‘
’ÜN ÖZÜ ŞEHMUS ASLAN ASLAN ŞEHMUS sehmusaslan2009@hotmail.com sehmusaslan2009@hotmail.com
Boşbakan!
Tarih: 11 Haziran 2013 Salı
Yıl:4
Sayı: 890
www.sozgazetesi.net
Gerçekleri bir türlü görmek istemeyen gözlerdeki ifadeleri anlatmaya gerek yok sanırım. Hem görüp, hem de görmemiş gibi yapan o gözlerin sahte halleri kendini çok açık bir şekilde belli eder! Şaşı gibi, aval aval bakarlar çevrelerine! Aslında… Sayfa 5'te
Türkiye'yi saran Taksim Gezi Direnişi ile ilgili yorum yapan genç ve başarılı avukatlardan Sefa Güven'in tespitleri tam da yerinde… Doktor Asaf Güven'in oğlu olan Sefa Güven, uluslararası hukuk alanında Türkiye'nin gelecek vadeden genç beyinlerinden biri olarak dikkat çekiyor. İşte Sefa Güven'in kaleminden Gezi Direnişi'nin panoraması…
Tek düşman: KİBİR VE DİKTA! Sefa Güven Gezi Parkı eylemleri ile birlikte ülke bambaşka bir atmosfere büründü. Birkaç Tv kanalı ve gazete dışında ulusal basının genel olarak sınıfta kaldığı tescil edilirken, hak ihlallerinin global basında yer bulmasıyla protestoların ilk günlerinde Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri, Yeni Zelanda, İspanya, Almanya, Japonya, Güney Kore, Hindistan, Güney Afrika ve bazı Arap ülkelerinden akademisyen, siyasetçi, gazeteci ve hukukçu kimliklerine sahip bir kısım dostlarım gerek güvenliğim, gerekse de Türkiye'nin gidişatı hakkında benimle endişelerini paylaştılar. Ulusal medyanın konu ile alakasızlığı karşısında siz sevgili hemşerilerimin önemli bir çoğunluğu ise, ya birkaç cesur yerel basın organı, ya da sosyal medya aracılığıyla az evvel birkaçından bahsettiğim çoğu dünyanın diğer uçlarında yaşayan milyarlarca insandan daha sonra gerçeklerden haberdar oldu. Gezi Parkı'na yapılan eylemlere karşı polisin kamuoyundaki tabiriyle 'orantısız güç kullanmasıyla', benim görüşüme göre ise 'lüzumsuz güç kullanımı' ile ulusumuz tarafından hiç kimsenin alışık olmadığı düzeyde bir tepki ortaya konuldu. Bu tepkiler hiçbir şekilde askeri bir müdahale talebi içermediği gibi, bazı provokatörlerin haksız çıkar sağlamaya yönelik şiddet içerikli bilinçli müdahaleleri de duyarlı vatandaşlarımız sayesinde asgari seviyede tutuldu. Bu tepki herkes için bir umut ışığı olduğu gibi, ulusal basın her ne kadar gönülsüz de olsa bu eylemlere yer vermeye başlamak zorunda kaldı. Zamanla bu eylemler Türkiye Cumhuriyeti tarihine girecek seviyede artarak ülkemizin dört bir yanında vatandaşlarımız seslerini duyurmaya başladı. Bu eylemlerle ilgili olarak, ezberlerin bozulması gerektiği ve bazı hususların önemle üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyim. Asıl sorumlu 5 gün uyumadan emirleri gerçekleştiren polisimiz değil, onları hukuka aykırı olarak halkımızla karşı karşıya getirecek emirleri veren idarecilerdir. Elbette polis içinde görevi kötüye kullanmak suretiyle, kendi insiyatifleriyle sınırları aşan eylemleri olanlar da sorumludur. Ancak, genel olarak ailelerinden de günlerce uzak kalan, hayatlarını da bazı zamanlar riske atan görevli polislerimize fiili veya sözlü olarak saldırmak ülkemizde bir süredir yürürlüğe sokulan anlamsız kin ve nefreti tetiklemekten başka bir
anlama gelmeyecektir. Polisimiz de halkımızın bir parçasıdır. Onların da kazanılması ile dikta ve zorbalık anlayışına karşı demokrasi sınırları içersinde omuz omuza mücadele etmek gerekir. Mevcut durumdan oldukça rahatsız olan polisimiz de bu sorumluların ortaya çıkarılması için gayret göstererek kurumlarına zarar veren kişileri ortaya çıkarılması için katkı sağlamalı, böylelikle kamuoyunda huzurun sağlanması temin edilmelidir. Birbirimiz hakkındaki önyargılı, ezbere dayanan çoğu hatalı bilgilerden arınmalı, kişisel yaşam biçimi
tercihlerine saygılı bir biçimde birlik olarak yaşamalıyız. Bu halk hareketi hepimiz için bir fırsat olmalı, bizlere enjekte edilen kin ve nefret tohumlarından arınmak için bir ilaç olarak kullanılmalıdır. Burada kişisel olarak hiçbir düşmanımız olmadığını, tek düşmanımızın dikta ve kibir bazlı bir yönetim anlayışının olduğunu unutmamalıyız. Bu sebeple, birbirimizi dinlemeden, anlamaya ise hiç çalışmadan sadece saldırarak birbirimizi solcu, şu partili, liberal, dinci, cemaatçi, ulusalcı, milliyetçi gibi kalıplara sokarak ve sırf bu kalıpların içersinde gördüğümüzden dolayı çeşitli önyargılarla yaftalamak gafletine düşmekten vazgeçmeliyiz. Aslında iyice düşündüğümüzde bu gibi bir sınıflandırmaya dayalı insan ayrımının ne kadar anlamsız olduğunu ve bu kutuplaşmadan kibir ve dikta anlayışının daha çok nemalandığını görmek hiç de zor olmayacaktır. Hepimizin derdi vatan ise, birlik olmalı, ayrım yapmadan bu yanlış yönetim anlayışından rahatsız herkes birbirini kabul etmeli ve aynı çatı altında demokrasi çerçevesinde mücadele etmelidir. MÜCADELENİN KİŞİLERLE DEĞİL,
KİBİR VE DİKTA ANLAYIŞIYLA OLDUĞUNU UNUTMADAN, KARDEŞÇE, DEMOKRASİ VE BARIŞ ÇERÇEVESİNDE...
Sefa Güven kimdir? 1984 yılında İskenderun'da doğan SEFA GÜVEN Namık Kemal İlkokulu ve İbni Sina Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra İstanbul Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuş ve daha sonra Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nde akademik çalışmalar yapmıştır. İstanbul Barosu Uluslararası alanda birçok konferansa konuşmacı olarak katılan Sefa Güven Uluslararası Avukatlar Birliği ve Asya Pasifik Avukatlar Birliği'nin aktif üyesidir. Şu ana kadar konuşmacı olarak katıldığı bazı konferanslar: -25th LAWASIA ( The Law Association of Asia and Pacific) Conference, "The Limit of Employer's Right to Intervene in Internet and E-mail Use", 21.11.2012, Bali-Endonesia -İstanbul Barosu Çin Paneli “Şanghay Beşlisi ve Uzak Asya" 19.01.2013 Istanbul, Turkiye -8th LAWASIA Employment Law Conference, "Employment Isuues Arising from Mergers & Acquisitions" 25.05.2013, Siem Reap, Cambodia -8th LAWASIA Employment Law Conference, "Forum:Topical National Perspectives" 25.05.2013, Siem Reap, Cambodia GELECEK KONFERANSLAR: Foreign Investment from and to Turkey, Swiss Otel, Istanbul 24.09.2013 -UIA ( International Association of Lawyers) 57th Conference, "Foreign Investment Law in Turkey" 01.11.2013, Macau, Macau