m ülkiyetinin üstün devlet/hâzinesine ait olduğu d iğer Doğu feodal toplumlarmda, feodalite rantı genel v e rg i ile karışık tır»22 5.Ya da başka b ir yer de işaret ettiği gibi: «G enellikle, feodalite rantı hakkın da M a rx ’m tasnifi esasında bu rantın bütün unsurla rını içine alan Osm anlı vergilerin e tamamen u ygu la n a b ilir»226. 225) 226)
Op cît., p. 146. IbicV., p. 147.
_
4°
121
—
H er İki Modelde Devletin Yeptığı Kamu İşleri
A sya üretim tarzında devlet kamu işlerini yap m akla görevlidir. Bu işler aslen sulama tesisleri, talî olarak da yo lla r ve diğer kamu hizm etleridir. A sya ülkeleri için, M arx ve Engels’in sulama tesis lerine (baraj, bent, kanal ve köprü) verdikleri önemin sebebi açıktır. Bu ülkelerde üretim i düzenlemek ve devam ettirmek, (yen id en -ü retim ), ancak onsuz-edilemez bir üretim gücü olan su etkenini ehlileştirmekle; insan iradesine tâbi kılm akla mümkündür. Bunu ba şaran devlet toplumsal üretim i örgütlem ek yolunda, toprakların m ülkiyetine sahip olur. M aam afih, sulama tesisleri hakkında yürütülen bu usavurma, devletin yaptığı diğer kamu işleri — bu işler üretim için kaçı nılm az olm adığı sürece— söz konusu olunca, toprak ta devlet m ülkiyetinin ortaya çıkış sebebini pek açıklayamaz. Osmanlı toplumunda kamu işleri ve hizm etleri devlet ve devleti temsil eden hâkim sınıf tarafından yapılır. Toprak açmak,, köy ve kasaba -kurmak, m a denleri işletmek, gü venliği sağlam ak ve nihayet şe hirlerde ticaret ve sanati fa aliyetlerin i düzenlemek devletin görevidir. Hâkim sınıfı temsil eden rical ise daha ziyade dinî eğitim, sağlık ve toplumsal dayanış m a gibi kamu hizm etlerini üzerine almıştır. Tarım a dayanan O rta-Çağ ekonom ilerinde üretim üç emel ekene dayanır: Su,t toprak ve insan. XIV . ve XV. yü zyıllard a Osm anlı İm paratorluğunun yerleştiği Anadolu ve Rum eli topraklarında doğal ca ğrafya şart ları (nehirler, yağışlar ve kuraklık) suyun, örneğin, M ısır’da olduğu gibi, tarım için bir nimet y a da bir afet halini almasına müsaade etmez. Anadolu topra ğında ne nehir ve yağm urlardan dolayı ürünü toptan mahveden seller, ne de ekini kavuran şiddetli kurak
— -122 — lıklar gözükür. Böyle olunca, mevcut iklim şartları al tında tarım daki ' üre tim süreci «norm al» b ir seyir izler. Osmanlı ekonomisinde toprak boldur. V e hattâ bu toprak bolluğundan yararlanm ak için Osmanlı D evle ti daim a sürgünler kullanm ak zorunda kalmış, özel likle Rum eli hattâ A nadolu ’da bile toprakları şenlen dirm ek için devam lı önlem ler almıştır. Kuruluş sıra sında ve onu izleyen yü zyıllard a Osmanlı Devletinin aslî görevlerinden biri toprak açma olmuştur. Buna karşılık, Osm anlı toplumu için insan etkeni önemlidir. XVI. yü zyılda Anadolu ve Rum eli’deki Os
manlI nüfusunun oniki m ilyon ile onaltı m ilyon227 ara sında olduğu tahmin edilm ektedir. Bu rakam lar, XIV. ve XV. yü zyıllar için muhakkak daha düşük olmalıdır. Osmanlı ekonomisinde, doğal coğrafya şartların dan ötürü, üretici etken olan insan, düzenlenmesi g e reken sudan daha önem li olunca, Osmanlı tgplumunda kamu iş ve hizm etlerinin neden dolayı insana (re ayaya) doğru yön eltild iği anlaşılır. Osmanlı toplu munda onsuz-edilemez olan üretgen etken, insandır. Hele bu etken diğer bir üretim faaliyeti olan savaş için gerekli olursa. v Fakat bu iddia, Osm anlı toplumunda topraklarda devlet m ülkiyetinin ortaya çıkış sebebini açıklayamaz. Sanıyoruz ki, Osm anlı D evletinin ve devlet rica linin insanı hedef tutan kamu iş ve hizm etlerini g ör mesi, devletin toprakların mülksahibi olmasını açık layan yeter b ir sebep değildir. Bundan dolayı, Osman lI toplumu için açıklanm ası gereken asıl sorun, nasıl olup da devletin toprak üzerindeki m ülkiyet hakkını devam ettirmiş olduğudur. 227) Ö. L Barkan, «Essai sur les données...», p. 23. F. Braudel, La Meditarrenée et le monde meiitarrenéen â l'époque de Philippe II Paris 1944, p. 137.
— 123 — Nizam ülm ülk devrinde Büyük Selçuklu Sultanla rının yapm aya m ecbur oldukları esas işler, «araziyi sulamak için yeraltında m ecralar» yepmak, «cedveller» açmak ve «köprü ler» kurm aktır238. A yn ı iş, M ısır M em lûk D evletinin ikta sahiplerine yüklediği bir gö revdir. H er ik ta ’ sahibi «baraj ve kem erleri»229 onar m ak zorundadır. Büyük Selçuklu Devletinin ve Memlûklerin oturduğu co ğra fî sahalar Dicle İle Fırat ve N il gibi büyük nehirlerin geçtiği yerlerdir. Bu ülke lerde toplumsal üretim sürecini aksatmamak için, taş kın zam anlarında nehirleri zaptetmek, kurak zam an larda ise nehirleri tasarrufla kullanm ak gereklidir. Bu düzenleme işi, M.Ö. ikibin yıldan beri hem M averaünnehir230, hem de M ısır’da231 yapılagelm ektedir. Böy le olunca, M averaünnehir ve M ısır gibi ülkelerde top rak m ülkiyetinin neden devlete ait olduğu belki sezi leb ilir232. Sorun bu şekilde ortaya konulunca, Büyük Sel çuklu İm paratorluğunun üzerine kurulmuş olaıı A n a dolu Selçuklu Sultanlığının ve dolay isiyle, onun çö küşü üzerine yerini alan Osm anlı D evletinin233 uygu ladığı m irî toprak rejim inin kökeni b ir m iktar aydın lanmış olur. Osm anlı Devleti, kam u iş ve hizm etlerini 228) Nizamülmülk, op. cit., s. 21. 229) A. N. Poliak, Feudalism in Egypt, Syria, Palestine and the Lebanon, The Royal Academic Society, London, 1939, p. 70. 230) B. C. Brundage, «Feudalism in Ancient Mezopotamia and İran», Feudalism in Hîstory, Princeton Univers ity Press, Princeton 1956. Édited by R. Coulborn, p. 98. 231) W. F. Edgerton, «The Question of Feudal Institutions in Ancient Egypt», Ibid., p. 122. 232) Bu konuda 1524 tarihli Mısır Kanunnamesi belki bir fikir verir sanıyoruz, cl L. Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda..., s. 355, 364. 233) Oèmanh toplumu,nun Selçuklu toplumunun bir deva mı olduğu, kanısını, ayrı bir tarih görüşüne sahip olmadığımız halde, rahmetli F. Köprülü ile paylaştığımızı söyliyelim.
— 124 — üzerine almakla, aslında, Osmanlı İktisadî sisteminin temel dayanağı olan insan etkenini korumuş oluyor du234. Bu tutum Osm anlı m irî toprak rejim inin salt h a li ile iki-üç yü zyıl devam etmesine sebep olmuş olabi lir. ( 5°
Her İki Modelde Köy Üretim Şekli
M a rx’a göre, A sya üretim tarzında köy ekonomisi tarım ile el sanatları arasındaki işbölümünün oldukça gelişmiş olduğu ve bundan dolayı, kendini-destekler karakterli bir ekonomidir. Osm anlı ekonomisinde köyün kendini-destekler olduğu muhakkak olm akla beraber, gerçekten bu k a v ram ile ne denilm ek istendiği pek belli değildir. H attâ bugün bile az-gelişmiş ekonom ilerin çoğunda, köy eko nom ilerinin kapalı, kendine-yeter olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan, Osm anlı köy ekonomisine kendini-des tekler denilebileceği gibi,
D. Th ornier’in deyim i ile
«köylü ekonomisi» de denilebilir235. 6°
H er İki M odelde K öy ve Şehir İşbölümü M arx’a göre A sya üretim tarzında şehir (herhal de kasaba) ve köy farklılaşm am ıştır. Fakat bu durum A sya ülkelerinde bazı « şehir» lerin oluşmasına engel değildir. Aslen Sultanın sahası olan bu şehirler eko nom iye bir yam a gibi yam anm ıştır. 234) Aşağıdaki hikâyenin konumuz için fevkalade ilginç olduğunu zennediyoruz*. «Sultan Süleyman bir gün mahremleri ile görüşür ken onlara velinimet-i alem kimdir diye sormuş. On lar da Padişah Hazretleridir demeleri üzerine: Hayır velinimet-i alem reaya yani köylüdür ki ziraat ve hıraset emrinde huzur ve rahatı terk ile iktisab ettik leri nimetle bizleri i'tam ederler, demiştir .» \. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihî, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1964, Cilt 2, s. 420. 235) «Economie Paysanne: Concept pour l'histoire éco nomique», Annales, Mai-juin -964.
— 125 — Osmanlı ekonomisinde «ik ili ekonom i» daha bariz bir şekilde ortaya çıkar. Bir yandan gelişmiş şehirler, öte yşndan köylü ekonom ilerinin hâkim olduğu bir kır kesimi XIV. ve XV. yü zy ılla r Osmanlı ekonomisinin belirgin b ir özelliğidir. Ö yle ki, Osmanlı toplumunda şehir ve köy birbirlerinden kopmuştur. 7°
Her İki Modelde Durağan Hal
M arx’a göre, A sya üretim tarzında ekonomi, bir yandan kendini-destokler köy ekonom ilerinin varlığı, öte yandan devletin yap tığı kamu işleri (neden?) dolayısiyle içsel dinam ikten yoksun, sağlam ve dayanık lı, durağan ekonom iler halindedir. Osmanlı toplu m unda, hâkim sınıfın yapm ak zo runda olduğu kamu işleri içinden hiç biri (belki de sadece birkaçı) üretken yatırım değildir. Bu olay, eko nomide yaratılan gelirin bir kısm ının devam lı olarak va k ıf yoluyla, verim li-olm ayan yatırım lara tahsisini gerektirm ektedir. Öte yandan, ekonomide asıl üretici kesim olan tarım kesiminde, köylü ekonom ilerinin varlığı, yaratılan toplam ürünün belirli bir düzeyi aş mamasını zorlam aktadır. Zaten üretim güçlerinde bir değişme olmayınca, gelişm enin ortaya çıkması da bek lenemez, Şehirlerdeki durum ise farklıdır. D evlet tarafın dan elde edilen artı-k-ürün ticaret a ra cılığıyla metaa dönüşmüştür. Fakat toplam talep, üretim m iktarı ile sınırlı olduğundan, eğer sömürme haddi de sabitse, sanayi ticaretin yol gösterdiği çizgiler içinde kalıplaş m aya mahkûmdur. A yrıca, elde edilen artığın belki de büyük bir kısmının dış-ticaret yolu yla m em leket sınır ları dışına kaçtığı da unutulmamalıdır. Osm anlı eko nomisinde devam lı olarak konulan buğday ve ipek y a sakları, bu sızışların b ir kanıtıdır.
— 126 — Öyle ise, incelediğim iz yü zyıllarda köylü ekonom i sinin va rlığ ı ve yapılan verim siz yatırım la r ile devlet ricalinin yerli ve yabancı m allara yaptıkları aşırı tü ketim harcamaları, Osm anlı ekonomisini durgunluk içinde bırakan başlıca sebepler olm alıdır. Osmanlı ekonomisinin gelişm esini önleyen bu içsel dinamik, XIV. yüzyıladan itibaren yön değiştiren Şark ticaret yolunun büsbütün kapanm ası ve XVI. yüzyılda A m e rikan gümüş ve altınının m em leketi istilâ etmesi ile başlayan dışsal dinam ik ile birleşince, Osnianlı ekono m isinin durağanlığı daha da şiddetlenecektir. Fakat, Osmanlı ekonomisi için durağan olarak nitelendirile cek bu durum, sistemin dayanıklılık ve sağlam lığına hiç bir zaman kanıt olmaz. Aksine, ikili bir ekonomiye sahip olan Osmanlı toplumu fevkalâde hassas bir m an tığa sahiptir. Bu olgudan dolayıdır ki, Osmanlı toplu mu kendi İktisadî sistemini salt haliyle ancak iki yüz yıl kadar devam ettirebilm iştir. Osmanlı toplumunun m antığı ilke olarak basittir, fa k a t bu basitlik sistemin çelişkilerine engel olmaz. XIV. ve XV. yüzyıllarda an cak hâkim sınıfı oluşturan züm reler arasında ortaya çıktığını gözlem lediğim iz çelişkiler, XVI. yüzyıldan iti baren sınıflar arası toplumsal çelişkiler olarak b elir lenmeye başlayacaktır. Yukarıdaki karşılaştırm adan
anlaşılacağı üzere,
M arx ve Engels’in genel ve soyut A sya üretim tarzı «m od el»i ile Osmanlı toplumunun tikel v e somut m o deli arasında bazı hallerde yakınsaklık, bazı hallerde ise ıraksaklık vardır. 1°, 2°, 3° başlıkları altında gös terilen hususlarda, her iki m odelin kurucu öğeleri ara sında açık b ir benzeyiş vardır. Toprak m ülkiyetinin aldığı şekil, sınıflaşm a olayı ve sınıf çatışmasının İkti sadî niteliği her iki m odelde aynıdır. Buna karşılık, A sya üretim tarzı ile
Osm anlı toplumu arasındaki
— 127 — ıraksaklık, 4° ve 6° noktalarda göze çarpar. Önce, A s ya üretim tarzının aksine, Osm anlı toplumunda üze rine aldığı kamu iş ve hizm etleri, toplumsal üretimi yürütmek için gerekli olan İktisadî faaliyetlerden ol madığından, bu husus Osmanlı m irî toprak rejim i için bir va rlık sebebi olamaz. Sonra da, yine A sya üretim tarzının aksine, Osm anlı toplumunda şehir ve kır eko nom ileri birbirlerinden kesinlikle ayrıldığından, eko nomide büyük b ir şehir kesim inin ortaya çıkması ka çınılm az olmuştur. Osmanlı toplumunun ikili ekonomi niteliği kendisini daha açıkça belli eder. Burada 5°. nokta üzerinde durm aya gerek duymuyoruz. Gerek A sya üretim tarzında yaşayan b ir ülke, gerek Osman lI toplumu, incelenen çağlarda, köylü ekonomisi özelli ği göstereceğinden, her iki m odelde bu husus bir deği şiklik göstermez. \
H er iki m odel arasında sayılan bu yakınsaklık ve ıraksaklıklar genel bir çerçeve içinde Osm anlı toplumunu Asya üretim tarzına yaklaştırm aktadır, sanırız. Y aln ız şu fa rk la ki, Osmanlı toplumunda devletin yap tığı kamu iş ve hizm etleri toprağa değil, fakat insana doğru yönelm iştir ve Osmanlı ekonomisinde m eta üre timinin hâkim olduğu şehir kesimi çok gelişmiştir. 2. M arx ve Engels’in, A sy a üretim tarzı dedikleri kavram ın incelenmesinden edinilen diğer bir izlenim, toplum ların dönemleşmesinde bu tarihsel aşamanın hangi sırayı işgal ettiği sorusudur. Özellikle, A sya ü re tim tarzının feodal üretim tarzı ile olan ilişkisinin ay dınlığa kavuşması, tarihsel dönemleşme konusunda muhakkak halledilm esi gereken bir sorundur. Çünkü, A sya üretim tarzı ile feodal üretim tarzı arasında saptanacak yakınsaklık ve ıraksaklıklar, toplum ların gelişme yasalarının tekdoğrusal mı, yoksa çokdoğrusal mı olarak belirlendiğine cevap verecektir.
— 128 — a. Y alın kat bir bakış m arxist tarihsel m addecili ği, M arx tarafından bir ilk-yaklaşım olarak konulmuş, şu basit şekli ile görm eye meyyaldir.* «Toplum sal ilişkiler sıkıca üretken güçlere bağlıdır. İnsanlar yeni üretken güçler elde ederken üretim tarzlarını değiştirirler. Ü retim tarzlarını, hayatlarını kazanm a yollarını değiştirirken, toplumsal ilişkilerini değiştirirler. K o l değirm eni metbunun m ev cut olduğu b ir toplumu, buhar değirm eni ise sanayi kapitalistinin m evcut olduğu bir toplumu v e r ir »236. Yukarıdaki ifadenin gerçek anlam ı şudur.- Üretim güçlerinin belirli b ir evresinde, bu güçlerin gelişm e düzeyine bağlı olarak, insanların toplumsal ilişkileri belirlenm ektedir y a da başka b ir deyişle, toplumsal ilişkileri yaln ız üretim güçlerinin bir işlevidir. Oysa, bu ifade M a rx’m kastettiği içereğe göre incele nince görülür ki, üretim güçleri gibi «İktisadî katego riler, sadece üretim in toplumsal ilişkilerinin soyutlan mış ve nazarî ifa d e lerid ir»237. Bu bakımdan, belirli bir çağda belirli bir toplum un çelişkilerini anlam ak için sorunu sadece tek açıdan - üretim güçleri açısından bakmak hatalıdır. Bu güçler, üretim in toplumsal iliş kilerinin «soyutlanmış ve nazarî ifadelerinden başka birşey değildir. Bundan dolayı, toplumdaki ilişkileri belirleyen üretim güçleri tahlili kendi başına yeterli sa yılam az. Nitekim , 236) K. Marx, Misère de la philosophie, Oeuvres, Pléiade, op. cit., p. 79. 237) ibid., p. 78. Üretim güçleri ve «iktisat» ile kasdedilen, üretim faktörleri, yani emek,, toprak ve sermaye ile bilim ve. teknolojinin seviyesidir. Bakınız benim: İktisadî Büyüme : Marx'in Görüşleri ve Harrod'la Karşılaştırma, Sermet Matbaası, İstanbul 1959. s. 12-16.
— 129 — «H er toplumun üretim ilişkileri bir bütün teşkil eder. İktisadî kategorilere dayanarak bir sistem kurulm ak istenirse, toplumsal sistem parçalara ayrışmış olur... Aslında, hareketlerin, birbirini izleyişlerin ve zam a nın tek b ir m antıksal formülü, nasıl olur da karşılıklı desteklenen, eşanlı ve birlikte y a şayan bütün ilişk ilerin yeraldığı toplumun tümünü açıklar».238. Ö yle ise, toplum daki üretim güçleri ve onların düzeyi (İktisadî k a tegori), toplumsal ilişkilerden do ğan çelişkileri kendiliğinden belirleyen tek etken de ğildir. Karm aşık toplumsal ilişk iler içinde d iğer bazı etkenler de, o dönemdeki toplumsal çelişkilere şekil verebilir. Sorunu biraz daha aydınlığa kavuşturabil m ek için, F. Engels’in 1890 da J. Bloch’a yazdığı m ek tuptan bazı önem li parçaları aktarıyoruz : «Tarihsel m addecilik kavram ına göre tarih te belirleyici öğe nihaî olarak üretim ile g e r çek hayatın yeniden-üre timidir. N e Marx, ne de ben bundan başka birşey söylemiş değiliz,Eğer bazıları bundan, yalnız İktisa dî öğe belirleyicidir g ib i b ir ifade anlam ış sa, (bu fik ir) anlamsız, soyut ve saçma bir cüm leye dönüşmüş olur. İktisadî durum te meldir, fakat üstyapının çeşitli öğeleri-sın ıf m ücadelesinin siyasî şekilleri ve bun ların vargıları, başarılan b ir kavgadan sonra konulan anayasa, yasa şekilleri ve hattâ mücadele edenlerin zihinlerinde gün lük m ücadele hakkındaki düşünceler, siya sî, kanunî, felsefî, din î fik irler ve bunların 238)
fbld., p.
79-80. Siyah benimdir.
— 130 — doğm a olm ak istidadım gösteren gelişmeleri-tarihî çatışmanın seyri üstündeki etkile rini gösterir ve bazı hallerde etkin rol oy nar ve bu sonsuz olayların ortasında, İkti sadî hareket kendisini sonunda kabul etti“ r ir »239. Bu m etnin kuram sal yapısı, L. Althusser ile birlik te söyliyelim, hayli önem lidir. Ü retim güçleri ya da iktisat, toplum daki çelişkileri «son kertede» (en derni ère instance) belirleyen olm akla beraber, toplumdaki halihazır çelişkiler yaln ız iktisat tarafından belirlen mez. Tarihsel oluş içinde iktisadın son kertede b elirle yici olduğu açıktır. Fakat, toplum da üstyapıdan çık mış, siyasî, içtim ai ve dinî davranışlar ile uluslarara sı durum ların da toplumsal çelişkileri belirlem esinde ki buna L. Althusser üstbelirlenıme (surdeterm ination) diyor240-payı vardır. Karm aşık toplumsal ilişkiler için de bir çeşit «toplum m atrisi» içindeyiz. M atristeki her hücrede yer alan olaylar, toplumun üstbelirlemesine yardım etmektedir. Fakat ne v a r ki, bu belirleniş «y o lunu açan» son kertede yine de iktisat olmaktadır. Yukarıda adı geçen mektupta, Engels M a rx’m Le 18-Brumaire de Louis Bonaparte eserinde Fransız top239) Correspondence..., (mektup: September 1890), p. 475. Son siyah benimdir. 240) L. Althusser, «L'objet du Capital», Lire le Capital, F Maspero, Paris 1965. «Contradiction et surdetermination», Pour Marx, F, Maspero, Paris 1966. «Sur la dialectique matérialism», İbid., Bu konuda ayrıca bakınız: E* Balibar, «Sur les concepts fondemantaux du matérialism historique», Lire le Ca pital, op. cit. L. Althusser'in üst-belirlenme tahlininin bir kisadönem tahlili olduğu kadar, tarih felsefesi bakımından da önemli olduğunu hatırlatalım. Kavram, tarihte belirleniş konusuna üst yapı kurumlarını kattığından, bahsimiz bakımından yeni bir an lam taşıyabilir. Bu tahlil çerçevesi E. Balibar'a daha açık olarak secular hareketi kapsamaktadır.
— 131 — lumunun çelişkilerini araştırırken bu tür yöntem an layışı ile çalıştığını söylüyor. Gerçekten bu eserde, be lirlenme, sadece üretim güçlerinde ve o da aşılarak günün üstyapı kurum larında aranmamış, hatta geç miş bile, bu belirleniş sürecine katılmıştır. Nitekim , «İnsanlar kendi tarihlerini yapar, fakat bu nu k e y fî olarak, kendileri tarafından seçil miş şartlar dahilinde yapm ayıp, aksine, doğrudan-doğruya verilm iş, geçmişten te varüs edilmiş şartlara göre yaparlar. Bü tün ölü neslin geleneği, yaşayanların zihni ne bir ağırlık olarak basa r»241. M arx, başka bir yerde de bu noktaya bir kez daha değiniyor «Toplum lar h er bakım dan kendilerini doğu ran eski toplumun İktisadî ahlâkî ve zihnî-lekelerini taşırla r»242. Tarihte belirleyici etken kavram ı hakkında M arx v e Engels’in açıklam alartna dayanarak yaptığım ız bu kısa tahlil bir tek şeyi gösterm ek içindir. Toplum ların çelişkilerini belirleyen etken, son kertede iktisat, yani üretim güçleri ise de, toplum geçmişinden, kalan ya da gününde m evcut bulunan üstyapı kurumlarından, özgül davranışlarından v e uluslararası ilişkilerden, tersinm ez olarak etkilenm ezlik edemez. Toplumdaki çelişkiler aslında bütün toplum sal olaylar tarafından belirlenmektedir. Böyle olunca belli bir çağda (O rta-Ç ağda) va r olan üretim güçlerinin düzeyi — ki üretim etkenleri emek v e topraktan oluşmuştur v e tarım da geri b ir tek noloji uygulanm aktadır— toplum da son kertede top241) K. Marx - F. Engels, Oeuvres Choisies, Editions du Progrès, Moscou 1955. Tome I, p. 251.* 242) Critique du Programme de Gotha, Editions Sociales, Paris, p. 23.
—- 132 — r akların sahibi olan hâkim ler ile topraklardan yoksun olan tabiler arasında sınıf ilişkilerine dayanan top lumsal çelişkileri ortaya çıkarırsa da, her toplum geç mişinden aldığı ve halihazırda içinde bulunduğu siya si ve dini inançları ile buna bağlı olarak oluşan y a bancılaşma olgusuna dayanarak kurulmuş özgül top lumsal davranışlarına göre, toplumsal çelişkilerine; sı n ıf çatışm alarına b ir şekil verm ek eğilim ini göstere cektir. L. Althusser’n bahsettiği kapitalist toplum lara has sermaye-emek çelişkisini, O rta-Ç ağlarm toprak emek çelişkisine indirgeyerek bu sorunu şöyle vazede b iliriz : « (Toprak-em ek) çelişkisi hiçbir zaman ba sit değildir. Daim a içinde oluştuğu somut tarihsel durum ve şekiller tarafından özgül bir durum kazanır (Devlet, hâkim ideoloji, din ve siyasî hareketler) » 243. Bu görüş, Birinci Bölümde zikrettiğim iz M a rx’m görüşlerine tam amen uymaktadır. «... A yn ı İktisadî temeller, sonsuz ve çeşitli am pirik durumlara, tarihsel çevreye, ırkî ilişkilere, dış tesirlere, v.s. ye bağlı olarak zahiren sonsuz farklılaşm alar ve değişm e ler gösterir... (Bu toplumsal ilişkiler ü zeri ne) İktisadî topluluğun yapısı ve aynı za m anda siyasî şekli oturur. Ü reticiler ile üretim şartlarının sahip leri arasındaki ilişkiler... toplumsal bünye nin tem elini verip, hüküm darlık ve tabiyet ilişkilerinin siyasî şekillerini ve bununla uyuşan kendine has devlet şeklini açık la r »244. 243) 244)
Pour Marx, öp. cit., p. 104. C. III- 772.
— 133 — İktisat, son kertede belirleyicidir. Fakat, bu belir leyip belli bir süreç içinde olur. Toplum, geçmişinden tevarüs ettiği ve içinde yaşadığı din, töre, hukuk, g e lenek ve devlet gibi ku ram larının dayanıklı ve battal ortam ında bu sürece b ir yön verebilir. Belirlenm e sü recinde hiç bir oluş saydam bir ortam da gerçekleşmez. Üstyapının buğuladığı bir ortam da iktisat kendisini, görüntülerin ötesindeki nihaî gerçek olarak gösterir. Fakat bu nihaî gerçek, yani m evcut üretim güçlerinin b elirlediği sınıflaşma, üstyapının buğulu çerçevesinde değişik görüntüler alabilir. V e hemen ilâve edelim ki, amacı «insan» ı anlam ak olan toplumsal bilim ler, bu görüntüleri bilm em ezlikten gelemez. İktisat, toplum daki çelişkilerin hangi sınıflaşm a esasına göre oluştu ğunu gösterebilir. Fakat bu sınıfların ve aralarındaki çatışmanın a ldığı şekiller de ziyadesi ile önemlidir. Çünkü, çoklukla, sın ıflar ve aralarındaki çatışmanın aldığı şekiller, toplumsal ilişkilerin gerçek bünyesini gölgeleyebilir. Örneğin, Ösm anlı insanı, her insan g i bi, m addî hayatla temas halinde olduğu halde, «ik ti sat» yaşayamaz. Onun için İktisadî hayat saydam de ğildir. O, devletin yüce otoritesi ve sultanın ulu kişiliği altında reaya denilen insan sürüsünün bir üyesidir. Devlet, din ve töre ile yabancılaşan Osmanlı insanının gerçek İktisadî hayatı görm e olanağı yoktur. Osmanlı insanının fetişizm i245 maddî, İktisadî hayattan devlet ve ımüslümanlığa doğru kaym ıştır. Ö yle ise, yukarıda zikredilen «kol değirm eni metbunun mevcut olduğu b ir toplumu ve rir» tarih anla yışı ile «aynı İktisadî tem eller sayısız ve çeşitli am pi rik durum lara bağlı olarak zahirî değişm eler gösterir» tarih anlayışı arasında tem el b ir fa rk yoktur. îlkinde, toplumdaki çelişkiler iktisat tarafından belirlenirken, 245)
E. Balîbar, op. çıt., p.212 - 13.
— 134 — İkincisinde toplumdaki çelişkiler üstyapı tarafından, fakat yine de son kertede iktisada tâbi olarak belirle nir. Y a n i IX. ve X IV . yü zyıllar arasındaki İktisadî te mel, değişik toplumsal şartlardan dolayı A vru p a fe o dalitesini yaratırken, başka toplumsal şartlar Osman l I toplumunda, diyelim, A sya üretim tarzını yaratm ış olabilir. Tarihsel döneımleşmede, m uhakkak ki, m ev cut üretim güçleri h er iki üretim tarzında da toprak m ülkiyetine sahip olan hâkim sın ıf ile toprak m ülki yetinden yoksun olan tâbi sın ıfları belirlem iştir. Fakat, bu belirleniş A vru p a feodalitesinde sınıfları «sen yörvassal»-serf (bazen hür köylü) olarak Osmanlı toplu m unda ise devlet-reaya olarak şekillendirmiştir. İncelediğim iz X IV . ve XV. yü zyıllardaki Osmanlı toplumunun bünyesi sanki anonim-tek-senyörlü bir feodal (?) üretim tarzı kim liği gösterm ektedir. Fakat yine de bu üretim tarzında servaj yoktur. Bu durum da, Osmanlı topluımunun ne dereceye kadar klâsik feo dal üretim tarzı ile bağdaştığı sorulabilir. Bu soruya verilecek cevap herhalde şöyle olm alıdır: Osm anlı toplumunda son kertede iktisat tarafından devlet ve rea ya olarak belirlenen sınıf ilişkileri, bu toplumun A b basî, Büyük Selçuklular, M oğol, O ğuz ve nihayet A n a dolu Selçukluları toplum larm dan tevarüs ettiği din, tö re, hukuk, gelenek ve devlet zihniyeti gibi üstyapı kurum larm m potasında eridikten sonra şekil almıştır. Bundan dolayı, Osm anlı toplumunda sınıfların aldığı, şekil ve bu sınıflar arasındaki ilişkiler, Rom a ve G er m en toplum ları üzerine kurulan A vru p a feodal üretim tarzının sınıflaşm a ve sınıf ilişkilerine benzem em ekte dir. Böyle olunca, Osm anlı toplumu, toplumsal çelişki lerdeki görüntü bakımından, A vru p a feodalitesinden ziyadesiyle farklıdır. b. H erhangi b ir İktisadî bünyeyi belirli b ir «ü re tim tarzına» dahil eden ölçütler, muhakkak ki, ekono-
135 — m ideki üretim güçleri ile bunların düzeyi ve toplum da doğrudan ü reticiler ile üretim araçlarının m ülki yetine sahip olanlar arasındaki ilişki: yani, yaratılan artığın hâkim sınıfa geçiş şeklidir. XIV. ve XV. yüzyıllardaki Osm anlı ekonomisinde mevcut bulunan üretim güçleri ve bunların düzeyi, her O rta-Çağ ekonomisi gibi em ek ve toprak ile belir lenmiştir. Bundan dolayı Osm anlı ekonomisi aslen bir köylü ekonomisidir. Serm aye henüz üçüncü bir etken olarak sayılam ıyacağm dan dolayı, (bir üretim ilişkisi olm adığından dolayı) , şehirlerde tem erküz eden sana yi, ekonominin bütünü içinde u fak b ir y er işgal eder, (bu ifade Osmanlı ekonomisinde «sanayi»in m evcudi yetini reddetm ez). Ü retim güçlerinin bu düzeyinde, temel üretim faktörlerinden biri olan toprağın m ülki yeti devlete aittir. Ö yle ise, Osm anlı toplumunda d ev let ya da onu temsil edenler hâkim sınıftır. D iğer üre tim etkeni olan emek, yani reaya toprağın m ülkiyetin den yoksundur. Fakat, reaya, toprak üzerinde irsî ve daim î bir kiracı durumunda olan hür köylüdür. Ü re tim aracı olan topraktan ayrılm am ıştır ve bağımsızdır. Y a ra ttığı artık-ürünün devlete geçiş şekli, devletin yü ce otoritesi ile belirtilir. Reaya ile devlet arasında cebrî tahakküme y a da serbest akde dayanan fiilî bir durum yoktur. Reayanın yarattığı artık-ürünün dev lete geçiş şekli, yasalarla gösterilm iş bir vergilem e esa sına göre yapılm aktadır. Kısaca açıklanan Osmanlı toplumunurı bünyesi öyle sanıyoruz ki, sınıf ilişkileri bakımından, X. ile X III.yü zyıllar arasındaki A vru p a feodalizm ine pek az A sya üretim tarzına ise ziyadesi ile benzemektedir. Osm anlı toplumu, sınıfların aldığı şekil, birleşim ve sınıflar arasındaki ilişkiler bakım ından A vru p a feoda lizm inden çok m uhakkak ki, A sya üretim tarzına yak-
— 136 — laşmaktadır. Eğer sorun «iktisat» ın, yani Osmanlı eko nomisinde toprak ve emekten oluşan üretim güçleri ve bunların düzeyinin toplumsal çelişkileri nasıl b elirle diğinin tahlilî ise, tıpkı A vru p a feodal toplumunda ol duğu gibi Osmanlı toplumunda da, toprağa bağlı hâ kim ve tâbi sınıfların oluştuğunu görürüz. Bununla birlikte, iktisat açısından yapılan bu tahlil, üstyapı kuram larının toplumsal çelişkileri nasıl belirlediği ko nusunda doyurucu olm aktan uzaktır. Çünkü, A vru p a feodalizm i ile Osm anlı toplumlunun temelde aynı İkti sadî yap ıya indirgeyecek olan ortak sınıf çelişkileri, bu sınıfların her iki toplum da aldığı şekil, bileşkenleri ve aralarındaki ilişkileri bakım ından büyük ve bariz fa rk la r gösterir. X. ile XIII. y ü zyıllar arasındaki klâsik A vru p a feo dalitesinde246 üretici köylü sınıfı ile hemen temasta bulunan senyörlerdir. Senyör y a serbest mülksahibi y a da devlet yahut prens tarafından m ükâfat olarak verilen toprakları tasarruf eden (kişidir. Kendisi, in sandan insana ilişkilerin doğurduğu kişisel bağlılık düzeni içinde, y a fie f verenin vassal’i y a da inféoder ettiği fie f sahiplerinin suzerain’dir. Bu suzerain-Vassal ilişkisi bir b ağlılık aktinin sonucudur. VassaTin h i m ayeye, suzerain’in ise hizm ete ihtiyacı vardır. A v ru 246) Avrupa feodalitesi konusunda çok zengin olan yazın dan, konumuzu ilgilendirdiği kadarı ile, ancak birkaç klâsik eser vermekle yetinelim. F. L. Ganshof, Qu'est-ce que la Féoda lité, Editions de la Beconniére, Bruxelles, 1947, B. Bloch La société féodale: La formation des liens dependences, Albin Michel, Paris 1949, H. Heaton, Histoire économique de l'Europe, Armand Colin, Paris 1950, J. Calmette, La société féodale, Ar mand Colin, Paris 1952, R. S. Lopez, Naissance de l'Europe, Ar mand Colin, Paris 1962, R. Boutruche, Seigneurie et Féodalité: Le premier âge des lines d'homme â homme, Paris 1959. J. Heers, L'occident aux XlVe et XVe siècles. Presses Universitaires
— 137 — pa feodalitesinde bir törene göre düzenlenen, insan dan insana bu bağlılık akti, ister-istemez, tarihî ola rak gelişmiş bazı hakların ferağını, yani senyörün top raklar üzerinde malî, İdarî, kazaî ve hattâ askerî özerliğini gerektirir. Daha önemlisi, senyörün toprak ta çalışan köylüler üzerindeki hukukî hakkının, onu köylü üzerinde İktisadî bir baskıya hak kazandırm ış olm asıdır (serva ge). XI. yüzyıldan itibaren fie f’ler üze rinde verasetin kabulü, bu haklar konusunda senyö rün ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Senyör, ister suzerain, ister vassal durumunda ol sun, seigneurie denilen topraklar üzerinde yaşar. Hem senyörün çiftliğ i (dom aine), hem de köy toprakları üzerinde çalışan köylülerin görevi, bir yandan kendi geçim lerini sağlarken, öte yandan, senyöre karşı olan yüküm lülüklerini yerine getirm ektir. Ç iftliklerde köy lülerin sömürülmesi, angaryaya koşulması, köy top raklarının getird iği aynî ve nakdî vergi şeklindeki fe odalite rantı,- senyörün gelirin in esasını oluşturur. Bu köylülerin çoğunluğu serf durumundadır. XI. ve XIII. yü zyıllar arasında seigneurie’de çalışan köylülerden bir kısmının hür köylü olm asına rağmen, serflerin hâ kim sayıda olduğunu biliyoruz. X. yüzyıldan itibaren büyük m alikâneler sahipleri arasında doğuş, zenginlik ve iktidar üçlüsüne dayana rak ortaya çıkan hâkim zümre, daim a lignage esasını gözeterek, A vru p a feodalizm inde soy ve asaletin y er de France, París, 1966. Ayrıca konumuz için şu makaleler de önemlidir: Cl. Cahen, «Reflexion sur l'usage du mot de Féoda lité», Journal of the Economic and Social History of the Orient, Vol. Ill, Avril 1960. M. Bloch «Féodalism as a Type of Society», Sociology and History, Macmillan, London 1964, Edited by W. J. Cohnmen and A. Boskoff. V. Birioukovitch - I. Levitski, «Le Moyen Age» Recherches Internationals, Mai-juin 1963.
— 138 — leşmesine ve gelişmesine sebep olmuştur. O rta-Ç ağ’da asalet, bir sürü im tiyazların verasetle aile içinde yeni nesle geçmesini sağladığından, hâkim sm ıfm n a yrıl maz b ir parçası olmuştur. Bu şartlar altında, seigneurie denilen kapalı ikti sadi birim içinde devlet otoritesinin gevşeyeceği açık tır. Nitekim , senyörler m alî idari, kazaî ve hattâ as kerî bakımdan özerktirler. Feodal üretim tarzında, hernekadar, suzerain vassal ilişkileri, başta devlet ol mak üzere, metbu ile tâbi senyörler arasında b ir meratip silsilesini yerleştirm işse de, özellikle büyük prens liklerin bu m eratip silsilesinden kurtuldukları ve bir devlet haline geldikleri O rta-Çağ için olağan hadise lerdendir. Osmanlı toplumunda ise, üretici reaya sınıfı ile he men temas halinde olan devlettir. D evlet bu teması ba zen d irlik sahipleri a ra cılığıyla kurar. Sipahinin an cak devletin bir m em uru mesabesinde olduğu gözönüne getirilirse, toprak m ülkiyetine sahip devlet ile top raklardan sadece ve rgi alm aya yetkili tım ar sahibi arasında, insandan insana bir b ağlılık afetinin kesin likle sözkonusu olam ıyacağı anlaşılır. Osmanlı ekono misinde topraktan yaratılan rant, kendiliğinden d ev lete geçer. Artık-ürünün b ir akit ile inféoder edilmiş dirlik sahibine devredilm esi diye birşey yoktur. Os manlI toplumunda tım ar sahibi yaln ız ve yalnız d e vle ti ve töreyi temsil eden b ir kişidir. Zaten, bundan do la yıd ır ki, sipahinin topraklar üzerinde ne İdarî ve ne de İktisadî bir hakkı vardır. A vru p a feodalitesinde g ö rülen insandan insana bağlılık, Osm anlı toplumunda devletten topluma b ağlılık şeklinde yansır247. Bu bağ 247) P. Wittek'in bahsettiği, Aydmoğularından bir beye dedenin birinin «gaziler sultanı» ümranı- verirken yapmış olcjuğu törenin, insandan insana bağlılık aktiyle hiçbir ilgisi yoktur. Ora-
— 139 — lılığı sağlayan, devletin yüce otoritesi, din, töre ve g e leneklerden oluşan birliktir. Osmanlı toplumunda, dev letten topluma bağlılık kuralı, birlik248 zihniyeti içinde, topraklar üzerinde ne servajm oluşmasına müsaade etmiş, ne de soylu ve asil bir sınıfın yaratılm asına.ön ayak olmuştur. Bir İktisadî işlev üzerine kurulan reayanın ve devletin anonim varlığı, toplum içinde birey- insanın yetişmesini engellem iştir. Osmanlı toplumunun devlet ve reaya arasında birlik yaratan İkti sadî mantığı, bireyin toplum içinde özel ve bağım sız olarak ortaya çıkmasını önlemiştir. Topluluk içinde birey, ancak devlete bağlıdır. Buraya kadarki açıklam alarda, Osmanlı toplumunu klâsik feodal üretim tarzından ayıran .toplumsal nitelikleri üzerinde durduk: Bu özgül üretim tarzının yarattığı toplum ve insanın aldığı şekil önemli olm ak la beraber, tem el İktisadî olaylarda Osmanlı ekonom i sini klâsik feodal üretim tarzından ayıran tem el bir fark vardır. Bu fa rk şudur: X. ile XIII. yü zyıllar arasında A vru p a feodalizm i nin genel ve hâkim İktisadî bünyesi köylü ekonomisi karakteri gösterir. Bu tarım sal ekonomi prenslik ya da senyörlük biçim inde İktisadî b ir birim oluşturur. Küçük sanayi bile bu İktisadî birim in içindedir. Madh bey der ki: «Bu asa ile bütün ihtiraslarımı kıracağım, sonra ch bütün din düşmanlarımı öldüreceğim» (Osmanlı İmparatorlu ğunun..., s. 50). Oysa Avrupa feodalitesinde herhangi bir vassalí ik aktini ele alırsak orada vassal suzerajn'e der ki «Şu an dan itibaren Kont Guillaume'a sadık olacağım ve onu herşeyden koruyacağım» (F. Ganshof, op. cit., p. 91). 248) Bu konuda fevkalâde önemli olan" bir çalışma he nüz elimize geçmiş bulunuyor. Zikredemeden geçemiyeceğiz: İ. Banu, L«a formation sociale «asiatique» dans la Perspective de la philosophie orienta le asiatique», La Pensée, No. 132, Avril 1967.
_
140 —
amafih, XI. yüzyıldan itibaren uzak-mesafe ticareti nin gelişm esi ve şehirlerin nüfusunun artışı ile tarım a dayanan bu İktisadî durağan halin değişm eye başla mış olduğu bir gerçektir. Ticaretin /gelişmesi ile b irlik te, seigneurie’mn bu gelişm e hamlesine katılacağı apaçıktır. Senyör artık sadece topraktan aldığı feoda lite rantı ile yetinmemekte, ayrıca bu rantı m etaa dö nüştürmek istemektedir. Böylece, gelişm eye başlayan şehirler etrafındaki çok sayıdaki seigneurie toprakları da kısa mesafe ticaretine katılmış olacaktır. \ Bu evrim in sonucunda, XIV. yüzyıldan itibaren kırsal bünyeye sahip bu senyörlüklerin senyör tara fından kiraya ve rild iğ in i ya da satışa çıkarıldığını bi liyoruz. Bu gelişm enin Fransa’nın aksine İn giltere’de daha a ğır olduğunu, İn giltere’de daha uzun bir süre m anorial ekonom iyi m uhafaza ettiğini biliyoruz. Senyörlük topraklarının b ir kısmının şehir burjivazisine geçişi ile birlikte ticaret ve sanayi zihniyeti ile pusatlanmış olan bu yeni efendiler, toprakları şehir eko nomisinin etkisi altında işletm eye başlam ışlardır249. Bu kısa açıklam anın ışığı altında feodal üretim tarzı hakkında şu m odel kurulabilir (Şema IV ). Feodal ülke birim inde (F) çok sayıda senyörlük altbirim lerinin (A.B.C. g ib i) oluştuğunu biliyoruz. H er altbirim in içinde, feodalitenin tanım ı gereği senyör ile doğrudan üretici serf arasında hemen b ir temas vardır. Bu temas sonucu elde edilen ve rg i (rant ya da angarya) /rant şeklindeki artık ürünün, o senyörlükte kalm a eğilim i göstereceği açıktır. (Sa, Sb, Sc). Ö yle ise, feodal ülke birim indeki her senyörlükte elde edilen artık-ürünler de kendi senyörlüklerinde toplanmalıdır. G enellikle senyörler diyebileceğim iz hâkim sınıfın tü 249) J. Heers, L'occident aux XlVe et XVe siècles, Presse Universitaires de France. Paris, 1966.
141 — ketim taleplerini karşılayacak olan temel, işte bu artık-ürünleıtin toplamıdır, öyle ki, değişen ihtiyaçlara göre, bireysel senyörlüklerde kurulan atelyelerde bu ürünler işlenip nihai tüketim m allarına dönüşebilsin.
Sema
IV
İşte bu olgu, piyasaların kuruluşu ya da A. Sm ith’in «piyasaların y a y g ın lığ ı» dediği şeydir (P karşılıklı oklar) ki gelecek yü zyıllarda kapitalist üretim tarzı nın yerleşm esi için gerekli önşartları hazırlayacaktır. İleri sürülen bu sav M. Dobb’un A vru p a feodalitesi nin çözülüşü konusunda asli sebep olarak aldığı «y ö neten sınıfın g elir için artan ih tiyaçlar»250 fik ri ile P. Sw eezy,nin251 H. Pirenne’den aldığı feodalitenin çökü
250)
Studies in the Development ... P. 42.
251) The Transition from ... Tartışmalar için bakınız: «Du féodalisme Ou Capitalism» Op. Cit., G. Lefebre, G. Procacci, A. Soboul.
— 142 şünü dış ticarete bağlayan görüşünü birleştirm ekte dir. Şimdi bu m odeli A sy a üretim tarzı için kuraca ğım ız modelle karşılaştıralım 252 (Şem a V ).
A
Şema - V
A syal ülke birim inde (A ) tek bir devlet (m erkezi ya da pek istisnai olarak büyük sancak m erkezleri (m ) (ve bunun karşısında köy y a da çiftlik denilen (A.B.C. g ib i) üretim altbirim leri vardır. Bütün çift liklerden elde edilen artık-ürünler (isterse paraya dö nüşsün) sadece vergi/ran t biçim inde devlet merkezina a ktarılır (Sa, Sb, Sc) . Bu olgudan ötürü ayni (y a da nakdî) rant ancak merkezde, hâkim sınıfın tüke
252) Her iki üretim tarzı için kurmaya çalıştığımız model ler J. Sacks'ın şemalarıyla yakın bir benzerlik göstermektedir. «Nowa Faza dyskusj O Formacjach» Nowe Drogi Mars 1960 zikreden: J. Ctıesneaux, «Ou en est... il» P. 43-45.
— 143 — tim ihtiyaçlarını «karşılamak üzere nihaî tüketim m al larına dönüşebilir ve böylece piyasalar (P ) m erkezin içinde ya da dolayında oluşabilir. Aslında  syal köy altbirim lerinde ne m eta üretim i ne piyasa ne de tica retin yerleşm esi için nesnel b ir sebep yoktur. Çünkü o yörede yaratılan artık-ürün kendi içinde kalmayıp, devlet m erkezine doğru kaçmaktadır. Bundan dolayı da, A sya üretim tarzında «piyasanın y a y g ın lığ ı» m er kezin tekelinde olup, altbirim leri de kapsayarak ülke nin tümüne doğru genleşemez. Bu ülkenin, sergilenen ikili-ekonom i karakterinden ötürü, gelecek yüzyıllarda kapitalist üretim e geçiş süreçleri aksayacak ve hele batı söm ürgeciliğinin sızması ile birlikte okşayış y e kinmeye kadar gidip, onu azgelişm işlik çem berinde tu tacaktır.
Açmalık 1 YENİDEN-ÜRETİM MATRİSİ HAKKINDA Ü retim tarzının tanım ı ne olursa olsun a priori bir İktisadî yeniden - üretim sürecini gerek tirir : m ad desel hayatın yeniden - üretimi, sınıfların (sınıfın) yeniden _ üretimi, üretim birim lerinin yeniden üre tim i ve böylece kendisinin yeniden _ üretimi. Bun dan dolayı, eğer toplum ların tarihi, bu üç düzeyde yeniden-üretilen üretim tarzların ın (sürekli y a da kesik li) ardarda gelişleri olarak algılanırsa, İktisadî yen i den-üretim kavram ının gen elliği karşısında üretim tarzı kavram ının daha dar kalacağı açıktır. Bu bakaç tan, üretim tarzı kavram ının, m erkezî genel bir ik ti sadi yeniden-üretim kavram ı dolayında döndüğü g ö rülecek ve her üretim tarzı özgül olarak iktisadi yeniden-üretimin büyük kuşatımı ile tanım lanacaktır. Ö y leyse, iktisadi yeniden-üretim tahlilleri, maddeci ta rih anlayışının ortaya koyduğu üretim tarzı kuram ına girm ek için gerekli olan, fakat yeterli olm ayan bir ko şuldur. Bu makalede kendim izi yeniden-üretim sürecinin incelenmesiyle sınırladığım ızdan, fa rk lı üretim tarz larının anlaşılması için sadece gerekli koşulları araş tırmış oluyoruz. Ü retim tarzlarının anlaşılması bakı mından böyle b ir yaklaşım bize daha makul gözükü yor. Sebebi ise şu: her üretim tarzının kendine özgü bir tarihsel zam anı olduğundan, bunların mantıksal *) Açmalık, aynı başlık altında Toplum ve Bilim Güz 1980. Sayı II. — 144 —
— 145 — zaman karşısında, herbirinin nisbi bağım sız özerkliği olması doğaldır. Bu dem ektir ki, üretim tarzının yaşa dığı somut zaman, m addeci bilim in kurucuları ile bazı çağdaş yazarların şematik olarak tasarladıkları soyut zam anları ile uyuşm ayabilir. Bundan dolayıdır ki, üre tim tarzlarının özünü anlam ak için ille de daha genel olan iktisadi yeniden-üretim sürecini anlam aya ih ti yacım ız vardır. Yukarıda belirttiğim iz gibi, iktisadi yeniden-üre tim süreci üç fa rk lı düzeyde işler: maddesel yeniden üretim, sınıfsal yeniden-üretim ve üretim birim lerinin yeniden-üretimi. Bundan dolayı madde, sınıf (1ar) ve üretim birim leri bu sürecin üç öncülüdür. Bu üç ön cülden herhangi birinin yokluğu halinde iktisadi yen i den-üretim süreci ortaya çıkmaz. İktisadi yeniden-üretim sürecinin belirleyicisi ola rak öne sürülen birinci ve ikinci öncüller konusunda genel bir anlaşma olabilirse de, üçüncü öncülün‘ g e rek liği hakkında bazı tereddütler doğabilir. İlk bakış ta, sın ıf ve üretim birim leri dichotom ie’sini kabul edip, bunları iktisadi yeniden-üretim sürecinin ayrı öncül leri olarak alm ak kolay gelm iyebilir. Şimdi, bu dichotom ie’yi iyi kavrayabilm ek için mülksahibi sınıfın üre tim in örgütlenm esini ve üretim kararlarının alınm a sını şeklen ve fiile n üretim ajanlarına b ıra k tığı bir ha li düşünelim. A slında bu ajanların başat sınıfa bağlı kalacakları ve onlar tarafından denetlenecekleri açık tır. Fakat ne v a r ki, tıpkı m addenin sınıflar karşısın daki nisbi bağım sızlığı gibi, bu üretim ajanları da g ö r dükleri işlevlerden dolayı nisbi b ir özerkliğe sahiptir ler. Aslında M a rx ’m da im â ettiği gibi, emek ve üre tim araçları (toprak dahil) arasındaki doğrudan ve reel iktisadi teknik birleşim leri kurarak, tasarlı üre-
— 146 — tim güçlerini fiilî hale getiren ve üretim sürecini g er çekleştiren onlardır (M arx, Capital Vol. 2 p. 34) . D oğal lıkla, bu dichotomie’nin geçerli olması için, ürün y a da artık-ürünün şeklen edinim inin (ele geçm esinin), reel edinim le (üretim sürecinin gerçekleşm esi) çakışma ması gerekir. Yok, her iki edinim de aynı sın ıf tarafın dan gerçekleştiriliyorsa, üretim birim leri diye üçüncü bir öncüle ihtiyacım ız kalm ıyacaktır. Fakat, o vakit bile, üretim fiile n kimin ve nasıl yaptığına cevap ve r mek yine de gerekecektir. Tahm in edileceği gibi bu üç öncüllü yeniden-üre tim süreci ancak, kendilerinden başka iktisadi öğele rin (elem an) v a rlığ ı ve işlevi ile birb irleriyle eklem lenip birleştiği takdirde, ortaya çıkacak belli b ir uyuşakta (conbinatoire Althusser /Balibar, 1965) hareket edebilir. M arx ve iktisat bilim i tarafından belirtilen bu başka iktisadi öğeleri biliyoruz: üretim araçları ve girdiler, servet ve ürünün şeklen edinimi, reel edinim (üretim süreci), verilm iş teknoloji, sunulan emek bi çimi, gelirin bölüşüm yolları, kaynak dağıtm a m eka nizm aları, tüketim (ve de yatırım ) ve teknik işbölü mü. Öyleyse, iktisadi yöniden-üretim sürecini tahlil edebilmek için elim izde üç öncül ve bu üç öncülü bir uy uşakta bütünleyecek b ir sürü iktisadi öğe va rdır Sorun, iktisadi yeniden-üretim bağlam ında, bu öncül ler ile öğeleri tutarlı b ir biçim de birleştirecek analitik bir aygıt bulmaktır. Bu aygıt yeniden-üretim m atrisi olabilir253. A dın a M atris-Y diyeceğiz.
253) Gerçekte bu tahlil aygıtı tam bir matris değildir. Fakat terim daha önce Althusser tarafından kullanıldığından başkasını kullanmayı uygun bulmadık. Oysa, buna rahatlıkla yeniden-üre tim «Çizelgesi denilebilirdi.
— 147 — İlişkiler Yenidenüretîm
Madde
Sınıf (lar)
Üretim Birimleri
İlişkiler
Madde
Girdiler
Şeklî Edinim
Teknoloji
Maddesel
Sınıf (lar)
Emek Reel Edinim
Bölüşüm Tüketim
Dağıtım
Sınıfsal Örgütsel
Maddesel
Sınıfsal
Üretim Birimleri Yenidenüretim
Teknik İşbölümü Örgütsel
Tutarsızlık Tutarlılık
Matris-Y Şimdi Matri-Y’ye bir göz atalım. Sıralar üç öncül aı asındaki ilişkileri betimlerken, sütunlar üç öncülün yeniden-üretimini göstermektedir. Önce sıraları okuyalım: Eğer maddeyi toprak, doğal kaynaklar, stok halin deki üretim araçları, üretim ve tüketim malları olarak algılarsak, maddenin madde ile olan ilişkisi ancak çık tı üretmek için sağlanan girdiler ile belirlenir. Anlaşı lacağı gibi, bu ilişkide tüketim malları bir istisnadır, çünkü tüketim malları madde ile yeniden bir ilişki ku ramaz, Bunun dışındaki bütün maddeler için, madde ler arasındaki ilişkiler sadece girdi şeklinde gözükür. Maddenin sınıflara (sınıfsız bir toplumda «sınıfla») ilişkisi ise, hangi türden olursa olsun (servet ya da gelir), bu maddenin sınıf ya da sınıflarca şeklen edini miyle (ele geçmesi) ortaya çıkar. Başka bir ifade ile madde temellük edilir sınıflar tarafından. Maddenin üretim birimleri ile olan ilişkisi, maddenin onlara sun duğu toprak, üretim araçları, aramallar ve üretim malları halindedir ki, bunlar üretim birimleri açısın dan verilmiş teknoloji olarak değerlendirilir.
— . 148 — Sınıfların madde ile olan ilişkisi ancak emek sun ma şeklinde olur. Emekçi sınıf belli nitelikteki em eği ni m addeye katarak üretim sürecinin gerçekleşm esi için gerekli tasarlı gücü hazırlar. Bu bağlamda, üre tim ka rar sürecine katılm ayan her türlü zihinsel emek de, bedensel emek olarak kabul edilebilir. Sınıflar a ra sındaki ilişkiler üretilen ürünün, aynî ya da nakdî ola rak, nasıl ve hangi kurallara uyularak bölüşüldüğünde yansır. Sınıf (1ar) ile üretim birim leri arasındaki ilişkiler ise ekonom ideki kaynak dağıtm a m ekanizm a larının saptanm asıyla belirtilir. Anlaşılacağı gibi, bu alanda üretim birim lerin özerkliği hakim sınıfın ikti sadi çıkarları ile tahdit edilmiştir. Ge-lir bölüşümü şe killerinde olduğu gibi, kaynak dağıtm a m ekanizm ala rım da belirleyen hakim sınıftır. Ü retim birim lerinin madde ile olan ilişkisi, gerek li ürün ve artık-ürünün üretim sürecinde, yani, reel edinim de ortaya çıkar. Ü retim birim lerinin sınıflarla ilişkisine gelince: Sınıflı toplumlarda, üretim birim leri emekçi sınıfa kendisini yeniden-üretebilm esi için g e rekli tüketim m alları tom arını verm ekle yüküm lü ol duğu gibi, hakim sınıfa da gerekli ve lüks tüketim m alları ile yatırım m alları sağlanm alıdır. Fakat her yatırım ın, nihaî olarak, toplumsal ya da bireysel tüke timde am açlandığı düşünülürse, aslen üretim birim leri ile sınıflar arasındaki ilişkiyi «tüketim » olarak n i telendirm ek doğru olur (sınıfsız toplum lar için de ay nı m antık g e ç e rlid ir). Ü retim birim leri arasındaki iliş ki ise teknik işbölümünde kendisini gösterir. Bu işbö lümü yatay olabileceği gibi dikey de olabilir. Şimdi sütunları o k u y a lım : Birinci sütun, üretim sürecinde (reel edinim ) kul lanılan gird iler ile em eğin fiilî birleşim i sonucunda yaratılan çık tıla r hakkındadır. .Bu çıktılar tüketim
— ■149
mallarını, yıpranma ve aşınmayı karşılayan üretim mallarını, aramalları ve yatırım mallarını,- gayri safî ürünü oluşturur. Bundan dolayı, bu sütun maddenin yeniden-üretim sürecini açıklar. İkinci sütun, sınıfların (sınıfın) nasıl yeniden-üretildiğini işaret eder. Görüldüğü gibi, başat sınıf (ya da tek sınıf) tarafından konulan gelir bölüşümü kuralla rına göre şeklen edinilen (edinilmiş olan) aynî ya da nakdî gelir, gerekli ya da lüks tüketim mallarına tah sis edilerek, sınıfların kendilerini yeniden-üretmeleri sağlanmış olur. Üçüncü sütun, üretim birimlerinin yeniden-üretimi ile ilgilidir. Bu sürecin temelinde teknoloji, kaynak dağılımı mekanizmaları ve teknik işbölümü yatar. Böylece üretim birimleri düzeyinde iktisadi örgüt kendi sini yeniden-üretnıiş olur. Görüldüğü gibi, Matris-Y’nin sıraları üç öncül arasındaki ilişkileri, sütunları ise bu öncüllerin yenideh-üretimlerini açıklar. Sıralar ve sütunlar iktisaden anlamlı ve homojen olduklarından, Matris-Y mate matiksel bir tutarlılık kazanmış olur, yani matrisin bü tün öğeleri bir düzenli küme oluşturur. Bu küme, ik tisadi yeniden-üretim «uyuşağı»dır. Bu uyuşakta girdiler, şekli ve reel edinim, emek, bölüşüm, dağılım, tüketim ve işbölümü öğeleri özdeş şeyler olmamakla beraber, herbiri iktisadi yenidenüretim süreci içinde farklılıkları temsil ettiklerinden, aynı bütünün parçalarıdır. Matris-Y’deki bütün öğeler, öncül ilişkileri ile yeniden-üretimlerinin belirlenmesi ne eşit katılırlar. Bundan dolayı, matrisin iktisadi öğe leri arasında indirgenme söz konusu değildir, yani hiç biri tek bir öğeye indirgenemez. Böyle bir sonucun, aslında, Marx’ın önce Introduction sonra da Fonde" ments’de sunduğu savlarla çelişkili olduğunu sanını-
— 150 —
yöruz. Marx, her ki eserinin ilgili bölümlerinde doğrusu biraz çekingenlikle, üretim, tüketim, müba dele ve bölüşüm gibi bazı İktisadî öğelerin arabağmtılı olarak hereket ettiklerini savunmuştur (Marx, Introduction p. 241). Ayrıca, Matri-s-'Y’nin bütün öğeleri kesinlikle iktisadi alandan alındığından, onun maddeci bilime ters düştüğünü de sanmıyoruz. Meğer ki bu bi lim dalını seçmiş olanlardan bazıları, kendi araştırma programlarında maddenin teleolojizmine ve finaliz mine inanmış olalar. Anlaşılacağı gibi, Matris-Y’nin dinamik bir ikti sadi yeniden-üretim süreci ile ilişkisi sözkonusu değil dir. Belli bir toplumsal kuruluşta hangi tarihsel olgularca ve hangi tarihsel zamanda, belirtilen iktisadi öğeler arasında eklemlenmelerin (öğelerin evrimi, de ğişmesi, birleşmesi, istikrar bulması gibi) olduğunu açıklayamaz. Matris, kavram olarak statiktir ve bu statikliği içinde öğeler arasında daima iktisadi tutar lılık ya da tutarsızlık durumları olabilir. İktisadi tu tarlılık ya da tutarsızlığın anlamı kısaca şudur: tutar lılık demek, durağan hal ya da büyümede dengeli bir durum ve sınıflı toplumlar için, sınıf mücadelelerinin örtülü olduğu bir ortam, tutarsızlık ise dengesizlik ve iktisadi buhranlar ile sınıf mücadelesinin patlaması demektir. Bu terimlerin, «uyuşma» ya da «uyuşmama» terimlerine tercih ediliş nedenine gelince: bu konuda ki yazında genellikle, uyuşma belli bir üretim tarzı için, uyuşmama ise geçiş dönemleri üretim tarzları için kullanılmıştır. Oysa Matris-Y’y e göre, belli bir üre tim tarzının yeniden-üretim sürecinde iktisadi öğeler arasında iktisadi tutarlılık ya da tutarsızlık söz konu su olabilir. Öte yandan, Matris-Y’nin özellikle şimdiye kadar iyi tanımlanmamış ve buğulu kalmış olan «üretim güçleri» ve «üretim ilişkileri» kavramlarını da berrak
■ _
151
—
lığa kavuşturduğu inancındayız. Eğer Matris-Y bu gö revi birazcık başarabilirse, bir üretim tarzının ne ol duğu anlaşılabilecektir. Matris-Y bütün bilinen iktisa di kategorileri içermektedir. Bu kategoriler içinden girdiler, teknoloji, emek, reel edinim (üretim süreci), teknik işbölümü gibi bazılarının üretim güçlerini oluş turduğu, yine bu kategoriler içinden, şekli edinim, ge lir bölüşümü, kaynak dağılımı ve tüketim gibi bazıları nın ise üretim ilişkilerini verdiği açıktır. Bundan do layı da, bir üretim tarzının tanımında mutlaka bu ik tisadi kategoriler, ayrı ayrı ve fakat birlikte, hesaba katılmalıdır. Çünkü, herhangi bir kategorinin eksikliği iktisadi yeniden-üretim sürecini yok edeceğinden,, o üretim tarzı varolamıyacaktır. Ayrıca, Matris-Y elimizde oldukça bundan böyle iktisad-dışı denilip, bilimsel kerte, hukukî kerte, poli tik kerte ve ideolojik kerte gibi farklı kertelere ayrılan üstyapı kategorilerinin yeniden-üretim süreçlerini de iktisadi tahlillerden soyutlanamıyacaktır. Çünkü mat risin her iktisadi öğesi iktisadi olmayan öğelere haritalanacağından (m apping) , bu değişik öğeler, aslında iktisadi öğelerin birer görüntüsü olacaktır. Böylece, bütün iktisat-dışı kerteler başka bir «görüntü matris te» yansıyacaktır. Sanırız bu yaklaşım Engels’in ifa desini de kuvvetlendirmektedir. (Engels’den Bloch’a mektup). Hatırlanacağı gibi Engels’e göre, sadece ya lın üretim değil, fakat Matris-Y’de yorumlandığı şek li ile ekonomi, «son kertede» bütün üstyapının değişik kertelerinin belirleyicisi olmaktadır. Örnek :
İktisadi yeniden-üretim kavramı sadece soyut şekli ile bir uyuşağım varlığını ortaya sermekle kalmaz, ay rıca Matris-Y’nin öncülleri ile öğelerinin somutlanma sını, yani bunların somut bir şekilde nasıl verilmiş bir
-
152 —
üretim tarzım belirliyeceği sorununu da getirir. Soyut şekli ile tarihsel-olmayan Matris-Y, somut şekli ile tarihselliğe dönüşür. Başka bir deyişle, bir üretim tarzı, tarihsel olarak, soyut iktisadi yeniden-üretim sürecinin, zaman ve mekânda kesitlenmiş somut halidir. Bu açıdan bakılınca, herhangi bir üretim tarzının özgüllüğü Matris-Y’nin öğeleri tarafından betimlenip, kesinleştirilebilir. Bu demektir ki, Matris-Ye’nin öğe lerini teker teker sıfathyarak herhangi bir üretim tar zını statik olarak (fotoğraf) yeniden-kurmak olanağı vardır. Şü şartla ki, tarihsel ya da güncel olarak ve rilmiş öğelere göre matrisin sıra ve sütunları ilişkileri gösterebilsin ve iktisadi yeniden-üretimi sağlayabilsin. Eğer bu yaklaşımın faydası kabul edilebilir gözü küyorsa, herhangi bir üretim tarzının, şekli olarak, öz gülleştirilmesi254 bu matristen türetilebilir, örneğin Marx tarafından incelenmesi yapılan Asya üretim tar zı (AÜT) gibi... Matris-Y’nin uygulanmasına örnek olarak Marxvari bir AÜT’ü seçişimizin iki nedeni var: ilki, konu ol dukça tartışıklı olduğundan kişisel görüşlerimizi bu açmalığa katmamayı yeğledik. İkincisi, son yıllarda yapılan araştırmalarda «asyal» olduğu söylenen top lumsal kuruluşlarda büyük farklılıklar göze çarptı ğından, Marx’m versiyonunu bir örnek olarak sun makta yetindik. 254) Bu yaklaşım özellikle, aynı teknolojik olanaklara rağ men tarihte ve günpel olarak gözlemlenen birbirine benzemez üre tim tarzlarını ayırdetmede yardımcı olabilir (örnekleri bilinmekte: feodal ve Asya üretim tarzları, kapitalist ve sosyalist üretim tarz ları). Ayrıca, Matris-Y'yi mukayese statik yöntemlerle kullanıp, tarihsel süreci içinde değişikliğe uğrayan bir tek üretim tarzının çeşitler de betimlenebilir (örnek Marx tarafından Kapital içinde vei İmiştir: kapitalist üretim tarzı içinde manüfaktur ve modern sanayi).
_153 —
Şimdi, Matris-Y’nln'bir uygulaması olarak Marxvarî bir Matris-AÜT.
Tarımsal Girdiler
Devlet Mülkiyeti Köylü Tasarrufu
Tarım-Elsanatları Teknolojisi
Doğrudan Üreticiler
Hant/Vergi Üretim geliri
Gelenek
Komünde Bireysel Çiftlik-Atölye
Lüks mallar Gerekli Tüketim
Yatay İşbölümü
Matris - AÜT
İlk bakışta, Matris-AÜT’ün Marx tarafından AÜT hakkında yazdığı bütün iktisadi kategorileri kapsa dığı gözükmektedir. Matrisin sıra ve sütunlarındaki tutariılık AÜT’ün özgül bir üretim tarzı olarak sürek liliğini sağlayabilir. Yalnız bitirmeden önce iki nokta üzerinde dur makta yarar var. Birincisi, AÜTde toprakların tasar rufu köylülere ait olduğundan, doğrudan üreticiler ile çiftlik ve atölyelerin özdeş olması gerekir. -İkincisi şu: matriste bölüşüm ve dağılım mekanizmaları olarak cebir ve angarya gözükmemektedir. Çünkü Marx’m AÜTünde, her ne kadar büyük kamu yatırımından bahsedilmişse de, cebir ve angarya gibi bölüşüm ve dağılım mekanizmaları üzerinde bir yorum yapılma mıştır.
A çm alık 2
OSMANLI TOPLUMUNUN KURULUŞU XIV. ve XV. yüzyıllardaki Osmanlı toplumu hak kında teklif edilen model, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu hakkında bazı ipuçları verebilir. Hemen söy leyelim ki, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu hak kında bazı telkinlerde bulunurken, ortaya yeni bir «kuruluş» kuramı atmaya niyetli değiliz. Burada ya pılmak istenilen tek şey, yukarıdaki modelin ışığı al tında Osmanlı İmparatoluğunu hazırlayan nesnel şart ları ve toplumsal ortamı belirterek, kuruluşun neden ve nasıl gerçekleştiği kaba batlarıyla göstermektedir. Bundan dolayı, Osmanlı İmparatoluğunun kuruluşu hakkında yapılan açıklama sadece bir ipotez niteli ğindedir. 1243 Kösedağ yenilgisinden önce Anadolu Selçuk lu toplumunun iktisadî-içtim aî bünyesi Osmanlı toplumunun bünyesine tam amen benzem ektedir255. Bu ik tisadî-içtimaî bünyeyi (üretim tarzını) m eydana g eti ren bütün öğeler yani; toprakta devlet m ülkiyeti (m i r î), hâkim sınıfın oluşum tarzı, köylü ekonomisi, rea yanın yarattığı artık-ürünün devlete geçiş şekli ve devletin yapm ak zorunda olduğu kamu iş ve hizm et leri, her iki toplumsal bünyede aynıdır. Göçebe bir devlet olan Danişm endler XII. yü zyılda yıkılmış, Men255) F. Köprülü, Osmanlı Devletinin..., M. Akdağ, Türkiyenin İktisadî... — 154 —
— 155 — ' güçoğulları Selçuklu Sultanlığına tâbi olmuş, Harzem şahlar D evleti ise, hükümdar ailesi Selçuklu hâkim sı nıfına ithal edilerek, ortadan kaldırılm ıştır. Bundan dolayı Selçuklu Sultanlığının yambaşmda, bir süre için kurulmuş olan bu d evletlere bakıp, XII. yüzyıl Anadolu toplumsal bünyesini feodalite olarak nitelen dirmek, ancak daha kesin belgelere dayanan tarihsel araştırm alara bağlıdır. Kanım ızca, bu çağdaki Selçuk lu iktisadî-içtim aî bünyesi, Osm anlı bünyesi ne kadar A sya üretim tarzı ise o kadar Asyaldır. Fakat, Kösedağ yenilgisinden sonra, M oğol hâki m iyeti altında Selçuklu Devletinin son yıllarında, g e rek tâbi Selçuklu Sultanlığı için yapılan taht k a vga la rı, gerek M oğol hanedanı içindeki çekişmeler A n ad o lu’yu karışıklıklar ortasında bırakmıştı. Bunun sonu cunda, 1300 yıllarında, Selçuklu Sultanlığının uçları nın birdenbire beylik (Karam an, Eşref, Hamit, Teke, Germiyan, Menteşe, Saruhan, Aydın, Karasi, Osmanlı, U m ur) olarak bağım sızlıklarını ilân ettiklerini görü yoruz. Bizim için önemli olan, bu beyliklerin tarih içindeki İktisadî bir sürecin sonucu olarak mı kurul duğu, yoksa istilâ altında b ir devletin siyasî kargaşa lıklarının sonucu olarak m ı ortaya çıktıklarıdır. Cl. Cahen ile birlikte ikinci olasılığın, her halde, daha doğru olduğunu söyleyelim.
«Bu devre ait vesikaların zenginliğinin ca zibesine kapılarak, onları bir evvelki dev rin izahında kullanmak ve elde edilen neti celeri o devreye sirayet ettirmek sağlam bir araştırma yolu değildir. Bu vesikaların ihtiva ettiği malûmat devrine mal ederek değerlendirildiği takdirde ise neticeler tamamiyle aksine tezahür etmektedir. Bu şartlar altında, Türk-Jslâm memleketlerin
— ■156
de mevcudiyeti müşahade edilen feodal re jim, Türk Selçukî hanedanlarının bir ka rakteristiği değil, fakat çözülme devrinin bir hâdisesi olmaktadır256. Kösedağ bozgunundan önce ve sonraki dönemler için, Selçuklu toplumunun iktisadî-içtimaî bünyesinin, kendi mantığına uygun olarak devamı, ancak bu man tığı gerçekleştirecek öğelerin bozulmamasına bağlıdır. Oysa, Moğol istilâsı altındaki Selçuklu Devletinden işlevlerini gerektiği gibi ifa etmesi beklenemezdi. «Şimdi Terklerin memleki (yani Selçuklu Devleti) öyle bir inhitata uğramıştı ki... yalnız valiler, eşraf ve muteberan devlet arazisini sayısız beyliklere bölmekle kal mıyor, oktan ve tirkeşten başka hiçbir şey le müsellah olmayan adı-sanı belirsiz adam lar da etraflarına yığılan ahaliden alaylar teşkil ederek eşkiyalık etmeye başlıyorlar dı. Tam bundan biraz evvel de uçtakilerin... devlet hâzinesinden aldıkları senelik ulufe lerinin gecikmesinden dolayı kalkıp gitme leri vukua gelmişti»257. Anadolu’nun bu karmaşık durumuna bir de Mo ğolların halka yükledikleri aşırı vergiler ve devletin reayaya karşı yapmakla görevli olduğu kamu hizmet lerindeki aksama (nasıl olsun ki, Selçuklu Sultanları sadece kendi iktalarıntn geliri ile geçinmek zorunda' kalmışlardı) eklenince Selçuklu Devletinin kendi ürer 256) Cl. Cahen, «Selçukî Devletleri Feodal Devletler mi idi?, iktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 17, 1955 - 56, s. 357 - 8. Çev. L. Güçer. 257) Nicepborus Gregoras'dan zikreden: P VVittek, Men teşe Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1944, s. 16 Çev. 0. Ş. Gökyay.
— 157 —
tim tarzının ¡mantığını gerçekleştirecek işlevi ifa et mede karşılaştığı güçlükler ve düştüğü aciz anlaşıl mış olur. Böyle olunca, reaya nezdinde Selçuklu Dev letinin devlet olma niteliği, herhalde, azalmıştır. Öte yandan, Osmanlı beyliğinin yerleşmiş olduğu Söğüt-Domaniç yöresinde Bizans İmparatorluğuna ait toprakların mülkiyet şekli son iki yüzyıldır feodal üre tim tarzına doğru bir gelişme istidadı göstermiştir. Özellikle, Paleolog hanedanının kuruluşundan sonra pronoia lar gelişmeye başlamış ve toprak üzerinde ve raset hakkının tanınması ile birlikte büyük malikâne sahipleri Avrupa senyörlerininkine benzer iktisadîhukukî bir statüye dahil olmuşlardır. Büyük ımalikânelerin yanında, özellikle, Marmara ve Teselya böl gelerinde yaygın olan orta-çap pronoia’lar oluşmaya başlamış ve bu mülkiyet şeklinin gelişme doğrultusu na uygun olarak, aralarında devamlı bir mücadeleye dalmışlardır. Ayrıca, XV. yüzyılın ilk yarısında İstan bul Türkler tarafından fethedilmeden önce, geniş top rakların mülkiyetine sahip olan manastırlar, toprak asilleriyle çatışmaların sonucunda mülklerini pronoia’ lara kaptırmaya başlamışlardı258. Osman Gazi zamanında Osmanlı uçbeyliğini, top lumun mantığını yitiren bir devlet yönetimi altındaki Selçuklu Sultanlığı ile mülkiyet şekillerini feodal mül kiyet ilişkilerine dönüştürmeyi başarmış Bizans İmpa ratorluğu arasında sıkışıp kalmış görüyoruz. Öyle ise, Osman Gazi’nin beyliğine bir yandan, Anadolu’da bo zulan toplum mantığını onarmak, öte yandan, Bizans’ ta gecikmiş olmasına rağmen gelişen feodal ilişkilerini önlemek görevi düşmüştür. XIV. yüzyılın başlarında, Anadolu reaya yeni bir devleti kabul etmeye amade 258) G. Ostrogorskij, Pour i'histoire byzantine, Bruxelles 1954, Chapitre. VIII,
de
ia
féodalité
— 158 —
olduğu gibi, Bizans köylüsü de yeni bir devleti kabul etmeye hazırdır. Türk ve Rum reayanın dünya görüş lerini karşıladığı sürece, Osmanlı Devleti kendi üretim tarzını hâkim kılmayı başaracaktır. Ve bu gerçekleş tiği sürece Osmanlı Devletinin gerek Anadolu uçbeylikleri, gerek Bizans şehir ve tkfûr kaleleri üzerinde kısa zamanda elde ettiği nihaî zaferlerin, başka türlü bir açıklaması şimdilik bize mümkün görünmemekte dir.
BİBLİYOGRAFYA ASYA ÜRETİM TARZI —
ENGELS/ F.
» » » » MARX/ K.
MARX, K.-ENGELS, F.
A
Anti-Duhring, Editions Sociales, Paris 1963. L'origine de la famille, de la propriété et de i'Etat, Editions Sociales, Paris 1966. Sur l'histoire des anciens Germains, L'origine..., L'époque franque. L'origine... |.a Marche, L'origine... Capital, Foreign Languages Publish ing House, Moscow, 1962. Pre-Capitalist Economic Formations, Lawrance and Wishard, London 1964. Contribution â la Critique de l'éco nomie politique, Costes, Paris. «Introduction générale â la la critique de l'économie politique», O Euvres, Pléiade, Editeur; M. Ruber Vol. I. La 18-Brumaire de Louis Bonaparte, O Euvres Choisies, Editeurs du Prog rès. Moscou 1955, Tome I. Critique du Programme de Gotha. Edi tions Sociales, Paris. Misère de la philosophie, OEuvres, Pléiade, Paris, Editeur: M. Rubel, To me I. Türkiye Üzerine, Gerçek Yayınevi, İs tanbul 1966, Çev. S. Hilâv-A. Tokatlı. The Correspondence of Marx and En gels, International Publishers, New York. The First Indian War of Independen ce; 1857 - 1859, Foreign Publishing House, Moscow. The German Ideology, Lawrence and Wishart, London. — 159 —
—
»
»
ANTONI AD IS BIBICOU, H.
BANU, I.
BATEAU, P.
CH ESN EAUX, J. »
»
»
»
DE SANTIS, S.
DH O'QUO IS,. G.
DİVİTÇİOĞLU, S
HI LÂV, S. »
»
—
Communist Manifesto: Socialist Landtnark, George ’ and Unwin, Londo.n 1966. H. J. Laöki'nin önsözü ile. — B — ' Türkiye'de «Az-Gelişmiş Kapitalizm» ve Köye Giriş, O.D.T.Ü. Öğrenci Bir liği Yayımları, Ankara 1966.
AKŞİT, B.
DOBB, M.
160
«Byzance et le mode de production asiatique», La Pensée, No. İ 29 Octo bre 1966. «La formation sociale «asiatique» dans la perspective de la philosophie ori entale asiatique», La Pensée. No. 132 Avril 1967. «Les droit sur la terre dans Îa soci été malgashe preeoloniale» La Pensée, No. 117 Octobre 1964. «Quelques perspectives de recherche», La Pensée, No. 114 Avril 1964. «Oû en est le discussion sur le mode de production asiatique I» La Pensée, No. 122 Août 1965. «Oû en est la discussion sur le mode de production asiatique II» La Pensée, No. 129 Octobre 1966. «Les* communautés de village chez les incas, les Aztèques et les Mayas», La Pensée, No. 122 Août 1965. «Le mode de production asiatique» Cahiers D'Etudes de Sociologie, XLI. Dec. 1966. Àz Gelişmiş Ülkeler ve Asya Tipi Üre tim Tarzı, Elif Yayınları, İstanbul, 1966. «Marx on Prş-Capitalist Economie Formations», Science and Society, Vol. XXX No. 3 1966. «Asya Tipi Üretim Biçimi Üzerine», Eylem No. 13. «Asya Tipi Üretim Nedir?», Yön 18. Şubat 1966.
— 161 — HOBSBAWN, E. J
GOD ELI ER, M.
»
»
»
»
KAZGAN, G. LACOSTE, Y.
»
«Introduction»/ Pre-Capitalist Econo mic Formations, (K. Marx), Lawrence and Wishard, London. 1964. «La notion de mode de production asiatique», Les Temps Modernes, No. 228, 1965. La notion du mode de production asi atique et les schémas marxistes d'évo lution des société. Centre d'Etudes et de Recherche Marxistes, Paris. «Bibliographie sommaire des écrist de Marx et d'Engels», La Pensée No. 114, Avril 1964. İktisadî Düşünce Dersleri, Fige Teksir, Istanbul 1967. Geographie du sous-développement, Press Universitaires de France, Paris 1965.
»
LICHTEIM, G.
«Marx and the Asiatic Mode of Pro duction», St. Antony's Paper No. 14 1963. «Esclavage, féodalism et mode de MALEKECHVILLI, G.A. production asiatique dans l'Orient an cien» La Pensée, No. 132 Avril 1967. PARAIN, Ch. «Comment caractériser ùn mode de production», La Pensée, No. 132 Av ril 1967. RODINSON, M. Islam et Capitalism, Editions du Eeuil, Paris 1966. SHIOZAWA, K. «Les historien japonais et le mode de production asiatique», La Pensée, No. 122 Août 1965. SURET-CANALE, J «Les sociétés traditionalles Afrique», La Pensée, No. 117 Octobre 1964. TOKEI, F «Les veus de Marx et d'Engels», La Pensée, No. 114 Avril 1964. VARGA, E ğ «Asya Tipi Üretim Biçifrii», Sosyal Adalet, No. 20 1965, Çev.: K. Somer. OSMANLI TOPLUMU AKDAĞ, M. «Osmanh İmparatorluğunun Kuruluş ve nlkişaf Devrinde Türkiye'nin iktisa-
— 162 —-
»
»
»
»
»
. »
dî Vaziyeti», Belleten, XIII 1949. Türkiye'nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi' Ankara 1959. «Osmanlı Devrinde Esas Düzen», Ta rihî Araştırmalar Dergisi, Cilt III/ Sa^ yı 4-5 1965. Büyük Celâli /Tarışıklıklarının Başla ması, Erzurum 1963.
ANHEGGER,R. İNALCIK, H.
AŞIK Paşaoğlu Aşıkî
AYNÎ Ali Efendi BARKAN, Ö. L.
»
»
»
»
BARKAN, ö. L.
»
»
»
»
»
»
»
»
Kanunname-f Sultanî Ber Huceb-i Örf-i Osmanî, Türk Tarih Kurumu Ba sımevi, Ankara 1959. «Tevarih-i Al-î Osman», Osmanlı Ta rihleri, Türkiye Yayınevi İstanbul, Ha zırlayan: N. Adsız. Kanunname-i Al-i Osman, Hazırlayan: H. Tuncer. «İslâm-Türk Mülkiyşt Hukuku», Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1941, Cilt 7, Sa yı 1. «Malikhâne-Divanî Sistemi», Türk Hu kuk ve İktisat Tarih Mecmuası, 1939 Cilt II. Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Eko nominin Hunkukî Esasları, Burha,nettin Matbaası, İstanbul 1943. «Osmanlı İmparatorluğunda Toprak İşçiliğinin Organizasyonu Şekilleri». İktisat Fakültesi Mecmuası 1944 Cilt 1, Sayı 4. «Les particularités du system financi er ottoman et son évulation du XVe au XVIIe siècle». L'impôt dans le cad re de la Ville et de l'Etat. Collection Histoire. 1966. «Osmanlı İmparatorluğu Bütçelerine Dair Notlar», İktisat Fakültesi Mecmu ası, 1953 Cilt 15. «Osmanlı İmparatorluğunda Çiftçi Sı nıfların Hukukî Statüsü», Ülkü, 53. «Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Va-
— 163 —
»
»
»
»
»
»
»
»
»
»
BAYSUN, M. C. BELİN, M. CAHEN, CI. » »
»
»
CEZAR, M.
CVETKOVA, B. A. ÛANİŞMEND,
î.
H
DEDE KORKUT(!)
kıflar ve Temlikler», Vakıflar Dergisi, 1942 Sayı İl. «Essai sur les donées statistiques des registres de recensement dans l'Empire Ottoman aux XVe et XVIe siècles», Journal of Economie and Social History of the Orient August 1957. Vol. I. Part i. «Osmanli İmparatorluğundaki İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgün ler», İktisat Fakültesi Mecmuası 195054. «Türkiye'de Toprak Meselesinin Tari hî Esasları», Ülkü, 1938. «Avarız», İslâm Ansiklopedisi, Cilt 2. «XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmpa ratorluğunda Toprak İşçiliğinin Orga nizasyon Şekilleri», İktisat Fakültesi Mécmuasi, 1940 Cilt I, Sayıl, 2, 4. «Türkiye'de Servaj var mı idi?» Selis ten, 1956 Cil t20, Sayı 78. «Ebysu'ud Efendi», İslâm Ansiklopedi si Cilt 4. Türkiye İktisat Tarihi, Devlet Matbaa sı, İstanbul 1933. «L'évolutoin de 'llqta» Annales 1953. «Selçukî Devletleri Feodal Devletler mi idi?» iktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 17 1955-56. Osmanlı Tarihînde Leventler, İstanbul 1965. «L'évolution du régime féodal truc de la fin du XVIe jusqu'au millieu du XVIIle siècle», Etudes Historiques, So fia 1960. İzahlı Osmanlı Tarihî Kronolojisi, Tür kiye Yayınevi, 1947 Cilt I. Dede Korkut Kitabı, Türk Kültür Araş tırma Enstitüsü, Hazırlıyan: M. Ergin, Ankara 1944. Türkiye Köy İktisadı, Kadro Neşriyatı, Ankara 1934.
— 164 — İSMAİL HÜSREV GİBB, H.-BOWEN, H GIBBON, H. A.
GÖLPINARLI, A.
GÖKBİLGİN, T. GROUSSET, R. KOÇİ Bey KÖPRÜLÜ, F. »
»
»
‘»
»
»
İBN Kemal
İNAL, A.
İNALCIK, H. »
»
»
»
»
»
»
»
Islamic Society and the, West, Oxford University Press, London 1950. The Foundation of the Ottoman Empi re, Oxford, 1916. «İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teş kilatı ve Kaynaktan», İktisat Fakültesi Mecmuası 1949 XX. Sayı 1-4. XV. ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası: Vakıflar, Mülkler ve Mukataaar, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayım ları 1952. Empire de Levant, Paris 1946. Koçi Bey Risalesi, Vakıf Matbaası, İs tanbul 1939 Hazırlıyan: A. K. Aksüt. Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Türk Ta rih Kurumu Basımevi, Ankara 1959. «Bizans'ın Osmanlı Müesseselerine Tesiri», Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, 1931 Cilt I. «Vakıf Müessesesinin Hukukî Mahiye ti ve Tarihî Tekâmülü», Vakıflar Der gisi, 1942, Sayı II. «Orta Zaman Türk-islâm Feodalitesi», Belleten, Cilt 5, Sayı 19, 1941. Tevarih-i Al-i Osman, (VII. Defter), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1957, Hazırlayan: Ş. Turan. «Orun ve Ülüş Meselesi», Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, 1931 Cilt I. , «OsmanlIlarda Raiyyet Rüsumu», Bel leten, Cilt XXIII, Ekim 1959. «Ottoman Methods of Conquest», Stvdia Islamica, Ex 1945. Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1954. «OsmanlIlarda Saltanat Veraset Usulü ve Türk Hâkimiyet Telakkisi», Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Mart 1959. «The Nature of Traditional Society», Political Modernization of Japon and
— 165 —~
i
»
»
»
»
»
»
»
»
»
»
»
»
MARDİN, Ş.
MİRMİROĞLU, V.P.
MUTAFCIEVA, V.P
NEŞRÎ
NİZAMÜLMÜLK OSTROGONSKI, M G. RUSSEL, J. C.
Turkey, Princeton University f^ress, 1964 Edited: R. E. Word and D. A. Rostow. Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Ve sikalar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1954. «Mehmet II.» İslâm Ansiklopedisi, Cilt 7. «Islâm Arazî ve Vergi Sisteminin Te şekkülü», İslâm İlimleri Enstitüsü Der gisi, 1959, Sayı 1. «Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde Türkiye'nin İktisadî Vaziyeti», Belleten, 1951, Cilt 25, Sayı 60. «XV. Asır Türkiye İktisadî ve İçtimaî Tarihî Kaynakları», iktisat Fakültesi Mecmuası, 1953, Cilt 15. «Bursa and the Trade of the Levant», Journal of the Economic and Social History of the Orient. Vol. Ill, Part 3 Aug. 1960. Historical Determinants of Stratifica tion: Social Class and Class Conciousness, Ankara Teksir edilmiş araştır ma. Fatih Sultan Mehmet II Devrine Ait Tarihî Vesikalar, Çituri Biraderler Ba sımevi, İstanbul 1945. «De l'exploitation féodale dans les terres de population bulgare», Etudes Historiques, Sofia 1960. |Citab-ı Cihan-Nüma, Türk Tarih Kuru mu Basımevi, Ankara 1949, Hazırlıyanlar: F. R. Onat Ve M. A. Köymen. Siyasetname, Sermet Matbaası, İstan bul, Üev. M .S. Çavdaroğlu. Pour l'histoire de la Féodalité Byzan tine, Efruxelles 1954. «Late Mediveal Balkan and Asia Mi nor Population», Journal of the Eco-
— 166 —
SAH İLLİ OĞLU, H.
SERTOĞLU, H.
TOYNBEE, A. »
»
UZUNÇARŞILI, i H.
»
»
»
»
ÜLGENER, S.
WITTEK,' P. »
»
»
»
"
TODOROV, N.
»
»
nomic and Social History of the Ori ent, Vol. III, Part 3 Oct. 1960. Kuruluştan XVII. Asrın Sonlarına Ka dar Osmanlı Para Tarihi Üzerinde Bir Deneme,'İstanbul 1958, İktisat Fakül tesi Doktora Tezi. Yayımlanmamış. «Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Top rak Dirliklerinin Çeşitli Şekilleri», VI. Türk Tarik Kongresi, Türk Tarih Ku rumu Basımevi, Ankara 1967. «Dünya Tarihinde Osmanlı İmparator luğu», Yeni Ufuklar, Haziran 1958. A Study of History, Oxford University Press, London 1945. Osmanlı Devleti Teşkiltâtmda Kapıkulu Ocakları, Türk Tarih Kurumu Basıme vi, Ankara 1943. Osmanlı Tarıhj, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1961, Cilt T. 1964 Cilt 2. Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1965. İktisadî İnhitat Tarihimizde ‘Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1951. Menteşe Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1944. Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu, Şirketi Mürettibiye Basımevi, İstanbul 1947, Çev. F. Arık. «Ankara Bozgunundan İstanbul'un Zap tına», Belleten, Sayı 27, Çev. H. İnal cık. «Quelques aspects de al structure ethnique de la ville médiévale balka nique», Actes du Colloque Intarnational de Civilisation Balkanique, 1962. Extrait. «Sur certains aspects des villes bal kaniques au cours des XVe et XVIe
—
,167
—
siècles», Actes du Xi le Congres Inter nationa! des Études Byzantines, Beog rad 1964 Tome II. «İkta'», Islâm Ansiklopedisi, Cilt 5—II,
TURAN, O.
ASYA Ml, FEODAL ÜRETİM TARZI MI? ALTHUSSER, L
BALI BAR, E.
BlRlOUKOVlTCH, V. LEVITSKI, I.
BLOCH, M.
BOUTRUCHE, R.
BRAUDEL, F.
BRUNDAGE, B. C.
CAHEN, CI.
CALM ETTE, J. DOBB, M.
«L'objet du Capital», Lire le Capital, F. Maspero, Paris 1965. Pour Marx, F. Maspero, Paris 1966. «Sur les concepts fondemantaux du matérialisme historique», Lire le Ca pital, P. Maspero, 1965. «Lo Moyen Age», Recherches Interna tionales, «Le Féodalisme», Mai-Juin 1963. La société féodale, La formation des liens de dependence. Albin Michel Pa ris 1949. «Feudalism as a Type of Society», Sociology and History, Macmillan, London 1964, Edited by, W. M. Cohnman and B. Boshoff. Seigneurie et Féodalité: Le premier age des liens d'homme â homme, Paris 1965. Le Mediterrànné et le monde méditer ranéen â l'époque de Philippe II, Pa ris 1949. «Feudalism in Ancient Mezopotamia and Iran», Feudalism in History, Prin ceton University, Princeton 1956, Edi ted by R. Coulborn. «Reflexion sur l'usage du mot de «Fé-, odalité», Journal of the Economic and Social History of the Orient, Vol. III. 1966. La société féodale, Armand Colin, Pa ris 1952. Studies in the Development of Capi talism, Kegan Paul, London 1963.
— 168 — DİVİTÇİOĞLU, S.
EDGERTON, W, F.
HEATON, H. HEERS, J.
GANSHOF, F. L. LOPEZ, R. S. POLIAK, A. N.
STALINE, J. THORNIER, D.
CZÇELİK, S.
VARGA, E.
VLADIMITSOV, B. Y.
fkisadî Büyüme: Marx'in Görüşleri ve Harrod'la Karşılaştırma, Sermet Mat baası, İstanbul 1959. «The Question of Feudal Institutions in Ancient Egypt», Feudalism in His tory, Princeton UniversityP ress, Prin ceton 1956, Edited by R. Coolbom. Histoire économique de l'Europe, Ar mand Colin, Paris 1950. L'occident aux XlVe et XVe siècles, Presses Universitaires de France, Pa ris 1966. Quest-ce que la Féodalité, Editions de la Baconniére, Bruxelles 1947. Naissance de l'Europe, Armand Colin, Paris 1962. Feudalism in Egypt, Syria, Palestine and the Lebenon, Royal Academic So ciety, London 1939. Materialism dialectique et materialsm historique. Editions Sociales, Paris. «Economie Paysanne» Concept pour l'histoire économique», Annales, MaiJuin 1964. Avrupa Feodalitesinin Mahiyeti, Men şei, Avrupanın Siyasî ve Medenî İnki şafında Rolü v Türklerin Tımar Teş kilâtı ile Mukayesesi, İsmail Akgün, İs tanbul 1951. Essais sur l'économie politique du ca pitalism Editions du Progrès Moscou, 1967. Moğolların İçtimaî Teşkilâtı, Türk Ta rih Kurumu Basımevi, Ankara 1944 Çev. A. İnan.
AD
Dİ Zİ Nİ
Abdel-Melek, A. 114 Adsız, N. 46 Ahî Evren 57 Ahî Hızn 90 Ahî Musa 58 Ahî Şemsettin 62 Akdağ, M. 36, 47, 54, 62, 80, 105, 154 Aksüt, K. 68 Akşit, B. 13, 116 Ak Temur 63 Alaeddin Keykubat-ı 46 Althusser, L. 109, 130, 132, 146
Boutruche, E. 136 de la Broquire, B. 51 Brundage, B.C. 123
Antoniadis-Bibicou 115 Aşık Paşazade 46, 49, 55, 57, 56,62,85,87,89,96
Danışmend, İ.H. 85, 99 Davut-ı Kayseri, 57 Dede Korkut, 48 Dobb,M. 11,13,141 Durgut Alp, 49 Dursun Fakih, 57
Baba Ilyas 90 Bahsayiş 63 Balabancık 130, 133 Balibar, E. 139 Banu, t. 45, 47, 50, 52-55, 58, 66,67,69 Barkan, Ö.L. 71, 76, 79,81, 82, 90,91, 97, 102, 103,116, 122,123 Bateau, P. 114 Belin, M. 75 Berniez 17, 18 Bloch, B. 136 Bloch, J. 129 Bloch, M. 137 Boskoff, A. 137 Bowen, H. 54, 74, 77
Cahen, el. 137, 155 Calmette, J. 136 Chesneaux, J. 12,13/112 Cohnmen, J. 137 Cvetkova, B.A. 78,105 Çandarlı Halil Paşa, 64, 65, 99 Çelebi Mehmet, 15, 50
Ebusuut Efendi, 45, 66, 79 Ede Balı, 49, 57, 58, 62, 64 Edgerton, W.F. 123 Emir Buharî, 59 Ergin,M. 48 Evliya Çelebi, 68 Evranosoğlu, 64 Fatif Sultan Mehmet, 52, 65, 70,75,103 Gazi Fazıl, 49 GaziEvrenos, 92 Gçnç Abdal, 90
— 170 — Geyikli Baba, 57 Gibb.H., 54, 74, 77 Gibbous, H. A., 47 Godelier, M., 12, 38,108 Gomoyunev, L.L., 108 Gonshof, F.L., 136 Gökbilgin, T., 61 Gökyay. Ş., 156 Gölpmarlı, A., 56 Grousset, R.,83 Gündüz Alp, 46 Halil Paşa, 96 Hamza Baba, 90 Haşan Alp, 49 Heers, J. 140 Hilâv, S. 13,107, 116 Hobsbawn, E.J., 108 Kanuni Sultan Süleyman, 70 Karamanlı Rüstern, 64 Kasım Paşa, 61 Kazgan, G., 13, 117 Kinalızade Ali, 93 Kiraz, M., 116 Koçi Bey, 68,91,93 Koçum Şeydi, 57 Kovalovsky, 108 Köprülü, F. 12,47, 49, 51, 56, 57, 63, 73,74, 90, 91, 98, 123, 154 Lacoste, Y., 114, 117 Lala Şahin Paşa, 65 Lefebre, G., 11, 141 Lenin, V.Î., 112 Lichteim, G., 12 Lopez, R.S., 136 Lu’lu Paşa, 63 Lyber, A.H., 65 İbn Haldun, 94,114 İnal, A., 48
İnalcık, H., 46, 47, 48, 50, 55,-65, 69, 70, 73, 76,79, 81,89, 96, 97, 99 İsmail Hüsnü, 74 İsmail Hüsrev, 116 İvaz Paşa, 64 Malekechvili, G.A., 114 Mardin, Ş., 68 Mehmet Paşa, 90 Mihaloglu, 59, 62, 64 Murat Gazi (Sultan), 47, 50, 64,65, 66, 85,91 Murat (Han II.), 51, 61, 62, 63, 96 Musa Çelebi, 50 Mustafa Çelebi, 61, 62 Mutafcieva, V.M., 80, 93, 120 Muzaffer Şerif, 116 Naime, 93 Neşrî, 47,57 Nizamülmülk, 45, 88, 123 Orancebe, 18 Orhan Gazi, 46, 47, 49, 97 Osman Gazi, 48, 49, 57, 62, 63, 75,83,85 Ostrogozkij, G., 157 Poliak, A.N., 123 Procacci, G., 141 Riazonof, 111 Rodinson, M., 115 Russel, J.C., 102 Saboul, A., 141 Sachs, J., 142 Sahillioglu, H., 75 Samit Dede, 90
— 171 — Samsa Çavuş, 62 de Santis, S., 114 Sertoğlu, M., 51 Şehzade Mehmet, 64 Şeyh Akbıyık, 59 Şeyh Bedrettin, 50, 93 Shiozawa, K., 113 Somer, K., 13 Stalin, J., 112 Suret-Canale, J., 114 Süleyman Paşa, 471 Sümer, F., 49 Sweezy, P., 12
Turahanoğlu, 64, 92 Tursun Bey, 93
Tacettin-i Kurdî, 57 Takahashi, H.K., 12 Thornier, D. 124 Todorov, N., 72, 76,101. Tokai, F., 12 Tokatlı, A., 107 Toynbee, A., 64, 65
Yakup Ece, 49 Yapa Bey, 50 Yasa, İ., 116 Yeğen Reis, 58 Yıldırım Beyazıt, 59
Ulyanocski, A., 108 Umur Paşa, 58 Uzunçarşılı, İ.H., 64, 89, 124 Ülgener, S., 74, 96 Wittek, P , 55, 59, 83, 85, 86, 138, 156 Varge, E., 112 Vidal-Naquet, P., 12
! Zassovlitch, V., 38, 108
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
Bu kîtap bize oldukça pahalıya maloldu. Bîr yandan onu İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesinde profesörlüğe yükseltil memiz için takdim tezi olarak sunduğumuz vakit, kaba hatları ile, (cmancist tarih bilimi ile OsmanlI toplumu incelenemez» de nilerek Üniversite ülemasının hışmını üzerimize çektik, öte yan dan, bu kitap ile, ittifaklar konusunda, Avcıoğlucular ile Bellicilerin asker-bürokrat kısmî birleşik cephesine sekte vurulacağı sanılarak, oportüsnist damgası giyip, Amerikan Muhipler Derne ğine üye kaydedildik. Burada, ne sevgili Üniversitemizin kodamanlarına, ne de Avcıoğlu - Belli ekseni üzerindeki toramanlara cevap verecek değiliz. Onların anladığı ilmiye ve seyfiye «sınıfları» bizden ırak olsun. Bize bu sınıflerın ideolojileri dışında Türk balkının ideo lojisini yansıtan tarihî-iktisadî araştırmalar gerekiyordu. Şükür ler olsun ki, * bu çalışmalar peşpeşe gerçekleşmede-gerçekleşecek. Bu olgu ise, pahalıya malolân bir kitaptan sağlanan azamî faydadır. Kitap, birinci baskısından bir yıl önce yayımlamış olduğu muz Asya Üretim Tarzı ve Az-gelişmiş Ülkeler risalesi ve bu yıl yayımladığımız Marksist «Üretim Tarzı» kavramı adlı kitap (ve bazı makaleleri) ile bütünlenince Türk toplumunun üretim tarzı ve evrimi hakkındaki düşüncelerimiz daha açıklığa kavuşmuş olur. Tabiatıyla, bu bütün içindeki tahlillerimizin eksikliği ve ye tersizliği apaçıktır. Ne var ki, Türk toplumu hakkında statik ve dinamik olarak kurmaya çalıştığımız, bazen şeklen, bazen zım nen belirtilmiş olan modellerin, gerçeği düşünceden, varolanı da bilgiden yalıtmak kaydı ile, tutarlı olduklarına inanmaktayız. 7
Bu tutarlılık, belik de, ancak soyut ve genel bir dusunce sed yesinde mevcuttur. Fakat bu düşünce sürecinde yaratılan model lerin, çoklukla, tarihî ve halihazır toplumumuzu somut ve tike! olguları ile uyuştuklarını da müşahede etmekteyiz. Ancak, dü şünce sürecinde yaratmak, gerçek ve varolanı ((bilmekten çok daha güç olduğundan, muhakkak ki büyük eksiklikler ve hattâ büyük yanılmalar gizlidir bu modellerde. Bu açıdan bakılınca,
kusurumuz büyük olabilir ama, münafıklığımızdan herhalde şüp he edilmelidir. Hoş... etmeyenler varsa, varsın etmesinler. Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk’ olmasa, Sencer Divitçioğlu
8
Sencer D ivitçioğlu 1950 yılında İ.Ü İktisat Fakültesini bitirdi, arka sından Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesinde doktorasını yaptı. Belli başlı kitapları arasında M İK R O İK T İS A T , A S Y A ÜRETİM T A R Z I ve O S M A N LI TO PLU M U ve DEĞER VE BÖ LÜŞÜM vardır. Ayrıca türkçe ve yabancı dillerde yayımlanmış çeşitli risale, monog rafi ve makaleleri bulunmaktadır. Halen, I.Ü İktisat Fakültesi ve B.Ü İktisat Bölümünde Profesördür.
¿¡¡¡i tSf%
m yayın • dağıtım