“Yediğimizin farkında mıyız?”
ŞUBAT - MART 2013 YIL:2 SAYI:6
Konuk:
Su Vakfı Başkanı
SUYUN SAHİBİ KİM OLMALI?
ZEMZEM SUYU
YA DA OLMALI MI?
Zekai ŞEN
Görüş: Prof Dr.
Recep İLERİ
Kainatın Muhteşem Varlığı “SU”
SU İSRAFINA “HAYIR” Ayşen KURAN AKYILDIZ
Su’ya hasret kalmamak için Dr. Müh. Mustafa Dini Kaynaklarımızda “SU”
Prof. Dr.
Hacı Mehmet GÜNAY
Kainat Kitabının Muhteşem Varlığı “SU” Prof. Dr. Recep İLERİ Gıda Hareketi Başkanı
KEMAL ÖZER H2O su ise su H2O değildir Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
Recep ALTEPE Bursa’da “Su” Çeşmeden İçilir
Ömer KIZILASLAN SUYUN SAHİBİ KİM OLMALI
www.dunyahelalbirligi.org
1
Mevlüde AKGÜN KAPLAN
Hayat kaynağımız “SU” ‘Allah tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratır, Allah her şeye kadirdir.’ (Nûr Sûresi/ 45) Ayette bahsedildiği gibi canlıların yapıtaşı sudur. Sudan yoksun bir hayat düşünülemez. Sanılanın aksine suyun sınırlı bir kaynak olduğunu düşünürsek, ihtiyaçlarımız için suyu daha dengeli bir şekilde kullanabiliriz. İsraf edilmediği sürece tüm canlılara yetecek su dünyamızda mevcuttur. İsraf su kaynaklarını hızla tükettiği gibi, susuzluktan ölen kardeşlerimizin ve gelecek nesillerin de hakkına girmemize yol açmaktadır. Önceleri sularımızı musluktan içerdik, sonra arıtma cihazları çıktı. Daha sonra damacana suları hayatımıza girdi ve artık musluktan su içemez olduk. Musluk suları bu kadar suçlamayı hakediyor mu yoksa bu su kaynakları üzerinde oynanan oyunun bir parçası mı? Ambalajlı sulara talep ne kadar fazla olursa çeşme sularının içilebilir kalitede olması için yapılan çalışmalar buna bağlı olarak azalmakta. Temiz suya erişimin bu şekilde kısıtlandığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Oysaki bu fakir zengin herkesin hakkı. Bir bardak suda fırtınalar koparmak deyimi gerçek manasıyla günümüzde yerini alacak gibi. Küçüklüğümüzde oyun olsun diye su savaşları yapardık, şimdilerde ise ciddi su savaşlarına doğru yol alıyoruz. Savaş dediğin yer, yurt, cihat için olurdu. Ama öyle bir duruma geldik ki insan artık yaşamını sürdürmek uğruna su bulabilmek için savaşacak. Buna dur demeliyiz. Tükenen ve kirletilen suya karşın hem mineral zenginliği hem de içerdiği eser miktarda kükürt açısından şifa olan, hergün yarım milyon şişelenmesine rağmen tükenmeyen ve sadece 1,5 metrelik kaynaktan çıkan, Allah’ın bir mucizesi olan zemzem suyu. Hz. Hacer akan suya ‘Zem!’ diyerek, suyun ırmak olup akmasını engellemiş, havuz yaparak suyu muhafaza etmiştir. Biz de israf edilen suya ‘Zem!’ diyerek kendi su kaynaklarımızı kurutmadan, suyun sahibinin şahıslar değil Allah olduğunu bilerek ve herkesin suya eşit şekilde erişebilme özgürlüğünün olduğunu gözeterek sularımıza sahip çıkalım…. Şubat-Mart 2013 Yıl: 2 Sayı 6 Uluslararası Süreli Yayın Bu dergide yayınlanan yazılardaki görüş ve fikirler yazarlarına, yayın hakları Dünya Helal Birliği Derneğine aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Dergide ilanlarına yer verilen ürünlerin helal gıda sertifikalı olma zorunluluğu yoktur. Bu dergi 5000 adet basılmıştır.
WORLD HALAL UNION ASSOCIATION www.dunyahelalbirligi.org
Dünya Helal Birliği Derneği Adına Sahibi Genel Başkan Ahmet GELİR Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ahmet FERİK Genel Yayın Yönetmeni Ayşen KURAN AKYILDIZ Bilimsel Danışma ve Yayın Kurulu Prof Dr. Hamdi DÖNDÜREN Doç.Dr. Serdar CEYLANER Doç. Dr. Ali KAYA Doç. Dr. Ahmet Kamil BAYHAN Dr. Yusuf Ziya LEVENTOĞLU Dr. Celal GİRGİN Gıda Yük. Müh. Harun ŞİMŞEK Ziraat Yük. Müh. Nebahat YÖRÜK Gıda Yük. ve Ziraat Müh. Caner YILDIRIM Gıda Müh. İlknur ÖZTÜRK Dr. Müh. İrfan ÜNAL YAYINA HAZIRLAYAN
Dünya Helal Birliği Derneği Editör Mevlüde AKGÜN KAPLAN Görsel Yönetmen & Grafik Tasarım
Kadir Bayrık Temsilciliklerimiz Almanya - Harun ŞİMŞEK (Avrupa Koordinatörü) Caner YILDIRIM (Avrupa Koordinatörü) Malezya - İrfan ÜNAL Tataristan - İrek Muhammed ZİGANSHİN Endonezya - Mahmut Sami ÇİL Danimarka - Ayşe ÖZKAN Dış İlişkiler Koordinatörü Habibe AJDEROĞLU Şöhret ÖZCAN
BASKI GÜLMAT Yavuz Selim Mh. Yılmaz Sk. No: 8 Bursa / TÜRKİYE Tel: +90 224 368 61 61 www.gulmat.com
28 32
KAPAK
Suyun Sahibi Kim olmalı?
Kainat Kitabının Muhteşem Varlığı : SU
Ya da suyun sahibi olmalı mı?!
64
Makale
Prof. Dr. Saffet KÖSE
Helal - temiz veya haram oluşuna göre Gıdanın insan üzerindeki etkisi 4
www.dunyahelalbirligi.org
22
Su kasidesi
38
Su ve Atık Su - Caner YILDIRIM
46
Azerbaycan’ın “ULDUZ”u
48
Bursa’da “SU” Çeşmeden içilir - Recep ALTEPE
60
H2O su ise su H2O değildir - Kemal ÖZER
72
Gıda Katkı Maddelerinin Tanımı
75
Fıkıh
Dini Kaynaklarımızda SU Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hacı Mehmet GÜNAY
26
Sektörden
Bursa’da doğan,
“Bir lezzet öyküsü”
40 Su Vakfı Başkanı Zekai
ŞEN
ZEMZEM SUYU
ÖZELLİK ve İLGİNÇ YÖNLERİ
İÇİNDEKİLER
Müslümanlar için manevi değeri İslamiyet’in ilk çıktığı günden günümüze kadar süregelen hizmeti ile en fazla heyecan ve bereket veren su “Zemzem” suyudur....
Başkan’dan
........................
7
Su israfına Hayır - Ayşen Kuran AKYILDIZ
........................
8
Dünya Helal Birliği ‘SMIIC Forum 2012’ Antalya toplantısında
........................ 11
Helal Sertifikasyon’da yeni dönem
........................ 12
Dünya Helal Birliği Manisa’da
........................ 13
Etkinder “Helal Gıda Tüketimi” Semineri
........................ 14
Maden suyu
........................ 16
Su’ya hasret kalmamak için - Dr. Müh. Mustafa Uysal
........................ 18
Tüketilen suların içerik ve sağlık açısından değerlendirilmesi ........................ 50 İçeceklerde Kullanılan Berraklaştırıcılar
50
Sağlık
18
Enverder
........................ 70
54
Büyüteç
Tüketilen suların içerik ve sağlık açısından değerlendirilmesi
Su’ya hasret kalmamak için
BURSA KENTİNE İÇME VE KULLANMA SUYU TEMİNİ
Fatih GÜLTEKİN
ENVERDER, Bursa Şubesi Başkanı
BUSKİ Genel Müdürü
Dr. Müh. Mustafa
İsmail Hakkı ÇETİNAVCI
Uysal
www.dunyahelalbirligi.org
5
Ahmet GELİR
Dünya Helal Birliği Derneği Başkanı
BİR DEFA DAHA HELAL ÜRÜN ve HİZMET Ürün ve Hizmet Güvenliliği alanında İslam Coğrafyasının bir marka oluşturması için çıkılan bu yolda Rabbim bize bu çalışmaları nasip etti. Biz de bu faaliyet alanındaki boşlukları doldurduk. Bu işe başlarken yalnızca helal ve temiz gıdayı hayal ederken bugün helal temizlik ürünleri, kozmetik ve helal turizm alanlarınıda hizmetleri de alanımıza alarak yolumuza devam ediyoruz.
2
010 Şubat ayında bir grup akademisyen ve gönüllü ile adım atıp başladığımız Dünya Helal Birliği Derneği, 12.12.2012’de denetlediği alanların arasına temizlik ürünleri ve kozmetik ile turizmi de alarak hedefimimizi genişlettik. Bilindiği gibi, helal çalışmalarında dünya, üç merkezden yönetiliyordu; Dünya Helal Konseyi (Malezya), Dünya Helal Forumu (Endonezya) ve İkrik (İran). Dünya Helal Birliği, Türkiye merkezli çalışmalarıyla standartların kapsam alanını genişletti. Dünya Helal Bir-
liği, ürün, hizmetler ve personeli uluslararası kabul gören denetim, metod ve sonuçlarını hedeflerken, İslam inanç sistemine saygıyı öne almaktadır. Dünya Helal Birliği standartlarına göre, ürünler ancak inanç hassasiyeti garanti edilip hilesiz, zararsız ve hijyen kurallığına uygunluğu denetlenip onaylandığında güvenilir hale gelir. İnsanımızın ürün ve hizmetlerden istediği, öncelikle inançlarına saygılı olmasıdır. Dünyada var olan denetim kriterlerini reddetmeden, kısacası, bilim ve teknolojiyi uygulama sahasına alırken, inanç ve kültürümüzü terk etmeden bir çalışmayı hedefliyoruz.” Allah’ın rızasını kazanmayı umarak çıktığımız bu yolda amacımız “yaratılana hizmet, yaratan için” düsturu oldu. Her şeyin kirlendiği bu dünyada gayemiz temiz olanı koruyabilmek ve çocuklarımıza temiz bir dünya bırakabilmek. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun .
www.dunyahelalbirligi.org
7
Ayşen KURAN AKYILDIZ Genel Yayın Yönetmeni
SU İSRAFINA
“HAYIR” Arapça bir kelime olan israf , lüzumsuz yere harcama yapmak, ihtiyaçtan fazla tüketip saçıp savurmak anlamına gelir.
T
üketim ve harcama da en aşağı derece cimrilik, ortası iktisat, aşırısı ise israftır. Allah israf ve cimriliği haram kılmıştır. Bu konu da ki ayet ve hadisler baktığımız zaman şunları görebiliriz. 1- Yiyiniz, içiniz; fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez (1) 2-Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver. Fakat saçıp savurma. (2) Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise rabbine karşı çok nankördür. (3) 3- Rasulallah (S.A.V) abdest almakta olan Sad’a uğramıştı. “ Bu israf da ne? buyurdu. Sa’d “Abdestte israf olur mu? “ dedi. Rasulallah “Evet” cevabını verdi. Ona akan bir nehir kenarında bile olsan suyu israf etme ? buyurdu. (4) Dinimizin bu konudaki emirlerini hatırladıktan sonra gelelim asıl meselemize: Su evet su ! Hayat kaynağımız olan su.
8
www.dunyahelalbirligi.org
BİLİYOR MUSUNUZ ? • Vücudumuzun %60’ı su • Beynimizin %70’i su • Kanımızın %80 ‘i su • Hiçbir şey yemeden bir ay yaşayabileceğimiz halde vücüdumuz susuzluğa 1 hafta bile dayanamaz. • Milyarlarca yıl önce dünya da var olan su bugün hala var. Bu sular gezegenin büyük kısmını kaplıyor, ancak %3’ü temiz ve içilebilir su ve büyük bölümü buz. Şu anda temiz suların %1’ine ulaşabiliyoruz ve başka açıdan bakarsak yeryüzünde ki bütün suların % 0007’sinden az bir kısmı içilebiliyor. • Evimize giren temiz suların 1/4’ü
tuvaletin sifonu için kullanılıyor. Bir kez sifonu çekmek 10 litre suyu harcıyor. • Bir kez çamaşır yıkamak 37 lt su • 10 dakikalı duş 132lt su • Musluğu kapatmadan diş fırçalamak 15 lt su • Musluk kapalıyken fırçalamak 1 lt su Büyük bir su sıkıntısı bizi bekliyor. Su kaynaklarımız tehlikede. 20 yy. da Dünya nüfusu 3 katına çıktı. Su kullanımımız 6 kat arttı. Bu yüzyılın ortasında 3 milyar insan daha nüfusa eklenecek. Bir çok bebek su sıkıntısı çeken ülkelerde dünyaya gözlerini açıyor. Bu suyun kullanımı açısında ne anlama geliyor? İstanbul’un su havzaları 4 milyon kişinin su ihtiyacını karşılayabilir. 2020 yılında ise bu nüfusun 20 milyon olması bekleniyor. Ankara veya Konya önümüzdeki 10 veya 20 yıl içinde susuz kalabilir. A.B.D., Çin , Rusyada bazı merkezler 5 yıldan daha az bir sürede susuz kalabilir. Dünya da milyonlarca insan, günde 10 litrenin altında suyla yaşamak zorunda. Bir Amerika’lı günde ortalama 700 litre su kullanıyor. Geçen yıl 25 milyon mülteci, kirlenen nehirler yüzünden yer değiştirdi. Bundan daha fazlası savaşlar yüzünden kaçmaya zorlandı. Her üç insandan biri, sağlıklı koşullarda yaşamaktan mahrum. Her 5 insandan biri güvenilir su içmekten mahrum. Birleşmiş Milletler raporuna göre her 15 saniyede bir çocuk susuzluğun neden olduğu hastalıktan dolayı hayatını kaybediyor. Söylenenlere göre yakıtsız kalmadan önce susuz kalacağız. Fazla su tüketimi yüzünden birçok ülkede yeraltı suları tükenmiş durumda. Yeraltı su havzalarının tükenmesi tahıl hasadının düşmesine neden oluyor. Bu durum daha fazla yiyecek sıkıntısına ve yiyeceklerin aşırı fiyatlanmasına neden oluyor. Çin şu anda büyük bir tahıl krizi yaşıyor tıpkı Hindistan, Pakistan ve Mısır da olduğu gibi........
hizmet için yaratılan bu dünyaya , havaya, suya sahip çıkmalıyız. Şu anda çeşmeden hesapsızca akıttığımız sularla beklide gelecekte ki çocuklarımızın su hakkını gasp ediyoruz. Artık su hakkında yeniden düşünme zamanı. SUYU DAHA AZ KULLANMALIYIZ, DAHA ÇOK TASARRUF ETMELİYİZ, BİLİNÇLENMELİYİZ, BİLİNÇLENDİRMELİYİZ. SU İSRAFINA
"HAYIR"
DİYELİM
.
DİPNOT: 1. Araf Suresi 31. ayet 2. İsra Suresi 26. ayet 3. İsra suresi 27. ayet 4. İbn-i Mace
Kısaca ; • Susuz bir Dünya • ENDÜSTRİ susuz • TARIM susuz • BİZ Susuzuz. Allah yeryüzünü insan için insanı ise kendisi için yaratmıştır. İnsanı yeryüzünün efendisi kılmış ve halife tayin etmiştir. Güneş bizi ısıtmak için yaratılmış,hayvanlar rızık için,ağaçlar oksijen ihtiyacımızı karşılamak için yaratılmıştır. Bize www.dunyahelalbirligi.org
9
• 15.05.2012 Ticaret Borsası’nda ‘Helal Gıda bilgilendirmesi’ yapıldı. • Juss yetkilileri et sektöründe Helal Belgelendirmesi ile ilgili bilgi aldı ve geleceğe dönük Dünya Helal Birliği Derneği ile çalışmak istediklerini bildirdi. • ‘Aile Bilinci ve Ailede Çocuğun Din Eğitimi’ seminer programında Dünya Helal Birliği Derneği temsilcilerinden Ziraat Mühendisi Güler Tali ve Gıda Mühendisi Nigar Şöhret Özcan, ‘Helal Gıda ve Beslenme Kültürü’ konulu sunumlarını Osmangazi’de Yeşilova Canlılar, Adnan Menderes ve Dikkaldırım Kuran Kursları’nda, Yıldırım’da Değirmenönü, Yeşilyayla Mevlana, Zümrütevler ve Aydınevler Kuran Kursları’nda gerçekleştirerek geniş bir kitleye seslendiler. • Manisa’nın saygın derneklerinden olan MATED 26 Ocak 2013 tarihinde yapmayı planladığı ‘Gıda Güvenliği ve Helal Gıda Paneli’ ne Dünya Helal Birliği’nden destek alma kararı verdi. • 16.06.2012 tarihinde Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MAM)’ nde Helal Gıda’nın Türkiye ve Dünya’nın durumu ile ilgili program yapıldı.
10
www.dunyahelalbirligi.org
SMIIC kurulduğu günden beri büyümeye ve gelişmeye devam ederken üye ülkelerin kurum içinde fikirlerinin oluşmasına kolaylık sağlıyor.
Dünya Helal Birliği ‘SMIIC Forum 2012’ Antalya toplantısında;
D
ünya Helal Birliği 06-09 Kasım 2012’de Antalya’da düzenlenen ‘SMIIC Forum 2012’’ye katıldı. İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC)’nün 5. Yönetim Kurulu Toplantısı ve Forum 2012 Komiteler Toplantısı Antalya Belek’te yapıldı. SMIIC’in Antalya’daki toplantısına 35 ülkeden 160 delege katıldı. Dünya Helal Birliği, Türkiye delegasyonuna sivil toplumun sesi olarak katıldı. Türkiye’den TÜRKAK (Türk Akreditasyon Kurumu), TSE (Türk Standartları Enstitüsü), Tarım Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan görevliler katıldı. SMIIC kurulduğu günden beri büyümeye ve gelişmeye devam ederken üye ülkelerin kurum için-
de fikirlerinin oluşmasına kolaylık sağlıyor. Foruma katılan ülkelerin başlıcaları; Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan, Umman, İran, Mısır, Pakistan, Malezya, Gabon, Ürdün, Güney Kore, Bosna Hersek, Rusya Federasyonu, Tataristan ve benzeri ülkelerdi. Dünya Helal Birliği ilk iki gün yapılan forumdan sonra, iki gün komite toplantılarına da katıldı. Toplantıya Dünya Helal Birliği’nden Eğitim Başkanı Erdal Eroğlu ve Belgelendirme Komite Başkanı Serkan Malhatun ile Genel Başkan Ahmet Gelir katıldı. Gıda, Kozmetik ve Akreditasyon Komiteleri’nin yanında, yenilenebilir enerjinin de masaya yatırıldığı toplantı çok önemli kazanımlarla neticelendi.
www.dunyahelalbirligi.org
11
Önce gıda sektörüyle başlayıp mevcut gelişmelerle temizlik, kozmetik ve turizm sektörüne girmesiyle alanını genişleten Dünya Helal Gıda Birliği, yeni dönemde yeni adını Dünya Helal Birliği olarak açıkladı. Helal Olsun sloganıyla programını tamamladı.
12
www.dunyahelalbirligi.org
Dünya Helal Birliği 12.12.2012’de ‘Helal Sertifikasyon’da Yeni Dönem’ konulu program düzenledi
Ö
rdekli Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve sinevizyon gösterisiyle başlayan programda et sektöründe BursamEt’e, Süt ve süt ürünlerinde MBH Gıda’ya, unlu mamüller sektöründe Hacı Hasan Oğulları’na, çikolata sektöründe Türkiye’nin önde gelen firmalarından Şölen’e, temizlik ürünleri sektöründe GOTO Kimya’ ya, tuz sektöründen Salina Tuz’a, zeytin sektöründe Siyah-Yeşil Gıda’ya ‘Helal Sertifika’ları takdim edildi. Ayrıca denetimleri ger-
çekleşen Çimet, Evra Tur, Can Un, Bilken Yumurta ve Shazili gibi bazı firmalar da programda yerini aldı. Gaziantep temsilcimiz Moment FCF’in yetkilisi programda konuşma yaptı. Önce gıda sektörüyle başlayıp mevcut gelişmelerle temizlik, kozmetik ve turizm sektörüne girmesiyle alanını genişleten Dünya Helal Gıda Birliği, yeni dönemde yeni adını Dünya Helal Birliği olarak açıkladı. Helal Olsun sloganıyla programını tamamladı.
DÜNYA HELAL BİRLİĞİ
MANİSA’DA
M
anisa teknik Elemanlar Derneği, Celal Bayar Üniversitesi İslam Ülkeleri standart ve Metroloji Enstütüsü ve Dünya Helal Birliği 26 Ocak 2013 cumartesi günü Manisa Belediyesi Lale Salonunda Gıda Güvenirliliği ve Helal Gıda konulu panelde bir araya geldi. İki oturumda gerçekleşen panelde Dünya Helal Birliği Genel Başkanı Ahmet Gelir ,Başkan Yardımcısı Ekrem Atar Belgelendirme Komite Başkanı Serkan Malhatun, Eğitim Müdürü Erdal Eroğlu ,Operasyonlar Müdürü Şöhret Özcan , Belgelendirme Teknik Kurul Başkanı Güler Tali katıldı. Panel saat 13 00 da başladı ve !8 ‘e kadar
sürdü. Dünya Helal Birliği Dünyada ve Türkiye de Helal Gıda çalışmalarını anlattı. İslam Ülkeleri Standart ve Meteroloji Enstitüsü Genel Sekreteri Haluk Dağ Bey standartlar ve akreditasyon konusunda doyurucu açıklamalarda bulundu. SMIIC Gnl. Sekreteri Haluk Dağ yaptığı konuşmada ortak standart ortak logo konusuna değindi. Dağ özellikle İslam Ülkelerinin ticaretlerinin arttırılması için gerekli çalışmalardan bahsetti.TSE Belgelendirme uzmanı ve Manisa TSE Koordinatörü de toplatılan belgelendirme prosedörü ile ilgili tebliğini sundular.
www.dunyahelalbirligi.org
13
ETKİNDER Mimarlık ve Mühendislik Kulübü,
Ördekli Kültür merkezinde
“Helal Gıda Tüketimi” Konulu seminer düzenledi. Program ETKİNDER Tanıtım filmiyle başladı ve ETKİNDER Mimarlık kulübü başkanı Betül Şanver açılış konuşmasında derneğin faaliyetleri hakkında katılımcılara bilgi verdi. Seminer Dünya Helal Gıda Birliği Başkan Yardımcısı Ahmet Gelir tarafından verildi. Ahmet gelir, gıda tüketiminin önemini ve gıda da güvenilir tüketimin öneminden bahseden konuşmasında, Bizim “Helal Gıda Standardı”
14
www.dunyahelalbirligi.org
adında bir gıda standardımız var. Bu standart gıdaya üç pencereden bakıyoruz, 1) Gıdada, hammaddeden üretimine başlanmasından, üretim proseslerine, katkı maddelerine, varsa soğuk zincir, taşıma, depolama ve rafta tüketiciye sunulana kadar hileli bir yön bulunmaması, 2) Gıdanın muhteviyatında laboratuar sonuçları alınmış, test edilmiş, Türk Gıda Kodeksi’ne ve Codex Alimentarius’a göre zararlı hiçbir madde bulunmaması,
3) Gıda üretiminde tüketicinin inanç hassasiyeti gözetilmiş olması standartlarımız arasında yer alıyor. Tükettiğimiz gıdalarda kullanılan katkı maddeleri gıdaların ömrünü uzatması için kullanılıyor ve tüketicinin sağlığı ve bilgilendirilmesi göz ardı ediliyor. Örnek verecek olursak bugün
beyazlatılan unun beyaz olması içine katkı maddenin katılmasıdır. Fakat kullanılan katkı maddesinin undaki tüketiciye faydası olan proteinin azalması söz konusu oluyor. Güvenli ve helal gıda tüketiminin bilinmesi ve işletmelerin bu hassasiyete dikkat etmeleri için dernekteki çalışmalarımız devam ediyor.
Seminer esnasında katılımcıların sorularına cevap veren Sayın GELİR ETKİNDER’e davetinden dolayı memnuniyetini ifade etti. Mimarlık ve Mühendislik kulübü başkanı Betül Şanver tarafından çiçek takdimi yapıldı. Seminere katılan davetlilere sertifikaları verildi.
www.dunyahelalbirligi.org
15
MADEN SUYU Ne içtiğimizin farkında mıyız?
Y
emekten sonra hazmı kolaylaştırması için ya da mide bulantısını önlemek için ne içmeyi tercih ediyoruz? Soda mı yoksa maden suyu mu? Birçoğumuz ikisinin de aynı olduğunu düşünüyor ve aradaki farkı bilmiyor. Oysa soda, maden suyu kadar masum değil… Peki, maden suyu nedir? Maden suyu, magmadan aldığı karbondioksit gazın basıncıyla ve yerin en derinlerinden mineralleri alarak yeryüzüne çıkar. Tamamen doğaldır. Mineralli suların kaynağından elde edildiği anda özel miktar ve oranlarda mineraller ve iz elementler içermesi yönüyle diğer sulardan farklıdır. Soda Nedir? Soda ise su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilir. Karbondioksit gazı dilimiz ile temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için içimi kolaylaştırmaktadır. Maden suyunun aksine tamamen yapay bir içecektir. Mineral içermez.
16
www.dunyahelalbirligi.org
Maden suyu ve sodanın mideyi rahatlatma özelliklerinin haricinde ortak özellikleri yoktur. Neden maden suyu içmeliyiz? Mineraller vücudumuz için temel düzenleyicilerdir. Mineral ihtiyacını karşılamak için suyun alternatifi olarak maden suyu tüketebiliriz. Maden suyu mineral bakımından çok zengin olduğundan insan vücuduna ve sağlığına sayısız faydaları vardır. Kalsiyum, çinko, flüorür, demir gibi minerallere her yaştan insanların ihtiyacı vardır. Bu yüzden maden suyu çocuk, genç, yaşlı, hamile ayırt etmeksizin herkes için oldukça yararlı bir içecektir. Hazmı kolaylaştırması ve mide bulantısını önleme özelliklerinden dolayı birçoğumuzun sıklıkla tercih ettiği içeceklerdendir. Harici kullanımlarda cildin güzelleşmesinde etkili olur. Uygun fiyatlara bulunabilen maden sularının, aşırıya kaçılmadıkça uzmanlar tarafından tüketilmesi tavsiye edilir. Neden Soda tercih etmemeliyiz? Sodanın doğal olmaması, mineral içermemesi en büyük etkenlerden.
Özellikle kadınlar ve çocuklarının tercih etmemesi gereken bir içecek olan soda, ayrıca tansiyonu arttırır ve mide tembelliğine yol açar. Bilinenin aksine hazmı kolaylaştırıp, mide bulantısını da önlemez. Mideyi rahatlatma özelliğinden başka hiçbir işlevi yoktur. Türkiye açısından maden suyu tüketimine bir göz atalım: Türkiye’de maden suyu tüketimi Avrupa’da tüketilenin yaklaşık 1/50’si kadar. Ülkemiz Avrupa’nın doğal mineralli sular açısından en zengin coğrafyasına sahip olmasına rağmen, kaynağın sadece %1 kadarı şişeleniyor, %99’u boşa akıyor. Bu tablo ulusal beslenme kültürüyle doğrudan ilişkili. Avrupalı insanların beslenme kültürü sayesinde kemik erimesi gibi hastalıkların oranı düşük. Türkiye’de ise belirli yaş ve cinsiyet gruplarında bu oran %30’lara kadar çıkmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri de hayat boyunca tüketilen doğal suların miktarlarında ve bu yol ile alınan doğal kalsiyum takviyesindeki büyük farklılık.
www.dunyahelalbirligi.org
17
Su’ya hasret kalmamak için Dr. Müh.
Mustafa Uysal ENVERDER, Bursa Şubesi Başkanı www.enver.org.tr
18
www.dunyahelalbirligi.org
H
idrojen atomları ile oksijen atomları gibi hayatın iki temel bileşiğini birleştiren su aynı zamanda hayattır. Hayatın her kademesini su ile yıkarız. Su ile uyanırız, su ile doyarız, su ile serinler, su ile büyürüz. Bitmez tükenmez bir kaynak gibi kullandığımız su’yu en rahat kullanan dünyanın eşsiz bir coğrafyasındayız. Çok şükür susuzluk çekmiyoruz ama su zengini de değiliz. Bugünlerde dünyamızın geleceğine ilişkin en büyük kaygılardan biri sudur; hızlı nüfus artışı, bilinçsiz tüketim, kuraklık ve kir-
lenmeyle azalan temiz su tüm dünyanın sorunu. Dünya nüfusunun altıda birinin temiz suya ulaşamadığı ve kentlerdeki su tüketiminin tamamına yakını binalarda gerçekleştiği düşünüldüğünde, herkes seferber olup sürdürülebilir bir su arzı oluşturmada seferber oldu. Bunun için devlet başkanlarının katıldığı toplantılar yapıldı. Yeşil bir bina adında bir kavram ortaya atıldı; kendi kendine yeten binalar. Bu binalarda enerjinin yanısıra su tasarrufu sağlamak kaçınılmaz bir kriter olarak ele alınıyor.
Yeşil binalarda su verimliliği Yeşil binalarda su tasarrufu, ekonomik ve basit tedbirlerle sağlanabiliyor. Binalarda su verimliliğini iç mekanlarda ve dış mekanlarda sağlayabilmek mümkün. Firmalar ekolojiye duyarlı vizyonlar geliştirdikçe, teknoloji bu yönde kullanılıyor, ürünler daha sürdürülebilir tasarlanıyor. Banyo ve mutfaklarda çift kademeli rezervuarlar, susuz hijyen sağlayan pisuvarlar, düşük akımlı bataryalar, sensörlü armatürler, debi regülatörleri, muhtelif kartuşlar ve su ihtiyacını azaltacak şekilde kendi kendini temizleyebilen klozet, lavabo ve hatta seramik karoların envai çeşidini piyasada bulmak mümkün. Üstelik bu ürünler mevcut sisteme, sistemin yaşam döngüsünün herhangi bir aşamasında adapte edilebiliyor ve yeşil tasarımlarda çokça karşılaştığımız “ilk yatırım maliyeti” de yüksek değil. Dış mekanlarda su’yun en cömert kullanıldığı alanlar bahçeler. Binlerce bedel ödeyerek içme suyu haline getirilip evlerimize kadar ulaştırılan suyun bahçe sulamasından kullanılması kadar müsrif bir davranış olamaz. Adeta topraklarımızın kuraklaştırılması için yapılıyor şebeke suyuyla bahçe sulama. Halbuki çatılardan suların toplanarak depolanması ve daha sonra kurak günlerde bahçe sulamada kullanılması hem çok ekonomik hem de sağlıklı bir yöntemdir. İç
mekanlarda su tasarrufunu sağlamaya beyaz eşya seçiminden başlamak lazım. Su tasarrufu sağlayan çamaşır ve bulaşık makinelerini hemen her markada bulabiliyoruz. Firmalar bu konuda adeta yarış halindeler. Yenilenebilir kaynaklara yönelmek su verimliliği için bir başka alternatif. Örneğin Bursa Büyükşehir Belediyesi şebeke suyundan elektrik üretmeye başladı. Uludağ’ın zirvelerinden şehre akın gelen sular artık bir türbin ile enerjiye çevriliyor. Vatandaş su içtikçe elektrik oluyor.
Aynı şekilde küvet, lavabo ve duştan gelen ve kirli su olarak adlandırdığımız suyun (bir evde kullanılan suyun %80’inin kirli su olduğu biliniyor) arıtıldıktan sonra çamaşır makinelerinde, tuvalet rezervuarlarında, peyzaj sulamasında, genel temizlikte kullanılabilmesi mümkün görülüyor. Bugün itibariyle; -Her 15 saniyede bir çocuk, temiz
suya ulaşamamaktan kaynaklı hastalıklardan hayatını kaybediyor. -Ortalama bir Afrikalı ailenin günlük su kullanımı yaklaşık 18,5 litreyken, bu miktar Amerikan ailesi için 375-650 litreye çıkıyor. -Milyonlarca kadın ve çocuk, suya ulaşabilmek için her gün saatlerce yürüyor. -Dünyadaki hastalıkların yarısından fazlası kirli sudan kaynaklanıyor. -Dünyadaki 2,6 milyar insanın duş veya tuvalet imkânı bulunmuyor. * * ( h t t p : / / w w w. y e s i l p l a t f o r m . com/2012/03/30/ yesil-binalarinozellikleri-suverimliligi) Evinizde su’yu verimli kullanmak ister misiniz? • Banyo yaparken, yüzümüzü yıkarken, traş olurken, dişinizi fırçalarken, sebze ve meyveleri yıkarken su tüketimindeki alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekir. • Temiz su boşa akıtıldığı zaman atıksuya dönüştüğü unutulmamalıdır. İçme suyu ve atık su arıtma maliyetinin yüksek olduğu unutulmamalıdır. • Yeryüzünün üçte ikisi su olduğu halde sadece %0.3 içilebilir su olduğu unutulmamalıdır. Yeryüzünde içilebilir suyun çok kısıtlı olduğunu unutmamalıyız. • Gelişmiş ülkelerin çoğunda bugün günlük su tüketimi kişi başına 75-125 litre iken İstanbul’da bu değer 150-200 litredir.
www.dunyahelalbirligi.org
19
• Suyu verimli olarak kullanarak hem daha hijyenik ve temiz ortamlar sağlanabilir hem de daha ekonomik işletme yapılabilir. • Birçok evde gizli su kaçağı olabilir. Bunu tespit etmek için bütün muslukları kapatınız ve su sayacını okuyunuz. İki saat süre ile su kullanmayınız. İki saat sürenin sonunda su sayacını tekrar okuyunuz. Böylece su kaçağı olup olmadığını öğrenebilirsiniz. • Tuvalet rezervuarınız su sızdırabilir. Bu miktar günde 700 litre suya ulaşabilir. Sızıntı suyunu kontrol etmek için rezervuara birkaç damla boyalı su ilave ediniz. Bu rengi 5-7 dakika içinde tuvalette görürseniz sızıntı var demektir bunu tamir ettiriniz. • Banyo yerine duş alarak su tüketimini %25 azaltabilirsiniz. Duş alarak 40-60 litre su tüketirken banyo yaparak su tüketimi 120-150 litredir. Klasik duş başlıkları dakikada ortalama 15-20 litre su akıtırken düşük akımlı aeratörlü duş başlıkları dakikada 9-10 litre su tüketmek mümkündür. Böylece 5 –6 dakikalık duş esnasında 90-120 litre sıcak su yerine 45-60 litre sıcak su ile aynı işlemi yapmak mümkündür. Böylece 4 kişilik bir aile günde 3 defa duş yapsa yılda 55 ton su tasarruf edebilir. • Sık aralıklarla açılıp kapatılan musluklar için klasik musluklar yerine kolay açılıp kapatılan musluklar ile kullanarak su tüketimini %25 azaltabilirsiniz. • Dış fırçalama ortalama 3 dakika süre alır. Eğer diş fırçalar iken musluk açık bırakılırsa her fırçalama esnasında ortalama 15 litre suyu ziyan etmiş olursunuz. Günde iki defa diş fırçalanırsa yılda 10.950 litre su tüketirsiniz. Eğer fırçalanmış dişinizi bir bardak su ile çalkalarsanız yılda 9.100 litre su tüketimini önlersiniz. • Dişlerinizi fırçalarken, tıraş olurken ve yüzünüzü sabunlarken mus-
20
www.dunyahelalbirligi.org
luğu kapalı tutarak günde 15-35 litre su tasarruf edebilirsiniz. • Musluğunuz dakikada bir damla su sızdırıyorsa yılda 12 500 litre boşa akmış demektir. Muslukların su damlatmasını önleyiniz. Dakikada 50-100 damla su akıtan bir musluktan ayda 750-1500 litre suyun ziyan edildiğini unutmayınız. • Kirli kaplarınızı elle veya bulaşık makinesinde yıkamadan önce su dolu leğende ıslatınız ve kirleri gevşetiniz. Kirli kapları akar musluk suyu ile yıkamayınız. Leğen içindeki su ve deterjan yardımı ile bulaşıkların kirlerini çıkardıktan sonra musluğu yavaşça açarak çalkalama ve durulama yapınız. • Normal musluklarda dakikada 8-27 litre su tüketilirken düşük akımlı aeratörlü musluk kullanarak su tüketimi yarı yarıya düşürülebilir. Bu musluklara takılan aparatlar pahalı değildir. Doğrudan akan musluk suyu ile kaplarınızı durulamayınız. Böylece günce 30-60 litre su tasarruf edilmiş olur. • Evlerde suyun %35 banyoda, %30 tuvalette, %20 çamaşır ve bulaşık yıkamada, %10 yemek pişirme ve içme suyu ve %5 temizlik amacı ile kullanılmaktadır. * (Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK, Çevre ve Orman Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı) Unutmayın, dikkatli kullanım ile evlerinizde %50 daha az su kullanımı ile daha konforlu bir hayat sürdürebilirsiniz. Sürdürülebilir Su yönetimi Su, hizmet götürülen bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tümüyle kamu veya tamamen sosyal yarar sağlayan bir olgu olarak algılanmıştır. 1992’da Dublin’de yapılan ilk Dünya Su Kongresinde suyun, ekonomik faaliyetlere katkı sağlayan ve bu bağlamda her farklı kullanım alanında ekonomik değeri olan bir yarar olduğu ortaya konmuştur. Bu olgu iki önemli soruyu
gündeme getirmiştir; a) Su ekonomik bir meta olarak ele alınırken aynı zamanda yaşam, gıda, çevre ve sağlığa uygunluk için en temel bir kaynak olarak nasıl değerlendirilecektir? b) Su yukarıda belirtilen şekilde hem ekonomik hem insan yaşamı ve kamu alanı için gerekli temel işlevler açısından değerlendirilirse; hangi mekanizmalar suyun fiyatlandırılması ve farklı alanlara tahsisinde hakkaniyet, verimlilik ve sürdürülebilirliği sağlayacaktır? * (Yavuz Çubukçu, Dışişleri Bakanlığı Bölgesel ve Sınıraşan Sular Daire Başkanlığı, Su Danışmanı) Su, günümüzde serbest piyasalarda herhangi bir denetlemeye tabi olmadan özel şahıs veya tüzel kişilikler tarafından alınıp satılan bir meta ya da bedelsiz ve sınırsız şekilde tümüyle kamunun kullanımına sunulan sosyal bir doğal kaynak olarak görülebilir ancak bu durumun yanlış olduğu ardı ardına yapılan Dünya Su kongreleri bize göstermiştir. Suyun farklı kullanım şekilleri bulunmakta ve sözkonusu ihtiyaçlara göre kullanımının fiyatlandırılması gerektiği hususu bu konferanslarda dile getirilmiştir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler bu durumu kabul etmeyişi ile şu sorunlar oluşmaktadır: • Suya daha az ihtiyaç duyanlar daha çok su tüketmektedirler. • Su ekosistemleri korunamamaktadır. • Temiz su ile sanayi/ticari su talepleri planlanamamaktadır. Böyle olunca gelişmekte olan ülkelerin giderek artan su ihtiyacı yönetilemez hale gelmektedir. Şehirlerde biriken toplulukların en önemli ihtiyacı olan suyun olmadığı durumu kimse tahayyül etmemektedir. Fakat böyle bir durumun oluşmasına özellikle şehirleri yönetenler çanak tutmaktadır. Gün geldiğinde ihtiya-
cın planlanmaması ve kaynakların verimli kullanılamamasından dolayı oluşan sorunların çözümü için imkansız tedbirlere başvurmak durumunda kalabiliriz. İşte bunun için suyun yönetimine ihtiyaç bulunmaktadır. Sonuç : Sonuç olarak giderek artan su ihtiyaçlarını karşılamak için her türlü su tüketimi gözden geçirilmelidir. Suyu yönetmenin yöntemleri suyu saymakla başlar. Suyu saymak için bir yatırım ve planlama yapmak lazımdır. Bu da bir maliyet gerektirir. Bu maliyetin adil bir şekilde su tüketicilerine yansıtılması gerekir. Sanayiden konutlara, tarımdan enerjiye olmazsa olmaz olan suyun kullanımının öncelikle doğru modellenmesi gerekir. Ardından bu modelin çalışan bir model olduğunun tespiti ve bu model üzerinde ayar mekanizmaları bulunması gereklidir. Bugün ülkemizin en derin sıkıntısı artan enerji talebine karşılık enerji kaynaklarının bulunmayışıdır. Çok yakında bu sorunu çözemeden ikinci bir sorun olan Suyun gelmesi mukadderdir. İnsanımız bugün ödemiş olduğu su bedelinin 10 katını su için ödemeye hazır değildir. Buna gerek te bulunmamatadır. Ama bunun için bugünden suyun kıymeti ortaya konulmalı ve su yönetim planları oluşturulmalıdır. İhtiyaçları karşılamaya uygun su miktarı Dünya’daki toplam su stoklarının ancak % 0,25’ini (binde 25’ini) oluşturmaktadır. Dünyadaki bütün suyu 4 litrelik bir bidona koyduğumuzu düşünürsek canlıların kullanabileceği su miktarı sadece 1 çorba kaşığı kadardır. Dünya’da kişi başına yılda 92.000 m3 suya sahip olan Kanada su zenginliğinde 1.sırada yer alırken, ABD, Kuzey Avrupa Ülkeleri ve İzlanda 10.000 m3’ün üzerinde su potansiyeli ile su zengini ülkeler arasındadır. Su Kaynaklarının Yeryüzünde Dağılımı (BM verilerine göre) Kıtalar Kuzey Amerika Güney Amerika Avrupa Afrika Asya Avustralya ve Adalar
Nüfus % olarak 8 6 13 13 60 1
Su Kaynağı % olarak 15 26 8 11 36 5
Az gelişmiş ülkelerde bir kişinin günlük içme, yemek pişirme ve temizlik için kullandığı su miktarı 10 litredir. Afrika ve Asya’daki bir kadın günde ortalama 6 km yol kat ederek evine 20 litre su taşımaktadır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) `nın 2002 yılında yayınladığı 3. Küresel Çevre Raporu’na göre dünyada,2,4 milyar insan ise güvenli atıksu arıtma hizmetinden yoksundur. Hal böyle olunca su’ya hasret kalmamak için suyun kıymeti bilinmeli, suyu doğru kullanmalı ve adil dağıtmalıyız. Bize ait olmayanı hor kullanmakta mahir olan insanoğlu, suyu da bu şekilde kullanmaya devam eder ise susuzluk bir kader olacaktır. Gelin Sürdürülebilir su yönetimi ile bu duruma fırsat vermeyelim, el birliği ile suyu her şeyimizin önüne koyalım.
www.dunyahelalbirligi.org
21
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Hacı Mehmet GÜNAY
22
www.dunyahelalbirligi.org
B
ilindiği gibi kimyasal olarak hidrojen ve oksijen elementlerinden oluşan, yeryüzünde sıvı, katı ve gaz halde bulunabilen ve oda sıcaklığında sıvı durumda bulunan renksiz, kokusuz, tatsız maddeye su adı verilmektedir. Yerkürenin yapısı ve canlıların yaşaması için hayati bir öneme sahip olan su hayatın kaynağı ve bilinen tüm yaşam formlarının vazgeçilmez öğesidir. Kur’ân-ı Kerim’de “su” anlamına gelen “mâ” kelimesi 63 ayette geçer ve genellikle içilen, sulama ve temizlikte kullanılan doğal su anlamında kullanılır. Bu ayetlerin bir kısmında Allah’ın insanı ve tüm canlıları sudan yarattığı, gökten rızık, rızık
sebebi ve temizlik aracı olarak temiz ve bereketli su indirdiği, onunla insan ve hayvanlara temiz ve tatlı sular içirdiği ve onunla yeryüzünü ölümden sonra diriltip insan ve hayvanlar için her türlü yeşil bitki, ekin ve meyveyi çıkardığı belirtiler. Bu şekilde suyun yeryüzündeki varlıkların hayatı açısından önemine dikkat çekilir. Bazı ayetlerde suyun belirli bir tat ve ölçüde yeryüzüne indirilmesinde ilahi kudretin rolüne vurgu yapılarak susuz bırakılması halinde insanın nasıl bir çaresizlik içine düşeceği şükredilmesi ve ibret alınması gereken bir olay olarak tasvir edilir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de suyun asli temizlik aracı olduğuna ve bazı özelliklerine de değinile-
rek onun genel anlamda temiz, bir kısmının tatlı-lezzetli, bir kısmının ise tuzlu-acı olduğu belirtilir. Bazı ayetlerde suyun ortak kullanımı ve paylaşımı ilgili bazı prensiplere de yer verilir. Hadis kaynaklarında da suyun önemi, kaynakları, korunması, kirletilmemesi, maddi ve hükmi temizlikte, içme ve sulamada kullanılmasıyla ilgili ayrıntılı açıklamalar yer alır. Bazı hadislerde su insanlığın müşterek malı olarak sunulmakta ve onun ortak kullanımı ve hukuki işlemlere konu edilmesiyle ilgili düzenleyici bazı ilke ve ölçüler getirilmektedir. Aynı şekilde suyun israf edilmemesi ve kirletilmemesi öğütlenmekte, su kaynaklarının kirletilmesi lanete sebep olacak davranışlar arasında sayılmaktadır. Hz. Peygamber do-
ğal niteliğini kaybetmediği sürece suyun temiz ve temizleyicilik özelliğini koruduğunu belirterek, suyun kirlenmesinin arızi ve geçici bir durum olduğuna işaret etmiş ve bu konuda suyun özelliğine ve insanların ihtiyacına uygun pratik ve kolaylaştırıcı bazı ölçüler koymuştur. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in, deniz suyu, bazı kuyu ve göl suları, insanın ve bazı hayvanların artığı olan sular, kendisiyle maddi veya hükmi temizlik yapılan sular gibi birtakım su türleri ve kaynaklarının dini açıdan durumu ile ilgili özel açıklamaları ve uygulamaları rivayet edilmektedir. İslam dini temizliğe fevkalade önem atfetmiş ve onu başta namaz olmak üzere bazı ibadetlerin ön şartı saymıştır. Bir fıkıh terimi olan taharet (temizlik) hem bedende, elbisede
ve çevrede bulunan maddi kirlerden (necaset) temizlenmeyi hem de abdest ve gusül gibi hükmi kirlilik halinden (hades) temizlenmeyi kapsar. Her iki tür temizliğin tabii ve asli aracı ise sudur. Bu yüzden fıkıh eserlerinin “taharet” bölümlerinde maddi ve hükmi temizlikte kullanılmasının caiz olup olmadığı yönünden suların çeşitleri, nitelikleri ve hükümleri üzerinde önemle durulur. Ayrıca fıkıh eserlerinin çeşitli bölümlerinde suyun mülkiyet düzeni ve buna bağlı olarak içmede, sulamada, günlük yaşamda kullanımı ve hukuki işlemlere konu edilmesi de ayrıntılı olarak işlenir. Hanefi fıkıh kültüründe su, doğal su özelliğine sahip olup olmaması yönüyle mutlak ve mukayyet su, yenilenme ve akıcılık özelliğine göre de durgun ve akarsu kısımlarına ayrılır ve sularla ilgili fıkhî ve pratik bilgiler bu ayırım ve adlandırma içinde verilmeye çalışılır. Diğer mezheplere ait eserlerde de tasnif, terminoloji ve görüşlerde bazı farklılıklarla birlikte aynı konular işlenir. Suların temiz ve temizleyici sayılması, kirlenmesi ve temizlenmesi gibi konularla ilgili olarak fıkıh literatüründe yer alan ayrıntılı görüş ve yorumlar, Hz. Peygamber’den nakledilen bazı hadislerin ışığında müslüman toplumların asırlar boyunca oluşan bilgi ve tecrübe birikimlerini yansıtmaktadır. Fıkıh literatüründe suyun, su kaynak, yatak ve yollarının temizlik, bakım ve onarımı ile içine pislik düşen suların temizlenmesi usulleri üzerinde önemli durulmuştur. Bu konuda esas olan suyu, onun tabiatını bozan, renk, tat ve koku özelliklerini değiştiren maddelerden ve sağlığa zararla olan unsurlardan arındırarak normal hale getirmektir. Bunun akıtarak mı, su ilave ederek mi, yoksa başka teknikler kullanılarak mı yapılacağı hususu fakihler arasında bazı görüş ayrılıklarına yol
www.dunyahelalbirligi.org
23
açmıştır. Fakihler suyun temizlenmesi konusunda genellikle kendi dönemlerinin kültür, tecrübe, teknik ve imkânlarına dayalı bilgi ve görüşlere dayanmışlardır. Bu yüzden günümüzde denizler, göller, akarsuların, kuyu, depo, çeşme, artezyen vs. sularının, sanayi bölgelerindeki yer altı ve yer üstü suları ile atık suların gerek insan sağlığı ve çevreye zararlı olacak derecede kirlenip kirlenmediğinin tespitinde, gerek bunların temizlenmesinde teknolojik gelişmelerden, modern arıtma ve tahlil imkanlarından ve pozitif bilimin sonuçlarından yararlanmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Suyun Mülkiyeti: İslam dini suyun mülkiyeti ve kullanımı hususunda onun canlılar için hayatî önemine uygun düzenlemeler yapmıştır. Hz. Peygamber “İnsanların ortak olduğu üç şeyden birinin su olduğunu” belirtmiştir ((İbn Mâce, “Rühûn”, 16). İbn Hazm ve Şevkanî gibi bazı fakihler bu hadisin sözel/literal anlamını dikkate alarak ister kaynağında ve yatağında bulunsun, ister bir kaba veya depoya alınarak ihraz edilmiş bulunsun, yine ister sahipli bir araziden isterse mübah araziden çıksın bütün suların herkes için ortak olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakihlerin geneli ise aralarında ayrıntılarda bazı görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte bu hükmü mutlak olarak kabul etmemiş, suların sahip oldukları özelliklere göre hukukî rejiminin de değişiklik arz ettiği kanaatine varmışlardır. Buna göre sular tek başına, kaynağı ve yatağı ile birlikte, üzerindeki arazinin hukuki durumuna ve suyun ihraz edilip edilmemiş olmasına göre mübah sular, kamu suları ve özel sular gibi kategorilere ayrılabilmektedir. Suların sahipli veya sahipsiz arazide bulunuşuna göre mülkiyet durumu ile ilgili görüşler şu şekilde özetlenebilir: 1. Yer altı suları, denizler ve büyük
24
www.dunyahelalbirligi.org
göllerin suları, Dicle, Fırat, Nil gibi büyük ve genel akarsular, sahipsiz arazide kimsenin bir emeği olmaksızın meydana gelmiş değir sular, insan emeği ile çıkartılıp kimin çıkarttığı bilinmeyen veya sahibi tarafından terk edilen ya da kamu menfaatine vakfedilen kuyu ve kaynak suları fakihlerin ittifakıyla kimsenin mülkiyetinde olmayıp herkesin edinme ve yararlanma konusunda ortak olduğu mubah mallardandır. Bu sulardan herkes zarar vermemek ve başkalarının kullanım haklarını engellememek şartıyla su almak, balık tutmak, gemi yüzdürmek gibi biçimlerde genel, eşit ve serbest bir
şekilde yararlanma hakkına sahiptir. Bunlar insan emeği, yani ihraz ve istila ile özel mülkiyete geçebilir. Bu sulardan bir kısmı aktığı ve işgal ettiği ark, kanal ve yataklarla birlikte kamu malları sınıfına girmektedirler. İslam hukukçuları bu sulardan yararlanmayı bir taraftan hava ve güneşten yararlanmaya benzeterek bunların su açısından mubahlığına işaret ederken, diğer taraftan da cadde ve umumi yollardan yararlanmaya benzeterek genel olarak kamu malı özelliğini vurgulamaktadırlar. 2- Özel mülkiyetteki araziler üzerinde bulunan kaynak, kuyu, dere gibi sular ile büyük nehirlerden ark
ve kanal açmak suretiyle arklara alınan sular kaynadığı yer veya içinden aktığı ark ve kanallar bakımından özel mülkiyet konusudur. Bu yerlerde bulunan sular da bazı fakihlere göre yine özel mülk sayılmaktadır. Onlar kaynak ve yataklarının özel mülkiyette bulunmasını dikkate alarak bunları bir bakıma ihraz edilmiş kabul etmektedirler. İslâm hukukçularının çoğunluğu ise Hz. Peygamber’in suyun herkesin ortak malı olduğu yönündeki beyanlarını, “suyun başkalarından esirgenmemesi” yönündeki uyarılarını ve Hz. Hacer ve Zemzem Kuyusu’na ilişkin bazı rivayetleri esas alarak bu
suların ilke olarak mubah olduğu ve sahiplerinin bunlar üzerinde sadece bir ihtisas ve öncelik hakları bulunduğunu kabul etmişlerdir. Fakat bu görüşte olanların çoğunluğu sahipli sularda başkalarının hakkının, sadece kendisi ve hayvanları için içme suyu hakkı olup, bu sulardan ekinlerini sulama hakkı olmadığını belirtmişlerdir. 3. Bir kişinin mülk edinmek üzere sahipsiz arazide kazdığı kuyu veya çıkardığı kaynak ile bunların belli mesafedeki mücavir alanının mülkiyeti bu kişiye aittir. Fakat bu nitelikteki kuyu ve kaynaktaki suyun mülk mü, mubah mı olduğu konusu da fakihler arasında tartışmalıdır. 4. Usulüne uygun olarak ihraz edilip kova, sarnıç, depo, havuz gibi kaplara alınan sular, mubah (serbest) mal statüsünde olmayıp tamamen özel mülkiyet rejimine tabidir. Bu sularda başkalarının yararlanma hakkı zaruret durumuyla sınırlandırılmıştır. Bu konuda İslam hukukçuları arasında görüş birliği bulunmaktadır. Ancak bu nitelikteki suyun çalınması halinde, ortaklık şüphesi sebebiyle hırsızlık haddi uygulanmaz. Suyun Satışı: İslâm bilginleri özel mülk haline gelse bile, suyu bir bedel almadan bağışlamanın müstehap olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Deniz suyu, büyük akarsular ve diğer mubah sular usulüne uygun olarak ihraz edilmedikçe (özel mülk edinilmedikçe) satış, kira, rehin, gibi işlemlere konu edilemez. Bunların kaynak ve yatakları da kamu mallarının hukuki rejimine tabi olduğundan bedelli veya bedelsiz olarak özel kişilere devir ve temlik edilemez. Hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’in suyun satışını mutlak olarak veya bazı kayıtlarla yasakladığına dair rivayetler yer almaktadır. İbn Hazm, Kuşeyrî, Hattabî gibi bazı hadis ve fıkıh alimleri bu rivayetleri, suyun herkesin ortak malı olduğu, başkasından esirgenmesinin
doğru olmadığı yönündeki rivayetlerle birlikte değerlendirerek ihtiyaç fazlası tüm suların satılmasını haram sayarlar. Ahmed b. Hanbel’den de genel olarak suyun satışın hoş görmediği yönünde bir rivayet aktarılır. Nevevî gibi bazı alimler de suyun satım yasağını, sahibinin ihtiyacından fazla olması, suya başka insanlar ve hayvanların içme suyu olarak ihtiyacının bulunması ve bu ihtiyacı karşılayacak başka su kaynağının bulunmaması gibi kayıtlara bağlamışlardır. Hanefiler, Şevkanî ve hadis alimlerinin büyük bir kısmı ise bu yasağı kaplara doldurularak ihraz edilenler dışında tüm sular için geçerli saymışlardır. Bunların dışında alimlerin çoğunluğu ise ihraz edilip kaplara alınan sular ile özel mülkte yer alan kuyu, kaynak, kanal vb. sularının satılmasını ilke olarak caiz görmüşlerdir. Onlar bu konuda Hz. Peygamber’in dağdan elde edilen mubah odunun satılmasına onay vermesini ve Hz. Osman’ın Rûme kuyusunu satın alıp vakfetmesi olayını delil getirmektedirler.
www.dunyahelalbirligi.org
25
KTAŞ a Hacı Zeki A d n lı yı 0 7 9 1 ı ğullar çe Hacı Hasan O önem Gülbah d O r. u şt u lm e geçen tarafından kuru hane ile faaliyet at al im ir b k ek çü semtinde kü sermaye ediner rı b sa ve ek em aşı e da açılan Setb n firma, kendisin lı yı 5 8 9 1 ve nınmış tır. gün geçtikçe ta ı taçlandırmış ın ıs ar aş b u b şubesiyle
1
995 yılında, Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel AKTAŞ’ın önderliğinde, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Aslı Ataş ve İbrahim Aktaş ile kurumsal kimlik oluşumu ve kalite çalışmalarına ağırlık veren Hacı Hasanoğulları, 2009 yılında aldığı üretim izni ile Yunusemre mahallesinde 2250 metre kare üzerine inşa edilmiş 4 katlı imalathanesiyle üretime devam etmiş, hem de ürün çeşitliliği konusunda bir dizi girişim başlatmıştır. Aynı yıllarda yapılan denetimlerde “hijyen” ve “üretim kalitesi” açısından Yıldırım Belediyesi’nce “Örnek İşyeri” ve “Beyaz Zambak” belgeleriyle ödüllendirilen firma, “standartlara uygun ve kaliteli üretimi teşvik edecek her türlü çalışmayı yapmak ve bunlarla ilgili belgeleri düzenlemek” görevini yerine getirirken, standardizasyonun yanı sıra kalite konusuna da eğilmiş ve bu alanda yürüttüğü çalışmalarla sektörüne öncülük etmiştir. Günümüz ekonomik ve teknolojik gelişmeleri ve Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında Türk Standartları Enstitüsü TS-ENISO 9000 Kalite Yönetim ve ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim
26
www.dunyahelalbirligi.org
Sistemi belgeleriyle; uluslararası standartlara sahip bir işletme olarak büyümeye devam eden Hacı Hasanoğulları, bu süreçte Yüksel Aktaş önderliğinde gece gündüz Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vererek ürün çeşitliliğini arttırmış, 100’e yakın patentli ürünü ile ulusal ve uluslar arası fuarlarda Bursa’yı başarı ile temsil etmiş, Bursa’nın yanı sıra İstanbul, Ankara ve Eskişehir’de açtığı şube ve bayi ağıyla gelişimini sürdürmüştür. Yaşanan ekonomik krizlere ve sektördeki olumsuzluklara rağmen; tedarikçiler, kullanıcılar, yasal otoriteler, tüketiciler ve ilgili tüm birimler arasındaki koordinasyonu aksamadan ve güvenli bir şekilde yürüten firmamız, Avrupa birliği ile entegrasyon sürecinde Gıda Güvenliği konusundaki hedeflerinden taviz vermemiş, 2012 yılının Aralık ayında aldığı Helal Gıda Sertifikası’yla da üretim felsefesi, yüksek kalite ve ticaret ahlâkını tescillemiştir. Hacı Hasan Oğulları markası altındaki üretimimiz, eşsiz kalitesi ve lezzeti ile ülkemiz ve yurtdışındaki sofralarda yer almaya devam ediyor. Hedeflerimiz, Hacı Hasanoğulları bayrağını ülkenin her bölge ve ken-
tinde dalgalandırırken, yurt dışına da açılarak, ekonomiye yön veren ihracatçılar arasında yer almaktır. Misyon Geleneksel, Osmanlı ve Türk Mutfağındaki, Baklava, tatlı üretimi ve ülke tanıtımına katkısında rol alan, bu çerçevede; Doğal ve organik üretim şartları ile alanında standartları oluşturmak. Vizyon Alanında bölgesinde şube ve bayi ağı en geniş işletme olarak; • Kendine has geleneksel lezzetleri sürekli arttırmak, • Yasal, resmi beklentileri koşulsuz karşılamak, • Müşteri beklentilerinin ötesinde lezzetler sunmak.
Değerlerimiz • Önce insan olmak, insana saygı duymak. • Sağlıklı beslenme dengesini bozmamak. • Ahlak kuralları ile güveni sürdürmek. • Terbiye ve saygı temellerine sadık kalmak. • Doğal kaynak kullanımını esas almak. • Yasal beklenti ve şartlardan şaşmamak. Kalite / Gıda Güvenliği Politikası Gıda üretimi alanında; • Sağlıklı beslenme, hijyen şartlarından ödün vermeden müşteri beklentilerinin ötesine odaklanmak.
• Organik ve doğal yollarla üretilmiş besin değeri yüksek geleneksel ve yenilikçi lezzetleri topluma sunmak. • Stratejiye dayalı olarak, gelişimimizi izlenebilir kılmak. Sürekli gelişim ile liderliği tüm ekibe yansıtmak. • Mesleki ve yönetsel eğitim ağını oluşturarak sunulan lezzet ve güvene çalışanlarımızı katmak. Yeni nesil ustalar yetiştirmek. • Yeni ürün, Ar-Ge çalışmaları ile; unutulmaya yüz tutmuş lezzetleri gün yüzüne çıkartmak. • Güveni her daim müşterilerimizin yüzünde hissetmek.
Helal kavramı ifade edildiğinde akla ilk olarak gıda geliyor. Diğer ürünlerin hellaliği bile daha yeni yeni konuşulur ve tartışılır hale gelmeye başladı. Göz önünde olan her şey gibi tatlı sektörü de olumlu olumsuz eleştiriler alıyor. Bu alanda üretim yapan firmalar ise bu eleştiriler ve yaşanan olaylardan nasibini fazlasıyla alıyor. Tatlı deyince aklımıza gelen ilk şey şeker oluyor. Şeker deyince de Şeker’in hellalliği boyutunun kriterleri soruları kafamızı kurcalıyor. Çünkü helal kavramının tanımladığımız zaman “helal”olan şekerin öncelikle sağlıklı olması insana zarar vermemesi gerekiyor. Peki uygun şeker hangisidir? Hazır gıdalarda ve tatlılarda kullanılan glikoz şurubu nişastaların kimyasallar ile parçalanması yolu ile elde edilen yapay ve insan sağlığı açısından rafine şekerden daha risklidir .Mısır şurubu ise genetiği değiştirilmiş organizmalardan elde edilir. Fruktoz ise kimyasal yolla meyve değil mısırdan elde edilir. Aspartam ise tamamen yapay bir madde olup kansorejen bir etkiye
sahiptir. Hazır gıdaların bu kadar sorgulandığı ama bir o kadar da hazır gıdalardan vazgeçemediğimiz bir dönem de yaşıyoruz. Kadının da dışarıda erkek kadar aktif rol alması bizi hazır gıdalara mecburen yönlendiriyor. Dolayısı ile yediğimiz, içtiğimiz her şeyin bilincinde olmayı hazır aldığımız her ürünü ince ince sorgulamamızı gerekli kılıyor. Hacı Hasan Oğullarını Dünya Helal Birliği olarak ilk girdiden son tüketilinceye kadar girdilerin ve son ürün özelliklerini, son tüketiciye kadar her aşamasının tek tek inceleyerek denetimini gerçekleştirdik. Yapılan denetim sonucunda Hacı Hasan Oğulları’nın helal sertifikasyon kurallarına uyarak üretimlerini gerçekleştirdiği yapılan denetimlerde tespit edildi ve helal belgesi almaya hak kazandı. Hacı Hasan Oğullar’ının ürünlerinin üretiminde girdilerin gıda güvenliği gıda hijyeni yanında helal sertifikasınıda irdeleyerek bu konuda hassasiyetlerini göstermektedirler. Hacı Hasan Oğulları ürünlerinde gıda güvenliğinin yanında üretimin ve çalışma ortamının islami kurallar dahilinde
gerçekleştirerek helal ürünler üretmektedir. Çünkü bu firma gerek hijyen konusunda gerek kullanılan yağlar konusunda, hiçbir ürünlerinde alkol bulunmaması, alanında uzman kişiler ile çalışması ,kendi soframızda kullandığımız, kendi ellerimizle yaptığımız tatlıda ne kullanıyorsak onlarında bunu kullanması, geleneksel lezzetlere ve değerlere önem vermesi bu firmayı bizim için çok kıymetli kılıyor. Merkezi Bursa olup büyümesi ve Türkiye’yi 100 kadar olan patentli ürünüyle uluslararası alanda temsil etmesi bizim için oldukça gurur vericidir. Uluslararası alanda geçerliliği olan Helal Sertifikasyon Belgesi’ne sahip olan Hacı Hasan Oğulları yenilikçi uygulamaları helal olma kriterlerinin hepsini yerine getirmesi, kalitesi ve hijyenik koşulları ile her konuda bize güven veriyor. Hacı Hasan Oğulları’na yaptıkları tüm çalışmalardan dolayı ve bundan sonra üretecekleri ürünler için Helal Olsun diyoruz. Ayşen Kuran AKYILDIZ
www.dunyahelalbirligi.org
27
SUYUN SAHİBİ KİM OLMALI?
YA DA SUYUN SAHİBİ OLMALI MI? Ömer KIZILASLAN
28
www.dunyahelalbirligi.org
E
n hayati ihtiyacımız olan su, bütün toplumsal faaliyetlerimizi yürütmemiz açısından kritik bir öneme sahiptir. Dünyamızın %70’ini kaplayan suyun %2,53’ü tatlı sudur ve bu tatlı suyun ancak % 1’inden azı kullanılabilir ve içilebilir özelliktedir. İklim değişikliği, artan şehirleşme ve nüfus artışı nedeniyle temiz su kaynaklarının azalması ve tükenmesi son yıllarda uluslararası alanda üzerinde giderek daha fazla düşünülen ve tartışılan bir konu haline gelmiştir. Küresel su tüketiminin 20’nci yüzyılda 5 katına çıkması ve bu tüketimin 2025 yılına kadar %30 oranında artmasının beklenmesi de konunun önemini ortaya koymaktadır.
Su konusu son yıllarda uluslararası gündemin üst sıralarında yer almaya başlamıştır. Suyun dünya kamuoyunun ilgisini giderek artan bir biçimde çekmesinin başlıca nedenleri arasında nüfus artışı, hızlı şehirleşme ve sanayileşmenin yol açtığı su ihtiyacı ve iklim değişikliği yer almaktadır. Su sıkıntısının gelecek 20-25 yıl içerisinde Orta Doğu dâhil bazı bölgelerde su krizine dönüşmesi ihtimali mevcuttur. Bu nedenle, ikamesi mümkün olmayan bu doğal kaynağın, 21. yüzyılın stratejik kaynaklarından biri olacağı genel kabul görmektedir. Ortadoğu su sorununda üç kilit ülke, Sudan-Etiyopya-Türkiye’dir.
Etiyopya’nın İsrail güdümlü dış politikası, gözleri Türkiye ve Sudan üzerine çekmektedir. Bu durumda GAP da ayrı bir önem kazanmaktadır. Güneydoğu’da Kudüs merkezli manevralara çık sık rastlanmaktadır. Sudan’ın İsrail açısından sahip olduğu stratejik önem ise, bu ülkede yaşanan sorunların son bulmasını da engellemektedir. Su sorununun Ortadoğu’da bir savaşa yol açabileceği ihtimali ilk olarak 1986 yılında CIA’in UluMerkezi Washington’da bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi, 1986’da durup dururken, ‘Ortadoğu’nun Su Sorunu’ başlıklı bir rapor yayınlar. Raporda bölgedeki kuraklığın artacağı, nehir debilerinin azalacağı, günlük hayatta suyun petrolden daha değerli olacağı gibi araştırma sonuçlarına yer verilir ve bir de kehanette bulunulur: ... Nil, Ürdün ve Fırat... Ortadoğu’da, gelecekteki bir savaş, mutlaka bu üç nehrin sularının paylaşılmasından çıkacak... Ortadoğu’da patlak veren su krizinin kilit ülkesi ise İsrail’dir. İsrail’in şu andaki su ihtiyacının büyük bir bölümü Taberiye Gölü’nden karşılanmaktadır. Oysa Taberiye Gölü’ne akan Litani Nehri Lübnan üzerinden gelmektedir ve kontrolü İsrail’in sınırları dışındadır. İsrail’in Güney Lübnan’ı işgal etmesi ile bu sorun bir süreliğine ortadan kaldırılmıştır. Bu da İsrail’in su uğruna savaşmaktan kaçınmayacağını göstermektedir. İsrail’e sürekli Yahudi göçü devam ettiği ve yeni gelenler için her gün daha fazla yerleşim alanları açıldığı göz önünde bulundurulursa, gelecekteki İsrail Devleti’nin nüfusuna yetecek kadar su kaynağı Ortadoğu’da bulunmamaktadır. İhtiyaç duyulan suyun GAP’tan sağlanmasıyla, planlanan ‘Büyük İsrail’ projesinin kurak topraklarda değil ‘Barış Suyu’ projeleriyle verimli top-
raklarda gerçekleşmesine çalışılmaktadır. Barış Suyu projesiyle Fırat’ın suyunun Suriye üzerinden önce Ürdün’e daha sonra İsrail’e aktarılması planlanmaktadır. İsrail’e gereken suyun gönderilmesi için bütün bu planlar yürütülürken, İsrail’in sessiz bir po-
İsrail'e sürekli Yahudi göçü devam ettiği ve yeni gelenler için her gün daha fazla yerleşim alanları açıldığı göz önünde bulundurulursa, gelecekteki İsrail Devleti'nin nüfusuna yetecek kadar su kaynağı Ortadoğu'da bulunmamaktadır. İhtiyaç duyulan suyun GAP'tan sağlanmasıyla, planlanan 'Büyük İsrail' projesinin kurak topraklarda değil 'Barış Suyu' projeleriyle verimli topraklarda gerçekleşmesine çalışılmaktadır.
litika izlemesi de dikkat çekicidir. Tarihte ne zaman İsrail’in büyük, fakat kamuoyuna hissettirilmemesi gereken bir menfaati olsa, İsrail sessiz bir politika izler: Gelişmeler hakkında doğrudan yorumda bulunmak yerine, kendi fikirlerini kontrolü altında olan ağızlardan söyleterek, arka planda kalmayı tercih eder. İsrail’in Batı Şeria ve Güney Lübnan’ı işgal etmesinin en önemli nedenlerinden biri de buraların zengin su kaynaklarına sahip olmaları. Golan Tepeleri dağlık, yağışlı ve münbit bölgeler. Buraları gözden çıkaramıyor. Ayrıca İsrail Taberiye Gölü’nün Suriye’ye ait bölümünü de işgal etmiş durumda, bütün gölü kullanıyor. Çünkü denizden su arıtma çok masraflı bir işlem. Bu İsrail’in enflasyonunu bile etkiliyor... Diğer yönden gelelim yerel bazda yani ülkemizde yanlış uygulanan su politikaları nedeni ile İsrail gibi yabancı sermayeli uluslararası markaların her türlü kanuni kılıfı delerek bütün dünyaya paralel olarak ülkemizde de kullanımı hızla artan hazır ve ambalajlı su tedariki yapan firmaları ya satın alarak ya da hak-
www.dunyahelalbirligi.org
29
sız rekabetle Pazar paylarını ellerine geçirme sürecine; 1990’lı yılların başından itibaren Türkiye’de özellikle büyük kentlerde ortaya çıkan içme suyu sorunu ile birlikte ambalajlı su tüketiminin arttığı gözlenmiştir. 2007 yılında 8,1 milyar lt 2008 yılında 8,7 milyar lt 2009 yılında 9,0 milyar lt 2010 yılında 9,3 milyar lt 2011 yılında 9,8 milyar lt Türkiye’de 250’den fazla yerli ve yabancı firma ambalajlı su sektöründe pazar payını arttırmak için rekabet halinde. Yabancı firmaların payı %50’ye ulaşırken,pek çok sayıda marka da ithal su ile pazara girmeye çalışıyor. Türkiye’de gıdaların denetiminde iki bakanlık faaliyette bulunmaktadır; Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı. Ancak doğal kaynak suları, içme suları, maden suları ve tıbbi sularla ilgili üretim, ambalajlama ve satışına yönelik düzenlemeler, Sağlık Bakanlığının ilgili biriminin 14.04.1999 Tarih ve 4403 sayılı yönetmelik hükümleri gereği işletilmekteyken, Temmuza 2001’de bir Yönetmelik değişikliğine gidilmiştir[5]. Eski yönetmeliğe isterseniz bir göz atalım, bakalım neler göreceğiz?: “Her ne surette olursa olsun; a) Yönetmelikte belirtilen tanım ve niteliklere uygun olsa dahi, Yönetmelik hükümlerine göre izin alınmamış suların ambalajlanarak veya herhangi bir kaba doldurularak satılması. b- Dere, göl, nehir gibi yüzeysel suların ve kuyu sularının satışı. c- İzinli suların, izin verilen amba-
30
www.dunyahelalbirligi.org
lajlar dışında veya başka firmalara ait ambalajlara dolumu ve satışı, yasaktır ve bunlar için izin verilmez” biçimindeki hükümleriyle içme sularının kodeksi açık bir şekilde belirlenmişti. Bu Yönetmeliğin geçerli olduğu bir tarihte O çok bildiğimiz marka nasıl oluyor da kuyu suyundan içme suyu elde edip, ambalajlayarak satışa çıkarabiliyordu? Yapılan tüm bu işlerin yasal kılıfına uydurulduğu gayet açık, bundan şüphe yok Ancak bu noktada önemli bir hususun da altını çizmek lazım. Tüm Türkiye’de yaklaşık 200’ü bulan doğal kaynak suyu üreticisinin Sağlık Bakanlığı’nın ilk yönetmeliğine göre yatırım yapması söz konusu. Doğal kaynak sularının dışında herhangi bir suyun ambalajlanarak satışına izin vermeyen bu yönetmeliğin aksine, Temmuz 2001’de çıkarılan “İçilebilir Su Yönetmeliği” filtreleme sistemi ile kuyu sularının satılmasına olanak tanıyınca, haksız rekabetin feriştahı ortaya çıkıyor. Uluslararası şirketler, su kaynaklarımızı satın alıyor. “Hayati” önem taşıyan suyun “sicili” çok da temiz olmayan firmaların eline geçmesi sizce de tehlikeli değil mi? En çok ihtiyaç duyduğunuz şey nedir, bir düşünün... Evler, arabalar mı? Şan şöhret mi? Sakin bir dağ eteğinde huzurlu bir hayat mı? Etrafta sevdiğiniz insanlar mı? Bolca para mı? Kim olursanız olun, hayat görüşünüz ne olursa olsun, cevap bunlardan hiçbiri değil. Çünkü kim olursak olalım, en çok ihtiyaç duyduğumuz şey “hava”. Her nefeste içimize çektiğimiz, Kanuni’nin “olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dediği zaman teneffüs ettiği hava. Çok şükür, kirli ya da temiz, her yerde bol bol var. Şimdilik, kullandığımız hava için kimse bizden para da istemiyor.
Bir zamanlar “su” için de para istenmiyordu. Su, havadan sonra, gene kim olursak olalım, ihtiyacımız olan ikinci şey... Bugün, su, iyi para ediyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar çeşme sularından soğudu. “Çeşme suyunu filtre edip için” diyen uzmanları duyan yok. Evlere plastik damacanalarla su alınıyor. Her eve haftada bir, iki veya daha fazla damacana. Su satma işi büyük bir ticaret haline geliyor. Su kaynakları alınıyor, satılıyor... Yeni su sahiplerinizle tanıştıralım: Adını telaffuz etmeye gerek yok hepimiz bu firmaların adını biliyoruz. Son günlerde, su konusunda, dikkat çekici bir gelişme var. Dünyanın “gıda” “devleri” olan uluslararası şirketler, su kaynaklarımızı birer birer satın alıyorlar. “21. yüzyılın en stratejik kaynağı su olacak” İnsan ister istemez bu dev gibi büyük “gıda” şirketlerinin, neden suyumuzla bu kadar ilgilendiğini merak ediyor. Bu uluslararası şirketler, öyle
ülkede çok ciddi kuraklık yaşanacağının tahmin edildiğini söylüyor ve ekliyor “Dünyamızın yakın bir gelecekte biraz daha ısınması, yağışsız kurak bir periyoda girilmesi, su tüketiminin de buna bağlı olarak artması söz konusudur. Bu sebeple bütün ülkeler, tatlı su kaynaklarını özel bir itinayla koruyacak tedbirleri almaktadırlar.”
yaş tahtaya basmazlar, diye biliyoruz çünkü. Planlar dışarıdan yapılıyor, burada uygulanıyordur. Konunun uzmanları, verdikleri cevaplarla bu merakımızı gideriyorlar. Doç. Dr. Yücel Acer, bir makalesinde şunları yazıyor: “Yerkürenin yüzde 70’i suyla kaplı olduğu halde, bunun yalnızca yüzde 2,5’i tatlı su olup, tatlı su kaynaklarının da yüzde 70’i kutuplarda donmuş olarak bulunmakta. Tatlı su kaynaklarının yüzde 30’luk kesiminin büyük bölümü de ya toprakta nem, ya da yerin ulaşılması olanaksız derinliklerindeki yeraltı su kaynakları halinde bulunmakta. Bir başka deyişle, dünyanın toplam tatlı su kaynaklarının yüzde 1’inden az bir bölümü insan kullanımına elverişli durumda.” Her yerimiz suyla çevrili olsa da, içme suyu kısıtlı. 21. yüzyılın en stratejik kaynağının su olacağı söyleniyor. Küresel ısınma, suyu daha da değerli yapacak Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (GYTE) İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Cemal Zehir, dünyadaki mevcut şartlar devam ettiği takdirde 2025 yılında 37
2020’li yıllarda su sorunları yaşanabilir. Habercionline sitesinden Murat Dağdeviren’e yaptığı açıklamalarda Yrd. Doç. Dr. Cemal Zehir, hızlı nüfus artışı ve küresel ısınma dolayısı ile 2020’li yıllarda su sorunları yaşanabileceğini ifade ediyor: “Türkiye ve Ortadoğu çevresindeki su kaynakları ihtiyaçları karşılamaktan uzak bulunmaktadır. Bölgede ciddi bir su sıkıntısı vardır. Bu durum gelecekte bölgede patlak vermesi muhtemel savaşların önemli potansiyel nedenlerinden biri olabilir. Ortadoğu, artan nüfus ve azalan kaynaklar nedeniyle su kıtlığından zarar görecek tüm bölgelerin en duyarlılarından birisidir. Sıcak savaş ortamının eksik olmadığı Ortadoğu bölgesinde su savaşları tezlerini eleştirsek bile, geleceğin bütün çatışmalarında etkili olacak faktörlerin önemlilerinden birisi de su meselesi olacaktır.” Ambalajlı yalanlar Su şirketlerinin, ne kadar iyi pazarlayabilirlerse o kadar satacakları “karlarla örtülü dağlardan, buzullardan, yemyeşil ormanların arasında süzülüp en doğal halleriyle soframıza gelen” suların; ekolojik, ekonomik, sosyal sorunlara yol açtığı ve su krizini daha da derinleştirdiği gerçeği her geçen gün biraz daha açığa çıkmakta. Ambalajlı suların zararlarına ilişkin kapsamlı araştırmalar yapılmakta. Ve bu araştırmaların sonuçları su
şirketlerinin ürünlerini ve hizmetlerini satmak için ileri sürdükleri tüm argümanları bir çırpıda yok edecek nitelikte. Su şirketlerinin iddia ettikleri gibi, şişelenmiş su, olmazsa olmaz bir ürün değildir. Ambalajlı su için ileri sürülen olumlu argümanlara karşı, ambalajı suyun musluk suyundan çok daha pahalı olduğunu, şişe suyunun musluk suyundan daha kaliteli ve temiz olmadığını, plastik şişelerin doğada kirliliğe neden olduğunu, pet şişenin kendisinin üretimi, suyun şişelere doldurulması, nakliyatı, depolanması için gerekli olan enerjinin büyüklüğünü, tatlı su kaynaklarının korunması bir yana, suların ambalajlamasıyla daha hızlı tükendiğini yapılan araştırmalar göstermekte. Şişe sularının satışı arttıkça, çeşme sularını içilebilir nitelikte olması için ayrılan kamusal kaynakların oranı ise her geçen gün azalmakta. Şişelenmiş suları ancak parası olanlar alabilir, bu bağlamda da ambalajlı su, herkesin yeterli ve kaliteli miktarda suya erişiminin önünde engeldir… Su Hakkı Kampanyası olarak, su altyapılarına yatırım yapılmasını, çeşme sularının güvenilir hale getirilmesini, ekonomik ve çevresel etkileri en az olan musluktan temiz içme suyu hakkımız olduğunu savunuyor ve herkesin yeterli kalite ve miktarda suya erişimin önünde engel olan, suların şişelenip satılmasına dayalı bu özelleştirme politikasına karşı durmak gerektiğini düşünüyoruz. Su, hayatımız için en önemli ikinci şey... Birincisi hava. Suyun sahibi kim olmalı sizce?
www.dunyahelalbirligi.org
31
Kainat Kitabının Muhteşem Varlığı
SU
Bursa Orhangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Recep İLERİ
32
www.dunyahelalbirligi.org
İ
nsan ve su ilişkisi muhteşemdir. Su muhteşem bir malzemedir. Biri yanıcı (Hidrojen, H2) ve biride yakıcı (Oksijen, O) olmak üzere iki gazın 104.7 derecelik açı ile birleşmesinden oluşan ve Allah tarafından, canlıların hayat kaynağı olarak yaratılmış muhteşem bir sıvıdır. İki gazdan, bir sıvının oluşması anacak bir yaratıcının mucizesidir. 30 yıldır, “Su ve Atıksu Mühendisliği” üzerine çalışan bir Su ve Çevre Uzmanı ve Profesörü olarak suyu tam manası ile anladığımı söyliyemem. Su hakkındaki bildiklerimiz olduğu gibi bazı bilmediklerimizde halen mevcuttur. Suyun beyinde bilgi depolamadaki rolünü henüz anlamış değiliz. Gerek insanoğlu
ve gerekse kainat üzerinde suyun çok önemli fonksiyonları mevcuttur. Bir gezegende hayat varmıdır sorusunun cevabı için ilk bakılan kriter: Su kaynağı veya belirtisi varmıdır, yani su varmıdır diye bakılmaktadır. Çünkü su; hayat kaynağı ve en önemli belirtilerden birisidir. Suyun negatif ve pozitif enerjilerden etkilendiğinin mekanizmasını anlamaya çalışıyoruz. Suyun birçok harika özellikleri bulunmaktadır. Bunlardan sadece birkaçını bu makalemizde irdelemeye ve anlamaya çalışcağız. Bir su molekülü, çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünya’nın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde, her su molekülünün de, elektromanye-
tik kuşakla çevrelenmiş, bir eksi ve bir artı kutbu vardır. Bedenimizde, suyun günlük olarak, aşağı ve yukarı canlı bir güç olarak aktığı, yaklaşık 90.000 km sıvı bant (kılcal damarlar) vardır. İki aynı kar tanesinin, hiçbir zaman birbirine benzememesi çok ilginçtir. Beyindeki su oranı %74.8’dir. Beyin de, vücut ağırlığının %2’dir. Su mükemmel bir çözücü ve şifadır. Sağlıklı bir insan için, ve sağlıklı kalabilmek ve vücut su dengesi için ortalama 2-3 Litre/Gün, temiz su içilmelidir. Günde 3 litreden fazla su tavsiye edilmez. Ayrıca, günde 5 litreden fazla kesinlikle su içilmemelidir, çünkü bu miktardan sonra kandaki mineral seyrelmesi olaca-
su kristalleri bozulmaktadır. Temiz suya kirli su veya pislik bulaştığında da su kristalleri bozulmaktadır. Su sevgiden ve pozitiv enerjiden olumlu etkilenmektedir. Su kristalleri meydana gelen titreşimlerin deseni ve görüntüleridir. Genelde positiv titreşimler güzel bir şekilde oluşmuş su kristalleri meydana getirirler ve kristalizasyon oranı negative titreşimlerin meydana getirdiklerinden daha fazladır. Çevre kavramını oluşturan üç ana unsur su, hava ve topraktır. Yeryüzünde katı, sıvı ve gaz halinde bulunan su, güneşin sağladığı enerji ile kesintisiz bir çevrim içersindedir. İnsanlar gerekli aktiviteleri için gerekli suyu bu döngüden sağlarlar.
ğından dolayı su zehirlenmesi oluşabilir. Su ve kristalleri, ona verdiğimiz pozitiv ve negativ enerjiden etkilenirler. Güzel ve teşekkür mahiyetinde sözler söyler isek, su kristalleri çok düzgün olurken, eğer kötü sözler ve anlamsız müzikler dinletirsek
Kullandıktan sonra aynı çevrime geri verirler. Bu çevrim içersinde insan aktiviteleri, sanayi ve tarımsal faaliyetler sonucu suya karışan maddeler, suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek su kirliliğine sebep olurlar. Su geçmişte olduğu gibi bugün de insan ve
canlıların en fazla ihtiyaç duydukları bir doğal kaynaktır. Bu kaynağın yerine geçebilecek yapay bir madde yapmak mümkün değildir. Teorik olarak su miktarı ne kadar azalırsa, kıymeti de o derece sınırsız olarak artar. Su, stratejik bir malzemedir. Temelde sanılanın aksine sınırlı bir kaynaktır. Su, insanlık tarihi boyunca hayat damarı ve tarihin devamının sağlanmasına vesile olmuştur. Kentler büyüdükçe, yerel su kaynaklarının kapasitesini zorlamakta ve mühendisleri daha uzaklardaki kaynaklara yöneltmektedir. Günümüzde su, ulusal ve uluslar arası politikaların belirlenmesinde önemli bir unsur haline gelmiştir. BM tarafından hazırlanan bir raporda, 21. yüzyılda, ülkelerin su yüzünden birbirleriyle çatışabilecekleri uyarısında bulunulmuştur. Dünya nüfusunun %40’ını barındıran yaklaşık 80 kadar ülkede ciddi su sıkıntısı çekildiği belirtilmektedir. Su sıkıntısı çeken insan sayısının günümüzde 1.2 milyara ulaştığı belirtilmektedir. Rapora göre, 2025 yılında dünya nüfusu 8.5 milyara ulaşacağı ve nüfusun en az üçte biri su sıkıntısıyla karşı karşıya kalacaktır. 20. yüzyılın en stratejik ürünü, hammaddesi petroldü. 21.yüzyılda ise petrole ilave su gündeme gelmektedir. Su en stratejik madde, kaynak olurken; tarım da en stratejik sektör olmaya
www.dunyahelalbirligi.org
33
34
başlamıştır. 1994 yılında J. Bulloch ve A. Darwish tarafından kaleme alınan “Su Savaşları-Ortadoğu’da Beklenen Çatışma” adlı kitaba göre; Ortadoğu tarihi hep kuyular ve sular
nin azalmasına bağlı olarak yoğunluğu artarken suda tamamen aksi olmaktadır. Su donunca yoğunluğu azalır. Böylece donmuş kütle, dibe çökme yerine yüzeye yükselir. Bu
üzerinde yoğunlaşmıştır (1). Su tabiatta katı, sıvı ve gaz olmak üzere her üç fazda da bulunur. Bu hali taşıyan yegane maddedir diyebiliriz. Bütün maddeler katı hale geçtiğinde, moleküller arası mesafe-
buz tabakası dıştaki soğuk hava ile alttaki su arasında ısı transferine karşı bir engel oluşturur ve altındaki suyun donmasına mani olur. Böylece hava sıcaklığı -50 0C bile olsa, buzun altında sıcaklık daima sıfırın
www.dunyahelalbirligi.org
üzerinde olur ve hayat devam eder. Bilinen bütün sıvılar içersinde en yüksek yüzey gerilimine sahip olan sudur. Bu özelliği yağmur damlacıklarının oluşumu açısından önem taşımaktadır. Bütün sıvılar içinde buharlaşma ısısı en yüksek olan sudur. Bu sebepten kolayca buharlaşarak kaybolmaz. Su, amonyaktan sonra en yüksek erime ısısına sahip olan bileşiktir. Yüksek özgül ısısı, yani bir gram suyun sıcaklığını bir derece arttırmak için gerekli enerji miktarının yüksekliği ile birlikte bu özellikler, suyu yeryüzündeki iklim farklılıklarını, belirleyici unsur durumuna getirir. Çünkü dünya yüzeyinin dörtte üçü su ile kaplı olup, dünyadaki toplam suyun %97.6’sı denizlerde, %2.4’ü de karalarda bulunmaktadır. Böylesine büyük alana ve hacme sahip su, hayatın bir diğer temel kaynağı olan güneş enerjisinin yeryüzünde tutulmasında büyük rol oynamaktadır. Güneşten gelen toplam enerjinin %23’ü yeryüzündeki suları buharlaştırmada ve su buharı ihtiva eden hava kütlelerini ısıtıp harekete geçirmede kullanılır. Böylece su, dünyanın yaşanılabilir bir iklime sahip olmasında önemli bir rol oynar. Suyun diğer bir özelliği hidrolojik döngü sayesinde yenilenebilen bir kaynak olmasıdır. Bu hadise suyun buharlaşma ve terleme ile atmosfere yükselmesi, oradan ihtiyaç duyulan yerlere taşınması ve yağış olarak tekrar yeryüzüne inmesi; böylece yeraltı sularının beslenmesi ve yüzey akışlarının oluşmasından ibaret olan büyük su hareketidir. Su ihtiyacının karşılanmasında hidrolojik döngünün büyük önemi vardır. Zira dünyadaki toplam suyun ancak %2.4’ü karalarda bulunduğundan bu döngü büyük önem taşımaktadır. Diğer yandan karalardaki suyun ancak %10 kadarı teorik olarak kullanılabilir tatlı su potansiyelini oluşturmaktadır ki bu da 3-4 milyon km3 ‘tür. Günümüzde insanlığın toplam
su ihtiyacı yılda yaklaşık 5500 km3 olarak hesaplanmaktadır. Bu ihtiyaç, yeryüzündeki bütün akarsularda bir anda bulunan suyun üç katıdır. Bu ihtiyaç, bütün akarsularla birlikte karşılanamadığından, yeraltı suları ile birlikte karşılanabileceği anlaşılmaktadır. Ancak bütün akarsuların taşıdığı yıllık 37 000 km3 ‘e karşılık gelen debi (yılda akan su miktarı) ile kıyaslandığında 5500 km3 ‘lük ihtiyacın, devridaim eden suyun %15’i gibi yüksek bir oranına ulaştığı görülmektedir. Bu sonuç gittikçe artan su ihtiyacının karşılanmasında giderek daha büyük problemlerle karşılanacağının bir işaretidir. Suyun harika özelliklerinden birisi de ondaki hidrojen bağları sayesinde ortaya çıkar. Bilindiği gibi suda bulunan iki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile birleşirken, oksijenin her iki tarafında birer hidrojen ola-
li bir dipolar (iki kutuplu) molekül haline getirir. Bu sayede su molekülleri birbirini çeker ve hidrojen bağları yardımıyla kümeleşme olur. Yüzey gerilimi ve dielektrik sabiti çok büyük olma özelliğinden dolayı su, iyi bir çözücü olmakta ve hayat için gerekli birçok bileşiği eriterek bünyesine almaktadır. Bu da suya bitkiler için gerekli birçok mineral gıda maddesini taşıyıcı özellik kazandırır (2). Suyun hayat için diğer bir önemi, atmosferdeki mevcudiyetiyle yeryüzünün radyasyon yoluyla soğumasını önlemesidir. Yapılan hesaplara göre atmosferde su bulunmaması halinde yeryüzünün bugünkü ortalama sıcaklığının 15 0C azalarak 0 0C’ye düşeceği tespit edilmiştir (3). Tabiî sular yer kabuğunda denizlere ve göllere doğru akarken değişik kayaların içerisinden geçer ve bu kayalardaki bazı tuzları çözerler. Bu
cak şekilde bir çizgi halinde molekül teşekkül etmez. Aksine iki hidrojen atomu aynı tarafta yer alarak molekülün bu kısmının pozitif yüklü oluşuna sebep olur. Diğer taraftaki oksijen ise negatif yüklüdür. Yüklerin bu şekilde dağılımı suyu kuvvet-
nedenle suların geçtiği bölgelerde mağaralar ve oyuklar gibi değişik coğrafi şekiller oluşur. Su kaynakları bulundukları ve geçtikleri bölgelerin jeomorfolojik özelliklerine göre, içerilerinde değişik iyonlar bulundurur. İçerisinde kalsiyum, magnez-
yum ve demir iyonları bulunduran sular, sert su olarak tanımlanır. Ülkemizin tatlı su kaynakları sınırlıdır. Yıllık yağış ortalaması 640 mm olan Türkiye’nin toplam kullanılabilir su potansiyeli yaklaşık 110 milyar m3/ yıl civarındadır. Türkiye’nin yağış rejimi mevsimlere ve bölgelere göre çok büyük farklılıklar göstermektedir. 1000 mm dolaylarında olan dünya yağış ortalaması göz önüne alındığında ülkemizin su kaynakları yönünden çok zengin olmadığı ancak ihtiyaçlarını karşılayabilecek oranda yeterli suyu olduğu ortaya çıkmaktadır (4). Bir ülkenin su zengini olabilmesi için yılda kişi başına 10000 m3’ün üstünde, su fakiri olabilmesi için yılda kişi başına 1000 m3’ün altında suyu olması gerekmektedir. Artan nüfusumuzla birlikte, gelişen sanayimizin, büyüyen şehirlerimizin ve her geçen gün yenisi eklenen tarımsal sulama şebekelerimizle gelecekte daha çok suya ihtiyaç duyacağız. Ayrıca insanlarımızın hayat standardı arttıkça tüketilen su miktarı da artmaktadır. Son yıllara kadar insan başına tüketilen su miktarı 20 lt/gün iken bugün 200-300 lt/ gün’e kadar yükselmiştir. Türkiye’de zannedildiği kadar kişi başına düşen su miktarı yüksek değildir. Türkiye’deki mevcut kullanılan su miktarı ortalama %72’si tarımsal sulamada, %12’si sanayide ve %16’sı içme ve kullanmada tüketilmektedir. Su kullanımından oluşan atıksu kirlilik deşarjlarının kaynaklara göre dağılımı da yaklaşık sanayi %33, tarım %22, evsel %20, maden %8, ulaştırma %8 ve diğerleri %9 civarındadır (4, 5, 6). Yağmur damlacıklarının oluşması ve atmosferdeki hareketleri esnasında, havada bulunan oksijen, azot, karbondioksit gibi gazlar bu damlacıklar içinde çözünürler. Atmosfer-
www.dunyahelalbirligi.org
35
de bulunan mikroskobik büyüklükte askıdaki katı maddeler de yağmur damlacıklarınca tutulurlar. Böylece su, havayı da temizlemiş olur. Karbondioksit sebebiyle hafif asidik özellik kazanan su, yeryüzünde daha eritici rol oynarken, havadaki kükürt dioksit oranının artması suyu daha da asidik hale getirerek bu avantajı dezavantaja çevirmektedir. Çünkü çok fazla asidik olan su, toprakta normalde çözünmeyen zararlı maddeleri de eriterek bünyesine almakta
Doğal Kaynak Suyu; yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde, uygun jeolojik şartlarda doğal olarak oluşan, 1000 mg/L den az çözünmüş mineraller ve/veya eser elementler bulunduran, yeryüzüne kendiliğinden çıkan soğuk yeraltı sularıdır. D o ğ a l Mineralli Sular (Maden Suyu); yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde, uygun jeolojik şartlarda doğal olarak oluşan, en az 1000 mg/L çözünmüş mineraller ve/veya eser elementler bulunduran, doğal yapısında karbondioksit ve radyoaktif elemente sahip olan, yeryüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usuller ile çıkartılan sıcak veya soğuk yeraltı sularıdır. Su kaynaklarının kullanımı belirlenirken öncelik kullanım sıralaması şu şekildedir: 1. İnsani içme ve kullanım ihtiyacı, 2. Hayvansal ihtiyaçlar, 3. Tarımsal sulama ihtiyacı, 4. Sanayi ihtiyacıdır.
ve bitkilerin ve suda yaşayan canlıların zehirlenmesine yol açmaktadır. Asit yağmurlarının yapraklara doğrudan zararı da ilave edilirse ormanların hava kirliliği sebebiyle nasıl yok oldukları kolayca anlaşılır. Tabii dengenin korunduğu bir ortamda hidrolojik döngü ile hayat kaynağı olan su, tabii denge bozulunca öldürücü tesir gösterebilmektedir. Su kirliliği, insanların hastalanması ve ölümlerin de nedenlerden birisidir. Temiz su için ilk şart, tabiatta zaten temiz olan suyu kirletmemektir (7).
Suyun ülkemizdeki durumu, geleceği, kullanım ve korunumu meselesi ciddiye alınmalı ve bu konuda çevre yönetim sistemleri içersinde su kullanım ve korunum stratejisi geliştirilmelidir. Öncelikle ülke içersinde su verimli kullanılmalı ve gelecek için planlamalar iyi ve akıllıca yapılmalıdır. Unutmayalım ki “plan yapmamak, başarısızlığı planlamak demektir”. Su savaşları senaryoları üretileceği yerde, muhakkak suyu verimli kullanma ve barış projeleri üretilmelidir. Bütün işleri devlet eliyle yapmak yerine; artık devlet, özel ve sivil toplum unsurlarının iş-
birliği ile verimli ve tüm insanlığın barışı ve huzuruna hizmet edecek sonuç odaklı çalışmalar yapılmalıdır. Önemli sorulardan biri de İnsanlığın ortak sorunları bugün nasıl çözülecektir?. Karnı aç ve susuz olanların karnını doyurmak ve onların susuzluğunu gidermek kolaydır. Doğası itibari ile de dünyada herkese yetecek kadar gıda potansiyeli ve su potansiyeli vardır. Fakat tarih boyunca gözü aç olanların karnını ve gözünü doyurmak ve susuzluğunu gidermek asla mümkün olamamıştır. Medeniyetleri bu noktada ikiye ayırmak mümkündür: 1. Yaşama Zevki İle Yaşayan Medeniyetler (bu medeniyetler tarih boyunca hep büyük savaşlara ve sıkıntılara sebep olmuşlardır ve bugünkü ekonomik krizi çıkaranlarda bunlardır), 2. Yaşatma Zevki İle Yaşayan Medeniyetler. Bence ikinci medeniyet (yaşatma zevki ile yaşamak, gerçek mutluluğu ve huzuru burada aramak ve bulmak, başkalarını düşünerek yaşamak, başkalarını kendisini yerine koymak)) dünyanın şu anda aradığı yeni medeniyettir (8). Su, barışa ve insanlığa hizmet etmelidir. Kavgalara ve savaşlara değil. “Su gibi aziz olmak” deyimi ne kadar önemli bir deyimdir. Su kaynaklarına sahip çıkmak, ülkemize ve insanlığa sahip çıkmaktır.
Kaynaklar: 1. Bulloch, J. ve Darwish, A. , Water Wars (Su Savaşları-Ortadoğuda Beklenen Çatışma), Tercüme, Mehmet Harmancı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994. 2. www.science.uwaterloo.ca, 2006. 3. Ayvaz, Z., Suyun Harika Özellikleri, Sızıntı, 216, 555-557, İzmir, 1997. 4. İleri,R., Sümer, B., Şengil, A., Şengörür, B., Gemci, T., Su : Stratejik Malzeme ve Korunmasındaki Öncelikler, Türkiye’de Çevre Kirlenmesi Öncelikleri Sempozyumu II, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gebze, Kocaeli, 1997. 5. Şen, Z., Su Kaynakları ve Önemi, Susuz Toplumlar İçin Su, 22 Mart Dünya Su Günü, Editörler: Zekai Şen, Abdüsselam Altunkaynak, Su Vakfı Yayınları, İstanbul, 11-32, 2002. 6. Zehir, C., Ortadoğu’da Su Medeniyetlerinden Su Savaşlarına, Su Vakfı Yayınları, İstanbul, 2003. 7. Saatçi, A.M., Ropörtaj, Su Dünyası, Devlet Su İşleri, 22, Mayıs, 2005. 8. İleri, R., Zaman Gazetesi, Yorum Sayfası, 16 Mart 2009.
36
www.dunyahelalbirligi.org
N Ü R Ü L A L E H İZMET
ve H LMESİNDE İ R İ D N E L E G BEL
Ş I Y A L N A YENİ BİR
www.dunyahelalbirligi.org
"SU" kasidesi
“
Allah tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (Nûr Sûresi/ 45)
“Su Kasidesi” şairi Fuzulî, bu âyetten ilham almış olmalı. Su nasıl kâinatta önemli bir yere sahipse bu şiirin de temelini oluşturuyor. Şiir, adını “su” redifinden alır. Şair her beytin sonunda “su” kelimesini tekrarlayarak “su”yu redif olarak kullanmış. Böylelikle “su” dünyaya olduğu gibi bu şiire de hayat vermiş. Su Kasidesi Fuzulî’nin, Hz. Muhammed’i övmek amacıyla kalemi eline aldığı bir şiirdir ve kuru övgülerle, yapmacık sevgi sözcükleriyle yazılan kasidelerden çok farklıdır. Bunun nedeni Fuzulî’nin, Hz. Peygamber’e büyük bir aşkla tâbi oluşudur ve o “Su Kasidesi” ile Peygamber’e olan özlemini bir nebze olsun dindirmiştir. Ya da belki de onun için yanan aşk ateşini daha da büyütmüştür. Aşk ateşinin kavurduğu dünya çölünde suya hasretlerin “Su, su!” diye sayıklaması gibi Peygamber’i çeşitli vesilelerle zikredip ona olan özlemini hem dindiren ve hem arttıran Fuzulî her hâlükârda bu aşk ateşinden memnundur. “Su, su!” diye sayıklayanlar nasıl suya hasretse, nasıl su diliyorsa o da her beyitte “Su!” diyerek şefaat dilemektedir aslında Hz. Peygamber’den.
38
www.dunyahelalbirligi.org
su önlümdeki odlara g n e d şk e z ö g y re su Saçma e odlara kılmaz çâ n şa tu u d lü n e d Kim bu ilmezem -i devvâr rengi b d e b n ü g r u d su n û Âb-g günbed-i devvâra n e d m zü ö g ış Yâ muhît olm k lsa gönlüm çâk çâ o h yo b ce a n a d Zevk-ı tîğun îvâra su ırağur rahneler d b n ile r rû ü m im K sözin ecrûh peykânun m i ild r e yl sö n Vehm ile ra su er kimde olsa ya İhtiyât ilen içer h n zahmet çekmesü rı zâ lü g n â -b ğ Suya virsün bâ e min gül-zâra su rs vi k te n zü yü z Bir gül açılma hattuna ubârını muharrir g z e ilm b a d su şa h O se gözlerine kara in n a d h a m h a b Hâme tek n'ola olsa müjgânum k â -n m e n la ıy d âra su Ârızun yâ nâsıyla virmek h n e m te l ü g z a lm Zayi o dirîğ bîmârdan tîgun i ild e itm i n ü g Gam âra su ranu gicede bîm ka k e rm vi r u d yr Ha it de şevkum sâkin in cr e h l ü n ö g ın n n ara su İste peykâ râda menüm-çü h sa u b z ke ir b Susuzam libi zühhâd kevser tâ m ya kı â şt ü m n ü Men leb elür hûş-yâra su g ş o h k e m iç y e Nitekim meste m r ayup eyler güzâ rm u d m e d r e h a Ravza-i kûyun âra su ol serv-i hoş-reft â lib a g ış lm o k Âşı
ttasıl dir ömrlerdür mu m te ye e n yi â p i Hâkre su şa urup gezer âvâ tsam gerek a u d d n p a lu o şd a ğ d ra ı p n to şı Ba an Su yolın ol kûyd yman vara su ko ya kû l o ı h r a d ına ister sala nû h â Çün rakîbümdür rg e d i kâ h e su Zerre zerr er olsa pâre pâre g n r a la d h st â o d rg e m d e l ls o yla ger ö Dönmez ra su Dest-bûsı ârzûsı yâ la n u n a n u n ğum su ân bilür ehl-i hatâ Kûze eylen topra rm e d i in rd vi n 'tü a Zikr-i n âra su r içün içer mey-h an meger â d n m zı u â h i iy fn e rî d m m ku ki kılur Eyle Serv ser-keşlük su ra a lv ya şe ü d a m yağın eşer müştakuna b 'l e Dâmenin duta a yr a H yâ h Yâ Habîballa diler hemvâra su p ile u g n n ya re r ir le b e r e şn g e e -t Eyle kim leb ülün kanın m İçmek ister bülb su ra a rt ku e ir da izâcına g t kim şeb-i Mi'râc' e Gül budağınun m m râ ke ı rh a b l su Sensen o iş sâbit ü seyyâra rm e tü m le ye â n i ü lh yz e fe ış -i şen kılm Şebnem Tıynet-i pâkini rû su r'a tâ h u M -i d e k-i Ahm yz iner İktidâ kılmış târî her dem zülâl-i fe n e d îd rş u h -i e âra su Çeşm tecdîd iden mim fâ n tı ü ıs d a -i rr rk ü e d m -ı a â ls ry o e t şer d Hâce Seyyid-i nev-i be su ra â şr e i şte â tı ucizâ ış dil-i sûzânuma lm sa Kim sepüpdür m m a g ı râ n Bîm-i dûzah l nâra su n kı a vn re t i ihsânun sepe o e rvv b ü e b ü m n ü rı îd m zâ ü lr ü a g V Kılmağ içün tâze -i hâra su g n se r â h iz eri iş m olmış Fuzûlî sözl r e Mu'cizinden eyle h ü g n e d n 'tü a Yümn-i n k lü'lü şeh-vâra su kim te e n d e m n ö le d â n iş a d im n n â Ebr-i nîs ı bî-pâyâ Mu'cizi bir bahrffara su kü -i e n â h şte â in min ı haşr Yetmiş andan m bîdâr olanda rûzn la o n e td fle a g su Hâb-ı nde dîde-i bîdâra istimâ ke e tö its n m e ki td r e le sr a iş h d ağın Eşk-i Hayret ilen barm Ensâr'a su ü n ü g t e d d m şi in rdüg mahrûm olmaya şr a h ı Barmağından vi zrû ki r u ld Umduğum o îdâra su t yâ a h re men teşne-i d -ı vi b â n r u lu sl o va se -i iç r şm â e m Ç Dostı ger zehr-i hr-i mâra su ze e tt e lb e r e n ö Hasmı su içse d -hîz hr-ı rahmet mevc a b in m n e d e tr su Eylemiş her ka içün gül-i ruhsâra zû vu ç a rg u p u n El su
www.dunyahelalbirligi.org
39
ZEMZEM SUYU ÖZELLİK ve İLGİNÇ YÖNLERİ
Su Vakfı Başkanı
Zekai ŞEN
40
www.dunyahelalbirligi.org
Özet
M
üslümanlar için manevi değeri İslamiyet’in ilk çıktığı günden günümüze kadar süregelen hizmeti ile en fazla heyecan ve bereket veren su “Zemzem” suyudur. Kökeni hazreti İbrahim aleyhisselama kadar yaklaşık günümüzden 4,000 yıl kadar öncesine dayanan bu su aslında İslamiyetin zuhur edişinden 2500 yıl kadar öncesine dayanmaktadır. Dünyada her alkolsüz su tuzlu veya acı bile olsa içebilene helal olmasına karşılık Zemzem suyunun görünüşünde, tadında, yudumlanmasında ve hazminde olan helallik hem maddi ve hemde manevi açılardan bambaşka duygulara gark olarak zevk almak
her kişide bambaşka olması dolayısı ile de bir başka tükenmez kaynaktır. Dünyadaki tüm yiyecek ve içeceklerden benzer şekilde helalliğin olmasını acaba kim istemez. Zemzem suyunun bir başka manevi ilginçliği Peygamber Efendimiz’in sözlerine nail olmuşluğundan da gelmektedir. Bu yazıda Zemzem kuyusunun konumu, tarihi, suyunun kalitesi ve faziletleri hakkında kısa bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Giriş Arap Yarımadası denince çoğumuzun aklına suyun çok az veya hiç bulunmadığı çöller gelmektedir. Suyun sadece kervanların gelip geçtiği yollarda bulunan vahaların dizilişi
ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Kurak bölgelerde hayata alışık olmayanlarımız buralarda yaşamanın çok zor olduğunu sanırlar. Halbuki insanoğlu yaradılış itibari ile bulunduğu çevreye uyum göstererek ve kendisine göre çözümler üreterek hayatını sürdürebilmektedir. Allah’ın (c.c.) hemen bütün elçileri bu bölgelerde doğmuş, büyümüş ve yaşayarak davalarını yaymışlardır. Kurak bölgelerde suyun çok değerli olduğunu söylemeye gerek yoktur, çünkü dünyanı n her yerinde ilk akla gelen hayat maddesi sudur. İşte bu yazının konusu olan “Zemzem” suyuda böyle bir kurak bölgede ortaya çıkmıştır. İslamiyetin ilk günlerinden beri günümüze kadar durmak bilmeden dünyanın neresinde olur-
larsa olsunlar Müslümanların dini duyarlılıklarına Zemzem suyunun katkısı olmuş ve olmaya devam edecektir. Kızıl Deniz sahilinden yaklaşık 75 km kadar doğuda kalan Mekke şehrinin 50 km daha doğusunda denizden yüksekliği 2,200 m’ye kadar varan dağların üzerinde bulunan Taif şehri ve civarı sık yağışlara maruz kalmaktadır. Kızıl Deniz’den gün boyunca olan buharlaşmanın doğuya doğru rüzgarlarla taşınması sonrasında aniden yükselen bu dağlarının batı yamaçlarına çarpan nem yüklü havanın yükselerek soğuması yağmurlar ortaya çıkmaktadır. Bu yağmurların yeraltı suyunu beslemesi sonucunda bölgenin yüzey altı jeolojik yapısı da göz önünde tutularak Zemzem Suyu’nun da uzun vadede bu yağışlardan beslendiği söylenebilir (Şen, 2004). Özellikle yeraltındaki çatlakların birbirleri ile irtibatları sonucunda sular Kabe’nin içinde bulunan Zemzem kuyusuna kadar ulaşabilmektedir. Taif ve Mekke arasında bulunan değişik büyüklükteki vadiler (Vadi Naman, Vadi İbrahim, vs.) yeraltında jeolojik kıvrımlar, faylar, çatlaklar ve yer yer yeraltı mağaraları ile birbirlerine bağlı olabilen bir yapıya sahiptir. Bunun doğal sonucu olarak Zemzem Suyu’nun bu yüksek yerlerden gelen sulardan bile beslendiği fikri ihmal edilemeyecek derecede önem kazanır. Jeolojik yapı bakımından
Zemzem kuyusunun içinde bulunduğu Hicaz bölgesinde su çevrimi dolayısı ile her yağmurdan sonra beslenen yeraltı suları çoğunlukla içilebilir nitelikte olmasına karşılık Zemzem kuyusuna ulaşan yeraltı suyunun kalite ve içimi bambaşka bir durum arz etmektedir. Hicaz bölgesinde yenilenebilir yeraltı su kaynakları bulunmasına ve Arap yarımadası’nın orta ve doğusundaki gibi sular ‘’fosil su’’ olmayıp, Zemzem suyu yağışlara bağlı olarak yenilenebilen ‘’tatlı su’’dur. Kurak olan bu bölgedeki jeolojik tabakaların içindeki minerallerle karşılaşan yeraltı suları bazı madenlerin çözülmesi ile özellikle Zemzem Suyu’na bir ayrıcalık kazandırmaktadır (Şen, 2004). Hicaz bölgesinde bulunan Mekke, Medine ve Taif şehirleri Peygamber Efendimizin (s.a.v) bizzat yaşadığı ve ziyaret ettiği yerlerin başında gelmektedir. Özellikle Mekke ve Medine şehirlerinin İslam dininin ilk yayılma yıllarındaki önemleri hakkında sayısız ciltlerce kitaplar vardır. Bunlardan Mekke şehri içinde kutsal Kabe’yi ve diğer kutsal yerlerle Zemzem Suyu ve Kuyusu’nu içinde bulundurulması bakımından önemlidir. Medine şehri Peygamberimizin (s.a.v) hicret ettiği ve rahatlıkla ibadetlerini yapabildiği ilk şehir olması bakımından İslam tarihinde eşsiz bir yeri bulunmaktadır. Mekke şehri Vadi İbrahim denilen vadinin en düşük kotlu orta yerinde tepeler arasında kurulmuştur. Bugün için şehir genişliyerek bu alanın dışına taşmıştır ama Kabe’nin içinde bulunduğu kutsal cami (Mescid-i Harem, Harem-i Şerif ) tepeler ve maalesef bunlar üzerindeki yüksek katlı yapıların arasında kalmıştır. Volkanik kayalardan meydana gelmiş vadi temelinin üzerinde yer yer 15 – 20 m kalınlığında kum ve çakıllardan meydana gelmiş alüviyum tabakası bulunmaktadır. Yıl-
www.dunyahelalbirligi.org
41
lar boyunca değişik kurak mevsimlerde ortaya çıkan yeraltı suyundaki aşırı düşmeler sonrasında derinleştirilen Zemzem Kuyusu, bugün 17 m kadar vadi temel kayalarının içine girmiştir. Bu gelişmeler sırasında 13 m cıvarında kalınlığa sahip olan Zemzem Kuyusu yerindeki alüviyum tabaka harçlarla birleştirilmiş kayalardan örülerek kuyu yanal cidarlarından alüviyumda olan suları doğrudan alamaz haldedir. Zemzem Suyu’nun ilk ortaya çıkışı Hz. İbrahim (a.s.) zamanında olduğundan, Kabe’nin bulunduğu küçük
42
www.dunyahelalbirligi.org
vadiye, Vadi İbrahim adı verilmiştir. Hemen bitişiğinde Hicaz bölgesinin Mekke’ye en yakın ve en büyük havzası olan Vadi Fatıma bulunur.
Zemzem Kuyusu’nun Konumu
Mescid-i Haram içindeki en önemli dini elemanlardan bir tanesi Zemzem Kuyusu’dur (Şekil 1). Bu kuyu suyunu Vadi İbrahim’in alüviyon, başkalaşmış ve çatlaklı tabakalarından alır. Bunlardan alüviyon tabakası Dördüncü (Kuaterner, son 1-1.5 milyon sene içinde meydana gelmiş kayalar) başkalaşmış ve çatlaklı tabaka
Şekil 1 Zemzem kuyusunun Harem-i Şerif içindeki konumu
da Birinci jeolojik zamanda (Prekambrian, 4-4.5 milyar sene önce yaratılmış kayalar) ortaya çıkmış kayaçlardır. Buna göre Zemzem Suyu jeolojik yapıya (kıvrım, fay, çatlaklar, mağaralar, vb.) güncel iklim ve su çevriminin hareketine, yerel topografyaya ve Vadi İbrahim’in yüzey şekillerine bağlı olarak beslenmektedir. Bunlara ilave olarak yüzeyaltı jeolojik yapı ve kayaçların Zemzem Suyu kalitesine doğrudan etkisi vardır. Karmaşık olan bu yapının ayrıntılı olarak ortaya konulması pek mükün değildir ama değişik konumlardan alınan zemin ve su nümunelerinin laboratuvarlarda incelenmesi ile bazı bulguların ortaya çıkarılması mümkündür. Zemzem Suyu miktar ve kalitesinin anlaşılması için yeraltı topografyası, su akış hızı ve yönü, yapısal jeolojisi ile gözenekli ve çatlaklı ortam özelliklerinin bilinerek bir model içinde değerlendirilmesi gereklidir. Ancak çevre, iklim ve hidrolojik şartlara göre değişebilen durumların takip edilebilmesi için Zemzem Kuyusu üst ve alt taraflarında değişik kuyular açılarak buralardan alınan su nümunelerininde laboratuvarlarda incelenmesi söz konusudur. Ayrıca zaman zaman bu kuyularda yapılan yeraltı suyu seviyesi ölçümleri de Zemzem Kuyusu cıvarındaki durumun ne olduğu kontrol edilmekte-
dir.
Zemzem Kuyusu’nun Kısa Tarihi
Zemzem suyu başlangıcı ile ilgili olarak her ne kadar değişik söylentiler varsa da bunlar içinde en güvenilir olanı Sahih Buhari’de Abdullah İbni Abbas (r.a.) tarafından açıklananıdır. Onun dediğine göre ilk fikir Hz. İsmail’in (a.s.) annesinden geldi. Hz. İbrahim’in (a.s.) ilk hanımı Sara’ya memnun etmek için, oğlunu ve onu henüz emdiren annesi Hacer annemizi de alarak Mekke mevkine ulaştıktan sonra onları şimdiki Zemzem kuyusunun yerinde bulunan bir ağacın gölgesinde bıraktı. İbrahim peygamber (a.s.) birçok tarihçinin ortak görüşü olarak yaklaşık milattan 1910 yıl kadar önce Şam bölgesinde yaşarken kendisine çocuğu olmayan Sara’nın tavsiyesi üzerine hizmetçileri olan genç Hacer annemizle evlenmiştir. Bir taraftan Sara annemiz Hz. İbrahim’e (a.s.) çocuk verememenin üzüntüsünü yaşarken kendi tavsiyesi üzerine evlendirdiği Hacer annemizden dünyaya gelen Hz. İsmail’in (a.s.) doğumundan sonra kıskançlık başlamıştır. Hacer ve Sara annelerimiz aynı evde oturamayacak hale gelince, Allah (c.c.) tarafından Hz. İbrahim’e (a.s.) oğlu Hz. İsmail (a.s.) ve hanımı Hacer’i yanına alarak Mekke bölgesine gitmesi söylenmiştir. Böyle bir yolculuk için kendisine Burak adında bir merkep tahsis edilmiştir. Burak aslında eşek ile at arasında kuvvetli bir manevi hayvan olarak tanımlanmaktadır. Çok hızlı gittiğinden kendisine bu isim verilmiştir. Burak
Arapça dilinde ‘parlamak’ anlamına gelir. Bugün için en büyük fiziksel hızın bile ışık hızı olduğu düşünülecek olursa ‘parlamak’ kelimesinin böyle bir merkep için ne kadar uygun bir isim olduğu taktir edilebilir. Çünkü ışıkta parladığı zaman çok süratle her tarafa yayılır. Hz. İbrahim (a.s.) bu hayvanın üzerinde önünde oğlu İsmail ve arkasında da hanımı Hacer olmak üzere Mekke yöresine gelir. Burada Hz. İbrahim (a.s.) oğlu ve hanımını bir ağacın altına bırakarak
Ş a m’ a g e r i dönmek için yola çıkar. İşte bu ağacın bulunduğu yer bugün Zemzem Kuyusu’nun konumudur.
Zemzem Suyunun Kalitesi
Önceden anlatıldığı üzere Arap Yarımadası’nın iklimi mevsimden mevsime ve yöreden yöreye değişmektedir. Bunun sonucunda çok değişik jeolojik kayaçlara sahip olan bu yarımadadaki yeraltı sularının kaliteleri de birbirinden farklıdır. Zemzem Suyu’nun kalitesi tüm
Arap yarımadasında bulunmadığı gibi Peygamber Efendimiz (s.a.s.) tarafından da belirtildiği gibi ‘’yer yüzünde eşi benzeri olmayan’’ bir sudur. Her ne kadar bu sadece dini açıdan algılanmakta ise ilave olarak bunun bilimsel gerçeklerle de uygunluk içinde olduğu Saudi Geological Survey raporlarında da gösterilmiştir (Şen, 2004). Zemzem suyu miktarı hakkında çok farklı ve çeşitli fikirler ileriye sürülmesine karşılık Zemzem’in tadı içen her kişi tarafından aşağı yukarı aynı şekilde değerlendirilir, çünkü müslümanların fazlaca alakadar oldukları konu Zemzem Suyu’nun tadı ve içimidir. Müslümanların hem fikir oldukları noktalardan en önemlisi Zemzem suyunun kutsal olduğu ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) sünneti olması bakımından tadı ne olursa olsun iyi niyetle Zemzem Suyu’nu içmektir. Ancak kişiden kişiye tadı bakımından özellikle yıllar sonrası yeniden içtiklerinde farklılıkların olduğu yorumu da gerçektir. Bazıları Zemzem Suyu’na katkıların olduğu veya Zemzem Suyu’nun kalitesi ile yapay olarak oynandığı yorumlarını bile dile getirmektedir. Zemzem gerek dini önemi gerekse sahip olduğu kendisine has özellikleri dolayısı ile birçok araştırıcının ilgisini çekmiştir. İlk adım 1973 senesinde Zemzem Suyu kimyasal terkibinin ne olduğunu araştırmak için uluslararası üne sahip firmalar tarafından kimyasal ve baktoriyolojik tahliller yapılmıştır. Diğer taraftan, Cidde Kral Abdulaziz Üniversitesi Kimya Bölümü’ne de
www.dunyahelalbirligi.org
43
Zemzem Suyu terkibinin araştırılması görevi verilmiştir. Yapılan bütün bu çalışmalardan çıkan sonuçlar özet olarak aşağıda sunulmuştur. Zemzem Suyu, 1) Saftır ve renksizdir. 2) Kokusuzdur. 3) Kendisine has tadı vardır. 4) Az tuzludur. 5) İçindeki tüm kimyasal iyon konsantrasyonları Dünya Sağlık Teşkilatı’nın öngördüğü tehlike sınırlarının altındadır. 6) Tüm mikroplardan aridir. 7) Tadının değişmesi için bir sebep yoktur. 8) Bakteri ihtiva etmemektedir. 9) Sıhhate zararlı tüm unsurlardan aridir. 10) Hiç bulanıklık bulunmamaktadır.
Zemzem Suyu’nun Hikmetleri
Zemzem Suyu’nun çok fazla sayıda faziletleri mevcuttur. Şimdiye kadar Zemzem Suyu hakkında söylenen çeşitli cümleler aşağıda verilmiştir. Okuyucunun bunların her birini düşünerek yavaş yavaş okuması tavsiye edilir. 1) Zemzem Suyu cennetteki kaynaklardan birisidir. İbni Abbas tarafından bir zencinin kuyuya düşerek öldüğünü gördükten sonra kuyuya adamlar inerek onu dışarıya
44
www.dunyahelalbirligi.org
çıkardılar, sonrada suyun temizlenmesi için bol bol su çekerek su seviyesini düşürdüler. Bu sırada kuyuda bulunanlar şöyle seslendi, ‘’Kabe tarafından gelen kaynağa bir kova indirin çünkü o cennetin kaynaklarından birisidir’’ Bu sözler Hacer-i Esved tarafından gelen çatlaklı ortam suyunun kalite bakımından daha iyi olduğuna da delalet eder. O halde, Zemzem Kuyusu’ndaki su aslında değişik yön ve çatlaklıklardan gelen ve kaliteleri de farklı olan suların bir karışımından ibarettir. Zemzem Kuyusu’na en yakın dört değişik kuyulardaki su kalitelerinin, Zemzem Suyu kalitesinden farklı olması dolayısı ile Zemzem Kuyusu suyu kalitesinin değişik kaynaklardan gelen suların bir karışımı olduğu fikrini desteklemektedir. 2) Zemzem Suyu Allah’ın sevgilisi Hz. İbrahim’e (a.s.) verdiği ilk meyvalardan (nimetlerden) birisidir. 3) Zemzem Suyu Mekke şehrinin ortaya çıkması ve gelişmesi için yegane sebeptir. 4) Zemzem Suyu Allah’ın evi Kabe’deki en açık işaretlerden bir tanesidir. En yakınında bulunan Davudiye kuyusundaki (bugün için Harem-i Şerif hudutları içinde) su kalitesinin Zemzem Suyu’ndan
kötü olması Zemzem Suyu’nun ayrıcalığına önemli bir işarettir. 5) Zemzem Suyu Allah’ın evi Kabe’deki en büyük nimet ve faydalardan birisidir. 6) Zemzem Suyu yeryüzünün en kutsal olan yerinde bir kaynaktır. 7) Zemzem Suyu Peygamber Efendimizin (s.a.s.) kalbinin birden fazla yıkandığı sudur 8) Zemzem Suyu Resul Allah (a.s.) tarafından kutsal kılınmış bir sudur ve yıldırım gibi şereflidir. 9) Zemzem Suyu tadların tadıdır. 10) Zemzem Suyunda humma (aşırı hararetli hastalık) için şifa vardır. 11) Zemzem Suyu baş ağrısını gidererek bakışların daha canlı ve kuvvetli (cilalı) olmasını sağlar. 12) Zemzem Suyu ne niyetle içilirse onun içindir. 13) Zemzem Suyunu kana kana içebilmek iman işaretlerinden birisidir ve nifaktan da temizlenmenin belgesidir. 14) Zemzem Suyu en iyi hediyedir. 15) Zemzem Suyu fazla içilse de insanı fena yapmaz. 16) Zemzem Suyu bedene yüksek bir kuvvet kazandırır. 17) Zemzem Suyu alimlere, kitap ehli olanlara altından daha değerlidir. Kaynaklar Şen, Z., (2006). Manevi ve Bilimsel Açılardan Zemzem Suyu. Su Vakfı Yayını, 157 sayfa Saudi Geological Survey (2004). Zamzam water quality finger print (Basmah) models. Confidential Report, Zamzam Studies and Research Center, ZSRC-04, 58 sayfa (Editör: Zekâi Şen).
Unsere Leistungen : Für Verbraucher: • Seminare über Lebensmittel (LM)-Zusatzstoffe und Halal-Lebensmittel • Seminare über gesunde Ernährung Für Lebensmittel(LM)-Industrie: (LM-Hersteller, LM-Zusatzstoff-Hersteller, Gewürz-Hersteller) • Hygieneberatung, Hygieneschulungen und Hygienekontrollen • Beratung über die gesünderen Lebensmittel • Beratung über Halal-Lebensmittel, Halal-Lebensmittel-Schulungen und Überwachung der Halal-Lebensmittelproduktion • Beratung und Kontrolle der Reinigung vor Halal-LM-Produktion Für Hotellerie: • Beratung über Halal-Lebensmittel, Halal-Schulungen und Halal-Überwachung Für Gastronomie: (Restaurants, Kantine, Mensen, Fastfoodketten, Catering-Betriebe, Cafés, Eisdielen, Imbisse und Pizzerias) • Hygieneberatung, Hygieneschulungen und Hygienekontrollen • Beratung über die gesünderen Lebensmittel • Beratung über Halal-Lebensmittel, Schulungen über Halal-LM und Halal-LM-Produktion sowie Für Handwerksbetriebe: (Bäckereien, Metzgereien, Schlachthöfe) • Hygieneberatung, Hygieneschulungen und Hygienekontrollen • Beratung über die gesünderen Lebensmittel • Beratung über Halal-Lebensmittel (LM), Schulungen über Halal-LM und Halal-LM-Produktion sowie Überwachung der Halal-Lebensmittelproduktion Für Lebensmittel-Handel: • Hygieneberatung, Hygieneschulungen und Hygienekontrollen • Beratung über Halal-Lebensmittel, Schulungen über Halal-LM und Überwachung der Halal-Lebensmittel Für Lebensmittel-Erzeuger: • Beratung über Halal-Lebensmittel, Schulungen über Halal-LM-Erzeugung und Überwachung der Halal-Lebensmittelerzeugung
h3-control-group Herr Yildirim, Caner e-mail : info@h3-control.com Mobil : +49 179 – 103 85 31
Su ve ATIK SU
Gıda Yük. Ve Ziraat Müh.
Caner YILDIRIM
Bizim dinimizde su israfı haramdır ve israfın kültürümüzde de yeri yoktur. Gelişmiş ülkelerde su tasarrufu sadece şahıslara bırakılmamış, su israfını önleyecek her yöntem ödüllendirilmekte ve özellikle yeni yapılan binalarda örneğin yağmur suyu kullanma tesisleri teşvik edilmekte ve su tasarruf edilebilen musluklar kullanılmaktadır. 46
www.dunyahelalbirligi.org
S
u, insanlık tarihinde çok büyük bir rol oynamış, büyük medeniyetler ırmak kenarlarında veya deniz kıyılarında kurulmuştur. Vücudumuzun yüzde 60 ile 70ini su oluşturmaktadır. Su, insan hayatının varlığı için en önemli olan besin maddesidir. Suyun önemini sıcak yaz günlerinde hepimiz yaşamışızdır. Böyle günlerde canımız yemekten ziyade su, sulu içecekler veya su oranı yüksek yiyecekler çeker. Su vücudumuzda farklı görevler üstlenir. Örneğin su, sıcak günlerde ter olarak vücut ısısını ayarlar, su, H2O olarak, vücudumuzda hidrojene ve oksijene ihtiyaç duyulan diğer besin maddelerinin sentezinde kullanılır ve en önemlisi de gıdaların ve besin maddelerinin ağızda başlayıp hücrelerde sona eren taşınmasında
ve çözülmesinde büyük rol oynar. Bizler ‘safsu’ içmediğimiz için su ile vucüdumuzda ihtiyaç duyulan minerelleri de alırız. Şehirleşme ve endüstriyelleşme ile birlikte kirlenen su ile vucüdumuza zararlı maddeler de girmektedir. Bunu en bariz örneği özellikle yaz aylarında, çocukları ve yaşlıları etkileyen mikrobiolojik kirlenmedir. Bunu önlemenin en kolay ve yaygın yolu içme suyunun klorlanmasıdır. Suyun sadece varlığı değil, yukarıdaki örnekte bahşedildiği gibi, temiz olması da bizim için büyük rol oynar. Almanya ve Kuzey Avrupa ülkeleri su sıkıntısı çekmezler, ancak özelikle Almanya’da, endüstrinin hat safhaya ulaştığı bu ülkede, su kirliliği ve atıksu arıtma büyük rol oynar. Su kirliliğinin sebebi çok yönlüdür.
Bunlar fiziksel, kimyasal, biolojik/ mikrobiyolojik ve hatta radyoaktif kirlilik altında toplanabilir. Dünyada, 21. yüzyılın başlarında bulunduğumuz su zamanda, su kirliliğinin en önemli ve tehlikeli boyutunu hala malesef kimyasal kirlilik oluşturmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ekenomiye ana katkıda bulunan endüstriye önem verilmekte, ama atık su ve diğer atıklar usulune uygun toplanmamakta ve arıtılmamakta, insanlara ve doğaya yıllarca büyük zarar vermektedir. Kimyasal kirlilikte sadece fabrikaların kullandığı su değil, tarımda kullanılan kimyasal gübreler ve ilaçlar da çok büyük rol oynar. Son yıllarda kimyasal kirliliğe tıbbı ilaçlar da eklenmiştir. Eğer su kirliliğinin sebebi veya menşei bilinir ise, arıtmak da kolay olmaktadır. En kolay arıtılan kirlilik evlerden toplanan kanalizasyon suyudur. Bu atık su genellikle fiziksel ve organik kirlenmeden oluştuğu için mekanik ve mikrobiyolojik yollarla, yani bakteriler tarafından arıtılmaktadırlar. Su arıtımı
turur. Su arıtımından maksimum fayda sağlamak ve arıtımdan geri kalan arıtma çamurunun zararlı maddelerinin minimuma indirgenmesi için, bu çamurdan bakteriler vasıtasıyla metan gazı elde edilir. Geriye kalan arıtma çamuru ise yakılarak, depolanarak ve hatta tarımda kullanılarak bertaraf edilir. Diğer ülkeleri bilemem ama Almanya’da, hem kullanılan temiz su için, hem de ortaya çıkan atık su için ücret alınmaktadır. Yani kullanılan bir ton su için iki ayrı ödeme yapılmaktadır. Böylece hem su kullanımı için, hem de kullanılan suyun arıtımı için ücret ödenmekte ve belki de böylelikle vatandaşların su israfları minimuma indirilmesi sağlanmış oluyor.
günümüzde bir branş haline gelmiş ve üniversite kürsülerinde yerini almıştır. Su arıtımında en yaygın olan arıtım metodu genel itibariyle mekanik ve biyolojik arıtım olarak ele alınabilir. Kimyasal arıtım özellikle ağır sanayi firmalarının su arıtım sisteminin en önemli kısmını oluş-
yöntem ödüllendirilmekte ve özellikle yeni yapılan binalarda örneğin yağmur suyu kullanma tesisleri teşvik edilmekte ve su tasarruf edilebilen musluklar kullanılmaktadır. Su israfını sadece temiz su kullanımıyla sınırlamamak gerekiyor; eğer su arıtılmadan doğaya, denize veya ırma-
ğa salınıyor ise, bunu da israf olarak görmek gerekiyor. Konuyu tekrar su arıtımına bağlayarak bitireyim: Suyu endüstriyel kullanan her firmamın su arıtma tesisi bulunması gerekiyor ve böyle firmalarda arıtılan su, en az doğal “dere” suyu kalitesinde, firmanın su arıtma tesisini terk etmesi gerekiyor. Özellikle de büyük firmaların arıtılmış suyunu ya endüsriyel su olarak tekrar kullanması ya da çalışanlarının hijyen ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanması gerekmektedir. Kuzey Avrupa, özellikle de Almanya su kıtlığı çekmemesine rağmen, kullanılan her türlü suyun, evsel veya endüstriyel atık olsun, arıtımına büyük önem vermektedir.
Bizim dinimizde su israfı haramdır ve israfın kültürümüzde de aslında yeri yoktur. Ama bizlerin bunun bilincinde olduğumuz malesef pek söylenemez. Gelişmiş ülkelerde su tasarrufu sadece şahıslara bırakılmamış, su israfını önleyecek her
www.dunyahelalbirligi.org
47
“ ULDUZ’U
AZERBAYCAN’ın şimdi
TÜM DÜNYA’da
Değerli Dostlarımız, Veyseloğlu Yaycılı Kardeşler Şirketinin Ulduz Çikolata ve Şekerleme Fabrikası 2001 yılında Bakü şehrin de üretime başlamıştır. Şirket olarak ana prensibimiz en yüksek kalite de Dünya Standartlarına uygun ürünler üretmek ve sunmakır. Tüm ortaklarımız ile kazan kazan prensibi doğrultusunda yola çıktık. Ürünlerimiz Dünya Helal Birliği'nce Helal Sertifikalıdır. Vizyonumuz bulunduğumuz pazarlarda kalıcı üstünlükler ortaya koyarak sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirmektir. Fabrikanin ana faaliyetleri gerçek çikolata kaplamalı ürünler ve şekerlemeli ürünler üretmektir. Tüm bu ürünlerimiz Bakü Ulduz Fabrikamızda üretilmektedir. Ulduz Çikolata ve Şekerleme Fabrikasında üretilen ürünlerimiz hem iç piyasaya hem de dış piyasaya sunulmaktadır. Dış piyasa olarak genellikle Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Romanya, Orta Asya Ülkeleri, Irak, Dubai, Filistin, ve Afrika Ülkelerine ihracatımız gerçekleşmektedir. Her gün yeni pazarlara açılmak için çalışmalarımız devam etmektedir. Özellikle kardeş ülke Türkiye pazarında yer almak için bugünlerde görüşmelerimiz devam etmektedir. Türk pazarını incelediğimizde bazı ürünlerin Türkiye’de üretilmediğini gördük. Türk halkına yeni lezzetler sunmaya hazırız. Ürünlerimiz üretilirken en iyi teknolojiyi kullanmaktayız, çalışan kalitesi ve tedarikçi seçiminde çok hassas davranmaktayız. Tesisimizi her yıl milyon $’lık yatırımlar ile hızla büyümektedir. Ürünlerimiz tedarikci seçiminden - sofraya kadar HELAL ve HACCP kuralları en yüksek seviyede uygulanmaktadır. Sahip olduğumuz HELAL,
48
www.dunyahelalbirligi.org
Kalite, Gıda Güvenliği ve İş Güvenliği belgelerimiz ile bunu ispatlamış durumdayız. Üretimimiz AB Standartları, Azerbeycan Standartları, Rus Standartları ve ihraç ettiğimiz ülke standartlarına ve HELAL standartlarına uygun olarak gercekleşmektedir. Tüm ürünlerimiz HELAL Gıda’ya uygun olarak gözden geçirilmistir. Satın aldığımız hammadde, katkı firmaları ile bu doğrultuda çalışmalar yapılmıstır. HELAL belgelendirme bize sadece “Helal – Haram” kavramını öğretmeyip Ürun Güvenliği konusunda da katkı sağlamıstır. Bu kapsamda tüm gıda güvenliği kuralları (HACCP, GMP, GWP, GHP, GLP…) tekrar gözden geçirilmiştir. Azerbaycan’in ilk BRC (İngiliz Perakendeciler Birliği Sertifikası), IFS, özellikle Dünya’da büyük gıda üreticilerinin uyguladığı FSSC 22000/PAS 220 belgelerine sahip sirketizdir. Bunlara ilave olarak; HELAL, İSO 9001 – Kalite Yönetim Standardı, ISO 22000 – Gıda Güvenli Standardı, İSO 10002 – Müşteri Memnuniyeti Standardı ve İSO 18001- OHSAS – iş – İşçi Sağlığı ve Güvenliği Standartları ile yüksek standartlarda ürünlerimizi hem yerli hem de dış piyasaya özdeğerimiz olan çalışanlarımız ile sunmaktayız.Hedefimiz Sürdürebilir, Kaliteli Büyüme, en az Müşteri şikayeti ve iş kazasıdır. Ulduz Çikolata ve Şekerleme olarak, bu yüksek kapasitemiz, kaliteli ekibimiz ve sistemlerimiz ile müşterilerimize yeni lezzetler sunmaya devam edeceğiz. Saygılarımızla,
Vusal SHARIFOV - CEO
Tüketilen suların içerik ve sağlık açısından değerlendirilmesi Fatih GÜLTEKİN
50
www.dunyahelalbirligi.org
H
er birey için temiz içme suyuna ulaşım. temel bir konudur ve insan haklarının en önemli olgusudur. İçme suyu dar anlamıyla, herhangi bir kurum ya da kişi tarafından insan tüketimi, yiyecek veya içecek hazırlanması, bu hazırlık ve tüketim aşamasında kullanılan her tür malzemenin temizliğinde kullanılması amacıyla tedarik edilen su olarak tanımlanabilir. Yeryüzünde ilk canlının oluşumundan bugüne canlıların kesinlikle vazgeçemediği şeylerden en önemlisi şüphesiz sudur. Dünyanın üçte ikisi su olduğu gibi erişkin insan vücudunun da % 60-70.i sudur. İnsan gıda olmadan yalnız su içerek yaklaşık 5-10 hafta hayatını sürdürebildiği halde, susuzluğa ancak 4-10 gün dayanır. İnsandaki
sistemlerin, organların, dokuların ve hücrelerin normal işlevlerini yerine getirebilmeleri için bir insanın günde ortalama 1,5-2 lt. suya gereksinimi vardır. İçilecek su hijyenik olmalıdır. Hijyenik demek suyun sağlığa uygun olması anlamına gelmektedir. Su hijyeni, yalnız içme suyu için değil aynı zamanda kullanılacak su için de (yemek yapmak, temizlik ve benzeri) gereklidir. Suların içme, sulama veya kullanma suyu olarak kullanılabilmesi için, suyun içinde bulunan maddelerin belirli limitler arasında olması istenir. Birçok ülkede içme, kullanma, sulama suları ile ilgili standartlar ve kabul edilebilir sınır değerler belirlenmiştir. İçme suyu amaçlı kullanılacak sular sağlığa zararlı etkenlerden arınmış olmalıdır.
Suyun çözünmüş oksijen içeriği kaynak dağıtım sistemi, suyun sıcaklığı ile kimyasal ya da biyolojik süreçler tarafından etkilenir. Oksitlenebilirlik suyun kirlenme derecesini, sudaki organik madde
olmaması koşuluyla insanlar için iyi içme suyu olarak tanımlamıştır. ÜK1 ve ÜK2.nin sıcaklıklarının diğer üniversite su sıcaklıklarının ortalamasından yaklaşık 4 derece daha sıcak olduğu, bu sıcaklık
rine paralel olarak değişim gösterdiği de görülmektedir. Suda bol miktarda bulunan Ca ve Mg iyonları mide ve barsak sistemi tarafından kolaylıkla emilebilmektedir. Diyet komisyonlarınca yapılan değerlen-
konsantrasyonunu ve suyun kendi kendini ne derece temizleyebileceğini ifade eder. Çözünmüş oksijen azalması su kaynaklarında nitratın nitrite ve sülfatın sülfite indirgenmesine, aynı zamanda çözünmüş oksijen miktarının artması sudaki demirin oksitlenmiş miktarının artmasına neden olur. Bundan dolayı da çok yüksek düzeyde çözünmüş oksijen suyun aktarım için kullanıldığı metal parçalarda korozyonu şiddetlendirebilir. Yüksek olan oksitlenebilirlik değerleri SDÜ suyunun taşınma ve aktarım yerlerinde korozyonun ortaya çıkmasına ve bu da suda bulunan diğer kimyasal parametrelerde değişikliklere neden olabilir. Yeraltı sularının özgül elektriksel iletkenliği bir santimetre küp suyun 25°C.de iletkenliği olarak tanımlanır ve sıcaklıkta her 1°C. lik artış elektriksel iletkenliği % 2 arttırır. Elektriksel iletkenlik suyun çözünmüş tuz içeriğine bağlı olarak artar. Spesifik iletkenlik (EC) microsiemens/cm (ìS/cm) olarak ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü 0 . 800 µS/cm arasındaki elektriksel iletkenlik değerini hiçbir organik kirlilik ve askıda çok kil malzeme
farkının da daha fazla çözünmüş maddenin oluşmasını sağlayarak EC değerinde fark oluşturduğu görülmektedir. Suların EC değerleri suda çözünmüş olan mineralleri (TDS) özellikle de mineral tuzları gösterir. İçme suları açısından TDS. nin yüksek olması suyun bulanıklığını arttırır ve ışık geçirgenliğini azaltır. Özellikle kalsiyum, magnezyum, potasyum, sodyum, bikarbonatlar, kloridler ve sülfatlar gibi inorganik tuzlar ile az bir miktarda da suda çözünmüş olan organik madde tuzları TDS.yi oluşturur. Sulardaki TDS doğal kaynaklı olabileceği gibi, kanalizasyon, yağmur suyu, endüstriyel atıksu ve su arıtımında kullanılan kimyasallardan ya da şebeke sisteminde kullanılan boruların kalitesi ve yapısından kaynaklanabilmektedir. Ayrıca ambalajlı sularda coğrafi olarak farklı bölgelerden üretildiği için TDS miktarları da ona göre değişebilir. Hem üniversite sularında hem de ambalajlı sularda TDS düzeyleri ile EC düzeyleri birbirine paraleldir. Ayrıca Ca iyon miktarlarının suyun sertliğine etki ettiği buna istinaden Ca, TDS ve EC miktarlarının birbi-
dirmeler sonucunda 1 günde vücuda en az 800 mg Ca ve 350 mg Mg alınmasının zorunlu olduğu bildirilmektedir. Ca kemik, kas, sinir sistemi, hücre yapısı gibi vücudun her yerinde etkindir. Mg hücre içerisinde çok bulunan bir katyon olup Mg alımı ile kalp hastalıkları arasında ters bir ilişki olduğu gösterilmiştir (27). Düşük Ca ve Mg içerikli suların olduğu yerlerde yaşayan kişilerin yüksek Ca ve Mg içerikli suların olduğu yerlerde yaşayan kişilere göre kalp damar hastalıklarından ölüm oranı %10-30 daha fazla olmaktadır. Sulardan alınan Mg yiyeceklerden alınan Mg.a göre yaklaşık % 30 daha hızlı emilebilmektedir. Suyun sertliği; sudaki çok değerlikli metal iyonlarının sabunlarla (potasyum ve sodyumun yüksek yağ asitleriyle oluşturdukları organik tuzlar) çözünmeyen bileşikler meydana getirebilme özelliğidir. Sularda sertlik oluşturan en önemli tuzlar kalsiyum ve magnezyum iyonlarıdır. Sabun, özellikle suda bulunan kalsiyum ve magnezyum iyonları tarafından çökeltilir. Özellikle kalsiyum ve magnezyumun sülfat tuzları kalıcı sertlik nedenidir. Kal-
www.dunyahelalbirligi.org
51
siyum ve magnezyum bikarbonat tuzları ise geçici sertlik oluşturur. Sertlik, sabun köpüğü üretmek için çok daha fazla sabun gerektiren su ile reaksiyondur ve su kapasitesinin geleneksel ölçüsüdür. Su sertliği, aynı zamanda kirlenme indikatörü olarak da kullanılır. Suyun sertliği Fransız sertlik derecesi ile belirlenir. 1 Fransız sertlik derecesi (FSD) 10 mg/l CaCO3 veya 8.4 mg/l MgCO3.a eşittir. 0-6 FSD tatlı sular, 7-13 FSD yumuşak sular, 14-28 FSD orta sert sular, 29 FSD üzerine sert sular denir. Sert sular doğrudan sağlığa zararlı olmasa bile yemek pişirmeye ve içmeye elverişli değildir. Borularda, kaplarda kireçlenmeye ve fazla sabun kullanımına neden olur. Na ve Cl sularda genelde beraber bulunurlar. Oda sıcaklığında Na için tat eşiği olarak sınır değeri Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı tarafından 200 mg/l olarak belirlenmiştir. Klor iyonlarının mik-
52
www.dunyahelalbirligi.org
tarları ise sağlıklı su için bir göstergedir. Pek çok içme suyunda klorür miktarı 30 mg/l.yi geçmez. Deniz ve kaya tuzu yataklarına yakın yerlerden elde edilen sularda klorür konsantrasyonu yükselir. Klorür.ün suda fazla miktarda bulunması suyun tadını bozar. Bundan dolayı klorür konsantrasyonu 250 mg/l.den fazla olmamalıdır. Bu miktarın aşılması halinde sağlık tehlikesi olmasa bile tat bakımından su içilemez hale gelir. Klor düzeylerinin çok düşük olmasından dolayı zararlı bir durumu söz konusu değildir. Bu da suyun tadında değişikliğe gitmediğini gösterir. Ayrıca Cl düzeylerinin fazla olması tadı bozmasının yanında dağıtım sistemlerinde korozyona da neden olabilir. Nitrit, amonyak azotunun gram negatif kemo-ototrofik aerobik bakteriler tarafından iki basamaklı oksidasyon olayı olan nitrifikasyon olayının orta ürünüdür. Nitrit, ortamda birikim yapmaz ve ara ürün olduğundan hemen nitrata dönüşür. Doğal sulardaki nitrat, inorganik bileşik azotun yaygın formudur ve kirlenmemiş yüzey sularında bulunan nitrat nitrifikasyonun son ürünüdür. Amonyak, hayvansal atıklardan oluşan en temel azotlu atık üründür. Amonyak aynı zamanda azotlu organik maddelerin ayrışması sonucu da açığa çıkar. Suda amonyak birikimi, sucul organizmalara toksik olduğundan istenmez ve toksik etkisi pH ve su sıcaklığı arttıkça artar. TOC ise sudaki organik karbonun okside olmasıyla ortaya çıkan karbondioksit (CO2).in ölçümüdür. Organik madde miktarının artması suda kirliliğinin işaretidir. Organik maddeler, bakteri ve mantarların suda çoğalmalarına sebep olur. İçme suyunda TOC aralık değeri 0.1 25 mg/l arasında olmalıdır. Hem SDÜ sularında hem de şişelenmiş sulardaki nitrit, nitrat ve TOC değerlerinin uygun seviyelerde olduğu,
organik bir kirlenmenin olmadığı görülmektedir. Flor doğada, özellikle suda, yöreye ve ısıya bağlı olarak değişen düzeylerde bulunur. İnsanın yapısında bulunan florun esas kaynağı yiyecek ve içeceklerdir. Endüstriyel maruziyet altındaki toplumlarda solunum yoluyla da alınabilir. Yiyeceklerdeki miktarı düşüktür, dolayısıyla asıl kaynağı sudur. Flor hem yüzey hem de yeraltı sularında mevcuttur. Yeraltı sularındaki doğal flor konsantrasyonu suyun kaynaklandığı bölgenin jeolojik, kimyasal ve fiziksel özellikleri, toprağın içeriği, pH.ı ve ısısı gibi faktörlere bağlı olarak litrede 0 ile 25 mg gibi geniş limitler içinde değişir. Sindirim ya da solunum yoluyla alınan florun hepsi absorbe edilemez. Absorbe edilenlerin yarısı idrarla, diğer bir kısmı ise ter, feces ve tükrük ile atılır. İçme suyu kaynaklarındaki düşük flor düzeyi ile diş çürükleri arasında, yüksek flor düzeyleriyle ise flor konsantrasyonundaki artışa paralel olarak fluorosis arasında pozitif bir ilişki mevcuttur. İçme sularında olması istenen değeri 0,5-1,0 mg/l arasındadır. 0,5 mg/l.in altı diş çürüklerine daha kolay yakalanmayı, 1,5 mg/l in üzeri ise florozis denilen dişteki lekelenmelere yol açar. İçme sularında mikrobiyolojik kirlenme suyun kalitesi açısından önemli bir faktördür. Bu nedenle suyun bakteriyolojik incelemesinde kirlenme kriteri olarak koliform bakteriler ve özellikle kirlilik kaynağının nedenini anlamak için E. Coli (fekal koliform) araştırılır. İnsanlarda görülen önemli hastalıkların temel nedeni patojen mikroorganizmalarla suyun kontamine olmasıdır. İçme suyunda bulunan koliformlar dezenfeksiyon işlemi sonrası yok edilmelidir. Bu mikroorganizmaların varlığı yetersiz dezenfeksiyon işlemini gösterir.
www.dunyahelalbirligi.org
53
BURSA KENTİNE
İÇME VE KULLANMA SUYU TEMİNİ
BUSKİ Genel Müdürü
İsmail Hakkı ÇETİNAVCI Doğancı barajı
Su toplama havzası Ülkemizin en iyi korunan havzalarından olan Nilüfer çayı havzasından gelen suların biriktirildiği (regüle edildiği) Doğancı Barajından gelen su Dobruca semtinde bulunan ve Bursa kentinin ihtiyacı olan suyun yaklaşık %90’nını karşılayan İçmesuyu Arıtma Tesislerinde arıtılmaktadır. İçme suyu Arıtma Tesisleri Dobruca semtinde 50 dönüm arazi üzerinde kurulmuştur. 1985 yılında devreye alınan 1.Kademe ve 1994 yılında hizmete giren 2.Kademe İle toplam 500.000 m3/gün kapasiteye sahip tesis, 2020 yılına kadar Bursa şehrinin ihtiyacına cevap verecek şekilde projelendirilmiştir. Halihazırda Bursa şehrine günde yaklaşık 260.000 m3 su arıtarak verilmektedir.
54
www.dunyahelalbirligi.org
BURSA İÇMESUYU ARITMA TESİSLERİNİN ÜNİTELERİ TESİSİN KURULUŞ AMACI: Doğancı Barajından gelen yüzeysel suyun çağdaş yöntemler ile Avrupa Topluluğu içme suyu standartlarına uygun hale getirerek sağlıklı bir şekilde Bursa halkının tüketimine sunmak. Bu amaca yönelik yapılan işlemler; 1-Havalandırma ile suyun oksijence zenginleştirilip tat ve kokusunun İyileştirilmesi. 2-Su içinde bulunan askıdaki katı maddelerden kaynaklanan bulanıklığın kimyasal yöntemler yardımı ile giderilmesi. 3-Dezenfeksiyon ile suyun mikrobiyolojik açıdan temiz hale getirilmesi.
ARITMA TESİSİ ÜNİTELERİNİN TANIMLANMASI 1- Giriş yapısı Tesis giriş havuzuna alınan ham suyun enerjisi kırılarak atmosfer koşullarına getirilir. Arıtım prosesini başlatmak amacı ile aşağıda tanımlanan kimyasal maddeler suya ilave edilir. Alüminyum Sülfat: Suda bulanıklığa sebep olan çeşitli maddelerin Ortamdan uzaklaştırılmasına yönelik kullanılan bir meddedir. Ön Klorlama: Barajdan gelen sudaki mikroorganizmaları yok ederek tesis içindeki yosun oluşumunu önler ve suda dezenfeksiyonu sağlar. BURSA İÇMESUYU ARITMA TESİSLERİNİN ÜNİTELERİ 2. Kaskadlar (Havalandırma yapısı)
5 basamaktan oluşan kaskad sisteminde, su ve hava ile geniş temas yüzeyi meydana getirerek akışı sırasında; oksijence zenginleşir, karbondioksit ve hidrojen sülfür gibi istenmeyen gazlar uzaklaştırılır. Demir ve Mangan iyonları oksitlenerek bir sonraki aşamada çöktürülecek hale getirilir.
maddelerin çökeltme prosesinin yapıldığı yerdir. Bu proses esnasında aşağıda belirtilen işlemler uygulanır.
3. Multised Durultucu 3.1 Giriş Yapısı ve Hızlı Karıştırma Odaları; Multised giriş odası Alüminyum Sülfatın suya iyice karıştığı bölümdür. Hızlı karıştırma ünitelerinin esas görevi ham suya katılan kimyasal maddelerin en iyi şekilde suya karışmasını, böylelikle flokülasyonun (yumaklaşma) başlamasını sağlamaktır.
3.3.2. Çamurdan ayrılan suyun durulmuş olarak ana kanallarda toplanması.
3.2 Flokülasyon (Yumaklaşma) Hücreleri: Yumaklaşma işlemi; Elektrik yüklü suda yüzen maddelerin yüklerinin boşaltılarak sıfırlanması ve bunu takiben bir araya gelerek yumaklar teşkil etmesidir. Flokülasyon hücresinin görevi su arıtımında bağlayıcı madde olarak kullanılan polielektrolitin suya karışmasını sağlamaktır.
3.3.1. Suyun içerdiği Askıdaki maddelerin çöktürüldüğü bölümdür. Buradaki önemli mekanizma flokların büyüyerek ağırlaşması ve çökebilecek hale gelmesidir.
3.3.3. Flok çamurunun geri döndürülerek giriş bölmesine verilmesi. 4. Hızlı Kum Filtreleri Durulmuş suyun içinde halen mevcut olan çok küçük parçacıkların 90 cm’lik bir kum yatak içinden geçirilerek süzülmesi işlemine filtreleme denir. Bu arada su içindeki bakteri kolonileri de büyük ölçüde tutulmuş olur.
Filtreler çift gözlü (double) olarak projelendirilmiştir. Tesiste toplam 28 adet çift gözlü filtre vardır. Her bir filtrenin verimli çalışma süresi 36 saat olup bu sürenin sonunda yıkanmaları gerekmektedir. Geri yıkama esnasında çıkan çamurlu su çamur tutma deposunda toplanır ve durultucu sistemine geri döndürülür. Filtreleri geri yıkama periyodu filtrelerin kirlenme sürelerine bağlı olarak farklılık gösterir. 5. Temiz Su Tankları Temiz su tankları filtrelerden çıkan suyun depolanması, buradan tüketiciye iletilmesi amacıyla yapılmıştır. Temiz su tankları filtre havuzlarının altına yerleştirilmiş olup filtrelerden çıkan borular vasıtasıyla doğrudan beslenmektedir. Sistem içinde birbirine vanalarla bağlı iki temiz su tankı bulunmaktadır. Filtrelerden toplanan süzülmüş suya dezenfeksiyon amacıyla klor verilir. Bu işleme
3.3.4. Biriken çamurun belli bir kısmın dışarı atılması. Durultma aşaması içme suyu arıtma prosesinin en önemli bölümüdür. 550 açı ile yerleştirilen birbirine paralel plakalar sayesinde etkili bir çökeltme temin edilir. Zira plakalı durultma sisteminde çamur flokları iki plaka arasındaki bölümden alttaki plaka üstüne düşmekte ve buradan aşağıya doğru kayarak durultucu tabanındaki çamur haznesinde toplanmaktadır. Bu durum hızlı bir çökeltme sürecini de beraberinde getirir. 3.3 Multised Durultucular: Durultucular suya bulanıklık veren
www.dunyahelalbirligi.org
55
re bir çamur elde edilir ve nispeten durulmuş bir su sağlanır. Bu su ham suya, konsantre çamur ise filtre prese gönderilir. 9. Filtre Pres Filtre pres konsantre çamuru preslemek sureti ile (içindeki kuru madde miktarı % 35–40 olan) çamur keki adı verilen atık çamuru oluşturur. Çamurundan ayrılan su ise çamur koyulaştırıcının durulmuş su tankına gönderilerek ham suya geri verilir. Böylelikle su kaybı en aza indirilmiş olur.
son klorlama denir. Temiz su tanklarında toplanan su depolara oradan da şehre gönderilir. 6. Klorlama Her bir kademeye ait 28 edet 1’er tonluk gaz klor içeren variller mevcuttur. Klor varilleri 7’şerli bataryalar halinde sisteme bağlı olup, otomasyonla kumanda edilir. Sisteme 5 bar basıncında su sağlayan enjeksiyon yöntemiyle alınan gaz halindeki klor, su ile karıştırılarak sıvı halde dozlama noktalarına gönderilir; klorlama ön ve son klor olmak üzere suyun giriş ve çıkış noktalarında yapılır. Klorlama dozajını tespit prensibi temiz suda serbest klorun 0.5
ppm olması esasına göre düzenlenir. 7. Dengeleme Odası Dengeleme odası, filtre tesisinin yerleşim olarak alt kotunda olup temiz su tanklarından gelen suların dağıtımı görevini yapmaktadır. 8. Çamur Koyulaştırıcı Sulu çamurun konsantrasyonunun artarak içindeki katı madde miktarının çoğaldığı yapıdır. Koyulaştırıcı tankına gelen sulu çamurun burada uzun süre alıkonulması böylece kendi kendine çökerek koyulaşması öngörülmüştür. Yani çamur koyulaştırıcıda dinlendirme ile durultucuda toplanan çamurdan daha konsant-
10. Laboratuar Laboratuarda 24 saat su analizi yapılmaktadır. Çeşitli noktalardaki numune musluklarından gelen su örnekleri üzerinde saatlik, günlük ve haftalık analizler yapılarak suyun kimyasal ve mikrobiyolojik parametreleri tespit edilmektedir. Son olarak su, tüketiciye varmadan önce bütün kontrolleri tamamlanmış,İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik ve Avrupa Topluluğu İçme Suyu Standartlarına getirilmiş olarak güvenli bir şekilde kullanıma arz edilir. Laboratuarda; Barajda oluşabilecek herhangi bir olumsuzluğu belirlemek amacıyla İçinden Baraj suyu geçen , indikatör balıklar bulunan ve 24 saat izlenen bir akvaryum bulunmaktadır. 11. Trafo Binası Tesisimize gelen şebeke gerilimi trafo öncesi 34.500 volt’tur. Yüksek gerilim, trafolardan geçerek 380 volta indirilir ve bu voltajla tesis panolarından dağıtım yapılır. Enerji kesilmesi durumunda ise otomatik olarak devreye girerek sistemi besleyen 1000 KVA’lık bir dizel jeneratör mevcuttur.
56
www.dunyahelalbirligi.org
10.Nötralizasyon Sistemi Klorlama sisteminde oluşabilecek gaz kaçağı durumunda bu sistem otomatik olarak devreye girerek kaçak gazı toplayıp Kostik le nötralize edip çevreye ve insanlara zararsız hale getirmektedir. 12. Güvenlik: Tesis güvenliği 24 saat süresince eğitimli güvenlik görevlileri tarafından sağlanmakta, çağdaş bir kamera ve kayıt sistemi de bu güvenliği desteklemektedir. Bursa kentine sağlıklı su temin edebilmek için içmesuyu arıtma tesislerinde anlık iki saatlik günlük haftalık aylık ve yıllık olarak analizler
İÇME SUYU DENETİMİ
Su Kaynağından Alınan Bakteriyolojik Numune Sayısı Şebekeden Alınan Bakteriyolojik Numune Sayısı (Adet) Toplam Bakteri Bakteriyolojik Analizi ( Adet ) E.Coli Bakteriyolojik Analizi ( Adet ) Su Kaynağından Alınan Kimyasal Numune Sayısı (Adet) Kimyasal Analiz (Ağır Metaller) (Adet/Parametre ) Kimyasal Analiz (Diğer Parametreler) (Adet/Parametre ) Dezenfeksiyon Yan Ürünleri (Trihalometanlar) (Adet) Radyoaktivite Ölçümleri (Adet) Pestisit Analizi (Adet)
SU KALİTESİ ŞİKAYETİ Alınan Numune Sayısı (Adet) İçme suyu (Adet) Atıksu (Adet)
140 5790 1233 4557 575 3670 11253 92 30 148
88 82 6 Bunların yanında 2012 yılında vatandaşlarımızdan gelen şikayetler değerlendirilmiş ve sonuçlandırılmıştır. Bu işlemler için de 6 adet tam donanımlı mobil ekip sürekli denetimlerini yapmaktadır.
sürekli olarak yapılmaktadır.bu analizler akredite diğer laboratuarlarda da yaptırılarak güvenirliği artırılmaktadır. Ayrıca sağlık Bakanlığı da Buskiden bağımsız olarak Buskinin ürettiği suları sürekli kontrollerle denetlemektedir. Tesisimizde yapılan analizler ve sıklıkları aşağıdaki tabloda görülmektedir. Bütün bunların yanında Kurumumuz ürettiği suyun son kullanıcı
olan vatandaşlarımıza ulaşana kadar Klorlama birimi ile sürekli klor düzeylerini kontrol etmektedir.ihtiyaç olan yerlerde derhal ara dozlama istasyonları kurularak suyun kirleticilere karşı korunması sağlanmaktadır. Bu kapsamda 2012 yılında şebekedeki klor düzeylerinin tespiti için temsil oranı yüksek değişik noktalardan 36921 adet ölçüm işlemleri yapılmış ayrıca ara dozlamalarda da 151595 kg kimyasal (Klor) kullanılmıştır. www.dunyahelalbirligi.org
57
Ayrıca 2012 yılında şehre verdiğimiz sularda 3 adet mobil ekiple aşağıda miktarları belirtilen denetimler yapılarak su kalitesinin sürekli iyi durumda olması sağlanmıştır.
sağlıklı suyu temin etmek için bu sayılan çalışmaların aynılarını Dobruca İçme Suyu Arıtma tesislerinden su verilmeyen yerleşim yerleri için de yapmaktadır.
Buski genel Müdürlüğü Kurum olarak vatandaşlarımıza her zaman
Bütün bunların yanında Kurumumuz en iyi suyun iyi korunmuş bir
Flokülasyon (Yumaklaşma) Hücreleri
su toplama havzası sayesinde elde edileceğinin bilincinde olarak Su toplama havzalarını yüksek bir hassasiyetle korumaya çalışmaktadır. Bu amaçla kurulan mobil ekiplerimizle yılın 365 günü sürekli denetimler yapılmakta ve kirliliğe meydan verilmemektedir.
Ultised Durultucular
Çamur koyulaştırıcı
Filtre pres
Hızlı kum filtreleri
58
www.dunyahelalbirligi.org
İndikatör balık akvaryumu bunlar 24 saat kamera ile izlenmektedirler.
Laboratuvar
Güvenlik
www.dunyahelalbirligi.org
59
Bursa’da
“Su” Çeşmeden İçilir
60
www.dunyahelalbirligi.org
Hayatın sürekliliği ve devamı noktasında, günlük yaşamın ayrılmaz parçaları arasında yer alan ‘su’, Bursa’nın kent kimliğinde çok önemli bir konuma sahiptir. Evliya Çelebi’nin, ‘velhasıl Bursa sudan ibarettir’ sözü, Bursa’nın bilinen pek çok özelliğinin yanı sıra ‘su şehri’ olduğunu da kanıtlar nitelikte. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
Recep ALTEPE
B
ursalılara, çeşmelerinden akan suyu gönül rahatlığıyla içebilmeleri için Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kalite standartları ölçüsünde yoğun bir çalışma sergiliyoruz. BUSKİ Genel Müdürlüğü’müzün Dobruca İçme Suyu Arıtma Tesisleri’nde, yılda ortalama 95 milyon metreküplük içme suyunu arıtıyoruz. 24 saat boyunca laboratuardaki numune musluklarından akmakta olan su, haftalık, günlük ve ikişer saatte bir yapılan kimyasal ve mikrobiyolojik analizlerle incelenmekte ve denetim altında tutulmaktadır. Bununla birlikte şehrin muhtelif noktalarından alınan günlük numunelerle, içme suyunun kalitesinin, sürekli denetim altında bulundurulduğunu da önemle vurgulamak isterim. Bursa’nın suyu, TS 266 standardı ve İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik şartlarına uygun, sağlıklı, güvenle içilmeye
hazır olarak kent içme suyu şebekesine verilmektedir. Bardağa dökülmeden önce her türlü kontrolden geçirilen içme suyunun analiz ve raporlama sonuçları, Bursa’da çeşmeden akan suyun, ‘Dünya Sağlık Örgütü’ standartlarına uygun kriterlere sahip bulunduğunu göstermektedir. İçme suyumuz, BUSKİ Genel Müdürlüğü’müze bağlı ekiplerin yanı sıra Bursa Sağlık Müdürlüğü’nce de denetlenmektedir. Bütün bunlar, çeşmeden akan suyun gönül rahatlığıyla içilebileceğinin açık birer kanıtını oluşturmakta. Çok değerli Bursalılara hizmetin en iyisini sunabilmek, bizim varlık nedenimiz. Bu kapsamda, içilebilir ve kaliteli su teminine yönelik çalışmalarımızın, bundan sonraki süreçte de devam edeceğini belirterek değerli hemşehrilerime en derin saygılarımı sunarım.
www.dunyahelalbirligi.org
61
isteyin yeter...
Reklam Danışmanlğı, Kurumsal Kimlik ve Marka, Grafik Tasarım, Matbaa hizmetleri, Katalog, Broşür, El ilanı, Bülten, Gazete, Dergi, Davetiye, Sertifika, Ajanda, Kutu, Ambalaj, Fotoğraf çekimi, Gazete reklamları, Web tasarımı, Plaket, Kupa, Promosyon Ürünleri, Blok Not, Küp Blok Not, Defter, Unutmayınız Kartları, T-Shirt Baskı, Şapka, Bardak, Kalemlik, Masa Üstü Takvim, Tabak, CepheTabela, Totem, Ayaklı Totem, Yol Tabelası, Germe Vinil, Fuar Stand Uygulamaları vb.
0.535
552 34 66
www.beshgrafik.com
HELAL - TEMİZ VEYA HARAM OLUŞUNA GÖRE
GIDANIN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Prof. Dr.
Saffet KÖSE
64
www.dunyahelalbirligi.org
K
ul hakkı bilincini oluşturmak ve helal kazancı hayat tarzı haline getirmek, İslam ahlakının pratik hayattaki önemli hedeflerindendir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de bütün peygamberlere, bütün insanlara ve bütün mü’minlere helal ve temiz kazanç peşinde koşmaları, helal yemeleri emredilmiştir. Esasen bu iki husus da birbirine bağlıdır: “Ey Peygamberler! Temiz ve he-
lal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim” (Mü’minûn, 23/51). “Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size apaçık bir düşmandır” (Bakara, 2/168). “Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin,
eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız” (Bakara, 2/172). Kur’ân-ı Kerîm’e paralel olarak Hz. Peygamberin: “Helal kazanç peşinde koşmak farz üstüne farzdır” (Taberânî, el-Kebîr, nr. 9993; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. M. A. Atâ), Beyrut 1414/1994, VI, 128; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, Beyrut 1412, X, 520) hadisi de konunun hassasiyetine vurguda bulunur. Bu noktada Rasûl-i Ekrem bir de
uyarıda bulunur: “İnsanlar, kişinin elde ettiği malın helalden mi yoksa haramdan mı geldiğine aldırmadığı –bütün derdi yeter ki o malı elde etsin- mutlaka bir zamanı yaşayacaklardır” (Buhârî, “Büyû‘”, 7, 23; Nesâî, “Büyû‘”, 2). Bu hassasiyetin bir göstergesi olarak da Rasûlullah, şüphe bulunan şeylerden bile kaçınılmasını istemiş ve şüpheli şeyi almanın ha-
ram olduğunu bu hususta duyarlılık gösterenlerin dinini, namus ve haysiyetini korumuş olduklarını haber vermiştir (Ebû Dâvûd, “Büyû‘”, 3; Tirmizî, “Büyû‘”, 1; Nesâî, “Büyû‘”, 2). Bizzat kendisi de bu konuda duyarlı davrandığını şöyle ifade buyurmuştur: “Bazen eve geldiğimde yatağın üzerine düşmüş bir hurma bulurum ve yemek için onu alırım. Sonra onun zekat malından olabileceği ihtimaline karşılık hemen elimden çıkarırım” (Buhârî, “Lukata”, 6; Müslim, “Zekât”, 162, 163). İbadetlerin esas amaçlarından birisi de hem helal kazanç hem de helal yeme bilincinin oluşmasını sağlamaktır. Mesela namaza başlama tekbirine haram kılan tekbir anlamında tahrîme (Allâhu ekber) denir. Tahrîme, namaz dışında helal olan mübahların namaz içinde haramlığının başladığı (namazı bozduğunu) süreci belirtir. Bir başka ifadeyle helal eğitiminin başladığını gösterir. Bu andan itibaren kişi kendisine normal hallerde helal olan işleri yapamamakta söz gelimi yiyip içememekte ve bir nefis terbiyesi süreci yaşamaktadır. Oruç ibadetinde de aynı şekilde kişi, kendisine helal olan en küçük bir yiyecek parçasını imsak vaktinden akşam namazı vakti girinceye kadar yiyememekte, bir yudum suyu içememektedir. Kelime olarak tutmak anlamına gelen imsak, kişinin normal hallerde kendisine helal olan şeylerden oruç sürecince kendisini tutacağı sürecin başlangıç zamanı demektir. Keza hacc için giyilen ihram da bu noktada güçlü bir terbiye sürecidir. İhram da kelime olarak haram kılmak, yasaklamak demektir. İhrama giren bir Müslüman kendisine normal şartlarda helal olan bazı şeyleri haram kılmaktadır. Bu dönemde, belirlenen yasakları çiğneyen ağır sayılabilecek cezalara maruz kalmaktadır. İhlâl da ihramdan çıkmak demektir ve kelime manasıyla da bağlantılı olarak
helalde kalmaya verilen güçlü sözü ifade etmektedir. Buna göre ihram, sonrasında haramlar konusunda daha da hassas olmayı sağlayan bir eğitim sürecidir. Namazı tamamladıktan sonra selam vererek çıkmak, akşam ezanıyla birlikte orucu açmak, hacc menasikini bitirdikten sonra ihramdan çıkmak (ihlâl) ibadet boyunca elde edilen sorumluluk bilinciyle insanların içine girip helalde sabit kalma kararlılığının uygulanmasına geçmek anlamı taşır. İbadet süresince helal olan en küçük şeylerin bile haram hale gelmesi [burada haramdan maksat o şeylerin haram olması değil o ibadeti geçersiz hale getiren eylem demektir] sonrasında harama el uzatmamanın garantisi olmak durumundadır. Çünkü helale sabreden harama evleviyetle sabretmesi gerekir. İbadet bunları sağlamıyorsa ortada sadece bir görüntü ve şekli olarak bir vazifenin ifası vardır. Dolayısıyla kişi açısından ibadetin değeri ona kazandırdığı ahlak ve bilinçle ölçülür. İmâm Gazâlî’nin dediği gibi: “Haram yemekle beraber ibadet etmek deniz dalgalarının üzerine bina yapmaya benzer” (İhyâ’, Beyrut/Dâru’lMa‘rife, III, 89). Gerçek anlamda ibâdetler insandaki şeytanî duyguları, nefsânî arzuları engelleyici, olumlu yönde davranış değişikliği sağlayıcı işlev görür, maddi zaaflardan kurtuluşa yardımcı, melekleşme sürecinin bir aracı olur. Bu sebeple ibadetlerde şeklî şartların yanında bir de onun ruhunu/özünü ilgilendiren şartları vardır. İbadet bilinci diyebileceğimiz bu ruh onun kabulünün en temel kriteridir. Ruhu olmayan ibadet cansız bedene benzer ki bu ibadetin meşru kılınış amacıyla bağdaşan bir husus değildir (bk. Ankebût, 29/45). Bu sebeple Hz. Peygamber: “Nice oruç tutanlar vardır ki onun yanına kalan açlık, nice gece namazı kılanlar vardır ki onun yanına kalan da
www.dunyahelalbirligi.org
65
uykusuzluktur” buyurur (İbn Mâce, “Sıyâm”, 21). Helal dini bir kavramdır ve bu yönüyle Müslümanı ilgilendirmektedir. Temel kaynaklar ve bu çerçevede oluşan kültürel miras bağlamında bir Müslüman açısından helal üzerinde bu kadar hassasiyetle durulmasının ana sebeplerini şu şekilde hulasa edebiliriz:
66
1-Hem kazanç yolu hem de mad-
olarak da buyurmuştur ki: “Ey İnananlar! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz/helal olanlarından yiyin. Eğer siz sadece Allâh’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin” (Bakara, 2/172) Bu ayetlerin peşinden Hz. Peygamber saçı-başı dağılmış, yüzügözü toz toprak içinde perişan bir vaziyette yoldan gelmiş ellerini semaya açıp Ey Rabbim! Ey Rabbim! şeklinde dua eden bir adamı anlatarak şöyle buyurmuştur: “Bu adamın
ibadetlerinin kabulü için ellerini semaya açıp Allâh’a dua-niyazda bulunmaktadır. Allâh Te‘âlâ ise harama-helale dikkat etmeyen bu şahsın ibadetini ve duasını reddetmektedir. Bunu destekleyen bir başka hadis daha vardır ki o da şudur: Sa‘d b. Ebî Vakkâs Hz. Peygamber’e: “Yâ Rasûlallah! Allâh’a dua et de duası makbul olanlar arasında olayım” dediğinde Hz. Peygamber ona: “Ey Sa‘d! Yiyeceğin temiz ve helal olur-
desi itibariyle helal gıda ibadetin kabulünün şartıdır. Şu nasslar (ayethadis) buna açıkça delalet eder: “Ey İnsanlar! Allâh Te‘âlâ tertemizdir/pâktır (tayyib). Ancak tertemiz olanı kabul eder. O peygamberlere neyi emretmişse mü’minlere de onu emretmiştir. Peygamberler için buyurmuştur ki: “Ey Peygamberler! Temiz/helâl (tayyib) olan şeylerden yiyin, salih amel işleyin. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim” (Mü’minûn, 23/51); insanlarla ilgili
yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla beslenmiş. Allâh neden onun kabulü için dua ettiği ibadetlerini makbul saysın” (Müslim, “Zekât”, 65; Tirmizî, “Tefsîr”, 2/36). Hadisi açıklayan (şerheden) âlimlerin ifadelerine göre Allâh’a dua eden kişi cihad, hacc, sıla-i rahim, ilim tahsili gibi ibadet değeri taşıyan oldukça yorucu, sıkıntılı, meşakkatli, tehlikeli, uzun bir yolculuktan salimen dönmüş ve bu
sa duası makbul kullardan olursun. Allâh’a yemin derim ki bir kul midesine haram bir lokma indirirse Allah kırk gün onun amelini kabul etmez. Bedeni haramdan oluşan bir kul için en layık olan şey ateştir” (Taberânî, el-Evsat, nr.6495; Heysemî, X, 521) buyurmuştur. Şu husus açıktır. Haram yollardan elde edilmiş mali ibadetlerin kabulü söz konusu değildir. Mali ibadet kişinin kendisine ait helal kazançlardan olmalıdır. Haram yoldan elde
www.dunyahelalbirligi.org
edilen bir mal onu elinde tutana ait değildir ki onunla zekat verebilsin, kurban kesebilsin ya da hacca gidebilsin. Bunları yapsa bile kendi adına olamaz. “Ey İnananlar! Kazandıklarınızın helal ve temiz, kaliteli (tayyib) olanlarından infakta bulunun. Haram ve kötüsünü (habîs) vermeye kalkmayın…” (Bakara, 2/267) ayeti bunu gösterdiği gibi hadislerde de açık ifadeler vardır. Mesela hacc ile ilgili olarak bu husus şu hadiste ifa-
de edilir: Bir kişi hacca niyetlenip yola çıkmak üzere ayağını bineğinin üzengisine koyup: “Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk! (Buyur Allahım buyur! Emrine amadeyim!)” şeklinde nida ettiğinde helal kazanç ile yola çıkıyorsa gökten kendisine şöyle bir karşılık gelir: “Haccın mübarek olsun, mutluluklar sana! Kazancın ve yolculuğun helale dayalı, haccın da makbul.” Kirli kazançla hacc yolculuğuna çıkıyorsa tam tersi bir
cevap alır: “Seni kabul etmiyorum, mutluluk da dilemiyorum, kazancın haram, haccın da makbul değil / al haccını başına çal…” (Taberânî, elEvsat, nr. 5228; Heysemî, III, 210; X, 292). Hz. Peygamber’in hadislerine göre makbul bir haccın karşılığı cennettir (Buhârî, “Umre”, 1; Müslim, “Hacc”, 437) ve kişi hacdan döndüğünde anasından doğduğu gün gibi tertemiz bir biçimde yuvasına gelir
(Bu¬hârî, “Muhsar”, 9-10; Müslim, “Hac”, 438). Ama hadisten anlaşıldığı kadarıyla haccın kabulünün en temel şartı hem saf niyetle (riya ve gösterişten uzak) hem de saf (temiz ve helal) kazanç ile yapılmasıdır. Haramdan kazanan ya da kazancına haram katmış bir müslümanın bedenî ibadetlerinin makbul olup olmadığı konusunda bazı tartışmalar vardır. Ahmed b. Hanbel gibi bazı âlimler Hz. Peygamber’in: “Kim on dirheme bir elbise alır da içinde bir
dirhem haram para bulunursa Allah o elbiseyle kıldığı namazı kabul etmez” (Müsned, II, 98) gibi hadislerine dayanarak haramdan kazanan bir kimsenin ibadetlerinin dünyevi hükümler bakımından da geçerli olmadığı görüşünü dile getirirler. Bu sebeple Hanbelî mezhebine göre haramdan kazanılan para ile ya da içinde haram bulunan elbise ile namaz kılan kişinin o namazı kaza etmesi gerekir. Sonuç olarak Allah katında amelin kabul şartı helal kazanmak ve helal yemektir, haram yemek ameli ifsad eder ve kabulüne engel olur. Gıda helal ise usulüne uygun yapılan amel de makbuldür (İbn Receb, Câmi‘u’l‘ulûm, İskenderiye, ty. s. 86). 2- Bir mü’mine helal kazanç ve helal gıda huzur verir. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmek bir Müslümanı mutlu eden, ona huzur bahşeden bir nitelik arzeder. Bu durumda kişi, din, ahlak (toplum) ve fıkhî hükümler itibariyle meşru bir iş yapmış olmanın mutluluğunu kuşanmış demektir. Tersinden bakıldığında inanan insan için haramlar dolayısıyla günahlar vicdani olarak da rahatsız edici bir özelliğe sahiptir. Bu sebeple kişinin yaptığı işlerde sadece şekil şartlarını yerine getirmekle yetinilmemiştir. Tam aksine Hz. Peygamberin hadislerinde, söz ve eylemlerin kişinin içine sinmemesi, gönlüne yatmaması ve kendisini huzursuz etmesi günahın ölçüsü olarak belirlenmiştir (Müslim, “Birr”, 14, 15; Tirmizî, “Zühd”, 52). Buna göre haramın, günahın insanı huzursuz eden, mutsuz kılan bir yönü ve helalin de iç rahatlığı, gönül huzuru veren bir özelliği vardır. Diğer taraftan insanoğlunun yasaklara karşı daha fazla meyli hatta hırsı vardır (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, Beyrut 1421/2000, XXIII, 117). Bir başka ifadeyle insan nefsi açısından yasağın bir cazibe-
www.dunyahelalbirligi.org
67
si / çekiciliği söz konusudur (Hicr, 15/39). Nefis de insanı bunlara karşı yönlendirmektedir (Yusuf, 12/53). Bu insanın imtihanın bir sonucudur. Eğer bir mü’min duyarlılığını kaybetmemişse yasaklardan birisini çiğnemiş olmanın vicdani olarak rahatsızlığını / huzursuzluğunu çeker (Kıyâme, 75/2). Bu imanın bir gereği olduğu gibi aynı zamanda onun yaratılış gerçekliği (fıtrat) ile de ilgilidir. Burada önemli olan şudur. Bir mü’mini huzursuz eden sırf yasak-
68
www.dunyahelalbirligi.org
lanmış eylemi yapması değil aynı zamanda Allâh Te‘âlâ’nın yasakların cazibesinden korunmak için onlardan müstağni kılan ve o haramdan elde edeceği zevkin, şevkin çok daha fazlasını sağlayan alternatif helallere / mübahlara iltifat etmemesi, bundan gafil bulunmuş olmasıdır. Bu durumun mazereti ortadan kaldırıyor oluşu vicdanı yaralayan da bir husustur. Zira burada bir nankörlük de sezilmek-
tedir. Esasen utanç verici, olan da budur. Oysa helalde hassasiyet bütün bu sıkıntılardan, huzursuzluklardan, kederden kurtaran bir özelliğe sahiptir. Sonuçta da helal yollarla hem istenilen elde edilmekte hem de emre imtisal ya da haramdan uzak durmanın hazzı yaşanmakta, nefis mücadelesi kişinin lehine sonuçlanmaktadır. Dünyada helal ve mübah yoldan ihtiyaçlar temin edilirken ahiret yurdundaki büyük nimetler de bu yolla kazanılmaktadır. 3-Helal iyiye, haram kötüye yönlendirir. İslami literatürde özellikle tasavvufi eserlerde bu konu üzerinde durulmaktadır. Gerçekten Peygamberlere önce helal ve temiz olan şeylerden yemeleri sonra salih amel işlemelerinin emredilmiş olmasında buna da bir işaret gözükmektedir. Hz. Mevlana konuyu oldukça veciz biçimde şöyle özetlemektedir: “Nuru ve olgunluğu arttıran lokma, helal kazançla elde edilen lokmadır. Bir yağ ki gelip kandilimizi söndürüyor, öyle kandil söndürene yağ değil su adı verilir. İlim ve hikmet helal lokmadan doğar. Aşk ve merhamet de helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan sen, haset, tuzak, cehalet ve gaflet doğarsa onun haram olduğunu anla. Hiç buğday ekilip de arpa çıktığını gördün mü? Atın sıpa doğurduğunu gördün mü? Lokma tohumdur, ürünü düşünceler; lokma denizdir, incisi de düşünceler. Ağızdaki helal lokmadan gönülden kulluğa bir akış, öbür dünyaya gitme azmi doğar” (Mesnevi, trc. Gölpınarlı, II, 336-337;
trc. T. Mevlevî, III, 832-834; trc. A. Karaismailoğlu, I, 90-91). Şerhleri ışığında bu ifadeleri şu şekilde açmak mümkündür. Gıdanın helal ve haram oluşunun insan davranışlarına etkisi vardır. Hem kazanç yolu hem de özelliği itibariyle helal ile beslenmeyen bir müslümanın salih ameli yaşam biçimine dönüştürmesi pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü helal yoldan kazanılmış ve kendisi de helal olan gıda ancak insan vücudunda güzel fikir ve güzel fiil / eylem zuhuruna sebep olur. Zira insan vücudunda gıda tohum gibidir, fikir ve fiil onun meyveleridir. Tohum kötü olursa meyvesi de ona göre olur (bk. A. A. Konuk, Mesnevî-i Şerîf Şerhi, haz. S. Eraydın-M. Tahralı, İst. 2004, I, 495). Hz. Mevlana yukarıda yer verilen ifadelerinde helal gıdayı aynı zamanda yağa benzetmektedir. Saf yağ kandile konduğunda onu yakar ve ışık verir. Işık da aydınlatır. Tıpkı bunun gibi helal gıda da kişinin nurunu arttırır, yolunu aydınlatır, iyiye yönlendirir, ona kâmil insan olma vasfı kazandırır. Ancak kandile yağ yerine su konulursa ya da yağa su karıştırılırsa kandili söndürür. Suyun kandili söndürdüğü gibi haram lokma da mü’minin basiretini, firasetini, nurunu söndürür, onu manevi seferinde karanlıklar içinde bırakır, kişi nefsine teslim olur. Burada ortaya çıkan şey şudur ki su yanmayacağı için ona yağ denemediği gibi haram lokma da bir insan için gıda olamaz (bk. Konuk, I, 495; T. Mevlevî, III, 833). Suyun zeytinyağını bozduğu gibi helale karışan haram da onu bütünüyle bozan bir özelliğe sahiptir. Az ama helalinden kazanılmış mal, çok ama haramdan kazanılmış ya da içine haram katılmış maldan daha değerlidir. Mesela bir bardak temiz su, içine bir damla necis maddenin karıştığı bir tanker sudan daha de-
ğerli değil midir!. Kişinin işlediği günahlara karşılık tövbe etmesi gerekir. Tövbenin kabulünün birinci şartı can u gönülden pişmanlık ise diğer şartı da haram lokmadan sakınmaktır. Çünkü haram lokma mideye girince kalbe
meyvesi olan söz ve fiiller de latîf olur. Haram lokma habistir, semeresi olan söz ve fiiller de onun gibi olur (bk. Konuk, I, 496). Hz. Mevlânâ’nın kişinin gıdasının helal veya haram olduğunu anlamak isteyene davranışlarına bakmasını
kasvet / sıkıntı verir, insanı günahı kanıksar hale getirir. Fakat helal lokma ilim, hikmet, aşk, rikkat / incelik, nezaket, merhamet husule getirir. Bundan dolayı insan kazancının helal yoldan olmasına hassasiyet göstermeli, işinde dürüst ve iffetli şekilde çalışmalı, az ya da çok hiç kimsenin hakkına tecavüz etmemelidir. Aslı temiz olan bir şeyin neticesi de temizdir. Aslı pis (habîs) olan bir şeyin neticesi de onun gibi pistir (T. Mevlevî, III, 833). Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Rabbinin izniyle güzel memleketin / arazinin bitkisi, gü¬zel çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz.” (A‘râf, 7/58). Buna göre gıda insan davranışlarına yön verir. Helal gıdadan beslenen kalp insanı iyiliklere, haram gıdadan beslenen de kötülüklere kılavuzlar. Her şeyden kendi cinsi doğar. Buğday ekilen yerden arpa alınmaz. Buna göre helal olan lokma latiftir, onun
tavsiye etmesi de bu açıdan ilginçtir. Helal ve haram lokmanın insana kendi özelliğine göre yön verdiğine dair inancın toplumumuzda da yaşadığı görülmektedir. Toplumsal hayatta bireyin davranışlarının yerine göre helal süt, haram süt ya da helal lokma veya haram lokmaya bağlanması da halkın helal kazanç ve helal yiyecek hususundaki hassasiyet kültürüne işaret olarak değerlendirilebilir.
www.dunyahelalbirligi.org
69
İçeceklerde Kullanılan
!
Berraklaştırıcılar B
azı meyve sularındaki fenolik bileşikler, pektin ve ortamdaki proteinlerin etkisi ile zamanla tortu ve bulanıklık oluşmaktadır. İçeceklerdeki bu kusurları önlemek için enzimler, aktif kömür, bentonit, silisyum dioksit, poliamid, polivinil polipirrolidon(PVPP), balık tutkalı, jelatin, kazein ve tannik asit gibi berraklaştırıcı maddeler kullanılmaktadır. Aktif Karbon Aktif karbon(aktif kömür) gıda sanayinde saflaştırma işlemlerinde, su ve atık su arıtımında kullanılmaktadır. Aktif karbon üretiminde en çok kullanılan hammaddeler odun,
70
www.dunyahelalbirligi.org
odun talaşı, turba, meyve çekirdekleri, Hindistan cevizi, fındık, ceviz kabukları, linyit ve fosil kaynaklı kömürdür. Bu maddeler 800 ˚C ile 1200 ˚C arasında yakılarak kömürleştirilir. Aktif karbon endüstriyel olarak gıda sanayinde 1794 yılında İngiltere’de şeker üretiminde renk giderici olarak kullanılmıştır. İlk toz aktif karbon 1909 yılında Avrupa’da üretilmiştir. Aktif karbon, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra suların saflaştırılmasında ve şeker pancarının rafine edilmesinde kullanılmıştır. Jelatin ve Enzimler Özellikle berrak meyve suları ve konsantrelerinde berraklaştırma iş-
lemi için jelatin ve enzimler kullanılabilmektedir. Elma suyunda geleneksel olarak berrak, kehribar rengi elde temek ve bulanıklık oluşumunu önlemek için amilaz ve amiloglikozidaz enzimleri kullanılmaktadır. Polivinil pirrolidon- PVP(E 1201), Polivinil polipirrolidon-PVPP(E 1202) Meyve sularında bulanıklık yapan maddeleri uzaklaştırmak için kullanılmaktadır. PVP ve PVPP sentetik yapıda olan teknik yardımcı maddelerdir. Bu katkı maddeleri filtreleme işlemiyle meyve suyundan geri alındığından etiketin üzerinde yazılmamaktadır.
DÜNYA HELAL GIDA BİRLİĞİ AVRUPA KORDİNATÖRÜ Gıda Yüksek Mühendisi
HARUN ŞİMŞEK BEY’den ÜÇ KİTAP BİRDEN “A’dan Z’ye Hayvansal Kaynaklı Gıda Katkı Maddeleri” “Alkol İçeren Yiyecek ve İçecekler” “Gıda Katkı Maddeleri Rehberi”
“
G
ıda Katkı Maddeleri Rehberi” kitabı ile Avrupa’da ve Türkiye’de yakından tanınan Harun ŞİMŞEK, “A’dan Z’ye Hayvansal Kaynaklı Gıda Katkı Maddeleri” , “Alkol İçeren Yiyecek ve İçecekler” ve “Gıda Katkı Maddeleri” isimli üç kitabıyla okuyucusuyla buluştu. Bu kitaplar özellikle insanımızdan tükettiği gıda maddelerinin muhteviyatıyla alakalı geniş bilgiler vermektedir. Yazar, teknik ifadeler yanında, herkese hitap etmek adına sadeleştirilmiş bir üslupla yazdığı
eserlerini, görsellerle süslemiş bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Kitapları temin etmek isteyen okuyucularımız; www.lemiyayinlari.com, www.helal-gidalar.com, www.SFQS.de veya Derneğimiz genel merkezinden temin edebilirler. Yazarımıza yayın hayatında başarılar dileriz.
www.dunyahelalbirligi.org
71
H2O su ise
su H2O değildir Gıda Hareketi Başkanı
Kemal ÖZER
B
ütün canlıların en temel besini olan su, dile ve gönle sığmaz bir maddedir. Her canlının temiz suya bedelsiz erişebilmek, yaşama hakkının en temel parçalarından biridir. Her ne kadar belediyelerin kadirşinassızlığının kurbanı olsalar da Osmanlı’nın dağlara taşlara, yollara, şehirlere benzersiz su hayratları yaptığını görürüz. Ivan Illich, İslam ve Osmanlı arşivlerinde suya dair bilgi ve belgeleri inceleyenlerin küçük dilini yutacağını dile getirir. Suyu H2O’ya indirgeyen ve her şeyi met’alaştırıp sıradanlaştıran günümüz küresel düzeni, suya da aynı muameleyi yaptı. Üstelik endüstriyel, tarımsal ve evsel atıklarla kirlettiği suyun az sayıdaki temizi için
72
www.dunyahelalbirligi.org
insanlıkla savaşmaya çoktan hazır. Bazı güçler, tüm dünyada su kaynaklarını ele geçirmek için yoğun bir mücadele içindeler. İlaç, aşı ve gıdaları tehlikeli bir silaha dönüştüren bu güçler şimdi de suyu silaha dönüştürüyor. Bu nedenle su, bütün dünyanın en önemli gündemlerinden biri olmaya mecburdur. Bütün canlıların yaşam kaynaklarının en önemlilerinden biri olan suyun, niceliği/çokluğu kadar niteliği/kalitesi de çok büyük önem arz ediyor. Ülkemizde su kaynaklarından ‘Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ sorumlu. Belediyeler veya büyükşehirlerdeki 2560 sayılı yasayla kurulan su idareleri ise şehirlerin sularını teminle sorumlular. Yasanın
âmir hükmüne karşın belediyelere kaynak temin eden kuruluşlara dönüşen bu yapıların birçoğu için, su kaynaklarını koruduğu ve halkın sağlığını bozmayacak nitelikte su temin edebildiklerini söylemek ne yazık ki imkânsız.
marka sularda ciddi oranlarda kirlilik olduğu dile getirilmişti. Bu önemli çalışma sularda kimyasal kirliliği değil, sadece biyolojik kirliliği ele almıştı. Yayın sonrasında köşeye sıkıştığını düşünen Sağlık Bakanlığı, sektörün tümünü kapsamlı bir incelemeye tabi tutmak yerine, günü
ların girdiği bile iddia edildi. Hatta öyle iddialar dile getirildi ki; bir büyük grubun yüz binlerce damacana sipariş vererek sektördeki dengeleri değiştirdiği dâhi dilden dile dolaştı. Bazı büyük su firmaları ile sektör derneklerinin Bakanlık koridorlarında sık sık görülmeye başladığı ve
Türkiye’de sular ‘Doğal Mineralli Sular’, ‘Kaynak Suları’, ve ‘İçme Suları’ şeklinde ruhsatlandırılıp pazarlanıyor. Mineralli sular ise ‘Doğal Mineralli Sular’ ve ‘Maden Suları’ olmak üzere ki başlıkta pazarlanıyor. Bunların yanı sıra ithal yabancı suların da su pazarında arz-ı endam ettiğini görmekteyiz. Suların ruhsatlandırma ve denetiminden ise Sağlık Bakanlığı sorumlu. Sağlık Bakanlığı yayınladığı ‘İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik’ ile konuyu düzenlemiş ve bu mevzuat çerçevesinde de denetler gibi yapmaktadır.
kurtaracak bir hamle yaptı. Bakanlık 3 ayrı açıklama yaparak bazı markalarda kirlilik olduğu iddiasıyla sektörün yarıya yakınını teşhir etti.
toplantılar yaptıkları notunu da iletmekte mahsur olmasa gerek.
Su, sadece susuzluğumuzu gideren bir madde değil, aynı zamanda vücudun bazı ihtiyaçlarını gideren mineralleri de barından bir besindir. En azından böyle olması beklenir. Ancak suların çok sayı kimyasal, radyoaktif kirlilik barındırdıkları da görülür. Yani su alırken farklı oranlarda da olsa kimyasal ve radyoaktif kirlilik de satın almış oluyorsunuz. Bir televizyon programında, bazı
Bakanlık bu teşhirlerden birkaç gün sonra ise “…markalarına ait numuneler İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmeliğe uygun bulunmuş ve üretim izni verilmiştir” şeklinde açıklama yaparak kendi kendini tekzip etmişti. Birçok kişi de ‘madem sular kirliydi, bu markalar 5 gün içerisinde nasıl temiz hale geldiler? Kirli değil idiyseler bu firmalar kurban mı seçildiler’ türünden sorular yöneltildi ve bu sorular ve daha fazlası basında da dile getirildi. Bu sürecin en dikkat çekici yönü ise, bu firmaların mevzuat gereği düzenli denetlendiği(!) halde bugüne kadar hiçbir teşhirin yapılmamış olmasıydı. Diğer bir önemli çelişki ise su firmalarının bazı illerdeki damacana numunelerinin kirli, bazı illerdeki numunelerin ise temiz olduğu, petlerin ise tümünün ‘temiz’ olduğu açıklamasıydı. Bu açıklamalar sürecinde sektöre yeni oyuncu-
İddialar gerçek miydi, değil miydi bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şey, hem teşhirlerin doğru olmadığı, hem kirli ve temiz iddialarının gerçeği yansıtmadığı, hem de sektörün diğer gıda sektörleri gibi ciddiyetten hayli uzak olduğu. Sektördeki dengeler bizim konumuz olmasa da Sağlık Bakanlığı’nın süreci yönetemediği, ‘kirli’ diye teşhir ettiği markalara ait birkaç gün sonra yayınladığı yeni raporlarda ‘temiz’ olduğunu duyurması güvensizliği azaltmayıp bilakis artırmıştır. Üstelik bu kez şaibe sektörün yanı sıra Bakanlığa da taşınmıştır. Biz değişik platformlarda, Sağlık Bakanlığı ismini taşıyan Bakanlığın sağlığımızın sadece ‘tedavi boyutu’yla ilgilendiği bu nedenle de adının Sağlık Bakanlığı değil, ‘Tedavi Bakanlığı’ olarak değiştirilmesini önermiştik. ‘Su krizi’ süreci bizi bir kez daha haklı çıkararak, Bakanlığın içme sularının temizliği
www.dunyahelalbirligi.org
73
ve kalitesinden çok niceliği ile ilgilendiğini bir kez daha göstermiştir. Bu vesileyle görüşümüzü bir kez daha tekrarlamak isteriz ki; ne ‘Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’, ne de ‘Sağlık Bakanlığı’ ne yazık ki ülkemizde ‘önleyici’ veya ‘koruyucu hekimlik’ faaliyetinin hiçbir yerinde değildirler. Mevcut yapının sürmesi durumunda, sağlığımızı koruyucu bir faaliyet içinde olmaları da mümkün gözükmemektedir. Çünkü modern devletin bu bakanlıkları da insan odaklı değil, ekonomi ve çıkar grupları odaklı çalışırlar. Zihin, algı ve anlayış değişmeden pek bir şey beklemek hem zaman kaybı, hem de bu makamları işgal edenlere haksızlık olacağı kanaatindeyiz. Bu süreçte kendi başımızın çaresine bakmadığımızda da kaybedenin hem bizler, hem gelecek nesiller, hem de ülke olacağı açıktır. Pet ve damacana pazarı 10 milyar litre su hacmi ile 4 milyar TL ticarî hacme ulaşan, yabancı küresel tröst-
74
www.dunyahelalbirligi.org
lerin de pazarda önemli oyuncular haline geldiği bir sektör. Belediyelerin festival yapmaktan, asli görevleri olan içme sularıyla ilgilenmeye vakitleri olmadığı için bu pazar hayli büyüyecek. Dağı taşı su ve her köşe başında bir çeşme hayratı olan bu ülkede artık bu kıymet ve değerlere hasret bir haldeyiz. İstanbul başta olmak üzere, dünyada bir benzeri olmayan ve taklitlerinin bile yapılması imkânsız sultan çeşmeleri bile artık öksüzler. Kornalarına takılan kör tıpalar, bu şaheserleri çöp atılan mezbelelikler haline getirdi. Oysa tam karşısındaki gece kondu büfede 500 ml’si 1 liraya su satılıyor. Henüz parayla tanışmamış olan kurt kuş, kesi köpek özellikle yaz sıcakların dilleri bir metre sarkmış bir şekilde çeşme kenarlarında, parklarda gözümüzün içine bakarak adeta bir yandan ‘su veren yok mu’ dercesine yalvarıyor, diğer yandan da ‘Allah’ım bu çeşmeleri gözlerini göz edenlerin gözlerini de sen kör et’ dercesine bakıyorlar. Bazı su hayratlarında, piyango satıldığını görünce ecdatla
aramızdaki farkı daha iyi anlıyorsunuz. Ve yine ne kimse bir çeşme yaptırmanın özlemini taşır için de ne de yaptıracağı çeşmeye Fuzuli’nin su kasidesinden bir beyit yazdırmayı düşler. Fuzuli’nin bu kasidesini bilen kaç kişi kaldı aramızda yahut da kaçımız anlayabilir su nâtı! Su, şimdi midesi, kalbi, ruhu hâsılı her şeyiyle aç firmaların iştahını kabartan bir savaş aracı. Varlık nedenlerini şeytanî düşünceler ve amaçlara mahkûm eden ve bu uğurda dünyayı kan ve gözyaşına boğan bazı gece kondu devletler veya teb’aları temiz su kaynaklarını parselliyor tüm dünyada. Mesela Hindistan’da halkın ezici çoğunluğu içilebilir sudan yoksun iken bir şirket bu kaynakların yüzde 40’nı ele geçirmiş durumda. Dünya su kaynaklarının yüzde 25 kadarı sadece iki kola şirketine ait. Ülkemizde de bir bardak kola için 7 litre su heba ediyor bu güçler, üstelik bedavadan daha ucuza. Bizse temiz bir yudum suysa hasretiz.
GIDA KATKI MADDELERİNİN TANIMI
1
6 kasım 1997 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nde gıda katkı maddeleri; “Tek başına gıda olarak tüketilmeyen, gıda hammaddesi ve/veya yardımcı maddesi olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olan veya olmayan; seçilen teknoloji gereği kullanılan işlem sırasında kalıntı veya türevleri mamul maddede bulunabilen, gıdanın hazırlanması, tasnifi, işlenmesi, ambalajlanması, taşınması , depolanması ve dağıtımı sırasında gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak amacıyla kullanılmasına izin verilen maddeler” olarak tarif edilmektedir. Gıda katkı maddeleri, kendi gıda
olmayan ancak gıdalara uygulanan teknolojik işlemler gereği zorunlu olarak katılan maddelerdir. Katkı maddeleri gıdaların duyusal özelliklerini geliştirmek , kalitelerini korumak, hazırlanmalarına yardımcı olmak, besleyici değerlerini korumak gibi amaçlardan dolayı kullanılır. Gıda katkı maddeleri kötü kalite ve bozulmuş gıdaları maskelemek, taklit gıda yapımı, üreticiyi aldatma gibi nedenlerle kullanılmazlar. Gıda Katkı Maddelerinin Kullanım Nedenleri Gelişen gıda sanayisi ve nüfusun artmasıyla beraber gıdaları büyük hacimde üretmek ve uzun süre dayanıklı kalmasını sağlamak ihtiyacı, gıda katkı maddelerinin sayısının da hızla artmasına neden olmuştur.
www.dunyahelalbirligi.org
75
Beslenme alışkanlıklarının değişmesi, ev dışında çalışanların sayısının gün geçtikçe artması ve bunun paralelinde de besin hazırlama için az zaman kalması, tüketicinin katkı maddeleri içeren hazır gıdalarla beslenmesine neden olmaktadır. Gıda katkı maddeleri sayesinde bir çok gıdalar bozulmadan uzun süre
saklanabilmekte ve çeşit çeşit gıdalar üretilebilmektedir. Mesela sucuk, sosis gibi et ürünlerinde kullanılan antimikrobiyal koruyucular sayesinde gıda zehirlenmesine neden olabilecek Clostridium botulinum bakterisinin üremesi engellenmektedir. Mayonezdeki yağ ve suyun birbirinden ayrılmaması, toz gıdaların suyun içinde homojen dağılması, içeceklerin kalorisinin azaltılması gibi her gıdada farklı nedenlerden dolayı katkı maddelerinden yararlanılmaktadır. Ayrıca insanların yaşam standartlarının yükselmesi, tüketici beğenisinin değişmesi, yeni üretim tekniklerinin gelişmesi ve
76
www.dunyahelalbirligi.org
mevsimlik gıdaların yılın her döneminde tüketilme isteğinin artması gıdalarda katkı maddelerinin kullanımını da arttırmıştır.
Gıda katkı maddelerinin en önemli kullanım nedenleri şunlardır: • İnsan sağlığını korumak • Gıdanın besin değerini korumak ve arttırmak • Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek • Gıdanın dayanıklılığını artırmak ve raf ömrünü uzatmak • Gıdanın lezzetini ve rengini çekici hale getirmek ve korumak • Gıdanın hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmesini ve gıdaların bozulmalarını önlemek • Gıdada lezzet kayıplarını önlemek • Gıdanın işlenmesi sırasındaki teknolojik problemleri gidermek • Gıda çeşitliliğini sağlamak • Gıdalarda kalite standardizasyonunu sağlamak • Gıda Katkı Maddelerinin Tarihçesi Gıda katkı maddelerinin yiyeceklerde kullanılması insanlık tarihi kadar eskidir. Gıda biliminin ve teknolojinin olmadığı dönemlerde dahi gıdalarının tat-koku ve görünüşlerini
çekici hale getirmek ve uzun süre saklamak için katkı maddelerinden yararlanılmıştır. Tuz, odun tütsü ve baharatlar insanoğlunun kullandığı ilk doğal katkı maddeleridir. Günümüzde 3000 yıl önceki insanlar etleri tuzlayarak bozulmalarını önlemiş ve dayanıklılığını artırmıştır. Tarihi kaynaklarda Orta Asya’da yaşayan Türkler’in kışa hazırlık olarak çeşitli şekilde tuzlamış, kurutulmuş ve dumanlanmış et ürünleri yaptıkları belirtilmektedir. Günümüzde teknik sistemlerin olmadığı zamanlarda tuz ve baharat kullanılarak et, balık, sebze ve tereyağı gibi gıdalar belli bir süre bozulmadan muhafaza edilmiştir. Gıdalarda koruyucu olarak kullanılan tuz, sirke ve tütsü aynı zamanda lezzete de katkı sağlamıştır. İnsanlar yiyecek ve içecekleri, bitkileri veya böcekleri ezerek elde ettikleri doğal boyalarla renklendirmişlerdir. Kurkuma, çivit otu, safran mürver ağacının çiçeği, pancar kökü ve kadife çiçeği gibi bitkiler gıda boyası olarak kullanılmıştır. Tarihsel gelişmeler incelendiğinde gıda boyaları yaklaşık 3500 yıl önce Mısırlılar tarafından renklendirici amaçla kullanılmıştır. “Khand” adı verilen boyanmış şeker, Hindistan’dan Avrupa’dan döndüğünde Büyük İskender’e hediye
edilmiştir. Günümüzdeki kadar çeşitli hidrokolloidlerin olmadığı zamanlarda arap zamkı ile beslinlerin kıvamı arttırılmıştır. On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise insan nüfüsunun artması ve tüketimde grülen artışla beraber yeni gıdalar üretilmiş, bunun paralelinde de gıda katkı maddelerinin kullanımı hızla yaygınlaşmıştır. Günümüzde bir çok gıda katkı maddesi gelişen teknolojiyle beraber 19.y.y. başlarında bulunmuştur. Katkı maddelerinin ticari anlamda işlem görmesine dair ilk kayıt 1800’lerde kalsiyum fosfatlarla olmuştur. Wilhelm Haarman ise 1874 yılında “vianilini” bulmuştur. 1956 yılında Dünya Sağlık Örgütü 40 ülkeyi kapsayan,
50 doğal ve 114 yapay renk maddesini kapsayan listeyi yayınlayarak gıdalarda kullanımına izin verilmiştir. Gıda Katkı Maddelerinin Üretim Piyasası Gıda katkı maddelerinin üretimi ve tüketimi her geçen sene artmaktadır. 1968 yılında 50.000 ton ve 1987 yılında 350.000 ton olan sitrik asit üretimi 2005 yılında 1 milyon tona yükselmiştir. Üretilen sitrik asitin %60 ‘ı gıda endüstrisinde kullanılmaktadır. Ayrıca 2005 yılında dünyada 750.000 ton tatlandırıcı ve 300.000 ton koruyucu madde üretilmiştir. 2004 yılı itibariyle aspartam üretimi ise 14.000 tondur. 2004 yılında AB Ülkelerinde gıdalarda
190.000 ton, Almanya’da ise 36.000 ton aroma maddesi kullanılmıştır. 1986 yılında 360.000 ton olan glutamat üretimi 2005 yılında1,7 milyon tona ulaşmıştır. Dünyada yıllık gıda katkı maddeleri piyasasının 18 milyar eurodan fazla olduğunu belirlemektedir. 2005 yılı için dünyadaki enzim piyasasının ise yaklaşık 2 milyar Amerikan doları olduğu ve bunun da 0,6 milyar dolarının gıda endüstrisi için kullanıldığı tahmin edilmektedir. Gıda katkı maddeleri üretiminde teknoloji geliştikçe ve üretim arttıkça maliyetler düşmüştür. Roche firması 1936 yılında 1 kg askorbik asiti 1140 İsviçre Frankı’na satarken günümüzde bu , 20 İsviçre Frank’ının altına düşmüştür.
www.dunyahelalbirligi.org
77
EN
The Magnificent Affluence of the Book of Creation
WATER
Academician of Bursa Orhangazi University Prof. Dr.
Recep İLERİ
78
www.dunyahelalbirligi.org
T
he relation between mankind and water is profound. Water is a magnificent substance in itself. It is an incredible liquid that was created by Allah as the source of life to all living beings and is composed as a result of the unification two gases -one combustible (Hydrogen, H2) and one incendiary (Oxygen, O)- at an angle of 104.7 degrees. The formation of a liquid out of two gases could only be a miracle of a creator. As a professor and Expert of Water and Environment who has been studying ‘Water and Waste Water Engineering’ for 30 years now, I cannot really say that I have been able to fully comprehend water so far. We do know spe-
cific things about water, yet there is still more to learn. For instance, we are still to understand water’s role of storing knowledge in the brain. Water offers some very substantial functions for both mankind and the entire creation. When we inquire whether life exists on a planet or not, we consider the existence of water or at least indications of such existence as the very first criterion to decide. This is because water is the very source of life and one of the most significant indicators of it. We are trying to understand the mechanism in which water is influenced by negative and positive energy. Water does have a lot of noteworthy features, yet I will be trying to probe
on and define only several of these points in this article. A water molecule is a bipolar just like the Northern and Southern poles of our Earth. Similarly, each water molecule has one negative and one positive pole, each surrounded by an electromagnetic field. Our bodies contain liquid conveyors (capillaries) with a total length of approximately 90.000 km, in which water flows upwards and downwards like a living force every day. It is quite fascinating that no two snowflakes are ever alike. The ratio of water in the brain is 74.8%. The brain itself constitutes 2% of the total body weight. Water is a great dissolvent and source of
Water and its crystals are influenced by the positive and negative energy that we transmit. If we say nice words or words of appreciation, water crystals become very smooth, but they will get disrupted, if foul words are said or some nonsensical music is played. Water crystals will also suffer from disruption, if contaminated water or dirt is mixed up in clean water. In fact, water is positively influenced by love and positive energy. Water crystals are the motifs and visual reflections of the resonance on surface. In general, positive resonance creates fine motifs and the rate of crystallization is higher than what the case is with negative resonance.
healing. To maintain health and the bodily balance, a healthy person needs to drink 2-3 liters of clean water a day on average. Consuming more than 3 liters of water is not advisable. Also, one should absolutely not drink more than 5 liters a day, because that would cause water-induced intoxication due to dilution of minerals present in the bloodstream.
Air, water and soil are the three main elements forming the concept of environment. Present on the earth in the solid, liquid and gaseous form, water is always following an uninterrupted circulation fueled by the energy provided by the sun. Humans procure the water they need to carry out specific activities through this very circulation. They return it
to the same circulation after use. The substances dispersing into water as a result of human activities as well as industrial and agricultural operations taking place within this circulation modify the chemical and biological characteristics of water and pollute it. As was in the past, water is still a natural resource needed the most by humans and living beings today. It is impossible to create an artificial substance to replace this source. Theoretically, the lesser the amount of water, the indefinitely higher its value will be. Water is a strategic material. Contrary to the common idea, it is an finite resource. Throughout history, it has been the sap of life that has insured the continuation of existence. As cities keep expanding, they are putting an increasing level of strain on the capacity of local water resources, prompting engineers to look for remoter sources. Today, water has become an outstanding element impacting issuance of national and international policies. There is a warning in an UN report that nations might battle each other in the 21st century because of water. It is reported that there is a severe shortage of water in about 80 countries, which include 40% of the overall world population and that the number of people suffering from such shortage has reached the level of 1.2 billion. According to the report, the world
www.dunyahelalbirligi.org
79
population will have increased to 8.5 billion by 2025 and at least one third of the entire population will be suffering from water shortage. Oil was the most strategic product and raw material of the 20th century. And water is now yet another item on the agenda in addition to oil in the 21st century. While water is becoming the most strategic substance and resource on one hand, agriculture is also rising as the most strategic sector on the other. According to the work titled ‘Water Wars: Coming Conflicts in the Middle East’, which was written in 1994 by
80
www.dunyahelalbirligi.org
J. Bulloch and A. Darwish, history of the Middle East has always concentrated on wells and water (1). Water exists in the nature in all three states: Solid, liquid and gaseous. It is safe to claim that it is the only substance that exists in this manner. Whereas density increases in all substances when they transition to the solid state due to the reduced distance between molecules, the case is entirely the opposite with water. When frozen, the density of water decreases, thus the frozen mass rises above surface instead of sinking to the bottom. This layer of ice forms
a barrier against heat transfer between the cold water outside and the water below, preventing the water from freezing. So, even if the external temperature is -50 0C, the temperature below the ice will always remain above zero and life goes on. Water has the highest surface tension of all known liquids. This feature of it is quite important for the formation of raindrops in particular. It also has the highest evaporation temperature of all liquids. Therefore, it does not easily evaporate and vanish. Following ammonia, water is the compound with the highest meltdown temperature. Together with these characteristics, water’s high specific heat -namely the amount of energy required to increase the temperature of a gram of water by one degree- renders it the determining element dominating all climatic differences on earth, because three fourth of the earth’s face is covered with water and 97.6% of the total water available is contained in the seas and 2.4% on land. With such huge volume and coverage of space, water plays a great role in retaining solar energy on the earth. Of the total energy provided by the sun, 23% evaporates water and heats and mobilizes masses of air containing water vapor. This is why water is a key element in terms of surrounding the earth with a climate fit for inhabitation. Another notable feature of water is that it is a renewable resource thanks to the hydrological circulation. This is the major movement of water which involves evaporation, transpiration into the atmosphere, being moved to the necessary places, dropping down onto the earth through precipitation, feeding underground water resources and leading to emergence of surface flows. The hydrological circulation indeed plays a big role in terms of meeting the need for water. As a matter of
fact, the importance stems from the fact that only 2.4% of the total water on earth is available on land. On the other hand, only 10% of the water available on land offers the theoretical potential of being used as potable fresh water, which corresponds to a volume of 3-4 million km3. Currently, the total water need of mankind is calculated to be approximately 5500 km3 a year. This is three times the water available in all rivers on the earth at a time. As not even all rivers suffice to meet this need, it becomes obvious that it can be met by utilizing underground water too. However, when compared to the annual flow rate of all rivers (amount of water flowing annually) -which is 37 000 km3-, the needed amount of 5500 km3 constitutes as high as 15% of the circulating water. This is an indication that there will an increasing range of problems as
we try to meet the ever-increasing need for water. Hydrogen bonds maintain one of the most wonderful characteristics of water. As it is known, when two hydrogen atoms merge into one
oxygen atom, they do not form a linear molecule that has one hydrogen atom on each side of the oxygen. Contrarily, both hydrogen atoms are attached to the same side, resulting in that side of the molecule being positively charged. On the other side, oxygen is negatively charged. This allocation of charges makes water a strong bipolar (consisting of two poles) molecule. Thus water molecules attract each other and clustering takes place via the hydrogen bonds. As surface tension and the dielectric constant are too high, it is a fine dissolvent that dissolves and contains many compounds necessary for life. In turn, this means that water has in it many mineral nutrients plants need (2). Present in the atmosphere, water prevents the earth from cooling through radiation, which is another notable feature. According to cal-
culations, if water did not exist in the atmosphere, the current average temperature of the earth would decrease by 15 0C and go down to 0 0C (3). Naturally, when flowing along the earth’s crust into seas and lakes, wa-
ter goes through various types of rocks and dissolves some salts they contain. Therefore, it ends up leading to the creation of different geographical shapes in its wake such as caverns and recesses. Depending on the geomorphologic features present in the environment it exists or on the routes it passes through, water contains different ions. Water that contains calcium, magnesium and ferric ions is named as hard water. Our country has limited fresh water resources. The potential of usable water is approximately 110 billion m3/year in Turkey, where the annual average precipitation rate is 640 mm. Turkey’s precipitation regime varies vastly in accordance with climates and mainly regions. Considering the global average precipitation rate, which is around 1000 mm, it can be understood that our country is not so rich in terms of water resources, but has only enough water to meet the needs (4). In order for a nation to be considered rich in terms of water, it should be able to offer more than 10000 m3 of water per person annually and in order for it to be considered poor in this regard; the same amount should be below 1000 m3. We will be needing more water in the future with our growing population, developing industry, expanding cities and agricultural irrigation networks which keep increasing in number day by day. Water consumption also keeps increasing as the living standards of our citizens are improved. While water consumption per person was 20 lt/day until recently, it has gone up as far as 200-300 lt/day now. However, water consumption per person is not as high as it is believed to be in Turkey. Of the current water consumption in Turkey today, approximately 72% is allocated to agricultural irrigation, 12% to in-
www.dunyahelalbirligi.org
81
dustry and 16% to drinking and utilization. And of the polluted waste water discharge resulting from utilization of water, about 33% comes from industry, 22% agriculture, 20% domestic use, 8% mining operations, 8% transportation and 9% miscellaneous activities (4, 5, 6). During the formation of raindrops and their movement in the atmosphere, gases present in the air like oxygen, nitrogen and carbon dioxide get dissolved in them. Solid substances of microscopic dimensions are also absorbed by raindrops. Thus water cleans the air. Having gained slightly acidic properties because of carbon dioxide, water gains a higher dissolvent nature on the earth. When the amount of sulfur dioxide in the air increases, water becomes even more acidic; converting the advantage into a disadvantage this time. This is due to the fact that too acidic water dissolves and absorbs harmful substances in soil which would otherwise not be dissoluble, eventually poisoning plants and living beings inhabiting water. How air pollution obliterates forests is understood better when one considers the direct harm dealt on leaves by acid rains. A source of life as long as the natural balance is preserved, the hydrological circulation and water might come with mortal impacts, if this natural balance is disturbed. Water pollution is one of the reasons to human diseases and deaths. The primary prerequisite to having available clean water is not to pollute water, which readily exists in clean form in the nature (7). Natural spring water is cold underground water that is naturally for-
med at various layers of the earth’s crusts under convenient geological circumstances, contains dissolved minerals and/or trace amounts of other elements less than 1000 mg/L and rises to the earth’s surface spontaneously. Natural mineral water (or just mineral water), on the other hand, is warm or cold underground water that is also naturally formed at various layers of the earth’s crusts under convenient geological circumstances, contains dissolved minerals and/or trace amounts of other elements less than 1000 mg/L, has carbon dioxide and radioactive elements in its natural composition and either rises to the earth’s surface spontaneously or is extracted using technical methods. Below is the rank of priority for utilization when classifying water resources: 1. Human need for drinking and utilization, 2. Animal needs, 3. Need for agricultural irrigation, 4. Industrial needs. The current status, future and preservation of water in our country should be taken seriously, and water utilization and preservation strategies should be developed within the framework of environmental management systems. As a first step, water should be used efficiently and well-though plans should be made for the future within the country. We should bear in mind that ‘lacking a plan means planning failure’. Instead of producing scenarios of water wars, we should be using water absolutely in an efficient manner and producing projects of peace. Resultoriented projects of efficiency sho-
uld now be drafted to serve peace and welfare of the entire mankind by establishing collaboration among the state, private sector and nongovernmental organizations instead of expecting the government to take care of everything. Here is an important question to ask ourselves: How can the common problems of mankind be solved today? It is easy to quench the thirst and appease the hunger of those in need. Due to its nature, the earth already has enough potential of food and water for basically everyone. Throughout history, though, it has never been possible to quench the thirst or appease the hunger of the greedy. It is possible to divide civilizations into two categories at this point: 1- Civilizations living on the joys of life (these are civilizations which have always caused great wars and trouble throughout history, and they are also responsible for the current economic recession); and 2- civilizations living on the joy of keeping alive. In my opinion, the second type of civilizations (living on the joy of keeping alive, seeking true and finding happiness and well-being in this objective, walking in others’ shoes) are the civilizations the world longs for today (8). Water should be serving peace and mankind, not conflicts and war. Our saying that reads ‘May you be as graceful as water’ is quite an essential saying. Standing up for water resources is standing up for our nation and mankind.
References: 1. Bulloch, J. and Darwish, A., Water Wars (Su Savaşları-Ortadoğuda Beklenen Çatışma), translated by Mehmet Harmancı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994. 2. www.science.uwaterloo.ca, 2006. 3. Ayvaz, Z., Suyun Harika Özellikleri, Sızıntı, 216, 555-557, İzmir, 1997. 4. İleri, R., Sümer, B., Şengil, A., Şengörür, B., Gemci, T., Su: Stratejik Malzeme ve Korunmasındaki Öncelikler, Symposium on Prioritized Aspects of Environmental Pollution in Turkey II, Gebze Institute of High Technology, Gebze, Kocaeli, 1997.
82
www.dunyahelalbirligi.org
ARAB
www.dunyahelalbirligi.org
83
84
www.dunyahelalbirligi.org
n i z i m i “ Yediğ ız?” ıy m a d farkın
www.dunyahelalbirligi.org www.dunyahelalbirligi.org
85
EN
ZAMZAM WATER PROPERTIES AND INTERESTING ASPECTS Water Foundation President
Zekai ŞEN
86
www.dunyahelalbirligi.org
Abstract ‘Zamzam’ water is the valued and blessed source of water for the Muslims and has been used since the first days of the emergence of Islam. While roots of this water go back as far as 4.000 years ago -the era of Hazrat Ibrahim-, it became known 2500 years before Islam emerged. Although any kind of water is halal to the drinker as long as it is alcohol-free, regardless of whether it is salty or sour in taste, Zamzam is an unending source of halal water which will offer seamless taste and indulge the drinker both spiritually and materially with its look, taste and quenching effect. Who would not like to feel the assurance of halal
in any worldly drink or food in this manner? Zamzam water also once became the subject of our Lord Prophet’s words. In this article, the scope covers brief information on the location of the Zamzam well, its history, quality of this water and its merits. Introduction When the Arab Peninsula is mentioned, many of us will instantly think about the deserts where water is either scarce or non-existent. It is commonly believed that water found only in the range of oases lined up along caravan routes. Those of us who are not accustomed to life in arid lands think that living un-
der such conditions is quite tough. Nevertheless, humans adapt to their environment by nature and are able to sustain their lives by producing relevant solutions. Almost all prophets of Allah (c.c.) were born, raised and spread their causes in such regions. It goes without saying that water is precious in arid regions, because it is basically the primary source of life practically in all parts of the world. And Zamzam water, which is the topic of this article, surfaced in an arid region as described above. Since the initial days of Islam, Zamzam water has always contributed and will continue to contribute to the religious senses of Muslims, regardless of where they may be located.
The surrounding area and the city of Taif, which is located on mountains with a height of up to 2.200 meters from the sea level 50 km to the east of Mecca -which is also 75 km to the east of the shores of the Red Sea-, receives frequent precipitation. As a result of the constant evaporation from the Red Sea being moved to the east by the wind during the day, the rising humid air meets the western hillsides of these mountains and goes down in the form of rain. These rains feed the underground water network. Considering the geological structure in the underground, it could be noted that the source of Zamzam water is fed by this precipitation in the long run (Şen, 2004). Especially as a result of contact among underground fractures, water is able to flow along all the way to the Zamzam well inside Kaaba. Vales of varying sizes located between Taif and Mecca (Vale Naman, Vale Ibrahim etc.) are connected to the geological curves, fault lines, fractures and caverns in the underground. As a natural result of this structure, the idea that Zamzam water might be fed by water flowing from higher grounds becomes somehow important. In terms of geological composition, although the underground water sources included in the water circulation in the Hedjaz region together with the Zamzam well are mainly potab-
le and fed regularly after each run of precipitation, the drinking quality of the water that seeps into the Zamzam well is of exclusive quality. The water resources in the Hedjaz region are renewable underground springs and not ‘fossil water’ sources like the ones found in the middle and eastern parts of Arabian Peninsula. Zamzam water is also a renewable source ‘fresh water’ that depends on precipitation for renewal. The water that goes through various geological layers of this arid region dissolves minerals, thus enhancing Zamzam water with particular taste (Şen, 2004). Inside the Hedjaz region, the cities of Mecca, Medina and Taif were locations where our Lord Prophet (s.a.v.) had personally lived and visited. There are volumes of books out there especially about the importance of the cities of Mecca and Medina in terms of the initial times of spreading Islam. Mecca is especially important as it includes the holy Kaaba, other holy locations and the Zamzam well. On the other hand, Medina holds unique significance for the history of Islam too as it was the destination of our Prophet’s (s.a.v.) hegira, where he was able to practice religious services in comfort. The city of Mecca was established in between hills of the Vale Ibrahim at the lowest grade level. For the time being, the city has already expanded out of these boundaries. Sadly, though, the holy mosque (Masjid al-Aqsa, Harem al-Sharif ) are now stuck in between hills and tall buildings built on those hills. There is a layer of alluvium composed of sand and pebbles with a height of 15-20 m on the valley base, which is made of volcanic rocks. Throughout the years, the Zamzam well deepened due to the abrupt reductions in the underground water level as a result of various arid sea-
www.dunyahelalbirligi.org
87
sons. Today, the well extends 17 meters into the rock formation on the valley’s base. During this process, the alluvium layer around the Zamzam well got surrounded by rocks fused tight into each other by soil and the lateral walls of the well will not allow intake of the water contained in the mentioned alluvium layer directly. As Zamzam water first surfaced during the era of Hz. Ibrahim (a.s.), the small valley in which the Kaaba is located is called the Vale Ibrahim. Juxtaposed is the Vale Fatima,
88
www.dunyahelalbirligi.org
which is the largest water basin of the Hedjaz region and also the closest to Mecca.
Location of the Zamzam Well
The Zamzam Well is one of the most significant religious elements found within Masjid al-Harem (Figure 1). This well receives its water from the alluvial, metamorphic and fractured layers of the Vale Ibrahim. The alluvium layer emerged during the fourth geological era (quaternary, rock formations which emerged within the last 1-1.5 million years), while the metamorphic and fractu-
Figure 1- Location of the Zamzam well within Harem al-Sharif
red layer emerged during the first era (precambrian, rock formations which emerged within the last 4-4.5 billion years). According to this, the Zamzam well is fed due to the geological structure (curves, faults, fractures, caverns etc.) and through the actual climatic and hydraulic circulation, local topographic structure and the surface formations on Vale Ibrahim. Additionally, the subsurface geological structure and rock formations have a direct impact on the quality of Zamzam water. It is not quite possible to describe this complex structure in detail, yet some findings could be obtained by examining surface and water samples in a laboratory environment. In order for us to better understand the total amount and quality of Zamzam water, an evaluation needs to be made on the basis of knowledge of the underground topography, water flow rate and direction, structural geology and features of the porous and fractured layers. On the other hand, in order to keep track of changes taking place in accordance with environmental, climatic and hydrological conditions, wells are drilled by the upper and lower sections of the Zamzam well and water samples are taken and analysed in labs. Additionally, underground water levels are measured in these wells
occasionally to check the status of the areas surrounding the Zamzam well.
Brief History of the Zamzam Well
While there are numerous stories about the first time the Zamzam water surfaced, the most reliable one seems to have been told by Abdullah Ibn al-Abbas (r.a.) as was cited by Sahih. According to what he told, the first idea was related to the mother of Hz. Ismail (a.s.). In order to make his first wife -Sarai- happy, Hz. Ibrahim (a.s.) left with his son and his still breastfeeding mother -Hajar- for Mecca. Upon arrival, he left them under the shade of a tree which stood by the current location of Zamzam well. As many historians collectively agree, prophet Ibrahim (a.s.) was living in the Damascus region about 1910 years B.C. and married young Hajar, who was their maid, upon the recommendation of Sarai who was suffering from infertility. On one hand Sarai was feeling sad as he was unable to bear a child for Hz. Ibrahim (a.s.), and on the other hand, she grew jealous when Hz. Ismail (a.s.) was born to Hajar, who the prophet married upon her own recommendation. When Hajar and Sarai eventually could not live together in the same house, Allah (c.c.) spoke to Hz. Ibrahim (a.s.) and told him to leave for Mecca together with his wife Hajar and son Hz. Ismail (a.s.). For this journey, he was given a donkey named Burak. As a matter of fact, Burak means ‘to shine’ in Arabic and is the name given to an other-
worldly animal that is something between a donkey and horse. Due to its high speed, this name was given to it. When one considers that the highest known speed is the speed of light in the physical sense today, why this animal got this name could be understood better. When light shines, it moves towards all directions at incredible speed. Mounting this animal -with Ismail sitting on the front and Hajar on the back, Hz. Ibrahim (a.s.) arrives at Mecca. There he left his
s o n H z . Ibrahim (a.s.) and wife under a tree, after which he returned to Damascus. The location of that tree is the current location of the Zamzam well.
Quality of Zamzam Water
As was told in the past, the climate of the Arab Peninsula varied from season to season and region to region. As a result of this, quality of underground waters is also variable in this peninsula where there are
different rock formations present. While the quality of Zamzam water is not common throughout the entire Arab Peninsula, it is a water ‘that is unique on the earth’, as was stated by our Lord Prophet (s.a.s.). Even though the perception of this statement is mainly religious, reports of the Saudi Geological Survey also indicate that it is aligned with scientific facts too (Şen, 2004). There are numerous different opinions about the available quantity of Zamzam water, yet the taste is bound to be described more or less the same way by anyone who drinks it, because Muslims are mainly interested in the taste and delight of Zamzam water. The most important point on which all Muslims agree is that Zamzam water is a holy water and should be drunk in goodwill regardless of how the taste might be as it is a sunnah of our Lord Prophet (s.a.s.). Still, it is a fact that comments as to the taste seems to be different to various people who have taken another sip years later. Some even claim that there are additives mixed in Zamzam water and the quality is artificially intervened with. Due to both its religious significance and intrinsic qualities, Zamzam water has been attracting attention of many scientists. The first step was taken by internationally renowned firms in 1973, which carried out chemical and bacteriological tests in order to find out its chemical composition. On the other hand, the Chemistry Department of King Abuldaziz University in Jeddah has also been particularly charged with
www.dunyahelalbirligi.org
89
the task of researching the composition of Zamzam water. Below is a summarization of the conclusions drawn from all research conducted. Zamzam water: 1) is pure and colorless; 2) is odorless; 3) has an authentic taste; 4) is mildly salty; 5) maintains chemical ionic concentrations below the threat levels outlined by the World Health Organization; 6) is free of all microbes; 7) will not display changes in taste due to lack of any applicable reasons; 8) does not contain bacteria; 9) does not contain any elements that are harmful for health; and 10) features no turbidity.
Aspect of Profundity attributed to Zamzam Water
Zamzam water is a source of many graces. Below are the various statements made about Zamzam water so far. The reader is advised to take time to read and reflect on each of them. 1) Zamzam water is one of the resources available in heaven. Ibn al-Abbas once noticed that a black man had fallen into the well and gathered men to pull his body out. After that, in order to cleanse the water, they drew plenty of water and
90
www.dunyahelalbirligi.org
reduced the water level. Meanwhile, those who were present were heard saying: ‘’Drop a bucket into the spring that starts from the direction of Kaaba for that is one of the springs of heaven.” These words indicate that the water seeping into the well from grounds with fractured layers on the side of Hajar al-Aswad was of better quality. This is to say that the water in the Zamzam well is actually a combination of waters with different quality coming from different directions where fractured layers existed. The fact water quality in the four wells which stood in the closest proximity to the Zamzam well was variable further supports the idea that the quality of the water in the Zamzam well was also a combination of the quality of waters coming from different sources. 2) Zamzam water is one of the first fruits (boons) entrusted by Allah to his beloved envoy, Hz. Ibrahim (a.s.). 3) Zamzam water is the sole reason why the city of Mecca emerged and flourished. 4) Zamzam water is one of the clearest indications of Kaaba, the house of Allah. The fact that water quality is inferior to that of Zamzam water in the nearest well that
is the Davoodiyah well (located within the borders of Harem al-Sharif today) further indicates the exclusivity of Zamzam water. 5) Zamzam water is one of the greatest blessings and boons present in Kaaba, the house of Allah. 6) Zamzam water is a resource that is located on the holiest grounds of the earth. 7) Zamzam water is where the heart of our Lord Prophet (s.a.s.) was abluted more than once. 8) Zamzam water was blessed by the Prophet of Allah (a.s.) and is as illustrious as lightning. 9) Zamzam water is the delight of delights. 10) Zamzam water offers healing against fever (diseases accompanied with excessive fever). 11) Zamzam water eliminates headaches and ensures that visual sight becomes more vibrant and stronger (fortified). 12) Zamzam water is good for the drinker’s intentions, regardless of what they may be. 13) Being able drink Zamzam water to one’s heart’s content is a sign of faith and cleansing discord away. 14) Zamzam water is the best gift to give. 15) Zamzam water will not cause a sense of ill health regardless of how much of it has been drunk. 16) Zamzam water enhances the body with a high level of strength. 17) Zamzam water is more precious to scholars and wise men than gold. References Şen, Z., (2006). Manevi ve Bilimsel Açılardan Zemzem Suyu. Su Vakfı Yayını, 157 pages Saudi Geological Survey (2004). Zamzam water quality finger print (Basmah) models. Confidential Report, Zamzam Studies and Research Center, ZSRC04, 58 pages (edited by: Zekâi Şen).
ARAB
www.dunyahelalbirligi.org
91
EN
If H2O is water,
then water is not H2O President of the Food Safety Movement
Kemal Ă–ZER
92
www.dunyahelalbirligi.org
W
ater, the most fundamental nutrition to all living beings, is a substance that cannot be described by words or heart. Having access to clean water free-of-charge is one of the basic elements of the right to exist that every living being has. Even though they have been victimized to the ignorance of municipalities, the Ottoman State once built unique drinking fountains on mountains, by roadsides and cities for charity. Ivan Illich states that those who take a look at the information and documents on water available in Islamic and Ottoman archives will get flabbergasted. The current global order that demotes water to H2O while commoditizing and banalizing everything
else out there did the same to water. What is more, it is already prepared to wage war on the mankind to claim what little clean water is available in the midst of the streams it polluted with industrial, agricultural or domestic waste. Some powers are involved in an intense battle to capture water resources on the entire earth. These forces which have turned medicine, vaccine and foodstuff into a dangerous weapon are now converting water into yet another weapon. This is why water is bound to be one of the most important items on the entire global agenda. One of the most essential sources of life for all living beings, water matters in terms of not only abundance/availability but also quality.
The ‘Ministry of Forestry and Water’ is responsible for the water resources found in our country. The water administrations founded in municipalities and metropolitan municipalities in accordance with the law number 2560 are, in turn, in charge of providing water in the-
time, it is a source of nutrition that contains minerals meeting some specific needs of the body. At least, that is what is expected of it. However, water may come with various chemical and radioactive contaminations. This means, when you buy water, you also buy different doses
how could the brands in question clean them in just 5 days?’ and ‘if their water was not even contaminated anyway, were they just possibly chosen as victims?’ These and further questions resounded in the media too. The most striking detail about this process was that there had
ir cities. Sadly enough, it is impossible to say that water resources are protected and citizens are provided with water that does not threaten health by many of these administrations, which seem to have turned into organizations merely providing water to municipalities despite what the governing provisions of the law stipulate. Water in Turkey is licensed and marketed in the form of ‘natural mineral water’, ‘spring water’ and ‘potable water’. Mineral waters are marketed under two categories, namely ‘natural mineral water’ and ‘soda water’. In addition to these, imported water of foreign origin is also available in the water market. The Ministry of Health is the body responsible for licensing and controlling water. The issue was regulated by the Ministry of Health through the ‘Regulation on Water offered for Human Consumption’ and pretends that it fulfills the controlling function within the framework of this legislation. Water is not just a substance that quenches one’s thirst. At the same
of chemical and radioactive contamination as well. It was stated on a television show that water marketed by some specific brands contains serious levels of contamination. This essential research focused on not only chemical contamination, but also biological contamination too. Convinced that it had gotten cornered by the end of the broadcast, the Ministry of Health made a move to save the day instead of subjecting the entire sector to a comprehensive inspection. The Ministry made 3 separate statements and exposed half of the sector based on the claim that some brands posed the threat of contamination. A few days after this exposition, the Ministry refuted itself by making another statement which said: “Waters with the brands … are found to be in compliance with the Regulation on Water offered for Human Consumption and granted permission for production.” Many people naturally asked questions like ‘if these waters were contaminated,
not been any expositions up until that time despite the fact that those firms had been regularly audited (!) as made necessary in the legislation. Yet another strong contradiction was that carboy bottles of the water bottling firms were exposed to be contaminated in some provinces and clean in others, while it was also declared that all plastic bottles strangely contained ‘clean’ water. During the course of these consecutive statements, it was claimed that new players were about to enter the sector. There were even some claims that a large group ordered hundreds of thousands of carboy water bottles and caused a shift of balance in the sector. It should also be duly noted that some large water bottling firms and sectoral associations began to be spotted on the Ministry’s floors quite too often and conducted meetings too. Whether the claims were true is not known to us. However, what we know is that the expositions were not true, claims regarding both clean and contaminated water samples
www.dunyahelalbirligi.org
93
did not reflect the truth, and the sector itself was too far away from being serious just like other foodstuff sectors. Whereas the balances established in the sector are not our subject matter, it is for sure that the distrustfulness did not vanish but got further consolidated when the Ministry of Health failed to manage the process and acquitted the brands to be ‘clean’ in the new reports published just a few days after exposing them to be ‘contaminated’. Furthermore, the doubt was now not only on the sector, but also on the Ministry itself. So far, on numerous occasions, we have underlined the fact that the Ministry that is named the ‘Ministry of Health’ is concerned with only the ‘medical treatment’ part of our health, and proposed that its name should be changed to the ‘Ministry of Treatment’. The ‘water crisis’ process proved us right once again and made it obvious that the Ministry was concerned with the quantities of potable water rather than its quality and state of being clean. On this occasion, we would like to repeat our opinion once again: “Unfortunately, neither the ‘Ministry of Food, Agriculture and Livestock’ nor the ‘Ministry of Health’ has taken a position anywhere within the boundaries of ‘preventive’ or ‘protective medical measures’. If the current state of affairs goes on as it is, it does not seem possible for them to be involved in any activities whatsoever aimed at protecting our health. This is because these ministries of the
94
www.dunyahelalbirligi.org
modern state are not human-oriented; they operate with an emphasis on economic gains and interest. We opine that it is just a plain waste of time injustice to those who occupy the respective positions to expect anything to happen without a change in mentality, perception and understanding taking place first. It is crystal clear that the losing side will be us, the next generations and our nation, if we ever fail to take care of ourselves. The market of bottled and carboy bottled water is a sector that has reached an overall commercial volume of 4 billion TL with a physical volume of 10 billion liters of water where global trusts of foreign origin are steadily becoming important players in the market. As municipalities neglect one of their original duties -concerning potable water- due to being too busy with organizing festivals, this market will grow quite a lot. In these lands where you can find drinking fountains erected for charity around any corner and anywhere you may roam, we now yearn for such values. Even the sultan’s fountains, unique works without a second sample anywhere on the word which are mainly found in İstanbul and are impossible to imitate, are now literally orphaned. The blunted plugs clogging their taps have turned these masterpieces into derelict dumps actually used for dropping litter. Right past them, however, there are those kiosks selling 500 ml of water for 1 Lira. Birds, dogs and cats, which do not yet know what money is, are waiting by fountains
with their tongues sticking out especially under the heat of the summer sun, looking into our eyes and literally begging for ‘some water’. On the other hand, their looks are like muttering words of jinx: “May Allah blind the eyes of those who have blinded the eyes of these fountains.” When you see lottery ticket stalls being placed in some of these fountains, you get to understand the difference between us and our ancestors better. And now nobody bears inside the longing of building a fountain, nor does anybody dram of having a verse of Fuzuli’s eulogy for water inscribed on such a fountain. How many of us still know and understand Fuzuli’s eulogy for water? With stomach, heart, soul and everything alike, water is now a weapon of war that works up the appetites of hungry firms. All around the world, water resources are being pillaged either by some shanty states which have entrusted their reason for being to devilish ideas and ambitions, and do not refrain from drowning the world in blood and tears to pursue this goal, or by their vassals. For example in India, while a big majority of the people is devoid of potable water, a company has already captured 40 percent of all water resources. About 25 percent of all water sources on the earth belong only to two coke companies. These powers waste 7 liters of water per every glass of coke in our country, and they get it for cheaper than free. And we, on the other hand, miss a drop of clean water now.
ARAB
www.dunyahelalbirligi.org
95