SESLİ ŞİİR ANTOLOJİSİ MART 2016
OKUMALAR 4-5-6 Yusuf Alper Yolda Ayrıntı
7-8-9 Asuman Susam Ücra Sıcak Taş
10-11-12 Gökçenur Ç.
Akdeniz Salatası Gazmaskesi, Deniz Gözlüğü, Talcid ve Süt
13-14-15 Eren Aysan Yok’a Gazel Var’a Gazel
16-17-18 Şeref Bilsel
Sevgilim Uçuruma Yakın
19-20-21 Mustafa Muharrem
Bir Elma Sonraki Cadde Matmazel Kasaba
OKUMALAR 22-23-24 Efe Duyan
Dekorasyon Önerileri ya da Bir Evde Nedir Önemli Olan? Çağrı Merkezi
25-26-27 Betül Dünder
Aklını Uyutan İki Dağ Arasında
28-29-30 Kadir Aydemir
Aşk Uykusuna Kalbin Şiiri
31-32-33 Güney Özkılınç Yok’a Yol Hatay Sabahı
34-35-36 Didem Gülçin Erdem Demir Tozu İnsansız Hava Aracı
37-38-39 Şükrü Erbaş
Yutkunma Bahçemizde Nar Ağacı Yoktu
YUSUF ALPER
Yolda Ayrıntı 1956’da Horasan’da doğdu. İlk şiiri 1975’te yayımlandı. Kanayan Şiirler (1985), Zamanın Kırılan Aynasında (1989), Yaldızlı Bir Yanılsama (1994), Yeryüzüne Vuran Telaş (1995), Şimdi Hangi Irmakta (1998), Dalgaların Sesiyle (2001) Derin Uğultu (2005), Oynayan ve Avunan (2007), Zamanı Geçtim (2011) Yolda (2014) adlı şiir kitapları yayımlandı. Şimdi Hangi Irmakta ile 1999 Orhon Murat Arıburnu Ödülü ve Sabahattin Kudret Aksal Şiir Özel Ödülü’nü; Zamanı Geçtim ile 2012 Abdülkadir Bulut Şiir Özel Ödülü’nü aldı. Sanatçı psikodinamiği, yaratma süreci, yaratıcı kişilik vb. konularda yazılar yazan Alper’in bu yazılarını topladığı Şiir ve Psikiyatri Kavşağında (2001, 2010), Psikanaliz ve Aşk (2003, 2012), Psikolojik ve Psikodinamik Açıdan Nâzım Hikmet Şiiri (2005, 2007), Psikodinamik Açıdan Ahmet Erhan Şiiri (2006), Psikodinamik Açıdan Cemal Süreya ve Şiiri, Annem Çok Küçükken Öldü (2008), Psikodinamik Açıdan Haydar Ergülen ve Şiiri (2010), Psikodinamik Açıdan Metin Cengiz ve Şiiri (2010) adlı kitapları vardır.
4>
Uzaktan geldiler birden, o portakalın yanından Düştü düşecek denize top gibi Geldiler ve kaldılar sonsuza kadar Onların yerleri yoktu, gariptiler Uzaktan geldiler birden, ufkun ötelerinden
YUSUF ALPER
YOLDA
Daha dünkü çocuktular bu evren boşluğunda Anne dizi dibinde neşeyle yuvarlanan Şimdiyse hüzünlerden hüzün acılardan acı beğendiler Yaşamı gelip de gidememek bilenler Gidemeyenler, gitmeyenler Pastırma yazlar uzadı, uzaklaştı aşklar Kemale erdi yaşam virajı döndü atlar Sür sür dörtnala bitmez bir yarışta Rahvana çevirmek vardı hayat koşusunu Atım yorulmasaydı yorulmazdım asla Menzile ne kadar var, bilemiyorum Kim bilebilir ki zaten bu bir piyango Kim yokuşun dibinde kim dağın başında Ama yolda mutlaka yolda Kim gider kim kalır, bilemiyorum Bulanık bir suda balık avlar gibi Dağ başında göz gözü görmez siste Karanlıkta bitimsiz zifir gecede Mezarı başında genç ölen bir kardeşin Menzile ne kadar var menzil nerde Hayat yüzüme gözüme bulaştı bir kere Gönderen gönderdi şimdi geri almıyor Alsın mı diyorum, asla, ama almıyor Yüzümü gözümü yıkıyorum tarıyorum saçlarımı Saçlarım daha beyaz daha az Hayat yüzümden gözümden durmaksızın aktı Yolda, 2014
<5
YUSUF ALPER
AYRINTI Ayrıntıda boğulmak bu olmalı diyorum kendime Son hızla giderken otobanda yol kıyısındaki papatyayı görmek Sonra bir şiirdeki karanfil geliyor aklıma Hani o elden ele dolaşan karanfiller Sonra şiir sonra poetika etik’a etik Derken sonsuz bir boşlukta düğümleniş geliyor aklıma Hayat mı ayrıntıda gizliydi cehenneme giden yol mu Yoksa cehennete giden yol mu güzel taşlarla döşeli Yüzlerce çiçek açsın, yüz yüz gülsün Mü diyordu o söz yoksa binlerce mi Çiçekler açıyor ama gülen yüz yok Gülen yüzler çukura kaçmış çıkamıyorlar Yok yaşadığı için, sadece yaşadığı için mutlu Sonsuz bir koşturmaca kim kime yetişecek, geçecek Hayat geçiyor hepinizi kim kimi geçerse geçsin Yol kıyısında bir ağaca asılan çaput gibi Hayat bu neresinden tutarsan öyle Hepinizin olacağı bir avuç Bir çukura bırakılan torba Nereden gelmiştik nereye gideceğiz Karıncalar solucanlar çiçekler böcekler Entropi mi diyorlar entalpi mi kimyacılar bilsin Ya da doğabilimciler diyelim hepsi birlikte bilsin Bana ne entropiden ben ciğerime çektiğim havaya bakarım Bir gün çekemeyeceğim havaya, suya -Şeytan mı ayrıntıda gizliydi yoksaBağırış çağırışla bir yerlere varmak Ya da Freud’un divanında susarak Uzak ufuklara yol almak; burnunun dibine Mum dibine ışık vermez ha Sen hangi şafaktan beri yollardasın yolcu Git git bitmeyen yolun sonu nereye Giderim giderim dünya yuvarlak*tı değil mi *Şairin ilk sekiz kitabını içeren Toplu Şiirleri’ne verdiği ad. Dünyanın Gürültüsü, 2016
6>
Ücra Sıcak Taş
ASUMAN SUSAM
İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Çeşitli kurumlarda edebiyat öğretmenliği yaptı. Aynı üniversitenin İletişim Fakültesi RTS Anabilim Dalında yüksek lisanını tamamladı. İlk şiiri 1989 yılında Milliyet Sanat Dergisi’nde ve o yılın genç şairler antolojisinde yayımlandı. O günden beri şiirleri, edebiyata dair eleştirel denemeleri, sinema yazıları çeşitli dergilerde yer alıyor. Bir Unutuş Olsun (1995), İhtimal ki Aşk (2001), Susunca Sen (2008), Dil Mağarası (2012), Kemik İnadı (2015) adlı şiir kitapları ile 99 Beyit: Divan Şiirinden Seçmeler ve Çözümlemeleri (Melike Koçak, Makbule Aras’la birlikte) (2008), Yangın Yıllarından Nida’ya Ahmet Telli Şiiri (2010), Toplumsal Bellek ve Belgesel Sinema (2015) adlı incelemeleri yayımlandı.
<7
ASUMAN SUSAM
ÜCRA en ücra sen misin bana oysa bütün otlar aynı zamana uzuyor anlamadığım bir dilin şarkısı aklımı karıştıran o değil, aradaki suslar uzamasın diyorum hatıraların kışı kadar ısınalım birbirimize gözlerimizden ağzımızdan başlayalım kanmaya bir de ağlayalım isterim seninle kemiğin ağrısına, etten sıyrılmasına ölümün mayası kabarırken toprakta herkes başkasının acısıyla konuşsun telefi yoksa teselli de yok bakışından kurtulamayan melek Angelus Novus dehşetin içine çekilmiş gözleriyle -kanatlar gergin baş dik göğüs öndeağzı vahşetin kuyusu kadar derin bir melek soyundan daha ne beklenir en büyük ıssızlık ben miyim sana dünyaya atılmışken, hepimiz gurbetken tarihten kovulmuş bir zamansızlıkta hikâyeyi kim anlatacak peki akma hevesini hatırayı hatırlamalı taze süt kokusuydun bana duvara vuran gölgem
Kemik İnadı, 2015
8>
ASUMAN SUSAM
SICAK TAŞ I avuç içlerim kadar sıcak biriktirdiğim taşlar ağrıyan yerlerine bırakacağım tılsımını taştan bir heykele dönüşeceksin korkarım gözlerini öpeceğim elmacık kemiklerini suyun anlattıklarını dinleyen bir pars olacağım kanımın hışırtısıyla uyutacağım seni barbar diyecekler ama olsun sırf kemik kalacağız yolun sonunda bilge değilim boşuna sözümde durma benim ormanı okuyorum boş zamanlarımda gövdeye bakıp kökü görüyorum ağaçların yatay serüvenini çayırlarında iyiyim ülkenin acı ot topluyorum zor zamanlara şifa olarak duruyorum ağzının kenarında ovayı titretip geçiyor yılkı dediğin o tek nefes rüya sanıyorlar onu yeryüzünün nabzı bir atın soluk soluğa terlemesi aşkın iması say onu genleşen bir şimdi II orda kalsaydı dünya ya da biz atılmasaydık buraya unutuyorum bunu taş sıcak avcum yangın uyusam diyorum tümseklerinde ovanın hatırlamak için sararana dek otlar şarkı gelse, karanlığın kalbindeki oku çıkarsa gitsem sonra ben, kuzey rüzgârlarına av olsam düşsem kendimden bir hayvan mezarlığına kemiklerin arasında kemik kalana kadar ağlasam. Kemik İnadı,2015
<9
GÖKÇENUR Ç.
Akdeniz Salatası Gazmaskesi, Deniz Gözlüğü, Talcid ve Süt 1971’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünü bitirdi. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde yüksek lisans yaptı. Riga, Vilnius, Istanbul, Atina, Cunda, Lodove, Zagrep, Belgrad, Sofya, Bodrum, Tel-Aviv’de çeviri atölyelerine ve festivallere katıldı, Wallace Stevens ve Paul Auster şiirleri ile modern Japon Haiku antolojisini Türkçeye çevirdi. Şiirleri ve şiir çevirileri 1990’dan beri dergilerde yayımlanan Gökçenur Ç.’nin Her Kitabın El Kitabı (2006), Söze Mezar (2010), Onüç Kuşa Bakmanın Tek Yolu (Türkçe - İtalyanca), seçme şiirlerinden oluşan Dünyadayız, Dil De Dünyada, Ne Güzel Herkes Burda (Türkçe - Sırpça) ve Sırtında Bunca Sözcükle (2012) adlı kitapları vardır. WordExpress projesinin ana kurucusu ve organizatörlerinden biridir.
10 >
GÖKÇENUR Ç.
AKDENİZ SALATASI Kalabalığı yararak yaklaşıp boynuma sarılıyor. Rüzgar yirmi yıldır görmediğim okuldan bir arkadaş! Evlenmiş, boşanmış [duymuştum] Evlendim, çocuklarım [sormuyor] Biliyor musun ? Keşke… diyor. Hep bunu düşünüyormuş,
diyor.
arkadan bana benzettiği yabancılar kaçırdığı otobüslerin camlarında bir an için gördüğü simalar, doğru dürüst bakabilse o gün üniversite kantininde salatasıyla birlikte masada bırakıp gittiği o çocuğa hiç de benzemediğini göreceği adamlar, hep beni hatırlatıyormuş ona.
alkol veküçük pembe haplar, alkol veküçük pembe haplar, içimde bir obruk, pembezar bir boşluk, kırık bir temren ve hiç geçmeyen bir matem. Kavun rengi bir motelde kirli bir bir küvetin içinde buldu beni annem, sonra boğazıma dalan tüpler, amatem. Eşimle hastanede tanıştım. Okşamak için yanaşan herkese diş çıkaran dayak yemiş bir sokak iti gibiydim. O benden, dönüştüğüm o yaban hayvandan kaçmadı. Sabırla yaladı yaralarımı. İyi olduğuma inandı. O inandıkça iyileştim.” demiyorum. Bunların yerine “bir akşam bize yemeğe gelsene” diyorum. Ve bilemiyorum hangisi daha büyük acımasızlık seni sevdiğini söyleyen birini yemeğin ortasında terk etmek mi, eşinle birlikte yemeğe davet etmek mi?
“Geçmişlerimizin delik deşik ettiği bellek denen elekten geçerek ulaşıyor algılarımız bize. Bu yüzden rastlantılarda tekrar eden desenler görüyoruz. O desen bir pişmanlık, tüm pişmanlıklarımızı temsil etsin diye seçilmiş bir simge, geçmişi değiştirebilme isteğinin yarattığı bir yanılsama, anlamsızlığa dayanamayan benliğimizin, içimizdeki boşlukla özdeşleştirdiği nedensizliğe yüklemeye çalıştığı bir anlam. Bulutlar biz neye benzetmek istersek ona benzer, rastlantılar bizim istediğimiz anlama gelirler.” demiyorum ona.
Doğanın Ölümü, 2014
“Sen masadan kalktıktan sonra o salatayı bitirmedim, günlerce bir şey yemedim, eve dönmedim, ıslak banklarında sabahladığım parklarda kuşların ötüşünü gülüşüne benzetiyordum, bulutlarda, gölgelerde, yıldızların dizgesinde hep yüzünü görüyordum, kriz geldiğinde bir h harfinin altına sığınıp ağlıyordum, rüzgar uyuz bir kurt gibi uluduğunda ben yaz şarkılarına yakışan adını duyuyordum,
< 11
GÖKÇENUR Ç. GAZMASKESİ, DENİZ GÖZLÜĞÜ, TALCID VE SÜT O sabah erken uyanmıştın. Gazeteleri okumadan, cep telefonuna dokunmadan, alışılmadık bir neşeyle yürüyüşe çıkmıştın. Sıcak ekmek, tereyağ, sucuklu yumurta ve çay. Öğle uykusundan önce geceden dağınık yatakta aşk. Herşey sade, herşey asude, herşey zihninde olması gerektiği gibiyditam da, balkon demirine konan o martı gözlerini dikip sana haerrrkh! diyene kadar. Bir dünya şiir yazdın o günden sonra. Üç kitap çıkardın, yavaşladın. Ondört dize daha var aklında, yazılmamış ama hâlâ bilemiyorsun o sözcüğü nereye koyacağını: haerrrkh! seni sevdiğimi daha sık söylemeliyim, duyman önemli değil. haerrrkh! okumadan sildim sisten gelen SMS’i, sen de sil. haerrrkh! uyuyamıyorsan bir şairin rüyasında uyanıksın demektir. haerrrkh! yaz geldi, çakal çelebinin yazı, işte buna içilir. haerrrkh! böcek gibi biber gazı sıkıyorlar Gezi’de bize. haerrrkh! gök yağmuru öngörür ya da sezer, her nasılsa önceden bilir, bunlar sorulmaz yaza. haerrrkh! sabaha karşı gelen bir telefon gibiydin, yetişemedim ben sana. haerrrkh! dişlenmiş bir kurşun kalem unutmuştun masamda, ucu kırılmış, korkuyorum açmaya. haerrrkh! arkamdan bağırdın, yağmur tutundu bu sese, damlalar düşmüyor bana doğru uçuyordu artık. haerrrkh! o geceayrı evlerde yattık ama ikimizde rüyamızda İbranice kursuna başladık. haerrrkh! düşünen şeyler şiir değildir- kesin bilgi, diye bir mesaj gelmiş tanımadığım bir kullanıcıdan. haerrrkh! yalnızlık yakıyor, herkesi yakar, bunu da yaz bir kenara unutmadan. haerrrkh! dişleğim, çillim, gözlerin ışıl, kulakların kepçe, saçların küt, haerrrkh! evlen benimle, herşeyim var, gazmaskesi, deniz gözlüğü, talcid ve süt Doğanın Ölümü, 2014
12 >
Yok’a Gazel Var’a Gazel
EREN AYSAN
1976’da Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünden mezun oldu. 2001’den bu yana Ankara Devlet Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalıştı. Pasaj dergisinin yazı kurulunda, Sahne dergisinin danışma kurulunda görev yaptı. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir ve yazıları yayımlandı. Aysan, Vesikalık Fotoğraf (2008) kitabıyla 2008 yılı Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü aldı. Bir Eflatun Ölüm: Behçet Aysan (2012) isimli kitabının ardından Gece Uyurken (2014) adlı romanı yayımlandı.
< 13
EREN AYSEN
YOK’A GAZEL Ulus Baker’e kalbimin üstünden geçen bir bulut vardı geceleri usul usul ağlayan düşünce vardı meyhanede kocasını arayan kadınlar ömrünü unutarak hatırlayanlar vardı beyaz kağıtta yalnız keder sözcüğü bütün gün ölüm çalışanlar vardı bir mağara kuytusunda saklı merhamet gölgede kendini arayanlar vardı dolmuş durağında ezilen kalabalıklar bir adadan yükselen buhur vardı kendini toparlamak için bele adanan çamaşır ipi çektikçe elimi kanatan aşırılık vardı hatıranın kendini eski kılan adı sabahladığımız gecelerin ince gururu vardı perdelerin ardına gizlenen yalnızlık intikam için başka adamlarla yatan bir kadın vardı
14 >
EREN AYSEN VAR’A GAZEL “Yalnızlık tanrıya değdi değecekti” Şükrü Erbaş evde dolaşan sıkıntılı bir kadın yoktu uzakla aramızda bir avuç mesafe yoktu koltukta kedi gibi kıvrılmıştı anlam üstünü örtecek serin bir gece yoktu kaç kere kuşkuya adını sordum içinde duracak istasyon yoktu gökyüzünde bekliyordu zaman kendini bölen bir yanı yoktu rüzgâr eğildi kum tanesine karbonun elmasa dönüştüğü an yoktu bir öpüşte ölen devlet, yitirilen atlas üstünden atların geçmesinden korkan nehir yoktu her akşam gidip iki tek atmaya niyetli gittikçe genişleyen mermer masalar yoktu iğne deliğinden geçen yalnızlığım beni avutacak yeni bir hayal yoktu Şiiri Özlüyorum dergisi, Mart 2008
< 15
ŞEREF BİLSEL
Sevgilim Uçuruma Yakın 1972’de Rize’de doğdu. Dumlupınar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Özel bir televizyon kanalında program yapımcılığının yanında kültür sanat danışmanlığı da yaptı. Şiir, deneme ve eleştirileriyle pek çok dergide yer aldı. Modern Türk şiiri üzerine yazıları ve şiirleri Cumhuriyet Kitap, Varlık, Patika, Başka, Mor Taka, Akatalpa, Şiir Oku, Edebiyat ve Eleştiri, Yasakmeyve, Kaşgar, Budala gibi dergilerde yayımlandı. Dar Zaman Rivayetleri (1996), Magmada Kış Mevsimi (2003), Mecnun Dalı (2007) adlı şiir kitapları yayımlandı. Bıldır (1999) adlı alternatif bir şiir yıllığı hazırladı. Şiir Defteri’nin editörlüğünü yaptı. Sonra Edebiyat dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Dünyanın Külü Şeref Bilsel’in dördüncü şiir kitabıdır.
16 >
ŞEREF BİLSEL İYİ MİSİN? Sevgilim ne güzel bir kelimesin Sana bakalım hep birlikte sevgilim İçinde ev var ona baksın dışarıdakiler Sevgilim ben geleyim mi? ne güzel bir sorudur sorulansın hep cevap kesilenler Sevgilim oturduğun, ayakta durduğun obayı yürüdüğün yalıyı söyle Sevgilim güzelsin, tepeden tırnağa kabarması ölü denizin uysalsın, bu eski kadifelerden kesilmiş doğrusun, ip dayanmaz yürüyüşüne her şey tamam, yanında yüzünü de getirmişsin daha ne olsun Sevgilim çok eski bir sorudur bu -bana ait olsa keşkeiyi misin? Dünyanın Külü, 2013
< 17
ŞEREF BİLSEL
UÇURUMA YAKIN Üstümüzden uçuyor rüyanın halleri yarım bırakılmış hayatlar, bir çocuk eliyle yontulmuş ışık yüzünün yamacında titreyip duruyor, titreyip duruyor kapıların içinde kapılar göğü eliyle kaldırıyor dağlar sen altından geçerken sana bir yıldız uzatıyor gecenin balkonundan avut onu, göğsüne bastır, ışıldasın yalnızlığın sabaha kadar ey güneşli vakitleri geri çağıran gülüş, hatırla! Bu rüya herkese uğruyor, insan gecenin karnında kalkar olduğu yerden olmadığı yere bakar, görmek için evde kalanı seslenir karanlığa: git benim gözlerimi getir ellerimi unuttuğum o soğuk sudan bir rüya yükselir Göğsümüzü adımlar gidenin bizde bıraktığı uğultu ölüm gibi rüya da kendi açtığı yolu kapatarak çekilir duyarız çalıların üstünden yürüyüp geçen aşkı bekleyenin ocağını yakar gözlerini dumansız bırakmaz kanatlanır ve ölür gençliğimize doğru Ölüleri gömeriz biz. “Ölmedik” diyenleri de bazen… son baktıkları dışarıda kalır onların bir çiçek, bir çocuk, balkon, rüya mı yoksa bir arkadaşın gece yarısı yağmur altında gözleri göllenir yakamızda en son söyleyemediklerimiz… Sonra açılır pencereler konuşur dünya hiç yüksünmeden, nefes almadan iki şeye silaha ve kadına çalışan dünya… ışıldayıp durur kadının bir silahtan damıtılarak kalıplara döküldüğü bacaklar, namlılar, ateşgâhlar olduğu dünya çok tamahkâr çok muhbir arkadaşlara ses veren dünya bana da uğruyor sebepsiz, balkonda ölüme karşı dinleniyor, Balkonun içinde çocuklar ve rüya damlayıp… durur… uzak… taşlı… yollara ey taşları emzirip çocukları susuz bırakan dağlar ey güzel insanlık! Biz bu uçurumu kimden ödünç aldık? Varlık dergisi, Eylül 2014
18 >
Matmazel Kasaba Bir Elma Sonraki Cadde
MUSTAFA MUHARREM
1968’te İstanbul’da doğdu. Çocukluğu İstanbul ve Bursa’da geçti. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Talha Bedirhan müstear adını da kullandı. İlk şiiri Marmara Sanat dergisinde çıktı. Aylık Dergi, Dolunay, Mavera, İlkyaz, Mim, Hece ve İpek Dili dergilerinde şiirlerini yayımladı. İsa’dan Önce Gül (1999), Şiirin Fiilleri Hakkında (2002), Öç Terimleri (2002), Kemansız Kare(2006), Acemi Çisenti (2010), Dikkat Köpük (2013), Yaprak Ahalisi (2016) adlı şiir kitapları yayımlandı.
< 19
MUSTAFA MUHARREM
MATMAZEL KASABA Taş zamanlar. Şamdanlara yakarışlar diken kış! Gövdemiz harflerden korkmadığı için unutuyoruz dudaklarımızı vapurlarda güneş pergelsiz dökülüyor kelime bohçalarından ne söylesek ya saçların tavrı çıkıyor sofaya çeşme kızoğlan kız aktıktan sonra ya pabuçlar satılık kuşku demek tomurcuklar arasında Konuşunca gar ve limon kabukları ve tabutlar bir tabip dindirebilir mi zeytindeki yemini bir bakkal - deniz gibi günahkâr bez kadar savaşkan- hesaplarken serçeleri hangi yağmurla tartar Jan Garbarek’i bir sarraf, yaprakların derdi mi? bir topuk çıkar, bir perde sancır, bir kerpeten ibranî tarihleri sökerken, bir gedik utangaç bakarken, bir bohça bıkarken biz aynalara petrol mizaçtan zifiri geçip savruluyoruz tan ortası- şurup ve bilye hırsından- tercüme hasatlarda İyidir oysa şapkayı bütünlemek parmağın gösterdiğinden ayın, denizden kemanın heveslenmesine denk bir akşamla toprağa rakı dökmek, berbere gitmek. Sinema önlerinden, hanımefendilerden kasabayı tepmekten daha kalın şerbetlere gündüzü faiz ödemek kötü. Taş zamanlar. Pusatın tövbesini -samimî ve garnizona göre tanrısal-kabul etti pus, bilet yandı, cumayı trene ait bir tez olarak çürüttü çürüttü Matmazel kasaptaki kırma nisana dayandı Yaprak Ahalisi, 2016
20 >
MUSTAFA MUHARREM
BİR ELMA SONRAKİ CADDE Bir akşam sunuyor sana karanfiller malzemesi bol klarneti kıt ama sen içini yağmurdan kaçırsan ilkyazlara roman okuyan saçlar da mı fısıldamaz ardından bunu cevaplayacak bir martı hatırlamıyorum. En fazla şiire aç ölünürken tersanelerde burası bir adamın yoklanmadığı haziranlar için beniz manzaralı bir parktır sadece. Uçan balonlara hayran kiremitler, çatılar ve bacalardan, durak insanlarından, annelerle kesişen yollardan daha temiz bir sır var ki merak içinde göğe bakıp onu deşeliyor ıhlamur dalları. Taylar küsmesin engine diye hayata epeydir olta atmıyorum gururluyum kıvırcık kuşkularımdan ve ondan, çilek çelişkisine düşmek üzere keder de : Balıklara dürüst, kızlara yalancı batık bir gemi kadar söylemese de gidişinin çektiği hiçbir ağ somurtmayan elma kaç deniz ilerde.
Sana “ yok yosunların duyurusu gazetelerde!” demiştim epey şeytan minaresi önce omuzlarını silkmişti gümüş itinaları parlatırken gece; seni en çok mumların umursadığını bile bile sis basmış ufuklar kokan bir düğün resmiyle. Ben karnı deşilmiş harflerden topluyordum yüzümü maktul rıhtımdan benim kesik tırnaklarıma sıçrayan ayaz ne konuşsa kelebeklere imzalatıp ekliyordu kâtipler hakkımdaki zapta oyun kurtuluyordu kırlangıçlardan ikimiz çıksak ikimiz kalsak Tanrı güceniyordu salıncağa. Sen orda kuşları ve bir bacağı kesik tayfaları, ısırılacak somunları, siyah çevrilen sayfaları kirpiklerinin kavgasından ayrı şehirlerde bir ıslık gibi konumla. En iyi seyyar piyangocu tarif eder yoğun perşembelerin adresini görüyorsun çımacılar arasında bu sese karşı pantolonumdan başka var mı açılan uzun siper? Hayır, hiçbir şapkaya konu olmayacak taşların yaydığı kahverengi haber.
Yaprak Ahalisi, 2016
< 21
EFE DUYAN
Dekorasyon Önerileri ya da Bir Evde Nedir Önemli Olan? Çağrı Merkezi 1981’de İstanbul’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, mimarlık ve felsefe bölümlerinde ve YTÜ’de mimarlık tarihi yüksek lisans programında okudu. MSGSÜ mimarlık tarihi doktora programını tamamladı. 2002’den bu yana Edebiyat eleştiri, Ötekisiz, Damar, Kavram Karmaşa, Akköy, Sincan İstasyonu, Sözcükler vb. dergilerde şiir ve yazıları yayımlandı. Şiirlerini Kemal Özer’le birlikte yayımladığı Takas’ta (2006) bir araya getirdi. 2008 yılında Nâzım Hikmet’in şiirinde Karakterlerin İnşası başlıklı çalışması yayımlandı. Bir Benden Bir O’ndan (2010) ve Tek Şiirlik Aşklar (2012) şiir kitaplarıdır.
22 >
EFE DUYAN
DEKORASYON ÖNERİLERİ YA DA BİR EVDE NEDİR ÖNEMLİ OLAN? dar bir yatak gerekiyor bize bence 80 santim yeter bir küçük hava alanı salon için cehennemin 1/100 bir maketi benim yerim garanti nasılsa bitkileri epeydir budanmamış bir bahçe mutfak için bu da eski bir guguklu saat gerekiyor ayrıca: bolca vaktimiz var boşa harcamak için bozuk bir kalorifer peteği dünyayı kurtaramayız gibi görünüyor, en azından bunu simgelesin bir gizli köşe ölürsem sana notlar bırakabileyim ve yalan makinesi: sabah akşam teste gireyim, hah. güven makinesi: biriktirir, fazlasını Yeni Cami önünde dağıtırız endişe makinesi: iş çıkışlarında ağır bir çanta gibi taşıdığımız kıskançlık makinesi: tuzu biberi olur yaptığımız yemeklerin korku makinesi: sarılırız havada çarpışan iki toz zerresi gibi yorgan makinesi: gerek yok,biz ısıtırız birbirimizi çocuk makinesi: işi öğrenmek olan her canlı için bir boy cetveli zaman makinesi: on yıl sonra, ilk çıktığımız akşama gideriz hiç bir şey değişmemiş der krallığımıza döneriz şimdiki zaman makinesi: ayna ayna söyle banaköle makinesi: kendi pisliğimizi kendimiz temizleyelim diye oje makinesi: sana torpilim olsun uyku makinesi: başucunda bir bardak suya dair akademik makaleler yazsın huzur makinesi: şapkadan çıkardığım tavşan sevinç makinesi: bozuk parayla çalışan bilet makinesi: kapanmayan bir seyahat çantası ve aynadan göz kırpan çıplaklığın
makine makinesi: doğanın karmaşasına bir tebrik kartı olarak sen makinesi: bitmemiş bir resimde renklerin oranını ölçsün dibi görünmeyen bir denizde, ayağım dibe değdiğinde ötsün bir bardak çay daha döksün, acelemiz yok gecikeceğin bir randevu ayarlasın, beklemenin tadını çıkarayım sen, (bir Platoncunun hayali) yıllarla sen kalan sen, (bir Marksistin şansı) debisi yüksek tüm akarsularda taşan sen, incecik bir matkap ucu sen, bir kara kutu bir evde nedir önemli olan kaldı ki bizim mutluluğa bile ihtiyacımız yok ihtiyacımız yok hiç bir şeye bir bebeğin tıkırtılarından başka Dünyanın Külü, 2013
< 23
EFE DUYAN
ÇAĞRI MERKEZİ hoş geldiniz okul arkadaşlarınızla tanıştığınız güne dönmek için lütfen uğurlu sayınızı tuşlayınız bahçede yorulmaksınız koşturduğunuz zamanlar için rastgele tüm rakamlara basınız kamyoncu lokantalarının buharlı camekânları için ailecek çıkılmış son yaz tatilinin yılını kodlayınız herkesin vardır çok utandığı anlar tuttuğunuz rakamı kimseye söylemeyiniz üniversite çimlerinde çay ve poğaçalı kahvaltılar için hemen ahizeyi bırakıp balkona çıkınız zamanın apar topar geçmesinden şikâyetçiyseniz lütfen tüm gücünüzle sıfıra bastırınız dedenizi tam hatırlamadığınızı fark ettiyseniz aynaya bakın lütfen sahafların tozlu kitap kokusu için okuma yazma bilmeyen bir işçinin adındaki üçüncü harfi söyleyiniz yırtık pırtık elbiseleriyle ölü bulunmuş mahalle terziniz için lütfen bekleyiniz uykunuzdaki kadının boynuna dokunduğunuz o sonrası bilinmez an için biip sesinden sonra arka arkaya aynı sayıya basınız terk edildiğinizin ertesi günü deftere yüz kere bir daha âşık olmayacağım yazınız biiip Tek Şiirlik Aşklar, 2012
24 >
İki Dağ Arasında Aklını Uyutan
BETÜL DÜNDER
1975’te İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünü bitirdi. İlk şiiri Varlık dergisinde yayımlandı. Haliç Edebiyat, Varlık, Ötekisiz, Edebiyatta Üç Nokta, Kum, Kuzey yıldızı, Edebiyat ve Eleştiri, Kül, Yaratım dergilerinde şiir ve düzyazıları yayımlandı. 2005 yılında “Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü” ve “Arkadaş Z. Özger Jüri Özel Ödülü”nü aldı. Ayna Yorgunluğu (2005) Mayıs Yayınları’ndan çıktı. Şairler arasında Kadın Olmak: Konuşmalar Kitabı (2013) Paradoks Yayınları tarafından yayımlandı. Başka Dünyalar İçinde (2013) ise İkaros Yayınları’ndan yayımlandı.
< 25
BETÜL DÜNDER
İKİ DAĞ ARASINDA Rakka’da satmışlar kızkardeşimi elleri kalbinden büyükmüş alanın ağzı ellerinden büyük o kadar olur zaten çiğnemeden yutanın dün bir serçe gördüm sanki uçarken ölmüş güneş ne zaman terk etti onu nasıl çekiverdi dağlara ışıksız soğuk gövdesine dolanmış kardeşimin bir kara sarmaşık Rakka’ da gök gök değil mi dağ dağ da dağa uçan kuş değil mi yokluyorum kendimi etim kemiğime geçmiş ruhum akranım çıkmış içimi dolaşıyor acının suyu bu kızlar pazarı değil mi dün bir rüya gördüm sanki celladım üzerimde ölmüş açtım gözlerimi attım üstümden celladı kaptırmışım sadece bir parmağımı sıkıştı kaldı Rakka’da iki dağ arasında tam da kızkardeşimi Allah’a gösteriyordum Pulbiber dergisi, Şubat 2016
26 >
BETÜL DÜNDER AKLINI UYUTAN Unutmaya vermiştim aklımı al dedim tanrım nasıl biliyorsan öyle yap madem affedilmek için birikiyor insan kabuğum dökülür azalır bendeki kabahat beni aşkla sırlayan bu gürültülü kabuk ne zaman ki çatlayacak çıkacaktır ağzım yüzümde kadim bir harabe olmaktan kesildiği yerde kalsaydı bu baş daha kimi konuşturabilirdi yıldızlar ve yıldızlar tevrattan bir satır kadar kalabalıklar saydım kemiklerimi -yedi mızrak olurmuşum benal dedim tanrım nasıl biliyorsan öyle yap beni nasıl biliyorsan öyle yap kar yağdıkça hatırlarmış yaprağını ağaç inansam o kardan benim de adım aklanacak uçuşurdum ahalinin dilinde beyaz bir entari olarak söyle ben için mi şimdi bunca Adem öyleyse çalsın arplar bu kovukta da oynarım ben bir kara fısıltıyla büyüdüm ki mektebinde senin katran benim katran benim aklını uyutan gövdesini unutur budur birinci kusur Başka Dünyalar İçinde, 2013
< 27
KADİR AYDEMİR
Aşk Uykusuna Kalbin Şiiri 1977’de İstanbul’da doğdu. Üniversitede bir süre işletme, daha sonra halkla ilişkiler eğitimi aldı. Şiirleri Varlık, Kitap-lık, Şiir Oku, No, Dize, Özgür Edebiyat, Akatalpa, Mor Taka, Ada gibi dergilerde ve çeşitli şiir yıllıklarında yayımlandı. Cumhuriyet Kitap, Virgül ve Radikal Kitap dergileri başta olmak üzere pek çok dergide röportaj ve kitap eleştiri yazıları yazdı. 1997 yılında Başka şiir dergisini çıkarttı. 2000 yılında Yitik Ülke şiir-edebiyat dergisini kurdu. 2006 yılında Yitik Ülke Yayınları’nın kurucusu ve editörü oldu. Şiirleri ve öyküleri Almanca, Rusça, İngilizce, Fransızca, Ermenice, Azerice, Bulgarca, Japonca gibi dünya dillerine çevrildi.
28 >
KADİR AYDEMİR AŞK UYKUSUNA Çiçek açan erik ağacıyla konuşuyor Küçük taşlar dönüyor avucunda Orada, mavi adada, erkenden uyanan Sevgilisine kahvaltı hazırlayan kadın -Reçel, ekmek, çay Masaya uzanan saçlarının kokusuUyurken ona sarıldıkça Çekildiğini hissediyor denizin Birazdan fırtına gökten inip Kılıcının izini bırakacak geride Dalgın tekne, şekilsiz ağlar Beyaz balık ölüsüyle dolu Bu gece aşk uykusu. Soğuk Yazgı, 2014
< 29
KADİR AYDEMİR
KALBİN ŞİİRİ Donmuş bir nehirdi kolların Seni düşünürken kayan Görünmez yıldız Anlattım ona yazgısını Her öpüşün Göğsünün derininde Uçan kırlangıcı Gece tenimizde akan Kör dereyi Ve ölümün çağırdığı Büyük konuğu Sonra kış geldi Yapraklar ezerek Bilmeden Kalbimde bir kurt ölüsüyle Yürüdüm. Soğuk Yazgı, 2014
30 >
Yok’a Yol Hatay Sabahı
GÜNEY ÖZKILINÇ
1969’da Adana’da doğdu. Uludağ Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünü bitirdi. Nâzım’ın Bursa Yılları adlı eseriyle “Eskişehir- Doğançayır Belediyesi ve Yazılı Kaya Şiir Yaprağı 2011 Nâzım Hikmet Araştırma Ödülü”nü aldı. Bursa Erkek Lisesi, Bursa Kız Lisesi ve Necatibey Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalışan Özkılınç, bir süre Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları Yazma Komisyonu’nda Dil Uzmanı olarak çalıştı. Ağustos Baladı (2009), Nâzım’ın Bursa Yılları (2010), Yüzümde Nazım İzi Var (2012), Kuş İzi (2012), Sinemanın Güneyi (2014) adlı kitapları bulunan Güney Özkılınç, Nilüfer Belediyesi’nde Kültür ve Sosyal İşler Müdürü olarak görev yapıyor.
< 31
GÜNEY ÖZKILINÇ
YOK’A YOL Rüzgârlar soylu estikçe açılır albümlerde yosun yüzlü sokaklar Tepenin sisievlerde izbir kadın peşimde gölgesiz! Göçten öte içten içe dökülür nar taneleri kuyu hüzün dibine … Merdivenlerin fikrince Eleni hep çocuktur Cepten düşen oyunlarkederi balıklarınkuytudadır Denizin eteğinde desenlenen menevişGiden de bilir gelen de Yok’a yolculuk bu Var’ı dünden eleyiş! Kurşun Kalem dergisi, Kasım-Aralık 2012
32 >
GÜNEY ÖZKILINÇ
HATAY SABAHI Yorgun atlarla girdik Suriyeli masalın içine Uyumuş köy gece uyumuş Tahta pencerede idare lambası sokağa meyilli Annem nişanlı delikanlı babam Gözle yıldız arasında saten mutluluk Doğmadan önceki Halep çarşısı kulağıma komşu Sarhoş balkonlarda saksıda zambak Kadın balıkağzında saklı Yol boylarında an günebakan izi An zeytin sevinci Hepinizin bir Hatay sabahı olmalı güne asi uyanmalı Amanos yazında ninemin gülüşü çocukluğuma ilişik çengel iğneyle Efil efil rüzgâr selamlar uçurur dudaktan dudağa Musa ağacında Arap bülbülü gider gelir ekinler arasında Gece görünmez ki nar ağaçları Lazkiye limanı Hepinizin bir Hatay sabahı olmalı güne asi uyanmalı
Kuş İzi, 2012
< 33
DİDEM GÜLÇİN ERDEM
Demir Tozu İnsansız Hava Aracı 1989’da Malatya’da doğdu. Beykent Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı ile Psikoloji bölümlerinde öğrenim gören şair, “2009 Homeros Şiir Ödülü”nü aldı. Şairin ilk şiir kitabı olan Perdesiz, “2009 Memet Fuat Genç Şiir Ödülü” ile “Arkadaş Z. Özger Jüri Özel Ödülü”ne değer görüldü. Bir süre Papirüs adlı edebiyat dergisinin yayın kurulunda da yer alan şairin 2004’ten bu yana çeşitli edebiyat dergilerinde yazı ve şiirleri yayımlandı. Son şiir kitabı Olmayanım İçinizde 2012 yılında yayımlandı.
34 >
beni su olduğuma inandırıyorlardı hikmet beni daha başka bir şey olamayacağıma beni iyi ki size inanmamaya çok söylüyorlardı hikmet, tekrar ne fena
DİDEM GÜLÇİN ERDEM
DEMİR TOZU
beni bir su birikintisiyle karıştırıyorlardı dağlardan inip gelmiş olanla kapalı şeylere hiç sevinmemiştim dağ yolları gibiydim kim gitse doğru yerde olmak istemiyordum hikmet bazen sende u harfini düşünüyordum olmuyordu kavram olmaya hazır değildim sizinle olmaya hazır değildim beni içinizde bir tarladan bildiniz sizi karnımda yatırdılar. o büyük boşlukta. ben de bir kadının boşluğundan doğdum ben seni geçecek sandım durunca dedim birazdan gidecek öyle bir boşluktan olduğumdan soramadım kimseye hikmet nerede ama sen o şeye inanıyordun ben yüzüne sen zalimler demiyordun ama susuyordun ayaklarını karnına çeker gibi susuyordun beni nasıl diyorsun öyle merak ediyordum birini söylerken duymuştum seni karıştıracak sakal bulamıyordun ki yine gam yükünün kervanı geldi Olmayanım İçinizde, 2012
< 35
DİDEM GÜLÇİN ERDEM
İNSANSIZ HAVA ARACI ben oldum şurada babamdan kalma duvar ben oldum sonsuz çoğalan su vurdukça kime ne ben büyük ve sadık birden akşamlar için biraz defne yaprağı az kekik sizin için uzun sürmüş kadınlığı elimde ekmek elimde kuş üzümü ve leblebi kendime ağzımı büyük açmamın sebebi olabilir tüm bunlar bu yüzden ertelenebilir dönüşüm Dersim önlerine azalabilir bardaktaki günler gibi sizin gibi bu yüzden ben gidip kendimi tekrar etmeyi denize karşı durmak sanırım cumartesi anı olarak düşünmedim kendimi nasıl yapıldım yani şuradaki diyorum geride duran bizimle az kaldı çünkü eski yunan olduğumu öğrenmeme hadi kozalaklardan olduğumu unutalım ve süpürgelerden sizin bir anne, çok babadan olduğunuzu da ben çay bardağı taşıyamam bunu da unutalım bir süre az önce birbirimizden olmuş gibi yapalım bu güzel ben gidip aşağı inen merdiven olayım bir evden bahçeye açılan kapı, uzun bir roman cümlesi gittiğim yerde tozlaşmayla olalım az hasar daha iyi kalmamaktan, taç yapraklar falan çok şey daha iyi duvarın bu yanından Seyit on yıl evvel demişti bizden olacakları acı çekmek anadilde söylenir çünkü evlerden diyorum devlet yaptık, birlikte yaptık bunu babalardan devlet diz dize oturup akşamları babalardan gülmesin çocuklar bunların ve dudak kenarlarının kahır gibi bir sözcükle arabayı çeken başka sözlerle de elbet sonsuz kere ilgisi var bir bir söylemesek de baba varsa devlet, baba varsa sağ omuz düşük ya da diğeri ölüm çok erkek iş, insansız hava aracı, bunun gibi şeyler kalkın diyorum barut bulundu dünyalıyız artık Berkin çok uykulu ama çok çocuk az dönüş gidilen yerlerden çok devlet bu bizim çektiğimiz, bildiğimiz eşiklerden Seyit bunları da demişti bize ne dediyse bir bir keder babam o dağı unutmuyor mesela, öleni de orada hep yeşil giysin babadan farkı yok pazar sabahının abiler enine çizgili kâğıt gibi boşluğum böyle şerit şerit kesip çıkarsam içimden bir yere gitmem siz buyurun ama böyle şerit şerit bütün değilim hiç ağzımı büyük açmamın sebebi tüm bunlar
Akköy dergisi, Mayıs-Haziran-Temmuz 2014
36 >
Yutkunma Bahçemizde Nar Ağacı Yoktu
ŞÜKRÜ ERBAŞ
1953’te Yozgat’ta doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümünü bitirdi. İlk şiiri Varlık dergisinde yayımlandı. (1978) 1972 yılında girdiği TMO Genel Müdürlüğü’nden 1998 yılında emekli oldu. Ceyhun Atuf Kansu (1987), Orhon Murat Arıburnu (1996), Ahmed Arif (2002), Dil Derneği Ömer Asım Aksoy (2005), 17. Portakal (2013) ve Homeros Emek Ödülü (2004) sahibi. 1985-1988 yılları arasında Yarın dergisinin yazı kurulunda, 1993-1999 yılları arasında Edebiyatçılar Derneği’nin yönetiminde görev yaptı. Küçük Acılar(1984), Aykırı Yaşamak (1985), Yolculuk (1986), Kimliksiz Değişim (1992), Kül Uzun Sürer (1996), Derin Kesik (1999), Üç Nokta Beş Harf (2001), Yalnızlık Heceleri (2003), Gölge Masalı (2005), Unutma Defteri (2007), Bağbozumu Şarkıları (2012), Pervane (2014) adlı şiir kitapları yayımlandı. İnsanın Acısını İnsan Alır (1995), Gülün Sesi Gül Kokar (1998), Bir Gün Ölümden Önce (1999), Sarkacın Kalbi (2002), Çekilme Suları (2009) adlı denemelerinin yanı sıra Eşik Burcu (2010) adıyla bir söyleşi kitabı yayımlandı.
< 37
ŞÜKRÜ ERBAŞ
BAHÇEMİZDE NAR AĞCI YOKTU Orada hayalet bir değirmen Nazlı buğday başakları, dua, bekleyiş Rüzgârları soyunmuş parmak sular Terli bir gökyüzü, can sıkıntısı, ağır zaman İçine bağıran bir adam Nereye büyüyeceğini bilmeyen çocuklar Etekleri yaz bahçesi bir kadın Orada merhametli yoksulluk Sürmeli geceler, bulanık sabahlar Güneşle çiçeklenen yorgunluk Ay ışığında solan sözler Atların köpeklerle konuştuğu bir bozkır Yıldızlar çıkmadan görünmeyen gökyüzü Bakır bir tencerede eriyen evler Orada masalların hevesi Bir küçük radyoya dolan uzaklar Üzüm kağnıları, elma günahları, ıslak rüyalar Mezarlıkta içilen bir sonsuz sigara Ayva sarı tüyler komşu camlarda Kâkülünde annesi halkalanan kızlar Uzak akrabaların getirdiği yalnızlık Sevgilim, çemberciğim, arapbülbülüm İki gözün kocaman iki gökyüzü Neden ağladığımı soruyordun ya sevişirken Bahçemizde nar ağacı yoktu bizim Senin ağzın yoktu gövdemiz tarazlanırken Arzular kaşımızda başlar kirpiğimizde biterdi Ağlamıyordum Benim geçmişimi senin geleceğini seviyordum… Bağbozumu Şarkıları, 2012
38 >
Ortalıkta bir yalnızlık Birisi kaybolmuş kadar F. H. DAĞLARCA
ŞÜKRÜ ERBAŞ
YUTKUNMA
Kapı sonsuza dek açık kalmıştır Eşik bir bıçak ağzıdır Gece ayrı gündüz ayrı ışıyacaktır. İçi boş bir mezar açılmıştır evin içine Devlet açmıştır Yataklardan açmıştır Rüyalardan açmıştır Oyunlardan açmıştır. Anne bir korku masalı nicedir Anne bir öfke masalı Anne bir ölüm-Baba yirmi yıldır aynalara bakmıyor Baba yirmi yıldır bir meydan ateşi Baba yirmi yıldır bütün harfleri tüketti. Üniformalı bir çölde Yusuf arıyorlar Ellerinde yalnız kendi elleri Kirpiklerinde gözyaşı kandilleri Ağızlarında çaresiz bir Tanrı. Yusuf, yarım kalmış bir oyundur Yusuf, bir kâkül türküsüdür Yusuf, dağların erken rüyasıdır. On üçünden on dördüne geçiyor yirmi yıldır. Evlerde ağza alınmayan bir ölüm Cellâdından beklenen bir zalim merhamet Karanlık dehlizlerde kaybolmuş bir müjde. Yusuf, gecelerin sonsuz şarkısıdır Yusuf, sabahların sonsuz acısıdır Yusuf, bahçelerin gökyüzü arzusudur. Bir utanç perdesi, yaşamaktan Acısı topuklara vuran bir yutkunma Bir gelecek vaadi canımızda halkalanan Gövdemizde onurlu bir yalnızlık Al yeşil bir tevazu kalbimizde Ölülerimizden bir düğün alayı Öldüreni anlamaya varan bir ceza Ağzımızda şiirlerden bir gönül Bir yaşama gücü yaramızdan: “Biz kırıldık, daha da kırılırız Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza”* *Cemal Süreya
Pervane, 2014
< 39
ŞİİR KÜTÜPHANESİ Yüzüncüyıl Mah. Uğur Mumcu Bulvarı No: 7/A Nilüfer, Bursa