EKÝM 2014
61.sayý
Tasavvuf Kültürü Dergisi
hz. ibrahim
EDÝTÖRDEN... Merhaba dostlar, Ekim 2014 sayýmýzýn konusu öyle bir konu ki, hangi noktadan bakarsanýz bakýn, benzersiz ve inanýlmaz... Doðrusu o mübâreði anlatmaya nereden baþlanýr, bilemiyorum. Efendim, bu ayki konumuz, Hz. Ýbrahim (a.s.). Peygamberler arasýnda çok özel bir peygamber. Ýlâhî kitabý olan tüm dinler için kýymetli, her ilâhî kitapta O na dair bilgiler var. Neredeyse kendinden sonraki tüm peygamberlerin, soyundan geldiði özel bir peygamber. Allah ýn Halil adý verdiði, bir evlâdý yokken ihsanda bulunup Ýshak ve Ýsmail adýnda iki oðul bahþettiði, Allah ýn sevgilisi, devrinin inançlarýna karþý Allah ýna inanan ve güvenen, tüm kavmini tek Allah a imana çaðýran, ateþleri gül eyleyen, rüyâsýný hak bilip nefsini kesmeye-kurban etmeye yatýran, bu teslimiyetine bir koç hediyesi ile ilâhî cevap ve taltif alan, Kâbe yi yeniden inþâ eden, onaran ve daha birçok hâlin, edebin göstericisi, öðreticisi, velhâsýl bir peygamberler güzeli Hz. Ýbrahim (a.s.)... Benim mübâreðin adýný duyduðumda bir kalemde gönlüme düþenler bunlar. Daha onun hayatýndan ve yaþadýklarýndan öðrendiðimiz neler var, neler Sanýrým yazmaya kalkýþsak yine kelimelerin yetersiz kaldýðý, kalemlerin tükendiði noktalara geliriz. Her Nefes ekibi olarak yine biz dilimizin döndüðünce, kendimizce o güzeli anlatmaya çalýþtýk. Bizi nasýl etkilediðini, mübârek Kurban Bayramýný barýndýran ve hacýlarýn kutsal topraklara gittiði bu ayda, kurbanýn ve haccýn hakikatini O nunla anlamaya, anlatmaya çalýþtýk. Her Nefes ekibi adýna mübârek Kurban Bayramýnýzý kutluyorum ve güzellikleri her þeyin sahibine, kusurlarý biz eksik cüzlere âit olmak üzere, sizlere dergimize hoþ geldiniz diyorum. Hürmetlerimle, Yosun Mater
SOHBETLER
Kâbe, Âzer'in oðlu Halil'in binâsýdýr. Gönül ise Allah'ýn halvethânesidir. Zâten maddiyatta olan her þeyin mâneviyatta da ayný vardýr. Her maddî varlýk, mâneviyâtý iþaret için vücut bulmuþtur. Ve sonra, mevcûdatta her ne varsa, hepsi insanda mevcuttur. Meselâ, Mûsâ ile Firavun vak'asý nedir? Ruh ile nefis mücâdelesi deðil mi? Sonra Mûsâ ile Firavun bugün de mücâdelede deðil midirler? Evet mücâdelededirler ve bu mücâdele kýyamete kadar da devam edecektir. (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 82)
**** Mânevî taleplerde bulunmamak büyüklere göredir, bize göre deðil. Onun için Allah'tan dâima rýzâsýný ve cemâlini ve ona sevgili bir kul olmayý istemek gerek. Büyük mertebe sahipleri ise istemekle mükellef deðillerdir. Hazret-i Ýbrahim ateþe atýldýðý zaman Cebrâil geldi, Bir isteðin var mý? diye sordu. Ben isteyeceksem Allah'tan isterim, senden deðil... cevâbýný aldý. Cebrâil, Öyle ise Allâh'ýna söyle... dedi. Bu defa Ýbrahim O beni bilmez mi, istemeye ne hâcet? dedi. Fakat biz kendimizi onlar ile kýyaslayýp talepten geri kalmamalýyýz. (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 458) ****
Þerîat esaslarý, hep insanýn kemâle ermesi içindir. Dinler, esas îtibâriyle birdir. Ýptidâî dinlerden tutunuz, Ýbrahim'den, Mûsâ'dan, Îsâ'dan Ýslâmiyet'e kadar bütün dinler mânâ îtibâriyle hep birdir. Maksat, içini temizlemek ve Allâh'ýn istediði ahlâký bilmek ve hâl etmektir. Nasýl ki iptidâî mektepten üniversiteye varýncaya kadar bir talebe bilgi kazanma safhalarýný geçirirse, din dahî bu safhalarý geçirmiþ ve Ýslâmiyet'te son tekâmülünü bulmuþtur. Onun için Ýslâmiyet denince, tekâmül etmiþ Mûseviyet, tekâmül etmiþ Îseviyet demek olur. Ýslâmiyet'ten öte bir tekâmül yoktur. (Ken'an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000, s. 502)
***
Dostluktan kasýt, Hz. Ýbrahimdir
cemâlnur sargut ile söyleþi
Dostluktan kasýt, Hz. Ýbrahim dir. Allah ýn Kur ân-ý Kerim de dost edindiðini ifade buyurduðu Hz. Ýbrahim (a.s.), bu ay Her Nefes Dergisi nin Cemâlnur Sargut hocamýzla yaptýðý söyleþinin ana baþlýðýný oluþturuyor. Cemâlnur Hocamýzýn Belâyý bal bilme doðrultusunda peygamber seviyesinde bir kemâli aksettiren bu büyük sultâna dair sözleriyle sizleri baþ baþa býrakýyoruz. Müge Doðan: Peygamberler þeriat, tarikat, hakikat peygamberi olarak ayrýlýyorlar ve Hz. Ýbrahim hakikat peygamberlerinin baþlangýcý. Yani Müslümanlýðýn baþlangýcý Bu ne demektir? Hz. Muhammed (sav) ile Hz. Ýbrahim (a.s.) arasýndaki iliþki ve fark nedir? Cemâlnur Sargut: Peygamberler aslýnda Hz. Âdem den beri Allah a teslim olarak gelirler. Peygamberin özelliði budur. Fakat bu teslimiyetteki en bilinçli safha dostlukla baþlar. Yani teslimiyetin bilinçliliði artýk kendine zarar vereni de sevmek ve hürmet etmek hâlinde tecelli eder. Yani yapanýn- yaptýranýn Allah olduðu idrâkindeki son noktadýr bu. Allah bu idrâki çok seviyor çünkü insanýn gelmesi gereken noktanýn bu olduðunu söylüyor. Yani her yerde beni görme seviyesine ulaþ, diyor. Bunun timsâli olarak da Hz. Ýbrahim i bu âleme getirmiþ ve ona dostum demiþ. Yani görülüyor ki Hz. Ýbrahim de tecelli eden þey, mutmainneyle baþlayan peygamberlik makamýnýn râzý makamýna yükselmesidir. Hz. Âdem de
mutmainneyle baþlayan, Allah tan emin olmayla baþlayan peygamberlik makamý Hz. Ýbrahim de rýzâda en üst seviyeye yükselir. Yani senden gelen her þey güzeldir, senden gelen her þeye razýyým. Bunun içinde en acý, aðýr belâlar, sýkýntýlar da var. Hattâ hastalýklar var. Hattâ evlât acýlarý, kayýplar, en sevdiðinin ölümleri var. Bütün bunlarý, bütün vücûduyla kabul etme makamýnda Ýbrahim i görüyoruz. Dolayýsýyla Allah, bir insanýn gelebileceði üst noktalardan bir tanesini anlatýr. Bunun dýþýnda, Peygamber de tecelli eden Habib makamý artýk buraya gelmiþ bir kulun gösterdiði samimiyet ve güzelliðin Allah tarafýndan cevaplandýrýlýþýdýr. Artýk Allah onu sever. Allah onu sevince, ayrý bir dost kalmaz ortada. Seven ve sevilen tekte birleþir. Âþýk, mâþuk aþk haline dönüþür. Ona habib , yani sevgili denir. Demek ki makam, dostlukla baþlar, sâfiye yani yok olmakla biter. Yok olunca da ortada baþka varlýk kalmaz. O da Hz. Muhammed (sav) tecellisidir. MD: Yani Müslümanlýk Halillik ile baþlayýp, Habiblik le tamamlanýyor mu? CS: Habiblikle tamamlanýr. Normal hâlde teslimiyetin üst noktasýna dostluk, yokluk noktasýna da habibiyet denir. Onun diðer bir adýna da Ýbn-i Arabî ferdiyet diyor. Yani artýk o noktada yalnýz Allah var. Ferdiyet zuhur ediyor, yalnýzlýk zuhur ediyor. Farklýlýklar kalkýyor.
MD: Yani hüviyet tecellisi mi zuhur eden? CS: Hüviyeti tecelli ediyor. Evet.
cemâlnur sargut ile söyleþi
MD: Hz. Ýbrahim rüyâsýný hakikatiyle aldý, hâlbuki rüyâ tâbire muhtaçtýr. Bu rüyânýn tâbiri neydi? CS: Bu rüyânýn tâbirinde Hz. Ýbrahim e evlâdýný deðil, evlâdýna olan aþýrý düþkünlüðü nü verme emri gelmiþti. Yani Allah, mâdem ki benim dostumsun ve her yerde beni görüyorsun, ayrý bir varlýk görme. Sevdiðin her þeyi benim için fedâ et demek istiyordu. Zaten Hz. Ýbrahim direkt çocuðunu fedâ etmeye kalkarak Allah ýn istediðini anlamýþ olduðunu da gösterdi. Fakat burada Allah ondan hâl bekliyordu, o ayrýca þeklen de zuhur ettirmeye kalktý. Anlatabildim mi? Yaptýðý doðruydu fakat Peygamberimiz kadar derin bir idrâke sahip olsaydý onun iç yüzünü uygulayacaktý. Ama mâdem ki bu bana Allah ýmla aramda böyle engel, bunu da yok edeyim anlamýndaki bir teslimiyetle evlâdýný kesmeye kalktý. Dolayýsýyla Hz. Ýbrahim in bu hareketi ben tâbir derecesinde deðilim, o hâlde tâbirsiz uygularým Allah ýn emrini anlamýndaydý. Þeriata riâyet gibiydi. Yani birinci secde gibiydi. O bakýmdan çok önemliydi. Dolayýsýyla bu olay, Habibliðinin bir baþka, teslimiyetinin bir baþka delili olarak gözüktü. Allah da onun bu hareketi üzerine Habibinin onun sülâlesinden gelmesine izin verdi.
MD: Peki ateþe atýldýðýnda ateþin gülzar olmasý da ikinci secde gibi mi? CS: O da ikinci secde gibi, evet. Ateþe atýlmasýnýn bir mânâsý da aslýnda sýkýntý ve belâya dûçâr olmasý ve o sýkýntý ve belâyý Allah tan bildiði için onun gül bahçesinin insana verdiði zevk kadar ateþten, sýkýntýdan zevk alýr hâle geçmesi demek. Yani sýkýntýyý belâ olarak görmüyor, bal olarak görüyor. Ayrýca da o sýkýntýdan sevgilinin selâmý diye zevk almaya baþlýyor. Ýþte bu hâl, teslimiyette rýzâ noktasýný gösterir. Delilidir yani. MD: Bol ikram ve ziyâfetin sembolüdür Hz. Ýbrahim. Halil Ýbrahim sofrasý deriz. Bunun Halil olmasýyla olan iliþkisini ve iç mânâsýný açar mýsýnýz? CS: Halil kelimesi hulûl den geliyor. Mâlûm-u âlîniz, hulûl , bir varlýðýn baþka bir varlýk içine girip yok olmasý demek. Burada -hâþâ- Allah, Hz. Ýbrahim de yok olmuþ, yani Allah olmuþ deðil, fakat Allah cömertliði ile yani af huyuyla, yani bütün yaratýlmýþý sevme ismiyle hulûl etti Ýbrahim in içine. O isim, Allah a ait bir özellikti. O kadar Ýbrahim de tecelli etti ki, onun adý Halil oldu ve cömertliðinin sanki bir deliliymiþ gibi ortaya çýktý. Buradaki cömertlikten kasýt, kötü huylarý vermektir. Buradaki cömertlikten kasýt, kendisine kötülük edeni affedebilmektir. Buradaki cömertlikten kasýt, fenâlýk edeni sevebilmektir. Hz. Ýbrahim de bu tecelli etti, çünkü Hz. Ýbrahim Allah ta tecelli eden cömertliði kendi varlýðýnda hissetti. Yani Allah ýn sevdiðini, kulunu affettiðini, kucakladýðýný, ayýrýmsýz sevdiðini gördü hissetti, kendi yaþamaya baþladý. Ýþte onun için de adý Halil oldu ve çok cömert oldu. Önce kendi nefsini verdi, sonra etrafa hizmet etti, daðýttý.
Sâdýklýðýn asýl mânâsý, sevdiðinin her hareketindeki güzelliði idrâk edebilmek ve onun ahlâkýný giyinmektir. MD: Hz. Ýbrahim in özellikleri sýddýk, nebî, resûl, imam ve Tanrý nýn halilidir diyor Ýbn-i Arabî. Buradaki sýddýklýðý açabilir misiniz? CS: Bu sýddýklýk Hz. Ebubekir de tecelli eden sýddýklýðýn aynýsýdýr, sâdýk olmaktýr. Sevdiðinin her hareketini doðru bulmak. Sevdiðinin her hareketindeki güzelliði idrâk edebilmek ve onun hareketlerini yani onun ahlâkýný giyinmek demek. Yani önce onu beðenmek, sevmek, ondan memnun olmak, ondan sonra da o hareketleri giyinmek, ona benzemeye çalýþmak. Sâdýklýðýn asýl mânâsý budur. Dolayýsýyla sýddýk ve sâdýk olan, emindir. Mümindir. MD: Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimiz, peygamberliðini ilân ettiðinde hemen imân etti. Peygamberimiz Ben sana hiç mûcize göstermediðim hâlde, sen nasýl bana imân ediyorsun? dediðinde, Bu yüz yalan söylemez diyor. Bu da ona sýddýkiyet sýfatýný verdiriyor. CS: Ýþte burada da Allah ýn onda sâdýklýkla tecelli ettiðini gösteriyor, yani emin... O Hz. Ebubekir de o kadar dürüstlük ve güzellik var ki... Allah ýn istediði gibi yaþamaya baþladýðý zaman kendinden memnun oluyor kul.
cemâlnur sargut ile söyleþi
Kendinden memnun olup kendisiyle barýþýnca Allah ýndan emin olduðunu fark ediyor. Aslýnda kendinden deðil de kendindeki Allah a âit isimden emin olduðunu fark ediyor. Kendisiyle barýþtýðý bu anda bütün dünyayla da barýþ baþlýyor. Böylece mümin oluyor. Dünyayla barýþ kurana mümin ya da insan deniyor. Bu durumda her duâsý âmin oluyor. Hepsi birbirini tamamlayan kelimeler bunlar. Dolayýsýyla emin , âmin ve mümin olan kiþi de sâdýk oluyor çünkü o emin olduðu kiþiye sâdýk oluyor, varlýða sâdýk oluyor. Emin olduðu varlýk da aslýnda kiþi olmayýp Allah olduðu için, sadâkat Allah a karþý oluyor. Onun için emânetini doðru taþýyor, emânete hýyânet etmiyor. Allah ýn istediði gibi yaþamaya gayret ediyor. Hoþuna gitmese de Allah ýn istediði þeylere boyun eðiyor. MD: O zaman biz mutmain olmadan gerçek anlamda mürþidimizi tanýmýyoruz hiçbir þekilde. CS: Yok, kul da deðiliz zaten.
Gerçek sevgi, kendi varlýðýný yaðma edip dost olmaktýr. MD: Hz. Ýbrahim için melekler Allah buna halilim , dostum diyor ama bunca servet içindeki adam nasýl dost olur? dediklerinde Cenâb-ý Hak, Cebrâil e git Ýbrahim i imtihan et ki cümle itminan olsun diyor. Cebrâil, Hz. Ýbrahim e gidip Subbûhun, kuddûsun, Rabbünâ ve Rabbü'l-melâiketi verruh" diyor ve Hz. Ýbrahim malýnýn yarýsýný
veriyor. Meleklerin bu sözünden neden bu kadar etkileniyor? Buradaki mânâ ne? CS: Þimdi sen sevdiðinin adýný duyduðun zaman etkilenirsin. MD: Hiç bu þekilde tanýmlandýðýný duymamýþtým daha önce, diyor. CS: Ýki þey burada çok etkileyicidir. Bir kere sevdiðinin adýný duymak, ikincisi de yeni bir ilmin -aslýnda yeni diye bir þey yok, hepsi kalbinin içinde var ama- o dakika zuhura çýkmasý Hani biz nasýl Kur ân-ý Kerim çalýþýrken yeni bir þey öðrendiðimizde -ki bu mânânýn milyonda birini öðrendiðimizdehaftalarca uyuyamýyoruz. Burada Allah ýn isminin yeni tecellisini görüyor Hz. Ýbrahim ve o kadar çok etkileniyor ki bütün varlýðýndan soyunuyor. Yani sevgilinin ismiyle varlýðýndan soyunuyor. Dolayýsýyla her þeyini vermeye, fedâ etmeye râzý oluyor. Bu, meselâ Zerkûbî nin semâ ettiðini gördüðü zaman, çýn çýn altýnlara vuruþunda Mevlânâ nýn semâ ettiðini gördüðü andaki ilimle bütün varlýðýný, dükkânýný yaðma etmesine benziyor. Yani sen sevdiðinle alâkalý bir þey hissettiðin ve gördüðün zaman, kendi varlýðýný yaðma ettiðinde, gerçek sevgi o demek... Ýþte o zaman da dost oluyorsun. Sevdiðine dost oluyorsun. Dostluk, sevginin bir boy üstü. Aþk deðil, ama sevginin üstü yani. MD: Ýbn-i Arabî dost, senin için arkadaþlýk eder ama seven, kendisi için seninle arkadaþlýk eder. Dost, dostuyla güç kazanýr, seven ise sevdiðinde
gizlenir. Onu canýyla korur diyor. CS: Burada sevenden kasýt, Hz. Peygamber dir, deðil mi? Dostluktan kasýt, Hz. Ýbrahim dir. Sevgi, dostluk ve aþk arasýndaki merhaleleri anlatýyor Ýbn-i Arabî. Önce seversin, sonra ona dost olursun, sonra âþýk olursun, onda yok olursun. Onda yok olduðun zaman artýk kendi varlýðýn kalmaz, onun varlýðýnda tamamen karýþýr ve yok olursun. Bu mesâbeler, insana kendini öðretir, Allah ý öðretmez, çünkü kendi seviyeni görmek için Allah a âþýk olursun. Yani teslimiyetinde sana kendi seviyeni gösterir. Görüyorsun ki, peygamberler de tek bir kiþi olduklarý hâlde her seviyede farklý bir isimle tecelli ediyorlar. Ýbn-i Arabî nin bize anlattýðý bu. Tek bir kiþi, her varlýðýnýn seviyesinde -hani Simyacý romanýndaki duraklar gibi- her durakta duraklýyor ve ayrý bir isimle tecelli ediyor ve her isimde ayrý bir güzellik gösteriyor. MD: Yine Hz. Ýbrahim in özelliklerinden nebî, resûl ve imam deniyor sýddýkiyetinin yanýnda. Buradaki imamlýðý açabilir misiniz? CS: Ýmam, arkasýndaki herkesi secde ettiren kiþidir. Yani tesir eden kiþidir ve birleyen, birleþtiren kiþidir. O bakýmdan çok büyük önem taþýyor. Mürþid-i kâmil makamýdýr. Mürþid-i kâmil, bal gibidir, arýlar üþüþür. Kendi ballýðýndan kendisinin de haberi yoktur, kendi de þaþýrýr niye arýlar bana üþüþüyor diye. Fakat Allah ýn onu bal olarak tecelli ettirmesi, aslýnda onun vâsýtasýyla kullarý kendine çekmek içindir. Dolayýsýyla o imamda ballýk tecelli eder. Ama hakiki imamlardan bahsediyor. Meselâ Ýbn-i Arabî, câmi imamýna sen bakma, onun arkasýnda onu idâre eden hakiki imama bak diyor. Devrin
pâdiþahýna bakma, onun arkasýnda onu idâre edene bak, diyor. Öyleyse aslýnda mânevî imam gizlidir, maddî imamlar ortadadýr. Mânevî imam, mürþid-i kâmildir. Gizlidir. Birçoðu gizlidir. Bazen açýða çýkarlar, Mevlânâ nýn dediði gibi zorla yükselirler. Ýþte ona vazife verildiði için. O zaman nebî olur. Nübüvvet tecelli eder. Yoksa velidir imam. Nübüvvet tecelli ederse, arkasýnda secde ettirir. Niye? Mevlânâ kendi de bilmez, o Þems zanneder. Halbuki Þems onun ýþýðýdýr. Aslýnda Allah Mevlânâ da tecelli etmiþtir ama Þems hâlinde tecelli etmiþtir; ýþýk hâlinde, nur hâlinde Onun vücudunu seçmesi, onun ezelî nasibiyle alâkalýdýr ve Allah ýn kimi seçtiðini kimse sorgulamaz. Kendim seçerim, der. Kimsenin sorma hakký yoktur. Seçilen için bu bir þans mýdýr? Hayýr, çünkü seçilen, veli olmayý ve gizli olmayý tercih ettiði hâlde nübüvvetle ortaya çýkmýþtýr. Çok kötü bir devredir ortaya çýkmak. Çünkü her an mes ûliyet altýndadýr ve en ufak bir yanlýþý sokaktaki insandan çok daha dibe batmasýna sebebiyet verir. Ayrýca veli nebî, þeriat getirince de ona risâlet denir. Peygamberle risâlet bitmiþtir. Dolayýsýyla baþka resûl gelmeyecektir ama nübüvvet ve velâyet her devirde vardýr. Allah emrettiðini ortaya çýkarýr, bazen de gizli gizli onun ilmini bütün âleme yayar ve insanlar farkýnda olmadan onun ilmiyle hareket etmeye baþlarlar. MD: Çok teþekkürler hocam.
BAL Üç yýl önce, canlar câný bir ablam bana þakayla karýþýk Bu yola giren herkes bir þeyini fedâ etmiþ, sen neyini vereceksin? diye sormuþtu. Ben azýcýk düþünerek, aslýnda Allah a kurban edecek kadar deðerli hiçbir þeyimin olmadýðýný söylerken içimde bir hîle dönüyordu. Kurban, nefsinin aþýrý arzu ve isteklerini kesmek demekti ama ben bunu yapamayacaktým, bu imtihandan kalmýþtým. Çünkü aklýma gelirken, hemen kendimden bile sakladýðým o fikirde, caným olan bir güzel insan vardý, en kýymetlim... O güzele gösterdiðim düþkünlüðün aþýrý kýsmýndan olsun Allah ým için vazgeçmek düþüncesini örtmüþ, bunu bile göze alamamýþtým.
elif hilâl doðan
Çok geçmeden belli oldu ki, Allah ým onu ezelden kýnalamýþ, kendine seçmiþti zâten. O güzel insanýn þehâdet müjdesi bana eriþtiðinde hiç sesim çýkmadan, hemen Cemâlnur Hocamdan dinlediðim gibi þükür secdesi ne kapandým. Ýçimde öyle bir huzur, sevinç ve neþe vardý ki, içim içimden taþýyor diyerek târif edebiliyordum ancak. O güzelin sesini üzgün duysam ciðeri acýyan ben, þimdi cânice katledildiðini öðrendiðimde içimde en ufak bir acý, bir parça sýkýntý bile hissetmiyordum. Sâdece neþe, sâdece neþe. Bu asla benim becerebileceðim bir þey deðildi. Ýþte o zaman anladým, Hz. Ýbrâhim in ateþe atýldýðýnda nasýl gül bahçesine
düþtüðünü. Ben ki günah kokan bir âciz serseriydim. Allah ým kereminden o ateþi bana bile serin kýlmýþtý. Ben O nun için en ufak bir düþkünlükten vazgeçememiþken, O beni ve kýymetlimi hepsinden temizlemiþti. Üstelik her adýmýmý gül bahçesinde geziyormuþ gibi neþeyle ve huzurla attýrmýþ, elimi tutmuþ, býrakmamýþtý. Bunun karþýsýnda üzülmek, aðlamak, dertlenmek insanýn aklýna gelebilir miydi? Benim aðlamayýþýma, neþeme þaþanlara da siz ateþ görüyorsunuz, ama burasý gül bahçesi diye anlatmaya çalýþýyor, anlatamýyordum. Benim gibi birine bile bu mutluluðu yaþatan Allah, kimbilir dostu Ýbrâhim Peygamber ine nasýl bir gülistân, nasýl bir þenlik lûtfetmiþti? Dost a Ýbrâhim Peygamber in eminliðiyle sýðýnmak; Cebrâil Aleyhisselâm yardýma gelecek olsa, Allah ým sanki benim hâlimi bilmiyor mu? demek gerek sanýrým. O biliyor. Hiç bilmez mi yaratan, yarattýðýný? Allah. O nasýl bir Allah, o nasýl bir cömertlik, o nasýl bir merhamet, o nasýl bir güzellik... Hz. Râbiâ nýn "Belâyý gönderene sevgim, gönderdiði belâdan beni habersiz yapmýþtýr dediði gibi, insan gözünü sâdece sevgiliye dikmeli. O zaman nasýl ateþte olabilirsiniz ki? Ne yaþanýrsa yaþansýn, siz yine Gül desinizdir. Her olan karþýsýnda Bundan daha güzeli olsaydý, sen onu yapardýn Allah ým demek gerekmez mi? Cemâlnur Hocamýzýn her zaman söylediði gibi, en büyük belâ, belâyý belâ görmektir.
Ýbrâhim Hakký Hazretleri nin dediði gibi: Vallâhi güzel etmiþ, Billâhi güzel etmiþ, Tallâhi güzel etmiþ. Mevlâ görelim n etmiþ, n etmiþse güzel etmiþ
hüseyin gökhan
TEVHÎD
Tevhidin ne mânâya iþaret ettiðini ilk olarak tasavvuf ilmiyle anlamaya baþladým. Tevhidin ne mânâya geldiðini bilmek demedim; mâlûmunuz, bu imkân dâhilinde deðildir. Tevhidi bilen, olmuþ demektir; çoðumuz gibi fakir de olmaktan gayet uzaktýr. Çok þükür, bir mürþidimiz var ve bizlere sabýrla bu sýrrýn elifbâsýný öðretmeye çalýþýyor. Önceleri herkes gibi kitaplardan, okullardan, kulaktan dolma, yarým yamalak, tevhidin tek tanrýya tapýnmanýn Arapçasý olduðunu öðrendiðimi sandým. Kendimi yüzlerce tanrýya tapan antik Yunanlýlar dan ya da Hindular dan üstün gördüm bu nazar-ý itibar ile. Oysa hayatýma bir mürþid girdiðinde öðrettiði ilk þey, kimseden hiçbir üstünlüðümün olmadýðýydý. Hz. Ýbrahim gibi tüm putlarý yýkýp en büyüðünü, yani nefsimi ayakta býraktý. Tevhid sýrrýnýn her an karþýmýzda olduðunu anlatmaya çalýþtý. Kur an, Hz. Ýbrahim i böyle anlatýyor. Allah ona irþad vazifesi verdikten sonra yaptýðý ilk iþ, insanlarýn putlarýný kýrýp parçalamak olmuþ. Bunu yaptýðý için ona düþman kesileceklerini herkesten daha iyi bilmesine raðmen... Ýnsanlar en baþta vicdanlarýna dönüp ona hak vermiþler (Enbiyâ Sûresi, 64). Fakat esas put ayakta kaldýðý için yine de kendi vicdanlarýyla ters düþmüþler. Bundan sonraki âyetlerde bu büyük peygamberin esas tevhid dersi anlatýlýyor. Halk hýrslanýp onu yakmaya karar veriyor ve onu ateþe atýyorlar. Ýþte bundan sonraki geliþme çok ilginç: Hz.
Ýbrahim, ya da onu vazîfelendiren Rabbi ateþi söndürmüyor. Fakat ateþ, Ýbrahim e karþý serin ve zararsýz oluyor (Enbiyâ Sûresi, 69). Cemâlnur Hocam da bizlere býkmadan usanmadan ayný dersi anlatýyor: Ey ateþ! Bizlere karþý serin ve zararsýz ol! Bizler ise: Ýþimizi kaybediyoruz, yanýyoruz. Mevkîmizi kaybediyoruz, yanýyoruz. Zorda kalýyoruz, yanýyoruz. Kolaydan sýkýlýyoruz, yanýyoruz. En sevdiðimiz bize bir tokat vuruyor, yanýyoruz. En sevdiðimiz bize bakmýyor, yanýyoruz. Endiþe ve vesvese ile olacaðý dahî belli olmayan, var olmayan ateþlerde yanýyoruz. Gelecekte yanýyoruz, geçmiþte yanýyoruz. Yanýyoruz da yanýyoruz. Bize hiçbir ateþ serin ve zararsýz olmuyor. Tevhidi anlayamayan bizler, her seferinde ateþin bizleri yaktýðýný sanýyoruz. Bu dünyâdan bir iyi gitse, bir iyi gelsin diye duâ ederim. Bir kötü gitse, bir kötü gelsin diye duâ ederim. Âlemin düzeni tam yerindedir ve bir tek þeyin dahî deðiþmesini isteyemem buyuran Merkez Efendi Hazretleri gibi Hz. Ýbrahim de bize tevhidi öðreten sultanlardan.
Onlar bize vehmimizin yarattýðý ateþleri söndürmeye çalýþmanýn abesliðini anlatýyorlar. Biz ise bize serin ve zararsýz ateþlerde kendimizi yakmaya gayret ediyoruz. Hz. Ýbrahim, Rabbi tarafýndan en aðýr imtihanlara tutulmuþ muazzam bir peygamberdir. Halilullah makâmýnda, öz oðlunun dahî Dost uyla arasýnda perde olmasýna izin vermemiþtir. Tabiî ki o Allah sevgilisinin çektiði zorluklarla bizlerin yaþadýðý müþkülât denk olmayacaktýr. Zîra Âlemlerin Rabbi, kimseye kaldýrabileceði yükün fazlasýný yüklemez (Bakara, 286). Bununla beraber, herkesin kabiliyeti ölçüsündeki teslimiyeti, tevhide yaklaþmanýn diyetidir diye anlýyorum. O teslimiyeti gösterebilenlerden, yani müslümanlardan olabilmeyi, sonunda da tevhide gark olmayý hepimiz için niyâz ediyorum. Bayramýnýz mübârek olsun!
kur ân da hz. Ýbrâhim Ýyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve Ýbrâhim'in dinine dosdoðru olarak tâbi olan kimseden, din bakýmýndan daha iyi kim olabilir? Allah, Ýbrâhim'i dost edinmiþti. (Nisâ, 125) *** Bu dini Ýbrâhim, kendi oðullarýna vasiyet etti, Ya kub da öyle yaptý: Ey oðullarým! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, baþka dinlerden uzak durun, yalnýzca Müslüman olarak can verin! dedi. (Bakara, 132) *** Yoksa siz de olaya þâhit mi oldunuz? Ya kub'a ölüm hali gelip çattýðý zaman, oðullarýna, Benden sonra neye ibâdet edeceksiniz? dediði zaman, oðullarý, Senin Allah'ýna ve atalarýn Ýbrâhim, Ýsmâil ve Ýshak'ýn Allah'ýna, tek olan o Allah'a ibâdet edeceðiz. Biz ancak O'na boyun eðen Müslümanlarýz. dediler. (Bakara, 133) *** De ki: Allah'a, bize indirilen Kur'ân a, Ýbrâhim'e, Ýsmâil'e, Ýshak'a, Ya kub'a ve torunlarýna indirilene, Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandýk. Onlarýn arasýnda hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuþlarýz. " (Âl-i Ýmrân, 84) *** Ýbrâhim, babasý Âzer'e demiþti ki: Sen putlarý tanrý mý ediniyorsun? Doðrusu ben seni ve kavmini açýk bir sapýklýk içinde görüyorum. Böylece biz Ýbrâhim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. (En âm, 74-75) *** "Atalarým Ýbrâhim, Ýshak ve Ya kub'un dinine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir þeyi ortak tutmamýz olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ýn bir lûtfudur. Fakat insanlarýn çoðu þükretmezler." (Yûsuf, 38) *** Hem o kullara, Ýbrâhim'in misafirlerinden de haber ver. Hani melekler, Ýbrâhim'in yanýna girdikleri zaman, Selâm demiþler, Ýbrâhim de onlara, Biz sizden korkuyoruz. demiþti. Melekler, Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oðul
müjdeliyoruz. dediler. Ýbrâhim dedi ki: Bana ihtiyarlýk gelmiþken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz? Melekler, Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakýn Allah'ýn rahmetinden ümidini kesenlerden olma. dediler. Ýbrâhim dedi ki: Rabbimin rahmetinden, sapýklardan baþka kim ümit keser? " (Hicr, 51-56) *** Ve biz Ýbrâhim'e iyilik verdik. Þüphesiz ki o, âhirette de sâlihlerdendir. Sonra da (ey Muhammed!) sana, Hakk'a yönelen ve müþriklerden olmayan Ýbrâhim'in dinine tâbi ol. diye vahyettik. (Nahl, 122-123) *** Kur'an'da Ýbrâhim'in kýssasýný da an. Þüphesiz ki o, sýddýk (özü, sözü doðru) bir peygamberdi. (Meryem, 41) *** Bir zamanlar Kâbe'nin yerini Ýbrâhim'e þu þekilde hazýrlamýþtýk: Sakýn bana hiçbir þeyi ortak koþma; tavaf edenler, orada kýyâma duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et. (Hac, 26) *** Allah uðrunda gerektiði gibi cihat edin. Sizi o seçmiþ, babanýz Ýbrâhim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kýlmamýþtýr. Daha önce ve Kur'an'da, Peygamber in size þâhit olmasý, sizin de insanlara þâhit olmanýz için, size Müslüman adýný veren O'dur. Artýk namaz kýlýn, zekât verin, Allah'a sarýlýn. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardýmcýdýr! (Hac, 78) *** Ne zaman ki ikisi de bu þekilde Allah'a teslim oldular, Ýbrâhim oðlunu þakaðý üzerine yatýrdý. Biz de ona þöyle seslendik: Ey Ýbrâhim! Rüyana gerçekten sadâkat gösterdin. Þüphesiz ki, biz iyilik yapanlarý böyle mükâfatlandýrýrýz. Þüphesiz ki bu apaçýk bir imtihandý. Ona büyük bir kurbanlýk fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam býraktýk. Selâm olsun Ýbrâhim'e... (Sâffât, 103-109)
emine ebru
halil ibrâhim sofrasý
Bu ayýn konusu mâlûm: Allah ýn dostu olmakla nitelenmiþ Hz. Halil Ýbrahim i (a.s.) yazmakla görevliyiz. Gerçi yazmak derken biz klavyenin üzerine parmaklarýmýzý koyacaðýz, sonra bir Fâtiha okuyup Peygamber Efendimiz e, Hz. Ýbrahim e, tüm peygamlerlere, tüm pîrâna ve mürþidimize göndererek niyaz edeceðiz ki hikmetin gerçek sahipleri bizlere tenezzül edip burada paylaþacaðýmýz birkaç doðru cümleyi kurdursunlar. Yoksa vallahi -en azýndan- benim terazi bu sýkleti hiç çekmez, bilirim. Editörlerimiz dediler ki Halil Ýbrahim sofrasý hakkýnda yaz. Baþüstüne dedim. Evime her gelene illâ ikramda bulunma gayretimden olsa gerek -ki insancýklarýn bir lokma yiyecek gönülleri varsa zorla ikinciyi de týkma çabam, derviþ meþrepten ne denli uzak olduðumun bir baþka delilidir-, seviverdim Halil Ýbrahim Sofrasý ný konu etme fikrini Adý ziyafet ve ikramla müsemmâ olan ve ömrünce misafirsiz sofraya hiç oturmamýþ bu büyük peygamber, Anadolu ikram geleneðinin de en yerleþik sembollerinden birini oluþturmuþ. Gelenek dedik ya, bu kültürün öznesini oluþturan tipik Türk analarýndan bir tanesinin yetiþtirdiði bir diðer prototip olarak benim aklýma, Halil Ýbrahim sofrasý denince çeþit çeþit ikramlardan oluþan ziyafetler ve bol misafirle oturulan, sohbeti, muhabbeti çok, þenlikli sofralarýn çaðrýþýmý geliverir. Cömertliðin zihnimdeki en zengin temsili, bir nevi bol yemekten ibâret. Kendimi bildim bileli coþkulu iþtahýmla
mücâdele etmiyor muyum ben? Henüz ilkokul beþinci sýnýftayken yapýlan yýlsonu pikniðinde daha yemek saati gelmeden annemin sepetime koyduðu kuru köfteleri hafif mahcup bir tavýrla aðzýma týktýðým anlarýn benzerleri hâlen yaþanmýyor mu? Allah ýn lûtfu hýzlý metabolizmamýn da bana kattýðý cesaret ile derviþ olmanýn tek deðil elbet ama- en temel düsturlarýndan biri olan az ye, az konuþ, az uyu kýsmýnda bile henüz bir arpa boyu gidememiþken, zihnimdeki Halil Ýbrahim sofrasý imgesinin bir peygamber ile târif edilmesinin benim için ne kadar rahatlatýcý olduðunu bilmem doðru anlatabilir miyim? Tabiî tüm bu imgeler, Cemâlnur Hocamýn yeni kitabý Hz. Ýbrahim i elime aldýðým anda çizgi filmlerin hayal balonlarý misâli yok oluverdi. Zihnimdeki cömertlik imgeleri kýrýldý. Zirâ bu büyük peygamberde halil makamý tecelli etmiþ. Allah O na dostum demiþ. Demek ki benim þeklî tarafýný görebildiðim ikram ve cömertlik, salt misafire yemek ikram etmekten müteþekkil olamaz. Hz. Ýbrahim, varlýðýný Rabbine ikram etmiþ. Ýdrakimin sýnýrlarý müsaade etmiyor ama cömertliðin gerçek târifi buralarda bir yerlere denk düþüyor olsa gerek. Varlýðýný tamamen teslim edip fenâya erecek cömertlik, Allah ýn halil ine bol yemekli sofralardan daha çok uyuyor. Kitap, zihnime adeta dövme yapýyor: Allah O na dostum demiþ. Allah Hz. Ýbrahim i dost edinmekle onda tecelli etmiþ. Halil Ýbrahim sofrasý, salt misafire yemek ikram edilen sofra deðil. Halil Ýbrahim sofrasý nefsin arzu ve isteklerinin fedâ
edildiði bir sofra. Halil Ýbrahim sofrasý, kötü huylarýn cömertçe, geriye bir tane bile býrakmadan terk edilebildiði sofra. Ateþe atýlýrken bile Bana Rabbim yeter diyecek teslimiyete eriþilen sofra. Halka hizmet için muhtaç olunan tek lokmayý paylaþýrken bile cömertlik ve Hakk ýn varlýðýnda yok olabilmek için teslimiyette cömertlik... O zaman benim cömertliðim nasýl olmalý? Görüyorum ki, öðrenmeye çalýþtýðým bu ilmi hâl etmediðim ölçüde sýrtýnda kitap taþýyan eþekten farksýz kalacaðým. Okuduðum bu kitabýn zekâtý kendi cömertlik kavramýma gerçek anlamýný kazandýrmaktan geçiyor. Misafirimin kursaðýna yemek týkýþtýmakla yetinmeyip nefsimin arzu ve isteklerine gem vurabildiðim ölçüde kendimce daha ikram sahibi olacaðým. Kötü huylarýmý verebildiðim ölçüde cömertliðim puan toplayacak Allah katýnda. Hz. Mevlânâ nýn deyimiyle kötü huylarýmý vermekte cimrilik ve dünya malýna tamah gibi kalbi kirleten duygularýmý pislik biriktirmeyen bir akarsu gibi akýp götürebildiðim ölçüde akarsu gibi cömert olabilirim ancak. Ve mürþid-i kâmile teslim olabilmek, ona dost olabilmek istiyorsam kendimi aradan çekmeyi ve karþýlýk beklemeden onunla bir olabilmeyi öðrenmeliyim. Ancak o zaman pirinçsem pilav, buðdaysam ekmeðe dönüþürüm ve bendeki hakikate dâir isim de böylece hulûl* etmiþ olur. * Halil Ýbrahim Peygamber deki halil ismi hulûl den gelir. Allah ýn bütün sýfatlarýyla Hz. Ýbrahim de tecelli ettiði mânâsýna gelmektedir.
mehmet can taþçý
ibrâhim olabilmek
Ýbrahim olabilir misin sen? Canýndan canýný O nun için fedâ edebilir misin? Hakk için dünyaya kafa tutabilir misin? Bile bile ateþlere atabilir misin kendini meselâ?
yok oldun diyebiliyor muyuz? Sýkýntýlarda, ýzdýraplarda, en umutsuz anlarda ateþleri gül bahçesine çeviren bir Allah ýn olduðundan haber miyiz? Veya Ýsmail en sevdiklerimizse, O nun için fedâ edebilecek miyiz? Bu sorular uzar gider. Kendi fakirâne çapýma göre bu kadar kâfî.
Secde eder gibi ölüme gidebilir misin?
Nâçizâne ne zaman Hz. Ýbrahim i düþünsem veya büyüklükte küçüklüðün ne demek olduðunu anlamak istesem aþaðýdaki âyetler gelir aklýma. Okurum, gözlerim dolar. Bu yazýyý da O nun sözleriyle sonlardýrmak sanki daha güzel vesselâm.
Hz.Ýbrahim in dinler ve dinler tarihi için neler ifade ettiði az çok ortada. Yaþadýklarý þu an bütün kutsal kitaplarda yer tutmakla beraber Kur an ý baz alýrsak hayatýyla ilgili epey bir þey öðrenebiliyoruz. Bütün peygamberlerle benzer olarak dönemin hükümdarýna kafa tutuþu, babasýna için için üzülerek irþadý, kurban vak asý, kocamýþken Allah ýn mucizesi olarak çocuk sahibi olmasý, Kâbe yi inþâ süreci O nunla ilgili Kur an dan öðrenebildiklerimizin birkaçý. Bir de tasavvufun bize öðrettiði, sûretten çok mânâ olarak bizimle beraber yaþayan Hz. Ýbrahim var.
Beni yaratan ve bana doðru yolu gösteren O'dur. Beni yediren, içiren O'dur. Hastalandýðým zaman bana þifâ veren O'dur. Benim canýmý alacak, sonra beni diriltecek O'dur. Ve hesap günü hatâlarýmý baðýþlayacaðýný umduðum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasýna kat. Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anýlmak nasip eyle! Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kýl. Babamý da baðýþla. Çünkü o sapýklardandýr. (Ýnsanlarýn) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. O gün, ne mal fayda verir ne de evlât... Ancak Allah'a kalbi selîm ile gelenler. (Þuarâ Suresi, 78-89 âyetler)
Meselâ O nun gibi tefekküre yatabiliyor muyuz? Günlük koþuþturmalardan meselâ Allah ý yaþamaya, düþünmeye fýrsatýmýz kalýyor mu? Tuttuðumuz futbol takýmýnýn haftasonu oynadýðý maçý neden kaybettiðini düþündüðümüz kadar veya gelecek düðünde hangi kýyafeti giyeceðimizi dert ettiðimiz kadar O nu düþünüp dert edebiliyor muyuz? Kendi Nemrud larýmýza Hakk geldi, sen
Selâm ve muhabbetler ile...
Hadi Ýbrahim den geçtik diyelim Ýsmail olabilir misin?
NE HABER? Cemâlnur Sargut Berlin deydi... Cemâlnur Sargut Hocamýz, "Internationales Literaturfestival" adý altýnda bu yýl 14. sü düzenlenen kültür festivali kapsamýnda, Almanya'nýn baþkenti Berlin'de 17 ve 18 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleþen iki konferans ile çeþitli yabancý uyruklularýn ve Türk vatandaþlarýnýnoluþturduðubirtopluluða hitab etti.
bülent þener
Hocamýz ilk gün festivalin yapýldýðý salonda "Dinle" adlý kitabýnýn içeriðinden örnekler vererek konferansýný gerçekleþtirdi. Cemâlnur Hocamýz, festivalin ikinci gününde ise Berlin Þehitlik Camii'nde "Güven" konulu feyizli sohbeti ile izleyicilerle beraberdi. Burada yoðun ilgiyle karþýlaþan hocamýz, konferansýnýn son bölümünde ilk günkü sohbetinde olduðu gibi sorusu olan izleyicilerin sorularýný cevapladý. Ayný zamanda hocamýz Almanya programlarýnýn önemine deðinerek, burada yaþayanlarýn bu tür programlara çok ihtiyacý olduðunu da sözlerini ekledi.
Almanya'nýn baþkenti Berlin'de güzel ve mânâsý büyük olan bir camide konferans vermekten hoþnut olduðunu beyan eden hocamýzýn Almanya programlarý, Kasým ayýnda Frankfurt ve çevre þehirlerde vereceði konferanslarla sürecektir.
umut alihan dikel
ellerim o nun elleri Bir devem var. Bir türlü eðitemediðim Gitmeye niyetlendiðim yer dýþýnda her yere götürüyor. Kendisi de bilmiyor nereye gittiðini Tutmaya yelteniyorum. Üstüme üstüme geliyor. Korkutuyor. Ümitliyim. Deve tarafýndan seviliyorum. Fakat kendisini daha çok seviyor. Kýyamadým. Bir dediðini iki etmedim. Alýþkanlýk oldu. Sorgulamadan dinler oldum her kelâmýný. Kör oldum. Duydum. Ýþittim ki bir ben varmýþ benden içeri. O'nun sesleniþi, hükmeden devenin zulmünü hatýrlattý. Eylediðim zulmü fark edemediðime inandým. Gözler açýldý. Meðer ziyan ediyormuþum kendime, kendimdekine ve þu gariban deveye. Durdum. Þükrettim. Okyanusu hayal ettim. Ýdrakim yetmedi de iman ettim. Tutup deveyi kesmeye niyetlendim. Öfke, isyan, küfür...
Daha nicesi ile sarýldý etrafým. Korktum, kaçtým. Ümitliydim. Vazgeçmedim. Kendi ellerimle yapamayacaðým âþikârdý. Bu âciz varlýðýmla neyi becerebilirdim ki? Býraktým. Teslim oldum. Rüzgâr nasýl eserse o yöne yöneleyim derken, Elim gidiverdi. Ben deðil, elim. Gitti ama kesmedi. Boynunu hafiften okþayýverdi. Aþka geldik. Devem korkusundan, ben aþktan tutuþtuk. Gördük ki zaten birmiþiz. Yolumuzun da bir olduðunu hatýrladýk. Bize her an hatýrlatan, bizi unutmuyor. Çok þükür. Seyrediyoruz artýk tüm varoluþu. Birlikteyiz. Barýþtýk birbirmizle. Kendini bana býraktý. Ben de ellerime... Yoldayýz. Yol alýyoruz. Devamlý yolumuzu þaþýrmadayýz. Bize þah damarýmýzdan yakýn olan, Rahmet yaðmurlarýyla bizimle olan, Her dâim pusulamýzý doðrultuyor.
banu büyükçýngýl
ÇÖLDE TESLÝMÝYET
Müslüman, teslim demektir. Eðer hâdiseler karþýsýnda nefsimizin baðýrýp yakýnmalarýna raðmen allah ýn takdirine teslim olursak müslümanýz demektir. Allah, Kurân-ý Kerîm de Hz. Ýbrahim in ilk müslümanlardan olduðunu müjdeler, oysa Hz. Ýbrahim, Ýslâm ý getiren Hz. Peygamber den çok önce yaþamýþtýr. O, bu hitâba, teslimiyeti sâyesinde mazhar olmuþtur. Hz, Ýbrahim in eþi Hacer de bize teslimiyet konusunda büyük örnektir. Hz. Ýbrahim, Hacer Annemiz ve oðlu Ýsmail, Allah ýn buyruðu üzerine Mekke ye giderler. Mekke, daðlarýn arasýnda çorak bir yerdir. Hz. Ýbrahim, Allah ýn emriyle eþini ve küçücük evlâdý Ýsmail i bu kuþ uçmaz kervan geçmez yerde arkasýna bakmadan býrakýr. Fakat Hacer Annemiz de bir peygamber eþine yakýþýr bir eþtir. Eþinin arkasýndan hemen en gerekli þey olan su ve biraz yiyecek aramaya koyulur. Hacer Annemiz orada oðluyla yalnýz kalýnca ne düþündü, ne duygular içindeydi, onu bilemeyiz; ama bana hep bir sorunla karþýlaþýnca ondan þikâyet edip isyan etmek yerine, aksiyona geçip o sorunun içinde yaþamayý öðrenmeyi hatýrlatýr âcizâne. Velhâsýl Hacer Annemiz su arama umuduyla Sefâ ve Merve tepeleri arasýnda bir o yana bir bu yana çâresizlik içinde koþar. Kimbilir belki de umudu azalmýþtýr, koþmaktan yorulmuþtur, ama baþka çâresi yoktur. En sonunda belki gücünün bittiði ama son noktaya kadar gayret ettiði anda çýkmýþtýr zemzem. Hz. Hacer, benim hayatýmda hep
hatýrladýðým ve belki de her hâdisede aklýmýza gelmesi gereken bir karakterdir. O çorak yerlerde kalýp aðlayýp oðluyla beraber ölümü bekleyebilirdi, fakat o bir aksiyon insanýydý. Bize örnek olan bir insan... Hepimiz zaman zaman kendimize göre aðýr sýnavlardan geçiyoruz. Bu sýnavlarda ne kadar gayret edersen et, kýzýyorsun, isyan ediyorsun ama yine gayrettesin. Kafaný duvarlara da vursan, kendini yerden yere de atsan, bir nokta var ki oraya gelince her þey deðiþiyor. Bu, teslimiyet noktasý Tam her þeyi yaptýn, karmakarýþýk duygular yaþadýn ve olmadý, çýkamadýn iþin içinden, kaldýn bu sýnavdan diye düþündün... Ýþte ben yapamadým Efendim, sen nasýl istersen öyle yap dediðin, gözünü yumup Allah a sýðýndýðýn zaman, gözünü tekrar açtýðýnda görünmez bir elin olayý bambaþka bir þekilde çözdüðünü ya da baþka bir forma taþýdýðýný görüyorsun. Bunu her ne kadar deneyimlediysem de, her hâdisede ayný yollardan geçiyorum, ayný karmaþa, výdývýdý, ve ne zaman kendimi býraksam çok þükür ki Allah belli bir yola koyuyor. Allah bize Hz. Ýbrahim in ve Hacer Annemizin teslimiyetini nasip etsin inþaallah. Nefsimizi susturup gayreti elden býrakmadan teslim olalým inþaallah. Âmin.
seni sevdim kimi sevdim ise sevdim seveli Dost olanlarýn ortak özelliði belki de sonsuz bir vericilik ve cömertlik... Onlar nefislerini, kötü huylarýný hattâ evlâtlarýný düþünmeden verebilecek kadar Allah'ý seven ve O'na güzel bir borç vermenin ve O'nunla dirilmenin zevkini yaþayanlardý...
sezin özdemir
Onlar "Bugün mülk kimin?" sorusuna "Vallahi senin Allah'ým" demenin, gönül beytini "tavaf edenler, ayakta duranlar, rükûa ve secdeye varanlar için" Allah'tan gayrý sevgilerden temizleyerek nefisten kalbe hicretin sýrrýna erenlerdi. Onlar beni býrakýp sen demeyi, kendile rinden önce baþkalarýný düþünmeyi, Al lah için en sevdiklerini vermeyi seçen lerdi... Cebrâil'in (a.s.) gelip "Bir dizde iki inci olmayacak" diyerek oðlu Hz. Ýbrahim ile torunu Hz. Hüseyin arasýnda seçim
yapmasýný istediðinde "Ekseriyet mah zun olacaðýna oðlum Ýbrahim'i fedâ ederim" diyen Hz. Peygamber O'nun babasý, Peygamber indinde senin baban dan daha sevimli idi" diyerek Bedir Savaþýna katýlan kendi oðluna, Hz. Ebûbekir'in oðlundan daha az para veren Hz. Ömer "Baba seni seviyorum," diy en oðluna "Yolumda gitmezsen yarýn âhirette oðlum olduðunu inkâr ederim" diyen Hz. Pîr Ya da kendi oðluna, çocukluk arkadaþý ve ezel-ebed dostu Server Hilmi Bey'in oðlu Sedat ile ilgili olarak "Kâzým... Bir gün Sedat ile sen muhtaç vaziyete düþseniz ve ben de ancak bir kiþiye yardým edecek kudrete sahip olsam, bil ki sana deðil, Sedat'a yardým ederim" diyen Ken'ân Rifâî Hazretleri... Hepsi ayný mânânýn tecellîleri deðil mi? Onlar batýp gidecek olanlara gönül ver mediler, aþklarýyla ateþleri gül bahçesine çevirdiler ve Bir dost edinecek olsaydým, Ebû Bekir i edinirdim. Fakat arkadaþýnýz, Allah ýn dostudur diyen Hz. Peygamber gibi O'ndan baþkasýna el açmayýp dost edinmediler. "Bir saniye nefsine hâkim olmanýn yýllarca âlemleri idâre etmekten daha büyük bir muvaffakiyet olduðunu" biliyorlardý. Ve nefisleri de "Babacýðým, sana emredilen ne ise onu yap; inþaallah beni sabreden biri olarak bulacaksýn" diyerek, ruh gibi olan Hz. Ýbrahim'in önünde boyun kesen Hz. Ýsmail gibi terbiye ve tekâmüle hazýrdý. Onlar Allah'ý bilmenin tek yolunun teslim
olmak yani Ýslâm olduðunu biliyorlardý. Bu rüyâ âleminde hayâlden ibâret olan varlýklarýndan geçip Allah'ýn mârifet il miyle kazanýlan ebedî ve ezelî diriliðin, Kevser'in sýrrýna erdiler. Her yerde Sev gili'yi görmenin, O nu bilmenin, O nu sevmenin ve O'nu anlatmanýn zevkiyle yaþadýlar. "Dost sanki bir münâdî idi. Ýnsanlarý tevhidin getirdiði ulvî ve ölümsüz has letlere dâvet etmekten býkýp usanmýyordu. Amma bu sesleniþi, dünyadan bir þeyler istemek ve almak için deðil, sadece vermek içindi. Zîra o âleme, almak için deðil, vermek için gelmiþ bir müstesnâ idi. Sevgisi, imâný, bilgisi, hayat üslûbu ve dünya görüþü, sanki yaðmalanmak için ortaya dökülmüþ bir gazâ malý idi. Bütün sermâyesini, ömür boyu, mezat etmeye doymayacak olan Dost, verdikçe veriyor, cömertliðine hudut, ölçü olmuyordu." Ýþte Dost'u en güzel anlatan Kalem böyle yazmýþtý. Onlar "Sabah kalkýnca bugün hangi kardeþimin kalbini sevinç ve neþeyle doldurabilirim" diyen Harakânî Hazretleri gibi bu güzelliði, bu ilmi, bu mânâyý paylaþmanýn zevki ve heyecanýyla yaþayýp her þeylerini bu uðurda veren ve Sevgili'nin huzuruna hiç olarak varanlardý. Bu mânânýn ve o güzellerin yüzü suyu hürmetine, bu rüyâ âlemine bir Halil ve bir Hatice'den doðarak gelen fakire ve herkese, Dost luktan Habib liðe geç menin ve onlarýn zerresine benzeyebil menin sýrrýný idrâk nasip olsun inþaallah...
SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA
nefes alan tarifler
ý l k a balkab a k u þ k þa
Balkabaklý Þakþuka Malzemeler: 1.5 kg. balkabaðý (soyulmuþ, temizlenmiþ) 1 tatlý kaþýðý tarçýn 4 çorba kaþýðý zeytinyaðý 50 gr. taze kiþniþ 1 diþ dövülmüþ sarýmsak 20 gr. kabak çekirdeði 200 gr. yoðurt Acý biber sosu (hazýr Uzakdoðu soslarýndan olabilir) Tuz ve karabiber
Hazýrlanýþý: 1. Fýrýnýnýzý önceden 200-220 derecede ýsýtýn. 2. Soyulmuþ ve temizlenmiþ balkabaklarýný 2 cm. eninde 6-7 cm. boyunda dilimleyin. Geniþ bir kâseye tarçýn, 2 çorba kaþýðý sýzma zeytinyaðý, ¾ tatlý kaþýðý tuz ve taze çekilmiþ karabiberi koyun ve karýþýmý balkabaklarýnýnýn her tarafýný eþit olarak kaplayacak þekilde karýþtýrýn. 3. Balkabaklarýný 2 ayrý fýrýn tepsisine yerleþtirin, yumuþayana ve hafif kýzarana kadar 35-40 dakika piþirin. Piþtikten sonra fýrýndan çýkarýn ve bir kenarda bekletin. 4. Kiþniþ, sarýmsak, 2 kaþýk sýzma zeytinyaðý ve tuzu rondonuzdan geçirin ve bir kenara koyun. 5. Fýrýnýn ýsýsýný 180-160 dereceye indirin. Boþ bir fýrýn tepsisinde kabak çekirdeklerini dýþ kabuðu çatlayýp çýtýr çýtýr olana kadar 6-8 dakika kýzartýn ve tepsiyi fýrýndan çýkartarak soðumaya býrakýn. 6. Balkabaklarýný servis tabaðýna yayýn. Üzerine yoðurt, acý biber sosu ve rondodan geçirdiðiniz karýþýmý dökün ve karýþtýrýn. Üstüne kabuklarý soyulmuþ kabak çekirdeklerini serpiþtirin ve en üste taze kiþniþ yapraklarýný yerleþtirerek süsleyin. Âfiyet olsun
görüþmek üzere...
w w w . n e f e s y a y i n e v i . c o m h e r n e f e s d e r g i s i @ n e f e s y a y i n e v i . c o m facebook.com/HerNefesDergisi twitter.com/HerNefesDergisi