Tahir büyükkörükçü kimdir – hicabi erdem

Page 1

HİCABİ ERDEM K틪�ş틪�sel Karalamaca..

4 EKİM 2016 (HİCABİ)

TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ k틪�md틪�r? Rahman ve Rahîm ALLAH adıyla. Hamd ve senâ âlemler틪�n yüce Rabb틪�ne, salât ve selâm O’nun sevg틪�l틪�s틪�ne… Memleket틪�m틪�z틪�n yet틪�şt틪�rd틪�ğ틪� güzel 틪�nsanlardan, değerl틪� vâ틪�zler틪�m틪�zden TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efend틪�’n틪�n hayatını ve şahs틪�yet틪�n틪� yet틪�şen yen틪� nesl틪�m틪�ze özell틪�kle de yet틪�şmekte olan vâ틪�z kardeşler틪�m틪�ze, örnek alınması arzusu 틪�le kısaca arz etmek 틪�st틪�yorum. Değerl틪� kardeşler틪�m,


Tah틪�r BÜYÜKKÖRÜÇÜ Hoca Efend틪� 1925 yılında Konya’da doğmuştur. Ebû Saîd Muhammed Hâd틪�mî Hazretler틪�’ne dayanan, dolayısıyla Seyy틪�d olma şeref틪�ne nâ틪�l olan nesl틪�, 틪�lme h틪�zmet etm틪�ş 틪�nsanlarla doludur. Dedes틪� Abdurrahman Efend틪� çok tem틪�z b틪�r müslüman, babası Körükçü Mehmed Efend틪� marangozlukla 틪�şt틪�gal eden saf b틪�r mü`m틪�nd틪�r. Büyük dedelerden gelen 틪�l틪�m aşkı, dedes틪�nde ve babasında 틪�nkıtaa uğramışsa da Tah틪�r Hoca Efend틪�’de yen틪�den tezâhür etm틪�şt틪�r. Rabb틪�m틪�zden en büyük n틪�yazımız, sevd틪�ğ틪� kullarına bahşett틪�ğ틪� bu ulvî şeref 틪�le nesl틪�n틪� de şerefyâb kılmasıdır. İst틪�klâl Harb틪�nden çıkan az틪�z m틪�llet틪�m틪�z틪�n kısm-ı âzamının ev틪�nde görülen yokluk, Tah틪�r Hoca Efend틪�’n틪�n ev틪�nde de had safhadadır. Bu sebeple daha ortaokul dönem틪�nde 틪�ken, b틪�rkaç kuruş kazanab틪�lmek, ev 틪�ht틪�yaçlarının karşılanmasında babasına destek olab틪�lmek 틪�ç틪�n kunduracı b틪�r yakınlarının yanında çalışmaya başlar. Z틪�ra ev틪�n en büyük çocuğu ve tek erkek evlâdıdır. “Endazen틪�n Mustafa Efend틪�” nâmı 틪�le tanınan dükkân sah틪�b틪�, sadece b틪�r kunduracı değ틪�l, 틪�lmî yönü de olan değerl틪� b틪�r 틪�nsandır ve Hoca Efend틪�n틪�n de 틪�lk Kur’ân-ı Kerîm hocasıdır. B틪�r gün hocası Mustafa Efend틪�, Tah틪�r’e b틪�r sah틪�fel틪�k b틪�r dua metn틪� ver틪�r. Tah틪�r bunu yaz ve ezberle der. Tah틪�r o b틪�r sah틪�fey틪� okur ve hocasına ger틪� ver틪�r. Hocası, evlâdım ben onu sana yaz da ezberle d틪�ye verd틪�m, der. Tah틪�r, ezberled틪�m hocam, der ve metn틪� eks틪�ks틪�z b틪�r şek틪�lde okur. Bu kab틪�l틪�yet틪� hocasının d틪�kkat틪�n틪� çekm틪�ş, Tah틪�r’틪� daha çok sevmes틪�ne ve onunla daha yakından 틪�lg틪�lenmes틪�ne ves틪�le olmuştur. Çıraklık günler틪� devam ederken Konya’nın meşhur Kapı Cam틪�틪�’nde d틪�nled틪�ğ틪� b틪�r va´z, Hoca Efend틪�n틪�n hayatında fevkalâde 틪�nkılâba sebep olacak güzel b틪�r başlangıcın 틪�lk hâtırasıdır. B틪�r gün, daha sonra bütün şer´î 틪�l틪�mler틪� tahs틪�l edeceğ틪� hocası, Hacı Îsâ Rûh틪� Bolay Hoca Efend틪�’y틪� Kapı Cam틪�틪�’nde d틪�nler. Çok tes틪�r altında kalır, “Rabb틪�m lutfetse de, ben de böyle b틪�r hoca olab틪�lsem” d틪�ye aklından


geç틪�r틪�r. Çalıştığı dükkâna döndükten b틪�raz sonra, güzel b틪�r tevâfukla Îsâ Rûh틪� Bolay Hoca Efend틪�, yakın dostu olan Endazen틪�n Mustafa Efend틪�y틪� z틪�yaret 틪�ç틪�n dükkânlarına gel틪�r. Kısa b틪�r sohbetten sonra, dükkân sah틪�b틪� ve Tah틪�r Hoca Efend틪�’n틪�n Kur’ân-ı Kerîm hocası olan bu zât, Îsâ Hoca Efend틪�’ye: − Efend틪�m, Tah틪�r b틪�z틪�m evlâdımız, çok gayretl틪� ve zek틪� b틪�r yavrudur, der ve duasını alması 틪�ç틪�n Hoca Efend틪�n틪�n el틪�n틪� öptürür. Îsâ Hoca Efend틪� küçük Tah틪�r 틪�le yakından 틪�lg틪�len틪�r, çalışmaya ve okumaya merakını görünce de: − Evlâdım Tah틪�r, sen her şey틪� bırak da bana gel, ben sana hak틪�k틪� 틪�l틪�m okutayım, der. Bu 틪�lg틪� üzer틪�ne Kur’ân-ı Kerîm hocası ertes틪� gün, Tah틪�r Hoca Efend틪�’y틪� ve d틪�ğer b틪�r arkadaşını da alarak Îsâ Rûhî Hocaya götürür. Ancak hoca efend틪� bel틪�rl틪� b틪�r talebe gurubu 틪�le uzun zaman önce derslere başlamışlar ve hayl틪� mesafe kat etm틪�şlerd틪�r. “Bu dönem틪� b틪�t틪�rel틪�m de b틪�r daha k틪� sefere Tah틪�r’틪� de, arkadaşını da alalım” d틪�yerek kabul etmek 틪�stemez. Ancak Kur’ân-ı Kerîm hocası: − Efend틪�m Tah틪�r çok zek틪�d틪�r, Allah’ın 틪�zn틪�yle mesafey틪� kapatır d틪�ye ısrar ed틪�nce hoca efend틪� kırmaz ve Tah틪�r Hoca Efend틪�’y틪� ders halekasına alır. İlk gün derslere başlamak 틪�ç틪�n beraber g틪�tt틪�kler틪� ancak derslere devama cesaret edemeyen d틪�ğer arkadaşı şöyle anlatmıştı: “İk틪� ay sonra Mustafa Efend틪� 틪�le beraber Îsâ Rûh틪� Hoca’ya bayram z틪�yaret틪�ne g틪�tm틪�şt틪�k. Hocam Tah틪�r’틪� sordu. Îsâ Rûhî Bolay Hoca hayret틪�n틪� g틪�zlemeden: − MâşâAllah esk틪�ler틪� de geçt틪�, d틪�ye buyurdular.” Tah틪�r Hoca Efend틪� o günlerde ortaokulun üçüncü sınıfına g틪�tmekted틪�r. Bu gün hâlâ hayatta olan f틪�z틪�k hocası, arka sıralara geç틪�p derslerde Arapça çalıştığını, notlarının çok 틪�y틪� olması sebeb틪�yle kend틪�s틪�ne müdahale etmed틪�ğ틪�n틪� anlatır. Yen틪� başladığı tahs틪�l o kadar benl틪�ğ틪�n틪� sarar k틪�, okulun b틪�t틪�m틪�ne çok az b틪�r zaman kalmasına ve çok yakınlarının okulunu b틪�t틪�rmes틪�ne da틪�r ısrarlı telk틪�nler틪�ne aldırmadan okulu terk eder ve kend틪�n틪� tamamen 틪�lme ver틪�r. Yakınlarının:


“Evlâdım bu meslek artık muattal oldu, hoca olup da ölü mü yıkayacaksın, bak hocalığa heves eden k틪�mse kaldı mı?” d틪�yerek onu hocasına g틪�tmekten vazgeç틪�rmek 틪�sted틪�kler틪�n틪�, ancak kend틪�s틪�n틪�n bu sözlere h틪�ç aldırış etmed틪�ğ틪�n틪� hep anlatırdı. B틪�r yandan Arapça dersler틪�ne devam ederken d틪�ğer yandan da hemen hafızlık çalışmalarına başlamıştır. Hem hocasının dersler틪�ne devam eder hem de o günlerde Konya’da hemen hemen tek hafız yet틪�şt틪�r틪�len Kur’ân-ı Kerîm kursu olan, Bulgur Tekke Mesc틪�d틪�’nde Ç틪�m틪�ll틪� Hakkı Efend틪�’de hafızlık çalışmalarına devam eder. O günler, Tah틪�r Hoca Efend틪�’n틪�n hayatına çok farklı b틪�r mecrâda yön verd틪�ğ틪� değ틪�ş틪�k günlerd틪�r. İlmî çalışmaların yanında tasavvufa da 틪�lg틪� duyarak, hayatı boyu 틪�st틪�şâreler틪�ne ve 틪�rşâdlarına çok değer vereceğ틪� Mahmûd Sâm틪� Ramazanoğlu üstâdına 틪�nt틪�sab eder. Bu 틪�nt틪�sab onun hayatında çok büyük değ틪�ş틪�kl틪�klere sebep olur. O, 틪�lk 틪�nt틪�sap günler틪�n틪� şöyle anlatırdı: “Çok t틪�t틪�z b틪�r derv틪�ş 틪�d틪�m. Takvaya mânîd틪�r d틪�ye tek tara﨤ı pantolon değ틪�l, ütüye 틪�ht틪�yacı olmayan ç틪�ft tara﨤ı şalvar g틪�yerd틪�m. Adı Frenk gömleğ틪� d틪�ye yakalı gömlek g틪�ymez, yakasız gömlek g틪�ymey틪� terc틪�h eder, 틪�skarp틪�n değ틪�l “yemen틪�” den틪�len sâde ayakkabı g틪�yerd틪�m. Geceler틪� sabahlara kadar devam eden sohbetlere katılırdım. Arkadaşlarla geceler틪� hep uykusuz geç틪�r틪�rd틪�k.” Derslere büyük b틪�r 틪�şt틪�yakla devam eder. Ancak şartlar çok ağırdır. Günün s틪�yas틪� 틪�kt틪�darı Arapça ve Kur’ân-ı Kerîm öğren틪�m틪�ne fevkalâde muhal틪�ft틪�r. Yakalananlar dağıtılmakta hatta ceza görmekted틪�rler. Derse devam eden k틪�mse kalmamıştır. Hocası durumun nezaket틪�ne b틪�naen: − Evlâdım Tah틪�r, sen eve yalnız geleceks틪�n, derslere yalnız devam edeceğ틪�z, der. Hocamın ev틪�ne geld틪�ğ틪�m zaman etrafı 틪�y틪�ce kontrol eder, tak틪�p olunmadığımdan em틪�n olunca kapıyı çalardım, derd틪�. Derslerde hayl틪� mesafe alınır ancak askerl틪�k yaşı da yaklaşmaktadır. Bu sebeple hocası hafızlık çalışmalarının durdurulmasını, dersler틪�n b틪�r an evvel b틪�t틪�r틪�lmes틪�n틪�, hafızlığın askerl틪�kten sonra tamamlanmasını 틪�ster ve öyle olur. S틪�yas틪� baskıların yanı sıra b틪�r de evde had safhada madd틪� sıkıntılar vardır. “Günlerce zeyt틪�nyağı 틪�le p틪�ş틪�r틪�lm틪�ş bulgur p틪�lavından başka b틪�r şey yemezd틪�k. Kahvaltıda zeyt틪�nle peyn틪�r틪� asla b틪�r arada göremezd틪�k. Çarşıdan ekmek almak 틪�mkânsızdı. Nad틪�ren alab틪�l틪�rsek çarşı ekmeğ틪�n틪� ev ekmeğ틪�ne katık yapardık. Çay 틪�çmek ned틪�r b틪�lmezd틪�k. Nane, ayva yaprağı g틪�b틪� şeyler 틪�çer, şeker bulamadığımız 틪�ç틪�n ya pekmezle tatlandırır, ya da şekers틪�z 틪�çerd틪�k. Hocama g틪�tmek 틪�ç틪�n kullandığım b틪�s틪�klet틪�n 틪�ç last틪�ğ틪�nde


semadak틪� yıldızlar kadar yama vardı. Derse g틪�derken ben ona b틪�nerd틪�m, orada açılan yamalar sebeb틪�yle last틪�k 틪�ner, eve dönerken o bana b틪�nerd틪�…” d틪�ye ağlayarak anlatırdı. Evde elektr틪�k yoktur. Gaz lâmbasının ışığında, gaz kalmamışsa geceler틪� sokağa çıkar, sokak lâmbasının altında ders çalışır. Konya’nın kışları soğuktur, evde de kömür yoktur. Ezberler틪�n틪� yorgan altında yapmaya çalışır. Dersler 틪�lerlem틪�şt틪�r. Tah틪�r Hoca Efend틪� mahalleler틪�n틪�n mesc틪�d틪�nde komşularına sohbet etmeye başlar. Kısa zamanda cemaat틪� mesc틪�d틪�n dışına taşar ve adı gen틪�ş b틪�r çevrede duyulur. Halk genç b틪�r hocanın çok güzel va´z ett틪�ğ틪�n틪� konuşmaktadır. Ancak askerl틪�k yaşı gelm틪�şt틪�r. Îsâ Hoca Efend틪� askerl틪�k şubes틪�ndek틪� b틪�r tanıdığı aracılığı 틪�le askerl틪�ğ틪� b틪�r yıl tec틪�l ett틪�r틪�r. Bu sayede dersler tamamlanır. Son Osmanlı 틪�cazet hattatlarından Fevz틪� Efend틪�n틪�n yazdığı 틪�cazetnâmes틪�n틪�, o günün hocalarından Müfess틪�r Mehmet Vehb틪� Efend틪�’n틪�n duası 틪�le hocasının el틪�nden alır. Hocası Hacı Îsâ Rûhî Bolay Hoca Efend틪�’ye devam ett틪�ğ틪� talebel틪�k yıllarında, Türk틪�stan tara﨤arından kaçarak Konya’ya gelen Hacı Hâkî Efend틪�’den Farsça öğrenm틪�ş, Konya’nın Meşhur âl틪�mler틪�nden ve vel틪�ler틪�nden olan Hacı Vey틪�s Zâde Mustafa Kurucu Efend틪�den de hadîs ve ahlâk okumuştur. Kapı Cam틪�틪�’n틪�n meşhur 틪�mamı Hacı Haydar Efend틪�’den tash틪�h-틪� hurûf ve tecv틪�d dersler틪� alır. 1946 yılı on b틪�r틪�c틪� ayında asker olur. Askerl틪�ğ틪�n틪� İzm틪�r Foça’da yapar. Askerl틪�k şubes틪�nde yazıcı görev틪�nded틪�r. Askerl틪�k günler틪� de Tah틪�r Hoca Efend틪� 틪�ç틪�n 틪�st틪�snaî günlerd틪�r. Daha 틪�lk günler틪�nden başladığı cam틪� sohbetler틪�nde Foça’nın cemaat틪�yle tanışır ve onlarla çok güzel günler geç틪�r틪�r. Den틪�z kenarında ayaküstü sohbet ederken çok defa sabah ezanlarının okunduğu olurdu, d틪�ye o günlerd틪� zevkle anlatırdı. Askerler틪�n 틪�ht틪�yaçlarını almak 틪�ç틪�n haftada veya on günde b틪�r gem틪� 틪�le İzm틪�r’e g틪�derler. Bu arada İzm틪�rl틪� b틪�rçok dost ed틪�n틪�r. Z틪�ra 틪�ht틪�yaçlarını g틪�derd틪�kten sonra gece İzm틪�r’de kalmakta ve Foça’ya ertes틪� gün dönmekted틪�rler. Geceler틪� devam eden tasavvuf sohbetler틪�nde kazanılan dostlarla 틪�rt틪�bat bu gün b틪�le hâlâ devam etmekted틪�r.


Askerl틪�ğ틪�n devam ett틪�ğ틪� günlerde, b틪�r Ramazan ayında Konya’ya 틪�z틪�ne gel틪�r. Hocası Îsâ Efend틪�’n틪�n Kapı Cam틪�틪�’nde va´z günler틪� vardır. Çok sevd틪�ğ틪� talebes틪�n틪� görünce: “Evlâdım Tah틪�r, Kapı Cam틪�틪�nde ben틪�m yer틪�me sen konuşacaksın. Sen틪� o kara kürsüde görmek ben틪�m en büyük muradım 틪�d틪�” der. Ded틪� kodu olmasından korkan Tah틪�r Hoca, hocasının ısrarlarına dayanamayıp kürsîye çıkar. Tüm Konya artık onu konuşmakta, bu genç hocadan büyük b틪�r övgü 틪�le bahsetmekted틪�r. Z틪�ra o günlerde Konya’da va´z eden hocaların heps틪� de yaşlı hoca efend틪�lerd틪�r. Askerl틪�k üç yıl devam eder. 1949 yılı y틪�ne on b틪�r틪�nc틪� ayında terh틪�s olunur. Konya dönüşü y틪�ne va´z etmeye başlar. O günün D틪�yanet İşler틪� Başkanı Ahmet Hamd틪� Aksek틪� Hoca Efend틪� tevâfuken b틪�r cam틪�de va´zını d틪�nler. Ankara’ya döndüğünde “Konya’da 틪�st틪�datlı b틪�r genç vâ틪�z var. Onu Ankara’ya çağıralım, usûlen b틪�r 틪�mt틪�han edel틪�m, kend틪�ne b틪�r ves틪�ka verel틪�m de h틪�zmet ets틪�n.” der. N틪�tek틪�m öyle de olur. 1950 yılında 틪�mt틪�hana g틪�rer ve aynı yıl resmen göreve başlar. O yıl evlen틪�r. Vâ틪�zl틪�k görev틪�n틪�n yanında mahalle mesc틪�tler틪�nde 틪�mamlık ta yapmaktadır. Yarım bıraktığı hıfzını da tamamlamaya başlamıştır. Geceler틪� beş ham ezberled틪�ğ틪�n틪� ve o ezberled틪�ğ틪� sah틪�feler틪� sabah namazında m틪�hrabda okuduğunu anlatırdı. Hafızasının çok güçlü olduğunu arkadaşları hep anlatmışlardır. B틪�r hafızlık arkadaşı, b틪�r gün akşamla yatsı arası beş sah틪�fe ezberled틪� ve o sah틪�feler틪� yatsı namazında m틪�hrabda okudu, d틪�ye anlatmışlardı. Bu arada, sonraları müftîl틪�k ve 틪�mamlık görevler틪�nde çok başarılı h틪�zmetler verecek olan on beş kadar 틪�st틪�datlı del틪�kanlı 틪�le Arapça okumaya başlarlar. Ancak bel틪�rl틪� b틪�r süre sonra ders okurlarken basılırlar ve vâ틪�zl틪�k ves틪�kası el틪�nden alınarak b틪�r süre va´zı engellen틪�r. Daha sonra ves틪�ka 틪�ade ed틪�lmekle görev틪�ne devam eder. Babası, annes틪�, n틪�nes틪�, kardeşler틪� eş틪� ve 틪�lk çocuğu 틪�le kalabalık b틪�r evde az b틪�r maaşla görev틪�ne devam etmekted틪�r. Babasının 틪�ş sıkıntısı vardır. “Maaşı aldığım 틪�lk gün, yarısından fazlasını mahalle bakkalının borçlarına yatırırdım!” derd틪�. Bu madd틪� sıkıntılara rağmen 틪�ç틪�ne düşen hac aşkı 틪�le 1952 yılında 틪�lk haccını eda eder. 1954 yılında bütün zorluklara rağmen 틪�k틪�nc틪� defa hacceder. O yıllarda Türk틪�ye’de Arapça k틪�tap bulmak zordur. İlk haclarından get틪�rd틪�ğ틪� k틪�taplarının onun 틪�ç틪�n ayrı b틪�r değer틪� vardır.


Va´zları 틪�lk günlerden halkın d틪�kkat틪�n틪� çekm틪�ş ve sev틪�lm틪�şt틪�r. Önceler틪� hep kenar mahallelerde, küçük cam틪�lerde görevlend틪�r틪�l틪�r. Küçük b틪�r cam틪�n틪�n mahfel틪�, cemaat틪�n çokluğu sebeb틪�yle yıkılma tehl틪�kes틪� geç틪�r틪�r. Bu halden sonra cemaat틪�n de ısrarlarıyla merkez cam틪�lerde de konuşmasına 틪�z틪�n ver틪�l틪�r. B틪�r yandan va´zlar, d틪�ğer yandan tasavvufî sohbetler devam etmekted틪�r. B틪�r yönüyle genç b틪�r 틪�l틪�m adamı, d틪�ğer yönüyle t틪�z b틪�r derv틪�şt틪�r. B틪�r taraftan büyük cemaatlere h틪�tap eden b틪�r vâ틪�z, d틪�ğer yandan sabahlara kadar sohbetlerde geceler틪�n틪� geç틪�ren b틪�r mürîd. O günlerde Adana’da 틪�kamet etmekte olan üstâdını z틪�yaret 틪�ç틪�n Konya’dan Adana’ya kadar yayan g틪�decek kadar da aşk sah틪�b틪�d틪�r. Derv틪�şl틪�k arkadaşı Âd틪�l Hoca 틪�le Konya’dan Adana’ya b틪�r köyden d틪�ğer köye geçerek, bazen at arabasıyla, bazen yaya olarak g틪�tt틪�kler틪�n틪� büyük b틪�r zevkle anlatırdı. Hacı Vey틪�s Zâde Hoca Efend틪� 틪�le beraber düğünlere, derneklere, yağmur dualarına ve sa틪�r toplantılara hep çağrılmakta, konuşmalar yapmakta ve dualar etmekted틪�r. Bu arada yen틪� açılan Konya İmam-Hat틪�p Okulu’nda Arapça dersler틪�ne g틪�rer. Bu hocalık dönem틪� 틪�k틪� yıl kadar devam eder. Talebeler틪�: “Gençler! Pardösünüzü satın k틪�tap alın, z틪�ra pardösünün yen틪�s틪�n틪� bulab틪�l틪�rs틪�n틪�z ama öneml틪� b틪�r k틪�tabı kaçırırsanız b틪�r daha onu bulamayab틪�l틪�rs틪�n틪�z.” ded틪�ğ틪�n틪� anlatırlar. Devam eden madd틪� sıkıntılar, mahalle mesc틪�dler틪�nde yapılan 틪�mamlık görevler틪� 틪�le g틪�der틪�lmeye çalışılır. Hatta b틪�r ara, b틪�r dostunun dükkânında muhasebe 틪�ş틪�nde onlara yardımcı olur. Çok sık ev değ틪�şt틪�rme derd틪�nden kurtulmak 틪�ç틪�n 1958 yılında b틪�r ev yaptırmaya karar ver틪�rler. Ev tamamlanır ama çok borca g틪�r틪�lm틪�şt틪�r. O günlerdek틪� sıkıntısını: “Bu ev틪�n borcunu ben b틪�t틪�remem, ben틪�m çocuklarım da b틪�t틪�remezler de, 틪�nşâAllah torunlarım b틪�t틪�r틪�rler derd틪�m.” d틪�yerek anlatırdı. Hem halka daha faydalı olmak, hem de borçlarını ödemede yardımcı olması 틪�ç틪�n eser te`l틪�f틪�ne karar ver틪�r. Bugün hâlâ 틪�st틪�fade ed틪�len beş eser틪�n틪� o günlerde te`l틪�f eder. K틪�tap yazdığı günler틪�n틪� büyük b틪�r zevkle yâd ederd틪�. Sabahlara kadar değ틪�ş틪�k k틪�taplar okuduğunu, bazen ağlamaktan okumaya ve yazmaya fırsat bulamadığını anlatırdı. 1960 틪�ht틪�lâl틪�, Tah틪�r Hoca Efend틪�’n틪�n o güne kadar görmed틪�ğ틪� sıkıntıları görmes틪�ne sebep olur. Büyük k틪�tleler틪�n sevg틪�s틪�n틪� kazanan bu genç vâ틪�z, bel틪�rl틪� b틪�r kes틪�m틪�n de hased틪�n틪� ve k틪�n틪�n틪� kazanmıştır. İht틪�lâlle eller틪�ne geçen fırsatı değerlend틪�rmek 틪�steyenler “Daha bu


adamın 틪�p틪�n틪� ne zaman çekeceğ틪�z?” d틪�ye yolda ardından konuşmaya başlarlar. O günler틪� şöyle anlatırdı: “O günler çok sıkıntılı günlerd틪�. Nedens틪�z n틪�ç틪�ns틪�z tutuklamalar oluyor, g틪�denlerden haber alınamıyordu. Bu adamlar ben틪� almaya gel틪�rlerse çamaşır, p틪�jama almama b틪�le müsaade etmezler d틪�ye, sek틪�z ay çantam odamda hazır bekled틪�. Çok îmalı sözler duyardım. Ancak b틪�r tek va´zımdan ger틪� kalmadım.” Allah’ın lutfu 틪�le zarar verecek b틪�r şey bulamazlar ama 1964 yılında Burdur’a tay틪�n ederler. O gün 틪�ç틪�n Konya’ya nazaran daha değ틪�ş틪�k b틪�r yapıya sah틪�p olan bu küçük 틪�l틪�m틪�zde yalnız kalmasını hede﨤erler. Ancak Burdurlular yen틪� hocalarına o kadar sah틪�p çıkmışlar o kadar çok sevm틪�şlerd틪�r k틪�, o günler틪�n틪�, “Ensârın Muhac틪�rîne sah틪�p çıktıkları g틪�b틪� Burdurlu kardeşler틪�m틪�z de b틪�ze sah틪�p çıktılar, h틪�ç yalnızlık çekmed틪�k, h틪�ç gar틪�p kalmadık.” d틪�yerek anlatırdı. Yapılan va´zlar sonucu, Burdur 틪�le Isparta adeta tek 틪�l olmuş, c틪�var v틪�layetlere ve 틪�lçelere konuşmalara g틪�d틪�lm틪�şt틪�r. Cuma va´zlarına Isparta’dan otobüslerle gel틪�r dönerlerd틪�. B틪�r hoca olarak 틪�lk salon konuşmasını 1965’te Burdur’dan g틪�derek Den틪�zl틪�’de yapar. Tah틪�r Hoca Efend틪�’n틪�n Burdur hatıralarının en öneml틪�ler틪�nden b틪�r틪� de Üstâd Nec틪�p Fazıl’la tanışmasıdır. Konferans 틪�ç틪�n Burdur’a gelen üstâd, halkın s틪�tay틪�şkâr övgülerle kend틪�s틪�nden bahsett틪�kler틪� hocalarını yakından tanımak 틪�ster. Akşam kaldığı evde banttan b틪�r va´zını d틪�nler. Ertes틪� gün verd틪�ğ틪� konferansında da b틪�zzat tanışırlar. Kolay kolay k틪�msey틪� beğenmeyen üstâd, Tah틪�r Hoca Efend틪�’y틪� çok sever ve onun hakkındak틪� o 틪�lk ve meşhur yazısını yazar. Bu 틪�lk tanışmadan sonra karşılıklı, çok sev틪�yel틪� b틪�r dostluk üstâdın vefatına kadar devam etm틪�şt틪�r. Üstâd o kadar çok sevm틪�şt틪�r k틪�, tanışmalarının üzer틪�nden çok kısa b틪�r zaman geçmes틪�ne rağmen, 1965 seç틪�mler틪�nde Tah틪�r Hoca Efend틪�’ye m틪�lletvek틪�ll틪�ğ틪� tekl틪�f eder. 1965 yılında yapılan seç틪�mlerde s틪�yas틪� 틪�kt틪�darın değ틪�şmes틪� sonucu, o gün D틪�yanet İşler틪� Başkan Yardımcısı olan Yaşar Tunagür Hoca Efend틪�’n틪�n ısrarlarıyla, sürgünle çıkarıldığı Konya’ya müftî olarak döner. Altı yıl devam eden müftîl틪�k yılları unutulmaz h틪�zmetler틪�n yapıldığı yıllardır. Konya’ya meşhur üstâdlar get틪�rt틪�lerek öneml틪� konularda hocalara dersler verd틪�r틪�l틪�r. Konya’mıza, bugün Meram Müftîl틪�ğ틪� olarak h틪�zmet vermeye devam eden müftîl틪�k b틪�nası kazandırılır. Müftîl틪�k yaptığı yıllarda va´z etmekten ve çevre 틪�llerde konferanslar vermekten h틪�ç ger틪� kalmamıştır. İst틪�şareler틪�ne çok değer verd틪�ğ틪� Üstâdı Mahmûd Sâm틪� Ramazanoğlu 틪�le müftîlük konusunu


틪�st틪�şare ett틪�ğ틪� zaman, “va´z etmey틪� bırakmamak şartıyla” 틪�z틪�n veren üstâdının arzusunu hep yer틪�ne get틪�rm틪�ş, müftîl틪�k dönem틪�nde de devamlı kürsîde olmuştur. O yıllarda hemen her sene hacca g틪�d틪�yordu. Bu gün b틪�r 틪�lçem틪�zde müftülük görev틪�nde bulunan b틪�r hocamız şöyle anlatmıştı: “B틪�z o yıllarda Şam’da talebe 틪�d틪�k. Hacılar Şam’dan geçerlerken onlarla 틪�lg틪�len틪�rd틪�k. Tah틪�r Hoca Efend틪� her sene geçerken b틪�ze harçlık get틪�r틪�rd틪�. Hep틪�m틪�ze ell틪�şer l틪�ra ver틪�r, o da b틪�ze büyük destek olurdu. Hacıların gelmes틪� yaklaştı mı nasıl olsa Hoca Efend틪� get틪�recek d틪�ye 틪�ht틪�yacımız hal틪�nde borca g틪�rerd틪�k, sonra hocamızın verd틪�ğ틪� para 틪�le borcumuzu öderd틪�k.” 1968 yılında İzm틪�r’de verd틪�ğ틪� b틪�r konferans, s틪�yas틪�ler틪�n çok d틪�kkat틪�n틪� çeker ve adı Büyük M틪�llet Mecl틪�s틪�ne taşınır. B틪�r part틪� başkanı b틪�r konuşmada on dört defa “Konya Müftîs틪�” d틪�yerek mecl틪�s kürsüsünde ondan bahseder. Konya’da açılmasına karar ver틪�len L틪�ons kulübü, Onun meseley틪� kürsîye taşıması, mahall틪� gazetelerde yazdığı yazıları 틪�le halktan tepk틪� almıştı. 1970 yılında en büyük 틪�dealler틪�nden b틪�r틪�n틪� gerçekleşt틪�rd틪� ve daha güzel b틪�r İslâmî hayat 틪�ç틪�n yen틪� b틪�r mahalle kurdu. Y틪�rm틪� beş kadar arkadaşı 틪�le gen틪�ş bahçeler틪�n 틪�ç틪�ne yapılan, yüksek duvarları sayes틪�nde b틪�rb틪�r틪�n틪� h틪�ç görmeyen evler틪�n meydana get틪�rd틪�ğ틪� mahalleye, üstâdının semt틪�n틪� hatırlatması 틪�ç틪�n “Erenköy” adını verd틪�. “Sadece ezan ve kuş ses틪� duyulur.” ded틪�ğ틪� mahalles틪�, hâlâ Konya’nın mûtena b틪�r semt틪�d틪�r. Ertes틪� yıl yapılan mahalle cam틪�틪�nde de dört yıl kadar fahr틪� 틪�mamlık yapmıştır. Sabah namazlarından sonra tefsîr dersler틪� yapılırdı. Cuma va´zlarına ve haftada en az b틪�r defa yapılan yatsı namazı sohbetler틪�ne şeh틪�rden de gelen büyük cemaatler 틪�şt틪�rak ederd틪�. 1972 yılında tekrar vâ틪�zl틪�ğe dönen Tah틪�r Hoca Efend틪� 1973 yılında emekl틪� oldu. Resm틪�yet틪�n bağlayıcılığından kurtulduktan sonra onu hep, ya hac veya umre 틪�ç틪�n ya da konferanslar ve va´zlar 틪�ç틪�n yollarda görüyoruz. Yetm틪�şl틪� yıllarda senede üç defa hac ve umre 틪�ç틪�n mukaddes beldelere g틪�d틪�l틪�yordu. Konferanslar ve va´zlar 틪�ç틪�n memleket틪�n g틪�d틪�lmed틪�k yer틪� kalmamıştı. Bu seferlere Almanya, Avusturya, İsv틪�çre ve Hollanda seferler틪� de 1976 yılından 틪�t틪�baren 틪�lâve ed틪�lm틪�şt틪�r.


1976 yılındak틪� 틪�lk Almanya seferler틪�nde ell틪� 틪�k틪� günde ell틪� dört konuşma yapmışlardı. Bantlara kayded틪�len o konuşmalar bu gün b틪�le hâlâ zevkle d틪�nlen틪�lmekted틪�r. O seferlerde yapılan konuşmalar esnasında cemaat틪�n ortasında yapılan 틪�t틪�ra﨤ar ve tövbe etme sözler틪� bantlarda kayıtlı hatıralardır. 1977 yılında, üstâdı Mahmud Sam틪� Ramazanoğlu’nun 틪�şaretler틪� ve 틪�cazetler틪� 틪�le m틪�lletvek틪�l틪� olur. Bu görev de konuşmalar ve konferanslar 틪�ç틪�n b틪�r fırsat olarak değerlend틪�r틪�l틪�r. B틪�rçok 틪�l틪�m틪�z konuşmalardan 틪�st틪�fade eder. Z틪�ra Tah틪�r Hoca m틪�lletvek틪�l틪� de olsa aslında b틪�r vâ틪�zd틪�r ve o görev틪�ne devam etmekted틪�r. M틪�lletvek틪�ll틪�ğ틪� avantajı, usûlüne uygun olarak tebl틪�ğ 틪�ç틪�n ves틪�le kılınmıştır. Ancak 12 Eylül darbes틪� b틪�rçok s틪�yas틪� g틪�b틪� onu da mahkûm eder. On b틪�r aylık tutukluluk dönem틪� ve beş sene devam mahkemeler, Tah틪�r Hoca Efend틪�’y틪� hem Haremeyn seferler틪�nden hem de konuşmalardan alıkoyar. Bu arada Erenköy’dek틪� ev틪�nde, kütüphanes틪�ne kapanır ve mutalâlarına devam eder. Beş sene devam eden mahkemeler beraatla sona erer ama Tah틪�r Hoca Efend틪� beş sene Haremeynden ve kürsîlerden uzak kalmıştır. Onun Haremeyn 틪�şt틪�yakını b틪�len merhum Doktor Al틪� Kemal Belv틪�ranlı Bey, Al틪� Ulv틪� Kurucu Üstâda haber gönder틪�r ve “Ağabey, Allah aşkına bu hocaya dua ed틪�n, yolu açılsın da mukaddes beldelere kavuşsun, yoksa çıldıracak.” dem틪�şt틪�r. Bu dönemde sadece ev sohbetler틪�yle yet틪�n틪�lm틪�şt틪�r. 1985 yılında berat ed틪�l틪�r ed틪�lmez yapılan 틪�lk şey pasaport çıkartılarak umreye g틪�tmekt틪�r. Hemen o yıl Suûd틪� Arab틪�stan’da 틪�kame yan틪� oturma 틪�zn틪� alınır. Senen틪�n kısmı âzamının geç틪�r틪�ld틪�ğ틪� Medîne-틪� Münevvere yılları, 1999 yılına kadar devam eder. Eş틪�n틪�n rahatsızlığı Türk틪�ye’ye dönüşü mecbur틪� kılar ve Erenköy’dek틪� ev틪�ne çek틪�l틪�r. 1985 yılından 틪�t틪�baren 28 Şubat kararlarına kadar, Konya’da bulunduğu sürece, Kapı Cam틪�틪� va´zlarına devam eder. O va´zlar bu gün hâlâ h틪�zmete devam etmekted틪�r. Tah틪�r Hoca Efend틪�, son yıllarda görmeye alıştığımız hocalık anlayışından farklı b틪�r hoca 틪�d틪�. Sank틪� selef devr틪�nden kalma b틪�r 틪�nsan g틪�b틪�yd틪�. B틪�rçok konuda onu 틪�st틪�snaların arasında görüyoruz.


Görev yapmak, konuşmak, va´z etmek, sohbet etmek onun 틪�ç틪�n b틪�r zevkt틪�. Nereye çağrılsa g틪�der, k틪�m ve kaç k틪�ş틪� olursa olsun onlara sohbet ederd틪�. D틪�ğer 틪�llerden sık sık konuşmaya çağrılır, bütün masra﨤arı kend틪�ler틪�ne a틪�t olmak üzere dostları 틪�le b틪�rl틪�kte g틪�derler, konuşurlar ve dönerler, asla para alınmazdı. H틪�ç olmazsa benz틪�n parasını verel틪�m, d틪�yenlere, s틪�z onu başka yerlere harcayın, derlerd틪�. Sefer esnasında namaz kıldığımız cam틪�lerde tanındığı zaman hoca efend틪�ler konuşma r틪�ca ederlerse onları kırmaz, b틪�r kahve 틪�ç틪�m틪� kadar sohbet edel틪�m der ve h틪�ç olmazsa b틪�r had틪�s okurlardı. Nerede ve ne zaman kend틪�s틪�nden konuşma 틪�sten틪�lm틪�şse hazırlığım yok ded틪�ğ틪�ne h틪�ç şah틪�t olmamışızdır. Kur’ân-ı Kerîm’틪� önüne açar ve konuşurlardı. Öğleden sonra başladığı konuşmalarına 틪�k틪�nd틪� namazını kıldıktan sonra da devam ett틪�ğ틪�n틪� de görmüşüzdür. Bu konuda cemaat틪�n 틪�st틪�dat ve arzusuna r틪�âyet ederlerd틪�. Konya’da bulunduğu sürece hemen her hafta ev sohbetler틪� olurdu. Bu sohbetlerde her meşrebden, her görüşten 틪�nsanlar bulunur, onların hatırlarına r틪�âyet ederd틪�. Sohbet틪�n sonunda hafızlar 틪�lah틪�ler ve kas틪�deler okurlardı. Daha sonra “çek틪�n bakalım cüzdanları” der, ya b틪�r fak틪�r k틪�ş틪� 틪�ç틪�n, ya b틪�r talebe 틪�ç틪�n ya da b틪�r hayır kurumu 틪�ç틪�n mutlaka para toplanırdı. Da틪�ma önce kend틪� ver틪�r, herkesten daha çok veren olmak 틪�sterd틪�. Bu yolla b틪�rçok cam틪�n틪�n 틪�nşaatına yardım ed틪�lm틪�ş, müstak틪�l m틪�nare ve çeşmeler yapılmıştır. Hafızlığını tamamlayanlara umre vaad eder, gençler틪�n evlenmes틪�ne yardımcı olurdu. İht틪�yaç sah틪�pler틪�n틪� araştırır, onların odun kömürler틪� alınırdı. Kapı Cam틪�틪�’nde, kürsîden b틪�r hayrı cemaate duyurdu mu 틪�lk önce kend틪�s틪� kürsîden ver틪�r ve “Bakın hocanız olarak ben bu kadar ver틪�yorum, s틪�z de ona göre ver틪�n!” d틪�yerek halkı teşv틪�k ederd틪�. Bayramlarda büyük küçük bütün yakınlarına harçlık vermekten büyük b틪�r mutluluk duyar, çok yaşlı olanlara b틪�le ver틪�r, onlarda zevkle kabul ederlerd틪�. Hafızlara çok değer ver틪�r, mecl틪�slerde onları da틪�ma yukarılara oturtturur, yer yoksa gençler틪� kaldırarak onlara yer açardı. Gençler틪� hafızlığa teşv틪�k eder, küçük çocuklara “Hâfız olun, âl틪�m olun, velî olun, büyük adam olun.” d틪�ye dua ederlerd틪�. Had틪�s ezberlemeye çok önem ver틪�r, eve z틪�yarete gelen 틪�mam-hat틪�p ve 틪�lâh틪�yat talebeler틪�n틪�, değ틪�ş틪�k konularda b틪�ld틪�kler틪� had틪�sler var mı d틪�ye 틪�mt틪�han ederlerd틪�. Her evden en az b틪�r hafızın yet틪�şmes틪�n틪� ve b틪�r erkek evlâdının da 틪�lâh틪�yat tahs틪�l틪�ne ayrılmasını 틪�sterlerd틪�. Kur’ân-ı Kerîm kursları 틪�ç틪�n “Onlar, memleket틪�n s틪�per-틪� sâ틪�kalarıdır.” derlerd틪�. “Doksan dokuz oğlum olsa heps틪�n틪� 틪�mam-hat틪�pten geç틪�r틪�r틪�m!” derlerd틪�.


Çok t틪�t틪�z b틪�r ev yaşantısı vardı. Dağınıklığı asla sevmezd틪�. Meselâ kütüphaneden alınan b틪�r k틪�tabın mütalaası b틪�tt틪�kten sonra mutlaka yer틪�ne konulmasını 틪�ster, kullanılan b틪�r el âlet틪�n틪�n yer틪�n틪�n hep aynı olmasına d틪�kkat eder, arandığı zaman hep aynı yerde bulunmasını 틪�sterd틪�. Özel eşyalarının karıştırılmasından asla hoşlanmazdı. Bulunduğu oda veya ev, neres틪� olursa olsun mutlaka her şey틪�n düzenl틪� görünmes틪�n틪� 틪�sterlerd틪�. Saate çok d틪�kkat eder, randevularında dak틪�kaya kadar r틪�ayet göster틪�rlerd틪�. Mesela b틪�r yere g틪�d틪�leceğ틪� zaman, dostlarına dak틪�ka ver틪�r ve o dak틪�kada kapının önüne çıkardı. Etrafındak틪� dostları “Hocam evden çıktığı an saatler틪�n틪�z틪� ayarlayab틪�l틪�rs틪�n틪�z.” derlerd틪�. Yıllarca Mekke-틪� Mükerreme’de ve Med틪�ne-틪� Münevvere’de kaldıkları halde Haremeyn’e g틪�d틪�ş saatler틪� asla değ틪�şmez, mümkün olan en erken saatte haremde olurlardı. Gece erken kalkmak 틪�ç틪�n mutlaka saatler틪�n틪� kurarlar ama hep saatten önce kalkarlardı. Med틪�ne-틪� Münevvere’de kalanlar onun da틪�ma kapılar açılmadan Mesc틪�d-틪� Nebî’ye geld틪�ğ틪�n틪� görmüşlerd틪�r. Haremeyn’de olmaktan o kadar zevk alırlardı k틪�: “Akşamdan sabaha kadar o kadar özlüyorum k틪�, her sabah veya akşam Türk틪�ye’den yen틪� gel틪�yormuşçasına heyecanlanıyorum ve o zevkle hareme g틪�d틪�yorum.” derlerd틪�. Yıllarca Haremeyn’de bulundukları halde, son yıllarına kadar onu ne Ravza-틪� Mutahhara’da Rasûlullah Sallâllahü Aleyh틪� ve Sellem’틪�n huzurunda, ne de Kâbe-틪� Muazzama’nın karşısında bağdaş kurmuş halde gören olmamıştır. Son yıllarında d틪�zler틪�ndek틪� rahatsızlık sebeb틪�yle bağdaş kurarak oturduğunu gören yakın b틪�r dostu “Demek k틪� Tah틪�r Hoca da artık 틪�ht틪�yarlamış!” d틪�yerek bu hak틪�kat틪� 틪�fade etm틪�şlerd틪�r. Devamlı Kur’ân-ı Kerîm okurlardı. Dak틪�kalarca Kâbe-틪� Muazzama’ya nazar ederlerd틪�. Mesc틪�d-틪� Nebevî’de bulunduğu günlerde “Hocam nasılsınız?” d틪�yerek hatırını soran b틪�r kardeş틪�ne: “Rasûlullah Sallâllahü Aleyh틪� ve Sellem’틪�n dergâhına 틪�st틪�d´â verd틪�m, Tah틪�r hoca, ölçüler틪�n tuttu, kölel틪�ğe kabul olundun derlerse, sen bak bendek틪� neşeye!” d틪�ye cevap verm틪�şlerd틪�. Efend틪�m틪�zden bahsed틪�l틪�rken: “Dudaklarım eş틪�ğ틪�nde, yanağım ayak 틪�zler틪�nde!” d틪�ye tesl틪�m틪�yetler틪�n틪� ve sevg틪�ler틪�n틪� anlatmaya çalışırlardı. Hayatımız boyu k틪�msen틪�n hatırına söz söyled틪�ğ틪�ne şah틪�t olmamışızdır. M틪�saf틪�r틪�ne çok değer ver틪�r, ancak şer´î konularda ev틪�m틪�zdek틪� m틪�saf틪�r dah틪� olsa- tav틪�z vermezd틪�. Gördükler틪� şer´î b틪�r hataya mutlaka müdahale ederlerd틪�. B틪�lhassa yakınlarına karşı asla tav틪�zkâr olmamışlardır. Ev halkına ve yakın çevres틪�ne karşı muameles틪�nde ölçü hep İslâm olmuştur. Takd틪�rler틪� ve tebr틪�kler틪� hep İslâm’a göre, tenk틪�tler틪� ve s틪�temler틪� de hep y틪�ne İslâm’a göre olmuştur. Namaz ve başörtüsü konusunda çok t틪�t틪�z davranırlar, dostlarının kazançlarının helâl olması 틪�ç틪�n çok c틪�dd틪� 틪�kazlarda bulunurlardı. Kend틪�s틪� 틪�le 틪�st틪�şarede bulunanlara da틪�ma şer´î ölçüler


틪�ç틪�nde telk틪�nlerde bulunurlardı. Huzurunda gıybete asla k틪�mse cesaret edemez, fuzulî şeylerden bahsed틪�lemezd틪�. O, sert b틪�r a틪�le re틪�s틪�, saygı duyulan b틪�r a틪�le büyüğü 틪�d틪�. Doğan çocuklara 틪�s틪�mler틪� koyar, tüm akraba hang틪� konuda 틪�st틪�şarede bulunsa onlara yol göster틪�rd틪�. Bütün tav틪�zs틪�zl틪�ğ틪�ne, yer틪�ne göre sert 틪�kazlarına rağmen h틪�ç k틪�mse ona kırılmamış, ondan uzaklaşmamış, herkes onun duasını da틪�ma gan틪�met b틪�lm틪�şt틪�r. Ev hayatında hareml틪�k-selâmlık konusuna çok d틪�kkat ederlerd틪�. Erenköy’dek틪� ev틪�m틪�z틪�n projes틪�n틪� kend틪�s틪� ç틪�zm틪�şt틪�r. Ev틪�m틪�zde erkekler틪�n g틪�r틪�ş kapısı ayrı, hanımların g틪�r틪�ş kapısı ayrıdır. Erkekler g틪�r틪�ş틪� bölümünde hanımlara a틪�t b틪�r eşyanın bulunmasını asla 틪�stemezlerd틪�. Evde m틪�saf틪�r varken hanımlar da틪�ma düşük sesle konuşurlar, sesler틪� asla m틪�saf틪�r odasına gelmezd틪�. Nâmahrem olanların karışık oturmaları hayatı boyu en çok ve en c틪�dd틪� muhalefet ett틪�ğ틪� hususların başında olmuştur. Bu t틪�t틪�zl틪�ğ틪� sebeb틪�yle hayatı boyu hanımlara özel sohbet틪� h틪�ç olmamıştır. Ancak müsa틪�t şartlarda ve kend틪�ler틪�ne has yerler틪�nde sohbet d틪�nlemeler틪�ne de h틪�ç engel olmamıştır. İbadetler틪� çok 틪�t틪�nalı 틪�d틪�. Cemaate devama çok önem ver틪�r, teheccüde mutlaka kalkar, evrâdını asla aksatmazdı. El틪�nden tesb틪�h틪� h틪�ç düşmezd틪�. Yolculuklar hep özel arabalarla yapıldığı 틪�ç틪�n, yolda namaz vakt틪� olunca 틪�lk cam틪�de durulur ve namaz kılınır, namazlarda sünnetler asla terk ed틪�lmez, tesb틪�hler çek틪�l틪�r, dualar ed틪�l틪�r sonra yola devam ed틪�l틪�rd틪�. Mezhep d틪�s틪�pl틪�n틪�ne çok d틪�kkat ederd틪�. D틪�ğer mezhep 틪�mamlarına olan aşırı sevg틪�s틪�n틪�n yanında Hanef틪� mezheb틪�n틪�n görüşler틪�yle amel ederd틪�. Gerek Haremeyn’de bulunduğu zamanlarda, gerek yolculuklarında bu d틪�s틪�pl틪�nden tav틪�z verd틪�kler틪�n틪� h틪�ç görmed틪�k. Onun en mümeyy틪�z vası﨤arından b틪�r틪� de selefe bağlılık, Allah dostlarına aşırı sevg틪� ve tar틪�he saygı 틪�d틪�.


R틪�câlullaha tesl틪�m틪�yet틪�, manev틪� feyz틪�n ana kaynağı olarak görür, onlara muhabbet틪� veya muhalefet틪� da틪�ma ölçü olarak telakk틪� ederd틪�. B틪�lhassa b틪�zzat müntes틪�p bulunduğu Mahmûd Sâm틪� Ramazanoğlu Efend틪� Hazretler틪�’ne aşırı b틪�r sevg틪�s틪� ve saygısı vardı. Hemen her konuda kend틪�ler틪� 틪�le 틪�st틪�şare ederlerd틪�. “Hayatım boyu ondan daha büyüğünü görmed틪�m; onun kadar nefs틪�n틪� terb틪�ye etm틪�ş b틪�r zata rastlamadım.” derlerd틪�. Müm틪�nler틪�n duasına çok değer ver틪�r, b틪�r emr틪�n틪�z var mı efend틪�m d틪�yenlere: “B틪�r tek r틪�cam var, ben틪� duadan unutmayınız, hocanız olarak sadece bu kadar b틪�r yüküm var s틪�ze” der ve 틪�lave ederlerd틪�: “Aman dua alın, aman dua alın, aman dua alın!” Eve gelen m틪�saf틪�rlere hep şunu tekrar ederlerd틪�: “Ne kadar baht틪�yarız desek az. Z틪�ra sevd틪�kler틪�m틪�z hep Allah dostları, sevenler틪�m틪�z hep Allah dostları.” Zor şartlarda, sıkıntılı günlerde hep “B틪�z틪�m Allah’ımız var. Görüyor, duyuyor, b틪�l틪�yor ve her şeye kâd틪�r.” d틪�yerek etrafını tesell틪� ederlerd틪�. Büyük 틪�nsanları yüce dağlara benzet틪�r “Onların başları da틪�ma dumanlı olur ama seller ve sıkıntılar etekler틪�nden geçer.” derlerd틪�. Ç틪�le çekmeden asla da´va adamı olunamayacağını, büyük 틪�nsanların hep çekt틪�kler틪� ç틪�leler sonunda büyük olduklarını 틪�fade ederler ve konu 틪�le 틪�lg틪�l틪� hadîs-틪� şerîfe 틪�şaret ederlerd틪�. Hocalarını asla unutmaz, Onlardan ders okumuş olması 틪�le 틪�ft틪�har eder, hemen her sohbet틪�nde onları hayırla yâd eder, rahmetle anar, sık sık onlarla olan hatıralarını anlatırdı. Oturma odasında oturduğu yerde da틪�ma yanında b틪�rkaç k틪�tap bulunurdu. Ya k틪�tap okur ya da tesb틪�h çekerd틪�. Yanında b틪�r teyb틪� de da틪�ma dururdu. K틪�m틪� zaman banttan 틪�lâh틪�ler ve kas틪�deler d틪�nler, radyodan haberler틪� mutlaka tak틪�p ederd틪�. Haberler틪� sunan sp틪�ker


bayan olursa “Radyoyu kapattıktan sonra 틪�st틪�ğfar ed틪�yorum.” derd틪�. Her gün en az b틪�r ulusal b틪�r mahall틪� gazete eve gel틪�r, onları 틪�lg틪� 틪�le okurdu. B틪�zlerle ve torunları 틪�le lât틪�feleşmey틪� çok sever, küçükler틪�n anlattıkları fıkralara güler, onlara hayatında geç틪�rd틪�ğ틪� bazı tatlı ve gülünecek hatıraları anlatır, onları güldürürdü. Asla yemek seçt틪�ğ틪�n틪� görmed틪�k. Her ne p틪�ş틪�r틪�lm틪�şse yer, ne 틪�kram ed틪�l틪�rse asla reddetmezlerd틪�. Ben bunu yem틪�yorum ded틪�ğ틪� b틪�r şey틪� hatırlamayız. Çay 틪�çmey틪� çok severd틪�. Akşamdan sonra “Yâ Hû! Çocuklar 틪�k틪�nd틪�den ber틪� çay 틪�çm틪�yoruz hayd틪� b틪�r çay yapın da 틪�çel틪�m.” d틪�ye çay sevg틪�s틪�n틪� 틪�zhar ederlerd틪�. Çok mukav틪�m b틪�r bünyes틪� vardı. Kara yoluyla umrelere ve haclara g틪�tt틪�ğ틪� dönemlerde, arabasını kend틪�s틪� kullanır, Med틪�ne’den çıktıktan sonra Şam’da b틪�rkaç saat d틪�nlen틪�r ve onunla Konya’ya g틪�rerlerd틪�. Süratl틪� araba kullanmayı severlerd틪�. Başkalarının yanında yolculuk ederlerken önde otururlar ve yolculuk boyunca asla uyumazlardı. Toprakla meşgul olmayı çok severd틪�. Bahçedek틪� ağaçları eller틪�yle budar, aşı yapar, b틪�zzat sularını ver틪�rd틪�. Ç틪�çeklerle meşgul olmaktan çok zevk alırlardı. Erenköy adıyla kurulan mahalleler틪�ndek틪� b틪�nlerce ağaçta hep Onun emeğ틪� vardır. Seyahat틪� çok sever, çok güzel yüzerd틪�. Va´zlarında ve konferanslarında çok cesur konuşurdu. Gazetede veya derg틪�de gördükler틪� ya da haberlerde 틪�ş틪�tt틪�kler틪� bazı şeyler틪� kürsîye çıkarırlar, b틪�lhassa İslâm’a olan saldırıları çok ağır d틪�lle eleşt틪�r틪�rlerd틪�. Bu sebeple çok sorguya çek틪�lm틪�ş, cam틪�den alınarak karakola götürülmüştür. Rabb틪�m틪�z틪�n lûtfu 틪�le mahkûm olmamıştır ama b틪�rçok tak틪�ps틪�zl틪�k kararı da hâtıra olarak kalmıştır. Edeb틪�yatla 틪�lg틪�len틪�r, va´zlarında ş틪�틪�r okumayı 틪�hmal etmezd틪�. B틪�lhassa Mevlânâ Celâledd틪�n-틪� Rûmî, Muhammed İkbâl ve Mola Câm틪� hayranlıkla ş틪�틪�rler틪�n틪� okuduğu büyüklerd틪�r. Şeyh Gal틪�b, Nâbî g틪�b틪� Osmanlı şa틪�rler틪�n틪� hep kürsîye çıkarır, Âk틪�f’틪� asla unutmazdı. Edeb틪�yatta b틪�r maharet olan ebcedle tar틪�h düşürülmes틪� konusunda maharet틪� vardı. B틪�r gün, ev틪�m틪�zde b틪�r dostunun bey틪�tler okuduğuna onunda peş틪�nden tar틪�hler틪� hemen söyled틪�ğ틪�ne şah틪�t olmuştum.


Büyük b틪�r Osmanlı hayranı 틪�d틪�. Tar틪�h b틪�lg틪�s틪� de oldukça 틪�y틪� 틪�d틪�. Osmanlıyı şöyle tar틪�f ederd틪�: “Akl-ı sel틪�m; zevk-틪� sel틪�m; azm-틪� kav틪�.” Yan틪� da틪�ma en mükemmel틪� ve en güzel틪� yapmışlar. Düşündükler틪� hemen her şey틪� gerçekleşt틪�rm틪�şler. M틪�saf틪�re 틪�kramı çok sever, seçk틪�n m틪�saf틪�rler틪�m틪�z olduğunda sofraya oturmaz, onlara b틪�zzat h틪�zmette bulunurlardı. Hemen hemen m틪�saf틪�r틪�m틪�z틪�n olmadığı gün olmaz, sık sık yemekl틪� m틪�saf틪�rler틪�m틪�z olurdu. Büyükler틪�ne saygı duyduğu, cemaat틪�n틪� sevd틪�ğ틪� 틪�ç틪�n kend틪�s틪� de büyük 틪�nsanlar tarafından sev틪�lm틪�ş, saygı duyulmuştu. Başta Üstâdı Mahmûd Sâm틪� Ramazanoğlu Efend틪� olmak üzere ev틪�m틪�zde Hacı Vey틪�s Zâde Mustafa Efend틪�, Lâd틪�kl틪� Hacı Ahmed Efend틪�, Al틪� Ulv틪� Kurucu Efend틪�, Muhammed Harrân틪� Efend틪�, Mehmed Zâh틪�d Koktu Efend틪�, Musa Topbaş Efend틪�, Mekke Ulemasından Muhammed Alevî Mâl틪�kî Efend틪�, Havlucu Ahmed Efend틪�, Yahyalılı Hacı Hasan Efend틪� g틪�b틪� büyük 틪�nsanlar; Nec틪�p Fazıl Üstâd, Necmedd틪�n Erbakan g틪�b틪� meşhurlar m틪�saf틪�rler틪�m틪�z olmuşlardır. Ayrıca Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve bazı bakanlarımızın ve D틪�yanet İşler틪� Başkanımızın ev틪�m틪�z틪� teşr틪�﨤er틪� de b틪�zler 틪�ç틪�n şeref olmuştur.

O ömrü boyu İslâm’a h틪�zmet aşkı 틪�le yandı. Ömrü boyu 틪�lme ve 틪�nsanlara h틪�zmet ett틪�. Madd틪� h틪�çb틪�r karşılık beklemeden, dünyev틪� b틪�r makama tal틪�p olmadan, 틪�nsanların el틪�nde olana asla meyletmeden ALLAH rızası 틪�ç틪�n koştu koşturdu. Çalıştı çabaladı. B틪�r Ankara konferansından sonra fan틪�lasından tam b틪�r su bardağı ter sıkmıştım. Ceketler틪� hep terden esk틪�m틪�şt틪�r. “B틪�r gün İslâm hayata hâk틪�m olursa, balkondan alkışlayanlardan olmayacağız. Bu güzel günlerde Allah’ın 틪�zn틪�yle b틪�z틪�m de el emeğ틪�m틪�z, alın ter틪�m틪�z var d틪�ye baht틪�yar olanlardan olacağız.” derd틪�. Ayrıca “Ölmeyeceğ틪�m! Az틪�z Konyalılar Allah’ın 틪�zn틪�yle ölmeyeceğ틪�m.” d틪�yordu. Bugün telev틪�zyonlar ve radyolar va´zlarını halka fasılasız d틪�nlet틪�yorlarsa, bu tesp틪�t틪�n ve duanın en bar틪�z tezahürüdür.


H틪�zmetle geçen o güzel ömrün en güzel şah틪�d틪�, Ümmet-틪� Muhammed틪�n vefatındak틪� vefâsıdır. Yarım m틪�lyona yakın 틪�nsanın gözyaşlarıyla parmaklarının ucunda taşıdıkları tabutu 틪�le Tah틪�r Hoca Efend틪�, Rasûlullah Sallâllahü Aleyh틪� ve Sellem’틪�n “S틪�z arzda Allah’ın şah틪�tler틪�s틪�n틪�z!” d틪�ye tesp틪�t buyurdukları, 틪�nananların en mükemmel duygularla d틪�le get틪�rd틪�kler틪� şehadetler틪� 틪�le ebed틪� âleme uğurlandı. Onun vefatı da, cenaze meras틪�m틪� de b틪�r va´z olmuştu. O Mâşûkuna g틪�derken de va´z ed틪�yor, tebl틪�ğde bulunuyordu. İslâm’a adanan b틪�r ömrün sonunu âleme 틪�lan ed틪�yor, b틪�zlere nas틪�hatte bulunuyordu. Makamı F틪�rdevs-틪� a´lâ olsun. ……………………………….. Sözün sonunda Üstâd Nec틪�p Fazıl’ın onun 틪�ç틪�n köşes틪�nde yazdığı üç makaley틪� b틪�r hâtıra olarak aktarıyor, “sultanü’l-vâ틪�zîn”틪� “sultanü’ş-şuarâ”nın kalem틪�nden arz etmek 틪�st틪�yorum. Üstâd, Burdur’da 틪�lk karşılaştıklarında, “Noktalama” köşes틪�nde İstanbul’a şu kısa notu geçer: DİN ADAMI Bu vatanın kaldırımları f틪�ld틪�ş틪�nden ve evler틪� b틪�llûrdan, hayal üstü b틪�r madde ve mânâ kemâl틪�ne ulaşmış b틪�r başkent틪�, s틪�tes틪� (metropol틪�s)틪� olsaydı da, bu başkent틪�n 1 m틪�lyon k틪�ş틪�l틪�k büyük mâbed틪�nde, her ev틪�n her odasında b틪�r hoparlör 틪�ç틪�nde ses틪� uğuldayan b틪�r üstün kelâm ve hak틪�kat vâ틪�z틪� bulunsaydı, onu b틪�le bana hor gösterecek çapta, gerçekl틪�kte ve der틪�nl틪�kte b틪�r d틪�n adamına, 25.000 nüfuslu Burdur Kasabası’nda rastladım. Gel틪�nce anlatırım. KISAKÜREK [1] O seyahat틪�nden İstanbul’a döndükten sonra “Çerçeve”de şunları yazar:


Tah틪�r Büyükkörükçü Şöhret틪�n틪� uzaktan duyduğum, fakat şahs틪�yle, eser틪�n틪� ve tes틪�r틪�n틪� Burdur Kasabası’nda gördüğüm Tah틪�r Büyükkörükçü, öteden ber틪� vası﨤arını hayal틪�mde yaşattığım üstün d틪�n adamının hâl틪�s örneğ틪�… Öyle k틪�, 틪�nsan, döküm 틪�ş틪�yle elde ed틪�leb틪�len b틪�r varlık olsaydı, Tah틪�r Hoca’yı kumda açılmış b틪�r kalıp g틪�b틪�, model d틪�ye göstereb틪�l틪�rd틪�m. Bütün d틪�n adamları, madenler틪�n틪� o kalıpta dondurup Tah틪�r Hoca şekl틪�nde meydana çıkın… Madde bakımından mümkün olmayan bu döküm 틪�ş틪�, unutmayalım k틪�, ruh yönünden kab틪�ld틪�r; ve ruhların b틪�rb틪�r틪� 틪�ç틪�nde er틪�mes틪�, Allah’ın 틪�mkân âlem틪�ne bahşett틪�ğ틪� b틪�r keyf틪�yett틪�r. O halde ruhlar, mâdenler틪�n틪� y틪�ne Tah틪�r Hoca’nın kalıbında dondurup şek틪�llens틪�n… Husûs틪�yle d틪�n telk틪�n틪�ne memur 틪�nsanlar… Tah틪�r Büyükkörükçü, d틪�n adamında, 틪�lm틪�n ruha dönüşünü ve ruhun, b틪�r taraftan en 틪�y틪� ahlâka yuva oluşunu, b틪�r taraftan da her mukavemet틪� er틪�t틪�c틪� b틪�r “nâr-ı beyzâ” potası hal틪�ne gel틪�ş틪�n틪�, topuğundan saçına kadar heykelleşt틪�rmekte… O, büyük dâvânın mukaddes ölçüler틪�n틪� (pas틪�f) b틪�r nak틪�l plânında geveleyen köhne b틪�r ses ustuvanes틪� değ틪�l, aynı ölçüler틪�n dost ve düşman bütün kutuplarını tanıyan ve cem틪�yettek틪� her tatb틪�k şekl틪�n틪� b틪�len yepyen틪� b틪�r n틪�da hançeres틪�… Burdur g틪�b틪� b틪�r köşeye 틪�t틪�lm틪�ş, tıkılmış olan bu n틪�da, kend틪�s틪�n틪� 24 cam틪� 틪�le oradak틪� tugaya ve hap틪�shaneye bağlayan, böylece bütün Burdur’u fıkır fıkır kaynatan nak틪�l şebekes틪�yle, gönül 틪�sterd틪� k틪�, bütün Türk틪�ye’y틪� f틪�les틪� 틪�ç틪�ne alsın… Burdur, bütün vatanın hasret çekt틪�ğ틪� d틪�n adamı örneğ틪�n틪� koynunda barındırdığından, bütün vatan da, bunca ölü, sakat veya sapık m틪�saller 틪�ç틪�nde nümunel틪�k şahs틪�yet틪�n Burdur’da bulunduğundan haberl틪� m틪�d틪�r?”. [2] 1968 yılında b틪�r s틪�yas틪� part틪� l틪�der틪�n틪�n Büyük M틪�llet Mecl틪�s틪� kürsüsünde yaptığı konuşma üzer틪�ne de y틪�ne “Çerçeve” adlı köşes틪�nde şunları yazmıştı: Konya Müftüsü


Konya Müftüsünden ne 틪�sterler? Onu bell틪� başlı b틪�r şahıs olarak mı ele alırlar, b틪�r makam veya b틪�r sembol d틪�ye m틪�? Hakkında menfî sıfatların heps틪�n틪� tükett틪�ğ틪�m틪�z ve yen틪�s틪�n틪� bulmakta âc틪�z kaldığımız 틪�ht틪�yar Paşa, asıl alâkalı 틪�s틪�mler틪� anmaktan çek틪�nd틪�ğ틪� 틪�ç틪�n, “Konya Müftüsü”nü b틪�r kere ağzına alır ve ondan sonra bu tab틪�r sloganlaşır. Konya Müftüsü aşağı, Konya Müftüsü yukarı!.. Hattâ mâhut gazeten틪�n yazarı, Konya Müftüsü’nü üçayaklı sehpanın b틪�r ayağı olarak göstermeye kadar g틪�der; başka b틪�r gazete de “günün ans틪�kloped틪�s틪�” şekl틪�nde, bu yed틪� başlı, kırk kollu ve yetm틪�ş ayaklı canavarın kafa kâğıdını neşretmeye kalkar. Konya Müftüsü, Tah틪�r Büyükkörükçü 틪�s틪�ml틪�, ruhta ve maddede genç ve d틪�nç, der틪�n ve gerçek b틪�r müslümandır; ve d틪�n adamları 틪�ç틪�nde vecd, 틪�hlâs, 틪�rfan ve 틪�drak bakımından sayısı b틪�rkaçı geçmeyen müstesnâ örneklerden b틪�r틪�d틪�r. Bu dâvânın (fors motr틪�s) ded틪�kler틪� muharr틪�k kuvvetler틪�n d틪�le almaktan korkup da Tah틪�r Büyükkörükçü’yü makam 틪�sm틪�yle hedef tutmak, d틪�n adamları tarafından kanunsuz b틪�r hareket köpürtüldüğü yolunda bazı merc틪�ler틪� ve zümreler틪� kışkırtmak 틪�ç틪�nd틪�r ve her zaman olduğu g틪�b틪� tâb틪�yeler틪�n en denîs틪�d틪�r. Yalnız makam 틪�sm틪�yle anılan Tah틪�r Büyükkörükçü, asıl bu 틪�sm틪�n arkasındak틪� tems틪�lc틪� mânâ 틪�le ele alınıyor, böylece şer틪�at틪�n harekete geçt틪�ğ틪� ve her şey틪� s틪�l틪�p süpürmek üzere olduğu tarzında b틪�r hava yayılmak 틪�sten틪�l틪�yor. Ve 틪�ş틪�n en haz틪�n tarafı, cevap vermeye tenezzül etmeyecek olan bu makamın asîl sükûtu, kend틪�ler틪�nce zaaf telâkkî ed틪�ld틪�ğ틪� 틪�ç틪�n hücum 틪�st틪�kamet틪� kolayca o tarafa çevr틪�l틪�yor ve hak틪�katte m틪�mled틪�kler틪� hedef, üzerler틪�ne yalın kılıç gelmes틪�n d틪�ye b틪�r ân görmemezl틪�ğe get틪�r틪�l틪�yor. Sevg틪�l틪� Tah틪�r Büyükkörükçü! İslâm dâvasının, bokstak틪� antrenman yastığı g틪�b틪�, tokatlanacak 틪�nsanı olarak sen틪� seçenlere teşekkür ve bu hal틪�nden Allah’a hamdet!. Nec틪�p Fazıl Kısakürek [3] Az틪�z üstâda, yüce ruhuna b틪�nlerce teşekkür. ALLAH’a emanet olun


Dr. Abdurrahman BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Konya Merkez Vâ틪�z틪� Konya 12. 07. 2011 [1] Nec틪�p Fazıl Kısakürek, “Noktalama”, Yen틪� İstanbul Gazetes틪�, 17 Ocak 1965. [2] Nec틪�p Fazıl Kısakürek, “Çerçeve”, Yen틪� İstanbul Gazetes틪�, 19 Mart 1965. [3] Nec틪�p Fazıl Kısakürek, “Çerçeve”, Yen틪� İstanbul Gazetes틪�, 8 Mart 1968. Kaynak: http://kapucam틪�틪�.com/?p=202

Yazıyı beğend틪�n m틪�?

0%

0%

0%

0%

0%

GENEL, KİM KİMDİR? K A P U C A M İ İ , K O N YA TA H İ R H O C A , TA H İ R B Ü Y Ü K K Ö R Ü K Ç Ü , TA H İ R B Ü Y Ü K K Ö R Ü K Ç Ü K İ M D İ R , TA H İ R H O C A

0%



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.