9 minute read

İLAÇ NAKLİYATI

Modern yaşamda ilaçlar günlük yaşantının büyük bir bölümünde aktif olarak rol almaktadır. Diyabet, tansiyon, mide ilaçları ve sayamadığımız binlerce ilaç hayatımıza bir şekilde girmektedir.

Peki bu kullandığımız ilaçları vücudumuza aldığımızda neler olur? Bu ilaçlar vücutta nasıl taşınır?

Advertisement

İlaçların vücutta taşınması 4 temel başlıkta açıklanabilir. Bunlar; emilim, dağıtım, metabolizma ve boşaltım olarak sınıflandırılırlar. Emilim ilacın

uygulandığı yerden kan dolaşımına katılması olarak açıklanmaktadır.

Dağılım ilacın kandan hedef bölgeye iletilmesine denir. Dokulara ve hücre içine hareket eden ilaç hedef bölgedeki reseptöre bağlanır. Dağılım aşamasında hedef bölgeyi kaçıran ilaçlar vücutta yan etki oluşturmaktadır. İlaçlar merkezi sinir sistemine girmek için kan-beyin bariyeri olarak adlandırılan kılcal ağı geçmek zorundadır. Bu bariyer oldukça seçici bir yapıda olduğu için birçok ilaç bu bariyeri aşamamaktadır.

Metabolizma aşaması ilaçların parçalanma aşamasıdır. Bu parçalanma işlemi vücutta karaciğer tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu aşamada protein yapıda olan enzimler ilaç moleküllerini parçalayarak metabolitleri oluşturur. Bu metabolitler genelde ilaç molekülüne oranla daha az aktif olurlar, tabi tam tersi bir durumda mümkün olabilir. Enzimlerle parçalanan ilaçlar vücuttan daha rahat bir şekilde atılmaktadır.

Boşaltım aşaması ilaçların vücuttan atıldığı aşamadır. İdrar ve dışkı yoluyla gerçekleşebileceği gibi ter, tükürük, nefes veya anne sütüyle vücuttan uzaklaştırılabilir.

İlaçlar farklı ilaç taşıyıcılarıyla vücut içerisinde dolaşmaktadır. Bu taşıyıcılar ilaçların hedeflerine seçici olarak ulaşmalarını sağlamaktadır. Bazı ilaçlar pH değişimine bağlı olarak bazıları ısı değişimine bağlı olarak salınmaktadırlar. Bazı ilaçlar yavaş yavaş vücuda salındığında etki gösterirler. İşte bu farklılıklar ilaç taşıyıcılarına bağlı olarak değişmektedir.

Lipozomlar, polimerik miseller, mikroküreler, virozomlar, eritrositler ve proteinler ilaç taşıyıcıları olarak sayılabilir. İlaç taşıyıcılarının değişmesi bağlanma yöntemlerinde farklılığa sebep olmaktadır.

Lipozomlar en az bir lipit tabakaya sahip yapılardır. Bu yapılar hidrofobik yapılar hidrofobik/hidrofilik özelliğine bağlı olarak ilaç taşınmasında aktif olarak kullanılmaktadır.

Polimerik miseller amfifilik moleküllerden oluşan yapılardır. Kritik misel konsantrasyonuna ulaştıklarında taşıyıcı olarak kullanılabilirler. Lipozomlara oranla daha az kullanılmaktadırlar.

Mikroküreler, aktif ilacı vermek için kullanılan içi boş mikronlardır.

İlaç taşıyıcılarından biri de albümin proteinidir. İnsan ve diğer memeli hayvanların kan plazmasında bulunan albümin, kandaki proteinlerin %60’ını oluşturmaktadır.

Toksik olmayan, zehirsiz, yüksek oranda çözünebilir bu plazma proteini ilaçların, hormonların, yağ asitlerinin belirli bağlanma bölgesine bağlanarak taşınmalarını sağlamaktadır. Bu bağlanma bölgelerinin şekli, yeri, büyüklüğü, yükü gibi özellikleri albüminle olan bağlanmalarını etkilemektedir.

Albümin; kanser, diyabet, hepatit gibi birçok hastalık tedavisinde iç veya dış protein olarak kullanılmaktadır.

Albümin birçok madde için depo görevi görür. 3 boyutlu yapısından kaynaklı olarak birçok ilacın bağlanması ve taşınmasında görev alır. Genellikle bağlandığı molekülden ayrılıp eski yapısını kazanabilir.

Kaynaklar

İlaçlar günlük yaşantımızda hayat kalitemizi arttırmak amacıyla aktif olarak kullanılan maddelerdir. İlaçlar vücutta gösterecekleri etkilere bağlı olarak farklı taşıyıcılarla taşınmaktadırlar.

1) Svenson, Sönke (2004). Taşıyıcı Tabanlı İlaç Dağıtımı. Washington, DC: Amerikan Kimya Derneği. s. 4. ISBN 9780841238398. 2) Davis, A. (2006). Medicines By Design. NIH Publication. 3) Lipozom Teknolojisi. (tarih yok). Playskin: https://www.playskin.com.tr/lipozom-teknolojisi/ adresinden alındı 4)MİKROKÜRELER. (tarih yok). Kanasayfa: https://tolgakaranfil.webnode.com.tr/products/mikrokureler/ adresinden alındı. 5) Regulation of Albumin Metabolism. M A Rothschild, M Oratz, ve S S Schreiber (1975) Annual reviews of Medicine Vol. 26: 91-104.

Dilanur Toplak Kimyager (Lisans Öğrencisi) dilanurtoplak@gmail.com

YENİLİKÇİ SÜREÇ BİTKİ ATIKLARINI HIZLA BİYOYAKITLARA DÖNÜŞTÜRÜYOR

Araştırmacılar, bitki atıklarından etanol gibi biyoyakıtlar üretmeyi daha ucuz hale getirebilmek ve fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmak için yeni bir süreç geliştirdiler.

Green Chemistry dergisinde Rutgers liderliğindeki bir araştırmaya göre, bitki liflerini hızla etanol yapmak için gereken şekerlere dönüştüren amonyak-tuz bazlı bir çözücüye sahip yaklaşımları, geleneksel işlemlerin aksine, oda sıcaklığına yakın bir sıcaklıkta iyi çalışır.

“Ön arıtma sistemimiz – 50 kata kadar – çözücü ile işlenmiş selülozu (bitki lifi) etanol gibi biyoteknoloji ürünü yapma amacıyla kullanılan glikoza (şeker) dönüştürmek için enzimlerin kullanımını azaltabilir,” diyor baş yazar Rutgers Üniversitesi-New Brunswick Mühendislik Fakültesi Kimya ve Biyokimya Mühendisliği bölümünde yardımcı doçent olan baş yazar Shishir PS Chundawat. “Benzer süreçler, mısır sapları ve yaprakları gibi atık biyokütleden biyoyakıt üretme maliyetini önemli ölçüde azaltabilir.”

Çözücü ayrıca bitki atıklarında ligninin yüzde 80’inden fazlasını çıkarabilir. Chundawat’a göre, bitki liflerine bağlanan ve güçlendiren lignin, gelecekte değerli aromatik kimyasalların geliştirilmesine yardımcı olmak için kullanılabilir. Araştırma, selülozun moleküler düzeyde nasıl çözündüğünü daha iyi anlamak amacıyla bitki atıkları gibi karmaşık biyolojik sistemlerin işleme sırasında nasıl tepki verdiğini analiz etmek için Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı’ndaki işbirlikçilerden ve yüksek teknolojili bir Bio-SANS aletinden yararlandı.

Haberi Çeviren : Kübra Yıldız

Fotoğraf : Yeni nesil amonyak-tuz esaslı ön arıtma işlemleri, mısır sapları, yapraklar ve diğer kalıntıları gibi atık biyokütlenin verimli bir şekilde parçalanmasını kolaylaştırır. Kredi: Shih-Hsien Liu / ORNL ve Shishir Chundawat / Rutgers Üniversitesi-New Brunswick

Mısır sapları, yaprakları ve diğer kalıntıları örneğin dallı darı, liflerden daha ince küçük teller olan sıkıca paketlenmiş selüloz mikrofibrillere sahiptir. Mikrofibrillerin enzimler veya mikroplar kullanılarak parçalanması zordur, bu da biyokütledeki birçok bitki bazlı malzemenin biyoyakıtlara veya biyokimyasallara dönüştürülmesini zorlaştırır.

Selülozun enzimler yardımıyla glikoz gibi şekere dönüşmesini hızlandırmak uygun çözücüler veya ısı ve / veya kimyasal bazlı ön işlemler gerektirir. Son 150 yılda, selüloz liflerini parçalayabilen birkaç çözücü araştırılmıştır. Ancak çoğu çözücü maliyetlidir veya etkili olması için aşırı çalışma basıncı veya sıcaklık aralıkları gerektirir. Amonyak-tuz bazlı solvent sistemi, enzimleri kullanarak selülozun şekere dönüşmesini hızlandırır. Enzimler biyokütleden etanol gibi biyoyakıt üretme maliyetinin yaklaşık yüzde 15 ile yüzde 20’sini oluşturabileceğinden, biyoyakıt üretiminin maliyetini büyük ölçüde azaltabilir.

Chundawat’a göre sonraki adımlar, mısır atıkları, belediye katı atıkları, dallı darı ve kavak gibi biyoenerji mahsulleri için yakıta dönüştürülebilecek ön arıtma sürecini optimize ederken, maliyetleri düşürmek için daha sağlam enzimler geliştirmek olacaktır.

Pestisit Nedir?

Pestisit, istenmeyen canlıların yok edilmesi için kullanılan madde veya maddelerin karışımı olarak genel bir tanımlama yapılmaktadır. Pestisit aktif ve inert maddeler olmak üzere iki bileşenden oluşmaktadır.

Aktif maddeler, istenmeyen canlıyı yok etmek kontrol etmek amacıyla kullanılmaktadır. Pestisit üründe küçük bir yüzdeliğe sahiptir. Etiket üzerinde hangi aktif maddenin yer aldığı ve konsantrasyon miktarı yazmaktadır. Bir veya daha fazla aktif madde içermektedir. Bir aktif madde çeşitli pestisit türlerinde kullanılabilmektedir.

İnert maddeler, istenmeyen canlıyı çekmek amacıyla kullanılmaktadır. Etiket üzerinde inert maddelerin isimleri gizli ticari bilgi olarak kabul edildiğinden dolayı yer almamaktadır.

Yaşamımızı sürdürdüğümüz alanlarda daha konforlu bir yaşam için pestisit uygulamaları

yapılmaktadır. Sivrisinek, karasinek gibi istenmeyen zararlı canlıların kontrolü, çevrede olan bitkilerin hastalıklarının önlenmesi için pestisit kullanımı örnekleri verilebilir.

Ancak pestisit uygulamalarının doğru ve güvenli bir şekilde yürütülüp en iyi sonucun alınabilmesi için kullanılan pestisitin uygunluğu, nasıl uygulama gerektirdiği, uygulama zamanı ve şekli gibi birçok parametre vardır. Bu yüzden uzman kişilerden yardım almak bilinçsizce pestisit kullanımın önüne geçmektedir.

Fotoğraf : Sıcak sis uygulaması

Bir pestisitten neler bekleriz?

1)İstenmeyen canlıyı kontrol edebilmelidir. 2) Seçici davranarak sadece hedef canlıya zarar vermeli ve diğer canlılara zarar vermemelidir. 3) Uygun bir zaman dilimi sürecinde ekolojik olarak kabul edilebilir ürünlere dönüşebilmelidir. 4) Uygulama alanında kalabilmelidir. 5) Uygulamadan sonra birikme potansiyeli olmamalıdır.

Birçok pestisit türü bulunmakla birlikte kontrolünü sağladıkları istenmeyen canlı türüne göre isim almaktadırlar. Örnek vermek gerekirse:

• İnsektisitler (Böcek öldürücüler) • Herbisitler (Bitki öldürücüler) • Fungusitler (Mantar öldürücüler) • Algisitler (Alg öldürücüler) • Rodensitler (Kemirgen öldürücüler) • Larvicides (Larva öldürücüler) olarak sıralanabilir.

İNSEKTİSİTLER

Bu pestisit türlerinden insektisitleri mercek altına almak gerekirse insektisit grupları; organoklorin insektisitler, organik fosforlu insektisitler, karbamat insektisitler, organik piretroidler ve sentetik piretroidler olarak sıralanabilirler.

İnorganik insektisitler, mineral kökenli olup borik asit gibi maddeleri içermektedir. Bu insektisit türünün çoğu mide zehirlemesi etkisine sahip olduğu için genelde katı halde bulunup yem olarak

Organik Piretroidler

En çok kullanılmakta olan doğal böcek ilacı bir tür krizantem (kasımpatı) bitkisinden ekstraksiyon yöntemi ile elde edilmektedir. Avantajları arasında memelilere karşı toksik özellik göstermemesi kullanılmaktadır. Memeliler için toksik etkiye sahip olduğu ve biyolojik olarak parçalanmalarının zor olduğundan dolayı kullanımı çok yaygın değildir.

ve biyolojik olarak bozunmasının oldukça hızlı gerçekleşmesi yaygın olarak kullanılmasını da göstermektedir. Kullanımı kısıtlayan özellik olarak ışığa dayanıksız oluşu örnek verilebilir.

Sentetik Piretroidler

İnsanlar tarafından organik piretroidler gibi çalışan yapay böcek öldürücülerdir.

Organoklorin İnsektisitler

Klor içeren sentetik insektisitlerdir. DDT bu gruba girmektedir. Toksisitesinin yüksek olması ve

Organofosfor İnsektisitler

Karbon bileşiklerinden sentezlenen ve fosfor içeren insektisitlerdir. Evde istenmeyen canlı türü olan sivrisinek, örümcek, hamamböceği gibi canlılar için çevrede zor bozunması gibi sebeplerden dolayı kullanılmamaktadır.

organofosfor insektisitleri geliştirilmiştir ancak bazıları yoğun kokuya sahip olduğu için kullanıcılar tarafından tercih edilmemektedir.

Karbamat İnsektisitler

Genelde evde istenmeyen zararlı türleri için temas ve oral olarak kullanılmaktadır. Haftalar veya aylar

İnsektisit Uygulama Yöntemleri

Uygun insektisit seçiminin yanında seçilmiş olan insektisitin hangi formda kullanılması gerektiği de uygulama sonunda istenen sonucun alınması içinde parçalanabilme özelliğine sahiptirler.

için önem taşımaktadır. Örneğin sivrisinek gibi haşerelerin kontrolünün sağlanmasında kullanılan yöntem aerosol veya sis ile uygulamadır.

Kemirgenlerin kontrolünün sağlanması için kullanılır. Pelet veya katı bloklar formunda bulunabilmektedirler. Uygulama yapılırken çocuklar, kediler ve köpeklerin zehirlenmemeleri için gerekli önlemler alınmalıdır. Kemirgenlerin bulunabilme ihtimallerinin olduğu alanlara koyulmalıdır. Rodensit etiketi içeren kutulara yemler koyulmalı ayrıca ıslanan ve tozlanmış olan yemler etkilerini kaybetmektedirler, bu yüzden yemler düzenli aralıklarla kontrol edilip gerekirse değiştirilmelidir.

Fotoğraf:Rodensitler için kompakt kutuda uygulama

Kaynaklar

[1]https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/67987/mod_resource/content/0/Pestisitler%20I.pdf [2] https://www.epa.gov/minimum-risk-pesticides/what-pesticide [3] https://www1.health.gov.au/internet/publications/publishing.nsf/Content/ohp-enhealth-manual-atsi-cntl~ohp-enhealth-manual-atsi-cnt-l-ch5~ohp-enhealth-manual-atsi-cnt-l-ch5.7 [4] http://npic.orst.edu/ingred/ptype/index.html [5] http://npic.orst.edu/ingred/active.html [6] http://npic.orst.edu/ingred/index.html

Emine Baydere Kimya Mühendisi (Lisans Öğrencisi) eminebaydere99@gmail.com

MAKİNE ÖĞRENİMİ TEKNİĞİ KRİSTAL YAPILARIN BELİRLENMESİNİ HIZLANDIRIR

Görsel: Giriş kırınım paterninin belirli bir sınıfa ait olma olasılığını hesaplayan sinir ağının iç çalışmalarının gösterimi. Vecchio Lab/Science

California San Diego Üniversitesi’ndeki nano mühendisler, alaşımlar, proteinler ve farmasötikler de dahil olmak üzere çeşitli malzeme ve moleküllerin kristal yapılarını belirlemek için daha az emek gerektiren bilgisayarlı bir yöntem geliştirdiler. Yöntemde, elektron kırınım modellerini bağımsız olarak en az %95 doğrulukla analiz etmek için yüz tanıma ve kendi kendini süren otomobillerde kullanılan türe benzer makine öğrenim algoritması kullanılır. mikroskobu (SEM) kullanmayı içerir. Geçirimli elektron mikroskobu (TEM) gibi diğer elektron kırınım teknikleriyle karşılaştırıldığında, SEM bazlı EBSD büyük numuneler üzerinde gerçekleştirilebilir ve çoklu uzunluk ölçülerinde analiz edilebilir. Bu durum, santimetre ölçeklerine eşlenmiş yerel alt mikron bilgisi sağlar. Örneğin, modern bir EBSD sisteminde, numunenin bir kere taranmasıyla ince ölçekli yapılarının, kristal oryantasyonlarının, gerilme veya gerinim gibi bilgilerin belirlenmesini sağlar.

Çalışma, 31 Ocak tarihli Science dergisinde yayınlandı.

UC San Diego nano-mühendislik profesörü Kenneth Vecchio ve makalenin ilk yazarı olan Ph.D. öğrencisi Kevin Kaufmann yeni bir yaklaşım geliştirdi. Yöntemleri, elektron geri saçılım kırınımı (EBSD) modellerini toplamak için taramalı elektron Ancak ticari EBSD sistemlerinin dezavantajı, yazılımın, analiz edilen malzeme içinde var olan kristal kafeslerin atomik yapısını belirleyememesidir. Bu durum, kullanıcının örnekte olduğu varsayılan beş kristal yapıyı seçmesi gerektiği ve daha sonra yazılımın kırınım modeliyle olası eşleşmeleri bulmaya çalışması gerektiği anlamına gelir. Kırınım modelinin karmaşık yapısı nedeniyle, genellikle

yazılımın, kullanıcı tarafından seçilen listede yanlış yapı eşleşmeleri bulmasıyla sonuçlanır. Sonuç olarak, doğru bir sonuç operatörün deneyimine ve örneklerin önceden bilinmesine bağlıdır.

Vecchio’nun ekibinin geliştirdiği yöntem, tüm bunları bağımsız bir şekilde yapar. Çünkü derin sinir ağı, olası tüm kafes yapı tiplerinden kristal kafesi belirlemek için her bir kırınım modelini bağımsız

Haberi Çeviren : Dilara Küçükay

Araştırmacılar, farmakoloji, yapısal biyoloji ve jeoloji de dahil olmak üzere birçok alanda, kristal yapının tanımlanmasında gereken süreyi azaltmak için benzer otomatik algoritmalar kullanmanın faydalı olabileceğini belirtti.

REKLAM İÇİN

reklam@inovatifkimyadergisi.com

BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE

ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE

REKLAM VERİN

BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN

Ultraviyole bir lamba altında, gösterilen bu bileşik akuamarin gibi parlamaktadır. Kaunas Teknoloji Üniversitesi öğrencisi Matas Steponaitis, bromotrifenilamin ve bis (metoksifenil) asetaldehidi karıştırarak, asit katalizörü ekledi ve ardından reaksiyon ürününü arıtarak flüoresan molekülünü hazırladı. Bileşiğin görünür ışığı serbest bırakma özelliğine rağmen, güneş ışınlarında ışığı yakalamaya yardımcı olan maddelere yol açacağı düşünülüyor. Buna benzer moleküller, güneş ışığı altındaki hareketlerinden sonra elektronların bir güneş pili içinden geçmesine izin veren yük taşıyıcı malzemeler yapmak için kullanılabilir.Bu mobil elektronlar, elektrik şeklinde kullanışlı enerjiye çevrilirler.

This article is from: