Medikal Teknik February 2020

Page 1






Publisher H. Ferruh IŞIK on behalf of İstmag Magazin Gazetecilik İç ve Diş Tic. Ltd. Şti.

2 0

BIOCODEX Walks Towards the Unknown with its Microbiota Vision Creating Global Solutions BIOCODEX, Mikrobiyota Vizyonu ile Bilinmeyene Yürüyor, Global Çareler Üretiyor

Managing Editor (Responsible) Mehmet SÖZTUTAN mehmet.soztutan@img.com.tr Editors Duygu SAZAN duygu.sazan@img.com.tr Recep ARSLANTAŞ recep.arslantas@img.com.tr Advertising Coordinator Recep ARSLANTAŞ recep.arslantas@img.com.tr +90 537 441 97 68

2 8

The World’s First Nano-Catalyzed Disinfectant Device with Electrochemical Technology: ELECLEAN Dünyanın İlk Nano Katalizli Elektrokimyasal Teknolojisine Sahip Dezenfektan Cihazı: ELECLEAN

Foreign Relations Manager Ayça SARIOGLU ayca.sarioglu@img.com.tr

Graphic & Design Sami Aktaş sami.aktas@img.com.tr Accounting Manager Cuma KARAMAN cuma.karaman@img.com.tr

Finance Manager Yusuf DEMİRKAZIK yusuf.demirkazik@img.com.tr

3 8

Print Medical Images with HD colors by OKI Integrated DICOM Printers OKI Entegre DICOM Yazıcılarıyla Tıbbi Görüntülerinizi HD Renklerle Yazdırın

Subscription Nurten Demir nurten.demir@img.com.tr Bursa Represantation Ömer Faruk GÖRÜN omer.gorun@img.com.tr Buttim Plaza D Blok Kat: 4 No:1267 BURSA Tel:+90 224 211 44 50 / Fax: 224 211 4481 Printing CTP • BASKI İHLAS GAZETECİLİK A.Ş. Merkez Mah. 29 Ekim Cad. İhlas Plaza No: 11 A/41 Yenibosna - Bahçelievler / İSTANBUL +90.212 454 30 00 Head Office İstanbul Magazin Grubu İHLAS MEDIA CENTER Merkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi No:11 Medya Blok Kat:1 34197 Yenibosna / İstanbul / Turkey Tel: 0212 454 22 22 Faks: 0212 454 22 93 www.medikalteknik.com.tr e-mail: info@medikalteknik.com.tr İMG - Medikal Teknik dergisinde yer alan makalelerdeki fikirler yazarlarına aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu reklam verene aittir. İMG - Medikal Teknik dergisinin bütün yayın hakları İstmag Magazin Gazetecilik İç Ve Dış Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Yazılar kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

7 4

7 6

Zero Carbon Commitment from AstraZeneca AstraZeneca’dan Sıfır Karbon Taahhüdü

Abdi İbrahim Became the First Turkish Pharmaceutical Company to Sign the CEO Water Mandate Statement Ceo Water Mandate Bildirisini İmzalayan İlk Türk İlaç Şirketi Oldu



Letter From the Editor

Medikal Teknolojiler ile Güzel Anılar da Biriktirebiliriz

We Can Collect Good Memories too with Medical Technologies There are some issues to consider and some questions to be answered ... For example, what would happen without the health technologies that we got used to, and that we have made part of our lives? Wouldn’t the problems that we argue are difficult to solve be bigger problems for us? That’s why we watch the top technologies in health, new devices on the market with excitement and follow the developments with curiosity. Health technology is of great importance in the diagnosis of diseases, and sometimes it can cure the big problems that people face as a result of the ailments. Today, in the slightest suspicion of illness, we can get answers to the question marks in our minds thanks to the hospitals adorned with state-of-the-art devices. Of course, this technology is not only about diseases. Sometimes, we also collect beautiful memories with these technologies. For example, consider the ultrasound devices that we have normalized. Just like listening to the heartbeat of a baby in the womb or guessing who the baby looks like before the baby is born thanks to multi-dimensional photos… Thanks to medical technologies, people can regain their lost abilities. They are one step closer to reaching old life comforts and quality lives by increasing their chances of efficiency in the treatment of physical therapy, rehabilitation and many more. So, in fact, the value that our conventional health technologies often add to our lives is enormous. And this value increases day by day and increases the promise it has on our quality of life. We also appreciate that the companies that are mentioned on these technologies contribute to our industry and life, and we expect enthusiastically more what else they could add. Hope to be an issue you will read by finding inspiration for new inventions that you will bring to health…

Üzerinde düşünülmesi gereken bazı konular var ve durup cevaplanması gereken bazı sorular… Örneğin, varlığına alıştığımız, hayatın bir parçası haline getirdiğimiz sağlık teknolojileri olmasaydı ne olurdu? Çözümünün zor olduğunu savunduğumuz sorunlar bizi daha da çıkmazda bırakmaz mıydı? İşte bu yüzden sağlıktaki bir üst teknolojileri, piyasaya sürülen yeni cihazları heyecanla gözlemliyor ve gelişmeleri merakla takip ediyoruz. Sağlık teknolojisi, hastalıkların teşhisinde büyük bir öneme sahip olduğu kadar, bazen de yaşanılan rahatsızlıklar neticesinde insanların maruz kaldığı büyük sorunlara çare olabiliyor. Günümüzde, en ufak bir hastalık şüphesinde, kapısını çaldığımız son teknoloji cihazlarla bezenmiş hastaneler sayesinde kafamızdaki soru işaretlerine cevaplar alabiliyoruz. Tabii sadece hastalıklarla ilgili de değil bu teknoloji. Bazen de güzel anıları yine bu teknolojiler ile biriktiriyoruz. Artık normalleştirdiğimiz ultrason cihazlarını düşünün mesela. Henüz anne karnındaki bir bebeğin kalp atışlarını dinlemek ya da çok boyutlu fotoğraflar sayesinde bebek doğmadan kime benzediğini tahmin etmek gibi… Medikal teknolojiler sayesinde insanlar kaybettikleri yetilerine yeniden kavuşabiliyorlar. Fizik tedavi, rehabilitasyon ve daha bir çok benzeri konuda tedavide verimlilik şanslarını arttırarak eski hayat konforlarına, kaliteli yaşamlarına kavuşmaya bir adım daha yaklaşıyorlar. Yani aslında, çoğu zaman sağlık teknolojilerinin alışageldiğimiz taraflarının hayatımıza kattığı değer çok büyük. Ve bu değer, her geçen gün artarak hayat kalitemiz üzerinde sahibi olduğu sözü fazlalaştırıyor. Bizler de bu teknolojiler üzerinde sözü geçer firmaların sektörümüze ve yaşantımıza kattıklarını takdir ederek takip ediyoruz ve katacaklarını da heyecanla bekliyoruz. Sağlığa kazandıracağınız yeni buluşlar için ilham bularak okuyacağınız bir sayı olması dileğiyle…

DUYGU SAZAN Editor



8

Turkish Doctors Saved Fingers which couldn’t in Germany and Bulgaria Almanya ve Bulgaristan’da Kesilir Denilen Parmağı Türk Doktorlar Kurtardı Bulgaristan’da 2 ay önce iş kazası geçirerek sol el baş parmağını pres makinesine sıkıştıran Milko Ivanov’un parmağı, Türkiye’de yapılan 4,5 saatlik operasyonla kesilmekten kurtarıldı. Çok mutlu olduğunu belirten Ivanov, “Sofya’da ve Almanya’da sonuç alamadım. Doktorlar, baş parmağımın kesilmesi gerektiğini söyledi. Oysa Türkiye’de parmağımı kesilmekten kurtardılar. Çok teşekkür ediyorum” dedi.

Doku Nakliyle Parmak Kurtarıldı

Specialist Assoc. Dr. Uğur Anıl Bingöl, Yeditepe University Kozyatağı Hospital Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery

Left hand thumb of Milko Ivanov, which was pressed in machine during an industrial accident 2 months ago in Bulgaria, were saved from being cut with 4.5 hours of operation made in Turkey. Stating that he was very happy, Ivanov said, “I have not achieved any results in Sofia and Germany. Doctors said that my thumb should be cut. But they saved from my finger cut off in Turkey. Thank you very much.”

Finger Rescued by Tissue Transplantation Doctors told Ivanov, who applied to two hospitals in Sofia and then went to Germany when he could not get a result, his finger could not be saved and should be cut. As time went on, a bacterium was resistant to antibiotics in the wound. Ivanov, whose finger has become unusable, reached Specialist Assoc. Dr. Uğur Anıl Bingöl, Yeditepe University Kozyatağı Hospital Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery. In his country and Germany, his finger, called ‘must be cut’, was saved after antibiotic treatment and tissue transplant surgery in Turkey.

TWill Be Restored in A Short Time Recording that the thumb is responsible for almost half of the hand functions, Assoc. Dr. Uğur Anıl Bingöl said, “When the thumb is completely lost, we lose almost half of the hand functions. So our main goal was to protect the thumb. The patient will be able to return to daily work within 3 weeks.”

Şubat 2020

Sofya’da iki hastaneye başvuran, ardından sonuç alamayınca Almanya’ya giden Ivanov’a doktorlar, parmağının kurtarılamayacağını ve kesilmesi gerektiğini söyledi. Kazanın üzerinden zaman geçtikçe, yarada antibiyotiklere çok dirençli bir bakteri üredi . Parmağı kullanılmaz hale gelen Ivanov, Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Uğur Anıl Bingöl’e ulaştı. Ülkesinde ve Almanya’da ‘kesilmesi gerekiyor’ denilen parmağı antibiyotik tedavisi ve doku nakli ameliyatı sonrasında kurtuldu.

Kısa Sürede Eski Haline Dönebilecek Başparmağın el fonksiyonlarının neredeyse yarısından sorumlu olduğunu söyleyen Doç. Dr. Uğur Anıl Bingöl, “Başparmak tamamen kaybedilince, el fonksiyonlarının neredeyse yarısını kaybediyoruz. O yüzden ana hedefimiz başparmağı korumak üzerindeydi. Hasta, 3 hafta içinde günlük işlerine dönebilecek.” diye konuştu.


9

Turkey Dental Sector Showed Up at AEEDC 2020 Fair for the Second Time Türkiye, Dental Sektörü İkinci Kez AEEDC 2020 Fuarı’nda Boy Gösterdi

Adil Pelister, President of IKMIB

AEEDC Dubai 2020, which is the most important fair of the Middle East, North Africa and South Asia region for the dental sector, was held in Dubai between 4-6 February 2020. A total of 34 companies represented Turkey at the fair with the Turkey’s national participation organization for second time this year organized by Istanbul Chemicals and Chemical Products Exporters ‘Association (IKMIB) and in cooperation with Dental Materials and Industrialist and Businessmen’s Association (DİŞSİAD). AEEDC Dubai 2020 fair, organized for the 24th time this year, was held in Dubai on February 4-6 with the participation of approximately 4 thousand brands. Turkish companies introduced their state-of-the-art products to buyers from different parts of the world, which was visited by 55 thousand people from 155 countries. A total of 34 Turkish companies with 18 of companies with national participation for the second time this year of IKMIB and DİŞSİAD and 16 of companies on an individual basis participated in the show. In the fair, which showed great interest in Turkish products, Dubai Consul General Mustafa İlker Kılıç, Dubai Trade Attaché Ahmet Canlı and Hasan Önal, DİŞSİAD President Erkan Uçar and TİM Delegate Adil Boz wished success to the participants. Stating the importance of the fair for the dental sector, Adil Pelister, President of IKMIB said, “This AEEDC Dubai 2020 fair, we have organized the Turkey national participation organization for the second time with IKMIB and DİŞSİAD cooperation, is one of the world’s largest dental exhibition. As Turkey Pavilion with 216 square meters we participated in the fair displaying dental products, instruments and equipment, our total of 34 companies and 18 of them with national participation this year. There is a very high interest in Turkish products in this region and there are potential cooperation opportunities. We attach importance to participation in the fair in order for our exporters in the sector to use these opportunities. As IKMIB, we will continue to be with our exporters.”

Dental sektörüne yönelik Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya bölgesinin en önemli fuarı olan AEEDC Dubai 2020, 4-6 Şubat 2020 tarihleri arasında Dubai’de gerçekleştirildi. İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) organizatörlüğünde ve Diş Malzemeleri Sanayici ve İşadamları Derneği (DİŞSİAD) iş birliği ile bu yıl ikinci kez Türkiye milli katılım organizasyonu gerçekleştirilen fuarda toplam 34 firma Türkiye’yi temsil etti. Bu yıl 24’üncüsü düzenlenen AEEDC Dubai 2020 fuarı, 4-6 Şubat tarihleri arasında yaklaşık 4 bin markanın katılımıyla Dubai’de gerçekleştirildi. 155 ülkeden yaklaşık 55 bin kişi tarafından ziyaret edilen fuarda Türk firmaları, son teknolojiye sahip ürünlerini dünyanın farklı noktalarından gelen alıcılara tanıttı. İKMİB organizatörlüğünde DİŞSİAD iş birliğiyle bu yıl ikinci defa Türkiye milli katılım organizasyonu gerçekleştirilen fuara, milli katılım ile 18 firma ve bireyselde 16 firma olmak üzere toplam 34 Türk firması katılım gösterdi. Türk ürünlerine yoğun bir ilgi gösterilen fuarda, Dubai Başkonsolosu Mustafa İlker Kılıç, Dubai Ticaret Ataşeleri Ahmet Canlı ve Hasan Önal, DİŞSİAD Başkanı Erkan Uçar ve TİM Delegesi Adil Boz firmaları ziyaret ederek katılımcılara başarılar diledi. Fuarın dental sektörü açısından önemine değinen İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Bu yıl ikinci kez İKMİB ve DİŞSİAD iş birliği ile Türkiye milli katılım organizasyonunu düzenlediğimiz AEEDC Dubai 2020 fuarı, dünyanın en büyük dental fuarlarından biri. Dental ürün, cihaz ve ekipmanların sergilendiği fuara bu yıl, Türkiye Pavilyonu olarak 216 metrekare ile ve 18’i milli katılım olmak üzere toplam 34 firmamız ile katılım sağladık. Bu bölgede Türk ürünlerine karşı oldukça yüksek bir ilgi var ve potansiyel iş birliği fırsatları bulunuyor. Sektördeki ihracatçılarımızın bu fırsatları değerlendirebilmesi açısından fuara katılımı önemsiyoruz. İKMİB olarak ihracatçılarımızın yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.

Şubat 2020




12

Analysis to the Treatment of Genetic Diseases Step by Step Genetik Hastalıkların Tedavisinde Çözümlemelere Adım Adım Yaklaşılıyor

Genetik bilimi de nesilden nesile aktarılabilen bu en küçük birim üzerinde yaptığı çalışmalarla tanı koyuyor, tedaviyi mümkün ya da kolay hale getiriyor. Sağlık teknolojilerindeki hızlı gelişmeler sayesinde önümüzdeki yıllarda artacağı öngörülen koruyucu tıp yaklaşımları da genetik testler sayesinde ortaya çıkıyor. Günümüzde genetik testlerde yaşanan gelişmeler, genetik mutasyonların nesilden nesile aktarılmasının ya da tesadüfen ortaya çıkan genetik hastalıkların önüne hızla geçerken, kanserin sırları da yavaş yavaş çözülüyor. Tıbbi Genetik Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Ayşegül Kuşkucu, “Şu aşamada genetik hastalıkların tedavisi mümkün olmasa da genlerin mekanizmaları keşfedilmeye devam edildikçe, bu konuda da gelişmeler olacaktır” diye konuştu. Lecturer Dr. Ayşegül Kuşkucu, Medical Genetics Specialist

Genetic science is also diagnosed with the studies on this smallest unit that can be passed down from generation to generation, making treatment possible or easy. Thanks to the rapid developments in health technologies, preventive medicine approaches, which are predicted to increase in the coming years, are emerging thanks to genetic tests. The advances in genetic testing today are rapidly preventing the transfer of genetic mutations from generation to generation or genetic diseases that have

Şubat 2020

Hem Tanı Konuluyor Hem Önlem Alınabiliyor Genetik testlerin ortaya çıkışındaki ilk amaç, tanı koymak! Bir çocukta gelişim normal gitmediğinde, büyüme beklenen şekilde gerçekleşmediğinde altta yatan neden genetik testlerle saptanabiliyor. Ailenin de dâhil olduğu süreçte, sorunun hangi genden kaynaklandığı tespit edilebiliyor. Şu aşamada genetik hastalıkların tedavisi mümkün olmasa da genlerin mekanizmaları keşfedilmeye devam edildikçe, bu konuda da gelişmeler olacağı düşünülüyor. Çocuklarından birinde genetik hastalık çıktığında aileler sonraki çocuk ya da çocuklarda da bu hastalığın görülme ihtimalini sorguluyor. Böyle durumlarda genetik testler tanı değil,


13

come about by chance, while the secrets of cancer are gradually resolving. Medical Genetics Specialist, Lecturer Dr. Ayşegül Kuşkucu said, “Although the treatment of genetic diseases is not possible at this stage, as the mechanisms of genes continue to be discovered, there will be developments in this regard.”

Both Diagnosed and Preventable The first goal in the emergence of genetic tests is to make a diagnosis! When development in a child is not normal, when the growth is not as expected, the underlying cause can be determined by genetic testing. In the process, including the family, it is possible to determine from which gene the problem originates. Although the treatment of genetic diseases is not possible at this stage, as the mechanisms of genes continue to be discovered, it is thought that there will be developments in this regard. When a genetic disease occurs in one of their children, families question the possibility of this disease in the next child or children. In such cases, genetic tests are used for preventive purposes, not diagnosis. Stating that preventive genetic tests were applied in the prenatal period, Lecturer Dr. Ayşegül Kuşkucu gave the following information: “In previous years, tests were performed with the baby in the womb. If genetic disease was detected, the only option that could be offered to the family was to end the pregnancy. Thanks to the advancing technology, this is no longer needed. In families with genetic diseases, more than one embryo is collected by IVF method and it is determined which one does not have that genetic disease. Thus, the embryo, which does not carry the genetic disease, can be

önleyici amaçlı kullanılıyor. Önleyici genetik testlerin doğum öncesi dönemde uygulandığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Kuşkucu, şu bilgileri verdi: “Önceki yıllarda testler bebek anne karnındayken yapılıyordu. Genetik hastalık tespit edildiği durumda, aileye sunulabilecek tek seçenek gebeliği sonlandırmak oluyordu. İlerleyen teknoloji sayesinde artık buna ihtiyaç duyulmuyor. Genetik hastalık taşıyan ailelerde tüp bebek yöntemiyle birden fazla embriyo toplanıyor ve hangisinin o genetik hastalığı taşımadığı belirleniyor. Böylece anne karnında düşük riski yaratabilen işlemleri yapmaya gerek kalmadan, söz konusu genetik hastalığı taşımayan embriyonun anne rahmine yerleştirilmesi sağlanabiliyor.”

Kanser Genetiğinde Yeni Yaklaşımlar Var Günümüzde tıp biliminde kanserin sırrını çözmek, nasıl davranacağını hesaplamak için yoğun araştırmalar yapıldığını hatırlatan Dr. Öğretim Üyesi Ayşegül Kuşkucu sözlerine şöyle devam etti: “Bu sayede, kanser hücrelerinin bulunduğu vücudun yapısından farklı bir genetiğe sahip olduğu ortaya konuluyor. Elde edilen sonuçlar da tümörün genetik farklılıklarına özgün tedavileri seçme şansı veriyor. Mutasyon kelimesi, “DNA’da olumlu olmayan değişiklikler” anlamına geliyor. Ancak genetik testlerle kanser hücresinde mutasyon tespit etmenin ona uygun ilaçların varlığı nedeniyle olumlu bir bulgu. Bu durum bireyselleştirilmiş tıp olarak tanımlanıyor. İleride genler hakkında daha fazla bilgiye ulaştığımızda kanser dışındaki hastalıklar için de kişinin genetik yapısına özel ilaçlar sunulabilecek.”

Şubat 2020


14

placed in the mother’s uterus without having to perform procedures that may create low risk in the womb.”

New Approaches in Cancer Genetics Reminding that intensive research has been done in medical science today to solve the secret of cancer and calculate how it behaves. Lecturer Ayşegül Kuşkucu continued her words as follows: “In this way, it is revealed that it has a different genetics than the structure of the body where cancer cells are located. The results obtained also give the chance to choose unique treatments for the genetic differences of the tumor. The word mutation means “unfavorable changes in DNA.” However, finding a mutation in a cancer cell with genetic tests is a positive finding due to the availability of drugs suitable for it. This situation is defined as individualized medicine. When we reach more information about genes in the future, special medicines will be offered for the diseases other than cancer.”

Preventive Treatment Can Be Applied

Koruyucu Tedavi Uygulanabiliyor Genetik testler, bazı ailesel kanser türlerinde ise koruyucu tanı için kullanılıyor. Meme, yumurtalık ve kalın bağırsak kanserlerinin bazı türlerinde tümörün genetiğine bakılmasının yanı sıra hastayı takip eden onkoloji ya da genel cerrahi uzmanı, kanserin ortaya çıkış yaşı, bulunduğu bölge, tümörün patolojik yapısı ve aile öyküsünü göz önüne alarak hastalığın ailesel olacağını düşünebiliyor. Bu durumda hasta ve ailesi Genetik Tanı Merkezi’ne yönlendiriliyor. Kanser tanısı almış kişide ailesel kanser panellerine bakılıyor. Eğer kalıtsal kanser geni bulunursa kardeşleri, çocukları ve aileye mensup risk altındaki diğer kişiler belirleniyor. Henüz kanser gelişmemiş bu kişilere danışmanlık veriliyor. Kalıtsal kanser geninin var olup olmadığını tespit etmek için genetik test yaptırabilecekleri anlatılıyor. Kişi bu testi yaptırır ve sonrasında mutasyona uğramış geni taşıdığı tespit edilirse; koruyucu tedaviler, daha erken ya da daha sık takiple erken tanı ve tedavi olanağı sunulabiliyor.

Genetic tests are used for preventive diagnosis in some types of familial cancer. In addition to looking at the genetics of the tumor in some types of breast, ovarian and large intestine cancers, the oncology or general surgery specialist who follows the patient may think that the disease will be familial considering the age of the cancer, the region where it is located, the pathological structure of the tumor and the family history. In this case, the patient and his family are directed to the Genetic Diagnosis Center. Familial cancer panels are examined in a person diagnosed with cancer. If hereditary cancer gene is found, siblings, children and other family members are at risk. These people who have not yet developed cancer are given counseling. They are told that they can have a genetic test to determine if the hereditary cancer gene is present. If the person has this test and is found to carry the mutated gene afterwards; Preventive therapies can be offered early diagnosis and treatment with earlier or more frequent follow-up.

New Generation Tests Fast and Practical The new generation methods used in genetic tests do not require the genes that concern each genetic disease to be examined individually and in sequence. Reminding that today, the entire genome can be bridged at one time and the genes that can cause the disease can be checked and diagnosed. Lecturer Kuşkucu said, “With new generation methods, prenatal genetic diagnosis tests can be performed without requiring interventional procedures. Emphasizing that it can be applied, he continues: “Even if there is no genetic disease in his family, the risk of genetic disease in his babies can be determined by taking only blood from all expectant mothers. Families who have seen risks in routine screening tests and who do not want to have amniocentesis (taking fluid from the environment where the baby is located) can benefit from the ‘Noninvasive Prenatal Diagnosis’ test. In this test; Genetic diseases such as Down syndrome (Trisomy 21), Trisomy 18 and Trisomy 13 can be screened by examining the baby’s free DNA in the blood taken from the mother.”

Şubat 2020

Yeni Nesil Testler Hızlı ve Pratik Genetik testlerde kullanılan yeni nesil yöntemler, her genetik hastalığı ilgilendiren genlere tek tek ve sırayla bakılmasını gerektirmiyor. Bugün, tüm genom tek seferde dizginlenebildiğini ve hastalığa neden olabilecek genler kontrol edilerek tanı konulabildiğini hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Kuşkucu, “Yeni nesil yöntemlerle, doğum öncesi genetik tanı testleri girişimsel işlem gerektirmeden uygulanabiliyor. Uygulanabileceğini vurgulayarak, şöyle devam ediyor: “Ailesinde genetik hastalık olmasa da tüm anne adaylarından sadece kan alınarak, bebeklerindeki genetik hastalık riski tespit edilebiliyor. Rutin tarama testlerinde risk görülmüş ve düşük riski endişesiyle amniyosentez (bebeğin bulunduğu ortamdan sıvı alınması) yaptırmak istemeyen aileler ‘Noninvaziv Prenatal Tanı’ testinden yararlanabiliyor. Bu testte; anneden alınan kanda bulunan, bebeğe ait serbest DNA’lar incelenerek Down sendromu (Trizomi 21), Trizomi 18, Trizomi 13 gibi genetik hastalıklar taranabiliyor.”



16

How True? Allegations that Mammography Causes Breast Cancer Mamografinin Meme Kanserine Yol Açtığı İddiaları Ne Kadar Doğru?

Pointed out that there is no case in the discourses of mammographers that proves that ‘mammography leads to breast cancer’, Prof. Dr. Şebnem Örgüç, Turkish Radiology Association Board Member, said, “The rate of cancer formation from mammography-induced radiation in a woman who participated in the screening program throughout her life cycle is calculated as 1 in 10,000100 thousand. The training, knowledge and skills of our radiology specialists are on an equal basis with their colleagues in developed countries and guarantee to serve our women with dedication.” Making a statement on behalf of the Turkish Radiology Association (TRD), Professor. Dr. Şebnem Örgüç, TRD Board Member and Department of Radiology, Faculty of Medicine, Celal Bayar University, said: “Breast cancer is seen in one out of every eight women in the world and causes deaths of more than 500.000 women every year. Breast cancer data in our country are similar to those of European countries, but due to the fact that we have a young population, breast cancer is seen at higher rates at a young age. In

Şubat 2020

Türk Radyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Şebnem Örgüç, mamografi karşıtlarının söylemlerindeki ‘mamografinin meme kanserine yol açtığını’ kanıtlayan bir vaka olmadığına dikkat çekerek, “Ömür boyunca tarama programına katılan bir kadında mamografi kaynaklı radyasyondan kanser oluşma oranı istatistiksel olarak 10 bin-100 binde 1 kadar hesaplanmaktadır. Radyoloji uzmanı hekimlerimizin eğitim, bilgi ve becerileri gelişmiş ülkelerdeki meslektaşları ile eşit düzeyde olup özveri ile kadınlarımıza hizmet vermeyi garantilemektedir. “ dedi. Türk Radyoloji Derneği (TRD) adına açıklama yapan, TRD Yönetim Kurulu Üyesi ve Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Örgüç, “Meme kanseri dünyada her sekiz kadından birinde görülmekte ve her yıl 500.000’den fazla kadının ölümüne neden olmaktadır. Ülkemizdeki meme kanseri verileri Avrupa ülkelerinin verileri ile benzer olmakla birlikte, genç bir nüfusa sahip olmamız nedeniyle genç yaşta meme kanseri daha yüksek oranlarda görülmektedir.


17

underdeveloped countries with limited resources, 10-40% of patients can survive 5 years after diagnosis because the disease can be diagnosed at advanced stages. In countries with early diagnosis opportunities and basic medical treatment, this rate rises above 80%.”

Kaynakları kısıtlı az gelişmiş ülkelerde hastalığın ileri evrelerde teşhis edilebilmesi nedeniyle tanı konduktan 5 yıl sonra hastaların %10-40’ı hayatta kalabilmektedir. Erken tanı olanaklarının olduğu ve temel tıbbi tedaviye ulaşılan ülkelerde ise bu oran %80’in üzerine çıkmaktadır.” dedi.

“The Only Valid Test Mammography for Early Diagnosis”

“Erken Tanı için Tek Geçerli Test Mamografi”

Stating that the early detection of breast cancer is through awareness raising and effective screening programs, Örgüç said, “Early diagnosis is achieved by knowing the early signs and symptoms of breast cancer well by both the public and health professionals, performing the controls regularly and taking action without waiting for the slightest sign. Screening is a systematic test of women who have no evidence of breast cancer for cancer and leading findings that will turn into cancer over time if not intervened. The only test that has been proven by scientific studies that it detects breast cancer early is mammography. The World Health Organization (WHO) recommends different breast cancer screening programs for women over the age of 40, depending on the development situation of the countries. Mammographic screening is recommended for early diagnosis of breast cancer in all women in the 40-69 age group in developed countries. In the United States and in some developed countries, where appropriate mammographic techniques are used as part of a regular program, methods such as breast selfcontrol and physician-made breast exams are no longer recommended.”

“Turkish Women Deserve to Benefit from the Opportunities of Modern Medicine” Prof. Dr. Örgüç recommends, “A clinical breast examination because of the insufficient budget in the World Health Organization’s countries where health systems are weak, not all women can be included in the screening program, and mammography cannot be performed with appropriate techniques and experience. But the inevitable consequence of this is the cancers caught in the late stage and the increasing mortality rates.” Stating that Turkish women deserve to benefit from the opportunities of modern medicine at the highest level of the world standards, Örgüç continued: “Within the scope of Cancer Early Detection, Screening and Training Centers project, 40-69 years of age with low-dose radiation mammography devices spread across the country. women are given a free communitybased screening service every two years. As of 2018, the number of KETEM reached 202, at least one in 81 provinces. Thus, more than 20,000 women were diagnosed with breast cancer at an early stage. The education, knowledge and skills of our radiology specialists are on a par with their colleagues in developed countries and guarantee to serve our women with dedication. Turkish Radiology Association Breast Radiology Education and Scientific Research Group makes an important contribution

Meme kanserinin erken saptanmasının yolu farkındalığın arttırılması ve etkin tarama programlarından geçmekte olduğunu belirten Örgüç, “Erken tanı, meme kanserinin erken belirti ve bulgularının hem halk, hem de sağlık profesyonellerince çok iyi bilinmesi, kontrollerin düzenli olarak yapılması ve en ufak işarette beklemeksizin harekete geçilmesi ile sağlanır. Tarama ise meme kanserine ait hiçbir bulgu taşımayan kadınların, kanser ve müdahale edilmediği takdirde zamanla kansere dönüşecek öncü bulgular yönünden sistemli bir testten geçirilmesidir. Meme kanserini erken saptadığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış tek test ise mamografidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ülkelerin gelişmişlik duruma göre 40 yaş üzerindeki kadınlara farklı meme kanseri tarama programları önermektedir. Gelişmiş ülkelerde 40-69 yaş grubundaki tüm kadınlara meme kanserinin erken tanısı için mamografik tarama tavsiye edilmektedir. Düzenli bir program kapsamınsa uygun mamografik tekniklerin kullanıldığı Amerika Birleşik Devletleri ve bazı gelişmiş ülkelerde, kendi kendine meme kontrolü ve hekim tarafından yapılan meme muayenesi gibi yöntemler de artık önerilmemektedir.” diye belirtti.

“Türk Kadınları Modern Tıbbın İmkanlardan Yararlanmayı Hak Ediyor” Prof. Dr. Örgüç, “Dünya Sağlık Örgütü’nün, sağlık sistemleri zayıf, tüm kadınların tarama programına alınamadığı, uygun teknik ve deneyimle mamografi yapılamayan ülkelerde, bütçe yetersizliği nedeniyle klinik meme muayenesini

Şubat 2020


18

to the education process in KETEM applications of the Ministry of Health. One of the biggest discourses of mammography opponents is the undesirable effects of radiation since it is a method using X-ray. There is no case in medical literature that has been proven to have breast cancer due to mammography. However, the rate of cancer formation from mammography-induced radiation in a woman who participated in the screening program for life is calculated as 1 in 10,000-100,000. In addition to its similar and beneficial effects, it is negligible in terms of radiationborne cancers from these natural sources. The second discourse is unnecessary processes caused by cancer-like symptoms and anxiety experienced during the examination. This concern is minimized with the right diagnostic processes. The Turkish woman will take care of her home, her family and her country as well as her own body, and she will not be content with the standards of the third world, demanding the quality of health care in modern societies. Turkish medicine has the standards of developed countries with its highly trained health personnel, modern equipment infrastructure. Our physicians, who closely follow the developments, will be victorious in the fight against breast cancer by producing first class health services hand in hand with our women.”

Şubat 2020

önermektedir. Ancak bunun kaçınılmaz sonucu, geç evrede yakalanan kanserler ve artan ölüm oranlarıdır.” dedi. Türk kadınlarının modern tıbbın imkanlarından dünya standartlarının en üst seviyesinde yararlanmayı hak ettiğini söyleyen Örgüç, şöyle devam etti: “Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) projesi kapsamında ülke geneline yayılmış, düşük doz radyasyon ile çalışan mamografi cihazları ile 40-69 yaş grubu kadınlara iki yılda bir toplum bazlı ücretsiz tarama hizmeti verilmektedir. KETEM sayısı 2018 yılı itibariyle 81 ilde en az bir tane olmak üzere toplam 202’ye ulaşmıştır. Bu sayede 20.000 binden fazla kadına erken evrede meme kanseri tanısı koyulmuştur. Radyoloji uzmanı hekimlerimizin eğitim, bilgi ve becerileri gelişmiş ülkelerdeki meslektaşları ile eşit düzeyde olup özveri ile kadınlarımıza hizmet vermeyi garantilemektedir. Türk Radyoloji Derneği Meme Radyolojisi Eğitim ve Bilimsel Araştırma Grubu, Sağlık Bakanlığı’nın KETEM uygulamalarında eğitim sürecinde önemli katkı sağlamaktadır. Mamografi karşıtlarının en büyük söylemlerinden biri X-ışını kullanılan bir yöntem olması nedeniyle radyasyonun istenmeyen etkileridir. Tıp literatüründe mamografi nedeniyle meme kanseri olduğu kanıtlanan bir vaka yoktur. Ancak ömür boyunca tarama programına katılan bir kadında mamografi kaynaklı radyasyondan kanser oluşma oranı istatistiksel olarak 10.000-100.000’de 1 kadar hesaplanmaktadır. Bu doğal kaynaklardan alınan radyasyon kökenli kanserler ile benzer ve faydalı etkileri yanında önemsenmeyecek bir orandadır. İkinci söylem ise kanser benzeri belirtilerin neden olduğu gereksiz işlemler ve tetkik sürecinde yaşanan kaygıdır. Doğru yürütülen tanı süreçleri ile bu endişe en aza indirilmektedir. Türk kadını evine, ailesine, ülkesine sahip çıktığı gibi kendi vücuduna da sahip çıkacak, çağdaş toplumlardaki sağlık hizmeti kalitesini talep ederek, üçüncü dünya ülkesi standartları ile yetinmeyecektir. Türk tıbbı, üst düzeyde eğitilmiş sağlık personeli, modern donanım altyapısı ile gelişmiş ülkelerin standartlarına sahiptir. Gelişmeleri yakından takip eden hekimlerimiz kadınlarımızla el ele birinci sınıf sağlık hizmeti üreterek meme kanserine karşı verilen savaşta galip geleceklerdir.”



20

BIOCODEX Walks Towards the Unknown with its Microbiota Vision Creating Global Solutions BIOCODEX, Mikrobiyota Vizyonu ile Bilinmeyene Yürüyor, Global Çareler Üretiyor ‘Probiyotik’ kavramını birçok defa duyduk. Bazılarımız araştırdık, bazılarımız satın aldık ve bazılarımız da kullandık. Peki, tüm bunları belirli bir bilinç doğrultusunda mı yaptık ya da bu konuda bildiklerimiz ne kadar doğru? Tüm bu sorular zihnimizi kurcalarken probiyotik kavramı evrilerek ‘Mikrobiyota’ seviyesinde kendinden bahsettirmeye başladı. Dünyada ‘Mikrobiyota’ araştırmaları trend haline gelmişken, Biocodex de yatırım rotasını bu yöne çevirdi ve bu alanda lider olma vizyonunu açıkladı. Biocodex’in global adımlarını ve Türkiye yatırım hedeflerini Firma Genel Müdürü Önder Işınay’dan dinledik… Önder Işınay - General Director of Biocodex Turkey

We’ve heard the word “probiotics” many times. Some of us have made research, some of us have already bought and used. So have we done these based on certain knowledge or how true are the things we know about probiotics? While all these questions occupy our minds, the word “probiotics” have expanded its reach and become a subject of “microbiota”. “Microbiota” research has become a trend in the world and Biocodex has switched its investments on this area and declared its vision to become a leader. We asked questions about global steps of Biocodex and investment goals in Turkey to Önder Işınay, General Director of the company in Turkey... Can you provide some background information about your company? Biocodex is a multinational pharmaceutical company built on high scientific and production standards and has sixty years of successful history in the sector .Founded in 1952 the first focus of the company was gastroenterology and showcased its unique probiotic product Saccharomyces boulardii CNCM I-745®that has a positive effect on the gut microflora. The company penetrated into the global markets starting from the beginning of 1960s and spread its human health policy in many countries. Today, Biocodex operates in more

Şubat 2020

Firmanızın geçmişi hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? Biocodex, altmış yıllık kanıtlanmış başarısıyla yüksek bilim ve imalat standartları üzerine oluşmuş bağımsız çok uluslu bir farmasötik şirketidir. 1953’de kurulan şirketin ilk odak noktası gastroentroloji olmuştur ve bağırsak mikroflorası üzerinde olumlu etkiye sahip türünün ilk probiyotik ilacı olan eşsiz probiyotik Saccharomyces boulardii CNCM I-745®, ’yi ön plana çıkarmıştır. 1960’ların başından itibaren dünya pazarına açılarak insan sağlığı politikasını birçok ülkeye yaymıştır. Günümüzde Biocodex 100’den fazla ülkede çalışmalarını artırarak büyümeye ve coğrafi olarak gelişmeye devam etmektedir.

Hizmet verdiğiniz tedavi alanları ve ürün grupları nelerdir? Biocodex gastroentroloji dışında MSS, Ağrı yönetimi ve pediatri alanlarında çalışmaktatır.

Biocodex’in Türkiye pazarına girişi nasıl oldu? Biocodex, hem üretim hacmi hem de satış oranları anlamında baktığınızda dünyanın en büyük probiyotik firması. Tek ürünün domine ettiği portföyü ile dünyadaki yayılmasını genelde partnerler aracılığıyla gerçekleştirmiş. Türkiye’de de Sanofi ile yapmış olduğu bir distribütörlük anlaşmasıyla Reflor’un 20 yıl önce piyasaya verilmesiyle Biocodex’in Türkiye pazarındaki faaliyeti başlıyor. 2009 yılı itibariyle de –yani Biocodex’in Türkiye’deki 10. yılında- Reflor’a duyulan güvenle Türkiye’de Biocodex’in kendisine ait ilk ofisi açılıyor ve Sanofi ile olan distribütörlük ortaklığı sonlandırılıyor. Aslında bu dönem, Biocodex için çok şanslı bir zamana denk


21

than 100 countries and continues to expand its operations in other countries.

What are your therapeutic areas and product groups? In addition to gastroenterology, Biocodex is concentrated on MSS, pain management and paediatrics.

How did Biocodex enter in the Turkish market? Biocodex is the biggest probiotics company in the world in terms of production volume and sales figures. With its portfolio dominated by one product, the company often chooses to penetrate into markets through its partners. Biocodex started its operations in Turkey when the company signed a distributorship agreement with Sanofi and launched Reflor 20 years ago. With the huge interest in Reflor, Biocodex opened its first office in Turkey in 2009 - i.e. on 10th anniversary of Biocodex in Turkey - and ended its distributor agreement with Sanofi. Actually I can say that this was not a very lucky period for Biocodex. Because there had been some important changes in the market access policies. Reflor was excluded from the medicine reimbursement scheme. This caused a serious decrease in volume. Certain decisions were taken for the new market conditions. One of these decisions was to meet the needs of the portfolio in as well as the work model. So working on different portfolios both locally and abroad started with business development agreements. However such work did not bring good results. In 2014 there was a restructuring in the organization. This was when I joined Biocodex. After that we clarified our midterm strategy and shaped our portfolio structure. We developed a portfolio mainly of 4 products in which our probiotic product was still the flagship of the portfolio. Thus we both reinforced short term financial structure and built the foundation for sustainable success. We managed to double the size of the organization and triple the volume in the past 5 years.

What was the global course taken by Biocodex? There were serious changes in the world when we were busy working in Turkey. The company’s vision had a big revision 2 years ago and the company announced its “Microbiota Vision”. Today all R&D work and all early stage investments are focused on microbiota.

gelmedi diyebilirim. Çünkü pazara erişim politikalarında bazı önemli değişiklikler yapılmıştı. Reflor, geri ödemeden çıkmıştı. Bu durum ciddi bir hacim kaybına neden oluyor. Yeni Pazar şartlarında belli kararlar alınıyor. Bu kararlardan biri de çalışma modelinin yanında portföy ihtiyaçlarını karşılamak. Dolayısıyla, iş geliştirme anlaşmaları ile hem lokal hem de yurt dışında farklı portföyler üzerine çalışmalar başlıyor. Fakat bu çalışmalardan sağlıklı sonuçlar alınamıyor. 2014 yılında ise organizasyon üzerinde yeniden bir yapılanma oluyor. Bu süreç, benim Biocodex’e başladığım dönem. Bu tarih sonrasında, orta vadedeki stratejimizi netleştirerek portföy yapımızı şekillendirdik. Öz ve spesifik şekliyle yine proiyotiğimizin dominant pozisyonda olduğu 4 ürünlü bir portföy gelişimi gerçekleştirdik. Böylelikle hem kısa vade finansal yapıyı sağlmalaştırıp hem de sürdürülebilir başarının temellerini attık. Son 5 yıldır da firmanın organizasyonunu 2’ye, hacmini de 3’e katlamış durumdayız.

Biocodex’in globaldeki gelişimi nasıl ilerledi? Türkiye’de biz bu işleri yaparken globalde de çok ciddi değişimler oldu. 2 yıl önce net bir vizyon yenilemesi oldu ve “Mikrobiyota Vizyonu”nu açıkladılar. Bugün Ar-Ge çalışmaları ve tüm erken evre yatırım kararları mikrobiyota çerçevesinde yapılıyor.

‘Mikrobiyota’yı biraz daha yakından tanıtabilir misiniz? Mikrobiyota, vücudumuzdaki bakteri, virüs ve mayalardan oluşan tüm mikroorganizmaların bütünüdür. Süper organ olarak da tanımlanıyor ve sağlıkı yaşamın temel yapıtaşlarından biri. Mikrobiyota son yılların odak noktası ve artan bir ilgiye sahip, geçtiğimiz 5 yıl içerisinde üzerinde yapılan çalışma sayısı en çok artan konulardan bir tanesi olma özelliğine sahip. Hem sağlıklı yaşama katkı sağlanması hem de birçok hastalıkla ilgili etkilerinin bulunmasına yönelik bir çok araştırma yapılmakta.

Biocodex’in bu alanda yaptığı çalışmalar neler? Biocodex, global çerçevede bu alanda lider olma vizyonunu açıkladı. Bu vizyonun üç tane temel yapı taşı

Can we learn more about Microbiota? Microbiota is the aggregate of all organisms which consist of bacteria, viruses and yeasts in our body. It is also known as the super organ and is one of the building blocks of a healthy life. Microbiota has been in the limelight in recent years and is one of the subjects for which the number of research and studies has increased the most in the last 5 years. There are many studies which investigate the potential of probiotics both to contribute to healthy living and to treat diseases.

What does Biocodex do in this area? Biocodex has declared its vision to be a global leader. There

Şubat 2020


22

are three main constituents of this vision. First one is to increase the company’s experience in this area with early stage investments. Recently Biocodex had collaborative work with MaaTPharma and Exeliom Bioscience (Netbiotix) and focused its R&D work on this area. The second is to increase awareness about microbiota among the public and healthcare professionals. Biocodex founded the Microbiota Institute for this purpose. The Institute’s staff consists entirely of Biocodex employees. The institute raise awareness about microbiota by communicating individually with the public, society and healthcare professionals using online sources and printed materials. Our priority goal in Turkey is to make the Turkish version of the website ready and I can say that it will be ready soon. The latest addition to the microbiota vision is the Microbiota Foundation. The purpose of the foundation is to support independent clinical studies on microbiota. Only 40% of the staff of this foundation are Biocodex employees. The remaining 60% are independent scientists. The main purpose of the foundation is to support clinical studies and research on microbiota and its effect on health. In additional to a global budget, 11 countries including Turkey contribute local research funding. Being part of this project, Biocodex Turkey gives Euro 25,000 worth of research grant every year. The process for the third year will soon begin with the announcement of our 2020 research grant.

How would you evaluate the general situation today concerning probiotics and microbiota? What are your anticipations? I think there is confusion and lack of information about probiotics and their effects. Everyone has an opinion about probiotics. You support your immune system or your digestive system with bacteria and yeast you ingest. However microbiota is a world which immensely exceeds this. Today there is a system which can have serious effect on health starting from newborns to elderly people. I think we can start to help people have a healthier life, offer solutions to many problems which we cannot pinpoint now or start to play a role in the treatment of diseases by providing external support to the system.

What are your goals and dreams for the future as the general director of Biocodex? Bringing probiotics competency, knowledge and experience to Turkey is one of my biggest goals. Furthermore I would love to start production in Turkey. With the increasing awareness about probiotics I believe the use of probiotics will increase and a need to increase production capacity will arise. Today Biocodex has probiotics production only in France and Turkey could present an option when the company starts to think about increasing its production capacity. There is an incentive system for local production under the national health policy. Therefore in the long term, my goal is to transfer all knowledge and experience about production to Turkey to make Biocodex a bigger and better known company.

Şubat 2020

var. Bunlardan birincisi erken evre yatırımları ile şirket bu alandaki deneyimini artırmakta. Biocodex, son dönemde MaaTPharma ve Exeliom Bioscience (Netbiotix) firmalarıyla ortaklık yaparak Ar-Ge çalışmalarını bu alana kaydırdı. İkincisi, kamuda ve sağlık çalışanları arasında mikrobiyota ile ilgili bilinirliği arttırmak. Biocodex, bu amaç doğrultusunda Mikrobiyota Enstitüsü’nü kurdu. Bu enstitünün tamamı Biocodex çalışanlarından oluşuyor. Hem online hem de basılı malzemeler kullanılarak kamuya, halka ve sağlık mesleği mensuplarına ayrı ayrı iletişimlerle mikrobiyota bilinçlendirmesi yapılıyor. Bununla ilgili Türkiye’deki öncelikli hedefimiz, web sitesinin Türkçe versiyonunu tamamlamak ve bunda da sona yaklaştığımızı söyleyebilirim. Mikrobiyota vizyonun son halkası da Mikrobiyota Vakfı’nın kuruluşudur. Vakfın amacı mikrobiyota alanındaki bağımsız klinik çalışmaların desteklenmesidir. Bu vakfın sadece yüzde 40’ı Biocodex çalışanlarından oluşuyor. Kalan yüzde 60’ı ise bağımsız bilim adamları. Vakfın temel amacı mikrobiyota ve sağlığa etkileri ile ilgili klinik araştırma ve çalışmalara destek vermek. Global bir bütçenin yanında, Türkiye’nin de arasında bulunduğu 11 ülkede lokal destekler verilmektedir. Türkiye Biocodex bu projenin parçası olarak her yıl yirmibeş bin Avro değerinde karşılıksız destek vermekte. 2020 araştırma desteğimizin duyurusu ile 3. yılın süreci yakında başlayacak.

Gerek probiyotik gerekse mikrobiyota ile ilgili günümüzdeki genel durumu nasıl değerlendirirsiniz? Bu konudaki öngörüleriniz neler? Günümüzde probiyotikler ile ilgili çok sağlıklı bir bilinç seviyesinin olmadığını düşünüyorum. Probiyotiklerle ilgili herkesin bir fikri var. Dışarıdan aldığınız bakteri ve mayalarla bağışıklık sisteminize veya sindirim sisteminize destek oluyorsunuz. Ama mikrobiyota dediğimizde, bunun çok ötesinde bir dünyadan bahsediyoruz. Bugün yenidoğandan yaşlılık dönemi dahil sağlığa ciddi anlamda etki edebilecek bir sistem var. Biz de bu sisteme dışarıdan destek olarak sağlıklı yaşamı sürdürmeye, şu an söyleyemediğimiz çeşitli sorunlara çözüm önerisinde bulunmaya veya hastalıkların tedavisinde rol oynamaya başlayabileceğiz diye düşünüyorum.

Biocodex genel müdürü olarak geleceğe yönelik hedef ve hayalleriniz neler? Probiyotik yetkinliğini, bilgi birikimini ve tecrübesini Türkiye’ye getirmek en büyük hedeflerimden biri. İlaveten, Türkiye’de üretime başlanmasını çok isterim. Probiyotik bilinçlenmesi ile birlikte kullanım oranları artacak ve üretim kapasitesi zorlanmaya başlayacak diye düşünüyorum. Günümüzde sadece Fransa’da probiyotik üretimi yapan Biocodex için üretim kapasitesi konuşulmaya başlandığında farklı alternatifler arasında Türkiye bir seçenek olabilir. Ülke içi sağlık politikalarında da lokal üretiminin teşviki söz konusu. Dolayısıyla uzun vadede, üretim ile ilgili tüm bilgi ve birikimi Türkiye’ye aktararak, Biocodex’i daha büyük ve bilinen bir firma haline getirebilmiş olmayı hedefliyorum.


23

Notice for Research Projects in Turkey by Biocodex Microbiota Biocodex Mikrobiyota Vakfı’nın Türkiye Proje Çağrısı The purpose of Biocodex Microbiota Foundation is to support microbiome research by making donations to education institutions in the world.

Biocodex Mikrobiyota Vakfı’nın amacı dünya çapında akademik bağışlar ile mikrobiyom araştırmalarını desteklemektir.

Biocodex Microbiota Foundation was founded in 2017 to support base and clinical studies about “the Role of Intestinal Microbiota in Human Health and Diseases”, which are scientifically accepted and guided by leading scientists. There has been an increasing interest in the world about microbiota and its importance for global health. Scientists, academicians, governments and general public support research on microbiota. Biocodex Microbiota Foundation will support research on human microbiome in intestines, skin, gynaecological systems etc. by international opinion leaders.

Biocodex Mikrobiyota Vakfı 2017 yılında, alanında bilimsel kabul görmüş, öncü bilim insanlarının danışmanlığında ve “İnsan Sağlığı ve Hastalıklarında Bağırsak Mikrobiyotası” ile ilgili temel veya klinik çalışmaları desteklemek üzere kurulmuştur. Mikrobiyota ve onun dünya sağlığı ile ilgisi konusunda gittikçe artan küresel bir ilgi söz konusudur. Bilim insanları, akademik çevreler, hükümetler ve genel kamuoyu mikrobiyota çalışmalarını desteklemektedir. Biocodex Mikrobiyota Vakfı insan mikrobiyomunun bağırsak, deri, jinekolojik vb. gibi her türlü alanındaki uluslararası kanaat liderlerinin araştırmalarını destekleyecektir.

Studies on “Changing Microbiota and Its Effects on Health” are financially supported in Turkey.

Türkiye’de “Değişen Mikrobiyota ve Sağlığa Etkileri” başlıklı çalışmalarda desteklenmektedir.

11 countries which also include Turkey have reserved funds for National Research Grants to support national research studies in 2019 and beyond. These 11 countries include Belgium, USA, France, Mexico, Poland, Canada, Russia, Morocco, Baltic States, Ukraine and Turkey and each country will support 11 studies located in that country. Among 13 studies on microbiota in 2019, the study of Prof. Dr. Yusuf Yılmaz, Gastroenterology Department in the Internal Diseases Division of Marmara University School of Medicine titled “evaluation of trimethylamineN-oxide(TMAO) related mechanisms in non-alcoholic fatty liver disease using clinical and histological characteristics of the disease” came first. Applications for the new research grants in Turkey for 2020 will start in March 2020. The total research grant to be given to the research chosen by the scientific committee in our country is Euro 25,000. Application period will end on November 30, 2020.

Distinguished members of the Scientific Committee in Turkey will choose the winner research. Scientific committee whose members are leading physicians in respective fields will choose the research to be supported in December 2020 and announced it in January 2021.

Bu çerçevede, 2019 yılı ve sonrasında içerisinde ülkemizin de seçilmiş olduğu 11 ülkede ulusal çalışmaları desteklemek üzere Ulusal Araştırma Bursu için fon ayırmış durumdadır. Bu 11 ülke Belçika, Amerika, Fransa, Meksika, Polonya, Kanada, Rusya, Fas, Baltık, Ukrayna ve Türkiye şeklindedir ve her ülkede ayrı ayrı o ülke adresli 11 çalışma desteklenecektir. 2019 yılında Mikrobiyota konusundaki 13 çalışma arasında yapılan değerlendirme sonucunda ”Nonalkolik yağlı karaciğer hastalığında trimethylamine-N-oxide(TMAO) ilişkili mekanizmaların hastalığın klinik ve histolojik özellikleri ile değerlendirilmesi“ çalışması ile Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Yılmaz birinci olmuştur. 2020 yılında Türkiye’de verilecek yeni destek için başvurular Mart 2020’de açılacaktır. Ülkemizden bilimsel komite tarafından seçilecek olan araştırmaya verilecek toplam destek miktarı 25.000 avroya kadardır. Başvuru süresi 30 Kasım 2020’de sonlanacaktır.

Alanında lider Türkiye Bilimsel Komite üyeleri seçimini yapacak. Alanında lider hekimler tarafından oluşturulmuş bilimsel komite üyeleri Aralık 2020 tarihinde seçimlerini yapacaklar ve Ocak 2021 yılında sonuç açıklanacaktır.

Şubat 2020




26

Endoscopy and Colonoscopy are not the Cause of Uneasiness Endoskopi ve Kolonoskopi Tedirginlik Sebebi Değil

Specialist Prof. Dr. Melih Özel, Anadolu Health Center Gastroenterology

The repercussions of the discussion, which started with the death of a patient who underwent endoscopy and colonoscopy at Isparta City Hospital, continues. Anadolu Health Center Gastroenterology Specialist, who draws attention to information pollution in the media and social media in this regard, Prof. Dr. Melih Özel said, “These discussions cause patients who need to undergo endoscopy and colonoscopy to be nervous. However, these two diagnostic methods are extremely safe diagnostic procedures; The problem is not about the procedure, but about a clinical picture created only by a commercial form of a drug used while applying the procedure. Other preparations of this drug are safely used by anesthesiologists not only in endoscopic procedures, but in both surgeries and interventional procedures. The Ministry of Health has been following the issue since August 2019 and taking the necessary measures.” Pointing out the discussions about the complications arising from a sedative (sedative) drug used in gastroscopy, colonoscopy and similar endoscopic procedures, Specialist Prof. Dr. Melih Özel, Anadolu Health Center Gastroenterology, said, “The problem was that only one preparation of this drug causes some complications in some patients. The same active ingredient is used safely not only in endoscopic procedures, but also in surgeries and other interventional procedures. Therefore, the problem does not arise from endoscopic procedures, but from the clinical picture created by the drug used during these procedures. Accordingly, patients should not be afraid of endoscopy and colonoscopy.”

Şubat 2020

Isparta Şehir Hastanesi’nde endoskopi ve kolonoskopi yapılan bir hastanın hayatını kaybetmesi ile başlayan tartışmanın yankıları sürüyor. Bu konuda medya ve sosyal medyadaki bilgi kirliliğine dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Bu tartışmalar endoskopi ve kolonoskopi yaptırması gereken hastaların tedirgin olmasına neden oluyor. Oysa bu iki tanı yöntemi son derece güvenli tanı işlemleri; yaşanan sorun işlemle ilgili değil, işlem uygulanırken kullanılan bir ilacın yalnızca bir ticari formunun yarattığı bir klinik tabloyla ilgili. Bu ilacın başka preparatları, anestezistler tarafından yalnızca endoskopik işlemlerde değil hem ameliyatlarda hem de ameliyat dışındaki girişimsel işlemlerde güvenle kullanılıyor. Sağlık Bakanlığı 2019 yılı Ağustos ayından bu yana konuyu takip ederek gerekli önlemleri alıyor” dedi. Anadolu Sağlık Merkezi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, gastroskopi, kolonoskopi ve benzeri endoskopik işlemlerde kullanılan bir sedatif (sakinleştirici) ilaç nedeniyle ortaya çıkan komplikasyonlarla ilgili tartışmalara dikkat çekerek, “Geçen yıl ağustos ayından başlayarak farklı zamanlarda Sağlık Bakanlığı söz konusu ilacın bazı formlarını toplattırdı. Sorun bu ilacın yalnızca bir preparatının bazı hastalarda birtakım komplikasyonlara yol açmasından kaynaklandı. Aynı etken madde yalnız endoskopik işlemlerde değil, ameliyatlarda ve başka girişimsel işlemlerde güvenle kullanılıyor. Dolayısıyla sorun endoskopik işlemlerden değil, bu işlemler sırasında kullanılan ilacın yarattığı klinik tablodan kaynaklanıyor. Bu doğrultuda hastalar endoskopi ve kolonoskopiden korkmamalı” dedi.



28

The World’s First Nano-Catalyzed Disinfectant Device with Electrochemical Technology: ELECLEAN

Dünyanın İlk Nano Katalizli Elektrokimyasal Teknolojisine Sahip Dezenfektan Cihazı: ELECLEAN

Eleclean Disinfectant Device, which produces disinfectants from water without the need for alcohol, preservatives and stabilizers in traditional disinfectants, offers a high quality and endless confidence to its users with its smart, portable, human and environmentally friendly features. Highly Effective Disinfectant Only With Water Eleclean Disinfectant Device works with water only. It is a portable disinfectant device that converts water into high reactive oxygen disinfectant. The device, which is the result of a 10-year R&D study, has more than 34 patented and world’s first nano-catalyzed electrochemical technologies to convert water molecules into high reactive oxygen disinfectant in just 15 minutes. Hydrogen Peroxide, produced only from water, kills viruses, bacteria and fungi (Corona (Covid-19), swine flu (H1N1), influenza virus, coli bacillus, salmonella pseudomonas etc.).

Features and Benefits of Device Water obtained in Eleclean Disinfectant Device is used as hand, skin and surface disinfection. It is a very economical and ecological product. Disinfectant water produced on the device is a human and environmentally friendly, highly safe disinfectant that you can use safely in every area, from newborn baby to elderly, intensive care patients

Şubat 2020

Geleneksel dezenfektanlarda bulunan alkol, koruyucu, dengeleyiciye ihtiyaç duymaksızın sadece sudan dezenfektan üreten Eleclean Dezenfektan Cihazı, akıllı, taşınabilir, insan ve çevre dostu olma özellikleriyle kullanıcılarına yüksek bir kalite ve sonsuz bir güven sunuyor. Sadece Su ile Son Derece Etkin Dezenfektan Eleclean Dezenfektan Cihazı sadece su ile çalışır. Suyu yüksek reaktif oksijen dezenfektanına dönüştüren taşınabilir bir dezenfektan cihazıdır. 10 yıllık bir Ar-Ge çalışmasının sonucu ortaya çıkan cihaz, su moleküllerini sadece 15 dakikada yüksek reaktif oksijen dezenfektanına dönüştürmek için 34’ten fazla patentli ve dünyanın ilk nano katalizli elektrokimyasal teknolojisine sahiptir. Sadece sudan üretilen Hidrojen Peroksit, virüsleri, bakterileri ve mantarları öldürür. (Corona (Covid-19), domuz gribi (H1N1), inflüenza virüsü, koli basili, salmonella pseudomonas vb.)

Cihazın Özellikleri ve Faydaları Eleclean Dezenfektan Cihazında elde edilen su; el, cilt ve yüzey dezenfeksiyonu olarak kullanılır. Oldukça ekonomik ve ekolojik bir üründür. Cihazda üretilen dezenfektan suyu, yeni doğan bebekten yaşlılara, yoğun bakım hastalarından sağlık çalışanlarına, hayvanlardan kişisel eşyaların dezenfeksiyonuna kadar her alanda güvenle kullanabileceğiniz insan ve çevre dostu, son derece güvenli


29

to healthcare workers, from animals to disinfection of personal belongings. Eleclean only produces disinfectant from water. No chemicals are added to the device. It does not need alcohol, preservatives and stabilizers in traditional disinfectants. Therefore, it does not cause cancer, skin allergies or dermatitis. Eleclean is human and environmentally friendly. Convenient and compact design of it makes it easy to carry every day, everywhere. Eleclean is an award winning device for design and innovation. Eleclean Disinfectant Device is used only with water. The device produces fresh disinfectant from the added water in just 15 minutes. No chemical additives, preservatives and stabilizers are added to the device. The water used turns back into water after destroying bacteria, viruses and fungi. It does not produce any chemical waste or pollution. Therefore, there is no risk of cancer, skin allergies and dermatitis; it is even suitable for the use of newborn babies. In addition, it is environmentally friendly for the environment we live in. It does not leave any waste to the environment. High reactive oxygen disinfectant can be stored for only 72 hours due to the absence of chemical preservatives or stabilizers, and this maintains its 100% effectiveness for 72 hours. You can safely carry the prepared disinfectant with you and use it whenever you want. Eleclean has undergone a rigorous skin test to make sure it does not cause skin allergies and carcinogenic risks. Eleclean Disinfectant Device is a durable device and can use for many years. It is low cost, only adding water is enough. On the whole, it is both economic and environmentally friendly. Eleclean Disinfectant Device has two types as Eleclean disinfectant device (small) and Eleclean Plus + disinfectant device. (Eleclean 15 ml and Eleclean Plus + 200 ml)

bir dezenfektandır. Eleclean, sadece sudan dezenfektan üretir. Cihaza hiç bir kimyasal madde eklenmez. Geleneksel dezenfektanlarda bulunan alkol, koruyucu, dengeleyiciye ihtiyacı yoktur. Bu nedenle de kanser, cilt alerjileri veya dermatiteye neden olmaz. Eleclean, insan ve çevre dostudur. Kullanışlı ve kompakt tasarımı, her gün, her yere taşınmasını kolaylaştırır. Eleclean, tasarım ve inovasyon ödüllü bir cihazdır. Eleclean Dezenfektan Cihazı, sadece su ile kullanılır. Cihaz, eklenen sudan yalnızca 15 dakika içerisinde taze dezenfektan üretir. Cihaza hiçbir kimyasal katkı maddesi, koruyucu ve stabilizatör eklenmez. Kullanılan su, bakteriler, virüsler ve mantarları yok ettikten sonra tekrar suya dönüşür. Herhangi bir kimyasal atık veya kirlilik üretmez. Bu nedenle de kanser, cilt alerjileri ve dermatit riski yoktur, hatta yeni doğan bebeklerin kullanımına da uygundur. Tüm bunlara ek olarak, yaşadığımız ortam için de çevre dostudur. Çevreye hiç bir atık bırakmaz. Yüksek reaktif oksijen dezenfektanı, kimyasal koruyucu veya stabilizatör eklenmemesi nedeniyle sadece 72 saat saklanabilir ve bu 72 saat boyunca % 100 etkinliğini korur. Hazırlanan dezenfektanı güvenle yanınızda taşıyıp istediğiniz zaman kullanabilirsiniz. Eleclean, cilt alerjisine neden olmadığından ve kanserojen risklerin bulunmadığından emin olmak için sıkı bir cilt testinden geçmiştir. Eleclean Dezenfektan Cihazı, dayanıklı bir cihazdır ve uzun yıllar kullanabilir. Düşük maliyetlidir, sadece su ilave etmek yeterlidir. Bütünüyle bakıldığında hem ekonomik hem de çevre dostudur. Eleclean Dezenfektan Cihazı; Eleclean dezenfektan cihazı (küçük) ve Eleclean Plus+ dezenfektan cihazı olarak iki çeşittir. (Eleclean 15 ml ve Eleclean Plus+ 200 ml)

Şubat 2020


30

With Augmented Reality Application It Is Possible To Cope With Insect And Spider Fear Artırılmış Gerçeklik Uygulaması ile Böcek ve Örümcek Korkusuyla Baş Etmek Mümkün Toplumda çok sık görülen fobiler arasında yer alan böcek ve örümcek korkusu, yeni nesil teknolojiler sayesinde giderilebiliyor. Artırılmış gerçeklik uygulaması ile böcek ya da örümcek fobisi olan kişiler, korkularıyla baş etmeyi öğrenebiliyor. Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, bu tür korkuların tedavisinde geleneksel içgörüye dayalı psikoterapilerden ziyade davranışsal müdahalelerin yer aldığı terapilerin etkili olduğunu söyledi. NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, teknolojinin artık terapilerde de kullanılabildiğini ve etkili sonuçlar alındığını söyledi.

Korkulan nesne terapi odasına taşınıyor Çiğdem Demirsoy, NPİSTANBUL Brain Hospital Expert Clinical Psychologist

The fear of insects and spiders, which are among the most common phobias in the society, can be eliminated thanks to new generation technologies. With augmented reality application, people with insect or spider phobia can learn to cope with their fear. Expert Clinical Psychologist Çiğdem Demirsoy said that therapies involving behavioral interventions rather than traditional insight based psychotherapies are effective in the treatment of such fears. NPİSTANBUL Brain Hospital Expert Clinical Psychologist Çiğdem Demirsoy said that the technology can now be used in the therapies and effective results are obtained.

Feared object moves into the therapy room Noting that the technology is constantly advancing and the applications that increase the effectiveness of therapies have emerged thanks to new software, Çiğdem Demirsoy said, “We use these methods in exposure applications, which are among the cognitive behavioral therapies. In order to expose the person to the disturbing stimulus, we move the object he feared to the therapy room. Currently, there is software available in the system that we will use to work on spider and insect phobia. The person can see the beetle in three dimensions in the therapy room and perceives it as if an insect or spider is walking on his hand.”

Şubat 2020

Teknolojinin sürekli ilerlediğini, yeni yazılımlar sayesinde terapilerin etkinliğini artıran uygulamaların ortaya çıktığını kaydeden Çiğdem Demirsoy, “Bu yöntemleri, temeli bilişsel davranışçı terapiler arasında yer alan maruz kalma uygulamalarında kullanıyoruz. Rahatsız eden uyarana kişiyi maruz bırakma amacıyla korktuğu nesneyi terapi odasına taşımış oluyoruz. Şu anda elimizdeki sistemde örümcek ve böcek fobisi üzerinde çalışmamızı sağlayacak mevcut yazılım var. Kişi terapi odasında üç boyutlu olarak böceği görebiliyor, elinin üzerinde böcek ya da örümcek yürüyormuş gibi algılayabiliyor” dedi.

Gözlük yerine telefon kullanılıyor Artırılmış gerçeklik uygulamasının, sanal gerçeklik uygulamalarının bir türü olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Sanal gerçeklik uygulamalarında bir gözlük yardımıyla kişinin bazı durumları yaşantılamasını ve deneyimlemesini sağlıyorduk. Artırılmış gerçeklik uygulamalarında kişiye bir gözlük takmıyoruz. Bu uygulamada cep telefonu kullanılıyor. Cep telefonuna yüklenen bir yazılım sayesinde kişinin o anda bulunduğu ortamda üç boyutlu olarak görsel uyarılma sağlanıyor. Kişiyi rahatsız eden böcek ya da örümcek gerçekten elinin ya da kolunun üzerinde varmış gibi algılaması sağlanıyor. Telefonun kamerasının yakaladığı alana baktığında kişi, telefondaki yazılım sayesinde o görsel alanda üç boyutlu olarak böcekler ortaya çıkıyor” dedi.

Korkuda uygulamalı terapiler etkili oluyor Böcek ve örümcek korkusunun en yaygın korku türleri arasında yer aldığını kaydeden Çiğdem Demirsoy, “Bu tür


31

Phone is used instead of glasses Noting that the augmented reality application is a type of virtual reality applications, Expert Clinical Psychologist Çiğdem Demirsoy said, “In virtual reality applications, we were providing the person to experience and experience some situations with the help of a pair of glasses. In augmented reality applications, we do not wear glasses on the person. Mobile phone is used in this application. Thanks to a software installed on the mobile phone, three-dimensional visual stimulation is provided in the environment where the person is currently located. It is provided to perceive the insect or spider that bothers the person as if it really exists on his hand or arm. When he looks at the area captured by the phone’s camera, the person comes up with three-dimensional insects in that visual field thanks to the software on the phone.”

Applied therapies are effective in fear Pointing out that insect and spider fear are among the most common types of fear, Çiğdem Demirsoy said, “Cognitive behavioral therapies are proven therapies on phobias. The reason why it is called cognitive-behavioral is that it works with different techniques on both thoughts and behaviors. It is not enough to work only on cognitions, that is, on the thoughts of the person, in the treatment of phobias. Even if a person notices his wrong thoughts that lead to emotions and behaviors, he does not always initiate behavioral change automatically in this awareness experience. In order for the change in thought to be reflected in real life, it must be experienced with some behavioral practices. We do homework in therapy that can provide this experience in therapy, but in some cases these tasks can be difficult or difficult to perform. When working with fears, the object that is feared does not have a chance to move into the therapy room, of course. However, thanks to these three-dimensional images, the person can view the insect or spider in the therapy room or even on the body. In this way, we can introduce the feeling of discomfort very intensely to the person and we can gradually expose it from the easy to extinguish the feeling of fear.”

korkularda geleneksel, içsel farkındalığı arttırmaya yönelik psikoterapilerden ziyade davranışsal uygulamaların yer aldığı terapi yöntemleri etkili oluyor. Bilişsel davranışçı terapiler fobiler üzerinde etkinliği kanıtlanmış terapilerdir. Bilişsel-davranışçı denmesinin nedeni hem düşünceler hem de davranışlar üzerinde farklı tekniklerle çalışılmasıdır. Sadece bilişler üzerinde yani kişinin düşünceleri üzerinde çalışmak fobilerin tedavisinde yeterli olmuyor. Kişi kendisindeki duygu ve davranışlara yol açan hatalı düşüncelerini fark etse bile kazanılan bu farkındalık yaşantısında davranışsal değişimi otomatik olarak başlatmıyor her zaman. Düşüncedeki değişimin gerçek hayata da yansıması için birtakım davranış uygulamaları ile yaşantılanması gerekiyor. Bu yaşantılamayı sağlayabilecek ev ödevleri veririz terapide, ancak bazı durumlarda bu ödevlerin uygulanması kişi için zor ya da gerçekleştirmede güçlükler olan görevler olabiliyor. Korkularla çalışırken korkulan nesnenin terapi odasına taşınma şansı da olmuyor tabi ki çoğu zaman. Ancak bu üç boyutlu görüntüler sayesinde kişi böcek ya da örümceği terapi odasında, hatta vücudunun üzerinde görüntüleyebiliyor. Böylece o rahatsızlık duygusunu çok yoğun bir biçimde kişiye yaşatabiliyor ve kolaydan başlayarak aşamalı bir şekilde maruz bırakarak korku duygusunu söndürme çalışması yapabiliyoruz” dedi.

Korkulan nesneyle yüzleşmek gerekiyor Artırılmış gerçeklik uygulamasının tedavi başarısını artıran bir uygulama olduğunu belirten Çiğdem Demirsoy, “Bu uygulamayla kişiye o korkuyu yaşatıyorsunuz. Maruz bırakma tedavilerinde kişi rahatsız eden duruma maruz kaldığı zaman korku ve kaygı en üst seviyeye çıkar. Teori şudur ki eğer kişiyi biz o maksimum kaygı, korku, endişe seviyesinde tutabilirsek bir süre sonra duygularda sönme olur. Kişinin bunu deneyimlemesi gerekiyor. Bunu gerçek hayatta yaşatmak zor. Kişiyi terapi odasında ne kadar bu düşünceye hazırlasanız da kişinin gerçek hayatta tek başına bunu deneyimleme cesareti olmayabiliyor. Böylece terapi odasında bunun uygulamalarını terapistle beraber güvenli ortamda deneyimlemiş oluyor” dedi.

It is necessary to face the feared object Stating that the augmented reality application is an application that increases the success of the treatment, Çiğdem Demirsoy said, “With this application, you are experiencing that fear. In exposure treatments, fear and anxiety are maximized when the person is exposed to the disturbing situation. The theory is that if we can keep the person at that maximum level of anxiety, fear, anxiety, emotions will fade after a while. One has to experience this. It is difficult to live it in real life. No matter how much you prepare the person for this thought in the therapy room, one may not have the courage to experience it alone in real life. Thus, he has experienced the practices of this in the therapy room with the therapist in a safe environment.”

Şubat 2020


32

“Damar” Book Prepared for Healthcare Professionals Attracts Attention With Its Unique Contents Sağlık Profesyonellerine Yönelik Hazırlanan “Damar” Kitabı Benzersiz İçerikleriyle Dikkat Çekiyor “Damar” (Vascular in English) book, which is the labor of experienced physicians and about four years, published by Op. Dr. Adil Polat, Prof. Dr. H. Tankut Akay, Prof. Dr. Cengiz Köksal and Prof. Dr. Kürşat Bozkurt. This book, which has the most comprehensive content on vascular disease treatment in our country, also draws attention with its original drawings and video directions. The book of Damar, written by 119 authors who are experts in their fields, presents 81 topics in detail and stands out with its visuality. Almost all of the photographs in the book are original, and pictures and figures were put on paper by professional medical painters.

Tecrübeli hekimlerin ve yaklaşık dört yıllık sürecin emeği olan “Damar” kitabı, Op. Dr. Adil Polat, Prof. Dr. H. Tankut Akay, Prof. Dr. Cengiz Köksal ve Prof. Dr. Kürşat Bozkurt editörlüğünde yayınlandı. Ülkemizde damar hastalıkları tedavisi konusunda yazılmış en kapsamlı içeriğe sahip bu kitap aynı zamanda orijinal çizimleri ve video yönlendirmeleri ile de dikkat çekiyor. Alanında uzman 119 yazar tarafından yazılmış olan Damar kitabı, ele aldığı 81 konuyu detaylı bir şekilde sunarken görselliği ile de ön plana çıkıyor. Kitapta yer alan fotoğrafların tamamına yakını orijinal, resim ve şekiller ise profesyonel tıbbi ressamlar tarafından kâğıda geçirildi.

Videos of major surgeries in the field can also be watched through the book

Alanda önemli ameliyatların videoları da kitap aracılığı ile izlenebiliyor

The book also differs from its counterparts abroad with its contents such as reimbursement processes of the Social Security Institution, article writing and information evaluation process, explaining vascular complications of assistive circulation support systems. Videos of some important surgeries such as Pulmonary Endarterectomy and Eversion Carotid Endarterectomy are also included in the book.

Kitap ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu geri ödeme süreçleri, makale yazımı ve bilgi değerlendirme süreci, , yardımcı dolaşım destek sistemlerinin damar komplikasyonlarının anlatılması gibi içerikleri ile yurtdışındaki benzerlerinden ayrılıyor. Pulmoner Endarterektomi ve Eversiyon Karotis Endarterektomi gibi bazı önemli ameliyatların videoları da kitabın içeriğinde yer alıyor.

Şubat 2020



34

Johnson & Johnson Vision, “Işık Hassasiyeti Araştırması” Sonuçlarını Açıkladı: “Göz Sağlığı Diğer Sağlık Sorunları Kadar Önemli” Johnson & Johnson Vision’ın gerçekleştirdiği “Işık Hassasiyeti Araştırması” sonuçları açıklandı. Araştırma sonuçlarına göre, Türklerin %95’i gün boyu gözlerinin ışıktan etkilendiğini belirtiyor. Türkiye’den 1.020 katılımcıyı kapsayan küresel araştırma, gün boyunca değişen ışık koşullarının katılımcılarda göz yorgunluğu ve rahatsızlığına sebep olduğunu gösteriyor. Her gün, göz konforunu ve görmeyi etkileyen yoğun ışığa ve UV ışınlarına maruz kaldığımızı ifade eden Johnson & Johnson Vision Türkiye Profesyonel Eğitim ve Gelişim Müdürü Op. Dr. Banu Arslan, “Katılımcıların %67’si görme kusurlarının düzeltilmesi için gözlük veya kontakt lens kullanıyor. Anket sonuçları sektörde karşılanmamış bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Kontakt lens kullanıcılarına, gözlerini koruma ve ışık koşullarıyla ilgili stresi yönetme konularında yardımcı olacak çözümler sunuyoruz.” dedi. Işıktan rahatsız olduğunu belirten anket katılımcıların %91’i, ışığın etkisini gözlerini kısarak azaltmaya çalıştıklarını belirtiyor. Aldıkları diğer önlemler arasında bilgisayarın ekran parlaklığını azaltma (%83), bulunulan ortamın ışığını kısma veya azaltma (%78) ve fazla ışıklı ortamda gölgede kalma (%77) bulunuyor. Anket sonuçlarına göre, katılımcılar (%80) en çok araba kullanırken gözlerinin ışıktan rahatsız olduğunu belirtiyor. Katılımcıların şikâyet ettiği diğer bir durum ise, alışveriş merkezinden ya da sinemadan çıkmak gibi karanlık bir ortamdan bol ışıklı bir ortama geçilmesi (%77).

Johnson & Johnson Vision, Announced the Results of “Light Sensitivity Research”: “Eye Health Is as Important as Other Health Problems” “Light Sensitivity Survey” conducted by Johnson & Johnson Vision has been announced. According to the research results, 95% of Turks state that their eyes are affected by light all day long. Global survey of 1,020 participants from Turkey, the participants of the changing light conditions throughout the day shows that cause eye fatigue and discomfort.

Şubat 2020


35

Expressing that we are exposed to intense light and UV rays that affect eye comfort and vision every day, Surgeon Banu Arslan, Professional Training and Development Manager, Johnson & Johnson Vision Turkey, said, “67% of the participants use glasses or contact lenses to correct vision defects. The survey results show that there is an unmet need in the sector. We offer solutions to help contact lens wearers protect their eyes and manage stress related to light conditions.” 91% of the respondents, who stated that they are disturbed by the light, state that they try to reduce the effect of light by squinting. Other measures they take include reducing the screen brightness of the computer (83%), dimming or reducing the ambient light (78%), and being overshadowed (77%) in the high-light environment. According to the survey results, participants (80%) state that their eyes are disturbed by the light while driving the most. Another situation that the participants complain of is the transition from a dark environment such as leaving the shopping mall or the cinema to an abundant light environment (77%).

Eye health is as important as other health problems 81% of respondents in Turkey (from 8 to 10 people) say they worry about the light impact on seeing a bit. It is important that most of the participants (87%) take measures to protect their eyes; 62% of respondents say eye health is as important as other health problems. Emphasizing that protecting the eyes from light is very important for general eye health and comfort, Op. Dr. Arslan said, “We recommend that people with any eye problems or light sensitivity should definitely consult an ophthalmologist. Regular eye exam is the first step of eye health.”

Göz sağlığı diğer sağlık sorunları kadar önemli Türkiye’de ankete katılanların %81’i (10 kişiden 8’i) ışığın görme üzerindeki etkileri konusunda biraz endişelendiklerini belirtiyor. Katılımcıların büyük bir kısmı (%87) gözlerini korumak için önlem almalarının önemli olduğunu; katılımcıların %62’si göz sağlığının diğer sağlık sorunları kadar önemli olduğunu söylüyor. Gözleri ışıktan korumanın genel göz sağlığı ve konforu için oldukça önemli olduğunu vurgulayan Op. Dr. Arslan, “Herhangi bir göz sorunu ya da ışık hassasiyeti olan kişilerin mutlaka bir göz hekimine başvurmasını öneriyoruz. Düzenli göz muayenesi göz sağlığının ilk basamağıdır.” dedi.

Şubat 2020




38

Print Medical Images with HD colors by OKI Integrated DICOM Printers OKI Entegre DICOM Yazıcılarıyla Tıbbi Görüntülerinizi HD Renklerle Yazdırın

DICOM, advanced printer product line of OKI, which is a leader in innovative printing technologies and provides organizations with high resolution color printing devices based on digital LED technology, provides a seamless integration of medical imaging systems watch.

Yenilikçi baskı teknolojileri alanında lider konumda bulunan ve kuruluşlara dijital LED teknolojisi tabanlı yüksek çözünürlüklü renkli baskı cihazları sağlayan OKI’nin gelişmiş yazıcı ürün serisi DICOM, medikal görüntüleme sistemlerinizle sorunsuz bir entegrasyon sağlar.

This digital printer technology, which is a first in terms of combining the affordable cost and high quality outputs of an LED printer with the built-in DICOM software, allows you to print directly from medical equipment without using conversion software or external print servers. You can now print your medical images economically in vivid high-resolution color, sizes up to A3 + paper, in standard media formats without needing for costly printing technology that requires the use of special media and devices, You can easily print many images ranging from X-rays (eg dental, veterinary, hospital, clinical shots), nuclear medicine, scanning (eg MRI, CT), and ultrasound images for your own non-diagnostic use, or to give your patients and customers a copy.

Bir LED yazıcının sunduğu uygun maliyeti ve yüksek kaliteli çıktıları yerleşik DICOM yazılımıyla bir araya getirmesi yönüyle bir ilk olma özelliğini taşıyan bu dijital yazıcı teknolojisi, dönüştürme yazılımı veya harici baskı sunucuları kullanmadan doğrudan tıbbi ekipman üzerinden yazdırmanıza olanak sağlar. Özel medya ve cihazlar kullanılmasını gerektiren maliyetli baskı teknolojisine gerek duymaksızın, tıbbi görüntülerinizi artık canlı yüksek çözünürlüklü renkle, A3+ kağıda kadar boyutlarda, standart medya formatlarında ekonomik bir şekilde yazdırabilirsiniz. Röntgenden (ör. diş, veterinerlik, hastane, klinik çekimleri), nükleer tıp, tarama (ör. MRI, CT) ve ultrason görüntülerine kadar çok çeşitli görüntüleri artık tanı amaçlı olmayan kendi kullanımınız için veya hastalarınıza ve müşterilerinize yanlarında götürmeleri için bir kopyasını vermek üzere kolayca yazdırabilirsiniz.

Şubat 2020


39

Reduce your costs and improve your print quality

Maliyetlerinizi azaltın ve baskı kalitenizi artırın

OKI’s DICOM printer portfolio not only provides excellent results in medical image printing. It can also be used in your standard office print jobs, from patient letters and forms to medical reports. As a result, you can meet all your printing needs of your organization with a single printer, so the number of devices used and your consumable consumption are also reduced. These premium models, built on our current award-winning printers and offering the same level of reliability, ease of use, low cost of ownership, media flexibility and high quality output, also bring the advantage of built-in DICOM technology. This unique DICOM printer series, providing system integration, use of energy efficient equipment, standard printer supplies and a three-year on-site warranty, saves a great deal on your daily printing jobs.

OKI’nin DICOM yazıcı portföyü yalnızca tıbbi görüntü yazdırma işlerinde mükemmel sonuçlar sağlamakla kalmaz. Aynı zamanda hasta mektupları ve formlarından tıbbi raporlara kadar standart ofis baskı işlerinizde de kullanılabilir. Bu sayede, tek bir yazıcı ile kuruluşunuzun tüm baskı gereksinimlerinizi karşılayabileceğiniz için, kullanılan cihaz sayısı ve sarf malzemesi tüketiminiz de azalır. Mevcut ödüllü yazıcılarımız üzerine inşa edilen ve aynı düzeyde güvenilirlik, kullanım kolaylığı, düşük sahip olma maliyeti, medya esnekliği ve yüksek kaliteli çıktı özelliklerini sunan bu seçkin modeller aynı zamanda yerleşik DICOM teknolojisi avantajını da beraberinde getirir. Sistem entegrasyonu, enerji verimli ekipman kullanımı, standart yazıcı sarf malzemeleri ve üç yıl yerinde garanti sağlayan bu benzersiz DICOM yazıcı serisi, günlük yazdırma işlerinizde büyük oranda tasarruf elde etmenizi sağlar.

See more clearly with OKI

OKI ile daha net görün

The OKI DICOM series, communicating directly with your medical imaging equipment, offers many benefits in printing high-quality, non-diagnostic high-resolution black-and-white and color images to a wide range of media formats. OKI devices significantly reduce the cost of printing compared to traditional non-integrated DICOM printing technologies, allowing medical organizations to approach the printing process with a new perspective. Think about what you can do; Print MRI scans in A3 size color, offer expectant mothers A4 and A3 ultrasound scans, or keep sharp and clear non-diagnostic images in patient records. Moreover, you can do all of these at the same costs as printing standard office documents.

Advantages at a glance . Fully integrated DICOM print server . Non-diagnostic high quality black and white and color printing . No additional external hardware or software required . Prints up to 300 g/m2 in A4 and A3 paper formats . Easy-to-use, reliable award-winning technology . Reduce device count and consumable costs by using it for both medical imaging and standard office print jobs

Tıbbi görüntüleme ekipmanınızla doğrudan iletişim kuran OKI DICOM serisi, çok çeşitli medya biçimlerine yüksek kaliteli, tanı amaçlı olmayan yüksek çözünürlüklü siyahbeyaz ve renkli görüntüler yazdırma konusunda birçok avantaj sunar. OKI cihazları, geleneksel entegre olmayan DICOM baskı teknolojilerine kıyasla baskı maliyetini önemli derecede azaltarak, tıbbi kuruluşların baskı sürecine yeni bir bakışla yaklaşmasına olanak sağlar. Yapabileceklerinizi bir düşünün; MRI taramalarını A3 boyutunda renkli yazdırın, anne adaylarına A4 ve A3 ultrason taramaları sunun veya hasta kayıtlarında tanı amaçlı olmayan keskin ve net görüntüler saklayın. Üstelik bunların hepsini standart ofis belgelerini basmakla aynı maliyetlerle yapabilirsiniz.

Bir Bakışta Avantajlar . Tamamen entegre DICOM yazıcı sunucusu . Tanı amaçlı olmayan yüksek kaliteli siyah-beyaz ve renkli baskı . Ek harici donanım veya yazılım gerekmez . A4 ve A3 kağıt formatında, 300 g/m2’ye kadar baskı sağlar . Kullanımı kolay, güvenilir ödüllü teknoloji . Hem tıbbi görüntüleme hem de standart ofis baskı işleri için kullanarak cihaz sayısını ve sarf malzemesi maliyetlerinizi azaltın

Şubat 2020


40

.Three-year on-site warranty (product must be registered within 30 days of purchase)

. Üç yıl yerinde garanti (ürünün satın alındıktan sonra 30 gün içinde kaydının yapılması gerekir)

Special Printing Solutions for Businesses OKI focuses on making affordable, professional in-office printing solutions designed to increase the efficiency of today’s and tomorrow’s businesses. As a pioneering company in innovative printing technologies from digital LED to high resolution color, our portfolio of awardwinning products and solutions that we offer to users enables businesses to achieve image-oriented, vibrant, quality print communications and budget flexibility. OKI offers a complete range of A3 - A4 color and black and white printers and MFPs with superior media processing capabilities for workgroups and businesses of all sizes. In addition, our fax, POS and dot matrix printers complete our range of printing solutions. These best-in-class products are designed to facilitate in-office printing and ease of use.

İşletmeler için Özel Baskı Çözümleri OKI, bugün ve yarının işletmelerinin verimini artırmak üzere tasarlanmış uygun maliyetli, profesyonel ofis içi baskı çözümleri oluşturmaya odaklanmıştır. Dijital LED’den yüksek çözünürlüklü renge kadar yenilikçi baskı teknolojilerinde öncü bir şirket olarak kullanıcılara sunduğumuz ödüllü ürünler ve çözümlerden oluşan portföyümüz, işletmelerin görüntü odaklı, canlı, kaliteli baskı iletişimi ve bütçe esnekliği elde etmesini sağlar. OKI tüm büyüklüklerdeki çalışma grupları ve işletmeler için üstün medya işleme özelliklerine sahip A3 - A4 renkli ve siyah-beyaz yazıcılar ve MFP’lerden oluşan eksiksiz bir ürün serisi sunar. Bunun yanı sıra faks, POS ve nokta vuruşlu yazıcılarımız, baskı çözümleri serimizi tamamlar. Sınıfının en iyisi olma özelliğini taşıyan bu ürünler, ofis içi baskı işlerini kolaylaştıracak ve kullanım kolaylığı sağlayacak şekilde tasarlanmıştır.

About OKI:

OKI Hakkında: OKI Europe, bugünün ve yarının işletmelerinin verimliliğini artırmak üzere tasarlanmış, maliyet etkin, profesyonel kurum içi yazıcı, uygulama ve hizmetler geliştiren OKI grup şirketi OKI Data Corporation’ın bünyesinde faaliyet göstermektedir. Dünya genelinde 120 ülkede 18.000’den fazla çalışanı bulunan şirket, gerek değer gerekse sevk edilen birim sayısı açısından Avrupa’nın lider yazıcı markalarından biri olarak köklü bir konuma sahiptir. OKI Europe, 60 yılı aşkın bir süredir, dünya çapında gelişmiş baskı çözümleri sunarak büyük ve küçük işletmelerin ihtiyaçlarını destekleyen teknolojileri hayata geçirmektedir. OKI, dijital LED’den yüksek çözünürlüklü renge kadar yenilikçi baskı teknolojilerinde öncüdür. Ödüllü ürünler ve çözümlerden oluşan portföyü sayesinde, işletmelerin görüntü odaklı, canlı, kaliteli baskı iletişimleri ve bütçe esnekliği elde etmesini sağlar. Ödüllü yazıcı ve MFP’lerden oluşan geniş portföye ek olarak, OKI baskı ve belge akışlarının optimizasyonuna yardımcı olmak için bir dizi hizmet de sunmaktadır. OKI ürünleri yazılım teknoloji ve araçlarından oluşan entegre bir paket ile birlikte, işletmelerin baskı ve belge maliyetlerinin kontrolünü ister ofis tabanlı, ister mobil, isterse bulutta güvenli bir ortamda almasına yardımcı olmaktadır.

OKI Europe operates under OKI Data Corporation of OKI Group Company, that develops cost-effective, professional in-house printers, applications and services designed to increase the efficiency of today’s and tomorrow’s businesses. The company, which has more than 18,000 employees in 120 countries worldwide, has a longstanding position as one of Europe’s leading printer brands in terms of both value and number of units shipped. OKI Europe has implemented technologies that support the needs of large and small businesses by offering advanced printing solutions worldwide for more than 60 years. OKI is a pioneer in innovative printing technologies, from digital LED to high resolution color. It enables businesses to achieve image-oriented, vibrant, quality print communications and budget flexibility thanks to its portfolio of award-winning products and solutions. In addition to the wide portfolio of award-winning printers and MFPs, OKI also offers a range of services to help optimize print and document flows. OKI products help businesses take control of print and document costs, whether in an office-based, mobile, or secure cloud environment, with an integrated package of software technologies and tools.

Şubat 2020



42

Home Health Robots are Coming Robot Refakatçiler Geliyor

Hakan Orhan, KPMG Turkey Healthcare and Life Sciences Sector Leader

Population growth rate and prolonged life expectancy increase the demand for health services. According to the report prepared by KPMG, the global health sector, which considers that the services provided in hospitals are mostly for emergencies, produces solutions to reduce hospital visits. Patient guidance with phone applications, wearable medical technologies, chips that provide biometric data flow, as well as home health robots will soon become a part of our lives. Home health robots will provide care for posthospital patients. In this report, we examine how leading healthcare organizations and systems around the world are successfully building and sustaining out of hospital care services, often with a focus on pre-hospital services, which can lead to the reduction of system-wide costs. According to the report prepared by KPMG, increasing demand and aging populations are putting a strain on services. By 2030, the number of people in the world aged 60 years and above will have grown to 1.4 billion. In OECD countries, citizens aged 80-plus are over six times more likely to receive long-term care than those aged 65-79. Today, 125 million people are 80 years or older. By 2050, there will be 434 million people in this

Şubat 2020

Nüfus artış hızı ve yaşam süresinin uzaması, sağlık hizmetlerine talebi arttırıyor. KPMG’nin hazırladığı rapora göre hastanelerde sunulan hizmetlerin çoğunlukla acil durumlar için olduğunu dikkate alan küresel sağlık sektörü, hastane ziyaretlerini azaltacak formüller üretiyor. Telefon uygulamalarıyla hasta rehberliği, giyilebilir medikal teknolojiler, biyometrik veri akışı sağlayan çiplerin yanı sıra refakatçi robotlar da yakında hayatımıza girecek. Robot refakatçiler hastane sonrası bakımı üstlenecek Uluslararası Denetim, Vergi ve Danışmanlık şirketi KPMG, küresel sağlık sektöründeki değişimi inceledi. KPMG’nin hazırladığı rapora göre, sağlık hizmetlerindeki yüksek maliyetleri düşürmek isteyen devletler, yaşam kalitesini yükseltecek ve hastane ziyaretlerini azaltacak politikalar geliştiriyor. KPMG’nin hazırladığı rapora göre yaşlanan nüfusla birlikte artan hizmet talepleri sektörde baskı oluşturuyor. 2030 yılına kadar dünya genelindeki 60 yaş ve üzeri nüfusun 1,4 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Halen 80 yaş ve üzerindeki nüfus 125 milyon. 2050’de bu sayının 434 milyonu bulması bekleniyor. Yaşlanan nüfus, sağlık hizmetlerindeki talebin ve maliyetin ciddi şekilde artmasına yol açıyor. Küresel sağlık sektöründe, sağlık hizmetlerinin merkezi yapılardan uzaklaşıp evlere dağıldığı görülüyor. KPMG Türkiye İlaç ve Sağlık Sektör Lideri Hakan Orhan, ABD ve Avrupa merkezli gelişmeler hakkında şu bilgiyi verdi: “Yüksek nüfus artışı ve artan talep, hem sağlık hizmeti veren kuruluşları hem de devletlerin sağlık bütçelerini zorluyor. Küresel ölçekte hastane dışı sağlık hizmeti danışmanlığı alanında harcanan paranın yüzde 59’u kamu sektörü müşterilerinden gelmiş. Sistemin sürdürülebilirliği için işleyişin değişmesi gerekiyor. Hastanelerin acil servisleri çok yoğun çalışıyor oysa bazı şikayetlerin hastaneye gelmeden de tedavi edileceği görülüyor. Yapılan araştırmalar, hastaların hastaneler dışında toplum bazlı sağlık kuruluşları tarafından iyileştirilebileceğini gösteriyor. Bu sistemde, insanların sağlıklı bir yaşam sürmesi ve sağlık hizmetleri üzerindeki baskının azaltılması amaçlanıyor. Entegre Sağlık Sistemi adı verilen bu yöntemde, tek seferlik tedavi uygulamak yerine hastanın genel sağlık durumunu merkeze alan bir anlayıştan yola çıkılıyor. Hastane dışı hizmetler için üç aşamalı bir model


43

age group worldwide. As the aging population grows disproportionally to the overall population, demand for services will increase. KPMG Turkey Healthcare and Life Sciences Sector Leader Hakan Orhan stated the following regarding the developments in the United States and Europe: “Ever increasing population growth and demand challenge the budget of both healthcare institutions and the government. 59 percent of the costs on out of hospital care consulting is incurred by the public sector. The emergency services of hospitals have been very busy, while some of the patients could be cured without hospital visits. Research shows us that out of hospital interventions and solutions can improve patient experience, alleviate system pressures and reduce costs. This method, called the Integrated Health System, is based on an understanding that focuses on the patient’s general health rather than the one-time treatment. There is a three-stage model for out of hospital care; pre-hospital, out of hospital and post-hospital. Pre-hospital: reducing unnecessary hospital attendances and increasing awareness of self-reliance. Out of hospital care: encouraging patients to benefit from places like pharmacies, mental health or family health centers. Post-hospital: giving admitted patients a planned and timely discharge to the right care setting. Many hospitals in the US now provide doctors, nurses, dieticians, case managers, pharmacists, or medical support personnel to visit patients at home. Regular house visits and frequent fulfillment of healthcare needs reduce the number of people going to emergency services or hospitals. So the costs decrease.”

Robots will provide care for patients after surgeries According to the report, technology is changing the traditional service models and is effective in increasing the integration in the system. Examples of innovative solutions in the sector are increasing; including patient guidance via mobile applications, wearable medical technologies, remote diagnosis and prescription, patient communication networks, remote patient monitoring via sensor, and biometric data flow chips. In addition, technology provides solutions with home health robots for post-hospital care of patients. Thus, the patient is able to spend the recovery period at home the moment when they can be discharged; plus, long hospitalization periods for hospital care are eliminated. Highlighting that innovative approach is changing the healthcare sector radically, Hakan Orhan said the following: “Every country needs a new healthcare model. These models should rely on digital solutions and training the patients.”

var; hastane öncesi, hastane dışı ve hastane sonrası diye ayrılıyor. Hastane öncesinde; kişinin sağlıklı yaşam konusunda bilinç kazanması ve zorunlu olmayan hastane ziyaretlerinin azaltılması hedefleniyor. Hastane dışında; hastaların eczaneler, ruh sağlığı ya da aile sağlığı merkezleri gibi yerlerden faydalanması bekleniyor. Hastane sonrası ise hastanede tedavi görmüş kişilerin iyileşme sürecinin evden yürütülmesini destekliyor. ABD’deki birçok hastane şimdi hastaları evde ziyaret edecek doktor, hemşire, diyetisyen, vaka yöneticisi, eczacı ya da tıbbi destek personeli sağlıyor. Düzenli ev ziyaretleri ve sağlık ihtiyaçlarının sık karşılanması kişilerin acil servislere veya hastanelere gitmesini azaltıyor. Böylece maliyet düşüyor. “

Ameliyat sonrası robotlar bakacak Rapora göre teknoloji, geleneksel hizmet modellerini değiştiriyor, sistemde entegrasyonun artmasında etkili oluyor. Sektörde inovatif çözümler sunan örnekler artıyor. Telefon uygulamaları üzerinden hasta rehberliği, giyilebilir medikal teknolojiler, uzaktan teşhis ve reçete imkanı, hasta iletişim ağları, sensör aracılığıyla uzaktan hasta takibi, biyometrik veri akışı sağlayan çipler bunlardan bazıları. Ayrıca teknoloji hastaların hastane sonrası bakımları için robot refakatçilerle çözüm sunuyor. Böylece hastanın taburcu edilebileceği anda nekahat dönemini evinde geçirmesi imkanı sağlanıyor, hastanede bakım için uzun yatış süreleri ortadan kalkıyor. Hakan Orhan, inovatif yaklaşımların sağlık sektörünü radikal şekilde değiştirdiğini belirterek, “Sağlık sektöründe her ülkenin yeni modellere ihtiyacı var. Bu modellerin dijital çözümlere ve hastaların eğitilmesine dayalı olması gerekiyor” diye konuştu.

Şubat 2020


44

Proteins Responsible for Cancer Metastasis Detected for Fighting Cancer Kanserle Mücadelede Metastazdan Sorumlu Proteinler Yakalandı Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurhan Özlü ile doktora öğrencisi Zeynep Cansu Üretmen Kagıalı tarafından gerçekleştirilen araştırmayla, kanserli hücrelerin metastaz kabiliyetini kazanma süreçlerinde önemli rol oynayan 2 protein saptandı. Kanserli hücre saptanan bu proteinlerin etkinliğiyle hareket özelliği kazanıyor ve kan dolaşımıyla da farklı organlara taşınıyor. Söz konusu proteinlerin tespitiyle metastazı engelleme yolunda çok önemli bulgular elde edilmiş oldu.

Assoc. Dr. Nurhan Özlü, Department of Molecular Biology and Genetics, Koç University

2 proteins that play an important role in the process of gaining metastasis ability of cancerous cells were detected with the research carried out by Assoc. Dr. Nurhan Özlü, Department of Molecular Biology and Genetics, Koç University, and doctorate student Zeynep Cansu Üretmen Kagıalı. The cancer cell gains movement feature with the effectiveness of these detected proteins and is carried to different organs by blood circulation. With the detection of these proteins, very important findings were obtained in the way of preventing metastasis. The effects of two proteins on the transformation of the epithelial cell into the mesenchymal cell with the ability to move from the epithelial cell were observed in the research conducted by Assoc. Dr. Nurhan Özlü, Department of Molecular Biology and Genetics, Koç University, and her team and published in the “Journal Molecular & Cellular Proteomics”. Deciphering the two proteins identified as a result of the research will be effective in new solutions to be developed in order to prevent the transformation of cancerous cells into mesenchymal cell type (having mobility) and to prevent them from moving to other organs and tissues by blood. Almost 90 percent of cancers that occur in the human body are seen in cells of epithelial origin. Özlü and her team started by examining 600 proteins to understand the role of proteins during the transformation from epithelial cell

Şubat 2020

Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurhan Özlü ve ekibi tarafında yürütülen ve Molecular & Cellular Proteomics adlı dergide yayımlanan araştırmada, iki proteinin epitel hücreden hareket edebilme özelliğine sahip mezenkimal hücreye dönüşümündeki etkileri gözlemlendi. Araştırma sonucunda saptanan iki proteinin deşifre olması, kanserli hücrelerin mezenkimal hücre tipine (hareket kabiliyetine sahip) dönüşüp, kan yoluyla başka organ ve dokulara taşınmasının engellenmesi yolunda geliştirilecek yeni çözümlerde etkili olacak. İnsan vücudunda oluşan kanserlerin neredeyse yüzde 90’ı epitel kökenli hücrelerde görülüyor. Özlü ve ekibi de epitel hücreden mezenkimal hücreye dönüşüm sırasında proteinlerin oynadıkları rolü anlayabilmek için 600 proteini inceleyerek işe başladı. Hareketsiz, sabit, diğer hücrelerle bağlantıları olan epitel hücreler kanserli hücreye dönüştüklerinde artık o alana bağlı kalmak istemiyorlar ve başka alanlara metastaz yapıyorlar. Fakat bunun için hareketli olmaları gerekiyor. O nedenle de kendilerine “sabitlik” karakteri veren epitel özelliklerini terk edip hareket yeteneğine sahip mezenkimal hücre tipine dönüşüyorlar. Bu durumda, hücreler hareketlilik kazandıkları için kan yoluyla başka organlara taşınarak yayılıyor yani metastaz yapabiliyorlar. Doç. Dr. Nurhan Özlü ve ekibi, bu mekanizmayı anlayabilmek için insan meme epitel hücrelerini alıp epitel-mezenkimal dönüşümde rol oynayan ve gen ifadelerini kontrol eden belli dönüşüm faktörlerinden birini kullanarak epitel hücreyi mezenkimale dönüştürdüler. Mezenkimalde artış gösteren DNAJB4 ve CD81 proteinleri üzerinde odaklanmaya karar veren ekip, bu 2 proteinin olduğu hücreler farklı seviyelerde farelere enjekte edildi. Çok açık bir biçimde, iki proteinin artırıldığı hücrelerin



46

to mesenchymal cell. When the epithelial cells, which are immobile, fixed and have connections with other cells, become cancerous cells, they no longer want to adhere to that area and metastasize to other areas. But for this they need to be mobile. Therefore, they abandon the epithelial features that give them the character of “constancy” and turn into a mesenchymal cell type that has the ability to move. In this case, the cells are transported to other organs through the blood because they gain motility, which means they can metastasize. In order to understand this mechanism, Assoc. Dr. Nurhan Özlü and her team took human breast epithelial cells and transformed the epithelial cell into mesenchyme by using one of the specific transformation factors that play a role in epithelial-mesenchymal transformation and control gene expression. Deciding to focus on the mesenchymally increased DNAJB4 and CD81 proteins, the team containing these 2 proteins was injected into mice at different levels. Obviously, the tumor sizes formed in animals where cells with two proteins were increased were found to be much larger than those in mice injected with cells where two proteins were reduced. The results of the study conducted by Assoc. Dr. Nurhan Özlü and her team, which opened an important way in cancer research, are open to all researchers. Thanks to drug targeting studies that will use CD81, which is a surface protein in particular, combined drugs that can reduce metastasis can be produced, or chemotherapeutic results such as the effects of cancer drugs on hair loss or neurons can be eliminated. Assoc. Dr. Özlü and her team’s next goal is to determine whether the situation is the same in human cells by performing clinical tests of these findings.

Şubat 2020

enjekte edildiği hayvanlarda oluşan tümör büyüklüklerinin, iki proteinin azaltıldığı hücrelerin enjekte edildiği farelerde oluşanlardan çok daha büyük olduğu görüldü. Doç. Dr. Nurhan Özlü ve ekibinin yaptığı ve kanser araştırmalarında önemli bir kapıyı aralayan çalışmanın sonuçları tüm araştırmacılara açık. Özellikle bir yüzey proteini olan CD81’in kullanılacağı ilaç hedefleme çalışmaları sayesinde metastazı azaltacak kombine ilaçlar üretilebilir ya da kanser ilaçlarının saç dökülmesi ya da nöronlar üzerindeki etkileri gibi kemoterapik sonuçları giderilebilir. Doç. Dr. Özlü ve ekibinin bundan sonraki hedefi, bu bulgularının klinik testlerini yaparak insan hücrelerinde de durumun aynı olup olmadığını saptamak.



48

Researcher who Will Have Biopsy for Capsule Robots is in Boğaziçi! Kapsül Robotlara Biyopsi Yaptıracak Araştırmacı Boğaziçi’nde! Üniversitesi’nde araştırmalarını sürdürme kararı alan Türk bilim insanı Dr. Mehmet Turan mide, ince bağırsak ve kalın bağırsak gibi ulaşılması zor organlarda akıllı kapsül robotlar kullanılarak hastalıkların teşhisini çok daha erken ve kolay bir şekilde gerçekleştirebilen, istenen yerlere ilaç enjekte edip biyopsi yapabilen akıllı robotları hayata geçirmek üzere yeni bir projeye başladı.

Dr. Mehmet Turan

With the TÜBİTAK 2232 International Leading Researchers Program, the Turkish scientist who decided to continue his research at Boğaziçi University, Dr. Mehmet Turan has started a new project to implement smart robots that can diagnose diseases much earlier and more easily by using smart capsule robots in hard-to-reach organs such as stomach, small intestine and large intestine, inject drugs into desired locations and perform biopsy. Attending Boğaziçi University Biomedical Engineering Department, Mehmet Turan completed his undergraduategraduate education in 2012 at RWTH Aachen University, one of the most prestigious engineering universities in Germany, after his education at German High School. Having worked as a researcher at the University of California Los Angeles (UCLA) between 2013 and 2014, Turan ran his PhD in the field of artificial intelligence and medical robots as part of a joint doctoral program between ETH Zurich and the Max Planck Institute between 2014 and 2018. He continued his post-doctoral studies at the Max Planck Institute, Smart Systems Department between 2018-2019. During and after his Ph.D., he was the Director of Smart Systems at Max Planck Institute and also a graduate of Boğaziçi University. Having the opportunity to work during and after his doctorate with Prof. Metin Sitti, Max Planck Institute Intelligent Systems Director and also a graduate of Boğaziçi University, within the project titled “Magnetically Actuated Al-Powered Endoscopic Capsule Robot for Targeted Drug Delivery and Multiple Biopsy Operations” is working to develop artificial intelligence based sensitive medical robots for use in imaging, drug injection, biopsy and even surgeries in the digestive system organs. Dr. Mehmet Turan summarized the target of his new

Şubat 2020

Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü’ne katılan Dr. Mehmet Turan, Alman Lisesi’ndeki eğitimi sonrasında bütünleşmiş lisans-yüksek lisans eğitimini Almanya’nın en prestijli mühendislik üniversitelerinden biri olan RWTH Aachen Üniversitesi’nde 2012 yılında tamamladı. 2013-2014 yılları arasında University of California Los Angeles’da (UCLA) araştırmacı olarak görev alan Turan, 2014-2018 yılları arasında ETH Zurich ve Max Planck Enstitüsü arasında açılan ortak doktora programı kapsamında yapay zekâ ve tıbbi robotlar alanında doktorasını yaptı. 2018-2019 yılları arasında Max Planck Enstitüsü Akıllı Sistemler Bölümü’nde doktora sonrası çalışmalarını sürdürdü. Doktorası sırasında ve sonrasında Max Planck Enstitüsü Akıllı Sistemler Direktörü ve aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan Prof. Metin Sitti ile birlikte çalışma fırsatı bulan Dr. Mehmet Turan, “Magnetically Actuated Al-Powered Endoscopic Capsule Robot for Targeted Drug Delivery and Multiple Biopsy Operations” başlıklı projesi kapsamında sindirim sistemi organlarında görüntüleme, ilaç enjektesi, biyopsi ve hatta ameliyatlarda kullanılmak üzere yapay zekâ temelli hassas medikal robotlar geliştirmek üzere çalışıyor. Dr. Mehmet Turan TÜBİTAK 2232 programı kapsamında üç sene sürmesi beklenen yeni projesinin hedefini ‘’Yapay zekâdaki son yıllardaki heyecan verici algoritmik gelişmeleri endoskopik kapsül robotların donanımsal düzeneği ve mekatronik tasarımlarında yapmayı planladığı yeniliklerle birleştirerek yeni nesil kapsül robotları geliştirmek’’ olarak özetledi. Mehmet Turan geliştirmekte olduğu endoskopik kapsül robotun hasta ve hekim için avantajlarından bahsederek şu bilgileri verdi: ‘’Normal endoskopiden farklı olarak geliştireceğimiz sistemde hassas bir kontrol mekanizması eşliğinde hareket ettirilebilen bir robot olmasını planlıyoruz. Mevcut şartlarda hastanelerde kullanılan kapsül endoskop örneklerinde mide, kalın bağırsak ve ince bağırsak için ayrı ayrı kapsüller kullanılması gerekiyor. Bizim sistemimizde ise mide, kalın bağırsak ve ince bağırsak olmak üzere üç organı aynı



50

project, which is expected to continue for three years within the scope of TÜBİTAK 2232 program, as “developing new generation capsule robots by combining the exciting algorithmic developments in artificial intelligence with the innovations that endoscopic capsule robots are planning to make in hardware and mechatronic designs”. Mehmet Turan gave the following information by talking about the advantages of the endoscopic capsule robot that he was developing for the patient and the physician: ‘’Unlike normal endoscopy, we plan to have a robot that can be moved with a precise control mechanism in the system we will develop. In capsule endoscope samples used in hospitals under current conditions, separate capsules should be used for stomach, large intestine and small intestine. In our system, you can view three organs, stomach, large intestine and small intestine, simultaneously with a single capsule robot. The robotic capsule has other advantages compared to the standard capsule; It also enables medical interventions such as biopsy and drug injection. It is impossible to carry out such complex interventions, since there is no active control in the currently used systems. This causes the capsule to remain only as an imaging tool and limits the usage area in hospitals. Our goal, which we call multi-site biopsy, is to achieve biopsy more than once and from different places during capsule endoscopy, which has not been done in the literature yet. There will be 4-5 needles in one capsule. Multiple biopsies will be possible in the same operation using a mechanism that we plan to patent. In addition, we have two different suggestions on the movement of the capsule in the body; In the first proposal, the capsule will proceed with the introduction of artificial intelligence as fully autonomous. In the other, the doctor will direct the capsule with the control stick. One of our goals in the project is to obtain a robot that can proceed with submilimetric precision. This requires you to go far beyond the existing systems both in terms of hardware and software ‘’. “I find the 2232 program of “TUBITAK” very important. Being in one of Turkey’s most respected institutions of higher education such as the Boğaziçi University on an individual basis also gratifying ‘’ said Mehmet Turan, he added as one of the 2232 TUBITAK program with scientists who return to Turkey, especially in the health field can be integrated quickly into the industry, he said it was important for the development of value-added technology that supports the rapid return. Stating that they have started a new project on the diagnosis of brain cancer and breast cancer at an early stage in cooperation with the Presidency of the Republic of Turkey Digital Transformation Office, Turan gave the following information: “We create a very large dataset that will lead to the development of algorithms that will enable diagnosis. In fact, we examine the quality of life, nutritional habits of individuals, and the disease history of individuals in the family and give warnings before the disease occurs, and work on critical technologies that can manage to raise awareness. Labeled brain MRI images, which we will obtain from one million patients, will give great impetus to the scientific studies to be carried out both in our country and in the world.”

Şubat 2020

anda tek kapsül robotla görüntüleyebiliyorsunuz. Robotik kapsülün standart kapsüle kıyasla başka avantajları da mevcut; biyopsi ve ilaç enjektesi gibi tıbbi müdahaleleri de mümkün kılıyor. Hâlihazırda kullanılan sistemlerde aktif kontrol olmadığı için bu tür karmaşık müdahaleler yapmak imkânsız. Bu da kapsülün sadece bir görüntüleme aracı olarak kalmasına sebep oluyor ve hastanelerde kullanım alanını çok sınırlandırıyor. Hedefimiz multi-site biyopsi dediğimiz şu an literatürde henüz yapılamamış olan kapsül endoskopi sırasında bir defadan fazla ve farklı yerlerden biyopsi almayı başarmak olacak. Bir kapsül içerisinde 4-5 iğne olacak. Patentini almayı planladığımız bir mekanizma kullanarak birden çok biyopsi aynı operasyon içinde mümkün olacak. Ek olarak, kapsülün beden içindeki hareketi konusunda iki farklı önerimiz var; ilk öneride kapsül tam otonom olarak yapay zekânın devreye girmesiyle ilerleyecek. Diğerinde ise doktor kontrol çubuğu ile kapsülü yönlendirecek. Projedeki bir hedefimiz de submilimetrik hassasiyetlerle ilerleyebilen bir robot elde edebilmek. Bu hem donanımsal hem yazılımsal açıdan hâlihazırdaki sistemlerin çok daha ilerisine gitmenizi gerektiriyor’’. ‘’TÜBİTAK’ın 2232 programını çok önemli buluyorum. Kişisel bazda Boğaziçi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en saygın yükseköğretim kurumlarından birinde olmak ayrıca mutluluk verici’’ diyen Mehmet Turan, TÜBİTAK 2232 programı ile Türkiye’ye dönüş yapan bilim insanlarından biri olarak özellikle sağlık alanında sanayiye çabuk entegre edilebilecek, hızlı geri dönüşü olan katma değerli teknolojilerin geliştirilmesi adına önemli destekler olduğunu ekledi. T.C Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi işbirliğinde beyin kanseri ve meme kanserinin erken safhada teşhis edilmesi üzerine yeni bir projeye başlamış olduklarını belirten Turan şu bilgileri verdi: “Hâlihazırda, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ve Sağlık Bakanlığı ile ortak yürüttüğümüz büyük ölçekli bir sağlık projesinde beyin tümörlerinin çok daha erken teşhisini mümkün kılacak algoritmaların geliştirilmesine öncülük edecek çok büyük bir veri kümesi oluşturuyoruz. Hatta kişinin yaşam kalitesi, beslenme alışkanlıkları ve ailesindeki bireylerin hastalık geçmişlerini inceleyip henüz hastalık ortaya çıkmadan uyarılar verip, hastayı bilinçlendirmeyi başarabilecek kritik teknolojiler üzerinde çalışıyoruz. Bir milyon hastadan elde edeceğimiz etiketli beyin MR görüntüleri hem ülkemiz hem de tüm dünyada ilgili alanlarda yapılacak bilimsel çalışmalara büyük ivme kazandıracaktır.”



52

What is Vascular Check-Up? Damar Check-Up’ı Nedir?

Cardiovascular Surgery Specialist Assoc. Dr. Cem Arıtürk

Cardiovascular Surgery Specialist Assoc. Dr. Cem Arıtürk, stresses the importance of vascular check-up by underlining the vessels need to be healthy for the vitality of the organs and to work properly Vessels are among the most important and vital structures for the whole body. Both arteries and veins are subject to functional and structural deterioration for many reasons. Genetic heritage and familial infrastructure are at the top of these reasons and do not change for life. In addition, certain living conditions also play an important role in the development and progression of vascular diseases. When evaluated in terms of arteries; inactivity, malnutrition, stress, smoking and alcohol consumption are the first risk factors. Hypertension, diabetes and high cholesterol levels can also be the markers of arterial diseases. Stating that all these factors initiate the pathological process in the chronic vascular system, Acibadem Fulya Hospital Cardiovascular Surgery Specialist Assoc. Dr. Cem Arıtürk said, “Although the symptoms are very faint in the early stages of the disease, there are significant complaints in the course of both venous and arterial diseases in the later stages. With the onset of the complaints, the patients

Şubat 2020

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem Arıtürk, organların canlılığı ve düzgün çalışabilmesi için damarların sağlıklı olması gerektiğinin altını çizerek damar checkup’ının önemine vurgu yapıyor. Damarlar, tüm vücut açısından en önemli ve en hayati yapılar arasında yer alıyor. Hem atardamarlar hem de toplardamarlar pek çok nedenle fonksiyonel ve yapısal bozulmalara maruz kalabiliyorlar. Genetik miras ve ailesel altyapı bu nedenlerin en başında yer alıyor ve hayat boyu değişmiyor. Bunun yanı sıra belirli hayat koşulları da damar hastalıklarının ortaya çıkmasında ve ilerlemesinde önemli rol oynuyor. Atardamarlar açısından değerlendirildiğinde; hareketsizlik, kötü beslenme, stres, sigara ve alkol tüketimi ilk akla gelen risk faktörleri olarak öne çıkıyor. Hipertansiyon, şeker hastalığı ve yüksek kolesterol seviyeleri de atardamar hastalıklarının tetikleyicisi olabiliyor. Tüm bu faktörlerin kronik süreçte, ilgili damar sisteminde patolojik süreci başlattığını belirten Acıbadem Fulya Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem Arıtürk, “Hastalığın henüz yeni başladığı dönemlerde belirtiler çok silik olmakla birlikte hem toplardamar hem de atardamar hastalıklarının seyrinde, ileri dönemlerde belirgin şikâyetler oluşmaktadır. Şikâyetlerin başlaması ile birlikte hastalar soluğu hekimlerin kapısında almaktadırlar.



54

breathe at the doctors ‘ door. Is it possible for both vein and arterial diseases to be diagnosed at the onset of the disease and to stop or slow down the course with early measures? My answer is “yes”. It is possible to catch the disease before it occurs or in its initial state with the checkup programs to be implemented within the framework of certain criteria. In this way, both the formation and progression of the disease can be controlled and the complaints will be prevented before it starts / will be improved or reduced.” Recording that for the check-up program to be applied for the arteries, it is possible to follow a similar process with the programs applied in coronary artery disease, Assoc. Dr. Cem Arıtürk concluded his words as follows, “For individuals who do not have any arterial disease (coronary artery, carotid artery, peripheral artery, etc.) in the family and have no complaints , annual vascular surgery examination is appropriate from the age of 50 years. If these examinations and examinations are deemed necessary, advanced diagnostic methods can be used. People with any family history of arterial disease should be eligible to start the annual check-up program at the age of 40. However, smoking and alcohol consuming, immobile, fat and stressful people; people with diabetes, hypertension or high cholesterol, even if they do not have complaints from the age of 40 for annual disease check-ups are appropriate. Apart from these, no matter how old, to suggest the presence of arterial disease of the complaints of those who must remind you that you should consult a vascular surgeon I would.”

Şubat 2020

Peki hem toplardamar hem de atardamar hastalıkları için, hastalığın başlangıç döneminde tanı koyup erken bir takım önlemler ile seyri durdurmak veya yavaşlatmak mümkün müdür? Cevabım “evet”. Belirli kriterler çerçevesinde uygulanacak olan check-up programları ile hastalığın henüz oluşmadan veya başlangıç safhalarında yakalanması mümkündür. Bu sayede hem hastalığın oluşumu ve ilerlemesi kontrol altına alınabilir hem de oluşturacağı şikâyetler başlamadan önlenmiş/başlamışsa da iyileştirilmiş veya azaltılmış olur” dedi. Atardamarlar için uygulanacak check-up programı için, koroner arter hastalığında uygulanan programlarla benzer bir süreç takip edilebileceğine değinen Doç. Dr. Cem Arıtürk, sözlerini şöyle noktaladı: “Ailede herhangi bir atardamar hastalığı (koroner arter, şah damar, periferik arter vs.) bulunmayan ve hiçbir şikayeti bulunmayan bireylerde 50 yaşından itibaren yıllık damar cerrahisi muayenesi uygundur. Eğer bu muayenelerde ve yapılan tetkiklerde gerek görülürse ileri teşhis yöntemlerine başvurulabilir. Ailesinde herhangi bir atardamar hastalığı bulunan kişilerin yıllık check-up programına 40 yaşında başlaması uygun olacaktır. Bununla birlikte sigara ve alkol tüketen, hareketsiz, şişman ve stresli kişilerin; şeker hastalığı, hipertansiyon veya kolesterol yüksekliği bulunanların da şikayetleri olmasa dahi 40 yaşından itibaren atardamar hastalıkları açısından yıllık check-up yaptırmaları uygundur. Bunlar haricinde kaç yaşında olursa olsun, atardamar hastalığının varlığını düşündürecek şikayeti olanların mutlaka bir damar cerrahına başvurmaları gerektiğini de hatırlatmak isterim.”



56

Not recovered Adenoid Causes Adenoid Face! Alınmayan Geniz Eti Adenoid Yüzüne Sebep Oluyor!

The structure, which we call as Adenoid, is the piece of meat in the nasal region on the back of the nose. As this piece of meat grows and obstructs the nasal airway, patients develop problems. Adenoid diseases are generally problems related to infancy and childhood. Adenoid disease begins to develop during pregnancy and continues to grow until the age of five. After the age of five, it gradually shrinks and causes less problems. Approximately one out of every two-year-olds has adenoid and related problems. Istanbul Okan University Hospital Ear, Nose and Throat Diseases Specialist Lecturer Dr. Murat Sertan Şahin explained the adenoid that is common in children.

Geniz eti olarak adlandırdığımız yapı burnun arka tarafında, geniz bölgesinde yer alan et parçasıdır. Bu et parçasının büyüyerek, burun solunum yolunu tıkaması sonucunda hastalarda sorunlar ortaya çıkar. Geniz eti hastalıkları genellikle, bebeklik ve çocukluk çağını ilgilendiren problemlerdir. Gebelik süresince geniz eti gelişmeye başlar ve beş yaşına kadar büyümeye devam eder. Beş yaşından sonra ise giderek küçülür ve daha az probleme yol açar. Yaklaşık olarak beş yaşındaki her iki çocuktan birinde, geniz eti ve bunlara bağlı sorunlar görülür. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Sertan Şahin, çocuklarda sık görülen geniz etini açıkladı.

When should we suspect adenoid?

Ne zaman geniz etinden şüphelenmeliyiz?

Mouth open sleep, snoring, short-term stopping of breathing in sleep called apnea, recurrent ear infections and nasal discharge are the most common complaint in children with adolescent flesh. When families come

Şubat 2020

Ağız açık uyuma, horlama, apne adı verilen uykuda solunumun kısa süreli durması, tekrarlayan kulak enfeksiyonları ve geçmeyen burun akıntıları; geniz eti olan çocuklarda en sık karşılaşılan yakınmalardır. Aileler



58

for examination; They state muayene geldiklerinde; that their children cannot sleep çocuklarının gece rahat comfortably at night, they have uyuyamadığını, gece night awakenings, and sometimes uyanmalarının olduğunu, they snore like adults. In studies kimi zaman erişkin insanlar conducted, it has been determined gibi horladığını belirtirler. that the size of the juvenile flesh Yapılan çalışmalarda geniz eti büyüklüğünün genetik has a close relationship with the rolü olduğu gibi, alerjiyle de allergy as well as the genetic role. yakın birliktelik gösterdiği In these children, findings such saptanmıştır. Bu çocuklarda as sneezing, taking the hand to sıklıkla hapşırma, eli devamlı the nose and nasal itching may buruna götürme, burun accompany the picture. Although Istanbul Okan University Hospital Ear, Nose and Throat kaşıntısı gibi bulgular da these complaints are slightly Diseases Specialist Lecturer Dr. Murat Sertan Şahin tabloya eşlik edebilir. Her reduced with allergy treatment, ne kadar alerji tedavisi it is not possible to eliminate ile bu yakınmalar biraz azaltılsa da ilaçlarla geniz etini adolescent flesh with medications. Therefore, the only ortadan kaldırmak mümkün değildir. Dolayısıyla geniz treatment that can be given to a child with adenoid will eti olan bir çocuğa yapılabilecek tek tedavi, ameliyat ile be to get adenoid through surgery. There are two ways to geniz etinin alınması olacaktır. Geniz etinden şüphelenilen diagnose a child whose adenoid disease adenoid disease bir çocukta tanı koymak için iki yol vardır. Bunlardan bir is suspected. One of them is the view of the adenoid by tanesi, burundan kamera ile bakılarak geniz etinin direk looking through the nose through the camera, and the görülmesidir, ikincisi ise röntgen filmi ile geniz etinin second one is the film of the adenoid with the x-ray film. filminin çekilmesidir. Her iki yöntemle de yüzde 100 Both methods are diagnosed with 100 percent accuracy. doğrulukla tanı konur.

The surgery is taking too short After the diagnosis is made and it is learned that the size of the available adenoid causes the problems we described in the patient, the surgery to remove the adenoid is planned. Adenoid surgeries are among the most common surgeries performed by Ear, Nose and Throat Diseases physicians, and it takes approximately 15-20 minutes. It is the procedure that is performed under general anesthesia by entering through the mouth and scraping the adenoid without any stitches or incisions. Often the patient is discharged on the same day, and after feeding with a diet consisting of 1-2 days of liquid and soft foods, he reaches his health completely.

Adenoid affects children from face shape to school success! Children who do not have a runny nose, sleep at night and rest in the morning and stay fit; they develop a rapid growth spurt and their growth progresses. In children without surgery, due to prolonged nasal obstruction and mouth breathing; Permanent facial deformities such as toothy and crooked teeth, long palate, and abdominal facial structure develop for children with adenoid called “adenoid face”. Due to accompanying ear problems in children with adenoid; permanent hearing losses, less oxygen to the brain due to lessons and low school success, constant fatigue, unwillingness and anorexia are other common problems.

Şubat 2020

Ameliyat çok kısa sürüyor Tanı konulduktan ve mevcut geniz eti büyüklüğünün hastada anlattığımız problemlere neden olduğu öğrenildikten sonra geniz etinin alınması ameliyatı planlanır. Geniz eti ameliyatları Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları hekimlerinin en sık yaptığı ameliyatlardan olup, yaklaşık 15-20 dk. süren, genel anestezi altında ağız içinden girilerek yapılan ve herhangi bir dikiş veya kesi olmadan geniz etinin kazınarak alınması işlemidir. Sıklıkla hasta aynı gün taburcu edilir ve 1-2 günlük sıvı ve yumuşak besinlerden oluşan diyetle beslendikten sonra tamamen sağlığına ulaşır.

Geniz eti yüz şeklinden okul başarısına kadar çocukları etkiliyor! Geniz eti alındıktan sonra ameliyat sonrası nefes yolu açılan, devamlı burnu akmayan, gece rahat uyuyup sabah dinlenmiş ve zinde kalkan çocuklar; hızlı bir büyüme atağı geliştirirler ve büyüme gelişmeleri hızlanır. Ameliyat olmayan çocuklarda ise uzun süreli burun tıkanıklığı olması ve ağız solunumu yapılması nedeniyle; “adenoid yüzü’’ denilen geniz eti olan çocuklara özgü dişlek ve çarpık dişler, uzun damak, ablak yüz yapısı gibi kalıcı yüz şekil bozuklukları gelişir. Geniz eti olan çocuklarda eşlik eden kulak problemlerine bağlı olarak; kalıcı işitme kayıpları, beyine az oksijen gitmesine bağlı ders ve okul başarısında düşüklük, devamlı yorgunluk, isteksizlik ve iştahsızlık en sık görülen diğer problemlerdir.



60

Anesthesia Related Life Loss Decided to 1 to 100,000th Anesteziye Bağlı Yaşam Kaybı 100.000’de 1’e Geriledi Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği ile Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun, Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi ev sahipliğinde bir araya geldiği toplantıda, Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Kurtipek; ilk modern anestezi uygulamasının üzerinden 173 yıl geçtiğini anlattı. Özellikle son 30 yılda büyük bir atılım yaşandığını belirtti. Prof. Dr. Kurtipek, “Teknoloji, bilim, tıp alanında son gelişmeler ve bizlerin gayret ve çalışmalarıyla tüm dünyada anestezi uygulamalarına atfedilen ölüm oranları 100.000’de 1’e kadar geriledi. Amacımız bu değeri sıfıra indirmektir” dedi.

Ülkemizde Uyguladığımız Yöntemlerin Tüm Dünyada Uygulananlardan Farkı Yok

Prof. Dr. Ömer Kurtipek, President of Turkish Anaesthesiology and Reanimation Society told that 173 years have passed since the first modern anesthesia program in Koşuyolu Hospital of Yeditepe University in the meeting hosted by Turkish Anaesthesiology and Reanimation Society and Turkish Society for the History of Medicine. A great breakthrough has experienced especially in the last 30 years. Prof. Dr. Kurtipek said, “Technology, science, medicine, and all of the latest developments in the field of our efforts and works attributed to anesthesia applications around the world has decreased to 1 to 100,000th deaths. Our goal is to reduce this value to zero.”

The Methods We Apply In Our Country, Have No Difference From The World’s Practice Stressing that “without anesthesia, there is no surgery”, Prof. Dr. Ömer Kurtipek said, “Today, we use modern drugs that are least harmful to the patient. By taking measures to increase patient safety, we achieve more successful results. In our country, Anesthesiology and Reanimation specialist training and post-specialist training level is very high. The methods we apply in this field are no different from the methods applied in the world. Today, we continue to serve our people in the operating room, intensive care and pain treatments with 6000 anesthesia specialists and 2000 anesthesia assistants in the field. With this picture, there are no patient groups that we can’t provide anesthesia. We are able to administer anesthesia to all patients from the newborn to the age of 100.”

Always Meet Your Expertıse Of Anesthesia Professor Dr. Ömer Kurtipek advised, “My advice to

Şubat 2020

“Anestezi olmadan, cerrahi olmaz” diyen Prof. Dr. Ömer Kurtipek, “Günümüzde, hasta için en az zararlı modern ilaçları kullanıyoruz. Hasta güvenliğini artırıcı önlemler alarak, daha başarılı sonuçlara ulaşıyoruz. Ülkemizde Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanlık eğitimi ve uzmanlık sonrası eğitim düzeyi çok yüksek. Bu alanda uyguladığımız yöntemlerin dünyada uygulanan yöntemlerden farkı yok. Bugün sahada 6000 anestezi uzmanı, 2000 anestezi asistanıyla ameliyathane, yoğun bakım ve ağrı tedavilerinde halkımıza hizmet etmeye devam ediyoruz. Bu tabloyla, anestezi veremeyeceğimiz hiçbir hasta grubu yok. Yeni doğandan 100 yaşına kadar tüm hastalara anestezi uygulayabiliyoruz” diye konuştu.

Ameliyat Önce Mutlaka Anestezi Uzmanınızla Görüşün Prof. Dr. Ömer Kurtipek, “Hastalarımıza tavsiyem, ameliyat öncesi mutlaka anestezi uzmanıyla görüşmeleridir. Kimin kendilerine anestezi vereceğini merak etsinler. Korku ve endişeleri, anestezi uzmanının onlara vereceği bilgilerden sonra azalacaktır” ifadelerini kullandı. Anestezi



62

our patients is to consult with the anesthesiologist before surgery. Let them wonder who’s giving them anesthesia. Fears and concerns will be reduced after the anesthesiologist will give them information. Remarking that anesthesia expertise is a heart job, Dr. Kurtipek pointed out the weight of the working conditions and the difficulty of the work.

We Cross Highways With Our Patients Confidentially Recalling that the developments in the field of surgery with the support of science and technology since 1846, Prof. Dr. Hatice Türe, Anaesthesiology and Reanimation specialist, Koşuyolu Hospital, Yeditepe University, continued as follows: “We are a group of doctors working day and night in operating rooms and intensive care units. If I say you “I want to safely cross a very busy highway”, you probably won’t allow it. But every day, we feel the trust during the operation of patients, many highways are trying to pass across. We work day and night to help them regain their health. Similarly, intensive care and pain areas are our areas of intensive care.” Stating that all anesthesia specialists are working hard to provide services in the light of science, Prof. Dr. Hatice Türe said, “While working with the surgical group to ensure the safe start and end of the surgery, we serve 24/7 to keep our patients in life in intensive care.” Expressing that World Federation of Anesthesia Associations have activity in many countries of the world, Prof. Dr. Hatice Türe said, “There are many poor or underdeveloped countries in the world where health services cannot be obtained as much in our country. World Federation of Anesthesia Associations work with support of training and equipment to ensure that all people benefit from safe surgery in these countries.”

Şubat 2020

uzmanlığının gönül işi olduğunu belirten Prof. Dr. Kurtipek; çalışma şartlarının ağırlığına, işin zorluğuna da dikkat çekti.

Nice Otobanlarda Hastalarımızla Birlikte Güvenle Karşıdan Karşıya Geçiyoruz Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı Prof. Dr. Hatice Türe, bilimin ve teknolojinin desteğiyle 1846’dan bugüne cerrahi alanındaki gelişmeleri hatırlatarak şöyle devam etti: “Ameliyathane ve yoğun bakımlarda gece gündüz çalışan bir hekim grubuyuz. Sizi; “çok yoğun bir otobandan güvenli şekilde karşıya geçirmek istediğimi” söylersem, herhalde buna izin vermezsiniz. Ama bizler, her gün ameliyat sırasında o güveni hisseden hastalarımızı, nice otobanlarda karşıdan karşıya geçirmek için çaba sarf ediyoruz. Onların sağlıklarına kavuşabilmeleri için gece gündüz uğraş veriyoruz. Aynı şekilde yoğun bakım ve ağrı alanları da bizim yoğun uğraş alanlarımız.” Tüm anestezi uzmanlarının bilimin ışığında hizmet sunmak için canla başla uğraştığını belirten Prof. Dr. Hatice Türe “Ameliyatın güvenli olarak başlaması ve sonlanması için cerrahi grupla birlikte çalışırken, yoğun bakımda hastalarımızın hayata tutunması için 7/24 hizmet ediyoruz” dedi. Dünya Anestezi Dernekleri Federasyonu’nun; dünyanın pek çok ülkesinde faaliyeti olduğunu ifade eden Prof. Dr. Hatice Türe, “Dünyada bizim ülkemizdeki düzeyde sağlık hizmetinin alınamadığı, gelişmemiş ya da az gelişmiş pek çok ülke mevcut. Dünya Anestezi Dernekleri Federasyonu; eğitim ve ekipman desteğiyle güvenli cerrahiden tüm insanların faydalanması için bu ülkelerde de uğraş veriyor.” dedi.



64

What Is “Smart Intraocular Lens?” Have I Missed My Chance? “Akıllı Lens” Ne Demek? Fırsatı Kaçırdım Mı?

Prof. Levent Alimgil, M.D., head of Ophthalmology and Ophthalmologic Surgery at Istanbul Cerrahi Hospital

Prof. Levent Alimgil, M.D., head of Ophthalmology and Ophthalmologic Surgery at Istanbul Cerrahi Hospital, gave statements on smart intraocular lens applications, which will spare patients from near vision prescription glasses as well as distant prescription glasses after cataract surgery. We have been successfully performing cataract surgeries for long years. It drastically increases visual quality and quality of life. The eye is incised approximately 2 mm in size within scope of the surgical method; the opacified lens is cleaned and a new lens is placed. It is an extremely comfortable and reliable surgery performed under local anesthesia, lasting 10 to 12 minutes. The main problem is about the patient’s visual quality because the entire process is related to the lens placed in the eye. The lens should be selected accordingly if the patient has astigmatic refraction problem and toric lens with appropriate features should be placed. It is important to provide a healthy distant visual capacity without correction using such applications. But the patients still have to use near prescription glasses. “Smart intraocular lenses” are developed to eliminate this problem. We are handed an opportunity for near perfect vision for the first time with trifocal intraocular lens technology. The patients, who are applied the intraocular lenses, gain distant-middle and near vision without prescription glasses. Patients with history of single focus lens who use near vision prescription glasses pose a serious problem at this stage. I would like to stress that those patients haven’t missed the opportunity in light to new developments in the intraocular lens technology. Obtaining advantages of trifocal (smart) intraocular lens is possible by placing the new lens in front of the previously placed intraocular lens. This procedure is performed under local anesthesia and lasts maximum of 7 to 10 minutes.

Şubat 2020

İstanbul Cerrahi Hastanesi Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Levent Alimgil, katarakt ameliyatı olduktan sonra yakın gözlüğü kullanmaya başlayanların, yakın gözlüklerinden de kurtulmalarını sağlayacak akıllı lens uygulaması hakkında açıklamalarda bulundu. Katarakt cerrahisi uzun yıllardır çok büyük başarı ile gerçekleştirdiğimiz bir cerrahi. Hastanın görme kalitesini ve yaşam konforunu hızla arttırıyor. Cerrahi teknik olarak göze 2 mm den ufak bir giriş yapıp kataraktlı merceği temizliyor ve yerine yeni bir mercek yerleştiriyoruz. Bu lokal anestezi altında 10-12 dakika süren son derece konforlu ve güvenli bir ameliyat. Esas sorun ameliyattan sonra hastanın görme kalitesi, çünkü bu durum tamamı ile göze yerleştirdiğimiz mercekle ilişkili. Hastanın eğer astigmat kırma kusuru var ise mercek seçimini ona göre yapmalı ve uygun özelliklerde torik göz içi lensi yerleştirmeliyiz. Bu tür uygulamalar ile gözü uzakta gözlüksüz sağlıklı bir görme kapasitesine kavuşturmak önemli. Ancak bu hastalar yakını iyi görebilmek için gözlük kullanmak zorundalar. İşte “Akıllı Lens” diye bilinen mercekler bu sorunu ortadan kaldırmak için üretildiler. Trifokal göz içi lens teknolojisi ilk kez bize ideale çok yakın bir imkan sağladı. Bu göz içi lenslerini kullandığımız hastalar gözlüksüz uzak-orta mesafe ve yakın görmeye kavuşuyorlar. Bu aşamada daha önce tek odaklı mercek takılmış ve yakın için gözlük kullanmak zorunda kalan hastalar önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Göz içi lens teknolojisindeki yeni gelişmeler ile bu hastalar için de fırsatın kaçmadığını belirtmek isterim. Daha önce yerleştirilmiş merceğin hemen önüne uyguladığımız bir göz içi lensi ile trifokal (Akıllı) lens konforuna ulaşmak mümkün. Bu işlem de lokal anestezi altında en fazla 7-10 dakika süren bir işlem.



66

Attention to Brush Selection in Gingival Extraction! Diş Eti Çekilmesinde Fırça Seçimine Dikkat! Toplumda yaygın olarak görülen diş eti çekilmesinin nedenlerini ve tedavi yöntemlerini İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dt. Özge Sönmez, açıkladı. Diş eti çekilmesi; diş eti kenarının dişi ve kök yüzeyini açığa çıkartacak şekilde, geriye doğru çekilmesine denilmektedir. Yanlış fırçalama tekniği ve sert fırçalar diş eti çekilmesi nedeni! Yanlış diş fırçalama tekniği ile diş fırçalama, sert diş fırçası kullanma, çok sık diş fırçalama diş eti çekilmesinin mekanik nedenleri arasında sayılabilir. Dudak-diş eti bağının yapısal bozuklukları, çeşitli diş eti hastalıkları, hatalı dolgu ve kaplamalar diş eti çekilmesine yol açmaktadır.

Diş etindeki çekilmeler neye sebep olur? Dt. Özge Sönmez- Okan University Hospital Oral and Dental Health Department

Dt. Özge Sönmez from the Okan University Hospital Oral and Dental Health Department provided information on the reasons and treatment methods of gum recession, which is common in the community. Gingival recession is the gum rim is which called to be pulled back to reveal the tooth and root surface. Incorrect brushing technique and hard brushes cause gum pulling! Using the wrong tooth brushing technique, brushing teeth, using a hard toothbrush, brushing teeth frequently can be counted among the mechanical causes of gum recession. Structural disorders of lip-gingival ligament, various gum diseases, erroneous fillings and coatings lead to gum recession.

What causes withdrawals in the gums? As a result of gum recession, tooth sensitivity and aesthetic problems arise. Also; Bacteria plaque, which can cause gum disease, accumulate easily in the gaps created by gum recession. If gum recession is not treated, soft and hard tissues supporting the teeth may be damaged, so tooth loss may occur.

What are the reasons? • Periodontal Diseases: (Diseases of the tooth and

Şubat 2020

Diş eti çekilmesi sonucunda, diş hassasiyeti ve estetik problemler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca; diş eti çekilmesi nedeniyle oluşan boşluklara, diş eti hastalığına neden olabilecek bakteri plağı da kolayca birikir. Diş eti çekilmesi tedavi edilmediği takdirde, dişleri destekleyen yumuşak ve sert dokular zarar görebilir, bu nedenle diş kaybı olabilir.

Nedenleri nelerdir? • Periodontal Hastalıklar: (Diş ve çevre dokunun hastalıkları) Diş eti çekilmesinin en önemli nedenlerinden



68

surrounding tissue) One of the most important reasons for gum recession is gingivitis. Simple and advanced gingivitis causes withdrawal. • Incorrect and hard tooth brushing: Brushing the teeth too hard or horizontally, using a very hard toothbrush can cause tooth enamel wear and your gums to be pulled. • Inadequate oral hygiene: Factors such as inadequate brushing of teeth and not cleaning the teeth between the teeth make it easier for the plaques between the teeth to turn into dental stones called tartar. These tartar can lead to gum recession. • Teeth grinding: (Bruxism) Tightening or grinding teeth can cause gums to be pulled by applying too much force to the teeth. • Anatomical and Orthodontic reasons: Gingival recession may be due to crooked teeth, closing disorders, structural disorders of the lip-gum ligament. In addition, incorrectly filled fillings and coatings can also cause gingival recession.

biri diş eti iltihaplarıdır. Basit ve ileri düzeydeki diş eti iltihapları çekilmeye neden olur. • Yanlış ve sert diş fırçalama: Dişlerin çok sert veya yatay bir şekilde fırçalanması, çok sert diş fırçası kullanmak, diş minesinin aşınmasına ve diş etlerinizin çekilmesine neden olabilir. • Ağız hijyeninin yetersiz olması: Yetersiz diş fırçalama, diş aralarının diş ipiyle temizlenmemesi gibi faktörler, özellikle dişlerin arasında bulunan plakların tartar denen diş taşlarına dönüşmesini kolaylaştırır. Bu tartarlar, diş eti çekilmesine yol açabilir. • Diş gıcırdatma: (Bruksizm) Dişleri sıkmak veya gıcırdatmak, dişlere çok fazla kuvvet uygulayarak diş etlerinin çekilmesine neden olabilir. • Anatomik ve Ortodontik nedenler: Çarpık dişler, kapanış bozuklukları, dudak-diş eti bağının yapısal bozuklukları gibi nedenlerle diş eti çekilmesi olabilir. Bunların yanı sıra hatalı yapılmış dolgular, kaplamalar da diş eti çekilmesine sebep olabilir.

Here are the treatment methods!

İşte tedavi yöntemleri!

Depending on the factor that caused the gum recession, treatment methods may vary. Accurate oral hygiene training and professional dental calculus cleaning will be applied for beginner withdrawals. The treatment to be applied to the withdrawals caused by periodontal disease are the treatments aimed primarily at the treatment of gum disease. The first step in gum recession due to anatomical and orthodontic factors is to eliminate the factor. In cases where gingival recession is advanced, surgical methods are used.

Şubat 2020

Diş eti çekilmesine neden olan faktöre bağlı olarak, tedavi yöntemleri değişebilir. Doğru ağız hijyeni eğitimi ve derinlemesine yapılacak olan profesyonel diş taşı temizliği, başlangıç seviyesindeki çekilmeler için uygulanır. Periodontal hastalığın neden olduğu çekilmelere uygulanacak tedavi, öncelikle diş eti hastalığının tedavisine yönelik olan tedavilerdir. Anatomik, ortodontik faktörlere bağlı diş eti çekilmelerinde yine ilk adım, faktörün elimine edilmesidir. Diş eti çekilmesinin ileri olduğu durumlarda ise, cerrahi yöntemlere başvurulur.





72

Another Award Comes From Prida To “My Biggest Disease” Campaign of Gilead Sciences Gilead Sciences’ın “En Büyük Hastalığım” Kampanyası’na Bir Ödül de Prida’dan Geldi

“My Biggest Disease” campaign, carried out Gilead Sciences Turkey under the umbrella of “We are together stronger than HIV” platform in order to support the anti-discrimination goals for individuals living with HIV, taken place in HIV/AIDS Control Program of Ministry of Health, was deemed worthy of an award in the field of “Corporate Social Responsibility Communication” at the Prida Awards held for the third time this year, arranged by

Şubat 2020

Sağlık Bakanlığı’nın HIV/AIDS Kontrol Programı’nda yer alan HIV ile yaşayan bireylere yönelik ayrımcılığı önleme hedefine destek vermek amacıyla Gilead Sciences Türkiye tarafından “Birlikte HIV’den Güçlüyüz” platformu çatısı altında yürütülen “En Büyük Hastalığım” kampanyası İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Prida Ödülleri’nde “Kurumsal Sosyal Sorumluluk İletişimi’’ alanında ödüle değer bulundu. Gilead Sciences Türkiye’nin HIV konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla başlattığı “En Büyük Hastalığım” kampanyası, İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Prida Ödülleri’nde Kurumsal Sosyal Sorumluluk İletişimi alanında aday olan yirmi proje arasında jüriden en yüksek puanı alarak ödüle layık görüldü. Kampanya çatısı altında çekilen kısa video filmi de, İstanbul Marketing Awards’da sağlık iletişimi kategorisinde Altın Ödül ve Felis başarı ödülü almaya hak kazanmıştı. 2019 yılı itibariyle ilaç alanında inovasyonda dünyada ilk sırada yer alan ABD’li bilim şirketi Gilead Sciences, “En Büyük Hastalığım” kampanyası ile özellikle Sağlık Bakanlığı’nın HIV/AIDS Kontrol Programı’nda açıklanan HIV ile yaşayan bireylere yönelik ayrımcılığı önlemek hedefine uygun olarak HIV pozitif bireylerin toplumun içinde yer alabileceklerine ve hayatlarını normal bir şekilde sürdürebileceklerine vurgu yapıyor.


73

Communications Consultancy Companies Association. “My Biggest Disease” campaign, Gilead Sciences Turkey has started to increase awareness of HIV, was awarded a prize by taking maximum points from the jury among the twenty projects, in the field of Corporate Social Responsibility Communication at Prida Awards held for the third time this year, arranged by Communications Consultancy Companies Association. The short video film shot under the roof of the campaign was also entitled to receive the Gold Award and Felis success award in the health communication category at the Istanbul Marketing Awards. The US science company Gilead Sciences, which ranks first in the world in pharmaceutical innovation as of 2019, with the “My Biggest Disease” campaign, emphasizes that the individuals with positive HIV can take place in the society and live normally according to the goal to prevent discrimination against the individuals living with HIV, described in HIV/AIDS Control Program of Ministry of Health ally. ”My Biggest Disease” campaign of Gilead Sciences Turkey began with a film, in which a story of a young man with positive HIV and extremely curious for the birds is told and in which Alp Tuğhan Taş was leading actor and the manager was Selim Demirdelen, and “photograph exhibition of My Biggest Disease by Nihat Odabaşı” that the photographer Nihat Odabaşı as a volunteer took the pictures of the “the biggest diseases” of the celebrities reached large audiences. Beside the “My Biggest Disease” campaign under “We are together stronger than HIV” platform that is the roof ıf the campaign, the studies for increasing the awareness about HIV are continuing with the various projects such as social media communication, “HIV” documentary that is the first document in our country and IV. National Awareness Conference held by Sabancı University on last November, about that HIV awareness must be increased among individuals between 17-45 years, HIV infection is commonly seen, and the individuals in the risk group must make HIV test. Assessing the award in the communications field of Corporate Social Responsibility, Gilead Sciences Turkey Foreign Relations Director Toros Şahin said “We are very proud about that this campaign about increasing the awareness of HIV and raising awareness was awarded with the Prida. We believe that the campaign is an important step in the fight against HIV in Turkey. Our work in this direction will continue increasingly in the coming period”.

Gilead Sciences Türkiye’nin “En Büyük Hastalığım” kampanyası; Yönetmenliğini Selim Demirdelen’in yaptığı, başrolünde Alp Tuğhan Taş’ın yer aldığı ve kuşlara hastalık derecesinde merakı olan HIV Pozitif bir gencin hikayesinin anlatıldığı bir film ile başlamış, fotoğraf sanatçısı Nihat Odabaşı’nın gönüllü ünlülerin ‘en büyük hastalıklarını’ fotoğrafladığı ‘‘Nihat Odabaşı ile En Büyük Hastalığım Fotoğraf Sergisi’’ ile geniş kitlelere ulaşmıştı. Kampanyanın çatısını oluşturan ‘Birlikte HIV’den Güçlüyüz’ platformu altında ‘En Büyük Hastalığım’ kampanyasının yanında, HIV enfeksiyonunun en yaygın görüldüğü 17-45 yaş arasındaki bireylerde HIV farkındalığının artırılması ve risk grubundaki bireylerin düzenli HIV testi yaptırmalarına yönelik sosyal medya iletişimi, ülkemizde bir ilk olan “Türkiye’de HIV” belgeseli ve Sabancı Üniversitesi iş birliği ile geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirilen IV. Ulusal Duyarlılık Konferansı gibi farklı projelerle HIV konusunda farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalar sürdürülüyor. Kurumsal Sosyal Sorumluluk İletişimi alanında verilen ödülü değerlendiren Gilead Sciences Türkiye Dış İlişkiler Direktörü Toros Şahin, “Toplumu HIV konusunda bilinçlendirmeye ve farkındalığı artırmaya yönelik bu kampanyanın Prida ödülüne layık görülmesi bizleri çok gururlandırdı. Kampanyanın Türkiye’de HIV ile mücadelede önemli bir adım olduğuna inanıyoruz. Bu yöndeki çalışmalarımız önümüzdeki süreçte de artarak devam edecek” dedi.

Şubat 2020


74

Zero Carbon Commitment from AstraZeneca AstraZeneca’dan Sıfır Karbon Taahhüdü AstraZeneca, with its ‘Zero Carbon Commitment’ strategy, aims to reduce emissions by zero to 2025 and become negative in the entire supply chain by 2030. In the scope of the new program of AstraZeneca, new generation respirators and various energy initiatives are included to reduce the impact on climate to zero. The company joins the Sustainable Markets Board to implement its change in climate policy and complete the reforestation project of 50 million trees. AstraZeneca has shortened its decarburization plans for more than a decade by announcing its program to reduce carbon emissions from its global operations to zero by 2025 and to make the entire supply chain carbon negative by 2030. AstraZeneca announced its ‘Zero Carbon Commitment (Ambition Zero Carbon)’ strategy at the World Economic Forum (WEF) Annual Meeting in Davos, Switzerland. With this strategy, AstraZeneca has committed to double the renewable energy production and to use renewable energy in both electricity and heat consumption by accelerating its existing targets in combating climate change and sustainability. The company will invest 1 billion dollars to achieve these goals and develop a new generation breathing apparatus using propellant, which will contribute almost zero to global warming potential. The ‘Zero Carbon Commitment’ project will reduce the emission level of AstraZeneca’s operations to zero worldwide. The ‘AZ Forest’ initiative, a 50 million tree reforestation project within the scope of the project, will start in the next 5 years. In February 2020, AstraZeneca, cooperating with One Tree Planted, a nonprofit organization that focuses on reforestation globally, and collaborating with local governments in Australia, where the first tree will be planted, will continue to plant trees in France, Indonesia and other countries, collaborating with local governments in Australia, where the first tree will be planted. This initiative also supports the ‘1T.org - A Trillion Tree’ platform, which was recently launched by the World Economic Forum. AstraZeneca CEO Pascal Soriot will also attend the opening meeting of the Sustainable Markets Council (SMC) to find an intersectoral solution and further assist policy making in order to carbonize the global economy quickly. Founded with the support of the World Economic Forum, SMC works to produce sustainable solutions in line with the Sustainable Development Goals of the United Nations. Pascal Soriot, CEO of AstraZeneca, said “Climate change is a very important threat that affects public health, the environment and the sustainability of the global economy.

Şubat 2020

AstraZeneca ‘Sıfır Karbon Taahhüdü’ stratejisiyle 2025’e kadar emisyonu sıfıra indirmeyi ve 2030’a kadar da tüm tedarik zincirinde karbon negatif olmayı hedefliyor. AstraZeneca’nın yeni programı kapsamında iklime olan etkiyi sıfıra indirmek için yeni nesil solunum cihazları ve çeşitli enerji inisiyatifleri yer alıyor. Şirket, iklim politikasında yaptığı değişikliği uygulamak ve 50 milyon ağaçlık yeniden ormanlaştırma projesini tamamlamak için Sürdürülebilir Pazarlar Kurulu’na katılıyor. AstraZeneca, 2025’e kadar küresel operasyonlarındaki karbon emisyonunu sıfıra indirmek ve 2030’a kadar da tüm tedarik zincirini karbon negatif yapmak için geliştirdiği programı duyurarak karbonsuzlaşma planlarını on yıldan daha uzun süre kısalttı. AstraZeneca, İsviçre’nin Davos kentinde gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Yıllık Toplantısı’nda, ‘Sıfır Karbon Taahhüdü (Ambition Zero Carbon)’ stratejisini açıkladı. Bu stratejisiyle AstraZeneca, iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilirlik kapsamındaki mevcut hedeflerini hızlandırarak yenilenebilir enerji üretimini iki katına çıkarma ve hem elektrik hem de ısı tüketiminde yenilenebilir enerji kullanma taahhüdü verdi. Şirket, bu hedefleri gerçekleştirmek ve küresel ısınma potansiyeline neredeyse sıfır katkıda bulunacak itici gaz kullanarak yeni nesil solunum cihazı geliştirmek için 1 milyar dolarlık yatırım yapacak. ‘Sıfır Karbon Taahhüdü’ projesi, AstraZeneca’nın operasyonlarının emisyon seviyesini dünya genelinde sıfıra düşürecek. Proje kapsamında bulunan 50 milyon ağaçlık yeniden ormanlaştırma projesi olan ‘AZ Ormanı’ inisiyatifi de önümüzdeki 5 yıl içinde başlayacak. Şubat 2020’de ilk ağacın dikileceği Avustralya’daki yerel yönetimlerle ve küresel çapta yeniden ormanlaştırmaya odaklanan kar gütmeyen bir kuruluş olan One Tree Planted ile işbirliği kuran AstraZeneca, daha sonra Fransa, Endonezya ve diğer ülkelerde ağaç dikmeye devam edecek. Bu inisiyatif aynı zamanda Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni başlattığı ‘1T. org – Bir Trilyon Ağaç’ platformunu da destekliyor. Küresel ekonomiyi hızlı bir şekilde karbonsuzlaştırmak için sektörler arası çözüm bulmak ve politika belirlenmesine daha fazla yardımcı olmak için AstraZeneca CEO’su Pascal Soriot da Sürdürülebilir Pazarlar Konseyi’nin (SMC) açılış toplantısına katılacak. Dünya Ekonomik Forumu desteğiyle kurulan SMC, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma


75

Since 2015, as AstraZeneca, we have reduced our operations’ carbon emissions by about a third, and water consumption by a fifth. But it’s time to act faster and work harder on this. As AstraZeneca, the targets we set within the scope of our ‘Zero Carbon Commitment’ strategy will enable us to lay the groundwork for cooperation to realize the policy change at the global level. ” AstraZeneca Turkey Country President Pharm. Serkan Barış said “While pushing the limits of science to discover the drugs, adding value to the life, we are trying to make the world we will pass on to the future generations better in Turkey as in all geographies we operate. Within the scope of these works, we have previously established a 10,000tree “AstraZeneca Memorial Forest” in Riva, Istanbul and a 5.500-tree of “AstraZeneca Respiratory Memorial Forest” in Balıkesir through the TEMA Foundation. We are ready to do our part and even more with our ‘Zero Carbon Commitment’ strategy”.

The ‘Zero Carbon Commitment’ strategy greatly speeds up AstraZeneca’s plan to reduce its carbon footprint in 2015, with updated targets taking into account the factors that trigger climate change. AstraZeneca will realize its entire energy consumption with renewable energy sources for both power and heat to reduce carbon emissions by zero till 2025.

Hedefleri doğrultusunda sürdürülebilir çözümler üretmek için çalışıyor. AstraZeneca CEO’su Pascal Soriot, konuyla ilgili şunları söyledi: “İklim değişikliği, halk sağlığını, çevreyi ve küresel ekonominin sürdürülebilirliğini etkileyen çok önemli bir tehdit. 2015’ten beri AstraZeneca olarak operasyonlarımızın karbon emisyonunu yaklaşık üçte biri kadar, su tüketimini de beşte biri kadar azalttık. Ancak daha hızlı hareket etmenin ve bu konuda daha fazla çalışmanın zamanı geldi. AstraZeneca olarak ‘Sıfır Karbon Taahhüdü’ stratejimiz kapsamında ortaya koyduğumuz hedefler, yapılan politika değişikliğini küresel seviyede gerçekleştirmek için iş birliğine zemin hazırlamamızı sağlayacak.” AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış, “Yaşama değer katan ilaçları keşfetmek için bilimin sınırlarını zorlarken, faaliyette olduğumuz tüm coğrafyalarda olduğu gibi Türkiye’de de gelecek nesillere aktaracağımız dünyayı daha iyi hale getirmek için çalışıyoruz. Bu çalışmalarımız kapsamında daha önce İstanbul, Riva’da 10.000 ağaçlık ‘AstraZeneca Hatıra Ormanı’ ve TEMA Vakfı aracılığıyla Balıkesir’de 5.500 ağaçlık bir ‘AstraZeneca Solunum Hatıra Ormanı’ oluşturmuştuk. ‘Sıfır Karbon Taahhüdü’ stratejimizle de üstümüze düşeni görevi ve hatta çok daha fazlasını yapmaya hazırız” dedi.

Carbon negative supply chain

‘Sıfır Karbon Taahhüdü’ stratejisi

AstraZeneca commits to mobilize its suppliers to reduce their direct emissions by 2030 and to select carbon cleaning options in order to eliminate more carbon dioxide (CO2) than sent to the atmosphere. Thus AstraZeneca will be carbon negative in the entire supply chain by 2030.

‘Sıfır Karbon Taahhüdü’ stratejisi, AstraZeneca’nın karbon ayak izini azaltmak için 2015’te geliştirdiği planı, iklim değişimini tetikleyen etkenleri göz önüne alarak güncellenen hedeflerle büyük ölçüde hızlandırıyor. AstraZeneca, 2025’e kadar karbon salınımını sıfıra indirmek için enerji tüketiminin tamamını hem güç hem de ısı için yenilenebilir enerji kaynaklarıyla gerçekleştirecek.

’Zero Carbon Commitment’ strategy

‘AstraZeneca Forest’ AstraZeneca also draws attention to the relationship between reforestation and reforestation’s impact on climate and human life, as well as efforts to eliminate carbon emissions in its operations. Trees play a key role to naturally eliminate carbon dioxide and minimize the effects of climate change. AstraZeneca will collaborate with wellknown reforestation institutions and will plant 50 million trees in the next five years. The first program in line with this target will start in February 2020.

Directory and rating CDP A List for Climate Change AstraZeneca was rewarded for its climate action on January 20, 2020, and thanks to the climate report in 2019, it was placed for the fourth time in a row in the prestigious ‘A List’ in the climate change category of CDP, which is a nonprofit organization in the global environmental impact area. AstraZeneca stands out with its actions to improve the lowcarbon economy as well as reduce emissions and climate risks based on data provided through the CDP’s 2019 climate change survey. The company attracted attention as one of the few high performing companies among the thousands of companies surveyed.

Karbon negatif tedarik zinciri AstraZeneca, tedarikçilerini 2030’a kadar doğrudan emisyonunu azaltması ve atmosfere gönderilenden daha fazla karbondioksitin (CO2) ortadan kaldırılması amacıyla karbon temizleme seçeneklerini belirlemesi için harekete geçireceğini taahhüt ediyor. Böylece AstraZeneca, tüm tedarik zincirinde 2030’a kadar karbon negatif olabilecek.

‘AstraZeneca Ormanı’ AstraZeneca, kendi operasyonlarındaki karbon emisyonunu ortadan kaldırma çalışmalarının yanı sıra yeniden ormanlaştırma ile yeniden ormanlaştırmanın iklim ve insan yaşamına yapabileceği etki arasındaki ilişkiye de dikkat çekiyor. Ağaçlar doğal bir şekilde karbondioksiti ortadan kaldırmak ve iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek için kilit bir role sahip. AstraZeneca, tanınmış yeniden ormanlaştırma kurumlarıyla iş birliği oluşturarak önümüzdeki beş yılda 50 milyon ağaç dikecek. Bu hedef doğrultusundaki ilk program da Şubat 2020’de başlayacak.

Şubat 2020


76

Abdi İbrahim Became the First Turkish Pharmaceutical Company to Sign the CEO Water Mandate Statement Abdi İbrahim, Ceo Water Mandate Bildirisini İmzalayan İlk Türk İlaç Şirketi Oldu Sürdürülebilirlik alanında öncü rol oynayan Abdi İbrahim, su verimliliği çalışmalarıyla önemli bir bildiriye dahil oldu. Abdi İbrahim, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) girişimi olan CEO Water Mandate destekçileri arasına girerek, Türk ilaç sektöründe bu başarıyı elde eden ilk şirket olarak yer aldı.

M. Oğuzcan Bülbül, Abdi İbrahim Public Relations and Corporate Communications Director

Abdi İbrahim, playing a leading role in the field of sustainability, was included in an important declaration with its water efficiency studies. Abdi İbrahim was among the supporters of the CEO of Water Mandate, the UN Global Compact (UNGC) initiative, and was among the first companies to achieve this success in the Turkish pharmaceutical industry. Abdi İbrahim, which has been working for 108 years without losing his passion for “improvement” to contribute to a better and happier life every day, takes an important step towards improving the “future” and “the world”, became among the signers of Mandate CEO Water, the initiative of the United Nations Global Compact. Thus, it became the first Turkish pharmaceutical company to join the CEO Water Mandate signers. Leading the sector in this field, Abdi İbrahim joins CEO Water Mandate supporters and supports sustainable water policies and practices with a global commitment. The company will prepare the water usage values according to the criteria deemed appropriate by the Water Mandate initiative and will report annually. With this declaration, Abdi İbrahim, a stakeholder of an important international initiative on water, will support the water conservation policies carried out simultaneously all over the world with company commitments.

Şubat 2020

Her gün milyonlarca insanın daha iyi ve mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunmak için “iyileştirme” tutkusunu hiç kaybetmeden 108 yıldır çalışmalarını sürdüren Abdi İbrahim, “geleceği” ve “dünyayı” iyileştirmek yolunda önemli bir adım atarak, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin imzacıları arasında yer aldı. Böylece CEO Water Mandate imzacıları arasına katılan ilk Türk ilaç şirketi oldu. Sektörüne bu alanda da öncülük eden Abdi İbrahim, CEO Water Mandate destekçileri arasına katılarak sürdürülebilir su politikaları ve uygulamalarını küresel ölçekte bir taahhüt ile destekliyor. Şirket, su kullanım değerlerini Water Mandate insiyatifinin uygun gördüğü kriterlere göre hazırlayacak ve yıllık olarak raporlayacak. Bu bildiriyle su konusunda önemli uluslararası bir inisiyatifin paydaşı olan Abdi İbrahim, dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak sürdürülen su koruma politikalarına, şirket taahhütleriyle destek verecek.


77

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Tüm canlılar için vazgeçilmez bir doğal kaynak olan su kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak şirketlerin büyük bir sorumluluğu haline geldi. Gelecek nesiller için en kıymetli miraslardan biri olan suya sahip çıkmak hepimizin görevi. Abdi İbrahim olarak bu sorumluluk bilinciyle, bütünsel bir strateji izliyoruz. Sürdürülebilirlik Raporumuzun ana performans kriterleri arasında yer alan etkin geri kazanım yöntemleriyle su tüketiminin azaltması konusu bizim için büyük önem taşıyor. Bu kapsamda 2012-2016 yılları arasında 46.524 m³ olarak sağlanan su tasarrufu, 2017’de belirli ürünlerde kampanya sayılarının artırılması ve mikrobiyolojik testlerin 7 su noktasında azaltılmasıyla 47 bin m³, 2018 yılında ise belirli ürünlerde yıllık üretim sayısının azaltılmasıyla 1.050 m³ artarak toplam 47.621 m³’e ulaştı. Su verimliliği konusundaki farkındalığımız çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin imzacıları arasında yer alan ilk Türk ilaç şirketi olmaktan gururluyuz. Bu adımla birlikte küresel anlamda su koruma politikalarını da destekler hale geleceğiz. Bu girişimin su yönetimi konusunda bize önemli destek sağlayacağına inanıyoruz. Umarız sektörümüze de örnek olur” dedi.

Abdi İbrahim Public Relations and Corporate Communications Director, who made evaluations on the subject, M. Oğuzcan Bülbül said “It has become a major responsibility of companies to ensure the sustainability of water resources, an indispensable natural resource for all living things. It is our duty to protect water, one of the most precious heritages for future generations. As Abdi İbrahim, with this awareness of responsibility, we follow a holistic strategy. The issue of reducing water consumption with effective recovery methods, which are among the main performance criteria of our Sustainability Report, is of great importance to us. Within this scope, water savings of 46,524 m³ between 2012 and 2016 increased by 47 thousand m³ by increasing the number of campaigns in certain products and decreasing microbiological tests at 7 water points, and it reached to 47.621 m³ in 2018 by increasing by 1,050 m³ with a decrease of certain products. As part of our awareness of water efficiency, we are proud to be the first Turkish pharmaceutical company to be among the signers of the CEO Water Mandate, the United Nations Global Compact initiative. With this step, we will support global water conservation policies. We believe that this initiative will provide important support for water management. We hope that he will set an example for our industry”.

Şubat 2020


78

Roche Diagnostik Türkiye, Top Employers Institute tarafından “En İyi İşveren” Seçildi Ana stratejisinin dört temel bileşeninden ilkini “İnsana Değer’’ olarak belirlemiş olan Roche Diagnostik Türkiye, bağımsız bir kuruluş olan Top Employers Institute tarafından “En İyi İşveren” unvanına layık görüldü.

Roche Diagnostics Turkey has been Officially Recognised by the Top Employers Institute as a Top Employer 2020 in Turkey Organizations certified as Top Employers dedicate themselves to providing the very best working environment for employees through their progressive “people-first” HR practices. Roche Diagnostics Turkey whose sole focus is on patients, realizes all its investments on the basis of sustainability. The most fundamental mission of the company is to discover innovative products and services that will add value to healthcare professionals, to offer them for the benefit of patients and to improve the quality of life of patients. “Being shown among the Best Employers by a wellestablished and respected organization such as the Top Employers Institute is the most important indicator of our company’s successful efforts to value People” says Banu Gülsün, Roche Diagnostics Turkey Human Resources and Communications Director.

Şubat 2020

Roche Diagnostik Türkiye çalışanlarıyla ilgili başarılı politikaları ve uygulamaları ile “En İyi İşveren” sertifikasının sahibi oldu. Bağımsız bir kuruluş olan Top Employers Institute tarafından yürütülen sertifikalandırma süreci, titizlikle yapılan bir İK araştırmasının sonuçlarına dayanıyor. Firma olarak tüm odağı hastalar olan Roche Diagnostik Türkiye, bu kapsamda tüm yatırımlarını sürdürülebilirlik temelinde gerçekleştiriyor. Sağlık profesyonellerine değer katacak inovatif ürün ve hizmetleri keşfederek hasta yararına sunmak ve hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek, şirketin en temel misyonunu oluşturuyor. Roche Diagnostik İnsan Kaynakları ve İletişim Direktörü Banu Gülsün “Roche Diagnostik Türkiye olarak ana stratejimizin dört temel bileşeninden ilkini “İnsana Değer’’ oluşturuyor. Bir şirketin en iyi işveren olmasının temeli çalışanlarıdır. Başarının insana verilen değer ve çalışanların katkısıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz ve tüm çalışmalarımızın merkezine İnsana Değer bileşenimizi alarak hareket ediyoruz. En İyi İşverenler Enstitüsü gibi saygın bir dış kuruluş tarafından en iyi işverenler arasında gösterilmek, Roche Diagnostik Türkiye’nin, çalışanların her sabah işe gelmekten keyif aldığı, katkılarından ötürü takdir edildikleri, profesyonel olarak kendilerini geliştirebildikleri ve potansiyellerini ortaya koyabildikleri en iyi çalışma ortamını sunması için harcadığımız çabaların en önemli göstergesi. Bu başarımızı sürdürülebilir kılmak için çalışanlarımızı çeşitli kanallardan dinlemeye ve ihtiyaçları anlayarak tüm İK uygulamalarımızı buna yönelik geliştirmeye devam edeceğiz.” Top Employers Institute, şirketleri lider gelişimi, performans yönetimi, kariyer yönetimi, ücretlendirme ve yan haklar, işgücü planlaması, yetenek stratejisi, işe alım, öğrenme, gelişim ve kültür gibi kilit disiplinlerdeki başarıları göz önüne alınarak değerlendiriyor. “En İyi İşveren” unvanını da tüm şartları yerine getirerek çalışanların mesleki ve kişisel gelişimi için en iyi çalışma koşullarını sağlayan şirketlere veriyor.






Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.