PERSPEKTIVE
YIL/JAHRGANG: 14 • SAYI/NR.: 157 • OCAK / JANUAR 2008
Monatliche Zeitschrift der Islamischen Gemeinschaft Milli Görüfl ‹slam Toplumu Millî Görüfl aylık yay›n organ›
Bir Kurban, binlerce dua... Hac, ‹slam ümmetini yeniden birlefltirdi
• Kur’an-› Kerim • Haberler • Radyo Tiyatrolar› • Anlat›lar • Sohbetler • Müzik
www.igmg.fm IGMG İnternet Radyosu • Boschstraße 61 64 50171 Kerpen / Germany • Tel.: +0049 2237/656 208 • info@igmg.fm
ED‹TÖR IGMG Perspektive IGMG AYLIK YAYIN ORGANI OCAK / JANUAR 2008 Y›l/Jg.: 14, Say›/Nr.: 157
ADRES · ANSCHRIFT IGMG Perspektive Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555 www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de YAYINCI · HERAUSGEBER Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl IGMG e.V. Amtsgericht Bonn, VR 6621 Vertreten durch den Vorstand: Osman Döring, Vorsitzender Oguz Ücüncü, Generalsekretär Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ · CHEFREDAKTEUR O¤uz Üçüncü (V.i.S.d.P) D‹ZG‹-LAYOUT ‹lhan B‹LGÜ BASKI · DRUCK Yavuzsöhne-Duisburg Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n sorumluluklar› yazarlar›na aittir. • Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.
‹LAN SERV‹S‹ · ANZEIGENSERVICE Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555 E-Mail: tanitma@igmg.de
ABONE SERV‹S‹ · ABONNEMENT Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl Lastschriftabteilung Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555 E-Mail: mitglied@igmg.de Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO Jahresabonnement: 59,-EURO IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten HESAP NO · BANKVERBINDUNG SEB-AG Köln. Kontonr.: 162 888 56 00 BLZ 370 101 11
Sorumluluk yüklenmek Yöneticiler sadece görev yapmazlar, sorumluluk da yüklenirler. Yöneticilerin siyasî olmalar› halinde yüklendikleri sorumluluk ise daha a¤›r olur. Dolay›s›yla, siyasetçiler, yaln›zca yapt›klar› ile de¤il, söyledikleri ile de toplumu yönlendirirler. Bu, onlar›n sorumluluk alan› içine girer. Ne yaz›k ki, büyük toplum partileri de, Avrupa’da, bir yeni ›rkç› söylem dalgas›n›n etkisi alt›na girmekten kurtulam›yor. Yap›lan seçimlerde, bu büyük partiler, toplumu sükûnete davet edece¤ine, kolayc› bir yol seçerek, endifleye de sevketmekten geri kalm›yor. En son olarak, Almanya’n›n Hessen Eyalet Baflbakan› Roland Koch’un, ülkede suçlu yabanc› gençler ile ilgili olarak gündeme getirdi¤i konu, yeni bir tart›flma bafllatt›. ‹ki dönem önce, çifte vatandafll›¤› önlemek amac›yla düzenledi¤i kampanya ile iktidara gelen Koch, üçüncü dönemini de yine böylesi bir yabanc› karfl›tl›¤› ile kazanmak istiyor. Umar›z ki Koch, gerçek sorumlulu¤unu üstlenir, de, bu y›l, ülke çap›nda yap›lacak olan di¤er eyalet ve yerel seçimler için, sözde tabular› y›kma ad›na, bu ülkenin refah›na büyük katk› yapm›fl olan göçmenlerin propaganda malzemesi olarak kullan›lmas›na yol açmaz. Dünya’daki geliflmeler de endifle verici boyutta devam ediyor. Pakistan’da Benazir Butto’nun öldürülmesi ile geliflen olaylar, ülkeyi bir kaosa sürükledi¤i gibi, bölgede terör olaylar›n› art›rd› ve uluslararas› bar›fl› daha da tehdit eder hale geldi. Bu geliflmeler yaflan›rken, bizler de teflkilat olarak, bir ümmet dayan›flmas› projesi olan Kurban Kampanya’m›z› gerçeklefltirdik. Hep söylüyoruz: Biz bir yard›m kuruluflu de¤iliz. Bu kampanya ile de ihtiyaç sahibi insanlar›n ancak bir kaç övünlük ihtiyaçlar›n› karfl›l›yoruz. Ama, Kurban Kampanya’m›z›n as›l amac›, kardefllik, dayan›flma ve elbette de yard›mlaflmad›r. Bayramda, ümmetin bir araya gelerek bayramlaflmas› ve birbirine dua etmesidir. Dünyan›n içinde bulundu¤u adaletsizliklere karfl› bir itirazd›r. Bu sebeble, kampanyam›za kat›lan herkese teflekkür ediyor, özellikle, binbir fedâkârl›kla hizmet yapan görevlilerimizi tebrik ediyoruz. Bu arada, Hac Organizasyonu’muz, 13 Ocak’taki son kafilemizin dönüflüyle tamamlanm›fl bulunuyor. Haclar›n›n mebrur olmas› niyaz›yla, hac›lar›m›za, hofl geldiniz derken, gelecek sayımızda buluflmak üzere Allah’a emanet olunuz.
• O¤uz ÜÇÜNCÜ
BU SAYIDA... yorum
“Sa¤”duyulara hitap etmeye çal›fl›rken!
5
6
gündem
8
gündem
gümdem Benazir Butto da öldürüldü
6
CDU, entegrasyona cevap ararken...
8
islam coğrafyası
Benazir Butto da öldürüldü
Arab dünyas› aç›s›ndan Filistin sorunu
10
Nijer
12
10 islam coğrafyası
topum
PISA: Sosyal konum okullardaki baflar›ya etki ediyor
CDU, entegrasyona cevap ararken
14
toplum
14
teşkilat
38. Hac organizemiz baflar›yla tamamland›
16
Avustralya Meadow Heights Camii hizmette
18
Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar› topland›
19
Bir Kurban, binlerce dua...
20
kültür
Beytü’l-Hikme
24
Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi
26
Nijer
16
teşkilat
PISA: Sosyal konum okullardaki baflar›ya etki ediyor
teşkilat
20
irşad
Kur’an-› Kerim’de bilgi; ama neden?
28
Bir do¤umun sanc›s›: Hicret
30
Selam ve selam›n önemi üzerine
32
Hac organizemiz baflar›yla tamamland›
Bir Kurban, binlerce dua...
irschad Über den Gruß und seine Bedeutung
33
34
verband
aktuell
verband Ein Opfertier, tausende Bittgebete…
34
Erfolgreicher Abschluss der Hadsch-Organisation
36
aktuell Wovon die CDU träumt und wonach sie lechtzt?
37 Ein Opfertier, tausende Bittgebete…
kommentar Gute Terroristen, böse Terroristen??
38
Wovon die CDU träumt und wonach sie lechtzt?
37
yorum
“Sa¤”duyulara hitap etmeye çal›fl›rken! O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de
iç flüphesiz Aral›k ay›, Almanya’da Müslümanlar için yine sürprizlerle doluydu. Eyalet seçimlerine az bir süre kala, yani tam zaman›nda, CDU’nun ileri gelenleri, yelkenlerini, afl›r› sa¤ seçmenlere ulaflacak rüzgarlara açm›fllard›. Hatta aç›l›fl›, camilerin kiliselerden daha yüksek olmamas› talebini dillendirmesiyle, bizzat Baflbakan Merkel yapm›flt›, partisinin Genel Kurulu’nda... Yaklafl›k 160 metreyi bulan Ulm veya Köln’deki Dom kiliselerinin yüksekliklerine yaklaflacak halihaz›rda hiçbir cami projesinin olmamas› bir tarafa, burada ortaya ç›kan hukuk zihniyeti endifle verici. fiimdiye kadar Alman ‹mar Mevzuat› binalar›n görünüfl ve yüksekliklerini inflaat sahipleri ve onlar›n “kültürel” arka planlar›na göre de¤il, bunlardan ba¤›ms›z olan yasal düzenlemelere göre belirlemekteydi. Umar›z, Alman sa¤›n›n alk›fl›n› almak için tribünlere yönelik sarf edilen bu tür sözler, gün gelir de, afl›r› muhafazakar “yüksek(lik)” kültür anlay›fl›n›n flehir planlamas› ba¤lam›nda, yerel düzenlemeler ve kanunlarda karfl›l›k bulmaz. Tabiî, bu flekilde bafllayan bir seçim kampanyas›nda, Birlik partilerinin çok sevdi¤i “iç güvenlik” konusunun da, Müslüman karfl›t› polemi¤in bir parças› olaca¤›n› tahmin etmek zor de¤ildi. Tam da Müslümanlar Kurban Bayram›n› kutlay›p hristiyanlar da Noel’e haz›rlan›rken, ‹çiflleri Bakan› Schäuble, bakanl›¤›n›n yapt›r-
H
d›¤› bir araflt›rmayla, bayram günlerinde biraz da manevî huzur bulmaya çal›flan insanlar›n, huzurunu kaç›rmadan yapamad›. Özgürlükçü demokratik düzenin bafl koruyucusu makam›nda olan bakan›m›z, araflt›rman›n önsözünde “endifle verici sonuçlardan” dem vuruyor ve nedenini ise, araflt›rman›n sonuçlar›n›n “Almanya’da ciddiye al›nmas› gereken ‹slamc› radikalleflme potansiyelinin geliflme gösterdi¤i” olarak belirtiyordu. Tabiî bunun do¤al sonucu olarak, konuyla ilgili medyada ç›kan yay›nlarda araflt›rman›n sonuçlar›, Almanya’daki Müslümanlar›n di¤er inançlara sahip olan insanlara karfl› fliddete haz›r olduklar› iddias›na indirgeniyordu. Tart›flmalar üzerine ‹çiflleri Bakan›’n›n kendisi bile, sözkonusu yanl›fl yorumlara müdahale etmek ve kendi araflt›rmas›ndaki baz› ifadelerini görecelendirmek zorunda kald›. Oysa, daha bafltan, araflt›rman›n sonucunun, Müslüman gençlerin davran›fllar›n›n ayn› yaflta olan di¤er dinlere mensup gençlerden farkl› olmad›¤› ve bununla do¤ru orant›l› olarak,, afl›r›l›klar, ›rkç›l›k ve fliddetle mücadelenin tüm toplumun sorumlulu¤unda oldu¤una dikkat çekmek yeterli olacakt›. Ama sand›k süreci bafllad›ktan sonra kimse akl› bafl›nda fleyler söyleyenleri dinlemeyecektir. Hele bir de, afl›r› alkollü iki genç, savunmas›z yafll› bir emekliyi Münih metrosunda
vahflice dövünce, fikir ve vizyon k›tl›¤› çeken politikac›, tehlikeye girmifl olan yeniden seçilme ihtimalini kurtarmak için ihtiyaç duydu¤u seçim malzemesini bulmufl oluyor. Hessen Eyalet Baflbakan› Roland Koch’un, 9 y›ld›r süren görevi esnas›nda Çocuk Muhakemeleri Ceza Kanunu’nun sertlefltirilmesini talep etmedi¤i halde, flimdi, neden medya önünde yafll›lar›n ve zay›flar›n kriminel yabanc›lar karfl›s›ndaki y›lmaz koruyucusu rolünü üstlendi¤ini anlamak daha kolay. Hessen Eyaleti’nde CDU’nun, özellikle Münih’teki fliddet olaylar›na dikkat çeken iç güvenlikle ilgili seçim kampanyas› afifli haz›rlamas›na da art›k flafl›rmamak gerekir. Kitle partisi oldu¤unu söyleyen ve toplumun merkezini muhatap ald›¤› iddias›n› tafl›yan bir partinin, bir taraftan daha fazla göçmen kökenli milletvekili ihtiyac›n› ifade etmesi, di¤er yandan bu insanlara karfl› polemik yapmas› kabul edilemez. Böyle bir siyasetin vahim sonucu ise, “›rkç›” kesimi bir kere yan›na çekti¤inde, bir daha onlardan kolay kolay kurtulam›yacak olmas›d›r. Seçim kampanyas›nda ortaya at›lan konular bir flekilde günlük hayatta yerlerini al›yor ve toplumsal zemini zedeliyor. ‹lk görev dönemini de, basit polemiklere borçlu olan bir muhafazakar siyasetçinin, toplumsal zemini zedeler endiflesiyle, yine ayn› yöntemi kullanm›yaca¤›n› düflünmek safdillik olur. IGMG P E R S P E K T I V E
5
gündem
Benazir Butto da öldürüldü Politik çalkantılar›n bitmedi¤i Pakistan’da flimdi tam bir kaos hakim ‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de
uruldu¤u günden beri bir türlü politik çalkant›lardan ve cinayetlerden kurtulamayan Pakistan, flimdi de, Pakistan Halk Partisi (PPP) lideri Benazir (Binezîr) Butto’nun Ravalpindi’de seçim mitinginden ayr›l›rken bir suikast sonucu öldürülmesiyle çalakalan›yor. Bütün dünya Butto’yu kimin öldürmüfl olabilece¤i üzerine yo¤unlaflm›fl iken, ülkede, bundan sonra nas›l geliflmeler olabilece¤inin endiflefli yaflan›yor. Sorun sadece, kimin öldürdü¤ü ile aç›klanabilir mi ki? Sonuçta bir siyaset lideri, bir insan seçim konuflmas› sonras›nda hunharca öldürülüyor. Bu cinayetin arkas›nda kimin oldu¤una cevap bulabilmek, Pakistan üzerinde oynanan d›fl ve iç oyunlar›n aç›klanmas› için önemli olsa bile, en do¤ru gerçek, bundan sonraki geliflmeler Butto’suz gerçekleflecek. Ayakta durmak ve bir darbe ile iktidara gelip hâlâ zirvede kalmak isteyen General Perviz Müflerref bile, sonucun böyle olabilece¤ini beklemiyordu her halde. Her ne kadar Butto, çevresindeki güvenlik önlemlerinin kald›r›lmas› karfl›s›nda karfl›laflt›¤› tutumdan dolay› öldürülece¤ini hissederek, sorumlulu¤un Müflerref de oldu¤unu aç›klasa da, Müflerref’in suikast sonras›ndaki so¤ukkanl›l›¤›n› olay karfl›s›ndaki flaflk›nl›¤›na ba¤lamak mümkün. Ne var ki, ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n olay›, El Kaide’nin, daha do¤rusu Taliban’›n (Tehrik-i Taliban) Pakistan temsilcisi Veziristan’daki Beytullah Mehsut’a yüklemesinin ard›ndan, Mehsut’un telefonla haber
K
6
IGMG P E R S P E K T I V E
Son mitingi.. ajanslar›n› arayarak, bir dahli bulunmad›¤›n› aç›klamas›, sorunu daha da çetrefillefltiriyor. fiimdi sorumlululara yenisi eklenmek üzere. Kendisi de fiiî olan Butto, uzun süreden beri Pakistan’da fiiîlere ve di¤er politikac›lara karfl› eylemler yapan Leflker-i Jhangvi örgütünün de hedefindeydi. Ama ülkede, özellikle PPP taraftarlar› suikastin arkas›nda Müflerref yönetiminin bulundu¤una inan›yor. Suikast sonras›nda ülkede, en çok, bir iç savafl›n ç›kmas›ndan endifle ediliyor. Yine de, ülkedeki tüm partilerin, aralar›nda kan davas› bile olan partiler de dahil, PPP ile dayan›flma içine girerek, Müflerref’i istifaya ça¤›rmalar›, ülkede sa¤duyunun geliflmesine yard›mc› oluyor. Pakistan’da son geliflmelere giden yolda, General Müflerref’in sorumlu-
lu¤u oldu¤u açık. Kendisi, hem Genel Kurmay hem de Cumhurbaflkanı olarak göreve devam etmek istedi. Yüksek Mahkeme’nin, bunun mümkün olmadı¤ı kararı vermesi beklenirken Müflerref hem Anayasa’yı hem de Yüksek Mahkemme’yi la¤vetti. Sonra, Yüksek Mahkeme’ye yeni hakimler atadı. Bu hakimler, Müflerref’in baflkanlı¤ını onayladı. Müflerref, Genel Kurmay Baflkanlı¤ı’nı bırakırken Cumhurbaflkanlı¤ı’na devam etti. Geliflmeler esnasında, sürgünde bulunan devrik Baflbakan Nevaz fierif ülkeye geri dönmeye teflebbüs etti¤inde, havaalanından geri gönderilmiflti. Butto’nun ülkeye gelifline müsade edilmesi üzerine ise, fierif, yeniden ülkeye dönmüfltü. Ancak, fierif’in seçimlere katılmasına müsade edilmedi. fierif, seçilirse, Müflerref’i düflürece¤ini açıkca söylerken, Butto, bu ifli daha sonraya bırakmayı istiyordu. Benazir’den sonra Partinin bafl›na 19 yafl›ndaki Bilawal getirilirken, okulu dolay›s›yla, görevi, vekaleten Butto’nun efli Asif Zerdari yürütecek. Hükümet seçimleri belirsiz bir tarihe ertelerken, PPP ve Nevaz fierif seçimlerin yap›lmas›nda israr ediyor. Benazir Butto, kendisi hakk›nda yazd›¤› kitab›na bak›lacak olursa “Do¤u’nun K›z›”yd›. Ayn› kitab›n yeni bask›s›na göre ise “Kaderin K›z›.” Ancak o, ülkesi d›fl›nda yaflayan partililerce hem büyükanne anlam›na da gelen Pakistan’›n k›z›yd› (Bibi Pakistan.) Kaderin K›z› tan›mlamas› her halde ona uyan en iyi tan›mlamayd›. Bir suikaste kurban gitti¤i yer Ravalpindi’deki Liyakat Ba¤ Park› idi. Liyakat Ba¤, ülkenin ilk baflba-
gündem
Pakistan’a dönüflünde karfl›lanmas› kan› olan Liyakat Ali Han’›n da ayn› yerde bir suikaste u¤ramas›ndan sonra, onun an›s›na bu flekilde isimlendirilmiflti. 1953 y›l›nda Karaçi’de do¤an Benazir, bir askerî darbe sonucunda iktidardan düflürülen ve parti içindeki rakip politikac› Ahmed Raza Kasuri’nin babas›n› öldürtmek iddias›yla idam edilen Zülfikar Ali Butto’nun k›z›yd›. Bir diplomat olarak d›fl siyasette görev almay› düflünürken, iç polikaya girmeyi düflünmüyordu. Fakat, babas›n›n iktidardan düflürülmesi sonras›nda tutuklanmas›, onu, siyasetin tam içine att›. 1977 y›l›ndan itibaren partinin fiilî lideri oldu. 1984 y›l›nda Londra’ya sürgüne gitti. Askerî yönetimin lideri Ziya ül Hak’›n s›k›yönetimi kald›rmas› ve k›smî siyasal özgürlük sa¤lamas› üzerine de 1986 y›l›nda Pakistan’a geri döndü. Seçimler sonras›nda 1988 y›l›nda Baflbakan oldu. 1990 y›l›nda ise, Cumhurbaflkan› Gulam ‹shak Han taraf›ndan görev-
Cumhurbaflkan› Müflerref
den uzaklaflt›r›ld›. 1993 seçimlerinde, seçimleri yeniden kazand›. Yine yolsuzluk suçlamas› ile 1996 Kas›m ay›nda zaman›n Cumhurbaflkan› Faruk Legari taraf›ndan yeniden görevden uzaklaflt›r›ld›. Evlili¤i, kendi ifadesine göre, istemese de, görücü usulü ve ailenin “art›k Asif Ali Zerdari ile evleneceksin” karar›na göre yap›lm›flt›. Efli Asif Zerdari, yolsuzluk iddialar› üzerie iki y›l hapis yatm›fl ve Avrupa ve Asya’daki kimi ülkelerde hakk›nda tutuklama kararlar› ç›km›flt›. Kardeflinin birisi Fransa’da, biri de kendi baflbakanl›¤› döneminde suikaste kurban gitmiflti. Ülkedeki siyasal çalkant›lar üzerine, 1998 y›l›nda kendi iste¤i ile Dubai’ye giden Benazir Butto, ABD yönetiminin arac› olmas› üzerine, General Perviz Müflerref ile yapt¤› anlaflma sonucunda 18 Ekim 2007 tarihinde Pakistan’a geri dönmüfltü. Geldi¤i gün, bir sui-
kast giriflimine daha hedef olmufl, 130 kiflinin öldü¤ü bu olayda kendisi kurtulabilmiflti. Ne yazik ki, 27 Aral›k 2007’de Liyakat Ba¤’da bir suikastin kurban› oldu. ‹lginçtir ki Benazir Butto, kendisinin öldürülmesinden dolay› sorumlu tutulan Taliban’›n iktidara geldi¤i s›rada en büyük destekçisi idi. Ekonomik ve askerî alanda Taliban’a destek veren Butto, Hindistan ile iliflkilerini gelifltirmek istemesine ra¤men, bu ülkeye karfl› da sert tedbirler almay› tercih etmiflti. Benazir Butto’nun öldürülmesi, elbette ki, Pakistan’›n bir kargaflaya sürüklenmesine sebeb olduysa da, asl›nda problem en az›ndan tüm bölge ülkelerini de etkileyecek. Çünkü, terörün mant›¤› olmad›¤› gibi, amac› da bir kaos ortam› oluflturmak. Butto’nun hedef al›nmas› da bunu gösteriyor.
Baba Zülfikar Ali Butto ile Indra Gandi’yi ziyaretinde IGMG P E R S P E K T I V E
7
gündem
CDU, entegrasyona cevap ararken... ‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de
lmanya Hristiyan Demokrat Birli¤i (CDU) son genel kurulu, parti tarihinde üçüncü kez temel ilkeler program›n› aç›klad›. Programa ve Almanya Baflbakan› olan Genel Baflkan Dr. Angela Merkel’e göre, parti, tam bir “orta”n›n partisi idi. Parti, buna göre, ne ortan›n sa¤›nda ne solunda idi. Hatta, sosyal demokratlar› dahi bu ortan›n solunun soluna oturtup, ortadan kenarlara iten genel kurulda, SPD, tam bir muhalefet ve eski Do¤u Almanya partisi olarak takdim ediliyordu. CDU Genel Kurulu’nun bir önemli aç›l›m› ise entegrasyon ve göçmenlik üzerine oldu. Partinin göçmenlerle ilgili düflünceleri, resmî görüfl ve ilke haline getirilerek temel ilikeler program›na al›n›yordu. Merkel’in ve di¤er parti sözcülerinin bu konudaki konuflmalar› büyük bir coflku ile alk›fllan›yordu. Parti program›na göre, Almanya’n›n, CDU’nun uzun süre kabullenmekte ayak diredi¤i göçmen ülkesi oldu¤u gerçe¤i, dolayl› olarak kabul ediliyordu. Fakat, bu tan›mlamayla Almanya, CDU’nun kabullenebildi¤i bir göç ülkesi de¤il, bunun yerine, yeni bir tan›mlama ile bir “entegrasyon ülkesi: Integrationsland” haline geliyordu. Ve CDU entegrasyon anlam›nda, “özellikle ikinci ve üçüncü neslin çocukular›n›n ve gençlerinin topluma entegre edilme-
A
8
IGMG P E R S P E K T I V E
sini temel bir siyasal görev” olarak de¤erlendiriyordu. Bunun için göç ve entegrasyonun “düzenlenmesi” gerekiyordu. Her ne kadar göç Almanya için bir “f›rsat ve zenginlik” olsa dahi, yürütülecek olan politika “Almanya’n›n toplumsal ve ekonomik ç›karlar›na göre yönlendirilmeli”ydi. Bunun için de, kontrollü bir göç poltikas› gerekiyor. CDU, ikinci dünya savafl› sonras›ndan bu zamana kadar Almanya’n›n ekonomik kalk›nmas› ve sosyal güvenli¤ine inkar edilemeyecek kadar önemli katk›lar yapm›fl bulunan ve halen de bu ülkede göçmen olarak yaflayanlar›n bu emeklerine vurgu yapmaz iken, göçü tamamen ekonomik bir katk› olarak görme yanl›fll›¤›na da düflüyordu: “‹yi e¤itim görmüfl, ifl yapmaya haz›r, entegre olmak isteyip, aram›zda yaflamak, çal›flmak, bizim de¤erlerimizi ve ülkemizi yurt olarak kabullenmek isteyenlerin kontrollü göçüne ihtiyac›m›z var.” Programa göre CDU, Almanya’y› “dünyaya aç›k ve hoflgörülü bir ülke” olarak tan›mlad›ktan sonra Almanya’n›n bir “entegrasyon ülkesi” oldu¤unun da unutulmamas›n› istiyordu. Peki o zaman “entegrasyon ülkesi” ne demekti?: “Entegrasyon, toplumsal yap›yla bütünleflme oldu¤u gibi, ayn› zamanda, genel olarak paylafl›lan ve yaflan›-
lan temel de¤erlere dayal› kültürel farkl›l›klar›n kabullenilmesidir de.” Angela Merkel önderli¤indeki CDU’nun, bu ifadelerden hareketle, makul ve üzerinde durulmas› gereken bir entegrasyon anlay›fl›na yaklaflt›¤›n› zannederseniz, yan›l›yorsunuz. Çünkü, Baflbakan Merkel, entegrasyonun as›l maksad›n›n neredeyse Müslümanlara yönelik oldu¤unu a¤z›ndan kaç›r›yor. Zira, Merkel’in entegrasyon tan›mlamas›, CDU’nun temel ilkeler program›n›n›n entegrasyon bölümünü tefsir ediyordu. Ve Merkel, çok tart›flmal› Leitkultur-Öncü Kültür, tart›flmalar›n› yine bu ba¤lamda, yani entegrasyon ba¤lam›nda kullanmay› da ihmal etmiyordu. Merkel’in öncü kültürü, parti kongresinde gündeme getirdi¤i “toplumdaki hristiyan-yahudi kültürü damgas›, anayasa, dil, Almanya’n›n geçmiflin/tarihinin sorumlulu¤u” gibi temellere dayansa da, öncü kültürün zannedildi¤i gibi her fleye hoflgörülü olamayaca¤›n› da gündeme getiriyordu. Parti program› “Yine, entegrasyon, ülkemiz için sorumluluk yüklenmek demektir,” dese de, bu anlamda baz› göçmenlerin entegrasyona karfl› ç›kt›klar› ima ediliyor ve farkl› kültürlere sahip insanlar olarak yaflama istekleri, hukuk düzenini reddetmek olarak de¤erlendiriliyordu:
gündem
CDU lideri Merkel “Birbirine ba¤l› olmayan yan yana yaflamay› ve hukuk düzenimizi dikkate almayan paralel topluluklar› reddediyoruz.“ Daha sonra, galiba yanl›fl anlafl›lma ihtimali de göz önünde bulunduruldu ki, söylenilen ile söylenmek istenen fleyler birbirine kar›flt›r›lm›fl gibi oldu. Bir taraftan farkl›l›klar ve özgürlükler üzerinde durulurken, öbür taraftan, amaçlanan kesimin belirli bir kesim oldu¤una iflaret olunuyordu. “Kim, Almanya’da yaflamak istiyorsa, kendi kökenini küçümsemeden ve köklerinden vazgeçmeden özgürlükçü demokratik temel düzenimizin temel de¤er ve normlar›n› kabul edip uyumal›d›r,” denildikten sonra toplumdaki yanl›fl ön yarg›lar pekifltirilircesine yapt›r›mlardan söz ediliyordu. “‹nsan haklar›n›n›n ve demokrasinin sorguland›¤› yerde, kültürel farkl›l›k hakk› olamaz. Bu durum özellikle, kad›n-erkek eflitli¤i temel ilkesinde geçerlidir. Bunun üzerinde, göçmenler ve kabul eden toplum olarak ittifak edilmelidir. Kim, entegrasyonu sürekli olarak reddedi-
yorsa, buna karfl› yapt›r›mlar› da hesaba katmak durumundad›r.” Buna ra¤men, yine de Almanya’n›n bir göçe ihtiyac› vard›. Ama hangi göçe? CDU lideri Merkel, bu sorunun cevab›n› bildi¤ini flöyle aç›klama ihtiyac› duyuyordu: “Almanya’n›n göçe ihtiyac› var: En iyi kafalar› kap›flmak için.” Fakat yine de, Merkel’in kafas›n› kar›flt›ran bir durum söz konusuydu. “Aç›kça flunu söylüyoruz: Entegrason ülkesi - Bu tek yönlü bir yol de¤ildir.” Peki öyleyse çift yön nas›l olur? sorusuna cevap aramadan, tek yönlü yol, yine ön yarg›larla söyle aç›l›yordu: “Paralel toplumlar›n dünyaya aç›k olmakla bir iliflkisi yok, ama hiç yok.” ‹flte tart›flman›n tam buras›nda, Almanya anayasas›na vurgu yapmak, Merkel’i ve CDU program›n› hakl› göstermeye yeterli miydi acaba? “Anayasam›z, Almanya’n›n her yerinde ve herkes için geçerlidir.” Temel ilkeler program› ve CDU lideri Merkel’in entegrasyonun baflar›s›zl›¤› ile ilgili suçlamalar›n›
dinleyenler, Alman anayasas›n› ihlal etmekte israrl› bir toplulu¤un varl›¤› hissine kap›lsa da, bu anayasan›n özgürlüklerden çok, k›s›tlamalar ve engellemelerle dolu oldu¤unu san›rd›. Lakin, CDU ve Merkel, entegrasyondan söz ederken nas›l bir maksatlar› oldu¤unu flu flekilde aç›klamay› zarurî görüyordu: “Sürekli bir diyaloga ihtiyac›m›z var. Bu do¤ru. Ama, bu diyalogu ülkemizde, anayasam›z temelinde aç›k flartlara ba¤l› olarak yürütmek zorunday›z. Bunun için çok aç›k belirli fleyleri dikkate almam›z gerekiyor. Örne¤in, camilerin kubbeleri, kilise kulelerinden gösteriflli bir flekilde yüksek olarak infla edilemez. Çünkü hofl görü, isteyenin iste¤ini yapabilece¤i anlam›na gelemez.” Parti tarihinde üçüncü kez ele al›nan bir temel ilkeler program›yla ilgili söylenecek daha çok söz var? Ancak flu soru önemli: Hristiyan Demokratlar’›n böylesine ilkelefltirdi¤i bu program›n Almanya’ya ve Almanya’y› vatan kabullenmifl göçmenlere ne yarar› olacak?
IGMG P E R S P E K T I V E
9
islam coğrafyası
Arab dünyas› aç›s›ndan Filistin sorunu Mehmet ÖZKAN • metkan82@hotmail.com
rtado¤unun en temel sorunu olan Filistin sorunu, hergeçen gün gündemi iflgal etmeye devam ediyor. Kas›m ay› sonunda yap›lan Annapolis toplant›s› ve sonras›nda aç›klanan niyet bildirgesinde de belirtildi¤i gibi, 2009 y›l›nda soruna kal›c› bir çözüm bulma çabalar› artt›r›lacak. Her ne kadar yap›lmas› planlanan görüflmelerden kal›c› bir çözümü, ne ‹srail taraf› ne de Filistin taraf› beklese de, Filistin sorunu 2008 y›l›n›n önemli gündem maddelerinden birisi olmaya devam edecek. Bu yaz›m›zda genel olarak Filistin sorununa nas›l bakmal› sorusu cevapland›r›lmaya çal›fla¤›z. Özellikle Filistinliler aç›s›ndan, Filistin sorununa olay›n tarihi ba¤lar›n› da dikkate alarak yaklaflmak, günümüz stratejileri anlamak için önemli olabilir. Genel bir tarihi de¤erlendirme yap›lmas› gerekirse, Filistin sorununu dört safhaya ay›rmak mümkündür. Bir tür dönemlendirme say›labilecek olan bu safhalar›n her biri, kendine has özelliklere, dönüflümlere ve aç›l›mlara sahiptir. Bu de¤iflim ve dönüflümleri anlamak Filistin sorununu tarihi bir çerçeveye oturtmak için önemlidir. Filistin sorunu hiç yoktan ortaya ç›km›fl bir sorun de¤ildir. Bölgenin, ‹ngiliz sömürgecili¤i alt›na girmesi sonucu bafllayan bir dizi olaylar silsilesi bugünkü sorunun temellerini atm›flt›r.
O
10
IGMG P E R S P E K T I V E
Birinci safha olarak, ‹ngilizlerin Filistin bölgesinde bir yahudi devleti kurulmas›na destek niteli¤inde 1916´da yay›nlad›klar› Balfour deklerasyonundan bafllayarak ‹srailin bir devlet olarak ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etti¤i 1948 y›l›na kadarki dönemi almak gerekir. Bu dönem, daha çok ‹slam dünyas›nda sömürgecili¤e karfl› mücadelenin yo¤un yafland›¤› dönemdir. Hem siyasal hem de entellektüel anlamda yaflanan bu mücadelede, Filistin konusu önemli bir yer iflgal etmifltir. Ayn› dönemde kurulan bir cok ‹slamî hareket, Filistin sorununa özel önem atfetmifl ve kendi ülkelerinde Filistin konusunu en temel mesele olarak aktarm›flt›r. Bu, hem halk hem de elit düzeyde genelde kabul görmüfltür. Fakat, ne varki söylemsel ve manevî destek d›fl›nda Filistine ciddi bir yard›m sa¤lanamam›flt›r. Bunda en temel olarak ilgili devlet ve topluluklar›n halen kendi ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmam›fl olmamalar› ve de imkanlar›n›n s›n›rl› olmas›n›n ciddî pay› vard›r. ‹kinci dönem olarak adland›raca¤›m›z dönem, 1948 y›l›ndan 1967 savafl›na kadar olan dönemdir ki, bu dönem, asl›nda Filistin sorunu için alt›n dönemi temsil eder. M›s›r liderli¤indeki Arab milliyetçili¤i Filistin sorunuyla özel olarak ilgilenmifl ve destek olmufltur. Ayn› zamanda ba¤›ms›zl›klar›n› kazanan di¤er Arap ve Müslüman devletler de destekle-
rini esirgememifllerdir. Ortado¤u’da bütün olaylar›n Filistin sorunu merkezli düflünüldü¤ü bu dönem, ne yaz›k ki yanl›fl hesap ve duygusal hareketlerin kurban› olmufltur. 1967 y›l›nda Arap ordular›n›n ‹sraile karfl› sadece alt› gün dayanabilmesi, y›llard›r oluflturulan hem özgüveni y›km›fl, hem de Arap dünyas›n› bir daha toparlanmamak üzere bölmüfltür. 1967 savafl›, Arap dünyas›nda öyle etkili olmufltur ki, hem söylemsel hem de ciddî siyasal de¤iflimlere öncülük etmifltir. Özellikle Arap dünyas›n›n kalbi olan M›s›r örne¤inde, bu de¤iflimin yaflanmas›, bu savafl›n ne kadar derin bir iz b›rakt›¤›n›n en önemli delilidir. Üçüncü safha ise, genel olarak bir toparlanma ve yeniden sürece intikal etme çabas›d›r. 1967 savafl›ndan bafllayarak 1987’de bafllayan birinci intifadaya kadar devam eden bu dönemde, genel olarak hem Filistin, hem de Arap devletleri, bir yeni siyaset aray›fl› içine girmifltir. Bu süreçte, Filistinde, Hamas bir alternatif hareket olarak ortaya ç›km›fl, M›s›r, ‹srail ile bar›fl anlaflmas› imzalam›flt›r. ‹ran devrimi sonras› bölgeye yönelik tüm dikkatler körfeze yönelmifltir. Ayr›ca sekiz y›l süren ‹ran‹rak savafl› da, Filistin sorununa olan ilgiyi hergeçen gün azaltt›¤› gibi, art›k Filistinliler kendi bafllar›na b›rak›lm›flt›r. Bundan dolay›d›r ki 1987´de bafllayan intifada bir nevi Filistinlilerin dünyan›n unuttu¤u
islam coğrafyası
Filistin sorunun merkezinde Kudüs önemli bir yer tutuyor ciddî bir soruna bir tepki mahiyetindedir. Ancak intifadan›n yo¤unlaflmas›ndan sonrad›r ki, dünya tekrardan Filistin sorunuyla ilgilenmeye bafllam›flt›r. Dördüncü safha olarak nitelendirdi¤imiz bu safhada, uluslararas› ve bölgesel aktörlerin gerçekten bar›fl yapmak isteyip-istemedi¤i ciddî bir flekilde tart›flmaya aç›kt›r. Ayn› fley ‹srail için de sözkonusudur. Daha önceleri ‹srail ile görüflmeye bile karfl› ç›kan Filistinli liderlerin bu dönemde bar›fla en istekli taraf olmalar›, hergeçen günün asl›nda kendilerine zarar verdi¤ini anlamalar› sonucudur. Buna karfl›l›k, art›k 1990 sonras› dönemde, Arap devletleri Filistini eskisi kadar desteklememektedirler. Aksine yer yer ‹srail ile flört etme ve mümkünse bar›fl anlaflmas› imzalama teflebbüsü içine girmifllerdir. Dolay›s›yla Filistin taraf›n›n kabul edilebilir bir bar›fl› destekleyen tavr›, bir nevi denize düflenin y›lana sar›lmas› hikayesine benzemektedir. Arka planda bar›fl isteyen taraf, Filistin taraf› olmas›na ra¤men, Filistin idaresinin özellikle bar›fl istemeyen taraf olarak gösterilmeye çal›fl›lmas› da tamam›yla ‹srail stratejisinin bir ürünü olup, hakl› konumdaki Filistini, haks›z duruma düflürmüfl ve zay›flatm›flt›r. Ayn› flekilde Filistin liderlerinin temsil mefl-
ruiyeti s›n›rl› olan Kudüs konusunda taviz vermeye zorlanmas› da Filistini zor durumda b›rakmak için özellikle uygulanan baflka bir stratejidir. Genel olarak bak›ld›¤›nda bu dört safhan›n her birinde ciddî bir söylemsel dönüflüm olmufltur. Birinci safhada, Filistin sorunu bir ‹slamî sorun olarak görülmüfltür. 1948 sonras› dönem ayn› zamanda Nasser liderli¤inde Arap milliyetçiliginin yükselifli oldu¤u için Filistin sorunu Arap milliyetçili¤i aç›s›ndan de¤erlendirilmifl ve bir Arap sorunu olarak görülmüfltür. Üçüncü safha daha çok ulusal ç›karlar›n devreye girdi¤i ve herkesin bir nevi kendi bafl›n›n çaresine bakt›¤› bir dönemdir. Yaser Arafat liderli¤indeki FKÖ`nün hem Arap dünyas›nda, hem de 1974´te Birleflmifl Milletler nezdinde Filistinlilerin tek temsilcisi olarak kabul edilmesi, Filistinliler için hem bir avantaj hem de bir dezavantaj oluflturmufltur. FKÖ ile birlikte Filistinliler kendilerine ait bir mücadele örgütüne ve temsilciye sahip olmufl olup bu bir avantaj olarak görülebilir, fakat FKÖ´nün ortaya ç›k›fl› bir çok Arap devleti taraf›ndan as›l destek verilmesi gereken bir örgüt olarak görülmemifl, aksine, FKÖ, “Filistin için mücadele ediyor art›k biz kendi iflimize bakal›m” türü bir anlay›fla yol açm›flt›r. Bu durum,
özellikle Arap devletlerinin ulusal ç›kar merkezli Filistin sorununa yaklafl›mlar›n› dolayl› olarak mesrulaflt›rm›flt›r. Birinci intifada sonras›ndan günümüze kadar olan dönem de ise, daha çok görünüflte bar›fl taraftar›, ama asla bar›fl› istemeyen bir tür iki yüzlü bir yap› arz eder. Art›k taraflar için bar›fl, farkl› anlamlar tafl›maktad›r. Arap devletlerinin Filistin için destekleri sözden öteye geçmemektedir. Buna bir de Filistin içinde yaflanan liderlik çat›flmas› ve HamasFKÖ çekiflmesi eklenince, Filistin sorunu sadece kendi haline b›rak›lmam›fl, ayr›ca kendi kendisini bitiren bir hal alm›flt›r. Filistin sorunu, bugün için bir çok aç›dan beflinci bir safhan›n efli¤indedir. Bu safha, Filistin bölgesinin tamam›yla ‹srail kontrolü alt›na girmesinden, bir iç savafla, ya da bölgesel bir savafl›n fitilini yakacak küçük bir k›v›lc›ma kadar bir çok yöne gidebilir. Filistinliler aç›s›ndan Hamas ve FKÖ çekismesinin ötesinde, yeni bir ulusal stratejinin gelifltirimesi her aç›dan art›k bir ihtiyaçtan öte zaruret haline gelmifltir. Özellikle Irak savafl› sonras›, bölgesel dengelerin ciddî flekilde de¤iflti¤i flu günlerde Filistinin, küçük hesaplara kurban gitmesi en az bir kaç ony›l›n daha heba olmas›na yol açabilir. IGMG P E R S P E K T I V E 11
islam coğrafyası
Kamu hizmeti
Nijer Yusuf Z‹YA • yza301@hotmail.com sim benzerli¤inden dolay› Nijerya ile kar›flt›r›l›r. Nijerya ile komflu, ama Nijer farkl› bir ülke. Bat› Afrika’n›n tam ortas›nda, denize k›y›s› olmayan Nijer’de yaflayan 12 milyon insan›n yüzde 99’u Müslüman. Ço¤umuzun, k›rk sene düflünsek, gitmeyi akl›m›za getirmeyece¤imiz bir Afrika ülkesi. Herkes Amerika'ya, Avrupa’ya, ‹ngiltere'ye gidip seyahat yapmay› planlarken, Paris'te Eyfel kulesini, New York sokaklar›n›, Londra'da kitapç›lar› gezmeyi düflünürken, az say›da insan›n akl›na gelen bir yer buras›. Baz›s›n›n sömürmek için, baz›s›n›n ise Allah r›zas› için akl›na gelen yerlerden. 1960 y›l›na kadar Frans›z sömürgesi olan Nijer’in, bu ülke ile hala yak›n iliflkileri var. Ülkedeki madenleri Frans›z firmalar› iflletiyor. Nijer, Etiyopya’dan sonra dünyan›n en fakir ikinci ülkesi. Burada yoksulluk, açl›k, hastal›k, ilaçs›zl›k yüzünden hayatlar erkenden sönüyor. Yavafl yaflay›p genç ölenlerin ülkesi Nijer. IGMG ve çeflitli kurulufllar buraya elden geldi¤ince yard›mlar›n› ulaflt›rmaya çal›fl›yorlar. Buna ra¤men ‘Yok’ kelimesi ile biten cümleler kurmak, Nijer’i anlatmak için kullan›labi-
‹
12
IGMG P E R S P E K T I V E
lecek en anlaml› cümleler. Burada ifl yok, afl yok, sanayi yok, sa¤l›k yok, okul yok… Buras› 38.500 kifliye sadece bir doktor düflen bir ülke. Genel Bilgiler Bat› Afrika ülkelerinden olan Nijer, kuzeyden Cezayir ve Libya, do¤udan Çad, güneyden Nijerya ve Benin, bat›dan Burkina Faso ve Mali ile çevrilidir. Resmi ad› Nijer Cumhuriyeti, baflkenti nüfusu yaklafl›k 700 bin olan Niamey flehridir. Di¤er önemli flehirleri Zinder, Maradi, Tahua, Dosso, Agadez olarak s›ralanabilir. Burada parantez aç›p, Nijer’in kuzeyde yer alan en önemli kentlerinden biri olan Agadez’in, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Bat› Afrika’da ulaflt›¤› en uç nokta oldu¤unu söyleyelim. 1911-12 y›llar› Trablusgarp Savafl›’na kadar Osmanl›’ya ba¤l› olan bu bölge, savafltan sonra Fransa’n›n hakimiyetine geçmifl olmas›na ra¤men, Osmanl› döneminde saray ve camilerin infla edildi¤i Agadez flehrinin valisinin halen Osmanl›’ya ba¤l› olduklar›n› ifade etmesi dikkat çekicidir. Nijer’in yüzölçümü 1.276.000 km2’dir, yani alan olarak Türkiye ve Almanya’dan çok daha bü-
yük bir alan sahiptir. Ancak topraklar›n›n yüzde 90’a yak›n› çöllerle kapl›d›r. Nüfusu ise 2005 y›l› tahminlerine göre 12 milyon kadard›r. Genç yaflta ölenlerin ülkesi dedi¤imiz Nijer’de ortalama ömür 42 y›l iken, ilgili raporlar do¤rultusunda, çocuk ölüm oran›nda dünyada birinci s›rada yer almaktad›r. Etnik yap› olarak Nijer nüfusunu s›ras›yla % 52 Hausalar, %18 Songaylar, %10 Fulaniler, %9 Tuaregler, %4.3 Kanuriler, %2.4 Çad Araplar› oluflturur. Onlardan sonra her birinin oran› %1'den daha az olan Tebular, Kanembular ve Budumalar gelir. Bunlar›n d›fl›nda kalanlar küçük etnik unsurlard›r. Halk aras›nda Hausa, Songay, Fulani ve Tuareg dilleri gibi yerel diller de konuflulurken, Frans›z sömürgesi hat›ras› olarak ülkenin resmî dili Frans›zca’d›r. Yine Frans›z sömürgesinin etkisiyle halk›n % 98'i Müslüman olmas›na karfl›n devletin resmi dini yoktur. Ancak Müslümanlar›n geneli Sünni ve Malikidir. % 0.35 oran›nda Hristiyan vard›r. Nijer tarihine bak›fl Tarihi kaynaklarda ‹slamiyet’in bugünkü Nijer topraklar›na 10. yüzy›l
islam coğrafyası
Nijer’de ulafl›m sonlar›na do¤ru Berberiler vas›tas›yla ulaflt›¤› yer almaktad›r. Ancak çok eskiden beri Nijer topraklar›n›n bir k›sm›na hükmeden Gao ‹mparatorlu¤u'nun 6. kral›n›n ad›n›n Za Ali Fay olmas› bu belde halk›n›n çok daha önceden ‹slam ile tan›flm›fl olabilece¤i ihtimalini ortaya ç›karmaktad›r. Kuvvetli olan ihtimal de Nijer halk›n›n ‹slâm'› daha 7. yüzy›lda Ukbe bin Nafi'in Kuzey Afrika'da gerçeklefltirmifl oldu¤u fetihlerin hemen arkas›ndan tan›d›¤›d›r. ‹slam buralarda yay›lmaya bafllad›¤›nda Nijer topraklar›n›n Bat› kesimleri Gao ‹mparatorlu¤u'nun yönetimindeydi. Bu dönemden sonra bölge farkl› flekillerde Müslümanlar›n hakimiyetinde bulundu. Nijer topraklar› 19. yüzy›l›n sonlar›nda Frans›z sömürgeciler taraf›ndan iflgal edildi ve 3 A¤ustos 1960 tarihine kadar Frans›z iflgalinde kald›. Frans›z sömürgeciler Nijer'in ba¤›ms›zl›¤›n› tan›makla asl›nda bu ülkeden elde etmekte olduklar› ç›karlardan bir fley kaybetmediler. Zira Nijer ba¤›ms›zl›¤›na kavuflmufl olmakla birlikte halen Fransa'n›n siyasi ve ekonomik bask›s› alt›ndad›r. Nijer’de ‹slam Nijer Müslümanlar› dindarl›klar›yla bilinirler. Ancak di¤er Afrika ülkelerinde oldu¤u gibi Nijer'de de sömürge döneminde uygulanan cahillefltirme politikas› Müslüman halk›n dinini yeterince ö¤renmesini engellemifl. Dolay›s›yla bilgi yetersizli¤i dini yaflant›lar›n› da etkilemifl. Ba¤›ms›zl›k sonras›nda kurulan ‹slami kurulufllar halk›n yeniden bilgilendirilmesi ve ‹slâm'› do¤ru bir flekilde anlay›p yaflamas›n›n sa¤lanmas› için çal›-
IGMG okul açm›flt› fl›yor. Üniversite ça¤›ndaki gençlerden üniversiteye kay›t yapt›ranlar›n oran›n›n sadece % 1 ve okuma yazma bilenlerin oran› ise yaln›zca % 14 olan Nijer'de ‹slâm Konferans› Örgütü'nün yard›mlar›yla kurulmufl olan ve Frans›zca'y› resmi dil olarak kabul eden Afrika ülkelerinden Müslüman ö¤rencilerin e¤itim gördü¤ü bir ‹slâm Üniversitesi bulunuyor. Üniversitede Arapça ve Frans›zca ö¤retim yap›l›yor. Nijer ve baflkente dair Ülkenin tek havaalan› olan Niamey havaalan›nda karfl›lafl›lan manzara, ülkenin durumu hakk›nda hemen bir fikir verir insana. Sadece uçak seferlerinin oldu¤u günlerde bir hareketlili¤in yafland›¤›n› Niamey havaalan›, s›rtlar›nda çuvallar ve eski valizleri bulunan yolcular› ile Anadolu’da bir ilçenin otobüs garaj›n› and›rmaktad›r. Yeni yeni asfalt yüzü görmeye bafllam›fl caddeleriyle baflkent Niamey, uzun y›llar sömürülmenin ve dikta yönetimlerinin izlerini tafl›rken, barakalar, kerpiç evler ve otlardan yap›lm›fl kulübelerden oluflmaktad›r. ‹nsan›n görmeyi bekleyece¤i caddeler, ma¤azalar, binalar bu baflkentte yok denecek kadar azd›r. Bir iki büyük resmi bina; ihtiyaç malzemelerinin adeta tek kullan›ml›k olarak sat›ld›¤› küçük baraka dükkanlardan ve birkaç kilo yada bir iki avuç tah›l, pirinç yada so¤an gibi yiyecek maddelerinin sat›ld›¤› tezgahlardan oluflan pazaryeri; ve ülkenin belki de en önemli hayat kayna¤› say›labilecek olan, flehrin ortas›ndaki nehir, buran›n baflkent oldu¤unun küçük belirtileridir. Nijer'in sadece bir nehri var. Herhalde bir tane oldu-
¤undan ad› Nijer nehri. K›y›s›nda erkeklerin çamafl›r y›kad›¤›n› görürseniz, ev ifllerini bölüflmüfller, çamafl›r erkeklere düflmüfl diye düflünebilirsiniz. Fakat bunu yerli birine sorarda, nehrin k›y›s›nda çamafl›r y›kayanlar›n asl›nda ifl yapt›klar›n›, Avrupa'dan getirilen kullan›lm›fl elbiseleri y›kay›p kurutup ve sonra pazarda satt›klar› cevab›n› al›rsan›z sak›n flafl›rmay›n. Nijer’in yan› s›ra birço¤umuzun ad›n› bile duymad›¤›m›z ülkelerde milyonlarca Müslüman, açl›k ve sefaletin pençesinde hayat mücadelesi veriyor. Y›llarca Frans›z sömürgesi alt›nda ezilen, Frans›z kültürüyle yo¤rulan ve flu anda anadillerini b›rak›p Frans›zca konuflan bu insanlar, di¤er ‹slam ülkelerinden ve Müslümanlardan ilgi bekliyor. Bu do¤rultuda IGMG, 3’te 2 si çöllerle kapl›, 12 milyonu bulan nüfusunun tamam›na yak›n› Müslüman olan Nijer’de 8 senedir kurban yard›mlar›na devam ediyor. Milli Görüfl bunun yan› s›ra bugüne kadar baflkent Niamey’de bir okulu hizmete soktu, ülkenin çeflitli yerlerinde toplam 23 su kuyusu açt›, çeflitli zamanlarda g›da yard›mlar›nda bulundu ve halen baflta ilaç olmak üzere farkl› sa¤l›k yard›mlar›na devam ediyor.
Kaynaklar: - “Nijer”, M. Ahmet Varol, Vahdet dergisi, Nijer dosyas› - “Nijer’den sevgilerle”, Mehmet fieker, 12.03.2007 Yeni fiafak - “Osmanl› kenti Agadez”, Ahmet Kay›r, Milli Gazete 11.11.2007 - “Nijer’de ›fl›k”, Makale, Nükhet Teker, 10.09.2007 ihh.org.tr - “Ölüm döfle¤i gibi bir ülke: Nijer”, Makale, Mevlüt YILDIRIM, dosteli.org.tr IGMG P E R S P E K T I V E 13
toplum
PISA: Sosyal konum okullardaki baflar›ya etki ediyor Ünal KOYUNCU • ukoyuncu@igmg.de
ECD taraf›ndan kat›l›mc› ülkelerin e¤itim durumunu araflt›ran PISA(*), 15 yafl›ndaki ö¤rencilerin matematik, fen bilimleri ve okuma alanlar›ndaki becerileri hakk›nda bilgi veriyor. Araflt›rma program›n›n üzerinde durdu¤u bir di¤er hususu da, ülkede yürürlükte olan e¤itim sistemindeki eksiklikler oluflturuyor. E¤itimin merkezi olan okulun, ö¤renciyi gelece¤e ne kadar haz›rlad›¤›yla ilgili veriler, program çerçevesinde iflleniyor, ülkedeki okul sisteminin e¤itimde eflitlik ilkesi ile ne kadar örtüfltü¤ü sorusuna cevap aran›yor. Okul, ifl hayat› ve günlük yaflamda gerekli olan kabiliyetlerin geliflimine hangi derecede katk›da bulunmaktad›r? Okulda bu do¤rultuda herhangi bir eflitsizlik söz konusumudur? Özellikle de toplumsal s›n›fa dayanan eflitsizlikten bahsetmek mümkün müdür? PISA araflt›rmas›, araflt›rmaya kat›lan ülkelerde bu sorulara cevaplar aramakta, ç›kan sonuçlar do¤rultusunda ilgili ülkelerin e¤itim politikalar›na çözüm önerileri sunmaktad›r. Geçti¤imiz ayda aç›klanan PISA 2006 sonuçlar›na geçmeden önce PISA 2000’in Almanya’da oluflturdu¤u atmosferi hat›rlamakta fayda var. PISA, ilk defa 2000 y›l›nda uyguland›¤›nda Almanya’da büyük bir yank›
O
14
IGMG P E R S P E K T I V E
PISA raporu
uyand›rm›flt›. Zira araflt›rman›n sonuçlar›na göre Almanya, uluslararas› ölçekte orta seviyede bile yer almay› baflaramam›flt›. Yukar›da soru fleklinde s›ralad›¤›m›z araflt›rma hedefleri göz önünde bulunduruldu¤unda elde edilen sonuç, Almanya aç›s›ndan düflündürücüydü. Geliflmifl ülkeler aras›nda yer alan Almanya’n›n e¤itim sistemindeki aksakl›¤› yans›tan bu sonuç, ülkenin gelece¤ine dair bir tak›m endifleleri de beraberinde getirdi. Nitekim ülkenin geliflmifllik düzeyinin gelecekte de devam etmesi, e¤itim sisteminin bu seviyeyi devam ettirebi-
lecek düzeyi ile yak›ndan alakal› bulunuyor. Ayn› flekilde e¤itim sisteminin ülkedeki gençlerin tamam›n› hayata kazand›rabilmesi, dünyan›n önde gelen ülkelerinden olan Almanya aç›s›ndan önemlidir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda PISA 2000 araflt›rmas›nda ortaya ç›kan endifle verici bir di¤er sonuç, alt s›n›fa mensup ö¤rencilere iliflkin tespitlerdi. Göçmen kökenli ö¤rencilerin de yer ald›¤› bu kesimle ilgili ortaya ç›kan olumsuz sonuç, e¤itim sisteminin eflitlik ilkesinden uzaklaflt›¤›n› göstermekteydi. Dolay›s›yla hayat›n di¤er alanlar›nda yaflanan zengin-fakir aras›ndaki uçurumu, e¤itim sisteminde de görebilmek mümkündü. 225 okulda 5000 ö¤renci üzerinde yap›lan PISA 2006 araflt›rma sonuçlar›n›n aç›klanmas›n›n ard›ndan yap›lan de¤erlendirmelerde öne ç›kan yaklafl›m, PISA 2000 ile yap›lan k›yaslamalard›r. Öyle ya, geride b›rak›lan 6 y›ll›k sürenin ard›ndan sorulacak en do¤al soru, e¤itim alan›nda hangi yöne do¤ru bir geliflmenin yafland›¤› sorusudur. Bak›fl aç›s›na göre de¤iflen yorumlarda bir taraftan genel bir iyileflme e¤ilimden bahsedilirken di¤er taraftan ayn› sorunlar›n devam etti¤ine iliflkin tespitler yap›l›yor. PISA 2000 ile yap›lan genel k›yaslamalarda olumlu geliflmelerin yafland›¤›
toplum
Baflbakan, genç k›zlar›n Fen Bilgisi derslerine ilgisini art›rmak için devrede ortaya ç›k›yor. Genel alandan özel alana kay›ld›¤›nda ayn› geliflmelerden bahsetmek pek de mümkün de¤il. Alt s›n›fa mensup ö¤rencilerin e¤itim hayat›nda gördükleri haks›zl›k, sistematik olarak devaml›l›¤›n› sürdürdü¤ü görülüyor. Ancak, kamuoyunun araflt›rmada elde edilen genel iyileflmeye odaklanmas›n›n sonucu, bu alandaki zaafiyet göz ard› ediliyor. PISA 2006’n›n yineledi¤i tespit, ö¤rencinin mensup oldu¤u sosyal s›n›fla okulda gösterdi¤i baflar› aras›ndaki iliflkinin, Almanya’da di¤er ülkelere k›yasla yüksek oldu¤u tesbitidir. Bunun anlam›, gelir ve yaflam flartlar› yüksek düzeyde olan bir aileye mensup ö¤renciyle karfl› tarafta yer alan, yani geliri düflük ve hayat flartlar› k›s›tl› olan bir aileye mensup bir ö¤renci aras›nda ciddiye al›nmas› gereken bir baflar› fark›n›n olmas›d›r. Gerek okul derslerinde elde edilen notlar ve gerekse de Gymnasium ile Hauptschule ö¤rencileri aras›ndaki s›n›f farkl›l›klar› bu tespitin alt›n› çiziyor. Öte taraftan, fen bilimlerine olan ilginin, araflt›rma sonucunda dile getirildi¤i gibi, de¤iflik kesimlere mensup ö¤renciler aras›nda eflit seviyede oldu¤u dikkate al›nd›¤›nda, sistemdeki eflitsizlik daha da bir anlam kazan›yor. PISA 2006 sonuçlar›nda yer verilen bilgiye göre Gymnasium’daki
ö¤renciler fen bilimlerinde temel bilgilere sahipken, Hauptschule’daki ö¤rencilerin %40 oran›ndaki bir kesimi bu bilgilere sahip de¤ildir. Buna göre ayn› ilginin olmas›na ra¤men eflit imkan ve flartlara sahip olmayan ö¤renciler, sistemin ortaya koydu¤u ay›r›c› ve ayr›mc› uygulamalardan dolay› elenmekte ve baflar›s›zl›¤a sevkediliyor. Bu bilgiler, alt s›n›fa mensup ve göç kökenli ö¤rencilerin e¤itim politikas›nda teflvik edilmesi gerekti¤i kanaatini de pekifltiriyor. PISA 2006 araflt›rmas›n›n odak noktas›n› fen bilimleri oluflturuyor. Fen bilimleriyle iliflkili teknik meslek ve ifl alanlar›n›n önümüzdeki y›llarda ifl gücü ihtiyac›n› giderebilmesi, ö¤rencilerin bu alana yönelik ilgi göstermesine ba¤l›. Fizik ve Kimya gibi derslerde yap›lan deney ve benzeri pratik derslerin bu ilgiyi art›rd›¤›, raporda vurgulan›yor. Raporda, bu çerçevede araflt›r›lan di¤er konular, ö¤rencilerin fen bilimlere olan ilgisi, haftal›k ders saati ve okulun sahip oldu¤u teknik altyap› konular›yd›. Almanya’da, araflt›rmaya kat›lan ö¤rencilerin %35’i haftada iki saatten az fen bilimleri dersi ald›klar›n› belirtirken, %32 civar›nda bir kesim, kat›ld›klar› haftal›k fen bilimleri dersinin dört saat oldu¤unu bildirirken, buna ek olarak derslerde, ö¤rencinin fen bilimle-
re olan ilgisini art›r›c› deneyler ve grup çal›flmas›, di¤er ülkelere k›yasla orta derecede yap›l›yor. Dersin kalitesini art›ran bu tür metodlarla gözetilen hedef, ö¤rencinin kendi bafl›na deneylerde bulunabilmesi, ortaya ç›kan sonucu de¤erlendirebilmesi ve elde edilen bilgileri günlük hayata aktarabilmesidir. PISA 2000 araflt›rmas›n›n ana temas› olan okuma kabiliyetinde genel olarak bir iyileflme e¤ilimden bahsediliyor. PISA 2006’n›n ortaya koydu¤u bu durum, bu dalda afla¤› seviyede ö¤rencilerin bulunmad›¤› anlam›na gelmiyor. Aksine, okuma alan›nda beklenen seviyede olmayan ö¤rencilerin teflvik edilmesi, e¤itim politikas›n›n önemli bir hedefi olmak durumundad›r. Okuma kabiliyetinde görülen iyileflme, ö¤rencilerin Matematik kabiliyetinde gözükmüyor. Bir önceki araflt›rman›n a¤›rl›k verdi¤i alan olan Matematik’de, daha çok istikrarl› bir geliflmeden bahsediliyor. Bunun anlam›, son araflt›rmada elde edilen sonucun korundu¤u gerçe¤idir. (*)
PISA, Programme for International Student Assessment, Uluslararas› ö¤renci ölçme program›n›n›n k›salt›lm›fl›d›r. PISA Araflt›rmas› 3 y›lda bir yap›lmaktad›r.
IGMG P E R S P E K T I V E 15
teşkilat
IGMG Hac Organizsayonu hacıları
38. Hac organizemiz baflar›yla tamamland› ‹slam’›n befl temel ibadetinden biri olan Hac ibadetlerini ifa eden Müslümanlar mukaddes beldelerden döndüler. ‹slam Toplumu Milli Görüfl Hac Organizesi de, 13 Ocak’ta son kafile-
‹slam dünyas›n›n kalbi... 16
IGMG P E R S P E K T I V E
sinin dönüflü ile bu y›lki organizaslonunu tamamlam›fl oldu. Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’dan yaklafl›k 6 bin hac›ya hizmet veren IGMG Hac Organizesi bu y›l da, yap-
t›¤› hizmetlerle an›l›yor. IGMG Hac Organizesi bu sene 41 kafileye hizmet vermiflti. Arafat, Müzdelife ve Mina’daki organizeli ve programl› çal›flmalar› ile hem hac›lar›n hem de Suudî yetkililerin takdirine mazhar olan IGMG Hac Organizasyonu yaklafl›k 30 kiflilik sa¤l›k bir ekibi ile de hizmet verdi. Organizeyi yerinde görmek ve teflekkür etmek amacyla de, Suudî Arabistan Hac Bakanl›¤› IGMG Hac Organizasyonu idaresini ziyaret etti ve hac›lar›m›zla görüfltü. IGMG Hac Organizsayonunun hizmetlerini her zaman takdir ettiklerini bildiren Hac Bakanl›¤› Müessese Genel Müdürü Abdulah bin Omar Alaaddin, Genel Müdür Yard›mc›s› Dr. Nebil bin Gammelabid, Cemarat (fieytan Tafllama alanlar›)
teşkilat
Lebbeyk Allahumme Lebbeyk... Müdürü Dr. Vassil bin Salih Halebî, Müsessese Yetkililerinden Tarik Muhammed Ankavî’den oluflan Bakanl›k heyeti önce Mekke’deki IGMG Hac Organizasyonu Merkezi’ni ziyaret etti. Hac Genel Koordinatörü Kemal Ergün ve Mekke Organizasyonu sorumlusu Cengiz Da¤deviren baflta olmak üzere di¤er yetkililer ile görüflen heyet, burada özellikle, 24 saat yay›n yapan IGMG Hac TV, haberleflme ve Internet Cafe birimi ile sa¤l›k hizmetlerinin yürütüldü¤ü bölümü ziyaret ederek bilgi ald›lar. Bu görüflmelerden sonra IGMG çad›r›na geçip burada hac›larla da özel görüflmeler yapan heyet, böylece IGMG Hac Organizasyonu hizmetlerini hac›lar›m›zdan da dinleme imkan› buldular. IGMG çad›r›nda hac›lar›m›za hitap eden ve kutsal ibadeti yerine getirmek için gelen hac›lar› ve verdi¤i hizmetlerden dolay› IGMG Hac Organizesini tebrik eden heyet, Bakanl›¤›n, hac ibadetinin yerine getirilmesi için hizmetlerini art›raca¤›n› bildirdi. Bu arada, IGMG Hac Organizasyonu gelecek y›l Hac haz›rl›klar›na da flimdiden bafllad›.
Müessese Genel Müdürü Abdullah bin Ömer Alaaddin
Hac Bakanl›¤› yetkilileri IGMG çad›r›nda IGMG P E R S P E K T I V E 17
teşkilat
Meadow Heights Camii tamamlandı
Avustralya Meadow Heights Camii hizmette Avustralya Millî Görüfl Teflkilatlar› (AMGT) taraf›ndan yapt›r›lan Meadow Heights Camii’nin ek binalar›n›n yap›m› da tamamlanarak hizmete girdi. IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan’›n da kat›ld›¤› bir törenlere hizmete giren camiin külliyesi bölgedeki müslümanlara hizmet veriyor. Aç›l›fla, Türkiye’den Urfa eski Belediye Baflkan› ve Milletvekili ‹brahim Halil Çelik, AMGT flube ve bölge temsilciler, Melbourne’de faaliyet gösteren ‹slamî Cemiyet yöneticileri ve birçok Müslüman toplumu temsilcileri de kat›ld›. Aç›l›fl merasimi Kur’an-› Kerim ve AMGT Genel Baflkan› Celal Varsan’›n selamlama ve bilgilendirme konuflmas›yla bafllad›. AMGT Genel Baflkan›, cami ve külleyenin yap›l›fl aflamas› hakk›nda bilgi vererek, bu süreçte karfl›laflt›klar› zorluklar› ve toplumun her kesiminden hay›rseverlerin bu zorluklar› aflmada yapt›klar› hay›r ve yard›mlar› anlatarak teflkilat ad›na herkese teflekkür etti. Törene kat›lan IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan, Avrupadaki müslüman kardefllerinin selam›n› ileterek sözlerine bafllad›. Karahan, ‹slam ümmetinin birlik ve beraberli¤ine vurguda bulunarak Millî Görüfl 18
IGMG P E R S P E K T I V E
Cemaat, namaz› bekliyor Teflkilatlar›’n›n gerçeklefltirdi¤i hizmet ve faaliyetleri tebrik etti. Karahan bugün gelinen noktan›n yeterli görülmemesi gerekti¤ine iflaret ederek daha büyük hedefler için çal›fl›lmas› gerekti¤ini sözlerine ekledi. Program›n devam›nda bölge eski Belediye baflkan› olan ve cami arsas›n›n al›m ve devrinde destek büyük eme¤i olan Türk Toplumu üyesi Burhan Yi¤it de bir konuflma yaparak, bir
IGMG Genel Baflkan› Karahan
zamanlar arsa al›m› ve temel at›lmas› için çaba gösterdikleri bu güzel mekan›n, bu gün bu aflamaya gelmesinden memnuniyet ve gurur duydu¤unu dile getirdi. Daha sonra kürsüye davet edilen Urfa eski Belediye Baflkan› ve Milletvekillerinden Say›n ‹brahim Halil Çelik bu güzel ortamda bulunduklar›ndan dolay› çok mutlu olduklar›n› ve uzun süredir devam ettirdi¤i konuflmama orucunu Avustralya k›tas›nda bozmaya karar verdi¤ini ve bundan sonra Türkiye’ye döndü¤ünde de Hakk u¤runa konuflmaya devam edece¤ini dile getirerek, tüm dünyada oldu¤u gibi, Müslüman cemiyetlerimizin burada da birlik ve beraberlik içinde birbirlerine destek vererek birlikte çal›flmalar› ve hizmet etmeleri tavsiyesinde bulundu.
teşkilat
Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar› topland›
IGMG Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar› toplant›s› yap›ld›. toplant›ya, Bölge E¤itim, Çocuk Kulübü ve Gençlik Baflkanlar› da kat›larak, y›ll›k çal›flma program›n› müzakere ettiler. Yap›lan yoklamay› müteakiben Kad›n Kollar› Baflkan› Zehra Dizman toplant›ya kad›lanlar› yapt›klar› gayretli çal›flmalardan dolay› tebrik etti ve hizmetlerin yürütülmesinde Muhammed ‹kbal’in “Dünyan›n gidiflat›ndan müslüman sorumludur” sözünü hat›rlay›p ona göre bir çal›flma yap›lmas›n› istedi. “Bizler de olumsuz gördü¤ümüz hususlar› flikayet etmek yerine, toplumun islah› için katk›lar›m›z› ortaya koymak zorunday›z,” uyar›s›n› yapan Dizman, “Bizler kötülüklerden flikayet yerine, birimlerimizi ve kabiliyetlerimizi bir araya getirerek, sa¤lam ve güçlü halatlar›n yüksek dalgalara ra¤men gemileri karaya ba¤lad›¤› gibi, toplumumuzu f›rt›nal› gidiflattan Allah’›n izniylekoruyabiliriz, ” dedi. Toplant›ya IGMG Genel Sekreteri O¤uz Üçüncü de kat›larak IGMG Genel Sekreteri O¤uz Üçüncü de toplant›ya ifltirak etti ve Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar›’n›n dilek ve temennilerini dinleyerek sorular›n› cevapland›rd›. Sosyal Hizmetler Baflkan› Ali Bozkurt da Kurban Kampanyas› baflta olmak üzere IGMG hizmetlerinden bahsetti. IGMG Kad›n Kollar› Toplant›s›nda ‹lahiyatc› Melek fiahin Müslüman›n, insanl›¤›n saadetine hizmet gibi önemli bir mesuliyeti oldu¤unu, bu mesuliyeti gere¤i gibi ifa edenlerin hesaps›z bir mükafata nail olaca¤›n› vurgulayan bir seminer verdi.
Kad›n Kollar› toplant›s› Genel Merkez Kad›n Kollar› Birim Baflkanlar›, birimlerin yapt›¤› çal›flmalar hakk›nda bilgi verirken, çal›flma y›l› içerisindeki programlar›n› sundular. Çal›flmalarda, Aç›k Cami Günlerindeki hizmetler ve elde edilen tecrübeler ›fl›¤›nda gelecek programda yap›lmas› gereken konular da görüflülürken ve Hati-
belik Yar›flmas›n›n belirlenen tarihte yap›laca¤›› teyid etdildi. Gençlik Baflkan› N. Ulup›nar’›n tamamlanan ‘Gençlik Projesi: Fit For Life’ program›n›n faaliyete geçirilmeye haz›r oldu¤unu belirtti¤i toplant›da, ‘K›sa Film Yar›flmas›’ ve Çocuk Kulübü’nün çal›flmalar› da de¤erlendirildi.
Çocuk Kulübü Baflkanlar› IGMG P E R S P E K T I V E 19
teşkilat
Bangladefl
Bir Kurban, binlerce dua... Bir Kurban, binbir dua... Dünya Müslümanlar›n›n bir ümmetin
Komor Adaları 20
IGMG P E R S P E K T I V E
ferdleri olarak birbirleriyle olan dayan›flmas›n› ve kardeflliklerinin
simgeleyen bu cümleler asl›nda, ‹slam Toplumu Millî Görüfl Kurban Kampanyas›’n›n hedefi idi. Müslümanlar aras›nda dünya çap›nda bir dayan›flma, para veya yiyecek yard›m›ndan çok daha önemliydi. IGMG Kurban Kampanyas› ile dünyaya “Müslümanlar elbetti ki kardefltirler.” (Hucurat Sûresi [49:10]) emr-i ilahîsine uyarak Müslümanlar›n kardefl oldu¤u ve bir vücudu and›ran bir ümmet oluflturduklar› mesaj› tafl›nıyordu. Yine Rasulullah (s.a.v.)’›n flu hadisinde belirtti¤i gibi: “‹man edenler bir vücudun azalar› gibidir. Bu azalardan biri a¤r›rsa, bu ac›y› vücudun kalan›
teşkilat
Benin da hisseder.” (Buhârî, Âdâb, 27) Kampanyan›n düzenlendi¤i her ülke ve bölgede, kardefllik ve dua vard›. Zaten bu kampanyanın amacı, açları, yoksulları ve ihtiyaç sahiplerini doyurmak de¤il, sadece Allah rızası için Kurban kesip bu kurbanlıkları da¤ıtmaktı. Biliyoruz ve bilmek zorunudayız ki, nitekim ayrıca Kurbanların “Ne etleri ne de kanlar› Allah’a ulafl›r, O’na ancak takvalar› ulafl›r...” (Hac Sûresi [22:37]) ayetine binaen, bu Kurban etlerinin Allah için bir anlam› yoktur. O’nun için önemli olan kurban› kesen kiflinin tutum ve davran›fllar› ve en önemlisi niyeti önemli idi. Bu Kurban sahibi olan kifli takva sahibi ise, Allah o kurban› kabul eder. Bundan dolay› Avrupa’dan binlerce Müslüman’›n temsilcisi olarak kurban ba¤›fllar›n› al›p kardefllerinin yanına giden yüzlerce görevli, samimiyet ve Allah korkusu ile bu Kurbanları onlar› yerlerine ulaflt›rdılar. ‹slam Toplum Millî Görüfl Kurban Kampanyasında 73 bin 938
Mozambik
Surinam IGMG P E R S P E K T I V E 21
teşkilat
Etyopya kurban ba¤ıflı yapıldı. Tahminen de 87 bin 480 kurban kesim ve da¤ıtımı yapıldı. Ancak bu rakam, tam olarak Kurban kesim ve da¤ıtım görevlilerinin son raporlarını sunduktan sonra belirlenecek. Dergimizin yayına girdi¤i anda bu görevliler daha henüz dönmemifl oldukları için rakamlar, yapılacak olan Kurban Görevlileri toplantısında kesinlik kazanacak. IGMG Kurban Kampanyası top-
Kırgızistan 22
IGMG P E R S P E K T I V E
lam 73 ülke ve bölgede düzenlendi. 197 gönüllünün her türlü zor iklim ve bölge flartlarında kesim ve da¤ıtım görevlisi olarak hizmet verdi¤i Kurban Kampanyası’nda yaklaflık olarak 750 kifli görev aldı. Bu seneki kampanyaya yeni ülkeler de eklendi. Burundi, Cibuti, Komor Adalar›, Tayland, Güney Burma, Hindistan Filipinlerin Mindanao adası (Moro) gibi yeni ülke ve bölgeler olan bu yerlere ilerideki
kampanyalarla yeni ülke ve bölgeler eklenecek. IGMG Kurban Kampanyası’nda bazı ülke ve bölgelere ise a¤ırlık verildi. Bu sene a¤ırlıklı olarak yapılan Kurban Kampanyasının düzenlendi¤i ülkerin baflında Türkiye ve Bangladefl geliyor. Bangladefl, Kurban Bayramı öncesinde büyük bir fırtınaya maruz kalmıfl ve çok sayıda kifli ölmüfltü. Pakistan ile Keflmir’in yanı sıra Etyopya, Burma-Arakan, iç çatıflmaların sürdü¤ü Sudan ve Yemen de Kurban Kampanyası’nın a¤ırlıklı olarak yürütüldü¤ü ülkeler arasında yer aldılar. Avrupa’da, baflta Bosna-Hersek ve Kosova olmak üzere flu ülke ve bölgelerde Kurban kesim ve da¤ıtımı gerçeklefltirildi: Arnavutluk, Belgrad, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, Sancak, Ukrayna, Macaristan. Asya ülkelerinde ise baflta Türkiye olmak üzere flu ülkeler yer aldı: Afganistan, Azerbaycan, Bangladefl, Burma-Arakan, Çeçenistan,
teşkilat
Güney Bangladefl Da¤›stan, Do¤u Türkistan, Endonezya, Filipinler, Filistin, Gürcistan, Hindistan, ‹ngufletya, Irak, ‹ran, Karada¤, Kazakistan, Keflmir, K.K.T.C., K›r›m, K›rg›zistan, Lübnan, Malezya, Mo¤olistan, Nahç›van, Pakistan, Rusya, Sri Lanka, Suriye, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan, Ürdün, Yemen. Sudan, Etyopya ve Somali’nin yanı sıra Kurban Kampanyası düzenlenen Afrika ülkeleri ise flunlar oldu: Benin, Botswana, Burundi, Burkino Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Eritre, Fas, F.Sahilleri, Gambiya, Gana, Gine, Gine-Bisau, G.Afrika, Kamerun, Komor Adalar›, Kenya, Kongo, Libya, Liberya, Sierra Leone, Malawi, Mali, Madagaskar, M›s›r, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Ogedan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Ruanda, Senegal, Tanzanya, Togo, Uganda. ‹lk defa geçen sene Surinam’da düzenlenen Kurban Kampanyası, Latin Amerika’da Guyana’da düzenlendi.
Türkiye, Gaziantep
Uganda IGMG P E R S P E K T I V E 23
kültür
Beytü’l-Hikme Ömer Faruk ALTINTAfi • ofaltintas@igmg.de
Dünya tarihinin seyri içerisinde kök salm›fl bir gelene¤e ve alem tasavvuruna sahip farkl› toplumlar›n karfl›laflarak etkiliflime girmeleri ve bunun sonuçlar›, özellikle dikkat edilmesi gereken hususlard›r. ‹slâm düflünce tarihi ba¤lam›nda konu ele al›nd›¤›nda, ‹slâm’›n yay›lma döneminde, felsefî veya mistik gelene¤e sahip di¤er medeniyetlerle karfl› karfl›ya geldi¤i bilinmektedir. Sözkonusu karfl›laflma, o döneme kadar belli bir ilmî gelene¤i oluflturmufl Müslüman mütefekkirleri, di¤er dünya alg›lar› ve felsefî görüfllere sahip kültürlere cevap vermek ve kendi inanç ve düflüncelerini savunabilmek için de bu kültürleri çok iyi tan›ma durumu ile karfl› karfl›ya b›rakm›flt›r. Bu etkileflimin nas›l gerçekleflti¤i, Müslümanlar›n, karfl›laflt›klar› fikirlere nas›l yaklaflt›klar›, ne tür tepkiler gösterdikleri ve bu iletiflimin sonucunda ortaya ç›kan ‹slam çerçevesinde mütalaa edilebilecek ilmî geleneklerin nas›l flekillendi¤i gibi sorulara cevap aranmaya çal›fl›lmaktad›r. Konu ba¤lam›nda yap›lan çal›flmalar›n ortaya koydu¤u en önemli sonuçlardan bir tanesi ‹slâm ilim ve kültür tarihinde tercüme ve yüksek 24
IGMG P E R S P E K T I V E
seviyedeki ilmî araflt›rmalar›n yap›ld›¤› Beytü’l-Hikme ad› verilen bir kurumun varl›¤›d›r. ‹lk defa kimin taraf›ndan ve ne zaman kuruldu¤u tart›flma konusu olmakla birlikte, kaynaklar›n ço¤unlu¤u Beytü’l-Hikme’nin Abbasî halifelerinden Memûn taraf›ndan 830’da Ba¤dat’ta kuruldu¤unu kaydetmektedir. Ancak böyle bir yap›lanman›n düflünce ve flahsî teflebbüs olarak Mansur dönemine (754-775) kadar uzand›¤› kaynaklardaki verilerden anlafl›lmaktad›r.
O dönemde Müslümanlar›n, Helenistik, ‹ran, Hint ve di¤er kültürlerle karfl›laflmalar›, bu kültürlerin ilmî ve felsefî eserlerinin Arapça’ya çevrilmesi ihtiyac›n› ortaya ç›kard›. O dönemde Müslümanlar›n, Helenistik, ‹ran, Hint ve di¤er kültürlerle karfl›laflmalar›, bu kültürlerin ilmî ve felsefî eserlerinin Arapça’ya çevrilmesi ihtiyac›n› ortaya ç›kard›. Bu çal›flmlar›n ilk dönemlerde t›p alan›yla s›n›rl› kald›¤›, ikinci Abbasî Halifesi Mansur döneminde ise
tercümeye konu olan metinlerin alan›n›n geniflledi¤i bilinmektedir. Halife Mansur’un kendisinin hadis, f›k›h, dil ve edebiyat gibi geleneksel ilimlerin yan›s›ra, mant›k, felsefe, matematik, geometri, astronomi ve t›p gibi aklî ve tecrübî ilimlere büyük ilgi duydu¤u bilinmektedir. Bu dönemde ünlü kâtip ve mütercim Abdullah ibn Mukaffa baflta Kelile ve Dimne olmak üzere, Hudeynâme, Ayinnâme gibi ‹ran tarihi ve edebiyat› ile ilgili birçok eseri tercüme etmifltir. Bunun yan›s›ra ‹bn Mukaffa Aristo’nun mant›k kitaplar› ile Forfiryos’un ‹sogoji’sini tercüme etmifltir. Ayr›ca Yahya b. Batrik ve o¤lu Yunanca’dan Hipokrat’›n, Calinos’un eserlerini ve özellikle de Batlamyus’un Mecisti’sini de tercüme etmifllerdir. Halife Mansur’un Yunanca, Süryanice, Sanskritçe Farsça’da tercüme ettirdi¤i eserler için kütüphane olarak saray›nda Hizanetü’l-Hikme ad› verilen bir yer tahsis etti¤i, Beytü’l-Hikme’nin çekirde¤ini Ba¤dat’ta kurulan bu kütüphanenin oluflturdu¤u belirtilmektedir. Harun Reflid döneminde (786809) telif ve tercüme hareketinin h›z kazand›¤› bilinmektedir. Kitaba ve ilme çok merakl› olan Harun
kültür Reflid’in imparatorlu¤u üzerinde yaflayan milletlerin alimlerini ve kitaplar›n› toplad›¤› ve hatta ehl-i kitaptan cizye vermek zorunda olanlardan verecekleri paraya karfl›l›k kitap kabul edilebilece¤ini aç›klad›¤› kaynaklarda geçmektedir. Bu dönemde Beytü’l Hikme’de çal›flanlar›n›n say›s›n›n artt›¤›, yabanc› kitaplar›n tercümesinin ciddî olarak bafllad›¤›, daha sistemli ve düzenli bir kurum haline geldi¤i gözlenmektedir. Bütün bu olumlu geliflmelerden sonra Beytü’l-Hikme’yi daha da gelifltirerek adeta bir ilimler akademisi hüviyetine kavuflturan Halife Me’mûn (813833) olmufltur. Halife Me’mûn, 830’larda Bizansl›lar’a karfl› baflar›yla sonuçland›rd›¤› seferden dönerken oralardan toplatt›¤› kitaplar› beraberinde Ba¤dat’a getirmifl, bunun yan›s›ra kütüphaneyi zenginlefltirmek için büyük kaynak ay›rm›fl ve böylece Beytü’l-hikme’yi dönemin en zengin kütüphanesi ve yo¤un ilmî araflt›rmalar›n merkezi haline getirmifltir. Yap›lan araflt›rmalar, Ba¤dat’taki Beytü’l-hikme’nin ba¤›ms›z bir yap› olmay›p saray müfltemilat› içinde çeflitli bölümler ihtiva eden bir bina oldu¤unu göstermektedir. Burada kitaplar›n korundu¤u hücreler, müellif, mütercim, kâtip, müstensih ve mücellitler için ayr›lan odalar ve bir de okuma salonu vard›. Buna göre Beytü’l-Hikme’nin kadrosu, “Sahibü Beytü’l-Hikme” ünvan›yla an›lan bir müdür, müellifler ve mütercimler, bunlar›n em-
rinde çal›flan kâtipler, yaz›lan kitaplar› ço¤altan müstensihler ve mücellitlerden (ciltçi) oluflmaktayd›. Beytü’l-Hikme’yi bizzat görmüfl ve kütüphaneden faydalanm›fl olan ‹bnü’n-Nedim bu konuda çok de¤erli bilgiler vermektedir. Onun tespit etti¤i mütercimler listesine göre Yunanca’dan Süryanice’ye, oradan da Arapça’ya veya do¤rudan Yunanca’dan Arapça’ya tercüme yapanlar›n say›s› k›rk yediyi buluyordu. Farsça’dan tercüme yapanlar on alt›, Sanskritçe’den tercüme yapanlar üç kifli idi. ‹lk dönemlerde bir tercüme bürosu ve bir kütüphane olarak kurulan Beytü’l-Hikme’nin giderek fizikî ve fonksiyonel aç›dan geliflip genifllemifl, özellikle pozitif ilimlerin araflt›r›ld›¤› bir merkez ve bir e¤i-
tim kurum haline geldi¤i görülmektedir. Günümüzden bakt›¤›m›zda Beytü’l-Hikme olgusunun genel olarak etkileri flu bafll›klar alt›nda ifade edilebilir. a- Beytü’l-Hikme, Antik bilim ve düflünce miras›n›n korunmas›na neden olmufltur, nitekim Aristo’nun eserlerinin Bat›’ya intikali Arapça tercümelerinin Latince’ye tercüme edilmesi sayesinde olmufltur. b- Beytü’l-Hikme, ‹slam kültürünün “Alt›n Ça¤›”n›n bafllamas›na, Arapça’n›n evrensel bir bilim dili haline gelmesine, ‹slamî epistemolojinin oluflmas›na vesile olmufltur. c- Ayr›ca, kütüphaneler ve medreselere öncülük etmesi ve Do¤u bilgi ve hikmetinin Bat› dünyas›na intikal etmesi ve bunun neticesinde Bat›’da meydana gelen köklü de¤iflikliklerde Beytü’l-Hikme’nin, tarihin seyrini etkiledi¤i noktalard›r. ‹slam ilim dünyas›na 500 y›ldan fazla kaynak teflkil eden bu merkez 1258’de Mo¤ol hükümdar› Hülâgü taraf›ndan yak›l›p y›k›lm›flt›r. Beytü’l-Hikme kurumu konusunda ayr›nt›l› bilgi edinmek isteyenler kaynakta da belirtilen Mustafa Demirci’nin “beytü’l-hikme” adl› kitab›ndan faydalanabilirler.
Kaynaklar: 1. TDV ‹slam Ansiklopedisi “Beytü’l-hikme” bahsi 2. DEM‹RC‹, Mustafa, Beytü’l-hikme, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1996
IGMG P E R S P E K T I V E 25
kültür
Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi Ünal KOYUNCU • ukoyuncu@igmg.de
‘‘Bat›’n›n meydan okumas›yla karfl›laflan ve ona cevap vermek isteyen Müslümanlar›n gösterebilece¤i üç mümkün tepki vard›. ‹lki Kur’an-› Kerim ve Hadis ›fl›¤›nda ‹slam’›n ilk ‘‘saf‘‘ dönemine gidip Müslümanlar› zay›flatan fleyin sonraki de¤iflmeler, yenilikler ve geliflmeler oldu¤unu ve ‹slam’›n tekrar güçlenmesi için ‘‘selef‘‘in Kur’an-› Kerim ve Sünnet anlay›fl›na dönmek gerekti¤ini iddia eden tepkidir. […] ‹kinci tepki, kendi dünya görüflü, felsefesi ve ideolojisi olan Bat›’dan gelen hücuma ayak uydurmak için ‹slam’›n de¤ifltirilip modernize edilmesini savunanlar›n olmufltur. Üçüncü mümkün tepki ise bir çok Hadis-i fierifin bir gün adaletin yerini zulmün alaca¤›n› ve gerçek ‹slam’›n gölgelenece¤ini ve bunun da Mehdi’nin gelifline ve k›yametin kopufluna yol açaca¤›n› haber verdi¤ini iddia etmifltir. […] ‘‘ Geleneksel ‹slam düflüncesinin öncüsü olarak tan›nan Seyyid Hüseyin Nasr’›n Türkçe‘ye tercüme edilmifl kitab›, 20. yy. ‹slam dünyas› ile ilgili olarak bu tespite yer verir. Kitab›n ‘‘Modern zamanlarda ‹slam alemi‘‘ bafll›¤›n› tafl›yan bölümünde aktar›lan bu cümleler daha sonra ‘‘Hem Bat›’da hem de ‹slam dünya26
IGMG P E R S P E K T I V E
s›nda birçok bilgin taraf›ndan ilgiyle incelenmifl olan bu üç tepkinin yan›nda bir de bu süre boyunca hem fier’i planda hem de tarikatlar aras›nda varl›¤›n› sürdürmüfl olan geleneksel ‹slam vard›r.[…]‘‘ düflüncesiyle tamamlan›r. Genç müslümana modern dünya rehberi kitab›n› bir bütün olarak ele ald›¤›m›zda bu cümleler önemlidir. Zira eser, geleneksel ‹slam düflünürü yazar›n, bu gelene¤e yaslanarak modern dünyay› nas›l anlayabiliriz sorusuna verdi¤i girifl mahiyetindeki cevab›d›r. Her ne kadar da kitab›n isminde yer alan ‘‘genç‘‘ ifadesi okuyucu kitlesini belirli bir yafla indirgiyor gibi gözüksede, kitab›n içeri¤i iki dünya aras›nda gezinti yapmak isteyen her kifliye hitap etmektedir. ‹ki ana kategoride öncelikle ‹slam’›n ve ard›ndan modern dünyan›n temel esaslar› ve bu esaslar›n sanat, bilim ve teknoloji gibi alanlara yans›lamalar› ele al›nmaktad›r. ‘‘‹slam’›n mesaj›‘‘ bafll›¤›n› tafl›yan ilk kategoride Allah, vahiy, ‹slam, ‹nsan, Kur’an-› Kerim ve Sünnet gibi ‹slam dininin temel kavramlar› ile ilgili aç›klamalar yer al›r. Nasr, bu aç›klamalar›n ard›ndan gelen ‘‘fieriat‘‘ bölümünde fleriat›n ne ol-
du¤u ve içeri¤ine dair tespitlerde bulunur ve fleriat›n toplum, ahlak ve iktisat gibi hayat›n di¤er alanlar› için öngördü¤ü temel ilkelere k›saca de¤inir. Yazar›n mensubu bulundu¤u geleneksel düflüncenin temel karakteristi¤i olan “asr› saadetten sonraki ‹slam tarihini de göz önünde bulundurmak” düflüncesi, kitab›n beflinci ve alt›nc› bölümlerinde ortaya ç›kar. 1000 y›l› aflk›n bir tarihi ve dolay›s›yla birikimi geride b›rakan ‹slam dünyas›, bu tarih tecrübesini göz önünde bulundurmal›d›r. Gerek kuramsal ve gerekse de pratik çerçevede tarihsel tecrübenin sundu¤u imkanlar, flimdiki zaman› de¤erlendirmede bir araç olabilir. ‹slam tarihi içerisinde kuramsal çerçevede gün yüzüne ç›km›fl kelami sorunlar ve bu sorunlara farkl› perspektiften yaklaflan ekoller, tarihteki ‹slam dünyas›n›n düflünce ufkunun geniflli¤ine dair ipuçlar› sunmaktad›r. Nazzam, Efl’ari, fiafii, Gazali, Bak›llani, Maturidi ve son olarak Efgani, yazar›n bu ba¤lamda k›saca de¤indi¤i isimlerdir. fiii kelam›, Meflflailik, Ma¤rib felsefe okulu ve ‹sfahan okulu, okuyucunun bir üst
kültür düzeyde tan›d›¤› düflünce ekolleridir. Hiç bir tarihsel incelemenin göz ard› edemiyece¤i bir olgu, ‹slam dünyas›nda tarihsel geliflmeyle birlikte gerçekleflen bilime katk› hadisesidir. Bu hadisenin arkaplan›nda yer alan yap›cu unsur ise tercüme hareteketidir. ’’Üçüncü as›rda Halife Me’mun’un Beytü’l Hikme’yi kurmas›yla arapça bir bilim dal› haline gelmifl ve matematik, fizik, astronomi, t›p, ilaçbilim, do¤a tarihi, simya ve di¤er bilimler alan›nda yaz›lm›fl en önemli eserlerin ço¤u Arapça’ya kazand›r›lm›flt›; buda Arapça’y› dünyan›n en önemli bilim dillerinden biri haline getirmifltir.[…]’’ (s.110) ‹slam’›n dili Arapça’n›n bölgesel dil durumundan evrensel dil statüsüne geçmesinde, bilimsel çal›flmalar›yla üstün gayret gösteren alimlerin yeri unutulamaz. Kelam tart›flmalar›nda yer alan isimlere k›yasla nadir bilinen Harezmi, Ömer Hayyam, Tusi ve Biruni gibi isimler bu alimlerin bafl›nda gelmektedir. Hayat›n her alan›na dair sözü olan bir dine mensup bireylerin oluflturdu¤u toplum da esteti¤inde yeri vard›r. Okuyucu, alt›nc› bölümün bitmesiyle birlikte bir film fleridinin koptu¤unu hisseder. Zira ‹slam’›n ’’…mimarisi ve flehir planlamas›, ilimleri ve felsefesi, sanatlar› ve edebiyat› k›smen ya yok edilmifltir; ya da modern Bat› uygarl›¤›n›n egemen oluflunun bir sonucu olarak de¤iflim geçirmifltir; ama yine de tamamen yok olmam›flt›r; hala bir dereceye kadar hayat emareleri göstermektedir.?? Hayat emareleri gösteren taraflara giriflde k›saca de¤inmifltik. 20. yy. ‹slam dünyas›nda var olan düflünce hatlar›n›n özetini sunan ve bu düflüncelere baz› eleflti-
rilerde getiren S. H. Nasr, Bat›’y› bilmek ba¤lam›nda esasl› bir yönteme iflaret eder. Ona göre ‘‘… eksik olan Bat› hakk›ndaki enformasyon veya Bat›’yla temas› olan Müslümanlar de¤il, ‹slami bir bak›fl aç›s›ndan Bat› dünyas›n›n kültür ve fikirlerinin köklerinin bilgisidir; bu öyle bir bilgi ki ancak o, Müslümanlara modern Bat›’n›n meydan okumalar›n› karfl›lama ve onlara ‹slami bir cevap verme imkan› sa¤lar.’’ (s. 158) Kitab›n ikinci kategorisinde yer alan bölümler, iflte bu ‹slami bak›fl aç›s›na dayanan incelemelerdir. ‹slami bak›fl aç›s›ndan olsa gerek, bu bölümün temel özelli¤i, Bat›’y› ele al›rken bir tarihsel birikim ve medeniyet olarak ‹slam ile k›yaslamalar yap›lm›fl olmas›d›r. Bu arada kitapta Müslümanlar›n Bat› düflüncesine dair elefltirilerede yer verilir. ‘‘Bat›’daki
din hususunda Müslümanlar aras›nda taban tabana z›t iki bak›fl aç›s› bulunmaktad›r. Baz›lar› tüm Bat›l›lar›n – kücük bir Yahudi az›nl›k d›fl›nda – Hristiyan oldu¤unu ve sanki Bat› Haçl› Savafllar›’n›n yap›ld›¤› ve Bat› medeniyetinin yaflad›¤› ‹nanç Ça¤› denilen Ortaça¤’daki Bat›’ym›fl gibi Bat›l›lar›n Ortaça¤ Hristiyanlar› gibi Hrisityan oldu¤unu düflünmektedir. Bir baflka Müslüman grup tam z›t bir görüflle bütün Bat›l›lar›n matyeryalist, agnostic ve flüpheci oldu¤una ve asl›nda Bat›l›lar aras›nda hiç din bulunmad›¤›na inanmaktad›r.’’ (s. 164) Yazar, her iki düflünceninde yanl›fl oldu¤unu ifade ettikten sonra Hristiyanl›¤›n Bat›’daki tarihini izah eder. Modern Bat› felsefesi ve düflünce okullar› bölümünde ‹slam tarihinde yer alan isimler gibi Bat›’n›n düflünce tarihinde önemli rol oynam›fl kiflilere yer verilir. Ortaça¤’da yaflam›fl St. Augustine, Anicius ve St. Thomas Aquinas gibi isimleri modern dönemin öncüleri Bacon, Descartes, Hobbes, Locke ve Schopenhauer isimleri takip eder. Russell, Heidegger ve Sartre, Nasr’›n modern dönemle iliflkin aktard›¤› son kiflilerdir. Bat›’n›n felsefi boyutuyla ilgili verilen bu bilgilerin ard›ndan bilimsel sahaya geçilir. Burada Bat›’n›n katk›lar›ndan ziyade bilim anlay›fl›n›n elefltirisi yap›l›r. Bat›l› bilime göre Alem-Allah iliflkisinde Alem Allah’tan ba¤›ms›zd›r. Bu temel görüfle dayanan bilim anlay›fl›‚ ‘‘felsefi aç›dan bütün (…) geleneksel ilimlerden oldukça farkl›d›r.‘‘ Bu bölümde evrim, indirgemecilik ve bilimcilik yaklafl›mlar› da elefltirilirken, bilim adam›n›n ortaça¤daki papaz›n konumunu üstlendi¤i savunulur. IGMG P E R S P E K T I V E 27
irşad
Kur’an-› Kerim’de bilgi; ama neden? Ahmet ARSLAN • ahmetasl@hotmail.de
afll›ktaki sorunun en az iki anlama gelebilece¤i söylenebilir. Sorulan, Kur’an-› Kerim’de neden bilgiden bahsedildi¤i midir; yoksa bu yaz›da, neden bu konunun ele al›nd›¤› ve okuyucunun neden bu konuya muhatap edildi¤i midir? Yaz›n›n as›l konusu, ilk soru olsa da, bizce ikinci soru da en az ilk soru kadar anlaml›d›r ve ikinci sorunun da üzerinde durulmaya de¤er. E¤er geçenlerde de¤erli bir mütefekkirin bir çal›flmas›n›n (*) önsözünde afla¤›daki sat›rlar› okumasayd›m, bu yaz›n›n bafll›¤›nda iki anlama gelebilecek bir soru olmayacak ve belki de Kur’an-› Kerim’de bilgi kavram› konusu, akademik makalelere öykünülerek ifllenmeye çal›fl›lacakt›. Ancak okudu¤um yaz›da yazar, Peygamber (s.a.v)’in, k›yamet gününde Allahu Teala’ya, halk›n›n Kur’an-› Kerim’e karfl› tak›nd›klar› tav›r hakk›nda flikayette bulunaca¤›n› dile getiren Furkan Suresi’nin 30. ayetini (**) hat›rlatt›ktan sonra bu ayetin tahlilinden yola ç›karak günümüz müslümanlar›n›n Kur’an-› Kerim’e karfl› tak›nd›klar› tav›rlar› sorguluyordu. Daha do¤rusu, bizi Kur’an-› Kerim’e yaklafl›m tarz›m›z› sorgulamaya davet ediyordu. Farkl› yaklafl›m tarzlar›m›z›n, Kur’an-› Kerim’i okudu¤umuz halde, flu anda yapt›¤›m›z gibi, onun hakk›nda yazmaya çal›flt›¤›m›z ya da okuyucunun yapt›¤› gibi onun hakk›nda okudu¤u halde, onun hakk›nda konufluldu¤u, ona büyük bir sayg› duyuldu¤u halde
B
28
IGMG P E R S P E K T I V E
Kur’an’› terk etmek, (haflâ) ondan umudu kesmek, ona gerek duymamak, onda heyecan bulamamak anlamlar›na gelip gelmedi¤ini, kendimize sormam›z› bizden istiyordu. E¤er bu sorgulamay› anlaml› bulmuflsak, devamla, bizlere Kur’an’› anlamak gayesiyle nas›l okumam›z gerekti¤ini belirtiyor ve onun kendisini bize hangi flartlarla açaca¤›n› iflaret ediyordu. Onunla olan iliflkimizi sa¤l›kl› bir hale getirmek için onun ne oldu¤unu, ya da, onu ne olarak gördü¤ümüzü gündeme getirerek bizim as›l konumuza da iflaret ederek flu hususlara de¤iniyordu: “Kur’an, bilgiden ziyade esas›nda bir bilinç kayna¤›d›r. Epistemolojiden ziyade ontolojiye dâhildir. Yani bilgi kayna¤› olmaktan ziyade, bilgiye ulaflacak olan insano¤luna hitapt›r. ‹nsan› çevresine tepki vermeye ça¤›r›r. Onda “Allah fluuru” (takva) uyand›rarak hayat yolculu¤unda “birlikte yürümeye” davet eder. Bu fluur uyand›ktan sonra bilgiye insan kendisi ulaflacakt›r. Bilgi ise bütün varl›¤a saç›lm›flt›r; tarih, tabiat ve hayat... Bilgi bütünüyle tek bir kifliye veya bölgeye inhisar edilmemifltir. ‹nsana düflen bunlar› aramak, esasl› bir hakikat aray›fl›na girmek, tarihin, tabiat›n ve hayat›n neresinde ise bulup ortaya ç›karmak, Çin’de de olsa gidip almakt›r. Kur’an s›n›rl› say›da bilgi verdi¤i yerde bile esas itibarîyle fluur oluflturmak istemektedir. Kuran’›n yaz›l› bir metin olarak, tekrarl›, kesintili, vurgulu ve dalgal› ak›fl›nda bunu görmek
mümkündür. Esas›nda Kur’an, deruni dile ve cânu gönüle yönelmifl bir hitabettir. Kuran, insanl›¤a hiç duyulmam›fl yepyeni fleyleri getirmez. Bilakis bilindi¤i halde uygulanmayan, o çok bilenen fakat oral› olunmayan, çeflitli sebeplerle savsaklanan, her insanda f›traten var olan insanl›k vicdan›n› (basâirun li’n-nâs) uyand›rmak ister (45/20). Uyanan vicdan›n hayata yans›mas›n› bekler; iyilik, güzellik, do¤ruluk, dürüstlük, sevgi, sayg›, söz, namus, adalet, erdem, vefa, dostluk, kardefllik, cömertlik, yi¤itlik, mertlik gibi temel insanl›k de¤erleri (hablu’nnâs) üzerinde ›srarla durur (3/112) ve sürekli olarak bunlar› talep eder. Bunlar› ayn› zamanda Allah’›n ipi/yolu/de¤erleri (hablullah) olarak vazeder (3/112). Kur’an bize hakikat aray›fl›nda yoldafl olmak ister. Yard›m eder, aptalca bir yanl›fll›¤a düflmememiz için bizi uyar›r. “Allah” kavram›n›n pefline düflürerek, her fleyden ba¤›ms›zlaflmam›z› sa¤lar. Böylece bizi her tür bat›l ba¤›ml›l›ktan kurtararak özgürlefltirir. Bu anlamda Kur’an iflaret parma¤› gibidir. Bilfiil, bizzat ve “hemen flimdi” iflaret etti¤i yöne gitmemizi ister, iflaret parma¤›n›n kendisi ile u¤rafl›p durmam›z› de¤il…„ Bütün bunlardan sonra yine de Kur’an-› Kerim’de bilgi kavram›n› araflt›rmak istiyorsak; öncelikle bilgi kelimesiyle temelde neyi kasdetti¤imizi belirlemek mecburiyetindeyiz. Arad›¤›m›z olgu(vak›a)ya uygun olan kesin bilgi anlam›na gelen
irşad “ilim„ midir; yoksa insan akl›n›n ö¤renme, araflt›rma veya gözlem yolu ile elde edebilece¤i olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü anlam›na gelen “malumat„ m›d›r? Tabiî birincisinin ikincisini yani ilmin, malumat› kapsad›¤› da söylenebilir. ‹slamî terminolojide ilim terimi; “bilgi” kelimesini karfl›lamak için kullan›ld›¤› gibi, herhangi bir bilgi flubesini ifade için de kullan›l›r. Meselâ; kelâm ilmi, tefsir ilmi gibi. Keza, ilim ve bilgi terimlerinin bazen marifet kelimesiyle karfl›land›¤› da bilinmektedir. Cürcânî, ilim için flu tarifleri de yapar: “‹lim; bir fleyi oldu¤u gibi idrak etmektir. Bilgisizlik bilginin z›dd›d›r. Bilim, bilinenden gizlilik ve kapal›l›¤›n kalkmas›d›r. ‹lim; nefsin, bir fleyin manas›na ulaflmas›d›r. Düflünen ile düflünülen aras›nda hususi bir alâkad›r” (Cürcânî, et- Ta’rifat, s. 160, 167). Herfleyden önce ilim, Cenâb-› Allah’›n s›fatlar›ndan biridir. Bilgelere göre ilim, bir fleyin zihinde flekillenmesidir. ‹lmin karfl›t› cehalettir. ‹lim, iki k›s›ma ayr›l›r. Birincisi, kadîm olan ilim; di¤eri de, hâdis olan ilimdir. Kadîm olan ilim, Allah’›n zât›na aittir. Kullar›n sonradan kazand›klar› ilme benzerli¤i yoktur. Geçmifl zamanla ilgili bilgiler, flu andaki durumlar ve gelecekteki olaylar Allah’›n ilmine göre farkl›l›k arzetmemektedir. Allah’›n ilminin önüne cehalet geçmemifltir. O’nun ilmine unutma bulaflmaz, O, hiç bir zaman ve mekanla kay›tl› de¤ildir. Küll ve cüz’ü bilmedeki ilmi ayn›d›r. Küll’ü nas›l biliyorsa, cüz’ü de aynen öyle bilmektedir. Kainattaki nizam, sa¤laml›k ve ahenk O’nun ilminin flümûlüne (kapsay›c›l›¤›na) apaç›k bir delildir. ‹slâm akâidine göre insan›n ilim elde etmesinin yollar› üçtür: 1Havass-› selime (sa¤lam duyu organlar›). Bunlar göz, kulak, burun, dil ve deri olmak üzere befltir. Bu duyu organlar› hastal›klardan uzak oldu¤u takdirde kendileriyle elde edilen bilgiye güvenilir. 2- Haber-i sad›k (do¤ru haber). Bu ikiye ayr›-
De ki: “Hiç, bilenlerle bilmeyenler, bir olur mu?”
l›r: a) Mütevâtir haber: Yalan söylemek üzere birleflmeleri aklen mümkün olmayacak kadar çok say›da bir toplulu¤un vermifl oldu¤u haberdir. Bunda flüphe edilmez. Meselâ bugün Avustralya k›tas›n›n varl›¤›n› gözlerimizle görmesek bile bir çok kifli taraf›ndan haber verildi¤i için tereddütsüz kabul ederiz. b) Haber-i Resul: Allah taraf›ndan gönderilen hak peygamberin vermifl oldu¤u haber ve söylemifl oldu¤u fleylerdir. 3- Ak›l: ‹slâm dini akla büyük önem vermifl, onu ilim elde etme yollar›ndan biri olarak kabul etmifltir. Bir fley ak›lla düflünmeden hemen bilinirse buna “bedîhî” denir. Düflünerek bilinirse “istidlâlî” denir ‹slâm dini ilme, okumaya ve bilgiye büyük önem vermifltir. Hz. Peygamber (s.a.s)’e inen ilk vahiyde okumaktan, kalemden, e¤itim ve ö¤retimden bahsedilir: “Yaratan Rabbinin ad›yla oku! O, insan› bir alakadan yaratt›. Oku! ‹nsana kalemle yaz› yazmay› ö¤retip ona bilmediklerin ö¤renen Rabbin sonsuz lütûf sahibidir.” [el-Alak, 96/1-5] ‹slâm kadar ilme önem veren baflka bir din yoktur. Kur’an-› Kerim’de sadece ilim kelimesi yüzbefl defa zikredilir. Bu kökten gelen di¤er kelimelerle birlikte bu say› sekiz yüz ellidokuzu bulur. Ayr›ca “ak›l, fikir, zikr” gibi kelimeler Kur’an-› Kerim’de çok zikredilir. ‹slâm’a göre ilim ve hikmet müminin kaybolmufl mal›d›r; mümin, yerine ve söyleyene bakmaks›z›n onu nerede bulursa al›r. Her fenal›¤›n, hatta küfür ve flirkin de bafl› bilgisizlik ve cehalettir. Küfrün ne demek oldu¤unu bilen bir kimse kafir olmaz. fiirkin ne demek oldu¤unu bilen, baflkalar›n› Allah’a ortak koflmaz, Allah’tan baflkas›na ibadet etmez. Bunun içindir ki
Kur’an-› Kerim’de “Sak›n ha cahillerden olma” [el-En’âm, 5/35] buyurulmufltur. Kur’an-› Kerîm’in aç›kça ifade etti¤ine göre “Kullar› içerisinde Allah’tan ancak âlimler korkar.” [elFât›r, 35/28] Kur’an-› Kerîm’de ilmin her çeflidi övülmüfl, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayaca¤› aç›kça belirtilmifltir: “Hiç, bilenlerle bilmeyenler, bir olur mu? “ [ez-Zümer, 39/9]. ‹slâm ilmin, âlimin ve ilim yolcusunun de¤erini yükseltmifltir. Kur’an-› Kerîm’de “Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin de¤erini yükseltir” [el-Mücadele, 58/15] buyurulur. Dünya, ahiretin tarlas› ve Allah’a giden yolun bafllang›c›d›r. Dünya düzenini ayakta tutmak için bildirilen bir tak›m prensipler vard›r. Bu dünyada insanlar›n ekonomik, sosyal, hukukî ve ahlakî bütün durumlar›n› düzenleyici ve insanlar› birlefltirici kuvvet ilim yoluyla kazan›l›r. ‹lim, nefisleri helâk edici ahlaks›zl›klardan temizler; insanlar› ayd›nlatarak güzel ahlâka kavuflturur ve ahiret yolunun ayd›nlanmas›n› ö¤retir. ‹lim, Allahü Teâlâ’n›n kemâl s›fat›d›r. Peygamberlerin ve meleklerin flerefi ilimden gelmektedir. Allah’›n huzuruna ilimle gidilir. ‹lim tek bafl›na faziletin de kendisidir. Âlim ise, bilmeyen kalabal›¤a gerçek ve do¤ru yolu gösterici olmas› bak›m›ndan “Rabbinden sana indirilen gerçekleri insanlara bildir” [el-Maide, 5/67] ilâhi emrine muhatap olan peygamberin izindedir. (*): R. ‹hsan Eliaç›k, Yaflayan Kur’an; Türkçe Meal-Tefsir, ‹nfla Yay›nlar›, ‹st. 200 (**): “Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’› büsbütün terkettiler. „ 25 Furkan Suresi 30
IGMG P E R S P E K T I V E 29
irşad
Bir do¤umun sanc›s›: Hicret M. Hulusi ÜNYE • mhulusiunye@hotmail.com
icret, ‹slâm tarihinde tam bir dönüm noktas› olan en önemli olayd›r. Çünkü, Hicret, Müslümanlar üzerinde tatbik edilen zulüm cenderesinin k›r›lmas›, söndürülmek istenen ‹slam günefline yeryüzünü ayd›nlatma f›rsat› veren bir do¤ufl ve ‹slâm ink›lâb›na ulaflt›ran ve kemale erdiren yepyeni bir bafllan¤›çt›r. Bundan dolay›d›r ki, hicretten onyedi sene sonra al›nan bir kararla ‹slam Takvimi diyebilece¤imiz “Hicrî-Kamerî Takvim”in “takvim bafllang›c›” olarak kabul edilmifltir. Peygamber Efendimiz (as), bugün Arabistan›n Hicaz bölgesi olarak bilinen bölgenin Mekke flehrinde dünyay› flereflendirmifl, yine bu mukaddes flehirde Yüce Rabbimiz, O’nu peygamber olarak görevlendirmifltir. Peygamberlik görevi gere¤i olarak, “(Önce) en yak›n akrabalar›n› uyar.” [fiuarâ, 214] âyet-i kerimesi uyar›nca, akrabalar›ndan bafllayarak, çevresindeki insanlar› ‹slâm dinine inanmaya davet etmiflti. Kendilerini ‹slâm’a da’vet etti¤i kimseler O’nu, elEmin = güvenilir kifli olarak tan›yorlard›. O güne kadar zaten O’nu bu s›fat› ile tan›yan insanlar›n bir k›sm›, O’na inanarak etraf›nda toplanmaya bafllad›lar. Yeni dinin mensubu olan bu insanlar›n say›s› hergün art›yor ve ‹slam h›zla yay›l›yordu. Fakat o güne kadar toplum üzerinde hakimiyet kurmufl olan, kimi Mekke ileri gelenleri, zulüm iktidar›n› kaybetme endiflesiyle O’nun Hakk’a ça¤›r›lar›na engel olmaya bafllam›fllard›. Daha da ötesi, Peygamberimiz ve O’na inanan insanlara karfl› amans›z birer düflman olmufllard›. Bilhassa fakir, köle ve ar-
H
30
IGMG P E R S P E K T I V E
kas›nda güçlü kabilesi olmayan Müslümanlara zulmediyorlar ve ak›l almaz iflkenceler tatbik ediyorlard›. Ancak bu y›ld›rma hareketleri ne Hz. Peygamber (as)’› ne de o ilk kutlu insanlar› y›ld›ramad›. Sadece Allah Rasulü (as)’› birgün mutlaka do¤arak bütün dünyay› ayd›nlataca¤›na inand›¤› ‹slam güneflinin do¤aca¤› baflka ufuklar araflt›rmaya sevketti. ‹nanmayan zorbalar›n zulmü alt›nda ilk flehidler verildi; flartlar daha da zorlafl›nca o gün adil bir idarenin yönetimi alt›nda olan ve hemen K›z›ldeniz’in karfl› k›y›s›ndaki Habeflistana iki göç gerçeklefltirildi. Ne çare ki Mekke’de kalan di¤er müslümanlara yap›lan zulüm eksiksiz devam ediyordu. Bu durum karfl›s›nda Peygamber Efendimiz (as), davet çal›flmalar›n› Mekke’de yerleflik kabilelerin d›fl›ndan çeflitli vesilelerle Mekke’ye gelen civar kabile ve flehir ahalisinden olan insanlara yöneltti. Biribiri ard›nca konuyu tebli¤ etmek üzere onlarca kabileye müracaat etti, ama her defas›nda red cevab›n› ald›. Fakat asla umudunu kaybetmedi. Sonunda bekledi¤i cevab› Medine’li Evs ve Hazreç kabilelerine mensup kutlu insanlarda buldu. Az-çok eski dinlerin ve son bir peygamberin gelece¤i bilgilerine sahip olan Medineliler hemen bu yeni dini kabul ettiler ve ‹slam’›n yay›lmas› görevini üstlendiler. Hz. Mus’ab b. Umeyr (ra)’› onlara ö¤retmen-mübelli¤ olarak gönderen Peygamberimiz (as), bu süreci daha da h›zland›rm›fl oldu. Mekke’de iflkence ve zulmün art›k çekilmez boyutlara ulaflt›¤› günlerden bir gün Efendimiz (as) “Sizin hicret
edece¤iniz yerin iki kara tafll›k aras›nda hurmal›k bir yer oldu¤u bana gösterildi...” (El-Buhârî, 4/255; Tecrid-i Sarih tercemesi, 10/86) buyurarak Müslümanlar›n Medine’ye hicret etmelerine izin verdi. Böylelikle Peygamberli¤in 13. y›l› Muharrem ay›nda (Temmuz 622) nurlu flehir Medine’ye, Mekke’den hicret=göç bafllam›fl oldu. Bundan sonra Müslümanlar›n büyük bir k›sm› peyderpey gizlice ve küçük gruplar halinde Medine’ye hicret ettiler. (Prof. Dr. Muhammed Hamidullah; ‹slâm’a Girifl, Çev. Cemal Ayd›n, T.D.V.Yay›nlar›, Ankara 1996, s, 13,14.) K›sa bir müddet sonra da Mekke’li Müslümanlar›n hemen hepsi Medine’ye ulaflt›. Bütün komutanlar›n yapt›¤› gibi geride sadece Peygamber Efendimiz (as) kendisi ve has yard›mc›lar› Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali (ra) efendilerimiz kald›lar. Durumun bu flekle gelifli Kureyflli müflrikleri daha da telâflland›rd›. Çünkü bu göçün neticesi Medine-i Münevvere, güçlü bir ‹slâm merkezi haline gelecek, bu da onlar›n aleyhlerine olacakt›. Konuyu tart›flmak ve bir çare bulmak üzere “Dâru’n-Nedve” denilen meclislerinde topland›lar. Uzun uzun görüfltüler. Neticede kurtulufl yolununun son nur halkas›, dünya ve ahiretin mutluluk rehberi, Yüce Peygamber (as)’›n hayat›na son vermeye karar verdiler. Ak›llar›nca son derece gizli bir karar ald›lar ve kusursuz bir plân yapt›lar. O’nu hak peygamber olarak gönderen Allahu zülcelalin planlar›n› bozaca¤›n› bir türlü düflünemediler. Halbuki Cebrail (as) daha onlar bu akamete u¤rayacak tuzaklar›n› kurarlarken çok-
irşad tan haberi Efendimiz (as)’a ulaflt›rm›flt›. Kur’an’›m›z bundan flöylece bahis buyurmaktad›r: “‹nkâr edenler, seni ba¤lay›p bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlard›. Allah düzen yapanlar›n en iyisidir.” [Enfâl, 30] Müflriklerin haz›rlad›¤› ölüm plan›n› Cebrâil (as), Peygamberimiz (as)’a haber verdi ve : “Bu gece, her zaman yatmakta oldu¤un yata¤›nda yatmayacaks›n, evini terk edeceksin...” dedi. Böylece Hz. Peygamber’e hicret için izin verildi. Peygamber Efendimiz (as) önce Hz. Ali’yi ça¤›rd›: “Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yata¤›mda yat, h›rkam› üstüne ört. Müflrikler beni yat›yor sans›nlar, onlara bir fley sezdirme. Sabahleyin flu emânetleri sahiplerine ver. Ondan sonra sen de hemen gel” buyurdu. Hz. Ali
Peygamber Efendimiz (as), taktik gere¤i, Hz. Ebû Bekir efendimizle Mekke’den ç›kt›lar, Sevr Da¤›’na geldiler ve oradaki ma¤araya gizlendiler. Üç gün üç gece ma¤arada kald›lar. Onlar› arayanlar, ma¤aran›n a¤z›na kadar gelmelerine ve ayak sesleri ve konuflmalar›n›n içeriden duyulaca¤› kadar yaklaflmalar›na ra¤men, onlar› göremediler. Bir ara telafllanarak “Ya Resûlâllah, e¤ilip baksalar, bizi görecekler” diyen Hz. Ebû Bekir (ra)’a Peygamber Efendimiz (as): “Korkma, Allah’›n yard›m› bizimledir. [Tevbe, 40] ‹ki yoldafl ki, üçüncüsü Allah’t›r, hiç endifle edilir mi?” buyurdular. (El-Buhâri; 4/263; Tecrid-i Sarih tercemesi, 10/119 (Hadis No: 1557) Allah (cc), Resûlü Hz. Muhammed (as)’a ilk vahyi Nur Da¤›ndaki
len Kuba Mescidi infla edildi. Medine halk›, Allah Rasulü (sas)’in Medine’ye gelifline sevindikleri kadar hiç bir fleye sevinmemifllerdi. En büyük ink›laplara gebe olan hicret hadisesi gerçekten bir dönüm noktas› olmufltur. Hicret ederek Medine’ye gelen Efendimiz (as) baz› dini düzenlemelerin ard›ndan bu gün bile bir benzeri yap›lamayan baz› dev ad›mlar atm›fl ve devrimlerine bafllam›flt›r. Bu cümleden olarak Medine’de yaflayan di¤er dinlere mensup cemaatlerle, dayan›flma temeli üzerine bir antlaflma imzalad›. Böyle bir antlaflman›n bundan önce bir benzeri daha yoktu. Bu antlaflma, ‹slâm Dininin Müslüman olmayan topluluklarla bar›fl içinde yaflamaya ve onlarla her zaman iyi iliflkiler içinde olmaya ne büyük bir önem atfet-
Efendimiz gönlünde hiçbir s›k›nt› duymadan adeta ölüm yata¤›na yatar gibi Peygamber yata¤›na yatt›. Gecenin bir yar›s›nda Peygamber evinin etraf›n› saran canilerin yüzüne yerden ald›¤› bir avuç kumu serpen Efendimiz (as), bir taraftan onlar› uyuturken di¤er taraftan “Yâ-sin “ Suresi’nin: “Biz onlar›n önlerine ve arkalar›na birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar art›k elbette görmezler.” [Yâ-Sîn, 9] anlam›ndaki âyetini okuyarak aralar›ndan ç›k›p gitti. Önce Kabe’yi tavaf etti. Sonra do¤upbüyüdü¤ü topraklardan ayr›l›fl›n hüznünü anlatan flu sözler mübarek dudaklar›ndan yank›land›: “Ey Mekke! Sen Allah kat›nda yeryüzünün en hay›rl› ve bana en sevimli yerisin. E¤er ç›kmak zorunda b›rak›lmasayd›m senden ayr›lmazd›m.” (‹bn-i Mâce 2/1037, Hadis no: 3108; Tirmizi, 5/722, Hadis No: 3925) Ö¤leye do¤ru Hz. Ebû Bekir’in evine vard› ve ona Medine’ye hicret edeceklerini bildirdi.
Hîra ma¤aras›nda göndermiflti. Hiradaki ma¤aras› ile Sevr ma¤aras› aras›nda geçen müddet, Hz.Peygamberin, Peygamberlik hayat›n›n Mekke devrini teflkil etmiflti. Sevr Ma¤aras›ndan bafllayan hicret ise, Mekke devrinin sonu, Medine devrinin bafllang›c› olmufltur. Medine yolunda bir kaç takip ve takip edenlerin hüsran› ile neticelenen müflriklerin teflebbüsleri, Efendimiz (as)’›n Kuba’ya ve Kuba’da bulunan müslümanlarla kucaklaflmalar› ile son bulmufltu. Resullar Sultan›n›n Mekke’den yola ç›kt›¤› Medine’de duyulmufltu. Medineliler bu müjdeli gelifli gözleri ufukta günlerce beklediler. Sonunda bir Pazartesi günü ö¤leye do¤ru bu hasret sona erdi ve Medineliler Peygamberlerine, Peygamber de gelifli ile nurlanan Medine ve oradaki o ilk samimi insanlara kavufltu. Yol güzergah›nda bölgenin ilk ve “temelinin takvâ üzere at›ld›ld›¤›” Kur’an’da haber veri-
ti¤ini göstermektedir. Örne¤i olmayan di¤er bir antlaflma da Sevgili Peygamberimiz (as)’›n Mekke’den gelen muhacirlerle Medine’li Ensar Müslümanlar›n aras›nda kurmufl oldu¤u kardefllik antlaflmas›d›r. Bu kardefllik antlaflmas›n›n en önemli maddelerinden birisi, Medine’li Müslümanlar›n, mallar›n›n yar›s›n› göçmen kardefllerine vermeleri idi ki, tarihte bu kardefllik, dayan›flma, ve yard›mlaflman›n bir benzerini daha bulmak mümkün de¤ildir. Hicret, ilk Müslümanlar›n, o s›k›nt›l›, ac› dolu günlerden kurtulmalar›na, temelde kardefllik esaslar› üzerine kurulan toplum hayat›na kavuflmalar›na ve sadece kendi aralar›nda de¤il hudutlar› içinde bulunan bütün insanlar›n tam bir adalet ve hakkaniyet ortam›nda yaflamalar›na vesile olmufltur. Ayr›ca ‹slâm Dini, Mekke flehri hudutlar›n›n d›fl›na Hicret’le taflm›fl ve bu günefl, dünyaya Medine ufuklar›ndan yay›lm›flt›r. IGMG P E R S P E K T I V E 31
irşad
Selam ve selam›n önemi üzerine Habibe BALTACI • baltacih@gmail.com elam bir anahtard›r, mü’min yüreklerin kap›lar›n› açan... Karfl›laflt›¤›m›z insanlara Selam verdi¤imizde “Allah’›n Selam› Sizin Üzerinize Olsun!..” diyerek onlara emniyet, itimat, bar›fl ve esenlik telkin etmekle birlikte kardefllerimize hem dünya refah›, hemde ahiret mutlulu¤u için duada bulunuruz. Selam, Rabb’i zikirdir. Selam, Allah’›n 99 isminden bir tanesidir ve “ay›ptan, kusurdan, eksiklikten, fani olmaktan ve zevalden salim olan; kurtulufl ve esenlik kayna¤› olan ve isteyenleri selamete ulaflt›ran” anlam›na gelir. Selam kelimesi sözlükte, “‹nsanlar›n birbirleriyle karfl›laflt›klar›nda kulland›klar› yak›nl›k dostluk, sayg› ifade eden söz, yapt›klar› iflaret veya hareket” diye geçer. Selam›n ‹slam toplumunda yeri, anlam› ve önemi çok daha büyüktür. Selam vermek, her fleyden önce Peygamberimiz (s.a.v.)’den bizlere kalan en güzel sünnetlerinden biridir. Selam›n al›nmas› ise farzd›r. Sünnet olmakla birlikte, ilk insan olan Hz.Adem (a.s.)’den bizlere bir yâdigard›r da. Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edildi¤ine göre, Nebî (s.a.v.) flöyle buyurdu: “Allah Teâlâ Âdem (a.s.)’i yarat›nca ona: - Git flu oturmakta olan meleklere selam ver ve senin selam›na nas›l karfl›l›k vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklar›n›n selam› da bu olacakt›r, buyurdu. Âdem (a.s.) meleklere - Es-Selamu aleykum, dedi. Melekler: - es-Selamu aleyke ve rahmetullâh; karfl›l›¤›n› verdiler. Onun Selam›na “ve rahmetullâh” ilave ettiler.? (Buhârî, Enbiyâ 1; ‹sti’zân; Müslim, Cennet 28) Selam verme flekli ile ilgili “Bir selam ile selamland›¤›n›z zaman siz de
S
32
IGMG P E R S P E K T I V E
ondan daha güzeli ile selamlay›n; yahut ayn› ile karfl›l›k verin. fiüphesiz Allah, her fleyin hesab›n› arayand›r.” (4;86) buyuran âyet-i kerime’ye istinaden selam verirken; ?Selamun Aleykum” veya “Esselamu Aleykum” denir, al›rken de “Ve Aleykumesselam” veya “Ve Aleykumesselam ve rahmetullahi ve berakatuh” fleklinde ifade edilir. Bu flekilde selam› veren, insanlara sevgi ve sayg›s›n›, verilen selam›n karfl›l›¤›n› daha güzeliyle veren de, alçakgönüllülü¤ü belirtmifl olur. Selam vermenin bir adâb› da vard›r. fiöyle ki: “Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok’a selam verir.” [Buhârî, ‹sti’zân 4, 5, 6; Müslim, Selam 1, (2160); Ebu Davud, Edeb 145, (5198, 5199); Tirmizi, Isti'zan 4, (2704, 2705)]. Bir toplulu¤a girerken verildi¤i gibi, bir toplulu¤un yan›ndan ayr›l›rken de selam verilir. Bir toplulu¤a selam verildi¤inde içlerinden birisi selam› al›rsa di¤erlerinden selam alma sorumlulu¤u kalkar, fakat o topluluktan bir kimse selam› almazsa hepsi günahkar olur. Bir baflkas›n›n selam›n› getirene “Aleyke ve Aleyhisselam” diye cevap verilir. Mektupla gelen selama sözlü veya yaz›l› flekilde “Ve Aleykesselam” denilir. Selam vermenin mekruh oldu¤u durumlar vard›r. Yemek yiyene, Kur’ân okuyana, hutbe dinleyene, namaz k›lana, selam verilmemelidir. Selam verilmifl ise mutlaka cevap vermek gerekmez. Ayr›ca aç›kça günah iflleyene de selam verilmez (Büyük ‹slam ‹lmihali; Ömer Nasuhi Bilmen). Büyüklere selam vermek sayg›n›n, küçüklere selam vermek ise tevazuun göstergesidir. Enes (r.a.) çocuklara rastlad›¤› zaman onlara selam verir ve: “Resûlullah (s.a.v.) böyle yapard›” derdi. [Buhârî, ‹sti’zân 15; Müslim, Selam 15. Ayr›ca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 136; Tirmizî, ‹sti’zân 8; ‹bni Mâce, Edeb 14]. Bu flekilde çocuklara selam
verildi¤i takdirde, onlar› selama al›flt›rm›fl olunur. Selam›n önemine binaen Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Kim selamdan önce konuflmaya bafllarsa ona cevap vermeyiniz” buyurmufltur. (Ebu NaimMuhtear’ul-ehadis). Ebu Hureyre (r.a.)’n›n rivayetine göre de verilen Selam› almak Müslüman›n Müslüman üzerindeki befl hakk›ndan ilkidir [Buhârî, Cenâiz, 2, (1240)]. Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetlerini ihya ettikçe gönüllerimiz ve ruhlar›m›z peygamberî edebin ayd›nl›¤›na kavuflur. Bugün toplum olarak geldi¤imiz noktada selama hak etti¤i önemi vermekten uzaklarday›z. Günlük hayatta selam›n önemi çok büyüktür. Bunun fark›nda olmal›y›z. ‹nsanlarla ba¤ kurmak için söze selam ile bafllar›z. Tan›flmaya selam vesile olur, kalpleri birbirine ›s›nd›r›r, kardefllik ba¤lar›n› kuvvetlendirir. Selam dostça iliflkiler kurma prensibinin ilk flart› oldu¤undan, toplumun fertleri aras›ndaki dayan›flmay› büyütür. Bununla ilgili bir Hadis-i fierif’i daha aktaral›m: Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edildi¤ine göre, Rasûlullah (s.a.v.) flöyle buyurdu: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmifl olamazs›n›z. Yapt›¤›n›z zaman birbirinizi sevece¤iniz bir fley söyleyeyim mi? Aran›zda Selam› yay›n›z!” (Müslim, ‹mân 93; Ebu Davud, Edeb 131; Tirimizi, ‹sti’zan 1; ‹bni Mace, Mukaddime 6, Edeb 11). Müslüman, insanlardan kopuk ve çevresine duyars›z olamaz. Bunu büyük flairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’›ndan flu m›sralar›yla dile getirerek, sözlerimize nokta koyal›m: “Bir Selam ver be herif, a¤z›n afl›nmaz ya... Hay›r, Ne bilir vermeyi herif, ne de sen versen al›r.” “Allah’›n selam›, bereketi ve rahmeti üzerinize olsun!..”
irschad
Über den Gruß und seine Bedeutung Habibe BALTACI • baltacih@gmail.com er Gruß ist ein Schlüssel, der die Herzen der Muslime öffnet. Beim Grüßen der Menschen, denen wir begegnen, sagen wir „Allahs Friede sei auf euch!..“. Damit wünschen wir unseren Geschwistern Schutz, Vertrauen, Frieden und Gesundheit und beten für ihr Wohl auf dieser Welt und Glück im Jenseits. Der Gruß (arab. Salâm = Frieden) ist eine Form des Gedenken Gottes. Denn Salâm ist einer der 99 Namen Allahs und bedeutet: „Der, der frei von Fehlern, Mängeln und Irdischem ist und diejenigen zum Heil bringt, die es wollen.“ Das Wort Salâm hat die Bedeutung: „Das Zeichen oder die Handlung, die die Menschen näherbringt, die Freundschaft und Achtung“. Der Salâm hat in der islamischen Gesellschaft eine sehr wichtige Stellung, Bedeutung und Wichtigkeit. Zu grüßen, ist vor allem, eine uns von unserem Propheten (saw) hinterlassene Sunna (Gewohnheit). Einen Gruß anzunehmen (zurück zu grüßen) jedoch, ist eine Pflicht (Fard). Anbei ist der Gruß auch ein Erbe des ersten Menschen Âdam (as). In einem von Abû Hurajra überlieferten Hadîth heißt es, dass der Prophet (saw) sagte: „Als Allah Âdam erschuf, sagte er ihm: - Gehe und grüße die dort sitzenden Engel und achte darauf, wie sie dir antworten werden. Denn das wird dein und der Gruß deiner Kinder werden. Âdem (a.s.) sagte zu den Engeln: - „As-Salâmu alajkum.“ Und die Engeln antworteten: „As-Salâmu alajka wa rahmatullâh“. Sie fügten seinem Gruß „wa rahmatullâh“ hinzu.“ 1 Im folgenden Vers des Korans wird die Form des Grüßens beschrieben: „Und wenn ihr mit einem Gruß gegrüßt werdet, so grüßt mit einem schöneren wieder oder erwidert ihn. Wahrlich, Allah legt Rechenschaft über alle Dinge ab.“ [4:86] Diesem Vers zufol-
D
ge wird mit „Salâmun alajkum“ gegrüßt und der Gruß wird mit “Wa alajkum salâm” oder “Wa aleykum salâm wa rahmatullâhi wa barakâtuh” erwidert. Wer auf diese Weise grüßt, bringt somit seine Liebe und Achtung den Menschen gegenüber zum Ausdruck. Wer mit einem schöneren Gruß antwortet, zeigt seine Bescheidenheit. Außerdem gibt es folgende Regeln des Grüßens: „Der Reitende grüßt den Gehenden, der Gehende den Sitzenden, die Menge grüßt den Einzelnen.“2 Man grüßt sowohl beim Eintreten in eine Gesellschaft, als auch beim Verlassen. Wenn eine Gesellschaft gegrüßt wird und einer aus der Gesellschaft den Gruß erwidert, haben die anderen aus der Gesellschaft nicht mehr die Verantwortung den Gruß zu erwidern. Wenn den Gruß jedoch keiner erwidert, trifft jeden aus der Gesellschaft die Schuld. Jemandem, der den Gruß eines Anderen überbringt, antwortet man mit „Alajka wa alajhissalâm“. Wenn man in einem Brief gegrüßt wird, antwortet man schriftlich oder mündlich mit „Wa alajkassalâm“. Es gibt auch Situationen in welchen das Grüßen unerwünscht ist. Jemand, der isst, den Koran liest, sich eine Hutba anhört, das Gebet verrichtet, sollte nicht gegrüßt werden. Wenn diese gegrüßt wurden, müssen sie nicht unbedingt antworten. Außerdem wird der, der öffentlich eine Sünde begeht nicht gegrüßt.3 Das Grüßen der Älteren ist ein Anzeichen der Achtung, der Jüngeren, das Anzeichen der Bescheidenheit. Als Anas Kindern begegnete, grüßte er sie und meinte: „Der Gesandte Gottes machte das so.“4 Nach der Überlieferung Abû Hurajras ist das Erwidern des Grußes eines Muslims das erste der fünf Ansprüche, die die Muslime gegenüber ihren Geschwsitern haben.5 Solange wir die Sunna unseres
Propheten (saw) beleben, wird sein Licht unsere Herzen erreichen. In der heutigen Gesellschaft sind wir weit davon entfernt, dem Gruß die Geltung zu geben, die er verdient. Die Bedeutung des Grußes im täglichen Leben ist sehr groß. Dessen müssen wir uns bewusst sein. Um mit den Menschen in Kontak zu kommen, fangen wir mit dem Gruß an. Der Gruß ist ein Anlaß zum Kennenlernen. Er freundet die Herzen einander an und stärkt den Bund der Brüderlichkeit. Da der Gruß die erste Bedinung des Prinzips des Aufbaus freundschaftlicher Beziehungen ist, stärkt er die Solidarität zwischen den Individuen der Gesellschaft. Dazu folgender Hadîth: „Ihr werdet nie ins Paradies eintreten, solange ihr nicht glaubt. Und ihr werdet nie glauben, solange ihr euch nicht liebt. Soll ich euch zeigen, wie ihr euch lieben könnt? Verbreitet den "Salâm" (Gruß) unter euch."6 Ein Muslim kann den Kontakt zu anderen Menschen in seiner Umwelt nicht abbrechen.Während wir dies mit den Versen unseres großen Dichters Mehmet Akif Ersoy folgendermaßen ausdrücken, wollen wir unseren Worten einen Punkt setzen: „Grüß doch, du Kerl, dein Mund wird sich ja nicht verschleißen... Nein, Der Kerl kann weder grüßen, noch deinen Gruß erwidern.“ „Allahs Friede und Segen sei auf euch!...“ 1
Buchârî, Anbijâ 1; Isti’zân; Muslim, Dschanna 28 Buchârî, Isti’zân 4, 5, 6; Muslim, Salâm 1, (2160); Abû Dâwûd, Edeb 145, (5198, 5199); Tirmizî, Isti'zân 4, (2704, 2705) 3 Büyük ‹slam ‹lmihali; Ömer Nasuhi Bilmen 4 Buchârî, Isti’zân 15; Muslim, Salâm 15; Außerdem: Abû Dâwûd, Adab 136; Tirmizî, Isti’zân 8; Ibni Mâdscha, Âdâb 14 5 Buchârî, Dschanâiz, 2, (1240) 6 Muslim, Îmân 93; Abû Dâwûd, Adab 131; Tirmizî, Isti’zan 1; Ibni Mâdscha, Mukaddima 6, Âdâb 11 2
IGMG P E R S P E K T I V E 33
verband
Bangladesch
Ein Opfertier, tausende Bittgebete… Ein Opfertier, tausende Bittgebete… Diese Worte, die die Solidarität und Geschwisterlichkeit zwischen den einzelnen Mitgliedern der Umma wiedergeben, drücken eigentlich das Ziel der Opfertierkampagne der IGMG aus.
Äthiopien 34
IGMG P E R S P E K T I V E
Diese Solidarität ist in Wirklichkeit viel bedeutender als Geld- oder Lebensmittelspenden. Die Opfertierkampagne der IGMG trägt die Botschaft des Verses „Die Gläubigen sind Brüder.“ (Sure Hudschurât [49:10]) und verdeutlicht, dass die Muslime wie die einzelnen Teile eines Ganzen sind, wie es im folgenden Hadîth heißt: „Die Gläubigen sind wie ein Körper. Wenn ein Glied des Körpers schmerzt, verspürt dies auch der Rest des Körpers.“ (Buchârî, Âdâb, 27) In jedem Land und jeder Region, in der die Kampagne durchgeführt wurde, herrschte eine Atmosphäre der Geschwisterlichkeit und wurden viele Bittgebete ausgesprochen. Die Absicht der Kampagne ist es nicht die Hunger leidenden zu sättigen, sondern lediglich Allahs
Zufriedenheit zu erlangen, indem seinen Geboten entsprechend Opfertiere geschächtet und verteilt werden. Wir wissen und müssen uns vergegenwärtigen, dass das Fleisch der Opfertiere keine Bedeutung für Allah hat, wie es der Vers „Weder ihr Fleisch noch ihr Blut erreicht Allah, jedoch erreicht Ihn eure Frömmigkeit.“ (Sure Hadsch, [22:37]) ausdrückt. Nur die Haltung und Absicht desjenigen, der das Tier opfert, ist von Bedeutung. Nur, wenn dieser Takwâ, also Frömmigkeit besitzt, wird Allah sein Opfer annehmen. In diesem Sinne haben hunderte Helfer der IGMG in Aufrichtigkeit und Gottesdurcht tausende Opfertierspenden ihren Bestimmungsorten zugeführt. Dieses Jahr wurden 73.938 Opfer-
verband
Burundi tierspenden gesammelt, wodurch ungefähr 87.480 Opfertiere geschächtet und verteilt werden konnten. Eine genaue Zahl kann erst bekannt gegeben werden, wenn die Helfer der Kampagne ihre endgültigen Berichte vorgelegt haben. Da zum Zeitpunkt der Veröffentlichung dieser Ausgabe unserer Zeitschrift sich noch viele Helfer in den Ländern der Kampagne befanden, wird die endgültige Zahl erst beim Treffen der Helfer festzustellen sein. Die IGMG-Opfertierkampagne wurde dieses Jahr in 73 Ländern und Regionen durchgeführt. An der Kampagne haben 750 Helfer mitgewirkt, darunter 197 Helfer, die unter verschiedensten klimatischen und landesspezifischen Umständen die Schächtung und Verteilung der Opfertiere organisiert haben. Dieses Jahr wurden auch einige Länder und Regionen wie Burundi, Dschibuti, die Komoren, Thailand, der Süden Burmas, Indien und Mindanao (Philippinen) zu den Zielländern der Kampagne. Zwei Schwerpunkte der diesjährigen Kampagne waren die Türkei und Bangladesch. Bangladesch
wurde kurze Zeit vor dem Opferfest von einem Sturm heimgesucht, bei dem viele Menschen zu Tode kamen. Weitere Hauptgebiete der Kampagne waren Pakistan, Kaschmir, Äthiopien, Burma-Arakan, der Sudan und der Jemen. In Europa wurde die Opfertierkampagne neben Bosnien-Herzegowina und dem Kosovo auch in folgenden Ländern durchgeführt: Albanien, Kroatien, Bulgarien, Kosovo, Makedonien, Rumänien, Sandschak, Ukraine, Ungarn. In Asien wurden in der Türkei und in den folgenden Ländern Opfertiere geschächtet: Afghanistan, Aserbaidschan, Bangladesch, Burma-Arakan, Tschetschenien, Dagistan, Ost- Türkistan, Indonesien, die Philippinen, Palästina, Georgien, Indien, Inguschetien, der Irak, der Iran, Monte-Negro, Kasachstan, Kaschmir, die Türkische Republik Nordzypern, Krim, Kirgisien, der Libanon, Malaysia, die Mongolei, die Autonome Republik Nahitschewan, Pakistan, Russland, Sri Lanka, Syrien, Tadschikistan, Tunesien, Turkmenistan, Jordanien und der Jemen. Auf dem afrikanischen Konti-
nent wurde die Kampagne im Sudan, Äthiopien, Somalia und den folgenden Ländern durchgeführt: Benin, Botsuana, Burundi, Burkina Faso, Algerien, Dschibuti, Tschad, Eritrea, Marokko, die Elfenbeinküste, Gambia, Ghana, Guinea, Guinea-Bissau, Südafrika, Kamerun, die Komoren, Kenia, Kongo, Lybien, Liberia, Sierra Leone, Malawi, Mali, Madagaskar, Ägypten, Mauretanien, Mosambik, Niger, Nigeria, Ogedan, die Zentralafrikanische Republik, Ruanda, Senegal, Tansania, Togo, Uganda. Im lateinamerikanischen Surinam wurde die Opfertierkampagne letztes Jahr gestartet und in
Sri Lanka IGMG P E R S P E K T I V E 35
verband
Die Pilger
Erfolgreicher Abschluss der Hadsch-Organisation Die Pilger, die sich auf den Weg gemacht hatten, um eine der fünf Pflichten des Islams zu erfüllen, kehren nun wieder zurück. Mit der Ankunft der letzten Pilgergruppe am 13. Januar wird die diesjährige Hadsch-Organisation abgeschlossen sein. An der Organisation der IGMG nahmen dieses Jahr rund 6000 Pilger in 41 Pilgergruppen aus Europa, Nordamerika und Australien teil. Durch ihre gut geplanten Programme in Arafat, Muzdalifa und Mina und aufgrund der guten medizinischen Versorgung durch eine 30 Mann starke Sanitätergruppe, gewann die Hadsch-Organisation der IGMG nicht nur das Wohlwollen der Pilger, sondern auch die Anerkennung der saudi-arabischen Behörden. Um sich zu bedanken und um sich ein eigenes Bild vom Service der IGMG zu machen, besuchte das saudi-arabische Hadsch-Ministerium die Verwaltung der Hadsch-Organisation der IGMG und sprachen mit den Pilgern. Unter den Besuchern befanden sich der Direktor der zuständigen Einrichtung des Hadsch-Ministe36
IGMG P E R S P E K T I V E
Eine Delegation des Hadsch-Ministeriums riums Abdullah bin Omar Alaaddin, sein Stellvertreter Dr. Nabil bin Gammelabid, der Verantwortliche für den Ort des Dschamarat Dr. Vassil bin Salih Halebi und sein Mitarbeiter Tarik Muhammed Ankavi. Die Delegation besuchte zuerst die Zentrale der IGMG in Mekka und sprach mit dem HadschKoordinator Kemal Ergün sowie Cengiz Da¤deviren, dem Verantwortlichen für die Organisation in Mekka. Anschließend wurde „Hadsch TV“ der Sender der IGMG, der die Pilger rund um die Uhr mit Informationen über die Organisation versorgt, das Internet-
cafe sowie das Gesundheitszentrum besichtigt. Danach wurden die Zelte der IGMG besucht und den Verantwortlichen des Hadsch-Ministeriums die Möglichkeit gegeben persönlich mit den Pilgern zu sprechen. Die Delegation, die zu den Pilgern der IGMG sprach, bedankte sich bei der Hadsch-Organisation der IGMG und versprach sich noch mehr zu bemühen, um den Menschen diesen Gottesdienst zu erleichtern. Indes haben die Vorbereitungen für die nächste Hadsch-Organisation bereits begonnen.
aktuell
Wovon die CDU träumt und wonach sie lechtzt? Ekrem fiENOL •esenol@igmg.de
ie CDU hatte Parteitag. Angela Merkel stand am Rednerpult und sprach über das dritte CDUGrundsatzprogramm, das Fundament für die nächsten 20 Jahre. „Volkspartei der Mitte“ nennt sich die CDU neuerdings. So wurde auch kaum ein Thema ausgelassen von der Bundeskanzlerin. Über Familienpolitik, Klimaschutz, EU-Beitritt der Türkei bis hin zur Integrationspolitik. Die CDU plädiere für eine kontrollierte Zuwanderung und spricht - um nicht Einwanderungsland zu sagen - neuerdings vom „Integrationsland Deutschland„“. Bei allem Respekt unserer Bundeskanzlerin gegenüber, zwei Punkte bedürfen der näheren Betrachtung: Seit den Sechzigern verdrängt, widerspricht, wehrt sich die CDU gegen das Wort „Einwanderungsland“, obwohl diese Tatsache niemand ernsthaft abstreiten kann. Diese Entwicklung verdeutlicht selbst die Gesetzgebung. Das neue Zuwanderungsgesetz soll, wie es die Bundeskanzlerin zutreffend feststellt, vorwiegend die Zuwanderung kontrollieren weil Deutschland Zuwanderer braucht. Lediglich vier von über 100 Paragraphen im Aufenthaltsgesetz regeln gerade mal seit ein paar Jahren bei über 50 Jahren Zuwanderungsgeschichte die Integration. Diese „Integrationsland Deutschland“-
D
CDU-Chefin Merkel Haltung der CDU geht wieder einmal, wie es bei der „Deutschland ist kein Einwanderungsland“-Haltung war, an den Realitäten vorbei und stellt daher allenfalls eine Wunschvorstellung dar, wo wir auch schon beim zweiten Punkt wären. „Volkspartei der Mitte“, möchte die CDU also werden. Dafür ist allerdings die Diskrepanz zwischen Verhalten und Wunschvorstellung auffällig groß. Denn die Volkspartei als Parteityp kennzeichnet eine Partei, die nicht nur vom eigenen Anspruch, sondern tatsächlich sowohl von Wählern als auch Mitgliedern her im Prinzip für jeden offen ist. Wenn laut Definition von „für jeden offen“ die Rede ist, so müsste die CDU auch wirklich jeden einschließen. Dazu gehören in Deutschland etwas 15 Millionen Menschen mit Migrationshintergrund, ca. sieben Millionen
Ausländer oder ca. drei Millionen Muslime. Davon ist allerdings innerhalb der CDU keine Spur. Wie sehr die CDU-Basis bei all der WohlfühlRhetorik eigentlich nach Abgrenzung lechzt, zeigte sich, als Merkel in ihrer ansonsten eher einschläfernden Rede an einigen wenigen Stellen aggressiver tönte. Als sie forderte, dass Moscheekuppeln nicht demonstrativ höher gebaut werden dürften als Kirchtürme und ihr Ausruf „Parallelgesellschaften haben nichts mit Weltoffenheit zu tun“, kam brausender Applaus aus der Mitte. Unter diesen Umständen fällt es einem nicht schwer, selbst in Traum und Wunschvorstellungen zu schweben: Die CDU wird tatsächlich mal eine „Volkspartei der Mitte“, in der „Integration“ kein Vorwand mehr ist. Schöne Träume! IGMG P E R S P E K T I V E 37
kommentar
kommentar
Den rechten Ton treffen!! O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de
hne Zweifel hatte es der Dezember für die in Deutschland lebenden Muslime noch einmal in sich. Pünktlich zu den anstehenden Landtags- und Bürgerschaftswahlen versuchen die Vorderen der CDU im wahrsten Sinne des Wortes den „rechten“ Ton beim Wahlvolk zu treffen. Eröffnet hat den Reigen bezeichnender Weise die Bundeskanzlerin mit ihrer auf dem Bundesparteitag ihrer Partei vorgetragenen Forderung, dass Moscheen nicht höher als Kirchen sein dürfen. Mal abgesehen davon, dass es keine aktuellen oder geplanten Moscheebauprojekte in Deutschland gibt, die auch nur annähernd an die 160 m des Ulmer oder Kölner Domes heranreichen, ist das offenbarte Rechtsverständnis besorgniserregend. Denn bisher regelte das deutsche Baurecht die Höhe und das Aussehen von Gebäuden, ohne Rücksicht auf den Bauherren und seinem vermeintlich „anderen“ kulturellen Hintergrund. Wir können natürlich nur hoffen, dass aus markigen Sprüchen für das Parteivolk und für die Lufthoheit über deutschen Stammtischen nicht kommunale Regelungen und Bestimmungen entspringen, die ein erzkonservatives Verständnis von heimischer „Hoch“Kultur auch städteplanerisch manifestierten! Und mit einem so eröffneten Wahlkampf war es dann auch nicht schwer zu prophezeien, dass das bei der Union hoch beliebte Thema „Innere Sicherheit“ seinen Eingang in die bewährte Polemik gegen Muslime finden würde. Pünktlich zum muslimischen Opferfest und zu
O
38
IGMG P E R S P E K T I V E
den Weihnachtsfeiertagen hat Bundesinnenminister Schäuble versucht, der auf Besinnlichkeit eingestellten Bevölkerung mit der von seinem Ministerium in Auftrag gegebenen Studie zu „Muslimen in Deutschland“ gründlich die Stimmung zu verderben. Spricht doch der oberste Schützer unserer freiheitlich demokratischen Grundordnung im Vorwort der Studie von „besorgniserregenden Ergebnissen“, weil sich mit der Studie belegen lasse, „dass sich in Deutschland ein ernst zu nehmendes islamistisches Radikalisierungspotenzial entwickelt hat. Folgerichtig wurden die Ergebnisse in der medialen Berichterstattung auf die fatale Erkenntnis verkürzt, wonach viele in Deutschland lebende Muslime bereit zu Gewalt gegen Andersgläubige seien. Selbst der Innenminister musste angesichts dieser kolossalen Fehlinterpretation intervenieren und seine eigene Studie relativieren. Es hätte schon gereicht darauf hinzuweisen, dass auch die vorgelegte Studie zu dem Ergebnis kommt, dass sich das Verhalten von muslimischen Jugendlichen nicht wesentlich von dem andersgläubiger Altersgenossen unterscheidet und dementsprechend die Bekämpfung von Extremismus, Rassismus und Gewalt als gesamtgesellschaftliche Herausforderung begriffen werden muss. Doch wenn die Wahlkampflawine erst einmal losgetreten worden ist, hört keiner mehr auf die besonnenen Stimmen. Und schlagen dann noch zwei stark alkoholisierte Jugendliche einen wehrlosen Rentner in der Münchener U-Bahn brutal zusam-
men, hat man als ideen- und visionsloser Landespolitiker endlich das lang ersehnte Thema mit dem man die sonst gefährdete Wiederwahl vielleicht doch noch schafft. Warum Ministerpräsident Koch in seiner 9jährigen Amtszeit bisher keine weitergehenden Schritte im Bezug auf die Verschärfung des Jugendstrafrechts gefordert hat und jetzt medienwirksam sich zum Beschützer der Alten und Gebrechlichen vor kriminellen Ausländern aufspielt, erklärt sich damit von selbst. So ist es nur folgerichtig, das die Hessen-CDU ein neues Wahlkampfplakat zur inneren Sicherheit angekündigt hat, welches sich ausdrücklich auf die Gewalttat in München beziehen soll. Es kann nicht sein, dass eine Volkspartei, die beabsichtigt, die Mitte der Gesellschaft anzusprechen, einerseits mehr Abgeordnete mit Migrationshintergrund fordert, um im gleichen Atemzug gegen diese Menschen zu polemisieren. Das fatale an einer solchen Politik ist, das man die Geister, die man argumentativ am „rechten“ Rand einmal gerufen hat nicht einfach wieder los wird. Die Wahlkampfthemen finden über kurz oder lang ihren Eingang in unser Alltagsleben und vergiften das gesellschaftliche Klima. Naiv ist es aber zu glauben, das ein konservativer Politiker, der seine erste Amtszeit dumpfer Polemik zu verdanken hat, wegen vorgeblich negativer Folgen für das gesellschaftliche Zusammenleben, der Versuchung widersteht, es auf die gleiche Weise noch einmal zu versuchen.
Yeni dizayn ve içeri¤iyle
IGMG E⁄‹T‹M BAfiKANLI⁄I’NDAN Çocuklar›m›z için 2 yeni kitap
Hilal’in Ramazan An›lar› ve
Arkadafl Arayan Elif
K‹TAP KULÜBÜ Merheimer Str. 229, 50733 Köln • Tel: 0221- 73 90 441 • Fax: 0221- 72 30 61 E-Mail: info@kitap-kulubu.de
www.kitapkulubu.de