İsmail beşikçi davası v yurt yayınları

Page 1


BiLiMSEL YÖNTEM ÜNiVERSiTE ÖZERK·LiGi YE

DEMOKRATiK TOPLUM iLKELERi AÇlSlNDAN

iSMAiL BE$iKÇi DAVASI V YARGlTAY'lN ONAMA KARARI YE TASHiH·i KARAR


YURT KlTAP-YAYIN: 59

İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: ll-5 Birinci Baskı: Temmuz 1992

Dizgi

:Yurt Kitap-Yayın

Baskı

: Aydınlar Matbaacılık

Montaj : Mehmet Aydın

YURT KlTAP-YAYlN GMK Bul.varı Onur lşhanı Kat: 7 No: 176 Tel, fax: 4 I 7 35 49 KIZILAY ANKARA


••

BILIMSEL YONTEM ..

.

.

..

. ..., .

UNIVERSllE OZERKLIGI VE •

DEMOKRATIK TOPLUM •

ILKELERI AClSlNDAN •

.

'

.

.

.

ISMAIL BEŞIKÇI DAVASI V YARGlTAY'lN ONAMA KARARI •

VE TASHIH·I KARAR

KiTAP-YAYlN


iÇiNDEKiLER ÖNSÖZ

. . . ................................. ...................................... . . . .. . . . . . . . .

YAYINCININ NOTU

..................... . . . .

.

............. . . . . . . . . . . . .

.

... . ........ . . . . . .

7

9

ASKERI YARGlTAY BAŞSAVCILIGI'NIN BIRINCI TEBLIGNAMESI

..........

.

..........

.

. . . .. . . . . . . ........ . . . . . ... . . . . . . . . . .

11

ASKERI YARGlTAY BAŞSAVCILIGI'NIN IKINCI TEBLIGNAMESI

.

.. . ...............

. . . ....

.

.............. . . . .. . . . . .

ASKERI YARGlTAY'lN ONAMA KARARI .

..............

TASHIH-1 KARAR ISTEMI

.

.

.............. . . . . .. . . . .

. ..

.

....

TASHIH-1 KARAR ISTEMININ REDDI

. . . . . ....

EKLER

.... . . . . . .. .

..

.

.........................................

. . .

.

. . .. . .

. . ..

.

.... . . . .

.

....

...

.

.....

........

. . ...

.

.

. . .. . . . .

...

14 18

. .. .. 1 33

.

..

.

..

..... . . . .

1 65

.. . . . .

1 67

, . . . . . . ._ . . .

1 75

.

. . . . . .. .

DIZIN ... ... . . . . ............................ ........... ............... . . . . . . . . . . .

. . .. .. . . .



ÖNSÖZ

Bu kitap, "Bilimsel YOntem, Onıverslte özerldiği ve Demok­ ratik Toplum Ilkeleri AÇlSindan ISMAIL BEŞIKÇI DAVASI" isimli dizinin beşinci kitabıdır. Bu kitapta, Askeri Yargıtay Başsavcılı{Jı tarafından verilmiş iki ayrı tebliğname vardır. Bu tebliğnamelerden ilki hükmün bo�ulması­ nı, ikincisi ise onayianmasını istemektedir. Ikincisi birincisiniden iki ay kadar sonra verilmiştir. Ikinci tebliğnarneyi veren başka bir baş­ savcıdır. Bu zaman süresi içinde, Askeri Yargıtay Başsavcılı{lı'nda bir de{Jişiklik olduğu anlaşılmaktadır... Birinci tebli{lname hazırlan� dıktan sonra, dosya, Üçüncü Daire'ye veriliyor. Dosya Üçüncü Dai­ re'de incelenmekteyken, Başsavcılık, dosyayı geri istiyor, Ikinci teb­ li{lnameyi hazırlıyor. Dosyayı Üçüncü Daire'ye tekrar gönderiyor. Birbiri ardına gelen ve zıt istekler ileri süren iki tebli{lname hazırlan­ ması bu davanın önemli yönlerinden biridir. Bu kitapta yer alan üçüncü önemli belge Askeri Yargıtay'ın Onama Kararı'dır. B!Jrada Kürtlerin ve Kürt dilinin inkilrına yönelik iddialar, Kürtlerin Türklüğünü, Kürtçe'nin Türkçe'nin bir şubesi oldu­ ğunu ispatlama çabaları dikkatle ve sabırla üzerinde durulması ge­ reken konulardır. Tashih-i Karar (Kararın düzeltilmesi) istemi bu kitapta yer alan dördüncQ belgedir. Beşinci belgeyse, tashih-i karar isteminin reddi­ ne ilişkindir. 7


Kararın düzeltilmesi istemini içeren dilekçe el yazısıyla yazıl­ mıştır. Kitabın son tarafına konulan Ek 1, 2, 3 ve 4'de, dilekçelerin yaz ıldı�ı ortama, sıkıyönetim tutukevlerinin genel durumuna. . . ilişkin küçük bazı açıklamalar ve ipuçları vardır. Bu kitabın yayına hazırlanmasinda Yurt Kitap-Yayın'ın çok bü­ yük emeOi geçti. Sevgiyle anıyorum ... Haziran 1992 Ankara

lsmaıı Beşlkçl


YAVINCININ. NOTU

s cilthalinde yayınlamaya başladığımız

zisinin üst başlığı

iSMAIL BEŞIKÇI DAVASI di­

"Bilimsel Yön\em, Üniversite Özerkllğl ve Demokra­

tik Toplum ilkeleri A çısında n dır. Bu üst başlığın her kelimesine dikkat "

etmek, her kelimesi üzerinde titizce düşünmek gerekmektedir. Okur, yayın­

ladığımız bu diziyi burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin yaygınlaşması ve kalıcılaşması bakış açısından dikkatlice izlemeli, kavramaya çalışmalıdır. lsmail B�şikçi verdiği derslerden, imtihanlarda sorduğu soru1ardan, bazı gazete ve dergilerde yayınladığı yazılardan, imİihan kağıtlarına verdiği notlardan yargılanmıştır. Yıllarca cezaevlerinde kalmıştır. lhbarcı profesör­

lerin, asistanların, öğrencilerin "aleni duruşma" dedikleri duruşmalarda ne­ ler söylediklerini okur ibretle okuyacaktır. Elinizdeki kitap bu dizinin beşinci kitabıdır. Özelliği yargılamada en üst kurumlardan biri olan Askeri Yargıtay'ın Tebliğinamelerinin yer alması­ dır. Düzenin tümden çürüklüğünü, demokratik hak ve özgürlüklerin kırıntısı­ nın bile olmadığını; üniversitelerde bilimin üretilmediğini, özerklikten asla bahsedilemeyeceğini adım adım izlemekteyiz bu kitapta... Türk Devletinin bilime, gerçeğe yaklaşmaya çalışan düşüneeye ta­ hammülü yoktur. Ona saldırır. Yok etmeye çalışır. Bunu öyle yöntemlerle gerçekleştirir ki insanın kanı donar. Bilimle ilgilenmeye çalışan bir kişi eğer devlet yanlısı değilse, resmi ideolojiden kopuş içindeysa görevine son verilir, Polis baskıniarına uğrar, gözaltına alınır, işkence görür, hakkında uyduruk davalar açılır. Imha etme­ ye çalışılır. Defteri, kağıdı, daktilosu gazete küpürleri suç aletleri olarak gösterilir. MIT her yerde onu izler, duruşmalara bile ses cihazı yerleştirilir. . lsmail Beşikçi Davalarında bu kara tablo, ilk duruşmadan Askeri Yar­ gıtay safhasına kadar açıkça görülmektedir.

9


!smail Beşikçi cezanın onaylandığını hücrede öğrenmiştir. 40'a yakın ilericiyle hücrelere atılmışlardır. Ellerinden her şeyleri alınmıştır. Gasp edi­ len eşyalarının ve dökümanlarının geri verilmesi için defalarca dilakçe yaz­ mıştır. Bu girişimler sonucu bir-iki belge iade edilmiştir. Sonraki yazılan di­ lekçeye ise verilen yanıt "353 sayılı kanuna göre savunmala�ın daktilo ile yazılması mecburiyeti yoktur. Aramalar sırasında suç unsuru matbualar, el yazıları, daktilo edilmiş yazılar bulunmuştur. Daktilolar suç unsuru bir mat­ buayı çoğaltmakta kullanıldıkları için müsadere edilmiştir" olmuştur Işte Türk Devletinin bilim düşmanı, düşünce düşmanı olduğunun bel­ gesi. Aramalarda suç unsuru matbualar, el yazıları bulunmuş! Bu yüzden de daktiloya, matbuaya, el yazılarına el konmuş. Tabii karbon kağıtlarına da... Yukarıda anlattıklarım ız son yıllarda Türkiye'de ve Kürdistan'da mil­ yonlarca insanın başına gelmiştir. Yargılamalar utanç verici boyutlarda sür­ dürülmüştür. !smail Beşikçi Davaları ayrı bir inceleme konusu yapılabilir.

"Bilim

Yöntemi, Üniversite Özerkliğl ve Demokratik Toplum Ilkeleri Açısın­ dan" bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Ve bu yapılmalıdır da. Araştırma­ cılar, bilimle ilgilenenler, özellikle Üniversite Özerkliğini savunan örgütler bu davaları kendilerine konu yapabilirler. Biz bu davaları yayınlamakla önemli bir görevi yerine gitirmekteyiz. Düşünce özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, el yazılarına düşman bir silsileyi deşifre ediyoruz. lhbarcı profesörleri; inkarcı, bilim düşmanı profesörleri de­ şifre ediyoruz.... Beşikçiye saygı, okura dostlukla...

Haziran 1992 Ankara

lO

Yurt Kitap-Yayın


ASKERİ YARGlTAY BAŞSAVCILIGI'NIN BİRİNCİ TEBLİÖNAMESİ

Yargıtay Başsavcılığı

Tebliğname Nizarnı Evrak No: 972/2016 Tebliğname No

: 972/1464

3. Daire No

: ·972/445

Tarih

: 23. ı ı. 1972

3- Gerek sanık gerekse vekilieri tarafından görev ve yet­ itirazlan konusunda ileri sürülen hususlar mahkemece yasaya uygun, geniş ve doyurucu gerekçeler gösterilmek su­ retiyle karara bağlandığından ve duruşmalann usul ve ka­ nuna aykın olarak yönetildiğine, bazı tanıkiann dinlenilme­ diğine ve hükmün birçok usul hatalan ile muallel bulunduğuna ilişkin itirazlar, hükmün gerekçesi ve duruş­ ma tutanaklannın incelenmesi karşısında tutarlı görülmedi­ ğinden ve esasen hükmün sonucunu etkileyici nitelikte bu­ lunmadığından reddine, ki

4- T.C.K. 142/l'de öngörülen suçun oluşabilmesi için Türkiye'de Anayasa ile kurulu meşru nizarn yerine Marksist (komünist) bir idare getirmek, yada meşru sınıflan ortadan kaldıracak veya topyekun yok edici mahiyetteki fiil ve hare­ ketlerle ilgili fikirleri, taraftar kazanmak amacı ile birden

ll


fazla kimseye yaymak demektir. Başka bir deyimle, yasal yönden suç sayılabilecek propaganda, yıkıcı ve bölücü bir

fikrin toplum içinde yaygınlaşmasını, kökleşmesini ve ama­

cın gerçekleşmesini sağlamak için maddi ve manevi her tür­

lü vasıtaya başvurmak. sureti ile telkin, teşvik ve etkide bu­

lunınaktır.

Yine sanığa yüklenen T.C.K.nun 142/3. maddesinde ön­

görülen suçun oluşumu içinde yapılacak propagandanın

Türk milliyetçiliğini yok etmek bir bütün olan ve bütün hak­

lardan eşit olarak yararlanan Türk milletine ve bu milleti

teşkil eden fertleri ayrı ırk, dil yada mezhep mülahazası ile bir biri aleyhine kin ve adavete tahrik etmek suretiyle parça­

lamak ve Türk milletinin bütünlüğünü ortadan kaldırmak amacına yönelmiş olması zorunludur.

Bilimsel bakımdan komünistlik, anarşistlik gibi yıkıcı'

görüşlerin incelenmesi, anlatılması suç niteliğini taşımaz ise

de, bir kimse muhataplarını bu fikre kaptırmak, inandır­

mak, saptırmak kastıyla hareket etmiş ise, sözü edilen suç­ lan işlemiş sayılacağı tabiidir.

hi,

Cilt:

(Gözübüyük, T.C.K.nun şer­

2, sahife 77) Bu bilgllerin ışığı altında dosya

incelendikten, sanığın sosyoloji yazılı imtihanlarında öğren­

cilere sorduğu "Batıcılık gericiilktir sözünü toplumsal yönden açıklayınız", "İleri Asya geri Avrupa sözünü çağı­ mızın sosyal akımlannı göz önünde bulundurarak açıkla­ yınız", ••KUrtuluş savaşlanndan başka hiçbir savaşa ta­ raftar değlllm sözünü az gellşmiş ülkelerle, hakim ekonomllerin ekonomik ve polltlk lllşkllerl yönünden açıklayınız" gibi sözlerin yine sanık tarafından Ankara

D.D.K.O. lokalinde verdiği konferans metninde ve ANT DER­

GiSi'nde yayınıattığı makalede ileri sürülen görüşlerin açık­ lık kazanabilmesi ve T.C.K.nun 142/1. 3. maddelerinde ön­

görülen yıkıcı ve bölücü amaçlara yönelmiş olup olmadığı­

nın, muhattaplarına komünı..zm1 sevdirtp benimsetmek sure­

tile düşünce saptırmasına uğra ' 'tmak özel kastının bulunup

bulunmadığının ilmi inceleme, öğretme ve araştırma metot­

lan sınırlan içerisinde hazırlanıp hazırlanmadığınui ·bilim açısından değerlendirilmesi için konu ile ilgili dallarda uz­

manlık kazanmış kişilerin görüşlerine başvurulması zorun' luluk arzetmektedir.

12


· Bu bakundan sanık ve vekilierinin ilim adamlanndan

kurulacak bir bilirkişi kuruluna dosyasını incelettirilmeden ve ilmi görüşleri aluunadan noksan soruşturma ile hükme vanlmasının yolsuzluğuna değinen ve kabule değer görülen ttiraziara atfen hükmün BOZULMASlNA, Anılan bozma nedeni karşısında sanık ve vekilieri He k()­ mutanın diğer temyiz sebeplerinin incelenmesine yer olma­ dığına karar verilmesi mutalaası ile ilgili daireye havalesi için dava dosyası başkanlığa sunulur.

Sabri Kirişoğlu Hakim Tuğ. Gn. Askeri Yargıtay Başsavcısı

13


ASKERİ YARGlTAY BAŞSAVCILIGI'NIN İKİNCİ TEBLİÖNAMESİ

Genel Evrak No

:

972/2 106-973/ ll ı

Tebliğname No : 972/1464 Tarihi

: 25. ı. ı 973

Bundan önceki tebliğnarnede ileri sürülen noksan so­ ruşturmaya ilişkin bozma nedeni dairece kabul edilmediği takdirde, aşağıda açıklanan esasa ilişkin görüşlerin göz önünde bulundurulması gereği ve zorunluluğu hasıl olmuş­ tur. Şöyleki: Gerekçeli bükümde de geniş ve doyurucu bir şekilde açıklamalar yapıldığı üzere,

İsmail Beşlkçl'nin yazılı imtihanlarda öğrenci­ (Batıcıhk gerlclllktlr, sözünü toplumsal yönden açık­ layınız) şeklinde sorduğu, bundan da amacının Marksist ve lere

ı. Sanık

Leninist fikir sistemine uygun cevap almak olduğu, çünkü kapitalist gelişmenin Batı'da vuku bulması nedeni ile bugün artık Batı'ya örnek olmanın gericilik olarak nitelendirilmek istendiği,

2. (İleri Asya geri Avrupa) biçiminde sorduğu soru ile de aynı amacı güttüğü, çünkü sosyalizm anlayışına göre, kapitalist temeller üzerine oturan Avrupa'nın çağımızın siya14


sal akmılanna karşı geri durumda olduğunun an1atılmak is­ tendiği, N>ya'da ise kapitalizmden sonraki devreye işaret eden sosyalizm hakim olduğundan Asya'nın ileri olduğu fik­ rinin empoze edilmeye çalışıldığı,

3. (Osmanlı tarihinde Tanzimat gerici bir harekettir)

sorusu ile yine aynı görüşü yansıttığı,

4. (Sosyal Değişme) ile ilgili ders notları bölümünde sa­

nıif•n sınıf yapısının niteliğine değinerek sosyal değişme ile birlikte hakim sosyal sınıflara ve emperyalist ilişkilere karşı direnmenin başladığının

an1atıldığı ve bugünkü direnme

şeklinin kurtuluş savaşlan olduğu görüşünü savunduğu, bu suretle sanığın aynı ekonomik düzeyde bulunmayan top­ lurnların sosyalist devrimi gerçekleştirebilecekleri ve bu dev­ riiD.in sosyalist bilince erişmiş önderlerin yönetiminde, kur­ tuluş

savaşı

biçiminde

olabileceği,

tezini

ileri

sürerek

bilimsel sosyalist yönternin Türkiye'de kurulması gerektiği görüşünü savunduğu, böylece TCK 142/1 maddesi hükmü­ nü ihlal ettiği,

IS.

(Doğu Mitinglerinin Analizi)

başlıklı yazısında. özet­

le Doğu-Batı arasında büyük bir sosyal adalet dengesizliği olduğu, Doğulu halkın elverişsiz bir bölgede bulunduğu, Kürtlerin sayısının Türkiye'de 2,5 milyona ulaştığı, Irak'taki Kürt'lerin bugün bir siyasi kudret haline gelmeye başladığı, görüşlerini savunmak,

6. Yine (Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Göçebe

Kürt

Aşiretlerinde Toplumsal Değişme)

başlıklı metinde

de Türkler ve Kürtler ile ilgili konulara değinerek, etnik bir

aynlık olarak ele alınıp incelediği, böylece vatan üzerinde eşit koşullar altında yaşamakta olan fertler arasında ırk far­ kı bulunduğunu söyleyerek kamu haklarını ortadan kaldır­

mak ve milli duygulan yok etmek ya da zayıflatrnak arnacı ile propaganda yaptığı,

7. (ANT) dergisinin 10. sayısında yayınlanan (Doğu Ana­

dolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu)

başlıklı makalesin­

de özetle, Doğu sorunu ve bunun unsurunu teşkil eden Kürt halkının etnik bakırndan ayrılığına işaret etmek, Türki­ ye Cumhuriyeti idaresi altında yaşayan ve Kürt diye isirnlen15


dirilen insan tüpluluklarma kötü muameleler yapıldığını ileri sürmek sureti ile yine aynı şekilde TCK 142/3 maddesinde öngörülen kamu hakiamu ırk mülahazası ile ortadan kaldır­ mayı hedef tutan ve milli duygulan yok etmeye yönelen pro­ paganda yaptığı.

8. 12 Mart 1970 tarihinde Ankara DDKO lokalinde ver­ diği konferans sırasında siyasal bir mücadelede bulunmak gereğille işaret etmek, mücadeleniiı Doğu Anadolu'daki ege­ men yani feodal hakim sınıfa karşı, onlann gücünü kıracak şekilde yapılması zorunluluğuna değinmek, toplurnlann ta­ Iihi gelişimi ile ilgili olarak feodalizmden kapitalizme geçişin kaçınılmazlığını iddia ederek uluslaşmanın bu değişim so­ nucu vuku bulacağını ve kaçınılmaz yolun sosyalizm oldu­ ğunu savunmak sureti ile sosyal bir sınıfın diğer sosyal sı­ nıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek suretıyle propa­ ganda yaptığı.

Mahkemece dlnlenen tanıkiann birbirlerini tamam­ layan ve doğrulayan yeminli anlatımlan, lnceltmen kitap ve makaleler, öğrencllere alt not defterleri ve imtihan kağıtlan, MİT raporlan vs. yazı ve belgeler kapsamları lle açıklığa kavuştuğundan ve bükümde bozmayı gerek­ tirir nitelikte usul yada esasa lllşkln noksan ya da hata görülmediğinden sanık ve veklllerinin hükmün usul ha­ talan lle malul bulunduğuna subuta, dellllerin değerlen­ dirilmesine ve· uygulamaya lUşkln bütün temylz Itırazla­ nnın reddine, Nezdinde askeri mahkeme bulunan komutanlığın temyiz tasansında özetle sanık hakkında sekiz yıl dört ay süre ile ağır hapis cezasına hükınolunması sonucu olarak müebbe­ den kamu hizmetlelinden yasaklanmasına karar vermek ge­ rekirken. kısa kararda hükmolunan cezaya eşit süre kamu hizmetlerinden yasaklanmasına hükmedilmesinin, ancak, bu hususun gerekçeti kararda düzeltilmesi cihetıne gidilme­ sinin çelişiklik yarattığı ileri sürülmekte ise de. TCK'nun 31.. maddesine göre, uygulanması zorunlu olan müebbeden ka­ mu hizmetlerinden yasaklanma fert cezası mahkemece bük­ molunmasa ya da yanlış uygulansa bile, cezanın kanuni so­ nucu olduğundan ve uygulanması esasen zorunlu bulundu­ ğundan anılap temyiz itirazının reddi ile bozma sebebi sayıl16


maması ve sonuç olarak usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmesi mütalaası ile ilgili dai­ reye havalesi için dava dosyası Başkanlığa sunulur. Nurnan Özdalga Hakim Tuğ. Amiral As. Yargıtay Başsavcısı,

17


ASKERİ YARGlTAY'IN ONAMA KARARI

T.C. ANKARA YARGlTAY ESAS NO : 1973/18 KARAR NO : 1973/40 İLAM

Turk milleti adına adalet dağıtan Askeıi Yargıtay 3. Dai­ resi: Askeri Yargıtay'ın Kuruluşuna dair 1600 sayılı kanu­ nun 5. maddesi gereğince: Başkan

: Hakim Alb.

A. AYRAL

Üye

: Hak. Alb.

A. ÜLGENER

Üye

: Hak. Alb.

A. AKÇA

Üye

: Hak. Alb.

H . TAVUKÇLJOGLU

Üye

: Hak. Alb.

H.YAVUZEL

lerden müteşekkil olarak: Ankara Askeıi Yargıtay Mahkeme salonunda toplanıldı. Raportör Hak. Alb. A. ÜLGENER dinlendi.

18


ASKERİ YARGlTAY KARARI: İDDİA: Sanık ve tutuklu Sosyoloji Asistanı Dr. İsmail BEŞİKÇİ hakkında Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı askeri savcılığının:

ı. 22.7. ı97ı gün ve ı97ı1 104-70 sayılı iddianamesiyle

Sosyal bir sınıfın, diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü­

nü tesis etmek ve sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak ve ayrı­

ca anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazası ile kaldırmayı hedef tutan ve milli duyguları yok etmek için

propaganda yapmak suçlanndan dolayı T.C.K.nun ı42/l,

80, ı42/3. 80 ve 7linci maddeleri gereğince:

2. 3l.ı2.197ı gün ve 197ı/259-ı60 sayılı iddianame­

siyle sosyal bir sınıfın diğe:ı: sosyal sınıflar üzerinde tahak­ kümünü tesis etmek,

sosyal bir sınıfı ortadan kaldırarak

memleket içinde siyasi, iktisadi ve sosyal temel nizamlarının herhangi birini devirmek devletin siyasi ve hukuki Ilizamla­

rını yoketmek maksadına matuf olarak cemiyet teşkil etmek suçundan dolayı T.C.K.nun ı4ı/l, 3ı, 33, ve 173/3üncü

maddelerine göre:

3. 24. 5.ı972 gün ve 1972/104-51 sayılı iddianamesiyle

de ANT sosyalist teori ve eylem dergisinin Şubat 1971 sayı­ sında

(Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu)

başlıklı yazıda Kürtçülük propagandası yaptığından dolayı

T.C.K.nun 142/3üncü maddelerini tevfiken tecziyesi isten­ miş:

25 Ocak 1972 ve 3 Haziran 1972 tarihlerinde verilen ara

kararlar ile davalan birleştirilerek yapılan duruşmada delil­

lerin ikamesini müteakip serdedilen ve 140 sayfa tutan esas

hakkındaki mütalaada ise de:

Sanığın ideolojisi ve yöntemi, çok yönlü ideolojik faali­

yetleri, çeşitli örgütler içerisinde yer alan çalışmaları, basın­

yayın faaliyetleri, şahsi münasebetler halinde yürüttüğü ide­

olojik eylemleri, fiilierinin ceza yasası açısından tahlil ve de­

ğerlendirilmesi geniş ve tafsilatlı bir şekilde açıklandıktan

sonra netice ve talep bölümünde:

ı. Sanığın ders verme olanaklarından ve üniversite çev­

resinden yararlanarak giriştiği ve sürdürdüğü Komünist ve

19


Kürtçülük propagandası niteliğindeki faaliyetleri sebebiyle: Fiiliile uyan 1402 sayılı kanunun 13 ve 15/A maddesi dela­ letiyle T.C.K. ı42/1 ve 142/3 maddeleri gereğince cezalandı­ rılması ve ayın kanunun 142/5 maddesi uyannca verilecek cezanın kanunen artınlması: fiilini ayın kastın lerası cümle­ sinden olarak sürdürmüş bulunduğundan T.C.K.nun 80. maddesinin tayin olunacak temel cezaya uygulanması ve ke­ za T.C.K.nun 3ı, 33 ve ı73/3 maddelerinin uygulanması,

2. Örgütlere konuk olarak sürdürdüğü ve ders verme fa­ aliyetlerinin dışında ve fakat örgütler çevresinde bütünlük arzeden Komünistlik ve Kürtçülük propagandası sebebiyle füline uyan ı402 sayılı kanunun 13 ve 15/4 maddesi delale­ tiyle, T.C.K.nun ı42/l ve ı42/3 maddeleri gereğince teczi­ yesi ve fiilini ayni kastın lerası cümlesinden olarak sürdür­ müş olduğundan T.C.K.nun 80. maddesinin tayin olunacak temel cezaya uygulanması ve keza uygulanacak ceza madde­ lerinin sonucu olarak T.C.K.nun 31, 33 ve ı 73/4. maddele­ rinin tatbiki, 3. Ant dergisinde yayınlamış olduğu yazısı sebebiyle fii­ lille uyan ı402 sayılı kanunun ı3 ve ı5/4. maddesi ve 5680 sayılı Basın Kanunu'nun ı 1. maddesi delaletiyle T.C.K. 14ı/l, ı42/3 maddeleri gereğin<�e ve T.C.K.nun 70. madde­ sinin göz önüne alınarak cezaiandınlması ve yine kanunun 142/6 maddesi uyarınca verilecek cezanın kanunen artıni­ ması ve keza uygulanacak ceza maddelerinin sonucu olarak T.C.K.nun 3ı, 33 ve 173/3 maddelerinin tatbiki ile tecziye olunarak verilecek ayın nevideki cezaların T.C.K.nun 71. maddesi uyannca içtimal ve sanığın göz altında ve tutuklu kaldığı sürelerinin T.C.K.nun 40ıncı maddesi gereğince mahkümiyetinden mahsubu mütalaa ve talep olunmuştur. _

HÜKÜM: Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim K.lığı I. Numaralı Askeri Mahkemesi'nin ı29 sayfa tutan ı4 Ağustos 1972 gün ve ı972/6-34 sayılı Gerekçeli Hükümde iddia tekrar edildik­ ten sonra sanık ve sanık vekiliertnin askeri malıkernelerin bağımsız olmadıklarına, mahkeme üyelerinin teminattan yoksun bulunduğuna, davalann tabii hakim prensibine ay­ kın düştüğüne, sıkıyönetim askeri mahkemelerinin görevsiz20

J


liğine, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı �skeri mahke­ melerinin görevsizliğine, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı Askeri Mahkemelerinin yetersiz olduğuna ve davaların ·usulsüz açıldığına dair savunmal"arına itibar olmamasının nedenleri açıklanmış, sorgu safhası, yazılı ve sözlü deliller, esas hakkındaki mütalaa, sanık ve sanık vekilierinin müda­ faalarına yer verilip delillerin takdir ve tahlili bölümünde, olaylar üniversitedeki öğretim faaliyetleri, sanığın üniversite yöneticileri ile ilişkileri yazılı ve sözlü delillerin subiyeti etraf­ lı bir şekilde anlatılmış, Devrimci Doğu Kültür Ocağı'ndaki Konferans ile ANT dergisindeki makale izah edilmiş, bilimsel sosyalizmin ne olduğu, sosyalist görüş açısından Türkiye'­ nin durumu, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, Atatürkçülükten ne anlaşılması gerektiği, Anayasamız karşısında Komünizm ve bölücülük ve T.C.K.nun ilgili hükümlerine yer verildikten sonra sanığın öğretim görevlisi bulunduğu devredeki:

a) Komünist Faaliyetleri Meyanında özetle: .

Sanığın Nisan 1967 tarihinden itibaren Atatürk Üniver­ sitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi'nde, öğretim üyesi yokluğu nedeniyle, öğretim üyesi bir doçentin denetimi altında SOS­ YOLOJİ dersini okutınakla görevlendirildiği, kendisine

Freyer'in (Sosyolojlye' Giriş)

Hans

isimli kitabının esas alınması

yolunda direktif verildiği, fakat sanığın sosyoloji biliminin konusunu, metodunu, tarihini, sosyal hayatın ana şekilleri­ ni, sosyal hareketliliği öğrenmemiş ve bu konularda yeterli bilgiye sahip kılınrnamış topluluğa Türkiye'nin toplumsal yapısı konusunu ele alıp hiçbir yazılı metne bağlı olmaksızın ve esinlendiği kaynaklardan kendi görüşü yönünde derlediği bilgileri öğrencilere intikal ettirdiği,

Ç

Filhakika: Toplumsal yapının üretim ara ian ile insan arasındaki münasebete göre değedendirileceğini söylernek suretiyle Marksist Diyalektiğe verdiği önemi ortaya koyduğu, insan topluluklannın ilkel, köleci, feodal ve kapitalist aşa­ malanndan geçtiğini ve son şeklinin sosyalizm olduğunu ifa­ de ile Marksist-Leninist görüşün tartışmasız kabulünü sağ­ lamaya çalıştığı, Marksizmin tarihi maddesi görüşünü, tek ilmi hakikatmış gibi anlatıp toplumsal gelişmenin tabiat­ insan ve üretim biçimi ilişkileri ile bağlantısını kurduğu,

21


Marks

ve

Lenin

gibi toplumsal gelişmenin belirli bir devre­

sinde gelişmenin kanşıklığa dönüşerek, bunun devrimci bir

biçimde çözüleceğini ileri sürdüğü, kapitalist aşamasından ve sömürü olarak nitelediği bağlantılardan kurtulmarun, kurtuluş harpleri ile mümkün olacağım ifade ederek Komü­ nizmin Küba'da yerleşmesi için

Fidel Castro

ile baraber

mücadele eden ve Komünist sisteme hakim olması yolunda anarşik faaliyetlerin ve gerilla savaşlarının bayraktarlığıru yapan

Che Guavera'nın

(Kurtuluş harpleri diğer harplerden

tamamen farklıdır) sözüne özel bir önem verip, öğrencileiin de bunu böyle bilmelerini arzuladığı,

Engels'in

(Toplumsal

Kanunlar fizik kanunlan gibidir) sözünü her türlü deneyden geçmiş bir gerçek olarak ele aldığı, parlamentoda yapılan ko­ numlann hiçbir zaman toplumsal bünyeyi aksettirernez di­ yerek

rnuhataplarını

anayasanın

öngördüğü

demokratik

parlamenter yönetimi, toplurnun sorunlaona bir çözüm geti­ remeyeceğine inandırmak istediği, sınavlarda öğrencilere yö­

nelttiği (Batıcıhk gericiliktir sözünü toplumsal yönden açıklayınız), (İleri Asya, geri Avrupa sözünü çağımızın si­ yasal akımlarını göz önünde bulundurarak açıklayınız), (Osmanlı tarihinde Tanzimat Fennam gerici bir hareket­ tir) ve (Batı Anadolu'dakinin aksine Doğu Anadolu'da feo­ dal ilişkilerden kapitalist ilişkilere geçiş olmayışının ne­ denleri ve çeşitli faktörleri) ile ilgili sorular sorup

fikirlerine uygun gelen cevaplan güzel diye yazmak ve tam not vermek suretiyle Marksist-Leninist fikir sistemleri ve ideolojisine göre olaylan

değerlendirdiği,

bilim adamında

mevcudiyet! zorunlu tarafsızlık, objektiflik ilkelerinden na­ sipsiz anlatımlada malum ideolojiyi yayma faaliyetlerini sür­ dürdüğü, kapitalizmin Tük toplumunun değerlerine uygun olmadığı, bu nedenle neodinamik sosyolojinin dediği gibi ih­ tiyaçlan ve yenilikleri toplum değerlerine uydurmanın şart olduğu, Türk toplumunun kapitalist düzenden sosyalist dü­ zene geçmesi gerektiği, feodal yapıdan ve Asya Tipi Üretim Tarzından sosyalist yapıya geçilebileceği, bu değişirnde esas unsurun önder olduğu, sosyal değişimi ile beraber hakim sosyal sınıfiara ve emperyalist ilişkilere karşı direnmenin başladığı ve direnmenin kurtuluş savaşlan olduğu üzerinde durduğu, bllimsel diye ifade ettiği sosyalist yani Komünist yönetimin Türkiye'de tez elden kurulmasının tek çıkar yol olarak gördüğü ve bu görüşlerinin propagandasını yaptığı,

22


b) Bölücü Faaliyetler Meyanında Özetle: Sanığın Eylül 1967-Kasıın 1967 tarihleri arasında Doğu Anadolu'nun bazı il ve ilçelerinde TİP tarafından düzenlenen mitingleri tetkik konusu yaparak (Toplumlann Genel Gell­ şim Kanunlan Açısından Bölgenin Sosyo Ekonomik Yapı­ sı İçinde Doğu Mitinglerinin Anallzi) ismindeki bir metni Aralık 1967'de çoğaltarak öğrencilere dağıttığı, 95 sayfalık bu metinde Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da köklü şekilde Türk-Kürt karşılaşması bulunduğu, Kürtlerin Türkiye'deki sayılan hakkında kesin rakam mevcut olmadığı, Irak'taki Kürtlerin büyük bi,r siyasi kudret haline geldiği, Türkiye'deki hududa yakın aşiretlerin bu bağımsızlık mücadelesini her yönden desteklediği, Doğu ve Güney Doğu Anadolu'nun feo­ dal yapıya sahip olduğu ve yapılacak fevkalade köklü müda­ haleler ile kapitalist aşamaya !üzüm kalmadan, sosyal muh­ tevalı ve geniş halk yığınlan lehine işleyen bir yapıya vanlabilrne olanağının bulunduğu ve Kürt toplumunun ba­ ğıınsızlığı yönünde ifasım zorunlu gördüğü davramşlan ortaya koyduğu, •

Ocak 1968 tarihinde çoğaltarak bazı kişilere ve öğrenci­ lere dağıttığı ve derslerinde kaynak olarak ele alıp işlediği

(Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerin­ de Toplumsal Değişme) isimli metinde, konuyu, Kürt ne­

dir? meselesine getirip Kürt dilinin ne olduğu, nasıl oluştu­ ğu ve özelliklerine değinerek bu mevzularda ciddi eserlerin bulunmamasından yakındığı,

7.10.1970 tarihinde Üniversite Rektörlüğüne gönderdiği ihbarnarnede (kendilerine Kürt diyen çok büyük bir ihtimal­ le asıllan katıksız Türk olan ve dolayısiyle büyük bir ihtimal­ le, Kürt kardeşlerimiz kök- itibariyle Turanidir) şeklindeki fi­ kirlere kargalann bile güldüğü, Kürt halkı ile bir arada yaşama yolunun asimilasyon değil, uluslarm eşitliği ve kar­ deşliği temel doğrultusunda oturtulrnası olduğunu, Doğu Anadolu'da feodal yapılar yıkılıp, kapitalist üretim ilişkileri gelişirken ulus ve ulusçuluk akımlanmn da meydana gelme­ sinin kaçınılmaz olduğunu, 4,5-5 milyon Kürt halkının ana diline saygı duymayan ve asimileye çalışan bir zihniyetin, halkın mutluluğu için çalışıyoruz iddiasının gülünç bulun­ duğunu, açıklamak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti anayasa23


sının Türk tanımını bir kenara iterek vatan üzerinde bütün halklar bakımından tam bir eşitlik içerisinde yaşamakta olan fertler arasında ırk farkı bulunduğunu söyliyerek bu farkın varlığını tspatlamak yönünden özel gayret sarf edip, milli duygulan yoketmek için propaganda yaptığı, D.D.K. Ocaklan lokalinde 12 Mart 1970 günü verdiği konferansta Marksist-Leninist görüşler doğrultusunda top­ lumlann tarihi gelişimini tekrarlayarak, feodal yapıdan kapi­ talizme geçişin kaçınılmazlığını ve uluslaşmanın bu değişim sonunda mümkün olacağını, bu hedefe varabiirnek için Do­ ğulu ve Batılı emekçilerin müşterek davranışlannın lüzumlu bulunduğu ve kaçınılmaz yolun sosyalizm olduğunu, Doğu sorununa etnik açıdan bakılınaması gerektiğini, meselenin sınıfsal mücadele ile müsbet sonucuna bağlanacağını, bü­ tün direnmeterin Türk bürokrasisi tarafından kanlı şekilde bastırılmasına rağmen etnik ayrılığın yine ortada olduğunu ve feodaliteden kapitalizme dönüşteki gibi çözümün gür.1ltü­ süz, patırtısız olmayacağını, Doğulu egemen sınıflan Batılı egemen sınıflarta merkezi otoritenin arzusu vechile işbirliği yapıp bütünleşmesi sonunda Doğu 'da yaratılan artık değe­ rin Batı'ya aktarıldığını; bunun çeşitli dalaverelerle sağlandı­ ğını, söylemek suretiyle buıjuva-proletaıya mücadelesini za­ ruri gördüğünü ortaya koyduğunu ve sosyalizm ilkeleri arasına katılan birlikte, beraber yaşama sloganının geçerli olacağını izah ile ideolojisine uygun şekilde sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü sağlamak için propaganda yaptığı, ANT dergisinin Şubat 1971 tarihli sayısında yayınladığı,

"Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu"

başlıklı

makalede Türkiye Cumhuriyeti idaresi altında bulunan top. raklar üzerinde yaşayan insanlar arasında ırk ayrılığına da­ yanan farklar olduğunu, Kürt diye isimlendirilen topluluğun haklarının verilmeyip kendilerine ezici mahiyette kötü mua­ mele yapıldığını, bu davranışın Osmanlı idaresinden başla­ yarak Atatürk zamanında ve Cumhuriyet idaresi süresince devam ettiğini, bu topluluğun kurtuluşu ve uluslaşması için bazı aşa�alardan geçmesi gerektiğini,

Doğu Anadolu'yu

Türk göçmenin Türkleştirmeye çalışmasının başansız kal­ maya mahküm olduğunu belirtmek suretiyle milli duygulan yok etmek için propaganda yaptığı sabit görülmüş,

24


Sanığın Yönetim Kurulu üyesi olduğu ÜNAS Erzurum Şubesinin faaliyetleriyle alakah soruşturmanın tamamlan­ mamış olması ve dolayısıyle sanığın bu örgüte dönük eylem­ lerinin tam olarak ortaya konulmamış bulunması müvace­ hesinde sanığın bu konudaki fiilierinin bahis geçen örgüt ile ilgili olarak yapılacak hazırlık soruşturması neticesinde te­ zahur edeceği tabii bulunduğundan bahsi geçen soruşturma dosyasnun tefrik edilerek gereği için Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı Askeri

Savcılığına

gönderilmesi

uygun

mütalaa edilmiş ve bilirkişi konusu, teselsül hükümleri, te­ mel ceza, kanuni artırma, cezanın kanuni neticeleri, takdiri tahfif sebebi ve bazı suçlar ile ilgili ihbar konularında gerekli açıklamalar yapılarak sonuç ve hüküm bölümünde: 1-

a) Sanığın Üniversite İçinde Ve öğretim Görevini Yerine Getirme Sırasında Ve Bundan Yargılanarak:

Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkü­ münü tesis etmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak ve memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal nizarnlan devir­ mek için propaganda yaptığı. Ankara D.D.K.O lokalinde verdiği Konferans sebebiyle yine aynı fiili ika ettiği, serahatla anlaşıldığından:

Hareketine uyan T.C.K.nun 142 / 1 , 142/5, 80, 59/2, 173/3, 3 1 , 33üncü maddeleri uyannca netleeden sekiz yıl dört ay süre lle ağır hapsine, takdiren üç yıl süre lle Çanakkale ilinde ikametle genel gözetim altında bulun­ durulmasına, müebbeden kamu hizmetlerinden yasak­ lanmasına ve ceza süresince kanuni mahçuriyet altında bulundurulmasına, b) Sanığın Yine Aynı Devrede Üniversite İçinde öğretim Görevini Yerine Getirme Sırasında Ve Bundan Yargılanarak: Anayasanın tanıdığı kamu haklannı ırk mülahazasıyla kısmen veya tamamen kaldırmayı hedef tutan, milli duygu­ lan yok etmeye matuf propaganda yaptığı, ANT dergisinde yayınladığı makalesinde yer alan sözlerle, yine aynı fiili işle­ diği,

25


Serahatla anlaşıldığından,

Hareketine uyan T.C.K.nun 142/3, 142/6, 80, 39/ 2nci maddeleri gereğince ve netleeden dört yıl sekiz ay yedi gün süre lle haplsine, Sanık hakkında uygularunası istenilen T.C.K.nun 141/ ı

maddesi ile llgill esas mütalaada T.C.K.nun 142/1 madde­ sinden ayn olarak T.C. K.nun 142/3 maddesinin de ihlalı söz konusu edilmiş ise de: ·İş bu istemin dayanağını teşkil eden maddi olay, sariık hakkındaki diğer iddianameler ile de dava mevzuu yapılmış ve mahkemece bunlar, bütün içerisinde değerlendirmeye ta­ bii tutulmuş olmakla ve aynca yeni bir suçun ortaya çıktığı şeklinde herhangi bir beyan bulunmamakla: Bahsi geçen is­ temin, hata veya zulıule dayandığı görüşü ile:

353 sayılı kanunun 167 maddesinin tatbikine mahal bulunmadığına, T.C. K.nun 74. maddesi gereğince, sanık hakkında tayin edilmiş bulunan cezalann toplanması ile:

Sanık İsmail Beşlkçi'nln netlceten: Sekiz yıl dört ay ağır hapsine ve dört yıl sekiz ay ye­ di gün hapsine, T.C.K.nun 173/3. maddesi uyannca takdlren üç yıl Çanakkale lllnde ik.a.ınetle, genel gözetim altında bulun­ durulmasına, T.C.K.nun 3 1. maddesine göre, müebbeden kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, T.C.K.nun 33. maddesi vechile, ceza süresinde kanu­ ni mahçurlyet altında bulundurulmasına, T.C.K.nun 42. maddesi mucibince, bu fiilierinden ötürü nezaret ve tutuklulukta geçen ve geçecek olan günlerinin tertip olunan cezasından mahsubuna, Suçlannın niteliği ve tayin edilen cezalann miktan naza­ ra alınarak: Salıverilme istemlerinin reddi ile tutukluluk ha­ linin devamına,

2.

ÜNAS Erzurum Şubesi yönetim kurulu üyesi bulu­

nan sanığın bu örgüte dönük faaliyetlerinin tam olarak bi­ linmemesi ve aynca bu husustaki değerlendirmenin, bu ör-

26


güt mensubu diğer sanıklar meyanında ve örgüt bütünü içinde yapılması gerektiğinden: Sanık İsmail Beşikçi de dahil olduğu halde, Nacl Gür­ şin, Hayri Özen, İnayet Berkman, Necdet Sözer, Özdemir Akmut, Turgay Budak, Halll Seyidoğlu, Niyazı Akı, Ay­ han Toraman, Rahmi Dirlcan, Sorguç Kandemir, Şerif Şimşek, Tahir Ekmekyapan ve Hasan Yüksel'e ait soruş­ turma dosyasının tefrik edilerek, gereği yapılmak üzere Di­ yarbakır-Siirt İ lleri Sıkıyönetim K.lığı Askeri Savcılığına gön­

derilmesipe, Oybirliği ile karar verilmiştir.

TEl\fYİZ SAFHASI: işbu hüküm süresi içinde sanık ve­ killerinden Avukat Şerafettin Kaya, Avukat Ruşen Aslan ve Avukat Gülfer Taşer ile nezdinde askeri mahkeme kuru­ lan Komutan tarafından temyiz edilmiş ve sanık ile sanık ve­

killeri tetkikatın duruşmalı olarak yapılmasını istemişlerdir. Sanık İ smail Beşikçi, 364 sayfa tutan temyiz layihasın­ da: A. Usule aykın bozma sebepleri (genel olarak özetle):

I. Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim K.lığı Askeri Mahkeme­ si'nin davaya balınıaya görevli olmadığı,

2.

Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim K.lığı Askeri mahkemesi­

nin bu davaya balınıaya yetkili bulunmadığı,

3.

353 numaralı kanunun 123 ve Ceza Muhakemeleri

Usulü Kanununun 210uncu maddelerine: 353. K.nun 159 ve C.M.U.K.nun 259uncu maddelerine 353. S. K.nunun 127 ve C.M.U.K.nunun 217 maddelerine 353. S. K.nunun 145 ve C.M.U.K.nunun 233 maddelerine 353. S. K.nunun 125 ve C.M.U.K.nunun 215. maddele­ rine 353 S. K.nunun 124,147 ve C.M.U.K.nunun 214, 237 maddelerine 353 S. K.nunun 160 ve C.M.U.K.nunun 251 maddelerine

27


353 S. K.nunun 47 ve C.M.U. K.nunun 31 maddelerine 353 S. K.nunun 180/l ve C.M.U.K.nunun 268 maddelerine 353 S. K.nunun 152 ve C.M.U.K.nunun 24 maddelerine 353 S. K.nunun 50. maddesine 353 S. K.nunun 131. maddesine 353 S. K. n unun 17 4. maddesine 352 S. K.nunun 180. maddesine 35 J S. K.n unun 20714. maddesine

C' .M. U.K.nun 54. maddesine, C.M. U. K.nun 91 ve 92. maddelerine Anayasanın 20.nci maddesine, Aykın hareket edildiği,

4.

Duruşmadan çekilme talebine rağmen duruşmaya

devam edildiği ve Adiiyeden Görevsizlik ile gelen dosya hak­ kında soruşturma yapılmadan iddianame düzenlendiği,

5. Tutanak Katibi kısmında As. Kd. Bş. Çvş. Mehmet Ölçmen'in adı yazıldığı halde imzarun sivil memur Şehmuz Ayla ya ait olduğu, '

B. Esasa Ait Bozma Sebepleri (Genel Olarak Özetle), I.

Askeri savcının 353 sayılı kanunun 56. maddesinde

belirtilen askeri savcı olmadığı ve yargılamanın hukuki da­ yanaktan yoksun, kanunsuz ve usulsüz olarak yürütüldü­ ğü,

2.

Somut olaylar yönünden tanık beyanlarının taruk ve

muhbir taruk şeklinde ayrımı yapılmadan ve tanıkiann ifa­ deleri sırasındaki çelişkiler ve bunlara karşı savunmalar ve sorulması gereken sorular dikkate alınmadan yalan beyan­ lara istinaden hüküm tesis edildiği,

3.

Askeri savcının taleplerine uyulmasına ve re'sen lü­

zum görülen deliller toplanmış olmasına rağmen delillerin toplanması ile ilgili kendisinin ve vekilierinin isteklerinin red edilmesi suretiyle noksan soıuştunna ile karar verildiği,

28


. 4. Bilirkişi tetkikatı yapılması taleplerinin usul ve kanu­ nuna aykın olarak red olunduğu ve noksan bilirkişi beyan­ lan ile yetinildiği, 5. Komünizm propagandası suçunun maddi unsurunun oluşmadığı ve genel olarak imtihanlarda sorulan suallerin ve alınan cevaplarm soyut ve indi bir görüşle tahlil edildiği ve art niyetle hareket olunarak değerlendirildiği, 6. Suçun manevi unsurunun bulunmadığı.

7. !rkçılık propagandası iddiasının maddi unsurunun olmadığı ve Türkiye'de dili, tarihi, geleceği ve kültüru farklı olan Kürt halkının bulunduğu ve bu varlığın gereği olan Kürt kültüründen söz etmenin, Kürt olarak kalmak ve Kürt toplumu olarak özelliklerini kaybetmemekten söz etmenin suç sayılamayacağı, 8. Bu suça ait rrianevi unsur olan suç kastının olmadığı,

9. Hükümde delillerin gereği gibi tartışılmadığı, gerekçe­ li karann son derece eksik yazıldığı, halbuki hülmıün sade­ ce bir kabul olmadığı, C. Uygulamaya Ait Bozma Sebepleri (Genel olarak özetle) ·

I. T.C.K.nun 79uncu maddesinin uygulanmadığı.

2. Suçun kanuni şiddet sebeplerinin aşağı hadden uzaklaşmak için takdiri teşdit sebebi olarak gösterildiği, 3. T.C.K.nun 50nci maddesinin uygulandığı ve bu uygu­ lama sırasında takdir hakkının aleyhe kullanıldığı, 4. T.C.K.nun 3Lnci maddesinin kısa kararda başka, ge­ rekçeli hükümde başka şekilde tatbik edildiği, İleri sürülmüş ve hükmün usul, esas ve uygulama yön­ lerinden bozulması talep olunmuştur. Sanık vekillerinden Avukat Şerafettın Kaya ile Avukat Ruşeiı Aslan tarafından müştereken hazırlanan temyiz layi­

hasında ise. özetle:

Askeri mahkemenin kuruluşunun anayasaya aykın ol29


duğuna dair ve işin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi ile ilgili isteği gereksiz red edilmesi. Diyarbala.r-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı Askeri Mahke­ mesi'nin yetkisiz olduğu iddiasının red olunması, Görevsiz olduğu halde davaya bakınası, Mahkemenin delillerin toplanmasında tarafsız davran­ maması ve bu konudaki taleplerin ve soruşturmanın genişli­ ği ve tanık dinlenmeleri isteklerinin red edilmesi, Bilirkişi tetkikatı yaptınlması hususundaki taleplerin

reddi ve

Blllrklşi Pröfesör Hamlde

Topçuoğlu'nun sözlü

beyanına rağmen durumun açıklığa kavuşturulmaması, Ders notlan ve sınıf notlannda isnat olunan suçlar oluş­ madığı halde kişinin düşünce ve görüşlerinden dolayı ceza­ landınlması.

Ankara D.D.K. Ocağı'nda yaptığı konuşmada açıklık ve delll olmadığı halde cezalandırılması cihetine gidilmesi, Doğu Mitinglerinin Analizi isimli araştırmanın teksir ve tab edilmiş bir yayın olması nedeniyle Basın Kanunu hü­

kümlerine göre dava konusu yapılamayacağının nazara alın­ maması, 7. 10.1970 tarihinde Üniversite Rektörlüğüne keşide edi­ len ihtarnamenin dava konusu edilmesi, iddiaya göre dava konusu yapılan fiillerde T.C.K.nun 142/1 ve 142/3 maddelerinde tadat olunan suçlann unsur­ lannın bulunmadığı halde ters yorumlada uygulama yapıl­

ması, Unsurlan olmadığı halde T.C.K.nun 69uncu maddesine istinaden cezanın artınıması ve aşağı hadden uzaklaşılması, Usul ve kanuna aykın görülerek hükınün bu sebeplerle

ve duruşma sırasında getirilecek veya layihada gerekçelendi­ rilecek diğer nedenlerle bozulması istenmiştir.

Yapılan duruşmalı tetkikat sırasında sanık vekilleri ara­ larında işbölümü yaptıklanriı beyan ile

Avukat Ziya Acar,

6

sayfa tutan Temyiz Layihasında 353 sayılı kanunun linci,

357 sayılı kanunun 16 ve 1402 sayılı kanunun II maddeleri­ nin anayasa ilkelerine ve açık hükümlerine aykın bulundu­

ğu yolundaki isteklerinin ciddi sayılarak işin öncelikle Ana-

30


yasa Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmesini talep

etmiş,

Avukat Şerafettin Kaya 41

sayfa tutan Ek Temyiz Layi­

hasında:

Hüküm Mahkemesinin davaya bakmaya yetkisiz ve gö­ revsiz olduğunu, lüzumu mahkeme kararı alınmadan dava­

nın açıldığını ve yürütüldüğünü, duruşmanın aleniyeti pren­ sibine

riayet edilmediğini, savunmanın kısıtlandığını, noksan soruşturma ile karar verildiğini, gerekli· bilirkişi tet­

kikatı yaptırılmadığını ve iddianarnede dava konusu yapıl­ mayan eylemlerin hüküm konusu yapıldığını, ileri sürmüş; Diğer

Avukat Mük.errem Erdoğan

Temyiz Layihasında,

da 37 sayfalık Ek

Maddi olayı, T.C.K.nun ı4ı/142nci maddelerinin huku­ ki niteliğini, mahkemenin ceza hukuku sahası dışında kalan olaylan araştırınakla baştan yanılgıya düştüğünü, şahadet

müessesesinin bünyesinde mevcut zaaftan yararlanma yolu­ na gidildiğini, T.C.K.nun ı42.nci maddesinin yanlış uygu­ landığını ve Anayasa Mahkemesi'nin karanna rağmen Hü­ küm

Mahkemesinin

hatada

ısrar

eylediğini

açıklayarak

hükmün bu nedenlerle ya re'sen bulunacak usuli ve kanuni sebeplerle bozulması ve tahliyeye karar verilmesi talep olun­

muştur.

Nezdinde Askeri Mahkeme kurulan Komutanın Temyiz

Layihasında;

Hükmün Komutanlıkça temyiz edilmesini gerektiren hu­ kuki bir sebep müşahade edilmernekle beraber kısa kararda kanuni fer'i ceza niteliğinde cezaya eşit süre kanuni hizmet­

lerden yasaklanmasına karar verildiği halde gerekçeli hü­

kümde ağır hapis cezasının beş seneyi tecavüz ettiği dikkate alınarak müebbeden amme hizmetlerinden yasaklanmasına karar verilmesi şeklindeki çelişki yönünden hükmün temyiz edildiği açıklanmıştır.

TEBLİÖNAMEDE: Askeri

Yargıtay

Başsavcılığının

25. ıı. ı 972

gün

ve

1972/1464 sayılı tebliğnamesinde Temyiz incelemesinin du­

ruşmalı olarak yapılması istenmiş ve görevsizllk, yetkisizlik

31


bı:>..zı tanıkların dinlenmemiş olması, hükmün birçok usul hatalan ile muallel bulunduğuna dair Temyiz itirazlannın reddi, dava dosyasının ilim adamlanndan kurulacak bir bi­ lirkişiye incelettirilmeden karar verilmesi yönünden bozul­ ması talep olunmuş ve 25.1.1973 gün ve 1972/1464 sayılı ek tebliğnamesinde de bilirkişi yönünden noksan soruştur­ maya ilişkin bozma nedeninin dairece kabul edilmemesi ha­ linde sanık ve sanık vekilierinin usule, subuta, delillerin de­ ğerlendirilmesine

ve

uygulamaya

ilişkin

bütün

temyiz

sebeplerinin reddine, Nezdinde askeri mahkeme kurulan Komutanın Temyiz itirazlannın bozma sebebi sayılmasına ve sonuç olarak hük­ mün onanmasına karar verilmesi istenmiştir. Sanık hakkında Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim K.lığı As­ keri Mahkemesince ittihaz olunan hükmün ağır cezalı işlere ilişkin bu unsuru nedeniyle Temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına dair sanığın ve sanık vekilierinin taleple­ ri kabul edilip, usul hükümlerine göre yapılan duruşmalı in­ celemede sanığın, sanık vekiliertnin ve komutanın temyiz se­ bepleri,

sanık

vekilierinin

soruşturma

sırasında

sözlü

izahatları ve ek Temyiz layilialan tebliğnameler mahkemenin hükmü ve bu hüküm dayanağı olan dava dosyasındaki delil­ ler tek tek tetkik edilmiş o

�akla:

GEREGİ DÜŞÜNÜLDÜ: Genel Olarak Anayasaya Aykınlık iddiası: Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri Türk ulusu adına yargı görevi yapan ve bağımsızhğı ile teminatını Türkiye Cumhuri­ yeti Anayasasından, bu Anayasa doğrultusunda çıkartılan kanunlardan ve hakimierin vicdanından alan birer mahke­ medir. Anayasamızın

7nci maddesinde yargı yetkisinin Türk

milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılacağı önerilmiştir. Bu yetki: yargılama konusunun niteliğine göre Askeri Yargı, genel (adli) yargı ve idari yargı organlannca yürütül­ mektedir. Yine Anayasa'nın 32nci maddesinde hiç kimsenin tabii

32


hakiminden başka bir merci önüne çıkarılmayacağını ve bir kimseyi tabii hakiminden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip , olağanüstü merci­ Ierin kurolamıyacağı açıklannııştır. Bir kimsenin tabii hakimi ile bir kimsenin kanunen tabi olduğu mahkeme deyimi arasında hiçbir fark görülmemekle beraber sırf kavram kanşıklığını önlemek için 1488 sayılı Kanun ile Anayasanın 32nci maddesinde değişiklik yapılmış ve "tabii hakim" yerine kanunun tabi olduğu mahkeme deyi­ mi kullanılmamıştır. Anayasamızın 32nci maddesindeki (olağanüstü mer­ ci)lerden maksat, hukuki ve kanuni mesnedi bulunan ve bir iktidann veya iş bölümünün veya hizmet gereklerinin icap ettirdiği çeşitli ve değişik kuruluştaki mahkemeler olmayıp, anayasanın hazırlanmasında gözönünde bulundurulan in­ san haklan evrensel beyannamesinin de red eylediği (arbit­ raire-keyfi, indi, zalimane) hükümler verebilen merci ve mü­ esseselerdir. (As. Yargıtay Daireler Kurulunun 24 Ocak � 964 gün ve yasa 1 2 Karar sayılı ilaını (Sh-3) Sıkıyönetim rej imi ise her memleketiri anayasasında za­ ruri olarak kabu l edilen hukuki ve kanuni bir rejim olup, anayasanın üstünlüğü esasına dayanır. Keyfi bir rejim ol­ mayıp , birtakım sınırlarnalara tabidir. T.C.K. Anayasasının l 24üncü maddesinin son fıkrasın­ da "Sıkıyönetim halinde hangi hükümlerin uygulanacağı, iş­ lemlerirı nasıl yürütüleceği ve· hürriyetlerin nasıl kısıtlanaca­ ğı veya durdurolacağı kanunla gösterilir?" Ve Anayasanın l 38irici maddesinin üçüncü fıkrasında "Askeri M alıkernele­ rin savaş ve sıkıyönetim hallerinde hangi suçlar ve hangi ki­ şiler bakımından yetkili olduğu kanunla gösterilir" demek suretiyle yetkiler sınırlandırılmış ve fakat bu sınırlamanın düzenlemesini kendisi yapmayarak, sıkıyönetim gereklerirıe uygun hükümler koymak yetkisirii kanun koyucuya bırak­ mıştır. Nitekim 1 402 sayılı Sıkıyönetim K.nun l l lnci maddesi­ niri sıkıyönetim bölgelerınde 25. 10. 1963 gün ve 353 ·sayılı K.nuna göre milli savunma bakanlığınca lüzum görülen yer­ lerde yeteri kad ·:.ır askeri mahkeme kurulacağı, bunların bu­ lundukları yeıtP sıkıyönetim As. Mahkemesi olarak adlandı-

33


rılacaklan ve birden fazla olması halinde numaralandırıla­ caklan, Keza,

ı3,

ı 4 ve I Sinci maddelerinde Sıkıyönetim As.

Mahkemelerinde yargılanacak hususlar açıklanmışbr. Sıkıyönetim bölgesinde kurulan mahkemelerde askeri mahkeme olduğuna nazaran bunlann kurulmasında 353 sayılı kanun hükümlerinin uygulanması olağandır. Askeri

Malıkernelerin

353

numaralı

kanunun

l .nci

maddesine göre genellikle tümen, kolordu, ordu (Deniz ve Havada eşidi) ve kuvvet Khklan ile Genelkurmay Başkanlığı nezdinde kurulduklan, yetkilerinin özellikle kuruluş ve kad­ ro ile sınırlı bulunduğu, nezdinde kurulduğu birliği takip edip muayyen bir yer veya bölge mahkemesi niteliği taşıma­ dığı, askeri gerekiere göre her zaman için yer değiştirmesi veya lağvı mümkün bulunduğuna nazaran sıkıyönetim veya savaş hali düşünülerek bu mahkemelerln daha önceden · ih­ dam edilerek hakimlerinin belli edilmesine vs. yetki sahala­ rının tespitine imkan olmadığı gibi, bizatihi bu hal anayasa­ nın ı 24 ve ı38/3üncü maddelerine de aykırı düşer. Netice olarak Anayasanın ı 24 ve ı 38/3üncü maddeleri ile ı 402 sayılı Sıkıyönetim K.nun ı ı .

ı2.

1 3 , 14, 1 5 ve

18.nci maddelerinin bir arada tetkik edilmesi halinde Sıkı­ yönetım As. Mahkemelerinin Anayasaya uygun şekilde ku­ rulduklan, kanuni yargı yolu dışında olağanüstü bir merci saymaya olanak bulunntadığı ve sıkıyönetim ilan edilmesi halinde kimin, ne gibi suçlardan dolayı ve hangi sıkıyönetim K.lığı As. Mahkemesi huzuruna çıkacağının belli edildiği an­

laşılmaktadır. Nitekim; Türkiye İ şçi Partisi tarafından ı 402 sayılı Sıkı­ yönetim K.nun bir kısım maddelerinin iptali için açılan dava ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'ne ittihaz olunan 15/16 Şubat 1972 gün ve 197 ı/32 esas, ı972/5 karar sayılı kara­ rında Sıkıyönetim Kanunu'nun

ı ı inci maddesinin birinci

fıkrasının anayasaya aykın olmadığı kabul edilmiştir. Bu karara karşı oy verenlerin ileri sürdüğü düşünceler ise şahsi görüşler niteliğindedir. Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinin "Bağımsız olmadık­ lan" iddiasına gelince:

34


M alıkernelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı ile ilgili

esas ve p rensipler genel olarak T. C. Anayasasının 7, 132,

133ünc ü maddelerinde açıklanmış ve 138. nci maddesinin son fıkrasında da askeri yargı organlarının kuruluşu, işleyi­

şi, askeri hakimierin özlük ilişkilerinin malı kernelerin ba­ ğımsızlığı, hakimlik teminatı ve askeri hizmetlerin gerekleri­

ne göre kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.

Hakimlik mesleği ile ilgili 134ü ncü maddesinde sadece

malı kernelerin bağımsızlığından ve Danıştay ile ilgili 140 . nc ı maddesinde malı kernelerin bağımsızlığı vs. hakimlik temina­

tınd an bahsedilmiş olmasına rağmen askeri yargı ile ilgili

138inci maddesinde ayrıca askerlik hizmetlerinin gerekleri­ nin önerilmesi ve yüksek hakimler kuruluna benzer bir or­

ganın getiril memiş bulunması karşısında kanun koyucunun

bu salıayı düzenl erke n, Anayasada önerilen genel prensip­

lerden birini, diğerine tevcih etmemesi ve tam bir ahenk sağ­ laması gerekmektedir.

353, 357 ve 1402 sayılı kanunlarda yer alan hükümler

bu nedenle malıkernelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı il ­

kelerine sadık kalınarak ve yine bu il keler zedelenmeden ve

fakat Türk Silahlı Kuwetlerinin disip lin ve hizmet gerekleri göz önünde bulundurularak tanzim ve tedvin olunmuştur.

Hatta 1402 sayılı sıkıyönetim K.nunun ll. nci maddesinin ikinci fıkrasının dü zenlenmesinde 357 sayılı K.nunun 16. ncı

maddesinde bulunmayan teminat sağlayıcı yeni bir hüküm

getirilmiş ve aynı zamanda görülen hizmetin önemi ve ağırlı­ ğı gözönünde tutularak buralara seçkin personelin gönderil­

mesine imkan tanınmıştır.

M alıkernelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatının ilk

koşullarmdan biri şüphesiz malıkernelerin kuruluşu ve ha­

kimlerin özlü k işlerinin yürü tmenin etkisi d ışında tutulma­

sıdır.

Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinin kuruluşu ve kaldı­ nlması. bu mahkemelere atanacak askeri hakim subaylann gerek atanma şekilleri ve gerek yükselme, emekliye sevk gibi

işlemlerde İnesleki ve idari hiyerarşi içine sokulmuş olmalan vatandaşlar üzerinde askeri malı kernelerin bağımsız olmadı­

ğı ve yürütmenin etkisi içinde bulunduğu intibaını yarat­

makta ve bilhassa 2556 sayılı Hakimler Kanununun 3467

35


sayılı kanunla değiştirtlmiş 63üncü maddesi ile 45 sayılı Yüksek Hakimler Kurulu Kanununun 77nci maddesinin bi­ rinci ve son fıkralarının iptali ile ilgili Anayasa Mahkemesi­ nin 18. 1 2. 1 967 gün ve 1 966/3 1 esas , 1 967/45 karar sayılı kararında ve 2556 sayılı hakimler kanununun bilinci fıkra­ sının (4.) bendinin iptaline mütedair Anayasa Mahkemesinin 3/4 Kasım 1 966 gün ve 1 966/ 8 1 esas, 1 966/48 karar sayılı kararında ileri sürülen görüşler bu kanıya kuwet kazandır­ makta ise de; Sıkıyönetim As. Mahkemelerinde çoğunluğun askeri ha­ kimlerde oluşu, yükselmelerde idari sicil yanında ve ayiıı de­ rece ve kuwette mesleki sicil notunun esas alırunası, ata­ malarda adli yargıda dahi bulunmayan görev ve görev yeri değişmezliği (süreli) teminatının tanınması ve nihayet ata­ malann Milli Savunma Bakanı ile Başbakanın müşterek ka­ rarnamesi ve Cumhurbaşkanının onayı ile yapılmasının şek­ le teaBük edip, esası etkilememesi; askeri hakirnlerle bağımlı olmadıklarının ve askeri gerekierin verdiği imkan nispetinde hakimlik teminatlan"ı.ın bulunduğunu göstermektedi_r. Hakimlik teminatı ile askeri hizmet gereklerinin daha uygun bir biçimde teminat ilkelerine ağırlık verecek ve halk nazannda kuşku yaratmayacak şekilde telif edilmesi istika­ metinde ileri sürülen görüşler iyi birer temenni olarak değer taşımakla beraber 353 sayılı kanunun 1 inci 357 sayılı ka­ nunun l6ncı ve 1 402. sayılı kanunun 1 l inci maddelerinde yer alan hükümlerin, anayasanın kabul ettiği temel kuralla­ ra, mahkemenin bağımsızlığı ve hakim teminatı ilkelerine aykırı düştüğü iddialannın inandıncı ve ikna edici olduğunu göstermekten uzaktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin yukanda sözü edilen 1 5 / 1 6 Şubat 1 972 tarihli karannda da 1 402 sayılı Sıkıyöne­ tim Kanunu'nun ı ı. nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra­ lannın açıklartan nitelikleri ile anayasaya aykın bir yönü ve anayasanın askeri yargıya ilişkin 138. maddesinin son fıkra­ sındaki deyimle malıkernelerin bağımsızlığı, hakimlik temi­ natı ve askeri hizmetlerin gerekleri arasında herhangi bir dengesizliği kendi başına oluşturacak etkenliğinin bulunma­ dığı belirtilmiştir. Bu nedenlerle Mahal Mahkemesince anayasaya aykırılık 36

'�


iddiasının ciddi olduğu kanısına vanlmamasında ve bu bu� susta gösterdiği hukuki ve doyurucu gerekçede usul ve ka­ nuna aykın bir cihet müşahade edilmemiştir. Esasen belirtilen hususlann ilgili olarak ileri sürülen anayasaya aykırılık idçlialanna ait temyiz sebepleri daha ön­ ceden çeşitli dava vesileleri ile Askeri Yargıtay Dairelerinde derinliğine ve etraflı bir şekilde incelenmiş ve tesis edilen ka­ rarlarla konu vuzube kavuşturolmuş bulunmaktadır.

Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinin Görevsizliğine Yöneltllen Temyiz Sebeblerl: Görev, bir mahkemenin madde itibariyle bir işe bakabi­ lip, bakamamasıdır. Görev'e taalük eden bütün hükümler şahıs itibariyle yetki konusunda da geçerlidir. Malıkernele­ rin görevieli kanunlarda gösterilmiş ve hiçbir mahkemenin görevi dışında kalan işlere bakması tecyiz edilmemiştir. Bu itibarla görev meselesi kamu düzenine taalük eder ve görev­ sizlik itirazı ceza davasımn her hal ve derecesinde ileri süre­ bileceği gibi re'sen dikkqt nazara alınır. T.C. Anayasasımn 124üncü maddesinde sıkıyönetim halinde hangi hüküınierin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla düzenlenir ve yine 138inci maddesin­ de üçüncü fıkrasında "askeri mahkemelerin. . . sıkıyönetim hallerinde hangi suçlar ve . hangi kişiler bakımından yetkili olduğunu kanunla gösterilir" hükümleli yer almıştır.

Bu nedenle kanun koyucu 1402 sayılı Sıkıyönetim K.nunun 15inci maddesinde genel olarak Sıkıyönetim Mah­ kemelerinin görev ve yetkilelini, 14üncü maddesinde Sıkıyö­ netim K. lığı emrine girenierin hangi suçlanp Sıkıyönetim Mahkemelerinde bakılacağım göstermiş ve 13. maddesinde sıkıyönetim ilanma sebep olan suÇlan sıkıyönetim Hamndan ewel işlenmiş olanlarla, "Sıkıyönetim Askeri Malıkerneleli­ nin el koyduğu herhangi bir suçla irtibatı bulunan suçlan işleyenierin davalarına, suç sıkıyönetim bölgesi dışında iş­ lenmiş olsa dahi Sıkıyönetim As. Mah.de bakılır" hükmü ge­ tirilmiştir. Kanunun 14 ve 15.nci maddelerinin uygulanma sahala­ nmn tespitinde herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. 37


13üncü maddeye göre Sıkıyönetim As. Mahkemesinin

görevli olahUmesi için:

Suçun sıkıyönetim bölgesi dışında veya sıkıyönetim ila­

nından evvel işlenmesine rağmen:

Sıkıyönetim ilanma sebep olan suçlardan bulmınıası ve­

ya sıkıyönetim mahkemelerinin el koyduğu herhangi bir suçla iTtibatı olması gerekmektedir. Sanığa isnad olunan suçlarda sıkıyönetim ilanından ön­ ce işlendiğinden görev konusunun bu maddeye göre tespiti

icap edecektir.

26. 4 .1971 gün ve 7/2302 sayılı Bakanlar Kurulu Kara­ rına göre: "Memleketimizde uzun süreden beri gözlemlenen çıkarcı

çevrelerin tutumu ile anarşik nitelikteki eylem ve davramş­

lann sadece kamu düzeni ve güvenliğini bozucu amaçlara yönelmiş olmayıp, aslında ideolojik maksatlada devletin te­

mel nizamını, yurt bütünlüğüne, vatana ve laik cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma mahiyeti ı:tldığım gös­ terir kesin belirtilerin meydana çıkması" nedenleri ile sıkıyö­ netim ilan edildiği anlaşılmaktadır. Burada sadece kuvvetli ve eylemli bir kalkışma hali de­ ğil, eylemli kalkışmanın belirtilerinin de meydana çıkması,

sıkıyönetim ilam için sebep gösterilmektedir. T.B.M.

Meclisi birleşik toplantısında

hükümet

adına

İçişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamada aşın sol ve bö­ lücülük faaliyetleri hakkında geniş izahat verilmiştir.

·

Filhakika : 1 96 1 Anayasasımn birçok konularda olduğu gibi dü­

şünce ve inanç, bilim ve sanat, basın ve yayın hürriyetleri

konusunda getirmiş olduğu özgürlükler türlü bölücü faali­

yetlere göz yummak, devlet otoritesinin gerektirdiği işlemleri yapmamak şeklinde değerlendirilmiş ve ü niversitelerde bir

kısım öğretim üyeleri tarafından çok taraflı düşünce alış­

kanlığı ve bu suretle doğruları gösterme niteliğini öğretme

yerine tek taraflı şartlandırmaya değer verilmiş, Türkiye'de

Karl Marx, Engels, Lenin, Mao Tse Toung, Ho Şi Mlnh, Castro, Carlos Maraguella ve

tatbiki istenen komünist teori;

daha birçok kişilerin eserlerinden yararl

38

a�çıklığa ka-


vuşturulrnuş ve proletarya diktatörlüğünün rnethiyesini yapan eserlerin okunınası sağlamnıştır. ·

Birçok üniversiternizde legal olarak kurulan fikir klüple­ ri, 1 965 yılında F.K. Federasyonu şeklini almış, tüzüğünde

açıklanan gaye ve niteliklere rağmen ilk amaçlannın kapita­ lizmin son · aşaması olan emperyalizmle mücadele olduğu , bunun için halkı bilinçlendirerek ve örgütlenmenin gerekti­ ği, bu gaye için bilimsel sosyalizmin gereklerine · uygun ola­ · rak hareket edilmesi saptanmış, milli demokratik devrim aşaması için h arekete geçilirken sosyalist örgütlerune ve bi­ linçlcmdinn e işlerinin de hızla yürütülmesi önerilmiş ve bu örgüt 1 0 . 10. 1 969 tarihinde Dev-Genç adını almıştır. Milli demokratik devrim veya evrim aşaması denen dev­ rede rnemleketimizde müteaddit anarşik olaylar yaratılmış, Türk Halk Kurtuluş Ordusu , Türk Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütler şekillenetek mernleketimizde ideoloj ik maksat­ lada devletin temel nizamına, yurt bütünlüğüne vatan ve la­ ik cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmaya giri­ şilmiştir. Milli demokratik devrim aşaması sırasında proletarya sı­

nıf partisi olmadığı bir devrede Lenin "devrimci çalışmanın"

"propaganda ve bilinçlendirrn e , bilinçlendirme ve propagan­ da" siyasi yayın, ayaklanmanın sosyal ve psikolojik şartlan­ nın hazırlanması olduğunu önermiştir.

Keza; Aydınlık grubu tarafından çıkarılan eğitim notlan

I adlı kitapta da ( . . . devrimci mücadelenin bir yanı da dev­ rimci eğitimdir. Devrimci eğitimin amacı, devrim hareketinin rnilitanına, emekçi sınıfların öncülerine, devrimci teoriyi kavratmaktadır. Devrimci ideoloj iyi devrimci sınıflarm el1nde maddi bir güç haline getinneden devrim yapılamaz. . . dev­ rimci teori olmadan, devrimci eylem olmaz demektedir. Bu öneriler ile ilgili misalleri daha da çağaltmak mümkündür. Bu itibarla rnernleketimizde anayasal düzeni değişti.:rip , yerine Marksist-Leninist düşüneeye uygun bir düzenin ku­ rulması bilinçlendinne ve memleketinlizi bölücü eylem ve propagandalar vatan ve laik cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın hazırlıklan safbasını teşkil etmiş ve bu hazırlıkiann yeterli olduğu ve "eylem içinde teori" prensi­ binden hareket ile eyleme geçilmiştir.

39


Bu nedenlerle sanığın fiili sıkıyönetim ilarum gerektiren suçlar arasında yer almaktadır. Binaenaleyh sanığın eylemleri "memleketin içinde bu­ lunduğu ekonomik ve siyasi buhranı, halkın ekonomik du­ rumunu inceleyerek dile getirmekten ibaret bir ilim adamı­ nın görevi.. şeklinde değerlendirmeye ve öğrencilere en çok özlemi çekilen, kendi memleketinin toplumsal yapısını (Tür­ kiye'nin toplumsal yapısını) öğretmeye, tanıtmaya çalışma 'olarak düşünülemez. Bu konu saruğa isnad olunan suçların maddi ve manevi unsurlarının tahlilinde daha da çok açıklığa kavuşturula­ caktır. Sanığa ısnat olunan suçların Sıkıyönetim As. Mahkeme­ lerinin el koyduğu herhangi bir suçla irtibatı bulunup bu­ lunmadığı keyfiyetine gelince: 353 sayılı K.nun 18 ve C.M.U.K.nun 3üncü maddesinde irtibat hali bir kimsenin birkaç suçla maznun olması veya bir suçla her ne suretle olursa olsun birkaç maznun bulun­ ması şeklinde şahsi ve fiili olmak üzere ikiye ayrılmakla be­ raber bu maddeyi maksut manada kabul etmemek icabeder. Davaların birleştirilmesini veya ayrılmasını hükme bağlayan 353 sayılı K.nun 137nci ve C.M.U.K.nun 230uncu maddele­ ri de bu anlayışı teyid etmektedir. Nitekim Ord. Prof. M. Tahir TANER Ceza Hukuku kita­ bında aynen bu hallerden başka fiiller ayrı, failler de ayrı ol­ makla beraber, fiiller arasında alaka münasebetler mevcut ise yine irtibat var sayılır. Örneğin birçok şahıslar ayrı ayrı yerlerde ve aynı veya muhtelif zamanlarda, birbirleriyle Önce anlaşarak veya hatta anlaşmamış olsalar bile umumi ve müşterek bir gaye için suç işlerler, bu suçlar murtabit olur, hükümete karşı isyan için memleketin muhtelif noktalann­ da suç teşkil eden fiilierin işlenmesi bu kabildendir... Bu hallerde umumi ve manevi irtibat mevcuttur.. . denilmekte­ dir.

Prof. Dr. Faruk EREM de irtibatın geniş bir kavram ol­ duğunu, suç�ar arasında çeşitli irtibat olabileceğirıi, bunlar­ dan birine kanuni irtibat, diğerine takdiri irtibat denildiğini izah etmek suretiyle irtlbatın mahiyet ve cumulünü izah etmektedir. 40


Sanığın fiilieri ile Sıkıyönetim As. Mahkemelerinin el koyduğu suçlar arasında bu bakımdan irtibat bulunduğun­ dan davaya bakmak Sıkıyönetim As. Mahkemelerinin görevi­ ne girmektedir. Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun muhtelif kararlan ve bu arada 3 1 Mart 1972 ve 197212 1-2 1 sayılı ilaını ile de bu konu tereddüde yer bırakınayacak şekilde açıklığa ka­ vuşturulmuştur. Bu nedenlerle görevli mahkemenin suçun işlendiği yere göre İstanbul-Ankara Adli Mahkemeleri olduğuna dair ileri sürülen iddia varit ve kabule değer değildir. Diğer taraftan Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinin görev ve yetkilerini saptayan 1402 sayılı K .nun 15inci maddesinin tümü ile anayasaya aykırı olduğu ve Anayasa Mahkeme­ si'nin 15 / 16 . Şubat 1972 gün ve 197 1/3 1 esas, 1972/5 ka­ rar sayılı karan ile iptal edildiği bilinen bir keyfiyet ise de ; Yine aynı kararda I Sinci maddeye ilişkin iptal hükmü­ nün, kararın resmi gazetede yayınlandığı tarihten başlaya­ rak altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır . Anayasanın 15 2nci maddesinin gerekçesinde de açık­ landığı veçhile bir kanunun derhal ve umuma şamil olarak ortadan kalkınasından doğabilecek mevzulan hertaraf et­ mek ve yasama organının gereken tedbirleri almasını sağla­ mak için, Anayasa Mahkemesine böyle bir yetkinin tanın­ masında zorunluk duyulmuştur. Adı geçen karar 14 Ekiıiı 1972 tarihli Resmi Gazete'de yayırılandığına göre bu tarihi takip eden altı aylık süre için­ de 15inci maddenin yürürlükte bulunduğu, uyg ulanınası icap edeceği ve malıkernelerin bu mahil ile bağlı oldukları, bu gayeye ters düşen bir yolun kabulünün ise bizatihi ana­ yasaya aykırılık teşkil edeceği her türlü izahtan varestedir . Anayasa Mahkemesinin 28.6. 1966 gün ve esas 1965 / 42, karar 1966/30 ve 30.9. 1969 gün, esas 1969/ 17, karar 1969/49 sayılı kararlanndaki "Anayasanın 152nci maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları ... eğer ayrı­ ca yürürlük günü belirtilmiş ise o günde iptal edilen hü­ kümleri yürürlükten kaldırır. Bu yolda yürürlükten kaldırıl­ mış olan hükümlerin de Anayasa Mahkemesince yeniden in�elenmesi düş(inülemez" şeklindeki görüş de bu kabulü zorunlu kılmaktadır. 41


Diyarbakır-SIIrt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin Davaya Bakmaya Yetklll Olmadığı İddiası: Yetkiden maksat, sadece yer itibariyle bir mahkemenin bir işe bakıp bakarnayacağını, tayin etmektir. Yetki konusu kamu düzenine teallük etrnediğinden, yetkisizlik iddiasının ilk tahkikat yapılmayan hallerde duruşmamn başlangıcında ve iddianamenin okunmasından önce dermeyan edilmesi la­ zım gelir. Bu süre geçtikten sonra yetkisizlik iddiası dikkate alın­ mayacağı gibi mahkemece de re'sen yetkisizlik karan verile­ rnez. Yetki sahası genel olarak coğrafi ve mülki bakırndan ay­ rılmış ve tayin olunmuştur. Yetkide dikkat nazara alınan esaslar ve yer itibariyle yetkili merciierin tespiti muhtelif devletlerin usul kanunla­ rında birbirlerinden farklı şekilde düzenlenmiştir. Mesela Fransa'da cürümlerde suçun işlendiği, fallin ikamet ettiği ve yakalandığı her üç yer mahkemesi yetkili kılınmıştır. C.M. U. Kanununun 8inci maddesinin ilk fıkrasında da "Davaya ·bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir" şeklinde genel prensip vazolunduktan sonra diğer fık­ ralannda ve müteakip maddelerinde yetki konusu açıklığa kavuşturulmuştur. 353 numaralı kanunda ise yetki hususunun tespitinde "Askeri Malıkernelerin kurulmasındaki düşünce ve amaçlara uygun olarak coğrafi ve mülki ayının yerine kuruluş ve kad­ ro bağlantısı esas alınmış ve 2 1 inci maddesinde "Askeri Malıkernelerin yetkisi, nezdinde askeri mahkeme kurulan kıt'a kamutam veya askeri kurum amirinin kadro ve kuru­ luş itibariyle emirleri altında bulunan kişiler ile adli bakırn­ dan kendilerine bağlanmış birlik veya askeri kurum men­ suplan hakkında caridir" denmiş ve müteakip maddelerinde özel yetki konusunda hükümler getirilmiştjr. T. C. Anayasasının 1 24üncü maddesine göre sıkıyönetim yurdun bir veya birden fazla Bölge'sinde ilan edilebileceğini dikkate alan kanun koyucu 1 402 sayılı Kanunun vazında karma bir sistem uygulamış ve 1 4üncü rnad �esinde hizmet

42


ve görev yapılması sırasında :veya görevle ilgili olarak işlenen suçlarda emir ve komuta bağlantısını ve 15inci maddesinde ise (Sıkıyönetim altına alınan yerlerde) dernek suretiyle coğ­ rafi ve mülki ayırımı esas almıştır . Nitekim Milli Savunma Bakanlığınca yayınlanan emirlerde de yetki sahalan coğrafi ve mülki esaslara göre tayin ve tespit edilmiştir. 1 402 sayılı K.nun 15inci maddesine göre Sıkıyönetim K.lığı nezdinde · kurulan As. Malıkernelerin yetki sahasının tespitinde tereddüt edilecek bir cihet olmamak lazım gelir. Ancak 1 402 sayılı K. nun 13üncü maddesine göre sıkıyö­ netim ilanına sebep olan suçlann, sıkıyönetim ilanından ev­ vel ve özellikle sıkıyönetim bölgesi dışında işlenmesi halinde görevli mahkeme, Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri olduğu halde, hangi sıkıyönetim askeri mahkemesinin yetkili bulu­ nacağı belli edilmemiştir. Bu nedenle yetki hususunun 1402 sayılı Sıkıyönetim K.nunun 18inci maddesinin atıfta bulunduğu 353 sayılı K.nunun yetki'ye ait hükümlerine göre halli lazım gelir. 353 sayılı Kanunun 22nci maddesinde "Bir Askeri Mah­ kemenin yetkisine tabi olup da kadro ve kuruluş itibariyle hangi askeri mahkemenin yetkisine girdikleri belli olmayan kişiler bölgesinde bulunduklan veya suçu işledikleri yerdeki askeri birlik veya kururnun bağlı bulunduğu askeri mahke­ menin yetkisine tabidir. Yetkili askeri mahkemeler birden fazla olduğu takdirde sanığı yakalayan veya soruşturma ya­ pılrnasını daha önce isteyen kıt'a komutanı veya askeri ku­ rum arnirinin nezdinde kurulan askeri mahkeme yetkili ve görevlidir" hükmü yer almaktadır . Sanık İsmail BEŞİKÇİ hakkındaki 27. 7 . 1 97 1 gün ve 197 1 / 1 04 esas, 1 97 1/70 karar sayılı ilk iddianarneye konu suçlar , sıkıyönetim ilanından evvel ve sıkıyönetim bölgeleri dışında bulunan Erzurum'da Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Kürsüsünde Dr. Asistan olarak öğretim görevini yaptığı sırada işlenmiştir. Sanık, görev ile ilgili bölümünde açıklanan nedenlerle Sıkıyönetim As . Mahkemelerinin görevine tabi ise de kuru­ luş ve kadro bağlantısı bulunmadığından ve Erzurum bölge­ sinde Sıkıyönetim Askeri Mahkerrıesi de olmadığından yetki meselesinin 353 sayılı K.nunun 22nc1 maddesine göre tayi­ ninde zorunluk vardır. ·

43


Sanık hakkında muhtelif ihbar ve şikayetlere istinaden Erzurum Valiliğince ve Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim

K.lığı Adli Müşavirliğince düzenlenen dosyaların Diyarbakır­ Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığına arzedilmesi üzerine, Diyarba­

kır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K. lığınca 22.6. 1 9 7 1 tarihinde so­

ruşturma emri verildiğine, (D. 3, Sh. i 22) Diyarbakır-Siirt

Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinin 24.6. 1 97 1 tarihli gıyabi

tutuklama kararına istinaden Ankara Emniyet Müdürlüğün­ ce yakalanıp Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü aracılığı ile Di­

y� rbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığına teslim edildiğine (D .

� . Sh. 1 24, 1 3 1) ve 25.6. 1 97 1 tarihinde nezarete , 26.6. 197 1

�ünü de Askeri Ceza- ve Tutukevine kapatıldığına nazaran

(D . 3. Sh . 1 28, 132) bu Komutanlık nezdinde kurulan Askeri

Mahkemenin yetkili olması lazım gelmektedir.

Gerek İstanbul ve gerekse Ankara Sıkıyönetim K.lığı As­

keri Savcılıklannın cevabi yazılarından da sanık hakkında

müsnet suçlardan dolayı herhangi bir soruşturmaya tevas­ sül olunmadığı tespit edilmektedir. (D, 3, Sh. 2 7 , 90-9 1 )

. B u nedenlerle 22. 7. 1 9 7 1 tarihli iddianameye istinaden 30.7 . 197 1 günü yapılan duruşma sırasında görevsizlik ile

birlikte ileri sürülen yetkisizlik iddiasının mahal mahkeme­ since red edilmesinde usul ve kanuna aykın bir cihet müşa­ hede edilmediği gibi sanık müdafii

Avukat Şerafettin KAYA

tarafından 24.8. 1 9 7 1 tarihli duruşmada ileri sürülen yetki­ sizlik itirazı da kanunda öngörülen zamandan sonra yapıldı­

ğından mahkemece "kabul olunmamasında bir hata görül­

memiştir.

Keza sanık hakkında 3 1 . 1 2 . 1 9 7 1 tarih ve 197 1 / 2 50 sa­

yılı iddianameye istinaden 25. 1 . 1 972 tarihinde yapılan du­

ruşma sırasında iddianamenin okunmasından önce sanık tarafından yetkisizlik iddiasında bulunulmuş ise de:

iddianameye konu suçun esas itibariyle Erzurum'da iş­ lendiği anlaşıldığından yukanda

açıklanan nedenlerle ve

2 5 . 1 . 1 972 tarihli ara karannda gösterilen gerekçe müvace­

hesinde bu itirazm red edilmesinde de usul kanu kınlık müşahade olunmamıştır.

�a ay�

Sanık hakkında düzenlenen 24.5. 1 972 tarih ve 1 972/ 1 04 sayılı iddianame üzerine yapılan duruşma esnasında ve 44


iddianamenin okunmasından evvel sanık tarafından derme­ yan olunan yetkisizlik iddiasına gelince: Sanığın 10.2. ı 97 ı tarihli ANT sosyalist teori ve eylem dergisinde yayınlanan "Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlı­ ğın Oluşumu" başlıklı yazının incelenmesi hususunun Ada­ let Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 23. 2. 197 ı ta­ · rihli yazısı ile İstanbul C. Savcılığından istenmesi ve Erzurum Valiliğinin aynı mahalde Erzurum C. Savcılığına yazdığı 1 ı . ı . 197 1 tarihli yazının da İstanbul C. Savcılığına havale edilmesi üzerine İstanbul C. Savcılığınca soruşturma yapılarak sanık hakkında komünizm propagandası yapmak suçundan dolayı 25.5. ı97 ı gun ve 197 ı / 197 sayılı iddiana­ menin düzenlendiği (D. 3, Sh. ı 56, 187) İstanbul Toplu Ba­ sın Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan duruşma sırasında söz alan C. Savcısının İsmail BEŞİKÇİ'nin aynı mahiyetteki bir suçtan dolayı Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim Askeri Mah­ kemesinde mevkuf cereyan eden derdest bir davası bulun ­ duğunun anlaşıldığını (ki bu hususlar sanık müdafünin be­ lirttiği gibi bilinmeyen nedenlere değil, Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim K.lığının 13. 1. 1972 tarihli yazısı ile Diyarbakır­ Siirt Sıkıyönetim K.lığı As. Mahkeme Kd. Hakimliğinin ı5.3. ı972 ve 24.4. ı972 tarihli yazılanna dayanmaktadır.) (D. 3, Sh. 2 ı 2 , 226, 2'2:'") ve 1402 sayılı Kanunun ı3üncü maddesi hükmü nazara almarak aralanndaki irtibat'a bina­ en işbu davanın birleştiTilrnek üzere adı geçen Askeri Mah­ kemeye gönderilmesinin istendiği (D . 3, Sh. ' 23 ı ) Mahkeme­ ce bir iki davada şahsi ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle ı402 sayılı K.nun ı3üncü maddesi hükmü de dikkat nazara alınarak davalann birleştirilmesi için 3.5 . 1972 tarihinde dosyanın Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı Askeri Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği (D. 3, Sh. 224) Dava dosyasının Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı As. Savcılığına intikalini müteakip (D. 3, Sh. 237) sanık hakkında 24.5. ı972 gün ve ı972/ 104-5 ı sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı (D. 3, Sh. ı 54) ve 5.6. ı972 tarihli ara karan ile de bakılmakta olan 1972/6 esasa kayıtlı dosya ile birleştirilmesine karar verildiği (S. 7, Sh. 4/6) sabit oldu­ ğuna · göre ve özellikle Sıkıyönetim Kanununun ı3üncü maddesi muvacehesinde Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim 45


Askeri Mahkemesinin bu davada da kendisini yetkili görme­ si usul ve kanuna uygun bulunmuştur. Diyarbakır-Siirt İlle­

ri Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi ile İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesinin gördükleri davalardan daha öncf haberdar olmalan ve basın davasının son safhaya gelmi�

bulunması davaların Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim As. Mahkemesinde birleştirilerek bakılınasına engel teşkil etme­ diği gibi konunun politik ölçüler içerisinde değerlendirilmesJ için de makul ve mantıki bir sebep görülmemiştir.

Aynca: Muhtelif Sıkıyönetim K.lığı As. Savcıları tarafın­ dan yetki konusunda bir iddia ve aralannda ihtilaf zuhur et­ mediğinden 353 sayılı K.nunun 2 7 ve 28inci maddelerine is­ tinaden yetki açısından As. Savcılar arasında düzenlenmiş anlaşma ile ilgili müşterek bir karann dosyada bulunmasına lüzum ve zaruret olmadığı gibi 2 6ncı maçldesine göre yetki

genişletilmesi de söz konusu değildir.

İDDİANAMEDE DAVA KONUSU YAPILMAYAN EYLEMLERİN MAHKEMECE DAVA VE HÜKÜM KONUSU YAPILMASI 353 Numaralı Kanunun 1 65inci maddesinde: hükmün konusunun, duruşmanın sonucuna göre iddianarnede gös­ terilen eylemden ibaret bulunduğu ve eylemin değerlendiril­ mesinde, Askeri Mahkemenin iddianame, iddia ve savunma­ larla bağlı olmadığı ve 1 66nci maddesinde , Sanığın, suçun hukuki mahiyetinin değişmesinden önce haber verilip de, savunmasını yapabilecek bir halde bulun­

durulmadıkça, iddianarnede kanuni unsurlan gösterilen su­ ça ilişkin kanun hükmünden başkası ile mahküm edileme­

yeceği, cezanın artırılınasını gerektirecek sebeplerin ilk defa duruşmada ileri sürülmesi halinde de aynı hülanün uygula­ nacağı açıklanmış ve 1 67nci maddesinde de sanığın iddia­ narnede yazılı suçtan başka bir suç işlemiş olduğununflu:. ruşmada meydana çıktığı takdirde ne yolda hareket edileceği gösterihniştir. Suçun hukuki vasfının değişmesi ile duruşmada yeni bir suçun meydana çılanası hali birbirinden farklı olduğun­

dan takip edilecek usul de, kanunda ayn şekillerde öneril­ miştir.

46


Suç vasfında değişiklik ihtan yapılması suretiyle yeni vasfa göre hüküm verebilmesi, iddianarnede gösterilen vas­ fın kesin olmadığı anlamına gelmektedir. Bu itibarla dikkat edilecek husus suçun hukuki vasfının değişebilir ve fakat iddianarnede yazılı fiilin değişmezliğidir. Esasen suçun mad­ di ve sübj ektif unsurlannın değişmesi diye bir şey de söz ko­ nusu olamaz. Bunlar ewelce vukua gelmiş bir hadiseye ait olduklanndan sonradan değişmeleri mümkün görülemez. Bunlar eskiden de mevcuttu ve fakat görülmemiş yahut farklı bir müşahadeye tabi tutulmuş veya belki de araştırıl­ mamışlardır. Suçun hukuki vasfının değişmesi de böyle bir sebepten ileri gelmiştir. Kısacası fiile bir ilave yoktur. (Prof. Dr. Faruk EREM, Ceza Usul Hukuku) (Sh. 229) Kanun koyucu değişiklikten sanığı haberdar etmeyi zo­ runlu kılmakla; savunmasını yeni tavsife veya cezanın artı­ nlmasına ilişkin hükümlere göre yapılabilmesine imkan sağ­ lamak istemiştir. Bu usule riayetsizlik ise mutlak bozma sebebidir. iddianame sanık ve fiil bakunından duruşmayı sınırlan­ dırmakla beraber mahkemenin, işin vaziyetine göre hadise­ de müteaddit ve müstakil suçlan müteselsil bir suç suretiyle tavsif ve tesis etmesi veyahut müteselsil bir suç olarak gös­ teren fiilieri müteaddit ve müstakil suçlar suretiyle kabul et­ mesi esas olduğu iddianarnede iki müstakil suç olarak gös­ terilen fiilierin mahkemece birbirlerine bağlı suç sayılması da mümkündür. Bu gibi işlemler, fiil bakunından sının aş­ mak sayılamaz. (Prof. Dr. Faruk EREM, Ceza Usul Hukuku Sh. 224-225) Malıkurniyet hükmüne konu filler kısa kararda ve ge­ rekçeli hükümde; Sanığın üniversite içinde öğretim görevini yerine getirme sırasında ve bundan yararlanarak; Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkü­ münü tesis etmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak ve memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal n,izamlan devir­ mek için propaganda yapmak, Ankara'da D. D.K.O. Lükalinde verdiği konferans sebe­ biyle de yine aynı fiili ika etmek,

47


Samğın aynı devrede üniversite içinde öğretim görevini yaptığı sırada ve bundan yararlanarak Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk ınülahazasıyle kısmen veya tamamen kaldırmayı hedef tutan, milli duyguları yok etmeye matuf propaganda yapmak, Ant dergisinde yayınlattığı makalesinde yer alan sözlerle yine aynı fitili işlemektir. Bu fiillerın iddianamelerde yer alıp almadığı hususuna gelince: Diyarbakır-Siirt İllerı Sıkıyönetim Komutan)ığı As. Savcı­ lığının 22.7. 1 9 7 1 gün ve ı 97 1 1 1 04-70 sayılı iddianamesin� de: Sanık

İsmail BEŞİKÇİ'nin

basın yolu ile işlediği suçlan

dışında kalan eylemlerin,

A) Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahak­

kümünü tesis etmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak için propaganda yapmak,

B)

Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazası

ile kaldırmayı hedef tutan ve milli duygulan yok etmek için propaganda yapmak şeklinde, ayınma tabi tutulduktan son­ ra;

Aşın sol faaliyetlerine ı 967 yılında başladığı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloj i Kürsüsün� de Dr. Asistan olarak görevini yaparken ı 968 Ocak ayındaki dersi sırasında sorulan bir soru üzerıne . . . demek suretiyle ve yine öğretim görevini yaparken derslerine konu ile doğru­ dan doğruya ilgili ve gerekli olmayan aktüel siyasi unsurlan karıştırdığı, bu arada öğrencilerıne sorduğu sorularla Mark­ sist propaganda ve telkinlerde bulunduğu belirtiJip (şöyle ki) demek suretiyle ve misal niteliği de yazılı imtihanlarda öğ­

(Batıcılık gerlcillktlr sözünü toplumsal yönden açıklayınız) (Deri Asya, geri Avrupa sözünü çağımızın si­ yasi akımlannı gözönünde bulundurarak açıklayınız) rencilere

şeklindeki suatlerı yöneltmek suretiyle, Batı'nın Kapitalist

olduğu için geri ve D oğu'nun Sosyalist olduğu için ileridir yolunda flkirlerle telklne çalıştığı, D oğu'daki sosyalizmden de dalaylı olarak buraya, Kızıl Çin ve Kuzey Vietnam tipi ko­ münizm sosyalizm kastedildiği yine yazılı imtihanlarda öğ-

48


rencilere (Kurtuluş savaşlanndan başka hiçbir savaşa ta­ raftar değlllm sözünü çağımızda az gelişmiş ü]J[elerle, hakim ekonomllerin ekonomik ve politik lllşkllerl yö­ nünden açıklayınız) şeklinde soru sormak suretiyle ve derslerinde (Asya Tipi Üretim Tarzı) denilen bir ekonomik

model ortaya atarak komünizmin savunuculuğunu ve pro­ pagandasını yaptığı, Aralık/ {967 tarihinde bastırdığı (Doğu Mitinglerinin Analizi) adlı derlemesinde ihtilalci sosyaliz­ min metodlarından söz etmek suretiyle aynı nitelikte propa­ gandaya yer verildiği ve bilimsel alan dışına çıktığı belirtil­ miş ve sonuç olarak. . . Sanığın muhtelif zamanlarda T.C.K.nun 1 42/ 1 . maddesini ihlal ettiği sabit görülerek T.C.K.nun 142/ 1 ve 80inci maddelerine göre tecziyesini iste­ miştir. Keza: 3 1 . 1 2 . 1971 gün ve 1 97 1 /259- 160 sayılı iddiana­ mede: Sanığın Erzurum Üniversitesi öğretim kadrosunda Asis­ tan olarak vazife ifa ettiği _sırada sahip olduğu Marksist­ Leninist yöntemdeki görüşler etrafında öğrenci gruplannı toplayarak ve keza aşırı sol istikametteki örgütlerle ilişkiler kurarak . . . . özellikle genç öğrenci kitleleri bu yolda teşvikçi olarak eğittiği ve üniversite bünyesinde yapılan toplan�ı. form ve panellerde seçilen konulan bilhassa memleket döne­ mine ilişkin ve onu istismarcı bir açıdan ele almak suretiyle tek çıkar yolun Marksist-Leninist ideoloji yapısına uygun bir sistemi gerçekleştirmek olduğu noktasına getirdiği, devamlı olarak aynı temayı işlediği . . . DEV-GENÇ paralelinde çalış­ malar yapan öğrenci gruplarına destek olduğu . . . D.D .K. OCAKLARININ DÜZENLEDİGİ TERrİP ETIİGİ ÇEŞİTLİ TOP­ LANTILARDA AYNI MAHİYEITEKİ GÖRÜŞLERİNİ ORrAYA KOYDUGU . . . ve bu suretle sosyal bir sınıfın diğer sosyal sı­ nıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya . . . matuf cemiyet teşkil ettiği sabit görü­ lerek T.C.K.nun 1 4 1 / 1 , 3 1 , 33 ve 1,73/3üncü maddelerine göre ceza verilmesi talep olunmuştur. 143 sahife tutan ve iddia bölümünde özetlerren esas hakkındaki mütalaada ise eylemiere açıklık kavuşturulmuş ve sanığın fiilieri daha teferruatlı bir şekilde belirtilmiş ve özellikle D.D.K. Ocaklan derneğinin tertip ettiği çeşitli top49


lantılanndaki konuşmalarına 12 /Mart 1 970 tarihinde Anka­ ra'da D . D . K. Ocaklan lokalinde verdiği konferansın somut bir örnek teşkil ettiği bildirilmiş ve sanığın ideoloj isi yönte­ mindeki çeşitli örgütler içerisinde yer alma faaliyetlerinin T. C. K.nun 1 42 / ı ve 1 42 / 3üncü maddelerine uyduğu açık­ lanarak buna göre ceza tayini istenmiştir. Bu durum muvacehesinde Ankara'da

Kültür Oc ağı'nda

Doğu Devrimci

verilen konferansa ait fülin iddianarnede

yer alınayıp bu suçun duruşmada meydana çıktığına ve do­ layısiyle 353 sayılı kanunun 167. maddesine göre işlem ya­ pılması gerektiğine değinen temyiz sebepleri yerinde görül­ memiştir. Zira; bu fiil iddianarnede yer almış, fakat derinliğine araştınlmamış ve farklı müşahadeye tabi tutulmuştur. Özet­ lenirse fiilde bir ilave olmayıp , sözü edilen fiile açıklık getiril­ miştir.

Hans Freyer'in Türkçeye tercüme et­ "Sosyolojlye Giriş" isimli kitabının akutturulması

Hükümde, sanığa tirilen

Üniversite kürsüsü

profesörlüğünce

·

emredilmiş olmasına

rağmen, dinlemeyerek kendi insiyatifi ile karann dışına çı­ karak öğretiinde bulunduğunu kabulü bizzatilli suç konusu yapılmayıp, sanığın işlediği suçu sübuta erdirmek için bir gerekçedir. Keza , iki öğrencinin ders notlan başlığını taşıyan bölü­

münde

.coşkun Ak ve Turgut

KARABEY'e ait ders notlan­

nın ele alınışı iddianarnede yer alan suçun sübutu ile ilgili delil niteliği taşımaktadır. iddianarnede serahalle sanığın öğretim görevini yapar­ ken derslerine konu ile doğrudan doğruya ilgili ve gerekli ol­ mayan unsurlar kanştırdığı ve Marksizmin propagandasını yaptığı bildirildiğinden, bu iddianın tahkiki ve subutu ile il­ gili olarak Mahkemede delillerin toplanması ve değerlendiril­ mesi tabii olup , iddianarnede yalnız sorulan sorular bahis konusu edilmiştir. Cevaplar veya anlatırnlara yer verilme­ miştir. Demek ve bunlardan söz edilmeyeceğiili iddia etmek mahkemenin iddianamedeki fiil ile değil, söz ve sözcüklerle bağlı olduğunu kabul anlamı taşır ki, bölüm başında açıkla­ nan prensipler ile bu görüşü n bağdaştırmasına imkan yok­ tur.

so


Yine, iddianarnede 1 967 /Aralıkta hastırdığı "D'oğu Mi­ tinglerlnin Analizi" adlı derlemesinde ihtilalci sosyalizm­ den söz etmek suretiyle aynı propagandaya yer verildiği hu­ susunun (fiil olarak) açıklandığından ve 1 4üncü sahileden alınan pasaj sadece bir lisan olarak gösterildiğinden, Askeri Mahkemenin derlemenin tilmüne değil, sadece siyasi olarak gösterilen olayın değerlendirtlebileceği ve aksi kabülü iddia­ name yazılı eylem dışına çıkma niteliği taşıdığı iddiasına iti­ bar edilemez. Ankara'da Doğu Devrimci Kültür Ocağı' nda yapılan konuşma ile ilgili olarak esas hakkındaki mütalaada yapılan değişiklikle ise sanık ve vekiliertnin savunmalarını mütea­ kip, 3 . 8 . 1 972 tarih inde yapılan duruşma sırasında Mahke­ mece "Sanık hakkında düzenlenen iddianamelerde bahsi ge­ çen ve uygulaması istenilen kanun maddelerinin ve dolayısıyle bazı suç vasınannın esas hakkındaki mütalaa ile değiştiTilmiş olması muvacehesinde sanıklan ve sanık vekil­ lerinden savunmalara ekleyecekleri bir husus olup olmadığı soruldu" demek suretiyle ek savunma hakkının tanındığ� ve böylece 3 53 sayılı kanunun 1 66ncı maddesi hükmünün ye­ rine getirildiği anlaşılmakta ve sanığın "Savunması esas hakkındaki mütalaasırrdan sonra yaptığım için iddianameye nazaran değişmiş olan As. Savcılık görüşünü de kapsamak­ tadır. Söyliyecek başka bir sözüm yoktur" ve sanık vekiliert­ nin "bu konuda bir diyeceğiniz yoktur" demeleri ek savunma hakkının verildiğini göstermektedir. Bu nedenle duru şma tutanağında 353 sayılı kanunun 1 66 . ncı maddesinde bahse­ dilmemiş olması. Mahkemece ihtarın unutulduğu anlamı ta­ şımamaktadır. Esasen uygulamada Yargıtay bozma ilaınının sadece tebliği dahi ihtar yerine geçmektedir. 2 2 . 7 . 1 9 7 1 gün ve 1 97 1 / 1 04-70 sayılı iddianamede; Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazası ile kaldırmayı h edef tutan milli duyguları yok etmek için propa­ ganda yapmak şeklinde tavsif edilen füller olarak; İstanbul Fikir Klübüne gönderdiği 9 . 1 2 . 1 969 tarihli ya­ zıda . . . . demek suretiyle bölücü ve milli duygulan yok edil­ mesinde propaganda yaptığı; Atatürk Üniversitesi'nde bulunduğu süre içinde aşın solculuğun yanında Kürtçülüğü de savunduğu, ilmi çalışma 51


maskesi altında Doğu Anadolu'nun birçok aşiretlerini geze­ rek Kürtçülüğü onlara da anlattığı, bir Kürt sorunu varlığını açıklamak suretiyle ırk ayınını güden propagandalar yaptığı, Ders teksirlerinin önsözünde . . . ve (Doğu Ml.tinglerlnin başlıklı derleme yazısında . . . demek suretiyle Ana­ yasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazasıyla kaldır­ mayı hedef tutan ve milli duygulan yok edici propaganda yaptığı sabit görülerek T. C .K.nun 1 42 /3 ve 80inci maddeleri gereğince tecziyesi talep edilmiş ve esas hakkındaki mütala­ ada bu filler çok geniş ve etraflı bir şekilde anlatılmıştı. Bu itibarla hükümde söz konusu edilen 7. 10. 1 970 gün ve ı ı 1 96 sayılı ihbarnarnede vs. (Doğu Anadolu'da Göçebe

Anallzi)

Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişime, Geçiş Halindeki Toplumlar) isimli teksir metinleri "bir Kürt sorununun var­

lığını açıklayan" fiillerle ilgili belgeler olup , delil niteliği taşı­ makta ve ayrı bir fiil olarak kabul edilmektedir.

Esas hakkındaki mütalaada açıklığa kavuşturulan bu fiiliere karşı ise sanığın ve sanık müdaftillerinin savunmalan alınmış ve dolayisıyle deliilere karşı ne diyecekleri sorulmuş­ tur. Bu nedenlerle: Sanığın Hans Freyer'in kitabına göre tedrisat yapma­ masını, "Türkiyenin toplumsal yapısını esas alarak konu an­ latınasını" , Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretlerinde Top­ lumsal Değişime Geçiş Hallnde Toplumlar isimli araştırmanın sanık tarafından yapılması, teksir edilmesi, ya­ yınlanması, dağıtılması ve okutulmasının "Doğu Mitingleri­ nin Anallzl", isimli araştırma metninin iddianarnede belirti­ len durum haricinde dağıtılması, talebelere okumalan için önerilmesi, sınav sorusu olarak sorulması ve ders konusu olarak okutulmasının, iki öğrencinin ders notlarından Asya tipi üretim modeli ile ilgili kısmın dışında kalaniann anlatıl­ mış olmasının, iddianarnede belirtilen sınav sorulan haricin­ de kalan sorularm sorulması, cevaplarm değerlendirilmesi, kağıtlardaki soru ve işaretleri, 7. 10. 1 970 tarihli ihbarname­ nin ve Ankara D . D .K. Ocağında verdiği konferansın hüküm­ de söz konusu edilmiş olanlan iddianarnede yazılı fiilierde başka fiilierin hükme esas alındığı anlamı taşımadığından 353 sayılı kanunun 1 65inci, 1 66ncı ve l 67nci maddelerine aykırı bir cihet müşahade edilmemiştir.

52


YARGll.AMANIN SÜREKl-İLİÖİ KARARI ALINMADAN DAVALAR AÇlLMASI VE YÜRÜTÜLMESi Ceza Usul Hukukunda, bazı hallerde muhakeme faali­ yetlerinin yapılabilmesi başka bir deyişle kamu davasının açılması veya yürütülmesi için birtakım şartlar koşulmakta ve bunlara (ceza muhakemesi şartı) veya dava şartı adı veril­ mektedir. Bu şartların nelerden ibaret olduğu doktrinde ihtilaflı ol­ duğu gibi, isim üzerinde de anlaşmaya vanlnıış değildir.

Prof. Dr. Faruk EREM

tarafından dava şartı olarak şi­

kayet, talep, izin, ön mesele, yasama dokunulmazlığı misal olarak gösterilmekte,

Ord. Prof. Tahir TANER,

kamu davasının açılmasına

geçici olarak mani olan haller arasında yasama dokunul­ mazlığını, memurların dokunulıhazlığını, hakim ve savcila­ nn dokunulmazlığını ve izin müessesesini açıklamakta,

Prof Nurullah KUNTER

ise (başlangıç soruşturması

muamelesinin yapılabileceği şartlar) meyanında şikayet, ta­ lep, müracaat, izin yasası ve bakanlık dokunulmazlığının kalkması, memurluk dokunulmazlığının kalkması, avukat­ lık dokunulmazlığının kalkması gibi hususlan saymaktadır. Görülüyor ki, yaşama dokunulrnazlığı, izin ve memur dokunulmazlığı gibi haller dava şartı olarak ayn nazartye al­ tında toplamaktadır. Bu nederılerle; Memurun dokunulmazlığının kalkması şartı da dava şartlanndan bir tanesidir. Memurun Muhakematı Kanunu memurların görev suç­ lan hakkında hususi hükümler koyduğu gibi, Üniversiteler Kanununun 49. maddesinde de (Üniversite öğretim mesleği üyelerinin görevleri dolayısıyle veya görevlerini yapmak sıra­ sında işledikleri suçlar üzerine "Memurun Muhakematı Ka­ nununun gerektirdiği ilk soruşturmanın, Rektörün gereğiile göre tayin edeceği bir veya iki tetkikçi tarafından yapılan, soruşturma kağıtlan ve gerekçesinin Milli Eğitim Bakanı ta­ rafından Danıştaya gönderileceği, yargılamanın gerekliliğine ve gereksizliğine Danıştay ilgili dairesince karar verileceği) kaydedilmektedir.

53


Ancak, 1 402 sayılı Sıkıyönetim kanununda "Ceza mah­

kemesi şartları yönünden değişiklik yapılmış ve 15. madde­ sinde (bu sahifede yazılı suçlan işleyenierin sıfat, meslek ve memuriyelleri ne olursa olsun Sıkıyönetim Komutanı nez­ dindeki Askeri Mahkemelerde yargılanacaklanı hususuna dair ve mutlak bir hüküm getirilmiş ve sadece son fıkrasın­ da "Yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa hükümleri ile Anayasının 90. maddesi hükmü ve diplomatik dokunulmaz­ lıkla ilgili Milletler arası hukuk kurallan saklı " tutulmuştur. Aynca;

2 1 . maddesinde Sıkıyönetim Komutarılığınca kovuştur­ ma yapılabilmesi için hangi kişiler yönünden ve kimlerden izin alınacağı belli edilmiş ve 1 2 . maddesinde de sıkıyönetim kanununda yazılan takibi izne bağlı olan suçlarla izin şartını aramayacağı önerilmiştir.

·

Görülüyor ki sıkıyönetim kanunu dava şartı olarak ya­ sama dokunulmazlığını ve bir kısım kişiler yönünden izin şartını aradığı h alde diğer dava şartları h akkında ve özellikle memurluk dokunulmazlık şartı ve Üniversite öğretim mesle­ ği üyeleri için özel kanunları vechiyle işlem yapılacağı mev­ zuunda bir hüküm getinnemiştir. Kanun koyucu sıkıyönetim kanununun 2 1 . maddesinde "Bu konuda belirtilen suçlardan dolayı" deyimini genel ola­

rak ve 13 ve 1 5. maddelerini kapsayacak şekilde kullanılmış olup, suçun sıkıyönetim ilanından önce veya sonra işlenme­ si yönünden bir ayırım yapmamıştır. Sanık hakkında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fa­

kültesinde Asistan olarak verdiği derslerden dolayı şikayet vuku bulmuş ve teşkil edilen tahkikat komisyonu tarafından hazırlanan rapor üzerine Danıştayca yargılanmasının gerek­ sizliğine karar verilmeden ve dolayısıyle soruşturma bir neti­ ceye bağlanmadan önce ve bu salhada sıkıyönetim ilan edil­ miştir. Sanığa isnad olunan suçlar da, sıkıyönetimin ilanma se­ bep olan suçlardan bulunması nedeniyle sıkıyönetim komu­ tanlığı Askeri S avcılığınca kovuştunnaya bırakıldığı yerden devam edilmesi gerekmiş ve fakat kovuştunna için sanık yö­ nünden ceza muhakemesi şartı aranmasına artık lüzum ve zaruret kalmamıştır.

54


Sıkıyönetim Kanunu ile Üniversiteler Kanunu özel birer kanun olup, Sıkıyönetim Kanununun yü rürlük tarihi daha yeni olduğundan, o kanun hükümlerinin uygulanması icap eder. Sıkıyönetim Kanununun getirdiği izin mü essesesi ile Üniversiteler Kanununun 49. maddesinin bir ilgisinin bu­ lunmadığı. üniversiteler kanunundaki özel hükümlerin izin değil, bir şekil şartı olduğu , 1 402 sayılı kanunda Üniversite­ ler Kanununun 49 . maddesinin uygulanmayacağına dair bir hüküm bu lunmadığı ve bu nedenlerle Danıştayın ilgili Dai­ resince yargılanmanın gerekliliği konusunda karar alınma­ dan muhakeme yapılamayacağı şeklinde düşünceler varit ve kabule şayan değildir. 1 402 sayılı Sıkıyönetim Kanununda hangi dava şartlannın uygulanamayacağı değil, dava şartla­ nndan hangilerinin aranacağı belirtilmiştir.

DAVANIN YOLSUZ AÇILDIGI İDDİASI* 353 numaralı kanunun 93. ve müteakip maddelerinde kamu davasının hazırlanması şekli ve safualan gösterilmiş­ tir. Askeri Savcı 95inci maddede yazılı usul ve yollarla bir suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez kamu davasının açılma­ sına lüzum olup olmadığına karar vermek üzere bir hazırlık soruşturması yapar. Bu hazırlık soruşturması sonunda As­ keri Savcı kamu davası açılmasını haklı göstermeye yetecek sebepler bulursa ı 1 4 . maddeye istinaden bir iddianame ile askeri mahkemede dava açar. G örülüyor ki Sıkıyönetim Kanunu dava şartı olarak ya­ sama dokunulmazlığını ve bir kısım kişiler yönünden izin şartını aradığı halde diğer dava şartlan hakkında ve özellikle memurluk dokunulmazlık şartı ve üniversite öğretim mesle­ ği üyeleri için özel konumları veçhiyle işlem yapılacağı mev­ zuunda bir hüküm getim1emiştir. Kanun koyucu Sıkıyönetim K. nunun 2 l inci maddesinde "Bu kanunda belirtilen suçlardan dolayı" deyimini genel ola-

Bu bölüm orijinal m etinde iki defa yaz ı l m ı ş. H iç dokunmadan yay ı n l ı ­

yoruz.

55


rak ve 13 ve 1 5inci maddelerini kapsayacak şekilde kullan­ mış olup, suçun sıkıyönetim ilanından önce veya suçun iş­ lenmesi yönünden bir ayının yapmamıştır. Sanık hakkında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fa­ kültesinde Asistan olarak verdiği derslerden dolayı şikayet vuku bulmuş ve teşkil edilen tahkikat komisyonu tarafından hazırlanan rapor üzerine Danıştayca yargılanmasının gerek­ sizliğine karar verilmeden ve dolayısıyle soruşturma neticeye bağlanmadan önce bu safhada sıkıyönetim ilan edilmiştir. Sanığa isnad olunan suçlar da, sıkıyönetim ilanma se­ bep olan suçlardan bulunması nedeniyle Sıkıyönetim K.lığı Askeri Savcılığınca kovuşturmaya bırakıldığı yerden devam edilmesi gerekmiş ve fakat kovuşturma için sanık yönünden ceza muhakemesi şartı aranmasına artık lüzum ve zaruret kalmamıştır. Sıkıyönetim K. nunu ile Üniversiteler kanunu özel birer kanun olup, Sıkıyönetim K.nunun yürürlük tarihi daha yeni olduğundan kanun hükümlerinin uygulanması icabeder. Sıkıyönetim K.nunun getirdiği izin müessesesi ile Üni­ versiteler Kanununun 49uncu maddesinİI:l bir ilgisinin bu-. lunmadığı, Üniversiteler Kanunundaki özel hükümlerin izin değil, bir şekil şartı olduğu, 1402 sayılı kanunda Üniversite­ ler K.nunun 49uncu maddesinin uygulanmayacağına dair bir hüküm bulunmadığı ve bu nedenlerle Danıştayın ilgili dairesinde yargılamanın gerekliliği hususunda karar alın­ madan muhakeme yapılamayacağı şeklinde düşünceler vartt ve kabule şayan değildir. 1 402 sayılı Sıkıyönetim Kanunun­ da hangi dava şartlarının uygulanamayacağı değil, dava şartlannda hangilerinin araoacağı belirtilmiştir.

DAVANIN YoLSuz• AÇILnıöı inniAsı: 353 numaralı kanunun 93 ve müteakip maddelerinde kamu davasının hazırlanması şekli ve saflıaları gösterilmiş­ tir. Askeri Savcı 95inci maddede yazılı usul ve yollarla bir suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez kamu davasının açılma-

56

Bu sözcüğün doğrusu usulsüz olsa gerek


sına lüzum olup olmadığına karar vermek üzere bir h azırlık soruşturması yapar. Bu hazırlık soruşturması sonunda As­ keri Savcı kamu davası açılmasını haklı göstermeye yetecek sebepler bulursa, ı ı 4üncü maddeye istinaden bir iddiana­ me ile askeri mahkemede dava açar. Hazırlık soruşturmasının yeterli olup olmadığının takdi­ rini kendisi yapar. 353 sayılı kanunda iddianameye karşı iti­ raz veya iddianamenin tavsihi gibi bir yol kabul edilmemiş­ tir. Ancak şartlan mevcut ise iddianarneyi geri alabilme yetkisi tarurumştır. Askeri Mahkemenin ise; iddianameye esas teşkil eden delillerle bağlı kalmaksızın daha başka ve lüzumlu gördüğü delilleri toplama yetkisi bulunduğu gibi As. Sav. nın sanık ve vekillerinin ve diğer dava taraftadannın da yeni delil ikame­ si mümkündür. Dava dosyasının Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı As. Sav.lığına tevdi edilmesi üzerine, Askeri Savcılıkça 353 numaralı kanunun ı24 ve ı 76ncı maddelerine istinaden 245- ı972 gün ve ı 972/ 1 84-5 ı sayılı yeni bir iddianame dü ­ zenlenip askeri mahkemede dava açılmış olması da usul ve kanun.a ve Askeri Yargıtay tatbikatma ezcümle As. Yargıtay Daireler Kurulunun 1 6. ı o. 1 964 tarih ve 1 964/88- 1 0 1 ve 3üncü Dairenin 23. 1 2 . 1 969 gün ve 1 969 /632 -635 sayılı Hamianna uygun düşmektedir. Bu itibarla davaların usulsüz açıldığı şeklindeki iddialar varit ve kabule değer bulunmamıştır.

353 NUMARALI KANUNUN 120NCİ MADDESİNE AYKlRıLIK İnDİASI 353 Numaralı kanunun 1 20nci maddesinin l . nci fıkra­ sında "iddianamenin tebliği ile duruşma günü sırasında en aşağı bir h afta geçmelidir" hükmü yer almakla beraber son fıkrasında "savaş halinde bu fıkralar hükmü uygulanmaya­ bilir" denmekte ve Sıkıyönetim K.nunun 1 8inci maddesinde de Sıkıyönetim K.lığı nezdinde kurulan As. Mahkemelerde, Askeri Mahkemeler kuruluş ve yargılama usulü kanununun savaş hali hükümlerinin uygulanacağı (bazı istisnalar saklı tutularak) kaydedilmektedir. Bu nedenle iddianamenin sanı57


ğa 25.7. 197 1 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen du­ ruşma gününün 30. 7 . 197 1 olarak tayin ve tesbitinde•

DURUŞMAYA DEVAM EDİLMESİNİN USULE AYKIRI OLDUGUNA DAİR TEMYİZ SEBEBLERİ 353 nurnaralı kanunun 37 ve müteakip maddelerinde hakimin davaya bakamayacağı haller. hakimin red sebeble­ ri, red istem zamanı, red isteminin şekli, ispatı ve red istemi üzerine verilecek karar etrailı bir şekilde gösterilmiştir. Sanık İsmail BEŞİKÇİ tarafından mahkemeye ibraz edi­ len 1 8 . 4. 1 972 tarihli dilekçede aynen "Bu iki olayı birlikte ele aldığımız zaman mahkemenin tarafsızlığına kesin bir göl­ ge düştüğünü açıkça göm1ekteyiz. Bu olay aslında heyetin 'red'ini gerektiren bir durumdur. Fakat ben şiindilik bunu yapmıyorum. Heyetin davaya bakmaktan çekilme kararı al­ masını talep ediyorum� demiş (D . 5, Sh . 1 4 /3) ve sanık ile müdafileri başkaca bir istemde bulunmamışlardır. (D . ı , Sh. 71) Sanığın b u açıklamasına rağmen mahal mahkemesince isteğin reddi hakim talebini de kapsayıp , kapasamadığını sormak için makul ve mantıki herhangi bir sebep olmadığı gibi 353 sayılı kanunun 4 1 , 42 ve 53üncü maddeleri muva­ cehesinde buna olanak da yoktur. 353 sayılı kanun ile askçri mahkemenin davaya bak­ maktan çekilmesi gibi bir müessese gelirilmediği gibi, 37nci maddesinde de sadece hakinün davaya bakamayacağı haller tahdidi ve tadidi olarak belli edilmiştir. Bilahare 40ıncı mad­ deye ilave edilen bir fıkra ile de savaşta. 37nci maddede ya­ zılı sebepler dışındaki bir sebebe dayanılarak hakimin reddi isteminde bulunularnayacağı hükmü getirilmiştir. Bu durum muvacehesinde mahal mahkemesinin "353 sayılı kanun ile C . M . U . K.nununun ilgili maddelerinde dava­ ya bakmaya kanuni engeller bulunması haricinde mahkeme heyetinin talep üzerine davadan çekilmesi gereğine ilişkin bir hüküm mevcut olmadığından sanığın heyetin çekilmesi ile ilgili isteminin reddine dair kararı kanu ni bir durumun açıklanmasından ibaret olup , red istemi hakkında verilmiş *

58

Orij inal metinde bu c ü m lenin d evam ı yoktur.


bir ka.rar niteliğinde değildir. Ve dolayısıyle karar için dosya­ nın b aşka bir merciye gönderilmemesinde ve duruşmaya de­

var.n ıedilmesinde usul kanununa aykırı bir cihet yoktur.

JOuruşmanın Açıklığı Prensibinin İhlal Edilip Edilmediği Kamu da�asının hususiyetleıinden biri de şüphesiz açık

o luşudur. Bu husus kaideten bütün anayasalarda önerilmiş

v ·e Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Beyannamesinde de ka­

bul edilmiştir.

Duruşmanın açıklığı, işlenmiş olan bir suç failinin ka­

mm huzurunda hesap vermesini temin ettiği gibi adaletin

te1:vsi işinin halk tarafindan kontrolünü de sağlar ve sanık iç.l;in esaslı bir t eminat teşkil eder. Duruşmanın

açıklığı

sayesinde halkın

adiiye

idaresi

n.takkmda kanaat elde etmesi h akimin yaptığı iş dolayısıyle

ıı;ıer türlü şüpheden korunması, tanık, bilirkişi ve diğer kişi­

lierin adaletin tecellisine dürüst şekilde katılması sağlanmış

C; >lur. ' Bu itibarla kanunda kapalı yapılması tecviz olunan hal-

ll er dışında d u ruşmanın açıklığı kaldesine muhalefet kat'i

lioozma sebebi sayılmıştır.

Şu halde duruşmanın açıklığı nedir? Duruşrnanın açıklığı genel olarak muhakemenin yapıla­

C<.lğı yere g;irebilmek imkanının var oluşu , başka bir deyişle

isteyenin (hazır bulunması ve gösterilenleri ve yapılanlan

g t irmesi k adar. söylenerıleri işitmesi ve bunl�n yayabilmesi­ db

·.

Kanu;nda gösterilen bazı kimselerin duruşma salonuna

alın maya�::ağına dair hükümler duruşmanın açıklığı prensi­

bini. n ihlali niteliği taşımadığı gibi "duruşma mahallinin isti­

ap h addi dolayısıyle tahdiUerle veya emniyet mülahazası ile

alına n tedbirlerde aleniyeti ihlal eden bir cihet yoktur. Du­

ruşm. aya girebilmek için kart bastırmak ve ancak burılan göster ·enlerin içeri girmesine müsaade etmek hali duruşma­

nın a< �ıklığını ihlal etmez. Mahkemenin kusuru olmaksızın aleniyt �tin ihlal edilmiş olması, mahkemeye zarar vermez.

(Dr. Pr of. Faruk EREM,

Ceza Usül Hukuku , Sh. 240)

59


Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri Sıkıyönetim K.lan ,nez­ dinde kurulduğundan genel olarak kışla içinde faaliyet gös­ termekte ve ayn bir yer bulunamamaktadır. Kışlanın iç ve dış emniyetinin sağlarunası için gerekli tedbirlerin alınacağı ise her türlü izahtan varestedir. Bu itibarla Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim Askeri .Mahke­ mesinin garnizon içinde oluşu , kapıda emniyet ve muhafaza nöbetçilerinin bulunması, müsadesiz içeri girilmemesi, kart­ lann Kolordu'dan alınması ve gidip gelmenin zahmetli olma­ sı ile salonun durumuna göre öncelikle sanıkiann yakın ak­ rabalarına duruşmayı takip imkanının sağlanması (Duruşmanın açıklığı) kuralının ihlali niteliğinde değildir. Fakat 353 numaralı kanunun ı 77 ve 1 78inci maddele \ rinde duruşma tutanağının ne gibi hususlan kapsayacağı,, nelerin yazılacağı gösterilmiş ve bu tutanaklann duruşmay1 yöneten askeri hakim ile tutanak katibi tarafından . . . imza­ lanması önerilmiştir. ı 79uncu maddesinde de duruşmanın nasıl yapılacağı hakkındaki kanuni kurallara uyulup uyul­ madığının ancak tutanakla ispat olunabileceği ve tutanağın bu kısunlarına karşı yalnız sahtelik iddiasının ileri sürülebi­ leceği belirtilmiştir. Duruşma tutanaklanna dinlenen tanık ve bilirkişilerin özellikle davayı aydınlatmaya yarayan sözlerini ağızlanndan çıktığı gibi yazılması icabettiğinden, bu hususun sağlanması amacıyle duruşma sırasında ses alma cihazının �ullariılmış olmasına rağmen bu hususun duruşma tutanağ�a geçiril­ memesi ve heyetçe gerekli kontrol yapıldıktan �onra da bantlardaki seslerin silinmesi duruşmanın açıklığı prensibi' ni zedelediği anlamı taşımaz. Zira ses alma cihazının bizatihi kullanılmış ol:çrıası yu­ kanda açıklanan duruşmanın açıklığı ile sağlanmak istenen hususların hiçbirine engel teşkil etmernektedir. Esasen 353 nurnaralı kanunun 1 77nci maddesinde bi­ lahare yapılan değişiklik ile de duruşma safahatının mahke­ menin uygun ve lüzum göreceği teknik araçlar ile tespit edil­ mesine cevap verilmiştir. Bu hal dahi duruşmada ses alma cihazının kullanılma­ sının, duruşmanın açıklığını ihlal anlamı taşımadığını göstermektedir. ·

60


Duruşma tutanaklannın usulen imza edilmiş bulunma­ lan muvaçehesinde bunlann muhteviyatıarının doğru olma­

dığı veya eksik bulunduğu şeklinde bir iddia ileri sürülerne­ yeceği gil:ii, bu konuda bir delil gösterilmesi de tecviz edilmemiştir.

353 n maralı kanunun 1 63üncü maddesine göre Askeri Mahkemeler ancak irat ve ikame olunan delillerin duruşma­ da edinilert kanıya göre değerlendirilebileceğine ve delillerin topl anması ve ikamesi hususlan yine usul kanunlannda gösterildiğine ve mahkemece ara kararlan haricinde ve du­ ruşma dışında birtakım yazışmalar yaptığı konusunda her­

özelllkle 18.4. 1972 tarihli celsede okunan MİT Diyarbakır ve Bölgesi Daire Başkan­ lığının 1 .3. 1972 gün ve 2435 sayılı yazısı, Sıkıyönetim hangi bir delil bulunrnadığına,

As. Mahkemesi Kd. Hakimliğinin 28 . 1 2 . 1 9 7 1 tarihli ara ka­ ranna

istinaden

(D.

T. ,

Sh.

34)

yazmış

bulunduğu

28. 1 2 . 1 97 1 tarihli yazısına (D . 3, Sh. 33) karşılık yazılan

26.2. 1 9 72 gün ve 2258 sayılı yazıya (D. 2 , Sh. 22 1 ) ek bir yazı

olup

(D.

2,

Sh.

222)

duruşmada

okunduğuna

ve

2 . 5 . 1 972 ve 23. 5 . 1 972 tarihli ara kararlannda " . . . cevaplan­ dınlmayan müzekkere cevaplannın beklenilmesine karar ve­

rilmesi (D. T., Sh . 8 1 , 9 1 ) de 24.4 . 1 972 taı;-ihli ara karanna istinaden (D . T., Sh . 77-78) Sıkıyönetim As. Mahkemesi Kd. Hakimliğince muhtelif yerlere yazılar yazılarak (D. 3, Sh. 4550) gelecek cevaplara matuf bulunduğuna nazaran mahke­

menin işlemlerini gizlilik içinde yürüttüğüne- ve bu halin du­ ruşmanın açıklığı ilkesini temelden zedelediğine dair iddia yerinde görülmemiştir. 644 sayılı Mllll istihbarat Teşkilatı Kanununa göre Başbakanlığa bağlı olan MİT aynı zamanda Milli Güven­ lik ile liglll ıstihbaratı devlet çapında ıstıhsal etmek ve gerekli resmi makamlara ulaştınnak ile görevli bulundu­ ğundan sanığın faallyetlerlnln tespiti yönünden askeri mahkeme ile MİT arasında yazışma yapılması ve MİT'ten bilgi ve delll lstenmesl mahkemelerin delll toplamakla il­ gm görevleri icabı olup bu halin mahkemeye dlrektlf ve­ rilmesi ve mahkemenin bağımsızlığı lle alakah anayasa hükümlerinin ihlal edildiği şeklinde değerlendirilmesine olanak yoktur.

61


Genel Olarak Savunmanın Kısıtlandığı Ve Diğer Usul Hükümlc:rlne Riayet Edilmediği İddi• t :

!

1

353 numaralı kanunun 1 59uncu maddesindeki "tanığın

veya bilirkişinin veya suç ortağının dinlenilme/sinden veya herhangi bir yazılı delilin

okunmasından so ra,

bunlara

karşı sanığın bir diyeceği olup olmadığı soruldr" hükmüne

mahal mahkemesince dunışmalann d evamı süresince riayet edilmiş ve aynca doktrinde benimsenen görüşe : uygun şekil­

de sanık vekili ile Askeri Savcıya dahi söz hakkı, tanınmıştır.

1 6. 3 . 1 972 tarihli duruşmada da okunan her delilden

sonra sanığa söz verildiği halde duruşmanın son salhasında

okunan ve daha ziyade sanığın açtığı idari davalara taaluk

eden evrakın okunmasını müteakip sanığa söz verildiğine dair duruşma tutanağında bir kayıt yoksa da o celsede dos­

yanın tetkikinden sonra sanığa ve sanık vekillerine söz veril­

diğinden ve bu suretle okunan deliliere karşı sanık ve vekili­

ne diyeceklerini bildirmelerine imkan tanındığından

(D.

T. ,

Sh. 87) (Sanık vekilinin ek temyiz layili asında sunulan tu ta­

nağın 97nci sahifesi) denmiştir. Yine,

25. 5 . 1 972

TÜRKDOÖAN

tarihli

duruşmada

Doç. Dr. Orhan

irnzalı 6 . 6 . 1 97 1 tarihli mektup ile 2 . 7 . 1 968

tarihli araştırma projesinin okunmasından sonra;

Sanıktan soruld u : . . . Kayıt edilmiştir dedi ve 2 2 . 8 . 1 970

ve 4 . 5 . 1 97 1 tarihli raporların okunmasını müteakip söz alan sanık: . . . Bu konuda başka bir diyeceğim yoktur dedi. Şek­

lindeki tutanak muhteviyatından sanığa söz verildiği anlaşıl­

dığından

(D .

T. , Sh. 90) ve

1 3 . 6 . 1 972 tarihli duruşmada

okunan bir kısım belgelere karşı sanığa söz verildiği gibi

(Toplumların Genel Gelişim Kanunlan Açısından ve Böl­ genin sosyo Ekonomik Yapısı İçinde "Doğu Mitinglerinin Analizi") isimli teksir metnine karşı sanığın (Bu araştırınarn özel olarak tarafıından yapılmış ve Forum dergisinde, o ta­

rihle 1 3 sayıda bölüm. bölüm neşredildi. Teksir üzerindeki

A. Ü.

Fen-Edebiyat Fakültesi kaydı, benim bu öğretim kuru ­

muna mensup olduğumu göstermek içindir. . . Bunları tevdi etmiştim) dediği tespit edildiğinden

62

(D .

T. , Sh. 104) ve bütün


bunlardan başka dosyadaki belgelerin okurunası bittikten sonra taraflara söz hakkı tanırup (tarafların okunan belgele­ re başkaca bir diyecekleri olmadığı) hususu tutanağa geçiril­ diğinden (D. T. , Sh. 1 04) ve dolayısıyle her delilden sonra sa­

nığa ayrı ayrı söz verilmemiş olması hükme müessir ve müdafa hakkını kısıtlar bir nitelik taşımadığından bu husus bozma sebebi sayılmamıştır. Esasen 353 numaralı kanunun 1 52 ve

l 59uncu maddelerinin vazındaki maksat sanığın

aleyhine ileri sürülen her delile karşı ne diyeceğinin sorul­ masına matuf olup, bu işlemler de mahkeme tarafından ya­ pılmış bulurunaktadır. 353 numaralı kanunun 1 3 l inci maddesinin tehir süre­ sinin 8 günü geçmesi veya talik halinde veyahut askeri mahkeme kurulu arasında kısmen veya tamamen değişiklik olduğu takdirde evvelki duruşmada olup bitenleri ve intika­ lann hakimierin hafızalanndan silmebileceği ve hadiselerin unutulacağı farzedilerek bu halde duruşma tutanaklarının okurunası yolu ile duruşmanın tekrarlanması önerilmiştir. Mahal mahkemesince de duru şmanın talik edildiği her du­ ruşmada b u usul hükmüne riayet edildiği halde (mesela D .

T

..

Sh . 1 8 , 20, 23, 2 7 , 30, 33 , 36, 3 9 vs.) sadece duruşma­

nın talik edildiği 24.8. 1 9 7 1 ve 9 . 3 . 1 972 tarihli duruşmalar­ da bu hususa riayet edilmemiş ise de, bu tarihleri takip eden duruşmalarda eski duruşma tutanaklarının okunınası suretiyle duruşmanın yenilendiği (D. T. , Sh. 1 8, 6 7 , 69) ve dolayısıyle usul hukıiku bakımından beyan ve muhtevada yapılan hatadan mahkemenin re'sen rucu etmiş olduğu an­ laşılmaktadır. Her ne kadar 28. 1 . 1 9 72 tarihinde yapılan duruşma sıra­ sında sanığın "Duruşmanm yenilenmesini gerektiren haller­ de eski zabıt ve evrakın aynen okunması gerekir, zabta okunduğu yazılmaktadır. Ancak dediğim hususa riayet edil­ memektedir" şeklindeki sözleri tutanağa geçirilmiş ise de bu husus diğer duruşmalar sırasında da aynı işlemin yapıldığı­ nı gösteremez. Kaldı ki C . M . U .K.nun 222nci maddesinde buna ait bir hüküm bulu nmadığı gibi 353 sayılı kanunun l 3 l inci maddesine ilave edilen bir fıkra ile savaş halinde bu hükümlerin uygulanmayacağı açıklanmıştır. Bu

nedenlerle

353

sayılı

kanunun

l l l inci maddesi

63


hülonüne riayetsizlik savunmamn kısıtlandığı anlamına gel­ meyeceğinden hükınün es:o.sma etkili bir hata olarak kabul edilmemiştir . Her ne kadar Askeri Yargıtay 2nci D airesinin 16.7. 1 964 gün ve 1 964/667-736 sayılı kararında mahkeme heyetinde değişiklikten sorıra evvelce zabta geçenlerin tekran, esasa ınüessir ve kanuna mutlak muhalefet hali teşkil ettiği "kay­ dedilmekte ise de mezkur ilan ile mahal mahkemesinin ka­ rannın esasa ve usule taaluk eden diğer yönlerden de bozul­ muş olması. mahkemenin bu usul hatasını bilahare düzeltip düzeltmediğinin ilaının tetkikinden anlaşılamaması ve esa­ sen 2nci Daire kararının diğer Daireleri bağlayıcı bir niteliği­ nin bulunmaması muvacehesinde ıneskur ilam "hadişesine münhasır" olarak değerlendirilmiştir. 353 sayılı kanunun 1 45inci maddesiyle duruşma sıra­ sında dinlenen tanık ve bilirkişilere As. Savcının veya sapık müdafinin (Bu arada samğın) sual sorma yolu açılmış ol­ makla beraber gerekli olmayan ve dava ile ilgili bulunmayan soruların duruşmayı yöneten Askeri Hakim. tarafından ya­ saklanacağı, bir sorunun sorulmasımn gerekli bulunup bu­ lunmadığında kararsızlık olursa askeri mahkemenin bu hu­ susta bir karar vereceği kabul edilmiştir. 24.2 . 1972 tarihli ara kararı ile huzuren dinlenmeleri uy­ gun görülen tamkların 9.3. 1 972 tarihli duruşmada dinlenil­ melerine başlanmış ve tamk rektör Kemal BIYIKOGLU'nun ifadesinin alınmasım müteakip samk tarafından 26 sahife­ den ibaret 24.2. 1 972 tarihli bir dilekçe mahkemeye ibraz ederek (D.T. Sh. 44, D . 5, Sh. 22) Tanık Kemal BIYIKOGLU'na 18 (dilekçede 12 den 1 5'e atlandığı için 20 yazılıdır) Sorunun sorulması istenmiş ve henüz dinlenmeyen ve dolayısıyle ne diyecekleri bilinmeyen tamklardan Mithat TORUNOGLU'na 9, İbrahim Erol KOZAK'a 9, Şaban KARA­ TAŞ'a 6 ve ORHAN TÜRKDOGAN'a ise 33 sual sorulması talep edilmiştir. Samk vekilieri tarafından muhtelif sorular tevcih olunmuştur. Mahal mahkemesi rektör BIYIKOGLU'na ı. 3, 5, 6, 8, 9, 10. 16, 1 7 ve 18 sıra numaralannda yer alan sörulan dava ile ilgili görmediğinden reddetmiştir. 64


Filhakika saruğın hazırladığı sorularda kendi düşüncesi­ ne göre bazı muhakeme tarzı yürütüldükten sonra:

1 . Bu yalanı söylemekle BIYIKOÖLU ne urnmaktadır. 3. Görevini ve gayenin ne olduğunu, nasıl suistimal edU­ diğilli somut olarak ortaya koysun, 5. BIYIKOGLU kitaplarırnı. . . gazete ve d�.-rgllerde yayın­ lanan yazılarımı izleme olanağı bulmuş mudu:ı? 6. 4936 sayılı kanunun 38 ve 50nci maddelerüıdeki amir hükümlere rağmen neden görevime son vermiştir,

8 . Yürütmen1n durdurulması karan ancak üç ay gecikme ile uygulanmıştır, neden? 9 . Maaşlanın bile ödenmemiştir, neden?

10. Bu bilgller MİT'e rektör tarafından mı verilmiştir? l 6.Tahkikat dosyası hangi yüzle Sıkıyönetim K.lığına gönderilmiştir. ı 7. Raporda kovuşturmaya yer olmadığı karan açıkça belirtildiği halde BIYIKOGLU neden onu kaynak olarak gös­ termeye çalışmaktadır? ·

1 8 . Neden lüzumu muhakame karan aldırmak için ça­ lışrnamıştır? Demektedir. Bu suallertn bir kısmı esasen verdiği ifadede de açıklığa kavuşturulmuş, bir kısmının ise daha fazla izahata lüzum kalmayacak şekilde dava lle ilgili bulunmadığı görülmüştür. Sanık vekillerinden Avukat Veysi ZEYDANOGLU'nun sorup da mahkemece reddedilen (görevden alınan ve kendi­ sine ideolojik niteliğe haiz suç isnat eden bir üniversite men­ subunun öğrencileri tarafından ziyaret edilmesinin bahsi ge­ çen ideolojik suçlan işlerneye devarn ettiği anlamına gelip gelmeyeceği ve bu ziyaretleri ne suretle karşılayacağı, veya Kürtçülük ve komünizm faaliyetlerinden ne anladığı) gibi 2, 4 ve 5.nci numaralı bölümlerde yer alan sorulann d a aynı mahiyette bulunmuştur. Keza; Mahkemece tanık plarak dinlenen Orhan TÖRK­ DOÖANa sanığın tevcih ettiği 33 soru ve sanık vekili Şera­ fettin KAYA'nın sorduğu 7 soru mahal mahkemesince aynı gerekçe lle redde ' rruştir. 65


Sanığın sual olarak ileıi sürdüğü bazı hususlar tama­ mıyle savunma niteliğindeki şahsi görüşleri olup, diğer soru­ lar ise açıklığa kavuşmuş olaylara veya dava ile ilgisi bulun­ mayan konulara taaluk etmektedir. Diğer tanıklardan sorulması istenip de. sorulmayan ve mahkemenin ara kararlan ile sorulması yasaklanan sorula­ nn da aynı mahiyette olduğu anlaşılmıştır. Sanık vekili

Avukat Şerafettin KAYA'nın ek temyiz layi­

hasında misal olarak ileri sürdüğü (neden o taıihte savcılığa baş vurarak durumu ihbar etmediler. .

.

ı 97 ı yılını ve Sıkıyö­

netim ilanını neden beklediler, neden dosya MİT mü steşarlı­ ğına gönderilmiştir) gibi sualler dahi dava ile ilgili olmayıp , kişilelin şahsi düşüncelerine ve tutumianna taaluk etmek­ tedir. Bu nedenlerle mahal mahkemesipce takdir hakkı kulla­ nılarak dava ile ilgili olmayan sorularm yasaklanmasında ve aynca bu hususta gösterilen kanuni gerekçede usule aykın bir cihet ve hata müşahade olunmamıştır. Delillelin ikamesi ile ilgili olarak 353 sayılı kanunun ı24 ve ı 47 roaddelert ile C . M . U . Knun muhtelif hükümleıi mahkemelere oldukça geniş takdir yetkisi vermiş bulunmak­ tadır. Bu yetki kullanılırken esas gayenin hakikati meydana çıkarmak olduğunun ve adaletin sürate feda edilmemesi ge­ rektiğinin gözönünde bulundurulması icabeder. Ancak bu husus delil olarak gösteıilen her kişinin dinlenmesi ve tanık ve bilirkişilere her türlü sorulann tevcih edileceği anlamını da taşımaz. Nitekim C . M . U.K.nun da delillelin davayı uzat­ mak maksadıyle ikame olunamayacağı önerilmiştir. Mahkeme bu konuda takdir hakkını kullanırken şüphe ! siz ileri sürülen delilin ikamesinin kesin olup olmayacağı­ nın. açık ve aşikar bir konuya taaluk edip etmediğini, dava ile ilgi derecesini ve delilin maksada elverişli bulunup bu­ lunmadığı gibi hususlan da dikkate alacaktır. Nitekim mahal mahkemesi de sanığın delil ikamesi ve tanıklara sual sorulması ile ilgili birçok taleplertni kabul et­ miş (D. T. . Sh. 25, 28. 52, 53 , 54, 59, 60) ve hatta bir kısım tanıklarm mahallinde yeminli olarak ifadeleri alınmasına rağmen sanık ve sanık vekilinin ısrarla vaki istemleri nazara alınmak suretiyle Erzurum gibi uzak bir ilden mesaj çekil-

66


rnek suretiyle tanıklar mahkemeye celp edilmiş ve dinlen­ mişlerdir. Bu arada As. Savcının bazı talepleri gibi (D. T. , Sh. 76-97) sanık ve sanık vekilierinin de istekleri reddedil­ miştir. Ancak mahal mahkemesince sanık ve vekilierinin delil ikamesi ile ilgili istekleri de makul ve hukuki gerekçeler gös­ terilmek suretiyle reddedildiğinden, bu yöndeki takdir hak­ kının kullanılmasında kanuna aykın bir cihet bulunmamış­ tır. 353 sayılı kanunun 1 60.ncı maddesi delillerin ikamesi ve tartışması bittikten sonra söz sırasının tanzimine müte­ dair olup, son söz sanığa ait olmak üzere davacı ve davaya katılan söz söyleyeceği sıralar tespit edilmiş ve As. Sav. sa­ nık ve müdafinin sözlerine karşı cevap verme yetkisi göster­ tilmiş ve bu arada davacının da cevap verebilme hakkı ka­ bul olunmuştur. Duruşmanın devamı sırasında sanığın veya vekilinin As. Sav.dan ve As. Sav.nın sanık veya vekilinden sual sormaya yetkileri yoktur. Sanığın sorgusu sırasında noksan kalan veya açıklan­ ması gereken bir husus bulunduğu takdirde As. Sav. nın du­ ruşmayı yöneten askeri hakimden tavatlıini istemesi sual sorma anlamı taşımadığı gibi, sanığın da sorulan her soruya karşı susmak hakkı vardır. Sanığa son söz verildiğiyse du­ ruşma tutanağının 1 23. sahifesinde yazılıdır. Son sözün sanığa ait olduğu hususundaki hükmün sa­ dece son soruşturmanın nihayetindeki son söze taaluk et­ meyip, duruşmada her delilin ikamesinden sonra söz sıra­ sında işaret ettiği doktrinde ileri sürülmekte ise de (Prof. Dr. Faruk EREM, Ceza Usulü Hukuku, Sh . 23 1) Prof. Nu­ rullah KUNTER Ceza Muhakemesi Hukuku adlı kitabında "Tanığın, bilirkişinin, teknik müşavirin veya suç ortağının dinlenilmesinden ve herhangi bir belgenin okunrnasından sonra bunlara karşı bir diyeceği olup olmadığı taraflara so­ rulacaktır" demekte, Ord. Prof. Tahir TANER ise tanığın, bilirkişinin veya şertkinin dinlenilmesinden ve herhangi bir varakanın okunmasından sonra bunlara bir diyeceği olup olmadığının sanıktan sorulacağından söz etmektedir. 353 sayılı kanunun 1 59 ve C.M.U.K. nun 2 50nci maddelerinin vazı maksatlan dikkat nazara alınırsa 9.9. 197 1 ve 67


20.6. 1 972 tarihli duruşmalarda sanıktan sonra As. Sav.run beyanda bulunması ve buna karşı ne diyeceklerinin ikinci defa sanıktan sorulmaması (D. T. , Sh . 1 9 , 1 09) neticeye mü­ essir bir hata niteliği taşımamaktadır. Kaldıki her iki duruşmada As. Sav. ya sanıktan sonra söz verilmiş olması, sanığın ve sanık vekilinin yeniden ileri sürülen delil ikamesi, soruşturmanın genişletilmesi ve tu­ tukluluk halinin kaldırılması hususlarına taaluk etmekte ve 28.3. 1 972 tarihli duruşmada ise As. Sav. dan sonra sanık vekiline ve sanığa söz verildiği tespit edilmekte (D. T. , Sh. 67) ve As. Sav.nın beyanından sonra sanığın veya vekilinin cevap vermek istediğine dair duruşma tutanaklannda bir kayda da rastlanmamaktadır. Sanık vekilinin ek temyiz layihasında ileri sürdüğü "Sa­ nık ve vekiliert tarafından savcılığın açıklamasma karşı ce­ vap vermek için söz istediği hususu zabta geçirtlmemiştir" şeklindeki iddia ise kavli mücerretinde kalmaktadır. Bu nedenle 353 sayılı kanunun 1 60. ncı maddesine ria­ yet edilmediğine dair ileri sürülen husus vartt görülmemiş­ tir. C.M.U.K.nun 2 5 1 inci maddesinde olduğu gibi 353 sayılı kanunun 1 60ıncı maddesinde de hükmün kollektif verilme­ sini sağlamak için iddia ve müdafa makamianna uyuşmazlı­ ğı çözecek olan Askeri Mahkemeye ışık tutmak üzere . son karann nasıl olması gerekeceği hakkında mütalaalarını bil­ dirmek · imkanı tanınmış ve tartışmanın hangi sıraya göre yapılacağı, cevaplann ne şekilde verileceği gösterilmiş olma- . sına rağmen iddia ve müdafa makamlarının son mütalaala­ nnı hazırlamalan için ilgililere süre vertimesine kaide olarak cevaz verilmemiştir. Zira ; duruşmalann süratle bir sonuca varması gereği, iddia ve müdafa makamlannı işgal edenlerin hazırlıklı olmalarmı icap ettirmektedir. Ancak duruşmalann kesiksizliği prensibinden bazı hallerde aynimak zorunluluğu bulunduğundan bu istisnai haller kanunun 1 66ncı madde­ sinde birer birer gösterilmiştir. Duruşma tutanaklannın incelenmesinden mehil veril­ mesini gerektiren kanuni bir bulunmamasına rağmen sanık ve sanık vekilinin talepleri üzerine savunmanın hazırlanma­ sı için 1 8 . 7 . 1 972 tarthinden 28. 7. 1 972 tarihine kadar kesin 68


mehil verilerek sanığın 232 sahifelik müdafa hazırlamasına olanak sağlandığı gibi 28.7. 1 972 tarihinde de (D.T. maddi hata olarak 2 7. 7. ı 972 yazılıdır) sanık vekillerinin istemleri­ ne binaen tekrar 3.8. ı 972 gününe kader mehtl tanındığın­ dan müdafa hakkının kısıtlandığı iddiası varit görülmemiş­

tir.

Keza ; 353 sayılı kanunun ı 60 . ncı maddesine ilave edi­ len bir fıkra ile savaş halinde sözlü savunmanın süre bakı­ mından mahkemece kısıtlanmasına olanak sağlandığından, (Mahkemenin bakmalrta olduğu davaların adet ve kapsam bakımından çok şumüllü bulunduğunu ve bu nedenle sa� vurunanın yazılı olarak hazırlamasını) hatırlatması. sözlü savunmanın kısıtlanabileceği ihtimaline binen savurunanın iyi bir şekilde yapılmasına önceden imkan verilmesine matuf olduğu neticesine vanlmıştır. Esasen: sanığın "savunmamı hazırlamış bulunuyorum. Bunun sonuç bölümünü aynen okumak istiyorum. Aynca şifahi olarak da vaki itharnlarm bazılarını tahlil edip cevap­ landıracağım diyerek şifahi anlatımlarda bulunması" ve sa­ vunmanın sadece sonuç bölümünün 5,5 sahife tutması (O. T. , Sh. 1 2 ı ) ve sanık vekilierinin 16 sahifeden ibaret savun­ ma layihalannı okuduktan sonra tevdi etmiş olmalan (D. T S h . 1 23) muvacehesinde savuruna hakkının kısıtlandığın­ dan söz edilemez. .•

Esas hakkındaki mütalaa ile suç vasıflannın değiştiril­ miş olması sebebiyle ek savunma hakkının tarundığı fakat sanığın ve sanık vekilierinin ayrı bir mehil istemedikleri ise yine duruşma tutanağına geçen beyanlarından anlaşılmak­ tadır. 353 sayılı kanunun 63üncü maddesinin atıfta bulundu­ ğu C . M . U . K.nun 9 ı ve 92.nci maddeleri mersulelertn zabt ve zabıt kararlan ile ilgili olup, bu hükümlere riayet edilmeden ele geçirilen dellllerin duruşma sırasında ikame olunamaya­ cağı ve delil sayılamayacağı anlamı taşıyamaz. Aksi halin kabulü şekli esasa tercihi neticesini meydana getirir. Prof. Dr. Faruk EREM'ln Ceza Usulü Hukuku kitabındaki "ha­ kim karanna ihtiyaç gösteren aramada böyle bir karar ol­ maksızın yapılan arama sonunda elde edilen delilin kabu­ lünde tereddüt edilecek bir taraf yok mudur? sorusu gibi

69


delillerin dikkate alınmayacağı ve dosyadan çıkanlacağı an­ larnma gelemez. Şüphesiz ikame olunan delilleri duruşmada edindiği kanıya göre değerlendirecek olan hakim, delillerin elde edilişi şekillerini ve bunlara karşı sanığın diyeceklerini göz önünde bulunduracaktır.

Bu nedenlerle MİT teşkilatınca elde edilip duruşma­ da okunan ve sanığa ne diyeceği sorulan mektuplann mahkemece delll olarak kabulünde kanuna aykın bir el­ bet görülmemiştir. Sanığın 2 4. 5 . 1 972 gün ve 1 972 / 1 04 sayılı iddianameye istinaden 5 . 6. ı 972 tarihinde yapılan duruşmasında. iddia­ narneye karşı u sulen sorgusu yapıldıktan sonra mahkemece re'sen ve aynca As. Sav. nın talebi üzerine dava ile ilgili sual­ lerin sorulması anayasanın 20nci maddesine aykın olmadığı gibi sanığın susma hakkını kullamnası yerine c evap vermiş olması da manevi baskı anlamı taşıyamaz. 353 sayılı kanunun 47nci maddesinde duruşma sırasın­ daki kararların,, tarafiann dinlerıilrnesinden sonra verileceği önerilmektedir. Ancak bu hükmün malıkernelerin re'sen·ve­ rebileceği kararlar ile sadece duruşmanın sevk ve idaresine ait kararlarına teşmil etmeye imkan yoktur. 3 . 2 . ı 972 tarihli ara kararının verilmesinden önce sanı­ ğın ı 7 sahifelik dilekçesi ile 7 sahifelik notu okunup dosya­ ' sına kondu ktan sonra tanıklar konusunda sanık vekiline, As. Sav.ya söz verildiği ve 23.5. 1 972 tarihli ara karann 4üncü maddesi ile ilgili olarak daha önce As. Sav.ya, sanık ve sanık vekilierine söz hakkı tanıdığı (D . T. , Sh. 4 ı ) tespi edildiğinden ve diğer ara kararları duruşmanın sevk ve ida­ resinin taaluk ettiğinden bu konuda temyiz sebepleri varit görülmemiştir. 30. 7 . ı 97 ı günü saat ı 5 .00'te yapılan duruşma sırasın­ da sanığın 22.7. ı 97 ı gün ve ı 97 ı 1 1 04 sayılı iddianameye karşı sorgusu yapılmış, As. Sav.ya söz verilmeden önce As. Savcılıkça alınan ifadesi okunmuş, müteak.iben As. Sav.ya söz verilmiş ve daha sonra sanık ve sanık vekiline söz hakkı tanınmış olduğundan (D . T. , Sh . ı ı , 1 2) ve bu safhada sanı­ ğın savcıiıkça alınan ifadesi konusunda da diyeceklerini bil­ dirmesi mümkün görüldüğünden 353 sayılı K.nun ı J9uncu maddesine aykın bir cihet müşahade edilmediği gibi iddia70


nameye konu filller hakkında duruşma sırasında sanığa sor­ gu ve savunması için her türlü imkan tanınmış bulundu­ ğundan soruşturma sanıasında As. Sav. tarafından iddiana­ meye konu. her fiili için . soruşturma yapılmadığı iddiası esasa müessir bulunmamıştır. Duruşma harici hallerde ve bazı işlemlerde kanun koyu­ cu ancak iki taraflı aleniyeti kabul etmiştir. Duruşma hazır­ lığı aleni değildir. fakat bu safilada tanık ve bilirkişilerin na­ iple (veya istinabe yoluyla) dirılenmesinde savcı, sanık ve müdafii hazır bulunabilir. İşin gecikmesine sebebiyet verme­ yecekse dinlenme ve zaman kendilerine bildirilir. Duruşma hazırlığı safilasına

taaluk

eden

353

sayılı

K.nun 1 2 7nci maddesinde de "işin gecikmesine sebep olma­ yacaksa tanık ve bilirkişi dinlenmesi için tayin edilen günün As. Sav. , sanığa ve müdafilne bildirileceği, bunların dinlen­ me sırasında hazır bulunmalannın şart olmadığı açıklan­ mıştır. İşin gecikmesine sebep olup, olmayacağı hususunun tayin ve tespiti naip hakim veya istiriabe yoluyla ifade ala­ cak olan mahkemenin takdirine taaluk etmektedir. Bu nedenle, tanık veya bilirkişilerin dinleneceği gün ve

saatin daha önce As. Mahkeme tarafından bilinmesine ve sanık veya müdafiine bildirilmesine imkan yoktur. As. Mah­ kemenin duruşma sırasında bu konuda aldığı kararlar ise sanık ve sanık vekilierince malumdur. Kaldı ki Naip Hakim Yzb. Nursefa Pandar tarafından Er­ zurum 9uncu Kolordu K.lığı As. Mah. duruşma salonunda 1 6. 2 . 1 972 günü tanıkların dinlenilmesine geçildiği ve tanık

Mustafa AYDIN

Mehmet EYÜPOÖLU'nun ifadelerinin Alaattin BAŞAR'ın ifadesinin sanık vekili Av. Abdurrahman Alaca'nın ve­ ve

alırunasına müteakip tanık alındığı sırada kaletnamesini

ibraz

ederek

mahsus

yerine

alındığı

ve

1 5 . 2 . 1972 tarihinde de kendisine tanık ifadelerinin alınacağı gün, saat ve yerinin bildirilmiş bulunduğu anlaşılmaktadır. (D·. T. , Sh. 6) .

. .)

3.2. 1 972 tarihli duruşmada dinlenmek üzere mahkeme­ ce celp edilen tanıklar ile 23 .6. 1 972 tarihli duruşmada bilir­ kişi olarak dinlenilmesine karar verilen

Prof. Hamlde TOP­

ÇUOÖLU'nun isim ve ikametgah adreslerinin ayrıca sanığa bildirilmemiş olmasından usul kanununa

aykın

bir elbet

71


müşahade edilmemiştir. "Zira 1 2 5 ve 1 27inci maddelerinin vaz'ından maksat taratıann duruşmaya hazırlanınalarmı ve iddia ile müdafanın yapılacağından karşılıklı haberdar olma­ lannı, duruşmada beklenmeyen delillerin iradına mahal ve­ rilmemesini sağlamak ve ikame edilecek tanık ve bilirkişiler hakkında lüzum görülecek soruşturmayı yaparak ifadelere karşı irat edilecek suallere olanak sağlamak ve değerlendiril­ meleri konusunda görüşlerinin bildirilmesine imkan ver­ mektir.

Bu

24.2. ı 972

hususlar tarihine

ise ve

3 . 2 . 1 972 5.6. 1 97 1

tarihli tarihli

duruşmanın duruşmanın

23.6. 1 972 tarihine tehiri suretiyle esasen sağlanmış bulun­ maktadır. 353 sayılı kanunun 6 l inci maddesinin atıfta bulunduğu C.M.U. K.nun 54üncü maddesinde telkin1ere kapılmaması amacıyla "her tanık ayn ve sonradan dinlenecek tanıklar ya­ nında bulunmaksızın dinlenir" hükmünü ihtiva etmektedir. Duruşma tutanaklarının tetkikinden bu hülane riayet olunduğu anlaşılmakta ve sanık da temyiz layihasında "ger­ çi her şahit ayrı ayrı ve sonradan dinlenecek şahitler olmak­ sızın dinlenmişlerdir" demek suretiyle de teyit olunmaktadır. Çok tanıldı duruşmalarda sanığın ve sanık vekilinin muhte­ lif talepleri hakkında mahkemece gerekli ara kararlarının alınması zımnında duruşma salonunun boşaltılması ve öğle tatili için duruşmanın tehiri halinde dinlenen ve din1enme­ yen tanıkların bir araya gelmesi ise kaçınılmaz bir keyfiyet­ tir. Mahkemece; üniversite rektörüne ve öğretim üyelerine, ifade için sıralan gelinceye kadar beklemeleri amacıyla yer gösterilmesi ve mahkeme başkanının odasının tahsisi, sanık ve vekilierinin de her vesile ile beyan ettikleri üzere ilim ada­ mına duyulan ue duyulması gereken bir hürmetin tezahüii.i olup, memleket1mizde sınıf gerçeğinin mevcudiyetine delil olamaz. Bu nederılerle ve 9.3. 1 972 tarihli ara karannda yer alan gerekçe muvacehesinde C.M. U.K.nun 54üncü maddesinin ihlal edildiğine dair temyiz sebeplerine itibar olunmamıştır. Usul hukukunun gayesi, hakikatın arnaşılması ve hukuken kabulüdür. Bu gayeye, usul kanun1annın tayin ettiği kalde­ lere göre takdir olunan deliller ile ulaşılacaktır. ispat vasıta-

72


lannda serbestlik kaidesi, ceza usulünde "maddi hakikatın arandığı" ve vicdanı kanaatın esas tutulduğu fikri ile izah olunmaktadır. Bu iki esasın benimsendiği usul hukukunda ispat vasıtalannda tahditler koymak, bazı vasıtalan yasak saymak veya ispatı ancak muayyen şekilde mümkün gör­ mek gibi bir anlayışa yer verilemez. Ancak; Ahlaka aykın veya cebir ve şiddet ifade eden (Tehdit, dayak vs.) vasıtalann kullanılması tasvir edilmemiş­ tir. Bu nedenlerle bir hususun ses alma cihazı ile tespitinde kanuni ve hukiki hiçbir engel yoktur. Ses alma cihazı ile tespit edilen sesin, parmak izinde ol­ duğu gibi kat'i bir teşhis va,sıtası olamaması ve ses bantla­ rında ses taklidinin ve montaj hilelerinin yapılabilmesi keyfi­ yeti ise delillerin değerlendirilmesine taaluk eder. Tatbikatta ses bantlannda yer alan hususların doğru olup olmadığını tayinde ikrar büyük değer taşımaktadır. Ankara D.D .K. Ocaklan Lükalinde sanığın verdiği konfe­ ransın MİT tarafından ses alma cihazı ile tespit edilen ve du­ ruşma sırasında okunmak suretiyle ikame olunan tape met­ nine karşı sanığın (okunan konferans metninin genel olarak benim konuşmaını ihtiva ettiğini söyliyebilirtm) demesi sa­ mimi bir ikrar niteliğinde olup (ancak arada bazı aniaşılma­ yan kelime ve cümlelerin mevcudiyeti sebebiyle bazı yerlerde mana tam olarak çıkmamaktadır) sözü ise bir inkar değil, tape metninin bazı bölümlerinde mananın aniaşılamadığının açıklanmasına matuftur. Ceza usulünde ikrardan rucu ya­ saklayan bir hüküm bulunmadığından sanığın ikranndan dönmesi mümkün ise de bu dönmenin kabul edilip edilme­ mesi hakimin takdirine bırakılmıştır.

Ha:t..lrn diğer delilleri nazara alarak ikrarın mı yok.sa ın­ kann mı doğru olduğunu çözecekttr. Mahkemece de bu takrir hakkı kullanılarak tape metni­ ne karşı ikrar ve kabulün doğru olduğu neticesine varılmış­ tır. Bu nedenlerle "MİT şaibeli bir teşkilattır, tapelerde tahri­ fat yapılması da söz konusudur. Bir kabul ve ikrar yoktur, şeklindeki iddia mutebar gö­ rülmemiştir. 73


Noksan Soruşturmaya Alt Temyiz Sebeblerl: 353 sayılı kanunun ı47inci maddesinin son fıkrasında

"Askeri mahkeme istem üzerine veya kendiliğinden tanık ve­

ya bilirkişi çağnlmasıru . . . . . serdedebilir". hükmü yer almış­ tır.

3 . 2 . ı 972 tarihinde yapılan duruşmada sanık tarafından

verilen ı 7 sahileden ibaret 3 . 2 . 1972 tarihli dilekçe ile 7 sa­ hifeli.k

ekinde

huzuren

dinlenilmesini

istediği

tanıkların

isimleri bir bir açıklanmış ve "muhbir tanıkların ve tanıkia­ nn mahkeme huzurunda dinlenilmelen ile ilgili talebin ı 4 ı /

ı ile ilgili olarak açılan ve eski dosya ile birleştirilen yeni da­

vadaki muhbir tanıklar ve tanıklar için de söz konusudur"

denmiş ve As. Sav. da sanık hakkında T. C .K.nun ı 4 ı / l inci

maddesinden açılan dava sebebiyle ikame edilen 20ye yakın tanığın istinabe suretiyle veya nciip hakim tarafından dinle­

nilmesini talep etmiş olduğundan mahal mahkemesince de sanığa müsnet T.C.K.nun ı 4 ı / l inci maddesini ihlal suçu

ile alakah olup Atatürk Üniversitesi'nde görevli veya öğrenci­ ler duruşmada bulunan

ve

Hüsnü GÖKALP'ın

Hamdi GÜLEÇ, Adnan

ÜNLÜTÜRK

da dahil olduğu ı s tanığın naip ha­

kim tarafından ifadesinin alınmasına karar verilmiştir. Er­

zurum'a giden naip hakim tarafından yapılan davet üzerine

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğünce verilen ı 9 . 2 . ı 972 tarihli cevabi yazılarda

nan LEÇ

ÜNLÜTÜRK'ün yurt dışında ile

Atamer GÜNEŞ in

dinlenilmesine

karar

ı 6. 2 . 1 972 tarihinde ve

'

ı 6. 2 . ı 972 ve

Hüsnü GÖKALP ile Ad­ oldukları ve Hamdi GÜ­

bulunamadıklan bildirilmiş ve

verilen

diğer

·

tanıklardan

Atamer GÜNEŞ'in

ı Sinin

de 2 2 . 2 . ı972 tari­

hinde ifadeleri alırunış (B . 2 , Sh . 252) ve bu ifadeler duruş­

m;;ı.da usulüne uygun şekilde okunmuştur. ( D. T. , Sh. 9 , 42 )

Müteakip

alınmasına

duruşmalarda

ve

delillerin

diğer

tanıkiann

ikamesine

devam

ifadelerinin

edilmiş

ve

23.5. ı 972 tarihli ara karannın 4üncü maddesinde aynen (24. 2 . ı 972 tarihli celsede bilahare teemmülüne karar veri­

len bazı tanıkların huzuren dinlenUrneleri ve adresinde bu­ lurunayan

Adnan

Hamdl GÜLEÇ ile Yurt dışında Hüsnü GÖKALP'in

ÜNLÜTÜRK ve

olduğu anlaşılan

beyanianna baş­

vurma istemlerinin reddine karar verilmiştir.

74


Her üç tanığın isim zikredilmemekle beraber taraflarm

istemleri üzerine dinlenmelerine karar v·erildiğine nazaran

Hüsnü GÖKALP

ile

Adnan

ÜNLÜTÜRK'ün hangi tarihte

yurda döneceklerinin ve tanık

Harndi Güleç in '

ikametgah

adresinin tahkiki ve gelecek cevaplara göre işlem yapılması

veya 353 sayılı Kanunun ı I Sinci maddesinde önerilen şekil­

de bu delillerin geri alınması veya sarlinazar edilmesi gere­

kirken "yukarda açıklandığı gibi beyanianna başvurma is­

temlerinin reddine" karar verilmesi usul kanununa aykın ve bu konu ile ilgili Temyiz sebepleri tamamiyle varit ve kabule değer bulunmuştur.

Ancak; adı geçen tanıkiann (Tefrik edilerek gereği yapıl­

mak üzere Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K. lığı Askeri

savcılığına gönderilen) soruşturma dosyası ile ilgili olmalan

ve dolayısıyle yapılan bu hatamn malıkurniyet hükmüne et­ kisi bulunmaması nedeniyle bozma sebebi sayılmamıştır.

Gerekçeli hükmün 36-42nci sayfalannda tahlili yapılan

ve sanık tarafından Aralık 1 962 tarihinde yayınlanan

(Top· lumlann Genel Gellşimi Açısından Bölgenin Sosyo Eko· nomik Yapısı İçinde Doğu Mitinglerinin Analizi) isimli 95 sayfadan ibaret yayımn delillerin ikamesi safhasında okun­

duğu ve bu belge :konusunda sanığa ne diyeceğinin soruldu­

ğu duruşma tutanağındaki (Tetkik edilip, mahiyeti anlaşıldı) şeklindeki kayıt ve sanığın (. . . bu araştırma özel olarak tara­

fundan yapılmış ve Forum dergisinde 1 3 sayısında bölüm bölüm neşredilmiştir. . . ) şeklindeki beyarnndan anlaşıldığı gi­

bi (D. T. . Sh. 1 04) yine gerekçeli hükmün 42-44 sayfalann­

da sözü edilen "Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt .Aşiretle· rinde, Toplumsal Değişme" isimli araştırma hakkında da sanığın etraflı bir şekilde görüşlerini bildirmiş olması (D. 5 . .

Sh. 6 / 7 . 2 2 / 5) b u delilin d e ikame edildiğini ve fakat sadece ikame edildiğinin zabta geçmediğini gösterdiğinden ve esa­

sen esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalan alındığın­

dan bu hal noksan soruşturma ve savunmanın kısıtlanması

olarak kabul edilmemiştir.

353 sayılı Kanunun I SOinci maddesinde hülanün ge­

rekçesinin tamamıyle tutanağa yazılmamış olması halinde

tefhimden itibaren 7 gün içinde yazılarak dava dosyasına kanacağı önerilmesine rağmen Hüküm fıkrasının 1 4 Ağus-

75


tos 1 972 taıihinde teflıirn edildiği ve fakat gerekçelt hükmuıı

1 6 Eylül 1 972 tarihinde tebligata verildiği, (D. 3 . , Sh. 58, 60)

anlaşılrtıakta ise de; Gerekçeli hülınıün son kısmında kanu­ ni süresinde yazılarak dosyasıİla konulduğu, açıklanmıştır. Kanuni süresi içinde dosyasına konan gerekçeli hükmün tebliğinin geciktirilmesi ise idari bir işlem olup, Temyiz sebe­ bi olarak ileri sürülmez. Dava dosyasında mevcut kısa karar ve gerekçeli hüküm usulüne uygun bir şekilde imza edildiğinden, sanığa tebliğ edilen hülanün ikinci nüshasırun sadece son sayfasının du­ ruşma hakimi ve tutanak katibi tarafından imzalanması ve diğer sayfalannın ise mahkemenin mührü ile mühürlenınesi ve ayrıca bu nüshasında zabıt katibi imza kısmı.n.da ismin yanlış yazıldığı, iddiası esasa aykın ve hülınıe müessir bir hata olarak değerlendirilmemiştir. Esasen hülanün ikinci nüshasının, birinci nüshasına uygun olduğu ve ikinci nüshasının diğer sayfalannın imza­ lattmlması için sanık veya vekilieri tarafından herhangi bir teşebbüse geçilmediği, sanık müdafilnin duruşma sırasında­ ki izahatından anlaşılmıştır. (As. Yargıtay D. T., Sh. 4) Sanığa ait hüküm gerekçesi tamamtyle tutanağa yazıl­ mayıp, hüküm fıkrasının okunınası ile yetinildiğinden gerek­

çeli hükmün tefhim şeklini gösteren 353 sayılı kanunun 1 74üncü maddesine muhalefet iddiası da yerinde g örülme­

miştir.

Tanık Beyanlannın Tanık, Muhbir Ta"'"!ık Şeklinde Aynmı Yapılmadan Ve Tanıkların ifadeleri Arasındaki Çelişki Ve Bunlara Kai-şı Savunmalan Dikkate Alınmadan, Yalan Beyanlara İstinaden Hüküm Verilmesi İddlası Somut olaya münhasır beyan delilinin birinci çeşidi ta­ nık beyanı idi. Tanıklık "Taraflardan olmayan bir kimsenin bir olay hakkında beş duyusu vasıtasıyle edindiği bilgileri karar ve­ recek hakim huzurunda veya onun tayin ettiği N aip Hakime veya istinabe olunan Hakime" sözle bildirmesidir.

76


Tanıldık Devlete karşı ifası gerekli içtimal bir görev ve ceza işlerinde genelllkle baş vurolan bir delildir. Zira maddi olaylarm mevcudtyeti çok defa başka bir suretle anlaşıla­ maz. Bir tanığın bütün hüsnüniyetine rağmen hakikati akset­ tirmemesi· veya yanlış açıklama yapması veyahut birçok se­ beplerle kasten ve isteyerek yalan beyanda bulunması mümkündür. Bunu önlemek ve hakikati meydana çıkartabilmek için usül hukukunda tanıklıktan çekinme yetkisi, çekinme mec­ buriyeti, sual sorma, -yemin, ayrı ayrı dinlenme, aleni beyan­ da, yüzleştirme ve yalan yere tanıklığın suç sayılması veya aldatılmış veya aldabnak isteyen kişi -olup, olmadığını teşhi­ se yarayacak, evvelden tayiıli mümkün bir ölçü yoktur. Keza; itharn tanıklannın hepsinin doğru, savunma ta­ nıklannın tümünün yalan söylediklerine dair bir karine de mevcut değildir. Cezada vicdanı delil ve kanaat sistemi kabul edildiğin­ den diğer deliller gibi tanıklığın da ikna kuvvetini yıllar boyu devam eden adli tecrübesinden ve bu arada adalet psikoloji­ si bilgisinden yararlanarak hakim takdir edecektir. Tanığın hal ve tavrı, mizacı söz söyleme kudreti, sözler­ deki sıra ve insicam, gösterdiği sükunet veya heyecan, sözle­ rinin tabtat kanunianna veya az çok belirgin hale gelen ola­ ya uygunluk derecesi gibi haller hakime yardımcı olacaktır. Fakat Ceza Usulü Hukukunda tanıklarm tanık veya muhbir tanık diye bir ayrımı yapılmamıştır. T. C.K.nun bazı suçlann ihban mecburiyeti kabul edilip, aksi hareketi mü­ eyyideye bağlandığı halde, birçok suçlann ihbarı konusunda bir zorunluk yoktur. Bir suçun işlendiğini öğrenen tanık, kendi düşünüş ve görüşüne özellikle vicdanı sorumluluğuna ve bir kısım suç­ larda vatanseverliğine dayanarak olayı resmi merciiere inti­ kal ettirip, ettirmemekte kendi insiyatiflerini kullanacaktır. Takdir hakkını kullanıp ilibarda bulunan bir tanığın, sırf bu sebeple yalan söylediğine dair bir karine mevcut olmadığı, gibi aksi, görüşün kabulü, lhban sorunlu suçlarda, bu ihba­ n yapanlara itibar ve ttimat edilmiyeceği anlamına gelirki, bu halde tecviz edilemez. ·

77


12 Mart rnuhtırasının verilmesine sebep olan olaylar dikkate alındığında ihbarın suçun işlenınesini müteakip ma­ halll C. Savcılığına veya diğer resmi merciiere değil de, görev ve yetkileri kanunla belli edilen MİT'e veya Sıkıyönetim Ko­ mutanlıklarına, bir süre sonra yapılması bunlann hissi ve gayri varit olduğunu ve bu ihban yapaniann çok doğal temel karakterlerden yoksun bulunduklannı gösteremez. Kaldı ki sanık hakkında öğrenci ve öğretim üyelerinden gelen şika­ yetler üzerine sanığı kontrol denetleme yetkisine sahip bulu­ nan Doçent Dr. Orhan Türkdoğan'ın 26 Ocak 1 968 ve 1 5. 2 . 1 968 tarihlerinde yetkili merciiere ihbar ve şikayette bulunduğu da bir gerçektir. Keza; bir kısım tanıkların sanıktan farklı politik ve ideo­ lojik görüşü benimsemeleri, aralarında bir husumet belirme­ sine ve dolayısıyla yalan beyanda bulunduklanna delalet et­ mez. Özellikle sanık hakkında yetkili merciiere ihbarda bulunaniann rniktan, sıfatlan ve ihbar rnevzularının ayniye­ U dikkate alınarak doğruluğuna kanaat getirilmesinde bir takdir hatası var denemez. ·

Esasen sanık aleyhine tanıklık yapan bütün kişilerin lfadelerini kabul etmemiş ve bunlara karşı "Muhbir olduğu, tahkikat komisyonunda görev aldığı, hissi ve hilafı hakikat bulunduğu, bilgisi olmayacağı, yalan söylediği, başansız ve kıskançlıktan dolayı aleyhe tanıklık ettiği, Erzurum Üniver­ sitesinin özerkliğine karşı çıkacak kadar bilimden nasipsiz bulunduğu, hukuka saygılı olmadığı, nurcu ve komünizm ile mücadele derneği mensubu bulunduğu" gibi gerekçeler göstermiş ve hatta bazı tanıkiann sırf kitaplarının isimlerini. tam olarak söylemernelerini ileri sürerek yalan şahadette bulunduğunu, iddia etmiştir. Bunlann şahsi görüş ve geçersiz olduklan ise izahtan ' varestedir. Sanığın Ternyiz Layiliasında Rektör Kemal Bıyıkoğlu hakkında "Hukuka karşı saygısız, küstah, yalancı MİT ajanı, art niyetli, rnilksatlı" (Sh. 134, 1 36, 1 4 1) Prof. Dr. Şaban Karataş hakkında "MİT ajanı, yalancı, bilimsel faaliyet kar­ şısında küstahlığını gösterir" (Sh. 1 59, 1 6 1 ) gibi kelimeler kullanmaktan çekinmemesi tanıklar hakkındaki tutum ve davranışının somut örnekleridir. 78


Mahal mahkemesince hakikatın meydana çıkanlması

için bir kısım tanıkların istinabe suretiyle ve bazılarının naip hakim vasıtasıyle ifadeleri alınmış, olayın açıklığa kavuştu­

Prof. Kemal Bıyıkoğlu, Prof. Orhan Türkdo­ ğan, Prof. Mithat Torunoğlu, Prof. Şaban Karataş ve Asis­ tan İbrahim Kozak'ın naip hakim vasıtasıyle ifadeleri rulması için

alınmış olmasına rağmen buzurda tekrar dinlenmeleri yolu­

na gidilmiş, muhtelif sualler sorolmuş ve tanıkların hal ve

tavırlan, sıfat ve görevleri, sözlerindeki insican ve maddi olaylara uygunluk derecesi dikkate alınarak neticede vıcdani

kanaate göre tanıklığın takdiri yapılmıştır.

Bu takdirde yanılma ve zaaf müşahade edilmemiştir.

Gerekli Bilirkişi Tetkikatı Yaptırılmadan Hüküm Tesisi: Bilirkişi; soruşturmada tespit edilen vakıalardan, ihtisa­

sı sebebiyle netlee çıkarmaya hakim tarafından davet edilen

kimsedir. Bilirkişi deliliere taaluk eden bir meselede, haiz ol­ duklan vukuf ve ihtisas sebebiyle, hakime yardımla yüküm­ lüdür. Başka bir deyişle bilirkişi "ispat vasıtası değil", haki­

min yardımcısıdır.

Bilirkişinin, hakimin yardımcısı olduğunu söylemek, bi­

lirkişinin bazı netleeler çıkarmasında hakime yardım etmesi demektir. Dellllerin takdiri ise daima hakime aittir.

Genel kural her davanın bilirkişisinin hakimin kendisi

olmasıdır. Ancak hakimin bütün sahalarda uzman olması

istenemeyeceğinden bilirkişinin yardımına muhtaçtır. Özel­

llkle birtakım noktalarm anlaşılması aynca belli bir bilgiye

fen, sanat veya mesleki ihtisasa bağlı olabillr. Bu hallerde

bilirkişiye müracaat gereklidir. Aynca kanun koyucu da bazı hususlarda hakimin bilirkişiye müracaat mecburiyelinde ol­

duğunu sevk ettiği hükümlerde göstermiştir. Mesela bir ölü­

nün adli muayenesi, otopsi , zehirleome şüphesi ve sanığın şuurunun tetklkinde olduğu gibi. Fakat: "bir yazıda hakare­

tın mevcut olup , olmadığını hakimin bilirkişiden sormasında

isabet yoktur. Zira bir şeyin suç teşkil edip etmediğini, haki­

min herkesten iyi bilmesi lazımdır. "

za Usulü Hukuku,

(Dr. Prof. F. EREM, Ce­

Sh . 360) bununla beraber bilirkişiye an-

79


cak hakimin bilemeyeceği sahalarda müracaat edilebileceği­ ne dair bir kanun hükmü bulunmadığından, hakimin isa­

betsiz kararlarla bilirkişiye müracaat etmeleri yolundaki tat­

bikat

önlenrnemektedir.

Kunter

de

surlanrun

(a-e

Sh.

362)

Ceza Muhak.emesl Hukuku olayda

gerçekleşip

Prof. Nurullah

Kitabında "siıç un­

gerçekleşmediğinin

sübutu

maddi mesele olduğundan bilirkişi incelenmesine konu teş­

kil edebilir. Bu sebeple, mesela, bir yazının hakarete haiz ve­

ya mustehcen mahiyette olup olmadığını, bilirkişiye tetkik

ettirmekte kanuna aykınlık yoktur" (Sh. 380) demek suretiy­

le bu konularda bilirkişi tetkikatının zorunlu bulunmadığını

ve fakat yaptınlmış ise bunun da kanuna aykın sayılamaya­ cağını açıklarnaktadır.

Hakim lüzum gördüğü takdirde, bilirkişinin tetkikatını

bizzat kendisi sevk ve idare edecektir. Yani anlaşılması,

meydana çıkanlması gerekli noktalan, soruşturma için fay­ dalı olacağı fikrinde bulunduğu cihetleri kendisine bildire­

cek ve tetkiklerin seyrini, safhalarını takip edecek, bunların

varacağı neticelere göre bilirkişiye daha başka sorulması icab eden noktalar zuhur ederse, onlar hakkında da malü­

mat ve mütalaa isteyecektir. Eğer hakim böylece bizzat bilir­

kişi tetkiklerini sevk ve idareye lüzum görmez ise o zaman

anlaşılması icab eden hususlan kendisine yazı ile bildirecek ve vereceği oy ve mütalaayı bekleyecektir.

(Kanunen buzurda yapılmasi önerilen haller hariç)

Prof. Tahir Taner, Ceza Mahkemeleri Usulü,

Sh. 207)

(Ord.

Mahal Mahkemesince de sanığın üniversite mensubu ol­

ması ve dolayısıyla bilimsel özgürlükten yararlanabilecek bir kişi bulunması nedeniyle;

Sosyoloji Dersinin Kapsamı, Üniversiteler ve Atatürk

Üniversitesi Kanunu ile bu

mevzuda ilgili nizarnlar muvacehesinde;

·

�) Kürsü direktöİü yönünden; b) A. ü. Sosyoloj i asistaru yönünden,

Bilimsel özgürlüğün hudut ve şumulünün tayin ve tes­

biti zınınında A.Ü . Hukuk Fakültesi Sosyoloj i

Topçuoğlu'nun 80

Prof. Hamlde

bilirkişi tayin edilmesine ve bu maksatla


eelbine karar verilmiş (D. T. , Sh. 112) ve 5 Temmuz 1972 ta­ rihli duruşmada bilirkişi tetkikab şifahi olarak yürütülüp, bilir kişinin mütalaasını söylemesini müteakip re'sen sanık vekilinin ve askeri savcının talebi üzerine bazı sualler sorul­ muş, mütalaaya karşı sanık ve vekiline ne diyecekleri konu­ sunda söz verilmiş ve sanık vekilinin bazı soruların sorul­ ması ile ilgili talebi ise esasen "cevaplandınlmış olması ve heyetin yeterince aydınlanrmş bulunması" gerekçesi ile red edilmiştir. (D. T. , Sh. 115) Bu arada sanık vekilinin "Bilirkişinin mahkeme huzu­ runda şifahi anlatırnda bazı eksiklikler bulunabilir. O itibar­ la aynı konuda yazılı mütalaa alınması" şeklindeki istemine de itibar edilmemiştir. Bu durum muvacehesinde bilirkişinin "görüşlerini alelu­ sul bildirdi. Anlattıklan tamamıyle ve kendisinin belirttiği şekilde tutanağa geçirilmedi. Yazılı raporda durumun açıklı­ ğa kavuşacağını hesaba katarak müdahalede bulunmadık" şeklindeki iddialar duruşma tutanakları muvacehesinde ve bilirkişi Prof. Hamlde Topçuoğlu nun mütalaası karşısında varit ve kabule değer görülmemiştir. '

Bilirkişi mütalaasının yazılı değil de şifahi alınması ve bu tetkikatın duruşma sırasında hakim tarafından bizzat sevk ve idare edilmesi ise 353 numaralı kanunun 65inci maddesinin atıfta bulunduğu C.M. U. K. nunun 71inci mad­ desine ve doktrine uygun düşmektedir. Bilirkişiye tarafların mahkemece soru lması yasaklanma­ yan sorulan sorulduktan ve bir kısım suallerin sorulması da usulen reddedildikten sonra bilirkişinin salondan ayrılması­ na müsaade edUdiğine nazaran (D. T . . Sh. 115) 353 numa­ ralı kanunun 151inci maddesine aykın bir cihetle müşaha­ de edilmemiştir. ·

Sanık İsmall Beşlkçl nin hükme konu eylemlerinin tüm olarak ele alınıp, bunların bir sosyolog olarak yapmış oldu­ ğu araştırmalarından. bu araştırmalann yayınlanmasından, bilimsel bir araştırma ve sorun ile ilgili görüş ve düşüncele­ rinin açıklaiunasından ibaret olup olmadığının ve aynca tek­ sir ettiği ders konulannın ve sınavlarda öğrencilere sorduğu soruların anayasanın 20, 21 ve 120nci maddelerine ve Ana­ yasa Mahkemesi'nin 26.9.1965 gün ve 1 965/173-40 sayılı '

81


karanna göre bir suç teşkil edip etmeyeceğinin ve dolayısıyle ilmi inceleme, öğretme ve araştırma metodlan içerisinde ha­ zırlanıp hazırlanmadığının ve suç kastı bulunup bulunmadı­ ğının tayini tamamıyle hakimin takdirine girdiğinden ve bir hakim bu konulan herkesten iyi değerlendirebileceğinden bu hususlarda bilirkişi tetkikatının yaptınlmaması noksan soruşturma sayılmaz. . Yine , temyiz · layilialarında sözü edilen ve bazı pasajlar aktanlan Askeri Yargıtay linci Dairesinin 9.3. 1 972 gün ve 1 972/52-69 sayılı ilaını ile As. Yargıtay Daireler Kurulu'nun 1 4 . 7 . 1 972 gün ve 1 972 / 52-50 sayılı kararında yer alan gö­ rü ş ve düşüncelerin olayımızda tetkik kabiliyeti yoktur. Bir ilaının emsal alınabilmesi için her şeyden evvel olaylarm bir birine benzemesi icab eder, bahsi geçen ilanılarda Anayasa

Hukuku Profesörü Mümtaz Soysal'ın "Anayasaya Giriş"

adlı kitabı ile komünizm propagandası yapıp yapmadığı hu­ susu incelenmiş ve Daireler Kurulu'nun kararmda (Sanığın öğretim üyesi oluşu , profesörlüğe yükselmesi sebebiyle bi­ limsel erkinin ve öğretim yeteneğinin yayınlan ile tanıtıp ta­ nıtmadığının saptanması için kitabının 5 profesörden olu­ şan komisyonca tetkik edilmiş bulunması, ders kitabı olarak okutulmasının sanığın kişisel sorunluluğunda bulunması ve kitabın 3 yıl süre ile ders kitabı olarak okutulması gibi ne­ denler , gözönünde bulundurularak adı geçen kitabın T. C.K.nun 142/linci maddesinde gösterilen hedef ve gayeye ulaşmak için muhataplarını bu fikre kaydırmak, inandırmak gayesiyle hazırlanmış olup olmadığının tespiti için bilirkişi tetkikatı yaptınlması önerilmiştir. Sanığın ise asistan oluşu, kişisel sorumluluğu altında ders vermeye yetkili olmaması, suç konusu eylemlerin yazdı­ ğı ve yayınladığı bir ders kitabına taalluk etmemesi müvace­ hesinde ve hükmün ( 1 20- 1 22)nci sahifelerinde gösterilen makul hukuki gerekçeler karşısında bu yola gidilmesinde bir hata görülmemiştir. Yargıtayın son zamanlarda istikrar kazanan görüşleri de bu merkezdedir Ezcümle !inci dairenin 28.4. 1 97 1 gün ve 1 970/4037 esas, 1 5 1 0 karar sayılı ilanında (Bu gibi eserle­ rin hakimierin umumi ve mesleki bilgilerinin ışığı altında in­ celenmesi ve binnetice bilirkişi tetkikatına lüzum gösterme82 .


yecek nitelikte bulunduğundan suç unsurlannın bulunup bulurunadığının mahkemece takdiri gerekir) ve Ceza Genel Kurulu'nun 22.2. 1 9 7 1 gün ve 1 970/1-64 esas, 52 karar sa­ yılı ilaınında (Sözü edilen yazının bilimsel inceleme mahiye­ tinde olmayıp, Komünizm! övme niteliğinde bulunduğu da yazının tetkikatından anlaşılmasına . . . ) denmiş ve Iinci daire­ nin 30. 1 . 1 969 gün ve 1 968/3296 esas, 286 karar sayılı ila­ mında da (Mahkemenin bilirkişilerin rey mütalaalanyla bağ­ lı olmadığı, kitabın tercüme edilerek yayınlanmasında suç unsuru bulunmadığını beyan eden bilirkişi raporuna itibar edilmemek gerektiği) açıklanmak suretiyle bu unsurun tes­ pitinin hakimin umumi ve mesleki bilgisi ile yapılması öne­ rilmiştir. Sanığın eylemlerinin bilimsel nitelik taşıyan umumi ve objektif olup olmadığı, şahsi sübjektif görüşler dışında taraf­ sız ve birbirlerine uygun neticelertn ışığı altında bir araştır­ ma sayılıp sayılmayacağı ise suçun sübutu bölümünde icab edilecektir. Bütün bu nedenlerle ve dosyanın incelenmesin­ de kanuna aykırı ve hükme etkili herhangi bir usulsüzlük de tespit edilmediğinden sanığın ve sanık vekilierinin USU­ LE TAALLUK eden bütün temyiz sebepleriyle yukanda açık­ lanan esasa ait temyiz sebeplerinin 353 numaralı kanunun 2 1 7/2 maddesi gereğince ve (Bilirkişi konusu hariç) Tebliğ­ nameye uygun şekilde REDDİ gerekmiştir.

ESAŞA T.AALLUK EDEN SUBUT İLE İLGİLİ TEMYİZ SEBEPLERİ I Sanığın Atatürk Üniversitesi'nde Asistan Olarak Görevll Bulunduğu Sırada Sosyoloji Derslerlnde, Aynca 12 Mart 1970 Tarihinde Ankara'da D.D.K. Ocaklan Lokallnde Yaptığı Konuşmada Komünizm Propogandası Yaptığı İddlası: (T.C.K.nun 142/I.ncl maddesinin ihlall) T. C .K.nunumuzun bazı fikir ve eylemlerin anayasa ile müesses nizarnı ihlal edeceğini ve demokrasinin varlığını ve geleceğini tehlikeye sakacağını dikkate alarak "Yıkıcı fikir ve 83


hareketlerin" suç sayılmasını sağlayacak hükümler getirmiş­ tir. Filhakika; sonucu itibariyle devletin emniyet ve selame­ tini bozmaya ve insan hak ve hürriyetlerini tanımamaya ma­ tuf eylemlerin meydana getireceği tehlike açıktır. T. C.K.nun 1 4 1 . ve 1 42nci maddeleri bu maksatla vaz olunmuştur. Komünizmin asıl maksat ve gayesi; Yıkıcı, zehirleyici fi­ kirleriril ortam müsait bulundukça gizli veya aşikar, fakat her halde son derece kurnazca ve ustalıkla telkinde buluna­ rak, kişinin zihnine aşılamak suretiyle cemiyet! içten çökert­ rnek olduğundan, bu hususta başvurulan vasıtalann en önemlisi "propaganda" dır. Bu nedenle T. C.K.nun 1 42 . nci maddesinin I. fıkrasında: Sosyal bir sınıfın, diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkü­ münü tesis etmek veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak, yahut memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal nizam­ lardan herhangi birini devirmek veya Devlet Siyasi ve Huku­ ki nizamlannı topyekün yok etmek için HER NE SURETLE OLURSA OLSUN propaganda yapılması müeyyideye bağlan­ mıştır. Buradaki fiilin hedefi: Propaganda'nın "Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye ve­ ya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal temel nizarniardan herhangi biri­ ni devirmeye" matuf olmasıdır. (Sosyal Sınıf) tabirinin anlamı kanun gerekçesinde "ikti­ sadi ve menfaatleri, geniş hatlan ile müşterek olan nüfus kütleleri bir içtimal kategori teşkil ederler. Bu kategoriyi di­ ğerlerinden ayıran ortak hatlar ve hususiyetler vardır. İşte burada içtimal sınıf tabiri, içtimal kategori tabiri ile mütera­ dif olarak kullanılmaktadır. İçtimai sınıflar sosyolojik bir ha­ disedir. Ve insan topluluklannda tabii olarak kendiliğinden, sosyoloj ik kanunlar icabı teşekkül eder" şeklinde açıklanmış ve T.C.K.nun 1 4 1 ve 1 42nci maddelerinde 5844 sayılı ka­ nun ile yapılan değişikliğin Büyük Millet Meclisi'ndeki görü­ şülmesi sırasında komisyon başkanı tarafından yapılan açıklamada "Sosyal sınıf' deyimi ile (Burjuva) proletarya sı­ nıflanrun kastedildiği belirtilmiştir. İktisadi ve sosyal temel nizarn tabirleri ise çok geniş bir 84


manayı ihtiva edip, her türlü bozucu ve bozguncu faaliyetle­

ri kapsamına alır. Mesela ferdi mülkiyete dair nizam, iktisa­

di bir nizarn olduğu gibi muhtevası yönünden iktisadi olan

bütün hukuki münasebetler nizarnını da ifade eder. Propa­

ganda ise: yaymak. çağaltmak fiilinden yapılmış bir deyim olup yayma anl amına gelir.

Ceza Hukuku'nda propaganda ise: nerede ve ne zaman

olursa olsun bir hususu, bir fikri taraftar kazanmak maksa­

dıyle başkalanna yaymaktır.

Nitekim T. C.K.nun 1 42rici maddesini tadil eden 5435

sayılı kanunun gerekçesinde aynen;

"Propaganda; nerede ve ne zaman olursa olsun bir hu­

susu, bir fikri taraftar kazanniak kastı ile başkalanna yay­

maktır. Propaganda, söz, şarkı. resim . . . her türlü yayun va­

sıtası ile olabilir. . . propaganda maddenin konusu olup, suç

sayılan amaçlan elde etmek kastıyla yapılmış olması cezayı

gerektirmesi için şarttır. . . bu sebeple ilmi sahada. mesela

komünizm veya anarşizm esaslanrıı anlatan bir öğretmenin

veya bu konuda ilmi .bir kritik yapan bir kimsenin muhatap ­ lanna bu fikirleri saptırmak veya inandırmak kastı ile hare­ keti anlaşılmadıkça cezalandırılması caiz ve doğru olmaz.

BUNUNLA BERABER PROPAGANDA VEYA TELKİNE İLMİ

BİR RENK VEYA MAHİYET VEREREK KÖTÜ MAKSADI BU

YOLDAN GİZLEMEYE UGRAŞAN SUÇLULARDA BULUNUR.

Bunlann asıl maksatlannın şahsiyetlertne, propaganda

veya telkin konusu veya vasıtalanna veya sebeplerine baka­

rak sezmek kabil olur . . . Propaganda da yayma yani aleniyet

bir unsur olarak aranır.

İ kinci unsur da, bu fikirleri yaymaya matuf vasıtaların

başkalan tarafından sadece görülmesi değil, onların taraftar olarak kazanma kastının bulunrnasıdır.

Komü nizmin içtimal ve iktisadi temel nizarnlan hakkın­

daki görüşünü . . . mücerret olarak izah etı11ek veya ilmi kri­

tik yapmak bu fikirlertn tesiri altında bırakarak bunların

doğruluğuna ve tatbik edilmesinin faydalı olacağına dair

muhataplannda bir kanaat hasıl etmek kastı anlaşılmadık­ ça

cezalandırılamaz.

KOMÜNiST

PROPAGANDA TAKTİGİ

CEZA MÜEYYİDESİNDEN KURTULMAK İÇİN . İNSAN ZEKA­ SININ BÜTÜN GÜCÜNÜ KULLANMAKTADIR

85


İktisadi ve içtirnai nizama açıkça taarruz edilmediği için fikirleri ilim ve kanaat kisvesine bürünmektedir. Söz, yazı, vs. vasıtalarla yayılan fikrin kanunda cezalandırılan mak­ satların istihdaf edip etmediği hı ısusu, propaganda yapan şahsın hal ve mazisine yayılan, fikirlerin mahiyetine göre isabetle takdiri gereken bu mühim noktadır. . . şeklinde izah edilmiştir. Doktrinde de "propaganda unsuru" üzerinde ehemmi­ yetle durulması gereği kabul olunmaktadır. Nitekim:

Prof. Dr. Faruk Erem . . . yapılan propagandanın bir sı­ nıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etme­ ye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal temel nizamlanndan her hangi birini devirmeye matuf olması lazımdır." "

Dr. Abdullah Gözübüyük; " . . . Ceza hukukunda propaganda nerede ve ne zaman olursa olsun, bir hususu, bir fikri taraftar kazanmak mak­ sadıyle başkalarına yaymaktır. 142nci maddede propagan­ danın her nevi ve şeklini içine almasını sağlamak üzere (HER NE SURETLE OLURSA OLSUN PROPAGANDA YAPAN) deyimi kullanılmıştır. . . Propagandanın . . . Bu maddenin fık­ ralarında gösterilen nitelikte olup olmadığı fallin kişiliğine, geçmişteki haline, propaganda şey ve fikrin mahiyetine göre takdir olunmaktadır. Bu itibarla, bilimsel bakımdan komü­ nistlik. . . gibi yıkıcı görüşlerin incelenmesi , anlatılması, suç niteliği taşımaz. Ancak, bir kimse muhataplarıriı bu fikre kaydırmak, inandırmak, saptırmak kastıyla hareket etmiş ise sözü edilen suçlan işlemiş sayılacağı tabidir . . . "

T.C. K.nun 1 4 1 / 1 ve 1 42 / 1 maddelerinin anayasaya ay­ kın olduğu gerekçesiyle açılan iptal davası üzerine Anayasa Mahkemesi'nce verilen 29. 6. 1 965 gün ve 963 / 1 73 esas, 965 /40 sayılı kararda da söz konusu hükümlerin ceza ka­ nunlanmıza alınış nedenleri izah edilmiş ve sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek ve­ ya rejimi komünizrne çevirmek için her ne suretle olursa ol­ sun propaganda yapmayı yasakladığı ve cezala.ndırdığı açık­ lanmıştır. Bu izahta da anlaşılacağı gibi sözü geçen madde hü 86


kümlert yalnız ve sadece bu konulardaki bilimsel inceleme ve araştırmalan yasaklamamıştır. Binaenaleyh; anayasanın· 20nci maddesinde (Düşünce Hürriyeti) ve 2 1 inci maddesindeki (Bilim ve sanat hüniyeti­ ne) ait hükümler ile 120nci maddesindeki (Üniversite öğre­ tim üye yardımcılan serbetçe araştırma ve yayımda buluna­ bilirler) hükmünü suç işleme serbestisi anlamında yorumla­ mamak lazım gelir. Anayasanın hükme bağladığı düşünce ve düşüncesini açığa vurma özgürlüğü sınırsız olmayıp, anayasa müessese­ lerini devirmeyi sağlayacak bir biçimde kullanılamaz. Bir öğretimin veya incelemenin bil�msel nitelik taşıması için ise bunun; Umumi, obj ektif mahiyette olması, şahsi­ sübj ektif görüşler dışında bilim verileri ışığı altında ve tama­ men tarafsız olarak eleştirilip tartışılması ve açıklanması icap eder. Sanığın komünizm propagandası yaptığı iddiasıy­ le ilgili eylemlerinin bu görüş altında incelenmesi gerekir. Gerekçeti Hükümde de etraflı bir şekilde açıklandığı vec­ hile; Sanık İsmail Beşlkçi Bitlis ve Hakkari'de askerlik göre­ vini tamamladıktan sonra 1 965 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi'ne intisap edip, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde sos­ yoloji asistanı olarak görevlendirilmiş, bu sırada "Kışın Sil­

van Ovasında, Yazın Süphan ve Nemrut Yayialannda Ko­ naklayan Bir Göçebe Aşiretin Sosyal Organlzıisyonu­ Göçebe Alikan Aşiret!" adıyle 334 sayfalık doktora tezini

hazırlayıp, bu tezini 28.3 . 1 967 tarihinde Siyasal Bilgiler Fa­ kültesi'nde öğretim üyesi Prof. İbrahim Yasa, Prof. Fehmi Yavuz ve Doçent Dr. Mübeccel Kıray dan oluşan bir jüri önünde savunarak Sosyoloji Doktoru, ünvanını iktisap et­ miştir. (D . I, Sh. 60) Atatürk Üniversitesinin yeni bir kuru­ luş olması ve her kürsüde yeteri kadar öğretim üyesi veya görevlisinin bulunmaması nedeniyle sanık İsmail Beşikçi 6990 sayılı Atatürk Üniversitesi Kanununun !inci maddesi delaletiyle 4936 sayılı kanunun 29 ve 40.ncı maddelerine göre Sosyoloji Doçent! Dr. Orhan Türkdoğan'ın denetim ve bilimsel kontrolü altında sosyoloji dersini okutınakla görev­ lendirilmiş ve bu tarihten, ders vermekten üniversite yetkili­ lerince alıkanduğu tarihe kadar geçen süre içinde · ders ver'

87


me faaliyetlerinden ayn olarak yaptığı çalışmalar gerekçeli bükümde tarih sırasıyle belli edilmiştir.

Yfa 34-36)

(Gerekçeli Hüküm Sa

Sanık İsmail Beşlkçl'nin öğretim çent Dr� Orhan Türkdoğan ın nezaret '

görevlisi olarak

Do­

ve kontrolünde Ede­

biyat Fakültesi'nde Sosyoloj i dersi verdiği esnada kendisine

Alman Sosyolojl Profesörü Hans Freyer'in yazıp Dr. Ner­ mln ABADAN tarafından dilimize çevrtlen "Sosyolojlye Gi­ riş" isimli kitabın esas alınınası önerildiği ha lde (D .T. , Sh. 59-6 1 , D. 2, 252/5) ve bu kitapta "Sosyoloj inin konusu , me­

todu, sosyoloj i tarihinin kısa bir özeti sosyal hayatın ana şe­ killeri, sosyal hareketlilik, köy, şehir ve büyük şehir ve aile sosyoloj isinin ana şekilleri" ortaya konulup, azami derecede tarafsız davranılarak izah edilmesine rağmen, sanığın 1 967-

1 968 ders yılının birinci sömestrisinde 3 ve 4üncü sınıflara sosyolojinin konusu , metodu ve temel ilkeleri hakkında hiç­ bir :lzahda bulunmadan doğrudan doğruya

Toplumsal

'"İ'ürklye'nln

Yapısı" nı bütün bir ders yılı boyunca işlemiş ve

muhtelif fakültelerde okutulan sosyoloji ile ilgili kitaplar ye­

Mübeccel Kıray'ın "Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası", Cevat GE­ RAY'ın "Toplum Kalkınması Bünyan Örneği", İbrahim YASA'nın "Tüklye'nin Sosyal Yapısı ve Sorunlan", İbra­ him YASA'nın "Gecekondu Topluluklannda İş ve Güç Çe­ şitleri ve Ekonomik Düzen". Orhan T"ÖRKDOGAN'ın "Me­ dikal Sosyolojl Saha ve Proplemlerl" gibi kitap , teksir ve rine öğrencilerine Bibliyografya olarak

makaleleri ön görmüş fakat hiçbir metne sadık ve bağlı kal­ maksızın ve ders konulan dışına çıkarak kendi ideoloj ik gö­ rüşü yönünden derlediği bilgileri öğrencilere intikal ettirmiş ve toplumsal gelişmeleri Marksist-Leninist bir gön)ş açısın­ dan değerlendirmeye tabii tutmuştur. Bu husus;

öğretim tiyesi Ahmet

KURT'un;

Sanık fakültede ilk göreve başladığı sırada çok mazbut görülüyordu. Öğretim görevlisi noksanlığı se­ bebiyle kendisine sosyoloji dersi vermek üzere kürsü emanet edildi. Işte bu sırada yaptığı konuşmalarda ve derslerde Marksist fikirlere daha fazla önem verdiği 88


için öğrencilerden şikayetler gelmeye başladı. Aynı kürsünün öğretim görevlisi Doçent Dr. Orhan TÜRK­ DOGAN tarafından Fen Edebiyat Fakültesi Dekaniı­ ğı'na 26. 1 .1 968 ve 1 5.2. 1 968 tarihlerinde yapılan şika­ yet üzerine tahkikat komisyonu kurularak Prof. Turan TUFAN YÜCE ve Prof. Selahatti n OLCAY görevlen­ dirildiler. Hazırlanan raporda sanığın ders notlarında ve yazılarında Marksist ve solcu bir görüşten hareket ettiği yazılı idi. Şeklindeki şahadeti (Dos. 2, Sh. 234/1) .

Prof. Dr. Şaban KARATAŞ'ın; "Sanığı, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı olduğum zamandan tanırım. Doktorasını benim zamanımda ver­ di. Kendisine Sosyolojiye G iriş dersi isimli seçimlik dersin okutulması yetkisi verildi. Ders verme sırasında ders konusu hudutlarını aşarak Marksist propaganda yaptığı. .. öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından bildirildi. Sanığı Görevi icabı murakabe etmek duru­ munda bulunan Doçent Dr. Orhan TÜRKDOGAN da aynı · konularda bilgi verdi. .. Yazılı olarak soruşturma talebinde bulundu. Ceza Hukuku Doçent! Turan TU­ FAN YÜCE ile Prof. Selahattın OLCAY soruşturma ile görevlendirildi. .. Yazılı mütalaaları alındıktan sonra asistanlık görevine son verilmesi Rektörlük makamına arz edildi. Sanığın derslerinde Hans Freyer'in Sosyo­ Jojiye Giriş k�abını takip etmesi hususu Orhan TÜRK­ DOGAN tarafından yetkisi dahilinde söylenmesine rağmen sanığın bunu takip etmeyerek Marksist propa­ gandaya elverişli konulara yer verdiği, ders notları ve imtihan kağıtlarından anlaşıldı. (D.T., Sh. 57)

Sosyolojl Profesörü Orhan TÜRKDOÖAN'ın; Aynı fakültenin bölümlerinde görev yaparken öğre­ tim görevlisi olarak ve benim nezaret ve kontrolümde sosyoloji dersleri veriyordu. Öğrencilerin devamlı ve özel olarak yaptıkları şikayetlerden sanığın sosyoloji dersinde ... Marksist görüşü benimsediği intikal ettirildi. Kendisini çağırıp bizzat konuştum. Kendisine akade89


mik görevini kötüye kullandığını ve tarafsız olmadığını bildirip, daha da ileri giderek komünizm propagandası yapıp yapmadığını sordum. Kendisinin Marksist oldu­ ğUnu , Marksizmin bilimselliğine inandığ ı n ı , Marksizmin tarihi geçerli bir kanun olduğunu, er geç bunun Tü rki­ ye'de de belirtilerinin meydana çıkacağını ve bunun ol­ ması için de kendisini adadığını, beyan ettiği , Derslerinde Türkiye'deki aşırı solun temsilcileri ola­ rak bilinen Behice BORAN ve Mübeccel KIRAY'ın şahsiyetlerini imtihan konusu yapmak ve Komünizm'in büyük lideri Lenin'e ait sözleri imtihan sorusu haline getirmek suretiyle talebenin aşı rı solu öğrenmesi için propaganda yapar hale gelmiştir. Öğrencilerden gelen şikayetler üzerine ders notu, teksir ve öğrencilerden rastgele aldığı kendisinin notu verilmiş sınav kağıtları­ na eklemek suretiyle 1 sayfadan ibaret raporu mu 26 Ocak 1 968 tarihinde Dekanlığa takdim ettim. Kurulan iki kişilik komisyon altı-yedi ay kadar sanık hakkında işlem yapmadı. Sanık aynı nitelikteki faaliyetlerine de­ vam ediyordu, bu faaliyetleri Marksist ve . . . olarak tav­ sit etmek mümkündür. Imtihan sorularını Lenin ve Marks'ı n söz ve görüşlerine uygun olarak hazırlamak ve öğrencilere tek yönlü ve objektif eleştiriye yer bırak­ madan hitab etmek suretiyle . raporunda belirtilen faali­ yetlerde bulunmuştur. Ben raporumda toleranslı dav­ ranmadım. Zira tevcih ettiği sorular arasında ( Behice BORAN Kimdir) de vard ı . Fakat öğrencilerden bunu almadım) yolundaki beyanları ( D . 2, Sh. 235/1 D. T., Sh. 48) Sosyoloji öğretim üyesi Doçent Dr. Orhan TÜRKDO­ GAN'ın Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na yazdığı 26 Ocak 1 968 tarihli;

"Sosyoloji asistanı Dr. ism ail BEŞiKÇI Öğretim ve akademik faaliyetlerinde öğrenci ve öğretim mensup­ ları arasında Marksist . . . faaliyetlerde bulunmaktadır. Kariyer görevini siyasi ideolojilerine alet yaparak ve hocalık makamını suistimal ederek körpe dimağlar üzerinde . . . tek yönlü doğmatik görüşlerini açıklayan 90


asistan hakkında gerekli soruşturmanın yapılmasını ri­ ca ederim" şeklindeki yazı ( D . 2, Sh. 1 80) Bu yazı ekini teşkil eden ve sanığın faaliyetlerini Mark­ sist ve bölgeeilik olarak etraflı bir şekilde izah ile derslerinde Marksist propaganda yaptığı, yazılı sorulannda bu propa­ gandayı takviye eder mahiyette öğrencilere sorular tevcih et­ tiği. . . derslerinde bilimsel sosyoloj i sistemlerini öğreteceği yerde, Kürt aşiretleri üzerinde yaptığı Doktora Tezi ile bir ta­ kım �erlemeleri ders kitabı olarak okuttuğu hususunu muhtevi raporu , (D. 2, Sh. 1 8 1 ) Yine Doçent Dr. Orhan TÜRKDOGAN'ın 13.1. 1 968 t a ­ rihli Cumhuriyet gazetesinde Guevara'nın iki kitabının Ko­ münizm propagandası yaptığı nedeniyle yasaklandığının ya­ zılmasından bahisle sanığın Guevara'nın görüşlerini öğre"n­ cilere nakletmek suretiyle komünizm gerillalannın propa­ gandasını yaptığı ve öğrencilerine hem Guevara 'nın ismirıi ve hem de kanaatlannı öğretmek suretiyle sola mütemayil görüşlerini savunduğunu açıklığa kavu şturan 1 5 .2. 1 968 ta­ rihli yazısı (D . 2, Sh. 1 78) Sanık hakkında yapılan ihbar ve şikayetlerin tahkike memur edilen Profesör Selahattin OLCAY ile Doçent Dr. Turan TUFAN YÜCE'nin;

1 . Sosyolojiye Giriş derslerinizle öğrencilere bu il­ min elemanter ve umumi bilgilerini vermek daha uy­ gun olacağı halde . . . Bilhassa Kürt aşiretlerinin sosyal yapıları üzerinde özel olarak durmayı ve derste yalnız bunları okutmayı, böyle bir giriş dersi ile nasıl bağdaş­ tırdınız. 2. Yazılarınııda ve derslerinizde hakim olan görü­ şün Marksist bir görüş olduğu, anlaşılıyor. Öğrencilere Marksist görüş hakkında bilgi vermek de lüzumlu ola­ bilir. Fakat sosyal olayları n açıklanmasında ve aydınla­ tılmasında diğer görüşlere de yer vermeniz ilmi metod yönünden sizce daha uygun düşmez mi idi? Şeklinde­ ki sualler ile (D. 2, Sh. 1 83),

2 1 . 9. 1 968 tarihli raporundaki;

" . . . lsmail Beşikçi , ders notlarında ve yazılarında kanaatımıza göre Marksist ve solcu bir görüşten hare91


ket etmektedir. . . Batıcılığı gericilik saymak Güney Amerika ülkelerinin ve Kuzey Vietnam'ın ku rtuluş sa­ vaşlarının yaptıklarını söylemek, gerçi bir gün büyük kısmı ile sol düşüncelerin iddialarıdır. .. Bu keyfiyet, adı geçenin siyasi düşüncelerini telkin çabasından ileri ge­ lebileceği g ibi mesleki tecrübesizliğinden de ileri gele­ bilir ... Adı geçene ders verdirmemekle tecrübesizliği­ nin ihtilalları önlenmiş olur" şeklindeki kanaat raporu (D. 2, Sh. 1 84) Raporu düzenleyen Prof. Dr. Selahattin OLCAY'ın: "Fakültemizde görevli Doçent Dr. Orhan TÜRK­ DOGAN'ın sanığın bölücülük ve komünizm propagan­ dası yaptığı iddiası üzerine ben ve Cezacı Tufan Yü­ ce muhakik olarak görevlendirildik. Gerekli sorguları yaptık ve kanaalimizi bir raporla bildirdik." ( D . 2, Sh. 234/6) ve

öğretim Üyesi Turan TUFAN YÜCE'nin; " . . . Faaliyetleri ilim planında kalan bir çalışma ol­ maktan çıktı, öğrencilerin bazı öğretim üyelerinin şika­ yetini mucip olduğu ismail BEŞiKÇi'nin ders notları­ nın suç teşkil edip etmediğinin incelenmesi için Prof. Selahattin OLCAY ile birlikte görevlendirildik. incele­ diğimiz notlar çok tarafgir ve sırf Marksist bir görüşle yazılmıştı. Sosyolojik olayları çoğunluğu itibarıyla de­ ğerini kayıp etmiş fikirler açısından ele alan bir ders takririni ilmi anlayışla bağdaştırmaya imkan göreme­ dim, ayrıca . . . Sosyolojiye Giriş dersi, bu dersin genel meselelerini ve metodunu ihtiva etmesi gerekirken, is­ mail BEŞIKÇI notları nda Sosyolojinin Umumi eleman­ ter konuları nı bir yana b ı rakıp . . . Komünist terminoloji ile olayları tek taraflı tasvip ediyordu. Komünist faali­ yetlerini çeşitli dergilerde yazdığı yazılardan da öğren­ dim . . . gördüm ve bilgilerimden çıkan kanaat i smail BEŞIKÇI bütün sosyal ve siyasi görüşleri itibarıyle Marksist yani komünisttir. Fikirlerini derslerinde ve ya­ zılarında açığa vurmuştur", yolundaki beyanları (D. 2, Sh. 234) 92


Rektör Kemal BIYIKOGLU'nun: "Sanık Atatürk Üniversitesi'nde asistan olarak gö­ revli bulunduğu süre içerisinde, . . Komünizm yönünde çeşitli faaliyetlere katı lmıştır. Derslerde öğrencilere M arksi st görüşü telkin etmek istediği 1 968 tarihinde yapılan idari soruşturma sonunda verilen raporla orta­ ya konmuş bulunmaktadı r. Kanaatimce Atatürk Üni­ versitesi'nde Marksist görüşün bir beyniydi. Bu görüşü benimseyenlerin akıl vericisi ve yöneticisi idi. Talebe hareketlerinden sonra Kadir MANGA'nı n yengesinin ismail BEŞiKÇi'ye çocukları fena yola sevk ettiğinden dolayı lanetleyip hakaret etmesi olayının bana nakle­ dilmesi de sanığın Marsist görüşü benimseyip, bunun için mücadele ettiğini teyit eder." {D. 2, Sh. 235/3; D. T. , Sh 46)

Prof. Dr. Mithat TORUNOGLU'nun; "Etraftan kendisinin derslerde Marksist-Leninist yönde . . . öğrencilere telkinde bulunduğunu üniversite camiasından duydum." {D. 2, Sh. 234/7, D. T., Sh 52)

Doçent Dr. Cevdet GÖKALP'in "Aralık 1 967'den beri Atatürk Üniversitesi'nde öğre­ tim görevlisi ve üyesi olarak bu lundum . . . Edindiğim açık ve seçik kanaat lsmail BEŞIKÇi'nin azılı bir ko­ münist olduğudur. 20 Mart 1 970 günü üniversitede ko­ münistler tarafından yapılan tahrip olayında sanığın tahril.: edici bir unsur olduğu ortaya çıkmıştı r." {D. 2, Sh. 234/3)

Asistan İbrahim KOZAK'ın; "Sanığın, 1 967-1 968 ders yılında Ankara S.B. F.­ D.'de Öğrenci iken Fakülteye gelip, ibrahim YASA'n ı n dersine hariçten girerek Doğu Anadolu'nun geri kal­ mışlığını, Marksist bir açıdan işlediğine tanığım. Daha sonra Atatürk Üniversitesi'nde ilimizde asistan olarak görev aldık. Aramızda yakın samirniyet doğdu . Zihni­ yet bakımından aşırı solculuğu savunur. .. talebelere yazılı imtihanlarda Marksist düşünce ile su all er, sor­ muştur. 93


Marksistten maksad ı m Türkiye'deki işçi sınıfı nın ha­ kimiyetini arzulayan ve Tü rk iradesini bu topluluğa bı­ rakan ve rnevcu! düzeni yıkıp bu düzeni arzu layan ve savunan görüşü benimseyen ve tatbik eden kişi de­ mek istiyoru m. Solcu öğrencilerle devamlı münasebeti olmuş ve Dekan ve Üniversiteye karşı yapılan hareketin tertipçi­ si o lduğunu hissetmişimdir. Derslerde öğrencilere de­ vamlı olarak aşırı solu etkilemek amacı gütmüş ve aşırı solun babası bilinen Lenin'in birçok sözlerini okumakla sınıf geçme arasından da bir tercihe zorlayarak, Sol Yayı nlarını okumaları için açıkça teşvikte bulunmuştur. Bu hususları sanığın faaliyetlerini izleyerek ve öğ­ rencilerden sorarak öğrendim." (D. 2, Sh. 233iC, 234/1 ve D. T., Sh . 62)

Asistan Alaattin BAŞAR'ın; "Ben talebe iken sanık Sosyoloji dersine gelirdi. . . Aradan zaman geçtiği için nelerden bahsettiğini hatır­ lamıyorum. Orhan TÜRKDOGAN'ın asistanıd ır." ( D. 2, Sh. 236/1 7, 252/4)

Asistan NURHAN AKYÜZ'ün; "Üniversitedeki solcu grubun akıl hocalığını yapmış ve aşırı solcu öğrenciler ile devamlı temas halinde bu­ lunmuştur." (D. 2, Sh. 236/15, 252/2 1 ) ,

Asistan Celal TARAKÇI'run; "ismail BEŞiKÇi öğrenciler arasındaki konuşmala­ rı ile komünist propagandası yapmış ve odasını aşırı sol militanların karargahı haline getirmiştir. Aşırı sol eğilimli öğrenciler odasına devamlı olarak girip çıkar­ lardı." (D. 2, Sh . 236/1 4, 252/22)

Asistan Celalettin ATAMANALP'in; "Sanık Komünizm yolundaki fikirlerini Doğulu tale­ beler vasıtasıyle etrafa yaymış ve uygulamak istemiş­ tir. Ü niversite içinde öğrencilere sınavlarda (ileri Asya­ geri Avrupa) , (ilk Türk Devrimci Sosyalist Kadınlar 94


kimlerdir) şeklinde sualler sorarak, öğrencilerini bu ko­ nularda inceleme yapmaya sevk etmiştir. F.K.F. ve DEV-GENÇ mensubu öğrenciler ile sanık sık sık görüşüp, konuşuyorlardı." (D. 2, Sh. 236/5, 252/9) , ·

Okutman Yavuz AKPINAR'ın: "Sanık 1 967-1 968 ders yıl ında bana sosyoloji dersi vermiştir. Sosyoloji dersinin konusu . . . Doğu Anadolu­ da sosyal değişimdir. . . Bu konuyu izah ederken kana­ atimce Marks'ın teorilerini uygun bir şekilde anlatırdı . . . Yani Marks'ı n felsefesine uygun biçimde görüşlerini izah ederdi. . . Bu husus o zaman bize verdiği teksirler­ de de bellidir . . . mütemadiyen Doğu Anadolu bölgesin­ de feodal kal ıntıları , yani ağalık ve şeyhlik gibi mües­ seseleri incelayerk Marks'ın görüşüne sadık kalarak tahliller yapardı." (D. 2, Sh. 1 95, 234/6) ,

öğretim Görevlisi Mehmet İSHAKOGLU'nun: " . . . Odasına bir kısım öğrencileri toplardı , arkadaş­ larından duyduklarım, i. BEŞIKÇi'nin odasına gelen öğrencileri eğittiğini gösterir mahiyette idi." (D. 2, Sh. 231 /3)

öğrenci Yılma DURAK'ın: "ismail BEŞIKÇI'yi 1 968 ders yılında sosyoloji derslerimize geldiğinde tanıdım. Üniversitede komü­ nist olarak tanınan Tuncer SÜMER, Nazif KALELi . . gibi kişilerle yakın ilişki kurmuştur. Derslerde sosyoloji­ yi Marksist metodla işiiyordu . Sorduğu sualler ve fikir yürütmeleri ile devamlı Marksist düşüncenin sonuçları­ nı elde etmeye çalışıyordu . . . Kanaatimce ismail Beşik­ çi Marksist bir görüşe sahip olup, bütün uğraşısı Ata­ türk Üniversitesi'nde Marksist öğrenci yetiştirmekti. Ve bu görüş altında talebelere devamlı propaganda ya­ pardı." ( D . 2, Sh. 1 94/1 , 234/7) , .

öğrenci Mahmut AKTAŞ'ın: "Arkadaşlarımdan ve . . . . için müracaat ettiğim sıra­ da elde ettiğim kanılara göre lsmail BEŞIKÇi aşırı sol­ cudur. Derslerde tamamen Marksist açıdan işlem yap95


mış, devletin bugünkü düzeninin bozuk oldu�unu fakir halkı n ve bilhassa Doğu'nun ezildiğinin, propagandası ­ nı yapmıştır." (D. 2 , S h . 233, 235/2, D . T . , Sh 24)

Öğrenci Rıza MÜFTÜOGLU'nun: "Fakülteye girdiğimda sanığı herkes komünist ola­ rak tanıyordu, ben de etraftan duydukları ma ve bir açık oturumdaki konuşmasında meseleleri tamamen Marksist �çıdan ele alması ndan sonra aynı kanaate vardım." (D. 2, Sh. 253/1 4, 236/1 3)

öğrenci Muammer GENÇoGLU'nun: "lsmail Beşlkçl'nin üniversite içinde solcu oldu�u devamlı söylenirdi aşırı solcu olarak bilinen ... öğrenci­ ler ile konuşuyordu." (D. 2, Sh. 236/1, 252/1 8)

öğrenci Caslm GÜRBÜZ'ün : "Sanık kitapları ve faaliyetleri ile komünizme hizmet etmiş bir kişidir. Ö�rencilere yazılı imtihanlarda Le­ nin'e ait sözleri sual şeklinde sormak suretiyle öğren­ cilerini bu eserleri incelemeye mecbur etmiştir." (D. 2, Sh. 236/5, 252/9) ,

öğrenci Mustafa GÖKTAŞ'ın: "lsmail Beşlkçl aşırı solcu olarak biliniyordu. Ata­ türk Üniversitesi'nde Marksist görüşü ilk yayan odur." ( D. 2, Sh. 233/C, 234/7) ,

öğrenci Mustafa AYDIN'ın: "Sanık lsmall Beşl kç i nin Marksist-Leninist ve Ma­ oist görüşte olduğunu sanıyorum. Marksist-Leninist öğrencilere para ve silah yard ı m ı yaptığını duydum." (D. 2, Sh. 252/3), '

öğrenci Okan ŞENGÖZ'ün: "Üniversite'de en katı solcu olarak tanınır. Devrim­ cilerin akıl hocalığını ve organizatörlüğünü yapar." (D. 2, Sh. 236/4, 252/1 6) ,

96


öğrenci Turgut KARABEY'in; "ismail Beşikçi Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloji asistanıdır. Bir sene müddetle bize ders vermişti . . . Sosyolojinin esasların ı Türkiye'deki, hususiyle Doğu Bölgesindeki etnik grupları mukayeseli bi' şekilde an­ lat ı rdı ... Derslerinde çok defa Türkiye'nin aktüel, siyasi meselelerine temas ederdi. Bir imtihanında kurtuluş savaşları ile bağımsızlık savaşlarının mukayesesini yaptırarak, bağımsızlık savaşı, kurtuluş savaşından üs­ tündür sözünün açıklanmasını istedi. imtihandan son­ ra bu sözün Guavera'ya ait olduğunu öğrendik." ( D . 2, Sh. 253)

öğrenci Coşkun AK'ın; "Tarihini hatıriamamakla beraber, Beşikçi bir sö­ mestre sosyoloji okuttu. Sosyolojiye Giriş ve Os­ manlı imparatorluğu'nun toplumsal yapısi hakkın­ da bilgiler verdi." (D. 2, Sh. 249)

Avukat İbrahim BİLİCİ'nin; "Muhitte Marksist olarak tan ınır." (D. 2, Sh. 234/6) , Şeklindeki bir birlerini teyid ve itharn eden şahadetlert. Dekan Prof. Dr. Şaban KARATAŞ tarafından Rektörlük ma­ kamına yapılan 8 . 10. 1 968 tarihli yazıdaki;

"Fakültem gerektiğinde asistana ders verdirrnek zorundadır. Dr. ismail Beşikçi derslerde Marksist propaganda ve telkinde bulunmuştur. Bundan sonra da aynı telkinlere devam istidadındadır. Adı geçen tek taraflı bir dünya görüşüne sahip olduğundan ilmi dü­ şünce ve metodlarla çalışmaya niyetli değildir . . . " şek­ lindeki açıklama (D. 2, Sh. 1 82) Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nün "İsmail Beşlkçl 'nin derslerini vesile ve vasıta ederek öğrencilere Marksist telkin­ lerde bulunduğuna, obj ektif mahiyette ders vermekten ziya­ de, tek taraflı 'Marksist' görüşleri açıklama çbasında olduğu­ na ve öğretim mesleğinde ilmi tarafsızlıkla yetinemeyece­ ğine" dair yazısı (D. 2, Sh. 1 89) . Sıkıyönetim makamlanna yapılan ihbar, şikayet ve yazı97


lar ile bunlara verilen cevaplar. (D. · 2 , Sh. 197, 205, 2 1 0, 2 2 ı , 222, 232 , 233 ve D . 3, Sh. 100, D . ı , Sh. 9 , 30, 64, 65) . sübuta ermiş bulunmaktadır. Gerekçeli hüküİnde tanık

Coşkun Ak

ile

Turgut Kara­

bey'in tanıklığının tartışılmamış olması esasa müessir görol­ mediği gibi tanık

Turgut Karabey'in

imtihanda sorulan bir

sözün Guevara'ya ait olduğunu bilmeyecek kadar Marksist

görüşlerle ilgilenmediği de meydandadır. Sanık öğrencilere ilk yıl genel olarak sosyolojinin konusu ve metodu ve sosyo­

loj inin temel ilkelert hakkında bilgi verdiğini ve bilahare Tür­ kiye'nin toplumsal yapısını, anlattığını iddia etmesine muka­

bil tanık

Turgut Karabey

ile tanık

Coşkun Ak,

sanığın

kendilertni sadece bir sömestre (Bir yıl) okuttuğunu bildir­

mekte ve sosyolojiye ait notlan muhtevi defterlerle bu husu ­ su doğrulamaktadır. (D. 2, Sh . 249, 250 ve I) , Tanık

beyanlanndan

da

anlaşıldığı

veçhiyle

sanığın

derslerinde konu dışına çıkması sebebiyle bütün konuşma­

larını tespit etmek mümkün olmamakla beraber öğretim

üyesi ve öğretim görevlisi mevkilerinde bulunan ve asistan,

doçent ve profesör ünvanını intisap eden tanıkiann da sami­

mi bir şekilde ifade ettikleri gibi sanığın derslerinde konulan daima Marksist bir görüşle değerlendirdiği ve Marksist ter­

minoloj ide yer alan kelimeleri kullandığı bir gerçektir. Filha­ kika tanık

Turgut KARABEY

ile

Coşkun

AK'ın ders notları

bunun somut örnekleri ile dolu olduğu gibi Marx ve Lenin'in isimleri de zikredilerek birçok atıflarda da bulunulmuştur. Bu misal olarak notlarda aynen; (Diyalektiğe göre her sosyal hadise kendi zıddını yara­

tır . . . Toplumsal gelişme ileriye doğru ve bir doğru üzerinde­

dir. Tabiat insanı yenmektedir. İnsan, tabiatı yenmek için

teknoloj i çalışmaları yapar. Üretim biçimi meydana getirir.

Tabiatı kontrol altına alır. Bu üretim biçimi eski üretim ile çatışma halindedir. Bunun sonucu üretim ilişkileri doğar.

Tez

ı- Tabiat-İnsan-Üretim biçimi,

Antitez: 2- Temel

üretim biçimi:

Tali

üretim biçimi,

üretim ilişkilerinin değişmesi.

Sonuç 98

:

3- Toplumsal üstyapı ile çatışması,


(Bu toplumsal yapı bir doğru üzerinde gider. Sapma yoktur.)

Diyalek�ik

: Marksizmin (Sosyalizmin ve Komünizmin) dünya görüşü ve yöntemi Diyalektik Mater­ yalizmdir.

Üretim İlişkileri

: Marksizmin en önemli kavramlarından biridir.

Üretim Tarzı

: Marks'a göre sistemler tarihinde 1 - İlkel komünal top­ lumlar, 2- Köleci toplum, 3Feodal (Derebeylik) , 4- Kapi­ talizm ve 5- Sosyalizm şekil­ leridir. Doğu ise altıncı bir üretim tarzı içindedir. Ve bu­ nu "Asya tipi üretim tarzı" olarak isimlendirir.

Üstyapı

: Marksist terminolojiye göre bir toplumda ekonomik­ sosyal ilişkiler ile diğer bü­ tün ilişkileri ifade eden tarihi materyalizm kavramı olup üstyapı ilişkileri dışında ka­ lan ve fikirleri, organizasyon­ lan ve kurumlan içine alır.

Asya Tipi Üretim Tarzı : Karl Marks ile Engels arasın­

da 1853 yıllannda yapılan yazışma ile ortaya atılan ve doğunun içinde bulunduğu üretim tarzını gösteren bir kavramdır. Marksist tarihi maddecilik metodunu benimseyen Sen­ cer Divltçioğlu tarafından "Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu" isimli kitabında etraflı bir şekilde izahı yapılmış­ tır. (Asya Tipi Üretim tarzında mülk sahibi sadece devlettir. Devlet mülkiyetinde olan toprakların tasarrufu özel kişilerin 99


veya topluluğun rnüştereken elindedir. Üretilen ürünün bü­ yük kısmı ailenin çoğaltırnına tahsis edilir. Geriye kalan ar­ tık ürün devlete geçer) Keza Eylül 1 967-Kasırn 1 967 tarihleri arasında Doğu Anadolu'nun bazı yerlerinde ve genel olarak Türkiye İşçi .Partisi tarafından düzenlenen mitingleri tetkik konusu ya­ pan "Toplwnlann Genel Gellşlm Kanunları Açısından

Bölgenin Sosyo-Ekonomik Yapısı İçinde Doğu Mitingleri­ nin Analizi'" isimli ve Aralık 1 967 tarihli metindeki görüşler

de sanığın konulan tamamen Marksist bir açıdan incelerne­ y� tabi tuttuğunu gösterdiği gibi ders notlan arasında genel olarak sosyoloj iye taalluk edebilen bazı ufak pasaj larm bu­ lunması da neticeye rnüessir değildir. Sanık öğrencilerine Marksist bir görüşte ders. anlatmak­ la kalmamış sorduğu imtihan sorulan ile öğrencilerinin Marksist görüşleri intibak derecelerini de kontrol etmek ola­ nağını bulmuştur. Şöyle ki; Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim ve imtihan yönetmeliğinin (D. 5, Sh. 1 7) 9uncu maddesinde yardımcı ders sınavlannın sömestre sonunda olacağı ve sö­ rnestre içinde ikiyi geçmernek üzere aylık imtihan yapılabile­ ceği ve bu imtihanların etkisinin ilgili öğretim üyesinin tak­ dirine bağlı bulunduğu , sömestre sonu imtihanlarında en az 10 üzerinden 5 numara almak lazım geldiği kaydedilmiştir. Sanık 22 Şu bat 1968 tarihinde genel sosyoloj i sörnestre imtihanlannda;

Sorul- Aşağıdaki iki sorudan yalnız birini cevaplandın­ nız.

a) Göçebe aşiretleri modernleşmeleri sırasında meydana gelen, tampon fonksiyonlar ile . Ereğli'de meydana gelen tampon fonksiyon­ lan bir birleriyle karşılaştınnız?

b) Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerden kapita­

list ilişkilere geçiş olmamaktadır. Halbuki Batı Anadolu 'da bunu görmek mümkündür. Neden? Çeşitli faktörlerini gösteriniz?

100


Soru 2- Aşağıdaki üç sorudan yalnız birini cevaplandırı­ nız?

a) "Batıcılık gericiliktir" sözünü toplumsal yönden açıklayınız?

·

b) İleıi Asya, geli Avrupa sözünü çağırnızın si­ yasal akırnlanru göz önüne alarak açıklayı­ nız?

c) Kurtuluş savaşlanndan ba_şka hiçbir savaşa

taraftar değilim sözünü çağınuzda az geliş­ miş ülkelerle hakim ekonomileJ;"in, ekono­ mik ve politik ilişkileri yönünden açıklayı­ nız" şeklinde sorular sormuş (D. 5, Sh . 9, D. �. Sh. 22)

Bunlardan başka yine yazılı imtihanlarda; Osmanlı tarihinde Tanzimat Fermanı gerici bir hareket­ tir, sözünü toplumsal yönden açıklayınız? Sosyal değişme nedir? Nasıl olur? Toplumsal yapı ve parlamenter kanun arasında ilişki nedir? Şeklinde sorular tevcih etmiştir. Sömestre imtihanlarında sorulan birinci sualin her iki şıkkına ait cevaplar ders notlarına göre tamamen Marksist açıdan ele alındığı gibi ikinci suale öğrenciler tarafından ve­ rilen cevaplar ve sanığın takdir ettiği numara ve imtihan ka­ ğıtlanna koyduğu notlar da sanığın ideolojisini ortaya koy­ maktadır.

DOÖU DEVRİMCİ KÜLTÜR OCAÖINDA VERİLEN KONFERANS 644 sayılı kanunla kurulan ve görev ve yetkileri bu ka­ nunda belli edilen Milli Emniyet Hizmeti teşkilatınca izlenen sanığın 1 2 /Mart/ 1 970 tarihinde Ankara Doğu Devrimci Kültür Ocağı lokalinde yaptığı konuşmasının gizlice ses al­ ma cihazı ile tepbit edilen ve bilahare tape olunan metni, ses handına uyduğu ve sanığın da böyle konuşma yaptığını Jk­ rar ettiği evvelce belirtilmiştir.

FilhakJka

İhsan Aksoy un sanığı tanıtan açış konuşma'

lül


sından sonra samk

İsmail Beşlkçi'nin

(Dosya 2 , Sahife 2 0 1 )

de bulunan v e gerekçeli bükümde özetlenen (D. 6 1 -66) 35

sahilelik konuşmasım yaptığı sabit bir keyfiyettir.

Sanık bu konuşmasında da milli duygulan yok etmek ve

zayıflatmak

için

propaganda

yaptığı

gibi

yine

tamamen

Marksist bir görüŞ ile ve Marksist terminoloj i kullanarak; Özetle;

1 924'de Türkiye'ye Cumhuriyet gelmekle bir değişme ol­

madığım Doğu Anadolu'daki feodal yapının aynen devam et­ tiğini, ü styapıda ise son derece önemli değişmeler olduğunu,

altyapımn aslında üstyapıyı belirleyen bir faktör olmasına

rağmen, ü styapının altyapımn ileriye doğru aşamalar yap­

masım örılediğini, Doğu Anadolu'da üretim biçimlerinin ay­ nen sürdürülmesinin, daha ileri bir aşamaya geçişi önlediği­ ni, değişen üstyapı kurumu

olduğu için Türk ulusumin

uluslaşmasımn aslında normal bir uluslaşma sayılmayaca ­

ğını, (en ezeli, e n eski ırk) , (ne mutlu Türküro diyepe) gibi sloganlar ile Türk h alkımn uluslaştıolması olduğunu, aslın­

da bunun normal bir uluslaşma olmadığım, siyasal ve eko­

nomik yapımn kendisini yenileyemediğini, aslında normal mücadelenin altyapıda olup, altyapıyı değiştireceğini, halbu­ ki altyapının olduğu gibi devam ettiğini,

Doğuda feodalitenin bulunduğunu , merkezi otoritenin

feodalite ile mücadele etmediğini, aslında mücadelenin sııuf­

sal bir mücadele olduğunu yani merkezi otoritenin, Doğu

Anadolu'daki egemen sınıflarm (Hakim feodal sınıfın) gücü ­

n ü kırıcı bir mücadele olması gerektiğini, b u anlamda . bir mücadele yapılmadığından feodalitenin Doğu Anadolu'da al­

duğu gibi devam ettiğini, ancak feodalizmin kapitalizme geç­

me olanağı bulunduğunu , kapitalizme dönüşöldüğü zaman

ekonomik üstyapıda meydana gelen değişimin, üstyapıdaki kişileri de değiştireceğini, aşiret şeklindeki siyasal kurul ye­

rine geçecek olan siyasal şeklin ulus olarak ortaya çıkacağı­

m, bu nedenle merkezi r toritenin D oğu Anadolu feodalitesi­

nin kapitalizme dönüşmünü engellemek zorunda olduğunu,

yani aşiretin ulusa dönüşümüne mani olduğunu, Türki­

ye'nin bütünüyle ekonomik yönden dışa bağımlı bir ülke ol­

ması nedeniyle değişim dinamiğinin -:le Türkiye'nin dışında aranması gerektiğini, büyük değişim dinamiğini Türkiye'de

1 02


aramanın yanlış olduğunu , Avrupa memleketlerinde olanın aksine Türkiye'de feodalizmin ilişkiler sonucu kapitalizme varamadığını, feodal hakim sınıfın, kapitalist hakim sınıf ha­ line gelmesi şeklinde oluştuğunu, Doğunun ve Batının ha­ kim sınıflannın bütünleşme yönünde tedbirler alabildiği öl­ çüde de kendisine karşı gelişecek olaylan engellediğini, bunun sosyo- ekonomik bir olgu olduğunu, Doğuda hakim sınıfın, feodal sömürünün çok düşük bir sömürü olduğu­ nun bilincine vardığını, Batıda ise sömürünün ve yaratılan artık ürünün çok büyük bulunduğunu , bu nedenle Doğulu hakim sınıfın daha büyük sömürüler yapmak için merkezi otoriteden bu gelişmeyi saptayacak yol , su kanalı, fabrika yatırımlan isteyeceğini, aslında bunların feodalizmi daha ile­ ri götüren birtakım dinamikler olduğunu, zaten feodalizmin kapitalizme dönüşüşünden kaçınılamayacağını,

. . . Doğu meselesinden söz edilmesi ilk olarak akla "aman bizi parçalayacaklar, memleketinlizi bölüşecekler" gi­ bi şeyler geldiği, şüphesiz uluslaşma hakkında gerek Doğu­ lu , gerek Batılı emekçi halklarm mümkün olduğu kadar le­ hine, emperyalizmin mümkün mertebe aleyhine çözülmesini gerektiren yollarm bulunabileceğini, ulus meselesinin mey­ dana çıkması kaçınılmaz olduğuna ve çıkacağına göre mese­ leyi mümkün olduğu kadar Doğulu ve Batılı emekçi halkla­ rın lehine , emperyalizmin aleyhine çözümlernek gerektiğini, bunun muhakkakve kaçınılmaz yolunun da sosyalizm doğ­ rultusunda olduğunu ; (Hakim Üretim biçimi) tabirinin yanlış olduğunu , Do­ ğu'da çeşitli üretim biçimlerini aynı zamanda ve aynı yerde görmenin mümkün bulunduğunu, Diyarbakır, Urfa ve Mar­ din'de kapitalizmin başlayıp , hızla geliştiğini, fakat bazı yer­ lerde feodalitenin en ilkel şeklinin yaşandığını, köylünün emeğine ücret dahi ödenmediğini, bazı feodal beylerin artık ürünü Batı Anadolu 'da değerlendirmek istediğini, bu neden­ le ağanın artık feodal bir kişi değil , kapitalist bir kişi olarak ortaya çıktığını, Doğu'da sınıfsal mücadeleye etnik açıdan bakıtdığı için başarısız olduğunu, bürokrasinin bakış açısının etnik olma­ sı nedeniyle hiçbir zaman başanya ulaşanıadığını, direnme­ lerle kanlı bir şekilde bastırumasına rağmen etnik meselele103


rtn yine var olduğunu , rneselenin çözüm yoluna etnik açı­ dan değil, sıruf açısından bakmak gerektiğini, feodalizmin kapitalizme dönüşümünün aslında bir sınıf mücadelesi ko­ nusu olmasına rağmen, gürültüsüz-patırtısız, iyi bir uyuş­ ma şeklinde vardığını . . . fakat kapitalizmin, kapitalist aşa­ maya dönüşmesinin feodalitenin kapitalizine dönüştüğü kadar gürültüsüz-patırtısız olamayacağını, halk yığınlannın kapitalizmin sosyal bilincine varacaklan mücadeleyi kazan" mak için varmak zorunda bulunduklarını, Kuzey Irak'ta uluslaşma değil, devletleşme olduğunu , zi­ ra aşiretlerin hala ayakta durduğunu , uluslaşma · için aşiret yapılannın parçalanması gerektiğini, kapitalizmin daha son­ raki aşamasının sanayi burjuvazisini yaratmak teşkil ettiği­ ni bunun ise çok daha zor olduğunu , yatınrn gerektiğini, ka­ pitalist ilişkilere girildiğini ve fakat yatınrnlar nedeniyle burjuvazinin yatınrn bölgesinde kaldığını, btmu merkezi oto­ ritenin istediğini, Doğulu ve Batılı egemen sınıfıann bütün­ leşmesi sonucu Doğu'da yaratılan artık ürünün Batı'ya ak­ tanıdığım ve bu halin bir yandan Doğu 'yu fakirleştirirken, diğer taraftan kapitalizme geçişi geciktirdiğini, 1 923 tarihin­ den sonra Doğu'da birçok isyarılar olduğunu , fakat aşiret re­ islerinin bir şey kaybetmediklerini, bilakis sürgünden dön­ düklerinde burj uvalaştıklarını, esas halkın. kötü duruma düştüğünü , yani hakim sınıfa bir şey olmadığım. Meselelere sınıfsal açıdan bakmak gerektiğini, fakat sınıfsal 'açıdan me­ seleye bakarken, doğru-dürüst �ınıf analizi ortaya koymak, doğru bir sınıf analizi yapabilmek ve bunu eyleme intikal et­ tirebilmek için etnik meselenin ortaya çıktığını, etnik mese­ lenin sınıf meselesinden bağımsız ele alınamayacağını bu meselenin bir biri içinde olduğunu, devamlı şekilde etki ve tepki ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini söylernek su­ retiyle Doğu Anadolu 'da feodal üretim biçiminin var olduğu ­ nu, bazı şehirlerinde kapitalizme geçişin başladığını, hakim sınıflarla, emekçi halk tabakalanmn oluşturduğu sınıflar arasındaki mücadelenin kaçınılmaz olduğunu feodalizrnin kapitalizme dönüşmesi sırasında uluslaşmanın meydana çı­ kacağım, uluslaşma oluşumunun Doğulu ve Batılı emekçile­ rin lehine , emperyalizmin aleyhine çözümlenmesini sağlaya­ cak yolun sosyalist bir doğrultuda olmasının kaçınılmaz bir yol olacağım açıkladığı ve bu suretle topluınıann tarihi geliş104


meleri içinde Doğu Anadolu'nun toplumsal yapısını Mark­ sist-Leninist görüşler doğrultusunda izah ettiği ve son aşa­ masının sosyalizm olduğunu bildirdiği anlaşılmaktadır. Gerekçeti hükümde bilimsel sosyalizm, Marksist görüş, sosyalist görüş açısından Türkiye'nin durumu , Türkiye'nin toplumsal yapısı ve anayasa karşısında komünizm konulan detaylı, hukuki ve geçerli gerekçeler ile etraflı bir şekilde açıklanmış bulunduğundan tekrannda fayda görülmemekte­ dir. Filhakika aşın sosyalizm de denilen bugünkü komüniz­ min temeli Karl Marks tarafından kurulmuş ve bilimsel sos­ yalizm diye adlandırılmıştır. Bu görüşe göre bütün toplum­ lann tarihi, sınıf mücadelesi tarihidir. Marksizmin en önemli kavramlanndan biri üretim ilişki­ leridir. Üretim ilişkileri, insanlar arasında sosyal üretim mü­ badele ve zengınliğinin dağılımını meydana getiren ilişkiler­ dir. Üretim ilişkilerinin temeli üretim araçlan üzerindeki mülkiyet ilişkileridir. Üretim güçleri ile üretim iliŞkileri, bir arada üretim biçimi denilen bütünü teşkil ederler. Bu bütün içinde en hareketli unsur, üı;-etim güçleridir. Üretim güçlerinde meydana gelen değişmeler, üretim ilişkile­ rine yansıyarak, toplumsal gelişmeyi şartlandınr. Üretim ilişkilerindeki değişiklikler de üretim güçleri üzerinde etkili olurlar. Bu suretle üretim · güçlerinin gelişmesinin belirli bir aşamasında mevcut üretim ilişkileri, bu güçlerin gelişmesi için çok dar bir çerçeve haline gelir ve ikisi arasında çatışma başlar. Toplumsal gelişmenin belirli bir devresinde bu çatış­ ma devrimci bir biçimde çözümlenir, günü geçmiş üretim ilişkileri yerlerini, üretim güçlerinin gelişme aşamasına daha uygun düşen yeni bir üretim ilişkilerine bırakır. Bu toplum­ sal gelişme ileriye doğru ve bir doğru üzerinde devam eder. Üretim tarzıanna göre sistemler tarih içinde 1 - İlkel Komü­ nal Toplum 2- Köleci Toplum 3- Feodal (Derebeylik) 4- Kapi­ talizm 5- Sosyalizm şeklinde sıralanır ve son aşama sosya­ lizmdir. Kapitalizm döneminde üretim araçlannı ellerinde tutan sermaye sahipleri yani kapitalistler çalıştıklan işçilerin bü­ tün ürettiklerine sahip olmakta, serveti ellerinde bulundur­ makta ve işçilere ise çok az ücret vermektedirler. Bu da top105


lurnda sosyal adaletsizliği doğurmakta ve toplumda menfa­ atleri bir birine zıt iki sıruf, sömüren buıjuva sınıf ile sömü­ rülen proletarya. (işçi) sınıfını meydana getirmektedir. Kapitalistle r rızalamyla ferdi mülkiyetlerinden vazgeçme­ yeceklerinden işçi sınıfı bir ihtilalle buıj uva sınıfını yıkmak, bütün üretim ve tüketim araçları devletleştirilmeli ve sınıf ayrılıklan kaldırılıp , sınıfsız bir cemiyet. daha doğrusu geniş manada işçilerin meydana getirdiği tek sınıflı bir cemiyet kurulmalıdır. İşte bu ancak sosyalist devrimin gerçekleştiril­ mesiyle olacaktır. Sosyalist devrim ise sosyalist mücadele ile tahakkuk edecektir. Bu mücadele hareket devrim-iktidar üçlüsü doğ­ rultusunda parlamenter kavgadan şehir ve kır gerilla eylem­ lerine kadar her türlü hareketi kapsamaktadır. Mücadelenin yürütülmesi ise sosyalist örgüt ve bilinç­ lenıneye bağlıdır. Örgütte öncülük görevi, belirli bilinç, düze­ yine erişmiş işçi sınıfı olacaktır. İşçi sınıfına bir aydın kadro bilinç götürecektir. D evrim açısından mesele sömürülen kitleleri hakim sı­ nıfa karşı h arekete geçirmek olduğuna göre devrimcilerin topluınıann belli sorunlarını ortaya koymalan ve böylece ka­ pitalist, emperyalist ve feodal (Ağa. şeyh gibi) sömürüye kar­ şı halkı uyarmaları şarttır. Bu gayelerine varabiirnek için uzun ve kademelı bir çalışma uygulamalan icap edecektir. Bütün topluınıann aynı ekonomik düzeyde bulunmayı­ şı, sosyalist devrimin gerçekleştirilmesine engel değildir. İşçi sınıfının idealist öncülüğünde ve işçi-köylü sınıflan­ nın ittifakı ile yürütülecek olan milli kurtuluş hareketi ilk planda yer almaktadır. Milli kurtuluş hareketlerinin tek amacı, emekçi sınıflan iktidara

getirmektir.

Milli

kurtuluş

hareketlerinde,

karşı

güçlerin davranışıanna göre her türlü metod ve eylem uygu­ lanacaktır. Bu çetin aşamanın sağlanabilmesi için bilinç şarttır. Zi­ ra teori olmadan eylem olmayacaktır. O halde devrim yapa­ cak devrimcilerin Marksist görüşlerle techiz edilmeleri icap eder. İşte sanık ders teksirlerinde , konuşmalarında Marksist-

1 06


Leninist görüşün tartışılmasını ve tek yönlü kabulünü sağ­ lamaya ç2.lışmış, komünizmin Küba'da yerleşmesi· için Fidel Kastro ile beraber mücadele eden ve gerilla savaşlannın bay­ raktarlığını yapan Che Guevara'nın "Kurtuluş harpled, di­ ğer harplerden tamamen farklıdır" sözüne özel bir önem verilmesi ger eğini öğrencilerine telkin etmiş, Engels'in "Top­ lumsal kanunlar, fizik kanunlan gibidir" sözünü gerçek olarak ele almış, (parlamentoda yapılan kanunlar, hiçbir za­ man toplumsal bünyeyi aksettiremez) diyerek bugünkü par­ lamenter yönetim şeklinin terk edilmesi gereğine muhatap­ lannı inandırmak istemiş (Batıcılık gerlclllktlr) ve (İleri Asya geri Avrupa) sözlerini Marksist-Leninist fikir sistemi içinde izah ederek komünizm ile idare edilen memleketlerin daha ileri olduğunu açıklamış ve diğer ders teksirleri, imti­ han soruları ve konuşmalarında sosyalist devrimin gerçek­ leştirilmesi yollarını önermiş ve bilimsel diye ifade ettiği sos­ yalist yani komünist yönetimin Türkiye'de kurulması için ortama ve muhataplarının tahsil durumlarına uygun şekilde ve ben demiyorum, ilim böyle emrediyor dereesine gerekli yollan göstermekle ve sosyalizmi açıkça önermekle komü­ nizm propagandası yapmıştır. Sanığın ders teksirlerini ve konuşmalarını obj ektif­ bilimsel olarak ele almadığı, bilim verilerinin ışığı altında ve tamamen tarafsız olarak eleştirip, tartışmadığı, yani ilmi sa­ hada mesleki bir çalışma yapmadığı, aksine Marksistın tari­ hi mücadelesi görüşünü tek ilmi hakikatmış gibi anlattığı te­ zahür etmektedir. Bu husus bilirkişi Prof. Hamlde Topçu­ oğlu nun 'mütalaasından istihraç edildiği gibi Prof. Orhan TÜRKDOGAN'ın (Tek yönlü perspektif gibi ilmi gerçekleri, tarafsızca yansıtmıyor ve öğretim üyeliğinin obj ektif olma vasfını yitirmiş olduğu görülüyordu.) '

Prof. Dr. Şaban KARATAŞ'ın (adı geçen asistan dersle­ rinde Marksist propaganda ve telkinde bulunmuştur. Tek taraflı dünya görüşüne sahip olduğunda n ilmi düşünce ve metodlarla çalışmaya niyetli değildir) Asistan İbrahim Kozak'ın (Gerek duyarak ilgilendiği Alikan Aşireti konusundaki araştırmanın, tüm Doğu Anado­ ·ıu bölgesi yurttaşlarına teşmili bilimsel esaslara uygun düş­ mez) şeklindeki beyanlan ile de teyid olmaktadır. 107


Ayrıca: sanığın Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne gön­ derdiği ihbarnarnede " . .. Devrimcilerin temel dayanağı ser­ maye çevreleri değil, toplurnun obj ektif gelişiminin bilimsel analizidir. Bu analiz doğru yapıldıkça ve başkalan tarafın­ dan çürütülrnediği sürece devrimcilere karşı yapılan her tür­ lü baskı, devriınci gelişirnin yoğunluk kazanmasını sağla­ ınaktan başka bir işe

yararnayacaktır. "

(D . 2, S h .

.

209)

demek suretiyle kendisinin devrimci olduğunu belirtrnesi,

1 2 Mart rnuhtmi.sına takaddün eden günlerdeki devrimcile­ rin istem ve eylemleri,

Prof. Şaban Karataş'ın;

"Sanıkla hoca-öğrenci ilişkisi bulunmayan . . . Meh­ met Nakipoğlu . .. Nazif Kaleli ve takip neticesi vuru­ lan Kadir Manga 'nın sanığın üniversitedeki odasının müdavimleri olduklarını biliyoruz." ( D . T., Sh. 58)

Asistan Celal Tarakçı'nın: "ismail Beşikçi'nin odası aşırı sol militanları n ka­ rargahı haline gelmişti." ( D . 2, Sh. 252/23) ,

öğrenci Mahmut Aktaş'ın: " ... aşırı solcu bilinip biri tutuklanan ve diğeri öldü­ rülen Nacl Gürşin . . . Kadir Manga ile devamlı temas­ ları vard ı . Gizli toplantılar yaparlardı, öğrencilerde bun­ ları aynen uygu lardı." ( D.T. , Sh. 235/2) ,

Asistan İbrahim Kozak'ın: "Eifetih'te kurs gördüğü anlaşı lan Kadir Manga ve Tuncer Sümer ile yakın ilişkileri vardı. Odasınc� peva­ sızca girdiklerine ve teklifsizce oturduklarına şahit ol­ muşumdur." (0. T., Sh. 65) ,

öğrenci Mustafa Aydın'ın; "Sanığı kantinde, Üniversite koridorlarında ve oda­ sında DEV-GENÇ militanları ile birlikte görmüşümdür." (D. 2, Sh. 252/1 7) •.

Demeleri;

Doç. Dr. Cevat Geray'a

yazdığı mektuptaki "Kendisini

yakarak düzeni protesto eden arkadaşımızın adı vatan hai­ nine çıktı. . . Amaçlan bizleri kendi safımızdaki öğrencilere

108


vurdurmaktı. . . Diyarbakır'da tutuklu olan arkadaşlarımızın kefaletle tahliyeleri söz konusu . . . ikisi benim arkadaşımdır" (D . ı , Sh. 75),

Nuri Özakın tarafından sanığa gönderilen mektuptaki " . . . teorinin eylemsiz olamayacağını bilerek geleceğiz Doğu'ya . . . Bize tavsiyelerini bekliyoruz . . . Türkiye'de sosyalizmin ku­ rulması için çalışmış kişileriz. Doğu'daki görevimiz, ora emekçilerini milli demokratik devrim aşaması için bilinçlen­ dirilip örgütlemektir. " (S. ı Sh . 77) Tuncer Sümer'den sanığa gelen mektuptaki, " . . . Ben si­ zi arayıncaya kadar, siz beni hiç bir yerde aramayın. Kadlr ve Ahmet de aramasın. . . fazla açıklama yapamam. " (D . ı . Sh. 78) Mehmet Duran tarafından sanığa yollanan mektuptaki; "Devrimci ölür, devrimler ölmez, Che Guevera'nın dediği gibi ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçe­ cekse ve başkalan mitralyöz sesleriyle ve de savaş ve zafer naralan ile cenazelerirnize ağıt yakılacaksa ölüm hoş geldi, safa geldi. Yaşasın büyük Marksizm-Leninizm . . . Mao Ze­ dung fikirleri. Geçeceğiz bu dar boğazdan ama mutlak zafer devrimcilerin olacak. Savaşacağız biz devrimciler bir vücut gibi bütün gücümüzle ikinci kurtuluş-savaşını-verinceye dek, atacağız tanzimat kafalılan başımızdan, yıkacağız kok­ muş bu köhne idareyi, kuracağız tüm ulusun mutlu olac;ığı gerçek halk yönetimini ve işte o zamanki tüm milletlerin, ne­ şe ve mutluluğundan deriediğim bir demet devrimci sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. " (D. ı . Sh: 79) Ve yine Nazif Ka­ lell'den sanığa gelen ı 5 Ocak ı 970 tarihli mektuptaki " . . . İşimiz halk hareketidir. . . Ve böylece sosyalist bir militan kadro yetiştirebilmek için bu kişileri saptadıktan sonra işi sabır ve metanetle yürütmeli: . . İşimiz çok dikkat ve titizlik gerektirecek . . . örgütlü çalışmayı da halk militanı yetiştirerek sağlamak gerektiği kanısındayım . . . " (D. I , Sh. 81) sözleri dik­ kate alındığında sanığın devrimcilerle aynı paralelde olduğu ve dolayisiyle ders teksirlerinin ve konuşmalannın ilmi bir nitelik taşımadığı. Marksist-Leninist görüşler doğrultusunda bilinçli devrimciler yetiştirmek amacıyla komünizm propa­ gandası yaptığı kanaali doğrulanmaktadır. 109


Özellikle Mehmet Dursun 'un sanığa yazdığı mektup münderecatı ile Lenin'in (Milli demokratik devrim) veya (Ev­ rim) aşamasında devrimci çalışma için önerdiği "propaganda ve bilinçlendirme, bilinçlendirme ve propaganda" ilkeleri bir arada değerlendirildiğinde sanığın faaliyetlerinin "propagan­ da olduğu" daha da açıklığa kavuşmaktadır. Sanık dahi Kadlr Manga'nın arkadaşı bulunduğunu ve devrimci bir öğrenci olduğunu kabul etmektedir. (D . 5, Sh. 22/23) ,

SUÇUN MANEVİ UNSURU: Buradaki suçun manevi unsuru "özel kasıt"tır. Fallin propagandayı bilerek ve isteyerek yapmış olması gereklidir. Yani ·muhataplannı T. C .K.nun 1 42nci maddesinin l inci fık­ rasında gösterilen fikre kaydırrnak, inandırmak ve saptır­ mak kastıyle hareket etmelidir. 1 928 yılında Moskova'da yapılan komünist toplantısın­ da gözönünde tutulması kararlaştırılan esaslar arasında ; (Buıj uva rejimini yılanak için Marksist ve materyalist felsefeden gayri bütün düşünce şekilleri ortadan kaldırılma­ lıdır) hususunun bulunması muvacehesinde sanığın yukan­ da açıklanan faaliyetleri dikkate alındığında sanığın mezkur ideoloj iyi muhataplarına da kabul ettirrn ek amaç ve niyetiyle hareket ettiği ve etkileme ve taraftar toplamak maksadının hakiın olduğu tezahür etmektedir. Bu nedenlerle gerekçeli bükümde yapılan değerlendirme sonunda T.C . K .nun 1 42 / l inci maddesinde yazılı suçun maddi ve manevi unsurlannın mevcut olduğunun kanuna aykın bir cihet, hata ve zaaf müşahede edilrnemesidir.

1 10


MİLLİ DUYGULARI YOK ETMEK VEYA ZAYIFLATMAK İÇİN PROPAGANDA YAPMAK İDDİASI n

-T.C.K.nun 142/3üncü Maddesinin ihlall­ Türk Ceza Kanununun 142nci Maddesinin 3üncü Fıkrasında; ı. Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazası ile kısmen veya tamamen kaldırmayı hedef tutan propagan­ da yapmak,

2. Milli duygulan yok etmek veya zayıflatmak için pro­ paganda yapmak, Mueyyideye bağlanmıştır. Bu suretle birinci bölümde ırkçılık niteliğindeki yıkıcı fa­ aliyetler gösterilmiş, ikinci bölümde ise milliyetçiliğin korun­ ması istenmiştir. Her iki suç da anayasanın koyduğu temel nizarnıara v'e devletin bütünlüğüne karşı işlenen kasdi suçlardır. Milli duyguları zayıflatmak veya yok etmeye matuf hare­ ketlerin gayesi Türk vatanını parçalamak ve devleti yıkmak için bünyeyi zayıflatmak ve böyle bir ortam yaratmaktır.

SUÇUN MADDi UNSURU: Suçun maddi unsurunu teşkil eden faaliyetin muayyen bfr duyguyu hedef tutması icap edecektir. Milli duygudan ne anlaşılınası lazım geldiği T.C. K. nun tadil gerekçesinde göste­ rilmiştir. Bu gerekçeye göre Milli Duygu : . Vatanseverlik mefuumuna dahil sayılacak bütün fikri ve hissi unsurlarm topluluğu, başka bir deyişle vatansevediği teşkil eden sevgi ve düşüncelerin muhassalasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının başlangıç kısmında "Bütün fertleri ile k;:ıderde, kıvançta ve tasada ortak olmak, bölünmez bir bütün halinde, mil11 şuur ve ülküler etrafında toplanmak, milletimizi milli birlik ruhu içinde yüceltıneyi amaç bilmek" şeklinde tanımlanmıştır. Bu itibarla Türkiye'nin toprak, etnik ve siyasi bütünlü­ ğüne bağlılık, dünya milletleri camiası içinde memleketimize lll


ait haklar mevzuundaki şuur, vatana karşı BİR TAKIM VE ­ CİBELERİN BULUNDUGUNA SAMİMİ İNANIŞ milli duyguyu ifade eder. Kamu hukuku mevzuunu teşkil eden ve yinninci yüzyıl­ da insan topluluğuna ait en büyük bir içtimai teşekkül dev­ lettir. Devletin yapıcı unsuru ise millettir. Bütün dünya milletlerinin müşterek görüşlerini teşkil eden mevzuatlannda, devletin ebedi olması icap ettiği fikri, bir temel prensip, bir temel görüş olarak kabul edilmiştir. Türk devletinin de yapıcı unsuru Türk Milletidir. Türk devletinin korunması için Türk milliyetçiliğinin himayesi şarttır. İşte kanun koyucu, devletin unsuru olan "Millet" mefhumunu, aynı zamanda muayyen bir duyguyu da ifade eder manasında kabul etmiş ve "Milliyetçilik" fikriyatını hi­ maye etmek istemiştir. Kanunun koruroalt istediği "Türk Milliyetçiliği" kafatası­ na, renge, dile ve yaşanılan bölgeye göre organik ve biyolojik bir ırkçılık olmayıp, her türlü ferdi ve partici ifratlardan uzak, megalomanlığa ve şövenliğe gitmeyen fakat devletin çalışabilmesi ve müşterek hayatı idame edebilmesi için va­ tandaşlardan beklediği ttimat unsurunu ifade eden bir his­ tir. Yani psikolojik ırkçılıktır. Nitekim, Anayasa'nın 54üncü maddesinde (Türk devletı­ ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür) , 3üncü maddesinde (Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür), 4üncü maddesinde (Egemenlik kayıtsız şart­ sız Türk milletinindir. . . Egemenliğin kullanılması, hiçbir su­ retle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz) 1 2nci maddesinde (Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşüncesi, fel­ sefi inanç din ve mezhep ayınını gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir) hükümleıi getirilmiştir. Kanun koyucunun himaye etmek istediği milli duygu bunlardır. Devletin varlığına kast eden, onun ebediliğini yok etme­ ye müncar olan bir fiilin suç addedilerek müeyyideye bağ­ lanma sında anayasaya ve ceza tekniğine aykın bir cihet yok­ tur. Kurtuluş savaşı sonunda milli bütünlüğümüzü bütün dünyaya kabul ettiren Lozan Antlaşmasında. bir kısım gayrt müslimlere azınlık haklan tanınmış olmasına mukabil, 1 12


menşeleri ne olursa olsun diğer gruplar asli unsur kabul edilmişlerdir. Halen bütün Türk vatandaşlannın her türlü hak ve hür­ riyetleri demokratik düzen ve. modem anayasamızın temina­ h altında olup : Türk. Kürt, Çerkez. Pomak vs. herhangi bir ayının yapılmamıştır. Bu nedenlerle her Türk vatandaşı kanun önünde eşittir. Kartıu hizmetlerinden yararlanmada, bu hizmetlere alınma­ da, seçme ve seçilmede eşitliği sağlanmıştır. Bütün bu gruplann Türk milliyetçiliği şuuru ile bir bir­ lerine bağlı olması, tarihi, sosyolojik amillerle bir araya gel­ miş, kaynaşmış etnik, ruhi, müştak, mürekkep ve müteca­ nis bir toplum teşkil etmesi lazım gelmektedir. Aksi hareket ve davranışlar ve bu . davranışların öneril­ mesi müeyyideye bağlanmıştır'. Bugün için Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bir kısım bölgelerinin, Batı Anadolu'nun bazı yerlerine nispetle geri kaldığı ve bu bölgeler arasında bir dengesizlik olduğu kabul edilebilir. Ancak: Bunun nedenlerini etnik sebeplerde değil, tarihi, coğrafi ve ekonomik sebeplerde aramak icap eder,. Kaldı ki: bu halin Türkiye'ye mahsup bulunmadığı, bir çok memleketlerde ve mesela İtalya'nın kuzeyi ile güney böl­ gesi arasında da mevcut olduğu ve bölgesel ve ekonomik ba­ zı tedbirler alınmak suretiyle giderilmesine çalışıldığı bilinen bir keyfiyettir. Ancak: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ger� kalmışlığı­ nın etnik sebepten ileri geldiği, bir Kürt sorununun var ol­ duğu. Doğulu vatandaşiara yabancı gözü ile hakıldığı. zu­ lüm ve işkence edildiği, kanunlarm tam ve doğru uygulan­ madığı iddialan, bunlardan fayda umanlann kasten yarat· mak istedikleri gerçek dışı davranışlardır. Kürtlerin anayurdu ve Kürt deyiminin gerçek anlamı hakkında tam bir görüş birliği olmamakla beraber gerekçeli bükümde de açıklandığı gibi adı geçen topluluk Orta As­ ya'dan, Ön Asyaya göç etmiş bir Türk boyu dur. Lord Curzon bir eserinde ve Şükrü Mehmet'in Questl­ on Kurde adlı kitabında Kürtlerin Turani olduğunu yazmış1 13


Burhan Özkök (Devrim İsyanlan) adlı ki­ (Dr. Frlç, Dr. Deyç· ve Hard gibi ilim adarnlarının

tır. Kur. Binbaşı tabında

da tetkik ve itiraflan ile teyit olunduğu gibi Kürtlerin Türk

kökenine menup olduklannın tarihi bir hakikat olduğunu) kaydetmiştir. Öğretmen

to Tarihi)

M. Şerif FlRAT (Doğu llleri ve Var­

isimli kitabında Kürtlerin Türk olduğunu açıkla­

mış ve nedenlerini detaylan ile izah etmiştir. Bu bakımdan

Türkçe ve Farsça'nın karışımından meydana gelen ve bu se­ beple Türk dili ile lehçe farkı bulunan ve Kürtçe isimlendiri­

len bir lisanın konuşulması, onu konuşanların Kürt olduğu ­

nu gösteremez.

Nitekim

Dr. Friç,

Petersburg Akademisi

tarafından neşredilen lügattan derlediği 8307 Kürtçe kelime­

den 3080'inin Türk ve 2 640 nın Fars dil şubelerine ait oldu­

ğunu belirtmiştir.

Tanık Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölü­

münde

Dr. Asistan Hüseyin Ayan

da bu hususlan teyid

eder görüşlerini sanığa anlatmaya çalıştığını fakat kabul et­

tiremediğini söylemiştir. (D . 2, Sh. 252 / 20) Bütün bunlara

Doçent Dr. Orhan TÜRKDOGAN Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş kitabını takip söylendiği halde sanık İsmall BEŞİKÇİ'nin sosyoloj i

rağmen ve bölüm başkanı

tarafından etmesi

dersi verirken, sosyoloj inin temel bilgilerini anlatmadan ve

hiç bir metne bağlanmadan Doğu Anadolu'nun sosyal yapı­ sını ve göçebe aşiretleri izah ederken ders konusu dışına çı­

kıp; "Doğu Anadolu'da etnik bir grubun bulunduğunu, bun­

ların Türk olmadığını, Kürt olarak tanındığını Türklerden

ayrı bir ırk olduğunu , milli gelirden gereği gibi istifade ede­ mediklerini,

iktisadi yönden bağunsız olmalan ve azınlık

haklarının tanınması lazun geldiğini, bunların bugün olmaz ise yarın kendilerini hissettireceğini söylemek ve Doğu'da bir

Kürt halkı bulunduğunu , ayrı bir Kürt devleti kurmaları ge­

reğini Doğulu öğrenciler aracılığı ile yaymak suretiyle Türk­

Kürt ayrunı yaparak yukanda niteliği açıklanan milli duygu ­

lan yok etmek ve zayıflatmak için faaliyet gösterdiği, Erzu ­ rum'da Kürtçü talebelen teşkilatlarıdırmak için büyük gay­

ret

gösteren

asistan

İyonna

Kiçuradi

ile

beraber

önce

toplantılar yaparak öğrencileri Kürtçülük konusunda eğitti­

ği;

1 14


Prof. Ahmet KURT'un; "... tahkikat komisyonunun başkanı idim. Dr. Beşik­ çi ile sıkı işbirliği yapan bir grup öğrencinin Kürtçülüğü tasvip ettikleri ve Beşikçi tarafından eğitildiği kanaatı­ na varmıştım." (D. 2, Sh. 234/2)

Prof. Şaban KARATAŞ'ın, " . . . Ders verme sırasında, ders konuları d ışına çıkarak ... bölücülük niteliğindaki fikirleri öğrencilerine telkin ettiği öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından bildirildi .. Doçent Dr. Orhan Türkdoğan da aynı ko­ nularda bilgi verdi. .. yazılı olarak soruşturma talebinde bulundu ... Ceza Hukuku Doçentı Turan Tufan YÜ· CE ile Prof. Selahattin OLCAY soruşturma ile görev­ lendirildi... sanığın üzerinde araştırma yaptığı Alikan Aşireti, Doğu Anadolu'nun yaşantısı, sosyal sorunları aksettirecek nitelikte ilmi bir örnek değildir. Buna göre bu eserden çıkarılacak sonuçlar Doğu Anadolu'nun sosyal yapısına leşmil edilinmez. Alikan Aşireti ile ilgili araştırmasını ve Doğu Mitingleri ile ilgili teksirlerini ba­ na getirip vermişti. Bu ikinci eseri öğrencilerine de tav­ siye ettiğini idari soruşturma neticesinde anladım." (D. T., Sh. 59) .

Prof. Orhan TÜRKDOÖAN'ın; "öğrencilerin mütemadi, seri olarak yaptıkları şika­ yetlerden sanığın sosyoloji dersinde Kürtçülük propa­ gandası yaptığı . . . bana intikal etmişti. Kendisini çağırıp niçin ... Kürtçülük propagandası yaptığını sordum, ce­ vaben Doğu Anadolu'da etnik bir grup olduğunu, Türk olmadıkları n ı , Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu . . . ayrı bir kültür ve ayrı bir lisana sahip bulundukları . . . memleket gerçeklerini görmediğini beyan etti... Doğu'da bl[ Kürt halkı vardır. Bugün olmazsa yarın, yarın ol­ mazsa beş sene sonra kendisini belli edecektir de­ di. Sanık bölücülük faaliyetlerini bizzat üzerine alan ki­ şidir, derslerde Kürtçülük propagandası yaptığı na kanaat getirerek keyfiyeti dekanlığa bildirdim." ' ( D. 2, Sh. 235/2, O . T., S h . 48) , 1 15


Doçent Doktor Orhan TÜRKDOGAN'ın, 26 Ocak 1 968

tarihli,

"Sosyoloji Asistanı Dr. lsmail BEŞIKÇI öğretim ve akademik faaliyetlerinde öğrenci ve öğretim mensup­ ları arası nda bölgeeilik faaliyeti yapmaktadır. .. gerekli soruşturmanın yapılmasını rica ederim" şeklindeki ya­ z ı . ( D. 2, Sh. 1 80)

Bu yazı ekini teşkil eden ve samğın faaliyetlerini. . . böl­ geeilik olarak etraflı bir şekilde izah ile . . . doktora tezini, Do­ ğu Mitinglerinin Analizi adlı derlemesinden bir çok kısımlan hem ders notu ve hem de teksiriere ek yapmak suretiyle an­ lattığı. Doktor Fahrettin Kırzıoğlu nun. . . verdiği konferans­ ta Kürtlerin Türk olduğu ve bir kaynaktan geldikleri tezi karşısında "Kürtler neden farklı dil ve kültür ortamı içinde­ dir" diyerek. . . Kürt-Türk ikiliğini ısrarla ileri sürdüğüne dair raporu (D . 2 , Sh. 1 8 1) ve 1 5. 2 . 1 968 tarihli ikinci yazısı (D . 2 . Sh. 1 78) Sanık hakkındaki ihbar ve şikayeti tahkike memur edi­ len Prof. Selahattin OLCAY lle Doçent Dr. Turan Tufan '

Yüce'nin;

"Sosyolojiye Giriş derslerinde öğrencilere bu ilmin elemanter ve umumi bilgilerini vermek daha uygun olacağı halde . . . bilhassa Kürt Aşiretleri'nin toplumsal yapıları üzerinde özel olarak durmayı ve derste yalnız bunları okutmay ı , böyle bir giriş dersi ile nasıl bağdaş­ t ı rdınız" şeklindeki sualler ile (D. 2. Sh. 1 83) , 2 1 . 9 . 1968 tarihli rapordal�.i;

"Jeopolitik bakımdan nazik sayılan bir bölge üniver­ sitesinde göçebe aşiretleri araştırırkan 'Kürt' denilen vatandaş toplulukları üzerinde de durulması i lk bakışta ihtiyatsızca ve belki tehlikeli bir teşebbüs olarak görü­ lebilir. . . bu böyle olmakla beraber komisyonumuzun Dr. Beşlkçl'nin ilmi, tarafsız ve objektif prensipiere tam uygun bir öğretim yapmadığı, derslerine konu ile doğrudan doğruya ilgili ve gerekli o lmayan aktüel, si­ yasi unsurları karıştırdığı. .. " şeklindeki raporu (D. 2, Sh. 1 8) 1 16


Raporu düzenleyen Prof. Selahattin OLCAYın;

"Doçent Dr. Orhan TOrkdoOan sanığın bölücülük faaliyetlerinde bulunduğunu dekanlığa dilekçe ile şika­ yette bu lundu ... ben ve o zaman doçent olan cezacı T. Tufan Yüce şikayetleri değerlendirmemiz için . muhak­ kak olarak görevlendirildik... Bu husustaki kanaatleri­ mizi bir rapor ile deka n lığa verdik . . . kanaatimce yap­ mış olduğumuz tahkikat son anketi hazırlayıp, vatandaşiara sunmasıyle esas gayesinin bölücülük ol­ duğuna dair tam bir vicdanı kanaat tahassül etmiştir. . . Aksi halde böyle bir anket hazırlamazdı ." ( D. 2, Sh. 234/6)

Hukuk öğretim Üyesi Prof. T. Tufan Yüce'nin; "Sanık Beşikçi Doktor olduktan sonra Kürtçülük üzerinde faaliyetini devam ettirdi. Fakat bu sefer çalış­ ·masr ilim planında kalan bir çalışma olmaktan çıktı. Kürt meselesini siyasi bir mesele yapmaya başladı. Öğ rencilerin ve bazı öğretim üyelerinin şikayetini mu­ cip oldu. Bunun üzerine . . . Prof. Selahattın Olcay ile beni. . . Suç teşkil edip etmedikleri bakımından incele­ mekle görevlendirdiler. .. Beşikçi bu notlarında Sosyo­ lojinin umumi elemanter konularını bir yana bırakıp Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretleri'nin yaşayışını öğreti­ yer ve . . . Demokratik haklardan yoksun bırakıldıklarını, yoksul duruma düşürü ldüklerini anlatıyordu . . . Bundan sonra Kürtleri, tahrik edici, Türkiye'yi açıkça bölmeye kalkışan, taviline imkan olmayan ve açıkça suç teşkil eden yazılarını gördüm" yolundaki beyanları : (D. 2, Sh. 234/2) ,

Prof. Doktor Mithat Torunoğlu'nun; "... Ayrıca Kürtçülük konusunda öğrencilere telkin­ de bulunduğunu üniversite camiasında duydum" ( D. T., Sh. 52)

Asistan İbrahim Erol Kozak'ın: "... Zihniyet bakımından Kürtçülüğü savunurdu ... Ankara'da bulunduğumuz sırada birçok gizli toplantıla1 17


ra gitti. .. Kürt talebeleri devamlı surette eğitir, onlarla sık sık temaslar kurardı. . . Bir Kürt ırkının var olduğunu iddia etmiştir yazılarında ırk esasından hareket eden görüşlere yer vermemiş�ir. . . talebe bölücü görüşü oku­ makla s ı n ıf geçme arasında bir tercihe zorlamıştır." (D. 2, Sh. 233/c, D. T., Sh. 63)

Asistan Alaattın Başer'in; "ismail Beşlkçi'yi Kürtçü . . . olarak tanıyorum. ls­ mai l Beşikçl o sırada üniversitemizde bu lunan ve Er­ zuru m'da işçi partisini kurmak ve Kürtçü talebeleri teş­ kiland ırmak için büyük gayret sarfeden ve Türk düşmanı olarak bilinen iyonna Kuçuradi ile çok sıkı teşriki mesai ediyordu. Kendisinin Kürtçülüğü öven bir çok makaleleri de vardır." ( D . 2, Sh. 236/1 7, 256/7) ,

Asistan Celal Tarakçı'mn; "ismall Beşikçi Kürtçülük yolundaki fikirlerini Do­ ğu'lu talebeler vasıtasıyla etrafa yaymış ve uygulamak istemiştir. Doğu'da müstakil bir Kürt halkından ve bu Kürt halkının ayrı bir Kürt devleti kurmasından bahset­ miştir. Özellikle üniversiteye gelen Doğulu vatandaşla­ rın çocukları ile temas kurmuştur." ( D . 2, Sh. 252/1 2) ,

Okutman Yavuz'un; "Ben san ığın öğrencisiyim 1 967-1 968 ders yılında bana sosyoloji ders i vermişti. . . Mütemadiyen Doğu Anadolu'da Kürt toplumunun bulunduğunu Kü rt ırk ı ile Türk ırkının ayrı ırklar olduğunu söylerdi. .. Kürtçülük konusunda ayrı bir ı rk olarak Kürtleri kabul ederdi. Hatta bu hususta bir kitabı da vardı." ( D . 2, Sh. 234/6)

öğretim görevlisi Mehmet İshakoğlu'nun; "ismail Beşikçi gerek yazdığı kitap ve yazılarla ve gerekse çeşitli tarihlerde, çeşitli yerlerde yaptığı ko­ nuşmalarla tamamen bölücü bir fikre sahip olduğunu ve hatta Türkiye'de ayrı bir Kürt devletinin kurulmasını arzu ettiğini göstermiştir." ( D. 2. Sh. 236/9)

1 18


Öğrenci Yılma DURAK'ın; "Sanık sosyoloji derslerinde Doğu Anadolu'nun top­ lumsal konusunu bize anlatırken burada yaşayan top­ lulukların ayrı bir ı rk olduğunu ve bunların Kürt olarak tanındığını, Kürtlerin ı rk olarak Türklerden ayrı olduğu­ nu, bu bakımdan Kürtlerin iktisadi yönden bağımsız ol­ maların ı , milli gelirden gereği gibi istifade edemedikle­ rini, bunlara azınlık haklarının tanınmasını iddia ederdi. . . ders verirken mütemadiyen ders konusu dışı­ na çıkard ı . . . Doğu Anadoluda bir bölünme olsun diye faaliyet göstermiştir." (D. 2, Sh. 234/8, 1 94)

öğrenci Mahmut AKTAŞ'ın; "Kürt olarak bilinen ve Kürtçülüğü savunan öğren­ cilerle devamlı olarak irtibat halinde bulunan bir kişi­ dir." (D. 2, Sh. 233/a, 233/2)

öğrenci Mustafa GÖKTAŞ'ın; "Atatürk Üniversitesinde Kürtçülüğü ilk yayan . . . is­ mail B�ŞiKÇi'dir. Kürtçü tanınan öğrencilerin mih­ mandarı durumuna geçmiştir. Kürtçülükten maksadım kendilerine bir nevi azınlık haklarının verilmesi, yani radyolardan kendi dilleri ile hitabedilmesi . . . Milli gelir­ den eşit bir şekilde istifade ettirilmesi. . . " gibi iddialar­ dır. Sanığın bu fikirleri benimseyen kitapları da çıkmış­ tır. (D. 2, Sh. 233/a, 234/7) , Şeklindeki şahadetleri, diğer tanık beyanları, (D . 2 , Sh. 235/3, 253/ ı � . 252/2m Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nün "İsmail BEŞİK­ Çİ'nin derslerini vesile ve vasıta ederek. . . asılları Turani ve

Türk olmakla beraber, son yılların siyasi ve maksatlı modası ile (kendilerine Kürt) diyen öğrenciler ile özel görüşme ve toplanblar yaptığına. .. ilmi objektif etüt ve çalışmalar yap­ madığına. . . " dair yazısı (D. 2 , Sh. 1 09) Sıkıyönetim makamlanna yapılan ihbar. şikayet ve yazı­ lar ve bunlara verilen cevaplar (D. ı , Sh . 30, 65, 9- 1 Sh. 220, 2 1 2 , 233, D, 3-Sh. 1 00) Sanığın, Kürtçülüğü, sosyalizm amaçlarına .alet etme vs. 1 19


bu yolda bölücülük faaliyetlerinde bulunan suçlaoru tespit edileliğine dair Prof. Dr. Ahmet KURT, Prof. Dr. Mithat To­

runoğlu. Doç. Dr. Cevdet GÖKALP, öğretim görevllsi Mehmet İsa.koğlu imzalı 28.4. 1 970 tarihli (tahkikat komis­ yonu) raporu (D. 1 , Sh. 3) .

Sanığın bazı kişilere ve öğrencilere dağıttığı (öğrencileri­ nin okumasını doğal kabul ettiği (D. 5, Sh. 22/5) gerekçeli hülane bazı pasaj lan alınan "Doğu Anadolu'da Göçebe

Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme Geçiş Hallndeki Toplumlar" ·ocak 1 968-Erzurum ve (Toplumlann Genel Gelişim Kanunl9;n Açısından . v_e Bö4{el!-in Sosr'?"' _ Ekonomik Yapısı Içinde DOGU MITINGLERININ ANALIZij Eylül 1 9!,)7-Kas:im 1 967 ayındaki teksir münderecatlan ile sübuta ermiş bulunmaktadır.

Ayrıca: sanığın 20 Haziran 1 972 tarihli dilekçesinde ( . . . Üniversiteler çalışma, yani bilimsel araştırma, gerçeği baskı­ dan uzak olarak arama faaliyetleri ile eş anlamlıdır. Bütün bunların ötesinde bilimsel çalışmalann ve bilimsel önerllerin kaderi siyasi iktidann ve toplumun onu kavrayış biçimine de bağlı değildir şeklindeki açıklamasını müteakip (bütün bu verilerin ışığı altında; Türkiye'de Kürt halkının yaşadığını söylemek, Kürt dilinin Türk dilinden ayn bir dil, Kürt kültü­ rünün, Türk kültüründen ayn bir kültür olduğunu söyle­ mekle, Doğu Anadolu'daki feodalizinin siyasi kurumu olan aşi­ ret organlarının yıkılarak. . . ulusun ortaya çıktığını söyle­ mek, . . . Herhangi bir devleti bünyesinde birbirlerinin dil ve kültürlerine, hak ve menfaatlerine saygı duyan, birbirleriyle eşit, birden fazla "ulusun" yaşayabileceğim söylemek, . . . Bu açıdan Kürt dilinin ve Kürt kültürünün de geliş­ me . geliştirilme haklannı söylemek bilimsel bir faaliyet sayı­ lır mı? sayılmaz mı? dedikten sonra, bu konular hakkında bilirkişi tetkikatı yaptınlmasını istemesi (D. 5 , Sh . 23) saru­ ğın üniversite içinde bu doğrultuda faaliyet gösterdiğini te­ yid etmekte ve özellikle temyiz layıhalarının 334 ve mütea­ kip sahifelerinde ileri sürdüğü düşünceler hiçbir tereddüt bırakmamaktadır. Propagandanın ne olduğu ise l inci bölümde etraflı bir surette açıklanmıştır. Bu izahat müvacehesinde, 120


Sanığın ders teksirlerini ve yukanda ismi yazılı teksir metinlerini, iddia vechile umumi, objektif, şahsi (sübjektif) görüşler dışında, tarafsız ve birbirlerine uygun neticelerinin ışığı altında yapılmış bilimsel bir inceleme olup olmadığı ve­ ya kötü maksadıiıı bu yoldan gizlerneye çalışıp, çalışmadığı ise ancak sanığın şahsiyetirıe, propaganda konusuna ve se­ beplerine bakılarak anlaşılacaktır. Bu hususlan tespit ederken suçun işlenmesinden önce­ ki zaman ile, suçun işlenmesinden sonraki zaman yönün­ den bazı hallerde fark yoktur. Başka bir deyişle işlenen bir fiilin propaganda niteliği taşıyıp taşımadığı, suçun işlenmesinden sonraki safhadakl sanığın tutum ve davranışlan ile de tespit edilebilir. Bu nedenle sanığın müteakip faaliyetleri büyük bir önem taşımaktadır. Sanık Doktora tezinde "her ne kadar Türk, Kürt, Alevi­ Sünni gibi gruplaşmalan KABUL ETMiYORSAK DA . . " deme­ sine rağmen (D. 6, Sh. IV) , bu tezini ı 969 yılında "Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Allkan Aşlretl) adı altında yayınladığı kitabında aynen "her ne kadar henüz Türk-Kürt Alevi-Sünni gibi gruplaşmalar KABUL EDİLMİ­ YORSA DA" demek suretiyle değişik bir ifade kullanmış ve bu surette Türk-Kürt gruplannın ayrı ayn var olduğunu be­ lirtmek istemiştir. (Kitap hakkında süresinde bir soruştur­ ma yapılmadığı Ankara C. Savcılığı'nın 3 . 5 . ı 9 7 ı tarihli yazı­ sından anlaşılmaktadır. (D. 3, Sh. ı ı ı ) ..

Sanığın (Doğu ve Güneydoğu Anadolu sınır kasabalann­ da sosyo-ekonomik yapının mukayeseli bir analizi) adında araştırma yapması rektörlüğün onayı ile kabul edilmiş (D . ı . Sh. ı o; D . 3 , Sh. ı 20) ve bu amaçla kendisine 494 lira yol­ luk verilip, Gaziantep , Mardin, Hakkari, Van. Ağn ve Kars valiliklerine yazılan yazılarla kendisine maddi ve manevi yar­ dunda bulunulması istenmiş olmasına rağmen (D. ı . Sh. 52, 58) sanık (açık müracatlar) şeklindeki metoddan (D. ı . Sh. ı 0- 1 4) aynlarak 30 sorulu yazılı anket şeklinde çalışmaya yürütınüş (D . 5 . Sh. 19.) ve bu ankette; - Siyasi sınır sözünden ne anlıyorsunuz? - Jandarmadan hoşnut musunuz? 121


- Şeyh Said, Dersim, Zilan Deresi, Ağrı, Şerndinli, İsyan­ lannı hatırlıyor musunuz? - Size göre Padişah, Şah, Barzani Koçero, Atatürk, Ce­ mal GÜRSEL ne yapmışlardır? ·

- Size göre Arap , Acern, Kürt yaşarnası mı yoksa Türk yaşarnası mı daha rahattır? gibi sorular sormak suretiyle Türk- Kürt aynmı ve Kürtlük davasına bürünen ayaklanrna­ lann hatırlatılınasını yapmış Profesör Dr. Selahattin OL­ CAY'm devlet şurasına gönderdiği cevap layihasında da açıkladığı gibi (D . 1 , Sh . 30) milli bütünlük bilincini sarsan, telkin eden. teşvik ve tahriklerde bulunmuştur. Robert Kolej Türk Folklor kültürü tarafından yayınlanan (Folklora Doğru) aylık derginin Ocak ı 970 tarihli 4. sayısın­ da (Sizden-Bizden) sütunundaki yer alan 9 Aralık ı 969 ta­ rihli mektubunda (D . ı . Sh. 84) (. . . Şimdiye kadar daima gözden uzak tutulan bir yanlışa siz de düşrnüşsünüz, izni­ nizle bunu belirteyim . . . halbuki Anadolu'da geniş bir Kürt etnik grubunun olduğu şüphesizdir. Ve . . . Kürtlerin folkloru ile ilgili yayınlan da olacaktır. . . Burada belki şöyle düşünü ­ yorsunuz. Biz Türk derken Kürt'ü de kastediyoruz. Bu çok yanlış bir düşüncedir. Türk ayndır, Kürt ayrı. Nasıl Kürt de­ �ildiği zaman Türk kastedilrniyorsa, Türk denildiği zaman da Kürt kastedilernez. Doğu Anadolu iktidarlar tarafından daima Türk görülmek istenmiş, Kürtler Türkleştirmeye çalı­ şılmış fakat faşizme dönük bu politikalar Anadolu 'nun bü­ tünleşmesini sağ�ayarnarnıştır.

Ulusların ve halkların eşitliği ve kardeşliği hiçbir itirazı gerektirmeyecek kadar temel bir doğrudur. . . Demek suretiy­ le Türklerin ve Kürtlerin ayrı ulus, ayn halklar olduğunu te­ reddüde yer bırakmayacak kadar açıklamıştır. (Sanık hakkında bu yazısından dolayı basın kanununun 35inci maddesi gereğince takipsizlik kararı verilmiş, yazı rnünderecatı itibariyle ı42 /3üncü maddesindeki suç unsur­ larını muhtevi görülerek İstanbul 4. Sulh Ceza Mahkemesi­ nin ı 8 . l . l 97 ı gün ve 1 97 ı /4 sayılı Kararı ile derginin topla­ tılmasına ve 25.2. ı97 1 gün ve 1 97 ı / 3 ı sayılı kararı ile de toplanan dergilerin müsaderesine katar verilmiştir. (D. ı . Sh. ı 2 - ı 3 -84: D . 2 , Sh . 2 1 4-2 ı 5-2 1 6-2 ı 7) Doğu 122

Devrimci

Kültür

Ocağının Ankara

Lükalinde


1 2 .3. 1970 tarihinde yaptığı konuşmada "uluslaşma, top­ lumlann genel değişim süreci içinde kapitalizm ile ortaya çı­ kar. . . O halde merkezi otorite Doğu Anadolu feodalitesinin kapitalizme dönüşümünü engellemek zorundadır . . . Yani aşi­ retin ulusa dönüşü önlenmiştir. . . Ulus meselesinin ortaya çılanası kaçırulmaz bir şeydir. Çıkacak, fakat bu meseleyi mümkün olduğu kadar Doğu'lu ve Batı'lı emekçi halklarm lehine, emperyalizmin aleyhine . . . zorundayım. Bunun da yo­ lu . . . sosyalizm bir doğrultu oluyor. . . Bir Türk meselesi, bir ulusal mücadeledir . . . . Çünkü hem Türkiye'de, hem de diğer ülkelerde Kürtler vardır . . . Kuzey Irak'da . . . Devletleşme oluyor, aslında ulus olmuyor. . . . Aşiret yapılan hala ayakta . . . Etnik mesele, sınıf meselesinden bağımsız ele alınamaz. . . devamlı etki tepki ilişkilerin içerisinde olmak gerekiyor" (D. 2, Sh. 201) demek suretiyle yine Türk-Kürt ayrımı yaptığı ve Kürt meselesinin ulusal bir· mesele olduğunu anlatmak su­ retiyle toplantıda bulunaniann kafalanna ve ruhianna Kürt milliyetçiliğini ve Kürt şuurunu sokmak istediği anlaşılmış­ tır. Esasen takdirncinin açış konuşmasından; " . . . Asimiliye tabi tutulan bir ulus Doğu Anadolu Kürt toplumunun ilk namuslu bilim adamı tarafından varlığını ortaya konması, bizim için çok önemlidir. . . Kürt toplumu­ nun, Kürt etnik yapının varlığını ortaya koymuştur." Sanı­ ğın faaliyetlerini amacına açıkça kavuştunnaktadır. Sanık tarafından Erzurum 3. Noterliği aracılığıyla Atatürk Üniver­ sitesi Rektörlüğü 'ne gönderilen ve rektörlüğün de 3 . 7 . 1970 tarihli yazısını hedef alan 1 3 . 1 0 . 1 970 tarihli ihbarnamede; " . . . Kürt kardeşlerimiz ırk itibariyle Turanidir. . . Asıllan Turani ve Türk olmakla beraber, son yıllarm siyasi ve rnak­ satlı olan modası ile kendilerine Kürt diyen. . . ifadeleri kul­ lanmanın son derece yanlış ve ciddiyetten uzaktır. Bu fikir­ lere bugün kargalar bile gülüyor. Kürt halkı ile bir arada yaşamanın yolu asimilasyon değildir. 'uluslann eşitliği ve kardeşliği' temel doğrusunu hiçbir zaman unutmayalım. Do­ ğu Anadolu'da feodal yapılar yıkılıp, kapitalist üretim ilişki­ leri gelişirken ulus ve ulusçuluk akımının da meydana gel­ mesi, Kürt dili, Kürt kültürü , Kürt tarihi, Kürt folkloru araştinnalan değer kazanması kaçınılmazdır. . . Modern dev1 23


letin birkaç ulustan meydana geldiği gerçeğini hiçbir zaman unutmayınız. Kitabımda Türklerin Kürtleri hor görmedikleri­ ni yazdığım doğrudur . . . demek suretiyle (D . 2, Sh. 209) yj.ne Türk-Kürt a:Yınmı yapmış, Türklerden ayrı Kürt halkının ol­ duğunu, Doğu'da kapitalist üretim ilişkilerine geçişte Kürt­ lerin aşiret düzeninden çıkıp ulus olacaklarını Marksist gö­ rüşü ile iddia etmiş ve müşterek yaşama arzu ve inancı yerine ayn ırk, ayn millet ilkesinin savunuculuğunu yap­ mıştır. Sanık tarafından yazılan ve (E) yayınlanndan Tem­ muz 1 969 tarihinde Özbek Matpaası'nda bastırılan 'Doğu

Anadolu'nun Düzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temel­ ler' isimli kitap hakkında yayınlandığı zaman yapıla_n incele­

rnede suç unsuru görülm.eyerek takipsizlik karan verilmiş ise de, 1 970 senesinin Aralık ayı içerisinde Ankara'da Sen­ cer Matbaasında basılan 'DOGU ANADOLU'NUN DÜZENİ, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller' adlı kitabın ilaveli olarak neşrolunan 2 . baskısının tetkikinde ilave edilen kı­ sımlar itibariyle T.C.K.nun 142/3. maddesini ihlal niteliğin­ de olduğu tespit edilerek İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'nin 25. 1 2 . 1 97 1 tarihli kararı ile toplattmlması karan alınmıştır. (D. 3, Sh . 1 1 2) Adı geçen kitaptaki; "Bazıları Doğu sorunu yoktur, Doğu�Batı birdir. Kürt �ok, Türk vardır. Türk milliyetçiliği ayıncı değil, bütünleyici b,ir rnilliyetçilikttr. Deyip gerçeği gizlerneye çalışmaktadır­ lar. . . Aşiret çıkarlarının söz konusu olduğu ekonomik ve si­ yasal yapıdan Kürt aşiretlerinin Mustafa Kemal'e evet de­ mesi ile, İngiliz empeıyalizmine evet demesi arasında hiçbir fark yoktur. . Mustafa Kemal'in 1 937'de Kürtlerin en yoğun olduğu Diyarbakır'da , Diyarbakır'ı tamamen Kürt olarak göstermeye çalışması doğal ölçüler içinde anlaşılması son derece güç bir olaydır . . . Devlet ve hükümet başkanı Cemal GÜRSEL'in nüfusu 4,5-5 milyon civarında olan kütleyi (Kürtler kasdediliyor) 70-80 bin olarak nitelemesi şaşırtıcı­ dır. Anayasaya 1ürk milliyetçiliğini koyup, bu milliyetçilik içinde Kürtleri de temsil etmek tutarsız, anlamsız ve şöve­ nist bir tutumdur. . . Burada sözünü ettiğimiz milli demokra­ tik devrim, Kürt halkına demokratik ve ulusal haklannı sağ­ layan bir devrimdir. . . 'Bu fakülteye komünistler ve köpekler .

124


giremez' yazılı bir pankart asmışlardır. Buradaki köpekler sözcüğünde kastedilenler Kürtlerdir. . .

Horlama, . bir etnik

grubun kendi dışındaki öteki etnik gruplar tarafından kü­ çük görülmesi ve aşağılarnnası, giderek kendine güvenin sarsılmasıdır. Horlarnna . bir halkın uluslaşma sürecine gir­ mesi ile sona erer şeklindeki sözleriyle milletin asli unsurla­ rını teşkil eden, fertlerdeki gaye ve kader birliğini, müşterek yaşama arzu ve gücünü, milli duygunun birleştirici, psikolo­ jik niteliğini zayıflatti.ğı izahtan varestedir. Bütün bu açıklamalardan maksat sanığın eylemlerinin bilimsel olmadığını ve fakat bilim ve bilim özgürlüğünü ken­ disine paravana yaparak milli duygulan yok etmek ve zayıf­ Iatmak içfı1 çalıştığını ortaya koymaktadır. Mahkemede dirıleneo tanıkların büyük bir çoğunluğu aynı üniversitede profesör, doçent ve öğretim görevlisi olduk­ lanndan,

sanığın

faaliyetleri

ile

ilgili

beyanlan

TANIK­

BİLİRKİŞİ niteliği taşımakta (Prof. Dr. Faruk EREM Ceza Usul Hukuku, Sh. 336) ve dolayısıyla sanığın milli duygulan

yok etmek ve zayıflatmak suretiyle bölücü faaliyette bulun­

duğu , bilirkişi tetkikatına lüzum bırakılmayacak derecede açıklığa kavuşmaktadır.

' Keza muhtelif soruşturmalar vesilesiyle düzerılenen ra­

porlar da aynı mahiyette bulunmaktadır. Sanığın bu eylemler dizisindeki görüş ve açıklamalan,

·�noğu Anadolu'nun J?üzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller" adlı kitabının (Doğu sorunu karşısında öncelikle

Türk emekçileri ve ilerici Türk aydınlarının tumumu ne ol­ malıdır) bölümündeki (Doğu Anadolu'daki halkı Türk gör­ mekle Türkleştirmeye çalışmak her zaman başansız kalma­ ya mahkum bir davranıştır. .

. .

O halde, Türkleşmede sınıfsal

VE

KARDEŞLİÖİ) temel doğrultu­

temeller üzerinde oturtulmaya çalışan DEVRİM STRATEJi­

Sİ, (ULUSLARıN EŞİTLİÖİ

sunu çok iyi değerlendirmek zorundadır. Üniversite, ancak (ulusların eşitliği ve kardeşliği) temel doğrultusundan ve bu doğrunun bilincinde hareket ederek ekonomik ve kültürel her türlü sömürüye karşı çıkıp, emek­ çi halk yığınlan lehine SAVAŞA GİRDİÖİ ZAMAN varlığını is­

pat eder" şeklindeki önerileri ile ANT sosyalist teori ve eylem dergisindeki "'Halklar meselesi' Türkiyeit devrimciler için ha-

1 25


yati bir mesdedir . . .

Rusya'da devrimin başansı özellikle

ı9 1 7 ve onu izleyen yıllarda ve Rusya'daki diğer proleter devrimcilelin 'Milli rneselc'deki gerçekçi tutumlan sayesinde gerçekleşmiştir . . . Halklar meselesindeki devrimci tutumu­ muz, Türkiye'de eiii:peıyalistlerln ve ona bağlı unsurların alaşağı edilmesini son derece etkileyecektir. Kürt halkının varlığını kabul ettikten sonra Kürt halkının Türkiye çapın­ daki devrimci mücadeleye kazanılması, devrimden sonra ya­ pılacaklar, ince ince tartışılacaktır" şeklindeki açıklamalar

(D . 3, Sh. 244) ve sanık tarafından benimsenen Marksist­ Leninist temel kurallanndan birininde "uluslann kendi ka­ derini tayin hakkı dikkate alındığında" sanığın üniversite içinde faaliyetlerinin bilimsel bir nitelik taşımadığı, devrimci atılım için Türkten ayrı Kürt halkının bulunduğunu, ayrı bir ulus olduklarını ve dolayısıyla kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi gerektiğini önererek, bir milletin asli unsurunu teşkil eden fertlerini ayn ırk, ayrı millet olarak milli hudut­ lar içinde· bölmek, kader, gaye birliğini ve müşterek yaşama arzu ve gücünü kırmak suretiyle milli duyguları yok etmek ve zayıflatmak için propaganda yaptığı ve eylemlerinde su­ çun manevi unsurunun oluştuğu daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye'de ihdasına çalışılan Kürtlük davasının tamamı ile beynelminel komünizmin teşvik ve müzaharetine mashar olduğu . muhtelif tarihlerde toplanan Türk Talebe Kongrele­ rinde alınan kararlar ve nihayet Kürt talebe cemiyetlerinin İngiltere'de de şubelerinin bulurıması göz önünde tutulursa, sanığın kitaplarının İngilizce 'ye veya diğer yabancı dillere tercüme edilmesine teşebbüs edilmesinin, o kitapların bilim­ sel bir araştırma niteliği taşıması nedenine dayanmadığı da ortaya çıkmaktadır.

ANT DERGİSİNDEKİ MAKALE; Sanığın ANT sosyalist teori ve eylem dergisinin Şubat

1 9 7 1 tarihli sayısında yayınlanan

Kalmışlığın Oluşumu)

(Doğu Anadolu'da Geri

başlıklı yazısında bu sorunu inceler­

ken, yine bilimsel hudutları aşarak gerekçeli hükme aktan­ lan pasajlann ve özellikle (Kürt halkı uluslaşma süreci içine girdiği zaman . . . değer kazanacaktır. Bu arada çeşitli şubele­ re ağızlara ve diyalektlere ayrılan Kürt dili de . . . ulusal dile

1 26


doğru evrilecektir. D.D.K.O.lar da tesadüfierin sonucu ku­ rulmuş değildir. . . Kürt olan kimse, Kürtlüğü ile övünmek şöyle dursun, (ben Kürdüm) bile diyememekte, çeşitli ceza tehditleri ile karşı karşıya bırakılrnaktadır. . . Komisyon öğ­ renciye (Beşikçi, Kürt diye bir şeylerden bahsediyor, halbuki böyle bir şey yok ne dersin?) şeklinde bir soru sormuş öğ­ renci ise bu soruya sadece (ben Kürdüm) şeklinde cevap ver­ miştir. . . görüldüğü gibi her türlü baskı ve teröre rağmen Bİ­ LiNÇ GELiŞMEKTEDİR .. Doğu Anadolu'da devrimci müca­ deleyi kazanabilmek için başka faktörleri aramak gerekir. Bu, uluslann eşitliği ve kardeşliği temel doğrultusunun füli olarak gerçekleştirilmesi için mücadele etmektir. Doğu Ana­ dolu'yu Türk görmek, Türkleştirmeye çalışmak başansız kalınaya mahkfımdur. Halklar kendilerini sömüren, ezen sı­ nıflara da emperyalist güçlere karşı kardeşçe ve dayanışma içinde etkin bir mücadele verebilirler. Bunun temel şartı (Halklann eşitliği) ilkesinin bütün şartlanrnalardan kurtularak içtenlikle, tavizsiz kabul etmektir. . . Birbirlerinin varlığına, etnik özelliklerine saygılı olmadan . . . . güven ortamı. yaratılarnaz . . . . dernek suretiyle milli hudutlar içinde yaşayan, eşit hakka ve eşit rnuarneleye tabi olan, müşterek yaşama arzu ve inanç içinde tarihi ve sosyalist arnillerle bir araya gelmiş, kaynaşmış, ruhi rnütecanis bir toplum teşkil etmiş vatandaşlar arasında Türk-Kürt ayrımı yaparak "Türkiye'de Kürtlerin yaşadığını, bunlan Türkleştirilrneyeceğini Kürtlere hakların,ın verilrneyip baskı yapıldığını, her türlü baskı · ve teröre rağmen Kürtçülük bilincinin geliştiğini yazarak ve bu konularda önerilerde bulunarak milli duygalan yok etmek için propaganda yaptığı ve fülinde bu suçun bütün maddi ve manevi unsurlarının tekavvün ettiği yazı rnünderecatı sanı­ ğın (Doğu Anadolu'nun geri kalrnışlığı değil, geri bırakılmışlı­ ğı söz konusudur. Bu geri bırakılına bilinçli olarak ve Do­ ğu'daki Kürt halkını asimile etme zınınında merkezi otorite tarafından ihtiyaç olunmuştur . . . . Doğu Anadolu'da yaşayan halk Kürttür ve bu sosyolojik bir gerçektir. . . ) şeklindeki sa­

ikrarı, Ord. Prof. Dr. Recai Galip OKANDAN, Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER, ve· Asistan Suheyl DONAY'ın kabl­

rih

dığı bilirkişi kurulunun 1 . 4. 1 9 7 1 tarihli raporu toplatma ta­ lebi ve karan (D. 3. Sh. 1 63- 1 65) ile hiç bir tereddüde yer bı­ raknuyacak şekilde sübuta ermiş bulunmaktadır.

127


Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 5. 10. 1970 gün ve 4/ 527-325 sayılı ilamı ile As. Yargıtay 4. Dairesi'nin 26. 10. 1 9 7 1 gün ve 1 97 1 /4 1 8-44 1 sayılı ilamı da bu kabul şeklini teyid etmektedir. Sanığın, Mahkemede kabul edilen suçun ırkçılık olarak vasıflandınlan "anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mü­ lahazası ile kısmen veya tamamen kaldıramayı hedef tutan propagandadan ziyade milli duygulan yok etmek için propa­ ganda yapmak olduğundan ırkçılık konusunda gerekçeti hü­ kümde yer alan düşüncelere ilave edilecek bir husus görül­ memektedir. Bu nedenlerle sanığın ve sanık vekilierinin T. C.K.nun 1 42 / 1 ve 1 42/3. maddelerinde yazılı suçlann maddi ve ma­ nevi unsurlarını tekavvün etmediğine değinen temyiz sebep­ leri varıt ve kabule değer görülmemiştir,

UYGULAMAYA DEÖİNEN TEMYİZ SEBEPLERİ T. C.K.nun 79 .ncu maddesı (işlendiği bir fiille kanunun muhtelif aksamını ihlal eden kimse; o aksamın en şedit ce­ zayı tasavvur eden maddeye göre cezalandınlır) hükmünü ihtiva etmektedir. Sanığın ise Atatürk Üniversitesi'nde 1 9671 968 ders yılı içinde 3. sınıf öğrencilerine sosyoloj i dersi ver­ meye başladığı 8. ı 1 . 1 967 tarihinden, ders vermekten alı­ konduğu tarihe kadar muhtelif ders saatlerinde ayn ayn ko­ münizm propagandası ve milli duygulan yok etmek ve zayıflatmak için propaganda yaptığı anlaşıldığından ve bu iki konuda tekrar edilen eylemler, suçun tevail eden hare­ ketleri olarak kabul edildiğinden mahal mahkemesince sanı� ğın fiillerinin bir fiil olarak değil de iki ayn fiil şeklinde kabul edilmesinde usul ve kanuna aykın bir hal . müşahade edil­ memiştir. T. C.K.nun 29. maddesinde "kanunun muayyen bir nis­ pet dairesinde cezayı arttınp, eksiltıneyi emrettiği yerlerde mevcut olan teşdit veya tahfif edici sebepler nazara alınrnak­ sız;ın, o fiil hakkında ne ceza tayin edilecek ise, tezyit ve ten­ kit keyfiyeti o ceza üzerinden ıcra olunur" hükmü yer almış­ tır. Hakimin, (mevcut olan teşdit veya tahfif edici sebepler 128


nazara alınmaksızın o fiili hakkında ne ceza tayin edilecek­ se) o cezayı tayin etmesine , yani suçun cezası hakkında ka­ nunun kabul ettiği hususi haller arasında bir ceza tayin et­ me arneliyesine (genel takdir hakkı) denmektedir. T. C .K.nun bazı maddelerinde suçu önlemeye ve suçluyu islah etmeye yetecek ölçü ve ruspetteki cezayı "sabit ceza" şeklinde bizzat tayin ettiği halde genellikle ( mütevavid ceza)

sistemini benimseyerek hakime aşağı ve yukan hadleri ara­ sında suçluya en uygun cezayı tayin ve hükümetmek yetki­ sini tanımış ve bu suretle (cezalann perdeleştirmesi)ni kabul etmiştir.

Bu ikisinin arasında, müşahhas hadlerde tatbik edile­ cek ceza miktannın tespitinde hakimin göz önünde tutacağı esaslar bazı kanunlarda gösterildiği halde (İtalya Ceza Ka­ nunu gibi) T. C . K.nunda bir sarahat bulunmaktadır. Bununla beraber hakim, fülin mahiyetini, nev'ini, yara­ tılan tehlikenin ağırlığını, kastın kesafet derecesini, suç sa­ iklerini, suçlunun mizacını, başka bir deyişle suçun obj ektif ağırlığı ile fallin subjektif durumunu yani şahsiyetini göz önünde tutarak ve cezaya müessir olacağına inandığı diğer vakıaları da esas alarak takdir hakkını kullanacaktır. Mahal mahkemesince de bu yolda hareket edildiği ge­ rekçesi hükümde etraflı bir şekilde açıklanmış ve sanığın (sadece gerçeklerin ve ilmi sonuçlann söz konusu edilip, tar­ tışılacağı bir kurumda ÖGRETİM GÖREVLİSİ SIFATINI taşı­ dığı sırada ve aynca propaganda niteliğinde görülen sözlerin muhataplannda ne derece ·yer ettiğini, yaptığı sınavlarda kontrol etmek suretiyle mezkür fiilieri işlemiş olması gibi su­ çun objektif ağırlığına ve suçlunun şahsiyetine taalluk eden hususlan takdiri şiddet sebebi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle takdiri artırmanın makul ve makbul gerek­ çeye dayandığı, ceza kurallanna uygun bulunduğu . suç ile ceza arasında adil bir nispetin temin ve tesisi gayesinin göz önünde tutulduğu anlaşıldığından. ceza tayin edilirken aşa­ ğı hadden uzaklaşmada kanuna aykın bir cihet ve zaaf gö­ rülmemiştir. Sanığın Atatürk Üniversitesi'nde sosyoloj i dersi verdiği sırada. ders konusu dışııia çıkarak sosyal bir sınıfın. diğer sosyal sınıflar ezerinde tahakkümünü tesis etmek ve sosyal

129


bir sınıfı ortadan kaldırmak için propaganda yaptığı gibi 1 2 Mart 1 970 tarihinde Ankara'da Doğu Devrimci Kültür Ocak­ lan lokalinde de aynı mahiyette propaganda yaptığı sübu ta erdiğinden ve zaman, yer ve ıİıuhataplan değişik bulundu­ ğundan fiilierinin kanun hükmünün tek ihlali olarak kabu­ lüne imkan görülmemiştir. Milli duygulan yok etmek ve zayıflatmak için propagan­ da yapmak suçu için de aynı hususlar varittir. Bu nedenle mahal mahkemesince kanunun aynı hük­ münün iki defa ihlal edildiğinin sabit görülmesinde ve su­ çun hususiyeti dikkate alınarak bunun bir suç işlernek ka­ rannın terası cümlesinden olduğunun kabulüne bir hata ve kanuna aykınlık bulunmamıştır. Yargıtay l inci Dairesinin 1 8- 1 1 - 1 953 gün ve 2272-3070 sayılı ilaını da bu görüşü doğrulamaktadır. T.C. K.nun 80inci maddesi uygulanırken tereddüp eden cezanın altıda birden, yanya kadar bir nispet dahilinde artı­ nlması sırasında. bu nispetin tayini ise mahkemenin takdi­ rine taalluk ettiğinden, bu takdirde bir zaaf tespit olunma­ mıştır. Ceza mahkfımiyetlerinin neticelerini kanuni ve takdiri olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. T.C.K.nun 3 1 . maddesinde (beş seneden fazla ağır hap­ ' se mahkfımiyet halinde müebbeden ve üç seneden beş sene­ ye kadar ağır hapse mahkfımiyet, hükmolunan cezaya mü­ savi bir müddetle hidematı ammeden memnuiyeti müstel­ zimdir) şeklinde bir hüküm yer aldığından buradaki amme hizmetlerinden memnuiyet (kanunu netice)dir. Binaenaleyh bükümde tasrih edilmese dahi, hükümlü hakkında memnu­ iyet cereyan edecek ve müktesep hak doğmayacaktır. Fakat mahkemece bu yola gidilmeyip T.C. K.nun 3 linci maddesinin uygulanmasına karar verildiğine nazaran kamu hizmetlerinden müebbeden yasaklanmasına hükmedilmesi gerekirken, cezaya eşit süre kamu hizmetlerinden yasaklan­ masına karar verilmesi kanuna aykındır. (Yargıtay 1 .nci Da­ iresinin 1 6-4- 1 949 gün ve 97/732 sayılı karan da bu husu­ su doğrulamaktadır. Gerekçeli bükümde bu hatanın telafisi yoluna gidilerek (müebbeden kamu hizmetlerinden yasaklanması) denmiş ise 1 30


de, bu defa kısa karar ile gerekçeli hüküm arasında çelişki meydana gelmiştir. Kısa karar esas alındığında kanuna aykınlık giderilmiş sayılmamaktadır. Bu nedenlerle sanığın ve şahsında Askeri Mahkeme Kurulan Komutanın "Kamu hizmetiertnden mem­ nuiyet" tedbirine taaluk eden temyiz sebepleri yerınde görül­ düğünden hükmün sadece bu yönden bozulması 353 numa­ ralı lmnunun 220nci maddesinin uygularunası icap etmektedir. Buraya kadar yapılan aÇıklamalardan da anlaşılacağı üzere sanık ve vekillerin iddialan veçhile bilim yargılanma­ mıştır. Bilakis anayasanın 20nci maddesi ile tanınan düşünce ve kanaat hürriyettni, 2 ı .nci maddesinde teminatını bulan (ilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yay­ ma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkını, ı 20nci madde ile sağlanan üniversite öğretim üyeleri ile yardımcıla­ rının serbestçe araştırma ve yayında bulunabilme hak ve hürriyetlerini kötüye kullanarak ve telkinlertne ilmi bir renk ve mahiyet vererek anayasanın koyduğu temel nizarnlan de­ virmeye, Türk vatanını parçalamaya ve devleti yılanaya yö­ nelen eylemlerin yargılanması usul ve kanunlara uygun bir şekilde yapılmıştır.

NETİCE: Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya sosyal bir sınıfı ortadan kal­ dırmak, yahut memleket içinde müesses ihtiyacı veya sosyal temel alanlardan herhangi birini devirmek için propaganda yapmak ve aynca milli duygulan yok etmek ve zayıflatmak içtn propaganda yapmak suçlarından sanık ve tutuklu Sos­ yoloj i Asistanı Dr. İsmail BEŞİKÇİ hakkında Oiyarbakır­ Sürt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı ı Numaralı Askeri Mah­ kemesince tkame olunan del1llerin, duruşmada edtnilen ka­ nıya göre değerlendirilmesi sonunda suçların sabit görülme­ sinde, suç tavsillerinde ve T.C.K. nun ı 42/ ı , ı42 / 5 , 80, 59/ 2 , ı 73/3 ve 33üncü maddeleriyle ı42/3, ı42/6, 80 ve 59/ 2nci maddelerine isttnaden yapılan uygulamada usul ve ka­ nuna aykın bir cihet ve takdir hakkının kullanılmasında bir hata ve zaaf müşahade edilmediğtnden ve gerekçeli hüküm her yönüyle hukuki ve tatınınkar bulunduğundan sanık ve 131


sanık vekilierini temyiz dUekçe ve layihalannda, ek temyiz layihalannda ve duruşmalı tetkikat sırasında sözlü olarak ileri sürdüklert usule noksan soruşturmaya sübuta, tavsife ve uygulamaya değinen bütün temyiz sebeplerinin ve tahliye ısteklerinin 353 numaralı kanunun 2 1 7 /2nci maddesine is­ tinaden ve kısmen tebliğnameye uygularak REDDiNE, Ancak T. C.K.nun 3 1 inc1 maddesine göre müebbeden ka­ mu hizmetiertnden yasaklarunasına hükmedilmesi gerekir­ ken, hülmıolunan cezaya eşit süre kamu hizmetlerinden ya­ saklanmasına karar verilmesi kanuna aykırı görüldüğünden hükmün sade bu yönden ·353 numaralı kanunun 22 linci maddesi uyannca .BOZULMASINA ve aynı kanunun 220nc1 maddesinin (A) bendi gereğince, T. C .K. nun 3 1 İnci maddesı­ ne tevfiken kamu hizmetlerinden müebbeden yasaklaması­ na ve bu suretle hükmün BOZUlARAK (Komutanın isteğine uygun olarak) ONANMASINA, 7 Mart 1 973 günü oybirliği lle karar verildi ve usulüne uygun şekilde açıklandı. Başkan Hak. Alb. A. AYRAL

Üye

Üye

Hak. Alb.

Hak. Alb.

Hak. Alb.

A. ÜLGENER

A. AKÇA

H.

Üye

(Resmi Mühür) (ve imza)

TAVUKÇUOGLl

Üye Hak. Alb. H. YAVUZEL

ASLI GİBİDİR Refet AYATA Top . Atğm. Sıkıyönetim ı . Nolu As. Kalem Amiri

(RESMi MÜHÜR VE İMZA)

1 32


TASHİH-:İ KARAR İSTEMİ

Merkez Cezaevi Müdürlüğü ve Diyarbakır-Sıırt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı ı No'lu Askeri Mahkemesi Başkanlığı kanalı ile Aşkeri Yargıtay Üçüncü Dalresi Başkanlığına ANKARA Tashihi Karar İsteyen

: İsmail BEŞİKÇİ, Yahya Kemal Cad. Üçgen Sok. No: 5 Bankaevle­ ri, Yenimahalle Ankara. Siyasal Bilgller Fakültesi Sosyoloji Aslsta­ nı, Halen Diyarbakır-Merkez Ceza­ evinde hükürnlü .

Tashnıı !stenen Karar

: Askeri Yargıtay 3. Dairesinin, Di­ yarbakır-Sıırt İlleri Sıkıyönetım Komutanlığı ı No'lu Askeri Mahke­ mesinin ı972/6-34 Esas ve ı4 Ağustos ı 972 tarihli kararının onanmasına dair, ı 973/ ı 8-40 esas sayılı ve 7 Mart ı 973 tarihli kararı.

Karann Tebellüğ tarihi

: 20 Mart ı 973 (Askeri Yargıtay 3. Dairesinin yu133


kanda sözü geçen ve Diyarbakır­ Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı

ı No'lu Askeri Mahkemesi Kalem .Aın1rt Top. Atğm. Refet Ayata tara­ fından sureti çıkanları -suretin çı­ kanldığı tarih belli değil- 59 s ahi­ felik onama kararı)

20 Mart ı 973 günü Sıkıyönetim Tutukevi Müdürlüğü ve Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı ı No'lu Aske­ ri Mahkemesi karıalı ile DalreniZe müracaat etmiş, müdde­ Un durdurulmasını talep ederek, kısa bir müddet içinde

esas dilekçeyi sunacağıını bildirmiştim . . (Dilekçe 20 Mart

ı 973 günü Sıkıyönetim Tutukevi yetkililerine teslim edilmiş­

tir.) Sözü geçen dilekçemde de bildirdiğim gibi: Dairenizce hakkımda verilen onama karan tutuklu bulunduğum Diyar­ bakır Sıkıyönetim tutukevinde "hücre"de bulunduğum bir sırada tebellüğ ettirtlmiş olduğundan "tashihi karar" sebep­ lerini muhtevi dilekçeyi hazırlamakta son derece güçlüklerle karşılaştım.

2 Mart ı 973 tarihinden, Diyarbakır Merkez Cezaevine nakledildiğim tarih olan 20 Mart ı 973 tarihine kadar "hüc­ re"de tutulmama rağmen, bu cezaya sebep olabilecek bir olayla ilişkimin ne olduğu hala bildirilmemiştir. Ayrıca her yönden olumsuz koşullann ne kadar süreceği, bu cezanın nev'i ve süresi belli değildi. Öte yandan, 2 Mart ı 973 sabahı keyfiliği artık açıkça ortaya çıkan iradenin tamamen dışında bir tasarrufla, zabıt tutulmaya bile ihtiyaç duyulmadan duruşmalarla ilgili her türlü belge ve kitaplanma, bu arada:

ı. Duruşma tutanaklarını kapsayan dosyaya,

2.

Duruşmalar sırasında Mahkemeye verdiğim dilekçele­

ri ihtiva eden dosyaya,

3. Askeri Savcının iddiarıamelerini ihtiva 4.

Askeri Savcının ı 40 sahifelik esas hakkındaki müta­

laalannı ihtiva eden dosyaya,

1 34

eden dosyaya,


5. 232 sahifelik savunmamı ihtiva eden dosyaya, 6. Mahkemenin 1 29 sahifelik gerekçeti karanın ihtiva

eden dosyaya.

7. Danıştayda yürüyen davalarunla ilgili belgeleri ihtiva

eden dosyaya,

8. 364 sahifelik temyiz dilekçesini ihtiva eden dosyaya, 9. Avukatıann Askeri Yargıtaya verdikleri layihalan ihti­

va eden dosyaya.

10.

Yukanda sözü edilen çeşitli belgelerin suretlerini ih­

1 ı.

Dava ile ilgili birçok olaylan aydınlığa kavuşturan

tiva eden dosyalara.

çeşitli gazetelere. savunmalarda kullanılan gazete küpürleri­

ne,

12.

Yabancı dil ve sosyoloj i ile ilgili çeşitli kitaplara.

13.

Kağıt. karbon kağıdı ve daktiloya,

14.

Mektuplara (ki idarenin kontrolünden geçmektedir)

ve benzeri belgelere el konulmuştur.

Kararın tebellüğü dolayısıyle yaptığım müracaat üzerine

sadece 364 sahifelik temyiz dilekçem, daha sonra da 1 nu­

marada, 5,

10,

l l numaralarda sözü edilen belgelerin bir

kısmı Iade edilmiştir. (Müracaat dilekçemi Sıkıyönetim Mü­ dürlüğüne 20 Mart 1 973 tarihinde verdim. Sayı 1 900 73/ .

353)

Bütün müracaatlarıma rağmen öteki belgelerle eşyala­

rım bugüne kadar iade edilmemiştir.

Daktilo ve karbon kağıtlarının iade edilmeyeceği kesin

olarak ifade edilmiştir. dir.

Belgelere Askeri Savcıiıkça el konulduğu belirtilmekte­ Askeri Yargıtay 3. Dairesinin karannın hemen arifesinde

yaratılan, karar açıklandığı sırada ve sonrasında da sürdü­

rülen her yönden olumsuz bu koşullann savunma hakkını nasıl kısıtladığı, hatta ortadan kaldırdığı ve beni savunmasız

bıraktığı bütün açıklığı ile ortadadır.

1 35


Daktılo kullanılmasının engellerunesi ve duruşmalada ilgili her türlü belgenin ısrarla iade edilmemesinin, başka türlü bir anlamını bulmak mümkün değildir. Bütün bunların dışında, tashihi karar talebini ihtiva eden dilekçelerin yazılacağı günlerin arifesinde Avukatıarım Şerafettin KAYA ve Ruşen ARSLAN'ın sırf avukatlık görevle­ rini yerine getirmelerinden dolayı tutuklanmalan , savuruna yapma koşullanının ne kadar ağırlaştığıru bir kere daha or­ taya koymaktadır. Tashih -i karar talebinin hangi koşullar altında yazıldığı­ m kısaca belirttikten sonra talep ve sebeplerini birer birer

açıklayalım.

TALEPVE SEBEPLERİ: 1. EVRAK SAHTEKARLlGI KATİ SURETTE GizLENEMEZ Temyiz dilekçemin 327-328 sahifeleri arasında evrakta ağır bir sahtelik olduğunu, bu sahtekarlığın en somut delil­ lerle ortaya konduğunu, bunu gizlemenin hiçbir olanağı kal­ madığıru, Evrakta bu sahteliğin sadece bir bozma nedeni olmayıp , bu işleme katılanların hakkında cezai kavuşturmayı gerekti­ recek kadar ağır olduğunu belirtmiş, Askeri Savcılığın bunu ihbar telakki ederek gerekli işlemin yapılmasını istemiştim. (Temyiz dilekçesi, s. 328)

3. D aire bu sahte işlemi " . . . Zabıt katibi imza kısmında ismin yanlış yazıldığı iddiası . . . " (59 sahifelik 3. Daire onama kararının

2 7 . sahifesi) diye takdim ederek sahte işlemi gizle­

rneye çalışmaktadır. Ben temyiz dilekçemde (s. 327 -328) ismin yanlış yazıldı­ ğından söz etmedim. Sahtekarlık olduğunu iddia ettim ve is­ patladım. Durum bu kadar açıkken ve çeşitli Yargıtay Kararlan muvacehesinde karann bozulması gerekirken Askeri Yargı­ tay'ın bunu ·nazan itibare almaması Hüküm Mahkemesinin yaptığı sahtekarlığa iştirak etmek anlamına gelir ki, Askeri Yargıtay'ın bünyesinde açacağı yara çok büyük ve ananlmaz olur.

1 36


Askeri Yargıtay devamlı bir mahkeme olduğu nu ve bu

belgelerin ilerde kamu oyuna muhakkak su nulacağını u nutmamalıdır.

·

Tekrar ediyorum: Evrakta sahteka rlık yapılmı ştır. Bu

sad ece hükınün bozulmasını değil, yapanlar hakkında ka­

vuşturmayı da gerektirir.

Askeri Yargıtay bu çirkin işlemin ağırlığından kurtul­

mak için karan muhakkak tashih yoluna gitmelidir.

2. GEREKÇELİ KARARlN İKİNCİ NÜSHASININ İMZALANMAMIŞ OLMASI: Temyiz dilekçemin 4 7. salıliesinde belirtti ğim gibi 353

sayılı kanu nu n 1 80. maddesinin son fıkrasına mutlak bir

aykırılık vardır. Askeri Yargıtay'ın bu konuda ileri sürduğü

gerekçe (S. 27) b üyük bir zorlama olu p huku k dışıdır. Kaldı

ki 13 Eylül 1 972 tarih inde kararın tevhimini hızlandırması

için mahkemeye müracaat etmiş (Temyiz dilekçem. s. 46) ve

bir sonuç alamamıştım. Üstelik bunlar mahkemenin re'sen dikkate alac ağı hususlardır.

3. ASKERİ YARGlTAY'IN 353 SAYILI KANUNUN 180/ 1 VE 174 MADDELERİ İLE AGlR ÇELİŞMESİ: Temyiz d ilekçemin 45. salıliesinde 353 sayılı kanu nun

1 80/ 1 'e aykınlık hali tespit etmiş ve b ozma nedeni olarak

bildirmiştim. Askeri Yargıtay ise bu aykırılığı doğru lamakta­ dır. Ama " .. . gerekçeli hükmün son kısmında kanuni süre­

sinde yazılarak dosyası na konulduğu u açıklanmı ştır . . . " den­

mektedir. (s. 27) Bunun kocaman bir yalan oldu ğu nu temyiz

dilekçemin yu kanda sözünü ettiğim kısmında belgeleriyle o rtaya koydum. 13 Eylül 1 972 tarihli ve mahkemeye görev­

lerini hatırlatmak için sundu ğum dilekçe (Temyiz dilekçem, s. 46) bunu n en somu t delilidir.

Bunu n bir an doğru oldu ğunu, yani gerekçeli kararın,

kanu ni süresi içinde yazılıp dosyasına konuldu ğunu düşün­

sek bile evrakta yapılmış imza sahteliğini açıklamak nasıl mümkün olu r. Eğer gerekçeli karar gerçekten kanuni süresi

1 37


içinde yazılıp dosyasına konulsaydı böyle bir sahteliğe gerek duyulmazdı. Bunun gibi 353 sayılı kanunun ı 74. maddesine olan aykınlık da açıkça ortada durmaktadır. (Temyiz Dilekçesi, s .

47) Bütün bunlardan dolayı, Askeri Yargıtay ağır bir çelişme gösteren bu durumunu düzeltebilmek için kararını muhak­ kak tashih yoluna gitmelidir.

4. ASKERi YARGlTAY TANIKLARLA İLGİLİ OLARAK KENDİNİ AGlR BİR ÇELİŞMEYE SOKMUŞTUR

Askeri Yargıtay temyiz dilekçemin 32-33 sahilelerinde belirttiğim C . M. U.K. 54. maddesine aykırılık halini

bozma nedeni olarak görmekle

tam bir

beraber sözü geçen tanıkla­

no dava sonunda (tefrik edilerek gereği yapılmak üzere . . . Savcılığına gönderilen dosya ile ilgili olduğunu) belirterek ·

bozma nedeni sayınamaktadır. Askeri Yargıtay şöyle

demektedir:

. . . Karar verilmesi

usül ve kahuna aykırı ve bu konu ile ilgili temyiz sebepleri tamamıyla varit ve kabule değer bulunmuştur. Ancak adıgeçen tanıklarm (tefrik edilerek gereği yapıl­ mak üzere Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Askeri Savcılı­ ğına gönderilen) soruşturma dosyası ile ilgili olmalan ve do­

layısıyle yapılan bu hatanın mahkfuniyet hükmüne etkisi bulunmaması nedeniyle bozma nedeni sayılmamıştır. Gerçekten sözü geçen tanıklar , yani Hüsnü GÖKALP, Adnan ÜNLÜTÜRK ve Harndi GÜLEÇ TCK ı 4 1 1 ı ile ilgili olarak açılan ve karar sonucu tefrik edilerek Sıkıyönetım Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderilen dosyanın tanıkla­ ndır. Duruşma tutanaklannın 37. sahifesiru:le şu beyaniann yer aldığını görüyoruz. " . . . Sanığa müsned TCK ı 4 ı / 1 maddesini ihlal suçu ile alakah tanıklardan olup halen Erzurum Atatürk Üniversite­

si'nde görevli veya öğrenci bulunan Osman OKKA, Recai ÇINAR, Alaattın BAŞAR, Nurhan AKYÜZ, Celal TARAKÇI, Harndi GÜLEÇ, Reza MÜFTÜOGLU, Murat ALTIN, Hüse-

138


yin AYAN, Mehmet SOLAK.OGLU, Mehmet EYUPOGLU, Celalettin ATAMANOGLU, (Atamanalp), Cezml GÜRBÜZ, Okan ŞENGÖZ, Muammer GENÇOGLU, Hüsnü GÖKALP, Atamer G'ÖREŞ, Adnan ÜNLÜTÜRK ve Mustafa AYDIN'ın . . . tanık olarak yeminli ifadelerinin alınmasına . . .

Görüldüğü gibi TCK. 1 4 1 1 ı ile ilgili olarak karar sonucu tefrik edilerek Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri · Savcılığına göndertlen dosyada Harndi GÜLEÇ, Hüsnü GÖKALP ve Ad­ nan ÜNLÜTÜRK'ten başka Alaattın BAŞAR, Nurhan AK­

TOz, Celal TARAKÇI, Celalettin ATAMANOGLU, (Atama­ nalp), Mehmet SOLAKOGLU, Rıza MÜFTÜoGLU, Muammer GENÇOGLU, Cezml GÜRBÜZ, Mustafa AYDIN, Okan ŞENGÖZ, Büseyin AYAN vs de dinlenmiştir. . . .

Durum bu olduğu halde Askeri YARGlTAY 3. Dairesi onama kararında muhtelif yerlerde, karanna dayanak yaptı­ ğı ifadeler arasında, yukanda sözü geçen kişilerin ifadeleri­ nin de yer aldığını görüyoruz. Örneğin;

Alaattın BAŞAR, Nurhan AKYÜZ, Celal TARAKÇI, Celalet­ tin ATAMANOGLU, Mehmet SOLAKOGLU, Rıza MÜFTÜ­ OGLU, Muammer GENÇOGLU, Cezml GÜRBÜZ, 38. Sahifede Mustafa AYDIN, Okan ŞENGÖZ, 45. Sahife Celal TARAKÇI, Mustafa AYDIN, 49. Sahife Hüseyin AYAN, 5 1 . Sahife Alaattın BAŞAR, Celal TARAKÇI'nın ifadele­ 36. Sahifede

37. sahifede

rinin yer aldığını görüyoruz. C.M. U.K. 54. maddesine ve 353/ 1 48. maddesine aykınlığı varit ve tam bir bozma nedeni olarak gördüğü halde, sözü geçen tanıkların T.C.K. 1 4 1 / 1 ile ilgili ve tefrik edilen davaya ait olarak dinlenildikleri için " . . . hatanın mahkümiyet hülonüne etkisi bulunmaması ne­ deniyle bozma nedeni sayılmamıştır. . . " diyen Askeri Yargıta­ yın yine sözü geçen dosya ile ilgili olarak dinlenen kişilerin ifadelerini onama hülonüne dayana]:t yapması gerçekten akıllara durgunluk verecek kadar büyük bir çelişmedir. Askeri Yargıtay 3. Dairesi bu büyük ve uzlaşmaz çeliş­ mesini gidermek için, karan bu nedenle de düzeltmelidir.

139


5. HÜKÜM MAHKEMESİNİN DURUŞMA DIŞI VE SANıKTAN GİZLİ OLARAK MiT İLE YAZlŞMALAR YAPTIGI, MİT'İN MAHKEMEYE TALİMAT VERDİGİ VE MAHKEMENİN BU TALİMAT GEREGİ HAREKET ETTİGİ İDDİALARI TAMAMEN VARİTTİR. ASKERi YARGITAY BU İDDİALARIN VARİT OLMADIGINI İLERİ SÜRERKEN YALAN SÖYLEMEK DURUMUNDA KALMıŞTlR. Temyiz dilekçemin ı ı - ı 2 sahifeleri arasında yer alan ve mahkemenin duruşma dışında ve benden habersiz olarak MİT ile gizli yazışmalar yaparak, duruşma salonuna gizli bir ses alma cihazı koyarak ve 353 sayılı kanunun ı 78. madde­ sine rağmen zapta dereetmeyerek aleniyet prensibini zedele­ diğini beyan etmiştim. Bu iddialar tamamen gerçektir. Bu somut gerçekler karşısında Askeri Yargıtayın " . . . ve mahkemece ara kararlan haricinde ve duruşma dışında bir-· takım yazışmalar yaptığı hususunda herhangi bir delil bu­ lunmadığını . . . " (Askeri Yargıtay Karan, s. 20) şeklindeki ifa­ desi yalandır. Temyiz dilekçesinin yukanda sözü edilen kısmında bu hukuk ve kanun dışı işlemler duruşma tutanaklanna birer birer dayanılarak ortaya konmuştur. Askert Yargıtay'ın " . . . özellikle ı8.4. 1 972 tarihli celsede okunan MİT Diyarbakır ve bölgesi Daire Başkanlığının 1 .3. 1 972 gün ve 2435 sayılı yazısı, Sıkıyönetim Askeri Mah­ kemesi Kd. Hakimliğinin 28. 1 2 . 1 97 1 tarihli ara karanna is­ tinaden (D. T. , Sh . 34) yazmış bulunduğu 28. 1 2 . ı97 1 tarihli yazısına (D . 3 , Sh. 33) karşılık yazılan 26.2. ı 972 gün ve 2258 sayılı yazıya (D. 2 Sh. 22 ı) ek bu yazı olup (D . 2 , Sh. 222) duruşmada okunduğuna . . . " (Onama karan, s. 20) şek­ lindeki beyanı gerçeği kat'i surette aksettirrnemektedir. Şöy­ le ki: D uruşma tutanaklarının 34. sahifesinde görüldüğü gibi "Erzurum MİT başkanlığı ve Ankara MİT müsteşarlığına" ders notlanını ihtiva eden defterler ile ilgili yazılar yazılmış­ tır. 140


Fakat bu yazının cevabı 25. 1. 1972 taıihli celsede okun

muştur. (Duruşma Tutanağı S. 35)

Dolayısıyle 18.4. 1 972 tarihli celsede okunan ve MİT Di­

yarbakır ve bölgesi D aire Başkanlığı 1 .3. 1 972 gün ve 2435 sayılı yazısı 28. 1 2 . 1 9 7 1 tarihli mahkeme istemi ile kat'i su­

rette ilgili değildir. Tutanaklarda böyle bir istemde bulundu­

ğuma dair bir beyan ve istem yoktur.

Yine bunun gibi Askeri Yargıtay'ın " . . . ve 2 . 5 . 1 972 ve 23. 5. 1 972 tarihli ara kararlarında . . . (cevaplandınlmayan

müzekkere cevaplarının beklenilmesini) karar verilmesi" (D .

T. , Sh. 8 1 -9 1) de 24.4. 1 972 taıihli ara kararianna istinaden

(D. T. , Sh. 77-78) Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Kd. Ha­

kimliği'nce muhtelif yerlere yazılarak (D . 3, Sh. 45-50) gele­ cek cevaplara matuf bulunduğuna nazaran. . . "

(Onama kararı, s. 200) şeklindeki beyartı yine gerçeği

değiştirme ve gizleme gayretlerinden başka bir şey değildir.

Bu beyan ile Askeri Yargıtay bir kere daha yalan söylemek durumunda kalmıştır. Çünkü: Talebiinde söz konusu olan, 2 . 5. 1 972 tarihli duruşma

olmayıp, 23.5. 1 972 tarihli duruşmadır. Bu tarihte yapılan duruşmada ise 24.4. 1972 tarihli onama kararına istinaden

yazılan bütün müzekkerelere cevap geldiğiİli ve bu cevapla­ rın okunduğunu temyiz dilekçemin 1 7- 1 9 sahileleri arasın­ da bütün açıklığı ile ortaya koydum.

O halde Hüküm Mahkemesinin 23. 5 . 1 972 tarihli duruş­

mada " . . . evvelce verilen kararlar gereği yazılıp henüz cevap­ lanmayan müzekkere cevaplarının beklenmesine . . . " (Duruş­

ma tutanağı, Sh . 9 1 , bent 2) şeklinde karar alması, gizli ilişkiler içinde olduğuna hiçbir itiraza yer bırakmayacak şe­

kilde açıkça göstermektedir.

Öte yandan bu gizli ilişkilerin 2.6. 1 972 ve 9 . 6. 1 972 ta­ rihli duruşmalarda da sürdürüldüğünü temyiz dilekçemin 18 ve 1 9 . sahifelerinde gösterdim. Durum bu kadar açıkken

Askeri Yargıtay'ın davanın başından sonuna kadar MİT ile gizli ve duruşma dışı yazışmalarda bulunmuş, böylece ka­

nunun ve hukukun özüne ters düşmüş, icra organının di­

rektiflerine göre çalışan bir hüküm mahkemesinin yaptığı böylesine işlemleri savunması, bunu yaparken de yalan söy­ lemek durumunda bulunması kendisinde bulunması gere­

ken ciddiyetle kat'i surette bağdaşmamaktadır.

14 1


Askeri Yargıtay hüküm mahkemesi gibi geçici bir mah­ keme değildir, devamlıdır. Ve ilerde kamuoyu bu usulsüz­ lükleri ve keyfilikleri muhakkak öğrenecektir. Böyle olunca hukukun ve kanunun özüne ters düşmüş, binbir türlü yol­ suzluklar yaprmş bir hüküm mahkemesinin kararının onay­ lanması. bütün bu yolsuz işlemlerin sorumluluğunu Askeri Yargıtay üzerine yıkacaktır ki bunun en büyük zaran ülkeye aittir. Bütün bunlardan dolayı Askeri Yargıtay bu ağır isnad­ lardan kurtulabilmek için 364 sahifelik temyiz dilekçem mu­ vacehesinde karannı tekrar ineelemeli ve düzeltme yoluna gitmelidir.

6.

BİLİRKİŞİ TAYİNİNİN GEREKLİLİÖİ KONUSUNDA ASKERi YARGlTAY AGlR BİR ÇE:LİŞMEYE DÜŞMÜŞTÜR. BU KONUDA ASKERİ YARGlTAY'IN BİRİNCİ VE ÜÇÜNCÜ DAİRESi ARASINDA ÇOK FARKLI VE UZLAŞMAZ ÇELİŞMELERLE DOLU KARARLAR ALINMASI YANINDA ÜÇÜNCÜ DAİRENİN BU KONUDAKİ KARARI ASKERİ YARGlTAY DAİRELER KURULUMJN KARARI İLE DE ÇELİŞMEKTEDİR

Temyiz dilekçemin 246-2.5 1 ve 3 1 8 . sahifelerinde dava konusu olan ders anlatunlanyla, konferans ile ve ANT dergi­ sinde yayınlanan makale ile ilgili olarak talep ettiğim bilirki­ şi tetkikatının reddedilmesini temyiz nedeni olarak Askeri Yargıtay Başsavcısı

Tuğ. Gn. Sabri KİRİŞOÖLU 25. 1 1 . 1 972

tarihinde hazırladığı tebliğnarnede ". . . ileri sürülen görüşle­ rin açıklık kazanabilmesi ve T.C.K.nun 1 42 / 1 -3 maddelertn­ de öngörülen yıkıcı ve bölücü amaçlara yö�lmiş olup olma­ dığının muhataplanna komünizm! sevdirip , benimsetmek suretiyle düşünce saptırmasına uğratmak özel kastının bu­ lunup bulunmadığının, ilıni inceleme, öğretme araştırma sı­ nırlan içerisinde hazırlanıp hazırlanmadığının bilim açısın­ dan değerlendirilmesi için konu ile ilgili dallarda uzmanlık kazanmış kişilerin görüşlerine başvurulması zorunluk arzet­ mektedir.

142


Bu bakımdan samk ve vekiliertnin ilim adamlanndan kurulacak bir bilirkişi kuruluna dosyasım irıcelettirilmeden ve ilmi görüşleri alınmadan noksan soruşturmak hülane va­ nlmasının yolsuzluğuna değinen ve kabule değer görülen iti­ razlara atfen hüküm bozulmasına, " . . . " denilmektedir. Askeri Yargıtay ise bu konu ile ilgili olarak verdiği karar­ da " . . . Samk İsmail BEŞİKÇİ'nin hükme konu olan eylemle­ riniri tüm olarak ele alınıp, bunlann bir sosyolog olarak yap­ mış olduğu araştırmalarından, bu araştırmalann yayınlan­ masından, bilimsel bir araştırma ve sorun ile ilgili görüş ve düşüncelerirıirı açıklanmasından, ibaret olup olmadığının ve aynca teksir ettiği ders notlanrun ve sınavlarda öğrencilere sorduğu sorularm Anayasamn 20-2 1 ve 1 20. maddeJeline ve Anayasa Mahkemesinin 26.9. 1965 gün ve 1965 / 1 73-40 sa­ yılı karanna göre bir suç teşkil edip etmeyeceğinin ve dolayı­ sıyle ilmi inceleme, öğretme ve araştırma metodları içerisin­ de hazırlarup, hazırlanmadığının ve suç kastı bulunup bulunmadığırun tayirıi tamamtyle hakimin takdirine girdi­ ğinden ve bir hakim bu kararları herkesten iyi değerlendl­ reblleceğinden bu hususlarda bilirkişi tahkikatırun yaptınl­ maması noksan soruşturma sayılmaz. . . " denmektedir. ( Onama kararı, s. 30) Askeri Yargıtay 3. Dairesinin bu kararı, As. Yargıtay Da­ ireler Kurulunun 14.7. 1 972 tarih ve esas No: 1972/52, ka­ rar No: 1 972/ 50 sayılı kararı ile (Prof. Mümtaz SOYSAL'ın davası) büyük bir çelişme göstermektedir. (Temyiz dilekçesi, . s. 247-248) Askeri Yargıtay 3 . Dairesinin, Askeıi Yargıtay Daireler Kurulunun karannın bu kadar açık bir şekilde dışına düşe­ bilmesi ve o karara zıt bir karar alabilmesi esef ve ibret vert­ cidir. Bu, Askeri Yargıtay 3. Dairesirlin alabildiğine bir keyfi­ lik içirıde olduğunu göstermektedir. Askeıi Yargıtay 3 . Dairesinin bu iki davarun birbirine benzemediği yolundaki iddiası büyük bir zorlamadan başka bir şey değildir. Dava konusu flillerin hepsi de bilimsel araş­ tırmaya taallük ettiği için bilirkişi tetkikatına kesin olarak gerek vardır. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararını başka türlü yorumlamak mümkün değildir. Daireniz karann tashihi yoluna giderek daireler kurulu kararı ile olan zıtlamasım çözürnlemelidir. 143


7. DOSYADA İKİ AYRI BAŞSAVCI TARAFINDAN HAZIRLANAN, DİRDİRLERİYLE ÇELİŞEN

İKİ AYRI MÜTALAA VARDlR. Dosyada Baş Savcı Tuğ. Gn. Sabri KİRİŞOGLU'nun yu­ kanda sözü edilen 25 . 1 1 . 1 972 tarilıli tebliğnamesinden baş­ ka yine şimdiki Başsavcı Tuğ. Amr. Nurnan ÖZDALGA'nın bir tebliğnamesi daha vardır. Birbirlerinin halefi ve selefi durumunda olan iki ayn Başsavcının birbirleriyle çelişen tebliğname hazırlaması el­ bette düşündürücüdür. Bununla beraber Başsavcı Tuğ. Amr. Nurnan ÖZDAL­ GA tarafından hazırlanan 25. 1 . 1 973 tarihli ikinci tebliğna­ rnede şu husus dikkati çekınektedir. "Bundan önceki tebliğ­ narnede ileri sürülen noksan soruşturmaya · ilişkin bozma nedeni, dain�ce kabul edilmediği takdirde aşağıda açıklama­ sı yapılan esasa ilişkin görüşlerin gözönünde bulundurul­ ması gereği ve zorunluluğu h asıl olmuştur. " Buna rağmen Tuğ. Gn. Sabri KİRİŞOGLU tarafından hazırlanan ve noksan soruşturmadan dolayı hül:ınıün bozul­ masım isteyen tebliğname 3. Daire tarafından tartışılmamış, bu tebliğnamenin kabule şayan bulunup bulunmadığı ko­ nusunda hiçbir açıklama yapılmaması kabul edilmediği bil­ dirilmemiştir. Gerekçeli onama kararında ve duruşma tuta­ naklarında bu konuda herhangi bir beyan yoktur. 3. Daire özü itibariyle çelişen bu iki tebliğnameden samğın lehine olana, neden itibar etmediğini, tartışmadığını açıklamalıdır. Onama kararının bu nedenle de düzeltilmesi gerekir.

8.

3. DAİRENİN 2. DAİRE KARARINA UYMAMAK İÇİN GÖSTERDİGİ GEREKÇE CİDDEN ESEF VERİcİDİR.

Temyiz dilekçesinin 26. sahifesinde 353 sayılı kanunun 1 3 1 . maddesine mutlak bir aykırılık tespit etmiş, Askeri Yar­ gıtay'ın İkinci Dairesinin bir kararı ile de görüşümü doğrula­ mıştım. Askeri Yargıtayın 3. Dairesinin, sözü geçen muhalefeti gerçek olmakla beraber iki-üç kereden fazla olmamıştır, şek144


1-f-J(J ·.; ;I v fJ.

11f'tke z. Cezuvi Ve.

O i'f<o.i bcdu r - c;) ;;..-t 1.1fet;

i

As-h ...- i �ok kewı eJi t?o.ı ka� lı f• ko..,o(c i l e �tL ır� do.� \tçv" c:;; D cıireri 13cuk o.,t �f"' c.

lı.ı

rıo

v o ... .. t aıı 1 ·r ı..

, . "" �e " 5, ı. ' 1 ·0· ..

A , ıc....�

ANKARA Tas hihi . 1<a " Cl r 'ıç tı:'i� "' :

c. « J..ıi ·, J�� r� .r��kolle..- fl ll l< �l?ll , S; .... . . �a 8o" k o. e v le,.; , Y• "' J,.O. vıı � htle " � ; t yilt ,. ÇQ�.:ılk.ıi So ı 'Joı oji t1ş-i

bıı o.l 5ep kç i ,

N't:

(;

:�c.ı cıl

� llktlo

Q;�o. rbo. kır- - Me,. ku

To. s l-ı• h i

kc. .ıro r ;

i d� " " "

,Q s ke� •

yo. r3ıh �

-t a � \ � ; '.

-l�� ll'Jj

Ce.ı4 �1fi�<� Je

k ü k.-..; _,. ı;; .

3 . d o. i vt> ı i�ill .

·

·

Dl'$(bok ıtSi_ .

<t. f\ s ke ,; , i� k'o,.. u tlh•llıfı -:! �tttl ·1rt ilie ri $', 1'( , �0 ., e l .. ,-I�J , 19'R /6 - 34 e so.s vc;ı 14 �,ı9V .,h k ke - ı i "' ' "' /ı&· , l"; dai A � • f wH• o ,. a .ı I CJ 1l 4 a ri � l i

k:a r ı> t • "

�<c- ... cd

· 4o

QJO. $

IID� d ı

�cıfot •"' '"' v�

H ·h r� K i i kıı to.tı .� �- fo1o . rı - 1. 9' ·1

.ı o · l'l"' ll ri - ı q 1 3

' i"''" li .,ı "o.tı clo. :sii.ı:.i. ,.ll { R.ı- ko.-i Yartrla:J 'S: o�i� .. h!• :1. . Sıkı 1örıe i'"' k'o -�cıı OiljO r bGk o r - $;;.,; llleti Top. !H.;.... ı",�k.*'•' ; l(ıa lıun ıl.. ;,; ııc l u �sl<tf'i

ol ll.

� �,/$0tc

1

.

·


TiA �\: b• i

k;.; d vrıo. ıuil� 'r ı � · �, � "' b i l i ıM ) e f b l l �i u i4t O "'€ j V V E:' If f k b '(J j l .: bior v o.. >�- lı (j ılll ·�ı�o. d t�ll'\1 1 b ....\ " CU' I dd a � iôl "' ,{ e . ı l·hi' H1 (vc.ı.\�0\ no.·ı�'ı ) () ( ctuıı " .w. \ ci � ı �· yc .;. . . B e: "' h e b -..� \\-\'- ç c_ le: i '"' r..:ı1 � io �.��'l<N <A.t• . A � "'' '? �1"'\lhı clt�.. b "'- t eı. .c:t a.v ç ı v- k ı \'\ b i f' 1 d f O (l ) ı lt. � ll / 0.11 1 ) bd ı 14dE 1 1 ':_ Stl ll\ 1-l�k. (O.V'I i l � t.\u b.l U!l: S '- 9 dc(.f cf t- �1 C k \l'çtii k +or� IL"'!_

e cf i l�vt

11

Po.rt

.

h"d<cı\1< \\ V\i

ve

_

t o..

ba.jdotfıto. �''lc� <M\11 · k-urt

h(� \ k ı "' ' �'

.''�' .rl l � ! ; ' �€ddr ­

der\l�r i bo ı k ı 1 7 t> ıt � lü.. lfol/. -l ı::- v o ıtf e ı dt" c i (..J ı \:::. b ı .-- ya._ I QV\ı 1 kr+ l�. ı�v e ka bıd e H h t.Niefı ·� � o. (ı.((t vı k' ci le ır o fa vak. h ı ıel i �J.: t \A!W\ �

. c.c) ·

'

M a ct l" wı ll

W\0.��€-wıe , tyi ii V\

1\U'# \-C. fd" d e-r W\i.\-f� ij -lu.bi d i .;. tt( (l.�k.t>�Me \l k€\\ (.t'i

� � lo.vtıl/l.

U u ıc:v �

\./o."f'to.�

d<ı

b \1..

k o.f d e

k�

�Q-r{,1 4uj d �e •1e h«ıl"e � . . l·t u \ k •f tJ H ııv,, d ·� � n r- . ­ "d tts ; eı l "' e.v\o \11. h. \ Jf'r, ( c.)i_ ·

(... , �

'ı l12

o � r. a. l A �.�.

v � S ıt ı' LI

cl. o.

1-:711

k�.v-t J ·,�e.

j GıAt\\�� � (cw ı

'n'ı "' \J ç. .

0 " 0. � ()..

C>

t\olo d d i

.ı.

li\·ı ı M {! + \ v\ cl € ' 'lfo. lv V'I , , >oJ (e,..,d ı�i v". ' (övıd( .,.1. � � b o 2 ·.l l vvı. �t ı dı v/ c,( c ı.«hf· \ \V.

� a lli fı:> ı·ll·\ c(e"

�O. v-to .-1>\' " 4 9 .

(J ·. ı ( t,s r / ..ııu /d cıd i V k ; !1. L z . k u v·ı! '(�"'- i ; l'i cl l k i (ff �'7f 4 i

lo u sh\ \ hl \t\\ Q Jtı hı v· ü\::

�o.r ('iMrO � \-- � · - d(> � lttlll ô v' i1.e � ; k<Jd y rf'(e� i vı; y ck )n�(!vQkJ �"'fi V ıi!_ Ö ı ve � \J i vl'\� Joı v i'tvt r ')''" d � { v � � � t. k \ı <.; / -: "' "" <; � v h ., ı - d d� 1 � d e /

bi t i vVI ll'€ »ı e t�:� l� k � � \E"' � I )i V'l (/\l �tttfe(� IIIÜ � eb t4l ı/lıy<.ır.

dı�("1tt') hA4 1rV'wı

wı o i\I:: (' •'VIe

ı i \.1. � "' 'Mcdftl

A s- k evi Yo.l' � ı H''i . . �.li� �� dE k i 5 ı fc, �Uı di �1·\ \M I.l �l k'f'- 1 11 (- lt- ı• ; ft>; \:._ ı;:ı \11.-\(l d ı � ll\l ...,� dcv tıv\1\ l ı \?ı v- "'�\ı \: � r o. eıi � � "w\lvı bi if fo llı:·J i ı \ i ()\ clı.t�\t\M.l Ll\'tui- W\Q v\.\ Q. ( \ J i < V' � (JI' � (ı..'\1 � �n·uf ır1 d « vt b< q k ı /�ov:_ b�l ı k.

'((:.

( <l.W' I H Q. \lk

� <:>v'cv (e' k \ilc:- 1" « k: ll. b.ı l � + H v i l •·l-1 t � t c: o. l ı ı ıt o ıA i �ı ıo 11 ko � t>\ i·\-1 � �

'

'ı \ h•\�J'\ \., e 1 {o\1\d �� b.n·ı tu:.ı.\{ ı ; �d ı v ı·, O K\.1 \ vıt o.ı: ,ı e � �� ((( 1

'c> ı J v'ı e

1

4- c �'l' cJ·ı,; \ e V\.

� cı vtt(OI.( CH1.

� � 1� �

i

) 11 \ 0 1'�-

d e c / o .\ i k CJa fa.�


B��\�

bi r

v i h l( (

4 « s h't \\

'{ 6.�6 �tt\1

� > �N·,

ıt(.( l� (cıvo.

'

�,\Y\�

�ttt�,J·"'J' b i <z <t. + \::e cli s i "Y. ve.. t,;.,· y-ı:. f:. "{t\vav luv, �af IW-(a ((� ld· ıV. ..

.

.

1

hM AiL Be � t� i . -

ılierke� ·

Kll'c� wı l�

er�oeui � de

\:)iv� asııtl< · �

� � ��i\ı - i � (\tUV' � �le b i.vı ; ı � H v o.. . e cf €:' vl d 'ılt k �e 4'-1 . ( kı r k rLor+) !o.\\l i�cli:r. f-'l o.vi . � v lt-� wı n � et i� "" t e '-{ll_ z ı l � ı � { c v. V e . U e v �cı"-'4� (\ 4 O.. v- GJ ı"" d Ct � i t\1 -ı ().l ct"'

�OT! lt b �

t\\ lJ, t ı\1.

_

].8

\--4� ı)



lindeki beyanının usule ve hukuka uygun olduğu kat'i surette iddia edilemez. ·

Öte yandan . . . 2 . Daire kararının diğer daireleri bağlayı­ cı bir niteliğinin diğer daireleri bağlayıcı bir niteliği bulun­ maması muvacehesinde . . . " (Onama karan, s. 2 1 ) şeklindeki beyan yine ciddiyetten uzak ve hukuk dışıdır. "

Son derece somut ve mahkeme tutanaklanna dayanıla­ rak ispatlanmış bir usül hatasının hata olmadığını iddia için başka bir dairenin bu konudaki karanna dahi itibar etme­ yen 3. Dairenin bu tutumu kişinin ve toplumun hukuka ve Askeri Yargıtaya olan saygısını haklı olarak kökünden zede­ lemektedir. Askeri Yargıtay bu belgelerin hasıraltı edilemeyeceğini unutmamalı, karannı tashih yoluna gitmeli ve ağır sorumlu­ luklardan kendisini kurtarmalıdır.

9.

ASKERİ YARGlTAY'IN 353 SAYU.I KANUNUN 152. MADDESİ İLE İLGİLİ BOZMA NEDENİNİ VARİT GÖRDÜGÜ HALDE SON DERECE GÜLÜNÇ BİR NEDENLE BOZMA NEDENİ SAYMAMASI İBRET VERİCİDİR.

Temyiz dilekçemin 50 ve 5 1 . sahifelerinde iki belgenin duruşmalar sırasında okunmadığı halde hükme esas alındı­ ğını bildirmiş ve bunu bozma nedeni olarak sumnuştur. As­ keri Yargıtay kararmda şöyle demektedir. " . . . Yine gerekçeli hükmün 42-44 sayfalannda sözü edilen Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme isimli araştırma hakkında sanığın etraflı bir şekilde görüşlerini bil­

dirmiş ohnası bu delilin de ikame edildiğini fakat sadece ikame edildiğinin zapta geçmediğini gösterdiğinden " ..

(Onama karan, s. 27)

Bu beyan son derece çirkindir. Askeri Yargıtay gibi bir denetim organının böylesine gayri ciddi hukuk ve kanun dı­ şı olabildiği keyfi bir davranış içine girmesini anlamak ger­ çekten zordur. Önemli olan mahkümiyete esas alınan bir belgenin du­ :.-uşmalarda okumnuş olmasıdır. Herhangi bir belgenin du1 45


ruşmalarda okunup okunmadığını da duruşma tutanaklan gösterir. Duruşma tutanaklan tetldk edildiği zaman benim bu belgelerle ilgili hiçbir beyanınun olmadığı açıkça görülmekte­ dir. "Sanığın etraflı bir şekilde görüşlerini bildirmiş olma­ sı. . . " şeklindeki 3. Daire beyanı yalandır. Ben hüküm mahkemesinin gerekçeli karann 42-44 sa­ hifeleri arasında sözü edilen belgenin analizini yaptığını, gi­ derek hükmüne dayanak olarak kullandığını, oysa bunun usule aykın olduğunu bildirerek bozma talep ettim. Öte yandan herhangi bir belgenin tetkik edilmesi değil, okunınası esastır. Askeri Yargıtay karannı bu yönden de tashih etmelidir.

ı o.

DURUŞMANIN SES ALMA CİHAZı· İLE TESPİT EDİLDiÖİNİN ZAPTA DERCEDİLMEMESi MAHKEMENİN ALENİYETİNİ ZEDELEMEKTEDİR.

Askeri Yargıtay duruşmanın ses alma cihazı ile tespit edilmesinin son derece doğal olduğunu söylemektedir. Usul Kanunlarında ve doktrtnde bu konuda hiçbir açıklık olma­ masına rağmen Yargıtay böyle bir görüşe sahip olabilir. Fa­ kat sorun bu değildir. Sorun duruşmanın ses alma cihazı ile tesbit edildiğinin duruşma tutanaklanna dercedilmemesidlr. Bu elbette hü­ küm mahkemesinin gizli ilişkiler içinde olduğunu gösterir. Askeri Yargıtay karannı bu yönden de tashih etmelidir.

ı ı.

ASKERİ YARGlTAY H'Ö'KÜM MAHKE�İNİN UZLAŞMAZ ÇELiŞMELERİNİ HASIR-ALTI ETME VE GİZLEME GAYRETi iÇİNDEDİR. BUNW! içiN BAZI TEMYİZ NEDENLERİNİ İNCELEMEMİŞ, . DiKKATE ALMAMIŞTIR.

Askeri Yargıtay Onama karannın 39. sahifesinde diya­ lektik, üretim tarzı, ilkel komünal toplum, köleci toplum. fe­ odal toplum, kapitalist toplum, sosyalist toplum, �1st yapı, Asya tipi üretim tarzı, üretim ilişkilert gibi kavramlan ltul-

146


lamlığını gerekçesiyle komünizm propagandası yaptığnnı onaylamaktadır. Aynı görüşü onayının 43. sayfasında sürdürmektedir. ·

Halbuki temyiz dilekçemin 227-230 sahifelerinde (4 no­ lu paragrafta) hüküm mahkemesiriin 29 Şubat 1 972 tarih ve esas no 1972/ 1 . karar no 1972/ 1 2 sayılı hükmünde,

1 2 Haziran 1 972 tarih ve 1 972/ 1 7 esas ve 1 972/26 sa­ yılı hülanünde, 7.8. 1 972 tarih ve 1972 /59-33 sayılı hülanünde, 9.5. 1 972 tarih ve esas no 1 9 72/8-22 sayılı hülanünde,

sözü geçen tertmleri ve benim ders anlatımlaruna benzeyen tahlllleri kendi felsefi görüşü olarak kabul ettiği halde be­ nimle ilgili davada suç diye göstermesinin büyük bir çelişme ve zorlama durumunu gizleyebilmek için benim böyle bir ta­ lebim yolanuş gibi davranması, gereken temyiz nedenini hiç tartışmaması hukuk ve kanun dışı ve de çirkin olup denetle­ me görevleriyle bağdaşmamaktadır. Askeri Yargıtay karamu tashih ederek bu konudaki temyiz nedenini de incelemelidir. ·

12. ASKERİ YARGlTAY BAŞKA BİR TEMYİZ NEDENİNİ YİNE YUKARlDA SUNDUGUM GEREKÇE İLE İNCELEMEMiŞ BÖYLE BİR TEMYİZ TALEBi YOKMUŞ GİBİ DAVJL\NMIŞTIR Temyiz dllekçemin 263-267 sahifeleri arasında Doğu Anadolu'da feodal üretim ilişkilerinden söz ettiğim gerekçe­ siyle hülane varan hüküm mahkemesinin yine,

1 7.2. 1972 tarih ve 1 972/ 1 2-8 sayılı hülanünde, 13.6. 1 972 tarih �e 1972 / 57-28 sayılı hükmünde, 29. 12. 1 97 1 tarih ve 197 1 /20-96 sayılı hükmünde bu kavramlan ve konulan kendi dünya görüşü olarak benimse­ diğini ve anlattığını belirtip bu çelişmeyi de temyiz nedeni olarak ileri sürmüştüm. Askeri Yargıtay onama karaonda bu temyiz nedenini de hiç tartışmayarak. nazara almayarak. hüküm mahkemesi­ nin uzlaşmaz çelişmesini gizleme gayreti içine girmiş olmak­ tadır. Onaına karan bu yönden de tashih edilmelidir.

147


13. ASKERİ YARGlTAY SUÇUN MADDİ UNSURUNUN BULUNMADIGINA DAİR TEMYİZ NEDENLERİNİ DİKKATE ALMAMIŞTIR, TARTIŞMAMIŞTIR. BÖYLE BİR TALEP YOKMUŞ GİBİ DAVRANMlŞTIR Temyiz dilekçemin 240-241 sahifeleri arasında sözkonu­ su olan ders anlatımlannın ve imtihan sorulannın komü­ nizm propagandası suçunun maddi unsurunu teşkil etmedi­ ğini belirtmiş, temyiz nedeni olarak ileri sürmüştür. Öte yandan yine Turgut KARABEY in defterinin 1 6, (30) sahifesinde " . . . Dem.trperde gerisinde siyasi partilerin (devle­ tin) dedikleri olur, karşısında muhalefet yoktur. Bu tekli bir '

demokrasidir. Modem demolcraside sosyal hareketlilik var­ dır." (Temyiz dilekçesi, s. 243-244 (6) nolu pragraf ) şeklinde başlayan pragrafı Askeri Yargıtay'ın da görmemesi, hüküm mahkemesinin, son derece önemli, fakat sanık lehine olan fitlleri gizleme, hasıraltı etme taktiğinin Askeri Yargıtay tara­ fından aynen sürdürüldüğünü göstermektedir. Hüküm mahkemesi ısrarla ceza vermek durumunda olduğu için sa­ nık lehine olan her fiili hasıraltı edip, tartışmayıp bunun ye­ rine kendisinin suç yaratması normaldir. Ama tarafıından tamamen deşifre edilmiş bu çirkin tutumun Askeri Yargı­ tay'ca da sürdürülmesi esef vericidir. Sanığın ısrarla "ah­ mak, anlamaz" yerine konulmaya çalışılmasıdır. Halbuki belgeler en somut şekilleriyle ortadadır. Dolayısıyle. Askeri Yargıtay karannı bu yönden de düzeltmelidir.

14. ASKERi YARGlTAY SUÇUN MANEvi UNSURU

(KASIT) İLE İLGİLİ TEMYİZ NEDENLERİNİ DE Hiç İNCELEMEMiŞ VE DİKKATE ALMAMIŞTIR

Temyiz dilekçemin (24 1 -246) sahifeleri arasında suçun manevi unsurunun kati surette teşekkül etmediğini belirten temyiz taleplerim askeri yargıtayca dikkate alınmamıştır. Askeri Yargıtay onama karannın 46. sahifesindeki "suçun manevi unsuru" konusundaki genel açıklama objektif talep­ lerimin karşılığı olamaz. Askeri Yargıtay 3. Dairesi karannı bu yönden de tashih etmelidir.

148


15. SUÇUN MANEvi UNSURU İLE İLGİLİ OLARAK

ORHAN TÖ'RKDOÖAN'A BAÖLI OLDUÖUM İDDİASINA KARŞI YAPTIGIM TEMYİZ TALEPLERİM ASKERİ YARGlTAY TARAFINDAN · YiNE DİKKATE ALINMAMIŞ BÖYLE BİR TEMYİZ TALEBiNDE BULUNULMAMIŞ İZLENİMİ YARATILMIŞTIR

Askeri Yargıtay. benim bir doçel).tin denetimine verildi­

ğim halde, onun emirlerini dinlemeyip istediğim şekilde ders anlatbğım iddiasını suçun önemli bir manevi unsuru sayan

hüküm mahkemesinin görüşüne aynen katılarak hükmü onaylamıştır.

Askeri Yargıtayın bir doçentin denettminde olmak konu­

sundaki iddiayı onama karannın 2 , ı4. ı6. 33, 34 , 49. sahi­

feleiinde yani sık sık tekrarlanması bu iddiaya da büyük önem verdiğini gösterir. Halbuki ben temyiz dilekçemin 7 ı -89 ve 22 ı sahtfelertn­

de çok somut belgelere dayanılarak (tahkikatın genişletilme­

sine dair talebimin reddedilmesine rağmen son olarak ele

geçirdiğim iki yeni belge ile birlikte (s. 84, 85) bu iddianın çirkin bir yalan olduğunu, sunduğum belgelerin bu yalanı

bütün açıklığı ile ortaya çıkardığını belirtip temyiz nedeni olarak ileri sürmüştüm. Askeri Yargıtayın benim temyiz ta­

leplerimi hiç dikkate almay•n tek taraflı. art niyetli ve kasıtlı bir şekilde hareket etmesi gerçekten esef vericidir. Bu koşul­

lar altında yapılan iş hakikatı aramak değil, hakikatı gizle­

yip , suç yaratıp sanığın mahkümiyetini sağlamaktır.

Askeri Yargıtay hüküm mahkemesinin bu çok çirkin ve

ayıp olan kurnazlıklan tarafıından deşifre edilmemiş olsaydı

bu kurnazlığı sürdürmektc başarılı kalabilirdi. Şimdi ise çok haksız bu davranişın düzeltilmesini, Askeri Yargıtayın baskı altında- değil, gerçelden vicdanı kanaatıanna dayanarak ka­ rar alınasını dilemekten başka yapılacak bir şey yok.

. 364 sahifelik temytz dilekçesinin ilgili yerleri muvacehe­

stnde onama karan bu yönden de tashlh edilmelidir.

149


16. TANlKLARlN VE MUHBİR-TANIKLARIN İDEOLOJİK YÖNDEN TANlKLIK SIFATLARINA HAiz OLMADlKLARINA İLİŞKİN TEMYİZ TALEPLERİ ASKERİ YARGlTAY TARAFINDAN YİNE DİKKATE ALINMAMIŞ, TARTIŞU..MAMIŞTIR '

Temyiz dilekçemin 206. sahlfesinde (9 numaralı parafrafta) 28 Temmuz 1972 tarihli savunma dllekçemin 96 ve

97. sahlfelertndeki belgelere atıf yaparak ve Askeri Yargıtay 2. Dairesinin 1 8. 2 . 1 972 tarih ve 1972 / 1 3 1 - 1 40 sayılı karan­ na dayanak yaparak tanık ve muhbir-tanık olarak dinlenen kişilerin ideoloj ik nedenlerle tanıklık yapamayacaklannı be­ lirtmiştim. Nite:kim tanık olarak dinlenen ve tanıklığı Askeı1 Yargıtayca da kabul edilen Alaaddin Başar isimli asistanın (onama kararı s. 36-5 1 ) Erzurum'da nur ayınt-yaparken ya­ kalanan ve tutuklanan 69 kişi arasında olması (Bk. 10 Mart

1 973 tarihli gazeteler) ne kadar haklı olduğumu göstermek­ tedir. Askeri Yargıtay 3. Dairesi bizzat kendisinin yukanda sö­ zü geçen kararı ve 2. Dairenin aynı mahiyetteki karan karşı­ sında ve bu konudaki temyiz talepleı1min ışığında karannı bu yönden de düzeltme yoluna gitmelidir.

ı7.

ASKERi YARGlTAY DAVANIN özO İLE İLGİLİ SON DERECE ÖNEMLİ BİR ÇELİŞMEYİ ÇÖZÜMLEMEKTEN ISRARLA KAÇINMIŞ, BU TALEBİMİ HİÇ DİKKATE ALMAMIŞTIR

Temyiz dilekçemin (272-274) ve 3 1 9 sahlfelerinde hük­ me konu olmuş, iki önemli evrakın hüküm fıkrasında ve ge­ rekçeli kararda farklı farklı değerlendirilerek (Hüküm fıkra­ sında ve gerekçeli karardaki çelişme,

Hüküm fıkrasında

anlatıldığı ve dağıtıldığı. gerekçeli kararda dağıtıldığı ifade edilmektedir) büyük bir çelişme içine girtldiğint, zira anlat­

ma ve dağıtma

eylemlerinin cezat sonuçlannın değtşHr. oldu­

ğunu blldirmiş, çelişınesini çözmeyen hüküm mahkemest­ nin bu tutumunu· da temyiz nedeni olarak ileri sürmüştüm. Şimdi Askeri Yargıtayın da bu çelişmeyi çözümlernekten kaçındığı temyiz taleplerimi hiç dikkate almadığı görülmek­ tedir.

ı so


Sözü geçen temytz talebimin inceleneb1lınesi için onama karan bu yönden de düzeltilmelldir.

18. ASKERİ YARGlTAY ırOKtiM MAHKEMESİNİN

BAŞVURDUGU KURNAZLIGI SÜRDÜREREK TANlK VE MUHBİR-TANIK BEYANLARINI VE BAZI İFADELERİ KISALTARAK. BÖT'ÖNLÜGÜNE RİAYET ETMEYEREK VERMEKTE BU ŞEKİLDE ALEYHTE BİR SONUÇ ÇlKARMAYA GAYRET ETMEKTEDİR Örneğin onama kararının 35 ve 5 1 . sahifelerinde sözü edilen 2 1 .9. 1 968 taıihli rapor gerek Asked Savcı gerekse hüküm mahkemesi tarafından art niyetle kısaltılmış, rapo­ run gerçek özü gizlenmeye çalışılmıştır. Askeri Yargıtay'ın da aynı tutumu sürdürmesi elbette art niy�tli bir tutumdur. Halbuki ben temyiz dilekçemde ( 1 00- 1 0 1 ) , ( 1 26- 127), ( 1 75- 1 76) sahifelerinde sözü geçen raporun baş kısıınlannı

da verdim.

Askeri Yargıtay .bu husunun onama kararını bu yönden­ de tashih etmelidir.

19. YALANCI TANlKLIK İLE İLGİLİ TEMYİZ

TALEBİ ASKERİ YARGlTAY TARAFINDAN HİÇ DİKKATE ALINMAMIŞ, BÖYLE BİR TALEPTE BULUNULMAMIŞ İZLENİMİ YARATILMAYA ÇALlŞILMIŞTIR

Temyiz dilekçemin ( 13 1 -206) sahifelert arasında muh­ bir-tanık ve tanık ifadeleri eleştirilmiş (207-2 1 1 ) sahifelert arasında da bazı muhbir tanıkların ve tanıkiann yalancı ta­ nıklık yaptıklannın kendi lfadeleline ve ifadelerinde sözü edilen belgelere dayanarak tspatlamış ve bozma nedeni ola­

rak ileri sürmüştüm.

Askeri Yargıtay bu talebimi dikkate almamıştır. Bu ko­ şullar altında karann sözü edilen temyiz talebi muvacehe­ sinde düzeltilmesi gerelanektedir.

151


20. DAVANIN ESASINA İNHİSAR EDEN, OKUNMAYAN

İFADELERİN. OKUNMAMASI İLE İLGİLİ OLARAK ASKERi YARGITAYlN TUTUMU ciDDi DEGİLDİR Temyiz dilekçemin ( 1 96- 198) sahileleri arasında

Ak, Turgut Karabey'e

Coşkun

ait iki ifadenin hüküm mahkemesi

tarafından son derece art niyetli bir tuturnla tartışmadığını belirtmiş bunu bozma sebebi olarak ileri sürmüştüm. Askeri Yargıtay ise onama kararının 38. sahifesinde " . . . gerekçeli bükümde tanık

Coşkun Ak

ile

Turgut Karabey'in ,

tanıklığının tartışılmamış olması esasa müessir görülmediği

Turgut Karabey'in imtihanda sorulan bir sözün Guevera'ya ait olduğunu bilmeyecek kadar Marksist göıiiş­

gibi tanık

lerle ilgilenmediği de meydandadır. . . " demektedir. Askeri Yargıtayın bu beyanı gerçekten akıllara durgun­ luk vermektedir. Bu beyana göre tanık olmak için muhpir olmak, nur ayınlerine katılmak, D evrimcilere kan kustur­ mak, bilimsel kaqiliyeti hiçe sayarak olaylan tahrif etmek, yalan söylemek gerekir.

Coşkun Ak

ile

Turgut KARABEY'in

ifadelerinin kabul edilmeyip (lehime konuştuklan için) öteki­ lerinin kabul edilmesinin başka bir anlamı yoktur. Askeri Yargıtayın yine onama kararının 38. sahifesinde ile

Turgut KARABEY in '

Coşkun Ak

ifadesi ile ilgili olarak söyledikleri­

nin cevabı ternyiz dilekçesinin 22 1 -225 (2 nurnaralı parag­ raO sahifeleri arasında verilmiştir. Bütün bunlar Askeri Yar­ gıtayın gerçekten büyük bir şartlanmışlıkla ve art niyetle hareket ettiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durumda kararın bu yönden de düzeltilmesi gerek­ mektedir.

21. DOGU ANADOLU'DA DİLİ-TARİHİ-KÜLTÜRÜ VE

SOSYO-EKONOMİK YAPISI TÜRK HALKINDAN AYRI FAKAT ANAYASAL DEMOKRATiK HAKLARI YANİ TOPLUM OLMA ÖZELLİKLERİ, IRKÇI VE ŞOVEN İKTİDARLAR TARAFINDAN GASP EDİLMİŞ BİR KÜRT HALKI VARDlR. ASKERi YARGlTAY, HÜKÜM MAHKEMESİNİN 152


BU KONUDAKİ SON DERECE ÇİRKİN, İNSAN HAKLARINA VE İNSANLIK HAYSİYETİNE AYKlRI "YALANINI" ONAYLAYARAK, SÖZÜ GEÇEN GAYRİ CİDDİ, GÜLÜNÇ HUKUKUN VE ADALETİN BÜNYESİNDE ONARll.MAZ YARALAR AÇAN TUTUMUNA BİZZAT İŞTİRAK ETMİŞTİR Temyiz dilekçemin (272-3 1 8) ve (334-348) sahifeleri ara­ sında esas hakkındaki savunmaının ( 1 67-226) sahifelerinde atıflar yaparak Türkiye'deki Kürt sorunu hakkında bazı bil­ giler verdikten sonra 34 1 . sahifedeki somut talebim şudur başlığı altında:

aa)

Sıkıyönetim Mahkemesi Kürt Halkının varlığın­ dan söz etmeyi T.C . K. 1 42/3 ile ilgili suçun mad­ di unsuru saymıştır.

bb)

Kürt halkının . varlığı konusunda Hüküm Mahke­ mesinin ve benim görüşüm çok farklıdır. Mahke­ me daha önce sözü edilen " . . . Part Tür�eri hika­ yesini ve Kürt masallarını" en bilimsel bilgi diye öne sürerek böyle bir varlığın olmadığını, bu var­ lıktan söz edenlerin (vatan haini) olduğunu söy­ lüyor. Ben tse bunu çok gülünç buluyorum. Aynı za­ manda bu kadar çirkin bir ideoloj ik yalanı, bilim­ le, insan hakları ile, hukukla çağdaş demokratik toplumla bağdaştıramıyorum. Kürt halkının var­ lığını reddedenleri baskı, zorbalık ve terörle ideo­ lojik bir yalanı kitlelere kabul ettirmeye çalışan kişiler olarak niteliyorum.

cc)

Madem ki mahkeme , fiilin maddi unsuru olarak

bu konuyu göstermiştir, o halde bu da Yargıtay denetimine tabidir. Mahkeme "Kürt diye bir halk yoktur" diyerek kendi fonksiyonları ile hiç ilgisi olmayan bu ideolojinin ve yalanın hizmetinde "yalan" söylemiştir.

Hüküm bu yönden de bozulmalıdır, demiştim. Onama karannın 49. sahifesinden anlaşılmaktadır ki Askeri Yargı-

1 53


tay da başını kuma sokarak 2 kanş ötesindeki gerçeği gör­ meyen deve kuşu örneği Kürt gerçeğini yok sayarak, gayri­ ciddi ve gülünç bir tavır içinde (üstelik bütün bu çirkinlikle­ re de bilim ve memleket sevgisi diyerek) hüküm mahkemesinin masal ve h ikayelerini tekrarlıyor.

·

Askeri Yargıtay günümüzdeki Sıkıyönetim Mahkemeleri gibi ıcra organının bir görevlisi olmadığını ve devamlı bir mahkeme olduğunu unutmamalıdır. İcra organı tarafından baskı. zorbalık ve terörle kitlelere kabul ettirmeye çalışılan, insan h aklarına, eşitlik ilkelerine, hukukun özüne ters dü­ şen insanlık haysiyetini onulmaz şekilde yaralayan ideolojik yalanların sözcülüğünü yapmanın kendi görevi olmadığını Askeri Yargıtay bilmelidir. Askeri Yargıtay kendisini tamiri iınkansız şekilde yaralayan ağır sorumluluklardan kurtul­ mak için kararını bu yönde de tashih yoluna gitmelidir.

22. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN 36. SAHİFESİNDE ( 19/Al PARAGRAFlNDAKi

TEMYİZ TALEBİMİ DİKKATE ALMAMlŞ, İNCELEMEMİŞTİR Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

23. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLE�ÇEMİN 40. SAHİFESİNDEKİ (24) NİJMARALI

PARAGRAFTAKİ TEMYİZ TALEBİMİ DİKKATE ALMAMlŞ, İNCELEMEMİŞTİR Onama karan bu yönden de düzeltilmeltdir.

24. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN ( 198-204) SAHİFELERİ ARASINDA (B) BAŞLICH ALTINDA YAPTIÖIM .. MAHKEME tlYELERİ HUZURUNDA DİNLENEN MUHBİR-TANIKLAR VE TANIKLARLA, DURUŞMA BAŞLAMADAN ÖNCE GÖRÖŞMtİŞ, SOHBET ETMİŞ, ÇAY-KAHvE İÇMİŞLERDİR. VE BU BENİM VE VEKİLLERİMİN 54


GÖZÜ ÖNÜNDE CEREYAN ETMİŞTİR" ŞEKLİNDEKİ TALEBİMİ HİÇ DiKKATE ALMAMIŞ . İNCELEMEMİŞTİR Hüküm mahkemesinin tarafsızlığını ortadan kaldıran ve sanığa karşı art niyetli ve kasıtlı davranışını ortaya koyan bu olaya iştirak etmediğini açıklamak, için onama kararının bu yönden de düzeltilinesi gerekmektedir.

25. ASKERİ YARGlTAY ONAMA KARARI İLE, TÜRKİYE'DE FEODAL BİR SlNlFlN OLDUGUNU, FAKAT BUNUN ORTADAN KALDIRILAMAYACAGINI BU KONUDAKİ BEYANıN YANİ FEODAL HAKİM SlNlFlN GÜCÜNÜN KIRILMASI GEREKİR, ŞEKLİNDE BEYANIN SINIF TAHAKKÜMÜ ANLAMINA GELECEGİNİ, BUNUN 142/ ı MADDESİNİN MADDİ UNSURU OLDUGUNU BELİRTEREK ORTAÇAG KALINTISI BİR GERİCİLİGİN YANINDA OLDUGUNU VE BU GERİCİLİGİN YAŞAMA HAKKlNI TESCİL ETMİŞTİR . Temyiz dilekçemin (2 63-27 1 ) sahifeleri arasında Kürt toplumunun sosyo-ekonomik yapısının, ağalık, şeyhlik, aşi­ ret reisliği, köy sahipliği gibi kavramların bilimsel analizi, Devlet İstatistik Enstitüsünün, Köy İşleri Bakanlığının vaka­ lannın yardımı ile yapılmış, ortaçağ kalıntısı bir görünüş ar­ zeden ve her türlü gericiliği bünyesinde bulunduran feodal hakim sınıfın gücünün kırılması gerekir vs. şeklindeki be­ yanın komünizm propagandasının maddi unsuru olamaya­ cağını belirtmiştim. Nitekim T.C.K. nun 1 4 1 ve 1 42 . maddelerinde 5844 sayı­ h kanun ile yapılan değişikliğin Türkiye Büyük Millet Mecli­ si'ndeki göıüşülmesi sırasındaki komisyon başkanı tarafın­ dan yapılan açıklamada "sosyal sınıf' deyimi ile burjuva ve proletarya sınıflannın kastedildiği belirtilmiştir. (Onama ka­ ran sahife 32) 155


Yine bunun gibi yukarda sözü edilen temyiz dilekçemin

27 1 . sahifesinde gösterdiğim gibi Anayasa Mahkemesi'nin 26.9. 1 965 gün, esas: 1 965/40 sayılı kararında feodalizmin savunulduğu anlamını çıkarmak mümkün değildir. Günü­ müzün koşullannda feodalizmi savunmak mümkün olmadı­ ğından Askeri Yargıtay karannı bu yönden de düzeltmelidir.

26. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN 44 VE 45. SAHİFELERİNDE YER ALAN (35 NUMARALı PARAGRAF) TEMYİZ TALEBİMİ DiKKATE ALMAMIŞ VE İNCELEMEMİŞTİR. Onama kararı bu yönden de düzeltilmelidiL

27. ASKERi YARGlTAY HÜKÜM MAHKEMESİNİN AG�R BİR ÇELİŞMESİNİ DAHA ONAYLAMlŞ, ÇELİŞ�İNİ GÖRMEZLİKTEN GELMİŞTİR Duruşmanın çeşitli safhalarında (Örneğin 7. 1 2 . 197 1 ta­ rihli duruşmada, yine aynı tari;1 ile Mahkemeye verdiğim

1 2 -2 sahifelik dilekçede (duruşma tutanakları, s. 3 1 ) ve 20 . 6 1 972 tarihli tahkikatın derinleştirilmesi talepler;imi ilitl­ va eden dilekçede (Duruşma tutanaklan; s. 106) üniversite .

yöneticilerinin bana karşı hürmetleri olduğunu, Danıştay'da devam etmekte olan davaların bunun en somut delili bulun­ duğunu b�lirtmiştim. Bu taleplerimi hüküm mahkemesi "sanığın üniversite idaresi ile olan ilişkileri dava konusu ile ilgili olmadığın­ dan . . . " gerekçesiyle reddetmiştir. (Duruşma tutanaklan, s. 11

1) Buna rağmen Hüküm Mahkemesi 'gerekçeli kararının

(49-54) sahifeleri arasında

ri lllşkllerl

...

"sanık ile üniversite yönetlelle­

" başlığı altında ve tamamen husumet sahibi

muhbirlertn görüşü açısından verilmiştir. ·

Sanığın, tahkıkatın genişletilmesi ile ilgili talebinin görü­

len dava ile ilgisi yok gerekçesi ile reddedip, hükme vanrken bunu kullanan Mahkemenin bu tutumu elbette yargı deneti­ mine tabidir. Fakat Askeri Yargıtayın onama karanna baktı-

1 56


ğmıız zaman 3, 1 6 , 54 sah:lfelertnde Hüküm MahkernesinJn taktiğinin sürdürüldüğünü görüyoruz. Dava ile ilgisi yok gerekçesi ile araştırılması reddedilen bir konunun hem Hüküm Mahkemesince hem de Askeri Yargıtayca sık sık kullanılması

sanığı

gafil aviama gayretın­

den başka bir şey değildir. Askeri Yargıtay onama karamu bu yönden de tashih et­ melidir.

28.

ASKERİ SAVCININ SORU SORMASI İLE İLGİLİ OLARAK ASKERİ YARGlTAY AGlR BİR ÇELİŞME İÇERİSİNDEDİR

Askeri Yargıtay " . . . Duruşmanın devamı sırasında sanı­ ğın veya vekilinin Askeri Savcıdan ve Askeri Savcının Sanık ve Vekilinden sual sormaya yetkileri yoktur. . . " (Onama Ka­ ran, s. 23) demektedir. Halbuki 5 Haziran 1972 tarihli ve 1 97 2 1 53 esas sayılı dosya ile yürütülen davada (Bu dosya 5.6. 1 972 tarihinde

1972/6 esas sayılı dosya ile birleştirthniştir. Duruşma tuta­ naklan, s. 98) duruşma tutanaklanna baktığmıız zaman 3,

4 ve 5. sahifelerinde "Askeri Savcının istemi üzerine sanık­ tan soruldu" ibaresi geçmektedir. Bu herhangi bir konunun tavzihini istemek değil, doğrudan doğruya soru sormaktır. Bu durumda Askeri Yargıtay bu ağır çelişmeslni gider­ mek için karamu bu yönden de düzeltmelidir.

29. ASKERİ YARGlTAY, İDARİ TAHKiKAT

KOMİSYON EVRAKININ DANIŞTAYA GÖNDERiLMESi GEREKİRKEN MİT MÜ'STEŞARLIGINA GÖNDERİL!\fESİNİN USÜLStiZ OLDUGU VE BU USULStizLtiGE ır0K0M MAHKEMESİNİN GÖZ YUMMASININ USULE VE KANUNA AYKlRI OLDUGUNA DAİR TEMYİZ TALEBİM İNCELENMEMİŞTİR. (Temylz dllekçesl, s. 7, paragraf-VII) 1 57


Onama karannın bu yönden de düzeltilmesi gerekmek­ tedir.

30. HÜKÜM MAHKEMESiNİN BİR KANUN '

MADDESİNİ YANLlŞ UYGULADIGI YOLUNDAKi TEMYİZ TALEBİM ASKERi YARGlTAY TARAFINDAN DİKKATE ALINMAMIŞ VE İNCELENMEMİŞTİR. (Temyiz dilekçesl, s. 4, paragraf IV, V, lll)

Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

31. ASKERi YARGIT�Y TEMYİZ DİLEKÇESiNİN 22. SAHİFESİNDE (2 NOLU PARAGRAF) İLE

İLGİLİ TEMYİZ TALEBİMİ DiKKATE ALMAMIŞ İNCELEMEMİŞTİR Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

32. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN 41.

SAHİFESİNDE (26. NOLU PARAGRAF) İLE İLGİLİ TEMYİZ TALEBİMİ DİKKATE ALMAMlŞ, İNCELEMEMİŞTİR Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

33. ASKERİ YARGlTAY SUÇUN MANEVİ UNSURU

OLARAK KABUL EDİLEN ORHAN TÜRKDOG.AN'A BAÖLILIK inniAsı İLE İLGİLİ OLARAK TEMYİZ DİLEKÇESİNE EKLENEN İKİ YENİ BELGEYİ İNCELEMEMiŞ DİKKATE ALMAMIŞTIR. (Temylz dilekçesl s. 84-85) Onama karan bu yönden de tashill edilmelidir.

1 58


34. ASKERİ YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇESİNİN

(90-1 18) SAHİFELERİ ARASINDA YER ALAN

..DAVAYA KONU OLAN MADDİ OLAY NEDİR" BAŞLlKLI BÖLOMtiN İNCELENMESİNİ HÜK"ÖM MAHKEMESi GİBİ KASlTLI OLARAK GEÇİŞTİRMİŞ, MUHBİR TANlK ORHAN TÖRKDOGAN'IN YALAN BEYANLARINI, ÖZELLiKLE GİZLEMEYE ÇALlŞMIŞTIR Onama karan bu yönden de düzeltilrnelidir.

35. ASKERİ YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN ( 1 3 1 , 196) SAHİFELERİ ARASrNl>A TANlK VE

MUHBİR-TANIK iFADELERİNİ TARTIŞIRKEN SOMUT OLARAK GÖSTERDİÖİMİ ÇELİŞİK BEYANLARA HİÇ DİKKAT ETMEMİŞ VE İNCELEMEMİŞTİR Onama karan bu yönden de düzeltilrnelidir.

36. ASKERİ YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN 204.

SAHİFESİNDE (C) B.AŞLIGI ALTINDAKİ BOZMA TALEBİMİ DİKKATE ALMAMlŞ, İNCELEMEMİŞTİR

Onama karan bu yüzden de bozulrnalıdır.

.37. ASKERİ YARGİTAY TEMYİt DİLEKÇEMİN

.

.

(2 1 1-2 15) SAHIFELERI ARASINDA YER ALAN

(VIII) NUMARALI BOZMA TALEBİMİ İNCELEMEMİŞ, BÖYLE BİR TALEPTE BULUNOLMAMIŞ İZLENİMİNİ YARATMAYA GAYRET ETMİŞTİR Onama karan bu yönde de düzeiUlmelidtr.

1 59


38. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN (237-240) SAHİFELERİNDE YER ALAN 6, 7, 8, 9, 10, ll, 12, 13, 14 VE 15 NUMARALI PARAGRAFLARI İNCELEMEMİŞ, DİKKATE ALMAMIŞTIR Onama karan bu yüzden de düzeltilmelidir.

39. ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN (253-263) SAHİFELERİNDE YER ALAN AÇlKLAMALARI VE TEMYİZ TALEPLERİNİ DİKKATE ALMAMIŞTIR Onama karan bu yönden de düzeltilmelldir.

40. ASKERİ YARGlTAY İCRA ORGANI TARAFINDAN GELİŞTİRİLEN İDEOLOJİK YALANLARlN SÖZCÜLÜGÜNÜ YAPABİLMEK İÇİN KÜRT HALKININ VARLIGINI REDDETMEKLE BERABER TEMYİZ DİLEKÇEMİN (281-291) SAHİFELERİ ARASINDA YER ALAN BEYANLAR HAKKINDA VE TEMYİZ TALEPLERİ HAKKINDA GÖRfiŞ BEYAN ETMEKTEN DE ISRARLA KAÇINMIŞTIR Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

4 1 . ASKERi YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN (298-299) SAHİFELERİ ARASINDA YER ALAN "MAHKEME KÜRT HALKINA KARŞI DtiŞMANCA HİSLERLE HAREKET ETMEKTEDİR" BAŞLIIQ.I AÇIKLAMALARI VE TEMYİZ TALEBİNİ DE DiKKATE ALMAMIŞ VE İNCELEMEMİŞTİR. Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

1 60


42.

ASKERİ YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN (299-318) SAHİFELERİ ARASINDA YER ALAN VE T.C.K.NUN 125, 141/4 VE 142/3 MADDELERİNİN TAHLİLİ İLE İLGİLİ OLARAK YAPTIGIM TEMYİZ TALEPLERİMİ DE DİKKATE ALMAMlŞ, İNCELEMEKTEN KAÇINMIŞTIR

Onanıa karan bu yönden de düzeltilrnelidir.

43. ASKERİ YARGlTAY TEMYİZ DİLEKÇEMİN (322-327) SAHİFELERİ ARASINDA YER ALAN

VE "MAHKEME, MENSUBU BULUNDUGUM SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESi'NDEN HİÇBİR ŞEY SORMAMIŞ, MİLLİ isTiHBARAT TEŞKİLATI'NDAN VE ONUN ATATÜRK ONİVERSİTESİ'NDEKİ AJANLAR! OLDUGU AÇıKÇA ORTAYA ÇlKAN MUHBİR TANIKLARDAN YARARLANMAYI VE YAZIŞMAYI DAHA UYGUN GÖRMÜŞTÜR" KONULU TEMYİZ TALEBİMİ DE HİÇ DiKKATE ALMAMIŞ VE İNCELEMEMİŞTİR Onama karan bu yönden de düzeltilmelidir.

44.

ASKERİ YARGITAY'IN, TEMYİZ DİLEKÇEMİN 33 1 VE 332 SAHİFELERİNDJF BELİRTTİGİM, UYGULAMA İLE İLGİLİ T .C.K. 79, ASGARİ HALDEN UZAKLAŞMA, TEŞDİT NEDENİ VS. TEMYİZ TALEPLERİME GÖSTERDİGİ GEREKÇE (Onama karan s. 57) HUKUKi BİR GEREKÇE OLMAKTAN ÇOK UZAKTlR.

Onama karan bu yönden de düzeltilrnelidir.

SONUÇ Buraya kadar yapılan açıklamalar açık olarak göster-

161


me:irtedir ki sosyoloji bilimi ve bir halkın ulus olma özellikle­

ri yani dili ve kültürü e n ağır koşullarda yargı konusu yapıl­

mış ve cezaya gidilmiş, giderek onaylanmıştır. Hüküm Mah­

kemesi savunmayı dikkate almayarak, Askeri Yargıtay da somut dellllere dayandırılrnış temytz taleplerini incelemek­

ten şiddetle kaçmarak bu sonucu sağlamışlardır.

Davanın esas konusu 1967-68 yılında Erzurum Atatürk

Üniversitesinde verdiğtİn

Sosyolojlye Giriş

ve Türkiye'nin

toplumsal yapısı ile ilgili derslerdir. Bu dersler iki öğrenci ta­

rafından tutulan notlan havi defterlerle belgelendirilmiştir. Ve bu defterlerin her ikisi de (bununla birlikte imtihan ka­

ğıtlan vs. de) mahkemenin elinde ve Askeri Yargıtayın dene­

timindedir. Somut durum bu iken, Hüküm Mahkemesinin bu defterlerdeki anlatımlan birer birer inceleyeceği yerde

derslerle hiç ilgisi olmayan, sadece gazetelerde yayınlanan

yazılarımı yanm-yamalak şekilde görmüş olan ve bana hu­

sumetleriyle, sağcı ve nurculuklanyla tanınan 40'a yakın ki­

şinin dinlenmesi, kargaşa yaratıp, hakikatı gtzleme çabasın­

dan başka bir şey değildir.

Davanın esas tanığı olan ve sözü edilen defterlerin sahi­

bi olan öğrencilerin ifadelerinin hüküm mahkemesi gibi As­

keri Yargıtay tarafından da tartışılmaması ve benimsenme­

mesi, Askeri Mahkemelerin, sağcı güçlerin ne kadar yanında

ve kontrolünde olduğunu açıkça g9sterrnektedir.

Bu iki öğrenciye ait derslerde tutulan notlan havi defter­

lerin ve imtihan kağıtlarının MİT müsteşarlığı ve üniversite

yetkilileri tarafından, mahkemeye neden gönderilmek isten­

mediği, geç gönderildiği artık iyice anlaşılmıştır. (Teinytz di-

lekçesi, s. ı ı 4- ı ı8 ve 258-259)

·

Mahkeme tamamen bilimsel bir eylemi yargı konusu ya­

pıp cezalandırmış, Askeri Yargıtay da bunu onaylarnıştır.

Anayasanın 20, 2 1 ve ı 20. maddelerine karşılık olarak da "sanık bilimsel görünüm altında. gayri bilimsel işler yapıyor" deniyor. Nereden çıkarıyor bunu? Herhangi bir yazını::ı bi­ limsel olup olmadığını tayin elbette. malıkernelerin değil, bi­

lim kurullarmındır. Mahkemenin yazılarımı ısrarla bilirkişi heyetine göndermemesi, Başsavcılık tebllğnameslne rağ­

men

Askeri Yargıtaym da bu tutumu onaylamasının nedeni ne olabilir? Bu tutuni yazılamnın bilimselliğinin en somut

162


delilidir. Tamamen icra organlannın bir kurumu haUne gelen Mahkeme ceza vermenin en geçerU yolu olarak keyftUği seçtiği için bu keyfillğe rağmen bilirkişilerin yaz:i­

lanm hakkında verecekleri bir raporun da dosyaya girmesini elbette istemeyecektir.

Türkiye'de dili, tarihi, kültürü ve sosyo-ekonomik yapısı farklı 5 milyonu aşkın bir Kürt toplumunun olduğu, fakat insan haklanna, insanlık haysiyetine. anayasaya aykın, te­ rör ve zulümlerle ve katliamlarla ulusal haklannın yani dil ve kültürünün gasp edildiği büyük bir gerçektir. Büyük bil­ gin, namuslu ve dürüst insan Galile'nin en ağır şartlarda yargılarup kilise tarafından idam edilmesi dünyanın dönüşü­ nü nasıl durduramamışsa, mahkeme görünümü altında bir­ takım kurullann da Kürt halkı konusunda verdiği kararlar gerçeği elbette değiştiremez. Sadece 50 yıldır en çirkin ya­ lanlara. baskı ve zulümlere dayandırılarak sürdürülen dil ve kültür katliamcılığına, her zaman düşünülen ve zaman za­ man fiiliyata konan kitle katliamianna yeşil ışık yakar. Benim çalışmalanın her şeyden önce böyle bir temel ger­ çekten hareket ettiği için, bilimseldir. Fakat yalaniara da­ yandınlarak geliştirilen resmi ideolojinin sözcülüğünü yap­ mak kat'i surette malıkernelerin görevi olamaz. Eğer "Kürt yoktur, herkes Türktür" şeklindeki ideoloj ik yalanlarm söz­ cülüğünü yapmak, bu yalanı yapmak ve yaymak görevi As­ keri Mahkemeler tarafından gerçekleştiriliyorsa, bu Askeri Malıkernelerin bağımsızlıklannı ne denli kaybettiklerinin ve ıcra organlannın denetimine girdiklerinin açık delilidir. Bü­ tün bu yalanlan savunmanın adı, Askeri Mahkemeler tara­ fından bilim ve memleket sevgisi diye konunca benim çalış­ malarım elbette askeri malıkernelerin düşündüğünden başka bir şey olacaktır. Ben bilimsel haysiyetimden zerre kadar taviz vermiyor ve mahkemeleri de kontrol edebilen her türlü dikta eğilimle­ rine rağmen, bu tutuma karşı çıkıyor, boyun eğmiyorum. Bilim haysiyetinin ve gerçek yurtseverliğin bu yolla koruna­ bileceğini de çok iyi biliyorum. Türkiye'de Anayasa ve Demokrasi ya vardır, ya yoktur. Eğer varsa Kürt halkının, Kürt toplumu olma özelliklerinin, yani dilini ve kültürünü her türlü baskıdan uzak bir şekilde 163


gelfşttnnest hakkı da vardır. Hem insan haklanndan, eşitlik­ ten, demokrasiden söz etmek, hem Kürt halkının ana dilinin konuşulmasını yasaklamak, birbirleriyle çelişen davranışlar­ dır. Aksi halde hakimler, diktatörlüğü , hukuk dışı tutum ve davranışlan savunduklannı, insan hakianna karşı oldukla­ nnı söylemek için biraz daha cesur olmalıdırlar.

Bütün bunlara rağmen Askeri Yargıtay Hüküm Mahke­ mesi gibi geçici bir mahkeme olmadığını, devamlı bir mahke­ me olduğunu, hükmü onaylamanın, hüküm mahkemesinin bütün usülsüzlük ve kanunsuzluklannı, hatta evrak sahte­ karlığını aynen benimsediği anlamına geleceğini hiç bir za­ man aklından çıkarmayarak onama karannı tashih yoluna gıtmelidir. BOyle bir tashih Askeri Yargıtayın bizzat kendisine, ül­ keye ve ülkede yaşayan halklara büyük yararlar sağlayacak­ tır. Saygılarunla

26 Mart 1973 İmza

İsmail BEŞİKÇİ Merkez Cezaevinde Hükümlü

DİYARBAKIR Not:

h

İş bu tas ih-i karar talebini ihtiva eden dilekçe

44 (kırkdört) sahifedir. Mavi tükenmez kalemle yazılmıştır. Ve her sahifesi tarafundan imzalan­ mıştır. İ. B. İmza T. C . D İYARBAKIR Ceza ve Tevkif Evi Müdürlüğü

26.3. 1973 gün ve 973 / 229 sayı ile derkenar olarak C . Savcılığına gönderildi. İmza ve Resmi Mühür

164


TASHİH-İ KARAR iSTEMİNİN REDDİ

T.C. ASKERİ YARGlTAY BAŞSAVCILIGI ANKARA Ankara

U. No

25.4. 1 973

: 1 973 / 796

Teb. No : 1 973/409 Konu

: Karar düzeltilmesi istemi. R. : ı ı hk.

D. Bakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim K.lığı As. Savcığılı'na Diyarbakır İlgi

: Sıkıyönetim

ı

nolu

As.

Mah.

Hakimliğinin

6 . 4. ı 973 gün ve ı 973/ ı48-72-6/34 sayılı yazısı

T.C.K.nun ı42 / ı ve 1 42 / 3 maddeleri hükümlerini ihlal­

den sanık İsmail Beşikçi hakkında D .Bakır-Siirt İlleri Sıkıyö­

netim K.lığı ! .numaralı As. Mahkemesince verilen ı4.8. ı972

tarih ve ı 972/ 6-34 esas ve karar S<!yılı mahklımiyet hük­

mü, Askeri Yargıtay 3. Dairesinin 7.3. ı973 gün ve ı973/ l840 esas ve karar sayılı ilamıyla söz konusu Uarnın düzeltil-

165


mesini 26 Marat 1 973 tarihli dilekçesiyle istediğinden yapı­ lan inceleme sonucu aşağıda açıklanmıştır:

353 sayılı kanunun 225. maddesine göre karann düzel­ Ulebilmesi için temytz dilekçe, beyan ve layihasında , yada tebliğnarnede ileri sürülen bir kusursuz ya da bunlar oluş­ ınada esas hükme etkili olan noksan ve hataların temyiz in­ celemesinde dikkate alınmaması gerekli ve zorunlu bulun­ maktadır. Oysa, sanığın, karann düzeltilmesi istemine ilişkin di­ lekçesinde ileri sürdüğü sübuta, kasta, delillerin değerlendi­ rilmesine, suçun niteliğine, uygulamaya ve usul hatalannın varlığına değinen hususlar, sözü geçen daire tarafından na­ zara alınan, incelenen ve reddedilen usule ve esasa ilişkin nedenlerin tekranndan ibarettir. Bu bakımdan karann düzeltilmesine hak verdirecek ni­ telikte meskfıt kalmış bir cihet olduğu inancına vanlmadı­ ğından, adı geçen daireden kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmamış ve dosya ilişikte gönderilmiştir. Gereğinin yerine getirilmesini ve istem sahibine de bilgi verilmesini rica ederim. R. A. (İmza ve Mühür) Nurnan Özdalga

EKİ: (7 Kl.ASÖR DAVA DOSYASI)

Hakim Tuğamiral As. Yargıtay Başsavcısı

ASLI GİBİDİR Cemal KUŞAKÇI P. Kd. Bşçvş. Sky. As. Sav. Kalemi İd. İş. Ast. Sb. a/t

166


EK 1

Sikiyönetim Tutukevi Müdürlüğüne Diyarbakir

ı. Askeri Yargıtay 3. Dairesi'nin hakkımda vermiş olduğu hük­ me karşı ''tashih-i karar'' talebinde bulunacağım. Bunun için 2 Mart 1 973 sabahı, irademin tamamen dışında cereyan eden bir tasarruf­ la el konan belgelerimin eksiksiz olarak iadesi gerekir. O belgeler şunlardır: 1. Duruşma tutanaklarını kapsayan dosya, 2. Duruşma sırasında, mahkemeye verdiğim dilekçeleri ih­

tiva eden dosya,

3. Askeri savcının 1 40 sahifelik esas hakkındaki mütalaa-

sını ihtiva eden dosya, 4. 232 sahifelik, savunmamı ihtiva eden dosya,

5. (4) nurnarada sözü edilen dilakçemin kopyası , 6. Mahkemenin 1 29 sahifelik gerekçeli kararı, 7. Danıştay'da yürüyen davalarımla ilgili belgeleri ihtiva

eden dosya;

8. 364 sahifelik temyiz dilekçesi, 9. Avukatların Askeri Yargıtay'a verdikleri dilekçeleri ihtiva

eden dosya (awkatlara ait),

1 0. (9) nurnarada sözü edilen dosy.,.nın kopyası, 1 1 . Dava ile ilgili birçok olayları aydınlığa kavuşturan çeşitli

gazeteler,

1 2. Çeşitli vesilelerle yapılan savunmalarda kullanılan ve

kullanılacak olan pek çok gazete kupürleri,

167


ll. 2 M art 1 973 tarihinden beri ilişi�imin ne olduğu belli olma­ yan ve yetkili merciler tarafından da MIA bildirilmeyen bir sebepten dolayı "hücre"de tutulmaktayım. Hücrenin gayri sı hhi ve her yönden olumsuz koşu llarında böyle bir "tashih-i kcırar'' talebini muhtevi di­ lekçenin yaz ılamayacağı da aşikardır. Ayrıca hangi suçtan dolayı "hücre cezası"na çarptırıldı�ım ve bu cezanın nevi ve miktarının ne olduğu ve bu koşulların daha ne kadar süre devam edece�i de belli de�ildir. lll. Bu koşullar altında tebellüğe zorlanmam kanuni haklarımın ı<ullanılmasının engellenmesi anlamına geleceği şüphesizdir. IV. Adı geçen kanuni haklarımı kullanabilmem için gerekli araç­ ların { Qaktilo, kağıt, karbon kağıdı v.s.) kullanılmasına izin verilme­ mesi dahi savunmasız bırakılmam anlamına gelmektedir. V. Yukarda belirtildiği şekilde olanaklar tanınmadığı ve istekle­ rim yerine getirilmediği takdirde, amacın, beni savunmasız bı rak­ mak ve hükmün bu şekilde tasdikini sağlamak olduğu açıkça anla­ şılacağından, böylesine koşullar altında söyleyeceğim hiçbir şey olamaz.

Saygılarımla.

1 9 Mart 1 973 lsm�il Beşikçi {Imza)

lsmail Beşikçi Sıkıyönetim Tutukevi Diyarbakır

168

Sayı: 1 900-73/353 20/3 . 1 973


EK 2

Diyarbakır-Siirt ilieri Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nurnarall Askeri Mahkemesi Kanall ile Askeri Yargıtay 3. Dairesi Başkanlığına Ankara

Tashlh-1 karar Isteyen

: Sanık lsmail Beşikçi (Yahya Kemal Cad. Üçgen Sok. No. 5. Banka Evleri, Yeni Mahalle-Ankara, S.B.F. Sosyoloji Asista­ nı , halen tutuklu.

Tashlhl Istenen karar

:

Askeri Yargıtay 3. Dairesi'nin, Diyarbakır-Siirt llleri Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Askeri Mahkemesi'nin 1 972/56 Esas ve 1 4 Ağustos 1 972 tarihli kararı­ nın onanmasına dair, 7 Mart 1 973 tarih ve 1 973/ 1 8 esas sayılı kararı

Kararın tebeiiOğ tarihi

:

20 Mart 1 973

Talep ve sebeplerı

:

Dairenizce hakkımda verilen o nama ka­ rarı tutuklu bulunduğum Diyarbakır S ıkı­ yönetim Tutukevi'nde, "hücrede" bulun­ durulduğum bir sırada tebellüğ ettirilmiş olduğundan ·ıashih-i karar'' sebeplerini muhtevi dilekçayi hazırlama olanaklarına sahip değilim. 169


2 M art 1 972 tarihinden itibaren "hücre"de tutulmama ra�men, bu cezaya sebep olabilecek bir olayla ilişkimin ne oldu�u yetkili merciler tarafından Mla bildirilmemiştir. Ayrıca bu gayri s ıhhi ve her yönden olumsuz koşulların ne kadar süreceği, bu cezanın nevi ve miktarının ne oldu�u da belli de�ildir. Öte yandan 2 Mart 1 973 sabahı irademin tamamen dışında bir tasarrufla, zabıt tutulmaya bile ihtiyaç duyulmadan, duruşmalarla il­ gili her türlü belge ve kitaplarıma, bu arada duruşma tLJtanaklarına, savunmalara, mahkeme ile ilgili çeşitli dilekçelere, gazetelere ve gazete kupürlerine vb. el konulmuştur. (Kararın tebellü�ü dolayısıy­ la yaptı�ım müracaat üzerine sadece 364 sahifelik temyiz dilekçem iade edilmiş, geriye kalan hiçbir belge ve kitabım iade edilmemiştir. Bu arada savunma hakkının rahatça ve genişçe kullanılmasını sa�layan daktilo, ka�ıt, karbon ka�ıdı gibi araçlar da alınmış ve kul­ lanılmasına engel olunmuştur. Bütün bu olumsuz koşulların savunma hakkını nasıl kısıtladı�ı . ortadan kaldırdı�ı ve beni savunmasız bıraktı�ı bütün açıklı�ı ile or­ tadadır. SONUÇ: Bu olumsuz koşullara ra�men kararınızın tashihini ta­ lep etmekteyim. Bunun için, kanuni süresi içinde vaki tashih talebi­ min nazara alınmasını ve gerekli layihayı kısa bir müddet içinde ha­ zırlayıp verece�imden müddetin muhafazasını saygı ile dilerim.

20 Mart 1 973 lsmail Beşikçi (Imza) lsmail Beşikçi Sıkıyönetim Tutukevi Diyarbakır

1 No'lu As. Mahkemeye gön­ derilmek üzere 20.3 . 1 973 günü teslim alındı (Imza)

170


EK 3

Merkez Cezaevi Müdürlüğü Kanall ile Diyarbaklf-Siirt ilieri SlkJYönetim Komutanliği

Sıkıyönetim Tutukevi Müdürlüğ üne Diyarbakır

Ozo

: Istek ve irademin dışında ve zabıtsız ola­ rak alınan mahkeme belgelerimin ve ki­ taplarımın iade edilmedi{li hakkında

1 . 2 Mart 1 973 sabahı , Sıkıyönetim tutukevinde, irademin ve iste{limin tamamen dışında cereyan eden bir tasarrufla ve zabıtsız olarak mahkeme ile ilgili belgelerim, kitaplarım vs. alınmıştır. 2. Bu belgelerin ve kitapların iadesi için, sıkıyönetim tutukevin­ den sivil cezaevi (Diyarbakır) nakledilirken iki adet dilekçe ile Sıkı­ yönetim Tutukevi Müdürlü{Jü'ne müracaat enim. Bu dilekçelerden biri mahkeme belgeleri ile ilgili olup 1 9 Mart 1 973 tarihlidir ve Sayı: 1 900-73/353 20/3/1 973 tarih ve sayı ile ka­ yıtlıdır. Dilekçelerden ikincisi ise 20 Mart 1 973 tarihli olup kitap ve öteki eşyaların iadesi talebi ile ilgilidir. ·

3. Bu dilakçeler üzerine belgelerin birkaçı iade edilmiş, iade edildi{li düzenlenen zabıtla belirtilmiştir.

4. Yine bu' arada, Sıkıyönetim Tutukevi görevlilerinden T{lm. Kemal, biri 7.4.1 973 biri de daha sonra olmak üzere iki kere Diyar­ bakır Merkez Cezaevi'ne gelmiş ve bazı belgeleri zabıt karşılı{lında iade etmiştir.

5. Bütün bunlara ra{lmen belgelerimin çok büyük bir kısmı iade edilmedi{li gibi kilapiarım v..e ilgili dilekçelerirrıde sözü edilen hiçbir dosya iade edilmemiştir. 171


Yukarıda sözü edilen dilek-çelerimin tekran mahiyetinde de ol­ sa iade edilmeyen mahkeme belgeleri, kitap ve öteki eşyaların lis­ tesini bir kere daha yazmakta yarar görüyorum.

1 . Duru şmalar sırasında mahkemeye verdiğim dilekçeleri ihtiva eden qosya 2. Benimle ilgili olarak hazırlanan iddianarneyi ihtiva eden dosya 3. Askeri Savcının 140 sahifelik esas hakkındaki mütalaası 4. Mahkemenin 1 29 sahifeli.k gerekçeli kararı 5. Çeşitli idari davalarla ilgili yazı ve belgeleri ihtiva eden

dosya

Iade edilmeyen kitap ve Otekl eşyaların listesi de .şOyle: 6. Mauger ( Fransız Dili ve Medeniyeti) Kitap ı

7. Mauger (Fransız Dili ve Medeniyeti) Kitap l l 8 . rvıauger (Fransız Dili ve Medeniyeti) Kitap l l l 9. M auger ( Fransız Dili ve Medeniyeti) K itap IV

1 0. Fransızca Sözlük (Türk Dil Kurumu, 632 s.) Naylon kap-

1 1 . Türkçe-Fransızca-Fransızca-Türkçe Sözlük 12 . Fransızca kelime defteri (beyaz kaplı) .

1 3. Fransızca kelime defteri (yeşil kaplı)

14. Fransızca kelime defteri (yeşil kaplı) 1 5. Fransızca defter (sarı renkli kapaklı)

1 6. Dil çalışmaları ile ilgili kırmızı kapaklı defter 1 7. Dil defteri, beyaz kapaklı (jelatin ile kaplanmış) 1

1 8. Dil çalışmaları ile ilgili dosya 1 9. Çeşitli gazeteler . 20. Tarafıma gönderilmiş mektuplar

21 . Gazetelerden kesilmiş kupürler (Bir kısmı kırmızı mu­

kavva kutu, bir kısmı naylon torba içinde)

22. Fransızca fiil çekimleri ile ilgili kırmızı ciltli kitap 23. Sanchez'in Çocukları (Roman) 172


24. DoOuda Değişim ve Yapısal Sorunlar (Not: Son üç kitabı 390 kitaplık listede de idim.)

işaretiemiŞ

6. Mahkeme ile ilgili belgelerin ne kadar gerekli ve vazgeçil­ mez oldu{ıunu anlatmakta fayda görüyorum. Kitaplar ve öteki eşya­ lar da öyle. Ote yandan bunları tekrar elde etmek, kolay olmadığı gibi maddi durumum da aynı kitaba ikinci bir defa daha para yalıra­ cak kadar güçlü değildir. 7. :raıep

1 9 Mart 1 973 ve 20 Mart 1 973 tarihlerinde yazılan ve bazı mahkeme belgeleri ve kitaplarımın ve sair eşyalarıının iadesini iste­ yen dHekçelerime gerekli cevap verilmemiştir. Durumu bir kere da� ha hatıriatmakta yarar görüyor, yukarıda listesi bildirilen belge, ki­ tap ve sair eşyalarımı n iadesini talep ediyorum. Saygılarımla

7.6.1 973

Isınan Beştkçl

lsmail Beşikçi Merkez Cezaevi

Diyarbakır

173


EK 4

TEBELLÜG BELG ESi Diyarbakır-Siirt llleri Sıkıyönetim Komutanlığının 26MART 1 973 tarih ve AD. MÜŞ. : 1 973/321 tarih sayılı yazısını tebliğ ve tebellüğ ettim. 27.3.1 973

TEBELLÜG EDEN

TEBLIG EDEN

!smail BEŞIKÇI Umumi Cezaevinde Tutuklu (Imza)

Ahmet BALDOGAN P. Yatbay SKY. Cezaevi Md.

Habip Özen, Musa Anter, Mahmut Kılıç, !smail Beşikçi muhtelif tarihlerde Sıkıyönetim Komutanlığına yaptıkları müracaatlarda, mahkeme ile ilgili belgelerinin ve daktilonun alındığını , savunma yapma olanaklarının kalmadığı nı bildirmektedirler. 353 sayılı kanuna göre savunmaların daktilo ile yazı lması mec­ buriyeti yoktur. Aramalar sırasında suç unsuru matbualar, el yazıla­ rı , daktilo edilmiş yazılar bulunmuştur. Daktilolar · suç unsuru bir -matbuayı çoğaltmakta kullanıldıkları için müsadere edilmiştir. Suç unsuru ihtiva etmeyen belgeler iade edilecektir. Belgeler komutanlığımızca incelenmektedir.

1 74


DiZiN

ABADAN Nermin 88 ACAR Ziya 30 AK Coşkun 50, 97, 98, 1 52 AKÇA A. 1 8, 1 32 AKl Niyazi 27 AKMUT Özdemir 27 AKPlNAR Yavuz 95 AKSOY lhsan 1 01 AkTAŞ Mahmut 95, 1 09, 1 1 9 AKYÜZ Nurhan 94, 1 38, 1 39 ALACA Abdurrahman 71 ALTlN Murat 1 38 Anayasa Mahkemesi 30, 31 , 36, 4 1 Anayasaya aykırılık 32 Ant Dergisi 1 2, 1 5, 1 9, 21 , 24, 25, 45, 1 26

ANTER Musa 1 74 ASLAN Ruşen 27, 29, 1 36 Asya Tipi Üretim Tarzı 22, 49, 99 ATAMANALP Celalettin 94, 1 39 Atatürkçülük 21 Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü 23, 30, 72, 1 08, 1 1 9

AYATA Refet 1 32, 1 34 Aydınlık Grubu 39 AYAN HOseyln 1 1 4, f39 1 75


AYDIN Mustafa 71 , 96, 1 09, 1 39 AYLA Şeyhmus 28 AYRAL A. 1 8, 1 32 BALDOGAN Ahmet 1 74 BAŞAR Alaattın 71 , 94, 1 1 8, 1 38, 1 39, 1 50 "Bat ıcılık Gericiliktir" 1 2, 1 4 , 22, 48, 92, 1 0 1 . 1 07

B ERKMAN lnayet 27 B IYIKOGLU Kemal 64, 65, 78, 79, 93 . Billci ibrahlm 97 BORAN Behlce 89 bölücü faaliyetler 22 bölücülük (Kürtçülük) propagandası 21 bölücü fikir 1 2 BUDAK Turgay 27

CASTRO Fldel 22, 38 Che Guavera 22, 91 , 1 07, 1 09 ÇINAR Recai 1 38 Dev-Genç 39, 49, 95, 1 09 Devrimci Doğu Kültür Ocakları 1 2, 1 6, 21 , 24, 25, 30,

47, 49, 50, 51 , 52, 73, 1 01 , 1 22, 1 27 devrimci ideoloji 39, devrim stratejisi 1 25

DIRICAN Rahml 27 DiVITÇIOGLU Sencer 99 176


Diyalektik 99 DoQu Anadolu'nun Düzeni 1 24, 1 25 "DoQu Anadolu'da Geri Bırakı lmışlığın Oluşumu" 19, 24,

45, 1 26, 1 27 "DoQu Mitingleri'nin Analizi" 1 5, 23, 30, 49, 51 , ·52, 63,

75, 1 00, 1 20 "Doğu Sorunu" 1 5

DONAV Suheyl 1 27

DÖNMEZER Sulhl 1 27 DURAK Yılma 95, 1 1 9 DURAN Mehmet 1 09 DURSUN Mehmet 1 1 O duruşmanın açıklığı prensibi 59 EKMEKYAPAN Tahir 27 ERDOGAN Mükerrem 3.1 empGryalist ilişkiler 22 ENGELS 22, 38, 1 07 EREM Faruk 40,47, 53, 59, 67, 69, 79, 85, 1 25 evrak sahtekarlığı 1 36 eylem için teori 39 EYÜBOGLU Mehmet 71 , 1 39 FlRAT M. Şerif 1 1 4 feodal sınıf 1 6 feodal toplum 21 , 1 05 feodal yapı 23, 1 01 Fikir Kulüpleri Federasyonu ( FKF) 39 Forum Dergisi 63 1 77


FREYER Hans 2 1 , 50, 88, 89, 1 1 4, FRiTC 1 1 4 Geçiş H alindeki Toplu mlar 52, 1 20 GENÇOGLU Muammer 96, 1 39 GERAY Cevat 88, 1 09 gerekçeli h ükü m 20, 88, 1 37 Göçebe Alikan Aşireti 87, 1 21 Göçebe Kürt Aşiretleri 1 5, 23, 52, 75, 1 20, 1 45 GÖKALP Hüsnü 74, 75, 1 38, 1 39 GÖKALP Cevdet 93, 1 20 GÖKTAŞ Mustafa 96 görevsizlik iddiası 37 GÖZÜBÜYÜK Abdullah Pulat 1 2, 86 GÜLEÇ Harndi 74, 75, 1 38, 1 39 GÜRBÜZ Casim 96, 1 39 GÜRSEL Cemal 1 24 G ÜREŞ Atamer 74, 1 39 GÜRŞiN Naci 27, 1 09 Ho Şi Minh 38 ırk mülahazası 21 , 48 "ileri Asya Geri Avrupa" 1 2 , 1 4, 22, 48, 1 01 , 1 07

I lkel Toplum 21 , 1 05 iSHAKOGLU Mehmet 95, 1 1 8, 1 20 KALELI Nazif 95, 1 09 178


KANDEMiR Sorguç 27 Kapitalist Toplum 21 , 1 05 KARABEY Turgut 50, 97, 98, 1 48, 1 52 KARATAŞ Şaban 64, 78, 79, 89, 97, 1 07, 1 08, 1 1 5 KAYA Şerafettın 27, 29, 31 , 44, 65 , 66, 1 36 KEMAL Mustafa 1 24 KILIÇ Mahmut 1 74 KIRAY Mubeccel 87, 88, 90 KIRZIOGLU Fahrettin 1 1 6 KiRIŞOGLU Sabrl 1 3 , 1 42, 1 44 Komünist faaliyetler 21 Komünizm propagandası 20, 83, 84, 1 48

KOZAK lbrahlm Erol 64, 79, 93, 1 07, 1 1 7 Köleci toplum 21 , 1 05 KUÇURADI Ioanna 1 1 4, 1 1 8 KUNTER Nurullah 53, 67, 80 KURT Ahmet 88, 1 1 5, 1 20 KUŞAKÇI Cemal 1 66 "Kürtlerin Türklüğü" 23 Lenin 22, 38, 1 1 O Lord Curzon 1 1 3 MANGA Kadir 93, 1 09, 1 1 0 Mao 38, 1 09 MARAGUELLA Carlos 38 Marks 22, 38, 1 05 Marksist-Leninist görüş 21 , 22, 24, 39, 49, 93, 96, 1 05 Marksizm propagandası 51 1 79


Mehmet ŞOkrO (Sekban) 1 1 3 Memurin Muhakematı 53 M iHi demokratik devrim 1 1 O

Milli duyguları yok etmek 1 9, 1 1 1 Marksist idare getirmek 1 1 MiiU Istihbarat Teşkilatı (MIT) 61 , 65, 70, 73, 78, 1 40 Muhbir-tanık 76, 1 5 1

MÜFTÜOGLU R1za 96, 1 38, 1 39 Naip hakim 76

NAKIBOCLU Mehmet 1 09 noksan soruşturma 74

OKANDAN Recai Galip 1 27 OKKA Osman 1 38 OKUTMAN Yavuz 1 1 8 OLCAY Selahattin 89, 9 1 , 92,

1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 21

onama kararı 1 8, 1 41 , 1 45, 1 53

OLÇMEN Mehmet 28

·

OZAKIN Nur1 1 09 OZEN Hablp 1 74 OzEN Hayri 27 0ZDALGA Numan 1 7, OZKOK aum&n 1 1 4 Hs

a lma clhazı 73, 1 46

SEYiooGLU Halil 27 SOLAKOGLU Mehmet 1 80

1 44, 1 66

1 39


ıJOSyal .� 1 5� 23 Sosyalist topklm 21 , 1 05

sosyal smrtlaf 84, 134

Sosyoloji dersfnin kapsarm 80

SOYSAL MOmtaz 82, 143

s0ZER Necdet 27

SUMER Tuncer 95; 1 09

ŞENQOz Okan 96. 1 39 ŞIMŞEK Şerit 27

· .

TAHEit M�Taflft 40, 53, 67, 80 Tanzirriat Fermanr 15, 22, 1 01 TARAKÇI �a.t 94, 1 091 1 18, .1 381 ·

1 39

T8$hH H karar 1 33, tas. 1 65

TAŞEA GOlter 27 TAYUf(ÇUoGLU H. 16, 1 32 Tebliğı�.rne 1 1 , 1 41 3 1 , 1 62

Temyiz Layihast 30, 3 1 1 1 38, 1 61 tez-antitez 98

TOfiÇuoliLU Helllllle 30, 7'1 80, 81 1 1

107

toplumsal kanuntar 22

TO�LU MithM 64, 791 931 1 1 7, 1 20 TORAMAN Aybaıt 27 TORKDOtlAN � 621 85, 78, 79, 87, 881

891 90, 91 1 941

107, 1 1 4, 1 1 51 1 1 6, 1 1 7, 1 49

TQYt Halk KultUUJ cephesi (THKC) 39

Tork Hak t<urtutuş Ordusu {THKO) 39

TOrtdye IJÇI Padisl 34

ısı


Türkiye'nin Toplumsal Yapısı 21 , 88 Türkleştirme 24

Ü LGENER A 1 8 1 32 Ü niversite Asistanları Sendikası ( ÜNAS) 25, 26 ÜNLÜTÜRK Adnan 74, 75, 1 38, 1 39 .

,

Ü retim tarzı 99 ü retim ilişkileri 99 üst yapı 99 Vietnam Kurtuluş Savaşı 92

YASA ibrahim Ş?, 88, 93 YAVUZ Fehmi 87 YAVUZEL H. 1 8, 1 32 yıkıcı fikir 1 2 ye.tkisizlik iddiası 42

YÜCE Turhan Tufan 89, 91 , 92, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7 YÜKSEL Ha sa n 27 ZEYDANLIOGLU Veysi 65

1 82



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.