İsmail beşikçi davası cilt i yurt yayınları

Page 1


BiliMSEL YÖNTEM ÜNiVERSiTE ÖZERKliGi VE DEMOKRATiK TOPLUM iLKELERi AÇlSlNDAN

iSMAiL BEŞiKÇi DAVASI 1 DANlŞTAY DAVALARI-iDDiANAME· ESAS HAKKINDAKi MÜTALAA


YURT KİTAP-YAYIN: 55

İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: 11-1 Yurt Kitap-Ya y ın da B irinci Basım: Ocak 1993 '

(Bilimsel Yiintem, Üniversite Ozerkliği ve Demokratik Toplum İlkeleri Açısından İsmail Beşikçi Davası I, daha önce, Kornal Yayınevi'ce Nisan 1975'dc Ankara da '

,

Çark

Matbaası'nda

yayınlanmıştır.

Yurt

Kitap­

Yayın'ın yayınladığı bu kitap, Kornal Yayınevi'nin yayın l amış olduğu ki­

tabı n Danıştay Davaları, iddianame ve Esas Hakkındaki Mütalaa bö­ lümlerini içermektedir.)

Dizgi

:Yurt Kitap-Yayın

Baskı

: Aydınlar Matbaacılık

Montaj : Mehmet Aydın

YURT KİTAP-YAYIN

GMK Bulvan Onur İşhanı

Kat: 7 No: 176

Tel, fax: 417 35 49 KIZILAY ANKARA


••

BILIMSEL YONYEM ••

ae·

• wo •

UNIVERSllE OZERKLIGI VE •

DEMOKRATIK TOPLUM •

ILKELERI AClSlNDAN •

ISMAIL BESIKCl �

DAVASI 1 •

DANISTAY DAVALARI·IDDIANAME· •

••

ESAS HAKKINDAKI MUTALAA

KITA.P-YAYIN


iÇiNDEKiLER i K i NC i BASKIYA Ö NS Ö Z KOMAL YAYlNEV i'N i N Ö NS ÖZ Ü

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

............

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . ...

15

. 17 .

BÖLÜM/ 12 MART'TAN Ö NCE (DANlŞTAY DAVALARI) 1. i HBAR

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

22

ll. i H BARDAN SONRA Ü N i VERS i TE Y Ö NETi Ci LER i N i N TUTUMUNDA MEYDANA GELEN BAZI DE Gi ŞMELER 36 1 . Derse Giriş Engelleniyor. 36 2. Araştırma Olanakları K ı s ıtlanıyer 37 3. Başka Bir Fakülteye Geçiş izini Verilmedi 37 Bu Konudaki istem Cevapsiz B ı rakıldı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

. . . . . . .... . . . . . . . . . . . .

l l l . TAHK i KAT KOM i SYON U KURU LUYOR 1. Tahkikat Komisyonunun Sorusu 2. Tahkikat Ko misyonuna Verilen Cevap 3. Tahkikat Komisyonunun R aporu

38

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

. . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

39

..... . . . . . . . . . . . . . . . .

39

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

44

IV. YURT DIŞINA G i D i Ş ENGELEN i YOR .46 1 . Yurt Dışına Gitmek için Başvurma . .. . . ...................... 4 6 . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

a) Edebiyat Fakültesi Dekanl!ğ1'na Verilen Dilekçe

.

. . . . . . . . . ........

b) Dekanl!ğm Olumlu Cevabi

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

. . . . . . . .. . . . . . . . . .

.

.... . . . . . . . . . .

46 46

2. OECD Bursundan Faydalanmak için ikinci Başvurma

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

a) Bölüm Başkanl1ğma Başvurma . . .

.

.... . . . . . . . . . . . . .

.... . . .

.

. . .. . . . . . . . . . .

47

47

b) Adayl1ğm Bölüm Başkanl1ğ1 ve Fakülte Dekaniiği Taratmdan Kabulü

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

c) Adaylik Rektörlükçe d e Kabul Edildi . ..

d) Seçme S mavianna Giriş

. . .. . . . . . . . . .

48

. 48

. . .. . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . .. . . . ..

48


3. Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Kurulan Komisyon

. . . . . . .

49

4. OECD'nin Seçme Sı navı n ı n Kazan ı ldığı na Dair Yazıs ı . .

. . . . .. . . . . . .....

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . .

.

. . . .. . . . . . . . . . ...

51

a) Dişişleri Bakanilğ1'nm Atatürk Üniversitesi'ne Gönderdiği YaZI .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

51

b) DIŞişleri Bakan/JğJ Yaz1srHakkmda Bilgi Veri/miyar

. . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . .

..

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...

51

c) OECD'nin Seçme Smavmm Kazan�ldtğma Dair Mektubu

. . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

51

d) Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü 'nden YaZI Hakkmda Bilgi istenmesi e) OECD'nin Telgraft f)

. . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . .. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

52

. 53

Telgraf Üzerine Rektörlüğe Tekrar Başvurma

..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

5. Rektörlüğü n "Red" Cevabı. 6 . Ü n iversite "Red" Kararın ı n Gerekçes.i ni Bildirmiyar

. . . . . . . . .. .. . .. .. . . . . . . . . ..

.

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

53 54 54

7. Kararın iptali için Danıştay'a Başvurma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55 a) Dan�ştay'a Başvurma

. . .

.

. . . . . . . .. .

b) Rektörlüğün Savunmasi

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .. . . . .. .. . . . . . . . . . ... .

c) Rektörlüğün Cevabtna Cevap

. . . ..

.

.

. . . . . . . .

. . . . . . . .. .. . . . . . . . . . .

55 60 64

V. i K i NC i TAHK i KAT KOM i SYON U . . 66 1. Olay 66 2. ÜNAS Duyu s uru .. . ! 66 3. Tahkikat Komisyonu . :. . . . . . . .. . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . 67 67 a) Tahkikat Komisyonunun Birinci Sorusu b) Birinci Soruya Cevap . 68 c) Tahkikat Komisyonunun ikinci Sorusu 68 d) ikinci Soruya Cevap . 68 e) Tahkikat Komisyonunun Üçüncü Sorusu 69 . 70 f) ÜNAS'm Cevabt 4. Tahkikat Komisyonunun Başka Görevleri 70 5. Rektörlüğü n Kusur Bildirme Cezası . 72 . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . .. . .

. . . . .

. . .

. . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . .. ..

. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

. . .

. . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . .

. . . . ...

. . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . .


6. Kusur Bildirme Cezasına Karşı

Milli Eğitim Bakanı'na Başvurma 7. Danıştay'a Başvurma

. . . .

.. . .

. .

a) Dantştay'a Başvurma . . ..

. . .

. . . . . .

.

..

. .

b) Milli Eğitim Bakam'nm Cevabı c) Rektörlüğün Savunmasi . . . .

....

.

...

. . . .

. . . .

.

e) Damştay'm Karafl

. . . . .

..

.

..... . . . ..

. ..

. . . . . . .

. .. . . .

.

.

. . . .

.... . . . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ..

d) Davaimm Savunmasına Verilen Cevap . .. . . . . . . . . . .. . . . .

.

73

. . . . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . .. . . . . . . . .

. .

.

. . . . . . . . .. . . . .. . .

. .

...

. .

. . . . . .

. . . .. . .. . . ... . . . . . ..

76 76 78 79 82 85

IV. GÖ REVE SON VERME .. . . 85 1 . DekanlıkYaz ı s ı 85 2. Göreve Son Vermenin Gerekçesini Öğrenmek için Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na Gönderilen ihbarname . . .. 86 3. Danışlay'a Başvurma . . . . .. . . . . 86 4. Yürütmenin Durdurulması . . 88 5. Rektörlüğün Başka işlemleri ve Bununla ilgili Olarak Danı ştay'ı n Verdiği Yürütmenin Durdurulması Kararı . . 90 6. A. Ü . Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na Gönderilen ve Göreve Son Verme işleminin Gerekçesini Soran I kinci i hbarname , .. . . . . . . . . .. . . . .. .. . ... . . . . ... . . . . . .. . . . . . . . . 90 7. ikinci ihbarnameye Dekanlığın Verdiği Cevap . . . 91 8 . Rektörlüğün Danıştay'a Gönderdiği Savunma . . . 92 a) Dekanlik Teklifi . . . . . . . . . 92 . . .. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

. . .. . . .. . .. . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . .. . . .

.

. . . .. . . .

. .

. . . .. . .

.

. .

. .

. . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . ..

. . . . .

. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . .

.

. .

. . .

.

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .. . . . . . . . .

. . . . .

. . . . .

. . . . . . . ..

. . . .

.

.

.

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

.

. . .. . . .

.

. .

. . . .

.

. . . . .

.

.

b) Zatişleri Müdürünün "Görevine Son Verilmesinde Sakmca Yoktur" Şeklindeki "Oiur"u . . 93 ..

. . .

. . . . . . . . . . . .

c) Rektörlüğü n Göreve Son Verme işlemi . . .

d) Rektörlüğü n Savunma Dilekçesi

. . . . .

.

. .

. . . . . .

. . . . . . . . . . . . .

.

: 94

. . .

95

9 . Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın Danıştay'a Gönderdiği Savunma Dilekçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 98 1 O. Danıştay'ın, Yürütmenin Durduru lması Kararının Kaldı rılması istemini Reddeden Kararı . .

....... . . . . . . . . . .

1 02


1 1 . Rektörlüğün Savunması na Verilen Cevap 1 2 . Dekanlığın Savunmasına Verilen Cevap 1 3. Rektörlüğü n Yeni Cevabı 1 4. Dekanlığın Yeni Cevabı

... ......

.

1 03

. . . .. . . . . . ...

111

. . . . . . . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . .

.

. 114 1 31

.....

15 . Rektörlük ve Dekanilğın ikinci C evapları na Karşı Verilen Cevap

1 33

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

1 6. Duruşma ve Karar

. . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. .

.

1 39

. . . . . . .. . .. . . . . . . . .

VII. DANl ŞTAY'lN KARARLARI UYGULANMIYOR 1 . Göreve iade i çin Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'ne Başvu rma 2 . Rektörlük D ilekçe ile ilgili i şlem Yapmıyor

. . . . . . . . .. . . . .

1 39

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . .

1 40

. . . . . . . . . . . . .

a) Dekanllğa Gönderilen Üçüncü ihbarname

1 39

1 40

. . . . . .

b) A. Ü. Rektörlüğü'ne, HukukdiŞI ve Anti-Demokratik Tutum ve Davramşlan Hakkmda Gönderilen ikinci ihbarname

1 42

. . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

c) Edebiyat Fakültesi Dekanllğ1'na Hukuk-diŞI ve Anti-Demokratik Tutum ve Davramşlan Hakkmda Gönderilen Dördüncü ihbarname 150 . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

VIII. REKTÖ RL Ü K G Ö REVE i ADE ED i YOR FAKAT . BU SEFER DE MAAŞLARI VERM i YOR . . 1 . Rektörlüğü n Yazısı . 2 . M aaşlar için R ektörlüğe Başvurma ve Bu isteğin R eddedilmesi .

. .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .

. . . .. . . ...

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

a) Rektörlüğe Başvurma

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

b) Rektörlüğün Red Cevabi

3 . Dan ıştay'a Başvurma

. . . . .. . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. .

1 53 1 53 1 54 1 54 1 55 1 55

a) Damştay'a Başvurma . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 56 b) Rektörlüğün Cevabi

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

c) Cevaba Karş1 Cevap

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

d) Milli Eğitim Bakanl1ğ1'nm Cevabi e) Dava Devam Etmektedir

. . . . . ....

.

... . . . .. .

1 58 1 60

. 1 62 .

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .....

1 64


IX.

REKTÖ RL Ü K YILLIK i ZN i N KULLANILMASINA DA ENGEL OLUYOR . , .. . . . . . . . . . . . . . , . . '. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . 1 64 i i 1 . Yıllık zin çin Bölüm Başkar:ıl ığına Başvurma . 1 64 2 . Bölüm Başkanlığının " . . . izne Ayrılmasında Sakınca Yoktur. . . " Şeklindeki Yazısı . 1 65 3. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın " . . . istediği Tarihte izne Ayrılmas ında Bir Sakınca Yoktur . . . Diyen Yazı . . . . . . . 1 65 4. Rektörlüğü n Yıllık izin i steğini Reddeden Kararı .. . . 1 65 5 . Danıştay'a Başvurma . . 1 66 a) Damştay'a Başvurma 1 66 . . ..

. . . . . . . . . . .

. .

. . . . . . . . . . .

. . . . . .

. . . . . . . . . . .

"

. . .

. .

. . .

. . . . .

. .

. . . .

. . . . . . .

. . . . . . .

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

b) "Yürütmenin Durdurulmasi istemi"nin Reddi

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . ..

c) Rektörlüğün Savunmasi . .

.

. . . . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

d) Milli Eğitim Bakanllğ1'nm Cevabi

. 1 70 .

. 1 72 .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

1 74

e) A. ü. Rektörlüğü'nün ve Milli Eğitim Bakanllğ1'nm Savunmaianna Verilen Cevap

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

t) Karar . X. S i YASAL B i LG i LER FAK Ü LTES i 'NE GEÇ i Ş . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . .

Xl. TUTUKLAMA

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . .

.... . . . . . . . . . . . .

. . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

1 75 1 80 1 80 1 80

BÖLÜM ll 1 2 MART 1 971 'DEN SONRA (D i YARBAKlR DURUŞMALARI) K/SIM 1

i LK TAHK i KAT L DAVANIN MUH B i RLER i .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 81

1 . Dekan Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce ve Arkadaşları n ı n ihbarı

.....

.

. . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

2. Asistan Dr. Celal Cihangiroğlu'nun ihbarı

. . . .. .. . . . . . . . .

1 81 1 82


3. Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın ihbarı

. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

4. Rektör Prof . D r. Kemal B ı yıkoğlu 'nun i hbarı

ll. GIYAB i TUTUKLAMA

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

lll. ASKER i SAVCI TARAFINDAN ALINAN i FADE IV. i D D i ANAME

. .. . . . . . . . .

. . .. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 83 1 83 184 1 85 1 85

K/SIM ll

DURUŞMA 1 . ANAYASAYA AYKI RILIK, MAHKEMEN i N

G Ö REVS i ZL iGi , YETK i S i Z L iGi i DD i ALARI . ll. SORGU

. . . .. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

lll. i STi NABE YOLU i LE ALINAN i FADELER VE i FADELERLE i LG i L i BAZI B ELGELER 1. Mu hbir-Tanık Dekan Prof. Dr. Ahmet Kurt 2 . Tanık Doç. Dr. Cevdet Gökalp 3. E rzurum Cumhuriyet Savcılığının Bi r Yaz ısı 4 . Tanık Mehmet isakoğlu 5 . M u hbir Tan ık Dekan Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce 6. Tanık Avukat ibrahim B ilici 7. Tanık Dekan Prof. Dr. Selahattin Olcay 8 . Bir Takipsizlik Kararı 9 . Tanık Prof. Dr. M ithat Torunoğlu 1 O. Tanık Yavuz Akpınar . 1 1 . Tanık Yılma Durak 1 2. 2305 Numaralı Öğrenci Yılma Durak'a Sı navlarda Sorulan Sorular a) 25 Aralık 1967 Genel Sosyoloji Ara S mavı b) 17 Ocak 1968 Genel Sosyoloji Ara Smavı c) 22 Ocak 1968 Genel Sosyoloji

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

. . ...... . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

.. . .. . . . . .

. .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . .. .

. . . . .

. . . . . .

Sömestre Smavı

. . .. . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 89 1 90 191 191 1 91 1 92 1 93 1 93 1 95 1 95 1 96 1 97 1 97 1 98 1 99 1 99 1 99 200


d) 2305 Yı/ma Durak Sınavlarda Tam Numara Almıştir . .

1 3. Tanık Turgut Karabey 1 4. Tanık Coşkun Ak

. . . . .

.

. . . . . . . . ...

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

. . .

.. .

. . . .

200

. . . . . . . . .

. .. . . . .

. .

. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ..

1 5. Muhbir-Tanık Dr. Celal Cihangiroğlu . . 1 6. Tanık Erdal Birkan

.

. . . . . . . . . . . . . .

......... . . . . . . . . . .

. .. . .

200

. . . .. .

. . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .. .

. . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . .

201 201 201

1 7. Muhbir-Tanık Dr. Celal Cihangiroğlu'nu n ikinci ifadesi. ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 202 1 8. Tanık Erdal Birkan' ı n ikinci i fadesi . .. . 202 . . . . . . . . . .

1 9 . Tanık Mustafa Göktaş 20. Tanık Mustafa Aktaş

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

2 1 . Mu hbir Asistan ibrahim Kozak

. . . .. . . .

.

.

.

.

. .

. . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . .

. . 202 . . .

. .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

22. Mu hbir Tanık Prof. Dr. Orhan Türkdoğan . . .

. . . . . . . . . . . .

23. Mu hbir-Tanık Rektör Prof . Dr. Kemal Bıyıkoğlu

. . . ...

203 204 204 204

IV. DURUŞMALAR SIRASINDA MAHKEMEYE VER i LEN ÇEŞ i TL i D i LEKÇELER ( 1 , 2, 3) . . 205 . .

. . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

V. i DD i ANAME ll 206 1 Ek i ddianame 206 2. Ek i ddianamenin Geri Alınışı . . 206 3. ·Erzurum-Kars Dev-Genç Örgütü ve Devrimci Gençlik Örgütü ile i lgili iddianame 206 4. I ddianame ll . 207 5. Mahkemeye Verilen Di lekçeler (4, 5) . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . 209 6. Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı . . 210 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . .. .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .

VI. YEN i i FADELER V E B U N LARLA i LG i L i BAZI BELGELER . . . . 24. Tanık M ustafa Aydı n 25. Muhbir-Tanık Mehmet Eyüboğlu 26. Tanık Alaaddin Başar . 27. Tanık Mehmet i s hakoğlu 28. Tanık Casim Gürbüz . 29. Tanık Asistan Celalettin Atamanalp .

..

. . . . . . . .

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . .. ...

.

. . . . .

. .

. 214

. . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . .. . . ........ . . . . . . . .

. . . . . . ..

.

. . . . . . . . .

.

. .

. 214 .

. . . . . . .. .

. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

. . . . . . . .

.

. . . . . .

.

. . . .. . . .

217 218 222 225 228


30. Tanık Mu rat Alt ı n

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

31 . Tanık R ıza Müftüoğlu 32. Tanık Recai Ç ınar

.....

33. Tanık Okan Şengöz

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. .

. . . . . . . . . .. . . . .

. . ... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. .

. . . . . . . . . . . . .. . . . .

.. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

34. Tanık Muammer Gençoğlu

. . . . . . .. . . . . . . .

35. Tanık Asistan Osman Okka .

.

......

37. Tanık Asistan Nurhan Ak yüz 39. Yüzleşt irme

. . .

.

..

. . .... . . .

. . . ..

.

. .....

..

235

.

. . . . .. . . . .. . . . . .

... . . . ...... . . . . . .. .

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . ..

233 235

. 236

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

36. Muhbir-Tanık Asistan Dr. Hüseyin Ayan 38. Tanık Asistan Celal Tarakçı.

. .

232

237 238 241 242

: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 244

40. Tanık Atamer Güreş· ··· ····· ····· ··· ·· ······· ···· ·· · · ··· ·:········ 245 41 . Atamer Güreş'in Birinci ifadesi

.

. . .. . . . . . . .

. . . .

.

. . . . . . . . . . . . ..

245

VII. BAZI MU H B i R-TANIKLARIN VE TANlKLARlN MAHKEME HUZURUNDA D i NLEN i LMELER i . 245 1 . Muhbirlerin, M u hbir-Tanıkların ve Tanıkları n Mahkeme Huzuru nda Dinlenilmeleri i le i lgili i stem 245 2. M ahkemenin Bazı M u hbir, M uhbir-Tanık ve Tanıkların M ahkeme Huzuru nda Dinlenilmeleri ile i lgili Kararı : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 246 3. Mahkemeye Verilen Dilekçe (6) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 246 4. Muhbir ve M u hbir-Tanıkların ve Tan ıkların Huzurda Dinlenilmeleri . 246 . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .. . . . . . . . .

. . . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . .

....

a) Muhbir- Tamk Rektör Prof. Dr. Kemal Btytkoğlu

. . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

b) Muhbir- Tamk Prof. Dr. Orhan Türkdoğan c) Tantk Prof. Dr. Mithat Torunoğlu

. . . . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

247 250 254

d) Mahkemenin Hukuk D1şt ve Usulsüz Tutumianna itiraz . .

.. . .

.

. . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . .

e) Mahkemenin itirazla ilgili Karari f) Tamk Prof. Dr. Şaban Karataş . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.... . . . .

g) Muhbir- Tamk ibrahim Erol Kozak ..

.

...

.

. . . . . . . . ..

. . . . . . . . . ..

h) Mahkemeye Verilen Dilekçe (7). . i) Askeri Savctntn Beyanlan .

.

.

255 256

. 258 . .

. . .....

. . . . . . . . .. . . . . . . . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

264 267 267


50 Mahkemeye Verilen DilekçeleroOooOooooooooooOoooOoOOoOooOooo 268 a) Dilekçe (B)oooooooOOooooOOOOoOoOoooooOoOooooooooooooooooOoooooOooo 268 b) Muhbir- Ta ntk Asistan ibrahirrı Erol Kozak'tn Mektubu oooo ooooooo oo0 oo oo . . . .oooo .o o . oo .o . . .o . .o . .oo 269 o

00

0 o

0 0 .

00

00

.

c) Dilekçe (9).oo ·oooooo•oooooooo . . .o .o,ooo .o .oooooooooooooooooo . .ooo 274

VIII. ASKER i SAVCININ HER TÜ RL Ü B i L i MSEL ÇALlŞMAYI BU ARADA DOKTORA TEZ i N i SUÇ DEL i L i OLARAK MAHKEME HUZURUNA GET i RMES i ve MAHKEMEN i N BU KONULARLA i LG i L i KARARLARI .o .o .ooooo .o . . . .o . .ooooo0 274 .

IX. i DD iANAME l l l .ooooooooooOooOoOOoOOoooo .. o . . . .' .oooo ·oo· ··oo ·· ··o··o····oooo-ı- 282 10 istanbu l Bas ı n Savcılığını n iddianamesi . .oo . .ooo .o . . . . . . 282 2. iddianame l l lo .. o . . . .oo ·oo .o . .o .o·· ·······o············ooo . . . . . . . .o . . .oo 285 3. Sbrgu ooo··'·oooo ·ooooooooooo .o . . o .oo· · ·o·· ··o·· ·oo . .o . . . . . .o . .o .o . .oooooo . 285 40 Bilirkişi Raporu •ooooo .oo .·ooo .. o .oo .oo·o·o·o·o · ·o · · ·O·O···o ·oo .ooooooo 287 50 Bilirkişi Raporunun R eddi . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 287 6. Dosyanın Esas Dosya i le Birleşt irilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . 288 X. DURUŞMALAR SIRASINDA MAHKEMEYE VER i LEN D i LEKÇELER . .o . . . . . . . . . . . . . . . . . .o . . . .o . . . . . . . . . . . .o . . .oo . . . . . . . . . . . 288 10 Dilekçe 1 O 288 2. Dilekçe 1 1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 288 30 Dilekçe 1 2 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 288 ..

. . . . .. .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Xl. ASKER i SAVCININ ESAS HAKKINDAK i M Ü TALAASI

. . .

.

. . . . . .

1. SANl G I N i DEOLOJ i S i VE Y Ö NTEM i . .. .

.. . ..

. . . .

.

.

. . . .

.... .. .

..

. . . .

.

. . . . . . . . .

. . . . .

..

. . .

289 289

ll. SANI GI N ÇOK Y Ö N L Ü i DEOLOJ i K FAALi YETLER i . . o . . . . . . . . . . . . . .o . . . . . .o . . . .o . . . . . .o . . . .o . . . . . 291 10 Sanığı n Öğreti m M ünasebetlerinden Yararlanarak Giriştiği· ideolojik Faaliyetler . . . . . . . .o . . . .. . . .. . . . . .o . . . . . .o . . . .o 292 20 Sanığın Akademik Çalışma Özgürlüğü ve Olangklarından Yararlanarak Giriştiği I deolojik Faaliyetler . . . .o . . . .o ..o . . . . . . . . . . . . . . . . . .o . . . . . . . . . . . . .o .. o 3 1 4 . . . . . . .

. . . . .

. . .


l ll. SANI G IN i DEOLOJi S i Y Ö NTEMi NDE ÇEŞ iTL i Ö RG Ü TLER i ÇER iS i NDE YER ALAN FAAL i YETLER i

. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . .. . . . . .

322

1 . Sanığı n Ü niversite Asistanları Sendikası i çindeki ideolojik Faaliyetleri.

. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

322

2. Sanığı n Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu'na Yönelik ideolojik Faal iyetleri.

. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

327

3 . Sanığı n Doğu D evrimci Kültür Ocakları i le Olan ideolojik Faaliyetleri.

. . . . . . .. . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

33 1

4. Sanığın Türkiye i şçi Partisi ile Olan ve Her i ki ideolojisinden Kaynak Alan Faaliyetleri .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

338

IV. SANI G IN i DEOLOJ i S i Y Ö NTEM i N DEK i BASlN-YAYlN FAAL i YETLER i 346 1 . Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretle rinde Toplumsal DeğişmeG eçiş Halindeki Toplumlar 347 2. Doğu M itingleri'nin Analizi 349 3. Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar 353 4. Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo-Eko nomik ve EtnikTemeller 354 5. Sanığn Aşırı Sol Eğilimi i l e Tanı nan Basın O rganları Vasıtasıyla Sürdürdüğü ideolojik Faaliyetleri . 400 . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . .

. . . . . . . . .

V. SANI G IN ŞAHS i M Ü NASEBETLER HAL i NDE Y Ü R Ü IT ÜGÜ i DEOLOJi K FAAL i YETLER i .

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

407

VI. SANI G I N ÇOK Y Ö N L Ü FAAL i YETLER i SONUCU OLARAK ORTAYA ÇlKAN DURUMUN CEZA YASASI AÇlSlNDAN TAHL i L VE DE G ERLEND i R i LMES i . 415 . . . . . . . . .

NETi CE v e TALEP D iZi N

. . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

433 435


i K i NCi BASKIYA Ö N S Ö Z

Bilimsel Yöntem, Üniversite Özerkliği ve Demokratik Top­ lum ilkeleri Açtsmdan i smail Beşikçi Davası 1, i lk olarak 1 975 yı­

l ı nda, Kornal Yayınevi tarafından yayınlanmış! ı . O yıllarda, davanın öteki cilileri yayınlanamamışt ı. Bu dizi, 1 2 Mart döneminden önceki Danıştay davalarını ve 1 971 'de, Diyarbakı r-Siirt ilieri Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi'nde yapı lan duruşmaları içermektedir. Yurt Kitap-Yayın, Ocak 1 992'de dava n ı n üçüncü , Temmuz 1 992'de de beşinci cildini yayınlad ı . Birinci cil!, b u sefer, teknik nedenlerden dolayı ikiye bölündü . ikinci bölüm, ikinci cilt olarak yayı nlanacak. Kitap, bazı maddi yanl ışların düzeltilmesinin dışı nda aynen ya­ yınlanıyor. Yalnız "Kısım ll DuruşmaN i ddianame l l " bölümün­ den sonra "Takipsizlik Kararı" başlıklı yeni bir belge konuldu . Bu belge, 6. Takipsizl ik Kararı (Belge 1 24) ana başl ığıyla konuldu. Ondan son raki belgelerin numarası da birer sayı büyümüş oldu . . . Çok rahat bir şekilde anlaşılacağı gibi, b u kitaptaki belgeler, Danıştay'daki dava dosyalarından ve sıkıyönetim mahkemesindeki dava dosyaları ndan alınmışt ır. Özellikle Danıştay'da dava yürürken ü n iversitede halen görevli bir arkadaşımın, dostumun, çok yakın il­ g isini ve yard ı m ı n ı gördüm. Bazı belgelerin elde edilmesinde çok büyük yard ı mı oldu. Bu teşekkürü bile açıklayamamanı n derin hüz­ nünü taşıyorum. ıs


Bu dava bir ihbarla başlıyor. (Belge 1 ) . B u belgede, Kürtlerin asl ı n ı n Türk olduğu iddia ediliyor. Kürtçe'nin, Türkçe'nin bir şubesi olduğu vurgulanıyor. .. Bu görüşlere inanmayanları n suç işlemiş ol­ dukları ı srarla belirtiliyor, bu kişilerin cezalandı rılmaları , cezaevine konulmaları isteniyor:.. Dava, bu ihbar üzerine kuruluyor, gelişi­ yor. . . Mahkeme ihbarları ayne n kabul ediyor. i hbarlar doğrultusun­ da karar veriyor. Kürt diye bilinen bir ulusun mevcut olmadığın ı , Kürtçe diye bilinen bir dilin mevcut olmadığını karara bağlıyor. As­ keri Yarg ıtay, bu kararı hemen onayl ıyor. Bu kon ularla ilgili olarak pek çok profesörün ifadesi var. Bu ihbarı n yapıldığı ve tekrar edildiği yılları hat ı rlayal ım, 1 960'1ı yılların sonları, 1 970'1i yılların başları. .. Günümüzdeyse, Kürtlerin ulusal varlığı, Kürtçe'nin bağımsız bir dil olduğu , artık, Türk hükü­ metleri taraf ından bile kabul ediliyor. Bu. duru mda, Türk üniversitesi hakkında ne düşünebiliriz? Türk üniversitesinin düşüncesinin, tavır ve davranış ı n ı n , inan ı rl ı lığının, güvenilirliğinin, bu açıdan da incelen­ mesi gerekir . . . Resmi ideolojiden bağ ı msız bir şey düşünemeyen bir zihniyetin bilimi ü retmesi mü mkün müdür? Ya mahkemelerin tavrı ? Kürtlerin varlığı veya yokluğu mahke­ meler tarafı ndan karara bağlanabilecek bir konu mudur? R esmi ideoloji doğru ltusundaki bu tavır ve davranış mahkemelere saygın­ lık verir mi? Kitab ı n yeniden dizilmesinde Yurt Kitap-Yayın'ın çok büyük emeği ve yard ı m ı oldu . . . Sevgiyle anıyorum.

Kasım 1 99 2 Ankara

16

i smail Beşikçi


KOMAL YAYlN EV i 'N i N Ö NS Ö Z Ü

i smail Beşikçi davası, bilimdışı ve anti-demokratik davranışla­ ra karşı bilimin ve demokrasinin savunmasıdır. Aslında, bilim, de­ mokrasi, eşitlik, özgürlük g ibi kavramları savunmak son derece ko­ laydı r. Ç ü nkü bunlar insanlığın. asırlard ı r mücadelesini yaptığı, evrensel geçerliği olan araç ve sistemlerdir. Bu bakımdan bunları savunan kişiler "bilme"nin ve bilmeye dayanan "inanma"nın verdiği rahatl ık ve huzur içindedirler. Fakat bu kavramiara karş ı çıkmak ol­ dukça zordu r. Çünkü h iç kimse, açık açık bilimd ı ş ı davranışların, in­ sanlığı n ve toplumların yararına olduğunu , anti-d emokratik sistem­ lerin daha yararl ı olduğu fikrini savu namaz. Bu oldukça zor bir iştir. Fakat çok zor olan bu işler, Türkiye'de, "bilim" ve "demokrasi" maskesi alt ında 50 senedir, büyük bir ustalıkla sürdürülmektedir. Bilimin, toplumdan topluma, kişiden kişiye değişmeyen evren­ sel öze llikleri vardır. Örneğin, bilirnin olgusal olduğu , gerçekiere dö­ nük olduğu tartışılması mümkün olmayan kesin doğrulardır. Hangi koşu llarda olursa olsun, bilimin ve bilim adamı n ı n yalan söyleyeme­ yeceği, resmi ideolojiyi kabullenemeyeceği, resmi ideolojiyi bilim di­ ye sunamayacağı büyük bir gerçektir. Bu temel doğrulara rağmen, Türkiye'de Kürt sorunu konusun­ da bilim, "yalan"ın ve "inkar"ın bir aracı olarak kullanılmaktad ır. Bili­ me ve bilim adamına duyulan sayg ı , her şeyden önce, onun yalan söylerneyeceği inancından gelir. Halbuki bu konuda profesörler açıkça yalan söylemektedirler. R esmi ideolojinin propagandasını yapabilmek için birbirleri ile yarışa girmekte , siyasal iktidarları n sempatilerini toplamaya çalışmaktadırlar. Fakat, proiesörlerin uzun u nvanları , o.rtık, onların, bilimdışı tutumlarını gizlerneye yetmeye­ cektir. 17


N itelikleri ne olursa olsu n Türkiye'del�i ü niversit elerin ve üni ­ versite mensupları nın ortak b i r yönü vardır: Kürt sorunu ko nusunda yalari söylemek, resmi ideolojiyi tart ı ş ı lmaz tek gerçek olarak kabul etmek, bunu n propagandası n ı yapmak. Öğrencilerine toplumsal bi­ limlerin "normatif" olmadığın ı , yani olması gerekeni deği l, olanı araştı rd ı ğ ı n ı anlatan üniversite , Kürt soru nu konusunda kesinlikle normatif bir tav ı r içindedir. Vatan sevgisi, millet sevgisi, halkçılık . . . gibi sosyolojik o larak mahiyetinin n e olduğu kolayca belirleneme­ yen sübjektif kavramları, araşt ı rmalarına varsay ım yapmaktadır. Bu, Doğu ile ilgi li olarak yap ı lan araştırma ları n , açıklanması dahi gerekli görülmeyen, temelde duran bir varsayı mıdır: Türkiye'de yaşayan herkes Türk'tür ve ancak Türk olan mutlud ur. Resmi ideolojiyi sa­ vunmak kaygısıyla , bilimin olgusal ve gerçeğe dönük niteliğine böy­ lesine ters düşe n , Kürt halk ı n ı n somut varlığını inkar edebilmek için böylesine ya lan söyleyen, toplumdan kopan bir üniversitede, bili­ min değil, jurnalciliğin ü retilmesi şaşılacak bir şey değildir. Resmi ideolojiye itibar etmeyip gerçekten bilimsel bir yöntemle düşünenler olabilir, bilmiyoruz. Veya bilimsel düşü ndüğü halde, çe­ şitli neden lerle bunu açı klayamamış olanlar da bulu nabilir. Açıklan­ mayan, açıklanamayan düşüncelere ise, düşünce denilemeyeceği şüphesizdir. Ü niversitenin bu özelliği o kadar açıkt ı r ki, en demokratik görü· nümde olan, kamuoyunda böyle bir izienim yaratabilmiş bir birimi ile en tutucu o lanı aras ı nda hiçbir n itelik farkı yoktur. ikincisi, işini açıkça kamuoyu önünde yapmakta birincisi ise gizli. i kincisi, üniver­ site özerkliğine açıkça karşı çı kmakta, birincisi ise özerk üniversite adı alt ı nda resmi ideolojiye yandaş olduğunu göstermektedir. i kinci­ si, resmi ideolojinin tartışı lmaz tek gerçek olduğunu açıkça beyan etmektedir. Birincisi ise, idarenin, tutuculuğu açıkça ortada duran çeşitli kurallarını maske yaparak ve egemen siyasal güçlerin gölge­ sine sığınarak, üniversitede, resmi ideolojiden başka hiçbir düşün­ cenin ü retilemeyeceğini ispat etmektedir. I kincisinin ;urnalci, bilim­ d ı ş ı , hukukd ı ş ı ve anti-demokratik tavırl<ı.rı , yıllar sonra birincisi taraf ı ndan aynen benimsenerek hukuksal (!) bir işleme dayanak ya­ pılabilmektedir. En çok konuşulan, yazı lan kavramlardan bazıları da insan hakı�


ları , demokrasi, özgürlük, eşitlik . . . dir. Türkiye'de çeşitli üniversite­ lerde ve üniversitelerin dış ı nda, "i nsan Haklarını Araştırma ve Koru­ ma Enstitü'leri" kurulduğu halde, bu enstitülerde Kürt sorunu na eğilmemek için büyük bir gayret gösterilmektedir. Demokrasinin te­ meli olarak bilinen eşitlik, aslı nda hiçbir kayıt ve koşula bağlana­ maz. Fakat Türkiye'de Kürt halkı ve Kürt halkına mensup olanlar, ancak, kendi ana dillerini, kültürlerini, kendi özlerini reddettikleri, yani köleleşlikleri ölçüde hakim u lus ve onun fertleri ile eşit sayıl­ m ı şt ı r. Bir kişinin kamu hizmetlerinden yararlanmas ı , kamu hizmet­ lerinde görev alması , ancak kendi özünü reddedip Türkleşmesi ko­ şuluna bağlanmıştır. Çağdaş demokratik toplumu savunanlara, insanca yaşamak isteyenlere, yani kendi özünü ve kültürü nü red­ detmeyenlere, savunanlara, gösterilen yer zindan ve zulümden başka bir şey değildir. Böylesine bir eşitlik anlayış ı , yani bir halkın ve o halka mensup herhangi bir kişinin köleleşmesi koşuluna bağlanan bir eşitlik uygu­ laması , hukukun çeşitli kollarını o kutan, hiçbir profesörü rahatsı z et­ memektedir. insan hakları, kamu hürriyetleri, ana haklar, temel hür­ riyetler okutan hiçbir profesörü rahatsız etmemiştir. Anti-demokratik o lduğu , dünyada bir eşi daha bu lunmayacak derecede ı rkçı olduğu gün gibi ortada duran bu fikir ve uygu lamadan hiçbir solcu yazar, h içbir sağcı yazar, hiçbir demokrat kişi, demokrasi aşığı hiçbir ku­ rum ve kişi rahatsız olmamaktadı r. Çünkü dünyada hiçbir halkın te­ mel demokratik hakları, o halkın somut varlığı inkar edilmek ve yok sayı lmak suretiyle gasp edilmemiştir. Diyarbakı r duruşmaları ve ondan sonra meydana gelen olay­ lar, üniversite nin ne kadar çürük, kof bir kurum olduğunu , uzun un­ vanl ı , kocaman görünümlü profesörlerin objektif bir gerçeği redde­ debilmek, ü niversitede objektif bir gerçeğin ifade edilmesini engelieyebilmek için uydurdukları yalanlarla, takı ndıkları tavırlarla ve ortaya attıkları gerekçelerle nasıl cüceleştiklerini açıkça ortaya koymuştur. Burada onulmaz yara alan, bilim değil, üniversitenin bizzat kendisidir. Çünkü bilim bir araçt ı r. Olguları ve o lgusal ilişkileri kav­ rama ve açıklama aracı. Düşünce maddenin yani toprumsar rıare· ketin bir yansıması olduğuna göre, toplumsal olgu ve ilişkiler sürdü19


ğü sürece, bu nu doğru olarak kavrayacak ve anlatacaklar. e lbette olacaktır. "Sağcıs ı-solcusu", ilericisi-tutucusu , herkes ; resmi ideolo­ jiyi doğrulamak için, " ... masaldaki vezirler gibi, gerçeği görmeyip krala dalkavuklukta yarışadursunlar . . . " düzenden h içbir çıkarı olma­ dığı için gerçeği söyleyiveren "çocuk"(') örneği, meselenin gerçek ' sahipleri de h ızla bilinçlenmekte ve bu nlar çığ gibi büyümektedir. Yine bunun gibi, son zamanlarda, özellikle bazı sol çevrelerin gerçeğin özünü kavramaya çalı ştıkları nı görmemek de mümkün de­ ğildir. Yığ ı nlarla organik i lişkiler ku rman ı n tek yolu so mut koşulların somut tahli lidir. Somut olan ise, birinci derecede olgular ve olgusal ilişkilerdir. Bunlar yok farzedilerek veya görmemezlikten gelinerek somut durumun somut tahlili yapı lamaz. ismail Beşikçi, davas ı n ı n dört safhası nda da gerçekleri bilimsel bir yöntemle ifade etmiştir. Soru nu , birinci safhada muhbir profe­ sörlerin bilimdış ı, demokrasid ışı ihbariarına karşı sıkıyönetim savcı lı­ ğ ı nda; ikinci safhada ise, askeri savc ı n ı n bilim, gerçek ve demokra­ sidışı iddialarına karşı s ıkıyönetim mahkemesinde savunmuştur. Üçüncü safhada, askeri savc ı n ı n bu tutumunu aynen benimseyen sıkıyönetim mahkemesi kararına karşı Askeri Yargıtay'da; dördüncü olarak ise, hüküm mahkemesinin bu tutumlarını aynen benimseyen Askeri Yargıtay'a karşı , "tashih-i karar" safhasında savunmuştu r. Görüleceği gibi ismail Beşikçi savunmasını yaparken son dere­ ce rahattı r. Yaptığı işten emindir ve huzu r içindedir. i nançl ıdır. Çün­ kü en büyük güç bilgidir. Bu , bilimi, demokrasiyi, eşitliği savu nma­ n ı n verdiği huzur ve rahatlıktır. ismail Beşikçi, savun masında, Kürt halkı n ı n somut varlığını ve bu varlığı n gereği olan şeylerin, demok­ ratik, özgür ve eşit koşullar içinde ortaya çıkarılması n ı n tespitini yapmaktadır. Bunu yaparken herhangi bir önermede bu lunmuyor. Sosyolojik tespitin, ancak, uzun vadeli bir sü reç içinde geliştirHip yaygınlaşacağı , kabul göreceği, kitlelerce ve yöneticilerce benimse­ neceği mümkün olacağından, ismail Beşikçi araştı rmaların ı n sonuç­ ların ı n belirlenmesinde ve bu sonuçlara önermele r getirilmesinde aceleci değildir, telaş göstermemektedir. Tersine karşı sı ndaki ler, (*) Andersen; Masallar, Çeviren: Nurullah Ataç, i stan b u l 1952/Kralın Yeni Elbiseleri

20


somut olayın somut tahlilinin ve tespitierin o rtadan kald ı rı l ması ya da eng ellenmesi için çok aceleci ve telaşlıdırlar. Bunun için tehdit, terör ve inkardan başka hiçbir şey ifade etmemektedirler. Çünkü bi­ lim, demokrasi, eşitlik gibi kavramiara karşı durmak sanıldığından çok daha zordur. Hele, "eşitlik" maskesi altı nda, bir halk ı n köleleş­ mesini; bir dilin, bir kültürün eritilmesini, yok edilmesini savu nmak, insanca yaşamasına engel o lmaya çalışmak kolay olamaz. Dağar­ cığ ında bu yüce şeyleri savunacak bir şeyleri olmayanları n, sorun­ lara uzun vadede bir ön�ri getiremeyecek olanların terör, baskı ve inkardan baŞka. h içbir şey ifade edernemeleri normaldir. ' Yine görüleceği gibi l smail Beşikçi davası , s ıkıyönetimle birlll<­ te, Diyarbakır'da başlayan bir dava değildir. ismail Beşikçi'nin, ya­ zıp yayı nladığı bir kitaptan do layı, üniversitedeki görevine son veril­ miş bir kişi olduğunu unutmamak gerekir. (Bk. Belge 50, Belge 51 ) Bu bakı mdan bu ihraç ve buna bağlı olarak Danıştay'da açı lmış da­ valara ait belgeleri de yayınlamayı uygun bulduk. ismail Beşikçi Davası ile ilgili kitap iki cilt olacaktı r. Birinci ciltte, Danıştay davaları ve Diyarbakır Sıkıyönetim duruşmalarına ait ih­ bar, sorgu, duruşma, savun ma kısımları ve bunlara ait belgeler yer alacaktır. ikinci ciltte ise, s ıkıyöneti m mahkemesinin gerekçeli kara­ rı , Danı ştay davaları ile ilgili kararlar. Yine aynı ciltte temyiz istemi, Askeri Yargıtay' ı n cnama kararı , tash ih-i karar istemi ve bu istemin reddi kararı ve bunlarla ilgili öteki belgeler yer alacaktır. Bu belgeleri yayı nlamakla büyük bir görevi yerine getirdiğimize inanıyoruz. Nisan 1 975

KOMAL

21


BÖLÜM/

12 MART'TAN ÖNCE

(DANlŞTAY DAVALARI)

I.

IHBAR

Gerek 1 2 Mart 1 97 1 ' den önceki idari soruş turmaların ve üniversitedeki göreve son verilmesinin, gerekse daha sonra gelişen sıkıyönelim içindeki adli soruşturmaların temeli bir ihbara dayanmaktadır. Sosyoloji Doçenli Dr. Orhan Türk­ doğan tarafından yapılan bu ihbar. ihbar konusu olan olay­ lan açıkladığı gibi idari ve adli soruşturmaların yönünü de belirlemektedir. Ayn ı zamanda onlara temel dayanak olmak­ tadır. Son derece önemli olan bu belge, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nün Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu imzasıyla Danış­ tay 5. D airesi'ne. 24.8. 1 970 gün ve 266. 4 / 3991 sayı ile gön­ derdiği savunma yazısının ekidir. (Dosya No : 1 970/ 4963) Aynca D iyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komu tanlığı 1 Nu­ maralı Askeri Mahkemesi, Esas 197 2 / 6 sayılı dava dosyası içinde de bu belge vardır. Sıkıyönetim Komutanlığına yapı­ lan ihbarlarda muhbirlerin tamamı ihbarlarını bu b elgeye dayanarak yapmaktadır. Belge aynen şöyledir: Belge 1

26 Ocak 1 968 Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na ERZURUM "Fakülteniz Sosyoloji Asistanı Dr. i smail Beşikçi öğretim ve akademik faaliyetlerinde öğrenci ve öğretim mensupları arası nda 22


Marksist ve bölgeeilik propagandası yapmaktad ı r. Aşağıda vesika ve del illeriyle sunaeağım hususlar eğer ineelenirse bu gerçeği de­ kanlığınızın da bizzat yakı ndan müşahade edeeeğine inanmaktayız. Jeo-politik, sosyo-kültürel yönlerden oldukça lıassas bir bölge­ de kurulan üniversitemizde kariyer görevini siyasi ideolojilere alet eden ve körpe dimağlar üzeri nde "Hocalı k" makam ını suistimal ederek, sulta kuran ve onlara tek yönlü dogmatik görüşleri aşılayan adıgeçen asistan hakkında gerekli işlemin yapılmas ı n ı aynı mües­ sese içinde bir sosyoloji öğretim üyesi olarak arz ve rica ederim. i mza

Doç. Dr. Orhan TÜ RKDO G AN Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Öğretim Üyesi Erzurum"

Dr. Beş i kçi nin Marksist ve Bölgeeilik faaliyetleri iki yönlüdür. '

1 . Ders notları ve yaz ı l ı imtihan sorularıyla . . . 2. Devlet in daktilo, teksir, kağıt ve diğer kırtasiye malzemeleri­ ni kullanarak meydana getirdiği derlemeler yoluyla . . . Aslı nda ikinci maddede i leri sürülen görü şleri, birinci madde yani ders notları için ifade edildiği içi n ikisini bir bölümde toplamak mümkündür. Şimdi yukarıda ileri sürülen fikirleri sırasıyla inceleyelim: 1 . Beşikçi ders notları ve yazılı imtihanlarında bölgeeilik ve M arksist p ropaganda yapmaktad ır, şöyle ki: a) Fen-Edebiyat Fakültesi sömestr öğrencilerine ait son sosyo­ loji yaz ı l ı imtihanında sorulan sualler, Marksist propagandan ı n açık ifadeleridir. Bun lardan birkaç ı n ı sıralayalım: Soru 1. "Batıcılık geri­ c i l ikti r" sözünü toplumsal yönden açıklayınız. Soru 2. " i leri As­ ya, geri Avrupa" sözün ü çağımızın sosyal akımlarını göz önün­ de bulundurarak açıklayınız ... Bir sosyoloji dersinde bilimsel disiplinin dışına çıkarak, Türki­ ye'de aşı rı solun propagandası na paralel akı mları okul sıralarına ka­ dar g etirmekle Beşikçi ne yapmak istemiştir. Bu hususu biraz açık­ lamak istiyorum . Türkiye'de M arksist gruplar özellikle N iyazi Serkes ve Yön dergileri : Batıcı l ı k gericiliktir veya ileri Asya, geri Avrupa terminolojilerini sık sık kullanarak zihinlerde Bat ı düşmanlı23


ğ ı n ı yarat mak ve Doğu'ya karşı -ki bu n ların Doğu'dan kasdettikleri Rusya, K ız ıl Ç i n ve Kuzey Vietnam- propaganda faaliyetlerinden ötürü 1 94 7 y ı l ı nda Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ilmi görevinden alınarak yurt dışına kaçmak zoru nda kalan ve şimdi de Kanada'da yaşayan Niyazi Berkes, solcu ları n bir nevi el kitab ı sayılan : Satıcı­ lık, U l usçuluk ve Toplumculuk (Sosyalizm) adlı eserinde: "Batı­ c ı l ık hiçbir yerde gerçekleşmemiş , sadece gericiliğe yarayan , bir bi­ reyci (toplu mcu değil) aydı n ütopyasıdı r." (sh. 202 , 1 965) Bug ü n , solun b i r sloganı haline gelen Batı düşmanlığı yobaz l ı ğ ı , temelini Marksist felsefenin ilkelerinden al ır. Oysaki sağduyu sahibi olan ve­ ya tarafsız bilim adamları için Batı lılaşma sCıreci ne Batı düşmanlığı­ n ı ne de Batı hayranlığını ifade eder. Önemli olan duygu lar, sempa­ tiler değil o n u n da ötesinde Bat ı'nı n yaratt ığı bilimsel zihniyettir. Atatürk ve Ziya Gökalp Garplı laşmaktan bun u anlamışlardır. Her ikisi de bu görüşlerini binlerce defa ifade etmişlerdir. Yoksa adı ge­ çen zat, Batı'da bilimsel zih niyetin o lmadığı kan ı s ı nda mıdır? Ben şahsen Beşikçi'nin samimi olarak bu görüşün z ıddını düşündüğü­ nü sanmıyorum . Öyle olsaydı ü niversitemizde Al D'nin Amerika'ya gönderilecek öğretim elemanları için açı lan i ngilizce kurslarına işti­ rak eder miydi ? Hatta bu hakk ı n ı kaybettiği yani gönderilmedikleri tekerrür edi nce rektörlük ve dekanlığ ı n ı z ı n kapısına dayanarak ısrar eder miydi? Biliyordu ki, Batı'ya gitmekle bilimsel görüşü artacak, yetişecek, iyi bir !isan öğrenecekti. Bugün kendisini Afganistan'a, l rak'a, Su riye'ye, Tibet'e, Vietn am'a, Bülücistan'a, Pakistan'a gön­ derseler gitmek hususunda hayli tereddüt edeceğini sanı rım. Pekiyi hal böyle iken Batı düşmanlığı niye sadece Marksist paralelde ko­ nuşmak içindir. Böylece herkesin bildiği objektif kanaatları tek yön ­ lü olarak ve propaganda kabilinde öğrenciye aşılamaya çal ışmakta­ d ı r. N itekim ilişikte sunduğum b ir no'lu yaz ı l ı i mtihan kağ ıdı nda görülebileceği g ibi, ileri Asya, geri Avrupa fikrini savunan bir öğren­ ci, Niyazi Serkes'ten farklı olmayacak şekilde aynen şöyle ce­ vaplandı rıyor: Burada ileri sözcüğü hem toplumsal bakımdan hem de siyasi ideolojik bakı mdan anlaşılması ve açıklanması gerekir . . . Avrupa'n ı n siyasal durumu, kapitalist anlay ı ş ı n temelleri üzerinedir. Asya'da bu anlay ı ş yerine sosyalist anlayış hakimdir. Burada önemli olan kapitalizm ile sosyalizmin ileri ve geriliğidir. ( 1 nolu ya­ z ı l ı soru 2, b ş ı kkı) i şte öğrenciye açı kça telkin olunan fikir şu : "Bat ı kapitalist olduğu için geri, Doğu sosyalist olduğu için ileri. " Bu fikir karşısı nda g ü l rnek mi gerekir yoksa acı acı düşünmek mi? Tabii bu­ radaki sosyal iz mden kasıt da, Rus, K ızıl Çin ve Kuzey Vietnam tipi 24


yani komünizm, sosyalizm. Doğu'da başka tip sosyalizm düşünmek abestir. Eğer bundan Türkiye'deki anayasa sosyal devlet anlayışı ise, bu kapitalist düşmanlığı şeklini alan bir sı nıf mücadelesine git­ miyor. Ayrıca şu noktayı da belirtmek isterim ki , öğrencinin bu soru­ dan ald ığı not tam puandır. Yani ileri sürü len fikirler hoca tarafından tasvip görmüştür. Şimdi makamı nızdan soruyoru m: Doğu'da kurulmuş bir üniver­ sitede namuslu bir sosyoloji hocasının amacı b i limsel gerçekleri mi o rtaya koymaktır? Yoksa bir sapık ideolojinin dogmatik kuralları nı mı öğrenciye getirmektir?

b. Bir diğer soru: "Kurtuluş savaşları ndan başka hiçbir sa­ vaşa taraftar değ ilim sözünü �ağımızda az g elişm iş ülkelerle, hakim ekenomilerin ekonom i� ve politik i l işkileri yönünden açıklayı nız." Şimdi bu soruya (3 no. lu kağıdın sahibi olan öğrenci şu cevabı vermektedir: "Kurtuluş savaşları hakim ekonomiye karşı bir dire n me ve kendini bulma hareketid ir. Guavera: 'Kurtuluş sa­ vaşları , hiçbir savaşa benzemez' derken bu gerçeğe işaret etmek­ tedir. " Bilindiği gibi, savaşları ekonomik hareketlerine göre ayırmak Marksist felsefenin eseridir. Burada h akim ekonomi terimi, anlaşı la­ cağı gibi, kapitalist ekonomidir. Buna l<arş ı direnme ve kendini bul­ ma hareketleri de arnele sınıfının ihtilalci aksiyonudur. Öğrencinin Guavera örneği de zaten bu gerçeği bir kere daha teyit etmektedir. i lişikte sunulan ders notların ı n "Milli Kurtu luş Savaşları" bölümünde Beşikçi aynı görüşü ve şahsi şu cümlelerle ifade etmektedir. "Gua­ vera Kurtuluş harplerinin diğer harplerden tamamen farklı olduğu­ nu o rtaya koyuyor." (11 no.lu defter, sh. 34) Burada görüşlerinden bahsedilen, hatta soru halinde öğrenciye soru lan Guavera'ya ge­ lince, bilindiği gibi birkaç ay ö nce Bolivya'da mill iyetçi kuvvetler ta­ raf ı ndan öldürülen Castro'nun sağ kolu olarak kabul edilen komü­ n ist ihtilalcidir. Görüşleri Beşikçi'nin duygularına ve kanaatiarı na uy muş olmal ıdır ki ismi öğrenci sıralarına kadar getirilmiş ve propa­ ganda amacı olarak gayet cesurane kullan ı lmışt ı r. Öğrenci bu ceva­ b ı ndan dolayı yine tam numara alm ı ş t ı r. Yaz ı l ı tetkik edildiğinde bu husus görülecektir. K ısacası Beşikçi ve Türkiye'deki bütün aşı rı sol u n görüşlerine göre : Ku rtuluş savaşları, e mperyalistlere, Batı sömürücülerine karşı Doğu'daki fakir tıalkı n, az gelişmiş toplumları n sosyalistl ik esasında ayaklanması esasına dayanıyor. Her şeyden önce, öğrenciye bu görü ş telkin edilmektedir. 25


c. Beşikçi, ilişikte sunduğum ve öğrenciler tarafı ndan tutulan ders notları nda, Asya Tipi Üre tim Tarz ı den ilen bir ekonomik modeli de ortaya serrnek suretiyle Marks ist felsefenin halkasına bir i nci da­ ha ilave etmektedir. Asya Tipi Üretim Tarz ı, bilindiği gibi ilk defa Marks tarafı ndan Asya toplu mları nın ekonomik yapı s ı n ı be lirtmek için kullanılmışt ı r. Marksistler bu te rminolojiye sık s ı k mü racaat ederler. Çünkü geri kal m ı ş toplum ları n (özellikle Doğu u lusları n ı n) kalk ı nmaları için Av­ rupa tipi bir kapitalist sistem veya yolu takip etmelerine lüzum yok­ tur. Bu ülkelerde sosyalizm, kapitalizmin yerini alacaktı r. Bir M ark­ sist ekonomist olduğunu fikirleriyle de beyan eden ve bunu yay ı n alanına aktaran Sencer Divitçioğ lu: "Asya Ü retim Tarzı v e Os-. manlı Toplumu" adlı derlemesinde: "Marksist teori bak ı mı ndan bu konu (yani Asya Ü retim Ta rz ı ) n ı n fevkalade bir önem taşı d ığı açık­ tı r." (sh. 4-5, a.g.e. , 1967) Beşikçi de ayn ı kanaattad ır. Nitekim ( 1 no. lu defter, s h . 16) diyor ki: Asya tipi üretim meselesi Marks'ın or­ taya çıkardığı Asya tipi ü reti m n azariyesine göre . . . Asya tipi ü reti­ min iki özel liği vardır: 1) Çok çeşitli ve çok say;da, çok çeşitli arazi üzerinde dağı lma­ s ı , yayılmas ı , 2) Köylerde bu ü reti m fazlalıklarını değerlendiren des­ polik devlet. Bu mesele Türkiye'de de tartışıldı. Sencer D ivitçioğ­ lu, Osmanlı imparatorluğu'nu Asya tipi üretim içine oturtuyor. Beşikçi , bu Marksist modelin Türkiye ve bilhassa Doğu için doğru olduğunu rakamlarla ispatlamak içi n , bu iladelerin hemen arkasın­ dan, Elaz ığ iline ait köyterin dağdış ı n ı gösteren bir tablo vermekte­ dir. Böylece Beşikçi, Marks' ı n birinci görüşüne ait ilk uygu lamayı Doğu bölgesinde bulmuş o luyor. Şimdi, ikinci görüşü yani despotik devlet teorisi -ki bu da aslı nda Divitçioğ lu'ndan adapte edilmiştir­ (bk. s h . 8-9 a.g.e.) ni ağalık-şeyhlik deyimi etrafında toplamaktadır. Ders notları ise teksir ve derlemelerinin ağ ırlık merkezi bu noktaya istinat eder. Ya ni feodalileden kapitalizme geçiş Batı'da yok. Onun için feodalizmden , geri kalm ış toplumlarda görü ldüğü gibi, sosyaliz­ me geçiş olmalıdı r. Halkları n , az gelişmiş toplu mların sosyalistlik sistem esası nda ayaklanması e sasına dayanır. Her şeyden önce öğrenciye bu görüş telkin edilmektedir. Despotik devlet teorisinden, Beşikçi , ağalı k-şeyhlik ve seyyitliği anlıyor. Ders notları ile teksir ve derleme lerinin ağı rlık merkezi bu noktaya istinat eder. Yani, Beşik­ çi'ye göre, feodalileden kapitalizme geçiş yok (Batı'da o lduğu gibi) . Onun için feodalizmden, sosyalizme geçiş olmal ıdı r (geri kalmı ş 26


toplumlarda görüldüğü gibi) . N itekim Beşikçi ağal ık hakkı ndaki fi­ kirlerini şöyle sıralamaktad ır: "Batı'da ağa çok geniş toprakları kont­ rol ed iyor. Modern z irai teknolojiden faydalanıyo r. Doğu 'da insan la­ rın uzvi gücü nden faydalanıyor. Kaçakçı lığın gerisinde mülkiyet unsurunu kontrol edenlerdendir. Gerek hükü met, gerek siyasi parti­ ler ağaları tutuyor. Çünkü geniş halk kitleleriyle olan i lgisi yüzünden ağadan bütün reyleri topluyorlar." (1 no. lu ders notu, sh. 1 8) . . . işte Marks'ı n Asya Tipi Ü retim Tarzı diye ifade ettiği model Be­ şikçi taraf ı ndan Türk sosyal bü nyesinde bu şekilde uygu lan ıyor. Fakat benim anlamadığım husus Beşikçi'nin benimsediği bu Mark­ sist modeli öğrencinin "değişmez bir gerçekmiş gibi" inanmas ı zo­ runluğu olup olmadığı mıdır? Yukarıdanberi yapı lan açıklamalar göstermektedir ki ders bir nevi Marksoloji mahiyetine bürünmekte­ dir. Yani ders sosyoloji değil , bir nevi Marksiyattır. işte, bilimsel ta­ raftarlığa inanan bir hoca olarak benim asıl endişem buradadır. Beşikçi ağal ık-şeyhlik ve toprak düzensizlikleri hususu ndaki görüşlerini işçi Partisi'nin parale linde yürütmektedir. Bu bahise bi­ raz so nra döneceğim. Yalnız şu kadarını söylemek gerekir ki bu 1 5 Doğu ilinde 8 1 83 köyden sadece 51 3 köy şah ıs, sülale ve ailelere aittir. Bir bakı ma her 1 6 köyden bir köyün ağaya ait olduğunu gös­ teriyor. Bir başka ifadeyle ad ı geçen i llerde köylerin % 96'sı köy hal­ k ı n ı n , % 4'ü ise ağa, şahıs ve sü lale mal ı d ı r. (Köy işleri Bakanlığı Envanter Araştırmaları) . . . işte derslerde ve derslemelerde öğrenciye ceberrut ağalık sistemi hakkı nda koparılan, hem de ilim namı na, fırtı nan ın hakiki gücü . Sonra Doğu'da ağalık müessesesinin istismarc ı , hakim sınıf o luşu siyasi partileri alet ede n bir mekanizma yarattığı , traktörleri köylere sokmad ığı, eğitim ve benzeri faaliyetleri engellediği husu­ sunda müsbet veya menfi tek mahallinde yapılmış bir eserden baş­ ka ikinci bir bilimsel eser mevcut değildir. Bu da Nur Yairnan'ın "Land Disputes i n Eastern Turkey" adl ı bas ı lmış çalı şmasıdır. Tunç Yairnan hikayelerine göre ağaları n hiçbiri köylüler tarafından köye soku lmamakta, traktörleri reddedilmekte, büyük ıstıraplara maruz bırakılmaktadı r. Bunlardan Abdul lah Ağa'nın sosyal hayat h ikayesi en ibret vericisidir. Çünkü ağa, köylülerin tazyikinden kur­ tulmak için arazisinin içindeki evini yüksek ve t ı rmanı lması güç du­ varlarla çevirmek zorunda kalmıştır. işte ağal ık sorununun bir de bi­ limsel açıdan bu yüzü var. Benim tarafsız görüşüm odu r ki, siyasi kanaatlara tek taraflı , maksat lı görüşlere dayanan propaganda ma27


hiyetindeki tartı şmaları , sosyal araştırma tekniklerine d ayanarak mahallinde yapılmış araşt ırmaların fevkine çıkarmak, hem bilimin haysiyetini küçültü r, hem de propaganda değerinden başka bir şey taşımaz. Beşikçi, dersleri nde ve teksirlerinde, kanaatımca birinci yolu terci h etmiştir.

d . Beşi kçi , Fen Edebiyat Fakültesi (Tü rko loji ve Filoloji öğ ren ­ cilerine) h aftada iki saat sosyoloji okutur. A d ı geçen bö lümler için sosyoloji seçimi tatbiki dersler aras ı ndad ı r . Bu bakı mdan her şey­ den önce Sosyolojiye G iriş veya Genel Sosyoloj i adı alt ı n d a : Sosyolojinin ko nus u , sorunlar ı , metodo lojisi, çeşitli sosyal kuru mlar ve bunların gelişimi gibi kon u ları vermesi gerekirken doktora tezini okulacak kadar gayet spesif ik konulara eğilmiştir. Gerçi dersinin ad ı : "Türkiye'de Toplumsal Yapı"dır ama bundan kastettikleri yuka­ rıda beyan edilen Marksist kanaatları öğrenciye iletmektir. Dersin ad ı sadece bir basamak taşıdır, o kada r. Böylece Beşikçi Türki­ ye'de Toplumsal Yapı dersi altında göçebe Kürt aş iretlerini (doktora tezidir) Doğu'da ağalık-şeyhlik gibi maksatlı sahalara girmek sure ­ tiyle, öğrenciyi bilims e l disiplin anlayış ından mahru m bı rakmaktad ı r . Bizim de Türkiye'nin Toplumsal Yapısı adı altında, eko nomi s o n sı­ n ıf öğ rencilerine sosyoloji dersirniz vard ı r. Bu rada önce ö'ğ renciye teorik sosyolojinin genel kavramları anlat ı lıyor, sonra da bunların Tü rkiye 'nin soru nlarına uygulanması yap : lıyor. Beşikçi de buna benzer yolu tutması gerekirke n , tam zıddına şu üç noktad an hare­ ket ediyor: 1) Bir Göçebe Aşiretinin Sosyal Org anizasyonu adlı doktora tezini çok az ekle ve kı sailmalar ile 52 sahile halinde teksir ettire rek öğrenciye dağ ıtıyor (Teksir ilişikte sunulmuştur) . ll) "Doğu Mit i ng leri'nin Analizi " adlı bir derlemesinden birçok k ı s ı mları hem ders notu hem de teksiriere ek yapmak su retiyle a n lat ı l ı yor. lll) Marksist Sosyolog Behice Boran, Niyazi Berkes, Yön dergileri ve Divitçioğlu'nun eserleri geniş şekilde ders konusu olarak öneril­ miştir. Diyebilirim ki, sosyoloji bu değildir. Beşikçi, kendi ideo lojisi­ ni tek yönlü olarak öğre nciye telkin etmekte ve böylece akademik görevini kötüye kullanmaktadı r. Çünkü bir sömestr içinde, haftada iki saatlik bir derste (sadece doktora tezinin 52 sayfa olması göz önüne a l ı n ı rsa) bu çeşitli bilimdışı kaynakları tek yönlü o larak öğ­ renciye sunması karş ı s ı nda verilecek haklı cevabı takdirinize sunu­ yo ru m . g.o.şikci'nin adı geçen doktora t ezi iladesine göre Kürt orijinli bir Doğu aş>"tini inceliyo r. Aşiretin nüfusu 400 k i ş i y i geçmemekte­ dir. Beşikçi bu a�irete dayanarak doğru-yanlış, birtak ım genel ka28


nunlar çıkarıyor ve bunları öğrenciye sosyal görüşler diye sunuyor. Sapi ingieri (örnekleme) son d erece basit oraniara dayanmakla. "Si­ ze göre göçebe nedir?" sorusuna 6 kişi yani % 3 1 . 7 olmak üzere bütün ekonomik, sosyal, hukuki ve siyasal soru nlar 4 1 kişi etrafı n­ da dönmektedir. (Bk. öğrenciye sunduğu tez , sh. 2 1 , 22 ve 23) Bu şekilde gayri ciddi ders , dünya üniversitelerinin hiçbirinde gösterile­ mez. Yazılı imtihanlarında öğrenciye sorulan birkaç ciddi olmayan ve propaganda amacı taşıyan soruları burada s ı ralamak istiyoru m:

'Osmanlı tarihinde Tanzimat Fermanı gerici bir hareketti r' sö­ zünü toplumsal yönden açıklayınız ... ", "Toplumsa l yapı ve par­ lamenter kanun a rası ndaki ilişki nedir?" Şimdi bu soru lardan il­ ki, yani Tanzimat Fermanı'nın gerici bir hareket olduğu fikri yine solcu ların özellikle N iyazi Serkes 'in propagandas ıdır. (N. Berkes, a.g. e . , Tanzimat bölümü) N itekim bir oğrenci bu soruya : "Tanzimat Fermanı her şeyden önce azınlıklara birçok haklar tan ıyordu, daha doğrusu yurdumuzdaki yabancıları korumak için yap ılan bir ferman­ dır. .. Tanzimat Fermanı'nda yabancılar Türkiye'deki ticaretlerini da­ ha e mi n bir şekilde yapmı ş ve Türk toplumunun sömürülmesine se­ bep olmuşlardır." (3 no. lu imtihan kağıdı) Türkiye'de yabancıların korunması ve Türk ekonomisinin sömü rülmesine yol açtığı için Tan­ zimat Fermanı gericidir. Türkiye'de bütün aşırı solcular bu kanaatta­ d ı rlar. Tanzimat Fermanı tenkit edilemez denilemez. Bu bilimsel ve araştırıcı zih niyete z ıddır. Fakat, fermanı n Türk toplumuna getirdiği hiçbir yenilik yok mudu r? ikinci soruya öğrenci şu cevabı vermekte­ dir: "Bir toplumun gerçek kanunları toplumsal kanunlardır ve bunlar birer tabii kanundur. Parlamenter kanun ise parlamentoda yapı lan bir hukuki kanundur. Bir toplumun toplumsal yap ı s ı değişince dola­ yısıyla toplumsal kanun da değişmekte ve mevcut parlamenter ka­ nun ile çelişikliğe düşmektedir. Bu yüzden parlamenter kanunun yeniden düzenlenmesi g ibi bir durum hasıl olmaktadı r." (4. no.lu ka­ ğıt) Beşikçi ihtilalci Marks gibi düşünmekte, toplumun f izik kanun­ Iarına benzer determinal bir yönü vard ı r demektedir. Toplumsal ya­ p ı , yan i ekonomik nedenler (ki biz Beşikçi'nin toplumsal yapısını tayin eden unsurdan ekonomiyi anlad ığı nı biraz sonraki bölümde açıklayacağız) değişince üstyapı sarsılacak işçi ve burjuva s ı n ıfı arasındaki çatışmaya yol açacaktır. i şte bu bir kanundur. Tıpkı fizik kanunu gibi. Parlamenter kanunlar bu determinist kanunlar karşı­ s ı nda tesirsizdir. Çünkü toplu mun akışı böyledir. 1 9 . yüzyı l ı n moda­ sı geçmiş bir teorisiyle öğrenci karşı karşıya bulunmaktadır. Bu, bir "

29


toplumda mutlak kanunlar aramak i limsel gelişmeye zıt düşmekte­ dir. Zira bir pozitif bil im olan fizikte bile ihtimal kanunlar cari iken , insan bi limlerinde bunu aramak y a teori yönünden körleşrnek veya gerçeği kavramamak demektir. Beşikçi'de her iki halin de mevcu ­ diyetini seziyo rum. Bir kere toplumsal kanunlar ile parlamenter ka­ nun lar arası ndaki çelişkide değişme payı parlamenter kanunlardır. Toplumsal yapı geç ve zaman inhisar eden bir değişme takip eder. Toplumsal yapı müessese ilişkilerini taş ı r. Bütün müesseseler de­ ğişmeye karş ı koyan bir yapıya sahiptir. Oysaki parlamenter kanun­ lar insan i radesiyle ortaya konulur. Ö rnek eski anayasa değiştirildi yerine ye ni anayasa getirildi. Birtak ı m ku ruluşlar o rt aya çıktı . Ana­ yasa Mahkemesi, senato sistemi gibi . . . Bun lar Türk demokrasisinin kontrol sübapları oldu. Yine bunun g ibi insan iradesi toplumu islah eder, değiştirir. Bu iradenin dışında ikinci bir kuvvet aramak ya 1 9 . yüzy ı l ihtilal felsefesine yolaçar veya bilgisizliğe . . .

2 . Beşikçi, devlet ! n teksir, daktilo ve benzeri kı rtasiye malze­ melerini kullanarak meydana getirdiği derlemeler yolu ile de M ark­ sist tarihinde meydana getirdiği "Doğu Miti ngleri'nin Analizi" adlı derslernesinde aleni ve pervasızca i htilalci sosyalizm metodları nı kullanmaktadır. Bu görüşleri savunan ifadelerini aynen buraya ak­ tarmak istiyorum: "Sosyal, ekonomik ve kültürel bakı mdan geri kal­ mış bölge lerde çeşitli tarihsel nedenler sonu nda halk yığınları ger­ çek çıkarları n ı n nerede durduğunu bilmemekte , hangi likirierin gerçek çıkarlarına paralel olduğunu kestirememektedi r. Bunun do­ ğal (tabii) bir sonucu olarak, halkı n kendi ç ı karlarına karşı gelen ha­ kim sosyal s ı n ıfiara karşı çıkmayıp, onlarla işbirliği yap ı ş ı kendi ç ı ­ karları nı savunan kimseleri benimsemesidir." Beşikçi böyle bir imalı görü şü şunun için vermektedir. Geri kalmı ş toplumlarda hakim s ı n ıf ( Beşikçi bu ifadeyle burjuva , kapitalist s ı n ıfları kasdetmekte­ dir) halk yığınların ı (yani, işçi, maraba, emekçi) istisma r etmektedir. Tabii halk y ı ğ ı nları da çıkarların ı n nerede oldukları n ı bil medikleri için s ı n ıfiara karş ı çıkacakları yerde, onları n dümen suyundan gitmekte­ dirlerler. "Bu tarihsel durumu az gelişmiş bölgeler en iyi karakterize etmektedir." (sh. 3, a.g.e.) işbirliğinin z ı dd ı o larak bu rada kullanılan karşı çıkma deyimi düpedüz bir karşı koyma ve ayaklanma, diren­ medir. Yoksa kanuni yollarda hak arama esasına dayanmamakta­ d ı r. Bunun böyle olduğu nu görmek için şu ifadesi kanaatımca yeter delildir. Beşikçi diyor ki: " . . . Geleneksel düzende hakim sosyal sınıf karş ısında değerini kaybeden bu kişi (önder-değerini kaybettiği 30


şeyleri tekrar kazanarak degii ""G'.;),\ hakim s ı n ı f ı n ç ı kar ve isteklerine karş ı ç ıkarak yapacaktır. Hakim sınıfın iste-Kit:rine karşı bir çıkış t e­ mel halk yığınların ı n ç ı karlarına paralel düştüğü nden önaer· sınıfla işbirliği yapması veya halk yığı nlarının önderle rin peşinde gitmesi kolaylaşmaktadı r." (sh. 4, a.g.e.) ... Bu ifade kadar Marksist ihtilalci teoriyi kesin bir şekilde ifade eden ikinci bir ifade bulmak cidden çok güç olacağı n ı tahmin ediyo­ rum. Burada Beşikçi'nin işbirliğinin zıdd ı olarak "karşı çıkma" deyi­ mi Marks'ın: "Dünya işçileri birieşiniz zira zincirlerinizde n başka bir şeyiniz kalmamıştır" sözü ile karşılaştırdığımız vakit sanırım bir ya­ nılma yapı ortaya çı kmayacaktır. Sonra, Beşikçi halk yığı nlarının (Yığın terimi bir komünist jargondur) hakim sınıfa karş ı çıkmaları fik­ rini bir tarihsel duru m olarak ifade ediyor kl , bundan da mu rat Marks'ın Manifesto'da ileri sürdüğü "tarihin akı mı s ı n ı flar arası mü­ cadeledir'' görüşüdür. Onun bu ihtilalci görüşleri öğrencilerin ders notlarında da mevcuttur. Yukarıda görüldüğü gibi Beşikçi, gelenek­ sel bir toplumda halk y ığınlarına yol gösteren bir önder, hakim sı nıf (yani burjuvazi veya kapitalist s ı nıf) karşısı nda değerini kaybedince, bunları korur, meşru yoldan kazanarak değil de hakim s ı n ıf ı n çıkar ve isteklerine karşı çıkarak veya koyarak bu statüyü kazancakt ı r. iş­ te· böyle bir çıkış halk yığınları n ı n isteklerine uygun düştüğü nden, halk yığınları daima hakim sı nıfa nefret, kin ve gerekirse karşı koy­ ma mücadelesi içinde olmalıdır. Bu görüşler takdir buyu racağınız gibi , Marks'ın ileri sürdüğü ve bizde aşırı solcuların sık sık kullan­ d ıkları "bu düzen değişmelidir" teranesinin ifade ettiği s ı n ı flar müca­ delesinin bir tefsirinden başka bir şey değildir.

b) Beşikçi derlemelerinde Marksist doktrinin ilkelerini bir bir sı­ ralamaktadır. işte bir ikincisi dah a : "He rh angi bir toplumda, yapıyı şekillendiren esas faktör ekonomik olanlard ı r . . . B u , mü lkiyet ilişki le­ ri ve iş bölümü ilişkileridir. Toplum içinde diğe r sosyal müesseseler bunlara göre şekil al ır." (sh . 1 4) Bilindiği gibi Marks bir k ı s ı m o layları a ltyapı olayları , bir kısmını d a üstyapı olayları olarak ikiye ayı rmaktadır. Altyapı ekonomik fak­ törler, üstyapı ise bütün manevi kurumlard ı r. Marks'a göre üstyapı, altyap ı taraf ı ndan tayin edilir. Yani maddi olaylar manevi olayları et­ kilediği için, tarihin akışı da bu esasa dayandığı için Marks bu teori­ sine Tarihsel M addecilik diyor. Beşikçi de aynı görüşü Doğu Ana­ dolu sorunlarına uygu ladığı için o da bir çeşit tarihsel maddecilik görüşü içindedir. Bir kere kendileri bütün müesseseleri ekonomik 31


faktörlere göre şekil alir demekle mutlak bir Marksist olduğunu orta­ ya koymaktadı r . Beşikçi sadece Ma rks'ı teorik olarak be nimse­ mekle kalmayıp, ayn ı zamanda onu, Doğu ve Gü ney Doğu Anado­ lu Bölgesi' ne de uygu lamaktadır. N itekim yukarıdaki ifadesinin hemen a rkası nda: Daha ziyade tarı msal bir ekonomik yap ıya daya­ nan Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinıizde bu özelliği gör­ mek daha kolaydır. O halde Doğu Anadolu'nun toplumsal yap ı s ı n ı tenıellend irmeye çalışı rken 1 ) toprağın dağı l ı ş ı n ı 2) toprağ ı işletmek için ku llanılan ü retim araçların ın dağıl ış ı n ı 3) ve üretim organizasyo­ nu yani iş bölümü ilişkilerinin toplumsal yapıyı ş ekil lendire n temel bir faktör olarak almak gerekmektedir. (sh. 1 4, a . g . e . ) . . . Böylece Beşikçi, Marks sistemini Doğu 'ya uygulamak suretiy­ le Doğu Mitingleri'nin toplu1mları n genel gelişim karıunları yönünden açı klanmas ı n ı yapmaktadı r. Zaten derlernesi için seçilen serlevha da Marks'ın toplumları n gelişim kanunları olarak ileri sürdüğü sos­ yal determinist teorinin ayn ı.sıd ı r. Yani ad ı geçen asistan bu derle­ rnesiyle M arksist teorinin bir şekilde olduğunu göstermeye çalış­ mıştır. Görü ldüğü gibi Doğu M itingleri hakkında bu derleme memleket meselelerini tarafsız sosyal araşt ırma ve metodlarına istinad ede­ rek tahsil edeceği yerde, M arksist açıdan bütün olayları görmüş . . . Gerçekleri bir n evi teori bataklığına saplanarak, körleşerek değiştir­ meye çal ı ş m ıştır. Ayrıca sosyal yapıyı şekillendiren yukarıda .ileri sürdüğü üç altyapı unsuru da dipnot göstermemesine rağmen , M arksist, Sosyolog Behice Boran'ın görü şleridir. Yalnız rakamla­ rın yerleri ni değiştirmiştir, o kadar. ( Bk. Toplum�al Yapı A raştır­ maları, Behice j3oran, sh. 4, 1 945, Türk Kuru mu Bası mevi, Anka­ ra) . . .

c) Beşikçi hem ders teksirle rinde, hem de Doğu Mitingleri'ne ait derlemesinde, bugün aşırı solun istismar ettiği bölgecilik, ayı nc ı ­ l ı k v e Kürtçülük fikrini d e teşvik edici mahiyette ifade bu lu nmakta­ d ı r. Mesela ders teksirlerinin önsözünde şöyle demektedir: "Sosyo­ lojik tahliler bakı m ı ndan ele alı nan bir g rubun Türk veya Kürt olması mühim değildir." (Önsöz, sh. 1 ) Bu ifade Kürt aşiretleri üzerinde doktora yapan bir bilim adam ı n ı n tarafsızlığı için en güzel belgedir. Hatta tarafsız bir kimse olarak da buna seviniyorum. Beşikçi bilim­ sel tarafs ızl ı ğ ı n ı daha da kontrollü kullanarak devam ediyor: "Yine sosyolojik bakı mdan mühim olan herhangi bir grubun veya dilin ta­ rihi evrimi, ş u veya bu gruplarla veya dillerle olan ilişkileri değil, 32


Kürtçe ve Türkçe konuşanları n farkl ı sosyal gruplar meydana getir­ meleri ve her iki grup arasındaki sosyal hareketliliğin azalmış olma­ s ı d ı r." ( Önsöz, sh . 1 ) Beşikçi objektif kanaatlarından maalesef . he­ men biraz sonra saparak, peşin yargılarda bulunuyor ve diyor ki: " ... bununla beraber, bu görüşler şu sorunları çözümleyemernekte ve bu sorunlar zihinleri daima meşgul etmektedir. Orijin bakımdan 2 x 2 4 kadar gerçek bir şekilde Türk olan Kürtler zamanımııda neden farklı bir dil ve kültür ortamı içindedirler?" (Önsöz, sh. 3) de­ mekte kesin bir gerçeği hem de matematiksel olarak kesin -yine kendi ifadeleriyle- maksatlı ve propaganda taşıyıcı bir mahiyette or­ taya koymaya çalışıyor. Asl ında Beşikçi bu ifadeyi, önsözünde be­ l irttiği gibi, Dr. Fah rettin Kırzıoğlu'nun üniversite gençlerine verdi­ ği Kürt ve Türk meselesi adlı konferansta , Kürt lerin Türk olduğu ve bir kaynaktan geldiği tezi karşısında ortaya almaktad ır. Yani demek istiyor ki, Kırzıoğlu matematikse l bir kesinlikle ne kadar Kürtlerin Türk olduğunu ortaya koyarsa koysun şu gerçeğe ne der: "Kürtler neden farklı bir dil ve kültür ortamı içindedirler?" işte Beşikçi'nin asıl kusmak istediği zehir de budur. Ders notları nda böyle ifadeler kime hizmet eder? Zaten üniversite içinde yapılan sistemli Kü rtçü­ lük faaliyeti karşısında bu fikir ve propagandalardan kim istifade eder? Son yıllarda dış memleketlerde aleyhimizde Kürtçülük yö­ nünden geniş propagandalar yapılmaktadı r. 24 Ocak 1 968 tarihli Cumhuriyet te Ecvet Güresi n günün notları sütununda Kürtçülerin Yugoslavya'da aleyhimize üstlendiklerini yazmaktadır. Milli menfa­ atleri miz bakımından Kürtlerin Türk dilinden ve kültüründen olma­ d ıkları nı ifade etmek h iyanettir. Çünkü kabul edelim ki, Kürtler Tiirk değildir. Ne yapacağ ız? Onları d ış propagandalara dayanarak Rus­ ya'nın, Amerika'nın siyasi emellerine alet mi edeceğiz? Memlekette durup dururken kanl ı tasfiyelere mi gideceğiz? Beşikçi'nin bu ifa­ delerini milli menfaatlerimize aykırı görüyor ve ders teksirlerinde öğrenciye bu şekilde sunulması na ihanet nazarile bakıyorum. Be­ şikçi bu ifadeleriyle aşırı bir sol partisinin paralelinde ve onun emellerine hizmet ederek konuşuyor. Beşikçl, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin mezunudur. Sosyoloji derslerini yardımcı ders olarak okumuştur. Bu bakımdan temel sos­ yoloji disiplin dalı ndan mezun olmadığı için, sosyoloji kültüründen de yoksundur. Eğer bir parça sosyoloji bilseydi şu gerçeği gözö­ nünden uzaklaştırmazdı . Sosyolojik bakımdan bir toplu mun dilinin farklı olması , onun milliyetini n , ı rk ı n ı n farklı olmasını gerektirmez. Bugün birçok Türkmen boyların ı n Kürtçe konuştukları halde Kürt ol=

'

33


madıkları ilmen isbat edi lmiştir. ( islam Ansiklopedisi, Lü ristan mad. islam Ansik ., H. Nam ık Orkun, Eski Tü rk Yazıtları , l l l . 1 80- 1 8 1 , ist. 1 940; Faruk Sümer, Bozoklo Oğuz Boylarına Dair, Dil ve Tarih Coğ. Fak. Dergisi X l , 1 , 80 ve Mehmet Ersöz, Kü rt lerin Menşei ve Türkmenlerin Kürtleşmesi Kon( 1 964-65, istanbul) . . . Yani halen Türkmen oldukları halde Kü rtçe konuşulan bölgelerde kald ıkları için veya başka faktörler dolayısiyle kavim dilini değiştirebilir. Nitekim aslen Türk olmaları na rağmen Kağauzlar hıristiyan dinini kabu l et­ miş, Rumenleşmiştir. Kağauzların Rumence, Kuman Tü rklerinin bugün Slav dillerini kullanmalar ı , hatta Hun i mparatorluğu'nun kolu olan Bulgarlar bunun en güzel örneğidir. Beşikçi , bir toplumu n dili­ nin farklı olmas ı n ı n onun milliyeti ve o rijinin farklı olmas ı n ı gerektiri r fikrine saplanmakla sosyoloji bilmediğini ifade eder. Bilmediği bir gerçek üzerinde , bu şekilde konuşursa ya masu mdu r veya aşırı so ­ lun faaliyetlerine iştirak etmektedir. O zaman da hakkı nda takibat yapılması gerekir. Beşikçi bu bölücülük ve bölgeeilik tahrikini ve propagandas ı n ı sadece ders notlarında yapmamaktad ı r. Aynı şekilde Doğu Miting­ lerinin Analizi ad lı derlemesinde de i leri sürmektedir: ... "Bu ba­ kımdan Türk Kürt diye bir şey yoktur, bu vatan toprağı üzerinde oturan herkes Türktür diyerek belirli bir sosyal gerçeği saklayamaz­ sınız. Bu gerçek dildir." (sh. 2, a.g. e . ) . Görü ldüğü gibi Beşikçi dil farkını bir mızrak gibi kullanarak Türk-Kü rt ikililiğini ısrarla ileri sür­ mektedir. Hem de devlet parasıyla devlet müessesesind e , Kürd is­ tan'da değil. . . Türkiye'de v e Doğu'da çeşitli d i l grupları var. Ç erkesler Çer­ kesce, Lezgirler Lezgice, Lazlar Lazca ve Çeçe nler Çeçence ko­ nuştukları için Tü rk değil midirler? Öyle ya Kü rtler Kürtçe ko nuş­ makla Türk olmuyariarsa Beşikçi'nin nazariyesine göre de yukarıdaki g ruplar da Türk olmaması gerekir. Şimdi milli birliğin te­ mellendirilmesi yönünden bu fikirler doğru mudur? Bu tip bir propa­ ganda kimin ekmeğine yağ sürer. Sonra bilimsel yönden bunların Türk olmadığ ı na dair elinde delil var m ı d ı r? B ı raka l ı m bu nları , kendi­ lerini Türk milli şuuru içinde kaynaşmış kültürel yönden bizden zer­ re kadar ayrı l ı ğ ı o lmayan bu halkları Türk kabul etmemek neye ya­ rar? Kürtlerin dil ve kültür yönünden bizden ayrı ldığ ı n ı söylüyorlar. Dil nedenini bilimsel yönden yukarıda açıkladık. Kültür yönünden Türk olmadıkları nı nereden çıkard ı la r. içimizde ası rlarca yaşayan, evlenme ilişkilerimiz bulunan, askere gelen vatandaşl ık görevini ye34


rine getiren ve aynı din zümresine mensup bulunan bu insanları kültürümüzden farklı düşünmek için, farklı emel taşı mak gerekir. M al atya bölgesindeki Kürt aşiretleri ü zerinde yapt ığımız bir çalışma­ da bu zümrenin tamamen kültürümüzü n özelliklerini taş ıdıkları n ı tespit ettik (Bk. Seçilmi ş Bazı Yerli ve Göçmen Zümreler Ü zer i n­ de Sosya l Değişme Modelleri , iktisat Fakültesi M ecmuası, 1 962 ve 1 963, sayıları) . . . Kendileri tarafsız bilim adamları nın araştırmalarına iştirak etmi­ yor veya etmek istemiyorlar. Böylece , Kürtlerin Türk orijininden gel­ diğini zamanla Kürtleştiklerini kabul etmiyor. Olabilir, şahsi görüşü­ dür. Fakat sosyolojik bakımdan , tarafs ızlık maskesi arkasına gizlenerek Doğu'da bazı mentur çevrelerin yapt ığı Türk, Kürt ay ı rı­ mını canlı tutmak için sanki öküz altında buzağı aramak amacıyla kamuoyunda birtakım problematik noktalar, istifhamlar yaraırnaktan kast ı nedir? M. Şerif Fırat: Doğu i lieri ve Varto Tarihi adlı değerli bir eser meydana getirdi. Bu eserin takdim yaz ı s ı n ı devrin Devlet Başkanı ve Başbakanı Cemal Gürsel Paşa yazmışt ı . Bu ö nsözde Gürsel Paşa şöyle diyordu : "Bilgili ve idealist bir öğretmen olan ya­ zar doğup büyüdüğü bölgenin tarih i oluşunu karanlıktan ku rtarmak gayretiyle kaleme sarılmış fakat pariattığı meşalenin aydı nlığından korkanlar tarafından insafsızca şe hit edilmiştir. i fade ettiği mana bakımından Türk ayd ınları n ı n bu olay üzerinde dikkatle durmaları icap eder. Neşrinden bir hafta sonra bu kanl ı cinayeti işleyen gizli eller aldıkları intikam ile yetinmemiş, kitabı da piyasadan toplayarak yok etmişlerdir. Zavallı yazarın hangi vatan köşesinde gömü lü oldu­ ğunu dahi bilmiyoruz. Düşmanlığın derecesine bakın ki, kitapları gi­ bi mezarı da oı1adan kaldırılmıştır." Fırat bu eserinde Kü rtlerin Türk orijininden geldiklerini, dillerinde geçen birçok kelimelerin Türkçe olduğunu delil leriyle ortaya koymaktadı r. Fakat gerçeği görmek is­ temeyenler, onu silahla susturmuşlard ı r.

Sonuç olarak: 1 . Beşikçi derslerinde Marksist propaganda yapmaktadır. 2. Yazılı sorularında bu propagandayı takviye mahiyetinde so­ rular öğrencilere tevcih etmektedir. 3. Ü n iversite parasıyla bast ırı l ı p öğrenciye ve öğretim mensup­ Ianna dağıttığı derle melerinde de bu propagandaya devam etmektedir.

4. Bölgeeilik ve Kürtçülük propagandaları yapmaktadır. Bu gö35


ru şlerini öğrenciye kadar aksettirmekte , Kü rtçü çevrelerin ekmeğine yağ sürmektedir.

5. Doğu Mit i ng le r i'nin Analizi adlı derl ernesi i şçi Partisi'nin bir nevi müdafaas ıdır. işçi Part isi bu mitingiere değer verdiği için övülmektedir: Oysaki Doğu M itingleri sorunu mahkeme­ ye intikal etmiştir. Birçok işçi Partisi elemanları bu mitingde ideolojik açıdan çıplak propaganda yapmışlardır. Geçenler­ de i çiş leri Bakanı'nın radyo.beyanat ı da bu merkezdedir. 6. Kendisi asistan olduğu için memu r hüviyetindedir. Kanaa­ tırnc a bu çeşitli siyasi faaliyetlerte uğraşmaması gerekir. 7. Derslerde bilimsel sosyoloji sistemlerini öğrenciye öğretece­ ği yerde , Kürt aşiretleri üzerine yaptığı doktora tezi ile birta­ kı m derlemel erini ders kitab ı olarak okutmaktadı r."

II. iHBARDAN SONRA ÜNİVERSİTE YÖNETiciLERİNİN TUTUMUNDA MEYDANA GELEN BAZI DEGİŞMELER Belge 2

ı.

Derse Giriş Engelleniyor

Atatürk Ü niversiLesi'nde sözü edilen yıllarda yeterli öğre­

tim üyesi b u l unmadığından asistanlar derse gönderiliyorlar­ dı. fakat yukarıdaki ihbardan sonra derslere giriş h içbir ge­ rekçe gösterilmeden engellenmiştir. Fen- Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'ndan. l l Ş ubat

1 969 tarihinde. bir dilekçe ile bu­

nun gerekçesi sorulduğu zaınm1 (A.Ü. Fen-Edebiyat Fakijl­

tesl Dekanlığı, ı 1 . 2 . 1 969 gün ve 368 sayılı evrak) verilen

cevap şu olmu ş t u r: Belge 3

" . . . Sosyoloji Doçenli Dr. Orha n Türkdoğan'ın hakkı nda yap­ mış olduğu müracaat üzerine yürütü len tahkikata göre , ilmi tarafsız­ lık ve objektiflik prensiplerine tam uygun bir öğretim yapma9ığınız anlaş ı ld ı ğ ı ndan, mesleki tecrübenizin gelişmesine kadar derslere girmemeniz uygun görülmüştür." (A. Ü . Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nı n 1 5.4.1 969 gün ve Prof. Dr. Selahattin Olcay imzalı yazısı) 36


Araştırma Olanakları Kısıtlan�yor

2.

Aşağıda A. ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na araş­

tırma izni istemiyle verilen dilekçe ve bu dilekçeye verilen ce­ vap yer almaktadır. Bu dilekçe ve cevap araştırma olanakla ­ rının nasıl kısıtlandığına dair önemli bir örnektir.

Belge 4 " . . . Doğu ve G üneydoğu Anadolu Sınır Kasabalarında Sos­ yo-Ekonomik Yapısının Mukayeseli Analizi, isimli çalı şmamla il­ gili olarak Bitlis ve Diyarbakır'a gitmek zorunday ı m . 'Kaçakçı Pazar­ ları' ile ilgili bazı araştı rmalar yapacağı m. Zira . bu ralarda kuru l an kaçakçı pazarları n ı n s ı n ı r kasabaları ndaki kaçakçı pazarlarıyla çok sıkı bir ilgisi olup birbirle rini bütünlemektedir. Bunun için 1 1 Nisan 1 969 tarihinden itibaren bir hafta sü re ile harcı rahsız ve ycil luksuz izin verilmesini. " (F.E.F. Dekaniiğı 7.4. 1 969 gün ve 535 sayı lı evrak) ..

Belge 5 " . . . Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sınır Kasabalarında Sos­ yo-Ekonomik Yapının Mukayeseli Analizi, isimli çalı şman ızla ilgi­ li projenizde Nisan içinde seyahatinizi gerektiren bir kayıt olmadı­ ğı ndan ilgideki dilekçeniz hakkı nda işlem yapı lmamıştır . . . " (A Ü FEF Dekanlığı'nın 1 2.4. 1 9 69 gün ve 374 sayılı, Prof. Dr. Selahattin Olcay i mzal ı yazısı) 3.

Başka Bir Fakülteye Geçişe İzin Verilmedi Bu Konudaki istem Cevapsız Bırakıldı

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ve yönetim üzerinde etkili olan kişilerle sürtüşmelerin artması olasılığı üzerine, ı Temmuz

1 968 tarihinde Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'ne

başvurarak aynı ü niversite içindeki Ziraat Fakültesi'ne geçi­ şin s ağlanması istendi. Bu konu daki dilekçe şöyledir:

Belge 6 . . . 29 Aralık 1 964 tarihinden beri Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Sosyoloji Asistanı olarak görev yapmaktayı m. Köy Sosyolojisi üze"

37


rinde çalışıyorum. Doktora tezi m , ondan sonraki çalışmaları m ve halen yapmakta olduğum araştı rmalar hep köy sosyolojisi alanında­ dır. Ancak fakülte mizde, bu konu ile i lgili kürsü ve ders yoktur. Zira­ at Fakültesi'nde , Zirai Ekonomi Bölümü'nde bu konu ile ilgili ders vard ı r ve halen asistanı yoktur. Esasen adı geçen kürsüde ilkin Prof. Fenskee ve daha sonra da Prof. Dr. i brahim Aksöz deneti­ minde üç sömestre Köy Sosyolojisi dersi vermiş bulunuyorum. Akademik çalışmalarıma Ziraat Fakü ltesi Zirai Ekonomi Bölü­ mü'nde devam etmek istiyorum. Bu konuda gerekli işlemin yapıl­ mas ı n ı . . " (A. Ü . Rektörlüğü, 1 Temm uz 1 968 gün ve 431 6 sayı .

ile kayıtlı evrak) Bu dilekçe, o zaman Rektör olan Prof. Dr. Reşit Sön­ mez tarafından . gerekli işlemlerin yapılması için Ziraat Fa­ küllesinc gönderilmiş. Ziraat Fakültesi ilgili kurullannda bu meseleyi görüş­ müş ve olumlu bir karar almış. Ve aldığı bu olumlu karan rektörl üğe bildirmiş. D a h a sonra rektörlük. Prof. Dr.

Reşit Sönmez imzasıy­

la Fen-Ed ebiyat Fakültesi'ne gönderdiği bir yazıyla Ziraat Fakültesi'ne geçişi sağlamak için fakültenin iznini istemiş.

Belge 7 ve

Fakat Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı 8 . lO. 1 968 gün 1 648 sayılı, Prof. Dr. Şaban Karataş irnzalı cevap yazı­

sıyla istenen izni vermeyeceğini bildirmiştir. Bu nunla bera­ ber, rektörlü kten, üniversiteden ilişkisinin tamarrı.en kesil­ mesi için istemde b u lunmuştur. Bu arada Rektör

Prof. Dr. Reşit Sönmez görevinden

aynlmış. Fen- Edebiyat Fakültesi D ekanlığı görevini vekil ola­

rak yü rü te n Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu rektör vekili olmuş ­ tur. Fakat rektörlük,

1 Temmuz 1 968 tarihli bu

dilekçeyi

bütün başvurmalam rağmen cevapsız bıralunıştır.

III. TAHKİKAT KOMİSYONU KURULUYOR Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şaban Karataş

7 . 2 . ı 968 gün ve 205 sayılı b ir yazı ile Prof. Dr. Selahattin

Olcay ve Doç. Dr. Turhan Tufan Yüce den oluşan b ir tahki'

38


kat komisyonu kurmuş ve Muhbir Doç. Dr. Orhan Türkdo­ ğan'ın ihbarının incelenmesini istemiştir. Aşağıda, tahkikat komisyonunun sorusu . bu soruya karşı verilen cevap ve tahkikat komisyonunun raporu aynen verilmektedir:

Belge 8 ı.

Tahkikat Komisyonunun Sorusu 1 7. 7 . 1 968

"Say ın

i smail Beşikçi Sosyoloji Asistanı Fen -Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın 7.2. 1 968 gün ve 205 sa­ yılı yazıları ile şahsınıza müteallik bir ihbarın tahkiki ile görevlendiril­ miş bulunuyoruz. i şbu tahkikat zı mmı nda aşağıdaki soruları yazı lı olarak cevaplandı rıp e n kısa zamanda komisyo numuza vermenizi rica ederim: 1 . Sosyolojiye Giriş derslerinizde öğrencilere bu ilmin e le­ manter ve umumi bilgilerini vermek daha uygun olacağı halde gö­ çebe aşiretleri ve bilhassa Kürt aşire tlerinin sosyal yapı ları üzerinde özel olarak durmayı ve derste yalnız bunları okulmayı böyle bir giriş dersi ile nasıl bağdaştırd ı n ız?

2 . Yaz ılarınııda ve derslerinizde tıakim olan görüşün Marksist bir görüş olduğu anlaşılıyor. Ö ğrencilere Marksist görüş hakkında bilgi vermek de önemli olabilir. Fakat , sosyal olayların açıklanma­ sında ve aydı nlatı lmasında diğer görüşlere de yer vermeniz ilmi metot yönünden sizce daha uyg u n düşmez mi idi? Başkan Prof. Dr. Selahattin Olcay

Ü ye Doç. Dr. Turhan T. Yüce" Belge 9

2. Tahkikat Komisyonuna Verilen Cevap

Tahkikat Komisyonu Başkanlığı'na :

1. Genel sosyoloji derslerinde öğrencilere, bu. ilmin elemanter 39


ve umumi bilgilerini anlatmak yerine göçebe aşiretlerin ve bilhassa özel olarak Kürt aşiretlerinin sosyal yapıları üzerinde durduğum şeklindeki iddia tamamen yanlış ve asılsızd ı r. Çünkü :

A. a) 1 966-1 967 ders yılı . ikinci sömestrede Genel Sosyoloji derslerinde Sosyolojiye Giriş okutulmuştur. Burada sosyolojinin tarifi, diğer ilimlerle ilişkisi, nası l bir ilim olduğu , tarihi, metodu gibi konulara dokunulmuş, özellikle sosyal yapı ve sosyal değişme ko­ nuları üzerinde duru lmuştur. Öğrenciye kaynak olarak aşağ ıdaki ki­ tap ve makaleler gösterilmiştir. (Bu kaynaklar sömestre başı nda tahtaya yazıldığı gibi yeri geldiği z aman sözlü olarak da bildirilmiş­ tir.) Nerm i n ABADAN : Altıncı Dünya Sosyoloji Kongresi, Si­ yasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cil! 2 1 , Sayı 3, s h . 21 9-252 B ehice BORAN Toplumsal Yapı Araştırmaları, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi yayı n ı , Ankara, 1 945 Hans FREYER Sosyolojiye Giriş, Çev. : Nermin Aba­ dan, Siyasal Bilgiler Fakülte-s i yay ı n ı , An­ kara 1 96 1 , 2. Bs. Mübeccel KI RAY Ereğli, Ağır Sanayiden Ö nce Bir Sahil Kasabası , Devlet Planlama Teşkilatı ya­ y ı n ı , Ankara 1 964. M ümtaz TURHAN : Kültür Değ işmeleri , Edebiyat Fakültesi yay ı n ı , istanbul 1 959 C. Orhan Tüteng il : Az Gelişmiş Ü lkelerin Toplumsal Ya­ pısı, i stanbull 1 966. i brahim YASA Sosyoloji Notları , Siyasal Bilgiler Fa­ kültesi, 1. S ı n ıf Ders Notları , Ankara, 1 966- 1 967 i C. Z MMERMAN Yeni Sosyoloji Dersleri, Çev. : Arniran Kurtkan , iktisat Fakültesi yayı n ı , I stan­ bul, 1 964. b) 1 967-1 968 ders yılı birinci sömestre ise sizin iddia ettiğiniz gibi "bilhassa ve özellikle Kürt aşiretleri'; üzerinde değil Türkiye'nin toplumsal yapısı üzeri nde durulmu ştur. Çünkü, tatbik edilmekte olan yönetmeliğin 9 . , ona atfen 7 ve 2. maddelerinde gösterildiği gi40


bi, yönetmelik sosyoloji derslerinin yapılmasına izin vermemektedir. Ders, Felsefe Tari hi adı altı nda okutulmaktad ır. Yine o madde ler gereğince bu ders sürekli bir ders olup bir sömestre değil 4 sö­ mestre devam etmekte ve öğrenciye 1 6 kredi kazandı rmaktadır. Bu bakımdan aynı öğrenciye ikinci bir defa daha Sosyolojiye G i riş ye­ rine Türkiye'nin Toplumsal Yapısını anlatmak daha normaldir. Türkiye'nin Toplumsal Yap ısı a nlat ıl ı rken ana konu lar şun lar olmuştur: - Toplumsal yapı ile ilgili kavramların kısaca tekran - Osmanlı imparatorluğu 'nun toplu msal yap ı s ı - Geleneksel Osmanlı toplu munun Tanzimat'la, yani Bat ı kapitalizmi ve kü ltü rü ile temasa geçmesinden sonra ald ığı yeni şekil ve kültü r ikileşmesi - Anadolu'da kurtuluş sava ş ı , Cumhuriyetin kuruluşu ve kültür ikileşmesine karşı Tü rk Devriminin arad ığı cevap - 1 945, 1 950, 1 960 denemeleri Çağdaş Türkiye'nin Toplumsal Yapısı Tarım Toplumu : - Alt g ruplar Göçebe aşiret Yarı göçebe aşiret Köy Kasaba

c) Yukarıda görüldüğü gibi "bilhassa Kürt aşiretlerinin sosyal yapıları üzerinde özel olarak du rmak" şeklinde belirttiğiniz olay sa­ dece bir-iki derste olmu ş , sonra köy toplumuna geçilmiştir. Ve sö­ mestre bu şekilde bitmiştir. Sizin dediğiniz gibi Kürt aşiretleri üze­ rinde "bilhassa ve özel olarak" durulmamış, geniş ve karmaşık bir toplumsal bütünün temeldeki bir parças ı olduğu için durulmuştur. Sorunlar Türkiye'nin genel duru mu ile ilgili olduğu halde örnekler Doğu Anadolu'dan seçilmiştir. "Bilhassa ve özel o larak du rmak" de­ yiminin altında gizlediğiniz fikri açıkça diyebilmeliydiniz . . . . Attığ ı m her ad ımın, konuştuğu m her sözü n farkı ndayım ve bunların milli devletin gerçek çıkarlarıyla paralel olduğu büyük bir gerçektir. Vata n ı korumak, milleti sevmek h iç kimsenin tekelinde değildir. Bu görevlerden herkes aynı derecede soru mludur. Ama Anadolu'nun gerçekleri çok acıdır ve ben ilim adamı o larak temel­ deki gerçekleri görebiliyorsam suç kimin? 41


Tü rkiye'nin sorun ları , arıayasa, kanun, çift meclis , planlama gi­ bi kuramsal sorunların çözümü ile h alledilemez. Ö nemli olan bu h u ­ kuksal kuru mların temelinde bulu nan ve bunları şekillendirmesi g e ­ reken ekonomik ve toplumsal dinamikleri kavramaktır. Ekonomik ve toplumsal dinamiklerle bu hukuksal kurumlar arası nda bir bağ kurulmad ığı ölçüde sorunları n çözümü i mkansızdır. Ü nive rsite muh ­ tariyeti gibi çok yüce b i r hukuksal ku ru m bile soru nları çözümle­ rnekten u zakt ı r . Çünkü , bu kuru mla, bu kuruma ana şeklini veren Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal dinamiği arası nda bir bağ yok­ tur. Bunun en güzel örneği beni ve sizleri lüzumsuz yere uğraşı ıran bu olaydı r. O halde böyle temel soru nların açı klanması yüzeyde kalan ve yukarıda belirttiğim bağı hiçbir zaman kuramayan laflarla değil, yine temele inen birtakım açıklamalarla olacakt ır. Bu şaşmaz gerçeği çok iyi kavramak ve hiçbir zaman u nutmamak gerekir. i lim adamı n ı n temeldeki bu düğü mleri kavraması ve bu na göre tayin edilen ekonomik ve toplumsal politika hedefleri bir avuç çı kar­ cı zümresinin a leyhine olmakla beraber çok geniş halk yığı nların ı n yararınadır. ilim, mevcut düzenden çıkarı olanların mı yoksa geniş halk kit­ lelerinin yan ında mı olsun ? B i l i m adamı şimdiye kadar olduğu gibi düzenden çıkarı olan s ı ­ nıfların sözcü lüğünü m ü yaps ı n ?

d) Sömestre başı nda öğrencilere , aşağıdaki makalelerden so­ rumlu olacakları, zaman yetersizliği sebebiyle bu nları n derste anla­ t ı lmayacağı duyuru lmuş, teksir ettirilip dağıtılması sağlanmıştı r. Cevat GERAY

Toplum Kalkı nması ve Toprak Refor­ mu, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,Cilt 2 1 , Sayı 3 , Eylül 1 966, sh. 51 -69 Mübeccel KIRAY : Ereğ li'de Bazı Şehirleşme ve Sosyal Değ işme Eğ ilimleri, Sekizinci iskan ve Şehireilik H aftası Konferansları , iskan ve Şehireilik Derneği yay ı n ı , Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara 1 967, s. 1 63- 1 87 i brahim YASA Gecekondu Topluluklarında i ş-Güç Çe­ şitleri ve Ekonomik Düzen , Yukarıdaki kitap, s. 1 35-1 62) 42


e) 1 967- 1 968 ders y ı l ı ikinci sömestre , hakkımda tahkikat oldu­ ğu gerekçesiyle derse g itmem engellenmiş, böylece program yarı ­ d a kalmıştır. g) " Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplum­ sal Değ işme" isimli eser benim bir araştırmarnın adı d ı r. Tarafım­ dan çoğaltıl ı p Türkiye'deki çeşitli bili m adam larına ve müesseselere gönderilmiştir. Yukarıdaki üç makale kadar zorunlu olmamakla be­ raber, öğrenciye oku ması salık verilmiştir. Bu araşt ırmamla birlikte "Doğu Mitinglerinin Analizi" isimli araştırmam da FORUM dergisinde yayınlanmışt ır. Bütün ilmi çevre­ lerce benimsenip takdir edildiği ve üstün bir araştırma dendiği hal­ de ve yine FORUM dergisi tarafı ndan kitap olarak bast ırılmasına karar alındığı halde Atatürk Ü niversitesi'nin Fen-Edebiyat Fakülte­ si'nde meydana gelen bu ilirazı n bilimsel bir anlamı var mıdır? Ka­ naatımca % 1 00 yoktur, sadece hissi bir davran ıştır. B. Bütün bu açı klamaları n ışığı alt ı nda, komisyonunuzun, birin­ ci maddede sorduğu soru tamamen ası lsızdır ve olaylara uyma­ maktad ır. O halde komisyonunuz yanlış bilgilerle dolu ve maksatlı bir ihbar ile karş ı karş ı yad ır. Bu ihbar bili msel anlayışın tamamen dı­ ş ı nda o lduğu gibi insan haysiyetini rencide edecek kadar da çirkin­ dir. l l . "Sosyal olayların açıklanması ve ayd ı nlatılmasında her tü rlü görüşe yer vermek gerekir" şeklindeki kanaatınız tarnamen doğru­ dur ve ben % 1 00 bu fikre katılıyorum. Nitekim " Doğu Mitingleri­ nin Analizi" isimli eserimde -isminden de anlaşılacağ ı gibi- Mark­ sizmin temel yasası olan diyalektik metot değil analitik metot kullanılmışt ır. Bu arada mülkiyet ve üretim ilişkilerinin toplumsal ya­ pıları şekillendirmesindeki rolü de belirtilmiştir. Birinci sorunuza ce­ vap verirken sıraladığım bibliyografyalar da bu çok yönlü ilmi an la­ yışa en güzel örnektir.

SONUÇ Ü niversiteler Kanunu'nu n 40. maddesine göre, asistan, derse giremez. Buna rağmen ben, hem derse girmeye, ders anlatmaya ve bu sorumluluğu yüklenmeye zorlanıyorum, hem de anıattıklarım­ dan ve yazdıklarımdan dolayı yanlış bilgilerle ve maksat l ı bir şekilde şuçlanıyorum. Ve hem de tahkikat denen bu üzücü ve vicdan azabı olay 8-9 ay devam ediyor. 43


a) Bu hangi bilimsel anlay ı ş ı n eseridir? b) Asistan değil de doçent o lsayd ım bu olaylar meyda na gelir

miydi?

c) Doçent olamamam memleket sorunları hakkında doğru dü­ şünmeme ve yazmama engel midir? d ) b ve c şıklarına verilecek cevap elbetteki hayırd ı r. Buna rağ­ men 8-9 aydır beni üzen ve ezen ve sırf doçent değil de asistan ol­ duğu m için ezen zihniyet hala ayakta du racak mıdır? Sayg ılarımla. Dr. i sınail Beşi kçi Sosyoloj i Asistanı 9 Eyl ül 1 968" Belge 1 0 3.

Tahkikat Komisyonunun Raporu

"Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na: 7 .2 . 1 968 t arih ve 205 sayı lı yazı nıza cevapt ı r. Sosyoloji Doçenli Dr. Orhan Türkdoğan, dekanlığınıza verdiği 26 Ocak 1 968 ve 1 5.2 . 1 968 tarihli dilekçelerle sosyoloji asistanı Dr. i sınail Beşikçi nin öğretim ve akademik faaliyetinde M arksist ve bölgeeilik propagandası yapt ı ğ ı n ı ileri sürmüş ve bu asistan hakkın­ da soruşturma istemiş idi Bu istek üzerine soru ştu rma ile görevlendirilen komisyonumuz, ihbar yazı ları n ı , eklerini Doç. D r. Türkdoğan'ın 1 1 sayfa tutan ra­ porunu, öğrenci Coşkun Ak' ı n sosyoloji dersinde tuttuğu notlar ha­ vi defteri, D r. Beşikçi'nin ders notlarını ve 'Doğu Miting leri'nin Analizi' adlı teksirlerini, Ayfer Arsal, Reşat Derici, Yılma Durak, Güner Sernikli adlı öğrencilerin sosyoloji imtihanı kağıtları incelen­ di ve Dr. Beşikçi den gerekl i gördüğü hususlarla izahat ald ı ktan sonra şu sonuca vard ı : D r. Beşikçi , komisyonumuza verdiği 9.91'968 t arihli yazılı ce­ vabı nda 1 966- 1 967 ders y ı l ı ikinci sömestresinde Sosyolojiye Gi­ riş dersini okuttuğunu, bu derslerde sosyolojinin tarifini, konusu nu , metodunu, diğer ilimlerle münasebetlerini öğrettiğini beyan etmiştir. 1 967-1 968 ders yıl ında Türkiye'nin toplu msal yapısı üzerinde dur'

'

44


muştur. Göçebe ve yarı göçebe aşiretlerin incelenmesi, Türkiye'nin toplumsal yapısı içinde genişçe bir konudur. Jeo-politik bakı mdan nazik sayılan bir bölge üniversitesinde göçebe aşiretle r araştırılı rken 'Kürt' denilen vatandaş toplu lukları te­ şebbüs gibi görülebilir. Fakat ilmi metotlar içinde kalmak, ilmi taraf­ sızlıktan ayrı lmamak şart ı ile bu türlü araştırmalar da ilim hürriyeti­ nin cevazı içinde mütalaa edilm�lidir. Dr. Beşikçi, ders notlarında ve yazılarında kanaalimize göre Marksist ve solcu bir görüşten ha­ reket e tmektedir. Fakat görüşlerinde ve açıklamalarında kanunları­ mıza göre suç teşkil edecek bir husus yoktur. Batıc ı l ığı gericilik say­ mak, Doğu'da Kürt adı verilen vatandaşlarım ız ın ayrı dili konuştuklarını ve hatta ayrı kü ltüre sahip olduklar ı n ı söylemek, Gü­ ney Amerika ülkelerinin veya Kuzey Vietnam'ı n kurtuluş savaşı yaptıkların ı ileri surrnek gerçi bugün büyük kısmı itibarı ile so l dü­ şüncesinin iddialarıd ı r; fakat bunları yazmak ve söylemek suç değil­ dir. Bu gibi beyan ve· yaz ı lar l� ısmen veya tamamen siyasi mahiyet arzetse bile , Dr. Beşikçi, öğretim yetkisini iyi kullanmamış olur ama üniversite mensubu olması dolayı s ı ile suç işlemiş olmaz . Zira üniversite öğretim üye ve yardımcıları n ı n siyasetle uğraşmak hakla­ rı vardır. Bu böyle olmakla beraber, komisyonumuz Dr. Beş i kç i nin ilmi tarafsızlık ve objektiflik prensiplerine tam uygun bir öğretim yapma­ d ığı , derslerine, konu ile doğrudan doğruya ilgili ve gerekli olmayan aktüel siyasi unsurlar karı ştırdığı kanaatine varmıştır. Bu keyfiyet, adı geçenin muayyen siyasi düşünceleri telkin etmek çabas ından ileri ge lebileceği gibi meslekteki tecrübesizliğinden de ileri gelmiş olabilir. Esasen asistan olmak itibarı ile Dr. Beşikç i nin ders okut­ ma yetkisi yoktur. Bundan böyle ad ıgeçene müstakil ders verdirme­ mekle tecrübesizliğin ihtilalları önlenmiş ve kanuna daha uygun ha­ reket edilmiş olur. Devletin kağıdı n ı ve diğer imkanları nın haksız kullan ıldığı iddia­ s ı , soruşturma konusu olarak bize verilmediği için bu husus araştı­ rılmamışt ır. Kanaalimizi böylece ve saygı ile arzederim. 2 1 . IX. 1 968. '

'

Prof. D r. Selahattin Olcay ( i mza)

Doç. D r. Turhan T. Yüce (imza)

45


Ek leri : 1-

2-

Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın 20 . 1 .1 968 tarihli yazısı ve ekieri Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın 1 5 .2.1 968 tari h l i yazı s ı ve

eki eri

3- 2 1 .6. 1 968 gün ve sorulan sorularla ilgili 1 7. 7. 1 968 tarihli tahkikat ko misyonu yaz ı s ı . 4- Dr. i . Beşikçi'nin 9 .9 . 1 968 tarihli cevab ı . "

IV. YURT DIŞINA GİDİŞ ENGELLENİYOR ı.

Yurt Dışına Gitmek için Başvurma

a)

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na Verilen Dilek çe

AÜFEF Dekanlığı'na 7 Şubat 1 969 tarihli bir dilekçeyle

başvu rup şu durum belirlildi:

Belge 1 1

. . . 30 Aralık 1 964 tarihinden beri sosyoloji asistan ıyım. Dokto­ ramı 28 M art 1 967 tarihinde tamamladım. Fakat bu arada h içbir ya­ bancı ülkeye gitme olanağı bulamad ı m . D i ğ e r taraftan 2 0 Ocak 1 969 tarihli araşt ırma projemin son du­ rumunu gösteren yaz ı n ı n 7. maddesinde de gösterildiği gibi araşt ı r­ mayı tamamiayabiimek için yabancı bir ülkeye gitmem gerekmekte­ dir. 4489 say ı l ı kanun gereğince Fransa'ya gönderilmem için gerekli işlemin yap ılmas ı nı . . " (A Ü FEF Dekanl ı ğ ı , 1 1 .3. 1 969 gün "

.

ve 367 sayı l ı evrak) b)

Dekanlığın Olumlu Cevabı

F.E.F. D ekanlığı bu isteği olumlu karşılamıştır. Yazı şöy­

ledir:

. Belge 1 2

. . . D ı ş ülkelere gönderilecek öğretim üyesi v e yard ımcı ları için fakültemize tahsis edilmiş olan dört kişilik kontenjan dolmuş oldu"

46


ğu ndan, bu h usustaki müracaatınız s ı raya konmuş olup, s ı ranız gel­ diğinde gerekli işlem yapılacaktır. 4489 say ı l ı kanun gereği nce, bilgi ve görgü nüzü artırmak üze­ re dış ü lkeye gönderileceği nizden buna göre bir program hazı rla­ manız gerekmektedir. . . " (A Ü FEF Dekanlığ ı 'nın 1 0.5. 1 969 gün ve 476 say ı l ı Prof. D r. Selahattin Olcay imzalı yaz ı s ı ) 2.

OECD Bursundan Faydalanmak İçin İkinci Başvurma

a)

Bölüm Başkanlığına Başvurma

4489 sayılı kanuna göre yurt dışına gitme işlemleri ya­ vaş gittiği için başka olanaklan denernek gerekiyordu . Bu arada OECD burslarından faydalarımak olanağı ortaya çıkt ı . Bağlı olduğumuz Coğrafya Bölümü Başkanlığı'na 9 Ocak 1 970 tarihinde verilen dilekçe şudur:

Belge 1 3

" . . . iktisadi i şbi rl iği ve Kalkı nma Örgütü (OECD)'nin , üniversite üstü çal ışma ve araştı rma olanağı veren bu rsları ndan yararlanmak istiyorum. Fakat ilgili örgütten ald ığ ı m yazıya göre, bu burslardan birine aday olabilmem için, adaylığı mın Ocak ayı içinde rektörlüğü­ müz taraf ından adı geçen örgüte bildirilmesi gerekmektedir. Gerekli işlemin yapı lması . . . " (A Ü FEF Dekanlığı, 9.1 . 1 970 gün ve 36 sayı

ile kayıtlı evrak) Yukarıdaki dilekçeye gerekli b ü t ü n belgeler eklenmiştir. Konumuzu yakından ilgilendirdiği için başvum1a formları­ nın, " ihtisas alanıfl ile ilgili kısmını aynen veriyoruz.

Belge 1 4

"V. i HT i SAS ALANI a) Hangi konuda ihtisaslaşmayı arzu ediyorsunuz? - Orta-Doğu ülkelerinin sosyo-ekonomik kalkınmaları ile i lgili mukayeseli bir araştı rma yapmak istiyo ru m.

47


b) Bu konuyu seçişinizin nedenlerini söyleyiniz. Bu etüt şimdiki veya gelecekteki çalışmalarınız için nasıl bir fayda sağlayacaktır? - Hızlı nüfus artı ş ı , çağdaş siyasal ve toplumsal akımlar, savaş­ lar ve ihtilaller, kitle haberleşme araçları nın etki ala n ı n ı n artmas ı , Orta-Doğu ülkelerinin sosyo-ekonomik yapıları nı hızla değiştirmek­ tedir. Türkiye de bir Orta- Doğu ü lkes idir. Ve Orta-Doğu ülkelerinde­ ki sosyo-ekonomik değişmenin doğrultusu Türkiye'yi de etkilemek­ tedir. Orta-Doğu ülkelerindeki sosyo-ekonomik yapı nın ve bu yapıdaki d eğişmelerin bilinmesi bu bakı mdan yararlıd ır. c) Çal ışmak için tercih ettiğiniz bir müessese veya devam et­ mek istediğiniz bir kur var m ı ? Bu tercihin nedenlerini söyleyiniz? - Bir müessese nin ismini verecek kadar bilgi sahibi değilim. Yalnız Orta-Doğu ü lkeleri ile ilgili araştırmalar yapan enstitülerin ol­ duğunu biliyorum. Yves Lacoste g ibi yazı bilim adamları da var. " b)

Adaylığın Bölüm Başkanlığı ve Fakülte Dekanlığı Tarafınd an Kabulü

Adaylık, daha sonra bölüm baŞkanlığı ve fakülte dekan­ lığı tarafından kabul edildi.

c)

Adaylık Rektörlükçe de Kabul Edildi Belge 1 5

Daha sonra adaylığı rektörlük de kabul etti. Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü 17 Ocak 1 970 gün ve Zatişleri 266 . 4 / 0202 sayılı ve Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu imzalı yazı­ lanyla adaylığı kabul etti ve bir yıl süre ile ü niversiteden izinli olar�k aynimarnda bir sakınca olmadığını, Türkiye'de OECD b urslannı koordine eden Maliye Bakanlığı Hazine Da­ iresi'ne ·bildirdi.

d)

Seçme Sınavıanna Giriş

Rektörlüğün bu izni gereğince OECD yetkilileri Beşik­ çi'yi rnülakata çağırdı. Bunun üzerirıe Beşikçi, 1 0- 1 2 Mart 1 9 70 tarihlerinde Ankara'da Dışişleri Bakanlığı'nda rnülaka­ ta girmiştir. 48


3.

Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Kurulan Komisyon

Bu olaylar sırasında Edebiyat Fakültesi'nde yeni bir ko­ misyon kurularak dış ülkelere gidecek .olan öğretim üyeleri­ nin ve öğretim yardımcılarının sırasını saptamıştır. Bu sıra­ lamada

birinci

olunduğu

halde,

OECD

bursuna

başvurulması ve bursu kazanma olasılığı karşısında, kon­ tenj an ikinci sırayı işgal ederi asistan arkadaşa tahsis edil­ miştir. Komisyonun karan ve bu karann Edebiyat Fakültesi D ekanlığı tarafından rektörlüğe bildirilmesi ile ilgili yazılar aynen şöyledir:

Belge 1 6

"Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı' ri a 1 . Komisyonumuz 1 5. 1 . 1 970 günü saat 1 4'de toplanarak fakül­ temize tahsis olunan dış memleketler kontenjanına müracat eden aşağıda isimleri yazılı 9 öğretim üye yardımcısının durumları nı ayrı ayrı incelemiş ve üniversiteye giriş, askerlik ve doktora şartlarına göre aldıkları puanlar muvacehesinde müracaatçılardan aşağıdaki listede gösterildiği üzere Dr. i sınail Beşikçi birinci sırayı , Dr. Ha­ run Tolasa ikinci sırayı , Yı lmaz Gültekin üçüncü sı rayı kazanmış­ lardır. Ancak Dr. ismail Beşikçi nin OECD bursuna müracaatı ba­ his konusu olduğu için, gitmesi ihtimaline binaen ikinci sırayı işgal eden Dr. Harun Tolasa ya bu kontenjanı n tahsisi oybirliği ile kara­ laşt ı rılmışt ı r. i . Beşikçi OECD bursundan faydalanamadığı takdirde fakültemiz için açılacak ilk kontenjandan faydalandı rılarak, dış memlekete gönderilmesi de karar altına alı nmıştır. '

'

2. Bundan böyle fakü ltemiz kontenjanı nın tahsisi için ve sırala­ rı nı yapmak üzere üç öğretim üyesinden müteşekkil devamlı bir ko­ misyonun teşkili ve dekanl ığa teklif olunması komisyonumuzca uy­ gun görü lmüştür. Keyfiyel saygı ile arz olunur. Görüşler

Dr. lsmall Beşlkçj

10

10

10

10

40

Dr. Harun Tolasa

10

9

10

10

39

Yılmaz Göktekin

8

10

10

28

Ali Özçelebi

8

10

18

49


Ömer Okumuş

8

Sacit Akçay

6

1o

16

Sevim Öner

6

1o

16

Hüseyin Gümüş

6

10

10

18

16

Hüseyin Ayan Komisyon Başkanı Port. Dr. Niyazi Akı

(i mza)

Şartlı Üye

Üye

Doç. Dr. Tevfik Tarkan Doç. Dr. Cevdet Gökalp

(imza)

(imza)

Belge 1 7

"Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı Sayı: 46

1 6. 1 . 1 970

R ektörlük Makamı na: 28.1 1 . 1 969 tarih ve 33 say ılı yö netim kurulu kararı ile yurt d ı ş ı ­ na gidecek öğretim üyesi v e yard ı mcı ları için nievcut bulunan 25 ki­ şilik konte njandan açık bulunan üç adedinin bir tanesi ödünç olarak fakültemize tahsis edilmiş bulunmaktad ı r. YUrt d ış ı na gidecek eleman ı tespit etmek üzere , fakültemizde kurulan komisyon 1 5. 1 . 1 970 günü yapmış olduğu toplantıda yurt dı­ şına gitmek için müracaat etmiş bulunan 9 öğretim üyesi yardımcısı arası ndan ü niversiteye intisap, askerlik ve doktora şartlarına göre puanıandırma yapmış birinci s ı rayı Sosyoloji Asistan ı Dr. i sınail Be­ şikçi ikinci s ı rayı Eski Türk Edebiyatı Asistanı Dr. Harun Tolasa al­ mışlard ır. Ancak Dr. i smail Beşikçi nin OECD bursuna müracaat ı bahis konusu olduğu için gitmesi ihtimaline binaen ikinci s ı rayı işgal eden Dr. Haru n Tolasa'ya bu kontenjan ı n tahsisi kararlaştırı lmıştır. Gereğini tensiplerinize saygılarımla arz ederim. '

Deka n ( i mza) Prof. D r. Selahattin Olcay"

50


4.

OECD'nin Seçme Sınavının Kazanıldığına Dair Yazısı

a) Dışişleri Bakanlığı'nın Atatürk Üniversitesi'ne Gönderdiği Yazı

Belge 1 8 D ışişleri Bakanlığı Atatürk Üniversitesi'ne gönderdiği 7 M ayıs

1 970 tarih ve 769 . 2 1 4/70/3-306 sayılı yazısıyla ,

OECD bursunun kazanıldığını. akademik çalışmalara başla­ madan önce, iki aylık lisan kursuna devam edilmesi gerekti­ ğini ve Fransa'ya gidilebilmesi için gerekli iznin verilmesini istedi.

b)

Dışişleri Bakanlığı Yazısı Hakkında Bilgi Verilmiyar

Dışişleri Bakanlığı tarafından Atatürk Üniversitesi Rek­ törlüğü'ne yazılan bu yazı tebliğ edilmediği gibi böyle bir yazı yazıldığına dair bilgi de verilmedi.

c)

OECD'nin Seçme Sınavının Kazanıldığına Dair Mektubu

Daha sonra OECD yetkilileri 25 Mayıs 1 970 tarihli bir mektupla seçme sınavının kazanıldığını şöyle duyurdular:

Belge 1 9

CT/2422 AT (70) 50

Paris, 25 Mayıs 1 970

"Bay, OECD'nin 1 970- 1 971 bursları için açılan imtihanı kazanmış bu­ lunduğunuzu bildirmekten büyük bir zevk duyarım. Mü racaat formü llerinde gösterdiğiniz gibi sizin adaylığınızı Yük­ sek Etütler Okuluna sunduk. College de France Profesörü M. Ber­ que sizi, üniversitenin açılı şı ndan itibaren başlayacak olan 'Müslü­ man Ü lkeler Sosyolojisi' kurslarında görmekten büyük bir bahtiyarlık duyacak. 51


Kurslar 1 970 Kas ı m ı n ı n i l k haftasında başlayıp 1 971 Haziranı­ nın son haftası na kadar sürecek. H emen şu nu bildireyim ki ku rslardan önce 2 aylık !isan kursu­ na devamı n ı z gerekmektedir. Bunu imtihanı n ızı yapanlar bize tavsi­ ye etmişlerdir. Lisan kursları tarafımızdan o rganize ve finanse edilecektir. Bu kurslara katılacağınızı bildirdiğiniz andan itibaren, bursun şartlarını ve Paris'te bulunmanız gereken kesin tarihi size bildireceğiz. En iyi dileklerimin kabu lünü rica ederim.

G. Jallot Administrateur M. i smail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Sosyoloji Asistanı E rzurum" d} Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nden Yazı Hakkında Bilgi istenmesi Bu durumda Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'ne 29 Ma­ yıs

1 970 tarihli bir dilekçe ile başvuruld u . Bu dilekçede

OECD bursu ile ilgili olarak yapılan işlemler soru ld u . Bu di­

lekçe şöyleydi.

Belge 20

. . . 1 7 Ocak 1 970 tarih ve 266.4/0202 sayıl ı yazınızda belirttiği­ niz muvafakat üzerine 1 0-1 2 Mart 1 970 tarihinde , Ankara'da OECD imtihanları na girmiştim. "

1 . Gerek Paris'ten (OEC D) gerekse Ankara'dan ( Dı şişleri Ba­ kanlığı) ald ı ğ ı m yazılar bu i mtihan ı kazandığı mı bildiriyor.

2. Yine aynı kaynaklardan öğrendiğime göre imtihan ı kazandı­ ğ ı m Atatürk Ü niversitesi'ne bildirilmiş. Nitekim benimle imti hana gi­ ren bazı a rkadaşlarıma bu durum bildirildi. Fakat şimdiye kadar ba­ na rektörlüğü nüzden imtihanı kazandığıma dair bir tebligat yapı lmadı. Bu konuda yapı lan işlemlerin bildirilmesini. .. " (Atatürk Ü niver­ sitesi 29 Mayıs 1 970 gün ve 3500 sayı i le kayıtlı evrak) ·

52


Belge 2 1 e)

OECD'nin Telgraft

Rektörlük yukanda sözü edilen dilekçeye cevap vermedi. Fakat OECD yetkilileri, 5 Haziran 1 970 tarihinde Paris'ten çektikleri bir telgraf ile . . . 25 Mayıs 1 9 70 tarihli mektubu­ muzda bildirdiğimiz gibi Eylül ayının birinde başlayacak olan lisan kurslanna katılıp katılmayacağınızı acele olarak bildirmenizi rica ederiz" diyerek mektuptaki bilgileri tekrar­ lamaktadırlar. "

j}

Telgrqf Üzerine Rektörlüğe Tekrar Başvunna

OECD'nin bu telgrafı üzerine bir dilekçe ile üniversite rektörlüğüne tekrar başvuruldu . Bu dilekçe aynen şöyledir: Belge 22

9 Haziran 1 970

" Atatürk Ü n iversitesi Rektörlüğü'ne: 29 Mayıs 1 970 tarihli ve 3500 kayıt numaralı dilekçeme henüz bir cevap verilmedi. Halbuki O EC D'den aldığım yaz ı ve telgraf bazı konularda, beni, acele olarak karar almaya zorlamaktadır. Dururnurnun acele olarak bildirilmesini saygıyla dilerim.

i sınail Beşikçi Sosyoloji Asistanı Atatürk Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi OECD'nin yazısının fotokopisi 2. Yazının Türkçe tercümesi 3. OEC D'nin telgrafı 4. Telgrafı n Türkçe tercümesi Kayıt No 381 6 Tarih : 9 Haziran 1 970"

EK:

1.

53


5.

Rektörlüğün ''Red" Cevabı

Yukandaki dllekçe üzerine rektörlük aşağıdaki cevabı vermiştir.

Belge 23

Erzurum 1 6 Hazira n 1 970

Sayı Konu

i lgi

"ATAT Ü RK Ü N I VERS iTES i Zatişleri Müdürlüğü 266.4/241 o Dr. i smail Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı 9.6.1 970 tarihli dilekçeniz.

Kasım 1 970-Haziran 1 971 tarihlerinde F ransa'da yapı lacak 'Müslüman Ü lkeler Sosyolojisi' adlı ku rslara kat ı lmanızın Rektörlük­ çe uygun görülmediğine bilgile rinizi rica ederim.

Rektör ( i mza) Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu" 6.

Üniversite Rektörlüğü "Red" Karannın Gerekçesini Bildirmiyor Belge 24

Görüldüğü gibi Rektörlü k yabancı bir ü lkeye gitmeye önce izin verdiği halde sonra hiçbir gerekçe göstermeden bu­ nu engellemiştir. Bunun için 25.7. 1 970 tarihinde Eriurum Üçüncü Notediği aracılığıyla Atatürk Üniversitesi Rektörlü­ ğü'ne bir ihbarname gönderilmiş, " . . . Muvafakatınızla imti­ hanına girdiğim ve kazandığım OECD bursundan faydalan­ dınlmamamın

gerekçesillin

bildirilmesi. . . "

denerek

red

işleminin gerekçesi sorulmuştur. (Bu ihbarname 25.7. 1970

tarih ve 8094 sayılıdır)

Bu ihbarname 28.7. 1 970 tarihinde

54

Erzurum

Üçüncü


Noterliği tarafından rektörlüğe tebliğ edildiği ve rektörlükçe tebellüğ edildiği halde hiçbir cevap verilmemiştir. 7.

Kararın iptali İçin Danıştay'a Başvurma

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nün bu karanna karşı Danıştay'da dava açılmıştır. Dava, 1 2 . Daire'de 970/3977 esas sayılı dosya üzerinden görülmektedir.

a) Danıştay'a Başvunna Bu kararın iptali için Avukat Orhan İzzet Kök tarafın­ dan dava açılmıştır. Bu dilekçe, belgeleri derli-toplu bir şe­ kilde ele almaktadır. Kısaca şöyledir: Belge 25 1 4 . 9 . 1 970

"Danıştay Başkanlığı'na: i ptal ve Tam Yarg ı Davasıdır Davacı

i smail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Sosyoloji Asistanı, Erzuru m

Orhan i zzet Kök Konya Sak. Çağla Han 8/9, Ankara Davalılar : 1 . Atatürk Ü niversitesi R ektörlüğü , Erzurum 2. M i lli Eğitim Bakanl ığı , Ankara Konu Rektörlüğün onayıyla OECD'nin açtığı bir sınava girerek kazandığı ve yurt d ı ş ı n a gidecek öğretim üye yard ı mcı ları ara s ında birinci s ı rayı işgal ettiği halde, rektörlükçe hiçbir gerekçe gösterilmeden dı­ şarı gönderilmesinden vazgeçilen müvekkilimle il­ gili sözkonusu rektörlük kararı n ı n iptali. .. Vekili

"

OLAYLAR : 1 . Erzurum Atatürk Ü niversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sos­ yoloji Kürsüsü'nde Dr. Asistan olan müvekkilim i smail Beşikçi, OECD'nin ( Ekonomik işbirliği ve Kalk ı nma Teşkilatı) Fransa'da bir 55


y ı l süre l i olarak düzenlediği 'M üslüman Ülkeler Sosyo lojisi' isimli ü niversite üstü kurslara kat ı lmak amacıyla 9. 1 . 1 970'de, bağlı oldu­ ğu fakültenin bö lüm başkanlığına başvurmuş (Ek- 1 , bu kitapta Bel­ ge 1 3) ve bu istemi ilgili başkanlık ve dekaniıkça kabul edilmiştir.

2. Dışişleri Bakanlığı 7.5 . 1 9 70 tarihli ve 769 . 2 1 4/70/3-306 sayı­ lı yazılarıyla, Beşikçi'nin OECD bursunu kazandığını ve bunun için ö ncelikle iki aylık dil kursuna kat ı l ması gerekt iğini Atatürk Üniversi­ tesi R ektörlüğü'ne bildirmiş f akat bu bildirim müvekkilime duyuru l­ mamıştır. Bunun üzerine bizzat OEC D'ye başvuran müvekkilim, adı ge­ çen örgütten 25.5 . 1 979 t arihli ve CT/2422 AT sayılı yazıyı alm ışt ı r. Bu yaz ı s ı navı kazandığı nı bildirmektedir. (Yazı ve çevirisi 2a ve 2b, bu kitapta Belge 1 9) 3. R ektörlüğün tutumu yüzünden işin gecikmesi üzerine OECD 5 .6. 1 970 tarihli telgrafıyla, akademik çalı şma öncesi iki ayl ık dil kur­ suna katıl ı p katılmayacağ ını acele olarak bildi rmesini müvekkilim­ den istemiş ( Ek 3a ve 3b, bu kitapta Belge 2 1 ) ve bunun üzerine i smai l Beşikçi 29 M ayıs ve 9 H aziran 1 970 tarihleri nde yazd ığı iki d ilekçe ile (Ek 4a ve 4b, bu kitapta Belge 20 , 22) hakkı nda ne işlem yapıld ı ğ ı n ı rektörlükten sormuştur. R ektörlük 1 6 Haziran 1 970 tarihli cevabında müvekkilime, ' Müslüman Ü lkeler Sosyolojisi' kurslarına katı lması n ı n uygun görül­ mediğini dolayısıyla yurt d ı ş ı na çıkamayacağı n ı bildirmiştir. (Ek 5, bu kitapta Belge 23) Dava konusu olan rektörlük işlemi budur.

Ü N i VERS iTE REKTÖ RL ÜGÜ N Ü N K Ö TÜ N i YET i 4. M üvekkilim, 30 Aralık 1 964'ten beri adı geçen ü n iversitede asist and ır, doktorası n ı yapmıştır. Bu aşamaya gelmiş bir bilim ada­ m ı n ı n ilgili kanun lar gereğince, 'bilgi ve görgüsünü arttırmak', bilim­ sel alanda uzmaniaşmak amacıyla yurt d ı şına gönderilmemesi hele bir sınavı da kazandıktan sonra- temelinde bazı art niyetler saklanmaktadı r. G erçekte n 4489 sayılı kanun u n açık hükü mlerine, rektörlüğün, müvekkilimin OECD bu rsuna kat ı lmasını o naylamasına, adı geçen burs dolayısıyla üniversiteye de hiçbir mali yük teşkil etmeyecek bulu nmasına ve bu bakı mdan ü n iversite için de olağanüstü bir im56


kan sayılmasına ve üstelik 7 yıllık bir asistan olarak kanunen hakkı olmasına rağmen müvekkilimin bu kurslara katılmasına niçin izin verilmemiştir?

a) i smail Beşikçi 1 964'ten beri asistan olduğu, doktorası n ı da tamamladığı halde halen yabancı ü lkeye gidemediğini, bu nedenle 4489 sayı lı kanun gereğince, araştırmalarını tamamiayabiimesi için yurt dışına gönderilmesini, 7.2. 1 969'da dekanlıktan istemiştir. ( Ek 6, bu kitapta Belge 1 1 ) Dekanlık buna, kendisin in s ı rada olduğu , buna göre bir program hazı rlaması gerektiği şeklinde cevap vermiş­ tir. ( Ek 7, bu kitapta Belge 1 2) Edebiyat Fakültesi'nde d ı şarıya gönderilecek öğretim üye ve yard ı mcıları n ı n s ı rası n ı tespit etmek üzere bir komisyon ku ru lmuş ve bu kuru l , 1 5. 1 . 1 969'da yaptığı sıralamada i smail Beşikçi'ye bi­ rinci s ı rayı vermiştir. (Ek 8, bu kitapta Belge 1 6) N e var ki komisyon, i smail Beşikçi'nin OECD bursu için baş­ vurduğun u , bu s ı navı kazanıp gitmesi 'ihtimaline binaen' ikinci s ı ra­ daki asistanın birinci sıraya (yani Beşikçi'nin yerine) getJ rilmesini de karar altına almış ve gerçekten ikinci sı radaki asistan yurt dı şına gönderilmiştir. Şimdi , buradaki oyunu çözü mleyelim : i sınail Beşikçi fakülte­ de en kıdemli asistand ı r (dışarıya gitmeye nler içinde) . D eğerlendir­ me notları tamd ı r ve bu nedenle de dışarıya gönderilecekler liste­ sinde biri nci s ı raya alınmışt ı r. Bu s ı rada Beşikçi OECD sınavına girmiştir. Komisyon, 'Beşikçi bu sı navı kazan ı rsa nasıl olsa gide­ cek, şu halde onun sırası n ı başkası na verelim' demektedir. Oysa OECD bursu tesadüfi bir imkandır. Beşikçi'nin bu s ınavı kazansa da, yitirse de, fakültedeki durumuna göre normal olarak zaten ilk s ı ­ rada gönderilmesi gerekir. Kaldı k i Beşikçi sınavı da kazanmıştır. Öyleyse niçi n gönderilmemiştir? Oyun açıkt ır: Beşikçi isten meyen adamdır. Daval ılar Beşik­ çi'nin yurt d ış ı n a gitmesini istememektedirler. Ama not ve kıdem durumu bak ı m ı ndan buna mecburdurlar. Öyleyse ne yapmalı ? 'Sen nası l olsa OECD bursuyla gideceksin, şu halde yerine başkası n ı gönderelim' deyip durumu o anda kurtarmalı , sonra d a OECD sına­ vı. kazanı l ı p izin aşamasına gelindiğinde, 'OECD kurları na katı lma­ nız uygun görülmemiştir', diyerek müvekkilimi kanuni hakları ndan yoksun bırakmal ı . B u plan büyük bir soğukkanl ı l ıkla uygu lanmış v e b u nedenle konunun yüksek mahkeme önüne g etirilmesi zo runlu olmuştur. 57


Rektörlük, 'önceden izin verdim ama sonra konuyu beğenme­ diğim için izni geri aldım' d iyemez. Çünkü Beşikçi'nin hangi dalda çal ışma yapacağ ı , rektörlüğün başvurma formüllerinde soruluyor­ d u . Ve müvekkilimce dolduru lmuş bu lunuyordu. ( Ek 9, bu kitapta Belge 1 4) Görü ldüğü gibi işlemin 'amaç'ı arkasında öznel birtakım art ni­ yetler ve keyf i bir davran ış ın izleri saklı d ı r. Peki bunlar nelerdir?

b) Müvekkilim bas ılı kitapları ve yazılarıyla Türkiye sosyolojisi­ ne ve daha geniş anlamda toplum gerçeğine yoğu h bir şekilde hiz­ met etmekte ve bilim çevrelerinde bu çalışmaları ilgi ve takdirle iz­ lenmektedir. Ne var ki, Atatürk Üniversitesi'nin başı ndaki yönetici g rup, anayasanın ve çağdaş bilim anlay ı ş ı n ı n d ı ş ı ndaki bağnaz tu­ tumuyla Beşikçi'nin bu çalı şmalarını engellemeye çalı şmakta, onu, tipik, suskun ve emirlerle yönetilen bir çizgiye getirmeye uğraşmak­ tadır. Bu nede nledir ki Beşikçi'nin bu zihniyete karşı yürekli müca­ delesiyle başedemeyince hiçbir gerekçe göstermeden kendisi asis­ tanl ıktan at ılmış, fakat bu işlem Danıştay'ca durdurulmuştur. Bununla ilgili dava, halen 5. Daire'de 70/4963 numarayla devam et­ mektedir. Rektörlüğün müvekkilim hakkındaki kötü niyeti ve gerçek mak­ sad ı, gerektiğinde bu dosyadaki belgelerin incelenmesiyle de kesin olarak ortaya çıkacakt ı r. c) Rektörlük kararındaki maksadı n özünü gösteren başka bel­ geler de vardır: Rektörlük, müvekkilimin 1 968 y ı l ı nda verdiği dersler ve yaptığı araşt ırmalarla ilgili ol arak t ahkikat komisyonu kurmu ş ve bu komis­ yonun soruşturmas ı yıllarca sürmüştür. Bunun gibi, 20 Mart 1 970 günü üniversitede meydana gelen olaylar dolayısıyla müvekkilim hakkı nda yine soruşturma kurulu teş­ kil edilmiş ve bu kurulun çalışmaları da ilginç bir çizgide gelişmiştir. işlemdeki maksat unsurunu açıklığa kavuşturan ve müvekkilim hakkındaki gerçek niyetleri ta o zamandan göstermesi bakımı ndan, bu gülünç ve ayn ı zamanda dehşet verici soruşturmayla ilgili belge­ lerin yüksek mahkemeye sunulması gerekli görülmüştü r. ( Ek 1 0, 1 1 , 1 2, 1 3, 14, 1 5, 1 6, 1 7, 1 8 , 1 9, bu kitapta, Belge 1 , 2, 3, 4, 5, 6, 8, 9 ve daha sonra ele alı nacak belgeler) 58


iPTAL NEDENLERi A. SEBEPYÖNÜNDEN Yüksek mahkemeye ayrıca açıklamaya lüzum olmadığı gibi bü­ tün idari işlemler, yeterli ve inandırıcı bir sebebe dayanmak zorun­ dadırlar. Yukarıda anlatılan olaylar çerçevesinde, müvekkilimin adı geçen kurslara gönderilmemesi işleminde, kamu yararını amaçla­ yan geçerli ve inandırıcı bir sebebin bulunduğunu iddia etme olana­ ğı kesin olarak yoktur. Bu bakımdan haklı bir sebebe dayanmayan işlemin iptali gerekir.

B. MAKSATYÖNÜNDEN Kanuna ve yüksek mahkemenin birçok içtihatlarına göre idari işlemlerin maksadı, kamu yararına uygun olmak zorundadır. Aksi halde maksat sakatlanır. Ve işlemler meşruluğunu yitirirler. Dava konusu olayda maksat, tümüyle müvekkilimi mutazarrır edici nite­ lik taşımaktadır. Kanunlara göre hakkı olduğu, sırası geldiği ve sına­ vı kazandığı, üstelik rektörlükçe de onaylandığı halde, salt müvekki­ limin

kişiliği

yüzünden

dışarıya

gitmesini

meneden

rektörlük

işlemindeki maksadı başka türlü yorumlamanın olanağı yoktur. işle­ min bu nedenle de iptali gerekir.

EMSAL Danıştay, benzer bir olayda, konumuzdaki gibi girilip kazanıl­ mış bir sınav da olmadığı halde, salt, sırası gelmesine rağmen yurt­ dışına gönderilmesine izin verilmeyen bir asistanın, ilgili işlemin ip­ taliyle

ilgili

talebini

kabul

etmiş

ve

sırası

gelen

bir

öğretim

yardımcısının, geciktirilmeden dışarı gönderilmesi gerektiğine hük­ metmiştir. Bu konu ile ilgili dosya 5. Dairede, 69/4331 E. 70/1004 K., 26.3.1970 T. numara ile görülmüştür."

Avukat Orhan İzzet Kök, dilekçesine, uğranılan maddi ve manevi tazminat istemiyle devam etmektedir. Sonuç ve istem bölümünde yine aynı şeyleri tekrarlamaktadır. Dilek­ çeye aynca sözü geçen 19 adet evrak eklenmiştir.

59


Belge 26

b)

Rektörlüğün Savunması

Bu dava ile ilgili olarak rektörlüğün Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu imzasıyla Danıştay'a gönderdiği 7. l l . 1 970 ta tilı li savunmada şöyle denmektedir.

Dosya No: 970/3977 1 . Davacı i sınail Beşikçi 9 Ocak 1 970 tarihinde bağlı bulundu­ ğu bölüm başkanlığ ı na dilekçe vererek OECD burslarından yarar­ lanmak istediğini ve bu burslardan yararlanabilmesi için i mtihana g irmek arzusunda ·olduğunu belirtmiş ve imtihana girmek için izin istemiştir.

Adı g eçenin bu talebi fakültelerince rektörlüğümüze akseHiril­ miş ve rektörlüğü müzce adı geçene imtihana kat ı lması için izin ve­ rilmiştir. Bilahare davacının durumu üniversitemiz yetkili kuru llarında görüşülerek adı g eçenin aşağıda izah edeceğimiz sebepler karşı­ sında dıŞ memleketle re gönderilmesinin mahzu rlu olduğu neticesi­ ne varı lmış ve bu hususta üniversitemiz yönetim kurulunda ittifakla karar alınmıştır. iptali istenen karar budur.

2. Dilekçenin bu kı smı nda Atatürk Ü niversitesi'nin hükmi şahsi­ yeti olmad ı ğ ı , davanın ancak, A. Ü .'nin bağlı olduğu M illi Eğitim Ba­ kanl ığı'na karşı açılması gerektiği belirt ilmektedir. 3. Üniversite asistanları görevleri başında bu lundukları müd­ detçe 4936 say ı l ı Ü nive rsiteler Kanunu ile 6990 sayı lı üniversitemiz kuruluş kanununda derpiş edilen veeibeleri yerine getirmek, kürsü; kurul ve sair organların kararlarına uymak mecburiyetindedirler. Gerek kuruluş kanunumuz ve gerekse 4936 say ı l ı Ü niversiteler Ka­ nunu ile 4489 sayılı kanu nlar devlet memurlarının özellikle üniversi­ te asistanları n ı n ne şekilde dış memleketlere gönderileceklerini ve buna karar verecek organların va'zife ve selahiyetlerir\i gayet açık bir şekilde göstermiştir. Bu cümleden olarak 6790 sayılı kuruluş ka­ nunumuzda üniversite öğretim üye ve yard ı mcıları nın gerek dahili seyahatlarında ve gerekse harici memleketlere gönderilmelerinde yetkili kurulları n kararlarının rektörlük makamının tasdikine ihtiyaç gösterdiğini belirtmiş ve böylece son karar mercii o larak rektörlüğü­ müzü göstermiştir. 60


D avacı, bağlı bulunduğu dekanl ığa başvurarak OECD bu rsla­ rından istifade etmek istediğini belirtmiş bu bursları n imtihanına gir­ mek için müsaade istemiştir. Adı geçen yukarıda izah edildiği gibi imtihana girmesi için izin verilmiştir. OECD bursu imtihanına girme­ si için d avacıya izin verilmiş o lmak aynı şahsın Fransa'ya gitmesini tasvip ve tasdik etmiş o lmak manasına gelmez . Esasen ilgiliye imti­ hana girmesi için verilen izi n yazısı nda da yabancı memlekete git­ mesi yolunda herhangi bir ifade kullanılmamıştır. Ü niversiteler öğretim müesseseleri olup bir taraftan eğitim yo­ luyla öğrenci yetiştirirken, diğer taraftan da ilim adamı aday ı olan asistanları yetiştirirler. Asistanların yetiştirilmesinde ve memleketi­ mize yararlı birer ilim adamı olmasında her tü rlü metodu kullanmak en o bjektif yoldur. Esasen ü n iversitelerle ilgili kanunlarla asistanlar üzerinde geniş tasarrufi imkanların, asistanları n bağ.lı bu lundukları kürsü , bölüm, dekanlık ve üniversite rektörlüğüne bahşetmiş du­ rumdadır. Bu itibarla davacı i smail Beş i k çi nin OEC D imtihan ına girmesi için müsaade etmiş olmak ; asistan olan davac ı n ı n !isan bil­ gisini ölçmek ve adı geçenin bu imtihandan yararlanabileceği dü­ şüncesi ile gönderilmiş olmak vazife ve selahiyetlerimiz cümlesin­ dendir. Bu itibarla davac ı n ı n önce müsaade edip sonra gerekçe göstermeksizin müsaadeyi kaldırmak yolundaki iddiası tamamen . yersiz ve mesnetsizdir. '

4. Davacı i smail Beşikçl OECD imtihanına girdikten hemen sonra üniversitemizde büyük talebe olayları cereyan etmiş ve dev­ let mal ı yekunu büyük meblağ bulan 'miktarda tahrip edilmiş, hasa­ ra maruz bırakılmıştır. Ü niversite olaylarını müteakip üniversite yönetim kurulu kararı ile ü n iversitemiz bünyesinde hadisenin müsebbiplerini bulup o rtaya çıkarmak için bir tahkikat komisyonu kurulmuş ve komisyon Memu­ rin Muhakematı Kanunu ile 4936 sayılı Ü niversiteler Kanunu gere­ ğince tam selahiyetli olarak vazifesine başlamışt ı r. Diğer taraftan Ü niversite Asistanları Sendikası ( Ü NAS) yöne­ tim ku ru lu hadiseleri tahrik edici ve alevlendirici bir ifade kullanmak suretiyle mütecavizleri müdafaa z ı mmında yayınlamış olduğu bir bildiriden dolayı da sendika yöneticileri hakk ı nda Erzuru m Cumhu ri­ yet Savcılığı'nca tahkikat açılmış olup davacı l smail Beşikçi de ÜNAS yönetim kurulunun faal üyesi olması nedeniyle ad ı geçen hakkında da bu takibat yürümüştür. Ü niversite bünyesinde kurulan tahkikat komisyonu gerek tahri61


bat olayların ı meydana getiren öğre ncileri ve gerekse bu öğrencileri suça teşvik eden öğretim üyelerini tahkikle görevli olduğundan tah­ kikat komisyo nu tahrik ve teşvikçi öğretim üye ve yard ı mcısı olarak ilk planda davacı i smail Beşikçi hakkında tahkikata başlamış ve tahkikat bir süre yürüdükten son ra davacı ile birlikte birçok öğretim üye v� yard ı mcısının vazifeleri baş ı ndan ayrılmamaların ı kanuni yet­ kilerine dayanarak rektörlük makamı ndan talep etmiştir. Davacı ismail Beşikçi hakkında gerek adli ve gerekse idari tahkikat yü rütü ldüğü bir sırada ad ı geçen rektörlüğe başvurarak OECD bursunu kazand ığı nı ve gitmesi için müsaade istediğini bil­ dirmesi üzerfne konu rektörlüğümüzce üniversite yönetim kuruluna intikal etti-riimiş olup, yönetim kurulunun 20.5.1 970 tarih ve 1 6. otu­ rumunda mevzu etraflı bir şekilde incelenerek davac ı n ı n kesit bir Kürtçülük faaliyeti gösterd iği, a nayasamız Türkiye Cumhuriyeti dili­ nin Türkçe olduğu nu sarih olarak belirttiği halde davac ı n ı n bu temel kanuna aykırı bir şekilde Kürtlerin de Kürtçe olarak dillerinin oldu­ ğu nu ve bunun resmi dil olarak kabu l edilmesi gerektiğini ve Kürtle­ rin Türk olmad ı kların ı ve ayrı bir azı nlık olarak tan ınmaları laz ı m g el­ diği yolunda beyanlarda bulunup yazı lar yazd �ğı n ı ve bu husustaki propagandası n ı öğrenciler içe risine sokarak Doğu Anadolu'nu n Kürt bölgelerinden gelen öğrencileri teşkilatıandırmaya gayret gös­ terdiği hususları kurul üyeleri tarafı ndan dile getirilmiş ve bu husus­ ta ittifak edilmiş olduğundan davac ı n ı n gerek hakkı nda yürütülmek­ te olan adli ve idari tahkikatlar sebebi ile ve gerekse yukarıda arz ettiğimiz memleket menfaatlerine ve Türk milletinin bütünlüğüne ayk ı rı faaliyetlerde bulun muş olması nedeni ile ad ı geçenin yabancı memleketlere gönderilmesinin sakı ncalı olduğu yolu nda üniversite­ miz yönetim ku rulunca karar alınmıştır. Ü niversite yönetim ku ru llar ı n ı n icracısı olan rektörlüğümüz, ka­ rar ahkamına göre davacı i smail Beşikçi'nin OECD bursu için Fransa'ya gitmesine müsaade etmemiştir. 5. Davacı dava dilekçesinde rektörlüğümüzü n bu kararı karşı­ sı nda Edebiyat Fakültesi'nde d ı ş me mleketlere gönderilme husu­ sunda mu hafaza ettiği s ı rasını kaybettiğini ve böylece zarara maruz kaldığ ı n ı belirtmektedir. Ü niversitemize bağlı fakültelerinde d ış memleketlere gönderilmek hususunda h e rhangi bir sıra tanzim edil­ mesi ve bu sıraya göre asistanların yabancı ü lkelere gönderilmeleri mevzubahis d eğildir. Esasen g erek ü n iversiteler kanunu ve gerek­ se 4489 sayı l ı kanun böyle bir s ı ra yapmayı hüküm altına almamış 62


ve asistanların yabancı ü lkele re mutlaka gönderitmeleri zoru nlulu­ ğunu da koymamıştır. Bu itibarta davac ı n ı n bahsetmiş olduğu sıra hususu varit değildir. Ü niversiteye asistan olunca mutlaka yabancı memleketlere g idilecek diye bir husus da yoktur. Ü niversite idaresi­ ni böyle bir tasarrufi işlem yapmaya zorlayacak bir kanuni müeyyi­ de de mevcut değildir. Ü niversitemiz bünyesinde mevcut olan asis­ tanların yet işme şartları ve gelişmek istedikleri branşdaki ilmi imkanlar nazara alınarak yetkili kurulları n lüzum görmesi üzerine öğretim üye ve yard ı mcısının yabancı ülkelere gö nderilmesi hususu rektörlüğümüzün tasvip ve takdi rine bağlıdır. Diğer taraftan bu nevi ele manların yabancı memkeletlere gitmeleri hususu ayrıca bütçe imkanları ve kadro durumu ile de tahdil edilmiştir. Ezcümle yukarıda arz edildiği veçhile bir asist anın ün iversiteye asistan olması bu şahsı n aynı zamanda yabancı memleketlere git­ meye hak kazanmış olması gibi bir hUsus varit değildir. Yabancı memleketlere bir asistanı n gönderilmesi bütçe imkanları , kadro du­ rumu ve yetkili kuru l ları n kararı ile mukayyettir. Bu itibarta davacı vekilinin OECD bu rsuna gönderilmemiş olması nedeni ile fakü lte­ sindeki s ı rasını kaybetmiş olduğundan maddi zarara maruz kaldığı­ nı iddia etmesi tamamen yersiz ve kanunsuzdu r.

NOT: Yukarıdaki ifadelerden anlaşı ldığı gibi rektörlük "red" ne­ denlerinden biri olarak Beşikçi h akkı nda idari ve adli tahkikat yapıldığını göstermektedir. ileride, idari t ahkikat­ tan söz edilecektir. Adli bir tahkikat olduğu ise doğru değildir. Nitekim E rzurum Cumhuriyet Savc ı l ı ğ ı , Diyar­ bakır-Siirt i lieri S ı k ıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı As­ keri Mahkemesinin, bir isteği üzerine gönderdiği cevabı yaz ıda rektörün sözünü ettiği olaylarla ilgili olarak bir id­ dianame hazırland ığı n ı , fakat "Beşikçi hakkında her­ hangi bir kovuşturma yapı lmadı" diyerek rekt örlüğü ya­ lanlamaktad ı r. Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'nın 4.9. 1 971 tarih ve 971 /29 sayılı yaz ısında, Ü NAS'ı n sözü edilen bildirisi hakkı nda da t akipsizlik kararı verildiği ifa­ de edilmektedir. ( 1 972/6 numaralı dosya, Tutanak, s. 96)

63


c)

Rektörlüğün Cevabına Cevap

Avukat Orhan İzzet Kök, 2 1 . 1 2 . 1 970 tarihinde D anış­ Dairesi'ne verdiği dilekçede (970/3977) rektörlüğün cevabına karşı şu cevabı vermiştir.

tay 1 2 .

Belge 2 7 2. Daval ı rektörlük isma i l Beşikçi ye önceden müsaade edildi­ ği halde sonradan d ı şarı gönderilmenin enge llend iği yolunda bir iş­ lem olmadığını iddia etmektedir. Dava dosyası nda ayrınt ılarıyla an­ lat ı ldığı ve ona ilişik belgelerin de kanıtladığı gibi Beşikçi, OECD'nin açtığı sınava g irip kazandığı takdirde d ışarıda inceleme yapmak istediğini bildirmiş, dekanlık ve rektörlük bunu kabul etmiş­ tir. Sınav kazanılıp OECD'den talep gelince de rektörlü k, 1 6 Hazi­ ran 1 970 tarihli yazısıyla bu na müsaade etmemiş ve gerekçe de gösterme mişti r. '

Cevab ı n 3 numaralı bölü münde, sı nav kazana n ı n d ı şarı gönde­ rilmesi diye bir kural olmad ığ ı , bu konudaki takdirin tamamen rek­ törlük kararına dayanacağı iddia edilirken aynı cevab ı n 4 numaralı kısmında bu iddia ile çelişkiye düşü lmekte ve Beşikçi 'nin 20 Mart öğre nci olaylarında bildiri yayıniayan Ü niversite Asistanları Sendi­ kas ı 'nın faal üyesi olduğu , solculuk ve Kürtçü lük yapt ığı gerekçesi ile d ı şarı gönderi lmesinin sakıncalı bulunduğu sonucuna varı larak gönderilmediği itiraf edilmektedir. Demek ki Beşikçi'nin sırası geldiği, yük teşkil etmeyecek şekil­ de bir burs da kazandığı h a lde gönderilmemesinin sebepleri objek­ tif bir takdire değil (asistanın özlük durumu, üniversitenin mali im­ kanları, s ı ra vs. ) , doğrudan doğruya müvekkilime ve onun bilimsel kişiliğine karş ı beslenen olumsuz düşünce ve duygulara dayan­ maktad ı r. Beşikçi'nin milli bütü nlüğü bozucu , Kürtçü vs. olduğu id­ d iaları, onun bilimsel kişiliğiyle ve g eleceğine etkin olacak önemli bir kararın gerekçesi yapılamaz. Bu, doğrudan doğruya savcıları il­ gilendiren bir konudur. Savc ı lar bir kovuşturma açmamışlard ı r. · Ü stelik, aynı gerekçelere dayanılarak müvekkilimin asistanlık görevine son verilmiş, fakat bu karara ilişkin iptal davasında Danış­ tay yürütmeyi durdurmuştur. Bununla ilgili dava halen 5. Dairede 70/4963 numara ile görülmektedir. 64


3. Davalı rektörlük, d ışarı gönderilecek öğretim üye yardımcıla­ rın ın s ı rayla ilgili bir prensip kararı ve sıra cetvel i olmadığı n ı söyle­ mektedir. Oysa Fen-Edebiyat Fakültesi'nde kuru lan bir komisyon, kıdem, pua n vs. durumlarına göre d ı şarıya gönderilecek asistanla­ rın bir s ıralamas ı n ı yapm ış ve sıralamada i smail Beşikçi birinci sı­ raya ko nmuştur. Bu sıralamayla ilgili dekanlık yaz ı s ı , komisyon ka­ rarı ve bu kararı n 1 6. 1 . 1 970'de rektörlüğe bildirilen nüshası , dava dilekçemizde de ek o larak sunu lmuştur. Yalnız rektörlüğe bildirilen yazıda, Beşikçi'nin OECD sınaviarına girdiği ve bu sebeple kazan­ dığı takdirde nasıl olsa d ışarı gideceği düşünülerek ona ait birinci sı­ ranın, ikinci s ı radaki Dr. H arun Tolasa'ya verildiği bildirilmektedir. Gerçekten de Dr. Harun Tolasa ve ondan sonra sıralamaya giren asistanların pek çoğu d ı şarı gönderilmişler, hatta bir kısmı dönmüş­ lerdir. Birinci sıradaki i sınail Beşikçi ise, üstelik OECD sı navını da kazandığı halde , halen gönderilmemiştir. Oysa dava dilekçemizde de belirt ildiği gibi Danı ştay bir sınava da girip kazanmadığı halde, salt s ı rası gelmesine rağmen d ışarı gönderilmeyen bir asistanın , bu na ilişkin kararın iptali sebebiyle ilgi­ li bir davada iptal kararı vermiş ve s ı rası gelen öğretim yard ı mcısı­ nın bekletilmeden gönderilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bununla ilgili dava 5 . Daire'de 1 6. 3 . 1 970 T. 69/4331 E. ve 70/1 004 K. sayısı ile görülmüştür. Görülmektedir ve müvekkilimin rektörlük aleyhinde Danış­ tay'da görü len beş davasıyla da ortadadır ki, müvekkilimin d ışarı gönderilmemesinin tek nedeni, kendisinin istenmeyen adam olması ve bunu n kaynaklığını yarattı ğ ı kişisel duygulard ı r. Bir bilim adamı olan müvekkilimin fikir ve kanaatlarından ve bilimsel kişiliğinden ötürü rektörlüğün onu kanuni haklarından yoksun bırakmaya hakkı yoktur. M üvekkilime ait bilimsel kitaplar piyasada yıllard ı r satılmak­ ta ve haklarında bir tahkikat da yapı lmamış bulunmaktadı r. Ama ki­ taplardaki görüşleri rektör Türkiye'nin bütünlüğüne aykı rı bu lmakta' Kürtçülük ve solculukla suçlamakta, üstelik bunlardan ötürü kendi­ sine ceza vermektedir. Temeli bu olan ve idare hukukunu n objektif­ lik ilkesine tümüyle aykırı olan bu davranış, hukukça korunamaz. Danıştay 1 2 . Dairesi'nde 970/3977 Esas numaralı dos­ ya üzerinden görülen bu dava henüz karara bağlarunamış­ tır.

65


V. İKİNCİ TAHKİKAT KOMiSYONU ı.

Olay

Atatürk Üniversitesi'nde 20 Mart 1 9 70 tarihinden daha sonralan "Koltuk Yakma" olayı olarak anılan bir olay vardır. Bu olaydan sonra ÜNAS Er.wrum Şubesi, bir (Duyuru) ya­ yınlamış ve olayla ilgili görüşünü bildirmiştir. 2.

ÜNAS Duyurusu

ÜNAS Duyurusu şöyledir: Belge 28

"DUYURU Faşist kaynaklardan beslenen kaba kuvvet ve zorbalığın, fikir ve vicdan hü rriyetinin karşısına pervasızca dikilişinin bir örneğini daha son günlerde Atatürk Üniversitesi olayları ile mü şahade etmiş bu lunuyoruz. Üniversiteler serbest ve hür düşüncenin en açık ve belirli bi­ çimde tartışıldığ ı , tartışılması gereken ilim yuvalarıd ır. i lim her şey­ den önce fikri o lgunluğu ve karşı fikre saygıyı gerektirir. Durum böy­ le iken toplu mun sosyal eşitliğini sağlamak gibi yüce bir amaca yönelen gençlerin, bu amaçla ve hele üniversite öğrenciliği ile asla bağdaşmayan kaba davranışlarını kınıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kanu nları ortada iken öğrencilerin dav­ ran ışları nın suç sayıldığ ı n ı kamuoyuna açıklayan, ancak bu suçu iş­ leyenlerin kimler olduğunu, hakları nda nasıl bir takibata geçildiğini açıklamayan ve bu tutumlarıyla üniversiteye sald ı rılar düzenlenme­ sine sebep olan üniversite idarecilerini kın ıyoruz. i lim adamiiğı şeref ve haysiyetiyle hiç bağdaşmayan bir şekil­ de öğrencileri ve tutucu çevrelerdeki adamları kanalıyla halkı 'tahrik ederek ü niversiteye taşlı sopalı saldı rıları tertipleyen sözde ilim adamların ı kınıyoruz. Gerici kuvvetlerin, muhteris ve politika esiri ilim adamlarının üniversite ve ilim özerkliğine karşı giriştikleri bu sorumsuz davran ış­ larıyla sonuna kadar mücadeleye azimli olduğumuzu ve Türkiye Cu mhu riyeti'ne her yönden gelecek saldı rıları bütün gücümüzle karşı layacağı mızı açıklıyor, sizleri bu uğurda birleşmeye çağırıyoruz. Ü NAS ERZURUM ŞUBES i " 66


3. Tahkikat Komisyonu Bu duyurunun yayınlanmasından sonra Atatürk Üni­ versitesi Rt:ktörlüğü tarafından bir tahkikat komisyonu ku­ rulmuş ve bu "Duyuru"un nasıl hazırlandığını araştırmaya başlamıştır. Tahkikat komisyonu "Duyuru " ile ilgili olarak 2 kere soru sormuş ve bu sorular belirtilen zamanda cevap­ landınlmıştır. Daha sonraki üçüncü soru . ise ÜNAS Erzu­ rum Şubesi Yönetim Kurulu 'nun bütün üyelerine ayrı ayn sorulduğu için, cevap "Yönetim Kurulu" olarak verilmiştir. Tahkikatın nasıl anti-demokratik ve hukukdışı olduğu ­ nu ve üniversitenin gerçeklerle çelişen tu tumunu göslem1esi bakımından sorulan ve bu sorulara verilen cevaplan aynen alıyoruz.

a)

Tahkikat Komisyonunun ı . Sorusu Be lge 29

"Sayı : 1 9 Sayın As. D r. i sma i l Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi Erzurum

4 . 4. 1 970

20 M art 1 970 Cuma günü üniversitemizde cereyan ede n olay­ ları soruşturmak maksad ı ile rektörlükçe teşkil olunan komisyonu­ muz tahkik s ı rasında olayları n akabinde Ü NAS Erzurum Şubesi ta­ rafı ndan yayınlanan duyuruyu hazı rladığınız ayrıca bu kurulda üye bulu nduğunuz, geçen yıl Milliyetçi Hareket Partisi mensupları tara­ fından düzenlenen 9 ışık yürüyüşü vesilesiyle Müslüman Kardeşler imzası alt ı nda camilere dağıt ılan bildiriyi haz ı rlad ığınız ifade edilmiş bulunmaktadır. Zikredilen hususlarda savunmanızı yaz ı l ı olarak ve 6 Nisan 1 970 Pazartesi saat 1 O.OO'da tahkikat komisyonunda bulu nacak şekilde yapmanızı, aksi takdirde hakkın ızda serd edilen ve yukarıda sıralanan ilhamların komisyonca var sayı lacağ ı n ı , tarafı nızdan da kabul edilmiş gözü ile bakılacağı na bilgilerinizi rica ederim.

TAHK i KAT KOM i SYONU BAŞKANI Prof. D r. Ahmet Kurt" 67


b}

Birinci Soruya Cevap Belge 30 6 Nisan 1 970

"Tahkikat Komisyonu Başkanlığı'na: 4.4. 1 970 tarih ve 19 sayılı yazınıza cevaptı r.

Ü NAS Erzuru m Şubesi Yönetim Kurulu'nda üyeyim . Duyuru­ nun kimler tarafından yayınlandığı, Duyuru'nun altında yaz ı lıd ı r. Müslüman K ardeşlerle ilgili bildiriyle hiçbir ilgim yoktu r. Bildiriyi görmüş değilim. Yalnız bu sorunuzdan anladım ki komisyonunuz son derece kasıtlı davranmakta, bilerek veya bilmeyerek, şahs ı mla ilgili korkunç bir tertibe alet olmakta veya bir tertip haz ı rlığı içinde bulunmaktadı r.

i smail Beşikçi" c)

Tahkikat Komisyonunun İkinci Sorusu Belge 3 1

1 5 Nisan 1 970 "Sayı : 24 Sayın As. Dr. i smai l Beşikçi · Fen-Edebiyat Fakültesi/Erzurum 6 Nisan 1 970 tarihli yaz ı l ı ifadenizde komisyonumuzu korkunç bir tertibe alet olmakla itharn etmektesiniz. Bu korkunç tertibin ne olduğunu 1 6 N isan 1 970 Perşembe günü saat 1 O.OO'a kadar açık­ lamanızı rica ederim. TAHK i KAT KOM i SYONU BAŞKANI Prof. Dr. Ahmet KURT"

d) İkinci Soruya Cevap Belge 32

1 5 Nisan 1 970

"Tahkikat Komisyonu Başkanlığı'na : 24 Sayılı ve 1 5 N isan 1 970 tarihli yazı nıza cevaptır. 68


Müslüman Kardeşlerle ilgili isnadları nızın gerçeklerle en ufak bir ilgisi yoktur. i snadı n g erçek dışı olduğu bir yerde ise ancak bir if­ tira veya tertipten söz edilebilir.

i sınail Beşikçi" e}

Tahkikat Kon'ı.isyonu'nun Üçüncü Sorusu Belge 33

"Sayın i sma i l Beşikçi

4.5 . 1 970

20 M art 1 970 Cuma günü üniversitemizde cereyan eden olay­ larla ilgili olarak sizin de iladenize başvurulması komisyonumu zca uygun görülmüştür. 1 . Ü NAS Erzurum Şubesi imzası ile ve Duyuru adı ile teksir edilerek dağıtılan bildirinin haz ırlanmasında var mı idiniz? Var idiy­ seniz aşağıdaki soruları cevaplandı rınıi.

a ) Duyurunun üçüncü paragraf ı ndaki 'Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunları ortada iken öğrencilerin davran ışları n ı n suç sayı ldığını ka­ muoyuna açıklayan ancak bu suçu işleyenierin kimler olduğunu hakları nda nasıl bir takibata geçildiğini açıklamayan ve bu tutumla­ rıyla ü niversiteye saldırı lar düzenlenmesine sebep olan üniversite idarecilerini kın ıyoruz' cümlesi ile ne ifade edilmek istendiğinin, b) Ayn ı duyurunun dördüncü paragrafı ndaki 'üniversiteye taşlı sopal ı sald ırılar tertipielen sözde ilim adamları ' ibaresi ile kastedilen ilim adamları hakkı nda bildiklerinizin, c) Sözü edilen duyuru n u n son paragrafı ndakki 'Muhteris ve politika esiri ilim adamlarını ü niversite ve ilim özerkliğine karşı giriş­ tikleri bu sorumsuz davranışlar' ibaresi ile kastedilen hususa dair bildiklerinizin,

2. 22 Nisan 1 970 günü Tıp Fakültesi'nde cereyan eden çatış­ maya sebebiyet veren afişlerin temin edildiği yer ile kimler tarafın­ dan asıldığı hakkı nda bildiklerinizin 6.5 . 1 970 Çarşamba g ü nü saat 1 O.OO'a kadar yaz ı l ı olarak Rektörlük Genel Sekreterliği'ne bildiril­ mesini rica ederim.

TAHK i KAT KOM i SYONU BAŞKANI Prof. Dr. Ahmet KURT" 69


j)

ÜNAS'ın Cevabı Belge 34

"Tahkikat Komisyonu Başkanlığı'na : 5 Nisan 1 970 ÜNAS E rzurum Şubesi idare H eyeti 5 . 5 . 1 970 tarih inde yaptığı otuzbirinci toplantı sında, gönderdiğiniz 4.5 . 1 970 tarihli yaz ı larla ilgili olarak aşağıdaki kararı almışt ır. Bilgilerinize sayg ı ları mla sunarı m. Ü NAS Erzurum Şubes i Başka n ı Ö Dr. zdemir Akmut" "Komisyonunuz taraf ı ndan gönderilen 4.5 .1 970 tarihli yazı ları· n ızda, Ü NAS'Ia ilgili sendikal f aaliyetler idari bir soruşturma ko nusu yapılmak istenmektedir. Bu işlem, sendikamıza üye olmuş olmak isteyen üniversite asistanları arasında bir tedirginlik ve güvensizlik yaratacak nitelikte olup resmi kanaldan ÜNAS idare Heyetine yapı­ lan bir baskı söz konusudur. Bu ise 624 sayı lı Kanunu n 6'ncı mad­ desine açıkça ayk ı rıdır. Sendikal faaliyetlerin mevcut kanunlar muvacehesi nde ancak adli merciler taraf ı ndan soruşturma konusu yapılabileceği gerçeğini hatırlatın m." 4.

Tahkikat Komisyonu'nun Başka Görevleri

Tahkikat komisyonu . ÜNAS Duyurusu 'nu n nasıl yayın­ landığının araştırılması konusunun yanında, "koltuk yakıl­ ması" olayının araştırılınasını perde yaparak kişilerin dünya görüşlerini de yargılama çabası içine girmiştir. Tahkikat ko­ misyonunda sorguya çekilen asistan ve öğrencilere sorulan sorulardan bazı örnekleri aşağıda veriyoruz. (Bu sorular Di­

yarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı ı no'lu As­ keri Mahkemesi, 1972/6 Esas sayılı dava dosyasından çıkanimıştır .)

Belge 35

"1 . i smail Beşikçi'nin kitapları hakk ı nda kanaatı n nedir? i smail Beşikçi'nin kitabı nı bilimsel buluyor musun? 70


i smail Beşikçi türlü-çeşitli sosyalizmden hangisini benim­

siyor?

i smail Beşikçi'ye komünist diyorlar, Kürtçü diyorlar, ne

dersin?

i smail Beşikçi en çok kimlerle haberleşiyor? i smail Beşikçi' nin sözleri ile yaşay ışı birbirini tutuyor mu? Yayı nevleri, i smai l Beşikçi nin kitapları n ı yayınlıyor da be­ nim kitapları mı neden yay ı nlamıyor? Eyüp Kemerlioğ lu Sosyoloji Asistanı Yukarıdaki sorulan soruların hemen hemen tamamı Sosyo­ loji Asistanı Sabahatti n Güllülü'ye de sorulmuştur. '

2. 3.

i smail Beşikçi'yi tanıyor musun? . Beşikçi'nin Doğu hakkındaki görüşlerine kat ılıyor musun? Beşikçi Kürtçü mü?

Şener Kaya Ö ğ renci 4.

i sma i l Beşikçi ve i nayet Berkman'ı tanıyor musu n ? B u t anışıklık nereden geliyor? Olayları n tertipçisi olarak ismail Beşikçi ve i nayet Berk­ m a n ve sizin de bulunduğunuz bir gru p tarafı ndan yap ı ldığı iddias ı na ne dersin?

Cavit Göktürk ( Ö ğrenci) 5.

i smail Beşikçi'yi tanıyor musun? Beşikçi'nin 'tek sosyalizm vard ı r' fikrine katıl ıyor musun? Beşikçi'nin Kürtler hakkı ndaki yaz ı s ı n ı tasdik ediyor mu ­ sun?Et miyor musun?

Mustafa Mavioğlu ( Ö ğ renci) 6.

i smail Beşikçi'yi tanıyor musu n? i smail Beşikçi Kürtçü lük yapıyormuş, buna katılıyor mu­ sun? Beş ik çi n i n Akşam gazetesinde yay ı nlanmış yazısın­ dan bir cümle okudular: Devrimciler Doğu Anadolu'da Kürtçe konuşan vatandaşiara karşı yapılan baskılara karşı koymalıdır. Bu cü mlenin manası nedir? Muhsin Gül ( Ö ğ renci) '

71


7.

ismail Beşikçi, l nayet Berkman ı tanıyor musun? '

Beşikçi'nin yanına kimler gidip geliyor? Onunla hala konuşuyor musunuz? Ne konuşuyorsun? Beşikçi Kürtçü mü?

Bayram Bayram ( Ö ğ renci) 8.

ismail Beşik çi nin yanına gidip geliyo r musun? l smail Beşikç i ni n görü şlerine katılıyor musun? '

'

Kitabından bir parça okursan tasvip eder misin? 'Doğu Anadolu'da Kürtler dil ve kültü r bakımı ndan u lusal baskıya maruzdurlar. Tü m devrimcilerin görevi buna karşı koymak­ tır.' Ne dersiniz?

Halit Güneş ( Ö ğ renci)" 5.

Rektörlüğün Kusur Bildirme Cezası

Tahkikat Komisyonu 'nun bu çalışmalan sonucunda Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu ÜNAS Erzurum Yönetim Kurulu üyelerinin tümüne ayrı ayrı "Kusur Bildirme" cezası vemliştir. Kusur bildirme cezasını içeren yazı şöyledir:

Belge 36

" . . . 20 Mart 1 970 Cuma günü üniversitemiz hedef alınmak su­ retiyle cereyan eden müessif olayların müsebbipleri olan mütecaviz öğrencilerin hareketle rini yüce bir a maç olarak niteleyip, bunların bu faaliyetlerini z ı mnen desteklemek ve üniversitemizin yöneticileri­ nin üniversite nizarnını ve üniversite mensupları nın mal ve can em­ niyetini korumaya matuf çalışmalarını tahrikçilik olarak vasrtlandı r­ mak ve ü niversitemize bağlı fakültelerin öğretim üyelerine (i lim adamlığı şeref ve haysiyetiyle hiç bağdaşmayan. . . sözde ilim adamları, muhteris ve politika esiri ilim adamları) gibi ifadeler kul­ lanmak suretiyle asistan olarak ü stünüze hakarette bu lunmak sure­ tiyle ve bütün bu hususları Ü niversite Asistanları Sendikası idare Heyeti üyesi olarak yayı nladığın ız bildiri ile umumi efkara intikal et­ tirmiş olmanızdan dolayı asistanlık meslek vekar ve haysiyetini ze­ deleyici hareketlerde bulunduğunuz yaptırılan tahkikatla subuta er­ miştir. Yukarıda izah edilen hareketlerinizden dolayı eylem ve fiilinize 72


uygun 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 46. maddesinin b. fık­ ras ında derpiş edilen kusur bildirme cezası ile tecziye edilmiş bulu ­ nuyorsu nuz. Bilg i al man ızı ve bundan böyle üniversite meslek vekar ve hay­ siyeti ile bağdaşmayan hareketlerde bulunmamanızı rica ederim." (Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'nün 1 8.5. 1 970 tarih ve özel iş­ ler 1 9 1 9 sayılı ve Prof. Dr. Kemal B ıyıkoğl u i mzalı yazısı.)

6.

Kusur Bildirme Cezasına Karşı Milli Eğitim Bakanı'na Başvurma

Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu'nun kusur bildirme cezasına karşı 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ve 6990 sa­ yılı Atat ürk Üniversitesi Kanunu gereğince Milli Eğitim Ba­ kanı nezdinde itiraz edilmiştir. Zira 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 46'ncı maddesine göre kusur bildirme cezalan­ na karşı ancak Üniversite Senatosu 'na itiraz edilebilir. 6990 sayılı Atatürk Üniversitesi Kanunu gereğince. Atatürk Üni­ versitesi'nin Senatosu'nu M illi Eğitim Bakanı temsil etmek­ tedir. Milli Eğitim Bakanı'na yapılan itiraz dilekçesi şöyledir: Belge 3 7

Erzu ru m, 26 M ayıs 1 970

"Konu : Atatürk Üniversitesi R ektörü taraf ından verilen 'Kusur Bildirme' cezasına Karş ı yapı lan itiraz, Sayın Prof. Dr. Orhan O G UZ Milli Eğitim Bakanı AN KARA Atatürk Ü niversitesi Rektörü Prof. D r. Kema l Bıyıkoğlu 1 8. 5 . 1 970 tarih ve (Özel işler) 1 9 1 9 say ı l ı yazısıyla şahsım ad ına kusu r bildirme cezası vermiştir. (Bu yaz ı n ı n bir sureti ilişikte sunul73


muştur.) Bu haks ı z bir cezad ır. 4936 sayılı · kanun'un 48. ve 6990 say ı l ı kanun'un birinci maddesi gereğince , nezdinizde, bu cezaya itiraz ediyorum. 1 . R ektö rü n , öğrencilerin taraf ı mızdan desteklendiği şeklindeki suç isnadı yanlış bir tutum ve anlayı ş ı n sonucudur. Bildiride ' . . . top­ lumu n sosyal eşitliği gibi yüce bir amaca yönelen gençlerin, bu amaçla ve hele üniversite öğrenciliği ile asla bağdaşmayan kaba davranışlarını k ı n ıyoruz . . . ' denilmiştir. Bu ifadeyi sayın rektör gibi anlaman ı n hiçbi r o lanağı yoktur.

2. Ü NAS bildirisinde 'öğretim üyeleri' ibaresi asla kullanı lma­ mışt ı r. Bildiride, 'ilim adamiiğı şeref ve haysiyetiyle hiç bağdaşma­ yan, sözde bilim adamları . . . gibi ifadeler kullanılm ıştır. Fakat bu ibarelerden dolayı üste hakaret ettiğimiz şeklindeki bir iddia yine yanlış bir tutum ve anlayışın sonucudur. Çünkü bildiride kullanılan 'bilim adamı ' sözü ile, rektörün kullandığı 'öğretim üyesi' sözleri ay­ nı şeyler değildir. 4936 sayılı kanunda belirtildiği üzere öğretim üye­ liği, sadece, doçent ve profesörleri kapsar. Bilim adamı tabirinin kapsamı ise daha geniş olup öğretim görevlisi, asistan ı , uzman . . . gibi araştırma ve yay ı n yapan herkesi içine alır. ·

3. Akademik çalışma, baskıdan uzak, gerçekleri arama faaliye­ tidi r. Baskıdan uzak olarak gerçeği arama faaliyeti, ü niversitelerde çal ışma için , geleneksel bir veri değil temel bir fonksiyondur. Fakat Atatürk Üniversitesi'nde 20 Mart 1 970 olaylarını tahkik etmek için kurulmuş komisyon böyle bir temel anlayıştan yoksun olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Şöyle ki: a) Adı geçen olaylarla ne asistan olarak, ne de Ü NAS Yönetim Kurulu Ü yesi olarak hiçbir ilgim olmadığı halde hakkı mda kovuştur­ ma açı lmıştır. Fakat 20 Mart 1 970 olaylarıyla ilgisi olmayan, birkaç sene evvel cereyan etmiş olaylar so ru lmuştur. (Soruların su retleri ilişikte sunulmuştur.) b) Bu arada: i smail Beşikçi'yi tanıyor musunuz? i smaii Beşikçi ile neden konuşuyorsu n? , i smail Beşikçi'nin kitapları hakkı nda kanaatin nedir? i smail Beşikçi'nin kitab ı n ı bilimsel buluyor musun? i smail Beşikçi 1 72 çeşit sosyalizmden hangisini benimsiyor?

·

74

' ı


si n ?

i sınail Be ş ikçi 'ye ko münist diyorlar, Kürtçü diyorlar, ne deri sınail Beşikçi e n çok kimlerle haberleşiyor? i smai l Beşikçi'nin sözleri ile yaşayışı birbirini tutuyor mu?

Yayı nevleri Beşikçi'nin kitaplarını yay ı nl ıyor da benim kitaplarımı neden yayinlamıyor? vs . gibi soru lar sorulmuştur. Görü ldüğü gibi 20 Mart 1 970 olayları nı tahkik etmek için kuru­ lan komisyon, tam anlamıyla bana baskı yapmak için kurulan bir komisyon haline gelmiş, gerek asistan arkadaşlarıma, gerekse öğ­ renci arkadaşlarıma akademik çalışmalarımla, siyasi görüş ve kanı­ ları mla ilgili sorular sormuştu r. Bu tutum, akademik çalışmanın te­ mel fonksiyonu olan, baskıdan uzak olarak gerçeği arama faaliyetini onu lmaz şekilde yaralamışt ır. Bütün bu sorular tahkikat komisyonu tarafı ndan. hakk ı mda düzenlenen dosyada vard ır. öte yandan, bana yazılı olarak sorduğu sorularla hakkı mda, arkadaşla­ rıma sorduğu soruların son derece farkl ı olması art niyetlerle hare ­ ket etmenin şaşmaz delilidir. Bu bilgilerden anlaşı lacağ ı gibi komisyon 20 Mart 1 970 olayla­ rını tahkik etmemiş, bunu paravana yaparak bana baskı yapmış ve böylece üniversitede çalışma n ı n temel fonksiyonu olan baskıdan uzak gerçeği arama ilkesini zedele miştir ve hiçe saymışt ı r. Böyle bir komisyonun raporları na dayanılarak verilen cezan ı n ise gerçek­ lerle en ufak bir bağı olmadığı açıktır.

4. Bütün bu nları n d ı ş ı nda, rektör, bana ve öteki arkadaşlarıma yani ÜNAS Erzurum Şubesi Yönetim Kurulu'na toptan ceza ver­ mekle 624 sayılı kanunun 6. maddesini açıkça ihlal etmiştir. ( Ü NAS Erzurum Şubes'i'nin bu konuda tahkikat komisyonuna yazd ı ğ ı yazı­ n ı n bir sureti ilişikte sunulmuştur.) i smail Beşikçi Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı-Erzuru m" işte gerek 1 ve 2. maddelerde sıralanan bilg ilerden, gerek 3 . v e 4 . maddele rde sıralanan, bilgilerden yani tahkikat komisyonu­ nun şahsıma karşı tutuiıı u ndan, gerekse 5. maddede belirtilen ve t ahkikat komisyonunun ÜNAS Erzuru m Şubesi'ne karş ı tutumun­ dan dolayı Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu'nun hakkımda verdiği kusu r bildirme cezas ına itirazımı yapıyor, kaldırılmasını talep ediyorum. 75


Ek : 1 . Bildiri örneği (Bu kitapta Belge 28) 2. Tahkikat Komisyonunun sorusu (Bu kitapta Belge 29) 3. Cevap (Bu kitapta Belge 30) 4. Tahkikat Komisyonunun ikinci sorusu (Bu kitapta Bel­ ge 3 1 ) 5 . Cevap (Bu kitapta Belge 32) 6. Tahkikat Komisyonu'nun üçüncü sorusu (Bu kitapta Belge 33) 7. Sendikanın cevabı (Bu kitapta Belge 34) 8. Rektörün kusur bildirme yazısı (Bu kitapta Belge 36) 7.

Danıştay'a Başvurma

a)

Danıştay'a Başvunna

Milli Eğitim Bakanı nezdinde yapılan bu itirazdan sonra 90 gün beklenildiği halde herhangi bir cevap gelmemiştir. Bu ise rektörün verdiği kusur bildirme cezasının onaylan-· ması anlamına gelmektedir. 4936 sayılı Üniversiteler Kanu­ nu'nun 48. maddesi "senato tarafından onaylanan kusur bildirme cezaları aleyhine üniversitelerarası kurula müraca­ at edilebilir" . demektedir. Yalnız özerk olmayan Atatürk Üni­ versitesi üniversitelerarası kurula dahil olmadığından itira­ zın bu yönden ele Danıştay'a yai? ılması gerekmektedir. Danıştay'a 4 Eylül ı 970 tarihinde yazılan ve Atatürk Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı'nı hasım olarak alan dava dilekçesi şöyledir: Belge 38

Dava konusu : Atatürk Ü niversitesi Rektörü Prof. D r. Kemal Bıyıkoğlu tarafından 1 8. 5 . 1 970 tarih ve özel işler 1 9 1 9 say ı ile ve­ rilen ve Milli Eğitim Bakanı taraf ı ndan da onaylanmış sayılan Kusur Bildirme cezas ı n ı n (ek 8, bu kitapta Belge 36) iptali isteminden iba­ rettir. Dava Konusu Tasarrufun Tebliği Tarihi: Dava konusu tasar­ ruf Ek 8'dir. Bu yazıyı 22 . 5 . 1 970 tarihinde tebellüğ ettim. Bu ceza­ n ı n kald ı rı lması için 521 say ı l ı Dan ıştay Kanunu'nun 70. maddesine 76


uyarak Atatürk Ü niversitesi'nin bir üst makamı o la n Milli Eğitim Ba­ kanlığı'na mü racaat ettim. (Ek 9, bu kitapta Belge 37) Öte yandan 4936 sayılı Ü niversiteler Kanunu'nu n 46. maddesinin son f ıkrası ge­ reğince kusur bildirme cezaları aleyhine üniversite senatosuna mü­ racaat edilebilir. Fakat 6990 say ı l ı Atatürk Ü niversitesi Kanunu'nun birinci maddesine göre Atatürk Ü niversitesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilir. Dolayısıyla özerk üniversitel e rdeki senatonun görevlerini, özerk olmayan Atatürk Üniversitesi'nde Milli Eğitim Ba­ kanı yapmaktad ır. Bu bakı mdan kusur bildirme cezası n ı n kald ırı lma­ sı için M illi Eğitim Bakanı 'na yaptığımız müracaat 4936 sayılı Ü ni­ versiteler Kanunu'nun 46. maddesinin son fıkrası na da uygundur. M illi Eğitim Bakanlığı 26 Mayıs 1 970 tarihli itiraz dilekçemizi (ek 9) 1 Haziran 1 970 tarih inde tebellüğ etmiştir. (Taah hütlü olarak gönderilen 'alındı makbuzu' bunu böyle göstermektedir. ) Fakat bu tarihten itibaren 90 gün beklediğimiz halde bakan bu konu ile ilgili hiçbir karar almamışt ır. Bunu, 521 sayı l ı Danıştay Kanunu'nun 69 ve 70. maddelerine göre baka n ı n , dilekçemizi reddettiği, rektörün tasarrulunu onaylad ığı şeklinde an lamak gerekir. Dolayıs ıyla Danış­ tay Kanunu'nun 70. maddesi gereğince, rektörün verdiğ i , Milli Eği­ tim Bakanı'n ı n ise onaylamış sayıldığı kusur bildirme cezas ı n ı n iptali için danı şıaya başvurulabilir. 4936 say ı l ı Üniversiteler Kanunu'nun 48 . maddesi gereğince senato taraf ı ndan onaylanan kusur bildirme cezaları aleyhine üni­ versitelerarası ku ru la müracaat edilebilir. Yalnız özerk olmayan Atatürk Üniversitesi üniversitelerarası kurula dahil olmadığ ından iti­ razın bu yönden de Danıştay'a yap ılması gerekmekted ir.

Olaylar: 20 Mart 1 970 günü Atatürk Üniversitesi'nde öğrenci olayları cereyan etmiştir. Bu olaylardan sonra Ü NAS Erzurum Şu ­ besi bir bildiri yayı nlamı şt ı r. (Ek 1 , Bu kitapta Belge 28) Bu bildiri aleyhine rektörlükçe kavuşturma açılmış, 20 Mart 1 970 olayları nı tahkikle görevli komisyon, bu bildiriyi de tahkik etmiştir. Bunu nla il­ gili olarak bana soru lan soru lar ve benim bu sorulara karş ı verdiğim cevaplar ek, 2, 3, 4, 5, 6'dır. (Bu kitapta, Belge 29, 30, 3 1 , 32, 33) Her şeyden önce sendikal bir faaliyet idari kovuşturma konusu ya­ pılmak istendiğinden son cevap ÜNAS Erzurum Şubesi tarafı ndan verilmiştir. (Ek 7, Bu kitapta Belge 34) Rektör, bu tahkikat sonucu ÜNAS Erzurum Şubesi'n in bütün yönetim kuru lu üyelerine ve bu arada bana da Kusur Bildirme ce­ zası ve rmiştir. Yukarıda a nlattığım kanuni usule uyarak bu ceza 77


aleyhine Milli Eğitim Bakanı'na müracaat ettim. Müracaatı m h akkı n­ da bugüne kadar he rhangi bir işlem yapılmad ı . Dilekçede daha sonra senato yerine geçen Milli Eğitim Baka­ n ı'na y az ı la n ve cezan ı n kaldırılması ile ilgili nedenler, iptal nedenle­ ri olarak sı ralanmakta ve sonuçta şöyle denmekted ir.

Sonuç: Yukarıda anlattığımız gibi Rektö r Bıyıkoğ lu'nu n bize isnad etmeye çalıştığı , 'Mütecaviz öğre ncileri desteklemek', 'onları n hareketini yüce bir amaç gibi görmek' , 'asistan olarak üste hakaret etmek', öğretim üyelerine, 'muhteris ve politika esiri öğretim üyele­ ri' , vs. demek gibi suçlar asla varid değildir. Bu bakımdan verilmiş ceza keyfidir, sebepten yoksundur, iptali gerekir. Sendikal bir faaliyette bulunmak, 4936 sayılı Ü niversiteler Ka­ nunu'nun 46. maddesinin birinc.i fıkrası nda belirtilen meslek vekar ve haysiyetiyle bağdaşmayan bir hareket değildir. Dolayısıyla sırf sendikal bi r eylemimizden dolayı verile n kusur bildirme cezası bu yönden de sebepten yoksundur, iptali gerekir. Öte yandan ek ?'de (bu kitapta Belge 34) söylediğimiz gibi sendikal faaliyetlerin idari soruşturma konusu olamayacağı sadece, Cu mhuriyet Savcılığ ı n ı n denetimi alt ı nda bulunduğu büyük bir ger­ çektir. Cezanın bu yönden de iptali gerekir. i şte bütün bu · nedenlerden dolayı Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğ lu tarafından verilen ve M illi Eğitim Bakan ı Prof. Dr. Orhan Oğuz tarafı ndan onaylanmış sayı lan Kusur Bildirme cezasının ipta­ line . . . karar verilmesini sayg ı ile dilerim. 4 Eylül 1 970" b)

Milli Eğitim Bakanı'nın Cevabı

Danıştay'a dava açıldıklan sonra Milli Eğitim Bakanı die lekçemizi cevaplamışlır. Alatürk Üniversitesi'nin senalosu görevlerini yürüten Milli Eğilim Bakanı'nın cevabı ilginçtir. Zira "bu durumda yapacağım h içbir şey yok" demektedir. Öte yandan cevap, müddeti içinde de verilmediğinden huku ­ ken geçerli de değildir. Bu yazı aynen şöyledir: Belge 39

"T. C. Yüksek Ö ğretim Genel Müdürlüğü M İ LL İ E G iTi M BAKANLI G I 78

Ankara, 25 Eylül 1 970


Sayı : 28893 Konu : i smail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı ERZU RUM i lgi : 26 M ay ı s 1 970 tarihli dilekçeniz : 20 M art 1 970 tarihinde Atatü rk Üniversitesi'nde meydana ge­ len olaylar ile ilgili olarak ÜNAS Erzuru m Şubesi'nin bu olayları k ı ­ nayan mahiyette yayınladığı bildiri i l e ilginiz görüldüğü v e b u bildiri ile meslek vekar ve haysiyetinin zedelendiği gerekçesi ile adı ge­ çen Ü nive rsite Rektörü Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğ lu tarafı ndan 4936 sayılı kanunun 46. mad.d esinin (b) fıkrası uyarınca size verilen 'Ku­ sur Bildirme Cezası'na itiraz ınız hakkındaki dilekçeniz incelendi. 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nu n 46. maddesi her ne ka­ dar disiplin cezaların ı n dekan ve rektör ta rafından, daha ağır olanla­ rının da doğr�dan doğruya senato taraf ı ndan verileceğini ve re'sen verilmiş olanların da senato nezdinde itiraz edilebileceğini hükme bağlamış bulunmakta ise de, bu hüküm öğretim üyelerine matuf olup öğreti m yardımcı ları hakkı nda herhangi bir kaydı ihtiva etmedi­ ğini ve 45 . maddeye müstenid selahiyete dayanılarak rektör taraf ı n ­ dan öğretim yardımc ı ianna re'sen verilen (kusur bildirme) cezasının bu su retle Üniversiteler Kanunun'da gösterilmiş itiraz mercii bulu n­ madığına göre, 6990 sayılı Atatürk Ü niversitesi Kanunu'nun 1 . maddesi gereğince bu üniversite senatosunun taral ı mdan temsil edildiğinden bahisle mezku r cezaya yapt ığınız itiraz üzerine itiraz mercii sıfatıyla yapı lacak bir işlem bulunmamaktadı r. Bilgilerinizi rica ederim.

Prof. Dr. Orhan O G UZ Milli Eğitim Bakanı" B H . i C . 1 0. 9 . 1 970 c)

Rektörlüğün Savunması

Rektörii n Danıştay'a yazdığı savuruna dilekçesi şöyledir:

Belge 40

79


Cevapla rımız: 1. 22.9. 1 970 tarihinde tebellüğ ettiğimiz davacı dilekçesinin o laylar kısmında belirtilen 'Her şeyden evvel sendikal bir faaliyet idari kovuşturma konusu yapı lmak istendiğinden son cevap Ü NAS Erzurum Şubesi tarafı ndan verilmiştir' şeklindeki ifadede sendikal faaliyetin kapsamının yanlış tayin edildiği anlaşı lmaktad ır. Şöyle ki, 624 sayılı kanun açı s ı ndan sendikal faaliyetin sı n ı rı, 1 . maddedeki tanım ile çizilmiş ve 1 3 . maddede de hangi faaliyetlerin kanuni himayeden yararlanacağ ı dolayısıyla sendikal faaliyet sayı­ lacağ ı tahdidi olarak sayılmış bulunmaktad ır. Hal böyle iken aynı kanunun 1 4. maddesinde sayılan yasak faaliyetler cümlesinden olan, siyasal faaliyette bulu nan davacı, kanuna aykı rı davranışıyla, yine bu kanun himayesine sığı nmak istemektedir. 624 say ı l ı kanu­ nun sarahalı karş ı s ı nda bu tutum tamamen yanlıştır.

2 . Bildirinin 'mütecaviz öğre ncilerin hareketlerini yüce bir amaç olarak niteleyip bunların bu faaliyetlerini zı mnen desteklemek' şek­ linde anlaşı l ması en doğru anlamad ı r. Davacı da çok iyi bilmektedir ki bildiri bir bütün teşkil etmekte­ dir. Tüm olarak bir düşü nceyi ifade için kaleme alınmışt ır. Bildirinin bir cümle veya paragraf ı n ı n başka, diğer bir paragraf veya cümlesi­ nin daha başka, diğer bir paragraf veya cümlesinin daha başka bir düşü ncenin eseri o lduğu iddia edilemez. Bu şartlarda 'Toplumun sosyal eşit liğini sağlamak gibi yüce bir amaca yönelen gençlerin, bu amaçla ve hele üniversite öğrenciliği ile asla bağdaşmayan ka­ ba davran ışları n ı k ı nıyoruz' derken devamla 'Türkiye Cumhuriye­ ti'nin kanunları ortada iken öğrencilerin davranışlarının suç sayıldığı­ n ı kamuoyuna açıklayan . . . üniversite idarecilerini kın ıyoruz', şeklinde ifade edilen bildiriyi mütecaviz öğrencilerin hareketlerini yüce bir amaç olarak niteleyip bunların faaliyetlerini z ı mnen destek­ lemek şeklinden başka şekilde anlamanın olanağı yoktur. 3. Ü NAS bildirisinde v{lretim üyeleri ibaresinin asla kullanı lma­ d ığı ifade edilmektedir. Bildirinin tüm olarak telkiki göstermektedir ki 'ilim adamları ' ile kasıt halen vazife baş ı nda bulunan öğretim üyele­ ri ve öğreti m üyesi olan idarecilerdir. Bildirinin ifadesi besbellidir ki bunlara yönelmiştir. 'Sözde ilim adamları ' ile kastedilen hayalde, mücerret ilim adamları yani öğretim üyeleri ve yard ımcılar ve idare­ cilerdir. Bu anlayış bildirinin ruhuna da uygundu r. Aksini kabul, an­ cak kelimelerin sözlük anlamlarını tahkik ve onları bildirinin ru hun­ dan ayrı olarak düşü nmek ve anlamakla mü mkündür. 80


4. Davacı 20 M art 1 970 günü cereyan eden olaylarla Ü NAS Yönetim Kurulu üyesi olarak hiçbir ilgisi olmadığını iddia ettiği halde Erzurum Ü NAS Şubesi adı altında yayınlanan bildiri ile ilgisi dilekçe ile sunduğu Ek 3'ten açıkça anlaşılmaktad ı r. Zikredilen Ek-3'te bildi­ ri ile ilgisi olmadığını ·hiçbir şekilde açıklamayan davacının şimdi olaylarla ve olaylara tepki mahiyetinde olan bildiri ile ilgisi olmadığı­ nı iddia ve ispat etmeye kalkması, bildirideki itharn vasf ı nı kabul ve tahkikatta bizim hakl ı lığımızı ortaya koymaktadır. Davacı aynı zamanda hakkındaki kovuşturmada bi rkaç sene evvel cereyan etmiş olayları n soru lduğunu iddia etmekte ve ö rnek­ lerin sunulduğunu belirtmektedir. (Ek 2, 3, 4 , 5, 6) Halbuki ekler in­ celendiğinde, kovuşturmada sadece 20 Mart 1 970 olayları ile ilgili soruları n sorulduğu açıkça görülmektedir. iddiasının yanlışlığını kendisi belgelemiştir. . 5. . . . 6. R ektörlükce, davacı i smail Beşikçi ile arkadaşlarına yani ÜNAS E rzurum Şubesi Yönetim Kurulu üyelerine verilen cezanın 624 sayı l ı kanunun 6 . maddesine aykı rılığı söz konusu değildir. Yu­ karıda Cevap- 1 'de açıklad ığımız gibi 624 sayılı kanunun kapsamı dışında bir faaliyetin aynı kanunun himayesinden yararlanması söz­ konusu olamaz. Sonu ç : Yukarıdaki izahlardan anlaşılacağı gibi Davacı i smail Beşikçi dilekçeye Ek-8'de belirtilen fiiliere uygun suçu işlemiştir. Bundan ötürü iptal işleminin reddi gerekir. Sendikal bir faaliyet olarak ifade etmek istediği faaliyetin ise mevcut iktidarı ve ünive rsite idaresini karışıklık çıkarmak yoluyla yıpratmaya matuf dalaylı siyasi faaliyet olduğu 624 sayılı kanunun 1 , 13 ve 1 4. maddeleri sarahalı karşısında açıkça ortadad ır. Bu yönden de iptal isteminin reddi gerekir. Bu duru mda davac ı n ı n davranışı 6936 say ı l ı Ü niversiteler Ka­ nunu'nun denetimi alt ı na girdiğinden belirtilen ceza verilmiştir. Yine iptal isteminin reddi gerekir. (Atatürk Ü niversitesi Rektörlü­ ğü'nün Prof. Dr. Kemal B ıyıkoğlu imzası ile Danıştay 5. Dai­ res'ine 5 1 77 sayı ile gönderdiği cevap dilekçesi, dilekçenin ya­ zıldığı tarih belli değil, Dosya No. 70/5360) "

81


d)

Davalının Cevabına Verilen Cevap

Avukat Orhan İzzet Kök'un davalının cevabına verdiği

cevap ise şöyledir:

Belge 41

1 . ÜNAS, üniversite asistanlarının kurdukları bir sendikadır. Sendikal çal ışma, mesleki konu ve ç ı karların en geniş biçimde ko­ run ması n ı amaçlar. O lay tarihinde Atatürk Ü niversitesi'nde bazı olaylar olmuş ve üniversite yönetimi bu olaylar sı ras ında yeterli şe­ kilde etken hareket etmemiştir. Ü niversite Asistanları Sendikası Er­ zurum Şubesi bunun üze rine bir bild iri yayı mlamıştır. Davalı ü niver­ site rektörü , cevabında bu bildiri ile siyaset yapıldığını iddia etmekte, bunun yasak olduğunu i leri sü rmektedir. · Siyaset nedir? Bu nu özellikle 1 96 1 tarihli anayasamız ı n getirdi­ ği yeni düşünce ortamında ve yaşadığı mız çağın gereklerine göre cevaplandı rmak gerekir. Demokratik toplumda her kuru m ve örgüt, haklarını savunur­ ken bunun siyasetini de yapmış olur. Aksi halde hiçbir örgütün hiç­ bir olumlu faaliyette bulunması na imkan yoktur. Bu örgüt gerekti­ ğinde yönetimin bir davranı ş ı n ı ve işlemini kınayacaktır. Bu da siyaset sayılırsa ne siyaset olmayacaktı r? Bu mantıkla her davran ış siyaset suçlamasıyla damgalanabilir. Ve bütün demokratik haklar bu yolla çıkmaza soku labilir. Bu tür kurumlar için yasak olan siyaset , sadece siyasal örgü­ tün görevini üstlenme ya da siyasal parti faaliyeti yapma halinde söz konusu olabilir. Yasaklanan konu budur. Yoksa bir bildiriyi üni­ versite yö netimi beğenmedi, diye o bildiri 'siyasi' olmaz . Bunun açı k bir belgesinin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 5 . 2 . 1 970 tarihli ve 6943 esas, 732 karar sayılı bozma ilam ında da görmekteyiz. 1 961 Anayasası 'ndan sonra tabu say ılan bazı kav­ ramlar konusunda ve bunların yorumunda ulaşt ığı mız çağdaş anla­ yışı göstermesi bakı m ından bu bile değerli bir belge teşkil etmekte­ d ir. Siyaset yaptığı gerekçesiyle kapatı lması · istenen dernekle rin dava edildiği bu dosyada Yargıtay, siyaset suçu nun oluşması için 'devamlı l ık' niteliğini taşı ması gerektiğini, dernek ve ö rgütler için ya­ saklanan. siyasetin dar anlamda siyaset olduğunu, geniş anlamda 82


siyasetin bir s ı n ı r içine sokulamayacağ ı n ı belirtmekte ve esasen anayasanın 1 9 ve 20. maddeleri çerçevesinde buna imkan da ol­ mad ığı sonucu na vararak dava konusu kararı bozmaktadı r. Bu konuda Danı ştay ' ı n da aynı görüşte olduğuna mutlak nazarı ile bakmaktayız. Aksi halde bir tek k ınama bildirisinin 'siyaset'e ye­ terli sayıldığı bir anlayışta, mevcut anayasal kurumları n hiçbir değe­ ri kalmamaktad ı r. Ü stelik bildiri, Ü NAS'a aittir. Bundan, 'sen de Ü NAS üyesi ol­ duğuna göre sorumlusu n' yarg ısına varmak ve ceza verme yolu na gitmek idari işlemi amaç yönünden tümüyle boşlukta bı rakmaktadı r. Ü stelik cevabın sonuç bölümünde ise, bu davranışı n 'iktidarı yıpratmayı amaçlaması nedeniyle' de ceza sebebi sayıld ığı ileri sü ­ rülmekte ve anlaşı lmaz bir çapraşıklığın içine düşülmektedir. Siyasi iktidarı korumak üniversitenin görevi değildir. Bu konuda savu nma yapmak gerekirse bu, siyasi iktidarın görevidir. Ü stelik davanın 2 numaralı belgesi olarak sunulan ve tahkikat komisyonunun müvekkilime yazdığı yazının ilk paragrafında ' Ü NAS kurulunda üye bulunduğunuz .. .' denilmekle ve bunun hesabı sorul­ maktad ır. Kanuni bir sendikaya üye olmayı bile suçlama konusu ya­ pan bu anlayışın, anayasal kurum ve özgürlüklerle tam bir çelişme içinde olduğu kesin bir şekilde ortadadır.

2 . Cevabın 2 nu maral ı bölümünde, bildirinin, 'mütecaviz öğren­ cilerin hareketlerini yüce bir amaç olarak niteleyip bunu zımmen desteklediği' iddia edilmektedir. Oysa bildirinin bu bölümü aynen şöyledir: ' Ü niversiteler ser­ best ve hür düşüncenin en açık belirli bir biçimde tartışı ldı ğ ı , tartışıl­ ması gerektiği ilim yuvalarıdı r. ilim her şeyden önce fikri olgunluğu ve karşıt fikre saygıyı gerektirir. Durum böyleyken toplumu n sosyal eşitliğini sağlamak gibi yüce bir amaca yönelen gençlerin bu amaç­ la ve hele üniversite öğre nciliği ile bağdaşmayan kaba davranışları­ nı kın ıyoruz.' Görüldüğü gibi burada yüce olarak nitelenen öğrencilerin o günkü kaba davranışları değil, olması gereken davranı şlarıdı r. Aksi­ ne, bu ifadede o günkü 'kaba davranışları ' kınamakta, böyle olma­ masını istemektedir. Bu paragrafın başka türlü yoru mlanması ola­ nağı bu lunmamaktad ır. Esasen bildiri metninde bu, açık bir şekilde ortadadır. O günkü 'kaba' davranış 'yüce' değildir. Ve metinde bu kınanmışt ı r. Ama genel olarak öğrenciler, yüce amaçlar için eğitilir83


ler, onun için kavga verirler, davalı bun a karş ıysa ve onu demek is­ tiyorsa, bu kendilerini ilgilendirir.

3. 'Sözde ilim adamı' deyiminden alınmak ve bunu ceza konu­ su yapmak için gereğinden fazla duyarlı o lmak lazı mdır. Bu, bir de­ yimdir. Ve gerçekliğe de sahiptir. Sözde bilim adamı olan, ama pra­ tikte hiçbir bilimsel çabası , katkısı bulunmayan 'pe� çok bilim adamı' vardır. Bildiride bu eleştirilmiştir. Sadece, bilinen bir genelle­ me tekrarlanmıştır. Bilim adamları 'kutsal yaratıklar' değildir. Onla­ rı n da 'sözde' olanları , yetersizleri , ilim adamlığı ile bağdaşması im­ kansız davranışlarda bulunanları vard ı r ve bun ları eleştirme hakkını h içbir kişi ve kurum kısıtlayamaz. Esasen bir bilim adamı nın sözdeliği ya da gerçekten bilim ada­ mı olduğu onun eserleri, bilime katkıları ve davranışları ile ölçülür. Gerçek bir bilim adamı , bu tür genel eleştirilerden alı nmaz. O, ken­ di değerinin ne olduğunu bilir. Kaldı ki terminolojik bakımdan da bir anlaşmazlık vardır. Davalı bilim adamı ile öğretim üyelerinin kastedildiğini iddia etmekte ve bu iki terimi özdeş hale getirmektedir. Oysa öğretim üyeliği mutlak ola­ rak bilim adamı olmayı gerektirmez. Bir konuda derinlemesine çalı­ şan ve eserler veren bilim adamıdır. Bu anlamda asistan da bilim adamıdı r, üniversite dışında, örneğin bir biyokimya laboratuvarında araştırmalar yapan kimse de . . . Şu halde bu bölümde verilen ceva­ b ı n da ciddiye alınır bir yanı yoktur. Sayın davalı kelime oyu nlarıyla bu iki terimi özdeş o larak gösterip, yaratabileceği kavram karışıklı­ ğ ı ndan yararlanmak istemektedir. 4. 20 M a rt olaylarıyla müvekkilimin ilgisi yoktur. Bütün ilgisi, o laylar üzerine ; kendisinin mensup bulunduğu Ü NAS'ı n Erzurum Şubesi'nce bir bildiri yayınlanmasıdır. Rektör, bunu, müvekkilimin olayla ilgisinin karinesi saymaktadı r. Bildiriyi Ü NAS yayı nlamıştır. Bildiri kovuşturmaya esas olacak idiyse bu , adli merciierin görevi­ dir. Bu olmamıştır. Ama Ü NAS'ın bildirisinden ötürü rektör, müvek­ kilimi cezalandırmıştır. Bu, Ü NAS'ı i smai l Beşikçi'den ibaret gör­ mektir. Ve bu , her türlü cezalandırma kurallarının d ı ş ı nda bir davra­ nıştır. öte yandan soruşturmanı n sadece 20 Mart o laylarıyla ilgili ya­ pıldığı iddiası da gerçek dışıdır. 'Beşikçi'nin kitabını bilimsel buluyor musun?', ' Beşikçi 1 72 çeşit sosyalizmden hangisini benimsiyor?', ' Beşikçi en çok kimlerle haberleşiyor? ' , 'Yayınevleri Beşikçi'nin ki­ tabını yayımlıyor da benimkini neden yayınlamıyo r?' sorularını n 20 84


Mart olaylarıyla ilgisi nedir? Demek ki müvekkilim hakkında kasıtlı ve peşin hükü mle hareket edilmiştir. Ve amaç 20 Mart olayların ı araştırma değil, Beşi kçi yi tasfiye etmektir. (Avukat Orhan l zzet '

Kök tarafından 1 1 .12.1 970 tarihinde Danıştay 5. Dairesine gön­ derilen ve aynı tarihli cevaba cevap d ilekçesi Dosya No : 70/ 5360" e}

Danıştay'ın Karan

D anıştay'ın bu konudaki kararı 1 2 Mart 1 9 7 l 'den son­ raki döneme rastlamaktadır. Kitabın ilgili bölümünde ele alı­ nacaktır. VI.

GÖREVE SON VERME

ı.

Dekanlık Yazısı

Yukanda sözü edilen idari soruşturmaların ve öteki ya­ zışmatann devam ettiği bir sırada, 25 Temmuz 1970 günü Fen-Edebiyat Fakültesi Postası, kapalı bir zar( verdi ve yazı­ nın alındığına dair imza aldı. H u kuksal bakımdan son dere­ ce sakat olduğu hemen anlaşılan ve görevine son verildiğini belirten işlem aynen şöyledir:

Belge 42

"T.C. Ü ATAT RK Ü N i VERS i TES i Fen-Edebiyat Fakültesi Deka n iiğı Erzurum, 25.7.1 970 Sayı Konu

684 Sayın

Dr. i sınail Beşikçi Sosyoloji Asistanı Rektörlük makamı n ı n 23. 7 . 1 970 gün ve 266.4/3223 sayılı yazı­ sı gereğince fakültemizdeki görevinize son verilmiştir. Bilgilerinizi rica ederim. Dekan V. Prof. Dr. H üseyin SESL i " 85


2.

Göreve Son Vermenin Gerekçesini Öğ renmek için Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na Gönderilen i hbarname Belge 43

Aynı tarihte, yani 25 Temmuz 1970 tarihinde, Erzurum Üçüncü Noterliği kanalıyla, A. Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi De­ kanlığı'na 8093 sayılı bir ihbarname gönderilmiştir. Bu ih­ barnamede göreve son verme işleminin gerekçesi sorulmuş­ tur. Fakat dekanlık bu ihbarnameye cevap vermemiştir. 3.

Danıştay'a Başvurma

Bu du rumda Danıştay'a başvuru lmu ştur. Bu konudaki dava dilekçesi şöyledir: Belge 44

"Danıştay Başkanlığı'na: Yürütmenin durdurulmas ı istemi vard ı r. : i sınail Beşikçi Davacı Atatürk Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Sosyoloji Asistanı Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanlar Lojmanı ANKARA Dava lı : 1 . Atatürk Ü niversitesi Rektorlüğü , Erzurum 2. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakülte­ si Dekanlığı , Erzuru m Dava Konusu · : Asistanlıktan çıkarı lmamız hakkı nda 23.7 . 1 970 ta�ih ve 266.4/3223 sayılı rektör­ lük kararı n ı n iptali ile sonuna kadar yürütme­ nin durdurulmasıd ır. Dava Konusu Tasarrufu n Tebliğ tarihi : Dava konusu karar . ayrıca tebliğ edilmemiş olup o karardan bahisle Dekaniıkça 25.7. 1 970 tarihinde vaki tebligat ilişiktedir. ( Ek 1 , bu kitapta Belge 42) 86


dekani ı kça Ek-1 'deki (bu kitapta Belge 42) yazı taraf ı ma tebliğ edilmiş ve bu yazıya mesned olan rektörlük kararın ı n tasdikli bir su reti şifahen istendiği halde tarafım ıza verilmemişt ir. Bu durum üzerine Ek-2'deki (bu kitapta be lge 43) ih­ barname ile ve noter vasıtasıyla d avalı de­ kan lığa başvu ru lmuş, buna rağmen bu tarihe kadar bir cevap alınamamışt ı r. i ptal Nedenleri : Rektörlük yaz ısı yukarıda arzolu nduğu gibi talebe ve ihtara rağmen tarafıma verilmedi­ ğinden, görevden çıkarılma kararının dayan­ dığı sebepler öğrenilememiştir. O halde da­ vay ı ikame eylediğimiz bugünkü tarihte gö­ revden çıka rılma kararımız (be lki başka sa­ katlıkları n da yanısıra) sebepten yoksundur. iptali gerekir. Kaldı ki asistanlıktan çıkarılmayı gerektiren haller 4936 sayılı kanunun 1 1 87 sayılı ka­ nunla değiştirilen 38. maddesi düzenlenmiş bulunmaktadır. Sözü edilen maddede, ancak mevzuatta belirtilen süre içerisinde doktora­ s ı n ı veremeyenlerin asistanlıkla ilişkilerinin kesileceği öngörü lmüştü r. Zira 4936 say ı l ı kanunun 1 1 5 ve 1 1 87 sayılı kanunlarla deği­ şik 38. maddesinin ilgili hükmü aynen şöyle­ dir: ' . . . Doktora yapmamış ve tıpta uzmanlık yet­ kisi kazanmamış ünive rsite asistanları , asil­ liklerinin enandığı tarihten başlayarak 4 yıl içinde doktora ve 6 yıl içinde uzmanlık imti­ han ı n ı vermekle ödevlidirler. Bu ödevi vaktin­ de yerine getirmeyenierin durumları, kürsü profesörünün . . . teklifi üzerine profesörler ku­ ru lunda i ncelenir. Ve üniversitede asislan olarak çalışmaları uygun görül meyenlerin, ta­ yinlerindeki usule uyularak üniversite asis­ tanlığı ile ilişkileri kesilir. ' Oysa ki 28 Mart 1 967 tarihinde doktor oldu­ ğum husus ihtilafsız bulu nmakla, asistanlıkla

O laylar

: 25.7 . 1 970 günü daval ı

·

87


Sonuç

ilişkimin kesil mesini gerekt irecek herhangi bir nedenin olmad ığı açıkt ır. işlemin bu ne­ denle de iptali gerekir. Öte yandan asistanların ancak tayinierindeki usule göre görevlerinden uzaklaşt ırı labile­ cekleri mümkün iken görevime son verilme­ sine ilişl<in işlemin ayn ı yolla tesis edilmediği kanısındayız. Bu hususu n da tetkikini isterim. Dava konusu kararı yukarıda arzolu nan ne­ denle gösteremediğimizden adı geçen kara­ rın yüksek mahkemece celbed ilmesini ve ka­ rar görüldükten sonra da davayı zoru nlu olarak genişletme olanağ ı n ı n saklı tutulması rica olunur. : Arzolunan n edenlerle görevden çıkarılma ka­ rarın ı n iptaline, dava konusu işlemin iptal edilmesi ni gerektirecek nedenlerin varlığına olan inancı m dolayısıyla iptal işlemine kadar üniversitedeki görevime devamı ma, 6990 sa­ y ı l ı kanu nun 9. maddesi uyarınca oturmakta olduğum lojmandan çıkarı imarnam için dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına ve yarg ılama giderleri ve vekil aracı lığıyla dava­ mızı takip etmemiz halinde vekalet ücretinin davalllara yükletilmesine karar verilmesi rica ve talep olunur. 3 1 .7. 1 970

i smail Beşikçi 4.

Yürütmenin Durdurulması

Bu dilekçe üzerine Danıştay'ın verdiği yürütmenin dur­ durulması karan da şöyledir:

Belge 45

"T.C. DANlŞTAY Beşinci Daire Esas No Karar No 88

970/4963 970/1 43 1


Yurütmenin D urduru lmasını isteyen

Diğer Taraf

Talebin Özeti

ismail Beşikçi, Atatürk Ü niversitesi Edebiyat Fakü ltesi eski Sosyolojisi Asista­ nı S . B . F. Asistan Loj. 1 . Atatürk Ü niversitesi R ektörlüğü 2. Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakül­ tesi Dekanlığı . Asistanlıktan çıkarı lmasına ilişkin 23. 7 . 1 970 tarih ve 266.4/3223 sayılı rektör: lük işleminin iptali ve dava sonuna kadar yü rütmenin durdurulması isteminden iba­ rettir. Dr.

Yavuz Nazaroğlu Meselenin mahiyetine ve davanı n tasvir şekline göre dava sonuna kadar yürütme­ nin durdurulması gerektiği düşünülmüştür. Kanun sözcüsü : Şafak Sancar Yü rütmenin durduru lması dileğinin davalı­ Düşüncesi nın birinci savunmas ı n ı n alınması ndan tel­ kikinin uygun olacağı düşünüldü . Raportör Düşüncesi

TÜ RK M i LLETi ADlNA 521 sayılı Danıştay Kanunu'nun 1 62 . maddesi gereğince hü­ küm vermeye yetkili Danıştay Nöbetçi Dairesi'nce işin gereği düşü­ nüldü : M eselenin mahiyetine ve dava n ı n tasvir şekline göre davacı­ dan teminat aranmaksı z ı n dava sonuna kadar yü rütmenin durdu­ rulması na 6.8 . 1 970 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Başkan

Üye

Ü ye

Kamuran Erkmenoğlu N igar Akbay Behçet Doğangülüç Ü ye Samim Gökyar

Ü ye Selahattin Metin"

89


5.

Rektörlüğün Başka İşlemleri ve B un un la İlgili Olarak Danıştayın Verdiği Yürütmenin Durdurulması Kararı Belge 46

23. 7 . 1 970 tarihinde göreve son ve rtldiğini bildiren rek­ törlük 3 1 . 7 . 1 970 tarih ve - İdare İşleri 1 4-897 sayı ile yazdı­ ğı bir yazı ile de üniversite loj n ıanm ı ı ı boşaltılmasını istemiş­ tir.

Belge 47 Bu işlem aleyhine de Danıştay'a başvu rulmu ştur. Da­ nıştay Nöbetçi Dairesi 2 6. 8 . 1 970 tarih ve 1 2 / 70/3679 esas sayı ile yine yürütmenin durdurulmasıncı karar vermiştir. 6.

A.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na Gönderilen ve Göreve Son verme İşleminin Gerekçesini Soran İkinci İlıbarname Belge 48

Sayı : 971 2

" i H BARNAME i h bar eden

i smail Beşikçi, Atatürk Ü niversitesi, Fen­ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı , Erzu­ rum. M u hatap Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı Erzurum Konu ve Talep: Noterlik kanal ıyla 25.7. 1 970 tarihinde gönder­ diğim ihbarnameye şimdiye kadar cevap alamadı m. Görevime son verme işlemi bir ay önce yapıldığı halde, gerekçeyi hala öğrenmiş değilim. ( Bu nu, yaptığı akla hayale gelmez derecede hukuk dışı ve kanunsuz işlem karş ısında, birdenbire Dan ıştay'ı n kararı ile karşı la­ şan idarenin bocalaması, ne yapacağ ı n ı bilmez bir hale gelmesi, keyfi olarak ald ığı işlemlere gerekçe bulmakta güçlük çekmesi o la­ rak anlıyorum.) Yalnız rektörün demeçlerinde fakültenin teklifinden sözedilmektedir. Halbuki Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan l ığı bana bu 90


konuda h içbir soru sormamış ve savunmamı almam ışt ı r. Bu bakı m­ dan:

1 . Bu konudaki fakülte teklifinin ve bu teklife esas olan raporla­ rın bildirilmesini saygıyla dilerim. 2. Yazı l ı ve sözlü bütün ısrarları ma rağmen idare, gerekçeyi bir türlü bildirmemekte, fakat dosyam üzerinde tahrifat yapmaktan da çekinmemektedir. Nitekim göreve başladığınız s ı rada dosyam bir anda elinize geçmemiş ancak iki-üç günlük arama-taramadan son­ ra ortaya çıkmıştır. Ayrıca ben de dosyarnın bazı kişiler tarafından evine götürüldüğünü duydum. Bütün bunların ötesinde Dekanlıkta 20 Ağustos 1 970 tarihinde yapt ığımız konuşmada dosyadaki bütün evrakın a lt-üst olduğu bazı belgelerin bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Dosyanın bu perişan hali tarafı n ızdan da görülmüş ve evrak üzerin­ de oynamalar olabileceği yine tarafın ızdan kabul edilmiştir. Bu ba­ kımdan dosyam üzerinde de dikkatle durulmas ı n ı , herkese, her ve­ sileyle verilmemesini, h atta mümkünse dekanlık masası nda kilitli tutulması nı dilerim . Zaten dosyaları n gizli tutu lmas ı , ev vs. gibi yer­ lere götürülmemesi gerektiği, aksi halde suç işlendiği büyük bir ger­ çektir. i hbar eden: i smail Beşikçi Talep üzerine, dairede yaz ı lan işbu ihbarnamenin bir nüshası muhataba tebliği için adli tebliğe ve bir nüshası da i smail Beşik­ ç i ye verilerek son nüshasının dairede ve dosyasında saklandığını tasdik ederim. 2 1 .8 . 1 970 '

Erzurum Ü çüncü Noteri Mehmet Sait Erdinç" 7.

İkinci ihbarnameye llekanlığın Verdiği Cevap Belge 49

"T.C. Erzuru m , 7.9 . 1 970 Ü Ü i i ATAT RK N VERS TES i Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı 91


Sayı : 806 Konu : Dr. ism a i l Beşikçi Ü niversite Lojmanları Blok No . 1 3 , Daire No. 1 4 ERZURUM

ilgi 1 E rzurum üçüncü noterliği kanalıyla gelen 21 .8 . 1 970 tarih ve 9 1 72 sayıl ı ihbarı nız. Her ne kadar ilgi yaz ı n ı ıda üniversitemizdeki görevinize son verilmesine esas teşkil eden gerekçelerin tarafınıza tebliğini talep etmekte ve bu arada şahsi dosyanızla ilgili bazı iddialarda bulun­ makta iseniz d e ;

1 . Görevizine s o n verilmesine ilişkin işlem v e gerekçeler, ko­ nunun taraf ı nızdan Danıştay'a intikal ettirilmiş olması dolayısıyla, savun ma zı mnında adı geçen makama arzedilecektir. 2. Şahsi dosyanızla ilgili, tamamen yersiz endişe ve iddiaları­ n ı z asla varit değildir. Bilgi edinme nizi rica ederim, DE KAN Prof. Dr. Selahattin OLCA Y" 8.

Rektörlüğün Danıştay'a Gönderdiği Savunma

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü 24 .8. 1 970 tarih ve Za­ tişleri 266.4/ 399 1 sayılı ve Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu im­ zalı yazı ile D anıştay 5. Dairesi'ne bir savunma dilekçesi göndermiştir. Dilekçeye ek olarak göreve son verme işlemi­ nin gerekçeleri de verilmiştir. Bunlan sırayla veriyoruz: a)

Dekanlık Teklifi Belge 50

"Atatürk Ü n iversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekaniiğı Say ı : 578 92

2.7. 1 970 .


Rektörlük Makamına: 26 M ayıs 1 970 gün ve 2034 sayılı yazınıza C. : Fakültemiz asistanlarından Dr. i smail Beşikçi hakkında dü­ zenlenen 21 .9.1 968 tarihli Komisyon Raporu'nun ve ' Doğu Anado­ lu Düzeni, Sosyo Ekonomik ve Etnik Düzenler' adlı eserinin tet­ kikinde, Dr. l smail Beşikçi n i n Anayasa'nı n Birinci Kısmın ı n Genel Esasları 'n ı n 3'üncü maddesine göre Mi lli Bütünlüğü Parçalayıcı eği­ tim ve yayı nlarda bulunduğu, bu sebeple kendisinin üniversitemiz­ de bulunmas ı nın sakıncalı olduğunu ve bu hususta gereğinin yap ı l­ masını emir ve müsaadelerinize sayg ı ile arz ederim. '

Dekan V. i mza Prof. D r. Lütfuilah Aksungur Zatişlerine : 4936 say ı l ı Kanu nun 38. maddesi ile 6990 sayılı Kanunun muvakkat 2. maddesine göre görevine son veri lmesi uygundur. 2 1 .7. 1 970

Rektör i mza Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Asl ı n ı n Ayn ıdır 1 9.8.1 970

Nusret Ayık Zatişleri Müdürü " b) Zatişleri Müdürünün; "Görevine Son Verilmesinde Sakınca Yoktur" Şeklindeki "Olur"u Belge 51

"Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın 2. 7 . 1 970 tarih ve 578 sayılı teklif yazısı, 4936 sayılı kanunun 38. ve 6990 say ı l ı kanun u n mu­ vakkat 2. maddesi gereğince rektörlük olur'u . Yukarıda sicil durumu açıklanan Dr. ismail B eşikçi 'nin 21 .9 . 1 968 tarihli komisyon raporu, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlı93


ğ ı'nı n 8 . 1 0 . 1 968 gün ve 1 648 say ı l ı yazı ları, rektörlüğün 22.7. 1 970 tarihli gerekçesi i le 'Doğu Anadolu Düzeni, Sosyo-Ekonomik Et­ nik Düzenler' adlı e serinin telkikinde anayasanın birinci kısmı n ı n genel esasları n ın 3 . maddesine göre milli bütünlüğü parçalayıcı eği­ tim ve yayınlarda bulu nduğu ndan F . E . Fakültesi Dekanl ığı'nın tekli­ fine uyularak 4936 sayılı kanunun 38. ve 6990 say ı l ı kanunun mu­ vakkat 2. maddeleri gereğince gö revine son verilmesinde kanu ni bir sakınca olmadığını sayg ıyla arzederim.

Nusret Ayık Zatişleri Müdürü Uygundur 22. 7.1 970

Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Aslı gibidir 23.7. 1 970" c)

Rektörlüğün Göreve Son Verme İşiemi Belge 52

23 . 7 . 1 970

266.4/3223

"Dr. i sınail Beşikçi Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na: i lgi : 2 . 7 . 1 970 tarih ve 578 say ı l ı yaz ıları Fakülteniz Sosyoloji Asistanı Dr. i sınail Beşikçi hakkındaki 2.7. 1 970 tarih ve 578 sayılı yaz ı n ız ve diğer ilgili komisyon raporu incelendi : Dr. i sma i l Beşikçi nin derslerini vesile ve vas ıla ederek öğren­ cilere 'Marksist' telkinlerde bulunduğu, ası lları Turani ve Türk ol­ makla beraber, son yılların siyasi ve maksatir modası ile kendilerine 'Kü rt' diyen öğrencilerle ve aşırı sol eğilimli öğrencilerle daima özel görüşmeler ve toplantı lar yaptığ ı , özellikle son yıllarda Erzu ru m gibi çok nazik bir bölge olmaya başlayan bir yerde, şüphe ve huzursuz­ luk uyandı ran temaslarını pervasızca sürdürdüğü , dolayısıyla ilmi­ objektif etüd ve çalışmalarla meşgu l olmadığı, evvelce de bu duru­ mun Fen- Edebiyat Fakü ltesi Dekanlığı'nın 8. 1 0. 1 968 tarih ve 1 648 '

94


sayılı yaz ı larıyla rektörlüğe aksettirilmiş olduğu, Fen-Edebiyat Fa­ kültesi Türk Dili Profesörü Selahattin Olcay'ın başkanl ığı nda ku ru­ lan bir komisyonca ad ı geçenin objektif mahiyette ders vermekten ziyade, tek taraflı 'Marksist' görüşleri aşılamak çabasında olduğu , b u itibarla kendisine ders verilmemesi gere ktiği 21 .9. 1 968 tarihli raporla tespit ve beyan edilmiştir. Buna göre Sosyoloji Asistanı Dr. ismail Beşikçi nin üniversite öğretim mesleğinde ilmi tarafsızl ıkla yetişemeyeceği, ü niversitede kalmas ı nda fayda mü lahaza edilemeyeceği, bilakis siyasi temas ve görüşleri itibariyle zararlı olduğu kanaatına varıldığı ndan teklilinize uyularak 4936 sayılı kanunun 38. ve 6990 sayılı kanunun muvakkat 2. maddeleri gereğince 22.7.1 970 tarihli kararname ile görevine son verilm iştir. Bilgilerinizi ve durumun ilgiliye tebliğini sayg ı ile rica ederim. '

,

Rektör i mza Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Asl ı n ı n ayn ıd ı r. 1 9.8 . 1 970

N usret Ayık Zatişleri Müdürü" d)

Rektörlüğün Savunma Dilekçesi Belge 53

"T.C. E RZU R U M ATAT Ü RK Ü N i VERS iTES i 24.8 . 1 970 Zatişleri Müdürlüğü Sayı 266.4/399 1 Konu Danıştay S'inci Daire Başkanlığı'na: 1 970/4963 - Yürütmenin Durdurulması Kararı nın kaldırı lması dileği de vardır-

i smail Beşikçl, Atatürk Ü niversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Eski Sosyoloji 95


Asistanı-Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanı Lojmanlarında Mukim.

Dilekçenin Tebellüğ Tarihi Cevap Veren Daval ı

Dava Konusu

1 4. 8 . 1 9 70 1 . Atatürk Ü niversitesi R e ktörlüğü 2. Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fa­ kültesi Dekanlığı. Davac ı n ı n asistanl ıktan çıkarılma kara­ r ı n ı n iptali.

Husumet itirazımız ve esas hakkında Cevaplarımız ı. Husumet itirazı:

Atatürk Üniversitesi tüzel kişiliği haiz değildir. Gerçekten 6990 sayı lı Atatürk Üniversitesi Kanunu'nun 1 . maddesine göre Milli Eği­ tim Bakanlığı'nca yönetilir. 8 Şubat 1 968 tarihli ve 1 2821 sayılı Resmi Gazete'de yayınla­ nan 966 say ı l ı kanunun geçici 4. maddesi; Atatürk Üniversit esi'nin tüzel kişiliği haiz olmadığını açıkça beyan etmektedir.

Buna g öre rektörlüğümüz ve dekan lıklarımız tüzel kişi de­ ğ ildirler, davacı ve davalı olamazlar. Bu itibarla işbu davan ı n bize tavci­ hi yolsuzdur. Davanın reddini sayın Dairenizin Esas: 970/4963 ve Karar: 970/1 431 sayılı ve 6.8.1 970 tarihli Yürütmenin Durdurulması Kararı n ı n kald ı rı lmasını dileriz. ll. Esas hakkında Savu nma : Husumet itirazı mızın şayanı kabul görülmemesi ihtimali ile esas hakkında savunmamızı da arzederiz. 1 - Sosyoloji Asistanı Dr. i smail Beşikçi, dış görü nüşü ile sa­ kin, terbiyeli bir arkadaştır. Ancak Erzurum'daki tutumu ve faali­ yetleri bakı mından ilim adamı adayı n a yakışmayacak şekilde tek ta­ raflı, alabildiğine Marksist ve inat ve israrla üzerinde durduğu, çeşitli yayınlar yaptığı kürtlük konusunda Erzuru m'da milli birliği bozma istidadı gösteren, kardeşi kardeşe düşüren bir amildir. _

2. Sosyoloji Doçenti Dr. O rhan Türkdoğan, Edebiyat Fakülte96


si Dekanlığ ı'na ve rektörlüğümüze zaman zaman verdiği örnekleri ekli dilekçelerinde , Dr. i smail B eşikçi 'nin aşırı Marksist olduğunu, öğrencilere ilmi tarafsıziiğı hiçe sayarak Marksist telkinlerde bulun­ duğu nu, Erzurum gibi jeo-politik bakımdan çok nazik bir bölgede durmadan kürtçülük propagandası yaptığını belirtmiştir.

3. Edebiyat Fakültesi'nde bu beyanların s ıhhatini tahkik için Edebiyat Profesörü Dr. Selahattin O lcay ve Hukuk Doçenli Dr. Turhan Tufan Yüce den kurulu bir komisyon durumu incelemiş, verdiği ve örneği ekli 2 1 .9 . 1 968 tarihli raporda, Dr. Beşikçi'nin derslerinde tarafsız olmadığını , konuları ve olayları daima Marksist bir açıdan gördüğünü ve gösterdiğini bir 'Sosyolojiye Giriş' der­ sinde bu dersin temel bilgileri öğretilmek gerekirken sürekli olarak kürtlerle ve kü rtçülükle ilgili aktüel konuları seçip işlediğini, bu du ru­ ma göre Beşikçi'ye ders verdirilmemesi gerektiğini tespit ve beyan etmiştir. '

4. 2 0 . 3 . 1 970 tarihind e solcu öğrencilerin ayaklanarak rektörlü­ ğün ve dekanlı ğ ı ı'ı koltukları nı ve bürolarını yakmaları ve yıkmaları dolay ısı ile P rof. Dr. Ahmet Kurt u n başkanlığ ı nda bir kurulun yap­ tığı soruştu rmadaki sanık ve tanık ifadelerinden açıkça anlaş ı ldığına göre, isyancı ve tahripçi öğrencilerin bir kısmı kendilerine 'kürt' di­ yen çok büyük ihtimalle asılları kat ıksız Tü rk olan öğrencilerdir. Bu öğrencilerin çoğu i smail Beşikçi ile ilgili olduğunu , daima onu ziya­ ret ettiklerini, fikir teatisinde bulu ndukları nı söylemişlerdir. (Bu so­ ruşturma kağıtları rektörlüğü müzde sakl ıdır; emir buyurulursa delil olarak ibraza hazı rız). Kürt Olmadığ ı n ı söyleyen i smail Beşikçi, burada kü rtlerı toplamakla onları adeta şuurland ı rmaya çalışmaktadır. Bu gerçeği ünive rsitemizde hadernesinden profesörüne kadar herkes bilir. Kürtler üzerinde duruşu bir ilmi araştı rma niteliğinde değildir. Hangi konuda olursa olsun bilimsel araştırmanı n Türkiyemize yal­ nız fayda sağlayacağı apaçıkt ı r. D r. i smail Beşikçi ya kasıtlı ya da gafletle Türk halklarını bölmek yolunda çalışmaktadır. 'Doğunun Düzen i Etnik Sorun­ ları' adlı kitabında da ve çeşitli yazı ları nda Türklerin kürtleri hor gördüklerini, kürtlerin de kürtçe öğretim yapan okulları , radyoları ol­ ması gerektiğini ve daha birçok bunlara benzer iddiaları ileri sür­ mektedir. Yüksek bilgileriniz içindedir ki tarihin tespit edebildiği büyük ih'

97


timale göre kürt kardeşlerimLZ kök itibariyle Tu rani'dir. Böyle olma­ sa bile Kürt özkardeşleri mizle bin y ı ldan beri ayn ı yurtta, aynı din­ de, aynı duygu ve düşüncelerle birlikte yaşamaktay ı z. Dr. i smail Beş i kçi nin sözleri ile yazı ları ile te masları ile bu öz­ kardeş birliğini bilerek ya da bilmeyerek kundaklamaya çal ı ştığına kani ol muş u z du r Ve Üniversiteler Kanunu'nun 38. madde sinin 2. fıkrası n ı n verdiği takdir yetkisi ile i smail Beşikçi' nin 'Üniversitede çalışmaya devamı gerekli görü lmediğinde n' Edebiyat Fakültesi De­ kanlığı'nın göreve son verme 2 . 7 . 1 970 gün ve 578 say ı l ı isabetli gö­ rülen teklifi üzerine işine son verilmiştir. Bu zararlı , yıkıcı faaliyetle­ rinden sarfı nazar, ismail Beşikçi'de iyi bir öğretim üyesi olabilme istidadı da yoktur. Kanaalimizi Yüksek Türk Mahkemesine arzederiz. Naçiz kana­ atımızı ve takdirimizi yerinde bulup bulmamak say ı n hakimlerimizin haklarıd ı r. '

.

SONUÇ: Yukarıda yazı lı sebeplerle açılmış iptal davas ı n ı n red­ dini tarih ve numarası n ı bildiren yürütmeyi durdurma kararı n ı n kald ı ­ rılmas ı n ı sayg ı ile dilerim.

Atatürk Ü n iversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğl u E k : 1 Dekanlık teklifi ( B u kitapta Belge 50) 1 Tahkik Komisyonu Raporu (Bu kitapta Belge 1 O) Doç. Dr. O. Türkdoğan'ın dilekçe ve raporu" (Bu ki­ tapta Belge 1 ) 9.

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın Danıştay'a Gönderdiği Savunma Dilekçesi

Dava dilekçemizde davalı olarak Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü yanında Edebiyat Fakültesi Dekanlığı da göste­ rildiği için dekanlık da aynca savunma yapmıştır. Bu savun­ ma dilekçesi, sözü geçen dekaalığın 2 . ı ı . ı 970 tarih ve 1 034 sayı ve Prof. Dr. Selahattin Olcay irnzalı yazı ile Danıştay'a gönderdiği savunma dilekçesine yani Belge 59'a ek olarak gönderilmiştir. Tarihsiz olan bu dilekçe 1 6. 1 ı . ı 970 günü te­ bellüğ edilmiştir. Bu dilekçe aynen şöyledir:

98


Belge 54

Tebellüğ : 1 6. 1 1 . 1 970 817

" Danıştay 5. Daire Başkanlığı'na : ANKARA Dosya No: 970/4963 (Cevap Layihasıdır)

: Dr. i smail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fa­ kültesi eski Sosyoloji Asistanı­ ERZURUM Cevap veren davalı : Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fa­ kültesi Dekanlığı-E RZU RUM : Dr. i smail Beşikçi 'nin Asistanlık göreDava Konusu vinden çıkarılması ile ilgili Atatürk Ü ni­ versitesi Rektörlüğü'nün 23.7. 1 970 gün ve 266.4/3223 say ı l ı kararının iptali ve dava sonuna kadar yürütmenin durdu­ rulması . Cevaplar: Davacı

1 ) 4936 Say ı l ı Ü niversiteler Kanunu'nun 1 1 5 sayılı Kanunla de­ ğişik 38'nci madde sine göre , doktoralarını süresi içinde tamamlaya­ mayanların 'veya· üniversitede asistan olarak çalışmakta devamları gerekli görülmeyenlerin, tayinierindeki usule uyularak Ü niversite Asistanlığı ile ilgileri kesilir. 6990 sayılı Atatürk Ü niversitesi Kanu­ nu'nu n 1 'inci maddesi Atatürk Ü niversitesi'nin bu kanuna ve 4936 say ı l ı Ü niversiteler Kanunu'nun bu kanuna aykı rı olmayan hükümle­ rine göre M aarif Vekaleti tarafındana yönetilir. 6990 sayılı kanunun muvakkat 2'nci maddesi öğretim yardımcıları n ı n tayinlerinde De­ kanları n teklifi ve rektörün tasdiki usulünü vazettiğine göre , Dr. is­ mail Beşikçi 'n i n Ü niversite Asistanlığı ile olan ilgisinin kesilmesin­ de yukarıda zikredilen kanun hükümlerine tamamen uygun olarak 'yapı lmış bulunan işlernde esas karar Atatürk Ü niversitesi Rektörlü­ ğü'nce ittihaz olu nmuştur. Bu bakımdan, Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na davalı s ıfatıyla husumetin tevcih edilmemesi gerekir. Kaldı ki, fakü ltemiz tüzel kişiliği henüz iktisap etmediği için davada taraf olma ehliyetine sahip değildir. 99


2. Dr lsmail Beşikçi'nin üniversitemiz ile ilgisinin kesilmesi, yukarıda arz edildiği veçhile, Atatürk Üniversitesi'nin tabi bulunduğu Kanu nlara tamamiyle uygun olup Dekanlığın bu işlem ile ilgili teklifi, 2.7. 1 970 gün ve 578 sayıl ı yazısınd a (Ek. 1) görüldüğü gibi, 21 .9 . 1 968 tarihli tahkikat komisyonu raporuna (Ek. 2) ve 'Doğu Anadolu nun D üzen i, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Düzenleri' adlı eserine göre (Milli bütünlüğü parçalayıcı eğitim ve yayınlarda bulunması) sebepleri ile vaki bulmuş ve rektörlüğü n 23.7.1 970 ta­ rih ve Zatişleri Müdürlüğü 266.4/3223 sayılı yazıları ( E.3) ile görevi­ ne son verilmiş ve du rum ilgiliye tebliğ edilmiştir. Dr. lsma l l Beşikçl hakkında düzenlenen 21 .9.1 968 tarihli Tahkikat Kom isyonu raporunda açıkça, adı geçenin 'ilmi tarafsız­ l ık ve objektiflik prensiplerine tam uygun olarak bir öğretim yapma­ d ığı , derslerine konu ile doğrudan doğruya ilgili ve gerekli olmayan aktüel siyasi u nsurlar karıştırdığı, bu keyfiyetin ad ı geçenin muay­ yen siyasi düşünceleri telkin etmek çabasından ileri gelebileceği gi­ bi, mesleki tecrübesizliğinden de ileri gelmiş olabileceği, esasen asistan olmak itibari ile ders okutma yetkisinin bulunmadığı, bu se­ beple kendisine müstakil ders verdirmekle tecrübesizliğin ihtilafları önlenmiş ve kanuna daha uygun hareket edilmiş o lacağı kanaatine varılmış' ve bunun üzerine D�. i smail Beşikçi öğretimden alı nmış­ tır. Buna rağmen Dr. l small Beşikçi gerek 'Doğu Anadolu'nun Düzeni' adlı yay ı n ında, gerekse aşağıda değineceğimiz araştı rması ile bundan sonraki hareketlerinde de doğrudan doğruya milli varlığı­ mızı pazarlayıcı nitelikteki tutumuna israrla devam etmiş ve böylece ilmi tarafsızl ıkla yetişmesinin imkansız olduğu kanaatini uyandırmış­ tır. Davacı, mülga Fen-Edebiyat Fakültesi Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'ne verdiği 2. 7. 1 968 tarih ve B D 1 2 say ı l ı 'Doğu An ad o· .

'

lu Sınır Kasabalarında Sosyo-Ekonomik Yapın ı n Mukayeseli Analizi' adlı araştırma projesinin (metod) ile ilgili kısmında hudud kasaba ve köylerinde açık mülaakal yapacağı n ı belirtmesine rağ­ men sonradan teksir ettirdiği 90 suallik anketi araştı rma bölgelerin­ de (Cavit Göktürk) adlı bir öğrenci vasıtasıyla dağ ıtt ı rmış ve Posof C. Savcılığı da 968/324 say ı l ı dosya ile Dr. l smail Beşikçi'ye ait olan bu anketten dolayı adı geçen öğrenci hakkında T.C.K.nun 1 42'nci maddesine istinaden takibata geçmiştir. Doğu ve Güneyde1 00


ğu gibi kritik sınır bölgelerimizde yapılan bu ankette vatandaşları mı­ za: - Kahire, Bağdat, Şam, Erivan, Tahran radyoları nı dinleyip din­ lemedikleri (sual : 59) , - Siyasi sınır sözünden ne a nladıkları (sual: 72) - Şeyh Sait, Dersim, Zilan Deresi , Ağrı, Şemdinli isyanlarını hatıriayıp hatırlamadıkları (sual: 78)·, - Paris, Şam, Mekke, M oskova, Bağdat şehirlerinin kendileri­ ne Türk şehirlerinden daha yakı n olup olmadığı (sual: 80) - Padişah, Şah, Barzani, Koçero, Atatürk ve Gürsel Paşa'nın .ne yaptıkların ı ( sual : 82) - Hangi mezhep ve a şiretten o lduklarını ve karşı tarafta da bu mezhep ve aşiretten kimseler olup olmadığını (sual: 87, 88) , - Suriye, i ran, Irak ve Rusya'da yaşayan Acem, Kürt, Arap ve Rus halkı nın Türklerden daha faziletli ve yaşamaların ı n biz­ den daha rahat olup o l madığı (sual: 89, 90), g ibi milli bütünlük bilincini sarsan sualler sormak taktiğini kulla­ narak, 'dolayısıyla telkin, teşvik ve tahrik gayesini güden D r. l smail B e şi kçi nin böylece yalnız siyasi zihniyeti değil aynı zamanda, yu ­ karıdaki sualleri n Sosyo-Ekonomik bir araştırma ile hiçbir ilgisi bu­ lunmad ığı dikkate alınırsa mesleki yetersizliği ve yukarıda adı ge­ çen Tahkikat Komisyonunu n da belirttiği gibi, ilmi tarafsızlıkla çalışma yeteneğinden mahrum olduğu açıkça ortaya çıkmış, dol ayı­ sıyla adı geçenin üniversitemizle ilişiğinin kesilmesi zarureti doğ­ muştur. '

N eticei Talep: Yukarıda arzedilen haklı sebepler dolayısıyla davacı n ı n Yüksek M a hkemenizde açmış olduğu davasının reddine, herşeyden evvel usulsüz hasım gösterilmiş olduğumuz ( Danıştay 5. Dairesinin 970/ 4963 E. - 970/1 43 1 K. sayılı yürütmenin durdurulması kararının kaldırılmasına) ve nihayet yargı lama giderleri ile vekalet ücretinin davacı ya yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla arzederim.

Dekan i mza Prof. Dr. Selahattin Olcay"

101


10. Danıştay'ın, Yürütmenin Durdurulması

Karannın Kaldınlması İst emini Reddeden Kararı Yukanda aynen vertlen dilekçelerden anlaşıldığı gibi ge­ rek rektörlük, gerekse dekanlık, "Yürütmerıin Durdurulma­ sı" kararının kaldırılmasını istemektedirler. Daruştay 5. D ai­ resi bu istekleri de reddedip "Yürütmenin Durdurulması Karan"run devam etmesi gerektiğine karar vermişlerdir. Bu­ nunla ilgili karar aynen şöyledir: Belge 55

''T.C. DANlŞTAY Beşinci Daire Esas No : 1 970/4963 Y.D. Karar No : 1 970/1 579 Yürütmenin Durdurulması Kararının Kaldı rılmasını i steyenler: 1 . Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü, Erzurum rum

2. Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığ ı , Erzu-

Diğer Taraf: i smail Beşikçi Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı, Erzuru m Talebin Ö zeti: Dr . i smai l B eşikçi 'nin Asistanlıktan çıkarılma­ s ı na ilişkin 23.7. 1 970 gün ve 266.4/3223 sayılı kararın iptali ve yü­ rütmenin durduru l masına karar verilmesi talebiyle açılan dava dola­ yısıyla Danıştay Nöbetçi Dairesi'nin vermiş bulunduğu 6.8 . 1 970 tarih ve 70/ 1 431 sayılı yürütmenin durduru lması kararı n ı n kaldırıl­ ması isteminden ibarettir. Raportör : Figen Molu Düşüncesi : Davanın durumuna göre, yürütmenin durdurul­ ması hakkı nda Dan ıştay Nöbetçi Dairesi'nce verilmiş bulunan 6.8 . 1 970 ve 70/1 431 sayılı kararın kaldı rılması talebinin reddi gere­ keceği düşünülmektedir. 102


Kanu n Sözcüsü : Şafak Sancat Düşü nces i : Daval ını n savunması nda i leri sürülen hususlar ev­ velce 6.8. 1 970 tarihinde verilen, yürütmenin durdurulmasına müte­ dai r kararı değiştirecek mahiyette görülmediğinden , mezkür kaldır­ ma talebinin reddi gerekeceği düşünülmektedir. TÜ RK M i LLETi ADlNA: Hüküm veren Dan ıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünül­ dü: Meselenin mahiyetine ve davanın tasvir şekline göre, davacı hakkı nda danıştay Nöbetçi Dairesince verilmiş bulunan 6 .8 . 1 970 tarih ve 70/1 431 sayılı yürütmenin durdurulması kararı nda değişiK­ lik yapı lmasını gerektiren bir durum mevcut olmadığından sözü edi­ len kararın kaldı rılması yolunda vaki talebin reddine ve tebligatın ik­ maline 1 5 .9 . 1 970 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ü ye Başkan V. Aydın Tuncay Muhterem Ü ye Şumnu Fet h i Tansuk ı ı.

Ü ye Sıtkı Gökalp · Ü ye Şerafettin Özbek"

Rektörlüğün Savunmasına Verilen Cevap

Davaimm bu cevabına Avukat Orhan İzzet Kök tara­ fından verilen cevap ise aynen şöyledir: Belge 56

Ankara, 30.9 . 1 970

"DANlŞTAY 5. DA i RE SAYIN BAŞKANLI G INA, D osya No: 970/4963 Davacı (cevaba cevap veren) Vekili Davalı (cevap verilen)

Konu

i smail Beşikçi Avukat Orhan i zzet Kök Atatürk Üniversitesi ve ona bağlı Fer:ı-Edebiyat Fakü lte­ si Dekanlığı adına R ektör Kemal B ıyıkoğ lu Davac ı n ı n cevapları na ceva­ bımızdır. 1 03


Süre

Davac ı n ı n bize cevabı 1 4.9.1 970'de . bildirildiğine göre, cevabı mız, süresinde­ dir.

A) tlusumet Hakkında ATATÜ RK Ü N i VERS iTESi DAVANIN G ERÇEK HASMIDIR a) i smail Beşikçi'nin asistanl ığına atamas ı n ı Atatü rk Üniversi­ tesi Rektörlüğü yapmışt ı�. b) Dava dilekçesine ilişik olan ve davaya konu işlime teşkil eden belgede n anlaşılacağı gibi, Beşikçi'nin ihracını da Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü yapmıştır. c) Bunlar yapılırken, üniversitenin özerk ve tüzel kişi olmad ığı iddiaları hiç akla gelmemiş, M illi Eğitim Bakanlığı'na danışmak ya da onayını almak gereği duyulmamışt ır. Tebligatı rektörlük yapm ış­ t ır. Ne zaman ki, Beşikçi haksız ve keyfi işlemi dava konusu yap­ mış, rektörü adalet huzuruna çağ ı rmışt ı r. O zaman M illi Eğitim Ba­ kanlığ ı na sığı nmak gelmiştir rektörü n akl ına . . . Bu iddia, haksız işle­ mine mazeret arayan rektörün, hukuk kurallarını kendi emellerine uygun yorumlamakla ne kadar cesu r olduğunu göstermekten öteye bir anlam taşı mamaktadı r. Hukuk ve idare kuralları , s ayın davalı n ı n istediği anlamda kulla­ nacağı esnek ilkeler değildir. Rektör, haklılığını esas noktalara da­ yandı rmalıdır. d) Kaldı ki, Atatürk Üniversitesi'nin M illi Eğitim Bakanlığı'yla ilişkisi, kuruluş dönemiyle sı nırlı ve bu dönemdeki t eknik aksaklık­ larda Bakanlığ ı n yardımını amaçlayan ve dar anlamda düşünü lmesi gereken bir bağlantıd \ r. Aksini düşü nmek, 334 sayıl ı anayasanın, devlet üniversiteleriyle ilgili hükümlerini yok saymak olur. Bu nedenlerle husu met itiraz ı , tutarsız ve hukuki te melden yok­ sundur.

1 04


B) Esas Hakkında: ... 1)

'Aşırı Marksist', 'Alabildiğine Marksist' Ne Demektir? Ü niversite Rektörü Savunma m ı Yapmakta, Muhbirlik mi Etmektedir?

N e bilim tarihinde, ne sol literatürde 'aşırı ve alabildiğine Mark­ sizm' diye bir t erim ve düşünüş sistemi yoktur. Bunları , savu nma yapay ı m derken davalı rektör armağan etmektedir. Marksizmin 'birazı' iyi, fakat 'alabildiğine'si kötüdü r diye kural koymaya rektö r yetkili değildir. Bir k imse ya Marksisttir, ya değildir. Her Marksist solcudur, ama her solcu Marksist olmayabilir. Toplu­ mun sosyal ve ekonomik temellerini araştıran yaratıcı eserler verdi diye bir asistanını 'alabildiğine Marksist' olarak ihbar eden sayın da­ vali , ya kasıtlıd ır, ya da sağı -solu yeterince bilmemektedir. Üstelik Marksist olmak suç da değildir. Türkiye üniversitelerin­ de M arksist olarak ün yapmış bilim adamları vard ı r ve o ü niversite­ lerin rektörlerinden hiçbiri, bunların 'alabildiğine Marksist' olduğunu, 'Türkiye'yi bölmeye' çal ıştığnı iddia etmemektedir. Eğer Beşikçi, Tü rkiye gerçeklerinin somut tahlilini yapan araş­ tırıcı eserler yerine, bugüne kadar yapıldığı gibi yabancı sosyolog­ lardan binlerce sayfalık aktarmalar yapsaydı 'milliyetçi' 'Türk birliği­ ni sağlayıcı ' çal ışmalar yapmış olacakt ı . Klasik, tutuk, bürokrat bilim adamı tipidir, rektörün istediği ... 1 960'1ardan be ri Türkiye'nin sosyal yapısındaki değişmeler bu çemberi k ı rmış, bu çizgiyi aşmıştır. Sayın daval ı bu nun farkında görünmemektedir. D avalı rektörün bilmediği sadece bu da değildir. Rektör Bıyıkoğ lu, anayasay ı , onun; mutlak düşü nce özgürlüğünü getiren 20. maddesini, bilim ve sanat ı serbestçe öğrenme ve öğretmeyi ön­ gören 2 1 . maddesini, özerk ve bağı msız araştırma kurumları olan üniversitelerle ilgili 1 20. maddesini de bilmemektedir. Sayın rektörün bildiği, sadece , istemediği bir asistanı 'alabildi­ ğine Marksist' diye ihbar etmektir.

2 ) Doç. Orhan Türkdoğan'ın Raporu , Bir I h raç i şlemine Ve Adli Karara Kaynaklık Ederneyecek Kadar Zayıf, Anlaşılmaz Ve Tutarsızdır a- 'Batıcılık gericil iktir', 'ile ri Asya, geri Avrupa' sözlerini, çağı­ mızın sosyal akı mların ı gözönünde bulunduraral< açıklayı nız, sorula­ rı, müvekkilirnce öğrencilerin zihinsel yeteneklerini ölçmek, yaşadıl OS


ğı m ı z yı llarda aktüel olan bu konuları öğrencilerin izleyip izlemedik­ lerini öğrenmek amacıyla bir ko mpozisyon görevi olarak sorulmuş­ tur. Bir sosyo loji ders inde salt 'Durkheim'in görüşlerini anlat ı n ız', y a da ' i bni Haldun'un devlet kuramı n ı yazı nız' gibi sorular sorul­ maz. Öğrencil erin teori-pratik, eski-yeni so run lar arası nd a bağ ku­ rup ku ramad ıkları n ı , teorik bilgileri somuta indirgeyip indirgeyeme­ d ikle rini de de netiemek gerekir. Beşikçi bunu yapmıştır. Kavramlar aktüel ve aç ıkt ı r : Gericiliğin kalpak giyrnek ve dindar bulu nmak ol­ rncı.rlı ğ ı , bunl<ınn özel olarak e rrıpoze edilmiş yüzeysel kılıflar oldu­ �: Lıugürı kesinlikle anlaş ı l m ı şt ı r. Gericilik deyince bugün daha başka şeyler anlıyoruz . Yaşad ığ ı m ı z çağda kim emperyal istse, kim s ö m ü rücü y s e o g e ricidir. Bat ı , teknik ve bilimsel aşamasıyla ileri, f a k a t sömürücü ve emperyalist yönüyle gericidir. Örneğin Belçika endüstriyel anlamda ileri, ama Kongo'da!<i tutumuyla gericidir. Amerika uzay tekniğinde çok ileri , fakat Vietnam'da , Dominik'de, Güney Amerika'daki e m peryalist t utumuyla gericidir. Bunun gibi i n­ g iltere Rodezya'da, K ı brıs'da, Arap Şeyhlikleri'nde gericidir. Asya'da hiçbir ülke, sermaye birikimini, yüzyı llarca süre n yok­ sul ü lke sömürgelerinden elde etmediği, kalkınma s ı n ı bu yoldan sağlamadığı için ( salt bu anlamda) Asya Avrupa'dan ileridir. Beşikçi'nin sözko nusu sı navı nda sorduğu sorular budur. Ama Doç. Türkdoğan'a göre bu aşırı Marksistlik'tir. Niyazi Berkes­ ci'l iktir. S o s y o loj i P rofesörü (yani kendisinin meslektaşı) Niyazi Berkes'i jurnal etmek Doç. Türkdoğan'a ne kazand ı rır, bilmeyiz. Serkes'i savu nmak bize de düşmez. Ama Tü rkdoğa n ' ı n müvekkili­ mi suçlama aracı olarak kullandığı ve aşı rı solcu dediği Niyazi Ser­ kes, fakültesinden atıld ığından beri (ne gariptir ki) bir sosyalist ülke­ de değil, bir kapitalist ü lkede ( Kanada) ü niversite profesörlüğü yapmaktadır. Şimdi, Türkdoğan'ın mantığıyla Kanada Ü niversitesi komünist ve Niyazi Serkes de Kanada halk ı n ı bölücü mü sayı lmalı ­ dır? B i r bilim adam ı , b u kadar gülünç açmaziara dü şmemelidir. Türkdoğan'ın, Seşikçi'nin Marksistliğine örnek diye gösterdi­ ği, müvekkilimin diğer bir sınav sorusu 'kurtuluş savaşlarından baş­ ka hiç bir savaşa taraftar değilim' söz ü n ü n açı klanmas ıdır. Bu ko­ nuda savunma yapmayı gereksiz buluyorum. Çü nkü kurtuluş savaşian n ı n d ı ş ı ndaki harplerin, emperyalizmin sömürme ve geniş­ leme amacı taşıyan savaşlar o lduğu , bugün herkesin bildiği bir ger­ çektir. Bu sözün anlamına karşı çıkmak, bir yerde kendi i stiklal Sa­ vaşı mıza da karşı çıkmaktı r. Bir başka yanlış: Türkdoğan, Asya Tipi Ü retim Tarz ı n ı anlat ı r.

1 06


ken sözü Beşikçi'ye getiriyor ve ondan şu aktarmayı yapıyo r: 'Bat ı ­ da ağa çok geniş toprakları kontrol ediyor, mode rn zirai te knoloji­ den yararlanıyor. Doğu'da ise i nsanları n uzvi gücünden yararlan ı l ı ­ yor. . . Gerek hükümet, gerek siyasi partiler, ağaları tutuyor. Çünkü geniş halk kitleleriyle olan ilgisi yüzü nden ağadan bütün reyleri top­ luyorl ar' Doç. Tü rkdoğan'a göre bu satı rlar Marksoloji ve Marksiyat (bu nlar yeni terimlerdir) yapmakt ı r. Eğer şu satırlar da komü nistlik say ı l ı rsa, rapor sahibinin d ı şı nda bütün dünyanın komü nistliğine hükmedilebilir. O zaman yeryüzünde Marksizmin dışında ne k a l ­ maktad ır? Bunu herhalde yüksek mahkeme takdir edecektir.

b) Türkdoğan, Beşikçi 'nin öğrencilerine sorduğu 'toplu msal yapı ve parlamenter kanun arasındaki ilişki nedir?' sorusunu ve bir eserinden aktard ı ğ ı 'herhangi bir toplu mda yapıyı şekillendiren esas faktör ekonomik olanla rdır . . . Toplum içinde diğer sosyal müessese­ ler bunlara göre şekil a l ı r' cümlesini de onun Marksist olduğuna ka­ nıt saymakta ve sanki Beşikçi'nin tezini incel iyormuşçasına 'top­ lumda mutlak kanunlar aramak bilimsel gelişmeye z ı t düşer' diye ona 'yol gösterdikten' sonra kendisinin de Tü rkiye'nin topl u msal ya­ pısı isimli bir eseri olduğunu , o ndan örnek alınması gerektiğini söy­ lemektedir. Bu iddia ve tavsiyeyi, yukarıda (a) anlatılanlar ı n da ı ş ı ğ ı nda cid­ di bulmuyor ve cevabı gereksiz görüyoruz. c) Doç. Türkdoğan, müvekkilimin kürt aşiretleriyle ilgili kitap ve yazı larıyla 'bölgecilik, ayıncılık ve Kü rtçülük yaptığını' büyük bir soğukkanlı lıkla iddia etmekt8, K ü rtlerin aslen Türk o ldukları nı söyle­ mektedir. Beşikçi Kürt değildir. Çorumlu'dur. O, sadece bugü ne kadar tabu say ı lmış yurt sorunlarına cesaretle eğilen bir bilim adamıdı r. Görevi Erzuru m'da olduğu içindir ki, yaşad ığı toplum kesitinin so­ runlarını araşt ırıp yaz m ı ştır. Eğer eserlerinde kü rtçü lük suçu bulun­ saydı bugüne kadar adiiye mahkemelerine intikal etmesi gerekirdi. Çünkü kitapları bütün Türkiye'de sat ılmakta, yabancı dillere çevril­ mektedir. Türkdoğan, savcıların kovuşturma gereğini duymadıkları eserleri solcu , kürtçü olarak nitelemekte, hem savcı ve yargıçların görevini üstlenmekle hem de onları bu tutu muyla tahrik etmeye ça­ lışmakta ve açık bir şekilde muhbirlik etmektedir. Öte yandan, Kürt lerin asıllarının Turan kökenli mi, yoksa başka kaynaklı mı olmaların ı n pratikte bir d eğeri yoktur. Çağdaş devlet ve 1 07


u lus anlayışı çerçevesinde, yurdumuzu n birçok bölgelerinin olduğu g ibi, Kürt denilen yurttaşları mızı n yaşad ığı doğu bölgemizin de geri kaldığ ı , kalkınamadığı bir gerçektir ve sorun, bu dengesizliği g ider­ me, bu kalkınmayı sağlama soru nudur. Bu ise, etnik ve bölgesel özellikleri n, sosyolojik ve ekonomik yönden çok iyi tahlil edilmele­ riyle mümkündür. Müvekkilimin yaptığı budur. Ve bu açıdan Türkiye Sosyolojisine hizmeti büyüktür. Ne gariptir ki, gösterişli ü nvaniarı na rağmen bugüne kadar bu zahmetli araştırmaları yapmayanlar, şim­ di g enç bir bilim adamı bun lara el attı diye kıyameti koparıyor, onun ekmeğiyle oynuyor ve kendi vatan ı nda barınamaz h ale getirmek is­ tiyorlar.

3) Prof. Selahattin Olcay'ın Ve Doç. Turhan Tufan Yüce'nin i ki Sayfal ık Raporu Çelişkilerle Doludur a) R aporu n birinci sayfas ı n ı n dördüncü paragrafında, Beşik­ çi n in görüş ve açıklamaları nda kanunlarımıza göre suç yoktur, dendikten sonra hemen aşağıda Beşikçi, Marksistlik ve Kürtçülük­ le suçlanmaktad ı r. (Her iki suçlama da yukarıdaki cevaplarda ele alınmıştır) Bir hareket ya suçtur, ya değildir. Bunun ölçüsü kanundur. Ka­ nuna göre suç olmad ığı itiraf edildiğine göre, 'kanun biziz' zihniye­ tiyle Beşikçi nasıl cezalandırı lmaktadı r? Suç var idiyse konu niçin adalete intikal ettirilmemiştir? Salt şu çapraşıkl ık, üniversitenin ara­ d ığı tutanakları n çürüklüğünü göstermektedir. '

b) Yüksek mahkemeye yard ı mcı olmak üzere, Prof. S. Olcay ve Doç. T. Yü ce den kuru lu tahkikat komisyonunun 1 7.7.1 968 ta­ rihli yazısıyla müvekkilime sordukları sorular ve Beşikç i nin bunlara verdiği cevaplar, Ek- 1 'de sunulmuştur. Müvekkilimin nasıl bir ortam içinde çalıştığı ve nelerle mücadele etmek zorunda kaldığı bu nları n i ncelenmesiyle, her türlü kuşkuyu silecek şekilde görülecektir. (ek1 .) (ek 1 a) '

'

4) Rektör, Soruşturma Dosyalarını Bugüne Kadan N için Saklamıştır? Bıyıkoğlu, cevabının 4 numaralı bölümünde, Beşikçi ile ilgili o larak kurulan tahkikat komisyo nlarının soruşturmalara ilişkin dos­ yaları istenirse Dan ıştay'a gönderileceğini söylemektedir. M üvekki­ lim, aylarca süren bu soruşturma sonuçlarını birçok dilekçelerle is1 08


temiş, fakat kendisine hiçbir bilgi verilmemiştir. Bu dilekçele rden bi­ rinin örneği ek-ll'de sunu lmuştur. Yüksek M ahkemeden, bizim de getirilip incelenmesini rica etti­ ğimiz bu dosyalarda görülecektir ki, müvekkilime, soruşturmalar boyunca tam bir manevi işkence hayatı yaşatılmıştır. Bu soruştur­ malar sırasında, komisyonlar adeta bir vatan haini yarg ılar gibi dav­ ranmışlardır. Biz bunlara bir ö rnek olmak üzere, soruşturmalarda bazı asis­ tan ve öğrencilere sorulan soruları kendi imzalarıyla tespit ettik. Bu­ nun fotokopisini ek- l l l 'de sunuyoruz. Bu belge incelendiğinde deh­ şetle görülecektir ki, tahkikat komisyonları bir bilim kurulu gibi değil, cinayet masası gibi çalışmışlard ır.

5) Halkın 'Şuurlanması' Ü zülecek Değil, Sevinllecek Bir Olgudur Rektör Bıyıkoğlu, müvekkilimin, eserleri ve davranışlarıyla Kürtleri şuurlandı rmaya çal iştığını söylemektedir. Yurttaşın dünyadan habersiz, uyurgezer kalmasını isteyenler bu tür düşünürler. Yurttaş, içinde yaşadığı dünyay ı , üretim-tüketim ilişkilerini, hak ve görevlerin i , gerektiğinde kanunlar çerçevesinde hakları nı istemesini bilecektir, istenen de budur. Devlete kör yurttaş değil, bilinçli (şuurlu) yurttaş gereklidir. Türkiye korkak ve bilgisiz yurttaşlarla değil, eh ücradaki bir köylünün bile K. Bıyıkoğlu ile her konuyu tartışabilecek bir bilince gelmesiyle kurtulacaktır. Müvekkilim eğer Ege Ü niversitesi'nde olsaydı , Ege köyünün analizini yapacaktı . Ve o zamarı elbet, Ege köylüsünü 'şuurlandıra­ caktır.· Bu anlamdaki bilinçlendirme, müvekki lime ancak onur ka­ zandırır. 6) Rektör, Ü n iversiteler Kanunu'nu Bilmemektedir Davaya cevap veren Rektör B ıyıkoğlu, B eş i kç i nin Ü niversi­ teler Kanunu'nun 38. maddesinin 2. f ıkrasının verdiği 'takdir yetkisi' ile görevine son verildiğini söylemektedir. Oysa adı geçen kanunda böyle bir takdir yetkisi olmadığı gibi, bir asistan ı n hangi halde görevine so n verilebileceği de kesin ve açık şekilde yaz ı l ıd ır. Gerçekten, 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu­ nun 1 1 5 sayılı Kanunla değişik 30. maddesinin, 1 1 87 sayılı ve 27. 1 0. 1 969 tarihli Kanunla tadile uğramış şekline göre (üçüncü pa­ ragraf) , '

1 09


'Doktora yapmamı ş ve tıpta uzmanlık yetkisi kazanmam ış ü ni­ versite asistanları, asilliklerinin enandığı tarihten başlayarak 4 y ı l içinde doktora ve altı y ı l içinde uzmanlık imtihanı n ı vermekle ödevl i­ dirler. Bu ödevi vaktinde yerine getirmeyenierin duru mları , kürsü profesörü nün, yüksek okul müdürünü n, varsa bö lüm başkanının ve­ ya bu görevi yapan öğretim üyesinin teklifi üzerine profesörler kuru­ lunda incelenir ve üniversitede asistan o larak çalışmakta devamları uygun görülmeyenlerin, tayinierindeki usule uyularak üniversite asistanlığı ile ilişkileri kesilir.' Görü ldüğü gibi, bir asistanın göreviyle ilişiğinin kesilmesi içi n :

a) Asistan henüz doktoras ı n ı yapmamış olacak, b) Dört y ı l geçtiği halde dokto ras ı n ı verememiş bulunacak, c) Ayrıca Profesörler Kurulu, ilgili asistanın görevine devamını uygun görmeyecektir. Oysa müvekkilim Beşikçi; a) Doktorası n ı yapm ıştır. b} Bil imsel çalışmaları n ı sürdürmektedir. c) Doktor asistan, hiçbir gerekÇesiyle görevinden atı lamaz. Rektör, 'takdir yetkisi' ile muhteme len 'görevine devamı uygun görülmeyenleri n . . . cümlesini kastetmektedir. Oysa bu cümle ba­ ğımsız bir hüküm getirmemekte, doktorası n ı normal süresinde yap­ mayan asistanları n durumları aniatılmak istenmektedir. Kanunun anlamı, hiçbir ters yoruma çekilemeyecek ölçüde açıktır. Nitekim Yukarıdaki metinde , . . . doktora yapamıyanları n durumları. .. profe­ sörl e r kurulunda incelenir ve . . . . denilmek suretiyle bütünleyici bağ­ lant ı kurul maktadı r. Rektörü n , doktorasını yapm ı ş bir asistanı n gö­ revden atılmasında takdir yetkisi kesin olarak yoktur. Bu açıdan dava ko nusu işlem, rrı::ıntık ve bili m açı s ı ndan olduğu kadar kanun yönünden de sakat ve hukuk dışıd ı r. ·

SONUÇ: Sunulan gerekçelerle davamızın kabulüne, davalı n ı n verdiği cevapları n reddine, masraf v e vekalet ücretinin davalılara yükle nmesine karar verilmesi, sayg ıyla ve müvekkilim adı na arz ve talep olunur. Davacı i smail Beşikçi Vekil i Av. Orhan i . Kök" 1 10


1 2 . Dekanlığın Savunmasına Verilen Cevap

Yine Avukat Orhan İzzet Kök lararından davalı Dekan­ lığa verilen cevap şudur: Belge 57

Ankara, 1 5 . 1 2 1 870 "DANlŞTAY 5. DAiRE BAŞKANLIGI NA, Dosya no Davacı - Cevap verenVekili Dava l ı lar

970/4963 ismail Beşikçi

A. Orhan i zzet Kök Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü ve ona bağlı Fen- Edebiyat Fakültesi Dekan lığı Davalılardan Fen- Edebiyat Fakültesi Konu Dekanlığ ı'nın cevab ına cevaplarım ız­ d ı r_ Cevabı aldığımız T_ : 1 6. 1 1 . 1 970

1 ) Diğer dava l ı , Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'ne verdiğimiz cevapta da belirt ildiği gibi : a) M üvekkilim ismail Beşikçi'nin asistanl ığa tayinini, b) Davaya konu olan, asistanlık görevine so n verilme işlemini, ünive rsite rektörlüğü yapmış ve Beşikçi işlemle ilgili bildirimi söz­ konusu rektörlükten alınmıştır. Bizzat Danıştay'ı n birçok kararlarıyla sabittir ki, idari karar ve işlemlerle i lgili davalarda husumet, doğrudan doğruya kararı veren ya da işlemi yapan makama yönelir. Kaldı ki 1 990 sayılı kanun hükmü , sadece kuru luş dönemine ilişkin olmak üzere üniversiteye yardımcı olucu nitelikte bazı konu­ ları içermekle ve bu konularda bakanlığı n yard ı m ı n ı amaçlamakta­ dır. Aksi yoru m, a nayasanın ü niversitelerle ilgili kesin tıükümlerine aykırı olduğu gibi idare hukuku i lkelerine ve Danıştay'ca da belirti­ len husumet kural larına aykı rı d ı r.

2 ) Ü n iversite rektörlüğün e verilen cevapta, göreve son verme işlemine gerekçe yap ı lan nedenlere ayrıntılı bir şekilde değinmiş ve lll


işlemdeki sakatlığı bütünüyle ortaya koymaya çal ışmış bulunmakta­ yız. Fen-Edebiyat Fakültesi D ekanl ığı'nı n cevab ında önemli birşey bulunmamakla ve genel iddiaların bazıları tekrar edilmektedir. Müvekkil imin kitabından sözedilirken, sık s ı k ve ısrarla 'Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo Ekonomik ve Etnik Düzen ler' deyi­ minin kullanılması bile, davalının konu hakkında ne kadar yüzeysel '- '1rıilere sahip olduğunu ve müvekkilim hakkındaki kararı n hiçbir inye dayanmaksızın verildiğini göstermektedir. M üvekkilimin ı.Jı 'Doğu Anadolu'nun Düzeni, Ekonomik ve Etnik Temeller' adını taşımaktadı r ve yukarıdaki ö rnekten de anlaşıldığı gibi kitap okunup incelen meden o ndaki fikirler mahküm edilmektedir. __

3) Davalının cevabında, söz konusu kitap aracı lığıyla müvekki­ limin 'milli bütünlüğü parçalayıcı eğitim ve yayınlarda bulunması' gerekçesiyle görevine son verildiği belirt i lmektedir. M illi Bütünlük nedir? Ve bunu parçalamanın ö lçüleri nelerdir? Suçlama konusu eğilim kitaba hakim olsaydı görevli C. Savcıları çoktan kitap hakkın­ da kovuşturma açarlar, toplatırlard ı . Öyleyse davalı lar, kitabın milli bütünlüğü parçalayıcı olduğuna hüküm verme yetkisini nerden al­ maktadırlar? Bir eser, bir davranış ve eylem elbette bir cezaya konu olabilir. hatta bu ceza işten atma da olabilir. Ama bunun mutlak şart ı , o eseri, davranışı ya da eylemi bir mahkeme hükmünün kesin o larak mahkü m etmesidir. Başka hiçbir belge böyle bir işleme tutamak ya­ pılamaz. Yapılırsa bu , ilgili makam ve merciierin bugünkü hukuk dü­ zenini, onun anayasal kurumlarını ve kendi hak ve yetkilerini bilme­ diklerini gösterir. ismail Beşikçi , milli varlığımızı niye ve nasıl parçalıyor? Şimdi­ ye kadar el atılmamış Doğu halkımızın sorunları nı cesur bir şekilde kamuoyuna yansıtan eserler yazdığı için mi? Gerçek bir bilim ada­ mının yapması g erektiği g ibi üniversite duvarları arasına kaparıma­ yıp bölgesel sorunlarla içli dışlı olduğu ve bunları araştı rdığı için mi? Ya da eserleriyle bir takım toplumsal tabu ları yıktığı için mi? Gerçek bir suÇlama bunların bütün karşılıkları nı bir bir açıklar ve bunun için mahkemeye başvu rulduğunu ileri sürer. H ele bu suç· lamanın sahipleri rektörlük, dekanlık gibi makamiarsa bunlardan asgari bir ciddiyet beklemek hakkı mızdır. Dekarılığın cevabında bu konuda gerçekten de hiçbir şe y yoktur. Beşikçi ' Doğu Anadolu Kasabalarında Sosyo-Ekonomik Yapının Mukayeseli Anall· ı 12


zi'nin me tod ile ilgili kısmı için köy ve kabalarda 90 soruluk bir an­ ket uygulam ış ve bunda 'siyasi sınır, Şeyh Sait Kahire ve Bağdat vs. Koçero, Atatürk, Gürsel' hakkında ne bildiklerini sormuş, han" gi mezhep ve aşiretten olduklarını tespite çalı şmıştı r. Bu bir suçlama olamaz. Bu, bir sosyaloğun asgari çalışma araçları , ilkeleri ve anahtarları dır. Sosyolog ki my acı değildir. Onun laboratuvarı halkt ı r, onun nitel ve nicel özelliklerini tespit ve bunu yorumlamad ı r. Öyleyse bu suçlamanın gerçek kaynağı, amacı ne­ dir? Bunu yüksek mahkemenin takdirine b ırakı yoruz. Son ra , milli bütün lüğü parçalama son derece izafi bir kavram­ dır. 1 950'1erde NATO aleyhinde yazı yazmak milli bütünlük aleyhin­ de sayıl ıyor, hatta ceza veriliyordu. Gene 1 960'1ara kadar ordu hak­ kında yazı yazmak ve eleştirilerde bulunmak aynı suçlamayla karşılaşıyordu. Bugün bunlar olağan şeylerdir. Tıpkı bölgesel sorun­ iar hakkında yaz ı ve kitap yazmanın da olağan say ı l ması gerektiği gibi. Her türlü engizisyon· metodları nın çağ ı nı doldurduğu , fikir suç­ ları kavramının h ızla anlam ı n ı yitirdiği ve birçok ü lke kanunları ndan çıkarıldığı günü müzde bir bilim ku rumunu, bu tür bir suçlamayla mahkeme önünde görmek kadar üzüntü verici bir ters gelişim dü­ şünemiyoruz. ,

4) Son olarak davalı nın cevabındaki bir yanılgıyı düzelirnek isti­ yoruz: C evapta, müvekkilimin, söz konusu anketini . Cavit Göktürk isimli bir öğrenci aracı lığıyla dağıtt ırdığı ve bu hareketten dolayı Po­ sof Savcılığınca kovuşturma yapıldığı anlatı lmakta ve bu nun da da­ vayı kuvvetlendirici bir delil olduğu belirtilmek istenmektedir. 'Asgari dürüstlük, bu kovuşturmanın sonucunu da eklerneyi ge­ rektirir. Bunu say ı n davalı yapmamı ştır. Adı geçen öğrenci hakkında Posof Savcı lığı'nca bir kovuşturma açılmışt ır. Ama araştı rma sonun­ da aynı öğrenci hakkında kovuşturmaya mahal olmadığına aynı savcıi ıkça karar veri lmiştir. Şu halde bu kovuşturma, davalı lar yö­ nünden bir silah olma niteliğinden yoksun bulunmaktadır. Çünkü her yurttaş hakkında .her zaman kovuşturma açılabilir. önemli olan bunun sonucudur. ·

Sonuç: Yukarıdaki hususlar, davalı Edebiyat Fakültesi Dekan­ lığının cevabına cevaben ve saygıyla sunulur. i sınail Beşikçi Vekili Av. Orhan i . Kök" 1 13


13. Rektörlüğün Yeni Cevabı

Bu arada rektörlük kendi savunmasına verilen cevaba da yeni bir dilekçe ile cevap göndermiştir. Rektörlüğün bu uzun dilekçesi aynen şöyledir: Belge 58

Dosya No: 970/4963 "Erzurum Valiliği Yasıtası ile Dan ıştay 5. Daire Başka nl ı ğ ı'na ANKARA isınail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Fen- Edebiyat Fakü ltesi Asistanı - Er­ zurum . Vekili Av. Orhan Kök Konya Sok. Ç ağla Han 8/9 Ankara Daval ı Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Davac ı n ı n cevabı na cevaptı r Konu Cevabın Tebliğ Tari h i : 1 5 . 1 0 . 1 970 Cevap Tarihi 1 0. 1 1 . 1 970 Davacı

-

-

-

Davacının Cevabına Cevaplarım ız: 1- Türk M edeni Kanunumuz mal edinme, medeni haklara ehil olma, temsil edilme ve has ı m gösterilme bakımından şah ıslan iki şekilde mütalaa etmiştir. Bunlardan birisi gerçek kişiler olup diğeri ise hükmi şahıslardır. Hükmi şah s ı n mevcudiyeti teşkilatlanması n­ daki esaslara göre kuruluş kanunlan n ı n vermiş olduğu bir s ı fatt ı r. Bu itibarla bir kuruluşun hükmi şahıs olabilmesi için evvelemirde kuru luş kanununda bu hususun tasrih edilmesi iktiza eder. Ü niver­ sitemiz 6990 say ı l ı kanunla kuru lmuş olup tüzel kişiliğe sahip değil­ d ir. Bu itibarla adli merciierde has ı m gösterilemez. Daha doğrusu açı lacak her türlü davada husumet üniversite mize tevcih edilmez. 6990 say ı l ı kanu n üniversitemizirı senato görevinin Milli Eğitim Ba­ kanlığı 'nca yürütüleceğini de gayet açık olarak belirt miştir. M illi Eği­ tim Bakanlığı hükmi şahsiyeti olan bir kuruluştur. 6990 sayı l ı kanun­ da senato görevi M illi Eğitim Bakan l ı ğ ı 'na verildiğine göre o halde 1 14


bağ l ı bulu nduğumuz teşkilat M i lli Eğitim Bakanl ığ ı'd ı r. Bu itibarla ka­ n u n u bilmernek mazeret teşkil etmeyeceğ ine göre davacı n ı n g e rek 6990 say ı l ı kanu n u ve gerekse M il l i Eğitim Baka n l ı ğ ı ' n ı n kuru l u ş ka­ nununu ince leyip d aval ı s ı n ı bulup davas ı n ı ikame etmesi laz ı m g e ­ lirken tüz e l k i ş i l i k s ılal ı m ı z b u l u n mayan Ü n iversitemizi has ı m gös­ terme si mezkü r davanı_n usul bakı m ı nd a n husu met yönü nden reddini g e rekti rir.

6990 say ı l ı kanu n u n değişik m uvakkat 2. maddesine göre ü n i ­ versitemiz öğret im yard ı mc ı ları fakülte dekanları n ı n teklifi v e R ek­ tör' ü n o n a m ı ile tayin edilirler. 4936 s ay ı l ı Ü niversite ler Kanunu'nun 38. madd e s i n i n son f ı kras ı na göre ise as istan ları n işleri n e son veril­ mesi tayi ndeki usule göre yap ı l ı r. B u it ibarla bahsi geçen 6990 say ı ­ l ı Kanu n u n muvakkat 2. madd esi hükmüne ist inaden öğretim üye yard ı mcı ları n ı n t ayinleri ü n iversitemizde d ekanların teklifi ve Rektö r­ lüğü n o n a m ı i le yapı lmakta d ı r . 4936 say ı l ı Ü n ivers iteler Kanunu asistanları ( D r. dahi olsa) öğre tim üye yardımcısı olarak tanı mlamış ve 38. maddenin son f ıkrası ise asistanların işlerine son veri l mesi ­ nin tayindeki u su le göre yapı l acağ ı n ı beli nmiştir. Bu itibarl a yukarıda arz edilen kanu n i g e rektirici sebeple r karş ı ­ s ı nda davacı ismail Beşikçi, fakü ltesi deka n ı n ı n , teklifi v e ü n iversi­ temiz rekt ö rü n ü n tasdiki ile tay i n edilmiş olduğundan işine son ve­ rilmesinde de 4936 sayı l ı Ü n iversiteler Kan u nu'nun 38. madd esinin son f ı kras ı hükmü ne riayet edilmişt i r . Davac ı , işine son veren me rci Rektörlüğü müzü göste rmek s u retiyle husumetin ünive rsitemize !e­ veccü h ed eceği n i beyan etmek s u retiyle ya n l ı ş bir yarg ı n ı n içine düşmektedir. D iğer taraftan davacı kendisini vekili vas ıtası ile temsil etti rmekte olup bu vekil de bir avukat o l masına rağmen ne acı d ı r ki, mesleği avukat olan bu şahıs, kanu n ları e leşt i rmeden ve kanu nun amir hükü m lerini görmeden bunlard a n saparc:ı.k meseleyi şahsi ko ­ nu haline getirmekte ve yersiz, icapsız bir şekilde bir kanun ada rn ı ­ na yakışm ıyacak tarzda sataşmalard a bulu nmaktadır. Davacı avu ­ kat ı n a kanunları iyice oku mas ı n ı ve tetkik etmesini tavsiye ederim.

6990 s ay ı l ı Kanunun mu vakkat 2. maddesi asistan ları n tayinnii rektö rlüğ ümüze t evdi etmiş olup bunların işine son verilmesinin de keza rektörlüğü müz tarafı ndan yapılacağ ı n ı 4936 say ı l ı Ü niversite­ ler Kanu n u' n u n 38. maddesi göstermiştir. Bununla beraber ü n iver­ sitemiz kanu n u n vermiş olduğu se lahiyelini kanu n çerçevesi içeri­ sinde k u l la n makla bundan doğacak mesuliyetten se nato yerine kaim olan M il l i Eğitim Baka n l ı ğ ı ' n ı n y e ri olacağı d iye bir husus asla 1 15


düşü nülemez. Zira üniversitemiz rektörlüğünün yapmı ş olduğu her türlü tasarrufi muamelelerden aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı da (tasdike iktiran etmese dahi) sorumludur. Örneğin ; valinin yapa­ cağı bir tasarruftan ilgili Bakanlığın sorumlu olmas ı, hükmi şahsiyeti olan genel müdürlüklerde taşra teşkilatı müdürlerinin takdire iktiran etmiyen tasarruflarından ilgili genel müdürlüğün soru mlu olması gi­ bi . Bu itibarla rektörlüğümüzün davacının işine son verme tasarru­ funda bağlı bulunduğumuz merci M illi Eğitim Bakanl ığı sorumlu du­ rumdadır. Bu bakı mdan davacı n ın sorumlu araması ve bu sorumlu­ luğu yalnız rektörlüğümüze raci kı lması hatalı ve yan l ı ş bir yoldur. Yapılan her türlü tasarrufi muarrielede soru mlu bulunduktan sonra kanunlar gereğince bu soru m lunu n hukuki sıfat ı n ı n araşt ırı lması ve dava ehliyetinin olup o lmadığı anlaş ı ldıktan sonra dava yoluna gidil­ memesi keza usul hükümleri cümlesindendir. Buna rağmen davacı bu manzumeye riayet etmeyerek doğrudan doğruya rektö rlüğümü­ zü hasım gösterme yolunu seçmiştir ki, bu husus bir mazere t teşkil etmeyeceğine göre ve davalar da husumet mevzuu resen incele­ rneyi gerektireceğinden evvelemirde mezkür davanın husumet yö­ nünden incelenip reddedilmesi iktiza etmektedir.

B - Davacı vekili cevabının 6. maddesinde rektörün Üniversite­ ler Kanunu ve bu kanunu değiştiren 1 1 5 say ı lı kanunl3 1 1 87 sayılı kanunları bilmediğini iddia etmekte ve baz ı sataşmalarda bulun­ maktadı r. Üniversiteler Kanunu ile buna muzaf diğer kanunları kimin bil­ mediğini yukardaki izahalı m ı z gösteımeye kafidir sanırım. Kaldı ki; davacı i smail Beşikçi , Üniversitemiz Edebiyat Fakül­ tesi'nde asistan olarak çalıştığı senelerde öğretim üyesi kifayetsizli­ ği sebebi ile Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın nezaretinde Edebiyat Fakültesi öğrencilerine Sosyoloji dersi vermesi uygu n görülmüş ve derse girmesine müsaade edilmiştir. Yukarıda da geniş ve tarsilatı ile izah edildiği gibi davacı i smai l Beşikçi derslerinde memleket menfaatlerine aykırı ve demokratik rejimin yıkı lması na müteveccih icrai faaliyetlerde bulunmuş olması sebebi ile hakkında tahkikat aç­ tırılmış; kurulan i htisas sahibi elemanlardan müteşekkil komisyonun vermiş olduğu rapor da ad ı geçenin hem ilmi kifayetsiz olduğu ve hem de beyanları ve icraatı ile bariz bir şekilde Kürtçülük yapt ığı ve aşırı Marksist fikirleri yaydığı ve adı geçenin bu haliyle derse girme­ sinin memleket menfaalleri bak ı m ı ndan mahzurlu bulunduğu ve ay116


nı zamanda ilmi kifayetsizliğinin de bulu nduğu belirtildiğinden adı geçenden, fakültesi dekanlığı dersleri almış ve böylece genç nesil­ lerimize sapık fikirler aşılamas ı nı önlemiştir. Fakültenin almış oldu­ ğu bu t edbire rağmen Beşikçi boş durmayarak devaml ı şekilde muhtelif d ergilere yazı göndermiş ve kitap neşretmek suretiyle açık ve bariz bir şekilde K ü rtçü lük propagandası yapmış ve aşırı sosya­ list fikirlerini çevreye aşılamakla devam etmiştir. Bununla da yetin­ meyen Beşikçi, ü niversite öğrencilerini teşkilatıandırmak suretiyle yeni bir Kü rtçülük cereyan ı yaratma gayreti göstermiş ve bu düşün­ cesini hem yazı ları ile ve hem de fiili hareketleri ile propaganda va­ sıtası olarak kullanmışt ı r. Son olarak 20.3. 1 970 tarihinde üniversite­ . m izde vukuu bulan tahribat olayları sebebi ile üniversite yönetim kurulu tarafından kurulan ilim adamlarından müteşekki l tahkikat ko­ misyonu yapmı ş olduğu tahkikat sonunda vermiş olduğu gerekçeli ve ispatlayıcı rapora göre davac ı n ı n bariz bir şekilde K ü rtçülük yap­ t ığı ve Doğu'da Kürt az ınl ı ğ ı n ı n tanınması gerektiği, bu nların dinleri­ nin ve dillerinin o lduğu, K ü rt'ün Türk'ten farklı bulunduğu ve Kürt'ü n asla Türk olamayacağı ve geçmiş iktidarların Kürtleri Türkleştirmek için giriştikleri icraatları n boşa gittiği yolunda yayınlar yapt ığı ve ta­ lebeleri bu fikir etrafında teşkilatiandı rdığı ve bu haliyle gerek Ana­ yasamız ı n temel ilkelerine aykı rı hareket ettiği ve gerekse büyük Atatürk'ün Doğu 'da vukuu bulan Kürt isyanları nı bastı rmak için gi­ riştiğ i başarı l ı ve büyük faaliyetlerine karşı çıktığı ve adı geçenin bu düşünce ve hareketi ile Türk Ceza Kanunlarında suç sayı lan hu­ susları işlediği yapılan tahkikat sonucu anlaşıldığından ve ayrıca davacı n ı n 1 968 senesinden bu yana yapmış olduğu yayı nlar, girişti­ ği propaganda mahiyetindeki teşebbüsler esaslı bir şekilde tahlil ve incelemeye tabi tutulduktan sonra davacı l smail Beşikçi 'nin me­ murin kanunlarında tasrih edilen memuriyeHen azli gerektirir suçlar işlediği, ü n iversite asistanı olarak bekasını tehlikeye düşürecek faa­ liyetlerde bulunduğu ve demokratik rejime aykı rı hareket ettiği neti­ cesine varıldığı ndan adı geçenin üniversitemizde kalması yukarıda sayılan nedenlerle sakıncalı görüldüğünden 4936 say ı l ı Üniversite­ ler Kanunu, 46, 47. maddeleri ile 6990 sayılı Kanunun muvakkat 2. ve 4936 say ı l ı Kanunun 38. maddesinin son fıkrası ve Devlet me­ murları kanunlarının · davacı n ı n işlediği suçlara uyan azli gerektirir maddeler de asas alınmak suretiyle davacı l smail Beşikçi'nin işine son verilmiş ve M illi Eğitim Bakanlığı da bu tasarrufumuzu tasvip etmiştir, Davacı Vekili cevabının birinci sayfasında (Aşırı Marksist, Ala1 17


b ildiğine M arksist) ne demektir d iye sormakta ve ta birin doğru ol­ mad ı ğ ı n ı iddia etmekted ir.

1 . Davacı t a raf savunmal arının bir yerinde ; 'Aşı rı M arksi st ' ve 'alabildiği ne M a rksist' t erimlerini karş ı l a makla güçlük çektiklerini ve bu nedenle de ne sol literatü rd e n e de bilim t ari hind e bu deyimi ere raslamadıkları n ı ifade etmektedirle r. Daha savu n mam ı z ı n başlang ı ­ c ı nda ası l amaçtan vazgeçerek t e rimler ü ze rinde yan tartışmalara g id ilmesi davacı t araf ın n iyetini göstermesi bak ı m ı ndan hazin bir o layd ı r. Buna rağmen, k ı saca bu terimierin g eçerliği h akkı nda bir­ kaç ke lime söylemeden geçemeyeceğim. B i l indiği gibi, sosy alist l i ­ teratürde Marksistler: a ) Sol M a rksistler; b ) Sağ M arksist ler o lmak üzere ikiye ay rı l ı rlar. Sol M arksistler; toplum y ap ı s ı ndaki s ı n ıf lar ku­ ru luşunu ve d iyaloğ u n u b ir çalışma veya d ialektik h a line getirmek sure t iyle işçi (pro letarya) s ı n ı f ı n ı n ö nd erliğinde iht ilalci bir yö neti m i n i ş baş ı n a geçmesine t araftard ı rlar. S a ğ Marksistler i s e , tamamen demokratik bir yönelimle i şç i s ı n ıf ı n ı n iktidarı n ı savu nu rlar. Yani sol M a rksistler hukuki düzeni ihtilal yoluyla y ı k mak iste­ d ikleri hald e , sağ M a rksistler te msil edildikl e ri düzenin ş artlarına uyarak demokratik seçim yolu ile ikt idarı e lde etmek isterler. Biri nci­ ler i ht il alci Marksist l e r ; ikinciler ise demokratik sosyalizmi benimse­ yen reformcu sosyalistlerd ir. Bunlar için ö rnek vermek gerekirse Eduard Bernstein ve günü müzde Fransız Komünist Part isi'nden i h raç edilmiş bu lunan ünlü bilim adamı Roger Garaudy b u sağ Marksistl er g rubundand ı r . Hatta ü lkemizd e , Türkiye i şçi Partisi eski başkan ı Mehmet Ali Aybar, demokratik düzenle p roletarya s ı n ı f ı ­ n ı n iktidarı n ı savu nduğu i ç i n bir g ru p s o l M arksistler taraf ı ndan sağ­ cı M arksist ol arak nitel endirilmiştir. Aybar da bu nlar ı n , b i r ülkenin kü ltü r, insan ve tarihi şartlarını bilmeden, a raştı rmadan 'tek ü lkede sosyalizm' prensibini i leri sürmeleri görüşüne d ayanarak : Bun lar bel kemiği olmayan yarat ıklard ı r d emiştir. i şte bizim Beşikçi için a ş ı rı M a rksist deyimini kullan ı rken kastettiğimiz husus, onun t ama­ men bir sol M a rksist o lduğu noktasında topl an ı r. Ç ü nk ü , il eride de göreceğimiz gibi , Doç. Dr. Türkdoğan' ı n rapo rları ve belgeleriyle Beşikç i ' n i n bizzat Forum, Akşam g azeteleriyle çeşitli yay ı n ve derlemeleri dikkatle i ncelendiği t akdird e ; hakim s ı n ıf a (kapitaliste) karşı p roletary a n ı n direnişi diyalektik materyal izm yapı s ı içinde orta­ ya konulduğu bütün ç ı p l aklığıyla görü l ecektir. Davac ı , ku lland ığı mız terime yani aş ı r ı M arksist dey imine bilim t arih inde raslamad ı ğ ı n ı ifa­ de etmektedir. B i l indiği g ibi b i l i m t a rihi, pozitif bilimleri n zaman için­ de gelişiminin tarihidir, sözlük değildir. 118


D avacı t a raf ı n ; 'bir insan ı n M a rksist o lması n ı n onun için suç teşki l ede meyeceği' hususu ndaki kanaatlerine gelince, bunun da yukarıdaki aç ıklamalar çerçevesi içinde d ü şü nü lmesi g e rekir. Bir in­ san, öğret im sistemi olarak M arks ı benimseyebi l ir, h atta b u n eden­ le d e. M arksist o l abilir. B izim bir i nsa n ı n kafas ı nd a taş ı d ı ğ ı düşü nce sistemiy l e , i nançlarına hiçbir itiraz ı m ız olmad ı ğ ı gibi böyle bir fikrin aksini de savu nmuş d e ğ iliz. Bu sadece davac ı taraf ı n rneseleyi strateji k yönden bir çıkmaza itme duyguları n ı n bir sonucu dur. Be­ şi k ç i n i n suç teşkil e d e n yönü M arksizmi temsil ettiği ve objektif kalmas ı g e re ktiği ü n iversite kürsüsünü komü n iz m propag a ndası haline get irmesi, M arks ist model i n (Asya Ü retim Tarz ı , Antik Ü retim Tarzı , F eodal Ü reti m Tarz ı , M odern Burjuva Üretim Tarzı ve Kapita­ list Ü retim Tarz ı , Sosyal ist Ü retim Tarz ı : a) P roletarya d iktatörl üğü , b) Komünizm) bütün bu tarihi beş aşaması n ı ü lk e m iz şartlarına uy.­ gu larken b u mod e l i n n iç i n veya hangi şartlar alt ında g e l işebileceği hususla rı n ı öğrenciye bir propaga nda amaciyle telki n etmesi, böl­ g ee i l i k ve ay ı n c ı l ı k yapması noktalarında topl a n ı r . Ü n iv e rsite kürsü ­ sü her i n sa n ı n i n a n d ı ğ ı kanaatların propaganda yeri değildir. Ro­ senberg'i seven H itler rej imini ( N azizmi) ; G reço'ya se mpati duyan faşizmi b u kü rsü l e rd e öğrenciye telkin eder ve indokt r i n e tipler ye­ t iştirmeye çal ı ş ı rsa o zaman ü niversitelerin görevi ned ir? Bunu da­ vacı tara ftan sormak ist iyoruz. Bu ha liyle Beşikçi, davacı o larak id­ dia ettiği gibi Anayasa' n ı n 2 0 . , 2 1 . ve 1 20. madd e lerine göre hareket etmiş o lması şöyl e d u rsun tam zıddına bu madd e l e ri suisti ­ mal etmişt i r. Ç ü n k ü , ad ı geçe n maddeler; k iş i n i n bilimsel özerkliği ve özg ü r d ü şü nce hakk ı n ı savu nurken bunun demokratik düzene zarar verecek şekilde istimal ine mü saade e tmemekte dir. Ö rneği n , Nazi, Faşişt ve ko mün ist totaliter rejimler i n i , A nayasa 'n ı n özerklik ve özg ü r l ü k ilkelerine dayanarak Türk demokras isinin temel lerini sarsacak şekilde tek yönlü kitl e lere ben imsetemez. Fakat, bunun d ı ş ı nda M a rksizmi b i r öğretim sistemi ol arak inceleye bilir, kritiğini yapab ilir. Bu ilgili h e r öğretim üyes i n i n tabii hakk ı d ı r. N itekim 1 9661 967 d e rs y ı l ı dönemind e Dr. Türkdoğan bir sömestr boyunca M a rksist sistemi anlat m ı ş , doğru ve y a n l ı ş tarafları n ı göstermişt ir. Anayasan ı n öngördüğü bil imse l özerklik hakkı budur. B u bak ı mdan davacı t araf, anayasan ı n açık ve seçik hükü mlerini kendi sübjektif kanaatiarı n a göre istismar etmek suretiyle ; 'san ki anayasa m ı z ü n i ­ versite k ü rsü lerinde, bas ı nd a p rimilif ko m ü n ist propagandas ı n ı n ya­ pı labilece ğ i n i ö ngörüyormuş intiba ı n ı uyand ı rmak' gayretke ş l iğ i için­ dedirler. '

1 19


2. Davacı taraf ı n ; 'Doç. D r. Türkdoğan'ın rapo runun Beşik­ çi'nin ihraç işlem ine kaynak teşkil ederneyecek kadar zayıf, anlaşıl­ maz ve t utarsızd ır' şeklindeki ifad e leri de , bizzat davacı tarafı n yu­ karıda belirttiğimiz kanaatları kadar konunun ruhu ndan uzak, ve bilimsel değerlendirme yeteneğinden yoksu ndur. Çünkü , ileri sürü­ len rapor B eşikçi'nin ders notları n.ı , yazılı imtihan kağ ıtıarını . teksir­ lerini ve derleme lerini kapsamaktadır. B unların d ı ş ı nda e n ufak bir mütalaa serdetmemektedir. Oysaki, davacı, kelime oyunları, dilleta­ nizm ve b i r takı m sofizmalarla suç teşkil eden tutumunu ört-bas et­ meye çalışmaktadır. Müsaade edilirse kanunun derinliğine inmek istiyorum. Beşikçi, 1 962 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden me­ zun olmuş ve Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ne 1 965 yı lında tamamen usu lsüz olarak alınmıştır. Bu usulsüzlük iki nokta­ da toplanır: a) 4936 say ı l ı Ü niversiteler Kanunu'nun ilgili maddesiy­ le, Fen-Edebiyat Fakültesi asistanl ık imtihan yönetmeliği uyarı nca, ö nceden sosyoloji asistanlığı için bir imtihan açılmamışt ı r. b) Jüri­ sinde sahasıyla ilgili bir tek öğretim üyesi mevcut değildir. Üstelik mezun o lduğu fakültenin niteliği dolayısıyla da sosyoloji kültürün­ den yoksu ndur. Çünkü, sadece 2 sömestre olmak üzere haftada 3 kredi saati sosyoloji (sadece sosyoloji) okuyan bir öğrenci ile fakül­ te süresince sosyoloji eğitimi görmüş bir öğrenci arasında bilimsel yetişme ve değer farkı vard ı r. Beşikçi'nin çalışmaları ndaki tutarsız­ lıklar, derslerdeki propagandaya yöne len eğiti m ve öğreti m sistemi tamamen temeldeki bu noksanlıklardan ileri gelmektedir. Bütü n bu eksikliklerine rağmen, Doç. D r. Türkdoğan kendisi­ ne yetişmesi hususu nda gereke n bütü n ilgiyi göstermiş ve 1 967 yı­ lında doktora tezini vermesine biri nci derecede yard ımcı olmuştur. Bu hususta Beşikçi'nin Dr. Türkdoğan'a yazmiş olduğu özel mek­ tuplar gerektiği takdirde ortaya konulabilir. Yönetmeliğin aksine, jü­ risine dekanın değil, bizzat Beş i kçi'nin tertipiediği öğretim üyelerini koydurmakta da D r. Türkdoğan hüsnüniyet göstermiştir. Hatta, Beşikçi'nin Doğu Bölgesi'nde bir Kürt aşireti üzerinde önceden ta­ sarladığı araştırma hevesini de s ı rf bilimsel yönden Dr. Türkdoğan bizzat desteklemiştir. Bu bakımdan. adı geçe n doçentin Beşikçi'ye bir husu meti olduğu hususu katiyen varit değild.ir. Türkdoğan, Be­ şikçi'den ö nce Doğu'da 50 kadar köyün sosyal araştı rmasını yap­ mış, bunların bir kısmı Kanada, Roma ( italya)ve Hollanda'da bası l­ m ı ştır. Fakat, Türkdoğan'ın politika yapmamas ı , sırf bilimsel o rtam için kalmas ı, sokağa düşmüş aktüe l sorunları, l'itapları arasına so­ karak sol çevre tarafı ndan alkışlatt ı rmamas ı , Beşikçi'ye bir güç ka­ zandıramaz. 1 20


Ü niversitemiz, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde 1 961 y ı l ı ndan beri ( Felsefe dersi ad ı alt ı nda okutulan) sosyolojiye g iriş dersini s ı rf ye­ tişmesi bakımından Dr. Türkdoğan, Beşikçi'ye nezareti alt ı nda verdirmiştir. Çünkü ü niversiteler kanununa göre, asistan ders vere­ ' mez . Beşikçi, sosyolojiye giriş dersini vereceği yerde, Siyasal Biigiler Fakültesi'ndeki Sosyoloji hacası Say ı n Prof. Dr. i brahim Ya­ s a nı n Türkiye'nin Toplumsal Yapısı adlı ders kitabın ı da takip edeceğini söylemiştir. Doç. Dr. Türkdoğan hem Hans Freyer'in Sosyoloj iye Giriş ve hem de i brahim Ya sa n ı n adı geçen eserinin okululması nda hiçbir mahzurun olmadığını , öğrenciye daha faydalı olacağını ileri sürerek Beşikçi'nin bu teklifini kabul etmiş ve hatta teşvik etmiştir. Fakat, bir süre sonra öğrenci ile Beşikçi arasında sın ıfta meydana gelen sert tartışmalar Doç. Dr. Türkdoğan'a inti­ kal etmiştir. Bazı öğrenci g rl!Pifi.rı Beşikçi'nin komünist ve kürtçülük propagandası yaptığı n ı , yazı l ı imtihan kağıtları ve ders notlarını gös­ tererek ö rn ekler vermişlerdir. Bunun üzerine Doç. Dr. Türkdoğan Beş i kç i'yi çağ ırarak 'dersin konusunun Sosyolojiye G iriş olduğu hususu hat ı rlat ı lmış. Bu dersin Edebiyat Fakültesi öğrencilerine yar­ dımcı ders olarak okutulduğunu, bu bakımdan sosyoloji biliminin çerçevesi dışına taşarak politika yapmamas ı n ı ' hatırlatmıştır. Buna rağmen, Beşikçi, militan bir hoca olarak görüşlerinde ısrar etmiş, Anayasanın 20. , 21 . ve 1 20. maddelerini ters yönden yoru mlayarak örnekler ortaya sermiş ve kürsüsünü inançlarına alet etmiştir. Bu­ nun üzerine, adı geçen öğretim üyesi, Beşikçi'nin ders notların ı , çeşitli yaz ı lı imtihan soru larını v e öğrenciye akutmaya mecbur kıldı­ ğ ı 'Doğu Anadolu Mitinglerinin Analizi' adlı teksirlerini bir rapor halinde me nsubu bulunduğu fakülte dekanlığına bölüm bpışkanı olarak sunmuştur. Davacı tarafı n ileri sürdüğü gibi bu bir ilıbar de­ ğil , milli bir görevdir. Çünkü 4936 sayılı Ü n iversiteler Kanunu'nun 3. maddesi d e bu gerçeği ortaya koymaktadı r: 'Öğrencilerini, bilim an­ layışı kuvvetli, sağlam ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerle türlü bilim ve uzmanlık kolları için iyi haz ı rlanmış bilgi ve deney sa­ hibi elemanlar, Türk devriminin ü lkülerine bağlı ve milli karakter sa­ hibi vatandaşlar olarak yetiştirmek.' Yoksa, milli müesseselerde ko­ münist propagandaları yapılacak, aleni K ü rtçülük ve bölücülük gibi siyasal ideolojik tartışmalar körüklenecek, ilmi korumakla görevli olanlar da sorumlulukları nı yerine getirdikleri için muhbir o lacaktır. N itekim, Doç. Dr. Türkdoğan'ın adı geçen raporu yürü rlüğe konul­ muş ve Prof. Dr. Turhan Yüce ve Prof. Dr. Selahatti n Olcay dan müteşekkil bir komisyon kurulmuş, hem Türkdoğan'ın hem de Be'

'

'

121


şikçi'nin görüşleri inceJenmiştir. N eticede, Beşikçi'nin asistan ol­ mas ı bu nedenle müstakil ders okutma yetkisinin bulunmayışı , tec­ rübes izliği nedeniyle bazı ihtilaliara yol açmaması kararına varı lmış­ tır. Komisyon ayrıca Beşikçi hakkı nda aynen şu kanaata da varmıştır: . . . D r. Beşikçi, ders notlarında ve yazı ları nda kanaalimi­ ze göre M arksist ve solcu bir görüşten hareket etmektedir. Fakat, görüşlerinde ve açıklamalarında kanunlarımıza göre suç teşkil ede­ cek bir husus yoktur.' Yine komisyonun Beşikçi hakkındaki bir di­ ğer yargısı da şudu r : ' . . . Bu böyle olmakla beraber, komisyonumuz Dr. Beşikçi'nin ilmi tarafsızlık ve objektiflik p rensiplerine tam uygu n bir öğretim yapmad ı ğ ı , derslerine konu ile doğrudan doğruya ilgili ve gerekl i olmayan aktüel siyasi unsurları karışt ı rdığı kanaatine var­ mışt ı r. Bu keyfiye t , adı geçenin muayyen siyasi düşünceleri telkin etmek çabasından ileri geleceği gibi meslekteki tecrübesizliğinden de ileri gel miş olabilir.' Görülüyor ki, komisyon Doç. Türkdoğan'ın raporları ile sunduğu belgeleri kendi ölçüleri içinde değerlendirmiş; Beş ikç i' nin Marksist o lduğunu , derslerinde bilimsel, objektiviteden uzaklaşlığını ve hatta muayyen bir siyasi düşüncenin telkinini, mes­ leki tecrübesizliği nin bir sonucu da o lsa, açıkça ortaya koymuştu r. Komisyo nun, rapor ve tıalgeler karşısı ndaki aşırı iyimserliğini sezmek her an için mümkündü r. Fakat bütün bunlara rağmen da­ vacı tarafı ndan komisyonun Beş i kçi yi Marksist kabul etmesi görü­ şüyle, görüş ve açıklamalarında kanunlarımıza göre bir suç bulma­ mas ı n ı bir çelişki olarak ortaya koymas ı çabası içindedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi Marksist olmak bir suç değildir, fakat bu nu bir pro­ paganda aracı hal ine getirmek bir suçtur. Komisyon, Beş ikç i'nin Marksist olduğu sonucuna varmışsa bunu hiç şüphesiz Doç. Dr. Türkdoğan'ın rapor ve belgeleri nden elde etmiştir. Bunun gibi Be­ ş i k ç i'nin bilimsel objekt iviteden ayrıldığ ı n ı , muayyen bir siyasi dü­ şünceyi telkin ettiği sonucuna varmışsa da yine bu da aynı raporu n verilerinin bir değerlendirilmesidir. Komisyon bu gerçekleri ortaya koymuştu r. O zamanın rektörü bu gerçekiere dayanarak olayı ada­ lete intikal ettirebilirdi. Fakat, sadece ihtar vermek suretiyle hadise­ yi kapatmaya çal ışmış, zamanla ıslahı nefs edeceği sonucu na varıl­ mış ve sadece derslerden uzaklaşt ı rı lmışt ı r. 1 968'den, B e şi k çi 'nin ü n iversitemizden ihracına kadar, bütün asistanlar ders verirken Be­ şikçi'nin ders vermemesi bizzat Beşikçi tarafı ndan Tü rk adaletine duyurulabilirdi. Bunu bugüne kadar bizzat kendisi niçin yapmamış­ t ı r? Çünkü, komisyonun iyimserliği n,i aynen adalet mekanizmasın­ dan da görebileceğini sanmıyordu da ondan. '

'

1 22


1 968- 1 970 yı lları a ras ı n d a Beşi kçi gerek üniversite içinde ve gerekse ü n iversite d ı ş ı nda komü nist ve K ü rtçül ü k propagandalarına kesit bir h ız vermiş bu nedenle Posof Savc ı l ı ğ ı taraf ı ndan hakkında tahkikat açı lmıştır. işte b i z Beşikçi'nin bütün bu faaliyetlerini gözö­ nüne a larak o n u n bir M a rksist ve Kürtçü o lduğu sonucuna varm ı ş oluyoru z . Doç. Dr. Türkdoğan' ı n raporu n u , kom isyon u n bütün iyi niyetine rağ men Beşikçi'nin t a mamen d e rslerini M arksist propa­ gandaya t ahsis ettiğ i n i , kendisine verilen resmi görevi sübjektif inanç sist e m i n e a l e t ettiğ i , d e rslerd e tek yö nlü p ropagand ada bu­ lunduğu ve n i hayet bölücü lük, a y ı n c ı l ı k yapt ı ğ ı gerçeğ i n i o rtaya koy­ maktad ır. B iz buna inandığ ı m ı z için o layları delilleriyle yüksek ku ru ­ l u n uza getiriyo ru z .

Beşikçi, sosyoloji b i l i m i n i n g e rçekleri içinde kalacağı y e rde ak­ tüel sokak soru n ları n ı öğrenciye sosyoloji sorusu olarak g etirmişt ir. Bu sorular titizlikle incelendiğinde o kadar primitif, o kadar bil imse l ­ likt e n u z a k indoktrine soru l a rd ı r k i , i n s a n Beşikçi ' n i n patalajik b i r ru h haleti içinde bu lunduğu sonucuna varmaktadır. N itekim, sosyo­ loj i öğre ncilerine soru l an soru l a rdan biri bu gerçeği bütü n ç ı plakl ı ğ ı i l e o rtaya koymaktad ı r : ' i leri Asya, geri Avrupa sözünü çağ ı mı z ı n sosyal akı m ları n ı gözönü nde bulundura rak açı klay ı n ız ' ( 1 No. lu ya­ z ı l ı kağ ı d ı , soru : 2 b ş ıkkı) . B u soruya öğre nci ders notuna dayana­ rak şu cevabı vermekted ir: ' B u rada i l e ri sözcüğü hem toplu msal ba­ k ı mdan h e m d e siyasi ide0loj i k bak ımdan anlaş ı l ması ve açı klanması g e re kir. Avru pa'n ı n s iyasal d u ru m u , kapitalist anlay ı ş temell eri üzerin­ ded ir. Asya'da bu anlay ı ş y e ri n e sosyalizm hakimdir. B u rada önem­ l i olan kapitalizm ile sosyalizmin i l eri ve g e ri liğidir . ' Ö ğrencinin bu cevaptan a l d ı ğ ı not tam puand ır. Telkin altı nda b ı rakı lmak isten il e n öğrenc i , soruları t ı pk ı Lenin'in d ü şü nce biçimi şeklinde yoru ml amak­ t ad ı r. Çünkü ifade ayne n L e nin'd i r. (bk Wright Mills, Marksistler, cilt : 1 , s . 1 99-20 1 , Çev. T. Hasa n , Ağaoğlu yayı nevi, i stanbu l , 1 966) görü lüyor k i , öğre ncileri ' i leri Asya geri Avrupa' fikri a l t ı nd a bil imse l sosyalizmin (M arksi z m i n) üstü nlüğü f ikri aşı lanmak suretiy­ le komü n iz m p ropagandası yap ı l maktad ı r. Türk Anayasas ı , kapita­ lizmin ve komünizmin sosy a l iz m i n d e d ı ş ı nda 'sosyal hukuk devlet i ' f ikrini b e n i m s e r . Bu bak ımdan Beşikçi'nin Anayasam ı z ı n ö ngördü ­ ğü sosyal hukuk d ev l e t i a n layış ı d ı ş ı na taşarak Lenin'in meşhu r slogan ı n a daya narak öğrenciyi M a rksist sempatizanı yetiştirme amac ı n a yö n e lmiştir. Yoksa b u nları, d avacı taraf ı n istismar ettiği gi1 23


bi: 'Öğrencinin zihinsel yeteneğini ölçmek, yaşad ı ğ ı mı z yı llarda ak­ tüel olan konuları öğrencilerin izleyip izlemedikleri için' değildir. Belki günümüzün aktüel kon uları, i ndi kanaatları nca, komüniz­ mi kitlelere şirin göstermek, kapitalizmi kötülemek olabilir. Fakat herşeyden önce fakir halkın al ı n teriyle kurulmuş milli bir müesse­ sede bilimsel tarafs ızlığı bir yana iterek artık sokağa düşmüş konu­ ları , masum öğrencilere aşı lamak ve onların zihinlerinde ihtilal pro­ vaları haz ırlamak değildir. Rusya'yı 1 905 ve 1 9 1 7 ihtilallerinin eşiğine götüren, Kerenski'nin de ifade ettiği gibi: 'Üniversite muhta­ riyeti alt ı nda kürsülerden seller gibi akan ihti lalci söylevlerdir.' (bk. Kerensky ve Rus i htiltHi, s. 66, Çev. Rasi h Güra n , Ağaoğlu Yayı­ nevi, 1 967 i stanbul) , Ü niversiteyi ve ü lkemizi gerçekten kürsüler­ den seller gibi bu komünist tahriklerden korumak milli görevimizdir. Başka toplumları n korkunç sonları nı örnek alarak, bu tedbirlere başvurduğumuz meydandadı r. Yoksa, hiçbir kimseye ne kişiliği ne­ deni ile ve ne d e düşüncelerinden ötürü hiçbir düşmanlığımız mev­ cut değildir. Fakat sorumluluğunu yüklendiğimiz kurumları n birer komünizm propagandası haline getirilmesine asla göz yumamayız. Böyle bir gaflet tarihimizin sonu da o labilir. Son Çekoslovakya olayı ayd ınları mız ı n ve vatanperverleri mizin ve bilhassa yetkili idarecileri­ mizin hiçbir vakit unutamayacakları olaylar z incirind e n sadece bir halkadı r. Yurtları nı kurtaran milli kahramanlar, Mezarik ve Beneş bugün u nutulmuş, yerlerine Rus kahraman ları hakim olmu ştur. Bu­ gün Çek milli kahramanları burjuva haini ilan edilmişti. Dubçek'in hazin duru mu da dikkati çekicidir. Beşikçi'nin bir diğer sorusu, ilki gibi, sosyolojik olmaktan çok aktüel propaganda izleri taşımaktadır: 'Bat ıcılık gericiliktir .. .' bu da tanı nmış Marksist N iyaz i Serkes'in 'Batıc ı l ı k hiçbir yerde gerçekleş­ memiş, sadece gericiliğe yarayan, bir bireyci aydı n ütopyasıdır' ifa­ desinden mülhemdir (Bk. N. Berkes, Batıcılık, U luscu luk ve Top­ lumculuk, s. 202, 1 965) Serkes'de batıcılığı gericilik kabul etmekle, şüphesiz Lenin'in devrimlerinin temel ilkesi, bilindiği gibi, garpçıl ık­ tır. Atatürk bunu birçok defalar tekrarlamı şt ı r. Bizim garpçılıktan an­ ladığımız müşahhas bir sistemin taşıyıcısı olan garpçılık değildir. Atatürk'ün garpçılığı kapitalizm-sosyalizm zıtlaşmas ı n ı içinde · taşı­ yan ideolojik garpçılık değildir. Atatürk'ün garpçılığ ı , batı n ı n gerçek­ leştirdiği, batı insan ı n ı n seviyesine çıkmak, bilimsel zihniyete ulaş­ maktır. Davacı tarafı n ileri sürdüğü gibi bu garpç ı l ığı n ekonomik sistemle ilgisi yoktur. Oysaki Beşikçi, Lenin'in ifadesini aynen kul­ lanarak; Asya-Avrupa veya doğuculuk-batıc ı l ı k kavram çiftlerini 124


M arksist ekonomik sisteme bağlı olarak düşünmüş, Atatü rk devrim­ lerinin esprisinden uzaklaşarak komünizm propagandası yapm ışt ı r. Davacı taraf, Doç. Dr. Türkdoğan'ın raporundaki gerçekleri daima istismar etmek suretiyle yukarıdaki gerçekleri ters açıdan yo­ rumla mıştı r. Sonra, "Doğu'nun ezilmiş liği", bat ının sömürgeciliği ve emperyalizm sorununa gelince , bunlar da iddiaları için pozitif bir mesnet teşkil edemez. Çünkü , 1 No'lu kağıdın sahibi olan öğrenci· nin : " i leri Asya, geri Avrupa" sorusuna verdiği cevap, sosyalizmin kapita lizme olan üstünlüğü idi. Oysa ki bugün Doğu'daki (Asya) sosyalizm ( Kızıl Çin ve Rusya g ibi) gerçekten ezilmiş halkların sa­ vunuculuğu felsefesine mi dayanmaktad ı r? Bugün Doğu Türkistan Kızıl Çin'in, Batı Türkistan ise Rusya'nın sömürgesi altındadır. Ma­ sum Tibet halkı son yıllarda K ı z ı l Çin'in emperyalizminin kurbanı ol­ muş. Çekoslovakya ekmek yerine hü rriyet isteyince Rus tankları al­ tında ezilmiştir. Mehmet Ali Aybar bile bu masum halk ı n ezilişini 'ceberrut idarenin' sald ırısı olarak ifade ederken, davacı taraf hala Doğu halkı nın ezilmişliğinden bahsetmek suretiyle masum kapılar aramaktadı r. Türkiyemiz için Kız ı l Çin ve Sovyet e mperyalizmi, Batı emper­ yalizmi kadar tehlikelidir. Bunlardan ilkini öğrencilere sempatik, di­ ğerini antipatik göstermek düpedüz ilim haysiyetini kötüye kullan­ maktır. Beşikçi'nin, bırakınız dersleri , imtihan sorularına kadar getird iği maksatlı öğretim sisteminin temel felsefesi bundan ibaret­ t ir. Davacı tarafın , Türkdoğan'ın N iyazi Berkes'i 'aşırı Marksist' d eyimiyle suçladığını ileri sürerek, bugün bu zatın Sosyalist bir ül­ kede değil, kapitalist bir ülkede bulunduğunu , bu nedenle Türkdo­ ğan ' ı n mant ığına göre Berkes'in' Kanada Üniversitesi'nde öğretim­ de bulunması , Kanada Üniversitesi'ni ko münist saymamızı mı gerektirir' şektinde ifadesi de esasla ilgili olmayan birtakı m sofizma­ lardan ibarettir. Bir kere Türkdoğan'ın raporu Berkes'i M arksist olarak nitelemektedir. 'Aşırı' terimi taraf ı nızdan uydu ru lmuştur. Be­ şikçi için aşırı M arksist terimimizi yeren ve bilim tari hinde rastlan­ madığını ileri süren zihniyet yeri gelince bu terimi rahatlıkla kullana­ bilmektedir. Bu da gösteriyor- ki bu tür terimler birer gerçeği işaret etmektedirler. Berkes, yazılarında hiç çekinmeden Marksist olduğun u ifade ediyor. Bu her namuslu ilim adamının ahlaki d.avran ışını gösterir. Berkes, h içbir vakit Marksist propaganda yapıp ondan sonra ben M arksist değilim diyen fikir kalpazanlarından değildir. Tekrar ediyo125


ruz ; inanc ı mı z ve Anayasamıza göre - ki bu h u su su ayrınt ı l arıyla yu ­ karıda b e lirtmiştik - b i r kimsenin M a rksist o l ması asla suç sayıla­ maz . B u bakı mdan Niyazi Serkes i n bir M a rksist olarak K anada Ü n i ve rs itesi'nd e b u l unmas ı , şimdi Tü rk iye'de bu lunması gibi o ü n i­ versiteyi ve o ü l keyi M a rksist yapmaz . Ta ki ideolojisini, inanç siste­ mini, b i l i msel objektivitenin d ı ş ı na taş arak tek taraf l ı yoru mlamas ı , te lkinde bu l u n ma s ı yoluna tevessül etme mesi şartiyle. Bugün Ser­ kes, K a n ada'da Gökalp ve i s l a m iyeıle i lg i l i ciddi çalışmalariyle ta­ n ı nm ıştı r . Aktü el M arks izmi ancak ü lkemizde yapmaktad ı r. Aksi davra n ı ş ı , ç a l ı şt ı ğ ı ü niversit eden i h racına yol açar. Çü nkü her şey­ den önce toplu mu n milli bütünlüğü esast ı r. Doksan yaşı nda n sonra bu bütü nlüğü bozduğu endişesiyle ü nlü i htiyar fi lozof Bertrand Russell hapise at ı lm ıştı . Komü n ist olmayan, Anayasası kom ü n i z mi reddeden hiçbir toplu mda komü nizm propagandası ü l kemizdeki ka­ dar bir baş ıboşluk içinde değildir. Daha geçenlerde birkaç t a n ı n m ı ş Fransız komünist yazar, devl et oto ritesini y ı kıcı mahiyette te lkinde b u l u ndukları ndan ötürü tevkif edildil e r . '

B e ş i k ç i ' n i n b i r d i ğ e r i m t i h a n sorusu d a tan ı n m ı ş Bolivya'l ı g e r i l ­ l a c ı Che G uavera ile i lg ilidir: . . . Guavera ku rtuluş harplerini d i ğ e r harpl erden tamamen fark l ı o l a rak o rtaya koyuyor' (2 No.lu n o t def­ teri, sh. 34) . Art ı k sosyo loj i dersinin hudutları d ı ş ı n a ç ı k ıyor, ihtilal deneme leri ve stratejil eriyle ilgili yeni bir bilimin hudutları içi n e g iri­ yoru z . Büt ü n bunlar, bir sosyo loj i d e rsi imt i h a n soru ları olabilir m i ? Takd ir h akkı n ı yüksek kuru lunuza b ı rak ıyoruz. Davacı ta rafa göre büt ü n bu soru la r ı n mah iyeti ; öğrenciye s ı rf z i h i ns e l egzersizler yap­ t ı rmak, aktü e l bilgilerinin seviyesini ö lçmektir. Eğer, bütün bu p ro ­ pagandalar, primitif bilgi y ı ğ ı n l a rı derste a n iatı lmasayd ı , hatta öğ­ renciye telkin edil meseydi bir d e receye kadar böyle bir mazeret kabul e d i lebilin ird i . Oysaki, bütü n bunlar d e rs notları , teksirler yolu ile yapı l m ı ş , sistemli şekilde o rt ay a konmuştur. '

.

D avacı taraf ı n , Türkdoğan'ın imtihan so ru la r ı n ı ima edere k ileri sürdükl eri i bni H(jldun ve Durkheim tipi soru ları meselesine gelin­ ce . . . Bütün bu soru ları klasik bulan Seşikçi, yaz ı l ı imtihan soru la r ı ­ n ı n birinde ' Sehice Boran ve Mübeccel Kıray kimdir?, görüşlerini aç ı kl ay ı n ı z ' şeklindeki soruları d a öğrenciye tevcih etmiştir. i b n i Haldun , hepinizin b i ldiği gibi , H u k u k Felsefesinde , Sosyoloji bili­ minde ve t arih felsefesinde ün yapm ı ş Doğulu bir bilim adamıd ı r . Durkheim'e gelince modern sosyoloj i n i n k u rucusudu r. B i r sosyo loji öğrencisinin b u iki bilim adamı n ı n görü ş ve metod ları n ı bilmeleri za­ ru rettir. Halbuki, b ir ü niversited e , i bni Haldun ve Durkheim'i klasik

1 26


görerek Behice Boran'ı imtihan sorusu haline getirmek modern ol­ manın icapları ndan mıdır? Bütün bunlar, Beşikçi'nin marazi bir duygu içinde olduğu nu gösteren delillerdir. Bilmiyorum , Türk ka­ nunlarına ve anayasamıza göre bir öğretim mensubu komünizm propagandası yapması ve bu davranışından ötürü ceza giymesi için başka ne şekilde hareket etmesi beklenilmelidir? Bu hususu da yi­ ne yüksek takdirlerinize sunuyoruz. Beşikçi'nin Kürtçülüğü ve dolayısıyla bölgeeilik ve ayıncılık yapması d a tamamen Marksist Enternasyo nalin bir devamıdır. Ü l­ kemizde bunu sadece Beşikçi değil, bütün komünistler yapmakta­ d ı r. Yalnız, davacı taratı n iddia ettiği gibi, Beşikçi Doğu sorununu çözüm iemek için Kürt sorununa eğilmiştir; zıddına Kürt sorununu çözümiemek için Doğu soru nuna eğilmiştir. Bu hususu bilhassa yüksek kurulu nuzun dikkatine sunarız. Yukarıdaki önermeye uygun olarak Beşikçi ilk olarak Doğu'da Alikan adlı bir Kürt aşiretini dok­ tora konusu olarak seçmiştir. Bunun sonucu olarak da birkaç aşi­ retten hareket ederek, çalışmas ı n ı yayınlarken doktora konusuna 'Doğuda Değişim ve Yapısa l Sorunlar' başlığını koyarak , göçebe Alikan aşiretini tüm Doğuya teşmil etmiştir. Böylece okuyucu bir Kürt Alikan Aşireti'nden Doğu sorunu na eğilmiş olacaktı r. Bütü n bunlar bilim adına yapılmış sansasyondan öteye geçemez . Alikan Aşireti ve Doğ u Anadolu Miting leri'nin Analizi adlı derlemeleri teksir h alinde öğrenciye dağıtı lmış ve burada Türk-Kürt iki liği ortaya at ı lmıştır. Beşikçi bu iki liğin dil ve kü ltü r farkı ndan ileri geldiğ ini, bu nedenle Kürtler h içbir val<it Türk değildir yarg ı s ı na var­ mışt ı r. Bütün bunları davacı taraf, Türkiye gerçeklerinin somut bir tahlili olarak kabu l etmektedir. Oysaki , yıllardan beri Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde de Türkiye'nin Sosyal Yapısı adl ı bir ders Prof. Dr. i brahim Yasa tarafı ndan okutulmaktad ır. Eser, kitap hali nde son aylarda satışa da çıkarıld ı . Okuyucu bu ki'apta Türkiye'nin bütün sorunların ı ayrı ntılarına kadar bilimsel yönden izleyebilir, fakat hiç­ bir vakit Beşikçi'nin yaptığı tü rden propagandalara ve bölücülükle­ re rastlanamaz. işte bizim özlediğimiz ve istediğimiz bilimsel özgür­ lük ve objektivite budur. Yüksek kurulunuzun bu hususta nihai bir karara varmadan önce bu kitabı ve be nzerlerini incelemesini bil­ h assa istirham etmekteyiz. Beşikçi , Türk-Kürt ayı rımını her vesileyle, her yerde ileri sür­ mektedir. N itekim, bir dergiye gönderdiği mektubunda aynen şöyle demektedir: . . . Folklora Doğ ru Dergisini büyük bir kıvançla karşı­ ladım. Çalışmaları nızda başarılar dilerim. '

127


Türkiye'de şimdiye kadar daima gözden uzak tutulmuş bir yan­ lışa siz düşmüşsünüz, izninizle bunu belirteceğim. Türk ayd ı n ı Türkiye'yi, daima Türk görmeye alışıktı r. Bu , Cum­ huriyetin kuruluşundan beri süregelen, bürokrasi-halk çelişkisi ile il­ gili bir olaydı r. Halbuki, Anadolu 'da ge niş bir Kürt etnik grubu nun ol­ duğu şüphesizdir ve Folklora Doğru nu n Kü rtlerin folkloruyla ilgili yayınl. arı da olacakt ır. Bu bakımdan Türk yerine Türkiye, örneğin (Türkiye Falklor Kulübü) d enilmesi daha doğru değil mid i r? Burada belki şöyle düşünüyorsunuz : Biz Tü rk derken Kürt'ü de kastediyo­ ruz. Bu çok yanlış bir'dü şüncedir. Tü rk ayrıdır, Kürt ayrı . Nas ı l K ü rt denildiği zaman Türk kastedilmiyo rsa, Türk denildiği zaman da Kürt kastedilmez. Doğu Anadolu, iktidarlar taraf ı ndan daima Türk görü lmek is­ tenmiş, Kürtler Türkleştirilmeye çalışı lmış, fakat faşizme dönük bu politikalar Anadolunun bütü nleşmesini sağlayamamıştır. U lusları n ve halklar ı n eşit liği ve kardeşliği hiçbir itiraz gerektir­ meyecek kadar temel bir doğrudur. Bu doğruyu - Folklor - g ibi hal­ ka daha yakın bir konu üzerinde çalı şan genç arkadaşları m ı n daha içten ve kolay aniayacakları ndan şüphe yoktur . ' (bk. Folklora Doğ­ ru, Aylık Dergi, Robert Kolej Tü rk Folklor Ku lübü, Ocak 1 970, say ı : 4 , s h . 3 2 , istanbu l) işte anayasamızı n : 'Türkiye devleti , ülkesi ve milletiyle bölün­ mez bir bütündür. Resmi dil Türkçedir' maddesi ve işte onu perva­ sızca hiçe sayan · Beşikçi'nin tutumu. 1 968'deki görüşleriyle 1 970'deki görüşleri arasında en ufak bir fark o lmad ığı gibi , Kürt­ Türk ikiliğini Doğu sorunu dışına çıkararak yapmaktadı r. M illet gerçeğiyle milletin bağlı o lduğu coğrafi hudutları birbirine karıştıran veya karıştı rmak isteyen Beşikçi'ye göre, Atatürk'ün : ' N e mutlu Türkum diyene' sözü i l e Anayasamızı n : 'Egemenlik kayıt­ sız şartsız Türk milletinindir' maddesindeki Türk terimlerini, Kürtleri kapsamadığı için değiştirmek zorundayız. Zaten ona göre, Kü rtleri Türkleştirmek de Cumhuriyet iktidarları n ı n faşist idarelerinin bir so­ nucudur. Şüphesiz burda ima edilmek istenilen faşist iktidarın te­ mel taşı da 1 926 hareketiyle ve 1 937 Şeyh Sait isyanı ile bizzat Atatürk'ün yönetimidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi Beşikçi Doğu sorununu çözmek için Kürt soru nunu o rtaya atmış değildir. Onun amacı, Sovyet halklarına benze r bir Türkiye halkları , u luslar teorisini hızlandırmaktadı r. Do­ ğu'da bir Kürt halkı kurulacak, Doğu Karadeniz'de Laz halk ı , Artvin ve Gürcistan halkı; Çerkes halkı ve bunların bütünleştirdiği bir Tür'

1 28

,


kiye Halkları Cumhuriyeti. . . Bütün bunlar, bölücülük tahrikleri de de­ ğil ne denir? Yarın bir Çerkes, bir Laz, bir Gü rcü çıkıp da biz kültür ve dil bakı mından Türk değiliz derlerse biz bunları kendimizden ayrı halklar olarak mı kabul edeceğiz? Ayrıca, Beşikçi, Cumhuriyet ikti­ darlarından beri Kürtlerin Türk görülmelerine ve eğitim yoluyla Türkleştirilmelerine de taraftar değildir. Bu tür bir gelişim faşizm taktiğidir. O halde Doğu'daki Kürtler bölge halkı ile nasıl bütünleşe­ cektir? Bunun yolu eğitim olmadığına göre herhalde bir hukuki sta­ tünOn getirilmesi gerekir ki, bu da, kendisinin deyimiyle Marksist Enternasyonalinin bir unsurudur. N itekim yeni bir makalesinde bu g erçeği şöyle o rtaya l<,oymaktadır. " . . . Halbuki, çok iyi bilindiği gibi, çelişki hiçbir zaman Türk ve Kürt halkları arasında değildir, emekçi halklarta egemen sınıflar, giderek emperyalizm aras ındadı r" veya bir başka deyimle Beşikçi'ye göre : "Doğu'nun geri kalması ve yok­ sulluğu sın ıfsal bir o lay olduğu halde, Doğu soru nunu niteleyen et­ kenler etniktir. Fakat s ı n ıf etkenleriyle etnik etkenler birbirleriyle sıkı bir şekilde ilgilidir." ( Bkz. i smail Beşikç i, Sınıf Açısından Doğu Sorunu, Forum, 1 6 Mart 1 970, Sayı 376 "3", sh. 1 O ) ifadelerden de sezinlendiği gibi, Kürt sorunu Doğu Anadolu'yu etkileyen bir etnik faktö rdü r, fakat aslı nda bu soru n s ı n ıfsal bir ma­ hiyet arzetmektedir. K ısacas ı , Beşikçi'ye göre Kürt sorunu giderek Marksist Enternasyonalin içinde eriyecektir. Bu bakı mdan hareket noktası , Doğu Anadolu'daki etnik çelişkiyi sınıf yapısı içinde çözüm­ lemektir. B eş ikç i nin 1 968 y ı l ı nda 'Doğu Anadolu'nun Düzeni' adlı ça­ lışmasını hazırlarken istanbu l'daki Türkiye-Amerikan i lmi Enstitü­ sünden yardım aldığı ileri sürülmektedir. Araştırmaları n ı n ingilizce­ ye çevrilmesi de bu nedenle olsa gerek. Şayet Türkiye'de Kürtçülüğün tarih i i.ncelenirse görülür ki daima yabancı çı karları bu hususta o nemli oyu nlar oynamıştır. Amerika'nın, ingiliz'in, Rus'un ve Alman'ın Türkiye'deki Kürt meselesinde ayrı hesapları vardır. Bu bakımdan Beşikçi Doğu'daki çalışmalarıyla, hususiyle Kürtçülüğü tahrik eden yaz ı lariyle hem M arksist enternasyonalin hem de kapi­ talist merkezlerin bir piyonu olduğu düşünülebilinir. Çünkü, tarihi­ mizde hiçbir kimse Beşikçi kadar, şu kritik anımızda milli bütünlü­ ğümüzün düşmanı olmamı şt ır. Bu bakımdan davacı taraf ı n ; onun Kürtçülük yapabilmesi için Doğulu olması gerekeceğini, oysaki Be­ şikçi 'nin Çoru m'lu olmas ı n ı ileri sürmesi hem izandan hem de man­ tıktan yoksu ndur. Bugün ü lkemizde Kürtçü lüğü sadece Çoru � ·ıu Beşikçi değil, '

1 29


Orta Doğu ve ülkemizde çıkarları olan bütün iç ve dış düşmanları­ mız kö rüklemektedir. Beşikçi , bu Kü rtçülüğünün maddi ve manevi mükafat ı n ı da görmüştür. N itekim, üniversitemizden ihrac ı n ı n aka­ binde, ' Doğu Kültür Ocakları ' bir forum tertip etmiş ve Beşikçi'yi desteklemiştir. Bil indiği gibi , Doğu Kültü r Ocakları g eçenlerde ele­ başları tanınmış Kü rtçü ve komünist olan ve tevkif edilen bir der­ nektir. Bu ocağın amacını bir komünist dergi şu şekilde belirtmekte­ dir. : ' . . . AP iktidarı bugü n açık şiddet hareketini hangi özel hareket­ lerde uygulamaktadır? Hiç şüphesiz, Kürt halkın ı n demokratik ta­ leplerinin hızla yaygınlaştığı bir dönemde. Bu. dönem Kürt halkı n ı n millet olma bilincinin geliştiği v e I rak'da u z u n mücadelelerle bazı demokratik haklara kavuştuğu bir dönemdir. Ankara ve istanbul'da kuru lan Devrimci Doğu Kültü r Ocakları, iki sayı yayınlanan Doğu · Derg is i ve Doğubeyazıt'da yayı nlanan Şeresiyar Gazetesi, daha birçok mahalli gazete ve örgüt Kürt halk ı n ı n demokratil\ hakları nı savunmakta ve taleplerini dile getirmektedir.' (bkz. P roleter Dev­ rimci Aydınlık, Ağustos , 1 970.) i şte Beşikçi bu merkeziere hizmet etmekte ve bu merkezler tarafından alkışlanmaktad ı r. Davacı taraf ; Beşikçi'nin eserleri o rtadadır; bir suç varsa ada­ let el koyar buyurmaktadı r. Bütü n bu gerçekler karşıs ı nda eğer Türk adliyesi sesini yükseltmemişse bu Beşikçi'nin suçsuz olduğu anlamı na gelmez. Türk kamuoyunu n büyük bir kesimi Beşikçi'yi la­ Yik olduğu manevi cezaya çarptı rmışt ı r. Bundan hiçbir vakit kurtula­ mayacaktı r. Bunun için de Mustafa Kem a l inkılab ı n ı n karŞısına ç ı ­ kan satılmış Ali Kemal'in kötü sonunu sadece burada hatı rlatmak kafidir.

N ET i CE VE TALEP: Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle Yüksek Danıştayın res­ men nazara alacağı sair sebepler karşısında usu lsüz ve kanunsuz olarak aleyhimize ikame edilen işbu davanın reddi ile tahaddüs edecek masrafların davacıya yükletilmesihe karar ittihaz buyurul­ masını saygılarımla arz ve talep ederim.

1 0. 1 1 . 1 970 Ü Atatürk niversitesi Rektörü P rof. D r. Kemal B ıyıkoğlu"

1 30


14. Dekanhğın Yeni Cevabı

Dekanlığın kendi savunmasına verilen cevaba karşı ce­ vabı ise şöyledir: (not: Daha önce sözü edilen 54 nurnaralı belge bu belgeye ek olarak gönderilmiştir.)

Belge 59

"Danıştay 5. Daire Başkanlığı'na: Ankara 960/4963 Dosya No (Cevaba Cevaptır) a D vacı Dr. i sınail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Fen- Edebiyat Fa­ kültesi Sosyoloji Asistanı - E RZURUM Cevap Veren Daval ı : Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fa­ kültesi Dekanlığı - ERZU R U M Konu Davacının cevabına karşı Cevabımız­ dır. Süre Davacının cevabını 1 5. 1 0. - 1 970 günü tebellüğ ettiğimize göre cevabımız sü­ resindedir. A) HUSU MET HAKKINDA Davacının bir taraftan Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'nü, diğer taraftan da fakü ltemizi hasım göstererek açmış olduğu iptal davası­ na ilişkin 3 1 .6.1 970 tarihli dilekçesinin davalı s ıfatı ile ayrı ayrı tara­ fı mıza tebliği üzerine dekanlık olarak Sayın Başkani ıkiarına sundu­ ğumuz 9 . 9 . 1 970 tarih ve 8 1 7 sayılı cevap layihamızda, 6990 sayılı kanunun 1 . maddesi ve 966 say ı l ı kanunun geçici 1 . maddelerinin sarih hükümleri gereğince ne üniversitemizin ne de ona bağlı bir ü nite olan dekaril ığımızın tüzel kişiliği ve dolayıs ıyla davada taraf ol­ ma ehliyetine sahip olmadığını belirtmiş ve cevabı mızın neticei ta­ lep kısmında davacının gerek esas hakkındaki iptal davasının, ge­ rekse daha evvel Sayın Başkanlıklarınca verilmiş olan 6.8 . 1 970 tarih ve 970/4963 E . , - 970/ 1 431 K. say ı l ı tehiri icra kararının kaldı­ rılması n ı talep etmiştik. Ancak, birisi esas hakkı ndaki dosyada kalmak ve d iğeri de da­ vacıya tebliğ edilmek üzere iki nüsha olarak sunduğu muz işbu ce­ vap layiham ızdan bir nüshası kısa bir süre sonra tehiri icra kararıBl


n ı n kaldı rılmas ı na ilişki n itirazımızın reddedildiğine dair Dan. 5 . Dai­ re Başkanlığı nın ve 1 970/4963 E 1 970/ 1 579 K. sayılı kararı ile bir­ likte dekanlı ğ ımıza iade edilmiştir. Hal böyle olunca, kanuni süresi içinde verdiğimiz cevap layiha­ s ı n ı n zuhulen davacı ya tebliğ edilmediği ve bu layiha içerisindeki hakkı husü met itiraz ı m ızın da Say ı n Başkanlı kları nca nazarı itibare alınmad ı ğ ı sonucu çıkmaktad ır. Diğer taraftan gerek esas hakkı nda­ ki davada gerekse yukarıdaki belirtt iğimiz yürütme n i n durdurulması kararı nda davalı taraf olarak: -

1 . Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü 2. Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi D ekanl ığ ı göste­ rildiği halde, bu kerre davacı tarafı ndan dekanlığ ı m ıza tebliğ edilen 30.7. 1 970 tarihli (cevaba cevap) layihası nda davalı taraf olarak de­ ğişik bir ifadeyle ' ATAT Ü RK Ü N i VERS iTES i VE ONA BA G LI FEN-EDEB i YAT FAK Ü LTES i D EKANLI G I ADlNA REKTÖ R KE­ MAL BIYIKO G LU' gösterilmiştir. Davac ı n ı n işbu tevil edici hareketi de açıkça göstermektedir ki, bu husumet hakkı ndaki itirazım ız tamamen yerindedir. Yukarıda arzedildiği gibi bu it irazı mıza ilişkin cevap layihamız zuhülen nazara alı nmad ığına göre , ekli olarak tekrar sunduğumuz ilk cevap layihamızdaki husurnet itiraz ı mı z ı yeniden sunmak zorun­ luluğunu h issetmek ve adil mahkemenizin bu konuda hakkı tees­ süs ettirip gerek yürümekte olan iptal d avası n ı , gerekse verilmiş olan yürütmenin durduru lmas ı kararın ı n kaldı rılmas ı n ı talep etmek­ teyiz. B ) ESAS HAKKINDA 9.9. 1 970 tarih ve 8 1 7 say ı l ı cevap layihamı z ı n zuhülen nazara alınmamas ı n ı n tevali eden diğer bir neticesi olarak da davacı tara­ f ından dekanlığımıza tebliğ edilen 3 0 . 9 . 1 970 tarihli (cevaba cevap) layihas ında iptal ko nusu olan ünive rsitemiz kararın tamamen hakl ı olduğu nu gösteren yukarıdaki cevap layihamızda saydığımız delille­ re h iç bir surette cevap verilmemiştir. B ilakis, davacı , sadece ikinci hası m taraf olana Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'nün 24.8 . 1 970 ta­ rih ve 266.4/3991 sayılı cevap layihası nda ile ri sürülen hususları cevaplaiıdırmıştır. . Bu itibarla, Say ı n Başbakanlıkları nca zuhülen davacıya tebliğ edilmediğini tahmin ettiğimiz 9.9 . 1 970 tarihli cevap layihamızı esas hakkı nda ki iddialara cevap verme yönünden de tekrar sunmak zo­ rundayız. 1 32


N ET i CE i TALEP 9.9.1 970 gün ve 8 1 7 sayılr cevap layihamızda ve yukarıda ar­ zetlilen sebepler dolayısıyla, 1 . Davalr taraf olamayacağı mızdan husum,etin kald ı rı lmas ı na,

2. Yürütmenin durdurulması hakkı ndaki kararın iptaline, '

3� Esas hakkı ndaki iptal davas ı n ı n reddine, karar verilmesini saygılarımla arzederim. Atatürk ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakü ltesi Dekanı Prof. Dr. Selahattin Olcay" Ek: 1 15. Rektörlük ve Dekantığın İkinci Cevaplarına

Karşı Verilen Cevap Avukat Orhan İzzet Kök, rektörlüğ ün ve elekanlığ ın yu ­ karıda aynen verilen ikinci cevaplanna aşağıdaki cevabı göndenniştir. Böylece taraflar Danıştay'da kendilerini ikişer kere savunmuş olmaktadırlar. Dilekçe aynen şöyledir: Belge 60

"DAN lŞTAY 5. DA i RE SAYIN BAŞKANLI G INA: Dosya No : 970/4963 i smail Beşikçi Davacı (cevap veren) Vekili Av. Orhan i . Kök. Dava l ı lar Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü ve ona bağl ı Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlrğı-Erzuruni Konu

Cevabı n bildirim tarihi :

Davairiardan Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nün cevabına cevaplarımızdır. 4 . 1 2. 1 970 133


Cevaplarım ız: 1 . Davalı rektörlük, bu ikinci cevab ı n ı n ilk bö lü mü nde husumet­ le ilgili itirazı n ı tekrarlamakla ve ö z erkliği bulunmaması sebebiyle davada taraf olamayacağını idd ia etmektedir.

a) Birinci cevapta da belirttiğimiz gibi müvekkilimin üniversitey­ le ilişik kesme işlemin i rektörlük yapm ıştı r. Bugüne kadar süregelen idari davalarda husumetin, doğrudan do ğruya işlemi yapan maka­ ma yöne lmesi bizzat Danıştay'ın birçok kararları yla sabit hale gel­ miştir. 6990 say ı l ı kanu n, bu konuda aksi kanıya tutamak olamaz . Bu kanundaki geçici hükümler, salt kuruluş dönemine ilişkin olmak üzere ve be lirli konularda bakanlığın yardımını amaçlayan hüküm­ lerdir ve haksız işleminden ötürü üniversiteye sığınak yapılamaz . Nitekim Atatürk Ü niversitesini hasım gösteren birçok dava , halen Danıştay'ı n türlü dairelerinde görü lmektedir ve bunların hiçbirinde , hiçbir dava husumetten dolayı reddedilmiş değildir. Esasen böyle olması , her türlü kanunun ü stünde bulunan anayasan ın ü niversite­ lerle ilgili hükümlerine ve özellikle 1 20 . maddeniı:ı özüne kesin ola­ rak ayk ı rı olurdu . Bunlardan ötürü ve geçen cevapta da sunulan gerekçelerle, husumete ilişkin iliraz ın reddi gerekmektedir. b) Öte yandan, ayn ı bölümde davalı rektörlük, konunun hukuki eleştirisinden kaçı ndığımızı ve 'meseleyi şahsi konu haline' getirdi­ ğimizi iddia etmektedi r. Kimin şahsiyat yapt ı ğ ı n ı anlamak için dava­ nın bütününe bakmak yeterlidir. Dava, sebebi ve niteliği itibariyle bizzat davalı rektörlüğün şahsiyat yapmas ına, müvekkilimin kişiliği­ ni amaç edinmesine, bilimsel kişiliğ in değil, i s m a il Beşikçi isminin hedef tutulması olgusuna dayanmaktad ır. Hiçbir bilim kurumundan beklenmeyecek biçimde bir ü n iversitenin ve onun rektörü nün kul­ landığı 'aş ırı Marksist, alabildiğine Marksist, Kürtçü, rejimi yıkıcı , solcu . . . itharnları mı şahsiyat yapmaktır, yoksa bu gayri ciddi tutu­ mu ve haksız işlemi dava konusu yapmak mı? Bunu yüksek mah­ keme takdir edecektir. ·

c) Aynı bölü mün son kısm ı nda daval ı , müvekkilimin 4936 say ı l ı kanunun 3 8 . maddesinin son f ı krası na dayanılarak üniversite i l e ili­ şiğinin kesildiğini tekrar iddia etmektedir. Sözkonusu 38. maddeye göre bir doktor asistanı n görevine son verilemeyeceğini göstermek üzere iki cevapta yaptığımız açık­ lamayı tekrar edelim: 1 34


4936 sayı lı kanunun 1 1 5 ve 1 1 87 say ı l ı kanunlarla d eğişik, 38. maddesinin üçü ncü paragrafı aynen şöyle demektedir: ' Doktora yapmamış ve tıpta uzmanl ık yetkisi kazanmam ış üni­ versite asistanları , asilliklerinin onandığ ı tarihten başlayarak 4 yıl içinde doktora ve 6 y ı l içinde uzmanlık imti hanını vermekle ödevl i­ dirler. Bu ödevi vaktinde yerine getirmeyenierin durumları, kürsü profesörün ü n . . . teklifi üzerine profesörler ku ru lunda incelenir ve ü niversitede asistan olarak çalışmaları uygun görü lmeyenlerin, ta­ yinlerindeki usule uyularak ü niversite asistanlığı ile ilgileri kesilir. ' Madde , bütün söz ve öz anlamıyla o rtadadı r: 38. maddenin bu bölümünün kapsamı içine girenler, yalnız doktoras ını yapmamış asistanlard ı r. Eğer belli sürede doktora yapılamamışsa, kürsü pro­ fesörü, bö lüm başkanı vs.nin teklifi ile konu profesörle r kuruluna getirilecek ve ku rul doktor adayının durumunu inceleyecektir. Eğer ü niversitede kalması na gerek görmezse işine son verecektir. (Ge­ rek görürse doktora süresini uzatacaktı r) . Görüldüğü gibi bu mad­ denin uygulanmas ı , mutlak olarak doktora yapmamış asistan ol­ makla mümkün ve sınırl ıdır. Burada asistan ın ku ru l önüne geti rilmesinin sebebi, doktorası n ı süresinde verememiş olmasıdır. Doktora yapmış asistan ise böyle bir gerekçeyle kurul önüne getiril­ meyecektir ki, görevine son verilmesi söz konusu olsun. Demek ki d avalı rektörün 38. maddeye dayanma olanağı kesin olarak yoktur. O takdirde de davanın konusu olan işlem tümüyle hukuk dışına düşmekte , anlamsız ve sebepsiz kal maktad ı r. · Gene son bölümde davalı, çıkarma gerekçesi olarak 38. mad­ deyle birlikte ayn ı kanunun 46. ve 47. maddelerin i de tu tamak gös­ termekted ir. Bu, ciddiyetten uzak bir iddiad ı r ve herhalde, fazla madde gösterilirse davanın ispatı daha kolay olur düşüncesiyle ya­ zılmış olmal ıdır. Çünkü , bir defa müvekkilimin işten atılmasına iliş­ kin işlernde ve buna ilişkin kararda bu maddelerden hiç söz edilme­ miştir. Bunlar yeni ileri sürülmektedir. Kaldı ki, bu maddelerin müvekkilime uygulanır hiçbir yanı yoktur. Çünkü her iki maddenin de uygu lama hedef ve amacı, üniversite öğretim üyeleridir, öğretim yardımcı ları değil. N itekim her iki madde de 'üniversite öğretim üye­ leri. .. ' diye başlamakta ve bunlara, belli lıallerde senatoca verilecek cezalarla bunların sonuçlarından söz etmektedir. Maddelerin okun­ ması ndan, bu ilk bakışta aniaşı lacaktır. ' Açı k bir biçimde ortadad ı r ki ne 38 . ri e de 46. ve 47. maddele­ rin müvekkilimi ilgilendiren bir yanı yoktur ve işlem tümüyle sakat bulunmaktadır. 1 35


2. Bilimsel sol literatürde sağ ve sol marksist ler diye iki kamp yoktu r. Daval ı n ı n sağ Marksistler diye tanımladığı şey sosyal de ­ mokrasidir. Davalının anlay ı ş ı n a karışmayız. Elbette isterse sosyal demokrasiyi marksizmiri bir bölümü diye anlayabilir. Ancak bunu objektif bir gerçek olarak bir adli kuru l u ş önü nde ileri sürers e , düşü­ len bu yan iışı düzeltmek zorunluğu o rtaya çıkar. M arksizm, kapita­ lizme z ı t bir dünya görüşüdür ve Türkiye'de M arksist olmak suç de­ ğildir. Bir bilim adamı M arksist olabili r, bunu eserlerinde incele me konusu yapabilir. N e var ki bu , o n u n kürsüsünden uzaklaşt ı rılmas ı ­ nı gere ktirmez. Türkiye üniversiteleri nin pek çoğunda marksist bilim adamları vard ır ve bunlar normal olarak öğretim görevlerini yerine getirmektedirler. Öte yandan Marksist olmak ne kadar normal ise 'M arksizmin propagandasını yapmak' deyimi de o kadar anlamsız­ dır. M a rksizm bir tabu, bir öcü değildi r. Bir bilim adamı olan dava l ı bunu çok iyi bili r. Ama bu terimin b i r öcü olarak kalmas ını isteyenler vardır. Bu böyle kalmal ıdır ki, sosyo loji dersini bugüne kadar alışıl­ mamış bir gerçekçilikle ve yurdun somut sorunlarıyla içiçe anlatan bir bilim adamı çıkt ığ ı nda , o hemen marksistlikle suçlansın ve gö re­ vine son verilebilmesi sağlansı n . Bu bili m adamının söylediklerini marksist s ı n ı rlar içine sokmak, sokabilmek için sağ marksistler-sol marksistler ayrı mı yapılsın. Daha da ileri gidilerek Roger Gara­ udy nı,ın sağ marksist o lduğu söylensin. Garaudy'nin, daha bir kaç ay öneeye kadar Fransız Komü nist Partisinin merkez komitesi üye­ si olduğu unutulsun. Ve böylece hedef alınan bilim adamıyla arada paralellik kurulsun . . . B u , gerçekçi bir bilim anlayışı değildir. Bu, kendisinden başka Tü rkiye'de hiçbir kişi ve ku ru mun hiçbirşey bilmediğini sanmak ve kabul etmektir. Sormak gerekir: M arksizmin propagandasını yapı­ yor diye bir asistanı k a nunsuz olarak gö revinden uzaklaştı ran rek­ törlük, kapitalizmin, şeriat ı n propagandas ı nı yapıyor diye de hiç asistan atmış mıdır görevinde n, ya da atacak mıdır? Bir bilim anla­ yışı ile değil, kişisel duygularla hareketin sonucu nda bu tür açmaz­ Iara düşmenin kaçınılmazlığı açı ktır. Ü stelik, Beşikçi'nin derslerinde anlatt ıkları ve öğrencilerine sorduklar ı , dosyasıyla birlikte say ı n dairenin önündedir. Bunların marksistlik mi yoksa gerçekçi bir faaliyet mi olduğu elbette takdir edilecekti r. '

3) Doç. Dr. Türkdoğan' ı n , müvekkilimin ihracı na temel teşkil eden raporunu ayrınt ı l ı bir biçimde geçen cevapta incelemiş ve ge1 36


rekli cevapları vermiş bulunuyoruz. Burada sadece yeni ileri sürü­ len birkaç iddiaya cevap vermek istiyoruz :

a ) Türkdoğan, müvekki lim hakkında b u kadar iyi duygulara sahipti de neden kendisini rektörlüğe ihbar etti ve neden aleyhinde­ ki ilham dolu , tutarsız raporu hazırlad ı ? b ) Komünistlik, Kürtçülük isnatları, kanunları mıza göre ağı r suçlard ır. Böyle b i r durum var idiyse v e bunun somut belgeleri mevcutsa bunlara karşı çıkmanın milli görev olduğu aynı bölümde belirtildiğine göre neden zamanında mahkemeye başvu ru lmad ı ? Ya da bugüne dek niçin hiçbir savcılık müvekkilimin hakkında ko­ vuştu rmaya geçmedi? Öyleyse bu ağır suÇlaman ı n temeli, kaynağı nedir? Başkaları hakkında suç imalinin ve uydu rman ı n da başlı ba­ şına suç teşkil ettiğini daval ılar bilmemekle midirler? ikide bir açık­ lamakla tehdit ettiği mektup ve belgeleri davalı niçin hala ortaya koymamakta, açıklamamaktadır? c) Daval ı , iddialarını kanıtlamak için tekrar tekrar komisyon ra­ porlarında 'Marksist ve solcu' bir görüşten hareket ettiğini ileri sür­ mektedir. Bu t ı rn ak içindeki deyim bile davalının gerçek niyetini açıklığa kavuşturmaktad ı r. Daval ı , yalnız marksistliğe değil solcu lu­ ğa da karşıdı r. Şu halde Atatürk Üniversitesi salt sağcılara açıkt ır. Şu mantık silsilesi neyi göstermektedir? Bu anlayış, her türlü dü­ şünce ve bilimsel gelişmeden arı nmış bir üniversite özlemini yansıt­ mamakta mıdır? d) Cevaptaki bir yaniışı düzelirnek gerekmektedir. Posof Savcı­ l ığı müvekkilim hakkında değil, onun haz ırladığı bir anketi dağ ıtan bir öğrenci hakkında soru ştu rma açmışt ır. F akat bu soruştu rma so­ nunda ilgili öğrenci hakkı nda takipsizlik kararı verilmiştir. Bu kovuş­ turmayla ilgili daha ayrıntı lı bilgi, ö teki davalı Edebiyat Fakü ltesi De­ kanlığı'na verilen cevapta verilmiştir.

4) ileri Asya, geri Avrupa sözü hakkı nda birinci cevabımızda gerekli bilgi verilmiştir. Kısaca bu , 'batıdaki zengin toplu msal ser­ maye birikimlerini ve bugü nkü zenginliklerini yoksul ü lkeleri yüzyıl­ larca sö mürerek elde etmişlerdir, oysa Asya'da hiçbir ülke bu yol­ dan sermaye birikimini sağlamamışlardır. Bu nedenle de, bu anlamda Asya Avrupa'dan ileridir', demektir. Bu, tarihsel bir gerçek­ tir. Ama rektör bu noktalara hiç dokunmamakta ve bu sözün, mark­ sizmin üstünlüğün ü kan ıtlamak üzere söylendiğini iddia etmektedir. 1 37


Asya ile M arksizm a rası nda ne ilişki vard ı r? Marksizm Asya mı­ d ı r? Japonya d a bir Asya ülkesidir, ama kapitalisttir. Po lanya, Ma­ caristan, Yugoslavya, Romanya, hatta Küba sosyalist dev lettirler ama Asya'lı değild irler. Daval ı , çelişki ü stüne çelişki yaratmaktadır. R ektör bu arada kamuoyu nca bilinen bir tutumunu da açıkl ığa kavuştu rmakta ve üniversite özerkliğine karşı olduğunu açık bir bi­ çimde ima etmekte, bunu n, Kerensky' i ' d e tanık göstererek , komü­ nizme hizmet demek olduğunu söylemektedir. Bir bilim ad amının, üniversite özerkliğine karşı olduğ u , gal iba tarihte ilk görü l mektedir. Erzurum'daki Atatürk Ünive rsitesi'nin özerkl iğinin neden geciktiğini ort aya koymaktan ve anayasaya aykırı l ı ğ ı tescilinden öteye hiçbir savunma değeri yoktur bu sözün . . =

5 ) Kürtçülük konusunda cevapta ileri sürülen isnatla ra geçen cevapta karş ı lık verilmiştir. Bunlara eklenecek yeni birşey göreme­ dik. Sadece bu yeni cevapta bu konuda daha ileri gidilmekte, mü­ vekkilime hakaret edilmekte, onun marazi duygu lar içinde bulundu­ ğu , hem Türkiye'yi Sovyetlere bağlamak istediği hem d e i ngiliz Ajanı olduğu , d ı ş güçlere piyonluk yaptığı, eserinin i ngilizeeye çev­ rilmesinin ingilizlere hizmetinin karşı lığı olabileceği , ama eninde so­ nunda onun sonunun da Ali Kemal'e benzeyeceği . .. gibi ciddiyeti, seviyesi bulunmayan bilim adamlığı na yüzde yüz zıt kararlar sürüi­ meye çalışı lmaktad ır. Bunlar bir yüksek mahkeme önünde değil, ancak bir sokak kavgas ı nda duyulabilecek sözlerdir. Hiçbi r mahke­ me hükmü ne dayanmadan bu tür şeyleri üstelik çok ciddi olu nmas ı gereken bir yerde söyleyebilmek için birtakım şeylerden noksan ol­ mak laz ı md ı r. Hiçbir mahkeme hükmüne, belgeye dayanmadan ulu orta ileri sürü len ve davalı hakkında, hakaret ve iftiradan ötü rü ce­ zai kovuştu rma istemine konu olabilecek bu isnatları cevaplandır­ maya değer bulmuyoruz. Bunlar, haksız işlemin ve bunun kaynak­ lık ettiği suçluluk duygusunun dışa yans ımalarıdır. Dosya tümüyle ortadad ı r ve takdir elbette say ı n dairenindir. Sonuç a) Dava dilekçe mizde, birinci cevabımızda ve bu cevapta belir­ tilmeye çal ışıldığı gibi 4936 say ı l ı kanunun 38. maddesi hükmü mü­ vekkilim hakkında uygulanamaz . b) Aynı kanun u n 46. ve 47. maddeleri öğretim üyelerini amaç1 38


lamaktadır. Oysa müvekkilim öğretim üye yardımcısıdır. Bu nedenle bu maddelerin de müvekkilim açısından bir geçerliği yoktur. Kaldı ki 46. madde hükmü ne göre bir öğretim üyesinin meslekten çıkarılma­ sı için şeref ve haysiyet kırıcı bir suçtan ötürü mahkeme kararıyla mahkum olması gerekmektedir. (4936 S. K. 46/d). Bu nede nlerle davamızın kabulüyle her türlü dava harç ve masrallar ve vekalet ücretinin karş ı tarafa yüklenmesine karar veril­ mesi, saygıyla ve müvekki l adına arz ve talep olunur. 2. 1 . 1 971 .

Davacı i smail Beşikçi Vekili Avukat Orhan i zzet Kök" 16. Duruşma ve Karar

Bu dava ile ilgili duruşmanın yapılması ve kararın veril­ mesi 1 2 Mart 1 97 1 'den sonraki döneme rasllamaktadır. Bu bakımdan bu kısım ileride ele alınacaktır.

VII. DANlŞTAY'IN KARARLAR! UYGULANMIYOR ı.

Göreve İade İçin Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne Başvurma

Danıştay'dan yürütmenin durdu rulması kararını aldık­ tan sonra 1 2 Ağustos 1 970 tarihinde rektörlüğe başvuruld u . Bu dilekçe aynen şöyledir: Belge 61

" . . . Edebiyat Fakültesi'nin 25. 7 . 1 970 tarih ve 684 sayılı yazısın­ da belirtilen, 23 .7. 1 970 tarih ve 266.4/3223 sayılı rektörlük yazısı aleyhine Danı ştay'da dava açtım. Dan ıştay nöbetçi dairesi dava so­ nuna kadar yürütmeyi durdurma kararı ve rdi. Bu konudaki Danıştay kararı ilişiktedir. Görevime başlarnam için gerekli işlemin yapılmas ı n ı . .. "

(Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü, 1 2 Ağustos 1 970 gün ve 6266 sayı ile kayıtlı evrak)

1 39


2.

Rektörlük Dilekçe İle İlgili İşlem Yapmıyor

Rektörlük, uzun müddet bu dilekçe ile ilgili işlem yap­ madı. Ve Danıştay'ın yürü tmenin durdurulması kararını uy­ gulamadı. Fakültede oturulan odanın anahtarı bile verilmiş­ ti. Böylece fakülteye geliş engelle nıneye çalışıldı. Bu olaylarla ilgili olarak dekanlığa ve rektörlüğe · gönderilen ili ­ barnameler şöyledir:

a)

De kanlığa Gönderilen Üçüncü ihbarname Belge 62

i hbar eden Karşı taraf

"İHBARNAME i smail Beşikçi, Atatürk Üniversitesi Edebi­ yat Fakü ltesi Sosyoloji Asistan ı , E rzuru m Atatü rk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı- Erzurum

Konu ve Talep : 1 . 22.8 . 1 970 tarihinde Fakültemizdeki görevime son verildi. Bu kararı 25.8 . 1 970 tarihinde tebellüğ ettim. Hemen sonra Danıştay'a başvurmak için Ankara'ya gittim. Giderken benim yerime tayini ya­ pıldığı söylenen Dr. Altan Eserkat ile tan ışt ı m . Kendisine : - Siz yeni tayin oldunuz, oturacak yeriniz yoktur, ben adamın anahtarını size vereyi m, gelinceye kadar siz oturun dedim. Ertesi gün Fransız Filolojisi Asistanı Sorguç Kandem ir anah­ tarı D r. Altan Eserkara teslim edecekti.

2. 6.8 . 1 970 tarihinde Danıştay'dan yürütmenin durduru lmas ı kararı ald ım. Bu karar üzerine E rzurum'a geldim. Fakültedeki çalış­ ma adama girmek istediğimde, kapıcılar odanı n anahtarın ı n kendi­ lerinde olmadığın ı , anahtarı n Dekan Vekili P rof. Dr. Hüseyin Sesli tarafı ndan teslim alındı ğ ı n ı , odaya girmemin de yine Dekan Vekili tarafından yasaklandığını söylediler. 3. Daha sonra adamın anahtarını alabilmek için Fakülte idare Müdürü Rifat Erdur'a g ittim. Rifat Erqur şöyle dedi : - Oda Dekan Vekili Hüseyin Sesli tarafı ndan D r. Altan Eser­ kat'a tahsis edildi. Bu bakımdan anahtarı size vere meyiz. Fakat se­ nin kitapları n bazı eşyaları n o odada duruyor. Laz ı m oldukça anah­ tarı benden iste ve kitapları nı al. 140


4. Yine asistan arkadaşlardan öğrendiğime göre benim Anka­ ra'ya gittiğimin ertesi günü odam resmen yeni arkadaşa verilmiş ve yine Dekan Vekilinin emriyle benim üzerime kayıtlı olan demirbaş­ lar da işletme Fakültesi Asistan ı R. Metin Türko ve Fransız Filoloji­ si Asistanı Sorg uç Kandem ir taraf ı ndan sayım yapılarak Felsefe Asistanı. ve odada birlikte oturduğum Rifat Döğeroğlu'na devredil­ miş. Asistan arkadaşlar, odada, kitaplarım ı n ve başka eşyaları m ı n mevcut olduğunu, odanı n b i r başkasına tesliminin doğru olmad ığ ın ı, devir teslim işlerinin bizzat benim taralı mdan yap ı lması gerektiğini ileri sürmüşlerse de Dekan Vekili söz dinlememiştir.

5. Daha sonra Dr. Altan Eserkat i stanbul'a giderke n, odamı n anahtarını dekan vekilinin emriyle dekanlığa teşlim etmiştir. Böyle­ ce odanın anahtarı dekanlığa geçmiştir. Fakat bütün bu olaylar in­ celenirken benim iyi niyetimin hiçbir zaman gözden uzak tutulma­ ması gerekir. Zira yukarıda da belirttiğim gibi anahtar bizzat kendi arzumla yeni arkadaşa verilmiştir. Dekan Vekilinin arkadaştaki anahtara el koyması ve benim çalışma odama girmemi engelleme­ si ise onu n kötü niyetinin en iyi delilidir. 6. Bütün bu o lup bite nler s ı rasında odama giremediğim için Sosyoloji Asistanı Eyüp Kemerlioğ lu'nun .odas ında çal ışt ı m . Bunu o s ı ralarda Fakülteye gelip giden arkadaşların hepsi de bilir. 7 . Ağustos ayı n ı n ortalarına doğru Dekan Prof. Dr. Selahattin Olcay ve Fakülte Sekreteri Adnan Tibet görevlerine başladı lar. Anahtarın i adesi için her ikisinden de ricada bulundum. Fakat yine olumlu sonuç alamad ı m . Ve yine Sosyoloji Asistan ı Eyüp Kemerli­ oğ lu'nu n odasında çalışmaya devam ettim. 6. Şimdi ise Danıştay'dan yeni bir ara kararı aldım. ilişikte ekli olan bu kararla Dan ıştay, davalı rektörlüğün, Danıştay'a yaptığı sa­ vunmayı ve yürütmenin durdu ru lmas ı n ı n kaldı rılması istemini redde­ diyor. Dolay ı s ıyla yürütmenin durdurulması devam ediyor, asistan­ l ık görevim de devam ediyor. 9. Bu bakımdan odamın anahtarı n ı n iadesini tekrar istiyoru m. Öte yandan dekanlığın çalışma odamın anahtarına el koyma yetkisi olmadığı n ı ayrıca belirt irim. Zira ben odaya girerken idare bana anahtar teslim etmedi. Anahtarı bizzat ben yaptırdım. Saygı larımla. 141


( B u i hbarname 26 Eylül 1 970 tarih lidir. Erzurum Ü çüncü Noterliği tarafından ilgiliye gönderilmiştir. i hbarname numara­ sı 1 0908'dir.)" b)

A.Ü. Rektörlüğü'nün Hukukdışı ve Anti-demokratik Tutum ve İşlemleri Hakkında Gönderilen İkinci İhbarname Belge 63

" i H BARNAME i hbar eden

· ·

Karşı taraf Konu ve talep :

i smail Beşikçi, Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı , Erzurum. Atatürk Üniversitesi R ektörlüğü , Erzu rum.

24.8 . 1 970 tarih ve 266.4/399 1 sayılı Danıştay savunman ızı okudu m. Savu nmanıza cevap, avukatım Orhan i zzet Kök tarafın­ dan 30.9 . 1 970 tarihli bir dilekçe ile danıştaya sunulmuştur. Ben burada bazı konu ları açıklamak ve baz ı konulara da tarafı­ nızdan açıklık getirilmesini istiyo ru m. ı.

1 . Doç. Türkdoğan'ın raporundan söz ediliyor. O rapor 26 Ocak 1 968'de yaz ı l m ı şt ı r. Rapor: a) Toplumların Genel Gelişim Kanunları Ve Bölge­ nin Sosyo-ekonomik Yapısı içi n de Doğ u Miting­ lerinin Analizi, b) Doğu Anadolu'daki Göçebe Kün Aşiretlerinde Toplumsal Değ işme (Geçiş Halindeki Toplum­ lar),

k')nulu araştı rmalar ve bazı i mtihan soruları ile ilgilidir. Bir araşt ırma, Forum Dergisinin 1 5 Ocak 1 965- 1 5 Temmuz 1 968 tarihleri aras ında ve 331 -343 sayıları arası nda 1 3 parça halin­ de yay ı nlanmıştır. ikinci araştı rma ise, yine Forum Dergisinin 1 5 Eylül 1 967- 1 5 Ekim 1 967 tarihleri arası nda 3 parça halinde yayınla­ nan makalelerin biraraya getirilmesinden meydana gelmiştir. Görü ldüğü gibi teksir halinde en fazla 80-1 00 adet bası labilen 1 42


araştırmalar 5 bin adet basan bir dergi aracı lığıyla çok daha geniş bir kamuoyuna yansıma olanağı bulmuştu r.

2.

Bundan daha önemli olan, bu araştırmalardan ve Fo ru m derg isinde yayınlanan bu 'yazı lardan sonra çeşitli gazetelerde yine Doğu sorunu ile il­ gili makaleler yayınlanmış böylece soru n çok da­ ha geniş bir kamuoyuna yansıma olanağı bul­ muştur. Ç eşitli gazete, dergi ve teksirlerdeki fikirler en doğru ifadesini,

a) Doğuda Değişim Ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti), b) Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo­ Ekonomik ve Etnik Temeller isimli kitap­ larda bulmuştu r. Şimdi düşünelim: En fazla 80- 1 00 adet olarak bas ılan bir-iki teksir ile ilgili o larak sayfalarc a karalama yazısı yazan, mangalda kül bırakmayan adı geçen kişi bu fikirler kamuoyu na daha geniş araçlarla yansıma olanağı bu lduğu zaman, neden susmuştur? (Ga­ zetelerin 1 00 bin üzerinde baskı yaptığını düşününüz.) Daha önemlisi şu : Adı geçen kişi ile Şubat 1 970'de, Ankara'da Hacettepe Üniversitesi taraf ından düzenlenen 'Türkiye'de Sosyal Araştırmaları n Geliştirilmesi' seminerinde karş ılaştık. Seminer Ter­ tip Komitesi tarafından benim, seminere , 'Araştı rı lacak Konu ve So­ rular' konulu bir bildiri su nmam isteniyordu . Ben bu başlık altında ' Doğu Soru nunu' anlattım. Serninere katılan 1 20 kişi bu soru na bü­ yük bir ilgi duydu. 1 5 kadar bilim adamı eleştirilerde bulundu. hatta bir profesörün 'Beşikci'nin getirdiği son derece önemli bir sorundur, bir h afta daha oturup bu sorunu tartışalım' dediğini adı geçen kişi de oradaki dinleyicilerden biri olarak her halde duymuştur. Bir teksir ve imtihan sorusu ile ilgili olarak, kıyametler koparan, komisyonlar kurduran zat, 1 20 sosyal bilimcinin katıldığı bir bilimsel seminerde, fikirlerimi eleştirrnek cesaretini neden gösterememe­ miştir? Bu konu çok önemlidir. Çünkü 1 967'deki teksirlerde ileri sü­ rülen fikirler yukarıda adı nı verdiğim kitaplarda ve gazete makalele­ rinde çok daha gelişmiş ve doğru bir şekilde dolayısıyla ad ı geçen kişinin itirazlarını daha fazla a rt ı racak şekilde sunul muştur. Buna rağmen kişi susmaktadı r. 1 43


Bu eskimiş, tutars ız, ne dediği belirsiz, laf kalabal ığından baş­ ka h içbir şey olmayan raporu kendinize dayanak yapmaya çal ıştığı­ nıza gö re , o kişinin bu çelişik davranışlarını öğrenme niz gerekir.

ll. ' Doğu Sorunu' hakkındaki fikirl e r, Doğu Anadolu'nun Dü­ zeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller, isimli kitapta ye r almış­ tır. Rektörlüğü n bu kitaptan habersiz olduğu büyük bir g e rçektir. Aksi halde kitabın adı için 'Doğunun Düzeni-Etnik Sorunlar' der m iydiniz? Kürtler hakkında ' . . . kendilerine 'kürt' diyen çok büyük ihtimalle asılları kat ıksız Türk olan .. . ' , ' . . . tarihin tespit.edebildiği, büyük bir ih­ t imale göre, K ü rt kardeşlerimiz kök itibarıyla Turani'dir. . .', ' . . . asılları Tu rani ve Türk olmakla beraber, son yılların siyasi ve maksatlı olan modası ile kendilerine 'Kürt' diyen .. .' ifade ler kullanmanız son dere­ ce yanlış ve ciddiyetten uzaktır. Bu fikirlere bugün kargalar bile gü­ lüyor. Sizin bu gerçeği bilememeniz toplumun temel koşullarından ne kadar habersiz olduğunuzun kesin delilidir. Kürt halkıyla bir a ra­ da yaşaman ı n yolu asimilasyon değildi r. 'Ulusların eşitliği ve kar­ deşliği' temel doğrusunu hiçbir zaman unutmayınız. Doğu sorunu sandığınız gibi bir-iki kişinin veya siyasi kurulu­ şun ortaya çıkardığı bi r sorun değildir. Çok kuvvetli sosyo­ ekonomik, siyasi ve hukuki dayanakları vardır. Doğu Anadolu'da fe­ odal yapılar yıkılıp kapitalist ü retim ilişkileri gelişirke n ulus ve u lus­ çuluk akı m ı n ı n da meydana gelmesi, Kürt Dili, Kürt Edebiyatı , Kürt Tarihi, Kürt Folkloru araşt ı rmaların ı n değer kazanması kaç ı n ı l maz­ d ı r. Zira u lus, kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı bir siyasi şekildi r. Doğu Anadolu'daki feodalizmin siyasi kurumu ise aşiretler­ dir. Sosyo-ekonomik yapı kapitalizme doğru dön üşürken, aşiret sis­ temlerinin de ulusa doğru dönüşmesi kaçını lmazdır. Bunu tayin eden kişilerin sübjektif yargı ları değil, tarihsel gelişimin objektif doğ­ rultusudur. Fakat sizin sand ığınız gibi uluslaşma, ayrıl ıkçıl ığı gerektiren bir akı m değildir. Modern devletin birkaç ulustan meydana geldiği ger­ çeğini hiçbir zaman unutmayınız. Eğer Doğ u Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller isimli kitabı m ı okursanız bü­ tün bu söylenenler hakkı nda geniş bilgiler olduğunu görürsünüz. Bunu ayn ı zamanda bir görev kabul etmeniz gerekir. Çünkü itham­ larınız kitabı m hakkı nda zerre kadar bilgi sahibi olmad ığınızı göste ri­ yor. Öte yandan p ropaganda ile bilimsel araşt ı rman ı n farkını da öğ­ renmeniz gerekir. 144


K itabımda Türklerin Kürtleri hor gördüklerini yazdığı m doğru­ dur. Bu fikir bütün Türkiye kamuoyuna mal olmuştur. Bu bakımdan bu kadar açık gerçeği jurnalci ağzıyla bildirmenizde hiçbir yarar yoktur. Nitekim Kürt halkını horlaman ın en yeni örneklerinden birini Danıştay'a yaptığınız savunma ile siz verdiniz. Aksi halde, 'Türk ke­ limelerini yazarken büyük harf ile başladığınız halde , · 'Kürt' kelime­ sini yazarken küçük harf ile başlamak d�yg us�llığında bulunur muydunuz? Bütün bunların en aci tarafı ise kendi kişisel görüşlerinizi resmi bir kuru mun , Atatürk Üniversitesi'nin görüşü olarak su nmanızdır. Danışıaya savunma diye gönderdiğiniz belge Atatürk Ü niversitesi­ nin, Doğu Anadolu halkının demokratik hakların ı , bu halkı n sorunla­ rını hiçe sayan bir kuruluş olduğu nu ve Doğu halkının yüzdeyüz dı­ ş ı na düştüğünü açıkça belgelemektedir. lll. ilim adamı adayı diye bir şey yoktur. Olsa olsa öğretim üye­ si adayı diye bir şey o labilir. Öğretim üyesi ve ilim adamı kavramla­ rı n ı n ise çok farklı o lduğu açıkt ı r. Bilimsel araştırmalar yapan ve ya­ y ınlayan herkes ilim adamıdır. 4936 sayılı kanunun 1 5 . maddesine göre ise öğreti m üyesinden sadece profesör ve doçent anlaşı lır. Birbirlerine üstad ı m diye diye üstat olanları n ise öğretim üyesi ol­ malarına rağmen ilim adamı olmadıkları ortadadı r.

IV. Şimdi çok ö nemli bir noktaya geliyorum. Anayasa'n ın mutlak düşünce özgürlüğü getiren 20. maddesi, bilim ve sanatı serbestçe öğretme ve öğrenmeyi öngören 2 1 . mad­ desi ve üniversiteleri özerk kuruluşlar haline getiren 1 20. maddesi ortadayken yay ı n iarım hakkında kovuşturma yetkisini nereden alı­ yorsunuz? Şimdiye kadar yaptığım yayı nları n hiçbiri hakkında bilimsel bir e leştiri yapılmad ı . Bir araştırmaya, o nu yapan kişiye hiddetlenmek, sövüp saymak araşt ı rıcıyı jurnallemek çok hafif bir tutumdur. Bilim­ sel tutum ise jurnalci değil analizcidir . . . Ama siz bugü ne kadar hep birincisini yaptı nız. Ondan sonra da 'Bilimsel Araştı rmadan· söz edi­ yorsunuz. Hangi bilimsel araşt ırmadan . . . Benim araştırmaları m ı n hepsi de kamuoyuna mal olmu ştur. Kamuoyu hükmünü vermiştir. Komisyonları n ı z ve raporların ı z ı n hiçbir hükmü yoktur. Araştı rmala­ rı mın bir kısmı i ngilizeeye çevrilmiştir. Bir kısmı da çevrilmektedir. Hem de i ngiliz ve Amerikalıları n isteğiyle, Sizin 'Bilimsellerden' ne h aber. . . Bilimsel araştırmaların yegane amacı halk ı n mutluluğudur. 145


4,5-5 milyonluk K ü rt halk ı n ı n ana diline s aygı duymayan ve asimile­ ye çalışan bir zihniyet, halkı n mutlu luğu için çalışıyo ru m, iddias ında bulunamaz . Gülünçtür. A nayasa n ı n 1 20. maddesine göre bilimsel araştırmalar

yapmak ve yay ı nlamak bir hak olduğu kadar görevdi r de. Akla hayale gelmez baskı ve terörü nüz, beni bu görevimi yapmak­ tan katiyen al ıkoyamaz. V. 20 Mart 1 970 Olayları üzerine Prof. Ahmet Kurt'u n başkan­ lığı nda kurduğunuz tahkikat kom isyonu üniversitede estirilen terö­ rün kesin belgelerinden biridir. Komisyonun bana yazılı olarak

sorduğu sorularla, öğ renci ve asistan a rkadaşlarıma ben im hakkımda sorduğu soru la r neden farklıdır. Kom isyon , a rka­ daşıarımdan sorduğu hususları neden benden sormamıştır? Komisyonu ku ran ve ona talimat veren makam siz olduğunuza göre bu soru nun cevabını da kesinkes ist iyorum. VI. Şimdi kanun maddelerinin g erisinde nasıl bir oyun oynandı­ ğ ı n ı açıklamaya çalışacağım. Bir kere 4936 sayılı kanunu n 1 1 87 sayılı kanun ile değiştirilen 38. maddesi doktora yapmış asistanın üniversiteden çıkarı lmasına hiç bir karş ı düşünceyi gerektirmeyecek kadar açık ve kesindir. Öte yandan yine bu kanunun 50. maddesine göre ' Ü niversite öğretim mesleği üyeleri, bu kanunda yazı lan sebep ve hükü mler dış ında gö­ revlerinden ç ı karı lamazlar. ' Buna rağmen akıl almaz derecede keyfi bir tasa rruf la görevime son verilmiştir. Hem de çeşitli oyunlara baş­ vurularak. 1 . Görevime son verme işlemini teklif. eden kişi neden benim esas deka n ı m değildir? Değildir, çünkü bölüriı başkanıma ve esas dekan ıma yapılan bütün baskılar sonuçsuz kalmıştı r. Nitekim bölüm başkan ı m Tevfik Tarkan bir ko nuşmamızda bana şöyle dedi : ' . . . Rektörlük senin hakkı nda benden yazı istedi. S e n i birçok şeyle suç­ luyorlar. Ve benden görevine son verilmesi ile ilgili yaz ı istiyorlar. Ben de, Beşikçi hakkı nda düzenle nen tahkikat komisyonu dosyası­ nı göreyim, undan sonra karar veririm, dedim. Fakat ondan sonra ne dosya geldi ne d e yazı istediler.' i ş artık iyice açıktır. Rektörlük bölüm başkanıma, esas dekanıma baskı yaparak beni üniversite­ den attı rmaya çalı şmış, fakat buna muvaffak olamamıştır. Bu arada Genel Kurula da başvurmuş, fakat yine sonuç alamamıştı r. 1 46


2. Fakat bütün usulsüzlüğe ve kanunsuzluğuna rağmen rektör, Beşikçi'yi üniversiteden atmak istemektedir. Fakat bir dekanlık tek­ lifine ihtiyaç vardır. işte bu arada esas dekanımın ani bir hastalığı rektörün imdadına yetişiyor. Rektör hemen başka bir fakültenin kendi görüşüne uyarlı bir kişisini Dekan Vekili gösteriyor. Bu zat işe son verme teklifimi hemen yapıyor. Fakültemizde Dekan Vekili ola­ bilecek başka bir profesör var iken neden Tıp Fakü ltesinden bir kişi getirilmiştir? Durum son derece açı kt ı r. R ektör Fen-Edebiyat Fakül­ tesindeki profesörün kendi görüşlerini gerçekleştirmeyecek kadar kişilik sahibi olduğunu bilmektedir. istediği so nucu alamayacaktır. Bunun için Tıp Fakültesinden bir kişi getirilmiştir. 3. Hemen söyleyeyim ki ad ı geçen dekan vekili kitabımın Ana­ yasaya aykırı olduğunu ileri sürmesine rağmen kitaptan zerre kadar haberi yok. Sizin yaptığınız somut yanlışlığa o da adı n ı yanlış yazar mıyd ı ? Kitabımın adı 'Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo­ Ekonomik ve Etnik Temelle r dir. Vekili Aksungur'u n bunu 'Doğu Anadolu Düzeni , Sosyo-Ekonomik ve Etnik Düzenler' diye ver­ mesi hiçbir şey bilmediğinin kesin delilidir. '

Buna rağmen adı geçen vekil kişi kitabımı tetkik ettirdiğini söylüyor. Kime, nasıl, hang i hakla. Eğer böyle bir rapor yok ise rektörlüğünüzün ve dekanlığınııın somut bir yalanı daha o rtaya çıkacak. Bu konuda döndürülen dolaplar da taraf ı m ızdan bilinmektedir. Öte yandan elinizde böyle yeni bir rapor var da neden Ocak 1 968 tarihli eskimiş çürük bir rapora dayanıyorsunuz? Çok daha doğru ve objektif fikirler getirerek 1 967 yılı nda yazdığım teksiri aşan kitaplarım ı n sizi çok daha fazla kinlendireceğine göre Danışiaya ne­ den o yeni raporu göndermediniz? Bütün bunlar tutanaklarınızın ne kadar zayıf ve acz içinde olduğu nuzu açıkça göstermektedir. 4. Yönetmelik ve kanun maddeleri dururken -asl ında hiç haklı olmadığınız halde- anayasaya dayanmaya çalışmanız tutunacak dallar bulamadığınızın ve aczinizin başka bir işaretidir. 5. Vekil kişinin asil olan ı n bütün yetki ve sorumlulukianna sa­ hip olduğu şüphesizdir. Fakat göreve son verme gibi memurun ha­ yatı nda çok önemli olan bir işlemin asil kişiler tarafından yapılması gerekmez mi? Bu husus kanu n maddelerinin çok ötesinde ahlak kuralları ile ilgilidir. Siz esas dekana yapl iramadığınız bir işlemi bir hastalığı fırsat bilerek, iki-üç gün sü re ile dekan vekilliği yapan bir 147


kişiye yaptırdığınıza göre bu ahlak kuralına ne kadar bağlı olduğu­ nuzu açı kça ortaya koyu nuz.

6. Lütfuilah Aksungur diye bi r adam benim ihracımı teklif et­ miş. Ben o kişiyi tanımıyorum. Şüphesiz o da beni tanımaz. Fakat iki üç günlük dekan vekilliği s ı rasında bu kadar cüretli bir işe nas ı l girişilebilmiştir? Benim hakkımda kimden bilgi almıştır? Benimle ta­ nı şmak gereğini niçin duymamışt ı r? 7. Bütün bunlar görevime son verilmesi ile ilgili teklifin , aslı nda güdümlü bir işlem olduğunu , yukarıdaki makamlar tarafı ndan (bu kesinkes rektörlük ve onu bask ı alt ında tutmaya çalı şan hakim sınıf­ lardır) yöhetildiği kanaatı n ı açıkça ortaya koymaktadır. Aksi takdir­ de, eğer ü niversiteden atıimam ı gerektiren bir durum o lsaydı, bunu bölüm başkanım ve esas dekanım rektörlüğün tekl ifine l üz u m kal m ada n y a p a r l ard ı , diye düşünüyorum. VII. 2 . 7 . 1 970 tarihli ve 578 say ılı dekanlık teklifini ZatiŞleri Mü­ dürlüğüne gönderdiğiniz anlaşılıyor. Zatişleri Müdürü Nusret Ayık, dekanlık teklifine uygu n olarak .. .4936 sayılı kanunun 38 ve 6990 sayılı kanun u n geçici ikinci maddesi gereğince görevine son veril­ mesinde kanuni bir sakı nca olmadığını saygıyla arz�derim' diyor . . . Ve siz 22.7.1 970 tarihinde 'uygundur' diyorsunuz. '

1 . Bu zat 38 . maddeyi neden yanlış bir şekilde uygulamıştır? 2 . Akla hayale gelmez derecede sakat olan bu işlem neden ta­ rafınızdan denet lenmemiş, üstelik 'uygundur' denilmişti r? 3. 6990 sayılı kanunun geçici ikinci maddesine göre dekanlık teklifi ve rektörlük onayı , asistan ın görevine son verilmesi işlemi için yeterliyken neden Zatişleri M üdürü 'nün onay ı na ihtiyaç duydu­ nuz? Hangi kanunun hangi maddesinde Zatişleri M üdürünün, öğre­ tim mesleği üyelerinin ihracı için teklif yapabileceği konusunda hüc küm var? (Burada Zatişleri Müdürü'nün yazısının parale olmadığı n ı , somut bir idari işlem (teklif) olduğunu kesin olarak belirtirim. 4. Ü stelik radyoya ve gazetelere verdiğiniz demeçlerde 'Beşik­ çi'yi yönetim kurulu kararını u ygulayarak ihraç ettim' diyorsunuz. Görü ldüğü gibi yönetim kurulu filan yok. Sadece zatişleri teklifi var. Neden yalan söylemek gereğini duyuyorsunuz?

VIII. 24.8. 1 970 tarih ve 266.4/399 1 sayı ile Danıştay'a yaptığı­ nız savun mada dekanlık adına da savunma yaptığınızı belirtiyorsu148


nuz. Ben bunun arkası ndaki oyunu da çok iyi anl ıyoru m. Fakat bu oyununuz kesinkes bozulacaktır. Hem de kamuoyu önünde . Üni­ versiteden uzaklaştırılmamı teklif eden dekanlık bunun h esabı nı Da­ nıştaya muhakkak vermelidir. Tarafımızdan VI. kısımda ileri sürdü­ ğümüz f ikirler aynen savunulacaktır. Zira taraflardan biri kesinkes dekanlıktı r. Göreve son verme işlemini başlatan odur. Rektörlük o teklifi onaylamışt ı r. O halde dekanlık savunmasını muhakkak yap­ malıdır. Yapmaması yukandan beri ileri sü rdüğümüz güdümlü teklifi açıkça ortaya koymaktadır.

IX. 23.7. 1 970 tarih ve 266 .4/3223 sayı ile Fen-Edebiyat Fakül­ tesi Dekanlığı'na yazdığ ı n ı z yazıda sonuç olarak, ' . . 22.7. 1970 ta­ rihli kararname ile görevine son verilmiştir' diyorsu nuz. Yine I dare işleri 3 1 .7. 1 970 tarih ve 1 4-897 3433 sayılı yazıda . . . 582 sayılı kararname ile son . . .' deniyor. Kararname sadece Bakanlar Kurulu'nun yetkisindeki bir idari tasarruftur. Asistanları n görevine kararname ile değil ka rarla son verilir. Bir üniversite rektörünün karar ile kararnarneyi ayırmaması, buna rağmen körü körüne ihraçlar yapması çok acı bir durumdur. .

'

X. Kendi imzanız ile yaptığınız her türlü idari tasarrufu sonuna kadar savunmanız gerekir. 25.7. 1 970 tarihinde Erzuru m üçüncü noterliği aracılığıyla ve 8094 sayı ile gönderdiğim ihbarnameye ne­ den cevap vermiyo rsu nuz? Cevap verip vermemenin yetkileriniz dahilinde olduğunu sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Aldand ığınızı Da­ nıştay bir kere daha gösterecektir. Hem kendi imzanız ile yaptığınız bir idari tasarruf için , 'özerk değilim, mümeyyiz değilim' diye yakınıp başkaları n ı n gölgesine sığı nmak istemeyiniz.

Xl. SONUÇ Göreve son verme işlemi 4936 sayılı üniversiteler kanununun kanun ile değiştirilen 38. ve 50. maddeleri gereğince hukuki dayanaktan tamamen yoksun , tam anlamıyla keyfi bir tasar­ ruftur. Bu kadar açıkça bir ısrarla hata yapan bir kişinin işle­ t 1 87 sayılı

m lnde elbette kişisel kusur vardır. Bütü n bu kanunsuzluk, usulsüzlük ve yolsuzluklar kesinkes 'hizmet kusuru' değildir. Rektör Danıştay'daki savu nma gününde mu hakkak hazır bu lunmalı ve yaptığı bu işlemi savunmalıdır. Akla hayale gelmez derecede keyfi işlemler yapmak ve maaşı149


m ı elimden almak suretiyle bir memur, neden ekonomik bakımdan çöküntüye u ğrat ılmak, giderek açl ığa mahkum edilmek istenmekte­ dir. Bunun nedeni açıktır. Bu , fakir-lukara halk ı m ız ı n gözünü açıp vurgun düzenini sona e rdirecek olan devrimci fikir ve kişilere baskı yapmaktan öte bir anlam taşı maz. Fakat bu baskının başarı kazan­ mas ı mümkü n değildir. Zira devrimcilerin temel dayanağı sermaye çevreleri d eğil, toplumu n objektif gelişiminin bilimsel analizidir. Bu analiz doğru yapı ld ıkça ve başkaları tarafı ndan çürütü lemediği sü­ rece devrimcilere karş ı yapılan her tü rlü baskı devrimci gelişimin yoğunluk kazanmasını sağlamaktan başka bir işe yaramaz. (Bu ih­

barnam e 7 Ekim 1 970 tarihinde Erzu rum 3. Noterfiği tarafından i l g iye gönderi lm iştir. i hbarname numarası 1 1 1 96'dır.)" c)

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na Hukuk-dışı ve Anti-Demokratik Tutum ve Davranışları Hakkında Gönderilen Dördüncü İhbarname Be lge 64

" i H BARNAME i hbar eden : i smail Beşikçi, Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı , Erzurum. Karşı taraf : Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakü ltesi Dekanlığı, Erzu ru m . Konu ve talep: ·

2 .7. 1 9 70 tarih ve 578 say ı l ı yazı ile ve Dekan Vekili Lütfuilah Aksu ngur imzası ile rektörlüğe gönderilen bu yazıda akademik fa­ aliyetlerim ve kişiliğim hakkında baz ı idd ialarda bulunu lmaktad ır. 1 . Bir kere kitabımın adı , Doğu A nadolu Düzeni, Sosyo­ Ekonomik ve Etnik Düzen ler değil, "Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Teme l ler dir. Bu somut yanlışlık, aslın­ da, yazıyı yazanı n kitaptan haberdar olmadığı n ı n şaşmaz delilidir. 2. Kitabın tetkik ettirildiği söylen iyor. Kime, nas ı l , hangi hakla? Bilimsel araştırma yapma ve yayma, üniversite mensu pları için sa­ dece bir hak değil aynı zamanda bir görevdir. Anayasanın mutlak bir düşünce özgürlüğü getiren 20. maddesini , bilim ve sanat ı ser­ bestçe öğretmeyi ve öğrenmeyi öngören 21 . maddeyi görmeden ulu-o rta ihbarlarda bu lunmak, kesinkes, dekanl ığ ı n art niyetini gös­ terir. "

ı so


3. Bu na rağmen, kitab ı m ı kim tetkik etmiştir ve tetkik sonunda e lde edilen rapor nerededir, bunun mahakkak bildiri lmesini istiyo­ rum. 4. Yönetmelik ve kanun hükümleri duru rke n Anayasaya yas­ lanmak gereğini duyması d ekanlığın tutunacak dal lar bulamadığını­ n ı n ve aczinin işaretidir. 4936 sayılı kanunun 1 1 87 sayıl ı kanun ile değiştirilen 38. maddesi doktora yapmış bir asistan ı n üniversitedeki işine son verilerneyeceği açık, kesin ve hiçbir iliraza yer vermeye­ cek şekilde düzenlenmiştir. Aynı kanunun 50. maddesi ise 'üni­ versite mesleği üyeleri bu kanunda yazı lı sebep ve hükümler dışında görev lerinden çıkarılamazlar' demektedir. Görü ldüğü gi­ bi dekanlığı n teklifi hukuki dayanaktan yoksun olup tamamen keyfi­ dir. Öte yandan işe son verilme işine g e rekçe yapı lmak istenen 2 1 . 9 . 1 968 tarihli komisyon raporu , sonuç olarak, Beşikçi'nin derse girmemesini ileri sürüyor, görevine son verilmelidir, demiyor. 5. Anlamadığ ı m bir nokta daha var. Vekil kişilerin, asillerin sa­ hip olduğu her türlü yetki ve soru mluluğa sahip olduğu şüphesizdir. Fakat işe son verme gibi memuru n hayatı nda son derece önemli olan bir işlemin asil kişiler tarafından yap ılması gerekmez mi? Bu husus, kanun maddelerinin çok ötesinde ahlak ku ralları ile ilgilidir. 6. Lütfu i lah Aksungur diye bir adam , benim ihrac ı m ı teklif et­ miş. Ben o kişiyi tanı m ıyorum. Şüphesiz o da beni tan ı maz. Fakat 3-5 günlük Dekan Vekilliği sırasında bu kadar cüretli bir işe nasıl gi­ rişebilmiştir? Benim hakkı mda kimden bilgi almıştı r? Benimle tanış­ mak gereğini niçin duymamışt ı r? 7. Bütün bunlar, görevime son verilmesi ile ilgili teklilin asl ı nda, güdümlü bir işlem olduğunu, yukarıdaki makamlar tarafından yöne­ tildiği kanaatını açıkça ortaya koymaktadı r. 8. Öte yandan Dekan Vekili Aksu ngur, benim görevime son verilmesi için Temmuz ayı n ın ortaları na doğru bir Genel f(I,Jrul dü­ zenledi. Fakat Genel Kurul ihraç işinin kendi yetkisi dahilinde olmadığını bildirdi. ·

9. Görüldüğü gibi göreve son verme işlemi esas deka n ı ın ı n ha­ beri olmadan ve onun kanaatı alınmadan gerçekleştirilmiştir. Bölüm başkan ım Doç. Tevf i k Tarkan'ın da işlemden haberi yoktu r. Yalnız bir konuşmamızda, Doç. Tarkan bana şöyle dedi: ' ... Rektörlük se­ nin hakkında benden yazı istedi. Seni birçok şeyle suçluyorlar. Ve ısı


benden, görevine son verilmesi i le i lgili yazı istiyorlar. Ben de Be­ şikçi hakkında düze nlenen rahkikat komisyonu dosyas ı n ı göreyim, ondan sonra karar veririm, dedim. Fakat ondan sonra ne dosya geldi, ne de yaz ı istediler'

1 0. işin artık iyice açıkl ı k kazand ığını sanıyoru m . R ektörlük bö­ lüm başka n ı ma, esas dekanıma bask ı yaparak beni üniversiteden attırmaya çal ı şmış, fakat buna muvaffak olamamışt ır. Bu arada Ge­ nel Kurula da başvurmuş fakat bir sonuç alamamışt ı r. 1 1 . Bu sırada esas dekanın hastal ığı n ı f ı rsat bile rek, kendi gö­ rüşüne uyarl ı bir kişiyi Dekan Vekil i olarak göstermiş ve bu kişinin, işe son verme teklifini yapması n ı sağlamıştı r. 1 2. Bütün bunlar, göreve son verme işleminin tamamen gü­ dümlü oldı,ığunu, kanuni dayanaktan yoksu n ve keyfi olduğunu açıkça ortaya koymaktad ır. Aksi takdirde , eğer ü niversiteden atı i ­ m a rn ı g erektiren b i r durum olsaydı , b u n u , bölü m başkanım v e esas dekan ı m , rektörlüğün teklifine lüzum kalmadan yaparlard ı , diye dü­ şünüyoru m . 1 3. B u durumun açıklık kazanması için uzun b i r süre beraber çalıştığımız esas dekan ı mı n bölüm başka n ı mla da mesai yaparak Danışıaya bir savunma yapması gerekir. Zaten Danıştay'a açt ı ğ ı m davada davalı taraf iki tanedir. Birisi dekanlık, biri d e rektörlük. Da­ n ı ştay, 6.8 . 1 970 tarihli yürütmenin durdurulması kararı nı dekanlığa da göndermiştir. Dan ıştay bu kararla birlikte taraflardan bir ay için­ de savunma istediğine dair birer yaz ı göndermiştir. Rektörlük sa­ vunma isteye n bu yazıyı 1 4.8. 1 970 tarihinde tebellüğ ettiğini belirt­ mektedir. Adı geçen yazıyı dekarılığın da aynı tarihlerde tebellüğ ettiği Danıştay'daki Esas No. 970/4963 say ı l ı dosyamda vard ı r. 1 4. Buna rağmen dekanlık savunma yapmamakta, rektör­ lük yaptığı savu nmada dekanlık adına da savunma yaptığını belirtmekted ir. Bu son derece önemli bir noktad ır ve üzerinde du­ rulması gerekir. Asistanlık görevime son verilmesi ile ilgili teklif de­ kanlık tarafı ndan yapılm ıştır. R ektörlük bu teklifi onaylamıştır. Bu bakımdan dekarılığın kesinke s savunma yapması gerekir. Rektör­ lük savunması dekanl ığ ı katiyen bağlamamalıdır. . . Rektörlüğün dekanlık yerine de savunma yaptığını ileri sürme­ si, aslı nda işlemin rektörtük tarafı ndan vekil dekana empoze edildi­ ğinin kesin delilidir. Şimdi ise kendi savunması ile esas dekanın sa1 52


.

vunmasın ı n çelişeceğinden endişe ederek dekan yerine de savun­ ma yaparak bu işi de atlatmaya çalışmaktadı r. Zira ihracım ile ilgili işlem esa s d eka n ın bilgi ve kanaat ı n ı n dışında gerçekleştirilmiştir.

1 5 . Akla hayale gelmez derecede keyfi işlemler yaparak ve maaşı mı elimden alarak, bir memur, neden, ekonomik bakımdan çöküntüye uğratılmak, gide rek açlığa mahküm edilmek istenmekte­ dir. Bunun nedeni açıkt ı r. Bu, fakir-tukara halkımızın gözünü açıp, vurgun düzenini sona erdirecek olan devrimci fikir ve kişiye baskı yapmakt ır. Fakat bu baskının başarı kazanması mümkün değildir Zira devrimcilerin temel dayanağı sermaye çevreleri değil, toplu­ mun objektif gelişiminin bilimsel a nalizidir. Bu analiz doğru yapıldık­ ça ve başkaları tarafı ndan çürütülemediği sürece devrimcilere karşı yap ılan her türlü baskı, devrimci gelişimin yoğu nluk kazanmasını sağlamaktan başka bir işe yaramaz. (Bu ihbarname 7 Ekim 1 970 tarihlidir. Erzurum Üçüncü Noterli ğ i tarafından ilgiye gönderilm iştir. ihbarname num arası 1 1 1 97'dir.)" .

VIII. REKTÖRLÜK GÖREVE İADE EDİYOR FAKAT BU SEFER DE MAAŞLARI VERMİYOR ı. Rektörlüğün Yazısı Yukanda tam metinleri verilen ilihamameler sonucu Rektörlü k göreve iadeyi uygun gördü. Rektörlüğün dekanlı­ ğa yazdığı ve tebüllüğ edilen yazı şudur:. Belge 65

''T.C. ATATÜRK Ü NiVERSiTESi ZATiŞLERi MÜ DÜRLÜGÜ 266.4/5047 ERZU R U M , 1 2 Ekim 1 970 Konu : Dr. ismail Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na: i lgi

3 . 1 0 . 1 970 t arihli ve 925 sayılı yazıları.

Fakültemiz Sosyoloji asistanı iken görevine son verilen Dr. is153


mail Beşikçi'nin, Danıştay 5.nci Daire Başkanlığının Esas No: 1 970/49 63, Y . D . 1 970/1 579 sayı l ı kararına göre görevine dön mesi uygu n görü l müştür. i lgiye tebliğini ve görevine başlad ığı tarihin bildi ril mesi ni saygı ile rica ederim.

Rektör imza Prof. Dr. Kemal B IYIKO G LU" Göreve başlama yaz ı s ı n ı tebel lüğ ettim 1 3 . X . 1 970

i sınail Beşikçi 2.

Maaşlar İçin Rektörlüğe Başvurma ve Bu isteğin Reddedilmesi

Göreve iade üzerine bu kez de maaşlan almak için rek­ törlüğ e başvuru lmuştur. Fakat bu istek de reddedilmiştir. Danıştay kararını uygulamaktan doğan bu işlem üzerine yi­ ne Danıştaya başvum1aktan başka bir çare kalmamıştır.

a)

Rektörlüğe Başvurma

Bu konuda reklörlü ğ e yazılan dilekçe şudur; Belge 66

26 Ekim 1 970 "Atatü rk Ü niversitesi Rektörlüğü'ne 1 . 2 2 . 7 . 1 970 tarihinde görevime son veri ldi. 2. 6.8 . 1 970 tarihinde Danı ştay'dan yürütmenin d u rdurulması kararı ald ı m . 3. 1 2. 1 0. 1 970 tarihinde rektörlük görevime iade etti. Görevime so n verilen tarihten itibaren birikmiş maaşları ın ı n ve­ rilmesini saygı larımla dilerim. i mza i sına i l Beşikçi" 1 54


ism ail Beşikçi Sosyoloji Asistan ı Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih : 26 Ekim, 1 970 No: 9305 b)

Rektörlüğün Red Cevabı

Rektörlüğün cevabı ise şöyledir:

Belge 67

Konu

il g i

''T.C. ATATÜRK ÜNiVERSiTESi Zatişleri Müdürlüğü Sayı: 266.4/5608 ERZ U R U M 2 . 1 1 . 1 970 1 6 Kası m, 1 970 Dr. ismail Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı 26. 1 0 . 1 970 tarihli dilekçeniz.

Dilekçenizde belirtilen 22.7.1 970 - 1 2. 1 0. 1 970 tarihleri arasın­ da vazitenizi bilfiil yürütmediğiniz için bu zamana ait maaş ve taz­ minatları nızın ödenmesine kanunen imkan bulunmamaktad ı r. Bilgi edinilmesini rica ederim. imza Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğ lu" 3.

Danıştay'a Başvurma

Rektörlüğün bu olumsuz cevabı ile ilgili olarak Danış­ tay'a yazılan dilekçe, bu dilekçeye karşı rektörlüğün verdiği cevap ve ondan sonraki gelişmeler şöyledir :

1 55


a)

Danıştay'a Başvurma

Belge 68

Bu dilekçe Erzurum i li idare Kurulu kaleminin 3.2. 1 971 gün ve 60 say ı l ı yazısı ile Danıştay'a gönderil m iştir. "Erzurum Valiliği Eliyle Danıştay Başkanl ığı'na. Davacı

: ismail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı .

Dava l ı

: Atatürk Ü n iversitesi Rektörlüğü'nün, 6 Kasım 1 970 tarih ve Zatişleri Müdürlüğü 266.4/5068 sayılı ve ödenmeyen maaşları m ı n verilmeye­ ceğini bildiren işlemi Ek. 4 Bu işlemin iptali ve maaşlarım ı n verilmesinin temini.

Fen­

Dava kıymeti : 3 aylık maaş (Ağustos, Eylül, Ekim 1 970) ve buna bağ l ı olan haklar. Tarihi

: 6 Kasım 1 970

Dava Konusu : i şlemin tebliği Olaylar: 1 . Atatürk Ü niversitesi R ektörlüğü 23.7.1 970 gün ve 266.4/ 323 sayılı yazı ile asistanl ık görevime son verdi. 2. Bu işlemi .iptal etiirmek için Dan ıştay'da dava açt ı m . Danış­ tay nöbetçi heyeti 6.8. 1 970 tarihinde ve esas 1 970/4963 karar No: 1 970/1 431 ile, oybirliğiyle yürütmeyi durdurdu. 3. Bu arada rektörlük Danı ştay'a başvurarak yürütmenin dur­ durulması n ı n kaldırı lmas ı n ı istedi. Danıştay 5. Dairesi esas no. 1 970/4963 karar no. 1 970/1 579 ile, yine oybirliğiyle rektörlüğün bu isteğini reddetti. BU DAVA ESAS NO 1 970/4963 i L E 5 . DAi R E' D E D EVAM ET­ M EKTED i R.

4. Danıştay'dan yürütmeyi durdurma kararı alınca, bir dilekçe ile rektörlüğe müracaat ederek, göreve başiatıimam için işlem ya­ pı lması n ı istedim. Ek 1 . 1 56


5. Rektörlük bu dilekçeme cevap vermedi. Göreve iade etmek için g erekli işlemi de yapmadı . Böylece Ağustos, Eylü l, Ekim 1 970 maaşlarımı alamadım. Buna rağmen ben her gün görevime devam ettim. 6. Daha sonra rektörlüğün 1 2 Ekim 1 970 tarih ve Zatişleri Mü­ dürlüğü 266.4/5047 sayılı işlemi ile, yani Dan ıştay'ın yürütmeyi dur­ durma kararı almas ı ndan 69 gün sonra göreve başlat ı ldım. Ek 2. 7. Bunun üzerine rektörlüğe başvurarak, Danıştay'ı n , yürütme­ yi durdurmas ı n a rağmen ödenmeyen Ağustos, Eylül, Ekim 1 970 maaşların ı n verilmesini istedim. Ek 3 . 8 . Rektörlük 6. Kas ı m 1 970 tarih ve Zatişleri Müdürlüğü 266.4/ 5068 say ı l ı yazı ile maaşları nın verilmeyeceğini bildirdi. Ek 4. Dava konusu olan işlem budur. iPTAL NEDENLERi: Rektörlük Danıştay'ın yürütmeyi durdur­ ma kararını çeşitli kaprislerinden dolayı ve keyfi olarak 69 gün son­ ra uygulamış, bu arada üç ayl ık maaşımı almama da engel olmuş­ tur. Halbuki 22 Temmuz'da ihraç edildim, gerekçesiyle, Temmuz ayından geriye kalan 9 günlük maaşımı rektörlük istemiş ve tazmi­ natımdari otamatikman kesmiştir. K aldıki ben bu işlemi 25 Tem­ muz'da tebellüğ ettim. Bilindiği gibi Anayasa ve Danıştay Kanunu gereğince yürütme­ nin durdurulması kararları idare taraf ı ndan hemen uygulanmak zo­ rundadır. i darenin yürütmenin durdurulması kararları beni görevim­ den uzaklaştırarak maddi ve manevi zarara sokmuş, hem de danıştayın yürütmeyi durdurma kararı nı zamanında uygu lamayarak üç aylık maaşımı almama engel olmuş bu şekilde beni zarariara sokmuştur. Bu bakımdan işlemin iptali ve ödenmeyen maşları mın ve buna bağlı olan haklarımı n ödenmesi gerekir. Öte yandan Ekim 1 970 maaşımı vermeyerek ve 1 2 Ekim 1 970 de beni göreve iade ederek 22 gün maaşsız çalıştırmıştır. Bu fikir a ngarya ve keyfiliktir. Işlemin bu yönden de iptali gerekir. SONUÇ VE iSTEK�

1. Yukarıda sayı lan nedenlerle dava konusu işlemin iptaline, 2. Esas dava sonunda açacağı m maddi manevi tazminat da­ vası açma hakkım saklı kalmak üzere , yürütmenin durdurulması ka1 57


rarı na rağmen ödenmeyen üç aylık maaşı m ı n ve buna bağlı olan haklarımı n tazminat olarak ödenmesine,

3. 22 Temmuz 1 970'den geriye kalan ve Temmuz ay ı lazmina­ tımdan otomatikman kesilmek suretiyle geri alı nan dokuz günlük maaş ı m ı n iadesine, 4. Dava gide rleri ile dava n ı n avukatla yürütülmesi halinde avu­ katlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygı ile dilerim. 3 Şubat 1 971 lsmail Beşikçi EKLER: 1 . 1 2 Ağustos 1 970 tarihli dilekçe (Bu kitapta belge 6 1 ) 2 . R ektörlüğün 1 2 Ekim 1 970 tarihli işlemi (Bu kitapta belge 65) 3. 26 Ekim 1 970 tarihli dilekçem (Bu kitapta belge 66) 4. R ektörlüğün 1 6 Kasım 1 970 tarihli işlemi (Bu kitapta belge 67) Deli ller: 1 . Yukarıda belirti len 4 adet ek 2. Dan ı ştay 5. Dairesindeki Esas No. 1 970/4963 sayılı dosya 3. Anayasa ve Danıştay Kanunu" ,

b)

Rektörlüğün Cevabı

Bu davada rektörlüğün Danıştay'a gönderdiği cevap ya­ zısı şöyledir:

Belge 69

Dosya No: 971 /27/27 "Erzurum Valiliği Vasıtasiyle Danıştay 5. Dai re Başkanlığına ANKARA Davacı isrı:ıail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakü ltesi Sosyoloji Asistan ı . Dava l ı 1 . M il l i Eğitim Bakanlığı - Ankara -

158


Dava

2. Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü Erzurum işlemin iptali

DAVA DiLEKÇESI TEBLiG TARiHi : 5.3. 1 971 CEVAP TARiHi : 2.4. 1 971 CEVAPLARI MlZ: 1 . Davacı ismail Beşikçi'nin üniversitemiz aleyhine yukarıda esas numarası yazı l ı dava ile ikame ettiği dava dilekçesi tetkik edil­ miştir. Davacı ismail Beşikçi memleketin umumi menfaatlerine ve ül­ ke bütü nlüğüne aykırı davranış ve hareketleri gerek M illi Emniyet vasitasiyle ve gerekse ü niversitemiz organ larınca tespit edilmiş ve adı geçenin bu haliyle eğitim ve öğretim müesseselerinde gö rev yapması n ı n milli bütünlüğümüz ve mill i menfaatları mız bakımından zararlı olacağı kanaatına varılarak durumu fakültesi dekan ı n ı n teklifi ve yetkili kurulların kararı ile 4936 say ı l ı Üniversiteler Kanunu'nu n verdiği yetkiye istinaden işine son verilmiştir. Davacının işine son verilme işlemi aleyh ine ad ı geçen Yüksek Başkanlığınııda Üniversitemiz aleyhine 970/4963 esas no .lu dava ikame etmiş olup bu dava halen derdesti-rüyet bulunmaktadı r. Ayrıca davacı hakkı nda yukarıda arzettiğimiz suçları sebebiyle muhtelif yer C. Savc ı l ı klarınca adli takibat açı lmış olup bu takibatlar da halen devam etmektedir. Bu itibarla davac ı n ı n durumu gerek makam ınızdaki dava ve gerekse adli merciierde hakkında yürütülen takibat sebebiyle vuzuha kavuşmadığından askıda olan bir hak için Yüksek Başkanlığı nııda haksız ve yersiz olarak kanuna aykırı bir şekilde dava ikame etmesi reddi muciptir. 2. 4936 say ı l ı Üniversiteler Kanunu ile bu kanunu n atıfta bulun­ duğu sair kanunlar gereğince ve usulüne uygun olarak işine son verilen ismail Beşikçi, işine son verildiği tarih ile yürütmeyi durdur­ ma kararı üzerine yeniden vazifeye başladığı tarih arası nda geçen süre boyunca her hangi bir kamu hizmeti yürütmemiş ve hatta Er­ zurum'da dahi butunmamış ve tamamen özel ticari vesair i Ş ieriyle meşgul olmuştur. Yüksek malümları nız olduğu veçhile kamu hizme­ ti yapmayan veya personel kanunları gereğince Devlet memurluğu 159


ile ilişkisi bulunmayan ve hukuki durumu fiili durumu ile birlikte ta­ mamen ret edilmiş olan bir şahsın devlet bütçesinden maaş alması­ nın kanuni gerekçesi olmayacağı gibi böyle bir işlem bundan müs­ tefit olan için haksız iktisap, bunu sağlayan için ise zimmet olu r. Bu bakı mdan davac ı n ı n vazife yapmadığı günler için maaş istemesi ve bunu alması hiç bir şekilde mümkün ve ihtimal dahilinde değildir. Davan ı n bu yönden d e reddi gerekir. N ETiCE VE TALE P : Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle Yüksek Başkanlığınızın resen nazara a lacağı sair sebepler karşısın­ da haksız ve yersiz olarak aleyhimize ikame edilen iş bu davanın reddiyle bilumum masraf ve doğacak ücreti vekaletin davacıya yük­ Jetilmesin e karar ittihaz buyuru lmas ını arz ve talep ederim. 2.4 . 1 971 Atat ü rk Ü niversitesi Rektörü Prof. D r. Kema l BIYIKOGLU" c)

Cevab Cf Karşı Cevap

Rektörlüğün bu cevabına karşı verilen cevap ise şudur:

(Bu cevap dilekçesi, 4.5. 1 97 1 tarih ve 1 0325 sayı ile Danıştay kalemine teslim edilmiştir) Belge 70 Dosya No : 971 /2727 "Danıştay 5. Daire Başkanlığına : Davacı : ismai l Beşikçi (eski adres) Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı , Erz u rum. (yeni adres) Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyoloji Asistanı , Ankara. Dava lı 1 . Atatü rk Ü niversitesi Rektörlüğü, Erzurum. 2. Milli Eğitim Bakanlığı - Ankara. Konu D avalılardan Atatü rk Ü niversitesi R ektörlüğü'nü.n cevabına cevabımızdır. Süre Danıştay'ın 'Tebliği Zarfı' üzerindeki damgada (9.4. 1 971 ) tarihi vardı.r .

160


Cevaplar:

1 . Bıyıkoğlu'nun ( 1 ) numaralı cevabında ileri sürdüğü işbirliği ve jurnallerin dava ile uzak yakı n hiçbir ilgisi yoktur. Önemli olan şudu r: Bıyıkoğlu her türlü bilimsel anlay ı ş ı n ötesinde bir karar ala­ rak beni ü n iversiteden uzaklaştı rmıştır. Bıyıkoğlu'nun bu işlemi hakkında Dan ışıayda dava açılmış ve Danıştay, yü rütmenin durdu­ rulması kararı vermiştir. Fakat Bıyıkoğ lu, bu kararı hiçe sayarak' uygulamamış, beni görevime iade etmemiş, dolayısıyla üç ay süre ile maaş alm.ama engel olmuştur. Bıyıkoğlu, Danı ştay kararını neden uygulamayıp üç ay süre ile maaş almama engel olduğunu açı klayacağı yerde, dava ile hiç ilgisi olmayan ju rnalcilik ve M iT hikayeleri anlatarak Danıştay kararları na saygısızlı ğ ı n ı gizlerneye çal ışmaktad ı r. 2. Bıyıkoğ l u , cevab ı n ı n ikinci kısmında 'ismail Beşikçi işine son verildiği tarih ile yürütmeyi durdurma kararı üzerine yeniden va­ zifeye başladığı tarih arasında geçen süre boyu nca herhangi bir ka­ mu hizmeti yürütmemiş ve hatta Erzurum'da dahi bulunmamış ve tamamen özel ticari işlerle meşgul olmu ştur' diyerek YALAN söyle­ mektedir. Bu kadar küçük e ndişe lerle yalan söylemesi aczinin ifa­ desidir. Biz diyoruz ki, Bıyıkoğ l u , Dan ıştay kararını hiçe sayarak ancak 69 gün sonra uygu lamış ve bu süre içinde üç ayl ı k maaşı mı almama e ngel olmuştur. Bıyıkoğlu , Danıştay kararları nı hangi ne­ denlerle uygulamadığını açıklamalıdır. Yoksa sonuçları , neden diye o rtaya sürmesi dalaveresini kendisinden başka kimseye yuttura­ maz. H e m Dan ıştay kararın ı uygulamayıp göreve başlatmamak, hem de 'görev yapmad ı , maaş . alamaz' demek çok küçük endişe­ lerle ortaya atılmış büyük bir demagojidir. öte yandan adı geçen süre içinde özel ticari işlerimle uğraştı­ ğ ı m yolundaki iddiası yine YALAN d ı r. Bu cevaba ek o larak su naca­ ğı m belgede, benim, Danışt ay'dan yürütmenin durdurulması kararı­ nı aldı ktan sonra ve rektörlüğün, yürütmenin durdurulması karar ı n ı n kald ı rı lması isteminin yine Danıştay tarafından reddinden sonra ne yaptığım açı kça bellidir. SONUÇ: Sunulan gerekçelerle davamızın kabulüne, davalı la­ rın verdiği cevapların reddine, masraf ve öteki giderlerin davalılara yükletilmesine karar verilmesini sayg ı ile dilerim. 4 Mayıs 1 971 ismail Beşikçi 161


EK: 26 Ekim 1 970 tarihinde, Erzurum Üçüncü Noterliği'nden 1 0908 n umara ile Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığ ına tarafımdan gönderilen ihbarname." (Bu kitapta Belge 62) d)

Milli Eğitim Bakanlığı'nın Cevabı

Bu davada da, davalılardan biri, Milli Eğitiın Bakanlı­ ğı'dır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın Danıştay'a gönderdiği cevap şöyledir:

Belge 70/A

"T.C. MiLLi EGiTiM B AKANLIGI Hukuk Müşavirliği Ankara 24 M ay ı s 1 971 200.1 1 -233328 Sayı Konu Birinci savu nma layıhası Hk. Danıştay Başkan lığına: Ü niversitesi isınail Beşikçi, Atatü�k Davacı Edebeyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı Erzurum . Dava lı 1 - M illi Eğitim Bakanlığı . 2 - Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü ­ Erzurum. 5 Dairesi Dosya No 1 971 -2727 Genel Evrak No 52282 Tebliğin Özeti Birinci dava dilekçesine karşı birinci sa­ vunma layihas ı n ın verildiğinden ibarettir. Olayın izahı: Davacı, Erzuru m Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakü ltesi Sosyoloji Asistanı iken, memleketin yüksek menfaatları nı ihlal ve ü lke bütü nlüğüne aykırı eylemlerinden dolayı gerek M illi Emniyet aracılığı ve gerekse ü n iversite yetkili organların­ ca yapıla n soru şturma neticesinde durumu tespit edilerek bu tutu­ mu ile eğitim ve öğretim müesseselerinde görev yapmas ı , milli bü­ tünlüğümüz ve milli menfaatlarımız açı sından sakıncalı görüldüğün162


den, fakülte d ekan ı n ı n teklifi ve üniversite yetkili kurulları kararı ile

4936 sayı lı Ü n iversiteler Kanununun verdiği selahiyete müsteniden işine son verilmiştir. Ayrıca, davacı hakkında yukarıda açıklanan suçlar sebebiyle muhtelif Cu mhu riyet Savcı lıklarınca hakkında adli tahkikat açı lmı ş olup, bu takibatlar halen devam etmektedir. Bu itibarla davacı, ge­ rek başkanlığınız nezdinde açtığı idari dava ve gerekse adli merci­ ler tarafından yürütülen tahkikat henüz sonuçlanmamış bulundu­ ğundan, durumu vuzuha kavuşmamıştır. Yalnız, ad ı geçen görevine son verilmesine ilişkin işlem için Danı ştay Beşinci Dairesi'ne açtığı idari dava hususunda 6.8.1 970 tarih ve 1 970-1 570 sayılı ilamla yürütmenin durdurulmas ına karar verilmiştir. Bu durum muvacehesinde mezkür ilam i nfaz edilerek davacı görevine başlatılmıştır. i lgili açıkta kaldığı 1 970 mali y ı lı Ağustos, Eylül ve Ekim maaşları ile diğer özlük hakları ödenmedi­ ğinden, bunların tazminen tediyesini iddia ve talep etmektedir. Davanın bu idari tasarruf aleyhine açıldığı anlaşı lmaktad ı r. Savunmalarımız :

Usu l bakımından : 6990 sayılı Kanu nla kurulan Atatürk Ü n iver­ sitesi Bakanlığı mızca yürütülen bir üniversite olmasına rağmen, da­ va konusu işlem, üniversite yetkili organları nca tesis edildiğinden, husumet, Bakanlığmıza teveccüh etmediği cihetle, davanın husu­ met yönünden reddi gerekir. Öte yar.dan Danıştay Kanunu'nu n 71 . maddesine göre açı lan tazminat davalarında idari tasarrufun tesisinden iptaline kadar za­ mana ait ademi i nfazdan doğacak maddi ve manevi tazminatları kapsayacağı cihetle ayrıca yürütmenin durdurulması yolundaki en son dava so nuna kadar devam edecek olan kararın uygu lanması sebebiyle ayrıca tazminat davasını mevzuatımız öngörmemiştir. N iteki m, Y uce Danı ştay Beşinci Dairesi'nin bu hususa dair

1 969-2899 esas ve 1 970-758 sayılı emsal kararları da mevcuttur. Bu bakımdan ka nuni dayanaktan yoksun olan davanın reddi icabe­ der. I darenin eylem ve işlemleri sonucunda ferdin zararı doğar ve işlemlerin tesisinde ağı r kusur tesbit olunursa ancak, bu takdirde idarenin tazminatla sorumlu tutulacağ ı , Danıştay'ın müşterek içti­ hatları cümlesinden bulunduğu malümlarıdır. Olay ı n tesisinde idare­ nin bir kusuru da mevcut değildir. 163


Diğer taraftan 4936 sayılı Üniversitele r Karıunu ve bu k an u na a t ıfta bulunan sair ka n un lar gereğince fiili ve hukuki nedenlere müstenit, usulüne uygun işine son verilen davacının görevine son verildiği tarih ile yürütmenin durdurulması kararı nın infazı so nu cu vazifeye başladığı tarihler arasında geçen süre zarfında herhangi bir kamu hizmeti görmemiş ve hatt a görev mahallinde dahi bulun­ mayarak özel ticaret işleriyle meşgul olduğu ndan, kamu hizmeti ifa etmeyen ve devlet memurluğu ile ilişkisi bulunmayan, hukuki ve fiili durumu retedilm iş bir kişiye devlet bütçesinden para ödenmesi hakkaniyet esaslarına, hukuk prensiplerine ve mevcut teadül ka­ nunları na göre de mümkün olmamaktadır. Yukarıda açıklanan sebeplere binaen mesnetsiz açılan dava­ n ı n reddine karar verilmesini, mahkeme harç ve masrafları nın karşı tarafa tahmilini sayg ı ları mla a rz ed e ri m .

Milli' Eğitim Bakanı a. M. Sıtkı Bilmen

Müsteşa r Muavini "

e)

Dava Devam Etmektedir

Bu davada D anıştay henüz karar vermemiştir. Dava 5. Dairede 9 7 1 /2727 Esas sayılı dosya üzerinde görülmekte­ dir. IX.

REKTÖRLÜK, YILLIK İZNİN

KULLANILMASINA DA ENGEL OLUYOR ı.

Yıllık İzin İçin Bölüm Başkanlığına Başvurma Belge 71

Göreve b aşl a dıktan sonra , 26 Eklm 1 970

lüm Baş kanlığın a (Coğrafya Bölümü),

tarihinde Bö­

. . . 3 Kasım 1 970 tari­ hinden itibaren yıllık iznimt kullanmak istiyorum . " şeklin­ "

.

de bir dilekçe yazıldı.

1 64

.


2.

Bölüm Başkanlığının " . . . İzne Aynımasında Sakınca Yoktur Şeklindeki Yazısı •.•"

Belge 72 Aynı gün, Coğrafya Bölümü Başkanı Doç.

Tarkan.

"

Dr. Tevfik

. . . Sosyoloji Asistanı Dr. İsmail Beşlkçl'nin yıllık

izne aynimasında bir sakınca olmadığını" dekanlığa bildirdi.

3.

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın İstediği Tarihten İ tibaren İzne Aynimasında Bir Sakınca Yoktur :· Diyen Yazısı " ..•

.•

Belge 73 Bölüm Başkanlığının bu yazısı üzerine : Fen-Edebiyat

Fakültesi Dekanlığı, 27. 1 0 . 1 970 gün ve 1023 sayılı ve Prof.

Dr. Selahattin Olcay imzalı yazısı ile . . . Dr. İsmail Beşlk­ ç i nin yıllık izin dilekçesi ilişiktedir. İstediği tarihten itibaren "

'

yıllık iznini kullanmasında bir sakınca yoktur . . . " diyerek, yazıyı rektörlüğe gönderdi.

4. Rektörlüğün Yıllık İzin isteğini Reddeden Kararı D ekanlığın bu yazısı üzerine rektörlüğün almış olduğu karar ise şöyledir:

.

Belge 74 " Atatürk Ü niversitesi Zatişleri Müdü rlüğü Say ı : 266.4/5529

Erzurum 4 Kas ı m 1 970

Dr. lsmall Beşikçi'nin I zni.

Konu

Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na:

I l gi

:

27. 1 0 . 1 970 gün ve 1 023 sayı lı yazıları .

165


Fakülteniz Sosyoloji Asistanı Dr. ism a i l Beşikçi'nin 1 970 yılı yıllık iznini öğretimin başlaması dolayısıyla ku llanması uygun görül­ memiştir. Bilgi lerinizi saygı ile rica ederim. Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğ lu

Kayıt No: 1 626 Tarih : 4 . 1 1 . 1 970 I lgiliye tebliği : 4 . 1 1 . 1 970 Deka n ( i mza)" 5.

Danıştay'a Başvurma

"Yıllık İzin" isteminin reddi ile ilgili olarak Danıştay'daki gelişmeler şöyle olmuştur.

a} Danıştay'a Başvurma Belge 75 Yürütmenin durdurulması istemi vardır. " DANlŞTAY BAŞKANLI G I'NA : Beşikçi , Atatürk Ü niversitesi Fen­

Davacı

i smail

Davalı

Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asista n ı , Erzu­ rum. 1 . Atatürk Ü niversitesi Rektö rlüğü, Erzurum.

2. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara. Dava

Yıllık izin isteğimin, Atatürk Ü niversitesi Rek­ törlüğünün 4 . 1 1 . 1 970 tarih ve 266.4/5529 sayılı yazısı ile , reddine dair kararın iptali ve dava sonucunun alınmas ına kadar yürütme­ nin durdurulması isteminden ibarettir. ( Ek. 2)

Dava Konusu Idari Işlem in Tebliği tarihi

1 66

4 . 1 1 . 1 970


Olaylar:

1 . 1 970 y ı l ı na ait y ıllık iznimi kullanmak için, örneği Ek-1 . de sunulan Dilekçe ile Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümüne başvurdum. 2. Bağlı bu lunduğu m Coğrafya Bölümü Başkanlığı teklifimi ka­ bul ederek dilekçemi , 'yıllık izne ayrı lmasında bir sakınca olmadığı' şerh i ile Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na havale etti. ( Ek-1 ) .

3. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı, 27.1 0 . 1 970 gün v e 1 023 say ı l ı yazı ile 'Dr. ismail Beşikçi'nin yıllık izin d ilekçesi ilişikte­ dir. istedi ğ i tarihten itibaren yıllık iznini kullanmasında bir mahzur yoktur' diyerek durumu Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'ne aksettirdi. 4. Atatürk ü niversitesi R ektörlüğü, Zatişleri M üdürlüğü'nün 266.4/5529 sayılı ve 4 . 1 1 . 1 970 günlü yazıları ile izin talebinin red­ dedildiğini bildirdi. (Ek. 2) Dava konusu olan idari işlem budur.

iptal Nedenleri :

1 . B e n , Atatü rk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi asistanı­ yım. Ü niversitedeki bilimsel çalışmaları m, rektörün görüş ve a nlayı­ şına uygun olmad ığı için, bu zat öteden beri karşıma binbir türlü en­ gelle dikilmeye kalkışmış ve bana karşı devamlı surette yıld ı rma ve sindirme politikası izlemiştir. Bunlardan Danı ştay'a da i ntikal etmiş iki tanesi şudur: a) 4489 say ı l ı kanun g ereğince ü niversiteler öğretim üyelerinin ve öğretim yard ı mcı ları n ı n bilgi ve görg ülerini art ı rmak için yabancı ülkelere gönderirler. Atatürk Ü niversitesi için de durum budur. Bu üniversitede hemen hemen bütün öğretim yard ı mc ı ları , birçoğu he­ nüz doktoralarını dahi tamamlamamışken, dış ü lkelere gönderilmiş­ tir. Benimle beraber ü niversiteye intisap eden asistan a rkadaşların hepsi dış ülkelere gönderildiği halde ben , doktorarnı da yapmış ol­ mama rağmen bu olanaktan faydalandırılmad ı m. Daha son ra herhangi bir dış ülkeye g idebilmek için OECD bur­ suna müracaat ettim. Başlangıçta, bağlı bulunduğum Coğrafya Bö­ lümü Başkanlığı , daha sonra daFen- Edebiyat Fakültesi Dekanıı­ ğı'nın teklifi üzerine rektörlük hiçbir gerekçe . göstermeden ve kendilerince daha önce verilmiş karardan da rücu ederek, benim 1 67


yurt d ı şı na Çıkmama izin vermedi. Bu suretle tamamen u luslararası bir kuruluşça finanse edilen ve devlete hiçbir mali külfet yükleme­ yen bu olanaktan faydala nmam da ortadan kaldırıldı . Bu arada Fen-Edebiyat Fakültesi'nde, yurt dışına gönderilecek elemanları seçmekle görevli bir komisyon kuruldu. Komisyon, yu rt d ışına gönderilecekler arası nda beni birinci sıraya aldığı halde, OECD kanalıyla gidebileceğim ihtimaline binaen, s ırada benden sonra olan a rkadaş yurt d ı ş ı na gönderi ldi. Ve ben, rektörlüğün bu keyfi tutumu yüzünden ne ü niversitece yurt dışına gönderildim, ne de OECD kanalıyla gitme o lanağı bulabi ldim. Bunun ü zerine Danış­ tay'a dava açt ı m . Söylediklerimle ilgili ayrınt ı l ı bilgi ve deli ller için , Danıştay 1 2. Daire Esas Dosya 70/3972 say ı l ı dosyaya bakılabilir.

b) Daha sonra rektörlük, 23.7.1 970 gün ve 266.4/3223 sayılı yazı ile, bölüm başkanı mı n ve asıl deka n ı m ı n mütalaası n ı almadan, 3-5 gün için vekaleten dekanlığa getirilen ve beni hiçbir su rette ta­ n ı mayan bir kişiyi etkilemek suretiyle, gerekçesiz olarak görevime son verdi. Bu idari işlem aleyhine iptal davası açtı m ve yürütmenin durdurulmas ı n ı istedim. Danıştay Nöbetçi Dairesi 6.8 . 1 970 tarih ve Esas No: 970/4963, karar No: 970/1 43 1 say ı l ı kararla, oybirliğiyle, yürütmenin durduru lmas ı na karar verdi. Bu karar rektörlükçe uygu­ lanmad ı . Ve rektörlük savunması nda yürütmenin durdu ru lması ka­ rarı n ı n kaldırılmasını istedi . Bu istem Dan ıştay Beşinci Daire, Esas No : 1 970/4963, Karar No: 1 970/1 579 say ı l ı kararla 1 5. 9 . 1 970 tari­ h inde oybirliğiyle reddedildi. Buna rağmen yürütmenin durdurulma­ sı kararının uygu lanması , kararlarda gerekçe bu lunmadığı bahane­ siyle 69 gün geciktirildi ve ancak 1 2. 1 0 . 1 970 tarihinde uygu land ı . Fakat, yürütmenin durdurulması tarihinden, engellemenin kal­ d ı rı larak fiilen işe başladığı m tarih arası nd a geçen süreye ait maaş­ Iarım bugüne kadar öde nmedi. Bu hus,u slarla ilgili ayrı ntı l ı bilgiler ve deliller Dan ıştay, 5, Daire Esas No: 1 970/4963 sayılı dosyadadı r. 2. R ektörlük, yıllık izin isteminin reddine dair kararında 'öğreti­ min başlaması n ı ' gerekçe olarak göstermektedir. Oysaki, öğreti m faaliyetiyle en yakından ilişiği olan merciler bölüm başkanlığı ve gi­ derek fakülte dekanl ığ ı d ı r. Bir bölümde eğitim öğretimin en iyi şekil­ de yap ı labilmesi için g erekli planlama, öğretim üyeleri ile öğretim . yard ı mcıla rı arasındaki işbölümü en iyi şeki lde ancak bölüm başka­ nı giderek dekan taraf ı ndan yapılabilir. Rektörün ü niversideki bütün bölümlere el atı p bun ların ihtiyaçlarını ve çalışma gereklerini bölüm 1 68


başkanı ve dekanl ı ktan daha iyi takdir edebilmesi, maddeten im­ kansızd ır. Esasen böyle bir hal üniversitedeki işbölümüne ve bilim­ sel çal ı şma anlayışına ayk ı rı düşer. 4936 sayılı Ü niversiteler Kanu­ nu'nun 1 2. maddesinin 1 1 5 sayı lı Kanunla tadil edilmiş şekline göre rektör, ü niversite kuru lları nın kararlarını uygular. Bu kararların alın­ ması ilgili kurullara aittir. Hele, kimlerin ne zaman izne ayrılacakları tamamen bölüm başkanlıkları nın giderek dekanl ıkları n yetkisinde­ dir_ R e ktörlüğün, bütün idari işle.ri bir tarafa b ı rakıp bir öğretim yar­ dımcısın ı n yıllık iznine dahi müdahale etnıesi, yetkinin aşılmasıdır. Kaldı ki üniversitedeki öteki asistan arkadaşlar, öğretim faali­ yetiyle, derslere girmek suretiyle fiilen ilgilendikleri halde, benim bu yetkim daha 21 .9.1 968 tarihinde elimden alı nd ı . Bu husus, yukarıda ( 1 b) şıkkında sözünü ettiğimiz dava dolayı s ıyla rektörlükçe yapı lan savunmada ikrar edilmiştir. Dolayısıyla ben, e sasen derslere g irme­ diğim için, yıllık izne ayrıimam öğretimi aksatmayacakt ı r. Zaten öğ­ retim ve eğitimin gereklerini en yakından görüp uygulayacak olan bölüm başkanlığı ve dekanlık da y ı ll ı k izin istemimi uygun bulmuşlardır. Bütün bu nları n ötesinde rektörün, öğretim faaliyetiyle ilgili olan bir çok asistan arkadaşa, yıllık izinlerinin de d ı şında çeşitli izinler verdiği, böylece ayrıcalık yarattığı da ortadaki bir gerçektir.

3. Y ı llık iznimi Kasım ayı nda istememde de benim bir kusurum yoktur. Zira Danıştayca yürütmenin durduru lması kararı verilen, iş­ ten çıkarılma kararı alı nmasıyla, bu karar alınmış olsa dahi, yürüt­ menin durdurulması kararı zamanı nda uygulansaydı , ben yıllık izni­ mi normal vaktinde yani yaz ayları nda ku llanabilirdim. Fakat Röktörlük, Danıştay kararları nı adeta hiçe sayareasma 69 gün son­ ra uyguladığı içindir ki, yıllık iznimi Kas ı m ayında isternek zorunda kaldım. 4. Yıll ık izin g ibi nisbeten önemsiz bir konu için Danı ştay'a baş­ vurmam, karşı tarafça, 'da a hakkı'nın gelişi güzel kullanılması ola­ rak nitelendirilmesi ihtimaline binaen şunu söylemek istiyorum : Ben bu davayı, rektörün, yukarıdaki olaylarla sergilerneye çalışt ığını, maksad ı n ı n bozukluğunu , isbat edebilmek için açıyoru m . Rektörle kişisel bir sürtüşmemiz olmad ığ ı , hatta kendisini tanımadığını ve ilgi duymadığını halde , sırf ararnızdaki politik görüş ayrılığından dolayı, bana karşı uygulamaya çalıştığı y ı ld ı rma ve sindirme politikasına asla boyun eğmeyeceğimi, kanunun bana tanıdığı hakları sonuna 169


kadar kullanacağımı , bir öğretim yard ı mcısının y ı llık izni gibi önem­ s iz bir meseleye müdahale etmek endişesinde bulunurke n , içine düştüğü keyfiliğin, mu rakabesiz kalamayacağın ı göstermek için sa­ y ı n m ahkemenize başvuruyorum. Sonuç ve istek : 1 . Y ıllık izin her memurun kanuni hakkı iken, bana 'yıllık izin' verilmeyeceğine dair rektörlük kararı nın iptaline,

2. Rektörlük kararı n ı n yürümesi halinde, 1 970 y ı l ı n ı n sonuna gelmemiz nedeniyle bu yıl içinde yapmayı planlad ığım özel işleri yaparnayıp zarara uğrayacağı mdan, esasen Dan ıştayın kararı nı za­ manında uygulamayan rektörlüğün keyfi tutumu ndan dolay ı iznimi zaman ı nda ku llanamad ı ğ ı m için zarara uğradığimdan ötürü dava sonucu alınıncaya kadar yürütmenin durdu ru lmasına,

3. Dava giderleri ile, davan ı n avukatla yürütü lmesi halinde ve­ k alet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar ve rilmesini saygı ile dilerim. 6 Kasım 1 970 isınail Beşikçi Del iller: Ek.1 . Bölüm Başkanlığına yazılan izin istemi dilekçesi (Bu kitapta belge 71 ) Ek. 2. Rektörlüğün olumsuz cevabı (Bu kitapta belge 74) ll. Danıştay 5. Daire Esas No: 970/4963 lll. Danışt ay 1 2. Daire Esas No : 70/3972 I V . Ve öteki kanuni deliller. 1.

( Bu dilekçenin Danıştay'daki Genel Evrak numarası 1 7682 ve kayıt tarihi 9.1 1 .1 970'dir.)" b)

"Yürütmenin Durdurulması İstemi"nin Reddi

Danıştay, yürütmenin durdurulması istemini reddetmiş­ tir. Bununla ilgili karar aynen şöyledir:

1 70


Belge 76

"T.C. DANlŞTAY Beşinci Daire Esas No: 1 970/7 1 83 V. D. Karar No: 1 970/208 1 Yürütmen in Durdurulm asını isteyen : ismail Beşikçi, Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı - Er­ zurum. : 1 . Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü - ErzuDiğer Taraf rum 2. Milli Eg itim Bakanl ığı - Ankara : Y ı ll ı k izin isteğinin reddine dair 4 . 1 1 . 1 970 Talebin Özeti gün ve 266-4/5529 sayılı tasarrufun iptali ile dava sonun a kadar yürütmenin durdurulma­ sı talebinden ibarettir. : Hikmet Yaşar Raportör : Davan ı n durumu na göre, yürütmenin durduDüşü ncesi rulması n ı n uygun olacağı düşünülmektedir. Kanun Sözcüsü : Cüneyt Ertan : Davan ı n durumuna göre, teminat aranmak­ Düşüncesi sızın yürütmenin durdurulması n ı n uygun olacağı düşünülmektedir.

dü :

TÜRK MiLLETi ADlNA: Hüküm vere n Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünül-

M eselenin mahiyetine ve davanın tasvir şekline göre, yürütme­ nin durdurulması hakkındaki talebin reddine ve tebligatı n ikmaline 28. 1 1 . 1 970 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Başkan Üye Üye Sait Köksal Aydın Tuncay Sıtkı Gökalp Üye Üye Fethi Tansuk Şerafettin Özbek" 171


c) · Rektörlüğün Savunması Rektörlüğün bu dava da kendini savunmak için Danış­ tay'a gönderdiği savunma dilekçesi şöyledir:

Belge 77

Dosya No: 970/71 83 "ERZURUM VALiLiGI V ASITASI iLE DANlŞTAY 5. DAIRE BAŞKANLIGINA: ANKARA DAVACI DAY All

DAVA TE SLiG TARiHi CEVAP TARiHi

: lsmail Beş lkçi-Atatü rk Ü niversitesi FenEdebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı , Er­ zurum. : 1 . Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü , Erzurum. 2. Milli Eğitim Bakanlığı - Ankara. : Yıllık izin isteğinin reddine dair kararın iptali. : 27. 1 1 . 1 970 : 26. 1 2. 1 970

CEVAPLARI MIZ: 1 . - Davac ı n ı n yüksek başkanlığı n ı ıda açmış olduğu iptal davası ile ilgili iddiaları tetkik edilmiştir. Davacı lsmail Beşikçi, Ü niversitemiz Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanıdır. Üniversitemiz 1 970-1 971 ders yılına 1 970 se­ nesinin Ekim ayından iti.b aren girmiş durumdadır. Her ne kadar fii­ len dersler 5 Kasım'da başlamış ise de 1 Ekimden itibaren ikmal imt ihanları başlamıştır. Davacı ismai l Beşikçi, Fen-Edebiyat Fakül­ tesi'nde asistan olmakla, öğretim üye yard ı mcısı durumunda bir ele­ man olduğundan gerek ikmal imtihanları sırası nda ve gerekse tedri­ sat sırası nda öğretim üyesine yard ı mcılık görevini ifa etmek mecburiyetindedir. Bu itibarla, ismail Beşikçi'nin tedrisat başı nda daha doğrusu ikmal imtihanları başladıktan beri fakültesinde aktif görevi başlamış demektir. 788 sayılı Memurin Kanunu'nun 78. maddesine göre muavin­ ler, izinlerini tatil aylarında kullanacakları na göre ve davacı da bir öğretmen olması hasebile tedrisat s ı rasında izin talep etmesi, belir­ tilen kanuna aykırı olduğundan adı g eçenin izin talebi evvelemirde kanunun amir hükmü karşısında kabul edilmemiştir. 1 72


Diğer taraftan kamu hizmetinde çalışan memurları n izin iste­ diklerinin, amirin uygun göreceği bir zamanda yerine getirileceği de keza kanunları n amir hükmü iktizasındandır. Her ne kadar davacı , bağlı bulunduğu bölü m ve dekanlık, izinli ayrı lmasını teklif etmiş ise de üniversitenin yetkili amiri olması hasebi ile rektörlüğümüz, adı geçenin tedrisat sırasında izinli ayrılmas ı n ı sakıncalı görmüş ve bu talebi kanun i yetkilerine müsteniden reddetmiştir. 2 - Davacı , kanunun tanzim etmiş olduğu bu kadar açık ve sa­ rih bir duru mu yüksek huzurlarınıza fuzuli kıymetli zamanların ız ı al­ ması, kendisinin ne derece haksız ve kanunlara riayetsizliğini gös­ termeğe . kafi bir sebeptir. Davacı, açmış o lduğu dava dilekçesinde lüzumsuz ve d ava ile herhangi bir alakası ve ilgisi olmayan başka durumları anlatmış ve hilafı hakikat beyanda bulu n muştur. Ü n iversite rektörlüğü olarak, evvelemirde ü niversitenin öğretim, araştı rma ve yayı m faaliyetlerini yürütmek en büyük hedef ve gayemizdir. Bu faaliyetlerden, üniver­ site mensubu olan herkesin kendisine düşen görevi yapmas ı lazım­ d ı r. Bin kişiye yak ı n öğretim üye ve yard ı mcıs ı n ı sinesinde toplayan üniversitemiz mensupları içinde rektörün kasti-mahsusla bir asis­ tanla uğraşması düşünü lemez. Daha doğrusu rektörün bu nevi şey­ leri yapmaya ne vakti ne de durumu müsait değildir. Kaldı ki davacı ile rektörünıüzün herhangi bir şahşi husu meti dahi yoktu r. Esasen davacı ile rektörümüz, herhangi bir konuda muhatap dahi olmamış­ tır. Bu itibarla davacın ı n sudan sebepler iler.i sürerek kıymetli vakit­ lerimizi alması ve yüksek makamınızı işgal etmesi kendisinin ne de­ rece suiniyetli olduğunu göstermeye yeter bir delildir, sanırım. Netice olarak iddia ettiği hususların dava ile ve hakikatle bir ilgisinin olmadığını da belirtmek isterim. N ETiC,E VE TALEP Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle yüksek mahkemenizin resen nazara alacağı sair sebepler karşısında haksız ve kanunsuz olarak açılmış bulunan işbu dava n ı n ve yürütmeyi durdurma talebi­ nin reddi ile bilumum masrafların davacı üzerinde bırakı l masına ka­ rar ittihaz buyu ru lmas ı n ı arz ve talep ederim. REKTÖR V. Prof. Dr. Ergun SABAR" 1 73


d)

Mi ll i Eğitim Bakanl�ğı'nın Cevabı

Davalılardan biri olan Milli Eğitim Bakanlığı'nın cevabı ise şöyledir:

Belge 78

"T.C. MiLLi EGiTi M BAKANLIGI Hukuk Müşavirliği Ankara 29 Ocak 1 971 Sayı 200.1 1 /22405-579 Konu Birinci Savunma Layihası Hk. Davacı ismail Beşikçi Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Asistan ı . Davalı 1 . Atatürk ü niversitesi Rektörlüğü - Erzu ru m. 2 . M illi Eğitim Bakanlığı Dairesi 5 Dosya N o : 970/7 1 83 Genel Evrak No : 1 7682 Tebliğin Özeti : Davac ı n ı n yıllık izin isteğinin reddine dair, Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'nün 4 . 1 1 . 1 970 tarih ve 266.4/5529 sayılı yazısının iptali talebiyle açılan davaya karşı birinci savunma lay ı hamızın verilme­ sinden ibarettir. Olayın izah ı ve Savunmamız:

1 Davacı , Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyo­ loji asistanıdır. Bir dilekçe ile 1 970 y ı l ı nda kullanmak üzere izin iste­ miştir. Coğrafya Bölümü Başkanlığı, davacı nın yıllık izne ayrılması n­ da bir sakınca olmad ığını bildirmiş ise de bu izin isteği, imtihanları n yapıld ığı, eğitimin başladığı zamana rasladığından üniversite rektör­ lüğünce sak ıncalı görülmüş ve talep reddedilmiştir. ·

1 74


2- Dava dilekgesinde de belirtildiği gibi davacı · Kas ı m ayında, izin isteğinde bulunmuştur. Halbuki imtihanlar 1 · Ekimde, dersler de 5 Kasımda başlamış bulunmaktadı r. Fen-Edebiyat Faf<ültesinde asistan olan davacı aynı zamanda öğretim üyesi yardımcısıd ı r. Bu sebeple hem imtihanlarda bulunmak ve hem de ders okulmakla görevlidir. Davac ı n ı n izin isteği s ı rasında bu suretle aktif göreve başlamı ş bulunmaktadı r.

3- Gerek 788 say ı l ı Kanunun 78 . maddesi ve gerekse 657 sa­ yılı Devlet Memurları Kanunu'nun 1 03. maddesi memurların izinleri­ ni, görevlerini aksatmayacak şekilde kullanmaları gerektiğini belirt­ mektedir. Öğretmen olan davac ı n ı n tedrisat s ı rasında izinli ayrılması , görevini aksatacağı ndan, karıunun yukarda belirtilen amir hükümleri karş ı s ı nda davacının izin talebi kabu l edilme miştir. N itekim mezkür 1 03 . maddenin 3. f ıkras ı , öğretmeniere yaz tatili ve mazeret izi nleri d ı ş ı nda, ayrıca yıllık izin verile meyeceğini açıkça belirtmiştir. 4- Diğer taraftan kamu hizmetinde çalışan memu rları n, izin is­ tekleri, amirin uygun gördüğü bir zamanda yerine getirilmesi de ka­ nunların amir hükümleri iktizas ı ndandır. Her ne kadar davacı n ı n bağlı bulu nduğu bölüm dekan ı , davac ı n ı n izinli ayrılması n ı uygun görmüş ise de, Ü niversitenin yetkili amiri olan rektörlük, davac ı n ı n imtihan ve tedrisat s ı rasında izinli ayrılması n ı sakıncalı görmüş ve bu talebi kanun yetkisine müsteniden reddetmiştir. M aruz sebeplere binaen haksız açı lan davanı n reddine, harç ve masrafların davacıya tahmiline karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim. Milli Eğitim Bakan V.

M. S ıtkı Bilmen Müsteşar Muavini" e)

A. Ü. Rektörlüğü'nün ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın Savunmalanna Verilen Cevap

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü ve Milli Eğitim Bakanlı­ ğı'nın savunrnalarına aynı dilekçe üzerinde cevap verilmiştir. Bu dilekçe aynen şöyledir. (Bu dilekçe, Erzurum İli İl İdare Kurulu 24.2. 1971 gün ve 1 14 sayılı yazısı lle Danıştay Başkanlığı'na gönderilmiştir.) 175


Belge 79

Genel Evrak No: 1 7682 Dosya No.: 1 970/71 83 "ERZURUM VALI LiGi EL I YLE DANlŞTAY 5. DAi R E BAŞKANLIG I'NA: DAVACI : l small Beşikçi, Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fa­ kültesi Sosyoloji Asistanı - Erzuru m. DAVALI : 1 . Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü - Erzuru m. 2. M illi Eğitim Bakan lığı - Ankara. KONU Davalılarıncevaplarına cevaplarımızdır. Ü S RE Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'nün 26. 1 2. 1 970 tarihli cevabı 27 .1 . 1 971 · tarihinde tebellüğ edilmiştir. Milli Eğiti m Bakanlığı'nın 29 Ocak 1 971 tarih ve 200. 1 1 /224055 '79 sayılı ve birinci savunma layihası Hk. konulu yazısı 1 1 .2 . 1 971 tarihinde tebellüğ edilmiştir. CEVAPLAR: A.

REKTÖ RL ÜGÜ N CEVAPLARINA CEVAPLARIMIZ:

1 . Rektörlük, eğitim başladığı için yıllık izin verilmedi demekte­ dir. Buna karşı cevaplarımız şunlardır: a) Ü niversitelerde eğitim ve öğretimin gerektiğini takdir eden birinci derecede bölüm başkanlığı , daha sonra dekanlıktır. Fakülte­ lerdeki eğitimin g ereklerini rektörün tayin etmesi maddeten imkan­ s ı zd ı r. Bölüm başkanı ve dekan bir yıllık izin isteğini kabul edince rektör bu işle mi onaylamak duru mu ndad ı r. Onaylamamışsa izin is­ teyene karşı ard niyeti vardır. Rektör 'davacı i smail Beşikçi, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde asistan olmakla öğretim üye yardımcısı duru munda bir eleman ol­ d uğundan gerek ikmal imtihanları sırasında gerek tedrisat s ı rasında öğretim üyesine yardı mcılık görevi ifa etmek zorundadı r' diyor. Gö­ rüldüğü gibi öğretimin esas gereklerini takdir eden bölüm başkanlı­ ğ ı ve dekanlık, y ı l l ı k izin isteğine 'evet' diyor, rektör ise 'hayır.' Eğer öğretimde görevim o lsaydı, zaten bölüm başkanım; dekanlığa bile kalmadan izin isteğimi reddedebilirdi. Bunun ötesinde rektörün, bö­ lüm başkanı n ı ve dekanı n izni olmadan herhangi bir asistanı kendi 1 76


istediği yerde çal ışıırma ve angarya yükleme yetkisi yoktur. Öte yandan Bıyıkoğlu'nun sandığı gibi öğretim üyesi yard ı mcısı değil, öğretim yard ı mcısıdır. 4936 sayı lı Ü niversiteler Kanunu 'nun 4. Bölü­ mü 'Öğretim Yard ımcı ları· ile ilgilidir. Bıyıkoğlu veya onun vekili olan kişinin sandığı g ibi öğretim üyesi yardımcı ları ile ilgili, değil. Bu bakı mdan aynı kanunun 33, 45. gibi maddelerinde hep 'öğretim yard ı mcısı' tabiri geçmektedir. Öğretim üyesi yard ı mcısı d eğil. Dola­ yısıyla asistanlar öğretim ü yesinin d eğil, öğretimin yard ı mcısıdır. Görevi profesörün paltosu nu, çantası n ı taşımak, tebeşir taşıyıp tah­ tasını silmek, çeşitli ayak işlerini yaparak ve ona yardakçı l ık ederek üstad olmaya çalışmak değil, haysiyetli bir şekilde öğretime yard ı m­ cı olmaktır. B ıyıkoğ lu, kanunun objektif deyimlerini bile kendi arzu­ suna göre aniayıp öğretim üyelerine yardakçılık eden uşak asistan­ lar tahayyül edebilir. Bu bizi hiç bağlamaz. Ama onun bu kadar açı k bir deyimi kendi arzusuna göre değerlendirmesi yine a rt niyetini ve küçük e ndişelerini gösterir. b) Rektörlük, yıllık izni eğitim devresi başladığı için engelledim, diyor. Bu , yıl lık izin eğitimin yapılmadığı yaz aylarında kullanıl ır, an­ lamına gelmektedir. Olaylara soyut bir açıdan bakı nca bu doğru ge­ lebilir. Halbuki benim, yaz aylarında yıllık iznimi kullanamamamın ve Kas ı m ayında isternek zorunda kalmarnın temel nedeni davalı idaredir. Esas dava dilekçemin i PTAL N EDENLER i bölümünün 1 -b şıkkında da belirttiğim gibi davalı idare, Danıştay'ın, kendi kanunsuz işlemi hakkı nda , 6.8. 1 970 tarihinde verdiği yürütmenin durdurul­ ması kararı nı ancak 1 2. 1 0. 1 970 tarihinde yani 69 gün sonra uygu­ lam ı şt ı r. Yürütmenin durdurulması kararı uygulanmadan, e lbetteki yıllık izin istenemez. Görü ldüğü gibi yıllık iznin Kas ı m ayında isten­ mesine davalı idare kendiliğinden sebep olmaktad ır. Herhangi bir idarenin, Danıştay'ın verdiği yürütmenin durdurul­ ması kararlarını uygulamama veya kendi istediği zaman uygulama yetkisi var mıdır? Danıştay' ı n bu könuya özellikle dikkat etmesi ge­ rekir. Davalı idare, hem usulsüz, kanunsuz ve keyfi bir işlemle beni görevimden uzaklaşt ırmış hem de Dan ıştay'ı n bu konuda verdiği yürütmenin durduru lmas ı kararı nı hiçe sayarak uygulamamış ve uzun sü re göreve devam etmemi engellemiştir. Şimdi de eğitim başladı, gerekçesiyle, benim en tabii hakkım o lan yıllık iznimi kul­ lanmama engel olmaktadı r. Davalı idare, usu lsüz, kanu nsuz ve keyfi olarak göreve son verme işlemini yapmamış olsayd ı veya ya1 77


pılmış olsa bile Danıştay'ın yürütmenin durd urulması kararı nı zama­ nında uygulasaydı , ben izni mi yaz aylarında, yani eğitimin yapılma­ d ığı aylarda kullanabilirdim. Yıllık iznimi Kasım ayında kullanmak zorunda kalmarn ı n esas sebebi davalı idaredir. Bu bakı mdan, eği­ tim başladı, gerekçesiyle iznimin eng ellenmesi, objektif olaylar açı­ s ı ndan bakıldığı zaman demagojiden öte bir anlam taşımaz.

c) Öte yandan yine rektörlük, aktif olarak eğitim başlamıştır, Beşikçi'nin de öğretim ( Bıyıkoğlu'nun anlayışıyla öğretim üyesi) yardımcılığı görevi vardır, onun için yıll ık izin isteği reddedilmiştir, di­ yor. Halbuki esas dava, dilekçemin iptal N EDENLERi 2. şıkkırıda açıkladığım gibi, eğitimle ilgili yetkilerim 2 1 .9. 1 968 t::ı.rihinde sözlü bir emirle elimden alı nmıştı r. Ve bunu rektör, ad ı geçen davada (Dan ıştay 5. Dairesi, Esas No. 1 970/4963) Dan ıştay'a yapt ığı bir savun mada (Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü , 28.8 . 1 970 tarih ·v!'!. 266.4/399 1 sayı lı yazı , Esas Hakkı nda Savunma, kısmı, md. 3 . ) ik­ rar etmiştir. Görüldüğü gibi rektör Danıştay'da kendini savunurken , yerine ve zamanına gö re , benim derse gönderilmediğimi , bu bakımdan ih­ raç edil me rnenin normal olduğunu öne sü rüyor, yerine ve zamanı­ na göre de (bu davada olduğu gibi) eğitim başlad ı , öğretime yardım etmesi gerekir, bu bak ımdan yıllık izni verilmedi, diyor. Bu büyük bir çelişkidir. Bu çelişkinin temel nedeni, rektörü n ard niyetinden, mak­ _s adınırı bozuk olması ndan ve küçük endişelerinden başka bir şey değildir. d) Bütü n bunların ötesinde rektö rlük -eğitim ve öğretim hakkı benim gibi elinden alınmış değil- bizzat eğitim yapan bazı kişilere Kas ı m ayında ve daha sonra, yıllık izin ve daha başka çeşitli izinler verilmiştir. Bu rektörün ayrıcalı klı bir politika uyguladığı n ı , kendi gö­ rüş ve kanaatiarına uygun o lan kişilere, yı lılk izin, her türlü izin ver­ diği, uymayaniara ise vermediğini gösterir. Bu konudaki işlemler üniversitenin, yıllık izinlerle ilgili işlemleri tetkik edilerek görülebilir. 2. R ektörlük cevabı nda, ' Davacı kanunun tanzim etmiş olduğu bu kadar açık ve sarih bir duru mu yüksek huzurları nıza fuzuli kıy­ metli zamanları nızı alması kendisinin ne derece haks ız ve kanun la­ ra riayetsizliğini göstermeye kafi sebeptir' diyerek Danıştay'a 'yağ­ c ı lık' yapmaktadı r. Kendi kanunsuzlukların ı , keyfiliklerini ve objektif gerçekleri yağcılık yaparak gizleyebileceğini sanmaktad ı r. Halbuki yukarıdan beri yapt ığımız açıklamalar, h içbir demagojiye yer verme1 78


den, kimin kanunlara riayetsiz olduğunu açıkça örtaya koymaktadır. Danıştay kararları nı uygulamayan, savsaklamaya çalışan ve asista­ n ı n üç ay maaş almas ı na e ngel o lan bir rektörün karşı taraf ı , kanun­ lara riayetsizlikle suçlaması , onun objektif gerçekleri bir tarafa ite­ rek de magoji batağı nda çırpındığını gösterir. Halbuki bil imse l bir zihniyet, her türlü demagojiden s ıyrı larak, objektif gerçekleri görme­ mezlik etmemeli, olayları kendi arzusuna göre değiştirme meli, ya­ lan söylememeli, dü rüst o lmalıdır. Yine rektörlük cevabın ı n 2. kısmında, 'davacı açmış o lduğu da­ va dilekgesinde lüzu msuz ve dava ile herhangi bir alakası ve ilgisi olmayan başka duru mları anlatmış ve hilafı hakikat beyanda bulun­ muştur' diyerek yine demagoji yapmakta , objektif gerçekleri bir ta­ rafa itmekle ve yalan söylemektedir. Bir kere davalı idarenin, mak­ sad ı n ı n bozukluğunu göstermek bakımından çeşitli objektif olayları sıralamak en büyük hakkımd ı r. Öte yandan Bıyıkoğ lu'nun veya ona vekalet eden kişinin sandığı gibi anlat ı lan iki olay 'hilafi hakikat' ve olaylarla ilgisiz değil , tersin e , son derece sıkı bir şekilde ilgili ve gerçekt ir. H atta yeni olay yani yıllık iznin reddedilmesi olayı ötekile­ rin bir sonucudur. Her şey, Bıyıkoğ lu'nun, 22. 7 . 1 970 tarihinde ka­ nunsuz ve keyfi bir işlemle, beni üniversiteden uzaklaştırmasıyla başlar. Bütü n kötülüklerin, kanunsuzlukları n ve keyfiliklerin , giderek idari yargıya konu olan işlemlerin kaynağı bu olayd ır. Rektörü n , ol­ muş olayları olmamış gibi göstermeye, objektif olayları değiştirerek yalan söylerneye çalışması , onun ard niyetini ve bozuk maksad ı n ı b i r kere daha ortaya koymaktadı r.

B.

M i L L i EGiTiM BAKAN LIGININ CEVAPLARINA CEVAP LARlMlZ

Daval ı M illi Eğitim Bakanlığ ı , Davalı rektörlüğün cevabının 1 . şıkk ı n ı 4 ayrı madde halinde yazarak kend ini savu nmuştur. Rektör­ lüğü n cevaplarına verdiğimiz cevapları n 1 . şıkk ı nda bu hususlara da ayrı ayrı cevap verildiği için, bu kısırnda ayrıca tekrarlamayı lü­ zumsuz görüyoruz. Yalnız önemli o lan şu iki noktanı n belirtilmesin­ de fayda vard ı r. Atatürk Ü niversitesi özerk olmayıp M illi Eğitim Bakanlığ ı'na bağl ıdır. Dolayısıyla Atatürk Üniversitesi rektörü , olsa olsa M illi Eği­ tim Bakanlığı'nın yüksek dereceli bir memu ru olabilir. Bu durumda:

a) Rektörün yıllık iznini engelleyen işlemini onayiayan M illi Eği1 79


tim Bakanl ığı, bir bakanlık memuru olan rektörün Danıştay kararları­ nı uygulay ı p uygulamadığını, keyfilikle rini ve kanu nsuzlukların ı ne­ den denetlememiştir? b) Yıllık iznin Kasım ayında iste nmesinin birinci nedenin Ba­ kanl ık görevlisi rektörün kusurundan doğduğunu M illi Eğitim Bakan­ l ığı neden görmemiş, denetlememiştir? Danıştay'ı n bu konular üzerinde de durması gerekir. SONUÇ: Sunulan gerekçelerle davamızın kabulün e , davalıla­ rın verdiği cevapların reddine, masraf ve öteki giderlerin davalılara yüklefilmesine karar verilmesini saygı ile dilerim. 24.2.1 971 lsmail Beşikçi"

jJ

Karar

Yıllık iznin kullanılmasının reddi ile ilgili davada da Da­ nıştay kararını ı2 Mart ı 9 7 ı 'den sonra vem1iştir. İleride bu kararda ilgili yerde verilecektir. X.

SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESi'NE GEÇİŞ

Yukandaki belgelerden açıkça görüldüğü gibi Atatürk Üniversitesi yöneticileriyle çelişkiler gü n geçtil{çe artıyor. bu ise bilimsel çalışma olanaklarını geniş ölçüde kısıtlıyordu . O arada Siyasal Bilgiler Fakü ltesinde Sosyoloj i Asistanlığı sı­ navı açıldı. Sınavı kazanan Beşikçi. ı 97 ı yılı Mart ayının so­ nunda Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyoloji Asistanlığına tayin · edildi. ·

XI.

TUTUKLAMA

24 H aziran ı 97 1 tarihinde . Sıkıyönetim Yetkilileri, Be­ şikçi'yi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki çalışma odasından alarak önce Ankara Sıkıyönetim ve emniyet makamlarına. sonra da Diyarbakır'a götürdüler. Daha sonra Diyarbakır­ Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı askeıi mahkemesinde uzun bir dönem yargılaması yapıldı. Bundan sonraki bölümde yargılama safhası verilecektir. 1 80


BÖLÜM II

12 MART 197 l 'DEN SONRA

(DİYARBAKIR DURUŞMALARI) KISIM - I

İLK TAHKiKAT ı.

DAVANIN MUHBİRLERİ

Sıkıyönetim ilan edildikten sonra. farklı politik ve ideolo­ j ik � örüşü benimseyen kiş�ler. Atatürk Üniversitesi yönetici­ si, I. Beşikçi'yi Ankara · ve Istanbul Sıkıyönetim Komutanlık­ lanna. bu arada Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı'na. bazen toplu halde, bazen de teker teker ih­ bar etmişlerdir. Bu ihbarların özellikle İsrail Başkonsolosu Elrom'un kaçınlmasıyla yayınlanan hükümet bildirisinden sonra yoğunlaşması ilgi çekici bir noktadır. H ükümetin, sö­ zü geçen bildirisinde " . . . konsolos en kısa bir zamanda bıra­ kılınadığı takdirde, gizli örgütle uzak yakın ilişkisi bulunan­ ların. gençleri kışlurtan ve onları kanunsuz hareketlere teşvik edenlerin derhal yakalanarak gözaltına alınacaklan . . . " b ildiriliyordu. Ayrıca adam kaçıranlar, bunlara yardım ve yataklık edenlerle, bildikleri halde söylemeyenler için idam cezasını öngören bir kanun çıkarılacaktı. Konsolos serbest bırakılınayıp öldürüldüğü takdirde bu kanun makabiine teş­ mil e dilecekti. Sayın muhbir vatandaşiann hükümele yar­ dırncı olmalan ve hülçümet güçleriyle işbirliği yapmalan iste­ niyordu .

Bu İlıbariann Başlıcaları Şunlardır: Dekan Prof. Dr. Turhan Tufan YÜCE ve Arkadaşlarının İlıbarı Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce , istinabe yolu ile alınan ı.

ifadesinde şöyle demektedir:

181


" .. . Hal is bir vazife hissi ile Beş i kçi'nin yazı ları ndan en önemli olanlarından birkaç örnek toplad ım. Bunların fotokopilerini aldırdım. Ve umumi deyimle vatan ihaneti mahiyetierini belirten bir dilekçe tanzim ettim. Dilekçenin daha etkili olmas ı nı sağlamak için birçok öğretim üyesi arkadaşlarımdan dilekçeleri imzalamaları nı rica etti m. Arkadaşları m imzaladı lar. Dilekçeyi fotokopileriyle birlikte Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'na gönderdim . Ayrıca hain saydığım bu sa­ nığın, takipsiz kalma ihtimalini büsbütün ön lemek için yine suç teş­ kil eden yazıların ı n fotokopilerini aldırd ı m . Yazıların yay ınlandığı or­ ganların tarih ve numaras ı n ı kaydettim. Yazıların suç teşkil eden mahiyetini kısaca belirtici bir dilekçe ile bunları da istanbul Örfi ida­ re Komutanlığı'na adı mla, imza m la gönderdim . . . "

Belge 80-81

Yukarıdaki ifadeye uygun olarak, Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce, işletme Fakültesi Dekanı Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Kurt, Fen- Edebiyat Fakültesi Asistanı Dr. Orhan Okay, Dr. Celal Cihangiroğ lu, işletme Fakültesi Asistanı Dr. Hüseyin Ayan , Fen- Edebiyat Fakültesi Asistan ı ibrahim Erol Kozak, işletme Fakültesi Asistanı i Mehmet Eyüboğlu, şletme Fakültesi öğretim görevlisi'nden m�ydana gelen bir grup, 1 9 Mayıs 1 971 tarihinde Ankara ve istanbul Sıkıyönetim Komutanlıkları'na ihbarda bulu nuyorlar. is­ tanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'na yaz ılan yazı doğrudan doğruya Orgeneral Faik Tü rün'e yaz ılmışt ı r. (Duruşma t utanakları, s. 93) 2.

Asistan Dr. Celal CİHANGİROGLU'nun İlıbarı Belge 82

Dr. Celai Cihangiroğlu, Fen-Edebiyat Fakültesi Asista­ nı Nacl Gürşin'in gözaltına alınması ile ilgili olarak, Diyar­ bakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Suat Ak­ tulga'ya yazdığı bir teşekkür yazısında, " . . . bu kişinin akıl hocası Beşikçi'dir . . . " diyerek ihbarını yenilemektedir.

1 82


3.

Doç . Dr. Orhan TÜRKDOGAN'ın İlıbarı Be lge 83

Doç. Dr. Orhan Türkdoğan . 6 . 6. 1 97 1 tarihinde Başba­ kan Siyasi ve İdari İşler Yardımcısı Sadi Koçaş'a ihbar et­ miştir. Daha önce ve sonra ç eşitli sıkıyönetim kornu tanlikla­ rına da ihbar e tmiştir. Bu arada Sadi Koçaş'a yazdığı mektupta. Prof. Dr. Turhan Tufan Yüc e'yi ve Prof. Dr. Ke­ mal Bıyıkoğlu'nu da. nurcularla işbirliği yaptığı gerekçesi ile ihbar ediyor. Kendisi ise şöyle demektedir: " . . . Bu konuda Başbakan Yard ı mc ı s ı Sadi Koçaş'a ve sıkıyö­ netim savcıl ığına da Kemal Bıyıkoğlu ve Turhan Tufan Yüce yi sanık hakkında tahkikat açtı rmad ıkları için şikayet bab ında mektup­ lar yazmıştır . . . " (Tutanak, s. 50, 93) '

4. Rektör Prof. Dr. Kemal BIYlKOGLU'nun İlıbarı Belge 84 Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu. sıkıyönetim ilan edil­ dikten sonra çeşitli sıkıyönelim kornu tanlıklarına ihbar ve şikayet mektuplan yazmıştır.

" . . . Sıkıyönetim ilan olununca faaliyetlerinin yeniden gözden geçirilmesini temin bakımından duru mu sıkıyönetim merciierine du­ yurdum . . . " (Tutanak, s. 45) Bu ihbarların ve şikayetlerin hemen hemen hepsinde Bi­ rinci Bölümde sözü edilen (Belge 1 - 1 0 , 23, 28-37, 42, 50-53) konular yer almaktadır. Bu arada, 1 966- 1 967 ve 1 967- 1 968 ders yılında. Alatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakü lte­ si'nde anlatılan derslerde komünizm ve Kürtçülük propa­ gandası yapıldığı, bu iddiaları incelemek için tahkikat ko­ misyonu kurulduğu ve tah kikat komisyonunun . . . Beşikçi Marksist görüşte bir kişidir . . . şeklinde bir sonuca vardığı. . . yukanda sözü edilen belgelerle belirtilen bütün ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Alikan Aşireti, Doğu Anadolu'nun Düzeni gibi kitaplar yayınlandığı, bu yayınlar sonucu anayasa ihlal edildiği için göreve son verildiği, yürütmenin durdurulması "

1 83


kararını veren D anıştay'ın anarşik ve bölücü tutumlan des­ teklediği yine , uzun uzun anlatılmaktadır. Folklora Doğru isimli dergide yayınlanan yazıda, İstanbul Teknik Üniversite­ si Fikir Kulübü'ne gönd erilen mektupta, Ant Dergisinde ya­ yınlanan Doğu Anadolu'da Geri Kalmışlığın Oluşumu, isimli yazıda yine aynı konuların işlendiği ÜNAS'ın faal bir elemanı olunduğu belirtilmekte ve yazılardan örnekler veril­ mektedir. Görüldüğü gibi muhbirlertn ihbar ve şikayetlerine temel yaptıklan konu lar ı 966- ı 967 ve ı 968- ı 969 ders yılı dönem­ lerinde derste anlatılan konular ve ondan sonra yayinianan kitap ve makaleler ve bazı mektuplardır. Bu mektupların muhbirlerin eline nasıl geçtiği konusu üzelinde ileride . özel­ likle savunma kısmında durulacaktır. Öte yandan muhbirle­ rin ihbar ve şikayetlerini neden adli organıara yapmadıkları, sıkıyönetimi fırsat bildikleri yine üzerinde durulmaya değer bir noktadır. Bu açıklamalardan sonra bu davanın muhbirlerini şu şekilde sıralayabiliriz: Muhbir. Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Muhbir. Dekan Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce

İşletme Fakü ltesi

Muhbir. Dekan Prof. Dr. Ahmet Kurt

Ziraat Fakültesi

Muhbir. Doç. Dr. Orhan Türkdoğan

İşle tme Fakültesi

Muhbir Dr. Orhan Okay

F. E. Fakültesi

M uhbir, Dr. Celal Cihangiroğlu

İşletme Fakü ltesi

M uhbir, Dr. Hüseyin Ayan

F. E . Fakü ltesi

M uhbir. İbrahim Erol Kozak

Işletme Fakültesi

M u h bir, Mehmet Eyüboğlu

İşletme Fakültesi

(Not: Bu kısım, 28 Temmuz 1972 tarihli ve ileride verilecek olan savunma dilekçesinin 26-28 sahifeleri arasından alınmıştır.) II.

GIYABİ TUTUKLAMA

Bu ihbar ve şikayetler üzerine, Diyarbakır-Siirt İliert Sı­ kıyönetim Komu tanlığı Askeri Mahkemesi gıyabi tutuklama karan almış. Bu du rum 24 Haziran ı 97 ı 'de Diyarbakır'da bildirildi. Ve yine mahkemece, gıyabi tutuklama karan vica­ hiye çevrildi. 1 84


III. ASKERİ SAVCI TARAFINDAN ALINAN İFADE Belge 85

Bütün bu ihbar ve iddialardan sonra As. Savcı 28 Hazi­ ran 1 97 1 günü aldığı ifadede , sadece, Ant Dergisinde yayın­ lanan (Sayı 1 0, Şubat 1 9 7 1 ) Doğu Anadolu'da Geri Bırakıl­ mışlığın Oluşumu ile ilgili sorular sormuştur. Bu yazı ile ilgili olarak iki saati aşkın bir sorgu yapılmıştır. D oğal ola­ rak yazı ve yazıdaki düşünceler savunulmuşlur. Bu arada. bazı muhbirlerin iddia etlikleri şekilde bazı öğrenci eylemleri ile ilgili olarak herhangi bir soru sonılmamıştır. Bu sorguda. genel olara.k. "Kürt halkının nesnel bir gerçek olarak varlığı" üzerinde duru lmuştur. Bıjna bağlı olarak da. "Kürt halkınıri nesnel varlığının. dilinin ve küllürünün yok sayılmasının. anayasal demokratik haklannın gasp edilmesinin bir gerek­ çesi olamayacağı" konusu üzerinde durulmuştu r.

IV. ' İDDİANAME Askeri savcı tarafından hazırlanan ve davanın teriıelini leşkil eden iddianam� aynen şöyledir: Belge 86

" Di YAR BAKlR - SiiRT iLLERi SlKlYÖNETiM KOMUTANLIGI T.C. MAHKEMESi ASKERi SAVCI LIGI DiYARBAKlR 22.7. 1 971

Evrak No : 1 97 1 /230 Esas No 1 97 1 /1 04 Karar No : 1 97 1 /70 iDDiANAM E : Suç

: Sosyal bir sınıfın diğer sosyal s ı n ıflar üze­ rinde tahakkümünü tesis etmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak ve anayasanın ta1 85


n ıdığı kamu hakl arını ırk mü lahazası ile kal­ d ı rmaya hedef tutan ve milli duyguları yok etmek için pro paganda yapmak. Suç tarihi : 1 967 - 1 97 1 arası : i smail Beşikçi, H üsnü oğlu , 1 939 doğ . isSanık kilip-Hacipiri M ah . No: 4'de nüfusa kayıtl ı, Ankara-Cebeci Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistan lojmanları No: 8 de otu ru r. Siyasal Bilgiler Fakü ltesi'nde Sosyoloji asistanı. Halen Diyarbakır Sıkıyönetim Tutukevi'nde tutuklu. Nezaret tarihi : 24. 6. 1 97 1 - 26.6. 1 971 arası Tutuklama tarihi : 26.6. 1 971 Yukarıda suçları ve kimliği yaz ı l ı sanık hakkındaki soruşturma evrakı incelendi:

1 . Dosyada mevcut delil ler aras ı nda bulunan ve TCK'nun 1 42/ 3 . maddesinde öngörü len suç u nsurları nı kapsadığı ve sanık tara­ f ı ndan yazı ldığı bildirile n 1 9. 2 . 1 971 tarihli (Folklora Doğru ) dergisi­ nin 32. sahilesinde yayı nlanan ( Bizden-Sizden) başlıklı yaz ı ve Şu­ bat 1 971 tarihli ANT dergisinde yay ı nlanan (Doğu Anadolu'da Geri Kalm ışlı ğ ı n Oluşumu) başlıklı makale ile ilgili olarak ( Bizden­ Sizden) başlıklı yazıdan dolayı i stanbul Bas ı n Savcılığı nca, Bası n Kanu nunun 3 5 . maddesi uyarı nca 1 1 .2 . 1 97 1 günlü v e 1 971 /20 hz. say ı l ı takipsizlik kararı verildiği, (Doğ u Anadolu'da Geri B ırakıl­ m ışlığın Oluşumu) başlıklı makalesi nedeni ile de sanık hakkında TCK'nun 1 42/3 . maddesini ihlalden ötürü 25 .5 . 1 971 gün ve 1 97 1 / 1 76 hz. e s . 1 97 1 / 1 97 say ı l ı iddianame i l e i stanbul Basın Asliye Ce­ za Mahkemesi'nde kamu davası açıldığı ve duruşmanı n devam et­ mekte bulu nduğu i stanbul C. Savcılığı Basın Bürosu'nu n 6.7.1 971 g ü n ve 1 97 1 /262 say ı l ı cevabi yazıs ından anlaş ı lm ı ştır. 2. Dosyada mevcut olup sanık hakkı ndaki iddialara esas teşkil eden ve yukarıda açıklanan basın yolu ile işlediği suçları dışı nda kalan eylemler iki grupta toplanmaktadı r.

A. Sosyal bir s ı n ıfın diğer sosyal s ı n ıflar üzerinde tahakkü münü tesis etmek, sosyal bir s ı n ı f ı ortadan kaldı rmak için propaganda yapmak, B. Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ı rk müla hazas ı ile kaldır1 86


mayı h edef tutan ve milli duyguları yok etmek için propaganda yapmak. ·

A. Sosyal bir s ı n ıf ı n diğer sosyal s ı n ıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldı rmak için propaganda yapmakla ilgili sanığın eylemleri aşağıda gösterilmiştir: Suç dosyası nda bulunan tan ı k ifadeleri, Atatürk Ü niversitesi Tahkikat Komisyonu ve MiT raporları , haberleşme belgeleri, Doğu Mitinglerinin Analizi araştırma yaz ısı ve sair resmi yazı ve belge­ lerin incelenmesinden anlaşı ldığına göre : a) Aşı rı sol faaliyetlerine 1 967 yılında başlamı ş olan sanık, Er­ zurum Atatürk Ü niversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Kürsü­ sü'nde Dr. Asistan olarak öğretim görevini yaparken, 1 96�/0cak ayı nda dersi s ı rasında sorulan bir soru üzerine : ' . . . Lenin ihtilali ile proletarya burjuva galebe çalmıştır. Bunun­ la beraber çok geçmeden bir burjuva s ı n ı f ı doğmuştur. Bu hal idare edilmenin kaçınılmaz neticesidir. Daima idare eden farklı olacaktır' demek suretiyle sosyal bir sınıfın diğer sosyal sın ıflar üzerinde ta­ hakkümünü tesis etmek için propaganda yapmışt ı r. b) 1 6 Ocak 1 970 günü Ü NAS Erzu rum Şubesi'nin açık otu ru­ munda 'Üniversite reformunun s ı n ıfsal gerçekleri saptadığına, sö­ mürü düzeni, değişik s ınıf kavramı gün ışığına çıkmadıkça alt yapı­ daki bazı programlar halledilmekdikçe ü n iversite reformunun yapı lamayacağı n ı , sınıf sorununu açıklamanı n üst kadernelerin çıka · rına dokunacağı n ı ' söylemek su retiyle aynı nitelikte propaganda yapmıştır. c) Sanık 1 968 yıl ında Erzurum Ü niversitesi Fen- Edebiyat Fa­ kültesi SosyoJoji Kürsüsünde Dr. Asistan olarak öğretim görevini yaparken derslerine konu ile doğrudan doğruya ilgili ve gerekli ol­ mayan aktüel siyasi unsurlar karışt ırmış, bu arada öğrencilerine sorduğu imtihan soru ları ile Marksist propaganda ve telkinlerde bu­ lunmuştur. Şöyle ki: 1 968 yı lında Fen- Edebiyat Fakü ltesi sömestre öğren­ cilerine ait son sosyoloji yazılı imtihanları nda, öğrencilere , (Bat ıcılık gericiliktir sözünü toplu msal yönden açıklayınız, i leri Asya Geri Av­ rupa sözünü çağımızın sosyal akı mların ı göz önünde bulundu rarak açıklayınız) şeklinde sorular yöneltmek suretiyle bat ı n ı n kapitalist olduğu için geri ve doğu sosyalist o lduğu için ile ridir, yolunda likirie­ rin telkinine çalışmış, doğudaki sosyalizmden de delaylı olarak Rus1 87


ya-Kızıl Çin ve Kuzey Vietnam tipi komünizan sosyalizmi kastetmiş­ tir. Yine sanık, aynı dönemde yaptığı yaz ı l ı imtihanda öğrencilere (Kurtuluş savaşlarından başka hiçbir savaşa taraftar d eğili m) sözü­ nü çağımızda az gelişmiş ülkelerle hakim ekenomilerin ekonomik ve politik ilişkileri yönünden açı klayınız, şeklinde soru sormak sure­ tiyle kurtuluş savaşları n ı n emperyalist lere, Batı sömürücülerine kar­ şı doğudaki fakir halkın, az gelişmiş toplumların ayaklanması esası­ n a dayandığı fikrini öğrenciye telkin et meye çalışmıştır. d) Ayrıca derslerinde (Asya Tipi Ü retim Tarzı) denilen bir ekonomik model ortaya atarak Marksizmin savunuculuğu riu ve pro­ pagandası n ı yapm ışt ı r.

e) Sanık, 1 967 Aralık'ta bast ı rdığı (Doğu Mitinglerinin Anali­ zi) adlı derlemesinde, ihti lalci sosyalizmin metotları ndan söz etmek su retiyle aynı nitelikte propagandaya yer vermiş mesela: - herhangi bir toplumda yapıyı şekillendiren esas faktör ekonomik olanlard ır . . . B u mülkiyet i lişkileri v e işbölümü ilişkileridir. Toplu m içinde diğer sosyal müesseseler bunlara göre şekil alır- demek suretiyle M ark­ sist propaganda yapmış ve sonuç itibarıyla bilimsel alan d ı şına taş­ mıştır. B. San ı ğ ı n Anayasanı n tanıdığı kamu hakları n ı ırk mü lahazası i le kaldırmayı hedef tutan ve milli duyguları yok etmek için yaptığı propagandaya i lişkin eylemlerine gelince : a) Sanık, i stanbul Teknik Ü niversitesi Fikir Kulübü'ne gönderdi­ ği 9 Aralık 1 969 tarihli yazıda ( . . .Türkiye'yi bütünleştirmek, hiçbir za­ man Türkiye'yi türkleşiirmek d eğildir . . . Türkiye'yi sadece Türk gör­ mek emekçi halklarla emperyalizm a rası ndaki çelişkiyi halklar arası nda bir çelişki gibi göstermeye çalışmak emperyal izmin işine yarar) demek suretiyle bölücü ve milli duyguları yok edici nitelikte propaganda yapmıştır. b) Atatürk Ü n iversitesi'nde bulunduğu süre içinde aşırı solcu lu­ ğun yanı nda Kürtçülüğü de savunmuş, ilmi çalışma maskesi altında Doğu Anadolu'nun birçok aşiretlerini gezerek, Kürtçülüğü onlara anlatmış ve Kürt sorununun varlığını açıklamak suretiyle ı rk ayrımı güden propagandalar yapmıştır. c) Ders teksirlerinin önsözünde ' ... Sosyolojik tahliller bakı mın­ dan ele alı nan bir grubun , Tü rk veya Kürt o l ması mühim değildir. .. 1 R8


Yine sosyolojik bakı mdan mühim olana herhangi bir g rubun veya dilin tari hi evrimi şu veya bu gruplarla veya dillerle olan ilişkileri de­ ğil, Kürtçe veya Türkçe konuşan kimselerin farklı sosyal g ruplar meydana getirmeleri ve her iki grup arası ndaki sosyal hareketsizli­ ğin azalmış olması ndandır. . .' demekte (önsöz sh. 1 ) ve (Doğu Mi­ tinglerinin Analizi) başl ıklı derleme yaz ı s ı nda ' . . . Bu bakımdan Türk-Kürt diye bir şey yoktur. Bu vatan toprağı üstünde herkes Türktü r, deyip belirli bir sosyal gerçeği saklayamazsı nız, bu gerçek dildir .. .' (Sh. 2) demek su retiyle a nayasanın tanıdığı kamu hakları n ı , ı rk mülahazası i l e kaldı rmayı hedef tutan v e milli duyguları yok edici nitelikte propaganda yapmaktır. 3.

SONUÇ:

Yukarıda etraflıca açıklandığı üzere sanığı n muhtelif zamanlar­ da gerek TCK'nun 1 42/1 ve gerekse TCK'nun 1 42/3. md. hükmünü ihlal ettiği anlaş ıld ı ğ ı ndan eylemlerine uyan TCK'nun 1 42/1 ve TCK'nun 80, TCK'nun 1 42/3. maddesinin uygulanması ve duruş­ manın Diyarbakı r S ı kıyönetim Askeri Mahkemesi'nde yapılması id­ dia ve talep olunur. 22.7. 1 97 1

RAGIP AYCAN Hakim Yarbay Yr. As. Savcı" KIS.l.M" -ll

DURUŞMA I.

ANAYASAYA AYKIRILIK, MAHKEMENİN GÖREvsizLİGİ, YETKİSİZLİGİ innİALARı Belge 87

B u davanın duruşmasına 3 0 Temmuz 1 9 7 1 tarihinde başlanmıştır . Sözü edilen tarihte yapılan duru şma sırasın­ da. ilk olarak sıkıyönetim mahkemelerinin kuru luşunun anayasaya aykınlığı ileri sürülmüştür. Mahkeme bu iddiayı reddetmiş, sıkıyönetim mahkemelerinin kuruluşunun ana­ yasaya aykırı olmadığına karar vermiştir. 1 89


Daha sonra, sıkıyönetim mahkemelerirun davaya bak­ maya görevli olmadığı ileri sürü lmüş, mahkemeye güvensiz­ lik beyan edilmiştir. Mahkeme bu iddialan da reddetmiş, da­ vaya bakmaya görevli olduğuna karar vermiştir. Daha sonra, D iyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Mahke­ mesi'nin bu davaya balonaya yetkili olmadığı iddiası ileri sü ­ rülmüş, bu iddia da mahkeme tarafından reddedilmiştir. Mahkeme, davaya bakmaya kendisinin yetkili olduğuna ka­ rar vermiştir. (Tutanak, s. 1 -7)

II. SORGU Belge 88 Yukanda sözü edilen 30 Temmuz 1 97 1 tarihindeki d u ­ ruşmada yapılan sorguda iddianamenin:

A. a) Kısmı ile İlgili Olarak " . . . Lenin ihtilali ile proletarya b u rj uvaya galebe çalmış­ tır. Bununla beraber çok geçmeden bir buıj uva sınıfı doğ­ muştu r. Bu hal idare edilmenin kaçınılmaz neticesidir. Dai­ ma idare eden farklı olacaktır" sözünün hiçbir anlam ifade etmediğini, böyle anlamsız bir sözün söylenemeyeceği bildi­ rilmiştir. b), c), d), e) kısımlarında iddia edilen şeylerin ise sosyo­ lbj i biliminin ifadeleri olduğu . bunları söylemenin ve yazma­ nın suç olmayacağı ifade edilmiştir: B. Kısmı ile İlgili Olarak ise Türkiye'de Türk dilinden ayrı bir Kürt dili ve Türk kültü ­ ründen ayrı bir Kürt kültürünün bulunduğu ifade edilmiş­ tir. Fakat Kürt halknun obj ektif varlığı reddedilerek en temel demokratik haklarının yani insan haklarının temelinde du­ ran eşitlik hakkının gasp edildiği söylenmiştir. Kürt halkın­ dan ve Kürt kültüründen söz etmenin suç teşkil etmeyeceği. b unların da sosyoloj i biliminin ifadeleri olduğu belirtilmiştir. (Tutanak, s. 7 vd .) 1 90


III. İSTİNABE YOLU İLE ALINAN iFADELER VE iFADELERLE İLGİLİ BAZI BELGELER ı.

Muhbir Tanık_ Dekan Prof. Dr. Ahmet KURT Belge 89

" . . . ismail Beşikçi, fakültede ilk görevine başlad ığı sırada çok mazbut görünüyordu. Sessiz, çalışkan bir kişi olarak görü nüyordu. Fakat sonradan mu hiti tan ıdığı için mi, yoksa zemini mü sait buldu­ ğu için mi, ideolojik mahiyett e yazı ve makaleler yazmaya başla­ mıştı. .. Doçent Tü rkdoğan'ın şi kayeti üzerine derslerde anlattıkları­ n ı , imtihanda sorduğu sualleri tahkik için kurulan komisyon 2 1 .9. 1 968 tarihinde Fen- Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na bir rapor verdi. . . Bu raporda, Beşikçi, ders notları nda ve yazı ları nda marksist bir görüşten hareket etmektedir, şeklinde bir ibare dahi mevcut olduğunu okumuştu m . . . . 20. 3 . 1 970 tarihinde üniversitede dekan ve rektörün odas ı n ­ d a koltuklar bir- g rup öğrenci taraf ından yakı lmışt ı r. Bu nları n failierini aramak için ü niversitede bir tahkikat komisyonu kurulmuştur. Bu tahkikat komisyonunun başkan ı ben idim. Birçok talabeyi bu mev­ zuda dinledim. Dr. Beşikçi ile işbirliği yapan bir grup öğrencinin Kürtçülüğü tasvip ettikleri ve Beşikçi taraf ından eğitildikleri kan ısı­ na varmıştım. Zira 24. 3 . 1 969 tarihli Akşam gazetesinde Beşik­ çi'nin yazdığı seri makalelerden birinde ' . . . Doğu Anadolu'da Kü rtçe konuşan vatandaşları mızın dillerine ve kü ltü rlerine uygulanan bas­ kıya devrimcilerin karşı koyması . . . ' şeklindeki cümleyi dahi birçok talebelere sormuş ve bunların da aynı görüşleri benimsediklerini görmüştük. Bundan Beşikçi'nin bölücülük yaptığı kanısına vardık. Yine diğer makalelerinde Beşikçi'nin komün izm ve bö lücülük yaptı­ ğı kanısı nda fikre sahip olduk. Tahmini mize göre bu dergilerin tah­ kikat komisyonu dosyası nda olması gerekir. . . "

2.

Ta nık Doç. Dr. Cevdet GÖKALP Belge 90

. . . 3 Aralı k 1 967 tari hinden beri Atatü rk Ü niversitesi'nde görev­ liyim. Ü niversiteye girdiğim gü nden beri sanık ismail Beşikçi'nin "

191


fakültesi olan Fen-Edebiyat Fakültesi'nde, başl ıca huzursuzluk kay­ nağı olduğunu müşahade ett im. Siyasal Bilgiler Fakültesi mensubu olmam ve onun da bu fakülte mensubu bulu nması dolayısı yla beni ziyaretini bekledim. Dikkatimi çeken husus, onun asla ziyaretime gelmemiş o lması. Bu husus ilk anda, hakk ı nda söylenenleri doğru çıkaran bir kanaat oldu. Çünkü , milliyetçi bir Türk çocuğu olmam onun ziyareti ne engel teşkil etmiş olacak. Komünizme karşı hassas bir Türk çocuğu olmam ve bu husus­ ta mücadeleci bir karaktere sahip o lmam gayesi ile i sınail Beşik­ çi'yi yayınlarından adı m adım izledim. Onun komünist Forum , ko­ münist Akşam gazetesi ve işçi Partisi'nin yayın organ ı ANT dergisinde yayı nlanan yazılar ı ile Alikan Aşireti ve Doğu'nun Top­ lumsal Düzeni gibi eserlerinin telkikinden edindiğim açık ve seçik kanaat, ismail Beşikçi'nin asıl bir komü nist olduğu . . . " . . . 20 Mart 1 970 günü üniversitemizde komünistler taraf ından rektörlük binaları ile Ziraat Fakültesi'ndeki dekanlık odası komünist öğrenciler taraf ı ndan tahrip olundu. Rektö rlük ve dekanlık koltukları temsili şekilde d ışarıya çıkarı l ı p yakıld ı . Bu olayı tahrik etmek üzere Prof. Ahmet Ku rt 'un başkanlığında teşkil olunan tahkik heyetinde üye olarak çalıştım. Bütün bir N isan içinde yaptığım soruşturmalar­ da 1 50'ye yakın tanığı n ifadesine müracaat ettim . Bu müracaat sı­ ras ı nda gördük ki sanı k i smail Beşikçi tahrik edici bir unsur olarak ortaya çıkmıştır: . . "

"

3. Erzurum Cumhuriyet Savcılığının Bir Yazısı Belge 91 ErL:urum Cumhuriyet Savcılığı D iyarbakır-Siirt İlleri Sı­ kıyönetirn Komutanlığı ı Numaralı Askeri Mahkemesinin bir isteği üzerine gönderdiği cevabi yazıda şöyle demektedir:

" . . . 20 Mart 1 970 günü Atatürk Üniversitesi'nde cereyan etmiş olan olaylarla ve daha önceki 22 Nisan 1 969 olaylarıyla ilgili o larak iddianame düzenlenmiş ve dava açılmıştır. Fakat bu davalarda asistan Dr. ismail Beşikçi'nin adı ne sanı k o larak ne d e tanık o la­ rak geçmemektedir. Esasen Dr. i smail Beşikçi ile i lgili olarak Er­ zuru m'da herhangi bir kovuşturma yapılmamış ve dava açı lmamış­ tır . . . " Erzuru m Cumhuriyet Savcılığ ı n ı n 4.9. 1 97 1 tarih ve 9 7 1 /29 say ı l ı yaz ı s ı , Tanık Doç. Dr. Cevdet Gökalp'in duygularıyla hareket eden bir kişi olduğunu açıkça göstermektedir. 192


(Sözü edilen yazı 29.9.1 971 tarihli duruşmada okunmuş­ tur. Ayrıca bk. Tutanak s. 20, 96} Tanık Mehmet İSHAKOGLU

4.

Belge 92

" . . . Fen-Edebiyat Fakültesi binası nda kaldığım müddet içinde ı smail Beş i kçi' nin odasının bir nevi bir kısım öğrencilerin toplantı odası olduğunu gördüm. Arkadaşlarımdan duyduklarımla i smail Beş i kçi nin maksatlı çal ıştığını ve öğrencileri eğittiğini gösterir ma­ hiyette idi. . . . Erzuru mluların üniversiteye yürüyüşlerinden sonra Ü niversite Asistanları Sendikası'n ı n yayınladığı, örneği tahkikat ko­ misyonu nun dosyası nda bulunan bildirinin bizatihi i sma i l Beşikçi tarafından hazı rlandı ğ ı kanaatindeyim. Bildiride rektörlük ve rektör­ lük koltuğunu yakan solcu öğrencilerin hareketleri tasvip edilmekte ve Erzurumluları n asil hareketleri faşizmle damgalanmaktadı r. . . " . . . 20 Mart olaylarından sonra kurulan tahkikat komisyonunda üye olarak çalı ş ı rken aldığım ifadelerin birçoğu i smail Beşi kçi nin olayların tertipçisi olduğunu gösterdi. .. '

"

'

"

Belge 93

Tanığın daha sonra alınan Ikinci ifadesinde: " . . . Bu arada şunu belirteyim ki, bir öğrencinin kendini yakması hadisesinde l smail Beşikçi'nin rolü olup olmadığı konusunda bir şey diyemeyeceğim. Bu konuya dair tahkikat dosyası nda herhangi bir tan ık ifadesine veya delile rastlayamadık . . . " demektedir. (Niya­

bet Tutanağı, s. 7) 5.

Muhblr Tanık Dekan Prof. Dr. Turhan Tufan YÜCE

" . . . B en ısmail Beşikçi'yi şahsen tanırım. l smail Beşikçi dış görünüşü itibariyle terbiyeli bir insandır. . . ". . . tin lis bir vazife hissi ile Beşikçi'nin yazı larından en önemli olanlarından birkaç örnek topladım. Bunların fotokopilerini aldırdım. Ve umu mi deyimle vatana ihanet mahiyetle ı ini belirten bir dilekçe tanzim ettim. D ilekçenin daha etkili o lmasını sağlamak için birçok "

1 93


öğretim üyesi arkadaşlarımdan dilekçeleri imzalamaları nı rica ettim. Arkad aşlarım imzaladılar. Dilekçeyi fotokopileriyle birlikte Ankara S ıkıyönetim Komutanlığı'na gönderdim. Ayrıca hain saydığım bu sa­ n ığ ı n takipsiz kalma ihtimalini büsbütün önlemek için yine suç teşkil eden yazı ları n ı n yayı nlandığı organları n tarih ve numaras ı n ı kaydet­ tim. Yazıların suç teşkil eden mahiyetini kı saca belirtici bir dilekçe ile bunları da i stanbul Örfi idare Komutanlığı'na adı mla, imzamla, gönderdim . .. " . . . Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın şikayeti üzerine o z amanki Fen-Edebiyat Fakültesi Deka n ı , Prof. Sela hatti n Olcay ve beni, Dr. Beşikçi nin ders notları nı, bunların suç teşkil edip etmediklerini incelemekle görevlendirdi. i ncelediğimiz notlar çok tarafgir, sırf Marksist bir görüşle yazı lmışt ı . Böyle taraf tutan, sosyoloji olaylarını çoğunluğu itibarıyla ilmi değe rini kaybetmiş f ikirler açısı ndan ele alan bir ders takririni ilmi anlayışla bağdaştı rmaya iriıkan görmedik. Ayrıca şu hususta çok şayanı dikkat idi . Sosyolojiye Giriş dersi, bu dersin temel meselelerini ihtiva etmek icap ede r. Halbuki Beşik­ çi bu notlarında sosyolojinin umumi ve elemanter konuları n ı bir ya­ na bırakıp, Doğu Anadolu'daki Kürt aşiretlerinin yaşayışiarı nı öğreti­ yar ve hatı rlayabildiğime göre bunların demokratik haklardan yoksun bırakı ldıkların ı ve yoksul duruma düştüklerini , öğrencilerine anlatıyor. Komünist ideoloji ile olayları tek taraflı , tarafgir ediyordu . R aporumuzda bu cihetleri açıklad ık. (Sözü g eçen rapor Için bk. bu kitapta Belge 1 0) . . . Arzettiğim gibi i smail Beşikçi ile dostluk ve düşmanlık şek­ linde nitelendirilebilecek herhangi bir ilişkim yoktur. D ı şarıda sanık, uslu ve terbiyeli bir kişi olarak görülür. Fakat kanaatime göre, Be­ şikçi ya komünist devletlerin ajan ıdır ya da Orta-Doğu'da gittikçe büyüyen kuvvetlenen yavaş da olsa sanayileşen Türkiye'nin islik­ bali hakkında baz ı hesaplar yapan veya yapması muhtemel olan büyük devletlerden birinin ajanıdır. Ya da son bir ihtimal aslen Türk olduğu ileri sürülen Beşikçi'nin gerçekten hasta olduğu . . . Muhbir, ifadesinin son kısm ı nda, 20 Mart 1 970 olayları sırasın­ da, Avukat i brahim Silici'ye dayanarak şu sözlerin söylendiğini ileri sürmektedir. " . . . Buna rağmen o günün akşamı veya e rtesi günün akşamı san ık ismail Beşikçi, karısının teyzesi oğlu olan Avukat i brahim Silici'nin evinde , ü niversite idarecileri için ve pek terbiyeli bir zat olan o zamanki vali için, bunlar Amerikan ajanlarıdır, bunların Ame·

"

'

"

1 94


rika'dan maaş ald ıkiarına eminim, demiştir. Bunları karı s ı n ı n akra­ - bas ı olan ib rahim Sil ici den işitmişimdir. Avukat ibrahim S i l ici, i smail Beşikçi i l e onun komünist fikirlerine karşı münakaşa, müca­ dele ettiğini çok defalar söylemiştir_ . , " '

6.

Tanık Avukat İbrahim BİLİCİ Belge 95

" . . . i smail Beşikçi benim eşimin teyzesinin kızının kocasıdıL Bu münasebetle kendisini tanırım. Bana hiçbir zaman beyan edilen sözleri söylememiştir_ Ve ben de Turhan Tufan Yüce ile böyle bir konuşma yapmadı m . _ _"

7.

Tanık Dekan Prof. Dr. Selahattin OLCAY Belge 96

" . . . Sanık i smail Beşikçi de fakültemde asistand ı r. Kendisi gö­ rünüşte halim, selim ve birşeye karışmaz bir kişi intibaı n ı verird L . , Ben sanık ismail Beşikç i nin şahsen yanı mda herhangi b i r bölücü ­ lük ve komünizm propagandası yapt ığına şahit olmadım_ Yalnız sa­ nığın fakültedeki faaliyetleri ve arkadaşları mla olan münasebetlerin­ den ötürü ilgili merciiere duyurulmuş, fakat bunlardan haberim yok . . . Sanık fakültemizde asistanlık yaparken, yönetmeliğimiz uyarın­ ca her görevli ilmi araştırma yapabilir. Bunun için proje vermesi ge­ reklidir. Projeyi verdiği zaman araşt ı rmacı fakülteden maddi yard ı m görür. Sanık da b u n a dayanarak D o ğ u ve Güneydoğu S ı n ı r Ka­ sabalarında Sosyo-Ekonomik Yapının Mukayeseli A nalizi, isim­ li bir araştı rma yapacağı na dair fakültemize proje vermiştir. Bu prc ­ jeye dayanarak sanık, Posof civarında projesinde açı k mülakatlar yapacağı n ı bildirmesine rağmen, bir anket haz ı rlamış, bu anketi de ibraz edeceğiz. Bu na göre vatandaşları mızın geçmişlerine dair su­ aller vardır. Bu husus Posof Savcılığının da dikkati ni çekm iş ve san ık hakkında bu yönden takibata geçmiş. Bu duru m fakülte­ mize intikal etti. Biz, sanığın bu g ibi faaliyetlerini tesbit edince ve evvelki raporumuzda da (evvelki rapor- için bk. Belge 1 0) öğretici­ lik vasf ı n ı kazanamadığını tespit ettiğimizden fakültemizde ders ver'

195


rnek selahiyeti birinci raporumuzu ve rdiğimizde dekaniıkça alınmış­ tı. Bu anketi sanık bu durumlardan sonra hazı rlamışt ır. . . (Sözü edi­ len konular için bk. bu kitapta Belge 4, 5, "1 0, 54)

. . . Ben sanık hakkında esasen görevim münasebetiyle bilgi sa­ hibi olmuşumdur. Yoksa sanıkla başkaca bir münasebetim yok­ tur. . . "

8.

Bir Takipsizlik Kararı Belge 97

Tanık Prof. Dr. Selahattin Olcay'ın verdiği yemine rağ­ men olaylan nasıl gerçek-dışı göstermeye çalıştığını, Posof Savcılığı'nın sözü edilen takipsizlik kararı açıkça göstermek­ tedir. "Takipslzlik kararı Hazırlık No : 968/324 Karar No

:

969/58 K.H.

Davacı Sanık

: Cavit Göktürk, Kalenderoğlu, 1 948 doğumlu

Suç

:

Devletin müesses intiza mı n ı devirmek için propaganda yapmak (TCK 1 42) .

Suç tarihi : 1 968 Ağustos ayı .

Yukarıda müsned suç ve açık kimliği yazılı sanık hakkında ya­ pılan hazırlık tahkikatı neticesinde: . . . Köylü lere anket ad ı alt ında sorduğu suallerin Erzurum Ü niversitesi Sosyoloji Asistanı ismail Beşikçi taraf ından hazı rland ığı anlaşılan ve bir sureti celp edilmiş bulunan ' Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sınır Kasabaları n ı n Sosyo-Ekonomik Yapılarının Mukayesesi ' isimli ankette muhtevi sualler dışında suç mahiyetinde başka sualler sorulduğuna ve men­ ti propaganda yapıld ığına dair her hangi bir delil mevcut olmad ığı antaşılmakla suç u nsuru bulunmamak ve delil kifayetsizliği sebep­ lerine binaen sanık hakkında kamu adına takibata mahat olmadığ­ na ve san ığa tebliğine CM UK'nun 1 63 . maddesi uyarınca karar ve­ rildi. 9.5. 1 969. Asım Sezal Köklü· C. Savcı Yrd. "1 6677" 196


9.

Tanık Prof. Dr. Mithat TORUNOGLU Belge 98

Ben Atatürk Ü niversitesi'nde 1 967 y ı l ı ndan beri öğretim üyesiyimdir. Sanıkla u zaktan yakından hiçbir ilişkim yoktur. . . " . . . Ben, i smail Beşikçi'nin komünizm propagandası ve Kürt­ çülük yönünden Kürtçülük faaliyetlerinde bulunduğunu görmedim. Bizzat, ü niversite camiası içinde bu şahsın bölücülük yaptığı söy­ lenmektedir. Bu hususta iki tane de kitabı var." " . . . 1 970 y ı l ı içerisinde öğrenci hareketleri olup fakültede ve rektörlükte yakma ve y ıkma olaylan oldu . Bu hususun tahkiki için nıuhakkik olarak atananlardan biri d e bendim. Olayları tahkik ettim. Bu hususta rapor hazırlad ı m . Raporumuzda da belirttiğim gibi olay­ lan tertip edenler içind e görünüyor . . . "

"

Erzurum savcılığının yukarıda sözü edilen yazısı (Belge

9 1 ) Tanık Prof. Dr. Mithat Torunoğlu'nun olayları tahrif et­

tiğini ve bütün bilgilerin lokal dedikodularından ibaret bu­ lunduğunu açıkça göstermektedir. 1 0. Tanık Yavuz AKPlNAR

Belge 98

" . . . Ben sanığın öğrencisiyim. 1 967 - 1 968 ders yılında bana sosyoloji dersi vermiştir. Yani sınıfmızda hatırımda kaldığına göre sosyoloji dersimizin konusu , Doğu Anadolu'da sosyal değişmedir. Bu konu Osmanlı i mparatorluğu'nun toplumsal yapısı n ı ilgilendiren ders programı m ı z ı n bir konusu idi." " . . . M ütemadiyen Doğu Anadolu'da feodalite kal ı ntıları n ı n bu­ lunduğunu , Doğu'da Kürt halk ı n ı n o lduğunu, Türk ı rkı ile Kürt ırkının ayrı ayrı ı rklar o lduğunu söylerlerdi. . . Beyan ettiğim gibi yalnız Kürt­ çülük konusunda ayrı bir ı rk olarak Kürtleri kabul ederdi. Hatta bu hususta bir kitabı vard ı r." " ... Sanık konuyu izah ederken kanaatimce M arks'ı n teorilerine uygun bir şekilde mümkün mertebe bize konuları anlatırd ı . Yani M arks'ı n felsefesine uygun şekilde görüşlerini izah ederdi. O za­ man bize vermiş olduğu teksirlerden bellidir." (Teksirler Için bk. bu k itapta belge 9) " . . . Sanık i smail Beşikçi hiçbir zaman, bize, Marksist-Leninist t eoriler iyidir, bunları benimseyerim veya bu fikirleri benimseterek herhangi bir telkinat yapmamıştır. Ve duymad ı m ... "

197


l l . Tanık Yılma DURAK Belge 1 00

" ... 1 968 yılında ismail Beşikçi sosyoloji derslerine ge liyordu. Sosyoloji derslerini M arksist metotlarla anlatıyordu . M esala Asya devletlerinin ileri ülkele r . oldukların ı bu metot neticesinde ortaya koymaya çalışıyordu. Çünkü Asya devletlerini Çin ve Rusya gibi ko­ münist blok içinde bu lunan ülkeler olarak gösteriyordu. Bunun kar­ ş ı l ı ğında kapitalist idare ile yönetilen Avrupa devletlerinin ise geri ü lkeler olduğunu telkin ediyordu. Yine bir yaz ı l ı s ı navı nda bağı msız­ l ık savaşları ku rtuluş savaşlarından kutsaldı r, sualini yine marksist metotla neticelendiren iktisadi bağ ı msızlık, ancak sosyalist düzene girmekle mümkü n olabil eceğini telkin ediyordu. Yine Tanzimat ha­ reketleri geri bir harekettir, suali ile modern tarzda anlaşılan hürri­ yet fikrine karşı çıkıyordu. " " . . . Bütün bunların dışında Doğu Anadolu'nun geri kalmışlığnı istismar ederek Doğu Anadolu'da feodalile bulunduğunu ve bura­ daki halkların iktisadi bağ ı ms ızlığa kavuşabilmesi için ayrı bir hak savunması n ı savunuyordu. Ve Atatürk Ü niversitesi'nde Diyarbakır­ Siirt i lieri Sıkıyönetim M ahkemesi t araf ından aranan Tuncer Sü­ mer'le çok yakı n bir işbirliğinde bulunuyordu. Yine, komünist Kürtçü olarak tanınan Dem i r Pekol, Mehmet Ali Adıgüzel gibi öğrenciler­ le özel ilişkiler kurmuştur. Atatürk Ü niversitesi'ndeki sosyalist ey­ lemleri de yürüttüğü bir gerçektir." " . . . Sanık, Kürtçü lük faaliyetlerini alenen ilmi tetkikler maskesi a ltı nda gösteriyordu. Kendisi Orta Anado lu'dan olmasına rağmen, Orta Anadulu'nu n birçok sorunları bulunmasına rağmen, Doğu Anadolu'nun birçok sorunları nı incelemek maksadıyla Atatürk Ü ni­ versitesindeki Kürt talebelerle temasa geçmiştir. Bu talebelerin li­ derlerini ve isimlerini arzettim . . . " . . . Ayrıca sanık Lenin'in görüşü olan daha doğrusu o nu n gö­ rüşünün özüriü teşkil eden ileri Asya geri Avrupa tabirini de bizzat sual olarak tevcih etmiştir. Bu görüşü benimser şekilde savunanla­ ra yüksek not vermiştir. Bununla da sanık daima düşü ncelerini ye­ tişmekte olan henüz sağı ve solu dahi bilmeyen gençliğe empoze etmeye çalışmaktadı r . . . " . . . Neticeden kanaatimce sanı k marksisttir ve Doğu Anado­ lu'da bölünme olsun diye faaliyet göstermiştir. Bu durum da çıkar­ mış olduğu eserlerle sabittir. . . "

"

"

1 98


12. 2305 Numaralı öğrenci Yılına DURAK'a

Sınavlarda Sorulan Sorular a) 25 Aralık 1 96 7 Genel Sosyoloji Ara Sınavı Belge 1 01

Soru ı. Gecekondu topluluklannda yaşayan ailelerin en çok hangi işlerde çalıştıklarını ve bu işlerin ki­

min sayesinde bulunduğunu Prof.

Dr. İbrahim

Ya s a nın Gecekondu araştırmasına göre cevap­ '

landırınız.

Soru 2. Aşağıdaki sorulardan yalnız ikisini cevaplandın­ nız.

a) Kurtuluş yapınız.

savaşlarının

sosyoloj ik

izahını

Bu savaşların öteki savaşlardan

niçin ayrıldığını Anadolu ihtilalinden örnek vererek açıklayınız.

b) Kültür nedir? Kü ltürün maddi ve manevi diye ayırımı neden isabetli değildir?

c) Geleneksel toplum ve modem toplumda, yalnızca,

siyasi

iktidar- din

ve

işgücü­

ü retim ilişkilerini belirtiniz. "

b)

1 7 Ocak 1 968 Genel Sosyoloji Ara Sınavı Belge 1 02

Soru ı. Göçebe toplumların plan ile ilişkilerini gösteri­ niz. Toplum kalkınması metodu ile bu soruların hangileri çözümlenebilir?

Soru 2. Feodal mülkiyet ilişkilerinde politik güç kimde toplanmaktadır. Bu soruyu, Doğu'daki "ağanın odası" ile Ereğli'deki "kahvehaneler"in durumu­ nu gözönünde bulundurarak cevaplandınnız.

Soru 3. "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Tanzimat hareketi, gerici bir harekettir sözünü toplumsal yönden açıklayınız;. "

1 99


c)

22 Ocak 1 968 Genel Sosyoloji Sömestre Sınavı Belge 1 03

Soru !. Aşağıdaki iki sorudan yalnız birini cevaplandm­ niZ

a) Göçebe

aşiretlerin modernleşmeleri

sıra­

sında meydana gelen tampon fonksiyonlan birbirleriyle karşılaştınnız.

b) Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerden kapitalist ilişkilere geçiş olmamaktadır.

Halbuki Batı

Anadolu'da bunu görmek mümkündür. Ne­ den? Çeşitli faktörlerini gösterirıiz.

Soru 2. Aşağıdaki üç sorudan yalnız ikisini cevaplandın­ nız.

a) "Batıcılık

gericiliktir"

sözünü

toplumsal

yönden cevaplandınnız.

b) İleıi Asya, gen Avrupa sözünü çağımızın siyasal akımlarını göz önüne alarak cevap ­ landınnız.

c) "Kurtuluş savaşlarından başka hiçbir sa­ vaşa taraftar değilim" sözünü çağımızda, az gelişmiş ülkelerle, hakim ekonomllerin

ekonomik ve politik ilişkileli yönünden ce­ vaplandı�İuz.

d)

2305 Yılma Durak Sınavlarda

Tam Numara .Almıştır Belge 1 04 Sınavıann

yapıldığı dönemlerde,

Atatürk

Üniversite­

si'nde Ülkü Ocaklan Başkanlığı yapan bu öğrenci, yapılan bu üç sınavda da tam not almıştır. (Sınav kağıtlan üzerinde ileride durulacaktır.)

13. Tanık Turgut Karabey

Belge 1 05 "

200

. . . Bize, derslerinde umumiyet itibarıyla ilmi konuların dışında


bir şey anlatmamıştır. Ancak, sosyolojinin esaslarını, Türkiye'deki hususlar ile Doğu bölgesindeki etnik grupları mukayeseli bir durum­ da anlatırd ı . .. Beşikçi'nin Kürtçülük propagandası yaptığ ı n ı ben duymadı m. l rtibat halinde olduğu öğre ncilerin Kürtçülük propagan­ dası yaptıklarını ise müteaddit defalar işitmişimdir." 14. Tanık Coşkun AK

Belge 1 06

" . . . ismail Beşikçi, bizim sosyoloji derslerimize geliyordu . Os­ manlı i mparatorluğu'nun toplumsal yapı sını, bugünkü Türkiye'nin toplumsal yapısını anlatıyordu. Derslerde propaganda yap ı ldığını duymadım. Bilimsel konuların dışına çıkrlmıyordu ... "

15. Muhbtr Tanık Dr. CelAl CİHANGİROGLU

Belge 1 07

"... Ben sosyalist teoride Ant dergisinin 1 O. sayıs ı n ı n 72. sahi­ fesinin son kısımlarında yazılı bulunan ve Beşikçi tarafı ndan kale­ me alınan (Bu bakı mdan Doğu Anadolu'yu devrimci mücadeleye kazanabilmek için başka faktörleri aramak gerekir. Bu u lu sları n eşitliği ve kardeşliği temel doğrusunun fiili olarak gerçekleştiril mesi için mücadele etmektir. Doğu Anadolu'yu Türk görmek, Türkleştir­ meye çalışmak başarısız kalmaya mahkümdur. Halklar kendisini sömüren, ezen s ı nıfiara ve emperyalist güçlere karşı kardeşçe ve dayanışma içinde etkin bir mücadele verebilirler) şeklindeki cümle­ sini aynen okudu m ve Beşikçi'nirı bir vatan haini olduğunu ileri sür­ düm. Ve ilaveten bu fikri benimseyen herkes birer vatan hainidir, diyerek hakaret ettim . . . "

16. Tanık Erdal BİRKAN

Belge 1 08

. . . Celal Cihang iroğlu, odamda, yukarıda sözü geçen cümle­ yi okudu ve Beşikçi'ye hakaret etti. .." "

201


ı 7. Muhbir Tanık Dr. Celal CİHANGİROGLU'nun

İkinci ifadesi Belge 1 09 Muhbir Tanık Dr. Celal Cihangiroğlu naip hakim yolu ile alınan ikinci ifadesinde şöyle demektedir:

" . . . Daha sonraları Doğ u Anadolu'nun Düzen i adlı kitabı nda Kürt vatandaşları nın eşit muamele görmediklerinden , Kü rtçe yayın ve tedrisattan bahsediyordu . Böylece kendisine antipati sahibi ol­ dum. Amerikan Koleji'nin yayınladığı Folklora Doğru adlı dergideki yazısı, Şubat 1 97 1 'deki Ant dergisinde çıkan yazıları nda da yarı bir Kürt hal k ı n ı n ve etnik grubunun varlığ ı ndan söz ediyordu . Bu yazı­ lar üzerine, i sınail Beşikçi'ye fevkalade bir infial duydum . Bu se­ beple biraz içinii dökmek ve ismail Beşikçi'ye bağı rıp çağı rmak için çok samimi arkadaşı m olan E rdal B irkan'ın fakültedeki odası­ na · gittim. Naci Gürşi n de E rdal B irkan'ın odası nda idi. Burada i s­ mail Beşikçi'nin yazdıklarından bahsederek, isına i l Beşikçi hak­ kında hakaretamiz sözler sarfettim. Bunun üzerine Naci Gürşin, küfür edemezsin, o benim arkadaşı md ı r, diye bana çıkıştı . . . "

18. Tanık Erdal BİRKAN'ın İkinci ifadesi

Belge 1 1 0

" . . . Bir gü n odamda N aci Gürşin ile konuşurken Celal Cihan­ g i roğlu e linde Ant dergisi olduğu halde, odama gelerek ve i sınail Beşikçi'yi kastederek (Şu ismail'in yazdıklarına bak, doğrusu bu yazdıkları , vatan haini) dedi. Ve küfretti. . . . . . Odamda kavgadan ön­ ce Celal Cihangiroğ lu'nun i sınail Beşikçi için (vatan haini, eşe­ koğlu eşek, it) şeklinde küfürler ettiğini hatırlıyorum . . . "

19. Tanık Mustafa GÖKTAŞ

Belge l l l

. . . Beşikçi'yi Kürtçü olarak tanırım. Bu maksatla Doğu Anado­ lu'daki bütün Kürt aşiretlerini gezmiş, sosyolojik araştırma yapıyo­ rum, maskesi altı nda ve açıkça gittiği yerlerde Kürtleri uyarmak "

202


gayretini gösterdiğini söylediler. Ve yazmış olduğu makalelerde ve eserlerinde açıkça bu durumu savunmuştur. Ü niversitede bulu ndu­ ğu sürece Kürtçü tanı nan öğrencilerin mihmandarı durumu na geç­ miş ve zaman zaman onlara çarpışma taktikleri öğretmiştir . . . Ben, sanığın Kürt köyü olarak bilinen köyleri gezdiğini görmedim de yal­ n ız duydum." "... Ü niversitede meydana gelen ve sağ-sol grup öğrencileri birbirine düşman yapan ve çatı ştıran, 22 Nisan 1 969 olayları n ı n rektör ve dekan koltuklarının yakılması olayın ı n Ankara'dan örgütle­ yicisi ve tahrikçisi olduğu söylenmektedir. .. ( Belge 9 1 , tanığı açık bir şekilde yalanlamaktadı r. Ayrıca tanık, sözü geçen yıllarda Erzurum'da bulunulduğunun bile fark ı nda değil­ dir.) " . . . San ı ğ ı n Marksist görüşü yayıyor, dememdeki gaye, bu gö­ rüşleri yayan kitaplarını maddi güç yönünden alamayanlara verdiği­ ni duyuyordum. Hatta arkadaşı m Cavit bana, istersen sana kitap temin edeyim, hangi kitabı istersen getireyim, diyordu . Cavit'in elin­ d eki kitaplarda i sınail Beşikçi'nin isimleri yaz ı l ı idi. Bu bakı mdan sanığın M arksist görüşe sahip olduğunu ve bunu yaymak için de ta­ lebeleri kullandığı kanaati hasıl oldu ." "

20. Tanık Mustafa AKTAŞ Belge 1 1 2

". . . i sınail Beşikçi'nin adını ilk olarak Kemal Yalç ı n dan duy­ dum. B ize lisede askerlik dersleri anlat ıyordu. Bu binbaşı solcu ola­ rak biliniyordu. Bir kere l smail Beş i kç i ' yi beğendiğini söylemişti. iş­ te i smail Beşikçi'den daha o zaman şüphe etmeye başlad ı m . . . " . . . Ben san ıkla h içbir zaman yüzyüze gelmiş değil im. Ancak a rkadaşlarımla aralarına sızmak için müracaat ettiğim sırada elde ettiğim kanı ları mı söylüyorum . . . Gizli toplantı lar yapıyorlardı. Ben de aralarına s ızmak istiyordum, fakat muvaffak olmad ı m . . . Beyan etti­ ğim gibi gizli toplantı larda alına n kararlar, öğrenciler tarafı ndan ay­ nen tatbik edilirdi. Bu kararların tatbikçisi Beşlkçi idi. .. '

"

"

203


21. Muhbir Asistan İbrahim KOZAK Belge 1 1 3

" . . . San ı ğ ı n bölücülük faaliyetinden kastım, kendisi müteaddit yazılarında ve ç ıkarmış olduğu eserlerinde, Türkiye'de Kürt ırkının varolduğunu hatta aklı mda kald ığına göre 'Türk ayd ı n ı Doğu Ana­ dolu'yu Türk görmeye alışmıştır. Esasınd a bu çok yanlış bir düşün­ cedir. Halbuki Türkiye'de Türk ayrıdır, Kürt ayrıdır' diyebiiecek ka­ dar düşüncelerini gerek yazılı olarak gerekse söz ile etrafına yaymıştır. . . " . . . Evvelki ifadelerimde belirttiğim gibi, kendisi üniversitede görevli bulunduğu sırada tez olarak Doğu Anadolu'daki aşiretleri al­ mış, hatta bu h u su st a bir kitap neşretmiştir. . . " . . . 20 Mart 1 970 olayları n ı n teşvikçilerindendir . . . " ( M u hbir asistan ı yalanlayan Belge bk. 9 1 ) "

"

22. Muhbir Tanık Prof. Dr. Orhan TÜRKDOGAN

Belge 1 1 4 Muhbir tanık, aşağı yukarı Belge- l ' deki ihb annı tekrar­ lamaktadır.

23. Muhbir Tanık Rektör Prof. Dr. Kemal BIYIKOGLU

Belge 1 1 5

". . . Rektörlük görevine geldiğimde, sanı k hakkında benden ev­ velki görevliler bir tahkikat yapmışlar. Bu tahkikat sanığı n komü ­ nizm p ropagandası yapması , bölücülük faaliyetinde bulunması, öğ­ retim görevlisi olmasına rağmen bu görevini suistimal ederek gayesine vasıta etmesi, tahkikat konusu olmuş . . . " . . . Bilahare kendisinin çalışmalarını memleket için zararlı bul­ dum ve ü niversiteden ayırd ı m . . . " . . . Bu zamana kadar kendisinin faaliyetleri gerek milli istihba­ ratça, gerekse bütün görevliler tarafı ndan bilinmektedir. . . " . . . B izzat kendisi ile konuşmu şluğum yoktur. Bana gelen ra­ porlardan bu şahsın Marksist görüşlü olduğunu ve Doğu Anado"

"

204


lu'da Kürt halk ı n ı n bulu nduğunu ve bunların ayrı bir grup olduğunu savunurdu. Bunu gerek makalelerinde, gerekse bastırd ığı iki kita­ bında belirtmiştir. Bunun dışında sanık hakkında bilgim yoktur. .. "

IV.

DURUŞMALAR SIRASINDA MAHKEMEYE VERİLEN ÇEŞİTLİ DİLEKÇELER ( ı, 2, 3)

Duruşmalar sırasında, mahkemeye çeşitli konularda di­ lekçeler verilmiştir. Bunlar daha çok, muhbirlerin, muhbir t.anıkiann ve tanıkiann istinabe yolu ile alınan ifadelerinin dayanaksızlığını · gösteren belgeleri içem1ektedir.

Bu arada,

muhbirlerin, muhbir tanıkların ve tanıklarm mahkeme hu­ zurunda dinleDilmeleri de ısrarla istenmektedir. Bu dilekçe­ nin bir kısmı şunlardır.

Belge 1 1 6 ı . Muhbir-tanık Prof. Dr. Orhan Türkdoğan'ın şikayet

ı 970 olaylan hakkında dilekçe ı6. ı 1 . ı97 ı tarihli, (4 sahife) Tutanak, s. 28.

dilekçesi hakkında ve Mart

Belge 1 1 7 2. İdari soruşturmanın usulsüzlüğü , evrakın MİT'e gön­ derilmesi, muhbirlerin ve muhbir tanıkiann husumeti hak­ kında dilekçe, 7. 1 2 . 1 9 7 ı tarihli, ( 1 4 s.) Tutanak, s. 3 1 . İleride görüleceği gibi, Belge 8, 9 , 1 0 ile ilgili belgeler ya­ ni idari soruşturma ile ilgili belgeler üniversite yetkilileri ta­ rafından M İT'e verilmiştir. İşte bu dilekçede sözü edilen idari soruşturma dosyasının mahkeme huzuruna getirilmesi ile il­ gili istemler yer almaktadır. Çünkü bütün suçlamalar b u belgelere dayanılarak yapılmaktadır.

Belge 1 1 8 3 . Resmi evrakın kanunda gösterilmeyen bir makama verilmesi, resmi evrakın yok edilmesi, danıştay kararlarının uygul anması hakkında dilekçe, 28. ı2. 1 9 7 ı tarihli (9 s.) Tu­

tanak, s. 33.

İleride verilecek olan esasa ait savunma ve temyiz layi-

205


hasında, sözü edilen dilekçelerin içerikleri aynen verileceği için bu kısımda, bu dilekçeleri ayn yan vermek gerekli gö­ rü lmedi. V.

ı.

İDDİANAME II Ek iddianame

TCK 1 42 / l ve TCK ı 42/3 ile ilgili olan duruşma devam ederken, askeri savcılık TCK ı 4 ı / l ile ilgili maddeden ek iddianame düzenlemiştir .

Belge 1 1 9 9 . 8 . 1 9 7 ı tarih ve evrak no. ı 9 7 ı /230, Esas No: ı 97 1 / ı 04 Karar No: ı 97 ı /70 numaralık EK iddianarnede şöyle deniyor:

" . . . Bu arada sanık ismail Beşikçi'nin de katıldığı yukarıda isimleri yaz ı l ı kişilerden meydana gelen cemiyet üyelerinin, üniver­ site içinde ve çevrede türlü vesile ve bahaneleri anarşik olaylar ya­ rattıkları , antileri tahrip ettikleri, imtihan sorunu kisvesi altı nda öğre­ tim üyelerinin odasına baskı n yaptı kları , böylece diğer anılan kişilerle beraber sanık i smail Beşikçi'nin de sosyal bir s ı n ıf ı orta­ dan kaldı rmak a macı ile değişik yönlerpe anarşik eylemler gösteren cemiyet kurduğu ve yönettiği. .. "

2.

Ek iddianamenin Geri Alınışı

Daha sonra Ek iddianamenin usulsüz olarak tanzim edildiği iddiası karşısında, mahkeme bu ek iddianarneyi geri almıştır. 3.

Erzurum-Kars Dev-Genç örgütü ve Devrimci Gençlik Örgütü ile iıgm iddianame Belge 1 20

Askeri savcılık 22 Kasım ı 97 ı tarihli ve Evrak N o : 1 9 7 1 /298, Esas No: 197 1 /209, Karar No: 1 97 ı / 1 32 sayı ile "Erzu�m-Kars Dev-Genç Örgütü ve Devrimci Gençlik Örgü206


tü" hakkında bir iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianame

askeri savcının Belge 1 1 9'da (diğer anılan kişiler) ve Kars

grubunu içerinektedir. Burada ilginç olan nokta 1 4 1 1 ı ile il­

gili olarak düzenlenen bu iddianarnede İsmail Beşlkçi'nin a dına rastlanmamış olmasıdır. 4.

iddianame II

Daha sonra 3 1 . 1 2 . 197 1 tarih ve Evrak No: 197 1 /364,

Esas No: 1 9 7 1 /259, Karar No: 1 9 7 1 / 1 60 sayılı iddianame gelmiştir.

Bu iddianame aynen şöyledir:

Belge 1 2 1

T.C. "DiYARBAKlR-SiiRT lLLERI SlKlYÖNETiM KOMUTANLIGI MAHKEMESi ASKERi SAVCILIGI DiYARBAKlR Evrak No : 1 971 /364 Esas No : 1 971 /259 Karar No : 1 971 11 60 31 . 1 2 . 1 971

Suç

Suç tarihi Sanık

IDDIANAME VE K<?VUŞTURMAYA YER OLMADIGI KARARI Sosyal bir sınıf ı n diğer sosyal sınıflar üzerinde tahak­ kümünü tesis etmek, sosyal bir s ınıfı o rtadan kaldı r­ mak, memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal te­ mel nizarniardan herhangi birini devirmek, devletin siyasi ve hukuki temel nizarniarını yok etmek maksa­ d ı na matuf olarak cemiyet teşkil etmek ( 1 41/1 ) 1 967 - Nisan 1 971 . 1 . lsmail Beşikçi, Hüsnü oğlu, 1 939 doğ. l skilip nü­ fusunda kayıtlı, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyoloji Asistanı ve halen başka bir suçtan ce­ zaevinde tutuklu. 207


2. Naci Gürşi n , Vas ıf oğlu, 1 945 doğ. M a nisa Saru­

han nüfusu nda kayıtlı ve halen Erzurum Atatürk Ü niversitesi i ngiliz Filolojisi Asistanı olup başka bir suçtan cezaevinde t utuklu .

Yukarıdaki açık kimlikleri ve kendileri ne isnat olunan suçun mahiyeti yazılı sanıklar hakkında Ankara S ıkıyönetim K.'lığ ı As. Sav­ cılığınca yürütülen kovuştu rma evrakı i le savcılığı mızca Erzurum Dev-Ge nç sanıkları ile ilgili olarak yürütülen kovuşturma s ı rasında elde edilen deliller sonunda: Her iki sanığın Erzurum Atatürk Ü n iversitesi öğret i m kadrosun­ da asistan olarak vazife ifa ettikleri sırada sahip oldukları Marksist­ Leninist yöntemdeki görüşler etrafı nda öğrenci gru pları nı toplaya­ rak ve keza diğer aşırı sol istikametteki örgütlerle temaslar kurarak organize bir faaliyet içinde oldukları özellikle genç öğrenci kitlelerini bu yolda teşvikçi olarak onları eğitlikleri ve ü niversite bünyesinde yapılan toplant ı , form ve panellerde seçilen konuları bilhassa mem­ leket düzenine ilişkin ve onu istismarcı bir açıdan ele almak suretiy­ le tek çıkar yolun Marksist-Leninist ideoloji yapısına uygun bir s iste­ mi gerçekleştirmek olduğu noktası n a getirdikleri ve devamlı surette aynı temayı işledikleri ve örgütsel faaliyetler olarak da D ev-Genç paralelinde çalışmalar yapan öğrenci grupların a da destek oldukları ve keza üniversite asistanları sendikasında ( Ü NAS) çeşitli tarihler­ de vazife gördükleri sırada savundukları mesleki hakları n ı dahi aynı ideolojiye dönük bir şekilde ele aldıkları ve bu konudaki faaliyetleri çok yönlü bir şekilde kanalize ederek aynı ideolojide olan kişilerle amaç birliği halinde faaliyetlerini sürdürdükleri ve h atta sanıklardan i smail Beşikçi'nin mesleki ihtisasından doğan yeteneklerin i bile bu yolda kullandığı ve Marksist-Leninist bir açıdan Doğu'nun soru nları­ nı ele alarak kendi görüşlerine kuvvet kazandırmaya çalışt ı ğ ı ve bu sanığın yazmış olduğu (DO G U ANADOLU'NUN D Ü ZEN i SOSYO­ EKONOM i K VE ETN i K TEMELLER) isimli kitabını yayınladıktan sonra kendisine bilhassa Doğu Devrimci Kültür Ocakları mensupla­ rınca aşırı bir a laka gösterilerek bu cemiyetin de üyesi sayıldığ ı ve Kürt milliyetçifiği ve M arksist-Leninist yöntemdeki Kürt devrimciliği amaçlarıyla bilinen D . D . K.O. derneklerinin tertip ettiği çeşitli toplan­ tılarda aynı mahiyetieki görüşlerini ortaya koyduğu ve netice it rba­ rıyla her iki sanığın da sosyal bir sınıfın diğer sosyal s ı n ıflar üzerin­ de tahakkümünü tesis etmeye , sosyal bir sın ıfı ortadan kaldırmaya, memleket içinde müesses, iktisadi ve sosyal temel nizarnları devir208


m eye matuf olarak ayn ı görüşteki kişi ve kuruluşları· ve ku ruluşlarla amaç birliği ederek TCK'nun 8. tıkrası nda söz edildiği şeki lde cemi­ yet tesis ettikleri dosyada mevcut delillerle anlaş ı lmış olmakla ;

1 . Sanıkların Naci Gürşin hakkı nda ayn ı eylemlerinden dolayı 22. 1 1 . 1 971 tarih ve 9'71 /209 esas ve 971 /1 32 karar sayılı iddiana­ me ile dava açılmış olduğundan ve isnat aynı konuyu kapsad ığın­ dan mezkür sanık hakk ı nda ikinci bir dava açı lmas ı n ı n usulü gerek­ sizl iği karş ısı nda sanık Naci Gürşin hakkında 353 sayıl ı kanunun 1 05 . maddesi uyarı nca KOYUŞTURMAYA YER OLMADIGI NA ka­ rar VER i LD i . 2. Sanık i sınail Beşikçi'nin izah edilen eylemleri nden do layı fi­ iline uyan Sıkıyönetim Kanununun 1 3 ve 1 5. maddesi delaletiyle TCK'nun 1 41 / 1 ; 3 1 , 33 ve 1 73/3 maddeleri gereğince tecziyesi ile bu sebeple yapı lacak duruşmasının Diyarbakır-Siirt i lieri S ıkıyöne­ tim K.'lığı 1 numaralı As. M ahkemesinde icrası talep ve iddia olu­ nur. 3 1 . 1 2. 1 971

Yaşar Değerli Hakim Yzb. Yrd. As. Savcı" 5.

Mahkemeye verilen dilekçeler (4-5)

Belge 1 22 a)

iddianame II'ye Cevap

25. 1 . 1 972 taıihli ve 1 4 sahife olan bu dilekçe iddiana­ meye cevap niteliğindedir. Tutanak. s. 2 (İddianame U 'ye da­ yanılarak açılan 1 972/38 numaralı yeni dava dosyası 25. 1 . 1 972 tarihli duruşma da 1 972/6 Esas sayılı olan dosya ile birleştirilmiştir.

Belge 1 23 b) Ders notları, imtihan kağıtları. idari tahkikat komis­ yonunun çalışmaları, çelişen ifadeler, mahkemenin çözüm­ lemesi gereken temel sorun hakkında dilekçe. 3.2. 1972 ta­ rihli, (24 s.) Tutanak, s. 36 (bk. Belge 1 1 7 , 1 18).

209


6.

Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı

Belge l 24 D i YARBAKlR-S ii RT i LLER i SlKlY Ö N ETi M KOMUTAN LI G I MAHKEMES i ASKER i SAVCILIGI D i YARBAKlR 7/6/1 973

EVRAK NO : 1 972/59 ESAS NO : 1 972/40 KARAR NO : 1 972/2 1 KOYUŞTURMAYA Y E R OLMADI G I KARARI T.C. K.'nun 1 41 /1 maddesini ihlal niteliğinde örgüt teşkil i. SAN l KLAR : 1. i SMA i L BEŞ i KÇ i : Hüsnü oğlu, 1 939'da Zahi­ de'den doğma, i skiJip Hacı Piri M ah allesi No:4'de nüfusa kayıtlı , Ankara Yeni Mahalle Yahya Kemal Caddesi Ü çgen Sak. No: 5'de oturur, Ankara Si­ yasal Bilgiler Fakültesi Sosyoloji Asistarı ı ve E rzu ­ rum Atatürk Ü nivesitesi eski Sosyoloji asista n ı . H alen: Diyarbakı r Cezaevinde hükümlü . 2. NAC i G Ü RŞ i N : Vasıf oğlu , 1 945 doğumlu, M ani­ sa Saruhanlı kazası Koldere köyünde nüfusa ka- . yıtlı ve Erzurum Atatürk Ü niversitesi i ngiliz Dili Fi­ lolojisi Asistanı olup, aynı yerde asistan lojman­ larında oturur. 3. i N AVET BERKMAN : Ö mer Lütfi kızı , 1 922 do­ ğumlu, izmir nüfusuna kayıtlı , halen Atatürk Ü ni­ versitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü öğretim görevlisi. 4. AYHAN TORAMAN : Kahraman oğlu, 1 938 do­ ğumlu, Baybu rt nüfusuna kayıtlı , Atatü rk Ü niversi­ t esi lojmanlarında oturur, i şletme Fakültesi bölü­ münde Dr. Asistan ve Erzurum Ü NAS şubesi son dönem başka n ı .

SUÇ

VE ERZURUM Ü N AS ŞU BES i N i N D iG ER Ü YELER i 210


Yukarıda açık kimlikleri yazılı olan ve bu arada Erzurum U ni­ versile Asistanlar Sendikas ı şubesine üye bu lunan diğer asistan ve bir kısım öğretim görevlileri ile i lgili olarak Erzurum Ü NAS adlı altın­ da açılan kovuşturma ve yapı lan soruşturma sonunda : Diğer ü niversite kentlerinde olduğu gibi Erzurum Atatürk Ü ni­ versitesi bünyesi içerisinde de ilk kez Ü niversite Asistanlar Sendi­ kas ı'nın bir şubesinin 1 967 yılı içerisinde kurulduğu, kuru luş amacı olarak saptanan asistanları n mesleki sorunları ile ilgilenmek ve bu topluluk arasındaki dayanışmayı artırmak yönteminde faaliyetler göstermesi beklenirken kuruluşundan itibaren merkezi Ü NAS'ın gi­ derek mevcut başıboş eğilimine ayak uydurarak devrimci adı altın­ d a bir tutum içerisinde göründüğü ve özellikle 1 971 yılı başlarından itibaren kendisini devrimci kavganı n en ön saflarında yer alan bir örgüt olduğunu i lan eylediği ve yine merkezi Ü NAS' ın bu yolda bir­ çok forum, toplantı ve açık oturumlar tertip ederek yurt sorunlarına i lgi gösterir görünümde sosyalist bir ihtilalin temel ortamı yönünde eylemlerde bulunduğu ve bundan· dolayı merkezi Ü NAS hakkında ve bağlı şubelerle ilgili olarak Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca soruşturma açı ld ığı ancak sanık i smai l BEŞ i KÇi ve Naci G Ü RŞ i N g ibi asistanlar hakkında komutaniıkça soruşturma yürütüldüğünü d ikkate alan Ankara S ı k ıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının Er­ zurum Ü NAS şubesi ile ilgili tüm evrakı komutanlığa gönderdiği ve 6 . 1 1 . 1 971 tarih ve Ad . Müş: 1 971 /1 556 say ı l ı yazı ile intikal eden soruşturma evrakı üzerine komutanlıkca 13 Kasım 1 971 tarih AD. M Ü Ş : 1 97 1 /388-463 sayılı emirle Naci G Ü RŞ i N ve i smail BEŞ i K­ Ç i ile ilgili olarak soruşturma açıldığı ve bu s ı rada Nacı G Ü RŞ i N h akkı nda esasen Erzurum D EV-GENÇ davası sebebiyle örgüt fiilini kapsayan bir soruşturmanı n mahkemeye intikal ettiği ve i smai l BE­ Ş I KÇ i h akkında da ye niden T.C.K.'nun 1 41 /1 maddesini ihlal su­ çundan dava açıldığını ve açı lan kovuşturma kapsam ı n ı içerisinde d iğer Ü NAS üyelerinin mütalaa edilmediği olayda; S ı kıyönetim Ko­ mutanlığı 1 No.lu Askeri M ahkemesinde sanık i smail BEŞ i KÇ i hakkı nda tüm ideolojik eylemlerinden dolayı 22.7. 1 971 gün ve 1 971/1 04-70 sayılı kararda gerekli değerlendirme yapılarak bu sa­ n ığ ı n Ü NAS içindeki eylemlerinin ayrı bir soruşturmaya tabii tutul­ masının yararlı görüldüğü ve bu arada diğer üyelerinin de ihbara konu olmasından sonra Askeri Mahkemenin 1 6.9 . 1 972 gün ve 1 972/6-587 sayılı yazısı ile mezkur ihbar kapsamı esas alınarak Er­ zurum Ü NAS Şubesi üyeleri ile ilgili olarak soruşturma n ı n sürdürül­ mesi ve delillerin toplanması sonunda ; 211


1 967 y ı l ı nda Erzurum'da olu şturu lan merkezi Ü NAS sendikası­ na bağl ı Erzu ru m Ü NAS şubesinin 5. dönem geçirdiği ve bu dönem içerisinde birçok ünive rsite asistan ların ı n yönetim kurulunda vazife alıp bu şubenin üyesi haline geldiği dolayısıya her geçen dönem yönetici ve üye asistan ı n adedinin yükseldiği şubenin merkezi Ü NAS tüzüğüne göre doğrudan doğruya Ü niversite Asistanları Sendikasına bağlı olup, bir nevi federe l bir kuruluş niteliğinde bu­ lunduğu, dolayıs ıyla merkezi Ü NAS'ın t üzükle saptanan amacı nda bütünleştiği ve ayn ı yolu izlemek duru munda olduğu , bir ara yukarı ­ da ifade edildiği üzere merkezi Ü NAS' ı n mesleki sorunları ele alma­ yı bir yana iterek ideolojik bir yöntemde oluşum kaza ndığı ve bazı eylem sahasında da kendini hissettirip bu yolda devrimci kalkışma ad ı altı ndaki hareketin sürecini kısaltmak için gayret halinde oldu­ ğunun mevcut evraklardan açıkça anlaş ı ld ığı ve hala Ü NAS yay ı n ı ­ n ı n 1 Ocak 1 971 tarihli sayısında b u oluşumu n kendisini kuşkusuz o rtaya koyduğu bir gerçek ise d e ; Erzurum Ü NAS şubesinin el ko­ nan kayıtlarının telkininde karar, bildiri ve uygulamaların ı n gözden geçirilmesinde Merkezi Ü NAS'ın ideolojik yöntemine uyu mu göse­ terir bir del il elde olunamadığı ve hatta merkezi Ü NAS'ın almış oldu­ ğu direnme kararlarına dahi Erzurum ATATÜ R K Ü N iVERS I TES i N­ DE geçilmediği ve keza merkezi Ü NAS yönetiminde kabul görmediği ve Erzurum Ü NAS şubesinin ayrı bir yayın olanağı ile ha­ reket etmediği ancak bu şubenin 1 970- 1 971 döneminde yönetim kurulu üyeliğine getirilen i small BEŞ i KÇ i kendisinin sahip olduğu Kürtçü ve Marksist-Leninist ideolosi yönteminde Ü NAS'ı temsil yet­ kisinden hareket ederek bazı tasarruflarda bu lunduğu ve bu arada I stanbu l ve l zmir'de yapılan toplantı lara katılarak Erzurum'daki fikir ortamını kötüleyip orda el birliği ile ideolojik bir ortamın yaratı lması kayg ı ları n ı izhar ettiği, ve fakat BEŞ i KÇi'nin bu keyfi hareketinin hiçbir zaman Ü NAS Erzurum şubesinin yetkili yöneticileri tarafın­ dan belirli bir karar ve politika izlemesi şeklinde mezu niyete bağlı olmadığı, B EŞiKÇ i 'inin kendi baş ı na buyruk harekette bulunduğu, bu arada yine i sınail BEŞ i KÇ i ve onun sempatizanı olmaktan öte­ ye gidemeyen Naci G Ü RŞ i N'in tahrikleri ile asistanlar arasında bir bölünme yaratıld ığı ve Erzurum Atatürk Ü niversitesi'nde görev ifa eden bir kısım asistanların Ü NAS'dan ayrılarak Ü niversite Asistan­ lar Derneği'ni oluşturdukları ve bu ayrılıktan sonra aynı üniversite bünyesinde oluşturulan her iki ö rgüt üyelerinin kısır bir çekişme içi­ ne girerek karşılıklı bildiri ve deklarasyonlarla .birbirlerini suçladıkla­ rın ı ve fakat ortada ciddi bir neden ve elle tutulur bir sebep ve eyle212


min mevcut olmadığı, bu akıma bir kıs ı m pröfesör ve doçenlierin dahi katılarak kısır bir çekişmenin hüküm sürdüğü ve böylece karş ı ­ l ıklı suçlama kampanyası nın b i r ürünü olarak Erzurum Ü NAS üyele­ rini mevzuu soruşturmaların ı n ortaya g etirildiği, ge rek münferiden gerekse Ü NAS içinde gelmiş geçmiş üyelerin ve özellikle yönetici­ lerin suç teşkil eden bir eylemine ve bu yolda herhangi bir karar ve u ygulamaları na rastlanmadığı, 20 Mart 1 970 Koltuk Yakma olayla­ rından sonra Erzurum Ü NAS şubesinin yay ı nlamı ş olduğu DUYU­ A U başl ıklı bildiri kapsa mındada suçlamadan öteye birşey bulun­ madığı ve bunu n dışı nda kayda değer olarak yaz ılı herhangi bir beyanname ve neşriyatın vukuu bulmadığı 1 9.21 Nisan 1 971 tarih­ leri arası nda Erzurum Ü NAS Şubesinin tertip etmiş olduğu bu özerklik haftası konferansları nı da üniversite rektörlüğünce müsaa­ de edilen legal bir toplantı biçiminde cereyan etttiği , bu haftanın açı ­ l ı ş ı nda sanık Ayhan TORAMAN'ın yaptığı ifade edilen açış konu­ ması konusunda tanık ifadelerinin birbirini tutmadığı gibi üniversite özerklikliğini bir devrim hareketi ol a rak mütalaa etmesinin günün önem ve anlamına uygun bir beyan teşkil edeceği , Erzurum Ü NAS şubesini yönetici ve üyelerinin başkaca bir yayın ve toplantı tezahü­ rünün sözkonusu olmadığı ve sonuç olarak karar ve uygulama def­ terleri ile emir kayıtları nın telkikinden bunu yani başkaca ideolojik nitelikte bir yönelik ve harekete rastlanmadığı anlaşılmaktadır. Erzurum Ü NAS şubesinin 1 970- 1 971 dönemi yönetim kurulu üyesi olup, bağl ı bulunduğu örgütün düşüncelerini yansıtarak bir yana kendi ideolojisinin tesiri alanı d ış ı na çıkmayan sanı k i smail BEŞ i KÇ i 'nin ideolojik yöntemdeki kaygı ve davranışları n ı n ise esa­ sen bütünü ile yargılamaya konu olup, bunun bir bölümünü aks et­ tirdiği gibi o zaman yap ılan saptarnaların da sanığı şu veya bu yön­ de ve nitelikte suçlamaya yetecek şekilde belirgin olmadığı ve her zaman belirli bir ideoloji sahibinin kendi düşüncelerinin hakim kılın­ ması bakımından uygun gördüğü, ortamlarda bunu sürdüreceğinin doğal bulunduğu ve sanık i smail BEŞ i KÇ i 'nin Kürtçülük ve komü­ nistlik fiilierinden dolayı bu fiilierine devam etmesi hali de dikkate alınarak hakkında yapılan yargılamalar sonunda mahkümiyet hük­ mü tesis edildiği ve bu hükmün Askeri Yargıtay 2.nci Dairesi'nin 7 M art 1 973 gün ve 1 973/1 8-40 sayılı kararı ile onandığı , diğer sanık­ lardan Naci G Ü R Ş i N in Ü NAS içerisinde etkin bir faaliyetinin tespit olunmadığı ve keza ismi geçen diğer sanık ve Ü NAS üyesi bulunan öteki yöneticilerin ve mensupların da terden ve ö rgütsel olarak suç teşkil eden eylemlerine rastlanmadığı görülmüştür. '

213


Sanıklardan sadece ismai l BEŞ i KÇi 'nin Ü NAS adına hareket ederek şahsi bazı ideolojik tasarruflarda bulunduğu ve bunun mev­ cut kayıtlara göre ve tespitle re. nazaran Erzurum Ü NAS şubesinin ilzam etmediği ve esasen bu sanığın ideolojik yöntemdeki tüm fiile ­ rinin en geniş bir biç imde değerlendirilip hakkında hüküm kesinleş­ tiği cih.etle ve diğer sanıkları fiilerinin ne T.C . K.'n ın 1 41 / 1 vasfı nda oluşum kazanmad ığı gibi, ne de münferit ve ideolojik nitelikte bir eylemlerinin sözko nusu olmadığı bu yöndeki yans ırnaları n k ı s ı r bir fikir çekişmesinden ve şahsi nedenlerin dahi karıştığı husumetler­ den ve sataş m alardan doğuşu sonucuna varıld ığından yukarda is­ mi ve açı k kimliği yazılı 5 sa n ık ve onları n şahsı ndan E rzurum Ü NAS Şubesi'n in diğer üye ve i l gilileri ile ilgili olarak; ortada her- . hangi bir suç niteliği taş ı yan ideolojiik bir eylem ve propaganda mevcut olmad ığından, 353 say ı l ı kanunun 1 05'nci maddesi gereğin­ ce KOVUŞT U R M AYA YER OLMADI G I KARARI V E R i L D i . 7.6.1 973 YAŞAR DEGERLi HAK i M KD. YZ B.

YRD. AS. SAVCI " VI. YENİ İFADELER VE BUNLARLA İLGİLİ

BAZI BELGELER Daha çok i ddianame II ile ilgili olarak, Naip hakim, Ha­ Er�.:unım' da

kim, Yzb. Nursafa Pandar tarafından 1 6 . 2 . ı 972 tarihinde alınan ifadeler şöyledir:

24. Tanık Mustafa AYDIN Belge 1 25 " . . . Ben bu konuda askeri savcıya ve Emniyet 1 . Şubeye ifade vermiştim. O ifademi aynen tekrar ederim . i lave edecek hiçbir şe­ yim yoktur. Hatırlad ı ğ ı ma göre ben 1 968 y ı l ı nda Erzurum'a geldim. 1 968 y ı l ı ndan 1 97 1 yılına kadar gerek sanık i sm a i l Beşikçi ve ge­ rekse san ık Naci Gürşin önceden Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) olup 1 970 y ı l ında Dev-Genç örgütünün bütü n faaliyetlerine bizzat iştirak etmişler, bu örgütün . bildirilerini her iki sanık hazırla­ mışlar ve bu bildirileri bizzat dağıtt ı rm ı şlardır. Birlikte çalışan her iki 214


sanık, yukarıda ismini söylediğim öğrenci örgütünün bildirilerini ha­ z ı rladıkları nı şuna dayanarak söylüyorum . Bu bildirileri n dağıtılacağı gü nlerde FKF başkanı ve sekreterini sanıkları n odasına girip çıkar­ ken bizzat görmüşümdür. M esela, FKF'nin sekreteri M ehmet Me­ tin'i her iki sanığın odas ı na girip çıkarken görmüşü mdür. Ayrıca i s� mail B eşikçi 'nin odasında, Naci Gürşin de hazı r olduğu halde başkan ların ı n ve sekreterinin onların bulu nduğu odaya girip çıktıkla­ rını görmüşümdür. i sınail Beşikçi, Naci Gürşin ve şimdi ismini ha­ tırlayamadığım solcu hocalar FKF'cilerin ve DEV-GENÇ mensupla­ rının maddi ve manevi bakımdan destekçileri idiler. M esela para lazım olduğu zaman veya silah laz ı m olduğu zaman, sanıkiara mü­ racaat ederek bu ihityaçları n ı karşı layabiliyorlard ı . Mesela Marksist­ Leninist olarak tanıd ığım D EV-GENÇ mensubu olan öğrencilerin Naci Gürş i n 'in oturduğu ü niversite lojmanları 27. blok. no. 26'daki evine girip çıkarken bizzat gördüm. Bu gördüklerimden isimlerini hatırladıkları m; eski FKF ve DEV-G ENÇ'li şimdi mezu n olan Malat­ ya'lı Cavit Göktürk, şimdi soyad ını hatı rlayamadığım ve Mehmet isimli öğrencidir. Bu iki öğre nci de Dev-Gençlidirler. Malatyalı olan M ehmet isimli şahsı n üzerinden Dev-Genç kartı çıkmıştı , bu sebep­ le bu şahsın da D EV-G ENÇ'li olduğu nu kati olarak biliyoru m. Baş­ ka öğrenci grupları ile kavga sırasında karşı gruptan öğrenciler M ehmet'in üzerini aradılar. Ü zerinden D EV-G ENÇ kartı ile bir de Çin baltası çıkt ı . Bu kavga ve arama 1 970 Mayısında olmuştu. Kav­ ga işletme Fakü ltesi koridorunda olmuştu. Yine sanık i sınail Beşikçi, şimdi tarihini hatırlayamad ığım bir gün üniversitenin i şletme Fakü ltesinin antisinde düzenlenen (ü ni­ versite özerkliği) hakkı ndaki Forum'da ke ndi yazmış olduğu (Doğu Anadolu'nun Düzeni) adl ı kitabı ndan pasajlar okumuş ve bu pa­ sajlarda toprak reformuna değinmişti. Ayn ı gün forumdan önce sa­ nık i sınail Beşikçi, daha dinleyiciler ve hiç kimse salona gelmede n ö nce bast ı rd ığı teksir kağıtlarını sıraların üzerine dağıttı rm ış ve koy­ durmuştu. Bu teksirlerd e yazılanları n toprak reformu ile ilgili olarak yukarıda ismini söylediğim kitabında bir bölüm olduğunu sanıyo­ rum. Bil indiği gibi sanık is ına i l Beşikçi'nin (Doğu Anadolu'nun Düzeni) adlı kitabı gerek toprak reformu ve gerekse diğer yönler­ den M arksist-Leninist görüşleri ihtiva etmekted.ir. Bu kitap tahmini­ me göre s ıkıyönetimden önce toplattırılmıştı. . .

Tan ıktan soru ld u : ifademde belirt iğim san ıklar, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu den ilen gizli örgütü n mensubu değildirler, yalnız bu gizli örgütün görüşlerini benimsediklerini söylerlerdi. M esela bir 215


gün tatilde, Muammer Aslan ban a ; TÜR K Halk Kurtuluş Ordu­ su'nun görüşlerini benimsediğini söyledi , dedi.

Soruldu : Eski Ziraat Fakültesi öğrencisi olan ve şimdi D iyar­ bak ır Sıkıyö nelimde tutuklu bulunan H a l it Güneş adlı öğre ncinin Kürtçü komünist olduğunu, san ı k ismail Beşikçi ile s ık s ı k temas ettiğini şimdi isimlerini hatırlayamadığım arkadaşlardan duymuş­ tum, dedi. Soruldu: Sanık i smail Beşikçi'nin (memleketin düzeni bozuk­ tur, çıkarcı çevreler, kompradorlar işçi ve köylü sı nıfını istismar et­ mekted irler Devlet ve onun kuvvetieri, zengin lerin lehine ve onların daha da zengin olmas ı n a çalışmaktadı rlar. Bu duru mda ancak işçi ve köylün ü n uya n ı k bir sı nıf şuuru yaratarak devlete karşı ayaklanıp devlet kuvvetlerini ellerine geçirerek Marksist yapıda bir düzeye varmak ve M ao biçimli bir kültü r ihtilali yaratmak suretiyle ancak memleket kurtulabilir) şeklinde bir söz söylediğini, herhangi bir fo­ rum, toplant ı veya açık oturumda bu mealde konuştuğunu duyma­ d ı m. Yalnız, öğrenci örgütü olan D EV-GENÇ mensupları n ı n yani askeri savcıya verdiğim iladede belirttiğim kişileri, bu şekilde ko­ nuşmalarından ve san ık i sınail Beşikçi'ııin de D EV-GENÇ ile aynı paralelde olan Ü NAS'ın me nsubu olduğu ve Ü NAS'ın da D EV­ GENÇ'in yukarıda yazılan ve haz ı rlık ifademde belirttiğim Marksist­ Leninist ve M aoist görüşlerin i paylaşt ığı için sanı k i smail Beşik­ çi'nin de ayn ı görüşte olduğunu sanıyorum. San ı k i smail Beşik­ çi'nin D EV-GENÇ mensubu öğrencilere para ve silah yardımı yaptı­ ğını D EV-GENÇ'li öğrencilerden ve kendi arkadaşlarımdan duymu­ şum. M esela arkadaşlarımdan şimdi adresini bilmediğim Şükrü Gündoğdu , D EV-GENÇ'li Konya Erll'lenek kazasından Sü l eyman Ersan 'dan sanı k i smail Beşikçi'nin 1 968-1 969 taritıleri arası nda, sani k i smail Beşikçi'nin para ve silah yardımı yapt ığ ı n ı ve bu yardı­ mı Marksist-Leninist öğrencilere yaptığını duymuşumdur. Yukarda söylediğim gibi sanık i smail Beşikçi FKF ve DEV-GENÇ'in bildiri­ lerini bizzat kaleme almışt ı r, bildirilerin dağıttı rılması nda başlıca amil olmuştur, dedi. Soruldu : Sanık i smail Beşikçi, Türk Halk Kurtu luş Ordusu adlı gizli ö rgüt hakkı nda herhangi bir söz söylediğini duymad ı m ; bu örgütle ilişkisi olup o lmadığını bilmiyoru m, dedi. Soruldu : R ektörürı koltuğunun yakı lmas ı na dair olaylarda ben burada olmad ığ ı m ı sanıyorum. Olsam dahi üniversiteye yeni gel­ rniştim. Ü niversite içindeki olaylarla pek ilgilenmiyordum, dedi. 216


Soru ldu : Köy ve şehir çal ışmaları olarak hazırlık ifademde be­ lirttiğim hususlar yine hazırlık ifademde isimlerini sayd ığım DEV­ G ENÇ'li kişiler taraf ı ndan yürütüldüğünü duydu m. Bu konuda san ı k i sınail Beşikçi nin herhangi b i r konuşması ve faaliyetini duymadım, görmedim, dedi. '

Soru ldu: i sınail Beşikçi bizim s ı n ıfa derse gelmedi. Bu ba­ kımdan ideolojisine göre öğrencilere farklı muamele yapıp yapma­ d ığ ı derslerinde kendi ideolojisine göre soru sorup sormadığı konu­ sunda bir bilgim yoktur. Sanı k i smail Beşikçi'yi üniversite koridor­ larında, kantinde, pastahanede, odası nda DEV-GENÇ'li öğrenciler ve özellikle DEV-G ENÇ'li militanlarla beraberce oturup konuştukla­ rı nı görmüşümdür. Ancak, ne konuştuklarını duymadı m . Mesela DEV-GENÇ militanlardan Muamıner Aslan, Mu hsin Gül, Mehmet Metin daha ismini hatırlayamadığım birçokları ile yukarda belirtti­ ğim yerlerde sanık ismail Beşikçi' nin oturup konuştuğunu görmü­ şümdür. Sanık i smail Beşikçl tarafı ndan I şletme Fakültesi veya Zi­ raat Fakü ltesi aniisinde 1 970 kışında Türkiye'nin geri kalmışlığı konusunda bir konferans verildiğini duydum. Ben o tarihte üniversi­ tede yoktu m, dedi. Soruldu: Naci Gürşin, Özdemir Akmut, Rahmi D irican, Necdet Sözer, Halit Seyidoğ lu, Şerif Ş imşek, Ayhan Teraman ve i nayet Berkman'ı tanırım. Bu kişiler Ü NAS mensubudurlar. Top­ lantılarda, forumlarda konuşmuşlardır. Mesela; l nayet Berkman Marksist-Leninist ve Maoist görüşlerden antide ve toplantı larda çok bahsetmiştir. Ü niversitedeki anarşik olaylarda i smail Beşikçi 'nin rolünü bil miyoru m. Bu olayların içinde deği lim. Yalnız seminerlere, forumlara kat ı l ı r ve konuşurdu, dedi ."

25. Muhblr Tanık Mehmet EYÜBOGLU (Öğretim Görevlisi) Belge 1 26 "Gerek sanık i small Beşikçi ve gerekse Naci Gürşin'in aşırı solcu olduğunu duyarım. i smail Beşikçi'nin ANT Sosyalist Teori ve Eylem Dergisi'nin Şubat 1 971/1 sayılı sayısında çıkan bir yazı­ sında komünizm propagandası yaptığı ve Kürtçülüğü yaymak iste­ yerek bölücü lük yaptığını bu yazısından anladım. Bu yaz ı nın fihrist­ Ieki başlığı ( Mü cadele ve Komünist Doğu Anadolu'da Geri 217


B ı rakıl mışlığın Oluşumu) şeklindedir. Bu dergideki yazısından başka sanı k ismail 'Beşikçi hakkında bir şey bilmiyorum. Naci Gürşin h akkı ndaki bi lgim de bu sanığı n aşı rı solcu bir kimse olma­ s ından ibarettir. Bu sanığın hakkı nd a bildiklerim duydukları ma da­ yanmaktad ı r. Yani Naci Gürşin'in aşırı solcu olduğunu etraftan duymuşumdur, dedi. Tan ığın askeri savcı taraf ından alı nan 21 . 1 0 . 1 971 günlü yeminsiz ifadesi okundu. Esas itibariyle ayn ı ma­ hiyette o lduğu görü ldü . Tan ıktan soruldu : Bu ifade doğrudur ve ba­ na aittir, dedi. Soruldu : Sanık i sınail Beşikçi'nin ve Naci Gürşin 'in F K F ve DEV G ENÇ mensupianna para ve silah yard ı m ı yaptığı konusunda bir bilgim yoktur, sanık i smail Beşikçi 'nin kat ı ldığı seminer, panel ve toplantılara kat ı lmadığım için neler konuştuğunu duymad ı m ve bil miyoru m, dedi. Soruldu : Sanı k i sınail Beşikç i 'nin ve sanık Naci Gürşin'in ' birlikte veya ayrı ayrı FKF ve DEV- G E N Ç bildirilerini kaleme aldık­ Iarına ve dağıttıkianna dair bir bilgim yoktur. Yaln ız bildirileri kaleme almas ı ve dağıtt ınl ması muhtemeldir. Kitap ve dergilerdeki sanı k i s­ mail Beşik ç i 'nin yazı ları karşısında bildirileri de kaleme alacağı ka­ naatı be nde uyanmışt ır. Sanık i sınail Beşikçi'nin öğrencilerle olan temasları hakk ı nda görgü ve bilgim yoktur. Zira i sınail Beşikçi ile ayrı ayrı fakültedeniz . ismail Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi'nden ben ise işletme Fakültesindenim, dedi. Soruldu : Ü NAS'ın yay ınlad ı ğ ı bildirilerden aşırı solcu bir kuru­ luş olduğu kanaatı n a vardı m. Zira Ü NAS yayı nlamış olduğu bildirile­ rinde 1 5- 1 6 Haziran istanbul işçi hareketlerini proleter bir hareket olarak nitelendiriyor, T Ü RK- i Ş'in uydurma bir teşekkül olduğunu belirtiyo r ve bu işçi hareketinin komü nist ihtilalin bir provası olduğu ­ nu açıklamak istiyordu. Ben bu kanaata vard ı m. Sanık i smail Be­ şikçi 'nin DEV-G ENÇ'li olan kişilerle olan ilişkileri hakk ı nda görgü ve bilgim yoktur. Kürtçü olarak tanıdığım kişilerle sanı k i smail Be­ şikç i'nin ve Naci Gürşin'in te masları hakkında herhangi bir görgü ve bilgim yoktur, dedi." 26. Tanık Alaaddin BAŞAR

Belge 1 2 7 "

218

. . . Sanık i smai l Beşikçi, b e n talebe iken bize sosyoloji dersi-


ne geliyordu. Aradan uzun zaman geçtiği için derslerinde nelerden bahsettiği ni şimdi hatırlamıyorum. 5-6 yıl önce Atatürk Ü niversite­ sinde FKF vardı. Bu tarihlerde FKF'ye komünist Kürtçüler haki m. Bunlardan Ahmet Aras (ki bu şahıs Erzurum'da otobüste yani üni­ versiteye gelip giden otobüste komü nizm propagandası yaptığı için Erzuru m C eza ve tutukevinde 4 ay tutuklu kalmıştı r. Bunu takiben zorla mezun olmuş, hiçbir yerde iş bulamazken Doçent i dris Kü­ çükömer tarafı ndan uzman olarak göreve alınmıştır. i smet Kara­ taş, Ali Kotan bizim s ı n ıfta idiler. Bir de filolojide Demir Pekol ve Mehmet Aydemi r ( işletme Fakü ltesi'nde ve benim sınılımdan baş­ ka bir s ı nıfta) Kürtçü talebelerin liderliğini yapıyorlard ı . Benim isim­ lerini saydığım bu şahı slar FKF'nin mensubu idiler. Biz Türk talebe­ leri yanında bu kişiler Kürtçülükten bahis etmezler sadece sol eserlerden , solculuktan ve aşırı solcu luktan bahis ederlerdi. Bu saydığım kişiler Kürtlerin uğradığı Şehir Palas Oteli ve civarında Kürtlerle temas ederler. Ve bu öğrenciler hep birlikte gezerlerdi. Ayrıca bizim fakülteye asistan olarak Orhan Dem irler adlı bir şa­ hıs, hoca olarak geldi. Bu şahıs Erzurum'da TiP teşkilatını kurmak üzere buraya gönderilmiştir. Bilahare yapmış olduğu faaliyetleri ile bu kanaata vardım. Erzurum T i P şubesi kurulması nda asistan O r­ han Demi r ler' i n ve ioanna Kuçu radi'nin büyük faaliyetleri olmuştur. Erzurum Teşkilat ı nda (T i P) üç tane Türk olduğunu geri kalan teşki­ lat mensupları n ı n Kürt olduğunu duydum. Hatta Kürtlerin ekseriyet­ te o lduğunu biliyorum. Yukarıda söylediğim i smet Karakaş'ın Erzu­ rum T i P i l Teşkilat ı idare heyetinden olduğu nu biliyorum. Sanık i smail Beşikçi de asistan Orhan Dem irler ve i oanna Kuçuradi ile temas halinde idi. Ben o zaman !alabe olduğum için Sanık i s­ m ail Beşikçi'nin ü n iversite dışındaki temas ve faaliyetleri hakkında bilgim yok. Asistan Orhan Dem i rler 300 sah ilelik mali analiz der­ sini bütün sömestre boyunca sadece 1 5 sahile olarak anlatmı şt ı r. Ve sempati toplamak için bütün talebeleri geçirmiştir. Derslerin ço­ ğu nluğunu f ı kra anlatarak eğlence şeklinde geçirmiştir. Böylece öğ­ rencilerinin sempatisini toplamaya çalışmışt ı r. Sempatisini topladığı öğrencilerle i oanna Kuçu rad i 'nin odasında konuşmalar yapmışt ır, n e konuştuklarını duymadım. Sanık i smail Beşikçi, Prof. Orhan Türkdoğan'ın asistanıdır. P rof. Orhan Türkdoğan sanık ismail B e ş ikçi nin davranışlarından memnun olmayınca hakkı nda tahkikat açtırd ı . Bu hususta yapılan tahkikat sonunda sanık i smail Beşikçi'nin hakkında bir dosya dü'

219


zenlendi. Sanık i smal l Beş ikç i nin faaliyetleri hakkı nda e n iyi bilgi bu dosyadan öğrenilebilir. Bild iklerim bu nlarda n ibarettir.

Soruldu : Ü niversite öze rkliği kalkması konusunda hükümet ta­ raf ı ndan bazı çalışmalara girişilmişt i . Buna karş ı lık ü niversite özerk­ liğinin kalkmaması konusunda Türkiye çap ı nda bir kampanya açıl­ m ıştı . Bizim Atatürk Ü niversitesi'ne bu kampanyayı Ü NAS tertipledi. V e bu kampanyaya özerklik haftas ı ismi verildi. Yal n ız kampanya­ n ı n seçiliş tarihl eri Leni n'in zannedersem ölü m tarihi olan 22 Ni­ san'ı da içine alıyo ru m . Geçen y ı lda -yanl ış oldu . - Bu özerklik haf­ tas ı n ı n tertip edildiği yıldan 1 y ı l ö ncede y ine ayn ı tarihe rastlayan gün lerde öğrenciler tarafı ndan şi ir haftası düzenlenmiştir. Bu şiir haftasını solcu öğrenciler düzenlemiştir. Bu şiir haftas ında teypten Nazım H ikmet in şiirlerinin okunduğunu duyunca dışarıda karşı gruptan öğre ncilerle solcu öğrenciler arası nda kavga ç ı kmışt ı r. Ayrı­ ca özerklik haftasına konuşmacı o larak sıkıyö n etimce tutul<lanan Dr. U ğ u r Mumcu da çağrılmışt ı . Daha doğrusu konuşmacı olarak Uğur Mumcu çağrı lmışt ı . Biz özerklik haftas ı n ı n Len i n'in ölüm gü­ nünü içine alması ndan aşırı solcu olan U ğur Mumcu 'nun konuşma­ cı olarak davet edilmesinden, bu nun bir özerklik haftası olmayıp, Lenin'in ölümünün anı lması haftası olduğu kanaat ı n a vararak bu toplantıya kat ı ldık. Uğur Mumcu toplantıya gelmedi. Bun u n üzeri ne Ü NAS başkan ı Ayhan Tora m a n bir konuşma yapt ı . Bu konuşma­ s ında (devrimci savaşı başlat ıyoru z, katk ı larınızı bekliyoruz) şeklin­ de bir söz sarf etti. Bun u n üzerine karşı gruptan o lan öğrencilerle bu görüşlere karş ı lık cevap vermek istediler. Karşı gruptan olan öğ­ rencilere söz verilmeyince kargaşalık çıkt ı . Bu kargaşalık ve kavga­ yı önlemek üzere Prof. Abdüsselam Erge,ne'yi davet ettiler. Ben bu ara aniide n d ı şa rı ç ı ktı m. Bundan sonra olanları görmedim, dedi. '

Soruldu : Ben 1 yıllık asistan ı m . Fakülteyi bitirdikteri sonra 2 yıl da d ı şarıda çalışt ı m . Öğrenci bu lunduğum s ı rada Ü NAS henüz ku ­ rulmamıştı . Ü NAS' ın ne g ibi bildiriler dağıtlığını Asistan lar Derneği­ nin yöneticileri olan Cel a l Tarakçı, i b rahim Erol Kozak bilirler. Bu hususta benim bilgi ve görgüm yoktur. Ü niversiteye asistan olarak geldiğimde Ü NAS ve Asistanlar Derneği adı ile 2 kuruluş vardı. Bu kuruluşlarla gire nierin isimlerini i ncelediğimde Ü NAS'a yukarıda isimlerini sayd ı ğ ı m aşı rı sol kişilerin girmiş olduğu nu görünce bunun aksi görü şte olan Asistanlar Derneğine üye oldum. Bu Asistanlar Derneği'nin ku ru lmas ı n ı n amacı Ü NAS zaman zaman Asistanlar Derneği -yanlış oldu- ( Ü niversite Asistanları Sendikası) diye bildiri220


ler yayınlıyo rdu. Bu kavram, bütü n asistanları içine alabileceği içi n ve dolayısıyla bütün asistanların aş ı rı solcu oldukları intibaını uyan­ dıracağı için Asistanlar Derneği kuru lmuştur, dedi.

Soru ldu : Sanık isınail Beşikçi hocamd ı . De-rsl erinde sol pro­ paganda yap ı p yapmadığını, hatı rlamıyorum. Zaten ben o zaman soldan anlamazdım. Yalnız dersleri nde halkın fakirliğinden, yoksul­ luğundan bahsederdi. Ben fakülteyi bitirdikten sonra 2 y ı l d ı şarıda çalışt ım. Asistan olarak tekrar 1 971 yı lında fakülteye girdiğimde sa­ nık i sınail Beşikçi'nin görevine son verilmişti. Bu bakımdan bu ta­ rihler arası ndaki faaliyetlerini bilmiyoru m. Yukarıda söylediğim fikir­ ler talebeliğim esnasındaki gördüklerim ve bildiklerimdir. Ü niversi­ tede koltuk yakma olaylarında Beşikçi'nin faal rol oynadığını gör­ medim. Yalnız fikren bu faaliyetleri desteklediğini sanı yorum, dedi. Soruldu: Yukarıda söylediğim gibi fakülteden mezun olduktan sonra 2 yıl dışarıda çalıştığırndan ve ben asistan olarak fakülteye geldiğimde ismai l Beşikçi görevinden uzaklaştırılmış olduğundan Doğu Anadolu'nun Düzeni hakkındaki kitabı yazdıktan sonra Do­ ğu Devrimci Kültür Ocakları mensupları ile veya Kürtçü bilinen şa­ hıslarla temasları hakkı nda herhangi bir bilgim yoktur. Talabeliğim sıras ında üniversitede Dev-Genç yoktu. F K F vard ı . Sanık i sınail Beşikçi ioanna Kuçuradi vasıtası ile FKF mensupları ile temasta bulunurdu . Kürtçü olarak bilinen talebeler ioanna Kuçura d i'nin odasında sık sık toplanıyorlard ı . Bu s ı rada I sınail Beşikçi de aynı odaya gidiyordu. Bu bakı mdan FKF'cilerle temasta olduğunu zan­ nediyorum, dedi. Soruldu : Sanık i sınail Beşikçi'nin FKF veya Dev-Genç men­ suplarına para ve silah yard ı m ı yaptığına dair herhangi bir bilgim yoktur. Ayrıca san ı k i smai l Beşikçi'nin FKF bildirilerini kaleme ald ı ­ ğı v e dağıttırdığı konusunda herhangi bir bilgim yoktur, dedi. Soruldu: Sanık ismail Beşikçi ile diğer asistanlar arası ndaki temas Ü NAS vasıtası ile oluyordu. Keza profesörlerle olan temasla� rı da yine Ü NAS vasıtası ile oluyordu.

Soru ldu : Sanık i smail Beşikçl'nin ANT d ergisinde yazdığı ya­ zılarındaki fikirlerle Dev-Genç ve DDKO'nun görüşleri aynı idi, dedi. Sanık müdafinin isteği üzerine tanıktan soruldu. Ü N AS'ın içer­ sinde aşırı solu en iyi bilen sanık ı smail Beşikçi'nin, sanık ı smail Beşikçi anarşik olaylarda başı çekecek, para v e silah yardımı ya22 1


pacak biri kişi olarak vasıflandı rılamaz. Kendisi aşırı solun teorisye­ nidir. Aşırı sol faaliyetleri fikren beslemiştir. Bir fikir hocasının mey­ danlara çı karak anarşik eylemiere katılması söz konusu değildir. Ü NAS'ın diğer mensupları da sopa ve silah kullanarak anarşik ey­ lemlere bizzat katı lmamışlard ır. Sadece Kürtçü ve solcu öğrencileri fikren besleyere k a narşik eylemiere yö neltmişlerdir. Yukarıda isim­ lerini verdiğim komü nist Kürtçü öğrencilerin yukarıda isimlerini say­ dığım kişilerle temas etmelerinde n ve bu temasların sık olmas ından onları bu yönden fikre n besledikleri kanaatına vakıf ım, dedi .

Tanıktan m üdafiinin iste ğ i üzerin e soruldu: Ben şiir gecesi­ ne, özerklik haftasına ve koltuk yakma hadisesine şahit old u m. Bu ­ nun dışındaki olaylara tanık olmad ım. Tan ı k olduğum bu faaliyetler­ de de sanık i smail Beşikçi'nin herhangi bir faaliyetine tanık olmadı m . Herhangi bir konuşmas ı n ı duymad ı m ve görmedim. Bizim fakültede asistanlar derslere devamlı olarak g irer ve ders verirler. Diğer üniversitelerde ise asistanlar pek derslere girmezler. Benim öğrenci bulunduğum tarihlerde kürsü başkanl ıkları ku ru lmamışt ı . Denetim yoktu. B u bakı mdan öğrenciler hocalarıyla istedikleri saat­ te istedikleri yerde görüşebiliyorlar. Hatta ben dahi üniversiteye bir hafta uğramasam kimsenin haberi olmaz. Yani üniversitemizde bu gibi işler sıkı bir kontrol alt ı na alı nmamıştır. Bir öğrenci hocas ı n ı n odasında hocasıyla, dışarıda, her zaman görüşebilir. Ve hocasıyla herhangi bir yere gidebilir, dedi. Tanığın ifadesi kafi görüldü . Tanık söz alarak l oanna Kuçura­ di ile ilgili sczleri Ankara S ık;yö netim K .'lığına ve mahkemesine du­ yurulmas ı n ı istiyoru m, dedi . .. "

27. Tanık Mehmet İSHAKOÖLU (Bk. Belge 93)

"Sanık i smail Be ş i k çi ni n bazı öğrencilerle konuştuğunu, ya­ yınlarında Marksist düşüncelere yer verdiğini duydum. Keza Ü NAS üyesi o larak da çalıştığını duymuşumdur. Öğrencinin Erzurum Ü ni­ versitesinde kendisini ve Rektör ve Dekan koltukları n ı n yakı lması hadiseleri sebebiyle Rektörlükçe bir tahkikat komisyonu kuruldu . Ben de bu tahkikat komisyonunun bir üyesiydim. Yapt ığımız tahki­ kat sırasında dinled iğimiz tanıklar Rektör ve Dekanı n koltukları nın yakılması olayların elebaşlarının sanık i smail Beşikçl ile temas ha­ linde oldukların ı bu olayların teşvikçiferi arasında i smail Beşikçi'nin de bulunduğunu bizlere söylemişlerdir. Bu arada R ektörlük sanı k '

222


l smail Beşikçi hakkı nda başka bir tahkikat dosyası da bulu nduğu­ nu bildirerek bu dosyayı da gönderdi. Ve elimizdeki tahkikat dosya­ sı ile birleştirilmesini istedi. Bu arada da şu nu belirteyim. Bir öğren­ cinin kendi kendini yakması hadisesinde lsmail Beşikçi nin rolü olup olmadığı konusunda bir şey diyemeyeceğim. Bu konuya dair tahkikat sırası nda herhangi bir tanık ifadesine veya delile rastlaya­ madık. Bize rektörlükçe gönderilen 2'nci tahkikat dosyası Prof Or­ han Türkdoğan tarafından sanık i smail Beşikçi'nin komünizm propagandası faaliyetleri ile ilgili idi. Bu ikinci dosya da sanığı n d erslerde komünizm propagandası yapması sebebiyle düzenlen­ mişti. O dosyada delilleri de mevcuttur. Bu birinci yani O rha n Tü rk­ doğan tarafı ndan açtırılan tahkikat sonucunda cezayı gerektirir bir hal olmad ığ ı , ancak sanık l smail Beş i kçi'nin derslere girmesinin mahzurlu olduğu tespit edilmiştir. Prof. Turhan Tufan Yüce, Prof. Selahattin Olcay başkanlıkları nda kuru lan komisyon sanık i smail Beş i kç i nin derslerdeki komünizm propagandası yaptığı şeklindeki iddialara karşılık sanık ismail Beşikç i nin cezayı gerektirir bir hali olmadığ ı n ı ancak derse girişinin mahzurlu bulunduğuna karar ver­ miştik. Bu dosya ile bizdeki tahkikat dosyasını birleştirdik. Yaptığı­ mız tahkikat sonucunda san ı ğ ı n üniversitede çalışmas ı n ı n mahzu rlu o lduğu kanaatına vard ık. Ve bu teklitimizi rektöre bild irdik. Rektör ve Ü niversite Yönetim Kurulu bunun üzerine sanık i smail Beşik­ çi'nin Atatürk Ü niversitesi'ndeki görevine son verdi. Ancak sanık i s­ mali Beşikçi Danı ştay'dan yürütmenin durduru lması kararını ald ı . Benim bildiklerim bunlardan ibarettir. Nacl Gürşin hakkında hiçbir şey bilmiyorum, dedi. '

.

'

'

Soruldu: Sanık i smail Beşikçi'nin FKF ve Dev-Genç'le olan ilişkileri hakkı nda bir bilgim yoktur. Esasen Erzurum'da Dev-Genç teşkilatı olup olmadığını bilmiyoru m. Yalnız bizim bu lunduğumuz bi­ nada fikir kulübü vardır. Ancak sanık i smail Beşikçi Ahmet Aras, Cavit Göktürk ve şimdi ismini hatı rlayamadığım bir öğrenci ile dai­ mi olarak temas halinde idi. Adeta a rkadaş gibi idiler. Her yerde be­ raberce bulunup dolaşıp geziyorlard ı . Bunlardan Ahmet Aras daha ö nce Kürtçülük ve komünizm propagandasından ötürü mahkum ol­ muş bir öğrenci idi. Buna rağmen sanık i smail Beşikçl bu öğrenci ile bir arkadaş gibi idi. Sanık i smail Beşikçi'nin Marksist-Le ninist öğrencilerin bildirilerini kaleme aldığı, dağıttırdığı konusunda her­ hangi bir bilgim yoktur. Böyle bir şey duymadım. Sanık i smail Be­ şlkç i nin M arksist-Leninist öğrencilere para veya silah yardımı yap'

223


lığını duymad ı m . Ve ihtimal de vermiyorum. Ü NAS' ı n herhangi bir anarşik faaliyetine şahit olmad ı m . Herhangi bir bi ldiri yayınlandığı nı görmedim ve duymad ı m. - Yanl ı ş oldu. - ÜNAS' ın bildiri yayınladığı­ n ı duydum . Fakat bildirilerini görmedim. Ancak üniversitemizde bir öğrencinin kendini yakması olay ı ndan sonra rektör vekilinin hare­ ketlerini protesto eden ve Ü NAS'ı n dağ ıttığı bir bildiriyi tahkikat s ı ra­ s ı nda gördüm. Bu bildiride öğrencilerin hareketleri tasvip ediliyor. Erzuru m halk ı n ı n karşı hareketi, · rektörün polis istemesi kınanıyor­ du.

Soruldu : San ı k i sınail Beşikçi'nin Doğu Devrimci Kültür Ocakları veya Kürtçü şahıslarla herhang i bir şekilde temas ettiğini duymad ı m , bilmiyorum, dedi. Soruldu : Yapt ı ğ ı m ı z tahkikat sonucunda sanık i smail Beşik­ çi'nin üniversitede n uzaklaşmasını şu sebeplerle teklif etmiştik: 1 . Öğ rencileri anarşik hareketlere teşvik etmiş olması ,

2 . Dersind e ders dışı komünizm propagandası yapması (bu ko­ nudaki deliller düzenlediğimiz raporda mevcuttur) . 3. S a n ı k i sınail Beşik ç i nin o tarihlerde hiçbir derse g irme mesi ve kendisine prof. ve doçentler tarafı ndan herhangi bir görev veril­ memesine rağm e n maaş alıp makale ve kitaplar yazıp yayı nlayarak ayı ncı tutu mda olması , bu makale ve yazı larında Türk halklarından, komünist Doğu Anadolu'dan , ezilen halklardan bahsetmesi, dedi. Tan ı ğ ı n As. Sav. tarafı ndan al ınan 2 1 . 1 0 . 1 971 günlü yeminsiz ifadesi okundu. Esas itibariyle aynı mahiyette olduğu görüldü . '

Tan ıktan soru ld u : Okuduğunuz ifade doğrudur ve bana aittir,

dedi.

Sanık m üdatiln i n isteği üzerine tan ıktan soruldu: Forumu yani öğrenci-hoca ilişkilerini düzenleme forumu Ziraat Fakültesi öğ­ rencileri tertip etmiştir. Ben i şletme Fakültesi'nde görevli olduğum için bu forumu sağcı öğrencilerin mi, yoksa solcu öğrencilerin mi veya her iki g rubun müştereken mi tertip ettiklerini bilmiyorum, bil­ mem. Bilmeme de i mkan yoktu. Öğretim üyelerinden foruma gele­ ceklerine dair söz verip de gelmeyenler olmuştur. Ancak bu öğre­ tim ü ye lerinin foruma katılmayışı belki Ziraat Fakültesi Dekanı'nın koliuğunun yakı lmasına sebep olabilir. Fal�at bir rektörün koliuğu­ nun yakı lmasına sebep olmayacağı kanaatindeyim. Koltuk yakma 224


işinin bir kısı m öğretim üyelerinin foruma gelmeyişlerinden veya öğ­ renci-hoca münasebetlerinin düzenli olmaması ndan ileriye geldiği kanaat ı nda değilim.

Soruldu: Prof. Orhan Türkdoğa n Milli Hareket Partisi'nin gençlik koliarı na mensup öğrencileri tutar ve komandoları destek­ ler. Yani M illi Hareket Partisi sempatizanıd ı r. Ve bu temayüllüdür. Bu partiye kayit lı olup olmadığ ı n ı bil m iyorum, dedi. San ı k müdafiinin isteği üzerine soruldu : Koltuk yakma hadisesi 20.3 . 1 970 tarihinde olmuşt u r. Bu sebeple bu olayların elebaşları nın kimler olduğunu şu anda hat ırlamıyorum, Tahkikat raporunda bu isimler mevcuttur. Ancak koltuk yakma hadiselerinde Cavit Gök­ türk elebaşı değillerdir. Zira Ahmet Aras o tarihte mezun olmuştu r. Cavit Göktürk ise Ankara'da idi. Ahmet Aras komü nizm suçun­ dan ötü rü tutuklandığı s ı rada benim öğrencim idi. Bir yıl derse gel­ medi. Yalnız tutuklu kaldı , mahküm oldu mu bu nu kesin olarak bil­ miyorum, dedi."

28. Tanık Casim GÜRBÜZ Belge 1 28

"Tanık cevaben sanık i smail Beşikçi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı idi. Kendisi kitapları ve faaliyetleri ile komünizme h izmet etmiş bir kişidir. Ayrıca öğrencilerine yazı lı imtihanda ( 1 . ileri Asya geri Avrupa sözünü açıklayınız - ki bu söz Lenin'e aittir.- 2. Bağı msızlık savaşları kurtuluş savaşlarından üstü ndür) şeklinde so­ rular sormuştu r. Ben sanığın öğrencilerine yukarıdaki soruları sor­ duğu nu edebiyat fakültesi'ndeki bir talebenin kağıdı ndan görüp öğ­ rendim. Orhan Türkdoğan da vard ı . Bir gün samimi olduğum hocam Doçent Orhan Türkdoğan'ın odas ı na gitmiştim. Önünde masası n ı n üzerinde imtihan kağıtları vard ı . Bunlar nedir diye sordu­ ğumda; i smail Beşikçi nin imtihan kağıtları diye cevap vermiştir. Ü n iversitede yapı lan bir tahkikat sebebiyle Orhan Tü rkdoğan bu kağıtları masası nda bu lunduruyordu , sanıyorum. Esasen bütün ü ni­ versitede i sınail Beşikçi nin bu şekilde sorular sorduğu biliniyordu. Ben de yukarıda belirttiğim soruları sorduğunu bizzat yukarıda be­ lirttiğim şekilde gördü m. Ayrıca sanık isınail Beş i kçi nin öğrencilerine Behice Boran, Doğan Avcıoğlu, N iyazi B erkes, Pertev Naili Boratav'ı n eserleri'

'

'

225


ni şiddetle tavsiye ettiğini ve sı navlarda sorduğu soruları bu eserler­ den seçip öğrencilerin bu eserleri incelemeye mecbur ettiğini Fen­ Edebiyat Fakü ltesi'ndeki öğrenci arkadaşlardan duydum. Ü NAS' ı n ü n iversite özerkliği hakkı nda düzenlediği üç yıl önceki açık otu ru ma Rahmi D i rica n , ismail Beşikçi, Atilla D icle, MTIB'nden bir öğrenci arkadaş kat ılm ışlard ı . Bu açık oturumda sa­ nık ism a i l Beşikçi (Türkiye'de çelişkiler olduğundan , gerçek öz­ günlüğü n o lmadığından) söz etmişti. Arkadaşlarımızdan Yılma DÜ­ rak sanık ism a i l Beşikçi'ye (Türkiye'de ferdi esas alan kapitalistlerin ve işçi diktatoryas ı n ı esas alan ko mü nistlerin dışında millet mefhumunu esas alan bir doktrini savu nanlar vard ır. Bunlar hakkı ndaki düşü nceniz vard ı r ve millet mefhumuna inan ıyor musu­ nuz?) diye bir soru sormuş, Sanık ismail Beşikçi (onu savunanlar burjuva art ıklarıdı r. M illet mefhumu da s ın ırlı bir kavramdı r. Aslı nda çağ dışı bir düşüneeye dayanır. Esas olan halk ı n özgürlüğü ve da­ yanışmasıdır) diye arkadaşın sorusuna cevap verdi. Münakaşa uzayacaktı . San ık ismail Beşi kçi (arkadaşım odama gelirse orada daha serbestçe konuşuruz) diye cevap verdi ve münakaşa bu şe­ kilde son buldu. San ık ismail Beşikçi'nin Dev-G enç mensubu militanlar ile ol­ dukça sıkı ilişkileri vardı. Hatta bazıları nı kendi yetiştirmiştir. Mesela liseden s ı n ı f arkadaş ım olan ve lisede bulunduğu sırada sol fikirleri olmayan , Muhsin Gül, ismail BeŞikçi ile temas edince Atatürk Ü niversitesindeki bütün anarşik faaliyetlere karş ı olmuştur. Hatta bir gün Ziraat Fakültesi önünde arkadaşlarla yaptığı mü nakaşa sı­ rasında tabancas ı n ı çekip ateşleyen Muhsin Gül El Fetih'e gidip geldiğini söylemiştir. Diğer Dev-Genç mensu bu o lup sanıkla temas eden şahıslar Halit Güneş, Demir Pekol, Ahmet Aras, Cavit Göktürk ve daha isimlerini hat ırlayamad ığım kimselerdir. Bu şahıs­ larla sanık ismail B eşikçi nin beraber gezdiklerini, beraberce üni­ versite lojmanları na gittiklerini, bu Dev-Genç mensupları n ı n ismail Beşikçi'nin odasına girip çıktıklarını bizzat görmüşürndür. Sanık is­ mail Beşikçi'nin Dev-Genç bild irilerini kaleme alması ve dağıttır­ ması konusunda bilgim ve görgüm yoktur. San ık ismail Beşikçi'nin para ve silah bakı m ı ndan Dev-Genç'e silah yardımı yapıp yapmadı­ ğını görmedim. Ve bilmiyorum yalnız Dev-Genç'te silah vard ı . Ü NAS solcu öğretim üyelerinin kurduğu bir sendikadır. Ü NAS yukarıda belirttiğim ve ismail Be şikçi nin de katı ldığı açık oturumu düzenlediğ(, ayrıca Atatürk heykeli önünde halkla öğrenciler ara'

'

226


s ı nda cereyan eden hadiselerden sonra bir bildiri yayı nladığını bili­ yorum. Bunun dışında herhangi bir f aaliyetine şahit olmad ı m. Ü NAS'ı n düzenlediği üniversite özerkliği hakkındaki açık oturumda Ra hmi D irican da konuştu . Ve yaptığı konuşması nda (üniversitele­ rimiz çağ dışı yobazlar yetiştiriyor. Atatürk Ü niversitesi çağ dışı .) şeklinde bir konuşma yapt ı . Diğer konuşmacı lardan Atilla D icle bu­ na cevaben (üniversitelerimizden komünist de yetişiyor buna ne cevap veriyorsunuz.) diye söylediğinde gerek Rahm i D i rica n ve gerekse i smail Beşikçi (üniversitelerimiz komünist yetiştiriyor veya yetiştirmiyor) şeklinde bir cevap vermediler. 1 969 yılında FKF'nin düzenlediği şiir gecesine Orta- Doğu Tek­ n ik Ü niversitesinden bazı öğrencilerin gelmiş olduğunu duymuştuk. Bu şiir gecesinde i smail Beşikçi nin bu lunup bulunmad ığı nı , ko­ nuşma yapıp yapmadığını bilmiyoru m . Sanık i sm a i l Beşikçi kendi fikrinde olan hocalarla Ayhan Toraman, Ö zdem i r Akmut, Dem ir Aslan ve şimdi ismini hatırlayamadığım hocalarla temas halindey­ di. i oan na Kuçuradi ile temas halinde olup olmad ığna dair bir bil­ gim yoktur. Yukarıda söylediğim hocalarla i smail Beşikçi her za­ man beraberlerdi. ilk zamanlar Ü NAS'ın Başkan ı i smail Beşikçi idi. Sonra Ö zdem ir Akmut oldu. Daha sonra da Ayhan Teraman başkan oldu , dedi. '

Soruldu : Ü niversite Rektörü nün ve Ziraat Fakü ltesi Deka­ nı'nın koliuğu nun yak ı l ması hadiselerinde sanık i smail Beş i kçi ni n öğrencileri teşvik edip etmediğini bilmiyorum. Yalnız öğretim görev­ lisi i nayet Berkman'ın teşvik ettiğini biliyoru m . Şöyle ki işletme Fa­ kültesi antisinde Mart ve Nisan 1 970'de Ziraat Fakültesi öğrenci temsilciliğinin Ziraat Fakültesi meseleleri hakkı nda bir foru mu vard ı . Biz içeride forumu dinliyorduk. Bu arada b i r arkadaşırı dışarıda ken­ disini yaklığını duydu m. D ışarıya ç ıktığı mda kendisini yakan arka­ daş, Doç. Aydın Tü rkbal ' ı n otomobile koyarak götürmekte olduğu­ nu, bundan sonra solcu olduklarını bildiğim bazı öğre nciler Ziraat Fakültesi Dekanı'nın hakların ı vermediğini, arkadaşları n ı n o yüzden kendisini feda ettiğini bu sebeple dekarılığa gitmenin ve dekarıla konuşman ı n doğru olacağını söylediler. Biz, (dek.anla her zaman konuşabilir, biz hastahaneye gidelim) diye söyledik. Dinletemedik. Bir grup Ziraat Fakültesi'ne doğru gitmeye başladı lar. Biraz sonra gelen otobüse binerek biz de Ziraat Fakültesi'ne girdik. Bir iran'lı öğrencinin dekanı n kapı s ı n ı tekmelediğini gördük. !\endilerine yan­ l ış hareket ettiklerini aşağıya inmeleri gerektiğini söyledi . O s ı rada '

227


dekan odası nd a yoktu. Ve kapı kapalıyd ı . Bu tekiilimizi kabu l ettiler ve bahçeye indiler. Biz de karş ı bloktaki kanline geçtik. Öğrenciler yukarıya Ziraat Fakü ltesi toprak binasına doğru gittikleri s ı rada i na­ yet Berkman arabasıyla geliyordu. Öğre nci lerin yanı nda durdu. On lara bir şeyle r söyledi. Kanlinde olduğumuz için neler söylediğini duymad ı m . Oradan gördüğü müz kadarıyla arabasından da bir şey­ ler çıkararak öğ rencilere verdiğini gördüm. Bunun üzeri ne öğrenci­ ler tekrar geriye döndüler ve dekanlığa doğru tekrar yü rüdüler. içeri girdiler. Biraz sonra dekanın odası ndaki camların, içeriye g iren öğ­ renciler tarafından k ı rıldığ ı n ı gördük. Arkası ndan deka n ı n koltuğunu omuzlayı p aşağ ıya getirdiler ve yakt ılar. Oradan da rektörlüğe yö­ neldiler. R ektörlüğe gitmediğim için oradaki hadiseleri görmedim. Yalnız ben biraz sonra yurda döndüm. Bizim yurdun önünde üni­ versiteye ait otobüsler duruyord u . R ektörlük binası tarafı ndan gelen öğrenciler otobüsleri yakmak istediler. Ancak şoförle r araçları çal ı ş­ t ı rarak o radan uzaklaşt ı rdı lar. Öğrenciler otobü slere yetişemedikleri için bir şey yapamadı lar. Öğrencilerin iki koltuğu yaktıktan sonra otobüslere doğru koştukları nı görünce ya bu otobüsleri tah rip ede­ cekleri veya yakacakları kanaatı na vard ım. içlerinden bazıları oto­ büslerin arkası ndan taş f ırlatıyordu. Yukarıdan beri sıralad ığım kol­ tuk yakma ve tahrik olayları sırasında öğrenciler arası nda i sın a i l Beşikçi v e Naci Gürşin yoktu , ded i."

29. Tanık Asistan Celalettin ATAMANALP Belge 1 29

"Tanık Cevaben : Ü NAS Cemiyetler Kanunu'na göre kurul­ muş bir sendika ol masına rağmen organlarını ve mensupları nı faali­ yetler göstermiştir. Bu şekilde tüzüğünün dışına taşmış ve ideolojik faaliyetler gösterdiğini temsilcilerinin faaliyetleri ortaya koymu ştur. i smail Beşikçi hem komünizm hem de Kürtçülük yolundaki fikirleri­ ni Doğulu talebeler vasıtasıyla etrafa yaymış ve uygulamak istemiş­ tir. Komü nizm propagandası şekl indeki faaliyetleri yanı nda Doğu'da müstakil bir Kürt halkından ve bu Kürt halkının ayrı bir Kürt devleti kurması ndan bahsetmişti. Özel likle üniversitemize gelen Doğu lu vatandaşları n çocukları olan Dem ir Pekol, Mehmet Ali Adıg üzel , Muhsin Gül, Cavit Göktü rk gibi öğrencilerle temas kurmuş ve bunlar vasıtas ıyla fikirlerini gerçekleştirmek istemiştir. Bu cümleden olarak yukarıda isimlerini verdiğim gençler vasıtasıyla Erzurum T i P 228


teşkilat ı n ı kurmuştur. Erzurum Ti P teşkilat ı n ı n kurucularını Kürtçü vatandaşlar teşkil etmiştir. Mesela H ın ıs'lı olan Demir Pekol u n ba­ bası gibi vatandaşlar Erzurum T i P kurucu üyeliğine a l ı n m ı şlard ır. Sanık i smail Beşikçi bu öğre nciler vasıtas ıyla gayesini tahakkuk ettirmek istemiştir. Ancak gerek i smail Beşikçi ve gere kse kendi­ siyle aynı görüşte olana Dev-Genç mensuplarının faaliyetleri E rzu­ rum halkı n ı n kanlı mücadeleleri karşısında akim kalm ıştır. Yazdığı bütün eserlerde Kürt varlığından söz etmiş ve komüniz m propagan­ dası yapmış ve Mustafa Kemal'i bir emperyalist ö ncüsü olarak va­ sıfland ı rmıştır. Ayrıca ü niversite içinde öğrencilerine ( ileri Asya, geri Avrupa, i lk Türk devrimci sosyalist kadınlar kimlerdir?) şekl inde so­ rular sormuş ve öğre ncilerini bu konuda inceleme yapmaya sevk etmiştir. Ü NAS mensuplarından olan sanık i smail Beşikçi ve Naci Gürşin - yanlış oldu- 22 Nisan 1 969 günü FKF taraf ından bir şiir gecesi tertip edilmiştir. O zaman Dem i r Pekol ve arkadaşları FKF mensubu idiler ve sanık i smail Beşikçi ile ve Naci Gürşin ile s ı l�ı temasları vard ı . Bu şiir gecesinde Nazım Hi k met 'ten şiirler oku­ muş, mi lliyetçi talebelerin müdahalesi üzerine kavga ç ı km ı ş ve ge­ ce yarıda kalmış, bunu milliyetçi talebelerden duydum. 1 970 y ı l ı N i­ san ayında yine bu şekilde bir gece tertip edilmişti. Ankara'dan militanları n geldiği söylenmişti. Fakat daha N isan ayı gelmeden ön­ ce 1 2 Mart 1 970'de Erzurum'da öğrencileri FKF'Ii gençler ve san ık i sm a i l Beşikçi ile Naci Gürşin eyleme geçirmişlerdir. Yalnız o ta­ rihte sanık i smail B eşik ç i 'n i n Erzurum'da olup olmad ı ğ ı n ı kati ola­ rak bilmiyorum. Yalnız o tarihte Ü NAS başkanı Naci Gürşin idi. Bu bakımdan i smai l Beşikç i n in M art 1 970'de öğrencileri eyleme geçi­ rip geçirmediği konusunda kesin bir şey söylemeyeceğim. Bilahare rektör ve dekanın koltukların yıkı lması o layı ce reyan etmiş hatta bir öğrencinkendini yakarak yaşas ı n sosyalist Türkiye diye bağırmıştı r. i nayet Berkman'ın koltuk yakılma hadisesinde öğrencileri teşvik ve sevkettiğini öğrendim. Rektörün ve dekanın koltuklar ı n ı n yakılması olayları te maslar sonucunda ku rulan bir organizasyon sonucudur. Zira FKF'Ii olan sonradan sosyal demokratlar adı nı alan ve en son­ ra da Dev-Genç ad ı n ı alan öğrenciler Ü NAS'ın yöneticileri olan Na­ ci Gürşin ve Özdem ir Akmu t ile sık sık temaslarda bu lunuyorlard ı . 1 97 1 y ı l ı nda Beşikçi ü niversitede yoktu . Ondan evvelki tarihlerde yukarıda belirttiğim FKF ve Dev-Genç mensubu öğrenciler Beşikçi ile sık sık görüşüp konuşuyorlard ı . Bu görüşüp konuşmalar sebe­ biyle koltuk yakma olayları n ı n Ü NAS tarafından organize edildiği kanaatındayı m. Yalnız i smail Beşikçi nin 1 970 yılı nda üniversite'

'

'

229


den uzaklaşt ı rı lması hadisesi olmuştu . Bu bakımdan koltuk yakma hadiseleri sırasında üniversitede olup olmad ığını bilemiyoru m . is­ mail Beşikçi hakkı ndaki tahkikat komisyonunda görevli değildim. 1 97 1 yılı Nisanında Ü NAS taraf ından Ö zerklik Haftası düzenlenmiş­ ti. Bu hafta L e n i n'in ölü m tarihi olan 22. Nisanı da içine alıyordu . Bu toplantıda ÜNAS Başkanı Ayhan Taraman konuşması s ı rasında (Devrimci hareketi Erzu ru m'da başlatıyorum) diye bir söz sarfetti , Naci G ü rşin'in bu sözü alkı şiayıp alkışlamad ığını bilmiyoru m . Yal­ nız önde bir ayaklanma ve mü riakaşa oldu . Bunun sonucunda Ü lkü Ocakl arı'na mensup gençler salona hakim oldular. Bu Özerklik Haf­ .t ası sırasında salonda ismail Beşikçi yoktu . Bunu kati olarak bili ­ yoru m. Zannedersem isınail B e ş i kç i ü niversitemizden ayrı lıp Arı­ kara'daki fakülteye geçmişti . Bu konuda yani ismail Beşikçi üniversitemizden ayrılıp Ankara'daki fakülteye geçmişti. Bukonuda yani ismail Beşikçi konusunda en detaylı bilgiyi Prof. Orhan Türkdoğ an verebilir, dedi. Tanığın As. Savcı tarafı ndan alınan 21 . 1 0 . 1 971 tarihli yeminsiz ifadesi oku ndu . Esas itibariyle aynı mahiyette olduğu görüldü . Tanıktan soru ldu : Kadir Manga adı ndaki şah ıs üniversitemiz­ de okurken ismail Beşikçi, Naci Gürşin ve inayet Berkman ile sık sık temas halinde idi. Odalarına sık sık girip çıkarken görmü­ şümdür, ded i. · Soruld u : ÜNAS'ın son bildirilerindeki ifade tarz ı Naci Gür­ ş i n 'inkine benziyordu , ancak gerek Naci Gürşin ve gerekse ismail Beşikç i'nin FKF ve Dev-Genç bildirilerini kaleme ald ığı ve dağıttır­ dığı konusunda bir bilgim yoktur, Dem i r Pekol , Kadi r Manga ve yukarıda isimlerini sayd ı ğ ı m F K F ve Dev-Genç'li öğrenciler burs alan bir talebe nin veya no rmal bir talebenin harcamas ı n ı n çok üs­ tünde bir şekilde para harcarlard ı . Gerek giyimleri, yiyip içmeleri normal bir talebenin harçl ığı ile karş ılanacak cinsten değildir. ismail Be ş i kçi'nin ve Naci Gü rşi n in bu gençlere para ve silah yardımı konusunda bir bilgim yoktur. Ancak inayet Berkman adlı kadın kendisini yakan öğrenciye çok para yardımı yapmıştır. Ve halen de yapmaktadır. Ve bu kad ın maaş ı n ı n yarısını Ti P'e gönderiyordu . Posta havaJelerinden bu husus açıkça anlaşılabilir. Bildiklerim ve gördüklerim bunlardan ibarettir, dedi. Sanık müdaliinin isteği üzerine tanıktan soru ld u : 1 969 y ı l ı nda düzenlenen şiir g ecesinin yine 1 970 y ı lı nda düzenlenen gecenin ve 1 971 yı l ı nda düzenlenen Özerklik Haftasının devamlı olarak Le'

230


nin'in ölüm t a rih i olan 22 N i sa n'ı içine alması , ÜNAS'ı n kanunlarla ve tüzüğü ile ters düşmesi ve aşırı sol bir teşekkül halini alması so­ nucunda bu gece ve haftaları n kastı mahsusu ile Len in'in ölüm yıl­ dönümüne rastladığı istidlal yolu ile ortaya çıkan bir sonuçtur. Prof. Orhan Türkdoğan, i smail Beşikçi 'nin bütün faaliyetlerini bizzat görmüş değildir. Ancak sormuş soruşturmuş ve buna göre bir neti­ ceye varmışt ı r. i sınail Beşikçi hakkı nda tahkikat yaptığı öğrenilen öğrenciler i sınail Beşikçi hakkındaki bildiklerini Orhan Türkdo· ğan'a söylemiştir. Orhan Türkdoğan'a söylenen sözler de bize ka­ dar ulaşmıştır. Ben Atatürk Ü niversitesi'ne 1 969 yılında geldim. Ü ni­ _versiteye intisap etmeden önce Doğu Anadolu'ya şamil olan milliyetçiler konseyinde ve Türkiye'ye şamil olup Erzu rum'da şubesi bulunan Mil liyetçiler Derneği'nde görev aldım. Ayrıca Erzurum Ko­ münizmle Mücadele Derneği idare heyetinde görev aldım. Şimdi belirttiğim derneklerd e görev yaptığım tarihlerde ve aynı zamanda Hürsöz Ekspres gazetelerinin Erzurum bölge mu habirliğini yaptım. Bu tarihlerde Erzuru m T i P teşkilat ı kuruluyordu . T i P teşkilatı kuru­ cularının kimler olduğunu bu sebeple takip edip öğrendim. Ve bu ki­ şilerin F K F'Ii gençler olduğunu tespit ettim. Bunlar yukarıda isimleri­ ni sayd iğım Dem i r Pekol, Mehmet Ali Adıgüzel, Ahmet Aras ve Dem ir Pekol'un köyü muhtarının ( H ı nıs'ın bir köyüdür) ku rucu oldu­ ğunu (Erzurum T i P teşkilatı) tespit ettim. Bu gençleri i sınail Beşik· çi ile temas ettiklerini 1 969 y ı lında üniversiteye intisap ettikten son­ ra bizzat müşahade ettim. Ondan önce yani ünive rsiteye intisap ettiğimden önce bu isimlerini söylediğim FKF'Ii gençlerle i sınail Be­ şi kçi 'nin veya Naci G ü rşin'in temas edip etmediğini bilmiyoru m. Doğulu vatandaşların Erzurum Ti P teşkilatı kurucusu olarak görev­ lendirilmeleri Erzuru m T i P teşkilatının Orhan Demirler adlı bir asis­ tan tarafından kurulması bilahare i smail Beşikçi'nin Ant ve Halk Folkloru adl ı dergilerde müstaki l bir Kürt varl ığı ndan ve halkından söz etmesi karşısında bütün bu olayları n i sınail B e ş i kçi 'nin neşir yolu ile teşvik ettiği gençler vasıtası ile ve bölücülük faaliyetleri yap­ t ığı konusuna vardım, dedi. ilaveten Özerklik H aftas ında yani Nisan 1 971 'de düzenlenen Özerklik Haftasında Ayhan Taraman'ın yuka­ rıda belirttiğim konuşmas ı n ı müteakip milliyetçi gençlerin müdaha­ lesi sebebi ile olaylar çıktığından konuşmalar yarıda kalmış ve bun­ dan sonra da kimse konuşmamıştır. Keza aynı sebeple Naci Gürşin de konuşmamışt ı r. Asistan Orhan Dem i rler'in Kars'lı oldu­ ğunu sanıyoru m . Yaln ız Kürtçü olup olmadığı konusunda bir bilgim yoktur, dedi." 23 1


30. Tanık Murat ALTIN

Belge 1 30

"Tanık Cevaben: Naci G ü rşin'i birkaç defa görd ü m , ismail Beşikçi'yi ise bir defa gördüm. Bu bakımdan kendileri ile hiçbir sa­ mimiyetim yoktur. Sanıklarla hiçbir görüşmem ve ko nuşmam o l ma­ mışt ı r. Herhangi bir faal iyetlerine şahit olmadım. Yalnız üniversitede birçok eylemlerde bulu nulduğu nu duydum. Ancak bu eylemlerin için de veya yak ı n ı nda bulunrnadığ ı m için görmed i m . Yalnız ismai l Beşikçi'nin aktif ve Kürtçülük faaliyetleri ile uğraşan bir kişi olduğu­ nu duydum. Keza Naci G ü rşin'in de aktif bir şahıs olduğunu duy­ dum. Fakat Kürtçü olduğu nu duymadım. Aktif şahıstan kastım şu­ dur: Gerek ismail Beşikçi ve gerekse Naci Gürş i n , Atatürk Ü niversitesi'ndeki solcu öğrencilerin ve teşekkü llerin fiki r babalığını yapmışlardır. Yani onlara (Bugün şu şekilde bir harekette bu luna­ lım, yarı n şu şekilde hareket edilmelidir.) şeklindeki fikirler verdiğini yani solcu grubun grup baş ı oldukları n ı duymuşumdur, dedi. Bilgi ve görgüsünün bu ndan ibaret olduğu nu bildirdi. Tanığın As . Sav. t arafından alı nan 2 1 . 1 0. 1 97 1 günlü ifadesi okundu. Ayn ı mahiyette olduğu anlaş ı ld ı . Tan ıktan soruldu: B u ifade bana aittir, doğrudur, dedi. Soruldu : i nayet Be rk m a n ' ı n Ziraat Fakültesi Dekanı'nın koltu­ ğunu n yakıldığı sı rada talebeler arasında olduğunu gördüm , dedi. Tanık müdalinin isteği üzerine tanıktan soruldu : Ü niversited e bitki bilimleri binas ı n ı n camların ı n kırı lması, rektör ve dekanın koltuğu­ nun yakılması , Özerklik Haftası 'n ın tertibi gibi olay ve toplantı ları müteakip fakültede ve serviste meslektaşlar arasında bu işlerin kimlerin yapt ığı veya yapabileceği konuşulu rken bazı arkadaşlar, bazı öğretim görevlisi arkadaşlar bu işleri ismail Beşikçi, Naci Gürşin ve onlarla aynı fikirde olan diğerlerinin tertip etmiş olacakla­ rını söylüyorlar ve bu görüşlerini tahminlere dayandırıyorlard ı . Diğer bazı öğretim görevl!si arkadaşlar da mesela Ayhan Taraman ın özerklik haftası ndaki konuşması sebebi ile bu işlerin teşvikçisi oldu ­ ğunu söylüyordu. Ancak Naci Gürşin ve ismail Beşikçi hakkı nda müşahhas olaylara dayanarak bu yolda yani bu anarşik olayların bizzat içinde oldukları na ve katıldıkianna dair konu şan ve fikir yü rü­ ten yokt u . Atatürk Ü niversitesi'nde klikleşmenin olduğu bir vakıadı r. Ü niversitede fikir cereyanları olması normaldir, ancak bina ve eşya'

232


ları n tahribi fikir cereyanları dışında anormal olaylard ı r, dedi. Tanı k ifadesi kafi görü ldü ." 3 1 . Tanık Rıza MÜFTÜOGLU

Belge 1 3 1

"Ta n ık Cevaben: Fakülteye girdiğimde i smail Beşikçi'yi her­ kes komü nist olarak tanıyordu, ben de etraftan duyduklarıma göre i smail Beşikçi'yi komünist olarak vasıfland ırıyo ru m. Sonradan tah­ minime göre 1 970 y i l ı , Nisan ayında Atatürk Ü niversitesi'nde işlet­ me Fakültesi antisinde (eğit im) konulu bir açık oturum düzenlen­ mişti. Bu açı k oturuma konuşmacı olarak ismail Beşikçi, Tıp Fakültesi'nden bir asistan ben ve diğer bir şahıs daha bulunuyor­ duk. i smail Beşikçi n i n ismini çok duyduğum için konuşmada (eği­ tim işinin sömüren ile sömürülen sı nıflar arası ndaki bir mesele oldu­ ğunu, eğitimin üstyap ı n ı n şekillendi rdiği bir müessese olduğunu bunun hallinin sömürülen sınıfın üst yapıyı yıkması suretiyle müm­ kün olduğunu Doğulu daha doğrusu Doğu Anadolu'daki halk ı n ken­ di durumunun farkı nda olmadığın ı bu durumu onlara anlatmak ge­ rektiğini bu işin önderliğini de ancak üniversitemizdeki aydınlar tarafından yani öğretim görevlileri tarafı ndan yapılmas ı gerektiğini) söylemiş ve eğitim işini tamamen Marksist bir açıdan ele almışt ı . Bu konuşmadan sonra ben d e isın ail Beşikçi'nin ko münist olduğu kanaatına vardı m. Ayrıca Robert f<olej'in çıkarttığı Türk Folkloru dergisinde yaz­ dığı bir yaz ı s ında (Türkiye'de Türk-Kürt ayırımı vardır) şeklinde bir cümle ile bu derginin ismini Türk Folkloru değil de (Türkiye Folklo­ ru) olmas ı gerektiğini yazmışt ı . Bu yaz ı s ı ndan da Kürtçülük ayrımı yaptığını anlamı ştım. i smail Beşikç i 'nin odası na Kürtçü komü nist olarak tanıdığım Cavit Göktürk, Muhsin Gül, Halit Güneş adl ı öğrenciler devaml ı olara!< girip çıkı yorlard ı . Bunu bizzat gördüm. Ayrıca paydos saatle­ rinde şehre veya lojmanlara Naci Gürşin, isınail Beşikçi ve yuka­ rıda isimlerini saydığım K ürtçü komünist öğrenciler gid ip geliyorlar­ d ı . Birkaç kere bu şahısların birlikte şehre ve lojmanlara gidip geldikle rini bizzat gördüm. Daha önceleri de ayn ı hususları duy­ muştum. Keza şimdi isimlerini söylediğim Kürtçü komünist öğrenci­ lerin i sınail Be ş i k ç i'nin odas ı nda bulunduğu s ı rada Naci Gürşin'in '

233


ismail Beşikçi'nin odas ına gittiği ni bizzat gördüm. Yine 1 97 1 y ı lın­ da düzenlenen Özerklik Haft as ı nda Naci Gürşin spikerlik yapıyor­ du ve toplantıyı idare ediyordu . Bunun dışında yukarıda isimlerini saydığım Kürtçü komünist öğrencilerin Naci G ü rşin in odasına gir­ diklerini bizzat görmedim, duydum. Özerklik Haftasında Ayhan To­ raman konuştuğu sı rada (devrim hareketini şu anda burada başlat­ m ı ş bulunuyoruz. Katkılarınızı bekleriz) şeklinde bir ko nuşma yapt ı . Bunu bizzat duydum. Dekan ve rektör koltukların ı n yakı lması sırasında olay yerinde yoktu m. Bu olayların başlat ı l masında ismail Beşikçi ve Naci Gür­ şin'in rol leri hakkı nda bir bilgim yoktur. Ancak komü nist Kürtçü olanların bu gibi anarşik hareketlerde de rol oynayabileceği kanısın­ dayım. D ev-Genç'in ve FKF'nin bildirilerini sanıkların kaleme aldık­ ları ve dağıttı rdıkları konusunda bir bilgim yoktur. Dev-Genç'e sanık­ ları n para ve silah yard ı m ı yaptıklarına dair bir bilgim yoktur. Ancak Dev-Genç yöneticilerinin fikirlerini benimseyen kişilerden para top­ lad ıkları nı tahmin ediyorum. Zira Dev-Genç mensupları nda silah vard ı . Bu silahları n alı nması nda para gerekir. Bunun dışında Dev­ Genç tarafından para topland ı ğ ı n ı duydum. Ya lnız kimlerden top­ landığı n ı bilmiyorum, dedi. Ayrıca yukarıda komü nist Kürtçü olarak saydığım öğrencilere Sadullah Algun da dahildir. Ve bu şahıs da isma il Beşikçi ve Naci G ü rşin ile temas etmiştir dedi. Sanık müdalinin istegi üzerine soruldu : Naci Gürşin ve san ık i smail Beşikçi ile herhangi bir konuşmam olmamışt ı r. Keza her­ hangi bir konuda bu şahıslarla tartışma yapmamı ş ı md ı r. Özerklik Haftası nda Naci Gürşin sadece spikerlik yapıyordu . Bunun dışında kağ ı ttan okumak su retiyle veya sözlü olarak herhangi bir uzun ko­ nuşması daha doğru su bir konuyu işleyen konuşması olmam ıştı r. Sadece spikerliği s ı rası nda ve spikerliği sebebiyle konuşmuştur. Ben zaten devamlı olarak antide kal ıyordum. Arada s ı rada d ışarıya çıkıp tekrar geliyordu m, dedi. San ık müdalinin isteği üzerine tan ı ktan soruldu : Yukarıda isim­ lerini belirttiğim ve birlikte şehir ve lojmanlara sariıklarla gidip gel­ diklerini söylediğim Kü rtçü komünist talebelerden Halit Güneş ile Naci Gürşin'in ayrı bir günde loj manlara giderken görmüşümdür. Keza başka bir gü nde ismai l Beşikçi ve Cavit Göktürk ve Muh­ sin Gü l'ü de başka bir sefer lojmanlardan dönerken gördüm, dedi." '

234


32. Tanık Recai ÇINAR Belge 1 32

"Tanık cevaben : 1 967 ve 1 971 yılları aras ında işletme Fakül­ tesi sekreteri idim. Aynı zamanda A nkara i ktisadi ve Ticari i l imler Akademisi'nde talebe idim. Öğrenciliğim ve idari görevim sebebiyle sağ ve solla ilgilenmiş değilim . Sanıkları şahsen tan ı rı m . Sanık Na­ ci Gürşin ve sanık İsmail Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde gö­ revlidirler. Ben ise i şletme Fakültesi'nde görevliyim. Binalarımız ay­ n d ı r. Bu bakı mdan gerek sanık İsmail Beşikçi ve gerekse Naci Gürşin'in komünizm propagandası veya Kürtçülük propagandası yapıp yapmad ı ğ ı n ı bilemiyorum. Görgü ve bilgim bu ndan ibarettir, dedi."

33. Tanık Okan ŞENGÖZ Belge 1 33

"İsmail Beşikçi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistanı idi . Robert Ko lej'in çıkardığı (Türk Folkloru) hakkı ndaki b u dergiye yazdığı bir yaz ı s ı nda (Tü rk aydınları mız, Türkiye'yi hep Türk görme alışkanlığındadırlar. Esasen gerçekte K ü rt etnik grubu mevcuttur.) şeklinde görüşlerine yer vermiştir. Bunun d ı ş ı ndaki yaz ı ları nda da Kürtçülük ve Marksizm yolu ndaki görü şlerini ileriye sürmüştür. Özellikle bu görüşlerini Ant dergisinde çıkan yazı ları nda ileriye sür­ müştü . Fen- Edebiyat Fakültesi derslerinde öğrencilerine (ileri Asya geri Avrupa sözünden ne anl ıyorsunuz) şeklinde sorular sormuş ve keza şimdi hatı rlayamadığım Marksist bir bayan ile Behice Boran'ı i mtihan soruları olarak öğrencilerine sormuştu . Sanığın bu şekilde sı navlarda sorular sorduğu nu Atatürk Ü niversitesi Talebe Birliği Başkanı olduğum için bize yapılan bu yoldaki şikayetlerden öğren­ mişimdir. Ancak bu soruları muhtevi imtihan kağıtların ı bizzat gör­ medim. Şimdilik hatırladıkları m bunlard ı r, dedi. Soruldu : M arksist olarak tanınan öğrenci arkadaşlardan M. Ali Aslan (ismini kesin olarak bilmiyorum,) Nazif Kaleli, Cavit Göktürk, Halit Güneş'in Sanık İsmail Beş i kçi'n i n odasına gidip geldiklerini bizzat gördüm. Şimdi ismini saydığım öğrencilerin Naci Gürşin'in odasına da gidip gitmedikleri veya Naci Gürşin'in İsmail Beşikçi'nin odasında neler konuşulduğunu bilmeme imkan yoktur. 23-5


Keza san ıkiarı n Dev-Genç bildirilerini kaleme aldıkları ve dağıtt ırd ı k­ ları na dair d e bilgim yoktur. Sanıkların Dev-Genç mensupian na pa­ ra ve silah yard ı m ı yaptığ ına dair de bilgim yoktur. Ü niversite rektö­ rü ve dekan ın koltukların ı n yak ı lmas ı ve diğer anarşik olaylarda sanık ismail Beşikçi ve sanık Naci Gürşin in herhangi bir faaliyet­ leri olup olmad ı ğ ı ve öğrencileri bu yolda teşvik edip etmedikleri ko­ nusunda herhangi bir bilgim yoktur. Sanık ismail Beşikçi'nin za­ man zaman köylü kıyafetli adamları odası na alarak konuştuğunu gördüm. Ancak bu şahısların kim oldukların ı , D DKO'cu olup olma­ d ıklarını bilmiyorum, sanı kları ı-ı ve diğer sol kişilerin herhangi bir yerde toplantı yapıp yapmad ıkların ı bi lmiyorum. Bazı zamanlar is­ mail Beşikçi nin odas ı na fakülteden o lmayan şahıslar gelirdi. An­ cak bu nları n kimler olduğunu ve D ev-Genç'li o lup olmadıklarını bil­ miyoru m, dedi . . . '

'

Soruldu : Milliyetçi ve toplumcu bir gö rüşe sahibim. Ü lkü Ocaklarına veya bunun d ı ş ı nd a herhangi bir derneğe kayıtlı değilim, dedi. Sanık müdafinin isteğ i üzerine tanıktan soruldu : Ü niversi­ tedeki özellikle asistanların odasına öğrenciler her zaman girip ç ı ­ kamazlar, ancak hususi arkadaşlı kları olanlar her zaman girip çıka­ bil irler. Bizim üniversitede asistanlar da ders verdiği için yani hoca olduklarından öğrencileriyle münasebetleri daha resmidir. Diğer üniversitelerde asista nlar derslere girmediklerinden talebeler kendi­ leri ile daha samimidirler. H e rhangi bir öğrenci bir ders konusunu sormak için asistanın yanına girebilir. Ancak saatlerce kalıp sohbet etmesine imkan yoktur, dedi. i laveten ismail Beşikçi'nin odası nda yal n ı z kendisi mi oturuyordu , yoksa yanında başka asistanlar da var mıyd ı katiyelle hat ı rlamıyoru m . Naci Gürşin in odası nda da başka asistan olup olmad ı ğ ı n ı katiyelle bilmiyorum, dedi . ismail Beşikçi nin odası Fen- Edebiyat Fakültesi alt kat ında yani hocaların büroların ı n bulunduğu binan ı n alt katında ve sol taraftayd ı . Naci Gürşin in ise üst katta ve sağ tarafta idi odası zannediyorum. Oda numaraların ı hatı rlamıyorum, dedi." '

'

'

34. Tanık Muammer GENÇbGLU

Belge 1 34

"Tanık Cevaben : ismai! . Beşikçi'yi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asistan ı olarak tanırı m. Ben işletme Fakültesi'nde oldu236


ğum için kendisiyle yakinen temasım olmamışt ı r. Bu bakı mdan faa­ liyetlerine tanık olmuş değilim, ancak yaz m ı ş olduğu kitap ve maka­ lelerinde Doğu Anadolu'daki etnik gruplardan ve Kürtlerin varl ığın­ dan bahsetmiştir. Naci Gürşin Atatürk Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi ingiliz Filolojisi Bölümü'nden mezun olmuştur, aynı za­ manda bu kürsünün asistanıdır. Talebeliği sırası ndan beri kendisini tan ırım. Cemiyet seçimlerinde sola meyyal göstermiştir. Bunun dı­ şı nda ismail Beşikçi ve Naci Gürşin hakkında başkaca bir bilgiye sahip d eğilim. Bu konuda Edebiyat Fakültesi'ndeki arkadaşlar ge­ rekli malü mat verebilir zannediyorum, dedi. Soru ldu : ismail Beşikçi'nin aşırı solcu olarak tan ınan Cavit Göktü rk ile gezip ko nuştuğu nu gördüm. Şimdi ismini hatı rlayama­ dığım diğer solcu öğrencilerle de gezip konuşuyorlard ı . ismail Be­ şikçi Ü NAS tarafı ndan tertiplenen üniversite reformu ile ilgili bir formda konuştu, fakat şu anda ne konuştuğunu hatı rlayamıyoru m, esasen ben formun sonuna doğru oraya gelmişti m, dedi. Sanık müdafi i n i n isteği üzeri ne tanıktan soruldu: 1 967, 1 970 yı lları aras ı nda M illi Türk Talebe Birliği Başkanı idim. Birliğimi­ zin merkezi şehrin içindedir. Ü niversitenin içinde birliğe bağlı der­ nekler faaliyet gösterirler. O tarihlerde derse girmek zorunda oldu­ ğumdan dersten ç ı kınca şehirdeki başkanlık binasına geliyordu m. Bu bakı mdan üniversite içinde olan olayları takip edemem, dedi ."

35. Tanık Asistan Osman OKKA Belge 1 35

"Tanık cevabe n : Ben Ekim 1 970'de Atatürk Ü niversitesi'ne geldim daha önce Sayıştay'da murakıpt ı m . Ü niversiteye geldiğim tarihlerde isma i l Beşikçi Kürtçü komünist olarak tanınıyordu. is­ mail Beşikçi h akkı nda Prof . Orhan Türkdoğan'ı n tahkikat yaptırdı­ ğ ı , üniversiteden atı lmak istendiğini duydum. Sanık ismail Beşikçi (Halk Folklorü) ve A nt dergisine yazmış olduğu yazılarında ayrı bir Kürt halkının varl ığı ndan ve Kürt halkının bir u lus olması gerektiğin­ den bahsetmiştir. Keza bir de kitap yazmışt!r. Sanık ismail Beşik­ çi'nin yukarıda belirttiğim yazıları dışındaki faaliyetlerinden h aber­ dar değilim. Yalnız Diyarbakır Sıkıyönelirnce tutuklanan solcu öğrencileri yetiştirdiğini duydu m. Bunun dışında herhangi bir bilgim ve görgüm yoktur. Bu konuda Prof. Orhan Türkdoğan, ibrahim 237


Erol Kozak ve Tufan Yüce kesin ve açık bilgi verebilirler. Naci Gürşin'i 1 971 y ı l ı Nisan ayı nda düzenlenen Ü niversite Özerkliği Haftası'ndaki konuşması esnası nda tanıd ım. Bu özerklik haftası le­ nin'in doğum gününe tesadüf etti rilmiş, ondan önceki yılla rda buna benze r geceler düzenlenmiş ve bu geceler de Lenin'in doğum gü­ nüne tesadüf ettirilmiş ve Naci Gürşin takdirnci spiker o larak görev almışt ı . Ayhan Toraman yapmış olduğu ko nuşması nda (Devrimci mücadeleyi Erzurum'dan başlat ıyoruz, bu mücade leyi ki mse durdu­ ramıyacak, katk ı ları nızı bekleriz) şeklinde konuşmuştu . Doktor Asistan Uğur Mumcu'yu da bu konuşmaya davet etmişlerdi . Uğur Mumcu gelmedi. Naci Gürşin de Ayhan Toraman'ı n sözlerine bimzer sözler söyledi fakat neler söylediğini hat ırlayamıyoru m . Na­ ci Gü rş in'in otu rduğu evin odaları ile bizim evin odaları birbirine ba­ kar. Yani odalarımız birbirine bakar bu sebeple fakülte ile alakalı ol­ mayan baz ı tal ebelerin, daha doğrusu fakülte ile alakaları olmadığını zannettiğim baz ı öğrencilerin Naci G ü rşin'in evine gelip gittiğini gördüm. Fakat gelenlerin kim olduklarını ve ne maksatla geldiklerini bilmiyo ru m . Yalnız Naci Gürşin'i polisler aradığı s;rada polislere bir iki saat kapıyı açmamış, bu süre zarf ında da bazı kağıt­ ları tuvalelin kabu runa atmış. Bu kağıtları tuvalete attığ ı n ı lağı mların daha doğrusu kanalizasyon boruları n ı n t ıkanmas ı n ı müteakip açan görevlilerden , özellikle bu görevlilerin başında bulunan Şevket us­ tadan öğrendik. Atılan kağıtların mahiyeti ve akibeti hakkında bilgim yoktur. Naci G ü rşin ile Celal Ci hang iroğlu kavga etmişler, Naci Gürşin (ismail Beşikçi'nin bütün fikirlerini kabul ediyorum) deyin­ ce aralarında kavga çıkmış, bu yüzden ve bunu takiben sanık Naci Gürşin'in komünistlik faaliyetleri adliyeye intikal etmişti. Bildiklerim bunlardan ibarettir, dedi . Soruld u : Kadi r Manga ve arkadaşları n ı n ismail Beşikçi tara­ fından yetiştirildiğini söylenti şeklinde duymuşu mdur, dedi."

36. Muhbir Tanık Asistan Dr. Hüseyin AYAN Belge 1 36

"Tanık Cevaben: ismail Beşikçi'yi asistan olduğu gü nden beri tanırım. Ailece de görüşürüz. Daha doğrusu onun damat oldu­ ğu aile ile görüşüyo rduk. Kendisi ni o zamandan beri tanırım. Za­ manla bizlerden u zaklaştı ve etraf ı nda başka bir muhit kurdu. Hatta başka bir muhit ku rmadan önceki ahbaplığımız sırası nda Cuma na238


mazlarına dahi gittiğimiz olmuştu. Etrafında kurduğu grubun eleba­ ş ı s ı olmuştur. Zamanla ü n iversitedeki öğretim görevlileri çoğal ı nca binalar ve odalar ayrılmış böylece i rtibatımız daha da kendisiyle azalmıştır. Benim odam üst katta idi. B eşikçi'nin odası ise alt katta idi. Yalnız kapı ları m ız birbirini görüyordu . Odama girip çıkarken Be­ şikçi nin odas ı n ı n kendi fikirlerini paylaşan kimselerin toplantı ma­ halli gibi bir görü ntüsü vard ı . Daha sonra doktora çalışmaları na başladı. Bu sebeple Doğu Anadolu'ya gidip geziyordu . Geldiğinde gittiği yerleri , tanıştığı şah ısları benim sormam üzerine söylüyordu. Bana (şu aşireti gördüm, falan şeyi gördüm) şeklinde cevaplar veri­ yord u . Konuşmaları mız sıras ında Türk-Kürt ayrımı ndan ve yaşayış farkları ndan bahsediyordu . Bu sözle rimiz ve konuşmalarımız eve gidip gelirken sohbet şeklinde oluyord u . Yanı mızda kimse yoktu. Ben kendisine ( Kürtlerin Türk milletinden ayrı kimseler olmadıkları nı bugün Güneydoğu'da yaşayan vatandaşları n Arapların tesirinde kalarak Arapça olarak % 50'ye yakın kelimeler kullandıkların ı , buna mukabil Bitlis ve civarında % 50, % 60 Farsça kelimeler kullandıkla­ rın ı , ku zeydekilerin ise % 70 Tü rkçe kelimeler kullandıkların ı , bu üç bölgede Kürt diye adland ırılan vatandaşları n ancak Türkçe kelime­ lerle anlaşabildiklerini Kürt dilinde fiil çekimi olmadığı n ı , bu bakım­ dan bir mil letin belirli vasfı olan dild e n sayılamayacağı n ı , bugü n Bulgaristan'dan gelen kimselerin Bulgarca sözlerle meramları nı an­ latt ı kları n ı , Kürtçe konuşan vatandaşların hangi milletin tesirinde ka­ l ırlarsa o dili kullandıkları nı bunların vaktiyle aşiretleri ve abaları n­ dan oldukları nı Farsça ve Arapçan ın tesiri altı nda kaldıkları için bu şekilde konuştukları nı bu bakı mdan Tü rklerden ayrı olarak düşünü­ lemeyeceklerini kendisine anlatmaya çalıştım. Ancak ismail Beşik· çi benim bu görüşlerime itibar etmiyordu. Sonunda Doğu Anado­ lu'nun Düzeni adl ı kitabı yazd ı . Ve daha so nra bu kitabı kendi fikirle riyle de genişleterek ders olarak okuttu, derslerinde bulunma­ d ı m . Dersle rinde bulunan Fikret Türkmen adlı üniversitemiz halk edebiyat ı asistanı bu konuda bilgi verebilir. Keza o devrede olan ta­ lebeler de bu hususları bilirler. Kitabı basıldıktan sonra yolları m ız ta­ mamen ayrı ld ı . Zaman zaman makale lerini görüyorduk. Bu makale­ lerinde de bölücü fikirler ileri sürüyordu. Şimdilik hatırladıkları m bunlardan ibarettir, Dedi. Naci Gü rşin i fakü lteden tanırı m. Bizim fakültenin mezunudur. Talebeliği sırasında ismini talebeler arası ndaki çatışmalardan sol taraf ın mümessili olarak duyard ı m . Asistan olduktan sonra resmen tanıdım. Asistan arkadaşlardan Celal Cihang iroğlu ile Erdal Bir'

'

239


kan' ı n odası nd a bölücülükle ilgili konuşması yüzünden kavga et­ mişler ve dövüş müşler. Bu sanık h akkında hatırladıkları nı bunlar­ dan ibarettir, ded i . Soruldu: Hazırlık ifademde Ahmet Aras v e Demir Pekol Kürtçü lükten ve komünistlikten tutuklanmışlardır, bu sebeple şahıs­ ları n Kü rtçü ve komü nist oldukları kanaatına vard ı m . ÜNAS kurul­ duğu g ü nden beri baş ı ndaki le r onu ü niversitede bir tahrik ve karı­ şıkl ı k çıka rma · mezhebi olarak kullanm ışlard ı r. G erek Erzurum · ÜNAS'ın ve gere kse merkezi ÜNAS'ın yayınladıkları bültenleri gö­ rüp okudum. Bunlarda aşırı ve m ilieti birbirlerine düşürücü ifadeler yer alıyorlard r . Bu bildirileri arkadaşlar ibraz edebilirler. Ayrıca Arı­ kara'da DTC F'de doktorarnı yapt ığım s ı rada asistanların boykotları­ nı teşkilatıandırmak için Ü NAS Başkanı Osman Yiğit, fakültedeki büt ü n arkadaşları n odasını arkad aşlarıyla birlikte dolaşmışt ı . Benim bulunduğum odada gayet açık olarak (mesele Türkiye'yi şöyle bir çalkaland ı rmakt ır. Erzurum'daki arkadaşların mahru miyet yeri ödentisi vardır ve konforlu lojmanlarda oturmaktcıdı r. Bizim niye ol­ masın) diye konuştular. Ben kendine yerlerimizi değiştirmeyi teklif ettiğimde bozuldular, dedi. Hatta benim asistan boykotuna engel olacağımı düşünerek fakü lte dekarı ı n ı bana arabu lucu olarak gön­ derdiler, dedi. Soruldu : 1 971 y ı l ı n ı n N isan'ı nda düzenlenen Özerlik Hafta­ sı'nda dinleyici olarak bu lundum. Naci Gürşin spikerdi. Ayhan To­ raman ( Devriıtı H aftas ı n ı başlatıyoru m , katkıları n ızı bekliyorum . ) şeklinde ko nuştu . Ayhan Teraman devrim kelimesini kullan ı nca zannedersem müdahaleler oldu . Ve kavga çıkt ı . Zaten elektrikli bir hava vard ı . Spiker olan Naci Gürşin'in konuşmad ığı n ı san ıyoru m . Bunları n devrim sözlerinden anladıkları m a n a M arksist-Leninist bir ihtilaldir, dedi. Sanık müdafiin i n isteğ i üzerine tanıktan soruld u : Sanı k is­ mail BeşikÇi nin kap ısı açıkt ır. Bu sebeple içeride bulunanlar be­ nim kapıdan görülür. Hatta ismail Beşikçi'nin odasına gelen kişile­ rin sandalye kifayetsizliği sebebiyle masaların üzerlerine oturduklarını görmüşünıdür. Elektrikli havadan kastettiğim şudu r: Ü NAS' ı n el ilan ı nda Özerklik Haftası'na kimlerin davet edildiği belir­ tilmişti. Bu arada U ğ u r Mumcu nu n duru mu bizce bellidir. Komü­ nist bir görüşe sahip olan Uğur Mumcu nun konuşacağ ı n ı duyan herkes tedirgin olmuştur. Herkes dinleyeceği sözlerin görüşlerine '

'

'

240


ve kanaatiarı na uymayacağı kanaatındad ı r. Bu sebeple tedirgin ha­ lind�dir. Elektrikli havadan bunu kastettim . Ayhan Toraman ko­ nuşmasında (Özerklik Haftası yerine) ( Devrim Haftası sözünü) kul­ lanınca kavga V8 karışık.lık çıkt ı . Zira Özerklik Haftas ı nda Devrim Hattası sözünün yer almamas ı gerekir, kanaatı ndayırrı, dedi." 37. Tanık Asistan Nurhan AKYÜZ

Belge 1 37

"Tanık cevaben : isınail Beşikçi, üniversitedeki solcu grubun akı l hocal ığı yapmıştır. i leri gelen so!cu hocalar ve aşırı solcu öğren­ cilerle devamlı temas halinde bu lunmuştur. Temas ettiği aşırı solcu hocalar, inayet Berkman, Ziya Alkan, Hasan Yüksel, Ergin Uluğ , Özdem i r Akmut, Ayhan Toı·aman, Naci Gürşin ve şimdi is­ mini hatırlayamadığım d iğer aşırı solcu hocalarla devamlı olarak te­ mas halindedir. Yani Erzurum'da Ü NAS tarafı ndan girişilecek hare­ ketlerin tezgahianınası nda bu hocalarla karşılıklı f ikir teatisinde bulunmuştur. Temas ettiği aşırı so! görüşlü öğrencilerin isimlerini ben başka fakü ltede olduğum için bilmiyoru m. isınail Beşikçi ÜNAS'ın üyesi ve Erzuru m şubesinin yönetim kurulundadır. Ü NAS taraf ından her yıl yani 1 969'dan bu yana Len i n'in doğum gününe rastlayarı 22 Nisan tarihle rinde gece ve haftalar düzenle nmiştir. 1969 yılında düzenlenen şiir gecesinde milliyetçi grup ile aralarında çatışma çıkmış ve bu çatışma sonucunda Ziraat · Fakültes i'nde 1 50.000 liralık hasar meydana gelmiştir. Sanık isınail Beşik çi'nin koltuk yakma olaylarında faaliyetlerine bizzat şahit olmad ı m . Yalnız Ü N AS yönetim kurulunun koltuk yakma olayla rında büyük ö lçüde t esiri olduğunu , bu hususlan yakı nen bilen tahl<ikat komisyonu üye­ lerinden ve bu arada Mehmet ishakoğlu ndan öğrendim. Üniversi­ temizde kendisini yakan Toprak Bölümü öğrencilerinden olan şah­ sa i nayet Berkman tarafından yard ı m toplandığını bizzat müşaha­ de ettim. 1 971 yılında yine Lenin'in doğum y ı ldönü müne rastlayarı 22 N isan 1 971 'de üniversite Özerklik Haftası ÜNAS tarafından dü­ zenlenmişti. Asistan U ğ u r Mumcu ve Cevat Geray konuşmacı ola­ rak davet edilmişlerdi. Bu iki solcunun konuşturulacağı n ı haber alan miiliyetçi öğrencilerin tepkilerinden korkulduğu için bu kişiler konuşturulmad ı . Bunların yerine konuşan Ayhan Ta raman (dev­ rimci savaş şu andan itibaren Erzurum'da başlamıştır, katkılarınızı bekliyoruz) şeklinde konuştu. Daha sonra konuşan spiker Naci '

24 1


Gürşin (devrimci savaş Erzuru m'da başlamıştır, bunu du rdurmaya kimsenin gücü yetmeyecektir) şeklinde konuştu. Milliyetçi gruptan bu arada söz isteyenlere müdahale edenler oldu . Bunun üzerine kavga çıkt ı . Bu sebeple bu geceden sonra Özerklik Haftası devam etmedi. Bu hususta haftanın programını da yayınlamışlard ı . Sanık ismail Be şi kç i 'nin eserlerinden ve yayı nlad ığı makalelerden komü­ nist ve Kürtçü olduğu kanaat ına vardık. isınail Beşikçi hakkındaki bildiklerim bunlardan ibarettir. Ü NAS'ın d ağıttığı bir bildiride i stan­ bul'daki işçi olayları tasvip ediliyor ve bunun bütün yurt çapına ya­ yılması içi n önerilerde bulunuyordu. Ü NAS' ı n bilahare üniversitede kuru lan Atatü rk Ü niversitesi Öğretim Ü yel eri Sendikası ile devamlı işbirliği halinde o lduğunu biliyoru m . Zira h e r iki teşekkülün başkan­ ları üniversite lokalinde devaml ı surette görüşme yaparlardı . Ü NAS'ın Başkanı Asistan Ayhan Toraman, Atatürk Ü niversitesi Öğretim Ü yeleri Sendikası Başkanı Prof. Dr. Hasan Yüksel idi. Ve Özerklik Haftas ı nda bu iki başkan birlikte düzenlemişlerdi. Ü NAS'ın hakkı nda bildiklerim de bunlardan ibarettir. Naci Gürşin daha önce FKF'nin aktif üyesi idi. FKF kapat ı l ı nca onun yerine kurulan Ü NAS'ın faal üyesi oldu . Ü NAS Erzuru m Yönetim Ku rulu üyesi ol­ du. Evinde yapılan bir aramada çok miktarda yasak neşriyat ele geçti. Bu san ık hakkında bildiklerim de bunlardan_ibarettir, dedi. "

38. Tanık Asistan Cehil TARAKÇI Belge 1 38 "Tanık cevaben : Ü NAS'ın faaliyetleri ile i s ın a i l Beşikçi ve Naci Gürşin'in faaliyetlerini bir arada zikretmek gerekir. Ü NAS ne ise bunlar da odur. Beşikçi'nin bu konuda neşriyatı da vardır. Na­ ci'nin ise yoktur. Ü NAS taraf ından 1 9. 4 . 1 971 ve 2 1 . 4 . 1 971 tarihleri arasında b i r Özerklik H aftası düzenlenmiştir. Diğer şehirlerde ayn ı günlere tesadüf eden tarihlerde Devrim Haftaları adı alt ı nda toplan­ tılar düzenlenmesi bu tarihierin Leni n'in doğum günü ne rastlaması ve daha önceki yıllarda çeşitli bahanelerle bu şekilde gece ve haf­ talar düzenlenmesi karş ısında üniversite özerkliği kavramı bir para­ vana olduğu ortaya çıkt ı . Ü NAS'ın Özerklik Haftası n ı tertip komite­ since yayı nlanan programına göre ilk gün Uğur Mumcu ve ikinci günde Doç. Dr. Cevat Geray konuşacakt ı . Bu şahısların ideolojileri de bizce malüm olduğundan Özerklik Haftası kavramı n ı n paravana olduğu kanaat ına vardık. Keza Ü NAS mensupları 22.4. 1 971 gü nü 242


bir toplantı yapacakların ı şifahen etrafa duyurmuşlard ı r. Bu Özerklik Haftası'nın ilk gecesinde konuşmaları Naci Gürşin ida re ediyordu . Bir ara Naci Gürşin, U ğ u r Mumcu'nun hava muhalefeti sebebiyle gelernediğini söyledi. Bu sebeple ilk konuşmayı ÜNAS Baş ka n ı Ay­ han Toraman yapt ı , Ayhan Toraman (Uğur Mumcu'yu kastede­ rek) onu aratmayacaklarını söyledi. Ve son sözleri sıras ı nda 'dev­ rim başlamışt ır ve devrim i ki mse durduramayacaktır. Katkı ları nızı bekliyoruz' şeklinde konuştu. Bu sırada hava elektriklendi . Ayhan Toraman dışarıya ç ı kmak istedi. Gençler bı rakmadı lar. O sırada elektrikli havayı yatışt ı rmak için hocalardan Abdüsselam Ergene konuştu. Bunu takiben Naci Gürşin mikrofonu eline ald ı . Yaptığı konuşması nda (fikrimizi saklamıyoruz, bir şeyden korkmuyoruz, her şeyi saklayacak değiliz) şeklinde ve Lenin'in ve Ay h a n Tera­ man'ın son sözlerine benzer şekilde sözler sarfetti. Yine ka rı şıklık oldu. Süküneti sağlamak için hoca ibrahim Aksöz konuştu. Bu arada, aradan zaman geçtiği için konuşmaların yarı na bırakılması istendi. Ayhan Te rama n 'ın konuşmasından sonra itişmeler oldu . Naci Gürşin'in konuşması ndan sonra itişme olup olmadı ğını hatır­ lamıyorum. ÜNAS 'say ı n üyemiz' başlığı : ı e yayınlad ığı bildiride (halklar­ dan) söz ederek ayı rıcı ve bölücü bir görüşte olduğunu ort aya koy­ muştur. Yine isimli ayl ı k bültende olan yazıda 1 5-1 6 Nisan işçi olay­ larını tasvip eder mahiyette sözler sarfedilmiş ve proleter devrimci barikatıara ulaşı ldığı ifade edilmiş, bu bülten Ayhan Toraman tarafından kapı kapı dolaşarak bizlere satılmışt ır. isınail Beşikçi'nin odası aşırı sol militanları n ı n karargahı haline gelmişti. I simlerini bilmediğim fakat görsem tanıyabileceğim aşırı sol eğilimli öğrenciler odasına devaml ı ola rak gelir çıkarlard ı . Benim adam üst katta ismail Beşikçi'nin odası alt kattadı r. Benim odam­ dan çıkılıp bakıldığında odas ı görülebilir. ismail Beşikçi'nin odası­ nın kapısı ekseri açık du ru rdu. Bazan oturacak sandalye bulama­ yan bu öğrenciler masanın üzerine de otururlard ı . Naci Gürşin'in odası benim bulunduğum kat ı n altında v e be­ nim odamın tam altı ndadı r. Yani ismail Beşikçi'nin bulu nduğu kat­ ta ve benim adam ı n altına isabet etmektedir. Bu sebeple o nun oda­ s ını görmeme imkan yoktur. Esasen odası kapalı dururdu. Bu sanı k hakkında da bildiklerim bunlardan birarettir, dedi . ·

Sanık müdafiinin isteğ i üzerine tanıktan soru l d u : Özerklik Haft asında Naci Gürşin (her şeyi saklayacak değiliz) diye bir şey 243


söylemedi . Bu husus yukarıda . zapta herhalde yanlış geçti. Naci Gürşin (devrimci olduğumuzu saklamıyoruz) şeklinde konuşmuştu. ismail B e şikçi nin yanına aşırı solcu öğrencilerden başka diğer öğ­ rencilerin gelmeyeceeği kanaatınday ım. Zira isınail Beşikçi'nin ko­ nuşmaları herkesçe maiCı mdur. Bir asistan ı n odası nda mesela be­ nim odamda 4-5 sandalye vardır. Bunun dışında kitap koyacağı m dolaplarım ve etajerlerin üzerl e rine d e oturabilinir, d edi. Benim öğ­ rencilerim odama pek sık gelmezler, meseleleri derste hallederim, dedi." '

39. Yüzleştirme

Belge 1 39 "Tanıklardan Mustafa Aydın ile diğerlerinin sanıklarin Dev­ Genç'li öğrencilere para ve silah yard ı m ı yapıp yapmadı kları konu­ sunda yeniden bilgilerine başvuru lup yüzleştirilmelerine g eçildi: Tan ı k Mustafa Aydın, sanık ismail Beşikçi'nin D ev-Genç mensubu öğre ncilere para ve silah yard ı m ı yaptığ ı n ı arkadaşı m olan ve halen Gümüşhane Zirai Mücadele Reisliğinde görevli bulu­ nan Şükrü G ündoğdu'dan ve Dev-Genç'li olan Konya Ermenek kazası n dan Süleyman E rsan dan duydum , ded i . D iğer tanıklar b u konuda bilgi v e duygu ları n ı n olmadıklarını be­ lirttiler. Tan ı k H üseyin Ayan'dan so ru ldu : Ayhan Taraman ( Dev­ rimci Haftayı bekliyoruz) şeklinde söze başlad ı , dedi. i laveten bizim bu konuda yaptığımız yaz ı lı ihbarda Ayhan Teraman' ı n ne söyledi­ ğini yaz m ı ş ızdı r, dedi. '

Sanık m üdafiinin isteğ i üzerine tanık Mustafa Aydın, tanık Nurhan Akyüz ve tanık Celal Tarakçı'dan soruldu: Tanık Nurhan Akyüz: Sadece Ü niversite Asistanları Derne­ ği'ne kayıtlıyım, bunun dışında herhangi bir sendikaya, derneğe ve siyasi partiye kayıtlı değilim, dedi. Tan ık Cela l Tarakçı'dan soruldu: Ü niversite Asistanları Der­ neği'ne kayıtlıyım. Bunun dışında başka bir derneğe, sendikaya ve siyasi bir partiye kayıtlı değilim, dedi. Tanık Mustafa Aydın'dan soruldu: Hiçbir derneğe, sendika­ ya ve siyasi partiye kayıtlı değilim. Ancak M illiyetçi Hareket Parti­ si'nin ve Ü lkü Ocakları'nın fikirlerini benimsiyorum, dedi. Tanık ifa244


delerinin ikinci nüshalarından birer adet sanık müdali Abdurrah­ man Alaca tarafından alındı." 4 0 . Tanık Atamer GÜREŞ

Belge 1 40 ismail Beşikçi'yi şahsen tanı rım . Kendisinin Dev-Genç'e bağlı olduğunu duymuştum. Şu anda hat ırlad ıklarım bundan ibaret­ tir, dedi. Tan ığ ı n ; As. Savcı taraf ından alınan 27 .7. 1 971 günü yeminli ifadesi okundu, mahiyeti anlaşıldı. Tanıktan soruldu: Okuduğunuz ifade bana aittir ve doğrudur. Yukarıda söylediğim gibi ismail Beşikçi'yi şahse n tanırım. Dev­ Genç'e bağlı olduğunu duymuştum. Sanığ ı n , proletaryanı n, işçi­ köylü sınıfının ihtilal yapmas ından söz ettiğini görmedim, duyma­ d ı m . Bildiklerim bundan ibarettir, dedi."

4 1 . Atamer GÜREŞ'in Birhıci ifadesi Belge 1 4 1 "Tanık Atamer Güreş'in 22.2.1 972 tarihinde naip Hakim Yzb. Nu rsafa Pandar tarafından alınan ifadesi yukarıdaki g ibidir. Halbuki , aynı kişi 27.7. 1 971 tarihinde yine Erzurum'da Askeri Savc ı Yzb. Yaşar Değerli'ye verdiği ifadede ' . . . yukarıda ad ını ver­ diğim kişilerle birlikte sanık ismail Beşikçi de proletarya ihtilali için çal ışmaktadı r . . . ' demiştir."

VII. BAZI MUHBİR - TANlKLARlN VE TANlKLARlN MAHKEME HUZURUNDA DİNLENİLMELERİ ı.

Muhbirlerin, Muhbir-Tanıkların Ve Tanıkların Mahkeme Huzurunda Dinlenilmeleri İle İlgili istem

Yukanda da belirtildiği gibi (Belge ı ı 6. ı ı 7, ı ı sı duruş ­ malar sırasında, sık sık, muhbirlerin , muhbir-taruklann ve tanıkların mahkeme huzurunda dinlenilmeleıi istenmiştir. 245


Mahkeme, duruşmaların ilk 7-8 ayınd a bu istekleri devamlı olarak reddetmiştir. Fakat özellikle ikinci iddianamenin dü­ zenlenmesinden sonra, bazılannın mahkeme huzurunda dinlenilmelerine karar vermişti,r.

2.

Mahkemenin Bazı Muhbir, Muhbir-Tanık ve Tanıkların Mahkeme Huzurunda Dinlenilmeleri ile İlgili Kararı Belge 1 42

Mahkeme 3 . 2 . ı 972 tarihli duruşmada, Muhbir ve muhbir-tanık Rektör Prof.

Dr. Kemal

Bıyıkoğlu,

Muhbir ve muhbir-tanık Prof Dr. Orhan Türkdoğan, Muhbir ve muhbir-tanık Asistan İbrahim Erol Kozak, Tanık Prof. Dr. Mithat Torunoğlu, Tanık Prof. Dr. Şaban Karataş'ın h uzurda dinlenilmele­ rine karar vem1iştir. (Tu tanak, s. 36)

3.

Mahkemeye Verilen Dilekçe Belge 1 43

Bu karar üzerine mahkemeye bir dilekçe verilmiştir. 26 sahifelik bu dilekçe huzurda dinlerrecek mu hbir ve muhbir­ tanık ve tanıklara sorulacak soruları içem1ektedir. Bu soru­ lar onların isUnabe yolu ile alınan ifadelerine ve ihbarianna göre düzenlenmiştir. 24. 2 . 1 972 tarihli olan bu dilekçe 9.3. 1 972 tarihli duru şmada mahkemeye sunulmuştur. (Tu­ tanak. s. 44) 4.

Muhbir ve Muhbir-Tanıkların ve Tanıkların Huzurda Dinlenilmeleri

M uhbir ve muhbir-tanıklann ve tanıkların dinlenilmeleri iki gün devam etmiştir. 9 . 3 . 1 972 ve 1 0 . 3 . 1 972 tarihli duruş­ malar. B u duru şmalada ilgili tutanaklar şöyledir: 246


a)

Muhbir-Tanık Rektör Prof. Dr. Kemal BIYIKOGLU Belge 1 44

" . . . Tanık cevaben: Erzu ru m Atatü rk Üniversitesi Atatürk'ün 1 937 senesinde yapmı ş olduğu ve müteakip yılda tekrarladığı ko­ n uşması nda ortaya koyduğu özlernin tahakkuku için kuru lmuş ve eğitim yönü nden geri kaldığı bilinen Doğu Anadolu'ya ilmin ışığını götürmeyi amaç edinmiş bir kuruluştu r. Bu cü mleden olarak üniver­ sitenin Türkiye'nin milli birl ik ve beraberliğini ön planda tutması nor­ mal sayı lmalıdır. Sanık ismail Beşikçi , Atatürk Üniversitesi'nde asistan olarak görevli bulunduğu süre içerisinde gerek Kürtçülük ve gerekse ko­ münizm yönünden çeşitli faaliyetlere kat ı lmışt ı r. Kendisinin doktora konusunu genişletmek suretiyle Tü rkiye'de dil, edebiyat ve folklor bakımından tamamen ayrı bir etnik gru bun varlığını ortaya koymuş ve rektörlüğüm s ı rasında bu tü r davranışları sebebiyle açı lan idari tahkikatlar sonucu nda keyfiyel d üzenlene n raporlarla tespit edilmiş­ tir. Sanık Erzuru m'da Ü NAS ve Dev-Genç'in üyesi olsu n olmas ı n daima bunları n faaliyetlerini organize etmiş bir kimsedir. Aşırı so l konusunda ANT dergisine yazdığı yazı örnek gösterilebilir. Bu der­ ginin içindekiler kısmında 'Komünist Doğu Anadolu ' başlığı ile sanı­ ğa ait bir yazı bulu nduğu belirtilmektedir. Derginin fotoko pisi yanım­ dadır, dedi. ibraz etti. Alınd ı . 1 0 Şubat 1 97 1 tarihli Ant dergisinin ' içindekiler' kısmında 'mücadele ve komü nist Doğu Anadolu'da geri bırak ı lmışlığın oluşu mu' i smail Beşikçi yazısının mevcut olduğu gö­ rüldü. Kendisinin Doğu ve Güneydoğu sınır kasabalarında yaptığı araştırmada düzenlediği anket sorularından üniversitenin haberdar edilmediğini biliyoru m. San ığın derslere öğrencilere Marksist görü­ şü telkin etmek istediği 1 969 tarihinde yaptırı lan idari soru şturma sonunda verilen raporla o rtaya konul muş bulunmaktadır, dedi. Soruldu: Sanığın 1 969 y ı l ı nda yap ılan 9 Işık yürüyüşü akabin­ de yayınladığını duyduğum 'Müslüman kardeşler' başlıklı bir bildiri­ nin teksir edilmesinde ve dağıtı lmasında rolü olduğunu işittim. Fa­ kat bildiriyi görmedim. Ve san ı ğ ı n bu konudaki faaliyetini bizzat müşahade etmedim. Atatürk Üniversites i'nde yapılan şiir şölenine davet edilmedi247


ğim için gitmedim. Esasen k endi fikirlerinde o l m aya n kimsele ri bu tür toplant ılara çağı rrnı yorlard ı . Ancak bila hare bu şölenin Le n i n in doğu m yıldönümü m ü naseb e t iyle tertip olunduğunu ve Nazım Hik­ met'ten şiirler okunduğunu bilahare çıkan olaylarla gecenin yarıda kaldığını öğrendim, dedi. '

Söz verilen Sanık : Tanığın taralı mdan gönderildiğini söyledi­ ği ihbarnameyin o rtaya koyarken bunun hangi sebeple kendisine geldiğini de belirtmesi icabederdi. Ben bu ihbarname'de yaz ı l ı fikir­ lerimi çeşitli yayınlarımda te k rar etmişiındir. Ancak ta nık rek�ör ola­ rak Danıştay tarafı ndan hakk ı nda verilen yürütmenin durdurulması kararı n ı yani Atatü rk Ü niversitesi'nden uzaklaştı rma işlemine mete­ dair tasarrufunu durdurduğu halde kendisi anayasan ı n 1 1 4. mad­ desine rağmen bu kararı u ygulamamıştı r. Beyan ettiği yayınlarımla ilgili hususta bir diyeceğim yoktur. Zira bunlar b as ı l ı p dağıt ı lmıştır. Muhteviyatiarı o rtadadır. Her zaman hesabını verebilirim. Ü niversite d ı ş ı nda bir sosyolog o l arak yaptığım bütün araştırmalardan üniver­ site idaresi ha be rdard ı r Bahsi gec;en s ı n ı r kas a b a la r ı n dak i araştı r­ ma ve a n ket yapma keyfiyeti P rof. Reşit Sönmez tarafı ndan git­ mem planlanan ilgili valiliklerine yaz ı ile bildirilmiş olup bu a nket ve dolayısıyla bu nunla ilgili sorunlardan da üniversite h aberdard ı r. Zira Edebiyat Araştırma Enstitüsü'nün B 1 2 sayısında kayıtlıdır. Ben Ü NAS'ın üyesiyirn. Ancak gerek Ü NAS gerekse Dev-Genç taraf ın­ dan ika o lunduğu ilHri sürülen ve anarşik niteliği haiz bulu nduğu id­ dia edil�n olaylara ne şekil ve surette katı ldı ğ ı rn ı n rnüşahhas delille riyle ortaya konu iması iktiza eder. Zaman yer ve şahıstan bahsetmeksizin itharn edilnıern isabetli değildir. Tanık doğru söyle­ miyor, dedi . Sanık 26 sahileden ibaret 24 Şubat 1 97 2 ta rihli bir dilekçe !ev­ di etti. Bunda huzure n dinlenilrnelerine karar verilen tan ıklara tevdii istenen sorunları n kayıtlı bulunduğu görüldü . . . . Sanığı n öğrencileri­ ne sorduğu M iT müsteşarl ı ğ ı nca biidirilen soruların sı nav belgele­ rinde bulunup bulunmadığını bil miyoru m. Ancak soruları aradan ge­ çen zaman sebebiyle aynen hat ı rıamam mü rnkün değildir. M i T müste�arl ığındaki dosyada belgeleri olması icabeder. . . . Sanıl\ ismai l Beşikçi 2, 3, 6, 5, 8, 9, 1 0 , 1 3 , 1 4, 1 7, 1 6, 1 8 no. lu sorula rı n da tan 1 ğa tevcihinde ısrar etti. .

­

(*) i hbarname olarak sözü geçerı yazı b u kitapta b e lg e 63't ü r. B u belge d u ru ş m ada m u hbir-ianık tarafından mahkemeye s u n u l m uşt u r. Mahke­ me bu belgeyi okumuş ve dos�·aya koym uştur. 248


Gereği düşünüldü: Sanığın dilekçesinde bahsi geçen 1 , 3 , 6, 5 , B, 9, 1 0, 1 3, 1 4, 1 7, 1 6, ve 18 no'da kayıtlı soru ları n dava ile iliş­ kisi bulu nmadığından sanığa tevcih edilmesi iste minin reddine ka­ rar verilerek açıklandı . Açıklamayı müteakip duruşmaya devamla, iddia makam ı , sanığın Danışt aydan yü rütmenin durdu rulması kararını almasından ve buna istinaden aynı kurumda göreve baş la­ ması ndan sonra üniversite ile ilişkisinin kesilmesini mucip olan ey­ leml erin neden ibaret olduğunu tan ıktan sorulmas ını isterim, dedi . Tan ıktan soruldu, sanık Dan ıştay kararı üzerine üniversitede tekrar gö reve başladıktan sonra yurt d ı ş ı için burs kazanm ı şt ı r. Ü ni­ versitemiz mevzuat ına göre kendisinin yuı1 d ışına gidebilmesi rek­ törlüğün muvafakatı n a bağlı idi. Ü niversite yönetim ku ru lu sanığın durumunu görüşüp, muvafa­ katı n rektörlükçe verilmemesi için oybirliği ile rektörlüğe tavsiyede bulunulması şeklinde bir karar verdi. Rektörlük de kendisinin bah­ settiğim davran ı şları nın yurt d ı şında da devam edebileceği ihtimali­ ni düşünerel< bu tavsiye kararı veçhile muvafakat etmedi. ,Bunun üzerine sanık Siyasal Bil_g iler Fakültesi'ne başvurarak görev istedi. Sanık vekillerinden Av. Veysi Zeydanlıoğlu: Tanıkça bilim ı ş ı ­ ğ ı n ı Doğu'ya götü ren kurum olarak nitelenen Atatü rk Ü niversitesin­ de bu ışığın tek görüş çerçevesinde tahakkukU mümkün müdür? Anayasa'da ifadesini bulan, herkesin bilim ve sanat ı öğrenme hak­ k ı n ı n hududuna kadar mevcut olabilecek bütün görüşlerin bu yük· sck öğrenim kurumunda bilinip öğrenilmesi gerekmez mi? ... 3. Ü niversite mensupların ın yapacakları araşt ırmalarda kul­ lanacakları metodun ü niversite yönetimi tararından daha önceden tespit edilip edilmediği veya araştı rıcı nın takdirine bırakılıp bırakıl­ madığı, 4. Kürtçülük ve komü nizm faaliyetinden tanığ ı n ne anladığı n ı ? Müstakil bir K ü rt dilinin varlığını söylemenin bölücülük o l u p olama­ yacagını.n?. . . . Soru ların tanığa tevcihini istedi. -

Tanıktan soruldu: . . Ü niversite bünyesinde araşt ı rm a kurum-· . ları enstitü ve bu nun bünyesinde de bilim kuru mları vard ı r. Araştır­ ma metotların ı tayin ve tespit eden, bu kuruldur. Teklif edilen meto­ du inceler kabul veya reddeder. Sanığın anket şeklinde icra edilen .

249


fakat anketsiz o larak bilim kuru luna gelen araştırma projesi tetkikle reddedilmişt ir, Dedi. Gereği Düşünüld ü : Delillerin tahlil ve takdiri mahkemeye ait bir keyfiyet olup tanığa bu konuda kanaat ve mütaalaa soru lmasına da gerek bulunmadığından sanık vekilinin yukarıya ders olunan 2 , 4 ve 5 numaralı soru ları n tanığa tevcihine dair istemin reddine oybirli­ ği ile karar verildi." b)

Muhbir-Tanık Prof. Dr. Orhan TÜRKDOGAN Belge 1 45

Tanık cevaben: Ben Erzurum Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi'nde görevli iken 1 966-1 967 döneminde sanık is­ mail Beşikç i asistan olduğundan öğretim görevlisi olarak benim nezaret ve kontrolümde Fen-Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloji ders­ lerine giriyordu . Bir gün öğrenciler bana başvurarak kendisinın derslerde konu d ı ş ı na çıkt ı ğ ı n ı bildirdiler. Bu suretle ben kendisinin bilimsel s ı n ı rları aşarak derslerde politikaya gird iğine ve beyanları­ nın sosyolji dersi ile ilgisi bulunmadığ ına muttali olunca, keyfiyeti üniversitenin ilgili merciierine duyu rd u m. Bu duyurmadan ö nce ken­ disi ile konuşarak gerekli ikazı yapmış ve Anayasa'nın 1 20 . madde­ si muvacehesinde bilim özerkliği vard ır. Sosyal davalarla her za­ man ilgilenirim, cevabı nı almışt ı m. Aynı davran ışlara devam ettiğini öğrenmem akabinde ve hatta öğrencilere sı navlarda soru lan so ru ­ larla teksirlerinde ve ders notları nda aynı yö nde fikirler beyan ettiği­ ni duyunca buna dair ders notu, teksir ve öğrencilerden rasgele al­ d ı ğ ı m , kendisince oku nup notu verilmiş sı nav belgelerini de eklemek suretiyle durumu yaz ı l ı olarak 1 2 sahilelik bir rapor halinde dekanlığa takdim ettim . Kuru lan 2 kişiden müteşekkil idari tahkikat komisyonu 6-7 ay kadar san ı k hakkında herhangi bir işlem yapılma­ d ı . Halbuki , sanık belirttiğim nitelikteki faaliyetinde israr ediyordu. Onun bu faaliyetini Marksist ve bö lücü olarak vası flandı rmak müm­ kündü r. Çünkü sı nav belgelerinde görü leceği üzere öğrencilere im­ tihan soru su olarak ' ileri Asya Geri Avrupa' sözünden ne nalıyorsu­ nuz? ve keza 'Batıcı lık, gericiliktir', ayrıca çağ ı m ı z ı n savaşları niçin ulusal kurtuluş savaşıdı r soru ları n ı tevcih etmiştir. 'Batıcılıktır gerici­ liktir' sözü Len in'e aittir. Bunun sorulardan ayrılması iktiza eder. Sanı k Doğu Mitinglerinin Analizi ismindeki yard ı mcı ders kitabın250


d a da aynı fikirlerini ortaya koyarak bu nları öğrencilere telkin edi­ yordu . Zira bu teksirde Kürt dili ve kü ltü rünün inkar edilemeyecek bir h akikat olarak ortada durduğuna ve bu nun Türklerinkinden ayrı olduğunu ileri sürüyor ve öğrencilere aş ılıyordu . Ayrıca bu noktalar­ da Ti P'nde savunulduğu müşahade olu nuyordu. Böylece tek yönlü perspektif gibi ilmi gerçekleri tarafsızca yansıtmıyor, ve öğretim ü yeliğinin objektif olma vasfını yitirmiş olduğu görülüyordu. Keza bu teksirlerinde temel neden ekonomik yap ı d ı r, diyerek bütün toplum �

sal olay ve değişim sistemle rini ekonomik f aktöre bağlayarak Mark­ sist görüşün savunuculuğunu yapıyordu. Aynı görüşlere aşırı solcu Niyazi Serkes'in ' Batıcılık Ulusçuluk, Toplumculuk' adl ı eserin­ de yer verilmiştir. Sanığın Asya tipi üretim tarzı ko nusunda işlemiş bulunması yine aynı ideo lojinin ortaya konulması maksadına matuf­ tur. Bilindiği üzere Sencer Di v itç ioğ lu nun bir eserinde 'Asya Tipi Üretim ve Osmanlı Toplu mu' bu görüş işlenmiş bulunmaktadı r. An­ cak görüşün hakiki sahibi Marks'tı r. Bilahare bu fikir Lenin tarafı n­ dan işlenmiş, Stalin mahsurlu görerek bunu terketmiştir. Ancak Mao tekrar ele alıp tahakkukuna çalı şmıştır. Bu sistem, kapitalist aşamayı tahakkuk ettire memiş toplumların da sosyalist sisteme di­ ğer feodalist· ve kapitalist aşamaları yapmadan geçebileceği görü­ şünü savunuyord u . işte Asya tipi üretim tarz ı n ı n sanıkça da işlen­ miş-.olmas ı , belirttiğim maksad ın tahakkukuna malul olabilir. Ve bu suretle temas edilen fikir ve görüşler öğrencilere aşı lanmaktadır. 1 969'da yapılan üniversite özerkliği ile ilgili açık oturumda bulu na­ rak ben de bir konuşma yapmıştım. Bilahare bana telefon eden sa­ n ık bana : 'oturumda beni rapor eden görüşlerinize ayk ırı beyanda bulundunuz' dediğinde, kendisine davaları n hallinde yollarım ı z ı n ay­ rıld ı ğ ı n ı , izah ettim. Ayrıca sanığa belirtmeye çalıştığım fikirlerinden ötürü , kendisini kınad ı ğ ı m ı , bu likirierin Tü rkiye'de kendi lerini Kürt o larak niteleyen şahısların işine yarayacağı n ı , bu ki mselerin maksa­ dı has ı l olsa bile kendisinin hiçbir şey kazanmayacağı n ı , bilakis memleketin bölünmüş olacağ ı n ı söyledim. Ve o ndan sonra yolları ­ m ı z ı n ayrıldığ ı n ı ve onun bu istikamette kararlı bulunduğunu aniaya­ rak ilişkilerimi kestim, dedi. Ve bu konuda belirttiği tarihlerden itibaren yazılı olarak ilgili merciiere görüşlerini intikal ettirerek gerekli işlemin yapılmasını iste­ d iğini ilave etti. '

Tan ıktan soruldu: Kanaatıma göre san ı k akademik özgürlük ile özerkliği birbirine karıştırmaktad ı r. Akademik özgürlük öğretim 25 1


üyelerini bağlar. i lmi hakikatların objektif o larak ortaya konulmas ı nı temin eden özgü rlük bu olup özerklik idareci ve yöneticilerle bilim dışı işlemlerle alakalıdır. Sanık bu akademik özgü rlük hudut ları nı aşarak kendi duygusal kanaatlarını d a katmak suretiyle üniversite kürsüsünden öğrencilere tek yönlü olarak ve objektif eleştiriye yer bırakmadan ithat etmek suretiyle raporumda belirttiğim faaliyetler­ de bulunmuş ve bu nedenle hakkında idari soruşturma yap ı l ması istenmişti r. Sanık Kürtler konusu nda tarafsız araşt ırma yapabilir. Ancak -bunu tek taraflı yarg ılarla istismar edemez. Zira bu bilimsel obj ektifliğe z ıttır. dedi . Söz verilen sanık : Gerek Doğu Mitinglerinin Analizi ve ge­ rekse Doğ u Bölgesindeki Göçebe Aşiretlerde Toplu msal De­ ğ işme isimli araştı rmalarım, ü niversitedeki görevimle ve verdiğim derslerle ilgili olmakla beraber, bu araştı rma sonuçlarını mu htevi teksirler öğrencilere hiçbir suretle asıl veya yard ı mc ı ders kaynağı olarak tavsiye edilmemiştir. Bu iki araştırma 1 967- 1 968 yılları nda Forum dergisinde yayı nlanmışt ı r. Ayrıca öğrencile r bu radan da te­ min edip oku muş olabilirler. Derste göçebelik ile ilgili bir konu bah­ se konu olduğunda kendilerine kaynak olarak bu araştı rmalar da söylenmiş olabilir dedi. San ı ğ ın isteğ i üzerine tan ıktan soruldu: Ben sanığın öğren­ cilere tevcih ettiği 36 sorudan 3-Bi üzerinde durmuş değilim . . . Tanık ayrıca ben idari tahkikat açı lmasına dair raporumda toleranslı dav­ rand ım. Ç ünkü tevcih ettiği sorular arası nda Behice Boran kimdir? olanları da vard ı . Fakat ben bunu öğrencilerden almad ı m . . . Bu ko­ nuda Başbakan yard ı mcısı Sadi Koçaş'a ve sıkıyönetim savcı l ı ğ ı na da Keriıal Bıyıkoğlu ile Turan Tufan Yüce'yi sanık hakkında tahki­ kat açtı rmad ıkları için şikayet babında mektuplar yazmıştı m. dedi. San ık veki li Av. Şerafetlin Kaya nı n istemi ü zerine tanığa, sa­ n ı ğ ı şikayet edip etmediği soru lduğunda, sıkıyö netimden sonra bu konuda bir şikayet ve ihbarda bu lun mad ı ğ ı n ı söylemesini takiben sanığın hat ırlatması üzerine de yukarıdaki beyanda bulunduğunun zapta derci sağland ı . '

Sanık: Tanığın Ü lkü Ocakları M HP'si ile ilişkisinin kendisinden sorulması n ı istiyorum. Çü nkü dinlenen tanık öğrenciler daimi suret­ le kendilerinin tan ık ile o lan ilişkilerini o rtaya koymaktadırlar ve bu öğrenciler de Ü LK Ü OCAKLI olduklarını söylediklerine göre bu so­ runu tevcilıinde ve ayrıca sunduğum d ilekçede 1 'den 33 numara ya 252


kadar mevcut soru lardan kendisine tevcih edil meyenierin de sorul­ mas ı nda ısrar ediyorum dedi. Sanık Vekili Şerafettın Kaya:

2. Doğu Anadolu'nun sosyo-ekonomik yapısı n ı n incelenmesi ve keza Doğu Mitinglerinin Analizi ile ilgili araştı rmanın sosyoloji dersi ile i lgisinin bulunup bulunmadığının ve bu konularda yap ı lan çalışmaların ilmi inceleme sayıl ı p sayı lmayacağ ı n ı n , 3. Öğrencilerin b u hususlara ilişkin olarak vaki soruları cevap­ landı rman ı n gerekip gerekmediğinin ve bunların anlatılmas ı n ı n suç say ı l ı p sayılmadığını n, 4. Asya tipi üretim tarz ı n ı n öğrenciye öğretilmesinin icap edip etmeyeceğinin, 5. Doğu Anadolu'da yaşayan bir Kürt halkı olup olmadığının, bunların ayrı dil ve kü ltü rü bulunup bulunmadığını n . . .

6 . Araştırmaları n ı fakülteye ait kağıda yazan sanığı n bu duru­ munu ileri süren tanığın bulunduğu yerden mahkemeye devlet vası­ tası ile gelip gelmediğinin

Keza Avukat Yücel Önen, Akademik özgürlüğü bulunan üniversitede bu çeşit incelemeler yapmanın suç teşkil edip etmediğinin , v e ayrıca askeri savc ı :

1 . Alikan Aşireti i l e ilgili araştırma v e doktora tezinin sanıkça seçimi nas ı l olmuştur? Ve sanığa başka bir doktora konusu üniver­ sitece tavsiye edilmiş midir? Edilmiş ise sanık bu konuda ı srar gös­ termiş midir? Ve keza daha sonraki g elişmelerde, sanığın bilimsel olarak yaptığı bu araştı rması n ı Doğu Anadolu'nun Düzeni adlı ta­ mamen ideolojik muhtevadaki eserine mehaz yapmı ş mıdır? 2 . Sanığın verdiği ders konusu belirli eserlerle kayıtlanmış mı­ d ır? Ve kayıtlanmamış ise, tedrisat konusunun s ı nırı nedir? Ö rneğin belli bir ilim adamının bu yolda yazdığı eser veya eserler mi yoksa 253


muayye n sosyolojik konuların objektiviteye zarar gelmeksizin çeşitli ilim adamları n ı eserlerinden oku ması mı gereklidir? 3. Öğretim kadrosunda sanık statüsündeki bir öğretim görevlisi kendi doktora tezini veya bilimsel adı altında herhangi bir inceleme­ sini tedrisat s ıras ı nda öğrencilerine işieyebi lir mi? i şler ise bunun bilimsel açıdan ölçüsü ne olmalıd ı r?

4. Sanığın aşı rı sol örgütler ve bunların mensupları ile temas ve faaliyetleri hakkı nda bilgi sahibi olup olmadığı konuları n ı n iddia­ m ı z ı n temeline mü s net sorulma s ı n ı , ayrı ayrı talep ettil er. Dosya tetkik edildi, g ereğ i düşünüld ü : Sanığ ı n yazı l ı dilek­ çesinde mevcut olup tanığa tevcih edilmeyen ve ayrıca tutanağa dereedilmiş soruları ile san ık vekilieri Şerafettin Kaya ve Yücel Önen'in istedikleri soruları n ve keza iddia makamı nca dermeyan olu nan suallerin dava konusu ile ilgileri görülmediğinden vaki is­ temlerinin reddine oy birliği ile karar veri lerek açıkland ı ."

c)

Tanık Prof. Dr. Mithat TORUNOGLU Belge 1 46

" . . . Tanık cevaben: Sanı k ismail B eşikç i yi 20 Mart 1 970 tari­ hinde üniversitede cereyan eden olayları n soru şturuln'ıası için kuru­ lan komisyo nda görev aldıktan sonra ve bu soruşturma vesilesi ile tanıdım. So ru şturma neticesinde düzenlenen rapor muhteviyatı doğrudur. Sanığı n derslerinde Marksist-Leninist yönde ve ayrıca Kürtçülük propagandası yönünde, öğrencilere telkinlerde bulu ndu­ ğunu , üniversite camirı s ı nda duymuşumdur. F akat kimlerden duy­ duğu mu hatı rlam ıyorum. '

Tanıktan soruldu : Sanığın bu konuda beyanına başvu ru lmak üzere davetiye için yazı yaz ı lmıştır. icabetmediğini zannediyorum. Savu nması yazılı olarak alınmışt ı r. Dedi. Sanıktan soruldu : ifadeyi kabul etmiyo ru m. Dilekçemde mev­ cut olup tanığa tevcih edilen 4, 8 ve 1 . sorular d ı ş ı nda kalanların da tanığa tevcihini istiyorum, dedi . 254


Sanık vekili idari tahkikat sonunda olaya katıldığı tespit edilen­ l erin adli merciiere kovuşturma için sevk edilip edilmediğinin tanık­ tan soru l ması nı talep etti. Tanıktan soruldu: Ben bize verilen görevin ifadesinden sonra raporun rektörlüğe tevdi olunduğunu biliyorum. Ondan sonrası be­ nim yetki hududumu aşar, dedi. GEREGi DÜŞÜNÜ LDÜ : Sanık isınail Beş i kç i nin sorulmasında ısrar ettiği suallerin da­ va ile ilişkisi görülmediğinden vaki istemin reddine, oy birliği ile ka­ rar verilerek açıklandı. 9 . 3 . 1 972. '

BAŞKAN

D. HAKiMi

HAKiM Ü YE

T. KATi Bi

Açıkl amayı müteakip duruşmaya devamla, Tanık Şaban Karataş huzura a l ı narak hüviyetinin tespitine ge­ çildi. TANlK ŞABAN KARATAŞ "

d) Mahkemenin Hukuk Dışı ve Usulsüz Tutumlarına İtiraz

Belge 1 47

" . . . Bu sırada söz alan sanık, bugün bu davada tanık olarak dinlenmek üzere celp edilen ü niversite öğretim üyelerinin duruşma­ ya ara verildiği sü re içerisinde mahkemenin başkanl ık odasında oturdukları ve savcı ve heyetle birlikte oturduklarını ve çay ve kah­ ve içtiklerini müşahade ettim. Bu , bugün Türkiye'de bir sınıf gerçe­ ğinin mevcudiyetini ortaya koymaktad ır. Zira yine bu mahkemeye birçok yerden gelen muhbir veya tanık, hakimiere tahsis edilen odalara girip oturamamış ve kendilerine herhangi bir ikramda bulu­ nulmamışt ı r. Bundan da mahkemenin iş bu davada tarafsız olama­ yacağı sonucunu çıkarıyoru m. H eyetin davaya bakmaktan istinkaf etmesini talep ederim, dedi. Sanık vekili, ayrıca dinlenen tanıklarla dinlenmeyen tanıklar du­ ruş maya ara verildiği zaman birbirleri ile görü şmüşlerdir. Bu da usul hükümlerine yakındır. M üvekkilimin istemine kat ıl ıyorum. Yine sanık vekillerinden Şerafettin Kaya, ben de müvekkilimin istemine katılıyorum. Çünkü devamlı olarak gelmiş olduğum bu mahkemede bu davadaki bugün dinelenen ve dinlenmekle olan ta­ n ıklara davranıldığı şekilde diğer dava tanıkiarına ilgi gösterilmemiş­ tir. H albuki mahkemeye gelen her yurttaşa aynı işlemin icrası gere255


kir. Dedi. Ve s a n ı klarla hakimieri n otu ru l a n o d ada ilişl\i kurduklarını ve keza savc ı n ı n da tanıkla rla görü ştüğü nü , hakimlerd e n tanıklarla görüşüp otu ran ı n ismini veremeyeceğirıi bu nedenle ay n ı talebi tek­ rarlad ı ğ ı n ı ifade etti. San ık vekill erinden Av. F ikri Yıldızhan, aynı talebe k at ı l ıyo­ ru m . Ben savc ı n ı n v e heyeti n t a n ı klarla g ö rü ştüğünü müşahade et­ tim. Kendi leri n i n mahkeme huzuru n d a oturmaları d a h i b u görüşme­ d e n has ı l o l a n rahat l ı ğ ı belirt mektedir. Talebe kat ı l ıyoru m , dedi. San ı k vekillerinden Av. Veysi Zeydanoğlu da aynı talebe ka­ t ı ld ı ğ ı n ı belirtti ve m ü şahadede bu lu nduğu nu beyan etti . Dosya tetkik edild i . "

e)

Mahkemenin İtir·azla İlgili Kararı Belge 1 47

GEREGİ DÜŞÜNÜLDÜ: "Sa n ı k ismail Beşikçi hakkı nd a i kame olunmuş bulunan dava­ lar münasebetiyle evvelce mahallinde yeminli o l a rak bilgilerine baş­ vuru lmuş olması na rağm e n s a n ı k ve vekilie rinin defaetle ve ısrarla vaki istemleri d e nazara a l ı nmak s u retiyle hakikat ı n olduğu g ibi or­ taya ç ı karı l mas ı ve böylece adaletin daha isabet le tecellisini temin için E rzurum g i b i uzak bir ilde n mesaj çekilmek su retiyle ve hatta görevleri ve dolayı sıyla engel leri bulunsa bile g e l medikleri ahvalde ihzaren celp edilecekl eri hususu da kayıt edilmek su retiy l e mahke­ me huzuru n a getirilen ve b i r anayasa kuruluşunun ve ayrıca herke­ sin, her i n s an ı n azami d e recede değer vermesi g e rekli olan i l i m adamları s ıfatiarı n ı i ktisap etmiş o l a n tanıkların davan ı n saba h ı n d o ­ kuzundan ş u ana kadar y a n i saat ·ı 9 .30'a d e ğ i n devam etmesi v e b u n u n bu saatie re kad ar devarn edeceğ i n i n m ahkemece tahmin o lu nması muvacehesinde tan ı kları n b u s ü re zarf ı nda d ı ş temasları­ nın kesilmesi v e aynı zamanda islirahatle rinin sağlanması babı nda daha ö nceden mahkeme başkanlarına tahsis edilmiş oda başalt ı l ­ m ış , kendilerine tahsis edilmişt i r. Bu saate kadar vaki yarg ı la ma m ünasebetiyle d u ru şma öğle tatili h a riç üç defa ara verilmiş ve bu ara verm e l e rde t a n ı klar tabiatıyla belirtilen odaya g eçmişlerdir. M a hkeme heyet inden hiçbir hakimle d u ru şmaya baş l a n ı la n andan itibaren t e mas v e konuşmaları vuku bulmamı ş! ır.

256


Kaldı ki tanıkların belirtilen m evki ve sıfatları itibarıyla başkaları­ n ı n telkin veya tavsiyesi tesisi tahtı nda beyanda bulunacakları ihti­ malir:ıi mahkeme heyeti hiçbir surette hat ırı ndan bile geçirmemiştir. Sanık ve vekilinin daha önceden, başka tanıklarla ilgili olarak mü­ şahade ettiği husus yani diğer dava tanıklarının aynı muameleye ta­ bi tutulmadığı beyanı doğru olabilir. Ancak o davalardaki tanıkların belirtilen gibi 1 2 saate yakın bir süre mahkememi.z salonlarında beklediği sureti katiyede isabetli bir beyan olamaz. Tanıklara islirahatleri veya beklemeleri sırası nda çay, kahve gi­ bi meşrubat ikram edilmesi heyetin bilgisi d ı ş ı nda olmakla beraber, bunu ihmal ettiğine heyet işbu itiraz vesilesiyle muttali olmuştur. 353 sayılı As. Y . U . K .'nunda hakimler h eyetinin veya iddia ma­ kam ının davaya bakmaktan istinkaf etmesi gibi bir müessese, bir hüküm mevcut değildir. Yani hakimin kendiliği nden böyle bir işlemi yapınaması halinde veya doğrudan doğruya sanık ve vekilierinin bu şekilde bir istemde buluninaları mümkün değildir. O itibarla hukuki dayanağı bulu nmayan sanık ve vekilieri tara­ f ı ndan vaki istemin reddine, oybirliği ile karar verilerek açıkland ı .

9 . 3 . 1 972

BAŞKAN

D. HAKiMi

HAKiM ÜYE

T. KATiBi

Açıklamayı müteakip duruşmaya devamla, tanığın hüviyetinin tespitine geçildi. Bu sırada söz alan askeri savcı mahkeme kararı nda açıklandı­ ğ ı üzere ve belirtilen sebeplerle celp edilen tanıklarla askeri savcı­ n ı n her zaman münasebeti olabilir. Normal örf ve adet kaidelerinin t atbiki dahi sanık ve vekilierinin iddia makamını ve mahkemeyi ithal etmesi için kendilerince yeterli görü l mektedir. Duruşma veçhilesiyle sanık ve vekilierini saygı hudutlarını da aşarak vaki iddialarına katı l­ mıyo ruz. Esasen 353 c3yılı kanunda askeri savcının çekilmesi şart­ lara bağlanmıştır. Bu şartlar da mevcut değildir. Çekilmeyeceğimi­ zin bilinmesini, dedi. SöZ alan sanık vekili Av. Şerafettin Kaya: Askeri savcı 'sanı k v e vekilieri mahkemeye karşı saygı hudutları nı aşan, sayg ı s ızlıkları n mahkemeye tescil ettiriyorlar' şeklinde konuştu , dedi. Ve vaki haka­ rete aynen savc ı n ı n şahsına iade etitiğin i keyfiyetin , ilgili mercie ih­ bar olunmasını istediğini bildirdi. Sanık vekilieri Avukat Fikri Yıldızha n, Veysi Zeydanoğl u ve ·

257


Yücel Önen de s avcı hakk ındaki şikayet ile ilgi li i st e m i e re kat ı l d ı k­ larını beyan ettile r.

Dosya tetkik edi ldi,

GEREGi D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Vakt in geciktiği göz önünde bu l u nd u ru lara k .

1 . San ı k veki lierinin şikayet ile ilgili iste mle rini bilah are teem­ mülü n e ,

·

2. S an ı ğ ı n sabepleri kalkmadı ğ ı ndan tutukl u l u k halinin d eva­ mı na,

3. Duru ş man ı n 1 0 M art 1 972 günü s aat 1 4. 00 ' e t e h irine, oy birliği ile karar verilerek açıkland ı . 9 M art 1 9 72 . BAŞKAN

f)

D U R UŞMA HAKiMi

HAKiM ÜYE

T. KATi B i "

Tanık Prof. Dr. Şaban KARATAŞ Belge 1 49

" . . . Ta nık cevabe n : S a n ı k i smail Beş i k ç i 'yi Fe n - Edebiyat Fa­

kültesi Dekanı olduğum zamandan t a n ı r ı m . Ayn ı fakül tede asistan­ d ı . Doktoras ı n ı benim zamanımd a v e rd i . K endisine Sosyolojiye Gi­ riş ders i ile Felsefe-Sosoyoloji isimli seçimlik dersin okululması yetkisi verilmişti. Kendisinin ders ve rme s ı rasında ders konusu h u ­ dudunu aşarak marksist propaganda yapt ı ğ ı ve bölücülük niteliğin­ deki fiki rlerini öğrenci l e re telkin ettiği keyfiyeti öğretim görevli le ri ve öğrenciler taraf ı ndan bana duyuruld u . Bu arada bel li şahısların ken­ disini odasında devam l ı s u rette ziyaret ederek görüşmeler yapt ı ğ ı da söy lend i . San ığ ı , gö revi itibarıyla mu rakabe etmek d u ru m u nda bu lunan o tarihte Doç. Orhan Türkdoğan d a a y n ı konuda bana bilgiler ver­ di. Ve dersteki s ı n ı rı aşan t u tu mu ile d e rs d ı ş ı nda oku maları için öğ­ rencilere teksirle r dağıtl ı ğ ı n ı bildirdi. ismail B eşi kç i 'yi çağ ı rı p ko­ nuştu m. Bana v e rd iğ i cevapt a , Atatü rk Ü n iversite si'nin Doğu'da k u rulmuş olması sebebi i le Doğu Anadolu i le ilgili araştı rma sonuç­ ları na ağ ı rl ık vermek g e rektiği n i tabiatıyla sosyal soru n l arla ilgilenip b u n ları da ders mevzu u yapması laz ı m geldiğini söylemişti.

258


Orhan Türkdoğan t a n ı ğ ı n faaliyet i n i n devam etmekte bulun­ duğunu ve bi naenaleyh kendisi hakkında idari bir soruştu rma yap ıl­ mas ı lüzümunu tekrarlayınca talebini yaz ı l ı olarak yapmas ı n ı ve kendis i n i bu anlay ışa sevkede n dayanakları nı da belirt mesini iste­ dim. N itekim ad ı geçen doçent istediğimi yerine getirdi. Zaten b e n d e b u uyarı üzerine meseleyi yakı ndan takibe başlam ı şt ı m . Bu se­ b eple Ceza Hukuku Doçenli Turhan Tufan Yüce i l e Tü rk D i li Pro­ fesörü Selahattin O l cay dan ku rulu bir heyeti Beşikçi hakkında idari soruşturma yapmakla görevlendirdim. Bu arada ismai l Beşik­ ç i'yi dağuracağı mahsurları kaale alarak ders vermekten men ett im. '

Bu süre içinde bazı gel işmeler oldu. Şöyle ki ismail Beşikçi Alika n Aşireti olarak adland ı rı l a n Doğu'daki bir aşireti tetkik etmeye başlad ı . Bu s ı rada H a rvard Ü n ivers it esi'nde n de bazı ilgililer Türki­ ye'de göçebe aşiretler konusunda araşt ı rma yapmak istedikleri n i bildirmişlerd i r. B iz d e ke ndileri n e b u konuda araşt ı rma yapan b i r ar­ kad aş ı mız olduğunu onu nla temas etmelerini mOstaki l e n böyle bir tetkike müsaade edilemeyeceğ i n i söylemiştik. ismai l Beşikçi bah­ si g eçe n aşiretle ilgili araştı rmas ı n ı bilirdiğinde elde ettiği sonuçları n telkikinde bu incelemeden aldığı sonuçların sadece bu aşirete uy­ gu lanabilecek mah iyette olduğunu yani ihtilalci sosya list l e ri n ya pt ı ­ ğ ı na benzeye n res i m çekme şeklinde a raşt ı rmayı yürüttüğü n ü , mü­ şahade ett i m . Yine san ı k s ı n ı r kasabaları i l e ilg ili bir araşt ı rma projesini araş� ! ı rma e n st itüsüne t evdi ett iğinde enstitü ilim kurulu bu isteğini red­ d et m işti. Bu red kararı n ı n ge rekçes i n i n bilmiyoru m . Ancak proje nin h e r zaman için yapılacak, yapt ı n l acak telkiki sonu nda y i n e ay n ı ni­ telikte karara vanlacağ ı ndan şüphe etmiyoru m. Bu talep akademik ve ilmi yönle o lduğu gibi metot ve amaç yönü nden d e kabu l edilme­ mek lazım gelir. Ancak Temmuz ay ı nda 1 O kişilik ilmi kuru lunun 6 kişi ile toplanarak bu sayı n ı n e kseriyeti ile ald ı ğ ı karar neticesi proje kabul olunup sanık mevzuu a raşt ı rmas ı na başlamıştır. Posof C . Savc ı l ı ğ ı araştırma s ı ras ı nd a kullan ı la n ve projeye ilmi kuruldaki karar s ı rası nda eklenmemiş olan arıket formlarından şüp­ h e lerıerek soyadı Göktürk olan öğrenci hakkında soruşturma aç­ m ışt ı r. Durumla ilgilenip proj e n i n ilmi kurula tekabül etmeden yani müstenidatları ile b irlikte verilmeden kabul olu nduğu nu öğren miş­ t im. Atatürk Ü n iversitesi'nin imkC::ın l arı ile sağlanan bu araştı rma so­ n uçları da bilahare ilgili kuru la verilmeye rek eser olarak yayınlan-

259


m ı ş t ı r. Bu araşt ı rm a sonucu nu n da san ı ğ ı n d iğer eserleri g i b i kendi amacı istikametinde olduğu ve onu tamamlayıcı mahiyette bulundu­ ğu yapılacak tetkikten a n l a ş ı l ıyordu. S a n ığ ı n Atatü rk Ü n iv e rsitesi'nde c e reyan ed en ve asayişi bo­ zucu n it e l ikte o l a n baz ı olayların içinde bu l u nduğunu bizzat görme­ dim. Fakat söylediğim nedenlerle vaki ilgim münasebetiyle yine ay­ n ı ü niversite camia m ı zdaki şahıs lard a n duydu m . Mesela Zi raat Fakültesi öğrencisi o la n ve sanıkla hoca-öğrenci ilişkisi bulu nma­ yan s ı k ı yö netimden son ra Kayseri'de yakalanan Mehmet Nakiboğ­ lu, y ine a n a rşik olaylar sebebiy l e aran ıp b u l u nan Nazif Kaleli ve takip ed ilirken vu ru lan Kadir Man g a n ı n s a n ı ğ ı n ü n iversitedeki oda­ s ı n ı n müdavimleri olduğunu bi liyoru m . Keza ko ltuk yakma olayı s ı ­ ras ı nda Zira at Fa kültesi Dekan Vekili b u lun mak ve dekan t ı ğ ı n koltu ­ ğu da yak ı l m ı ş olduğundan bu nedenle ilgilendiğ i m hadisede Zi raat Fakü ltesi'nden Atila Sönmez ve Halit G ü neş'le yak ı n ilişkisini öğ­ re nmiş b u lu nuyo ru m . '

S a n ığ ı n üze rinde araştı rma yapt ı ğ ı Alikan Aşiret i , Doğu Anado­ lu'nun yaşant ı s ı n ı sosyal manzumeyi aksett irecek n it e l ikte ilmi b i r ö rnek d eğ i ld i r. B u n a göre b u e s e rde n çıkarı lacak sonuçlar Doğu Anadolu'nun sosyal yapıs ı na teşkil edilemez. Halbuki s a n ı k hem bu eserind e hem de bu e s e ri kullananlar görü ş ve davran ışları da d u ­ ru mu bu ş e k i l d e aksettirmişlerdir. S a n ığ ı n Alikan Aşireti ile ilg ili a raşt ı rması tahlili değildir. R e s i m çeker g ibi duru m u t e spit etmiştir, Bu n a rağmen b u eser i htilalci sos­ yalistler t araf ından büyütü lmüş çok i l m i bir esermiş gibi takd im edil­ miş, övü lmüştür. Yukarıda bu ko nu ile ilgili beya n ı mda şimdi belirt t i ­ ğim hususu arzetmek istemişt i m . B i l indiği üzere komü n istl e r ihtilalle iktidara geçebitmek için olmayan g erçekleri i l m i ş ekilde or­ taya konmuş sonuçlar şeklinde göstere rek tahrifte bulunarak bu n ­ dan yararlan mak isterler. Bu araşt ı rmada mevzi b elirli bir toplu l u ­ ğun duru mu n u resim ç e k e r g ibi ortaya koyduğu h a l d e i l m i e s e r konusu olması şeklind e iş lenerek ilmi s o n u ç şekl i nd e gösterilmek ve bu ndan yararl a n ı lmak maksad ı güdülmüştür. Bu arada, bu cüm­ l e n i n başı ndaki komü nistler kelimes i n i n yerine marksist l e r kelimesi­ nin yaz ı l ma s ı daha uygun olur. S ı n ı r kasabalarında yapt ığı araşt ı rma sonuçl arını ilmi kuru l a tevdi etmeye rek e s e r h a l i n d e yayı n l a d ı ğ ı n ı duyd u m . Bunun ad ı na ' Doğu Anadolu'nun Düzeni' denildiğini işittim. Bu eseri, yani be­ lirttiğim araşt ı rm a sonuçları n ı muhtevi eseri okumad ı m , anca k oku-

260


yup tetkik eden arkadaş ları mdan öğre nd iğime göre bun u n da diğer­ l e ri gibi a y n ı temayı işlediğini , yani Doğu Anadolu 'daki düzenin dev­ rime dönüşmeye müsait çelişkileri i ht iva ettiğ i n i yansıtt ı ğ ı n ı duy­ dum. Sanık gerek bu Alikan Aşireti ile ilgili araşt ı rmas ı n ı ve gerekse Doğu M it i ngleri ile i l g i l i teksirini bana g etirip v e rmişti. Bu ikinci ese­ rinde öğrencilere d a ğ ıtarak okunmas ı n ı tavsiye ettiğini kendisi hak­ k ı ndaki idari soru ştu rma neticesinde anlad ı m , ded i .

San ı ğ ı n istem i üzerine tan ıktan soruldu : San ığ ı n Hans Fre­ yer i n Sosyolojiye G i riş isimli kitab ı n ı vermekte olduğu sosyoloji '

d ersi nde takip etmesi gerektiği , kendisini bu konuda murakabeye yetkili Orhan Türkdoğan taraf ı ndan söylenilmesine rağm e n kendi­ sinin bunu takip etmeyerek Marksist propagandaya elverişli konu la­ ra yer verdiği, d e rs notları ve imtihan kağ ıtları ndan anlaşı l m ı şt ı r, de­ di. Söz veri l e n sanık, tanığ ı n beyanl a rı kat iyen isabetli değildir. A s l ı nda e s e rlerimi d e oku mamı şlard ı r . Hakk ı md a bugü n e kadar ya­ p ı lan kendileri ile ilgili işlemler tamamen maksatır ve duygusaldır. Asistan olarak ortaya eserler koyma m, kitaplar yazmam ve gazete­ l e rde makale l e r yazmam sebebiyle kendi lerinin h usumetleri n i eel­ belmiş oldu. Bun ları yapmamış olsayd ı m ben de mesleğimd e t eka­ mül ederd i m , ded i . San ı k dilekçesi ndeki tanığa tevcih edilerek cevabı a l ı na n 1 nu­ maral ı sorudan başk a 2, 3, 4, 5, 6 nu maralı soruları n da tanığa so­ ru lması nda ı srar ett i . Keza Alikan Aşireti Türkiye'nin sosyo-ekono­ mik değişimi içinde değişmeye uğrarke n , modernleşirken , bü nye­ sinde nas ı l fo nks iyo n e l değişme ler, farklı laşmalar olur, Alikan Aşi­ reti kitab ı n ı n ana problemi nedir? soru s u n u n d a tanığa tevcihini isti­ yorum dedi. Sanık vekili Av. Fikri Yıld ızhan : Alikan Aşi ret'ini tan ıyıp tanı­ madığ ı n ı , b u konuda tahkikat yapıp yapmad ı ğ ı ve sosyoloj i i l e i lişki­ l e rinin derec e s i n i n tanıktan s o ru lmas ı n ı isteri m, dedi. Keza Araşt ırma E n stitüsü'nün, i l m i kuru lu nu n karar verme ni­ sabının tanıktan soru lma s ı n ı i sterim ded i .

26 1


Tan ıktan tekrar soruldu: S a n ı k l a çağ ı rıp konuştu ğumda ba­ n a , be n Türkiye sosyo l oj is i r1 i okutu yo ru m. B u ü n ivers it e Doğu'da kuru lduğu için Doğu Anadolu'nun meselesine ağı rl ı k vermek su re ­ t i y l e Türkiye'nin mes e l e l e ri n d e n bahsediyoru m , demişt i , d e d i . GEREGi D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : San ı k i sm ail Beşi kçi' n i n d ü nkü c e ls ede tevd i ettiği dilekçe s i n ­ d e t a n ı k Şaban Karataş'a a i t d i l e kç e n i n 1 5 . sahifed e n itibaren baş­ l ayan 2, 3, 4, 5 ve 6 nurnarada gösterilen soruları n dava ile i l i şk is i görü l mediğinden t a n ı ğa t evci hi ist e m i n i n reddi n e oybirliği ile karar veri l e re k açı klandı .

Ta nıktan resen soru l d u : Atatü rk Ü niversitesi özel kanunu muvacehesinde hükmi şahsiyete haiz olmad ı ğ ı ndan suç teşkil ede­ bilecek mahiyetteki çalı şmalar bahse konu o lduğunda doğrudan doğruya M i l l i Eğ itim Baka n l ığ ı ' n a karşı soru mludu r. Ancak bu ndan ü n ivers it e n i n M il l i Eğit i m Bakan l ı ğ ı' n ı n b i r şubesi şeklinde t e lakki e d i ldiği anlamı çıkarıl mamal ı d ı r. Fakat ku ru lu ş yeri v e maksadı na­ zara a l ı n d ığ ı nda daha çok milli b i rlik ve berabe rlik şeklen de t a n ı m ­ lanan g e n e l pre nsibin ihtilaline yöne lik h e r tü rlü faaliyett e ü n iversite idaresi h assasiyet gösterir. B u n u n d ış ı nda ü n iversite idare s i n i n so­ ru n l a r ı m ı z a i l işki n araştı rma yapan l ara ve yahut bu nları n yaptı kları araşt ı rma soru l a rı n ı n ortaya kan mas ı na karş ı iktidar mensupları n ı n fikir v e d avran ış ları n d a n ç e k i n e re k k a n u n u n suç teşkil etmemek kayd ı i l e bu araşt ı r ı c ı lara karş ı norm a l i n d ı ş ında b i r davran ışta b u ­ l u n ması kendilerine böyl e bir gözle bakması düşü n ü l e me z , ded i . Tanıktan resen soru ldu: San ı ğ ı n , vermekte o lduğu d e rs h u ­ dutları n ı aşarak ilgisiz konulara i l işkin söz leri hususunda ikaz için dekanlığa çağ ırd ı ğ ı mda kendis i n e : D e rslerde Che Guavera dan bahsediyormuşsu n , b e n sosyolog d e ğ i l im ama bu n l a r ı n ders kon u ­ n u z i a ne ilgisi v a r d i y e sord u ğ u mda b a n a , ben Türkiye sosyoloj isini okutuyoru m , Doğu'ya a ğ ı rl ı k verere k Türkiye'nin meselel erinden bahsediyoru m . B u n lar t efe rruat say ı l acak şeylerdir, şeklinde cevap vermişti. dedi. '

Sa n ı k veki l i Av. Fikri Yıldızhan : Tan ı ğ ı n ü n iversite n i n kurul­ duğu yer ve bölge itibariyle milli birlik ve bütü n l ü k hususunda daha fazla h assasiyet göste riyoruz şeklindeki cevabı n muvac e h esinde bunun açıkl ığa l<avuşturu l mas ı n ı ist e ri m , dedi. 262


GEREGi D Ü ŞÜ N Ü LDÜ : Sanık vekilinin Alikan Aşi reti i l e ilgi l i ve keza i l mi kuru l u n karar n isabına i l işKin h u susları n tanığa tevcihine ve keza san ığ ı n A.l ikan Aşiret i ile alaka l ı araşt ırması konusunda t a n ığa yönelttiği soru lar ı n dava i l e i l işkisi görül mediğind e n t a n ı k t a n sorulması ile i l i şkin istem­ lerin reddi n e oybirliği ile karar veri lere k açıkland ı . Açı klamay ı müteak ip d u ruşmaya devamla,

Görülen lüzuma binaen tanık Orhan Türkdoğan'a yemini haıırlat ı larak soruldu : S an ı ğ ı n 4936 say ı l ı Kanunun 40 ve 29.

maddeleri muvacehesinde benim nezare ti mde göstermesi hasebiy­ l e ders içinde ders s ı n ı rları n ı ç ı kmaması gerekt iğini ve Hans Fre- · yer'in Sosyoloji'ye Giriş k itabı n ı esas te mel kabu l etmesini sanığa çağ ı rıp hat ı rl att ı ğ ı mda bana: Benim Bölüm Başka n ı m Turan Tufan Yüce'dir. Sen karı şamazs ı n şeklinde asabi cevaplarla mukabelede bulu nduğu ndan keyfiyeti dekan l ığa arzetmek d u ru munda kald ı m , dedi.

GEREGi DÜŞÜN Ü LD Ü : S a n ı k vekili Fikri Yı ldızhan taraf ı n ­ d a n t a n ı k Şaban Karataş'a t evcihi ist e n e n soru n u n dava ile · i l işkisi görü l mediğinden vaki istemin reddine oybirliği i l e karar veri lerek açıkland ı . Açıklamayı müteakip duruşmaya devamla:

Söz veri len sanık: D ekan Şaban Ka rataş taraf ı ndan belirtti­ ğim husus i le ilgili olarak maka m ı n a çağ ı rd ı ğ ı mda kendisine Os­ manl ı sosyal yap ı s ı n ı ve dolay ı s ıyla Tü rkiye'nin bünye sini bu arada­ ki M il l i K u rt u luş Savaş ı n ı öğrencilere izah ettiğimi ve ayrıca Che G uavera'n ı n kurt u l u ş sava ş ı ndan gayri hiçbir savaşa taraftar deği­ l im , dediğini naklett iğini ve keza çağ ı m ı zda k u rtuluş savaşları n ı n Türk M il l i K u rt u luş Sava ş ı ' n a nazaran baz ı özell ikler t a ş ı d ığ ı n ı bildir­ diğimi ifade etmiştim, dedi. Tanık Şaban Karataş'tan soruldu : Evet san ı k bana soru m

üzeri n e bu mahiyette cevap vermişt i , dedi.

263


g)

Muhbir-Tanık İbrahim Erol KOZAK Belge 1 50

" ... Tan ık cevabe n : 1 967-1 968 öğretim devresi sonları nda Si­ yasal B ilgi ler Fakültes i ' n e gelen s a n ı ğ ı n a y n ı yerd e talebe olduğum­ dan i brahim Yasa' n ı n dersine girişi d e rs ve rişi s eb eb iyle tanıd ı m . B u d e rste san ı k Doğu a nadolu' n u n g e ri k a l m ı ş l ı ğ ı n ı M a rksist b i r a ç ı ­ d a n işlemişti. Ders so n u nda kendisiyle tanışt ı k . Ben başka b i r ü n i­ v e rs itedeki asistan ın diğer bir fakültede d e rs verdiği n e ilk defa şahit o ld u m. Bu b i r asistan id i . M ez u n i ye tten sonra 4 ay kadar g eç meyi müteakip 5-6 arkadaş Atatürk Ü n iv e rs itesi'ne asista n olarak g irdik . Fazla oda olmad ı ğ ı ndan san ı ğ ı n ge nişçe o l a n odası nda vazife yap ı ­ yorduk. Bu odada g ü n g eçtikçe i l m i faaliyet d ı ş ı nda başka şeyler c e reyan ett iğini görüp s ez iyord u m . Bazı b e l i rgin t ipler ve mesela parkalı , tipik b ı yı k l ı kişi l e r sanığ ı n odas ı n a t e kl ifsiz g i rip ç ı k ı yorlard ı . B u öğre ncilerd e n baz ı ları Z i raat Fakü ltesi g i bi sanıkla hoca�öğ re nci mü nasebeti b u l u nmayan kişi lerd i . Bu meydanda z i yareti aşan d av­ ran ı ş larda ve m e s e la s an ı ğ ı n odada bulunmad ı ğ ı zaman masas ı n ı ve evrakları n ı ka r ı ş t ı rarak h a reket l e rde bu lun uyorlard ı . Bir s ü re so n ­ r a bu talebeleri bize t a n ı şt ı rd ı . K e n d i l e ri bizlere karşı marksist felse­ feyi jzaha kalkışt ı l ar. Bu öğrenc i l e r sanığa defaaile bu ü niversitede­ y a n l ı ş oldu -sa n ı k öğrencilere defaat l e bu ü n iversitede devrimci d ü ­ ş ü n e n kaç hoca va r? d i y e sormakta idi. B i r g ü n odada Kadir Man­ ga, Marks' ı n fikirler i n i v e Mao' nun görüşle ri n i işled i . Kendisiyle tar­ t ı şt ı m . Bir s ü re so n ra dokto ra için tekra r S iyasal Bilgiler Fakü ltesi'ne dönmüştütn . Sanık da bir vesile i l e Ankara'ya g e ld iğ i nde bu fakü lte­ deki asistanlar odas ı n d a bizimle b e ra b e r gecele ri kalmışt ı . Bu oda­ d a kalanlar 5-7 v e çoğu da rnarks istt i . Sanık onl arla sami rn i ye t kur­ muş bulu nuyordu . Bir akşam bir ayd ı nl ı kta yap ı l acak toplantıya Cemal Özgüven isimli b i r marksist asist a n ı sanık d avet ett i . O da U luç da gelebilir mi? diye so rd u . B a h se tt iğ i şahıs U luç G ü rk a n 'd ı . S a n ı k o n a cevaben gideceğin grup çok kavgac ı , b e n bundan top­ lant ı n ı n M arksizm d e n de öte bölgeci n it e liği haiz bir toplantı olduğu sonucu nu ç ı kard ı m . Z i ra U l u ç g ib i M arksizmin e n i l e ri safhas ı nda bulunan b i r şahs ı n k at ı l mas ı n ı n mahzurlu görü leceği bir toplant ı n ı n bölücü o l abileceği n i d ü ş ü nd ü m. Doktoradan sonra 1 970'de Atatü rk Ü niversitesi'ne döndü m . S a n ı k da E rz u ru m Ü NAS Şubesi'nin yöne­ tim kuru lu n da bu teşkilat ı n faaliyetlerini organize ediyo rd u . Ü NAS D eveG e nç paralelinde idi. S a n ı k bu rada f aal rold e idi. Bu arada 264


M art 1 970'de koltuk yakma o l ayları vuku bu ldu . Ben o esnada Er­ zuru m'da değild i m . Döndüğü mde araştı rd ı m . Bu işin tahrikçileri ara­ s ı nda sanık ve inayet Berkman d a varm ı ş . Ü NAS bu konuda bir bildiri yay ı nladı . B u nd a karş ı görüşte' o lanlar kınanmakta idi. Bazı öğrenciler sanıkla Naci Gürşin ile b i r hücre halinde çalışı­ yordu dediler. B u n la r evlerinde toplantı yapıyorlardı -yan l ı ş oldu­ d uyduğuma göre resmi odaları nda toplant ı yaparak al ınan kararları çekirdek teşkil eden yu rttaki öğrencileri, -düzeltirim-kendileriyle top­ lanan çekirdek teşkil eden öğrenciler a l ı n an kararları yurttaki öğren­ cilere yayıyorlarm ış. Hatta bu öğrencilerd e n baz ı tutuklamalar yapıl­ mışt ı . Üniversitede Personel Kanunu sebebi i l e yapı lan boykatta sa­ n ı k yine başrolde idi. S a n ı ğ ı branş ı m sebebiyle t akip ett i m . Yay ı nla­ rı n ı okudu m. Yayı nları fazla idi . Ancak yay ınlad ı ğ ı dergiler aş ı rı sol ka nada mensupt u . Ant d e rgisi gibi. Böyle b i r dergi d e yaz ı ya ilgi gö­ remeyeceği aşi kard ı r. Keza yabanc ı la r tarafı ndan yani memleket i ­ mizde emelleri bulu nan yabancı ü lkelerin yay ı n organların da b u n ­ ların yay ı n lanmas ı sevin ilecek bir h u s u s d eğildir. Araşt ırma ko nusu­ n u gerçekten seçerken Doğu Anadolu 'da yaşayan etnik g rubun Türkiye'den kopmas ı n ı sağlama hedefine matuftu . Bunu M a rksist görüşle izah ediyord u . M arksizmi bir vasıla o larak k u l l an ı yord u . Be­ ni bu şeki l görüş ve anlayışa sevkeden s a n ı ğ ı n eserleridir. Bu ko nuda yani etnik grubun bağ ı m s ı z l ı ğ ı n ı sağlama yolunda M arksist metoda başvu rmas ı n ı n sebebi bu etnik g rupla beraber bunların aras ında varl ı ğ ı n ı beyan ettiği diğer etnik grupların da aynı hare kete kapı l ı ş i a r ı n ı sağl amak içindir. Doktora tezinde bu bölü cCı cereyan mevcu ttu r . M esela Osman­ lı Dev l etini K ü rt l e ri n birleşmes i n i eng e llediği için tenkit etmi ştir. _ Bunların u lu s laş mas ı n ı engel leyen herkesi te nkid etmiştir. N itekim Ant dergisinde çı kan y az ı s ı ile Ata türk devrinde uyg u lanan Türk M i l liyetçi liğinin Kü rt etnik g rubunun u lu s l aşmas ı n ı engellediğini, ge­ ciktird iğini, D D K O'Iarın bu u l uslaşmay ı temin için kurulduğunu orta­ ya koymaktad ı r. Folklor dergis indeki yaz ı s ı nda ve Ant derg isindeki makalesinde ı rki esastan hareket eden görüşlere yer vermiştir. Ve ayrıca Mark sist görüşler de yer a l m ı şt ı r. Nitekim adı geçen d e rg ide­ ki Türk Folkloru ad ı n ı n Türkiye Folkloru şeklinde değişmes i , z ira Türkiye'de tek h a l k ı n değil halkların bu lunduğunu yaz m ı şt ı r. S a n ı k devlet görevini k e n d i fikirlerine a l e t etmiş talebeyi M arksist ve bölü­ cü görüşü okumakla s ı n ıf geçme ara s ı nd a bir te rci he zorla m ı ş t ı r. Zi-

265


ra öğre nciye tavsiye ettiği, sorduğu L e n i n'e ait fikirl e r tabiatı ile bu n­ lara ait eserleri oku maya talebeyi mecbur b ı rakm ıştı r, ded i .

Ta n ıktan lüzuma binaen soruldu : Sanık bahsettiği m amaca u la şm ak için M a rksist s isteme d a yanıyo rdu. Yani emek sahiplerinin i ht ilalle yönetimi ele a lmas ı n ı öngörüyord u . Ant dergisindeki maka­ lede bu açıkca görü lmektedir, dedi. Söz ve rile n s a n ı k S iyasal B i lgiler Fakü ltesi'nde t an ı ğ ı n söyledi­ ğ i gibi hoca n ı n müsaadesi ile Bölgelerara s ı D e ngesizlik konusunda bir değil bi rkaç ders verdim. Tü rk H u k u k K u ru mu a l ı n a n m ü saade üzeri n e Ü NAS toplant ı la­ rına tahsis edil ebiliyordu . Ankara'ya g ittiğimde san ı k la S iyasal Bilgi­ l e r Fakültesi'ndeki odada diğer beş-alt ı kişi i l e beraber b i r gece kal­ dım. Cema l'le Ayd ı n l ı k'a değil Ü NAS toplant ı s ı n a gitt im. Asistan olmadığı için U luç G ü rkan ' ı n gelmesi teklifine kat ı lmad ı m , Esasen Devrim ve Aydı n l ı k isimli U l uç ' u n alakalı b u l u nduğunu dergiler de Türk H.ukuk K u ru m u b i n a s ı ndad ı r. 1 96 7 y ı l ı nda yurtta din leme ciha­ z ı bulunduğundan bahisle bazı tutuklamalar yap ı ld ı ğ ı n ı duymuşt u m . Benimle alakal ı değ i l d i r . Ü NAS boykolu T Ö S boykotundan ö nce yapı l m ı şt ı . O zaman ben E rzuru m Ü NAS üyesi idim. Başka n ı değild i m , faal ro lümden bahsed ilemez. K ilapiarım konusu nda konuşmak istem iyoru m . Yayı n l a n m ı ş t ı r . Elded ir. Ancak bir bilim ada mı olarak Doğu Anado lu'da 8 milyon K ü rt bu l u nduğunu söylemeye mecburu m. Ben çeşitli a raştırmala­ r ı md a b u n ları n sosyal d u rumları n ı araş t ı rd ı m , tetkik ettim, ded i .

' ... Sanıktan soruldu : Dilekçerndeki 1 , 2 , 3 , 4, 5 v e 6 no'lu so­ ru ları n tanığa soru l m a s ı nda ı srar ediyo ru m· dedi. Gereğ i düşünüldü : Dava i l e ilişkisi olmad ı ğ ı ndan soru l mas ı ­ n ı n oybirliği i l e reddine karar veri l e rek açı kland ı . Açıklamayı müteakip d u ru şmaya devamla :

Tanıktan soru l d u : Ü NAS boykolu M art 1 970'den so n ra oldu. Öğ renci t ut uklamaları Atatü rk Ü niversitesi'ne t ayin olduğu m 1 968 senesinden sonra vuku buldu. Alikan Aşiret i ile ilgili araşt ı rm as ı n ı n 78 . sahilesinde görü l eceği üzere Abdülhamit'in H am id iye Alayla­ r ı ' n ı k u rmas ı n ı n sebebi, K ü rt le rle Ermeniler aras ı ndaki çat ı şmayı sürdürerek Kürtleri n u lu slaşmas ı n ı , birleşerek b ağ ı ms ı zl ı k istemele­ rin i ö n l e mekti, ş ek l i nd e sanık bir beyanda bulundu. Eseri n , araşt ı r-

266


man ı n bu sahifes i nde bu o l aylar vas ıtas ı i l e Kürtler ara s ı ndaki çat ı ş ­ mayı s ü rd ü re re k b i rleşik bağ ı msızlık istemeleri n e engel o lmakta, d ediğ i n e göre Ermeni-.Kürt münasebetine i l işkin beyan ı araşt ırma­ s ı ndaki yaz ıya uy mamaktadı r. ded i . Ve i l i m adamları n ı n po litik be­ yanları araşt ı rmasında esas alamayacağ ı n ı , merak duyarak i lg iten­ d iğini söyledi Alikan Aşireti konusundaki araşt ı rmayı tüm Doğu bölges indek i yurtt aş iara leşmil i n i n bilimsel esasl ara uygun düşmeyeceğini bild i rd i . dedi. ·

Tan ıkları n dinl enmesi b ittiği nde ayrı lmalarına müsaade edildi ...

"

h) Mahkemeye Verilen Dilekçe Belge 1 5 1 . . . S a n ı k 1 0 .3. 1 972 tarihli, 4 sahifeden ibaret bir d ilekçe te\;1 i etti. Alındı okundu. "

As. Savcı Yaşar Değer l i nin davadaki bazı tutumlarından ş ika­ yetçi olduğundan kayliyelin ilgili merciiere duyu ru tmas ı n ı talep ett i ­ ğ i n i , Tan ık Kemal Bıyıkoğlu ve Orhan Türkdoğan'ın beyanları n ı n yalan olduğu n u , dava i l e ilgili belgeleri yok edip bu nlarda tahrifat yapacaklarından e ndişe duyması hasebiyle tutuklanmaları n ı , istedi­ ğ i ve dilekçesin i n 2 , 3, 4, 5, 6, 7. benllerinde yaz ı l ı hususlar içinde tevsii tahkikat isteminde b u lu nduğu anlaşıld ı . '

Dosyaya kondu . Dosya tetkik edildi."

i)

Askeri Savcının Beyanları Belge 1 52

"Tanıklar hususunda söz verilen askeri savcı : H uzurda kut­ sal bilinen ilmi mesailerini t e rk ed e re k bir hakikat ı n ayd ı n l ı ğ a kavuş­ ması için f edakarl ı kta bulunara k gelip ifade verme ve objektif ölçü­ l e re göre h e rkesin sayg ı duyması icap eden ve h atta san ı ğ ı n edebiyat ı n ı yaptığı ve hatta veh mettiği b i l imsellik sıfat ı n ı kazanma­ s ı nda hizmeti geçe n kişiler hakkı nda ak ı l ve mantıkla, hukuk kural­ larıyla iza h ı mümkün olmayan bu talep cidde n bizi üzmüştür. Tan ı k­ lar n e yapmıştı r? Tan ıklar idari ilişkileri ve bilimsel münasebetleri 267


vesilesiyle muttal i o l dukları ve sanığ ı n h e n ü z daha kazanm a m ı ş ol­ duğu bilim adaml ı ğ ı s ı fat ı n ı kullanmış ve kutsal b i r görevin asıl ge­ rekleri n i u n utmuş o lduğunu kend i s i n e pek somut d e l illerle hat ı rlatt ı ­ lar. Ö yle s a n ı yo ruz k i o n l a r d a üzgündür. Fakat o rtada s a n ı ğ ı n ceza yasa ları n ı n suç saydı ğ ı b i rbirlerine i nzamam eden suçları n varl ı ğ ı d a b i r hakikattir. Bu d u ru m karş ı s ı nda t a n ı kları n şahitlikt e n imtina veya yalan yere şahit lik gibi bir d u ru mları söz konusu o lmaksızın hakları nda kendi tabiri i le duygusal b i r şekilde bu t ü r t alepte bulun­ mas ı n ı n hazinliği ortadad ı r ... Ve kendisinin yetişmesine yard ımcı olan e l lere karşı bu t ü r davran ı ş ı n ı yüksek mahke me önünde esef l e k ı n arız v e talebinin reddini isteriz .

.

G EREGi DÜŞÜ NÜ LDÜ : 3 . . . t a n ı kları n tutuklanması ile ilgili talebin yasa lara ayk ı rı l ı ğ ı .

da nazara a l ı na rak redd ine,

5. D i L E K Ç ES i N D E D E R M EYAN ETT i G i tahkikat talepl erinin müteakip c e l sede teeı:nmülüne, keza M i T müsteşarl ı ğ ı ndan tutuklu­ luk halinin devamına.

6. S ebepleri ortadan zail o l m ad ı ğ ı ndan tutu kluluk halinin deva­

mına,

7 . d u ru ş m a n ı n 28 M art 1 972 günü saat 1 O . OO'a talikin e oy­ birliği ile kara r verilerek açıkland ı . " .

. .

BAŞKAN

D . HAKiMi

HAKiM Ü Y E

T. KATi Bi

AHMET ÖLÇER HAMDi SEViNÇ ÖNDER AYHAN SALiM KÖSEOGLU Hv. Kd: Alb.

Hakim Yarbay

953-B-20

546-35 5.

Hv. Hk. Kd. Ütğm.

966-2

Mahkemeye Verilen Dilekçeler Belge 1 53

a)

Dilekçe

As. Savcının u su lsüzlüğ ü . Ek iddianame hakkında açık­ lık. tanıkların nasıl seçildiğ i. muhbirlerin, muhbir-tanıkların ve tanıkların mahkemeyi yanıilmaları hakkında dilekçe, 20.3. 1 972 tarihli, (8 s.) Tutanak. s. 70. Bu dilekçenin muh268


tevası ileride öteki dilekçeler gibi savunma ve temyiz dilekçe­ lerinde aynen verilecektir.

b)

Muhbir- tanık Asistan İbrahim Erol Kozak'ın Mektubu

Muhbir-tanık Asistan İbrahim Erol Kozak huzu rda dinlendikten so nra 24 Mart 1 972 tarihli ve Erzurum'dan postaya verilmiş bir mektup göndermişlir. Bu mektup aynen şöyledir : .

Belge 1 54

2 5 MART 1 972

E RZ U R U M

"Sayın BEŞi KÇi, Size b u mektubu yazıp yazmamak hususunda oldukça t ered­ düt e tt i m . D iyarbakır'dan döne l i 1 5 gün kadar o lduğu halde, şimd i yazmanı d a b u t ereddüdün neticesidir. Sonunda, vicdan ı m ı n emri­ n e uyarak bu mektubu gönderiyo ru m . M ektubu kaleme almaya b e n i sevk e d e n en ö n e m l i saik, m a h ­ kemede ifad e verirkenki müşahad e l e rime göre , şu g ü n le rd e , d a h a önce yap m ı ş olduğunuz hareket lerin akl ı s e l i m dahilinde bu muha­ sebe ve m u rakabesini yapmaya çok müsait b i r h aleti ru hiye içeri­ sinde bulu nduğunuz h u su su nda edindiğim intibad ı r . Eğer bu i nt i ba­ ı nıda yan ı lmıyorsam, bu mektubumla, yapacağ ı n ı z n efs muhasebesinde size yardımcı olmayı a rz u ett i m . Belki, size yard ı m­ c ı olmak isteğimi t uhaf ve samirniyetsiz bul acaks ı n ı z . Fakat, b e n i ' Y a R abbi ! . . b e n i cehennemi n e a t ve vü cu d u nıu o kadar büyüt k i , o rada başka h içbir ku l u na yer kalma'6 ı n ! . . ' diyecek kadar insan sev­ g is i i l e dolup taş a n , 'Yarad ı lanı seven yarad ı l andan ötürü ' d iyen bü­ yük insanların yolundan g it meye gayret eden bir insan olarak an la­ maya çal ı ş ı rsanız, bu mektu bumu o kadar menfi bir açıdan d eğ e rlendirmeyeceğiniz i umut ederim. Şu anda size karş ı , mahkemedekinden f a rkl ı olarak, tamamen iyi h isler beslediğimi zannetmeyiniz. B e n i m size karş ı beslediğim h is leri ve sizi değerle nd i riş tarz ı m ı tayin eden , düşüncelerinizi ak­ settiren beyan ve y az ı ları nızd ı r. Bu d ü ş ü nc e ve kanaatları n ı z ı , m i l le­ timizin ve devletimizin ve hatta, sizin ay ı rmaya çalıştı ğ ı n ı z etnik g ru p d a dahil, umu m Anadolu halkı n ı n selamet i , saadeti ve b ekası

269


iç in son derece t e h l ikeli bu l makta devam e d iyoru m . Eğer siz, ı rken, ayı rmaya çal ıştığ ı n ı z malü m etnik g ru ba m ü ntesip olsayd ı n ı z , bu davra n ı ş ı n ı z ı d a h a başka b i r aç ıdan d eğerl endirir ve mektubu yaz­ mak ihtiyac ı n ı d u ymazd ı m. Fakat, bilmem i na n ı r m ı s ı n ız , mahkeme­ d e hakim beyin, bana so rd u ğu sualin cevvab ı n ı daha ö nce de bir çok d efalar d ü ş ü ndüğü m hald e , o gü nden sonra bu husus üzerinde çok daha d ikkatl e d u rd u m . Evet, siz en azından bir Doğu Anado­ lu'lu bile olmad ı ğ ı n ı z halde, neden bu bölücü dava n ı n , ' K raldan faz­ la Kralcı ', ve hatta ' Krala rağmen Kralc ı ' diye tavsit edilebil ecek en hararetli müciafii oluyordunuz? Tanı d ı ğ ı m kadar, mizaç itibariyle yu ­ muşak ve hassas birisi o l a rak görünm enize rağ men, e n azı ndan milyo n larca kardeş ka n ı n ı n dökü lmesine müncer olabilecek, böyle nazik bir d avayı i nsafs ı zca körüklemekt e n , patlamaya gayet müsait bir barut f ıç ı s ı n ı büt ü n gayre tinizle tahrik etmekten nas ı l bir zevk d u ­ yabil irdiniz? H at ı rlars ı n ız matıkeme de, yukardaki sualin cevab ı n ı , sizin psi­ koloj inizd e , şahsiyelinizde ara mak gerekt iğini ifade etmiştir. Tekra r edeyim, o rada d a belirttiğim gibi, şahsiyetinizin zayıf o lduğunu ka­ naat ı m ı aç ıklarke n , asla hakaret kast ı taşımad ı m . i nandığım dini, ahlaki , m i l l i ve i nsani değerler o and a sizin duru munuzda o lan bir şahsa hakaret etmeye h içbir zaman müsaade etmez . B u benim sa­ mimi kanaatimdir, sizin tabiriniıle bu haliniz benim d ı ş ı md a o bjektif bir o lgudur, ben bunu beyan ettim ve h a l e n de davra n ı ş la rı n ı z ı , tel� kine müsait, çabu k tesir a l t ı nd a ka labilen şahs iyet ve mizacı n ı z ia izahtan başka bir yol göremiyoru m. Bu , hiçbir zaman hakaret şek­ l i nde anlaşılmama l ı d ı r . H e r insanın zay ı f , bir tarafı bulunabilir. Bu , kabahat d eğild ir ve esase n bir derecede insa n ı n elinde de değildir. Fakat, kanaatimizce aklı selim iy-le bu zayıf taraftarları n ı hisseden bir kişinin, bu husu siyelle ri ni iyi değerle ndire rek, hadiseler karş ı s ı n ­ da y a n l ı ş bir t u t u m takı nması n ı bir ölçüde kontro l etme s i , hiç olmaz­ sa, kendisine yap ı l 2 n ;;;::ız ve tenkillerin ı ş ı ğ ı nd a akliyle işlerini, bi r noktaya kadar mu rakabe etmesi mü mkü ndü r. Diyarbakı r'a gidip­ g eldikten so nra daha d a pekleşen şu değerlendirmemi gayet sami­ m i o larak ifadede fayda m ü l ahaza ediyoru m. S iz , bu vatan içi n hiç iyi şeyle r düşünmeyin, memleketimizde gözü ve emelleri olan Doğu ve Bat ı'daki- e mp e ryalist d evletlerin oyuncağ ı , haris ve sadisı bir grubu n telkinine maruz kald ı n ız ve kelimenin tam manasıyla pi­ yon olarak ku l l a n ı l d ı iı ız . S i z , bu pozisyo nunuzun fark ı ndası nız veya değilsiniz, b u rolü bil e rek, isteyerek kabul edebilirsin iz veya davanı ­ za sarnin i olarak inand ı rı l m ı ş o labilirsiniz, b u kimseler s izin samimi-

270


yetinizi istismar etmiş olabilirler. Bu son ihtimal belki akla daha ya­ k ı nd ı r. Fakat bu duru m , sizin mesu liyetinizi, yüklendiğiniz vebali hiç bir şekild e kaldı rmaz. Bakın, benim b u kanaat ı m ı teyit ede n şahit o lduğu m b i r hadi­ _s e y i , sizi derin derin dü şü ndürmesi dileği ile nakledeyim: 9 Mart Perşembe günü duruşmaya öğle tat ilinde ara veri lince, mahkeme­ nin yapı ldığı binada n , avukatlarınızla bi rli kte çıktık, binadan çıkar­ ken mevküf arabas ı n ı n içindeki, bıyıklı bir şahsa, avukatlarından bi­ ri, ismiyle hitap edere k : ' Ko rkma, beraat edeceksin, ben g i rdiğim d avadan beraat etmeden ç,ı kmam· d iye seslend i. Bu sözünde sami­ mi o l ması arzu edili rd i , çünkü , o şahs ı n pozisyonu icab ı , mesleki haysiyeti g e reği o anda halisane olarak b u niyeti taş ı ması icap ederd i . Fakat, yan ı ndaki diğer avukat arkadaşı , 'Tabii can ı m , sen hiç g irdiğin davadan beraat etmez olur musu n ? ' diye onunla alay ediyord u . Ve bira z yürüdükten sonra, gayet neşeli bir şekilde gü lü­ şerek oradan u zaklaşt ı lar. Bence , bu hadise çok manidard ı r. Bu avukatların ı rki menşelerinin d e Kürt o lduğunu ve hatta, -Allah koru ­ s u n - kuru l acak K ü rt Devletinin en önemli mevkilerine ( Başbakanl ı ­ ğa) aday gösterildiklerini rivayet kabi l i nden duydum. Böyle o l u nca, bu k i ş i l erin benimsed ikleri davay ı , kendilerinden çok daha açı k ve ces u r b i r şekilde savunan bir kişiyi, ciddiyet ve samirniyetle bütün varl ı k ları n ı vererek savu nmaları gerekird i . Bu , kendilerinin asg ari namu s borcu idi . Fakat , bunların nazarı nda siz, a rt ı k kendisind e n k a f i miktard a istifade edilmiş, tamamen harca n m ı ş , tükenmiş, b u n ­ dan so nra üzerinde ehe mmiyet le d u ru l arak müdafaa ed ilmeye değ­ meyen bir piyon durumundayd ı n ı z ve bu beyler gösterme lik olarak , mahkemeye girip ç ı kmakla size o lan borçlar ı n ı kolayca ödeyecekler ve sizi kaderinizle başbaşa b ı rakacaklard ı . Ben, hadiseyi böyle de­ ğerl e ndird i m ; siz n as ı l değerlendirirsiniz bilmem. Dava n ı z ı n e dere­ ce büyük bir h assasiyet ( ! . . ) ve d ikkatle (! .. ) takip ettiklerine , şüphe­ siz bend e n çok daha mutıalisiniz. Yukarıda aniat mağa çalışt ı ğ ı m vaziyet muvace hesinde, g e l i n , m ü m k ü n o lduğu kadar akl ı seli minizi kullanarak, objektif düşünme­ ye, çalı şarak, esas l ı bir d u ru m muhasebesi yap ı n . N e kadar büyük de olsa, hatas ı n ı n fark ı na varmak ve ondan rücu etmek insan için yüce b i r faz i lettir. - B EL K i DE- iyi niyet inizden istifade edilerek, bir­ t ak ı m y a n l ı ş yollara itildiğinizi, pişmanlık duyduğunuzu itiraftan çe­ kinmeyirı . . Diyarbak ı r'da bulunduğum s ı rada tanıdığım ve öğrendi­ ğ i m kadarıyla, son derece mil liyetperver, namuslu ve adaletli , en

27 1


ufak bi r hataya düşmekten bütün gayretiyle kaç ı n maya çalışan bir hakim v e savcı kadrosu t araf ı ndan mu hakeme diliyorsu nuz ve açık kalpii l ikle d ü şü n ü n ; belki de yak ı n tarihim izde , memleketimizde en b ü yük idari mevkilerde b u l u n muş olan kimse lere t a n ı nan müdafaa v e serb.e st i imkanları ndan, daha ge n iş ve müsait şartlard a n muha­ keme edi liyorsunuz. Kanaatimizce, b u kada r iyi f1iyetl i bir kadro , eğer yapars a n ız yukarı daki itiraf ı n ı z ı değerlendirecek v e cezanı z ı n h afifletilme s i için e llerinden gelen gayreti gösterecekt i r. Belki d e , b u f ı rsat , sizin dünya v e ahirette necat ı n ı z ı sağlayacak son f ırsatlar­ dandır. Vicd a n ı n ı z ı n sesini iyi din lemeye ç a l ı ş ı n ve bu s a t ı rları ya­ zark en , benim he rha ngi bir a rt niyetimin o l abileceğini düşü n m e n i n manasızl ı ğ ı n ı kavramaya gayret edi n .

Doğu Anadolu'da üzerine büyü k bir t aassupla eğildiği n i z ve pek y a n l ı ş bir açıdan ele ald ı ğ ı n ız et nik grubun bu lunduğu yerlerin bir k ı s m ı n ı dolaştı n ı z , gördü n ü z , B u Kürt topluluğunun hemen yanı başı nda ve h atta b irlikte yaşayan 'Türkl erin' iktisadi duru mları , y � ­ şayışları pek mi fark l ı id i ; bu son gruptakiler refah içinde mi bulu nu­ yorlard ı ? Eğer, her iki grup a rası nda, herhangi bir fark müşühade e tmediyseniz, -ki böyle olduğu muhakkakt ı r- meseleyi gayet t e rs ve menfi bir açıdan ele al arak, Osman l ı Devleti de dahil, i ktidarları fa­ ş ist po l itika güden hükü metler olarak t avsif etmek, insaf ve hüsnü­ n iyet ölçü leri ile ne derece kaabili teliftir? Tetkik ettiği n iz Alikan Aşi­ ret i'nin mal varl ı ğ ı ile, Bat ı Anadolu'da - H iç de eksik ol mayan- fakir Anadolu köylerindeki ailelerin mal varl ı ğ ı n ı hiç mukayese ettiniz ve b irincileri n daha, zeng i n d u ru mda bulunduğunu hiç düşündünüz m ü ? Tez in izde d e , Alikan Aşiret i ' n i ri , zengin bir Aşi ret olduğunu ifa­ de etmiyor musunuz? Halk ı m ı z ı n , hususiyelle Doğu Anadol u 'daki vatandaşları m ı z ı n n e derece gayri müsait şartlar altı nda yaşad ı ğ ı n ı ben de bi liyorum ve esasen, zengin bir ailenin çocuğu d a değilim. Fakat, şunu da bi­ l iyoru m ki, Doğu Anadolu'daki vatandaşları m ı z , kendileri n e Kürt , Türk ve saire, ne itlak o l u n u rsa olunsun, ş imdiye kadar ayn ı kader b irliği içinde bu lunmuşla rd ı r. Bunları n problemleri n i , fark l ı açı lardan e l e a l mak ve hele ırki b i r esastan hareketle değerle nd i rmeye çal ı ş ­ mak, ne i l m i ne de milli, i nsani v e d i n i prensiplerle kaabili tel iftir. Türk ayd ı n ı n ı n a düşen, Doğu Anadolu'da yaşayan vatandaş ları m ı z d a dahil, bütün millet imizin iktisadi d u ru mu n u , maddi ve manevi se­ v iyesini yükseltmek için g ay ret gösterm e k ; kendini bu yola adamak­ t ı r. Hep birlikt e bu yolda çaba h a rcamaya kendimizi mecbu r h isset-

272


me!iyiz . Yoksa, b izde n bek l e ne n bu vatandaşları mızın, tari h boyun­ ca ayrı l m ayan v e ayrılmaya da niyetli o l madıkları ve esasen böyle· bir sebebi n de bulunmad ığ ı , kaderlerini, birbirinden ayırmak, onları b i rb i rine düşürerek, e mperyal ist devletlere yem yapmak ve ızdırap­ ları n ı daha d a ağı rla.şt ı rmak d eğ ildir. Bu noktada mahkemede bize tevcih ettiğiniz, fakat o rada ce­ vaplandı rmaya fı rsat bulamad ı ğ ı m bir sual inizi cevaplandı rayı m . Bi­ z e , neden bu mevz uları sizinle daha ö nce tartışmadığ ı mızı sorrnuş­ tunuz. Siz de pekal a bilirs iniz ki, bir münakaşada bazı neticelere varabii rnek için , bazı asg a ri müştereklerde anlaşmak gerekir. Be­ n i m , bu vatan ı n bütü nlüğü , t ers ine dönen maküs tarihi mizin ve tali­ himizin zaten kuşa çevirdiği b u aziz vatan toprağı n ı n parçalanam ı ­ yacağ ı , esas ı d ır. Bu esas üzerind e , b a z ı dış kaynaklar arzu etti d i ye mü nakaşa açı l amaz. M ilyonlarc a kardeş kan ı n ı n dökü lmesi netice­ s i n i n tevlit edebilecek barut f ıç ı s ı üzerinde i l irncilik oyunları oynana­ maz. Bu iddiada b u lu nan larla, mesel e , fikri tartışma ile değil, kur­ ş u n-ku rşuna, değnek ·değneğe, tı alledilir. Bu sebepten sizinle d a ha önce mürıakaşa etmeyi mesnetsiz ve manasız bu ldu m . Fakat, ö n ­ . c e d e ifade ettiğim gibi şartları n , si z e , bir nefs murakabesi yapma ve hakikatı kavrama imkan ı n ı verd iğ in i , o layları bütün çı plakl ı ğ ı ile görebilme imkan ı n ı batışettiğini düşü nerek, girdiğiniz yan l ı ş yoldan dön mede- belki size yard ı mc ı olabilirim ümid i ile bu mektubu yaz­ mak i htiyacı n ı duyd u m . Eğer, eski yolunuzda .d irenirseniz, s iz inle tekra r temas kurmak lüzu mu nu h issetmeyeceği m . Kanaal ı m o d u r ki, t e l k i n e müsait, b e l k i b i r davaya kendini adamaya haz ı r m izacı ­ nızia s iz , vicdan ı n ı z ı n ve aklı sel iminizin sesine uyarsanız, iyi bir va­ tansever, mükemmel bir rnümin de o labil irsiniz. H idayet Allahtand ır . . . S e l amlar. i mza

ibrahim Erol Kozak işletme Fakültesi Sosyal Siyaset Asistanı Üniversite-Erzu rum ."

273


c)

Dilekçe Belge 1 55

M uhb ir- ta n ık Asistan İbrahim Erol Kozak'ın mektubu

hakkında dilekçe, 1 8.4. 1 972 tarihli, ( 1 3 s . ) Tutanak, s. 7 1 .

Muhbir-tanık Asistan İbrahim Erol Kozak'ın sözü edi­

len mektubu bu dilekçe ile mahkemeye verilmiştir. Muhbir

ve muhbir-tanıklar ve tanıklarla d u ru ş mal ardan önce ve du­

ru şmalard an sonra il işki kurdukları. d ol ayısıyla tarafsızlık­ larını tamamen kaybettikleri nedeniyle mahkemenin duruş­ malardan çekilmesi de istenmiştir . Bu dilekçe llin muhtevası da özellikle temyiz dilekçesinde aynen veril ecekti r .

VIII. ASKERİ SAVCININ HER TÜRLÜ BİLİMSEL ÇALlŞMAYı BU ARADA DOKTORA TEZİNİ SUÇ DELİLİ OLARAK MAHKEME HUZURUNA GETİRMESİ VE MAHKEMENİN BU KONULARLA İLGİLİ KARARLARI 24 Nisan 1 972 tarihinde. sabah ve öğleden sonra devam eden duruşmalarda askeri savcı, her türlü bilims el çalışma­ yı. araştınna ve proj elerini, bu arada doktora tezini bile m ah keme · huzuruna getirm iş tir . Bu duruşmalarla ilgili tuta­ naklar aynen şöyledir: Belge 1 56

" . . . Sanık taraf ı ndan bir evvelki celsede tebliğ edilen, ibrahim Kozak tarafı ndan kendisine gönderilen 24.3 . 1 972 tarihli mektup metni okundu. Keza sanığa ait 1 8 .4. 1 972 günlü dilekçe okundu . M ahiyetleri anlaşı ldı .

Sanıktan soruld u : Ben, adı geçen ibrahim Kozak 'tan gelen mektup muhteviyatı muvacehesinde davama bakan mahkeme he­ yetinin tarafsı z kalamayacağı kanaatine varıyorum. Heyeti reddet­ memekle beraber, heyetin kendiliğinden çekilmesi gerekliliğine inan ıyorum, dedi. ·

As. Savcıdan bu konudaki m ütalaası soruldu: Tanık Erol 274


Kozak'ı n sanığa eski arkadaşlık hukukuna dayanarak yazdığı özel bir mektuba istinad ederek bu tarz bir istemde bulunması yersizdir. Zira tanık mektubunda özellikle heyete dahil hakimlerden söz et­ mediği gibi bu hakimierin kendisi ile yaptığı ve san ı ğ ı n suçları na iliş­ kin konuşmaya dair en ufak bir beyan mevcut değildir. Bu rada ta­ n ı k olarak dinlenilen Ero l Kozak, hakimler hakkı nda iyi kimseler olarak fikir serdetmesi, duruşmalar süresince edindiği bir kanalin bir sonucudur. Bu z at ı n kanaatı böyle bir talebi hiçbir veçhile haklı kılamaz. Bu itibarla davadan hakimler heyetinin çekilmesi yolunda­ ki istemi haksız ve mesnetsiz bulmakta olduğu muz mütalaa olunur, dedi. Keza As. Savc ı , Atatürk Ü niversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi asistanı olarak sa­ nığın doktora tezini seçtikten sonra Fen- Edebiyat Fakültesi bilimsel araştırma kurulunca verilen müsaadeye ve sağlanan imkanlara isti­ naden bir aşiretin sosyal organizasyonu tema'sını işlemiş ve bu te­ zi, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde vermiştir. Tezin aslını tevdi ediyo­ ruz . Çünkü bunu esas almak suretiyle bilahare vaki çalışmaları nda ideolojik nitelikteki faaliyetlerinin daha iyi değerlendirilmesi müm­ kün olacaktır. Yani bilahare yayınladığı eserlerinde daim bu tez esas alınmış gibi gösterilmektedir. 1 967'de Doğu Miti ng leri'nin Analizi isimli yayı nda kendi gö­ rüşlerini ortaya koymuştur. Ese r 1 967 tarihli olduğu halde bünye­ sinde temas edilen istatistiki malü mat, 1 963 senesine ait bulun­ maktad ır. Sanığın bu çalışması daha çok, kendi özel görüşüne dayanmakla ve gazete habe rlerine müstenit bu lunmaktadır. Eserin baş ı na Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi başlığını koya­ rak çalışmayı üniversiteye mal etmek gayesini gütmüştü r. San ığın, Doğ u Mitingleri'nin Analizi isimli eserinin basılması Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi araştırma kuru lunun malümat ve müsaadesi alt ı nda mı olmuştur? Ve bu eser fakülte ya­ yınları meyanı nda yayınlanmış mıdır? Bu hususları n soru lmasını is­ temekteyiz. San ığı n Ocak 1 968'de Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşi­ retterinde Toptumsal Değ işme (Geçiş Halindeki Toplum lar) isimli 52 sahifelik bir teksir notu mevcuttur. Esere doktora tezini esas almış ve Kuçuradi'nin methiyetisini de ekleyerek kendi görüş­ lerini ilaveden sonra fakültede yayıniayıp öğrencilerine dağıttırmış­ tır. ·

275


6690 ve 4936 sayılı kanunlara göre h e nüz doktor olan, kürsü­ sü bulunmayan üniversite mensuplarının kendi çal ışma mahsulleri bulunan eserleri öğrencilere ders vas ıtası olarak d ağıtması tarafı­ mızdan mümkü n görü lmemektedir. Bu hususun da Atatürk Ü niver­ sitesi veya ilg ili merciierden sorulması lazım gelmektedir. Sanık, Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Ali­ kan Aşireti) ismi ile Nisan 1 969 tarihinde bir kitap yay ı nlamışt ır. Sanı ğ ı n faaliyetlerini ve bunun yönünü tespit bakımından mahke­ menin bilgi sahibi olmasını temin zı mmında eseri takdim ediyoruz. Sanık 2.7. 1 970 tari hinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Tü m (Sınır olacak i . B . ) Kasaba larında Ekonomik Yapının Mukayeseli Analizi ismiyle bir araştı rma projesini Fen- Edebiyat Fakültesi araş­ t ı rma ku ruluna tevdi etmiş, 1 3 .7.1 969 tarihinde kendisine araştı rma müsaadesi verilmiş 67 gün süre ile bu araştırmayı yapmış ve belirti­ len süre içinde harcırahını almış ve ünive rsitenin delaleti sebebiyle gittiği bölgelerde ilgililerden gerekli müzahereti görmüştür. Ancak araştırma sonuçları nı Fen- Edebiyat Fakü ltesi araştı rma ku ruluna ve dekanlığa tevdi etmemiş, bu konuda kendisi ile fakülte arasında ba­ zı yazışmalar vuku bulmuştur. Buna dair belgeleri .d e tevdi ediyo­ ruz . Bu ndan da sanığın maksadının bilimsel araştı rma olmadığı te­ zahür etmektedir. Esasen bu araştı rmayı bilahare yayınlamayı düşü ndüğü ve nitekim yayınladığı Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabına materyal toplamak için yaptığı o rtaya çıkmaktad ır. Temmuz 1 969'da sanık ilim disiplini ile ilgisi bulunmayan Doğu Anadolu'nun Düzen i isimli kitabını neşretmiştir. Bunun 1 970 yılın­ d a ikinci baskısı yapılmış ve bu ikinci baskı genişletilerek ortaya çı­ kartılmıştır. Kitapların telkikinde sanığın faaliyetle:·inin mahiyet ve seyri hakkı nda bilgi sahibi olunacağı aşikardı r. Bu kitabına kaynak ve yardımcı olarak kabul ettiğini beyan ey­ lediği bazı eserleri de takdim edeceğiz. Kendisinin çalışmalarında hangi yöne müteveccih olduğu eseri ile faydalandığını bildirdiği e serler arasındaki çelişkiden daha iyi aniaşı lacaktır. San(k denetimine verildiği doçerıtin talimalına göre Hans Fre­ yer'in Sosyolojiye Giriş isimli kitabını öğretime esas alması gere­ kirken bunu yapmamış bulunmaktadır. Bu kitabı tevdi ediyoruz. An­ cak bu kitaba göre bir müfredat programı ve her konuya ayrı lmış belirli ders saatlerinin olup· olmadığı bahsi geçen ü niversiteden so­ rulsun. Ayrıca bahsi geçen ders ile ilgili konular arasında sanıkça bir tercih yapı lması mümkün müdür? Araştırıls ı n . 276


Ayrıca s a nık, sosyal ilimlerdeki araştırma metotlarına da sadık kalmamıştır. Bu bilimlerde araştırmanın ne suretle yapılması g e rek­ tiğine dair bir kitabı mahkemeye gerekli kıyası n yapılabilmesi bakı­ m ı ndan tevdi ediyoruz. Ayrıca, Sadun Tanju, Ulus gazetesinde yazdığı 24. 1 0. 1 967 tarihli Doğu M itingleriyle ilgili haberlere ilişkin gazete nüshalarını Doğu açısından Türkiye'nin Dü zeni ismi altı nda makalelerini muh­ tevi Akşam gazetesi nüshaları n ı , sınıf açısından Doğu sorunu baş­ lıklı makalesini muhtevi Forum dergisi, Atatürk Ü niversitesi ve Üni­ versite Kanunu'nun ilgili hükümlerin i t evdi ediyoruz. Bütün bunlardan sanığ ı n bidayette vaki ilmi çalışması n ı bir ya­ na bı rakarak bilahare ideolojik amaçlara yöneldiği ve bu sıfat ı ndan yararlanarak bilahare neşrett iği kitapları nda kendi özel amac ı n ı ta­ kip ettiği ve nitekim- faaliyetleri o rtadadır. Kitaplar meydandadır, ki­ tap yap ı l mamıştır- şeklinde beyanda bulunurken bu yayı nlarından dolayı Bası n Kanununun öngördüğü sü renin geçişinden yararlan­ makta· ise de eserleri bü nyesinde yer alan görüşlerin diğer faaliyet­ leri ile de açıklandığı ve filhakika ekonomik politik açıdan Türki­ ye'nin geri kalmışlığı ismiyle Erzurum FKF tarafı ndan düzenlenen toplantıda bir konferans verdiği ortaya çıkm ışt ır. Bu konferans ile il­ gili delil ve belgeler mahkemede , rüyet olunan Dev-Genç isimli da­ vaya ait dosyanın sanık Mehmet Metin'e ait bölümündedir. Bu bel­ gelerin �n ılan yerden su ret olarak çıkarılıp işbu davaya eklenmesini talep ediyoruz. dedi. San ık söz alarak savc ı n ı n bu araştı rmayla ilgili bilgilerin (Doğu­ da Değişim ve Yapısal Soru n lar) ile (Doğu Anadolu'nun Düze­ ni) isimli kitaplarda yer aldığı beyanı nı tutanağa dercini isterim, de­ di. Keza sanık, araştırma projemin araştırma kurulu tarafı ndan yü ­ rü rlükten kaldırıldığı yolundaki fakülte yazısından malü matım yok­ tur, dedi. San ığa ait dosyada 1 0.3. 1 972, 28 Mart 1 972 ve 1 8 . 4 . 1 972 tarihli dilekçeleri yeniden okundu , mahiyetleri anlaş ı ldı . Söz verilen sanık istemleri nde direndi. As. Savcı mahkemenin takdirine b ı rakıyorum, dedi. Dosya tetkik edildi.

277


G EREGi DÜŞÜ NÜLDÜ:

1. Sanığ ı n mahkememize tevdi ettiği 1 6. i i . 1 971 ve 3 Şubat i 972 tarihli dilekçelerinde ismi geçen şah ıs lar, davada kısmen hu­ zuren ve kısmen de istinabe suretiyle tan ı k s ıfatıyla dinlenilmiş ol­ duklarından bunları n mahkemeye celbi i le yeniden dinlenilmelerine mütedair talebinin reddine, 2. Sanığın verdiği 25.2. i 972 günlü dilekçede temas edilen iddi­ a namenin muhteviyatı ile ilgili istemleri; M ahkeme iddianarnede yaz ı l ı maddi olaylarla bağlı olup, müs­ net suçun oluşup oluşmadığı nı tespit babında bu olayları her veçhe­ siyle araştırıp cereyan şeklini o rtaya koymak durumunda bulundu­ ğu ndan, As. Savc ı n ı n soruşturmayı ne suretle icra ettiği mahkeme­ ce araşt ırma konusu yapı lamayacağı gibi, mahkemece iddianame­ de yer alan maddi eylemlerin tartışılıp bunlara ait delillerin münaka­ şası ile müsnet suçlar hakkında bir karar v ermek durumu nda bulun­ duğundan son tahkikat açı lmadan ö nceki işlemlerin mahiyeti ve iddianamedeki tarih vs. kay ıtların durumu ile ilgili ko nuların araşt ırıl­ ması ve 28 .3. i 972 tari hli dilekçede de talep olunduğu üzere bu ko­ nuların askeri savcıdan sorulmasına ilişkin sanık istemlerinin reddi­ ne, 3. A. Ü . yöneticileri ile ilgili, sanığın 28 . 1 2 . 1 97 1 tarihli dilekçesi ile vaki ihbar ve şikayetlerin hüküm ile birlikte teemmülüne,

4. 28.9 . 1 971 tarihli celsede sanı k vekilince vaki bilirkişi tetkikatı isteminin; dosyadaki mevcut öğre ncilerden üçüne ait imtihan belge­ leri ve ikisine ait ders notları n ı havi defterlerin, mahiyetleri itibarıyla muhtevaları n ı n tayin ve tespitinin heyetçe yapılmas ı mümkün bu­ lunmakla bunları n bilirkişi tarafından tetkik edilmesi ile ilgili istemin reddine, 5. Sanıklar hakkı ndaki duruşmalar aleni ve vicahi olarak yapı l­ ,dığı ndan muhbir, tanık, sanık ve As. Savcı ile sanık vekilierinin da­ va ile ilgili görü len bilcümle beyan ve istemleri duruşma tutanağı na u su l e uygun şekilde dercedildiğinden ; sanığın duruşma tutanakları­ na bazı hususların değişik ve noksan geçmesi ile ilgili ve kendisine göre bunların düzenlenmesine ilişkin istemlerinin reddine, 6. Kemal B ıyıkoğlu, davada huzuren tanık olarak dinlenilmiş ve gerek taraflar ve gerekse alakalı görülen sorular kendisine t ev278


cih edilip cevapları alınmış olduğundan; sanığ ı n adı geçenden bazı hususları n yeniden sorulmasına ilişkin talebinin reddine � 7. Tanık Kemal Bıyıkoğlu ve Orhan Tü rkdoğa n ı n yalancı ta­ nıklıktan ve ayrıca sa nığa ait savunma delillerini yoketme ihtimali­ nin bulunması ndan dolay ı tutuklanmalarına dair istemleri hakkı nda, 1 O Mart 1 972 g ü n lü celsede karar verilmiş bulu nmakla ve keza sanıkla ilgili olup henüz dosyaya girmemiş belgelerin varlığı bilin­ mediği g ibi varsa bu belgeleri yok edecekleri endişesi şüphesini doğu racak bir olay müşahade edilmediğinden sanığın bu isteminin reddine, '

8 . 1 0. 3 . 1 972 tarihli dilekçenin 2, 3 , 4. sıralarında kayıtl ı istemie­ rin dava konusu ile ilgili bulunmadığ ından, aynı dilekçenin beşinci sırası nda kayıtlı istemde bahsi geçen araştırma proje ve anketi dos­ yada mevcut olduğu ndan, dilekçenin 7 nu marası nda bahsi geçen belgenin, tetkikine ise mahkemece lüzum görü lmediğinden, San ı ğ ı n bu konudaki taleplerinin reddine,

9. Tanık Orhan Türkdoğan i le i lgili 28.3 . 1 972 günlü di lekçenin 6, 7, ve 8 . sıralarında kayıtlı istemierin dava ile ilgili görülmediğin­ den reddine, 1 O. Aynı dilekçenin 9 , 1 O ve 1 1 . s ı ralarında kayıtlı istemleri ile işbu dava konusu nun direkt ilgili bulu nmadığ ından reddine, 1 1 . 353 say ı l ı Kanun ile CM UK'nun ilgili maddelerinde davaya bakmaya kanuni engeller bu lunması haricinde mahkeme heyetinin talep üzerine davadan çekilmesi gereğine ilişkin bir hüküm mevcut olmadığından ve heyetin işbu davada tarafsız kalamayacağı husu­ sunda her hangi bir şüphesi dah i bu lunmadığından sanığın, heyetin çekilmesi ile ilgili isteminin reddine, 1 2. Bu davada tanıklık yapmış olan ibrahim Erol Kozak'tan sanığa gelen mektupla kendisine hakaret edildiği ileri sürülerek adı geçen hakkı nda kanuni takibat icrası için keyfiyetin ilgili kanuni merciiere intikal ettirilmesi 1 8. 4 . 1 972 tarihli dilekçe ile sanıkça talep edilmiş olmakla, San ığın hakarete uğradığından bahisle, ait olduğu mercie her halükarda başvurma olanağı mevcut olduğundan durumun kendisi­ ne bu suretle açıklanması na ve dolayısıyla mezkür dilekçe ile vaki soruşturma isteminin reddine, 279


1 3. Müstakilen ders verme olanağı bu lunmayan üniversite mensuplarının şahsi çal ı şma mahsullerini öğrencilere ders vasıtası o larak dağıtı lmas ı n ı n mümkün olmadığı bilindiğinden As. Savcının bu konu ile ilgili soruşturma i steminin reddine, . 1 4. Denetimine verildiği doçentin talimatı veçhile sanığın Sos­ yolojiye Giriş isimli kitab ın öğretimde esas olacağı belirtildiğine göre bu kitapla i lgili müfredat prograrnı olup olmadığı ve her ko nuya ayrılan belirli ders saatl eri bulunup bulunmadığı hususunun sorul­ masına ilişkin As. Savc ı l ık isteminin reddine, 15. Diğer istemierin bilahare teemrnülüne, 1 6. Vaktin gecikmesi sebebi ile duru şman ı n bugün saat 1 4.30'a tehirine, oybirliği ile .. karar verilerek açıklandı. 24 Nisan 1 972" "Duruşmanın tehir edildiği muayyen saatte hakimler heyeti ay­ nı şahıslardan müteşekkil, iddia makamında As. Savcı Hakim Yzb. Yaşar Değerl i , tutanakta Hv. Kd. Bçvş. Salim Köseoğlu haz ı r ol­ dukları halde, TCK'nun 1 4 1 ve 1 42 . maddelerini ihlal suçu ndan sanık isma il Beşikçi hakkı ndaki yargılamaya devam edilmek üzere mahsus sa­ landa açık olarak toplanı ldı . · Yoklama yap ı ld ı . G etirilen sanık s erbestçe huzura ali nd ı . Sabık karar okundu. As. Savcı öğleden önceki celsede vaki iste � leri s ı rasında sözü geçen kitap ve belgelerini tevdi ett i . Alındı. Kaydı yapıld ı . Dosyaya kondu. Sanıktan soruldu: Benim hakkımda Ant dergisinde yayınla­ nan yazı mdan dolayı i stanbul Basın Mahkemesi'nde bir dava açı l­ mış olup, henüz devam etmektedir. Folklora Doğru isimli dergide çıkan yazıdan ötürü açılan soruşturma Basın Kanunundaki dava süresi geçtiğinden takipsizlikle sonuçlanmışt ı r. Doğu Anadolu ' nun Düzeni isimli kitapla diğer yayıniarı m hakkında herhangi bir soruş­ turma açıldığından haberdar değilim, dedi. As. Savc ı , Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabın bir ve ikin­ ci baskıları münasebetiyle sanık hakk ı nda soruşturma açı lıp açılma­ d ığının i stanbul Bas ı n Savcılığı'ndan sorulmasını ve Ant dergisinde­ ki makalesinden ötü rü i stanbu l Basın Mahkemesi'nde açılan dava konusu, eylem, sanığın işbu davada bahse konu edileh faaliyetleri280


nin bir bölümünü teşkil etmektedir. Şah ıs ve fiild e ayn ıyet ve iktibas mevcuttur. Keyfiyetin anılan mahkemeye duyurulması n ı ve mezkü r dava n ı n işbu dava ile birleşt irilmesi zımmı nda g erekli kararı n veril­ mesi hususu nun adı geçen mahkemeye bildirilmesini isterim, dedi. Dosya tetkik edildi. G EREGi D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : 1 . Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi bilimsel araştı r­ ma kurulunun muvafakat ve müsaadesi ile yapılan araştı rma vesile­ si ile sanığa harcırah olara k ne kadar para ödendiğin i n adı geçen üniversite rektörlüğünden soru lmasına, 2 . M ahkememizin 1 972/35 esas numarası nda kay ıtlı ve Erzu­ rum ile havalisi Dev-Genç mensupları ile ilgili dava münasebetiyle beyaniarı na başvurulan bazı tanıkları n sanığı da alakadar edecek beyanlarda bulundukları görülerek iş bu dava dosyasına eklenen mezkür ifade suretlerini n, müteakip ce lsede okunması na ,

3. Doğu M itingleri'n i n Analizi isimli a raşt ı rmanı n yapılması ve aynı isimli eserin bas ı lıp yay ı nlanması n ı n Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi Bilimse l Araştırma Kurulu'nun malumat tahtı nda yapı lıp yapı lmadığnın adı geçen merciden soru lması na, 4. Sanığın Erzu ru m F K F'nin düzenlediği toplantıda, verdiği ileri sürü len : Türkiye'nin Geri Kalmışl ığ ı isimli konferans metninin ve bu­ nunla ilgili belgelerin 1 972/35 e sas say ı l ı Dev-Genç dosyas ı ndan çıkarı larak tasdikli su retierin işbu dava dosyasına eklenmesine ve adı geçen metin ve belgelerin müteakip celsede okunmas ına,

5. San ık h akkı nda Ant dergisinde yayinianan makaleden ötürü açılmış bulunan ve mahiyetine vakıf olunan davanın eylem ve şah ı s itibarıyla işbu dava i l e irtibatı bu lunabileceğinden, keyfiyetin i stan­ bul Basın Mahkemesi'ne duyurulmasına ve şahıs ve fiilde ayniyet veya irtibat görü ldüğü ahvalde bu dava ile birleştirilmek üzere dos­ yanı n gönderilmesi hususunun adı geçen mahkemeden isten mesi­ ne, 6. Ü NAS ile ilgili olarak herhangi bir dava açılıp açı lmadığ ı , so­ ruşturma yapılıp yap ı lmad ı ğ ı n ı n Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcı lığı ve Ankara C . Savc ı lığı'ndan sorulması na, 7. Sanık tarafı ndan Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitaptan 28 1


ötürü herhangi bir soruşturma açı l ıp açılmadığını n, kitabın basıldığı yer olan istanbul C . Savcılığı ve i stanbul Sıkıyönetim Askeri Savcılı­ ğ ı ndan soru l ması na, (Ankara C. Savcılığı ve Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcı lığı). 8. Sebepleri zail olmad ığından, sanığın tutukluluk hali nin deva­ mına,

9 . Dosyadaki yazılı delillerin müteakip celsede okunmasına, 1 O. Sıkıyönetim mahkemelerinin iş hacmi ve çalışma şekli iti­ barıyla davaların lüzümundan fazla uzamamasını sağlamak bakı­ m ı ndan tarallara tevsii t ahkikat hususundaki istemlerini yaz ı l ı olarak bildirmeleri hususunun duyu ru lmasına, 1 1 . Bu nedenlerle duruşmanın 2 Mayıs 1 972 günü saat 1 4.00'e tehirine oybirliği ile karar verilerek açıkland ı . 24 Nisan 1 972" IX .

İDDİANAME III -

Temel dava devam ederken. İstanbul'da Basın Mahke­ mesinde yürütülen basın davası ile ilgili dosya , mahkemenin istemi üzerine, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönelim Komu tanlı­ ğı Askeri Savcılığı tarafından Diyarbakır'a gelirildL ı.

İstanbul Basın Savcılığının iddianamesi Belge 1 5 7

İstanbul C . Savcı Yardımcısı Turgut Özener inızalı Cum­ huriyet Savcılığı Basın Bürosunca hazırlanmış Hz. : 1 97 1 1 ı 76, Es: ı 97 ı / 1 9 7 sayılı, İstanbu l Toplu Basın A..c;liye Mah­ kemesine sunulan iddianameele şöyle denilmektedir: "Davacı Sanıklar ·

K. H . : 1 . ismail Beşikçi, Hüsnü oğlu; 1 939 doğumlu, An­ kara S . B . F . Sosyoloji Asist a n ı . 2. Doğan G ü n Özg üden, Kadri oğlu , 1 936 D .lu Ant dergisi yazı işleri müdürü . : Komünizm propagandası yapmak, Suç Suç Tarih i : Şubat 1 971 . 282

:


Şubat 1 971 tarihli Ant dergisinin 96-97 . sahifelerinde yayınla­ nan (Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışl ığın Oluşumu) başlıklı yazı sanık isınai l Beşikçi tarafından yazıldığı ve Ant dergisinin Me­ sul Müdürü Doğan Gün Özgüden de bu yaz ı n ı n mahiyetini bile rek dergide neşretmiştir. Yazı incelendiğinde, Tü rkiye'nin ekonomik ve toplumsal yapısı ile ilgili araşt ırmaların gün geçtikçe artmakta olduğu , en önemli so­ runlardan birinin Doğu sorunu olduğunu , bugün Doğu Anadolu'nun Türkiye'nin öteki bölgelerine nazaran geri durumda olduğu , Doğu Anadolu'da nüfus ve toprak dağı lışının ne o ra nda olduğu , toprak mülkiyetinde büyük dengesizliğin bulunduğu , (s. 47) normal bir şe­ hirleşme olayı o l madığı için yığının fonksiyonel hale getirilmesinin zor o lduğu, egemen sınıfların Kürt milliyetçiliğini ana çelişkiyi gizle­ yebilecek bir etken olarak kul lanmak istedikleri , ağaların baskıda bulundukları ve bu baskının halk yığınları üzerinde etkisinin çok faz­ la olduğun u , bu baskıya karş ı eşkiyal ığı n diren me biçimi olduğu , halkı n aradığı yeni direnme yollarının henüz s ı n ıfsal bir biçim kazan­ dığı n ın iddia edilemiyeceği, 1 967 yılı yaz ayları nda yapılan Doğu Anadolu'nun geri bırakı lmışlığını protesto eden mitinglerde ü retim ilişkilerini kontrol eden egemen kişilerin de kat ı ld ı kları , bunun başlı­ ca nedenlerinin kamu oyunun temel toplu msal yapı çelişkilerinde bilinçleşmesini önlemek, Kü rt halk ı n ı n hor görü lmesini protesto et­ mek ve kapitalist ağa olmak özlemi o lduğu, feodaliteyi belirleyenin topraksız ve az topraklı olanlarla toprak sahibi olanlar aras ı ndaki ilişki olduğu aşiretin ekonomik ilişkilerde feodal ve kapitalist olmak üzere iki yönlü olduğu ağalık, şeyhlik, aşiret reisliği gibi ortaçağa has ku ru mların mevcudiyetinin Doğunun geri kalmasının nedeni ol­ madığ ı , geri kalmışlığ ı n tarihsel bir oluşum içinde ele alı nması ge­ rektiği Doğu Anadolu'da bugün uygulanan toprak mülkiyetinin Os­ manlı imparatorluğundan daha daha önceki deviriere doğru uzand ı ğ ı , Doğu Anadolu'da Kürt toplu mu nun Osmanlı Sarayı ile iliş­ kileri nde üç sistemin olduğu, bunların : Kürt Hükü metleri , Küıi san­ cakları , Osmanl ı Devlet sancakları olduğu , Osmanlı Sarayı'nın Do­ ğu Anadolu'yu hiç bir zaman organik olarak bünyesine almadığı, Doğu Anadolu'da 1 923'den son yı llara kadar toprak mülkiyetinin dağılışı konusunda önemli bir bünye değişikliği o lmadığı , Kurtuluş Savaşı'nda Erzuru m ve Sivas Kongreleri'nde Mustafa Kemal'in din­ ci ideolojiyi geniş çapta kullanarak Kürt aşiretlerini kazanmak iste­ diği, aşiret re isieri M ustafa Kemal'e, evet sizin yanınızdayız deme­ siyle, i ngiliz e mperyalizmine evet sizin yan ı n ızdayız demesi 283


arasında bir fark olmadığı n ı , savaş yılları nda ü mmet ideolojisinin kullanılmakla beraber Türk ve Kürt halkların ı n kardeşliğinin de iş­ lendiği, hilafetin kald ı rılmasını n Doğu Anadolu'da üretim ilişkilerinin d eğişmemesi yüzünden, altyapının değişmesini etkilediği, hilafetin kaldırı lmas ının Doğu Anadolu'da aşiret reisieri üzerinde olumsuz et­ ki yaptığı , hilafetin kaldırılması ndan sonra halk yığınları arası nda bir­ lik ve be raberliği sağlayacak 'Türk milliyetçiliği' ideolojisi nin ortaya atı ldığı, bu ideolojinin etkisinin üçe ayrıldığı ; dinci ideoloji ile Türkler­ le birlik olan Kürt halkının otomatik olarak yeni ideolojinin etkisi dı­ ş ı nda kaldığ ı , Türk halkı n ı n uluslaşma sürecini n h ızlanmasını sağla­ . d ı ğ ı , hakim ulus ideolojis ini meydana getirdiği, h akim u lus ideolo­ jisinin Türk bü rokrasisini kıskıvrak bağlad ığı, hem Kürt yok Türk mil­ leti vardır dendiği, hem de Kürt, Kürt olduğu için benimsendiği, dili ve kültürünün reddedi ldiği, Cumhuriyet ile birlikte feodal ku ru mlara baskılar başladı ğ ı , bunların tahsildar, jandarma, zorunlu eğitim, Tü rkçe konuşmak ve benzerleri olduğu, üstyapı reformları yüzün­ den merkezi otorite içinde feodalizmin eritmek istendiği ve bu ne­ denle Doğu isyanların ı n başladığı; Doğu isyanlarının en ö nemli so­ nucunun Kürt ve Türk halkların ı n arası nda bir uçuru m yarattığı, Doğu isyanlarının dai ma merkezi otoriteye karş ı devam l ı bir diren­ me hareketi olarak an mak gerektiği, 1 945'de çok particilikten sonra demokrasicilik oyunu içinde ağa, şeyh ve aşiret reisieri nin yavaş yavaş merkezi otorite ile birleçmeye başlad ıkları , çok partili demok­ rasi süreci içinde herkesin Batı'dakilerle birlikte sömürü koalisyona giriştiği, siyasi iktidarları n şimdiye kadar Doğu Anadolu'yu ihmal edip oraya yatırım yapmadıkları , Doğu'nun feodallerinin daha çok çevirebilmek için süratle makiııeleşmeye başlad ıkları , 50 yıl önce Osmanlı imparatorluğu taraf ı ndan Türk halkına reva görülen baskı ­ ların bugün egemen sın ıflar ve Türk bürokrasisi, asker, sivil aydınla­ rı tarafı ndan K ü rt halkına reva görü ldüğü , Kürt olan kimse Kürtlüğü ile övünmek şöyle dursu n ben Kürt'üm bile diyemediği ve çeşitli ce­ za tehditleriyle karşı karşıya bırakıldığı , bu na rağmen her türlü baskı ve teröre rağmen bilincin gelişmekte olduğu, Doğu Anadolu'da dev­ rimci mücadeleyi kazanabilmek için, ulusların eşitliği ve kardeşliği temel doğrusunun fiili olarak gerçekleştirilmesi için mücadele et­ mek gerektiği, Doğu Anadolu'yu Türk görmek ve Türkleşt irmeye çalıştırmanı n başarısız kalmaya mahküm olacağ ı , halkların kendile­ rini sömüren, ezen s ı nıfları n ve emperyalist güçlere karşı kardeşçe ve dayanışma içinde etkili bir mücadele verebilecekleri , bu nun te­ mel şart ı n ı n halkların ı n eşitliği ilkesinin bütün şartlarımalardan kur284


tarılarak içtenlikle ve tavizsiz kabul etmek olduğu , ancak geniş halk yığı nları nı n kurtuluşun da bu değişim içinde oluduğu ifade edi lmek­ tedir. Yazı n ı n muhtevası ndan anlaşılacağı üzre Türkiye'nin Doğu ille­ rinde yaşayan vatand aşları n durumu ele alı nmakla, millet büt Ü nlü ­ ğünü zedeleyici ve Türkiye'de Kürtlerin yaşadığı belirtilerek, bu nla­ rın ayrı bir mi llet teşkil ettikleri, bunların Türkleştirilemiyeceği, Kürt halkına baskı yapıl d ı ğ ı ve sanki Türk m i llet inden ayrı olarak bir Kürt hal k ı n ı n varlığı ifade edilmek istenmekte olduğu a n ıaşıl­ mış ve böylece san ıkların Anayasa'n ı n tan ıdığı kamu hakları n ı ırk mülahazasiyle k ısmen veya tamamen kald ırmayı hedef tutarak pro­ paganda y apt ıkları anlaşıldığı ndan hereketlerine uyan Bas ı n Kanu­ nu'nun 1 6. maddesi delaletiyle T.C.K.'nun 1 42/3. maddesi gereğin­ ce cezaland ırı lması iddia olunur. 25.5. 1 971 " 2.

iddianame - III Belge 1 58

İstanbul Basın Savcılığı'nın bu idd ianamesine dayana­ rak Diyarbakır Sıkıyönetim Savcılığı 2 4 . 5 . 1 972 tarihli ve 1 9721 ı 04- 5 1 karar sayılı bir iddianame hazırlamış ve mah­ kemeye sevketmiştir.

3 . Sorgu 5 . 6. 1 972 tarihli duruşmada bu iddianame ile ilgili sorgu yapılmıştır. Bu sorgu ile ilgili tutanaklar şöyledir Belge 1 58

" . . . Görülen lüzum üzerine sanıktan resen soruldu: M akale­ nin bilimsel nitelikte olduğun u beyan etmiştim. Doğu Anadolu'da fe­ odal yapı n ı n mevcut olduğunu, bunun , zamanla kapitalist yapıya dönüşeceğini, kapitalist ilişkilerin kuru lduğunda aşiret gibi kuru mla­ rın ortadan kalkması halinde, Doğu Anadolu'da yaşayan, sosyolojik bir gerçek olarak varlığı bilinen Kü rt halkı n ı n, uluslaşmaya doğru hızla gideceğini ortaya koymuş bulunuyorum dedi. ... Tekrar soruldu: Doğu Anadolu'nun geri kalmışlığı değil, ge285


ri b ı rakılmışlığı sözkonusudur. Bu geri bilinçl i olarak ve Doğudaki Kürt halk ı n ı asimile etme zımmında merkez i otorite taraf ından ihti­ yar olunmuştur, dedi. Tek rar soruldu: Doğu Anadolu'da yaşayan halk Kürttür. Ve sosyolojik bir gerçektir. Nitekim 1 9 1 9 ve 1 922 yı lları nda Mustafa Kemal'in konuşmalarında da yer alm ıştı r dedi. Tekrar soruldu: 1 91 9 - 1 922 Kurtuluş Savaşı devam etmekte ve Osmanlı I mparatorluğu ndan intikal ede n yeni devlet s ı n ı rları çi­ zilmemiş olmakla beraber, bugün Türkiye hudutları içerisinde Kürt halkının varl ığı açıkça ifade olunmuştur, dedi . Tekrar So ruldu : Abdülhamit devrinde Doğu Anadolu'da kuru­ lan Hamidiye Alayları, Kürtlerle Ermenilerin mücadelesini sağlamış­ t ı r, dedi. Askeri Savcının isteği üzeri ne soruldu : Doğuda feodal yapı mevcut olup kapitalist yapıya geçmeden sosyalist yapıya dönüşme­ si yaz ı mızda bahis konusu edilmemiştir. Ve asl ı nda bu dönüşme mümkün değildir, dedi. Tekrar soruldu : Lozan Antlaşması'nda, konuşmalarla sosyal gerçekrere dakunul muştur ve bu gerçekler tarafımızdan nazara a l ı n mıştı r, dedi. Tekrar soruldu: Doğu Anadolu'da Kürt halkının bulunduğu ifa­ de edilmiştir, dedi. Tekrar soruldu : . . . Ancak Türkiye'de 5 milyona yak ı n Kürt'ün asimilesi kolay olmaz. O itibarla Tü rkiye'deki Kürtlerin ö ncelikle kül­ tür özgü rlüğüne ve dolayısıyla radyoda kendi dilleri ile yayın, okul­ larda kendi dilleri ile eğitim yönünden serbestl iğe kavuşarak ulus­ laşmalarını tamamlamaları yani, hangi etnik gruba mensu p bulunduklarının bilin�.;irıe kastedilmiştir. Bu safhadan sonra u lusları n kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi şeklindeki prensibin zo­ runluğu yoktur. As. Savcının isteği üzerine tekar soruldu : Ben Anayasa'nın, resmi dil Türkçedir, şeklindeki maddesine rağmen, 1 2. maddede yer alan eşitlik ve 2. madde muhtevası ve 1 O. madde muvacehe­ sinde Kürtlerin resmi ve özel bütün faaliyetlerinde Kü rtçe konuşabi­ lecekleri ve bunu temin için Anayasa'da herhangi bir değişiklik lü­ zumu bulunmadığına inanıyoru m, dedi. 286


As. Savcının istemi üzerine tekrar soruldu : Kürt kültürünün yaşaması ve gelişmesi de zorunludur. Ancak halkın uluslaşmasın­ dan sonra kendi kaderini tayin yönünden birşeyler isteyip isterneye­ ceği veya neler isteyeceği kendisini ilgilendirir, dedi. As. Savcının istemi üzerine tekrar soruldu : Birleşmiş M illet­ ler yasaları ve Avrupa i nsan Hakları Sözleşmesi gereğince bütü n kültü rler yaşamalı d ı r, dedi ." 4.

Bilirkişi Raporu Belge 1 60

Ant dergisinde yayınlanan, "Doğu Anadolu'da Geri Bı­ rakılmışlığın Oluşumu" konulu bu yazı ile ilgili olarak İs­ tanbul Basın Savcılığı tarafından bir bilirkişi raporu isten­ miştir. Bu bilirkişi raporu . Ord. Prof. Dr. Recai Galip

Okandan, Ord. · Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Dr. Süheyl Do­ nay tarafından hazırlanmıştır. Bilirkişiler, " . . . Yazının muh­ tevasından anlaşılacağı üzere Türkiye'nin Doğu illerinde ya­ şayan vatandaşların durumu ele alınmakla, millet b ütünlüğünü zedeleyici ve Türkiye'de Kürtlerin yaşadığı be­ lirtilerek bunların ayrı b ir millet teşkil ettikleri, bunların Türkleşlirilemeyeceği, Kürt halkına baskı yapıldığı ve sanki Türk millelinden ayrı bir Kürt halkının varlığı ifade edilmek istenmekte ve böylece sanıkların Anayasa'nın tanıdığı kamu haklarını, ırk mülahazası ile kısmen veya tamamen kaldır­ mayı hedef tutarak propaganda yaptıkları anlaşıldığından TCK 1 42 / 3 . maddesinin ihlal edildiği kanısına varılmıştır. . . " demektedirler. İstanbul Basın Savcısı bu rapor üzerine dava açmıştır.

5.

Bilirkişi Raporunun Reddl Belge 1 61

Yukarıda sözü edilen 5 . 6. 1 972 tarihli duruşmada bilir­ kişi raporu da okunmuştur. Rapor, Kürt gerçeğini reddetti­ ği halbuki gerçek reddedilerek ]:),ilim yap ılamaya cağ ı "sanki Kürt varmış", "sanki Türkleştirilemezmiş" gibi sözlerin anti­ demokratik olduğu gerekçesi ile bu rapor reddedilmiştir. Ay,

.

287


nı hudutlar içiJıde yaşayan halkların eşit muamele görmesi, bütünleşmenin ancak bu yollarla olacağı, halkların baskı yolu ile birleştirilemeyecekleri, Türkiye 'de yaşayan Kürt hal­

kı ile ilgili araştırmalar yapmanın suç teşkil edemeyeceği be­ lirtilmiştir. (Tutanak, s. 6)

6.

Dosyanın Esas Dosya İle Birleştirilmesi Belge 1 62

1 972/53 Esas sayılı olan bu dosya, 5.6. 1 972 tarihli du­ 1 972 / 6 esas sayı ile yürütülen dava birleşi.irilrniş­

ruşmada tir. X.

DURUŞMALAR SIRASINDA MAH KEMEYE VERİLEN DİLEKÇELER '

ı.

Dilekçe

-

10

Belge 1 63 Duruşma salonuna konu lan teyp ve tutanaklar hakkın·· dilekçe, ( 1 s.) ı 5. 5. 1 972 tarihli, Tu ta na k. s. 87 ( 1 6. 5. 1 972 tarihli duruşmada mahkemeye sunulmuşt u r. ) da

2.

Dilekçe

-

ll

Belge 1 64 Mahkemeye sunulan b azı belgeler hakkında dilekçe, s . ) 30. 5 .

1 972 tarihli, Tutanak s . 96.

3. Dilekçe

-

12

Belge 1 65 Tahkikatın genişletilmesi istemleri h akkında dnekçe, s) 20.6. 1 972 tarihli Tutanak, s.

1 06.

(9

Bundan önceki dilekçelerde olduğu gibi, son dilekçelerin içerikleri de ileride verilecek olan "Esas savunma" ve ''Tem­ yiz" dilekçelerinde söz konusu edilecektir. Tahkikatın geniş­ letilmesi istemleri ve mahkemenin bu konularla ilgili olarak aldığı kararlar üzerinde özellikle durulacaktır.

288


XI.

AS. SAVCININ ESAS HAKKINDAKi MÜTALAASI

As . Savcı 1 8.7. 1 972 tarihli duruşmada esas hakkındaki

mütalaasını okumuştu r . As. Savcının esas hakkındaki mü ­ talaası 140 sahifedir. Bu mütalaayı aynen veriyoruz:

Belge 1 66 "1.

SANI G IN i DEOLOJ i S i VE Y Ö NTEM i

Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi asistanlarından o lan ve Sosyoloji doktorluğu payesini ibraz eden Sanık i SMAi L BEŞ i KÇ i 1 965-1 970 yılları arasında Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakü ltesi'nde kariyer çalışmaları yapmış ve daha sonra öğretim çalışmalarında bulunmuştur. Bu süre içerisinde sanığın su yüzüne vuran ve hatta çeşitli biçimlerde ürünler veren ideolojik yön­ tem ve faaliyetleri sebebiyle idare tarafından önce öğretim görevin­ den alıkoymuş ve bilahare Atatürk Ü niversitesi'yle tüm görev ilişkisi kesilmiştir. Bunu takiben sanık Siyasal Bilgiler Fakül tesi'ne sosyolo­ i i asistanı olarak girmiştir. Sanığın bir ilim adamı olarak yetişmeyi düşünerek atı ldığı ilim alanı maalesef kendisi için ilmin hakikat ına açılan bir kapı olmam ış, saplanmış olduğu sapık ideolojisi istikametinde ilmi, yasaları mızın suç saydığı ideolojik çal ışmalara tevcih etmiştir. Sanığın tezahür eden ve delillerle saptanmış olan ideolojik ça­ l ışmaları na bakıldığ ı nda bunu n tek yönlü olmad ığını görmekteyiz. Bir yandan ilim çevresi nde öğretim münasebetlerinden yararlana­ rak girişmiş olduğu çal ışmalar, diğer yandan aralarında ideolojik amaç beraberliği bulan çeşitli örgütler içerisinde sanığı faal bir üye ve bu yola kendini adamış bir kişi olarak görmekteyiz. Sanığın sa­ d ece yukarıda işaret ettiğimiz gibi faaliyetleri çok yön iCı değil, aynı zamanda ideolojisi de iki yönlüdür. M evcut delil verilerine göre sa­ n ık hem komünist, hem d e Kürtçü bir ideoloji batağına saplanmış bulunmaktadır. Sanık yönünden tek kelimeyle ifade ettiğimiz bu ideolojilerden hangisinin galip seviyede olduğu noktasında, ileride doğru bir tavsil yapabilmek için durduksa da; bu konuda sanığın bütün çalışmaları­ n ın M ARKSiST-LENi N I ST ve K Ü RTÇ Ü ideolojiye dengeli bir şekil­ de yönelik olduğunu görmekteyiz. Çünkü sanık M arksist-Leninist ideolojiyi Kürt etnik grubu için de düşünmekte ve bütün yurtta sür289


dürülen proletarya i htilali hazırlığı içerisinde Kürt etnik grubu n bir yandan proleter potansiyele dahil o l maları , diğer yandan hedefe vanld ığında mevcut kargaşalıktan bilistifade as ırlardır sömürüldüğü ifade edilen Kürtlerin ayrı bir devlet olarak MARKS i ST-L EN i N i ST · biçimde teşkillenmesi arzu edilmektedir. Sanık tarafı ndan daima belirli düşünce mihrakları ndan hareketle önce bir etnik sorun yarat­ mış ve bu soru n etraf ında geniş bir yığın müşahade edilince bunla­ rın aynı zamanda Marksist-Leninist potansiyele güç olarak katılma­ sı ve ondan sonra Kürt etnik g rubunun müstakil bir devlet vasf ı n ı kazanmaları yolunda çal ışmalar yapmıştır. Diğer b i r ifade ile M ark­ sizm-Leninizm için Kürtçülük , Kürtçülük hedefine varmak için tek kurtuluş yolu olarak sal ı k verilen M arksizm-Leninizm prensibi ile hareket etmiştir. Belli d üşü nce yönteminde Kürt etnik grubu yap­ mak için önce yıkacaksın ve yıkımda tatbik edeceğin metod prole­ tarya hedefinde o lacak ve yıktığın anda da diyalektiğin doğru ltusun­ da yapıp yaratacaksın, telkinleri san ık tarafından tema olarak işlene-gelmiştir. San ık i SMAiL B EŞ i K Ç i 'yi bu düşünceler girdabında ilmi yolunu tamamen kaybetmiş ve fakat faaliyetleri yönünden ilim yapmakta olduğu vehmi içerisinde görmekteyiz. Aslında sanığın yapmış oldu­ ğu şey ilim değil , aramakta olduğu ve fakat bir türlü bulamad ığı ha­ kikat ilmidir. Sanık, bütün bilgi ve olanakları nı ideo lojisi yolunda işler hale getirmiş ve bu yoğun faaliyetleriyle kendisini belli çevrelerde kabul ettirmiş ve aynı amaçtaki kişi ve örgütler tarafı ndan, işte hakikatı söyleyen ilim adamı diyerek alkışlanmıştı r. Gerçek olmayan bu al­ kışların coşkunluğunda sanık çal ışmaları n ı geniş bir alana yaygın­ laşt ırmış, ilim yapma ve ilim için sloganı ve görünümü altında Mark­ sist-Leninist ve Kü rtçü ideolojik ikliminin yaratılıp hüküm sürmesinde etkili olmuştur. Sa'n ık, uğraşısının amac ı n ı şu sözlerle belirtmekte ve ona meş­ ru bir kılıf göstermektedir. 'Yıkılmakta olan bu düzenin önemli sorunlarından biri olan ve egemen sınıflar ve siyasi iktidarca halka başka türlü gösterilen Doğu Sorunu, tüm boyutlarıyla ayrıntılı bir biçimde ortaya konu lmaktadır. Sömürünün ve ezilmişli ğ i n somutlaştığı Doğu Anadolu'nu n soru nların ı saptamakla, tüm sömü rülen ve ezilmekte olan halk yığ ınlarının sorunları da ortaya konulma olanağ ı bulmuş olmaktadır. Amacımız sömürülen emekçilerin 290


kendi yöntem lerini biran öne kurmalarına yard ımcı olacak doğ ruları saptamaktadır.' (Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo­ ekonomik Ve Etnik Temeller, sf. 9-1 O) demek suretiyle ideolojisi­ nin boyutları nı ve öz ifadesini açıkça ortaya koymaktadır. Sanığın ideolojisi ve yöntemini bu şekilde ifade ettikten sonra bunu oluşturan yoğun faaliyetlerini deliliere dayalı olarak bir dizi ha­ linde vererek yargımızın peşin bir kanaat değil, kendi fiilierinin ya­ rattığı bir suç tablosu olduğunu kolaylıkla göreceğiz . ll.

SANIGIN ÇOK YÖNLÜ IDEOLOJiK FAALiYETLERi

Sanık i smail BEŞ i KÇ i bir kariyer adamı olmanı n dış ı nda, sahip olduğu Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojisi istikametinde çok yön­ lü bir faaliyet içinde bulunmuştur. Ü niversite araştı rma özgürlüğü ve olanaklarından istifade ederek kendisine zoru nluluk sebebiyle tevcih edilen öğretim görevini kötüye kullanmış ve her yönüyle bi­ limsel uğraşıyı ideolojisinin aracı haline getirmiştir. San ık ilim adam­ lığı sıfat ve mevkiini ideolojik çalı şmaları nda destek-kuvvet haline getirmiştir. Yazmış olduğu yazı larda ve yapmış olduğu konuşmalar­ da kendisini Doğu soru nu hakkında hakikatı söyleyen yegane bilim adamı olarak ilan etmiş, maksatlı fikirlerini bilim objektifliği ile takvi­ yeye çalışmış ve kökeninde ideolojik amaç bulunan bütü n fikirlerine itibar ve iltifat teminine uğraşmıştır. Sanık, sahip olduğu ideoloji bi­ çimine uygun düşen, her söylediğini ve yazdığı nı 'Ben böyle demi­ yorum, bilim böyle söylüyor, ne var ki bunu kabul ve teslim ederniyecek kadar d iğer bilim adam ları ve düşünürler taraflı hareket ediyor' demekte ve gerçeği kendi tekelinde kabul eden bir zihniyetin temsilcisi olarak görünmektedir. 1 961 Anayasası'nın sağladığı geniş özgü rlükler ortamında, f ikir ve düşünce hürriyeti, dernek kurma hürriyeti, bilimsel özgürlük, top­ lantı ve gösteri özgürlüğü, daima kötüye .kullanma örnekleri ile dolu olarak 1 2 M art M u ht ırası na kadar gelinmiştir. Her özgürlüğün anla­ mı ve hayaliyeti devletin varlığı ile kaim olduğu u nutularak, varlıkla­ rını Anayasa'dan hak olarak alan kuruluş ve kişiler, devlet anlayış ve icraatı n ı ideolojik bir açıdan ele alarak rejim münakaşaları yarat­ mışlardı r. 1 96 1 Anayasası'nın getirdiği milli, demokratik, laik ve sos­ yal, hukuk devleti hedefi bu kişi ve kuruluşlarca bilimsel sosyalizme basamak olarak ele alınıyor ve sosyal devlet gereği olarak Anaya­ sa'da ö ngörülen kuruluşlara gidilmesindeki gecikme, demkoratik 29 1


devlet düzeninin bir zaafı olarak izah edilip, bunun elde edilmesi için bütün hak sahibi g rupların kitle halinde hareket geçmesi ve proletarya ihtilali çizgisine gelmesini beklemekte ve gösterilen ideo­ lojik çal ışmaları n hedefi kendisini böyle ortaya koymaktaydı . i şte sanık kendi amac ı istikametinde ki bu kuruluş ve kişileri isabetle tes­ pit etmiş ve onlarla a maç beraberliği tesis ederek ideolojisi yolunda çok yönlü bir çalışma ortamı yaratmı ş bulunmaktadı r. Bu cümleden olarak sanık iSMAiL BEŞiKÇ i ü niversite içeris inde öğretim müna­ sebetlerinden yararlanarak giriştiği propaganda çalışmaları, bilim özgürlüğü olanaklarını kötüye kullanarak yapt ı ğ ı incelemeler ve Atatürk Ü niversitesi Fikir Ku lüple ri ve daha sonra D ev-Genç'e dö­ nük faaliyetleri ve Kürtçü amac ı n ı n sonucu olarak Doğu Devrimci Kültür Ocakları ile olan münasebetleri ve bu ö rgütün fikir öncülüğü çalışmaları ve mesleki bir kuru luş görünümünde olup, faaliyetleri iti­ bariyle ideolojik alana kayan Ü niversite Asistanları Sendikası faal üyesi olarak yaptığı çalışmalar ve nihayet bütün ideolojik çabalarına meşru bir görü ntü kazand ırmak ve s iyasal uğraşı bilim adam ı n ı n hakkıdır şeklinde, TiP, bünyesinde sürdürdüğü ideolojik çalışmaları sayabiliriz.

1.

Sanığın Öğretim Münasebetlerinden Yararlanarak Giriştiği ideolojik Faaliyetler

Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'ne Sosyoloji Asis­ tanı olarak intisap eden sanık ismail Beşikçi doktora çalı ş ma ları süresi sonunda 28.3. 1 967 tarihinde sosyoloji doktoru unvanını ka­ zanmıştır. Bu s ırada henüz öğretim kadrosu yönünden yokluk çe­ ken ü niversite rektörlüğü sosyoloji doktoru olan sanıktan istifade et­ mek amacıyla kendisine Fen- Edebiyat Fakültesi'nin sosyoloji derslerini vermesini istemiştir, nitekim sanık 1 966-1 967 ders yılı ikinci sömestrisinde ve 1 967-1 968 ders y ı l ı n ın ilk yarısında Sosyo­ lojiye Giriş dersini öğ�enciye verdiğini görmekteyiz. Ancak sanık bu görevini henüz doçentlik ve profesörlük payesini kazanmadan zorunlu olarak öğretimda istihdam edildiğinden derslerini bağ ı mlı olarak yürütmek durumunda olduğunu unutarak, ders konusunun seyyaliyetinden ve insani ilişkilere dönük niteliğinden yararlanarak öğretim f ı rsatını ideolojisi için bir amaç olarak kullanmışt ı r. N itekim 1 990 sayılı Atatürk Ü niversit esi'nin Kanunu'nun 1 . maddesi delaletiyle 4936 say ı l ı ı<anunun 29 ve 40. maddeleri mu ­ vacehesinde, sanığın öğretim görevindeki bağımlılığı açık şekilde 292


anlaşılmaktadır. Seviye ve statü itibariyle sanık henüz nıüstakil ders verme olgunluğuna erişmemiş ve bu soru mluluğu kavrayacak yeteneği kazanmamı ş olduğu cihetle, bilimsel bir disiplin altı nda tu­ tu lmas ı nı mezkür kanunlar gerekli kılmaktadı r. Bu sebepledir ki bir yandan sanığa sosyoioji öğretimi görevi tevdi edilirken diğer yan­ dan bilimsel disiplin gereklerine u ygun olarak kendisinin Doçent Doktor Orhan Türkdoğan·a bağ l ı bulunduğu ve onun murakabesi altında tedrisatı yürütme mecburiyeti tarafına, üniversite ilgililerince duyrulmuştur. Bu husus, şahit olarak dinlenen Rektö r Profesör Kemal Bıyıkoğlu ve o zamanki Dekan Profesör D r. Şaban Karataş ve sorumlu Doçent D r. Orhan Türkdoğan'ı n beyanlarından anlaşıl­ maktadı r. Ayrıca sanığın yü rüteceği ders konularıyla ilgili ana ders kitabında qaşlangıçta kesinlikle tayin edilmiş bulunmaktadır. O za­ manki yetkililerin m ahkemedeki yeminli beyaniarına göre sanığın dersleri yürütmekle ve bağlı o lmakla yükümlü bulunduğu ders kitabı O rdinaryüs Prof. Dr. Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş adl ı çeviri­ sidir. Sanık kendisine tanınan bu gö revi belirli bir çerçeve içerisinde yürütmesi lazımken Hans Freyer'in ana ders kitabı ndaki konuları bir tarafa iterek öğrencilerine ideolojisinin tedrisatı n ı yapmış olduğu­ nu görmekteyiz. Sanığın konu itibariyle ve çerçeve bakım ından mutlak surette bağlı kalması gerektiği yetkililerce ifade edilen Hans Freyer'in Sos­ yolojiye Giriş adlı eserindeki ders konularıyle öğrencilerine vermiş olduğu ders takrirleri mukayese edildiğinde ne denli, konu d ı ş ı nda tedrisat yaptığını kolaylıkla müşahade etmek mümkündü r. Herşey­ den evvel sosyolojinin temel ko nuları olan bilgileri , özellikle sosyo­ lojinin kapsadığı saha ve metodu ve sosyoloji ilminin g elişmesi gibi hususlar öğrenciye aniatı lmadan doğrudan doğruya Türkiye'nin Toplumsal Yapısı g ibi ana bilgilerden sonra gelen bir konuya girme­ nin özel bir maksat taş ıdığı kanaatınday ı m. Kaldı ki san ık tarafından Türkiye'nin toplumsal yapısı adı alt ı nda anlatılan hususları n tarna­ miyle öğrenciler tarafı ndan takrir haline getirilmesini mümkün gör­ mekteyiz. Zira dinlenen öğrenci beyanlarıyla takrir notları arasırıda ö nemli farklar mevcuttur. Öğretim ve kürsü imkanı elinde bulunan san ık, genç dimağlara hitap edebilmek f ı rsat ı n ı e lde etmişken kendi ideolojisine uygun özel perspektifler içinde, sosyoloji dersleri bakı­ mından bağlı o lduğu ilmi disiplini de u nutarak, derslerini yü rütmüş olduğu anlaşılmaktadı r. Sanık, niçin sosyo lojinin temel bilgilerini ki 293


bu bilgiler iştigal sahas ı n ı ve çeşitli metotları nı ortaya koymaktad ır. Bunları anlatmadan Türkiye'nin toplu msal yapıs ı gibi bir konuya gir­ miştir. Özellikle tüm Türkiye'nin Toplumsal Yapısını anlatmak yeri­ ne sadece Doğu Anadolu'ya d ö nük toplumsal yapıyı birçok yönle­ riyle tahrif ederek anlatmıştır. i şte burada sanığın asli görevini ideolojisi için bir araç ve her yönü ile bir olanak olarak kullandığı nı görmekteyiz. Sanık, yürütmüş olduğu derslerdeki anlatı mlarıyla öğ­ renci çevresinde ideolojisini tamamen belli edecek şekilde ortaya koyduktan sonra kendisine Atatürk Ü niversitesi'nin diğer fakültele­ rindeki ayn ı eğilimli öğrencilerin de büyük bir ilgi göstermesi, aynı çizgideki öğrenci ve öğretim görevlilerinin bir araya gelmesi için bir çekirdek hareket haline gelmiş ve ü niversitedeki Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiye sahip kişiler bi rbirini tanır olmuşlar ve kenetlen­ mişlerdir. Sanık, ders saatleri dışında r:fa, beliren kadroya göre ide­ olojik tedrisatı na devam etmiş ve Atatürk Ü niversitesi'ndeki düzeni yıkmayı hedef alan ak ı m ı n ö ncülüğü nü yapmış bu lunmaktadı r. 1 966- 1 967 ders y ı l ı nı n ikinci sömestrisinde ve 1 967- 1 968 d ers y ı l ı n ı n ilk yarısı nda izah olunduğu yönte mde tedrisatı na devam edip sahip olduğu özel maksat ve görüşlerle kendisini ortaya koyan sa­ nık hakkında aklıselim sahibi öğrenciler tarafı ndan sorumlu kürsü il­ gili Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'a bazı şikayetler ve sızianmaiar va­ ki olmuştu r. Öğrenciler, sanığın anlattığı konularla ders mevzuu arası nda bir bağıntı kuramadıklarını ve san ı ğ ı n derslerde Marksist­ Len inist ve Kürtçü ideoloji amacına hizmet edecek öğretimde bu­ lunduğunu ifade etmişlerdir. Bunun üzerine Doç. D r. Orhan Türkdoğan, yapılan şikayetle­ rin doğruluk derecesini anlamak bakımından, sanığın öğretimine ta­ bi öğrencilerden rastgele sorgulama yapm ış, ders takrirlerini incele­ miş, takrir dışı anlatı mları değerlendirmiş ve nihayet bir kısım öğrencinin imtihan kağıtları nı oku muş ve bütün bunlar sonu nda ta­ rafsız bir ilim adamı olarak ve sorumlu bir kürsü yetkilisinin yapması lazı m geldiği şekilde, sanık ismail Beşikçi hakkında müdellel bir rapor tanzim ederek Fen - Edebiyat Fakültesi Dekanlığı na keyfiyeti duyurmuştu r. Daha sonra 1 5. 2 . 1 968 tarihinde Doç. Dr. Orhan Türkdoğan taralı ndan dekanlığa sanık ismail Beşikçi ile ilgil ola­ rak elde edilen bilgileri ayrıntılı hale getiren ve onun yöntemini tayi­ ne yarayacak ilave bir rapor verilmiştir. Bu raporlarda delilleri etraflıca belirtilip, eleştirildiği üzere so­ nuç olarak, sanık hakk ı nda, şu kanaatin yer ald ı ğ ı n ı görmekteyiz : 294


1 . Sanığın derslerinde M arksist propaganda yaptığı, 2. Yazılı sorularında bu propagandayı takviye mahiyetinde so­ ruları öğrenciye tevcih ettiği,

3. Ü niversite parası ile bastırıp öğrenciye ve öğretim mensup­ Ianna dağıttığı derlemelerinde de bu propagandaya devam ettiği, 4. Aynı zamanda bölgeeilik ve Kürtçülük propagandaları yap­ makta olduğu,

5. Doğu Miting leri'nin Analizi adlı derlemesinde işçi Parti­ si'nin bir nevi müdafaası n ın yapıldığ ı , oysaki Doğu Mitingleri soru­ nunun mahkemeye intikal ettiği, 6. Sanık Asistan olduğu için memu r hüviyetinde bulunması iti­ bariyle siyasi faaliyetlerle uğraşmaması gerektiği, 7. Derslerde bilimsel sosyoloji sistemlerini öğrenciye öğretece­ ği yerde Kürt aşiretleri üzerine yaptığı doktora tezi ile bir takım der­ lemelerini ders kitabı olarak okuttuğu , şeklindeki saptamalar sonucu, sanık hakkı nda işlem yapılması istenmektedir. şeklindeki uyarma karşısı nda sanığın bağl ı olduğu fakülte de­ kanlığı vaki şikayetlerin yerinde olup olmadığını ve her ne olursa ol­ sun sanık hakkı nda yanl ı ş bir karar vermemek için, bu konuya iliş­ kin bir tahkik komisyonu teşkil etmiş bulunmaktadı r. Fen-Edebiyat Fakü ltesi Dekanlığı 'nca 7.2 . 1 968 tarih ve 205 sayılı yaz ı ile teşkil edilen ve sanığın gerçekten iddialar doğrultusunda bir tedrisatta bu­ lunup bulunmadığını tespille görevli komisyon üyeleri Prof. Dr. Se­ lahattin Olcay ve Prof. Dr. Turan Tufan Yüce durumu derinliğine yeniden tahkik etmişler ve bu arada sanığı da ileri sürülen iddialar muvacehesinde sorgulamışlardır. Söz konusu komisyon tanzim etmiş olduğu 2 1 .9.1 968 tarihli raporunu Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanl ığı'na sunmuştur. Tahkikat komisyonu raporunda, sonuç olarak, şu görüşlere yer verilmiş bulunmaktadır: 'Dr. Beşikçi'n i n ilmi tarafsızlık ve objektiflik prensiplerine tam uygun bir öğretim yapmadığı, derslerine konu ile doğru­ dan doğ ruya ilgili ve gerekli olmayan aktüel ve siyasi unsu rlar karıştırdığı kanaatına varılmıştır. Bu keyfiyet adı geçenin mu­ ayyen siyasi düşünceleri telkin etmek çabasından ileri gelebi295


leceğl g i bi mesleki tecrübesizliğinden de ileri gelmiş olabilir. Esasen asistan olmak itibariyle Dt. Beşikçi'nin ders okutma yetkisi yoktur. Bundan böyle ad ı g eçene müstakil ders verd ir­ memekle tecrübesizliğinin ihtilatıan önlenmiş ve kanuna daha uygun hareket edegelm i ş olur' denmektedir. Tahkik komisyonu tarafından dekanlığa sunulan söz konusu rapor ve belirtilen görüşlerden sonra , durumu fakülte dekaniiğı da enine boyuna inceleyip iddialar ve tahkikat raporu sonuçları arasın­ da bir denge ku rarak sanıkla i lgili gö rüşleri ve yapı lan tespitleri Ata­ türk Üniversitesi Rektörlüğü'ne 8 . 1 0 . 1 968 tarih ve 1 948 sayılı yazı ile bildirmi;; bulunmaktadır. Fen- Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şaban Karataş im­ zalı yazıda sanı kla ilgili şu kesin görüşlere yer verilmiştir: ' Dekanlık Dr. ismail Beşikçi hakkında vaki şikayetin vesi· kaları ndan tahkik kom isyonunun raporundan ve ilgi linin bu komisyona verdiği yazı l ı m üdatadan aşağıdaki sonucu çıka r­ mış bulunmaktadır. Fakültemiz gerektiğinde Asistana ders verdirrnek zorundadır. Fakültenin gelişmesi henüz bu safhayı aşmış değildir. Bu, isınail Beşikçi derslerinde Marksist propa­ ganda ve telkinde bulunmuştu r ve bundan so nra da aynı tel­ kinlere devam istidadındadır. Adı geçen Asistan tek taraflı b i r dünya görüşüne sahip olduğundan ilmi d üşü nce ve metotlarla çal ı şmaya niyetli değ ildir. Bugüne kadar göçebeler ve Doğu M iting leri üzerinde yapt ı g ı çalışmalar memleket bütünlüğünü bölücü faal iyetlere sözde ilmi destek ve hazırlık mahiyeti nde· d i r' denerek sanığ ın fakültede ve hatta üniversitede bu durumu ile çalı ştırılmas ı nda h e rhangi bir fayda mülahaza edilmediği belirtil­ mektedir.Söz konustJ görüşleri ilgililer: Atatürk Ü niversitesi Rektörü D r. Kemal Bıyıkoğlu, Fakülte Dekanı P rof. Dr. Şaban Karataş ve kürsü sorumlusu tayin edilen Doç. Dr. Orhan Türkdoğan, mahke­ mede 9-1 O Mart 1 972 tarihli celsede doğrulam ış lar ve sanık hakkın­ dan ideolojik çalışmalarına anlam kazand ıran açıklamalarda bulun­ muşlardır. Her şey'den evvel yapılan bu açıklamalar muvacehesin­ de, sanık, asistan statüsünde bulunması itibariyle 6990 sayılı Kanu­ nun 1 . maddes.i delaletiyle 4936 sayılı K . nun 29 ve 40. maddeleri uyarı nca belirli bir ilmi disiplin ve kontrol altında kalmak nıecburiye­ tindedir. Bağlı o lduğu kürsü sorumlusunun nezaretirıde ve onun yö­ netiminde öğretim hizmetinde bulunması K.nun mair hükmü icabı­ dır. Sanık hiçbir konuda keyfi hareket etmek durumunda değildir. 296


Ders kitabının seçilişinden ve verilecek konu ların izah muhtevaları­ na kadar sorumlu kürsü yönetmenine bağlı kalması ve bir nevi onun adına dersleri yürütüyormuşçasına hareket etmesi gerekmek­ tedir. Hal böyleyken sanık bütün kanuni ve bilimin icab ettirdiği yü­ kümlülükleri bir kenara iterek sahip o lduğu M arksist-Leninist ve Kü rtçü ideolojinin enine boyuna tedrisatı n ı yapmak yolunu ihtiyar etmiş ve her anlamıyla bilim olanakları nı ideolojisi lehine kullanmış­ tır. Sanık, mahkemede yeminli olarak dinlenilen bütün Ü niversite ve Fakülte yetkililerini t araflı lıkla suçlaıııaktadır. Çünkü bu onun için tek çıkar yol olarak kalmış bir hal çaresidir. Sanığın durumu nun iddialar doğrultusunda ve söylenenler isti­ kametinde olup olmadığını kavrayabilmek için tedrisatla ilgili mev­ cut deliliere kısa bir göz atmak faydalı olacaktır, kanaatindeyiz. Yukarıda belirtilen statü içerisinde sanığa sosyoloji derslerini vermesi için mezuniyet vermiş ve ders kitabı o lara!< da Sosyoloji­ ye Giriş adlı Dr. Hans Freyer'in çevrisi tayin edilmiş bulunmakta­ dır. Söz konusu kitabı n muhtevasına dahil ders konuları dizisini in­ celediğimizde şu ana başlıklı konuları görmekteyiz: Bahis 1 . SOSYOLOJi N i N KONUSU VE M ETODU Bahis 2. SOSYOLOJi TAR i H iN i N K ISA B i R ÖZETi

,

Bahis 3. SOSYAL HAYATI N ANA Ş EKiLLERi ve özellikle bu konuya dahil seçme örnekler olarak: a) Cemaat, b) M e nfaat birlikleri, c) Hakimiyet d) Zümre cemiyeti, e) Sınıf cemiyeti, Bahis 4. SOSYAL HAR EKETL ILi K

.

Bahis 5. K ÖY, Ş E H i R VE B Ü Y Ü K ŞEHi R , a) Ziraat sosyolojisi , b) Şehir sosyolojisi, c) Büyük şehir, Bahis 6. A i L E SOSYOLOJ i S i 297


Bu konular içerisinde müstakilen TÜ R K i YE'N i N TOPLUMSAL YAPl SI, şeklinde bir konu mevcut bulu nmamaktadı r. Ancak buna sosyal hayatı n ana şekil leri başl ığ ı altındaki konuda bilvesile değin­ mek, konuyla alakalı bir bağlantı yaratı r. Aksi halde keyfi bir örnekle karşı karş ıya, kalinmış olur. Sanık ders konuların ı kendi başına ten­ kis ve takviye etmek yetenek ve sorumlu luğunda değildir. Esasen bu öğretim bir bakıma kendisinin yetişmesine ve hizmet etmek amacına matuf o lduğu bir hakikattir. Sanık, bu kanunsuz ve bilim gereklerinden uzak, ilmi disiplin dışı hareketlerin i tahkikat komisyonuna savunurken layüsel tedrisa­ tını bizzat kendisi ortaya koymaktad ır. Sanık tarafı nda n hakk ında teşkil edilen tahkikat komisyonuna verilen savunma yazı s ında şöyle demektedir. 'Genel sosyoloji ders lerinde öğrenci lere bu ilim elementer ve umumi bilg ileri ni a nlatmak yerine, göçebe, aşiretleri ve bil­ hassa özel olarak Kürt aşiretlerinin sosyal yapıları üze rinde durduğu' şeklindeki iddian ı n yanlışlığ ı na değinerek aşağıdaki açık­ lamalarıyla iddiayı teyit etmektedir. '1 966·1 967 ders y ı l ı ikinci sömestride genel sosyoloji derslerinde sosyolojiye g iriş okutulmuştur. Burada sosyoloji­ nin tarihi, diğer i l i m lerle i lişkisi, nasıl bir ilim olduğu, tari h, me­ todu gibi konulara dokunulhluş, özell ikle SOSYAL YAPI V E SOSYAL DEGİŞME konu ları üzerinde durulm uştu' denmektedir. Ana ders kitabı konuları izlendiğinde sanığın ideolojik anlatı m ı na paravan ettiği SOSYAL YAPI VE SOSYAL DE G i Ş M E bahisli konu­ nun yer almadığını açı kça görmekteyiz. Şayet sanık bu özel konuyu sosyal hayatın ana şekilleri başlıklı bahisler içerisinde mütalaa edi­ yorsa, özellikle kitapta sosyal hayat ın ana şekli olarak verilen ör­ nekleri anlatması ve daha sonra misal kabilinde, Türk toplumunda­ ki sosyal hayat ı n ana unsu rlarını teşkil eden birliklerden bahsetmesi gerekirdi. Henüz sosyolojinin temel bilgilerine sahip ol­ mayan öğrenciler kendilerine tek yönlü olarak anlatılan Türkiye'ni n, özellikle Doğu Anadolu'nun toplumsal yapısı ne surette değerlendi­ receklerdir? Sanık tek yönlü anlatımıyla da kalmayarak, anlatmış ol­ duğu konu ları anlamaları bakımından öğrencilerine baz ı kitap ve makaleler tavsiye ettiğini tahkik komisyonuna açıklamaktad ır. Bu eserleri çoğunlukla kamuoyunda dahi sol tandası belirlenmiş ve ak­ tif ve politik yayınlarıyle ideolojik yöntemlerini ortaya koymuş, bilimi bilim için değil , bilimi belirl i ideolojileri için icra eden kişilerdir. Bun298


lar cevat Geray, Mübeccel Kıray, ibrahim Yasa, Nermin Aba· dan, Cavit Orhan Tütengil, Mümtaz Soysal, Mümtaz Turan ve Behice Boran gibi Prof. ve Doç.'larla san ı ğ ı n bağ l ı bulunduğu ana ders kitabı konuları muvacehesinde adı geçen bilim adamları nın özel çalışma konularıyla ne suretle ilgili olduğunu anlamak ve izah bağı kurmak asla mümkün değildir. Sanı k isınail Beşikçi, komisyonda yaptığı savunması nda mu­ ayyen bir çerçeve içerisinde kayıtlanmış ders konuları dışına çıkışı­ na şu şekilde yanıltıcı bir gerekçe ileri sürmektedir: 'Ders, Felsefe Tarihi adı altında okutulmaktadı r: Yine o maddeler gereğ ince bu ders sürekli bir ders olup bir sömestre değ il, dört sömestre devam etmekte ve öğrenciye 1 6 kredi ka· zand ı rmaktadır. Bu bakımdan aynı öğ renciye bir defa daha Sosyorojiye G iriş yerine Türkiye'nin toplumsal yapısını anlat· riıak daha normaldir' demekte ise de kendisinin bu tercihi ve seçi­ mi yapmaya yetkili olup olmadığını hesaba katmamaktadır. Sanığa tevdi edilen ders, belirli sömestrelerde kısım, okutularak ikmali gi­ derilen konular topluluğudur. Kitapta mevcut konuları n 3. sınıf Fen­ Edebiyat Fakültesi öğrencilerine ayrı lan saatlerde belirli bir bölü­ mün okululması ve kalan kısmın da 4. s ı n ıfla ikmali lazım geldiği anlaşı lmaktadı r. Yoksa sanık tarafı ndan bahis tercihi yapılarak ana ders kitabı n ı n konusu dış ında kalan hususlarda ve daha spesifik konularda öğretime geçmek, sanığın özel amac ı n ı ve ideolojisi doğ­ rultusunda hizmet etmekten başka bir anlam taşı maz kanaat ında­ yız. Çü nkü sanığın ders verdiği öğre nciler lisansiyer bir seviyede olup, bu öğrenim statüsü nün icap ettirdiği bilgileri almak durumun­ dad ı rlar. Tedrisat konuları bu na göre tayin edilmiş bu lunmaktadır. Sanık hiçbir şekilde konu değişikliği ve tercihi yapamaz. Ancak, bağlı kalınan konularda izahatını ve anlat ı m ı n ı mukayeseli şekilde yürütebilir. Sanığın öğretimine muhatap olan ve derslerinde takrir tutan öğre ncilerden Atatürk Ü niversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 3. sınıf 2260 sayılı öğrenci Turgut Karabey ve ayn ı sı nıf öğrencilerin­ den 2285 numaralı Coşkun Ak'ın ders notları incelendiğinde sanık isınail Be ş ik ç i'nin ne derece ders konu ları dışında hareket ettiği, açıkça görülmektedir, �ldı ki, derste anlatılanların sadece bundan ibaret olmadığı, takrir dışı sanığın Marksist-Leninist propaganda bi­ çiminde sözler sarfettiği ve bunu bir öğretim disiplini içerisinde öğ­ rencilerine öğretrneğe ve onları bu yönde eğitmeye çalıştığı anlaşıl­ maktadır. 299


Sanığ ı n tedrisat konusu bak ı m ı ndan bağlı bulu nduğu Sosyo!o� jiye G iriş isimli kitap muhtevası ndaki konu d izileri arasındaki irtiba­ ta riayet edilmeksizin yukarıda işaret edildiği gibi sosyoloji ilminin temel kavramları ve açıklamaları bir kenara itilerek; doğrudan­ doğruya Türkiye'nin Toplumsal Yapısı üzerinde anlat ırnlara girişiidi­ ği ders takrirlerinden gö rü lmektedir. Bunda dahi kitaptaki toplu msal yapı ve sosyal h ayatı n ana şekilleri hakkı ndaki kitabi bilgilere riayet etmediğ i ve doğrudan-doğruya sanığı n Doktora tezi olan A likan Aşireti isimli çalışma mahsulü nü bir ders konusu imişcesine öğren­ cilere a nlattığı görülmektedir. Sanık ismini Türkiye'nin toplumsal ya­ pısı olarak belirlediği konuya dahi bığlı kalmamışt ır. Bu isim altı nda özell ike Doğu Anadolu'nun Toplumsal Yap ıs ını, tüm koşulları istismar ederek anlatmıştır. 2285 numaralı öğrenci Coşkun Ak' ı n tuttuğu takririn 2. sahile­ si, Türkiye'nirt Toplumsal Yapı sı başl ığı taş ımakta ve toplu msal ya­ pı n ı n alt grubu olarak: ·

1 . Göçebelik, 2 . Şeyhlik-Ağalık, 3. Çerçi, Tüccar-Atölye-Fabrika,

4. Köy-Kasaba, say ı ld ı ktan sonra, şöyle bir izahata yer verilmektedir: 'Köyün ağalıkla i l g isi vard ır. Toprak reformu olsa ucu ağalara dayanı­ yor. Türkiye'de feodalizm kalıntısı bir iktisadi hayat vardır. Bambaşka bir feodalitedi r. Köy, çerçi ile münasebet hali nde­ dir. Dışarıya açılmasında bunlar rol oynar. Alt Gruplar Doğu Anadolu'ya hakim bir çerçevedi r. Göçebelik Van Gölü çevre­ sinde oluyor. Fakat bünye değ işmesi oluyor. Ağalık Doğu Ana­ dolu'ya hastır. Batıda sermayeye dayanan ağalık vardır' den­ mektedir. M üteakip bölümlerde folklor-toplum-şehir toplumu köy toplumu, geleneksel toplum ve modern toplu m türleri anlatılmakta­ dır. Bu toplum şekilleri belirli bir fikir silsilesin e bağlı olmaksızın rastgele ve kitabi konuya bağlı olmaksı z ı n açı klanmaktadır. Daha sonra toplumlarda devaml ı değişme vukua geldiğine kısaca değini­ lerek, bunları n sebepleri ilmi yönden yeter izaha ve açıklığa kavuş­ turu lmaksızın, şu görüşlere yer verilmektedir: ' Modern toplumlar­ da farkl ılaşma son derece süratlldir. işçi, patron tarafından kontrol edilir. Patren sendikacı tarafı ndan, sendikacı Banker tarafından, Banker politikacı tarafından kontrol edilir' demekte300


d ir. Bunu takiben sosyal değişim içinde, sosyal müesseseler ara­ sında denge u nsuru olan tampon fonksiyonlar mekanizmasından söz edilmektedir. Hatta özel görüşler halirıde meydana getirilen ça­ lışma mahsulü şeklinde görülen Prof. Dr. Mübeccel Kray ta rafın­ dan yazılan 'EREGLi AGlR SANAYiiNDEN ÖNCE BiR SAHiL KA­ SABASI' isimli es�r öğrencilere EKONOM iK-POLiTi K başlığı altınd a TAMPON FONKSIYONLARDA 2 PROGRAM şeklinde tak­ dim ve izah edilmiştir. Söz konusu takrirde EKONOMi K-POLiT i K , üretim araçları ile i nsan arasındaki münasebetleri inceleyen b i r bi­ lim olarak tanımlanmakta ve insan toplulukların ı n gelişmesi safhala­ rı , iLK E L TOPLUM , K Ö LEC i TOPLUM , F EODAL TOPLUM dizisine göre anlat ı lıyor ve kapitalizme geçişte şu sathi görüşlere yer verili­ yor: ' Rönesansla beraber Avrupa'nın diğe r ülkelerle Çin, Os­ manlı imparatorluğu, Kara Afrikasiyle ticareti gelişiyor. Diğer yerleri sömürüyor. Zamanla ticaret sektörü kuruyor. Avru­ pa'dak i üreticiler yatırım yapıyorlar. Sanayileşmeye doğru gidi­ yorlar. Sanayileşmeye dayanan kapitalizm meydana geliyor' denmekte ve M arks'a göre feodal toplu m ile kapitalist toplum geçişi arası nda bünyesi özellik arz eden Asya tipi toplumlardan ve o nların üretim biçimlerinden bahsedilerek, Doğu'da hakim olan feodal ilişki­ IEır sonunda; Batı Anadolu'daki gibi kapitalist ilişkilere geçişin ve ka­ pitalist ekonomik kuruluşların ı n meydana gelemiyeceği, Doğu top­ lumu nun geri kalmışlığı sebepleri açısından izah edilmektedir. Istanbul Ü niversitesi iktisat Fakü ltesi Profesörlerinden Sencer Divitçioğlu tarafından yazılan 'Asya ü retim Tarzı ve Osmanlı Toplumu' konulu eserde, feodal toplum biçimi , özellikle Asya tipi, ü retimde bulunan toplumlar için, kapitalist toplum düzenine geçit­ meksizin proleter çizgiye gelinmek laz ı m g eldiği ve bu yapı n ı n Do­ ğu toplumları na has bir özellik olduğu feodal Asya tipi üretimde bu­ lunan toplumları n geçiş için kapitalizmin halkasını atlamaları gereğini ortaya koyan ve bunu öğütleyen bir muhteva mevcuttur. Sencer Divitçioğlu'nun söz konusu kitabında konunun özü ve biçimi şu şekilde izah edilmektedir: Marks 1 853 yılında Engels'e yazdığı bir mektupta şöyle diyor: 'Bernier haklı olarak Türkiye, Iran ve H indistan'dan bahsederken Doğu'daki bütün olayların temel şeklini toprakta, özel mülkiyetın yokluğunda aranmalı­ dır, d iyor. Bu d ünya cennetinin gerçek anahtarıdır.' Aynı kitapta bu görüşlere muhatap olan E ngels in Marks'a verdiği cevaba da yer verilmektedir. 'Gerçekten toprak mülkiyetinin yokluğu bütün '

301


Doğu'nun anahtarıdrr. D oğ u nu n siyasi ve dini bütün tarih i bu­ rada saklıdır. Fakat Doğulu ların derebeylik şeklinde bile top­ rak mülkiyetine gelemeyi şlerinin sebebi nedir? Sanırım ki bu­ nun esası sahradan Arabistan, i ran, Hindistan'a ve Tataris­ tan'dan ta yüksek yayiaiarma kadar uzanan çölü n iklim i ve bu­ nunla ilişkin olan toprağı n cinsidir. Buralarda sun'i sulama ta­ rımın ilk şartrdr r. Bu iş ya köyün, ya vilayetin ya da merkezi hü­ kümetin görevidi r' demektedir. Aynı kitapta konunun izahına devamla ş u görü ş lere yer verilmektedir: ' B iz Asya türü üretim içi­ ne giren ü lkeleri n bu tür üretim yaptıkları için az gel işmiş ü lke durumuna d üştüklerini değil, tersine Batının feodal izminden geçerken ki devreden tutun da bugünkü yeni sömürgeci aşa­ masına kadar bu ülkeleri n az gelişmi ş ülke olmaya şartlandığı için öyle olduklarını söyleyeceğiz. Asya üretim tarzı tahlili asla emperyalizmi n tahlilini nakş ettirmez, aksine emperyalizm ile Asya üreti m tarzı tahlilleri mutlaka birlikte yürütülmelid ir. Fa­ kat Asya üretim tarzı kavram ı ile araştın ımak istenilen asıl nokta başkadır. Sözü edilen ülkelerin söm ü rgecilik ve emper­ yalizm dönemi ne g i rmeden önce ve g i rd ikten sonra iktisadi­ içtimai bünyelerine de ve nasıl evrilmektedir. Mesela kaba hat­ ları i le ta rım ekonom isine dayanan bir ülkede topraktan yaratr­ lan a rtık-ürün devlet, yani onu temsil eden hakim sınıf tarafın­ dan, gasp edilmesi halinde ekonomide iktisadi dinamiğin ne derece etkinli kle işlediği ve bu iktisadi temel üstüne kurulan toplumsal yapının ne şekil alacağ rdrr' demek suretiyle bugünkü feodal yapı ile Osmanl ı feodal yapısı arası nda bir bağlantı kurulma­ sına çal ışı lmaktad ı r. Sanık isınail Beşikçi anlatmış olduğu ders ko­ nusu ile alakah olmayan özel bir inceleme mevzuunu öğrencilerine anlatarak, Doğu'daki feodal toplum biçiminin üretim ilişkile ri bak ı ­ mından duru mu canlandı rmaya v e Doğu'nun geri kalmışlığını mark­ sist bir açıdan izcıh:ı. çalışmış ve mevcut düzende Doğu feodalleri­ nin Batı kapitalistleri tarafından sömürülerek, daima aynı düzeyde kalacaklarını hat ırlatarak, bu toplumlarda iktisadi gelişme sonucu doğması gereken sosyal dinamik dışı nda ve özellikle proletarya po­ tansiyeli ve dinamiği doğrulanmak istenmektedir. Öğrenci Coşkun Ak tarafı ndan tutu lan ders takrirlerinde müte­ akip konuyu toplu msal kanun olarak ele alındığını görmekteyiz. Toplumsal kanun Engels açısından tarifi �erilmekte ve toplumsal gelişimin hangi faktörler alt ı nda meydana geldiğini ne şekilde de­ ğiştiğini bilirseniz, toplu m aşamalardan sonra belli bir seviyeye ula302


şabilir. Toplumsal değişime sebep olan faktörleri bilmezsek toplum­ da buhranlar başlar. Parlamenter kanun ile toplum yapısı arasında­ ki ilişkiye değinilerek, parlamentoda yapılan kanunların hiçbir za­ man toplumsal bünyeyi aksettirmediği öne sürülmekte ve toplu msal kanun ile parlamenter kanunlar birieşineeye kadar bir tak ı m çatış­ maların olacağı ve toplumsal kanu nların parlamenter kanundan dai­ ma ağı r basacağı ifade edilmektedir. Takrirde devamla, toplumsal yap ı n ı n temel esaslarından nüfus, kültür gibi konulara yer verilmek­ te ve sosyal değişme konusu üzerinde duru larak, sosyal değişme­ nin sebep ve faktörleri ü retim ilişkisi ve çelişkileri yönünden izah bulmaktad ır. Özell ikle sosyal değişme sırasında vukua gelen diren­ me hareketinin ancak hakim sosyal sınıfiara ve emperyalist ilişkile­ re karşıdır, demekte ve siyasi yapıda köklü değişikliğin ihtilal sonu­ cu olarak ortaya çıktığı ifade edilerek, buna misal olarak 1 923 Anadolu i htilali şeklinde bir tavsifte bulunulmaktadır ve yine bizim Kurtuluş Savaşımız yabancı lara ve içteki sı nıf kastedilerek hakim s ı ­ n ıfa karş ıd ır, denmektedir. Söz konusu takrirde müteakip konunun Osmanlı i mparatorlu­ ğu'nun toplumsal yapısına ayrıldığını görmekteyiz . Daha takririn ba­ şında şöyle bir görüşe yer verilmektedir. 'Osmanlı toplumu nun bir sosyal yapıya oturup oturmadığı tar­ tışma konusudur' demektedir ki, bu bir sosyal bilim adamının söyle­ yeceği söz değildir. Çü nkü her toplumun toplumsal karakteri ve ya­ pı şekilleri ne ise otu rmuş olduğu toplum yapısı da o'dur. Aslında mesele Osmanlı toplumunun bir sosyal yapıya oturup oturmadığı değil, bu toplum yapısının üretim ilişki ve çelişkileri bakı­ mı ndan sosyalizm dinamiğinin sebebi olan sanayii kapitalizmine geçmeyişi sebeplerini, halen Doğu Anadolu'da hüküm sürdüğü ifa­ de edilen feodal yapıya konuyu aktarmaktadır. Nitekim müteakip izahlarda Osmanlı toplumunda kapitalizmi önleyen feodal yapının merkezi otoritenin zayıflaması sonucu mahalli otoritelere bazı hak­ ların devri suretiyle meydana geldiği işlenerek şu görüşe yer veril­ mektedir: ' 1 5 1 4 Çaldıran Savaşı nda başkaldı rma hareketleri vardır. I ran Şahı şiiliği Anadolu'da yaymak istiyor. Yavuz Sultan Selim Orudusu ile Erzincan ve Sivas tarafına geliyor. Kendisine karşı olan hareketleri kanlı bir şekilde bastı rıyor. Bitlis, Siirt, Muş, D iyarba­ kır'daki Kürt beyleri de Padişahı destekliyorlar. Padişahın siyasi ha­ reketlerini desteklediklerinden kendilerine arazi veriliyor. Böylece, özel derebeylikler ortaya çıkıyor. Ü çüncü bir şekil tekke derebeyliği303


dir. Bunlar islami bir müessese değildir. Zamanla dini bir toplum ol­ muş sosyal bir müessesedir. Padişah bazı toprakları tekkelere vakıf yapması sonucu doğmuştu r' de mekte ve feodal beylerin zamanla , zayıflaması ile ticaret kapita lizmine bir geçiş olduğu ve Osmanlı toplumunun ilişkiler bakı m ı ndan Avrupa'nın t icari kapitalizmine sö­ mürge olduğu ve kapitülasyonlar net icesi Avrupa'nın Osmanlı top­ lumu üzerinde birçok haklar elde ettiği ve Tanzimat Fermanının ya­ bancı hakları tescil eden bir vesika olduğu öne sürülmektedir. Devamla, az gelişmiş ü lkelerde iktisadi iktidarın siyasi iktidarı kont­ rol ettiği ve Osmanlı toplumunda bu yapının sonucu olarak mülte­ zimlerin ortaya çıkt ığı ve halka baskı yapıp mültezimlerin merkezi otoriteye rağmen deniz aşırı ülkelerle ticaret yaptığı ve bu ticaretin Osmanlı toplumsal kuruluşunu etkilediği ve mü ltezim sömürüsün­ den sonra düyun-u u mu miyeye geçiş kaydedilmektedir. Bu kuruluş­ ta da Y.abancıları n Avrupa bankalarından alı nan borç paralar karşılı­ ğ ı Osmanlı toplumu üzerinde hakimiyet kurdukları ve hatta örnek olarak da i talya'nın düyun-u umumiye de topladığı paralarla Trab­ lusgarp Harbine girdiği ve bütün bunların sonucu olarak Kurtuluş Harbinin başladığı belirtilmektedir. Takririn son bölü münde, M illi Devrimci kalkı nma hareketi başlı­ ğ ı alt ında bir anlatıma şahit olmaktayız. Esasen başlang ıçtan beri sosyoloji adı alt ında öğrencilere yapılan tedrisat dışı izahlar ve akta­ rılan bilgiler özellikle konuyu bu noktaya inlikale matuf olduğu so­ nuç açıklamalardan anlaşılmaktadır. M illi Devrimci Kalkınma Hareketi'nin canalıcı noktası marksist diyalektiğe göre doğrultulmakla ve her sosyal hadisenin kendi zıd­ dını yarattığına işaret le Osmanlı devletinin Avrupa çarkırıa kapılarak sonuna kadar sömürü ldüğü ve bu sömürülmenin belirli bir yere ka­ dar geldiği ve sonra direnme hareketinin başladığı belirtilmektedir. Kurtuluş h arpleri Fransız iht ilalinin liberal karakterine benzemez. 1 9 1 7'nin proleter karakte rine de benzemez, tamame n başlı başına bir karakter taşır. Guavera kurtuluş harplerinin diğer harplerden ta.­ mamen farklı olduğunu ortaya koyar tarzı nd 1 bir örneğe ve kıyasla­ maya rastlanmaktadır. Daha sonra toplumsal yapı n ı n gelişim ve değişimi konusunda diyalektiğe uygun bir izah tarz ı na rastlamaktayız: Tez-toplu msal ge­ lişme ileriye doğru ve bir doğru üzerindedir; 1 ) Tabiat-insan-üretim biçimi, Tabiat insanı yenmektedir, insan tabiatı yenme k için teknolojik 304


çalışmalar yapar ve üretim biçimi meydana getiri r. Tabiatı kontrol alt ı n a alır. Anti�tez - 2) Bu üretim biçimi, eski üretim biçimi ile çatışma ha­ lindedir. Bunun sonucu olarak da ü retim ilişkileri değişiyor, Sentez - 3) Yeni ü retim ilişkilerinin toplumsal üstyapı ile çatış­ masıdır. Bunun neticesi toplumsal üstyapı n ı n tekrar düzenlenmesi. Bu bir doğru üzerinde giden üretimdir, sapma yoktur. Bunun neticesi: Kurtuluş Harbinin meydana gelmesi diyalektiğe göredir. 1 91 9- 1 922 arasındaki faaliyet yalnız düşmanı yenmek için değildir. Siyasi bağıms ızlığa göre şekillenen bir bağımsızlıktı r. Ekonomik olan bağımsızlık siyasi bağı msızlıkla şekillenir. Kurtuluş Savaşı top­ lumsal yapının ortaya koyduğu bir hadisedir. Ku rtuluş Harbinden sonra ortaya konan ekonomik sistem ve bu sisteme göre şe�ille­ nen sosyal yapıya Milli Devrimci Kalkı nma Hareketi diyoruz. Bu ön­ ceden bilinen veya taklidi bir hareket değildir. Zamanı mıza kadar devletçilik olarak görünür. Fakat bu hareket başarılı olmamıştır. Çünkü ilmi kadrolar 1 923'ten sonra kurulmamışt ı r. Gelişmeyi yapa­ cak ö nderler kadrosu yoktu r, zaten sermaye hiç yoktur. Plan yapa­ caklar yoktur. Bu hareket yine Osmanlı zihniyetiyle devam ediyor 1 923'te 1-litler'in zulmünden kaçan ilim adamları istanbul'a gelirler. istanbul Ü niversitesi'ni ku rarlar. Bunlardan Aster (Türkiye büyük devrim hareketine girişmiştir. Fakat başaramamıştır. Zihniyet ve bü­ rokrasi eski olduğu ndan başarı lı olamamışt ı r) der, şeklindeki bilgile­ rin takririne devamla Milli Demokratik Devrim hareketine karşı olan hareketler olarak bazı ileri atı l ı m kuruluşları sayı lmakla ve bu nları n devrimci hareketi önlediği ileri sürülmektedir. Takrirlerin müteakip bölümünde sanığın daha ileri tarihlerde yazmı ş olduğu Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller isimli kitabı ve Alikan Aşireti isimli doktora tezini keyfi olarak sonuna kadar tedris ettiği görülmektedir. Dosyada mevcut yukarıda isimleri verilen öğrencilerin ders tak­ rirleri pek az farklarla birbirine uymakla ve konu lar itibariyle ayniyel arz etmektedir. Ana ders kitabına bağlı olarak verilmesi lazı m gelen ders konusu ile tedris edilen konu arasındaki farkın yaratılmas ı ne­ denlerine geçmeden ewel, san ığı n imtihanlarda yazmış olduğu so­ rular, ilgili bir açıklamaya yer vermenin sanık tarafından ideolojik düşü nce ve kaygı larla yürütelen tedrisata tümlük ve yönetim kazan­ dıracağı kanaatindeyiz. Bu sualler incelendiğinde anlatılan şeylerin sadece öğrencilerin tutmuş olduğu takrirlerden ibaret konular ·olma: · 3 Q5


dığı ve öğrencilerin takrir dışı Marksist-Leninist yolda birçok öğreti­ lerde bulunduğu ve bunları öğrenip öğrenmedikleri hususunun imti­ hanlarda tevcih edilen suallerle kontrol edildiği görülmektedir. Sanık ismail Beşikçi'nin verm iş olduğu dersler sonunda öğ­ rencileri zaman zaman yazı l ı imtihana tabii tuttuğu, elde mevcut ya­ z ı l ı i mtihan belgelerinden a nlaş ılmaktadır. Bunlar Fen-Edebiyat Fa­ kültesi 1 972 numaral ı Ayfer Arsa l , 1 704 numaralı Reşat Derici , 2257 numaralı Güner Sernikli ve 2305 nu maralı Yılma D u rak a ait imtihan kağıtlarıdır. Üzerinde Fakü lte mü hrü ve sanığın koyduğu baz ı şerh ve tayin edil en notları taşı maktad ır. Sanık tarafı ndan öğrencilere yöneltilen yazılı suallerine gelince: '

1 ) 1 672 nu maralı Ayfer Arsal'ın imtihan belgesi sualleri ve baz ı ilginç cevaplar. a) Sual 1 . Göçebe sorunlar ı n ı n planı ile ilişkilerini açık­ layan toplum kalkınması ile bu soru nların hangileri çöz ümlenebilir? b) Saul 2. Feodal mü lkiyet ilişkilerinde politik güç kimde toplanmaktad ır? Doğu'daki ağanın odası ile Ereğli'deki kahveleri göz önüne alarak tartış. c) Sual 3. Osmanlı tarihinde Tanzimat Fermanı gerici bir harekettir sözünü toplu msal yönden açık­ layın. Bu suallerden her üçü de tayin edilen asıl ders konusu ile ilgili bulunmamakla beraber, üçüncü su al cevab ı n ı n san ık tarafından öğ­ rencilere verilen bilgil ere ne derece u ygun düştüğünü ortaya koy­ ması bak ı m ından ele alınmakla fayta vard ı r. N itekim verilen cevap sanık ismail Beşikçi'nin ideolojik uğraşı ları nın beklenen sonucu şeklinde tezahür ett iğinden ve anlatmış o lduğu yapıya uygun oldu­ ğundan imtihan belgesi üzerine bu sualle ilgili haneye 40 not yaz­ dıktan başka güzel diye bir şert koymaktan kendini alamamıştır. Söz konusu üçüncü suale Ayfer Arsal taraf ından şöyle cevap verilmektedir: 'Tanzimat Fermanı her şeyden önce azınlıklara bir­ çok haklar tanıyan, daha doğrusu yurdumuzdaki yabancıları koru­ mak için yapılmış bir fermandır. Dolayısıyla toplumda gruplar mey­ dana getirmekte, modernleşmenin temeli olan etnik kastları ortadan kaldı rmak ve bir soya! adalet kurmak ilkesine aykırı düş306


mektedir. Bu da toplumu ilerleteceğine içinden parçalanması na ve gerilemesine sebep olmuştur. Tanzimat Ferman ıyla yabancılar Tür­ kiye'deki ticaretlerini daha da emin bir şekilde yapmış ve Türk top­ lumu nun sömürülmesine sebep olmuşlardır. Dolay ısıyla Türki­ ye'deki el sanatları ölmüş toplum için geri bir faktör olmaktan ileri gidememiştir' demektedir. Diğer sual cevapları nın da sanığın öğret­ tiği doğrultuda olduğunu görmekteyiz.

2) Ayfer Arsat isimli öğrencinin başka bir imtihan belgesinde ise şu suallere rastlanmaktadır. a) Suat 1 - Tampon foksiyonlar teorisini Prof. Mübeccet Kıray Ereğli araştı rmasında belirttiği kahvele­ ri göz önüne alarak cevaplandı rınız. b) Sual 2- Osmanlı i mparatorluğunun kuruluşundaki in­ san, toprak ilişkileri. c) Suat 3- Toplumsal yapı ve parlamenter kanun arasın­ daki ilişki nedir?. d) Suat 4- Sosyal değişme nedir, nasıl olur? 3) 1 704 nu maralı öğrenci Reşat Derici nin imtihan sualleri ise şöyledir: '

a) Suat 1 - Aşağıdaki iki sorudan yalnız birini cevaplan­ dırın. aa) Göçebe aşiretleri modernleşmeleri sı­ rasında beliren tampon fonksiyonlarla Ereğli'de meydana gelen tampon fonksiyonları birbiri ile karşılaşt ı rı n ı z . bb) Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerden kapitalist ilişkilere geçiş olmamaktadır. Halbuki Batı Anadolu'da bu geçişi gör­ mek mümkündür, neden? Çeşitli fak­ törlerini göste riniz, b) Suat 2- Aşağıdaki üç sorudan yalnız birini cevaplan­ dırınız, aa) Batıcılık gericiliktir sözünü toplumsal yönden açıklayınız, bb) i leri Asya, geri Avrupa sözünü çağımı307


z ı n s iyasal akımların ı gözönünde bu­ lundurarakaçıklayınız. cc) Kurtuluş Savaşlarından başka hiçbir savaşa taraftar değilim sözünü çağ ı­ mızda az gelişmiş ülkelerle hakim ekenomileri n , ekonomi ve politik yö­ n ü nden açıklayınız şeklinde sualler tevcih edilmiş bulunmaktadır. Bu suallerden öğrencinin, sanığın beklediği şekilde cevaba ulaşan 2. sual (cc) şıkkı ile ilgili görüşleri belirtmekte fayda görmek­ teyiz. Öğrenci Reşat Derici, hacası ismail Beşikçi nin tarihi gerçek­ leri de aşarak Türk istiklal savaşı n ı n a maç ve yöntemini değiştire­ cek ve onun sözde devrimci mücadele çizgisinde basit bir halk sa­ vaşı niteliğine indirecek ve hazı rlanmak isteyen proletarya ihtilali ortamı nda ekonomik istiklal adı altında halkın katkısını sağlayacak biçimdeki öğretisine_ uyg u n düşecek şekilde bu suali cevaplandır­ mıştır. 'Kurtuluş savaşları hakim ekonomiye karşı bir direnme ve kendini bulma hareketidir. Guavera (ku rtuluş savaşları hiç bir sava­ şa benzemez) derken bu gerçeğe işaret etmektedir. i stiklal Savaşı­ mız hakim zümre i le ekonomik ve politik yönden bizi sömürenlere karş ı başarı ile götürülen bir harekettir. Bu gerçek nedir, kendi vata­ nı içinde kendi tabii kaynakları ile boğulmak istenilen milletin müs­ tevlilere karşı koyuşu normal ve zorunludu r. Diyalektiğin bir sonucu olarak sömürü düzenine dur demek elbetteki elzemdir. Bu direniş diğer harplere benzemez. Politik ve ekonomik üstünlükler sağla­ mak ve yeni topraklar kazanmak için yap ılan savaşlarla az gelişmiş bir ü lkenin politik ve ekonomik yönden bu saldı rıya karşı koyması ve direnmesi elbetteki birbirinden farklı olacaktır. Birincisi hasis emeller g üder diğeri şahsiyetini bulma çabasındadır. Gelişmiş Av­ rupa ekonomisi d ı ş pazarlar arar, gittiği her yerdeki küçük mantar­ ları öldürür. Kendi kapitalizminin kölesi yapar, tabii kaynaklarına el koyar, onları ucuz alır, işler yine ona pahal ıya satar. Bu aldatıcı me­ kanizma ben olma şuuru içerisinde uyuyan az gelişmiş toplumların direnişi politik ve ekonomik özgürlüğe doğrudur ve bu kurtu luş sa­ vaşıdır. Bu savaş emperyalist değil, kaybolan kazanma ve yeniden doğma hüviyetini taşı r' demektedir. '

4} 2250 numaralı öğrenci Güner Sernikli ye de aynı sualler '

308


tevcih edilmiş ve fakat bu öğrenci sualin tercihli olan, sual 2, (bb) bendine cevap vermiş bulunmaktadır. ' i leri Asya, g e ri Avrupa' Burada geri sözcüğünün ifade etmek istediği anlam çok mühimdir. Zira ileri sözünü hiçbir zaman modern manada anla ma mak gerekir. Burada ileri sözcüğü hem toplumsal bakımdan hem de siyasi, ideolojik bakı mdan anlaş ı l ması ve açık­ lanması gerekir. Bizim burada anlatmak ve açıklamak mecburiye­ linde olduğumuz husus, siyasal akımlar bakı mındandır. Hem de ça­ ğımızın siyasal akı mları n ı göz önüne alarak Eğer Avrupa çağımız siyasal akımları karşısında geri bir durumda ise, bu de mektir ki Av­ rupa'nın hali hazı r siyasal durumu Asya'dan geridir. Avrupa'nın si­ yasal duru mu kapitalist anlayışın temelleri üzerindedir. Asya'da ise bu anlayış yerine sosyalist anlayış hakimdir. Bu rada önemli olan kapitalizm ile sosyalizmin i leri ve geriliğidir. Şuras ı bir gerçektir ki, sosyalizmin olması için toplumun belirli bir kapitalist aşamaya u laş­ ması şartt ı r. H albuki kapitalizmin olması için sosyalizmin toplumun­ da belirli bir aşamada geçmesi şart değildir. Demek ki sosyalizm kapitalizmden sonra geliyor. Basit bir islidial ile sosyalizm kapita­ lizmden ileri olduğuna göre sosyalizmle idare edilen toplumları bün­ yesinde taş ıyan Asya, temelinde kapitalist anlayışın hakim olduğu Avrupa'dan ileridir' demek suretiyle sanığın belletişi doğrultusunda bir cevap vermiş olmaktad ır. 5) 2305 numaralı öğrenci Yılma Dural< ise su allere aynı mahi­ yette cevaplar vermiş bulunmaktadır. Ancak Batıcılık gericiliktir sua­ li ile ilgili olarak verdiği cevaptaki aniatımda hocası sanığın takdirine layık olmu ş ve güzel bir cevap olarak nitelenmiştir. Adı geçen öğrenci: 'Batıcılık gericiliktir, sözü 20. yüzyılın so­ nunda Batıda kapitalizmin boşlukianna giren Marksist diyalektiğin bazı -Asya memleketlerinde tatbik edilmesi neticesinde meydana gelen bir gerçektir' demektedir. Ders takrirleri ile yukarıda zikredilen sual ve cevaplar karşılaş­ t ırıldığında, san ı k tsrnail Beşikçi'nin ders vermek f ı rsatı elde ettiği öğrencilerine takririn dışı nda kalan ve onların Marksist d iyalektik yolunda bilinçlenmelerini sağlayacak birçok konulara yer verdiği a nlaşılmaktadı r. Sanık, öğretim olanaklarından yararlanarak ve öğ­ retimine konu teşkil eden sosyal bilim dal ı n ı n esnekliğinden bilistifa­ de her yönü ile ideolojik bir tedrisatta bulunmuştur. Türkiye'nin Top­ lumsal Yapısı adı altında işlemiş olduğu konular ve M arksist­ Leninist teoriyi yurt koşu lları bakımından ihyaya malul görünmekte309


dir. Sanık, tedrisat ı nda Osmanlı toplum yapısından bugüne kadar geçen değişimler içinde çeşitli koşulların yarattığı olaylar ve bunla­ rı n gerçek olan sebeplerini tahrif ederek geniş halk yığınların ı n dai­ ma sömürüldüğünden ve Doğu'da hala feodal yap ı n i n hüküm sür­ düğünden söz ederek yeniden yarat ılacak halk ihtilalinin fikri haz ırlığ ı n ı yürütmüş olduğu ve aldığı cevaplarla bunda muvaffak ol­ duğu görülmektedir. Devrimci at ı l ı m kıvılcımı için sanık Bolivya'lı ge­ rillac ı anarşist Guavera'n ı n halk savaşları taktiğini bili msel bir veri imişçesine öğrencilerine öğütlemektedir. Sanık kurtuluş savaşları­ nın dahi marksist bir olgu ile neticelenmediğine esef ederek, tarihi gerçekler hilaf ına bu hareketi başarı s ı zl ıkla n itelemekte ve yeniden bir halk hareketini devrimci atı lım (murat olunan ifade ile proletarya ihtilali) düzeyine getirilmesine gayret edilmektedir. Sanığın takrirle­ rinde kurtuluş savaşların ı n başarı s ıziiğı konusunda fikir ileri sürdü­ ğü ifade o lu nan Aster'e mal edilen fikri bir cevher gerçek gibi ifade etmektedir. (Türkiye büyük bir devrim hareketine girişmiştir. Fakat başaramamıştır zihniyeti ve bürokrasi eski olduğu ndan başarıl ı ola­ mamıştır) . San ık ana ders konusu ile hiçbir mü nasebeti v e yeri olmadığı halde Asya tipi üretim tarz ı teorisini ö ne sü rerek, Batı'daki kapitalist sömürü ezilmişl iği ile Doğu'daki feodal baskı ezilmişliği koşulları nı ayn ı potada toplayarak sözde devrimci güç yaratmaya çalışmakta­ dır. San ı ğ ı n ders vermekle yükümlü ve bağlı olduğu konulara yuka­ rıda işaret etmiştik. Bu izahalı mız ve deliliere müstenit yaptığımız saptamalar so nucu ; sanık isınail Beşikçi bilimsel görevini ve öğre­ tim fırsat ı n ı bütün olanakları ile kötüye ku llanmış bulunmaktadı r. Yukarıdan beri yapmı ş olduğumuz delil_l ere dayalı izahalımız ışığı altında : a ) Doktor Asistan statüsünde bulunan san ı k, 6990 sayılı Kanu­ nun 1 . ve 4936 sayılı K . nu n 29. ve 40. maddeleri muvacehesinde, vermiş olduğu dersin bağlı bulunduğu kürsü sorumlusuna karşı ye­ rine getirmesi lazı m gelen kanuni ve bilimsel görev sorumluluğu ile hareket etmemiştir. Gerek tedrisata dahil konuyu tayin, gerekse bil­ gi olarak öğrenciye aktarı lması laz ı m gelen her konu ile ilgili muhte­ vayı tesbit bakı mından söz konusu kanunlar kürsü sorumlusuna yetki vermiş bulunmaktadı r. Bunun sonucu olarak sanık henüz bi­ limsel olgunluk ve yeteneğe ulaşmad ığından, bütün öğretim faali­ yetlerinde bi limsel disiplinin icap ettirdiği haklara saygı ve güdü m 310


içerisinde hareket etmesi lazım gelirken bu na hiç bir suretle riayet­ kar olmamışt ı r. b) Sanığa zorunlu olarak tevdi edilen öğretim görevinde, i lgili kürsü sorumlusu tarafı ndan Ord. Prof. Dr. Hans Freye r'in Sosyo· lojiye Giriş isimli kitabı ndan dersleri yürütmesi konusunda talimat verilmiş olduğu halde, sanık bu kitaptaki ders konuları muhteva ve d izisine uygun hareket etmemiştir.

c) Sanığın derslerde anlatmış olduğu bazı konular kitapla ilgili g ibi görünüyorsa da, ana ders kitabındaki aynı kanunu izah ı na iliş­ kin kapsamla sanığın ders takrirlerindeki muhteva incelendiğinde, bunları farklı olduğu ve tek taraflı bir görüşle konuları işlediği müşa­ hade edilmektedir. d) Sanık 1 966-1 967 ders yılında okulmuş olduğu konular itiba­ riyle ana ders kitabına göre yarım kalan konu ları n 1 967- 1 968 ders y ı l ı nda ikmal etmesi gerekirken, Türkiye'nin toplumsal yapısını arı­ Iatmayı daha faydalı buldum diyerek ve bu hususta hiç bir mezuni­ yet ol maksızın yetki ve görev hudutlarını aşarak ideolojik tedrisatına o rtam yaratmışt ı r. e) Sanığın Türkiye'nin Toplumsal Yapısı başlığı alt ında işlemiş o lduğu konular incelendiğinde, bunların gerçekten Türkiye'nin top­ lumsal yapısı ve bunları oluşturan sebepler olmadıktan başka, Li­ sans öğretimi sı n ı rları nı aşan ve Türk toplumu i le ilgili sosyo loji bili­ minin verileri dış ı nda be lirli ideolojik dağmalara yol açacak bilgile rle yüklü olduğu görülmektedir. f) Türkiye'nin Toplumsal Yapısı anlat ı lırken Osmanlı i mparator­ luğu zamanı ndan beri bü nyede bulunan diyalektik yöntemi de ihti � lalci unsurlar özellikle belirtilmiş ve Türk istiklal Savaşı n ı n dahi neti­ cede marksisit bir olgu ile sonuçlaması laz ım gelirke n bunun başarılamad ığına i şaretle , 1 924'ten beri süregelen gelişmelerin devrimci at ılım istikametinde bünyeye yeni ihtilalci unsurlar kattığı belirtilerek ve Batı Anadolu'nun kapitalist. sömürüsünden ve Doğu Anadolu'nun feodal ezilmişliğinder:ı söz edilerek Türk toplu munun yeni bir halk savaşı na yol açacak ve M arksist-Leninist yöntemde g elinecek atılım arafesinde bulunduğuna dikkat edilecek bu yolda genç dimağları n bilinçlenmesine ve devrimin ö ncülüğünü yapacak kişilerin mevcut düzenle olan bağları n ı n koparılmasına ve o nları n bu yoldaki görevlerinin ne olacağı konuları işlenmiş ve san ı k tara­ f ı ndan bütün sonuçları itibari ile bilimsel a nlat ı m ve tqrafsız l ı k hudut311


larını aşarak ve bilimsel doğruları inkar ederek marksist-leninist bir öğretimde bulu nmuştur. h) Sanık derslerinde kendi kafasında şekillendiği üzere Türki­ ye'nin t ü m sorunlarından gayri bir Doğu Sorunu yaratacak şekilde maksatlı izahlarda bulu nmuştur. Doğu'da hala ilk temelleri Yavuz Sultan Selim taraf ından atıldığı ve müteakip dönemlerde geliştirilen feodal bir yap ı n ı n hüküm sürdüğü ve burada yaşayan halkların Kürt olması nedeniyle özellikle geri bırakı l m ı ş bulunduğu, Doğudaki tea­ dalin art ı k ü rünü az olduğ u ndan kapitalist gelişme gösteremediği, kısmen gösterenierin ise Bat ı Anadolu'nun kapitalistine yem olduğu ve 1 923'ten beri yapılan uygulama ların feodaliteye meşruluk ka­ zandırd ı ğ ı ve hatta siyasai görevler alan feodal'in daha da güçlendi­ ği bütün bu nedenlerle Doğu halkları n ı n geri kal m ı ş düzeyde tutula­ rak onların uluslaşmaları n ı n ö nlendiği ko nusu da işlenmiş ve bunları teyit sadedi nde rakamlar ve ri lmiş bulunmaktad ır. i) Sanık, taş ı m ı ş olduğu Kürtçü ideolojisi amac ı na yönelik ola­ rak yaratmak istediği Doğu ve halklar sorunu ile ilg i li olarak, yapmış olduğu bir özel araşt ı rma ilk doktora tezi olmakla beraber aynı ga­ yeye hizmet düşüncesini taşıyan ve bu yolda kat sağlaması n ı bek­ lediği tezini öğrencilerine ders olarak vermiştir. ileride san ığın ba­ s ın-yay ı n faaliyetlerinde etraflıca açıklanacağı üzere ismail Beşikçi (Kışın S i lvan Ovasında, Yazın Süphan ve Nem rut Yayiaia rında Konaklayan Bir Göçebe Aşiretin Sosya l O rg a n i zasyonu) konu · lu yapm ı ş olduğu doktora tez çalışmalarına Ocak 1 968 tarihinde as­ lı 334 sahile olmasına rağmen Doğu açısından istismara müsait bö­ lümlerini alarak ve 52 sahile halinde ve Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretleri nde Toplumsal Değişme (Geçiş Hal inde­ ki Toplumlar) ismi alt ı nda öğrenciye tedris için dağıtmıştır. Ayrıca özel bir çal ışma mahsulü olan Türk toplumu bünyesinde Doğu'ya dönük olarak ideolojik ka!!(ışmaya hız ve mana verecek (DOGU Mi­ TiNGLER i N i N ANALiZi) isimli kitabı nda öğrencilerine ders konusu ile ilgili bir döküman olarak dağıtmıştı r. Bu husus mahkemece dinle­ nen şahit beyanlarından ve 21 .4. 1 960 tarihli o lu p 20 Mart 1 970 olayları hakkı nda teşkil edilen Ü n iversite Tahkikat Komisyonu rapo­ runda ve Atatürk Ü niversitesi Rektörü ilgili fakülte dekan ı ile sorum­ lu kü rsü profesörü nün beyanından, Atatürk Ü niversitesi başlığını ta­ ş ıyan söz konusu teksirlerden ve ders takrirlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Sanı ğ ı n öğretim münasebetlerinden yararlanarak girişmiş oldu312


ğu ideolojik faaliyetler, ders vermiş olduğu ilgili fakülte çerçevesin­ de kalmışt ı r. Sanık, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloji öğretimine başla­ d ıktan bir süre sonra, amaç ve ideolojisini belirgin bir hale g�tiren tutum ve davranışları ile kısa zamanda kendi görüşündeki öğrenci ve arkadaşları n ı n ilgi ve kanıtımıyle bütü n Atatü rk Ü niversitesinde tanı nır ve bu yoldaki fikri çalışmaları n ı n öncü lüğünü yapar hale gel­ miştir. Sanık ders dışı Marksist-�eninist ve Kürtçü eğitimine fakülte­ deki odasında devam etmiştir. Sanık bu nu öğretim münasebetinin devamı olarak göstermeye çalışmaktadır. Ancak sanığı n devrimci müridi haline ge len öğrencilerin ders vermiş olduğu Fen Edebiyat Fakü ltesi'ne mensup olmadıkları nı görmekteyiz. Bu husus 20 Mart 1 970 anarşik olaylardan sonra teşkil edilen Ü niversite Tahkikat Ko­ m isyonu raporundan ve bu raporun ilişkisi olduğu öğrencilerin be­ yanlarından anlaşılmaktadır. Başlang ıçta sanık tahkikata konu bir kimse durumunda olmadığı halde ifade vere n bir çok öğrencile ri n kendilerini b u ideolojik gövde hareketine asistan ismai l Beşikçi nin ittiğini söylemeleri ü zerine tahkikat komisyonu sanığı da tah�ikatı ­ n ı n kapsamı içine almış olduğunu görmekteyiz. Sanık gerçekten Atatiirk Ü niversitesi camiası nda bir devrimci kavga yaratmak iste­ miş ve kendi ideolojisi yönteminde birçok militanlar yetiştirmiş bu ­ lunmaktadır; bu nlar Kadir Manga, Mehmet Nakipoğlu, Sadık Soysetenci, Cavit Göktürk, Muhsin Gül, Muammer Arslan gibi i leri safta yeralan devrimci kavgacıdırlar. Bu konuda Ü niversite Tahkikat Komisyonunda beyanda bulunan şahitlerden gayri komis­ yonunun, sanık olarak dinlediği bazı kişilerle sanığın devrimci hare­ ket ismi altındaki çalışma ve katkıları n ı belirtmektedirler. ( Bayram Bayram-77, Şener Kaya-81 , Muhsin Gül-92, Halit Güneş-93) Sanığın üniversite içerisinde ders d ı ş ı uğraşılarına dair en il­ ginç bilgiyi Atatürk Ü niversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal B ıyıkoğlu ve Asistan Erol Kozak dinlenmiş oldukları 9 , 1 O Mart 1 972 günü mahkeme huzurunda vermişlerdir. Erzuru m Dev-Genç ile ilgili şa­ h itler de sanığı n üniversitedeki Marksist-Leninist ve Kürtçü amaca yönelik çalışmalarda öncülük ve akıl hocalığı yaptığını ifade etmiş­ lerdir. Sanık, yürütmüş olduğu sosyoloji dersleri ile ilgili olarak özellik­ le bir noktaya şiddetle itiraz etmektedir. Bu da, sosyoloji dersleri bakımından kendisinin Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın değil, Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce y e bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Her ne '

'

3 13


kadar Doç. D r. Orhan Türkdoğan o zaman Prof. statüsünde olma­ yıp bir kü rsü direktörü bulunmasına engel mevcutsa da , kadro zo­ runluğu sebebiyle nas ı l ki asistan olduğu halde sanığa öğretim gö­ revi tevcih edilmişse, Doç. Dr. Orhan Türkdoğan·a da yetkili idareciler (Rektör, dekan) tarafından sanığın vermekte o lduğu sos­ yoloji dersle rinin mevzuata ve tedrisata uygun şekilde yürütülmesi görevi verilmiştir. Şayet sanığın sorumlu kürsü Prof. Turan Tufan Yüce olsaydı kendisi dekaniıkça sanıkla ilgili Türkdoğan'ın yaptığı şikayette tah­ kikat görevlisi olarak yer alma ve Prof. Yüce'ye neden Beşikçi'nin ideolojik öğretimine imkan verdin diye hesap sorulurdu. Kald ı ki Prof. D r. Turhan Tufan Yüce de sanığın eylemlerine ilişkin bilgiler karşısında Doç. D r. Türkdoğan'ın görüşlerinden farkl ı bir kanaate sahip bulunmamaktadı r. Esasen başlangı çta Doç. Dr. Türkdoğan 26 Ocak 1 968 tarihli şikayetini müdeifel olarak yapmıştır. Sanığ ı n ideolojik eylemlerinden dolayı Doç. D r. Orhan Türk­ doğan ile Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce'nin ayn ı doğrultuda kana­ at ve bilgilere sahip olduğ u nu göstere n önemli bir belgeye işaret et­ mek isterim. Bu da sanığın, s ıkıyönetim ilanına kadar üniversite bünyesinde göstermiş olduğu ferdi ve ö rgütsel ideolojik faaliyetleri­ n e dair Prof. D r. Turhan Tufan Yüce öncülüğünde Ankara Sıkıyö ­ netim Komutanlığına beş profesör v e altı asistan tarafı ndan müşte­ reken ve müttefikan şikayet olunmasıdır. Sonuç olarak. Deliilere müstenit yukarıdan be ri yaptığmız açık­ lamalara göre sanık ismail Beşikçi öğretim münasebetlerinden ya­ rarlanarak giriştiği ideolojik çalı şmaları geniş ölçüde etkili olmuş ve aynı amaca sahip üniversite dışındaki örgütlerin de dikkatini çeke­ rek, Atatü rk Ü nive rsitesi camiasında ve Doğu Anadolu sorunu ko­ nusunda bilimsel sıfatının desteği ile Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiye yönelik örgüt ve kişilerin en güvenilir mümessili haline gelmiş bulunmaktad ı r.

2.

Sa n ı ğ ı n Akademik Çalışma Özg ü rlüğü ve Olanaklarından Yararlanarak G iriştiği ideolojik Faa l iyetler

San ık ismail Beşikçi, Atatürk Ü niversitesi'nde kariyer çalışma­ ları yaptığı ve bilimsel oluşma içinde bulunduğu devrede de kendi­ sini ideolojisinden sıyırmamıştı r. Yapmış olduğu doktora tezi çalışmalarında Doğ u Mitingleri314


nin Analizi isimli özel derlemesinde ve Doğu-Güneydoğu Anado­ lu Sın ır Kasabalarında Sosyo- Ekonomik Yapının Mukayeseli Analizi isimli araşt ırması nda konu ları daima Marksist-Len inist ve Kürtçü ideolojisi açısından ele almış ve bu düşüncelere kuvvet ka­ zandıracak yeni kaynakların doğmasını ve yaratılmak istenilen dev­ rimci kavga sürecinin kısaltılmasına gayret etmiş ve bütün mesaisi­ ni bu yönde birleştirmeye uğramıştır. a) Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asis­ tanı bulunan sanık isınail Beşik ç i asistan olarak bekleme süreci sonu nda Doktorluk unvanını alabilmek için bir tez çalışması yapmış oluduğunu görmekteyiz. Sanığın 1 966-1 967 yıllarında o luştu rduğu tez çalışması şu ismi taşımaktadır. (KIŞIN SiLVAN OVASINDA, YAZlN NEMRUT VE SÜPHAN YAYLALARINDA KONAKLAYAN BiR GÖÇEBE AŞiRETiN SOSYAL ORGANiZASYONU) Başlangıçta ne sebeple pek spesiyal nitelik arz eden böyle bir konunun ele alı nma nedenlerini anlamak ilk nazarda mümkün ol­ mamaktadır. Ancak bu çalışma ile ilgili müteakip gelişmeler ideolo­ jik bir insanın mevcudiyetini açığa vurmaktadı r. Doktora konusunun sanık tarafı ndan seçilmiş oluduğu Fakülte Deka n ı n ı n beyanı ndan anlaşı lmaktadır. Esasen bilimsel çalışma öz­ gürlüğü içinde böyle bir araştı rmaya girişilmesine engel düşünüle­ mezdi. N ihayet yapılacak şey, bilimsel bir araştırma sonucu elde e.d ilecek verilerin doğru bi r çizgide bilimsel metodla saplanıp ifade edilmesinden başka birşey değildi. Fakat ne yazık ki sanığın maksatlı girişimi Doktorasını verdiği ana kadar anlaşılamamış ve sanık bu konu ile ilgili olarak hazırla­ mış olduğu 334 sahileden ibaret Doktora tezini Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'n ın teşkil ve yardı mları ile 28.3. 1 967 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakü ltesi'nde Prof. Dr. ibrahim Yasa, Prof. Dr. Fehmi Yavuz ve Prof. Dr Mübeccel K ı ray'dan oluşan bir jüri ö nünde savu narak Sosyoloji Doktoru ünvanını ka­ zanmıştır. Sanığın Doktora tezi savunmasına ve bundan türettiği diğer yayı niarına aşağ ıda basın-yayınla ilgili faaliyetlerinde geniş bir şekil­ de yer verilecektir. Ancak şurasını ifade etmek lazım ki, sanı k isına­ il Beşikçi söz konusu tezi ile ilerde geliştirmek istediği Doğu Soru­ nu ve bölücülük çalışmaların a bir mehaz haz ırlamış ve sanığı geniş .

315


bir örnekleme ile tüm Doğu Anadolu'ya Alikan Aşireti düzeyinde bakılması n ı temine gayret etmiştir. Örneğin: Sanık, doktora tezini ilk kez öğretimi nde bulunduğu Fen Edebiyat Fakü ltesi öğrencilerine ders kitabı olarak verdiğine yukarıda işaret etmiştik. Öğre ncilere dağıttığı anlaşılan (Doğu Ana­ dolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme Ge· çiş Halindeki Toplumlar) ismini taşıyan 52 sahifeden ibaret teksir ünive rsite olanakları ile meydana g etirilmiş ve öğrencilerinden gayri bir kısım M arksist-Leninist ve Kürtçü örgüt ve kişilere sunulmuştur. Evvel emirde sanığ ı n doktora tezi, Kışın S ilvan Ovasında Ya­ zın Nem rut Ve Süphan Yayiaiarı nda Konaklayan Alikan Aşireti isimli toplumu konu almaktad ır. Tez muhtevasına göre çadır, çad ı r­ ları n bir araya gelmesinden zoma, zornaların birleşmesinden kabile ve kabi lelerin birliğinde n oluşan Alikan Aşireti topluluğu incelemeye esas 37 ünite lik 3 1 1 nüfustan müteşekkil bir inceleme ko nusu oldu­ ğu halde Alika n Aşireti örneğindeki yaşam ve sosyal organizasyon öğrencilere bütün Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretleri'nin Toplumsal Yapısını yansı tmayı amaçlayan bir isim altı nda lanse edilmiştir. Ortada hiçbir değişik konu ve veri mevcut olmaksızın, or­ taya yeni bir araştırma havası ile çıkılmış ve yeniden bazı çevrelerin dikkatleri toplanmaya çalışılmıştı r. Hatta söz konusu teksirin dip no­ tunda belirtildiği üzere , san ı ğ ı n doktora tezi çalışması Forum dergi­ . sinin 323, 324 ve 325. sayılarında aynı isim altı nda neşredilmiştir. Böylece sadece küçük bir göçebe aşiret hakkı nda yapılan doktora tezine esas çalışma sonucu elde edilen bilgilerle bütün Doğu Ana­ dolu toplumunun du ru mu ve seviyesi en kötü koşullarla yansıtı l ma­ ya çalışılmış ve ileride daha geniş ölçüde sanık tarafı ndan ele alı­ nan Doğu So ru nu konusunda yalan ve yan:ışlarla dolu olarak malüm çevrelerin tecessüsü uyandıı· ı lmak istenmiş ve etnik ayrıca­ lık fikirlerini etnik temellere dayanan halklar atı lımının duvarları ö rü ­ lerek, K ü rt u lusunun doğuşuna hizmet etmek Y.? luna gidilmiştir. Ayn ı an:ıaçla sanık bu tezi (Doğuda Değ işim ve Yapısal So­ runlar) ismi altında kitap haline getirmiş ve 1 969 yıl ında sefaleti temsil eden bir kapak kompozisyonu ile yayınlanmış bulunmakta­ dır. Bilindiği gibi kitapa esas konu , toplumsal yönden incelenen bir aşiretin çeşitli yönleriyle sosyal yaşamıdır. Sadece bir aşiretin bün­ yesini o rtaya koyan bir araştı rma ve sapıama sonuçları nası l olur da tüm Doğu'nun yapısal bir sefaleti olarak aksettirilmeye ve yine Doğu'da bu verileri esas alarak değişim faktörleri ortaya konu lur. 3 16


Sanık ismail Beşikçi, kademe kademe Doğu soru nu konusunda mesafe almaya ve bu konu üzerinde etnik ayrıcalık fikirleriyle kav­ ga yaratmaya çalışmaktadır. Sanık söz konusu kitapta Doğu çalışmaları ile ilgili olarak şu şekilde tan ı mlamaktadır. (ismail Beşikçi'nin uzun bir zaman süreci içerisinde ve birçok zorluklara katılarak h az ı rladığı , gerek bLJ araştır­ ma gerek Doğu Anadolu ile ilgili diğer araştırmalarında Türkiye'deki sosyoloji çalışmalarına ve planlama faaliyetlerine yeni yeni özler getirip tartışma alanları açtığı şüphesizdir) . denmek suretiyle köke­ ninde yurt bütü nlüğünü parçalamayı amaçlayan düşünce ve hazır­ lık bilimsel alanda ve uygulamada faydalı bir çalışma olarak göste­ rilmeye çalı ş ılmaktadı r. b) Sanık i smail Beşikçi'nin Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolo­ jisi yöntemine özel bir çalışma mahsulüne daha rastlamaktay ız DO­ GU MiTiN GLERiNiN ANALiZi ismini taşıyan 95 sahifeden ibaret söz konusu teksir metin özel çalı şma sonucu olmasına rağme,n, Atatürk Ü niversitesi olanaklarından istifade edilerek meydana geti­ rilmiştir. Bununla da ·kalı nmayarak sanık bu eserini, (Atatürk Ü niver­ sitesi Fen- Edebiyat Fakültesi yay ı n ı gibi göstermeye çalışmış ve bu patent başlık altı nda yayınlanmıştır. Böylece belirli bir ideolojiye kat­ kıda bulu nmak amacıyle yazılan bir esere bili msellik ve sözde ilmi d e stek kazand ı n imak istenmiştir. N itekim Fen-Edebiyat Fakültesi Araştı rma Enstitüsü'nün 4.5 . 1 972 tarih ve 203 say ı l ı yazı ları nda Fen- Edebiyat Fakültesi'nin Doğu Mitingleri nin Analizi . adlı bir araşt ı rma yayını olmadığı ifade edilmektedir. 1 967 senesinde özel­ likle Doğu'da sürdürülen ve Türkiye işçi Partisi'nin bir o rganizasyo­ nu olarak beliren Doğu M itinglerinin toplumların genel gelişim ka­ nunları açısından ve bölgenin sosyo-ekonomik yapısı içinde ele alındığı ileri sürülen eserle ilgili açıklamaya sanığın basın-yay ı nla il­ gili faaliyetlerinde yer vereceğiz. Ancak sanık bu çalışması ile de ideoloji yönteminde bir fayda sağlamak istemiş ve Doğu'da işsizlik ve açlık sloganı altı nda yürütülmekte olan toplum hareketlerini etnik sebeplere dayanarak ortaya çıkan potansiye li Marksist-Leninist dü­ şünceleri istikametinde kanalize etmek istemiştir. Ayrıca sanık is­ mail Beşikçi bu yayınında ( i lerde yapmayı düşündüğümüz Doğu Anadolu'nu n toplumsal yap ı s ı n ın temeliendirilmesi ile ilgili bir çalış­ maya başlang ıçtır) demek suretiyle belirli çevre üzerinde, takip ve ilgi uyandırmaya çalışmıştır. Sanık bu eserle, meşru bir görü nüm alt ı nd a yütürülen mitingle3 17


ri Türkiye i şçi Partisi'nin diğer partilerde görülmeyen cesur bir atı lı­ mı şekli nde nitelemiş ve Doğu toplumuna etnik bir bil inç içi nde ol­ man ı n ve gidere k bu hareketin M arksist-Leninist yöntemde ( Dev­ rimci) dinamiğe dönüşmesinin gereği hatırlatılmıştır. Söz konu su eser tüm kapsamı itibariyle bilimsel bir veri ve saplama o l manın dışı nda tamamen ideolojik amaca hizmet eder bir niteliğe sahip bulunmaktadır. c) San ık ism ail Be ş ikç i nin bilimsel araştırma olanakları nı kö­ tüye kullanmış ol.ması n ı n diğer beli rgin bir m isali de (Doğu ve Gü­ neydoğu A nadolu S ı n ı r Kasabalarında Sosyo-Ekonomik Yapı­ nın Mukayeseli Analizi) adlı araştı rmasıdır. Söz konusu araştırmanın sanığın mensup olduğu Fen­ Edebiyat Fakültesi Araştı rma Enstitüsü kontrol ve disiplini alt ında yapılmak üzere kendisi nden müsaade iste nmiş ve araştı rma ne­ denleri, a raşt ı rmada uygulanacak metodu ve araştı rma süresini, araşt ırmaya katı lacak kişileri kapsayan bir proje Fen-Edebiyat Fa­ kültesi Araştı rma Enstitüsü'ne sunulmuştur. Durumu inceleyen yet­ kili kurul 2. 7 . 1 968 tarihi itibariyle projeyi kabul etmiştir. Araştı rma Enstitüsü kuruluna dahil bilim adamların ı n onayladığı projedeki nite­ liği kay ıtları şöylece sıralayabiliriz: '

1 ) Araştı rma projesinin numarası B . D ./1 2 - Araştırma projesi nin Tarihi 2 . 7 . 1 966

2) Araştırman ı n önemi ve sebepleri, ( Doğu ve Gü neydoğu­ Anadolu kasabatarı sosyolojik bakımı ndan köy gibidir. Kamu hiz­ metleri gelişmemiştir. Kaçakçılık o larak beliren iktisadi olay ise, Türkiye'de yerli sanayiinin gelişmesini önlediği g ibi ekonomik bü­ tünleşmeyi de menfi yönden etkilemektedir. Bu bakımdan sosyal gruplar arası ndaki anlaş mazlıkları n temel nedenlerini ortaya koya­ rak bun ları çözü mlemek. toplumsal yapın ı n daha sağlam esaslar üzerine oturtu lmas ı , insan ve toprak ilişkilerinin daha sağlam, eko­ nomik ve sosyal kararlar vermesi bakımından şarttır.

3) Araştı rman ı n gayeleri , (1· Doğu ve Güneydoğu Anadolu sı­ nır kasabalarında sosyo-ekonomik yapıyı tespit edip, köysel , şehir­ s�! ve bölgesel planlama faal iyetlerine bilimsel yönden ışık tutmak, 2· Sınır kasabaları nda sık sık görü len kaçakçılık olayların ı n toplum­ sal dinamiklerini ortaya çıkarmak, 3· Sın ı r kasabaları n ı n ekonomik ve sosyal bakımlardan iç kısımları na bağlanmas ı n ı n yollarını araştır­ mak.) 318


4. Araşt ırmaya başlama ve bitiş tarihleri, yaz dönemi için 1 3 Temmuz 1 968-1 7 Eylül 1 968 , kış dönemi için 1 5 Ocak 1 969-26 Şu­ bat 1 969.

5· Araştırmada kullanılacak metod, ( 1 - Yedi kasaba üzerinde çalışı lacaktı r. "Posof, Doğu Beyazıt, Başkale, Şemdinli, Silopi, Nu­ saybin, Kilis, 2· Her kasabada dört köy üzerinde çalışılacaktır. 3 Kasaba ve köyler için ayrı ayrı açık mülakatlar yapılacakt ı r.) 6 - Araştırmanın toplam mali portesi, araştı rmaya katılacak dört yard ı mcı elemanın da masrafları dahil 1 5 .400 lira olarak tespit ve kabul edilmiş bilimsel gayeye yönelik bir araştırma biçiminde gö­ zükmektedir. Sanığın mezkür araştırması sebebiyle ü niversite rektörü gide­ ceği tespit olunan il ve ilçelerin valiliklerine yazı yazmak suretiyle bilimsel amaçla yürütülecek bu çalı şmaya devlet imkanları ile ko­ laylık gösterilmesi istenmiştir. ( Ü niversite rektörlüğünün 8. 7.1 968 gün ve 266/442903 sayı lı yazıları) ayrıca sanığa görev yolluğu terti­ binden bütçenin 1 2833 numaralı araştı rma ve inceleme tertibinden para ödenmesi için keyfiyel ilgili makamlardan istenmiştir. Ne var ki sanık ism a il Beşikçi, diğer çal ışmaları nda olduğu gi­ bi bu çalışmas ı n ı da ideolojisi yolunda hizmete koyacak şekilde sapt ı rmış olduğu resmi makamların ilk uyarı larından aniaş ı lmaya başlamıştır. Bunun neticesi olarak, araştırma yap ı lacak ilçelerden bulunan Posof Cumhuriyet Savcılığı'n ı n 1 9. 1 0. 1 968 tarih ve 1 968/324 nu­ mara l ı yazı ile sanığın araşt ı rmalarına müzahir olan ve yardımcı ele­ man olarak kat ı lan öğrencilerden Cavit Göktü rk hakkında şu hu­ sus sorulmuştur. ( Dr. Asistan ismail Beşikçi tarafından hazırlanıp rektörlüğümüzün tasdikinden geçen ve Cavit Göktürk taraf ında hudut köylerinde tatbik edilen suallere havi bir anket olup olmadığı veya rektörlüğe başka türlü bir anketin intikal edip etmediği, e tmiş ise tasdikli bir suretinin gönderilmesi ehemmiyetle rica olunur.) denmektedir. Yukarıda esasları verilen ve bağlayıcı bir niteliği bulunan araş­ t ı rma projesi kayıtları na göre sanığın yapm ı ş olduğu araşt ı rmada, a raştırmaya konu her ilçede inceleme yapılacak köy adedi tahdil edildiği gibi, inceleme metodu da açık mülakatlar şeklinde saptan­ mış o lduğundan, Ü niversite R ektörlüğü Posof C. Savcılığı yazı ları­ na 8 . 1 1 . 1 968 tarih ve 1 04 sayılı yazı ile şöyle denmektedir: Projede 319


sayılan i lçe ve bunların dörder l<öyü nde n ayrı ayrı mülakatlar yapıla­ cağı bel irtilmiş, bu husustan herhangi bir anket ku llanı lmas ının söz konusu olmad ığı belirtilerek anket tanzi m ve tatbikinden Araştırma Enstitüsü'nün dolay ı sıyla fakülte rektörlüğünün sorumlu bulunmadı­ ğı ifade edilmiştir. G e rçekten san ı k Fen-Edebiyat Fakültesi Araşt ı rma Enstitü­ sü'ne sunmamış olduğu ve akademik kurulun disiplini ve iz ni dışın­ da ve ilerde y apmayı tasarladığı Doğu Sorunu isimli ideolojik kalkış­ maya haz ı rlık olmak ve bununıcı ilgili dökü manter bilgiler toplamak için 90 suallik yazılı anket hazırlamış ve gitmiş olduğu yerlerde bun ­ ları dağıtmak su retiyle s ı n ı r kasabalarında y aşayan vatandaşlardan burada yaşayan kişilerin düşü nce ve eylemlerini öğrenmek istemiş­ tir. Calibi dikkat olan taraf bu anket kağıd ı n ı n başı nda bu nun bilim­ sel bir çalışma amacı ile tevcih edildiğini belirleyen ve bilim kurulun­ ca tespit edilen konu yazılmak suretiyle a raşt ı rmaya bilimsel bir serbestlik içerisinde devam edilmiş ve Muratoğlu'ndan bilgiler top­ lamıştır. H e r şeyden evve l söz ko nusu ankette mevcut sualler ve alın­ mak istenen cevapların araşt ırma konusu kapsam ı n a hizmet edip etmeyeceği, bir bilim süzgecinden geçmiş değildir. Tamamen keyfi ve özel b ir takım düşüncelere yarar sağlayacak nite likte su allere rastlanmaktadır. Özellikle adı geçen anketin 59 , 72, 78, 80, 82, 87, 88 , 89 ve 90. nci suallerinin araşt ı rma konusu ile en ufak bir bağ ıntı­ s ı olamayacağı aşikard ı r. Sanık tarafından özel olarak tanzim edi lip bilimsel araştırmaya ilişkin araşt ı rma sualleri olarak dağıtılan yaz ı l ı anket sorularının tü ­ müne göz atı ld ığında tek kelime ile bunların , milli bütünlük bilincini sarsmayı hedef alan sualler sormak taktiği istikametinde o lduğu ve mevcut düzende vatandaşla devlet aras ı ndaki bağları zayıflatmayı amaçladığı ve anayasal düzen konu sunda şüpheler uyandı rdığı an­ laş ı lmaktad ır. örneğin Atatürk, Cemal Gürsel, Padişah, Barzani ve Koçere'yu birl ikte mütalaaya davet eden bir yazılı anketin zihni­ yetinden bilimsellik beklenebilir mi? Sanığın bilimsel araşt ırma adı alt ı nda yapmış olduğu bu çalış­ ma dolayısıyla Van Valiliği'nden de bir takım şikayetler gelmiş oldu­ ğu ve ü niversitenin dikkatinin çekildiği Rektör P rof. Dr. Kemal B ıyıkoğlu ve üniversite genel sekreterinin beyanlarından anlaşıl­ maktadı r. Sanığın söz konusu araştı rınayı bilimsel bir amaçla yapmamış 320


olduğunu müteakip gel işmeler ve sonuç tamamen ispatıanmış bu­ lunmaktadır. Sanık araştırma projesinin sonuçları nı bilimsel kurulun tesbit ettiği süre sonunda üniversiteye sunmamıştır. Sanık ismall Beş i kç i'nin yapmış olduğu çal ışmalarda bilimsel araştı rma olanakların ı kötüye kullanmış bulu nduğunun tezahürleri belirdiği halde, sanık 7 Nisan 1 969 tarihli dilekçe ile Edebiyat Fa­ kültesi Dekanlığı'na müracaat ederek (Doğ u ve Güneydoğu Ana­ dolu Sınır Kasabalarında Sosyo-Ekonomik Yapının Mukayeseli Analizi isimli çalışmamla ilgili olarak Bitlis ve Diyarbakı r'a gitmek zorundayım. Kaçakçı pazarları ile ilgili bazı araştırmalar yapacağım. Zira buralarda kurulan kaçakçı pazarların ı n sınır kasabalarındaki kaçakçı pazarları ile çok sıkı bir ilgisi olup birbirlerini bütünlemekte­ dir) şeklinde bir gerekçe ileri sürerek bir haftalık izin isteğinde bu­ lunması na karşı Fakülte Dekanlığı 1 2.4. 1 969 ve 374 say ı l ı yazısı ile bu istemin projede kayıtlı yer ve süre dışında olduğu ifade edi lerek kabul edilmemiştir. Asl ı nda araştı rma süresi dışında yapı lmakta olan bu istemler, sanığın projesine tümlük kazandı ramadığı düşüncesini ortaya koya­ rak, ideolojisi bakımı ndan gerekli gördüğü bazı belge ve bilgileri de toplamak arzusu taşı maktadı r. Yoksa bilimsel kurulun araştı rma için tayin ettiği süre çoktan dolmuş bulu nmaktad ı r. Sanık söz konusu a raştı rmayı bilimsel kurulun tesbit ettiği me­ tot ve süre dışında sürdürülmesine ve kendisine bu kon uda mali ödemeler dahil her türlü olanağ ı n gösterilmesine rağmen proje so­ nuçların ı Fen-Edebiyat Fakültesi Araştırma Enstitüsü'ne götüreme­ miştir. Çünkü sanığı n gerçek amacı bilimsel bir araştı rma ve bu araştı rmanı n ortaya koyduğu doğruları saptamak değil hazırlamak­ ta o lduğu Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabının muhtevas ı na dahil edeceği anayasal düzeni y ıkmaya matuf düşünceleri etnik bir açıdan ortaya koyacak ve buna gerçekte temin edecek bilgileri top­ lamak olduğu anlaş ı lmaktadı r. N itekim sanı ğ ı rr yazmış olduğu ve ilk kez Temmuz 1 969 tarihinde ve ikinci defa 1 970 yı llarında basılan (DOGU ANADOLU'NUN D Ü ZENi-SOSYO-EKONOMiK V E ETNiK TEMELLER) isimli eserinde, söz konusu araştı rma sebebiyle topla­ dığı bilgileri geniş ölçüde kullandığı ve bir alan yarattığı görülmekte­ dir. Bilim adına yapıl ı p ve fakat bilimsel yönde hiç bir yarar sağla­ madığı ve esasen bu yönde oluşturulmayan (DOGU ve GÜNEY­ DOGU ANADOLU SINIR KASABALAR l N DA SOSYO-EKONO321


MiK YAPININ MUKAYESELI ANALiZi) isimli araştı rma, beliren duru m ve savsakl ama karşısında Fen- Edebiyat Fakültesi araştırma kurulunun bilimsel disiplin ve yürürlüğünden kald ı rılmış olduğu ilgili .dekanlığın 7.1 0. 1 970 tarih ve 947 sayılı ( Rektörluğe hitap eden) ya­ zılarından anlaşı lmaktadır. Bu yazıda projenin 20.4. 1 969 tarihi itiba­ riyle yürürlükten kald ırılmış olduğu açıkça belirtilmektedir. Sonuç olarak, sanık ismail Beşikçi çeşitli vesilelerle yapmış olduğu bilimsel çal ışmalarda bilimsel olanakları bilimin gerektirdiği doğrultusunda değil, kendi ideolojisi yönteminde kullanarak tek ta­ raflı bir görüş mahsu lü olmaktan öteye hiçbir bilimsel nitelik taşıma­ yan fikirleri ne bilimin desteğini kazanmak istemiş ve bu suretle ge­ rek oluşumda gerekse netice itibariyle bilimsel olanakları ve s ıfat ı n ı bütü nü ile kötüye kul lanmış bulunmaktad ı r. l l l . SA NI GIN i DEOLOJiSi YÖNTEMiNDE ÇEŞiTLi ÖRGÜTLER iÇERiSiNDE YER ALAN FAALiYETLERi Sanık ismail Beşikçi, sahip olduğu Marksist-Le ninist ve Kürt­ çü ideolojisi uğrunda tek başı na sürdürmüş olduğu yoğun faaliyet­ leri sebebiyle çevresinde ve kendi ideolojisine yatk ı n muhitlerde sivri bir isim haline gelmiş bu lunmaktadı r. Hepsinden daha önemlisi sanığın kendisi ve ideolojisine uygun çevresi tarafından bilim adı na hakikatı ifade eden tek adam olarak nitelenip, bilimsel görünüm al­ tında yürüttüğü çalışma, araştı rma ve yayı nlarında bu s ıfatla geniş bir etki alan ı yaratmasıdı r. Sanık ideolojisi istikametinde göstermiş o lduğu ferdi faaliyetlerle yetinmeyerek, ayn ı amaç uğruna mücade­ le veren. çeşitli örgütler içerisine girerek kendisinin kullandığı bilim­ sel tabirle, sosyal değişme dinamiğine his kazand ırmak istemiştir. Bunu n neticesi olarak sanığı n Marksist-Leninist veya Kü rtçü ideolo­ jisi yolu nda örgütlenerek faaliyet gösteren ve kamu oyunda düşün­ celeri ile kendini belirgin hale getiren Ü niversite Asistanları Sendi­ kası , Fikir Kulüpleri Federasyonu , Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu, Devrimci Doğu Kültür Ocakları ve Türkiye i şçi Partisi g ibi örgütler bünyesinde etkili faaliyetlerine rastlamaktayız. 1.

Sanığın Üniversite Asistanları Sendikası içerisindeki ideoloj ik Faaliyetlerı

Çeşitli üniversitelere bağlı asistanların biraraya gelerek teşkil ettikleri birlik ve sendikal faaliyetleri n ası l amac ı , mesleki sorun lar 322


ve asistanların bilim adam ı olarak olu şmasındaki güçlükleri bertaraf etmek bulunduğu halde kısa zamanda ÜNAS da gayesinde n saptı­ rıl m ı ş örgütlerden birisi h aline g elmiştir. Ü NAS tarafından yürütülen çeşitli faaliyetlerin mesleki sorunlardan ziyade bu isim alt ında, ana­ yasal düzeni yıkmaya dönük olduğunu görmekteyiz. Ü NAS' ı n tamamen ideolojik alana kaydırılan faaliyeti ü niversite çerçevesi d ış ı na taşarak, aynı amaçtaki ö rgütlerin bu uğurda bay­ raktariiğı haline gelmiş bu lunmaktadır. Sendikanın ideolojik uğraşıları nı müşahade eden bir k ı s ım asis-. tanları n bu ku ru lu şa dahil olmadıkianna ve hatta bu sapık gidişe cephe aldıkiarı na şahit olmaktayız. Pek tabii ki verilmekte olan ideolojik mücadele çizgisinde sanı­ ğın bu örgüte cephe alması değil onun e n ateşli elemanlarından bi­ risi olarak kendini göstermesi gerekecekti. Bunun sonucu ola rak, sanık ismail Beşikçi'yi Ü NAS'ın özellikle Erzuru m şubesinin faal elemanları ndan birisi olarak görmekteyiz. San ı ğ ı n Ü NAS içe risinde faaliyetlerine değinmeden önce Ü NAS'ı n ideolojisini yansıtan ve deliliere dayalı bazı izah iara yer vermenin yararı na inanmaktayız. Ü NAS, üyelerinin mesleki sorun­ ları ile ilgilenmek, bil imsel oluşu mları nda daha etkin bir ortam hazır­ lamak amacı ile 624 sayılı Kanun uyarı nca kurulmuş, dernek yapı­ s ı nda bir örgüttür. N e var ki Ü NAS, çeşitli faaliyetleri yayın ve bü ltenleri ile mesleki ku ru luş çizgisinde kalamamış ve diğer baz ı ör­ gütlerce yürü tülen düzen yıkma birliğine dahil olmuş bir ö rgüt du ru ­ muna düşmüştür. Ü NAS'ı n yöntemi, ideolojisi v e faaliyetle ri bak ı ­ mınd a n Erzurum Ü NAS şubesi ile i lgili olarak Atatürk Ü niversitesi R ektörlüğü'nce derinliğine bir tahkikat yapt ı rı ldığını görmektey i z . Erzurum Ü NAS Şubesi i l e i lgili tahkikatı yürütmekle görevlendi­ rilen D r. Nevres Turhan 8 .6. 1 971 tarihli müdellel bir rapor haz ırla­ yarak Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'ne sunmuştu r. Söz konusu tahkikat belgelerinin ikinci bölümünde yer alan ya­ z ı l ı deliliere müstenit Ü NAS'ın görüşleri hakkında şu bilgilere yer ve­ rilmektedir. Buna göre Ü NAS, özellikle ikinci olağanüstü toplant ıs ında bir bildiri ile kamuoyuna açıklamı ş olduğu , görüşlerinde yasa ve statü dışına çıktı ğ ı n ı ortaya koymuştur, denmektedir. H aziran 1 970 tarihinde yayı nlanan bu bildiri muhtevası nda şu görüşlere yer verildiğine işaret edilmektedir: (Sosyal sı nıf güçleri bir 1 .' 1


çatı şma alanına gelmiştir. Çatı şma şiddetlenmiş ve yaygınlaşmıştır. Sınıfsal bilincin doğmas ı tek çıkar yol olmaktadır; Bizim için övü nü­ lecek olan davranış, toplumu ileri götürecek g üçler yanında aktif ve militan tutum içinde bulunmaktad ı r ... Ü NAS' ı n d a tutu mu budur. Ya­ ni devrimci tutumumuz gençliğin egemen gerici anlayışa karşı çıkışı siyasal bir savaşa dönüşmüştür. Gençlik hareketi toplumumu zda sınıf bilincinin doğmasında etken olmuştur. .. Köylülerin büyük top­ rak sahiplerine karşı demokratik savaşları yaygı nlaşacak ve yoğun­ laşacakt ı r. I şçiler için son yıllar, savaşlarla dolu geçmiştir. Uyanan sınıf bilinci işçi savaşına politik nitelik kazand ırm ı ştır. Memurlarımız g ittikçe şiddetlenen bir hareket ortamına girmişlerdir. (TÖS­ I LKSEN-T Ü RK PE R S E N in faaliyetleri övülmektedir) . iki büyük yü­ rüyüş bu huzursuzluk ve uyan ı ş ı n işaretleridir. 1 5- 1 6 Haziran işçi hareketleri bu savaşların en güçlü halkası olmuş, halk yönetimine yönelmiş d irencin en bilinçli davranışlarıdır . . . Devrimci güçler ara­ s ı nda bağlar kurulmakta ve sosyal savaşın yolları eylem içinde öğ­ renilmektedir. .. Türkiye'de devlet kurumlarında çalışanların çoğu küçük- burjuva kökenli o lup, devleti elinde bulunduran gerici güçlere karşı bir tutum içindedirler . .. Bankalar sistemi Türkiye'de burjuva içinde , kilit noktaları e linde bu lunduran bir mali sermaye oligarşisini oluşturmuştur. (Tarı m , sanayi, enflasyon, nüfusla ilgili sorular sebe­ biyle) halkımız toplu h areketlere yönelmekte , sınıf bilincine doğru ilerleyerek, sosyo-ekonomik yapıyı kökünden değiştirmek istemek­ tedir. Vergiler ve zamlar toplu mumuzdaki kutuplaşmayı keskinleş­ tirmekte, halkımızın daha büyük bir kesimini proleterleştirmekte­ dir.. .. iktidar, faşistleş me süreci içindedir. Doğu illerinde eşkıya takibi maskesi alt ı nda yürütülen zulü m ve sindirme girişimleri halkı­ mızı hedef alan diğer sindirme hareketlerinin en dramatik bir h alka­ sıdır. Ü NAS olarak, h.e r tü rlü insanlık dışı davranış ın nereden gelir­ se gelsin karşısında olduğumuzu bildiririz. Ü niversite polisi karş ı s ı nda denenecek hukuki yoldan bir sonuç al ınmadığı takdirde taşla, sopa ile karşı çıkı lması karar altına alınmıştır. Bugün hapisha­ nelerde bütün suçları devrimci eylemle anayasal hakların ı kullan­ maya çalışmak olan .gerçek yurtseverler yatmaktadır. Bu gözdağı sökmeyecektir. Türkiye asistanlarını temsil eden sendika olarak devrimci çizgideki tutumu ile kendisini tanıtmıştır) şeklindeki görüşlerle kamuoyuna sendikanın devrimci ad ı altındaki pro letarya ihtilali atılı m ı yolunda alacağı vaziyet duyurulmakta ve amaç birliği içinde olan kuruluş ve kişilere güvence sağlanmakta­ dır. '

324


Ü NAS, proletarya ihtilali hedefindeki görüşlerini daha etkili bir biçimde duyurabilme.k için ( Halka yönelik ü niversite mücadelemiz­ de elele) sloganı alt ı nda Ü NAS gazetesi çıkarma kta olduğu görül­ mektedir. Bu yay ı nı n Ocak 1971 tarihli biri nci sayısı muhtevası tet­ kik edildiğinde: Ü NAS'ın illegal hüviyeti kendini göstermektedir. Söz konusu gazetede ele alınan konular devrimci atı lı m ı hız­ landıracak bir kapsam ve tonda izah edilmekte ve diğer kuruluşlar devrimci birliğine çağrılmaktadı r. Özellikle, (Anayasa Sendika­ ÜNAS) başlıklı yazıda şu görüşlere yer verilmektedir. 1 960 devrimi­ n in ürünü olan 334 sayılı anayasa'nın her türlü toplumsal gelişimi boğan, uzun ve karanlık bir dönemden son ra gerçekleştirilen bir aşama olduğu kayıt edildikten sonra, bu aşaman ı n içinde yetersiz de olsa devrimci gelişmeye kapı açan hükümler ve kurumlar bulun­ makta işaret edilmekte ve bunlardan birinin sendikalarla ilgili hü­ kümler olduğu söylenerek şöyle denmektedir: ( Uluslararası emper­ yalist güçlere ve tekelci sermayenin denetimindeki sendikaların varlığını ve gerçek sendikalizmin bundan yüzde yüz ayrı bir öze sa­ hip bulunduğu gerçeğine rağmen, söz konusu hükümler sayesinde devrimci işçi hareketimiz hız kazanmış, DiSK gibi örgütler kurabil­ miş, hatta onu da aşan proleter devrimci barikatiara ulaşmı şt ır. Bu ­ gün bu konuda söylenecek şudur: Bütün olanaks ızlığa, kanu ni ye­ tersizliğe ve Türk- I ş uydurmasına rağmen, Türkiye proletaryası sağlıklı bir gelişim içindedir. I şçi s ı n ıfmız tarihsel görevine sahip çık­ man ı n kavgası n ı vermektedir.) Ö rgüt güçbirliğinin direnmenin ve hak almanı n temel şartıdır denerek, Ü NAS ; kurulmuş olan memur sendikaları içinde ön mevzileri savunan bir örgüt olarak belirtilmek­ te ve Ü NAS'ın çok k ı s ıtlı olanaklarına rağmen üniversite ve yurt so­ runları konusunda ulaştığı nokta ve sendikal anlayışa getirdiği açı­ lım bakımından memur sendikaların ı n öncüsü ve en devrimeisi olduğu ileri sürü l me ktedir. Daha sonra diğer kuruluşlar bütün bu amaçları içine alan güç ve eylem birliğine çağrılmaktadır. i şte, tutum ve icraatiyle bir memur sendikası olmak duru munu tamamiyle kaybettiğini o rtaya koyan Ü NAS gibi i llegal çizgide görü ­ nen b i r örgütte sanık aynı amaçlarla görev alm i ş bir kişidir. Özellik­ le sanık, 1 970 yılı içerisinde Erzu rum Ü NAS şubesi yönetim kuru ­ lunda yer almış ve b u dönemde Atatürk Ü n iversitesi'nde 2 0 Mart 1 970 kanlı olayları vuku bulmu ştur. 20 Mart 1 970 anarşik olayları­ n ı n çıkarılmasında Ü NAS, ismail Beşikçi ve Nacl Gürşin gibi üye­ leri vasıtasıyla etkili o lmuştur. Söz konusu olaylarda Ü NAS'ın fiil sa325


h ibi olduğunu ortaya koyan önemli bir belgeye rastlamaktayız . 20 Mart 1 970 anarşik olaylarından sonra bu olayların yatışması ve bir daha yenilenmemesi için üniversite idaresince öngörülen tedbi rle­ re, Erzurum Ü NAS yayınladığı bir bildiri ile karşı ç ı kmı ş ve bu olay­ ları başka kuruluş ve kişilere yüklerneye ve süçu üstünden atmaya çal ışmışsa da, bu belge Ü NAS'ın söz konusu olaydaki fonksiyonu­ nu açıkça ortaya koymuş bulunmaktadı r. Yapılan hareketlerin top­ lum eşitliğini sağlamak için yüce bir amaca yöneldiği bildiri lerek gençlere karşı girişilen karşı koyma kınanmakta ve şöyle denmek­ tedir: (Gerici kuvvetlerin, mu hteris ve politika esiri ilim adamları nın üniversite ve ilim özerkliğine karşı giriştikl e ri bu sorumsuz davran ış­ larla sonuna kadar mücadeleye azimli olduğumuzu ve Türkiye Cu mhu riyeti'ne her yönden gelecek saldı rıları bütün gücümüzle karş ı layacağ ı m ı z ı açıklıyor, sizleri bu uğu rda birleşmeye çağırıyo­ ruz.) şeklindeki görüşlerle anarşist bir girişimden devrimci güçbirliği ve mücadele azmi yaratı lmaya çalışılmaktadı r. Ü NAS Erzu ru m şubesi ve özellikle sanık ism a i l Beşikçi ile Naci Gürşin taraf ından yönetilen çalı ş malar sonucu, Atatürk Ü ni­ versitesi toplu luğu içerisinde devrimci dayan ışma ve aynı amaçtaki Dev-Genç, TiP ve Sosyalist Gençlik ve TÖS gibi örgütlerin birliği ve gay eye yönelik faal iyetleri koordine edilmiş bu lunmaktadır. Bu husus Ü NAS'Ia ilgili tahkikat sonuçlarında müdeller olarak yeral­ maktad ı r. Atatürk Ü niversitesi toplu luğu içerisinde faaliyetleri itiba­ riyle asistanlar çevresini aşan ve tamamen ideolojik bir yöntem ka­ zanan Ü NAS'ı n yoğun faaliyetlerine karşı Ü niversite Asistanları Derneği ( Ü NAS'ı n iç yüzü adlı) bir bildirisi ile Erzu rum Ü NAS şube­ sinin san ık i sma i l Beşikçi öncülüğünde göstermiş olduğu ideolojik çal ı ş m aların özeti yap ı l m ı ş bulunmaktadır. Keza bundan önce Ocak 1 97 1 tarihinde ve onu takiben yayın­ lanan 50 asistanın imzas ı n ı havi bildirilerle tüm Ü NAS'ın ve Erzu­ rum şubesinin yasadışı faaliyetleri ortaya konmuş ve Ü NAS'ın ileri sürdüğü gibi bütün asistanları n Ü NAS'ı n Marksist-Leninist amac ı n ı benimsemiş oldukları anlaşılmaktadı r. San ı k i smail B e şikçi nin 20 Mart 1 970 anarşik olayları sonrası Erzurum Ü NAS adına duyuru yayınlar arasında olduğu; Erzurum C . Savcı lığı'nın dosyada mevcut 9.5. 1 970 ta rihli ve 970!708 say ı l ı yazı ve kararlarından anlaşı lmaktadır. Ancak bu bildiri , Ü NAS'ın bütü ne varan a macı içerisinde değerlendirilmediğinde n bildiri muhteva s ı n ı n s u ç olmaması nedeniyle takipsizlik kararı verilmiştir. '

326


E rzurum C. Savcılığı'nın 4.9 . 1 971 tarih ve 97 1 /29 say ı l ı yaz ıla­ rında da 20 Mart 1 970 olayları sebebiyle sanık ismail Beşikçi hak­ kında kovuşturma yapı lmadığı bildirilmektedir. Buna da sebep E rzu­ rum C . Savcılığının bu o laylara evvel ve a hiri ile ideolojik bir kalkışma olarak bakmasından doğan boşluk ve isabetsiz bir tesbit­ tir. Çünkü olaylara devlet mal ı n ı tahrip veya 1 71 sayılı kanuna mu­ halefet g ibi maddi açıdan bakılmayıp da, köken indeki ideolojik amaç ve kayg ıya göre tahkikat oluşturulmuş bulunsayd ı ; sanık is­ mail Beşikçi'ye bu hadiselerin fikri hazı rlık ve tahrikini yapan bir kimse olarak bakılıp ifade edileceği şüphesiz idi. N itekim Ü NAS hakkı nda yap ı lan tahkikat sonucu ile bundan 1 ,5 y ı l evvel yapı lan 20 Mart 1 970 olayları tahkikat sonuçları sanı k ismail Beşikçi nin eylem safhasına kadar bu hadiselerin yaratı lmas ında baş rolü oy­ nad ığ ı , ders ve ders dışı ideolojik propaganda ve eğitimi ile genç di­ mağları iğfal ede rek, rektör ve dekanları n koltukları nın yakı lmasına kadar varan ideolojik bir kalkışmayı hazırladığı görüşünde ittifak et­ mektedirler. Sanık ismail Beşikçi, Ü NAS'a ilişkin sorgulaması nda Ü NAS'ın i stanbu l ve izmir'de yapmı ş olduğu toplantı lara Erzurum temsilcisi olarak ve kendi adı na kat ı ld ı ğ ı n ı beyan et mektedir. Her ne kadar sanık bu toplantı larda mesleki sorunları n ele al ı nd ı ğ ı n ı öne sürmek­ te ise de ; her toplant ı sonunda yayı nlad ığı düzeni yı kmayı hedef alan beyanname, bildiri ve bültenie rin yukarıda zikredilen mu hteva­ ları karşıs ı nda hangi konuların görüşülüp karara bağlandığını açıkça göstermektedir. Sonuç o larak ; Ü NAS mesleki bir kuruluş olmak yolundan çık­ mış ve h alk yığı nları nın s ı nıf esasına dayalı bir i htilal eşiğine getire­ bilmek için gayret içinde bulunan bir örgüt durumunda gözükmekte olduktan başka gerek merkezi Ü NAS, gerekse E rzuru m Ü NAS şu­ besi içe i-isinde sanık ismail Beşikçi'nin ideolojik amaca yönelik et­ kin faaliyet ve katkıları bulunduğu anlaşı lmaktad ır. ( Ü NAS'Ia ilgili 8 . 6 . 1 971 tarih ve 38 sayılı tahkikat raporu ve şehir beyanları) '

2.

Sa nığın Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu'na Yönelik i deolojik Faaliyetleri

Ö nceleri ü n ive rsite öğre ncilerinin likren gelişmesi ve öğrenci­ likt en doğan bazı sorunların ı n halli için kurulan Fikir Kulüpleri , bila327


hare 1 7. 1 2. 1965 tarihinde federasyon biçiminde bir örgüt olmuştur. Esasen ö rgütün federasyon şekline dönüşümü ideolojik amaçla yü­ rütülen çalışmalarda daha etkili bir biçimde sesini . duyurabilmek ve Fikir Kulüpleri arasında amaç birliği sağlamak düşüncesi hakimdi. Fikir Kulüpleri Fede rasyonu 1 965- 1 969 yı lları aras ında yü rütmüş ol­ duğu devrimci mücadele ismi altındaki girişim ve atılımları ile a na­ yasal düzeni yıkmayı hedef alan örgütlerin bayraktarl ığını yapmış bulunmaktadır. Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Federe Kulüpler tü­ zükleri nde belirttikleri şekilde, yüksek öğrenim gençliği arasında fik­ ri gelişmeyi sağlamak ve öğre nimde ileri merhaleler kaydetmek yo­ lu nda değil, müesses nizama taban tabana zıd ve onu yıkmayı hedef alan proletarya ihtilalinin ortamını ve yaratılacak ideolojik kavgaların hazırl ığını yaptılar. Fakat bu yönde cesaretli atı l ı m ı sağ­ layacak bir kuruluşa v e daha gözü pek olarak çalış;:ıcak bir örgüte i htiyaç vard ı . Hissedilen bu boşluk Fikir Kulüpleri Federasyonu'nu n 6 Ekim 1 969 tarihinde yapılan 4'ü ncü kongresinde dile getirildi. Ne­ ticede ; Fikir Kulüpleri Federasyonu nun dönüşümü olarak, Türkiye G ençlik Devrimci Federasyonu Dev-Genç ismi alt ı nda, yeni bir ör­ güt teşkil edildi ve bu örgütün amacını saplayan 2. maddesi ile fe­ derasyonun ( Emperyalizm ve Feodal kalı ntılara karşı halkımızın mil­ li demokratik mücadelesinde sosyalist gençliğin düşünce ve eyleminin geliştirilmesi amacı ile kurulduğu) ilan edildi. Ayrıca örgü­ tün Bilimsel Sosyalizmi (Marksizmi) eylem kılavuzu kabul eden üye lerden oluşacağı bildirildi. , Bunu takiben Dev-Genç, Fikir Kulüpleri zamanından beri oluş­ turmaya Çalıştığı devrimci atı l ı m yolunda yu rdun her yerinde anarşik olaylar yarattı ve vatandaşla devlet arası ndaki bağların zayıflaması ­ n a çalışarak, o nlara yeni bir düzene g idişin sancı v e ızd ı rabı n ı du­ yurmaya çalışt ı . işte kısaca özetlemeye çalıştığı m ı z Fikir Ku lüpleri ve Dev-Genç gibi öğrenci örgütleri Atatürk Ü niversitesi bünyesinde de kurulmak­ ta gecikmedi. Atatürk Ü niversitesi Ziraat Fakültesi Fikir Kulübü ve Tıp Fakül­ tesi Fikir Kulübü tarafından açık otu rum, Panel ve Şölen günleri gibi isimler alt ı nda öğrencilerin devrimci yolda eğitilmeleri için birçok toplantılar yapıldığı na Şahit olmaktayız. Bu düzenıemelerin yapı lma­ s ı nda ve ele alınacak konuların seçiminde sanık i smail Beşikçi'nin etkili o lduğunu ve el altından bu faaliyetleri ideolojik amacı doğrul­ tusunda görerek yönettiği Dev-Genç ile ilgili şahitler tarafından ifa­ de olunmaktadır. 328


Bunların e n belirgin örneklerinden bir tanesi FKF, tarafından düzenlenen ( Ekonomi-Politik açısından Türkiye'n in geri kalmışlığı) isimli konferans sanık isınail B e şi k çi'nin hazı rlığı sonunda; 4 Ocak 1 969 tarihinde veri lmiş bulunmaktadır. Her ne kadar bu konf13ran­ sın metni elde mevcut değilse de, sanığın aynı konuya ilişkin olarak görüşlerini Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli eserin 3 1 8� , 3 1 9 . sa­ hif e lerinde açı klaması ve izahalına esas aldığı şema ile dosyada mevcut bu konferansa i lişkin şema ve tablonun ayniyetinden, kon­ ferans konusu muhtevayı çıkarmak mümkün hale gelmektedir. Bu­ na göre, söz konusu konferansta Türkiye'nin ekonomik yapısı geri kalmış ve çeşitli emperyalist güçler tarafından tehdit altı nda tutulan ve her türlü kapitalist ve feodalisi baskıların hüküm sürdüğü bir tab­ lo · olarak ele alı nmakla ve halen devam etmekte olan bu tesirierin altı nda Türkiye'nin bağ ı msız olmadığı ileri sürülerek 1 923 d evrimi­ nin başarılı olmadığı ve ancak emperyalist güçlere meşruluk kazan­ d ı rmaya · vesile olduğu ifade edilerek, özellikle bu düzen içerisinde halkların ezildiği ve u luslaşma sürecini tamamlayamadıkları belirti­ lerek, toplumda mülkiyet ü retim ilişkilerinde geniş halk yığınları ya­ rarına yapısal değişmeler yapmak ve iktidarın dayandığı meşruluk kavramını değiştirmek ve böylece devrim atı lımında bulunmak ge­ rektiği ifade ve izah olu nmaktadı r. 22 N isan 1 969 tarihinde düzenlenen ve Atatürk Üniversitesi Kimya Antisi'nde düzenlenen şiir ve folklor şöleni de sanık isınail Beşikçi'nin etkisinde haz ırlanmış, FKF girişimi olarak kendini gös­ termekte ve gerek Ü NAS talıkikat raporu, gerekse 20 mart olayları tahkikat komisyonu raporlarında ve diğer şahit beyanlarında böyle ifade olunmaktadır. Atatürk Ü niversitesi bünyesinde gösterilmekte olan ideolojik fa­ aliyetlerin aynı doğrultuda bulunması ve bunları yürüten FKF, Dev­ Genç ve Ü NAS gibi örgütlerin amaç birliği ederek etkili biçimde seslerini duyurabilmeleri için üyeler arası nda gerekli koordinenin sanık isınail Beşikçi tarafından yap ı ldığı ifade olunmaktadır. Sanık tarafı ndan Atatürk Ü niversitesi içerisinde bir yandan M arksist-Leninist propaganda yap ı l ı rken, diğer yandan doğu soru­ nu içinde Kü rt halkları ele alınmakla ve beliren tüm koşulları n dev­ rimci atıl ı m sağlamak yönteminde bulunduğuna işaretle, bu örgütle­ rin beraberliği sonunda, devrimin gerçekleştirileceği ifade olu nmuştur. Atatürk ü n i versitesi'nde sanığın söz konusu örgütler bünyesinde göstermiş olduğu ideolojik çal ışmalarla ve düzeni yık329


mayı öğütleyen öğretilerle, sağlanan amaca dönük ağır basma so­ nucu ü niversite bir patlama noktasına getirilmiş bulu nmaktadır. Yi­ ne sanığ ı n öncü lüğünde ve Erzurum ÜNAS şubesi faaliyeti görünü­ münde Ü niversite Özerklik Haftası ad ı altında yürütülen faaliyetle, giderek Müslim Seval isimli bir öğrencinin kendisini yakması na ve tüm üniversiteyi saran 20 M art 1 970 a narşik olayiarına dönüşmüş ve bu sırada devrimci olduklarını ila n eden Dev-Genç'li öğre nciler etkili bir biçimde seslerini duyurabilmek için rektör ve de kan koltuk­ ları nı yakm ışlar ve geniş bir tahribat husule getirerek, diğer devrim­ ci arkadaşları n ı n yolunda oldukları nı belirtmişlerdir. Bu olayların fikri hazırlığının sanık taraf ı ndan yürütü ldüğü ve işin patlama noktasına gelinceye kadar san ığın kontrolünde çeşitli tahrifierin yapıldığı ü ni­ versite tahkikat komisyonu raporu nda n , Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğ lu'nun ve Asistan Erol kozak'ı n ve diğer şahillerin beyan­ larından açıkça anlaş ılmaktadı r. Sanık ismail Beş i kç i nin maddi olaylara karışmamış olması hiç bir zaman masu miyelinin bir delili olamaz. Sanığın faaliyetleri ideolojik amaçlara yönelik olarak fikri sahada kalmıştır. Ve patlama olay ın ı n zuhuruna kadar devam et­ miştir. Söz konusu iddiamızda fikir alanında yapılan bir çal ışma ile ilgili bulunmaktadır. Sanık bu olaylardan yapmış olduğu hazı rlığa göre, daha önemli so nuçlar bekliyor olmal ı ki, hüsranı nı olaylar son­ ras ı Duyu ru ile ifade etmeye çal ışmış ve başka kişi ve kuruluşları suçlamak yoluna saparak bu hareketinin cezai sonuçları ndan sıyrı l­ mak istemiştir. Erzurum C. Savcılığı'nca yürütülen bu olaylara dö­ nük soruşturma ele alındığında, bir bak ıma sanık sütliman olarak kenara çekilmeyi başarmı ş görünmekte ise de, mahkemenizce yü­ rütülen ve talebimiıle kısmen delilleri itibariyle, bu davaya ithal edi­ len, Erzu rum Dev-Genç ( 1 972/35 esas say ılı davası) ile durum ay­ d ınlanmış olmakta ve s a n ı ğ ı n bu olaylara yönelik yeraltı faaliyetleri kendisini bütün çıplakl ığı ile açığa vurmaktad ır. Keza Ü NAS'Ia ilgili 8 . 6 . 1 971 tarihli tahkikat komisyo nu raporunda aynı doğrultuda veri­ lerle görüşümüzü teyit etmektedir. Sonuç olarak, sanık ismail Beşikçi, Atatürk Üniversitesi bün­ yesinde öğrenciler tarafı ndan kurulan ve güttüğü amaca yukarıda işaret edilen Fikir Kulüpleri ve Dev-Genç örgütleri ile araları nda bu­ lunan devrime yönelik amaç beraberliğinin sonucu olarak, bu örgüt­ lere militan kazandırılmasında ve bunları n gaye uğrunda bilinçli ha­ le getirilmesinde ve faaliyetlerinin yayg ı nlaştırması nda ve eylemiere geçilmesinde dersaneden başlayarak etkili olmuş ve ayn ı amaçtaki Ü NAS ve TiP gibi örgütlerle yıkım çizgisinde beraberlik sağlamakta '

330


geniş hizmetleri dokunmuş ve bilimsellik sıfatın ı n desteği ile katkılar sağlamı şt ır.

3.

Sanığın Doğu Devrimci Kültür Ocakları ile O lan ideolojik Faaliyetleri

Doğu Anadolu'nun ve Güneydoğu Anadolu'nun illerini bir bö­ lüm içerisinde burada yaşayan h alkların Kürt olması nedeniyle geri bırakıldığı şeklindeki görü şlerin 1 967 senesinden itibaren değişik bir biçim aldığını görmekteyiz. Türkiye işçi Partisi ve bu parti paralelindeki bazı kişilerin yöne­ timinde, tüm Türkiye'nin sorunlarından ayrı olarak; özellikle, Doğu Anadolu Sorunu şeklinde bir konunun ortaya atılması ve etnik ayrı­ calık düşünceleri ile sürdürülen eylemlerin, Doğu Anadolu'da bir kaynaşma ve huzursuzluk iklimi yarattığı görülmektedir. Doğulu vatandaşların bu kıpırdanış ına ideolojik bir veçhe vere­ rek etnik ayrıcalı k temellerine dayanan bir .örgüt teşkil ederek mü­ cadeleye devam etmek kararı , entellektüel kabul edilen bazı Doğu­ lu ve Türkiye işçi Parti'li kişilerin ö ncülüğünde verilmiş bulunmakta­ d ı r. Örgütlenmekten amaç, kitle şuurunun yaratılması ve benzer ideolojik örgütlenmekten amaç, kitle şuurunu n yaratılması ve ben­ zer ideolojik ö rgütlerde olduğu gibi etkili biçimde kendini hissettire­ bilme ve isteklerini kabul ettirebilme gibi düşüncelere dayanıyordu. 1 970 y ı l ı başlarında Dev-Genç modeline uygun olarak, daha evvel­ ce yapılan fikir ve eylem sahasında gerçekleştirilen haz ırlı k sonun­ da, Doğu Devrimci Kültür Ocakları örgütü teşkil edilmiştir. Bu örgütün asıl amac ı , diğer yıkıcı birleşme lerde.. olduğu gibi, Doğuya dönük olarak yapacağı çalışmalarla; burada, işçilerin yanı­ sıra, feodal baskı altı nda ezildiği ileri sürülen köylüleri de proletarya potansiyeline güç o larak katmak ve harekete g eçirmektir. M arksist-Leninist cemiyet teşkil etmek suçundan sanık olup, bir ara Doğu Devrimci Kültür Ocakları faalyietlerine kat ı ldığı tesbit olunan Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanları ndan Tunceli-Çemiş­ gezek nüfusunda kayıtlı Cüneyt Akalın, Doğu Devrimci Kültür Ocakları hakkı nda ve özellikle bu ö rgütün amacına ilişkin olarak önemli bilgiler vermektedir. ( D DKO örgütü nün iki veçhesi vardır. Bi­ rinci veçhe Kürt milliyetçiliği fikri, ikinci veçhe ise M arksist-Leninist yöntemdeki devrimci veçhe idi. Ben daha ziyade ikinci şıktaki kana­ at ve görüşler sebebi ile bu örgütle teması m old u . Ancak şurası n ı 331


belirteyim ki, Kürt az ınlık, sosyolojik bir gerçektir ve bu azınl ıkta Kürt milliyetçiliğinin doğmasına, kendilerin e Cumhuriyetten· beri ikinci sı nıf vatandaş muamelesi yapı lması sebep olmuştur.) Demek suretiyle DDKO örg ütünün amacı ve bu amaca hakim olan düşün­ celeri ortaya koymaktadır. Gerçekten DDKO örgütünün kurulması­ na Kürt milliyetçiliği fikri hakim bulunmaktadır. Ancak bu düşünce­ nin tahakkuku ve Kürt mil liyetçiliğinin hakim k ılınmasından sonra örgüt yönteminde benimsenen ideoloji ise M arksist-Leninist ideoloji niteliğinde görülmektedir. DDKO örgütünde Kürt milliyetçiliği gibi bölücü fikir unsuru ile M arksizm-Leninizm gibi yıkım unsuru bi rleştirilrniştir. Yani her iki ideolojide, yıkımda kanetlerneye hizmet edecek şekilde enjekte e dilmeye çalış ı l m ı şt ı r. DDKO örgütünün faaliyeti ile i lgili olarak, mahkemenizde 972/ 30 esas üzerinde n dava yürütülmekte, dolayıs ıyla bu örgütün ama­ cı ve ideolojisi hakkı nda en geniş bilgiye asasen mahkemeniz sa­ hip bulunmaktadır. Bu konuya i l işkin olarak asıl üzerinde du rmak istediğimiz hu­ sus, sanık i smail Beşikçi'nin söz konusu örgütlenmeden evvel yaptığı fikri çalışmalar ve örgü tlenmeden sonraki gelişim hizmetleri. Sanık i smail Be Ş ikç i, 1 966- 1 967 senelerinde Asistan bulun­ duğu Atatürk Ü niversitesi'nde (Kışın Silvan Ovasında, Yazın Nem rut Ve Süphan Yayialarında Konaklayan Bir Göçebe Aşi re­ tin Sosyal Organizasyonu) konulu bir doktora tezi çalışması yap­ m ı ş bulunmaktadır. Bu g irişimi müteakip g elişmeler dikkate alındığında, san ı ğ ı n , Doğu Anadolu'ya dönük çalışmalarında b i r çekirdek hareket � iteli­ ğinde bu lunduğunu görmekteyiz. Sanık 28 .3 . 1 967 tarihinde dokto­ ras ı n ı verdikten hemen sonra, doğuda yaptığı doktora çalışmaları vasilesiyle toplamış olduğu bilgileri toparlayarak özel araştırma ' oluşturmuştur. Bu araştı rma, yukarıda ifade edildiği gibi (Aralık 1 967 tarihinde üniversite olanakları ile teksir metin halinde bas ı l ı p çoğaltılan Doğu Mitingleri nin A nalizi) isimli kitaptı r. Bu kitap kapsamına dahil görüşler incelendiğinde, sanığın, doktora çal ışmasını dahi belirli bir ideolojik amaç hizmetinde geliş­ tirmek için yaptığı kanaatı hasıl olmaktadır. Çünkü sanık, doğu hak­ kında sadece bu çalışmalar dolayısıyla bilgi ve döküman toplamış332


tır. Her n e kadar yedek subaylığı süresinde Bitlis'te askerlik yaptığı­ n ı ve bu sebeple doğu so rununa ilg i duyduğunu söylemekteysa de, bu, gerçek ideolojisini tecessüs arzusu gibi göstermekten öteye gi­ demez . Doğu Mitingleri'nin Analizi isimli özel çalışmada, önce Do­ ğu'nun g eri kalmışlığ ı na ve etnik farklılaşma sebeplerine ve sosyal değişme dinamiğine temas edilmekte ve bu izatı lar Marksist diya­ lektiğe uygu n bir biçimde o rtaya konarak, mitingde ele alı nan konu­ ları, sahip o lduğu M arksist-Leninist ve Kürtçü ideoloji gereklerine göre tasnif edil ip, buna dair birtak ı m rakamlar vererek ve bu rakam­ ları doğunun en geri kalmış ilieri ile, bat ı n ı n en i leri illerine ilişkin tabloları aynı anda verecek ve mukayese sağlayacak şekilde belir­ leyerek, doğunun tüm geri kal mışlığının etnik ayıncılık fikirlerine ve devletçe burada sürdürülen feodal sisteme ve d evlet g üçleri ile feo­ dalile nin işbirliğine dayayarak ve bu mitingiere feodallerin dahi ka­ t ı lmak zorunda kaldıklarına işaretle, Doğu'daki sqsyal değişme di­ nanıiğinin uluslaşma yöntemindeki gelişmesi gerektiği ve Doğu'da­ ki bütün geri kalmışlık koşulları n ı n ısrarla Bat ı'nın egemenleri ve ba­ siretsiz bürokrasinin sürdürdüğünü ifade ile, bugüne kadar Doğu sorunu konusunda en cesaretli atı l ı m ı Türkiye i şçi Part isi'nin yaptı­ ğını belirterek ve bu kitab ı n ı Marksist-Leninist ve Kürtçü çevrelere u laştı rmak s u retiyle belli mitırakların bilgi ve dikkatları n ı üzerine top­ lamıştır. Sanık ismail Beşikçi'nin bu çalışmanın bilimsel bir araştırma ve derleme ile ilgili bulunmamaktadı r. Zira sanığa bu konuda bir gö­ rev tevcih olurımadığı gibi , oluşturduğu fikirler bilimsel bir çalışma metod ve örneğine uymamaktadır. Sanı k bu kitabında, doğruluğu resmi organlarca kabul ve teyit edilmemiş bir takı m gazete hadise­ lerini ele alarak bunların eleştirilmesine girişmiş ve tarafsız oldukları saptanmamış gazete ağızları ile doğuda açlık ve işsizlik sloganı al­ tında Türkiye işçi Partisi'nin amacına yarar sağlayacak ve Doğu'yu parçalayacak bir potansiyel yaratmaya çalışmışt ı r. Sanığın analizi­ ne konu ettiği veriler, ne bilimsel, ne de aktüel bir niteliğe sahip gö­ rülmemektedir. Köklerinde sakat bir hareket noktası ndan ele alı nan fikirler, Devlet istatistik Enstitüsü'nün ve Köy i şleri Bakanlığı köy e nvanter etütleri tarafı ndan çoğunlukla 1 963 y ı l ı nda tesbit edile n bir takım seviye rakamları vererek mukayeseye girişmiştir. Analiz ya­ zıldığı tarihe göre esasen rakamlar, dört yıllık bir gerilik yaratmakta ve bu fark ideoloji yolunda işlemeye ve büyütü lmeye konmaktadır. 333


Sanığın bilimsel veri ve doğrulardan yoksu n olan bu araştı rma­ s ı , Doğu M itingleri sonras ında Türkiye I şçi Partisi üst kademelerin­ de kümelenen bazı Doğulu entelektüellere Doğu sorunu konusun­ da, örgütlenme ve ayrı bir biçimde yöntem takip etmek işaretini çakmıştır. Bununla da kalmayarak san ık, yapmış o lduğu 334 sahi­ feden ibaret doktora tezi çalışmasını isim değişikliği altı nda (Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değ işme) konusu olarak kısailarak ve istismara müsait bir kapsamda, yine üniversite olanaklarından yararlanarak 52 sahifelik kitap haline geti­ rip öğrencileri ne dağıtarak tedrisata koymuştur. Bilimsel bir ödevi kötüye kullanmak örneklerinden bahseder­ ken bu kitab ın sadece öğretim mü nasebetleri içerisindeki fonksiyo­ nuna temas etmiştik. Bunun yan ı s ı ra sanık, öğretim olanaklarından yararlanarak tek bir aşiret hakkı nda yapmış o lduğu araştırmay ı , bü­ tün Doğu Anadolu'ya genellayerek bu toplumları n değişme gerekle­ rini yine etnik temellere dayalı olarak izalıı etmek suretiyle Kürtçü amac ı na yarar sağlamaya ve aynı ideolojiye mensup kişi ve kuru­ luşların yeniden ilgi ve takdirini toplamaya çalışmıştır. Sanık için asıl olan bilimsel bir yayı nda bulunmak değil k ı rık dökük sahip olduğu bilimsel bilgi ve dökümanları etnik ayrıcalı k fikirleri kuvvetlendirici yöntemde kullanmaktadır. Çünkü bilim hiçbir zaman belli bir ünite­ ye ait olan verilerin genelierne ve örnekleme yaparak başka top­ lumların bu şekilde izahına müsaade etmez. Sonuç olarak sanık bu kitabı nda Doğu'da yaşayan tüm göçebe Kürt aşiretlerinin yaşama ve sosyal seviyelerini ve olanakların ı tez konusu Alikan Aşireti düzeyinde yans ıtmaya ve bu su retle etnik bir çalkanlı meydana getirmeye çalışmışt ı r. Sanık ismail Beşikçi'nin aynı amaçlarla dolu olarak doktora tezini bu defa tüm Doğu'yu ifade eder şekilde (Doğu'da Değ işim ve Yapısal Sorunlar) ismi altında bir kitap haline getirerek 1 969 senesinde bastırmıştır. Sanı k bu eseri ile bilimsel bir g irişim yaptığına ve birçok bakım­ lardan fikirlerinin fayda sağlayacağını öne sürmekte ise de; diğerle­ rinde olduğu gibi bu eseri nde işlemiş o lduğu konular ve ihtiyar edi­ len izah tarzı sahip o_lduğu Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiye hizmet etmekten öteye bir değer taşı maz kanaatındayız. Bilindiği kadarı ile sanık 37 ü nitelik ve 3 1 1 nüfuslu bir göçebe aşireti üzerin­ de tez çalışmaları yapmış ve bunları n sosyal yaşamları konusunda334


ki fikirleri gözleme, diğer bir deyimle resim çekme metodu ile oluş­ turmuştur. San ığı n gerçekten sahip olduğu bilgiler Alikan Aşireti ile ilgili hususlara dayandığı halde söz konusu yayın ı nda, tüm Doğu'daki yaşamı n bir göçebe düzeyinde olduğu intiba ı n ı uyandıracak bir bi­ çimde konu ele alı narak, göçebelik soru nları incelenmektedir. Bu arada Alikan Aşireti'ne örnek bir göçebe aşiret olarak değin ilmekte­ dir. Doğu'daki göçebe Kürt aşiretlerinin çok geri bir yaşama düze­ yinde b ı rakılmas ı n ı n temel nedenleri etnik ayrıcalık fikirlerine dayan­ d ırılarak değişme dinamiğinin o i uşumunda bir temel faktörün dikkate alınarak biçim kazanı lması na çal ışılmıştır. Bunun yanısıra sanık daha geniş bir çevrede belirli görüş ve ideolojisi ile afişe edil­ mek imkan ı n ı da elde etmiş olmaktad ır. Sanığın bu tanımı tüm ka­ muoyu yönünden önemli gözükmemektedir. Esasen kendisini, sa­ hip olduğu ideoloji yöntemindeki muayyen çevrelere kabul etiirmek düşüncesindedir. Ö rneğin ayn ı konudaki fikirlerini Forum, Ant ve Akşam gazetesi g ibi basın organlarında seri makaleler ha linde sunması , be lirtilen arzunun ve hedefin bir işaretidir. Sanık i smail Beşikçi'nin Doğu sorunu ko nusundaki g irişiminin idealist bir hava içerisinde gelişen bir yelpaze gibi devam ettiğini görmekteyiz. Sanık, esasen yukarıda sözünü ettiğimiz yayınların önsözleri nde ve münasip düşen yerlerinde , Doğu Anadolu'nun Düzeni'ne ilişkin ve devrim yaratacak yeni bir eserin hazı rlanması peşinde o lduğunu müjdelemektedir. Nitekim Alikan Aşiretinden kaynak alan genellemesi yan ısıra, bilimsel bir araştı rma olarak baş­ lad ığı (Doğu Ve Güneydoğu Anadolu Sınır Kasabalarında Sos­ yo-Ekonomik Yapının Mukayeseli Analizi) isimli araştı rm a ile ya­ � acağı esere tümlük kazandıran bilgileri toplamış ve Doğu Anadolu sorununu en e lverişli koşullar altı nda istismar etmeye müsait bilgi­ lerin birleştirilmesi sonunda; (Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo­ Ekonomik ve Etn ik Temeller) isimli eseri n i Temmuz 1 969 y ı l ı nda bastırmış bulunmaktadır. Söz konusu eserin başlangıç, gelişim ve sonuç bölümleri itiba­ riyle tümü ele alı ndığında özel bir saik taşıdığı yaratılmak istenen bir kavga uğrunda Kürtlük sorunu bir Doğu sorunu olarak tarihin geniş bir bilimi içerisinde e le alınmakla ve Kürtlerin etnik düşü ncelerle sosyo-ekonomik ve siyasal bakımdan özellikle geri bırakıldığı öne sürü lerek bunların u luslaşma olanaklarını ortadan kaldıran sebeple­ re karşı dire nip mücadele etmeleri gereği belirtilmekte ve etnik ayrı335


calık fikirlerine dayal ı açıklamalar iddialı ve kesin bir şekilde ortaya konmakta ve Doğu sorunu ad ı alt ı nda bu rada yaşıyan etnik kitlenin başkaldırmasına kadar varacak bir kaynatma ortam ı yaratılmaya çalışılmaktadır. Eseri n yayınlandığı günler içerisinde sü rüp giden anarşik olay­ lar ve Türkiye Cumhuriyeti ,Devleti'ne karşı tüm vatandaşların duy­ muş olduğu güveni ortadan kaldırmay ı amaçlayan girişim ve atıl ım­ lar karş ı s ı nda sanığı n Kürt etnik grubu hakkında ileri sürdüğü bu düşü nceler geniş bir tan ıtım kampanyası ile (belli çevrelerce) kabu l görmüş ve bilim adı n a doğruları ifade eden tek kişi o larak nitelenen sanık ismail Beşikçi, kendisine gösterilen bu maksat! ı itibar ve ilti­ fat ın akımı nda Aralık 1 970 tarihinde kitab ı n ı n ikinci basımını yapmış­ tır. Aşağıdaki sanığı n yay ı n ları bölümünde etraflıca ele alınıp ayrı n­ t ı ları belirtileceği üzere sanık ismail Beşikçl , kitab ı n ı n ikinci basımı­ na bazı ilaveler yapmak suretiyle görüşlerinde kesinlik ve kararlı l ı k olduğu v e Kürt etnik grubunun u luslaşması için kendisine aradığı i ntibaı nı yaratmak istemiştir. Sanık taraf ından yü rütülen bütün bu çalışmalar sadece yayınla kalmamış aynı düşünceler ve aşı rı görüşler muhtelif toplant ı , konfe­ (ans ve açıkolurumlarda ele alınıp işlenmiş ve hatta bazı yay ı n or­ ganlarında günlerce seri halinde yazmıştır. Sanık ismail Beşikçi'nin sürdürmü ş old u ğu bu yoğun faaliyet­ ler sonundçı Kürt etnik grubu nda örgütlenme bilincinin doğarak bu­ nun semere verdiğini görmekteyiz. Bu cümleden olarak Mayıs 1 969 tarihinden itibaren görünüm­ de Doğu Anadolu'ya dönük bir amaç taşıyan ve aslı nda etnik ayrı­ cal ık fikirleri ile mücadel e yaratmak isteyen Doğu Devrimci Kültür Ocakları adı altında bir örgütlenmenin süratle yaygı nlaştığın;:ı şahit olmaktay ız. Söz konusu ö rgüt sanık ismail Beşikçi tarafı ndan ilham olu­ nan fikirler istikametinde bir iştigal sahası yaratmış ve Doğu Anado­ lu'nun geri kalmışlığı ile mücadele ediyor tarz ı ndaki girişimleri ile Doğu'da kökeni etnik temellere dayalı Kü rt u lusu fikrinin yay ılması­ n a çalışılmış ve bu yolda bir atı l ı m eşiğine kadar gelinmiştir. Sanık !smail Beşikçl, DDKO örgütünün doğması na sebep olan çalışmalarıçı kalmamış, bu örgütler kurulmaya başladıktan son­ ra gerçek kurulma amacına uygun düşecek bir istikamet olması ve oluşması için büyük çabalar harcamış bulunmaktadır. 336


Ö rneğin: 1 2.3. 1 970 tarihinde Ankara DDKO lokalinde sanık ta­ rafından verilen konferansta daha evvel işlemiş olduğu Kürtçü fikir­ ler yönteminde izahlarda bulunmuş ve bu örgütün yönelik olacağı amaç ve mücadele bilincine şekil kazandın imaya çalışılmıştı r. Sanık bu konferansta halen mahkemede D DKO faaliyetlerin­ den dolayı yarg ılanan i hsan Aksoy tarafı ndan şu şekilde takdim edilmiştir. ( Dr. Say ı n ismail Beşikçi sözlerle Doğu toplumu üzerin­ de konuşacak. Yı llardan beri bü rokrasinin hareketleri ve doğmaları · ile asimiliye Uibi tutulan bir ulus Doğu Anadolu Kürt toplumunun ilk namuslu bilim adamı tarafı ndan varlığının ortaya konması bizim için önemlidir.) denmek suretiyle i smail Beşikçi'nin Kürt ulusu bilincini yaymaya çalışan ve bu uğurda çalışma ve mücadele veren bir kişi olduğunu ifade etmiş bulunmaktadır. Sanık, kişisel temasları na dahi Kürtçülük bilincinin yaratı lmas ı ­ n a hizmet etmiş v e görüşlerinin yayg ı n hale getirilmesine çal ı ş ı l mış­ t ır. Hatta aynı görüşü benimsemeyen ve bu uğurda çalışma yapma­ yan kişi ve kuruluşları kınayacak kadar ideolojisinde ileri gitmiş bir kişi duru mundad ı r. Sanığın ideolojisinin uygulanmas ı niteliğinde ka­ bul ettiğimiz bu te mas ve faaliyetlerine aşağıda ait olduğu bölü mde ayrıca değinilecektir. Doğu Devrimci Kültür Ocakları örgütünün teşkil ve gelişimi ça­ lışmaları n ı n yanı s ı ra örgütün sahip olduğu ideoloji yönteminde ge­ niş bir yay ı n olanağı yaratmak bakımından Diyarbakı r merkez ol­ mak üzere Doğu M atbaacılık Anonim Şirketi şekl inde bir teşebbüste bulunulmuş ve bunun için Diyarbakır Yapı ve Kredi Bankasına 9 1 8 numaralı bit hesap açt ı rılmışt ır. San ık i sınail Beşikçi'nin bu tüşebbüse altı hisselik bir katkı ile kuvvet kazandırmaya ve girişimin netice vermesine çal ışt ığı ve bu cümleden olarak taahhütte bulunduğu anlaşı lmaktadır. San ık i sınail Beşikçi'nin bu teşebbüse altı hisselik bir katkı ile kuvvet kazandı rmaya ve girişimin netice vermesine çal ışt ığı ve bu cümleden olarak taahhütte bulunduğu anlaşı lmaktadır. Sanık isınail Beşikçi, maddi ve manevi bütü n olanakları nı sa­ hip olduğu M arksist-Leninist ve Kürtçü ideoloji uğruna seferber eden ve yurtta böyle b ir ortamın yaratılmas ı n a çalışan g irişim ve atı ­ lı mları ile diğer örgütlerde o lduğundan farklı bir şekilde , önce DDKO örgütünün kurulmas ı na müncer olan fikri hazırlığı yapmış ve daha sonra bu örgütü n Kürtçü ideoloji yöntemine uygun düşecek bir oluşu m kazanması için gayret göstererek Batı'da yaratı lan prole337


tarya ihtilali hedefind a ki kargaşal ıktan Doğu'daki Kürt toplumunun bölünüp kopmas ı na ve her il<i alanda sürdürülecek yıkım hareketle­ riyle özlediği amaca ulaş ı l masında en büyük yararı sağlamış bir kişi durumunda gözükmektedir.

4.

Sanığın Türkiye işçi Partisi ile Olan ve Her Iki ideolojisinden Kaynak Alan Faaliyetleri

Türkiye işçi Partisi varlığını 1 961 Anayasas ı'nın 56. maddesin­ den alarak 648 say ı l ı Siyasal Partiler Kanununa göre oluşan bir ör­ güt niteliğinde kurulmuş olduğu halde ve tüzüğü ile saptanan siya­ sal gö rüşü demokratik sosyalizm istikametinde bu lunduğu ve bu na uygun bir po litika izlediği halde 1 963- 1 970 devreleri arası nda örgü­ tün politik görüşünde önemli değişmeler husule geldiğini görmekte­ yiz. Başlangıçta siyasal partiler yelpazesinin sol diliminde yer a la­ rak demokratik sosyalizmi gerçekleştirmek amacı nda olduğunu ilan eden Türkiye işçi Partisi'nin tedricen üst kademelerine hakim olan bazı idarecilerin etkisi ile ve bu sahada yütürülen fikri hazırl ı k ve it­ melerle örgütü n görü?lerinde önemli değişmeler meydana gelmiş .b ulunmaktadır. Türkiye işçi Partisi 1 96 1 Anayasas ı'nın getirmiş ol­ duğu sosyal devlet anlay ı ş ı n ı daha ileri bir özde anladığını zaman zaman ortaya koyan ö rnekler vermişse de bu örgütü (46) varlığı ba­ k ı mından tehlikeye düşüren girişimi Ekim 1 970 tarihinde meydana gelmiştir. Söz konu su ö rg ü tü bu noktaya getiren sebeplerin ne ol­ duğu ve özellikle Türkiye i şçi Partisi bilim kurulu üyesi bulunan sa­ nık isınai l Beşikçi'nin partinin bölgeci bir politika izleyen oluşum kazanması nda ne g ibi h izmetleri olduğu husus sanık yönünden açıklamaya değer bi r önem taşımaktad ı r. Sanık isınail Beşikçi ilk kez doktora çalışmas ı ile başlayıp da­ ha sonraki gelişimleri itibariyle kesin bir şekilde istikamet alan Kü rt­ çü ideolojiye dönük faaliyetleri ile bölücü bir çığır açmış bu lunmak­ tadı r. Türkiye I şçi Partisi'nin 1 967 yılı içerisinde Doğu Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinde açlı k ve işsizliği protesto mitingleri tertip et­ miş olması , gerek mitingierin amacı ve özü , gerekse bu mitingiere atfedilen mana ve yürütülmek istenen politika bak ı mı ndan değişik biçimde sapmalara sebep olmuştur. Siyasal bir organizasyon ve güdü olarak ele a l ınan ve sürdürü338


len mitingler bu toplantı lara hakim olan bir takım 1-< işilerce- maksatlı bir şekilde Doğu'nu n geri kalmışlığı sorunu g iderek Doğu'da yaşa­ yan halklar meselesi haline sokulmuş ve geri kalmışlık etnik farkla izah edilmiştir. M iting lerde yapı lan bu dönüşümün keskin hatlarla politik bilinç kazanmasi ve Doğu sorununa meseleyi etnik bir açıdan e l e alarak Türkiye i şçi Partisi'nin sahip Çıkması politik bilincin yaratı lmasına Sanık isınail Beşikçi Doğu Mitinglerinin Analizi isimli eserle ge­ niş ölçüde etkili olmuştu r. Söz konusu analizde konunun ele al ı n ı ş ı ve çeşitli mitinglerde verile n örnekler mukayeseli olarak sunulan rakamlar önce Doğu ile Batı arası nda geri kalmı şlık uçuru munu yaratmı ş ve daha sorıra bü ­ tün bu geriliklerin Doğu'da yaşıyan etnik grubu n Kürt oluşları nede" niyle Osmanlı ve Türk siyasi iktidarlarınca uluslaşmaianna mani olacak bir düzeyde tutulması n ı n sebep olduğu ve bu yüzden Do ğu'nun feodal düzenden kapitalist bir seviyeye getirilmediği ve onun içindir ki halkları n uluslaşma sürecini tamamlayamadıkları şeklindeki görüşler etnik amaçla takip edilen bu siyasetin tıaklı se­ bepleri haline getirilmek istenmiştir. Sanık isınail Beşikçi, yukarıda temas ettiğimiz daha sonraki yayı nlarında ayn ı konuyu ısrarla ve defaaıle işlemiş, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisinde bölürı­ mez bir bütün olarak yaşarnalarına devam eden ve tüm Türkiye'nin sorunu olan geri kalmı şlıktan kurtulma çareleri ararken ulustan, ulus ç ıkarmak istenmiştir. N eticede Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesine varacak olan bu bilinci Doğu sorunu adı altı nda ele alıp işlenmesinde ve za­ man içinde giderek örgütlenmeye ve hatta Türkiye i şçi Partisi gibi bir partiyi kendi ideolojisinin izleyicisi ve sahibi haline getiren fikri oluşumun yaratılmasında isınail Beşikçi başlıca etken olmuş bu ­ lunmaktadı r. Sanık ismail Beşikçi bu yüzdendir ki Türkiye işçi Partisi ile olan ilişkilerini bir gün dahi kesmemiş ve özellikle bu partinin üst kademelerine hakim kişilerle temaslarını sü rdürmüştür. Sanık, Doğu Mitinglerinin Anal izi isimli eserinde Doğu'da işçi Partisi'nin düzenlediği mitingleri diğer partilerce ele alınmayan dev­ rimci bir hareket olarak nitelenmekle ve mitingler sonras ı Doğu top" lurnundaki gidişin etnik bir rolada bulunduğuna işaretle adı geçen partinin kendisine iyi bir oy kaynağı kazan makla olduğu ima ile doğrudan doğruya Doğu sorunu ile I şçi Partisi arası nda vazgeçil­ mez bir bağ kurmaya çalışmıştır. 339


Sanık ismail Beşikçl, bütün yay ı n ve yazıların ı Türkiye I şçi Partisi'n in idaresine hakim kişilere göndermiş bulunmaktadır. Hatta zaman zaman bu partiye yapmış olduğu maddi yard ı mlardan dolayı kendisine takdir ve teşekkü r edilmiştir. Sanık ismail Beşikçi ile Türkiye i şçi Partisi arasınd a ideolojik bakımdan mevcut olan yakınlık belli bir zaman içerisinde bu parti­ nin sanık tarafından ortaya atılan etnik te mele dayalı Doğu sorunu ve Kürt halk ı n ı n ı n uluslaşması fikirlerinin benimsenmesinde ve hat­ ta Türkiye i şçi Partisi'nin bu yoldaki düşüncesini Ekim 1 970 tarihin­ de etraflıca işleyerek bunu partinin bir amacı haline getirmesi islika­ metindeki düşüncelerin açıkça belirtilmesinde sanığ ı n öne mli bir etken olduğu na yukarıda değinmiştik. Türkiye I şçi Partisi'nin 4. Bü­ yük Kongre kararlarından dolay ı kapatılması hakkında Anayasa Mahkemesi'nin 20.7. 1 971 gün ve 1 97 1 /3 esas say ı lı kararı muhte­ vası bizim bu görüşümüzü doğru lamaktad ır. Türkiye i şçi Partisi evvelce izlemekte o lduğu demokratik sos­ yalizm, giderek imkan bulunduğu nda yapacağı şüphe götürmeyen ihtilalci sosyalizm politika hedefi yanısıra Doğu'ya dönük öze l bir si­ yaset takip etmeyi niçin tercih ederek partinin temelli kapatmasına müncer- o lacak tehlikeli bir yola girmiştir. Çünkü sanık ismail Be­ şikçi ve ayn ı düşünceyi paylaşan partinin üst kadernelerindeki Ta­ rık Ziya Ekinci, Kemal Bu rkay ve Dr. Naci Kutlay Kürt erıtelektü­ eller önce Doğu'da Türkiye işçi Partisi yönünde n bir oy hazinesi olduğuna işaret etmiş ve daha sonra da bu oyları kazandırabiirnek için izlenecek siyasetin ana hatları verilmiştir. Esasen i şçi Parti­ si'nin ideolojisine uygun bir tarzda gelişen proletarya ihtilalini gerek­ tirecek u nsur ve belirtilere ilaveten, Doğu'da feodal seviyede bıra­ kılmış ve ezilmiş kitlenin atılımı sağlayacak ve bu gücü birdenbire proletarya çizgisine getirecek bir formül gerekliyd i . Bu düşüncenin esasları ise 1 967 yılı ndan beri ismail Beşikçi tarafı ndan bütü n hat­ ları ve nezaket arzeden yönleri il� işlenmişti. M esele Doğu'ya dö­ nük olarak yürütülecek siyaset ve ele alınacak konularda o nların geri bırakılmışl ığı Kürt olmalarına bağlamak ve gösterilecek çabala­ rın Kürtlerin uluslaşması istikametinde gelişeceğiile Kürtleri inandır­ maktı. Bu bi linç sağlandığında Batı'nı n kapitalist sömürüsünden do­ ğan tepki güçlere , Doğu'nun feodal ezilmişliğinin galeyan gücü de ilave olarak ve her iki güç kaynağı proletarya ihtilali hedefinde birle­ şerek Türkiye işçi Partisi'nin amacı gerçekleşmiş olacaktı. Türkiye I şçi Partisi sosyalizm olarak takip ettiği ve demokratik 340


kurallar içerisinde yürütmek istediği siyasetinde uygulad ığı bazı aşı ­ rı girişimleri demokrasinin icabına ve sosyal niteliğine bağlayıp izah ederek asıl amacını g izlerneyi uzun bir süre başarmış görünmekte idi . Ancak Doğu Anadolu sorunu ve özellikle Kürt halkının u luslaş­ ması konusundaki atı l ı m ve siyasetini ne suretle gizleyecekti? Ana­ yasanın 3. maddesi (Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölü nmez bir bütü ndür) demekteydi. i zlenecek bu siyaset neticede Türk mille­ tinin bölünmesine varacağı ilk nazarda anlaşılmaktaydı . Türkiye işçi Partisi 29-3 1 Ekim 1 970 tarihlerinde Ankara'da yaptığı 4. Büyük Kongresinde alı nan kararları büyük bir tantana i le ilan etti. Bu kara­ rın 6. bölümünde e le alı nan konu Doğu Anadolu sorunu ve bu so­ runla ilgili olarak partinin ilerde izleyeceği siyasetin ayrı ntı larını be­ lirtmekte idi . Söz konusu kararın ilk bölümünde Tü rkiye i şçi Partisi'nin Türki­ ye'nin Doğu'sunda yaşayan Kürt halkına dönük özel bir siyaset izle­ mesini zorunlu kı lan sebeplere yer veriliyor ve bugüne kadar hakim sın ıfları n faşist iktidarları n ı n Doğu'da zulüm ve asimilasyon politika­ sı uyguladıkian na işaretle, Kürtlerin bilhassa geri bırakı lmaları için ekonomik ve sosyal bir politika uygulandı ğ ı na temas olunarak şu görüşlere yer verilerek bu konuyu ele alma n ı n işçi sınıf ı n ı n sosyalist devrim mücadelesinin bir uzantısı olduğu görüşleri işleniyordu : (Türkiye'nin Doğu'sunda Kürt halkı n ı n yaşamakta olduğun u , Kürt halkı üzeri nde, baştan beri hakim sınıfların faşist iktidarların ı n za­ man zaman kanlı zulü m hareketleri niteliğine bürünen baskı-terör ve asimilasyon politikasını uyguladıkları n ı , Kürt halkı n ı n yaşadığı bölgenin Türkiye'nin öteki bölgelere oranla g.eri kalmış olmas ı n ı n te­ mel nedenlerinden birinin kapitalizmin eşitsiz gelişme kanununa ek olarak bu bölgede Kürt halk ı n ı n yaşadığı gerçeğini göz önüne alan hakim s ı n ı f iktidarları n ı n güttükleri ekonomik ve sosyal politikanın bir sonucu olduğunu, bu nedenle Doğu sorununu bir bölgesel kal­ k ı n ma soru nu olarak ele almanın, hakim sı nıf iktidarların ı n şöven, milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun bir uzantısı ndan başka bir şey olmadığı n ı , Kürt halk ı n ı n anayasal vatandaşl ık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolun­ daki mücadelesinin bütün anti-demokratik faşist, baskıcı şöven mil­ liyetçi akımları n amansız düşmanı olan partimiz tarafı ndan destek­ lenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğunu Kürt halk ı n ı n gelişen demokratik özlem ve isteklerini ifade ve gerçekleş­ tirme mücadelesi ile işçi s ı n ı f ı n ı n ve onun öncü örgütü partimizin öncülüğünde yürütü len sosyalist devrim mücadelesinin tek bir dev34 1


rimci dalga halinde bütünleştirmek için Kürt ve Türk sosyalistlerin parti içinde omuz-omuza çalışmaları gerektiğini Kürt halkı na uygu­ lanan ı rkç ı-milliyetçi şöven-burjuva ideolojisinin, partiler, sosyalist­ l e r ve bütün işçi ve diğer emekçi yığınlar arasında yerle bir edilme­ sinin sağlanması, partinin ideolojik mücadelesini ve gelişmesini temel ve devamlı bir d avası olduğunu, parti nin, Kürt sorununa, işçi s ı n ı f ı n ı n sosyalist devrimci mücadelesinin g erekleri açısından baktı­ ğını kabul ve ilan eder.) şeklindeki fikir dizisi içerisinde Türkiye işçi Partisi yönünden Doğu'da yaşayan Kürt halkı n a karşı özel bir politi­ ka u ygulamanın gerekle rden bunu n h angi biçimde yürütüleceği ve van lmak istenile n sonucu belirleyen görüşler ile sanık isınail Be­ şikçi'nin Doğu Anadolu'nun Düzeni'ne ilişkin olarak işlediği konu­ ların dayanak ve unsurlarına bak ı ld ı ğ ı n d a h e r ikisinin de aynı doğ­ rultuda düşü ncelerden ibaret olduğu ve ası l · amac ı n ı n Doğu'da feodal ezilmiş güçleri proletarya ihtilali potası nda birleştirmek bu­ lunduğu açıkça görülmektedir. Kararın müteakip bölü münde, uygulama alan ı n ı n ne olacağı ve bu giri ş i mden ne aniatı lmak istendiği sekiz bent halinde sıralan­ m aktad ı r. Bunların mu htevası gözö n ü n e alındığı nda sanık i sınai l Beşikçi tarafı ndan defaaıle işlenen ve kafalara ye rleştiri lmeye çal ı ­ ş ı lan Kü rt lerin u luslaşmasına yönelik düşünceler olduğu v e ileri sü­ rü l e n hususların tamamı ile ayniyel arz ettiği anlaşılmaktadır. H e r şeyden evve l ismail Beşikçi'nin düşüncelerinde olduğu gibi Türkiye'nin Doğu'sunda Kürt halkı denilen bir insan topluluğu yaşad ı ğ ı kabul edilmektedir. Diğer taraftan Tü rkiye ' n i n Doğu'sunda yaşayan Kürt halkı üzerinde baştan beri egemen s ı n ıfları n faşist hü­ kümetleri bask ı , yıldırma ve asimilasyo n siyaseti uygulamışlar ve bu uygul amalar zaman zaman kanlı zulüm eylemleri niteliğine bü­ rünmüşiür. Demektedir ki, sanık ismail Beşikçi bu görüşleri daha geniş bir tarih dilimi içerisinde ayrıntı l ı olarak işlemiş ve Kürtlerin her devrimde horland ı ğ ı n ı öne sürerek sırt onların sindirilmelf?ri için bu şekilde hareket edildiğini belirtmiştir. Keza Kürt halkı n ı n yaşadığı bölgenin öteki bölgelere göre geri kal m ı ş olmasının temel nedenlerinden biri olarak da sermayecilik düzeninde yü rürlükte bu lunan eşitsiz gelişme yasasının etkisinden başka, bu bölgede Kürt halkı yaşadığı için hükü metlerin güttükleri gelişmeyi engeleyici ekonomik ve toı:,lumsal siyasettir. Bu bölgede yaşayanların Kürt le r olduğunu göz önünde tutarak engelleyici bir si­ yaset uygulanmıştır, t arzındaki görüşler için sanık ismail Beşikçl 342


tarafı ndan Kürtlerin Osmanlı ve Türk iktidarları nca özellikle feodal düzeyde tutu lduğu , şayet bunların kapitalist seviyeye gelişmeleri şeklinde bir gelişime müsaade olunsaydı K ü rtler mutlaka bugü ne kadar uluslaşma sürecini tamamlayacaklard ı şeklinde işlenmiştir. Dolayısiyle K ü rtlerin bu geri kalmışlık ve baskı politikası alt ı nda Kürtlerin sosyal ve ekonomik bakı mdan atı l ı m yapmaları n a imkan olmadığı bu atı l ı m ı başka yönden gelişt irmek çarelerinin davet edil­ diği ve Kürtlerin yeni bir çıkış yolu aramaları ortamına itilmeye çalı­ şıldığı ve san ığın bütün bu .gayretleri ile etken olarak işi bir parti kongresinin Doğu'ya dönük bir politikas ı haline getirdiği anlaşı lmak­ tadır. Kongre kararlarında Doğu sorununa yalnızca bir bölgesel kal­ kınma sorunu olarak bakıp, ele alman ı n doğru olmayacağı bu soru­ nun daha başka kapsamları bulunduğuna işaretle baz ı yöntemler belirtilmektedir. Özellikle, partinin Doğuda uygulanan demokrasiye aykı rı faşist baskıcı , b ağnaz-milliyetçi bütü n akımları n amans ız düş­ manı olduğu kaydedilerek Kürt halkının gelişmekte olan özlem ve isteklerini bildirme ve gerçekleştirme mücadelesini işçi s ı n ıf ı n ı n ve onu n öncü örgütü bu lunan partinin kılavuzluğu nda yürütülen sosya­ list devrim mücadele çizgisine getirerek tek bir d evrimci eylem biçi­ minde bütünleştirmek için Kürt halkın ı n gelişmekte olan özlem ve isteklerini bildirme ve gerçekleştirme mücadelesini işçi sınıfının ve onun öncü örgütü bu lunan partinin kılavuzluğunda yürütülen sosya­ list devrim mücadele çizgisine getirerek tek bir devrimci eylem biçi­ minde bütünleştirmek için Kü rt ve Türk sosyalistlerinin omuz­ omuza çalışmaları gereği belirtilmektedir. Bu nokta ise sanığ ı n Do­ ğu'da yaşayan Kürt halkına ısrarla tavsiye ettiği ve tek çıkış yolu olarak öne sürdüğü bir mücadele biçimi olarak görünmektedir. Kongre kararları n ı n son bölümünde daha da ileri g idilerek yapıla­ cak mücadelede sağlanacak destek ile Kürt halkına karşı uygula­ nan ı rkçı -milliyetçi, bağnaz, burjuva ideolojisini n , partililer, sosyalist­ ler ve bütün işçi ve öteki emekçi yığınlar tarafı ndan yerle bir edileceği kayıt edilmekte ve bu işi partinin ideolojiye dayanan mü­ cadelesini ve gelişmesini temel ve sürekli bir davası haline getirildi­ ği belirtilerek; sonuç o la rak sanık i smail Beşikçi'nin muradına göre bağlanmaktadır. ( Pa rti, K ü rt sorununa işçi s ınıfını sosyalist devrimci mücadelesinin gerekleri açı s ı ndan bakmaktad ı r. Başka deyimle Kürt soru nu işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesi içine g iren bir konudur) d emek suretiyle sanık i smail Beşikçi'nin yaymak istediği fikirler doğrultusunda ve proletarya ihtilali çizgisinde Batı'daki kapi343


talist sömürü unsurları ile Doğu'daki feodal ezilmişliğin güç arzede n u nsurları nın birleşmesi arzusu ayn ı amaç v e görüşler içerisinde izah bu lmaktaydı . Sanık l smail Beşikçi, 1 967- 1 970 yılları arası nda yoğun bir şe­ kilde sürdürdüğü Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiye dönük yay­ g ı n çal ışmaları ile başlang ıçtan beri Türkiye işçi Partisi içerisind e yer etmiş ve özellikle etnik temellere dayalı Doğu sorunu konusun­ d aki maruz fikirleri bilhassa bu partinin üst kademelerine hakim ki­ şiler tarafı ndan kabul görerek parti bu yönden bi.r atılıma sürüklen­ miş görü nmektedir. Türkiye işçi Partisi'nin konuyu bir politika olarak benimserneden evvel gerçekleştirilen Doğu Devrimci Kült u r Ocak­ l arı örgütü bir dayanak olarak kendini hissettirmiş ve tabandaki bi­ l inçlendirme çabaların ı sürdürerek özlenen ortamın sağlanması nda ve Doğu'daki vatandaşların buna inandırı lmas ı nda bir güvence sağ­ lamış bulu nmaktadır. Esasen Doğu toplumunun bu yönde fikre n h azırlanıp eğitilmekte olduğu sanık i smail Beşikçi'nin sürdürmekle olduğu faaliyetlerle teyit edilmeye çalışılmakta idi. Ekim 1 970, 9. Büyük Kongre kararları ndan sonra sanık ism a i l Beşikçi'ni n b u yoldaki fikri hazırlık v e çalışmaları nı Türkiye işçi Par­ tisi'nin kabu l ve tescil ettiği ve kendisinden kararları sonrası uygula­ nacak ve iyi sonuca götürecek mücadele yöntemlerinde fayda bek­ lendiği ve bugüne kadar gösterdiği hizmetin aynı doğrultuda uzant ı s ı olarak kendisine yeni bir hizmetin yüklendiğini görmekte­ yiz. Bu cümleden olarak Türkiye işçi Partisi Genel Sekreterliği ta­ rafı ndan sanık i smail Beşikçi'ye gönderilen 21 . 1 2. 1 970 tarih ve 70/864 numaralı yazıdçı kendisinin Türkiye i şçi Partisi bilim ve araş­ t ı rma bürosu danışman üyeliğine seçildiği genel sekreter Sait Ç i l­ taş' ı n imzası ile bildirilmektedir. Ayn ı yazıda yer verilen bazı açıkla­ malar kongre kararları sonrası nas ı l bir uygulama yöntemi takip edileceğini ve mücadele biçiminin ne olacağını ve özellikle yap ı la­ cak çalı şmaların bilimsel bir görü nümde yürütülmesi gereğini orta­ ya koymaktadır. Söz konusu yazıda yapı lacak çalışmaları n , partinin ikinci olağanüstü ve dördü ncü olağan büyük kongresinde alınan ka­ rarlar istikametinde geliştirilerek parti programına yeni bir yön ka­ zandırılacağı ifade olunmaktadır. Daha sonra kararlara değinerek şu görüşlere yer verilmektedir. ( Karardan da anlaşılacağ ı gibi, prog­ ramın temel esasları geçerlidir. Ancak ilk parti progra m ı n ı n hazırlan­ masından bu yana meydana gelen ekonomik ve sosyal gelişmele344


rin ışığında ve 4. Büyük Kongrenin aldığı sosyalist devri m stratejisi kararı doğrultusunda parti programı n ı n yeniden e le alınması ve ge­ liştirilmesi gerekmekted ir. Bu nedenle bilim ve araştı rma bü rosu toplantısında parti programlarının bölünmeleri ile ilgili örneklerinizi rapor halinde getirmeniz yararlı olacaktır. Yapılacak çalışmalara ge­ rekli önem verilip, belirtilen günde toplantıya katı lacağ ı n ıza güveni­ mi belirtir, başarılar dileği ile sayg ılarımı iletirim) . denmek su retiyle bu sahada sanık ismail Beşikçi'nin aynı doğrultudaki evvelki hiz­ metlerinin devamı istenmekte ve partinin sanık tarafı ndan savunu­ Jan görüşlere uygun bir oluşu m kazanması nda kendisinden fayda­ lar bekl e nmektedir. Bilim kurulu dan ı şmanl ığı isminde n de anlaşılacağı gibi daha üst seviyede bir fikir redaksiyonu temin ede­ cek bir mevkidir. Bu sebeple böyle bir tevcih sanığın bu yoldaki keskinlik kazanmış ve yayg ınlaşmış likirierin doğal bir sonucu olan hizmet atamas ıdır. Her ne kadar sanığın Türkiye Işçi Partisi bilimsel dan ışma ku rulu ü ye liği sılal iyle ne gibi hizmetlerde bulunduğu bun­ dan sonraki dönemde tespit olunamamış ise de bizim belirt mek is­ tediğimiz asıl mühim nokta san ığın, Marksist-Leninist ve Kürtçü ide­ o lojisi uğruna geçmişte yapmış olduğu çal ışmalarla işçi Partisi bak ı m ı ndan Doğu Anadolu'daki koşul ları cazip hale getirdiği ve adı geçen partinin bu ko nuya el atmasında etkisi bulunduğunu sapta­ maktır. San ık i smail Beşikçi tarafından fikri hazırlığı oluşturulan ve tehlikeli istikamette geliştirilen k ü rt halkına dönük yoğun faaliyetle­ rin neticede yurt bütü nlüğünü bölmeyi hedef alan bir amaç taşıdığı Anayasa Mahkemesinin i şçi Partisi'nin kapatı lmasına dair 20.7 . 1 971 tarih ve 1 97 1 /3 esas sayılı kararı ile gerekçeli olarak saptanmıştır. Böylece Doğu'daki Kürt vatandaşları etnik ayrıcalık düşünceleri ile kandı rarak proletarya ihtilali hedefinde bir at ı l ı m ı n cazibesine kapılan Türkiye i şçi Partisi anayasas ının 5 7 . maddesi, Siyasi Partiler K.'nun 89. ve 1 1 /2. maddeleri uyarı nca temelli olarak kapat ılmış ve yurt bütü nlüğü bakımından tehlikeli bir girişim önlen­ miş bulunmaktadır. Bu karar ayn ı zamanda sanık tarafından uzun bir dönem içeri­ sinde propaganda ve uygulanması yapı larak yerleştirilmeye çalışı­ lan fikirleri mana ve niteliği ile yönelmiş o lduğu amaç bakımından ideolojik kapsamı da tayin ve tesbit etmiş o lmaktad ır.

345


IV. SAN IGIN i DEOLOJiSi YÖNTEMiN D E K i BASlN-YAYlN FAALiYETLERİ Sanık İsmail Beşikçi, ideolojisi yönteminde göstermiş olduğu faaliyetleri sırasında daha etkili olabilmek ve fikirleri yaygın hale ge­ tirebilmek için geniş bir yayın olanağı ile hareket etmiştir. Sanığın gerek üniversite bünyesinde, gerekse çeşitli ö rgütlere dönük olarak göstermiş olduğu ideolojik faaliyetlere yukarıda temas ederken bastırmış bulunduğu teksir ve kitaplardan söz etmiş ve konun u n gerektirdiği ölçüde bunları n kapsam ı na değinmiştik. Ancak, sanık İsmail Beşikçi'nin yayınları nda konu ettiği fikirler ile öğretim ola­ n aklarından yararlanarak ve diğer hitabet f ı rsat larını değerlendire­ rek yaptığı propaganda niteliğindeki uygulama faaliyetleri içiçe gir­ miş gözükmektedir. Bu bakı mdan söz konusu kitapların ve yay ı nların ele aldığı görüş ve fikirleri ayrıntı ları ile belirtmek suretiyle sanığı n içiçe olup birbirinden ayrı lmasına imkan olmayan faaliyetle­ rine bütünlük kazand ı rı lmış olacakt ı r. Ayrıca sanığın sözlü propa­ gandas ına vesile olan düşüncelerle, bas ın olanağından yararlana­ rak ileri sürülen görüşlerin ayniyel ve bağlantısı aydınlık kazana­ cakt ır. Diğer yandan 5680 sayılı Bas ı n Kanunu muvace hesinde sa­ n ığ ı n birçok yay ı nları nın takip süresinden doğan bir ceza dokunul­ mazlığı kazandığı ve fakat aynı likirieri n tekran suretiyle çeşitli tesir alanları içerisinde sanığa ait görüşlerin hayaliyetini muhafaza ettiği de bir gerçektir. Bütün bunların ayrıntı l ı bir şekilde belirtilmesi ve te­ celli eden duru mu n değerlendirilmesinin zoru nlu bir açıklama oldu­ ğu kanaat ı ndayız. Sanık İsmail Beşikçi tarafından yayına konu olan likirierin ge­ lişimi ve yapılan yayı nları n dizisi bir piramit biçimi gösterilmektedir. Nüve bir girişimle başlayan likirierin kısa bir sürede dönüşüm ve gelişim kazandığı ve gittikçe katı bir şekil alarak neticede önerme ler halind e kendine arz eden bir cihete konunu n ayniyelinden başka yazı lara ve söylenenlere san ığın bil imse l sıfatı ndan doğan sözde bi­ limsellik desteğinin kazandı nimaya çalışılınasıdı r. Yüzeysel bir bakışla sanık İsmail Beşikçi hiç bir şey söylemi­ yor, ne yaz ılmış ve ne söylenmişse bunlar bilimsel donelerdir. Bu sebeple sanık kendisinin bilimsel hakikatı ifade eden bir kişi olarak takdim etmektedir. Bu sun'i gayret aslı nda bilimsel o lanakları kötüye kullanmayı asl a ö rtbas etmeye yetmeyecektir. Çünkü oluşturulmak istenen fi346


kirler belirli ideolojilerden kaynak alan ve ona uygun bir ortam ve is­ t ikamet kazanmayı amaçlar mana ve muhtevadadı r. Sanık isınail Beşikçi tarafı ndan açıklanan görüşlere uygun olarak yayına konu olan bası n ve yayı nlara gelince :

1.

Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme - Geçiş Halindeki Toplumlar

Sanığı n bu yayını Ocak 1 968 tarihinde vuku bulmuş ve Atatürk Ü niversitesi olanakları ile gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar sanığın bu yay ı n ı ndan bir ay ö nce bastı rmış olduğu bir analiz yayı n ı mev­ cutsa da gelişme çekirdek teşkil eden bir yay ı n olması itibariyle ön­ ce b u yay ınından söz edeceğiz. Söz konusu yay ı n 52 sahilelik t eksir-metin biçimind e olup ka­ pak başlığı nda Atatürk Ü n iversitesi patentini t aşımaktadı r. Keza bu metnin bastı rı lması dağ ı t ı ld ı ğ ı alan ise, esas itibariyle Atatürk Ü ni­ versitesi çevresi olduğu anlaşı lmaktad ır. N itekim bazı öğrenci beyanları ve sanık hakkı rıda vaki tahkikat komisyonu raporu sonuçları ve öğrencilerin ders takrirlerinin son bölümleri bu hususu doğrulamaktadı r. Bunun yanısıra sanığın bu t eksir metni konunun ilgili kıldığı baz ı çevrele rde el alt ı ndan gönde­ rildiği anlaşılmaktadı r. Sanık, söz konusu teksir metnin ö nsözünde bu yayını ile elde etmek istediği asıl amac ı n ı g izlerneyi hedef alarak şu görüşlere yer vermekted ir: "Kürt ve Türk gibi ideolojik ve e tnolojik t artışmaları öte­ sinde Kürt farklı laşmas ı n ı n tari hsel gelişiminin araştırı lmas ı n ı , tart ı ­ ş ıl mas ı n ı v e gün ı ş ı ğ ı n a çıkartılmasında bilim adam ı n ı n bilimse l so­ rumluluğuna giren bir görevdir" demek suretiyle bu konuya bilimsel bir uğraşı olarak eği ldiği i ntiba ı n ı yaratmak istemektedir. Ancak ha­ kikat odur ki, bu yay ı n mu htevası ve sanığı n yetenekleri incelendi­ ğinde sonucun tamamen ters istikaınet t e gelişme gösterd iği anlaşıl­ maktadır. San ık, adı geçen teksir metnin ilk bölümünde Doğu Anado­ lu'nu n çeşitli bölgelerinde hareket eden göçebe aşiretlerin mevcu­ diyet ve yerlerine işaret etmekte ve Kürt olan bu aşiretler ile Çinge­ ne ve Yürüklerin ayrı toplumlar olduğunu belirtm�ktedir. Aynı bölümde göçebe Kürt aşiretlerinin genel karakterine dahil olarak say ı lan u nsurlarla onları n ge ri bir yaşama d üzeyinde bulu nduğu ifa� de edilmektedir. M etnin ikinci k ısmında göçebe Kürt aşiretlerinin 347


yaz ı n ve kışın değişen yaylak ve kışiakiarda çadır kurarak ve hay­ van besleyerek yaşantıianna devam ettikleri anlatılmaktadı r. Üçün­ cü bölümde ise Göçebe Kürt aşiretlerinde toprak mülkiyetinin söz kon usu olmadığı ancak Osmanlı I mparatorluğu'ndan beri takip edi­ len bir takım kandırıcı siyasetler sonucu Doğu'da feodal mülkiyelin yer bulup müessese haline geldiğine işaret edilmekte ve cumhuri­ yelle birlikte göçebelerin mülkiyet rejiminde hiç bir değişme meyda­ na gelmediği ve onların toprağa bağlı bulunmaları nedeni ile istifa­ de alanlarının zamanla çeşitli baskı lar so riucu daraldığı ve bütün düzenlerinde aşiret sisteminin hakim olarak devam ettiği ve aşiret reisinin bir otorite niteliğinde yetkileri bulunduğu ve göçebe Kürt aşiretle rinin basit koşullar alt ında hayvancı l ı k yaptı kları ve kendi tü­ ketimleri kadar ürettikleri göçebe münasebetleri ile yönetildiği ve göçebe Kü rt aşiretlerinin Türkiye Devleti tarafından olanak yaratı l­ madığı ve aşiret hayat ı n ın zorlanır hale geldiği ve bütün bu sosyal ve ekonomik zorunlulukları n yer yer aşiretlerin toprağa bağlanması­ na sebep olduğu ve aşiretlerin zamanla geleneksel değerlerinden sıyrılarak hareket ettiği sahalarda karşı laştığı yeni değerleri kabul­ etmek mecburiyelinde kald ığı ifade edilmektedir. Daha sonra sadece kendilerine askere gitmek yükümlülüğü ta­ n ı nan ve fakat hiçbir imkan verilmeyen Göçebe Kü rt aşiretlerinin yüzde yüz Kürtçe konuştukları ve ancak Türkçe bilenleri % 20-25 civarında bulunduğu yarg ı s ı yer almaktadı r. Doktora çalışması na konu olan Alikan Aşireti ile ilgili bazı anket sonuçları ö rnek olarak verilmektedir. Onun içindir ki Doğu'da yaşıyan göçebe Kürt aşiretle­ ri % 1 00 Kürtçe konuşur tarzındaki görüş, bilimsel verilerden uzak ve maksatlı bir önermedir. M üteakip bölümlerde göçebe aşiret topluluklarında bazı yeni­ leşmaler vukua geldiği ve göçebelerin çevre ile olan ilişkilerine tabi­ atı n hakim olduğu ve bu ilişkiler bak ı m ı ndan, etnik bir kasdın göze çarpt ığı, göçebelerde güvenlik duygusunun önem taşıdığı belirtil­ mekte ve göçebe toplumunu belirlemek için bazı özel anket rakam­ larına yer verildiği, bu şartlar altında göçebe aşiretlerin ı:orunlarının dahi bilinmediği ve kendi başlarına terk edilmiş oldukları görüşü öne sürmekte bu hususta bazı planlama rakamları verilmektedir. Sonuç olarak göçebelerin maliyeti devlet için sıfır olan bir toplum ol­ duğu ve bunların hiç bir kamu hizmetinden yararlanmadıkları ve % 1 00 Kürtçe konuşan bu aşiretlerin Tü rkiye'nin kültür u nsurları ile kaynaşmadığı bu hususun özel bir dikkatle ele alınıp göçebe Kürt 348


Aşiretlerin problemlerinde değişik bir politika tercihi yapmak gerek­ tiği görüşlerine yer vermektedir. Sanığ ı n eğitimde bulunduğu Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencile­ rine monografik bir çalışma örneği olarak dağıtılan bu kitabın mu h­ teviyatından ziyade, bu kapsarnın ve bilgilerin ne suretle elde edil­ diği konusu önem taşımaktadır. Çünkü bilimsel bir araştırma mahsulü olduğu intibaı yaratılmaya çalışılan bu kitapta Doğu Ana­ dolu'daki tüm yaşama düzeninin Göçebe Kürt Aşiretleri şeklinde ol­ duğu öne sürülmekte ve Göçebe Kürt aşiretlerinin sosyo-ekonomik ve siyasi yönlerden ele alınan konuları olduğundan daha da geri bir düzeyde gösterilmek istendiği anlaşı lmaktadır. Daha evvelce sade­ ce küçük bir Göçebe Kürt Aşireti (Aiikan Aşireti) üzerinde doktora çalışması yapan ve bu aşiretle ilgili olarak gözleme suretiyle çeşitli doneler elde eden sanık, başka surette bilgisinin ve yazdığın ın kay­ nağı ve dayanağı n ı ortaya koymadan Alikan Aşireti hakkındaki sa­ dece bu aşiret için geçerli o lması lazım gelen veri ve elde edilen sonuçları Doğu'da yaşayan tüm göçebe Kürt aşiretleri kapsayacak şekilde genellerneye tabi tutarak bir setalet tablosu çizmeye çalış­ mış ve bir yandan göçebe Kürt aşiretlerinin çok geri bir yaşama dü­ zeyinde tutulduğu nu , diğer yandan Doğuda yaşama koşulları n ı n et­ nik bir s ı n ıf meydana getirdiği bilincini ortaya koymak istem'i ştir. Bu davranış tamamen bilim dışı özel bir amaca yönelmiş bulunmakta­ dır. G erçekten aynı mahiyetieki tek taraflı ve belirli yönde kanalize edilip geliştirilmeye çalışılan düşüncelerin giderek müteakip yayın­ larda daha keskin şekilde ortaya çıktığı nı görmekteyiz.

2.

Doğu Mitingl erinin Analizi

Aralık 1 967 tarihinde Atatürk Ü n iversitesi Fen-Edebiyat Fakül­ tesi yayı n ı biçiminde bası lan ve 95 sahifeden ibaret teksir kitabı , resmi patenli h ilaf ına sanık ismail Beşikçi'nin özel bir çalışması so­ nucudur. Bu kitabı n öri bilgilerinde, Eylüi 1 967-Kası m 1 967 tarihleri arası nda yapılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışl ığını protesto mitinglerinin toplumların genel gelişim kanunları açısı ndan ve bölgelerin sosyo-ekonomik yapısı içinde ele a l ı n ıp değerlendir­ me yapıldığı ve teorik bir çalı şma yürütüldüğünü belirtmektedir. Böylece sanığın asıl amacı diğer çalışmalarında olduğu gibi bi­ limsel örtü altında gizlenmeye çalışılmış ise de söz konusu kitabın kapsamına dahil bilgiler ve analize konu edilen malzeme göz önü349


ne alınd ığ ı nda gerçek amaç kendini bütün çıplakl ığı ile ortaya koy� maktadı r. Sanık, kitabını öğrencilerine ve ideolojisine yakın çevrelere da­ ğ ıtmış bulunmaktadır. Söz konusu kitabın ilk bölümünde, Türkiye'de dil, din, kültür ve uyg arlık bakımı ndan ayrıcalık olmad ığı şeklindeki iddianın gerçeğe u ymadığı bu nun Doğu'da şartların oluşturduğu sosyolojik bir gerçek bulunduğu ve her zaman doğa kanunların ı n parlamentolarda yapı­ lan kanunlara teaddüm ettiği ve bu nedenle Doğu'da farklı dil ve kültüre sahip grupların belird iği ifade edilmektedir. Müteakip bölümlerde yapılan açıklamalarla Doğu'dp.ki yaşama düzeyinin feodal bir sistemden kaynak aldığı ve baskıcı olan bu sis­ tem altı nda Doğu halkının z iyadesi ile ezilip geri bıkarıldığı , gelenek­ sel halde sürdürülen bu düzende hakim sosyal s ı nıfiara karşı diren­ me biçiminde bir kıpırdan ış başladığı ve yap ı lan mitingierin bunun açık tezahürlerinden olduğu ve bu cümleden olarak Diyarbakı r, Sil­ van, Siverek, Batman , Tunceli ve Ağrı'da çeşitli mitingler yapıldığı belirtilmektedir. Ancak Doğu'nun geri kalmışl ığı şeklinde ve görü­ n ü mde başlat ılan açıklamaları n hemen etnik ayrıcalık fikirlerine yö­ neltildiğini görmekteyiz. Örneğin: Kitab ı n 5'nci sahifesinde, mitingle­ re hakim olan düşünceler ve ele alınan meseleler başlığında şöyle bir görüşe yer verilmektedir. (M itinglerde ele alınan başlıca görüş Türkiye'de Doğu-Batı arası nda bir dengesizliğin mevcudiyeti ve bu den�esizliğin Doğu ve Güneydoğu aleyhine olduğudur ve yine mi­ t ing tertip ko mitelerine göre devletin bu bölgeyi ihmal etmesinin başlıca sebebi burada Kürt denen etnik bir grubun yaşamas ıdır1 Devlet Doğuyu istismar etmiştir. Ve bu istismarı meşru göstermek için bir takı m slogan lar o rtaya atmıştır. Halk arasında çok yaygı n olan "Pis Kürt, beş paralık Kürt" tabirleri b u ilişkiyi meşrulaştırmak için ortaya at ılmış sloganlardır) denmek suretiyle mitingierin yönte­ mi ortaya konmakt;:ıd�r Daha sonra Doğu-Batı aras ı ndaki sosyal adalet dengesizliğinin derin olduğuna işaretle buradaki yaşam şartları n ı n Türkiye ortala­ mas ı n ı n çok aşağısında bulunduğu belirtilerek bazı mukayese ra­ kamları verilmektedir. Ancak bu istatistik rakamları verilirken de Doğu-Batı arasında olduğundan ziyade korkunç bir uçurum yaratmak için Batı'nın istan­ bul, Ankara, izmir, Eskişehir, Bursa , Adana, Balıkesir gibi en ileri seviyedeki illerine karşı Doğu'nun H akkari, Bingöl, Bitlis, Muş, Siirt, 350


Ağrı , Van gibi en geri illerine ait çeşitli sosyal ve ekonomik seviye rakamları vermiştir. Halbuki san ı k Doğu ilieri kapsamını tayin eder­ ken ve Doğu'nun tanımını yaparken buraya yukarıdaki Doğu illerin­ den başka Erzincan, Erzurum, Kars, M alatya, Elazığ, Gaziantep, Urfa ve Diyarbakır illerinin de dahil olduğu öne sürülmektedir. (DO­ GU ANADOLU'NUN DÜZENi- ikinci basım, sahife 30) böylece Do­ ğu-Batı arasında rakam oyunları ile aşırı dengesizlik ortaya koyan bir sonuç yaratılmak isten miştir. Bu nun yanı s ıra mitingler 1 967 yı·l ı n ­ d a yapıldığı halde mukayeseli istatistik tabloların ı n Devlet istatistik Enstitüsü ve Köyişleri Bakanlığı Köy Envanter Etüdleri tarafı ndan 1 963 yılında saptanmış bilgiler olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla rakamlar ait olduğu y ı llara nazaran esasen dört yıllık bir gerilik ya­ ratmış olmaktadır. Aşağı yukarı bir plan dönemini kapsayan bu dört yıl içerisinde Doğu'nun sosyal ve ekonomik ilerlemesine katkı sağ­ layacak birçok hizmetlerin yapılmış olduğu izaha lüzum göstermez bir gerçektir. Bu rakamları n ard ı ndan yapı lan açıklamalar Doğu'daki yaşama düzeyine sosyo-ekonomik ve siyasi bakımdan şekil kazandı rmakta­ dır. Önce Doğu'da feodal mülkiyet ilişkilerinin hakim olduğu ve di­ ğer toplumsal müesseselerin buna göre oluştuğu belirtilmekte ve iktisadi bakımdan Doğu'nun Asya tipi üretimde bulu nduğu artık ü rü ­ n ü n çok az olup, kapitalist birikim sağlanarak sanayiye geçilmeksi­ zin Doğu feodalinin Batı kapitalistine yem olduğu ve batının geliş­ mesine pasif olarak iştirak ederek Doğu'nun olanakları nı n kendiliğinden Batı'ya akmış bulunduğu öne sürülmektedir. Doğu'da aşiret düzeyinde toprağa bağlı ve toprağa bağl ı olmayarak yaşayan toplumun feodal sürümü altı nda olduğu ortakçılık, yarıcılık ve mara­ bacılık gibi sistemler sayesinde ağa n ı n sömürüsünü devam ettirdiği ve ilkel teknolojik koşullar altı nda Doğu'nun ilerleme kaydedemedi­ ği ve bazı atılım örneklerine rastlanmakta ise de olanakların Doğu'da ku llanılmadığı belirtilmektedir. M üteakip açıklamalarda ağalık, şeyhlik ve seyyitlik gibi bir ta­ kım dinsel kurumlar vasıtasiyle Doğu'da tüm olarak bir baskı ve te­ sirin hüküm sürdüğü ve 1 945'1e birlikte çok part ili hayata geçişten sonra çeşitli siyasi kademelerde yer alan bu baskıcı unsurların da­ ha da güçlendiği ve Doğu'nun geri b ı rakılmas ı nda devletle işbirliği yaptıkları düşünceleri işlenerek Doğu'daki halkın Kü rt olması nede­ niyle uluslaşma bilincine varmamaları ve bu sü reç içine girmemele·

351


ri için özellikle bürokrasi, ağa ve hakim s ı nıflarca geri düzeyde tu­ tuld uğu anlatılmaktadır. Daha sonra Doğu halkının geri kalma sebepleri ve mücadele bilincini ortaya koymak için Türkiye işçi Partisi tarafından devrimci bir hareket olarak m itingierin yapıldığı belirtilerek ve Doğu'nun geri bırakılması etnik temellere dayand ı nlarak Doğu toplumunda prole­ tarya ihtilali hedefinde bir potansiyel yaratı lmak istenmektedir. Bu mitingler sonrası Doğu'da kendi meselesine sahip Çıkmak bilincinin uyandığı ifade edilmekte ve hatta bir çok feodallerin dahi bu etkiler­ den çekinere k m itingiere katılmak zorunda olduğu belirtilerek Do­ ğu'da ezen ve ezilenin bir şuur içerisinde bütünleşerek gerçek a maçlarına yönel mesi fikri önerilmektedir. Sanık isınail Beşikçi'nin bu kitabı diğer çabaları örneğine uy­ gun olarak sahip olduğu Marksist-Leninist ve Kü rtçü ideoloji kalkış­ mas ı na hizmet amacı ile yazılmıştır. Çünkü bilimsel metod ve ger­ çeklerden yoksundur yalan, yanlış 3-5 istatistiği ve bunun üzerine etnik temellere dayalı dengesizlik ve geri kalmışlık sorunu yaratmak ve bunu olduğundan başka göstermek hiç bir zaman bilimsellik ol­ maz. Sanığı n ele ald ığı konularla ilgili kaynaklara göz atı ldığında bunların çoğunlukla ideolojik alanda yazılmış kitaplar olduğunu gör­ mekteyiz. Diğer yandan mitinglerde yapılan konuşmalar ve ele alı­ n a n konuları yansıtır bilgileri n doğruluğu resmi veya yarı resmi or­ ganlarca teyit edilmeyen ve muayyen istikametteki gazetelerden alınan ve ne surette işlendiği bilinmeyen bilgiler ele alı narak üzerin­ de analiz yapılmıştır. Daha doğrusu bu bilgiler istismara müsait bir ölçüde e le alın ıp, proletarya i htilali hedefinde ve etnik ayrıcalık fikirleri ile dolu olarak o luşturulmaya ve Doğu toplumu üzerinde yeter artık" diyecek bir ga­ leyan tarz ı nda bir atı l ı m yaratılmaya çalışılmıştır. Söz konusu kitapta veri len bilgiler hiçbir zaman gerçeği yansı­ tacak kaynak ve dayanaklara sahip görülmemektedir. Bu analizin yönelik olduğu ideolojik amaç bazı halisane görüşler ifade etmek suretiyle kamufle edilmeye çalışılmışsa da aksama dahi bütün fikir­ le� ile bunu takip eden sanığa ait yayınlar bütünleştirildiğinde varıl­ mak istenen hedef ve elde edilmek istenen netice kendini ortaya koymaktadır. Bu amaç tek kelime ile, bütün yurtta proletarya ihtilali ortamın ı yaratmak v e özellikle Doğu Anadolu'daki potansiyeli etnik ayrıcalık 352


fikirleri i le tahrik ederek, proletarya ihtilali hedefinde, onların katkısı­ nı sağlamaktır.

3. Doğ u'da Değ işim ve Yapısal Sorunlar Sanık İsmail Beşikçi bir göçebe Kürt aşireti üzerinde yapm ış olduğu Doktora tezi çalışmaları ile elde ettiği bilgileri daha geniş bir alana yayma eğiliminde yukarıdaki teksirle yetinmemiş, N isan 1 969 tarihinde (Doğuda Değişim ve Yapısal Sorunlar) ismi alt ında 255 sahileden ibaret bir kitap bastırmış bulunmaktadı r. Bu yayın, sanı ğ ı n Doğu toplumu üzerinde yapmı ş olduğu çalış­ mayı kamuoyu na ve özellikle kendisini kabul ettirmek istediği çev­ relere tan ıtmaya matuf olup, zihinlerde etnik temellere dayalı bir Doğu sorunu yaratabilme hazırlığının 3. halkası o larak görünmekte­ dir. Sanık bu kitabı nda gerçekten Doktorasına konu olan Alikan Aşireti'nin yaşama düzeyini ele almış görünmektedir. Ancak bunun yanısıra yapmış olduğu bazı mukayeseli izahlar ve Doğu Anadolu ile ilgili olarak vermiş olduğu ekonomik ve sosyal seviye rakamları ile bütün Doğu'nun yaşantısı geri bir düzeyde gösterilmekte ve Ali­ kan Aşireti Doğu'daki göçebe Kürt aşiretleri toplu lukları nın en belir­ gin örneği o larak izah edilmektedir. Doğu toplumunun geri bırakılması sebebi ve bunu n etnik ne­ denlere dayandığı ve bu düzenden çıkabilmek için yapılması gerekli girişim ve atı l ı mlar amaca uygun bir biçimde ele alınıp incelenmek­ tedir. Göçebe Kürt işaretlerinde geçerli olan toplumsal yapı müesse­ seleri onları n g�ri t utulması bakımından geleneksel ·hale getirilmiş olarak gösterilmekte ve sosyal değişme dinamiği için normal gelişi­ min d ışında baz ı önerilerde bulunulmaktad ır. Baskıcı feodal yap ı n ı n hakim müesseselerinden olan ağalık, şeyhlik, seyitlik ve reislik gibi kurumları n mevcut geri düzeyi ve sö­ mürüyü sürdürdüğü ileri sürülmekte ve devlet olanaklarından Göçe­ be Kürt Aşiretlerinin yararlandırılmadığı belirtilerek zihinlerde yeni bir çıkış ve oluşum yöntemleri yaratılmaya çal ı ş ılmaktadır. Sanık tarafı ndan işlenen konular, amaç edindiği belirli islika­ meilere yönelmiş ve ayn ı şeylerin tekranndan ibaret bilgilerdir. Bu bilgileri n kaynak ve dayanağı olarak Alikan Aşireti gösterildiği gibi ayn ı konuya ilişkin bir evvelki yazdığını bir sonraki yayınında daya353


nak ve kaynak o larak ifade ederek karmaşı k bir kombinezon yarat­ maktadır. Bu söz ko nusu yay ı nın mu htevası n ı n yönelik olduğu amaç biz­ ce mühim bulunmaktadı r. Sanık, bilimsel bir çalışma ve araştırma vesilesi ile elde ettiği bilgileri kısailarak veya yerine göre daha ge­ niş bir örneklerneye tabi tutarak ve çeşitli genellemeler yaparak sa­ hip olduğu Marksist-Le ninist ve Kürtçü ideolojisinin kalk,ı nması için şişirilmiş bir materyal yaratmaktadır. Ü zerinde uzun aç ıklamalar ya­ pan ve Alikan Aşireti g ibi küçük bir Kürt a şiretinin yaşam düzeyi penceresinden tüm Doğu'yu yansıtma şeklindeki gayretler hiç bir zaman bilimsel bir önerme değildiL Çünkü sanık Alikan Aşireti ile il­ g ili olarak 37 çadırlık bir zamada inceleme yapmış ve bu aşiretin ise toplam nüfusu 31 1 olarak belirtilmiştir. Alikan Aşireti ile ilgili zo­ neler doğru olarak saptandığı bir yana, bu aşiretıe ilgili tüm bilgiler ancak Alikan Aşireti için geçerli kabul edilmek laz ı m gelir. Sanık tarafı ndan yürütülen bütün bu yayı nların amacı ve varıl­ mak istenen hedef etnik temellere dayalı bir Doğu sorunu yaratmak ve bu nun yegane sahibi olmaktır. Sanığın tedricen ve kademe ka­ d eme bu hedefe yaklaşt ığını ve g ittikçe görüş ve ifadele rinde ilim adamı olmaktan ziyade bir inancın taraflısı o lduğunu gösterip, bunu çeşitli vesilelerle etrafına empoze ve kabul eHirdiğini görmekteyiz. Bu arada san ığın hiç bir zaman bilimsel sıfatını görüşlerine kuvvet ve d estek kazandırmaktan geri kalmadığı nı ve bütün f ikirle rini bilim­ sel bir gerçekmiş gibi ortaya koymak cü retini gösterdiğine şahit ol­ maktayız. Netice olarak söz konusu yay ı n , sanığ ı n Doktora araşt ı rmas ı n­ dan kaynak alan ve fakat ideolojisi yolunda hizmete konan örnek­ lerden bir tanesi; o larak görünmektedir. i lerde ayn ı konuya ilişkin bilgiler daha keskin biçimde karşı mıza çıkacakt ır. Bu bakı mdan muhtevaya ilişkin fazla bir izahata girişrnekten ziyade sanığın sahip olduğu amaç yönteminde etnik temellere dayalı Kürt soru nu oluşu­ mundaki yerini belirtmeye çal ı ştık. 4.

Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Eko n omik ve Etnik Temeller ,

Sanık i smail Beşikçi, Doğu'daki bir Kürt göçebe aşireti üzerin­ de yapmış o lduğu Doktora tezi araştırmalarından hemen sonra et­ nik ayrıcalık fikirlerinden mülhem bir Doğu sorunu yaratabilmek at354


mosterine girmiş bulunmaktadır. "Sanığın (Yazın Nemrut Ve Süp­ han Yaylalarında, Kışın Silvan Ovasında Bir Göçebe Aşiretin Sosyal Organizasyonu) isimli araştırmasını önce eğitimde bulun­ duğu ü niversite öğrencilerine tüm Doğu Anadolu'yu kapsayacak bir yaşama düzeyi olarak (Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiret­ lerinde Toplumsal Değişme) ismi altı nda dağıttığı ve bundan ön­ ce de aynı konuyu Forum dergisinin 1 Ekim 1 967- 1 Kas ım 1 967 ta­ rihleri arasındaki 323-324, 325. maddelerinde yayınladığı daha sonra (Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar) ismi altında geniş bir kitap h aline getirdiğini görmekteyiz." Bütün bu gelişmelerin bir sonuç olmak laz ı m gel irdi. Diğer yandan sanık, yazm ış olduğu (Do­ ğu Mitingleri'nin Analiz)i isimli kitabında e le aldığı konularda ve açı klama biçimi ile amaç ve yöntemini belirgin hale getirmiş ve bu yolda sürdürdüğü çalışmaların varacağı noktayı belli etmişti. N ite­ kim sanık bu kitab ında, Doğu Anadolu'nun toplumsal yapısını te­ mellendiren bir çalışma içinde olduğunu ifade etmekte ve Doğu Mi­ tinglerinin Analizi isimli yayınını bu çalışmaya yönelik bir başl a ngıç olarak nitelemektedir. Sanık isınail Be ş ik ç i n i n bütün bu çabalarının sonucu olarak Temmuz 1 969 tarihinde (Doğu Anadolu'nun Düzeni-Sosyo­ Ekonomik ve Etnik Temeller) isimli kitabını yayı nlad ığını görmek­ teyiz. San ık bu yay ı n ı Türkiye'de sosyoloji anlayışı alanında meyda­ na gelen köklü bir nitelik değişmesi doğrultusunda olduğunu ifade ile halk yığı nları n ı n büyük bir h ızla bilinçlenerek kendi haklarına sa­ hip çıkması ve emekçinin okumuşunun kendi kaynakları ile diyalog kurması gereği ve sonucu olarak belirterek, Türkiye'de yapılan sos­ yolojik çalışmaları n sosyal sınıflar açısından yapı lmadığı sürece an­ lamlı olmayacağı ve sorunları çözmeye yetmeyeceği ve keza böl­ geler arası ekonomik ve toplumsal dengesizliği ve tartışılması şimdiye kadar bir tabu olan etnik faktörlerin yine sın ıfsal açıdan tah­ lil etmeyen analizierin eksik ve havada kalacağ ı n ı öne sürmektedir. "Sanık ismail Beş i kçi nin yapm ış olduğu bütü n çalışmaları nın önünde bir bilimsellik vehmi bulunduğunu ve bilim adına yeni özler getiren ileri iddialar öne sürüp bu konuda kendisinden evvel taraf­ sız bir çalışma ve yayın yapılmadığını belirterek yeteneğinden bü­ yük tartı şma alanları açtığını görmekteyiz." Sanık ismail Beşikçi daha evvelce Türkiye'nin düzenine i lişkin eser verip yay ı n yapan ki­ şileri özellikle Doğu sorunu konusunda maksat lı davrandıklarını ve · '

'

355


etnik temellere dayalı gerçekleri öne sü rmediklerini ve kendisine kadar Doğu sorununun gerçek koşulları ile cesaretle ele alınan bir bilim adamının mevcut olmadığını yaygaralayarak işe başlamıştır. Örneğin : sanık lsmail Beşikçi, Türkiye'n in Düzeni isimli bir eser yazan Doğan Avcıoğlu ile bahis konusu tutumu sonunda bir tartış maya girişmiş bulunmaktadı r. Sanık i smail Beşikçi'nin Doğan Avcıoğ lu na yazdığı anlaşılan ve cevap m u htevasına göre Doğu sorununu önemli ölçüsü nde ve gerçek yönleri ile ele almadığı suç­ lamalarına karşı Doğan Avcıoğlu sanık lsmail Beşikçi'ye 1 1 Şu­ bat 1 969 tarihinde bir cevap vermiş bulunmaktadı r. Doğan Avcıoğlu bu mektubunda Türkiye'nin Düzenı isimli eserde Doğu'ya dönük açıklamalarında noksan kalmas ı n ı n sebep­ lerini kaynak yetersizliği olarak belirtmekte ve iddiaların haksız ol­ duğunu öne sü rmekte ve bir noktada sanık ismail Beşikçi'ye hak verdiğini ifade ile şu görüşlere yer vermektedir. (Bir noktada size hak vermekteyim. O da Doğu'nun etnik özelliklerini hesaba katan bir çözüm yolu getirmeyişimdi L Böyle bir meselenin varlığını belirtti­ ğimiz üzere 1 966 yılında Yön'de yazmıştım, bu gün de aynı düşün­ cedeyim. Fakat nasıl bir çözüm yolu bulun acak, bunu bugün de gö­ rebildiğim kadarı ile konuyu aydı nlatacak araştırmalar yok. Bil mediğim bir konuda laf söyleyebilmem mümkün değildir. Bu se­ beple suçlamalara geçmeden önce, Doğu'yu benden çok iyi tanı­ yan sizin gibi araştırıcıları n bu etnik özellikleri ve gerekli çözüm yol­ larını, ayrıntı ları ile ortaya koyması gerekli , bunu yapmadan karşındakini suçlamak hele kötü niyetler aramak, küçük burjuva duygusallığı değildir de nedir? K ızacağınız yerde sağlam bir araştır­ ma ile ortaya çıkınız ve bizler de sizin araştı rmanıza dayanarak Do­ ğu sorunu etnik özellikleri ile beraber ele alalım. Ve bu işin davacısı olalım. Küçük burjuva inkarc ı l ığ ı na kapılmadıkça gerçek bir sosya­ listin ve bilim adamın ı n davran ışının yazd ığı m gibi olması gerekmez m i?) demekte, müteakip açıklamaları nda yaptığı sosyalizm müca­ d elesinde söz ederek sanığa Doğu sorununu ayd ınlatmakta önemli katkıları bulunduğunu belirterek bu ndan dolayı saygı duyduğunu ifade etmekdedir. Sanık ismail Beşikçl, Doğan Avcıoğ lu ile yaratmış olduğu bu yalım diyaloğu gizli tutmamış, ideolojisini, yönetimini ve vereceği eseri afişe etmek düşüncesiyle Akşam gazetesinde 1 9 Mart 1 969 ve 24 Mart 1 969 tarihleri arasında devam eden (Doğu Sorunu Açısından Türkiye'nin Düzeni) başlığı altında bir seri makale ya­ yınlamış bulunmaktadır. '

356


Sanık söz konusu yayı n dizisinin 1 9 Mart 1 969 tarihli bölümün­ de (Doğu Sorunu Tabu Olmaktan Ç1 k ma l 1 d 1r) başlığı altında bir konuyu Işlemektedir. Bu makalesine daha yaz ı n ı n başı nda önemli bir not yerleştirdiğini görmekteyiz. Sanık bu notunda Doğan Avci­ oğlu ile başlattığı diyaloğa temas etmekte, tartışmayı ve verilen so­ nucu şu şekilde özetlemektedir. ( Bu makale 25 Ocak 1 969 tarihinde kaleme alınmış, daktilosu­ nun bir n üshası da say ı n Doğan Avcıoğ lu'na gönderilmiştir. Avcı­ oğlu 1 1 Şubat 1 969 tari hinde gönderdiği özel mektubunda son de­ rece bilimsel bir tutumla bazı sorulara cevap verip sorunlara açıklık kazandırm ıştı r. Özellikle kaynak bulu nmad ığı için Doğu sorununa değinemediğini açıklayan Avc1oğlu, etnik faktörlere 1 966'daki yazı­ s ı nda değindiği kadar örnek verdiğini belirtmekte bir çok noktalarda aynı şekilde düşündüğümüzü söylemektedir. Doğrudur. Kürt tabu­ sunun da bütün toplumcu aydı nları n elbirliği ile yıkılacağından be­ nim de en ufak şüphem yoktur) denmek suretiyle Doğan Avcioğlu ile sanı ğ ı n aynı amaca yöneldikleri ve aralarında ideolojik bir ittifak sağlandığını ancak Doğu sorunu ile ilgili çalı şmaları kendisinin yürü­ terek Kürt sorununu bir tabu olmaktan kurtarmaya çalıştığını belirt­ mektedir. San ık makalesinin başı nda, kendisinin bugüne kadar yapı lan bütün toplumsal yapının araştı rmaları nda ortaya konmayan, daima gözden uzak tutulan ve ı srarla tartışı lmayan konuların Doğan Avci­ oğl u nun kitabında mevcut olmadığını belirterek kendisi tarafı ndan sürdürülecek çalışma ların bu yöne tevcih olunduğunu belirtmekte­ dir. Makalesine devamla araştırmalarına ve yazısına temel dayanak olan şu görüşleri öne sürmektedir. (Türkiye'de toplumsal gelişimin ileri doğrultusunu çizmeyi hedef tutan toplumsal yapı analizlerinde başlıca iki noktanın tart ı ş ı lması ve hatta birlikte analiz edilmesi gün­ den güne daha bir zorunlu luk olarak ortaya çıkmaktadı r 1 ) Sosyal s ı n ıflar açı s ı ndan yapılmayan tahliller başarısız kalmağa mahküm­ dur. 2 Bölgeler aras ı dengesiz likleri ve tart ı ş ı lması şimdiye kadar tabu olan etnik farkl ılaşmayı gözönüne almayan tahliller anlamsız­ d ı r. Havaea kalır. i lim adamlarımız biri nci gerçeği kavramışl a rd ır) . demekte, ikinci gerçeğin ise kendisi taraf ı ndan kavranıp sürüleceği­ ni ifade etmektedir. Böylece seri bir makalesine ve bu yoldaki çalış­ malarına hakim olan düşünce ve hareket noktaların ı o rtaya koy­ maktadır. Bu cümleden olarak şu görüşlere yer vermektedir; (Bölgele r '

-

-

357


arası toplumsal ve etnik farklılaşma söz konusu olduğu zaman kar­ şımıza çıkan en önemli sorun Doğu Anadolu ile Bat ı Anadolu ara­ s ı nda görüle n ekonomik-sosyal ve kültürel dengesizliktir. Bu den­ gesizliğin Doğu Anadolu aleyhine bozulması ve devam etmesi ortaya bir Doğu sorunu çıkartıııaktadı r. Zannedild iği gibi Doğu soru­ nu karşısında bir de Batı sorunu yoktur. Çünkü bu dengesizliklerin eko nomik, sosyal ve kültü re l neticeleri Doğu'da kendini daha ağı r bir şekilde h issettirmekte v e dolay ısıyla sorunlar burada belirmekte­ dir. Diğer taraftan Doğu sorunu sadece ekonomik bak ı mdan ileri g itme geri kal ma sorunu değildir. Ayn ı zamanda etnik bir sorun ol­ duğu için hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır. Soruna doğru çözüm yolları gösterilmesi bak ı m ı ndan bu şarttır. Devletin bütün im­ kanları n ı Doğu'ya akıtıp, a rtık sorun diye bir şey kalmadı demek , gerçekleri görmemek veya perdelemektir. O halde Doğu soru nu­ nun etnik bir sorun o lduğu da gözden uzak tutulmama l ı , fakat bu soru n Doğudaki mülkiyet ve ü retim ilişkileri açısından giderek Do­ ğu-Batı dengesizliği aç ısı ndan ele alınmal ıdır. Bugün Doğu soru nu Türkiye'nin en önemli fakat en çekinilen tabu sayılan ve bunun için d e daima kalkınma alanı d ış ı nda bırakılan bir sorundur. Ö rneğin: Doğu Mitingleri gibi Doğu Anadolu'nun kaderinde çok önemli roller oynamış ve oynayacak olan bir olay bası n ı mızda haber olarak veril­ mediği gibi mitinglerden sonra da bası nda en ufak bir yorum yapıl­ mamıştır. Halbuki M itingler en az Vietnam kadar, en az öğrenci ha­ reketleri kadar önemli idi . Ve üzerinde durulması gerekti. Doğu sorununu bası ndan ve kamu oyundan tecrit etmeye çalışan zihni­ yeti şu şekilde belirtebiliriz : Baz ı l arı Doğu sorunu yoktur, Doğu-Batı birdir deyip işin içinden sıyrılmakta, bazı ları da soru nu Türk-Kü rt şeklinde etnik farkl ılaşmaya bağlayıp temel so ru nları yine görme­ mekte, baz ıları da böyle bir sorundan gerçekte n habersiz görün­ mektedir. Eğer bunlar küçük burjuva zihniyetinin oportünizmi değil­ se, faşist eğitimin süregelen izlerinden başka bir şey değildir. Zira egemen s ı n ıflar ve onların iktidarları bu zihniyeti ayakta tutabildikle­ ri ölçüde başarılı k ı l ı p sömörü olayın ı sürdürebilmektedirler.) demek suretiyle meşgalesinin tarafsız bir bilimsel çalışma olduğunu ve bu konuya el atmakta kendisini haklı kı lan temel nedenler bulunduğu­ ' nu ilan etmektedir. Müteakip günlerde seri halinde devam eden makalelerde Doğu sorunu temelinde etnik farklılaşma rahatsızl ıkları bulunan bir mesele olarak ortaya atılmakla ve Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitaba hakim görüşlerin özeti halinde açıklamalar ya358


pılarak bu konuda kamuoyuna ve özellikle etnik ayrıcalık likirierin bilincine vardınlmak istenen kişi ve örg ütlerin dikkatleri çekilerek adeta bundan böyle sanığı çalışmalarında takip etmeleri önerilmek­ t idir. Sanık isınail Beşikçi , yayınlamış olduğu söz konusu kitab ı n ı n i lk bölümü nde Doğu Anadolu sorununun h e m geri kalmışl ık, hem de etn ik temellere dayalı farklı statüler soru nu olduğuna temas ede­ rek, Doğu sorununu kafası nda yarattığı ve M arksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiye yönelik bir hale getirmek için kendi kendisine var­ sayımla ortaya atmak suretiyle bunlara verilecek uygun cevaplarla belirli bir amaca hizmet etmek isteyen düşünceler halinde olmuş­ tur. Doğu'nu n sorunları bu varsayı mlar doğrultusunda ele alınarak cevaplanmış ve dolayısıyla sözde ilmi izatıa kavuşmuş olmaktadır. Her şeyden önce sanığı n 32 mesele halinde ortaya attığı varsayım­ lar hangi bilimsel araştı rman ın sonucudur? Pek tabii ki bu sualin cevab ı , sanığın ideolojisinin yarattığı hipotezlerdir, olmak laz ı rri ge­ lir. Sanığ ı n Temmuz 1 969 tarihinde bastı rm ı ş olduğunu belirttiği­ miz Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabın muhtevasına geçme­ yi ve bunu yalnız olarak ele almayı faydasız görmekteyiz . Çünkü söz konusu kitap sanı ğ ı n daha ewelce sürdü rdüğü basın-yayı n ve sakız haline getirilen temas ve sözleri ile haz ı r bir kabu l çevresi bul­ muş olmaktadı r. Hele etnik ayrıcalık gibi baz ı çevrelerin ziyadesiyle iltifat etiği ve siyasetlerinde bir tutanak olarak kullanmak istenen bir konunun işlenmesi kar�•sında büyük bir iltifat görmüş ve sanık bu takdirin çoğunluğunda göçüşlerini daha belirgin bir hale getirerek ve en katı anlamı ile ilavelere saparak Aralık 1 970 tarihinde söz ko­ nusu kitabının ikinci bas ı m ı nı y_apmı ş bulunmaktadır. Her iki basımın bazı önemli noktalarda mukayeseli örnekleri verilerek kapsamları­ nın ele alınması nda yarar bu lmaktayız. Bu şekilde yapı lacak açıkla­ maların sanığ ı n sahip olduğu ideolojiyi ve yöntemlere açıklık getire­ ceği kanısındayız. Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabı n ilk baskısı 302 sahile olup ikinci baskıya kadar aradan geçen 1 6 ayl ık zaman zarf ı nda i la­ veler yapılarak ikinci baskı eseri 5 1 9 sahile olarak bas ı lmıştır. Her iki baskı arası nda esas konuya ilişkin hiçbir değişik mev­ cut olmadığı halde bu kısa süre içerisi nde sanık tarafı ndan eserine bu kadar ilave yapmayı gerektirir ne olmuştur, değişen nedir? Ma359


dem ki bun lar evvelden beri mevcut o lan bilgiler n eden ilk baskıda ele alınmamışt ı r? gibi sualler doğru bir yargıya varabi irnek ve her iki baskı ara s ı ndaki farkı görebilmek için yerinde bir tahlildir. G erçekten sanığa ait birinci baskı kitapla iki nci baskı kitap ara­ sında önemli farklar mevcuttur. Bu fark, sanığın aynı konudaki gö­ rü şlerine her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak şekilde bir yöntem vermesi ve Kürt sorunu konusuna sahip bir bilim adamı olarak ken­ dini takdim ve kabul ettirmek için gösterilen çabaların doğal bir so­ nucu olarak görünmektedi r. Her iki baskı arası nda husule gelen önemli değişiklikler daha ö nsözde kendini h issettirmekted ir. Sanık, birinci bas ı m ı n önsözün­ de konuyu bir Doğu son.ı nu olarak ve belli temel noktalardan hare­ ketle e le almak laz ı m geldiğini bildiriyor ise de ikinci bas ı mda Doğu soru nu n u bir Kürt sorunu şeklinde ele ald ıktan başka bunun Türki­ ye'de son yıllarda vuku bulan toplumsal oluşum ve değişim içinde mütalaa etmek gereğini öne sürerek sorunun etnik yönden başarı kazanıp destek sağlaması için devrimci mücadele doğrultusunda ve onunla birlikte ele alınıp sonuca götürülmesi laz ım g eldiğini be­ lirtmektedir. Bu cümleden olarak sanık, Doğu Anadolu'nu n Düzeni isimli kitabın ikinci basımı n ı n ö nsözü nde bu düşüncelerini şu şekilde ifa­ de etmektedir. (Türkiye'de son yıllarda tüm toplu msal yapıyı derin­ den derine etkileyen ve köklü değişiklikler olmaktad ır. Halk yığınları sömürü üzerine kurulan bir düzeni artık açıktan açığa zorlamaya başlamışt ı r. Ü retim güçlerini denetimleri altı nda bulunduran ege­ men s ı n ı flarda da sömürü düzenlerinin temelinden sars ı l makta ol­ duğu nu açık-seçik bir biçimde görmektedirler. Yavaş da olsa bir avuç işbirlikçinin yüzyıllardan bu yana halk yığınları üzerinde yıkıl­ maz sanılan egemenlik güçsüzleşmekte, bunun yerine halkın ege­ men olacağı yöntemi kurmaya haz ı rlanmaktadır. Bu gelişmeden te­ dirgin olan ve y ı llar yılı sömürünün ana kaynağı olduklarını halktan saklayabilen egemen sınıflar ve bu sömü rüyü en iyi kalkı nma yolu diye gösterip savunan bir kısım aydı nlar, sonların ı n geldiğini anla­ mış bulunuyorlar. Bu, ü retim güçlerini ele g eçirmek için verilmekte olan devrimci kavganın kazanılmakla olduğunu göstermektedir. Araştı rmamızda yıkılmakta olan bu düzenin önemli sorunlarından birini teşkil eden ve egemen s ı nıflar ve siyasi iktidarca halka başka türlü gösterilen, Doğu sorunu tüm boyutları ile ayrıntılı bir biçimde ortaya konulmaktadır. Sömürü n ü n ve ezilmişliğin somutlaştığı Doğu Anadolu'nun sorunlarını saptamakla tüm sömürülen ve ezilmekte 360


olan halk yığınlarının sorunları da ortaya konulmak olanağı bu lmuş olmaktadı r) demek suretiyle sanık, Doğu sorununu yalnız baş ı na iş­ lemediğini ve bunu devrimci mücadele potası na katmak ve devrim­ ci kalkışmaya hız kazandı rmak için çalışt ığını göstermektedir. Sanık Marksist-Leninist biçimde bir düzen değişikliği yapılması için Doğu'daki koşulları bu doğrultuda kullanmak istemekte ve tüm Doğu halkını Kürt olarak göstererek etnik ayrıcalık düşüncesiyle Doğu'nun özellikle geri bırakı ldığı temasını işleyerek meydana getir­ diği bu manzumenin devrimci çizgisinin bir uzantısından ibaret bu­ lunduğu inanç ve ikliminin yaratı lmasına katkıda bu lunmak istemiş­ tir. Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli ki!abı nın birinci basımı nda bu düşü nceyi ayrıntı l ı hale getirecek belirgin iladelere r.a stlamamakta­ yız. Ancak ikinci bası mdaki bu yöntem sanığın çalışmaları n ı n sade­ ce Doğu ve Kürt sorunu için olmadığı bütün olanakları n devrimci mücadele için yapıld ığı ve yaratıldığını ortaya koymaktadır. Bu bakımdan sanığın sahip olduğu amaç ve yönteminin özü nü fikirleri ile belirgin hale getirmek için Doğu Anadolu'nu n Düze­ n i'ne dair ikinci bası mdaki görüşleri esas alacağ ız ve yeri geldiğin­ de bi rinci basımda olan ayrıntı lara ve bunların nedenlerine değine­ ceğiz. Sanık, kitabının girişinde söz konusu eserinin bilimsel bir çal ış­ ma gereği olarak ortaya çıkt ı ğ ı n ı ve kendisinden önce yurt sorunla­ rına ilişkin konulara el at ılmad ığını sadece batı taklitçiliği yapıldığı n ı bunun ise olumlu bir sonuç vermediğini, Anadolu'nun halkları n ı n kurtuluşu yolunda e n ufak bir çözüm yolu getirmediği ve getireme­ yeceğinin görüldüğünü, bu durumun artık özellikle genç kuşaklarda farkedildiğini ve araştı rmacıları n da aynı şekilde, Türkiye'nin ana sorunlarına ve temeldeki esas ve canlı noktaların ortaya çıkmasına yöneldiklerini ifade ile kendisinin de böyle bir girişimde bulunduğu­ nu belirtmekte ve bu g ibi yayınların ortaya çıkmasıyla toplumsal ya­ pı dinamiklerinin değişmesi istikametinde etkili tartışmalar yaparak g ittikçe kamuoyunun bilinçleneceğini ve Türkiye'nin sorunları na ba­ kış yönünün temelinden değişeceğini ve toplumsal yapı dinamikleri olan ü retim güçleri ve ilişkileri yönünden açı�l ı k getireceğini beyan etmektedir. Bugüne kadar Türkiye'nin sorunlarına temeldeki öz doğrultuda bakı lmadığından 1 945'ten g ü nümüze kadar olan zaman içerisinde biçimse l demokrasinin erdemlerinden söz edilip ümit ya­ rat ı ld ı ğ ı n ı a ncak matuf burjuva demokrasisinin uygulaması so nucu Türkiye'nin büyük zararlarla bir dar boğaza girmiş olduğunu öne 361


sürmektedir. Art ı k halkı n toplumsal yapı dinamiklerinin işleyişini kavrad ığını ve burjuva demokrasisinin geniş halk yığınlarına değil feodalitenin de onlarla ittifak durumunda olan öteki egemen s ı nıfla­ rın çıkarları nı koruduğunun o rtaya çıktığını ifade ederek kendisini önemli bir soruna hizmet eden ilim adamı durumunda göstermekte­ dir. Görüşlerine devamla: Tüm Tü rkiye'nin toplumsal yapısı nı değiştirmeyi gerekli kı lan koşulları n ve önemli sorunları n yan ı s ı ra o rtada yüzyıllar boyunca ta­ bu diye bakılan bir Doğu soru nu olduğunu belirtmektedir. Bu soru­ nun ise diğer soru nlarda olduğu gibi gerçek yönleri ile ele alı nmadı­ ğı ve bilimsel çal ışmalarda bundan şiddetle kaçınıldığını söylemekte ve Doğu sorununu temeldeki önemli sebepler açısından kendisinin ele alacağı n ı ifade etmektedir. Sanık i smail Beşikçi, araştırmas ının ikinci amaca yönelik ol­ duğunu ifade etmektedir. (Birinci Doğu Anadolu'da ekonomik ve toplu msal yapıyı biçimlendiren ekonomik ve toplumsal yapının yö­ nünü belirleyen ana etkenleri saptamak ve bu ana etkenierin fonk­ siyonel ve yapısal bütün içindeki ye rini kavramakt ır. Araştı rmanın öteki amacı da Türkiye'deki etnik farkl ılaşmayı gün ış ığına çıkartıp, mü lkiyet ve üretim ilişkileri açısından bu farkl ı laşmanın gelişim doğ­ rultusunu saptamaktır) demekte ve şu görüşler ilave olunmaktad ı r. ( Doğu so rununun etnik bir sorun olduğunu asla gözden uzak tut­ mamalıdır. Aynı zamanda bu sorun, Tü rkiye'deki , üretim güçleri ve üretim ilişkileri taraf ından belirlenen üretim biçimi ile özellikle feoda­ lizmin kapitalizme doğru evrimi süreci ile birlikte alı nmalıdır.) demek suretiyle Doğu'nun geri bırakılması sebebini etnik bir noktaya bağ­ lamak ve feodalileden kapitalizme geçiş halinde Kürt halkının ulus­ laşma bilincine ulaşmaları doğal bir dinamik olarak belirtilmek isten­ miştir. Sanık, kitabı n ı n müteakip bölümünde toplum yapı ları nın tarih­ sel evrimine değinmekte, toplu mları üretim güçleri' ve ilişkilerin bi­ çimlendirdiği belirtilerek insan toplu lukları n ı n sosyalist üretim biçi­ mine gelinceye kadar i LK E L TOPLU M , köleci toplum, feodal toplum, SOSYALiST TOPLUM şekillerinde görüldüğünü ve bu top­ lumların ü retim biçimlerinin belirlediği bu üretim biçimlerinin birbirle­ rinin sebep ve sonucu bu lunduklarını ifade etmekte ve müteakiben M arksist diyalektiğe uygun düşecek şekilde fikirlerini inşa ederek konuyu feodal toplu m ve kapitalist toplum ilişki ve çelişkisine getir­ mektedir. 362


Çünkü Doğu'daki toplumsal yap ı , tüm olarak feodalizm niteli­ ğinde görülerek Doğu sorunları, . Doğu halkı n ı kapitalizme geçişe dolayısıyla uluslaşmaya mani olucu şekilde geri bırakma sebepleri açısından ele alınarak neticede etnik ayrıcalık t ahlilleri ile Ma rksist bir o lgu yaratılmak istenmektedir. Sanık, feodalizmin ortaya çıkışı olarak Roma i mparatorlu­ ğu'ndan sonra Avrupa'da görülen üretim ve toplum biçimini örnek vermekte Maurice Dobb'a göre feodal üretim 'ödenmemiş artı e meğe el koymanı n özel bir ekonomi biçimidir' şeklindeki tarif ver­ dikten sonra feodal ü retim biçiminin gelişim süreci içinde başl ıca üç aşama geçirdiğini söylemektedir. (Bu nlardan birinci EM EK-RAN D , ikinci aşama Ü R Ü N-RAN D , üçü ncü aşama i s e PARA-RAN D ola­ rak) ifade ve izah edilmektedir. Bu arada Doğu'daki feodalilenin ortaçağ feodalilesinden ayrı bir biçime sahip olduğu belirtilmekte ve özellikle bu fark ı n zor ve baskıya dayanan bir nitel iği bu lunduğu öne sürülmektedir. Doğuda feodal yap ı n ı n çözülmesini temin edecek ve bu suretle u luslaşma sürecini hızland ı racak yo lları n ortaya atılması içindir ki , konuda bu şekilde bir bağlant ı ve çıkış yolu gösterilmek istenmektedir. Feoda­ lizmin kapitalizme dönüşümü için iki yol belirtilmekte ve Marksist di­ yalektiğe uygun bir açıklama ile şu görüşlere yer verilmektedir. (Bi­ rinci feodalizmin bünyesinde gelişen ticaret ve tefeci sermayesinin yoğu nluk kazanması giderek kırsal alanları denetim altına alması­ dır. Kentlerde biriken bu sermaye gittikçe yoğun bir du ru m alır, sa­ nayi sermayesine dönüşür. Ve giderek k ı rsal alanlardaki feodal sosyo-ekonomik yapıyı ve feodal kurumları tasfiye eder. Bu feoda­ lizmin devrimci bir yolla çözülmesidir. Görü ldüğü gibi burada feoda­ liz m , feodalizmden beslenen fakat feodalizm dışındaki bir s ı n ıf tara­ f ı ndan tasfiye edilmektedir. Feodalizm, devrimci olmayan bir yolla çözülmesi feodal üretim ilişkilerini denetleyen kişilerin bizzat kendi­ lerinin kapitalistleşmeleri biçiminde olur, şeklindeki görüşlerle Doğu feodalizminin kendiliğinden bir dönüşüm sağlamasına imkan olma­ dığı ve ancak bunun devrimci bir atı lımla sağlanması gerektiği gö­ rüşleri için dayanak verilmektedir. Feodalizmden kapitalizme geçiş olanakları yaratılmadığı süre­ ce uluslaşma sonucu nun meydana gelmeyeceği bildirilerek bu zin­ ciri kıracak bir yolun zorunlu hale geld iği bildirilmektedir. Ancak bu tür mücadelenin alan ına girecek yer ve kitlenin tayini de gerekli gö363


rüldüğünden, Doğu'da feodalilenin hakim o lduğu iller geri ka lmışlık dizisine uygun olarak san ık tarafından tayin ve tespit olunmaktadır. Sanık Doğu Anadolu kapsamına giren il sayısı n ı 18 olarak belirle­ mektedir. Bu hususta ne coğrafi , ne iktisadi ve ne de kültürel bir or­ takl ığa dayanmaksız ı n tamamen keyfi ve kendi ideolojisine uygun düşecek ve bu ideolojinin alan ı . haline getirilecek iller sıralanmaktadı� Bu iller Erzincan, Erzurum, Kars, Ağrı, Tu nceli , Bingöl, Muş, B itlis, Van, Adıyaman , Malatya, Elazığ, Siirt, Hakkari, G. Antep, Ur­ fa, Diyarbakır ve M ardin o larak say ılmakla ve feodal yap ı n ı n farklı­ laşmasına göre ü ç grupta mütalaa edilmektedir. Bu ayrı mda ve s ı ralamada hangi faktörlerin hakim bulunduğu ve bunun ne g ibi bilimsel bir verinin sonucu olduğu mu allakta kal­ maktadır. Biz sadece bir noktayı belirterek ayrımın etnik-ayrıcal ık düşü n­ cesiyle yapı ld ı ğ ı n ı söyliyeceğiz. Madem ki sosyal yapı ve toplumsal oluşu m gözönüne alın ıyor ve bu illerin sabit olduğu toplu msal ve kültürel seviyenin meydana g etirdiği görünür netice dikkate alına­ rak Doğu Anadolu'nun Düzenine ve koşullarına uygun iller say ı l ı ­ yor, neden Malatya, Adıyaman, G . Antep aras ı nda sıkışan MARAŞ ili aynı faktörlerin mevcut ideolojik manzumeye dahil edilmiyor. Ma­ raş ilimiz bu illerden farklı bir yapı mı göstermektedir? Daha ileri bir ekonomik ve toplu msal seviyeye mi sahiptir? M adem ki sanığın id­ dia ettiği gibi ortak koşullar bakı m ı ndan Doğu, bu illerden ibaret bir kapsama sahip, nederi sanık taraf ı ndan yalnız Doğu M itingleri'nin Analizi isimli kitapta bu iller arası nda ileri seviyede görülen Erzin­ can, G. Antep, M alatya, Erzurum, Kars, Elazığ ve Diyarbakır'dan söz edilmemiş ve çoğunlukla gerilik gösteren ilie re yer verilmiştir. Doğu Anadolu kapsamına giren illerin seçimi ne toplumsal, ne ekonomik, ne de kültürel yönde n taşıdığ ı ortak koşullar gözönüne alınarak yapılmamı şt ı r. Böyle olsaydı ve hatta belirli bir coğrafi hat dahi çizilerek Doğu'nun bu hat içinde kalan toplumsal, ekonomik, kültürel yapı ları n ı n bir bütün o larak ve gerçek değerleri ile gösteril­ mek lazım gelirdi. Ancak Doğu'nun bütün ilieri sanığın düşüncesine göre etnik ayrıcalık unsurları taş ı mıyor ki M araş gibi, Gümüşhane gibi aynı toplumsal ve ekonomik yapıya sahip iller bu hattın içinde tutulsun. Sanık, ideolojisi yönteminde kapsamı n ı tayin etmek ve etnik te­ mellere dayal ı ayrıcalık unsu rları belirtmek suretiyle buna uygun bir 364


gelişim sağlamak ve düşüncelerini belli bir doğrultuda kanalize et­ mek için kendi baş ı na birtakim varsayımlar ortaya atmakta ve daha son ra bunlara gerekli cevapları getirmiş olmaktad ır. Bu varsayı mlar hangi gerçeğin ve araştı rmanı n sonucudur? Hangi bilimsel çalışma böyle bir varsayı mlar dizisini getirmiştir? Varsayı mlar, san ığın ideolojisinden kaynak alan peşin önermaler­ den başka bir şey değildir. Sanık, esas itibariyle Doğu Anadolu'daki koşulları Marksist-Leninist bir yöntemde oluşturabilmek için diyalek­ tiğin temel unsurlarından hareket etmiş ve etnik ayrıcalık tahrikleri ile. sosyal dinamiğin Marksist olguyu hızlandırılması ve neticeye el­ verişli bir safhaya getirmesine çalışmış bulunmaktadır. Sanık, Do­ ğu Anadolu'nun DOzeni isimli kitab ı n ı n 1 . bas ı mında 24 varsayım doğurmuştur. Ayn ı kitabın 16 ay sonraki ikinci bas ı m ı nda varsayım adedini 33'e çıkarmıştır. Bu kadar kısa sü re zarfında Doğu Anado­ lu'nun koşullarında değişen ne olmuştur da varsayı m adedi art ı n i­ mışt ı r. Sonradan ele alınan varsayımların gerektirdiği durumlar mevcutsa , neden daha evvelce konu edilmemiştir. Her iki bası mda öne sürülen varsayımlar, kitaptaki bilgilerin peşin bir önerme görün­ tüsünden kurtarılması için bir zorlamadır ve asl ı nda tek taraflı ola­ rak belirli yöntemlerde verilen bilgilere dayanak yapılmak istenen peşin önermele r niteliğinde yansımalardır. Varsayım şeklinde ortaya konulan meselanin sunuluş biçimi dahi hipotez tekniğine uymamaktad ır. Sanık, bütün suni gayretleri­ ne rağmen peşin hükü mlü bir önerici olmaktan öteye g idememiş görünmektedir. · Örneğin: Varsayım 1 2, uluslaşmayı engellemenin tek yolu feo­ dalizmle daha sıkı bir ittifak kurmaktır. Fakat temel toplumsal yapı dinamiklerinin işlenmesi merkezi otorite ile Doğu egemen sınıflar arası nda hiç bir zaman böyle bir ittifakın sü rdürOlmesine elverişli değildir. Zira Doğulu egemen s ı nıflar, feodal sömürü nün düşük bir sömürü olduğu nun kapitalist olmak gerektiğinin bilincine varmışlar­ dır. Varsayım 1 6, eşkıyalık ağalığı n baskıcı rolüne karşı o rtaya çı­ kan bir direnme şeklidir. Varsayım 1 B, halki<=, ilişki kuran yegane devlet otoritesi jandar­ ma ve tahsildardır. Devlet hizmet unsu rları ile değil baskıcı etken­ lerle halka gitmiştir. Varsayım 21 , Cumhuriyetin ku ruluşundan sonra Doğu Anado­ lu'da merkezi otoriteye karşı beliren isyanlar, Doğulu egemen sı nıf365


ların parl ame ntoda te msilini engellemiştir. Doğulu egemen s ı n ıflarla merkezi oto rite arası ndaki bu çat ışma ise, Türk mil liyetçiliğinin ı rkçı­ lığa dö nüşmesine sebep ol muştur. Bu ırkçı politika ayn ı zamanda Doğulu ve Batılı halklar aras ında büyük bir uçurum ve farklı laşma da yarat mış, esas amaç olan bütünleşme gerçekleşmemiştir. Bu ise, Kürt halk ı n ı n hem Türk halkı tarafı ndan küçümsenmesine hem de devlet otoritele ri tarafı ndan ezilmesine ve kendi sosyal ve kültü­ rel değerlerinin yine kendi içindeki egemen sı nıfı n ekonomik ve sosyal çıkarları sürdü rmek uğruna sömürülmesine sebep olmuştur. Varsayım 2 5 , U luslaşma süreci aşiret örgütlerinde çok daha yavaş olmasına karş ı n , kapitalizm le karşı karşıya gelmiş feodal ya­ p ı larda h ızlıdır. Feodal yapılar, kapitalizme g eçiş , uluslaşma sü reci­ ni hızland ı rmaktad ır. Varsayım 2 8 , Din, ekonomik ve poli�ik çıkarları gizleyen isyan hareketlerine ve egemen sı nıfların öteki hareketlerine meşruluk ve­ ren bir ku ru mdur. Varsayım 31 , Doğu'nun geri kalmasında ekonomik ve etnik et­ kenler birlikte rol oynamışt ı r. Egemen sı nıflar etnik farklı laştı rmay ı , mülkiyet v e üretim güçleri açısı ndan usta b i r biçimde değerlendir­ mişlerdir. Varsayım 32, Doğu Anadolu'daki değişim yine egemen s ı n ıflar yararına bir değişimdir. Ancak, geniş halk yığınları yararına meyda­ na gelecek devrim bu değişim içinde gizlidir. Varsayım 33, Feodalizmin kapitalizme dönüşümünü sağlayan devrimci bilinci halk yığı nlarına götürecek olan teadalierin yeni ku ­ şakları küçük burjuva ayd ınlarıd ı r. Şeklindeki öne sürmeler Doğu sorunu nun hem Marksist­ Leninist hem de Kürtçü yönlerden takdimi için bir dayanak aramak ve bulma görünümünden başka bir şey değildir. i şte bundan sonra­ ki açıklamalar daima çift yö nlü olarak yapı lacak ve Marksist­ Leninizm için KürtçüiGk oir kuvvet , Kürtçülük için M arksist-Leninizm için bir vasıta gibi kullanı lagelmektediL Sanık, söz konusu kitab ı n ı n ikinci bölümünde Doğu'daki nüfus toprak ve insan ilişkilerini ele almıştır. Doğu'da genel nüfus olarak 1 965 sayı mları itibariyle beş milyon dokuzyüzüçbin kişi yaşad ığını ve kendisi tarafı ndan tayin edilen Doğu ilieri yüzölçümünün 220 .775 km. kare olduğunu belirtmektedir. Bu nüfusun ilkel tekno­ lojiye dayanan tarım ve hayvancılık toplumu olduğu ifade edildikten sonra Doğu toplumu nun göçebe şeklinde ve aşiret düzeninde ya366


şad ı ğ ı n ı ve yerleşik hale gelenlerde dahi aşiret zihniyet ve otoritesi­ n in devam ettiğini söyleme kte ve aşiretlerin alt yerleşme grupları o larak çadır, zoma, kabile ve bu nlardan oluşan çeşitli aşiretler ha­ linde yaşad ıkları nı ifade etmektedir. Aşiret sisteminin getirdiği yaşa­ ma düzeyini belirtmek için bazı rakamlar verm ekte ve köy altı yer­ leşme biçimleri olarak yayla, mezra ve oba gibi toplama yerleri say ı lmaktadır. Doğu Anadolu'daki kasaba ve şehirlerin sosyo­ ekonomik bakı mdan köy özelliği taşıdığı ileri sürülmekte ve burada yaşayan nüfusun % 27,2 olduğu söylenmektedir. Daha sonra Do­ ğu'da hızlı bir nüfus aratışı olduğu ancak devlet yatı rımları nın bu ar­ tış ö lçüsünde yapılmadığı ve buradaki yaşama düzeyinin çok ilkel seviyede bulunduğu ve ilkel bir tarım teknol�jisinin hakim olduğu ifade edilmektedir. Aşiret sistemi nden dolayı Doğu'da küçük elsa­ natları n ı n gelişmemiş olduğu ayrıca belirtilmektedir. Doğuda köyler" den kentlere doğru bir akım olduğu ancak bu artan nüfusu fonksi­ yonel hale getirecek bir yatırı mın yapılmadığı öne sürülmektedir. Sanı k, bilahare insan-toprak ilişkilerini Doğuya dönük olarak e le almakta ve Doğu Anadolu'da toprağı n muayyen kişi ve sülalele­ rin elinde toplanarak feodal yapıya ve ezilmişliğe yol açtığı ifade edilmektedir. Feodallerin kentlerde oturarak köydeki toprakları kontrol ettik­ leri bu biçimin daha ziyade güneyde görüldüğü belirtilerek bu ralar­ da toprak mülkiyetinin keskinleştiği feodal yap ı n ı n kısmen kapita­ lizmle karşı karşıya geldiği ve aşiret sistemlerinin parçaland ığı belirtilmekte ve feodalilenin kaynağı olarak Osmanl ı toplum yapısı­ na kadar ini lerek Doğan Avcıoğlu, Behice Boran, Muzaffer Er­ dost, Sencer Divitçioğlu ve Niyazi Serkes gibi aşı rı sol bilim mensubu görünen kişilerin bu konudaki görüşleri yansıtılmaktadır. Verilen bu görüşlerden hareketle Doğu toplumları n ı n neden sanayi­ leşemeyip durgun bir yapı gösterdiklerini açıklamada kullan ılan ve temel nazariyesi Marks'a ait olup Asya üretim biçiminden söz edil­ mektedir. Sanık Asya ü retim biçimini şu öz sözlerle açıklamaktadır. (Asya ü retim biçiminin tarihsel evrimi içinde köylü işçiye dönüşse bile bürokral patrona dönüşemez. Yani köylüden işçi çıkar fakat bü­ rokrattan patron çıkmaz . Bilindiği gibi ekonomik ve toplumsal yapıyı ve toplumsal gelişmeyi saptayan temel etken ü retim güçleri ve üre­ tim ilişkileri tarafı ndan belirlenen ü retim tarzıdır) . Demekte ve Os­ man l ı imparatorluğu'nun kurulup ge lişmesini de bu açıdan ele al­ mak laz ı m geldiğini ve Osmanlı'nın Avrupa'daki yayılışını feodalile 367


ile birlikte ele almak gerektiğini ifade ederek şu görüşlere yer ver­ mektedir: (Osmanlı, üretim i lişkileri bak ımı ndan Avrupa'dan çok ileri olduğu için değil Avrupa'dakinden daha geri bir üretim biçiminde fa­ kat bu ü retim biçiminde daha sağlam bir şekilde örgütlendiği için oralarda yay ı lma olanağı bulmuştur. Osmanlının Avrupa'daki yayıl­ m a çağında Avrupa adeta bir anarşi içindedir. Denmekte ve buna ilaveten Osmanl ı i mparatorluğu'nun bu başarıs ı nda feodal gelene­ ğin rolü de bulunduğuna temas edilerek Osmanlı'nın fethettiği yer­ lerdeki halkın din, dil, ırk ve kültür gibi kurumlarına dokunmaması ve onları özgür b ı rakması ve Kerim Devlet olmas ı n ı n etkili olduğu şeklinde dayanaksız görü şler i leri sürülmektedir. Çü nkü ilerde Os­ manlı ' n ı n kurduğu feodal sistem Doğu'nun hem geri bırakı lma unsu­ ru olarak ele alınacak ve hem de Cumh u riyet'ten beri Doğu'daki et­ nik gruba Osmanlı kadar hizmet ve yarar sağlanmadığı ve onların u luslaşmaması için aynı düzeyde tutu ldukları fikri inşaa edilecektir. Sanık .. daha sonra Doğu Anadolu halkını n ırki bağlar üzerinde dur­ makta ve milattan 2000 y ı l önce yazılan Sümerlere ait eşik taşı nda kar-da-ka adl ı bir ülkeden söz edildiğini ve eski KAR D U K'Iarın ya­ şadıkları yerlerin bugünkü Kürtlere esas yaşama alanları olduğu ve KAR DUKLAR'Ia K Ü RT'lerin ayn ı bulunduğu görüşlerini öne sür­ mekte ve (görüldüğü gibi Kürt halkı Doğu Anadolu 'nun en eski hal­ kıd ır) demekte ve örneği olarak Yavuz Sultan Selim'in 1 51 4 yılında Doğu seferine giderken, Kürtlerin siyasi ö nemlerinin bilincine vardı­ ğ ı ve beyliklerini tanıdığı bugünkü Cizre bölgesinden bahsetmekte­ dir. Sanık açıklamalarına devamla, Türklerin , ilk kez Selçuklu za­ manında Anadolu'ya yayı ldıkları sırada Kürtleri karş ılarında bir örgüt olarak bulduklarına te mas edilmekte ve Türklerin kısa zamanda üs­ tünlük olarak ve Kürt beyliklerini yıkmak suretiyle kendi hizmetlerin­ de örg ütlediklerini ifade etmekte ve hatta Karakoyu nluları n Kürt aşi­ retlerinden kurdukları 50 bin evlik bir kuvvete Karauluş dediklerini ifade ederek Kürtleri n ırki bütünlük içinde tarihlerinin çok eskiye da­ yandığı konusunu işiemek suretiyle onlar da tarihe mal olmuş bir ulus bilincinin uyanmasına çalı şmaktadı r. Daha sonra sanık, halen Sıkıyönetim mahkemelerinde yarg ı ­ lanmakta o l a n ve Kürtçü olduğu v e b u ideale bağlı bulunduğu bili­ nen M . Emin Bozaslan taraf ı ndan yaz ılan ŞEREFNAME'ye atfen Kürt tarihinin derinliklerinden örnekler vermektedir. Sanık bu konudaki açıklamalarına devamla, Osmanlı i mpara368


torluğu döneminde· Doğu Anadolu'daki toprak, insan, daha doğrusu toprak ve Kürt toplu mu ilişki leri üzerinde durmuştur. Doğu Anadolu'da feodal yapıyı meydana getiren toprak mülki­ yetinin kökenierini Osman l ı rejiminde aramak lazımdır, demekte ve tamamen devletin tasarrufu alt ı nda bulunan topraktan yararlanma re�imi olan Tı mar, Zeamet ve Has şeklindeki işletme biçimlerinin yanı s ı ra padişah özellikle savaşlarda yararlık göstereniere geniş araziler verdiğini ve bunları n tasarrufunu Osman l ı toprak rejimi dı­ şında tutarak özel hukuk kuralları uyarınca işletildiğini ifade ile bu tür tasarrufun başlangıç tarihi ve örneği olarak Yavuz Sultan Se­ lim'in 1 5 1 4 yılında Doğu seferine giderken burada beliren Şii hare­ ketini bastı rabilmek için çok büyük kitleyi kılıçtan geçirmesi sonucu meydana gelen huzursuzluğu gidermek için padişahlık yetkisine dayanarak bölgenin ileri gelen kişilerine ve özellikle Siirt , Bitlis, Di­ yarbakır, Malatya bölgelerinde oturan Alevi olmayan ve kendisini destekleyen aşiretlere ve Kürt beylerine Yurtluk, Ocakl ık ad ı altı nda malikaneler verdiğini belirtmekte ve daha sonraki zamanlarda bu gibi tasarrufları n tekrarlanarak bunların Doğu Anadolu'daki feodal yapıyı meydana getirdiğini öne sürmektedir. Bu arada Doğu'daki Kürt Aşiret beylerin in kahramanlıklarından örnekler vermekte ve za­ manla merkezi idarenin otorite azalmasına paralel olarak feodalile ve derebeyliğin güç kazand ığını söylemektedir. Hatta Gelali isyan­ ların ı n Derebeyliğe karşı bir direnme olduğunu ve 1 807 tarihindeki Senedi ittifak'la yöresel derebeylerin bu otoriterlerini tanıdığını söy­ lemekte ve 1 89 1 y ı l ı nda Doğu Anadolu'da kurulan 36 adet Hamidi­ ye Alayı'nın derebeylik müessesesinin geniş çapta kökleşmesine sebep olduğu ve bu alay komutanlığının Kü rt beylerinden bulundu­ ğu ve kendilerinin Doğu'daki kıpırdanmaları bastırmak için çeşitli ar­ mağanlarla taltif edilerek işietmekte oldukları toprakların da ebedi­ yen kendilerine bırakıldığını belgeleyen fermanlar çıkarıldığını ifade etmektedir. Sanık, Osmanlı I mparatorluğu döneminde Doğu'da hakim hale gelen Osmanlı toprak sisteminin d ı ş ı nda bırakılma ve tamamen feo­ dal nitelikte olup sosyo-ekonomik ve siyasal yapıyı oluşturan Kürt hükümetleri ve sancakları bulunduğunu belirt mekte ve bununla ilgili örnSI<Ier vermektedir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ne atfen Osmanlılar tarafından Kürt hükümetleri ve sancakları na devamlı baskı yapıldığı ve halkların ı n zorla kendilerinden alındığı na dair ayrı­ ca örnekler s ı ralanmaktadır. 369


San ık açıklamasına d evamla, Osmanl ı zamanından beri Do­ ğu'nun ı rk ve mezhep çekişmelerinden dolayı merkezi otoriteye kar­ şı her zaman başkald ıracak bir kaynaşma ve ortamda o lduğuna işaretle, bu durumu bilen padişahları n Kürt a şiretleri n e çeşitli ola­ nakla r kaz andı rarak özellikle o n ların Doğu'daki huzursuz luğu gider­ mek ve iraniriara karşı tampo n kuvvet olarak ku llanıld ı ğ ı n ı belirt­ mektedir. San ık bu açıklamasının yan ı s ı ra Kürt hüküm etlerinin yetkileri ve o zamanki Kürt toplumunun durumuna temas etmekte ve Kürt bey lerine bırakı lan toprakları n tamamen kendi denetimleri alt ı nda bulunduğunu ve tasarrufları altında bulunan topraklarda ya­ şayan kimseler üzerinde yarg ı yetkisine ve vergi koyma selahiyeti­ ne sahip oldukları ve ilkel tarım yapt ı kları nı ve ancak kendine yeter üretim gücüne sahip o ldukları nı ve bu feodal yapı içerisinde eğitim­ lerini Kürt dili ile yürüttüklerini özellikle belirtmektedir. Sanık, Tanzimat dönemindeki durumu ve gel işmeyi ayrı bir başlık alt ı nda vermekte , tanzimalla birlikte özellikle Avrupa'nın etki­ siyle ilişkilerin bünyesinde bazı değişiklikler meydana geldiği ifade edilmekte ve bu dönemde Osmanlı i mparatorluğu'nun Batıda olu­ şan milliyetçilik hareketlerinden geniş ölçüde etkilendiğini, bunun sonucu olarak Balkan halkları nın hızla bağ ı msızlıklarına kavu şması­ na rağmen Osmanlı Sarayı'nın Doğu Anadolu üzerinde son derce başarı lı bir taktik uygu layarak Kürt halk ı n ı n uluslaşması n ı engelledi­ ği g ibi Ermenilerle Kürtleri birbirleri ile çarpıştı rarak Erme nistan'ın kuruluşunun önlendiğini ifade etmektedir. Bu uygu lamada Hamidi­ ye alayların ı n yarar sağlad ı ğ ı n ı ve bu yararı n iki yönlü olduğunu be­ lirterek şu görüşlere yer vermektedir: ( Birincisi Kürt aşiretleri ara­ sında zaten mevcut olan çatışmaları n silahlı ve resmi olarak sürdürülmesini sağlayarak Kürt halk ı n ı n merkezileşmesini ve birlik olmas ı n ı önlemesidir, ikinci yarar da Müslüman Osmanlı halkları Tü rkler, Kürtler, Araplar ve sair aras ı nda birlik ve beraberliği sağla­ yan hilafet kurumu ve dinci ideolojiyi kullanarak Ermenilere karşı bitmek tükenmek bilmeyen savaşı n başlamas ıdır. Osmanlı Sarayı , halkların birbirleri ile çarpıştırılması sonucu meydana gelen denge­ lerden geniş ölçüde yararianmış ve Doğu'da kendine karşı muhte­ mel baş kaldı rmaları önlemiştir.) denerek geniş bir tarih dilimi içer­ sinde süregelen zamandan beri özellikle Kürt halkı n ı n istismar edildiğini ve onları n bir maşa gibi kullanı ldığını ve bu yararların sağ­ lanması nda d inci bir ideoloji taktiği içerisinde Kürt halk ı n ı n uyutul­ duğunu esefle kaydetmektedir. 370


Sanık, aynı konudaki açıklamalarına devamla 1 958 tarihinde çıkarılan Toprak Kanunundan söz etmekte ve kanunun getirdiği ye­ ni toprak sistemine karşın Kürt hükümetleri ve beyle rinin ellerinde bulu nan toprakları istisna tutup onlara müktesep hak tanıdığını ve böylece feodal ilişkilerin Cu mhu riyete kadar sürü p geldiğini ve bü­ tün kuralları ile yerleştiğini ifade etmektedir. Bunun sonucu olarak Cumhuriyelle birlikte devlet topraklarını vatandaşların mülkiyetine geçirerek yeni bir düzenlemeye gerek duyulmaksızın yürürlüğe ko­ nan Medeni Kanunla ve sosyolojik gerçeğe sadece huku ksal bir karakter ve meşruluk verdiğini Doğu Anadolu'da 1 923'ten bu yana toprak mülkiyetinin dağ ılışı konusunda önemli bi r bünye değişikliği olmadığı nı, her şeyin Osman l ı n ı n son zamanlarında olduğu g ibi de­ vam etmekte bulunduğunu ve hatta 1 945'te çok partili yönetime ge­ çişte bunu daha sağlam esaslara bağlayacak ilişkilerin ön görüldü­ ğünün ve bütün bu koşullar altı nda Doğu'da feodalilenin ve derebeyliğinin güç kazandığını öne sü rmektedir. Sanığın amacı feo­ daliteyi demokratik düzende bile aşılması mümkün olmayan kökleş­ miş bir sistem olarak belirleyip, bu baskıcı rejimden normal ve hak olan kurallar d ı ş ı nda ve olağan aşama zincirini kırarak geçmek la­ z ı m geldiği fikirlerini çağ ı rmaktadır. Sanık, daha sonra feodal yapıyı belirleyen karakterler ve ilişki­ ler üzerinde durmaktadı r. Bu konuda feodal toplumu karakterize eden en önemli etkenlerden biri olarak ilkel bir teknoloji ve artık ü retimin çok az olan kapal ı bir ekonomik yap ıya sahip olması şek­ linde niteleme yapmakta ve Doğu Anadolu'nu n ekonomik yap ı s ı n ı n geniş ölçüde öküz, karasaban v e kağnı tarım ı na dayandığını v e il­ kel koşullar altı nda haberleşme vasıtaları nın ağan ın denetiminde bulunduğunu ve keza kredi dağılımının adaletsiz bulunduğunu an­ cak geniş miktarda toprağı olanları n bu imkandan yararlandıklarını ve ağanın kredi olanakları nın ağanın emrinde olup, bunun ise ağa­ n ı n ekonomik ve politik gücünü eskiye nazaran dalıa da artırdığını ifade etmektedir. Doğu Anadolu'da feodaliteyi hakim kı lan , işletme biçimlerinin yürürlükte bulunduğunu, kiracılık, ortakçılık, yarıcı lık, icare, çariyek ve marabacı l ı k geleneksel kurumları n ağa lehine ve o nu egemen k ılacak artık ürün meydana getirdiklerini belirtmekte ve şu görüşlere yer vermektedir. (Feodalizm, bağlı olduğu bir bey'in iktisadi ve siyasi isteklerini gerçekleştirmek için, üreticiye cebren veya kendi iradesi dış ı nda yüklenen yükümlülüklere dayanan bir ü retim biçiminin ad ıdır) demekte ve feodal ü retim biçiminin üretim ilişkileri bakı mından emeğe ücret ödenmemesi (emek-rant ) , toprağı 37 1


işletenin ağaya uru n ödemesi (ürün-rant) , toprağı n işletilmesine karşı ağaya para ödenmesi aşamala rından geçt iğini belirtmekte ve Marx'ın Asya t ipi ü retim sistemini izah edip olu şturduğu şu görüşle­ re yer vermektedir. ( Feodalizm kendi iç dinamiği sonucu kapitaliz­ me doğru evrilirken, toprak ağası-köylü çelişkisi de patron-işçi çe­ lişkis ine doğru evrilir. Doğu Anadolu'dan feodalizmi parçalayıp kapitalist ilişkileri yoğu nlaştıran alt yapı tesisleri yapılmamıştır. Do­ layısıyla, Doğu Anadolu'daki feodalizm, kendi iç dinamizmi sonucu kapitalizme varamamışt ı r) diyerek sosyal deyimle feodal sistemde özellikle bu sistemin Doğu'daki yapısı içerisi nde kurtaracak ve sos­ yalizm çizgisine getirecek başka bir yol aramanın mutlaka zorunlu olduğunu zihinlerde yerleştirmeye çalı şmaktadı r. Diğer bir deyimle feodal sistemde özellikle bu sistemin Doğu'daki yapısı içersinde meydana g elecek değişimlerle köylünün bünyesinden proletarya ihtilalinin sömürülen işçi sınıfın ı n çıkmayacağı nı ve fakat feodalile­ nin daima ezik b ı rakt ığı köylünün aynı zamanda işçi olduğu bilinci­ ne varması istenmektedir. Sanık, Doğu Anadolu'nun sosyal ve ekonomik yapıs ı nın bir miktar art ı k ü rün yaratması bakımından kendine yeter üretim yapan Asya tipi toplumlardan farklı olduğu nu , ancak bu nun yani artık üreti­ min merkezi devlet tarafından değil yöresel feodaller taraf ı ndan de­ netlendiğini ifade etmektedir. Bu hale göre feodalilenin hakimiyetin­ den ezilen halkların hem feodale, hem de Doğu toplumunu bu düzeyde tutan devlete karşı mücadele vermeleri gerektiğini hatı rlat­ maktadır. Sanık, kitabı n ı n müteakip bir bölümü nde Doğu Anadolu'da feo­ dalizmi hakim kılan sosyal sınıfiara işaret etmekte ve bunların ağa, şeyh, seyid ve aşiret reisierinden ibaret müesseseleşmiş kişiler ol­ duğu nu belirtmektedir. Feodalizmin bu hakim sınıfların Doğu Ana­ dolu'da bütün insani ve üretim ilişkilerinde tek söz sahibi olduğuna ve baskıcı fonksiyonlarını kahyalar ve yan hizmet grupları vas ıtası ile· işlettiklerine d eğinmekle ve ağanı n köylü tarafından meydana getirilen artık ü rü nü kendi lehine değerlendiren ve bunu tekelde toplayan bir işi bulunduğuna temasla bu ilişkilerin yasalara konu ol­ madığ ı n ı ifade etmektedir. Ağa ile köylü arası ndaki üretim ilişkileri­ ne dair anlaşmalar sözlü olduğundan mahkemeler tarafı ndan bel­ geye müstenit olmayan şikayetlerin dayanağı bulunmadığından dikkate alı nmadığı şeklinde bir görüş ileri sü rmektedir. Bu yoldaki iddia tamamen gerçek hilafına inkarcı bir görüşün ifadesidir. Çünkü 372


Türk Medeni Kanun'un 1 . maddesi hakime, icabında bir kanu n vazıı gibi hareket etmesini mümkün kılacak ve sosyal münasebetleri dü­ zenleyecek engin bir yetki vermiş bulunmaktadı r. Doğu Anadolu'da feodal düzenin bu hakim u nsurlarından baş­ ka hanedan ailelerin de çok olduğu belirtilmekte ve bunu nla ilgili ör­ nekler verilmektedir. Diğer taraftan Doğu Anadolu'daki aşiret örgü­ tü düzenindeki feodal toplumlarda milliyetçilik anlayışının yerleşme­ diği ve yak ı n akraba ilişkilerinden doğan soy-sop, birlik duygusu­ nun hakim bulu nduğu belirtilmekte ve feodal toplu mları n u luslaşma bilincine varamamaları , ü retim güçleri ve ilişkileri ile izah edilerek şu görüşlere yer verilmektedir. (Aşiretler sisteminin parçalanarak u luslaşma sürecine geçişi ile feodal üretim biçiminde, kapitalist üre­ tim biçimine geçiş süreci aynı paraleldedir) demekte ve bundan ba­ ğ ı nt ı temin ederek Doğu Anadolu'da bu aşamanı n meydana gelme­ mesi üzerine dikkatler çekilmek istenmektedir. Sarıık, Doğu'da normal bir aşama ile feodal ilişkilerden kapita­ list ilişkilere geçişi önleyen bazı etkenler ileri sürmektedir. Bu cüm­ leden olarak, Doğu'da yerleşme biri mlerinin dağ ı n ı k olduğu ve sos­ yal hareketliliğin asgari seviyede bulunduğu , ulaşt ı rma ve haberleş­ me araçları nın gelişmediği ve haberlerin ağan ın çıkarlarına u ygun bir süzgeçten geçtiği , ilkel teknoloji ile tarı m yapıldığı ve kredi me­ kanizmas ı n ı n keza ağanı n ve hakim s ı n ıfları n kontrolu altında bu­ lunduğu ve gübreleme, su lama olanakları nın mevcut olmadığ ını göstermektedir. Bu arada sanık, batıdaki kapitalist sömürüsü ile Doğu'daki feodal-derebeyinin sömürü biçimlerinin kavrarıması na ve her ikisi aras ı ndaki ittifaka temas etmektedir, bu konuda Doğu'daki feodalin sömürüyü tek başına sürdü rmediği, batıdaki egemen sınıf ­ larla bütünleşerek devam ettirdiğini v e Doğulu v e Batılı egemen s ı ­ n ıfları nın b u koalisyonu sonucunda sermayenin daima Doğu Ana­ dolu'dan Batı Anadolu'ya doğru akması neticesini doğurduğunu öne sürmekte ve Doğu'da kazanı lan batıda yalınlmakla ve harcan­ maktadı r, denmektedir. Doğu Anadolu'nun geri bırakı l ması na, diğer koşullarla birlikte ve sömürü ititfak ı n ı n sebep olduğuna özellikle te· mel neden olarak dikkat çekilmektedir. Sanı ğ ı n bu doğrultusundaki iddiası ideolojisine uygun kalkışmalara · hız kazandırmak düşüncesi­ ne matuftur. Kendisi namuslu bir bilim adamı olarak batıda kazanı­ hp devlete varidat olarak aktarılan mali kaynak ve güçlerin nereler­ de ve ne surette harcandığını ve bu arada Doğu'da kazanılanın devlet h azinesine n e miktar bir katkı sağladığını incelemiş midir? 373


Sanık d a ha evvelki görüşleriyle çelişkiye düşmektedir. Çünkü sanık tarafı ndan işlenen bu manzu menin temel malzemesi geri kalmışlık ve bunun Doğu'daki ifadesi olan feodal sistem ve bu sistemin h asıl ettiği ü rünün kendine yetenden bira z fazl a olması ve artık ürünün az bi r seviye göstererek kapitalist ilişkile re geçerneme ve sosyal değişme dinamiğinin asgari seviyede seyretmesi olarak ifade edil­ mektedir. 'Bu sebeple san ığın iddia ettiğinin aksine gerçek olan batıda yarat ılanın Doğu'ya yal ınlması istikametinde bir gelişme görü lmek­ tedir. · San ık, kitabı n ı n müteakip bölümünde Doğu'daki sosyal farklı ­ laşma ve uçu ru mu n ü retim ve mü lkiyet ilişkilerine göre oluştuğunu belirtmekte ve h ızlı artan nüfus ölçüsünde fonksiyonel bir gelişme sağlanmaksızın feodal sistemin baskı yolu ile sü rdürülmekte oldu ­ ğunu ifade etmekte ve Doğu Anadolu'da statükoyu parçalayacak unsuru Doğu'daki hızlı nüfus artışı bulunduğunu belirtmektedir. Ke ­ za baskı ile sürdü rü len ağa sömürüsünün gerçekleşmesi için çoğu kere hukuki durumun dışına çıkıld ığını ve bütü n bu koşu lların zorla engellen meye çalışı lan gelişimin mutlaka parçalanması ve buna bir çare getirilmesi düşünceleri çağrılmakla ve bu görüşlerden sonra Doğu M it ingleri'nden sın ıfsal dinamikleri başlığı altı nda bir konuya yer verilmekte ve Doğu Mitingleri hareketi Marksist bir o lgunun işa­ reti olarak müjdelenmektedir. San ık, bu konuya gelmeden evvel kitabının şimdiye kadarki açıklamaları nın muvacehesinde şöyle bir görüşte bulunmaktad ı r : 'Yukarıda söylediklerimizi Ağustos 1 967 i le Kas ı m 1 967 tarihleri aras ı nda, Doğu Anadolu'nun çeşitli yö relerinde yapılan, Doğu ve Gü neydoğu Anadolu'nun geri kalmışlığını protesto eden mitinglerde gayet somut bir biçimde belgelenmiştir' demekte ve dip not olarak bu somut belgeyi kendisi taraf ı ndan yaz ı lan DOGU MiTiNGLE­ Ri'N iN ANALiZi isimli kitabı göstermektedir. Bir gün evvel yayı nla­ dığını bir gün sonra yazd ığına kaynak ve dayanak gösteren ve hat­ ta bunu somut bir belge olarak niteleyen zihniyet gerçekten güçsüz ve dayan ıksızd ı r. Sanığın kitapları ile ilgili bölümde Doğu Miti ng le­ rinin Anal izi isimli kitabın yazılmasının amacı ve konunun ele alınış yöntemini belirtmiştik. Bu izahal ı m ı z ışığında sanığın büyük bir hafif­ likle somut belge diye nitelediği kitabı vasıtası ile oluşturduğu fikir­ ler, bütün yu rtta sürdürü len proletarya ihtiitıli hedefindeki atı l ımiara hilafeten özellikle Doğu Anadolu'da etnik ayrıcalık fikirleri ile geri 374


kalmışlık tahrik edilerek potansiyel sağlamak ve proletarya ihtilal i kalkış masını başarılı kılmak neticesine yönel ik gerçeklerin tarifinden ibaret düşüncelerdir. 'Bu bölümde analizde ileri sürdüğü esastan, dayanaktan yok­ sun fikirleri ideolojisi yöntemlerine uygun düşecek biçimde tekrarla­ makla ve bu hareketin Doğu Anadolu'da son yı llarda meydana ge­ len sosyo-ekonomik değişmeler!� ilgili toplum bilinci gelişmesi olduğunu yoldaşı Behice Boran'ın ağzından nakletmekte ve kendi görüşlerine sözde destek sağlamaktadır.· Sanık, kitabın ı n bundan sonraki kısmında Doğu Anadolu'da farkl ı yapısal gelişmeler adı alt ında görüşlere yer vermektedir. 1 924 Anayasas ı n ı n laik bir devlet düzenini öngördüğü halde toplu msal yap ı n ı n hiç biı zaman bu oluşuma varamadığı kaydedilmekte ve se­ bep olarak da toplumsal yapıya esas biçimini veren ekonomik ve toplumsal dinamiklerde hukuksal kurumlar arası nda bağ kurulmad ı ­ ğın.ı ve zıtlaşma meydana ;ıeldiğini belirterek devrimin gerekli oldu­ ğunu öne sürerek devrim atı lı mı ile ilgili olarak şöyle bir tarile yer vermektedir. ( Devrim, herhangi bir toplu msal mülkiyet ve ü retim ilişkilerinde halk yararına yapısal değişmeler yapmak ve herhangi bir iktidarın dayand ığı meşruiyet kavram ı n ı değiştirmektir) . demekte ve 1 923 devriminin sadece iktidarın kaynağı nı değiştirdiğini ve fa­ kat ü re tim ilişkilerinde Osmanlı rejimi ile Cumhuriyet rejimi aras ında e n ufak bir değişiklik meydana gelmediğini ve bu yüzden laikleşme d evriminin sözde kaldığını ve bir çok patlamaları n kaynağı haline sokulduğunu ifade etmektedir. 1 925 Şeyh Sait lsyanı 'nın bu patla­ malardan biri olduğu toplum hayatının tamamı nı kapsıyan laikleşme d evrimini kendisin i temeliendirecek ve sağlamlaştı racak ü retim iliş­ kilerindeki yapısal değişmelerin bir sonucu olmadığı için bu isyan ı n meydana geldiğini öne sürmekte ve şöyle bir misal vermektedir. ( 1 945'den sonra ise , çok partili demokratik rejime geçişte , ağalarla birlikte şeyhlerin de kurumlaşmas ı , irtica faaliyetlerinin siyasal ikti­ darlarla gizli-açık her türlü işbirliği yapı lmas ı n ı sağlamıştır) . şeklinde ileri bir iddiaya yer verilmekte ve bu görüş Profesör Feh m i Ya­ vuz'un yapmış olduğu belirtilen bir konuşma ile desteklenmek is­ tenmektedir. Sanık, Türklerle Kürtler arası nda mevcut olan din beraberliğnin yarattığı yakınlık ve bağlı lık faktörünü silebilmek ve onları bu duygu­ dan soyutlayabilmek için din ideolojisi adı alt ında işlediği konularda azami gayreti göstermiş bulunmaktadır. Sanık, tarih boyunca Kürt375


lerin daima dinci bir ideoloji ile kandırı ldığını öne sürmekte ve bu­ nun tesirl erinin bir anda yok edecek çareleri Marksist-Leninist bir açıdan formü le etmiştir. Sanık, önce ilericil ik ve gericilik kavramları üzerinde durmuş ve bunu dine bağlayan görüşleri red ederek bunun bilimsel veya · akılcı bir tanımını yapmadan, /ilericilik ve gericil ik doğrudan doğruya ü re ­ t i m biçimindeki değişimlerl e ilgilidir./ şeklinde M a rksist bir ö nerme­ . de bulunmuştur. Daha sonra sanık bu konuda, dinin geri bırakan ve tutucu olan tesirlerinden söz ederek şu görüşlere yer vermiş bulunmaktadı r. 1 Bu oluşum içinde dinin oynadığı rol geniş bir üstyapı kurumu olarak çok etkil i bir biçimde statükonun değişimini engelleyip egemen sı­ nıfların saltanatları na ilişkilerine etki .edip temel toplumsal yapı çe­ lişkisinin d evrime dönüşmesini e ngellemiş ve geciktirrniştir. i şte di­ nin bir üst yapı kurumu olarak meydana getirdiği bu ezici etki ancak mü lkiyet ve üretim ilişkilerinde yapısal değişme ler yapı larak gideri­ lebilir. Dinin bu etkisi ni çok iyi değerlendirmesini bilen egemen sınıf gerçeğini izleyebilmek için dinci ideolojiyi, giderek irticayı usta bir biçimde kullanmaktad ı rlar. Emperyalizm ile sıkı ilişkileri olan ve din­ ci ideolojiyi ve i rticayı kullanan işbirlikçi bu rjuvazi ve feodal müte­ gallibe, halkın kendi sın ıfsal çıkarı konusunda bilinçlenmesini önle­ yerek sömürü düzenini sürdürmekle idiler. Emperyalizm ve onun işbirlikçisi olan komprador bu rjuvazi Tür­ kiye'deki S I N I F G E R Ç EG i N i gizleyebilmek için var gücü ile çalı ş­ makta, feodal ü retim ilişkilerinin tasfiyesini h edef alan bütün görüş ve faaliyetlere cephe almakta ve bunun için her türlü çareye baş vurmaktad ır./ demek suretiyle materyalist diyalektiğin emrettiği yön ­ temde fikirlerini ortaya koymaktad ı r. Sanık, dinin tutucu ve sı nıf gerçeğini gizleyen bu fonksiyonuna ilişkin açıklamas ı n ı n sonu nda S I N I F GERÇEG i ARTIK G iZLEN E­ M EZ başlığı altında Türkiye'nin proletarya ihtilali atılı mında olduğu­ nu belirleyen ve adeta bunu müjdeleyen şu görüşle re yer vermek­ tedir./ 1 968, 1 969 ve 1 970 yılları nda meydana gelen ÖGR ENC i , IŞÇ i , KÖYL Ü , H A R EK ETLER i ise, sınıf çelişkilerinin açıklık kazan­ ması yönünden çok uyarıcı dersler vermiştir. Bu uyanış Türkiye'nin . temel so ru nlarına çözü m yolu getirecek bir biçimde örgütlenecek bir nitelikte ve umut verici bir lıava içinde gelişmektedir. Olayları s ı ­ nıf açısı ndan değerlendirmeyen bilim adamları, örgüt v e kişiler, bu gelişme karşısı nda tam anlamı ile çare sizl ikten ve silinip yok o lmak376


tan kendilerini kurtaramayacakları ise tarihi bir gerçektir./ Demekte ve Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamı n Marksist-Leninist bir olu­ şum istikametinde bulunduğunu , bu düşü nceyi tasvip etmeyen kişi ve kuruluşları dahi tehdit eder şekilde öne sürmekte ve bilimin dahi s ın ıf şuurunun yarat ı lmas ı yolunda hizmetler yapması beklenmekte ve kendi ideolojisine uygun bir değerlendirme yapmayan bilimsel düşü nce ve çalışmaları reddetmektedir. Sanık, kitabı nda izahını yaptığı ilerici ve gerici toplum örneği olarak/Erzurum'un tutuculuğu, Kars'ı n ilericiliği/ şeklinde bir ayrıma yer vermektedir. Bu cümleden olarak ; Erzurum'u Osmanlı i mparatorluğu'ndan beri üretimden ziyade toplama ve dağıtma fonksiyonlarının geliştiği bir ekonomik yapı olarak tarif etmekte ve hakim zümrelerin çıkarla­ rını koruyabilmek için din ve komü nizmle mücadele sloganını kul­ landıkların ı belirtmektedir. Erzurum halkının homojen bir yapıya sa­ hip olması nedeniyle tutucu olduğunu söylemekte ve Erzurum'lu tüccarları n daha ziyade Kürtl eri sömürdükleri ifade olunarak o nları n bu düşüncelerini yansıttığını ileri sürülen ayrımcı ve rencide edici bir örnek vermektedir. /Kar-çamur ortadan kalksa, Kü rt'ler şehre inse de alış-veriş bi­ raz kızışsa/ Diğer taraftan sanık Kars'taki yerli halkın heterojen olduğu nu ve çeşitli etnik grupların bir arada yaşadığını ve burada ileri bir sevi­ yenin ifadesi olarak bütün yeniliklerin kabul gördüğünü, hatta Erzu­ rum'da Türkiye i şçi Partisi ömrü hayatında kurulma imkan ı bu lama­ d ığı halde Kars'ta kurulup büyük bir gelişme gösterdiğini halk yığınları arasında örgütlenme olanakları bularak geniş bir militan kadrosu yetiştirildiğini belirtmek suretiyle ilericilik ve gericilik kav­ ramları ndan ne anladığını açıkça ortaya koymaktadır. Sanığa göre yapılan bu tanımlama, Marksist-Leninist ideoloji potansiyeline göre oluşum kazanmakta, şayet, bir toplumda proletarya ihtilali hedefle­ rinde kıpırdanma örnekleri varsa o toplu m ilerici, aksi halde bu ide­ olojiye karşı ölan büt ü n düşünce ve tutumlar gericidir. Söz ko nusu düşü nceleri sanığın her türlü bilimsellikten ve hatta toplum gerçe­ ğinden u zak ideolojisi yönteminde amirane ve kendine pay çıkaran ve esasen temelinde yıkıcı ve bölücü unsurlar taşıyan tek taratlı yargıdan öteye geçemez. Sanık, bu arada asistan olarak girdiği ve sosyoloji doktorluğu payesinin kazandığı ve kendi gelişiminde hizmetleri bulunduğu şüp377


hesiz olan Erzuru m Atatürk Ü niversitesi ile ilgili ola rak bazı itham­ kar görüşlere yer vermektedir. Öncelikle büyük kent modelini Ana­ dolu'ya götürmek çalı şmaları nın biçimsel bir gayret olduğunu belir­ terek yetersiz ekonomik koşullara sahip olan kentlerde aıtyapı ile üstyapı arasındaki geçiş döneminin üst halkası üniversiteyi gerekli kılan bi r seviye göste rmeden Erzurum, Diyarbakır ve Trabzon gibi illerin üniversite kenti olmaya zorlandığ ı n ı belirterek Milli Eğitim Ba­ kanl ığı tarafından atanan rektör ve dekanlar e liyle yönetilen bu ku ­ ruluşların iktidardaki partinin ideo lojisini yaymak durumunda olan SAR I Ü N i VERSiTE biçimine dönüşrnek tehlikesi taşıdığı n ı ö ne sür­ mekte ve kendi ideolojisine yer olmadığı n ı , sıkıntı ları n ı açığa vur­ maktad ı r. Sanık, Atatü rk Ü niversite'sini hakim sı nıfların çıka rlarına hizmet eden bir kuru m olarak belirtmekte ve şu görüşlere yer ve rmektedir. 1 Atatürk Ü niversitesi bölgenin sorunları na ı şık tutmak şöyle dursu n, tersine bu çelişkilerle bütü nleşmiştir. öte yandan bir bölge üniversi­ tesi olarak ku rulduğunu iddia etmekle beraber, Doğu Anadolu'nun sosyo-ekonomik ve et nik koşu llarını hiç dikkate almayan, almak is­ temeyen bu üniversite kurulduğu günden beri halkı n d ı ş ı ndadır./ Demektedir. Çünkü Atatürk Ü niversitesi kurulduğundan beri sade­ ce eğitim ve öğretimi a maç edinen ve bunun dışındaki ideolojik çe­ kişme ve kalkışmalara ortam haline gelmeyen bir kuruluş durumun­ dad ı r. Askeri Savc ı i ı kça yütülen DEV- G ENÇ ve k ı smen Ü NAS �oruşturmaları n ı n ortaya ç ıkardığı gerçek odur ki, E rzurum Atatürk Universilesi anarşinin ve zorbalığın kaynağı haline getirilen diğer üniversite ortamlarından farkl ı olarak başarı lı öğretimini bütü n aksi yöndeki çal ışmalara rağmen sürdürmüş ve öğre nci kitlelerine çeşitli ideolojilerin tasallutundan koruyacak tedbirleri öngörmüş ve bütün öğrencilere öğren irnin yüce bir amaç olduğunu bilincini vermiş ve onları öğrenmek, yetişrnek doğrultusundan uzaklaştı racak ve ideo­ lojik çekişme lerin zehirli havası na sokmayacak bir ortamın devaml ı ­ l ı ğ ı n ı sağlamıştır. Buna rağmen sanık, Atatürk Ü niversitesi'nde ideo­ lojik bir tedrisat yapmak yo luna girince yukarıda açıklanan gelişme­ ler meydana gelmiş ve sanık kendisini bu vatansever camianın dı­ şında bu lmuştur. Sanık, bütü n münasebetlerin üretim ilişki ve çelişkilerine şekil ve mana kazanmas ı n ı istemekte ve bu düşü nce paralelinde olma­ yan bütün kişi ve kurulu şları gericilikle suçlamaktadı r. Atatürk Ü ni­ versitesi tüm kamuoyunun o lduğu üzre, gerçek amaç çizgisinde en 378


ileri seviyede milli yarar ve milli bütünlük şuurunun örneği olarak ifade edilecek bir eğitim kuruluşumuzdur: Ü niversite gibi bir bilim kuruluşunun ideolojik güdü ve aktüel gidişe ayak uyduran tutarsız örneklerine Atatürk Üniversitesi'nde rastıamamaktayız. Ancak baz ı patlama olayların çıkarılmasından da geri durulmadığı na ve bunu yaratan kişi ve sebeplerinin ne olduğuna yukarıda değinmiştik. San ık, kitabının müteakip bölümünde DOGUDA HAKiM OLAN aşiret düzenini yans ıtabilmek için üzerinde doktora araştırması yap­ tığı Alikan Aşireti ile ilgili örnekler vermekte ve bu gibi göçebe Kürt aşiretleri ni geçiş halindeki toplumlar ş_eklinde nitelemektedir. Alikan Aşiretini ü retim biçimin e ve bunları n sonuçları na göre değerlendirip açıklayan sanık, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da feodalilenin bas­ kıcı kuruluşların ı n bütün kuralları ile hüküm sürdüğünü ve mevcut iktidarların bu gidişe ald ı rış etmediklerine ve feodalizme dönüşmesi halinde uluslaşma bilincinin uyanacağı gerçeğinden çekindiklerine temas etmekte ve feodal yapı ile ilgili birtakım ö rneklerle bunları se­ bep olduğu yeni gelişmelerden bahsederek, bunun feodal yapıyı tasfiyeye dönük olmas ı ve g eniş halk yığ ı nları nın yararına meydana gelebilecek bir devrim biçiminde gerçekleşmesi zorunlu luğundan söz etmektedir. Doğu'daki feodal sı nıfları n batıdaki egemenlerin ko­ misyoncusu durumunda olduğunu ve esasen sömürünün arttı n lma­ ması yüzünden aşiret örgütlerinin parçalanmaması sebebi ile ulus­ laşma oluşumunu n başlamad ığı ve bunu hızland ı racak devrimci bir fikrin gerektiği ve feodalizmi yıkmak için beklene n hareketin hiç bir zaman feodal egemen s ı n ıftan gelmeyeceği belirtilerek marksist gelişme yönteminde değişimi hedef alan şu görüşlere yer verilmek­ tedir./ bu değişiminin en ö nemli sonucu emeğin özgürleşmesini sağlayıp feodal düzendeki feodal bey-köylü ilişkilerini g iderek pat­ ron-işçi ilişkileri durumuna getirmektir. O halde Doğu Anadolu'da geniş halk yığı nları yararına meydana gelebilecek bir devrim bu olay içinde gizlidir./ demek su retiyle Marksist-Leninist bir olgu nu n öz unsurları nı hatı rlatmaktadı r. Sanık, kitabının müteakip bölümünde /Diyarbakır'ın doğal ileri­ ciliği/ adı altında bazı görüşler ileri sürmekte, Türk halkı n ı n uluslaş­ mas ı n ı n Cumhuriyetten sonra tepeden inme sloganiarta 1 bir Türk Dünyaya bedeldir, ne mutlu Türküm diyene, Tü rk öğün, güven çal ış gibi/ gerçekleştiğini ve hilaletin kaldı rı lması ile birlikte meydana ge­ len boşluğu doldurmaya çalıştığını ve bu arada ekonomik ve top­ lumsal temel üzerinde yükselmeyen bu oluşumun ı rkçı birtakı m ge379


lişmeleri teşvik ettiği belirtilmekte ancak halkının büyük bir çoğunlu­ ğu ve bazen tcımamı Kürt olan kesimlerinde Türk milliyetçiliğinin potansiyel bu lamadığını özell ikle Diyarbakı r'ın bu politikaya karşı ilerici bir mevkiide bulunduğunu ifade etmektedir. Hatta D iyarba ­ kır' ı n Türk milliyetçiliğini reddeden tutu m u na dahil alan içinde Urfa, Siverek gibi bölgelerin de bu lunduğu kaydedilmektedir. Sanık, Doğu'daki ekonomik bir g e lişme olarak kaçakçı lığı n bü­ yük bir hızla ve bilinçli olarak devam ett iğini belirt mekte ve kaçakçı­ lık olayını s ı nı f açı s ı ndan inceleyerek kaçakçı l ığ ı yine hakim sınıflar ve Devlet bürokrasisinin denetlediğini ve o nlarla ku rdukları ilişkiler sayesinde meşru ve hukuki bir hüviyet kazand ığı nı ifade etmekte ve bu nunla ilgili bazı örnekler vermektedi r. Bu arada gü ney komşu­ larımızdan I rak, iran ve Suriye ile olan münasebetlerimizden özel­ likle kaçakçılığı kolaylaştı ran faktörlerden söz edilmekte, ulaştı rma kolayl ığı , ü mmet fikri, Türk Lirasının iran ve Suriye'de geçerli o lması gibi sebeplerin kaçakçılık olayını hızlandı rd ı ğ ı n ı ancak bu nun hakim s ın ıf yararına işleyen bir gelişme gösterdiğini ifade etmektedir. Sa­ nık bu görüşlerine kaynak o larak Posof'daki araştırmasında ve di­ ğer sınır kasabalarındaki incelemelerinden söz etmekte ve hatta ki­ tabı nın 63 . ve müteakip sahilelerinde açıkça bu araştı rmaya atıfta bulunmaktad ır ki, sanık söz konusu araştı rmayı akademik araŞtı rma olanakları ndan yararlanarak bilim adına yapm ış ve fakat bilim ala­ nı nda bu bilgilerini kullanmamış bir kişidir. Sanığın yapt ığı bütün araşt ırma ve çalışmaları yazmış olduğu bu kitapla ilgili materyal toplama düşüncesine yönelik olduğuna yukarıda işaret etmiştik. Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabın muhtevası na dahil edilen bilgiler bu görüşümüzü tamamiyle doğrulamaktad ı r. Esas amacı akade mik bir çalışma olan kariyer adamı bilgisini ve toplamış oldu­ ğu verileri bu alanda ku llan ır ve bu suretle yapılan araşt ırma ve ça­ lışmadan beklenen bilimsel gaye has ıl olur. Kaldı ki sanık, hudut kasabalarında devletin olanakları ile yapmış olduğu bu çalışmayı Fen- Edebiyat Fakültesi Araştı rma Enstitüsü'ne vermemiş olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu izahı mızia sanığın ne sebeple bu araşt ı r­ mayı bilimsel kurula teslim etmediği açıklık kazanmaktadır. Sanığın araştı rmasını tayin edi!en süre içerisinde bilimsel ku ru la vermeyişi­ ne karşı , zaman ve yer itibariyle konuya bütünlük kazandırmadığını bu nedenle Bitlis, Diyarbakır ve hatta I rak, Suriye ve i ran gibi kom­ şu devletlerde inceleme yapması gerektiğini ileri sürdüğüne yukarı­ da değinmiştik. M adem ki bu iddia doğrudur, bütünlük kazanmamış bilgiler nasıl oluyor da butün teferruatıyla bu kitapta yer alabiliyor. 380


Gerçek o lan san ığı n bilgilerinin bu alanda noksan kalışı değil, bun­ lara yeni istismar kaynakları bulmak istemesi özellikle Barzani'nin I rak'ta hakim hale getirdiği Kuzey Irak Kürtlerinin gelişimi hakkında Türkiye'deki Kürt topluluğunun hareketini teşvik edebilecek bilgi ve örnekleri vermektir. N itekim sanık bu konuda kitabının sonlarına doğru takip ve taklidini öğütlediği bazı misaller vermektedir. Yeri geldiğinde bu yoldaki görüşlerine ayrıca temas edilecektir. Sanık, kitabı nın daha sonraki kısmında Doğu'da meydana ge­ len eşkiyalı k olaylarının feodal sisteme karşı bir direnme biçimi ol­ duğunu kaydetmekte, eşkıyalığın görünüşte ve başlang ıçta halktan yana bir hareket olduğunu fakat egemen sı nıfları n sosyo-ekonomik düzeni denetleyen güçler tarafından ekarte edildiğini, düzenin itme­ siyle ortaya çıkan bu hareketleri s ı nıfsal çıkarlar doğrultusunda kul­ lanmak g e rekt iğini öne sürerek, kanunların suç sayd ığı bir direniş­ ten sınıfsal kalkışma yolunda faydalar beklemekte ve eşkıyalığı bu bakı mdan meşru bir karşı koyma olarak nitelemektedir. Sanık, Doğu Anadolu'da ü retim güçleri ve üretim ilişkilerinin bu günkü durumunu belirtmek için şu görüşlere yer vermektedir. 1 Doğu Anadolu'da çeşitli yerlerde temelden gelen bir değişim vardır. Bu değişme herşeyden önce sı nıfsal yap ı n ı n bü nyesinde meydana gelmekte ve değişmenin d inamikleri belirmektedir/ demekte ve de­ ğişmeyi başiatacak ekonomik ve toplumsal yapı hareketlerinin orta­ ya çıktığı ifade edilmekte ve Doğulunun Batı kapitalistinin sömürü kaynağı bu lunduğu bilincine varıldığına işaretle Yaşar Kemal'in dile getirdiği Ağrı Dağı Efsanesi geleneği zihn iyetinden ve değerlerin­ den Doğulu vatandaşın sıyrıldığı öne sürülmekte ve Doğu Anado-. lu'da feodalilenin parçalandığına dair örneklerle birlikte, Türki­ ye'deki sosyalist mücadelenin genç öncülerinden biri olarak takdim edilen Ahmet Aras'ı n görüşlerine yer verilmektedir. Sanığı n fikirleri­ ne itibar ederek sosyalist mücadelenin ö ncüsü olarak nitelediği Ah­ met ARAS, Atatürk Ü niversitesi öğrencilerinden olup ideolojik alan­ da sanık ismail Beşik ç i nin yetiştirdiği ve islikarnet verdiği bir militançlır ve halen, Türkiye i şçi Partisi 4. Büyük Kongre karar tasla­ ğ ı n ı hazırlayan ve özellikle Doğu ile ilgili olarak hocası ismail Be­ şi kç i nin fikirleri doğrultusunda meseleyi sosyalist bir partinin izle­ me ilkeleri haline get!rerı bir safahata sahiptir. Sanık, din ve üretim ilişkilerini kitab ı n ı n ayrı bir bölü münde ele almaktadır. Dini belirii mülkiyet ve üretim biçimlerinin bir fonksiyonu olan bir üstyapı kurumu olarak niteledikten sonra bunun hakim sı'

'

381


n ı fların çıkarların ı ve ekonomik ve siyasal statülerini koruyan bir ku­ rum olduğunu öne sürmekte ve toplu m yap ı s ı n ı biçimlendiren esas faktörlerin altyapı kurUmları bulunan mülkiyet ve ü retim ilişkileri ol­ ması laz ı m geldiğini söyleyerek M arksizme ve onun belirgin tatbika­ tı olan Leninizme sadakatı n ı g östermektedir. Daha son ra tarihin ge­ niş bir dilimi içerisinde Alevi-Sunni çatışması ele alın makla bu iki g rup arası nda meydana gelen çatışmaları mülkiyet ve üretim ilişki­ lerini e linde bulunduran s ı n ıflar tarafından ekonomik ve politik çıkar­ ları uğruna körüklendiğini öne sürmekte ve keza az gelişmiş ülke­ lerde dolayıs ıyla Türkiye'de din, dil ve kü ltü r gruplarının emperya­ lizm tarafı ndan tahrik edildiği ve bu yüzden halk yağ ınları n ı n kendi s ı n ıfsal çıkarları konusunda bilinçlenmelerinin engellendiği belirtil­ mekte ve Sünni-Alevi çat ışması n ı n gelişimine geniş yer verilmekte­ dir. Bu arada konuyu ele alış biçimi sonunda, Alevilerle tarih boyun­ ca baskı ve katliam uyguland ığı ve hatta 1 89 1 yılınd a Kürt aişretle­ rinde teşkil edilen Hamidiye Alayları 'nın Doğu'da hakim sı nıfları n çı­ karları nı koruyan bir baskı u nsuru olduğu nu ve sünnilerin tarih bo­ yunca merkezi otoriteye sahip ve daha geniş haklar sağlayan kim­ selerden bulunduğu ve bu ayrı m ı n halen devam etmekte olduğu belirtilmekte ve son yıllarda Alevilerin Kürtlerle , Sünnilerin de Türk­ lerle bütünleştiği ve kaynaştığı iddiası öne sürülmektedir. Sanık, bu dayanaksız görüşlere kendisi de inanmamış olacak ki , aslı nda var olan bu Alevi-Kürt beraberliğini Türklerin farklı gösterdiği kasıtlı ola­ rak yan l ı ş değerlendirmeye tabi tuttuklarını ifade ederek, kehaneti­ ne Alevi leri inand ı rmak istemektedir. Kürt ve Aleviler için müşte rek bir formül ortaya atan sanık, bu konuda ası l çelişkinin halkları ve kültür gruplarını birbirine düşürerek, bu çal ışmalarda çıkar arama, sermaye ile emek arası nda o lduğunu, emperyalizmle desteklenen bu güçlere karşı olmak gerektiğini ifade ederek Kürtleri olduğu gibi, Alevileri de ayrıcalık fikirleri ile mevcut düzene karşı Kürtlerle birlik­ te direniş çizgisine ı.J8tirmeye çal ışmaktad ır. Sanık Kürtler hesabına Alevi toplu luğunda sempati kazanmak ve bu birlikten sı nıf doğru ltu ­ sunda bir fayda geleceğine bunları inandı rmak istemekte ve esa­ sen Alevilerin ilerici bir yapıya sahip olduğunu belirterek şu görüşle­ re yer vermektedir. (Anadolu'daki Alevilere ta Yavuz Sultan Selim zamanı ndan beri yapı lan baskı lar, ardı arkası kesilmeyen horlama­ lar bunlarda ister istemez bir eziklik yaratmış ve onları n ilerici ve devrirııci nitelik kazanmaların ı sağlamıştır. Ancak, bu genel kural ı , h e r yerde h e r zaman görmek olanağı yoktur. Sorunun tamamen s ı ­ nıfsal b i r anlamı d a vardır) diyerek Alevi kitlesini proletarya ihtilali 382


hedefinde ve sınıf kavgası yararına güçbirliğine davet etmektedir. Sanık, diğer tarikat ve mezhep şekil ve kuru mlardan da bahsede­ rek bunların tümünün hakim s ınıfların çıkarları doğrultusunda olduk­ larına işaret etmekte, din anlayışının sebebiyet verdiği ayrıcalıklar­ dan ideolojisi lehine güç ve katkı sağlamak istemektedir. Sanık, aşiret yap ı s ı , ağal ık, şeyhlik ve po litik ilişkiler başlığı al­ t ı nda Tü rk toplumunu öteden beri oluşturan HALKLAR konusunu işlemektedir. Önce Osmanlı imparatorluğunu n son dönemindeki duru ma ve bu sırada belire n siyasi akımlara değinerek öze llikle itti­ hat ve Terakki Partisi'nin Osmanlı haneda n ı n ı , Osmanl ı vatanı ve Osmanlılık ilkelerine rağmen halklar düşüncesini benimsediğini be­ lirtmekte ve partinin bu husustaki görüşlerin Tuna lı Hilmi Bey i n ta­ n ı m ı ile yans ıtmaktad ır. Netice olarak sanık, bu konuda Osmanlı i m­ paratorluğu'nun son devrinde ortaya çıkan çeşitli siyasal akı mları n i mparatorluğun bünyesindeki çeşitli halkiara Türk Kürt Arap Ermeni ve Rumiara eşit haklar tanınd ığını belirtiyor ve halklar fikrinin istiklal Savaşı ve onu takiben gelişiminin açıklamasına geçtiğini görmekte­ yiz. Sanık, Ku rtuluş Savaşı'n ın temel karakteri olarak, bu savaşla­ rın anti-emperyalist yani Osmanlı i mparatorluğu'nu sömürgeleştiren güçlere karşı olduğu halde, anti-feodal bir gelişim gösterdiğine de­ ği nerek buna sebep olan hususun kurtuluş savaşlarında dinci ideo­ lojisinin geniş çapta kullanı lmasını öngörmektedir. Savaş sırasında özellikle Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, Mustafa Kemal tarafın­ dan dinci ideolojinin geniş ölçüde ve başarı lı bir biçimde kullanılmış ve böylece Doğu Anadolu'daki Kürt aşiretlerinin devrimci eyleme kazanılmaya çalışıldığı öne sürülerek, Mustafa Kemal'in bu sırada Kürt aşiret reisierine yazdığı mektuplardan söz edilerek ve bazı aşi­ ret reisierinin isimleri s ı ralanmak suretiyle Atatürk'ün o zaman Do­ ğu Anadolu'daki Kürt aşiret reisierine yazdığı tüm mektuplarda şu muhtevanın yer aldığı ifade edilmektedir. Zat-i fazilanelerinizin, har­ bi umuminin imtidadı nca Osmanlı Ordusuna ifade eylemiş olduğu­ nuz hidamati bergüzidelerine ve makamı muallayı hilafet ve salta­ nata göstermiş olduğunuz revabı ti kalbiyelerine yakı ndan mutlak bulunuyorum, bu sebeple zati alinize kalben pek büyük hürmetim vardır. Bugün makam hilaletin saltanatı Osmaniyenin ve Vatani mukaddesenizin düşmanları mız tarafından nas ı l rencide edilmekte ve vilayeti şarkiyemizin Ermenilere hediye edilmesinde ısrar olun­ makta olduğu malumu arifaneleridir. '

383


Buna ilaveten Kurtuluş Savaşı Doğu Cephesi Komutanı Kaz ı m Karabekir'in d e Kürtlerin k an dı r ı lmas ına sebep gösterile n dinci ideo­ lojiyi kullandığı belirtilmektedir. Sanık, önce, kurtuluş s�vaşlarının anti-emperyalist niteliği ko­ nusunda fikir serdeden Taner Timur'a 9tfeıtiği görüşleri belirtiyor ve so nunda , bu yazarın özellikle 1 920 Türkiyesinde hakim ideoloji islam olduğu için o dönemd e d i nin de devrimci bir nitelik kazandığı­ na dair olan fikirlerini reddediyor. Sanık kurtuluş savaşları boyunca i ngiliz emperyalizminin Anadolu'daki kurtu luş hareketini engelle­ mek için Kü rtleri kendi safına çekmek için istediğini ve bunu sağla­ mak için çeşitli eylemiere giriştiği ni fakat 1 9 1 9- 1 922 Türkiyesi ko­ şulları nda Atatürk'ün Kürt aşiretlerini devrime kazand ırabiirnek düşüncesi ile dinci ideolojiyi ku llandığını ve bu formül sayesinde K ürtlerin aynı zamanda halk oluşları şeklindeki kabul ve ü mitle Tü rkl erle aynı safta savaştıkları n ı belirtmektedir. Atatürk'ün 3 . Ordu Müfettişi bulunduğu s ı rada 1 5 . Kolordu Ko­ muta n ı K az ı m Karabekir'e yazdığı ifade olunan mektupla ilgili ola­ rak sa nık özellikle şu pasajlara yer vermektedir. Söz konusu mek­ tubun yazılmasına sebep olan gelişimin Diyarbakı r Kürt Kulübünün i ngilizierin teşviki ile ve onlar ı n himayesinde , bir K Ü R DiSTAN teşkil düşüncesine yol açtığı ve kapatıldığı ve Atatürk'e mektup yazan K Ü RT beylerinin bu teşebbüs içersinde bulunmadığı ve vatanın bü­ t ü nü için birlik olduğu şeklindeki pasajlardan sonra 1 Bu sebepten ben Kürtleri öz kardeş olarak ve hatta tekmil milleti bir tek nokta et­ rafında birl eştirmek ve bunu cihana Müdata-i Milliye Cemiyetleri va­ sıtası ile göstermek azmindeyim./ tarz ındaki fikirlerine yer verilmek­ te ve bunu teyiden i ngiliz B nb .si Mr. NOEL'in Urfa dolayla rı nda Kürtleri i ngilizler safına çekmek yolundaki faaliyetlerinin hakim kal­ d ı ğ ı n ı ve Kürt beylerinin Kürdistan kurma teklifine hayır diyerek ka­ yıtsız şartsız Türklerden ayrı lmayacakları nı ifade ettiklerini belirt­ mektedir. Bütü n bu engelleme faaliyetlerinin dinci ideoloji sayesinde bertaraf edildiğine işare t eden sanık, konuyu bu sırada K ürtlere vaadedilen hakların ı n verilmediği ve kandırıldığı noktasına getirmektedir. Sanı k kurtuluş savaşları sırasında Kürtlerin Aşiret dü­ zeninde yaşadıkları n ı ve 2. Abdülhamit döneminde aşiretlerin bir­ birine düşürülerek yıprandığı nı ve 36 Hamidiye Alayı vasıtasıyla Do­ ğu'da Kürt aşiretleri üzerinde baskı sağlandığını belirterek, bu koşullar alt ı nda K Ü RT Aşiret reisierini Mustafa Kemal'e Padişah ı , Halifeyi v e islamı kurtaracağı için evet demişler v e onun yanında yer almışlard ı r/ şeklinde bir görüşe yer verildiğine şahit olmaktay ız. 384


Bu konuda sanık, daha da ileri giderek /Aşiret reislerinin, Mus­ tafa Kemal'e evet sizin saf ındayız sizinle beraber savaşacağız de­ mesiyle ingiliz emperyalizmine evet sizin yanı nızdayız demesi ara­ s ı nda hiç bir fark yokt u r/ demekte ve aşiret düzeninde olan çıkarlarının nerede olduğu nu bilemeyen Kürtlerin kandırı ldığını ve aynı zamanda Türk ve Kürt halklarının kardeşliği fikirleri ile aldatıldı­ ğ ı n ı belirtmektedir. Ayrıca Ku rtuluş Savaşı'nın kazanı lması için usta­ ca yürütülen ü mmetçilik ve Türk-Kürt kardeşliğinin savaş kazanıl­ d ı ktan sonra giderek Kürt yok, Türk var sloganına dönüştüğünü ve hatta günümüzde Kürdüm diyenierin hor görülerek ve Kürt varl ığın­ dan söz edenlerin suçlanması na kadar varıldığını ileri sürmektedir. Sanık, kitabını n bundan sonraki bölümünde, Ermenistan ve Kürdis­ tan ikili planları üzerinde durarak ingilizierin her iki halkı bağdaştı r­ ma çalı şmaları nın semere vermesinin şimdiki durumdan daha iyi olacağı intibaını yaratana bazı belgelerden pasf'ljlar nakletmekte ve Lozan Konferansında yapı lan tartışmalar sonu nda Kürtlerin ayrı bir ı rk oldukları gerçeğinin murahhas heyet başkanı ismet i nönü tara­ f ından açık-seçik ortaya konulduğunu ve esasen 1 O Ağustos 1 920'de imzalanan Sevr Antiaşması'nda bağıms ız Kürdistan kurul­ ması fikrinin söz konusu olduğu şeklindeki iddiaları yeniden tekrar­ layarak Kürt topluluğunda ulus bilincinin canlanmasına ve Türki­ ye'nin içinde bulunduğu koşullar ve beliren proletarya ihtilali ortamında Kürt toplu mu potansiyelinin de birl ik olarak Kür1 ulusu varlığını kazanmaya yönelmesi ve Kürtlerin işledikleri tarihi hatanı n bu suretle telafi edilmesi gereğini ustaca işlemekte, devleti yıkmak ve milleti bölmek g ibi ihanetierin ikisini birden gerçek kı lmak iste­ mektedir. Sanığın, Lozan Konferansı'nda Kürtlerle ilgili olarak cereyan eden konuşma ve tartışmalardan, i ngilizler tarafı ndan desteklenen müstakil ve muhtar bir Kürt Devleti kurmalarını öngören fikirlere pa­ sajlar halinde yer vermekte ve Kürt Devleti fikrinin temelde tarihe mal olmuş haklı isteklerin bir sonucu bulunduğuna dikkat çekmekte ve K ü rt ulusu -Kürt Devleti gibi hedefler belirtilerek bu ideolojiye ta­ rihin derinliklerinden gelen bir canlı l ı k verilmek istenmektedir. Sanık, kitabının bundan sonraki kısmında Kürtlerin Kurtuluşla­ rı nda Türkler tarafı ndan kand ırılması ile Doğu isyanları ve onu taki­ beden Kürtlere dönük gelişmeler a rasında bir bağlantı kuracak şe­ kilde açıklamaya girişmiş bulunmaktadı r. Bu konuda, Anadolu halklarının kurtuluşu feodalitenin desteği ile sağlandığı halde 385


1 92 3 't e n sonra izle nen politikan ı n anti -feodal bir nitelik kazanması laz ı m g e l i rken feoda lile ve b u rjuva egemen s ı n ıf iarı na dayana rak hareket ettiği ve bazı ü styapı k u ru mları nda ve öze l likle yasal alan­ d a değişik likler yaparak sö m ü rü v e bask ı y ı meşru h a l e g etird iğini v e Doğu Anadolu'da ü retim il işkilerinin değ i şmesi ve altyapı kurum­ ları n ı n aynı b ı rakı lmas ı sonucu k ı p ırdanmalar o lduğunu belirttikten sonra başlang ıçta h i lafeti ve saltanatı ku rtarmak için K ü rtleri aynı safta savaş maya çağ ı ra n Mustafa Kema l'in savaşı kazand ıktan sonra, çeşitli halkları birleştirici ve bütünleştirici bir fonksiyona sa­ hip olduğunu ileri sürdüğ ü h ilafeti kald ı rd ı ğ ı n ı bu sebeple ke ndis ine karş ı duyulan sevgi ve güve n i n aza iarak Doğu Anado l u'daki yaş lı Kürtler taraf ı ndan Mustafa Kema l'in iki yüzlü b i r k i ms e olduğunu ileri sü rme ktedir. Kitab ı n daha yukanki bölü münde bir ü styapı kuru­ mu olan dini tutucu v e geri b ı rakan bir unsur olarak gören san ı k , C u mh uriyetten sonra hemen kald ı rı la n ve ce m'i b i r islami müesse­ se olana h i l afet için çeşitli hakları birleştirici ve bütü nleştirici bir fonksiyona sahip kurum o l a rak ifade edilmekle büyük b i r çelişkiye düşmektedir. H i lafet , s ü rü p g e l s e idi yeni Türkiye'ye bir ilerilik mi kazand ı racaktı r. Tek ke lime i l e hayı r. Belki b i r millet halinde o l u ş­ mamış ve halen d i nci bir dü nya görüşüne sahip islam alemi içeri­ sinde Tü rkiye h ilaletin varisi o larak yeni birtak ı m kombinezonlara sürü k l e n e rek ve dinin etkisinden ayrı l m ı ş devrimci a t ı l ı m iara ve ku ­ ru luşlara şüphesiz ki gide meyecek t i . S a n ı k , kitab ı n ı n müteakip açıklamaları nda hil afet v e salt anat ı n yerine k u rt u l u ştan sonra Türk M i ll iyetçiliği fikrinin ikame edildiğini öne s ü rmekte ve şu görüşe yer vermektedir: 1 bil indiği g i bi Osmanlı i mparato rluğu içindeki i sl a m halkları n ı n bi rl eştire n , halklar a ra s ı nda o rtak olan bir tek ideal ktıvvet vard ı . Bu, hilafet ve saltanat ku ru mu id i . Bu kuru m , C u m h u riyelle birlikte siyasi iktidar ı n laikleşmesi sü re­ ci içinde o rtadarı kal d ı r ı ld ı . B u n u n yerine konabilecek, yani halk y ı ­ ğ ı nları aras ı nd a birlik v e beraberliği sağ layabilecek y e n i bir siyasal kuru ma ihtiyaç vard ı . Bu k u ru m Tü rk rnill iyetçi l iği olara k saptand ı 1 demekte ve 1 924 Anayasas ı ' n ı n çeşit l i maddelerinde ö ngörü l e n ve Tü rk ke limesini mu htevas ı nd a taş ı yan madde lerden p asajlar vere­ rek , Türk l ü ğ ü n bu şekilde tek yarı l ı olarak ifade edilmesinden ötürü Doğu l u h a l k ı n her z aman eziklik duyduğunu ve kendisini Tü rkler­ den ayrı bir topluluk o larak görmeye başlad ı ğ ı n ı i le ri sü rmekted ir. San ı k , bunu takiben h ilafet ve saltanat l ı k ku ru ml a rı yerine geti­ rilen Türk m i l l iyetçiliği ideolojisinin toplumdaki etkilerinden söz et-

386


mektedir. Bunu üç g rupta ele almakta ve birinci etken olarak, Os­ manlı imparatorluğu döneminde hilafet saltanat arac ı lığı ile Türkler­ le birleşen Kürt halk ı n ı n yeni milliyetçilik ideolojisinin tesir sahas ı dı­ ş ı nda kaldığı, halbuki ümnıet ideolojisinin çok geniş bi r kapsama sahip bulunduğu , dolayısıyla milliyetçilik ideolojisinin sadece temsil ettiği milleti içine aldığın ı , ikinci etken Türk M illiyetçilik hareketi ile Türk halk ı n ı n uluslaşma süreci içine girdiğini ve /Ben bir Türküm di­ nim, cinsim uludur-ne mutlu Türküm diyene-Dü nyanın en asil ı rkı Türklerdir 1 şeklindeki sloganları bu fikrin ürü nleri olduğu nu, üçüncü etken olarak Türk halk ı n ı n h ı z l ı kapitalist dönüşümler sonucu ve üst yap ı kurumlarında değişiklikler meydana getirmeksizin birden bire hakim ulus haline geldiğini ve bunun asl ı nda dayanaksız olduğunu belirtmekte ve şu görüşleri öne sürmektedir. 1 Türk halk ı n ı n toplum­ sal içerik ile beslenmeyen bir milliyetçilik fikri ile uluslaşmaya başla­ ması kısa zamanda hakim u lus ideolojisini meydana getirmiş ırkçı bir karaktere bürü nmüş, bütü n bunlar ise Kürt halkının uluslaşması­ n ı engellemiştir, geciktirmiştir. 1 demekte ve bu hale sebep gördüğü merkezi otorite Bürokrasil, Kürt halkı çelişmesinden bahsetmekte­ dir. Sanık, önce bürokrasiyi egemen s ı n ıfların ideolojisi doğru ltu­ sunda hareket eden bir üst tabaka olarak tarif etmekte ve Kürt bü­ rokrasisinin 1 923-1 945 yılları arasında hakim u lus olan Türk milli­ yetçiliği çizgileri içerisinde kalarak, feodalizmle çelişkiye düştüğünü belirtmekte ve son derece inkarcı ve sınıf tahriki yapan bir görüşle şu fikirleri ileri sürmektedir. 1 Bu çelişme, bütün isyan ve bu isyanlar sonundaki sürgü nlere karşı feodalizmin sosyo-ekonomik gücüne karş ı olmayıp, sadece feodalizmin kültürüne özellikle Kürt dili ve kültürüne karş ı d ı r. Hem Kürt demek Kurt-dağ l ı demektir, Kürt yok Türk milleti vardır deniyor, hem de Kürt olduğu için küçü msendiği gibi dili ve kültürü de reddediliyor 1 demektedir. Şayet sanığın idida ettiği gibi Cumhuriyelle birlikte Kü rt diline ve kültürüne bir baskı ve asimilasyon söz konusu olsa idi, 1 923'te n bu yana 49 sene geçmiş ve yeni bir Kürt nesli türemiş olması karşı­ sında tek kelime bilen Kürt kalmamış olurdu . Bürokrasi Doğuya hiz­ met eder, adını asimile koyarlar: hizmeti ulaşamadığı veya s ı rasını beklediği kesimlerde Türk Devleti Kü rtleri geri b ı rakt ı propagandası yap ı l ı r. Bütün mesele K ü rt toplumunun ö nü ne düşen 3-5 mevkii h ırslı sözde ayd ı n ı n kaprisleri doğrultusunda ve komünizm parale­ linde Kürt toplumunu inkarcı , reddedici tahriklerle mevcutların ı da kaybedecekleri bir kavgaya sürüklemektedir. 387


Bu konuda sanık yine devrimimizden gerilere dönerek 1 Ata­ türk/ün 1919-1920 yılları arasında Kürt aşiretlerini kurtuluş hareke­

tine bağlamak için ideoloji yanında Türk-Kürt kardeşliğini de işle­ yen, Kürt aşiret reisierine mektuplar yazıp hakimiyet Kürtlerden ve Kürdistan'dan söz ettiği/ halde, 1937 yılında Kürt.lerin yoğun olduğu Diyarbakır'a burayı tamamen Türk olarak göstermeye çalışmasını doğal ölçüler içerisinde anlaşılması güç bir olay olarak nitelemekte ve Atatürk bu konuda yalancılıkla itharn etmektedir. Sanık, yanlış bir tutum olarak ifade ettiği .bu gelişim hakkında kesin bir yargı 1 Bu yanlış tutum, Cumhuriyet başlangıcından bu ya­ na ısrarla işlenmiş, Kürt halkının varlığı tamamen inkar edilerek, onu Türkler içinde erirnek amacı güdülmüştür 1 belirtmektedir. Da­ ha sonra Kürtlerin Osmanlı zamanında feodal yapıya rağmen daha muhtar münasebetler içerisinde olduklarını fakat Cumhuriyetten sonra durumun değiştiğini ifade ile şu görüşlere yer vermektedir. 1 Cumhuriyetten sonra ise durum değişti. Feodal üretim biçimi ve bu­ na göre belirlenen feodal toplum yapısının aynen devam etmesine karşı, merkezi hükümet aşiret reisieri ile organik bir bağ kurarak on­ ları merkezi otorite içinde tamamen eritmek istiyordu. Ayrıca üst ya­ pı kurumlarında yapılan reformların Doğu Anadolu'da yürürlüğe konması gerekiyordu. Bunlardan en önemlileri şunlardır: Talısildar, jandarma, zorunlu eğitim, Türkçe konuşmak vesair Osmanlı impa­ ratorluğu döneminde vergi toplamak ve bunları gerektirdiği gibi har­ camak yetkisine sahip olan Doğunun feodalleri şimdi kendi dışında­ ki bir otoriteye vergi ödemek zorunda kalıyordu. Ancak bu vergi sorunu Doğudaki üretim biçimini değiştirmiştir. Aşiret reisleri, top­ rak ağaları, şeyhler ile köylüler arasındaki ilişkiler yine feodaldir. Yer, yer feodalizmden daha aşağı üretim biçimindedir. Fakat feodal egemen sınıfın dış etkenlerle ilişki kurmaları, sadece onları ilkel bir kapitalizmle karşı karşıya getirmiştir./ demekte ve dolayısiyle Kürt toplumuna bu düzenden kurtulacak ve onların uluslaşmalarını sağ­ layacak bir yolun zorunluğu hatırıatılmakla ve onlar devrim adı altın­ da girişilecek proletarya ihtilali ortamına kurulu hale getirilmek is­ tenmektedir. Sanık, bundan sonra, Kürtlerin kendine özgü düzen özellikleri olduğunu Yaşar Kemal'in Ağrıdağı Efsanesi ile dile getirmekte ve /Kürtlerin kendine özgü bir düzeni vardır. Bu düzen kendine özgü bir kültür ve değerler sistemi yaratmıştır. Bu düzen kendi dışındaki başka bir düzenle karşı karşıya geldiği zaman içten içe çürümekte, 388


toplum dengesini yitirmekle karşılıklar başarmaktadır. Çünkü bu dü­ zeni başka bir düzenle veya kültürle uyuşturmak olanağı yoktur. Fakat bu karşılık uzun sürmekte, halk yozlaşmaya karşı direnmek­ te, düzenin başka düzenlerle uyuşturmaya çalışanlara karşı çık­ makta ve eski düzeni ve kültürü yaşatma ve sürdürme olanağı bul­ maktadır. Doğu isyanlarının hemen hepsinde bu özellikleri bulmak olanağı vardır. Kürt aşiret düzenlerine dışardan aşılanmak istenen kültürü benimsememiş direnmiştir. Bu hareketlerini ortaya koyduğu çok önemli sonuçlardan biri de Kürt aşiret düzenlerinin ancak kendi iç dinamikleri gereği yeni bir devrimci aşamaya ulaşacaklarıdır. 1 di­ yerek, Kürt toplumunun yeni bir direnişe geçmelerinin zamanının geldiği ve kendi varlıklarını yoketmeye yönelen tablonun efsanevi bir izahı yapılmak suretiyle etnik ayrıcalık ve baskı iddiaları öne sü­ rülerek Kürt kitlesinde hassasiyet yaratılıp diğer güçlerle birlikte patlama noktasına getirilmek istenmektedir. Aynı şekilde sanık Kürtlerin içinde bulunduğu ekonomik koşullar yönünden de müsait bir ortam göstermek istemekte ve şu görüşleri ileri sürmektedir. Aşiret yapısında feodalilenin varlığının ulusal bilinci önlendiği belir­ terek /Ulusal bilincin gelişmesi için herşeyden önce aşiret sistemle­ rinin ortadan kalkarak ekonominin merkezileşmesi, yani feodaliz­ min kapitalizme dönüşmesi gerekir. Bunun için Doğu isyanlarında ulusal duyguların büyük rol oynadığı ileri sürülemez 1 derrıekte, bu suretle biraz yukarıda isyanları merkezi otoritenin asimile politikası­ na karşı bir direnme olarak gösteren sanık birden bire isyanların yö­ nünü değiştirmektedir. Bu konuda Cumhuriyetten sonra Doğu Ana­ dolu'da merkezi otoriteye karşı beliren 1924 Nasturi, 1925 Reman ve Reçkoyan, 1925 Şeyh Sait, 1926 Horas, Ovacık, Çemiş ge

­

zek, 1927 Hani, Lice, Kulp, 1930 Zeylan, 1926-1927, 1930-1932 Ağrı, 1930 Şemdinli ve 1937-1938 isyanlarını sayarak çeşitli bi­ çimde tahlil ederek bu isyanların ilerici veya gerici karakterini mer­ kezi otoriteye göre değerlendirmek gerektiğini belirtmekte ve Kürt toplumunun bu defa devrimci bir biçimde isyana hazır olmalarını zorunlu kılan sebepler öne sürülmektedir. Bu konuya ilişkin olarak Türk siyaset adamlarının Doğu'ya dönük görüşlerinden pasajlar ve­ rerek ve 251 O sayılı mecburi iskan kanunundan söz edilerek 1923'ten sonra bugüne değin yürütülen Doğu politikası hakkında Kürt kalkışmasına mesnet olarak şu görüşlere ve iddialara yer veril­ mektedir. /a - Doğulu ege,men sınıflarda bir değişiklik yapmıştır. Ulusal liderlik fonksiyonunu benimseyen ve merkezi otorite ile ça­ tışma durumunda olanlar ezilmiş, değerini yitirmiş, merkezi otorite 389


i l e u yuşma d u ru mund a o l a n a şiret ve din reisieri ise büyük b i r de­ ğer kaz a n m ı ştı r. Fakat din v e toprak ilişkileri bölümünde de belirtti ­ ğ i m iz g i b i i n s a n hareketlerine kat ı lmayan bazı ağa, ş e y h v e aşiret re isieri n i n de s ü rgü ne gönderi ld iği u n utul mamak g e re kir. b- G e n e l o l a rak, D o ğ u Anadol u i le B a t ı Anado l u aras ı nda bir uçuru m meyda­ n a gelmiştir. Bu uçuru m , K ü rt-Tü rk çat ışmas ı o l a rak bel irmiştir. Bu olu şu m içi nde Doğu Anadolu ile Bat ı A nado lu aras ında büyük bir ik­ t isadi dengesizlik meydana gelmiş ve Doğulu halk, m e rkezi otorite ­ n i n bu tutumunu, K Ü R T o lduğ u m için g e ri b ı rak ı ld ı m, K ü rt oldu ğ u m için devlet bana itibar etmed i , y ü z vermedi biçiminde yoru m l a m ı ş ­ t ı r./ diyerek aslı nda tü m Tü rkiye'nin b i r sorunu olan v e k u rt u l mak için her ça reye başvu ru lan geri k a l m ı ş l ı k Doğu Anadolu yönünden etnik ay rıc a l ı k f ikirleri yaratmaya uyg u n bir biçimde e l e a l ı nmakla v e a ncak bu sefer bekl enen direnişin şekil ve yönt e m i n i n başka t ü r­ lü olacağı b e l i rt i liyor ve bu fikri oluşu m u n 1 967 yaz ayları nda Do­ ğu'nun çeşitli kent ve kasabalarında yap ı l a n mit ing lerle çıktığı i leri görü l e rek bu d u ru m u be l irleyen şu görüşlere yer veri lmektedir. 1 1 967 yaz ayları nda Doğu Anadolu'nun çeşit li kent ve kasabalarında yapı lan Doğu M itingleri, halkın bask ıya karş ı bir d i re n mesidir. Bu ra ­ d a , çat ı ş m a n ı n Türk h a l k ı i l e Kürt halkı ara s ı nda deği l , Tü rk v e K ü rt em ekçi s ı n ıfları ile o n ların egemen s ı n ı f ları gidere k e mperyalizm aras ı nd a o lduğu gerçeği i l k kez ifad e s i ni bul muştur./ Demek s u re ­ t iyle proletary a ihtilali mihveri etraf ı nda K ü rt toplu munu diğer u nsur­ larla beraber d i re n işe çağ ı rmakta ve bu direnişin he defi ni devrim o larak belirtmektedir. S a n ı k daha sonra devrimin M arksist- Leni nist ideolojiye uygun bir tarifini ve rmekte ve buraya kadar yap m ı ş oldu­ ğu açıklamalar ve ileri s ü rdüğü görü şlerle işi somut hale getirdiği devrim bil incine kadar geti rmek olduğunu açı kça göstermektedir./ Devrim, herhangi bir toplumda, mü lkiyet ve ü retim ilişkilerinde, g e ­ n iş halk y ı ğ ı nları yara rı na y a p ı s a l değişmeler yapmak v e iktidarın dayand ı ğ ı meşruluk kavra m ı n ı değişt irebi l mektir. 1 923 d evrimi bu n ­ lard a n birincisini yapmad ı fakat ikincisi n i yaptı 1 d e mekte v e bu ker­ re yap ı l acak devri m i n M arks i st-Leninist amaca yö n e l ik olacağ ı n ı aç ı kça söylemektedir. S a n ı k b u görü ş lerinin yan ı s ı ra Türkiye'nin ekonomik politik açısı ndan dış i lişkilerin e dair bir şema koyarak mevcut koşu l la r alt ı nda Tü rk Devleti'nin ve Türk ekonomisinin ba­ ğ ı ms ı z o lmad ı ğ ı , d ış ve içteki emperyalist ve hakim güçlerin tahti te­ s irinde bulu nduğu ve bu sebeple yeniden anti-emperyalist a nt i feo­ dal bir savaş vermen i n zoru nl u hale geldiğini bu tabloda konuyu ele a l ı ş biçimi ile göstermekte ve tekrar cumhuriyette n beri Türk bü-

390


rokrasi ve hakim s ı n ıfları taraf ı ndan K ü rt halk ı n ı n ekonomik, kü ltü rel ve s iyasal baskı altı nda tutulduğu ve hatta daha i leri gidilerek Kürt­ l e ri n Tü rk oldukları idd ia ları nın bile öne sü rü lerek onların Türkler içinde mut lak asimi lasyonları için çal ı ş ı ld ı ğ ı n ı ve 1 945'de başlayan çok partili dönemde hakim feod al güçlerin 1 ağalar ve şeyhleri böl­ geleri ndeki nüfuzları ndan yararlanarak meclise girme yolu nu bu la­ rak kendi ç ı karları n ı mecl is kürsüsü nden savu narak daha güçlü ha­ le g e ldiklerini belirtmekte ve şu görüşlere yer veril mektedir. 1 i şte bu d emokrasicilik oyunu içinde Doğu l u eg emen s ı n ıflar ağa, şe y h ve aşiret reisieri yavaş merkezi otorite , yan i Batı 'daki egemen s ı nıf­ l arla bütü nleşmeye başlad ı l a r . Çok part i l i de mokrasi sü reci içinde he rke s merkez ve s ü rtüş meyi b ı rak ı p Batı 'dak ilerle birlikte söm ü rü koalisyonuna g irdi d iyerek 1 K ü rt etnik g rubu için demokrasi n i n dahi b i r ç ı kar yol o l madığ ı n ı sürdürü l e n tuiumla Kürt etnik grubu n u n u lus iaşmaları n ı sağlayacak kapita list bir b ü n y e kazan mayacaklarını bu ö n e m l i nokt a n ı n bil i ncine varmak ge rektiğini bel irtiyor. Ve bu bi­ linci kazand ı rmak u ğru nda çalışmalar yapan Doğubeyaz ıtta neşre­ d ilen ŞERESiYAR isimli gazeteden baz ı pasaj lar vermekte ve ayrı­ ca mevcut düzeni muha fazada direnen güçl e re örnekler vere rek d evrim bilincini keskinleştirmek iste mektedir. S a n ığ ı n kitabı nda pa­ sajlarına yer verdiği Şeresiyar gazetes i , Doğubeyaz ıt'ta mahkeme­ rı izde K ü rtçülük pro pagandası yapmak ve halkı kanun lara itaatsizli­ ğe ve cemiyetin muhtelif s ı n ıfları n ı u mu m u n e mniyeti için tehlikeli b i r tarzda kih ve adavette tahrik etmek suçları ndan mahkum olan Av. Bahattin Eryı lmaz ve Av. Erdoğan Teamete taraf ı ndan çı ka­ rı lan ve kendi bölgesinde devrimci bir kavga at ı l ı m ı n ı yaratmak iste­ yen bir yay ı n organ ı durumundad ı r. San ık, kitabı n ı n bu ndan sonraki bö lümünde 27 Mayıs hareke­ tinden sonra da K ü rdistan konu sunda bu t arihe kadar izlenen politi­ kan ı n d ı ş ı nda kalı nmad ı ğ ı n ı ortaya koyan ve s iyasilerce söylenen bazı söz ve yaz ı l ara değinerek M illi B irlik Komitesi ta rafı ndan ç ı karı­ l a n 1 05 sayı l ı M ecbu ri i skan Kanu nu'yla getirilen tedbirin asl ı nda fe­ odalizmle yapılan bir mücadele ve d evri m o lmad ığ ı , 55 ağan ı n s ü r­ g ü n olay ı n ı n Tü rk- K ü rt ayrı m ı n ı n yeni b i r tezahü r ifadesi olduğunu a n latmak istemekt e ve bu ağala rını t eker, teker isimlerini belirterek 55'1er olay ı n ı n gerçek yüzünü açı k l ayan belge niteliğinde kabul etti­ ğ i 55'1e rd e n Faik Bucak ve Ki nyas Kartar taraf ı ndan müştereken kaleme a l ı nan bir b rOşü re ayn e n yer vererek çeşitli tutars ı zl ıkl a rla d olu haz i n bir tablo yaratmak suretiyle yap ı lan devrimci mücadele­ nin aynı zamanda o n l arın sağlam geleceği için olduğu düşünces i n i

39 1


yaratarak, ileride doğması muhtemel bir yöndeki tepkileri be rtaraf ederek, aynı çizgiye getirmek istemektedir. Esasen bu düşüncenin en belirgin ö rneği sanığın yazmış olduğu Doğu Anadolu'nun Dü· zen l isimli analizde yapı lan devrimci mücadelenin feodal ve hakim s ı nıfiara karşı o lduğunu söyledikten· başka, bu devrimci harekete bir çok teadalierin dahi kat ıldığ ı n ı ifade ederek onlar üzerinde aynı za­ manda manevi bir baskı yaratmak düşüncesi ile de hareket ettiğini görmekteyiz. Sanık, bu arada Kürtlere yapı lan baskıcı tutumun izlerine 1 96 1 Anayasas ı'nı n haz ı rlanışı sırası nda d a rastland ığı v e anayasanı n Türk milliyetçiliğini önde tutan v e o n u hakim tutan bir yap ıya sahip o lduğunu belirtmekte ve bu konuda 334 sayıl ı Anayasa'nı n Türk sözcüğü taşıyan maddelerden örnekler aldığı gibi Kurucu Meclis müzakereleri s ı rasında özellikle a nayasada Türk milliyetçiliği dü­ ş ü ncesinin baskı n k ı l ı nması için gayretler gösterildiğini öne sürerek bu davranış ın ırkçı bir tutum olduğunu belirtmekte ve şu düşüncele­ re yer vermektedir. 1 Anayasa Türk milliyetçiliğini koyup, bu milliyet­ çilik içinde Kürtleri de temsil etmek tularsız, anlamsı z ve şövenizm bir tutumdur. Sözü edilen birliğin sağlanması ise asimilasyondan başka bir şey değildir, diyerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bölücü unsurlara yer vermemesini üzüntü ile karşılamaktadır. Türki­ ye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür, temel ilkesi devleti bölünme kabul etmez bir oluşum sonunda, toplumcu insan haklarına dayalı , milli demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti ni­ teliğini öngörür. Türkiye Cumhu riyeti tek bir millet ve tek bir devlet i lkesine bağlıdır, yapılan mücadelelerin verilen savaşların sonucu bütünleşen bu varlık içerisinde onun öngördüğü hak ve özgürlükler herkesindir. Ve anayasanı n 1 2 . maddesine göre : H erkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı göze­ tilmeksizin, kanun önünde eşittir.Ancak anayasanı n öngördüğü bu eşitlik ve serbestliği içinde sahip olunan hak ve özgü rlüklerin bir hu­ dudu olmak lazı m gelir. Çü nkü sanığın zihniyet ve tutumu nda ken­ disini devletin varlığı dışında kabul eden ideolojiler kutsal varlığı yık­ mağa her zaman yönelebilirler. Nitekim hak ve hü rriyetleri n kul lanı lmas ı ndaki s ı n ı rı n ne olacağı anayasamızın 1 1 . maddesinde tayin edilmiştir. 1 Bu anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç birisi, insan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletin in ü lkesi ve mil­ letiyle bölünmez bütünlüğü nü veya dil, ı rk, sınıf, din ve mezhep ay­ rımına dayanarak, nitelikleri anayasada belirtilen cumhu riyeti orta­ dan kaldı rmak kasdı ile kullanı lamaz. Bu hükümlere aykı rı eylem ve 392


davranı şların cezası kanunda gösterilir./ Demektedir. San ı k i smail Beşikçi yaymaya çalıştığı fikir ve eylemleri ile bu s ın ırın ta ötesine geçmiş ve fakat hala hızını almamı ş görünmektedir. Sanık, kitab ı n ı n bundan sonraki bölümünde, Kürt ı rk ı n ı n tarih­ sel tasnifini yapmakta ve Kürtlerin Türklerden tamamen ayrı bir ırka sahip olduğunu belirterek birdenbire Hakkari i linin yapısına ve ora­ dan da d ı ş aktüel etkiler başl ığı altı nda özellikle Kuzey I rak'taki Kürtlerin BARZANi liderliğinde ulusal direniş a macına dönük hare­ ketlerden örnekler vermektedir. I rak'ın Türk s ı n ı rı aras ındaki bölgesel ilişkileri siyasal s ı n ı rların tam belirmemiş olması gibi sebebe bağlayan sanı k , bu bölgedeki çeşitli aşiretlerin kü ltürel, sosyal, ticari ve askeri sorunlarda daima karşı karşıya geldiklerini ifade etmekte ve BARZANi hareketini bu bölgeyi etkisi altında tutan bir girişim olarak belirtmektedir. Bu konuda hiç bir münasebet ve yeri bulunmadığı halde şu gö­ rüşlere yer vermektedir. 1 Bölgeyi etkisi alt ı nda tutan bir çok etken vardır. B unlardan birincisi BARZAN aşiretinden giderek ilerici Kürt hareketinden gelmektedir. Barzan aşiretinin Reisi MOLLA MUST A­ FA BARZANi 30 yıla yakı n bir zamandır, Kuzey I rak'da I rak hükü­ metine karşı bağ ı ms ı z bir devlet kurmak çabası ndad ı r. Bu isteğini I rak hükü meti temsilcileri ile yaptığı çeşitli siyasal görüşmeler so­ nunda gerçekleştirmek için askeri bir harekete girişmiştir. i şte sözü geçen aşiretler, MOLLA MUSTAFA BARZANi'nin liderliği alt ı nda, 1 861 y ı l ı ndan bu yana I rak Hükümeti ile savaşmışlard ır. Barzani'nin bu hareketi i ran, Türkiye ve Suriye'nin s ı n ı ra yakın yerlerdeki bir çok Kürt Aşireti tarafı ndan desteklenmektedir. Barzan Aşireti dün­ yevileşmiş ve çeşitli yenilikleri, değişmeleri kabul eden bir duru ma gelmiştir. 1 şeklindeki görüşleri öne sürerek Doğu'daki Kürt toplu­ munun kafası nda Kuzey Irak modeline uygun hareket izleme bilirı­ cini yaratmak istemektedir. M üteakip açıklamaları ile Barza ni lider­ liğinde yürütülen mücadeleye geniş yer veren sanı k, Doğu'da yaşıyar. Kürt toplumuna B a rzani'nin Kuzey Irak'da Kürtlerin ulus­ laşma savaşı verdiğine işaret etmekte Türkiye'deki Kürtlerin de ay­ nı biçimde devrimci bir mücadele atı lımına girişmeleri ve esasen bunun Kuzey l rak'a yak ı n Türk bölgelerinde benimsendiğini ileri sü­ rerek bu yönde bir kalkışına sağlamak istemektedir. Barzani'yi ileri­ ci ve d evrimci olarak niteleyen ve mensup olduğu Barzan aşireti şahsı na yücelten sanık, I rak devletinin varlığını tanıyan ve mevcut düzene 11ürmeti olan B ı radost Aşireti'ni gerilik ve solilik ile suçlaya393


rak Türkiye'de de Barzan aşireti örneğinde bir girişime katı lmaya­ cak Kürt aşiretleri peşinen suçlanmakta ve ilerici çizgide yer alabil­ meleri ve devrimci olmaları teşvik ve tahrik edilmektedir. Sanık, kitab ı n ı n müteakip bölümünde, feodalizmin kaçını lmaz sonucu ulus ve ulusçuluktur, şeklinde kesin yarg ı ifade eden ve yo l gösteren ve şimdiye kadar yapmış olduğu açıklamaları belirgin hale g etiren ve mana kazandı ran görü ş ler ifade etmektedir. Bu cümleden olara k ; /Doğu Anadolu'da teme lden gelen köklü bir d eğişim vardı r. Bu değişim feodalizmin kapitalizme doğru evri­ midir. Ve bu evrim Türkiye'deki hakim üretim ilişkisi olan az geliş­ miş kapitalizme göre biçim alarak devam etmektedir. O halde, Do­ ğu Anadolu'da henüz oluşmakta olan değişimin yine egemen s ınıfla r lehine bir değişim olduğunu görmek büyük bir zorunluluktur. Fakat geniş halk yığınları y ararına meydana gelecek bir devriminde ancak bu oluşum içinde gizli olduğunu hiçbir zaman u nutmamak gerekir./ demekte ve Doğu'daki feodal koşulları n yaratt ığı ve bu dü­ zeyi değiştirmeyen ve hakim s ı n ıfların lehine işleten sosyal yap ı n ı n özünde devrim tabir edilen proletarya ihtilalini g erekli k ılan unsurla­ rın mevcut olduğuna özellikle dikkati çekmektedir. Santk bir yandan Doğu'nun hala feodal bir düzeyde tutulduğu­ nu ve kapitalist ekonomi koşu llarına geçilmediğini ve bu sebeple uluslaşma süreciniri doğmadığını öne sü rerke n, diğer yandan Do­ ğu'nun bazı kesiminde özellikle Güneydoğuda makinalaşman ı n başladığını v e kapitalist ilişkilerin yoğu nluk kazandığını belirtmekte ve bu duru mda aşiret örgütlerini ayakta tutmanı n hiçbir olanağı kal­ mad ı ğ ı n ı belirterek şu görüşlere yer vermektedir. 1 Bu oluşum için­ de değer kazanacak olan en önemli şey, Kürt dili, Kürt edebiyat ı , Kürt folkloru ve Kürt tarihi araşt ı rmalarıdır. Öte yandan 'Kı rmanc'ta değer kazanacaktır. Bilindiği gibi Osmanl ı imparatoruluğu'nda ü m­ met ideolojisi hakim olduğundan Arap olmayanlar hor görülmüştür. Hor görülenler arasında Tü rkler ve Kürtler de vard ı . Osmanl ı ege­ men s ı nıfları gerek Türkmeni gerekse Kı rmanci daima küçümsemiş­ lerdir/ demek su retiyle etnik tahrik düşüncesiyle tarihi sosyal ve kül­ türel kalılı m gerçeğini . inkar etmektedir. Daha evvelce ümmet ideolojisini bağlayıcı ve müsamahakar olarak niteleyen sanık, hem Türklerin hem de Kürtlerin horlanmasına sebep olan kurum gibi göstermektedir. Kaldı ki yine sanık daha önceki açıklamalarında Atatü rk'ün hilafet ve saltanatı kaldı rmas ı n ı n ümmet ideolojisi etraf ı n­ daki birleşti rici fonksiyonu yokettiğini söylemekte idi. 394


Sanık, Kürtlerle Türkleri horlamakta olan toplu mlar çizgisinde göstermekle her iki toplumu n devrimci diye niteledikleri kitlesini kendi kendinden h ı nç afmaya çağırmak gibi bir çelişki içindedir. San ık, bu görüşlerden hemen sonra tam bir kapitalist ilişkiye geçilmemiş olmas ı yüzünden başlayamayan Kürt u luslaşması dina­ miğinin ilerici güçlerinden ve bu güçlerin isimlerinden söz etmekte­ dir. Doğu Anadolu'da hüküm süren feodal üretim ilişkileri ve türleri­ nin varlığı konusunda mücadele veren ve meseleyi ayd ı n l ığa ka­ vuşturmaya çalı şan ü niversite ve TRT'ye mensup i lerici Türk aydın­ ları olarak nitelediği kişil erden; Prof. Mü mtaz SOYSA L, Prof. Bahri SAVCI , Gazeteci Doğan AVCIOGLU, Mihri BELLi , Çeti n ALTAN, ilhami SOYSAL, ilhan SELÇUK, TAT'nin o zamanki bes­ leme redaktörü Şiar YALÇIN, Behice BORAN, M. Emin BOZAS­ LAN, Korkut BORATAV ve Ahmet ARAS yapmı ş oldukları sözde ilerici ve devrimci at ı l ı m öncüsü olmak şeklindeki fikir ve eylemleri­ nin yöne lik olduğu gerçek amacın Marksist-Leninist bir biçimde ön­ gören bir düzeni gerçekleştirmek olduğu nun su yüzüne vurması ve bütün ayrı ntıları ile belirmesi karşısında, Sıkıyönetim Komutanlıkları Askeri M a hkeme lerinde veya diğer adil Türk yargı merci önlerinde sanık gibi hesap vermekted irler. Nerede, ölü mden bile korkmadığı­ n ı , yaygaralayan devrimciler, söyleyenler, yazılanlar ve yapı lanlar bütün çıplaklığı ile ortada, yönelinen amaç gün gibi aşikar olduğu halde günlerce adli merciieri yan ılg ıya düşü rmek isteyen çabalar ni­ çin yapı lmaktadır? M ahkemelerde ileri sürü lenlerle, daha evvel söylenip yaz ı lanla­ rı bir an için bu devrimciler göz önü ne getirseler her halde kendileri de utan ı r san ı rız. Sanık, anayasan ı n 1 O . 1 2. maddelerini devlet düzenini tanıma­ yan bir anlay ı ş içerisinde yo ru mlayarak 4,5-5 milyon Kürt halk ı n ı n çeşitli u lusal baskı lar karşısında insani haklardan ya rarlanmadıkları ve Kürt dili, Kürt edebiyatı gibi konu lar üzerinde duranları n Kürtçü­ lük propagandası yapmakla suçlandıkları nı ve her yönü ile asimilas­ yon polit ikas ı izle ndiğini ileri sürerek daha çok Doğu'da Kürtlerin bulunduğu yerlerde kurulan yatılı bölge oku lların ı n burada yaşayan halkı belirli bir doğrultuda şartiand ırma ve asimiliye tabi tutmak amacını taş ıdığı, 220 sayılı i lköğretim ve Eğitim Kanunu Tü rk dilini ve kü ltürünü yayma faaliyetine yardımcı olmak şeklindeki hüküm keza ayn ı amaca yöneldiğini, öte yandan 359 say ı l ı TRT Kanunu 395


ve onun u ygulaması olan TRT kurumunun tüm olarak Kürt halkının demokratik hakla rı na sayg ılı olmayan bir politika izlediğini ve o la­ naklarını bir asimilasyon aracı olarak ku llandığını, Doğu'da radyo yay ı n me rkezlerinin arttı rı lmış olmas ı n ı n bunun bir delili bulunduğu­ nu belirtmektedir. Bu arada asimilasyonu sağlayan bir başka tedbir o larak da yurt d ış ı ndan gelen göçmenlerin, genellikle Doğu Anado­ lu bölgesine yerleştirilmeleri olduğunu söylemektedir. Türk Devleti ve onun iktidarları nın gerçekten Kürtleri asimile et­ mek ve onları başkalaştırmak gibi iddia edildiği üzre bir politikaları mevcut olsa, muhtelif tarihlerde yapılan anlaşmalar sonucu Batı Trakya ve Bulgaristan'dan henüz gelmiş Türk milliyetçiliği bilincini ve bunun g ereği olan Türk kültür ve harsını almamış kişilerin Doğu Anadolu'ya yerleştirilmesi bu politikan ı n varlığına ters düşmektedir. Esasen göçmen grupların ı n kendilerinde oluşmayan bir milliyetçilik anlayışın ı n Doğu'daki Kürt toplumuna enjekte edilmesi maddeten mümkün olmayan bir yoldur. Aslında bu davran ış Türk siyasi ikti­ darların ı n Kü rt toplumu üzerinde böyle bir düşüneeye ve Kürtleri eritme ve ezme politikası na sahip olmadıklarını açıkça ortaya koya­ cak istikamettedir. Sanık, Doğu Anadolu'da komando ve jandarma harekat ı başlı­ ğ ı altında Kürtlere yapılan zulüm ve baskıdan söz ederek, gerç.e kle­ ri bilmeden, müvekkilinin dosyası nı oku madan, duruşmaya çı kan bir avukat edası ile durumu kınamakta ve Kürtlere vaki oludğu nu ileri sürdüğü baskı larla, zulüm ve işkence edebiyatı ile dolu olarak acıklı bir tablo yaratmaya ve bunun· etrafında Kürtlük bilincini etkile­ nıeye çal ışmaktadı r. Bu konuda şu görüşleri ileri sü rmektedir: /Uzun yıllardan beri Doğu Anadolu'da asayişi korumak amacı ile sürdürülen jandarma baskı sı, son yıllarda ayn ı gerekçe ile yeniden uygu lanmaya başlan­ mıştır. 1 970 yılı başı ndan itibaren önce Hakkari ve Mardin bölgele­ rinde başlayan, daha sonra Silvan , Batman, Bismil, Diyarbakır, yö­ relerinde daha yoğun bir biçimde sürdürülen ve Malazgirt, Tutak, Tekman, Karayazı, Kığı'ya s ıçrayan komando harekatı, üzerinde durmaya değen bir olaydır. iktidar, harekatın gerçek amacının Kürt halk ı n a baskı olduğu , daha sonra yayınlanan rapor ve bildirilerde açıkça ortaya konulmuştur. Bu komando harekatı n ı n yoğunlaşması ile Kuzey I rak'taki Kürtlerle Bağdat Hükü meti uzlaşması olayı ara­ sı nda ilgi ku rmak olanağı vard ı r. Doğu'da uygulanmakta olan hükü­ met politikası hakkı nda ayrıntılı bilgi ve olayla ilgili yayın lanan rapor396


larda ve bildirilerde açık, seçik verilmektedir. 1 denilmekle ve bu su­ retle işin di renmeye kadar vardığın ı , bu durum karş ı s ı nda Türk ikti­ darların ı n Kürt toplumunu sindirrnek için bu harekata girişliklerini kururıtu bir kanaat olarak ileri sürmektedir. Sanık, harekatın yöneti­ minin olaylar sonrası yay ınlanan bildiri ve raporlarla açıkça ortaya konduğu şeklinde bir yargıda bulu nmaktadır. Nedir bu bildiri ve ra­ porlar? Kim tesbit etmiş, kimler yayınlamış ve dağıtmışt ı r? Objektif bir kanaat sağlayacak doğru dayanaklara ve kaynaklara sahip mi­ dir? soruları arkası ndan, Doğu Devrimci Kültür Ocakları, Tü rkiye i ş­ çi Partisi ve Ü NAS tarafından yayınlanan bildiri ve beyannameler ile bazı Kürt vatandaşları n maruz kaldığı haks ız muamelelerin çığ­ lıklarını yansıtan tek taraflı görüşlerin, tarafsı z bir dayanak olarak takdimi g ayretlerini görmekteyiz. Devrimci Doğu Kültür Ocakları , Tü rkiye i şçi Partisi ve Ü NAS'ın izledikleri amaç ve yöntem'e yukarda değinmiştik. Bu örgütleri, esa­ sen, yurdu proletarya ihtilali yönteminde devrimci olduğu ifade edi­ len bir kavganı n ortam ı n ı yaratmak amacı ile ku ru lmuşlar ve bunun için bütün olanakları nı bu yönden seferber eden kuru luşlar olduğu zahire çıkan ve yaratıkları eylemlerle bunu teyit eden yıkıcı birleş­ melerdir. Elbetteki bu kuru luşlardan gelen iddialar ve yansıtılan olaylar doğru olmayacaktır, içinde daima amaca yönelik yalan, tez­ vir ve herşeye rağmen gerÇeği inkar ge leneğinin izleri bulunacaktı r. Bu durumda sanığın ideolojisi yönteminde yaratmak istediği diyalog iflas etmekte, Bozacı'nın şahidi ş ı racı sonucundan başka ortaya ciddi kabu l edilebilecek hiçbir iddia mevcut olamaz. Söz konusu örgütler hakkı nda yukarıda etraflıca deliliere dayalı açıklamamız karşısında bu örgütlerden sadır olan iddiaları n aşırılığı ve as ılsızlığı hakkı ndaki takdir mahkemenin olacak ve sanığın bu id­ diaları hangi amaçla kan ıtlayıcı bir belge olarak ileri sü rdüğü husu­ su da , bir ideolojinin aşırı taraflısı olmak şeklindeki bir tezahür ka­ bul edilerek iddia ve bunu ortaya atan adam sübjektifliği içinde değerlendiri lecektir. D DKO ve T i P bülten ve beyannameleri ile yaratmağa çalıştığı ve bazı kişilerin şahs ında temsilen ortaya konan zulüm, baskı , iş­ kence ve katliama varan mizansen olayları n varlığından z iyade bu­ nun ileri sürülmesinde san ığ ı n taşıdığı amaç, bütün bu olayların ar­ d ı nda Kürtlük bilincini yaratmaya çalışmak ve Kürt toplu munu tüm olarak devrimci bir kavganın ortamı na hazırlamak ve diğer yıkıcı un­ surlarla birlikte Kürt toplumunu n gücünü ayn ı mihver etrafında g eti­ rebilmektir. 397


San ı k, Doğu sorunu ve komando h a rekatına i lg i gösteren kuru­ luşlardan birisi olarak niteled iğ i Ü NAS' I a ilgili bir ö rnek vermekte ve Ü NAS ' ı n 1 2, 1 3 Eyl ü l 1 970 tarih indeki toplant ı s ı ndan son ra yay ınla­ nan bir bild i riden söz etmektedir. Bu bildiride nakledildiğine göre şöyle d e nilmektedir:/ Doğu Anadolu'daki faşist t e röre dikkat edelim! Doğu Anadolu;d a i l k i n komando harekatıyla başlayan faşist terör, Doğulu halklar ı m ız ı sömüren Doğulu ve Batı lı hakim s ı n ıfların düş­ man ı pq,litikaları n ı n tabii bir sonucudur. Bugün bu baskı Atatürk Ü ni­ versitesindeki devrimciler üzerinde yoğu nl aşmı ştı r. Erzurum eşraf ve mütegal libe siyl e , Amerikan yetiştirmesi işbi rlikçi profesörteri n or­ tak terö rü e mperyalizm- işbirl ikçi bu rjuva f eodal müteg a llibe gerici it­ tifak ı n ı n Doğu'daki ko ludur./ Söz konusu bildirinin Ü NAS yönetim ku ru l u nca 1 2- 1 3 Eylül 1 970 tari hind e izmir'de yap ılan 3'ü ncü olağan toplant ı s ı sonunda yayı nlandığı ifade edilmektedir. San ı k ismail B eş ikçi bu tarihte Ü NAS Erzuru m şubesi yönetim k u rulu üyesi b u l un m aktadır. Ü N AS'Ia ilgili olarak 20. 1 2. 1 971 tarihi nde sa nığı n taraf ı n ızdan yapı­ lan sorgusu s ı ras ında ÜNAS' ı n i zm ir'deki bir toplant ı s ı na i şt i rak etti­ ğini ve bir konuşma yaptı ğ ı n ı söylemesi ve bildiriye ko nu teşkil eden olayları n s a n ı k taraf ı ndan sorun haline getiri len husus tarla ilgi­ l i olması özellikle s a n ı ğ ı n m e nsup olduğu Atat ü rk Ü niversitesi ile il­ gili fikirl e re yer veri lmesi karş ı s ı nda bir Ü NAS'ı bahsi geçen bildirisi­ nin Doğu ile ilgili bölü mlerinin i sın a i l Beşikçi'nin tes iriyle bildiride konu haline getirildiği kanaatindeyiz. Aksi h alde m e rkezi Ankara'da olan izmir'de toplant ı icra eden bir ku ru l u n özel bilgi ve düşü ndürül­ mek iste n e n ko nuları bu d e rece bil inçte ele almas ı n ı imka n s ız gör­ m ekteyiz. San ı k tsrn a i l Beşikçi Marks ist- Leninist yöntemde faali­ yet gösteren bütün ö rgütl e ri Doğu'daki potansiyelin cazibesi n e d ikkat çekerek D o ğ u soru nu n a k e n d i görüşü açı s ı nd a n ilgi göster­ mesini sağl amış ve b u nda da başarı l ı o l m u ş bir kişidir. Sanık, K ü rt etnil< ����u b u nu n horlanmas ı na dair şu görüşleri i l e­ ri s ü rmektedir:/ Horlanma, bir etnik g ru b u n kendi d ı ş ı n d ak i öteki et­ nik gruplar taraf ı ndan küçük görülmesi ve aşağ ı lanma s ı , g idere k k e n d i n e güvenin sars ı l mas ı d ı r. Horlanma, bir h a lk ı n u l uslaşma sü­ reci n e g irmesiyle sona e rer. Bu sü reç içinde halk, hem kendi d ı ş ı n­ daki etnik gruplara, h e m d e kend i içindeki egemen s ı n ıfi ara karş ı bi­ linç kazan ı r, varl ı ğ ı n ı n fark ı na varı r. Ve halklar aras ı ndaki yabanc ılaşma sona e rer./ dedikten sonra Kürt etnik g ru b u n u n her zaman her yerd e ayrıcalıkla hareket ed ildiğine ve horland ı ğ ı n a dair

398


kendi kafas ı nda yarattı ğ ı ve bizzat müşahade ettiğini ileri sü re rek ve yaşanmış b i r olay olara k g ö stere rek tutars ız ve dayanağı olma­ yan bir çok zorlama ö rnekler vermekted ir. Daha sonra d a bir bazı düşü n ü r ve ayd ı nları m ı z ı n etnik fark gözeti r n iteli kt e k i fikirlerine y e r verilecek b u ko nudaki tahrikler s o n haddine vard ı r ı l makta ve bütü n bü rokrasi ve san ı ğ ı n düşüncesi eğiliminde fikre ve aksiyona sahip olmayan a yd ı nlar soru nları b i l me mekle suçlan ıyor ve çelişki içinde oldukları b e l i rt i l iyor. S a n ı k tarafı ndan verilen bir ö rneğin mensubu olduğu Erz u ru m Atatürk Ü niversitesi'yle i lg i l i o l m ası ve bu çevre et­ raf ında ya ratmak istediği kin v e nefret duygu l a r ı n ı yansıtması bak ı ­ m ı ndan kayda değer görmekteyiz. S a n ı k , Erzuru m Atatürk Ü n iver­ sitesi'nde 1 6 Mayıs 1 970 g ü n ü çıkan öğrenci o layları nda , sağ eğilimli öğ rencilerin Ziraat Fakü lt esi'nin kap ı s ı n a : 1 Bu f akültey e ko­ münist l e r ve köpekler g i remez/ yaz ı l ı b i r pankart ast ı klar ı n ı buradaki köpe k l e r sözünde kastedilenl e ri n Kürt l e r o lduğunu öne sü rmekte­ dir. S a n ı k bu anlamı neye dayanarak ç ı karmakta ve köpekler sözü ­ nün K ü rtleri kastettiği n i iddia etmekted ir. Ge rçekte n böyle bir pan­ kart yaz ı ld ı ğ ı n ı bilmiyoruz . Ancak 20 M a rt 1 970 t ahripkar anarşik olayları takip eden gü nlerde böyle bir pankart yaz ı l m ı ş ise o rada geçen köpekler tabiriyle herhalde sahibine i hanet eden ve ona h ı r­ layan bir z ihniyetin t e msilcileri kelp olmakla nitelendi rilmiş o l mal ı d ı r. T ü rkiye C u m h u riyeti Anayasa s ı e n eng i n ma nada d ü şü nce ve h al<­ lar ı n anlamı , d evletin varl ı ğ ı i l e kaimdir. Ö zgürlüğü n boyutl arı gen iş­ tir. Ve fakat hiçbi r zaman devlet y ı kmayı hedef alan bir fikir eylemin özgürlüğü o lduğu öne sürü l e me z . S a n ı k , kitab ı n ı n s o n bö l ü m ü nde tekn ik f arklı laşmayı yeniden so mutlaştı rma gayretleri içerisinde yönetici kadro ve ayd ı nları n tutu­ mundan bahsetmekt e , tekrar Doğu M itinglerine dö nerek bu miting­ l eri duygusal bir aç ıdan dile getirmekte ve etnik ayr ı ca l ı k teme lleri­ ne dayalı bir Doğu sorunu nu t ekrar gözler önüne se rrnek istercesi­ ne uğrunda mücad e le verilen davan ı n boyutları n ı bel irlemek bak ı ­ m ı nd a n Doğu D evrimci Kültür Ocakları 'n ı n 1 969-1 970 amaca dö­ nük iz leme tasarı s ı na yer vermektedir. /Halklar, kendilerini sömüren, ezen s ı n ı fiara ve emperyalist güçle re karşı kard eşçe ve daya n ı şma içind e etkin , başarı l ı mücade­ le vere b i l irler. Bunun temel şartı H ALK LAR l N EŞiTL i G i i lkesini bü­ tün şartlanmalardan k u rtu larak içtenlikl e , tavizsiz kabul etmekt ir. Halkları n eşitliği ilkesi vatandaş ları n eşitliği ilkesinin d e temel şa rt ı ­ d ı r. B i rb i rinin varl ığ ı na , etnik özellikle ri n e sayg ı l ı olmadan m illiyetle r

399


meselesinde devrimci titizliği göstermeden, berabe r mücadele için gerekli olan güven ortamı yaratı lamaz. Halkı eritme ve yoketme ve diğer bask ı metodları nı uygulamak isteyen herh angi bir iktidara kar­ ş ı , hakim milletierin halkçı güçleri ve devrimci g ü çleri bütün imkan­ ları ile direnmezlerse, ezilen u lus veya etnik grup bunlara gerekli güven duygusu beslenemez/ şeklinde devam eden Ocağı n ilke ta­ sarısı K uzey I rak misali Kürt toplumunu Marksist-Leninist 1 devrim­ ci/ potaya dahil olarak ulusal mücadeleye ve savaş atı l ı m ına çağ ı rmaktadır. Sanık, sonuç olarak, bütün düşünce ve fikirleriyle Doğu Dev­ rimci Kültür Ocakları amacıyla bütü nleşfiği ve ona yöneldiğini gös­ termektedir. Esasen etnik ayrıcalık fikirleriyle devrimci çizgide Kürt toplumu nu proleter güçlerle kalkışma ortamına getiren fikri hazı rlığa sanık aşamalı olarak yürütmüş ve bu konudaki tüm fikirleri , açıkla­ maya çalıştığımız kitabında bütün ayrıntı larıyla göz kamaşt ı racak bir kristal parlaklığına u laşmıştır. ·

5.

Sanığın Aşı rı Sol Eğ ilimi ile Tan ınan Basın Organları Vasıtasıyla Sürdürdüğü ideolojik Faaliyetleri

ilk kez Doğu'da yaşayan bir göçebe Kü rt aşiretinin sosyal or­ ganizasyonu üzerinde doktora çalı şması yapan sanık isınail Beşik­ çi, doktorası n ı verip Sosyoloji Doktorluğu unvan ı n ı kazand ıktan he­ men sonra bu tez verilerini sahip olduğu Marksist�Leninist ve Kürtçü ideoloji yolu nda ve bütün Doğu'yu kapsıyacak şekilde bir is­ tismar modeli haline getirmiş ve bu kaynaktan hareketle aynı konu­ yu çeşitli isimler altında ve değişik biçimlerde işleyerek kendisini Doğu'nun sorunlarına yönelik bir bilim adamı şeklinde tanıtmaya ve kabul ettirmeye çalışmışt ı r. Yukarıda da ifade ettiğmiz gibi sanık sosyal organizasyonunu gözleme metoduyla izlediği Alikan Aşire­ ti'yle ilgili olarak 37 ünitelik bir bölüm üzerinde incelemesini yürüttü­ ğü halde bütü n Doğu'daki göçebe Kürt Aşiretle rini yansıtacak şekil­ de Alikan Aşireti'nin şahsında ve belli bir .bölümünde tüm Doğu'nun popülasyonu nu vermek yoluna girmiş ve bunu bir bilimsel hareket o larak, ödev olarak göstermeye çalışmıştır. Hiç bir zaman bilimsel objektiviteye uygun d üşmeyen bu tutum, sanık tarafı ndan yürütülen özel surette devlet o rganları ndan yararlanarak giriştiği basın faali­ yetlerinden ayrı o larak, aşırı sol dilimde yer alan gazete ve dergiler­ de de kendini göstermiş ve geniş bir etki alanı yaratarak, isınail Beşikçi'yi Doğu sorunu konusunda cazip şöhret haline getirmiştir. 400


Sanığ ı n çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan yazı örnekleri­ ne gelince: a- Sanık, doktora çal ışmas ı ndan mülhem olarak Doğu'daki gö­ çebe Kürt Aşiretlerinin yaşama düzeyleri . konusunda ilk selalet ede­ biyat ı n ı n 1 Ekim 1 967 1 Kas ı m 1 967 tari hleri arasında Forum der­ gisinin 323, 324, 325. nci sayı larında yapmak olanağını bu lmuştur. b- Daha sonra Akşam gazetesinin 1 9 M a rt 1 969 ve 24 Mart 1 969 tarihli sayı larında DOGU SORUNU AÇlSlNDAN TÜRKi­ YE'NiN DÜZENi başlıklı bir seri makale yazmış ve Türkiye'nin tüm geri kalm ışlık sorunundan ayrı olarak etnik ayrıcalık fikirleriyle dolu o larak oluşturu lan bir konunun bütün boyutlarıyla ele alınacağ ı n ı ifade ederek, daha önce b u konuyu e l e almayanlara kavga açmış­ tır. Sanığın söz konu su seri makalesiyle ilgili önemli nıuhtevayı ve nıeselenin yönelik bulunduğu amacı yukarıda işaretlemiştik.

c- i stanbul Robert Kolej bünyesinde kurulan Türk Falklor Kulü­ bünü n çıkarmış olduğu Folklora Doğ ru aylık dergisinin neşriyat ve Tü rk telklorunu gel iştirmek amacı ile giriştiği faaliyetleri öğrenen sa­ nık ismail Beşikçi bu dergi kulübüne bir yazı göndererek T Ü R K FOLKLOR sözcüğü nün ifade ettiği manaya çatarak diğer etnik grupları bu ismin kapsanmıyacağı n ı öne süre rek 9 Aralık 1 969 tari­ hinde bir yazı göndermiş ve Folklora Doğ ru dergisinin yazı işleri müdürlüğünce san ığ ı n görüşleri derginin Ocak 1 970 sayısında B iZ­ D EN-SiZDEN başlığı altı nda yayı nlanmıştır. Sanık ismail Beşikçi, söz konusu yaz ı s ı nda şu görüşleri belirt­ mektedir. 1 Folklora Doğ ru dergisini büyük bir kıvcınçla karşıladı m . Çal ışmaları nızda başarılar dilerim. Türkiye'de şimdiye kadar daima gözden uzak tutu lmuş bir yanlışa siz de düşmüşsü nüz. izinierinizle bun u belirteceğim. Türk aydını Türkiye'yi daima Türk görmeye alı­ şıktır. Bu cumhuriyetin kuruluşundan beri süre g elen, bürokrasi-halk. çelişkisi ile ilgili bir olaydır. Halbuki Anadolu'da geniş bir Kü rt etnik grubunun olduğu şüphesizdir. Ve Folklora Doğru nun Kürtlerin Folkloru ile igili yayı nları da olacaktır. Bu bakı mdan Türk yerine Tür­ kiye, örneğin:/ Türkiye Falklor Kulübü/ denilmesi daha doğru değil­ midir? Burada, belki şöyle düşünüyorsunuz. Türk ayrıdır, Kü rt ayrı . Nas ı l K ü rt denildiği zaman Türk kast edilmiyo rsa , Türk denildiği za­ man da Kürt kastedilmez. Doğu Anadolu iktidarlar tarafı ndan daima Tü rk görülmek istenmiş, Kürtler Türkleştirilmeye çalışı lmış, fakat fa­ şizme dönük politikalar Anadolu'nun bütünle§Jlle sini sağlayama'

401


m ı ştır. Ulusların ve h alkları n eşitliği ve kardeşliği hiç bir itirazi gerek­ tirmiyecek kadar temel bir doğrudur. Bu doğruyu falklor gibi halka daha yakın bir konu üzerinde çalışan genç arkadaşlarıma daha iç­ ten ve kolay anlayacaklarından şüphe m yoktur. Bu bakı mdan yöne­ tim kuru lu nuzda bu konuyu tartışmanızı rica ediyorum. Alikan Aşire­ ti ile ilgili yazıyı haz ı rilyorum göndereceğim./ demekte ve Kürtçülük ideolojisine bağlı düşüncelerini bütün duygusallığı ve dayanaksıziiğı ile ortaya koymaktadı r. . d Sanık, Forum dergisinin 1 6 M art 1 970 tarihli ve 378/3/ sa­ y ı l ı nüshas ı n ı n 1 O. sahifesinde SINIF AÇlSlNDAN DOGU SORU­ N U konu lu bir seri makale yazmış Doğu sorununa aynı zamanda sınıfsal bir açıdan bakarak ve daha önceki işlemiş o lduğu temaya uyg u n ş ekilde makalesini şu sonuca bağlamıştır:/ Doğu'nun g eri kalması ve yoksulluğu s ı nıfsal bir olay olduğu halde, Doğu soru nu­ nu n iteleyen etkenler etniktir. Fakat sınıf etkenleri ile etnik etkenler birbiri ile sıkı şekilde ilgilidir./ demek suretiyle Doğu'da yaşayan et­ nik grubun sınıfsal kavgaya katılmaların ı n bir zorunluluk olduğunu be lirtmektedir. -

e- Sanık ismail Beşikçi, Ant Sosyalist Teori ve Eylem Der­ g isi olarak yay ı n hayatına gire n ve Türkiye'de M arksist-Leninist ideolojiye dayalı bir düzeni kurma o rtamını geliştirmeye çalı şan ya­ yı nları ile nitelik kazanan bir basın organı durumunda bulunan bu derginin Şubat 1 97 1 tarihli say ı s ın ı n 46 ve 73. sayfalarını kapsayan 1 DOGU ANADOLU'DA GERi BIRAKILMIŞLIGIN OLUŞUMU! başlığı altında makale yazmış bulu nmaktadı r. Yaz ı n ı n konusuna girmeden önce önemli telakki ettiğimiz bazı noktalara değinmek istiyoruz. M arksist-Lini nisı ve Kürtçü bir ideolojiye sahip olan sanık, aynı yolda bütün olanaklarını kullanmakta olan Ant Sosyalist Teori ve Eylem dergisi ile amaç beraberliğinden doğan ideolojik bir uyum sağlad ı kları içindir ki Beşikçi bu dergiye yazı yaz m ı ş ve Ant dergisi bu sanığın yazı konusunu ve fikirlerini mücadele yönteminde gördü­ ğü içind ir ki görüşlerini ve düşüncelerini yayı nlamışt ı r. M arksist-Leninist atılım yöntemine hizmeti dokunmayacak hiç­ bir düşü nce ve fikrin bu dergide yer olmadığı bu yayın organı nı n t ü m fikriyatma hakim geleneksel bir tutum olarak izlenegelmiştir. ismail Beşikçi nin bahis konusu yazısının Ant'ta yayınlanma­ s ı n ı bu espri içinde düşü nmek zorunluluğu vardır. Nitekim santğın '

402


işbu makalesi derginin daha ilk sahifesinde okuyuculara şu isim al­ t ında takdim edilmektedir. /M Ü CADELE VE KOM Ü N I ST DOG U ANADOLU'DA G E R i BI­ RAK ILM I ŞLIGIN OLUŞUMU/ ismail Beşikçi, makalesinin böylece açı k bir yöntem belirterek yayı nianmas ı n ı murat etmediğini yazısı­ nın başl ığının sadece DOGU ANADOLU'DA GERi BIRAKILMIŞLI­ GIN OLUŞU MU şeklinde olduğunu bunun bir evvelki yazı başlığı ile karıştırı lmış olabileceğini ileri sürmektedir. Ancak böyle bir yanlış dizgiye maddeten imkan olmadığı gibi sanık tarafından yazılan ma­ kalenin konu ve muhtevası ile ileri sürülen görüşler bakımından ko­ mü nizme dönük Kürtçü bir mücadele olduğu dikkate alı n ı rsa tak­ dirnde bir yanı lma değil, bilakis öze değinen bir isabet bulu nduğu kendiliğinden ortaya çıkmış olurdu. Kaldı ki sanığın makalesinin yö nelik olduğu arnaç maddenin başı nda yer alan Ant dergisinin tanı mından anlaşılmaktadı r. Örneğin: Bu tanımlamada şu görüşlere yer verilmektedir. 1 Do­ ğu Anadolu nun Düzeni incelemesiyle ilk cesaretli adı mı atan Be­ şikçi , bu makalesinde Doğu Anadolu'nun geri bıkarılmışlığının . ne­ denlerini araştı rmakta ve T Ü RK I YE DEVR I M C i L E R i tarafından üzerinde önemle durulmas ı gerekli tarihsel gerçekleri ortaya koy­ maktadır. Beşikçi'nin makalesinin özellikle sosyal yapı analizleri ba­ k ı m ı ndan, devrimci mücadelemize ışık tutacak yararlı tartışmalara yol açacağına inanıyoruz./ demekte ve Beşikçi Doğu Anado­ lu'nun Düzeni isimli eserle Doğu'daki Kürt toplumu etnik ayrıcalık fikirleriyle proleter devrimci unsurlara katkısını sağlayacak bir po­ tansiyel yarattığı için tepşir edilmektedir. Sanığın söz konusu makalesinin 46'ncı sayfadan 73'üncü say­ faya kadar süren muhtevasına dair fikirler üzerinde durmayı ve tah­ lil yapmayı yararsız görmekteyiz. Çünkü sanığın işbu makalesi 1 Doğu Anadolu'nun Düzeni-Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller 1 isimli ideolojik manzumeden kaynak almakta ve bu kitapta ileri sü­ rülen Marksist-Leninist ve Kürtçü ideoloji kalkışmas ının izlerini taşı­ yan ve aynı öze sadık kalınarak bu eserin hülasa inikasını sağlayan bir muhtevaya sahiptir. Yukarıda bu kitapla ilgili o larak belirlediği­ miz bu yöntemine işaret ettiğimiz fikirler aynen bu makalede yer al­ maktadır. Bu hakikat ve ayniyel makalenin tanıminda açıkça ifade edildiği gibi, sanık da makalesinin esas kaynakları olarak/ Doğu Anadolu'nun Düzenı, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Tem el le r E Yayınları, Istanbul 1 969 1 belirlemiştiL Ancak aradan geçen zaman '

,

403


zarf ında ideolojik amaca kuvvet kazandıracak nitelikte bazı yeni gö­ rüş ve n akillerle makalesinin kaynak esere dönük bütün lüğü bozul­ madan tahkim olunmuştur. Çü nkü aradan geçen birbuçuk yıl zarfın­ da sanığın kitabı nda öne sürdüğü fikirler kabul görmüş, örgütsel ve kişisel bazı gelişmelere yol açarak geçerlik kazanmışt ı r. Bunun so­ nucu olarak sanık, makalesinin son bölümünde Doğu Devrimci Kül­ tür Ocakları birinci dönem genel kurulu 1 969- 1 970 karar tasarısı ile Türkiye işçi Partisi'nin 29-3 1 Ekim 1 970 tarihli dördü ncü büyük kongre kararlarına değinmek su retiyle bu örgütlerin girişimi ile 1 967-1 970 y ılları arası nda mücadelesini verdiği fikirler a rası nda ay­ n ı doğrultuda bir bağlantı ve uyum olduğunu , aynı amaca yönelen fikir ve olgu'nun bütünlük kazandığını anl atmak istemektedir. Sanık, bu yoldaki ö rg ütsel gelişmeleri, özellikle Doğu soru nu konusundaki fikirlerini bir siyasal örgüt tarafı ndan izlenecek temel i lkeler haline getirmiş olması n ı kanıtlamak bütün devrimci bilinç içe­ risinde Doğu'nun eriştiği seviye ve potansiyeli göstermek ve bun­ dan böyle sürdürü l ecek çalışmalarda mücadele yönteminin öz da­ yanağına dikkati çekmek bakı mından söz konusu gelişmelere de ayrıca yer vermiş bulunmaktadır. Sanığın kitabı ndan farklılık arz eden bu bölümü ele almayı mücadelesini yürüttüğü likirierin kazan­ d ığı oluşumu belirtmek yönünden faydalı görmekteyiz . Sanık yaz ı s ı n ı n sonuç bölümü olarak ifade ettiği bu kısımda ez­ cümle şu fikirlere yer vermektedir: 1 Bü nyesinde ağa, şeyh, aşiret reisi gibi feodal kal ıntı ları barınd ı rd ığı ve siyasi iktidarlar tarafından ihmal edildiği için Doğu Aı;ıadolu geri kalmıştır demek, aslı nda Do­ ğu'nun geri kalmas ı n ı açıklayan bir görüş değil, sosyo-ekonomik bakımdan açıklan mas ı gereken temel olgulardan biridir. Bu açıdan bakıld ığı zaman Doğu Anadolu'nun kendi kendine geri kaldığı değil, güdülen ekonomik, toplumsal ve kültürel politikaların bir sonucu olarak geri kald ı ğ ı , yani geri b ı rakıldığı gerçeği ortaya çıkar. Doğu Anadolu'nu n geri kalmışl ığı n ı n incelenmesinde s ı n ıfsal analizierin yan ı sıra etnik faktörler de gözönüne alınmalıdır. Çok partili bir düzene geçiş, ağa, şeyh ve aşiret reisierini yeni bir biçimde müesseseleştirdiği gibi, onların bat ı l ı egemen s ı nıflarla bütünleşmelerini de sağlamı ştır. I şte bu süre içinde gerek merkezi otoriteye isyan eden, gerekse merkezi otorite ile sürtüşmesi olma­ yan bütün feodal unsurlar yavaş yavaş Batı Anadolu'daki egemen sınıflarla çıkar birliğine girmeye başlamışlar. Bu oluşumun en belir­ gin görünüşü kı rsal alanlara hakim olan feodallerin, artık kasaba ve 404


şehirlere doğru kayması ve toprakla birlikte ticaret, el sanatları , kre­ di, polit ika gibi başka alanları da kontrol etmeye başlamasıdı r. Bu , feodallerin burjuvalaştığı nı ortaya koyar. Yemi Doğu Anadolu'daki feodalizm, toplumu n kendi iç dinamikleri sonucu değil, Türkiye'de yaygınlaşan kapitalizme göre değişmektedir. Doğulu ve Bat ı l ı egemen s ı n ı flar bu değişim içinde, daha sıkı bir bütünleşme sü reci içine girmekte, bu bütünleşme ise Doğu'da yaratı lan art ı k ü rünü n Batı'da yatırı lıp değerlendirilmesine ve Do­ ğu'nun sürekli olarak fakirleşmesine sebep olmaktad ır. Bu bütü n­ leşmeye paralel o larak Doğu Anadolu'daki sınıf yapıs ı değişmekte, feodal egemen sınıf kapitalistleşmekle ve u luslaşma süreci sosyo­ ekonomik alt yapıda olagelen bu değişmeye paralel olarak. yoğu n­ luk kazanmaktad ır. Doğu Anadolu'da feodalizmin devrimci olmayan bir yolla, yani feodal egemen sınıfın kapital istleşmesi şeklinde çö­ züldüğü şüphesizdir. Fakat bu oluşum, sonuçları itibariyle devrimci­ dir. Çü nkü ilkel ve siyasal şekli olan aşiret yapıları parçalanarak ulus teşekkül etmekt e , e mek bağ ı mlıl ıktan ku rtularak hürleşmekte­ dir. Must afa Kamal, 1 9 1 9-1 929 yılları arasında, Doğu Anadolu'daki Kürt aşiretlerini Anadolu'daki 'devrimci' harekete kazanabilmek için geniş ö lçüde dinci ideolojiyi kullanmıştır. Bugü n bu olanak katiyyen yoktur. iki bakı mdan yoktur: 1 - Dinci ideoloji .a rtık tam anlamı ile karşı-devrimcilerin silahı olmuştur. Ve devrimciler bu ideolojiden ya­ rarlanamaz. 2- Doğu Anadolu'da her ne kadar aşiret reisi, şeyh, se­ yit , ağa, bey gibi egemen sınıfın unsurları varsa ve halk yığınları nı bun lar kontrol ediyorsa da özellikle küçük burjuvazinin öncülüğün­ de 'bu öncülük devrim stratejisinde bir zamanlar ıartışılan öncülük değildir. Sadece küçük burjuvanın devrimci fikirleri halk yığı nlarına gölürmesi olarak anlaşılmalıdır. · Devrimci bir kadro gelişmekte ve günden güne ağırlık kazanmaktadır. Bu bak ı mdan Doğu Anado­ lu'yu devrimci mücadeleye kazanabilmek için başka faktörleri ara­ mak gerek. Bu, ulusların eşitliği ve kardeşliği temel doğrusunun fiili olarak gerçekleştirilmesi için mücadele etmektir. Doğu Anadolu'yu Tü rk görmek, Türkleştirmeye çalışmak başarısız kalmaya mahkum­ dur. 'Halklar kendilerini sömüren, ezen s ı n ı fiara ve emperyalist güç­ lere karşı kardeşçe ve dayanışma içinde etkin bir mücadele verebi­ lirler. Bunun temel şartı HALKLA R l N EŞiTLi G i ilkesini bütü n şart­ lanmalardan kurtularak içte nlikle, tavizsiz kabul etmektir. Halkların 405


eşitliği ilkesi vatandaşların eşitliği i lkesinin de temel şartıdır. Birbir­ lerinin varlığ ı , etnik özelliklerine sayg ı l ı olmadan, milliyetler mesele­ sinde devrimci titizliği göstermeden beraber mücadele için gerekli olan güven ortamı yaratılamaz. Halkı eritme ve yok etme ve diğer baskı metodları u ygulamak isteyen herhangi bir iktidara karş ı : Ha­ kim Ulusların Halkçı Güçleri ve Devrimci Güçleri Bütün i mkanları ile Direnmezlerse, Ezilen Ulus veya Etnik Grup Bunlara karşı Gerekli Güven Duygusunu Besleyemez.' Türkiye'deki halklar soru nu konusunda 29-31 Ekim 1 970 tarih­ leri a rası nda toplanan TiP 4. Büyük Kongresinde son derece ilginç bir karar alınmışt ır. Burada şöyle denilmektedir: 'Kürt halkın ı n yaşa­ d ığı bölgenin Türkiye'nin öteki bölgelerine oranla geri kalmış olma­ s ı n ı n temel nedenlerinden birinin, kapitalizmin eşitsiz gelişme kanu­ nuna ek o larak bu bölgede Kürt halkının yaşadığı gerçeğini göz önüne alan hakim sınıf iktidarlarının güttükleri ekonomik ve sosyal polit ikanı n bir sonucu o lduğunu !. ../ kabul ve ilan eder. ' Doğu Anadolu'da oluşan yeni süreç yeni feodalizmin kapitaliz­ me doğru evrimi yine egemen sınıflar yararına olan bir değişimdir. Fakat geniş halk yığınları n ı n kurtuluşunun da bu değişimin içinde olduğu kurtuluşu bu değişimin hazırlayacağı da şüphesizdir./ de­ mekte ve Doğu Anadolu yönünden belirlediği koşulları n proleter kalkışma u nsurları n ı bünyesinde taşıdığ ı n ı , etnik ayrıcalık fikirleri ile oluşan ve bu yönde örgütlenmeye sebep olan Doğu Devrimci Kül­ tür Ocakları örgütlerinin saptadığı şekilde yürütecekleri çalışmalarla devrimci hareketin kuvvet ve hız kazanacağı n ı ve bu konuyu Türki­ ye işçi Partisi'nin kendi yönteminde ilkelerini tesbit ettiği üzre yük­ lendiği, Doğu Anadolu 'nun normal bir süreç içinde feodalizmden kapitalizme evrilmeyeceğini dolayısıyla Kürtlerin hiçbir zaman ulus­ laşma olanağ ı kazanamayacakları nı ve esasen feodal baskı ve ezil­ mişliğini proleter devrim hedefinde bir dinamiğe sahip olduğunu bu gücün batıda beliren kapitalist tepki unsurlarına katı lması ile Mark­ sist-Leninist yöntemde geniş halk yığınları nın kurtu luşunu sağlaya­ cak bir değişimin meydana geleceğini öne sürmekte ve geniş halk yığınlarının kurtuluşunu sağlayacak yolun bu değişik olduğunu bil hassa belirtmektedir.

406


·

V.

SANIGIN ŞAHSI MÜNASEBETLER H ALiNDE VÜRÜTTÜGÜ i DEOLOJiK FAALiYETLERi

Sanık i smail Beşikçi , mensubu bulunduğu Atatürk Ü niversite­ si topluluğu içerisinde öğretim ve bilimsel çalışma olanakları ndan yararlanarak ve keza FKF, D EV-GENÇ, Ü NAS, DDKO ve TiP gibi örgütlere dönük olqrak giriştiği ideolojik faal iyetlerle yetinmeyerek, özel münasebetlerinde dahi belirli ideolojilerin ifadesi olan kayg ıyı ve müessiriyeti ön planda tutmuş görü nmektedir. Sanığın bu yolda yoğun bir şekilde sürdürdüğü ilişkileri bir bakıma daha evve lce baş­ lamı ş ve fakat mekan ayrılığı sebebiyle inikata uğramış ideolojik da­ yanı şma ve amaç birliği yöntemindeki çal ışmaların arzulanan men­ zile oturması gayretlerinin açı k örnekleridi r. Bu cümleden olarak:

1· Sanık, mensubu old uğu fikri ve maddi yardımları ile daima desteğinde bulunduğu Türkiye işçi Partisi'nin Ekim 1 970 4. Büyük Kongresi'ne bir başarı telgrafı gönderdiği ve buna karşı Parti genel sekreteri Sait Ç iltaş'ın 5 Kasım 1 970 tarihinde mukabelede bulu­ narak Parti ile sanık arasındaki uyurnun evvel ve ahi rini belirten mukabelede bulunduğu görülmektedir. Türkiye işçi Partisi Genel Sekreterliğinin bu yazısında şöyle denmektedir. /Kutlama telgrafınızı büyük bir sevinçle ve mutlu lukla almış bulunuyorum. iŞÇi S l N l F I M Ü CADELESi VE SOSYALiST DEVR i M hedefimizin gerçekleşmesi sosyalistle ri n B iLi MSEL SOS­ YALiST i LKELER etrafı nda kuracakları samimi ve sıkı işbirl iğine bağ l ı olduğunu bütün içtenliğimle belirtmek iste rim. Mücadelede yardı mcı olacağı nıza olan i nancı mı belirtir, sayg ı larımı sunarım./ Bu yazı san ı ğ ı n , 4. Büyük Kongre kararlarına özellikle konu edilen Doğu Anadolu 1 K ü rt toplumu/ sorunuyla ilgili olarak göster­ diği evvel hizmet ve katkı ların ve karardan sorıra aynı yolda devamı beklenen yard ı mları n bir ifadesi olarak görünmekte ve sanıkla Tür­ kiye i şçi Partisi arasındaki ideolojik uyum ve geçmişin açık bir ifa­ desidir. N itekim söz konusu yazıdan bir ay sonra Türkiye işçi Partisi Genel Sekreterliğince gönderilen diğer bir yazıda Türkiye işçi Parti­ sinin 4. Büyük Kongrede ald ığı kararlar doğrultusunda örgüte yeni bir oluşum kazandıracak incelemelerin yapılması ve bu husustaki il­ kelerin saptanması gereği olarak sanı k i smail Beşikçi'nin bu parti­ nin bilim ve araşt ırma bürosu danışman üyeliğine seçildiği bildiril­ mektedir. Söz konusu yazı kapsamına yukarıda değinmiştik. 407


2- Tü rkiye. işçi Partisin in görü ş lerini .tek taraflı olarak yansıtan örgüt yayın aracı bulunan Emek dergisinin ayakta kalabilmesi için sanık ismail Beşikçi'den maddi yardım istenmekte ve buna gerek­ çe o larak amaç beraberliğini gösteren şu görüşlere yer verilmekte­ dir. /Bildiğiniz gibi , bugün Türkiye'de işçi s ı n ıf ı n ı n müttefikleri ile bir­ likte sosyalizm kurmak üzere iktidara gelmesi için mücadele eden ve bu mücadelenin sorunları n ı B i L i M S E L SOSYAL iZM açı s ı ndan ele alıp işleyen tek dergi Emek'tir. Bu çabalarını özellikle sapmala­ ra karş ı mücadele etmek, Bilimsel Sosyalist Teoriyi ve buna dayalı görüşleri o rtaya koymak, savunmak ve geliştirmek ve bu temel üzeri nd e sosyal ist hareketin birliğini kurmak noktalarında toplayan Emek bugün mali sıkıntı içindedir . . . Size EM EK'in yay ı n ı n·ı sürdür­ mesi geliştirmesini isteyen bir arkadaşımız o lduğun u düşü nerek, para yardımında bu lunmanız için başvuruyoruz./ denmekte ve itti· fak edilen amacı n ne olduğu bütün açıklığı ile kendini göstermekte­ dir.

3- Sanık, sadece yurt içinde aynı amaç etrafı nda faaliyet gös­ teren kişilerle ilişki kurmamış bunu yurt dışına kadar yayg ınlaşt ı ran ve buradaki gelişmeleri oraya ileten bir fonksiyo nu da yüklenmiş görünmektedir. Örneğin: Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörlerinden Nerm in Abadan Almanya'da bulunduğu s ı rada sanığın kendisine yazdığı 3 Kas ı m 1 969 tarihli mektupta kendi faaliyetlerinden ve bunun etki ve tepkilerinden söz ettiğine şahit olmaktayız. D iğer yandan isveç'in Uppsala $ehrinde bası lan B AHOZ isimli gazete K Ü R D i STAN M Ü CADELE D E R N EGI tarafı ndan sanığa gönderilmiş bu lunmaktadı r. Şubat 1 970 tarihli Gazete TÜRKi­ YE'DE H O RTLAYAN FAŞiZ M başlıklı bir konuyu işlemekle ve Kür­ distan ideolojisi etrafı nda kenetlenme ve kalkışma sağlayacak tez­ vir, iftira ve suçlamalarla Kürt toplumu Türkiye'de de bir tak ı m at ı l ı m sloganlarla ayaklanmaya kışkırt ı l maktadı r. Bu belge sanığın ideolo­ jik ittifak içinde bulunduğu örgüt ve kişilerin zihniyetini ve dolayısıy­ la hangi davanın adamı o lduğunu bütün açıklığı ile gözler önüne sermektedir. 4- Sanık ismail Beşikçi , i stanbu ! Teknik Ü n iversitesi Fikir Ku­ lübü tarafı ndan organize edil e n /T ü rk iy e n i n Toplum Yapısı, Dev­ rimci Strateji, Örgütlenme/ konulu tartışma toplantısına davet edildiği ancak bu tartı şmaya kat ı l ma f ı rsatı bulamadığı anlaşılmakta'

408


d ı r. Ancak söz konusu konferansta bulunma ve konu üzerinde dü­ şüncelerini söyleme olanağı elde edemeyen sanık, böyle bir fırsatı değerlendirmernekten dolayı kendini yenernemiş olmalı ki 9 Aralık 1 969 tarihinde adı geçen kulübe bir mektup yazarak, örgütün dave­ tini geç aldığını bu sebeple konferansa kat ılma veya yazı gönderme imkanı nın o rtadan kalklığı nı ve fakat şayet konu su belirli bu konfe­ ransa katı labiimiş o lsayd ı m özetle şu görüşleri savu nacakt ım. de­ mektedir. /Bütünleşmemiş bir Türkiye, emperyalizmin hiç işine gel­ meyen ve hiç arzu etmediği bir Tü rkiye, bunun için 'parçala idare et' politikası n ı başarı ile sürdürmektedir. Fakat Türkiye'yi bütünleş­ tirrnek hiç bir zaman Türkiye'yi Türkleştirmek değildir. Çünkü Türki­ ye'yi sadece Türk görmekte emperyalizmin çıkarı doğrultusundaki bir davranıştır. Ve emperyalizm bunun z ıddı n ı görebildiği halde Tü rk ayd ı n ı görememektedir. Bu bakımdan S I N I F ESASI üzerine kurulan bi r DEV R iM STRATEJ i S i N D E , ULUSLA R lN VE HALKLA­ R l N EŞiTLiGi açıkça belirtilmelidir. Türkiye'yi sadece Türk görmek, emekçi halkiara emperyalizm arasındaki çelişkiyi, halklar arası nda bir çe lişki gibi göste rmeye çalışan emperyalizmin işine yarar./ Bu düşünceler, san ı ğ ı n kendi başı na ifade ettiği ve fakat bir ör­ güt topluluğuna duyurmak istediği devrim stratejisi olarak belirl ediği ideolojisinin öz ifadesidir. 5- Sanık, doğal ihtiyaçlar ve meşguliyel ler içerisinde geçirdiği bir günün sonunda dahi ideolojik alandaki uğraşı ve yararların ve bunu nla ilgili gel işmelerin muhasebesini yapmayı ve verdiği algı ve yargı ları kendi ideolojisi yönteminde ilgili ve gerekli gördüğü kişi ve örgüilere ulaştı rmayı bir gelenek haline getirmiş görünmektedir. Hatta bunu ideolojik alanda birliği temin eden etki ve tepkilerin aynı anda gösterilmesini sağlayan ödev anlayışı içerisinde yürütmüş bu­ lunrnaktadı r. Ö rneğin : San ık, yoldaşı ve büyüğü Doç. D r. Cevat GERAY'a yazmış olduğu 1 7 Nisan 1 970 tarihli mektu pta, Atatü rk Ü niversite­ sinde kendi fikri hazırlık ve tahrikleriyle geliştirdiği 20 Mart 1 970 anarşik patlama olaylarıyla ilgili o larak kendine göre yaptığı değer­ lendirme ve verdiği sonuçları yansıtmaktadı r. 1 Sevgili Ağabeyim, baş ı mızda yine kara kara kargalar dolaşmaya başladı . Son günler­ de çok önemli olaylar yaşad ık. B'unlar kanlı pazarı gölgede bıraka­ cak olaylard ı . Zira burada Ü niversitemizin KAOK i 'leri karışıklık oldu­ ğu zama n , Ankara ve i stanbul'da olduğu gibi polise değil, Esnaf Derneklerine, Komünizmle Mücadele Derneği'ne haber veriyorlar. 409


Üniversitenin fosilleriyle, Erzu rum'da biti yeni yeni kanlanmaya baş­ layan ticaret burjuvazisi son derece sıkı bir ittifak içindeler. Zaten Amerika, Doğu'nun iki büyük şehri olan Erzurum'u 'Ticaret Burjuva­ zisini' Atatürk Üniversitesi yolu ile, Diyarbakır'ı 'Feodal egemen sını­ f ın kapitalistleşmemesini' ise Askeri üsleri sayesinde kontrol etmek­ tedir. Olaylar sırası nda on gün şehre inmedik. Solcuları e zmek için mav.zerli adamlar cadde cadde dolaşt ı. 'Solcuları ezmek borcu muz­ dur. Komünistleri kıtır kıtır keseceğiz, nacaklarla doğrayacağız' di­ yen bildiriler yayınlad ı . Atatürk Anıtına çelenk koyan geçnlerin faali­ yeti kanunsuz 'ı{ürüyüş fas l ı ndan günlerce kovuşturma konusu olmasına rağmen Savcıiıkça mavıerli adamlar solu ezmede başarı lı oldukları için Vali tarafı ndan t ebrik edildi. Kendisini yakarak düzeni protesto eden arkadaşı mızın adı vatan hainine çıkt ı . Bunu nla meş­ gul olan kişilerin adı vatan haini oldu . Koliuşturmas ı günlerce sür­ dü. Hocamız i nayet BERKMAN 20-25 öğrenci arkadaşla birlikte g ünlerce savcılığa sürüklendik. Arkadaşlar birkaç gece hapsedildi . . . kışkırtıldı . Savcılık arkadaşların çocuğuna v e bizlere takipsizlik ver­ di. Bunun üzerine Ü niversitede engizisyon mahkemeleri kuru ldu . Dinlenen öğrenciler sanik m ı tan ı k m ı belli değil, dinlendi. Korkunç bir terör havası estirildi. Öğrencilere çoğunlukla beniml e , bazen de hocamız Bayan inayet BERKMAN ile ilgili sorular soruyorlar. . . Amaçları bizleri kendi saf ı mızdaki öğrencilere vurdurmak. Fakat öğ­ rencilerin cevapları karşı s ı nda rezil oldular. Soru : B EŞ i KÇi Kürtler diyor, halbu ki böyle bir şey yok. Gayesi nedir?, Cevap: Ben Kür­ düm. BU cevap karş ı s ı nda adamlar ne kadar salaklaşıyor, tahmin edemezsiniz. Çünkü bu kafasızlar Kürdüm demenin suç olduğunu san ıyorlar. Ve sanık diye karş ı ianna oturdukları çocuk işte ben Kür­ düm diyebiliyor. Bütün bu işlerden dolayı Diyarbakı r hakkındaki ya­ z ıyı yazamadım . . . Yakı nda muhakkak göndereceğim. Bir de ricam var. Diyarbakı r'da tutuklu olan arkadaşlarımın kefaletle tahliyesi söz konusu . Abadana armağanından çıkan yazıdan para alabilirsek bu işe kullanacağız. Böyle bir işi bildirdiğim için özür dilerim. Fakat ar· kadaşlarımız söz konusu , ikisi benim arkadaşım./ demekte ve bu suretle sanık Atatürk Ü niversitesi'nde meydana gelen koltuk yakma anarşik olaylarını savunuyor ve onlarla hocaların aynı görüşe sahip olduklarını ifade ederek, olaylar sonrası alınan bazı hocaların aynı g örüşe sahip olduklarını ifade ederek, olaylar sonrası alınan tedbir­ lerin önleyiciliği karşısında başta üniversite idarecileri olmak üzere bir çok görevli makamları suçlamakla ve olayiatı çıkaran Dev­ Genç'e mensup öğrencilerle arasında bulunan irtibatı belirtmekte 410


ve suçlu kişilerin telaşı içinde kendilerine dur diyen meşru güçlere çatmaktadı r. Bu arada esas itibariyle Atatürk Üniversitesi öğrencile­ rinden olup sanık tarafından Marksist-leninist ideoloji yolunda oluşturu larak El-Fetih geri lla ö rgütü ne eğitime gönderilen Kadir MANGA ve Tuncer SUMER arkadaşları ile birlikte eğitimi mütea­ kip o tarihlerde yurda dönerek ilk sabotaj ve kundaklama terfibatını Diyarbakı r Tıp Fakültesi'nde gerçekleştirmek isterlerken suçüstü yakalamışlar ve Diyarbakır adli merciierince tutuklanmışl ardır. işte memleketin birliğine ve dirliğine dinamit koyan ve gördüğü eğitimin sonucu olarak bu tür daha bir çok eylemiere girişrnek durumunda bulunan bu kişilerin kefaletle tahliyesini bu vatan hainlerinin biricik hocası B EŞiKÇ i üslenmekte ve bilimsel bir araştırma o lanağı ndan elde ettiği ödülü bu yolda kullanmak istemektedir. Bu derece duy­ gulu bir fedakarl ık ortak amac ı n doğal bir sonucundan başka birşey değildir. Sanık, belki t edhişçi değil fakat aynı yolda çok yönlü çalış­ malar yapan fikir gerillacısıdır. 6· Nasıl ki sanık ideolojik amacı yararına verdiği bazı bilgileri kendisinden uzaktaki kişi ve kuruluşlara gönderiyorsa, geniş bir alanda M arksist-Leninist ve Kürtçü n itelikteki ideolojisi ile belirgin hale gelen sanığa bu yolda bir çok bilgiler gelmekte ve gelişmeler günü gününe ulaştırılmaktadı r. Örneğin : Bilinçlendirme çalışmaları nda bulunan ve militanlar kuran bazı kişiler hem bu durumu ö nderleri bulunan hocalarına bil­ dirmekle hem de o ndan bazı taktik ve yardımlar istemektedirler. al istanbul Edebiyat Fakültesi Sosyoloji öğ(encilerinden Nuri ÖZAKIN bu yolda önder gördüğü ismail BEŞiKÇ i ye 2.2. 1 970 tari­ hinde bir mektup göndererek yaz aylarında altı üniversite arkada­ şıyle Doğu Anadolu'ya giderek ideo lojik yöntemlerine uygun düşen pratik yapacakları nı ifadeyle sanıktan bazı isteklerde bulunmakta­ dırlar. Söz konusu mektupta 1 Say ı n ismail Ağabey; altı üniversiteli genç ayd ı n olarak DEVR iMC I PRATi G i M iZi geliştirmek ve ge rekse Doğu halkını bilinçlendirme ve örgütleme uğraşısına katkıda bulun­ mak ü zre bu yaz Tunceli'ne g ideceğiz. Aramızdaki Elazığ'l ı bir Kürt olan arkadaş hariç bu hepimizin Doğu'ya ilk gidişi olacak. Doğu hakk ı nda bilgilerimiz sadece kitaplarda okuduğumuz ve genel teo­ rik veriler. Bizle r Doğu'yu gerçekten tanı mak ve TEORiNiN EY­ LEMSiZ olmayacağı n ı bilerek geleceğiz Türk Solunda, Doğu ile ilgi'

41 1


li görüşlerde hemfikiriiiik henüz sağlanamamış durumda. Biz gerçe­ ği görmek ve onu savu nanlara yardımcı olmak amacındayız. Böyle­ ce tüm devrimcilerin bir birlik halinde Doğu emekçisinin soru nuna eğileceğin e inanıyoruz. Bazı ö n bilg iler edinmek için Doğu ile i lgili kitapları ve köy incelemelerini okuyoruz. Kesin olmamakla beraber Tunceli'nin Hozat bölgesi ne gideceğiz . Mali yeteneklerimizin elver­ mernesi nedeniyle uzu n müddet kalamayacağız. Tu nceli'den Av. Kemal SU RKAY'la bu konuda temasa g eçtik. Bize tavsiyelerinizi bekliyoruz./ denmektedir. bl Atatürk Ü niversitesi i ngiliz Filolojisi Bölümünde öğre nci iken sanığın militan olarak yetiştirdiği öğrencilerden Nazif KALELi, oku­ lu bi lirmiştir ve Tatvan'a i ngilizce öğretmeni olarak tayin edi lmiştir. Oku l bitmiştir. Fakat bu militan için geniş ufuklara açı lan yeni bir olanak doğmuştur. Amaç yönteminde bu duru mu değerlendirmek gerekir. Çok geçmeden işe koyulmuştur. Ve bu bilinci kazanmakla medyun u şükran bul u nduğu hocası BEŞi KÇi'ye izinde yürüdüğü nü ifade ederek, girişimleri hakkı nda bilgiler vermekte ve onun bilgiç görüşlerini almaktad ır. Halen Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No'lu Askeri M ahkemesinde Komünizm propagandası yapmak suçundan yarg ı lanan ve keza rnahkemerıizde yargı lanmakta bulunan DEV-GENÇ san ıkları n ı n amaç arkadaşı Nazif KALELi yazmış olduğu söz konusu mektu­ bunda BEŞiKÇi'ye halk tıareketi uğrunda gösterdiği faaliyetlerini şu şekilde anlatmaktadı r : /ismail Ağabey, biliyoru m geciktim. Oku l işlerim iyi gidiyor. Verimli olmaya ve bana düşenleri yapmaya baş­ lad ı m . işimiz HALK H A R EK ETi D i R . Halka ters düşme Donkişotlu­ ğu değildir. Halkla ilişkiler kurmak mecburiyelinde olduğu muzu bil­ memiz gerektiğine inanıyoru m. Halkın değer yargıianna ters düşmeden bir şeyler yapmam ız lazı m. Onu n için bulunduğumuz yerlerde yapacağı mız e n yararl ı iş, zannedersem kapsamı pek ge­ niş olmayan kadrolar yetiştirmektir. Bu kadroyu kurabilmek için ilkin bu kadroyu teşkil edecek kişileri son derece titizl ikle seçip sapta­ malıyız. Bu kadro umumiyetle halktan seçilmeli, olu rsa bir iki tane küçük memur ama halkla geniş ilişkileri olan ve sevilen, dahil edil­ meli bu kadro on kişiyi geçmemeli. Bu on kişi çok t itizlikle seçilmeli­ d ir. M ert , sağlam, cesur, karakterli olmasına dikkat edilmelidir. Ve · böylece sosyalist bir militan kadro yetiştirebilmek için bu kişiler sap­ tandıktan sonra işi sabı r ve metanetle yü rütmeli, ideolojik eylemde militan görevi son derece dikkatli kesin ve başarıl ı olabilecek şekil412


de planlad ı m ve uyguluyorum, işimiz çok dikkatli ve titizlilik gerekti­ recek kadar önemlidir. Bürokratik kesimin kravatlı efendisi o larak, nasıl bir halk militanı olmaniız gerektiğini hesaplamak mecburiyelin­ de olduğumuzu inceden ineeye ölçüp biçiyoruz. Bu pozisyonda bü­ yük işler becerebileceğime kesin olarak inanıyo rum. Ve bir sosya­ listim. Bu pozisyonu mutlak surette verimli bir şekilde kullanmak zoru n luluğunda olduğu mu da tartışma kabul etmez bir gerçek ola­ rak kabulleniyorum. Yalnız sıratejimizi alabildiğine sağlam olarak saptamalıyız. Ya pacağ ı m ı z şey bulunduğumuz yerde SOSYALiST HAR E K ETi BAŞLATMAK ve de kökleştirmek olacakt ı r. i nsan bir kez hiç bir şey yapmadan bir anda deşifre oldu mu bir şeye yara­ maz, çü nkü bu militan kadronun eğitilme işi hayli dikkat ister. . . Bu işin başarı lığına inand ı ğ ı m ı z zaman bunları bir olayın cereyanı anın­ da bir araya getirip ve bundan sonra kadroyu kaynaştı rıp KOLEK­ Ti F EYLEM E başlatmak gerekir, kan ıs ınday ı m . Yine bu kadroyu eğitirken çok dikkatli olmalıyız. Kavramları n sivrililiği ile onları işin başı nda ürkütmemek gerekir. Yalnız bu işi yaparken temel oları sosyalist öğretimin ilkelerine taviz vermeyerek bu işi kesin bir şekil­ de becermeliyiz. Bilmem düşü ndüklerimi ve uygulama duru munda olduklarımı izah adebiliyor muyum? Ağabey, ben burada böyle ya­ pıyorum, başarılı gidiyor ve de son derece başarıl ı olacağ ı inancın­ dayım. Çünkü biliyorum ki bir yerde sosyalist hareketi başlatmak ve yaymak istiyorsak bu orada köklü bir militan kadro bu lmakla müm­ kündür. Bu yoksa, becermek gerekir. Örgütlü çalışmam ızı da halk militanları yetiştirere k sağlamak gerektiği kan ı s ı ndayız. Bir gün bu kavga milyonların başkayacağı yaman bir dövüşle sü rdürülüp zafe­ re ulaşacaktı r. Bu benim imanımd ır. Şimdiden sosyalist devrimi ka­ zanabilmek için kolları daha iyi sıvamalıyız. Sen nas ı lsın Ağabey, bana çok mektup yaz. Yazdıkları n olursa gönder. Sence gönderil­ mesi gereken herşeyi gönder. Burada epey mahrumiyet çekiyo­ rum. Kızıl ırmak çıkt ı m ı ? Bana her türlü havadislerle dolu mektup yazarsan çok sevinirim. Arkadaşları n çoğuna yazamadım. Bari on­ lar yazsın. Hareketin ü niversitedeki biçimini merak ediyoru m . Bütün sosyalist kardeşlerime yürekten selamlar. Davransın dostlarım./ de' mektedir. Bütün bu mu harebatın ortaya koyuduğu gerçek odur ki san ık, bilimsel destekle yürüttüğü ideolojik faaliyetleri ve yoğun yayınları sonucu Marksist-Leni nist ve Kürtçü ideo lojinin danışman mevkiine gelmiştir. Ve böyle kabul edilmektedir. Sanığ_ı bu seviyeye göster­ miş olduğu hizmetleri getirmiş bulunmaktadır. Zamanla kendisin413


den kopan bilinçli militanlar daima hocaları na hesap vermek ve kendi bulundukları yerlerdeki gelişmeleri ona anlatmak zorunlu lu­ ğunu ödev a nlayışı içerisinde yerine getirmektedirler. Bu arada yeni kaynaklar ve fikirler sanıktan sorulmakta ve yardımları beklenmek­ tedir. Yukarıda sözü edilen Kızılırmak isimli kitap proleter öykü ve yaygaraları ile !an ı na Türkiye I şçi Partisi G enel Idare Kurulu üyesi komünist Hasan Hüseyin KORKMAZGiL'e ait bir yayı ndır. San ık­ tan soru lan ve istenen her ş ey amaca hizmet yolunda işletilrnek is­ tenen ve çalışmalara yeni biçimler kazandıracak kaynak yayı n ve düşüncelerdir. 7- Sanık, Türkiye'nin Düzeni isimli kitap yazarı Doğan Avcı­ oğlu ile de mektup teatisinde.bulunmuş ve bunu gazetede dahi ya­ yı nlam ı şt ı r. Bu hususta yukarıda bilgi verilmiş bulunması itibariyle tielirt mekle yetineceğiz.

8- San ık, solcu yazar Hasan Hüseyin KORKMAZGiL'Ie muh­ telif defalar mektuplaşarak Doğu Anadolu'nun Düzeni'ne ilişkin fi­ kirlerinin bazı gazete ve dergilerde yayınlanması için yardım dile­ ğinde bulunmuş ve ortak amaç yönlemindeki mücadelesinden dolayı uğradığı haksızlıklan dile getirmekte ve kendisinden dayanak beklemektedir. Ö rneğin: 30.5 . 1 969 ve 1 6. 1 1 . 1 970 tarihlerinde KORKMAZ­ GiL'in gönderdiği mektuplardan bu durum anlaşılmaktadır. Konular müşterek amaca yönelen çalışmalarla ve bu uğurda karş ı laşılan zorluk ve yorgunluklarla ilgili olup, bilenme ve yılmama tavsiyeleri ile dolu satı rlar. Sanık, KORKMAZGiL'e Atatürk Ü niversitesi'nde ideolojik kal­ kışmaları sebebiyle atı lmas ı n ı konu etmiş olmalı ki : KORKMAZGIL, sanığı teseliiye çalışan ve ona kuvvet kazandı rmak düşüncesine matuf olarak şu ilginç satıriara yer vermektedir. /Aziz BEŞiKÇi, yor­ gunluğun şu satı rlaiuaıı da anlaş·ıııyor. Sanıyorum. Söyleyecek çok sözüm var. Sıraya sokamıyorum. Bu hal belki bir kaç ay daha süre­ cek. Sana geç de olsa geçmiş olsun derim. Geçici de olsa denge sağlanmış sayılır. Bu çelişimin bir yerde çözülmesi gerekirdi. Elbet­ te ve çözüldü. Ama bir takım kuvvetler hala var. Ve bize daha yak ı n bütün mesele bu kuvvetleri Danıştay gibi, Anayasa Mahkemesi gibi bütün gücümüzle ayakta tutmaya çalışmakt ır. Var mı başka çaresi ,/ demekte ve en yüksek yarg ı organları nı kendi arkalarında görmek vehmine kapılarak her şeye rağmen mücadele etmeleri ve kuwetli kalmaları lazım geldiğini hatırlatmaktadır. 414


Görü lüyo r ki, sanık lsmal l BEŞiKÇi geçmişteki bütün faaliyet ve uğraşısı ile kendisini temsil ettiği ideolojinin hatırlı bir otoritesi haline getirmiş bulunmaktad ı r. Yaydığı fikirl er, beklediği istikamette gelişim ve oluşum kazandıkça bu durum memnu n iyet verici bir at ı ­ lım o larak nitelenip etrafa yayı lmakla v e kendi uzağındaki gelişme­ lerde günü gününe kendisine u laştırılmaktadır. Pek tabii ki bu du­ rum ideolojik amaçla birlik ve başarı sağlamaya yönelen bir gayretin sonucudur. VI. SANIGIN ÇOK YÖNLÜ FAALiYETLERi SONUCU OLARAK ORTAYA ÇlKAN DURUMUN CEZA YASASI AÇlSlNDAN TAHLiL VE DEGERLENDiRiLMESi Yukarıdan beri beş ara dilim başlıkları altında, deliliere dayalı olarak ele aldığımız sanığın Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiye dönük faaliyetleri çok yönlü ve aynı zamanda yoğun bir kapsam göstermektedir. Sanık lsmail BEŞiKÇi bilimsel çal ışma ve araştı rma olanakla­ rından yararlanarak, asistan olarak bulunduğu Atatü rk Üniversitesi topluluğu içerisinde ve bu topluluğun kazandırdığı yan çevrelerde ideolojisinin kendisinden be klediği, yayın ve propagandayı bilinç­ lendirmeyi en iyi şekilde yerine getirecek biçimde fonksiyonunu ye­ rine g etirmiştir. Bunun yanı sı ra ideolojisi yönteminde göstermiş ol­ duğu faaliyetlerinde dahi etkili o labilmek ve fikirlerini yaygı n hale getirebilmek için geniş bir yayı n olanağı ile hareket etmiştir. Bütün bu faaliyetleri sonucu sanık, Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojisi ile belirlenmiş bir hale gelmiş ve kendisine, hemfikir olduğu ideoloji­ sindeki kişi ve kuruluşlarca öncü ve fikir babası olarak bakılmaya başlamış ve öyle tanımlanmış olduğunu görmekteyiz. Bundan son­ radı r ki, sanığı aynı amaca yönelen çeşitli yıkım örgütlerinin yanında ve yard ı m ı nda bulmaktayız. Hatta oluşturduğu fikirler sonucu , kaza­ n ılan yeni bilinçle ba�ı örgütlerin kuru lmasına yolaçtığı ve bu örgüt­ lere yıkım hedefinde dayanak fikirleri e mpoze ederek, direniş için bunların ilkeler haline gelmesine ve siyasi t;>ir parti tarafı ndan be­ nimsenip izlenecek politika şekline getirilmesine sebep olduğu tar­ z ındaki yaygın, çok yönlü ve yoğun faaliyetleri içerisinde sanık ls­ mail B EŞ iKÇ I nin durumu, ideolojik bir arenanın karmaşıklığı içinde görünmektedir. · D iğer yandan·, sanığın üniversite içerisindeki propaganda faali'

415


yetleri ve amaç birliği içinde olduğu ö rgüilere dönük etkin çalışma­ ları ile bas ın-yayın yolu ile yaymaya çalıştığı düşünce ve fikirleri, ay­ n ı yöntem ve nitelikte olup, içiçe bir görünüm halinde yek diğerin­ den ayrılması veya başka telakki edilmesine imkan o lmayan ideolojik ürü nler olarak kendini ortaya koymaktad ır. Her ne kadar 5 680 sayı lı Bas ı n Kan u nu'nun muvacehesinde , san ığın tabi şekl in­ deki bir çok yayınların ı takip süresinden doğan bir ceza dokunul­ mazlığı görünmekte ise d e aynı mahiyetteki likirierin tekran suretiy­ le çeşitli tesir alanları içerisinde sanığa ait ideolojik ürünlerin hayatiyel ve yasalara göre t azeliğini mu hafaza ettiği de bir gerçek­ tir. Bunun yanıs ıra, san ı k ismail BEŞiKÇi'yi kend isini kapt ı rd ığı veya öyle s avunmadan başka çıkar yol göremediği bilimsellik psi­ kozu içinde görmekteyiz. Sanık ileri sürmüş olduğu bütün fikirlerini bilimsel bir verinin sonuçlarıymış gibi öne sürmekte ve toplumun bünyesinden aldığı örnekleri M arksist-Leninist ve Kürtçü bir geliş­ me istikametinde izah ederek, sosyal değişme dinamiğinin proleter u nsurlar taşıdığını ifade ile kazanı lacak oluşumun bilimsel bir sonuç olduğunu ı s rarla belirtmekte ve bütün söylediklerinin arkasından ben böyle demiyorum, bilim böyle emrediyor demekl e ; bir işporta sosyalistligi ve Kürtçülüğü kadar basitlik ve belirginlik ifade eden fi­ kirlerini bilimin gücü ile ayakta tutmaya ve geçerli kılmaya çalış­ maktad ır. Ortaya çıkan bütün bu durumların, sanığı n cümle faaliyetlerinin gerekli kıldığı bir ölçüde belirtilerek, ceza tatbikatında konu olacak biçimde ayrıntılı olarak ele almakta ve bu doğrultuda öz'e varan bir değerlendi rme ve tahlil yapmak suretiyle mevcut karmaşıklığı gide­ rip, sanığı n fiilierinin laik kıldığı yüzeyde bir uygulama yapılması n ı mümkün kı lacak şekilde i ş b u faaliyetler demetine b i r açıklık kazan­ d ı rmaya çalışacağız. Ayrıca, sanıkla ilgili olarak 22. 7. 1 971 tarih ve 971/1 04 esas, 3 1 .1 2 . 1 9 7 1 tarih 971 /259 esas ve 24.5 . 1 972 tarih ve 972/1 04 esas sayılı iddianamelerle açılan davalar ve bu konuda tatbiki istene n ceza maddeleri ile bunlara dayanak olarak ileri sürü len olayları gözden geçirdiğimizde , san ığın eylemlerinin kopu k bir şekilde veril­ d iği, zaman içerisinde fiilierinin gelişim dizisine uygun olarak teza­ hür eden olayların birbirinin sebebi veya sonucu olabilecek biçimde ele alı nmayarak, bunları n ideolojik bütünlüğe varan bir eylem birliği halinde oluşturu lması na şahit olmaktayız. Buna ilaveten, her yönü 416


ile belirli ideolojik amaç etrafı nda bölünmez bir tümlük arzed e n , da­ vaların özüne tam bir hakimiyet ve vukufiyet sağlayan sayg ıdeğer mahkemenin son tahkikat s ı rasında o luştu rduğu yeni delillerle da­ vaların kazandığı tümlük, aydınlık ve istikamette , gözönüne alı nd ı ğ ı takdirde, sevke bağlı kal ı narak zorunlu bir değerlendirme ve tatılil­ de bulunarak iddiamızı gelişen yeni duru ma göre inşaa edeceğiz. Yukarıda bölümler halinde etraflıca açıklama ve i ncelemesini yapt ığı mız ve deliliere dayalı olarak ortaya koyduğumuz üzre, Mark­ sist-Leninist ve Kürtçü ideolojiler yönteminde çok yönlü ve yoğun bir şekilde faaliyetlerini saptadığı mız sanık i smail BEŞ i KÇ i 'nin : 1 - Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Asis­ tanı iken 28.3.1 967 tarihinde Sosyoloji Doktorluğu unvan ı n ı kazan­ d ıktan sonra, ilniversitenin yetersiz öğretim kadrosunun zoru nlu kıl­ dığı koşullar altı nda ilk kez 1 966-1 967 ders yı lın ın ikinci sömestresinde Edebiyat Fakültesi 3. sınıf sosyoloji derslerini yürüt­ mesi için kendisine görev tevdii edildiği , ancak BEŞ i KÇ i 'nin henüz yeni doktor olması bilimsel yet e nek ve olgunluk kazanmamı ş bulun­ mas ı hakikatine ilaveten 6990 sayıl ı Atatürk Üniversitesi Kanu­ nu'nu n 1 . maddesi delaleti ile 4946 sayılı K . 'nun 29. ve 40. madde­ lerinin amir hükmü icabı ndan olarak Doçent Doktor Orhan TÜ R KDOGAN'ın denetim ve bilimsel takibi altında Doçent Sosyolo­ ii derslerini yürütmesinin ilgili idarecilerce emrolunduğu ve bu a ra­ da ilgili kürsü Doçenli Türkdoğan' ı n sanık BEŞ i KÇ i 'ye Genel Sos­ yoloji derslerini verdiği sırada izlemek mecburiyelinde olduğu ders kitab ı n ı tayin ettiği, bu ana ders kitab ı n ı n O rd. Prof. Dr. Hans Fre­ yer'e ait SOSYOLOJ i YE G i R i Ş adlı kitap bulunduğu ve bu koşullar altı nda sanığın derslerini yürüttüğü ve Edebiyat Fakültesi 3. sınıf öğrencilerinin ders yılı sonuna kadar tedrisat ı izledikleri ve fakat ay­ nı kitabı 4. sınıfla da okumak durumunda bulu ndukları için ana ders kitabının bir sömestrelik dönern içinde işlenebilen ders konuları d ı ­ ş ı ndaki kısmın aynı fakülte öğre ncilerine 4. sın ıfta ikmal edilmesi gerektiği cihetle , Beş ikçi nin 1 967- 1 968 ders y ı l ı birinci sömestrisi içinde söz konusu ana ders kitabından Genel Sosyoloji derslerinin icabettirdiği konu ları tamamlamak lazimesine uymayarak Genel Sosyoloji derslerinin kapsamı d ı ş ı nda kalan konulara yer verdiği, özellikle, Türkiye'nin toplumsal yap ı s ı adı altında lisans öğretimi ile bağdaşmayan konuların anlatımına geçtiği, bu konular incelendiğin­ de Osmanlı toplum yapısı ndan beri , geniş bir tarih dilimi içerisinde, Türk toplum yapısının bünyesinde kapitalist sömürü , feodal ezilmiş'

417


lik u nsurları i le M arksist diyalektiğe uygun bir biçimde oluşum ka­ zandığ ı , Türk ulusunun Kürtlerle birlikte emperyalist güçlere karşı savaş verdiğini ve fakat GUAYERA'nın söylediği gibi, geniş halk yı­ ğ ı nları n ı n yararın a sonuçlanacak bir kurtuluş savaşının gerekli oldu­ ğu ve bundan başka savaş tanı madığı şeklindeki görüşlere uygun olarak, Birinci Ku rtuluş Savaşında başlatılan devri min devam ettiril­ mesi lazım geldiği, bu arada Doğu Anadolu'da f eodal düzenin bü­ tün'ağır şartları i l e devam ettiği , Doğu halk ı n ı n aşi ret düzeyinde ya­ şayan Kürtlerden oluşması nedeniyle Türk iktidarları tarafı ndan bilhassa geri b ı rakıld ığı ve bu halkları n feodal düzeyde tutulmayıp da kapitalist bir yapı kazanmaları halinde uluslaşmak süreci içerisi­ ne girecekleri, her ne kadar Doğu'nun bazı kesimlerinde kapitalist bir teknoloji gelişimi va rsa da, toprağı şehirden ko ntrol ede n bu tea­ dallerin bat ı n ı n kapitalistleri ile bütünleştikleri, h içbir zaman kapita­ list sanayii bünyesini kazanamayacakları bu yapı n ı n ASYA TiPi Ü R ETiM özel liği gösterd iği, binaenaleyh yurdun içinde bulunduğu koşullar altında M arksist diyalektiğe uygun bir atı lımı sağlayacak di­ namik unsu rlara sahip olduğu, bu durum karşısında B at ı n ı n kapita­ list sömürüsünden doğan güç ile Doğu'nu n feodal ezilmişliğinden doğan gücün pro l etarya ihtilali hedefinde birleşerek anti-emperya­ list, anti-feodal bir devrimi gerçekleştirmel erinin zorunlu hale geldi­ ği, bu su retle halkların eşitliği ve kardeşliği ilkesi içerisinde Do­ ğu'daki Kürt toplumunun uluslaşma o lanağı kazanacağ ı n ı ve bu de­ ğişimin geniş h alk yığı nları n ı n yararına bir değişim olacağ ı şeklinde özetlenebilecek, konuları sosyalist bir kalkışmayı ihyaya matuf ola­ rak haz ı rlandığı muhtevaları ndan anlaşılan ve yukarıda zikredilen bazı monografik inceleme ve araşt ırma örnekleri ile öğretisini tah­ kim ettiği ve bu a rada yöntem ve kapsamlarına yukarıda değindiği­ miz /DOGU ANADOLU'DAKi GÖÇEBE KÜRT AŞi R ETLERiNDE TOPLU MSAL DEG i ŞME ve DOGU M i TiNGLER i N i N ANAL iZi/ isimli maksatır çalışma ü rü nü teksir metinleri, öğrencilerine dağıta­ rak, tedrisatı n ı takviye etmeye çal ışması karşısında bir k ı s ı m öğren­ cilerin bu durumu sorumlu kürsü Doçenli TÜRKDOGAN'a intikal et­ tirdikleri, bunun üzerine, TÜ RKDOGAN'ın bir k ı s ı m öğrencileri şifahen dinlediği, bazı öğrencilerin ders takrirlerini kontrol ettiği ve bir kısım öğrencilerin de imtihan sual ve cevapları n ı i ncelemesi so­ nunda, sanık ismail BEŞi KÇi'nin ana ders kitabına bağlı olarak ve­ ya hiç değilse genel sosyoloji derslerinin konuları na bağlı olarak d ers vermesi gerekirken, Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojileri yönteminde öğretide bulunduğu kanaatine vararak, 26 Ocak 1 968 418


tarihinde ortaya çıka n duru mu müdellel bir raporla Fen"Edebiyat Fakültesi Dekan l ığına ilettiği ve son ra bu konuda Şubat 1 968 tari­ hinde ilave bir dilekçeyle bazı açıklamalarda bulunarak soru mlu bir kişi sıfatıyla BEŞiKÇi hakkında kovuşturma yapı lmas ını istediği, bundan sonra ilgili dekanlığın iddiaların doğru olup olmad ığını sap­ tamak ve bir yanlışlığa meydan vermemek düşüncesi ile 7.2. 1 968 tarih ve 205 sayılı bazı yaz ı ile sanık hakkı nda söz konusu öne sür­ melerle ilgili olarak Prof. Dr. Selahatt i n Olcay ve Prof. Dr. Tu ran Tufan Yüce den oluşan bir t ahkikat komisyonu teşkil ettiği söz ko­ nusu komisyonun durumu yeniden d_e rinliğine inceliyerek ve sanı­ ğın da sorgusunu alarak 2 1 . 9 . 1 968 tarihinde bir rapor tanzim et­ mek su retiyle, Fen- Edebiyat Fakültesi Dekanl ığ ı n a verdiği ve işbu raporda, B EŞ iKÇi'nin Marksist-Leninist ve Kürtçü ideoloji yönte­ minde tedrisat yaptığı iddiaları nı varit gördüğü ancak bu husustaki davranışının suç o lup, olmayacağı noktasında eleştiriye yer veren görüşlerin komisyonun yetkisi dışında bulunduğunun bir gerçek ol­ duğu ve ortaya çıkan bu duru m karşısında iddia olunan hususlarla tahkikatın sonuçlarının aynı doğrultuda bulunmasını gözönüne alan Fen- Edebiyat Fakültesi Dekani ı ğı tarafı ndan Rektörlüğe 8 . 1 0. 1 968 tarih ve 1 648 sayılı bir yaz ı yazılarak, BEŞiKÇi nin Fakü ltede ve hatta Ü niversitede çalıştırılmasının sakıncalı bulunduğunun bildirildi­ ği, gerçekten san ığın, öğretim olanaklarından yararlanarak, yukar­ da 4. sahifeden 1 23 . sahifeye kadar devam eden açıklamada ayrı n ­ t ı kapsam v e sureti etraflıca belirtildiği üzre sanığın derslerinde genel sosyoloji derslerinin icap ettirdiği konuların dışına çı karak, öğ­ rencilere sosyolojinin temel kavram ve müesseselerini an latmadan, lisans öğretiminin kapsamına girmiyen konu larda ve Türkiye'nin toplumsal yapısı adı a lt ı nda tamamen Marksist-Leninist ve Kürtçü bir olgu içerisinde ideolojik bir tedrisatta bulunduğu ve mahke mece dinlenilen bilirkişi Prof. D r. Hamide To pç uoğlu nun da belirttiği gi­ bi derslerinde genel sosyoloji derslerinin zorunlu k ı ld ığı konulara ve kavramiara yer verilmeksizin ideolojik öğretiye katkılar sağl ayacak monografik çalışma örnekle rine ve özellikle kendisi taraf ı ndan oluş­ turulan göçebe Kürt Aşiretleri ile ilgili konulara Marksist-Leninist ve Kürtçü bir bilinci yerleştirecek şekilde yer verip anlat ırnda bulundu­ ğu bilirkişi tarafından tayin edilen ders konusunun objektif muhteva­ sı ile sanığın anlatmış bulu nduğu ders konuları arasında en ufak bir bağl ılığın söz konusu olmadığı ve özel bir maksat içerisinde hareket edilerek öğrencilere söz konusu ideolojilerin propagandası mahiye­ tinde aniatımda bu lunu lduğu ve keza sanığın ders d ı ş ı münasebet'

'

'

419


lerde dahi geniş öğrenci çevresini bir olarak kabul ederek, ideolojik tedrisatı na oda s ı nda devam ettiği, Beşikçi'nin ders d ı ş ı olarak ilişki kurduğu öğrencilerin daha ziyade aynı ideolojileri benimseyip sem­ pati duyan kişilerden olup FKF ve daha sonra D EV- G ENÇ gibi ör­ gütlerin üyeleri nden bulunduğu ve sanığın bu nlar üzerinde otorite kurarak ortak ideolojileri uğrunda bu öğrencile ri çeşitli eylemiere itecek de recede işlediği ve hatta yukarıda belirtildiği gibi Kadi r MANGA i l e Tuncer SÜ MER: in EL-FET i H gerilla örgütünde eğitim görmeyi gereksinecek kadar bilinç ve inanç kazandıkları ve yine sa­ nığın yetiştirmiş o lduğu Nazif KALEL i 'nin öğretmen olarak Tat­ van'a tayin edildikten sonra M arksist-Leninist eğitimi sonucu orada aynı amaca hizmet etmek düşünce::;iyle, bir militan kadro kuracak ölçüde yetişmiş bulunduğu ve bu duru mu kıymetli hocası na derhal bildirerek onun yeni görüşlerini almak zo runluluğunu kendisinde hissettiği, keza Erzu ru m D EV-G E N Ç san ıklarından Muhsin G ÜL, Muammer ASLAN, Mehmet METiN, Halit GÜNEŞ g ibi kişilerin sanık B EŞ i KÇ i'nin ideolojik tedrisatından feyiz aldıkları ve bunlar tarafından 22 N isan 1 969 şiir şöleni ve 20 Mart 1 970 a narşik olay­ larının meydan a getirilmesinde san ığın başlıca etken olduğu ve fa­ kat san ı ğ ı n işi eylem safhasına kadar getirdikten sonra, bir kenara çekilmesini ustalıkla becerdiği ancak ünive rsite tatıkikat komisyonu­ nun raporları ile bütün bu durumları n açıklıkla o rtaya çıktığı ve yine sanık tarafı ndan yetiştirilmiş olan ve tamamen sanığ ı n ideolojik yön­ teminde , formasyon kazanan Ahmet A ras'ı n Türkiye i şçi Partisi 4. Büyük Kongre karar tasarısını hazı rlayanlar arqsında bulunduğu, bu gibi örneklerin sanık ismail BEŞ i KÇi nin M arksist-Leninist ve Kürtçü öğretisinde ne derece başarılı bu lunduğunun delillerini teşkil ettiği ve özeilenerek sözü edilen bu çalışmaları n müesses iktisadi ve sosyal temel nizarnları değiştirmeyi hedef alarak öğre ncilere be­ lirli ideolojileri enjekte etmek amacı ile yürütüldüğü ve sanığın ders­ te öğrencilerine, ders dışında etraf ında kümelenen öğre nci grubu­ na; sosyal bir s ı nıf ı n diğer sosyal s ı n ıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya sosyal bir s ınıfı o rtadan kaldı rmak yahut memle­ ket içinde müesses iktisadi ve sosyal temel nizarniardan herhangi birini devirmek veya devletin siyasi ve hukuki nizarnıarın ı topyekün yok etmek amacı ile propaganda yaptığı keza Anayasa' n ı n tanıdığı kamu haklarını etnik ayrıcalık düşüncesi ile kısmen veya tamamen kaldırmayı hedef tutar biçimde ve milli duyguları zayıflatmak veya yoketmek için e n müessir bir şekilde propaganda eylemini ders '

420


vermek ve çevre olanağından yararlanarak s ü rdü rdüğü butün hu­ susları n yukarıdaki 4. sahifeden 1 23. sahifeye kadarki izahat ı mızın dayanağı olan ders takrirlerinden imtihan belgelerinden ana ders kitabı muhtevasından, teksir olarak bastırılıp öğre ncilere dağıtılan kitap kapsamlarından ü niversite ve fakülte yetkili idarecileri ve so­ rumlu kürsü doçentinin beyanlarından, sanığın statüsünü tayin eden mevzuat hükümlerinden, Dev-Genç'le ilgili şahit beyanların­ dan ve diğer şahitlerin açık ifadelerinden anlaş ıldığı ve sanığın fiilie­ rini sürdürdüğü ortam ı n 61 90 say ı l ı Kanunla kurulan bir yüksek öğ­ renim ku ru mu bulu nduğunu ve aynı zamanda propaganda biçimin­ de tezahür edilen faaliyetlerinin bir suç işlernek kararının icrası cümlesinden olarak muhtelif zamanlarda ve tedrisat dönemi deva­ m ı süresince tekrarlandığı ve buna paralel olarak ders dışı zaman­ ları nda da ayn ı şekilde sürdürü lerek Marksist-Leninist ve Kürtçü ideolojiden mü lhem fikirlerin propaganda ve enjekte edildiği, 2- Sahip olduğu Marksist-Leninist ve Kürtçü ideoloji yö ntemin­ de, çok yönlü ve yoğun faaliyetleri so nucu , yakı n çevresini aşan geniş bir etki alanı yaratan san ı ğ ı n, kısa zamanda, birbirini takip eden yayı nları n ı n da tesiri ile tan ı n ı r ve kendini aynı ideolojiler yo­ lunda faaliyet göstere n kişi ve örgütlere kabul ettirir hale geldiği, bunun sonucu olarak, sanık ismail BEŞi KÇi'nin tek başı na sürdür­ düğü propaganc!a biçimindeki faaliyetleri ile yetinmeyerek, ortak amaç mihveri etrafı nda görünen örgütler paralel inde de çalışmalara giriştiği, sanığ ı n , yine çok yönlü ve yoğun olarak sürdü rdüğü ve bu faaliyetlerinin ayrıntı ve suretlerine dair yukarıda 30. sahifeden; 54. sahifeye kadar devam eden açıklamalar muvacehesinde, duruşma­ ların devamı süresince ortaya çıkan durumların yeniden değerlendi­ 'rilmesi sonunda , 3 . 1 2 . 1 971 tarih ve 971 /259 e sas sayılı iddianame ile sanık hakk ı nda M arksist -Leninist biçi mde ö rgüt kurmak şeklin­ deki iddia titizlikle yeniden gözden geçirilmiş ve san ığ ı n örgüilere dönük faaliyetlerinin gerekli kıldığı bir düzeye oturtulması yolu nda isabetli bir tavsifte bulunulmasına çal ışılmış olmakla, Sanığ ı n ke ndi ideolojisi yönteminde kurulup işler gördüğü , FKF, D EV-G EN Ç, Ü NAS ve TiP gibi legal örgütler paralelinde faali­ yetlere giriştiği, esasen üniversite çevrelerinde çalışmalar yapan bu örgütlerin amac ı n ı n sanık tarafı ndan kolayca bilinerek, ortak amaç uğrunda bu örgüilere dönük olarak çalışma olanağ ı n ı n yarat ı ldığı ve san ı ğ ı n Atatürk Ü n iversitesi öğrenci grubu içerisinde yürüttüğü pro ­ paganda çalışmaları n ı n örgütler paraleline girmeye bir aşama teşkil 42 1


ettiği, söz konusu örgüt teşkilatları n ı n Atatürk Üniversitesi bünye­ sinde kurulmuş olmaları karşısında sanığın ilişki temin etmesinin kolay hale geldiği gibi ideolojik tedrisat ları ile kısa zamanda şöhret bulan san ı ğ ı n da, bu örgütler tarafı ndan amaca hiz met edecek bir kıymet düşüncesi-ile intisabın ın sağlandığı , mesleki bir kuruluş olan Ü NAS'a sanığın kayıtlı üye bu lunduğu ve 1 970 dönemi içerisinde E rzurum şubesi yönetim kurulu nda görev aldığı ve keza beli ren iliş­ kiler karşısında TiP'in de resmi bir üyesi olduğu, FKF vr;ı DEV­ G ENÇ gibi ö rgütlerin kayıtlı üyesi bulunmamakla beraber bu ö rgüt­ lerin amaç yönteminde eyleme varan bir kalkışma sağlamaları bakı­ m ı ndan gerekli gördüğü her türlü bilinçlendirme çalı ş malarını fahri olarak yerine getirerek diğer üniversite ö rneklerinde olduğu gibi Atatürk Ü niversitesinde de DEV-G ENÇ örgütünün girişimi olan anarşik olayları n yarat ı ld ığı sanığı n , Ü NAS Erzurum şubesinde gö­ rev aldığı sırada, örgütün i stanbul, i zmir, Ankara gibi büyük kentler­ de yapılan toplantılarına iştirak ettiği ve buralarda konuşmalar yap­ tığı ve ÜNAS tarafından memleket düzenine ilişkin baz ı bildirilerin yayınlanmasında katkısı bu lunduğu ve keza Erzu rum Ü NAS Şubesi ile ilgili bazı duyuru bi ldiri ve toplantı ları n yapı ldığı , başlangıçta FKF, DEV-GENÇ ve Ü NAS örgütlerine dönük olarak, sanığın somut faa­ liyetlerinin anlatımı na gelince, al 4 Ocak 1 969 tarihinde FKF tarafından düzenlenen EKONO­ M i-POLiTiK AÇlSl N DAN T Ü R Ki Y E'N i N ' DÜZENi konulu konferans san ık tarafı ndan Ü niversitenin kimya antisinde verilmiş bulunmakta­ d ı r. Her ne kadar bu konferansla ilgili elde döküman olarak sadece bir şema mevcut olup, metinle ilgili bilgiler yoksa da söz konusu şe­ man ı n konferans kapsamını ortaya koyacak biçimde olması ve bu şema ile ilgili bilgilerin Doğu Anadolu'nun Düze n i isimli kitapta geniş olarak yer alması karş ıs ı nda konferansta ele alı nan konular kendini ortaya koymaktadır. b/ 22 Nisan 1 969 tarihinde sanığın, teşvik ve yardımları ile FKF düze nlemesi olan şiir şöleni yap ı lmış ve bu şölende 8.6. 1 971 tarihli ÜNAS tahkikat raporunda saptanan ve düzeni yıkmayı hedef alan düşü nceler şiirle dile getirilmiştir. Keza bu konuda D EV-GENÇ şa­ h itleri ve diğer şahitler ile N isan 1 970 Ü n iversite tahkikat komisyo­ nu raporlarında geniş bilgiler bulunmaktadı r. cl 1 6 Ocak 1 970 tarihinde Ü NAS Erzu rum şubesinin düzenle­ diği açı k oturumda üniversite reformun u n sınıfsal gerçekleri ko nu422


sunun tartışıldığı ve sanığın bu rada sın ıf açısından bir eğitim düzeyi­ ni dile getirerek mevcut uygul amayı yerd iği istihbari bilgilerden ve bir kısı m şah illerin tarih ve zaman beli rtmeyen beyanlarından anla­ şılmaktadır. Yukarıda /al ş ı kkında sözü edile n konferans ile söz konusu açık oturumda san ığın ne tarz bir konuşma yapt ı ğ ı nı n açıklıkla sap­ tanması bizim de şayanı arzu kabul ettiğimiz bir neticedir. Ancak sanığın kişisel propaganda faaliyetleri, çeşitli örgütlere dönük diğer faaliyetleri ve yoğun yayın faaliyetleri karş ı s ı nda dinlenmiş olan şa­ hitler san ığın bu konuşmaları ile ilgili olarak yer, tarih ve zaman ha­ t ı rlayamamakla .b eraber, konu hakkı nda san ı ğ ı n her zaman işlemiş olduğu ideolojik temadan örnekler vermektedirler. Derslerde dahi bilimsel bir tedrisatı b ı rakıp M arksist- Leninist ve Kü rtçü ideolojik ni­ teliğindeki anlatı m ı tercih eden san ı ğ ı n , konferans, açık oturum gibi daha geniş bir topluluğa hitap etmek olanağı n ı elde edince kendisi­ ni ideolojisinin batağı ndan sıyırarak, g erçek düzeyde açı klamalarda bulunmas ı n ı imkansız görmekteyiz. Bütü n şahitler, sanığın sahip ol­ duğu ideolojiye ilişkin öz bir kapsam vermektedirler. Bu kapsam ise her zaman ve her yerde işlenen ve yıkımı hedef alan Marksist­ Leninist ve Kürtçü fikirlerin proletarya i htilali hedefinde anlatımın­ dan başka bir şey değildir. d/ San ık tarafı ndan fikri oluşumu s ağlanan ve ideolojik bir kal­ kışma biçiminde kendisini gösteren 20 Mart 1 970 anarşik olayları sonrası Erzurum Ü NAS şubesi tarafından yayı nlanan Duyuru isimli tepkisel bildiride , sanık i s ınai l BEŞiKÇi iştiraki ile haz ı rlanmış bu­ lunmaktadır. Ancak bildirinin sanık taraf ı ndan hazırland ığı ve sanı­ ğın bunu hazı rlayanlar aras ı nda bulunduğu E rzurum C. Savcılığının kovuştu rmalarında belirtilmekte ise de 9 . 5 . 1 9 70 tarih, 9 70/708 sayı­ lı kararda bildiri muhtevas ının suç olrnad ığ'ı ndan bahisle takipsizlik kararı verildiği belirtilmektedir. Bu karar gerçekten olayların kökeni­ ne inememesinin ve rdiği bir zaafın i fadesidir. Şayet o zaman 20 M art olaylarının meydana gelmesi ndı:ı sanığın ideolojik güdüye yö­ nelen fikri hazı rl ı k faaliyetleri yeterince tesbit edilmiş olsa ve olayla­ ra maddi bir açıdan bakı lmasa idi bildirinin mana ve ruhu yönelik ol­ duğu ideolojik amaca göre değerle ndirilerek gerekli işlem yapılırdı.

el 1 970 döneminde sanığın, r::rzurum Ü NAS şubesi yönetim kurulunda vazife ald ı ğ ı n ı ve Ü NAS' ın Erzu rum dışında yapı lan bazi toplantı larda ne gibi konuların ele a l m ı p tart ı ş ı ldığını tesbit etmek mümkü n olmamıştır. Ü NAS' ı n yukarıda kendi bölü münde zikredilen 423


a maç ve yöntemi muvacehesinde bu toplantılarda m esleki bir soru­ nun ele alınıp tartışılma ola nağı bulunduğuna inanmıyoruz. Nitekim her ÜNAS toplantısı sonrası , yay ınlan ması g elenek haline getirilen bildiriler bu örgütün faaliyetlerinin kapsamı nı hiç bir şüpheye mey­ dan vermeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Sanı k i smail BEŞiKÇ i duruşmada ve keza haz ırl ı kta Ü NAS' ı n izmir'deki toplantısına kat ıldığ ı n ı beyan etmiş ve b u toplantıda mes­ leki sorunların konuşulduğunu öne sü rmüşse de, Doğu Anado­ lu'nun Düzeni isimli kitabı n ikinci bası m ı n ı n 420. sahifesinde beya­ n ı hilafına, bir hakikatı açığa vurmaktadır. Ü NAS'ın Doğu sorununa karşı gösterdiği ilgiye örnek olarak verilen bu bilgiler örgütün 1 2- 1 3 Eylü l 1 9 70 tarihinde izrnir'de yaptığı l l l . olağan toplant ı s ı sonunda yayı nlanan bildiri kapsamı n ı yans ıtmaktadı r. Bildiride yer veri len ko­ nular ve konu nun ortaya konuş biçimi ve özeilikle Atatürk Ü niversi­ tesine ilişkin bulunması gibi yönleri dikkate alı ndığında, sanı ğ ı n , bu toplantıda Doğu'ya ilişkin bilg iler verdiği ve esasen Doğu sorunu­ nun Beşikçi'nin tekelinde işlenen bir konu bulunduğu da düşünü lür­ se, sanık tarafı ndan bu toplantıda yapt ı ğ ı n ı ifade ettiği konuşmada neler söylediği kendiliğinden o rtaya çıkmış olur. Sanığın FKF, DEV-GENÇ, Ü NAS gibi örgüilere yönelik olarak g iriştiği faaliyetlerin sadece bunlardan ibaret olmadığı kan ı s ı ndayız. Ancak araya giren geniş zaman u nsuru , olayların körletici ve onla­ rın yeri ile zamanı ile hatırlanamaması gibi bir sonucu doğu rmakta­ d ır. San ığın söz konusu ö rgütlerle ilişik faaliyetlerini somut o larak bu kadar saptayabilmek imka n ı n ı bu lmuş olmaktayız. Ancak sanığı n asıl ö nemli tesirler yaratan ve adeta kendi ihti­ sas ve tekelinde kabul ederek ele aldığı, Doğu sorununa ilişkin ör­ gütsel faaliyetleri ağırlık göstermektedir. Ö nce Ti P paralelinde baş­ latt ı ğ ı ve daha sonra bu örgütün taban katında doğu şuna sebebiyet verdiği D DKO örgütleri g irişimi ile, Tü rkiye i şçi Partisi'nin tüzükle saptadı ğı amacın dışına çıkmas ı na kadar varan bir gelişimin sanığın etkisi ile . meydana geldiğini görmekteyiz. Şöyleki: Türkiye işçi Partisi 1 967 yılı içerisinde Doğu Anado­ lu'nun .muhtelif il ve ilçelerinde Doğu'nun geri bırakılmışlığı konuları­ nı işleyen ve dile getiren mitingler tertiplemiştir. M itinglerde etnik ayrıcalık düşünceleri ön planda olmaks ızın, geri kalmışlık sorunu­ nun sebepleri üzerinde durulmuş, getirilecek çareler konuşularak, bir takım dilekler s ı ralanmışt ı r. Ne var ki, sanık ismail BEŞiKÇi, bu sorunun ele alınış amacı ve biçimine kendi ideolojisi istikametinde 424


bir dönüşüm kazandırmak yolunda bazı çalışmalara girmekte gecik­ memiş ve Aralık 1 967 tarihinde üniversitenin sağladığı akademik çal ışma olanaklarından yararlanarak (Doğu Mitinglerinin Anal izi) isimli bir kitap neşretmiştir. Yukarıda etraflıca tahlili yap ı ldığı üzere , söz konusu analizde , Doğu'nu n geri kalmışlığı bütün gerçek koşul­ lardan soyutlanarak, etnik farklar, yani, Doğu'da yaşayan vatan­ daşlarımızın Kürt olmas ı na bağlanmış ve bu mitingleri organize ede n Türkiye işçi Partisi'nin Doğu M itingleri girişimi, devrimci bir atı l ı m olarak nitelenen, Türkiye işçi Partisi'nin Doğu sorununa etnik ayrıcalık temellerine dayanan bir açıdan eğildiği takdirde kendi ide­ olojisi yönteminde buradaki potansiyeli partiye kazandıracağı yo­ lunda ipuçları vererek ve Doğu soru nunun bu yönden e le alı nması hal inde feodal siste min ezdiği güçlerin partiye yönetici olarak prole­ tarya ihtilali hedefinde batıda gelişen unsurlara katkı sağlayacak, mutlak bir başanya u laşmanı n cazibesini hissettirmişt ir. Bu nu nla kalmayarak aynı konuda, başanya varan bir gelişim sağlamak amacıyla, yoğun bir yay ı n faaliyetine girişmiş, bu cümleden o larak, önce Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşi retlerinde Toplumsal Değişme, sonra Doğu'da Değişim ve Yapısal Soru nlar, onu taki­ ben Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitab ı . Ve en son olarak da ideolojik amaç ve yönte mini bütün açı klığıyla o rtaya koyan ve ke­ sinlik yaratan, Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabın 2. basımı­ nın temin ederek yaymışt ı r. Bu arada yukarıda ifade ettiğimiz gaze­ te ve dergilerde de ard ı arkası kesilmeyen yazı lar yazmış ve başta Doğu Anadolu'da olmak üzere ve Qoğu'dan çeşitli sebeplerle kopa­ rak yu rdun diğer kesimlerine yerleşen Doğu lu vatandaşları n tümü üzerinde derin etkiler yaratm ı ş ve onları u luslaşma hayalleri içeri­ sinde koştu rarak, bu yönde bir atı l ı m sağlayabilmek için örgüt hali­ ne gelmelerini sağlamı şt ı r. Böylece 1 969 yılı M ayıs ayı ndan itibaren Doğu 'da ve Batı'daki Ankara, i stanbu l gibi şehirlerimizde uluslaşma kavgası verecek ve sonunda Kürt devletinin kurulmasına kadar işi götürmeyi yüklenen Doğu Devrimci Kültür Ocakları kurulmuş ve ge­ lişmiştir. Bu ocakların kurulması ile birlikte sanı k isınail Beşikçi nin öğütlediği biçim ve yöntemde Doğu 'nun g eri kalrn ı şlığı sorunun ta­ mamen etnik ayrıcalık temellere dayalı olarak mü nakaşa ve konu edinileceğini ve Doğulu kitlenin, Batı'daki ihtilalci unsurlarla, anti­ e mperyalist, anti-feodal bir kavgaya çağrı ldığı nı görmekteyiz. San ık, bu ö rgütler, kurulduktan sonra bütü n gücünü, Doğu'nun uluslaşması için kuru lan DDKO ö rgütlerinin amaçtan sapmamaları ve bu hususta inançlı ve bilinçli olmaları yolunda sarfetmeye koyul'

425


muştur. Elde mevcut istihbari bilgiler ve bir k ı s ı m şahit beyanları sa­ n ığın bu düşünceyle birçok Doğu illerinde propaganda yaptığı yo­ lunda bulun maktad ır. Bir bakıma sanık, Doğu'da yaptığı bilimsel araştırma bahanesiyle böyle bir olanağ ı vazifesi dolayısıyla elde et­ m iştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun s ı nır kasabaları nda sos­ yo-ekonomik yap ı n ı n analizi isimli araştı rma sonuçlarının akademik kurula verilmemesi, bu araşt ırma n ı n yapılmış olduğu amac ı n bilime d eğil, ideolojiye dönük olduğunu göste rmektedir. Hatta sanık araş­ t ı rmas ı nı tamamlayamadığı mazeretini ileri sürerek bazı yeni kentle­ ri dolaşmak zorunluluğundan ve hatta lrak'a ve Su riye'ye gitmek m ecburiyelinden söz ettiği dikkate alı n ı rsa bu gezile rin hiç bir za­ man bilimsel bir araştırma düşüncesiyle yapılmamış olduğunu orta­ ya kor zannederiz. M ahkemenizde yürütülmekte olan 8ahattin Eryılmaz ve arka­ daşlarının Kürtçülük propagandası davası s ı rası nda, bu kişilerin 2 9 . 1 1 . 1 969 tarihinde Doğu Beyaz ıt ilçesinde Açlık ve işsizliği Pro­ testo Etmek düşüncesiyle legal bir miting müracaat ında bulu nduk­ ları ve kaymakamlığa verdikleri dilekçenin mitingle konuşmacı ola­ rak kişileri belirleyen listenin altıncı s ıras ı nda sanık ismal BEŞ i KÇ i 'nin ismine rastlamaktayız. Sanığın Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitab ı n ı n 427. ve müteakip sahilelerindeki sahileler dikkate alı ndığında san ı k Bahatt i n Eryılmaz grubuna ve onların fi­ kirlerine atfedilen kıymet ile ortak amaç şeklindeki bağlant ı n ı n orta­ ya çıkmasıyla, sanığı n isminin Doğu Beyazıt mitinginde söz ko nusu edilmesinin doğal bir netice olarak kendini gösterdiği sonucuna va­ rabiliriz. Bu örnekten hareketle san ı ğ ı n bir çok Doğu illerinde bilinçlen­ dirme çalışmalarında bulu nduğuna inanmaktayız. Esasen kend isi bütün yazıp söylediklerinde, Doğu'yu her yönüyle gezip, görüp tanı­ dığını ve bütü n koşullarını herkesten iyi bir şekilde kavradığını öne sürmesi karş ı s ı nda, kendisine atfettiğimiz bilinçlendirme çabası ya­ d ı rganacak bir düşü nce olamaz . Sanığın, bilinçlendirme çalışmaları n ı n somut bir örneğine rast­ lamaktayız. Bu konuşma 1 2.3. 1 970 tarihinde Ankara D DKO lokalin­ de yapılmış ve ihtilal u nsuru taşıyacak kadar kişi ö nünde verilmiş bir ·konferansı ır. Daha doğrusu bilinçlendirme gayretlerinin ifadesi­ dir. Söz konusu konuşman ı n bandı ve tapesi dosyada mevcut olup işlenen kon u , san ı ğ ı n Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo­ Ekono m ik ve Etnik Temeller isimli kitabında ele aldığı hususları n 426


öz yans ıması ve sözlü bir uygulamasıdır. Bu suretle sanık 5680 sa­ yılı Bas ı n K.'nun 35 . maddesinin ö ngördüğü süre içerisinde takip yapı lmayan bu eseri karşısında duyduğu rahatlığı artık duyamaya­ cak ve yazdığım çizdiğim himayenizde dereesine bir görüş ileri sü­ remeyecektir. Çünkü her cümlesi ve her kelimesi Doğu toplumunun uluslaşma amacına varmak için , proletarya ortamında dire nişe ge­ çirilmes ini öğütleyen bu görüşler, tam bir M arksizm ve her yönüyle milli bütünlüğü parçalamayı hedef alan fikirlerle dolu bir inşadır. An­ cak şurasını ifade edelim ki, söz konusu tapede ifade edilmek iste­ nen düşüncele re bütünlük kazandırmak için, sanığın tüm yay ı n ve düşünce hayatı içerisinde bir değerlendirme yapmak zorunluluğu vardı r. Kitabı ndan farklı görüşler yansıtmadığı ve Doğu Anado­ lu'nun Düzeni isimli kitabı da, yukarıda incelemiş ve açıklamı ş bu­ lunduğumuzdan tape muhtevası üzerinde bilgi vermeyi yarars ız görmekteyiz. San ı ğ ı n amaç yöntemindeki faaliyetleri bu nu nla da bitmemiştir. Her ne kadar Doğu sorunu konusunda etnik ayrıcalık fikirlerine aşi­ na kal ınan bir toplulu k ve bu düşünceleri etraf ı nda hazine bulmuş­ ças ı n a taşkınlık gösteren bir kitle meydana gelmiş ve bunun önün­ de D DKO örgütleri yer alm ış bulunuyarsa da konuyu daha etkin biçimde ele alacak ve ilkeler haline koyarak savunacak Doğu'daki toplumu proletarya hedefindeki unsurlara kat ıp, kanalize edecek, bir ele ihtiyaç vard ı r. Aranan bu kaynak asl ı nda, bu lunması güç olan bir varlı k değil­ di. Çü nkü etnik ayrıcalık düşüncesi ile bile olmazsa, Doğu sorunu­ na ilk kez eğilen Part i , Tü rkiye işçi Partisi'ydi. Diğer yandan bu yön­ dek'i bağlılığın kuru lmak istendiği s ı rada, Türkiye i şçi Part isi'ne sanık ismail BEŞiKÇi 'nin görüşlerini her yönü ile benimseyip, ca­ zip bulan Tarık Ziya E K i N Ci, Naci KUTLAY, Kemal SURKAY ve Sait ÇiLTAŞ gibi Doğulu ileri gelenler hakimdi. Çok geçmeden 2931 Ekim 1 970 tarih inde Türkiye i şçi Partisi'nin 4. Büyük Kongresi icra ediliyor. Ve bu kongreye hakim olan görü ş , ismail B EŞ i K­ Ç i 'nin kavgası n ı verip, uğruna bütün varlığın ı harcadığı Doğu soru ­ nuna etn ik ayrıcalık açı s ı ndan bakan ve bunu proletarya ihtilali doğ­ ruı.tusunda bir atı l ı ma sürükleyecek biçimde konuyu ele alıp, ilkeler haline getiriyor. Ve bunun sonucu olarak Türkiye i şçi Partisi, girmiş olduğu bu yolun batağı nda, Anayasa Mahkemesinin 20.7. 1 971 gün ve 1 97 1 /3 esas say ı l ı yüce kararı ile ebed iyen yokluğa mahküm ediliyor. 427


I şte san ık ismail B EŞ iKÇi'nin kurulmasına vesile olduğu D D KO örgütü ve konuyu benimseterek kapanmas ı na yol açtığı Tür­ kiye işçi Partisi önündeki ve yanı ndaki faaliyetleri . Buraya kadar yapmış olduğumuz açı klamaların, yukarıda ver­ miş olduğumuz ve 39. sahifeden, 54. sahif�ye kadar olan izahat ı ş ı ­ ğ ı nda ve atıfta bu lunulan dayanak deliller muvaceh esinde değer­ lendirilmesi gerekir. Sanık ismail BEŞiKÇi'n i n , başlangıçta FKF, DEV-GENÇ ör­ gütleri paralelinde, d aha sonra kendi fikri yapıtı olan D DKO ve re­ vizyonist Türkiye işçi Partisi ö rgütleri yan ı nda ve bunlara yönelik o larak gösterdiği faaliyetleri sapıayabildiğimiz kadarı yla açı klamaya çalı ştık. Sanık hakkında 3 1 . 1 2 . 1 971 tarihinde 259 esas sayılı iddiana­ me ile söz ko nusu ö rgütlerin amacı olan Marksist-Len inist biçimde bir cemiyet kurdukları ve işlettikleri öne sürülmüş ise d e ; elde olu­ nan deliller doğrultusunda açıkladığı mız gibi, san ığ ı n , bu örgütlerin, kurucu veya işleticisi u nsur ve kişi lerle açık bir anlaşmaya vardığı­ na, fikri ve maddi mesailerini biraraya getirmek şeklinde bir müna­ sebetin kuru lduğuna, keza tam bir ortak anlaşma şuu ru nu n varlığı­ na dair olan ve cemiyet teşkilin i n zorunlu anas ırında bulunan oluşu­ mun mevcudiyeti kendini bütü n açıklığı ile göstermemektedir. Buna manevi unsur olan kastı n varlığı tereddüdü de, eklenirse TCK'nun 1 41 /1 . maddesine mümas ve bu madde sözü edildiği şekilde bir cemiyetin vücudunu iddia etmek imkansız hale gelmektedir. Bu iti­ barla söz konusu iddiadan rücu , delillerin zorunlu k ı ldığı bir dönem olarak mütalaa edilmek laz ı m gelir. Ancak şurası bir hakikat ki, söz konusu örgütlerin legal ve ille­ gal olarak belire n amaçları ile sanığın ideolojik yöntemi arası nda bir uyum ve beraberlik mevcuttur. Bu örgütlerin bünyesine dahil kişilerle kurduğu ilişki ve örgüt­ lerle olan ortak amacın verdiği ·y akınlık hissi ile, özlenen hedefe bi­ ran ö nce ulaşma veya hiç değilse h ız !<azandırma düşüncesiyle, sanık ismail BEŞiKÇi, söz konusu örgütlerle ayn ı doğrultuda bir faaliyet içine düşmüştür. Burada bir cemiyet halinin ileri sürülmesini o lanaksız hale getiren sebeplerden birisi de, cemiyete dahil diğer u nsurların elde mevcut olmay ı ş ı ve olayın bu şekilde bir gelişim göstermemesidir. Ancak yukarıda etraflıca izah ve tahlilini yapt ı ğ ı m ı z üzere , ce­ mihali söz konusu olmaksızın, sanı ğ ı n bu örgüilere dönük olarak 428


ideolojik amaçtaki beraberlik düşü ncesiyle, belli bir zaman içerisin­ de ideolojilerini M arksist-Leninist ve aynı zamanda Kürtçü bir olgu haline getirmek için örgütler paralelinde ve fakat münferit olarak propaganda biçiminde hareket etmiş ve ortak g ayeye yönelik ola­ rak bir tesir alanı meydana getirmiştir. Sanığın söz konusu örgütle­ re yönelik olarak sürdürdüğü propaganda faaliyetleri içerisinde yu­ karıda d a belirttiğimiz gibi bası n yolu ile yapt ığı propagandaiarı , ceza kovuşturmasını imkansız hale getiren zaman faktörü izinden ele almadık ve sadece çalışma g elişiminden bahsederken işaret et­ tik. Bu itibarla sanık FKF, D EV-G ENÇ , Ü NAS, TiP ve D DKO gibi örgütlerle cemiyet kurma hali SÖZ konUSU o lmaksızın, bu örgütlerin sahip oldukları amaç aynı zamanda kendi içleolojilerinin sonucu doğrultusunda bulunduğundan, amacı gerçek kılmak düşüncesiyle yoğun bir sözlü propaganda olanağıyla hareket ettiği ve buna dair örneklerin yukarıda zikredilen ve 1 28 . sahilesinden 1 30.ncu sahile­ ye kadar belirtilen olaylar dizisinin propaganda biçiminde bir geliş­ me gösterdiği ve TCK'nun 1 42/1 ve 1 42/3. maddelerinde belirtilen u nsurları oluşturacak bir doğuşa sebebiyet verdiği ve keza örgütler bünyesinde ve onlara yönelik olarak yürütülen söz konusu propa­ ganda faaliyetlerinin ünive rsitedeki ders verme olanakları ndan ya­ rarlanarak giriştiği propaganda çalışmalarından ayrı telakki edilmesi gerektiği ve keza bu propaganda biçimindeki örgütlere dönük faali­ yet demetinin kendi içerisinde ve örgütler çevresinde ayrı bir bütün olduğu ve tevali eden propagandaların aynı kast icras ı cümlesinden olarak sürdürüldüğü , 3- Yukarıda 54. sahileden 1 08'inci sahileye kadar olan bölü m içerisinde yaptığımız açıklamalarla bir acı hakikatı dile getirmiş bu ­ lunuyoruz. Bu da, sanığın Marksist-Leninist ve Kürtçü ideoloji uğ­ runda yoğun bir şekilde sürdürdüğü ve fakat ceza kovuşturmasına uğramaksızın takipsiz kalarak, her geçen gün yeni bir atılımın cüre­ tini veren gelişim içerisinde san ık ismail BEŞiKÇi, kitapta yazmış, gazetede yazmış, dergide yazmış ve yazma olanağı bulunduğu her yerde yazmış ve bütü n bu yazdıklarının, dozajı gün geçtikçe arta­ rak, sahip olduğu ideoloji yönteminde etkin mesafeler katetmiştir. Hepsindeki ideoloji, kesinlikle b elirgindir ve bu Marksist-Leninist ve Kürtçü bir amaca dönüktü r. i lk kez Aralık 1 967 tarihinde, Doğu Miting lerin i n Analizi isimli kitabı ile Ocak 1 968 tarihinde Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt 429


Aşiretlerinde Toplum sal Değiş me isimli teksir-metinleri yazmış, onu takiben Doğu'da Değ işim Ve Y ap ı sal Sorunlar isimli kitabın ı , Nisan 1 969 tarihinde yayınlamış v e bu kitapların ı n oluşumu v e ge­ l iştirilmesi istikametinde Temmuz 1 969 tarihinde Doğu Anado­ lu'nun Düzeni Sosya-Ekonomik ve Etnik Temeller isimli kitabını yayınlamış ve kısa zaman içerisinde büyük bir ilgi gören ve baz ı çevrelerin istismar kaynağ ı hal inde gördükleri bu düzen seriler de­ vam etmiş ve aralık 1 970 tarihinde genişletile rek Doğu'daki sefaleti yantısan bir kapak kompozisyonu ve Marksist-Leninist, Kürtçü ide­ olojiyi keskin hale getiren ifadelerle dolu olarak ve Doğu sorununu BEŞ i KÇ i 'nin tekeline tescil eden bir görüşün sonuçlarını ideolojisi yönteminde yansıtan ve ona biran önce erişmekle hizmete konan ilavelerle dolu olarak Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabın ikin­ ci bas ı m ı n ı görmekteyiz. Keza günlük yay ı n organı olan ve yöntem­ leri belirli hale gelen Forum dergisi, Akşa m gazetesi, Folklor der­ gisi ve Ant dergisi gibi mevkutelerde aynı konuları işleyen yazıların ard ı arkası kesilmemiştir. Fakat üzülerek belirtmek lazım ki, her cümlesi ve h atta her keli mesi TCK. nun 1 42/1 , ve 1 42/3 . maddeleri­ ni ihlal arzusuyla taşan bu yazılar hakkında hiç bir işlem yapı lma­ mışt ı r. Çü nkü sanığın ideolojinin propagadası vas ıtası olan ve in­ sanlık hizmetinde kağıt ve tabı olanakları nın en kötü şekilde kullanı lma örneklerini veren bu günlük yayın organları 5680 sayılı Basın K.'nun sağladığı serbesti ve müsamahaya tabidir. Keza kitap haline getirilen neşriyatta aynı K.'nun 2. maddesi nde öngörülen özelliklere ve avantajiara sahiptir. 5680 sayılı Bas ı n K . 'nun 2. mad­ desi, Anayasam ı z ı n 22. maddesinden dayanak alan bir özgürlüğü ö ngörür ve bu özgü rlük, toplumun yine anayasan ı n 20. maddesine göre bütün düşünce ve fikriyatını kapsar. Ne varki 5680 say ı l ı Bası n K . 'nun 2. ve 3. maddelerinde sözü edildiği şekilde b u gazeteler ve kitaplar tabi aletleriyle bas ı l ıp çoğalmıştır. Oku mayı ve okulmayı ve h ür düşünce gerekler:. ,; yerine getirmeyi hedef alan bir anayasaya karş ı , bunun sağlad ığı hakları kullanarak ve ona dayanak yok edil­ mek istenmiştir.. Bu kanun u n kapsamına girer şekilde basılan gün­ lük mevkuteler aynı K.'nun 35. maddesine göre 3 aylık, diğer basıl­ mış eserler 6 ayl ı k bir ceza kovuşturması sü resine tabidir. Dayanağı n ı Anayasam ı z ı n 22, 23, 24. maddelerinden alan ve 5680 say ı l ı Basın K.nun getirdiği geniş özgü rlükler maalesef Anayasanın aleyhine işleyen bir olanak yaratmış ve sanık misali kötü niyetli kişi­ lerin elinde bir istismar kaynağı haline getirilmiştir. Son beş yıl içeri­ sinde Batının bütü n klasik M a rksist-Leninist ve sosyalist yazarları 430


nın tüm eserleri ile tü redi komünist ve sosyalistlerin cümle eserleri ve G üney Amerika'nı n Brezilya, Şili, Arjantin, Bolivya gibi geri kal­ mış ülkelerinin her gün değişen cunta iderelerine karşı direniş ifa­ desi olan ve Küba modeli bir at ılımın gerilla takt iği ve yıkım metod­ lar ile öğütlenip dire nişe g eçirilen ve bir türlü düzene oturmayan memleketlerinde yaz ı lan anarşist ve komü nist eserler yığın-yığın basılmak ve genç dimağları zehiriemek olanağ ı n ı, yine kendi red­ dettikle ri Anayasa'dan ve onun öngördüğü özgür kanunlardan al­ mışlard ır. B u özenti dizisine içteki fırsatçı ve aslında menfaatçi ola­ na modelci komün istl er ve Kürtçüler de dahil olunca , öyle sanıyoruz ki, zabıta ve adli merciler kontrol imkanı n ı elden kaçı rdı­ lar ve birbirini kovalayan anarşik olaylar içerisinde başka gaileler ön planda yer aldı ve böylece sanık i smai l BEŞiKÇi mahkemede (Yazdı ğ ı m , çizdiğim ortada, hiç bir takip yapı lmad ı) demekte ve da­ ha doğrusu suç olsayd ı yap ı l ı rdı şeklinde bir karine yaratmaya ça­ lışmaktadı r. Süresince takibat yapı lmamış olmas ı , san ığın fikirlerin­ de suç unsuru o lmad ı ğ ı n ı göstermez, çünkü mevcut karmaşık o rtamda tetkik olanağı dahi bulduğunu sanrrı ı yoruz. Şayet bu zaaf gösterilmemiş olsaydı sanık bu derece kendisini boşlukta kabul et­ meyecekti . Ve hiçbir zaman ( Haydin davranın, düzen yıkı lmakta) demek cüretini ve ihanetini gösteremiyecek ve lay ı k olduğu ceza ile ilk yaz ı s ı n ı yazdığında kucaktaşmış olacaktır. Sanık ismail BEŞiKÇi yukarıda 1 1 0- 1 1 4'ncü sahilelerde etraf­ lıca açıkland ığı üzere, Ant Sosyalist Teori ve Eylem Dergisinin Şu ­ bat 1 97 1 sayıs ı nda (DOGU ANADOLU'DA GERi BIRAKILMIŞLI· GIN OLUŞUMU) isimli bir makale yazmıştır. Derginin 46. sahilesinden 73'üncü sahilesine kadar olan bölümü içerisinde sa­ nık Doğ u Anadolu'nun Düzeni isimli eserde oluşturduğu fikirleri öz olarak yansıtmaya ve bu arada DDKO örgütleri gelişmesi ile Do­ ğu sorununu, etnik ayrıcalık fi�irleri ile benimseyen ve bunu 29, 3 1 Ekim 1 970 tarihinde icra ettiği 4. Büyük Kongresinde ilkeler halinde saptayan revizyonist Türkiye işçi Partisi'nin Doğu soru nuna kendi savunduğu biçimde sahip çıkt ı ğ ı n ı belirtmeye çalışmıştır. Söz konu­ su makalenin özü ve kapsamı yukarıda 63. sahileden 1 08 . sahileye kadar incelenip açıklanan ve niteliği ortaya konan Doğu Anado­ lu'nu n Düzeni ile tatbik etmekte ve hatta ondan da bir adı m ile ri gi­ derek, Türkiye işçi Partisi içindeki gelişime de değine rek, murat olunan proletarya ihtilali hedefindeki devrimci amaç ve bunun saklı olduğu dinamik açıkça belirtilmektedir. (Doğu Anadolu'da oluşan yeni süreç, yani feodalizmin kapitalizme doğru evrimi yine egemen 43 1


sı nıflar yararına olan bir değişimdir. Fakat geniş halk yığı nlarının kurtuluşunu n da bu değişim içinde olduğu kurtuluşu bu değişimin hazırlayacağı da şüphesizdir) demekte ve Doğu Anadolu'da yaşa­ yan Kürtlerin u luslaşma olanağı bulabilmelerinin tek ç ıkar yolunun devrimci diye n itelediği ve aslında proletarya ihtilali hedefindaki atı­ lım ve dire n iş olduğu öne sü rü lmekte ve bu bilincin kazanı lmasına çalışılmaktadır. işte Marksist-Leninist ve Kürtçü fikirleri son bir kere daha işie­ mek arzusunun ifadesi olan bu yaz ı , istanbul Basın Savcılığınca sü­ resinde takibe konmuş ve I stanbul Toplu Bas ı n Mahke mesi nde ba­ s ı n yolu ile Kürtçülük propagandası yapmak suçundan dava açı lmış ve işbu dava san ı ğ ı n ideolojik bütünlüğüne varan faaliyetleri cümle­ sinden olduğu kabul edilerek ve yürütülmekte olan davalarla irtibatlı bulunarak, sanık hakkında ayrı bir d ava olarak açı lmış ve diğer da­ valarla birleştirilıniştir. Söz konusu davay ı, asl ı nda, çekirg e örneği bir son olarak görmekteyiz. Bu sebeple konuya nüfuz sağlamak ve yazı istikametindeki sanı ğ ı n öz düşüncelerini gerçek düzeyde de­ ğerlendirebilmek için, konunun asıl kaynağı olan Doğu Anado­ lu'nun Düzeni isimli kitaptaki düşüncelerle işbu yaz ı n ı n birleştiril­ mesi zorunlu bir gerektir. Sanığa ait söz konusu yazı ile ilgili olarak dinlerıilen bilirkişile r . O rd . P rof Reca i Galip OKANDAN ve Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER kapsamı nda TCK.'nun 1 42/3. madde­ sini ihlal eden fikirler olduğunu ileri sürmüşlerse de : Biz bir noktada bu görüşe katılmıyoruz. Ç ünkü söz konusu yazı dayandığı temel kaynak düşü nceler itibariyle , başlangıç, gelişim ve sonuç bölümü olarak Marksist-Leninist ve ayn ı zamanda Kü rtçü teoriden mülhem fikirler ifade etmektedir. Marksist-Leninist diyalektiğin emrettiği pro­ letarya ihtilali yolundan Kürt toplumunun uluslaşması fikri öneril­ mektedir. Sonuç olarak, Türkiye'de gerçekleşmesi arzu olunan ve buna varma olanakları n ı n mevcudiyeti ileri sürülen Marksizm­ Leninizm için Doğu'daki K ü rt toplumu katkı sağlay acak bir potansi­ yel, Kürt toplumunun uluslaşması için Marksizim-Leninizm tek çıkar yoldur. i şte başlangıçtan beri sanık, bu iki ideoloji arasında diyaloğ kurmuş ve mevcut koşullarda aslında ayrı ayrı istikametteki bu iki ideolojiyi başarı şans ı n ı artırmak için iki kardeş ve birbirine dayanan kuvvetler haline getirmiştir. Onun içindir ki, bilirkişi görüşü hilafına söz konusu dergide tek bir tabı ile TCK'nun 1 42/1 ve 1 42/3. mücadeleleri ihlal edilmiş olup, burada mahkemenin TCK . 'rıu n 79. maddesi uyarınca fikri birleştir.

432


me şekline de akıl yürütmesi , zoru nlu bi r netice olarak kendini gös­ termektedir. Etrafl ıca izah olunduğu üzere, sanığın bas ı n a racı ile aynı za­ manda komünizm ve Kürtçülük propagandası yaptığı ve yukarıda 1 08. sahifeden 1 22. sahifeye kadar yaptığımız ve sanığın şahsi mü­ nasebetle rine ilişkin olup ideolojik kaygı ve tazhürlerle dolu bu lunan açıklamalar, ceza kovuşturulmasına konu teşkil etmekle be raber, ismail BEŞ i KÇi'nin sahip olduğu ideolojiler yönteminde ne derece taşkın ve tehlikeli bir mevkide bu lunduğunun açık örnekleridir. San ığın eylemlerinin gerektirdiği kanuni artırma sebepleri bir yana ideolojik faaliyetlerindeki ceza alanına sakulamayan genişlik, yoğunluk ve taşkı nlığında kendisi yönünden adil mahkemece tayin edilerek cezaları n asgari h addinden uzaklaşması n ı haklı kılan ve uygulamada adillik ifade eden bir girişim olacağ ı n ı belirtir ve buna uygun tatbikat yapılmas ı n ı öneririz. Yukarıdan beri etraflıca açıklaması ve incelemesi yapıldığı üze­ re, sanık ismail Beşikçi'ye isnat olunan ve 3 bölümde ele alınan suçların ı n yerinde belirtilen deliller karşısında sübut bulduğu ve ka­ nuni u nsurlar yönünden oluştuğu cihetle, N ETICE VE TALEP 1- 1 . No'lu bentte ele alı n ı p sanığın ders verme olanakları ndan ve üniversite çevresinden yararlanarak giriştiği ve sürdürdüğü ko­ münizm ve Kürtçülük propagandası niteliğindeki faal iyetleri sebe­ biyle, fiili ne uyan 1 402 say ı l ı Kanunun 1 3 ve 1 5/A maddesi delale­ tiyle, TCK'nun 1 42/1 ve 1 42/3. maddeleri gereğince cezalandı rıl­ ması ve aynı kanunun 1 42/5. maddesi uyarınca verilecek cezanın kanunen arttırılması , fiilini aynı kast icrası cümlesinden olarak sür­ dürmüş bulu nduğundan TCK .'nun 80. maddesinin tayin olunacak temel cezaya uygu lanması ve keza TCK.nun 3 1 , 33 ve 1 73/3. mad­ delerinin uygulanmas ı ,

2 - 2 No'lu bentte ele alınıp, sanığın ö rgütlere dönük olarak sür­ dürdüğü ve ders verme faaliyetle rinin dışında ve fakat örgütler çev­ resinde bütünlük arzeden komünizm ve Kürtçü lük propagandası suçu sebebiyl e, fiiline uyan 1 402 sayılı Kanunun 1 3 ve 1 5/A mad­ desi delaletiyle TCK. nun 1 42/1 ve 1 42/3. maddeleri gereğince tec­ ziyesi ve fiilini aynı kast icrası cümlesinden olarak sürdürmüş oldu­ ğundan TCK'nun 80. maddesinin tayin olunacak temel cezaya 433


uygulanması ve k\.' Za uygulanacak ceza maddelerinin sonucu ola­ rak TCK'nun 3 1 , 33 ve 1 73/3. madd elerinin tatbiki, 3- 3 No'lu bentte t:�9 alınıp sanığ ı n Ant dergisinde yayınlamış olduğu yazısı sebebiyle, fiili ne uyan 1 402 say ı l ı Ka nu nun 1 3 ve 1 5/ A maddesi ve 568p sayılı B:ıs ı n K.'nun 1 6. maddesi delaletleri ile TCK'nun 1 42/1 ve 1 42/3. maddeleri gereğince ve TCK'nun 79. maddesinin göz önüne alınarah ce;zaland ırı lmas ı ve aynı kanunun 1 42/6. maddesi uyarınca verilecek cezanın kanunen TCK'nun 3 1 , 33 ve 1 73/3. maddelerinin tatbiki ile tecziye olunarak verilecek ayn ı neviden cezaların TCK'nun 7 1 . maddesi uyarınca içtimai ve sanığın göz altı nda ve tutuklu kaldığı sürelerin TCK'nun 40. maddesi gere­ ği nce mahkü miyetinden mahsubu M Ü TALAA ve TALEP OLUNU R . 1 8 .7. 1 972 Arz ederim. YAŞAR DE GER Li HAKiM YÜZBAŞI YRD. AS. SAVCI imza "


DiZiN ABADAN Nermin 40, 299, 408

ARSAL Ayfer 44, 306, 307

Abd ülhamit (Pad işah) 266, 384

ASLAN Demir 227

ADIGÜZEL Mehmet Ali 198, 228,

ASLAN M. Ali 235

23 1

AK Coşkun 44, 299, 300, 302

ASLAN Muammer 2 1 6 , 21 7, 3 1 3, 420

AKALIN Cüneyt 33 1

Asya Üretim Tarzı 26, 1 19, 188,

AKBAY Nigar 89 AKÇA Y Sacit 50

Aşırı sol 400

AKl Niyazi 50 AKMUT Özdemir 70, 2 1 7, 227, 229

AKPlNAR Yavuz 197 AKSOY i hsan 337 AKSÖZ i bra him 38, 243 AKSUNGUR Lütfu i la h 93, 1 48, 150, 1 5 1

Akşam (gazete) 7 1 , 1 1 8, 1 9 1 , 192, 277, 335, 356, 40 1 , 430

AKTAŞ Mustafa 203 AKTULGA Suat 182 AKYÜZ Nurhan 241, 244 Alevi-Sünni çatışması 382 ALGUN Scıdullah 234 ALi KEMAL 130, 138 A likan Aşireti 1 27, 1 83, 192, 253, 260, 2 6 1 , 276, 300, 305, 31 2, 3 1 5, 3 1 6

ALKAN Ziya 241 ALTAN Çetin 395 AL TlN Murat 232 ANDERSFN 20 Ant (derg i) 1 84, 1 85, 186, 201 , 202, 2 1 7, 231 , 237, 247, 265, 266, 280, 28 1 , 335, 402, 430

ARAS Ahmet 2 1 9, 223, 225, 226, 23 1 , 240, 381 , 395, 420

2 5 1 , 3 0 1 , 3 1 0, 41 8

ATAÇ Nuru l l a h 20 ATAMA NALP Celalettin 228 ATATÜR K (Mustafa Kemal) 24, 1 0 1 , 1 1 3, 124, 1 28, 130, 226, 229, 283, 320, 383, 384, 385, 386, 388

AYCIOGLU Doğan 225, 356, 357, 367, 395, 4 14

AYAN Hüseyin 50, 182, 184, 238, 244

AYBAR Mehmet Ali 1 18, 125 AYCAN Ra gıp 1 89 AVDIN Mustafa 2 1 4, 244 A YlK Nusret 93, 94, 95, 148 AYHAN Önder 268 BAHOZ 408 BAŞAR Alaaltin 2 1 8 " Batıcılık gericil iktir" 23, 24, 1 06, 200, 250

BAYRAM Bayram 72, 313 BARZANi Mo l la Mustafa 320, 393 BELLi Mihri 395 BENEŞ 124 SERKES Niyazi 23, 24, 28, 29, 1 06, 124, 125, 1 26, 225, 2 5 1 , 367

BER KMAN inayet 71 , 2 1 O, 2 1 7, 228, 229, 230, 232, 241 , 265, 4 1 0 435


BERNSTEIN Eduard 1 1 8 BIYIKOGLU Kema l 22, 38, 48, 60, 72, 73, 75, 76, 78, 79, 8 1 , 92, 93, 95, 98, 1 03, 1 05, 1 08, 1 09, 1 30, 1 32 , 1 54, 1 55, 1 60, 1 6 1 , 1 66, 1 77, 1 78, 1 79, 1 83, 1 84, 204, 246, 247, 252, 267, 278, 279; 293, 296, 3 1 3, 320, 330 Bi Lici ibrah im 1 94, 1 95 Bilirkişi raporu 287 Bi LMEN M. Sıtkı 1 64, 1 75 BiRKAN Erdal 20 1 , 202, 239 BORAN Behice 28, 32, 40, 1 26 , 225, 235, 299, 367, 375, 395 BORATA V Korkut 395 BORATAV Pertev Naili 225 BOZARSLAN Mehmet Emin 368, 395 Bölgeei lik 36 B UCAK Faik 391

DEMiRLER Orhan 2 1 9, 231 DERiCi Reşat 44, 306, 307, 308 Dev-Genç 2 1 5 , 2 1 6 , 226, 326, 328, 378, 422 Devrim ( gazete) 266 devrim stratej isi 409 DiCLE Atil la 226, 227 DiRiCAN Ra hmi 2 1 7, 226, 227 DiViTCiOGLU Sencer 26, 28, 251 , 301 , 367 DOBB Maurice 363 DOGANGÜLÜÇ Behçet 89 "Doğu Anado lu'da Geri B ırakılm ışlığın O luşumu" 1 85, 1 86 , 283, 287 "Doğu Anadolu'nun Düzeni..." 93, 94, 97, 1 00 , 1 1 2, 1 21 , 1 27, 1 29, 1 43, 1 44, 1 47, 1 50 , 1 83, 202, 208, 2 1 5, 22 1 , 239, 253, 260, 276, 280, 28 1 , 29 1 , 305, 329 , 342, 354, 425 Doğu-Batı dengesizliği 350

Ci HANGiROGLU Cela l 1 82, 1 84 , 20 1 , 202, 238, 239

" Doğu Miting leri'nin Analizi" 28, 30, 34, 36, 43, 44, 1 42, 1 87, 1 88, 1 89, 250, 252, 275, 28 1 , 295, 3 1 2, 3 1 5, 3 1 7, 332, 333, 339, 349, 425

GUAV ERA Che 25, 1 26, 262, 263, 304, 308, 3 1 0

Doğu sorunu 1 44, 290, 320, 335, 339, 355, 357, 360, 362, 397

Cumhuriyet (gazete) 33

DONAV Süheyl 287

BURKAY Kema l 340, 4 1 2, 427

Çerkesler 34

DÖGEROGLU Rifat 1 4 1

Çınar Recai 235

DÖNMEZER S u l h i 287, 432

Çi LTAŞ Sait 344, 407, 427

DUBÇEK 1 24

Çingeneler 347

DURAK Yılma 44, 1 98, 226, 306, 309

DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) 1 30, 208, 22 1 , 292, 322, 331 , 332, 336, 337, 397, 425, 428

DURKHEi M 1 06, 1 26

DEGER Li Yaşar 2 1 4, 267, 280, 432

436

EKiNCi Tarık Ziya 340, 427 E l Fetih 226, 420 Emek (dergi) 408 ENGELS 301 , 302


ERDOST Muzaffer 367

GÖKALP Sıtkı 1 03, 1 7 1

ERGENE Abdüsselam 220, 243

GÖKALP Ziya 24, 1 26

ERDUR Rifat 1 40

GÖKTAŞ Mustafa 202 GÖKTÜRK Cavit 71 , 1 00, 1 1 3, 1 96 , 203, 2 1 5, 223, 225, 226, 228, 234, 235, 237, 259, 3 1 3, 3 1 9

ERKMENOGLU Kamuran 89 Ermeniler 370 ERSAN Süleyman 244 ERSÖZ Mehmet 34

GÖKYAR Samim 89

ERTAN Cüneyt 1 71

GREÇO 1 1 9

ERYILMAZ Bahatt i n 39 1 , 425 Erzurum-Kars Dev-Genç örgütü 206 ESERKAT Altan 1 40, 1 41 Evliya Çelebi 369

GÜL Muhsin 71 , 2 1 7, 226, 228, 234, 3 1 3, 420 GÜLTEKiN Yı lmaz 49 G ÜMÜŞ Hüseyin SO G ÜNDOGDU Şükrü 2 1 6, 244

EYÜBOGLU Mehmet 1 82, 1 84

GÜNEŞ Halit 72, 2 1 6, 226, 234, 235, 260, 3 1 3, 420

feodal üretim biçinıi 363, 371

GÜRAN Rasih 1 24

emek-rant- 363

G ÜRESIN Ecvet 33

ürün-ranı- 363

GÜREŞ Atamer 245

para-·rant- 363 FENSKEE Leo 38 FlRAT M. Şerif 35 FiDEL Castro 25 FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) 2 1 8, 327, 328, 422 Folklora Doğru (dergi) 1 27, 1 28, 1 84, 1 86, 202, 280, 40 1

. GÜRKAN Uluç 264, 266 GÜRŞiN Naci 1 82, 202, 208, 209, 2 1 0, 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 3, 2 1 4, 2 1 5, 2 1 7, 2 1 8, 223, 228, 229, 230, 231 , 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 24 1 , 242, 243, 244, 265, 325, 326

Forum (dergi) 43, 1 1 8, 1 42, 1 44, 1 92, 2 1 5, 252, 277, 335, 355, 40 1 , 402, 430

GÜRSEL Cemal 35, 1 0 1 , 1 1 3, 320

Fransız Komünist Partisi 1 36

Halk Folkloru (dergi) 23 1 , 237

FREYER Han s 40, 1 21 , 26 1 , 263, 276, 293, 297, 3 1 1 , 41 7

Hamidiye A layları 266

Halkların eşitliği 399, 405, 409 HiTLER 1 1 9

GRAUDY Roger 1 1 8, 1 36

Hürsöz Ekspres (gazete) 23 1

GENÇOGLU Muammer 326 Genel Sosyoloji 28, 40, 298

i BN-i HALDUN 1 06, 1 26

GERAY Cevat 42, 241 , 242, 299, 409

"ileri Asya, geri Avrupa" 23, 24, 1 05, 1 06, 1 23, 1 24, 200, 235, 250, 308, 309

G. Jal lot 52 GÖKALP Cevdet 50, 1 9 1 , 1 92

,

437


i lksen (ilkokul Öğretmenleri Send ikası) 324 iSHAKOGLU Mehmet 1 93 , 222, 241

K U RT Ahmet 67, 68, 69, 97, 1 46, 1 82, 1 84, 1 91 ' 1 92 KUTLA Y Na ci 340, 427 KÜÇÜKÖMER idr is 2 1 9 Kürd i stan teşkili 384

KALELi Nazif 235, 260, 4 1 2, 420

Kürt aşiretleri 36, 348, 370

KANDEMiR Sorguç 1 40 , 1 41

Kürtçülük ve Komün istlik 240

KARABEKiR Kazım 383 KARABEY Turgut 200, 299

LACOSTE Yves 48

KARATAŞ ismet 2 1 9

Lazlar 34

KARATAŞ Şaban 38, 244, 255, 258, 263 , 293, 296 KARTAL Kinyas 391

LENiN 1 24, 1 8 7, 1 90, 1 98 , 220, 230, 241 , 242, 248, 249, 25 1 Lezgi ler 34

KAYA Şener 7 1 , 3 1 3

Lozan Konferansı 385

Karduklar 368

KA YA Şerafetli n 252, 253, 254, 255, 257 KEMERLiOGLU Eyüp 7 1 , 1 4 1 KERENSKY 1 24, 1 38

MANGA Kad ir 230, 238, 260, 264, 3 1 3, 41 1 , 420 "Ma n i fe·sto" 31

KI RA V Mübecce l 40, 42, 1 26, 299, 301 , 307, 3 1 5 KIRZIOGLU Fa hrettin 33

MAO 25 1 , 264

KOÇAŞ Sadi 1 83, 252

Marksist aşırı- 1 05, 1 1 7, 1 1 8

KOÇERO 1 0 1 , 1 1 3, 320 komün izm propagandası 282 KORKMAZGi L Hasa n Hüseyin 414 KOTAN Ali 2 1 9 KOZAK ihrah im Erol 1 82, 1 84, 204, 220, 237, 246, 264, 269, 273, 274, 275, 279, 3 1 3, 330

MARKS 26, 27, 29, 3 1 , 32, 251 , 301 ' 372

alabildiğ ine- 1 05, 1 1 7, 1 1 8 Marksist felsefe 24, 26 Marksist-Leninist ve Kürtçü 291 , 3 1 3, 3 1 4, 322, 333, 344, 352, 354, 41 3, 41 5, 41 7, 432 Marksoloji 27, 1 07 MAViOGLU Mustafa 7 1

KÖK Orhan izzet 55, 59, 64, 82, 85, 1 03, 1 1 O, 1 1 1 , 1 1 3, 1 1 4, 1 33 , 1 39, 1 42

M . BURQUE 5 1

KÖKLÜ Seza i 1 96

MEZARiK 1 24

KÖKSAL Sıtkı 1 7 1 KÖSEOGLU Sa lim 268, 280 KUÇURADi ioanna 2 1 9, 221 , 222, 227, 275

438

METiN Mehmet 2 1 7, 277, 420 METiN Sela hatt in 89 "Milli Kurtuluş Savaşları" 25 MiLLS Wright 1 23 MOLU Figen 1 02 MR. NOEL 384


MUMCU Uğur 220 , 238, 240, 241 , 242, 243

ROSEN B ERG 1 1 9 RUSSEL Bertrand 1 26

MÜFTÜOGLU Rıza 233 MTTB (Mi l li Türk Talebe Birliği) 237 NAKiBOG LU Mehmet 260, 3 1 3 Nato 1 1 3 NAZlM HiKMET 220, 229, 248 NAZAROGLU Yavuz 89 OECD bursu 47, 48, 49, 50, 5 1 , 52, 53, 54, 55, 56, 57, 6 1 , 62, 63, 64, 65, 1 67, 1 68 ,

OGUZ Orhan 73, 79 OKANDAN . Recai Gal ip 287, 432 OKA Y Orhan 1 82, 1 84 OKKA Osman 237 OKUMUŞ Ömer 50

SABAR Erg u n 1 73 SANCAR Şafak 89, 1 03 Sarı ü n iversite 378 SAVCI Bahri 395 SELÇUK i l ha n 395 SERNiKLi Güner 44, 306, 309 SESLi Hüseyin 85, 1 40 SEV AL Müslim 330 SEViNÇ Harndi 268 Sevr Antıaşması 385 SEYi DOGLU Ha l i l 2 1 7 sınıf gerçeğ i 376, 409 SOYSAL ilhami 395 SOYSAL Mümtaz 299, 395 SOYSETENCi Sadık 3 1 3 SÖNMEZ At ila 260

OLCAY Sela hatti n 36, 37, 38, 39, 45, 47, 50, 92, 95, 97, 98, 1 0 1 , 1 07, 1 2 1 , 1 4 1 , 1 65, 1 94 , 1 95, 1 96, 223, 259, 295, 4 1 9 ORKUN Nam ık 34

SUMER Tuncer 1 98, 4 1 1 , 420

ÖLÇER Ahmet 268

ŞENGÜZ Okan 235

ÖNEN Yücel 253, 254, 258 ÖNER Sevim 50

Şerefname 368 Şeresiyar (gazete) 1 30, 391

ÖZAKIN Nuri 4 1 1

ŞEYH SAiD 1 0 1 , 1 1 3, 1 28

ÖZBEK Şerafettin 1 03, 1 7 1

ŞiMŞEK Şerif 2 1 7

SÖNMEZ Reşit 38, 248 SÖZER Necdet 2 1 7 STALiN 25 1 SUMER Faruk 34

ÖZÇELEBi Ali 49 ÖZGÜDEN Doğan Gün 282, 283 ÖZGÜVEN Cemal 264, 266

Ta hkikat Komisyonu 38, 66, 67, 68, 69, 70 TANJ U Sadun 277

PANDAR Nursafa 2 1 4 PEKOL Demir 1 98, 2 1 9, 226, 228, 229, 23 1 , 240 Proleter Devrimci Aydınlık (dergi) 1 30

TANSUK Feth i 1 03, 1 71 "Ta nzimat Fermanı " 29, 306 ...

TARAKÇI Ce lal 220, 242, 244 TARKAN Tevfik 50, 1 46, 1 52, 1 65 439


Tarihsel maddecilik 3 1

TÜTENGIL Cavit Orhan 40, 299

TEOMETE Erdoğan 3 9 1

"Türkiye'nin Toplumsal Yapısı" 28, 41 , 1 27, 294, 298, 309, 408

Ti BET Adnan 1 41 TiP (Türkiye işçi Partisi) 23 1 , 326, 330, 331 , 333, 338, 429

ULUG Ergin 241

TiMUR Taner 384 TOLASA Harun 49, 50, 65

ÜNAS (Ün iversite Asista n ları

TOPÇUOGLU Hamide 41 9

Sendikası) 6 1 , 64, 66, 67, 68, 69, 70, 72, 74, 75, 77, 79, 8 1 , 83, 84, 208, 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 4, 21 6, 2 1 8, 220, 237, 240, 322, 397, 422

"Toplumsal Yapı Araştırmaları" 32 TORAMAN Ayhan 2 1 0, 2 1 3, 2 1 7, 220, 227, 230, 23 1 , 232, 234, 238, 240, 24 1 , 242, 243, 244

YALÇIN Kemal 203

TORUNOGLU Mithat 1 97, 246, 254

YALMAN Nur 27

TÖS (Türkiye Öğretmenler

YALÇIN Şlar 395

TUNALI H i lmi 383

YASA İbra him 40, 42, 1 2 1 , 1 27, 1 99, 264, 299, 3 1 5 YAŞAR Hikmet 1 71

TUNCAY Aydın 1 03, 1 71

YAŞAR Kemal 38 1 , 388

Sendikası) 324, 326

TURHAN Mümtaz 40, 299

YAVUZ Fe hmi 3 1 5, 375

TURHAN Nevres 322

YAVUZ SULTAN SELİM 303, 368, 369, 382

TÜRKBAL Aydın 227 TÜRKDOGAN Orhan 22, 23, 36, 39, 44, 46, 96, 98, 1 05, 1 06, 1 07, 1 1 6, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 25, 1 36, 1 37, 1 42, 1 83, 1 84, 1 9 1 , 1 94, 204, 205, 220, 223, 225, 230, 231 , 237, 246, 249, 258, 259, 261 , 263, 267, 279, 293, 294, 296, 3 1 3, 3 14. 41 7, 41 8 Türk Folkloru 233, 235, 265 TÜRKMEN Fikret 239 TÜRKO Metin 1 41 "Türkiye'nin Düzeni" 272, 356, 414 Türk-iş 2 1 8 Türk m illi şuuru 34 440

YILDIZHAN Fikri 2� 6. 257, 261 , 262, 263 YiGIT Osman 240 Yön (dergi) 23, 28, 356 YÜCE Turhan Tufan 38, 39, 45, 97, 1 07, 1 2 1 , 1 81 , H i2, , 1 83, 1 84, 1 92, 1 95, 223, 237, 252, 259, 263, 295, 3 1 4, 4 1 9 YÜKSEL Hasan 241 , 242 ZEYDANLIOGLU Veysi 249, 256, 257 Zimmerman C. 40



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.