OCAK 2013
40.sayý
Tasavvuf Kültürü Dergisi
dört halîfe
EDÝTÖR DEN...
Merhabalar efendim,
Bildiðiniz üzere Aralýk 2012 yi Hazreti Allah ýn sevdiði, naz ehli, tasarruf sahibi koca sultanlardan Hacý Bayrâm-ý Velî Hazretleri için düzenlenen Uluslararasý Hacý Bayrâm-ý Velî Sempozyumu ve Mevlânâ nýn düðün gecem dediði Þeb-i Arus u idrâk etmeye çalýþarak tamamladýk. O naz ehli sultanlarýn sonsuz tasarruflarý ve himmetleri ile dolu dolu geçen bir yýldan sonra 2013 Ocak sayýmýza hoþgeldiniz! Ýnþaallah bu sene hepimiz için daha saðlýklý, güzel, feyizli ve idrakli geçer. 2013 e, Ocak sayýmýzda sultanlar sultâný, âlemlerin onun için yaratýldýðý Hz. Ahmed Muhammed Mustafâ nýn (s.a.s) biricik dostlarý Cihâr Yâr-ý Güzîn Efendilerimizi konu alan Dost Ýslâm a Hizmet Ödülleri gecesini ele alarak baþlýyoruz. Hepinizi 26 Ocak 2013 tarihinde Ýstanbul da gerçekleþtirilecek olan bu geceye dâvet ederken, elbette onlarýn himmetlerini niyaz ediyoruz.
Hepimizin duâlarý ile daha nice hayýrlý seneleri beraberce geçirelim inþaallah
Yosun Mater
SOHBETLER...
Tasavvufun rûhuna eren kimse, hayât-ý
tayyibeyi bulmuþ, bu sûretle de ölümsüz hayata kavuþmuþ, bekâya ulaþmýþtýr. Ýþte bu kimse, dünyaya mahsus geçici þeylerden ölüdür. Nasýl ki Resûlullah Efendimiz Kim ki gezer ölü görmek isterse Ebû Bekir'e baksýn buyurmuþtur. Tasavvuf ehli olanlar da Hakk'ýn sýfatýyla sýfatlanmýþ, ahlâkýyla ahlâklanmýþ, esmâsýný hakkýyla bilmiþlerdir." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s.205)
Ebû Bekir Hazretleri, kabilesinin ulusu, zengini ve âlimi idi. Efendimiz ise ümmî bir çocuktu ve deve çobanlýðý ederdi. Böyle iken bir gün Efendimiz Yâ Ebû Bekir, bana bir melek geldi ve risâletimi haber verdi! deyince, Ebû Bekir hiç tereddüt etmeden Senin, Hakk ýn Resûlü olduðunu tasdik ederim! diyerek Resûlullah'ýn ayaklarýna kapandý. Bunun üzerine Resûlullah Peki amma tek sözümle bana nasýl inandýn? deyince Hz. Ebû Bekir'in cevabý þöyle oldu: Bu yüz yalan söylemez. Sen Allah'ýn Resûl üsün. Düþünmeli ki, Ebû Bekir gibi gerek yaþça gerek içtimâî mevkîce büyük olan bir kimsenin tek söz ile Resûlullah'ý tasdik edivermesi kolay iþlerden deðildir. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s.63)
Hazreti Ali nin vechine bakmak, Kâbe ye nazar etmek gibidir. Hz. Peygamber in bu sözü Hz. Ali nin Allah ta fânî olmuþ bulunmasý itibariyledir. Kâmil insanlar tecelliyât-ý Sübhâniyyeye mazhar olmuþlardýr. Onlarýn yüzlerinin çizgileri, Kur an ýn hatlarý gibidir. Hakikat aydýnlýklarý onlarýn sîmâlarýnda parlar. Kâbe, Allah ýn emriyle taþ ve topraktan yapýlmýþtýr. Onda Allah ýn emri, kâmilin kalbinde ise kendi vardýr. Ýþte bu yüzden onlara nazar ibadettir. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul, 2000, s.541)
Kur ân-ý Kerim de ne mevcut ise Bakara Sûresi nde mevcuttur. Bakara Sûresi nde ne mevcut ise Fâtiha da mevcuttur ve Fâtiha-yý Þerîfe de ne mevcut ise Besmele de, Besmele de ne mevcut ise Besmele nin B sinde ve B de ne mevcut ise B nin altýndaki noktada mevcuttur. B nin altýndaki nokta da benim buyuruyor Hz. Ali. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul, 2000, s. 542)
SÖYLEÞÝ
CÝHÂR YÂR-I GÜZÝN Türk Kadýnlarý Kültür Derneði nin öncülüðünde düzenlenen Dost Ýslâm a Hizmet Ödüllerinin verildiði DOST gecesi, bu yýl 26 Ocak 2013 de gerçekleþtirilecek. Bu yýl yapýlacak olan organizasyonun konusu Cihâr Yâr-ý Güzin , yani Dört Halîfe ... Hocamýz Cemâlnur Sargut Hanýmefendi ile bu konu üzerine sohbet ettik.
cemâlnur sargut
Müge Doðan: Hocam, Kenan Rifâî Hazretleri Hz. Ali de zat tecellîsi vardýr, diðerlerinde ise sýfat tecellîsi vardýr buyurmuþlar. Halîfelik sýralamasýnda bunun etkisi var mýdýr , varsa neden? Cemâlnur Sargut: Evet, zâtýn tecellîsi için önce sýfat tecellîsi lâzým Peygamber de zat tecellîsidir. Peygamber le baþlayan, sonra tekrar Peygamber in tecellîsi olan Hz. Ali ye dönen bir birliktelik görüyoruz burada. MD: Hocam, Ýbni Arabî Hazretleri de, Bu sýralamada tek âmil olan þey zamandýr buyurmuþlar. Buradaki zamandan kasýt nedir? CS: Buradaki zamandan kasýt o mürþidin ilmi demektir. Zaman mürþidin ilmidir. Zâtî ilim birbirini tekrarlamaz. Ayný zâtî ilmin tekrarlamasý için belirli bir devre geçmesi lâzým. Bir de olgunlaþýp
tekrardan baþ vermesi lâzým. Hz. Âdem de ve Hz. Muhammed de zâtî ilim vardýr. Bunlar Peygamber in baþý ve sonudur. Hz. Muhammed de zâtî ilim var, Hz. Ali de de zâtî ilim var Bunlar da Rabbiyetin baþý ve sonudur. O zaman bunun için arada belli bir devre geçmesi lâzým. MD: Peki Hakk a kavuþma zamanlarýnýn da bir önemi var mý? CS: Evet, vefât edecekleri zaman da önemli. Ýbni Arabî onu da söylüyor ve diyor ki Kaderinde Hz. Ömer in, Hz. Ali den önce vefâtý söz konusu ise onun daha önce halîfe olmasý söz konusu olamazdý zaten. MD: Hz. Ebû Bekir in alnýnda Kulhu vallâhu ahad , Hz. Ömer de Allâhussamed Hz. Osman da Lem yelid ve lem yûled , Hz. Ali de ise ve lem ye kulle hû kufu ven ahad yazýlý olduðu söyleniyor. Bunlarýn mânâlarýný açar mýsýnýz? CS: Kulhu vallâhu ahad , ahâdiyeti görme makamýdýr. Onun için Ebû Bekir ikinci adamdýr. Ýkinci adamdan kastým, ahâdiyet makamýnda eðer Hz. Peygamber ve Hz. Ali varsa, onlarý görebilen yegâne þahýs Hz. Ebû Bekir dir. Onun makamýna biz þahâdet makamý diyoruz, yâhut dost ya da sâdýk makamý diyoruz. Bu, Hz. Ýbrâhim in makamýdýr. Burada da bir ikilik söz konusudur, fakat ikilik olmazsa bir gören bir de görülen olmaz . O yüzden birinin þahâdet etmesi lâzým. Bu þahâdet de Müslümanlýðýn birinci þartý olduðuna göre, hakiki þahâdet eden kiþi Hz. Ebû Bekir dir. Dolayýsý ile þahâdet makamýna eren kiþide Allah ýn dostluðu zuhûr eder. Hz. Ömer de samed sýfatý var. Samed sýfatý sadece Allah ýn ihtiyaçsýz olduðunu,
yaradýlmýþ her kulun ihtiyaç sahibi olduðunu bilmektir. Bu durumda insan buna iman ederse sadece Allah a güvenir, sadece Allah a inanýr ve kendisinde bir kuvvet ve kudret olmadýðý gibi, halkta da bir kuvvet ve kudret olmadýðýný bilir ve onlara dayanmaz . Bu hâl, adâleti getirir, yani halk için deðil Hak için hareket adâleti getirir, onun için Hz. Ömer adâlette en üstün makamdýr. Lem yelid ve lem yûled Hz. Osman da tecellî eder. Evet, anasý babasý var, evlâtlarý var ama onlara tapmadýðý için sanki o Allah tan doðmuþ ve Allah a gidecekmiþ ve arada hiçbir safha geçirmemiþ gibi yaþar. Böyle yaþayanlara edep makamý, yani yaradýlmýþta Allah ý seyredip edebe gelme makamý denir. Onun için Hz. Osman edeple tecellî etmiþtir. Ahâdiyetin kendisi olma makamý da Hz. Ali de zuhûr etmiþtir. Onun için o, Hz. Peygamber in mânâsýný taþýyan rubûbiyet tecellîsidir. MD: Hz. Ebû Bekir her neyi gördüysem, mutlaka Allah ý ondan önce gördüm , Hz. Ömer her neyi gördüysem, mutlaka Allah ý onunla beraber gördüm , Hz. Osman her neyi gördüysem, mutlaka ondan sonra Allah ý gördüm demiþ.
Evet. Hz. Ebûbekir, Peygamber e hiçbir delile dayanmaksýzýn iman etti. Bu imana biz sýdk diyoruz. Ve sýdk olan kiþide havf ve hüzün olmuyor. Bu, Goethe nin Ben Hz. Peygamber in Kur ân ýna, Kur ân ý okuduðum için deðil, Muhammed söylediði için iman ediyorum demesine benziyor..
CS: Ýþte bu da onlarýn makamlarýný anlatýyor. Þahâdette önce Allah gözükür. Adâlette herþeyin yanýnda Allah gözükür, onun için âdildirler. Edep de herþeyin sebebinin Allah olduðunun idrâkidir. Bak, nasýl meþrebe göre deðil mi? MD: Hocam, Peygamber Efendimiz mîrâca yükseldiðinde Allâhu Teâlâ kendilerine Bütün halkýndan daha fazla sevdiðini bildiðim için sana Ebû Bekir in sesiyle seslendim buyurmuþlar. CS: Evet, ama burada asýl önemli olan Hz. Ebû Bekir in þahâdette hiçbir þeye ihtiyaç duymadan kabul etmesidir. Hattâ kabul etmekle kalmamýþ, Hz. Ebû Bekir, Peygamber den mîrâcý dinlemeden önce ona anlatmýþtýr. Demek ki orada Peygamber in gidiþine de þahâdet etme makamý var.
cemâlnur sargut
MD: Hz. Ebû Bekir e yâr-ý gar yani can yoldaþý denmesinin sebebi bu mu? CS: Evet. O, Peygamber e hiçbir delile dayanmaksýzýn iman etti. Bu imana biz sýdk diyoruz. Ve sýdk olan kiþide havf ve hüzün olmuyor. Bu, Goethe nin Ben Hz. Peygamber in Kur ân ýna, Kur ân ý okuduðum için deðil, Muhammed söylediði için iman ediyorum demesine benziyor. MD: Hz. Ali ise o hakikatin kendisi CS: Doðru. Birinin onlarý görmesi lâzýmdý ve o, Hz. Ebû Bekir idi. Zaten Hz. Ömer de ben halîfe olduðumda beni ilk kabûl eden Ali oldu, eðer Ali kabul etmeseydi ben kendi halîfeliðime iman etmezdim diyor. Onun için makam olarak Hz. Ali nin ahâdiyetteki tecellîsini Allah ýn kabûlü gibi algýlamýþ.
MD: Hz. Ömer için Peygamber Efendimiz benden sonra peygamber gelseydi o Ömer olurdu deyiþinin sebebini anlatýr mýsýnýz? CS: Hz. Ömer de o kadar adâlet ve Allah ýn verdiðini tam uygulamak var ki peygamberlikte en önemli nokta, insanlar arasýndaki dengeli iliþkiyi saðlayabilmektir. Onun bu muazzam kurallara uyuþu, þeriatý tam anlamýyla yapýþý ve Allah ýn istediði þekilde yaþayýþý o kadar örnek bir yaþantý ki Peygamber onun bu hâline hayranlýk duyarak onu âþikâr etmek istedi. MD: O zaman risâlet için en gerekli olan özelliklerden biri þeriata uymak mý? CS: Evet, þeriata uymak çok önemli. Hz. Ahmed er-Rifâî bir insana eðer þeriata uymuyorsa uçarken görsen bile iman etme diyor. MD: Gene Hz. Ömer le ilgili, devlet idâresinde hassâsiyetle üzerinde durulmasý gereken ve haram-helâl kavramýný bize çok güzel anlatan bir menkýbe var CS: Evet, bir gece Hz. Osman onun huzûruna geliyor ve onun aceleyle mektup yazdýðýný görüyor ve selâm veriyor. Hz. Ömer mektubu yazmayý bitirip mumu söndürdükten sonra selâmýný alýyor. Hz. Osman, Niçin selâmýmý mumu söndürdükten sonra aldýnýz? diye soruyor. Hz. Ömer, Ya Osman, kandil beytü l-mâl indir. Müslümanlarýn hakkýdýr. Müslümanlarýn maslahatý için mektup yazarken kandili ýþýklandýrdým. O kandilin ýþýðýnda senin selâmýný almadým çünkü kýyâmet gününde Müslümanlarýn benden haklarýný istemelerinden ve onlara cevap
verememekten korktum buyuruyorlar. Son derece önemli bir örnek... MD: Hz. Ebû Bekir halîfe olduðunda Peygamber Efendimizin hutbe verdiði minberin ikinci basamaðýna oturmuþlar; Hz. Ömer üçüncü basamaða, Hz. Osman ise birinci basamaða oturmuþlar. O zaman ikinci basamaða otursaydým Ebû Bekir in, üçüncü basamaða otursaydým Ömer in yerine göz koymuþum gibi algýlanýrdým; hâlbuki birinci basamak için kimse bunu zaten düþünemez bile diyor. Onun üzerine de iþte hutbeyi sessiz bir þekilde veriyor CS: Evet hiç konuþmazmýþ, herkes aðlarmýþ. Çýkýþta da faal imam olmak çok söyleyen olmaktan iyidir demiþler. Yani söylediðini yapmak konuþmaktan iyidir. O zaman hâl ehli olmak, kal ehli olmaktan iyidir. MD: Neden Hz. Osman Zinnûreyn , yani çifte nûrun sahibi? CS: O kadar nûrun alâ nurmuþ ki Hz. Nur hâli tecellî ediyor kendisinde O zaman kendisinin çifte nûrun sahibi oluþunu Peygamberin iki kýzý ile evlenmiþ olmasýnýn yanýsýra ayný zamanda maddesinin ve mânâsýnýn nur oluþu olarak düþünebiliriz. Onda nurdan baþka birþey yok. Peygamber bir gün onu çaðýrtmaya birini yollamýþ, kýzý da çok nurluymuþ , adam gelememiþ akþama kadar. Osman la karýsýný gördün deðil mi? Haklýsýn dönememekte demiþ, yani öyle bir nur sahibi. MD: Peygamberimiz Hz. Ali için ben ilmin þehriyim, Ali de kapýsýdýr demiþ. Mânâsýný biraz açar mýsýnýz hocam?
CS: Mânevî ilim, Peygamber den zuhûr eder, çünkü ilim bizim anladýðýmýz anlamda bilgi deðildir. Ýlim, Allah ýn isimleridir. Allah ýn isimlerinin tamamý Hz. Peygamber de zuhûr eder ve Ali de bu isimleri bize idrâk ettiren kiþidir. Onun için isimlerin anlaþýlmasýnda, dolayýsý ile isimlerden zâta geçiþte en güzel örnek, Hz. Ali nin ilmî bilgisi ve kendi varlýðýdýr. Bu yüzden Hz. Ali çok önemli. Ayný zamanda Hz. Ali, Ýnsân-ý Kâmil makamýnýn temsilcisidir. Yani Peygamberlik, risâlet, nübüvvet bitmiþ ve þeriat artýk bir daha gelmeyecektir ama o þeriatýn devre göre uygulanmasý ve tecellîsi de insân-ý kâmillerle olur. Onun için Hz. Ali olmasa bu makam idrâk edilemez. Üçüncüsü, biliyorsun Peygamber in sýrtýna çýkarak putlarý kýrma özelliði var Hz. Ali nin. Peygamber in her sýrtýnda taþýdýðý devrin sahibi, kulun içindeki putlarý kýrar. Burada Hz. Ali bize þunu anlatýyor ki, devrin sahibi kendi baþýna put kýramaz, ancak Peygamber in omuzunda put kýrar. Ne diyor Peygamber hadiste? Benim benden sonra gelecek velîlere özlemim var þimdiden O özlediklerini sýrtýnda taþýr aslýnda. Putlarý Peygamber kýrar her devirde. Biz Peygamber i görmeyiz, O nun sýrtýnda taþýdýðýný görürüz. MD: Yani O Hakikat-i Muhammedî nin rubûbiyet makamý.. CS: Evet, Rubûbiyet makamýndaki tecellîsidir. Onun için Hz. Cîlî, mürþidimin Hz. Peygamber olduðunu gördüm ama edebimden hâlâ onun ismini anmaya devam ettim diyor. MD: Çok teþekkürler hocam.
asuman sargut kulaksýz
gönüle sesleniþ Ey gönül, deli gönül, nasýl da kandýn Her fenâlýk yapaný sen kötü sandýn Yandýn ah kalbim, hep boþa yandýn Korlardan hiçliðe geçebildin mi? Esas kötü kendi nefsindi senin Bilmedin! Ýyilik görmek içindi gözün Hep sert, hep kýrýcýydý sözün Nefretten sevgiye geçebildin mi? Ne yaptýn yýllarca söyle ne yaptýn? Her dürtülüþde doðrudan saptýn Bir kamýþ iken sulara taptýn Ney olup kendinden geçebildin mi? Uyanýp silkinme zamaný þimdi Bilmez misin seni yaratan kimdi Aþkýn niye ufacýk bir nehre sindi Akýp da deryaya geçebildin mi? Sen iðne idin dikiþ dikmedin Sen aðaç idin meyve vermedin Sendeki seni hiç mi görmedin Almaktan vermeye geçebildin mi? Bak eller uzanmýþ sana, eller Hepsi de sevgi þefkat þifâ bekler Ýnan kalbinde ekili bu tür çiçekler Ama sen, bahçeye geçebildin mi?
hüseyin gökhan
ikinci halîfe
Efendimiz in Hz. Ömer hakkýnda duâsý vardýr, çoðumuz duymuþuzdur: Rabbim, ya Ömer bin Hattab, ya da Ebu l Hakem bin Hiþam ile Ýslâm ý destekle! Allah resûlünün duâsýna karþýlýk olarak Hz. Ömer Ýslâm la þereflendirilmiþtir. Hz. Ömer in bu duâyý öðrendiðinde aðladýðýný duyunca çok etkilenmiþtim. Aðlamasýnýn çeþitli sebepleri vardý. Bir kere o, yüce Allah ýn koruduðu Ýslâm ýn ne kendisi ne de bir baþkasýyla desteklenmeye muhtaç olmadýðýný biliyordu. Rivâyet edilir ki þöyle demiþtir: Ya o duâda benim adýmý ikinci sýrada zikretseydi, hâlim nice olurdu? Þüphesiz, Hz. Ömer in yorumu hak olandýr. Efendimiz, Allah ýn Ýslâm üzere yegâne koruyucu olduðunu kemâliyle biliyordu. O bu duâyla vâsýtayý seçmiþ, Ömer i hazret yapmýþ oluyordu. O zamana dek Ebu l Hakem, yani hikmetlerin babasý diye anýlan Ebu Cehil in ise âkýbeti mâlûmdur.
gömen, putlara tapan birinin dahî Hz. Muhammed nazarýyla Hz. Ömer olabileceðinin müjdesidir Ömer ibn Hattab. Tüm günahkârlarýn günahlarýndan daha da yüce olan rahmetullahýn niþanýdýr o. Allah ondan razý olsun.
Resûlullâh ýn Hz. Ömer i seçmesi de her iþ gibi ezelde belirlenmiþtir. Kendisinin vefâtýný kabul edemeyenlerin baþýnda Hz. Ömer gelmiþtir. Rabb inin tecellîsini onda gördüðü için Öldü diyenin kellesini uçururum deyip kýlýcýný çekmiþken, onun ikinci halîfesi olarak kulluðun eksiklik ve hiçlik ile tekâmüle giden bir yol olduðunu daha sonra hepimize yine o gösterecektir. Hilâfetin ona bir ikram, bir sorumluluk olarak verildiðini hep kendi sözlerinden anlýyoruz: Fýrat ta bir koyun kaybolsa âhirette hesabý bana sorulur. Yine halîfe olmasýna raðmen hiçbir zaman diðer üç halîfeye, özellikle Hz. Ali ve iki güzel oðluna iltifattan geri kalmamýþtýr. Görevi ilk aldýðýnda hutbesinden önce Rabbine, sertliðini, kuvvetsizliðini ve diðer taksîrâtýný itiraf etmiþ, eksik taraflarýný kuvvetlendirmesi için O ndan yardým dilemiþtir. Öz kýzýný eski geleneklere uyarak
Hz. Ali nin hilâfetine verdiði destekten sonra Ali olmasaydý Ömer helâk olurdu diyen Hz. Ömer in ikinci halîfe olmasýnda bilemediðimiz nice hikmetler vardýr. Bu sýralamanýn esrarýný en güzel Hz. Ýbn Arabî Fütûhât-ý Mekkiyye sinde açýklamýþtýr: Birinin önce gelip diðerinin sonra gelmesinde halîfeliðin þartý olan herhangi bir üstünlük etkili olmamýþ, burada söz konusu olan tek âmil zamandýr. Allah ýn bilgisinde Hz. Ebû Bekir in Hz. Ömer den önce, Hz. Ömer in Hz. Osman dan önce, Hz. Osman ýn Hz. Ali den önce vefat edeceði sabittir. Hepsinin Allah katýnda bir deðeri ve hürmeti vardý ve bu nedenle Allah hepsini fiilen gerçekleþtiði üzere halîfe kýlmýþ, eceli daha önce gelenleri öne almýþtýr . Çok þükür ki camilerimizin kubbeleri dördünün de aziz isimleri ile müzeyyen bugün
Ýslâm ordularýný Suriye ve Kudüs e kadar sokarken, yamalý giysiler içinde, hasýr bir serginin üzerinde uyurdu da, bu onun ihtiþamýndan zerre kaybettirmezdi. Bir kemik üzerine yazdýrdýðý basit bir ültimatom dahi nice beylerin korkudan yüzünü beyazlatmýþtýr. Ya Ömer! Bu dünyada ölüm var! diyerek onu her sabah uyandýrmasý için adam tutmak baþka kimin aklýna gelirdi? Bu hikâye müslüman olmayan bir arkadaþýmý o kadar etkilemiþti ki, konusu her geçtiðinde anlatmaktan büyük keyif alýrdý.
hümanur baðlý
denge Üç ayak, engebeli zeminler için denge yaratýr; fotoðraf makinesinde kullanýlan tripod gibi. Dört ayak ise masa gibi sandalye gibi önceden düzeltilmiþ zeminlerin nesnelerine âittir. Hz. Peygamber, o gerçek sükûn ve sekîneti, suhûleti getirdi. Medine dümdüzdür. Mekke ise daðlar arasýnda bir engebe, Hz. Ýbrâhim in âilesinin sürgün þehri. Medine dördüncü ayak gibi, binalarýn üstüne kondurulduðu düzlüðün kendisi gibi medeniyete âit
Dört halîfe, Efendimizin getirdiði o huzurlu vahanýn üstünde konumlandýlar bir bir, üstlerinde taþýdýklarý da yine o mânânýn yükselmiþ kubbesi, birliðin merkezi. Bütün câmilerde ama özellikle de bütün dinleri fethin bayraðýyla birleyen Ayasofya da her bir sütunun üstünde hüsn-ü hatla arz-ý endâm ettiler. Devir deðiþip de hazin bir hâlde yerlerinden koparýldýklarýnda, Balkanlar ýn Osmanlý mimar neferi Ekrem Hakký Ayverdi, kazanlarla yemek piþirip ecdâdýnýn ismini yerlerine yeniden yerleþtirtti. Levhalar, mânâlarýyla birlikte levh-i mahfuzlarýndaki lâyýk olduklarý kâidelere yeniden yerleþtiler Gerçek denge, hilâfetin dengesi Bu, her devir saðlam dört ayaklarla yücelen, Osmanlý tevâzuuyla göklere yükselen ve ecdâd edebiyle yeniden ve yeniden gönül kâbelerine sütun olan, kavî bir heybettir.
NE HABER...
seçilmiþ dört dost: DOST Ýslâma Hizmet Ödülleri Gecesi
ümit gülbüz ceylan
Onlar, Ýslâm yolunda gerçek dosttular Hz. Peygamber e. Ölmeden cennetle müjdelenmiþ dört güzel insandan bahsediyoruz. Hz Ebû Bekir sorgusuzsualsiz Hz. Muhammed e ilk inananlardandý. O sýddýk lakabýný teredütsüz imânýndan alýyordu. Hz Ömer, adâletin neferiydi. Öyle ki Fýrat kýyýsýnda bir deve helâk olsa, bundan kendimi sorumlu hissederim diyecek kadar yüksek adâlet sahibiydi. Hz. Osman edep ve hayâda en üstünleriydi. Hz. Ali ise Hz. Peygamber in buyurduðu gibi ilmin kapýsýydý. Onlar, birbirine baðlý gerçek dosttular ve peygamberlerinin gölgeleri gibiydiler.
sivil toplum kuruluþu (Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý, Altay Kültür ve San at Eðitim Vakfý, Fetih Cemiyeti, Kubbealtý Akademisi Kültür ve San at Vakfý ve TÜRKKAD-Türk Kadýnlarý Kültür Derneði) tarafýndan Ýslâm a hizmet eden kiþilere veriliyor. Bu yýl Dost Gecesi, Diyânet Ýþleri Baþkaný Prof. Dr. Mehmet Görmez in açýlýþ konuþmasýyla baþlayacak. Ýbâdethânelerde, adlarý Hz. Muhammed ile birlikte kubbelere iþlenmiþ olan bu güzide þahsiyetleri Marmara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi öðretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Fayda nýn konuþmasý ile idrâk etmeye çalýþacaðýz. Dost Gecesi nde Prof. Dr. Asma Asfarruddin e ilk Müslümanlar adlý kitabý dolayýsýyla, Prof. Dr. Mehmet Yaþar Kandemir e ise Ýslâmiyet in ilk dönemlerine dâir yaptýðý çalýþmalardan dolayý ödül takdim edilecek.
Bu yýl bir üçüncü ödül ise, bir zamanlar Ayasofya nýn kubbesinden indirilen dört halîfenin isimlerini taþýyan levhalarý 1948 tarihinde yerine tekrar astýrmýþ olan merhum yüksek mimar Ekrem Hakký Ayverdi için tahsis edildi. Ayrýca Topkapý Cihâr Yâr-ý Güzîn, yani dört güzel sevgili, Sarayý Müzesi önceki dönem baþkanlýðýný Dört Halîfe, Dost Ýslâm a Hizmet Ödülleri yapmýþ olan Prof. Dr. Ýlber Ortaylý ya bir gecesinin bu yýlki konusu. Kýsaca Dost teþekkür ödülü verilecek. Yine bu gecede Gecesi olarak andýðýmýz ve her yýl ahde Ken an Rifâî Hazretleri ne ait Na t-ý Çýhâr vefâyý yaþamak ve gayretle hizmete Yâr-ý Güzîn baþlýklý þiir çocuklar tarafýndan hürmet etmek arzusuyla, geleneksel olarak okunacak. Gece, artýk gelenekselleþen La her sene verilen ödüllerin sahiplerini Edrî konseri ile son bulacak. Türk Kadýnlarý bulduðu bu gece, bu yýl 26 Ocak ta Kültür Derneði nin öncü giriþimleriyle gerçekleþtiriliyor. Dost Ýslâm a Hizmet dokuzuncusu düzenlenen Dost Ýslâm a Ödülleri, Hakîkat-i Muhammediyye ve o Hizmet Ödülleri gecesine, yüreði Hz. hakîkati idrak eden Hz. Muhammed Peygamber sevgisiyle dolu tüm dostlar dostlarýna vefâ göstermek amacýyla, beþ dâvetlidir.
umut alihan dikel
Hz. Muhammed Olmak
Farkýnda olmak yorucu olabilir. Bir süreç olarak algýlanabilir çünkü. Ýkiliklerin farkýna varmaktýr devamlý. Her yerde, etrafýmýzda, daðda, karda, makinede, matematikte, fikirde, duyguda, müzikte ve resimde ikilik bulabiliyorsak bu onlarýn farkýna varmamýzdan kaynaklanmaktadýr. Zaman denen anlar birbiri ardýna geldikçe yenilerinin de farkýna varayým diye koþarýz. Bu da sürekliliði olan bir eylem getirir. Bünyemiz spor yaparken nasýl durmak isterse bu esnâda da durmak isteyebilir. Bu da neden kýsýk ateþte piþmemiz gerektiðine güzel bir örnektir. Her þeyin fazlasý yanýnda hýzlýsý da zarardýr bir yerde. Ancak bu da hiç fark etmeyelim demek deðil. Sizi birçok yere götürebilir bu süreç. Farkýndalýðý, bir süreç olarak kabul edersek, götürdüðü yerlerde karþýnýza ne çýkaracaðý devamlý olarak deðiþecektir. Üzebilir, sevindirebilir, hatâlý olunduðunu düþündürebilir, þaþýrtabilir ve vazgeçirebilir de. Vazgeçirdiði zaman devamýnda getirilen olasýlýklar da yok olur. Bu olasýlýklardan vazgeçmek veya vazgeçmemek, savaþta gazi olmak ile sokakta katil olmak arasýndaki seçim gibidir. Bu esnâda vazgeçmeyerek sabýrlý olup eylemi sürdürmek gerekir. En önemlisi, yönün belirlenmesidir. Maksadý olmadan sürdürülen eylemler, varacak limaný olmayan gemiler gibi dolaþýr dururlar. Bir liman arayýþýndadýrlar. Yaradýlýþlarý gereði özneler, nasýl olursa olsun fark etmeye çalýþýrlar. Her insanýn mürþidini aramasý gibi. Limaný pusulasýz aramaya çalýþýrsak yolumuzu bulamayabiliriz. Hz.
Muhammed de limanlarýný arayan öznelerin, insanlýðýn pusulasýdýr. O pusula ile yolumuzu buluruz. Hz. Muhammed, her þeyin farkýnda olmasýna raðmen bizlerin yanýnda kul olarak yaþayarak mûcizelerin mûcizesini gerçekleþtirmiþtir. Hz. Muhammed'in de vücut halini almýþ Kur an olduðunu düþünürsek, vazife, Kur an olmaktýr aslýnda. Burada bahsedilenler, çoðunluðun güvenini kazanmaya çalýþan bir bireyin yaþantýsýyla açýklanabilir. Birey, etrafýndakileri devamlý iknâ etmek dumundadýr. Bu, onun vakit ayýrdýðý, dikkate aldýðý bir mesele olmuþtur. Fakat insanlara ulaþmaya çalýþmak gittikçe zorlaþýr. Zaman alýr çünkü. Maddiyat dâhil olur sürece. Zaten herkes arasýnda bir etkileþim varken ve bu önlenemezken bir de efor sarf etmek israftýr. Algýlarýmýzýn bizi yönlendirdiði dýþ dünyaya dalýp gözlerimizi içimize çevirmeyi unutabiliyoruz. Algýlarýn fiziksel olarak kýsýtlý olduðunu düþünmeden yapýyoruz bunu. Peki, içeriye dönüp önce oradaki yanlýþlarý düzeltsek? Ýlk olarak dýþarý ile uðraþmak yapýlan hatâlarý azaltýr mý? Ýnsanýn özüne dönüp araþtýrmasý, iç yolculuða çýkmasý çok daha az enerji gerektirir. Bunun için bir yere kadar düþünmek yeterlidir. Bu, farkýna varmaya çalýþmaktýr, keþfetmektir. Benliðin hiçliðini fark etmeye baþladýkça insan, doðru yöne yaklaþtýðýný hisseder, huzurla dolmaya baþlar. Huzurda olmak, mutlu olmaktan güzeldir. Her an huzurda olunacak kararlarý vermeye dikkat ettiðimizde, korkularýmýzdan kurtuluruz. Ne olursa hayýr olacaðýný biliriz çünkü. Allah'ýn
cemâlinin, celâli ile örtülü olduðunu hatýrlar, huzurla dolarýz. Bundan sonra birey, her etkileþimde aynalýk vazifesini yapma, benliðini yok etmiþ olabilme fýrsatý bulur. Ledun ilmi ile de bilmek ister açýkladýklarýný. Zamanla daha derin bir çaba gerektiðinin farkýna varýr yaþantýsýnda. Kendisi tüme geldiðinde vardýðý sonuç ise, Hz. Muhammed gibi Kur an olmaya çalýþmanýn aslýnda zaten limanda olunduðunu fark edebilmektir.
emine ebru
Hacý Bayram Velî Sempozyumu nun ardýndan 1
Yâ Hazreti Hacý Bayrâm-ý Velî! Tasarrufunuzla her ânýný zâtýnýzýn organize ettiði üç günlük sempozyumunuz süresince adýnýzý anabilmenin zevkine boyandýk. Lûtfedin birkaç kelime yazmama, kendi tecrübemi sanki siz hiç bilmiyormuþunuzcasýna yine zâtýnýza anlatmama Ama kalemimi kullanarak deryânýza acemice ulaþmaya çalýþýrken daðarcýðýmdaki kelimeler yerlerini bulamýyor bir türlü... Sizi anlatmaya çalýþmak da ne haddime? Cür etimden maksadým, adýnýzý anma zevkini yaþamanýn yaný sýra mânânýzý içime nakþetmeniz niyâzýmdýr. O Cuma öðlesinde huzûrunuza varýrken duyduðum hisleri anlatabilmem ne mümkün? Medine ye varýr gibi bir heyecanla karýþtým kalabalýðýn arasýna. Zorla girebildim huzûrunuza Hoþ, giremeseydim de her yer siz deðil miydiniz orada? Ankara baþtan ayaða siz kesilmiþti. Ya da bu hep böyleymiþ de yeni yeni görürmüþüm bunu. Hocam ýn dediði gibi Ankara nýn baþýndaki Elif harfi olarak ses vermiþsiniz Ankara ismine, mânâ vermiþsiniz sûretine Açýlýþýn zarâfeti adýnýza yakýþmýþtý. Rengini, sahneyi donatan alemlerinizin renginden alan altýn renkli fularlarý, siyah kostümleriyle zarif görevliler vardý her yanda ve yüzlerinde esen bir bayram havasý. Size hizmet etmenin zevki sarmýþtý her yanlarýný. Bir kez daha gördüm duygularýn nasýl da vücut giyebildiðini Akþam yine toplandýk yamacýnýza, duâlar ve niyazlarýmýzla Yandý bu gönlüm, yandý bu gönlüm Yanmada derman buldu bu gönlüm Havada öyle bir koku vardý ki kalbim kanatlanýp uçacaktý sanki. Bu ilâhîyi de, bütün mevlûd ve Kur ân ý da okuyanýn siz olduðunuza yemin edebilecek kadar cezbedeydi hâzirûn. Takip eden iki gün boyunca yapýlan tüm konuþmalarda ne anlatýldý derseniz, sayamam. Anladým dersem de yalan söylemiþ olurum ama bütün bu konuþmalarý zevk edindim diyebilirim. Ve geride aklýmda sadece tek kelime kaldý: BÝR.
Zâhiren bakýldýðýnda geriye yazýlý olarak yalnýzca birkaç þiir býrakmýþsýnýz gibi dursa da Çalabým bir þar yarattý iki cihan âresinde diye baþlayan bir beyitinizi saatlerce þerh etmeye çalýþan birçok saygýn âlim vardý orada. Ve yine de içindeki mânâyý anlamam mümkün olamadý. Demek ki Huzûr-u Ýlâhî ye ermiþ siz büyük sultanlardan çýkan her kelime, Hak tan. Ýster bir kelime, ister 65000 beyit olsun, öznesinde Hak ve Hakikat deryâsý olan her söz BÝR imiþ. Siz yokmuþsunuz. Hz. Mevlânâ yok, Hz. Harakanî yok, Hz. Rifâî yokmuþ Yalnýzca farklý meþreplerimize hitap etsin diye farklý vechelere bürünmüþ Hakikat-i Muhammedî imiþsiniz zâtýnýzla besbelli. Karagöz perdesinin arkasýna geçmiþ, oynatanýn da oynayanýn da ayný olduðunu çoktan farkedip külle karýþmýþ, BÝR olmuþsunuz. Bîmekân, renksiz, isimsiz Sempozyum boyunca sizi belki tam olarak bilmeyen ama sizi diðer zât-ý ilâhîlerle BÝR leyenler sanki daha bir baþka dokundular gönül telimize. Týpký dünyanýn bir ucundan gelerek Hz. Mevlânâ nýn aþký üzerinden sizin derd ü gam ile dolan gönlünüze girmeyi baþaran o genç akademisyen gibi Sizi mürþidimde mürþidimi sizde gördüm bir kere daha. Onunla da BÝR idiniz. Sanki siz O nda vücut giymiþtiniz. Ve mürþidimden taþan ayný BÝR in mânâsýný yine temâþâ ettim titreyerek. Gündelik hayatýnda bizi koruyabilmek için kendini setreden, ancak böylesi ortamlarda hazinesi taþan Sûreti mânâya dönüþtüren yalnýzca BÝR nefes imiþ. Tüm tasavvuf, yalnýzca mürþid-i kâmilin BÝR nefesinden ibaretmiþ. BÝR ömür yalnýzca o muhabbeti hissedebilmek içinmiþ. Ve benim ismim de O nun BÝR parçasý imiþ.
ayça
Hacý Bayram Velî Sempozyumu nun ardýndan 2
Zâhit sabah kalkar, bugün ne ibâdet etsem diye düþünür, ârif sabah kalkar bugün ne öðrensem diye düþünür. Ben ise sabah kalkar, bugün ne hizmet etsem diye düþünürüm. Hocamdan duyduðum bu sözler Ebu l Hasan Harakanî Hazretleri ne âit. Allah, biz kullarý ne kadar lâyýk olmasak da her gün bize hizmet ediyor. Bizim ise ihtiyaçtan münezzeh olduðu için O na hizmet etmemiz düþünülemez. Neyse ki Halka hizmet, Hakk a hizmet sözü var. Ankara da Hacý Bayrâm-ý Velî Sempozyumu yapýlýrken, ihvan kardeþlerimle beraber olma fýrsatýna eriþtim. Etrafýmý þöyle bir gözlemleyince gördüm ki arkadaþlarýmýn hepsi çok güzel insanlar ve bir sürü yeteneklere sahipler. Ve de çok þükür ki hepsi bu yeteneklerini hizmet yolunda kullanýyor. Kimi çok kibar olduðu için onlara salonda misafirleri karþýlama görevi verilmiþ. Kimi, sempozyumun sahnesini kurmuþ, kimi tasarýmlarý yapmýþ; kiminin sesi güzel ve bu sesiyle insanlarý Allah a götürüyor. Sonra bir de kendime dönüp baktým. Bende ise ne kibarlýk, ne yetenek, ne de baþka bir þey var. Peki ben ne yapabilirim? diye sordum kendime. O anda fark ettim ki aslýnda hizmet etmek için çok da fazla bir kaynaða ihtiyacým olmayabilir. Meselâ sokakta bir kiþiye gülümsemek bile bir hizmet olabilir. Evde eþimin sevdiði bir yemeði yapmak bir hizmet olabilir. Bir baþka seçenek ise hizmet etme kapasitesi olan arkadaþlarýma hizmet ederek, onlarýn hayatýný kolaylaþtýrabilirim. Yine ayný konuda Kenan Rifâî Hazretleri, Kulluðu müminlerin bir ulu süphânedir, hizmeti derviþlerin er olan insanedir buyurmuþlar. Bu sözü ilk duyduðumda büsbütün kafam karýþmýþtý. Çünkü benim mürþidim, deðil hizmet almak, maddesi ile mânâsý ile sürekli bana hizmet ediyordu. Yine ayný Ankara seyahatinde hocamý sahnede konuþurken gördüðümde, kendimce O na bir hizmet yolu buldum. Hocama ulaþmak isteyen ne kadar çok insan olduðunu ve O nun kendine ayýracaðý ne kadar az zaman olduðunu fark ettim. Ve kendime dedim ki, eðer ben O nun öðrettiði her þeyi eksiksiz yaparsam ve O nun benim yanlýþlarýmý düzeltmek için harcayacaðý zamaný O na kazandýrýrsam, kendisine bir nebze olsun hizmet edebilmiþ olurum. Velhâsýl, benim anladýðým, hizmet etmek için çok büyük þeyler bilmeye, yapmaya gerek olmadýðý. Elimizden geleni en doðru ve en güleryüzlü þekilde yaparsak bu bile yeterli bir hizmet olabilir. Allah nasip etsin inþaallah
dört halife hakkýnda HADÝS-Ý ÞERÝFLER
Abdullah b. Abbas (r.a) rivâyet ediyor: Resûlullah (s.a.s) buyurdu ki: Cennete giren bir kiþiye köþklerde, saraylarda, evlerde, odalarda yaþayan cennet sâkinleri Merhaba, merhaba derler. Hz. Ebû Bekir Biz o kiþiyi köþklerden göremez miyiz? diye sordu. Resûlullah (s.a.s) Evet ya Ebû Bekir, o kiþi sensin buyurdular. Esad b. Zürare (r.a) anlatýyor: Resûlullah (s.a.s) bir gün hutbede Hz. Ebû Bekir i övücü sözler söylüyordu. Hz. Ebû Bekir i orada göremedi. Ebû Bekir nerede? Cebrâil þimdi bana haber verdi ki, senden sonra ümmetin hayýrlýsý Ebû Bekir dir buyurdu.
Abdullah b. Abbas (r.a) rivâyet ediyor: Resûlullah ýn (s.a.s) huzurunda Hz. Ebû Bekir in ismi zikredildi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: Ebû Bekir kimdir? Bütün insanlar beni yalanlarken o bana inandý. Halk benden uzaklaþýrken o kýzýný benimle evlendirdi. Malýný bana fedâ eyledi. Benimle birlikte o zor gecede mücâdele etti.
Hz. Âiþe babasýndan rivâyet ediyor. Resûlullah þöyle buyurmuþtur: Meclislerinizi Ömer b. Hattab ý anarak süsleyiniz. Hz. Ebû Bekir (r.a) rivâyetiyle Resûlullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Eðer benden sonra Hak Teâlâ peygamber gönderseydi Ömer i gönderirdi. Allah Teâlâ Ömer e iki melekle kuvvet vermiþtir. Ona tevfik verirler ve onu kuvvetli tutarlar. Bir hatâ yapacaðý zaman onu döndürürler ve doðrusunu yaptýrýrlar. Abdullah b. Ömer (r.a) rivâyetiyle Resûlullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Ýnsanlar bir konu hakkýnda bir þey söyleseler, Ömer de görüþünü beyan etse, âyet-i kerîme onun sözüne muvafýk nâzil olur. Abdullah b. Abbas (r.a) rivâyetiyle Resûlullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Cebrâil, Ömer müslüman olduðunda bana gelip haber verdi ki melekler Ömer in müslüman olmasýna sevinip birbirlerini müjdelemiþler.
(Þemseddin Sivasî, Dört Halîfenin Menkýbeleri, Hazýrlayan: Abdullah Kargýlý, Osman Yolcuoðlu, Sufi Kitap, Ýstanbul 2005 s. 55-58)
(Þemseddin Sivasî, Dört Halîfe nin Menkýbeleri, Hazýrlayan: Abdullah Kargýlý, Osman Yolcuoðlu, Sufi Kitap, Ýstanbul 2005, s. 128-139)
***
***
Abdullah b. Abbas rivâyet ediyor: Resûlullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Allah ým! Osman a kýyâmetin o sýkýntýlý anlarýnda rahatlýk ve kurtuluþ ver. Çünkü o bizi nice sýkýntýlarýmýzdan kurtardý. Abdullah b. Abbas rivâyet ediyor: Resûlullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Allah a yemin ederim ki Osman, ümmetimden cehenneme gitmesi gereken yetmiþ bin kiþiye cennete girmesi için þefaat edecektir. Yusuf b. Abdullah b. Selâm rivâyet ediyor: Resûlullah (s.a.s) buyurmuþtur: Allah Teâlâ nýn huzurunda, Osman a düþmanlýk edenin hasmýyým. Abdullah b. Ömer rivâyet ediyor: Resûlullah (s.a.s.) þöyle buyurmuþtur: Osman b. Affan ümmetimin en hayýrlýsý ve en cömertidir. (Þemseddin Sivasî, Dört Halifenin Menkýbeleri, Hazýrlayan: Abdullah Kargýlý, Osman Yolcuoðlu, Sufi Kitap, Ýstanbul 2005, s. 193-194)
***
Resûl-i Ekrem Ali b. Ebû Talib in sevgisi, günahlarý, ateþin odunu yediði gibi yok eder buyurmuþtur. Resûl-i Ekrem Ali benim ilmimin kapýsýdýr. Bildirmem lazým gelen þeyleri, ümmetime açýklayýcýdýr. Benden sonra onu sevmek îmandandýr. Buðz etmek nifaktandýr. Ona bakmak rahmettendir. Onun muhabbeti ibâdettir buyurmuþtur. Ümmü Seleme nin rivâyet ettiði bir hadiste Kur an Ali ile Ali Kur an iledir buyrulmuþtur. Ömer b. Hattab, Hz. Peygamber den, Eðer gökleri ve yeri terazinin bir kefesine, Ali nin îmânýný da diðer kefesine koysalar, elbette Ali nin îmâný aðýr gelir hadîs-i þerifini rivâyet buyurmuþtur. Server-i Âlem (s.a.s) Eðer bütün insanlar Ali b. Ebû Talib in sevgisinde birleþselerdi, Allahu Teâlâ cehennemi yaratmazdý buyurmuþtur. (Þemseddin Sivasî, Dört Halifenin Menkýbeleri, Hazýrlayan: Abdullah Kargýlý, Osman Yolcuoðlu, Sufi Kitap, Ýstanbul 2005, s. 234-247)
MÜTERCiM DEN... Türk Kadýnlarý Kültür Derneði nin Ankara Büyükþehir Belediyesi ile iþbirliði içinde gerçekleþtirdiði 14-16 Aralýk 2012 tarihleri arasýnda yapýlan Uluslararasý Hacý Bayrâm-ý Velî Sempozyumu hazýrlýklarý çerçevesinde Victoria Holbrook, Hacý Bayrâm-ý Velî Hazretleri ne âit dört þiiri Ýngilizceye tercüme etti. Bu sâyede, sempozyuma dâvet edilen bazý yabancý katýlýmcýlarýn, bu þiirlerin Ýngilizcesine eriþmeleri ve tebliðlerini daha derinlikli bir þekilde hazýrlamalarý saðlanmýþ oldu. Cemâlnur Hocamýzýn tesbitiyle, asýrlardýr bu dört þiirle yaydýðý mânâ vâsýtasýyla Türkiye tarihindeki en önemli hâdiseler üzerindeki tasarrufunu gözlemlediðimiz Hz. Hacý Bayrâm-ý Velî nin Çalabým bir þar yaratmýþ iki cihan âresinde þiirini, mânâsýna eriþmek niyâzýyla sunuyoruz. Çalabým bir þâr yaratmýþ Ýki cihan âresinde Bakýcak dîdar görünür Ol þârýn kenâresinde
Nâgehan ol þâra vardým Ol þârý yapýlýr gördüm Ben dahî bile yapýldým Taþ u toprak âresinde
Ol þârdan oklar atýlýr Gelir ciðere batýlýr Ârifler sözü satýlýr Ol þârýn bâzâresinde
Þâkirdleri taþ yonarlar Yonup üstâda sunarlar Çalabýn ismin anarlar Ol taþýn her pâresinde. Bu sözü ârifler anlar Câhiller bilmeyip tanlar Hacý Bayram kendi banlar Ol þârýn menâresinde.
FROM THE TRANSLATOR
International Symposium of Hajji Bayrâm-ý Velî was organized by the Turkish Women Cultural Association in conjunction with the Ankara Metropolitan Municipality between the 14th and the 16th of December, 2012. Victoria Holbrook translated four poems of Hajji Bayrâm-ý Velî for this symposium. This enabled international guests to access the translations of these poems in order to prepare in depth presentations. Our teacher Cemâlnur Sargut believes that Hajji Bayrâm-ý Velî has influenced historical events in Turkey for centuries, through the spiritual message of the four poems he has written. We would like to present one of these poems titled My God created a city located between the two worlds .
Suddenly I reached that city I watched while that city was built Even I was built there also Located between earth and stone
My God created a city Located between the two worlds A lovely young thing appeared there At the edges of that city
Their students are cutting stones there Which they offer to their master They remember the name of God With every piece of stone they cut
Arrows are shot from that city Down they come and stab the liver The words of the gnostics are sold In the market of that city Gnostics understand what I say The ignorant don t, they reproach Hajji Bayram calls to prayer From that city s tall minaret
vasfi emre ömürlü
gönül himmet umar senden...
Efendim, Allah yolunda neden bir aracýya ihtiyaç duyulur? Çünkü Delilsiz varýlmaz, yollar yamandýr! Himmet, bir sâlikin, Allah yolu tâlibinin en vazgeçilmez mühimmâtýdýr. Ýnsan, ancak o himmetle gönlü karanlýðýndan, arþa, rûhunu taþýyabilir. Yoksa ne mümkün! Bu ise, bazen bir nazar, bazen sohbet, bazen hâl ve bazen de belki duâ ile zuhur eder. Meselâ Hz. Ken an Rifâî, Ümmü Ken an dergâhýnda Mesnevî takrîrine baþladýklarýnda, o zaman Kendileri Farsça bilmediklerinden Türkçe olarak þerh etmiþler ve fakat sohbete gelen bazý ham derviþlerin, bunu, Fârisî bilmeden de Mesnevî mi okutulurmuþ þeklinde bir dedikodu vesîlesi etmeleri, Kendilerini çok üzmüþtür. Fakat akabinde, mânâda Hazret-i Mevlânâ ile hemhâl olup da Hazret Üzülme! Yarýndan itibaren, Fârisî olarak þerh edeceksin. Bu lûtuf da sana Galata Mevlevîhânesi nde medfun Ýsmâil Ankaravî vâsýtasýyla verildi. Bir iki haftada bir ziyâretine gidersin dediklerinde, bu himmetle Ken an Rifâî, Mesnevî takririne Fârisî devam etmiþlerdir. Allah yolunda himmetsiz ilerlenmediði gibi, himmetsiz bir anda olmaz. Zîrâ, bir defâ el verilip, kutsal vâdîye (Tâhâ-12) ayak basýldý mý, el verilenin terbiyesi gereði, sâlik üzerine dâimî bir akýþ vardýr. Bestekârlýk da ilâhî bir lûtuftur ve ilâhîdir. Ulûhiyetten uzak, bir himmet eseri olmayan besteler, bu sebepten, kendini hemen gösterir. 1960 larda Hacý Bayram Velî Hazretleri ni anmak üzere, Ankara Resim ve Heykel Müzesi nde verilecek
konser öncesi, bestekâr, mûsýkîþinas Yüksek Mimar Yusuf Ömürlü den de bir beste istenmiþ, fakat aylar geçmesine raðmen, Âþýk oldum sana candan, Hacý Bayram pîrim sultan baþlýklý, Akþemseddin Hazretleri ne âit bu güfteye bir beste giydirememiþtir kendisi. Ne zaman ki bir ahbâbý Yusufcuðum! Sen acaba Hacý Bayram Velî Hazretleri ne gidip müsâade alýp himmet taleb ettin mi? diye hatýrlatýnca, Yusuf Ömürlü Ankara ya gider ve ziyâreti gerçekleþtirir. Niyâz eder ve himmet taleb eder. Aylarca bitemeyen beste de Ulus tan Kýzýlay a yürüyene kadar tamamlanýr. O eserde de zaten, kulun himmet ihtiyâcý, mürþide duyulan iþtiyâk ve hasret ve ihtiyaç, aylarýn verdiði çâresizliðin neticesi, had safhada hissedilir. Allah, eksikliðini bilip, ihtiyaç sâhibi olanlardan eylesin. Âmin!
ilâhi
Âþýk Oldum Sana Candan Âþýk oldum sana candan, Hacý Bayram pîrim Sultan Gönül himmet umar senden, Hacý Bayram pîrim Sultan Irak mýdýr yollarýnýz, Taze midir gülleriniz, Hub söyler bülbülleriniz, Hacý Bayram pîrim Sultan Âna varan olur hacý, Baþýndadýr nurdan tâcý Molla Hünkâr ýn saðdýcý, Hacý Bayram pîrim Sultan Al yeþil zeynolmuþ üstü, Server Muhammed'in nesli Yaradan Allâh'ýn dostu, Hacý Bayram pîrim Sultan Sensin Allâh ýn velîsi, Ýki cihânýn dolusu Evliyâlarýn ulusu, Hacý Bayram pîrim Sultan Akþemseddin der varýlýr, Azîm tevhîdler sürülür Yýlda bir çaðý bulunur, Hacý Bayram pîrim Sultan Akþemseddin Hazretleri
almanya daydýk Cemâlnur Hocamýz, yýllardýr Almanya nýn Frankfurt þehrindeki kiliselerde konferanslar veriyor. Frankfurt Kutsal Kadýn Kilisesi nde (Liebfrauenkirche ) ve Sankt Georgen Felsefe ve Teoloji Yüksek okulunda 2003 senesinde verdiði ilk konferanslarla baþlayan bu konferanslar dizisi, Haus am Dom Kilisesi nde 2007 yýlýndan beri her sene verdiði konferanslarla hýz kazandý. Her yýl dâvet edenler tarafýndan tesbit edilen belirli bir tema çerçevesinde düzenlenen bu organizasyonlar, kiliselerin dâveti üzerine gerçekleþiyor. 6 ve 8 Aralýk 2012 tarihlerinde hocamýz yine dâvet üzerine Frankfurt ta iki konferans verdi. Bu seferki konferanslarýn konusu, "Mâneviyatýn Günlük Hayatta Yaþanmasý- Tasavvuf ve Sosyal Faaliyetler" idi. Her iki konferans da çok sayýda Alman ve Türk izleyici tarafýndan tâkip edildi ve büyük ilgi gördü.
duygu ülger
sûrun üfleniþi
Biz Almanya da doðup büyüyen iki kardeþiz, bir de zihinsel özürlü ablamýz var. Küçüklüðümüzden itibaren orucumuzu tutar ve zaman zaman namaz kýlardýk. Allah ýn var olduðuna inanýyorduk ama bunun ötesine geçemiyorduk. Peygamber Efendimize dâir ne bir bilgimiz ne de yoðun hislerimiz vardý. Bu böyle bilinçsiz namazlarla ve oruçlarla yýllarca devam etti. Abim üniversitedeydi, ben de lise sona doðru yaklaþmýþtým. Ýçimizdeki boþluk ve huzursuzluk baþ edilemeyecek bir boyuta ulaþmýþtý ve biz hayatýmýzý ve yaþam tarzýmýzý sorgulayacak duruma gelmiþtik. Sebepsiz mutsuzluklar, nedensiz hýrçýnlaþmalar ve karamsarlýk. Allah a inanýyorduk, fakat iþin özünün Allah a teslim olmak olduðunu kavrayamadýðýmýz için cüz î aklýmýzla üstesinden gelmeye çalýþýyorduk ve her seferinde çâresizliðe düþüyorduk. Tam bu çâresizliðin içinde Cemâlnur Annemizin Frankfurt ta bir konuþmasý olacaðýnýn haberini almýþtýk Nefes Yayýnevi nden. O zamana kadar sadece televizyondan ve yazýlarýndan bildiðimiz hocamýz karþýmýzdaydý.Elimiz ayaðýmýz birbirine dolaþmýþ bir vaziyette ne yapacaðýmýzý bilmiyorduk. Kelimelerle anlatýlamayacak aþklý ve avlayýcý sohbetinin ardýndan bundan önce hayatýmýzda hiçbir zaman bulunmadýðýmýz bir hissiyat içindeydik. Hocamýzýn bu þehre geliþi bizim için bir ezan sesiydi, surun üfleniþiydi
Sonunda kendimizi Cemâlnur Hocanýn önünde bulmuþtuk. Kendilerinin Peygamber Efendimizi anlatan Cân-ý Candýr kitabýna þu duâyý yazmýþtý :
tanýþtýktan sonra neyin deðiþtiðini ve önceki hayatýmýzda neyin eksik olduðunu kendimize sorarsak, haddimizi aþarak söyle söyleyebiliriz:
"Duygu ve Eray a, Allahým, sizi Peygamberimden ayýrmasýn. Âmin."
Hayatta huzurlu olmanýn tek yolu, Allah a giden yolun üzerinde olmak ve bu yola girmenin tek yolu da Peygamber Efendimiz i tanýmakla ve izinden gitmekle oluyormuþ. Peygamber Efendimiz in izinden gitmek için de Efendimiz i en iyi bilen Hakiki Mürþidin seni bulmasý, kendisine baðlamasý ve kendilerine teslim olmak gerekir.
Ardýndan nasýl oluþtuðunu anlayamadýðýmýz bir þekilde hocamýzýn yakýn çevresinde bulunmaya baþladýk. Sohbetlerini canlý dinleyip, önemli gecelerde ve büyük evliyâlarýn tanýtýldýðý sempozyumlarda tanýþtýðýmýz kardeþlerimizle beraber hizmet etmek nasip oluyordu. Almanya ya geri döndüðümüzde yaþadýklarýmýzýn hayatýmýzý derinden etkilediðini ve özgüvenimizi ne kadar arttýrdýðýný fark ediyorduk. Almanya da da olsak hocamýz, elinin hep üzerimizde olduðunu bize hissettiriyordu. O kadar güzel ve yeni þeyler öðretilip, fark ettirilip ve en önemlisi yaþatýlýyordu ki, ne zaman Türkiye ye, onlarýn yanlarýna geri dönebiliriz diye planlar yapýyorduk. Aradan bir yýl geçmiþti ve hocam tekrar Frankfurt a kilisede konuþmasý için dâvet edildi. Yine bundan önce Almanya da yaþamadýðýmýz ve görmediðimiz farklý zevkleri bize burada yaþattý. Bu sefer yine hocamýzýn güzelliðine dayanamayýp bir hafta sonra Ankara da olacak olan Hacý Bayrâm-ý Velî Sempozyumu na gitmek için biletlerimizi aldýk ve sempozyuma katýldýk. Ve bu güzel birliktelikten sonra yine Almanya dayýz. Cemâlnur Annemizle ve öðrencileriyle
Bizim yýllarca amaçsýz yaþamamýz, mürþidimizden habersiz olmamýzdan kaynaklanýyormuþ diye inanýyoruz. Tabiî biliyoruz ki Allah ýn izniyle ve zamaný gelince oluyormuþ her þey bu dünyada. Hocamýzýn bize ilk buluþmamýzda duâ ettiði gibi Allah ýmýz, hiçbirimizi Peygamberimizden ayýrmasýn.
emine ebru
düðün bayram...
Arkadaþlarýyla okul seyahatine çýkacak çocuklarýn bambaþka olur heyecanlarý Baþlarýnda öðretmenleri olacaktýr ve gezi, eðitim amaçlýdýr. Ama olsun, özenle hazýrlarlar çantalarýný. Anne baba kurallarýndan ve sýnýf ortamýndan uzak, arkadaþlarýyla geçirecekleri birkaç günün tadýný çýkaracak olmak yeter onlara. Ýçleri kýpýr kýpýrdýr, yerlerinde duramazlar. Biz de her yýl Aralýk ayý yaklaþýrken okul gezisine çýkacak çocuklar misâli- Konya planlarý yaparýz aramýzda. Nasýl gidilecek, nerede kalýnacak, neler yapýlacak? Sanki her yýl birbirinden çok farklýymýþcasýna seçenekleri haftalar öncesinden konuþur dururuz. Hz. Pir in yolunda olmanýn heyecaný sarar her yanýmýzý. 17 Aralýk, Þeb-i Arus dur. Aþk sultânýnýn mâþûkuyla vuslatýnýn günüdür. O na düðün, bize Bayram günüdür. Aþkýn rengine boyanmak için gideriz Konya ya. Güne sabah namazý ile Hz. Þems de baþlarýz. Hz. Pir in mânâsýný ortaya çýkaran, içindeki aþkýn aynasý olmuþ, O nu zâhir ilimden mânâ ilmine taþýmýþ, mânâda Hz. Pir ile hemhâl olmuþ, tasarrufu bol bir baþka sultandýr Hz. Þems. Vücûdunu alýp gitmiþse de bu dünyadan, makamýnda olmamýzdan haberdardýr, biliriz. Aþkýn Güneþ ine saygýda kusurun ne kadar yakýcý olabileceðini anlatmýþtýr hocamýz. Zâtýndan destûr almadan Hz. Pir e gitmeyiz. Öðle vakti Huzûr-u Pir e gireriz. Bulduðumuz ilk boþlukta hemen yere oturur, yaklaþýk dört saat sürecek bekleyiþe baþlarýz. O dört saat kendi
adýma az konuþma, bol duâ ve sýnýrsýz tefekkürle dolsun isterim her yýl, ama nâfile. Ýlk yarým saatten sonra çevremdeki arkadaþlarýmla hafif bir suçluluk duygusu ile kaçamak sohbetlere dalarým. Dünyanýn her tarafýndan Hz. Pir e muhabbet sunmaya, feyz almaya gelmiþ çeþit çeþit insaný incelemekle geçer ilk iki saatim. Son iki saatte ise dergâhýn içi öylesine tutmuþ olur ki kalabalýðý, ayaða kalkýlýr, dýþarýda kalan insanlardan en azýndan bir kýsmý daha sýðabilsin diye. O andan itibâren baþka bir bekleyiþe dönüþür son saatler. Arafat taki vakfe duruþuna benzer bir mânâ vardýr sanki o duruþta. Kendimizdeki ismin mânâsýna vâkýf olmayý niyâz ederiz beklerken. Hz. Pir in mânâsýna vukufiyet dileriz. Bütün vücutlar birbirine neredeyse yapýþacak kadar yakýnlaþmýþ olarak bekleriz ama o kalabalýðýn içinde yine de kendimizi yalnýz hissederiz. Gün kavuþurken 17 Aralýk ta, Hz. Pir de Yaradan ýna kavuþmuþtur. Tam o saatlerde Huzur da duâ baþlar: Vakt-i þerifler hayrola, hayýrlar fethola, þerler def ola, Kulûb-ý âþýkan küþâd ola, demler, safâlar ziyâde ola, Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sýrr-ý cenâb-ý Þems-i Tebrizî, Kerem-i Ýmâm-ý Ali, Þefaât-i Muhammedi Nebî Hû diyelim Huuuuuu. Huuu ile baþlayan âyin, Rahman Sûresi nin ardýndan zikirler ile devam
eder. O anda çýnlayan Allah sesleri, cezbeye gelenlerin çýðlýklarýna karýþýr. Mahþerî bir prova gibidir orasý. Yaptýklarýmýzýn ve yapamadýklarýmýzýn hesabýný verecek olmayý iliklerimizde hissederken, sübhan olan Allah ýn azamet ve celâline karþý tenzihle dolar bir yanýmýz. Ancak, Hz. Pir den yayýlan nûrun etkisiyle sarhoþ, Allah ý sevmenin zevki ve kendimizi hiç olmadýðý kadar O na yakýn hisseden diðer yanýmýzla da teþbih ederiz. Huzûr-u Pir den ayrýlýrken içimizi yýkamýþ olarak tekrar okul gezisine döndürürüz iþi. Sanki saatlerce niyazlara duran bizler deðilmiþiz gibi kendimizi alýþveriþte, pidecide ya da çayhanede buluruz. Tâ ki gece yapýlacak zikr-i ilâhîlere kadar 17 Aralýk, Hz. Pir in düðün gecesidir. Düðün yapar tüm Konya, sabaha kadar her köþede. Aþk þarabýnýn sarhoþluðu ve zikr-i ilâhîlerin mûsýkîsi ile... Ve bizler, yine okul çocuklarýnýn dönüþ hüznü gibi bir hüznü içimizde taþýrýz maddî dünyalarýmýza dönerken. Hz. Pir in nûrunu dâim üzerimizde taþýyabilme niyâzýyla Huuu
yeþim
pîr den niyaz...
Hz. Mevlânâ Güzel sultâným En zorlu günlerimin destekçisi Her Mesnevî-i Þerif i açtýðýmda dertlerime devâ, yaralarýma þifâ olan... Her an eli sýrtýmýzda, usulca sývazlayan ve ha gayret! diyen Gel, gel, yüz bin kere tövbe edip yüz bin kere bozmuþ olsan dahî yine gel diyen sultan! Burasý ümitsizlik kapýsý deðildir. Sen yeter ki gayret et ve gelmeye devam et! Sen gelmeye devam et ki, bizim nazarýmýz üzerinde olsun ve gün gelsin ne için tövbe etmiþ olduðunu dahî hatýrlayamayacak hâle gel. Gel! Yeter ki nefsine bir kere hayýr de ve bize doðru bir adým at. Biz, bize bir adým atana bin adým gideniz. Biz, bu aþk deryâsýnda yok olmuþlarýz.
o günden sonra Mevlânâ oldu. Ancak çevresindeki pek çok kiþi Mevlânâ nýn kendileri ile olan iliþkisinin azalmasýný, o soylu kiþinin bir adam için bu kadar yanmasýný anlayamadý. Oysa Mevlânâ için her þey deðiþmiþti artýk. Engin okyanusa girmiþ biri artýk bir leðen sudan zevk alýr mý?
Þems in nazarýna dek büyük ilim insaný, devrin âlimi, saygýn Celâleddin. Vakit gelip de Hz. Þems ile karþýlaþtýðý güne kadar aklý baþýnda, âlim.
Birisini sevince benim olsun, yanýmda olsun, üstüne bir de beni sevsin diyen bizler için Hz. Þems in Hz. Mevlânâ ya, Hz Mevlânâ nýn Hz. Þems e olan sevgisini anlamak ne kadar mümkün bilemiyorum. Yalnýz bildiðim o ki, bu iki sultan gözlerinin ucu ile bize bir an baksalar, parmaklarýnýn ucu tenimize azýcýk dokunsa, onlarýn her an, her nefes idrak ettikleri aþkýn kývýlcýmý bizi yakar, yok eder. Bu aþk ile yok olmak, o yoklukta hizmetçi olmak ve kendilerinin lûtfuna mazhar olmak niyâzýyla
Ne vakit ki bu iki büyük sultan buluþtu, artýk Hz. Mevlânâ da akýl, fikir, ilim, bilim, her þey Þems oldu. Gün, gece, yediði ekmek, içtiði su, aldýðý nefes her þey önce Þems oldu, sonra O oldu. Hocam der ki, Mevlânâ, Hz. Þems e kadar âlimdi, Hz. Þems te Allah ýn o kadar güçlü bir tecellîsini gördü ki, o güne kadar öðrendiði ilmin ne kadar satýhta olduðunu ve o ilmin hakikatinin Þems te olduðunu idrak etti. Böylece o güne deðin Celâleddin olan,
Ancak sonrasý pek çoðumuzca bilinmekte. Hz. Þems teki güçlü tecellîyi göremeyen gözler, kýskançlýklar, hâin planlar ve hazretin gaybûbeti. Hocam der ki, Þems kendini çekti ki, Mevlânâ Þems i dahî arada görmesin. Sadece ve sadece Allah a rabt olsun, içindeki târif edilemez sevgi, o büyük özlem, o çok yakýcý ateþ sadece ve sadece o yüceler yücesi, rahmet ve merhamet sahibi Allah a olsun.
Ken an Rifâî Hazretleri ve Mûsýkî
Ken an Rifâî Hazretleri Hz.Mevlâna nýn Mesnevî sini, Kur ân ýn tefsîridir diyerek okutmuþlar, vâlideleri Hatîce Cenan Sultân ýn ezbere bildikleri Niyâzî Dîvâný ný Mesnevî nin þerhi olarak belirtmiþler ve biz de onun lübbünü Ýlâhiyât-ý Ken ân da yaptýk buyurmuþlardýr.
elif ömürlü uyar
Ken an Rifâî Hazretleri nin çok küçük yaþta baþladýðý memûriyetinin ilk dönemlerinde, mürþidi Edhem Þah Hazretleri, bir sanatkârdan mûsýkî nazariyâtý öðrenmelerini ve ney meþk etmelerini istemiþlerdir. Daha sonra da keman ve piyano öðrenmiþ, ilerleyen yýllarda mânevî feyizlerini, güftelerini yazdýðý ve bestelediði ilâhîleri ile çevresine akýtmýþlardýr. Kendilerinin lâhûtî sesleriyle, bir efsûn havasýnda okuduklarý Tebâreke sûreleri, husûsî anlarda meþkettikleri ilâhîler ve ney taksimleri, mânâlarýný aksettiren güzel sese ve eserlere verdikleri önem, sohbetlerinde defâatle geçmektedir. Her þeyin en güzelinin kendi çatýlarýnda toplandýðýna (Hafýz Sâmi nin, Efendi Hazretlerinin oðlunun hocasý olmasýný hariç tutarsak) bir delîl olarak, Zâkirbaþý Selâhaddin Bey in (Demirtaþ) çocukluðunda, Ümmü Ken ân Dergâhý ný
babasý ile ziyâretlerinden bahsederken, dergâh zâkirbaþýsý Yaþar Efendi gibi bir zâkirbaþý hatýrlamadýðýný anlattýðýný belirtmek isteriz. Yine, oðullarý, Hâfýz Mevlidhân Kâzým Büyükaksoy a da, ayný anda, dört senede tamamladýklarý ilâhiyat ve eczacýlýk tahsilleri sýrasýnda destek olduklarýný, kendileri gibi mûsýkî öðrenmelerini, Büyük Hâfýz Sâmi (Ünokur) gibi hocalardan ders almasýný saðlayarak temin ettiklerini görmekteyiz. Hâtýralarýnda kýsaca geçen bazý bahisler þöyledir: Kendilerinin Konak ta okuttuklarý mevlidlerden birinde, mahdumlarý Hâfýz Kâzým Büyükaksoy, yanýk sesleriyle Firkatin nâriyle yandým! Yâ Habîballah meded! Kalmadý sabr ü tahammül, bîkarâr oldum meded! diye, yine Efendi Hazretleri nin mýsrâlarýný kasîde olarak okumaktadýr. Çalýþma odalarýnda, hasta yataklarýnda, bunu dinleyen Ken an Rifâî Hazretleri de mübârek gözlerinden süzülen yaþlarla bunu dinlerlerken, âþýklarýndan ve ayný zamanda kýzlarý Aliye Anne, Kâzým Bey in sehpasýna gelerek niye hazreti aðlatýp yordun? der gibi, sus be çocuk diye feryad eder ve içeriki odaya gider. Fakat o gittikten sonra, Hazret sönük ve bitkin sesleriyle, o hasretlerini alevlendiren sesi taleb eder ve Kâzým, devam et! buyururlar. Onun baþka bazý hâtýralarýndan, mûsýkî ile mâneviyat arasýndaki iliþki hakkýndaki görüþünü öðrenmemiz mümkündür. Hiçbir þey yoktur ki Allâh'ý zikretmesin. Niçin davulun, defin Allah demesini hoþ görmeyelim? Kulaðýn varsa ne ses çýkardýðýný iþit! buyuran Ken an Rifâî Hazretleri, bir seferinde de Saz
refâkatinde ilâhî okumakta bir hatâ var mýdýr? diye sorulduðunda da þöyle cevap vermiþtir: Ud, keman ne diyor? Allah... diyor. Allah demek neden hatâ olsun? Dünyâ nedir? Seni Allah'tan gafil eden her ne ise o dünyâdýr. Hazret-i Mevlânâ'nýn huzûrunda nây da üflenirdi, bendir de vurulur, ud, keman da çalýnýrdý. Zamâný Saâdette, Resûlullah Efendimiz Medîne'yi teþrif buyurduklarý vakit, halk sevincinden ellerine geçirdikleri sahan kapaklarýný bile birbirine vurarak sevinçlerini açýða vurdular ve Efendimiz de bundan memnun oldular. Yine bir talebesi ile sohbetinde diyor ki: "Ýrþâda memur olanlar için sâdece mânevî ilim kâfî deðildir. Bir mürþit, bir mürebbî, zamânýn gidiþine, maddî ve mânevî hayâtýna vâkýf deðilse talebeleri ile nasýl anlaþabilir? Sen bana ben mûsýkî bilirim diye mûsikîden söz açtýðýn vakit ben sana bu meselenin esaslarý hakkýnda hiç deðilse umûmî olarak bir þey söyleyemezsem hoþuna gider mi? Mutasavvýflarýn pek çoðunun dîvâný vardýr. Ken an Rifâî Hazretleri nin nâdir rastlanan özelliði hem þâir, hem bestekâr olmasý ve hârika bir sese sâhip bulunmasýdýr. Mûsýkî aþký Medîne de bulunduðu sýralar bir hayli yoðunlaþmýþ, burada naatlar, ilâhîler yazýp bestelemiþ ve müstesnâ sesiyle okumuþtur. Zamanýnýn çoðunu Ravza-i Mutahhara da vecd içinde geçirmiþ, þiirler yazmýþ ve onlarý bestelemiþtir. Medine den döndükten sonra da bol bol þiir söylemiþ, besteler yapmýþ ve yaptýrmýþtýr.
Kendilerinin þiirlerini ihtivâ eden eseri Ýlâhiyât-ý Ken an dýr. Ýlâhiyât-ý Ken an kitap olarak üç kez basýlmýþ olup son baskýsý 1988 yýlýnda Yusuf Ömürlü ve Dinçer Dalkýlýç tarafýndan hazýrlanmýþtýr. Söz konusu kitabýn birinci bölümündeki 79 ilâhî ve günümüz bestekârlarýna âit 10 adet ilâhî ile birlikte toplam 89 ilâhi 4 CD hâlinde Lâ Edrî Topluluðu tarafýndan icrâ edilmiþtir. Cenan Eðitim, Kültür ve Saðlýk Vakfý tarafýndan yayýnlanan bu CD ler, altý günlük yoðun bir çalýþma ile ortaya çýkmýþtýr. Bütün ekibin âzamî gayret, ferâgat ve emeði, ancak bu çalýþmanýn sâhibinin himmeti ile mümkün olmuþtur. Kendilerinin isteði doðrultusunda, þiirlerindeki hâlle hâllenmek temennisiyle
SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA
nefes alan tarifler
PEKMEZLÝ KEK
Malzemeler: 3 yumurta 1,5 su bardaðý üzüm pekmezi 1 paket kabartma tozu 1 tatlý kaþýðý vanilya özütü veya bir paket vanilin 1 çay bardaðý fýndýk yaðý 1 tatlý kaþýðý tarçýn 2 havuç rendesi 1 çay bardaðý çekirdeksiz kuru üzüm 1 su bardaðý iri kýyýlmýþ ceviz 2 su bardaðý tam buðday unu Sos Malzemesi: 1 paket labne peynir 1/2 çay bardaðý pekmez
Hazýrlanýþý: Yumurtalar önce düþük sonra yüksek devirde mikserle köpük köpük olana kadar çýrpýlýr. Pekmez ve sývýyað eklenir. Kabartma tozu, un ve tarçýn elenerek bu karýþýma katýlýr. Düþük devirde homojen olana kadar karýþtýrýlýr. Bu aþamada çok çýrpmak yumurtalarýn havasýný söndüreceði için tavsiye edilmez. Daha sonra vanilya, havuç, üzüm ve ceviz bir spatula yardýmýyla eklenir ve yaðlanmýþ kalýba dökülür. Önceden 170 dereceye ýsýtýlmýþ fýrýnda yaklaþýk 45-50 dakika kürdan temiz çýkana kadar piþirilir. Sosu için labne ve pekmez rondoda krema hâline gelinceye kadar çevrilir. Kek piþene kadar buzdolabýnda dinlendirilir. Kek soðuduktan sonra sos kekin üzerine sürülür. Üzeri yarým ceviz ve pekmez damlalarýyla süslenir. Âfiyet olsun.
Tarif: Oya Yýdlýran
CEMÂLNUR SARGUT TAN DEKORASYON
görüþmek üzere...
yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s d e r g i s i @ g m a i l . c o m