Felsefeyi, Takdim im dir
İçindekiler Ö n s ö z ............................................................... 1. A h lak ........................................................ 2. S iy a se t...................................................... 3. S e v g i........................................................ 4. Ö lü m ........................................................ 5. B ilgi........................................................... 6. Ö z g ü rlü k ................................................. 7. T a n r ı ........................................................ 8. A te izm ...................................................... 9. S a n a t........................................................ 10. Z a m a n ..................................................... 11. İnsan ........................................................ 12. B ilg e lik ...................................................
S ö z d iz im i........................................................ Türkçe K aynakça............................................
Felsefeyi Takdim im dir
Önsöz
“F elsefe, bilgelik alıştırm ası ve öğretisidir" KANT
Felsefe yapm ak kendi kendine düşünm ektir, am a kimse önce likle sadece diğerlerinin ve özellikle de geçm işin büyük felsefecile rinin düşüncelerine dayanarak geçerli bir felsefe yapm aya ulaşa maz. Felsefe, sadece bir m acera değil; aynı zam anda çabasız, okum asız ve araçsız ilerlem eyen bir iştir. İlk adım lar fazlasıyla cesaret kırıcı, çoğu kez zor ve can sıkıcıdır. Son yıllarda beni “felsefe kitap çıkları” yayınlam aya iten şey budur. N edir bu “ felsefe kitapçıkları?” H er biri kırk kadar m etinden oluşan, ki bu m etinler çoğu kez kısa ve bana önemli görünen bazı kavram ları, ana unsurlarıyla açıklam a ya çalıştığım birkaç sayfalık sunum içeren, on iki küçük bölüm den oluşan bir felsefeye giriş derlemesidir... Bu kitap, itina ile gözden geçirilm iş ve genişletilm iş bu on iki sunum dan oluşmuştur. Burada da aynı alçakgönüllü amaç güdül-
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
müştür: Olası diğer yüzlerce girişten biri olarak felsefeye bir giriş
Arzu edilm esi gereken de budur. D aha iyi, daha güçlü, daha derin
yapm a, bu yolda bir kapı açma. Bu yol, okuyucuya kitabı okuyup bi
düşüneceğiz. D aha uzağa ve daha ivedi gideceğiz. Yine, K ant’ııı de
tirdikten sonra, er ya da geç yapıtları kendi kendine keşfetm e ve is
diği gibi: “ Bir yargı modeli gibi değil sadece kendi kendine onun
terse de kendi antolojisini titizlikle hazırlam a olanağı verecektir.
üzerine, hatta ona karşı bir yargıda bulunm a fırsatı olarak ele alın
Felsefenin yirm i beş yüzyılı bitm ez tükenm ez bir hazinedir. Bu kü
m alıdır.” Kimse bizim yerim ize felsefe yapam az. Elbette felsefenin
çük kitap, birilerinde felsefeyi daha yakından tanım a arzusu uyandı
kendi uzm anları, uğraşanları, öğretm enleri vardır, am a felsefe, ne
rırsa, onda ışık ve haz bulm aya yardım edebilirse o zam an boşuna
bir uzm anlık ne bir m eslek ne de bir bilim dalıdır: İnsan varlığını
yazılm am ış olur.
oluşturan bir boyuttur. Flayatla ve akılla donatıldığım ız andan itiba
Fledeflenen okuyucuya gelince, öncelikle, aldığım m ektuplar
ren, bu iki yetinin birbirine eklem lenm esi sorusu kaçınılm az olarak
aracılığıyla bunun çok daha ötesine geçtiğini fark edinceye kadar,
varlığını ortaya koyar. Elbette felsefe yapm adan akıl yürütülebilir
yeni gençliği düşünüyordum . Yine de, bu önyargıdan kim i izler kal
(fen bilim lerinde olduğu gibi), felsefe yapm adan yaşanabilir (buda
dı: bazı örneklerin seçimi, belirli bir görüş açısı, belirli bir üslup,
lalık ve tutku içinde yaşam ak). A m a felsefe yapm aksızın yaşam ını
bazen şu ya da bu nokta üzerinde daha çok durma... Bu da bana sen
düşünm ek, düşüncesini yaşam ak olmaz. Çünkü felsefe budur.
diye hitap etm eyi zorunlu kılan şeyi açıklar, çünkü asla sen diye hi
Biyoloji hiçbir zam an bir biyoloğa nasıl yaşam ak gerektiğini
tap etm ediğim lise ve üniversite öğrencilerim den çok, kendileri de
anlatm ayacaktır, yaşam anın gerekli olup olm adığını, hatta biyoloji
yeni gençlik dönem inde olan çocuklarım ı düşünüyordum . Bütünü
yapm anın gerekip gerekm ediğini söylemeyecektir. Sosyal bilimler,
düşündüğüm de düzeltm eye gerek görm ediğim pek çok öğe var. F el
ne insanlığın ne de beşeri bilim lerin değerinin ne olduğunu söylem e
sefe yapm anın yaşı yoktur, ama yeni gençler, yetişkinlerden daha
yecektir. İşte bunun için felsefe yapmak gerekm ektedir: Çünkü bil
fazla bu konuda kendilerine eşlik edilm esine ihtiyaç duyarlar.
diğim iz, yaşadığım ız ve istediğim iz şeyler üzerine düşünm ek gere
Felsefe nedir? K ısa aralıklarla ve bu on iki bölüm ün sonunda felsefeyi iyi b ir şekilde açıkladığım a inanıyorum . Felsefe ne bir bi lim ne de bir bilgidir; bir bilm e edimi de değildir; elde bulunan bil giler üzerinde bir düşüncedir. Bu nedenle felsefeyi öğrenem iyoruz diyordu, Kant. Sadece felsefe yapm ak öğrenilir. Nasıl? Kendi kendi ne felsefe yaparak: Kendi düşünceni, başkalarının düşüncesini, dün yayı, toplum u, deneyim in bize öğrettiklerini, bizde bıraktığı bilin mezlikleri kendi kendine sorgulayarak... Tuttuğum uz yol üzerinde şu ya da bu “profesyonel” felsefecinin yapıtlarıyla karşılaşılabilir.
kir ve hiçbir bilgi buna ne yeter ne de buna izin verir. Sanat? Din? Politika? Bunlar büyük sorunlardır, fakat büyük sorunların da sor gulanm ası gerekir. Flalbuki onları sorguladığım ız ya da onlar üzeri ne kendim izi biraz daha derinlem esine sorguladığım ızda en azından bir kısm ını kavram ış bulunuruz. Böylece felsefeye bir adım atmış oluruz. D aha sonra sırası gelince felsefenin kendisi de sorgulanm a lıdır, bunu hiçbir felsefeci yadırgam az, fakat felsefeyi sorgulam ak, onun içinden çıkm ak değil onun içine girmektir.
Felsefeyi Takdim im dir
A ndre Comte-Sponville Hangi yolla? Burada sadece gerçekten bildiğim tek yolu izle
fanatiklik, bağnazlık veya diğerlerinin felsefesi. M üttefikler mi? B i
dim, B atı F elsefesi’nin yolunu. Bu, başka felsefeler, başka yollar ol
limler. Konusu mu? İnsanı da içine alan bir bütün veya bütünün için
m adığı anlam ına gelm ez. Felsefe yapm ak, usla yaşam aktır ve us da
de olan insan. Am acı mı? Bilgelik: M utluluk, am a hakikatin içinde
evrenseldir. Felsefe nasıl herhangi bir insanın özelinde kalabilir?
ki mutluluk.
Ö zellikle D oğu’da ruhani ve nazari başka gelenekler vardır, bunu
U ygulam ada, felsefenin konuları çok fazladır: İnsanla ve doğ
herkes bilir. Fakat her şeyden bahsedilem ez, çoğunu sadece ikinci
ruyla ilgili hiçbir şey ona yabancı değildir. Yine de, bu dem ek de
elden öğrendiğim D oğu Felsefesi’ni tanıtm ayı iddia etm em benim açım dan gülünç olacaktır. Felsefenin sadece ve özellikle Yunan ve Batı Felsefesi olduğuna inanm ıyorum . Ancak, Yunanlılardan beri B atı’da, bizim olan, sınırsız bir felsefe geleneği vardır. Herkes gibi ben de buna inandım ve okuyucum u da işte buna doğru yönlendir m ek istiyorum . Söylem lerinin kısalığı altında, bu sunum ların tutku su yine de ölçülem eyecek kadar geniştir. B undan dolayı da, tanım larının bir parçası olan eksiklik affedilmelidir. Us ile yaşam aktan bahsediyordum . Bu, bir yönü işaret eder, bu da felsefenin yönüdür, am a onun içeriğini tüketm eyi asla başaram a yacaktır. Felsefe, köklü sorgulam a, evrensel ve nihai hakikatin ara yışı (bilim lerde olduğu gibi şu ya da bu kısmi gerçeğin hakikati de ğil), kavram ların yaratıcılığı ve kullanım ı (başka bilim dallarında da
ğildir ki hepsi eşit derecede önemlidir. Kant, M antık adlı m eşhur eserinde, felsefenin alanını dört soruyla özetliyordu: N e bilebilirirfı?, N e yapm am gerek?, N e üm it edebilirim?, İnsan nedir? “İlk üç soru, son soruyla ilişkilidir,” diye belirtir. A m a şunu eklem ek isterim ki, bu dört sorunun hepsi de, şüphesiz insani ve felsefi olarak temel olan beşinci bir soruya açılım yapar: N asıl yaşam ak? Bu soruya akıllıca yanıt vermeyi denediğim iz andan itibaren felsefe yapıyoruz ve bu soruyu kendine sorm ak kaçınılm az olduğuna göre, felsefeden sadece budalalık ya da gericilik nedeniyle uzak kalınabileceği sonu cuna varabiliriz. Felsefe yapılm ası gerekli midir? Bu soru sorulduğunda, buna ciddi bir cevap aranm aya başladığında bile felsefe yapılm ış olur. Bu, felsefenin kendi sorgulanm asına ya da kendi kendini doğrula m asına indirgenebileceği anlam ına gelmez. Çünkü, kendim izi, dün
yapılsa bile), kendi üstüne katlanm a (usun veya ruhun kendine dö
ya, insanlık, m utluluk, hukuk, özgürlük, ölüm, Tanrı, bilgi hakkın
nüşü düşüncenin düşüncesi), kendi tarihi ve kendi insanlık tarihi üze
da (bazen akılcı, bazen köktenci bir şekilde) sorguladığım ızda az
rine derin düşünm e, olası en büyük tutarlılığın ve olası en büyük us
veya çok, iyi veya kötü felsefe yapm ış oluruz. Kim, bunu yapm ak
sallığın arayışı (yaşam a sanatına açılacak olan usun sanatı denebilir),
tan vazgeçebilir ki? İnsan, felsefe yapan bir hayvandır: Felsefeyi
bazı kere sistem lerin inşası, her zam an tezlerin, kuram ların özüm -
ancak, kendi insanlığının bir parçasını reddederek yadsıyabilir.
lenm esidir... A m a aynı zam anda da, hatta belki de öncelikle felsefe,
D olayısıyla felsefe yapm ak gerekir. Yapabildiğimiz kadar ile
yanılsam aların, önyargıların, ideolojilerin eleştirisidir. Felsefe, tam
ri düşünm ek, bilm ediğim iz kadar uzaklara gitmek. A m a hangi amaç
olarak bir m ücadeledir. Silahı mı? Akıl. D üşm anları m ı? B udalalık,
içinde? D aha insani, daha akılcı, daha huzurlu, daha m antıklı, daha
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdiniim dir
m utlu ve özgür bir hayat... İşte geleneksel olarak, bilgelik diye ad landırdığım ız budur: Yalansız ve göz boyam adan uzak bir m utluluk hali. B una erişilebilir mi? H iç süphesiz, asla tam olarak değil. A m a bu, ona eğilm eyi veya yaklaşm ayı engellem ez. “Felsefe, insan için bilgelik yolunda bir çabadır ve daim a yarım kalır,” diyor Kant. İşte geç kalm adan yola koyulm ak için bir sebep daha. Daha iyi yaşam ak için daha iyi düşünm ek söz konusudur. Felsefe bu iştir; bilgelikse
1
dinginlik. N edir felsefe? Yanıtlar, felsefeciler kadar çok ya da eksiktir.
A hlak
Bu, yanıtların esasta birleşmesine ve kesişmelerine engel olmaz. Ö ğ rencilik yıllarım dan beri E piküros’un yanıtına karşı bir zaafım oldu: “Felsefe, söylem ler ve akıl yürütm elerle bize m utlu yaşam ı sağla yan eylem dir.” Bu, felsefeyi en büyük başarısıyla tanım lam aktır (bilgelik, ebedi güzellik). Böylesi başarı hiçbir zam an tam olm asa bile, onu başarısızlıklara hapsetm ekten daha iyidir. M utluluk am aç tır, felsefe ise yol. H erkese iyi yolculuklar!
Tedirgin bir Sokrates olm ak m utlu bir dom uz olm aktan yeğdir, m esut bir buda la olm aktansa tedirgin Sokrates olm ak yeğdir. Budala veya dom uz fa rklı düşü nüyorsa da bu sorunun tek bir yönünü bildikleri içindir: Kendilerininki. D iğeri ise karşılaştırm a yapm ak için her iki ta rafı da bilir. John Stuart M il I .
A hlak konusunda yanılgıya düşeriz. Ö ncelikle ahlak, ne ı c/ıı landırm ak, ne baskı altına alm ak, ne de kınam ak için vaıdıı Hunim için m ahkem eler, polisler, cezaevleri vardır ve kim se oralında ahla kı görem ez. Sokrates hapishanede ölm üştür am a yargıçlınındım ıl ı ha özgürdür. Belki de felsefe işte orada, her biri için ahlıık, ı,ı< mu
16
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
da, her zam an tekrar başlar. O rada hiçbir ceza m üm kün değildir,
kaybolm ası ve herkesin kendi zevki ya da bencil çıkarının peşine
orada hiçbir baskı etkili değildir, orada dıştan gelen hiçbir kınam a
düşm esi için kendini görünm ez kılm ak yeterli olur.
gerekli değildir. A hlak özgür olduğum uz yerde başlar: Kendi kendi
Bu doğru m udur? Tabi ki Platon bunun tersine inandı. Am a
ni yargıladığı ve kendine hükm ettiğinde, ahlak bu özgürlüğün ken
kim se Platoncu olmak zorunda değil... Seni içeren tek cevap ise ken
disidir.
di içindedir. Düşün, bir düşünce deneyi yaşayalım , yüzüğe sen sahip
M ağazadan bu plağı veya şu elbiseyi çalm ak istersin... A m a ya
sin. Ne yapardın? Ne yapm azdın? Örneğin, diğerinin m ülkiyetine,
bir korum anın gözetim i ya elektronik bir kontrol sistemi vardır ve
m ahrem iyetine, sırlarına, özgürlüğüne, onuruna, yaşam ına saygılı
ya yalnızca yakalanm aktan, cezalandırılm aktan, kınanm aktan kor
olm aya devam eder miydin? Kim se senin yerine cevap veremez: Bu
karsın... Bu nam usluluk değildir; bu bir hesaptır. Bu ahlak değildir,
soru yalnızca ve tüm üyle seni ilgilendirir. Hğer görünm ez olsaydın,
önlem dir. Polis korkusu erdem in karşıtıdır veya sadece ihtiyattan
yapm adığın fakat kendine izin vereceğin şeylerin tümü ahlaktan çok
kaynaklanan bir erdemdir.
ikiyüzlülüğe veya ihtiyata aittir. Buna karşın, görünm ez olduğunda
Bunun tersini düşün, P laton’un anlattığı o yüzüğe sahipsin ve
dahi, çıkar için değil de görev olarak kendine kabul ettirdiğin ya da
G yges'in m eşhur yüzüğü seni istediğinde görünm ez kılacak... Bu,
yasakladığın şey, yalnızca ahlaktır. Ruhunun bir m ihenk taşı var.
bir çobanın tesadüfen bulduğu sihirli bir yüzüktür. Tüm üyle görün
Kendi kendini yargıladığın yerde ahlakının bir m ihenk taşı vardır.
m ez olm ak için yüzüğün taşını avuç içine, yeniden görünür olm ak
Senin ahlakın? Bu, bir başkasının bakışına veya dışarıdan gelen şu
için de taşı dışarıya doğru çevirm ek yeterlidir... Ö nceleri, nam uslu
veya bu tehdide bağlı olmaksızın, iyiye ve kötüye, yasaklanm ış ola
biri olarak geçinen Gyges, kendisine tutsak ettiği bu yüzüğün suça
na ve ödeve, kabul edilebilire ve edilem eyene dair bir anlayış adına
teşviklerine karşı koym asını bilem edi. Sihirli gücünden, saraya gi
kendinden istediğin şeydir. Som ut olarak, yenilm ez ve görünmez ol
rip kraliçeyi cezbetm ek, kralı öldürüp tek başına iktidarı ele geçir
san bile boyun eğeceğin kurallar bütünüdür.
m ek gibi ondan yalnızca kendi çık an için faydalandı. D evlet'te bu
Bu çok mudur, az m ıdır? Buna karar verecek olan sensin. Ö r
nu anlatan, iyiyle kötünün ya da öyle olduğu varsayılanların, sade
neğin, kendini görünm ez kılabilseydin bir m asum a hüküm giydirt-
ce ihtiyat veya ikiyüzlülük aracılığıyla ayırt edilebilecekleri sonucu
m eyi, bir dosta ihanet etm eyi, bir çocuğa acı çektirm eyi, tecavüzü,
na varır, başka bir deyişle, bir başkasının bakışına atfedilen eşit d e
işkenceyi, öldürm eyi kabul edecek miydin? Yanıtı yalnızca sana
ğerde olm ayan bir önem ya da kendilerini gizlem e yeteneklerinin
bağlıdır: Sen de ahlaki olarak sadece kendi yanıtına bağlısın. Y üzü
azlığı-çokluğu aracılığıyla... H er biri G yges yüzüğüne sahip oldu
ğün yok mu? Bu seni, düşünm ekten, yargılam aktan ve hareket et
ğunda artık onları birbirinden ayıracak bir şey kalm az: “H er ikisi de
m ekten alıkoym az. Bir serseri ile nam uslu bir adam arasında görü
aynı am aca yönelir.” Bu, ahlakın, yalnızca m akyajlı bir erdem , bir
nüşten başka bir fark varsa bu, diğerlerinin bakışının, sakınım ının
yalan ve bir yanılsam a olduğunu varsaymaktır. Bütün yasakların
her şey olm adığının bir göstergesidir. A hlakın iddiası ve yüce yal
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
nızlığı budur. Tüm ahlak ötekiyle, am a kendi kendiyle olan bir iliş
cıyla, bir serseri olm am ak, bir insanlık fikrine ve kendine dair bir
kidir. A hlaki olarak hareket etm ek, başkalarının çıkarlarını hesaba
fikre sadık kalmak için olmalıdır. Ahlak “N e yapm alıyım ?" sorusunu
alm ak şüphesiz am a P laton’un dediği gibi “tanrıların ve insanların
cevaplar. Bu, bütün ödevlerim in tüm üdür, bir başka deyişle -herkes
haberi olm adan”, bir başka deyişle ödülsüz, cezasız ve senin öz yar
gibi benim de onları ihlal ettiğim olm uş olsa da- m eşru olarak kabul
gından başka hiçbir şeye ihtiyaç duym aksızın hesaba almak. B ir id
ettiğim zorunluluklardır. B aşkasının denetim iyle, beklenilen ödüller
dia m ı? İyi anlatam ıyorum , çünkü bir kez daha yanıt yalnızca sana
veya yaptırım lardan bağım sız olarak, kendim e kabul ettirdiğim ya
bağlı. Bu bir iddia değil, bir seçimdir. Yapmak zorunda olduğun şe
da kabul etm em gereken kanundur.
yi bilen yalnızca sensin ve kim se senin yerine karar verem ez; ahla
“D iğerleri ne yapm alıdır?" değil, “N e yapm alıyım ?" Ahlaki
kın yalnızlığı ve büyüklüğü. Yalnızca kendi kendine yasakladığın
törecilikten ayıran şey budur. “A hlak asla kom şu için değil,” diyor
kötülükle, yaptığın iyilikle ve -yapılan iyiliği senden başka kim se
du Alain. K om şunun işleriyle uğraşm ak ahlaki değil, ahlakçılıktır.
bilm ese bile- iyi bir şey yapm ış olm anın doyum undan başka hiçbir
H angi tür daha tatsızdır? H angi söylev daha boştur? A hlak yalnızca
yarar gözetm ediğinde bir değerin vardır. Bu Spinoza’nın düşüncesidir: “İyi bir şey yapm ak ve kendini neşeli hissetm ek.” Bu çok özlü bir düşüncedir. En azından kendine birazcık saygısı olm aksızın nasıl neşeli olunur? Kendini yönetm eksizin, kendine hâkim olm aksızın, kendini aşm aksızın kendine nasıl saygı duyulur? Söylendiği gibi, oynayacak olan sensin fakat bu bir oyun değil, bir gösteri de değil. Bu senin yaşam ının ta kendisi: bu rada ve şu anda, yaptığın şey neyse sen o'sun. B ir başkası olmayı düşlem ek ahlaken gereksizdir. Zenginliği, sağlığı, güzelliği, m utlu luğu... üm it edebiliriz. Erdem i ümit etm ek saçmadır. İyi bir kişi ve ya bir serseri olm ak, buna sen, yalnızca sen karar verirsin: Gerçekte, istediğin şeyle eşdeğersin.
birinci şahısta meşrudur. Birine “cöm ert olmak zorundasın” dem ek, cöm ertliğin bir kanıtı değildir. Ona, “cesaretli olmak zorundasın” dem ek cesaretin kanıtı değildir. A hlak yalnızca kendini ilgilendirir: Ö devler sadece onun kendi içinde değerlidir. Diğerleri için hak ve bağışlam a yeterlidir. Ü stelik, ötekinin niyetlerini, eksikliklerini veya hak ettiklerini kim bilebilir? Ahlaken kim se, eğer varsa T anrı’dan ya da kendisin den başkası tarafından yargılanam az ve bu da yeterli bir varoluştur. Bencil m iydin? Alçak m iydin? Başkasının zayıflığından, sıkıntısın dan, saflığından yararlandın m ı? Yalan söyledin mi, çaldın mı, teca vüz ettin m i? Bunu sen biliyorsun ve kendi içinde kendin hakkında sahip olduğun bu bilgi, ki bunu bilinç olarak adlandırırız, var olan
A hlak nedir? Bireyin kendi kendine yasakladığı veya kabul et
tek yargıçtır, en azından ahlaki olarak önem taşıyan tek yargıç. Bir
tirdiği şeylerin tümüdür, ancak bu öncelikle, bencillikten başka bir
dava mı? Bir para cezası mı? Bir hapis cezası m ı? Bu yalnızca in
şey olm ayacak olan kendi m utluluğunu ya da refahını artırm a am a
sanların adaletidir: Yalnızca hukuk ve polistir. Serbest olan kaç ser
cıyla değil, başkasının haklarını ve m enfaatlerini hesaba katm a am a
seri var? Kaç cesur insan hapiste? Toplumla uyum içinde olabilirsin
A ndre Comte-Sponville ve bu da hiç şüphesiz gereklidir. Fakat bu senin kendinle, kendi b i lincinle uyum lu olmanı engellem ez ve işte tek gerçek kural budur.
Felsefeyi Takdim im dir nılacak bir şey olduğunu mu bilm ek istiyorsun? E ğer herkes senin gibi davranırsa ne olacağını kendine sor. Örneğin, bir çocuk kaldı rım a bir çiklet atıyor: Ebeveynleri ona, “D üşün herkes bunu yapar
O halde, ne kadar birey varsa o kadar da ahlak mı vardır? H a yır. A hlakın tüm paradoksu budur: Sadece birinci şahısta bir değer taşır, ama bu evrenseldir, bir başka deyişle bütün insanlar içindir (çünkü bütün insanlar bir “ben”dir). En azından, biz onu bu şekilde yaşıyoruz. U ygulam ada iyi biliyoruz ki, aldığım ız eğitim e, içinde yaşadığım ız toplum a veya dönem e, gittiğim iz yerlere, kendim izi bulduğum uz kültüre bağlı olarak farklı ahlaklar vardır... M utlak bir ahlak yoktur ya da kim se oraya m utlak olarak ulaşam az. Fakat ken dim e zulm ü, ırkçılığı ya da cinayeti yasakladığım da aynı zam anda biliyorum ki bu herkesin kendi zevkine bağlı olan bir tercih sorunu değildir. Bu, öncelikle toplum un devam ı ve onuru için gerekli olan bir koşuldur, bütün toplum için, başka bir deyişle insanlık veya uy garlık için. Eğer herkes yalan söylerse artık kimse kim seye inanm az olur. H atta artık yalan da söylenem ez (çünkü yalan güvene gereksinim duyar, o güveni çiğniyor olsa da) ve tüm iletişim saçm a veya boşu na olur. E ğer herkes çalarsa, toplum içinde yaşam ak im kânsız veya se filce olur. A rtık hiç kim se için m ülkiyet, refah olm ayacak ve hatta çalınacak bir şey de... Eğer herkes öldürürse, insanlık veya uygarlık kendi yok oluşu nu hazırlar. A rtık korku ve şiddetten başka bir şey olm az ve bizler de aslında ta kendisi olduğum uz suçluların kurbanları oluruz... B unlar yalnızca bazı varsayım lardır, am a bizi ahlakın tam kal bine yerleştiren varsayımlar. Şu veya bu eylem in iyi mi yoksa kına
sa; senin için ve herkes için ne kadar pis, ne kadar tatsız bir durum olurdu!” diyorlar. D üşün ki, a fo rtio ri, herkes yalan söylüyor, öldü rüyor, çalıyor, ırza geçiyor, saldırıyor, işkence yapıyor... Nasıl böy le bir insanlığı isteyebilirsin? Onu çocukların için nasıl isteyebilir sin? Ve kendini, istediğin şeyden ne adına yoksun edersin. O halde, ötekilerde ayıplayacağın şeyi kendine de yasaklam an gerekir ya da evrensele göre, yani zihne veya akla göre, kendini beğenm ekten vazgeçm ek gerekir. İşte karar noktası budur: H erkes için geçerliliği olan ya da geçerli olması gereken bir kanuna kişisel olarak boyun eğm ek söz konusudur. K oşulsuz buyruğun çok iyi bilinen K antçı form ülasyonunun A hlak M etafiziğinin Temellendirilme si adlı eserde dile getirildiği gi bi: “Sadece, evrensel bir yasa haline gelebilecek m aksim lere göre eylem de bulun ona göre davran.” Bu, “sevgili küçük ben”dcn ziyade, insanlığa göre davranm ak ve m enfaatlerinden veya zevklerden çok aklına itaat etm ek demektir. Boyun eğdiği ilke (m aksim ) herkes için geçerliyse bir eylem iyidir: Ahlaki davranm ak, karşı koym aksızın herkesin boyun eğdiği ilkelere uymayı arzu edebilecek şekilde dav ranmaktır. Bu, İn cil'in veya insanlığın ruhuyla birleşir (diğer dinler de de eşdeğerde söylem ler bulabiliriz), R ousseau’nun “yüce özde y iş in d e belirttiği gibi: “Sana nasd davrandm asını istiyorsan baş kasına öyle davran.” Bu da, daha alçakgönüllü ve daha açık bir şe kilde, yine R ousseau’nun “önceki kadar m ükem m el olm asa da da ha yararlı olan” form ülünde belirttiği gibi acıma ruhuyla birleşir: K endi yararını, öteki için m ümkün olabilecek en az zararla sağla.
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Bu, en azından kısm en ötekine göre yaşam aktır ya da daha çok ken
bir ilkeye veya bir güvenceye gereksinim im iz olsun? Nasıl m üm
dine göre am a yargılayarak ve düşünerek. A lain’in dediği gibi "ev
kün olabilirdi? İrade yeterlidir ve daha da iyidir.
rensel olarak hep yalnız...” Bu ahlakın kendisidir.
A lain’in yazdığı gibi, “A hlak, kendi aklının bilincinde olm ak tır ve böylece de m utlak olarak zorunludur; çünkü asalet zorlar. A h
Söz konusu bu ahlakı m eşrulaştırm ak için bir dayanak gerekir
lak kendine saygı duygusundan başka bir şey değildir”. Bu, kendin
mi? Bu, gerekli değildir, çok m üm kün de değildir. Bir çocuk boğu
de ve başkasında insanlığa saygı göstermektir. Bu, reddediş olm a
lur. Onu kurtarm ak için bir ilkeye ihtiyacın var mı? Bir zorba kıyım ,
dan, çaba harcam adan, m ücadele etm eden olmaz. Seni düşünm eyen
zulüm , işkence yapıyor. O nunla m ücadele etm ek için bir ilkeye ge
ya da sadece seni düşünen kısm ını reddetm ek söz konusudur. Sapa
reksinim in var mı? Bir ilke, bizim değerlerim izin değerini garanti
ait olan şiddeti, bencilliği, kendi öz alçaklığını reddetm ek ya da her
leyen, kuşku götürm ez bir gerçeklik olur. Bu bize, bizim le aynı de
durum da aşm ak söz konusudur. Bu, kendini kadın veya erkek ola
ğerleri paylaşm ayanlara dahi, bizim haklı olduğum uzu ve onun da
rak istem ek ya kadın ya da erkek olm ayı hak etmektir.
haksız olduğunu gösterm e imkânı sunar. Bunun için önce m antığı
D ostoyevski’nin bir kahram anı, “ Eğer l'anrı yoksa her şey öz
kurm ak gerekir ve bu da m uktedir olm adığım ız bir şeydir. Ö ncelik
gür olur,” diyor. Hayır, inançlı da olsan inançsız da her şeyi kendine
le, nasıl bir önkoşulsuz ispat ortaya konabilir? Sonra, değerler söz
m übah kılam azsın. H er ¡jeyin içinde en kötüsü de vardır, bu sana ya
konusu olduğunda onu oluşturm ayı iddia ediyor olsa da ahlakı var
kışmaz!
saym ayan bir temel vardır? Bencilliği cöm ertlikten, yalancılığı iç
Ahlaka yalnızca cennet ümidi, cehennem korkusuyla saygılı
tenlikten, şiddet veya zalim liği dinginlik veya acım adan daha üstün
olacak bir inanan, erdemli olamaz: Sadece bencil ve ihtiyatlı olur.
gören bireye haksız olduğu nasıl gösterilir ve bu ona ne gibi bir iyi
K ant’ın az çok açıkladığı gibi yalnızca kendi selameti için iyilik ya
lik yapabilir? Yalnız kendini düşünene, düşünce ne katabilir? Yal
pan, kurtulm uş ve iyi değildir. Yine K ant’ın dediği gibi bir eylem
nızca kendi için yaşayana evrensel ne ifade eder? B aşkasının özgür
"hiçbir şey ümit etm eksizin" tam am landığında yalnızca ahlaki ola
lüğüne, başkasının dinginliğine, başkasının hayatına saygısızlık et
rak iyi demektir. Bu nokta, ahlaken m odernliğe, bir başka deyişle la
m ekten çekinm eyen kişi, çelişm ezlik ilkesine neden saygı göster
ikliğe (doğru anlamıyla, bir inananın, bir ateist kadar laik olabilece
sin? Bununla m ücadele için, öncelikle onun yanlışlıklarını ortaya
ği anlamında) vardığımız yerdir. Bu, Aydınlanma Çağı ruhudur. Bay-
koym ak neden gerekir? K orku kendi kendini çürütm ez. Kötülük
le ’in, Völtaire’in, K ant’ın düşüncesidir. Ahlakı oluşturan din değil
kendi kendini yok etm ez. Şiddete karşı, zalim liğe karşı, barbarlığa
dir; daha ziyade dini kuran ya da doğrulayan ahlaktır. Tanrı varoldu
karşı dayanaktan çok cesarete ihtiyacım ız var. K endim ize karşı da,
ğu için iyi davranm ak zorunda değilim; iyi davranm ak zorunda ol
dayanaktan çok istek ve sadakate ihtiyacım ız var. İnsanlığın ortaya
duğum için -erdemli olm ak için değil fakat üm itsizliğe kapılm am ak
koyduğu şeyin alçakça olm am ası söz konusudur. N eden, bunun için
için- T a n n ’ya inanmak ihtiyacındayım . Tanrı, bana bazı şeyleri bu-
Felsefeyi Takdim im dir
Andre Com te-Sponville yurduğu için iyi değildir bunlar; bir buyruk ahlaki olarak iyi olduğu için onun T anrı’dan geldiğini düşünebilirim . A hlak dine inanm ayı d a yasaklam az ve hatta K ant’a göre dine yönlendirir. Ancak, ona ba ğım lı değildir ve kendini ona indirgeyemez. Tanrı olm asa bile, ölüm d en sonra hiçbir şey olm asa bile, bu seni, görevini yapm aktan, baş k a bir deyişle insanca davranm aktan alıkoymaz.
2
“İnsan için usulüne uygun olm aktan, iyi olm aktan daha güzel ve m eşru bir şey yoktur,” diyor M ontaigne. Tek görev yalnızca in
Siyaset
san olm aktır (insanlığın yalnızca bir hayvan türü değil uygarlığın b ir kazanım ı olm ası anlam ında), tek erdem insan olm aktır ve kim se senin yerine insan olamaz.
“Siyaseti düşünm ek gerekir; eğer yeterince
Bu, m utluluğun yerini alm az, bu nedenle ahlak her şey değil dir. Bu, sevginin yerini tutm az, bu nedenle ahlak tem el olan şey de
düşünmezsek, bir gün zalimce cezalandırılırız.”
ğildir. A ncak hiçbir m utluluk onu verm ez; hiçbir sevgi ona yetmez:
ALAIN
Bu, ahlakın her zam an gerekli olm ası demektir. Kendinle barışık olarak (daha ziyade korkularının ve içgüdüle rinin esiri olm ak) ötekiyle özgürce yaşam ayı sana sağlayan ahlaktır. A hlak, sana kişisel olarak ifşa edilm iş olan, evrensel veya her durum da evrenselleştirilebilen bu gerekliliktir.
İnsan toplum sal bir hayvandır, yani sadece kendi benzerleriy le birlikte yaşayabilir ve gelişebilir. Ancak, aynı zam anda bencil bir hayvandır. K ant’ın dediği gi
K adını veya erkeği iyi yaparak insanlığın kendini oluşturm a
bi insanın, “toplum sallaşam ayan toplum sallaşm ası” , ne başkaların
sına yardım ediyoruz. Bu gereklidir: Senin insanlığa ihtiyacın oldu
dan vazgeçebilir, ne de onlar için kendi arzularının tatm inini bir ta
ğu gibi, insanlığın da sana ihtiyacı var.
rafa bırakabilir. Siyasete bundan dolayı ihtiyacım ız var. M enfaat çatışm aları nın şiddet kullanmadan yoluna girmesi, güçlerimizin birbirine karşıt olm ası yerine birleşm esi, savaştan, korkudan, barbarlıktan kaçm ak
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Bu nedenle bir D evlet’e ihtiyacım ız var. İnsanlar iyi ve doğru
lir. Sıkça rastlanılan bu üç tip rejim veya hüküm etin benzersiz bir
oldukları için değil, böyle olm adıkları için. D ayanışm a içinde ol
bileşkesi de olabilir. H er şeyin en büyüğü ve ötekilerin güvencesi
duklarından değil, am a dayanışm a içinde olabilm ek için, belli bir
olan bu güç olm adan, en azından bu dünyada ne olursa olsun siya
şansları olması için. A ristoteles’e rağmen, “doğadan değil” am a kül
set olamaz. Çünkü F oucault’nun dediği gibi “güç her yerde”dir ya da
türden, am a tarihten kaynaklanan bir devlet, siyasetin kendisi de bu
güçler sayısızdır; am a sadece, aralarındaki en güçlünün, tanınm ış ya
dur: Kendi kendini oluşturan, bozan, yeniden yapan, varlığını sür
da dayatılm ış otoritesi altında bir arada yaşayabilirler. İktidarların
düren tarih, şimdiki tarih, bizim ki, yani tek tarihtir. Siyaset ile nasıl
çokluğu, D evlet’in veya hüküm darın tekliği; bütün siyaset bunun
ilgilenilm ez? H er şey ona bağlı olduğuna göre, hiçbir şeyle ilgilen
üzerine oynanır, ondan dolayı da bunlar gereklidir. Ö nüm üze çıkgn
m em ek gerekir.
ilk zorbaya boyun mu eğeceğiz? G elen ilk küçük şefe öyle mi? E l bette, hayır! Bir veya birçok iktidar gerektiğini, itaat etm ek gerekti
Siyaset nedir? A nlaşm azlıkların, ittifakların ve yalnızca birey
ğini iyi biliyoruz. A m a herhangi birine veya bedeli ne olursa olsun
ler arasında olm ayan (aile içinde veya herhangi bir grupta gördüğü
değil. Ö zgürce itaat etm ek istiyoruz: Boyun eğdiğim iz gücün bi
m üz gibi) am a toplum un bütün basam aklarındaki güç ilişkilerinin
zim kini yok etm em esini ve onu güçlendirm esini veya güvence altı
savaşçı olm ayan bir yolla yönetim idir. O halde aynı D evlet veya ay
na alm asını istiyoruz. Buna asla tam olarak ne ulaşılır, ne de bundan
nı Site (Yunanca Polis) içinde kendim izin seçm ediği, onlar için hiç
asla tam olarak vazgeçilir. Bu nedenle siyaset yapıyoruz. Bu neden
bir özel duygu beslem ediğim iz ve her bakım dan m üttefikten çok ya
le siyaset yapm aya devam edeceğiz. Daha özgür olmak için. Daha
da aynı derecede rakip olanlarla birlikte yaşam a sanatıdır. Bu, ortak
m utlu olm ak için. Daha güçlü olm ak için. Birbirinden ayrı olarak
bir iktidar ve iktidar için bir m ücadele varsayar. Bu, bir hüküm et ve
veya biri ötekine karşı olarak değil, 1995 sonbaharı göstericilerinin
hüküm etler değişim ini varsayar. Bu, düzenli çatışm aları; geçici an
dediği gibi “hep beraber” ya da hem beraber hem karşıt, çünkü bu
laşm aları ve nihayetinde anlaşm azlıkları halletm e yolu üzerine bir
gerekli, yoksa siyasete ihtiyaç olmaz.
uzlaşm ayı varsayar. Aksi takdirde orada sadece şiddet olur ve bu da
Siyaset anlaşm azlığı, çatışm ayı, çelişkiyi varsayar. H erkes ay
siyasetin var olm ak için öncelikle engellem ek zorunda olduğu şey
nı kanıda olduğu zaman (örneğin herkes sağlığı hastalığa ya da m ut
dir. Savaşın durduğu yerde siyaset başlar.
luluğu m utsuzluğa tercih ettiğinde...) bu, siyaset olmaz. Herkes, ken
Buyuranın ve boyun eğenin kim olduğunu, söylendiği gibi ka
di köşesinde kalırsa, yalnızca kendi küçük işleriyle uğraşırsa bu da
nunları yapanın -bunu egem en olarak adlandırırız- kim olduğunu
siyaset olm az. Siyaset, bizi karşı karşıya getirerek birleştirir. Bizi,
bilm ek söz konusudur. Bu, bir kral veya bir zorba (m utlak m onarşi
bir araya geleceğim iz en iyi yol hakkında karşı karşıya getirir. B un
de), halk (dem okraside), herhangi bir birey grubu (sosyal bir sınıf;
da dur durak yoktur. Siyasetin sonu geldi diye haykırırsak yanılm ış
bir parti, gerçek veya görüntüde bir seçkin; bir aristokrasi)... olabi
oluruz. Tam tersine bu, sadece kabul edilmiş ve aşılm ış anlaşm az
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
lıklar içinde devam edebilen insanlığın, özgürlüğün, tarihin sonu
hiçbir şey yapm azsan, kötünün veya vasatın suç ortağı olm ayacak
olur. Siyaset deniz gibidir, her zam an yeniden başlar. Bu, siyaset bir
m ısın? Eylem sizlik bir özür değildir. Yctcısizlik bir özür değildir.
m ücadele ve olası tek barış olduğu içindir. Savaşın karşıtıdır, bunu
Siyaset yapm am ak, gücünün bir parçasını reddetmektir, ki bu da
tekrarlayalım bu zaten yüceliği hakkında yeterli fikri verir. Bu doğa
tehlikeli bir şeydir, am a aynı zam anda sorum luluklarının bir kısm ı
durum unun tersidir ve bu da gerekliliği hakkında yeterli fikri verir.
nı da reddetmektir, ki bu da kınanabilecek hır şeydir. Siyaset dışı
Kim tek başına yaşam ak ister? Kim diğerlerine karşı yaşam ak ister?
kalm ak hem yanlış hem de hatadır. M enfaatlerine ve görevlerine
H obbes’un gösterdiği doğa durum u “her bir kişinin ötekilere karşı
yüz çevirmektir.
savaşı”dır: O halde insanların yaşamı “yalnız, uğraşıp didinerek g e
Fakat tek işi sanki iyilik, erdem , çıkar giitmemeymiş gibi dav/
çen, can sıkıcı, yarı hayvani ve kısadır.” Ortak bir güç, ortak bir k a
ranarak siyaseti sadece ahlaka indirgemek istersek de yanılm ış olu
nun, ortak bir D evlet yeğlenir: Siyaset yeğlenir!
ruz. Bu da hakikatin tersidir. Ahlak vaılığını korıısaydı polise, ka
Nasıl bir arada yaşanır, ne yapm ak için? Çözülm esi gereken ve
nunlara, m ahkem elere, orduya gereksinim im iz olm ayacaktı: Ne
anında (fikir, kam p, çoğunluk... değiştirm e hakkım ız olduğuna gö
D evlet’e gereksinim olacaktı ne de siyasete! Sefaleti veya dışlan
re) tekrar sorulacak iki soru. H erkese, bunun üzerinde düşünm ek ve
mayı yenm ek için ahlaka güvenm ek, kuşkusuz kendi kendine hikâ
hakkında tartışm ak düşüyor.
ye anlatmaktır. Dış siyaseti insanlığın hizmetine, sosyal siyaseti
Siyaset nedir? D evlet’in egem enliği altında ve onun kontrolü
yardım severliğe ve göçm en politikasını da ırkçılık karşıtlığına da
için birlikte ve çatışm alı bir yaşamdır. Gücü ele geçirm e, elde tutm a
yandırm aya çalışmak hiç şüphesiz boşa zaman harcamaktır. Tabi ki
ve onu kullanm a sanatıdır. Aynı zam anda, gücü paylaşm a sanatı,
insanlığa hizmet, yardım severlik, ilkçilik karşıtlığı ahlaken gerekli
zaten onu ele geçirm enin başka bir yolu da yoktur.
dir; am a kendi içlerinde ne sıyası olaıak yeterli olabilirler (eğer ye terli olsalardı zaten siyasete ihtiyaç olmayacaktı) ne de herhangi bir
Siyaseti yalnızca ikinci derecede veya küçük düşürücü bir et
toplum sal sorunu tek başlarına çdzehılııler.
kinlik olarak görürsek yanılm ış oluruz. Elbette, hakikatin tersidir.
A hlakın sınırları yoktur; siyasetin ise vardır. A hlakın vatanı
O rtak yaşam la, ortak alın yazısıyla, ortak çatışm alarla uğraşm ak,
yoktur; siyasetin ise vardır. Çok doğaldır ki ne biri ne de diğeri, ırk
her insan için tem el bir görevdir ve kim se kendini bundan alıkoya
kavram ına uygun bir anlam vermeyi başarabilir. D erinin rengi ne
maz. M eydanı ırkçılara, faşistlere, dem agoglara mı bırakacaksın?
insanlığı ne de yurttaşlığı belirler. Ahlak ülkemizin veya vatandaş
Senin adına karar alm ayı bürokratlara mı bırakacaksın? K endilerine
larım ızın, A vrupa’nın veya AvrupalIların m enfaatlerini gözetm ek
benzeyen bir toplum u sana kabul ettirm eleri için teknokratlara veya
dem ek de değildir... Ahlak yalnızca bireyleri tanır. A hlak yalnızca
kariyer m eraklılarına izin mi vereceksin? O zam an ne hakla yolun
insanlığı tanır. Oysa ister sağ ister sol görüşten olsun, bütün Fransa
da gitm eyen şeyden şikâyet edeceksin? E ğer onu engellem ek için,
veya Avrupa siyaseti özel olarak, sadece bir halkı veya halkları sa
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
vunm ak için vardır; bu, tabi ki insanlığa karşı bir korum a değildir,
am a bir değişim olur. Bu artık bir cöm ertlik değil bir dayanışm a
böylesi ahlakdışı ve bir çeşit intihar ya da kendi kendini yok etm ek
olur.
olurdu, bu öncelikli olarak ahlakın ne dayatabildiği ne de m utlak olarak yasaklayabildiğine karşıdır.
D ayanışm a birçoklarına karşı kendini savunm a şeklidir; cö m ertlikse neredeyse kendini başkaları için feda etmektir. Bu neden
A hlakın, insanlığa yeterli olm ası arzulanabilir; siyasete gerek
le cöm ertlik ahlaken daha yücedir; işte bu nedenle dayanışm a, sos
sinim duym am ak istenebilir. A ncak bu, tarih hakkında kendini ya
yal ve siyasal açıdan daha acil, daha gerçekçi, daha etkilidir. K im
nıltm ak ve kendi kendim ize yalan söylem ek olur.
se, sosyal sigorta prim ini, vergilerini cöm ertliğinden ödem ez. A m a
Siyaset, bencilliğin karşıtı değildir (ahlak öyledir), bencilliğin
sadece cöm ertlikten sendikaya yazılan bir sendikacı varsa çok tuh^f
ortak ve çatışm alı ifadesidir. N asibim ize düşen bu olduğuna göre
sendikacılıktır. B ununla birlikte sosyal güvenlik, vergi ve sendika
beraberce ve m üm kün olan en etkili biçim de bencil olm ak söz ko
lar adalet için kimi zam an cöm ertliğin ortaya koyduğundan fazlası
nusudur. N asıl? Ç ıkar birlikleri oluşturarak, dayanışm a olarak ad
nı -çok daha fazlasını- yaptı! Aynı şey siyaset için de geçerlidir. K im
landırdığım ız şey budur (m enfaat gütm em eyi varsayan cöm ertlikten
se, kanuna cömertliğinden saygı göstermez. Kimse cöm ertlikten ötü
farklı olarak).
rü yurttaş değildir. Fakat hukuk ve Devlet, adalet ya da özgürlük
Bu fark genellikle pek bilinm ez; üzerinde ısrarla durm ak için
için, iyi niyetin yaptığından çok daha fazlasını gerçekleştirdi.
bir neden daha. D ayanışm a içinde olm ak, diğerinin çıkarını savun
Yine de, dayanışm a ve cöm ertlik birbirleriyle o kadar bağdaş
m aktır çünkü -dolaylı veya dolaysız- bunlar aynı zam anda benim de
m az değildir: Cöm ert olm ak, dayanışm a içinde olm ayı engellem ez;
çıkarım dır. Onun için bir şey yapm am kendim için de yapıyor ol
dayanışm a içinde olm ak da cöm ertliğe engel değildir. A ncak, bu
m am demektir. Çünkü aynı düşm anlara veya aynı çıkarlara sahibiz,
çok denk oldukları anlam ına da gelm ez ve bundan dolayı hiçbiri ne
çünkü aynı tehlike veya aynı saldırılara m aruz kalıyoruz. Sendika
yeterli olabilir, ne de ötekinin yerini tutabilir. A slında belki cöm ert
cılıkta, sigortada veya vergide olduğu gibi. Kim, iyi sigortalandığı,
lik yetebilirdi, eğer yeterince yürekli olsaydık. A m a çok az, çok na
sendikalaştığı ve vergilerini ödediği için kendini cöm ert olarak ni
dir, bizim cöm ertliklerim iz çok küçücük... Cömertliğin eksikliğini
teleyebilir ki? C öm ertlik başka bir şeydir. Benim çıkarlarım a uydu
çektiğim iz için dayanışm aya ihtiyacım ız var ve bu nedenle dayanış
ğu için başkasının çıkarlarını korum ak değildir; o çıkarları paylaş
m aya öylesine muhtacız!
m ıyor olsam bile onları savunm aktır, orada bir çıkarım olduğundan
Cömertlik: Ahlaki erdem. Dayanışm a: Siyasal erdem . Dev-
değil, onun çık an olduğu için. O nun için bir şey yaparken kendim
le t’in en büyük işi, bencillikleri düzene sokm ak ve toplum sallaştır
için yapm ış olm uyorum : O rada bir şey kaybetm em bile m üm kün,
maktır. Devlet, bundan dolayı gereklidir. Bundan dolayı, D evlet’in
hatta bu sık sık rastlanılan bir durum. Verdiğimiz şeyi nasıl saklaya
yeri doldurulam az. Siyaset ahlakın, ödevin, sevginin saltanatı değil
biliriz? Sakladığım ız şeyi nasıl verebiliriz? Bu artık bir bağış değil,
dir. Siyaset güç ilişkilerinin ve fikirlerin, m enfaatlerin ve m enfaat
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
çatışm alarının saltanatıdır. M achiavelli’ye veya M arx’a bakınız.
dan önemli olan n a sıl’dır. A dalet ve özgürlükten yana m ısın? A hla
H obbes’a veya Spinoza’ya bakınız. Siyaset “başkalarını düşünm e”
ken, bunlar ötekilerinin yanında çok ufak şeylerdir. Fakat, siyasi
şekli değildir: Akıllı ve toplum sallaşm ış bencilliktir. Bu yalnızca
açıdan, bu sana onların nasıl savunulacağını ya da nasıl bir araya
onu kınam am akla kalm az aynı zam anda onu da doğrular, çünkü he
getirileceğini söylemez. İsraillilerin ve Filistinlilerin tanınm ış ve
pim iz benciliz, bari hep birlikte ve akıllıca bencil olalım! K im , sa
em in bir vatanda yaşam alarını, bütün K osovalılann barış içinde ya
dece ortak çıkan ya da o olduğuna inandığım ız şeyi bulm ak için ya
şayabilm elerini, ekonom ik küreselleşm enin halkların ve bireylerin
pılan sabırlı ve düzenli arayışın, neredeyse herkes için genele yayıl
zararına olm am asını, tüm yaşlıların doğru dürüst bir em eklilikten,
mış çatışm a veya düzensizliklerden daha iyi olduğunu görüyor?
tüm gençlerin adına yaraşır bir eğitim den yararlanm alarını dilersjn
Kim , adaletin hem en hem en herkes için adaletsizlikten yeğ tutuldu
değil m i? A hlak yalnızca seni onaylayabilir, ama hep beraber onla
ğunu görüyor? A hlaken doğrulanm ış olsa bile, ahlak ve siyasetin
ra ulaşm ak için şansımızı nasıl güçlcndirchileceğiınize dair hiçbir
hedeflerinde birbirlerine zıt olm adıkları açıkça bellidir. A ncak, ah
şey söylem ez. Ekonom inin veya serbest pazar kurallarının buna ye
lak siyaseti elde etmek için yeterli değildir, bu da ikisinin birbirine
tebileceğine kim inanabilir? Pazar yalnızca m allar için değerlidir.
karıştırılm ayacağım gösteren bir diğer görünür gerçektir.
O ysa ne dünya, ne adalet, ne özgürlük bu m allardan biri değil. Sa
Ahlak özünde m enfaat gütm ez; hiçbir siyaset böyle değildir.
tılık olm ayan bir şeyi pazara bırakm ak nasıl bir çılgınlık olurdu! İş
A hlak evrenseldir veya öyle olm ak ister; tüm siyasetse özeldir.
letmelere gelince, onlar öncelikle kâra yündüler. Bundan dolayı on
A hlak yalnızdır (yalnızca birinci şahısta değerlidir); siyaset
ları kınam ıyorum . Onların işleyişi bu ve bu kfııa hepim izin ihtiyacı
kolektiftir. Bu nedenle ahlak siyasetin yerini, siyaset de ahlakın yerini tu tamaz. İkisine de ve ikisi arasındaki farklılığa da ihtiyacım ız var!
var. A m a kârın bir toplum u insani yapm aya yettiğine kim inanır? Ekonom i zenginlik üretir ve bu gereklidir, ne kadar olııısa olsun as la fazlası yoktur. A m a aynı zam anda adalete, özgüllüğe, güvenliğe,
İstisnai durum lar dışında, bir seçim iyileri ve kötüleri değil,
barışa, kardeşliğe, projelere, ideallere de ihtiyacımız vardır. H içbir
kam pları, ideolojik veya sosyal grupları, partileri, ittifakları, çıkar
pazarda bunları bulam azsınız. Bunun için siyaset yapmak gerekir.
ları, fikirleri, öncelikleri, seçenekleri, program ları... karşı karşıya
Çünkü ahlak yeterli değildir, ekonom i yeterli değildir ve bunlarla
getirir. B urada, ahlakın da söyleyeceği bir sözü olduğunu hatırla
yetindiğim izi ileri sürmek ahlaken kınanılacak, ekonom ik olarak da
mak gerekir (ahlaken kınanabilecek oylar vardır). Bu, ahlakın ne
yıkıcı olabilecek bir şeydir.
stratejinin ne de projenin yerini tutm adığını bize hatırlatır. A hlak,
Niçin siyaset? Çünkü biz ne aziziz, ııe de yalnızca tüketiciyiz.
işsizliğe, savaşa, barbarlığa karşı ne önerir? Tabi ki bize onlarla m ü
Yurttaşız, yurttaş olmak zorundayız ve yurttaş kalabilmek için siya
cadele etm ek gerektiğini söyler, am a onları yenm ek için en çok şan
sete ihtiyacım ız var.
sa nasıl sahip olabileceğim iz noktasında susar. O ysa, siyaset açısın
A ndre Comte-Sponville Siyaseti m eslek olarak yapanlara gelince, yetenekleri ve er dem leri hakkında çok fazla yanılgıya kapılm aksızın, kam u yararı için gösterdikleri gayretten hoşnut olm am ız gerekir. D uyarlılık, in san haklarının ve yurttaşlık görevlerinin bir parçasıdır. Bu cum huriyetçi uyanıklığı ne her şeyi gülünçleştiren alayla, ne de her şeyi bayağılaştıran hor görm e ile karıştırm ayacağız. U ya nık olm ak, güvenm em ektir; ilke olarak kınam ak ya da yerm ek de ğildir. Siyaseti, siyaset yapanların suratına hiç durm adan tükürerek saygınlığa kavuşturam ayız, ki bugün bu saygınlığa ivedilikle ihti yaç vardır. D em okratik bir D evlet’te, nasıl bir siyasetçiyi hak edi yorsak ona sahibizdir. Bu rejim i ötekilerine tercih etm em iz için bir gerekçe daha: ötekileriyle birlikte onu değiştirmek için harekete geç m em iz şartıyla ahlaki olarak ondan yakınm aya -ki bunun için konu sıkıntısı çekm ediğim iz kesin!- hakkım ız var. A daleti, barışı, özgürlüğü, refahı... ümit etm ek yeterli değildir.
Felsefeyi Takdim im dir diye yazm akta haklıdır: Çünkü siyaset olm adığında, insan kendi in sanlığını tam olarak özüm seyem ez. “İyi insan olm ak” (ahlak) yeterli değildir. Aynı zam anda, in sancıl bir toplum yaratm ak da gerekir (kim ilerine göre insanı oluş turanın toplum olduğu düşünülürse) ve bunun için de onu sürekli yeniden yapılandırm ak gerekir, en azından kısmen. D ünya durm ak sızın değişm ektedir; değişm eyen bir loptum, kendini yok olmaya bırakm ış demektir. O halde hareket etm ek, m ücadele etm ek, kafşı koym ak, keşfetm ek, korum ak, değiştirm ek gerekir. Siyaset bu işe yarar. D aha ilginç görevler var m ıdır? Belki. Ancak, toplum katm a nında bundan daha ivedi görevler yoktur. Tarih beklem ez; budala gibi onu bekleyip dunna! Tarih ne bir alın yazısıdır, ne de yalnızca bizi oluşturan bir şey dir. Tarih, bizi oluşturana hep birlikte yaptığım ız şeydir ve bu da si yasetin ta kendisidir.
O nları savunm ak ve ilerlem elerini sağlam ak hareket etm ekle olur, bu da etkili bir şekilde ancak birlikte hareket etm ekten geçer, o da siyasettir. Siyasetin ne ahlaka, ne de ekonom iye indirgenem eyeceği üzerinde ısrarla durdum . B ir sonuca bağlam ak için şunu hatırlata lım , bu siyasetin ahlaken um ursam az, ekonom ik açıdan da önem siz olduğu anlam ına gelm ez. İnsan haklarına ve kendi iyiliğine bağlı olan her birey için, siyaset ile uğraşm ak yalnız bir hak değil, aynı zam anda görevi ve m enfaatidir; ve şüphesiz, onları az çok bir arada tutm anın tek yoludur. Sevgi kanunuyla orm an kanunu arasında çok ince bir çizgi vardır, o da kısaca kanundur. M eleklik ve barbarlık arasında siyaset vardır. M elekler siyasetten vazgeçebilirler, hayvan lar da siyasetsiz yapabilirler. Ya insanlar, hayır. Bundan dolayı, A ristoteles en azından bu anlamda, “İnsan siyasal bir hayvandır,”
37
Felsefeyi 7 uk dimimdir
A ndre Comte-Sponville
sevdiğin için. Belki de para? Parayı ya da sana satın alm a imkânı verdiği şeyleri sevdiğin için. Ya siyaset? Siyaseti ya da iktidarı ya da adaleti ya da özgürlüğü sevdiğin için... İşinle mi ilgilisin? Onu sevdiğindendir veya sana ka/uııdııdığı veya kazandıracağı şeyi sev diğinden. Peki ya m utluluğuna olan ilgin? Bu da, herkes gibi kendi kendini sevdiğin ve hiç şüphesiz m utluluk, var olduğum uz, malik ol
3
duğum uz, yaptığım ız şeyin sevgisinden başka bir şey olm adığı için. Felsefe ile ilgilenir misin? felsefe, kendi adında (philosophia, Yti-
Sevgi
nancada bilgelik sevgisi dem ektir) ve kendi konusunda (sevm ekten başka bilgelik var mıdır?) sevgiyi taşır. Bütün felsefecilerin saygı duyduğu Sokrates’iıı asla başka bir şeyde gözü olm adı. Faşizm le, stalinizm le, ölümle, savaşla da ilgilenir m isin? Onları sevdiği için, ‘‘Sevmek, haz duymaktır."
daha doğrusu onlara karşı koyan şeyi seversin. D em okrasi, insan
A R İSTO TELES
hakları, barış, kardeşlik, cesaret... N e kadar farklı ilgi alanı varsa bir o kadar da farklı sevgi vardır. A m a sevgisiz hiçbir ilgi yoktur ve bu da beni ilk çıkış noktama götürür. Sevgi en ilginç konudur ve diğer
Sevgi en ilginç konudur. Ö ncelikle vaat ettiği ya da vaat etm iş gibi göründüğü m utluluktan dolayı -bazen de tehdit ettiği ya da kay
her şey, ona yönelttiğim iz ya da onda bulduğum uz sevgi kadar ilgi görür.
bettirdiği m utluluk- kendi içinde ilgi çekicidir. A rkadaşlar arasında
O halde sevgiyi sevm ek veya hiçbir şeyi sevm em ek gerekir;
hangi konu daha eğlenceli, daha m ahrem , daha kuvvetlidir? S evgi
aşkı sevm ek ya da ölmek gerekir. Bu nedenle aşk, intihar değil, ger
liler arasında hangi konuşm a daha gizli, daha yumuşak ve daha şaşır
çekten ciddi olan tek felsefi sorundur.
tıcıdır? Ve tutkudan daha çok ilgi uyandıran başka ne vardır?
A lbert C am us’ııün, Sisifos Söylencesi’nin en başında yazdığı
A şktan başka tutkuların, tutkulu aşklardan başka aşkların ol
şeyi düşünüyorum: “G erçekten ciddi tek bir felsefi sorun var: İnti
duğu söylenir. Bu çok doğrudur ve aynı zam anda benim sözüm ü de
har. H ayatın yaşam aya değer olup olmadığını yargılam ak, bu, felse
doğrular: Sevgi en ilginç konudur, sadece vaat ettiği m utluluktan do
fenin temel sorusunu yanıtlam aktır.” Bu cüm lelerin İkincisini m em
layı -kendi içinde değil, ama dolaylı olarak- çünkü ilgilendiğin her
nuniyetle benim seyeceğim ; bu da birincisini tüm üyle kabul etmemi
şey sevginin var olduğunu varsayar. Spor ile daha çok mu ilgileni
engeller. H ayat yaşam a zahm etine değer mi? İntihar, soruna çözüm
yorsun? Bu sporu sevdiğin için. Ya da sinem a m ı? Bu da sinemayı
getirm ekten çok onu ortadan kaldırır; sevgi ise, bu sorunu ortadan
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
kaldırm az (aynı soru her sabah ve her akşam tekrar sorulduğuna gö
larım ızı ya da yanılgılarım ızı düzeltm ekten çok gizlem ek için keli
re) am a hayatta olduğum uz sürece sadece sevgi onu az çok çözebi
m enin anlam belirsizliğinden faydalanm ıyor m uyuz? Sevgi herke
lir ve bizi hayata bağlar. H ayatın yaşam aya değer olup olm adığı ya
sin hoşuna gider. A çıkça anlaşılır olan bu durum un bizi daha özen
da daha çok yaşam a zahm eti ve zevkine değip değm ediği öncelikle
li olm aya itmesi gerekirdi. H akikat aşkı, aşkın aşkına eşlik etmeli,
m uktedir olduğum uz sevginin niceliğine bağlıdır. Spinoza’nın söy
onu aydınlatm alı, ona yol gösterm eli ve belki de onu coşkuyla ha
lediği şey budur: “Tüm m utluluğum uz ve tüm sefaletim iz tek bir
fifleterek terk etmelidir. K işinin kendi kendini sevmesi gerektiği
noktada odaklanır: Sevgiye ne tür bir am açla bağlanıyoruz?” M ut
çok aşikârdır, aksi takdirde bizden komşumuzu da kendim iz gibi sev
luluk, b ir veya birçok m utlu sevgidir; m utsuzluk da m utsuz bir aşk
m em iz nasıl istenebilir? A ncak, her zam an sadece veya sırf kendisi
ya da hiç sevgi olm am asıdır. F reu d ’un dediği gibi, depresif ya da
için kendim sevm ek bir deneyim ve bir tehlikedir. Yoksa bizden ne
m elankolik saplantı öncelikle “ sevm e yeteneğinin kaybolm asıyla”
den kom şum uzu da sevm em iz istensin ki?
kendini gösterir; kendini sevm ek de buna dahildir. G enellikle inti
Farklı sevgiler için farklı sözcükler gerekirdi. D ilim izde eksik
hara m eyilli bir ruh hali olması bu açıdan şaşırtıcı değildir. Hayatta
olan sözcükler değil: D ostluk, şelkat, tutku, duygusal bağlılık, sevi,
tutan şey sevgidir, çünkü sevgi, yaşam ı sevilir kılandır. K urtaran
sem pati, gönül kaym ası, içten sevme, hayranlık, Tanrı sevgisi, ten
sevgidir; kurtarılm ası söz konusu olan da odur.
sel arzu... Çok fazla seçenek var, bu da bir karışıklık yaratıyor. Bel ki de bizden çok daha açık görüşlü ya da daha bireşim sel olan Yu
Fakat hangi sevgi? Hangi nedenle?
nanlılar, üç farklı sevgiyi tarif etm ek için başlıca üç sözcükten ya
N esnelerin sayısız olması gibi, sevgi de çoğuldur. Söylediğim
rarlanıyorlardı. B unlar sevginin Yunanca üç ismi ve bildiğim kada
gibi parayı veya gücü sevebiliriz, dostları da, âşık olduğum uz o ka
rıyla tüm diller içinde en açık seçik olanı: Eros, philia, agape. Petit
dını veya erkeği de, çocuklarım ızı, ebeveynleri, hatta herhangi biri
Traite des grandes vertus (Büyük Erdemlerin K üçük Kitabı, 1995)
ni de sevebiliriz. Yalnızca orada olanı ve yakın olarak adlandırırız.
adlı eserim de bundan uzunca söz ettim. Burada kısaca birkaç izlek-
E ğer inanıyorsak T a n n ’yı da sevebiliriz. K endine inanm ak, en azından biraz kendini seviyorsa.
ten bahsedebilirim . Eros nedir? Eksiklik ve sevginin tutkulu hali. Platon’a göre
Pek çok farklı sevgi için kullanılan kelim enin tekliği karışık
sevgi, “M alik olm adığım ız, var olmayan, eksikliğini duyduğum uz
lık, hatta yanılsam a kaynağıdır, çünkü kaçınılm az olarak işin içine
şey, işte bunlar arzunun ve sevginin nesneleri”dir. Kendine çeken,
tutku karışır. Sevgiden bahsettiğim izde, neden konuştuğum uzu bili
sahip olmayı ve saklamayı isteyen aşktır bu. Seni seviyorum, seni is-
yor m uyuz? G enellikle belirsiz sevgileri, bencil ya da kendine hay
tiyorum ’lar en kolayıdır. En yamanıdır. Eksik olan nasıl sevilmez?
ran dem ek istiyorum , saklam ak veya süslem ek, kendim izi kandır
Eksik olm ayan nasıl sevilir? Tutkunun sırrı budur (sadece yoksun
m ak, kendim izden başka bir şeyi seviyorm uş gibi görünm ek, hata
lukta, acıda, engellem ede varlığını sürdürür); dinin sırrı budur (Tan-
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
n , m utlak olarak eksik olandır). İnanç olm adan, böyle bir sevgi na
bir başkasını sevm ek) ve m utlu çiftlerin sim dir. Bu açık yüreklili
sıl mutlu olur? K endinde olm ayan şeyi sevmesi ve acı çekmesi ya da
ğin tensel arzuyla sonuçlanm ayacağı düşünülür. A ksine, sevgililer
artık sevm ediği şeye sahip olması (m ademki sadece eksik olanı se
arasında tensel arzu, bu açıkyüreklilikle beslenir ve onu aydınlatır.
viyor) ve sıkılması gerekir. Tutkunun acısı, çiftlerin üzüntüsü;
Verdiğimiz veya aldığım ız zevkten haz duym am ak nasıl olur? Bize
öyleyse mutlu aşk (eros) yoktur.
iyilik yapan kadın veya erkeğin iyiliğini istem em ek nasıl olur?
A m a sevgi olm adan nasıl m utlu olacağız? Sevdikçe nasıl asla
Yunanlıların philia diye adlandırdıkları, bu neşe dolu iyilik, bu
mutlu olunm az? Platon, her şey hakkında her zam an haklı değildir.
iyiniyetli haz A ristoteles’in sevgi anlayışıdır diyebilirim , çünkü
Yoksunluk, sevginin tamamı değildir. Bazen eksik olm ayan şeyi -sa
sevm ek, haz duym ak ve sevdiğim izin iyiliğini istemektir. Bu, ayriı
hip olduğum uz, yaptığım ız, olan şeyi- sevdiğim iz de olur ve bundan
zam anda Spinoza’nın da sevgi anlayışıdır: Etik adlı eserinde okudu
neşeyle zevk alm ayı, evet ondan haz duymayı başarırız! Bu da, Yu
ğum uz gibi, “bir nedenin görünüşü düşüncesinin eşlik ettiği sevinç
nanlıların philia diye isimlendirdikleri şeydir, A ristoteles’in anladığı
tir.” Sevm ek, haz duym aktır. Bundan dolayı da sevm ekten başka
anlam da sevgi (“Sevm ek, haz duym aktır”) ve m utluluğun sırrıdır, di
haz yoktur, kendi ilkesi içinde m utlu sevgiden başka sevgi yoktur.
yebiliriz. Bu durum da, özlem duym adığım ız, bize haz veren şeyi se
Yoksunluk? Bu, sevginin özü değildir; gerçekler bizi kötü yaptığın
viyoruz ve bu bizi mutlu kılıyor ya da sevgim iz bu hazzın kendisi
da, yas bizi yaraladığı veya parçaladığında, yoksunluk sevgiye dair
dir, denebilir. Çiftleşm enin ve eylem in zevki (yaptığım ız sevgi), çift
bir kazadır. Am a m utluluk (düşte bile olsa) orada ise bu bizi yarala
lerin ve dostların m utluluğu (paylaştığım ız sevgi): M utsuz aşk (.phi lia) yoktur. D ostluk? P h ilia ’yı dilim ize çevirirken genellikle bu sözcüğü kullanırız, bu da alanını ve seviyesini biraz kısıtlam ak oluyor. Ç ün kü burada söz edilen dostluk, ne arzudan (ki artık eksiklik değil güçtür), ne tutkudan (eros ve p hilia k an ştın lab ilir ve genellikle bir birlerine karışırlar) soyutlanm ıştır, ne aileden (A ristoteles philia ile ebeveynler ve çocuklar arasındaki sevgi kadar eşler arasındaki aşkı da belirtir: D aha sonraları evlilik aşkından söz edecek olan M onta igne gibi), ne de sevgililerin çok çalkantılı ve çok değerli m ahrem i yetlerinden... Bu artık ya da sadece, Aziz T hom as’ın tensel istek sev gisi olarak isim lendirdiği (kişinin kendi dinginliği için başkasını sevm esi) şey değildir; bu, iyi yüreklilik sevgisidir, (onun iyiliği için
m az. A rzu, bir eksiklik değildir: Arzu güçtür (doyum a ulaşm anın gücü, gücün içindeki haz), aşk hazdır. Tüm sevgililer m utlu olduk ları zam an bunu bilirler ve bütün dostlar da. Seni seviyorum , sen var olduğun için sevinçliyim . Agape. Yine Yunanca bir kelime, ama diğerlerinden çok daha sonra ortaya çıkmış. Ne Platon, ne Aristoteles, ne de Epiküros böyle bir sözcüğü kullanmamıştır. Eros ve philia onlara yetiyordu; yalnız ca tutkuyu ya da dostluğu, acının, eksikliğin acısını veya paylaşmanın sevincini biliyorlardı. Ancak, bu üçünün ölümünden epey sonra ansı zın uzak bir Rom a kolonisinde, şüpheli semitik bir diyalektle şaşırtı cı şeyler söyleyen küçük bir Yahudi ortaya çıktı: “Tanrı aşktır... Kom şunuzu seviniz... Düşmanlarınızı seviniz...” Şüphesiz bütün dil-
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Tııkdim im dir
lerde tuhaf gelen bu cümleler, Yunancaya çevrilemez gibi geliyordu.
rum böyle değildir: La B oetie’yle olan dostluğu hakkında “çünkü
Hangi sevgi söz konusu olabilirdi? Eros mu? Philia mı? Bu bizi ister
o ’ydu, çünkü ben’dim ,” diyecektir M oııtaigne), egoizm den kurtul
istemez saçm alıklara götürecekti. Söz konusu olan ne olursa olsun
m uş, her şeyden kurtulm uşluk söz konusudur, bundan dolayı da ken
Tanrı bundan nasıl yoksun olabilirdi? Kimle dost olabilirdi? “Tan-
disi kurtarıcıdır. Eğer varsa, bu Tanrı sevgisi olur ( “O Theos agape
n ’ııın dostu olduğunu iddia eden bazı gülünç kişiler var,” diyordu
estin," diye okuruz A ziz Y uhanna’ııııı ilk mektubunda: Tanrı aşktır)
Aristoteles... Gerçekten de, böylesine değersiz, böylesine gülünç olan
ve eğer Tanrı yoksa da kalplerim izde ve rüyalarımızda ona en çok
varlığım ızın, ebedi ve mükemm el ilahi hazzı artırabileceğini düşün
yaklaşanın aşkıdır söz konusu olan. r
mekte zorlanıyoruz... Kim bizden kibarca kom şum uza (yani herkese, herhangi birine!) âşık olmamızı veya saçma bir şekilde düşm anım ız
Eros, philia, agape: Eksik olan ya da alan sevgi; haz veren ve
la dost olmamızı isteyebilir? Yine de, bugün İngilizcede yaptığımız
paylaşan sevgi; alan ve veren sevgi... l'lçii arasında seçim yapmak
gibi, herkesin anlayabilmesi için bu bilgiyi Yunancaya çevirm ek ge
için fazla acele edilmesin! Hangi mutluluk eksiksiz olabilir? llaııgi
rekiyordu... İsa’nın ilk yoldaşları, çünkü söz konusu olan tabi ki
bağış paylaşımsızdır? Bu üç sevgiyi ya ila bu üç sevgi tipini ya ila
O ’dur, bunun için de isim halinde kullanılmayan bir fiilden (agapan:
sevgideki bu üç dereceyi, en azından entelektüel olarak birbirinden
Sevm ek) yola çıkarak yeni isim türetm e ya da bunu halkın anlayaca
ayırm ak gerekirse, bu özellikle her üçüııiiıı de gerekli vc birbirine
ğı biçim e sokma yoluna gitmişlerdir. Bu da, Latincede caritas, daha
bağlı olduğunu anlam ak, birinden öbiiriiııe götüren siiıcci aydınlat
sonra Fransızcada genellikle charite olarak çevrilen agape sözcüğü
mak içindir. Bunlar, karşılıklı olarak hiıhiılcııııı dışlayan iiç esas de
nü doğurmuştur... Söz konusu olan nedir? Yapabildiğimiz ölçüde,
ğildir: Daha ziyade sevmek kampındaki iiç kıılııp ya da yaşam a sü
kom şum uza duyulan sevgiden söz ediliyor; yani ne eksikliğini duy duğum uz ne de bize iyiliği olan (dolayısıyla âşık olm adığım ız, dost olmadığımız biri), sadece orada olan ve karşılığında kaybedilebilen, hiçbir şey için ya da daha çok kendisi için sevmemiz gereken birine yönelik sevgi, değeri ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın, hatta düş m anım ız bile olsa... Bu, İsa’ya göre sevgidir, Sim one Weil veya Jankelevitch’in sevgi anlayışı da budur ve eğer m üm künse kutsallığın sim da budur. Bu sevimli ve sevgi dolu iyilikseverliği sadaka ya da alçakgönüllülükle karıştırmam ak gerekir: Daha çok evrensel bir dostluk söz konusu olur, çünkü egodan kurtulm uş (salt dostlukta du
reci olan aynı süreçte üç andır. Her zaman ıçm kros birincidir, Platon ve Schopenhauer’dan sonra Freud’ıııı da bize hatırlattığı budur; aga pe İncil’in durm aksızın bize gösterdiği amaçtır (en azından ona doğ ru yönelebileceğim iz bir amaç); nihayet /ıhılın eksikliği gücü, fakir liği zenginliğe dönüştüren yoldur ya da bir yol olarak hazdır. M em e emen çocuğu düşünün ve ona ıııcme veren anneyi. El bette anne de önceden bir çocuklu. I lepiıııiz almakla başlıyoruz ve bu da bir sevm e şeklidir. Daha sonra vermeyi öğreniyoruz, en azın dan biraz ve bazen. Bu da, alınan sevgi, insani olan, am a asla aşırı değil, o kadar da zayıf, tedirgin, sınırlı, bununla birlikte nesnesi ol duğum uz ve bizi özne yapan sevgiye, bir lütuf gibi bizi önceleyen,
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
bize yol açan, am a bizi yaratm ayan sevgiye, bizi sallayan, yıkayan, besleyen, koruyan, avutan, bize kesinlikle eşlik eden, bizden kaçan, bize haz veren, bizi altüst eden ve bizi aydınlatan sevgiye sonuna kadar sadık olm anın tek şeklidir. E ğer anneler olm asaydı sevgi hak kında ne bilecektik? E ğer aşk olm asaydı Tanrı hakkında ne bilebi lirdik?
4
F elsefi bir sevgi ilanı mı? Ö rneğin, şöyle bir şey olabilirdi: P lato n ’a göre sevgi: “Seni seviyorum , seni özlüyorum , seni is
Ölüm
tiyorum .” A ristoteles’e veya S pinoza’ya göre sevgi: “Seni seviyorum. Sen benim sevincim in nedenisin ve bu da beni m utlu ediyor.” Sim one VVeil veya Jank61evitch’e göre sevgi: “H içbir şey veya hemen hem en hiçbir şey olm ayan kendim gibi seviyorum seni, se ni, eğer varsa T anrı’nın bizi sevdiği gibi seviyorum , seni herhangi biri gibi seviyorum . G ücüm ü senin zayıflığının hizm etine sunuyo rum, azıcık olan gücüm ü senin engin zayıflığının hizm etine sunu
“H er şeyin karşısında güven elde etmek mümkündür, am a ölüm den dolayı, biz, in sanlar, hepim iz surlarla çevrilm em iş bir şehirde yaşıyoruz.” EPİKÜROS
yorum ...” Eros, philia, agape: K endine çeken, sadece zevk vermeyi ya da acı çektirm eyi, sahip olm ayı veya kaybetm eyi bilen sevgi; haz veren ve paylaşan, bize iyilik yapanın iyiliğini isteyen sevgi; ve ni hayet, kabul eden ve koruyan, veren ve kendini teslim eden, hatta artık sevilm eye bile ihtiyacı olm ayan sevgi... Seni bütün bu şekillerde seviyorum : D oym aksızın seni kendi me çekiyorum , keyifle hayatını, yatağını, aşkını paylaşıyorum ve sakince kendim i veriyorum ve kendim den vazgeçiyorum ... O lduğun şeyi olm ana, yani var olduğun ve benim var olm am a yardım ettiğin için teşekkür ederim!
Ö lüm , düşünce için gerekli ve im kânsız bir nesnedir. G erekli, çünkü bütün hayatımız onun izini taşıyor, hiçliğin göl gesi gibi (eğer ölm eseydik, şüphesiz her anın ayrı bir tadı, farklı bir ışığı olacaktı), bizim için her şeyden bir kaçış noktası gibi. Fakat im kânsız, çünkü ölümde düşünecek hiçbir şey yok. N e dir ölüm ? Bunu bilm iyoruz. Bunu bilemeyiz. Bu yüce gizem tüm yaşam ım ızı da gizem li kılıyor, bizi nereye götürdüğünü bilm ediği m iz bir yol gibi veya daha çok nereye götürdüğünü fazlasıyla bildi ğim iz bir yol, (ölüm e) ama bununla birlikte ardında olan şeyi -söz-
A ndre Gomte-Sponville
F e l s e f e y i I n k ıliın in u lir
cüğün ardında, şeyin ardında- bilm iyoruz, ne de ardında bir şey olup
ni bu kadar kuvvetlice yapılandırır. Öliiıııü kesin bir hiçlik olarak
olm adığını.
ciddi düşünenler vardır (ateistler ve materyalist felsefecilerin he
Belki de insanlığın başlangıcı olan (hiçbir hayvanın bu konu
men hem en hepsini özellikle bu kam pta buluyum /,) ve tam tersine
üzerine kendini sorgulam adığı m uhtem eldir) bu gizem , hiç şüphesiz
onu sadece bir geçiş, iki hayat arasımla bir geçiş, hatta gerçeğin ta
çaresiz de değildir. Felsefeciler, “Ölüm nedir?” sorusuna hiç dur
m am layıcısı olarak da görenler vardır (diııleıiıı buçuğuyla birlikte
m aksızın cevap verdiler. M etafiziğin büyük bir kısmı bu soruya d a
spiritüalist ve idealist felsefecilerin de ilade elliği gibi).'"’ Ölümü
yanır. A m a en uç noktada bir sadeleştirm eye gidersek, verdikleri ce
düşünm ek, onu ortadan kaldırm aktır, ıliyoıılııın, lakal bu asla kim
vaplar iki kam pa ayrılır: ölüm ün hiçbir şey olmadığını (kesin olarak
seyi ölüm den ne azat etti, ne de ölüm ün ılade ellıgı şey hakkında
bir hiçlik) söyleyenler; ölüm ün başka bir yaşam veya aynı yaşam ın
onu önceden aydınlattı.
devam ı, arınm ışı, özgürleşm işi olduğunu ifade edenler. İkisi de onu
Bizim için çözülem ez olan bir som hakkımla (lüşıııııııcııiıı fay
inkâr etm enin farklı biçim leridir: hiçlik denilirse, hiçlik hiçbir şey
dası o halde nedir diye sorabiliriz. Çünkü, l’.ısı .ıl'ııı ila söylemiş o l
değil ya da hayat denilirse, ölüm de bir hayat olur. Ölümü düşün
duğu gibi, bütün hayatım ız ve hülilıı (İlişilm em i/ buna bağlıdır:
m ek, onu yok etmektir: N esne zorunlu olarak kaçar. Ölüm hiçbir
ölüm den sonra “bir şey” olduğuna iııamyoısak yıı da inanm ıyorsak,
şeydir (Epiküros) ya da ölüm ölüm değildir (Platon) fakat başka bir
buna göre yaşayışım ız aynı olm ayacak, ııyııı şekilde düşünm eyece
hayattır.
ğiz de. Ü stelik, yalnızca gerçeklen çözülmeye elveıışli sorunlarla
Bu iki uç arasında, m üm kün olacak ortadaki doğru noktayı
(ve o andan itibaren de artık soııııı olm aktan çık.m iatla) ilgilenmek
pek az seçebiliyoruz; ya da itiraf edilm iş cehaleti, belirsizliği, kuş
isteyen birinin felsefe yapm aktan vazgeçmesi geıckıı. Aıııa bunu da
kuyu, hatta um ursam azlığı görüyoruz ve bu da o orta noktalardan bi
kendini kendinden ya da düşüncenin bu kısmından yoksun kılmak-
ri değil. Çünkü ölüm söz konusu olduğunda, bu bilinem ezlik hepi
sızın nasıl yapabilir? Biliınlcı, kemli kcndııııı/c sorduğum uz en
m izin payına düşüyor, bu üçüncü durum , ilk ikisinin kırılgan ve k a
önem li soruların hiçbirini ccvaplaıııa/laı Nıçııı hiçbir şeyden ziya
rara bağlanam ayan taraflarının hesaba katılm asından başka bir şey
de bir şey vardır? 1layat yaşama /alınırlıne değeı ıııi? İyi nedir? K ö
değildir. Zaten bunlar, üçüncü halin olmazlığı ilkesine tabi olarak, uç
tü nedir? Ö zgür m üyüz yoksa lıcı şey bellilenm iş ıııi? Tanrı var mı?
tutum lardan çok çelişik öneriler ifade eder. Ö lüm ün bir şey olması
Ö lüm den sonra hayat var ıııi'' <leııış anlamda ele alırsak m etafizik
gerekir ya da hiçbir şey olm am ası. E ğer bir şeyse, aynı zam anda onu
diye niteleyebileceğim !/ bu soııılaı (gcıçckle bıılıııı olası fizik sınır
hiçlikten de ayıran bu şey yalnızca başka bir hayat olabilir, durum
larını aşarlar) bizi düşünen vaılıklaı veya dalıa ziyade felsefe yapan
lara ya da inançlara göre biraz daha karanlık veya biraz daha ışıklı,
varlıklar (bu soruları sorm ayan hilıınleı de düşünür) yapar ve insan
sadece başka bir hayat... Ö lüm ün gizem i sadece iki tip yanıta izin verir ve belki de bundan dolayı bu gizem , felsefe ve insanlık tarihi
(* ) E l b e t t e , g i z e m i n o n l a r k a d a r yı-ıı yoklııı
A ndre Gomte-Sponville
F elsefeyi Takdim im dir
lık diye adlandırdığım ız şey de budur ya da Yunanlıların dediği gi
m ek gerekir. İlk D enem eler’de., M ontaigne ona alışmak, ona hazır
bi m ortels: Ö lecek olanlar değil -hayvanlar da ölürler- ama ne anla
lanm ak, kendi ifadesiyle ona karşı kendi izini sürm ek için, hep ölü
m a geldiğini çok da bilm eksizin ve kendini onu düşünm ekten alıko-
mü düşünm ek ister. Sonlarda ise, öyle görünüyor ki bu düşünce da
yam ayarak öleceklerini bilenler... İnsan m etafizik bir hayvandır; bu
ha az gerekli, daha az dayanıklı, daha az ivedi: zam anla giderek da
nedenle ölüm her zaman onun sorunudur. Söz konusu olan ölümü
ha hafif ve daha yum uşak bir şekilde gerçekleşen kabulleniş yetiyor.
çözm ek değil, onun karşısında durmaktır.
M ontaigne’in başarısını belirleyen bir çelişkiden çok bir evrim ya da
Burada m eşhur form ülle karşılaşıyoruz: “Felsefe yapm ak öl m eyi öğrenm ektir..." M ontaigne’in D en em eler’inden birinin başlığı da bu şekildedir. A ncak M ontaigne bu fikri tam olarak Ç içero’dan alır ve Çiçero da Tusculanes’te bunu P laton’dan bir alıntı olarak ve rir. Bunun Çiçero tarafından Latinceye, daha sonra da M ontaigne tarafından Fransızcaya çevrilen P lato n ’a ait bir fikir olduğunu söy leyebiliriz. Önemli olan başka bir şeydir; önemli olan, M ontaigne’in daha önce fark ettiği gibi, bu cüm lenin iki farklı şekilde anlaşılabil m esidir, bunlar arasında az ya da çok bütün yaşam -ve felsefenin büyük bir kısm ı- belirlenir. P laton’un yüklediği bir anlam var: ölüm, burada ruhun ve bede nin ayrılm ası dem ektir, hayatın bir am acı vardır, felsefe de bu am a
her durum da gelişmelerdir. Sıkıntı mı? Yalnızca bir andır. Cesaret / mi? Yalnızca bir anlıktır. Eğlence ya da unutuş değil, dingin bir ka bulleniş olan rehavet çok daha iyidir. M ontaigne’in tek bir cümlede yazm ış olduğu en güzel cüm lelerinden birinde, özetlediği de budur: “H areket edelim istiyorum ve hayatın görevlerini olabildiğince uza talım , ölüm beni lahanalarımı dikerken, ama ölüm ü, hatta m ükem mel olm ayan bahçemi um ursam azken bulsun istiyorum .” Felsefe yapm ak, sadece hayatı öğrenm ek olduğu için ölümü öğrenm ektir ve çünkü ölüm -ölüm düşüncesi, ölüm ün kaçınılm azlığı- hayatın bir parçasıdır. Fakat değerli olan hayattır ve sadece odur. Gerçek felse feciler hayatı olduğu gibi sevmeyi öğrendiler; hayatın ölümlü olm a sından neden korksunlar ki?
ca doğru bir tür kısa yoldur. İntihar m ı? Tam tersine: daha canlı, d a ha saf, daha özgür; çünkü beden denen bu hapishanenin -hatta Gor-
H içlik mi ya da yeniden doğuş mu? Başka bir hayat mı yoksa
g ia s’m dediği gibi bu m ezarın- önceliğinden kurtulm uş bir hayat.
artık hiç hayat olm am ası mı? Bu iki yol arasında herkes kendi seçi
“Gerçek felsefeciler çoktan ölm üştür,” diye yazar Platon, bu neden
mini yapar ve hatta -kuşkucular gibi, belki M ontaigne gibi- seçim
le ölüm onları korkutm uyor, ölüm onlardan ne alabilir?
yapm ayı reddedebiliriz: Soruyu gerçekte olduğu gibi açık uçlu bı
Bir de M ontaigne’in yüklediği bir anlam: ölüm yaşam ın "am a
rakm ak ve yaşam ak olan bu açıklığı sürdürmek. Fakat bu da bir şe
cı" değil fakat “nihayeti”, vadesi, temel bitim liliğidir (erekliliği de
kilde ölümü düşünm ektir ve gereklidir de. Çünkü -tüm düşünce,
ğil). Ondan kaçam adığım ıza göre, yaşam ım ızı veya zevklerimizi he
tüm yaşam için- en son ufuk olduğu halde onu düşünm em ek m üm
der etmesine izin vermeden kendini ona hazırlam ak, onu kabul et
kün olabilir mi?
Felsefeyi Takdim im dir
A ndre Comte-Sponville Buna karşın, Spinoza, “Ö zgür insan ölüm den daha az hiçbir
Ö lüm de, kimileri belki ulaşacakları bir selam et görürler ya da
şey düşünm ez ve bilgeliği, ölüm ün değil am a yaşam ın derin düşü
P lato n ’un ifadesiyle “alınacak güzel bir risk” . B ununla birlikte, on
nüşüdür,” diye yazar. C üm lenin birinci kısmı ne kadar çelişkili gö
dan hiçten başka hiçbir şey beklem eyenler, bir soluklanm anın çoğu
rünüyorsa ikinci kısmı da o kadar aşikârdır. H ayatın kısalığını, ge
nu ve azını bulurlar: yorgunluğun ortadan kalkm ası. Bu iki fikir de
çiciliğini ve kırılganlığını düşünm eksizin hayat hakkında nasıl dü
ahenklidir veya ahenkli olabilir. Ölüm fikri de buna hizm et edebilir.
şünülür, yani nasıl felsefe yapılır? Bilge, (Spinoza’ya göre yalnızca
H ayatı, um utla daha kabullenebilir ya da biriciklikle yeri doldurula
o özgürdür) cansız varlıktan çok canlı varlığı, ölüm den çok hayatı,
m az kılabilir. Her iki durum da ölüm ü hiç boşa harcam ayan bir
zayıflıktan çok gücünü düşünse. Am a, aynı zam anda bitim liliği ve
neden.
ölüm lülüğü hakkında düşünm eden hayat nasıl kendi gerçekliği -her belirtm e bir olum suzlam adır- içinde düşünülebilir?
'
H içliğin en fazla olası göründüğünü düşünenlerdenim ; öylesi ne olası ki uygulam ada aşağı yukarı bir kesinlik ortaya çıkarır. Ya-
Zaten, Spinoza Etik adlı eserinin bir başka bölüm ünde tek ba
pabildiğim ce kendimi buna uyduruyorum ve işin içinden pek de fe
şına bu düşüncenin fazlasıyla tek yanlı olabilecek kısm ını düzeltir.
na çıkm ıyorum . Yakınlarımın ölüm ü beni acı çekm elerinden daha
H er sonlu varlık için, onu yok edebilecek daha güçlü bir başka var
az endişelendirir. Kendi ölüm üm se onlarınkinden daha da az. Bu
lık vardır, diye açıklar. Bu, bütün canlı varlıkların ölüm lü olduğunu ve kim senin, kendisine her taraftan saldıran ve kendisini tehdit eden bu ölüm e karşı koym adan varlığının içinde yaşam asının ya da d a yanm asının m üm kün olm adığını kabul etmektir. Evren bizden daha güçlüdür, bu nedenle ölüyoruz. Yaşamak, m ücadele etm ek, karşı koym ak, yaşamı sürdürm ektir ve kim se buna sonsuza kadar m ukte dir değildir. Sonunda ölm ek zorunludur ve bu bize vaat edilen tek sondur. H er zam an ölüm ü düşünm ek onu aşırı düşünm ek olur. Ama hiç düşünm em ek de düşünm eyi reddetm ek olacaktır. Ü stelik kim se tüm üyle özgür değildir: K im se bütünüyle bilge değildir. Kabul etm ek gerekir ki, bu da güzel günlerin veya zorlu gecelerin ölüm ü düşüncesine götürür.
belki yaşın ya da baba olm anın getirdiği bir kazanmadır. Ölüm üm benden yalnızca beni alacak; bundan dolayı benden her şeyi alacak ve benden hiçbir şey alm ayacak: O rtada, herhangi bir şeyi kaybede cek biri kalm adığına göre, başkalarının ölüm ü başka türlü gerçek, başka türlü duyarlı, başka türlü sancılıdır. Bu bizi ne yazık ki ona da karşı koym aktan alıkoym az. Yas dediğim iz şey budur, F reud’un gösterdiği gibi, öncelikle kendi üzerinde bir çalışm a olan, herkesin bildiği gibi zaman isteyen ve asla kim senin varlıkla uzlaştırm ayı ba şaram ayacağı şey. Psikanaliz D enem eleri adlı eserinde Freud şöyle yazm ıştı: “O eski özlü sözü hatırlayalım : Si vispacem , para hellum. Barışı korum ak istiyorsan savaş için silahlan. Bu sözü değiştirm e zamanı: Si vis vitam, para mortem. Hayata tahammül edebilmek isti
Ö lüm den sonra bir yaşam ın var olmasını isteriz çünkü bu
yorsan ölüm ü kabul etm eye hazır ol.” H ayata taham m ül etm ek mi?
onunla ilgili soruya mutlak bir şekilde cevap verm em izi sağlar. F a
Bundan daha fazlası da söylenebilir. Çok büyük bir m em nuniyetle
kat m erak, um uttan daha fazla bir kanıt değildir.
şunu söyleyeceğim: eğer hayatı sevmek istiyorsan, eğer onun kıym e
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdimirr.dir
tini bilinçli olarak anlam ak istiyorsan, ölüm ün de hayatın bir parça sı olduğunu unutma. Ö lüm ü kabul etm ek -kendininkini ve yakmlannınkini- hayata sonuna kadar sadık kalm anın tek yoludur. Ö lüm lüler ve ölüm lülerin sevgilileri: biz buyuz ve bizi kahre den de budur. A m a bizi erkek ya da kadın yapan bu kahredici acı, aynı zam anda hayata en yüksek değerini veren şeydir. Eğer ölme-
5
seydik, eğer varlığım ız ölüm ün çok karanlık özünden böylece kopm asaydı hayat bu kadar kıym etli, nadide, sarsıcı olur m uydu? “Ölüm
Bilgi
hakkında yeterince derin düşünülm em esi, hayatının en küçük anını yeterince ödüllendirm em ektir,” diye yazar Gide. O halde, hayatı da ha çok sevm ek, -her durum da, hayatı olduğu gibi sevm ek için: kı rılgan ve geçici- onun kıym etini daha iyi anlam ak için ölümü dü şünm ek gerekir, bu da bu bölüm ün doğrulanm ası için yeterlidir.
"Eşyanın doğasını gözler bilm ez." LUKRETIUS
Tanım ak, olan şeyi düşünm ektir: bilgi, ruh ile dünya arasında, özne ile nesne arasında bir tür ilişkidir, uygunluk, benzerlik, tam lık ilişkisi. Dostlar, mahalle, ev böylece tanınır: Bunları düşündüğüm üz zam an aklım ızda olan şey az çok gerçekte var olan şeye tekabül eder. Bilgiyi hakikatten ayıran şey de az çok budur. Çünkü dostları m ız hakkında yanılabiliriz. M ahallem iz hakkında asla her şeyi bil meyiz. H atta kendi evim iz hakkında bile gözden kaçırdığım ız şey ler olabilir. Kim, evin karınca saldırısına uğram adığına ya da gizli hazineler üzerine inşa edilm ediğine yemin edebilir? M utlak bir bil gi, m ükem m el bir bilgi, sonsuz bir bilgi yoktur. M ahalleni tanıyor m usun? Elbette! Fakat onu tam am en tanım ak için, orada bulunan en
54
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
küçük sokağı, her sokaktaki en küçük binayı, her binanın en küçük
necektir. Belki başka bir beyin, başka bir m atem atik, başka fizik,
dairesini, her dairenin en ufak köşesini, her köşedeki en küçük toz
başka biyoloji yaratırdı. Şeyleri tanım ak, onları bizim için oldukla
parçasını, her parçanın en küçük atom unu, her atomun en küçük
rı gibi algılam ak ve düşünm ek olduğuna göre onları nasıl kendi iç
elektronunu bilm ek gerekir. Bunu nasıl yapabilirsin? Bunun için ek
lerinde oldukları gibi tanırız? G erçeğe hiçbir şekilde doğrudan nü
siksiz bir bilim ve sonsuz bir akıl gerekir: N e birine, ne de diğerine
fuz edem eyiz (onu sadece duyarlılığım ız, aklımız, gözlem ve ölçme
gücüm üz yeter.
araçlarım ız, kavram larım ız, kuram larım ız aracılığıyla tanıyabiliriz),
B ununla birlikte bu, hiçbir şey bilm ediğim izi gösterm ez. Eğer
m utlak ile hiçbir m utlak tem asa, sonsuzluk üzerine hiçbir sonsuz
durum böyle olsaydı bilm enin ve bilm em enin ne olduğunu nasıl bi
açılım a sahip değiliz. Onları nasıl tüm üyle tanıyabiliriz? Gerçeği alv
lecektik? Olgu olan M ontaigne’in sorusu (Ne biliyorum ?) ya da hak
gılam am ıza ve onu anlam am ıza izin veren araçlar aynı zamanda bi
olan K an t’ın sorusu (Ne bilebilirim , nasıl ve hangi şartlarda?) biri
zi gerçekten ayırıyor; gerçeği nasıl mutlak olarak tanıyabiliriz? Bir
de öteki de en azından müm kün olan bir fikri varsayar. E ğer hiçbir
özne için sadece bilgi vardır. Bu bilgi, bilimsel olsa bile, nasıl m ü
şekilde m üm kün olm asaydı nasıl akıl yürütebilirdik ve felsefe ne işe
kem m el bir şekilde nesnel olabilir?
yarardı? O halde, bilgi ve hakikal iki farklı kavramdır. Ama aynı za H akikat, var olan şey (veritas essendi: varlığın hakikati) ya da
m anda birbirleriyle dayanışına içindedirler. H içbir bilgi hakikat de
var olana tam olarak tekabül eden şeydir (veritas cognoscendi: B il
ğildir; am a hiçbir şekilde doğru olm ayan bir bilgi de artık bilgi de
ginin hakikati). Bundan dolayı hiçbir bilgi hakikat değildir: çünkü
ğildir (bir coşkunluk, bir yanlış, bir yanılsam a olabilir...). H içbir bil
asla ne olan şeyi, ne de olan şeyin tüm ünü m utlak olarak tanıyoruz.
gi m utlak değildir; ama ancak içerdiği ya da varlığına izin verdiği
Söz konusu olan ne olursa olsun yalnızca duyularım ızla, aklım ızla,
m utlak parçasıyla, basit bir inanç ya da bir fikir değil de, bir bilgi
kuram larım ızla tanıyabiliriz. Bütün bilgi, doğal olarak bir dolayım -
olabilir.
lılıksa doğrudan (dolaysız) bilgi nasıl olur? En ufak düşüncem iz bi
Ö rneğin, D ünya’nın G üneş’in etrafındaki hareketi. Kim se bu
le, vücudum uzun, ruhum uzun, kültürüm üzün izini taşır. Bizdeki bü
nu tam am en, tüm üyle mükemmel olarak bilemez. Ama bu hareke
tün fikirler insani, öznel, sınırlıdır ve o halde gerçeğin bitm ez tü
tin varlığını ve bir dönm e hareketi söz konusu olduğunu biliyoruz.
kenm ez karm aşıklığı ile m utlak olarak bağdaşam az.
K opernik ve N ew ton kuram ları, izafi olduklarından (çünkü söz ko
“Beşerin gözleri sadece bilgisinin biçim leriyle şeyleri fark
nusu olan kuram lar), H ipparkos’un ya da Ptolem eus’un kuram ların
edebilir,” diyordu M ontaigne; K ant ise, onları sadece duyarlılığım ı
dan daha doğru ve daha kesindir. O halde mutlak olm aya yakındır.
zın biçim leriyle düşünebileceğim izi açıklar. D iğer gözler bize baş
Buna paralel olarak, izafiyet kuram ı, kendisinin açıkladığı ve ken
ka bir m anzara gösterecektir. B aşka bir akıl onu farklı şekilde düşü
disini açıklam ayan XVIII. yüzyılın gökyüzü m ekaniğinden daha
A ndré Comte-Sponville
Felsefeyi T a k dim i mdir
m utlaktır (ve bazen adından dolayı sandığım ız gibi daha izafi değil
göreceliklerini (mutlak bir bilim artık ilerleyem ez) ve hem de en
dir!). Bütün bilgiler izafi olsa da bu, onların birbirlerine eşdeğerli
azından kısm en doğruluklarını onaylayandır (bilim lerim izde doğru
olduklarını gösterm ez. Ptolem eus’tan N ew ton’a olan ilerlem e kadar
olan hiçbir şey olm asaydı, artık ilerleyem ez ve artık birer bilim ola
N ew ton’dan E instein’a kadar olan ilerleme de hiç kuşku götürmez.
m azlardı).
Bundan dolayı bir bilim ler tarihi vardır ve bu tarih, hem nor m atif ve hem de geri çevrilem ezdir: çünkü en az doğrunun karşısı
Bununla birlikle, bilgi ve bilim i karıştırm aktan ya da birini di
na en çok doğru çıkar, çünkü anlaşılm ış ve çürütülm üş hatalara tek
ğerine indirgem ekten kaçınacağız. A dresini, doğum tarihini, kom
rar düşm eyiz. Bachelard ve P o p p er’in, her birinin kendi tarzına gö
şularını, dostlarını, zevklerini, nihayet hiçbir bilim in sana öğretm e/
re gösterdiği şey budur. H içbir bilim kesin değildir. A ncak, Bache-
diği ve sana güvence vermediği binlerce şeyi biliyorsun. Algı zaten
la rd ’ın dediği gibi, eğer bilim ler tarihi, “bütün tarihler arasında en
bir bilgidir, deneyim zalen bir bilgidir, biraz belirsiz olsa bile (bu,
geri çevrilem ez olanı” ise bu, ilerlem e kanıtlanabilir ve kanıtlanm ış
S pinoza’nın birincil bilgi olarak adlandırdığı şeydir) onsuz tüm bi
olduğundandır: Bu tarih, “ aynı zam anda bilim sel kültürün dinam i-
lim im kânsız olur. O halde, “bilimsel gerçek” bir söz üretme değil
ği”dir. H içbir kuram ne m utlak olarak doğru, hatta ne de m utlak ola
dir. Bilim sel olm ayan doğrular ve bir gün doğru olm adıklarını keş
rak doğrulanabilirdir. Ancak eğer bilim sel bir kuram söz konusuy
fedeceğim iz bilimsel kıııaınlaı vardır.
sa, onu deneyim le karşılaştırm ak, onu sınam anın, P o p p er’ın dediği
Örneğin, bir m ahkem ede tanıklık yapm ak zorunda olduğunu
gibi onu yanlışlam anın, başka bir deyişle gerektiğinde onu yanlışlı
düşün... Senden şu ya da bu noktayı bilim sel olarak ispatlam an is
ğından çıkarm anın m üm kün olm ası gerekir. Bu sınam alara dayanan
tenm ez, sadece inandığın şeyi, hatta daha da iyisi bildiğin şeyi söy
kuram lar, sınam alardan geçem eyenlerin yerini alır, bütünleşir ya da
lem en beklenir. Yanılabilir misin? Kesinlikle. Bu nedenle, tanıklık
geride bırakır. Bu, kuram ların kültürel seçimi şeklinde olur (Dar-
ların çok sayıda olması istenir. Ancak bu çokluk bile sadece olası bir
w in ’in, türlerin doğal seçim inden bahsettiği anlam da). B ilim ler de
doğruyu varsayar ve başka türlü de adalet olmaz. Gerçekle hiçbir
bu sayede ilerler; bazen sandığım ız gibi kesinlikten kesinliğe git
bağlantım ız olmasaydı ya da gerçek var olm asaydı, bir suçluyla m a
mez, C availles’nin dediği gibi “derinleşerek ve bir şeyleri silerek”;
sum biri arasında, tanıklıkla iftira, adalet ve adli hata arasında nasıl
başka bir deyişle P op p er’in terim leriyle “denem eler ve hataların
bir fark olur? Biz, reddedenlere karşı, bağnazlara karşı, yalancılara
ayıklanm ası yoluyla” ilerlem e olur. Bundan dolayı bilim sel bir ku
karşı neden m ücadele edecektik?
ram her zam an kısmi, geçici, görecelidir. Yine de bu, onları bütü
Burada esas olan, kuşkuculuk ile sofistliği karıştırmamaktır.
nüyle reddetm eye ya da onların yerine cehalet ya da boş inançları
M ontaigne ya da Hume gibi kuşkucu olmak, hiçbir şeyin kesin ol
tercih etm eye -bu tanım aktan vazgeçm ek olur- izin vermez. B ilim
m adığını düşünm ektir ve bunun için elim izde m ükem m el nedenler
lerin öyle olağanüstü, öyle karşı konulm az ilerlem esi hem onların
vardır. K uşkulanam adığıınız şeyi kesinlik diye adlandırıyoruz. Am a
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi T a k d im in d ir
bir güçsüzlüğü ne kanıtlar? İnsanlar binlerce yıl boyunca dünyanın
Tamamen kesin, en sağlam kesinlik hiçbir şey kanıtlamaz: M utlak
hareketsiz olduğundan em indiler: D ünya daha az hareket ediyor de
olarak inandırıcı kanıtlar yoktur.
ğildi... B ir kesinlik, ispatlanm ış bir bilgidir. A m a ispatlarım ız sade
O halde düşünm ekten vazgeçm ek mi gerekir? Hayır. Pascal,
ce aklım ızın da güvenilir olm ası şartıyla güvenilirdir; bunu da sade
“Doğru ispatlar olması m üm kündür, ama bu da kesin değildir,” diye
ce kendisi aracılığıyla ispatlayabildiğim ize göre nasıl ispatlayabili
belirtiyor. Bu gerçekte kendi kendini ispatlamaz, çünkü zaten bütün
riz? “N esnelerden aldığım ız görünüşleri yargılam ak için, bize yar
ispatlar onu varsayar. “D oğru ispatlar vıır" önerm esi, ispatlanam az
gısal bir araç; bu aracı doğrulam ak için bir ispat; ispatı doğrulam ak
bir önermedir. “M atem atik doğrudur" önerm esi, bir m atem atik is
için araç gerekir. İşte çarkın içine girdik,” diye yazar M ontaigne. Bu,
patına elverişli değildir. “D eneysel bilim ler doğrudur" öııermesj.,
bilginin çem beridir ve ona m utlak bir şekilde bir şey ileri sürmeyi
deneysel bir doğrulam a için elverişli değildir. Fakat bu m atem atik,
yasaklar. Bu çem berden çıkm ak m ı? Bu sadece akıl ya da deneyim
fizik ya da biyoloji yapm ayı engellem e/., bir ispatın ya da bir dene
yolu ile olabilir; am a ne biri, ne diğeri buna m uktedirdir: çünkü de
yim in, bir düşünceden daha iyi ya da daha fazla değerli olduğunu
neyim duyulara, akıl da kendi kendine bağlıdır. “Kendileri de belir
düşünm eyi de engellem ez. H er şey belirsiz olsa bile bu, gerçeği ara
sizlikle dolu olan duyular, kavgam ızı durduram ıyorsa, bunu aklın
mayı bırakm ak için bir neden değildir, (,'iınkü her şeyin belirsiz ol
yapıyor olması gerekir; hiçbir akıl da başka bir akıl olm aksızın ken
duğu da kesin değildir, diye belirtir Pascal ve kuşkucuları haklı gös
dini oluşturam az. İşte sonsuza kadar geri gidebiliriz,” diye devam
terirken aynı zam anda sözlerini kanıtlamalarını hepten yasaklayan
eder M ontaigne. Sadece çem berle, sonsuza kadar geri gitm ek ara
şey de budur. Pironizm in|■, ve M oııiaigııe’in zaferine. K uşkuculuk
sında bir seçim yapabiliyoruz; başka seçim im iz olm adığını söyle
usçuluğun karşıtı değildir; saydam ve sonuna kadar götürülm üş bir
m ekten farksız: Bilgiyi m üm kün kılan (duyum lar, us, yargı) onu
usçuluktur, usun görünür kesinliğinden şüphe etm eye başlayacağı
kesinlik içinde kurm ayı yasaklar.
noktaya kadar. Bir görünüşü
11
e kanıtlar?
Jules L equier’nin olağanüstü sözü: “G erçeğe sahip olduğum u
Sofistlik, başka bir şeydi 1 : llıçbır şeyin kesin olm adığını dü
za en sağlam şekilde inandığım ızda, buna inanıyor olduğum uzu bil
şünm ek değildir, hiçbir şeyin doğru olmadığını düşünm ektir. Bunu,
m em iz gerekir, bildiğim ize inanm am ız değil.” Bu H um e’un ve hoş
ne M ontaigne, ne de Huıııe ya/.dı. Buna inanmış olsalardı, nasıl fel
görünün zaferi.
sefe yapabilirlerdi ve neden lelsele yapacaklardı ki? K uşkuculuk,
M arcel C onche’un M ontaigne hakkındaki m uhteşem sözü.
dogm atizm in karşıtıdır. Solistlik, akılcılığın, hatta felsefenin karşı-
Hiç şüphesiz pek çok kesinliğe sahibiz, bunların çoğu da bize doğru kesinlikler gibi geliyor (m utlak bir şekilde kurulm uş ya da doğru lanm ış kesinlikler); am a “haklı kesinlikler olduğu kesinliği asla ol gusal bir kesinlik değildir.” B undan şu sonucu çıkarm ak gerekir:
(*) Ü nlü dü şü n ü r Phrryn tarafındım kuru lm u ş olan ilkçağ k uşkuculuğu P ironizm , in sa n ların ya ln ız ca şeylerin kendilerine nasıl göründüklerini bilebileceklerini aynı şeylerin farklı in san lara farklı g ö ründüklerini ve bizim bu görünüşlerden h a ngisinin doğru o ld u ğu n u , hangi insanın haklı o lduğunu söy ley em ey eceğ im izi savunur.
A ndre Comte-Sponville
F elsefeyi Takdim in, dir
tidir. E ğer hiçbir şey doğru olm asaydı aklım ızdan geriye ne kala
rum. K uram sal düzende, bizi ondan ayıran bilgidir, pratik düzende
caktı? Nasıl tartışacak, nasıl kanıtlayacak, nasıl bilebilecektik? “H er
de içtenlik. Çünkü eğer hiçbir şey ne doğıu, ne de yanlış olsaydı, bil
kesin gerçeği kendine” m i? Eğer bu doğru olsaydı artık hiçbir şekil
gi ile bilgisizlik arasında, içtenlik ile yalancılık arasında hiçbir fark
de gerçeklik olm ayacaktı; çünkü gerçek sadece evrensel olması ko
olm ayacaktı. Bilim ler varlıklarını sürdürem eyecekti, ne ahlak, ne
şuluyla değerlidir. Belki şu anda okuduğun bu küçük kitabı senden
de dem okrasi olacaktı. Eğer her şey yanlış olursa her şey serbesttir:
başka hiç kim se bilmiyor. Yine de bu kitap evrensel olarak doğru
D eneyim ler ya da ispatlar bozulabilir (çünkü hiçbiri geçerli değil
dur. K im se onu dünyanın hiçbir noktasında, hiçbir dönem inde yala
dir), batıl inançlar bilim lerle aynı seviyeye konabilir (çünkü hiçbir
nını ya da bilgisizliğini kanıtlam aksızın yadsıyam az. A lain ’in dedi
gerçek onları birbirinden ayırm az), m asum biıi m ahkûm edilebilij
ği gibi “düşünceler evrenseldir”, bu da hepim izi, en azından hukuk
(çünkü doğru ve yanlış tanıklık arasında hiçbir belirli fark yoktur),
ta, doğrunun önünde eşit kılar. H akikat kim seye ait değildir; bu ne
en sağlam tarihsel gerçekler yadsınabilir (çünkü geıi kalan her şey
denle hukuken herkese aittir. H akikat boyun eğmez; bu nedenle ö z
kadar onlar da yanlıştır), suçlular serbest bırakılabilir (çünkü onla
gürdür ve özgür kılar.
rın suçlu olduğu doğru değildir), kendim ize suçlu olma izni verile
Solistlerin haksızlığı, bu elbette kanıtlayam adığım ız bir şeydir
bilir (çünkü suçluyken bile, suçlu olduğum uz doğıu değildir) ve ni
(çünkü bütün ispatlar en azından hakikat fikrini öne sürer); haklı ol
hayet ne olursa olsun bir oyun tüm geçerliliği redtletli lebi lir (çünkü
duklarını, tutarlı bir şekilde düşünem eyiz bile. H akikat var olm asay
bir oy sadece sonucunu gerçekten biliyorsak değerlidir)- Kim bun
dı, hakikatin var olmadığı doğru olmayacaktı. E ğ erN ietzsch e’nin is
daki tehlikeleri görür? E ğer herhangi bir şeyi düşünebiliyoısak, her
tediği gibi, her şey yanlış olsaydı, her şeyin yanlış olduğu yanlış ola
hangi bir şey de yapabiliriz: N ihilizm in barbarlığa götürdüğü gibi,
caktı. Solistlikte çelişkili olan (kuşkuculukta olmayan) ve felsefe gi
sofistlik de nihilizm e götürür.
bi kentli kentlini yok ettiği nokta budur. Sofistler bununla çok az il
Bilgiye, ruhani ve uygarlaştırıcı yeteneğini veıeıı de budur.
gilenirler. Bir çelişki onlara ne yapar? Felsefeyle uğraşacakları ne
“A ydınlanm a nedir?” diye sorar Kant. İnsanın, azınlığının dışına çı
vardır? Ancak Sokıates’ten beri felsefeciler bununla ilgilenirler. B u
kışıdır, diye cevap verir ve bundan sadece bilgiyle çıkılır: “Sapere
nu yapm ak içiıı nedenleri vardır, bunlar da aklın kendisi ve hakika
aude! Bilm eye cesaret et! K endi öz sağduyunu kullanm a cesaretini
tin aşkıdır. Eğer hiçbir şey doğru değilse, herhangi bir şeyi düşüne
göster. İşte, A ydınlanm a’nın özünü dile getiren söz.” Asla ahlakçı
biliriz, bu da solistler içiıı çok uygun bir şeydir; am a artık hiçbir şe
olm asa da (tanım ak yargılam ak değildir, yargılamak tanım ak değil
kilde düşünem iyorsak bu, felsefe için öldürücü bir şeydir.
dir), yine de bütün bilgi bir ahlak dersidir: Çünkü hiçbir ahlak on
Doğru göriineıı şeyden başka bir şeye boyun eğen ya da doğ ruyu kentlisinden başka bir şeye boyun eğdiren (örneğin güce, m en faate, ideolojiye...) bütün tlüşünceleri sofistlik olarak adlandırıyo
suz ve ona karşı müm kün değildir. B undan dolayı, hakikati, P laton’un dediği gibi “bütün ruhun la” aram ak gerekir ve ruh bu arayıştan başka bir şey değildir.
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Yine bu nedenledir ki, asla aram anın sonunu getirm eyeceğiz. H içbir şey tanım ayacağım ızdan değil, ki bu da az çok m üm kündür, am a asla her şeyi tanıyam ayacağım ız içindir. Büyük A ristoteles, o alışıldık ölçülü tarzıyla bunu şöyle dile getirir: “Hakikatin arayışı hem zor, hem kolaydır. K im se ona tam am ıyla erişem ez, kim se on dan ne tam am en kaçar, ne de onu tam am en kaçırabilir.”
6
Sürekli öğrenm em ize izin veren ve sofistleri (gerçeğin var ol m adığını ya da m utlak olarak im kânsız olduğunu öne süren) olduğu
özgürlük
gibi dogm atikleri, (gerçeğe m utlak olarak sahip olabileceklerini öne süren) de daim a haksız çıkartan budur. M utlak bilgisizlik ve m utlak bilm ek arasında, bilgi ve bilgile rin ilerlem esi için bir yer var. H erkese iyi çalışmalar!
“Bize buyrulan yasaya uymak, özgürlüktür.” ROUSSEAU
Ö zgür olm ak insanın istediğini yapmasıdır. A m a bu birçok farklı anlam da kullanılır. Bu öncelikle yapm ak özgürlüğüdür: Eylem özgürlüğü ve bun dan yola çıkarak da baskının, engellerin, esaretin karşıtı. Hobbes özgürlük için şöyle der: “H erhangi bir hareketin karşıtı olan tüm en gellem elerin yokluğundan başka bir şey değildir: Bir vazo içinde kapalı kalan su özgür değildir, çünkü vazo onun yayılm asını engel ler; vazo kırıldığı anda su yeniden özgürlüğüne kavuşur, bunun gi bi insan da ona verilen hareket alanına uyarak az ya da çok özgür lükten yararlanır.” Bu anlam da, hiçbir şey ve hiç kim se beni engel lem ediği sürece davranışlarım da özgürüm. Bu özgürlük asla mutlak
64
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi T a k d im in d ir
değildir (her zam an engeller vardır) ve çok az olarak da hiç yoktur.
Fakat, insan istediği her şeyi istemekte de özgür m üdür? Bu,
Bir m ahkûm bile, hücresinde oturabilir ya da ayakta durabilir, ko
özgürlük kelim esinin ikinci anlamıdır. İstek özgürlüğü, m etafizik
nuşabilir ya da susabilir, kaçm aya hazırlanabilir ya da gardiyanlara
anlam da özgürlük, mutlak özgürlük, hatta doğaüstü özgürlük oldu
dalkavukluk edebilir... Herhangi bir devletteki hiçbir yurttaş iste
ğunu iddia eder bazıları. Felsefi olarak, bu en sorunlu ve en ilgi çe
diklerinin tüm ünü yapam az: Ö tekiler ve kanunlar, tehlikelerinden
kici anlamıdır.
ve risklerinden kurtulm ayı bildiği ölçüde yeterli derecede yaptırım
Bir örnek ele alalım. Adına yaraşır bir demokraside, seçimlerde
oluşturur. Bu nedenle burada söz konusu olan özgürlüğü belirlem ek
şu veya bu aday için oy verm ekte özgürüzdiir. Tecrit edilen oy verme
için sık sık siyasal anlam daki özgürlükten söz edilir: Çünkü onu ilk
kabininin içinde, eylem özgürlüğün tam, hatta m utlaktır (bu özgürlüjc
sınırlandıran ve şüphesiz güvence altına alabilen tek güç devlettir.
de var olan aday listesine tabi kalır) ve bundan dolayı da kimi istiyor
Ö zgürlük, liberal bir dem okraside totaliter bir devlette olduğundan
san ona oy verebilirsin. Siyasal özgürlük, eylem özgürlüğüdür.
daha geniştir. Ve bir hukuk devletinde de kuralsız bir devlettekinden
Şuna ya da buna oy vermeyi istemekte özgür müsün? Eğer sol
daha fazladır: Çünkü yalnızca yasa, birilerinin ve ötekilerinin öz
cuysan sağa oy vermeyi istem ekte özgür m üsün? Sağcıysan, solu
gürlüklerinin birbirleriyle çatışm aktan çok bir arada var olm alarına,
tercih etm ekte özgür müsün? H içbir tarafta değilsen birini seçm ek
birbirlerini yok etm ekten çok birbirlerini güçlendirm elerine (karşı
te özgür m üsün? G örüşlerini, isteklerini, korkularını, um utlarını öz
lıklı olarak birbirlerini kısıtlıyor olsalar bile) olanak verir. Locke,
gürce seçebiliyor musun? Ve nasıl özgür olabilirsin, mademki bu
“Yasanın olm adığı yerde özgürlük de yoktur,” diye belirtir. “Zira
sadece diğer fikirler, diğer arzular, diğer korku veya um utlar adına
özgürlük, öteki tarafından gelebilecek olan rahatsızlık veya şiddete
olabiliyor. Tamamen keyfi bir seçeneğin içine düşm ek dışında, ki bu
m aruz kalm am ayı içerir ki bu hiçbir yasanın olm adığı bir yerde b u
da artık bir özgürlük olmaz? Öylesine oy verm ek, özgürce oy ver
lunam az.” D evlet, özgürlüğünü sınırlandırır mı? Hiç şüphesiz, ama
mek değildir. Fakat istediğimiz kişi için oy verm ek, kendi iradenin
aynı zam anda diğerlerinin özgürlüğünü de sınırlandırır, ki bu da se-
ya da onu belirleyen (sosyal, ruhsal, ideolojik...) nedenlerin m ahkû
ninkinin geçerli bir şekilde var olm asına olanak veren tek şeydir.
mu olarak kalm ak değil midir? G örüşlerim iz doğrultusunda seçim
Yasalar olm asaydı yalnızca şiddet ve korku olurdu. H er zaman kor
yaparız. Fakat bu görüşleri kim seçer?
kan ve tehdit edilen bireyden daha az özgür ne olabilir?
“İnsanlar özgür olduklarını sanırlar,” diye yazar Spinoza. “Çün
O halde özgür olm ak, insanın istediğini yapmasıdır: Eylem öz
kü istem lerinin ve arzularının bilincindedirler ve rüyalarında bile,
gürlüğü, siyasal anlamda özgürlük, fiziki ve göreceli özgürlük. Bu,
hiçbir şekilde bilinçli olm adan onları istemeye ve arzulam aya eği
H obbes’un, L o cke’un, V oltaire’in anladığı anlam da özgürlüktür
limli kılan nedenleri düşünm ezler.” N e istersen onu mu yapıyorsun?
(“özgürlük yalnızca hareket etm e gücüdür”) ve belki de ne gerçek
Elbette! Fakat neden onu istiyorsun? İsteğin, gerçeğin bir parçası
liği, ne de değeri yadsınabilecek olan tek özgürlüktür.
dır, o da geri kalan tüm diğer şeyler gibi yeter neden ilkesine (hiç
A ndré Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
bir şey nedensiz var olamaz: H er şey açıklanabilir), nedensellik il
İrade özgürlüğünün var olm adığı ya da salt bir yanılsam a ol
kesine (hiçbir şey hiçlikten doğm az: H er şeyin bir nedeni vardır),
duğu sonucuna varm ak için fazla acele etm eyeceğiz. Ö zgür olmak,
son olarak da m ikroskobik varlıklann genel belirlenim ciliğine tabi
istediğim izi yapmaktır, diyordum . O halde, istem ekte özgür olm ak,
dir. Yine de m ikroskobik düzeyde, son haddine varan bir belirlenim -
istediğini istemektir. Bu özgürlüğün hiçbir zam an eksik olm ayaca
sizlik (Epikürosçuların düşündüğü ve kuantum fiziğinin bugün doğ
ğına güvence veririm; istediğim izi nasıl istem em ezlik ederiz ya da
rular göründüğü gibi) olsaydı bile, nörobiyolojik düzeyde, seni
ondan başka bir şeyi nasıl isteyebiliriz ki?
oluşturan atom lar tarafından bundan daha az belirlenm iş olm aya
Var olm am aktan uzak olarak, irade özgürlüğü, bu anlam da da
caktın. O nların hareketleri rastlantısalsa, senin isteğine uymaları da
ha ziyade bir çeşit söz türetm esi olur: Stoacıların dem iş olduğu gi
düşünülem ez. D em ek ki daha çok senin isteğin onlara uyacaktır.
bi her irade özgürdür ve bundan dolayı da (D escartes’ın “tam am lan
R astlantı özgür değildir. Rastlantısal bir istek nasıl özgür olur?
mak üzere olan eylem ” için dediği gibi) “özgür, kendiliğinden ve is
İçine girilm esi oy kabininin içine girm ekten zor olan bir sır da
tem li” eşanlamlı üç kelimedir. Varlığına çok az felsefecinin itiraz et
ha vardır: Bu da, sen dahil kim senin içine girem ediği, beyninin sır
tiği buradaki özgürlük, istemin kendiliğindenliği olarak adlandırabi
rıdır. Zarfın içine hangi pusulayı koyacaksın? Seçeneğin var mı?
leceğimiz şeydir. Bu, Epiküros ve Epiktetos’un anladığı anlamda öz
Kuşkusuz. Fakat sana seçim yaptıran sinirsel düzenek hakkında ne biliyorsun? Sonuçta bu seçim, bunu özgürce yaptığın varsayılsa bile, senin ne olduğuna bağlıdır. D iğer m ilyonlarca insan farklı şekilde oy ve recekler. Ve sen başkası değil de sen olmayı ne zam an seçtin? Hiç şüphesiz en zor sorun budur. Eğer seçen özneyi (ben), ben seçm iyorsam yaptığım tüm seçim ler seçm iş olm adığım ben tarafın dan belirlenm iş olarak kalır ve o halde m utlak olarak özgür olm az lar. Peki, bütün seçim ler buna bağlıysa ve ne seçersem seçeyim sa
gürlük olmakla birlikte aynı zamanda esas olarak Aristoteles, Leibniz veya B ergson’un kullandığı anlam da da özgürlüktür. Bu, istenç öz gürlüğü ya da daha çok sadece bana (bu beni, o belirlese de) bağlı olan istencin kendisidir: istediğimi istemekte özgürüm ve bunun için de ben oyum. Beynim bana em ir veriyor mu? Yani... Eğer beynim oluyor sam , o halde kendi kendim e em ir veriyorum demektir. Kim oldu ğum tarafından belirleniyor olsam da bu, özgürlüğüm ün var olm a dığını değil, m utlak olmadığını kanıtlar: Bu anlamda özgürlük, ken
dece önceden biri ya da bir şey olm a şartıyla seçim yapabiliyorsam
di kendini belirlem eye belirlenm iş güçten başka bir şey değildir.
olduğum kişiyi nasıl seçebilirim ?
Beyin, çağdaş nörobiyologların dediği gibi, bir “açık kendini dü
Bu, D iderot’nun Kaderci Jacques yapıtındaki iki soruyu birbi rine bağlar: “Ben, ben olm ayabilir m iyim ? Ve ben olarak, benden başka bir şey isteyebilir m iyim ?” O zam an bu durum da ben, bir ha pishane olur. Yoksa nasıl özgür olur?
zenlem e düzeneğidir”. Buna bağlı olmam, m uhtemel olm aktan da ha fazladır. A ncak, olduğum uz şeye bağlı olmak (ve ondan başka bir şeye değil), bağım sızlık tanım ının ta kendisidir! İradenin daya nıksız ya da bağımlı olmadığını belirtm ek için belirlenm iş bir irade
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi T akdiııii>r; dir
den söz etm ekte haklıyız. Bu, özgürlüğün tersi değildir; eylem e
ka bir deyişle sadece olduğum şeye boyun eğen bir güç) ya da belir
geçm iş özgürlüktür.
lenm em iş bir seçim gücü mü (hiçbir şeye, hatta olduğum şeye bile
Zaten burada, beyinden mi yoksa cismi olm ayan bir ruhtan mı
boyun eğm eyen bir güç)? O halde özgürlük göreceli m idir (eğer ba
bahsedildiği çok da önemli değildir. H er iki durum da da özgür ol
na bağlıysa), m utlak m ıdır (eğer ben kendim bile ona bağlıysam )?
m ak her zam an, olduğum uz şeye ve prensipte sadece buna bağlı ol
Ö rneğin, sadece eğer sağ görüşlüyseııı mi sağa oy verm ekte özgü
maktır. “ D avranışlarım ız tüm kişiliğim izden doğduğu zam an, dav
rüm ve sol görüşlüysem de sola (istem in kendiliğindenliği: İstedi
ranışlarım ız kişiliğim izi açıkladığı zam an, davranışlarım ız kişiliği
ğim kişiyi seçiyorum )? Yoksa, çok özel durum lar haricinde, sağa ya
m izle, bazen sanat eseri ile sanatçı arasında bulduğum uz o tarifsiz
da sola oy vermeyi istem ekte de özgür m üyüm , ki bu sağda ya da
benzeşm e içinde olduğu zam an özgürüz,” diye yazıyor Bergson.
solda olmayı özgürce seçtiğimi varsayar? Elbette gi/.eıııli olan (çün
Şüphesiz, R aphael’in Raphael veya M ichelangelo olm ak gibi bir se
kü özdeşlik ilkesini ihlal ediyor: istediğim şeyden başka şeyi isteye
çeneği yoktur. Fakat bu onun özgürce resm etm esini engellem ez,
bileceğim i varsayıyor) bu ikinci istenç özgürlüğü, felsefecilerin ba
tam tersine ona istediği gibi resm etm e özgürlüğünü verir. H içlik na
zı kere kayıtsız kalm a özgürlüğü veya daha sıkça özgür irade olarak
sıl serbest olur? Kişi olm ayan bir varlık nasıl seçebilir? “O halde ka
adlandırdıkları şeydir. M arcel Conche bunu mükemmel bir şekilde
rakterim izin çok güçlü etkisine boyun eğdiğim iz öne sürülecektir,”
tanım lar: “Ö zgür irade, hiçbir şey tarafından belirlcıııııcksizin ken
diye devam eder Bergson, fakat hem en ardından bu itirazın boş ol
di kendini belirlem e gücüdür,” diye yazar. D escaıtes’ın, K ant’ın,
duğunu belirtm ek için: “K arakterim iz hâlâ bizdir,” diyor ve kendin
S artre’ın kullandığı anlam da özgürlüktür hu. Mu özgürlük, yaptığım
den etkilenm ek (nasıl etkilenilm ez ki?) tek kelim eyle tam olarak öz
şeyin (varoluşum ) olduğum şey (özüm) taralından belirlenm ediğini
gür olm aktır, diyerek tek kelim eyle bitirir Bergson. “Benden ve sa
fakat tam tersine, yaptığım şeyin onu yarattığım ya da özgürce seç
dece benden doğan tüm davranışları özgür diye adlandırm ayı uygun
tiğini varsayar. “D escartes’ın m ükem m el bir şekilde anladığı şey,”
görüyorsak, kendi benliğim izin izini taşıyan davranış gerçekten öz
diye yazar Sartre. “Ö zgürlük kavram ının, mutlak bir özerklik gerek
gürdür, çünkü yalnızca kendi benim onun yaratılışını üstlenir.” İste
liliğini içinde barındırdığı, özgür bir davranışın tohum larını önceki
min kendiliğindenliği dediğim şey budur. Belirlenm iş olm ası, belir
bir dünyada bulm anın im kânsız olduğu, mutlak yeni bir üretim ol
leyici olmasını engellem ez. H atta sadece belirlenm iş olduğu için
duğu ve bunun devam ında da özgürlük ve yaratm anın tek bir bütün
belirleyicidir. H erhangi bir şeyi değil; istediğim şeyi istiyorum ve
olduğudur.” Bundan dolayı da bu özgürlük, Sartre’ın tüm açıklığıy
bundan dolayı onu istem ekte özgürüm.
la gördüğü gibi, sadece “varoluş, özün önüne geçerse” m ümkündür. Yine S artre’ın dediği gibi, insan özgürse, “öncelikle hiçbir şeydir”
Ç ok iyi. Fakat istediğim şeyden başka bir şeyi istem ekte de
ve yalnızca “olduğu şey” haline gelir. Şüphesiz çelişkili bir ifade ol
özgür müyüm ? İstencim , kendiliğinden bir seçim gücü m üdür (baş
sa da, sadece olduğum şey olmamak ve olmadığım şey olmaya m uk
A ndre Comte-Sponville tedir olm ak şartıyla, yani kendimi tam am ıyla kendim seçm ek şartıy
Felsefeyi T a kd im in d ir Fakat bu daha da ileri gider. Bir m atem atik problem inden ör
la özgürüm : Varlık ve H içlik adlı eserinde “H er kişi kendisinin m ut
nek verilirse; hangi anlam da onu çözm ekte özgürü m? Ö zgür bir se
lak seçim idir,” diye yazar Sartre.
çim anlam ında mı? Şüphesiz hayır: eğer ispatı anlarsam çözüm ba
K endinin yine kendin tarafından seçimi, ki yokluğu özgür ira
na kendini kabul ettirir, eğer anlam azsam da kaçınılm az bir şekilde
deyi im kânsız ya da düşünülem ez kılar, D evlet’in sonunda P laton’un
onu kaybederim . B ununla birlikte, akıl yürüttüğüm zam an hiçbir dış
Er m itiyle (orada ruhlar, iki dünyaya geliş arasında yaşam lannı ve
baskı altında değilim dir: istediğim şeyi düşünürüm , yani doğru ol
bedenlerini seçerler) aktardığı şeydir. Bu, K ant’ın düşünülür karak ter diye, Sartre’ın ise, başka bir sorunsal bağlam ında, bütün seçim leri önceleyen ve bütün seçim lerin kendisine bağlı olduğu ilk özgür lük diye adlandırdığı şeydir. Buradaki özgürlük m utlaktır ya da öz gürlük değildir. Bu özgürlük, kendi kendini belirlem enin belirlen m em iş gücüdür, başka bir deyişle, kendi kendini yaratm anın özgür gücüdür. Bundan dolayı bazıları, bu özgürlüğün sadece T anrı’ya ait olduğunu ya da eğer buna m uktedirsek bizden tanrılar yaptığını dü şünür.
duğunu bildiğim (ya da doğru olduğunu sandığım ) şeyi. H içbir öz gürlük, bu bilgi olm adıkça somut olarak var olmayı bilm ez. Zihin, kısmi de olsa, doğruya ulaşm a yoluna sahip değilse kendi kendinin m ahkûm u olur. Akıl yürütm eleri diğerleri gibi bir sayıklam a ve tüm düşünceler de sadece bir belirti olur. Akıl, bizi bundan ayıran şey dir. Bizi evrensele açarak bizi kendim izden kurtarır. A lain’in yazdı ğı gibi: “Zihin asla boyun eğm ez. G eom etrinin bir ispatı bunu açık lam aya yeter, çünkü sadece söze inanıyorsanız bir budalasınız; zih ne ihanet ediyorsunuz dem ektir.” Bu nedenle hiçbir zorba hakikati sevmez. Bu nedenle hiçbir zorba aklı sevmez. Çünkü akıl ve haki kat sadece kendilerine boyun eğer, çünkü özgürdürler. Hayır, şüphe
O halde başlıca iki anlamı vardır -eylem özgürlüğü ve irade özgürlüğü- İkincisi kendi içinde ikiye ayrılır: istem in kendiliğindenliği veya özgür irade.
siz, herhangi bir şeyi düşünebiliriz am a doğrunun zorunluluğu, ay nı zam anda bağım sızlığının tanım ının da kendisidir. Euclid uzayında, bir üçgenin üç açısı kaç derece yapar? B ede
Hepsi bu mu? Hayır, değil. Çünkü düşünce de bir davranıştır.
nim , ortam ım , ülkem, bilinçaltım ne olursa olsun ve hatta ben ken
İstediğim iz şeyi yapm ak, bu aynı zam anda istediğim iz şeyi düşün
dim ne olursam olayım -eğer çözüm ü biliyor ve anlıyorsam - yanı
m ek olabilir. Bu, düşünce özgürlüğü ya da bugün hâlâ dediğim iz gi
tım sadece “ 18ü derece” olabilir. Bununla birlikte belki de hiçbir za
bi, zihinsel özgürlük sorununu ortaya çıkarır.
man, onu tanıdığım kadarıyla, sadece hakikate, akla, başka bir de
Sorun, bir yandan eylem özgürlüğünü, yani siyasal anlam da özgürlüğü içine alır: düşünce özgürlüğü (ve içerdiği varsayılan her şey: Bilgi edinme özgürlüğü, ifade, tartışm a özgürlüğü...) insan hak larının ve dem okrasinin gereklerinin bir parçasıdır.
yişle bendeki, ama ben olm ayan ve içimden geçen ve anladığım bu zorunluluğa boyun eğdiğim zamanki kadar özgür olmadım. Örnekleri çoğaltabiliriz. 3 kere 7 kaç yapar? Kütle ile enerji arasındaki ilişki nedir? IV. H enri’yi kim öldürdü? G üneş mi D ün
Felsefeyi T ak dimi 7;dir
A ndre Comte-Sponville y a ’nın etrafında yoksa Dünya mı G üneş’in etrafında döner? Sadece
Özün, burada olm am ası da m ümkündür. Bu dört anlam dan en
doğru yanıtı bilm eyen, yanıtını seçebilir; sadece yanıtı bilen özgür
azından üçünü yadsım ak zordur: Eylem özgürlüğü, istemin kendili
ce cevap verebilir. Zihin özgürlüğü: Us özgürlüğü. Bu, özgür bir seçim değil; öz gür bir zorunluluk. Bu, doğrunun özgürlüğü ya da özgürlük gibi ha kikat. S p in o za’ya, H egel’e göre özgürlük budur, hiç süphesiz M arx’a ve F reu d ’a göre olduğu gibi: Zorunluluk içeren bir özgürlük ya da daha çok zorunluluğun anlaşılm ası. Terim in gerçek anlam ında özgür olm ak, sadece kendi zorunlu luğuna boyun eğm ektir, diye açıklar Spinoza. Akıl, bundan dolayı özgür ve özgürleştiricidir. Eylem özgürlüğü, istem in kendiliğindenliği, özgür irade, aklın ya da zihnin özgürlüğü... Bu dört anlam arasında, herkes ona en önem li gelenleri veya en iyi olarak görünenleri (biri diğeriyle uyuş m az değildir) seçebilir. Bu seçim özgür olur m u? H içbir bilgi yeter
ğindenliği, aklın özgür gerekliliği. Bu üç özgürlük, bizim için yal nızca göreceli olarak (hareket etm ekte, istemekte, tanım akta az çok özgürüz) var olm ak gibi bir ortak noktaya sahiptir ve bu da bahsi yeterince kesinleştirir. Sorun, m utlak olarak özgür olup olm adığını bilm ekten ziyade nasıl daha çok özgür olabileceğini anlam aya ça lışm aktır artık. Bir gizem olan özgür irade, bir süreç, bir hedef, bir iş olan özgürleşm e den daha az önem taşır. Ö zgür doğm ayız, özgür oluruz. En azından ben buna ve bunun için de özgürlüğün asla m utlak, sonsuz, kesin olm adığına inanıyo rum. A z çok özgürüz ve elbette m üm kün olduğu kadar daha fazla özgür olm ak söz konusudur. Sartre haklı olsa bile bu, şu son noktada beni haksız kılm aya yetmez. Özgür olalım veya olm ayalım , N iet/.sche’nin söylediği gi bi, bu bizi olduğum uz şey olm aktan alıkoymaz. S artre’ın arzu etti
li olm adığı, bütün yanıtlar bir seçimi varsaydığı ve bu seçim e bağlı
ği gibi, herkes “kendinin m utlak bir seçim ”i olsa bile bu bizi ne ha
olduğu için, bu soruya m utlak bir yanıt verem eyiz. Özgürlük bir gi
reket etm ekten, ne istem ekten ne de tanım aktan alıkoyar.
zem dir, en az bir problem in olduğu kadar: onu asla tam olarak ka-
Ö zgürlük yalnızca bir gizem değildir; aynı zam anda bir amaç
nıtlayam az ve hatta anlayam ayız bile. Bu gizem bizi oluşturur. Bun
ve bir idealdir. G izem tam olarak açıklığa kavuşam asa bile, bu ide
dan dolayı herkes de kendi için bir gizemdir. Eğer olduğum şeyi ol
alin bizi aydınlatm asını engellem ez. A m aca tam am en ulaşılam asa
mayı seçtiysem bu sadece, P laton’un istediği gibi başka bir yaşam
bile, bu ne ona doğru gitm eyi, ne de ona yaklaşm ayı engeller.
da, K an t’ın söylediği gibi başka bir dünyada ya da en azından Sart-
Söz konusu olan kurtulm ayı öğrenmektir. Buradaki özgürlük,
re ’ın söylediği gibi buna bağlı olan istemli karar düzeyinde müm kün
S pinoza’da gördüğüm üz gibi bilgeliğin bir başka ismi olm aktan
olabilir. Ancak bu başka yaşam, başka dünya ya da başka düzey hak
öteye gitmez.
kında hiçbir tanım sal bilgiye sahip olam ıyorum . İşte bundan dolayı da, bunu asla kanıtlayam adan daim a özgür olduğum a (özgür irade anlam ında) inanabilirim .
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi T ak dimi mdir m uş olduğunu gösterir: Varlığın ebediliğini, yaratılm am ışlığım , bel ki de yaratıcılığını ve bu bazılarının Tanrı olarak adlandırdığı şey dir. O tüm zam anlarda var mıdır? Daha çok zam anın dışında ve her şeyi yarattığı gibi onu da yaratarak. Yaratılıştan önce Tanrı ne yapıyordu? H içbir şey yapm ıyordu diye cevap verir Aziz A ugusti
7
nus, am a gerçekte önce diye bir şey yoktu (bütün “önce”ler zamanı varsaydığına göre): TanrTnın “aralıksız süren bugünü”nden başkfa
Tanrı
bir şey yoktu, ne bir gün (tüm gün ışığı ona bağlı olduğuna göre hangisiyle onu ölçebiliriz?) ne de bir gece olan ama yaşadığım ız, yaşayacağım ız her günü ve her geceyi içeren ve önceleyen, hiç kim senin yaşam adığı sayısız niceleri gibi. Sonsuzluk zam anın içinde “B ir T a n rıya inanmak,
değildir, zam an sonsuzluğun içindedir. Evrenin içinde olan Tanrı
yaşam ın anlam ını gösterir."
değildir, evren TanrTnın içindedir. O ’na inanmak? G örünen o ki bu
Ludw ig W ITTG EN STEIN
en basit şey. M utlak olarak zorunlu olan bu varlık olm aksızın hiçbir şeyin var olm a nedeni olmazdı. O nasıl var olm az ki?
TanrTnın var olup olm adığını bilm iyoruz. Bunun için de, ona inanm ak ya da inanm am ak sorunu ortaya çıkıyor.
Tanrı, dünyanın dışındadır, kendi nedeni ve kendi ereği gibi. H er şey ondan gelir, her şey ondadır (“sahip olduğumuz varlık, devi
“İnanca yer verm ek için bilgiyi sınırlam ak,” diyordu Kant.
nim ve yaşam ondadır” diyordu Aziz Paul), her şey ona yönelir. Var
Bilgi, olguyla sınırlanm ıştır; sadece hepsini asla bilm eyeceğim iz
lığın abc’sidir: M utlak Varlık -mutlak olarak sonsuz, mutlak biçimde
den değil, bundan daha doğal b ir şey olam az, am a daha çok her
kusursuz, mutlak şekilde gerçek- onsuz görece hiçbir şey var olamaz.
zam an özünü kaçırdığım ız için. En son erekler gibi ilk nedenleri de
N eden hiçbir şey yerine bir şeyler var? Çünkü Tanrı.
bilm iyoruz. N için hiçbir şey yerine bir şeyler var? Bunu bilm iyo
Bunun, soruyu (neden hiçbir şey yerine Tanrı var?) ortadan
ruz. A sla da bilm eyeceğiz. N eden (hangi am açla)? Bunu da daha
kaldırm ayacağı söylenir ve bu da doğrudur. Ancak Tanrı, kendi var
çok biliyor değiliz, hatta bir am aç olup olm adığını bile bilm iyoruz.
lığı sorusuna -kendi kendinden, kendi kendisi tarafından, kendi ken
Fakat hiçbir şeyin hiçbir şeyden doğm adığı, eğer doğruysa herhan
dinde- yanıt veren o Varlık olacaktır. Felsefecilerin dediği gibi, Tan
gi bir şeyin yalın varlığı -dünya, evren- her zam an bir şeyin var ol
rı kendinin nedenidir ve bu gizem (nasıl bir varlık kendi kendinin
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi T a kd im in d ir
sebebi olabilir?) tanım ının bir parçasıdır. “K endinin nedeni olm ak
Descartes; “varlığı eksik olan bir Tanrı’yı (yani, son derece m ükem
tan, özün varlığı kaplam asını anlıyorum, diye yazar Spinoza, başka
mel bir varlığı) düşünm e, vadisi olmayan bir dağı düşünm ek kadar
bir deyişle doğa sadece m evcut olarak düşünülebilir.” Bu yalnızca
sevimsizdir.” “ Bunun, dağların ve vadilerin varlığını kanıtlamadığı
Tanrı için geçerlidir; bu Tanrı’nın ta kendisidir. En azından Felsefe
söylenir, hiç şüphesiz,” diye yanıtlar Descartes. “Am a yine de dağ
cilerin T a n n sı’dır. “Tanrı nasıl felsefenin içine girer?” diye sorar
lar ve vadiler birbirlerinden ayrılamazlar. Tanrı söz konusu olduğun
kendi kendine Heidegger. Kendinin nedeni olarak, diye yanıt verir:
da da aynı şey geçerlidir: Varlığı özünden ayrılamaz, O ’ndan ayrıla
“Var olanın varlığı temel anlam ıyla, sadece kendi nedeni (causa sui)
m az ve bundan dolayı da zorunlu olarak vardır.” “Tanrı kavramı,
olarak düşünülebilir. Bu noktada, Tanrı’nın m etafizik kavram ı ad
kendi içinde varlığı kapsar” diye yazar Hegel: Tanrı özünde var olarf
landırılm ış olur.” Heidegger, “İnsan bu T anrı’ya ne dua edebilir, ne
tek varlıktır.
de kurban sunabilir,” diye ekler. Fakat hiçbir dua, hiçbir kurban fel sefi açıdan O ’nsuz düşünülem ez. Tanrı nedir? M utlak olarak gerek
Bu varlıkbilim sel kanıtın hiçbir şey kanıtlam adığı yeterince
li olan varlıktır (kendi nedeni), m utlak biçim de yaratıcı (her şeyin
açıktır. Başka türlü olsaydı hepim iz inançlı, deneyim yalanlam aya
nedeni), m utlak bir şekilde m utlak (hiçbir şeye bağlı değil, her şey
yeter ya da budala olacaktık ki, deneyim bunu doğrulam aya yetmez.
ona bağlı). Bu, varlıkların Varlığı ve her şeyin temelidir.
Zaten, ne olursa olsun bir tanım nasıl kanıtlanabilir? Zenginliği ta
O var m ıdır? Tanımsal olarak vardır, bu tanım ı bir kanıt olarak kabul edilm ese bile.
nım layarak zengin olacağını iddia etmek gibi... K ant’ın belirttiği gi bi, gerçek yüz frank olası yüz franktan daha fazla hiçbir şey içermez,
Bütün Batı Felsefesi’ni -en azından Aziz A nselm us’tan H egel’e
am a gerçek yüz frank ile “onun kavram ıyla ya da olasılığıyla” ola
kadar- gelip geçen m eşhur varlıkbilim sel kanıt içindeki bazen büyü
cağım dan daha zenginim . Bir m iktar paraya sahip olm ak için onu
leyici bazen tedirgin edici şey budur. Tanrı nasıl tanım lanır? Yüce
tanım lam ak yetmez. T a n n ’yı kanıtlam ak için de T a n n ’yı tanım la
varlık (Aziz Anselmus: “D üşünülem eyecek kadar büyük bir varlık”),
m ak yetmez. Zaten, bir varlığı kavram larla nasıl ispatlayabiliriz?
m utlak bir şekilde m ükem mel varlık (Descartes), m utlak olarak son
D ünya, en iyi delil olarak görünüyor (artık a priori değil a posteri
suz varlık (Spinoza, Hegel) gibi... Oysa var olm asaydı ne en büyük,
ori) ve kozm olojik kanıtın ifade ettiği şey budur.
ne de gerçekten sonsuz olurdu. Böylece m ükem m elliğinden bir şey
Söz konusu olan nedir? Yeterli akıl ilkesinin dünyaya uygulan
ler eksik olurdu, söyleyebileceğim iz en basit şey budur. O halde, ta
m ası. “Neden başka türlü değil de böyle olduğunu gösteren yeterli
nımsal olarak vardır. T an n ’yı düşünm ek (O ’nu yüce m ükem m el,
bir neden olm aksızın, hiçbir olgu doğru veya m evcut olduğunu, hiç
sonsuz olarak kabul etmek), O ’nu var olarak düşünmektir. “Bir üç
bir anlatım gerçek olduğunu bilem ez,” diye yazar Leibniz. Bu, var
genin üç açısının iki doğruya eşit olması ya da dağ ile vadinin ayrıl
olan her şeyin kendini açıklayabilm esi gerektiğini söylem ektir -biz
m az olduğu gibi, varlık da T a n n ’nın özünden ayrılam az,” diye yazar
bu açıklamayı yapm aya m uktedir olamasak bile-. O ysa ki dünya
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
vardır, kendi varlığı için bir neden olm asa bile (olumsaldır; var ol
güvence altına alabilm ek için, ispatlanm ası gereken bu Tanrı'nın
m ayabilir). O halde varlığını açıklam ak için bir nedeni olduğunu
varlığını önceden varsaym ak gerekir. U çurum dan kaçıp bir dairenin
varsaym ak gerekir, ama eğer bu neden de olum sal ise sırası geldi
içine düşüyoruz; bu, bir çıkm azdan diğerine geçmektir.
ğinde bir başka neden tarafından açıklanm ak zorunda kalır ve böy-
Özellikle, bu kozm olojik kanıt, en iyi durumda, sadece zorunlu
lece bütün nedenler -yani dünya- açıklanmadan, sonsuza kadar gider.
bir varlığın varlığını kanıtlayabilir. A m a bize, bu varlığın, terim in
Olum sal varlıkların hepsini (dünyayı) açıklam ak için m utlak olarak
basit anlam ında, bir Tanrı olması güvencesini ne verir? Bu, Spino-
zorunlu bir varlığı (Tanrı) varsaym ak gerekir. “Şeylerin son nedeni
z a ’nın istediği gibi D oğa veya başka bir deyişle ebedi ve sonsuz bir
zorunlu bir özün içinde olm alıdır ve bu özün içinde değişim lerin ay
varlık olabilirdi şüphesiz, hiçbir özelliği ve şahsiyeti olm ayan bir
rıntısı sadece çok yüksek derecede olur, kaynakta olduğu gibi; Tan
varlık. Bilinçsiz, iradesiz, aşksız bir varlık ve kim se de onda kabul
rı diye adlandırdığım ız şey de budur,” diye devam eder Leibniz.
edilebilir bir Tanrı görm ezdi. Bizi dinlem iyorsa O ’na dua etm ek ne
Başka bir deyişle: Eğer dünya var ise o halde Tanrı'dır, öyleyse
ye yarar? Bizden hiçbir şey istem iyorsa O ’na boyun eğm ek neye
dünya Tanrı'dır.
yarar? Bizi sevm iyorsa O ’nu sevm ek neye yarar?
L eib n iz’in dile getirdiği gibi (am a bu aym zam anda Thom as
Tanrı’nın varlığının geleneksel büyük kanıtlarından üçüncüsü
d ’Aquin ve bir anlam da A ristoteles’in de delilidir) bu, ‘‘a contingen-
belki de psiko-teolojik kanıt, ben psiko-teleolojik kanıt diye adlandır
tia m undi” (dünyanın olum sallığından kaynaklanan) kanıt, benim
mayı tercih ediyorum (Yunanca telos: erek, amaç). D ünyanın iyi
gözüm de en güçlü, en şaşırtıcı, bazı kereler beni sarsan tek kanıttır.
niyetli ve düzenleyici bir akıllılık olduğunu varsaym adan onu açık
O lum sallık, ayağım ızı nereye basacağım ızı bilem ediğim iz dipsiz
layabilm em iz çok düzenli, çok uyumlu, kuşkusuz bir ereğe yönelim
bir uçurumdur. Bu, nasıl, tem elsiz, nedensiz, kanıtsız olur?
olur. Tesadüf, nasıl bu kadar güzel bir dünya yapabilir? Yaşamın or
B ununla birlikte kozm olojik kanıt sadece usun ilkesiyle aynı
taya çıkışını, o inanılm az karmaşasını, apaçık olan gerekselliğini na
değerdedir. O ysa bu alanlarda, hangisi olursa olsun bir ilke nasıl is
sıl açıklayabilir? Herhangi bir gezegende, herhangi bir saat bulunur
patlanabilir? T anrı’yı, dünyanın olum sallığıyla kanıtlam ak istem ek,
sa kim se onun kendisini yalnızca doğanın kurallarıyla açıkladığına
her zam an bir kavram dan (zorunlu bir neden kavram ı) bir varlığa
inanmaz, çünkü herkes orada akıllı ve kararlı bir eylem in sonucunu
(Tanrı’nın varlığına) geçm ektir ve bu nedenle K an t’ın belirttiği gi
görür. O ysa en küçük canlı varlık bile en özenli bir saatten daha kar
bi bu kozm olojik kanıt, gerçekte ontolojik kanıta indirgenir. Neden
maşıktır. Birini açıklayam ayan tesadüf, ötekini nasıl açıklayabilir?
usum uz varlığın ölçüsü olsun ki? Bu, varlığın değerinden, gücün
Belki bir gün bilim adamları bunun yanıtını verir. Am a uzun za
den ve güvenilirliğinden nasıl em in oluruz? Sadece bir Tanrı onları
m andan beri en popüler, dolaysız olarak en inandırıcı olan (Çiçe-
güvence altına alabilir. Var olduğunu rasyonel olarak kanıtlam ayı
ro ’nun, Voltaire’in ve R ousseau’nun da paylaştığı) bu delilin bugün
yasaklayan şey de budur, çünkü akıl yürütm elerim izin hakikatini
açıklığının bir bölüm ünü kaybettiğini saptam ak ilginçtir. U yum bo
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim in dir
zu lu y o r -evrendeki ne kadar çok tesadüf varsa, dünyada da o kadar
sa öyle oluşturmalarını: bir iman am a bir bilgi değil; bir bağışlam a
ço k kâbus!- ve geride kalanlar kendilerini giderek daha iyi açıklıyor
veya bir umut am a bir kuram değil. Onlar, varlığını ispatlam aktan
(doğanın kanunlarıyla, zorunluluk ve tesadüfle, türlerin gelişim i ve
vazgeçm iş oldukları T a n n ’ya çok daha fazla inanıyorlardı. İnançla
seçim iyle, hepsinin içkin ussallığıyla...). R ousseau ve Voltaire, “Sa
rı, kendisinin nesnel olarak doğrulanam az olduğunu bilse de öznel
atçi olm adan saat yapılm az,” diyorlardı. A m a nasıl kötü bir saat ki
olarak çok canlıydı.
içinde deprem ler, kasırgalar, kuraklıklar, etobur hayvanlar, sayısız
Bu, bugün genel kuraldır. Tarihsel nedenlerden başka nedenler
hastalıklar ve insanı barındırıyor! D oğa, acımasız, adaletsiz ve du
için bu kanıtlarla ilgilenen çok az çağdaş felsefeci tanıyorum ya da
yarsızdır. Bunda, nasıl TanrTnın eli görülebilir? G eleneksel olarak
buna güvenen çok az inanan biliyorum . K anıtlar mı? E ğer kanıt ol
kötülük sorunu diye adlandırdığım ız şeydir bu. İnananların çoğu gi
saydı, im ana ihtiyacımız olur m uydu? İspatlayabileceğim iz bir Tan
bi, O ’ndan bir gizem yaratm ak, O ’nu çözm eye m uktedir olm adığı
rı, hâlâ bir Tanrı olur muydu?
m ızı kabul etmektir. Bu andan itibaren, psiko-teolojik kanıt, gücü
Bu, O ’nu düşünm eyi, bu kanıtlan incelemeyi ya da başka ka
nün özünden yoksun bırakılm ıştır. Çok fazla acı (insanlığın varlı
nıtlar icat etmeyi engellem ez. Örneğin, T ann’nın varlığına dair ta
ğından çok daha önce; hayvanlar da acı çeker), çok fazla soykırım ,
m amen panteist (tüm tanncı) (Yunanca to pan: hepsi) bir kanıt yara
çok fazla adaletsizlik. Yaşam bir örgütlenm e harikası mıdır? Şüphe
tabiliriz. Var olan bütün her şeyin toplam ına Tann diyelim: o halde,
siz. A ncak aynı zam anda, korku ve trajedilerin korkunç bir şekilde bir araya gelm esidir. M ilyonlarca hayvan lürü diğer m ilyonlarca tür ile besleniyor, biyosfer için bu bir çeşit dengedir am a canlılar için kaç vahşet pahasına? En yetkinler, yaşam larını devam ettirirler; di ğerleri yok olur. Türler için bu bir elem edir, am a insanlar için ne k a dar acı ve adaletsizlik pahasına? D oğal tarihten çok az şey örnek alı nır, insanlık tarihinden de daha fazlası değil. D arw in’den sonra han gi Tanrı? A uschw itz’den sonra hangi Tanrı? Varlıkbilim sel kanıt, kozm olojik kanıt, psiko-teolojik kanıt... Bunlar, TanrTnın varlığının geleneksel üç büyük kanıtıdır. Bu bö lümde bunlardan çok az söz edebildim . B ununla birlikte, K an t’ın yeterince gösterdiği ve ondan önce de P ascal’in kabul ettiği gibi bu
yeniden tanım la var olacaktır (var olan her şeyin toplam ı zorunlu olarak vardır). A m a ne önemi var, çünkü bu bize ne O ’nun ne oldu ğunu, ne de değerini söylüyor. Evren, sadece, en azından kendisinin buna inanabilmesi şartıyla akla yatkın bir Tann yaratır. A m a, durum bundan mı ibaret? D ostum M arc Wetzel, bana, “Tann, H er Ş ey ’in kendine ait bilincidir,” diyor. Belki, ama, her şeyin bir bilinci oldu ğunun kanıtı nedir? Bütün bu kanıtların ortak noktası, bazen çok az bazen de aşın kanıtlam alarıdır. G erekli, m utlak, ebedi, sonsuz vs. herhangi bir şe yi ispatlasalar bile bu şeyin, dinlerin çoğunun anladığı anlam da bir Tann olduğunu ispatlayam az: yalnızca bir varlık değil, bir kişi, yal
üç kanıtın hiçbir şey kanıtlam adığını kabul etm ek zorunludur. Bu,
nızca bir gerçeklik değil am a bir özne, yalnızca bir şey değil am a bi
iki dahinin T a n n ’ya inanm asını engellem ez ya da inançlarını nasıl
ri; sadece bir ilke değil am a bir Baba.
Felsefeyi Takdimime ır
A ndre Comte-Sponville Bu aynı zam anda, dogm asız ve m ezhepsiz bir inanış olan ya
Sınam anın kanıt olduğu söylenir, am a hayır, çünkü burada ne
radancılığın da zayıf noktasıdır. O kuyucularım dan biri, “T a n n ’ya
yinelenir, ne doğrulanır, ne ölçülür, ne de tam am en iletilebilir. Sına
inanıyorum , am a dinlerin, insana benzeyen T anrısı’na değil. Gerçek
m a hiçbir şeyi kanıtlam az, çünkü aldatıcı ve yanlıştır. Bir hayal mi?
Tanrı tanınm ıyor...” diye yazmıştı. Evet. Ama, O ’nu hiç tanım asay-
Bir esrim e mi? Bunları uyuşturucular da sağlar. Peki, bir uyuşturu
dık Tanrı olduğunu nasıl bilecektik?
cu neyi kanıtlar? T anrı’yı gören, O ’nu gerçekten gördüğünü mü
T a n n ’ya inanm ak, onu en azından biraz tanıdığım ızı varsayar,
yoksa sanrıladığını mı nasıl bilir? Onu duyan, gerçekten O ’nu mu
bu da sadece akıl, açıklam a ya da bağışlam a yoluyla m ümkündür.
dinlediğini yoksa O ’nu kendisinin mi konuşturduğunu nasıl bilir;
A m a akıl, giderek yetersiz olduğunu kendi kendine itiraf eder. O
varlığını, aşkını, bağışlayıcılığını hisseden, bunları algıladığını yzf
halde geriye açıklam a ve bağışlam a, yani din kalır... H angisi? B ura
da düş kurm uş olduğunu nasıl bilir? İm anının gerçekliğinden, uyu
da çok önem li değil, çünkü felsefenin onları birbirinden ayırm a im
duğum da gördüğüm rüyalardan emin olm am dan daha fazla emin
kânı yoktur. Felsefecilerin Tanrısı, birçoğum uz için peygam berle
olan bir inanan tanım ıyorum . Bir kesinlik, sadece öznel olarak kal
rin, m istiklerin ya da inananların Tanrısı’ndan daha az önemlidir.
dıkça hiçbir şey kanıtlam az. İman diye adlandırdığım ız şey de bu
Pascal ve K ierkegaard, D escartes veya L eibniz’den daha iyi bir şe
dur. “Sadece öznel olarak yeterli olan bir inançtır,” diye yazar Kant
kilde özü açıkladılar: Tanrı, düşünceden çok bir im an nesnesidir ya
ve bunun için de -ne kuram sal olarak, ne de uygulam ada- herhangi
da daha ziyade hiç de bir nesne değil ama özne, kendini tam am en
birine kabul ettirem eyeceğim iz bir inanç.
aşka ve rastlantıya veren bir özne. Pascal, bir ateş gecesinde, bunu
Başka bir deyişle, Tanrı, bir gizem den daha az bir kavram , so
denediğine inandı: “İbrahim peygam berin Tanrısı, M usa peyg a m
rudan daha az bir olgu, bahisten daha az bir sınam a, bir um uttan da
berin Tanrısı, D avudpeygam berin Tanrısı, felsefecilerin ve bilginle
ha az bir düşüncedir. U m utsuzluktan kaçm ak için varsayıİması ge
rin değil. K esinlik, duygu, sevinç, barış. İsa peygam berin Tanrısı...
reken şeydir (K ant’ta pratik aklın postulalannın işlevi böyledir) ve
Sevinç, sevinç, sevinç, sevincin gözyaşları...” Bu bir ispat değildir,
bundan dolayı da, umut iman kadar teologal bir erdemdir; çünkü nes
ama hiçbir ispat bu deneyim olm aksızın iman için yeterli olamaz.
ne olarak Tanrı’yı alır. “Umutsuzluğun karşıtı, inanmaktır,” diye ya
Felsefenin durduğu yer belki de bu noktadır. K arşılaştığım ız şeyi kanıtlam ak neye yarar? K arşılaşm adığım ız bir şeyi nasıl kanıt layabiliriz? Varlık bir yüklem değildir, Kant bu konuda haklıdır ve Hume da bu nedenle, “bir varlığı ne ispatlayabiliriz, ne de çürütebi liriz,” diyordu. Varlık ispatlanam adığından daha çok ortaya çıkar: Kendi kendini sınar ama kanıtlam az.
zar Kierkegaard: um udum uzu tüm üyle hoşnut edebilecek tek varlık T anrı’dır. Bu, bir kez daha hiçbir şey kanıtlam asa da, tam am lam ak için onu kabul etm ek gerekir: R enan’ın dediği gibi, hakikatin üzgün ol masını sağlayabiliyorsa um ut bir kanıt değildir. Am a üm it etmek için hiçbir şey bırakm ayan delillerin ne değeri olur?
A ndre Gomte-Sponville Ü m it ettiğim iz şey nedir? İlahilerin ilahisinin dediği gibi aşk, ölüm den, kinden, şiddetten, hepsinden daha güçlü olsun ve gerçek ten Tanrı olabilecek tek şey budur: Güçlü aşk, kurtarıcı aşk ve m ut lak bir şekilde sevilesi olan tek Tanrı -çünkü m utlak bir şekilde se vecen olur-. Azizlerin ve m istiklerin Tanrısı: “Tanrı aşktır,” diye ya zar Bergson. “Ve aşkın nesnesidir; gizem ciliğin tüm katkısı burada dır. M istik, bu ikili aşktan söz etm eyi asla bitirem ez. Betim lem esi bitm ez, çünkü tasvir ettiği şey anlatılam azdır. A ncak, betim lem enin açıkça söylediği şey, ilahi aşkın T anrı’dan gelen herhangi bir şey ol madığıdır: bu, T a n n ’nın ta kendisidir.” Bu Tanrı’nın bir değerden (bir arzu nesnesi) daha az bir haki kat (bilgi nesnesi) olduğuna itiraz edeceğiz. Şüphesiz. A m a O ’na inanm ak, bu yüce değerin (aşk) aynı zam anda yüce hakikat de (Tan rı) olduğuna inanmaktır. Bu, kendi kendini ispatlamaz. Bu, kendi kendini çürütmez. Ancak kendi kendini düşünebilir, ümit edebilir ve inanabilir. Tanrı, ölçütü belirleyen hakikattir -Doğruluğun ve İyiliğin birleşm esi- ve bu bağlam da, bütün hakikatlerin ölçütüdür. Bu yüksek seviyede, arzulanabilir ve anlaşılır olan eştir, diye açıklar Aristoteles ve eğer var ise, Tanrı olan bu kim liktir, diyor. Sadece onun, bizi ta m am ıyla tatm in edebileceği veya avutabileceği daha iyi nasıl söyle nir? “Yalnızca Tanrı bizi kurtarır,” diye kabul ediyordu Heidegger. O halde ona inanm ak veya selam etinden vazgeçm ek gerekir. Sonuca bağlam ak için şunu söyleyelim: Tanrı anlam yaratır ve anlam verir; öncellikle bütün anlam lar o olm adan ölüm ün çılgınlığı na sürüklenebileceği için ve ikinci olarak da sadece tek bir özne için anlamlı olduğu, yani sadece m utlak bir özne için m utlak olarak an lamlı olduğu için. Tanrı, anlam ların anlam ıdır ve bunun için de saç m anın ya da üm itsizliğin karşıtıdır.
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Tak diıniındir olan iki uçtur. Bütün inanmayanlar, doğal olarak ikisi arasında yer alabilir, tereddüt edebilir, gidip gelebilir... Yine de biri diğerinden daha az ateist değildir. T a n n ’ya inanırız ya da inanm ayız: Seçene ğin ikinci kısmını seçen herkes ateistir. Ya bilinem ezci? Bilinem ezci, seçimi kabul etm eyendir. Bu an lam da, olum suz ateizm olarak adlandırdığım şeye çok yakındır, bu
8
kendine özgü işaretidir, Tann olasılığına daha açıktır. M etafizik bir m erkezicilik ya da dini bir kuşkuculuk gibidir. Bilinem ezci taraf oH
A teizm
maz. K esip atmaz. Ne inançlı, ne inançsızdır: Sorunu askıda bırakır. Bunun için çok iyi nedenleri vardır. T an n ’nın var olduğunu bilm i yorsak (eğer biliyor olsaydık, bu soru artık sorulm ayacaktı) neden varlığından bahsetm ek gerekir? Neden bilm ediğim iz bir şeyi doğru
"İnanç kurtarır, o halde yalan söyler.” N IETZSCH E
lam ak ya da yadsım ak gereksin? Etim oloji, burada da aydınlatıcıdır. Yunancada Agnöstos, yabancı ya da tanınmayandır. Bilinem ezci, din alanında, T a n n ’nın var mı yok mu olduğunu bilm eyen ve bu bil
A teizm benzersiz bir felsefi nesnedir. B ir inançtır, ama olum suz. B ir düşüncedir, ama nesnesinin boşluğundan beslenir. Etim oloji, bunu yeterince açıklar: Büyük theos’un (T ann’nın) önündeki, yoksun bırakmayı ifade eden şu küçük a... A teist olmak,
gisizliğe tutunandır. Bilinem ezci, bilgisizlikten dolayı nasıl kınana bilir? A lçakgönüllülük onun yanında gibi görünür. Aydınlanm a onun yanında gibi görünür. Örneğin, Protagoras’ın şu güzel sözü: “Tanrılar hakkında ne ne olduklarına, ne de ne olm adıklarına dair
tanrısız olmaktır, ya hiçbir T a n n ’ya inanm adığım ız için ya da hepsi
hiçbir şey söyleyem em . Pek çok şey bunu bilmeyi engelliyor. Ö n
nin yokluğunu doğruladığım ız için. Bizimki gibi tek tanrılı bir dün
celikle sorunun karanlığı ve nihayet insan yaşam ının kısalığı.” D o
yada, sonuç olarak farklı iki ateizmi ayırt edebiliriz: T a n n ’ya inanır
ğal olarak, saygın ve hatta iyi anlamlı bir durum. Bu durum , inana
olmamak (olumsuz ateizm) ya da T a n n ’nın var olm adığına inanmak
nı ve ateist ikisi için ortak olan aşırılıklarına götürür: H er ikisi de
(olumlu, hatta m ilitan ateizm). B ir inancın yokluğu ya da bir yoklu
onun hakkında bildiklerinden daha fazlasını söyler.
ğa inanış. T a n n ’nın yokluğu ya da T a n n ’nın olum suzlanm ası.
Fakat, bilinem ezciliğin gücünü ve aynı zam anda zayıflığını
Yine de bu iki ateizm arasındaki farkı fazlasıyla vurgulam ak
ortaya çıkaran budur. E ğer bilinem ezci olmak sadece TanrTnın var
tan kaçınacağız. Bunlar, iki ırm aktan çok iki akıntıdır; aynı kam pta
olup olmadığını bilm em ek olsaydı hepimizin bilinem ezci olması
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi T akdi m i n: dir
gerekirdi; çünkü içim izden kim se bu sorunun cevabına sahip değil
m adiğim kanıtlayabilir? Ya da hayaletlerin olm adığını? T a n n ’nın
dir. Bu anlam da bilinem ezcilik, felsefi bir duruştan çok, insanlık du
var olm adığı nasıl kanıtlanabilir? Aklım ız, hiçbir şeyin onun önüne
rum unun bir verisi olur. Eğer sana, “Tanrı’nın var olm adığını bili
geçm ediğini nasıl ispatlayabilir? Ö zde, kendi gücünün dışında ola
yo ru m ,” diyen biri varsa o bir ateist değil, bir budaladır. Ya da şöy
cak bir şeyi nasıl çürütebilir? Bu im kânsızlık, yine de bizi aptallığa
le diyelim : inançsızlığını bilgi sanan bir budala. Yine aynı şekilde,
götürm ez ne de düşünm ekten vazgeçm em izi doğrular. K anıt yok
biri sana “Tanrı nın var olduğunu biliyorum ,” derse o da inançlı bir
am a savlar var. Ateist olduğum için de bu savlardan birkaçını ana
budaladır. Şu nokta üzerinde ısrarla durm ak gerekir. H akikatin ne
çizgileriyle aktarm ak istiyorum.
olduğunu bilm iyoruz. İnanç ve inançsızlık kanıtsızdır ve onları ta
Birincisi, çok basit, tam am en olum suzlayıcıdır: Ateist olm ak
nım layan da budur. Bildiğim iz zam an artık inanm aya ya da inanm a
için güçlü bir neden, öncelikle karşıt delillerin zayıflığıdır. “Kanıt
m aya yer yoktur. M antıkçıların dediği gibi, bilinem ezcilik anlam a da kaybettiğini anlam genişlem esinde kazanır. Eğer herkes ona bağ lıysa, onunla övünm enin ne anlamı kalır? B ilinem ezcilik, bilgisizliğinin basit doğrulam asından daha ile riye gittiği takdirde felsefi olarak açıklayıcı olur: Bu doğrulam anın yeterli olduğunu ya da diğerlerinden daha değerli olduğunu doğru ladığında. Bu, seçm em eyi seçmektir. Bu da ayrım yoluyla, ateizmin ne olduğunu yeterince açıklar: O lum suz (Tanrı’ya inanır olm am ak) ya da olum lu (T anrı’nın var olm adığına inanm ak) am a her zam an bir tavır alm a, bir taraf tutm a, yanıt varsayan bir seçim. İşte bu nok tada bilinem ezcilik soruya yaklaşır ve onu açık bırakır, bu da onun gücü ve sınırıdır. Bilinem ezci taraf tutmaz. A teist ise tutar: T anrı’ya karşı ya da daha çok Tanrı’nın varlığına karşı tavır alır. Neden? K anıt yoktur ve bu konuda ateistler her zam an inanan lardan çok daha aydın olmuşlardır. A teizm tarihinde, ünlü ve sözde
ların” olduğu gibi deneyim lerin de zayıflığı. Eğer Tanrı var olsaydı, kendi kendini daha çok gösterm eli ya da daha çok hissettirmeliydi! N eden Tanrı kendini bu derece saklıyor olsun? Genel olarak inanç lılar buna, “Ö zgürlüğüm üzü korum ak için,” diye yanıl verirler: Eğer Tanrı kendini bize tiim güçlülüğüyle gösterecek olsaydı, ona inanıp inanm am akta artık özgür olm ayacaktık. Bu yanıt benim için doyurucu değildir. Çünkü öncelikle, bu cevap T anrı’dan (zavallı, kendi özvarlığından nasıl şüphe edebilir?) ve onun pek çok peygam berinden (onu görm üş oldukları varsayı lan) daha özgür olduğum uzu söyler, bu da felsefi ve teolojik olarak düşünülm esi zor bir şeydir. Bu yanıtı doyurucu bulm am am ın ikinci açıklaması da bilgisiz liğin, bilgiye göre her zaman daha az özgür olmasıdır. Çocukların özgürlüğüne saygı gösterm ek için onları bilgilendirm ekten vaz mı geçm eliydik? Bütün eğitim ciler ve bütün ebeveynler bunun tersini söyler. G ençler ne kadar çok bilirlerse o kadar özgür olurlar! Bilgi sizlik asla özgürlük değildir; bilgi asla ona hizm et etmez.
“T anrı’nın varlığının kanıtları”na denk hiçbir şey yoktur. Bir şeyin
Ve son olarak bu sav bana bugün egem en olan Tanrı Baba im
var olm adığı nasıl kanıtlanır? Ö rneğin, kim Noel B aba’nın var ol-
gesi ile uyuşm az geliyor. Ç ocuklarım ın özgürlüğüne saygılı olmam,
A ndre Comte-Sponville hiç kuşkusuz istenilen bir şeydir. A m a beni sevme ya da sevm em e, bana itaat etme ya da etm em e, bana saygılı olm a ya da olm am a öz gürlükleri en azından benim var olduğum u bilm elerini gerektirir! Ç ocuklarının özgürlüğüne saygılı olm ak için, onlarla yaşam ayı, on lara eşlik etmeyi ve hatta özellikle kendini tanıtmayı reddeden bir baba ne kadar acıklı olur! Vahiy mi? A m a hangi baba, çocuklarını yetiştirm ek için yüzyıllardan beri ölü olan ötekilerine hitaben söy lenm iş ve kendilerine sadece anlaşılm az ya da şüpheli m etinler ara cılığıyla intikal etm iş m etinlerle yetinir? Hangi baba, çocuklarıyla doğrudan konuşm ak ve bağrına basm ak yerine, onları belirli eserle re ya da m üritlerinin eserlerine yönlendirir? (Ve hangi esere? İncil mi? K uran mı? Upanişad mı?) T uhaf bir Baba olan tuhaf bir Tanrı! Ve hangi baba, çocukları acı çekerken kendini hâlâ görünm ez kılan bir B aba’dan daha canidir? A uschw itz’de, R uanda’da kendini gös term eyen, çocukları m utsuzluk ve korku içindeyken kendini sakla yan bu Baba kim dir? P ascal’in ya da Isai'e’nin gizli Tanrısı kötü bir babadır. Onu nasıl sevelim ? O na nasıl inanalım ? Ateizm gerçeğe çok daha yakın bir varsayımdır. Eğer Tanrı kendini gösterm iyorsa ve kendini gizlem esini anlayam ıyorsak belki de bu çok basit bir şe kilde, sadece var olm adığı içindir.
Felse ieyi Takdim im dir m ız herhangi bir şeyi (evrenin, hayatın, düşüncenin varlığı...) bun dan daha da az anladığım ız başka bir şeyle (Tanrı) açıklayan bir öğ retiden başka nedir? M antıksal açıdan bu açıklam anın ne gibi bir değeri vardır? Bu, Spinoza’nın dediği gibi “bilgisizliğin sığınağı dır” ve bunun, onun Tanrısı için geçerli olduğundan endişeleniyo rum. “Tanrı, yani her biri ebedi ve sonsuz bir özü ifade eden sonsuz sayıda özellikten oluşmuş bir töz, zorunlu olarak m evcuttur.” E tik’te okuduğum uz budur. Ama, böyle bir Tanrı ve bu sonsuz öznitelikldr hakkında ne biliyoruz? H içbir şey, bize benzeyen ya da bize nüfuz eden şeyin (enginlik, düşünce) bir Tanrı olm adığından başka hiçbir şey. O halde ona inanmak neden? Bu noktada, F reud’un hakkı var dır. “ B ilgisizlik bilgisizliktir; ondan çıkm ış herhangi bir şeye inan m aya hakkım ız yok.” Ya da inanm aya hakkım ız var, am a bu, bilgi nin yerini tutamaz. Pironizm in zaferi. Tanrı söz konusu olduğunda, bilgisizlik, herhangi bir inancı ya da aklı doğrulayam az. O halde, ne olursa olsun her şeyi T a n n ’yla açıklam ak (ve her şeyi açıkladığını ileri sürm ek!), hiçbir şeyi açıklam am ak ve bir bil gisizliğin yerine bir diğerini koymaktır. Bu neye yarar? “A teist değilim ,” dedi bir arkadaşım , bir gizem in olduğuna inanıyorum .” Güzel! Ateist olm ak için, bir gizem e inanm am ak mı gerekir? H er şeyi bildiğini, her şeyi anladığını, her şeyi açıkladığı
İkinci kanıt da aynı şekilde olum suzlayıcıdır, am a bu kez, de neysel olm aktan çok kuramsaldır. D üşünce alanında, T anrı’nın baş lıca gücü, dünyayı, yaşam ı ve düşüncenin kendisini açıklamaktır. A m a Tanrı, eğer varsa, tanım sal olarak açıklanam azsa, o zam an bu açıklam anın ne değeri vardır? Din m üm kün bir inanç olabilir, bunu inkâr etm iyorum . Saygın da olabilir, buna da bir şey dem iyorum . Benim sorguladığım onun düşünsel içeriğidir. Bir din, anlam adığı
nı mı iddia etmek gerekir? Bu artık ateizm değil bilim cilik, körlük, budalalık olur. Evrende her şeyi açıklayabiliyor olsaydık bile, ki bundan çok uzağız, yine de açıklanm ası gereken bir şey kalırdı, ev renin kendisi ve bunu açıklayam ıyoruz. Ya sonra, yargılayacak, ha reket edecek, sevecek, yaşayacak bir şey, hiçbir bilimin yetm eyece ği bir şey kalır. Ateist olm ak, akıllı ve bilinçli olmayı engellem ez. Bu, ateizm i, dargörüşlü bir ateizm olan bilim cilikten ayırır. B ilim
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
cilik, bilim dinidir: A teizm in, m ateryalizm in ya da akılcılığın özü
“Eğer Tanrı bizi kendi suretinde yarattıysa, bunu ona en iyi şekilde
değildir; bütün bunların dogm atik ve dinci bir şekilde fosilleştiril-
iade ettik,” diye yazar Voltaire. Psikolojik olarak bundan daha anla
mesidir. İnanm ayanların dinidir diyelim. Buradaki bu özgür düşün
şılır ne olabilir. Felsefi olarak bundan daha kuşkulu ne olabilir? E v
ce, neredeyse her zaman düşünce özgürlüğünün karşıtıdır!
ren, In cil’den ya da K uran’dan daha gizemlidir. Evrenin içerdiği bu
B ilim ler her şeyi açıklam az, akıl her şeyi açıklam az, bu kaçı
kitaplar, onu nasıl açıklayabilir? En küçük bir çiçek bile akıl sır erm ez bir gizemdir. A m a neden
nılmazdır. Bilinm eyen, anlaşılm ayan, gizemli bir şey vardır ve her zam an da olacaktır. Bilim ciler, bunu yadsım akta haksızdırlar. Ama
bu gizem in, iman içinde çözülebilir olması istenir? Öz bize yabancıdır. Am a neden bilinm eyenin Tanrı olması is^-
inananlar hangi hakla bu gizem i kendilerine mal etm eyi, kendilerin de gizlem eyi, sadece kendilerine ait bir özellik haline getirm eyi is
tenir?
terler? B ir gizem in olması ne dini haklı kılar, ne de aklı haksız! Bu dogm atizm i, ister dini ister akılcı olsun bütün dogm atizm leri haksız
D iğer üç kanıt daha olumludur. Birincisi hem daha basit, hem
kılar. Bunun içindir ki, özellikle de sadece kendi dogm alarıyla var
daha güçlüdür: Bu, kötülük kanıtıdır. Dünyanın her şeye m uktedir
olan dinleri haksız kılar. B ir bilginin, bilim e hayran olm aya ihtiya
ve iyi bir Tanrı tarafından yaratılm ış olduğuna kolayca inanabilm e-
cı yoktur. A m a Tanrısı’na hayran olm ayacak bir inanan nasıl olur?
m iz için dünyada çok fazla korku, çok fazla acı, çok fazla haksızlık
A teist olm ak, gizem i reddetm ek değildir; onu, bir inanç ya da
vardır.
boyun eğişle, ondan kurtulm ayı ya da onu zararsızca azaltm ayı ka
Bu çıkmaz, E piküros’dan ya da L actance’tan beri bilinm ekte
bul etm em ektir. Bu, her şeyi açıklam ak değildir; her şeyi, açıklana
dir: Ya Tanrı kötülüğü ortadan kaldırm ak ister, am a bunu yapam az,
maz olanla açıklam ayı reddetmektir.
o halde her şeye m uktedir değildir; ya da bunu yapabilir, am a iste
Bunun tersine, T a n n ’ya inanm ak, dünyaya gizem eklem ek de
m ez, o halde m ükem m elen iyi değildir. Biri ya da öteki değilse (ve
ğildir; bu gizem e (telaffuz edilem ez bile olsa) bir isim eklem ek ve
ne biri ne öteki değilse; kötülüğü ortadan kaldırm ayı istem iyor ve
bu gizem i sakin, basit bir şekilde bir güç ya da aile, ittifak ya da aşk
bunu yapam ıyorsa) hâlâ bir Tanrı mıdır? Bu, L eibniz’in dile getir
hikâyesine indirgemektir. G üçlü Tanrı, yaratıcı Tanrı, yargılayan ve
diği gibi bütün teodize (TanrTnın iyiliğini kötülüğe rağmen açıkla
bağışlayıcı Tanrı: “Göklere a it olan Tanrımız..." Bu her şeyi açık
m aya çalışan disiplin) sorunudur: "Tanrı varsa, kötülük nereden g e
lar, am a açıklanam az olan bir şeyle. O halde bu hiçbir şeyi açıkla
liyor? Tanrı yoksa iyilik nereden geliyor?" A m a kötülük imana, iyi
maz; sadece gizem in yerini değiştirir, hem en hem en her zam an in-
liğin ateizme karşı yaptığından çok daha güçlü karşı koyar. Çünkü
sanbiçim cilikten yana. “B aşlangıçta, Tanrı göğü ve yeri yarattı,
daha tavizsiz, daha sınırsız, daha indirgenemezdir. Bir çocuk mu
sonra da kendi suretinde insanı." Bu, bizi içeren evreni, bize ben
gülüyor? Bunu açıklam ak için bir T ann’ya pek ihtiyaç duymayız.
zeyen bir şeyle ya da kendisine benzediğim iz biriyle açıklamaktır.
A m a bir çocuk öldüğü zaman, bir çocuk tüyler ürpertici şekilde acı
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
çektiğinde böyle m idir? K im bu çocuğun önünde, annesinin önün
neden olurdu! H er yerde aşırı bir sıradanlık, aşırı bir alçalma, Pas-
de T a n n ’nın büyüklüğünü onun yaratıcısının harikalığını yüceltm e
ca l’in dediği gibi, aşın bir sefalet ve çok az yücelik var.
ye cesaret eder? Oysa, yeryüzünde her an ne kadar çocuk korkunç bir şekilde acı çekm ektedir?
Bu topraklar üzerinde bunu daha da çoğaltm aya hiç gerek yok. İnsandan her kaçış haksızlıktır. Böyle bir hareket; sanki kahram an
İnananlar, karşı sav olarak bu korkunçluklardan daim a insanın
lar hiç var olm am ış gibi, cesur insanlar hiç yaşam am ış gibi varsay
sorum lu olduğunu ileri sürerler... Şüphesiz öyledir. A m a insan ne
m ak ve bunun sonucunda da budalaca, kötülere ve alçaklara hak
kendinin ne de bütün bunların sebebidir. Ö zgürlük her şeyi açıkla
verm ek olur. A m a kahram anların da onları insan yapan özellikleri,
maz. Günah her şeyi açıklam az. D id erot’nun iğneli şakaları akılla
cesurlann da zayıflıktan vardır. Ne biri, ne de diğeri var olm ak yşı
ra gelir: “H ıristiyanların Tanrısı, elm alarını çocuklarından daha çok
da anlaşılır olm ak için bir T a n n ’ya ihtiyaç duyar. C esaret yeter. N e
sakınan bir babadır.”
zaket yeter. İnsanlık yeter. Tersinden bakarsak, hangi Tanrı sayıla
Bu, Yahudilerin ya da M üslüm anların Tanrısı için de geçerlidir.
m ayacak kadar çok olan nefreti, şiddeti, alçaklığı, aptallığı doğrula
Bu, sevginin ve m erham etin Tanrısı olduğu varsayılan bütün tanrı
yabilir? C anavarlan ya da serserileri bir tarafa bırakalım . Berg-
lar için geçerlidir; başka türlü nasıl Tanrı olur? N eden, hiçbir baba
so n ’un dediği gibi, çok basit bir şekilde kendini bilm ek, insana hay
da kabul etm eyeceğim iz şeyleri onda hoşgörm ek zorundayız? P a
ranlık duym aktan çok, ondan yakınm aya ya da onu aşağılam aya se
ris ’in büyük bir hastanesinin çocuk hastalıkları servisinde saatlerce
bep olur. A şın bencillik, böbürlenm e, korku. Çok az cesaret ve cö
kaldığım olurdu. Bu da, insan hakkında son derece güçlü bir fikir
m ertlik. Kendine dönük aşırı sevgi ve kendinden başkası için çok az
edinm em i sağladı. Ve var ise, Tanrı hakkında da bir o kadar olum
sevgi. İnsanlık, çok gülünç bir yaratılıştır. Bir Tanrı nasıl bunu iste
suz. M arcel C onche’un haklı olarak yazdığı gibi: “Çocukların acı
m iş olabilir?
çekmesi m utlak bir kötülüktür.” Bu, tüm teodize'yi imkânsız kılar.
D inde, dinin tüm ünde aşın bir kendini beğenm e vardır (eğer
Hiçbir hatanın açıklayam ayacağı ya da doğrulayam ayacağı ne kadar
T ann beni yarattıysa, bu zahm ete değdiğim içindir!) ve bu da ateist
canavarlık? İlk günahtan önce ne kadar çok acı? H atta insanlığın
olm ak için bir nedendir. T a n n ’ya inanm ak, kibirlilik günahını işle
var oluşundan önce ne kadar çok korku? Ceylanları kaplanlara, ço
m ek olur.
cukları kansere terk eden bu Tanrı nasıl bir tanrıdır?
Bunun tam aksine, ateizm bir tür tevazudur. Kendini, gerçek te olduğum uz gibi, bir hayvan olarak kabul etm ek ve bize insan ol
İkinci kanıt daha özneldir ve öyle olduğu için onu da buraya
m ak yüküm lülüğünü bırakır. Bu yüküm lülüğü, kendi çapım ızda ya
alıyorum . Genel olarak insanlık ve özel olarak da kendim hakkında,
rattığının derinliklerine inebilm em iz için, T a n n ’nın bize verdiği dü
bizi b irT a n rı’nın yaratm ış olduğunu tahayyül edecek kadar iyi fik
şünülür. Belki. A m a cevabın beni tatm in edebilm esi için, yüküm lü
re sahip değilim. Bu, bu kadar küçük bir sonuç için fazla büyük bir
lük aşırı ağır ve bizim gücüm üz aşın derecede kısıtlıdır. Bizim gibi
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
küçük varlıklar için, doğa bana çok daha makul bir neden olarak gö
Tanrı ve iyilikle dolu bir Yaradan olm ası, evrenin ahlaki b ir düzeni
rünm ektedir.
ve sonraki hayat olması şüphesiz çok güzel olurdu, am a bütün bun ların tam olarak da kendim iz için arzuladığım ız şeyler olm ası çok
Üçüncü olum lu kanıt daha fazla şaşkınlık uyandırabilir. Tan-
tuhaftır,” diye yazar Freud. Tanrı’ya inanmak N oel B a b a ’ya inan
rı’ya inanm ıyorsam , bu aynı zam anda ve belki de özellikle, var ol
maktır, am a bin kat daha fazla, hatta sınırsız bir güçle. B u, diğeri
duğunu tercih etm em dendir. Buna, P ascal’in iddiasının tersi de di
nin ya da onun kaybının tesellisi olsun diye kendine yedek bir B a
yebiliriz istersek. En elverişli olanı değil -düşünce ne bir ticaret ne
ba verm ektir, gerçek K anun, gerçek Aşk, gerçek G üç olarak ve bizi
de bir piyangodur- am a gerçeğe en yakın olanı düşünm ek söz konu
olduğum uz gibi sevm eyi, bizi hoşnut kılmayı, bizi kurtarm ayı kabul
sudur. O ysa bana öyle geliyor ki Tanrı hakikate yakınlıktan ne k a
eden bir Baba... Bunun arzu edilm esini çok iyi anlıyorum . A m a ne
dar uzaksa o kadar çok arzulanır: En güçlü arzulanm ıza öylesine
den ona inanmak gereksin? “ İnanç kurtarır, o halde yalan söyler,”
uygun düşer ki, acaba O ’nu sadece bunun için mi icat ettik sorusu
diyor N ietzsche. Zanlı olmamak için, inanç bizi fazlasıyla hoşnut
gelir akla.
kılar, diyelim.
Hepsinden daha fazla ne arzu ediyoruz? Ö lm em ek, kaybetm iş
Sana, “ Paris’te Eükscınhurg Balıçcsi'niıı arkasında, park m an
olduğum uz sevgili varlıkları yeniden bulm ak, sevilm ek... Peki din
zarasına hâkim, altı odalı bir daire almak istiyorum ve yüz bin
bize ne diyor, örneğin H ıristiyanlık dini? Ö lm eyeceğim izi ya da en
franktan fazla verm ek istem iyorum ve bunun olabileceğine güveni
azından gerçekten ölm eyeceğim izi, yahut yeniden dirileceğim izi;
yor, inanıyorum !” dediğim i düşün. O lsa olsa kendi kendine: “ Hayal
buna bağlı olarak da kaybetm iş olduğum uz sevgili varlıkları yeni
kuruyor; arzusunu gerçek gibi düşünüyor,” diyebilirsin. K uşkusuz
den bulacağım ızı, zaten sonsuz bir sevgiyle sevildiğim izi... D aha ne
çok da haklı olursun. (Bu hiçbir şey kanıtlam asa bile, çılgın bir sa
istenir? Elbette hiçbir şey, dini şüpheli kılan şey de budur! H angi
tıcıyla karşılaşm ayacağım ı kim bilebilir?) Oysa, T a n n ’mn var oldu
m ucize ile, olup biteni bilm eyen gerçek, arzularım ıza bu derece
ğu, öldükten sonra dirileceğim iz gibi şeyler söylendiği zam an bu sa
uyar? Bu, T a n n ’mn var olm adığını kanıtlam az -çünkü tanım olarak
na, Lüksem burg’un arkasında yüz bin franklık altı odalı bir dairenin
m ucizeleri gerçekleştiren O ’dur- am a Tanrı’nın gerçek olm ak için
varlığından daha inanılm az gelm iyor mu? İşte bu ya Tanrı hakkın
fazla iyi olup olm adığı, O ’na inanm anın kendi arzularım gerçekm iş
da edindiğin küçük bir fikirden ya da ev hakkında bildiğin büyük
gibi kabul etmek olup olm ayacağı, kısaca dinin sadece bir yanılsa
bir gerçekten kaynaklanır.
m a (F reud’un kullandığı anlam da) olup olm adığı sorusunu sorm aya
Bunun tersine, ateistin tavrı, çok kere haksız olmayı göze alsa
iter. Tam olarak bir hata değil (şunu tekrarlayalım ki Tanrı var ola
da, çok daha güçlüdür. Bu, onun haklı olduğunu kanıtlam az, ama
bilir), ama “insani arzulardan türeyen bir inanç” anlam ında. Bu,
onu, ötekilerinde olduğu gibi sadece kendini teselli etm ek ya da
inancı çürütm eksizin, onu kırılgan yapar. “D ünyanın yaratıcısı bir
inandırm ak için olduğu düşüncesine daha az şüpheli kılar.
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
B urada sadece birkaç olası kanıttan söz etm ek istiyorum. H er kes, gücü ve sınırları kendi değerlendirir. TanrTnın varlığı, akılcı düşünüldüğünde safdışı bırakılam ayacak bir olasılıktır. Ateizm i, ol duğu şey yapan da budur: B ir bilgi değil, am a bir inanç, bir kez da ha belirtelim , bir kesinlik değil, am a bir iddia. Bizi hoşgörüye iten budur. A teist ve inananı birbirinden ayıran şey yalnızca bilm edikleridir. Bu nasıl bildikleri şeylerden daha önem li olur: Yaşamın, aşkın, sefaletine rağm en acı çeken ve saygın insanlığın, acı çeken ve cesur insanlığın bir deneyim i m i? Bu benim sadakat dediğim şeydir, başka türlü im anlarının ya da im ansızlıkla
9 Sanat
rının karşı karşıya getireceği insanları birleştiren şey. Bilm ediğim iz bir şey için birbirim izi öldürm ek çılgınlık olur. Bildiğim iz ya da ka bul ettiğim iz şey için birlikte m ücadele etm ek daha yeğdir: İnsan ve uygarlık hakkında belirli b ir fikir, dünyayı ve gizem i yerleştirm enin bir şekli (neden hiçbir şey yerine orada bir şeyler var?), aşkın ve
"D üşüncede olduğu gibi, sanatta da aradığım ız şey hakikattir."
IIHGFL
m erham etin belli bir deneyim i, ruhun belirli bir gereksinim i... Bir din olm ayan am a bir ahlak olan “hüm anizm ” diye adlandırdığım ız şey budur. İnsana ve insanın insanlığına sadakat. Bu, hiçbir TanrTnın yerine geçmez. Bu, hiçbir T a n n ’yı orta
Sanat, bir insan yapısıdır. Kuş yuvası, kuş cıvıltıları birer sanat
dan kaldırm az. A m a hiçbir din ve hiçbir ateizm , bu sadakat olm ak
eseri değildir, an kovanı ve arıların dansı da sanat eseri sayılmaz.
sızın insanca kabul edilebilir olmaz.
Fark yaratan şey, güzellik değildir. Hangi simgesel ressam, yapıtlannın doğanın bize sunduklanndan daha güzel olduğunu ve onlan gör meden onlan taklit ettiğini iddia edebilir? Hangi soyut ressam gök yüzünden ya da okyanustan daha iyisini yapar? Hangi heykeltıraş ha yattan ya da rüzgârdan daha etkilidir? Ve nihayet kaç m üzisyenin ya pıtı, duyulan ilk bülbül sesinden daha çok hoşum uza gider? G üzellik, sanatın erekleri arasında en müm kün olanlardan bi ridir, am a sanatı tanım lam aya yetmez. Doğa da güzeldir, hatta çok
A ndre Conıte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
daha güzeldir. Eğer tek sanatçdıktansa, bu öncelikle bir zanaatçı gi
ayırır: Tektir, am a kendi içindir.” Bundan dolayı da insanın sanata
bi (m aym un da bir alet yapabilir), güzellikten anlayan biri gibi (ka
ihtiyacı vardır, “olduğu şeyi dışa vurm ak” ve bunda “sanki kendisi
baran bir tavus kuşu karşısında dişisinin de estetik bir çeşit zevk
nin bir yansım asını” bulm ak için. İnsansız bir dünyayı yeterli bulan
duym adığını kim bilir?) ya da bu iki yetinin birleşm esi gibi değil
kim se buraya katılmasın.
dir. Bir sanat eseri sadece bir etkinliğin güzel ürünü değildir, ne de
Sanatta, insanlık hayranlık duyarak kendini hayranlıkla seyre
her güzel ürün bir sanat eseridir. Bunun olması için başka bir şey
der, sorgulayarak kendini sorgular, tanıyarak kendini tanır. Cisim -
gerekir, insansız bir doğa da buna sahip değildir ve hiçbir hayvan da
leşm em iş olan bu duyarlı kendi üstüne katlanm a sanatın ta kendisi
bunu algılam az. N edir gereken? İnsanlığın ta kendisidir, kendini
dir. “Bütün sanatlar ayna gibidir, insan orada kendinde bilmediği
dünya ve kendisi hakkında sorgulayan, bir hakikat ya da bir anlam
şeyleri tanır ve kabul eder,” diyor Alain. Şüphesiz. Ancak insan, sa
arayışı içindeki, soru soran ya da yorum layan, ruhu olan bir insan
natta sadece kendine bakar. D aha çok da, içinde kendini tanıyam a-
lık, kendini doğanın içine atm ak, H egel’in dediği gibi kendini sade
diğı öylesine bir şeye -eğer içinde kendini tam am en kaybetm iyorsa-
ce onda bulm ak şartıyla sadece doğanın kendisine sunduğu şeyleri
bakam adığı için. Dünya, içinde insanın kendini aradığı gerçek ay
canlandırabilen bir insanlık, ki bu da -doğa ne sorguladığı ne de ce
nadır. Sanatsa yalnızca içinde kendini bulduğu bir yansıma.
vap verdiğine göre- onu dönüştürdüğünü ya da yeniden yarattığını
O halde doğayı taklit etm ek mi gerekir? Bu da olasılıklardan
varsayar. Bu, sanatsız da yapılabilir. Fakat sanat bunu çok daha faz
biridir. Y unanlılar’ın eski m im esis (taklit) sorunsalı, her ne kadar
la ve iyi yapar. Zihin, burada yararlılık, güç ve etkililik olan alışıl
çok aydınlatıcı olsa da, zam an zaman kısmi ve indirgemecidir. Ne
mış ereklerinden daha az uzaklaşır. Sanatçı, yalnızca dünyayı taklit
bütün sanatlar için ne de sanatın bütünü için geçerli olabilir. Takli
etm ek istese bile, taklit etm ekte olduğu kendinden başka bir model
din, m üzikte ve m im arlıkta pek yeri yoktur. Çağdaş resm in ve hey
yoktur, çünkü dünya asla kendi kendinin benzerini yapm az. Sadece
kelciliğin büyük bir bölüm ü de bundan kurtulmuş durumdadır. Eğer
bakm ak yeterli olsaydı, resim çok daha kolay olurdu. Ama bu sanat
bize yeni, hoş, güçlü hiçbir şey getirm iyorsa, bir rom ancı, ressam ya
olur m uydu? M üzikte, doğm akta olan eserin kendisi, sanatçının or
da sinem acının gerçeği taklit etmesi bize ne katar? Bir sanat eseri,
taya koyduğu bir çeşit fikir -am a kavram sız ve sözcükler olm aksı
güzel bir şeyin takdimi değil, am a “bir şeyin güzel takdim idir” di
zın- değilse hangi model? R em brandt’a ya da M ozart’a bakınız. Bu
yor Kant. Van G ogh’un Ayakkabılar'ma., C hardin’in L a f to /e ’ine ya
güzellik dünyadan değil. Bu hakikat dünyadan değil ya da sadece
da G oya’nın Siyah yağlıboyalar'm a bakınız... Güzeli taklit etm ek
öncelikle M ozart’tan ve R em brandt’tan olduğu için bu dünyadan.
değildir söz konusu olan, zaten buna ihtiyacı da yoktur, am a orada
“D oğanın şeyleri, var olm akla yetinirler,” diye yazar Hegel. “Yalın
olduğu zam an onu yüceltm ek, yaratm ak ya da güzel eksik veya gö
dırlar, bir kereliktirler, am a bir bilinç olarak insan kendini ikiye
rünm ez olduğunda onu ortaya koym ak söz konusudur. Bugün, fo
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
toğrafçılığın bize anım sattığı şey budur. En küçük bir baskı bile ka
sanatının bir kısm ının ifadesidir bu), çünkü deha m odellik ya da
bul edilebilir bir taklittir. A m a ne kadar sanattır? Salt kendisi olarak ne değeri vardır? Taklit, sıklıkla sanatın bir aracı ya da gereksinim i olmuştur. Ancak sadece bir araçtır, asıl amaç değil. Diğerleri gibi bir gereksinim , şüphesiz her zam an güçlü, bazen koruyucu am a her za m an gerekli değil ve hiçbir zam an da yeterli değil. Güzeli taklit et mek mi? Bu, bir kartpostal estetiğidir. Sanatçı yaratır; kopyalam az. Kant bizi bu gizem e daha çok yaklaştırır. “Güzel sanatlar d e hanın sanatlarıdır,” diye yazar Kant. Fakat deha nedir? Bu soruya Kant, şu yanıtı verir: “Sanata kurallarını veren doğal bir yetenek ya da arm ağan.” Bu yaratıcı gücün, K ant’ın istediği gibi doğuştan ya da sonradan edinilm iş olm ası pek önemli değildir; görünüşe göre hem biri, hem de ötekidir. Önem li olan ve K ant’ı haklı kılan, bu gü cün sanata kurallarını yalnızca “hiçbir belirli kural koyam ayacağı mız bir şeyi” üretirken koyuyor olmasıdır. D eha, kullanm a kılavu zunun tersidir, yine de aynı zam anda onun yerini tutar. H erhangi bir kurala indirgenem ez (sanatı teknikten, dehayı beceriden ayıran bu dur) ama sanatçıya ve onun takipçilerine kural koyar, bu kurallar her zaman gizemli ve örtük kalm ış olsalar bile. Sanatta deha, öğrenil meyen am a öğretendir. Taklit etm eyen am a taklit edilendir. Ö ykün meyen am a öykündüğüm üz şeydir. Bundan dolayı, M alraux’nun dediği gibi “ resim yapm ak m üzelerde öğrenilir” . Çünkü ustalara hayran olarak ve onlara öykünerek belki onlardan biri olm a şansına
kaynaklık yapabilm elidir, bu da eserlerinin “taklitle doğm uş olm ak sızın, bir yargı kuralı ya da ölçüsü olabilm esi için ötekinin taklidi ne önerilebiliyorsa olm alarını” varsayar, diye ekler Kant. Her yerde olduğu gibi sanatta da herhangi bir şey yapabiliriz. A ncak herhangi bir şey sanat değildir. O rta derecede yetenekli sanatçılar vardır, ama önemli olan onlar değildir. Yalnızca deha kanun yapar: Sanat kendi ni yalnızca kendi istisnalarında tanır, bunlar da onun tek kuralıdır. Büyük sanatçılar, yalnızlığı evrenselliğe, öznelliği nesnelliğe, kendiliğindenliği disipline karıştıranlardır ve belki de sanatın, onu tekniklerden ve bilim lerden ayıran gerçek mucizesi de budur. Yayın kullanılm ış olduğu tüm m edeniyetlerde, oklar uzunluklarının üçte ikisiyle dengelerini kurar. Yine de, dikkat çekici olan bu teknik bir lik, insanlık hakkında -zekâsı ve biraz da uygulayıcısı olan insanlar dışında- hiçbir bilgi vermez: İnsanlık her şeyi dünyaya ve onun ku rallarına borçludur. Bu, yaratıcdık değil icattır ve yaratılanın ne ol duğu çok da önemli değildir. Lum ieres kardeşler olm asaydı yine de sinem aya kavuşurduk am a Godard olmasaydı ne Serseri  şık la r'ı ne de Çılgın P ie rro fy u seyredebilirdik. Gutenberg olm asa da er ya da geç m atbaaya sahip olacaktık, am a Villon’suz A sılm ışların Balla d ı’ndan tek bir m ısra bile okuyam ayacaktık. M ucitler zam an ka zandırır. Sanatçılar zam anı kaybettirir ve korurlar. Bu bilim ler için de geçerlidir. Nevvton’un ya da E instein’ın do ğum sırasında öldüklerini düşünün. Hiç şüphesiz bilim tarihi deği
sahip olabiliriz. H em özgün, hem de kopya olan dehanın çelişkisi buradadır. Özgün çünkü dehayı, herhangi bir kurala, taklide ya da bilgiye indirgeyem iyoruz. Ancak aynı zam anda kopya, çünkü özgünlük yet m iyor (Kant, “Saçm a da özgün olabilir,” diye belirtir: Y üzyılım ız
şirdi, ama içeriğinden çok hızında, yönelim inden çok ayrıntılarında. Böyle oldu diye ne evrensel yerçekim i, ne enerjinin ve yığınların denkliği kaybolurdu. Bir başkası, biraz daha sonra onları zaten bu lacaktı, bundan dolayı hâlâ yaratım değil de ke şif söz konusudur.
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
A ncak Shakespeare, M ichelangelo ya da C ezanne yaşam am ış o l
lar da ona katkıda bulunur. Tüm sahiplenm e ya da çıkar arzularından
saydı, onların yapıtlarına ya da yapıtlarının yerini tutabilecek bir şe
uzak olarak, bizde uyandırdıkları hoş duyguda birleşirler. Kim, zevk
ye asla sahip olam ayacaktık. Sadece sanat tarihinin hızı, kişileri ya
almak veya karamsarlığa kapılm ak için bir Verm eer’e sahip olmak
da nükteli ayrıntıları değil, am a en tem el içeriği ve hatta bir ölçüde
ister? Kim, M ozart’ı dinlerken ondan zevkten başka bir şey bekler?
yönelim i de değişm iş olurdu. M üzik tarihinden B ach’ı, H aydn’ı ve
H üzünlü bile olsa... Bu çıkar gütm eyen zevk, geniş anlamlı bir
B eethoven’i kaldıralım : O nlar olm adan m üziğin ne olabileceğini
sözcükle tanım lanır bu, güzellik diye adlandırdığım ız şeydir. Bu, sa
kim bilebilir? Haydn olm asaydı M ozart ne yapardı? Peki ya B eet
natın esası değildir, ama güzellik olmadan da sanat neye yarar?
hoven olm am ış olsaydı, Schubert? Bach olm asaydı hepsi ne yapar
K ant’a göre, güzel olan, çıkarsız, evrensel ve gerekli bir m em
dı? B unlar sanatı ilerleten, onu yapılandıran dehalardır ve yerleri as
nuniyetin nesnesi olarak kavram sız bir şekilde tanınan (herkesin, bi
la doldurulam az, olm asalardı ne olacağı önceden bilinem ez.
zim öyle kabul ettiğim iz güzeli bulabileceği duygusuna sahibiz) ve
Şöyle bir geçerken, aynı şeyi felsefe için de söyleyebileceği
herhangi bir amaç için olmasa da belli bir ereklilik biçimi taşıyan şey
mizi düşünelim . Platon, D escartes, Kant, N ietzsche olm aksızın, fel
dir (hiçbir dış amaç varsaymadığı ölçüde bize çok daha güzel görü
sefe, bugün gördüğüm üz halinden tüm üyle farklı olm uş olurdu. F el
nen çiçekte ya da yapıtta bir ereklilik algılıyoruz). Kantçı olmayan be
sefenin bir bilim olmadığını kanıtlam ak için de bu yeterlidir. Yine
nim için, zevk alınmayan bir güzelliğin olmadığını belirtmek isterim
de felsefe bir sanat m ıdır? Bu, bir tanım sorusudur. Ama felsefe en
ve bu da benim için yeterli bir, amaçtır. Poussin’in düşüncesi; “Sana
azından şu açıdan bir sanattır, belli sayıdaki eşsiz dehalar olm asay
tın amacı, büyük zevk alm aktır”. M oliere’in düşüncesi: “Tek kural
dı, yani sanattaki gibi özgün ve kopyalar, o da ya var olm ayacak ya
hoşlanm aktır”. Kısaca, bu sevdiği şeyden haz alma düşüncesidir.
da bam başka bir şey olacaktı: K ant’ın dediği gibi, bir felsefi yapıtın bize ne verebildiğini ve ne verm esi gerektiğini yargılam ak için bize
Sevdiği şeyden mi yoksa bildiği şeyden zevk alm ak m ı? Hem
kural ve ölçü olanlar onlardır. Bu, en az m üm kün bir hakikatin ye
biri, hem öteki, sanatı en değerli kılan budur. Sanat -söz konusu nes
terli bir güzellik yaratacağı bir akıl sanatıdır, diyebiliriz.
ne çirkin ya da sıradan bile olsa- güzelliğini ortaya çıkartarak haki
A m a gerçek anlamıyla sanata dönelim. Geleneksel olarak altı
kati sevm em ize yardım eder. İki elm a, bir soğan, bir çift eski ayak
tane sayılan sanatlar (resim, heykel, mimarlık, m üzik, dans, edebiyat)
kabı... Ya da birkaç nota, birkaç kelime... Ve birden, sanki m utlağın
sözde farklıdır, buna uzun süredir “yedinci sanat” olarak sinemayı,
kendisi oradaym ış gibi olur, duvara ya da sessizliğe asılı, ihtişam ı
hatta sekizinci olarak da çizgi filmi ekliyoruz. Bu sanatların ortak ne
nın, sonsuzluğunun, hakikatinin içinde parlar gibi sanki asla açığa
leri vardır? Öncelikle yukarıda anım sattığım öznellik, bununla deha
çıkm ayacakm ışçasına... Proust, “Gerçek hayat, nihayet keşfedilm iş
lar evrensele ulaşabilir. Luc F erry’nin dediği gibi “yaşam larım ızda
ve aydınlanm ış hayat, bunun sonucunda da gerçekten yaşanm ış tek
yeri doldurulam az olanı” ifade etmek söz konusudur, bütün bu sanat
hayat, edebiyattır,” diye yazıyordu. Bu daha çok, şu dem ektir, bütün
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
sanatlar gibi edebiyat da, yine P ro u st’un dediği gibi “sanatçıda ol
ortaya çıkarılm ası, teşvik edilm esi veya kullanılm asıdır. O ysa insan
duğu kadar bütün insanlarda da her an olan” ama dikkatsizlikten, ye
için, dili olm ayan hangi hakikat vardır? Hatta, dili olm ayan hangi
teneksizlikten herkesin görem ediği ve sanatçının kendi biricikliği
sessizlik? Bu, tüm sanatlarda sanatın özü ve zirvesi olan şiir ile kar
içinde bize sunduğu bu gerçek hayatı algılamada ve ona uyum sağ
şılaştığım ız noktadır. Çünkü yine H eidegger’in dediği gibi, “ sanatın
lamada bize yardım eder. G üzellik buna yetmez. H akikat buna yet
özü, şiirdir” ve çünkü “şiirin özü, hakikatin kurulm asıdır”.
mez. Çirkinlik ya da N ietzsche’ye rağm en, yanılsam a da bunun için yeterli değildir. G üzele ve gerçeğe ihtiyacımız var, ama daha çok on
E ğer “insan, dünyada şair olarak bulunuyor” ise bu, bize onu
ların karşılaşm asına, karışm asına, birliğine ve bunun için de sanatçı
görm eyi, tanım ayı, övmeyi -aynı zam anda ona karşı çıkm ayı ve onıf
lara ihtiyacımız var: Sadece hakikati güzelleştirm ek için değil, bu
dönüştürm eyi- sıkıcı olduğunda bile ondan zevk almayı, üzgün ya
yapay ve süslü olurdu, ama hakikatin özünde bulunan güzelliği orta
da acım asız olduğunda dahi neşelenm eyi ya da ona katlanm ayı, kı
ya çıkarm ak ya da ifade etm ek için, bize hakikati görmeyi, ondan
saca onu sevmeyi ya da affetm eyi öğreten bu yaratıcılar (Yunancada
zevk almayı ve bu zevkten mutlu olm ayı, onu sevmeyi öğretmeleri
poietai denir) sayesindedir, çünkü en sonunda bu noktaya gelmek
için. H oş ya da benzer bir hale getirm ek söz konusu değildir. Yalan
gerekiyor, çünkü bu insanın ve yapıtın tek bilgeliğidir, estetiğin,
söylem eksizin sevm ek söz konusudur -M ozart’a, V erm eer’e bakı
etikle buluştuğu nokta budur. “G üzelin, sanatın amacı olacağı gö
nız- bu da, hakiki sanattır.
rüşünde bir şeyler vardır, diye yazar W ittgenstein ve güzel tam ola
“Sanat hakikati ortaya çıkarır,” diye yazar, Heiddeger. “Öncü
rak mutlu kılan şeydir.” Yine de bütün güzellikler ya da herhangi bir
olan sanat, kurucu bir korum a olarak yapıtın içinde, varlığın haki
güzellik için değil. H akikat de önemlidir. Sanatta sadece yalan söy
katini bir anda ortaya çıkartır.” Bu hakikat, her zam an kavram larla,
lem eyen güzelliğin bir değeri vardır.
kuram larla, soyutlam alarla yapılan bilim hakikati değildir. Tam ter
B ach’sız ya da B eethoven’sız müziği, R em brandt’sız ya da
sine, sanatın hakikati her zam an som uttur, her zam an uygulam alıdır,
M ichelangelo’suz plastik sanatları, Shakespeare’siz ya da H u g o ’suz
her zam an kendine göre sessizdir (kendini sözcüklerle ya da sesler
edebiyatı hayal edem iyorum ... Ama kim -hepsi evrensel, hepsi biri
le ifade ettiği zam an bile). Bu, onu karşılam aya m uktedir olduğu
cik olan- bu eşsiz sanatçılar olm aksızın, insanlığın şu anda olduğu
m uz derecede, varlığın hakikatidir, H eidegger’in yazdığı gibi “ol
şey olm ayacağını görebilir?
duğu haliyle var olanın keşfindeki varlıktır” ve bu da bizi içeren ya
Çünkü o zam an insanlık, daha az güzel, daha az kültürlü, da
da biz olan m utlağın insani, zorunlu olarak insani, bir tasvirini y a
ha az mı mutlu olacaktı? Sadece bu değil ya da özellikle bu değil.
par. G üzelliğe düşkün olanlara yazık. Eğer sadece bundan ibaretler
Çünkü, insanlık onlarsız daha az gerçek ve daha az insani olacaktı.
se virtüözlere yazık. G üzellik her şey değildir. Teknik her şey değil
Sanat bir insan yapısıdır. İnsan da bir sanat yapısı.
dir. Sanat öncelikle, ürün ya da ustalık olm adan önce, bir hakikatin
Felsefeyi Takdim im dir
A ndre Cointe-Sponville
Zaten, bütün durm alar onu varlığını varsayıyorsa zaman nasıl durabilir? “Ey zaman! U çuşunu durdur!”. “Bu, şairin dileğidir, diye yorum lar Alain, am a ‘Zam an, ne kadar zam an, uçuşunu durdurur?’ diye sorulduğunda çelişkiyle kendi kendini yok eden bir dilektir.” İki şeyden biri olur: Ya zam an sadece belirli bir zaman durur ve bu durm am ış olması dem ektir; ya da sonsuza kadar durur ve artık dur
10
m a ya da son kavram larının bir anlamı yoktur. Durma, sadece önce ki bir şeye göre olur; sonsuza kadar da bir sonrayı varsayar. Oysa
Zaman
önce ve sonra zamanı varsayar: Zam anın durması fikri, ister geçici, ister kesin olsun, sadece zam an içinde düşünülür. Zam an, bizim için varlığın ve tüm varlığın ufkudur. Sonsuzluk m u? E ğer bu zam anın karşıtı olsaydı, onun hakkında hiçbir şey bi
“Sadece şim diki zam an vardır.”
lem ez, hiçbir şey düşünem ez, hiçbir şey sınayam azdık. Diderot ha
CHRY SIPPE
rabelerde gezinirken kendi kendine, “H er şey yok olur, her şey ölür, her şey geçer. Kalan sadece dünyadır. Devam eden sadece zam an dır,” diyordu. Zam an olm aksızın hiçbir şey ne kalır, ne geçer, ne de
Zam an nedir? “Eğer kim se onu bana sorm azsa, biliyorum ,
vam eder hatta, ne de yok olabilir. Olmak, zam an içinde olmaktır,
am a sorarlarsa ve açıklamak istersem onu artık bilem iyorum ,” diyor,
çünkü bu, devam etm ek ya da durmaktır. Fakat o halde, yalnızca
Aziz A ugustinus. Zam an bir delil ve bir gizemdir. H erkes onu sınar;
kalm ak şartıyla geçen, yalnızca akmak kaydıyla kalan ve nihayet
kim se onu ele geçirem ez. Çünkü durm aksızın kaçar. E ğer bir an
kendini sadece elim izden kaçm asını sağlayan geçişinin sınam asıyla
dursaydı her şey dururdu ve artık zam an olm azdı. A rtık hareket ol
veren zam an nedir?
m azdı (çünkü hareket etm ek için zam an gereklidir), artık durm a ol m azdı (çünkü hareketsiz kalm ak için yine zam an gerekli). Zam an
M adem ki onsuz hiçbir sey olamaz, o halde zam anın bir şey ol ması gerekir. A m a ne?
olmaksızın, şimdi de olmayacaktı, o halde, “var” da artık yoktur: N a sıl herhangi bir şey var olabilir? Kant, zam an, “tüm görüngülerin a
Zam an diye adlandırdığım ız şey, öncelikle geçm işin, şimdinin
priori şartıdır,” diyor. Zam anın bizim için her şeyin şartı olduğunu
ve geleceğin sürekliliğidir. Geçm iş değildir, çünkü geçmiş artık yok
söylem ektir bu.
tur. G elecek değildir, çünkü o da henüz yoktur. Şim diye gelince,
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
yalnızca kendini anbean ortadan kaldırdığı sürece zam ana -sonsuz
hatta cesedi bile kayboldu; onun gözyaşlarını nasıl hatırlayabiliriz
luğa değil- ait gibi görünür. Yalnızca, var olmaktan vazgeçerek şim
ki? Doğru. Am a vuku bulan bu olay gerçektir ve bugün onu kimse
diki zam an olur, diye yazar A ziz Augustinus: G eleceğin geçm işte
hatırlam ıyor olsa da ya da yann kim se hatırlam ayacak olsa da ebe
kaybolm ası, henüz var olm ayan şeyin, artık var olm ayan bir başka
diyen gerçek olarak kalır. S pinoza’nın dediği gibi gözyaşlarının her
şey içinde yok olması. İkisi arasında ne var? Birinden diğerine g e
biri ebedi bir gerçek olarak kalır ve başka türlü bir hakikat olamaz.
çiş, yakalanm ayan, dayanıksız, süresiz bir geçiş, çünkü zihin için her
Bu, geçmişin her şeye rağmen var olduğunu mu gösterir? Hayır, çün
süre, var olm ayan geçm iş ve gelecekten oluşmuştur. İki hiçlik (ge
kü şu hakikat vardır ve daim a var olacaktır: Ebediyet, düşünce için
lecek, geçm iş) arasında bir yok olm a (şimdi). İki yokluk arasında
gerçeğin her zaman şimdi olm asından başka bir şey değildir. Hal6n
bir kaçış. İki gece arasında bir ışık. Bu nasıl bir dünya oluşturur? Bu
var olan, geçmiş değildir; geçm eyen hakikattir.
nasıl bir zam an oluşturur?
Üstteki birkaç satırı okudun. Bu, şimdiki zam anının, çabucak
Şimdiki anı ele alalım. Zam an üzerine yazılmış bu küçük m et
unutacağın küçük bir anından başka bir şey değildir. Yine de onları
ni okuyorsun... D aha önce yapm ış olduğun şey, geçm iştir ve hiçbir
okum uş olduğun gerçek m i? Hiç şüphesiz; am a aynı zam anda onla
şey değildir ya da hem en hem en hiçbir şey değildir, artık bir şey de
rı çabucak unutacağın da gerçek... Ü stelik, bütün hayatım hatırla
ğildir diyelim . Sadece, şimdiki zam anda biri onu hatırladığı kadar
mak zorunda olsan bu dakikalar da daha az geride kalm ış değildir.
vardır. A ncak bu anı ne geçm işin kendisidir, ne de öyle olabilir: Bu
Bu sayfalan yarın ya da on yıl sonra da okuyabilirsin am a asla, ilk
sadece onun, şimdiki zamanın bir parçası olan, bugüne dair bir izi ya
okum andaki o önceki anı bulam azsın. Çünkü zam an sürüp gitm eyi,
da anımsanmasıdır. Eğer hatıranın kendisi geçtiyse, onu artık hatır-
geçm eyi, değişm eyi bırakm am ıştır ve gerçek gizem de budur: Şim
lamayacaksındır. Bu artık bir hatıra değil, bir unutma olur. Geçmiş,
di, asla yitip gitm eksizin (çünkü devam etm ektedir) her zam an yok
bizim için yalnızca şimdide veya şimdinin içinde vardır. Geçmiş,
olur (geçm işte). Bu gizem , geçm işin ne içine alabileceği, ne de yok
geçm em iş olduğu sürece vardır, bu da hafızanın tüm çelişkisidir.
edebileceği zamandır. M adem ki artık yok, geçmiş nasıl zaman olur?
O halde, kim senin hatırlam adığı bir geçmiş bir hiç mi olur, ta
M adem ki hâlâ devam ediyor, zam an nasıl geçm iş olur?
mamen bir hiç mi olur? Bu kadar basit değil. Çünkü, artık olmayan
Gelecek mi? Senin için, en yakın gelecek, en m üm kün gelecek
bir şeyin daha önce olmuş olduğu da bir gerçektir; ebedi bir gerçek.
örneğin şu aşağıdaki birkaç satın okumaktır... Ancak bu da kesin
Kimse, üşüdüğü, acıktığı, korktuğu için Auschvvitz’de ağlayan o kü
değildir, bu da henüz yoktur: Bir arkadaşın seni rahatsız edebilir, sı
çük kızın, belki birkaç gün sonra, diyelim ki 1942’nin Aralık ayında
kılabilirsin, başka bir şey düşünm eye başlayabilirsin, bu küçük ki
gaz odasına gönderilmiş olan o kızın ne adını ne de yüzünü hatırla
tabı kaybedebilirsin, hatta belki bir an içinde ölebilirsin... Eğer ge
m ıyor artık, çok uzun zaman önceydi; onu tammış olan herkes öldü;
lecek var olsaydı, gelecek bir şey olmazdı. Şim diye ait olurdu. Ge-
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
lecek, sadece olm am ak şartıyla aslında olduğu şey olabilir, bekle
di, zam an olmak için geçm işe katılm alıysa onun sadece var olmayı
m enin bütün çelişkisi de buradadır. Bu gerçeğe ait bir şey değildir;
bıraktığında var olduğunu söyleyebilir m iyiz?” Sonuç, çelişkili bir
bu, m üm kün olana, sanal olana, düşsel olana dairdir. Bu bölüm ü so
şekil alır: “Bize zam anın ne olduğunu doğrulayan şey, onun artık ol
nuna kadar okuyacak m ısın? Bunu yalnızca bitirdiğin zam an bilir
m am aya yöneldiğidir.”
sin. Bu da artık geleceğe değil geçm işe ait olur. Buradan oraya mı?
Zorluk belki de göründüğünden daha az önemlidir.
Yalnızca ya devam edebilirsin ya da durabilirsin: Bu da geleceğe
Çünkü öncelikle Aziz A ugustinus’un itirazı (eğer şim di, şimdi
değil, şim diye dairdir. U m ut? B ekleyiş? Düş? A zim ? Bunlar, kendi
kalsaydı, zam an olm azdı, sonsuzluk olurdu), zam anın ve sonsuzlu
kendilerine sadece şim dide varlıklarını sürdürürler: Ya şim diye ait
ğun birbiriyle bağdaşm adığını varsayar, bu ispatlanm am ış ve çok da
tirler ya da değildirler. Yarın? G elecek sene? On sene sonra? Bu sa
norm al değildir.
dece olm adığı için, gelecek olandır; yalnızca gerçek olm am ak kay-
Ayrıca hiçbir şey şim dinin geçm işle birleştiğini, hatta bunun
dıyla müm kündür. K itabın sayfalarını atlayabilir, sonuna doğru ko
anlaşılabilir olup olm adığını ispatlam az. G eçm iş, var olm adığına
şabilirsin, hep çok daha hızlı gidebilir, trenlere, uçaklara, füzelere
göre şimdiki zam an onunla nerede birleşebilir? Ya da sadece şu an
binebilirsin... Yine de ne şim dide, ne gerçekten ne de zam andan çı
da olan bir şeyle birleşebildiğim ize göre, olm ayan bir şeyle nasıl
kabilirsin. Beklem ek ya da hareket etm ek gerekir ve kim se şurada
birleşilebilir?
ve şu anda sadece birine ya da diğerine m uktedir değildir. Gelecek
Son olarak da ve özellikle, Aziz A ugustinus’un şu ana kadar
nasıl zam an olabilir, çünkü henüz yoktur? Zam an nasıl gelecek olan
bir örnek olan çözüm lem esi bizim deneyim im izden uzaklaşır görü
bir şey olabilir? Çünkü zaten ve daim a oradadır, m adem ki bizi ön
nür. Kim herhangi bir zam anda şim dinin durduğunu gördü? Şimdi
celer, madem ki bize eşlik eder, m adem ki bizi içerir...
değişir mi? Elbette! Fakat bunu sadece kalm ak şartıyla yapabilir.
Zam an geçiyor, ama geçm iş değil. G eliyor, ama gelecek olan
Şimdi olm uş olan şey artık şimdi değil mi? Şüphesiz! A m a şim di, o
değil. H içbir şey geçm iyor, hiçbir şey gelm iyor, şim diden başka
hâlâ şimdidir. Hiç başka bir şey yaşadın mı? Doğduğun andan beri,
hiçbir şey gelmiyor.
geçm işin bir saniyesini yaşadın mı ya da geleceğin bininci saniye sini? Şimdiki zam an olmayan tek bir an, bugün olm ayan tek bir gün
Yine bu şim di, şimdiki zam an olarak, sadece yok olduğu anda
yaşadın m ı? Ya da bir şeyin durm asının tek şartı şimdiki zam anın
var olur. Onu yakalam ayı dene, çoktan geçm iş olacaktır. Eğer şim
durm am asıysa, şimdiki zam anın “artık olm adığını” söylem enin ne
di daim a şimdi olarak kalsaydı, eğer geçm işle asla birleşm eseydi,
anlamı olur? Kendi adıma, şimdiki zam anın yok olduğunu asla gör
“Zam an olm azdı, sonsuzluk olurdu,” diye belirtir Aziz A ugustinus.
m ediğim den em inim , o her zaman devam eder, sürer, dayanır. Şunu
“O halde,” diye devam eder İtiraflar’m yazarı Rousseau. “Eğer şim
iyi düşünm ek gerekir, şimdi beni asla yanıltm am ış olan tek şeydir.
A ndre Gomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Sık sık parasız kaldığım oldu ya da aşksız, sağlıksız, cesaretsiz.
dığım ızda zam anın bilincine varıyoruz. Saatlerim iz? A m a kıpırda
A m a hiçbir zam an, şim dinin yokluğunu çekm edim . Zam an yokluğu
yan akreple yelkovan, şim diki zam anın sadece bir parçasıdır: “Bu
çektim mi? Evet, herkes gibi. A m a istediğim zam an hem en hemen
zam ana ait değildir,” diyor Bergson. “M ekâna aittir.” Sadece, bun
daim a gelecekti (bu, aciliyet olarak adlandırdığım ız şeydir: Ö nü
ların geçm iş durum larının ne olduğunu hatırlayan, gelecek durum
m üzde artık hiç zam an kalm adığında), bazen de geçm iş (nostalji di
larını tahm in eden zihin burada bir sürenin varlığını okuyabilir. Z ih
ye adlandırdığım ız şey: Geride kalan, olm uş olanın özlem i) am a as
ni ortadan kaldırdığın zam an, sadece geçm işi ve geleceği olm ayan
la şim di değildi. O her zam an, tek ve bütün olarak oradaydı!
bir şimdi kalır. Sadece yelkovanla akrebin şimdiki konum u kalır,
Zaten, bütün yoksunluğun varlığını varsaydığı bir şeyden na
m ekân kalır. A m a zihin oradadır, çünkü hafıza oradadır, çünkü geç-/
sıl yoksun kalınabilir? Bütün görüşlerin, bütün duruşların, bütün
mişi, şim diyi ve hatta geleceği (randevularım ıza, projelerim ize, ver
varlıkların gerektirdiği şeyin olm ayı bıraktığını nasıl görebiliriz?
diğim iz sözlere bak) hatırlayan beden oradadır. M ekân değildir ar
Şimdi asla durm az ve asla başlam az. G eçm iş içinde yok olm a
tık; süreçtir. Hareket değildir artık; bilinçtir. An değildir artık; ara
dığı gibi gelecekten de gelm ez: kalır ve değişir, sürüp gider ve de
lıktır. B undan dolayı zam anı ölçebiliyoruz (şimdiyi ölçm eyi dene
ğişim e uğrar, sadece sürüp gittiği ve kaldığı için değişebilir ya da
biraz!), bundan dolayı zam an, bizim için, sonsuzluğa (geçmişi, ge
değişim e uğrayabilir. Spinoza, “Süre, varlığın belirsiz devam ıdır,”
leceği olm ayan saf bir şimdi) karşı koyar, kısaca bundan dolayı za
diyordu. Bu, zam anın ta kendisidir: Varlığın, sürekli ve daim a de
m anın içindeyiz (ve sadece şim dinin içinde değil) tabi eğer zaman
ğişken varlığı. O halde A ziz A ugustinus’un söylem ine geri dönm ek
bizim içim izde değilse...
gerekir. “Bize zam anın ne olduğunu doğrulayan şey, onun artık ol
N eden bu kararsızlık? Çünkü ölçtüğüm üz ya da düşlediğim iz
m am aya yöneldiğidir.” Bana bunun tersi daha doğru geliyor: Zam a
bu zam an bilhassa, sadece zihin için varlığı olan geçm işten ve gele
nın ne olduğunu doğrulam am ıza izin veren tek şey, zam anın sürüp
cekten oluşmuştur. Bunun zam anı gerçek durumu olup olmadığını
gidiyor olmasıdır.
nereden bilebiliriz? Zam anın nesnelliği ya da öznelliği sorunu olan
O halde zam an ve sonsuzluk tektir diyeceğiz. N eden olmasın? A ncak bu konuya, sonuç kısm ında tekrar döneceğiz.
bu soru, felsefi olarak önemlidir. Zam an kendinde, dünyanın, gerçe ğin, doğanın parçası mıdır? Yoksa sadece bizim için, bizim bilinci m iz için öznel olarak mı vardır? Bu iki tezin birbirini kesin olarak
G eçm iş artık yok, gelecek de henüz yok. Sadece, tek gerçek
dışlam adığını göreceğiz. Her biri kendi bakış açısına göre doğru ola
zam an olan şim diki zaman var. Oysa, onu bu şekilde yaşam ıyoruz.
bilir, başka bir deyişle iki farklı zaman ya da zamanı iki farklı dü
Tam tersine, sadece geçm işi hatırladığım ız, geleceği tahm in ettiği
şünüş biçim i vardır. B ir tarafta nesnel zaman, dünyanın ya da doğa
miz, onları ayıran, zihin ya da bizim saatlerim iz, hakkında tasalan
nın zam anı, H egel’in dem iş olduğu gibi yalnızca sürekli bir şu an
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
olan, asla bölünem eyen (şim diyi bölm eyi dene biraz!) zam an ve di
liyor ki bu pek de gerçeğe yakın değildir. Çünkü eğer zaman sadece
ğer tarafta toplam da -zihinde ve zihin için- pek de bir geçm iş ve ge
bizim için var olsaydı, nasıl zam an içinde m eydana gelmiş olabile
lecek olm ayan, bilincin ve ruhun zamanı.
cektik? Kendini, bilince sadece geçm işe dayanarak tanıtan (fizikçi
Birincisini süre, İkincisini zam an olarak isimlendiririz. Ancak
lerin, jeologların, taşbilim cilerin sayesinde), bizden önceki zaman,
gerçekte, iki farklı bakış açısıyla irdelenmiş tek ve aynı şeyden bah
bilinçten önceki zaman gibi, bu m ilyarlarca yıla hangi gerçeği atfe
sedildiğini ve zamanın, sürenin insan tarafından ölçülm esinden baş
deceğiz? Biri diğeri olm adan göriinem iyorsa bilinç de var olmak için
ka bir şey olmadığını unutmayalım. “Süreyi belirlem ek için onu, be
onu öncelem ek zorundadır. E ğer sadece bizim için varsa, büyük pat
lirli ve değişm eyen bir hareketi olan şeylerin süresiyle karşılaştırıyo
lam ayla (big-bang) yaşam ın ortaya çıkması arasında, geçebilm ek
ruz ve bu karşılaştırm aya zaman adını veriyoruz,” diye yazar, Spino
için zam an ne yapıyordu? Ya da eğer zaman geçm iyorduysa doğa na
za. A ncak hiçbir karşılaştırm a bir varlık ortaya çıkarmaz. Bu, zam a
sıl gelişebildi, değişebildi, yaratabildi? Eğer zaman sadece özneldiy-
nın ve sürenin birbiriyle karıştırılm asını engeller, am a aynı zamanda
se, öznellik nasıl zam an içinde ortaya çıkmış olabilir?
sanki aynı vasıfta varlıklarını sürdürüyormuş gibi onlan tam olarak
Herhangi bir zaman düşünelim , diyelim şu yaşadığım ız gün.
birbirinden ayırmayı da engeller. D urum bu değildir. Süre, gerçeğin
Bir kısmı geçti, bir kısmı daha gelecek... Onları ayıran şimdiye ge
bir parçasıdır; hatta daha ziyade gerçeğin kendisidir. Gerçeğin varlı
lince, sadece zaman olm ayan, sürmeyen (eğer sürseydi, kendisi de
ğının belirsiz devamıdır. Zam an sadece usun bir varlığıdır: H er şeyin
geçm işten ve gelecekten oluşm uş olurdu) bir andır. Eğer bunu zaman
bölünem ez ve ölçülem ez süresini ölçm e ya da düşünme şeklimizdir.
olarak yaşıyorsak, bilincim iz artık olmayanı tuttuğu, henüz olmayan
Süre, varlığa dairdir; bu anlam da zam an, özneye dairdir. Bu
şeyi tahmin ettiği, kısaca aynı şimdiki zaman içinde -yaşanan şim di
son bahsettiğim zaman, yaşanm ış zaman, öznel zam an (nesnel zam a
ki zam an- gerçekte bir arada olam ayacak şeyleri birleştirdiği içindir.
nı ölçm eye izin veren tek zam an, bir bilinç için sadece saat vardır),
M arcel C onche’uıı da irdelemiş olduğu gibi, zam ansallık zamanı ya
20. yüzyıl felsefecilerinin zam ansallık olarak adlandırdıkları şey bu
kalam am ıza izin vermez, çünkü o öncelikle zamanın olum suzlam a-
dur. Bu dünyadan ziyade bilincin bir boyutudur. Yine A ziz Augusti-
sıdır; insan zam ana karşı koyar (hatırladığına ve tahmin ettiğine gö
n u s’un dediği gibi bu varlıktan ziyade zihnin gevşemesidir. K ant’m
re); böylece bilincine varır. Zihin daim a yadsır ve hafıza, düş, inat,
söylediği gibi, nesnel ya da kendinde bir gerçeklikten ziyade duyar
irade olan yine bu zihindir. A m a zam ana sadece zam an içinde karşı
lığın a priori form larından biridir. N esneden ziyade öznenin bir ve
konulur. A m a hafıza, düş, inat ya da irade sadece şimdide varlığını
risidir. A ncak, K ant’a ya da H usserl’e atfedebileceğim iz gibi, zam a
sürdürür. A m a zihin sadece dünyada ya da bedende vardır ve var ol
nı sadece öznellik aracılığıyla deneyim lerim ize gelince... Bu, zam a
m ak dediğim iz şey de budur. Eğer onunla m ücadele edebilm em izin
nın sadece buna indirgenebileceğini ispatlamaz, hatta bana öyle ge
ilk şartı ona ait olm aksa zamanı nasıl yenebiliriz?
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Zam an, her zam an en güçlüdür. H er zam an oradadır, çünkü
ya zihinsizdir. Zihin de dünya değildir. İşte bu nedenle unutma,
daim a zam an vardır, çünkü şimdi varlığın tek varlığıdır, her şey
ölüm , yorgunluk, budalalık, hiçlik daim a tehdit eder. Var olmak,
onun içinde olur veya olmaz. Bu nedenle yaşlanıyoruz ve bu neden
karşı koym aktır; düşünm ektir; yaratm aktır; yaşam ak, hareket e t
le ölüyoruz. R onsard’ın şu iki m ısrası bu özü dile getirir:
mektir.
“Zam an geçiyor, geçiyor zam an, kadınım ... Yazık! Zam an değil, biz geçip gidiyoruz!”
Bunların hepsi yalnızca, yerini sadece bir başka şim dinin dol durabileceği şim dide m üm kündür, çünkü başka hiçbir şey yoktur. Kim geçm işte ya da gelecekte yaşayabilir? Artık olm am ak ya da he
G ençlikten ve hayattan faydalanm ak için bir neden daha. Ama nasıl?
nüz olm am ak gerekir. Stoacıların ve tüm bilgelerin dediği gibi, şinfdiyi yaşam ak, bir rüya, bir ideal, bir ütopya değildir: Yaşamanın çok
Şim diyi yaşam ak mı? Bize verilm iş olan sadece o olduğuna
basit ve çok zor gerçeğidir. Sonsuzluk mu? Eğer Aziz A ugusti
göre bu gerçekten gereklidir. Anı yaşam ak m ı? K esinlikle hayır! Bu
nu s’un istediği gibi “ sürekli bir bugün” ise, onu yarın için beklem ek
hafızadan, düşten, iradeden, zihinden ve kendinden vazgeçmektir.
boşuna olurdu. Eğer, yine Aziz A ugustinus’un dediği gibi, “sonsuz
D üşüncelerini hatırlam aksızın nasıl düşünülür? Sevdiklerini hatırlam aksızın nasıl sevilir? A rzularını, projelerini, hayallerini hatırlam aksızın nasıl hareket edilir? E ğer okuyorsan ya da em eklilik için prim ödüyorsan bu, geleceğini hazırlam ak içindir ve bunda çok da haklısın. A m a şimdiki zam anda okuyor ya da prim ini ödüyorsun, gelecek zam anda değil! E ğer verm iş olduğun sözü tutuyorsan, bu öncelikle bunu hatırladığın içindir ve hatırlam ak gerekir. Sözlerini şim diki zam anda tutarsın geçm işte değil! Şim diyi yaşam ak, hafıza nı ya da iradeni söküp atm ak değildir, onlar da şim dinin bir parça sıdır. Sürüp gitm ek, kalıcı olm ak, büyüm ek ya da yaşlanm ak söz konusu olduğuna göre bu, anı yaşam ak değildir. İnsan için hiçbir an
bir şim di” ise şim dinin kendisidir: Zam anın tersi değildir, am a za manın hakikatidir, bu da her zam an şim di, her zam an güne dair, her zaman eylem halinde olmaktır. Spinoza’nın Etik adlı eserinde, “ Son suz olduğum uzu hissediyoruz ve gözlem liyoruz,” diye okuruz. Bu, ölm eyeceğim iz ya da zam anın içinde olm adığım ız anlam ına gelmez. Bu, ölüm ün bizden hiçbir şey alm ayacağı (çünkü ölüm bizden sade ce geleceği alır, o da yoktur), zam anın bizden bir şey alm adığı (çün kü şimdi her şeydir) ve nihayet sonsuzluğu ümit etm enin saçma ol duğu -çünkü zaten oradayız- anlam ına gelir. “Sonsuzluktan anladı ğım ız belirsiz bir süre değil am a zam ansal olm am aksa, o halde şim
bir duruş değildir, duran ve değişen sadece şimdidir, hatırlayan ve
dinin içinde yaşayan, sonsuz hayata sahiptir,” der, W ittgenstein. O
düşleyen sadece zihindir. Bu zihnin sadece şim dide -sadece beyin
halde hepim iz her zaman ona sahibiz: H epim iz zaten kurtarılm ışız.
de- var olduğunu düşünm ek m üm kün olabilir. D ünyadanız, bu, vü
Zam ansal olm adığım ız için mi? Kullanm ak istediğim kelim e bu de
cut diye isim lendirdiğim iz şeydir, dünyaya aitiz, bu da zihin dediği
ğil. Çünkü sonsuzluk, kendi hakikati içinde, gerçeğin ve doğrunun
miz şeydir ve benim düşüncem de ikisi tek bir şey olur. A ncak dün
her zam an-şim disinden başka bir şey değildir. Kim tek bir dün ya
A ndre Comte-Sponville şadı ki? Kim tek bir yarın yaşayacak? Yalnızca bugünleri yaşıyoruz ve bu da yaşam ak dediğim iz şeydir. İzafiyet kuram ı, bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Einstein’dan beri bildiğim iz gibi, zaman hıza ve m addeye bağlı kalsa da bu, artık ol mayan şeyi ve henüz olm ayan şeyi oldurtamaz. “Einstein’ın izafiyet te vardığı nokta zam anın süresi, zamanın uzunluğudur” diye belirtir Bachelard. Bu, şimdiki zam anın kendisi değildir. M eşhur “Langevin ikizleri” örneği de bunu doğrular. Bu bir düşünce deneyidir, am a he saplar ve deneyler (temel parçacıklar düzeyinde) de bunu doğrula mıştır. İkiz erkek kardeşlerden biri dünyada kalır, diğeri ışık hızına yakın bir hızla bir uzay yolculuğu yapar. K ardeşlerden biri dünyaya döndüğünde iki kardeş aynı yaşta değildirler artık. Astronot sadece birkaç ay yaşlanm ıştır, dünyada kalan kardeşse birkaç yıl. Bundan şu sonucu çıkarırız ve hiç şüphesiz haklı da oluruz: Zam an, hıza bağlı olarak değişir, N ew ton’un düşündüğü gibi m utlak ve evrensel bir za man yoktur, ama görece ve esnek, hıza bağlı olarak az ya da çok genleşebilen zam anlar vardır. O halde bu, eylemdir. Ancak bu ne geçm i şi, ne de geleceği var edebilir. Böyle olduğu için, ikizlerin biri ya da öteki bir an bile şimdiyi terk etm iş olmaz. Yine B achelard’ın dediği gibi, “İyice belirlenm iş olan an, E instein’ın doktrininde bir mutlak olarak kalır.” Bu, uzay-zam anın bir noktasıdır. “B urada ve yarın de ğil, orada ve bugün değil”, am a burada ve şimdi. Bu, şimdinin ken disi ya da daha ziyade şimdilerdir. Bütün şim diler farklıdır, değiş kendir, am a hepsi de şimdiye aittir. Bu, m ekânda ve zam anda daha fazla olm ayan, evrensel diye adlandırdığım ız şeydir. Çünkü o, uzayzam andır ve onun tek gerçeğidir.
Felsefeyi Takdim im dir Eğer şimdi her şeyse onun dışında nasıl çıkabiliriz? Zihin bile ona aitse, neden onun dışına çıkm ayı isteyeceğiz? Bitmek üzere olan bu bölüme bak. Neredeyse tam am en ardında kaldı, çoktan yitip git miş bir geçmiş gibi. Am a onu sadece şimdiki zam anda okudun ve bir daha okuduğunda bu da sadece şimdiki zam anda olacak, benim onu sadece şimdiki zam anda yazmış olduğum gibi. Hayatın için de aynı şey geçerlidir ve bu da başka bir açıdan önemlidir. Hayat, gelecekte ki gibi uçan bir hah değildir. Bir kader ya da vahşi bir hayvan değil-'' dir. Hayat, bir cennet ya da bir vaat gibi gökyüzünde saklı değildir. H ayat, bir m ahzene ya da hapishaneye atılmış gibi, geçmişinin için e kapatılm ış değildir. Hayat burada ve şu andadır: Şu anda yaşadığın ve yaptığın şeydir. Var olmanın kalbinde. Şimdinin kalbinde. H er şe yin kalbinde, gerçeğin ve yaşam anın o büyük rüzgârının içinde. H iç bir şey yazılm ış değildir. H içbir şey vaat edilmiş değildir. Eğer, sto acıların dediği gibi, sadece şimdi varsa yalnızca eylem ler gerçek olur. Rüya görm ek, fanteziler üretm ek, düş kurm ak mı? Yaşamak ol duğuna göre bunlar da hareket etm ek sayılır, ama asgaride. Bunu, kendine yasaklam akla haksızlık etm iş olursun am a bununla yetin mek de haksızlık olur. Yaşamını avucunun içine al! Varlıkta daha çok kendini göster. “Hayatta en büyük engel, beklem ektir,” diye yazar, Seneca. D aha sonra gelecek olan her şey belirsizliğin alanına girer. Şu andan itibaren yaşa.” Carpe diem (günü yakala) mi? Bu yeterli değildir, çünkü gün ler geçer, çünkü hiçbir şey yerinde durmaz. D aha çok değişen, am a devam eden şimdiyi yakala: Carpe aeternitatem. Anı yaşam ak mı? Söz konusu bile değildir. Bir anda, nasıl sı navlarına ya da tatile hazırlanabilir, sözünü tutabilir, bir arkadaşlık
Felsefeyi Takdim im dir
11 İnsan
"insan, insan için kutsal bir şeydir." SENECA
İnsan nedir? Felsefe tarihinde yanıtlar eksik değildir. A ristote les’in dediği gibi insan siyasal bir hayvan m ıdır? Yine onun dediği gibi konuşan bir hayvan m ı? P laton’un şaka yollu A ristoteles’i doğ ruladığı gibi tüysüz iki ayaklı bir hayvan m ı? Önce stoacıların, da ha sonra da skolastiklerin düşündüğü gibi akıl yürüten bir hayvan m ı? G ülen (Rabelais), düşünen (Descartes), yargılayan (Kant), çalı şan (M arx), yaratan (Bergson) bir varlık mıdır? Bu yanıtların hiçbiri, ne de hepsinin tümü bana tam olarak ye terli gelm iyor, öncelikle, gelişm elerine bakınca, aşırı geniş ve aşırı sınırlıdırlar. İyi bir tanım lam a, tanım lananın tamamı için ve sadece onun için geçerli olmalıdır. Yukarıda ifade ettiğim tanım lam alar için bu söz konusu değildir, buna karşın hepsi de çok bilinen tanım lam a-
A ndre Conıte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
lardır. Yunus balıklarında ya da herhangi bir uzaylıda, bir dilin, bir
sun bunlar insanın özü değildir. İnsanın özü yoktur ya da her du
siyasal örgütün, bir düşüncenin, bir işin varlığının ispat edildiğini
rum da hiçbir öz onu tanım lam aya yeterli değildir.
düşünelim . Bu, ne yunusu ne de uzaylıyı bir insan yapmaz, bir in
D iderot’nun görm üş olduğu da budur. A nsiklopedi’nin “insan”
sanı balinaya ya da M arslıya dönüştürm eyeceği gibi. Sonra, m elek
başlıklı m addesinde, bir tanım yapm a girişim inde bulunur: “H isse
lere ve onların olası gülüşlerine ne dem eli?
den, düşünen, dünya üzerinde özgürce dolaşan, hükm ettiği bütün
Sadece tanım lanan için geçerli olm adıklarına göre, fazlasıyla
diğer hayvanların başında görünen, toplum içinde yaşayan, sanatı
geniş tanım lam alar olduklarını söyleyebiliriz. Bir varlık, insanlığın
ve bilimi icat eden, kendine özgü iyilik ve kötülüğü olan, kendine
bir parçası olm adan da toplum içinde yaşayabilir, konuşabilir, düşü
efendiler oluşturan ve kanunlar yapan, vs. bir varlık.” Bu tanım dıy,
nebilir, yargılayabilir, gülebilir, var olm a im kânlarını üretebilir...
yola çıktığım ız diğer tanım larla aynı nitelikleri ve aynı zayıflıkları
A ncak, tanım lananın bütünü için geçerli olm adıklarından, bu
taşır. D iderot bunu biliyordu ve tanım ının sonu, onu aydınlatan ve
tanım lar aynı zam anda fazlasıyla dardır da: Bir gerizekâlı konuş
yok eden bir tebessüm gibidir. “ Bu sözcük, olduğum uz her şeyi bi
maz, akıl yürütm ez, gülm ez, yargılam az, çalışm az, siyaset yap
ze hatırlattığı kadar belirli bir anlam a sahiptir; fakat olduğum uz şey
maz... Yine de insandır. Toplum içinde mi yaşar? Şu ya da bu evcil
bir tanım içinde anlaşılam az.”
hayvanlarım ızdan biraz daha fazla. Veya daha az. Bununla birlikte kiııı ona bir hayvan gibi m uam ele edilm esine razı olur, iyi bakılan
N eden -ya da kim den- bahsettiğim izi bilm iyorsak insan hakla
bir hayvan bile olsa? Kim onu bir hayvanat bahçesine koym ak is
rından nasıl bahsedebiliriz? Bize en azından bir ölçüt, ayırt edici bir
ter? Bana, herkesin de bildiği gibi, bazen bundan çok daha kötüle
işaret, bir aidiyet izi, A ristoteles’in özgül ayrım diye adlandırdığı
rinin yapıldığı söylenecektir. Ancak hangi felsefeci bunu kabul edi
şey gerekir. Peki hangisi? Ait olduğum uz türün ta kendisi. İnsanlık,
lebilir olarak değerlendirir?
öncelikle başarılarına bağlı olacak bir edim değildir. K endini, başa
Eğer, akıllı olsalar bile yunus balığı ya da uzaylı, insan değil
rısızlıkları kadar kabul eden bir veridir insanlık.
se ve eğer bir gerizekâlı insansa (benim için önem taşıyan da bu son
İşte burada biyolojiye dönm ek gerekir. Yine, tüm üyle tartışıla
noktadır) bundan, işlevsel ya da kural koyucu tanım lam alarım ızın
bilir olacak başka tanım sal noktalar bulmak için değil. Ayakta du
doğru tanım lam alar olm adığı sonucuna varm ak gerekir: N orm al bir
ruş, başparm ağın diğer parm aklara karşı olması, beynin ağırlığı ya
şekilde çalışmayı durdurm uş olsa bile insan, insan olarak kalır. Bu,
da içdoğurganlık da insanlığın içinde istisnasız değildir. Yine biyo
işlevlerin ve ölçütlerin birer tanım lam a olarak değerinin olm adığını
lojiye dönm ek gerekirse, bu öncelikle bir kavramı tanım lam ak için
söylemektir. İnsanlık, yaptığı ya da yapmayı bildiği şeyle tanım lan
değil, fakat cinsi insanlığın, anlam a yetisinin, gebeliğin, üretm enin,
maz. Ne olduğuyla mı tanım lanır peki? Hiç şüphesiz. Fakat nedir
vücutların deneyim iyle ele almak içindir. Herkes bir kadından doğ
insanlık? Ne akıl, ne siyaset, ne gülm ek, ne iş, hangi yeti olursa ol
du. Herkes doğuruldu, yaratılmadı. Dâhi kadar geri zekâlı için de ay
Felsefeyi Takdim im dir
A ndre Gomte-Sponville nı şey söz konusu. N am uslu kadar alçak için de. Yaşlı kadar çocuk
Bu, klonlam a, soy ıslahı, insanın suni olarak üretimi ya da üs
içııı de. H içbir uzaylının, hiçbir m eleğin öngörm eyi bilem eyeceği
tün insan sorununu ortaya koyar. Bu da, onları reddetm em için ben
şey budur. İnsanlık öncelikle bir çeşit hayvan türüdür. Buna üzül
ce yeterli bir sebeptir. E ğer insanlık, özünden ziyade soy zinciri ile,
mekte haksızız. Yalnızca orada bulduğum uz canlı zevkler yüzünden
ruhtan ziyade doğurganlığı ile ve nihayet insanlığın işlevleri ve ba
değil, am a var olm am ıza izin veren tek şeye üzüldüğüm üzden. “ Biz,
şarılarından çok bizim ona karşı olan görevlerim iz aracılığıyla ta
m em eli hayvanlarız,” diye hatırlatır E dgar M orin. “Prim atlar sınıfı
nım lanıyorsa bu soy zinciri, bu doğurganlık ve bu görevler üzerin
nın, hom inyen ailesinin, hom o cinsinin, sapiens türündeniz...” Bu
de durm ak gerekir. İnsanlık bir oyun değil, bir kumardır. Ö ncelikle
aidiyet, artık işlevsel olm ayan, am a cinsle ilgili olan bir başka tanı
b ir yaratım değil, bir intikaldir. B ir buluş değil, bağlılıktır. H er var
m a açılır. Bu, kendi kişisel kullanım ım için kafam da kurduğum ve
lığa, insanlığının bütünlüğünü (genetik terapi denilen şey budur),
bana her zam an yeterli gelm iş olan tanımdır: İki insandan doğm uş
olabildiğince iade etm ek için genetikteki olağanüstü gelişm elerden
olan her varlık bir insandır. Çok kesin ve tem kinli bir biyolojizm .
faydalanırsak kimse bundan şikâyet etmeyi düşünm ez. Yine de bu,
K onuşsun ya da konuşm asın, düşünsün ya da düşünm esin, sosyal
onun gelişm esi için bile olsa, insanlığın kendisini değiştirm eyi iste
leşm eye, yaratm aya, çalışm aya m uktedir olsun ya da olm asın bu ta
m ek için bir neden değildir. T ıp hastalıklarla m ücadele eder; fakat
nım lam anın içine giren bütün varlıklar bizim le aynı haklara sahip
insanlık bunlardan biri değildir. Bu, insanlığın m eşru bir şekilde tıb
tir (gerçekte onları yapam ıyor olsa bile) veya daha çok ki, bu da ay
ba bağlı olam adığını söylemektir.
nı kapıya çıkar, ona karşı yüküm lülüklerim iz aynıdır.
İnsanı aşm ak mı? Bu, ona ihanet etmek ya da onu kaybetm ek
İnsanlık, bir değer olm adan önce bir olgu, bir erdem olm adan
olur. “H er varlık, kendi varlığında diretm eye yönelir,” diyor Spino
önce bir türdür. B ir değer ya da erdem (insanlığın, insaniyetsizliğin
za ve bir insanın varlığı m eleğe dönüşürse bu onun ata dönüşm esin
tersi olması anlam ında) olabilirse bu, öncelikle bu olguya ve türe
den daha az m ahvolm uş olmaz... Soy İslahı ve barbarlık da, aynı m ü
sadakatten kaynaklanır. “H er insan, insanlık şartının tüm şeklini ta
cadele! Bir kişiyi iyileştirm ek mi? Evet, ama bunu asla aşın bir şe
şır,” diyordu, M ontaigne. İçim izdeki en kötüsü bile bundan yoksun
kilde yapm ayalım . İnsan türünü değiştirm ek mi, hayır. Biliyorum
değildir. Zulüm den, vahşetten, barbarlıktan dolayı duygusuz olan
ki, genetik terapinin söz konusu olduğu, bu ikisi arasındaki sınır in
insanlar vardır. Fakat varlık da onların insanlığa ait olduğuna onlar
cecik ya da sorunludur. O nun üzerinde düşünm ek ya da ona dikkat
kadar karşı koyar. İnsan doğuyoruz; insan oluyoruz. İnsan olmayı
etm ek için bir neden daha. İnsan Tanrı değildir: İnsan sadece, hem
başaram ayan, sanki ondan daha az insan değildir. İnsanlık yaratıl
nedeni, hem de yıkım ı olduğunu kabul etm ek şartıyla bütünüyle in
m adan ya da yaratıcı olm adan önce edinilir. K ültürlü olm aktan ön
san kalır.
ce doğallık söz konusudur. Bu, bir öz değil, bir soy zinciridir: İnsan, çünkü insanın oğludur.
İnsanlık öncelikle bir hayvan türü olsun, bu aynı zam anda ve bilhassa hüm anizm sorununu ortaya koyan şeydir. Sözcük, iki an
A ndre L'omte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
lamda alınabilir. Sadece, insanlığa bir değer atfetmeyi içeren, başka
Fakat, kuram sal ya da aşkın diye adlandırabileceğim iz başka
bir deyişle kendine, her insana karşı birtakım sorum luluklar ve ya
bir hüm anizm var. B urada söz konusu olan nedir? Belirli bir düşün
saklar koym aktan ibaret, uygulam alı ya da ahlaki bir hümanizm var.
ce, belirli bir inanç, belirli bir bilgi ya da öyle olm ak isteyen şey:
Bu, bugün insan haklan diye adlandırdığım ız şeydir ya da daha çok
Bu, insana karşı ödevlerim izi oluşturacak olan, insan ve insanın de
onlann felsefi kökleşmesidir. Eğer insanların haklan varsa, bu önce
ğeri hakkında bildiğim iz ya da inanm ak zorunda olduğum uz şey
likle hepim izin diğerlerine karşı birtakım görevlerim iz olduğundan dır. Ö ldürm em ek, işkence etm em ek, zulm etm em ek, köle olarak kul lanm am ak, ırza geçmem ek, çalm am ak, aşağılam am ak, iftira etm e mek... Bu hüm anizm , bir siyaset olm aktan önce bir ahlaktır ve aşağı yukarı her zam an çağdaşlanm ızm ahlakıdır. Neden artık m astürbas yonu ya da eşcinselliği bir kusur olarak görm üyoruz? Çünkü bu, kim seye bir zarar vermiyor. Neden ırza geçm eyi, kadın satıcılannı, pedofiliyi her zaman olduğu gibi ve hatta her zam ankinden daha faz la cezalandınyoruz? Çünkü bu davranışlar şiddet içerir, diğerinin tut saklığı, söm ürülm esi, zulm e uğramasıdır, kısaca haklarına, bütünlü ğüne, özgürlüğüne, onuruna zarar getirir. Bu, laik toplum larım ızda ahlakın neye dönüştüğü hakkında pek çok şeyi gösterir. Artık, m ut lak ya da üstün bir yasaya boyun eğm ek değildir ahlak, hümanizm ve öncelikle de diğer erkeğin, diğer kadının m enfaatlerinin dikkate alınmasıdır. A hlak artık dinin bir uzantısı değil, ama uygulamalı
dir... Bu hüm anizm , övündüğü bilginin kendisine dayanır. Çünkü insan hakkında bildiğim iz şey öncelikle en kötüye, A uschw itz’e ba kınız ya da m ükem m elden daha çok vasata m uktedir olmasıdır. Dâha sonra, D arw in’de görüldüğü gibi, olduğu şeyi seçm ediğini bili yoruz (ilkeden çok, sonuç olduğunu). Nihayet, Tanrı olm adığını bi liyoruz, çünkü bir vücudu (ona en güçlü olm ayı, m ükem m el ya da ölüm süz olmayı yasaklayan bir vücut), öncelikle doğal, daha sonra kültürel bir tarihi, bir toplum u ve bir bilinçaltı vardır ve insanın bunlara hükm etm esinden çok, bütün bunlar ona hükmeder. K endi m izden kendim izi oluşturabileceğim iz fikrini altüst eden beşeri bi lim lerin - Freud, M arx, D ürkheim ...- durduğu nokta burasıdır: Althusser’in dediği gibi, onlann kuram sal anti-hüm anizm i, bize Tann ’ya inandığım ız gibi insana inanmayı yasaklar, başka bir deyişle onu varlığının, düşüncelerinin ya da eylem lerinin temeli yapmayı
hüm anizm in özüdür. Niçin “uygulam alı”? Çünkü düşünceden ya da
yasaklar. Ö rneğin, Levi-Strauss, “Beşeri bilim lerin son amacı insa
tefekkirden (theoria) çok, eylem i (praxis) içerir. Söz konusu olan
nı inşa etm ek değil onu bozm aktır,” diye yazar. Bu da, “kültürü do
şey, insanlığı bilm em iz ya da ona inanm am ız değil, fakat onun için
ğanın ve nihayet hayatı kendi fiziksel-kim yasal şartlarının içine bü
ne islediğimizdir. Eğer daha önce Seneca’nın dediği gibi insan, insan
tünleştirm eyi” varsayar. İnsan ne kendinin nedeni, ne öncelikle ken
için kutsal ise bu, Tanrı olacağından ya da bir Tanrı, ona emrettiği
dinin efendisidir, ne de kendi için şeffaftır. İnsan, ondan geçen ve
için değildir. İnsan olduğu içindir ve bu yeter.
ondan habersiz onu yapan belirli bir tarihin sonucudur. Sadece yap
O halde uygulam alı hüm anizm ve ahlak olan hüm anizm söz konusudur. Bu, insancıl ve insanlık için hareket etmektir.
tığı şeydir, çünkü öncelikle onu yapan şeydir (vücudu, geçm işi, eği timi...) Sartre’ın dediği gibi, eğer insan “her an insanı icat etm eye
A ndre (Tomte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
m ahkûm ”sa, bu bir hiçlikten ileri gelmez. İnsanlık ne beyaz bir say
şeri bilimlerin, hüm anizm in değerini düşürm ekten uzak olan kuram
fadır, ne de kendinin tam am en kendi tarafından yaratılm asıdır. İn
sal anti-hüm anizm i, uygulamalı hüm anizm e ivediliğini ve statüsünü
sanlık bir tarihtir, bir ya da birçok belirlenim ciliktir, bir maceradır.
veren şeydir. Bu bir din değil, bir ahlaktır. Bir inanç değil, bir istenç
İnsanın “ im paratorluk içinde bir im paratorluk” olmadığını Spi noza zaten söylemişti. İnsan, düzenini takip ettiği doğanın (onu ihlal
tir. Bir kuram değil, bir m ücadeledir. İnsan haklan için yapılan bir m ücadeledir ve bu da hepim izin başta gelen yükümlülüğüdür.
ettiği ya da yok etliği zaman da dahil), yaptığı ve onu yapan tarihin, bir toplum un, bu dönem in, bir m edeniyetin parçasıdır. En kötüye
İnsanlık, ne hayranlıkla seyredilm esi gereken bir öz, ne yücel
m uktedir olm ası da sadece aşırı iyi açıklanır. Ölecek olan ve bunu
tilm esi gereken bir m utlak, ne de tapılm ası gereken bir Tanrı’dır:
bilen, içgüdülerinden çok itkileri, nedenlerden çok tutkuları, düşün
Korunm ası gereken bir tür, bilinm esi gereken bir tarih, kabul edil
ceden çok fantezileri, sevinçten çok öfkeleri olan bir hayvandır. E d
m esi gereken bir bireyler toplam ı, nihayet savunulması gereken bir
gar M o ıin 'in güzel bir deyişi vardır: “H om o sapiens, homo d e
değerdir. Söz konusu olan, ahlak hakkında diyeceğim , insanlığın
m e m " O nda nasıl bir öfke, nasıl bir arzu, nasıl bir korku! K endi
kendinden ve bizden yaptığı şeye yaraşır olmaktır. Bu, benim için
mizi lıcı /.ıııı.m ondan korum akta haklıyız, bu onu kullanm anın tek
inançtan daha önemli olan ve sadakat diye isim lendirdiğim şeydir.
şeklidir
İnsana inanmak ıııı? Onu olduğu gibi tanım ak ve ondan şüphe
I ,a M etine, “ İnsanlığın, kendininkiler kadar kötü elleri olm ak
duym ak daha iyidir. Bu bizi, kadın ve erkeğin en iyi eserlerine -m e
tan üzüntü duyuyorum ,” diye yazıyordu. A m a bundan başkası yok:
deniyet, ruh, insanlığın kendisi- bunlardan elde ettiğim iz şeylere,
Yalnızlığımız göıevleıim izi de zorunlu kılıyor. Beşeri bilim lerin, bi
iletmek istediklerim ize, kısaca bir çeşit insan fikrine sadık kalm ak
ze kendim i/ hakkında öğrettikleri ve çok kıymetli olan şey yine de
tan alıkoym az, ama bilgiden çok kabul etm eye, bilim den çok, eski
ahlakın yeıiııı tutamaz. İnsan hakkında bildiğimiz şey, bize onun na
den denildiği gibi klasik edebiyata, dinden çok ahlak ve tarihe bağ
sıl olmasını istediğimize dair hiçbir şey ya da pek bir şey söylemez.
lı olan bir fikir. Bir kez daha tekrarlayalım ki, kuram sal olm aktan zi
Bencillik, şiddet ya da zulüm bilimsel olarak açıklanabilir olsa da
yade pratik bir hümanizm: Değerli olan tek hüm anizm , insanca dav
(gerçek olduklaıına göre neden açıklanam asın?) bu, bize onların de
ranmaktır. İnsan, Tann değildir. En azından insani olm asını sağla
ğerleri hakkında pek açıklık getirmez. Var olduklarına ve çok daha
m ak bize kalmıştır.
değerli olduklarına göre, sevgi, şefkat ya da m erham et de açıklana
R aym ond Sebond’un M üdaafası'nın sonunda M ontaigne, Se-
bilir. Ne adına? Spinoza’nın dediği gibi, “gözlerim izin önüne yerleş
n eca’nın bir cümlesini anım sam aktadır: “Ey alçak şey, iğrenç insan,
tirilmiş bir insan doğası modeli gibi” olan belirli bir insan fikri adı
insanlığın üzerinde yükselem ezsen eğer!” Ve şu yorum u ekler: “İş
na. Tanımak, yargılam ak değildir ve bundan sorumlu tutulmaz. Be
te iyi bir sözcük ve faydalı bir arzu fakat aynı şekilde saçma. Çün-
Felsefeyi Takdim im dir
12 Bilgelik
"Başkasının bilgisiyle bilgin olabilsek de, ancak kendi bilgeliğim izle bilge olabiliriz.” MONTAIGNE
Etim oloji yeterince açıktır: Yunancada philosophia, bilgelik sevgisi ya da arayışı demektir. Fakat bilgelik nedir? Bir bilgi mi? Yunanlılarda olduğu gibi (sophia) Latinlerde de (sapientia) sözcü ğünün alışılm ış anlamı budur ve H eraklitos’tan beri felsefecilerin çoğu bu anlamı doğrulam ıştır. Spinoza için olduğu gibi, Platon için de, D escartes ya da K ant için olduğu gibi Stoacılar için de, M onta igne ya da Alain için olduğu gibi Epiküros için de, bilgelik, düşün ceyle, akılla, bilgiyle ilgilidir, kısacası belirli bir bilgidir. A ncak bu bilgi çok özeldir, hiçbir bilim onu ortaya koymaz, hiçbir ispat onu geçerli kılm az, hiçbir laboratuvar onu test etmeyi ya da doğrulam a yı bilem ez, nihayet hiçbir diplom a onu teyit etmez. Söz konusu olan
A ndre Comte-Sponville kuram değil uygulam a olduğu için böyledir. K anıtlar değil sınam a lar söz konusudur. D eneyim ler değil, talimler. B ilim değil yaşam söz konusudur. Yunanlılar bazen, kuramsal ya da şüküre dayanan bilgeliği (sophia) uygulam a bilgeliğinin (phronesis) karşısına koyar. Ancak biri diğeri olm adan düşünülem ez ya da daha çok, gerçek bilgelik ikisinin birleşm esidir. “İyi yapm ak için iyi yargılam ak,” diyordu D escartes, bilgelik işte budur. Birileri düşünm ek için daha yetenek li olur, ötekileri eylem için, bu müm kündür. A ncak hiçbir yetenek, bilgeliğe yetm ez. Birileri görm eyi öğrenm elidir, ötekileri de istem e yi. Akıl yeterli olmaz. Kültür yeterli olmaz. B eceri yeterli olmaz. A ristoteles, “Bilgelik ne bir bilim , ne de bir teknik olabilir,” diye belirtiyordu. Bilgelik gerçek ya da etkili olan şeyden çok, kendi ve diğerleri için iyi olan şeye dayanır. B ir bilgi mi? Şüphesiz. Ancak bu bir yaşam bilgisidir. Bu, bilgeliği, daha ziyade bir düşünce bilgisi olan felsefeden ayıran şeydir. Fakat felsefe, sadece bizi bilgeliğe yaklaştırdığı ölçü de anlamlıdır. D aha iyi yaşam ak için daha iyi düşünm ek söz konu sudur ve gerçekte felsefe yapm ak da sadece budur. “Felsefe, bize hayatı öğretir,” diye yazar, M ontaigne. O halde bu, bilm ediğim iz şey m idir? Elbette! Bilge olm adığım ız için felsefe yapm aya ihtiya cım ız var! Bilgelik amaçtır; felsefe ise yol. A ragon’u düşünüyoruz: “ Yaşamayı öğrenm ek zam anı, hatta geç bile kalındı...” Buna yakın bir fikir daha da vurgulu bir şekilde M ontaigne’de de vardır (“hayat geçm iş olduğunda bize yaşamayı öğretiyorlar”): D enem eler'in yazarı burada insanlık durum unun ka derinden çok, düzeltebileceğim iz ve düzeltm ek zorunda olduğum uz bir eğitim hatası görüyordu. H ayat durup beklem iyorsa, felsefe yap
Felsefeyi Takdim im dir mak için neden beklem eli? M ontaigne m uzipçe, “A ristoteles dersi ne gelm eden önce yüz öğrencinin frengiye yakalandığını,” yazar. Frengi, felsefeye mi bağlıdır? İlaçlarına ya da tedavisine bakarsak şüphesiz hayır. Ancak cinsellik felsefeye bağlıdır ya ihtiyat ya zevk ya sevgi ya ölüm. Tıp ya da hekim lerin korum ası bunlara nasıl ye terli olabilir? Bütün bunlar nasıl bilgeliğin yerini alabilir? D enem e ler'de, “H asta olduğun şeyden ölm üyorsun, canlı olduğundan ölü yorsun,” diye okuruz. O halde ölmeyi öğrenm ek gerekir, yaşamayı da ve işte felsefe budur. M ontaigne, “Onu çocuklardan uzak tut m akla ve asık, çatık kaşlı, korkunç bir yüzle betim lem ekle çok bü yük haksızlık ediyoruz,” diye devam eder. “ Kim beni bu solgun, iğ renç m askenin içine soktu? Daha neşeli, daha şen, daha sevim li, d a ha eğlenceli başka bir şey yoktur.” Felsefe ile bilginliği, sertlik ile sıkıntıyı, bilgelik ile harabeleri karıştıranlara yazık. H ayat, gerçek te olduğu gibi, bu derece zor, kırılgan, tehlikeli, kıymetli olsa da bu, felsefe yapm aya m üm kün olduğunca erken başlam ak için artı bir nedendir (“onda, diğer yaş dönem leri gibi çocukluk dönem inin ala cağı bir ders vardır”), başka bir deyişle çok geç olm adan önce yaşa mayı olabildiğince öğrenm ek için bir nedendir. Felsefe işte bu işe yarar ve bunun için de her yaşa, en azından düşüncem ize ve dilim ize az ya da çok hâkim olabildiğim iz andan itibaren, yararlı olabilir. M atem atik, fizik, tarih, solfej yapan öğren cilere felsefe neden yasaklansın ki? D oktor ya da m ühendis olm aya hazırlanan bu öğrenciler, neden artık felsefe okum asınlar? İşlerine ya da kaygılarına dalm ış bu yetişkinler, felsefeye başlam ak ya da onu yeniden ele alm ak için ne zam an vakit bulacaklar? Hayatlarını kazansınlar, tamam; am a bu felsefeyi yaşamayı engellem ez. Tek ba şına ya da başkalarıyla birlikte onu düşünecek zam an ayırm adan,
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
olabilecek en uç ve en sert şekilde kendi kendini sorgulam adan, akıl
sından da yoksun kalm adan, belirli bir m utluluk, belirli bir dingin
yürütm eden, uslam lam adan, ortalam adan daha bilgin ve yetenekli
lik, neşeli ve aydınlık bir iç huzuru içerdiğidir. Bu, sıkıntının, çıl
olan başkalarının onun hakkında ne düşündüğüyle ilgilenm eden,
gınlığın, m utsuzluğun karşıtıdır. Bilgelik bu nedenle gereklidir.
nasıl akıllıca felsefe yapılır? Sanat konusunda, M alraux’nun sözü
Bundan dolayı felsefe yapm ak gerekir. Çünkü yaşamayı bilm iyo
nü alıntılam ıştım : “Resim yapmayı m üzelerde öğreniriz.” Aynı şe
ruz. Çünkü öğrenm ek gerekir. Çünkü sıkıntı, çılgınlık ya da m utsuz
kilde, felsefe yapm asını da felsefe kitaplarından öğreniriz, diyece
luk durm aksızın bizi tehdit eder.
ğim. Ancak am aç, felsefe değildir, kitap karıştırm ak hiç değil.
Alain, “Bilgeliğin en büyük karşıtı olan kötülük, tam olarak
A m aç, daha bilinçli, daha özgür, daha mutlu ve daha bilge bir ya
budalalıktır,” diye yazıyordu. Bu, neye doğru yönelm ek gerektiğini
şamdır. Kim bu yol üzerinde ilerlenem eyeceğini iddia edebilir?
gösterir: M üm kün olabilecek en akdlı yaşam a doğru. Akıl yeterli
M ontaigne, “Ç ocukların öğretimi üzerine”de (D enem eler l, 26),
değil, ama kitaplarda yeterli değildir. Bu kadar az yaşam ak içinse,
K an t’ın A ydınlanm a’nın sözü haline getirdiği, H oratius’un şu görü
bu kadar düşünm ek neden? Bilim de, ekonom ide, felsefede ne akıl!
şünü aktarır: “Sapere emde, ineipe: bilmeye cesaret et, bilge olm a
B ilginlerin, iş adam larının, felsefecilerin yaşam lannda da ne buda
ya cesaret et ve başla!” Neden daha fazla beklem eli? M utluluğu g e
lalıklar... Akıl, bilgelikle ancak varlığım ızı değiştirdiği, onu aydın
ciktirm ek neden? “Felsefe yapm ak için hiçbir zam an ne çok erken
lattığı ve onu yönlendirdiği ölçüde ilgilidir. Sistem ler icat etm ek söz
ne de çok geçtir,” diyordu Epiküros. “Çünkü m utlu olm ak için asla
konusu değildir. K avram ları, yalnızca birer araç olan kavram ları is
ne çok erken ne çok geçtir.” O lsun varsın. Ancak aynı düşünce çok açık olarak en erkenin en iyi olacağını belirtir.
tediği şekilde işlemesi yeterli değildir. Amaç, tek amaç düşünm ek ve biraz daha iyi ya da biraz daha az kötü yaşamaktır. M arcus A urelius’un m uhteşem sözü: “Eğer Tannlar benim
H angi bilgelik? H er şeyde.olduğu gibi bu konuda da filozoflar farklı düşüncelere ayrılırlar. E piküros’ta olduğu gibi bir zevk bilge liği m i? Stoacılardaki gibi bir irade bilgeliği mi? K uşkuculardaki gi bi sessizliğin bilgeliği mi? Spinoza’daki gibi aşkın ve bilginin bil geliği mi? K ant’ta olduğu gibi ödevin ve umudun bilgeliği m i? Bu konuda herkes, her biri farklı yaklaşım lardan edinilebilecek olan,
üzerim e, yaşam ak zorunda olduğum şeyler üzerine düşünm üşlerse, bunu bilgece yaptılar. Fakat beni ilgilendiren hiçbir şey üzerine dü şünm eyecek ya da hiç var olm ayacak olsalardı, kendim hakkında düşünm em e ve benim için yararlı olan şeyi aram am a izin verilm iş ti.” Bilgelik kutsallık değildir. Felsefe ne bir din, ne de bir ahlaktır. Kurtarılması söz konusu olan benim kendi yaşamımdır, ötekilerinin-
kendi fikrini oluşturur. Bundan dolayı kendi kendine felsefe yap m ak gerekir, çünkü kim se ne bizim yerim ize düşünebilir, ne de bi zim yerim ize yaşayabilir. Ancak felsefecilerin, en azından hemen hem en hepsinin uzlaştıkları nokta, bilgeliğin, aklın tutarlı çalışm a
ki değil. Savunulması söz konusu olan kendi çıkarlarım dır, ne Tann ’nınki ne de insanlığınki. En azından çıkış noktası budur. Yolda T a n n ’ya rastlam am m üm kündür; insanlığa rastlam am m uhtemeldir.
Aııdre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Ama nihayet, bana verilen bu hayattan, özgürlüğüm den, bilincim
alizm, zorunluluk karşısında kendi kendine yalan söylemenin bir
den, m utluluğum dan vazgeçm eyeceğim .
şeklidir- am a onu sevm ek.” Bu, başkaldırm ayı engellem ez. Bu, m ücadeleyi engellemez.
Nasıl yaşamak? Bu, felsefenin başlangıcından beri karşılaştığı
D ünyaya evet demek, bunun bir parçası olan kendi başkaldırına,
sorudur. Yanıtı bilgelik olur, am a cisim leşm iş, am a yaşanmış, ama
kendi eylem ine evet demektir. C am us’ye ve C availles’e bakın. G er
eylem halinde bir bilgelik mi? Herkes kendininkini icat etsin. Bir ya
çeği değiştirm ek mi? Bu, öncelikle onu durum olarak almayı varsa
şamak sanatı olan etik, sadece bizim ödevlerim izi içeren ahlaktan bu
yar. Henüz olmayanı oldurm ak mı? Bu, olan üzerinde çalışm ayı var
noktada ayrılır. Çok açıktır ki, bir arada gidebilmeli ve gitmelidirler.
sayar. Kimse başka türlü davranam az. Kimse başka türlü başaramaz.
Kendine nasıl yaşayacağını sormak aynı zam anda ödevlerine hangi
Bilgelik bir ütopya değildir. H içbir ütopya bilge değildir. D ünya ha
yeri vereceğini sormaktır. Bu iki hedef de birbirlerinden çok farklı
yal kurm ak için değil, başka bir şekile dönüştürm ek içindir. Bilgelik
değildir. A hlak, “N e yapm alıyım ?” sorusuna, etik ise, “N asıl ya şa
mi? Ö ncelikle hakikat ve eylem arasında belirli bir ilişki, güçlü bir
m alıyım ?” sorusuna yanıt arar. Ahlak erdemde ya da kutsallıkta; etik,
bilinçlilik, eylem halindeki ve etkin bilgidir. Şeyleri olduğu gibi gör
bilgelikte ya da m utlulukta doruk noktasına varır. Ö ldürm em ek, çal
mek; ne istediğimizi bilmek. Hikâyelerle avunmamak. Gibi görün
m am ak, yalan söylem em ek mi? Tamam am a kim bunlarla yetinir?
m em ek. Marcııs A urelius’ıın dediği gibi, “ Trajik aktörü oynam a
Kim, bunlarda yeterli bir m utluluk, yeterli bir özgürlük, yeterli bir
m ak.” Tanımak ve kabul etmek. Anlamak ve yeni bir şekle sokmak.
selamet görür? “A ID S ’e yakalanm am ak, varlık için yeterli bir amaç
Karşı koym ak ve üstesinden gelmek. Çünkü kimse önce varlığını ka
değildir,” derdi bir arkadaşım. Hiç kuşkusuz haklıydı. A m a öldürm e
bul etm ediği bir şeye karşı koyamaz. H asta olmayı kabul etm edikçe
mek, çalmam ak, yalan söylem em ek de daha uygun birer, amaç d e
nasıl iyileşiriz? Adaletsizliğin var olduğunu kabul etm edikçe ona
ğildir. H içbir olum suzluk eki yeterli değildir ve bu nedenle bilgeliğe
karşı nasıl mücadele edilir? Gerçek kabul edilir ya da yadsınır, ama
ihliyacımız var: Çünkü ahlak yetmiyor, çünkü ödev yetmiyor, çünkü
kim se onu, öncelikle kabul etmeden başka bir şekile dönüştürem ez.
erdem yetmiyor. A hlak buyuruyor; am a kim ona itaat etmekle yeti
Bu stoacılığın ruhudur. Bize bağlı olmayanı kabul etm ek; bize
m i? Ahlak hayır diyor, kim onun yasaklarıyla yetinir? A şk daha yeğ
bağlı olanı yapmak. Bu, Spinozacılık ruhudur: Tanımak, anlamak,
dir. Bilgi daha yeğdir. Özgürlük daha yeğdir. Evet dem ek söz konu
harekete geçmek. Bu, aynı zam anda Doğu bilgelerinin de ruhudur;
sudur: Kendine evet, diğerlerine evet, dünyaya evet, her şeye evet ve
örneğin Prajnânpad’ın: “ Olan şeyi görm ek ve kabul etm ek ve daha
bu bilgeliği açıklayan şeydir. Stoacılardan sonra Nietzsche, “A m or
sonra eğer gerekiyorsa, onu değiştirmeyi denem ek.” Biz, olağan ola
fa ti," der: “Olandan başka hiçbir şeyi istememek, ne geçm işte, ne
rak sadece ümit etmeyi ya da sarsılmayı bildiğimizde, bilge, eylem
gelecekle, ne de yüzyılların yüzyıllarında; kaçınılm az olana taham
insanıdır. Biz, olağan olarak, sadece henüz olmayanı ümit etmeyi ya
mül etm ekle, onu gönnezlikten gelm ekle yetinm em ek -bütün ide
da hiç olmayan veya artık olmayana üzülmeyi bilirken bilge, olana
A ndre Comte-Sponville
F elsefeyi Takdim im dir
m eydan okur. Yine Prajnânpad’a göre: “Biten şey geçm iş olur; şu
bilinçli bir hayat; m utluluk amaçtır, am a hakikatte yaşanılacak olan
anda var değildir. G elecek olan şey gelecektedir; o da şimdi var de
mutluluk.
ğildir. O halde? Var olan nedir? Burada ve şimdi olan şey. Başka bir
Bununla birlikte, bilgeliği bizi gerçekten koparacak bir şekil
şey değil. Şim dide kalınız: H arekete geçiniz, harekete geçiniz!” Bu,
de yepyeni bir ideal, yeni bir um ut, yeni bir ütopya yapm am aya dik
yaşamayı ümit etm ek yerine hayatını yaşamaktır. Bu, selameti bek
kat etm ek gerekir. Bilgelik, beklenm esi ya da ona ulaşılm ası gere
lemek yerine yapabildiğin kadanyla kendi selametini gerçekleştir
ken başka bir hayat değildir. Bilgelik, tanım ak ve sevm ek gereken
mektir.
bu hayatın hakikatidir. Bu hayat, sevilesi olduğu için m i? Tam ola rak ya da her zaman değil. A m a öyle olması için.
Bilgelik mi? En fazla bilinçlilik içinde en fazla mutluluktur. Yu
t
M ontaigne, “B ilgeliğin en kesin belirtisi kesintisiz bir haz ver
nanlıların dem iş olduğu gibi, iyi bir hayat am a insancıl, başka bir de
mesidir; onun durum u göksel varlıklar gibidir, daim a dingin,” diyor
yişle sorumlu ve saygın olan bir hayat. Tadını çıkarm ak mı? Hiç şüp
du. Sokrates’i, E piküros’u (“felsefe yaparken gülmek gerekir...”),
hesiz. Haz almak mı? Yapabildiğimizin en fazlasıyla. A m a nasıl olur
D escartes’ı, Spinoza’yı, D iderot’yu ya da A lain’i... anabilirim. H ep
sa olsun değil. A m a ne pahasına olursa olsun değil. “Sevinç veren her
si de bilgeliğin, zevkten, sevinçten, eylem den, sevgiden yana oldu
şey iyidir,” diyordu Spinoza; yine de tüm sevinçler birbiriyle aynı de
ğunu söyledi. Ve bunun için şansın yetmediğini de.
ğerde değildir. “H er zevk bir iyiliktir,” diyordu Epiküros. Yine de bu, her şeyin aranmış olmayı hak etmesi ve de hatta hepsinin kabul edi
Bilge, bizden daha m utlu olduğu için hayatı daha çok sevmez, hayatı daha çok sevdiği için daha mutludur.
lebilir olması dem ek değildir. O halde, yine E piküros’un dediği gibi, seçmek, yararlannı ve zararlannı karşılaştırm ak gerekir, başka bir
Bilge olm ayan, yalnızca bilgelik yolundaki çıraklar olan bize,
deyişle yargılamak gerekir. Bilgelik, bu işe yarar. Aynı şekilde felse
yani felsefecilere gelince, bize yaşamayı öğrenm ek, düşünm eyi öğ
fe de bu işe yarar. Zaman geçirm ek ya da kendimizi değerli kılmak,
renm ek, sevmeyi öğrenm ek kalır. Bu öğrenmeyi asla tam am laya-
kavram larla çocukça oynam ak için felsefe yapmıyoruz. Ruhumuzu
m adık ve bunun için de felsefe yapm aya sürekli ihtiyacım ız var.
ve hayatımızı kurtarmak için felsefe yapıyoruz.
Bu, çaba harcam adan olm uyor, ama sevgisiz de olmuyor. E pi
Bilgelik, bu selamettir, başka bir hayat değil, am a bu hayat için
küros, “Bütün diğer uğraşlarda haz, acıyla, zahm etle gerçekleştiri
dir. Ona m uktedir m iyiz? Şüphesiz, tam am en değil. Bu, ona yaklaş-
len tüm işler bittikten sonra gelir; am a felsefede zevk bilgiyle atba-
maklan vazgeçmek için bir neden değildir. Kim se tam am ıyla bilge
şı gider, çünkü bu, öğrendikten sonra bildiğim iz şeyden zevk alm ak
değildir; ama kim tam am en deli olm aya boyun eğer?
değildir, öğrenm ek ve zevk almak birlikte olur.”
Eğer ilerlemek istiyorsan, nereye gittiğini bilm en gerekir der, sloacılaı. Bilgelik amaçtır, hayat amaçtır, am a daha mutlu ve daha
İnan ki: Hakikat yolun sonu değil; yolun ta kendisidir.
F elsefeyi Takdim im dir
Sözdizim i n /
A fo rtio ri: Tikel olanın doğruluğunu kanıtlam ak için tüm elin doğruluğunu gösterm ekten oluşan akıl yürütme. A gape: 1- Platon’un felsefesinde, iyilik, güzellik gibi, ezeliebedi ve yetkin idealara duyulan, zam an ahlaki, manevi ya da tinsel bir temeli olan aşk için kullanılan Yunanca terim. 2-O rtaçağ H ıris tiyan felsefesinde, Tanrı adına insanı ve insan aşkına T anrı’yı sev me tavrı. K arşılık beklem eyen yoğun tutku. A h lak : (Fr. La m orale) 1-İnsanların kendisine göre yaşadıkla rı, kendilerine rehber aldıkları ilkeler bütünü ya da kurallar toplamı. 2- B ir kim senin iyi niteliklerini ya da kişiliğini ifade eden tutum ve davranışlar bütünü. A n siklopedi: (Fr. Encyclopedie) Deniş Diderot, D ’A lem bert, Völtaire, J. J. R ousseau, H olbach ve Helvetius gibi insanın özü iti bariyle iyi olduğunu ve uygun koşullar sağlandığında sonsuzca ge lişebileceğine, hatta yetkinleşebileceğine inanan Aydmlanmacı iyim ser filozofların, 1751-1776 yılları arasında Fransa’da otuz beş cilt halinde yayınladıkları ve 18. yüzyılın bütün bilim sel bilgi ve düşün cesini bir bütün olarak sergilem eyi amaçlayan dev bir eserdir.
(* ) Ç e v irm e n ta ra fın d a n h a z ırla n m ıştır.
Felsefeyi Takdim im dir
A ndre Corrte-Sponville A p o ste rio ri: Deney yoluyla elde edilen bilgiyi nitelendirm ek için kullanılır.
B ilim cilik: (Fr. Scientism e) 1- Bilim e dayalı dünya görüşü. 2- Bilimsel düşüncenin tek yanlı olarak değerlendirilmesi. 3- Bilimin
A p rio ri: Duyum sal algı yoluyla elde edilen bilginin hakiki
fizikötesinin sorunlarını da çözüm leyebileceğine inanm a eğilimi.
bir bilgi olm adığını söyleyen K ant, bunun karşısına otantik bilgi
4- D oğa bilim leri yöntem inin başka alanlarda, özellikle insan bilim
olarak duyum un form ları (zam an ve m ekân) ile aklın a priori form
leri alanında da geçerli yöntem olduğunu ileri süren anlayış.
larını (nedensellik, zorunluluk vs.) koyar.
B ilinem ezcilik: (Fr. A gnosticism e) 1- G enel olarak özgül bir
A teizm : (Fr. A theism e) T a n n ’nın varoluşunu yadsıyan öğreti.
alanın kapsam ı içine giren şeylerin bilgisine erişm enin im kânsız ol
Bu öğretiye felsefe açısından şu anlayışlar temel olabilir. 1- G erçe
duğunu öne süren yaklaşım ya da görüş. 1869 yılında, D arwinci e ü
ğin özü özdekse, evrende T a n n ’nın yeri yoktur. 2- Tann olursa in
rim teorisinin savunucusu ünlü T. H. Huxley tarafından yaratılm ış
sanın özgürlüğü ortadan kalkar. 3- Yalın kuşkuculuk.
bir terim olarak bilm em e, bilm em e haline işaret eden akım ya da ta
A ydınlanm a Ç ağı: (Fr. Le Siecle des Lumieres) A vrupa’da 17.
vır. 2- D aha özel olarak da, pozitivist ya da m ateryalist öğretilerde
yüzyılın ikinci yansıyla, 19. yüzyılın ilk çeğreğini kapsayan ve önde
karşım ıza çıkan nihai gerçekliğin bilinem ez olduğu gerçeği. 3- H ep
gelen birtakım felsefecilerin, aklı insan yaşamındaki mutlak yönetici
sinden önem lisi, T a n n ’nın var olup olm adığını bilem eyeceğim izi
ve yol gösterici yapma, insan zihniyle bireyin bilincini bilginin ışığıy
öne süren öğreti.
la aydınlatma yönündeki çabalanyla seçkinleşen kültürel dönem, bi limsel keşif ve felsefi eleştiri çağı, felsefi ve toplumsal hareket.
D eney: (Fr. Expérience) G erçeklik üzerine kavram sal olm a yan her türlü bilginin temeli.
Bilgi: (Fr. C onnaissance) 1- Ö ğrenilen şey. 2- Bir şeyle aktüel
D ogm atizm : (Fr. D ogm atism e) Genel olarak, kimi öğretilere
deney yoluyla kurulan yakınlık ya da tanışıklık. 3- Olgu, doğru ya
en küçük bir eleştiriye izin verm eden, rasyonel ve m antıksal kanıt
da ödev olarak görülen bir şeye ilişkin açık algı. 4- Biraz daha tek
lar yerine, salt duygulara veya kişisel eğilim lere dayanarak körü kö
nik bir anlam içinde, tem ellendirilm iş, haklılandırılm ış doğru inanç.
rüne inanma, onlan sorgusuz sualsiz bir biçim de benim sem e.
5- D oğruluğu m evcut öznel ve nesnel koşullarda, gerekli ve yeterli
E ro s: 1- Yunan m itolojisinde Aşk Tannsı. 2- İlk kaostan do
sayılan delillerle tem ellendirilm iş önerm elerle ifade edilen bilinç
ğan yaratıcı tanrılardan ve dünyanın temel öğelerinden birine, Sok
içeriği.
rates ve P laton’da, ne Tann ne de insan olup tanrılarla insan arasın
B ilinç: (Fr. Conscience) İnsanda farkındalığın, duygunun, al
da bulunan, aradaki mekânı doldurup bütünü kendisinde birleştiren
gının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yeti. Zihnin kendi içe
ve insanların onun sayesinde bir tür tanrısallıktan ve ölüm süzlükten
riklerinin farkında olduğu, içebakış yoluyla bilinen, duyum ları, al
pay aldıklan yaratıcı güce verdikleri ad. 3- Bir şey için duyulan çok
gılan vc anıları ihtiva eden bölüm ü.
yoğun tutkulu arzu, burada esas olan cinsel arzu.
Felsefeyi Takdim im dir
A ndré Comte-Sponville K tik: (Fr. éthique) Ahlak ve ahlaklılığın olgusal ve tarihsel olarak yaşanan bir şey olduğu, tek tek her bireyin şu ya da bu ölçü
den geçirm e tavrı, belli bir doğruya ulaşm adan önce kuşku duym a nın zorunlu ve kaçınılm az olduğunu savunan anlayış.
de şekillendirdiği, som ut bir ahlaki hayatı bulunduğu, bu hayat için
M a te ry a liz m : (Fr. M atérialism e) Yalnızca m addenin gerçek
de cisim leşen ahlaki değerler, peşinden koşulan ideallerin söz konu
olduğunu, m addenin değişim i dışında hiçbir şeyin var olm adığını,
su olduğu kabulleri üzerinde, ahlak adını verdikleri tarihsel olguya
varlığın m adde cinsinden olduğunu öne süren görüş, yer kaplayan,
yönelen felsefe disiplini; ahlakın eylem in pratiği olduğu yerde, ey
nüfus edilemez, yaratılmamış ve yok edilem ez, kendinden kaim olan,
lem in teorisini oluşturan felsefe türü.
harekete yetili m addenin, evrenin biricik ya da tem el bileşeni oldu
H içlik: (Fr. N éant) 1- G enel olarak var olm am a, varlıktan çık
ğunu savunan varlık anlayışı.
'
m a, yokluk. 2- Etik açıdan değersiz olma. 3- Sartre’ın varoluşçu fel
M etafizik : (Fr. M étaphysique) Felsefenin, amacı var olanların
sefesinde, insan varoluşunu belirleyen en temel özellik, cansız var
gerçek doğasını belirlem ek, var olanların anlam ını, yapısını ve ilke
lıklar gibi belli bir şey olm am a durum u.
lerini ortaya koym ak olan temel disiplini.
İn sa n b iç im c ilik : (Fr. A nthropom orphism e) İnsanın nitelikle rinin başka bir varlığa, özellikle T anrı’ya aktarılması. İn sa n c ılık : (Fr. H um anism e) İnsanlığa, insana yaraşır bir ya şam ve düşünm eye ulaşm ak için çabalam ak. Batı kültürünün ve eği lim inin Eski Yunan kültürüne dayanm asından yola çıkılarak bu kül tür kalıtının bilim sel olarak yeniden canlandırılm ası düşünüşü. İn sanlık: (Fr. Humanité) 1- Tüm insanları içine alan bütün. 2- İn sanı insan yapan, insanın doğasını kuran niteliklerin tümü. K ozm oloji: (Fr. Cosm ologie) Evrenin oluşum unu, yapısını in celeyen felsefi ve bilim sel öğreti. K o zm olojik k a n ıt: (Fr. A rgum ent cosm ologique) Genel ola rak, kosmosla ilgili olumsal olgulardan yola çıkan, kendilerine neden olunm uş şeylerin varoluşunun ancak varoluşu açıklanm aya m uhtaç olm ayan bir zorunlu varlığın varoluşuyla açıklanabileceğini öne sü ren bütün am pirik Tanrı delillerinin genel adı. K ıışkııcıılıık: (Fr. Scepticism e) Genel bir tavır olarak hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etm em e, her şeyi belli bir eleştirm e süzgecin
N ihilizm : (Fr. N ihilism e) Genel olarak, Tanrı’nın varoluşunu, ruhun ölüm süzlüğünü, iradenin özerkliğini, aklın otoritesini, değer lerin nesnelliğini, bilginin im kânını, tarihin mutlu sonunu yadsım a türünden bir reddiyeye ek olarak, bir de um utsuzluk ve düş kırıklı ğı ihtiva eden görüş. N o rm : (Fr. Norm e) 1- Genel olarak, düzgü, ölçü için kullanı lan standart birim. 2- H er tür yargının zım m en ya da açıkça kendi sine dayandığı m odel, ilke. 3- B ir sosyal grubun kendisi için ilke edindiği ve grup üyelerinin eylem lerini yönlendiren davranış kural ları bütünü. O nto lo ji: (Fr. O ntologie) Var olan olarak var olm a üzerine öğ reti, var olanın varlığı ve genel var olan ilkeleri üzerine 17. yüzyıl dan beri kullanılan kavram. Ö dev: (Fr. Devoir) Yapmak zorunda olduğum uz, yapm am ız gereken şey, ahlakça yüküm lü olduğum uz şey. Ö z: (Fr. Essence) Varlığın aslını kuran şey, tem el özellik.
Felsefeyi Takdim im dir
A ndré Comte-Sponville Ö zgecilik: (Fr. A ltruism e) İnsanlığı, insanları çıkar gözetm e den sevme, kişinin kendisini başka insanların ve toplum un refahına,
dirm e yeteneği. 3- İnsanın yarattığı yasalarla kendini yüceltm e ve ölüm süzleştiren yaratm a yeteneği.
genel iyiliğine adam ası tavrı, diğer insanlara karşı iyiliksever, iyi ni
S ofistler: (Fr. Sophistes) İÖ 5. ve 4. yüzyıllarda, kam usal ve
yetli, hoş görülü ve yardım sever olm ayı bir tavır olarak ön plana çı
özel işlerde, gençlere doğru düşünm eyi öğretm e am acıyla kent kent
karan, “başkası için yaşam ak” form ülünü öne çıkaran ahlak anlayı
dolaşarak para karşılığı dersler veren ve bu yolla başarılı yurttaş ye
şı, kişinin kendisini hiçbir çıkar gözetm eden, başkalarının ihtiyaç ve
tiştirm eyi üzerine alan kişilere verilen ad.
çıkarlarına adam ası gerektiğini dile getiren öğreti. Ö z g ü r ira d e : (Fr. libre arbitre) İnsanın isteme ve karar vere bilm e özgürlüğü. P an te iz m : (Fr. Panthéism e) (ieııiş bir çerçeve içinde ele alın dığında, T a n n ’m n dünya ile olan olum lu ve organik ilişkisi bakı m ından deizm i aşan ve T anrı’nın dünyaya aşkın değil de içkin oldu ğunu öne süren Tanrı anlayışı ya da görüşü. P hilia: A ntik Yunan felsefesinde, insanın hem cinsine duydu ğu, cinsel bir yöııii olm ayan aşk, bağlılık, iki insan arasındaki dost luk ilişkisi, iki insan atasındaki karşılıklı sempati ve sevgi duygusu, F ro s’un yoğun ve tutku dolu arzusundan farklı olarak, ötekine bes lenen saygı ve takdir İlişleriyle belirlenen bağlılık, dostluğu tanım layan içten m uhabbet için kullanılan terim. P irn n izm : (İ r. Plırrhonisıne) Ünlü düşünür Phrryon tarafın dan kurulm uş olan İlkçağ kuşkuculuğu. Pironizm , insanların yalnız ca şeylerin kendilerine nasıl göründüklerini bilebileceklerini, aynı şeylerin farklı insanlara farklı göründüklerini ve bizim bu görünüş
S toacılık: (Fr. Stoacism e) İÖ 336-264 yıllan arasında yaşam ış olan Z enon tarafından kurulm uş ve H elenistik D önem ’de etkili ok m uş felsefe okulu. Usun egem enliğini, doğaya uygun yaşam ayı, ru hun sarsılm azlığını, doyum sam azlığını ve dünya yurttaşlığı ülküsü nü erek olarak alır. Teodize: (Fr. Theodicee) Teolojide, T ann’mn dünyayı yaratır ken adil davrandığını iddia eden öğreti ya da dünyada var olan kö tülük olgusunun doğurduğu kuşkular karşısında, iyi, yaratıcı ve so rum lu bir T a n n ’mn varoluşunu, faaliyetini, karakterini veya haklı kılm a sorunu ve nihayet, tanrısal kayra veya inayetin gerçekliğini, kötülüklere rağm en, kötü ve kötülüğün varoluşu karşısında korum a tavrı için kullanılan teknik terim. Yunanca “Tanrı” ve “A dalet” an lam ına gelen theos ve dike sözcüklerinden türetmiş olan Leibniz, dünyada hiçbir kötülük olm asaydı bile, dünyanın yine, yaratılm ış olduğu şekliyle ve Tanrı gibi kendi varlığının kaynağı olm adığı için yetkinliğin uzağında olacağım savunmuştur. T eleoloji: (Fr. Teleologie) 1- Evreni ereklerle araçlar arasında bir ilişkiler dizgesi olarak gören felsefe öğretisi. 2- Yalnızca insan
lerden hangisinin doğru olduğunu, hangi insanın haklı olduğunu
eylem lerinin değil, tarih ve doğa olaylarının da, bütününün olduğu
söyleyem eyeceğim izi savunur.
gibi tek olayların da ereklerle belirlenm iş ve yönetilm iş olduğunu
S a n a t: (Fr. A rt) 1- G eniş anlam ıyla belli bir yetkinliğe erişti rilmiş olm a. 2- Bir şeyi kendi iç yasalanna göre özgürce biçim len
kabul eden öğreti. Telos: Yunanca hedef, erek anlamına gelen terim.
A ndre Comte-Sponville
Felsefeyi Takdim im dir
Teoloji: (Fr. Theologie) Dine ilişkin olgu ve fenom enleri konu alan, dinle ilgili olarak geniş kapsam lı bir senteze ulaşm ayı am açla yan bir öğretidir. T a n n ’yı ve insan yaşam ının anlamını vahiy verile rine dayanarak inceleyen öğreti. Töz: (Fr: Substance) Değişen durum lar ve niteliklere karşı, ka lıcı olan bir başka şeyle ya da bir başka şeyde değil, kendi kendisiy le kendi kendisinde var olan. Öznede değil, kendinde var olan.
Türkçe Kaynakça
T ra n sa n d e n ta l: (Fr. Transcendental) 1- Bir şeyi, bir disiplin ya
/
da etkinliği sözgelim i bilgi ya da deneyim i m üm kün kılan koşullar bölüm ü. 2- Söz konusu koşullara dair araştırma. 3- Salt kişisel, özel
Önsöz
veya psikolojik olana karşıt olarak, zorunlu ve tümel için kullanılan sıfat. K ant’ta usu eleştirm e yöntemi; “N esnelerle değil de genel ola
Descartes, M etot Üzerine Konuşm a, çeviri: K. Sahir Sel, Sos yal Yayınlar, 1994.
rak nesneleri önsel olarak bilişim izle uğraşan her bilgi.”
H egel, Tinin G örüngübilim i, çeviri: Aziz Yardımlı, İdea Yayı nevi. G illes D eleuze ve Felix G uattari, Felsefe Nedir? çeviri: Tur
Sözdizimi için K aynakça
han İlgaz, Yapı Kredi Y ayınlan, 1993. M ontaigne, Denemeler, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş
A hm et Cevizci, Paradigm a F elsefe Sözlüğü, Engin Yayıncılık, 1240 sayfa, İstanbul, 2002. B edia A karsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi, 247 sayfa, İstanbul. M. Rosenthal; R Yudin, Felsefe Sözlüğü, çeviri: A ziz Çalışlar, Sosyal Yayınları, 978 sayfa, İstanbul, 1997.
Bankası Y ayınlan, 2000. Nietzsche, Şen Bilim , çeviri: Ahm et İnam , Say Y ayınlan,
2002 . Pascal, Düşünceler, çeviri: İsm et Zeki Eyüboğlu, Say Yayınlan , 2002. Platon, Sokrates’in Savunm ası, çeviri: Teoman A ktürel, R em zi Kitabevi, 1996
1. Ahlak Im m anuel Kant, Seçilm iş Yazılar, çeviri: N ejat Bozkurt, R em zi K itabevi, 1984.
A ndre Comte-Sponville Jean-Jacques Rousseau, İnsanlar A rasındaki Eşitsizliğin K a y nağı ve Temelleri Üzerine K onuşm a, çeviri: Rasih Nuri İleri, Say Y ayınlan, 1998.
Felsefeyi Takdim im dir M ontaigne, Denemeler, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş Bankası Yayınlan, 2000. Spinoza, Törebilim, çeviri: A ziz Yardımlı, İdea Yayınevi.
N ietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üzerine B ir Kavga Yazısı, çevi ri: A hm et İnam , Say Y ayınlan, 2003. Platon, D evlet, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş Bankası Ya yınları, 2000. Spinoza, Törebilim , çeviri: A ziz Yardımlı, İdea Yayınevi.
4. Ölüm Freud, H az ilkesinin Ö tesinde, çeviri: Saffet M urat Tura, M e tis Y ayınlan, 2001. M ontaigne, Denemeler, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş B an7 kası Yayınları, 2000.
2. Siyaset A lbert Cam us, B aşkaldırım İnsan, çeviri: Tahsin Yücel, Can
Pascal, Düşünceler, çeviri: İsm et Zeki Eyüboğlu, Say Yayınlan , 2002.
Y ayınlan, 1995. A ristoteles, Politika, çeviri: Mete 'lunçay, Remzi Kitabevi, 1993. H obbes, Leviathan, çeviri: Selahattin Özpalabıyıklar, Yapı Kredi Yayınları, 2004. Karl Marx ve Friedrich Engels, K om ünist M anifesto, çeviri: M uzaffer Erdost, Sol Yayınları, 1993. Kari Poppcı, Açık Toplum ve D üşm anları, çeviri: M ete Tunçay, Remzi Kitabevi, 1994. Platon, Devlet, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş Bankası Ya yınları, 2000. Rousseau, Toplum Sözleşm esi, çeviri: Vedat G ünyol, A dam Yayınları, 1994.
5. Bilgi Descartes, M etot Üzerine K onuşm a, çeviri: K. Sahir Sel, Sos yal Yayınlar, 1994. H um e, İnsan D oğası Üzerine B ir İncelem e, çeviri: Aziz Yar dım lı, İdea Yayınevi, 1997. Kant, Arı Usun Eleştirisi, çeviri: Aziz Yardımlı, İdea Yayıne vi, 1993. Locke, İnsan Anlağı Üzerine B ir Denem e, çeviri: Vehbi Hacıkadiroğlu, Kabalcı Yayınevi, 1996. Nietzsche, Şen Bilim , çeviri: A hm et İnam , Say Y ayınlan,
2002 . Platon, D evlet, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş Bankası Ya
3. Sevg i
y ınlan, 2000.
A rthur Schopenhauer, Aşkın M etafiziği, çeviri: Selahattin Hilav, Sosyal Yayınlar, 1997. Freud, Uygarlık ve H oşnutsuzlukları, çeviri: Aziz Yardımlı, İdea Yayınları, 2000.
6. Özgürlük Kant, Arı Usun Eleştirisi, çeviri: Aziz Yardımlı, İdea Yayıne vi. 1993.
A ndre Gomte-Sponville Platon, D evlet, çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, T. İş Bankası Ya y ınlan, 2000. Voltaire, F elsefe Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi, 2004. 7. Tanrı A ristoteles, M etafizik, çeviri: A hm et Arslan, Sosyal Yayınlar, 1996. Kant, Arı Usun Eleştirisi, çeviri: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, 1993. Pascal, Düşünceler, çeviri: İsm et Zeki Eyüboğlu, Say Yayınlan , 2002. Spinoza, Törebilim, çeviri: A ziz Yardımlı, İdea Yayınevi. 8. A teizm A lbert Cam us, Başkaldıran İnsan, çeviri: Tahsin Y ücel, Can Yayınları, 1995. Nietzsche, Şen Bilim, çeviri: Ahm et İnam, Say Yayınlan, 2002. 9. S a n a t A ristoteles, Poetika, çeviri: Sam ih Rifat, K K itaplığı, 2003. H egel, Estetik, çeviri: Taylan A ltuğ, Payel Yayınevi, 1994. 10. Z a m a n A ristoteles, Fizik, çeviri: M ehm et H. D oğan, Yapı Kredi Ya yınları, 1997. Kant, Arı Usun Eleştirisi, çeviri: A ziz Yardımlı, İdea Yayınevi 1993.