Babam ve Ben Aydın Menderes Editör: Turgay Yavuz
T
arih yazıcılığı olmazsa devlet ve siyaset adamları için her şey mübah hale gelir. Tarih yoksa vicdan da yoktur. Gerçek vicdan, bir çocuğun kalbinde saklıdır. Babam ve Ben’de Aydın Menderes’in iktidarla ve darbeyle yüzleştiği anlara dair yaşanmış tanıklıklar bulacaksınız. Menderes, bu anları 1950’lerin Türkiye’sindeki gündelik hayatın izlerine sürerek anlattığı için kitap uzun bir roman özelliği de taşıyor. Türkiye’nin demokrasi ve demokratikleşme hikayesi hüzünlüdür... Her denemede oyuncağını kaybeden bir çocuk ortaya çıkar. Menderes bize bu çocuğu anlatıyor biraz da. Aydın Menderes’in anlattıklarında, eşsiz bir babayı kaybeden bir oğlun derin hüznü var. Aynı zamanda bu hüznü tevekkülle taşıyan bir
annenin çelikleşmiş iradesinin serancamı... Ve hepsinden önemlisi, demokrasi virajında bir kadının ve çocuklarının trajedisinin kelimelere dökülmüş tanıklığı... Bununla birlikte, Türk siyasetinde iktidara kavuşmayı, gerdeğe girecek damatların heyecanıyla arzulayan birçok insanın hikayesini de gene bu kitapta bulacaksınız. 27 Mayıs’a gülenleri ve ağlayanları Aydın Menderes ile bir daha hatırlayacaksınız. Aydın Menderes’in gözünden Celal Bayar’ı, İsmet İnönü’yü, Süleyman Demirel’i, Sadettin Bilgiç’i, Fatin Rüştü Zorlu’yu ve Adnan Menderes’i okuyacaksınız. Türk demokrasi tarihini anlamak isteyenler için bu kitap, tarihe tanıklığı kaçırılmaması gereken bir belge niteliğini taşıyor. Yayınevi: Ufuk Yayınları ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
1
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
C
Aydın Menderes’i rahmetle anıyoruz
ennetmekan Merhum Aydın Menderes, Topkapı’daki anıtmezarda bulunan kabri başında anıldı. Vefatının yıl dönümünde eşi Ümran Menderes hanımefendinin de hazır bulunduğu anma töreninde kabir başında Yasin-i Şerif okunarak dua edildi.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı temsilcilerinin de hazır bulunduğu anma programı saat 10.00’da başladı. Törene Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes hanımefendi, Aydın Menderes ile aynı dönem görev yapan eski milletvekilleri ve vatandaşlar katıldı. Merhum Başvekilimiz Adnan Menderes’in kabrinin bulunduğu anıtmezarın yanında bulunan Aydın Menderes’in mezarı başında toplanan kalabalık, okunan Yasin-i Şerif’i dinledi. Duanın ardından anma töreni sona erdi. Ümran Menderes hanımefendi, programın ardından yaptığı açıklamada, eşinin ölümünün birinci yıl dönümünde onu dualarla andıklarını belirtti. Eşi için mevlit okutulacağını da söyleyen Ümran Menderes, “Aydın’sız bir yıl kolay geçmedi. Benim için de dostları için de mutlaka öyledir. Nurlar içinde yatsın.” dedi. Ümran Menderes ve beraberindekiler, anma törenin ardından Merhum Başbakan Adnan Menderes, eski bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın da kabirlerinin bulunduğu anıtmezarı ziyaret ederek dua etti. Eski İstanbul Milletvekili Aydın Menderes için öğle namazının ardından Eyüp Sultan Camii’nde Mevlid-i Şerif okutuldu. 2
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
2
3 Aralık 2011’de Hakk’ın rahmetine kavuşan eski milletvekili ve Demokrat Parti Genel Başkanı Aydın Menderes, 3 Mayıs’ta düzenlenen anma töreniyle 67’nci Doğum Günü’nde anıldı. Demokrat Parti Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen anma programına, Merhum Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes de katıldı. Gazeteci ve eski milletvekili Metin Işık, Aydın Menderes’in yakınında bulunmuş olanlar arasından yüzlerce milletvekili ve bürorat çıktığını söyledi. Gazeteci Metin Işık da Aydın Menderes’in, demokrasi yılı olan 1946’nın bir çocuğu olduğunu anımsatarak, “Aydın Menderes, inançlı, vatansever, demokrat bir insandı” dedi. Aydın Menderes’in büyük bir siyasetçi olduğunu belirten Işık, onun siyasi söyleminin ve mütefekkir tarafının görmezden gelindiğini dile getirdi. Eski milletvekili Ahmet Bilge de Aydın Menderes’in, halkını çok seven, inançlı ve imanlı bir insan olduğunu anımsatarak, “Fakat Türk milleti ve siyasetçiler olarak biz Aydın Bey’in kıymetini bilemedik. Ondan yeterince istifade edemedik. Eğer ondan istifade etseydik Türkiye bugün çok daha başka türlü şekilde olabilirdi” diye konuştu. Merhum Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes ise konuşamayacak kadar duygusallaştığını belirtti.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
SUNUŞ
S
aygıdeğer dostlar, ebedi başvekilimiz Merhum Adnan Menderes’in aziz hatırasına hizmet adına Adnan Menderes Demokrasi Platformu’nun kuruluş çalışmaları aşamasında Merhum Aydın Menderes’in manevi yeğenleri Emre ve Kağan Bayındır Kardeşlerin amatör çalışmaları ile hazırladıkları dergi oldukça beğeni kazandı. İnternet ortamında paylaşılan “Adnan Menderes Demokrasi Platformu” adını taşıyan bu dergi ülkemizin her yanından tebrik ve takdir mesajları aldı. Nisan 2013 itibarıyla Ankara merkezli olarak “Adnan Menderes Demokrasi Platformu Derneği”mizin faaliyete başlamasıyla birlikte Bayındır Kardeşler bu derginin bundan böyle platform tarafından yayınlanması için öneride bulundular. Bunu değerlendiren yönetim kurulumuz konuya olumlu yaklaştı ve böylelikle işte bu 17 Eylül 2013 özel sayımızla huzurlarınızdayız efendim. Hemen ifade edelim ki dergimiz bundan böyle yılda 4 sayı olarak Ocak-Nisan-Temmuz-Ekim aylarında yayınlanacaktır. Tabii bu arada birbirinden seçkin özel sayılarımızın da olacağını belirtmeliyiz. İhlasla çıktığımız bu hizmet yolunda Cenab-ı Hakk Vacibü’l Vücud Rabbimizin bizleri muvaffak kılacağından zerre kadar şek ve şüphemiz olmamıştır ve olmayacaktır da. Platformumuz kurulduğundan bu yana “ocu musunuz? bucu musunuz? necisiniz?” sualleri bizleri sadece tebessüme sevk ediyor. Biz Merhum Aydın Menderes’in “Bu Milletin Özetidir.” dediği Adnan Menderes’çiyiz. Ortak değerlerimizden ve müsbet metodla hareketi benimsiyoruz. Ayrıştırıcılık değil, birleştiricilik temel prensip... Türkiyemizin bölgesel güç ve dünya aktörü olabilmesinin yegane yolunun birlik ve beraberliğimizin korunmasından ve geliştirilmesinden geçtiğinin bilinciyle hareket esas... Kısır çekişmelerin her türlüsünün bizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmaktan alıkoyacağını bilip ona göre davranmak şart... Milli İradeye saygı duyulması şartıyla herkesin fikrini ifade etmesi, eleştiride bulunmasından daha doğal da hiç bir şeyin olmadığı görüşünü taşıyoruz elbette... Demokrasilerde düşünülüp taşınılıp her şeye bir çıkar yol bulmak mümkündür ve bizler bunun kıymetini mutlak surette bilmeliyiz. İşte biz tam da bu noktada kendimize görev ve sorumluluk yüklüyoruz. Demokrasinin gerçek anlamda yerleşip kökleşmesi için özellikle gençlerimizin eğitimi ile ilgili projeler daima gündemimizde olmaya devam edecektir. Daha çok yeni bir kuruluş olmamıza rağmen ülkemizin her bir yanından gönüllülerimiz ve temsilcilerimiz hızla artmaya devam ediyor. Birçok vilayette arkadaşlarımız şube
kuruluş hazırlıklarını sürdürüyorlar. İnşallah ilk Genel Kurulumuzda bunlara da yetki vermek suretiyle hizmet alanımızı genişletme imkanı bulacağız. Web Sitemiz, Facebook ve Twitter hesaplarımız aktif durumdadır ve biz önümüzdeki süreçte sosyal medyaya özel bir önem vereceğiz. Bir yandan büyük projelerimizin altyapı hazırlıklarını sürdürürken öte yandan kısa vadede orta ve yüksek öğrenim gençliğimize barınma ve burs imkanları sağlayabilmek çabasındayız. 16 Haziran’ın “Ezan-ı Muhammedi” günü ilan edilmesiyle ilgili teklifimizi ufkumuzu geniş tutarak olgunlaştırıyoruz. Yassıada Projesinin gündeme geldiği bu günlerde Cumhurbaşkanımızdan Başbakanımıza, Kültür Bakanımızdan Şehircilik Bakanımıza kadar herkesin Merhum Adnan Menderes’in sevgisiyle dopdolu insanlar olduğunu bilmek de bizi ayrıca rahatlatıyor. Bu projede yanlış bir şey olmayacağının bir garantisinin de bizim için yukarıda zikrettiğimiz makamlarda oturan saygıdeğer devlet adamlarımız olduğunun altını çizmekte yarar görüyoruz. Bitip tükenmez enerjisiyle Menderes misyonunun bayraktarlığını yapmaya devam eden saygıdeğer büyüğümüz Ümran Menderes Hanımefendi’ye de buradan saygı, minnet ve şükranlarımızı sunmayı en başta gelen vazifemiz olarak görüyoruz. Adnan Menderes Demokrasi Vakfı’nın kuruluş çalışmalarında kendilerine muvaffakiyetler diliyor, Menderes’lerin hatıralarını bihakkın yaşatan “Vefa Fedaisi”nin ellerinden camiamız adına öpüyoruz. “Yeter, Söz Milletindir!” diyerek çıktıkları Millet Yolunda ecel şerbetini içerek can bedeli ödeyen şehitlerimizi fatihalarla yadediyoruz. Ülkemizin O’nların açtığı kutlu yolda ilerlediğini görmekten mutluluk ve bahtiyarlık duymaktayız. Bu kadirşinas Millet kendisi için 3-4 saatlik uykuyla fena fil hizmet olmuş Şehid Başvekilini asla unutmadı ve unutmayacak da... Anadolu insanı her Ezan-ı Muhammedi’yi duydukça “Aziz Allah Celle Celalühu” deyip bir de Menderes’in ruhuna Fatiha göndermeye devam ediyor. İşte Menderes’e nasip olan sevginin böyle kutsi dayanakları vardır ve O’na olan bu sevgi aynı zamanda ebedidir de... İki Sevgiliyi ayırmak için yapılan; Ne 27 Mayıs’ın ne de 17 Eylül’ün, O İki Sevgiliyi birbirinden ayırmaya güçleri yetmemiştir. Evet... Yıllar geçtikçe Sana olan sevgimiz, saygımız artıyor ve Özlüyoruz Seni Aydın Efesi... Not: Sayfa 232’deki Söyleşimizi de okumanızı tavsiye ederiz.
Ahmet Şerif BAYINDIR
Adnan Menderes Demokrasi Platformu Başkanı ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
3
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DERGİSİ
Gül ve Menderes Buluşmaları
8
İmtiyaz Sahibi: Ahmet Şerif BAYINDIR "ENFOEFS "E OB Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Atıf Emre BAYINDIR Genel Yayın Yönetmeni: Hüsnü Kağan BAYINDIR Yayın Kurulu: Gülay GÜNDEAY Ercan KUTLU Ali TOK Ali Görkem ÇARE Grafik Tasarım: Ali KOCATAŞ Yayın Türü: Süreli, Yerel (GÜZ - 2013) ÜCRETSİZDİR
Başbakanımızın Anlatımıyla Adnan Menderes
12
İletişim: Bahçelievler Mah. Aşkabat Cad. No: 6/2 06490 Çankaya/Ankara Tel: 0.312 215 44 45 Faks: 0.312 215 44 55 Gsm: 0.532 376 76 91 bilgi@admendergi.com www.admendergi.com www.adnanmenderesdemokrasiplatformu.org www.admender.com
/menderesdp /menderesdp
Baskı: Forart Basımevi
Davutpaşa Caddesi Davutpaşa Emintaş Sanayi Sitesi No: 180 Cevizlibağ Topkapı - İSTANBUL Telefon : (0 212) 501 82 20
F Adnan Menderes Demokrasi Platformu Dergisi T.C. yasalarına uygun olarak 4 ayda bir Ankara’da yayımlanmaktadır. F Dergide yayımlanan yazılar yazarlarının görüşünü yansıtır, dergimiz sorumlu değildir. Genel Yayın Yönetmeni dil, anlatım ve teknik konularda değişiklikler yapabilir. Gönderilen materyal iade edilmez. F Kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.
4
İçindekiler İlhan AYTEKİN.............................................................................20 Ahmet BİLGE................................................................................22 Mustafa DESTİCİ..........................................................................26 Süleyman SOYLU..........................................................................30 Menderes TÜREL..........................................................................32 Mevlüt ÇAVUŞOĞLU..................................................................34 Prof. Dr. Mustafa ŞENTOP..........................................................36 Mehmet ŞİMŞEK...........................................................................38 Cevdet YILMAZ............................................................................41 Hasan Celal GÜZEL......................................................................44 Prof. Dr. Ekrem PAKDEMİRLİ...................................................46 Şevket KAZAN..............................................................................48 Faruk BAL......................................................................................50 Prof. Dr. Ahmet İYİMAYA...........................................................57 Prof. Dr. Pelin Gündeş BAKIR....................................................62 Mustafa ELİTAŞ.............................................................................66
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
İçindekiler Mehmet ERDEM.......................................67 Selçuk ÖZDAĞ.......................................... 68 Muzaffer YURTTAŞ ................................. 71 Faik TUNAY............................................... 72 Ali Naili ERDEM....................................... 75 Esat KIRATLIOĞLU................................. 76 M.Halit DAĞLI.......................................... 78 Av. Beyhan ASLAN................................... 79 Mehmet DÜLGER..................................... 80 Ümmet KANDOĞAN.............................. 82 Hüseyin Avni MUTLU............................. 89 Mehmet Ufuk ERDEN.............................. 90 Dr. Ahmet CENGİZ.................................. 91 Muhsin ÇATMADIM............................... 92 Mehmet SÜLÜN........................................ 93 Ahmet GÜNDOĞDU............................... 98 Beşir AYVAZOĞLU.................................. 99 Prof. Dr. Vedat BİLGİN.......................... 101 Prof. Dr. Mümtaz’er TÜRKÖNE............ 102 Prof. Dr. Doğan CANSIZLAR............... 104 Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR................ 105 Prof. Dr. İhsan DAĞI.............................. 107 Prof. Dr. Tanel DEMİREL...................... 108 Doç. Dr. Burak KÜNTAY....................... 109 Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU....... 110 M. Serhan YÜCEL................................... 112 Kadir TOPBAŞ......................................... 130 İ. Melih GÖKÇEK................................... 132 Özlem ÇERÇİOĞLU............................... 134 Mustafa DEMİR....................................... 135 Ahmet Misbah DEMİRCAN................. 139 Yücel ÇELİKBİLEK................................. 140 Yusuf UZUN............................................ 141 M. Tevfik GÖKSU................................... 142 Mustafa AK.............................................. 143 Dr. Hakan TARTAN................................ 144 Zeynep ERBAKAN................................. 145
Kenan NUHUT....................................... 148 Mehmet AKYOL...................................... 149 Aziz BABUŞCU....................................... 152 Sadık ATAY.............................................. 154 Av. İsmail ERGÜNEŞ.............................. 155 İsmail AYDIN.......................................... 156 Beyhan APAYDIN................................... 157 Cana ASAL............................................... 160 Cahit İLERİ.............................................. 164 Prof. Dr. İlhami NASUHİOĞLU........... 168 Prof. Dr. Orhan MORGİL...................... 170 H. Emre OKTAY...................................... 174 Av. Uğur KIZILCA.................................. 176 Ali VAPURLU.......................................... 180 Kazım GÜLEÇYÜZ................................ 182 Mehmet KARA........................................ 184 Cevher İLHAN........................................ 186 Latif SALİHOĞLU.................................. 189 Burhan BOZGEYİK................................ 192 Mustafa KARAALİOĞLU...................... 196 Nasuhi GÜNGÖR................................... 197 Nazlı ILICAK........................................... 198 Yavuz DONAT......................................... 199 Hüseyin KOCABIYIK............................ 200 Abdülkadir SELVİ................................... 201 Rahim ER................................................. 202 Kamil MAMAN....................................... 203 Gürbüz AZAK......................................... 206 Abdullah YAŞAR..................................... 210 Hakan ÖZEN........................................... 212 Mehmet Arif DEMİRER......................... 215 Mustafa Nevruz SINACI........................ 219 Mete İzzet ÖZCANOĞLU..................... 222 Ali Haydar ÖZTÜRK.............................. 228 Gülay GÜNDEDAY................................ 230 Ali Görkem ÇARE.................................. 231 Ahmet Şerif BAYINDIR......................... 232 ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
5
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
6
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Cumhurbaşkanı Gül’ün Köşkte Merhum Aydın Menderes’i Kabulleri C umhurbaşkanı Abdullah Gül, rahmetli Aydın Menderes’i 14 Mayıs 2009’da Çankaya Köşkü’nde kabul etmişti.
Cumhurbaşkanı Gül Aydın Menderes ile Çankaya Köşkü’nde öğle yemeğinde bir araya gelmişlerdi. Basına kapalı gerçekleşen ve 2 saat süren yemeğin ardından Aydın Menderes Köşk’ten ayrılırken yaptığı kısa açıklamada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün daveti üzerine görüşmenin gerçekleştiğini belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanımız bu davetlerini 14 Mayıs tarihine rastlatmak suretiyle de çok büyük bir incelik göstermişlerdir. 14 Mayıs bir milli irade bayramıdır. Cumhuriyetimizin, demokratik cumhuriyet oluşunun tarihidir. Bundan dolayı da kendilerine ayrıca şükranlarımı arz ediyorum” diye konuşmuşlardı.
Cumhurbaşkanı Gül ile çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunduklarını ifade eden Menderes, konuşmanın içeriği hakkında herhangi bir açıklama yapmasının söz konusu olmadığını kaydetmişti.
Merhum Menderes, “Türkiye’nin gündemi bellidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın üzerinde durduğu konular bellidir. Bu yemek münasebetiyle gerçekleşen konuşmanın içerisinde bunların da yer aldığını ifade edebilirim” demişlerdi.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
7
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
C
Merhum Aydın Menderes ve Cumhurbaşkanı Gül’ün Çakırbeyli Buluşmaları
umhuriyet tarihine “Demokrasi şehidi” olarak geçen tek Başbakan Menderes’in Çakırbeyli’de yıllardır sessizliğe bürünen çiftliği şenlendi. Abdullah Gül ve Aydın Menderes 14 Mayıs 2010’da bir araya gelmişti. Türkiye, anayasa değişikliği tartışmalarının gerginliğini yavaş yavaş üzerinden atarken, demokrasi yolculuğunun kilometre taşları da dizilmeye başlanıyordu. Cumhuriyet tarihi boyunca zaman zaman yolu kesilen demokrasi, yeniden topladığı gücünü kullanma becerisini geçmişte büyük mücadele adamlarını da referans göstererek ortaya koyuyor. “Demokrasi Şehidi” olarak tarihe geçen tek Başbakan Adnan Menderes,
doğduğu topraklarda 2010 yılında ilk kez farklı anıldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 60 yıl önce tarihin akışını değiştiren Merhum Başbakan Adnan Menderes’in doğduğu topraklarda oğlu Merhum Aydın Menderes ile buluştu. Uzun yıllardır sessizliğe bürünen Çakırbeyli’deki Menderes Çiftliği ve tarihi konak, Gül ve Aydın Menderes’in buluşmasıyla şenlendi.
JEST YAPTI
Bu buluşmanın demokrasi tarihimiz açısından değerli olduğu kadar, gelecekte demokrasinin akışını durduracak tehlikelere dikkat çekmesi açısından da önemli. Zira Adnan Menderes’in darağacındaki son sulietine ağlayanların gözünün yaşı kurumadan bir acıya daha tahammül edemeyeceği gerçeği var. Cumhurbaşkanı Gül, her yıl Demokrat Parti’nin (DP) kuruluş tarihi olan 14 Mayıs’ta Merhum Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes’i biz8
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU zat ziyaret etti, telefonla aradı ve 2009’da da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet etti. Gül, böylece demokrasi kültürünün kurucusuna saygısını gösterdi. 2010’da ise, 14 Mayıs’ı daha anlamlı bir buluşmanın tarihi yaptı. Adnan Menderes’in doğduğu topraklarda, yollarında yürüyüp her karışına adım attığı çiftliğine gelme kararı alan Gül, oğul Aydın Menderes’e de büyük jest yaptı.
İRADENİN GÜCÜ
Türkiye, günlerce Anayasa değişikliğiyle ilgili TBMM’deki oylamaların gerginliğini yaşadı. Sonra Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Anayasa değişikliği paketinin halkoylaması tarihini 12 Eylül 2010 olarak belirledi. Sayılı günler gelip geçerken, halkın iradesinin yansıyacağı herşeyin demokrasinin özünü teşkil ettiği gerçeği de bu günlerin sonunda kendini gösterdi. Aydın’dan yola çıkıp, “Yeter söz milletindir” diyerek Demokrat Parti adı altında Türkiye’nin kaderini değiştirme idealini gerçekleştiren Adnan Menderes’in topraklarında buluşmak bu yüzden “tarihi” değer taşıyor. Türkiye’nin hafıza haritasını şekillendiren tarih kitaplarının kimi zaman yazmadıkları da vardır. Kişiler tanık olur sadece. Onlar yaşadıkça kendilerinden sonra gelenlere nakleder. Yaşanmış onca gerçek hayat, destan kıvamında dillere dolaşır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasi mücadelesinin bedelini canıyla ödeyen Merhum Başbakan Adnan
Menderes’in hayatı, böyle bir özetin içinden akar. Başbakan olarak her sözü, her hareketi tarihin sayfalarına geçen Adnan Menderes’in bir de doğup büyüdüğü topraklarda nakledilen kişisel tarihi var-
dır. Burası Aydın’dır ve herkesin kahramanı olarak herkesin kalbindedir Adnan Menderes.
İKTİDAR ERKİ
Adnan Menderes’in Demokrat Parti’sinin iktidara gelişinin 60. yıldönümünde Merhum Başbakan’ın memleketi Aydın’a gelen Cumhurbaşkanı Gül, bir dizi ziyaret yaptı. Adnan Menderes Üniversitesi’nin ünitelerini hizmete açtı. Sonra da Merhum Başbakan Adnan Menderes’in Çakırbeyli köyündeki çiftliğini ziyaret etti. Tabii ki, burada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü sadece Çakırbeyli köylüleri değil. Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes de onların önünde karşılamıştı.
ŞİMDİ ZAMANI
Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, babasının çiftliğinin müzeye çevrilmesi için uzun zaman gayret göstermişti. Adnan Menderes’in doğup büyüdüğü evin ‘Adnan Menderes Demokrasi Müzesi’ne dönüştürülmesi için ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
9
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
2004 yılında başlatılan çalışmaların Cumhurbaşkanı Gül’ün sayesinde kısa sürede sonuçlandırılacağı inancı da hakim. O gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü karşılamaya hazırlanan Aydın Menderes ile konuşmuştuk. Heyecanlıydı, daha çok da gururlanarak şöyle konuştu: “Çiftliğin müze haline dönüştürülmesi kadar uzun zaman ayakta kalabilecek bir proje haline gelmesi çok önemli. En çok üzerinde durduğum konu bu. Sayın Cumhurbaşkanımızın gelmesinden büyük kıvanç duymaktayım. Müze konusundaki görüşlerine de
10
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
değer veririm.” Babası Adnan Menderes’ten kalan toprakların mirasçılar arasında pay edildiğini belirten Aydın Menderes, “Babamdan bize 25 bin dönüm arazi kaldı. Bu yerleri mirasçılar arasında pay ettik. İleriki yıllarda kafamda burayı müze haline dönüştürmek hayali olduğu için çiftlik evinin bulunduğu yaklaşık 650 dönümlük bu parseli ben aldım. Şimdi de şahsıma ait olan konağın da içerisinde bulunduğu belli bir alanı müze yapılması için tahsis edeceğim” dedi. Menderes, bu konuda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da proje desteğini
aldıklarını söylemişti.
MİLLİ İRADE BAYRAMI
Aydın Menderes, Demokrat Parti’nin (DP) iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ‘Milli İrade Bayramı’ Olarak kabul edilmesini istediğini söyledi. Menderes, 1923’te kurulan Cumhuriyetin 14 Mayıs 1950’de kuruluşunu tamamladığını belirterek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 14 Mayıs’ta Çakırbeyli Çiftliği’ni ziyaret edecek olmasını, “Devlet ilk defa demokrasi için çok önemli ve çok güçlü bir adım attı” diye nitelemişti.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU İşte Aydın Menderes’ten 14 Mayıs’ın anlamı: “14 Mayıs’ın sadece DP’nin iktidara gelişinden ibaret değildir. İlk defa Türk tarihinde 14 Mayıs 1950’de iktidar kansız, kavgasız, darbesiz, entrikasız ve ilk defa gerçekleştirilen hür, halkın teminatı altında ve adil seçimlerle bir iktidar değişikliği gerçekleşti. Bu itibarla bir ‘Milli İrade Bayramı’ gibi 14 Mayıs’ı kabul etmek gerekir. Demokrasiye adım attığımız tarihtir. Cumhuriyet’in kuruluşuna doğru giden gelişmelerin her aşamasında, ‘Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir’ denildiği için ve hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete ait olması ancak demokrasiyle gerçekleşebildiği için; 1923’te kurulmuş olan Cumhuriyet de 14 Mayıs 1950’de bu süreci tamamlamıştır. 14 Mayıs eğer bütün bu yönleriyle değerlendirilecek olursa Sayın Cumhurbaşkanımızın 14 Mayıs’la ilgili gösterdiği bu son derece üst düzeyde ve bütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de dahil kılan bu davranışını, büyük bir saygıyla, şükranla karşı-
lıyoruz. Devlet ilk defa demokrasi için Sayın Gül’ün bu adımıyla, çok önemli ve çok güçlü bir adım attı. Bunun için sadece Menderes’in oğlu ve ailesi adına değil, aynı zamanda demokrasiye
inanmış, onun en mütekamil bir şekilde Türkiye’de gerçekleşmesini isteyen, arzu eden bir insan olarak da şükranla karşılıyorum.”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
11
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Başbakanımızın Anlatımıyla
Adnan Menderes
8 Ağustos 2010 Trabzon Mitinginden:
15 Mayıs 2011 Uşak Mitinginden:
“Yeter, söz milletindir”
14 Mayıs Demokrasi Bayramıdır
“......... Yıllar önce Merhum Adnan Menderes Trabzon’a geldi ve burada bu meydanda halka hitap etmek istedi. O mitingde Merhum Menderes’i konuşturmadılar. Provokasyonlar yaptılar. O da kalktı Trabzon Belediyesinin şu balkonuna çıktı. Ve oradan “yeter, söz milletindir” diye haykırdı. 2002 yılı Eylül ayında aynı balkondan Trabzon’a ben de seslendim. Adnan Menderes, yeter, söz milletindir demişti. Ben de aynı noktadan hareketle yeter, söz de milletin, karar da milletindir demiştim. Trabzon’dan haykırdığımız o ses, o çağrı bugün hamd olsun tüm Türkiye’ye ulaştı. Merhum Menderes’in milletle kurduğu gönül köprüsüne tahammül edemediler. Merhum Menderes’in milletle muhabbetine tahammül edemediler. Onun milleti her şeyin üzerinde gören milleti egemenliğin sahibi olarak gören demokrasi aşkını hazmedemediler. Asıl hazmedemedikleri milli iradeydi, demokrasiydi, sivil siyasetti. .......”
12
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“........... Sevgili Uşaklı kardeşlerim; sizler Cumhuriyet tarihimiz boyunca demokrasiyi, özgürlükleri, milli iradeyi en güçlü şekilde savundunuz. Sizler hemşeriniz sayılan Merhum Adnan Menderes’e en güçlü şekilde sahip çıktınız. Dün biliyorsunuz 14 Mayıs’tı. 14 Mayıs demokrasi bayramıdır, 14 Mayıs bu milletin 1950 yılında tek parti olan CHP’den, CHP zulmünden, CHP baskısından kurtuluş günüdür. Merhum Adnan Menderes; “Yeter, söz milletindir” dedi ve 14 Mayıs 1950’de iktidarı devraldı. 10 yıl bu ülkeye çok büyük hizmetler verdi. Ülkenin çehresini değiştirdi. Vatan ve millet sevgisiyle, hizmet aşkıyla 10 yıl bu topraklara hizmet üretti. Ama sonra ne yaptılar? Milletin takdiriyle gelen Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını hukuk dışı yoluyla indirdiler, yetmedi, bir de darağacına gönderdiler. Kendisini ve arkadaşlarını bir kez daha rahmetle yad ediyoruz. Allah onlardan razı olsun. Mekanları cennet olsun diyoruz.
Sevgili kardeşlerim; Adnan Menderes bütün hayatını CHP’nin zulmüne, baskısına, yalan ve iftiralarına karşı mücadeleyle geçirdi. Her türlü iftirayı attılar, her türlü yalanı söylediler. O günkü gazeteleri de kullanarak her türlü provokasyonu yaptılar. Bu CHP, milli şefi İsmet İnönü’yle 27 Mayıs müdahalesine çanak tuttu çanak. Müdahalecilere ne dedi? “Emrinizdeyim.” Adnan Menderes’le iki arkadaşının idam sehpasına gönderilmesine göz yumdular. Merhum Menderes’ten sonra birileri güya onun mirasına sahip çıktıklarını söyleyerek, bu milletin Menderes aşkını istismar ettiler. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Menderes’in mirasına sahip çıktıklarını söyleyenlerle Menderes’i darağacına gönderenler 12 Haziran öncesinde ittifak yaptılar. Burası çok önemli kardeşim, burası çok önemli benim değerli kardeşlerim, 87 yaşında, ömrünü Menderes istismarıyla geçiren bir zat şu anda CHP’ye akıl hocalığı yapıyor. Allah aşkına, Menderes’in kemikleri sızlamaz mı? Hasan Polatkan’ın kemikleri sızlamaz mı? Fatin Rüştü Zorlu’nun kemikleri sızlamaz mı?
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 27 Mayıs 2011 Aydın Mitinginden:
Adnan Menderes’in Aydın’a, Çine Çayının kenarına dönmesine dahi izin vermediler “............. Demirci Mehmet Efe’nin, Yörük Ali Efe’nin, Uluğ Bey’in, Çaka Bey’in, Merhum Adnan Menderes’in şehri, efeler diyarı Aydın’ın efelerini selamlıyorum. Sevgili Aydınlılar; bugün 27 Mayıs önemli bir gün. Konuşmama 27 Mayıs’la ve Merhum Adnan Menderes, arkadaşlarını rahmetle yad ederek başlamak istiyorum. Onun için bugün Aydınlı kardeşlerimle bir muhasebeyi yaparak yola çıkmamız lazım. Demokrasinin kırılma noktası olan 1961’i bugün hatırlamak durumundayız. 1960’ta bir 27 Mayıs günü yapılan o meşum müdahalenin üzerinden tam 51 yıl geçti. Aydınlı bir demokrasi kahramanını, Aydınlı bir efeyi, Adnan Menderes’i aldılar, Yassıada’da da güya yargıladılar. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Yassıada’da güya yargıladılar. Maalesef iki arkadaşıyla birlikte idam ettiler. Burada, kendi memleketinde Adnan Menderes’i, onun yol arkadaşları olan Hasan Polatkan’ı, Fatin Rüştü Zorlu’yu anmadan, yad etmeden bugünkü konuşmama başlayamazdım. Allah onlardan razı olsun. İnşallah mekanları cennet olsun. Merhum Adnan Menderes, Yassıada’dayken en çok da Aydın’ı özlemişti, en çok da Çine Çayını özlemişti. Yakınlarına şu tarihe geçecek sözleri söylemişti: “Hayırlısıyla şuradan bir kurtulaydım, memleketime döneceğim, oturacağım Çine Çayının kenarına, söğüt ağaçlarının serinliğinin yüzümde dolanmasının bana getireceği saadetle yetineceğim” demişti. Hiçbir şeye de karışmayacağım. Ona da müsaade etmediler, Adnan Menderes’in Aydın’a, Çine Çayının kenarına dönmesine dahi izin vermediler. Peki ne yaptı Adnan Menderes, suçu neydi? 14 Mayıs 1950’de; “Yeter, söz milletindir” diyerek iktidara geldi, o CHP’nin otoriter rejimini alt üst etti. 12 Haziran’da CHP’yi Aydın’da silmeye hazır mıyız? Bu çok önemli. Şimdi soruyorum, neydi Adnan Menderes’in suçu? Bu ülkeyi ekonomik olarak, siyasal, sosyal, diplomatik olarak çok ileri seviyelere taşıdı, bu mu suç? Milletin sevgisini kazandı, hizmetleriyle milletin gönlünde hiç silin-
meyecek bir iz bıraktı, bu mu suç? Milletin inançlarına sahip çıktı. CHP ezanı “Tanrı uludur, Tanrı uludur”a çevirdi, Menderes “Allahu ekber, Allahu ekber” aslına çevirdi, bu mu suç? Sevgili Aydınlı kardeşlerim; ben, Adnan Menderes’in niye idam edildiğini size söyleyeyim. Çünkü statükoya karşı çıktı, çünkü CHP zulmüne karşı çıktı, tahriklere, kışkırtmalara, istismara, yolsuzluklara, yasaklara, seçkinci bürokrasiye, üstünlerin hukukuna karşı çıktı. Bu milletin emeğine, sofradaki ekmeğine, tarladaki pamuğuna, buğdayına musallat olan, ama milletine tepeden bakan, milletini aşağılayan, milleti adeta böcek gibi gören o CHP zihniyetine karşı çıktı. Bugün değişen bir şey var mı, CHP yine aynı CHP değil mi, aynı zihniyet değil mi? Ne diyorlar benim milletime? Göbeğini kaşıyan adam. Ne diyor benim milletime bu CHP’liler, bu CHP zihniyeti? Bidon kafalı. Ne diyor bunlar? Yüzde 60’ı aptal. CHP zihniyeti bu. 27 Mayıs Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir lekedir. 27 Mayıs bu milletin demokrasi mücadelesinde acı bir yaradır. 27 Mayıs CHP zulmünün, statüko baskısının, vesayetçi anlayışın nasıl gözü kara bir biçimde masum insanların canına kıydığının resmi belgesidir. Açık söylüyorum, 27 Mayıs’ı biz unutmadık, millet unutmadı, demokrasi mücadelesi adına da 27 Mayıs’ı asla unutmayacak ve unutturmayacağız.
27 Mayıs 2011 Muğla Mitinginden:
Hizmet meydanında, memleket meydanında canlarını, başlarını verdiler “............ Tabi bugün 27 Mayıs’ın 51. seneyi
devriyesinde. Aydınlı, Egeli, bu toprakların evladı Adnan Menderes’i bir kez daha rahmetle, minnetle yad ettik. Muğlalı İbrahim Şahidi Dede Hazretlerinin çok anlamlı iki mısrası var. Diyor ki İbrahim Şahidi; “Allah’ın aşk ateşinde yana gelmişlerdeniz, bu uğurda can ve baş vermeye meydana gelmişlerdeniz.” Rahmetli Menderes, rahmetli Zorlu, rahmetli Polatkan işte siyaset meydanında, hizmet meydanında, memleket meydanında canlarını, başlarını verdiler. Allah onlardan razı olsun, mekanları cennet olsun. Bu millet kendisine hizmet edeni, kendisi için eser üreteni hiçbir zaman unutmamış, vefa borcunu her daim yerine getirmiştir. Bizler de onları unutmayacak, inşallah unutturmayacak, genç nesillerin de onları her daim hayırla yad etmesi için onları anlatmaya devam edeceğiz. Fakat sevgili Muğlalılar, bu 27 Mayıs’ı Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti bayram ilan etmiştir. Düşünebiliyor musunuz, bir devrim ve o devrimin yapıldığı gün CHP tarafından bayram ilan ediliyor. CHP zaten her zaman devrimin ve devrimcilerin kuyruğunda bugünlere gelmiştir. Demokrasi CHP için hiçbir zaman sağlıklı yol olmamıştır. CHP zihniyeti düşünün bu ülkede valileri il başkanından belirlemiştir. CHP’nin il başkanı o ilin valisi olmuştur. Bu nasıl demokrasi? Buna tamamıyla tek partili dönemin o despot, otoriter anlayışı CHP zihniyetinin işte geçmişten aslında bugüne devşirme şeklidir. Demek ki Menderes çok partili dönemde bu CHP zihniyetine bunu da öğretti. Ve demokrasinin 1. dönemi işte 27 Mayıs’a kadardı, ondan sonra 2. dönem başladı, ondan sonra da bazı evreler geçirdik. 12 Eylül’den sonra yeni bir evre, ama şimdi 12 Haziran inşalADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
13
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Yıldönümü dolayasıyla yayınladığı mesaj:
Merhum Menderes, hiç şüphesiz, demokrasi tarihimizin en parlak, en muteber şahsiyetlerinden biridir “Türkiye’nin demokratikleşmesi için büyük emekler sarf eden değerli siyaset adamı Adnan Menderes, halkın içinden gelen, halkımızın kadim değerlerine bağlı biri olarak, milletimizin kalbinde silinmez izler bırakmıştır.
lah yepyeni bir evreye geçiyoruz. Yeni bir demokrasi yeni anayasayla gelecek, temel hak ve özgürlükler yeni anayasayla gelecek, çok daha güçlü gelecek, evvel Allah yere sağlam basarak gelecek. Buna var mıyız? Varız. .............”
5 Haziran 2011 TRT Resmi Seçim Konuşmasından:
Menderes 10 yıl boyunca bu ülkeye çok büyük hizmetler kazandırdı “.............. Biz 8.5 yıl boyunca sizin emanetinize bu nazarla batık. Sizin emanetinizi gururla onurla taşıdık. Sizin emanetinize uzanan ellere gereken cevabı gereken şekilde verdik. Sevgili vatandaşlarım Merhum Adnan Menderes 14 Mayıs 1950’de halkın büyük çoğunluğunun takdiri ile iş başına gelmişti. Menderes 10 yıl boyunca bu ülkeye çok büyük hizmetler kazandırdı. Ülkeye aziz milletimize hiç unutulmayacak eserler verdi. Ne yazık ki 1960 yılında sandık yoluyla değil, demokrasi yoluyla değil, zorla zorbalıkla hukuk ve demokrasi dışı bir müdahale ile Merhum Menderes’in elinden milletin emanetini aldılar. Sadece bununla kalmayıp Menderes ve iki arkadaşını Polatkan ve Zorlu’yu idam ettiler. Bu müdahale aslında Merhum Menderese dönemin hükümetine değil millete milletin kararına milletin emanetine yönelik bir müdahaleydi. Sonraki yıllarda 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta da benzeri müdahaleler yapıldı. Milletin takdir ve tercihi ile iş başına gelen
14
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
hükümetler, hukuk ve demokrasi dışı yöntemlerle iş başından uzaklaştırıldı. ........”
17 Eylül 2012 Denizli Toplu Açılış Töreninden:
Merhum Menderes geldi, Ezan-ı Muhammedi’yi aslına çevirtti “........... Ezan-ı Muhammedi bunlar aslından Türkçe’ye çevirmek suretiyle okutmak istediler. Merhum Menderes geldi, Ezan-ı Muhammedi’yi aslına çevirtti. Merhum Menderes’i ve arkadaşlarını idam edenler bu zihniyetten daha farklı değildi. İşte dün bile binlerce Menderes sevdalısı, yine vefat yıl dönümünde İstanbul’da anıt mezarda bir araya geldiler. ......”
17 Eylül 2012 Adnan Menderes’in Ölüm
Hayatı boyunca milletinin ve ülkesinin hizmetinde olan, demokrasi uğruna ağır ve acı bir bedel ödeyen Menderes ve dava arkadaşları, ne mutlu ki, bugün, demokrasi mücadelesi veren milyonlarca insanımızın sembolü haline gelmişlerdir. Merhum Menderes, hiç şüphesiz, demokrasi tarihimizin en parlak, en muteber şahsiyetlerinden biridir. İnanıyorum ki, Merhum Menderes ve dava arkadaşlarının Türkiye’nin kalkınmasına, demokratikleşmesine sağladıkları eşsiz katkılar ilelebet hayırla yâd edilecektir. Türkiye’nin demokrasi tarihinde çığır açan Adnan Menderes’i vefatının yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.”
30 Eylül 2012 AK Parti 4. Olağan Kongresinden:
Biz Menderes’le başlayan, milleti, milletin değerlerini esas alan işte bu anlayışla siyaset yapıyoruz “................
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 1940’lı yıllar boyunca, Türkiye’de, millete, milletin değerlerine, milletin kutsallarına karşı aleni bir savaş yürütüldü. Bu ülkede camilerin kapılarına kilit vuruldu. Camiler ahıra, depoya, müzeye çevrildi. Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek de, öğretmek de, okumak da yasaklandı. Ezan aslına mugayir bir şekle çevrildi. İnsanların her türlü özgürlüklerine kısıtlama getirildi. Sakal bıyıktan, giyim kuşama kadar standart bir insan tipi, standart bir kafa yapısı inşa edilmek istendi. Bazı vatandaşları makbul görülürken, bazılarına tehdit yaftası yapıştırıldı. Merhum Adnan Menderes’in tersine çevirdiği bu süreç, 1960 müdahalesiyle maalesef rejimin hücrelerine, rejimin genlerine kadar işledi. 1960’ta, askeri müdahaleyi yapanlar, Merhum Menderes’i idam edenler, adeta sonraki Başbakanlar’a şu mesajı verdiler: EĞER, DEVLET İLE MİLLET ARASINDAKİ MESAFEYİ KAPATIRSANIZ, SONUNUZ İŞTE BÖYLE OLUR. Evet… O Menderes, ezanı aslına döndürdüğünde, Anadolu’nun her köşesinde insanlar hüngür hüngür ağladılar. O Menderes, camilerin kapılarındaki kilitleri söktüğünde, insanlar o camilerde şükür namazlarını kıldılar. O Menderes, Kur’an’ın öğretilmesinin, Hazreti Peygamberin hayatının öğretilmesinin önünü açtığında, millet sevinç gözyaşları içinde Mushaflarıyla hasret giderdi. Biz Menderes’le başlayan, milleti, milletin değerlerini esas alan işte bu anlayışla siyaset yapıyoruz. Bunun için kendimize MUHAFAZAKAR DEMOKRAT dedik, kendimizi böyle tanımladık. .........”
24 Mart 2013 Eskişehir Çifteler Mitinginden:
likte 10 yıl 5 gün ardı ardına Menderes bu ülkede başbakanlık yaptı. Biz de yola çıktık ve yola çıktığımızdan bugüne hamdolsun ardarda hiç aralıksız 10 yıl 5 günü aştık. Ama bunu sizinle yaptık siz bizim arkamızda durdunuz siz yanımızda durdunuz siz bize yürüyün dediniz ve yürüdük. Ferhat gibi aştık. Biz Ferhat, siz de Şirinsiniz. Dağları deldik. Hamdolsun çoğu gitti azı kaldı. ......” Başbakan Erdoğan, eski Başbakanlardan Merhum Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile birlikte 1948’de Türkiye’nin İlk ‘Demokrasi Mitinginin’ yaptığı Çifteler İlçesi’ni ziyaret etti. Tam adıyla, ‘Adli Teminat fikir ve prensibi mitingi’ olan ve 1948 yılının 1 Mayıs günü Sakaryabaşı’nda gerçekleşen coşkulu mitinge çevre illerden de olmak üzere 20 bin kişi katılmıştı. Sakarya Nehri’nin doğdu yer olan, aynı zamanda Sakarya Şiir’ine de konu olan ve bu nedenle ‘Sakarbaşı’ ismiyle anılan bölgede yapılan miting’de Celal Bayar İle Adnan Menderes halka hitap etmiş ve demokrasi’ye vurgu yapmıştı.
28 Mayıs 2013 TBMM AK Parti Grup Toplantısından:
Menderes’in ilk icraatı İstanbul’un fetih yıldönümlerini kutlamak olmuştur “........... Değerli arkadaşlarım, Mayıs ayının son haftalarında yaşadığımız bir başka yıldönümü de bildiğiniz gibi 27 Mayıs. Cuma günü İl Başkanları toplantımızda 53’üncü
yıldönümünde 27 Mayıs müdahalesine ilişkin değerlendirmelerimizi aktarmıştım. Bugün bir kez de Grup Toplantımızda 27 Mayıs müdahalesi ardından tertip bir mahkeme süreciyle idama mahkum edilen ve infaz edilen Adnan Menderes’i, Hasan Polatkan’ı ve Fatin Rüştü Zorlu’yu da tekrar rahmetle, minnetle yad ediyorum. Yine yarın çok önemli bir yıldönümü şanına yaraşır bir etkinlikle inşallah kutlayacağız. Evet, 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı ordusu İstanbul’u fethetmek suretiyle tarihin akışını köklü şekilde değiştirmişti. Köhnemiş, çürümüş, artık miadını doldurmuş Roma İmparatorluğu Fatih Sultan Mehmet’in 1453’teki dokunuşuyla tarihe gömülmüş, İstanbul’un fethiyle bir karanlık çağ kapanıp yeni bir çağ açılmıştı. Bu yıl İstanbul’un fethinin 560. yıldönümünü milletçe idrak ediyoruz. Öncelikle Fatih Sultan Mehmet’i, onun ordusunun komutanlarını, neferlerini rahmetle anıyor, Allah onlardan razı olsun, mekanları cennet olsun diyorum. Buradan tabi enteresan bir anekdotu da hatırlamak ve hatırlatmak durumundayım. Merhum Menderes, 1950’de milletten yetkiyi aldığında ilk icraatlarından biri de İstanbul’un fetih yıldönümlerini kutlamak olmuştur. Maalesef 27 Mayıs 1960 müdahalesinin ilk yasakladığı kutlama da 29 Mayıs fetih kutlamaları olmuştu. 53 yıllık süreç içinde 27 Mayıs’ın hemen her eseri gibi, bu yasağı da millet tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Devletin ve hükümetlerin mesafeli duruşlarına rağmen 29 Mayıs’ı biz siyasi tarihimiz boyunca hep büyük bir coşkuyla, büyük bir heyecanla idrak ettik. Yarın da inşallah İstanbul’da 29 Mayıs İs-
1 Mayıs 1948. Çok partili dönemin ilk mitingi. Onu da burada Merhum Menderes yapmıştır “.......... Evet, tarih 1 Mayıs 1948. Çok partili dönemin ilk mitingi. Onu da burada Merhum Menderes yapmıştır ve o zaman Menderes dava arkadaşları Bayar ve Hasan Polatkan’la beraber burada ilk mitingini yapmış ve yola çıkmıştı. Değerli kardeşlerim, demokrasi mücadelesinin çok partili dönemindeki ilk adımıydı ve o çıkışla birADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
15
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU tüm yükler gibi, IMF borcunu da kararlı bir şekilde, istikrarlı bir şekilde ödedik. Nihayet, bu ay içinde, 14 Mayıs’ta, IMF’e olan 400 milyon dolarlık son dilim borcu da ödedik ve hamdolsun bu defteri kapattık. 1950 yılından itibaren bir Demokrasi Bayramı olarak gönüllerimizde yer eden 14 Mayıs tarihi, 2013 yılından itibaren de, inşallah, bir Ekonomi Bayramı, yükselen Türkiye’nin tarihi bir dönüm noktası olarak kalplerde, gönüllerde, unutulmaz bir tarih olarak yerini alacaktır. .......” tanbul fetih yıldönümünün 2 önemli etkinlikle kutlayacağız. ........”
31 Mayıs 2013 “Millete Hizmet Yolunda” Konuşmasından:
14 Mayıs Demokrasi Bayramı “........... 14 Mayıs tarihinin, ülkemizde gerçekten çok ayrı bir yeri vardır. Bundan 63 yıl önce, 14 Mayıs 1950’de, siyasi tarihimizdeki ilk sağlıklı seçimler gerçekleştirildi. Merhum Adnan Menderes Genel Başkanlığındaki Demokrat Parti tek başına iktidara geldi. Milletin yoğun teveccühüyle iktidara gelen Demokrat Parti, 10 yılı aşkın bir süre Türkiye’ye hizmet etti ve maalesef, 27 Mayıs 1960’taki o meş’um müdahale ile iktidardan uzaklaştırıldı. Bu ay, yani 2013 yılının 14 Mayıs’ında da, tıpkı 63 yıl önce olduğu gibi, çok büyük bir heyecanı, büyük bir sevinci yaşadık. Demokrasiye yönelik her müdahalenin ardından, Türkiye ekonomisi maalesef büyük çöküşler yaşadı. Bu çöküşlerin faturası da her zaman sizlere, siz aziz milletimize yüklendi. 27 Mayıs 1960 müdahalesinin hemen ardından, Türkiye, Uluslararası Para Fonu’ndan ilk borcunu aldı. 1961 yılındaki o ilk borçtan sonra, değişik hükümetler döneminde IMF’den borçlar alındı. Bugüne kadar, IMF ile 19 Stand By anlaşması yapıldı, toplamda 56,5 milyar dolarlık borç ilişkisi kuruldu. Ancak, 28 Şubat müdahalesinin ardından, Türkiye ekonomisi bir kez daha çöküşün eşiğine gelince, Uluslararası Para Fonu’ndan çok büyük miktarlarda borç alındı. 2002 sonunda, biz Hükümeti devraldığımızda, Türkiye’nin IMF’e borcu rekor bir seviyeye ulaşmış, 23,5 milyar dolar seviyesini bulmuştu. Bize devredilen diğer tüm borçlar, diğer
16
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
16 Haziran 2013 İstanbul Milli İradeye Saygı Mitinginden:
27 Mayıs müdahalesini, Merhum Menderes’e özellikle bu aziz millete karşı yaptılar “............ Sevgili kardeşlerim, bu aziz millet o müdahalecilerden hesabını sandıkta sordu. 28 Şubat’ı Merhum Erbakan’dan önce millete karşı yaptılar. Bu millet sabretti ve sandıkta hesabını sordu. Bu millet, hukuka her zaman sahip çıktı. Bu millet demokrasiye her zaman sahip çıktı. Bu millet kendi iradesine, milli iradeye her zaman sahip çıktı. 1950’ler boyunca milletin üzerindeki ağır zulümler tek tek kaldırıldı. Tek parti CHP döneminin ağır baskıları, dayatmaları, toplum mühendisliği tek tek sona erdi. Bunu hazmedemeyenler, bunu kabullenemeyenler millet idaresine saygısı olmayanlar 27 Mayıs’ta o Başbakanı devirdiler. Sonra da iki arkadaşıyla birlikte darağacına götürüp astılar. Şimdi burada bir şey söyleyeceğim, Sayın Başbakan çok sert, çok gerilimden yana, diktatör onlara sesleniyorum Sayın Menderes çok kibardı, çok nazikti, bu kadar kibar, bu kadar nazik insanı ipe götürdünüz, astınız be vicdansızlar, astınız idam ettiniz. Şimdi Erdoğan içinde bunu kullanıyorsunuz. Fakat biz ölüm haktır, Allah’ın verdiği ömrü kimse Allah’tan başka alamaz. Biz buna inanmış insanlarız. Biz, milletimizle kucaklaşmışız, milletimizle beraberiz, milletimizle bütünüz. Bizi ayırmaya Allah’ın izniyle kimsenin gücü yetmeyecek. ........”
17 Eylül 2011 Merhum Aydın Menderes’e Taziye Mesajları:
Adnan Menderes, milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinmiştir ve ilelebet öyle kalacaktır. “Bütün hayatını halkının hizmetine adayan devlet ve siyaset adamı değerli Adnan Menderes, milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinmiştir ve ilelebet öyle kalacaktır. Bugün, adı demokrasi ile özdeş hale gelen Merhum Başbakan Menderes’in Türkiye’nin kalkınma, demokratikleşme ve modernleşme sürecine yaptığı eşsiz katkılar asla unutulmayacaktır. Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda attığı cesur adımlarla Türk siyasetinde çığır açan babanız Adnan Menderes’i vefatının yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyor, size ve ailenize en kalbi dileklerimi sunuyorum.”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Başbakan Erdoğan: Çine Barajı’nın Adını Çine Adnan Menderes Barajı Koyuyoruz A
K PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Aydın’ın Çine ilçesinde açılışı yapılan baraja ‘’Çine Adnan Menderes Barajı’’ adının verildiğini söyledi. DSİ tarafından yurt genelinde yapımı tamamlanan 9 tesis için Çine’de düzenlenen toplu açılış töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, Çine, Denizli, Hatay, Adana, İzmir, Çankırı, Konya ve Afyon’daki tesislerin vatandaşlara hayırlı olmasını diledi. 9 büyük tesisisin açılışından dolayı çok heyecanlı olduğunu, Çine Barajı için 10 Ekim 2010 tarihinin verildiğini anımsatan Başbakan Erdoğan verilen sözün yerine getirmenin kıvancının yaşandığını belirterek, şunları kaydetti: “Sevgili kardeşlerim, burada bir şeye değinmeden yapamayacağım, zira dertliyim, bu dertliliğimi sizinle paylaşmayacağım da kiminle paylaşacağım? Bazı siyasi liderler, ‘Başbakan 4. defa gitti, aynı tesisin açılışını yaptı’ gibi ifadelerle iftira atıyor. Acaba Çine Barajı için kaçıncı defa açılışını yaptığımızı söyleyecekler, merak ediyorum. Baktım ki onların peşine katılanlar, sivil toplum kuruluşu liderleri, ideolize olmuşlar, onlar da ‘Başbakan 4, 5, 6, 7. defa, devletin kurumlarındaki memurlarını oraya toplayarak açılış yapıyor’ dediler. Bugün helikopterle intikal ederken, yaklaşık 7-8, 10 kilometre yolu yürüyerek gelen vatandaşlarımı gördüm, acaba benim bu vatandaşlarım, bu tatil gününde 7-8 kilometrelik yolu yaya yürüyerek neden geliyorlar? Halbuki eğlenebilirlerdi, bir yerlerde gönül eğlendirebilirlerdi ama benim aklıma ne geldi biliyor musun? Yanımdaki bakan arkadaşlarıma da söyledim, bana Osmanlı’nın Domaniç’ten çıkışını hatırlattı.’’
“58 bin hektar alan sulu tarıma geçecek” Halkın bir sevdanın uğruna bunu yaptığını, yıllar yılı suya hasret kalmış topraklar gibi hasretle beklediğini,
şimdi bu taşkınlara son verecek, çatlak topraklara hayat suyu olacak bu barajları yapmanın nasip olduğunu ifade etti Başbakan Erdoğan, konuşmasında Merhum Başbakan Adnan Menderes’in Çine Barajı’na yönelik şu sözlerine herkesin dikkatini vermesi gerektiğini kaydetti: “Bu Çine Çayı ne zalim bir çaydır. 6 asırdır bu çay bir türlü kontrol altına alınamaz. Ya Menderes Nehri. Sabah erken kalkmışsın, her şey hazırlanmış, pamuklar toplanacak, ortalık günlük güneşlik. Bir de bakarsın şu dağların ardından bir şeyler geliyor. Gökte önce bir bulut, sonra bir bora, bir dolu, arkadan bir fırtına. Şimşekler ışıl ışıl çakıyor, gökler inim inim inliyor. Çine sele dönüşmüş, çağlayanlar gibi akıyor. Menderes taşmış, tüm pamuk ovaları sular içinde, yeni mahsul su üstünde çırpınıyor. Bir ağacın altında büzülür, yumruklarını sıkar, kafanı habire vurur durursun. Gözlerinden yaşlar akar, yüzüne çarpan sert damlalarla kendine gelirsin. ‘Tevekkeltü al allah’ dersin, başka güvenecek kimin var? Bu acıya değme insan katlanamaz.’’ Başbakan Erdoğan, Menderes’in Yassıada’dayken yakınlarına “Hayırlısıyla şuradan bir kurtulayım, memlekete
döneceğim, oturacağım Çine çayının kenarına, söğüt ağaçlarının yüzümde dolanmasının bana getireceği saadetle yetineceğim, hiçbir şeye karışmayacağım’’ dediğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Maalesef geri dönemedi. Çine çayının kenarında, söğüt dallarının altında huzurla oturamadı. Biz onun hatırasına sahip çıkıyoruz ve Çine Barajı’nın adını ‘Çine Adnan Menderes Barajı’ koyuyoruz. Bu büyük hayali, 141 yıllık hayali gerçekleştirmek, Çine suyuna bu güzel gerdanlığı takmak, hamdolsun bizlere nasip oldu. Bu baraj için ilk kazma 1995’te vuruldu. 2003 yılına kadar barajla ilgili sadece yol inşaatları tamamlanabildi. Eğer o yıllardaki ödeneklerle devam edilseydi, bu baraj tam 81 yılda tamamlanacaktı. Arkadaşlarımıza gerekli talimatları verdim, gerekli ödeneği çıkarttık. 5 Ağustosta Aydın’a geldik, İkizdere Barajı’nın açılışını yaptık ve orada söz verdik, bugün de Çine Adnan Menderes Barajı’nın hem adını koyduk, hem açılışını yapıyoruz, onun için çok heyecanlıyım, zira kendi sınıfında Avrupa’nın birinci, dünyanın da beşinci en yüksek barajı olma sıfatını taşıyor, bu boyutlarıyla da ülkemiz adına gurur verici eser olarak yükseliyor.’’ ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
17
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
18
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU tavır Türkiye’nin yeni dış politikası olarak sistemleştirilmeli ve gerisi getirilmelidir.
Tepkinin asıl önemi
Başbakanı Kutluyorum
B
AŞBAKAN Erdoğan’ı İsrail Cum hurbaşkanı Peres’e gösterdiği tepki dolayısıyla candan kutluyo rum. Onun ortaya koyduğu tepki ve tavır bütün Türk milletinin, Arap ve İslam dünyasının gönlünde çok büyük bir destek ve tasvibe mazhar olmuştur. Tarihsel bir andır. Bu kadar büyük bir nüfusun Başbakan’ın bu tavrı karşısında tek bir vücut haline geldiğini sevinçle gördük. Başbakan Erdoğan’ın Davos’a giderken böyle bir tavır ortaya koymayı planlamamıştır. Böyle bir tepkiyi ortaya koyabilmesi için kader Peres’in konuşmasıyla fırsatı onun ayağına kadar getirmiştir. Bundan sonra artık Başbakan Erdoğan’ın ne pahasına olursa olsun Davos’ta kendisi için yeni başlayan bu kaderin götüreceği yere kadar gitmesi gerekir. Allah onu mah- çup etmesin.
Yersiz eleştiriler BAŞBAKAN’IN bu tavrı karşısında Türkiye’de gösterilen tepkilerin hepsi yanlış, cılız ve yersizdir. Bu gibi durumlarda üslup üzerinde durulmaz. Dünyada herkesin aklında kalacak olan Erdoğan’ın ne yaptığıdır; ne söylediği ve bunu nasıl bir üslupla gerçekleştirdiği değildir. Bu tepkinin Türk, Arap ve İslam kamuoyunda o kadar büyük bir olumlu etkisi olmuştur ki bu tür eleştiriler bu olayın dedikodusu bile olamaz lar. 1 milyarın üzerinde insanı etkileyen böyle bir tavır hele Türkiye’nin Başbakanından gelmişse dünyanın geri kalanı da buna duyarsız kalamaz, yok sayamaz, görmemezlikten gelemez ve en önemlisi buna karşı saygısızlık edemez. Bu tavır Türkiye’nin Amerika ve İsrail ile ilişkilerine de zarar vermez. Türkiye’nin onlar üzerindeki etkisini ve önemini arttırır. Bundan rahatsız olabilirler. Olmazlarsa zaten Davos’ta hiçbir şey yapılmamış olur. Onların bu rahatsızlıklarından Türkiye’nin aleyhinde gelişmelere yol açacak girişimlerini Türkiye rahatlıkla geçersiz kılar. Bunun için Başbakan’ın şunalara dikkat etmesi yeterlidir. Birincisi bu yolda kesinlikle geri dönülemez. Bu yıkım olur. İkincisi ise ortaya konulan bu
Başbakan Erdoğan’a Övgü
B
AŞBAKAN Erdoğan’ın ‘one minute’ ile başlayarak Amerika, İsrail, Ermenistan ve tüm Batı karşısında ortaya koyduğu dik duruş tek kelimeyle her türlü takdire şayandır. Bu değerlendirmeyi yapmamızın sebebi Başbakan Erdoğan’ın sadece bu ülkelerle ilişkilerde
TÜRKİYE Cumhuriyeti’yle Arap ve İslam dünyası arasındaki olması gereken ilişki kurulmuştur. Laiklik adına Türkiye’yi bu camiadan uzak tutmak isteyenler yenilgiye uğramışlardır. Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta sergilediği tutum artık onu da aşmıştır. İçerideki veya dışarıdaki tepkiler ne olursa olsun Türkiye’nin bu tavrını artık Başbakan Erdoğan’dan sonra gelecek hükümetler de sürdürmek durumunda kalacak lardır. Bir dönüm noktası meydana gelmiştir. Buna uymayan Türkiye’de siya- seten ayakta kalmaz. Türkiye’de çok tan yıkılması gereken tabular yıkılmıştır. Aman Amerika’yı ve Batı’yı kızdırmayalım, aman İsrail’e dokunmayalım, aman Ortadoğu’dan ve İslam dünyasından uzak duralım’ diyenlerin etkinlikleri son bulmuştur. Bu konularda toplum kendisini çok daha hür hissed ecektir. Cumhuriyeti kuranların da Türkiye’nin böyle bir güne ulaşmasını istediklerine eminim.
Tartışılması gereken TÜRKİYE’DE bu gelişmeleri eleşti renler olmaya devam edecektir. Bu doğaldır. Hükümetin bunlara cevap vermesine hiç gerek yoktur. Ayrıca Başbakan Erdoğan başta olmak üzere herkes Davos’un bir an yaşanmış bir mutluluktan ibaret olmadığını, bunun açtığı yolda nasıl yürümeye devam edilmesinin gerektiğinin hesaplarını yapmaya başlanmasının zamanıdır. Şu anda Davos’ta ortaya çıkan durum taktik bir nitelik taşımaktadır. Bu boyuttadır. Arkasını getirmezseniz etkileri azalır ve kaybolur. Bundan sonra yapılması gereken ortaya çıkan bu yeni duruma stratejik bir nitelik ve boyut kazandırmaktır. Arabuluculuk gibi hedefler Türkiye için çok küçük işlerdir. Ancak Arap kamuoyunda Türkiye’nin yer alması için bir araç hükmündedirler. Stratejik nitelikten kastım Türkiye’nin giderek kendisini ve Ortadoğu’yu Amerika ve Batı’ya karşı daha hür ve bağımsız hale getirmesidir. Bu da ister istemez Amerika ve İsrail ile zaman zaman karşı karşıya gelmeyi göze almak demektir. Ancak bugün bu hususta bir aceleye ihtiyaç yoktur. Önemli olan Türkiye’nin bir gün bunu yapabileceğini Amerika’ya, Batı’ya ve İsrail’e his- settirebilmesidir. Stratejik boyut budur.
Türkiye’nin onurunu korumuş olmasından ibaret değildir. Başbakan Erdoğan dış politika açısından Türkiye için kesinlikle gerekli olan tavrı da ortaya koymuştur. Günümüzün dış ilişkileri şartlarında Türkiye kendisinin dost ve müttefiklerinin bunun vecibelerini yerine getirmemeleri karşısında asla sessiz kalamaz. Türkiye mecbur olduğu için kimsenin dostu ve müttefiki değildir. Bunu muhataplarına uygun bir dille ama kalıcı bir şekilde ve gerekirse onların canını da acıtarak anlatmasının zorunluluğu doğmuştur. Aksi halde sözde dostluk ve müttefiklik Türkiye’yi kendi kaderini hiçbir şekilde elinde tutamayacağı bir teslimiyetçiliğe mahkum edecektir. Böyle bir teslimiyetçiliğin Türkiye’nin bekasını tehlikeye atacağı herkes tarafından görülmelidir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
19
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Devletin Milletle Buluşması İlhan Aytekin 15-16 ve 21. Dönem Balıkesir Milletvekili
D
emokrat Parti siyasi hareketi devletle milletin buluşması olayıdır. Dolayısı ile bu siyasi hareket her yönü ile sosyologların, tarihçilerin, ekonomistlerin, siyaset bilimcilerin incelemesinde olmalıdır. Hatta muhalif anlayışında siyaset yapanlarında bilhassa tetkik ve tahlil etmeleri gerekmektedir. Çünkü milletle geçinmek ve teveccühünü kazanmak ancak o zaman mümkün olmaktadır. Bugüne kadar Demokrat Parti esprisini yakalayamayanları bu millet yarım asrı geçkin bir süredir iktidara getirmemiş bu gidişle getirmesi de muhal gözüküyor. Zira sabıkalı halleri bugün de devam etmektedir. Elbette geçmişteki icraatların sorumlusu bugünkü eşhas değildir. Ama geçmişle yüzleşmedikleri sürece ve hatta savunur halde olmaları o günkü tasarruf ve icraatları tekabül ettiklerini gösterir ki, o da sabıkalarının devam ettiğinin işaretidir. Yakın siyasi tarihimizde gördüklerimiz, duyduklarımız ve de okuduklarımız müstevlilerin bile reva gördüklerinin ötesindedir. O günlerde Türkiye nüfusunun %80’i köyde yaşamaktadır ve 40.000 köy mevcuttur. Ama düşünebiliyor musunuz?! 1950 yılına kadar devlet bütçesinde köye gidecek medeni hizmetler ile alakalı olarak tek kertikli kuruş görülmüyor. Yok saydığınız köylüden asker toplayacaksınız, ağnam vergisi alacaksınız, yeşile değer biçip aşar toplayacaksınız, maden ve yol mükellefiyeti getireceksiniz, 5 lira yol parasını ödeyemeyenleri hapse atacaksınız, çanak çömleğini sattıracaksınız; fakat, ona gidecek yol, su, elektrik vesaire ile ilgili bütçenize bir
20
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
kuruş koymayacaksınız. Ceberut, insafsız, vicdansız iktidarlar dönemini yaşıyor. Ta ki, köye gidecek hizmetler ile alakalı Merhum Başvekil Adnan Menderes hükümetleri bütçelerine kadar… O sebeple biz diyoruz ki, köyü ve köylüyü keşfeden DP iktidarları ve tabii ki büyük Başvekil Adnan Menderes’dir. Ağnam vergisi denilince Anadolu’da pek yaygın olan, bugünlerde unutulmuş gerçek bir hikâyeyi anlatmadan geçemeyeceğim: Derler ki, tahsildarlar köylerdeki hayvanları tespit için seferber oluyorlar, köylünün birisi yamada olan evinden tahsildarların geldiğini görünce, damda bir eşeği var, hemen onu damdan alıyor, arka tarafa dolaştırarak toprak (çorak) evinin damına çıkarıyor. Bilen bilir çorak evlerin üzerinde kar, yağmur içeriye sızmasın diye kullanılan çeki (merdane) taşı vardır. Eşeğini yatırıyor ve taşa bağlıyor, üzerine de yorgan örtüyor. Tahsildar dama bakıyor, bir şey yok, birde diyor evin üzerine çıkalım etrafa bir bakalım, sağa sola kaçırılmış hayvan var mı diye. Evin üzerine çıktıklarında birisi yatıyor, “Bu kim” diye köylüye soruyor, köylü de “Dayım hasta da yatırdık.” Diyor. Ve deniliyor ki, bu Halk Partisi bize “Eşeğimize Dayı” dedirtmiştir. Elbette zulüm bundan ibaret değildir. Harpten çıkılmış, bir takım maddi sıkıntılar sebebiyle bazı şeyler yapılamamış olabilir. Ancak maddiyat ile, ekonomi ile hiçbir alakası olmayan zalimane tutum, davranış ve uygulamalar da aynı dönemde görülüyor. Camilerin ot deposu, ahır haline getirilmesi, Ezan-ı Muhammedi’nin asli lisanı ile okutulmaması, Türk musikisinin yasaklanması, Kur’an’ın okunmasının yasaklanması, dini tefrikaların bile neşrettirilmesi, belli tarihler arası anaya babaya istediği ismin koydurulmaması, siz Ahmet, Mehmet, Fatma, Ayşe koyuyorsunuz, devlet memurunun Çetin, Metin, Gülşen’e çevirmesi ve o sebeple Anadolu’da çocuğun ismi evde başka, Nüfusta başka oluyor ve çocuk okula veya askere gittiğinde resmi adını öğreniyor. Tıpkı Bulgaristan’daki uygulama gibi. Yani zulmün bir başka türlüsü. Hâsılı yolsuz, susuz, karanlık, aç-açık, sıtma, verem, bitli, uyuz hastası, kinini bile bulunmayan bir ülke… Limon ve toplu iğneyi dışarıdan alıyor, kaput bezi Amerika’dan geliyor, vatandaş ölüsüne kefen bulamıyor, ekmeğin karneyle alındığı günler, bir metre yüksek gerilim hattı yok, bir gram kimyasal madde üretilmiyor, çimento toprak kapların yamasında kullanılıyor… Çarık ve karasaban dönemi… Tablo bu… Manzara bu… İşte Merhum Menderes böyle bir Türkiye’yi teslim aldı. Ama çok kısa bir süre içerisinde aynı topraklar, aynı su, aynı gökyüzü, aynı insanlarla harikalar yaratıldı. Çünkü vatandaşın haysiyeti ve şerefiyle yaşama dönemi başlamıştı. Horlanan, dışlanan, ezilen, daha kötüsü yok sayılan insanlarımız kendine dönmüş, özgüven gelmişti. Yani aziz dostum, kardeşim Merhum Aydın Menderes’in dediği gibi, 13 Mayıs 1950
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ile 14 Mayıs 1950 arasında gece ile gündüz kadar fark vardı. Birilerine göre sürü ters dönmüş, uyuz keçi sürü başı olmuştu. Bu anlayış, millet iradesiyle iş başına gelen Demokrat Parti ve hükümetlerine ilk günden itibaren mütegallibenin homurdandığını görüyoruz. Baldırı çıplaklar, kasketliler, mürteciler, Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı çıkanlar… Kalkınan, zenginleşen, büyüyen, milli ve manevi değerleri sahiplenen, NATO, CENTO, Balkan Paktı ve Kıbrıs gibi başarıları ile dünyada saygın hale gelen Türkiye’nin varlığında, milletin kendilerine teveccüh etmeyeceğini anlayan bedbahtlar, her türlü yalan, iftira ve tezvirata başvurmuşlar ve meş’um 27 Mayıs İhtilalini gerçekleştirmişlerdir. Ve bir zihniyet tekrar hortlamış, o andan itibaren de her türlü melanet, denaet ve şenaed dönemi tekrar başlamıştır. Nasıl ki her güzelliğin ve doğrunun mebdeinde Demokrat Parti ve Menderes varsa, her türlü pisliğin, zulmün ve yanlışın mebdeinde de ihtilaller vardır. Ve tabii ilk icraatları, cürüm ortakları, saygısız, sevgisiz ve itibarsız CHP iktidarını getirmek olmuştur. Sonrasında da el birliği ile o hazin ve elim cinayetleri işlemişler ve milletin bağrında onulmaz bir yara açmışlardır. CHP’nin 27 yıllık iktidarları da dâhil, aslında gasp edilmiş iktidarlardır. Çünkü seçimler açık oy, gizli tasnifle yapılıyor, yani hem çalıyor, hem oynuyorlardı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rezalet ve uygulama söz konusu değildi. Mütegasıplar bu düzeni sürdürebilmek için asker ve sivil bürokratlardan dokunulmazlıkları ve ayrıcalıkları olan yeni bir sınıf oluşturmuşlar. Mütegallibe sınıfı bu amaçla oluşturuldu. Valiler CHP’nin İl Başkanlıklarını yapıyordu. Yani şu hususu açıkça belirtelim ki bu millet tercih seçenekleri ve hür iradesi ile hiçbir zaman CHP’yi iktidar etmemişti. Millete rağmen dönemi kemaliyle sürmektedir. Demokrat Parti Döneminde ise ocaklar, bucaklar var. Nerede bunlar? 40 bin köyde ve şehirlerimizdeki mahallelerde ve DP milletvekilleri adayları önseçimle o ocaklar ve bucaklar marifetiyle tespit ediliyor, yani millet tarafından seçiliyor.
Hatta parti listelerinde bağımsız aday olabilme gibi tercih hakları da var. Demokratik nizam keyfilikten kurtulmak için müessistir. Ama günümüzde buna riayet ediliyor mu? Hayır. Meşrutiyette yani padişahlık döneminde Osmanlı Meclis-i Mebusanı müntehil-i saniler tarafından yani bir anlamda millet tarafından seçiliyordu. Padişah seçmiyordu. Milletvekili Aday Listelerini oluşturmak vatandaşın demokratik hakkıdır. Ama bugün millete bu demokratik hakkı kullandırılmamaktadır. Bu demokratik hakkın gaspıdır. Hazin tarafı bütün partilerin aynı cürümü işlemiş olmalarıdır. Ama DP ve onun devamı olan AP’de hâkim nezaretinde önseçim yapılıyordu. Partinin Genel Başkanı Sayın Demirel Isparta’da önseçime giriyordu. Demokrat Parti bu yönü itibariyle bile farklı bir partidir. Şu husus sarat kazanmıştır ki Türkiye’de hangi doğrular, hangi güzellikler varsa onun mebdeinde Demokrat Parti ve onun melek yüzlü, asil, vakur, nâtık, kemal-i edep sahibi, milletine sevdalı Büyük Başvekil Adnan Menderes vardır. Millet de O’na sevdalıdır. O sebeple yarım asır geçse bile gözyaşları dinmiyor, ezan şehidine ağlıyor. Denilir ve bilinir ki; bir Allah (c.c.)’ı sevenler vardır, bir de Allah (c.c.)’ın sevdikleri vardır. Allah (c.c.)-u âdem Merhum Adnan Menderes Allah (C.C.)’ın sevdiği kullarındandır. Çünkü dünya nimetleri olarak şan, şöhret, makam, mevki ve bedeni güzellik, servet her şeyi vermiş. Cümle âlem bilsin ki Merhum Adnan Menderes iki dünyalı iman ve inanç sahibi idi. İşte o sebeple Cenab-ı Hak ahir dünyasını da mamur etmek için şehitlik mertebesini vermiş ve ayet-i celilesinde belirttiği üzere ölümsüzleştirmiştir. Hatırası önünde büyük bir ihtiramat ve tazimat ile eğiliyor, kendisine inandığı Allah(c.c.)’dan gani gani rahmet niyaz ediyorum. Ulu davanın hasbi takip ve savunucusu naşini muhterem kardeşimiz Ahmet Şerif Bayındır’a şükranlarımızı sunmak kadirbilirlik borcumuzdur.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
21
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Dostum, Kardeşim, Siyaset Arkadaşım
Aydın Menderes
Ahmet BİLGE 20. Dönem Ankara Milletvekili
A
ydın Menderes’i 1991 yılında tanıma fırsatına sahip oldum. O tarihte emekli olmuş, Kızılay’da bir hukuk bürosu açmış, avukatlık yapıyordum. Arkadaşlığımız o küçük büromda başladı. Çeşitli kesimlerden, siyaset ınsanı, idari ve yargı alanından bürokrat, üniversite öğretim üyesi arkadaşlarla bir araya geliyorduk. Bu yıllarda Türk siyaset tablosu alt üst olmuş, karmakarışık bir hal almıştı. Toplantılarımızda Aydın Menderes konuşmacı oluyor, herkes onu hayranlıkla dinliyordu. Türkiye ve dünya sorunları karşısındaki çözüm önerileri dinleyicileri hayretler içinde bırakıyordu. Ayrıca Aydın Bey iki ofisinde de kanaat önderlerinden, toplumun her kesiminden herkesle görüşüyor, toplantılar yapıyordu. Gün geçtikçe katılımlar çoğaldı. Artık toplantıları otel salonlarında yapmaya başladık. Aydın Bey’in etrafındaki bu büyük topluluk, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyaset tablosu ve gidişatı karşısında, kendisine görev düştüğünün bilinci ve ittifakı içinde idi. Aydın
22
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Onu sadece siyaset veya siyasi kararlar üzerinden değerlendirmek yeterli olmasa gerek. Siyasi ve felsefi derinliğinin yanı sıra büyük bir bilgi birikimine, kültür ve zekâya sahipti. O bir mütefekkirdi Düşüncelerini çok düzgün bir şekilde ifade eden iyi bir hatip, iyi bir yazardı. İslamiyet’e, Türk-İslam medeniyetine çok önem verirdi. İnanılmaz bir okuma ve araştırma alışkanlığına, müthiş bir hafızaya sahipti. Merhum babası Adnan Menderes’in yolunda, Türkiye’nin demokrasi, özgürlük ve kalkınma mücadelesinin azim ve iradesini taşıyordu. Bütün bu değerlere ve vasıflara sahip, ismi gibi gerçek aydın, Aydın Menderes; yaşadığı çileli hayata ve çeşitli zorluklara rağmen, milletine darılmamış, devletine küsmemişti. Toplumun çeşitli kesimlerinden, halktan, şiddetli ve ısrarlı “siyasete gir, başı çek” çağrılarını büyük bir sükûnet ve tevazu içinde karşıladı ve siyaset yapmaya karar verdi. 21 Mayıs 1993 tarihinde Büyük Değişim Partisi’ni kurdu. Beni de partinin kurucu üyesi yapmıştı. Hükümet, parlamento ve merkezi idarelerle ilişkiler başkanlık divanı üyeliği görevine de getirmişti. Merhum Aydın Menderes’le 1990larda başlayan dostluk ve kardeşliğimize 1993 yılından itibaren siyaset arkadaşlığı da eklenmiş oldu. Beni siyasete o teşvik etti. Bununla ne kadar gurur duysam azdır. Ancak Büyük Değişim Partisinin ömrü çeşitli nedenlerle, özellikle de maddi imkânsızlıklardan dolayı uzun sürmedi. Aydın Bey Refah Partisiyle ittifak kurarak aktif siyasete devam etti. Acı kader ve talihsizlik peşini bırakmadı. Afyon’un Sandıklı ilçesi yakınında bir trafik kazası geçirdi. Kaza sonrası Aydın Menderes’i devrilen aracın içinden çıkarırken, bana hita-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ben “Ahmet Bey Ben felç oldum, ayaklarımı hissetmiyorum.” dedi. Gerçekten boyundan aşağısı felç olmuştu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen hiç yılmadı. Dimdik ayakta kaldı. Büyük bir güçle, şevk ve heyecanla millete hizmete, siyasete devam etti. Aydın Menderes’le bu dostluk, kardeşlik ve siyaset arkadaşlığımız büyük bir sadakat ve vefa içinde son nefesine, Hakk’ın Rahmetine kavuşana kadar devam etti. Aydın Bey’le yirmi yılı aşkın beraberliğimde; şahidi olduğum olaylar ve O’nun değişik özelliklerini zaman içinde, fırsat buldukça, kamuoyuna sunmayı bir görev bileceğim. Arkadaşlığımız süresince, ailece sık sık beraber olduğumuz örnek insan Ümran Menderes Hanım Efendinin Beyefendi’ye ne kadar sadakat, vefa ve sevgi dolu olduğunun yakın şahidiyim. Zor ve çileli bir hayat sürdüren Aydın Menderes’i bir dakika bile yalnız bırakmıyordu, bırakmadı. Muhterem Hanım Efendiye şükran ve minnet borçluyuz. Dostum, kardeşim ve siyaset arkadaşım Aydın Menderes’i Rahmetle anıyor, Hanım Efendiye sağlık ve uzun ömürler niyaz ediyorum.
B
Siyasi ve felsefi derinliğinin yanı sıra büyük bir bilgi birikimine, kültür ve zekâya sahipti. O bir mütefekkirdi Düşüncelerini çok düzgün bir şekilde ifade eden iyi bir hatip, iyi bir yazardı. İslamiyet’e, Türk-İslam medeniyetine çok önem verirdi. İnanılmaz bir okuma ve araştırma alışkanlığına, müthiş bir hafızaya sahipti...
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
23
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
13 MAYIS 1950
GECE
24
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
15 MAYIS 1950
GÜNDÜZDÜR
AYDIN MENDERES
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Milli İradeye Vurulan Darbeler Mustafa DESTİCİ Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Rahmetli Mehmet Âkif Ersoy’un “Tarih tekerrürden ibaret derler, ibret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?” babındaki Kıssadan Hisse’deki mısraları geçerliliğini hiç yitirmeyecek sosyal ve siyasi bir zafiyete parmak basmaktadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milletin egemenliğini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” vecizesi millet iradesinin, millet egemenliğinin yine milletin kendi çabasıyla oluşacağını dile getirirken, millete rağmen millete baskı uygulayan, dikta rejimlerle, oligarşik yönetimlerle millet iradesini çiğnemeye yeltenenleri ne tarih ne de millet affetmiştir ve affetmeyecektir. Türk siyaset tarihinde darbe girişimlerini Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisindeki
26
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
darbeler olmak üzere iki ana başlıkta inceleyebiliriz: Osmanlı Devleti’nde Yeniçeriler’i ilk ‘zaptu rapt altına alma’ denemesi, zeki ve oldukça gelecek vaad eden on dokuz yaşındaki Sultan II. Osman tarafından 1622’de yapıldı. Sultan’ın niyetini sezen Yeniçeriler, kendisine başkaldırdılar ve tahtından indirip Yedikule zindanlarına kapattılar ve sonunda boğarak öldürdüler. 18. yy.da Sultan III. Selim de bu şerri kökünden kazıyıp atmak istedi. O da bu teşebbüsünü kanıyla ödedi. 1808’de ayaklanan Yeniçeriler, O’nu kendi sarayında öldürdüler. Sonunda Osmanlı Devleti’ni Yeniçeri belasından kurtarmak, Sultan II. Mahmud’a nasip oldu. Sultan, bugün “Harbiye” adıyla bildiğimiz ünlü askerî okulu da açmıştır. 1876’da Kuleli Okulu Komutanı Süleyman Paşa, askerî öğrencilerini de peşine takarak Saray’a yürümüş ve Sultan
Abdülaziz’i tahtından indirmiştir. Sultan II. Abdülhamid döneminde siyasetin içine iyiden iyiye giren subayların bir kısmı Jön Türkler’in yanında yer alırken bir kısmı da muhalefet saflarına katılmıştır. Osmanlı Devleti’nin duraklama ve yıkılma dönemlerinde bile Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan İlk Meclis ile I. Meşrutiyet Dönemi’ni başlatması, 1908’de Anayasa’yı yeniden yürürlüğe koyması ile II. Meşrutiyet’i ilan ettiği hesaba katıldığında, Tek Parti İktidarı ve savunan zihniyet, Türkiye Cumhuriyetinin 1923-1950 yılları arasındaki çeyrek asırdan fazla sürede kendi görüşünden başka görüşe tahammülsüzlüğü; milletin millî ve manevi değerlerine, kültürel birikimine olan saygısızlığı ve dayatmacı zihniyetin yegâne örneği ile Türk siyaset tarihinden hiç çıkmayacak kara bir leke olarak kalmıştır.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 1946 yılının başında kurulan Demokrat Parti’nin 1946 seçimlerinde CHP’nin “açık oy, gizli sayım” oyununa ve hırsızlık maskesine karşın 62 sandalye ile ana muhalefet partisi olma statüsünü kazanması, CHP’nin tek parti iktidarını sallamıştır. 1950 yılında, seçimlerden önce ‘Seçim Yasası’ değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve “gizli oy-açık tasnif ” sisteminin getirilmesi, seçimlere olan katılımı arttırdı ve güveni tesis etti. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde Demokratlar, milletin teveccühünün bir tezahürü olarak Meclis’te 420 sandalye kazanarak ezici bir çoğunlukla iktidarı CHP’den almayı başarmışlar; 63 sandalye ile Meclis’e zor girebilen CHP ise büyük hezimet yaşamıştır. Demokrat Parti Hükûmeti, iktidara gelir gelmez Türkçe ezan zorbalığına son vermiş, din eğitimi engelini kaldırmış ve CHP tarafından âdeta yolunmuş bir kuşa çevrilen Türkçemizin eski zenginliğine kavuşmasını sağlamıştır. 1954’te yapılan genel seçimlerde, Demokrat Parti, 540 sandalyenin 504’ünü alırken; CHP, 31 sandalye ile tarihinin en büyük yenilgisini almış ve iktidara meşru yollardan ulaşamayacağına kanaat getirmiştir. 27 Ekim 1957’de yapılan seçimlerde de tablo çok değişmemiş, Demokratlar 404 milletvekili ile Meclis’e girmişlerdir. Muhalif basının bu saatten sonraki sert tenkitleri, hükûmet karşıtı propagandaların her geçen gün boy göstermesi, CHP’nin ordu içinde ve üniversite gençliği arasındaki entrikaları ve Demokratların meşhur “Yetki Kanunu” iktidarlarının gerilemesine yol açmıştır. 9 Subay Olayı, İstanbul Üniversitesi’ndeki sol görüşlü profesörlerin de kışkırtmalarıyla öğrencilerin ayaklanması, “Yaşasın ordu!” pankart ve sloganları, bu ayaklanmayı sözde bastırmaya gelen subay ve askerlerin öğrencilerle sarılıp kucaklaşmaları, 22 Mayıs günü Harp Okulu öğrencilerinin Ankara sokaklarında sessiz yürüyüşleri gibi olaylar, 27 Mayıs’ın adım adım planlandığının ve uygulandığının ispatıdır. “Benim arkamda millet var…” diyen Rahmetli Menderes, önündeki engelleri
hesap edememişti. Partisi’ne oynanan oyunları fark ettiğinde ise tarihe geçen şu veciz sözü söylemişti: “Allah; her iktidarı, gittiği yolda İnönü ve partisi (CHP) kadar korkunç bir hasımla karşılaşmaktan korusun!” Tek parti döneminin “Millî Şef ” diye nitelenmekten hoşnut diktatörü İsmet İnönü ve yoldaşları, Demokrat Parti’yi siyasetle, seçimle ve yasal yollarla iktidardan indiremeyeceğine kanaat edince
B
27 Mayıs’çılar 12 Mart’çılar 12 Eylül’cüler ve 28 Şubat’çılar… Ayları, mevsimleri, dönemleri ve isimleri farklı olsa da hepsinin en önemli ortak noktası millî irade düşmanlığı ve jakobenliktir.
C
cuntacı postaldaşlarıyla düğmeye çoktan basmışlardı. İnönü’nün 27 Mayıs darbesinden birkaç gün önce Meclis kürsüsünde yaptığı tehdit gibi konuşma, işin nereye gideceğinin âdeta habercisiydi: “Sizleri öyle acı bir son bekliyor ki sizi ondan ben bile kurtaramam!” 1960 Darbesi’nin planlayıcı ve uygulayıcıları, 1950 yılından 27 Mayıs 1960 yılına kadar iktidarda duran Demokrat Parti’yi birkaç saat içinde devirme cüretini göstermiştir. “Siyaset yolunda ilerlerken anladım ki, iktidar ateşten bir gömlekmiş.” diyen Merhum Adnan Menderes karşılaşacağı güçlükleri ve elim sonu, daha yolun başında görmüştür. Uçağının düşmesiyle maiyetinden bazılarının öldüğü, bazılarının yaralandığı Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında geçirdiği uçak kazasından bile yara almadan kurtulan Menderes’i darbeci zihniyetin yargılayıp idama mahkûm etmesi çok manidardır. Yüksek Adalet Divanı tarafından 9
ay 27 günlük bir yargılamadan sonra idama mahkûm edilen başta dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun ve idam cezası ömür boyu hapse çevrilen kabine üyeleri ve milletvekillerinin Türkiye’de demokrasinin yeşermesi için verdiği mücadeleler ve ödediği bedeller, aziz Türk milleti tarafından ebediyyen unutulmayacak ve isimleri her zaman hayırla, rahmetle ve minnetle anılacaktır. Menderes Hükûmeti’ni deviren cuntacı zihniyet, bu tarihten on yıl sonra, 12 Mart 1971’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek dönemin hükûmetini de istifaya zorlamıştır. 1971’deki bu darbe; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü, başarılı olmuş ikinci ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askerî darbe olarak siyaset tarihimizde kara leke olarak yerini almıştır. 1969 seçimlerinden %46,55 gibi yüksek bir oy alıp 256 milletvekili kazanan Adalet Partisi’nin karşısında 143 milletvekili ile muhalefette kalan CHP ve yandaşları, 1960’taki oyunu tekrar tezgâhlamış ve önce iç karışıklıklar ve olaylar, ardından sözde olaylara son veren ordunun ‘Partiler Üstü Reform Hükûmeti’ adı altında bir yönetimi başa getirerek meşru hükûmetin varlığına son vermesi, demokrasiye bir kez daha set çekmiştir. Bu süreç, 14 Ekim 1973 Ecevit Hükûmeti’ne kadar devam etmiştir. 27 Mayıs’çılar 12 Mart’çılar 12 Eylül’cüler ve 28 Şubat’çılar… Ayları, mevsimleri, dönemleri ve isimleri farklı olsa da hepsinin en önemli ortak noktası millî irade düşmanlığı ve jakobenliktir. Rahmetli Liderimiz, şehit Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu da 1980 öncesi, ölümün kol gezdiği, namluların kan kustuğu yıllarda Türk gençliğini şiddetten ve çatışmalardan hep uzak tutmaya çalıştı. Konuşmalarında ve yazılarında “Eller silah değil, kalem tutmalı.” diyerek gençliğe tarihî öneme sahip mesajlar verdi. Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü Gençlik Hareketi’nin lideriydi. Ülkü Ocakları Derneği Genel ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
27
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Başkanı iken Şubat 1978’te dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e diplomatik bir üslupla yazdığı mektupta ülkenin içinde bulunduğu zor şartları ve tehlikeleri, devam eden kaos ortamını ve kızıl anarşiyi anlatıyordu. 1977-80 yılları arasında milletimizi derinden sarsan ve acılara gark eden Malatya, Sivas, Kahramanmaraş, Çorum, vb. illerimizde çıkan olayların birer provokasyon olduğunu, bu provokatif olayların Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek isteyen yabancı istihbarat servisleri ile ajan diplomatların işi olduğunu, bunların amaçlarının Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak olduğunu siyasi konuşmalarında ve yazılarında ortaya koyuyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül 1980 darbesinden kısa bir zaman sonra tutuklandı ve 26 gün işkence gördü. Diğer ülkücülere yapılan zulümler gibi Muhsin Başkan’a da elektrik verilerek işkencenin en adisini uyguladılar. Yazıcıoğlu, o dönemde şunları söylüyordu: “…Ben bir köylü çocuğu olarak yoksulluğun ne demek olduğunu biliyorum. 10 yıl yatıp da “Hiç suçun yok, hadi git!” dendikten sonra geciken adaletin adaletsizlik olduğunu öğrendim. İşkence gördüğümüz için işkencenin insanlık suçu olduğunu öğrendim. Darbeler gördüğüm için tek kişinin yönetim biçimini insani bulmuyorum. Toprağı saksıda, köylüyü sinemada, çileyi edebiyat kitaplarında okumadım.” Hem poliste hem cezaevinde işkenceler gören Muhsin Yazıcıoğlu, Mamak Cezaevi’ndeki 7,5 yılının 5,5 yılını hücrede geçirip bütün bunlara rağmen isyan etmemiş, bunu da “Ne kaderime küstüm ne devletime. Çünkü inanmak, iman etmek varsa bir şeye, bedel neyse katlanıp, ‘Yarabbi! Kahrın da hoş, lütfun da...” sözleriyle dile getirmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu, 24.01.1982 tarihinde dönemin MHP Gençlik Kolları üyesi Nermin Öztürk’e yazdığı mektubunda demir parmaklıkların arkasını ‘Medrese-i Yusufiye’ diye nitelendiriyordu ve mektubunu Yahya Kemal’in “Bir gün çilemiz dolarsa Yarabbi, hesabı görülmedik kötülük bırakma!” satırları ile bitiriyordu. Yazıcıoğlu, 12 Eylül sürecini takip eden”1993 Örtülü Darbe’sinde, bu sü28
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
recin devamı olan “28 Şubat” ve sonrasında yine demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkarak, Türk demokrasi ve siyasi tarihine “Yiğit Bir Lider”, “Gerçek Bir Siyaset ve Devlet Adamı” olarak geçmiştir. Büyük Birlik Partisi, 24 Aralık 1995’te yapılan genel seçimlerin ardından TBMM’de 8 milletvekili ile temsil edilmeye başlanmıştı. Rahmetli Genel
B
Türkiye; artık darbeler ülkesi olmayacak, cuntalar ülkesi olmayacak, mafya ülkesi olmayacak. Buna karşı hep beraber demokrasinin, temel insan haklarının yanında yer almak zorundayız. .
C
Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu; millî, İslami değerlere bağlı çevrelere, “Müslümanların iktidarını engellediler.” dedirtmemek, oligarşik ve bürokratik dikta rejiminin devamından yana olan otoriter ve totaliter düşünceye sahip zihniyetlere karşı; sivil, demokratik, hukukun üstün olduğu iradeyi ortaya koymak için demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavır alarak, sandıktan birinci parti çıkan Refah Partisi’nin Doğru Yol Partisi ile kuracağı ‘Koalisyon Hükûmeti’ne kerhen destek vermişti. Kilit parti olan Büyük Birlik Partisi’nin Hükûmet’e destek vereceğini açıklaması üzerine statükocu kesimlerden baskılar ve tehditler geldi. Kartel medyası da aldıkları talimatlarla Büyük Birlik Partisi’ne yönelik iftira ve linç kampanyaları başlattılar. İç ve dış odaklar, Büyük Birlik Partisi’ne dört bir yandan saldırıya geçtiler. Büyük Birlik Partisi’nin millî, yerli, inançlı, kararlı demokratik ve dik duruşu, egemen güçleri rahatsız etti. “Sivil ihtilal kuvvetleri” çalışmaya başladı.
Muhsin Yazıcıoğlu, Refahyol Koalisyonu’na destek vermemesi için bazı karanlık odaklardan gelen tehditlere kendine has delikanlı üslubuyla rest çekti. Büyük Birlik Partisi kadroları, kurulduğu yıldan beri daima -bilhassa zor zamanlarda- sağına soluna bakmadan millî iradenin çelikleşmiş hâlini almıştır. 4 Şubat 1997’de Sincan’da tanklar yürütülürken, demokrasi düşmanları kendinden geçmiş bir şekilde, elleri patlarcasına alkış tutarken, korkunç bir psikolojik savaş yürütülürken, bazıları sinerken, bazıları “Kimse yok mu?” diye sağına soluna bakarken partimizin Kurucu Lideri Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, antimilitarist literatüre girecek şu sözü sarf etti: “Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam!” Bu öyle bir cümleydi ki söylendiği dönem itibariyle söyleyende mangal gibi yürek olması gerekiyordu. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir, 23 Şubat 1997’de Washington’da katıldığı bir baloda tankların sokağa çıkışını, “demokrasiye balans ayarı” olarak ifade ederken, demokrasiye sahip çıkan Büyük Birlik Partisi Lideri Yazıcıoğlu, işte tam o günlerde Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün çıkışında 28 Şubat sürecine ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyordu: ‘Türkiye İran olmaz, Türkiye Cezayir olmaz. Ama Türkiye’nin Suriye yapılmasına da Biz müsaade etmeyiz. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’a; moderni, postmoderni veya hangisi olursa olsun, hepsine karşıyım. Türkiye; artık darbeler ülkesi olmayacak, cuntalar ülkesi olmayacak, mafya ülkesi olmayacak. Buna karşı hep beraber demokrasinin, temel insan haklarının yanında yer almak zorundayız. Bu bir iktidar-muhalefet meselesi değildir, bu bir tercih meselesidir. Türkiye’nin tercihidir. Türkiye, millet olarak bu tercihi yapmak zorundadır. Kürt’ümüzle, Türkmen’imizle, Alevi’mizle, Sünni’mizle, kimimiz varsa hep beraber farklılıklarımızla, birlikte kaliteli bir demokrasiyi yakalayıp hukukun üstünlüğüne dayanan bir anlayış içerisinde birlikte mutlu olmanın yolunu bulmak zorundayız. Yani çokluk içinde birliği tesis etmek mecburiyetindeyiz. Bunu sağlamak mecburiyetinde-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
AYDIN MENDERES: YAZICIOĞLU’NUN MURAT ETTİĞİ BÜYÜK BİRLİĞE HİÇBİR ZAMAN HALEL GELMEYECEKTİR
A
ydın Menderes, 28 Mart 2009’da Merhum Muhsin Yazıcıoğlu için Taziye Ziyaretinde bulunmak üzere Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi’ne gitti. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu ‘’Milletimizin has ve halis evladıydı. Dünya ahvalinin değil, Büyük Birliğin peşindeydi. Milletimiz onu çok sevdiği milleti için Anadolu’nun bir yakasından öbür yakasına koşup koşuşturan bir görev şehidi olarak hatırlayacak, onu hiçbir zaman unutmayacak” şeklinde konuştu. “Yazıcıoğlu’nun mefkureleri milletin mefkureleridir ve millet olarak onun mefkurelerini yaşatacağız. Onun murat ettiği büyük birliğimize hiçbir zaman halel gelmeyecektir. Allah gani gani rahmet eylesin” dedi. Muhsin Yazıcıoğlu
yiz. Bu; darbelerden geçmiyor, cuntalardan geçmiyor, mafyacılıktan geçmiyor, bundan sonrasında da geçmeyecektir.” Özgül ağırlıkları, grupları tartacak kadar etkili olan Muhsin Yazıcıoğlu ve kadrosunun ülkenin geleceği ile ilgili bu tarihî çıkışları, 28 Şubat döneminde etkili olmuş, Türkiye BAAS’çı bir darbeden kıl payı kurtulmuştu. Büyük Birlik Partisi, sivil bir anlayışla; askerî vesayet karşıtı duruşuyla, insan merkezli siyaset yapan, siyaseti meslek algısıyla yapmayan, millet menfaatlerini parti menfaatlerinin üstünde tutan, camia olarak 27 Mayıslar’la, 12 Martlar’la, 12 Eylüller’le, 28 Şubatlar’la hesabı olan, hafızasını ve acılarını ve dahi mağduriyetlerini unutmamış bir siyasi harekettir. Büyük Birlik Partisi, millet menfaati
B
Büyük Birlik Partisi 27 Mayıslar’la, 12 Martlar’la, 12 Eylüller’le, 28 Şubatlar’la hesabı olan, hafızasını ve acılarını ve dahi mağduriyetlerini unutmamış bir siyasi harekettir.
C neredeyse orada olacaktır. Millî iradeden yana olacaktır, sivilleşmeden yana olacaktır.
Demokratik sistem ve millî iradenin egemenliğini, dün olduğu gibi bugün ve yarın her zaman önemseyecek, bu konularda hiçbir siyasi çıkar hesabı yapmayacaktır. Tarihe not düşmek adına kaleme aldığımız bu satırlar vesilesiyle yâd ettiğimiz Merhum Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya Allah’tan rahmet diliyorum. “Milletin Muktedir İktidarı”nı gerçekleştirmek için ömrünü harcayan ve bu uğurda canını feda eden Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ve onunla şehadete ulaşan dava arkadaşlarımıza da şehadetlerinin 4. sene-i devriyesinde bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
29
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU AK PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SÜLEYMAN SOYLU:
Menderes’in Manevi Huzurunda Yaşadığımız Mahcubiyet Sona Erdi
T
ek Parti Dönemi, milletimize ağır travmalar yaşatan sancılı bir dönemdir. İmparatorluk sonrası ulus devlete dönüşme süreci, İkinci Dünya Savaşı’nın sert koşullarıyla birleşince milletimiz her alanda pek çok zorlukla karşılaşmıştır. Bu dönemde ülke; yatırım, üretim, ticaret gibi kelimelerin anlamını adeta unutmuş; yol, hastane, okul, su, elektrik gibi alt yapı hizmetlerinden bütünüyle mahrum kalmıştır. Bir yandan silah altına alınanlar, zorla çalışmaya götürülenler, ağır ve adaletsiz vergiler altında ezilenler geniş bir toplumsal huzursuzluk yaratırken; diğer yandan en temel gıda maddelerinin yokluğu, kitlesel açlık ve imkansızlıklar milletimizi adeta canından bezdirmiştir. Ekonomik zorlukların yanında hak ve özgürlükler de milletimize çok görülmüştür. Farklı etnik, dini, dilsel ve mezhepsel gruplar, dindarlar ve köylüler tehdit olarak algılanmış, sistemli şekilde ötekileştirilmiş. Demokrat Parti; Tek Parti döneminin bu tahakkümcü anlayışına milletimizin itirazı olarak doğmuştur. Demokrat Parti İktidarı; Hasoların, Memoların, köylülerin, çarıklıların, ağzı çorba kokanların, dindarların, farklı etnik grupların, gayrimüslimlerin “Beyaz İhtilali”dir. Adnan Menderes ve arkadaşları ortaya koydukları “milli irade doktrini” ve “Yeter! Söz Milletindir!” şiarı ile tüm toplum kesimlerinin sözcüsü olmuş, milleti cumhuriyetle buluşturmuş, 14 Mayıs 1950’yi bir şafağa dönüştürerek CHP karanlığına son vermiştir. Menderes ve arkadaşları millet devrimi ile iktidara gelmiş ve milletin makus talihini yenmişlerdir. Onlarla birlikte toplum tebaa / yığın olmaktan kurtulmuş; kimliğiyle, kişiliğiyle, talepleriyle, beklentileriyle; gerçek anlamda bir karar verici halini almıştır. DP kadroları siyasetin merkezine insanı koymuş, her alanda bireyin özgürlüğüne ve eşitliğine inanmıştır. Bu dönemde tüm ötekileştirme politikalarına, ‘ideal vatandaş’ dayatmalarına son verilmiş, sağlıklı işleyen bir demokrasinin temelleri gerçek anlamda atılmıştır. Merhum Menderes ve arkadaşları CHP gibi milletin manevi hayatını bir tehdit olarak görmek yerine, ona saygı duymuştur. Milletin
30
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
inançlarını, geleneklerini, alışkanlıklarını ve kutsallarını kabullenmiş ve bu maneviyatın gelişimine fırsat vermiştir. DP’lilerin iktidara gelir gelmez Ezan-ı Muhammediye’yi aslına çevirmesi, radyoda Kuran okutması, dini cemaatlerin üzerindeki baskıları kaldırması, camilerin depo olarak kullanılmasına son vermesi, türbeleri yeniden milletle buluşturması; bu nedenledir. Aynı şekilde Kürt kardeşlerimiz de bu dönemde huzur ve sükun içinde yaşamıştır. Kürt ailelerinin sürgünlerine son verilmiş, yaşadıkları topraklara dönmeleri sağlanmış, Kürt ileri gelenleriyle sıcak ilişkiler kurulmuş ve çok sayıda Kürt vatandaşımız Meclis’e taşınmıştır. Kürtler daha fazla demokrasiyle kucaklanmıştır.
me, kalkınma ve zenginleşmesinin çekici gücü olmuştur. Örneğin 1950-1960 aralığında: - Sağlıkta; hasta yatağı sayısı 11.637’den 42.814’e yükselmiştir. - Eğitimde; ilkokul sayısı 12.511’den 22.011’e, ilkokul öğretmeni sayısı 33.844’ten 53.124’e, ortaokul sayısı 343’ten 688’e, lise sayısı 59’dan 138’e, üniversite sayısı 3’ten 7’ye, üniversite öğrencisi sayısı 25 binden 57 bine çıkmıştır. - Tarımda; tarım arazileri 14,5 milyon hektardan 25 milyon hektara, traktör sayısı 16.585’ten 42.135’e, buğday üretimi 4 milyon tondan 8,5 milyon tona, pancar üretimi 850 bin tondan 4,5 milyon tona ulaşmıştır.
Menderes sadece dindarlara ve Kürtlere değil, gayrimüslimlere de eşitlikçi yaklaşmıştır. Onları ötelemek, rehin olarak görmek yanlışından dönmüş ve üzerlerindeki baskıyı sonlandırmıştır. Cumhuriyet tarihinin ilk gayrimüslim milletvekili Demokrat Parti’den seçilmiştir. Siyasi tarihimizde hiçbir zaman Meclis’teki gayrimüslim mebus sayısı DP dönemindeki rakamlara erişmemiştir. Rum Patrikhanesi’ni ziyaret eden ilk Başbakan Adnan Menderes olmuştur. Bu ziyaretin ardından 60 yıl boyunca Patrikhane’ye Başbakan düzeyinde ziyaret yapılmamıştır. 1931’de Hahambaşı Haim Moşe’nin ölümüyle ruhani lidersiz kalan Türkiye Yahudi Cemaati, yeni Hahambaşı’nı ancak 1952’de Demokrat Parti’nin sağladığı olumlu atmosfer sayesinde seçebilmiştir. Menderes döneminde azınlık vakıflarına gerekli ekonomik destek verilmiştir. Gayrimüslimlerin hastane ve okullarına Cumhuriyet tarihinde ilk kez Menderes Hükümetleri döneminde tahsisat ayrılmıştır. Azınlık okullarında görev yapan gayrimüslim öğretmenlerin Türk okullarındaki meslektaşlarıyla eş düzeyde maaş almaları ve aynı özlük haklarından faydalanmaları bu dönemde mümkün olmuştur.
- Enerjide; 21 baraj, yatırım programına alınmıştır. Bunlardan 12 tanesi DP döneminde diğerleri ise 27 Mayıs’ın hemen ardından faaliyete geçmiştir. Bu barajlar sayesinde elektrik üretimi 737 milyon kw saatten 2 milyar 815 milyon kw saate yükselmiştir. Barajlardaki su hacmi 157 milyon metreküpten 13 milyar metreküpe ulaşmıştır. İçme suyu verilen mahalle ve köy sayısı 8.809’dan 33.554’e çıkmıştır. Yine enerjide; Batman rafinerisinin yıllık kapasitesi 300 bin tondan 700 bin tona yükseltilmiş, Mersin ve İzmit’te 2 büyük rafinerinin temeli atılmıştır.
Sadece sosyal alanda değil, ekonomik alanda da Demokrat Parti çok büyük hizmetlerin altına imza atmıştır. DP’nin kurduğu ekonomik altyapı ve başlattığı yatırım hamlesi Cumhuriyet tarihinin tüm büyü-
- Ulaştırmada; 7 büyük liman hizmete açılmıştır. Karayolları üzerine 1.323 köprü yapılmıştır. Asfalt yollar 17 bin km’den 41 bin km’ye yükselmiştir. 55 bin km köy yolu yapılmış; hem köylerle kentler arasında en-
- Sanayide; çok ciddi atılımların içine girilmiştir. Tekstil sanayisinde tezgah sayısı 6.316’dan 18.257’ye yükselmiş, üretim katlanmıştır. 16 yeni çimento fabrikası yapılmış, çimento üretimi 395 bin tondan 2 milyon tona ulaşmıştır. Buna bağlı olarak inşaat sektörü hızla gelişmiştir. 11 yeni şeker fabrikası hizmete açılmış, yapımına başlanan 2 tanesi de 27 Mayıs’ın hemen ardından hizmete girmiştir. Bu fabrikalar sayesinde şeker üretimi 137 bin tondan 500 bin tona yükselmiştir. Bu dönemde çelik üretimi %200 artmış, kağıt üretimi 18 bin tondan 63 bin tona çıkmıştır.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
B
Demokrat Parti; Tek Parti döneminin bu tahakkümcü anlayışına milletimizin itirazı olarak doğmuştur.
C
tegrasyon sağlanmış, hem de köylere hizmet ulaştırmak kolaylaşmıştır. Görüldüğü üzere Adnan Menderes’in Demokrat Partisi bir büyük değişimin, yenileşmenin, ve kalkınmanın adıdır. Merhum Menderes’in sağladığı sosyal ve ekonomik dönüşüm, dış dünyada Türkiye’nin itibarını arttıran, milli iradeye dayanan ve insanı odak alan bir başarı öyküsüdür. Ancak bu başarı öyküsünün tamamlanmasına fırsat vermediler ve kendilerini millete adamış bu hizmet adamlarını elimizden aldılar. 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen darbe ile DP kapatıldı, yöneticileri hukuksuz mahkemelerde düzmece iddialarla yargılandı, siyasi yasaklar ve idam cezaları ile karşılaştılar. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan; statüko karşısında milleti güçlendirmenin, seçkinci – elitist bürokrasi yerine millete hizmet etmenin bedelini darağacında şehadet şerbeti içerek ödedi. Ama sonradan açık şekilde görüldü ki 27 Mayıs aslında milli iradeyi hedef almıştı ve en büyük zararı millete vermişti. Vesayet sistemini kurumsallaştıran, milli iradenin tecelli etmesi önüne anayasal barikatlar kuran, yürütme organını güçsüzleştiren, siyaset kurumunu itibarsızlaştıran, siyasetçiyi ürküten, siyasi partileri ajanlar yerleştirmek suretiyle kontrol altına alan 27 Mayıs; ülkenin sosyal dinamiklerini de alt üst etti. Bu ülkenin insanları on yıllarca en temel özgürlüklerden uzak kaldı. Toplumun
en makul ve masum talepleri bile vesayet sisteminin vehimleri nedeniyle ertelendi. İstila, irtica ve bölünme korkularıyla toplum adeta cendereye sokuldu. Toplumun arasına nifak tohumları bu dönemde girdi, kimlik ihtilafları bu dönemde başladı. Devlet sivil kalması gereken tüm alanları bu dönemde işgal etti. Neticede toplum; Menderes Dönemindeki tüm kazanımlarını 27 Mayıs’ta kaybederek; sosyal ve ekonomik anlamda rekabet içinde olduğu toplumların gerisinde kaldı, olgunlaşmada ve sağlıklı refleksler geliştirmede güçlük çekti. Türkiye ise uzun yıllar darbelerin, yolsuzlukların, iç çatışmaların, ekonomik daralmanın ve kronik yoksulluğun yaşandığı, demokrasiden uzak, istikrarsız bir coğrafyaya dönüştü. Yıllarca 27 Mayıs faciasının yarattığı travmaları aşmak, demokrasimizi normalleştirmek ve siyasetimizin taşıdığı anatomik bozuklukları ortadan kaldırmak için uğraştık. Sivil siyasete ve tam demokrasiye inanan insanlar olarak yıllarca Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan ve Başvekil Adnan Menderes’in darağacındaki fotoğrafları yüreğimize bir kıymık gibi saplandı ve her nefes alışımızda bizlere acı verdi. Onların yarım kalan hikayesini tamamlayamamış olmanın, hayallerini gerçeğe dönüştürememenin, milli iradeyi yeniden gerçek anlamda iktidara getirememenin sıkıntısını içimizde taşıdık. Bu nedenle Demokrasi Şehitlerimizin mezarlarına gittiğimizde kendi-
mizi mahcup ve yenik hissettik. Ancak bir gün “Recep Tayyip Erdoğan” adında bir millet adamı daha çıktı ve milletin yarım kalan hikayesine güçlü bir biçimde devam etti. Sayın Erdoğan; yeniden milli irade dedi, yeniden demokrasi ve özgürlük dedi, yeniden kalkınma ve zenginlik dedi ve milletin hakları için mücadele etti. Erdoğan ve arkadaşları Ak Parti eliyle 1960’ta açılan parantezi kapattı, sivil siyaseti ve toplumu güçlendirdi, siyaset kurumuna itibar kazandırdı. Tıpkı Menderes döneminde olduğu gibi eşitlikçi politikalarla tüm ötekileri kucakladı ve çok ciddi bir ekonomik kalkınma hamlesi başlattı. Erdoğan, Adnan Menderes’in hayallerini ve ideallerini düştüğü yerden kaldırarak gerçeğe dönüştürdü ve bu ülkenin demokratlarını Menderes’in manevi huzurunda yaşadığı mahcubiyetten kurtardı. Bundan böyle biz demokratlara düşen görev de; ülkemizin yeniden 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi karanlık dehlizlere girmemesi için sorumluluk bilinciyle hareket etmek, “milletin adamlarına” sahip çıkmak ve onları bizden almak isteyenlere fırsat vermemektir. Bu duygu ve düşüncelerle, Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarını hürmetle ve rahmetle anıyor; aradan yıllar geçtikten sonra bile hala ilk günkü aşkla onları sevmeye devam eden Demokrat kamuoyunu sevgi ve saygıyla selamlıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
31
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Büyükşehirlerle İlgili Yasal Düzenlemeler ve İleri Demokrasi Menderes TÜREL AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Ş
ehir, medeniyet iddiasında bulunan her toplumun dolayısıyla yönetimin ilgilenilmek zorunda olduğu bir alandır. Zaten “medeniyet” olarak tanımlayabildiğimiz düşünce sistemi, yaşama biçimi gibi hayatı doğrudan etkileyen her şey, kelime anlamı itibarıyla da “Medine”den yani “şehirli olmak” tan gelmektedir. Bunun içindir ki, şehir yalnızca evlerin, resmi binaların, cadde, sokak ve meydanların yan yana ya da al alta bir toplamı değildir. Burada bulunanlar da yalnızca korunmak,karınlarını doyurmak ve barınmak amacıyla bir araya gelmemişlerdir. Şehir, her türlü yapısıyla canlı bir organizma gibi, her parçanın birbirini etkilediği bir bütünlüktür.
32
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
B
Demokrasiden söz ediliyorsa, bu ancak değişik istek ve gereksinimleri olan insanların tanınması ve onlara hizmet götürülmesiyle sağlanabilir .
C Her şeyden önce yıllara hatta yüzyıllara dayanan bir tarihi vardır şehrin. Barındırdığı insanları etkileyen, onlara şehirli olma havasını veren bir kültürü vardır. Kimliği, dahası ruhu vardır. Eğer demokrasiden söz ediliyorsa, bu ancak değişik istek ve gereksinimleri olan insanların tanınması ve onlara hizmet götürülmesiyle sağlanabilir. Demokrasimizi geliştirecek olan da şehre ve şehrin yönetimine yani yerel yönetimlere yaklaşımımızdır. Biz, bu yaklaşımın “hizmet ve hizmet siyaseti” olduğunu, Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilmesinden itibaren gerçekleştirmeye başladıklarıyla çok iyi biliyoruz. Ak Parti ve liderinin siyaset anlayışı ve felsefesi yerel yönetimlerde elde edilen başarıdan ve bu başarıya gösterilen teveccühten doğmuştur. Bilindiği gibi, Ak Parti’nin devlet felsefe-
si, devletin milletin hizmetine amade olduğu bir yapı üzerine kuruludur. Ak Parti ve ideolojisi “önce insan” yani “insanı yücelt ki, devlet ve ülke yücelsin” “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” ilkelerini esas almaktadır. Ak Parti ve Başbakanımız hizmeti hiçbir zaman bir “lütuf ” olarak görmemiştir. Bunun bir hak olduğu daima vurgulanmıştır. Nüvesi bu temel anlayışla yerel yönetimde kendini gösteren vatandaşa doğrudan hizmet ilkesi, AK Parti’nin ülke düzeyindeki başarısında, dolayısıyla demokrasinin yerleşmesinde belirleyici rol oynamıştır. İnsana hizmet odaklı yerel yönetim anlayışı, AK Parti ile kurumsallaşarak 2004 yerel seçimleri ile birlikte ülke genelinde modern kentleşmenin öncüsü olmuştur. Bu süreçte yerel yönetimlerde oluşan yüksek beklenti ve seçimlerde sağlanan büyük başarı, 2004 ve 2005 yıllarında gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle desteklenerek, yerelleşme yönünde büyük bir ivme yaşanmasını sağlamıştır. Denilebilir ki, 2004 yılında Ak Parti, Genel Başkanımızın belediye tecrübesinin de sayesinde ilk kez ciddi bir yerel yönetim reformunu gerçekleştirmiştir. 2004 yılında hem belediyeler kanunu 1934’den sonra ilk kez kapsamlı bir şekilde revize edilmiş hem de İstanbul ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleri yetki alanı il sınırı olarak genişletilmiştir. Aslında bu reform hızlı kentleşme karşısında geç kalmış bir reformdur. Türkiye’de kent nüfusu 1980’de % 35 iken bugün % 80’e Yeni Büyükşehir Yasası ile de %90’a ulaşmıştır. Artık ekonominin merkezi şehirlerdir. Bu çağda şehirlerdeki yatırımlar ve hizmetlerin hızlı bir şekilde Ankara’dan bakanlıklar eliyle yönetilmesi hem zaman hem para israfıdır, verimsizdir. O halde yönetimin vatandaşa en yakın şekilde olması, onu dinlemesi, ona hesap vermesi zaruridir. 2004 yılındaki reform Avrupa Konseyi Yerel Özerklik Şartının gereğiy-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU di. Türkiye Avrupa Konseyi’ nin Yerel Özerklik Sözleşmesi’ne 1988 yılında imza koymuştur. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler için Avrupa çapında demokratik yerel yönetim ilkelerini ortaya koyan tek yasal doküman Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’dır. Türkiye’nin de imzası bulunan bu şartta Yerindenlikyerellik- (subsidiarity) özel bir öneme sahiptir. Hem Avrupa Birliği kurumları hem de Avrupa Konseyi’nin büyük önem atfettiği yerindenlik -yerellik- subsidiarity prensip olarak; hizmetin en yakın yönetim birimi tarafından verilmesi ilkesidir ve yerel yönetimlere daha çok yetki aktarılarak özerkliklerinin arttırılmasını öngörmektedir. Söz konusu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı 1992 yılında Büyük Millet Meclisimiz tarafından onaylanmış, 1993 yılında da yürürlüğe girmiştir. Ne var ki, kanun çıkarılması, reform yapılması için Ak Parti iktidarı beklenmiştir. Biz, insanımıza odaklanmış hizmet siyasetine inanarak, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da defalarca vurguladığı gibi, etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçilik yapmayacağız dedik. İnsanımıza hizmeti bir lütuf değil, bir zorunluluk bildik. Memleketimizin hangi yöresinden olursa olsun insanımıza efendi değil, hizmetkar olacağımıza söz verdik. Bu anlayış ve kararlılıkla hizmeti bir hak olarak gördük. Memleketimizin her köşesinin ve milletimizin her ferdinin hizmeti hak ettiğine inandık. Bu inançla hem insanımıza hizmet götürmeye gayret ettik hem de imzaladığımız uluslar arası anlaşmaların gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmeye azami özen gösterdik. Biz bu anlayışla hizmet edebilmek amacıyla yasal düzenlemeler yaparken, maalesef çoğu kez engellemelerle karşı karşıya kaldık. Son Büyükşehir Yasası için söylenen muhalif sözleri ve gösterilen tavırları hatırlayın. Daha önce karşılaştıklarımızdan hiçbir farkı yok. 2004 yılında çıkan 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nda İstanbul ve Kocaeli’nde belediye hizmetleri il mülki sınırlarına genişletilirken ve 2006 yılında Kalkınma Ajansları oluşturulurken de federalizm suçlamalarıyla karşılaştık. Bilindiği gibi, o zaman da muhalefet
kıyameti koparmış, Türkiye bölgelere bölünüyor demiştir. Daha sonra bütün iller “hani bizim kalkınma ajansımız” diye sıraya girmiştir.
B
Yerel yönetimlerden hareket ederek İleri demokrasiye ulaşma gayesi, dolayısıyla da Avrupa Konseyi Yerel Özerklik Şartı’ na uyum süreci, bu son büyükşehir kanunuyla devam etmektedir..
C Bizim amacımız her zaman olduğu gibi, hizmet siyaseti anlayışımız gereği yalnızca hizmeti daha verimli ve daha kaliteli hale getirmekti. Yine bilindiği gibi, nüfusun esas alındığı yeni düzenlemeye göre daha önce başarıyla hayata geçirilmiş İstanbul ve Kocaeli örneklerinde olduğu gibi, belediye hizmeti sınırları mülki idare sınırlarına genişletilmiş, nüfusu 750.000
üzeri her ilimiz büyükşehir yapılarak, insanımıza daha hızlı, kaliteli ve verimli hizmet sağlama imkanına kavuşturulmuştur. Korku ve vehimle hizmet üretilemez, dahası hizmetten hiç kimse yoksun bırakılamaz. Biz hiçbir zaman etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçilik yapmayacağız ve gücümüzün yettiği ölçüde de yaptırmayacağız. Yerel yönetimlerden hareket ederek İleri demokrasiye ulaşma gayesi, dolayısıyla da Avrupa Konseyi Yerel Özerklik Şartı’ na uyum süreci, bu son büyükşehir kanunuyla devam etmektedir. Bu kanunun temel amaçları gerekçesinde de belirtildiği gibi, Türkiye’de demokrasiyi gerek ülke gerekse yerel düzeyde güçlendirmek, belediye hizmetlerinde verimliliği arttırmak ve belediyelerin daha iyi hizmet götürmesini sağlamaktır. Son zamanlarda hemen hemen bütün dünyada siyaset, bizim çok önceden inandığımız gibi, hizmetle birlikte anılmaktadır. İdeolojik odaklı siyaset anlayışı hizmet odaklı siyaset anlayışının epeyce gerisinde kalmıştır. Bundan böyle şehirlerimiz mümkün olduğunca ideolojik kaygılardan arınmış hizmetlerin verilebildiği özgürlük alanları olmalıdır. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
33
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrasi Şehidimiz Adnan Menderes Mevlüt ÇAVUŞOĞLU AK Parti Genel Başkan Yardımcısı lkemizin oldukça sıkıntılı demokrasi tarihinin en önemli mücadelelerinden birisi Merhum Adnan Menderes’in liderliğini yaptığı Demokrat Parti (DP) döneminde verilmiş, o mücadele ruhu milletimizin benliğinde yerini almış ve bugün daha da kararlı bir şekilde sürdürülen demokrasi mücadelesinin mihenk taşını oluşturmuştur. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu ve eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilişlerinin 49. yıldönümü nedeniyle İstanbul Topkapı’daki Anıt Mezar’da düzenlenen törende konuşması Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının verdiği demokrasi mücadelesinin bizler ve halkımız tarafından nasıl anlaşıldığı bakımından oldukça açıklayıcıdır. Sayın Başbakanımızın ifadesi ile: “49 sene önce İmralı Adası’nda kurulan darağacında hayatı sona eren rahmetli Menderes, çok doğru, isabetli bir ifadeyle demokrasi şehi- cımlar önü alınmaz bir demokrasi ateşine dönüşmüştür. didir. Menderes ve arkadaşları bu ülkeye, bu millete yapÜlkemize, vatanımıza 10 yılı aşkın bir süre hizmet vermiş tıkları hizmetin bedeli olarak son nefeslerini vermişlerdir. ve “Demokrasi şehidi” olarak anılan Merhum Menderes döBizim inancımız Allah için, ülkesine, milletine hizmet neminin dünya gerçeklerini kavramış, demokrasinin önemini yolunda ölenleri, öldürülenleri şehit olarak kabul eder. özümsemiş, halkın içinden gelen ve halk için demokrasi söyMenderes’in, Zorlu’nun, Polatkan’ın şehadeti, onlar ve ai- lemini ilke edinmiş bir siyasetçi ve feraset sahibi bir Başbakan leleri için bir utanç değildir, büyük bir idi. gurur kaynağıdır. Halk oylamasında Demokrat Parti (DP) mensuplarının ortaya çıkan irade, bir kez daha darvermiş olduğu demokrasi mücadelesi Merhum Menderes beci, vesayetçi anlayışa gereken cevabı ülkemizin demokrasiye olan sıkıntılı döneminin dünya haykırmıştır.” yolculuğunda siyasetçilerin ve halkın gerçeklerini kavramış, Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluışığı olmuştur. Bugün Arap Baharı ile demokrasinin önemini şundan 1946 yılına kadar tek siyasi parti yönetimlerini ve rejimlerini sorgulayan özümsemiş, halkın olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika devleII. Dünya Savaşı sonrasında oluşan tine karşı Türkiye ve Türkiye demokrasiiçinden gelen ve halk yeni uluslararası konjonktürde tek parti si örnek gösteriliyor ise, bunda Merhum için demokrasi söylemini olarak yola daha fazla devam edemeyeMenderes’in vermiş olduğu demokrasi ilke edinmiş bir siyasetçi ceğini farkına varmıştır. Bu çerçevede, savaşının yeri ve önemi tartışılmaz bir ve feraset sahibi bir 1946 yılında CHP’nin Yedinci Büyük gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Başbakan idi. Kurultayı’nda Tek Parti rejimi sona erdiTek partili dönemden çok partili döneme rilmiş ve Demokrat Parti’nin kurulmaCelal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Kosında bir engel kalmamıştır. raltan ve Ali Adnan Menderes’in 11 HaSeçimlerde ciddi bir halk desteği ile ziran 1945’te dönemin tek partisi olan iktidar olmuş Adnan Menderes liderCHP Grup Meclisine Dörtlü Takrir olaliğindeki Demokrat Parti, milli iradeyi rak bilinen önergeyi sunması sadece basit bir parti içi muhatemsilen, halkın hak ve hürriyetinin savunuculuğunu üstlelefet olarak yorumlanmamalıdır. nen söylemlerinin merkezine demokrasiyi yerleştirmişlerTek partili dönemin sona yaklaştığına işaret eden bu südir. Yeter Artık, Söz Milletindir” sloganı ile Türk Milletinin gönlünde ve aklında yer etmiş Demokrat Parti siyasi kadrosu reç tarihsel serüvenin başlangıcı olarak kitaplarda, hafızalarda ülkemizin inişli-çıkışlı, çalkantılı demokrasi tarihinde sön- çok geçmeden yer alacaktır. Öyle ki, partiden ihraçlarının hemeyecek bir ateşin ilk kıvılcımları olmuşlardır. Bugün daha men ardından 7 Ocak 1946’da kurdukları Demokrat Parti’nin bir karalılıkla sürdürülen demokrasi mücadelesinde bu kıvıl- başına halkın çok kısa sürede benimsediği Adnan Menderes
Ü
B
C
34
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
getirilmiştir. Meşruiyetinin ve söylemlerinin merkezine demokrasiyi yerleştirmesi ve bunun devletin halka yakınlaşması vaadiyle birleşmesi Demokrat Parti’ye siyasal iktidarın yolunu açmıştır. Nitekim DP’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinde seçmenin yüzde 89,3’ü oy kullanmış, demokratlar oyların yüzde 53,3’ü ile Meclis’te 408 sandalye kazanırken CHP yüzde 39 oranla 69 sandalye kazanmıştır. Seçim kanununda gerçekleşen değişikliklerle seçimlerin “açık oy gizli tasnif” ilkesinden “gizli oy açık tasnif” ilkesine göre gerçekleşmiş olması, ilk kez tek dereceli sistemin uygulanması ve seçimlerin yönetimini ve denetimini bağımsız yargıya bırakarak Yüksek Seçim Kurulu’nun kurulması 14 Mayıs 1950 seçimlerinin 1876 seçimlerinden sonraki ilk demokratik seçim olarak tarihte yer almasını sağladığı gibi ülkemizin demokratikleşme sürecini de resmen başlatmıştır. Zira, DP programının umumi esaslar birinci maddesince de açıklandığı gibi: “Siyasi hayatımızın birbirine karşılıklı saygı gösteren partilerle idaresi lüzumuna inanan Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleşmesine ve umumi siyasetin demokratik bir görüş ve zihniyetle yürütülmesine hizmet maksadıyla kurulmuştur” (Demokrat Parti, 1949: 47). 1950’lerin ilk yarısının “beyaz devrim” olarak değerlendirilmesi halkın oylarıyla uzun yıllar ülkeyi kendi otoritesi ile yöneten CHP’nin, yerini seçimlerle DP’ye bırakmış olması ve
bu iktidar değişikliğinin tahmin edilenin aksine barışçıl bir şekilde gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. Demokrat Parti’nin siyasal iktidarda on yıla aşkın kalmasına aracı olan ve parti programının 19. maddesince de kesin bir dille dile getirilen hükümetin halkla yakınlaşması prensibi DP’nin liberal ve demokratik eğilimlere yönelmesini de hızlandırmıştır. Öyle ki, Menderes’in “Yeter! Söz milletindir!” haykırışı Demokrat Parti’nin milli iradenin temsilciliğine soyunduğunun en somut örneğini teşkil etmektedir. Bu kapsamda halkın iradesine paralel olarak hür ve özgür seçimlerden, basın ve ibadet özgürlüğüne, sendikalara toplu grev ve sözleşme hakkına kadar birçok alanda iyileştirme ve düzenleme yolunda önemli icraatlarda bulunmuştur. Merhum Adnan Menderes ve demokrasi şehidi arkadaşlarının demokrasi yolunda verdiği mücadele halkımızın ve demokrat siyasetçilerimizin gönlünde, ruhunda, hafızasında yerini almış ve bu mücadeleden de güç alarak ülkemizin bugün daha bir kararlılıkla sürdürülen demokrasi mücadelesinin en önemli referans kaynaklarından birisi olmuştur. KAYNAKÇA
Samet AĞAOĞLU, (1972) Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri, Bir Soru, Baha Matbaası, İst. Nuran YILDIZ, Demokrat Parti İktidarı (1950-1960) ve Basın. Dr. Pınar Kaya ÖZÇELİK, Demokrat Parti’nin Demokrasi Söylemi, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, ss. 65-3 ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
35
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
27 Mayıs: İkinci Cumhuriyet Prof. Dr. Mustafa ŞENTOP AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
27
Mayıs darbesinin, Türkiye’de askeri darbe ve müdahaleler sürecini başlatan darbelerden biri, ilki olarak anılması çok yetersiz bir değerlendirme olur. 27 Mayıs, Türkiye’de devletin ve cumhuriyetin yeniden kuruluşudur; İkinci Cumhuriyet’tir. İkinci Cumhuriyet kurulduktan (27 Mayıs Darbesinden) sonra yeni bir safhaya girmiş bulunuyoruz. Gerçi İkinci Cumhuriyet Birinci Cumhuriyetin devamı olmakla beraber, yeni bir rejim içerisinde toplum hayatımızda çok büyük değişiklikler olduktan sonra böyle bir safhaya girilmiştir. ... Bu Cumhuriyetin Birinci Cumhuriyetin bir devamı olduğunu inkar edecek kimse yoktur. Osmanlı İmparatorluğu da Selçuklu Devletinin bir devamıdır, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı İmparatorluğunun bir devamıdır. ... Türkiye Anayasası (1961 Anayasası) hakikatte 2’nci Cumhuriyetin Anayasasıdır...” Bu sözler Temsilciler Meclisinden geçen 1961 Anayasası metni üzerinde konuşan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi Ahmet Yıldız’a ait. MBK’nin 9 Mayıs 1961 Salı günkü Genel Kurul toplantısında, ilk tartışmalar anayasanın ismi üzerinde yapılmıştır. Cemal Gürsel’in açış konuşmasından sonra ilk söz alan Ahmet Yıldız, darbenin yapıldığı sırada kurmay binbaşıydı. Daha sonra, kurmay albay rütbesiyle ordudan ayrılıp Cumhuriyet Senatosu üyeliği yapmıştır. Ahmet Yıldız’ın sözleri, 27 Mayıs darbesinin Türkiye tarihindeki yerini anlamak bakımından büyük ehemmiyet taşımaktadır. 27 Mayıs darbesinin, Türkiye’de askeri darbe ve müdahaleler sürecini başlatan darbelerden biri ve ilki olarak anılması çok yetersiz bir değerlendirme olur. 27 Mayıs, Türkiye’de devletin ve cumhuriyetin yeniden kuruluşudur; İkinci Cumhuriyet’tir. Tarihimizdeki dönüm noktaları yerli yerine oturtulamadığı, tarihi kopma ve kırılmalar tespit edilemediği, sanki siyasi tarihimizde bir devamlılık varmış gibi düşünüldüğü için, yaşadığımız siyasi ve hukuki sorunları değerlendirirken hatalara düşmekteyiz. Bugün tartıştığımız birçok “resmi” bakış açısı, ilke, kurum ve kavram 27 Mayıs’ın ürünüdür. Hâlbuki çoğu insan İstiklal Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana bir siyasi gelenek, devlet anlayışı ve “resmi ideoloji” olduğunu zannetmektedir.
Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesi 27 Mayıs, İstiklal Savaşı sonrasında kurulan Cumhuriyeti, içeriğini değiştirerek, yeniden tanımlayıp inşa ederek tasfiye etmiştir. Bu bir geliştirme, bir bakış açısıyla “tekamül” ettirme değildir; tamamen yeniden tanımlama, yeniden içeriklendirmedir. Bu sebeple, 27 Mayıs darbesi sonrasında yeni dönem İkinci Cumhuriyet olarak isimlendirilmektedir. Birinci Cumhuriyet darbe ile bitirilmiş, İkinci Cumhuriyet başlatılmıştır. Birçok resmi metinde, darbeyi açıkça destekleyen ve hatta 36
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
içinde olan sivil akademisyenlerin kitaplarında “İkinci Cumhuriyet” ifadesi kullanılmaktadır. Anayasanın adının “İkinci Cumhuriyet Anayasası” olması dahi teklif edilmektedir. Ahmet Yıldız’ın sözleri esasen dönemin bütün darbeciler tarafından benimsenmektedir; itiraz sadece bu gerçeğin açıklanmasına, kayda geçirilmesine karşıdır. Zira İkinci Cumhuriyetin, ancak, Birinci Cumhuriyeti istismar ederek, ondan meşruiyet devşirerek inşa edilebileceği kanaati hâkimdir. Birinci Cumhuriyetin sona erdiği gerçeği ilan edilirse, İkinci Cumhuriyet meşruiyet krizi yaşayacaktır. Bu taktik sebeple, Ahmet Yıldız’ın dile getirdiği ama dönemin asker - sivil bütün darbecilerinin kabul ettiği bir gerçek sadece kayda geçirilmemiştir. İki cumhuriyet arasındaki farkı Ahmet Yıldız bir “rejim farkı” olarak ifade ediyor, hatta Selçuklu - Osmanlı, Osmanlı - Türkiye arasındaki tarihi devamlılık ve farklılık bağlamında bir benzetme yapıyor. Böylece iki cumhuriyet arasındaki farkın ne kadar derin bir fark olarak algılandığını ortaya koyuyor. Darbe dönemi hukuki düzenlemeleri, temel metin olan anayasa da bu derin farklılığı açıkça göstermektedir. 1924 Anayasasında cumhuriyetin nitelikleri maddesinde yer alan, (Madde 2: Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır) altı ilke 1961’de tamamen değiştirilmiştir (Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve ‘Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir). Mevcut anayasanın değiştirilmez maddeleri cumhuriyetin kuruluş felsefesine değil, 27 Mayıs 1960 darbesine dayanmaktadır; devlet ideolojisi yeniden inşa edilmiştir. Yani Türkiye’de 27 Mayıs sonrası devlet ideolojisi, Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi değildir.
Yeni Rejim: Vesayet 27 Mayıs sonrası yeni rejimi anlamak için 1950 - 60 arasındaki gelişmelere kısaca bakmak gerekir. Türkiye 1946’da çok partili hayata geçtiyse de, bu geçiş uluslararası şartların zorlamasıyla mecbur kalınan, “kerhen” yapılan bir geçiştir. Nitekim 1946 seçimleri, nasıl bir “çok partili hayat” arzu edil-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
diğini, değişimin göstermelik olduğunu ortaya koymaktadır. Ama bu göstermelik seçimler kimseyi ikna etmemiş, 1950’de gerçek bir seçim yapılmıştır. Serbest seçimde, ülkeyi yılarca yöneten bürokratik - siyasi elit mağlup olmuştur. Daha sonra yapılan seçimlerde de sonuç aynıdır. On yıllık tecrübe şunu göstermiştir; kendini devletin sahibi olarak gören ve çeyrek asırdır ülkeyi yöneten bir bürokratik - siyasi elitin ve onların ideolojisinin serbest seçimler yapıldığı sürece iktidara gelmesi mümkün değildir. Seçim kazanamayan bu ideolojiyi, fikriyatı nasıl iktidara getirmek mümkün olurdu? Bu sorunun pratik cevabı darbeydi. 27 Mayıs’ta bu yapılmıştır. Ancak, yaklaşık on beş sene önce uluslararası şartların icbarıyla çok partili, serbest seçimli bir demokratik hayata geçin Türkiye’nin yeniden tek partili bir sisteme dönmesi mümkün değildi. Yani birkaç senelik darbe döneminden sonra demokratik hayata geçmek zaruriydi. Yine seçimler olacak ve darbeyle iktidara taşınan bir siyasi ideoloji tekrar kaybedecekti. O zaman daha gelişmiş bir formüle ihtiyaç vardı. Seçim yoluyla iktidara gelemeyecek bir siyasi ideolojiyi seçim kazanmadan iktidara getirecek ve seçim kaybetse de iktidarda tutacak bir formül aranmalıydı. İşte bu formül anayasadır. 27 Mayıs sonrası dönemin, yani “İkinci Cumhuriyet”in yeni rejimi buydu: Seçimle iktidara gelemeyecek bir siyasi görüşü seçimsiz iktidarda tutmak.
Kuruluş felsefesinden kopuş Yeni rejim anayasada hem organik hem de fonksiyonel bir çerçeveye oturtuldu. Millete ait olduğu ilan edilen “egemenlik”in sadece milletin temsilcileri tarafından kullanılabileceği esasını benimseyen 1924 Anayasasındaki anlayış tasfiye edilmiş, yerine “Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.” denilmek suretiyle, seçimden değil, sadece anayasadan kaynaklanan bir egemenlik yetkisi kullanım alanı açılmıştır. Seçimden ve seçilmişlerin denetim alanından, dolayısıyla milletten yalıtılan askeri bürokrasi ve yüksek yargı meşruiyetini sadece anayasadan alan bir egemenlik yetkisi kullanmaya başlamıştır. 27 Mayıs’ın “rejimi”, yeni bir egemenlik ve meşruiyet anlayışı getirmiştir. Sahiplerinin İkinci Cumhuriyet olarak adlandırdığı bu rejimin sancıları bugün bile hissedilmektedir. 52. senesini idrak ettiğimiz 27 Mayıs 1960 darbesini sadece bir askeri müdahale olarak görmek yarım yüzyıllık siyasi tarihimizi anlamamak demektir. Birinci Cumhuriyetle İkinci Cumhuriyeti birbirinin devamı olarak kabul etmek, 27 Mayısçıların benimsetmeyi istediği bir fikirdi. Hâlbuki 27 Mayıs, İstiklal Savaşı’nın ve kuruluşun felsefesinden gerçek bir kopuştur. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
37
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK:
Adnan Menderes: Değişimin Mimarı g Merhum Adnan Menderes ile Türkiye’de neler değişmişti? g Merhum Adnan Menderes her şeyden önce bir zihniyet değişikliğinin timsali ve makamıdır. Ülkenin içinde bulunduğu tablodan rahatsız ve mutsuz olan milyonların sözcüsü ve hayali olmuştur. Bu manada yaşadıkları ve yaptıkları sessiz bir inkılap olarak da görülebilir ki demokrasinin gücü de burada ortaya çıkıyor. Adnan Menderes olgusu Türkiye’de bu değişimlerin bir nevi başlangıcı ve müjdesidir. Bugün Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz değişim ve dönüşümün kökleri o döneme dayanıyor desek yeridir.
milli gelirin adil ve yaygın bölüşümü ile de ilgili bir kaygıyı içerir. Şehrin merkezinde mutlu hayatlar sürerken varoşlarda yoksulluğu reddeden bu anlayış, herkesin en iyi şekilde imkan ve fırsatlardan yararlanmasını işmam eder. g DP (1946-1960) misyonu günümüzde hangi siyasi teşekkülde devam ediyor, nedenleri? g Kuşkusuz ki Ak Parti geçmişin bütün siyasi yapılanmalarının olumlu taraflarını bünyesinde “toparlamaya” çalışan bir parti. Hepsi olmamak kaydıyla o misyonun bütün olumlu yansımaları bugün Ak Parti kimliğinde rahatlıkla görülebilir.
Bakınız halkın istemediği bir şeyi halka rağmen kabul ettirmek ve sürdürülebilir hale getirmek hiç de mümkün görünmüyor. 1000 yıl süreceği iddia edilen süreçler bakıyorsunuz sahipleri ile birlikte bir anda tarihin tozlu raflarına itiliveriliyorlar. Bu, hakkın hakimiyeti ve adaletin tecellisidir. Adnan Menderes’in Türkiye’de gerçekleştirdiği ve her zaman gerçekleşebileceğine ilişkin izlenim ve umut aşıladığı en önemli değişim budur.
-1960 Darbesinin topluma ne gibi etkileri olmuştur? Siyasi hayatı nasıl etkilemiştir?
Demokrasinin kesintiye uğradığı aralıklarda ülkemiz hem sosyal açıdan hem de ekonomik açıdan maalesef medeniyet yarışından her seferinde bir kez daha geride kalmıştır. Bununla sınırlı kalmamış aynı zamanda ülkenin iç dinamiklerinde temel hak ve özgürlüklerin erozyonu gündeme gelmiştir. Pozitif enerji kaybı olmuş, hasar O dönemin değişim sürecini tarihten çok iyi takip etme imkânı çok kapsamlı olmuştur. Sadece 1960 darbesi ile sınırlı tutmamak var. Ben olayları tek tek sıralayarak bu konuda yorum yapmak is- lazım. Bakın bugün postmodern bir darbe olarak algılanan 28 Şubat temem. Ama hem sosyal hem ekonomik sürecinin etkileri, failleri, eylemleri ve sonuçalanda değişimin başlangıç noktası ve umut ları üzerine fiili bir yargılama ve vicdanlarda ışığının yanma dönemi olarak algılanması bir muhakeme devam ediyor. Bu sürecin bile Büyük adamlar gereken bir devirdir. Nitekim son seçimlerekonomiye vurduğu darbe milyar dolarlarla hedef ve vizyon kode Menderes, Özal ve Başbakanımızın foifade ediliyor. toğraflarının bir arada bastırılarak kamuoyu nusunda çıtayı yüksek Her darbe, insanlardaki özgüven ve istikmefkûresine sunulmuş olması bu açıdan batutarlar. Rahmetrar ruhunu ciddi bir şekilde zedeliyor. Gelikıldığında çok manidardır. nen noktada darbe olacağı beklentisi, siyali Menderes’in her g Merhum “her mahallede bir milsetçilerin ve idarecilerin inisiyatif almasını, mahallede milyoner yoner” derken neleri ifade etmek isteuzun vadeli plan ve programlar yapmasını umudu topyekün bir mişti? engeller. Demokrasinin kesintiye uğraması, kalkınmaya önemli bir g Muhtemelen sermaye birikiminin demokratik olmayan ilke ve uygulamaların işaret ve mesajdır. ayyuka çıkmasını ve menfaat şebekelerinin hem artış göstermesini hem de adil dağılınemalanmasını sonuçlandırır. Milli servetin mını düşünmüştür. Rahmetlinin bir özelliği bu tip kesintilerde karanlık odakların elinde de özel sektör dinamizmine inanması ve çarçur edilmesi ve darboğazların yaşanması ona değer vermesidir. İş ve aş üretildikçe tesadüf değildir. istihdam olanağının artması ülkenin kazanması demektir. Merhumun ifadesi kuşkusuz 1960 dâhil bütün darbelerin toplumda ülkenin refah düzeyinin yükseltilmesi amacına matuf bir politikayı açtığı yaralar ve her biri ayrı bir romana konu olabilecek dramatik işaret ediyor. Her mahallede bir milyoner olması o mahallede re- sahneler, toplumun vicdanına öyle vahim bir şekilde kazınıyor ki, fah düzeyinin geldiği yüksek düzeyi işaret ediyor ki bu tablo, ülkenin toplum belleği yıllarca bu etkilerin altında kaldığı için özgüven eroztopyekün gelişmesi, büyümesi ve çağ atlaması demektir. Rahmetli yonu yaşanıyor ve ülkenin önü kesiliyor, yüzler asılıyor, iç hesaplaşMenderes’in ufku kuşkusuz ki genişti. Vatan Caddesi’ni yaparken, malar toplumu kamplaşmalara doğru götürüyor. buraya uçak mı indireceksiniz diye soran zihniyet bugün köprülere Bu çerçevede darbelerle hesaplaşıyor olmamız, toplum vicdakarşı çıkıyor, otobanlara karşı çıkıyor, değişim ve dönüşüme karşı nında nerdeyse yüzyıldır kazına kazına derin yaralar açan badirelerin çıkıyor. peyderpey düzlüğe çevrilmesi anlamına geliyor. Yaralar sarılıyor ve Rahmetli Özal ihracatı 5 milyar doların üzerine çıkaracağız de- geleceğe özgüven içinde daha aydınlık pencerelerden bakma imkanı yince, insanlar, neyimiz var da bu kadar ihracat yapacağız diye dudak getiriliyor. büktüler. Ama bugün şükür ki 150 milyar doları aşmış durumdayız. g Yeni Anayasa çalışmalarını değerlendirir misiniz? Büyük adamlar hedef ve vizyon konusunda çıtayı yüksek tutarg Her vatandaşımız anayasanın dilinde ve ruhunda kendinden lar. Rahmetli Menderes’in her mahallede milyoner umudu topyebir şeyler bulabilmeyi umar, ister; bu onun en doğal hakkıdır. Daha kün bir kalkınmaya önemli bir işaret ve mesajdır. Bu aynı zamanda ileri demokrasinin koşulu temel yapısal değişimdir. Darbe anayasa-
B
C
38
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
larıyla yaşıyor olmak bu necip halk için o kadar üzücü bir durumdur ki bir an önce bu yüz kızartıcı, utanç verici halden kurtulmak lazım. Anayasanın değişmesi Almanya’yı birbirinden ayıran duvarın yıkılması kadar heyecan ve umut yaratacaktır. İktidarımız, usulet ve suhuletle, toplumun tümünü kucaklayıcı, üzerinde uzlaşma sağlanmış, ihtiyaç ve beklentilerimizi karşılamaya yönelik, modern çağın ritüellerine uygun bir anayasa yapma konusunda gayretlerini sonuna kadar gösteriyor. Muhalefetin de bu durumdan mustarip olduğunu ve değişim-dönüşüm sürecinde üzerine düşen vazifeleri hakkıyla yapacağı konusunda inancım tamdır. Hepimiz elele vererek, yeni ve modern Türkiye’ye yakışacak bir anayasa yapma konusunda beklenen istidadı göstermek zorundayız. Bu değişiklik gerçekleştiği takdirde, toplumda kardeşlik ve kaynaşmanın beklenen ideal seviyeye geleceği, sosyal ve ekonomik açıdan da gerçekleştirdiğimiz atakların daha iyi bir ivme kazanacağı muhakkaktır. Anayasalarla darbeler arasındaki kuvvetli bağa baktığımızda eğer bugün darbelerle hesaplaşıp onları toplum vicdanında mahkum edebiliyorsak, o anlayışın ürünü olan anayasanın da halkın istek ve iradesi doğrultusunda değiştirilmesi demir zorunluluktur. g Başkanlık sistemiyle ilgili düşünceleriniz nelerdir? g Bugün başkanlık sisteminin farklı versiyonlarının başarıyla uygulandığı bir çok ülke var. Kuşkusuz ki ABD bu yönetim biçiminde en deneyimli ve başarılı ülke. Bize gelince biz yüzyıllardan beri başkanlık sistemiyle eşdeğer sayılabilecek yönetim biçimlerini başarıyla uygulamış bir ülkeyiz. Bu konuda hem deneyimlerimiz var ve tarihsel birikimlerimiz böyle bir yapıyı içselleştirme konusunda gerekli zenginliğe sahiptir. Bu yapıya yabancılık çekmeyeceğimiz kadar, karar alma ve uygulamaya geçme konusunda yaratacağı pratik kolaylık açısından da değişim ve dönüşüme önemli bir destek sağlayacağını düşünüyorum. Bakınız bugün Türkiye’nin istikrarlı bir hükümet tarafından yönetiliyor olması ülkemizin dünya devler liginde hak ettiği noktaya gelmesine zemin ve imkan sağlamıştır. Başkanlık sisteminin bu anlamda istikrarlı bir yönetim biçimi geliştirmek için daha da mümkün olduğunu söyleyebiliriz. 1990’lı yılların başında ABD’de seçim yapılacaktı. Hatırlıyorum TV’de çok yaşlı bir Amerikan vatandaşına adaylardan kimi istediği sorulmuştu. Yaşlı kadın öyle bir cevap vermişti ki dillere destan: “evladım bu ülkede kurallar kişilerin inisiyatif ve tercihlerine göre değişemeyecek kadar kökleşmiş ve kurumsallaşmıştır. Bu nedenle ha o gelmiş ha bu gelmiş fark etmez!”..
uygulamaya sokmak, sonuçlarını izlemek, düzeltmek o kadar zor ki.
Toplumda Başkanlık sistemiyle ilgili bir sempatinin oluştuğu bilinen bir gerçektir. Bu sistemin detaylarıyla kitlelere anlatılması ve faydalarının somuta indirgenmesi durumunda benimseneceğine olan inancım tamdır.
Demem odur ki Başkanlık sisteminin yönetim anlayışımıza yapabileceği en büyük katkı istikrardır. Bu da en idari yapımızda çok ihtiyaç duyduğumuz özelliktir. g Açılım politikaları nasıl gidiyor sizce? Halka yeterince anlatılabiliyor mu? Bu konuda toplumda ne gibi düşünceler hakim, gözlemlerinizi paylaşır mısınız? g Bir kere bir kavram kargaşası var ona açıklık getirmek lazım. Bizim jargonumuzda açılım diye bir yaklaşım ve terim yoktur. Bunu adı “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesidir”
Türkiye’de 79 yılda 57 farklı hükümet iktidara gelirken, hükümetlere düşen ortalama ömür 16 ayı geçmiyor. Bir hükümetin kurulması, bakanların kurumlarıyla tanışmaları, ekiplerini kurup çalışmaya başlaması takdir edersiniz ki belli bir süre alıyor. İktidarın değişeceğine ilişkin hava oluşmaya başladıktan sonra da bir çözülme başlıyor. Yani 16 aylık sürenin nerdeyse 6 ayı geçiş dönemine ayrılıyor. Geriye kalan 10 aylık sürede karar almak, kanun çıkarmak,
Sıklıkla bölgeye gidiyorum. Malumunuz Batman milletvekiliyim. Açılım politikalarının sonuçlarını bizatihi takip eden ve yaşayan biriyim. Sayın Başbakanımız göreve geldiği günden bu yana bu konuyu bir kuyumcu hassasiyetiyle işlemekte ve çözüm üretme konusunda elinden gelen bütün çabayı göstermektedir. Kendisi halis muhlis yaklaştığı kadar, takımımızda yer alan bütün aktörler de bu davaya gönül vermiş durumdadırlar.
Ben bu ülkede kuralların ve kanunların kişisellikten arındırılarak hakkaniyete uygun şekilde uygulanacağı bir düzeyin yakalanması gerektiğini düşünüyorum.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
39
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Son dönemde başlattığımız atak, toplum tarafından çok ciddi şekilde sempatiyle benimsendiği gibi somut adımlar atarak meseleyi kökten çözme yoluna gitmemiz umutları tavan yapmış durumdadır. Takım arkadaşlarımla bölgenin ruh ve heyecanını ayakta tutmaya çalışıyoruz, her m2’de varız, her yere gidiyoruz, her taşın altına elimizi koyuyoruz. Bu basit ve sıradan bir gelişme mi? Hayır!! İğneyle kuyu kazar gibi attığımız bu adımlarla bölge sorunlarını kökten çözüme kavuşturmamız durumunda, terör diye bir şey kalmayacak ve ülke topyekün kalkınma hamlelerine daha iyi ağırlık verecek duruma gelecek. Herkes el ve gönül birliğiyle bu sürece gereken katkıyı vermeli.
- Rahmetli Başvekilimiz Adnan Menderes’in aziz hatırası’na ve Demokrasimizin gelişimine hizmet için yola çıkmış gönüllülere önerileriniz nelerdir? • Karanlık değil aydınlık çözümdür, sürekli aydınlatmaya etrafınıza ışık saçmaya bakın, • Kuşatıcı ve kucaklayıcı olun, • Referanslarınız adalet ve sevgi kaynaklı olsun, • Çağın modern tekniklerinden uzak durmayın, • Hesaplaşmak gerekir ama köklü kinler geliştirmemeye özen gösterin, • Donanımlı, birikimli ve bilgili insanlar daima istişare kuruŞunu da ilave edeyim; bu halk feraset sahibidir, kimin ne yaptımunu harekete geçirirler, istişareyi ve projelerin olgunlaşma ğını o kadar iyi biliyor ve o kadar iyi okuyor ki asla hataya, yanlışa yer süreci için makul bekleme ve gözleme süyok! Kardeşlik hukuku içinde 1000 yıldan berirelerini pas geçmeyin, dir sorunsuz ve problemsiz geldiğimiz bu nok• Yenilikçi olun, yenilikleri takip edin ve tada, aklı selimi hakim kılarak bundan sonra uygulamaya geçme konusunda tereddüt Aklı selimi da birlik ve beraberlik ruhu içerisinde her türlü etmeyin, hakim kılarak bundan sorunun üstesinden geleceğiz inşallah. • Sistemle uğraşıyorsanız alternatifleri sonra da birlik ve beg Dünya krizlerle boğuşurken ülkeiyi irdeleyin, mizin bu durumdan en az etkilenen ülkeraberlik ruhu içerisin• Zamanınızı efektif kullanın, birikimi lerden biri olduğu ifade ediliyor. Refahın de her türlü sorunun olanları göz ardı etmeyin toplumun tüm kesimlerince adil paylaşılüstesinden geleceğiz. • Sosyal paylaşımın gücünü göz ardı ması için daha ne gibi düzenlemeler yapıetmeyin, bu imkanları iyi kullanın, labilir? • Hayatta daima korkaklar ezilir, kendig Belirttiğiniz üzere küresel ekonomik krinizi ezdirmeyin. zin üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen g Son olarak paylaşmak ve eklehala birçok ülke krizin yarattığı tahribattan mek istediğiniz duygu ve düşüncelerikurtulamamıştır. Oysa Türkiye uyguladığımız doğru makroekonomik politikalar ve sağladığımız siyasi istikrar sayesinde krizden hız- nizi alabilir miyiz? g Kızılderili Reisi Seatle’ın Washington’daki Büyük Şef’e hitala çıkmıştır. Birçok gelişmiş ülke hala kriz öncesi gelir seviyelerini yakalayamamışken, biz milli gelirimizi kriz öncesi seviyenin yüzde ben yazdığı mektubun aslını buldum, okuyunca çok etkilendim. Bu 14,2 üzerine çıkardık. Benzer şekilde işsizlik oranını krizden bu yana dünya kimseye kalmaz. Biraz da bu cepheden bakmak lazım. Bakınız yaklaşık 5 puan düşürek bu serilerin tutulduğu 2005 yılından bu üzerine konuştuğumuz Rahmetli Adnan Menderes gibi nice büyük yana gözlemlenen en düşük seviyesine getirdik. zatlar hepsi toprağın altında. Mezarlar kendilerini vazgeçilmez saUyguladığımız doğru politikalar sayesinde refahı tabana yaya- nan insanlarla dolu. Bu çerçeveden bakıldığında hem kendimizi hem rak büyüdük. Bakın Türkiye 1990’lardan bu yana gelir dağılımında- de çevremizi koruma konusunda gereken hassasiyeti göstermek ki adaletsizliği düzelten iki OECD ülkesinden biridir. Uygulamakta zorundayız. Kardeşlik hukuku bu yüzden önem kazanıyor. Birlik ve olduğumuz bu politikalar sayesinde ülkemizde 2006 yılından beri beraberlik bu çerçevede kıymete biniyor. artık günde 1 doların altında kazanan bir kesim kalmamıştır. Günde Kızılderili Reis’in mektubu şöyle bitiyor: 2,15 doların altında kazanan kesim ise 2002 yılında toplam nüfusun “…Birkaç saat ya da birkaç kış sonra, bu dünyada bir zamanlar yüzde 3’ü iken bu oran 2011 yılında nüfusun binde 1’ine gerilemiş- yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ortir. Yine aynı dönemde kişi başı günlük 4,3 doların altında kazanan manda dolaşanların çocukları da kalmayacak, bir zamanlar sizinkiler nüfus toplam nüfusun yüzde 30,3’ü iken bu oran 2011 yılında yüz- gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. İnsande 2,8’e gerilemiştir. lar gelir ve gider, denizin dalgaları gibi.
B
C
Bu ilerlemeler oldukça olumludur; ancak bu konuda gidecek epey yolumuz var. Refahı tabana yayma konusunda özellikle istihdamı artırmaya yönelik reformlar büyük önem arz etmektedir. İş piyasasında esnekliği artırmaya, kayıtlı ekonomiye geçişi hızlandırmaya ve tabi iş yapma ortamını daha da iyileştirmeye yönelik gerekli reformaları hızla uygulamaya koymaya devam edeceğiz. g Halkın içinden gelen, Batıyı da iyi bilen bir siyasetçisiniz. Ne dersiniz 2023 hedeflerini de göz önünde bulundurarak Büyük Türkiye’ye doğru mu gidiyoruz? g Hem de emin adımlarla.. Ayak sesimizi duymayan kalmadı. Üstadın deyimini kullansam bir çok şeyi açıklamaya yeterli: Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes, ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es!..
40
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Beyaz adam Annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. “Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak...” Rahmetli Menderes’ten Allah razı olsun, yıllardır süren ve bundan sonra da sürmeye devam edecek olan değişim ve dönüşümün mimarıdır, ilklerin başlangıç noktasıdır. Tabiatı itibarıyla munis, uyumlu ve yapıcı bir karaktere sahip olup bu kişiliğini toplumun bütün katmanlarına yayarak birlik ve beraberlik ruhunu canlı tutmayı başarmıştır. Bu ülkede yaşayan çok kişinin hayır gönlünü fethetmiş hayır duasını kazanmıştır. Yeri cennet olsun, dualarımız her daim kendisiyle..
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Adnan Menderes: Yeter! Söz Milletindir
M
CEVDET YILMAZ
Kalkınma Bakanı erhum Adnan Menderes II. Dünya Savaşı sonrası soğuk savaşın sürdüğü bir ortamda “Yeni Türkiye”nin kalkınmasını farklı bir perspektifle değerlendiren, müstesna bir siyasetçiydi. Dönemin hâkim düşünce paradigması olan “Devletçilik” ilkesi yanına “özel sektörü” de ekleyen bir devlet adamıydı. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının sadece “sanayi” sektörüyle değil, aynı zamanda benim de çok önemsediğim, tarımda yapısal dönüşümün sağlanması ve iyi tarımsal uygulamalar sayesinde gerçekleşebileceğini gören, bunları hayata geçiren ve izleyen bir politikacıydı. II. Dünya Savaşının sebep olduğu yoksullukla ancak gıda sektöründe yapılacak yatırımlarla mücadele edilebileceğini gören Merhum Menderes kalkınmanın ilk basamağında tarım sektörüne yer vermiş, bu sayede kırsal kesimlerde yaşayan ahali rahat nefes alabilmiş ve siyasal yapıya entegre olmuştur. Rahmetli Menderes’in devlete en büyük katkısı; çevrenin merkeze gelmesini sağlayan bir politikacı olmasıydı. Merhum Menderes, sadece kalkınmanın nicel büyüsüne inanan bir insan değildi. İktisadi alandaki gelişmenin sosyal alandaki gelişmeyle eşanlı sağlanamadığı takdirde kalkınmanın gerçekleşmiş olmayacağını bilmekteydi. Diğer bir ifadeyle, sadece gelir artışının istenilen mutluluğu sağlayamayacağını gören ve kalkınmanın beşeri boyutunu ihmal etmeyen nadir politikacılardan biriydi. Bu nedenledir ki Rahmetli Menderes geniş kesimlerin meselelerine inebilmiş ve onların desteğini alabilmiştir. Merhum sadece ekonomik yapının dönüşümü ile ilgili cesur kararları alan birisi olarak değil, aynı zamanda siyasetin sivilleşmesini, demokrasinin yerleşmesini ve vesayetçi anlayışın çözülmesini; ekonomik, sosyal ve toplumsal yapıdaki gelişimin demokrasi ile mümkün olacağını gören ve “Yeter! Söz Milletindir!” diyen büyük bir politikacıydı. Benim için önemli bir özelliği de kalkınmanın sadece bir bölge ile olamayacağını ve diğer bölgelerin de kalkınma sürecine aktif katılması gerektiğini söyleyen, bu yönde politika üreten bir perspektife sahip oluşuydu. Döneminde ekonomimizi yıllık ortalama %7 civarında büyüterek halkımıza rahat bir nefes aldıran Merhum Menderes, halktan kopuk darbeci zihniyetlerin kurbanı olmuş ve demokrasi tarihimizin büyük bir utancını teşkil eden haksız yargılanmalara ve sonuçta hazin bir ölüme muhatap olmuştur. Milletimizin gönlünde müstesna ve unutulmaz bir yer edinen Adnan Menderes’i bugün de ekonomik kalkınmamız, sosyal adaletimiz ve demokratik standartlarımız adına saygı ve minnetle anıyoruz.
B
Siyasetin sivilleşmesini, demokrasinin yerleşmesini ve vesayetçi anlayışın çözülmesini; ekonomik, sosyal ve toplumsal yapıdaki gelişimin demokrasi ile mümkün olacağını gören ve “Yeter! Söz Milletindir!” diyen büyük bir politikacıydı.
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
41
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Yeni Türkiye D
ünyada ve Türkiye’de çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Geleceğin dünyası ve Türkiyesi bambaşka olacak. Bu değişim sadece bilim ve teknolojide, bilgisayarda, elektronikte, biyokimyada değil; ekonomide, sosyal hayatın her kesiminde, kültürde ve en önemlisi zihinlerde ortaya çıkacak. 21. Yüzyılın yeni Türkiye’sinin yeniden yapılanması için her konuda fikir geliştirmeyi kendimize görev kabul ederek Kasım 1994’te “YENİ TÜRKİYE DERGİSİ” ile yayın hayatımıza başladık. İki aylık bilimsel ve akademik bir dergi olan Yeni Türkiye’yi özel sayılar halinde yedi yıla yakın bir zamandır aksatmadan yayınladık. Yeni Türkiye’nin 40 sayısında, 3.704 makaleden meydana gelen 29.800 sayfalık (ortalama 745 sayfa) bir külliyata ulaştık. www.yeniturkiye.com
42
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Diyor ki:
“İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, milli vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder.”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
43
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Bir Şehit: Adnan Menderes Hasan Celâl GÜZEL
Zerafet Timsali Menderes
Milli Eğitim Eski Bakanı
Efendim, Merhum Menderes’in şehadeti esnasında ben 16 yaşındaydım ve Malatya Lisesi 2. sınıf öğrencisiydim. Rahmetli babam da DP’nin eski mahallî yöneticileri arasındaydı ve bu yüzden başına gelmedik kalmamıştı. CHP’li arkadaşlarımız bizi okulda, ‘kuyruk’ ya da ‘gerici’ diye çağırırlardı. O tarihte DP’lilere, yani milletin büyük çoğunluğuna ‘gerici’ derlerdi (Bugün de ‘irticacı’ diyorlar). 1960’lı yılların başında, radyo ve basından meydana gelen medya, kelimenin tam mânasıyla bir ‘felâket’ti. 27 Mayıs cuntası olan ‘Millî Birlik Komitesi’ne uşaklık yaparlar; her gün manşet manşet kan ve kin kusar, iftiralar atarlardı. Bir gün, kıyma makinalanndaki gençlerden, bir gün Celâl Bayar’a hediye edilen Afgan tazısından, bir başka gün Başbakanlıktaki ‘tahsisat-ı mestûre’ (örtülü ödenek) kasasından çıkan naylon kadın donundan söz ederler ve darbecilere köpek gibi yaltaklanırlardı... Kulaklarımda hâlâ Ankara Radyosu’nda akşam saatleMazlum ve Vakur Bir Şehit rinde yayınlanan ‘Yassıada Duruşmaları’nda ‘Alçak Adalet Efendim, kindar ve obsesif bir kişiliğim veya ‘hurufîler’ Divanı’ Başkan Salim Başol’un tüylerimi diken diken eden o gibi rakamlarla ilgili takıntılarım yok. 27 Mayıs döneminde cehennemi sesi yankılanıyor: ‘Sanıklar getirildiler, elleri bağlı olanları unutabilir ve olayı objektif bir tarihçi gibi de değerolmayarak yerlerine alındılar...’ Daha sonra, o dünyalar gülendirebilirim. Lâkin 27 Mayıs bitmedi ki; hâlen devam edizeli, zarif Başbakanımın, beni kahreden titreyen sesi ile ‘Reis yor... Beyefendi Hazretleri’ deyişleri... Radyoyu kucaklayarak ‘Ne27 Mayıs 1960’da, Cumhuriyet tarihimizin en elîm, en haden Başbakanım, neden bu heriflere bu zin ve millete, devlete en fazla zarar veşekilde hitap ediyorsunuz?!...’ diye isyan ren olayı cereyan etti. 14 Mayıs 1950 seettiğimde, benim gibi O’nu çok seven çimleriyle iktidara gelen ve 1954 ile 1957 rahmetli babam, ‘Oğlum, O bir beyefenO, ipe götürüseçimlerinde de halkın oyuyla iktidarım didir. Hiç bu adamlar karşısında zerafelürken de aslâ asaledevam ettiren DP, -CHP ile dirsek tematini, nezaketini bozar mı?...’ demişti. tinden ve zerafetinden sı içindeki- askerî bir cuntanın yaptığı Seneler sonra, O’na, duruşmaya çıvazgeçmedi. Dudakdarbe ile devrildi. Milletin sevgilisi olan karılmadan önce işkence edildiğini ve Başbakan Adnan Menderes ile en değerlarında sevdiklerinin, yüksek dozda uyuşturucu yapıldığını li iki bakan arkadaşı, Türk hukukunun milletinin, devletinin öğrenmiştim... yüzkarası, cunta emrindeki sözümona ismi, kalbinde Allah O, ipe götürülürken de aslâ asabir mahkeme tarafından (Yassıada Mahletinden ve zerafetinden vazgeçmedi. sevgisi ve imanıyla kemesi) idama mahkûm edilerek alçakça Dudaklarında sevdiklerinin, milletinin, aramızdan ayrıldı. şehit edildiler. devletinin ismi, kalbinde Allah sevgiÜstelik bu câni darbeciler hiç utanıp si ve imanıyla aramızdan ayrıldı. Şehit sıkılmadan 27 Mayıs’ı bir de bayram ilân edildiği sırada göğsü işkence izi sigara ettiler; adını da ırzına geçtikleri anayayanıklarıyla doluydu. Milletimizle, devsanın ve yok ettikleri hürriyetin şuuraltı letimizle elbette haklı olarak övünürüz. suçluluk kompleksiyle ‘Anayasa ve HürLâkin bu ‘canavarların’ da içimizden çıktığını unutmamamız riyet Bayramı’ koydular. Bu mazlum, boynu bükük, çilekeş lâzımdır. halkımızın gönlünün kırık olduğu 27 Mayıs utancını yıllarMilletin Hizmetinde Menderes ca bayram diye zorla kutlattılar. Başta Demirel olmak üzere, DP’nin mirasından faydalanarak iktidar sahibi olanlar, 27 Efendim, Adnan Menderes, sevabıyla, günahıyla, hizmetMayıs’ı bayram olarak kutlayıp bayram mesajları yayınladılar leri ve hatâlarıyla artık tarih oldu. Bu millet ‘O’nu çok sevdi... ve bu rezalete son verilmesi için parmaklarını dahi oynatma- Hattâ ölümünden sonra onu evliyâlık mertebesinde görenler dılar. vardı. Çocuklarının adını ‘Adnan’ ve ‘Menderes’ koydular. Sevgili okuyucular, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden bu yana tam 49 uzun yıl geçti. Ne yazık ki bundan yarım asır önce, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve 14 Mayıs 1950’de inşaa edilen demokrasi, O’nun adı anılarak yıkıldı. Öyle ki, Cumhuriyet kanunlarının numaraları dahi değiştirilerek yeniden ‘l’den başlatıldı. Demirel bir gün bana kahırlı bir tavırla, ‘Bizim Cumhuriyetimiz Kanunuî’nin saltanat müddeti kadar bile devam edemedi’ demişti. Gerçekten de 27 Mayıs, Cumhuriyet nâmına ‘Cumhuriyet’ ve ‘Demokrasi’nin katledildiği tarihtir.
B
C
44
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Yaşarken O’nu sevmeyen CHP yanlıları da, ölümünden sonra sevdiler veya en azından yapılan haksızlıklara üzüldüler. Bugün, hâlâ darbecilere hak veren ve O’nu küçültmeye çalışan bir avuç jakoben militarist dışında, hiç kimse ‘27 Mayıs Cehennemi’nde olan biteni hoş görmemektedir. Merhum Menderes’in Türk Milleti’ne ve Türkiye’ye sayılamayacak kadar çok hizmetleri vardır. O, Millî Şeflik diktası dönemini kapatmış, yepyeni bir hizmet çığırı açmıştır. Tek parti dikta rejiminin halkı hor gören yönetimi yerine, halka değer veren ve halkın ayağına giden bir hizmet anlayışını benimsetmiştir. O’nun döneminde Türkiye dışa açılmış, aktif bir dış politika uygulanmaya başlamış, ekonomik büyüme katlanarak gerçekleşmiştir. Her hizmet bir yana, ezanın kelamullah aslına uygun şekilde okutulması dahi, Merhum Menderes’in okunan her ezanda rûhunun şâd olmasını sağladığına inanıyorum.
‘Yüzük Sattıran Asalet’ Efendim, Genç Gelişim Dergisi’nin Şubat 2008’de yayınlanan 36. sayısındaki bir anekdotu aynen aktarıyorum: “1952’de Menderes’in isteği ile bir kanun çıkarılıp 600 yıl devleti idare etmiş olan Osmanlı Hanedanı’na mensup hanımların sürgün hayatı sona erdirilir. Sultan Abdülhamid Han’ m zevcesi Müşfika Hâtûn Sultan ile kızı Ayşe Sultan Osmanoğlu, Boğaz’da kiralanan bir daireye yerleşirler. Günlerden bir gün zilleri çalınır ve içeriye meçhûl bir misafir girer. Ayşe Sultan misafiri içeri alır. Müşfika Sultan ise kuşluk namazını kılmış, seccadesinin üzerindedir. Ayşe Sultan misafire şaşırarak sorar: - Siz Başvekil Adnan Menderes değil misiniz? - Evet, bendenizim efendim. - Özür dilerim, teşrif edeceğinizi keşke önceden haber verseydiniz. - Zararı yok efendim, Valide hazretlerinin elini öpmeye, hayır duâsını almaya ve bir ihtiyacı olup olmadığını sormaya geldim. Ayşe Sultan, annesine döner ve Menderes elini öpünce misafiri takdim eder: - Anneciğim, bu bey Türkiye Sadrazamı. Hayır duânızı almaya ve bir ihtiyacınızın olup olmadığını sormaya gelmiş. - Pek mütehassis oldum. Duâlarımız sizinle. Bir mühendis beyefendi hem evini verdi, hem de her ay 10 lira harçlık veriyor. Menderes özel telefonunu bırakıp ayrılır... ***
Yıl 1959. Menderes ve Türk heyetini Kıbrıs Antlaşması için İngiltere’ye götüren uçak, Londra yakınlarında düşer. Birkaç bakan vefât eder. Menderes kurtulur. Büyük bir karşılama ile yurda döndüğü akşam bir ara hanımı sorar: - Beyefendi, acaba uçak düşerken, yani ölüme giderken ne düşündünüz? - Çok iyi hatırlıyorum. Uçak düşerken şunu düşündüm: ‘Ben ölürsem, acaba Berrin Hanım, Abdülhamid Han yadigârlarının ev kirası ve harçlıklarını mühendise ödemeye devam eder mi?’ *** 27 Mayıs İhtilâli’nden sonra, kurulan bir mahkeme ile Başbakan Adnan Menderes, 17 Eylül 1961’de idam edilir. Birkaç gün sonra Sultan Hanımların ev sahibi olan mühendis, Menderes’in hanımından para istemek için kapıya gelir. Fakat zor duruma düşen Menderes ailesi parayı ödeyemez; borç da bulamaz. İşte o zaman Berrin Hanım kıymetli nişan yüzüğünü oğlu Mutlu ile sattırır ve kira ödenir. Çileli eş Berrin Hanım’m, bundan 2 yıl kadar sonra kapısı çalınır. Gelen tanımadıkları biridir; kendini tanıtır: - Efendim, ben Adapazarı’nda kuyumcuyum. Dün biri bana bir yüzük getirdi. Baktım içinde Adnan Menderes yazılı, hemen yüzüğü aldım ve sizden çalınmış olabileceğini düşünerek getirdim, buyurun efendim... Berrin Hanım, yüzüğün çalınmadığını söyler ve teşekkür ederek kabul etmek istemez. Fakat ısrar karşısında kabul etmek zorunda kalır.” *** Bugünlerde ölüm yıldönümünde andığımız rahmetli Üstâd (Necip Fâzıl), o meş’um yıllarda Merhum Menderes için ‘O Zeybek’ isimli mersiyesini yazmıştı. Üstâd, satır aralarında sanki bugünkü darbelere de isyan ediyor: ‘Ne güne dek böyle gider bu devran? Zeybeğim, bir sel ol, bir çığ ol, davran!’ Çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın güleryüzlü Sevgili Başbakanı Menderes’i minnet ve rahmetle yâd ediyorum. Seni şehit eden alçakların şimdi esâmisi bile okunmuyor; lâkin sen adını Türk tarihine hizmet ve sevgiyle yazdırdın. Rahat uyu benim tonton başbakanım... Kalp krizi geçirdiğini öğrendiğimiz değerli büyüğümüz Hasan Celal Güzel Beyefendi’ye Cenab-ı Allah’tan acil Şifalar diliyoruz. (Adnan Menderes Demokrasi Platformu)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
45
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli Anlatıyor... Hayatın Farkına Vardığım Yer: Manisa
mokrat Parti diye bağırdım. Tam bu sırada enseme bir tokat geldiğini hissettim. Enseme tokadı vuran kişi bir bekçiydi. Hayatı fark etmem okul vasıtasıyla oldu. Manisa’da Gazi Ağlaya ağlaya eve koştum. Evdekiler de oylarını Demokrat İlkokulu’nu bitirdim. Sonra ortaokula başladım. O dönemde Parti’ye vereceklerdi ama bunu kimseye söylemiyorlardı. Ben Manisa’da tek bir tane ortaokul vardı. Bu yüzden çok kalaeve gelip durumu anlatınca evdekiler sokakta böyle şey söybalıktı. Öğrencilerin maddi durumu da çok iyi değildi. Harp lenir mi sersem, başımızı belaya sokacaksın, dediler. Türkiye, yılları sonrası olduğu için insanlar zaten zor geçiniyordu. İn14 Mayıs 1950 seçimlerine böyle bir korku ortamında girisanların çocuklarını okula gönderecek yordu. imkânları yoktu. 14 Mayıs 1950 seçimlerini DemokOrtaokula başladığımda Manisa’ya rat Parti ezici bir çoğunlukla kazanınca Demokrat Parti 1949 yılında CHP iktidarının başbakanı bizim evde bir bayram havası yaşandı. iktidarından önce CHP Şemsettin Günaltay tarafından lise açıldıBuna rağmen sevincimizi dışarıda belli ğını duydum. 0 zamana kadar Manisa’da halkın üzerinde bir etmedik. Dış mekânlarda biz oyumuzu lise yoktu. Lise açılınca Uşak’tan, korku psikolojisi oluşDemokrat Parti’ye verdik demediler. Eşme’den, Salihli’den, Alaşehir’den öğÇünkü mahalle baskısı vardı. Bir sonraturmuştu. Demokrenciler Manisa’ya lise eğitimine gelmeye ki 1954 seçimlerinde ise mahallemizderat Parti’den önceki başladılar. Bir tren bütün bu öğrencileri ki yaşayan herkes DP’li olmuştu. Adnan dönemde dini eğitim Manisa’ya taşırdı. Bu trenin adı Talebe Menderes Manisa’ya geldiğinde onun Treni9ydi. Sabahın erken saatlerinde açıktan yapılamıyorkonuşmasını dinlemek için meydanlara öğrencileri ilçelerden toplayarak saat du.. koştuğumuzu hatırlıyorum. Menderes, 9.00’daki derse yetiştirirdi. Yani o dömeydanlarda her zaman coşkulu karşınemde taşımalı eğitim tren ile yapılmaklanırdı. taydı. Tren bozulduğu zaman bazen 3 İsmet İnönü de Manisa’ya geldiğinsaat bazen 5 saat rötar yapardı. Tabii ki de onu da merak ettiğim için konuşçocuklar yollarda perişan olurdu. masını dinlemeye gittim. 1959 yılında Manisa’da lise kuruldu ama liseye öğretmenlik yapacak İnönü’nün Manisa’ya gelişini hatırlıyorum. Tek başına inemeüniversite mezunu öğretmen yoktu. Üniversiteden mezun di trenden, koluna iki kişi girdi, ancak öyle inebildi. 1950’li öğretmen olarak okulumuzda kimya hocası olan Kübra Fınyıllardan önce hükümetin bir beyaz treni vardı. Bu tren ile dıkoğlu, İngilizce öğretmeni Şükran Çetin (üniversiteyi sonManisa’ya geldi. İsmet Paşa bazı görüşmelerini bu trende yapradan bitirenlerden) Hanımefendiler vardı. Bir de psikoloji mıştır. O görüşmeler de Beyaz Tren görüşmesi olarak adlanbölümünden mezun olmuş bir hocamız vardı. Bu hocalarımız dırılmıştır. Demokrat Parti iktidara geldiği zaman o treni kulne kadar öğretmenlik formasyonuna sahipti, bilmiyorum. lanmadı. Menderes, yurtiçi gezilerinde normal vatandaş gibi Okulumuzun diğer öğretmenleri tarifeli trene binerdi. dışarıdan toplama öğretmenlerdi. Osman Bölükbaşı da gelMesela fizik hocamız diş hekimi diğinde onu dinlemeye gittim. Vehbi Kutengin, matematik hoOsman Bölükbaşı’nı dinlemeye camız ilkokul öğretmeni Hüsnü herkes giderdi. Buna rağmen Ergun idi. Öğretmen ihtiyacı geseçim zamanı kimse kendisine çici tedbirlerle karşılanmaya çaoy vermezdi. Konuşmalarında lışılıyordu. Eğitimin bu problemi çok kalabalık toplamasının segünümüze kadar çözülemedi. bebi konuşurken stand-up yapar Bu öğretmenlerin çoğunluğu gibi konuşması idi. Bölükbaşı, CHP fikriyatına yakındı. Bunlar mitingde konuşma yaparken Manisa’nın elit insanlarıydı. Bu elit elindeki evrakları sallar, şöyle insanlar için Demokrat Parti’ye yolsuzluk yaptılar böyle yolsuzyakın durmak bir zül idi. Yani Cumhuriyetin eğitim imkânı luk oldu diye anlatırdı. Bölükbaşı, halka beni dinlemeye çok bulmuş insanları için CHP devletin partisiydi. Bundan dolayı geliyorsunuz ama bana oy vermiyorsunuz derdi. “HarmanıCHP’nin desteklenmesi lazımdı. nız bol ama deneniz yok” diyerek sitem ederdi. Bu arada 14 Mayıs 1950 seçimleriyle ilgili bir anımı zikMenderes’in Manisa Mitingi retmek isterim: Seçimlere bir hafta kala sokakta oynuyordum. İlkokul dördüncü sınıfa gidiyordum. Daha henüz ilkokuldan Başbakan Adnan Menderes 1957 yılında Manisa’ya geldi. mezun olamamıştım. Seçimler yapılacağı için siyasi bir ortam O zaman memlekette bir takım olaylar yaşanıyordu. Bu olaymevcuttu. Ben de bu havaya kapılarak sokakta Yaşasın De- ların yaşandığı dönemde Menderes, Manisa’ya geldi. Ben de
B
C
46
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Devlet Bakanı Başbakan Eski Yardımcısı Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli
onu görmek istiyordum. Miting alanında var olan bir ağaca çıktım. Nasıl olduysa ağaçtayken dengemi kaybettim ve aşağı düştüm. Ağaçtan düşerken elbiselerim yırtıldı. Evdekilerin bana bir şey söylemesinden çok çekindim. Sonra evdekiler bana bir şey demez ki diye düşündüm, çünkü ben evdeki işlerde çalışırdım onlar da bana bu yaptığım işlere karşılık para yazarlardı. Bu kazandığım paralar ile elbise, defter, kitap alırız diye bana alacak yazarlardı. Her zaman benim alacağım biraz daha fazla olurdu. Dolayısıyla yeni elbisenin parasını kazanmıştım. Zaten eve gittiğimde bana kızmadılar. Elbise gitmişti ama efsane başbakan Menderes’i görmüştüm. Demokrat Parti iktidara gelmeden önce biz Kur’an-ı Kerim’i evde var olan guguklu saatimizin içinde saklardık. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra dini eğitim-öğretim rahatladı. Demokrat Parti iktidarından önce CHP halkın üzerinde bir korku psikolojisi oluşturmuştu. Demokrat Parti’den önceki dönemde dini eğitim açıktan yapılamıyordu. Bu arada 27 Mayıs 1960 darbesinin yapıldığı gün ile ilgili birkaç hatıramı anlatmak isterim. 27 Mayıs’da Maarif Koleji’nde yatılı olarak kalan öğrenciler sabah kahvaltısı yapacaktı. Fakat sabah kahvaltısı için yurtta ekmek yoktu. Ben de ekmek almak için sabah sokağa fırladım. Askerler ihtilal oldu, sokağa çıkma yasağı var dediler. Ben de kolejde görevli olduğumu, yatılı öğrencilerin kahvaltı yapabilmesi için ekmeğe ihtiyacımız olduğunu söyledim. Bana izin verdiler, ben de fırına gidip eskiden kalmış ekmekleri sırtlayıp okulun yurduna
geldim. Çünkü fırınlar darbe olduğu için yeni ekmek yapmak üzere çalışmadılar. Okulun önünde ve sokaklarda tanklar var. O zaman dur ihtarına uymadı diye bir babayla çocuğunu vurdular. Bu adam Ersan Kafeterya’nın sahibiydi. Bizim koleje de yakın oturuyordu. İhtilalden sonra zannedersem Ekim ayıydı. Gençler asfalta Hürriyet dedik cop yedik, ihtilal dedik b.k yedik diye yazmışlar. Askerler o yazıyı kireçli su ile siliyorlardı. Darbeye sempati duyanlar bile bir müddet geçtikten sonra askeri yönetimden bıkmışlardı. O dönemde garnizon komutanı ODTÜ öğrencilerini gösteriye çağırırdı. Ben de öğrenci konseyindeydim. Bir çağırdılar gitmedik, iki çağırdılar gitmedik, üç çağırdılar gitmedik, dördüncüsünde Paşa ODTÜ’ye geldi. Otomatik silahlı askerlerle birlikte geldiler. Herkesi sıraya dizdiler. Eski öğrenci konseyinin görevine son verildi. Yeni konsey şu isimlerden oluşacak denildi. Bunlar oldu ama ODTÜ’de eğitime ara verilmedi. Fakat o günden sonra ODTÜ gösterilere katılmaya başladı. Askerlerin atadığı öğrenci konseyi başarısız bir yönetim sergiledi ve adı gösterilerle özdeşleştirildi. Oysa bize yakın öğrenciler bizim öncelikli işimiz eğitim diyorlardı. Bir an önce okulu bitirip hayata atılmak bizim öğrenci arkadaşlarımızın öncelikleri arasındaydı. Paşa, o dönemde bizim oluşturduğumuz konseye “düşükler”, “kuyruk” falan diyordu. Fakat kendi oluşturdukları öğrenci konseyi bir varlık gösteremedi. Çünkü bu arkadaşlarımız o zaman silik tiplerdi.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
47
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Şevket Kazan: Aydın Bey Müstesna Bir İnsandı Bendeniz 1973 yılında parlamentoya girdim. Siyasi haya- dönemini de Milli Görüşün çerçevesi içine alırdı. O nedenle tım o tarihten sonra başladı. O tarihte hem Ecevit’le kurmuş biz Aydın Menderes’le bütün bu halet-i ruhiye içerisinde kısa olduğumuz CHP-MSP hükümetinde hem de daha sonra ku- zamanda tatlı bir havaya girdik ve Refah Partisi’nin amblemi altında seçime girerseniz çok iyi olur rulan Milliyetçi Cephe hükümetlerinde dedik, ondan sonra kendilerinin de aday birinde Adalet Bakanı, diğerinde de Çalışlistesi vermelerini istedik. Önce esaslarda ma Bakanı olarak görev aldım. Yani siyasi mutabık olduğumuzu gördük. O zaman hayatın içindeydik. Refah Partisi yükselme dönemindeydi. Tabi o tarihte de Adalet Partisi bünyeKendisine de böyle bir teklifte bulununca sinde Aydın Menderes de vardı. Ama onlar tabiatıyla memnun oldu. Ondan sonraki pek fazla kürsüye itibarda bulunmazlardı. süreçte daha ziyade Gürcan ve Metin geliTabi bizim özellikle 1991 seçimlerinde; yorlar onunla beraber konuşuyoruz, onun yani 12 Eylül’den sonraki 1991 seçimlegerekli gördüğü dikkate alınmasını isterinde, mutlaka bir hamle yapmamız gerediği hususları böyle böyle onunla beraber kiyordu. 1987 seçimlerinde Refah Partisi devam edip giderken, teferruatı onlarla olarak maalesef pek başarılı olamamıştık. Adalet Eski Bakanı Şevket Kazan konuşuyorduk. 1983’teki seçimlere zaten sokmamışlardı, Devam edip giderken en sonunda taAnavatan Partisi ve diğer askerlerin iki parmam diyip ittifak yapma hususunda prensip anlaşmasına tisi Calp’in Sunalp’in partisi denilen partiler girmişti. Tabi vaktiyle o sırada Demokrat Parti diye bir kuru- vardık, tabi bu arada Hocamızla da görüşmeler oldu. Çünkü luş yeniden siyaset sahnesine çıktı ve bu kuruluşta Aydın tatmin olması için meseleyi biz fevkalade ciddi olarak götürMenderes’in ismi sıkça geçmeye başladı. 1991’den 1995’e düğümüzü görmesi için Erbakan Hocamızla da görüşmesi kadar meclise 62 milletvekili olarak ittifakla girdik. Hem ıs- gerekiyordu. Bu görüşmeleri de sağladık, en sonunda listelelahatçı Demokrat Parti, hem de Milliyetçi Hareket Partisi ile rin tanzimine sıra geldi. Tabi kendileri belli illerde aday ismi beraber girdik. Sonuçta onlar ayrıldılar. Biz 40 kişi olarak kal- vereceklerdi. Nitekim o isimleri verdiler, onların sıralarını dık, yoğun bir muhalefet takip ettik. Ve öyle ki özellikle Mec- da belirttiler. Sadece ve sadece Sakarya’da sorun çıktı. Sakarlis TV’nin yayına başlamasından sonra artık meclisin ekran- ya’daki isim bizim daha önceden tanıdığımız bir isimdi. Bu ları millete açıldı, millet parlamentodaki partileri daha yakın arkadaş, her ne kadar kişi olarak iyi bir arkadaş ise de takım görmeye başladı, izlemeye başladı. Öbür türlü kapalı bir kutu çalışması açısından huzursuzluğa sebebiyet verecek bir yapıya sahipti. Ben Adapazarlı’yım, benim doğum yerim Adapazarı, gibiydi meclis. oradaki faaliyetleri de takip ettiğim için bunu hissediyordum. Yerel seçimlerde o başarının üstüne bir başarı daha ekŞimdi onun listebaşı olmasını istiyordu, en kritik günü o kolendi. 1994 yerel seçimlerinde o sergilediğimiz performansnuda münakaşa ettiğimiz zaman yaptık. Bak sen bu arkadaşı la büyükşehirleri biz aldık. 1995’e yaklaştığımız sırada dedik şöyle biliyorsun böyle biliyorsun ama bu arkadaş bize sıkıntı ki 1991’deki ittifaka benzer bir ittifak. Bir takım katılımlar verir huzursuzluk verir. Koyalım listeye koyalım ama şu sıraolacak. Bir takım kişilerin partimize katılması söz konusu ya koyalım dedik. Bayağı bir rahatsız gün geçirdik yani, kopaolduğu günlerde. Yani bir ittifak havası verecek bir şey daha bilirdi o gün ama Allah’a şükür kopmadı. deneyelim dedik bir araştırma içerisine girdik, işte o araştırÇünkü gerek bizim gayretimiz, samimiyetimiz gerekse ma günlerinde bizim Gürcan Dağdaş’la bir görüşmemiz oldu, bu bilgilerle kendisi, herhalde araştırmalar yaptı, sonunda kulakları çınlasın. Tabi Gürcan Dağdaş’la görüşürken yanınbizim teklifimize evet dedi. Ve böylece kendisini de İstanbul da gene Gürcan gibi Aydın Bey’e son derece bağlı Metin Işık listesinin başına getirdik koyduk biliyorsunuz. Bu şekilde can kardeşimiz vardı. Biz önce, görüşmelerimizi onlarla başlattık. düşmanlığımız seçimde büyük bir zafere dönüştü, yani 155 Yani Aydın Beyle daha henüz yüz yüze gelmemiştik. milletvekili çıkarmak suretiyle Türkiye’de 1. Parti olduk. Bu Onlarla başlattık ve sonunda öyle bir noktaya geldik ki büyük bir başarıydı. Erbakan Hoca’ya bu seçimin arkasından orada Aydın Bey’le görüşmemiz zarureti hâsıl oldu ve Kuğulu tabi hükümet kurma çalışmalarında birinci derecede kenPark’ın ilerisinde bir kahvaltı ettikleri yer varmış kendilerinin, disine görev düşüyordu en fazla milletvekili çıkarmış parti o kahvaltı ettikleri yere sabah kahvaltısına çağırdılar. Kendiolarak. Ve gerçekten Demirel ilk görevi Erbakan Hoca’ya verleriyle de ilk defa o gün karşı karşıya konuşmaya başladık. di. Gerek Anavatan Partisi’yle temaslarımızda gerek Doğru Kendisi fevkalade edepli fevkalade vukuflu çok muhterem bir Yol Partisi’yle temaslarımızda maalesef beklediğimiz sonucu insandı ve görüşülmesi konuşulması çok rahat bir insandı. Bir alamadık. O temaslar sırasında tabi Aydın Bey de kendisine de tabi Erbakan Hocamız Demokrat Partiyi her zaman için düşen bir takım hizmetler yapma gayreti içerisinde oldu. Yani Milli Görüş Hareketi’nin adeta Elifba’sı gibi kabul ederdi. O tarafların yumuşaması, ikna edilmesi konusunda özel görüşnedenle başlangıç ne zaman dendiği zaman, 1969 seçimlemelerde müdahil oldu ondan sonra ama kuramadık. Şimdi riyle parlamentoya girmiş. Ama o tarihi değil, Menderes’in bizler Hükümeti kuramayınca Anayol hükümeti kuruldu. Za48
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ten 25 Aralık seçimlerinin 1 gün sonrasında gazete manşetleri, özellikle rantiyeci gazetelerin manşetleri “Millet Anayol dedi” diye baştan etki altına almaya çalışmıştı. Dolayısıyla biz başaramadık, görev Mesut Yılmaz’a verildi. Mesut Yılmaz sonunda Tansu Çiller’le bildiğimiz gibi Anayol hükümetini kurdu. Anayol hükümetinin güven oylamasında müthiş bir konuşma yaptı Aydın Bey. Yani bütçe konuşması, o bütçe konuşmasını bazı bölümleriyle ben anmışımdır ve tarihe kaydetmişimdir. Çünkü çok müthiş bir konuşmaydı ve Aydın Menderes’e o günkü konuşma sadece nazar değmesine vesile olmuş gibi, çünkü beğenmeyen yoktu. Beğenmeyen yoktu. Tabi biz de bundan fevkalade memnunduk. Hocamıza güzel bir destek geldi. Biz yıllardan beri Hocamızın yanında ona destek vermekle beraber Aydın Menderes’in Adnan Menderes’ten gelen bir havası var, yani bir rüzgarı vardı ve bu gelecek için bizim oylarımızı daha da arttırmaya vesile olacaktı, tek başımıza iktidara gitmemize yol açacaktı, tabi bu da sevindirici bir taraftı. Şimdi hükümet güvenoyu almıştı ama bugün bizim şimdiki Genel Başkanımız Mustafa Kamalak hükümetin güvenoyu almadığını daha doğrusu bu güvenoyunun sağlıklı olmadığını ifade etti grupta, onun üzerine Anayasa Mahkemesine bu güvenoyunun usule aykırı olduğu şeklinde bir müracaatımız olmuştu. O ayrı, o ayrı giderken bir yolda, öbür yandan Hocamız ve 155 arkadaş ile bir araya gelmişiz, bir takım çalışması yapabilmek için mutlaka 2 veya 3 gün bir eğitimden geçmemiz lazım geldiği düşüncesiyle daha önceki yıllarda olduğu gibi Antalya’da 3 günlük bir kamp çalışması programlandı. Ve bu kamp çalışmasını gerçekleştirmek üzere zannediyorum bir Cuma sabahı Ankara’dan yola çıktık. Tabii herkes arabasıyla yola çıktı. Biz Afyon’a vardığımız zaman İkbal Tesislerinde bir de baktık ki Aydın Beyler Gürcan’la, Metin Işık’la oturmuşlar kahvaltı ediyorlar. Daha başkaları da var etrafında. Biz de oturduk. Biz de kahvaltı ettik. Hatta masaları birleştirelim de dedik, ki daha samimi bir hava olsun. Ancak olmadı. Ondan sonra kalktık biz, onlardan sonra gelmemize rağmen. Kahvaltımızı yaptık. “Masalarınızdan kalkıyor musunuz, beraber çıkıyor muyuz?” dedik, “Efendim biz arkadan çıkarız” dediler. Öyle diyince biz önden çıktık. Sandıklı’yı, Burdur’u geçtik. Tam Bucak’a yaklaşırken bir telefon geldi. Araba kaza geçirdi, Aydın Bey şu anda ağır durumda, hastaneye kaldırıldı dediler. Böyle olunca biz geriye döndük. Isparta’ya geldik. Gerçekten daha tam teşhisi koymamışlar bir bel fıtığı konusu var diyorlar ama yine de fazla bir şey söylemiyorlar. Tabi ben o sırada hemen Ankara’ya telefon ettim, zaten benden önce de telefon edilmiş. Bir helikopter gelsin, bu hastanede olmaz, bu helikoptere nakledelim kendisini ve ondan sonra da Ankara’ya gitsin dedik. Biz oradan tekrar Antalya’ya döndük. Ama Ankara’da bazı milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirdik. Orada Antalya’da eğitimi yaptık ama o eğitimi tam istediğimiz kıvamda bir eğitim olarak yapamadık. Çünkü gerçekten Hoca da çok üzüntülüydü, ben de çok üzüntülüydüm. Ama biz yine de o vazifeyi yaptık. Pazartesi günü biz ilk uçakla Ankara’ya geldik. Arabayla gitmiştik ama biz arkadaşlardan ayrıldık, uçakla Ankara’ya geldik. Tabii Ankarada hastaneye
gittiğimiz zaman bize açıkça belinde rahatsızlık var, inşallah tedavisi mümkün olur dediler. Aylarca iyi olacak, iyi olacak, iyi olacak diye bekledik, elbette kendine geldi. Biraz moral kazandıktan sonra, psikolojik yapısını değiştirmek, müspete doğru yönlendirmek için bir takım tedaviler de uygulandı. Bunları söylemek istemiyorum ama o günkü bir olay olduğu için nakletmenin de faydası var. Hanımı Aydın Bey’in başına gelen bu olayda adeta bir suikast var, bilinçli olmuş bir olay gözüyle baktı olaya. Özellikle Antalya’ya giderken arabayı kullanan şoför İstanbul’daki seçim çalışmaları sırasında onun şoförlüğünü yapmış. Dolayısıyla bundan mütevellit bir takım ifadeler kullandı, hoş olmayan ifadeler. Ve Refah Partisi ile bu birliktelik elbette onu nedense hoşnut etmemiş, bu olayda gerçekleşince, normal karşılıyorum, halet-i ruhiyesi ne kadar sağlam olursa olsun bir insanın bu gibi durumlar karşısında ah şöyle olmasaydı ah böyle olmasaydı gibi bir takım fereyanlar içinde olabilir. Yani o tarihlerde sıcak bir ilgi yoktu Ümran Hanım’dan bize. Zaten bizim de bütün çabamız onun bir an önce iyileşmesi, ayağa kalkmasıydı, çünkü o bizim bir ümidimiz olmuştu, ancak bütün uğraşmalara rağmen maalesef bu mümkün olamadı. Ondan sonra tekerlekli sandalye, evinde asansör konuları söz konusu oldu, bütün bunların gerçekleşmesi konusunda Erbakan Hoca üzerine düşen bütün vazifeleri yaptı. Amerika’dan getirilmesi gereken şeyler vardı, onların getirilmesine öncülük yaptı. Bunların hepsini yaptı ama ayağa kalkıp tekrar mecliste aktif bir çalışma yapma konumuna çok geç geldi. Mecliste de bir takım düzenlemeler yapıldı, onun tekerlekli sandalye ile meclise rahat girip çıkması için. Ama dediğim gibi nazar değdi. O bütçe konuşması sanki ona nazar değdirdi gibi bir hissiyat var içimde. Yoksa hitabeti müthişti, inancı müthişti, değerlendirmeleri fevkalade oturaklıydı. Öyle günlük sataşmalar içerisine hiç girmezdi, hep geniş perspektifle meselelere bakar, değerlendirmeleri ona göre yapardı. Aydın Bey benim gönlümde hep müstesna bir insan, müstesna bir kardeş olarak kalmıştır. Keşke devam etseydi, keşke beraber çok daha başarılı işler yapsaydık, keşke önümüz kesilmeseydi. Hep düşüncelerim bu olmuştur. Tabii vefat haberini aldığım zaman da çok üzüldüm. Yalnız bu arada şunu da söylemek istiyorum. Ben kendilerini daha sonraki yıllarda da çeşitli hususlarda Erbakan Hocamızın verdiği talimat üzerine Meclis Konutlarında, biliyorsunuz o büyük binalarda otururdu, iki üç defa ziyaret etmişimdir. Erbakan Hocamızın hem selamlarını götürmüşümdür, şifa, sağlık dileklerini götürmüşümdür hem de kendisine iletilmesi lazım gelen konuları iletmişimdir. Verdiği cevapları da alıp Hocama nakletmişimdir. Böyle bir arabuluculuk vazifemiz de olmuştur, yani arabuluculuk vazifemiz devam etmiştir anlayacağınız. Ondan sonra tabii birkaç defa gene Hocamızın isteği üzerine ziyaret düşüncemiz oldu olmasına ama daha fazla rahatsız etmeyelim düşüncesiyle onları yapamadık. Ama gönlümüzde çok derin yer bırakan, iz bırakan bir kardeşimizdi, kardeşimizdir. Şehit Babasının yanına defnedildi. Cenab-ı Allah kendisini sonsuz rahmetine nail kılsın.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
49
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Anayasa; Meçhule Bir Yolculuk mu? Özetle; 1876 tarihli Kanuni Esasi Osmanlı İmparatorluğunu çöküşten kurtarmak amacı ile kabul edilmiş, ancak kabul MHP Genel Başkan Yardımcısı edilmesinden kısa bir süre sonra İmparatorluğun dramatik bir şekilde çökmesinin ardından bu çöküşün nedenleri arasında Anayasa; nasıl yapılmalı? gösterilmiştir. Anayasa; nasıl olmalı? 1856 Paris Antlaşması ile ıslahat ve azınlıklara muhtariyet Ya da meçhule bir yolculuk mu? adı altında Osmanlı’ya dayatılanlar, kurulan tuzaklar ve 1876 Anayasa, hukuki statüleri, vatandaşın hak ve hürriyetleriKanuni Esasi Osmanlı millet bütünlüğünün bozulmasına seni, yasama, yürütme ve yargı organları arasında görev ve yetki bep olmuştur. Bu anlaşmada Osmanlıyı Avrupa devleti olarak paylaşımını belirleyen temel kanundur. kabul eden ve toprak bütünlüğünü koruyacağını taahhüt eden Anayasa, bu sebeple her toplumun kendine has değerlerini İngiltere, Fransa ve İtalya 1920 yılına kadar geçen 44 yıl içinde ve birikimlerini de dikkate alarak bugünün sorunlarına çözüm başkent İstanbul ve Anadolu’nun büyük bir kısmı dâhil olmak getirir ve geleceği aydınlatır. üzere Osmanlı topraklarını işgal etmiş, ayrıca, Osmanlıya karşı Anayasa hiçbir şart altında bilinmezliklere kapı açmamalı, isyanları teşvik ve tahrik etmişlerdir. meçhule giden yolculuğun aracı olmamalıdır. Yeni anayasa yapımında İmparatorluğun çöküş sebepleri Bu yazıda, Türkiye’de yaşanan son gelişmeler karşısında, ve Kanuni Esasinin buna katkısı dikkatle değerlendirilmelianayasa nasıl yapılmalı, anayasa nasıl oldir. Osmanlı millet bütünlüğünü bozan malı sorularına, MHP’nin verdiği cevap unsurların bize ödettirdiği bedel bir ile ortaya çıkan durum okuyucuya sunuimparatorluğun çöküşüdür. Daha ağır Son günlerde lacaktır. bir bedel ödememek için Türk Milleti etnik temele dayalı Türkiye’nin anayasa geçmişi bütünlüğünün bozulmasına fırsat verilanayasa tartışması yamemelidir. Osmanlı dönemindeki Anayasal süpan herkes bu gerçeği Aksi halde Osmanlı topraklarından ve reci de dikkate alırsak, Türkiye 137 yılnüfuzu altındaki coğrafyadan 62 devlet hesaba katmalıdır. dır anayasa tartışmaktadır. çıkaran güç, Türkiye Cumhuriyetinden de Bu sebeple MHP, yeni Bu süre içinde; 1876 Osmanlı Kanuni mevcut etnisite sayısı kadar devletçik peyEsasisi, bazı ülkelerin ıslahat adı altında anayasada Türk Milleti dahlayabilir. bir takım telkinleri dikkate alınarak İmbütünlüğünün bozulSon günlerde etnik temele dayalı paratorluğu kurtarmak amacı ile kabul masına karşıdır. anayasa tartışması yapan herkes bu geredilmiş, fakat İmparatorluğu çökerten çeği hesaba katmalıdır. Bu sebeple MHP, sebepler arasında yer almış, yeni anayasada Türk Milleti bütünlüğü1921 Anayasası İmparatorluğun çöknün bozulmasına karşıdır. mesi üzerine verilen Kurtuluş Mücade1921 Anayasası ile Osmanlı İmparalesi sonunda kurulan Türkiye Devletinin torluğunun çöküş sebep ve sonuçları deilk Anayasası olmuş, ğerlendirilmiş, mandacılık ve himayecilik ret edilmiş, milli ve 1924 Anayasası Türkiye Devletinin siyasi yapısını Cumhubağımsız bir devlet kurulmuştur. Bu amaçla düveli muazzamariyet olarak şekillendirmiş, ya karşı Kurtuluş Savaşı veren milli irade önce Meclisi’ni, sonra 1961 Anayasası ilk ihtilal anayasası, 1982 Anayasası ise Devletini kurma kudreti göstermiştir. ikinci ihtilal anayasası olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun külleri arasından milli ve 137 yılda yapılan bu anayasalar ile ağır bedeller ödenmiştir. bağımsız bir devlet yaratan Milli iradenin bu kudretini herSonuç: Türkiye’nin yaşadığı bu süreç bir anayasa mezarkes hesaba katmalıdır. lığını andırsa da, ödenen bedeller ve edinilen tecrübeler bize Türk Milleti 1921 Anayasasına ulaşabilmenin bedelini Kurdünyanın belki en iyi değil ama en zengin anayasa hukuku mituluş Savaşı ile ödemiştir. Niçin Kurtuluş Savaşı yapılmıştır sorasçısı olduğumuz gerçeğini hatırlatmaktadır. rusuna verilecek cevap, anayasa yapımında, tarihten alınacak Anayasa yapımında yol haritası en hayati dersi anlatır. Şayet tarihin tekerrür etmesini istemiyorsak bilimsel veriMHP, Yeni Anayasanın yeni bir çöküşe sebep olmaması lerin öncülüğünde, tarihin bize verdiği dersten yararlanmamız ve milletimizi yeni bir kurtuluş savaşına mecbur ve mahkûm ve insanlığın geliştirdiği evrensel değerlerden faydalanmamız etmemesi için Türkiye Devletinin kuruluş felsefesinden gerekmektedir. uzaklaşılmasına karşıdır. Milliyetçi Hareket Partisi anayasanın nasıl yapılması gerek1924 Anayasası ile çok hukuklu monarşik imparatorluk tiği sorusuna bu bakış açısı ile cevap aramıştır. düzeninden, tek hukuklu milli ve üniter devlet düzenine, kaFaruk Bal
B
C
50
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
yıtsız şartsız millet hâkimiyetine, tebaadan din, dil, ırk, mezhep farkı gözetilmeksizin eşit vatandaşlığa, cumhuriyet sistemine geçilmiştir. Hiç kimse yeni anayasayı gerekçe göstererek, meseleyi özünden saptırıp cumhuriyetin temel nitelikleri ile hesaplaşmaya kalkışmamalıdır. MHP, yeni anayasada Cumhuriyetin temel niteliklerinin yer almasından yanadır. Yine unutulmamalıdır ki, 1961 Anayasası 1960 ihtilalinin, 1982 Anayasası ise 1980 ihtilalinin ürünüdür. Her iki anayasa da millet iradesine karşı askeri dayatma sonucunda yapılmış ve askeri muhtıralar dönemini açmıştır. 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 ile 4 Nisan 2007 askeri muhtıraları ile demokrasi kesintiye uğratılmıştır. Darbe ve muhtıra heveslileri 1960 darbesine rağmen milli iradenin Demokrat Parti’nin varisi olarak gördüğü Adalet Partisini ve 1980 darbesinden sonra da Kenan Evren’in Turgut Sunalp’in partisine açık destek vermesine rağmen Süleyman Demirel’in müsteşarı Turgut Özal’ın Anavatan Partisini iktidara getirdiğini hesaba katmalıdır. 1960 İhtilalinin bedelini milletimiz, Adnan Menderes’ini, Fatin Rüştü Zorlu’sunu, Hasan Polatkan’ını şehit vererek Yassıada zindanlarında, 1980 ihtilalinin bedelini ise idam sehpalarında, Mamak ve diğer zindanlarda binlerce gencinin hayatını
söndürerek ödemiştir. Hiç kimse yeni darbe ve muhtıralara özenmemelidir. MHP, yeni anayasanın milli irade ile yapılmasından ve darbe ve muhtıralara kapalı olmasından yanadır.
Anayasa Yapım Usulü Nasıl Olmalı? MHP, 2007 yılında alevlenen anayasa tartışmaları yaşandığı günlerde Mecliste bir Uzlaşma Komisyonu kurulmasını teklif etmiştir. Böyle bir komisyonda siyasi partilerin uzlaşacakları konuları demokratik bir sözleşmeye bağlayarak kamuoyuna ilan etmelerini, uzlaşılamayan konularda ise her siyasi partinin kendi fikrini savunmasını ve 2011 yılında yapılacak seçimden sonra oluşacak Meclisin yeni bir anayasa veya Anayasa’da köklü değişiklikleri yapmasını savunmuştur. MHP’nin bu teklifini, maalesef İktidar Partisi ve Ana Muhalefet Partisi değerlendirmemiştir. AKP yaratmakta olduğu kendi devlet düzeninin anayasasını yapma dayatmasında bulunmuş, CHP ise her teklife karşı çıkmıştır. Böylece, 23. Dönem Meclis çalışmaları yeni anayasa yapımı açısından heder edilmiştir. 24. Dönemde, Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in çalışması ile Meclis’te Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulmuştur. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
51
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Uzlaşma Komisyonu ilk aşamada; 19 Ekim 2011 tarihinden itibaren veri toplama ve halkın anayasa yapımına katılımını sağlamak üzere mektup, faks, elektronik ileti kanallarından gelen 62000 adet öneriyi değerlendirmiştir. Altı ay boyunca önerilerini sözlü olarak iletmek isteyen kişi ve kuruluşlar ile yüz yüze görüşmüştür. TOBB çatısı altında sivil toplum örgütlerinin üst kuruluşlarının da katkısı ile büyük illerde ortalama 1000 vatandaşın iştirak ettiği 13 toplantı düzenlemiş, bu toplantıya katılanlar 7-8 kişilik masalarda yeni anayasayı tartışmış, konuşulanların tamamı kayıt altına alınmıştır. Komisyon, bu çalışmaları ile 137 yıllık anayasa yapımı ve tartışmaları sürecinde ilk defa toplumun hissiyatını ve beklentileri ortaya koyan çok değerli bilgilere ve verilere ulaşmıştır. Uzlaşma Komisyonu ikinci aşamada; 17 Mayıs 2012 tarihinden itibaren anayasa yazım sürecine geçmiş, siyasi partiler tekliflerinin tamamını Uzlaşma Komisyonuna sunmuş ve teklif edilen 150 maddeyi müzakere etmiştir. Madde müzakerelerinde tam veya kısmi mutabakatlar temin edilmiştir. Bazı partilerin günlük siyasi gelişmelere göre koydukları çekinceler kaldırılabilir ise mutabakat sayısı daha da artabilecektir. Komisyonun anayasa yapımı için bilgi ve veri toplama çalışmasının yanı sıra 4 siyasi partiyi bir buçuk yıl aynı masada aynı hedef etrafında tutabilmesi ve 4 siyasi partinin anayasa konusundaki tüm tekliflerini birbiri ile müzakere edebilmesi 137 yıllık anayasa tarihimizde bir ilktir. Komisyon doğru yoldadır ve doğru işler yapmaktadır. Komisyonun elde ettiği bu sonuçlar önemlidir ve ciddi bir emeğin ürünüdür. Bu emekler ve elde edilen sonuçlar 23. dönem de olduğu gibi heder edilmemelidir. Milletin yeni anayasa hayali hayal kırıklığına dönüşmemelidir. Millet, yeni anayasa ancak bir darbe veya muhtıra ile yapılabilir karamsarlığına düşürülmemelidir. MHP halis niyetle yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde uzlaşma anlayışını zorlayarak 21. Yüzyıl değerleri ile barışık ve Türk Milletine yakışan bir anayasa yapımına katkıda bulunmaya devam edecektir. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun önündeki engeller. Komisyonun önünde mutabakatın sağlanmasını engelleyen iki önemli sebep bulunmaktadır. Bunlardan birincisi AKP’nin Başkanlık Sistemi teklifi ve etnik taleplerin kayıt altına alınması çabası, diğeri ise terörist başı ile müzakere sürecidir.
AKP’nin Başkanlık Sistemi ve BDP’nin etnik talep dayatmaları AKP Türk Başkanlık sistemi adı altında başkanlık sistemi ile ilgisi bulunmayan, demokratik değerler ile örtüşmeyen bir dayatma ile 137 yıldır uygulanan parlamenter sistemi ortadan kaldırmaya çalışmakta, adeta siyasi kültür ihtilaline teşebbüs etmektedir. Komisyonda yer alan MHP, CHP ve BDP parlamenter sisteme dayalı bir anayasa önermektedir. AKP hükümet sistemi olarak kabul ettirmeye çalıştığı başkanlık sistemi ile anayasada yer alması gereken yasama, yürütme, yargı ve genel idare bölümlerinde 41 maddede mutabakata varılmasını engellemiştir. 52
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yer alan dört siyasi parti başkanlık sistemi le ilişkili olmayan temel hak ve hürriyetler bölümünde 40 madde üzerinde tam mutabakat sağlamış iken, başkanlık sistemi ile doğrudan ilgili olan yasama, yürütme, yargı ve genel idare bölümlerinde ise hemen hemen hiç mutabakat sağlayamamıştır. Bunun sebebi hiç kuşkusuz AKP’nin başkanlık sistemi dayatmasıdır. BDP ise Anayasa Uzlaşma Komisyonunun kayıtlarından delil üretme ve ilerleyen süreçte bunları uluslararası mecralarda kullanmak amacı ile hareket ettiği izlenimini vermektedir. BDP anadilde eğitim, tercih ettiği dil, bölgesel yönetim gibi etnik bölücü talepleri kayıt altına aldırmak için pek çok maddeye şerh düşmüştür. Ayrıca Türkiye, sanki savaş kaybetmiş bir ülkeymiş gibi BDP savaş mağdurlarına tazminat verilmesini öngören bir madde teklifinde bulunmuştur. Bu teklif masum değildir; İmralı süreci adı altında PKK terör örgütünün şartlarına Türkiye’nin teslim edilmesi halinde karşımıza çıkarılmak üzere hazırlanmış planlı ve sinsi bir tuzaktır. Dünyada hiçbir ülkenin anayasasında savaş tazminatı ile ilgili hiçbir madde bulunmamasına rağmen BDP böyle bir cüreti göstermiştir. Bu cüretin cesametinden daha vahimi PKK’ya savaş tazminatı anlamına gelen bu teklifin Komisyon tutanaklarından çıkarılması talebimizin AKP ve CHP tarafından reddedilmesidir. Her şey apaçıktır ve ortadır. Görüldüğü gibi; herkesi kucaklayan ve hiç kimseyi dışlamayan, herkesin saygı duyabileceği ve kendini sadakatle bağlı hissedebileceği, Türk vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerini genişleten, derinleştiren evrensel standartlara ulaştıran bir anayasa yapımında başkanlık sistemi ve etnik talep dayatmaları uzlaşmayı imkânsızlaştırmaktadır.
İmralı Süreci AKP’nin başkanlık sistemi ve BDP’nin Bölge Meclisleri esasına dayalı örtülü federasyon teklifleri ve terörist başı ile müzakerelerin kamuoyuna yansıdığı tarihlerin örtüşmesi tesadüf olarak değerlendirilemez. Gelişen süreçte terörist başının başkanlık sisteminin kabul edilebileceğini açıklaması bunun tesadüf olmadığını gören gözlerin önüne serilmiştir. Bu noktada karşımıza iki resim çıkmaktadır. Birinci resimde; Milletin darbe anayasasından kurtulmak, evrensel değerler kapsamında özgürlük alanlarını genişletmek, iyi işleyen bir devlet yapısının inşa etmek için yeni anayasa beklentisi bulunmaktadır. Bu beklentiyi karşılamak üzere millet iradesinin %95 ini temsil eden AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oluşturduğu Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını sürdürmektedir. Komisyon önemli ve başarılı bir veri toplama ve halkın katılımı sürecini tamamlamış yazım aşamasını da bitirmek üzeredir. İkinci resimde ise; birinci resimde yer alan AKP ve BDP, kapalı kapılar arkasında bölücü terörist başının inisiyatifinde anayasa ve başkanlık sistemi dâhil olmak üzere başka bir pazarlığın içindedir. İki resim yan yana konulduğunda ortaya çıkan ger-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU çek; diğer eleştiri sebepleri saklı kalmak kaydı ile AKP ve yapısı, bölünmezlik ilkesi, Cumhuriyetin temel nitelikleri BDP’nin siyasi nezaket ve siyasi ahlak ile bağdaşmayan bu olacaktır. tutumu Komisyon’da uzlaşmayı engellemektedir. Nüfusun %85’nin değerlerinin %3’ünün terör baskısı ile İmralı süreci bir dayatmadır. Büyük Ortadoğu Projesi- ezilmesi, silinmesi ve değersizleştirilmesinin negatif anlamda nin bir parçasıdır. Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillen- sosyal ve siyasi sonuçları olacaktır. Bu en kötü durumdur. dirmek isteyen dış güçlerin dayatmasıdır. AKP-PKK işbirliğinde yapılacak bir anayasada toplumsal Bu dayatma ile Türkiye’nin başına musallat edilmiş olan mutabakattaki kırılma hattı millet vicdanında mahkûm edilPKK terör örgütü, Kürtlerin temsilcisi gibi kabul ettirilerek miş ve lanetlenmiş bölücü teröre karşı milletin %85 lik sessiz meşrulaştırılmak, Irak ve Suriye’nin parçalanması ile ku- çoğunluğunun çığlığı olacaktır. Sessiz çoğunluğun çığlığı durulacak federasyona zemin yaratılmak istenmektedir. Bunu yulmaya başlandığında etnik çatışmanın önüne geçilemeyetemin için AKP başkanlık sistemi BDP’nin cektir. bölgesel yönetimi birleştirilerek PKK taBDP ve Kandil’den yapılan açıklaleplerine uygun bir anayasa hayal edilmalara göre PKK’nın geri çekilmesi, mektedir. Bu kadar açık ve bu kadar sinsi silahları bırakarak değil silahlı olarak Adnan tuzak analar ağlamasın, akan kan dursun gerçekleşecek ve Yeni Anayasa yapım Menderes’i iktidardan yutturmacası ile akil adamlar marifetiyle sürecinde ellerinde bir tehdit unsuru indiren ve idam sehpahalka hazmettirilmeye çalışılmakta, kaolarak kalacaktır. Daha açık ifade ile sına gönderen 1960 ihmuoyu üzerinde psikolojik harekât uyPKK kendi istekleri doğrultusunda bir tilalinin dayatması ile gulanmaktadır. anayasa yapılmazsa veya yapılacak ana1961 Anayasası yapım Aynen1876 Kanuni Esasinin arifesinde yasa kendi talepleri doğrultusunda olsa l856 Paris Antlaşması ile Osmanlı’yı Avrubile uygulamada diğer talepleri karşısürecinde Demokrat pa devleti olarak kabul eden ve toprak bülanmaz ise teröre devam edecektir. Partililer sabık, düşük, tünlüğünü garanti eden İngiltere, Fransa ve PKK talepleri açık ve nettir. Dekuyruk aşağılamaları İtalya’nın ıslahat, ekalliyetlere muhtariyet mokratik özerklik adı altında federasile dışlanması, 1961 dayatmaları ile Osmanlı millet bütünlüğü yon ve ilerleyen süreçte konfederasyon, Anayasasının toplum bozarak çökerttiği gibi. Şimdi, etnisiteler Türk kimliğinin anayasadan çıkarılmatarafından benimsentahrik edilerek, reform adı altında Türkisı, üniter ve milli devlet yapısının ve yelilik, mozaiklik, demokratik özerklik, memesinin en büyük Türk millet bütünlüğünün bozulması, Türk kelimesinin anayasadan çıkarılması PKK canilerine af ve savaş tazminatı sebebidir. . gibi taleplerle Türk milleti bütünlüğü bogibi hiçbir şart altında kabul edilemez zulmak istenmektedir. hezeyanlardır. Bu hezeyanlar dış odakDiğer taraftan, Adnan Menderes’i ikların dayatması ve kirli bilgiler ile süstidardan indiren ve idam sehpasına gönlenerek, sosyal mühendislik becerileri deren 1960 ihtilalinin dayatması ile 1961 ile sonuç alınma çalışmaları başarıya Anayasası yapım sürecinde Demokrat Partililer sabık, düşük, ulaşırsa, Türkiye 1960 darbesinden sonra sürüklendiği kaos kuyruk aşağılamaları ile dışlanması, 1961 Anayasasının top- ortamından daha tehlikeli ve daha ciddi bir iç kargaşaya sülum tarafından benimsenmemesinin en büyük sebebidir. Bu rüklenebileceği göz ardı edilmemelidir. sebeple bu Anayasa toplumsal mutabakatı temin edememiştir. Elbette PKK’yı Türkiye’nin başına musallat edenlerin ve Demokrat Partinin dışlanması ile CHP zihniyetine dayalı terörü siyaset aracı olarak kullananların amacı da budur. Dış ve şayet CHP iktidar olamaz ise devlet yönetiminde de mukte- odakların dayatması ile AKP’nin geldiği nokta bu derecede vadir olamasın kastı ile yapılan 1961 Anayasası, yönetilemez bir himdir. Türkiye yaratmıştır. Toplumsal mutabakatı sağlayamayan ihtiAKP’nin millet iradesinin tecelli ettiği Meclis zeminini terk lal ürünü bu Anayasa ne sosyal barış tesis edilebilmiş ve ne de ederek bunun yerine terörist başı ile terör tehdidi altında PKK devlet organları çalıştırılabilmiştir, Türkiye kaosa sürüklenmiş taleplerinin yeni anayasaya yansıtması Ülkemizin başına geleve l980 ihtilalinin gerekçesi olmuştur. bilecek en büyük felakettir. 1961 Anayasasında toplumsal mutabakatın kırılma nokAKP bu çıplak gerçekleri görememekte, dış odakların tutası Demokrat Parti-CHP siyasi rekabetinde silah kullanıla- zaklarına düşmektedir. Uzlaşma Komisyonu doğru zeminde, rak DP’nin iktidardan indirilmesi ve Anayasa yapımından toplumsal mutabakata dayalı bir anayasa yapımı için çaba sarf dışlanması idi. ederken, AKP’nin el altından terör tehdidine boyun eğerek haYeni anayasa AKP ile PKK’nın işbirliğinde gerçekleşir ise reket etmesi süreci olumsuz bir şekilde etkilemektedir. bu durumun doğal olarak toplumsal mutabakata aykırı olacak, Bu iki ana sebep Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarının akıbeti de l961 Anayasasından daha vahim olacaktır. başarı ile sonuçlandırılmasının önünde ciddi engel olarak durÇünkü l961 Anayasasında mutabakatsızlık sebebi siyasi maktadır. fikir farklılığı idi. AKP PKK anayasasının mutabakatsızlık MHP büyük bir sabırla, Milletimizin başına gelebilesebebi ise Türk kimliği, Türkiye Devletinin milli ve üniter cek bu felaketi def etmeye kararlı ve muktedirdir. MHP bu
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
53
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU anlayışla Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına katkı vermeye devam edecek, millet iradesine dayalı herkesin saygı duyabileceği ve kendini sadakatle bağlı hissedebileceği bir anayasa için toplumsal mutabakatı arama usulünde ısrarlı olacaktır.
Anayasa nasıl olmalı?
rini, teamüllerini oluşturduğu parlamenter sistemin eksik ve yanlış yönlerini ödediği bedeller ve elde ettiği tecrübeler ile bilmektedir. Türkiye kendi siyasi kültürü ve özelliklerin de dikkate alarak parlamenter sistemin eksikliklerini tamamlayabilecek, yanlışlarını düzeltebilecek ve daha ileri demokratik değerlere kavuşturabilecek bilgi ve tecrübeye sahiptir. Türkiye başkanlık sistemi adı altında akıbeti meçhul bir yolculuğa sürüklenmemeli parlamenter sistemi toplumsal mutabakat ile ıslah etmelidir.
Sağlanacak toplumsal mutabakat zemininde MHP’nin Yeni Anayasada vazgeçilmez olarak gördüğü ve yer almasını istediği hususlar şunlardır. Anayasa; insan şeref ve haysiyeti temelinde herkesi eşit AKP’nin Parlamenter Sistemden U Dönüşü kılan, hiç kimseyi dışlamayan, vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini insanlığın geliştirdiği evrensel standartlara ve İstanbul il başkanı olarak görev yaptığı dönemde Sayın uluslararası belgelerdeki niteliklere ulaştırılmalıdır. Başbakan, başkanlık sisteminin Amerikan özentisi olduğu Anayasa; Türkiye Devletinin kuruluş felsefesi, Milletin ve Amerikan emperyalizminin tavsiyesi olduğu görüşünde bölünmez bütünlüğü, milli ve üniter devlet yapısı, Cum- idi, bu düşüncesi doğru ve haklıydı. huriyetin temel ilkeleri, Anayasa’nın ilk üç maddesi, hukuk Siyasi partilerin kuruluş beyannameleri, her partinin kuruldevleti, hukukun üstünlüğü, yargı bama amacını ve faaliyetlerinde esas alacağımsızlığı temelleri üzerinde inşa edilğı temel kuralları açıklar ve kamuoyuna melidir. taahhüt eder. AKP, siyasi bir parti olarak Anayasa; Türkiye kurulurken, kuruluş beyannamesinde Anayasa; yasama, yürütme ve yargı parlamenter sistemi savunacağını kamuorganları ile kurum ve kuruluşları arasınDevletinin kuruluş oyuna taahhüt etmiştir. AKP, iktidara da çatışma yerine hizmet ve kalitede yarıfelsefesi, Milletin geldiği 2002 ve 2007 genel seçimlerinde şan, iyi işleyen, iyi hizmet veren, parlabölünmez bütünlüğü, halktan oy isterken anayasanın parlamenmenter sisteme dayalı demokrasiyi inşa milli ve üniter devlet ter sisteme göre değiştirilmesi gerektiğini etmelidir. Parlamenter sistemin eksiklikyapısı, Cumhuriyetin açıklamıştır. leri vardır; tamamlanmalıdır, yanlışları temel ilkeleri, vardır; giderilmelidir. AKP gerek kuruluş bildirgesi, gerek ülke çapında girdiği milletvekilliği seAnayasa, Türkiye Devletini gelecek Anayasa’nın ilk üç çimleri ve gerekse yerel seçimlerinin hiç yüzyıllara taşıyabilecek kudrette, Türk maddesi, hukuk devleti, birinde başkanlık sistemini savunmamış Milletinin bölünmez bütünlüğünü sağhukukun üstünlüğü, yargı ve bu sistemle ilgili olarak seçmene her layabilecek kuvvette ve Türk vatandaşlabağımsızlığı temelleri hangi bir taahhütte bulunmamıştır. rının hak ve hürriyetlerini genişletecek ve üzerinde inşa edilmelidir. derinleştirecek esneklikte olmalıdır. Seçmen AKP’ye hükümet etme yetkisini verirken, AKP’nin taahhüdüne uyMHP Parlamenter Sistemden yanadır gun olarak, parlamenter sistemle ülkeyi Türkiye erkler ayrılığına dayalı parlayönetsin, anayasa değişikliği yapılacak ise menter demokratik sistemle yönetilmekparlamenter sistem esas alınsın diyerek tedir. Ülkemizde Yasama organının Anaoy vermiştir. yasa Mahkemesi, yürütme organının ise idare mahkemeler ve Seçmenden parlamenter sisteme sadık kalacağı taahhüdü Danıştay tarafından denetlendiği bir yapı mevcuttur. ile oy alan ve halkın iradesini değiştirebileceği seçimlerin hiç Başta denge ve denetim mekanizmaları olmak üzere, ana- birinde başkanlık sistemini savunmayan AKP’nin başkanlık yasal organlar ile yasama ve yürütme arasındaki uyumsuzluk, sistemini dayatması halkı aldatması ve kandırması ile izah yetki ve sorumluluk alanlarında çatışmanın olduğu da bir ger- edilebilir. çektir. AKP’nin parlamenter sistemi savunarak halktan oy aldıkBunun üç sebebi vardır. Birincisi, parlamenter sistemin tan sonra, anayasa yapım sürecinde başkanlık sistemini dayatkendi içinde bulunan zayıf yönleri her ülkenin siyasi kültürü, masının demokratik meşruiyeti yoktur. gelenekleri, teamülleri dikkate alınarak güçlendirilmesi gereAKP’nin parlamenter sistemi savunurken aniden U dökirken bu yapılmamıştır. nüşüşü yapması siyasi açıdan değerlendirildiğinde, Sayın İkincisi, ülkemizde 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri nede- Başbakan’ın ifadesi ile Amerikan özentisi ve Amerikan emniyle parlamenter sistemin klasik özelliklerinden uzaklaşılmış, peryalizminin dayatmasına boyun eğmek olarak açıklanabisistem darbe mantığına göre şekillenmiştir. lir. Üçüncüsü ise; AKP iktidarının demokrasi adına parlamenAKP Tüzüğünde yer alan bir görevde üç dönem bulunma ter sistemin denge ve denetim mekanizmalarını ele geçirmiş, yasağı, AKP içinde yapılacak tasfiyeler için istisnasız olarak elinde bulundurduğu yasama ve yürütme güçlerine sınırsız yet- uygulanması düşünülürken bu kuralın Sayın Başbakan için ki kullandırmış, sistemi tek adam yönetimine dönüştürmüştür. yumuşatılması makul karşılanabilir. .AKP Tüzüğüne göre Türkiye137 yıldır uyguladığı, siyasi kültürünü, gelenekle-
B
C
54
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU böyle makul bir çözüm dururken, başkanlık sistemi bahane edilerek, Sayın Başbakan’ı bu kuralın dışına çıkarmak ve kendi projelerine göre 2023 yılına kadar siyasetin içinde tutmak için Türkiye’nin anti demokratik risklerle, bilinmezliklerle dolu karanlık bir geleceğe sürüklenmesine gerek yoktur. Gayet tabiidir ki, AKP’nin parlamenter sistemden çark edişinin sebeplerinden biri budur. Ancak bunun yanı sıra Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında içinde bulunduğumuz coğrafya yeniden şekillendirilir iken Türkiye’nin unutulduğu düşünülemez. Parçalanmış Suriye’den sonra İran’ın gündeme getirileceğini söylemek için kâhin olmak gerekmez. Irak zaten fiilen üç parçaya ayrılmıştır. Uluslararası destek gören PKK terör örgütüne bu kapsamda yeni taşeronluk görevleri düşecektir. PKK, küresel güçler tarafından Irak’ta bölünme sürecinin hızlandırılması ve Barzani’nin güçlendirilerek bağımsızlığını ilan etmesi için, Suriye’de Barzani’nin Peşmerge yönetimine benzer bir yapı oluşturulması için, İran’da terör saldırıları ile istikrarsızlığın körüklenmesi için kullanılabilir. Böyle bir ihtimalde Türkiye yeniden şekillendirilir iken PKK’nın teröristlerini Türkiye dışına çıkarma karşılığında tatmin edilebileceği tek sistem federasyona ve konfederasyona açık Başkanlık sistemidir. Bu durumda, PKK ile müzakere-
lerde müzahir ülke olarak bulunan güçler başkanlık sistemini AKP’ye dayatmış olması AKP’nin Parlamenter sistemden çark etmesinde etkili olmuş olabilir. İşte bu en kötü ihtimaldir ve Devlet ve millet hayatında beka meselesidir. MHP bu tuzağın farkındadır, tuzağı bozmaya muktedirdir ve bozacaktır.
AKP Başkanlık Sistemi ile Amerikan Başkanlık Sisteminin Karşılaştırması
Amerikan başkanlık sisteminin düzgün çalışmasının ana sebebi başkan ile yasama ve yargı organları arasındaki var olan denge ve denetim mekanizmaları AKP’nin önerdiği başkanlık sisteminde yoktur. Aşağıda karşılaştırmalı olarak sunulan tablo incelendiğinde ABD başkanlık sistemi ile AKP’nin teklif ettiği başkanlık sisteminin adı dışında hiçbir bir benzerlik bulunmadığı anlaşılacaktır. Hatta adı dahi benzememektedir. AKP hayalindeki otoriter, tek kişiye endeksli dikta rejimini gerçekleştirebilmek için bugüne kadar ağzına almaktan özellikle kaçındığı Türk kelimesine sığınmış, Türk Tipi Başkanlık sistemi olarak adlandırmıştır.
Amerikan başkanlık sistemi
AKP’nin Başkanlık Sistemi
ABD kendisine has şartların bir araya getirdiği birleşen devletlerden oluşmuştur. Başkanlık sistemi bu devletin yapı taşıdır.
Türkiye Devletinin kuruluşu ve tarihi geçmişinin Amerika’ya benzerliği yoktur. Türkiye’nin başkanlık sisteminin uygulanması için birleşeceği devlet yoktur.
Başkanlık sisteminin Amerika’da başarılı olması, denge ve denetim mekanizmalarını iyi uygulayan şartlara ve dengeleri gözeten siyasi kültüre sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin toplumsal yapısı Amerikan toplumundan farklıdır. Türk milletinin siyasi tecrübeleri, siyasi gelenekleri, siyasi kültürü parlamenter sistemin 137 yıllık uygulamalarına göre şekillenmiştir.
Yasama organı Senato ve Temsilciler Meclisinden oluşur.
Yasama organı tektir.
İki kanatlı yasama organında, Senato ve Temsilciler Meclisi arasında bir denge ve denetim sistemi vardır.
Meclis tek yapılı olduğu için hiçbir denge ve denetim imkânı yoktur.
Başkanın dış politikaya ilişkin kararları Senatonun onayına tabidir. Kongre Başkanı dengeler ve denetler
Meclisin etkin bir şekilde başkanı dengeleme ve denetleme fonksiyonu yoktur.
Senato ve Temsilciler Meclisinin seçim usulü ve görev süreleri hem Kongre içinde ve hem de başkana karşı denge ve denetim esasına göre düzenlenmiştir.
Önerisi bulunmamaktadır, mevcut seçim sistemi ise parlamenter sisteme göre düzenlenmiştir, başkanlık sisteminin denge ve denetim araçlarından yoksundur.
Senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri dar bölge çoğunluk sistemine göre seçilir. Adayların kişilikleri, ehliyet ve liyakatleri ön plandadır.
Milletvekilleri D’hondt sistemi ile seçilir. Daha ziyade milletvekillerinin mensup olduğu partiler ve liderleri ön plandadır. Milletvekilleri daha az etkindir.
Senato ve Temsilciler Meclisi arasında ve eyaletler ile birleşik devletin yasama organları arasında denge ve denetim sistemi vardır.
Meclis tek yapılı ve birleşen devlet veya eyalet önerilmediği için hiçbir denge ve denetim mekanizması ve imkânı yoktur.
Başkan seçimi ile Senato ve Temsilciler Meclisinin seçimi farklı tarihlerde yapılması başkana karşı bir denge aracıdır.
Başkan ve Meclis seçimleri aynı tarihte yapılır. Başkan seçimi kazanacağına göre partisinin listesinden seçilen milletvekilleri ile Meclis’te çoğunluğu ele geçirecek ve yasama gücünün başkanı dengelemesi ve denetlemesi fiilen imkânsız hale gelecektir.
Başkanın sekreter (bakan), yüksek mahkeme üyeleri, elçi gibi üst düzey yönetici atamaları Senatonun onayına tabidir.
Başkana karşı Meclisin hiçbir yetkisi yoktur. Başkan ayrıca HSYK, AYM ve Temyiz Mahkemesine üye atayabilir.
Başkanın yasama organını, yasama organının başkanı fesih ve görevine son verme yetkisi yoktur.
Başkan meclisi fesih yetkisi vardır. Fesih halinde başkan ve Meclis aynı tarihte seçime gider. Fesih ikinci dönemde olmuş ise başkan üçüncü dönem de seçilebilir.
Başkanın yürütmeyle ilgili işler dışında kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi yok.
Başkan Meclisin kanunları ile çelişmeyecek şekilde kanun gücünde kararname çıkarabilir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
55
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU AKP, başkanlık sisteminin olumsuzluklarını bilmesine rağmen, otoriter eğilimini ve tek kişi yönetim anlayışını gizleyebilmek için Türk kelimesi ile süsleyerek milletimizi aldatmaya ve kandırmaya çalışmaktadır. AKP’nin Türk adını vererek Türklük değerlerinin diktatörlükle birlikte anılması sonucunu doğuran teklifi, diktatörlüklere dönüşen başkanlık sistemlerinin de ötesine geçen garabetler içermektedir. Aşağıdaki tablo AKP’nin Türk başkanlık sistemi kılığındaki dikta özleminin Amerikan sisteminden farkını ortaya koymaktadır.
AKP’nin Teklifi, klasik başkanlık sistemine aykırı olarak başkana süper yetkiler vermektedir AKP’nin başkanlık sistemi teklifinde, başkana; Meclis’i fesih, Ülkeyi kararnamelerle yönetme, Bakanlar dâhil olmak üzere üst düzey kamu görevlilerini, büyükelçileri meclisin onayı olmaksızın atama, Temyiz Mahkemesi’nin üyelerinin dörtte birini atama, HSYK’nın yedi üyesini atama, Anayasa Mahkemesi’nin sekiz üyesini seçme yetkisi vermektedir AKP teklifinde bu yetkilere sahip olan başkanının başkanlık sistemi ile hiçbir alakası yoktur. AKP’nin bu teklifi süper yetkilerle donatılmış tek kişilik dikta karakterli ve hiçbir demokratik değeri ve örneği bulunmayan başkancı bir ucubedir. Yani, nevi şahsına münhasır bir diktatörlüktür.
AKP teklifine göre Meclis başkanın vesayeti altındadır
Başkanlık sisteminde çift meclis vardır. Meclisin her iki kanadı kendi aralarında ve başkana karşı denge ve denetim yetkileri ile donatılmıştır. Başkan seçiminden farklı bir tarihte Senato ve Temsilciler Meclisinin üyeleri dar bölge çoğunluk esasına göre seçilir. AKP teklifine göre Başkan ve Meclis üyelerinin seçimi aynı tarihte yapılacaktır. Yani başkanı seçen çoğunluk Mecliste de çoğunluğu ele geçirecek ve başkanın Meclis tarafından dengelenmesi ve denetlenmesi fiilen imkânsız hale gelecektir. Amerikan sisteminde denge ve denetimi etkin kılan şartlar, siyasi teamül, gelenek ve tecrübedir. Türkiye’de ise bu saydıklarımız 137 yıllık bir tarihi olan parlamenter sisteme göre oluşması nedeniyle başkanın, Meclisteki çoğunluk milletvekilleri üzerinde vesayet sahibi olacağını söylemenin yanlış olmayacağı kanısındayız. AKP bununla da yetinmemekte, vesayeti güçlendirmek için Başkana, kanunlarla düzenlenmemiş her konuda tek kişinin iradesinden ibaret Başkanlık fermanı ile Meclis’i ve toplumu baskı altına alma kudretini ihsan etmektedir.
AKP Teklifinde başkan ve Meclis yargıyı vesayeti altına almaktadır
Teklife göre; HSYK’nın başkanı, devlet başkanının atadığı bakan olacak, üyelerinden birisi bakanın atadığı müsteşar olacak, yedi üyeyi başkan atayacak, diğer yedi üye ise başkan 56
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
tarafından aday gösterilerek milletvekili seçilen ve başkanın kontrolü dışına çıkamayan Meclis çoğunluğu tarafından seçilecektir. Böylece Kurulun 22 üyesinden 16 sı başkanın belirlediği isimler olacaktır ve bunun doğal sonucu olarak Kurul Başkanın kontrolüne girecektir. Başkanın bu derecede etkin olduğu, vesayeti altına aldığı yargının kalbi olan HSYK nasıl bağımsız olacak, yürütme organına karşı nasıl denge ve denetim görevini yerine getirebilecektir. Anayasa Mahkemesinin onyedi üyesinin sekizini başkan, kalan dokuzunu muhtemelen başkanın listeye yazdığı için milletvekili seçilen ve başkanın kontrolü dışına çıkamayan Meclis çoğunluğu seçecektir. Böylece Anayasa Mahkemesinin üyelerinin tamamı başkanın kontrolünde olacaktır. Başkanın bu derecede etkin olduğu, vesayeti altına aldığı Anayasa Mahkemesi nasıl bağımsız olacak, yürütme ve yasama organına karşı nasıl denge ve denetim görevini yerine getirebilecek, anayasa yargısını nasıl oluşturabilecektir. Yargıtay ve Danıştay kaldırılacak, bunların yerine Temyiz Mahkemesi kurulacak, sayısı belli olmayan üyelerinin dörtte üçünü Hâkimler ve Savcılar Kurulu, dörtte birini Başkan seçecektir. - Yargıtay ve Danıştay ortadan kaldırılarak kurulacak temyiz mahkemesinin üyelerinden ¾ ü HSYK’nın başkan yanlısı 16 üyesinin çoğunluğu ile kalan ¼ ü ise başkan tarafından atanacak. Tamamı başkan kontrolü altına giren temyiz mahkemesi nasıl bağımsız olacak, nasıl tarafsız kalacak? Bu sorunun cevabı Anayasa Mahkemesi varlığını sürdürürken Danıştay’ın ve Yargıtay’ın varlığına hangi sebeple son veriliyor sorusuna verilecek cevap ile netleşmiş oluyor. Cevap; kılı kırk yararak, her türlü ihtimal dikkate alınarak yargı üzerinde AKP, tam bir vesayet sistemi oluşturmaktadır.
AKP teklifine göre yasama, yürütme ve yargı gücü Başkan’da toplanıyor
Başkanlık sisteminde katı kuvvetler ayrılığı ilkesi esas olmasına rağmen AKP teklifinde kuvvetlerin Başkanda birleşmesi gibi sakat bir anlayış hâkimdir. AKP teklifi başkanlık sistemi açısından değerlendirildiğinde tam bir denetimsizlik ve tam bir dengesizlik yaratmaktadır. Yukarıda açıkça izah edildiği şekilde AKP teklifine göre; Yürütme gücü tek başına başkanın elindedir. Yasama gücü başkanın vesayeti altındadır. Yargı gücü başkanın vesayeti altındadır. Böylece tek kişilik yürütme gücü yasama ve yargıyı kontrol etmekte, buna karşı başkan fiilen yasama ve yargının denetimi dışında kalmaktadır. Başkan denetimsiz bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Denetimsiz gücün adı; güç değil diktatörlüktür. Böylece Sayın Başbakanın kuvvetler ayrılığı ilkesinden şikâyet etmesinin sebebi de anlaşılmıştır. Başbakanın başkanlık sistemi yutturmacası ile ülkemizi tam bir diktatör olarak yönetmek istediği açıkça görebilen gözlerin önüne serilmiştir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Prof. Dr. Ahmet İyimaya ile Merhum Aydın Menderes ve Yeni Anayasa Üzerine:
Bir Millet Adamı Aydın Menderes - Sayın Ahmet İyimaya, Merhum Aydın Menderes’le edersiniz, önerileriniz nelerdir? nasıl tanıştınız, sonraki yıllarda hukukunuz nasıl gelişti, • Şimdi bakınız, Menderes adı bende Türk demokrasisibize Aydın Menderes’i kısaca tanıtır mısınız? sinin gerçek kahramanı Türk demokrasisinin gerçek Şehidi • Çok teşekkür ediyorum. Aydın Menderes’le tanışmak- ve Devleti Devlet katından Millet katına indiren bir reformist la, Aydın Menderes’i tanımak iki farklı kavram sanıyorum. olarak ilk şimşek etkisi doğuran özelliklerdir. Adnan Menderes, Aydın Bey’i tabi ben Menderes Ailesinin ve Adnan Menderes’in kendi hatıraları, çektiği acılar, talihsiz kaderi Türk kültürüne Türkiye’ye kazandırdıkları ve hizmetleri bağlamında tanı- gerektiği kadar bir şey katamadı. Sanat adamları, tarihçiler, biyorum, biliyorum. Tanışmamız 1996 seçimlerinden sonra yografistler henüz Adnan Menderes’i işleyemedi. Bana göre Adoldu. O Refah Partisi’nden TBMM’ye geldi, Ben ise DYP’den nan Menderes halen de Türk siyasetinin “terra incognita”sıdır. TBMM’ye üye milletvekili olarak geldim ve tanımadan tanışma Keşfedilmeyen bir tarlası, keşfedilmeyen bir coğrafyasıdır. Adnan Menderes’i siyaset bilimi, Adnan süreci orada gerçekleşti. Aydın Menderes, Menderes’i demokrasi öğretisi, Adnan Demokrasi Şehidi bir ailenin şerefli bir Menderes’i darbe sosyolojisi bakımından evladı olmak yanında, bir millet adamıydı. Demokrasi Şehidi ele alan ciddi bilimsel eserler daha üretiAdındaki kelimeyle aydın bir insandı. O bir ailenin şerefli bir evladı lemedi. Merhum Özal’ın Adnan Mendeyaşadığı acıları sabra dönüştürmesini beolmak yanında, bir millet res için yaptıkları var. Naaşının halkın her cerebilmiş ve Osmanlı’yı, Türk Medeniyeadamıydı. Süarındaki zaman varabileceği, ziyaret edebileceği tini, İslam dininin değerlerini, yani mana kelimeyle aydın bir bir mekana taşıması önemli. Onlarla iluygarlığımızın şifrelerini çok iyi kavrayan insandı, o yaşadığı acıları gili bir Özür Kanunu önemli. Türk Parlabir insandı. İyi de bir hatipti, insani ilişsabra dönüştürmesini mentosu da Adnan Menderes’le ilgili gekileri vardı ve tabiî 1997 öncesi de siyasal becerebilmiş ve rekenleri yapamadı. Türk Parlamentosu, yaşamı var. Hiçbir zaman o acıya rağmen Osmanlı’yı, Türk bir defa milli irade hafızasını canlı tutan siyasette sivri dil, aşırı üslup kullanmadı. sanat simgelerini, sembollerini henüz kuO bir barış insanıydı, hoşgörü insanıydı. Medeniyetini, İslam rumsallaştıramadı. Bu bakımdan gelmiş Düşüncenin karanlıkla karşılaşma nokdininin değerlerini, yani geçmiş bütün meclis başkanlarının bentasında, düşünce enerjisiyle yol açıcı ve manâ uygarlığımızın ce kusur içerisinde olduklarını düşünükaranlığı ışığa döndürücüydü, bambaşka şifrelerini çok iyi kavrayan rüm ve bu konuda Demokrasi Şehidi için bir insandı. bir insandı. Parlamentonun da yapacaklarını yapma - Peki, Merhum Aydın Menderes siznoktasına getirmeleri noktasında fonksice neleri yapamadan neleri söyleyemeyonlarının, Milli Görevlerinin olduğunu den aramızdan ayrıldı? düşünüyorum. Bir defa tarihi ne olursa • Şimdi, Aydın Menderes’in projesiyle olsun geçmişte meydana gelen darbelere bu projeden gerçeklenenleri, gerçekleşenve darbecilere reddiyeyi ifade eden geçici de olsa bir kurumsal leri mukayese ettiğiniz zaman esas buzdağının gövdesi altta. yasanın çıkarılması lazım, mağdurlarının haklarını iade eden Çünkü Aydın Menderes bir parlamenterdi. İktidar olan partibir yasanın çıkarılması lazım. Kısmen parlamento bu noktada lerde yüksek siyasayı kurucu mevkilerdeydi ama iktidar nasip reformu gerçekleştirdi ama tam da gerçekleştirdi sayılamaz. olmadı. Onun için, projelerinizi gerçekleştirebilmek için siyasa Sanıyorum Adnan Menderes’in en sevineceği olay darbe girimevkinde olmanız yetmiyor. Bir iktidar kullanmanız lazım elşimlerini askeri yargıdan adli yargıya aktaran anayasa değişiklibette, ki mensup olduğu partiler yoluyla dolaylı iktidar kullandı ğidir, bu da bize nasip oldu 2010 yılına nasip oldu. Mimarı buama doğrudan iktidar kullanamadı. Fakat Aydın Menderes bir lunduğum kurulun hazırladığı Anayasa Projesine nasip oldu. defa yazılarıyla, günlük sohbetleriyle ve televizyon programlaBen Ordumuzun, Türk Askerinin bizim gözbebeğimiz olduğurıyla Türk siyaset dünyasına çok şeyler kattı. Ondan fazla istenu her zaman kabul ederim ama anayasamızdaki bu değişiklik diği hususlardan birisi Şili Meydanındaki kendi hatıralarının, zannediyorum ki askeri, ideolojik devletin misyonları içerisinçocukluklarının geçtiği meşhur o beyaz evi müze yapmak idi. O de siyaset çamuruna batıran o hengameden, o köklü süreçten gerçekleşemedi, temenni ediyoruz bugünkü Kültür Bakanımız kurtarmış ve kendi misyonuna döndürmüştür, çok önemli bu. o konuda bir şeyler yapabilir. Ama Aydın Bey, gerçekten bir seAdnan Menderes’e, Adnan Menderes destanına, Adnan Menrap gibi, bir hafızamızda, hatıramızdaki gerçeklikler karşısında deres figürüne yapılması gerekenin çok azı yapıldı o tarlanın dünyada sanki varmış hayalini ve algısını devamlı bizde taze keşfedilmesi lazım ve o sadece keşfi yetmez Adnan Menderes tutan bir gönül insanıydı. olayından Demokrat Parti olayından eski deyimle istinbat, yeni - Ne kadar güzel anlatıyosunuz. Adnan Menderes’in aziz deyimle çıkarsamalar yaparak demokrasimizi ve siyaset kuruhatırasına hizmet için yola çıkmış gönüllülere ne tavsiye
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
57
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU mumuzu rasyonelleştirici sonuçlara varabiliriz. - Evet aslında şimdiki sorumun da cevabını bi nevi vermiş oldunuz ama tekrar ben sormak isterim, başta Merhum Adnan Menderes olmak üzere demokratların kaybolan hakları konusunda neler yapılmalı sizce? • Onu ben bundan evvelki soruda aşağı yukarı cevapladım. - Peki referandumla başlayan süreç ve vesayetçi sistem hakkında bize neler söylersiniz, neler paylaşmak istersiniz? • Türkiye’de şu an sistem tartışması yapılıyor, parlamenter sistem vardır vs. deniliyor. Aslında Türkiye’de tek sistem vardır. 2010 yılı Anayasa Reformuna kadar bence Türkiye’nin sistemi tam bürokrasi çeyrek demokrasidedir, bir vesayet rejimi sistemidir. Vesayet darbelerde çok net şekilde görülür olmuştur, muhtıralarda yine net şekilde-yoğunluk farkı olmasına rağmen- görülür olmuştur ama görülür olmadığını zannettiğimiz normal dönemlerde bile gözetleyici bir vesayet vardır, derhal bildirilerle vesairlerle ortaya çıkardı o. Onun için ben Türk demokrasisinin henüz kökleşememesinin temel uzak veya yakın çok nedenleri vardı ama en baştaki neden milleti 3. Sınıf unsur olarak gören savaşlarıyla ilgili kullanan ama iş yetki ve dönüşüm olduğu zaman hürriyetleri, özgürlükleri ötelenen bir unsur olarak bakan vesayet rejimidir. Ben Türkiye’de tarihsel süreç içerisinde üç tane temel vesayet organını bilhassa belirtmek isterim. Bunlardan birisi maalesef birinci güvenlik organımız olan Genelkurmay Başkanlığı tarihsel süreç içerisinde yeniçeriler döneminden devam eden, antropolojik kökleri yeniçeriler dönemine varan mesela sultan Abdülaziz, daha evvel genç Osman vs. gelenekler içerisinde devleti ve sistemi yönetmek istemesi ve bir kırmızı çizgi çekip oradan ileriye geçememe gibi bir anlayış içerisinde.birinci vesayet organı o, İkinci vesayet organı Devlet Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı makamıdır, üçüncü vesayet organı zor zamanların zor davalarında yüksek yargı organlarıdır. Bilhassa anayasa mahkemesi, mantar sayısında, yani sanki mantarı söker atar kolaylığında siyasal partileri tehdit ve tehlike görerek örgütlenme özgürlüğünü biçmesi tırpanla doğraması Türk demokrasisine büyük yara açmıştır, nerdeyse Türk demokrasisini yargı bürokrasisi ve diğer alanlardaki bürokrasi yapısına dönüştürmüştür ve ben onun için vesayet öncesi dönemleri tam bürokrasi çeyrek demokrasi dönemleri olarak görüyorum ve vesayet rejimine son verilmesinin birinci meyvesini vesayetten kurtulanlar, yani vesayet görevini yürütmekten kurtulanlar yemiştir, devşirmiştir, tatmıştır. Bugün yargı kendi fonksiyonuna dönüyor. Cumhurbaşkanlığı, Çankaya artık vesayet kararlarını modellendiren, atamalar yoluyla vesayet kuran değil demokrasiyi kökleştiren derinleştiren bir konumdadır. Türk ordusu da kendi tabisi yolu içerisinde(14.19) projeler üreten teknolojiler geliştiren ve güvenlik ve savunma standartlarını yükseltmeyi birinci hedef almış bir yapı içerisindedir. Bu geçiş sürecinde daha önemli dönüşümlerin yaşanacağını düşünüyorum ve bu dönüşümler askerimiz için, Cumhurbaşkanlığı makamı için, yargımız için hayırlı olsun diyorum. - Teşekkürler. Rahmetli Mendereslerin de hayali olan Büyük Türkiye’nin kapıları sizce Yeni Anayasa ile mi açılacak sizce süreç nasıl sonuçlanır? 58
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
• Şimdi şöyle söyleyeyim. Türkiye anayasalı bir ülkedir ama anayasal bir ülke değildir. Bir ülkenin anayasal ülke olabilmesi için anayasasını milletin yapmış olması lazım. Hangi anayasamıza asal anayasamıza bakarsak bakalım-gerçi 1921 istisna olarak gösteriliyor ama ben o kanıda değilim,kısmen o kanaat doğru olabilir,- hangi anayasamıza bakarsak bakalım içinde millet yoktur, içinde birey yoktur. Bürokratlar vardır, bilim adamları vardır, darbeler vardır. Anayasanın mimarları onlardır. E şu anda tarih Türk Milletine büyük randevu vermiştir, tarih her zaman randevu vermez anayasa için. Siyaset Kurumu seçimler öncesi yeni bir anayasa yapalım dedi, tabi buraya nasıl gelindi 2010 anayasa reformunu AK Parti dışında kimse savunmadı, diğer partiler tamamen karşı çıktı. Referandumda partimizin seçimlerde topladığı oyun çok çok üzerinde kabul oyu çıktı. Siyaset Kurumu o halde milletteki anayasa talebi iktidar partisini destekleyen sayının üzerinde, anayasayı değiştirelim değil yeni anayasa yapalım dediler ve o anlayış içerisinde uzlaşma komisyonu olarak çalışıyoruz ve ben bu sürecin başarılı olacağını düşünüyorum. Başarısız olsa bile bu sürecin anayasa yapım noktasında önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum ama bu süreç B planıyla C planıyla veya izleyen seçimlerde 400 milletvekili benden anayasa senden planıyla bu anayasa işler. Yani Türkiye’nin artık darbe ürünü kriz doğuran kötü yönetimin tipik kurgusunu yansıtan anayasayla sür git yaşayamaz ve siyaset kurumu olmasa bile doğrudan halk meseleye el koyarak kurucu referandumla bu anayasayı yapar.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
TBBM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya
- Başkanlık sistemi için düşünceleriniz nelerdir, olumlu ğil o dönemin üçte ikilik sistemi koalisyonlarla veya istikrarsızlıklarla geçirilmiştir. O dönemler Başkanlık Sistemi olsaydı yönleri ve varsa sizce sakıncalı yönleri nelerdir? • Şöyle söyleyeyim bu Başkanlık Sistemi tartışması, yarı hizmet felaket üretilirdi. Başkanlık Sistemiyle ilgili kaygılar, Başkanlık Sistemi tartışması 1982 Anayasasının yapımı sıra- korkular pompalanıyor, aslında Başkanlık Sistemi Amerika’da prototip olarak özgürlükleri korumak, sında parlamentoda gerçekleştirildi, bilhassa İngiliz despotizmine karşı özgürbaşkanlık sistemi ilk defa rahmetli Özal lükleri korumak ve kuvvetler ayrılığını egetarafından siyasal talebe dönüştürüldü men kılmak için tercih edilmiş bir sistemsiyasal söyleme dönüştürüldü. Demirel Ben Demokrat dir. Başkanlık sistemini Amerika onun için Yarı Başkanlık başkanlık istedi sanırım Parti harekatının tercih etti. Ben Türkiye’de Başkanlık Siste2003 yılında da Adalet ve Kalkınma milletle devleti mine karşı entelektüel bir refleksin, bir karPartisi Genel Başkanı değerli Başbabuluşturma barıştırma şı algının olduğunu biliyorum. Başkanlık kanımız Recep Tayyip Erdoğan bunu Sistemiyle ilgili yoğun kaynak ve bilimsel harekatı olduğunu, dillendirdi. Şimdi Anayasanın yeniden ürün üretilmiş olmasına rağmen Başkanyapıldığı, sıfırdan Anayasanın yapıldıyabancılaşmaya lık Sisteminin bütün özellikleriyle bilinğı noktada hangi hükümet sistemi terkarşı uygulanan bir diğini veya toplum katında tartışıldığını cih olunmalıdır sorusu, anayasa yapım restorasyon harekatı tahmin etmiyorum. Burada enformasyon sürecinin veya kurulacak anayasanın . olduğunu düşünüyorum geliştirilerek Başkanlık Sistemi konusunda cevaplandırılması gereken en önemli aydınlanma sağlanabilir ama bizim uzlaşsorudur. AK Parti olarak bu başkanlık maya dayalı bir Anayasada diğer partilerin sistemini istiyoruz, bu keyfema gerekçebaşkanlık sistemine hayır demeleri halinde siz bir istek değil, niye? Çok daha soyut bizim doğrudan Başkanlık Sistemini gersöyleyeyim somuta ineyim: parlamenter çekleştirme imkanımız yok ama Başkanlık sistem demokratik bir ılımlılığı olan ama Sistemi tartışmalarında Anayasa Komisyonunda iki muhalefet fonksiyon üretemeyen bir sistemdir, icraat üretemiyor. Eğer partimiz müzakereye katılmadı, müzakereyi istemedi halbuki bir çoğunluk partisi olmaz ise yani parlamentoda koalisyon bu müzakereci anayasacılık anlayışıyla bağdaşmazdı. Ayrıdışında bir çoğunluk olmaz ise parlamenter sistemin hizmet ca diyelim ki şu maddeye neden karşı çıkıyorsunuz sorusuna üretmesi mümkün değil. Bu anlamda istikrar ve etkin yürütme partiler cevap verecek ve millet de partilerin o görüşlerini öğanlamında bir istatistik yapsanız, Cumhuriyet Döneminin, ki renecekti ve müktesebattan yani uzlaşma komisyonunun tutaparlamenter sisteme geçildiği diyelim ki 1946 değil 1950 de-
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
59
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU naklarından bu müzakerenin adeta kaçırılması müzakereci demokrasi bakımından iyi olmamıştır zannediyorum ileriki dönemlerde müzakereler yaparız. - Rahmetli Aydın Menderes gidişata bakarak AK Partinin de Demokrat Parti’nin devamı olarak görülebileceğini beyan etmişlerdi, sizce AK Partinin başarısının devamı bu vurgunun pekiştirilmesi ile doğru orantılı mı? • Şimdi size şöyle söyleyeyim parti bir siyaset kurumudur, ama parti antropolojik kökler itibariyle bir değerler coğrafyasıdır. Şimdi bir tek parti sistemi geçerli oldu Türkiye’de 1921den 1946 yılına kadar. Ve parti devlet bugün CHP kullanıyor bolca bolca. Parti-devletin ilk kullanıcısı diyelim ki Recep Peker’dir, parti devletin ilk kullanıcısı İsmet İnönü’dür, o dönemin liderleri, şefleri parti devlet tanımını yapmışlardır. Ve o dönemde, o dönemin şartları içerisinde sistem ve devlet milletle bağını koparmıştır, o süreçler bir yabancılaşma süreçleridir. Şimdi 1946’da o derece sandık baskısına seçmen üzerinde uygulanan baskılara rağmen seçimlerin kazanılması, 1950 yılında kahir eksenler CHPnin muhalefete mahkum kılınmasının arkasından o dönem sistemlerinin millet değerleriyle bağlarını koparması ve savaşması vardır. Çok ilginçtir, o dönemde 1950-60 arasındaki milletle buluşma harekatı cunta tarafından bir darbeyle sona erdirilmiştir ve ben Demokrat Parti harekatının milletle devleti buluşturma barıştırma harekatı olduğunu, yabancılaşmaya karşı uygulanan bir restorasyon harekatı olduğunu düşünüyorum ve şu anda da zaten yaptığımız şey aynı şeylerdir. Bizim demokrasi anlayışımızda öteki yoktur. CHP’li öteki değildir MHP’li öteki değildir alevisi öteki değildir, sünnisi öteki değildir. Demokrasi ortak vatanında farkların zenginlik olarak kabul edildiği bir yapının adıdır. Onun için AK Parti’nin bugunkü başarı sebeplerini incelediğiniz zaman, Demokrat Parti’nin başarı sebeplerini incelediğiniz zaman sebepler coğrafyasında buluştuğumuzu rahat rahat göreceksiniz. Ben bir siyaset analisti olarak şunu da söyleyebilirim, bilhassa bizim parti döneminde Türkiye parçalı siyasetten hakim parti yapısına geçiş sürecini yaşıyor. Ben doğrusu hakim parti yapısını ki Hindistan’da vardır o, kongre partisi bazı sistemlerde var, ben demokratik açıdan hakim parti sistemi değil iki veya iki buçuk partili bir yapıyı bir parti sistemini tercih ederim, Başkanlık Sistemi zaten bu tercihin de temel sebebi olacaktır. Başkanlık Sistemleri anlatıldığının aksine kutuplaştırmayı artıran değil, kutuplaştırmayı ikiye indirerek iki yapılı, iki parti yapılı istikrarı sağlayan,bazıları iki buçuk parti ideolojik partiler varsa, bir modeldir bu sistem ama ben AK Parti hareketinin Türk siyaset sisteminde iktidar dünyasında uzak geleceklerde dahi devam edeceğini, etkisini sürdüreceğini düşünüyorum ve sadece siyaseti değil sistemi dönüştüren, zihniyet formatlarını dönüştüren paradigmaları allak bullak eden bir yapıdır ve gidiş demokrasinin kökleşmesinedir, gidiş bireyin mutluluğunadır, gidiş milletin kendi değerleriyle buluşturulmasınadır. Gidiş devletin milletin devleti haline getirmeye seyir yönündedir. - Açılım politikalarının geniş kitlelere anlatılmasında 60
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU - Sayın İyimaya zihin dünyanızdaki Menderes algısı nebir noksanlık var mı bunu değerlendiriyor musunuz bu kodir? nuda neler yapılabilir? • Türkiye PKK sorununu aşağı yukarı çok yüksek maliyetli • Teşekkür ediyorum, tabi biz Amasya’nın bir orman ve uzun süredir bedeli can olarak yaşıyor. Dünyada benzeri köyünde göç yoluyla, Kafkas göçü yoluyla yerleşmiş bir aile sorunları yaşayan ülkeler var, İngiltere var Fransa var İspanya topluluğuyuz. Bizde ilkokul yoktu. 1950 doğumluyum 1959 var demokrasinin ve temel hak ve hürriyetlerin ulaştığı değer yılında zannediyorum. Menderes’i ilk defa rahmetli babam karşısında artık bedeli kan olan bedeli Türkiye’yi 2-3 defa uçu- ,köy imamıydı, radyo bizim köye yeni gelmişti, Londra’da bir racak yüksek mali giderler olan bu sorunu çözmesi gerektiğini uçak düştü ve Başbakan Menderes kurtuldu diye köylülerimiz düşünüyorum. Ama burada siyaset kurumunun bence parti felaket sevinmişti. Menderes isminin hafızama ilk nakşettiği persfektiflerinden vazgeçerek Türkiye’nin birliği-beraberliği dönem o dönemdir, sonra Yassıada mahkemeleri o dönembölünmezliği noktasında ortak proje üretmeleri gerektiğini de televizyon yok, canlı olarak veya naklen radyoda dinleme düşünüyorum. Eğer bu niyet ortaya konulursa ben çok daha imkanı bulurduk. Mesela o dönemde Adnan Menderes, Fatin kalıcı sağlıklı sürekli bir sürecin gündemleşeceğini düşünüyo- Rüştü Zorlu, Tevfik İleri, Hasan Polatkan isimleri hafızamıza rum. Türkiye zor bir süreç içindedir ama AK Parti, bilhassa on yaşımızda onbir yaşımızda çivilenmişti. O dönemin Cumdeğerli Başbakanımızın yüksek vizyonu ve cesareti bu sorun- huriyet Savcısının, yani Yüce Divan Savcısının ve Yüce Divan da olagelen yöntemler yerine yepyeni bir Başkanının soruları, töhmetleri, köpek açılım politikalarını ortaya koydu. Ben davaları vs. biz de korkunç bir şok yabunun hayırlara vesile olmasını temenratmıştı. Yavrularını boğazlayan, başını ni ediyorum. Sadece dua ile yetinemeyiz boğazlayan bir devlet tabi, bu cümleleri Türkiye demokrasi bu sürecin inşası için mütesabatımızın o zaman kurmak mümkün değildi. Admecrasına girdi, zaman birikimizin tecrübemizin icabını yapnan Menderes isminin ilk algıları böyle maya her zaman hazırız zaman geliştiriliyor. oldu tabi sonra ilkokulu dışarıdan bitire- Uzun tutukluluk süreleri hakkınKurumsal geliştirmeler rek orta okul, lise ve üniversiteyi okuduk. daki düşünceleriniz nelerdir. Tabi siyasal kimlik gelişti, siyasal tarih var, öğrenim kalitesinin merakı arttı ve Türkiye için korkunç bir • Ben bir defa infaz anlamına geleyükseltilmesi var. tablodur çok kara bir tablodur ve ben cek koruma tedbirlerini savunmayan bir Demokrasi gelişiyor kendi kendime şunu sormuşumdur: insanım, o konu aslında düzenlenebilir. burada heyecan verici Adnan Menderes’i niye astılar? Şu anda Aslında biz o konuyu 3. Yargı paketinde projeleri gençlerden verdiğim cevap şu: Adnan Menderes’i o düzenledik. Bilhassa adli kontrol denebekliyoruz, sizlerden dönemin darbecileri dahi asmak istediktimi serbestide tavan ceza modelinden vazgeçtik ben sorunun, bir yargısal baleri için asmadılar, Adnan Menderes’ten bekliyoruz. kış sorunu olduğunu düşünüyorum. korktukları için astılar, çünkü Adnan Zaman içerisinde bu sorunlarda çözüleMenderes’in halktaki karşılığı o kadar bilir. Temenni ediyorum anayasanın, bir derin ve sökülmezdi. O kadar yaygın ve sivil anayasanın inşaıı halinde bu sorungönülleri kuşatıcı idi ki kazara ileride 10 ları da zihniyet dönüşümü yoluyla aşarız diye düşünüyorum. yıl 15 yıl sonra affedilmesi ve dışarıya çıkması halinde Adnan Ben tutuklamada hükmün kesinleşmesi halinde infazı imkan- Menderes bize ne yapar diye korkmuşlardır. Çünkü haksızlıksız kılacak, kaçma diyorlar buna, veya erken tahliye halinde larını biliyorlardı, uydurma gerekçelerle cunta faaliyeti içerisidelilleri söndürecek sakıncalar dışında uzun tutukluluk süre- ne girdiklerini biliyorlardı. Ben her zaman böyle söylemişimlerini çare olarak görmüyorum. Yeter ki bu iki mahsur bertaraf dir, Adnan Menderes korkusu Adnan Menderes’i astırmıştır. edilsin bu noktada ceza düzenlemeleri de yapılabilir. -Teşekkür ederiz son olarak eklemek istediğiniz bir şey- Demokrasi konusunda ne gibi projeler geliştirilebilir ler var mı sizce? • Ben mutluyum çünkü Adnan Menderes konusunda bir • Demokrasi konusunda çok projeler gelişir, çoğulcu proje sivil girişimin ortaya çıkması beni çok sevindiriyor. Çünkü yani ben burada kartezyen akıl demokrasi mühendisliğinden değerlerimizin sadece değerlerini bilmek değil onları yaşatçok aktörlerden çok süreçlere önem veriyorum. Türkiye de- mak gerekir, enstitülerde yaşatmak gerekir, araştırmalarla mokrasi mecrasına girdi, zaman zaman geliştiriliyor. Kurum- yaşatmak gerekir. Mesela İnönü’nün müthiş bir monografisi sal geliştirmeler var, öğrenim kalitesinin yükseltilmesi var. De- vardır, o konuda Adnan Menderes’in bir monografisi yoktur. mokrasi gelişiyor burada heyecan verici projeleri gençlerden Ben o dönem değerlerinin var kılınması için bu tür sivil topbekliyoruz, sizlerden bekliyoruz. Bizim medeniyetimizin bir lum girişimlerinin yararına inanıyorum. Biz acı hatıralardan başka özelliği hafsı medeniyettir tamamı yukarıdan lutfedi- öfkeler üretmek, acı hatıralardan öc duygusunu geliştirmek len ulufe medeniyetidir. Halbuki şu anda tabandan fışkıran değil ondan barış üretmek zorundayız ve barışçı yaklaşımlar demokrasi olduk biz şu anda yerel demokrasinin güçlenmesi Türkiye’yi demokrasiyle ilerleyişinde zannediyorum daha da için elimizden geleni yapıyoruz sivil demokrasinin güçlenmesi pekiştirecektir, sağlamlaştıracaktır. için elimizinden geleni yapıyoruz. O noktadaki özgün projele-Teşekkür ederim, bize ayırdığınız değerli vakit için. ri sizlerden bekliyoruz.
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
61
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
İki kutuplu siyaset ve Demokratlar Prof. Dr. Pelin Gündeş BAKIR Ak Parti Kayseri Milletvekili TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyesi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Eski Öğretim Üyesi
A
nkara’da hemen hemen her gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki ofisimin bulunduğu binanın bağlandığı yer altı tüneline giriyorum ve TBMM Genel Kurul’a geçiyorum. Yer altı tünelinde ilerlerken, her ili temsil eden, o ile ait objelerin bulunduğu stantlar var. Malatya standında Turgut Özal’ı, kayısıyı; Ağrı standında Ağrı dağını; Kayseri standında Kayseri kalesi ve saat kulesini, Erciyes’in maketini görüyorsunuz. Otoparklar ile çevrilmiş bu yer altı koridoru, 300 metre yürüdükten sonra ikiye ayrılıyor. İktidar ve muhalefet. Bu ayrımlar bizleri kendi kulislerimize götürüyor. İktidar tabelası Ak Parti kulisine, muhalefet tabelası ise CHP, MHP ve BDP’nin ortak olarak kullandığı kulise. Her birimiz, kendi kulisimizden Genel Kurul’a giriyoruz.
Aslında bu iki tabela bana daima bir çağrışım yapıyor. Türkiye’de tek bir iktidar ve tek bir muhalefet partisi olması. Türkiye’nin ufkunda bu gözüküyor. CHP ve BDP, CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün son açıklamalarından da anlaşıldığı üzere birbirlerine gittikçe yaklaşırken, MHP’nin geleceğinde dönüşmesi ve Ak Parti çizgisine daha çok yaklaşması gözüküyor.
Merhum Başbakanımız Adnan Menderes, Türk siyasi hayatına, demokrasisine ve Türkiye’nin kalkınmasına çok büyük hizmetler yapmış, çok büyük ve çok şerefli bir devlet adamımızdı. Demokrat Parti hareketi 1944’de Anadolu sermayesiyle kurulmuş milletin bağrından çıkan ve yeter söz milletindir
diyerek iktidara gelen bir siyasi hareket. Karşısında ise, sermayeyi küçük seçkinci bir grubun kontrolünde toplamak isteyen, statükocu ve bürokratik elitin desteklediği bir muhalefet partisi var. Türkiye’deki bu iki kutuplu siyaset, 1944’den günümüze dek değişmeden aynen devam etmiştir. Demokrat Parti ve Adnan Menderes’den 1980’lerde bayrağı Anavatan Partisi ve Merhum Turgut Özal devralmıştır. 2002’ye gelindiğinde aynı bayrağı bu kez Ak Parti ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan taşımaktadır. Parti aynı partidir, isimler o gün Demokrat Partidir, bugünse Ak Partidir. O gün Adnan Menderes’dir, bugün Recep Tayyip Erdoğan’dır. Demokrasi Mücadelesi de aynı mücadeledir. Kalkınmışlıkla geri kalmışlık, cehaletle aydınlık, demokrasiyle, baskı ve tahakküm arasındaki mücadeledir bu. Üreterek alın terleriyle kazananlarla, üretmeden bürokratik elite yakın durarak kazananların mücadelesidir. İşte bizler de bugün, Merhum Başbakanımız Adnan Menderes’in asıldığı yağlı
-Yassıada’da idamla yargılanan Demokrat Partililer, sağdan sola: Celal Bayar, Adnan Menderes, Osman Kavuncu, Prof. Dr. Pelin Gündeş’in amcası 4 dönem Kayseri milletvekili ve DP Genel Başkan Yardımcısı Kamil Gündeş
62
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Kayseri Milletvekili Pelin Gündeş Bakır
ilmiğin parasını bile rahmetlinin eşinden isteyen bu alçak zihniyetle mücadele için buradayız. Bu zihniyete karşı her zaman uyanık olmamız, onunla mücadele etmemiz gerekir. Merhum Başbakanımız Adnan Menderes, Türk siyasi hayatına, demokrasisine ve Türkiye’nin kalkınmasına çok büyük hizmetler yapmış, çok büyük ve çok şerefli bir devlet adamımızdı. Demokrat Parti Milletvekillerinin tamamı, bizim inancımızdaki “bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir” düsturuna uygun olarak, milletvekilliğinin, hizmetkarlık olduğu şuuru ile çalışan, milletvekilliği-
bir kadro, Demokrat Parti zamanında işbaşına geldi. Demokrat Parti adı gibi Demokrattı. Bizlere yaptıkları hizmetleri saymakla bitirememekle birlikte, eğer bugün İstanbul semalarında özgürce Ezan-ı Muhammediye-yi dinleyebiliyorsak, işte bunu da bedelini canıyla ödeyen Adnan Menderes ve dava arkadaşlarına borçlu olduğumuzu hiçbir zaman unutmamamız gerekir. İleri demokrasiye geçiş yolculuğumuzda, çok mühim bir ahlaki prensibe özellikle dikkat çekmek isterim. Bir toplumun ileri demokrasi hedefine ulaşabilmesi için sadece bireylerin tek tek demokrat
2002’ye gelindiğinde bayrağı bu kez Ak Parti ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan taşımaktadır. Parti aynı partidir, isimler o gün Demokrat Partidir, bugünse Ak Partidir. O gün Adnan Menderes’dir, bugün Recep Tayyip Erdoğan’dır. Demokrasi Mücadelesi de aynı mücadeledir. Kalkınmışlıkla geri kalmışlık, cehaletle aydınlık, demokrasiyle, baskı ve tahakküm arasındaki mücadeledir bu. ni, tahakkümden çıkarıp, hizmetkarlığa dönüştüren vatanperver insanlardı. Milletin değerlerine tepeden bakmayan, tam tersi, onları savunan; insanların, dinleri, inançları, mezhepleri, etnik kökenleri ne olursa olsun, temel hak ve özgürlüklerine, sadece insan oldukları için saygı duyan
ve ahlaklı olmaları yetmez. Tırnak içinde, “Ahlaki cesaret” de en az ahlaklı olmak kadar önemlidir. Bu “ahlaki cesaret” de nereden çıktı? diyebilirsiniz. “Ahlaki cesaret” toplumun içinde birileri kötülük yaparken, ben nasıl olsa birey olarak iyiyim, kimseye kötülük de yapmıyorum, bana da
bunlar dokunmuyorlar diyerek geri durmamaktır. Sizin iyi olmanız veya ahlaklı bir insan olmanız yetmez. Siz eğer toplumda, kötülük yapan insanlara göz yumuyorsanız, onlar karşısında sessiz kalıyorsanız, o kötülük o toplumda neşv-ü nema bulur, siz de o kötülüğe bir nevi ortak olursunuz. “Ahlaki cesaret” birileri darbe yapmaya teşebbüs ettiğinde, halkın oylarıyla seçilmiş hükümetleri devirmeye niyetlendiğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisini kapatmaya kastettiğinde, toplum ve birey olarak karşılarında dimdik durabilmektir. “Ahlaki cesaret”, kötülüğün, adaletsizliğin, tahakkümün karşısında canıyla ve malıyla en ön saflarda mücadele eden insanların arkasında korkmadan durmaktır. Onlara iftiralar, karalamalar yapıldığında, izzet-i nefisleriyle oynandığında, yazılı veya görsel medyada küçük düşürülmek istendiklerinde, aileleri, hatta küçücük çocukları bile psikolojik olarak taciz edildiğinde millet olarak arkalarında durmaktır. İşte büyük milletimiz bugün bu şuurla hareket ediyor. Bundan hiçbir şüphe yoktur. 1960 darbesinden 50 yıl sonra, ülkemizin gelmiş olduğu noktayla iftihar etmek gerekir. Büyük demokrasi mücadelesini milletimiz kazanmıştır. Darbeciler kaybetmiştir. Bizden sonra gelecek nesiller kendilerini lanetle yad edeceklerdir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
63
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Yassıada Demokrasi Müzesi Olacak Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Yassıada’nın ‘Müze ve Demokrasi Adası’ olacağını belirterek, “Buralara gelen insanlar, bir gece kalmak isterse onlar içinde bir barınma yeri, bir butik otel yapılabilir. Ama burada oteller yapılmayacak” dedi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Merhum Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idam kararının alındığı Yassıada’nın yapılaşmaya açılmayacağını söyledi. Bakan Erdoğan Bayraktar katıldığı bir televizyon programında Yassıada’nın müze ve demokrasi adası olacağını belirterek “Yassıada’nın imar planında yapılaşma diye bir şey yok” dedi.
64
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ONLARIN HATIRALARINI İNCİTMEYİZ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Yassıada’nın demokrasi adası olması talebiyle başlatılan projenin, “Yassıada turizme açılıyor” şeklinde yansıtıldığını belirten Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “Türkiye demokrasisine hançer vurulan Yassıada müze ve demokrasi adası olacaktır. Adnan Menderes ve arkadaşlarının hatıralarını incitecek yapılaşmaya izin vermeyiz. Yassıada’da kültür merkezi ve müze yapacağız. Buralara gelen insanlar, bir gece kalmak isterse onlar içinde bir barınma yeri, bir butik otel şeklinde küçük bir şey yapılabilir. Ama burada oteller yapılmayacak” dedi.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr
Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr
Abdullah Gül,R.Tayyip Erdoğan,Ömer Çelik..Ve Yassıada’ya oteller falan yapılıyor..Hadi canım sende..
Yassıada’ya giden gezi tayfası;siz önce darbeye darbe demeyi öğrendiniz mi? Biz önce Demokrat Akademi’yi orada kuralım da, tahsil için gelin.
Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıada’ya ABD’deki Yahudi Soykırım Müzesi gibi/ Ondan da iyi Bir İşkence Müzesi Yapılmalı ki Yeni Nesiller Demokrasi’nin Kıymetini Bilsin.. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Turizm İçin Uygun Birçok Yer Var.Yeni Nesillere İbret Vesikası Olarak Bırakacağımız Yassıada’dan ise Sadece 1 Tane...Azami Hassasiyet... Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr “Yaslıada” projesiyle inşallah Menderes’in hatırasına halel getirilmez.Merhum Aydın Menderes’in de çok sevdiği Sn.Ömer Çelik’e güveniyoruz Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr “Yaslıada” Projesinde 1960’da yaşanan cehennemi işkenceleri unutturacak,izlerini silecek düzenlemelerden şiddetle kaçınılmalı.. Erdoğan Bayraktar @ErdoganBayraktr Yassıada’ya sadece demokrasi kültür merkezi yapılacak. Başkaca bir imar hakkı söz konusu değil.
Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Aydın Menderes’in endişesi buydu. Böyle şuursuzlar güruhunun adanın mana iklimine verecekleri zarar. Kim soktu bunları adaya, almayın kardeşim. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıada’ya çıkan Gezi Artıkları “Beton Lobisi” buyurmuşlar. DP ve Devamı Partiler Betonu hep temellere döktüler, Sizin gibi beyinlerine değil Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıada’ya çıkan Gezi Artıkları “Bırakın burası ıssız kalsın” Buyurmuşlar. Siz avucunuzu yalarsınız.Orası Demokrasi Okulu Olacak, cıvıl cıvıl. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Bence bu Geziciler Yassıada’ya deniz yoluyla gitmesinler. Hani O Menderes’i kaçırmak için Halkın kazdığı “TÜNEL”i kullansınlar. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıada’ya bu geziciler gidip de n’apıverecek.Bence adaya çıkmayın.Bindiğiniz vapurun adını da “KADEŞ” diye değiştirin. Bir tur atıp dönün. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr “Gezi artıkları” Yassıada vapurunda dedelerinin 27 Mayıs sonrası yasakladığı “Ada Sahillerinde Bekliyorum” şarkısını dinlesinler.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
65
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrasi Öncüsü ve Şehidi Adnan Menderes Mustafa ELİTAŞ Ak Parti Grup Başkanvekili ve Kayseri Milletvekili
T
ürkiye’nin Siyasal Hayatının ve Demokratikleşme Tarihinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra en önemli şahsiyeti, bir başka tabirle Demokrasi Şehidi olan T.C. Eski Başbakanı Rahmetli Adnan Menderes’in hizmetlerini anlatmak ve aktarmak her siyasetçinin görevidir. Rahmetli Adnan Menderes aziz Milletimizi hüzne boğan bir sonla bu dünyaya veda etmiş ve milletimizin gönlünde ebedi yerini almıştır. Türk milleti onlarca yıldır rahmetliyi hürmetle, şükranla, hayır dualarıyla yâd etmektedir. Milletle birlikte, milletin istediği istikamette yürüyen her siyasetçi, Menderes’in ülkesine yaptığı hizmetleri anarak kendi hizmetlerini ve ülkesi için yapmak istediklerini anlatır. Bu açıdan Adnan Menderes, Türk demokrasi tarihi açısından en önemli figürdür. Türkiye’nin her vilayetine eser bırakmayı başarabilmiş, gönüllere yerleşmiş bir Başbakandı. 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP) adıyla yeni bir parti kuran Rahmetli Menderes millet için siyaset yapma bilincini geliştirmiştir. DP tek parti dönemi CHP’sinden farklılaşmıştır. DP programında özel mülkiyete ve özel kuruluşların desteklenmesine yer verilerek liberal görüşler ortaya konmuştur. DP programı bireysel hak ve hürriyetler açısından ayrıca serbest piyasa ekonomisine geçişi hedefleyen bir programdı. Rahmetli Menderes, özel sektöre büyük önem veriyordu. Özel sektöre karşı aşırı sınırlayıcı olmayan ve uzun süredir devam eden boşluğu doldurmak ve iş hacmini genişleterek topluma refah sağlamak amacıyla özel teşebbüsün hızla geliştirilmesini savunan Adnan Menderes, birikmiş sermayesi kısıtlı bir ülkeyi yatırım yapabilme cesareti gösterebilen ve doğru yatırımları teşvik edebilen bir konuma getirmiştir. Rahmetli Menderes’in ile ülkemiz, çok partili hayata geçmiş, dinî ve millî inançlar dışlanmaktan kurtulmuş, halk kendi iradesini ortaya koyacak imkânlara kavuşmuştur. 1950-1954 yıllarında Türkiye, ekonomide kalkınma dönemine girmiştir. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verilmiştir. Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verilmiştir. Yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarmıştır. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanılmaya başlanmıştır. Tarımda makineleşme çalışmaları yoğunlaştırılmıştır. Marshall Planı’nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kurulmuştur. 1950 yılında cari fiyatlarla Gayri Safi Yurt İçi Hasıla(GSYH) 9 milyar 715 milyon dolar iken 1960 yılında 46 milyar 977 milyon dolara yükselmiştir. 1950 yılında GSYH 38 milyar 598 milyon dolar iken 1960 yılında 71 milyar 391 milyon dolar 66
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
seviyesine yükselmiştir. 1949 yılına girildiğinde ekonomideki %5 oranında bir küçülme olmuşken 1950 yılında %9,4 oranında, 1951 yılında ise %12,8 oranında muazzam bir büyüme gerçekleşmiştir. 1960 yılında ise büyüme %3,4 ve 1961 yılında %2,0 olarak gerçekleşmiştir. 1950 yılında net uluslararası rezervler 123 milyon dolar iken 1960 yılında bu rezervler %80 artarak 220 milyon dolar seviyesine yükselmiştir. Türkiye, kalkınan ve büyüyen bir ülke olarak kendisine dikte edilen kalıplara sığamaz hale gelmiştir. Büyüyen Türkiye’yi durduracak yeni bir “Oyun” ve “Sahne” kaçınılmazdır artık. İşte o oyunun adı “Darbe”, sahnesi de “Yassıada”dır. Kurgulanmış ve sonucu herkesçe malum olan bir mahkeme vasıtasıyla Türk Milleti gözyaşlarına boğulmuş ve demokrasi tarihinin kara lekesi sahnelenmiştir. 1950’de Demokrat Parti’nin seçim sloganı olan “Yeter söz milletindir” sözleriyle akıllara kazınan, 12 Eylül Anayasa Referandumunda da Sayın Başbakanımız tarafından zikredildiği üzere “Merhum Adnan Menderes gibi haykırıyoruz, ‘Yeter söz de karar da milletindir” diyoruz. Milleti iktidardan uzak tutmaya, elit bir zümrenin tüm ülke kaynaklarını ve olanaklarını kullanmasını sağlamaya dönük seçkinci bu darbe ve bu darbelere benzer çabalar, Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının siyasi ve ekonomik mirasını gerektiği gibi sahiplenen Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti iktidarı ile bir daha geri gelmemek üzere tarih sahnesinden silinmiştir. İnanıyorum ki, Merhum Menderes ve dava arkadaşlarının Türkiye’nin kalkınmasına, demokratikleşmesine sağladıkları eşsiz katkılar ilelebet hayırla yâd edilecektir. Türkiye’nin demokrasi tarihinin öncüsü Adnan Menderes’i saygı ve rahmetle anıyorum.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Anadolu’nun sesi, vicdanı ve atılım ruhu Mehmet ERDEM Ak Parti Aydın Milletvekili
Y
üreği insan sevgisiyle, vatan aşkıyla dolu, halka hizmeti Hakk’a hizmet sayan Türk Milletinin asil evladı Adnan Menderes... Milletimizin ve dünyanın takdirini kazanmış, büyük devlet adamı, sevgi, barış, hoşgörü ve uzlaşmanın unutulmaz ismi Aydın’lı hemşehrimiz Başvekil Adnan Menderes... O Anadolu Toprağı’nın sesi, vicdanı, atılım ruhu... O’nun yapmak istediklerini geç anlayanlar veya anlamayanlar olmuşsa da, yaşadığı dönemde eleştirilmiş, suçlanmış olsa da; ‘Büyük Lider’ olarak doğrularını savunmaktan vazgeçmemiştir; vizyonundan, hayallerinden, düşüncelerinden, Türkiye düş’ünden asla kopmamıştır. İşte bu yüzden biz ve tüm Türkiye Başvekil Rahmetli Adnan Menderes’i çok seviyoruz. Rahmetli Adnan Menderes lider olarak girdiği her seçimde başarılı olmuş ve milletin büyük desteğiyle Demokrat Parti’yi iktidar yapmıştır. “Yeter Söz Milletindir.” Bir meydan okumadır. Millet iradesine sahip çıkılacağına verilen bir sözdür. Devlet ile Millet bütünleşmesinin anahtarıdır. İşte 1950’de başladı Demokrat Parti iktidarı ve Adnan Menderes efsanesi... Ziraat alanında yapılan atılımlar ve
hizmetler milletimiz tarafından hep hayırla ve dualarla yad edildi. Asıl canlılık, köylere tarım makinelerinin girmesiyle başladı; köylü traktörle buluştu. Ziraat Bankasında o güne kadar uygulanmayan kredilerde gösterilen kolaylık, ezilmiş hırpalanmış Türk köylüsünü adeta sevince boğdu. Kendisi de ziraat insanı olan Menderes, toprağın ve üretimin önemini çok iyi biliyor ve köylünün dilinden iyi anlıyordu.
Tek partili dönemlerin ezikliği haysiyetli yaşama dönüşürken, devlet görevlilerinden tir tir titreyen vatandaşlarımız onuru, saygınlığı, parayı ve hürriyeti hissetmeye başladılar. Köylerimizin yolları, içme ve tarımsal sulama suları, okulları ve kalkınmanın diğer unsurları hizmetler olarak gerçekleştirildi. Köylünün tepesinden jandarma dipçiği çekilmiş; insan haysiyetini zedeleyen altı liralık yol parası ve yollardaki taş kırma işkencesine son verilmişti. Ezan esas şekliyle okundu ki; milletimiz sadece bunun sebebiyle Rahmetli Menderes’i gözyaşları içerisinde hayırla yad ediyor. Halk Parti iktidarında dört senede dağıtılan tohumluk, ekim döneminde onbinlerce ton fazlasıyla dağıtıldı. Yollar, barajlar, köprüler, limanlar, enerji santralleri, tarımsal sulama tesisleri, hava alanları görülmemiş bir hızla yapılmaya başlandı ve Türkiye şantiyeye döndü. Ülkemize bereket ve bolluk geldi. Milletimiz Başvekil Adnan Menderes’i ebediyyen unutmayacak; hep hayırla yad edecek. Kabrinde rahat uyu ‘Büyük Lider’; Türkiye sizlerin açtığı kutlu demokrasi ve özgürlük yolunda emin adımlarla ilerliyor. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
67
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes Baskılara Boyun Eğmemiş Bir Demokrasi Kahramanıdır Selçuk ÖZDAĞ
B
Ak Parti Manisa Milletvekili
u topraklarda yaşamanın bedeli vardır. Galiçya’da, Allahu Ekber Dağları’nda, Trablusgarp’ta, Yemen’de, Anadolu’da, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta yedi cephede dövüştük. İki buçuk milyon şehit verdik. Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlar arasında Mehmet Akif Ersoy da vardı, Mareşal Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Bediüzzaman Said Nursi, İskilipli Atıf Efendi, Denizlili Hulusi Efendiler gibi bir kahraman da Ali Adnan Menderes’ti. Ali Adnan Menderes, Efeler ile Zeybekler ile beraber Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen insanlarından bir tanesi olmuş. Yeteneğini, zekâsını gösteren adam. Aynı zamanda iyi futbol oynuyor, iyi yüzüyor yani sporla da uğraşan birisi. Hatta kendisi Türkiye’de futbol takımları ilk defa kurulduğu zaman, ilk Rumlar, Ermeniler, Yahudiler kurmuşlar sonra Türkler Karşıyaka’da bir takım kurmuşlar ve Ali Adnan Menderes de Karşıyaka Futbol Takımında top oynamış. Karşıyaka Futbol Takımının renkleri de kırmız-yeşil. Kırmızı Türklüğü, Yeşil de Müslümanlığı temsil ediyor diyerek bu renkleri seçmişler. Ardından Serbest Fırka kurulduğu zaman kendisine il başkanlığı teklif edilmiş, cesaretle göstererek siyaset ile uğraşmış ve Serbest Fırkanın en başarılı il teşkilat olma unvanını kazandırmış. Çok çalışmış, halk tarafından çok benimsenmiş ve Atatürk’ün dikkatini çekmiş. Atatürk yaverine diyor ki, “Bu çocuğun adını bir yere yazın seçim öncesi bana hatırlatın.” Seçim öncesi Atatürk kendisini arıyor ve milletvekilliği teklif ediyor. En genç milletvekilleri arasında Ankara’ya gidiyor. Ardından Celal Bayar ile Fuat Köprülü ile Koral Tan ile beraber birlikte bir parti kurmanın hayalini güdüyor ve ardından bir takrir yayınlayarak Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılacaklarını ve yeni bir parti kuracaklarını deklare ediyorlar. Ancak 1946 seçimleri ‘açık oy gizli tasnif.’ Oy hiç açık verilir mi? 1946 seçimlerinde CHP seçimi kaybedeceğini anlayınca, Demokrat Parti’ye karşı böyle bir hileye başvuruyor. 1946’dan 1950’ye kadar CHP’nin iktidarı devam ediyor. 1950 yılında ise Demokrat Parti’nin zaferi geliyor. Türkiye’de o zamanlar çok fakirlik var, Batı Dünyası Sanayi Devrimini yapmak üzere çünkü 1945’li yıllarda Batı Dünyası İkinci Cihan Harbini yaşamış; fakat biz İkinci Cihan Harbine girmemişiz, Sanayi Devrimimiz yok, tarım toplumu bile olamamışız. Türkiye’de ekilebilir arazi sayısı çok kıt, kendi kendimize yetecek sanayimiz kuramadığımız gibi toprağımızı da işleyemiyoruz çünkü yetişmiş insan gücümüzü kaybetmişiz… Birinci Cihan Harbinde kaybetmişiz, Çanakkale’de kaybetmişiz, Kurtuluş Savaşı’nda kaybetmişiz. Bütün ticaret Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin elinde. Atatürk’ün ilk dönemlerinde erkek nüfusun çoğaltılması için gayret sarf edilmiş. Evlilikler 68
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
teşvik edilmiş, sakatlar var yaralılar var, nasıl yapacağız da erkek nüfus çoğalacak? Çünkü biz nalımızı yapacak güce sahip değiliz, toplu iğne yapamıyoruz. Böyle bir ortamda erkek nüfus çoğalacak okula gidecek, tarımla tanışacak, sanayi ile tanışacak, toplu iğne yapacak, nal yapacak, kendine yetecek sanayisini yapacak, bunları yapmak çok zor şeyler. Adnan Menderes’in iktidarı ile birlikte büyük bir hamle başlıyor. O zamanlar Türkiye’de ki buğday rekoltesi veya tahıl rekoltesi dört misli artırılıyor. İlk defa sanayi ile tanışıyoruz. Büyük barajlar yapmanın yolları araştırılıyor. Elektrik üretimi başlıyor, sulama başlıyor, taşkınlara karşı önlemler alınmaya başlanıyor. Elektrik üretimimiz %300 civarında artıyor. Menderes Türkiye’de Beyaz Devrimi yapan adam, sandıklardan çıkan adam; O silahtan çıkan adam değil, o darbe ile gelen adam değil, kendisi kurşunlarla gelen adam değil, kanla gelen adam değil. ilk defa olarak halkın oyları ile gelmiş, aşağıdan yukarıya doğru halkın devleti dizayn ettiği yapıyı kurmuş, devrim yapmış bir adam. Nezaketli, barışsever bir adam. Sandığa inanan birisi, sandıkla gelen birisi. 1950 seçimleri galibi. 1954 seçimleri hem belediyelerde hem de milletvekilliğinde galip. İlk seçimde 508 milletvekilliği ardından 407 milletvekilliği, üçüncü seçimde 460 milletvekilliği. 1950, 1954 ve 1957’de üç defa seçim kazanmış bir adam. Peki bu adama karşı neden darbe hazırlığı yapmışlar? 1953’te Menderes iktidarda, kalkınma hızımın %13; Türkiye ekonomisini büyütmüş, gayri safi milli hasıladan kişi başına düşen gelir 600$. 1953’te 600$ olan gayri safi milli hasıla 1961’de kaç lira: 160$. Darbecilerin Türkiye’yi fakirleştirdiği rakamlarla belli. Hasan Celal Güzel şunu söylemişti, “bütün ekonomistlere incelettirdim, eğer Türkiye’de 1960, 1971, 1980 darbesi ve 28 Şubat 1997 post modern darbesi olmasaydı gayri safi milli hasıladan kişi başına düşen gelir 30.000$ olacaktı. Şimdi kaç para 10.000$. Yani biz bu günkü servetimizin üç misline sahip olacaktık. Maaşımızın üç misline sahip olacaktık, evimiz üç misli daha güzel olacaktı, arabamız bir tane ise üç tane olacaktı, üç misli ihracat yapacaktık. Belki bugün PKK terörü ile bu kadar
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
uğraşmayacaktık. Oralara çok daha fazla okul, fabrika, hastane götürecektik, çok daha fazla yatırımlar yapabilecektik. Darbeler bu toplumun demokrasi ile tanışmasını geciktirmiş, diğer yandan zenginleşmesini ve özgürleşmesini geciktirmiştir. Darbeler bizim ekonomimize ve demokrasimize çok büyük zararlar vermiştir… Darbeler bir de tarih şuurumuzu kaybetmemize neden olmuştur. Bizim bu topraklarda çok partili hayatı özümseyemeyişimizin bir tek sebebi vardır, çünkü biz kültürel olarak savrulmuştuk, çünkü biz dil şuurumuzu kaybetmiştik. Eğer o zamanlar tarih şuurumuz olsaydı, kültürel duygularımız zirvede olsaydı, kültürümüze sahip çıkmış olsaydık, ne CHP DP ile kavga edecekti, ne DP CHP ile kavga edecekti çünkü biz aynı toprağın çocuklarıydık, hepimiz Türk’tük. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşıydık. Hepimiz Müslümandık. Eğer tarih şuurumuz, kültür şuurumuz olsaydı partilerin araç olduğunu bilir ve partiler için birbirimiz ile kavga etmezdik ve demokrasiyi içselleştirirdik. Demokrasi farklı fikirleri bir arada yaşatma sanatıdır. Fikirlerin çarpışmasından hakikat şimşeği doğar. ‘İtikatta birlik isterim fikirde birlik istemem,’ der İslam. Demokrasi ise farklı fikirleri zenginlik kabul eder. Farklılıkları bir arada yaşatmak, farklılıklara tolerans gösterme sanatıdır demokrasi. Menderes muhafazakar bir adamdır. Menderes milli bir adamdır, yerli bir adamdır. Menderes bu toprağın çocuğudur, Menderes Mason değildir. Menderes başka güçlerin adamı değildir. Menderes
bu toprağa bağlı ve bu toprağı çok seven adamdır. Her sabah 5 buçukta Başbakanlıkta ayağa kalkan ve Ankara’yı karış karış gezen adamdır. Uçaktan buğday tarlalarını görüp çok memnuniyet duyan adamdır. Yağmur yağmadıysa ağlayan, yağdıysa sevincinden gözyaşları döken adamdır. ‘Şükürler olsun çiftçimiz zengin olacak, şükürler olsun buğday silolarımız buğdayla dolacak,’ diyen adamdır. Her sabah bunlar hakkında tek tek bilgi alan adamdır. Şantiyelerde kimler çalışıyor, nerede ne yapılıyor, nerede aksilik var, elektrik santralleri ne durumda bunlarla ilgili her sabah kalktığı zaman özel kaleminden ve ilgili müdürlerden bilgi alan bir adamdır Menderes. Menderes siyaset sahnesinde hitabet sanatı çok yüksek bir bir adamdır. Hem kürsü konuşmalarında mecliste çok güçlü bir sesi vardır hem de halk tarafından meydanlarda çok sevilen bir adamdır Menderes. Ve bu sevgi belki başkalarını rahatsız etmiş olabilir. Üç seçim mağlubiyet üzerine başka varyasyonlara başvurmuş olabilir. Ama 1953’te Türkiye zengin iken Türkiye’de kalkınma hızı %13 iken Türkiye’de buğday üretimi rekolte 4 misli artarken Türkiye’de okullaşma oranı % 200 artarken Türkiye’de öğrenci sayısı % 161 artarken birileri darbe girişimi yapmak istiyor. Biz bu topraklarda ne zayıf bir ordu ile yaşarız nede darbeci bir ordu ile yaşarız. Bu topraklarda güçlü fakat demokrasi içselleştirmiş halkın iradesine mal olmuş bir ordu ile yaşarız biz. Darbeci ordular ile yaşayamayız. Demokrasi böyle bir şey. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
69
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Birbirimizin inançlarına saygı göstereceğiz. Demokrasilerde kimin aktör kimin figüran olacağına kimse karar vermez, sadece halk karar verir. Eğer siyasetçi korkutulursa Orada kalite olur mu? Kim korkutursa onun sesi olur. Sizi kim korkutursa onun adamı olursunuz. O ne derse onu yaparsınız. Sermaye korkutursa, sermayenin, medya korkutursa medyanın, asker korkutursa askerin, oligarşik bürokrasi korkutursa, bürokrasinin adamı olursunuz. Siyasetçi korkutulmamalı. Siyasetçi korkmamalı. Sadece bir tek şeyden korkmalı siyasetçi. Sandıktan korkmalı. Vicdanın sesini dinlemeli. Siyasetçi sadece kukla; sermaye ne derse onu yapacak, cuntacı askerler ne derse onu yapacak, veyahut da şantajcı, baskıcı medya ne derse onu yapacak, oligarşik bürokrasi ne derse onu yapacak öyle mi? Peki millet bunun neresinde? Şimdi siz siyasetçiyi korkutursanız, kim siyasetçi olur? Olur mu siyasetçi? Kim milletvekili olur? Eğer Türkiye’de siyasetin kalitesi yükselmediyse, eğer kaliteli siyasetçiler çıkmadıysa, eğer millet zaman zaman siyasetten ve siyasetçilerden tiksindiyse, nefret ettiyse, bu darbeciler yüzünden olmuştur. Menderes’e yapılanlar yüzündendir. Ama Menderes baskılara boyun eğmedi. Baskılara boyun eğmeyince darbe yapalım dediler, darağacına çıkarttılar. Ve Menderes birgün asılmayı beklerken, cezaevindeyken aynen şunları söyler; ‘ Bir çıksam buradan, bir çıksam, Çine çayının oraya gitsem, söğüt ağaçlarının altında derin ve deliksiz bir uykuya dalsam.’ Ve diyor ki; ‘Bir daha da siyaset yapmasam. Bir çıksam buradan bir daha siyaset yapmayacağım.’ Çok iyi
70
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
yetişmiş bir adam. 30-40 senesini bu işe adamış bir adam siyasetten nefret ediyor. O zaman kaliteli bir siyasetçi olmaz, o zaman burası Almanya olmaz, İngiltere olmaz. O zaman burası Japonya olmaz. Burası her 10 yılda bir darbenin olduğu kötü siyasetçilerin olduğu bir ülke olur. Fakir olursunuz, yoksul olursunuz, adaletsizlik olur, eşitsizlik olur, kalkınma olmaz, özgürlük olmaz, zenginlik olmaz. Güçlü olmazsınız, olamazsınız. Güçlü siyasetçilere ihtiyaç var. Devlet kendisini, millet kendisini silahla korumaz, devlet ve millet kendisini hukukla korur. Hukukun olduğu yerde adalet ve özgürlük vardır. İnsan hakları vardır. Kişi hürriyeti, inanç hürriyeti ve teşebbüs hürriyeti vardır. O nedenle bir daha darbeler olmamalıdır. Menderesler asılmamalıdır. Gençler ölmemelidir. İnsanların ömrü yaşadıkları kadar değildir, insanların ömrü anıldıkları kadardır. Şimdi Menderes’in adı hava alanlarında, üniversitelerde, sokaklarda, caddelerde; çocuklarına Menderes adını veriyor insanlar. Menderes anıldığı kadar yaşıyor. Darbeyi yapanlar yoklar!... bittiler. Fatih yaşıyor, Yavuz yaşıyor, Kanuni yaşıyor, Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan yaşıyor. Türkiye’de bir daha kimse darbe yapmaya teşebbüs etmesin. Herkes siyasete inansın, millet iradesine inansın, millet iradesine güvensin ve milletle beraber olsun. Sandık en doğru yoldur. Şeffaflık en doğru yoldur. Açıklık en doğru yoldur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yaşasın Türkiye, yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın demokrasi, yaşasın milletim diyorum.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes ve Arkadaşları Demokrasi Şehitlerimizdir Muzaffer Yurttaş AK Parti Manisa Milletvekili
M
enderes bu ülkede demokrasinin ve doğru siyaset adamlığının sembolüdür. Çok zor şartlar altında bu ülkeye hizmet etmenin gayreti içinde çalışmışlar ve üç beş ruhsuz insana pabuç bırakmamışlar ve önlerinde eğilmemişlerdir. Bıraktıkları demokrasi meşalesi de bizler tarafından ilanihaye taşınacaktır. Siyaseti ve siyasetçiyi kötü gösterme gayretinde olanlar hiçbir zaman başarıya ulaşamayacaklardır. Milletimiz gönüllerde taht kuran Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını Bizim inancımız asla unutmamıştır. Aradan Allah için millet için bunca yıl geçmiş olmasına ülkesine hizmet rağmen Türkiye demokrasi ederken ölenleri şehit şehitlerini unutmadı. saymıştır. Menderes Bizim inancımız Alve arkadaşları bu lah için millet için ülkesine hizmet ederken ölenleri ülkenin insanının şehit saymıştır. Menderes gözünde şehittir. ve arkadaşları bu ülkenin insanının gözünde şehittir. Menderes’in, Polatkan’ın ve Zorlu’nun idam edilişleri onlar ve aileleri için bir utanç vesilesi değil, bir gurur kaynağıdır. Türk milleti bu aziz insanları hürmetle, şükranla, minnetle ve hayır duaları ile anmaktadır. Onları idama götürenler ise bu cinayetin vebalinden, bu utançtan kurtulamamıştır. Türk milleti kendi iradesi ile iktidara getirdiği bu insanların katledilmesini her zaman lanetle anmıştır. Ülke ve millet olarak böyle acı olayları yaşamamak için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Demokrasi düşmanlarına ve darbeci zihniyetlere asla pirim vermemeliyiz. Menderes ve arkadaşlarının yakmış olduğu demokrasi meşalesi elden ele taşınmış ve daha yukarıya çıkarılmıştır. AK Parti demokrasinin çıtasını her geçen gün yükseltmeye devam etmektedir. Menderes idam edilmeden önce “Dirimden korkmayacaktınız. Fakat şimdi Menderes’in ruhu sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün
B
sizi silip süpürecektir” demiştir. Evet bugün o güzel insanların takipçisi olan demokrasi sevdalıları, darbecileri ve işbirlikçilerini yokluğa mahkum etmişlerdir.
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
71
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Faik TUNAY
T
Demokrasi
CHP İstanbul Milletvekili
anımı ile tartışmalar bugün dahi bitmemiş olsa da Demokrasi bütün Dünya’da herkesin özlemini duyduğu ve tam anlamıyla sahip olmak istediği en büyük kavramdır. Kavramın tartışılmasının elbette ki birçok nedeni var ama asıl neden bazı kişi ve kurumların görüşlerini haklı çıkarmak adına Demokrasi tanımını kullanmaları, demokratik olmayan bazı devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabalarıdır. Zaman zaman kavramın içi boşaltılmaya çalışılsa da bugün artık Dünya’da siyaset bilimciler hangi sitemin daha iyi işlediğinden ziyade hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarını yapmaktadırlar.( Liberal, Sosyalist, Muhafazakâr…) Bunun içindir ki demokrasin birçok alt tanımı yapılmaktadır. Dünya tarihinde Demokrasi adına ilk büyük adım İngiltere’de kralın yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan Magna Carta Libertatum’un ilan edilmesidir. Bu belge ile seçimler yapılmış fakat kısıtlamalar sebebiyle halkın az bir bölümü seçimlere katılabilmişti. Orta Çağ’da bazı devlet yönetimlerinde zaman zaman demokrasiye benzer yönetimler olmuştu. (İtalyan Şehir Devletleri, İskandinav ülkeleri…) Özellikle 18. Ve 19. Yüzyıllarda Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile demokrasi hızlıca yükselen bir değer haline gelmiştir. Bundan önce demokrasi küçük topluluklara uyan bir hükümet şekli olarak anılıyordu. Bizim tarihimizde Batılı toplumların uyguladığı Demokrasi ile tanışmamız Meşrutiyetin ilanından kısa bir süre öncesine denk gelir. 600 yıllık bir devlet geleneği olduğu içinde Avrupa’da tanınan yeni kavramlar genellikle İslami kaynaklar-
72
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
la beslenmiştir. O günden bugüne kadar bizim topraklarımızda Demokrasi zaman zaman ciddi kesintilere uğramış ve bedeller ödenmiştir. Kesintiler ve bedellerden söz açılmışken en önemli tarih 27 Mayıs darbesidir. Şimdi düşünün “Yeter Söz Milletin” diyerek iktidara gelen bir Başbakan gayrimeşru yollarla indiriliyor ve bununla da yetinilmeyip idam ediliyor. Bu idam bugün bile kapanması zor olan yaralara yol açmıştır. Darbe ve idamdan sonra yapılan Anayasa’nın Türkiye’nin en demokrat Anayasası olduğunu iddia etmek, şaka olsa gerek! 1961 Anayasa’sında demokratik birçok madde vardı. Sendikalara, kişi ve kuruluşlara geniş özgürlükler sunmuştur ama “Yeter Söz Milletin” diyerek iktidara gelen bir Başbakan’ın idam edilmesi ve sonucunda bu Anayasa’nın yapılması çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Şimdi düşünün modern, demokrat, özgürlükçü bir Anayasa yaptık diye övüneceğiz ama bu Anayasa’nın hangi koşullarda ve nasıl yapıldığını hiç konuşmayacağız! 1961 darbesinden sonra da demokrasi yolculuğumuzda çok ciddi sıkıntılar ve engeller ile karşılaştık, yapılan her engellemenin, sıkıntıların ülkemize ve milletimize maddi manevi ağır sonuçları oldu, kapanması zor yaralar açıldı. Bugün gelinen noktada tam demokrat, özgürlükçü, vesayet sisteminden arındırılmış bir Anayasa yapmak zorundayız. Kimsenin kendisini öteki hissetmediği, doğuştan eşit vatandaş olduğu, herkesin inancını yaşayabildiği, binlerce yıldır Anadolu coğrafyasında sürdürdüğümüz kardeşliğimizi daha da pekiştirerek bir Anayasa’ya ihtiyacımız var. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey de seçimle gelenin, seçimle gideceği ve gitmesi gerektiğinin toplumun her kesiminde kabul görmesi için ve bu bilincin yerleşmesi için mücadele etmektir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
B
u kitapta dönüşümcü, tutkulu, geniş perspektifli bir devlet ve siyaset adamından Türkiye’nin yakın tarihine dair samimi ve çekici hatıralar okuyacaksınız. Bu hatıralarda Özal ve ekibinin dönüşümcülüğünü, inancını, hayal gücünün kitlelere aşılamada gösterdikleri ustalığa yolculuk edeceksiniz. Ekrem Pakdemirli’nin dost canlısı ve çoğu zaman kurallara meydan okuyan ortak vizyon duygusunu bu kitaptaki hatıralarda tadacaksınız. Türkiye’nin dünya ekonomisine dahil edilme süreci, ekonomik liberalleşme ve Türkiye’deki şirketlerin iç ve dış yapılarına ve oluşum süreçlerine tanık olan Ekrem Pakdemirli anlattıkları ile sizleri hem şaşırtacak hem de bilgilendirecektir.
Ekrem Pakdemirli anlattıklarıyla Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutmakla kalmıyor. Yakın tarihin önemli kişi ve kişiliklerine dair yeni analizlerde bulunuyor. Ekrem Pakdemirli’nin hatırlarında sıradanlığı aşma çabasına ve uzak görüşlüğüne tanıklık yapacaksınız. Bütün bu hatıralarında sözü çok uzatmadan söyleyeceğini söyleyerek okuyucuyu yakın tarihle yüzleştiriyor.
Türkçe 263 s.- 2. Hamur -Ciltsiz- 13 x 21 cm İstanbul, 2013, 1. Basım Ufuk Yayınları ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
73
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Diyor ki:
“Yollar köylere kadar uzandıkça, elektrik ve su köylere kadar geldikçe, traktörler ve sair makineler köylünün hayatı arasına girdikçe, kalkınması ve seviyesi yükselen bu insanlar hurafelere kapılmazlar.”
74
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Başvekilim Adnan Menderes Ali Naili Erdem Millî Eğitim Eski Bakanı
K
alleşçe, vicdansızca ve entrikanın çeşitli oyunlarıyla idam sehpasına sürüklenerek getirilen Başvekilim Adnan Menderes Allah’a sığınmış halis bir mümin ve sevgi dolu bir gönüller sultanıdır. Halka hizmeti ibadet haline getirmiş bir üstün insan, bir idealist cesur yürek ve bir büyük devlet adamı olarak bugün de gönüller de yaşamaktadır. Anadolumuzun bozkırında unutulmuş ve Hassolar, Memolar ve baldırı çıplak olarak aşağılanmış insanımıza “gerçek efendi sizsiniz. Biz sizin hizmetinizdeyiz’’ diyerek sahip çıkmış bir yüce ruhtur. Devletin bir tek kurşunu kendisi için kullanmamış olan bir fazilet abidesidir ki dayandığı ve güç aldığı tek yer millettir. Bunu içlerine sindiremeyenlerle, ihaneti meslek haline getirmiş olanlar sözde aydınlarla el ele vererek düşmanlığın en müptezelini Adnan Menderesin aleyhine kullanmışlardır. Fitnenin, fesadın ve iftiranın üreticileri ile uygulayıcılarının hışmına uğramanın talihsizliğini yaşayan Adnan Menderes “mamur ve müreffeh Türkiye’’ idealinden bir an olsun vazgeçmemiştir. Menderes, ciddi, dikkatli, nazik ve fevkalade zarif bir liderdir.Renkli ve ahenkli konuşmasıyla milyonların kalbinde taht kurmuştur. Yoksulluğu yenmek, cehaleti ortadan kaldırmak ve adil ve özgür çağdaş bir Türkiye’yi var etmek için geceleri gündüz kılmış bir Ferhattır. Yürürken, konuşurken, dinlenirken kendisine ümitle bağlananların huzurlu ve mutlu bir Dünyada yaşamalarının nasıl mümkün olacağını araştırmış zamanın önünde konuşmuştur. Bazen Ahmet Yesevi Hazretlerinin menkıbeleri, bazen Hazreti pir Mevlananın yüce aşkı ve bazende Yunus Emre’nin hoş görüsü onun yaşamı olmuştur. Bilimsel zekayı öne çıkarmayı, gelişmeyi kalkınmayla birlikte gerçekleştirmeyi, Teknolojinin ürettiklerinin tamamını kendi insanının kullanımına vermeyi amaç kılmış bir liderdir. Üretim,daha çok üretim,en çok üretimle yatmış kalkmış vatanın bütününü şantiye kılmıştır. Bayındırlık hizmetleri yarış edercesine ülkenin her zemininde yükselirken, fabrika, daha çok fabrika onun rüyası olmaktan çıkmıştır. Karnı çok sırtı pek bir Türkiye. Kendi ayakları üzerinde yaşayan bir Türkiye. Çarığa paydos, kağnıya paydos, kara sapana paydos diyen bir Türkiye. Yarınlardan emin bir Türkiye. Güvenli bir Türkiye. Keyfiliğin sona erdiği ve hukukun egemen olduğu adil bir Türkiye... Yobazlığın her çeşidine karşı çıkmış, uygar Türk insanının dünyanın her yerinde şapka çıkarılacak insan olmamasının
aşkıyla tüm engelleri aşmıştır. Namuslu insanların, hak ve hakikat aşıklarının partisi olan Demokrat Parti, Devletle milletin birlikteliğini sağlayan partidir. Bütün bir Türkiye’yi kucaklamış ve bu sizdendir, bu bizdendir ayrımını yapmamıştır. Kendi öz değerlerine saygılı olan Menderes ne batının taklitçisi olmuş ve ne de doğunun alaturkalığına soyunmuştur. Medeni insan tanımını zarfı, mazrufla yaşama geçirmiş mayası has bir yerli sestir. O bir aksi seda değildir.Kökü mazide olan atinin aydınlık yüzüdür. Türk insanının vatandaşlık düzeyine çıkmasının mücadelesini vermiş itilip, kakılan ve eşya muamelesi gören vatandaşın sesi olarak “YETER SÖZ MİLLETİNDİR” haykırışında hayatiyet bulmuştur. Milli iradeyi en üstün değer kabul eden sevgili Başbakanım Menderes ‘’Biz milli irade ile geldik. Milli iradeyle gideriz’’ ilkesini siyasi hayatının felsefesi kılmıştır. Çirkinler, seçimle iktidara gelemeyenler, sade vatandaşın varlığından rahatsız olanlar, ülkenin gelişmesini istemeyenler, Türkün çağdaş devletler arasında yer almamasını içlerine sindiremeyenler iftira ilmiklerinin elbirliği ile Adnan Menderesimin boynuna geçirmeyi bayramlarda kutladılar. Aslanlar, astıranlar ahlaksızlığın çöplüğünde yok olup gittiler. Sevgili Başbakanım Adnan Menderes yaşamından daha güçlü olarak sevenlerin gönlünde Zeybeğim olarak yaşıyor... Ruhu şad olsun. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
75
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Halkına Sevdalı Başvekil Menderes Esat KIRATLIOĞLU Enerji ve Tabii Kaynaklar Eski Bakanı
T
ürkiye Demokrat Partinin kurulduğu yıla, ilk defa çok partili bir seçimin yapıldığı 1946 ya gelindiğinde, politik olarak hürriyetin pek kısıtlı ve ekonominin de adeta bitkinliği içindeydi. Birinci Dünya ve İstiklal Harbinin getirdiği hayat şartlarının çöküntüsü henüz atlatılmamış iken;1930’lardaki dünya ekonomik buhranı ve ardından da içinde olmamamıza rağmen, hudutlarımızda yaşadığımız 2. Dünya Harbinin ağır ekonomik şartları bizi adeta yokluğa mahkum etmişti. TBMM de tek parti CHP ve onun ve devletin başında ise Lozan’dan ve İstiklal harbinden gelen ATATÜRK’ün başvekili, milli şef sıfatı da verilen İsmet İNÖNÜ vardı ve ağzından çıkan söz kanundu. Artık hürriyet denen şeye halkın kavuşması gerekiyordu. Partili Milletvekilleri, eski Başbakan Celal BAYAR, Adnan MENDERES, Refik KORALTAN, Fuat KÖPRÜLÜ ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayışı içeren yeni bir Yönetim tarzının gelmesi için TBMM’ye 4’lü takriri (önerge) verdiler. Fakat bu teklif 12 Haziran 1945 de reddedildi. Menderes ve Köprülü bunun üzerine; örneği görülmeyen sert yazılar yazarak hürriyet mücadelesine girdiler. Sonunda ikisi de partiden ihraç edildi. E ylül 1945 de Celal BAYAR önce milletvekilliğinden sonra da partiden istifa etti. 07 Ocak 1946’da bu 4’lü Demokrat Parti’yi kurdular. Halkımız demokrat kelimesini söyleyemiyordu. Söylemeye de dili dönmüyordu. Halkımız Demokrat yerine DEMİRKIRAT dedi. Ve DEMİRKIRAT Partisi Türkiye’de özgürlük mücadelesinin meşalesi ve kırat da sonradan özgürlüğün sembolü oldu. O günün dünya politik konjonktürü ve Türkiye’de yeni doğan Demokrat Parti’nin kuruluşu ile İsmet Paşa çok partili sistemle, seçim yapmaya karar verdi. İl ve ilçelerde Demirkırat’ın kuruluşunda akıl almaz baskı ve korku hüküm sürdürülmüştü. Demokrat Parti’nin kuruluşunun hemen ardından da 1946’da seçime gidildi. O günkü seçim kanununa göre, oylar herkesin göreceği şekilde açık veriliyordu, oyların sayımı ise kimsenin görmediği şekilde gizli yapılıyordu. Bu seçim de, o zaman ki yöneticilerce CHP’ye 395, D.P ye de 66 milletvekilliğinin verilmesi uygun görüldü. DP Mecliste sert mücadele ediyordu ve Partinin sözcüsü de Adnan Menderes ti. 1947 yılı bütçe görüşmelerinde Adnan Menderes’in tenkitlerine dayanamayan Başvekil Recep PEKER, Menderes’e psikopat diye hitap etti. Bunun üzerine DP Meclisi terk etti. 2 parti arasında uzun uğraşlardan sonra İsmet Paşa 12 Temmuz (1947) Dostluk Beyannamesini yayınladı. Recep PEKER Başvekillikten ayrıldı, yerine Hasan SAKA 76
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Başvekil oldu. Adnan MENDERES yiğitçe bir özgürlük mücadelesi veriyordu ve CHP’yi temelden sarsıyordu. Halkımızın Hürriyetine kavuşması ve refahı yakalaması onun tek hedefi idi. İşte 1950 seçimi gelmişti. Bu seçim hilesiz ve tam özgürce yapıldı. Ve seçimler 1946 seçiminin aksine gizli oy ve açık sayımla yapıldı. DP 415, CHP 69, Millet Partisi de bir milletvekilliği aldı. Demokrat Parti’nin mücadelesi başarıya ulaşmış beyaz ihtilal gerçekleşmişti. Celal BAYAR Cumhurbaşkanı seçildi. DP ileri gelenleri toplandı. Prof. Fuat KÖPRÜLÜ’yü başvekil yapması için. Sözcü olarak Adnan MENDERES’i Celal BAYAR’a gönderdiler. Adnan MENDERES, bu talebi Celal BAYAR’a arz etti. Celal BAYAR ise Adnan MENDERES’e hitaben, “benim başvekilim sensin” dedi. Menderes artık sevdalısı olduğu halkının Başvekili olarak hizmetindeydi. 1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldiği zaman acaba Türkiyemiz nasıl görünüyordu? Türkiye de ancak jenaratörlerden yılda 783 milyon KW saat elektrik üretiliyordu. Hiçbir elektrik santrali yoktu. (1980 yılında yılda 30 milyar KW saat elektrik üretiliyordu, 70 milyar KW saatlik tesisler de inşaat halindeydi. Bugün 229 milyar KW saat elektrik üretilmektedir.) Türkiye de yalnız 13 köyde elektrik vardı. (1980 de köylerimizin % 75 inde elektrik vardı. Gerisi de inşaat halindeydi.) Baraj olarak ta o zaman nüfusu 250.000 civarında olan Ankara’ya su temin eden yalnız Çubuk Barajı vardı. Şehirlerarası 1 metre asfalt yol yoktu. Bırakın asfalt yolu, şehirlerarası yollar stabilize bile değil, bozuk toprak yollardı. Köylerde hiç yol olmadığından biraz yağmur yağsa doğum sancısı çeken kadınlarımızı yakın şehirlerdeki doktorlara yetiştirmek imkansızdı. 295 Km’lik Nevşehir-Ankara arasını (o zaman şehirlerarası otobüste enderdi.) Kamyonla 18 saat de alabiliyorduk. İstanbul- Ankara arasında Bolu dağı geçit vermezdi. Trenden başka taşıt imkânı adeta yoktu. Menderes Bolu Dağını İstanbul’a yol yapmak için, adeta devirmeye başladı. Türkiye de 1947 yılında yalnız 22 adet lise vardı. Greyderi, dozeri yükleyiciyi ilk defa Türkiye ye Menderes getirmişti. Şehirlerarası yollar ve köy yolları stabilize olarak yapılmaya başlandı. Varlık vergisini veremeyip de AŞKALE’de yol için taş kırdırılan İstanbul Tüccarları daha yeni İstanbul’a dönmüşlerdi. Binlerce işçinin yıllarca yapamadığı stabilize yolları kısa zamanda yapan bu makineleri, halk hayretler içinde seyrediyordu. Bu makinalara halk, isimde bulmuştu: “MENDERES’İN DEVELERİ”. Bazı iller hariç ilçelerde hastane yoktu. Sağlıklı içme suyu olan yerleşim merkezi çok azdı. İçme suyu seferberliği başlatıldı. Azgın nehirlerde barajlar yapılıyor, elektrik üretilip sulama yapılıyordu. İşte Menderes Türkiye’yi baştan başa yoluyla, içme suyuy-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Merhum Menderes ve Bayar Adapazarı Şeker Fabrikasının Açılışında
la, sulamasıyla, fabrikalarıyla, interkonnekte elektrik sistemi ile, barajıyla, hastanesiyle, sağlık ocağıyla, okuluyla imara başladı. Çimento çanak çömlek seplemek için (kırıkları tamir etmek) kese kağıdında bakkallarda satılırdı. İhtiyaç duyulan her türlü fabrikayı da artık yapmaya başlamıştık. Menderes bu şartlardan Türkiye’yi kurtarmak için insan üstü gayretle çalışıyordu. Ağabeyim 1954’den ihtilale kadar Demokrat Parti Milletvekili idi. Onunla köyleri dolaşırdım, o günleri bil fiil yaşadım. Menderes yapılamazları yapıyordu. İstanbul sahil yolunu açıyor, İstanbul balık pazarını kaldırıp yol yapıyordu, oralara girilemezdi bile. Bunlar o zaman kimsenin yapmaya cesaret edemeyeceği işlerdi. Ankara ve İstanbul da yeni yollar açılırken. tek başına sabah karanlığında Menderes’i kasket şapkası siyah gözlüğü ile halk sokaklarda teftiş esnasında görüyordu. Türkiye, Menderesle yıllar geçtikçe şekil ve kabuk değiştiriyordu. Halk tasavvur dahi edemediği hizmetleri kendisine veren, Menderes’e meftun olmuştu, sevdalanmıştı. Artık sanayileşmekte Türkiye için şart olmuştu. Bunun için ABD ye gitti, borç almak için. Maalesef eli boş döndü. Arkasından Almanya’ya gitti. Zamanın Başbakanı Prof. ERHARD Elbe Nehri’nde gemi ile gezinti yaptırırken, Menderes ve Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU’ya bırakın sanayileşmeyi tarımda güçlenin dedi. Bunun üzerine Menderes kalk Fatin dedi ve Almanya’yı terk etti. Menderes bu maksatla
Temmuz 1960’da Rusya ya gitmeye karar verdi. Oradan kredi temin edecekti. Ancak 27 Mayıs 1960 da ihtilal oldu. Anlaşılan Türkiye’nin sanayileşmesi Batı’nın işine gelmiyordu ve bir ABD- RUS mücadelesi Türkiye politikasına hakimdi. Sonra da olanlar oldu. Menderes tüm Demokrat Parti Milletvekilleri ile birlikte Cumhurbaşkanı dahil Yassıada’da hapis edildiler. Çünkü yükselen Türkiye için Menderes engellenmeliydi. İş bununla da bitmedi. Hukuk Profösörleri yargılamanın yüce Divan sıfatıyla YARGITAY’da değil, özel olarak kurulacak ihtilal Mahkemesinde olması için fetva verdiler. Bu Mahkemenin başına Yargıtay Başkanı Recai SEÇKİN’in gelmesini ihtilal konseyi talep etti. Bu Mahkemenin kuruluşunun hukuk dışı olduğunu söyleyerek, Recai SEÇKİN bu talebi reddetti. Onun yerine “sizi buraya dıhan (tıkan) kuvvet böyle istiyor” diye hüküm verecek olan Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim BAŞOL’u getirdiler. Onun Başkanlığındaki İHTİLAL MAHKEMESİ, Menderes’i, Fatin Rüştü ZORLU’yu, Hasan POLATKAN’ı öldürdüler. İşledikleri cinayet sonucu Türkiye sevdalısı Menderes’in hizmet yolunu kestiler ve de Türkiye’yi en az 50 sene geriye götüren bu ihtilalin, hem de sonraki ihtilallerin alçak hukukuna yol verdiler. Menderes’in eşi Berrin Hanım efendinin Yassıada’da Menderes’i ilk ziyaretinde, Menderes’in ona ilk sorusu şudur: Berrin, Bolu Dağı Yolu ne durum da? Türkiye sevdalısı Aziz MENDERES’im… Rahat uyu… Sen Türkiye’nin unutulmaz EFSANESİSİN, SEVGİLİSİSİN. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
77
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Acı Bir Ders... Adnan Menderes... M.HALİT DAĞLI
İ
Orman Eski Bakanı
nsan hayatında geleceğine yön veren zamanlardır çocukluk ve gençlik yılları… İçinde acı tatlı hatıraları barındırdığı kendine örnek aldığı insanlardan etkilendiği yıllardır. Çocukluğum ve gençlik cağlarım Adana’da geçti.Türkiye’nin atağa geçtiği dönemleri hatırlıyorum o yıllardan. Teknik üniversitelerin açıldığı, kimsenin hayal bile edemediği geniş bulvarları, yolları hayal eden, bu modern ve ileri görüşünün yanında ezanın özgün haliyle okunmasını savunan bir başbakanı duyardık hep tüm sohbetlerde. Bugün hepimiz için bir gereklilik olan teknolojik gelişmeyi biz o dönemlerde hayal bile edemezken, daha ilerisini konuşan ve hayal eden bir Başbakanı konuşurdu büyüklerimiz. O zamanın şartlarında haber almak bugünkü kadar kolay değildi, her şeyden haberdar değildik, biz gizli saklı siyasi entrikaları bilmezdik, biz kalkınmaya bakardık, gelişime bakardık, Çukurova gibi tarımın hâkim olduğu bir coğrafya’da berekete bakardık. İşte bu dönemlerle ilgili aklımın kırıntılarında yer etmiş bilgilerdi bunlar, 1960 yılının Mayıs ayında yapılan ihtilalı duyana kadar. Elbet biliyordum ihtilalin ne olduğunu ama kestirememiştim sonunun bu kadar hazin ve travmatik olacağını. Herkes bir yorum yapıyordu ama içimden geçen hep şuydu “Neden böyle oldu? Bu kadar kötü olabilecek ne yapmış olabilir ki? Eğer bu kadar kötü insan olsa Yüce Türk Milleti onu Başbakan yapar mıydı?” Hayatımın hiçbir döneminde bu sorular zihnimi terk etmedi, daha fazla sorguladım. Belki çok net cevaplar bulamadım ama 11 Nisan 1990’da Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan 3623 sayılı kanun oylamasında, Saygıdeğer Adnan Menderes ve arkadaşlarının itibarlarının iade edileceği günde göğsümü gere gere evet oyu kullanana kadar.. İşte o gün heyecanımla mutluluğumun karmaşasında, içimde ki karamsarlığımı yendim, o gün dedim ki, bu yüce millet kendi iradesi ile seçtiklerine yapılan haksızlığa, yine meşru zeminlerde dur diyebiliyor, hiçbir yanlış karar sonsuza kadar gitmiyor ve haksızlığın gölgesi kimseyi rahat bırakmıyor… 1950 de başlayan ve 1960 da sona eren bu 10 yıllık dönem, benim gibi birçok insana örnek teşkil etmiştir, o yıllarda yapılan ve temeli atılan birçok çalışmanın meyvelerini hala toplamaktadır Türkiye.. Yıllar sonra siyasetin içinde bulunurken, Sayın Menderes’in hayatını okuyarak ve düşünerek geçirdiğim zamanlarım olmuştur ve hatta siyasete girmek için ana sebeplerimden biri olmuştur. İdam sehpasında dahi “Kimseye dargın değilim. Kırgınlığım yok. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı 78
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
şefkatle anıyorum.” diyen bir liderin arkasından gözyaşı dökerken başka ne denilebilirdi. Keşke millet olarak değerlerimize zamanında sahip çıkabilsek, en iyi ressamların öldükten sonra kıymetini nasıl anlıyor, resimlerine nasıl değer veriyorsak, devlet büyüklerinin de ölmeden önce kıymetlerini anlayabilsek, ayni şeyi sanatta olması gerektiği gibi siyasette de yapabilsek, yiğidin hakkını yiğide yaşarken teslim edebilsek, bugün belki de çok daha ileri noktalarda olabilirdik. Zaman her şeyin ilacıdır derlerdi atalarımız, evet bu doğruyu kabullenmek bazen zor oluyor ama kaybettiğimiz değerlerimizi keşke zamanında anlayıp kıymetlerini bilebilsek. Siyaset çok zordur, ateşten gömlektir, çok meşakkatlidir, siyaset nankördür, yaptıklarınızla değil, hala niye yapamadıklarınızla yargılanırsınız, insanları memnun etmek ne kadar zor hepiniz bilirsiniz ama seçmen daha fazla beklenti içindedir, çok şey bekler, alkış ve yergi ikilemi içinde geçirirsiniz hayatınızı. Öyle bir noktaya gelirsiniz ki teşekkür beklerken yerilir, hayal kırıklığına uğrarsınız, ama bunu belli edemezsiniz çünkü siyaset küslüğü kırgınlığı kaldırmaz. Bilirsiniz ki, siz bugün çarktaki bir domino taşısınız, taşı kaldırırsanız çark dönmez, yanlışlıkla tökezlerseniz yine çarkı zedelersiniz ama bu çarkta geçicisiniz. Yarın sizin yerinize daha dinamik insanların gelebilmesi için size verilen yetkiyi doğru kullanmalısınız, bu yüzden çok dirayetli olmak zorundasınız, liyakat gösterip, emaneti doğru ve düzgün şekilde gelecek nesillere alnınız ak bir biçimde teslim edebilmelisiniz. İşte bizim için en büyük örnektir Sayın Adnan Menderes, yargılanırken memleket için yaptıkları tüm güzellikler unutulmuş, tüm cesaretiyle korkusuzca milletin menfaatlerini savunması unutulmuş, yapmadığı şeylerle suçlanmıştır ama o büyük bir metanetle her şeyi kabullenmiş, siyasetin ateşten gömleğini üzerine giyerek çıkmıştır o idam sehpasına.. İnsanları öldürebilirsiniz, onları yok ettiğinizi zannedebilirsiniz, oysa hiçbir güzel eser asla ölmez, hiçbir fikir eğer kalıcı ise eskimez ve en önemlisi onlar eğer böyle büyük bir siyasetçi tarafından yapılıyor ise, aradan 50 yıl geçse de unutulmaz, büyüyerek olgunlaşır ve gelecek nesillere yol gösterir. Belki rahmetli Menderes haklı olduğu davasının bedelini canı ile ödedi ama onun sayesinde bugün hala bizler bu davayı savunabiliyoruz, demek ki bu davada haklılarmış diyebiliyoruz, bizleri ve nice değerli dava arkadaşlarını da içine katarak büyüyerek bu noktaya gelebilmişse ölümsüzleştirebiliyoruz. Bugün daha iyi anlayabiliyoruz ve idrak edebiliyoruz ki, kendisini ve dava arkadaşlarını demokrasi şehidi olarak şükranla anıyoruz… Sayın Menderes için sayfalar dolusu şeyler yazıldı, kitaplarla geçmişi ve siyasi dönemi anlatıldı, ben de naçizane içimden geçen samimi hislerimi küçük bir köşeye sığdırmaya çalıştım. Siz değerli okuyucu dostlara sonsuz selam eder huzur dolu yarınlar temenni ederim.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Darbelerin Adaleti! Av. Beyhan ASLAN 21. Dönem Denizli Milletvekili
A
vukat Burhan Apaydın’ın ölümü ile zaman tünelinden 27 Mayıs 1960 darbesine yürüdük. Darbeciler Milli Birlik Komitesi adını verdikleri örgüt kararı ile Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanını oluşturdular. Yüksek Soruşturma Kurulu’nun görevi; Başbakan, Bakanlar, Milletvekilleri, Askeri ve Sivil Bürokratlar için soruşturma açmak, soruşturma sonucu Yüksek Adalet Divanı’nda dava açma ile yetkilendirilmişti. Gücünü kendisini atayan cuntacılardan alan, onların emir ve talimatları ile hareket eden bu kurul; Yüksek Adalet Divanı’nda toplam 19 dava açtı. Beraatla sonuçlanan Bebek Davası hariç, diğer davalarda çeşitli hapis ve Anayasaya ihlal davasından ise idam, müebbet hapis cezaları aldılar. Yüksek Soruşturma Kurulu, Yüksek Adalet Divanı cuntanın arzuları doğrultusunda verilen emir ve talimatları yerine getirdiler. Mahkeme Başkanı Salim Başol’un Menderes’e hitaben “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” deyişi; kararların emirle verildiğinin ikrarı idi. Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği kararlar kesindi. Aslında mahkemenin görevi sözde yargılama yapıldığına dair halkı oyalamaktı, kararlar önceden verilmişti. Millete rağmen iktidarı gasp eden 22 kişiden oluşan MBK; idamlarla ilgili kararları için toplandı. İhtilalın zoraki lideri Cemal Gürsel dahil 9 üye idamların infaz edilmemesi, Mucip Ataklı, Ekrem Acuner dahil 13 üye infaz edilmesi yönünde oy kullandılar. Sonuç olarak Başbakan Menderes, Zorlu ve Polatkan infaz edildi. Mahkemede; Menderes’in avukatlığını; İstanbul Barosu’nun hukuk dışı akıl almaz kararı ile yasaklamasına rağmen, Av. Burhan Apaydın üstlenmiştir. Herkesin sustuğu bir dönemde o yüksek sesle yüreğini ortaya koyarak Başbakan Menderes’i savunmuş; savunmaları sırasında iki kez tutuklanmıştır. Bütün engellemelere ve güçlüklere rağmen yılgınlığa düşmemiş, heyecanını kaybetmemiş, son nefesine kadar Milletvekili Adnan Menderesi savunmaya devam etmiştir. TBMM vaki müracaatıyla “Tahkikat Komisyonu raporunun gizlendiği nedeniyle; hüküm gerekçesinin geçersizliği gereğiyle idam kararının yok sayılmasını” istemiştir. Rahmetli Av. Burhan Apaydın’ın talebi somut bir faydayı sağlamasa da; darbelerin vahşetini, hukuksuzluğu, mahkeme vasıtasıyla işlenen cinayeti gündeme taşıması açısından önemlidir. Gerek ülkemizde, gerekse dünyanın herhangi bir ülkesinde darbeler sonucu kurulan hiçbir mahkeme adil, doğru ve güvenli yargılama yapmaz. Mahkemeler emir ve talimatla kararlarını verirler. Toplum bünyesi bu yaralayan kararları nesilden nesile geleceğe taşır. Mahkum edilen sanıklar halkın
kahramanı olurlar. Bugün darbecileri kemse hatırlamaz, hatırlayan da rahmet okumaz. Ama mağdur ettikleri, halk vicdanında canlılıkla yaşarlar. Darbecilerin, onların bayramı 27 Mayıs günü kutlanan “Hürriyet ve Anayasa Bayramı”nın yerinde yeller esiyor. Ama yıllar sonra 11 Nisan 1990 günü oturumda; Anavatan Partisi iktidarı döneminde TBMM kararı ile Demokrasi Şehitleri’nin itibarları iade edildi. 17 Eylül 1990 günü Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın katıldığı törenle; naaşları İmralı’dan, Vatan Caddesi’ndeki Anıt Mezar’a nakledildiler. Bu ülkede hiçbir darbecinin, milli irade gaspçısının anıt mezarı yoktur. Tahtları kısa sürede yıkılmış ama mağdur ettikleri, milletin gönlünde taht kurmuşlardır. Av.Burhan Apaydın ise Hukuk tarihimizde hakkın ve hukukun, insan haysiyet ve onurunun yılmaz savunucusu olarak yerini alacaktır, genç hukukçulara örnek olacaktır. Demokrasi Şehitlerimize, Av. Burhan Apaydın’a Allahtan rahmet diliyorum.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
79
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
14 Mayıs Ruhunu Anarken... (Demokrasinin miladı 14 Mayıs 1950 seçimleri anısına) MEHMET DÜLGER 22. Dönem Antalya Milletvekili Cumhuriyet tarihimizde, genellikle sadece günü ve ayı belirtilen, yılına o kadar da dikkat edilmeyen, anlam ve içerikleri derin, üzerinde hâlâ pek çok yönden tartışılan günler vardır: 23 Nisan (1920), 30 Ağustos (1922), 29 Ekim (1923), 14 Mayıs (1950), 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971), 12 Eylül (1980) gibi... Bu günlerin ilk 4 tanesi Cumhuriyetimizin inşa edilmesi, rejimimizin demokratik kimlik kazanması açısından, toplumumuza büyük ufuklar açmış, Türkiye’yi hem yurtiçinde, hem yurtdışında itibarlı bir konuma getirmiş büyük olayların kilit taşlarıdır. Son üç tarih ise, üzüntü ile ifade edeyim ki, etkileri hâlâ günümüzde de hissedilen büyük çalkantıların, üzüntülerin, kaçırılan fırsatların ana sebeplerini oluşturan olayları başlatmışlardır. Yakın tarihimize genel olarak bakıldığında, Türk toplumunun gelişmesi, açılması ve insanlık tarihi ile yeniden bütünleşmesi bakımından, bir ölçüde kabul edilebilecek bir süreç söz konusudur. Avrupa Birliğine üyeliğimizin hedef alındığı günümüzde, her zeminde toplumsal hayatımızın enine boyuna sorgulandığı bir dönemde, düşünen insanların rejimimizin ve idaremizin bu yapı taşlarını, yeniden sorgulamaları, mümkün olduğu ölçüde objektif kalmaya gayret ederek, bazı hükümlere varmaları bir zaruret halini almıştır. Böyle bir fikri çalışmada, metot, evvelâ söz konusu tarihleri doğuran olayları ve sebeplerini ortaya koymak, onları birbiri ile irtibatlandırmak, sonra da bazı hükümlere varmak olarak özetlenebilir. Elbet, bu hükümler tartışılacaktır. Ama, hiç olmazsa olaylar ve sebepleri üzerinde yaygın bur mutabakat şarttır. Türkiye Cumhuriyeti’ni tam anlamı ile ‘demokratik olma’ niteliğini kazandıran -ki bugün, sadece Avrupa Birliği câmiasında istenen bir değer olduğu için değil, bütün insanlık nezdinde itibar kazandırıcı bir kimlik olduğu için- 14 Mayıs’ı, 54. yıldönümünde, özellikle geniş kuşaklara anlatmanın bir görev olduğuna inanıyorum.
14 Mayıs Ruhunu Anlamak Bu makalenin sınırlarını fersah fersah aşacak olaylar dizisine ve onların temel sebeplerine girmeden, karşı fikir ve kanaatlere de açık olarak, aşağıdaki hususların genç zihinlere yerleşmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. 14 Mayıs’ı evinin siyasi havasında yaşamış olan, onun siyasi gelişimini, akıbetini, yeniden 80
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
dirilişini pek çok safhası ile hayatında idrak etmiş bulunan ve nihayet, 14 Mayıs esprisini ve felsefesini hem fikren, hem siyasi eylem açısından benimsemiş bir kişi olarak, 14 Mayıs’ı çerçevelediğine inandığım düşünceleri şöylece sıraya koyabilirim: 14 Mayıs, Türk tarihinde eşi olmayan sivil bir hak hareketidir. Tarihten gelme ezeli arifliği ile, halkımız, demokrasinin özgürlük, birlikte yaşama ahlâkı, manen ve maddeten zenginleşme, hoşgörü, kapatılmışlıktan kurtulma ve üretme olduğunu bilmektedir. Bugün ‘demokrasi’ adını verdiğimiz birlikte yaşama üslûbunun Türklerdeki kökleri eskidir. Göçer topluluklar, yaşama tarzları gereği, sınıfsız, önderli, katılımcı ve hareket halinde topluluklardır. Düzenli hareket, ‘danışma’, ‘oydaşma’ ve ‘onay’ (alınan karara uyma) gerektirir. İslâmiyet’te de benzer ilkeler bulunmaktadır: ‘İstişâre’ (danışma), ‘rey’ (oy) ve ‘biat’ (verilen kararı kabul ettiğini beyan). Esasen bu ilkeler demokrasinin özüdür. İslâmiyet’ten önce ve sonra, Türkler kurdukları çeşitli devletlerde bu ilkeleri günün şartları ve kurumları ile şekillendirmiş olarak 19. yüzyıla kadar götürmüşlerdir. Bu ilkeler, aynı zamanda, halk ile idarenin bağlantısının denge esasına göre kurmanın da temelini oluştururlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi ve nihayet çöküşü ile sona erecek dönem içinde, her şeyde olduğu gibi, halk ile idarenin bağlantısında da bir çözülme görülüyor. Büyük kayıplara karşı savunmanın bir tepkisi olarak, mevcut otoriterleşme, merkezileşme eğilimleri hızla artmıştır.
Halk demokrasiye sahip çıktı... Buna karşılık, Türk halkı demokratik ilkelere aşinâdır. Demokrasiyi öğrenmesi için eline yol haritaları verilmesine ihtiyaç yoktur. II. Meşrutiyet döneminde, bulduğu küçük bir fırsatla, yarattığı toplum lâboratuvarından, bugün hâlâ aşılamamış fikir, çözüm, model ve usulleri çıkarabilmesi, müsait her vesilede, sükûnetini bozmadan, yönünü halk demokrasisine çevirebilmesi, ilk defa denediği oylamalarda yaptığı yanlışları asgaride tutması ve bir 14 Mayıs’ı ortaya çıkarabilmesi bu hükmümüzün ne kadar doğru olduğunun delilidir. Kısacası, Türk halkı fıtraten demokrasiyi özümsemiş ve söz kendisine düştüğü zaman, tercihlerini daima demokrasi istikametinde belirlemiş bir halktır. Türkiye, milli hareketi ile, dünya karşısında hür ve bağımsız bir ülke ve devlet olmuş, ama, devleti elinde tutanlar, milletin kendi özgürlüklerine sahip olması hususunda hasis davranmışlardır. 1912-1950 arasında, hak ve hürriyetler, giderek daraltılan bir alanda, devletin kullanılmasına izin verebileceği birtakım lütuflardan ibarettir. Devlet içine özellikle 1935 ile 1940 arasında iyice yerleşmiş, bugüne kadar yerinden sökülememiş, halk üzerine kendiliklerinden görevler biçen, kendi kendilerine atfettikleri ayrıcalıklarını ve ülke kaynakları üzerindeki tasarruflarını kaybetmekten korkan, halka demokrasiyi lâyık görmeyen, onu ‘cahil oy çoğunluğu’ diye niteleyen, ‘halka rağmen halk için’ zihniyetine sahip bir zümrenin mirasçılarının varlığından haberdar olmak gere-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU kir. Devlet idaresine yerleşmiş bulunan bu anlayış hâlâ hükümranlığını devam ettirmek arzusundadır. Bu anlayış, özellikle, Serbest Fırka’nın kapatılması, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ‘tek parti’liğini ilân etmesi ile hayatiyet bulmuştur. 1935’lerden sonra, Avrupa’daki faşist ve Nazi taraftarı eğilimlerin, Rusya’daki komünizmin de etkileri ile, CHP’de, parti ile devletin bütünleştirilmesi süreci başladı. 1940’ların sonundaki Türkiye, adetâ bir sosyalist devlet görünümünde idi.
CHP’de bildik siyaset; halka rağmen... ‘Ebedi Şef ’ Atatürk’ün vefatından sonra Türk devletinin başına ‘Milli Şef ’ unvanı ile geçen İsmet İnönü devrinde, Atatürk’ün devrimci dinamizmini yaşatmak artık mümkün görünmüyordu. O’nun başlattıklarından bir kısım, ya II. Dünya Savaşı gerekçe gösterilerek durdurulmuş, ya da yozlaşmaya terk edilmişti. Yolsuzluklar artmış, idare, makamların korunmasına indirgenmişti. O dönemde, İçişleri Bakanı CHP Genel Sekreterliği, illerde Valiler CHP İl Başkanlığı, kaymakamlar CHP ilçe başkanlığı, müfettişler, CHP’nin parti müfettişliği görevlerini yürütüyorlardı. Milli Şef bir iki ziyarete gelmeden önce, orada kendisine muhalif bilinenler toplanıp hapse konuyor, ziyaretten sonra salıveriliyorlardı. Türkiye II. Dünya Savaşı’na girmediği halde, Toprak Kanunu, Varlık Vergisi, köylülere ‘illallah!’ dedirten jandarma dipçiği, vergi tahsildarı zulmü diktacı bir anlayışın olağan tasarruflarındandı. Şalvarlı, poturlu, kasketli köylülerin başkentin ana caddelerinde dolaşması, ‘yalınayak’ telâkki edilen halkın, Halk Evleri’nin kapılarından girmesi yasaklanmıştı. Bakımsız bırakılan, depo olarak kullanılan camiler halkın büyük üzüntü kaynağı idi. Çok ana hatları ile böylece özetleyeceğim bu duruma, bir de II. Dünya Savaşı sonunda Sovyet Rusya’nın Türkiye’den toprak talebinde bulunması da eklenince, Türkiye güç bir duruma düştü. Savaş galibi hür dünyanın yardımı için, San Francisco Konferansı sonunda kurulan Birleşmiş Milletler’in benimsediği insan haklarına dayalı hür ve demokratik ülke idare ilkelerinin kabulü şart koşuluyordu. Geniş devlet tecrübesi ile bunun anlamını kavrayan İsmet İnönü, muhalefet partilerinin oluşmasına izin verdi. Çok partili düzeni ve serbest seçimi destekledi. 1946’da, yeni ilkelerle seçim yapıldı. Ne yazık ki, ‘açık rey, gizli tasnif ’ prensibini benimseyen ve yeni kurulan Demokrat Parti’yi hazırlıksız yakalamak için tarihi erkene alınan bu seçim, çok partili hayatımızın yegâne şâibeli seçimi olmuştur. Seçimlere hile karıştı, sandık sonuçları hemen ilân edilmeye başlandı. DP’nin pusulalarının seçim mahallerine sokulması yasaklandı. Pek çok yerde şiddetli itirazlar oldu. Mersin’in Aslanköy’ünde silme CHP oyu çıktığı ilân edilince, köy kadınları, ellerinde tüfeklerle, sandıkları jandarmaya teslim etmeyip zabıt tutturmak istediler. Hayli hırpalanıp tutuklandılar. Mersin’e ve Konya’ya sevk edildiler. ‘Devlete karşı gelmekten’ 3,5 yıl süren bir davada yargılandılar.
Milletin iktidarı; 1950 seçimleri Demokrat Parti, bir sonraki seçim tarihi olan 14 Mayıs 1950’ye kadar olan faaliyetini düzgün bir seçim kanunu getirilmesine ve halkı siyasi sürece katma faaliyetlerine yoğunlaştırdı. Bu gayretler sonucunda, ‘gizli oy, açık tasnif ’ ilkesi ile hâkim teminatına ve ‘çoğunluk sistemine’ dayanan bir seçim kanunu
getirildi. CHP’nin ‘halka rağmen halk için’ sloganına karşı, Demokrat Parti ‘halkla beraber halk için’ ilkesini, ‘Yeter! Söz Milletindir’ sloganını savundu. Çok güç şartlar içinde, bazen şiddetli bir üslûp benimseyen, bazen uzlaşma arayan bir muhalefet dönemi yaşadı. 14 Mayıs 1950 seçimleri arifesinde, zamanın Başbakanı Şemsettin Günaltay, halkın tereddüt gösterdiği idare ve zihniyetin iktidarda olmasına mukabil, seçimlerin hür ve serbest olacağı teminatını vermiş ve sözünde durmuştur. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, Türkiye’de seçmen sayısı 8.905.743, seçime katılma oranı % 89,3 olmuştur. Demokrat Parti oyların % 53,3’ünü alarak 403 milletvekili, CHP ise oyların % 39,9’unu alarak 69 milletvekili çıkarmıştır. CHP kendi kurduğu ‘çoğunluk sistemi’ tuzağına düşmüş, bir CHP’li yetkili ‘Artık bizi kasketliler mi idare edecek?’ sorusu ile, bu büyük olayı nasıl yorumladığını göstermişti. 14 Mayıs 1950’ye gelişin özet hikâyesi böylece anlatılabilir. 14 Mayıs, bu ruhu muhafaza ettiği sürece, halkımıza çok büyük hizmet imkanları sağlamıştır. 14 Mayıs hareketinin temel ilkeleri, hiçbir ayırım gözetmeksizin halka saygı, onu irade sahibi kılma, onun iradesine saygı gösterme ve halkın her alanda ufkunu açma olarak özetlenebilir. 14 Mayıs ve getirdiği demokratik felsefe, Türkiye’nin üzerinden bir yorganı kaldırmış, II. Dünya Savaşı sonrasında ülkenin nasıl fukara, harap ve imkânlardan mahrum olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. İşsizlik, fukaralık, cehalet ve çâresizlik ile mücadele bayrağını açmak, hür, eşit, mâmur ve refah içinde bir Türkiye idealini gerçekleştirme peşinde gece gündüz ihlâs ile koşan kadrolar, yurdu baştan başa yollar, fabrikalar, limanlar ile donatmış, barajlarla sulamış, santrallarla aydınlatmış, okullar, hastaneler, üniversiteler, sosyal güvenlik sistemlerini ıslah etmiş, manevi gelişmenin ve kültürel kalkınmanın ufuklarını genişletmiş, ekonomiyi canlandırmış, komşuları ile iyi geçinmiş, ittifaklara girmiş, barışa hizmet etmişlerdir. Zengin ve refah içinde bir Türkiye yaratmanın yolunun demokrasiden geçtiği ispat edilmiştir. 14 Mayıs ‘demokratik olmayan’, ‘demokrasiyi sindiremeyen’ kesimlerden çok büyük ve arka arkaya gelen darbeler yemiş, buna rağmen, bugün hâlâ tüketilemeyen çok büyük bir siyasi miras bırakmıştır. Ayrıntılarını herkesin çok iyi bildiği ve yakın tarihimizde utanç verici tasarruflar ile tarifsiz üzüntülere, bazen gereksiz intikam duygularının yeşermesine sebep olan olaylar, Türkiye’de demokratik süreci, bir müddet sekteye uğratsa da, halkımız, yeniden sözünü dinletebileceği şartları yaratmayı başarmıştır. Aradan 54 yıl geçse de, 14 Mayıs, yakın veya daha uzak yılları kapsayan tarihimizde, hâlâ bize özgünlüğünü ve hâlâ, yeni analizler, yeni sentezler üreterek bir potansiyel olma niteliğini korumaktadır. Bu da, sizin için, bana, bu makaleyi kaleme alma cesareti ve şevki veren kendi fikrimin ifadesidir. 14 Mayıs’ın bu özelliklerine bütün varlığımla inanıyorum. Bu makale ile dile getirmeye çalıştığım hususları herkesle konuşmaya ve tartışmaya hazırım. Bu düşüncelerle, 14 Mayıs’ı büyük bir cesaret, kararlılık, vatanseverlik, bilgelik ve ehliyetle gerçekleştirmiş olan kişiler ile, onun millet hayatında yeni bir çığır açması için imkân hazırlayan kişilere, bu milletin bir ferdi olarak minnettarlıklarımı sunuyor, bu büyük insanlardan bugün aramızda olmayanlara Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
81
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Türkiye Sevdalısı Ümmet KANDOĞAN 22. Dönem Denizli Milletvekili evletlerin, milletlerin hayatlarında son derece önemli günler ve tarihler vardır. Bunlar ya çok şerefle ve gururla anılacak veya üzüntüyle, karamsarlıkla hatırlanacak günler ve tarihlerdir. Nasıl 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923 tarihimizin şanlı levhaları arasındaysa, 14 Mayıs 1950 tarihi de Türk siyasi hayatının en önemli ve unutulmaz kilometre taşlarından biri olarak hafızalarımızdadır. 27 Mayıs 1960 tarihi ise asla bir daha yaşamak istemediğimiz ve siyasi tarihimizin kara bir sayfası olarak anılan bir tarihtir. Birçoğumuz tarafından bilinmeyen bir tarih olan 7 Haziran 1945 demokrasimiz açısından son derece önemlidir. Bu tarihte CHP milletvekilleri olan Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından verilen Dörtlü Takrir çok partili siyasi hayatımızın ilk habercilerinden biri olmuştur. Dörtlü Takrir’de Anayasanın sağladığı demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması gerektiği ifade edilerek, CHP kendi milletvekilleri tarafından uyarılmış ve bu hareket toplumda büyük bir karşılık bulmuştur. 7 Ocak 1946 çok partili siyasi hayata geçiş tarihidir.Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak için yola çıkan Türkiye Sevdalılarının Demokrat Partiyi kurdukları tarihtir. Politik hayata 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda başlayan Adnan Menderesin Türkiye’yi yönetmeye talip olduğu tarihtir. Adnan Menderes’teki büyük siyasi cevheri ve dehayı ilk keşfedenlerden birisi Mustafa Kemal Atatürk’tür.Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması üzerine Atatürk, Adnan Menderes’le görüşmek istemiş ve beş dakika olarak planlanan görüşme tam dört saat sürmüş, 1931 yılında yapılan seçimlerde Adnan Menderes Aydın milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. Demokrat Parti kısa sürede basının, aydınların, iş çevrelerinin ve geniş halk kitlelerinin büyük desteğini almıştır.CHP bu büyük desteği görünce 1947 yılında yapılması gereken seçimleri, yeni kurulan Demokrat Parti’nin seçimlere tam olarak hazırlanamaması için 21 Temmuz 1946 tarihine almıştır. Bu arada 1876 yılından beri uygulanan seçim sistemi, seçim tarihinden 45 gün önce çıkarılan bir kanunla değiştirilerek Demokrat Parti’nin önü kesilmek istenmiştir. Demokrat Parti mitinglerine vatandaşlar çok fazla ilgi göstermiş ve bu mitinglerdeki kalabalıklar adeta Demokrat Parti’nin iktidar habercisi olmuştur. 1946 yılında yapılan seçimler hileli seçimler olarak siyasi tarihimizdeki yerini almıştır.Açık oy, gizli tasnif bu seçimlerin en belirgin özelliğidir. Adeta iktidar Demokrat Parti’nin elinden alınıp CHP’ye verilmiştir. Demokrat Parti’nin kurulması CHP’de parti içi demokrasinin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. CHP’nin 10-11
D
82
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Mayıs 1946 tarihinde yapılan Olağanüstü Kurultay’ında parti tüzüğünde yer alan “Milli Şef ” ifadesi kaldırılmış, “Değişmez Başkan” yerine genel başkanın seçimle gelmesi kabul edilmiştir. Demokrat Parti’nin 7-11 Ocak 1947 tarihinde yapılan Büyük Kongre’sinde demokrasinin tam ve gerçek anlamda sağlanabilmesi için, anti demokratik kanunların kaldırılması, seçimlerin yargı denetimi altında yapılması ve Cumhurbaşkanı ile parti başkanlığının ayrılması gerektiği ifade edilmiştir. Bu talepler o günkü şartlar altında demokrasi açısından son derece önem arz etmektedir. Türk siyasi hayatında ilk iktidar değişikliği 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler neticesinde olmuştur. 7 partinin katıldığı seçimlerde, 1946 seçimlerinde elinden hileyle iktidarın alındığı Demokrat Parti 408 milletvekilliği kazanarak seçimlerin galibi olmuştur. CHP’nin kazandığı milletvekili sayısı ise 69’dur.Kurulduğu tarihten kısa bir süre sonra halkın büyük teveccühüyle iktidara gelen Demokrat Parti gönüllerini ve kapılarını halka açmış, Demokrat parti iktidarı ile memurların iktidarından halkın iktidarına geçilmiştir. Devlet ağırlıklı bir sistem yerine toplum ağırlıklı bir sisteme geçilmiştir. Devlet halkı ile bütünleşmiş ve halk bu dönemde kendisine verilen değerin farkına varmıştır. Yine geçmiş dönemlerde Ulus Meydanı’nda yabancılar tarafında görülmesin diye belirli saatlerde gezip dolaşmaları zabıta gücüyle önlenen köylüler bu dönemde muteber vatandaş muamelesi görmüşlerdir. 2 Mayıs 1954 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti iktidarının ilk dört yılında her alandaki müsbet gelişmelerin neticesi olarak Demokrat Parti oyların %57’sini alarak yeni-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU den iktidar olmuştur. 1957 yılında yapılan seçimlerde ise De- niçin dolduğu iyi araştırılmalıdır.Adnan ve Menderes isimlemokrat Parti %47 oy oranı ile üçüncü kez seçim zaferi elde rinin çocuklara rahmetli Adnan Menderes’ten dolayı niçin bu kadar çok verildiğini iyi anlamak gerekir. etmiştir. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal döneminde Halkın bu kadar büyük teveccühünü kazanıp on yıl süreyle memleketimize büyük hizmetler veren rahmetli Adnan şehit Başbakan Adnan Menderes’in naaşının anıt mezara taşınmasını bu milletimizin bir bayram Menderes 1960 ihtilali olmasaydı daha havası içinde karşılamasının sebepleri iyi uzun yıllar millete hizmete devam edeceği araştırılmalıdır. kuşkusuzdur. 2013 yılında hala Demok2013 yılında rat Parti’nin ard arda yapılan üç seçimde Rahmetli Adnan Menderes’i idama gömillet olarak de iktidar olmasını anlayamayanlar, bu türenlerin isimleri unutulmuşken Adnan demokrasiye ve seçimlerde kullanılan “Yeter söz milletinMenderes isminin her geçen gün milletidir.” ifadesinin millet için hangi anlama millete hizmet miz tarafından daha fazla benimsenmesingeldiğinin farkında olamayanlardır.Hele edenlere sahip çıkma den hepimiz dersler çıkarmalıyız. hele Asr-ı Saadetten beri okunan Ezan-ı noktasında daha Millete rağmen siyaset yapılamayacağıMuhammediye’nin yeniden o dönemdeki nı tüm siyasetçilerin görmesi gerekir. duyarlı ve kararlı şekliyle okunmasını sağlamasının halkın Adnan Menderesler’in kolay yetişmediolduğumuzu gür bir gönlünde ne kadar önemli bir yer tuttuğuğinin idrakı içerisinde olmalıyız. 27 Mayıs sesle ifade etmeliyiz. nu göremeyenlerdir. 1960 günü Adnan Menderes’e niçin sahip Ancak bu takdirde Çok partili siyasi hayatımızda çıkamadığımızın muhasebesini iyi yapmabüyük şehidimizin Türkiye’de darbeciliğin ilk adımları 14 lıyız. Mayıs 1950 seçimlerinin hemen akabinde ruhu şad olacaktır.. Çağımızın Asr-ı Saadet Müslümanı atılmıştır.1960 yılında yapılan ihtilale geolarak vasıflandırılan büyük İslam alimi rekçe aramaya çalışanların henüz DemokBediüzzaman Said Nursi’nin “Hususan rat Parti iktidarının ilk ayında Ankara’da Adnan Menderes gibi zatların hatırları için kulislerde konuşulmaya başlanan darbe 35 seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki söylentileri karşısında ne söyleyeceklerini saat baktım. ” ifadesinin ne kadar büyük bir anlam taşıdığının merak ediyorum.6 Haziran 1950’de Kuvvet Komutanları ile iyi tahlil edilmesi gerekir. on beş General ve yüz elli Albayın darbe söylentileri nedeniy2013 yılında millet olarak demokrasiye ve millete hizmet le emekliye sevk edilmeleri Demokrat Parti iktidarına karşı edenlere sahip çıkma noktasında daha duyarlı ve kararlı oloynanacak kirli oyunların ilk habercisi olmuştur. duğumuzu gür bir sesle ifade etmeliyiz. Adnan Menderes’in milletimiz tarafından niye bu kadar Ancak bu takdirde büyük şehidimizin ruhu şad olacaktır. çok sevildiğinin, ismi anıldığında hala insanların gözlerinin
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
83
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Adnan Menderes’ten Cezayir Direnişine Bir Gemi Dolusu Silah E ski Başbakan Adnan Menderes, 1957 yılında bir gemi silahı hangi ülkeye gönderdi? İşte o olayın tanığı Libya Eski Başbakanı Mustafa Bin Halim yıllar sonra konuştu… Röportaj: Turan Kışlakçı / TİMETURK
M
enderes döneminin gizli kalmış bir sahifesi aydınlanıyor. Menderes’in gemiyle Libya üzerinden Cezayirli mücahitlere gönderdiği silahların tanığı eski Libya Başbakanı Mustafa bin Halim’le yapılan çarpıcı röportaj… Mustafa Bey öncelik bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız? ….. 11 Nisan 1954 yılında 32 yaşında iken Kral (Melik) İdris Senusi tarafından Libya Başbakanı olarak 3. hükümeti kurmak ile görevlendirildim. 1957 yılında kadar başkana olarak görev yaptım. Mayıs 1957 yılına kadar başbakan olarak görevde kaldım. 1957-1958 yılları arasında ise Kral İdris Senusi’nin özel danışmanı olarak görev aldım. 58 ve 60 yılları arasında ise Fransa’da Libya büyükelçisi olarak bulundum. Daha sonra 1969 darbesine kadar kendi kurduğum ve Libya’nın alt yapısına hizmet edecek işlerde bulundum. Darbe sonrası Libya dışına çıktım ve o gün bugündür dışarıdayım. Peki, geçmiş siyasi döneminizi konu edinen bir kitap yazdınız mı? Evet, 1992 yılında “Safahatun Matviyetun Min Tariği Libya’s Siyasi” (Libya Siyasi Tarihinin Kapalı Sayfaları” adıyla hatıratımı neşrettim. Hangi tarihlerde Türkiye’yi ziyaret ettiniz? Türkiye’yi 1954 ve 1956 yıllarından başbakan sıfatıyla ziyaret ettim. 1958 yılında da Kral İdris Senusi’nin özel danışmanı olarak ziyarette bulundum. Adnan Menderes ile kaç kez görüştünüz? Her üç ziyaretimde de Adnan Menderes bey ile görüştüm ve her görüşmemiz saatlerce sürdü. Görüşmelerimizde dünyadaki gidişattan ve İslam dünyasının ahvalinden konuşurduk… Türkiye’yi ziyaretinizin sebebi neydi? Kral İdris Senusi’nin teşvikiyle Türkiye’yi ziyaret ettim. Adnan Menderes ve Celal Bayar bey ile bir araya geldim. Çok sıcak ve içten bir buluşmaydı doğrusu. Amerika konusunda bize çok büyük yardımları oldu. Bunu Adnan Menderes’le bir fırsat olarak değerlendirdim. Adnan bey ile İslami konularda konuşulabileceğini gördüm, onun buna hazır oldu84
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ğunu gördüm. Dedim ki; “Adnan Bey, siz İslam Hilafetinin halefi Türkiye’nin Başbakan’ısınız, Hıristiyan olan Yunanistan devletinin İsrail’i tanımadığı bir dönemde İsrail’i tanımanız, İsrail’le işbirliği yapmanız sizce kabul edilir bir şey mi?” Libya Kralı İdris Senusi bir ziyaret esnasında... Buna cevabı sert oldu. İkna edici olduğunu düşünüyorum. Dedi ki; “Biz BM üyesiyiz. Bizim ABD ile büyük ilişkimiz var. ABD’yi sevdiğimizden değil, ancak Rusya’ya olan korkumuz bizi Amerika’yla büyük bir işbirliği yapmamıza sevk ediyor. İsrail’i tanımamız her iki örgütü yani hem ABD hem BM’yi çok memnun etmektedir. İsrail’i tanımamıza rağmen tanımamız maslahatgüzarlık seviyesindedir. İsraille olan ticaretimiz demin bahsettiğiniz Yunanistan’ın onda biri kadardır. Yalnız sevgili kardeşim eğer İsrail konusunda konuşmamızı istiyorsan Arap-İslam konusunu konuşalım o zaman. Arap liderlerle oturup İslami sorunları dile getirmeye hazırım. İsrail meselesi, Kıbrıs Meselesi, Keşmir Meselesi… vs. Bir müzakere yöntemi olarak bu konuları açık ve pozitif bir şekilde konuşabiliriz.” Ona dedim ki; “Bu hususta en önemli şey Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır’la buluşmamızdır.” Birkaç gün sonra onunla buluşmaya giderken, ben dönüş yolundayken konuyu Cemal Abdunnasır’a getirdi ve şöyle dedi: “Libya’da
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU senin ve Kral İdris’in de bulunduğu bir ortamda Cemal Abdunnasır’la buluşup İslam dünyasındaki problemleri masaya yatırmaya hazırım.” Yani Adnan Menderes bununla bir şekilde İslam Dünyası’na açılmak mı istiyordu? Elbette Adnan Menderes ve Celal Bayar İslam dünyası ile ilişkileri düzeltmek istiyordu. Hatta bunun için asıldılar diyebilirim. Her neyse Cemal Abdunnasır ile ilk buluşmamızdan sonra ona dedim ki; “Cemal kardeşim, Adnan Menderes’le konuştum. Sizinle şu şu konularda görüşmek istiyor…” Ancak Nasır bana bu konuyu sonra konuşalım, dedi. Kibarca ertelemek istediğini gördüm. Cemal Abdunnasır Türkiye’yle ilişkilere sıcak bakmadı? Dedim ya bir çeşit kibarca erteleme, bana hayır, demedi. Evet de demedi. Tabii iki üç ay sonra Adnan Menderes’e başka bir çözüm yolu olduğu söyledim. Ona, “Belki de Cemal Abdunnasır, sizinle Libya dışında başka bir yerde buluşmak istiyordur.” Adnan bey hemen şu cevabı verdi; “Ben bizzat Kahire’ye Cemal Abdunnasır’a gitmeye hazırım.” Adnan Menderes bu derece istekli miydi? Bu yüce Allah huzurunda tanıklığımdır. Adnan bey bana, “Senin ya da senden başka birisinin hazır olduğu bir ortamda, üzerinde anlaştığımız İslam dünyasındaki sorunları ele alacağız.” Tabii –Allah rahmet eylesin- Cemal Abdunnasır bu konuya erteleyince biz de bu mevzuları bıraktık. Bir fayda görmediğimiz için bunu bir daha konuşmadık. Ta ki 56 yılında Süveyş Kanalı millileştirilinceye kadar. Ben o sırada İstanbul’daydım. –Allah rahmet eylesin- Kral İdris’le birlikte resmi bir ziyaretteydik. Libya eski Kralı İdris Senusi Kahire’deki büyükelçiliğimizden acil kodlu şifreli bir telgraf geldi. O zaman maslahatgüzarımız Vehbi el-Buri idi, kendisi şu an Bingazi’de, kendisine bu konuyu sorabilirsiniz. Telgrafta şöyle yazıyordu: “Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır beni makamına çağırdı, şunu söyledi; Bu mesajı filan adama (beni kastediyor) ulaştır, ben senin Türklerle iyi ilişkilerinin olduğunu biliyorum. İngiltere’de bir konferans düzenlenecek. Hatırlarsanız bu konferans 16 Ağustos 1956 yılında Londra’da yapılmıştı. İngiltere, Fransa ve İsrail ile Süveyş Kanal’ından dolayı Mısır’a saldırmıştı. Tabi İngiltere bu konferans ile uluslararası destek arıyordu. Türkiye esas ülkelerden biri, sözleşmeler, kanal sözleşmesi Türkiye’de yapılmıştı, hilafet döneminde, şöyle umuyorum, en azından tarafsız kalmalarını umuyorum…” Tabii ben durumun zor olduğunu gördüm. Peki, siz ne yaptınız? Karmakarışık duygular içindeydim, Kral İdris’e sordum dedim ki böyle telgraf var… Biz de o sırada Cuma namazı için Eyyüb Camii’ne gidiyorduk. İdris Senusi bana dedi ki; “Mısır’a yardımcı olman İstanbul’da Ebu Eyyüb el-Ensari Camii’nde namaz kılmaktan daha önemlidir.” Yine de tereddüt ettim ve dedim ki efendim, bence özel bir silah kullanmam lazım. Bana nasıl bir silah bu? Dedim ki bu çabanın sizin adınızla, sizin desteğinizle olmalı, davetini-
ze icabet ederlerse müteşekkir olursunuz. Bana sadece şunu söyledi; “Benimle oynuyor musun? Ne yaparsan yap. Yeter ki Mısır’a yardımcı ol.” Aynı akşam Adnan Bey’i aradım, boğazda bulunan Dolmabahçe Sarayı’nda buluşmak üzere anlaştık. Cuma günü saat 10’da anlaştık. Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakan Vekili, bir tarafta da bizim Kahire büyükelçimiz-Allah rahmet eylesin- Ali Es’ad el-Caribi ki kendisi en deneyimli diplomatlarımızdan biridir, vardı, kardeşi Dışişleri daimi vekili Süleyman el-Caribi, benimle birlikte Maliye Vekili Abdunnasır Şagluf ve adını şu an hatırlamadığım başka biri daha vardı, ve uzun bir görüşme yapık siyasi hayatımın en zor konuşmalarından biriydi bu. Boğazdaki görüşmemiz tam 5 saat sürdü. Zorluğu neydi? Zorluğu şu; her alanda bize karşı olan bir devlete nasıl yardımcı olmamızı istersiniz? O zaman Bağdat Paktı krizi patlak vermişti, Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler en kötü dönemindeydi. Tüm yollardı denedim. Sonunda ona şunu dedim; “Bakınız, Adnan Bey, size ilk başta bu sözü söylemek istemezdim, ancak şu an bir yol ayrımına gelmiş durumdayız. Bu girişim Kral İdris Senisi’nin sizden bir talebi ile gerçekleşiyor. Senusiliğin size yönelik tutumunu yanılmıyorsam hatırlıyorsunuz, Müslümanların halifesine yardımcı olmak için bağımsızlığını tehlikeye atan Libya’nın tutumunu… Bize yardımcı olma sırası, Müslümanlara yardımcı olma sırası sizde.” Bu şekilde İslami konulara atıfta bulunuyordum. Onun buna cevabı ne oldu? Yumuşamaya başladı, ancak her şeyde bir problem çıkarmaya çalışan Türk Dışişleri vekiliydi. Sonunda Adnan bey ona “sus!” dedi. Ondan şeytan kelimesi dışında bir şey duymadım… ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
85
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Mustafa bin Halim Cemal Abdunnasır ile birlikte... Dışişleri vekilinin adını hatırlıyor musunuz? Adını hatırlamıyorum, ancak ajandamda var. Yani sonuçta Türkiye’yi Mısır’a karşı açık ve gizli bir düşmanlık beslemeden tarafsız kalmasını sağlayacak bir takım şeylere ulaştık. İkinci gün uçağa atladım, Kahire’ye gittim. Durumu Cemal’e bildirdim, çok teşekkür etti… ADNAN MENDERES CEZAYİRLİ DİRENİŞÇİLERE SİLAH GÖNDERİYOR Adnan Menderes Libya’ya ne zaman geldi? Ve Cezayir’e yardımı nasıl oldu? Adnan Menderes’in Libya ziyareti geldi. O dönemde Cezayirliler silaha çok fazla ihtiyaç duyuyorlardı. Konuyu, Adnan Menderes’in Kral İdris’i Tubrok (Derne)’ta ziyareti sonrasına bıraktım. Ziyafet ve ziyaretlerden sonra akşamüzeri uyumak için Derne’ye gittik. Bize deniz kenarında bir villa hazırlamalarını istedim. Adnan bey ile başbaşa kalmak istiyordum. Başbaşa kalınca dedim ki; “Adnan Bey, siz Osmanlı Halifesi’nin haleflerisiniz, bazı Araplar hakkında görüşünüz ne olursa olsun, bu İslami bir meseledir, Müslüman kardeşlerinize yardım etmekten kaçınmanız caiz değildir. Kaldı ki bu insanlar bir dönem, başkenti İstanbul olan İslam İmparatorluğunun bir parçasıydılar. Ben, büyük kardeş Müslüman Türkiye’nin Mücahid Cezayir halkına bu zor günlerinde yardımcı olacağına dair büyük bir ümit besliyorum” Bunun üzerine Adnan Menderes; bir Müslüman olarak
86
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
bütün kurumlarıyla tüm Müslüman halklara özellikle de Kuzey Afrika halklarına sempati duyduğunu, bağımsızlık savaşında Cezayir halkının çektiği acıların tamamen bilincinde olduğunu söyledikten sonra şunu söyledi: “Türkiye Paris hükümeti nezdinde sürdürdüğü gizli ve iyi niyet girişimlerinde Cezayir sorunun güç ve kaba kuvvetle çözülemeyeceğini, aksine siyasi çözümlerle ve Cezayir halkının temsilcileriyle müzakere etmekle çözülebileceğini tavsiye ettiğini ve öğütlediğini, bu tür çabaları ABD, İngiltere ve İtalya gibi NATO üyesi ülkelere dostça baskıyı da içine alacak şekilde artırma ve yaygınlaştırmaya hazır olduğunu ilave etti. Dedim ki; “Bütün bu tür iyi niyetli diplomatik çabalardan dolayı size teşekkür ederim. Ancak beni enterese eden bu değildir. Beni ilgilendiren sizin maddi yardımda bulunmanız” ne demek istediğimi anlamadı. Dedi ki: “Maddi olarak onlara şu veya bu kredileri vermemizi mi kastediyorsun…” Dedim ki; “Hayır, hayır, bunu kastetmiyorum. Benim kasettiğim onlara silah vermeniz, onların paraya ihtiyacı yok, Fransızlara karşı savaşacak silahlara ihtiyaçları var.” Bundan çok kötü bir şekilde rahatsız oldu. Yüzünün ifadesi değişmiş, yüzünden hiçbir zaman kesik olmayan gülümsemesi kaybolmuştu. Adamın şok geçirdiğini hissettim. Bana dedi ki; “Aziz kardeşim Mustafa Bey, bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Bizden bir NATO üyesi olarak başka bir NATO ülkesine karşı kullanılmak üzere silah vermemizi mi istiyorsun?” Dedim ki ona; “Adnan Bey, ben İslam hilafetinin halefi Adnan Bey’i istiyorum. Ben biliyorum ki Türkiye en güçlü İslam ülkelerinden biridir. Yüzyıllar boyunca İslam ümmetine liderlik etmiştir. Fransız kuvvetlerinin eliyle bağımsızlığına kavuşmak uğruna her türlü katliama, sürgüne ve en ağır işkencelere maruz kalan Müslüman masum Cezayirlilere Türkiye yardım elini uzatmayacak mı? Fransız hem onları Hıristiyanlaştırıyor hem de Fransızlaştırıyor. Toprakları kâfirler tarafından işgal edilen kardeşlerimize silah vermeliyiz. Bu ikisi arasında fark var.” Bu hususu o kadar vurguladım ki gözlerinin yaşardığı belli oluyordu. Adnan Menderes... Menderes, Türkiye’nin Cezayir Devrimi’ne maddi herhangi bir yardım verdiğine dair herhangi bir kuşkunun ortaya çıkmasının getireceği sonuçlardan son derece korktuğunu tekrarladı. Böyle bir durumda Türkiye’nin NATO’dan kovulacağını birkaç kez tekrarladı. Bu büyük Rus tehlikesine karşı Türkiye savunmasının dayandığı temel dayanak NATO’dur. Menderes’in endişelerinin gerçek olduğunu hissediyordum. Onu biraz olsun teselli etmeye çalıştım. Ona dedim ki; “Cezayir Devrimi’nin modern silahlara büyük bir ihtiyaç duymaktadır, bu silahlar da sizde vardır.” Bana dedi ki; “Peki, diyelim ki onlara silah verdik, Fransa bunu ortaya çıkarırsa ne yaparsın?” Dedim ki ona, “Bu konuyu biz hallederiz. Biz üç yıldır Cezayir’e silah kaçırıyoruz. O zaman da onun üç yıllık ya da o civarda bir süresi vardır.”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 54 ve 57 yılları arasında mı Cezayirli mücahidlere silah kaçırıyordunuz? Evet… Fransa bizim bu işe müdahil olduğumuza dair en ufak bir delil bulamadı. Bizim özel bir yöntemimiz vardı. Sonra Adnan bey dedi ki; “Ancak bu silahların üzerinde belli işaretler var.” Dedim ki, “Biz onları sileriz. Aynı zamanda bize kaçırmak için parça verirsiniz, böylece detaylara girmeye başladık. Bu silahların detaylı bir listesini size versem siz de bunları kardeş ülkeniz Libya’ya hediye etseniz, bu durumda Fransa nezdinde herhangi bir kuşku ya da şüphe uyandıracak bir şey olmayacak.” Bunun üzerine Adnan Menderes şunları söyledi; “Size silah hediye edeceğiz İnşallah… Allah, dinlerini savunmak için ihtiyaç duydukları bu silahları inşallah onlara ulaştırma konusunda sizi muvaffak eyler. Bizler Türkiye’de yalnızca Libyalı kardeşlerimize silah hediye ederiz.” Ve konunun çok gizli kalmasını vurguladı. Peki, Menderes silah gönderdi mi? Adnan bey döner dönmez birkaç hafta sonra gemiyle bize silah gönderdi. Biz de onları direnişçilere sızdırdık. Bunların bir kısmını Trablus sokaklarında sergiledik ve fotoğrafladık. Neden? Libya ordusuna verilmiş Türk silahı demek için… Bu silahlar Cezayirli mücahidlere ulaştı mı? Tabii bu silahların çoğu onlara gitti, ancak topları vermedik, çünkü bunlar büyük silahlar. Cezayir direnişinin ünlü simalarından olan Ahmet bin Bela da bundan haberdar. Bu arada, Libya’da Türk büyükelçisiyle birlikte silahları sergilerken çekilmiş meşhur resimlerimiz var. Yani, 1957’de Libya’ya Türkiye’den bir hediye olarak takdim edilen Türk silahı birinci derecede Cezayirli Mücahitlere takdim edildi, dimi? Libya’ya takdim edilmemişti, yani Libya’yı bir kamuflaj olarak kullandık. Peki, bu durum daha sonra ortaya çıktı mı? Yıllar sonra bir gazeteye verdiğim beyanatla ortaya çıktı, tabii kıyamet koptu.
Hatıratınız yayımlandıktan sonra mı, önce mi? Yanılmıyorsam kitabım çıkmıştı, bana bir gazeteci sormuştu, Türkiye’den bir gazeteden, Adnan Menderes’in taraftarı bir gruptan beni aramışlardı. Türkiye’ye davet etmişlerdi beni. Dedim ki, “sayın arkadaşlar bu tarih, olmuş bitmiş, ancak…” Siz Libya başbakanı iken Adnan Menderes döneminde Libya vasıtasıyla Cezayir devrimine yani bağımsızlığına büyük destek olacak silah desteği verildi. Evet, silah desteği verildi. Cezayir bağımsızlığında Türkiye’nin büyük desteği var. Bunu gurur duyduğum başarılardan biri olarak kabul ediyorum… Son olarak Adnan Menderes hakkında neler söylemek istersiniz? Çok iyi bir insandı. Onunla ve Celal Bayar bey ile ilişkilerimiz çok iyiydi. Her ikisi de İslam dünyasının sorunları ile ilgilenmek istiyordu. Eğer Adnan bey bugün yaşıyor olsa idi, Türkiye 20 yıl daha ileride olacaktı. Uzun bir telefon görüşmesi oldu. Sizi daha fazla yormak istemiyorum. Türkiye sizi davet etsek gelir misiniz? Olabilir. Şu anda Dubai’de ikamet ediyorum. Ağustos ya da Eylül ayında bir vesileyle güzelim İstanbul’u bir daha görmek isterim.… ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
87
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
İstanbul’un Kimliği
A
B’YE üyelik heyecanının tavsadığı, toplumdaki AB ile ilgili eğilimlerin olumsuza dönmeye başladığı bir sırada karşımıza birden bire Körfez Sermayesi çıktı. Hükümet “AB olmadı, buyrun körfez sermayesine” der, gibiydi. Ancak İstanbul için gerekli olan sermaye değildir. İstanbul için bu her zaman bulunur. İstanbul uluslar arası bir şehir olacak gibi sözler İstanbul’u büsbütün kimliksizleştirecek tehlikeli sözlerdir. İstanbul ile ilgili en önemli mesele İstanbul’un eski tabiriyle mümeyyiz vasfının bir başka ifade ile kimliğinin ne olacağıdır. İstanbul bizim en büyük maddi ve manevi zenginliğimizdir. Biz İstanbul’un kimliğini belirleyemezsek bunu belirleyenler çıkar ve aynı zamanda bütün milletin de kimliğini belirlemiş olurlar. İstanbul her şeyden önce hem bir İslâm Şehri, hem de İslâm Dünyası’nın en önemli merkezlerinden bir tanesidir Bu unutulmamalıdır. Türkler’in İslâm’ı kabulü, gerek İslâm, gerekse dünya tarihi açısından en önemli olaylardan bir tanesidir. Bunu bu kadar önemli kılan ise Türkler’in Anadolu’yu ve İstanbul’u İslâm diyarı haline getirmeleridir. Müslümanlar’ın İstanbul’u alma hevesleri Emeviler döneminde akamete uğradı. 1071’den sonra Müslüman Türkler Anadolu’ya gelmeseler ne burası, ne de İstanbul İslâm diyarı olacaktı. Halbuki Anadolu, İstanbul ve bugün bize kalanı kadar Rumeli bile bütün İslâm Dünyası açısından büyük bir jeopolitik öneme sahiptir. Buralar İslâm toprakları olmasa idi, Hıristiyanlar’la Müslümanlar arasındaki jeopolitik denge çok daha fazla Hıristiyanlar’dan yana olurdu. Kaldı ki son beş asırdır sürekli olarak Müslümanlar sadece bu coğrafi zeminde ve Osmanlı Devleti’nin kişiliğinde bağımsız bir devlete sahip olabildiler. Buralar hiçbir zaman ne sömürge, ne de yarım sömürge oldu. Hür insanlar diyarı oldu. Bunun yerini de tam bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti aldı. İslâm Dünyası’nın bütün mübarek ve mukaddes yerlerini bu topraklarda yaşayan ejdadımız, yabancıların ayak basmasından koruyabildi. Bu Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürebildi. O güne kadar Ortadoğu’nun hiçbir yerinde Müslüman olmayan asker yoktu. Bu topraklarda yaşayan insanlar -hem de hangi dine mensup olurlarsa olsunlar- bugünkünden çok daha hür ve bağımsızdırlar. Osmanlılar’ın Batılılaşmaya ve modernleşmeye karar vermeleri Anadolu ve İstanbul’un İslâmiyet açısından taşıdığı önemi hiç değiştirmez. İkinci Mahmut ile başlayan modernleşme
88
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
gayretleri zaafımız değil gücümüzdür. Bu yolda Osmanlı’nın yapamadıklarını Cumhuriyetin tamamlaması daha güçlü bir Türkiye’nin doğmasını sağlamıştır. Bu toprakların 1071’den itibaren hem bizim, hem bütün dünya için ortaya çıkan yeni anlamı, önemi ve ruhu bir değişime uğramamıştır. Bugün bu topraklar üzerinde yaşayanlar olarak bizleri birbirimize, dünümüzü bugüne, bugünümüzü de yarına bağlayacak olan en güçlü bağ; Müslümanlığımızdır. Bunun en belirgin olması gereken yer ise İstanbul’dur. Adnan Menderes’in İstanbul vizyonu CUMHURİYET Osmanlı’yı ne yapacağını pek bilemedi. En azından unutulsun istedi. İstanbul’da böylece ortada kaldı. Ecdat yadigârı birçok tarihi eser ve mimari şaheser yıkılacak hale gelmişti. Fatih’in türbesi bile ziyarete kapalıydı. 1950’de DP’nin iktidara gelişiyle birlikte İstanbul için yeni bir dönem başladı. Önce enkaza dönüşen Rumelihisarı 1953’te restore edildi. 1957’de başta Süleymaniye olmak üzere birçok tarihi eser ciddi bir restorasyondan geçtiler. Büyük camilerin minarelerinin sıfıra kadar indirilip yeniden restore edilmeleri söz konusu oldu. Bununla kalmadı. Yapılan binalarla etrafı örülmüş âdeta gizlenip yok olmaya terkedilmiş nice cami ve tarihi eser gün yüzüne çıkartıldı. Ortaköy, Dolmabahçe ve Nüshetiye Camiileri bunun en göz önünde olan misalleridir. Vatan ve Millet Caddeleri’nin açılmasına ve asıl Eski İstanbul’un yeni bir veche ve önem kazanmasına çalışılması da bu gelişmelerin bir parçası olmuştur. Ben oğlu olarak, birçok sefer kendisinden işittim. Benzer sözleri işitmiş hayatta olan başka tanıklar da vardır. Yazılı hatıralara da geçti. “İstanbul’un imarı devam ettikçe hayretle görüyorum ki İstanbul’un İslâmi şahsiyeti ve vechesi hep gizlenip ikinci plana atılmak istenmiş” diyordu. Adnan Menderes ise İstanbul’un İslâmi kimliğinin tekrar ortaya çıkmasını istiyordu. Dikkatleri Eyüp Sultan üzerinde toparlanmıştı. Adnan Menderes’e göre Eyüp Sultan Camii ve Türbesi’nin bulunduğu yerler imar edilip düzenlenmeli ve Eyüp Sultan Mekke ve Medine’den sonra İslâm Dünyası’nın en önemli ikinci büyük merkezi olmalıydı. Ömrü vefa etmedi. İstanbul’a yeni ve büyük bir cami BANA göre İstanbul’a yeni ve büyük bir camii yapmanın zamanı gelmiştir. Ve bunun dün Taksim’de bugün Göztepe’de bir parkta yapılmak istenen camilerle hiçbir ilgisi yoktur. Bu cami her yerden görülebilmeli ve İstanbul’un siluetine damgasını vurmalıdır. Yepyeni bir mimari tarzıyla inşa edilmelidir. Ses düzeninden, ısısının ayarlanmasına, namaz öncesi ihtiyaçlara vereceği hizmetten kütüphanesine kadar her yönüyle en son teknolojik imkânlardan istifade etmelidir. İstanbul’da yapılacak böyle bir anıt eser; bizi birbirimize, dünümüzü bugüne, bugünümüzü de yarına bağlayacak olan en anlamlı ve en güzel girişimlerden birisi olacaktır.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“Merhum Başbakan Menderes Dönemi, Cumhuriyet Tarihinin En Önemli Dönüm Noktalarından Biridir” Hüseyin Avni MUTLU İstanbul Valisi
T
ürkiye, İkinci Dünya Savaşına katılmamasına rağmen savaşın etkilerini ağır bir biçimde hisseden ülkelerin başında geliyordu. Ekonomi politikaları genelde mal kıtlıklarını ve fiyat artışlarını önleme ve sosyal adaletsizlikler düzeltme ekseninde şekillenmişti.Yatırımlar azalmış, üretim kapasitesi gerilemiş ve enflasyon oranı yükselmişti. Devlet, Milli Korunma Kanununu (MKK) ile sanayi kuruluşlarının ve çiftçilerin hangi ürünleri, ne miktarda üretecekleri gibi konularda yaptığı düzenlemelerle ekonomik yaşama aktif bir biçimde müdahale etmişti. Böyle bir dönemde yapılan 1950 genel seçimleri sonrasında hükümeti kuran Adnan Mederesin liderliğinde gerçekleşen çok partili demokratik düzene geçiş, bunun yarattığı genel heycan ve “demokrasi” nin geniş halk kitleleri tarafından değerlendirilmesi, sosyal ve iktisadi sonuçları çok büyük olan değişmelere yol açtı. On yıllık Demokratik Parti (DP) iktidarının Başbakanı olan Merhum Menderes, o döneme damgasını vurduğu gibi, bugün bile etkilerini hissettiğimiz önemli icraatlara imza attı. Dış kaynaklarda temin edilerek ülkede bir sanayileşme atılımı ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye, kalkınma kavramıyla tanıştı. En önemlisi, Merhum Menderes ile birlikte tanıştığımız çok partili dönem ve demokrasi, ileriki dönemlerde zaman zaman kesintiye uğrasa da, Türk devlet geleneğinin en önemli ve vazgeçilmez bir niteliği haline geldi. Serbest piyasa ekonomisine geçişin başladığı bu dönemde yabancı sermaye akışı sağlamak üzere “Teşvik Yasası” çıkarıldı. Gelen krediler öncelikli olarak tarım alanlarına kaydırılarak, köylü ve çiftçinin önü açıldı ve üretim artırıldı. Rahmetli Menderes döneminde yaşanan ve hafızalarda iz bırakan en önemli dönüşüm, teknik tarım için kara sabandan traktöre geçişin sağlanmasıdır. Tarımı ve çiftçiyi kalkındıracak bu politikalar neticesinde, 1950’de 14 bin 542 hektar olan ekim alanları, kamu mülkiyetinde olan tarımsal arazilerin18 bin civarında aileye dağıtılıp üretime açılmasıyla 1960 yılında 23 bin 264 hektara ulaştı. Modernizasyonla birlikte traktör sayısı da 10 yılda iki kattan fazla artış gösterdi. Özetle DP’nin tarım politikası ülkenin ekonomik kalkınmasının kaynağı olarak öne çıkarken, başta makineleşme olmak üzer çağdaş girdi kullanımının artması tarım alanlarının genişlemesi, verimlilik artışı, büyük ölçüde iklim şartlarına bağlı tarımsal üretimin artmasına neden oldu. Büyük ölçüde tarımdaki değişmelerden kaynaklanan iç
piyasanın genişlemesi, sanayinin de yüksek oranda büyümesini sağladı. DP döneminde, sanayi alanında madencilik, şeker, çimento ve dokuma sektörleri başta olmak üzere, özellikle demir ve bakır üretimi arttı. Bu sektörlerde büyük ilerlemeler kaydedildi. Şeker ve dokumanın halkın tüketiminde oynadığı önemli rol, DP’nin büyük halk kitleleri tarafından popülaritesinin artmasına neden oldu gerek köydeki gerek şehirdeki vatandaşlarımızın refahı ve memnuniyeti arttı. Türk halkının “kara lastik”ten kurtuluşu’nun simgesi olan Merhum Menderes, aynı zamanda Türkiye’nin dünyaya açılımında ve diğer ülkelerle entegrasyonunda büyük emekleri olan bir devlet adamıdır. Rahmetli Menderes, Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasiye geçirmiş, on sene içinde ülkeye çağ atlatmış ve vatandaşın hür iradesinin işlemesinin ekonomik kalkınmayı nasıl etkilediğini göstermiştir. Türkiye tarihinde böyle parlak bir dönemin yöneticisi olan Menderes’in haklın iradesi dışında indirilmesi ve ardından yargılanarak idam edilmesi milletimizin vicdanında derin yaralar açmıştır. Tek partili dömenden çok partili döneme geçişin merkezi olan; demokrasinin şahlanışına, memleketin huzuruna, statükonun bitirilmesine yön vermiş cesur, dik duruşlu bir şahsiyet olan Rahmetli Menderes, o dönemde yaptıkları ve yapmak isteyip de yapamadıklarıyla günümüzün politikacılarına bile ışık tutmaktadır. Merhum Başbakan Adnan Menderes’in bugün bile gençlerin örnek aldığı bir lider olması, hakkındaki tartışmalara verilebilecek en iyi cevaptır. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
89
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Miletin Sesi, Adnan Menderes... Mehmet Ufuk ERDEN Uşak Valisi
M
erhum Menderes, kendisi için belki de siyasi rakiplerinin bile başarısını kabul ettiği, açtığı yoldan gidilen, siyasi çizgisi hala kabul gören büyük bir devlet adamıydı. Menderes’in en büyük meselesi, memleketi ve son nefesini verirken bile unutmadığı milletiydi. Anadolu’da bin türlü badire atlatmış, canı uğruna kutsal vatanına sahip çıkmış aziz Türk Milletine öylesine güveniyor, ondaki gücü öylesine önemsiyordu ki, Menderes, devletle milleti barıştıracak her hamlesiyle buna işaret ediyordu. Türk siyasi hayatının en büyük dönüşümünün gerçekleştiği çok partili sisteme geçiş sürecinin en büyük aktörlerinden olan Adnan Menderes, halkın önünü demokrasiyle açmayı başarmış, aslını hiçbir zaman unutmamış ve dönemin dinamiklerini çok iyi okumuştu. Menderes, dönüşümün o zamanın en büyük gücü olan topraktan kaynaklanacağını biliyordu. Nüfusun yüzde 70’i köylerde tarım, hayvancılık ve çiftçilikle uğraşıyordu. 35 bin dönümlük arazisinin 32 bin dönümünün bir kısmını bedelsiz bir kısmını da çok cüzi bedellerle köylülerine, komşularına dağıtan Menderes’in toprağa olan sevdası hiç bitmeyecekti. Mecliste içinde bulunduğu iktidar partisinin ilk muhalif sesi yine toprak için Toprak Kanunu görüşmeleri sırasında milleti adına, Menderes’ten çıkacaktı. Tarihler 14 Mayıs 1950’yi gösterdiğinde Türk siyasi hayatında yeni bir dönem başlıyordu. Menderes bunu TBMM’nde yaptığı ilk konuşmasında “Biz aynı partinin birbirini takip eden hükümetlerinden değiliz. Millet iradesiyle iktidara gelen bir partiyiz” diyerek farkını ortaya koymuştu. Sabahın 6’sında yürüyerek şantiyeleri gezen sonra Başbakanlığa giden Menderes’in karakterinde alabildiğince merhamet ve beyefendilik öne çıkıyordu. Yurt gezilerinde de her fırsatta köylüyle, çiftçiyle buluşan, sohbet eden Menderes bu özelliğini Yurt uzun yıllar süren iktigezilerinde her darı sırasında hiç kayfırsatta köylüyle, betmemişti. çiftçiyle buluşan, Gazeteci Erdal sohbet eden Şen’in, Başbakan Adnan Menderes’in hayaMenderes bu tını anlattığı “Bir Yiğit özelliğini uzun Vardı” adlı eserinde; yıllar süren iktidarı ülkede, 1950’de başlasırasında hiç yan bu değişimi şöyle kaybetmemişti... ifade ediyordu: “Çarıktan medeniyete geçişin adıydı Adnan Menderes dönemi. Asırlar-
B
C
90
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
dır hizmete susamış Anadolu insanı; baraja, yola, fabrikaya, okula, suya, elektriğe onunla kavuşmuştur. Mahsul para ediyor, elleri nasır tutan köylünün yüzü gülüyordu. Sefaletin, Anadolu’nun kaderi olmadığını anlıyordu artık insanlar. Halk horlanıp itilip kakılmaz olmuştu. Sadece halkın değil ülkenin itibarı da zirveye yükseliyordu.” İçeride olduğu gibi dışarıda da Türkiye’nin itibarı için mücadele eden Menderes’in dış politikası için de aynı eserde “Adnan Menderes elini kimi zaman Libya’ya uzattı kimi zaman Lübnan’a. Kore’ye asker gönderdi, ülkeyi NATO’ya dahil etti. Aktif diplomasiyle Kıbrıs’ı kazandı. Bağdat Paktı ve Balkan Paktıyla bölgenin lideri haline getirdi Türkiye’yi” deniliyordu. Türk siyasi hayatına damgasını vurmuş büyük devlet adamı Adnan Menderes’i ve bu yolda hayatlarını vermiş çok kıymetli dava arkadaşlarını rahmetle anıyorum. Son anına kadar devletine ve milletine olan bağlılığını her vesileyle ifade eden Merhum Menderes’in sözleriyle yazımı noktalamak istiyorum “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim...”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Millî Mücadele Kahramanı Ali Adnan’dan Demokrasi Şehidi Menderes’e... Dr. Ahmet CENGİZ
S
Mardin Valisi
iyasi hayatımızın müstesna şahsiyetlerinden bir olan Adnan Menderes, vefatının üzerinden geçen yarım asırlık süreye rağmen milletinin gönlünde yaşama ayrıcalığına sahip nadir kişilerdendir. Bunu 1995-2000 yıllarında Kaymakam olarak görev yaptığım Van’da çalışırken çok daha iyi anladım. Vanlı Yaşar Amca, sırf Merhum Menderes’in hemşehrisi olmamdan dolayı bana özel bir itina gösteriyor ve Menderes dönemini özlemle yadediyordu. Nesilden nesile intikal eden bu sevginin kökenini Menderes’in sevgi ve saygıya dayanan insan ilişkileriyle demokratik tavrında aramak gerekir. Adnan Menderes, siyasetin merkezine insanı ve ülkeyi koymuştur. “Sanat halk içindir” retoriğinin ondaki karşılığı, “Memleket partiler için değil, partiler memleket içindir” söylemidir. Adnan Menderes, insan ilişkilerinde çok başarılı bir siyasetçi olduğu gibi halkçı unvanını da ziyadesiyle haketmiştir. Bu avantajı onu Demokrat Parti’ye lider yapmıştır. Bunu Celal BAYAR’ın; “ Milyonlarca insanla, kısa süre içinde sihirli bir muhabbet gerçekleştirebilen bir siyasi önderdir” tespitinden anlıyoruz. Menderes, kendini halkına ve vatanına adamış ender bir liderdir. İdam edilmeden önce söylediği meşhur cümleler bunun en net ifadesidir: “Hiç birinize kırgın değilim, vazifenizi yaptınız, vatan sağolsun....Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletime ebedi saadetler dilerim”. Menderes’in üzerinde çok durulmayan hizmetlerinden biri, Milli Mücadele’ye yapmış olduğu katkılardır. Bilindiği gibi Aydın Savunması, Milli Mücadele’nin ilk kıvılcımlarındandır. Menderes yirmi yaşındayken, Yunanlıların 27 Mayıs 1919’da Aydın’ı işgal etmesi üzerine; arkadaşı Ethem Beyle birlikte başında Selami Bey’in bulunduğu, adını “Ayyıldız” koydukları bir kuva-yı milli çetesi kurmuş ve Yunanlılara karşı bizzat savaşmıştır. Bu süreçte Menderes’in Çakırbeyli’de bulunan çiftliği bu mücadelenin üssü olmuştur. 6 Ekim 1920 tarihinde, yeniden askere alınan Menderes, Aydın’da süvari takım komutanlığı yapmış, 1 Eylül 1921’den 1922 yılının mart ayına kadar Aydın Askerlik Şubesi İnzibat Subaylığını yürütmüştür. Bu hizmetlerinden dolayı İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. Tabiidir ki Mendes’in en büyük hizmeti, en kıymetli varlı-
ğı olan canını uğruna feda ettiği Türk demokrasisidir. Temsil kabiliyeti, hitabeti, çalışma azmi, hırsı ve eğitimi ile Menderes, Türk demokrasisinin başlangıç dönemi için bir şans olmuştur. Çünkü kalabalıkları peşinde sürükleyip on yıl iktidar olmasaydı Türk Demokrasisi muhtemelen güdük kalacak, daha önce sonuç alınamayan iki demokrasi teşebbüsüne benzeyecekti. Menderes’in demokratik olmayan bir usül ve insani olmayan bir üslupla iktidardan indirilmesi ve idamı, halk nezdinde onu unutulmaz bir kahraman yapmıştır. Büyük şairlerimizden Necip Fazıl, milletimizin duyduğu derin ızdırabı, yazdığı “Zeybeğin Ölümü” isimli şiiriyle ebedileştirmiş, ağıt haline getirmiştir. Merhum Başbakanımızı rahmet, saygı ve minnetle anıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
91
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Adnan Menderes Muhsin ÇATMADIM Aydın Vali Yardımcısı
A
ydınımızın yetiştirdiği, kurtuluş savaşı gazisi, demokrasi şehidi Başbakan Adnan Menderes; Cumhuriyet tarihimizde bir döneme damgasını vurmuş, yaptığı hizmetlerle milletimizin gönlünde taht kurmuş güzide devlet adamlarımızdandır. Başvekilimiz Adnan Menderes’in benim yaşamımda özel bir yeri vardır. Doğduğum il olan Uşak, daha önceleri Kütahya iline bağlı bir ilçe iken Adnan Menderes tarafından il yapılmış, doğup büyüdüğüm Karahallı’da nahiye iken ilçe yapılmıştır. Menderes’in o yıllarda İlimize ve ilçemize yapmış olduğu hizmetler ölümünün arkasından yıllar geçmesine rağmen unutulmamış, halkımızın gönlünde yer edinerek günümüze kadar aktarılarak gelmiştir. Bu hizmetleri görerek büyüyen birisi olarak Menderes’e minnettarlığım hiç bitmemiştir. Onun sayesinde müteşebbis ruhu canlanmış halkımız kendi çabalarıyla önemli yatırımlar yapmışlardır. Aydın’da göreve başladığım günlerde adının verildiği baraj açılışında bulunmaktan ve ilk kez ADÜ tarafından düzenlenen Adnan Menderes sempozyumuna tanıklık etmiş olmaktan dolayı da son derece bahtiyarlık duydum. Herkes tarafından bilindiği üzere vatana ve millete hizmet etmeyi şiar edinen Adnan Menderes, Türk Siyasi tarihine unutulmayacak önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçişi ile birlikte arkadaşlarıyla kurduğu Demokrat Parti, bu coğrafyada alışık olunmayan şekilde bir muhalefet partisi olarak 14 Mayıs 1950 tarihinde ilk kez demokratik bir yolda ve halkın özgür iradesiyle iktidara geldi. Milletin kabul ettiği bizim için de makbuldür anlayışıyla hareket eden Adnan Menderes ve arkadaşları on yıl boyunca ülkeyi yönettiler. Milleti merkeze alan yeni bir devlet anlayışı benimsediler. Milletin değerlerini, halkın tercihlerini daima
92
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
öncelediler. Bu yüzden millet tarafından gönülden sevildiler. Türkiye’nin çarıktan medeniyete geçişi olarak da nitelendirilen bu dönemde; Türkiye’nin o zamana kadar görülmemiş bir gelişme içine girdiğini görüyoruz. Üretim artmış, milli gelir yükselmiş, altyapı hizmetleri ve sanayi yatırımları ile ülke baştan sona mamur hale getirilmeye çalışılmıştır. Tarımda modernleşme çalışmalarına hız verilmiş, ülkeye yeni kurumlar kazandırılmış, dış politikada cesur adımlar atılmış ve hızlı sosyal dönüşümler yaşanmıştır. Demokratikleşme ve özgürlükler alanı genişlemiş, din ve vicdan hürriyeti konusunda önemli ölçüde ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu gün de hala yaptığı hizmetlerin etkisi devam eden Menderes ve arkadaşlarını halkımız hiçbir zaman unutmadı, gönlünde yaşatmaya devam ediyor. Ruhları şad olsun.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrasi Çınarının Kökleridir Menderes Mehmet SÜLÜN
O
Koçarlı Kaymakamı
nun doğduğu köyde, meydanın bir köşesinde, ondan çok önce toprağa düşüp büyüyen büyük bir çınar var. Gölgesinde dinlendiği, köylüsüyle hemhal olduğu, sevindiği, dertlendiği büyük çınar. Onun şehadetinden sonra o çınarın dallarıyla kucakladığı meydan, cumhurbaşkanlarının, bakanların, siyasetçilerin, bürokratların, sanatçısından işçisine, yaşlısından gencine ona minnet borcunu ödemek isteyen, hatırasına saygı duyan, pek çok kişinin ziyaret edip ona Fatihalar okuduğu bir yer haline geldi. Köy meydanında, kahvehanelerde, dükkanlarda, Menderes’in aziz hatırası hürmetine asılan bayraklar var. Neden bu bayrakları astınız diye sorduğunuzda Merhum başbakanımıza olan hürmetimizden cevabını alırsınız. En ufak bir zorlama veya hiçbir telkin olmadan, ona olan muhabbetten, derin saygıdan, minnet duygusundan bayraklar asılıyor. Her 27 Mayıs’ta, 17 Eylül’de ve adının geçtiği her zaman rahmetle anılıp dualar ediliyor. Onu, evet şehit ettiler ancak milletin sinesinden söküp atamadılar. Ona ve milletin iradesine savaş açanlar kaybettiler. O, sadece bir hizmet adamı değil, aynı zamanda milletiyle ve milletin değerleriyle de barışık bir gönül adamıydı. Bunu bilemediler. Zaman bazı şeylere en iyi ilaçtır. Kimi zaman unutmamıza vesile olarak ilaç olur, kimi zaman da meseleleri daha iyi anlamamıza neden olarak. Şimdi biz daha iyi anlıyoruz ki: İktidarı kendi tekellerinde ve memleketi kendi mülkleri görenler milletin yönetimde söz sahibi olmasını hazmedememiş; Adnan Menderes’i, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile birlikte şehit etmişlerdir. Demokrasiyi içine sindiremeyenler, onu şehit ettikleri anda demokrasinin hiç yok olmamak üzere milletin gönlünde kök saldığını anlayamadılar. Onu şehit ederek milletin gönlünden sileceklerini düşünenler, onun yaptıklarını, ideallerini yok ettiklerini sananlar yok oldular. Şehit başbakan milletin kalbinde ölümsüzleşip her zaman dualarla hatırlanırken ona ve bu millete zulmedenler mütemadiyen lanetlenmektedirler. Onlar milletin vicdanında ilelebet mahkum olmuşlardır. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğuna inanmayanların kurmuş olduğu uydurma mahkemede aslında Türk milleti mahkum edilmiştir. O meşum günde sadece Menderes, Zorlu ve Polatkan değil, aynı zamanda millet iradesi de idam edilmiş ve demokrasi katledilmiştir. Adnan Menderes’in halkla bütünleşmesi, devletle halkın yıllar süren ayrılığına bir son verilmesi, halkın devlet yönetiminde söz sahibi olması, kendilerini devletin sahibi görenlerin nazarında suç sayılmış; akla hayale gelmeyecek iftiralarla, suçlamalarla Adnan Menderes’i iktidardan, halkı da yönetimden ve devletinden uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Onlar kendilerince halka ve halka güvenen siyasi kadrola-
ra ders vermek istemişler; fakat, halk geçen onca yıla rağmen sevgili başbakanının aziz hatırasına daha büyük bir coşku ve muhabbetle sahip çıkarak zalimlere ve onların iplerini teslim ettikleri karanlık ruhlu efendilerine ders vermiştir. Köy meydanındaki büyük çınarın dalları gibi, onunla yeşeren demokrasi çınarı da halkın derin muhabbetiyle büyüyor, memleketin her karışında, toplumun hemen her kesiminde kök salıyor. Demokrasinin özüne uygun olarak halkın yönetimde söz sahibi olması, Adnan Menderes’in korkudan çok muhabbete dayanan, halka rağmen değil, halkla birlikte halk için mücadelesi, demokrasinin ülkemizde yerleşmesini sağlamıştır. Türkiye bugünkü demokrasi seviyesine ulaşmışsa bunda hiç kuşkusuz en büyük pay Merhum başbakana ve onun temsil ettiği siyasi harekete aittir. Ülkemizde demokrasiden bahsedilen her ortamda, her seçim zamanında, evlerde, kahvehanelerde, sohbet meclislerinde ve daha pek çok yerde ve zamanda Menderes’ten ve onun siyasi mirasından söz edilmektedir. Milletin nazarında demokratlığın ölçütü Menderes’e ve onun siyasi mirasına yakınlıkta, seçmenin büyük çoğunluğunun muhabbeti onun fikirlerine en çok yaklaşanadır. Artık Menderes bir milattır. Demokrasinin sembolüdür. Türkiye’de demokrasi onunla anlam bulmuştur. Ondan sonraki demokrasi hayatının önemli bir kısmı ona atıftan ibarettir. Nezaketiyle ve beyefendiliğiyle de kendisine ve halka zulmedenlere ders veren, onlar insani değer yargılarını hiçe sayarak küçüldükçe kendisi daha da büyüyen zarif başbakan, şehadetinden hemen önceki son sözlerinde “kimseye dargın değilim” diyor. Oysa halk dargın ve kızgın onlara. En sevgili başbakanını iftiralarla katlettikleri, “yeter söz milletindir” yerine söz de, irade de bizimdir dedikleri, on yılları heba ettikleri için dargın ve kızgın onlara. Halk ne onların acısını unutabildi ne de onların katillerine bedduadan vazgeçti. 14 Mayıs nasıl ki milletin gönlünde demokrasi bayramıysa, 27 Mayıs da demokrasi tarihinde kara bir leke, 17 Eylül ise acısı hiç hafiflemeyen belki de gittikçe artan bir matemdir. Şimdi hala Çakırbeyli Köyü’nde kocaman dalları ve serin gölgesiyle meydanı kaplayan Çınar! Menderes’in çocukluğunun hüznünü, gençliğinin heyecanını onunla yaşayan; onun şehadetinden bu yana dalgın ve derin bir matemle sallanan Çınar! Sen de büyük şair Necip Fazıl gibi, “Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla; Zeybeksiz yolları gözetle, ağla!” Çünkü biz, hala ağlıyoruz… ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
93
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Merhum Şehid Başvekil Adnan Menderes’in sürekli üstünde taşıdığı Ayet-i Kerime’lerin Mealleri: “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, O’ndan Başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O Yüce Arş’ın sahibidir.”
İdam anında Menderes’in “Allah” nidası yankılandı... Ve o anda aniden yağmur yağmaya başladı... Bu mübarek naaş, yağmur sularıyla gaslolmuştu. Hadiseyi nakleden tanık: Reşat Akşemseddioğlu. Akşemsettin Hazretlerinin torunlarından
94
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Diyor ki:
“Eğer günün birinde büsbütün kaybeder, iktidardan değil, hatta hayattan uzaklaşırsak, yaptıklarımız yine kalacak ve biz onlarla ebediyen yaşayacağız.” 2 Kasım 1957
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
95
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU VEFA SAYFASI
M
Mehmet TURGUT
EHMET Turgut’u kaybettik. Allah rahmet eylesin. Eşi muhterem Türkan Turgut hanımefendiye ve pek kıymetli kardeşi Şevket Turgut beye Cenab-ı Hak’tan başsağlığı diliyorum. Hayatım boyunca pek çok devlet adamı, siyasetçi, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, lider ve genel başkan tanıdım. Rahmetli Mehmet Turgut hepsinden farklıydı. Bir kere prensip sahibi bir insandı. Prensiplerinden hiçbir zaman taviz vermemiştir. Son derece de dürüst bir insandı. Böyle olanlara eskiden namus-u mücessem denirdi. Tam da bu sıfata uygun bir insandı. Okur-yazar bir siyasetçiydi. Siyasetçilerde pek az rastlanmasına rağmen ciddi bir entelektüeldi. Derinliği olan insandı. Kendini beğendirmeye çalışmak tutkusundan azade anlaşılmamaktan ve yalnız kalmaktan hiç çekinmeyen kendi fikir ve inanç dünyasıyla tam bir bütünlük oluşturmuş ve bu ülkeye çok hizmet etmiş bir devlet adamıydı. Her zaman için devletine, milletine ve vatanına sadık bir insan olarak yaşadı.
Bakanlığı 1965 Martında kurulan rahmetli Suat Hayri Ürgüplü’nün Başbakan ve Süleyman Demirel’in Başbakan yardımcısı olduğu çok partili koalisyon hükümetinde Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı’ydı. 1965 ekiminde AP tek başına iktidar olunca Sanayi ve teknoloji Bakanlığı’na getirildi. 36 yaşında Türkiye ölçülerine göre erken sayılacak bir yaşta Bakan olmuştu. Son derecede dirayetli ve başarılı bir bakanlık yaptı. Oyak-Renault ve Fiat-Tofaş’ın Bursa’da kurulmaları onun eseridir. Dilerim ki BursalIlar bunu unutmasınlar ve onun ismini Bursa’nın çok önemli bir tesisine versinler. Gururlu ve vakur insandı. 1965 şartlarında hükümet olmak da bakan olmak da çok zordu. 27 Mayıs’ın ve askerin gölgesi iktidarın ve devletin üzerindeydi. Buna rağmen Mehmet Turgut gayet cesur bir bakanlık yaptı. Bakanlığına kimseyi karıştırmadı. Hükümetin 1967 Kıbrıs krizinde askeri müdahale kararı almasında çok etkili oldu. Bir de 1981- 1983 arası Bülent Ulusu hükümetinde ikinci bir sanayi bakanlığı dönemi oldu.
Ortak anılar 60’lı yıllarda yeni üniversite öğrencisiydim. Siyasete de çok meraklıydım. Büyük ağabeyim de 1965’te AP’den Aydın Milletvekili olmuştu. Mehmet Turgut’un ismi hep olumlu bir şekilde kulaklarımıza geliyordu. Kendisini ilk görüşüm 96
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
1964’te Talat Asal’ın (eski Milletvekili ve Bakan) oğlu Ferda’nın evindeki sünnet düğününde oldu. Daha sonraki karşılaşmamız 1970’te Demokratik Parti’nin kuruluşu ile gerçekleşti. 1973 yılında bu partinin Altındağ Kongresi’nde benim konuşmamı izlemiş, ilgisini çekmiş. Ondan sonra adeta bir ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde yakın bir dostluğumuz oldu. 1973 Eylül ayının ortalarında beni aradı. Aydın, hazırlan Bursa’ya gideceğiz, ilçeleri dolaşacağız. Benim Bursa’ya seçim yatırımım bu olacak, dedi. Kendisi ile birlikte 2,5 gün içerisinde Bursa’nın iki ilçesi hariç hepsini gezdik. Mahçup tabiatlı insandı. Kendi reklamını yapmamış ve yaptırmamıştı. Gittiğimiz yerlerde ben bir selam vereceğim, Aydın sen konuş, diyordu. 1973 seçimlerinden sonra çalkantılı bir dönem yaşandı. Kendisi kalp krizi geçirmişti. Partiden uzak kalışı da önemli bir boşluk meydana getirmişti. Sonunda DP’den ayrılanlar ve birinci MC hükümetine oy verenler oldu. O, partiden ayrılmadı. Rahmetli Turgut 77’de aday olmadı, İstanbul’a yerleşti. Ankara’ya geldikçe beni arar Çayhane sokaktaki evinde benimle uzun uzun görüşürdü. Fikir sahibi insandı. Konuştuğundan çok karşıdakini dinlerdi. Ben de ne zaman İstanbul’a gitsem mutlaka arar ve ziyaretine giderdim.
Kitapları KİTAPLAR yazdı, yayınevi kurdu, kitaplar çevirtti. Kendisini bu yönüyle DP’nin önde gelen isimlerinden Samet Ağaoğlu’na benzetirdim. Kendisine de söylemiş ve bu onun çok hoşuna gitmişti. Başbakan Demirel ile 1967’de Rusya gezisine katıldı. Gezi anılarını Taşkent’e Doğru kitabında topladı. Gerçek bir milliyetçiydi. Bu kitap ona büyük bir prestij kazandırdı. Aşağıda diğer kitaplarının bir listesini sunuyorum. -Türkiye’nin Geleceği (Doğan Kitap) -Çıkış Yolu (Doğan Kitap) -Siyasetten Portreler (Boğaziçi Yayınları) -Siyasetten Sahneler (Boğaziçi Yayınları) -Başkanlık Sistemi, Ordu ve Demokrasi (Boğaziçi Yayınları) -Dün, Bugün ve Geleceğin Güçlü Türkiye’si (Boğaziçi Yayınları)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Merkeze Hücum
B
ler kendilerini merkeze yerleştirmenin gayretine düştüler. Hemen şunu söyleyelim ki bir nokta olması icap eden merkeze çok fazla bir siyasi sosyal ve ekonomik içerik yüklemeye kalkışırsanız bu merkez giderek şişer ve eksenin büyük bölümünü kaplar o zamanda bu eksen siyasi tahlillerde bir işe yaramaz hale gelir ve onu var eden bilimsel gerekçeden tamamen kopmuş olur. ACABA NEDEN?
ir süredir Türkiye’de ilginç bir gelişme yaşanıyor. Bir taraftan yazılı ve görsel medya ile siyasal bilimlerle uğraşan çevrelerin önemli bir bölümü merkez sağda bir boşluk olduğundan bahsediyorlar. Diğer taraftan yeni partiler veya DP’nin yeni yönetimi ise bu sözlere kulak tıkıyor ve habire merkezde olduklarını veya olacaklarını ısrarla vurguluyorlar. Yazılarıma onları birinci sayfada anons etmek isteyenlere kolaylık olsun diye mümkün olduğu kadar kısa başlıklar vermeye çalışıyorum. Böyle yapmasaydım bugünkü yazımın başlığı merkezde olma sendromu olacaktı. Sadece yeni siyasi hareketler değil kendileri solda olmayan mevcut diğer siyasi partiler de merkez sağı kullanmamakta ve kendilerinin merkezde olduğunu söylemekte ağız birliği yapıyorlar.
Yukarıdaki ikili merkezden kastettiklerinin demokratik merkez olduğunu da söylediler. Böylece merkez demokratik olan ve olmayan diye ikiye bölünmüş oldu. Yepyeni bir icat ortaya çıktı. Halbuki siyasal bilimler bu eksenin sağında ve solunda da yer alan partilerin bir bölümünün demokratik partiler olduğunu kabul eder. Bunun istisnası sağda ve solda aşırı sağ ve aşırı sol olarak nitelenen demokrasiye inanmayan partilerdir. Bizde sol partiler sola ve solculuğa hep sahip çıkageldiler. Hatta bunu tercih edilmeleri için bir sebep olarak öne sürdüler. Siyasal bilimlerin ölçülerine göre merkez sağda yer alan ya da medyanın, kamuoyunun ve seçmenin merkez sağda olarak kabul ettikleri partiler ise ısrarla sağ kelimesinden kaçındılar. Merkeze koşma sendromunun ilk sebebi budur. Sağ kelimesi muhafazakarlık, dini ve manevi değerlere inanmayı ve savunmayı içeriyordu. MERKEZ NEDİR? Dünyanın her yerindeki merkez sağ partiler bunlara sahip Bizi ilgilendiren bu tabirlere özellikle yoğun bir şekilde çıkarlar. Bizde ise bazı siyasi partiler sağ kelimesi irticayı ve şeriatçılığı çağrıştırır diye gündemde oldukları 1850-1990 bu kelimeden korkmuşlardır. yılları arasında siyaset bilimcilerin CHP ortanın solunu 1965’te gösterdiği olumlu ilgidir. Bu ilgi onSiyaset saklambaç oyununa kabullenmiş buna mukabil ları sağ ve sol tabirlerini bir eksen AP sağdan ve merkez sağdan (doğru çizgi) üzerinde gösterme dönüşmüştür. Saklanmanın en iyi bundan en az 10 yıl sonra fikrine götürdü. Bundan amaçları adresi ise merkezdeyim deyip işin bahsedebilmiştir. sağ ve sol ana başlığı altında topiçinden sıyrılıvermektir. Aynı zamanda sağ kapitalanabilecek buna mukabil birbirlizme inanmayı da içermeklerinden farklılıkları da bulunan tedir. Kimi partiler mülkiyet çeşitli siyasi partileri bu eksen üzehakkını, kârı, piyasa ekonorinde gösterebilmekti. Bir ekseni misini ve özel girişimi kabul sağ ve sol diye bölerseniz bunun bir merkezi olması bilimsel olmaktan önce mantıksal bir zo- ettikleri halde sanki kapitalizm bunları kabulden farklı bir runluluktur. Sağ ve sol merkeze göre tanımlanmadı. Tam şeymiş gibi onunla aralarına mesafe koymaya çalışmışlartersine sağın ve solun tanımlanmasından ve bunların bir dır. Partilerin merkeze koşma sendromunun diğer bir sebeeksene yerleştirilmesinden merkez ortaya çıktı. Bunun için de merkezin illa siyasal bir içeriğe tekabül etmesi onun var bi ise kendilerini gizlemek ihtiyacıdır. Özellikle son yıllarda olması için gerekli değildir. Bundan dolayıdır ki siyasette Türkiye’de siyaset birçok parti için düşüncelerini gizlemek, merkez çok önemli bir yer taşımadı. Esasen eninde sonun- niyetlerini açıklamamak, kendine belirgin bir kimlik seçda bir noktadır. İçine siyasi içerikli fazla bir şey sığdırmak memek, önemli meselelerin hiçbirisi ile ilgili görüş bildirmümkün değildir. Böyle olmasına rağmen Refah’tan AK memek şeklinde algılanır olmuştur. Siyaset saklambaç Parti’ye MHP’ye DP’yi ele geçiren Demirel/Cindoruk ikilisini oyununa dönüşmüştür. Saklanmanın en iyi adresi ise merve en son kurulan parti olan Türkiye’ye kadar bütün parti- kezdeyim deyip işin içinden sıyrılıvermektir.
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
97
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes’le Ortak Noktamız Millete Hizmettir Ahmet GÜNDOĞDU MEMUR-SEN Konfederasyonu Genel Başkanı
T
ürkiye’nin gelişmesinde darbe ve yoksulluk belası önemli rol oynamıştır. Ne hazindir ki Türkiye’nin yoksullukla mücadele eden ve sosyal kalkınmasını başlatan Başvekili idamla cezalandırılmıştır. Bu kişi darbeciler ve vesayetçiler tarafından hukuksuz yargılama sonucu idam edilen rahmetli Başvekil Ali Adnan Menderes’tir. Merhum Menderes’in bazı icraatları ile Memur-Sen Konfederasyonu’nun faaliyetleri ve hedefleri arasında benzerlikler bulunmaktadır. Bu yazıda söz konusu paralelliklerden söz edeceğim ve MemurSen’in demokrasi mücadelesinden bazı tarihi anekdotları sizlerle paylaşacağım. İlk ve en önemli benzerlik Sayın Menderes’in de Memur-Sen’in de hizmet ve demokrasi anlayışının merkezinde insan ve millet olmasıdır. Merhum Menderes yıllardır tek parti ve tek tipleştirme politikalarının cenderesinde ezilen halk iradesini iktidara taşırken “Yeter! Söz Milletindir” sloganını rehber edinmiştir. Hizmet kervanını “Mukaddem olan millettir.” diyerek sürdürmüştür. Yani adam yerine konulmayan köylüyü, değer verilmeyen işçiyi ön plana çıkarmış, onların sorunlarını öncelemiştir. Merhum Menderes döneminde köylü gerçekten milletin efendisi olmuş, sosyal kalkınma halkın tümüne yayılmıştır ve millet iradesi sıçrama yapmıştır. Zihin inkılâbını gerçekleştirmiştir. Ayrıcalıklı bir zümrenin milleti ezmesine izin vermemiştir. Maalesef karanlıktan beslenenler, aydınlıktan rahatsız olanlar hukuku siyasetin oltasına yem yaparak Başvekil Menderes’i asmışlardır. 17 Eylül 1961 yılında idam edilen sadece Başvekil Menderes değildir, millet iradesidir, halk iktidarıdır. Kurulduğu 1995 yılından beri söz ve eylemlerinin merkezine millet iradesini alan Memur-Sen Konfederasyonu, millet iradesini yok etmek isteyen ve vesayet rejimini güçlendirme hesapları yapan darbecilere karşı “Kayıt yok şart yok: Egemenlik milletindir.” sloganıyla Malatya, Samsun ve Bursa meydanlarından ortak hareket ve akılla haykırmıştır. 1982 tarihli vesayet anayasasının antidemokratik hükümlerinin bir bölümünün temizlendiği 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda “Toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de evet” diyerek milletin de kamu görevlilerinin de önündeki yasakların kalkmasında öncü rol üstlenmiştir. Merhum Başvekil Adnan Menderes halk devrimiyle ikti98
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
dara geldiğinde milletin medeniyet değerlerine sahip çıkmıştır. Bu kapsamda ilk yaptığı iş 18 yıl Türkçe okunan ezanı Rabça (Arapça) okutarak aslına döndürmek olmuştur. İslam’ın simgesi ve manifestosu olan cami ve minarelere sahip çıkmıştır. Bu kapsamda kapanan cami ve Kur’an kurslarını yeniden açtırmıştır. Gazeteler “Bugünden itibaren ezanı Arapça okumak serbesttir.” Manşetlerini attığında halk gözyaşlarını tutamamıştır. Radyoda dini programların yayınlanmasını sağlamıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kısacası memlekete inanç ve ibadet özgürlüğünü getirmiştir. Ancak, bu Menderes döneminde inanç ve ibadet özgürlüğü noktasında hiç problem olmamıştır, anlamına da gelmemelidir. Tek parti döneminden kalma bürokratik oligarşi Menderes döneminde de yasaklarını sürdürmek istemiş, bazı noktalarda başarılı da olmuştur. Merhum Menderes, tek parti zihniyetinden sonra TBMM’ni demokrasinin kalbi haline getirirken, Memur-Sen’de hem çözüm sürecinde hem de yeni anayasa yapım süreçlerinde TBMM’yi sürekli çözümün adresi olarak göstermiştir. Merhum Menderes alanlarda “Milletin kabul ettiği, bizim için de makbuldür” derken, MemurSen, Balyoz, Ayışığı, Sarıkız benzeri darbe girişimlerinin, antidemokratik yapılanmaların azdığı dönemlerde alanlardan “Millet ne diyorsa o…” sloganıyla darbecilere dur demiştir. Başvekil Menderes asılmadan önce Oğlu Yüksel’e “Bütün bu olaylardan sonra benim mefkûrem olan millete, vatana varlığınla hizmet et” diyordu. Yine idama giderken son söz olarak, “Kimseye dargın değilim. Kırgınlığım yok. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim” temennisinde bulunuyordu. Darbecilere kızıp ülkesine küsmüyor, milletine darılmıyordu. Sanırım gerçek vatanperverlik bu olsa gerek. Son not olarak, siyaset tarihçilerinin aktardığına göre Menderes asılmasaydı, Ayasofya’yı cami olarak açacaktı. İnşallah bugünlerde bizimde destek verdiğimiz “Ayasofya ibadete açılsın” kampanyası hedefine ulaşır. Böylece Rahmetli Menderes’in bu gayesi de geçte olsa yerine gelmiş olur. Darbecilere rağmen demokrasinin ağır adımlarla da olsa ileriye doğru gitmesi, özgürlüklerin genişlemesi halk ve millet iradesinin zaferidir. Memur-Sen ailesi olarak, bu iradenin içinde olmaktan, bu iradeye destek vererek güç katmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bu duygularla milletin gönlünde taht kurmuş Merhum Başvekil Adnan Menderes’e rahmetle anıyoruz.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderesin yasaklı istek şarkısı! Beşir AYVAZOĞLU
“İ
stanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun konserlerini takip edenler, seyirciye göre sahnenin solunda yıllardan beri viyolonsel çalan, gür beyaz saçlı ve kalın gözlüklü müzisyeni çok iyi tanırlar. adı Fırat Kızıltuğ’dur; Türk musikisine batı musikisinden geçen, dolayısıyla iki musikiyi de çok iyi bilen bu değerli müzisyen, aynı zamanda lâvta çalar, bestekâr, şair ve yazardır. Güzel musiki hikâyeleri ve anekdotları anlattığı “Dildeste” adlı sevimli kitabı geçen yıl Ötüken Neşriyat tarafından yayımlandı. Fırat Bey’in bu yazının yazılmasına da vesile bir özelliği daha vardır; hoşsohbetlik... Ne zaman karşılaşsak tatlı bir sohbete dalarız ve kendisinden mutlaka bir şeyler öğrenirim. Geçenlerde Türk Edebiyatı Vakfı’nda karşılaştık, söz dönüp dolaştı ve nasılsa –galiba Demokrat Parti’nin kuruluş yıldönümü olduğu için– Merhum Adnan Menderes’in Türk musikisiyle ilişkisine geldi. Ve tabii Lem’i Atlı’nın meşhur uşşak şarkısının nasıl yasaklandığına ve daha sonra bu yasağın Menderes tarafından nasıl kaldırıldığına... Şarkının sözleri şöyledir: Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var Mihnet-medâr olan feleğe intisâbı var Eyler nesîm-i subhu bize gird-bâd-ı gam Bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var Fırat Bey, bu şarkıyı ilk defa 1950’lerin başında radyoda Alaeddin Yavaşca’dan dinleyince şaşırdığını söyledi. Çünkü babasından bu şarkının yasak olduğuna dair bir rivayet duymuş. “Oğlum, demiş babası, Lem’i Atlı’nın şarkısını Ziya Hurşit idam sephasında söylemiş. Atatürk’e bundan bahsetmişler, üzülmüş ve şarkıyı yasaklamış. O günden beri yasak!” Sıra musikiye gelmiştir. Alaeddin Yavaşca, birkaç eser okuduktan sonra Menderes’in kalktığını görür ve fena halde alınarak “Hiç konserin yarısında kalkılır mı, sevmiyorsan musiki istemeseydin?” diye geçirir içinden. Fakat tam o sırada kulağında birinin nefesini hisseder ve bir fısıltı: “Sayın doktor, acaba repertuvarınızda ‘Bu imtidâd–ı cevre kim bahtın şitâbı var’ şarkısı var mı?” Alaeddin bey’i dinleyelim: “Dönüp baktım ki Adnan Menderes. Meğerse arkadan dolaşmış. ‘Var efendim’ dedim. ‘Lütfen okur musun, rica edeceğim.’ dedi. ‘Hayhay efendim’ dedim. Gitti, yerine oturdu ve bu sefer aynı şarkıyı yüksek sesle istedi. Düşününüz, bir sanatkârı, istediği şarkının repertuvarında bulunmaması ihtimalini düşünerek, kalabalık önünde küçük düşürmemek için gelip önce kulağına fısıldıyor. Varsa isteyecek! Ne büyük incelik! Doğrusu içimden geçirdiklerimden utandım.” Adnan Menderes’in söz konusu şarkıyı istemesi sebepsiz değildir. Akrabasından Dr. Nâzım, İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla İstiklâl Mahkemesi tarafından idama mahkum edildikten sonra,
mutad olduğu üzere, son arzusu sorulur. Ünlü ittihatçı der ki: “Gidin Paşa’ya söyleyin, ‘bu rûzgâr–ı bî–mededin inkilâbı var.’” Bu, söz konusu uşşak şarkının dördüncü mısrasıdır. Dr. Nâzım’la ilgili idam kararı, Atatürk’e Marmara Köşkü’nde imzalatılır, bir balo sırasında. Refik Koraltan’ın Yavaşca’ya anlattığına göre, rengi sararan Atatürk kalemi elinden atar. İsmet Paşa’nın “Paşam zaaf göstermeyin!” ihtarı üzerine kararı istemeyerek imzalarken Dr. Nâzım’ın son arzusunun ne olduğunu sorar. Söylediklerini aynen naklederler. Bunun üzerine, üzüntülü bir sesle “Kaldırın bu şarkıyı!” deyiverir. Ve şarkı repertuvardan çıkarılıp yasaklanır. Lem’i Atlı’nın uşşak şarkısı üzerindeki yasak Kalender’de yapılan o yemekli toplantıya kadar devam edecektir. Menderes, Alaeddin Yavaşca’ya aynı şarkıyı bir defa daha okuttuktan sonra, “Çok rica ederim doktor, bunu bir radyo emisyonunuzda okuyunuz ve okuyacağınız zamanı bana da bildiriniz!” der. Yavaşca, Lem’i Atlı şarkısını, radyoda, bir öğle yayını için repertuvarına alır ve bunu Adnan Menderes’e de bildirir. Yayın biter bitmez Yavaşca’yı arayan Başbakan, heyecanlı bir sesle şunları söyleyecektir: “Ağzınıza sağlık aziz doktor, çok memnun ve mahzuz oldum. Çok rica ediyorum, arkadaşlarınıza da eğer kendilerinde yoksa notalarını veriniz, repertuvarlarına alsınlar!” Lem’i Atlı’nın şarkısı üzerindeki yasak böylece kalkar kalkmasına, ama “rûzgâr–ı bî–meded”, bir gün bir “inkılâb”la Menderes’i vurur. İmdi, her dinleyişte içimizi burkan bu dokunaklı şarkıyı idam sehpasında söyleyen Ziya Hurşit miydi, Dr. Nâzım mı? “Ne fark eder ki?” diyebilirsiniz, haklısınız. Ama yine de araştırıp soruşturmaya değer. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
99
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Diyor ki:
“Dayanacağımız en büyük kuvvet, halktan başkası olamaz!” 2 Kasım 1957
100
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Bir Başka 27 Mayıs Prof. Dr. Vedat BİLGİN
27 Mayıs’a giden süreç 1950’de başlamıştır, zaten 27 Mayıs cuntaları içinde yer alanların anıları okunduğunda DP iktidara gelir gelmez çalışmalara başladıklarını farkında olmadan itiraf ettiklerine şahit olunur. Farkında olmadan diyorum, çünkü onlar bu cunta girişimlerini adeta bir kahramanlık övgüsü beklentisiyle anlatmaktadırlar.
D
arbelerin araştırıldığı,12 Eylülcülerin, 28 Şubatçıların yargılandığı günlerden geçiyoruz. Bu arada 27 Mayıs’ın bütün kurumsal yapılarının teker teker tasfiye edilmesi gerektiğinin tartışıldığı anayasa yapım süreci devam ediyor. 27 Mayıs’ın tarihsel olarak neyi temsil ettiği tartışılırken itirazlarda bulunanların, “Canım Demokrat Parti de Tahkikat Komisyonları kurmadı mı, çoğunluk diktatörlüğüne gitmeye kalkmadı mı” diye lafa başlayanların sayısı azalmasa da en azından kamuoyunda güç kaybettikleri aşikâr. Artık bu tür laflar etmenin ayıp olduğunu, bir cinayeti, bir darbeyi savunmanın, bırakınız demokrat olmaya insan olmaya bile yakışmadığını fark edenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
27 Mayıs’ın yönü
Onlar için DP’nin ilk sivil cumhurbaşkanının Mustafa Kemal Paşa’nın silah arkadaşı, Milli Mücadele’nin sarıklı Galip Hocası olmasının hiçbir anlamı yoktur. Başbakan Menderes’in yine Kuva-i Milliyeci olarak Milli Mücadele saflarına katılmış olmasının da bir önemi yoktur.
Bugünü hazırlayanlar Kaybedilmiş bir Kıbrıs’tan KKTC’ye uzanan sürecin başlatıcısı Fatin Rüştü Zorlu’nun da bir önemi yoktur. Bu davada işkence gören, idam edilen, pencereden atılıp intihar etti denilen, demokrasinin kuruluş sürecine kurban edilen bütün isimlerin aslında bugünün inşa edilmesi için hayatlarını kaybettikleri ancak şimdi anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin yaşadığı değişimi, siyasete indirgeyerek açıklamak neredeyse adet olmuştur. Siyasetin toplumsal mekanizmalar içerisinde çok önemli işlevlerinin olduğunu en çok yazan ve savunanlardan birisi olarak söyleyebilirim ki, siyaset bir değişim imkânıdır. Bununla beraber siKaybedilmiş yasetin aktör ve ideolojisinin kurumsal bir Kıbrıs’tan KKTC’ye yapısının değişmesini hazırlayan şartlar, uzanan sürecin aktörlerini ve toplumsal bağlantılarını yabaşlatıcısı Fatin ratan dinamikler, doğrudan doğruya topRüştü Zorlu’nun da lumsal değişme süreçleriyle, ekonomiyle, bir önemi yoktur. kurumlar arası ilişkilerle bağlantılıdır.
B
Aslında bugünün inşa
Türklerin tarihinde ilk demokrasi girişiminin bu kadar vahşice cezalandırılmış olması, bütünüyle bir iktidar yapısının değiştirilme girişimine karşı koruma refleksiyle bağlantılıdır. Bürokrasinin, sivil ve asker kanatlarıyla devletin üzerine konumlandığı bir gelenekten, Tanzimatçılık ya da Batıcılık ideolojisiyle kendisini sahte bir ilerlemecilik fikrine kaptırdığı bir anlayıştan, demokrasiye yani halkın bir değer olduğunu iddia eden bir fikre geçişe asla izin verilmek istenmemiştir.
Türkiye’yi 27 Mayıs’a götüren süreedilmesi için hayatlarını cin tarihsel kadrosu bellidir. Devlet-ordu kaybettikleri ancak arasındaki ilişkiler bütünüyle askerlerin şimdi anlaşılmaktadır. ideolojik ve politik bir aktör haline geldiği bir mahiyet kazanmıştır. Seçimin, demokratik değerlerin kural olmadığı, herhangi bir itibarının da bulunmadığı bu Eğer toplumun sivil unsurları devtür siyasal yapılarda, seçilmiş adamların leti dengeleyecek bir gelişme düzeyine hayatlarının pamuk ipliğine bağlı olması sahip değillerse, devlet içinde örgütlenmiş bu unsurların iksadece bir sonuçtur. Bu bakımdan Demokrat Parti tecrübesi- tidarı kaçınılmazdır. ni Türkiye’nin bütün temel hak ve özgürlüklerinin kazanılmaTürkiye’deki değişim, bugün devlet içerisindeki iktidar yası için yaşanmış bir acı olduğu kadar, siyasi bir birikim olarak pılarını, bir anlamda etkisizleştirerek toplumu, sivil unsurları da görmek durumundayız. ve bireyleri siyaset sahnesine taşımaktadır.
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
101
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
27 Mayıs: Aramızda Dolaşan Hayalet Prof. Dr. Mümtaz’er TÜRKÖNE
çirmiş, feleğin her türlü çemberinden geçerek olgunluk kazanmış bir toplumda, en köklü devlet ve hukuk geleneğinin yaşadığı bir ülkede, bir gün sabaha karşı 38 subay emirlerindeki askerleri ve rada sırada karşımıza çısilahları kullanarak, “silahlı ayaklanma”ya girişiyor. Talihleri yaver kan sapmalara, rahatsızgidiyor. Meşrû yönetimi devirip, devlete el koyuyorlar. 38 kişiden lıklara bakıp bütün kurumları ile meydana gelen bu silahlı çete, devletin yönetimini üstleniyor. Büdevleti, toplumun her kesimini, sorokrasiyi, yargıyı itaat altına alıyor. Anayasal düzeni değiştiriyor ve rumluluk sahiplerini bir hasta gibi yeni bir düzen tesis ediyor. 38 kişilik bir çetenin gasp ettiği iktidarı yatağa yatırsak... Sonra, psiko-anayargılamak için seferber edilen yargı, asgarî düzeyde adaleti işleliz tekniklerini kullanıp bugünkü tebilecek bir yargı olmaktan çıkar. Nitekim Yassıada’da çıkmıştır. arızaların kaynağına inmeye kalkBu çetenin tesis ettiği devlet düzenine hukuk, yani anayasa inşa sak... Geçmişe dönsek... Çocukluk edecek hukukçular hukukçu olmaktan çıkarlar; nitekim çıkmışyıllarına ait, bugün karşılaştığımız lardır. Bu çetenin emirleri doğrultusunda devlet cihazını işleten hastalıkların asıl sebebi olan büyük bürokrasi, bildiği her şeyi unutmak zorundadır. Nitekim unuttravmayı arasak... Toplumun ve ülkenin her kesiminde bugün muştur. Üsteğmeninden albayına, 38 subayın cunta oluşturup yaşadığımız akıl dışı durumların tek sebebi olarak karşımıza 27 devlet yönetimini ele geçirdiği bir ülkenin ordusu, sahip olduğu Mayıs 1960 tarihi çıkacaktır. en değerli şeyi, yani disiplinini kaybetmiştir. Nitekim, GenelkurAradan geçen 48 senede hesabını göremediğimiz bu meş’um may Başkanı’nın bir teğmen tarafından tekmelendiği bir ordu, olay, elimizi attığımız her alanı sakatlayan ve bir türlü onaramadı- hiyerarşisini yeniden kurmak için baş etmeye çalıştığı yığınla cunğımız tahribatların kaynağıdır. Bu tarih, bir yıkımın adıdır. Eğer tadan sonra bir de hiyerarşik darbe derdine düşmüştür. Cuntaya bir karşılaştırma yapılacaksa, Moğol ordularının Anadolu’nun fetva yetiştirmek üzere seferber olan bir üniversitede, silaha teori her tarafını yakıp yıktıkları, taş üstünde taş bırakmadıkları gün- üretmek üzere kaleme sarılan üniversite hocasında bilim ahlakı lere benzer bir yıkımdır bu. Bir fil sürüsü önce bir züccaciye kalmaz. Cuntaya ideoloji yetiştirmeye çalışan aydından ise kendidükkânına girmiş, oradan çıkıp gülistanı harap etmiş, sonra mille- sine bile hayır gelmez. 27 Mayıs bunların hepsini, bir tek hamlede tin varı-yoğu olan bağı-tarlayı ot bitmez hale getirmiştir. 27 Mayıs Türkiye’ye yaşatmıştır. bir yıkımdır. Bu topraklara yüzyıllardır egemen olan ortak akıl, o Marjinallere, her toplumda rastlanır. Marjinallik bir tür hasgün iflas etmiştir. Bir toplumun özgüveni yerle bir edilmiştir. 150 talıktır. Topluma, toplumun sağlıklı bir şekilde yoluna devam etyıldır varını yoğunu ortaya koyarak ayakta kalmayı başarmış asil mesine hizmet eden düzene, kurallara ve sağduyuya karşı çıkan bir millet, bir günde Orta Afrika’daki ilkel bir kabile toplumu halibirileri her zaman bulunur. Ne Türk tarihinin, basit bir sapma ne getirilmiştir. Birlikte yaşama irademizi temsil eden, yüzyılların gibi görünen kazan kaldırmaları ne de İttibirikimi olan devlet terbiyemizin ve gelenehat Terakki gibi bir siyasî fırkanın iktidara ğimizin yerini kabile alışkanlıkları almıştır. el koyması askerin siyaset üzerindeki ağırHukuku var etmiş ve hukukla var olmuş Üniversite sahip lığına delil değildir. Türkiye’yi Türkiye yabir millet, o gün orman kanunlarına teslim olduğu en değerli pan, Kurtuluş Savaşı gibi ateşle imtihanını olmuştur. Aradan geçen 48 yıl, 27 Mayıs’ın bile halk iradesine raptetmesidir. 27 Mayıs, şeyini, yani itibarını 27 yol açtığı tahribatı onarmamıza yetmedi. marjinal olanın ülkede ipleri eline geçirmeMayıs marjinallerinin Bu gün ilerlememizi engelleyen, ayağımıza sinden başka bir şey değildir. Kaynağı, geayakları altına takılan her şey 27 Mayıs’tan kalma. Darmaleneği, örfü, terbiyesi olmayan yeni yetme sererken karşılığında dağın olanları sağlıklı bir şekilde yeniden devletlerde görülen askerî yönetimlerin bir inşa etmemiz daha uzun bir zaman alacağa dokunulmazlık ve benzeri Türkiye’de iktidarı ele geçirmiştir. benziyor; belki yeni bir 48 yıl da yetmeyesaltanat alanı elde Cumhuriyet’in ulus-devlet anlayışına uycek. gun bir şekilde tarihi yeniden yazdığını öne etmiştir. Aklını kaybeden toplum sürenler, asıl 27 Mayıs’ın altüst ettiği tarihi Şizofreni, gerçeklik duygusunun kaygörmelidir. 27 Mayıs’a kadar tek parti döbedilmesidir. Gerçekler çok ağır geldiği nemi de dahil olmak üzere doğal seyrinde zaman, hayatı sürdürebilmenin yolu gerdevam eden tarih, o tarihten sonra marjinal çekleri yok etmektir. 27 Mayıs, bizim yakın olanın egemenliğinde yeni bir rotaya girmiş tarihimizdeki tahammül edilemez gerçeğimiz. Medenî ve olgun ve yeniden yazılmıştır. 27 Mayıs ile birlikte marjinallik köşe başlabir topluma çok ağır gelen bir gerçek. Bütün 60’lı ve 70’li yılları rını tutmuş ve o günden bugüne Türkiye’yi esir alan bu marjinallik istila eden saçma sapan ideolojiler, bu kaldıramadığımız ağır ger- tasfiye edilememiştir. Her gün yeniden ısıtılıp önümüze konulan çekler yerine inşa ettiğimiz şizofrenik dünyanın köşe taşları oldu- rejim sorunlarının, bir siyasî düzenin temellerine dair asgarî mular. tabakatın yerleşememesinin arkasında, devletin kurumlarının bu Tarihin tanık olduğu en eski devletlerden birinde, görmüş-ge- marjinallikler üzerine inşa edilmesi yatmaktadır. Marjinalin sahip
A
B
C
102
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU olduğu hukuk, bugünün marjinalliklerini de iddia sahibi yapmaktadır. Demokrasi üzerine yerleşen askerî vesayetin arkasında, bu marjinal gelenek vardır. 27 Mayıs’tan bugüne sandıktan çıkan iktidarların hepsi, bu marjinalliğin kurumlaştığı vesayete toslamıştır. 48 yıldır bu marjinallik, 27 Mayıs günü ezberine aldıklarını tekrarlamaktadır. “Türkiye’de kardeş kavgası vardır...”, “Laiklik tehlikededir...”, “Ülke bölünmek üzeredir...”, “Düşmanlar ve tehlikeler dört yanımızı sarmış, iktidarlar da aymazlık içindedir...” Bu iddialara ikna olabilmek için toplumun da marjinalleşmesi gerekmiştir. 27 Mayıs’ın en güçlü tortusu, bu marjinalliği topluma dayatmak olmuştur. Cumhuriyet’in saltanat merkezleri 27 Mayıs kendi marjinalliğine ortak ararken, çok partili hayatla birlikte demokratik bir istikamet kazanan kurumları baştan çıkardı ve bunun için bağımsız saltanat alanları açtı. Üniversite ve yargı, 27 Mayıs’ın himayesinde oligarşik bir yapıya evrildi. Her ülkede özgürlükler, yargının korumasında ve üniversitenin öncülüğünde gelişir. Türkiye’nin bugün yaşadığı talihsizliklerin başında, özellikle bu iki kurumun, demokrasi ile doku uyuşmazlıkları bulunuyor. Bu uyuşmazlığı yaratan ve kalıcı hale getiren ise 27 Mayıs’tır. 27 Mayıs, üniversitede büyük bir kıyıma ve tasfiyeye girişmiştir. Geride kalanlar, 27 Mayıs’a hukuk ve ideoloji yetiştirmek için çırpınırken, üniversite kürsülerinin itibarını da beş paralık etmiştir. Üniversite sahip olduğu en değerli şeyini, yani itibarını 27 Mayıs marjinallerinin ayakları altına sererken karşılığında dokunulmazlık ve saltanat alanı elde etmiştir. Üniversitelerimizin geçmişte yaşadığı ve bugün sürdürdükleri geleneklere yansıyan en esaslı kırılma budur. Demokrasiden ve özgürlüklerden haz etmeyen üniversitenin ve darbelere övgüler düzen akademisyenlerin geçmişi, 27 Mayıs’ın bahşettiği bu saltanatın karşılığıdır. Yüzyıllar boyu devlet yönetmeyi adaleti tesis etmek olarak gören bir hukuk geleneğimiz var. Kurtuluş Savaşı’mız bile, az gelişmiş ülkelerde görülen gerilla savaşı şeklinde değil de, Büyük Millet Meclisi’nin ürettiği hukukla yürütülmüştür. 38 kişiden oluşan çetenin 27 Mayıs günü iptal ettiği bu hukuk ve adalet geleneğini bugün hâlâ arıyoruz. 27 Mayıs halka karşı yapıldı. Halk egemenliği ideali, 27 Mayıs cuntasının postalları altında ezildi. 27 Mayısçıların kendilerine benzeterek kurdukları düzen, halkın siyasete katılımını mümkün olan en asgari düzeyde tutacak bir düzendi. Halkın iradesinin tecelli ettiği meclis, kendi içinde parçalandı, iki meclisli bir düzene geçildi. Saltanat düzenini hatırlatır şekilde Senato’ya, “kontenjan senatörü” unvanıyla âyân meclisi gibi atamalar yapıldı, ihtilalciler bu meclisin tabii üyesi oldu. Meclis kanun yapamaz, hükümet icraatta bulunamaz hale getirildi. Demokratik iktidar üzerindeki askerî vesayet, Millî Güvenlik Kurulu ile kurumlaştı. Üniversite, demokrasinin karşısında, görevi vesayet düzenini desteklemek olan seçkinlerin saltanat sürdüğü bir destek birliğine dönüştürüldü. Yargı, halk iradesini ve demokratik kurumları dengeleyen ve frenleyen bağımsız bir iktidar alanı olarak yeniden kurumlaştı. Anayasa Mahkemesi, demokratik iktidar üzerinde hukuk denetiminden ziyade bürokratik bir denetim merkezi olarak icat edildi. Sonuçta 27 Mayıs’ın çarpıklıklarından koskoca bir devlet düzeni üretildi. Bu düzene meşruiyet kazandırmak için “rejimi koruma ve kollama” görevi kurumlaştı. Halk ve halkın iktidarı rejime yönelik tehditler olarak peşinen mahkûm edildi. “Rejim bekçiliği” bürokratik vesayetin gerekçesi oldu. Bunun için “laiklik ve cumhu-
riyet değerleri” bir hukuk devletinin esasları olmaktan çıkartıldı, herkese zorla dayatılan totaliter bir ideoloji olarak yeniden formüle edildi. Laikliğin herkese dayatılacak bir “yaşam biçimi” olarak takdim edilmesi, hukukun çok uzağında, ideolojiler dünyasının keskin bıçakları altında şekillenen bu vesayet dünyasını özetler. Siyaset, bu vesayet düzeni altında kendi dengelerini hâlâ oluşturamadı. Halk desteği aramak yerine, bu vesayetin şemsiyesinde devlet iktidarına yakın olmak ve devlet iktidarını yaşatmak rolünü üstlenen CHP’nin “normal” bir demokrasi aktörü haline gelememesinin arkasında da 27 Mayıs duruyor. Siyaset ve devlet alanında çok sık tekrarlandığı için alıştığımız, kanıksadığımız ama akla ve mantığa zararlı her şey bize 27 Mayıs’ın armağanı. Diken battığı yerden çıkar. Öyleyse, şu toplumsal şizofreninin kıskacından çıkıp, her şeyi yolundan çıkartan bu meş’um olayla tepeden tırnağa hesaplaşmamız lâzım. Bugün yaşadığımız sorunların, anlaşmazlıkların ve gerginliklerin tamamı 27 Mayıs’ın bakiyelerinden başka bir şey değil. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
103
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes Dönemi Ekonomi Politikaları Prof. Dr. Doğan CANSIZLAR
Türkiye’de yerleştirmesi dışında kırsal kesimi de ön plana çıkarmıştır. Aşırı devletSermaye Piyasası Kurulu Eski Başkanı çilik anlayışıyla birlikte göz ardı edilen ve sürekli yükü artan kırsal kesim Demokrat erhum Başbakanımız Adnan Partinin özellikle ilk yıllarında tarıma döMenderes, Türk siyasetine ve denük destek politikalarıyla nefes almıştır. mokrasisine yaptığı çok önemli katkıların Makine parkının üç dört yıl içinde dört yanısıra Türkiye’nin kalkınmasına da çok beş misline yakın artması ve tarımsal krebüyük katkılar yapmış önemli bir Devlet dilerin yaygınlaştırılması kırsal kesimin adamımızdır. gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. 1946’da çok partili hayata geçilmesi ve Demokrat Parti hükümetlerinin Tür1950’de Demokrat Partinin iktidara gelmekiye ekonomi politikalarına getirdiği disi ile birlikte Türkiye ekonomisinde önemli ğer bir katkı ise dış kredi ve yardımlardan yapısal değişiklikler olmuştur. Bu değişikazami derecede faydalanmaya çalışılması liklerden önemlisi şüphesiz liberal anlayış olmuştur. ve özel girişimin günümüz ekonomi politikalarını dahi etkileyecek düzeyde o dönemDemokrat Partinin 1950 -1960 dönede uygulanması anlamında temellerinin mi, liberal demokrasi ve ekonomi alanlaatılmış olmasıdır. rının yanısıra Türkiye’nin dış politikasının Kırsal kesim da en başarılı dönemlerinden biri olmuşBüyük Atatürk’ ün önderliğinde gertur. NATO’ ya üyelik başta olmak üzere çekleştirilen 17 Şubat 1923 İzmir İktisat Demokrat Partinin Türkiye’ nin yıllarca meyvelerini yiyeceği Kongresinde işaret edilen Türkiye’de libeözellikle ilk yıllarında dış politika atılımları da yine bu dönemde ral ekonomik düzenin benimsenmesi ve tarıma dönük destek yapılmıştır. özel teşebbüsün korunması ve geliştirilmesi politikalarıyla nefes amacına uygun olarak Demokrat Parti döGenel olarak bir değerlendirmede bualmıştır. . neminde aşırı devletçi politikalar terkedilelunursak , 1950-1960 yılları arası dönemrek tarımda, sanayide, hizmet sektöründe de tarımda , sanayide , hizmet sektöründe ve ekonominin diğer alanlarında liberal pove diğer alanlarda bir serbesti söz konusu litikalar uygulamaya konulmuştur. olup liberalleşme olmuştur. Özel girişimcilik teşvik edilmiş, tarımda makineleşme Demokrat Parti döneminde temelleri süreci çok hızlı ilerlemiştir. atılan liberal anlayış daha sonra gelen bir çok hükümetin ekonomi yönetimi anlayışında da etkili olBugüne kadar izlenen batı yanlısı liberal politikaların temuştur. Nitekim günümüzde bir çok siyasi parti hala “Biz mellerinin de yine Demokrat Parti döneminde atıldığı söyDemokrat Parti anlayışının devamıyız.” demektedirler. lenebilir. Demokrat Parti, serbest girişimi ve liberal anlayışı
M
B
C
104
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU BABALAR VE OĞULLARI:
Aydın Menderes ve Erdal İnönü Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR Hasan Kalyoncu Üniversitesi Eski Rektörü
A
ydın Menderes’in merakla beklenen hatıraları nihayet yayınlandı. Menderes ailesi kadar, ülkemin ve insanımın yakın tarihiyle yakından ilgili bir kitap. Beni en çok etkileyen ve duygulandıran yönü ise bir çocuğun gözünden ülkenin siyasetinde etkili olmuş bir babanın görünüşüdür. Güçlü yönleri, zaafları, insani yönleri, en önemlisi bir “baba” olarak Merhum Adnan Menderes’i tanıyoruz. Aydın Menderes’in hatıralarını okurken duygulanmamak elden değil. Duygulanmak ne demek? Duygu sel olup gözünüzden akıyor. Bazen de tebessüm ediyorsunuz. Kitabı okurken ister-istemez aklıma ünlü Rus yazar Ivan Turgenyev 1862 de kaleme aldığı Babalar ve Oğullar romanı geldi. Bu Romandaki baba ve oğul karakterleri iki Rus nesli arasındaki artan bölünmüşlüğü anlatır. Rus yazar Babalar ve Oğullar’ı 1830’ların liberalleri ile güçlenen nihilist hareket arasında artış gösteren kültürel hizipçiliğe tepki olarak yazmıştı. Her iki akım da Rusya’da batı kökenli sosyal değişimin arayışı içeresindeydi. Ayrıca, bu iki düşünce tarzı Rusya’nın istikbalinin kilise etkisindeki geleneksel yörüngede devam etmekte olduğuna inanan RusOrtodoks görüş ile de çelişmekteydi. Aydın Menderes ve Erdal İnönü bence tıpkı Turgenyev’in romanındaki gibi babalarını ve onların siyasi kimliklerini temsil ediyor. Her ikisinin hayatı da Türk demokratikleşmesi ve batılılaşma hareketinin tipik örnekleri. Muhafazakâr bir lider olarak bilinene Adnan Menderes’in oğlu Aydın’ı eğitim için Amerikalıların kurduğu ve Türk Batılılaşmasında çok önemli rolü olan Robert Koleji’ne göndermesi anlamlıdır. Ancak Merhum Adnan Menderes bununla yetinmez. Başbakanın bir gün oğlunu karşısına alarak din eğitimi almasını istediğini belki de ilk kez öğreniyoruz. Aydın Menderes Robert Koleji öğrencisidir.
Hafta sonları Fatin Rüştü Zorlu’nun annesinde kalmaktadır. Rahmetli Menderes İstanbul’da olduğu bir akşam Aydın’ı çağırarak “Aydın senin din dersleri almanı uygun buldum. Bunun içinde bir hoca buldum, din dersleri almaya başlayacaksın” der. Dediğini hemen uygulamaya koyar. İstanbul’un önemli hoca efendilerinden Celal Hoca Cumartesileri Aydın’a din dersleri vermeye başlar. Başbakanın oğlu hafta içi Robert Koleji gibi İngilizce eğitim veren bir okula giderken, Cumartesi günleri ise özel bir hocadan din dersleri alır. Celal hoca abdestin nasıl alınacağı ve namazın nasıl kılınacağı ile işe başlar. Kısa sureleri ezberletir. Temel ilmihal bilgilerini öğretir. Ancak zaman tam olarak öğrenmeye ve Kur’an’ı hatmetmeye yetmez. Celal hocanın genç Aydın üzerinde bıraktığı olumlu “din âlimi” etkisi devam eder. Aydın Bey daha sonra tecvit üzere Kur’an okumayı da öğrenir. İndirdiği ilk hatmi babasının ruhuna başladığında çok büyük bir mutluluk duyduğunu ifade eder. Erdal İnönü ise modern Türkiye’nin II. Cumhurbaşkanı, Atatürk’ün en yakınında bulunmuş ve tarihe “Milli Şef ” olarak geçmiş İsmet İnönü’nün küçük oğludur. Babası diğer çocukları gibi Erdal’ın eğitimine çok önem vermektedir. Bunun hikâyesini ODTÜ’de doktoramı yaparken, Erdal İnönü’den bizzat dinlemiştim. Gazi Lisesinden mezun olduktan sonra sıra üniversiteye gelmiş. Büyük abisinin eğitim için İstanbul’a gitmesi üzerine, anne Mevhibe Hanım “Erdal’ımı göndermem” der. Erdal bey “felsefe okuyabileceğini söyler. Paşa Babanın cevabı: “Felsefeye ömür verilmez, sen gene fizikçi ol”. Bunun üzerine zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e emir verilir ve Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi kurulur. O gün bugündür sadece Erdal bey değil, bir çok vatan evladı bu fakülteden mezun olmuştur. Sadece Fen Fakültesinin Erdal Bey için kurulduğunu kendisinden bizzat öğrenmiş olduk. Dini eğitimini bir yana bırakın, genç Erdal’in merak duyduğu felsefe kitaplarını okumasına bile “peder” müsaade etmez. “Emekli olunca felsefe kitaplarını bol bol okursun. Şimdi Fen zamanı” dermiş. Erdal Bey dini bir eğitim almamasının eksikliğini siyasete atılınca daha iyi anlar. Başbakan Yardımcısı olarak dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile Şanlıurfa’ya giderler. Günlerden Cuma’dır. Dergah Camisini ziyaret öğle vaktine denk gelir/getirilir. İslam köylü Süleyman kolları sıvar ve abdest almaya başlar. Cuma namazını kılacaktır. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
105
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Erdal Bey ise yakıcı güneşten korunmak için bir gölgeliğe sığınır ve Süleyman Beyi beklemeye başlar. Ancak CHP Şanlıurfa örgütü huzursuz ve rahatsızdır. Sonunda Erdal Beye gidip “Sn. Genel Başkanım! Urfa dindar bir şehirdir. Süleyman Bey camiye girip namaz kılarsa ve siz girmezseniz kimse bize rey vermez” derler. Erdal Bey örgütün verdiği mesajı alır. Abdest alıp, namaz kılması gerekmektedir. Ama nasıl yapacağını bilmediğini “gülümseyerek” anlattı. Abdestini almakta olan Süleyman Beye gider. Süleyman Bey “hayırdır” der. Erdal Bey “örgüt benim de namaz kılmamı istiyor. Ama bilmiyorum” der. Demirel’de çözüm çok. “Ben ne yapıyorsam aynısını yap. Hepsi o kadar” der. Erdal Bey denileni yapar ve örgüt rahatlar. Ancak ODTÜ’de bunu espri ile anlatırken aynı zamanda din eğitimi ile ilgili önemli tespitler yapmıştı. Bir insanın içerisinde doğduğu ve mensubu olduğu dinin temel bilgilerine sahip olması ve dini pratikleri öğrenmesi gerektiğini söylemişti. Ancak insanların dini bir hayatı seçip seçmemeleri/yaşayıp yaşamamaları kendi tercihleri olmalıydı. Aslında ünlü bilim adamı ve Erdal beyin yakın arkadaşı olduğunu yine kendisinden öğrendiğimiz Şerif Mardin’in dedesi de Erdal Bey gibi düşünmüş. Mardin Hocanın Taraf ’ta Neşe Düzel’e verdiği mülakattan (Taraf, 10.10 2011) öğrendiğimize göre, büyükbabası Ahmet Cevdet Bey diplomat oğlundan olma torunu Şerif ’i İstiklal Caddesi’nin ortasındaki Ağa Camii’ne götürmüş. “Git; bu insanlar ne yapıyorlarsa sen de onu yap” demiş... Büyükbabası “Kendi memleketini bilmeyen insanlardan oluşan bir aile mi olacağız?” diye de eklemiş. Şerif Bey de içeresinde yaşadığı “Müslüman halkı daha yakından tanımak için” önce abdest almış, sonra da namaz kılmış. Yazımızı bu konuda yaşanmış bir ilginç ve gülünç bir hatıra ile noktalayalım. Emekli Büyükelçi İldeniz Divanlıoğlu Hindistan’a büyükelçi olarak atanmış. Belki de mübarek Ramazan’ı ilk kez burada fark etmiş. Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz meselesi. Ancak Hindistan Cumhurbaşkanından gelen bir davetiye Ramazanda olduğunu hatırlatmış. Hindistan devlet geleneğinde Cumhurbaşkanı Müslümanlardan, Başbakan ise Hindulardan seçiliyor. Müslüman Cumhurbaşkanı Ramazan-ı Şerif münasebetiyle Müslüman ülkelerin Büyükelçilerini iftara davet eder. Büyük Elçimiz 106
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
hemen ekibi ile istişare eder. Davete icabet etmesi gerektiğini söylerler. Zaten kimseye “oruçlu musunuz?” diye sormuyorlar diye eklerler. İftarlar açılıyor; yeniliyor, içiliyor. Kimse kimsenin oruçlu olduğunu bilmiyor. İftardan sonra bir duyuru yapılır. “Sn. Cumhurbaşkanımız teravih namazına da sizlerle kılmayı arzu ediyor”. Büyükelçimiz kendi ifadesi ile ömründe abdest alıp namaz kılmamıştır. Kalkıp gitse, koca Türkiye’nin imajı söz konusudur. Hemen bir çözüm bulur. Diğer Büyükelçiler ne yaparsa o da onları taklit edecek; aynısını yapacaktır. Böylece bu işin içinden çıkacaktır. Teravih namazı başlar. Büyükelçimiz arkasına durduğu kişiyi aynen taklit etmektedir. Daha ilk selamdan sonra ayağa kalkar kalkmaz arkadan biri büyükelçiyi çeker. Çeken Hindistan Cumhurbaşkanının baş yaveridir: “Ekselansları ne yapıyorsunuz öyle? Sizin taklit ettiğiniz zat, İran Büyük Elçisidir” der. Şii ve Sünniliğin farkında olmayan Büyükelçimiz “Peki, bunda garip olan ne?” demeden Hintli Müslüman devam eder: “Onlar Şii, biz Sünni’yiz. Anlaşılan bu meselelere vakıf değilsiniz. Bari benim arkamda dur da, ben ne yaparsam öyle yaparsın”. Büyükelçimiz mahcup ve mahzundur. Bundan gerekli dersi çıkarır. Geleceğin hariciyecilerine ve bürokratlarına da bir nasihatte bulunur: “İster yapın, ister yapmayın. Orası sizin bileceğiniz bir şey. Ama abdest almayı ve namaz kılmayı öğrenin. Lazım olduğunda kendinizi, memleketinizi mahcup etmeyin” der (Emekli Büyükelçi Horoz Gibi Ötünce, Doğan Kitap, 2007). Evet, Babalar ve Oğullar’dan buraya geldik. Babaların oğullarına verdiği eğitim sadece onların hayatını değil, bazen koca bir neslin hayatını da etkileyebilmektedir. Rahmetli Adnan Menderes diğer iki oğlunun eğitiminde ihmal ettiği din eğitimini küçük oğlu Aydın’la hatırlamıştır. Yaklaşmakta olan 27 Mayıs’ın kara günlerinin bunda etkisi var mıdır? Ya da yaklaşmakta olan kara bulutları ve kara günleri hissetmiş miyimdir? Kim bilir? Bildiğimiz ise, din dersi aldırttığı ve Kur’an öğrettiği oğlunun arkasından hatim indirdiği, dua ettiği ve onu rahmetle andığıdır. Okullara konulan Kur’an-ı Kerim, Temel Dini Bilgiler ve Peygamberimizin Hayatı gibi seçmeli derslere bir de bu açıdan bakılmalıdır.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
‘Karşı Devrim’i Çok Sevmiştik Prof. Dr. İhsan DAĞI
T
ürkiye’de siyasal mücadele hâlâ iki büyük blok arasında cereyan ediyor. Bir yandan sivil-asker bürokratik ‘merkez’ ve onun yıllarca rant dağıtıp beslediği kesimler, öte yandan da toplumsal ‘çevre’. Bu iki blokun bugünkü siyasal temsilcileri ise CHP ile AK Parti. İki parti arasındaki kavga işin görülen kısmı; asıl mücadele ‘merkez’i ve ‘çevre’yi oluşturan bürokratik, toplumsal ve ekonomik güçler arasında yürüyor. Otoriter ve elitist ‘merkez’in cumhuriyet döneminde iktidarını meşrulaştırmak ve ‘çevre’yi iktidar imkanlarından dışlamak için kullandığı söylemsel-ideolojik aygıtın adı da Kemalizm’dir. Neredeyse resmi ideolojiye bağlılıkla tanımlanan bir ‘vatandaşlık’ anlayışı muhafazakar/dindar çevreyi merkezin nimetlerinden uzak tutmak için etkin bir biçimde kullanıldı. Ta ki 14 Mayıs 1950’ye kadar... Bu tarihle birlikte ‘çevre’ iktidara ulaşmanın yolunu çözdü: sandık. O tahta sandık insanlığın en büyük keşiflerinden biri olmalıydı. Adeta sihirli bir kutuydu; içinde toplanan oylarla 25 yıllık tek parti rejimi ve onun ‘şef ’i bir günde yıkılıvermişti. Artık ‘çevre’nin iktidar talebini temellendirdiği kavram, milli irade; gerekli duyduğu mekanizma da demokrasi olmuştu. Mantık da basitti; egemenlik millete aitse, bunu tesisin yolu da demokrasiydi. CHP’nin temsil ettiği ‘merkez’ ile genelde merkez-sağ partilerin temsil ettiği ‘çevre’ arasındaki iktidar mücadelesi böylece yeni bir aşamaya geldi. DP, cumhuriyet tarihinin ilk serbest seçimlerinde % 53 oy almıştı. Sonuç, CHP için ağır bir yenilgiydi. Sadece 10 ilde DP’yi geçerek birinci olabilmişlerdi. Yenilgi dört yıl sonraki seçimlerde katmerlendi. CHP ancak dört ilde (Malatya, Kars, Tunceli, Sinop) birinci olabildi, Meclis’te 33 kişi kaldı. Az kalsın İsmet İnönü bile milletvekili seçilemiyordu. Ankara’da kaybeden İnönü, neyse ki işi garantiye almak için aday olduğu Malatya’dan seçildi Meclis’e.
rejimin halkı tahakküm ve kontrol altında tutmak amacıyla kullandığı bir mekanizmadır. Demokrasilerde toplumsal ihtiyaçlara ve taleplere duyarlı partiler ayakta kalır. Zaten siyasal parti, toplumu devlet yönetimine taşımanın bir aygıtıdır. Halkı, halkın taleplerini temsil edebilen partiler rekabet edebilir demokrasilerde. Devleti, bürokrasiyi, resmi ideolojiyi temsil etmeye kalkışan CHP gibi bir siyasal hareket demokratik rekabete gelemez. O yüzden de demokratik olmayan yöntemlerde arar iktidarı...
B
14 Mayıs bir milattır; toplumun inancına, ezanına, kıyafetine, gündelik hayatına tebelleş olan bir devletten can havliyle demokrasiye, sınırlı devlete, hizmet devletine kaçışın tarihidir 14 Mayıs...
Sivil-asker bürokrasi bu yenilgiyi asla unutmamış, DP’nin zaferini asla affetmemiştir. Seçimin ardından İnönü’nün kapısını çalıp, ‘iktidarı bırakmayın, biz arkanızdayız’ diyen üniformalılar on yıl sonra yeniden sahne alacaklardır İnönü’nün icazetiyle... Ama her şeye rağmen bürokratik ‘merkez’in temsilcisi CHP hiçbir seçimi kazanıp tek başına iktidar olamayacaktır. Çünkü CHP demokrasi için ‘yanlış’ partidir; demokrasi içinde demokrasiye göre tasarlanmamıştır; aksine diktatoryel bir
C
Her durumda 14 Mayıs bir milattır; toplumun inancına, ezanına, kıyafetine, gündelik hayatına tebelleş olan bir devletten can havliyle demokrasiye, sınırlı devlete, hizmet devletine kaçışın tarihidir 14 Mayıs. Hatta daha ilerisi de söylenebilir; 14 Mayıs toplumun devlet üzerindeki sahiplik iddiasıdır. Yönetimin aslında kendi uhdesinde olduğunu anlamış bir halk, devlet seçkinlerine sessizce başkaldırmıştır. Adeta devlete, devlet ideolojisine ve devlet büyüklerine mutlak itaat içinde tapınması istenen halkın, devleti kendi hizmetine koşma iradesinin, isteğinin bir tezahürüdür 14 Mayıs.
14 Mayıs sonrası Türkiye, bir daha eskisi gibi olmadı; darbelere, idamlara, vesayet rejimlerine rağmen... Çünkü halk, iktidarın kendine ait olduğunu anladı ve bir daha da unutmadı. ‘Merkez’in şiddet politikalarına hep sandıkta cevap verdi... Bugün bürokratik merkez ve onun siyasal, kurumsal ve ekonomik uzantıları hegemonyalarının sonuna gelmişlerse bu, tam altmış yıl önce bugün, 14 Mayıs 1950’de başlayan bir sürecin sonucudur. Şükranla anıyorum...
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
107
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
DP İktidarı Milletin Ufkunu Açtı Prof. Dr. Tanel DEMİREL
K
urulduğu andan itibaren DP, CHP idaresine herhangi bir sebeple karşı olan, ondan rahatsızlık duyan tüm kesimleri milli iradeyi hâkim kılma sloganı altında bünyesinde toplamaya çalışmıştır. Parti, bürokratik zümre idaresinin millet idaresiyle yer değiştirmesi ve daha fazla hürriyet talebi ile ortaya çıkmıştır. Baskıcı koşullarda DP’nin çizgisinin çok farklı olması tabii ki beklenemezdi. Çünkü CHP’nın 6 oku aynı zamanda 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde yer alıyor ve Türkiye Devleti’nin niteliklerini belirtiyordu. İnönü, DP’ye Teveccühü Beklemiyordu Seçimlerde, DP’ye oy verenler ve vermek isteyenler baskı altında tutulmuş, seçim yolsuzlukları yapılmıştır. 1946 seçimlerinin ayrıntılı sonuçları özellikle partilerin aldıkları oy yüzdeleri resmen ilan edilmemekle birlikte, 465 milletvekilliğinden 397’sini CHP’nın, 59’unu DP’nin aldığı ilan edilmiştir. 1946 seçimleri neden erkene alınmış ve neden yolsuzluklar önlenememiştir? DP’liler haklıdır, İnönü partinin bu kadar ilgi ile karşılanacağını beklememektedir. “Dağlar Yol, Viraneler Bağ Oldu” Muasır medeniyet; tekniktir, zenginliktir, daha fazla üretim ve daha fazla tüketim ve yoksulluktan kurtulmaktır. Partinin propaganda broşürleri “buğday tarlalarımızın yanı başında, göklere uzanan fabrika bacaları”ndan bahsederken (1958), seçim afişleri de sürekli bu temaları işlemiştir: “Her Köye Yol” (1957), “Her İşçiye Bir Çatı” (1954), “Az Laf Çok İş” (1957), “Dağlar Yol, Viraneler Bağ Oldu” (1957), “Geri Kalmış Bir Devlettik İleri Bir Dünya Milleti Olduk” (1957). Bir başka propaganda broşüründe ise, “Refah, Emniyet Kalkınma Var, Sefalet, İsraf, İşşizlik Yok”, “Her Köye Su, Her Köye Yol, Her Köye Mektep”, “27 Yılda Olmıyanı 7 Yılda Olduran Parti” gibi sloganlar kullanılmıştır. Zafer Gazetesi, “Bugünkü İktisadi Zaferler 30 Ağustos’un Bir Devamıdır” derken bu anlayışı yansıtmaktadır. Bununla uyumlu bir biçimde, askeri/sivil bürokrasi ağırlığına karşı Demokrasi ve Millet İradesi vurgusu da muasır medeniyetin diğer olmazsa olmazı olarak resmedilir. CHP, Çok Partiden Pişman Oldu 1946-50 döneminde güven duygusunun oluşmasını zorlaştıran en önemli sebep, DP’lilerin CHP’nin demokratikleşme konusundaki samimiyetine inanmamalarından kaynaklanmıştır. CHP, gölge bir muhalefet umut ederek, partilerin kurulmasına izin vermiştir. Halkın yeni partiye ilgisini gördükten sonra pişman olmuş ancak yeniden kapalı sisteme dönüşün bedeli çok yüksek olacağı için, sindirme politikalarına 108
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
yönelmiştir. Parti ile devletin iç içe geçmiş olması, CHP’nin işini kolaylaştırmıştır. Milletle Beraber Başkaldırı: “Yeter Söz Milletindir” DP iktidara geldiğinde azınlığın değil, çoğunluğun arzularına göre hareket edeceği, milletin taleplerine saygılı olacağı için kalkınma meselesi de çözüm yoluna girecektir. DP, milletle bir ve beraber olarak bu duruma başkaldırıyı temsil eden bir harekettir. 1950 seçimlerindeki “Yeter Söz Milletindir” sloganı tam bu eğilimi anlatır. Parti yerlidir, kökleri Türk toplumunun içindedir. Yıllardır milletine yabancılaşmış bürokratik elit tarafından kendisini ifade etmesine izin verilmeyen Anadolu’nun, Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” konumuna getirilmiş, asil ve vakur insanlarının temsilcisidir. Bir DP afişi, “Köylü Vatandaş, DP Seni Kimseye Ezdirmez” der. Bir propaganda broşüründe, CHP’nin bürokrasiyi kayıran ayrımcılığından şikâyet edilir; “memuru vatandaşa vatandaşı memura düşman eden zihniyet” eleştirilir, ölüler için kaput bezinin bulunamadığı, kömür, gazyağı gibi karne ile dağıtılan mallarda partililerin kayırıldığından şikâyet edilerek durumun şimdi değiştiği vurgulanır. CHP’nin jandarma baskısıyla insanları kömür ocaklarında çalışmaya zorladığı, harmandaki mahsule el koyduğu da belirtilir. DP, halktan beslendiği içindir ki, halkı anlar, dertlerini bilir. Zaten Türk toplumunda sınıfsal ayrımlar netleşmemiştir. Türk milleti de homojen bir kitledir dolayısıyla parti bu homojen kitlenin bünyesindeki ufak tefek ayrılıkları bütünleştirme potansiyeline sahiptir. Millet “Adam” Yerine Kondu Taban açısından ise, DP’li olmak her şeyden önce “önemsenmek”, “mana kazanmak” anlamına gelmiş gibidir. Partili bir köylü kadın Samet Ağaoğlu’na, “Köyümüz sessiz bir yerdi. Gelen yok giden yok. Birdenbire insanlar çoğaldı etrafımızda. Herkes konuşur söyleşir oldu. Şehirlere karışmak hevesi uyandı içimizde” der. 1946 seçimleri öncesinde, Çankırı Şabanözü ilçesinde “DP sizin için ne yaptı da onu destekliyorsunuz?” diye soran CHP’li belediye başkanına, bir köylü, “DP henüz hiçbir şey yapmadı, ama sizleri ayağımıza kadar getirdi. Bu bize yeter” cevabını vermiştir. Bir sendikacı “İşçiler DP’ye güvenerek işyerlerindeki baskılara kafa tutmaya başladılar.” CHP döneminde bakanın kapıcısı bile bakan gibiydi. DP döneminde ise işçinin ve sendikacının Bakanla görüşmesi mümkün oldu. DP’liler gönül almasını bilirlerdi, insanca muamele yaparlardı” der. “Geçmişte insan yerine konulmayanlar DP döneminde insan sayılmanın hazzını yaşadı ve bu nedenle DP’ye bağlandı. DP işçiye birçok hak getirdi. “Ama en önemlisi psikolojikti, adam yerine konmaktı” diyen bir işçinin sözü dikkate alınmalıdır. Bir propaganda broşürü, “Kendini bir derebeyi zanneden CHP milletvekilleri bugün dize gelmiş ve milletin emrinde çalışan birer eleman olduğunu anlamışlardır” der.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes Demokrasisi ve Sistem Doç. Dr. Burak KÜNTAY
T
ürkiye Cumhuriyeti tarihinde Demokrat Parti ve Adnan Menderes döneminin etkisi hiç tartışılmayacak kadar büyüktür. Menderes’i ve yaptığı demokratik hamleleri sayfalarca anlatıp, kitaplara sığdırmak mümkün olmayabilir. Ancak Menderes’in bu demokratik hamlelerindeki en büyük başarısı şüphesiz halkı sisteme dâhil edip karar alma sürecinde halkın tüm kesimlerini devlet yönetimine ortak etmektir. Menderes’in halka hakkını ve sözünü iade eden hamlesi hiç şüphe yok ki Türkiye’nin gelişebilme altyapısını sağlayan en önemli etken olmuştur. Menderes Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, demokrasi ve millete yetki bağlamında şu ana dek yapılmış en büyük hamlelerden birini yapmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, yapmış olduğu büyük var oluş, halka dönüş ve devleti halkla ve halkı devletle harmanlama felsefesi büyük Türkiye Cumhuriyeti temellerini atmış ve zamanın çok ötesinde Türkiye’nin en temel taşlarını yerine koymuştur. İkinci bir hamle Menderes’in demokrasi hamlesidir. İşte bu noktada, Türkiye’nin 21. yüzyılın büyük lider ülkesi olabilmesi için yine büyük bir demokrasi hamlesine ve halkın temsili noktasında şu ana kadar süregelen demokrasi şartlarının günün şartlarına uygun revize edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin mevcut devlet sistemi ve seçim sistemi; demokrasinin temel taşını oluşturan 2 temel olguya; kuvvetler ayrılığı ve eşitlik sağlayan adil seçim düzenine ne kadar uygun düşünmek gerekir. Adil bir seçim sisteminde esas olan, temsil noktasında halka hat safhada temsil yetkisi verebilmektir. Türkiye’de bugün uygulanan seçim sisteminde bu demokrasi algısının ciddi olarak eksik olduğunu düşünmekteyim. Örnek vermek gerekirse, 2002 seçimlerinde DYP %9.54 oy almasına ve bazı il ve ilçelerde önde olmasına rağmen meclis dışında kalmış ve kendisine oy verenlerin temsil edilemediği bir siyasi partidir. DYP gibi mevcut baraj sisteminde seçmeni temsil edilemeyen birçok siyasi parti mevcuttur. Buradan şu net anlaşılmaktadır ki, Türkiye’de uygulanan baraj sistemi demokrasi önünde çok büyük engeldir. Tabii ki, sadece baraj sisteminin engel olduğunu söyleyip bunu kaldıralım demek doğru olmaz. Barajın kaldırılması ve temsilin arttırılması ne kadar demokrasinin arttırılmasında bir gidişat sağlayacaksa da hükümet kurmakta ortaya çıkacak olan sorun bir o kadar istikrarın karar alabilme mekanizmasının önünde problem haline gelecektir. Bundan şu anlaşılmalıdır ki, Türkiye’de baraj tamamen kaldırılmalıdır ancak baraj kaldırılır iken hükümet kurmakta bir diğer değişken olan yürütme erkinin zayiata uğramaması için yürütme erkiyle yasama erkinin birbirinden ayrılması gerekir. Parlamenter sistemin
doğası itibariyle, yasama, yürütme ve yargı birbiriyle iç içedir. Ne kadar demokrasi temelinde, kontrol ve denge ve kuvvetler ayrılığı ilkesi temel alınsa da mevcut parlamenter sistemde bunun işlediğine inanmamaktayım. İşte tam bu yüzden, kuvvetler ayrılığı ilkelerini sağlayan üç erkin birbirini denetlemesi, kontrol etmesi ama asla birbirinin üzerinde baskı kurmamasını sağlayan bir başkanlık sistemi Türkiye için ideal bir sistem olacaktır. Türkiye’nin sosyal, kültürel, tarihsel şartlarına uygun kurgulanmış bir başkanlık sistemi, yasama, yürütme, yargı erklerini birbirine karşı koruyup güvence altına aldığı gibi birbirlerini kontrol etme bağlamında avantaj sağlayacaktır. Bu sistemin kuvvetler ayrılığı ilkesi ile demokrasiye yapacağı katkı elbette tek büyük demokratik ilerleme olmayacaktır. Daha evvel de ifade ettiğim gibi, seçim barajının kaldırılması, temsil anlamında halkın her kesiminin yasama erkinde temsil edilmesine fırsat sağlayacağı gibi barajın yokluğundan kaynaklanacak hükümet kurma sıkıntısının da önüne geçecektir. Elbette, bu sistemsel değişimlerin olmazsa olmaz noktası da doğru bir seçim sistemi belirlemektir. Bugün Türkiye’de meclis belirlenirken, oy verme güdüsü parti liderinin karizması, söylemleri ve oy verilen partinin genel tutumuna endekslidir. Birçok ilde seçmenler oy verdiği milletvekili ve daha sonrasında ise kendisini temsil eden vekilini tanımamakta ama teknik olarak meclise göndermektedir. Bu büyük bir demokratik vaka ve sıkıntıdır. Milleti temsil eden vekilin bugün halk tarafından seçilen mi yoksa listeye lider ya da parti genel merkezi tarafından koyulan bir milletvekili olarak halkın onayına sunulduğu bakış açıları önemli bir konudur. Bugün gerçekten de liderler ve parti genel merkezleri tarafından belirlenen genel listeler halkın onayına sunuluyor ve milletin vekilleri çok da seçim diyemeyeceğimiz yöntemle görevlerine başlıyor. Sistemdeki bu sıkıntı, sadece seçme süreci ile alakalı değil aynı zamanda milletin vekili tanımaması; vekilinde bölgeyi tanımaması ve sorunlara haiz olmaması sıkıntılarına neden olur. İşte bu yüzden, seçilen vekilin seçen halkını temsil ettiği bölgeye ve yerel sorunlara haiz olabilmesi için dar bölge seçim sistemi elzemdir. Kuvvetler ayrılığı ile kontrol ve dengeyi sağlayacak bir başkanlık sistemi halkın her kesiminin parlamentoda temsilini sağlayabilecek, seçim barajının kaldırılması noktası ve tabii ki buraları desteklemek için iyi dizayn edilmiş bir dar bölge seçim sistemi Türkiye’nin demokratik gelişimi için olmazsa olmazdır. Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan Adnan Menderes ile devam eden bu demokratikleşme ve halkın demokrasi yönetimine en etkin şekilde dâhil olma süreci artık bu 3. aşamaya ihtiyaç duymaktadır. Daha evvel ifade ettiğim bu sistemsel değişiklikler Türkiye’nin uzunca bir süredir önünü tıkayan ve demokrasi gelişimine mani olan problemlerdir. Bu sistemsel değişimin yapılması hem demokratikleşme hem halkın daha etkin bir şekilde karar sürecine dâhil olması ile dünya lideri bir Türkiye yaratma konusunda elzemdir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
109
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrat Parti’nin Ruhu 7
Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Ocak 1946 tarihinde “Dörtler” den Refik Koraltan’ın kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığına sunmasıyla, Demokrat Parti(DP) resmen kurulmuştur. DP, aslında milletimizin yaklaşık iki asırdır kalıbından çıkarılmış ruhunun, tekrar vücuduna iade edilmesidir. Bu ruh, demokrat, hür, dindar, millet ve vatanperver bir ruhtur. Adnan Menderes, DP’nin kuruluşu dolayısıyla tarihe geçen aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasi hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya, ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti’nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir. DP’nin bir diğer kurucu babası olan Celal Bayar ise, DP’nin amaçlarını şu şekilde açıklamıştır: Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleşmesini; genel siyasetin demokratik bir görüş ve zihniyetle yürütülmesini, bütün devlet faaliyetlerinde milli iradeyi ve halkın yararını hâkim kılmayı, yurttaşlar arasında hukuk eşitliğini, iktisadi yararlarda uyum sağlamayı, aile ve mülkiyet esaslarına dayanan Türk toplumunda, toplumsal adalet ve insani denklik prensiplerinin milli vicdanda gerçekleşmesi ve tatbikatta geniş yer bulması için çalışmayı vazife biliyoruz. Aydın Menderes ise DP’nin ruhunu şöyle tanımlamıştır: DP’nin kimliğini tanımlayabilmek için hareket noktamız önemlidir. Çünkü (DP) özel bir ideolojinin, özel ve dar bir şekilde tanımlanmış siyasal bir ideolojiye dayanarak ortaya çıkmamıştır. DP’nin, 14 yıl içerisinde belirginleşmiş icraatlarından ve değişmemiş tercihlerinden hareket ederek DP’ye bir kimlik çıkartabiliriz. Ancak bu kimlik, siyasal bilimlerde 110
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
siyasi partileri tanımlamak için kullanılan genel geçer kavramlarla ifade edilecek bir durumda değildir. Ancak bu kavramlardan birisiyle hareket ederek DP’ye bir kimlik biçmek zorlama olur. Çünkü (DP) kendine özgü bir olaydır. Toplumla etkileşim içerisinde oluşmuş bir siyasi partidir. Yani o günün koşullarına özgüdür. Ancak DP, liberalizmden çok daha fazla muhafazakâr bir parti olarak tanımlanabilir. Mülkiyet hakkına bakış ve diğer kavramlar itibariyle muhafazakârlığa yakın duran bir partidir. Ama bütün yönleriyle muhafazakâr bir parti değildir. Sonradan CHP’ye geçen Turan Güneş DP hareketini, “kitlelerin isyanı” hareketi olarak tanımlarken; Samet Ağaoğlu ise, DP’yi halkın kurduğunu ve kurucularının bu hareketi sadece organize ettiğini belirmiştir. Ağaoğlu’na göre, yönetici kadroyu her sahada yepyeni fikirlerin kabulüne zorlayan sadece halktan gelen baskıdır. Bu baskının ana temeli ise halkın hürriyet özlemidir. Parti kurulduktan birkaç ay sonra, ortada artık yeni bir parti değil tam bir halk hareketi vardı ve partinin liderleri de bu halk hareketini başarıyla yönetmişlerdir. Ancak bize göre DP’nin ruhunu en iyi tanımlayan yine Adnan Menderes’tir. Rahmetli Menderes’in idam edilmeden önce yazdığı son mektubunda şöyle der: “Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam sizlerle beraberdir.” İşte Demokrat Parti’nin ruhu budur: Maddi manevi her şeyini milleti, din-ü devlet-ü için feda eden ruh.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (Ahzab 33/23)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
111
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes Dönemi (1950-1960) Demokrasinin Gelişimi / Ekonomik Büyüme / Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Politikalar M. Serhan YÜCEL
Özet :
1
923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde ilki 1925’te, ikincisi 1930 yılında iki kez çok partili siyasi hayata geçiş adımı atılmış, ancak ikisinden de sonuç alınamamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni dünya düzeni Türkiye’de de rejim değişikliğini zorunlu kılmış ve çok partili siyasal hayat başlamıştır. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün son başbakanı, liberal ekonomi yanlısı Celal Bayar ve üç arkadaşı tarafından kurulan Demokrat Parti, benzeri görülmemiş biçimde halkı peşinden sürüklemiş ve 1950 yılında 27 yıllık tek parti iktidarına seçimle son vermiştir. “Beyaz ihtilal” olarak adlandırılan bu seçimden sonra girdiği bütün seçimleri kazanan Demokrat Parti, 1960 yılında yapılan bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılmış, parti genel başkanı ve Başbakan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edilmiştir. DP iktidarı döneminde siyaset, seçkinler uğraşı olmaktan çıkarak, geniş halk kitlelerine ulaşmış, böylelikle Türk siyasi kültürüne olumlu etkide bulunulurken, bürokratik-baskıcı devlet geleneğinin yumuşaması ve milli bir ticaret-sanayi burjuvazisinin doğması sağlanmıştır. Tarım reformu, barajlar ve hidroelektrik santraller, eğitim ve ulaşım hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının sonucu olarak siyasi yapının katı kalıpları yıkılmış ve Türkiye, tarihinin en önemli değişimini yaşamıştır. Anahtar Kelimeler : Siyasal Tarih, Siyasal Partiler, Demokrat Parti, Adnan Menderes.
A- Siyasal Tarih 1950-1960 1- Çok Partili Hayata Geçiş : Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, 1932 yılından 1938’de ölümüne kadar, bir gün patlak vereceğini söyleyegeldiği İkinci Dünya Savaşı’nın ne kadar geniş ve şiddetli olacağını şüphesiz biliyordu. Buna rağmen sanayileşmenin ve kalkınmanın mutlaka savaş bitmeden gerçekleştirilmesinde ısrar etmişti. Atatürk, Başbakanı Celal Bayar’a 18 Eylül 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda ölüm döşeğinde, adeta vasiyet edercesine şunları söylemişti: “Bana bak Çocuk, vaktimiz daraldı. Beklenen dünya harbi yakında patlak verecek. Bu harbin galibi hangi taraf olursa olsun bizim sanayileşmemizi ve iktisaden kalkınmamızı asla istemezler. Onlar, bizi, kendi sanayilerine hammadde yetiştiren geri ve fakir bir tarım ülkesi olarak tutmak isterler. Bu uğurda da her türlü gayreti gösterirler. 112
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Birbirleriyle de kolayca anlaşırlar. Getirdiğiniz programı hemen uygulamaya koyarak, harp bitmeden mutlaka gerçekleştirin. Para olsun veya olmasın, memleketin bütün menabii kuvvasını (kuvvet kaynaklarını) seferber ederek bu programdaki tesisleri mutlaka kurun, evvelkiler gibi çalışır hale getirin.”
Atatürk’ün ölümü üzerine Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, 26 Aralık 1938’de toplanan CHP kongresinde yapılan tüzük değişikliği ile “Değişmez Genel Başkan” oldu ve “Milli Şef” ilan edildi. Böylelikle İnönü, devletin kurucusu Atatürk’te bile bulunmayan bir sıfat ve yetkinin sahibi olmuştu. Her dört yılda bir, parti içinde Genel Başkanlığa aday olmasının bile kendi şahsiyet ve otoritesinin sarsıp zedeleyeceği görüşü, günümüzün demokrasi anlayışına oldukça zıt olmakla birlikte, 1938 şartlarında çok yanlış değildi: O tarihlerde “şeflik” sistemleri dünyanın en gözde sistemleriydi. Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, Sovyet Rusya’da Stalin, İspanya’da Franko otoriter rejimleriyle batı demokrasilerini tir tir titretiyorlardı. Demokrasi, dinamik değildi. Demokrasi; zafer kazanmak, toprak genişletmek için iyi bir idare değildi. Ülke içinde hızlı kalkınma, dışta da yayılmacı politikalar, ancak tek parti idarelerinin baskıcı rejimleriyle kurulabilirdi.1 Dünyada “şeflik” bu kadar revaçta iken, Türkiye’ye de bu durumun yansımaması düşünülemezdi. İnönü, 1938-1945 tarihleri arasında baskıcı rejimini en aşırı örnekleriyle sürdürdü. Bu dönem, Türkiye tarihinin acı bir devri olarak hatırlanır. İkinci Dünya Savaşının Avrupa’daki bölümü 8 Mayıs 1945’te sona erdiğinde, diktatörlüklerin kesin yenilgisi söz konusuydu. 25 Nisan 1945’te San Fransisko Konferansı toplandı, 26 Haziran 1945 günü de Türkiye Birleşmiş Milletler Anayasasını onayladı. 1 YÜCEL, M. Serhan; Demokrat Parti; Ülke Kitapları-10; İstanbul –2001; s 37
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU II. Dünya Savaşıyla birlikte bütün devletlerin dikta rejimlerinden dili yanmıştı. Dinamik olmadığı için beğenilmeyen demokrasi savaş sonrası yeni dünyanın gözdesiydi. Bu, Türkiye için de geçerliydi. Türkiye, Milli Şef rejimini terk edip, çok partili hayata geçmek zorundaydı. İsmet İnönü, yeni dünya tarafından dışlanırsa, iktidarını kaybedeceğini biliyordu. Öte yandan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka denemelerinden rahatsızdı. Çok partili hayata geçmek CHP’nin de sonu olabilirdi. Bu nedenle İnönü ve yakın çevresi, “Kontrol edilebilir muhalefet” yaklaşımıyla çok partili hayata yeşil ışık yakmışlardır.2 Çok partili siyasal hayat, 18 Temmuz 1945’te Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla başladı. Ancak bu parti bir varlık gösteremedi. Konjonktüre uygun söylemler yine CHP içinde dillendiriliyordu: Dünya ülkelerinde demokrasi lehine gerçekleşen hızlı değişimin farkına varan CHP Milletvekillerinden Adnan Menderes ve Fuad Köprülü düşüncelerini yüksek sesle telaffuz ettiler. 7 Haziran 1945 tarihinde de Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuad Köprülü ve Adnan Menderes CHP’nin demokratikleşme ve liberalleşme hareketini başlatmasını, tarihe “Dörtlü Takrir” diye geçen önergeyle istediler. Dörtlü Takrir, Demokrat Parti’nin kurulmasına kadar gidecek süreci başlattı. Nitekim Dörtlü Takriri hazırlayanlar 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdular. Parti, her alanda liberalizmi savunuyordu. DP, kuruluşundaki haliyle Liberal-Sol bir çizgiye oturmuştu. TBMM’den partiye katılanların sayısı dört kurucu ile birlikte 6’da kalırken Anadolu’nun her köşesinde DP’ye olağanüstü bir ilgi, olağanüstü bir kayma söz konusu oldu. CHP, karşısında böyle bir muhalefeti görünce şaşkına döndü. “Çığ gibi büyüyen yeni partinin gördüğü sevgi, endişe verici idi.”3
Hileli seçimler sonrası Demokrat Parti ülkeyi karış karış dolaşarak halkın desteğini aldı. Partililer; ilki 1947’de, ikincisi 1949’da toplanan iki Büyük Kongre ile parti ismine yakışan şekilde davrandı: Özellikle Birinci Büyük Kongrede esen demokratik hava, sabahlara kadar süren delege konuşmaları5, Celal Bayar eleştirisinden Başkanlık sistemi önerisine kadar konu zenginliği partinin iktidara hazır olduğunun sinyallerini veriyordu. 1947’den sonra DP içinden başlarını Fevzi Çakmak’ın çektiği önemli bir grup koptuysa da bu hareket tabanın desteğini alamadı. Bu arada Türkiye, Truman Doktrini ve Marshall Planı ile ABD’den ilk yardımlarını almaya başlamıştı.
2- 1950-1954 Dönemi :
CHP, Demokrat Parti’nin daha da büyümesine engel olabilmek için genel seçimleri erkene aldı ve cumhuriyet tarihimizin ilk çok partili ve tek dereceli seçimi 21 Temmuz 1946’da yapıldı. Tarihe “hileli seçimler” olarak geçen “1946 Seçimlerini Demokratlar, mazbataları Halkçılar kazandı.”4 2 AHMAD, Feroz; Türkiye'de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (19451947); Bilgi Yayınları; Ankara-1976; s.15 3 FERSOY,Orhan Cemal; Bir Devre Adını Veren Başbakan: Adnan Menderes; Maytaş Yayınları; İstanbul-1971; s.120 4 FELEK, Burhan; Milliyet Gazetesi, 15 Ocak 1975
DP önderlerinin dört yıl boyunca bütün yurdu gezerek yürüttükleri mücadele, iktidar mücadelesinden çok bir demokrasi mücadelesi şeklindeydi. DP’nin kurulduğu günlerde “biz şimdi Hasolarla Memoların ayağına mı gideceğiz?” diyen CHP’nin katı zihniyeti de 1946-1950 sürecinde kırıldı. O tarihlere kadar büyük şehirlerin caddelerinde dolaşmasına bile izin verilmeyen, horlanan, aşağılanan köylüler ise şimdi ayaklarına kadar gelen farklı partilere mensup politikacıları dinliyordu. Siyasilerin kendilerini beğendirme yolunda harcadıkları çabayı biraz da ironi ile karışık bir gururla seyrediyordu.6 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlere yedi parti katıldı: CHP bütün illerde, DP Hakkari hariç bütün illerde, Millet Partisi 22 ilde, Milli Kalkınma Partisi 3 ilde, Toprak Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi, Türk Sosyal Demokrat Partisi ve İşçi Çiftçi Partisi sadece İstanbul’da seçimlere girdi.7 Seçim sonuçlarına göre DP % 53.3 oranla 408 milletvekilliğinin sahibi olurken CHP % 39.9 oranla 69 milletvekilliği kazanmıştı. CHP’nin aldığı yüzde kırka yakın oy aslında büyük başarı 5 YÜCEL, M. Serhan; Demokrat Parti Kongreleri, Emek Matbaası; Ankara-1997; s. 9-12 6 BURÇAK, Prof. Rıfkı Salim; Türkiye’de Demokrasiye Geçiş 1945-1950; Olgaç Matbaası; Ankara-1979; s.203 7 YÜCEL, age s.79
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
113
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU idi. CHP’nin son iki yılda izlediği akıllı liberal politikalar bu başarıyı getirmişti. Eğer seçim 1948’de yapılsaydı CHP bu oyların ancak yarısını alabilirdi.8 Yeni TBMM 22 Mayıs 1950 toplanarak, TC’nin Üçüncü Cumhurbaşkanlığı’na Celal Bayar’ı, TBMM Başkanlığı’na da Refik Koraltan’ı seçti. Celal Bayar, aynı gün yemin ettikten sonra Adnan Menderes’le görüştü. Menderes’e başbakanın kimin olması gerektiğini soran Bayar, Menderes’ten Fuad Köprülü cevabını aldı. Menderes parti başkanlığı ile başbakanlığın ayrılması gerektiğini, parti başkanlığı için parti içinde Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu’nun adının geçtiğini, ancak uygun görülürse partiyle kendisinin ilgilenebileceğini söyledi. Ancak Bayar, Menderes’i hem Başbakan, hem de parti başkanı olarak atamaya çoktan karar vermişti. Çünkü gerek Köprülü’nün gerekse Karaosmanoğlu’nun dokularının milletle uyuşmayacağının farkındaydı. Menderes’in başbakanlığı demek Bayar’ın siyaset iplerini Çankaya’da elinde tutması anlamına geldiği gibi, milletle DP arasında güçlü bir bağ kurulması da demekti. Celal Bayar’ın, Menderes’i başbakanlığa getirmesi, kendisine de 10 yıl sürecek Çankaya Köşkü’nün kapılarını açmıştır. Adnan Menderes’in başbakan olmasıyla on yıl sürecek Demokrat Parti dönemi başlamış oluyordu. Bu on yıllık sürede Demokrat Parti ile Menderes isimleri özdeşleşmiş, ikisinin de yükselişleri, düşüşleri ve sonları aynı olmuştur. Menderes hükümeti iktidarının ilk ayı içinde çok önemli kararlar aldı. Öncelikle ordunun yüksek mevkilerinde değişiklikler yapıldı. Hemen sonrasında da valiler arasında geniş bir tasfiye hareketi başladı. 16 Haziran 1950’de de ezanın Arapça okunmasını yasaklayan kanun yürürlükten kaldırıldı. Bu gelişmelere CHP ciddi bir tepki vermedi. Milli Mücadeleyi başarıyla sonuçlandıran, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olan, cumhuriyeti kuran, 27 yıl ülkeyi yöneten parti, henüz muhalefete alışamamıştı. Gerçi CHP’nin yayın organı durumunda olan Ulus Gazetesi’nde komutanların değişmesine ilişkin bir-iki eleştiri yazısı vardı.9 Ancak CHP’liler Arapça ezan yasağının kalkması konusu görüşülürken kanunun aleyhinde olmadılar.10 CHP’li birçok milletvekili, komutanların değişmesi ve valilerin tasfiyesini de yeni hükümetin tasarrufu olarak değerlendiriyordu. DP iktidarı 14 Temmuz 1950 tarihinde Genel Af çıkararak CHP döneminde tıka basa dolmuş cezaevlerini boşalttı. Genel Af, DP yandaşlarınca, “yeni dönemde sosyal barışın sağlanması için atılan önemli bir adım” olarak değerlendirilirken, karşıtları “DP siyasal amaçları uğruna hırsızları, katilleri affetti” yorumunu yapıyordu. DP iktidarının ilk aylardaki hızı 25 Temmuz 1950 günü Kore Kararı ile zirveye çıktı: Hükümet, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin talebi üzerine 4500 kişilik Türk Savaş Birliği’nin gönderilmesine karar verdi. Kore Savaşı’na katılma kararı, Türkiye’nin DP ile yeni bir 8 KARPAT, Prof.Dr.Kemal; Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul-1967. 9 ULUS Gazetesi, 5-7 Haziran 1950 10 Arapça ezan yasağının kalkmasının “irticanın hortlatılması ve Atatürk devrimlerinden sapma” olarak değerlendirilmesine 1960’lı yıllardan sonra sıkça rastlanmaktadır.
114
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
dış politika belirlediğinin bir göstergesiydi. Türkiye, cumhuriyet tarihinde ilk kez, hem de kendinden kilometrelerce uzakta, vatandaşlarının adını bile bilmediği bir ülkede savaşa giriyordu. Bu yeni dış politikaya kısa sürede sert tepkiler geldi. Millet Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur “Bugün Birleşik Amerika Kore’de savaşa atılmışsa bunu orada pek büyük Amerikan ideali olduğu için mi, Birleşmiş Milletler ülküsünü kurtarmak için mi yapmıştır” sözleriyle Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkıyordu. Yeni Sabah ve Ulus gibi gazeteler de “ihtiyatsızca” alınan bu kararı eleştiri bombardımanına tuttular.11 Öte yandan CHP’nin Kore Kararı’na ilişkin tavrı net değildi. Böyle bir konuda niçin kendisine danışılmadığını soruyor, ama kararı onaylayıp onaylamadığını açıklamıyordu. Kore Kararı TBMM tatilde iken alınmış olduğu için kararın TBMM’de onaylanması Kasım ayında gerçekleşebildi.
Yaz aylarının son flaş icraatı Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın kurulmasıdır. Ağustos ayının ilk günlerinde kurulan bu banka özel girişimi, özel sermayeyi teşvik etmek amacını güdecekti.12 1950’li yıllarda yerel organlara ayrı tarihlerde seçim yapıldığından, 1950 yılının Ağustos-Ekim dönemi yerel seçimlerle geçildi. Seçimlerde DP, CHP’ye karşı ezici bir üstünlük sağladı. Öyle ki, 600 belediyenin 560’ını DP’li adaylar kazandı. Başbakan Menderes seçim zaferinden sonra “Türk milleti Halk Partisi’ni 14 Mayıs’ta iktidardan tasfiye etmişti, 3 Eylül’de de muhalefetten tasfiye etti” diyecekti.13 1951 yılının başlarında hükümet, Kırşehir’deki Atatürk büstünün tahrip edilmesi olayı üzerine “inkılap ve Atatürk aleyhine işlenmekte olan suçların artma eğilimi gösterdiği” kanaatine vardı ve “Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun” tasarısını hazırlayarak TBMM’den geçmesini sağladı. Demokrat Partililer 1946-1950 döneminde iktidar partisi CHP’yi Atatürk’le ilgili birçok konuda eleştirmişlerdi. 11 YÜCEL, age, s.85 12 EROĞUL, age s.59. Eroğul TSYB’nin yabancı çıkarlara -özellikle Amerika’yamemleketi açmak ve yerli burjuvaziye destek olmak amacıyla kurulduğunu ifade etmektedir. 13 CUMHURİYET Gazetesi, 5 Eylül 1950 (asıl kaynak) Alıntı yaparak kullanan: EROĞUL, Cem; Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, İkinci Baskı; Ankara-1990; s.59
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Öncelikle, Anıtkabir’in yapımının geciktirilerek Atatürk’ün Etnografya Müzesi’nde bekletilmesi, ayrıca para ve pullardan Atatürk’ün resminin kaldırılarak İnönü’nün resminin basılması DP’lilerin başlıca eleştiri konularındandı. DP, Atatürk Devrimlerine karşı olmakla suçlanmışsa da, uygulamada bu suçlama gerçeklerle örtüşmez.14 Özellikle Celal Bayar meşhur “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir” sözüyle Atatürk hayranlığını dile getirmiştir. 1951 yılının Mart ayında, DP iktidarı henüz bir yılını doldurmadan, Başbakan Menderes’le Tarım Bakanı Nihat Eğriboz arasında yaşanan bir tartışma yüzünden hükümet istifa etti15, yeni hükümet yine Menderes tarafından kuruldu.16 İkinci Menderes Hükümeti de, tıpkı ilk hükümet gibi özel sektörün gelişmesi, Anadolu’da ticaret ve sanayi burjuvazisinin doğması için çaba gösterdi. Öte yandan dış politikada benimsediği yeni yolda da emin adımlarla ilerledi. NATO’ya girmek için İnönü döneminden beri nabız yoklayan Türkiye, Kore Savaşı’nın sağladığı avantajla ABD’nin desteğini aldı. Ancak, İngiltere ve Fransa’nın muhalefetini kıramıyordu. 1951 yılının Mayıs ayında İngiltere Dışişleri Bakanı Morrison tarihe “Morrison Mektubu” olarak geçen belgeyi Türk hükümetine iletti. Morrison mektupla Türkiye’nin Atlantik Paktı’na alınmasına taraftar olduğunu belirtiyor ve diğer devletler nezrinde de gerekli girişimleri yapacağını taahhüt ediyordu. Ancak İngiltere bir şart öne sürüyordu: ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında Orta Doğu’nun savunmasını sağlamak üzere başka bir savunma sisteminin kurulması. Hükümet Morrison mektubuna verdiği cevapta, Türkiye için NATO’nun önemine değinirken, Orta Doğu için önerilen yeni savunma sistemi için de görüşmelere hazır olduğunu bildirdi. Türkiye’nin bu tutumu, Ottowa’da yapılan Atlantik Konseyi’nde ele alındı ve 1951 yılının Eylül ayında Türkiye’nin NATO’ya alınması kabul edildi. NATO’ya giriş kararı DP ve CHP’nin oylarıyla 18 Şubat 1952 günü TBMM’de onaylandı. Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle birlikte dış politikasının yanı sıra iç politikasında da önemli değişikliklerin olacağı aşikardı. DP iktidarı, 1952 yılının ortalarından itibaren “aşırı sağ ve sol akımlar” olarak değerlendirdiği kurumların üstüne gitmeye başladı. Türk Milliyetçiler Derneği 9 Temmuz 1953 günü, Millet Partisi de 1953 yılının Ocak ayında kapatıldı. Köy Enstitüleri, Öğretmen Okullarına dönüştürüldü. CHP’nin tek parti döneminde haksız yere edindiği mallar hazineye devredildi. Türkiye’nin NATO’ya girmesine çok sıcak bakmadığı bilinen Hava Kuvvetleri Komutanı Muzaffer Göksenin emekli edildi. Türkiye’de iç ve dış politikada hararetli günler yaşanırken aynı zamanda ülkenin çehresi de değişiyor, karayollarına verilen önem sayesinde mübadele aracı maldan paraya 14 DP iktidarı döneminde para ve pullara yeniden Atatürk’ün resminin basılmasına başlanırken, 10 Kasım 1953’te de Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e nakledildi. 15 NADİ, Nadir; Cumhuriyet Gazetesi; 11 Mart 1951. Nadi bu olayı “pire için yorgan yakmak” olarak değerlendirmiştir. 16 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, Cilt 6, s.28
dönüşüyordu! Köylerin kasabalara ya da kentlere olan bağlantısı köylünün ürününü pazarda sergilemesini sağlıyor, bu da köylünün parayla tanışması sonucunu doğuruyordu. Para, Sümerbank’tan pazen alınması, pabuç alınması, basma alınması demekti. Para, kaliteli tohum, gübre hatta traktör demekti. Para, bazı köylüler için de pavyon demekti, eğlence demekti. Para, köylünün kenti keşfetmesi demekti. Nitekim, 1950 yılında 1 milyar lira olan para arzı, 1960 yılında 5 milyar liraya çıkmıştı.17 Demokrat Parti’nin kuruluşundan iktidara gelmesine kadar geçen dört yıllık dönemde yaptığı iki kongrenin, parti ve Türk demokrasisi açısından önemi yukarıda vurgulanmıştı. Demokrat Parti, iktidarda bulunduğu 1950-1960 arası on yıllık dönemde ise sadece iki kongre gerçekleşti. Partinin en önemli şahsiyeti Celal Bayar artık Cumhurbaşkanı idi. Partiye, -en azından- açıktan müdahale etmiyor, dolayısıyla teşkilatla ilgilenmiyordu. Toplantılarda, mitinglerde, kongrelerde yaptığı konuşmalarla siyaset dersleri veren, birçok defa kaybetmek üzereyken son anda yaptığı manevralarla kazanan Bayar’ın yükü artık Menderes’in omuzlarındaydı. Menderes ise Bayar’dan farklıydı. O, mücadeleyi sevmiyordu. Hitap ettiği milyonlarla özdeşleşebilen, onların duygu ve düşüncelerini okuyan, ruh hallerini çözen Menderes’in büyük bir eksiği vardı: Yüzbinlere hitap ederken o insanların tek tek aralarında ne konuşabileceklerini biliyordu, ama hemen yanı başında duran 5-10 kişinin ayak oyunlarının, dalkavukluklarının neler ifade edeceğini bir türlü çözemiyordu. Belki de çözmek istemiyordu. Çocukluk yıllarında başlayan, özellikle iktidarının ilk yıllarında sıkça karşılaştığı 17 Halbuki aynı dönemde toptan eşya fiyatları % 163 oranında artmıştır. 1950-1960 dönemi ekonomik göstergeleri için bkz. DEMİRER, Mehmet Arif; Demokrat Parti; DP Yayınları No: 1; İstanbul-1994, s.51
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
115
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ihanetler Menderes’te güvensizlik duygusunu arttırmıştı. Bu sebeple Menderes, kongre gibi hesaplaşma ortamlarını hiç bir zaman sevmedi. Hatta kongrelerden korktu. İktidarda bulunduğu on yıl içinde, biri 1951 diğeri 1955 yılında yapılan iki Büyük Kongre’de de gereksiz polemiklere, mücadelelere girdi. Menderes’in Genel Başkanı olduğu Demokrat Parti’de kongre demek bundan sonra çatışma demekti, bölünme demekti.18 Demokrat Parti’nin 1950-1960 yılları arasında topladığı iki kongreden ilki olan Üçüncü Büyük Kongre, 15 Ekim 1951’de, Ankara’da, Büyük Sinema’da çalışmalarına başladı. İlk iki kongre gibi uzun süren ve 20 Ekim 1951 akşamı sona eren kongreye 1160 delege katıldı. Kongrede, Cumhurbaşkanı Celal Bayar da bulundu. Ancak o, artık sahnede değil, Cumhurbaşkanlığı locasındaydı. Kürsüde konuşan, hesap veren, savaşan artık Adnan Menderes’ti. Demokrat Parti Üçüncü Büyük Kongresi’nde yaşanan en ilginç gelişme, hiç şüphesiz İçişleri Bakanı Halil Özyörük’ü istifaya kadar götüren gazete haberi idi: Ulus gazetesi, bakanın eşine resmi bir araba tahsis edildiğini yazdı ve yayınladığı resimlerle de bu iddiasını ispat etti.19 Bu haberler üzerine Halil Özyörük, 17 Ekim 1951 günü bakanlık görevinden istifa etti.
3- 1954-1957 Dönemi : DP, 1950-1954 arasındaki icraatları ile millet faktörünü siyaset oyununa dahil etmiş, özellikle köylü kesimin büyük desteğini almıştı. O yıllarda köy nüfusunun çok fazla olması, köy oylarını alan partinin seçimleri kazanması sonucunu doğuruyordu. DP’nin 1954 yılında yapılacak seçimlerde köy oylarını alma noktasında sıkıntı çekmeyeceği kesindi. Traktör sayısındaki büyük artış, tarımsal krediler ve hepsinden önemlisi köylünün ürününü satacağı pazarlara ulaşması gibi
tarım politikaları köylüyü çiftçi yapmıştı. Öte yandan limanlar, barajlar, köprüler, köy içme suları gibi hizmetler sayesinde Türkiye adeta şantiyeye dönmüştü. 1954 Seçimlerinden önce DP, temel olarak kalkınmayı ve köylüye sağlanan desteği vurgulayarak seçmenlerden oy istedi. CHP’liler ise Petrol Kanunu’nun yeni bir kapitülasyon olduğunu belirterek, yabancı sermayenin Türkiye’ye gelişinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. CHP’nin sönük geçen 18 YÜCEL; age; s. 94 19 Ulus gazetesi, 15-16 Ekim 1951
116
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
seçim kampanyasının aksine DP, 1954 seçimlerinden önce son derece renkli ve hareketli bir kampanya yürüttü. CHP Genel Merkezinin seçim sonrası hazırladığı rapora göre CHP seçimler için 158 bin lira harcarken DP’nin kasasından 1.5 milyon lira çıkmıştı.20 2 Mayıs 1954 günü yapılan genel seçimlerden Demokrat Parti, cumhuriyet tarihinin rekor oranıyla galip çıktı: % 56.6 oy alan Demokrat Parti, 503 milletvekilliği kazandı. CHP ise % 34.8 oranla parlamentoya ancak 31 milletvekili sokabildi. Yürürlükte olan çoğunluk sistemi DP’ye milletvekilliklerinin neredeyse tamamını kazandırmıştı: % 56.6 oy karşılığında milletvekillerinin % 93’ü. 21 DP iktidarının ikinci dönemi olan 1954-1957 yılları arasındaki 3 yıllık süre, Demokrat Parti’nin en fırtınalı ve en tartışmalı dönemi olmuştur. 6-7 Eylül Olayları, İspat Hakkı, Hürriyet Partisi ve 29 Kasım 1955 DP Grubu toplantısı gibi, DP iktidarının bir çok önemli olayı bu sürede yaşanmıştır. DP ve Menderes bu dönemde iktidara ısınmış, 1950’den itibaren siyaset sahnesini yönlendiren millet, siyasetteki belirleyici rolünü giderek sermaye’ye bırakmıştır. 1950’de CHP’den milletin eline geçen siyaset oyununun ipleri, bu dönemde DP oligarklarına ve güçlenmeye başlayan sermayeye geçmiş, millet siyasi aktörlükten figüranlığa inmiştir. Bu dönem, DP’nin 1950-1954 yılları arasındaki 4 yılın muhteşem mirasını yemeye başladığı dönemdir. Nitekim Demokrat Parti seçimlerden sonra yeni bir havaya büründü: “Parti en kuvvetli olduğu bir zamanda hatalar işleyecek ve kendi bünyesine ve geçmişine uymayacak bir yola girecek gibi görülüyordu.”22 Cumhurbaşkanı Celal Bayar başta olmak üzere birçok DP’li, seçimlerde CHP’ye çalışmış memurların cezalandırılması hususunda görüş birliği içindeydi. Etem Menderes, bakanlıkların merkez teşkilatından olup da seçimlere muhalefet partilerinden girenlerin, bağlı bulundukları bakanlıkların kapısından içeri alınmaması gerektiğini yüksek sesle telaffuz ederken, Cumhurbaşkanı Bayar memurlar arasında tasfiyenin kaçınılmaz olduğunu belirtiyor ve “Ben buradan işe başladım bile. Üç dört kişiye yol verdim. Sıra büyüklere de gelecek” diyordu. DP’deki değişim yalnızca memur kıyımıyla sınırlı kalmıyordu. Kırşehir, seçimlerde Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne oy verdiği için 30 Haziran 1954’de çıkarılan bir kanunla ilçe yapıldı. Emekli Sandığı Kanunu’nda değişiklik yapıldı, ayrıca devlet memurlarıyla ilgili köklü değişikliklere gidildi. Bu değişiklikler yapılmadan, bu kanunlarla ilgili Menderes’le görüşmek isteyen CHP Grup Başkanvekilleri randevu bile alamadılar. DP bir anda 1946’ların CHP’si gibi olmuştu.23 Tek çözüm, parti içi mekanizmalardan gelecek olan tepki, belki 20 BURÇAK, Prof.Rıfkı Salim; On Yılın Anıları (1950-1960); Nurol Matbaacılık; Ankara-1998; s.216 21 14 Aralık 1942 günü kabul edilen cumhuriyet tarihinin ilk seçim kanunu, 5 Haziran 1946 tarihinde bazı değişikliklere uğramıştır. İllerde en çok oyu alan partinin, o ilin tüm milletvekillerini kazanması anlamına gelen “çoğunluk sistemi” antidemokratik olmakla birlikte 27 Mayıs 1960 Darbesine kadar geçerliğini korumuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz. YÜCEL, M. Serhan-MUTLU, Abdullah; Siyasi Partiler ve Seçim (baskıda) 22 BURÇAK, On Yılın Anıları, s. 223 23 YÜCEL; age; s.108
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU de başkaldırı idi! Parti içinde olup da farklı ses verenler, ‘siyaseten prim kazanmak’ amacıyla hareket ettiğinden böyle bir tepki veya başkaldırı Demokrat Parti’ye hiçbir zaman gelmedi.
Demokrat Parti iktidarı bir yandan baskıcı rejim hazırlıkları yaparken, diğer yandan Türkiye’nin şantiye hali devam ediyordu. Ancak iktisadi hayat ilk dört yıl gibi yolunda gitmeyecek, 1954-1958 yılları arasında, Anadolu’da 30-35 yılda bir görülen kuraklık yaşanacaktı. Ayrıca, 1952’de Kore Harbi’nin sona ermesi sebebiyle ihraç mallarının fiyatı yarı yarıya düşecek, ticaret hadleri (Terms of Trade) 1960 yıllarının ortalarına kadar Türkiye’nin aleyhine olacaktı. Son olarak da 1954 yılından sonra soğuk savaş şartları her yıl bütçenin % 30’unun Milli Savunma giderlerine ayrılması zorunluluğunu doğuracaktı.24 Ekonomideki bu olumsuzlukların tersine dış politikada altın bir dönem başlamıştı. 1950-54 dönemi nasıl liberal demokrasi ve iktisadi alanda başarılarla doluysa, 1954-1957 dönemi de Türkiye’nin dış politikasının en başarılı dönemlerinden biri olmuştur. Bu dönemde dış politika, Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü tarafından değil, Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından yönlendirilmiş, Türkiye yıllarca meyvelerini yiyeceği atılımları bu yıllarda yapmıştır. “1955 yılı Nisan ayında Endonezya’nın Bandung kentinde Asya-Afrika zirvesi toplandı. Bu konferansa NATO üyesi olarak yalnız Türkiye katılıyordu. Çin dışında konferansa katılan diğer Asya-Afrika ülkeleri ileride Tarafsızlar Blokunun üyeleri olacaklardı. Zorlu Devlet Bakanı unvanı ile katıldığı bu Konferansa yine kuvvetli bir ekiple gitti, Konferansta etkin rol oynadı. Emrivakilere karşı çıktı. Bazı yerleşmiş kanaatleri sarstı, hazırlanan oyunları bozdu. Olay çıkardı. Mağlup olmadı.”25 “Bandung’ta Türkiye nam yaptı, iyi bir şöhret kazandı. İş kolay değildi. Konferansa katılanların ekseriyeti, eski müstemlekelerdi, istiklallerine yeni kavuşmuşlardı. Eski müstemlekelerin sahiplerinin çoğu da NATO üyesi idi. Türkiye de NATO üyesi idi. Buna rağmen, Bandung’ta Türkiye dinlenildi ve sayıldı. Müstemlekeciliğin savunuculuğunu yapmadı tabii. 24 MİNKARİ; age; s. 16 25 GÜNVER, Semih; Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü; Bilgi Yayınevi; Ankara-1985; s.52
Bandung atmosferinde böyle bir şey hayal bile edilemezdi.”26 Ağustos 1954’te Kıbrıs sorunu gündeme gelmişti. Yunanistan, adayı ilhak için Birleşmiş Milletler’e başvurmuş, ayrıca yaptığı mitinglerle de konuyla ilgili ülke içinde kamuoyu oluşturmuştu. Birleşmiş Milletler bünyesinde de davasının desteklenmesi için, İsrail yüzünden ilişkilerimizin bir süredir gergin olduğu Arap ülkelerine yanaşmıştı. Türkiye ise Kıbrıs konusunda çok duyarlı idi. Adanın Yunanistan’a terk edilmesine seyirci kalmak mümkün değildi. İngiltere, Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturmak için bir konferans düzenleyeceğini Türkiye ve Yunanistan’a 1955 Haziranında bildirdi ve bu ülkeleri konferansa davet etti. Türkiye’nin Kıbrıs’ın geleceği konusunda söz sahibi olması kuşkusuz DP’nin dış politik zaferiydi. Hükümet bu daveti hemen kabul etti ve davada kararlılığını göstermek için Yunanistan’a sert bir nota vererek Kıbrıs konusundaki kışkırtmalarına son vermesini istedi. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki görüşmeler 27 Ağustos 1955’te Londra’da başladı. Dışişleri Bakanlığına vekalet eden Fatin Rüştü Zorlu’nun savunduğu Türk tezine göre, ada Türkiye’ye verilmeliydi. Nitekim Lozan Antlaşmasıyla Kıbrıs Adasına ayrı bir statü tanınmış, Türkiye, Kıbrıs’taki egemenlik haklarını yalnız İngiltere’ye devrettiğini belirtmişti. Yine Lozan Antlaşmasıyla Adada yaşayan halklara iki yıl içinde Türk ya da İngiliz uyruklarından birini seçme hakkı verilmişti. Ada dörtyüz yıla yakın bir süre Türklerin elinde bulunmuşken, tarihin hiç bir döneminde Yunanlıların idaresine geçmemişti. Kıbrıs, Yunanistan’a bin mil uzaklıktayken, Türkiye’ye yalnızca kırk mil uzaklıktaydı. Ayrıca adada tapulu toprakların % 60’ı Türklere aitti, Birinci Dünya Savaşı’na kadar da adada çoğunluğu Türkler oluşturmaktaydı. Bu nedenle Kıbrıs’ta Yunanlılar, Türkiye’nin muhatabı bile değildi. Ayrıca İngilizler, Türkiye’den aldığı bir toprağı Yunanistan’a devredemezdi.27 Yunanistan, Türkiye’nin sert, kararlı ve hukuki mesnetlere dayanan tavrı karşısında şaşkına döndü. Çünkü, Türkiye’nin böylesi bir tavrına o güne kadar alışık değildi. Enosis’te direnmek için geldikleri “Lancaster House”ta geri adım atmak zorunda kalan Yunanlıları, ilişkilerin son derece gergin olduğu bir ortamda 5 Eylül 1955 Pazartesi günü Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev ile Türkiye’nin Selanik Konsolosluğu arasında patlatılan bomba kurtardı. Bomba haberi üzerine, 6 Eylül 1955 Salı günü İstanbul Beyoğlu’nda toplanan kalabalık, sloganlarla Atatürk’ün evine yapılan saldırıyı protesto etti. Ancak akşam saat 19.00’dan itibaren protesto, toplum psikolojisi ve tabii ki bazı provokatörler sebebiyle nitelik değiştirdi. Daha çok Rum vatandaşların bulunduğu bölgelerde dükkanların vitrinleriyle kepenkleri kırıldı, yine Rumlara ait binalar, kiliseler, eğlence yerleri, okullar hatta mezarlıklar bile tahrip edildi. 7 Eylül Çarşamba sabahına kadar devam eden olaylar sonunda yanmış, yıkılmış ya da ağır şekilde tahrip edilmiş beşbin bina vardı. Bu binaların büyük çoğunluğu Rumlara; bazıları da binaları tahrip edilen Rumlara komşu Türk, Er26 GÜNVER; age; s.52; Asıl Kaynak: KUNERALP, Zeki; “Sadece Diplomat”. 27 GÜNVER; age; s.66; Emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem’den aktarma.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
117
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU meni ve Musevi’lere aitti. Bu tecavüzler, İstanbul’a nazaran çok daha küçük ölçüde olmak üzere İzmir’de ve Ankara’da da görüldü. 6 Eylül akşamı İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes saat 20.00 treniyle Ankara’ya hareket etmişlerdi. İzmit’e vardıklarında olaylar kendilerine haber verildi. Onlar da hemen İstanbul’a geri döndüler. Bizzat göstericilerin arasına girip olayları bastırmak için çaba harcadılar. Aynı akşam Başbakanlıktan yayınlanan bildiri ile İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi. 6-7 Eylül Olaylarının Londra Konferansını olumsuz etkileyeceği aşikardı. Nitekim siyasi görüşleri Fatin Rüştü Zorlu’yla hiçbir zaman örtüşmeyen Emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem de Londra’daki Lancaster House Konferansına katılmış ve anılarında Türkiye’ye dönüş yolculuğunu şu şekilde anlatmıştır:28
“Lancaster House’tan doğruca, Havaalanına gittik. Uçağımız Belçika ve Almanya üzerinden İstanbul’a uçacaktı. Yolda uğradığımız iki kentte de gazetelerin büyük manşetlerle 6-7 Eylül olaylarını anlattığını gördük. Fatin Bey, yolculuk sırasında çok üzgün ve suskundu. Bir aralık yanına giderek, kendisini teselli etmek istedim. ‘Bütün çabalarımız, Londra’da elde ettiğimiz başarı, bir gecede heba olup gitti’ dedi.”29 6-7 Eylül Olaylarının gerginliği iç politikaya da yansıdı. Olaylardan bir ay sonra, DP IV. Büyük Kongre hazırlıklarının yoğunlaştığı günlerde, DP’li 11 milletvekili “ispat hakkı” konusunu gündeme getirdiler. Basına “ispat hakkı” tanınmasını, böylelikle yayın organlarının kolayca sansür edilmesinin önüne geçilmesini isteyen milletvekilleri bazı önemli isimleri de yanlarına çekerek genişlediler. Ancak DP, bu milletvekillerinin bir kısmını ihraç etti, kalanlar da DP’den istifa 28 GÜNVER; age; s.70 29 27 Mayıs darbesinden sonra Fatin Rüştü Zorlu, Yassıada’da 6-7 Eylül olaylarının tertipçilerinden olmakla suçlanarak yargılandı. Kendisine yapılan haksız ve kasıtlı ithamlar karşısında Mahmut Dikerdem, gerçekleri çarpıtan tanıklıklara karşı savunma tanıklığı yapmak üzere, Zorlu’nun avukatına başvurdu. Yüce Divan bu davada aleyhte 76 tanık dinlemişken savunma tanıklarının dinlenmesine gerek görmediğini bir ara karar ile bildirdi. Bu karar üzerine Zorlu: “Savunma tanıklarının dinlenmesine gerek görülmemesini Yüksek Mahkemece suçsuzluğuma kanaat getirilmiş olmasının delili sayıyorum” dedi. Altı yıl hapse mahkum edildi. Ayrıca bu davanın görülmesi sırasında Fuad Köprülü ve damadı Coşkun Kırca’nın Bayar, Menderes ve Zorlu aleyhine verdiği ifadeler yüzünden Yunanistan Türkiye’ye nota vererek maddi manevi tazminat istemiştir.
118
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
etti. Ayrılan milletvekilleri 20 Aralık 1955’te Hürriyet Partisi isimli bir parti kurdular. Genel Başkanlığını Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu’nun yaptığı Hürriyet Partisi’nde hiçbir zaman düzenli ve akılcı bir çalışma ortamı kurulamadı. Partinin bir çalışma programı yoktu. Partinin ileri gelenleri gece yarılarına kadar toplantılar yapıyor, ancak bu toplantılarda partinin gelişmesiyle ilgili herhangi bir karar alınmıyordu. Üstelik, bu toplantılardaki önemsiz konuşmalar, ertesi gün DP ve CHP Genel Merkezi koridorlarına çoktan ulaşmış oluyordu. Parti kurucuları ve Yönetim Kurulu Üyeleri kendi seçim bölgeleri dışında başka yerlerle ilgilenmiyor, yurt gezileri düzenlemiyorlardı. Hürriyet Partisi milletvekili sayısında bir ara CHP’yi geçip ana muhalefet partisi olduysa da, muhalefetini meclis dışına taşıyamadı.30 Oysa ki 1955 sonbaharında muhalefet yapmak için elverişli bir ortam vardı. 1955 yılının ilkbaharında havaların soğuk gitmesi tarım ürünlerinin fiyatlarının aşırı yükselmesine yol açmıştı. Ayrıca inşaat malzemesi, traktör, yedek parça, otomobil lastiği, kalay, çivi, mıh, ilaç gibi birçok ihtiyaç maddesi de döviz darlığı sebebiyle piyasada bulunmuyordu. 1955 Haziran sonunda tekel maddelerine ve Sümerbank ürünlerine yapılan zamlar halk arasında memnuniyetsizliği arttırmış, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu’nun 300 milyon dolarlık bir kredi temin etmek üzere ABD’de uzunca bir süre kaldıktan sonra Türkiye’ye elleri boş olarak dönmesi havayı daha da ağırlaştırmıştı. Bütün bu olumsuzluklar içinde Demokrat Parti, tarihinin son Büyük Kongresi olan Dördüncü Büyük Kongreyi topladı. Yaklaşık 1300 delegenin katıldığı kongrede seçimler, ilk üç kongrenin aksine hemen ikinci gün yapıldı. 15 Ekim 1955’de çalışmalarına başlayan kongrede, 16 Ekim günü seçimler gerçekleşti. 17-18 Ekim günleri delegelerin eleştiri ve dileklerini dile getirmeleriyle geçildi. Son iki günün tek önemli olayı, 18 Ekim 1955’te İstanbul delegelerinden 50 imzalı önerge verilmesiyle başladı. Önerge, uzun tartışmalara ve kavgalara yol açtı. Önerge ile “partiden ayrılan milletvekillerinin milletvekilliği sıfatının da kaldırılmasını sağlamak üzere bir kanun çıkarılması” teklif ediliyordu. Menderes yaptığı konuşmada bu önergenin lehine sözler söyledi. “Partiden çıkarılan milletvekillerinin DP içindeki kuyruklarının da kesilmesi gerektiğini” ifade edince de gerginlik arttı. Divan Başkanı Tevfik İleri ile bizzat Menderes’e şiddetli hücumlar oldu. DP delegesi her kongrede koyduğu demokratik tavrını, Dördüncü Büyük Kongre’de son gün gösteriyordu. Önerge, müzakere yapılmaksızın oya kondu. Gürültüler ve itirazlar arasında Divan Başkanlığı önergenin kabul edildiğini açıkladı. Muhaliflerince, Demokrat Parti’nin dikta rejimi kurma teşebbüsünün bir adımı olarak nitelenen bu önerge ile getirilmek istenen uygulama, günümüzde de tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Uygulamanın, milletvekillerinin hareket serbestisini ve hürriyetini kısıtladığı; ayrıca, Genel 30 1957 seçimlerinde Manisa, Burdur ve Ankara’da başarılı bir seçim kampanyası gerçekleştiren Hürriyet Partisi, seçimlerde 350 bin oy ve 4 milletvekili kazanabildi. 24 Kasım 1958 tarihinde topladığı kongre ile 5 muhalife karşı 175 oyla CHP’ye katılarak siyasal hayattan çekildi.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Başkanların milletvekilleri üzerindeki nüfuz ve otoritesini, hatta baskısını arttırması anlamına geldiği için eleştirilmektedir. Bu tür eleştiriyi yapanlar, yasaklarla parti değişmenin önüne geçilemeyeceğini, nitekim 1985-1995 yılları arasında kurulan “hülle partileri”nin bu tür ihtiyaca cevap verdiğini savunmaktadırlar. Öte yandan başka bir kesim, çirkin transfer dedikoduları yüzünden TBMM’nin yıpratıldığını savunmakta ve milletvekilinin seçildiği partiden istifa edip başka bir partiye katılmasının doğru olmayacağı görüşündedir.31 Dördüncü Büyük Kongreden yaklaşık 45 gün sonra yaşanan önemli bir olay Demokrat Parti’yi karıştırdı ve partinin dönüm noktası oldu: 29 Kasım 1955 Salı günü Dr. Burhanettin Onat başkanlığında toplanan DP Meclis Grubunda İktisat ve Ticaret Bakanı Sıtkı Yırcalı hakkındaki gensoru önergesi görüşülecekti. Ancak Grup, yoğun baskısıyla gensoruyu hükümete yöneltti ve arkası arkasına kürsüye çağırdığı bakanları istifa ettirdi. Bunun üzerine kürsüye gelen Menderes, Bakanlar Kurulu’ndaki bakanların toptan çekildiğini belirterek, kendisi ile ilgili kararı da grubun vermesini “kaderimi sizlerin reylerinize terk ediyorum” sözleriyle istedi. Başbakanın bu konuşması gruptaki havayı yumuşattı. Gruba başkanlık eden Burhanettin Onat, Adnan Menderes hakkındaki güvenoylamasına geçti. Bir-iki milletvekili hariç bütün grup Menderes’in lehinde oy kullandı. Menderes’in bakanlarını düşüren grup Menderes’e aşırı sevgi ve heyecanla sahip çıkmıştı. Bunun üzerine Menderes tekrar kürsüye geldi, gruba teşekkür etti ve “Aslanlar gibi insanlarsınız; siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz. Size layık olmaya çalışacağım” diyerek kürsüden indi. Birçok tarihçi, bu grup toplantısının Menderes’in zaferiyle sonuçlandığı kanaatini taşır ve Menderes’in sözleri üzerinde durur. Böyle düşünenler, bu sözlerle Menderes’in laiklik karşıtı, irticacı düşüncelerinin su yüzüne çıktığını vurgularlar. Bu satırların yazarı ise Menderes’in bu olayla, kendi bakanlarını gözünü kırpmadan harcamış bir başbakan olarak tarihe geçtiğini savunmaktadır.32 1954-1957 Döneminin önemli dış politika gelişmeleri sadece Londra Konferansı ve 6-7 Eylül Olayları’nın yankılarından ibaret değildir. Türkiye’nin öncülük ettiği Bağdat Paktı Türkiye, Irak, İran, İngiltere ve Pakistan tarafından imzalanmış, ancak Irak’taki darbeden sonra bu pakt yaşamamıştır. Dış Politikada bir başka önemli gelişme 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa’nın, Mısır’a saldırmaları sonunda başlayan Arap-İsrail Savaşı’dır. Savaş sürerken Sovyetler Birliği, İsrail, İngiltere ve Fransa’yı açıkça tehdit etti ve Ortadoğu’ya asker göndereceğini açıkladı. Bunun üzerine Amerika devreye girerek savaşı sona erdirdi. Savaş bittiğinde ABD’nin Arap dünyasındaki itibarı olağanüstü sarsılmıştı. Ortadoğu’da güç boşluğu doğmuş ve bu boşluğun da SSCB tarafından doldurulması ihtimali yükselmişti. ABD, Ortadoğu ülkelerinin ekonomisini güçlendirmeye yardım ederek bu ülkeleri yanına 31 YÜCEL; age; s. 116 32 Nitekim, 29 Kasım 1955 tarihinden sonra Demokrat Parti’de doğrular söylenmedi, söyleyenler harcandı. 29 Kasım, Adnan Menderes’in “dostlarını, yol arkadaşlarını satan adam” olarak değerlendirilmesine yol açtı ve Menderes’in parti içi diktasına kadar gidecek süreci başlattı.
çekmek istiyordu. Sözü edilen yardımları sağlamak amacıyla ortaya atılan Eisenhower Doktrini33, aslında Ortadoğu’daki güç dengesini ABD’nin çıkarlarına ve yararına göre yaratma amacını taşıyordu. Türkiye, Eisenhower Doktrini’ne 22 Mart 1957 günü katıldığını, ayrıca doktrini bölgede gerçekleştirebilmek için hazır olduğunu açıkladı.34 Eisenhower Doktrini, Menderes Hükümeti için 1947 yılında Truman Doktrini’nin açıklanması ile başlayan askeri ve ekonomik yardımın, Türkiye’nin yanı sıra diğer Ortadoğu ülkelerine de genişlemesi olarak değerlendirilebilir. Başbakan Adnan Menderes, söz verilen bu askeri ve ekonomik yardım sayesinde ülke içinde de prestijini arttırmayı ümit ediyordu.
4- 1957-1960 Dönemi : 1954 Seçimlerinden sonra arkası arkasına yaşanan krizler, başta Menderes olmak üzere Demokrat Partilileri yıpratmıştı. İktidar yorgun düşmüş, Menderes aşırı derecede sinirli ve çevresine karşı kırıcı olmaya başlamıştı. Öte yandan muhalefet partileri, 1958 yılında yapılacak seçimlere tek listeyle girmek için görüşmeler yapıyordu. Demokrat Parti, muhalefete fazla hazırlanma imkanı tanımadan 27 Ekim 1957 günü erken seçimlere gitti. Seçimlerde muhalefete önceki seçimlerde olduğu gibi yine CHP öncülük etti. O güne kadar meydan mitingleri ve kahve toplantılarından öteye gitmeyen propagandalara 1957 seçimleri ile birlikte ev toplantıları da eklendi. 1957 seçimleri, bayrak, afiş ve el ilanlarının o güne kadar görülmedik biçimde kullanılmaya başlandığı seçim oldu.35 Seçimlere katılım oranı % 76.6 seviyesinde gerçekleşti. Demokrat Parti oylarını yüzde ellinin altına düşürdü ve % 47.3’te kaldı. Cumhuriyet Halk Partisi 3.753.136 ise % 40.6 oranını yakaladı. Çoğunluk sistemi yürürlükte olduğundan, oy oranlarına göre milletvekili sayılarındaki adaletsizlik bu seçimlerde de göze çarpıyordu: DP 408 milletvekili, CHP 173 milletvekili kazandı. Demokrat Parti’nin 1957 seçimlerinde aldığı % 47.3 oranındaki oy genellikle tüm tarihçiler tarafından “ağır yenilgi” olarak ifade edilir. Halbuki bu oran 7 yıllık iktidar yıpranmışlığına ve etkin muhalefete karşı bir başarı olarak da değerlendirilebilir. Demokrat Parti, 1950, 1954 ve 1957 seçimlerini kazanarak, Türkiye’de üst üste 3 seçim kazanan tek parti olma özelliğini de taşımaktadır. Bu rekorun uzun yıllar kırılması da pek mümkün görülmemektedir. Bütün bunlara rağmen Demokrat Parti, 1957 seçimlerinden, 1954’e oranla % 9.3 oy kaybederek çıktı. İki il hariç, oy oranları her seçim çevresinde düştü. DP, çoğunluk sisteminin kendisine sağladığı avantaja rağmen milletvekili sayısı bakımından da eski gücünde değildi. Bu düşüşün sebeplerini şu 33 5 Ocak 1957 34 Aynı gün ABD, Bağdat Paktı Askeri Komitesine gireceğini ilan etti. 35 1957 seçimlerinde DP’nin muhalefete şiddetli baskı uyguladığı iddia edilmiştir. Oysa ki, 1946 seçimlerinde halkın alışık olmadığı “Hasolarla Memoların ayağına gidilen” seçim kampanyası gibi, 1957 Seçimleri de, bu kez “propaganda teknikleri” açısından yepyeni bir dönemin başlangıcıydı. Özellikle 1980 sonrası, her seçimden önce yenilenen seçim kanunları ve günümüzde partilerin rakiplerine karşı yürüttükleri kampanyalar göz önüne alındığında, DP’nin 1957 seçim kampanyasının sadece propaganda teknikleri bakımından farklı olduğu görülecektir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
119
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
şekilde özetleyebiliriz: 1- Milli Korunma Kanunu’nun uygulamasındaki başarısızlık döviz sıkıntısını doğurmuş; cam, lastik, pil, inşaat malzemesi, çay, kahve, ilaç, gözlük camı gibi maddeler karaborsaya düşmüştü. Bu da, milletin Demokrat Parti iktidarını haklı eleştirilerine yol açıyordu. 2- Demokrat Parti’nin 1946-1950 arası yaptığı demokrasi mücadelesinden ve söylediği sözlerden eser yoktu. Aynı sözler şimdi muhalefet tarafından söyleniyordu. Bu da sayıca az, ancak “özgül ağırlık” bakımından fazla olan toplumun önemli kesimlerinin DP’ye sırt çevirmesine ve dolayısıyla toplumun diğer katmanlarının da etkilenmesine yol açmaktaydı. 3- Demokrat Parti ispat hakkı konusunda son derece inatçı ve yanlış tutum izlemişti. Bu, partinin küçülmesine, önemli partililerini kaybetmesine ve Hürriyet Partisi’nin doğmasına neden olmuştu. Muhalefetin “hırsıza hırsız denilemeyecek” sözleri haklı bir eleştiri olarak görünüyordu. 4- Kırşehir, 1954 Seçimlerinde Millet Partisi’ne oy vermesi yüzünden cezalandırılmış ve 30 Haziran 1954’te ilçe yapılmıştı. Bu durum üç yıl sürdü ve DP iktidarı 12 Haziran 1957 günü TBMM’de kabul edilen bir kanun ile Kırşehir’in yeniden il olmasını sağladı. Ancak Kırşehir’in yeniden il olması tasarısı mecliste görüşülürken, Osman Bölükbaşı, Nevşehir’e bağlanan Kozaklı ve Hacıbektaş ilçelerinin Kırşehir’de kalması gerektiğini vurgulamıştı. Bu isteği kabul edilmeyince de başta Celal Bayar olmak üzere Meclise ve Meclis Başkanına ağır sözlerle saldırmıştı. Bu sözleri Bölükbaşı’nın başına büyük işler açtı. Dokunulmazlığı kaldırıldı, tutuklanarak cezaevine girdi. Seçimler sırasında da hala hapis yatıyordu. Bu durum Demokrat Parti’nin, muhaliflerini susturmak için onları zindanlara tıkan bir siyasal teşekkül olarak algılanmasına yol açtı. 5- Aday listelerinin tanziminde yapılan hatalar, yerel unsurlara önem verilmemesi, adayların Menderes ve yakınındaki üç-beş kişi tarafından belirlenmesi, 1957 seçimlerinde oy kaybının en önemli sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır: Demokrat Parti Genel İdare Kurulu tarafından aday tes-
120
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
pitinin yapıldığı 28 ilin 14’ünde tamamen, 3’ünde de kısmen seçimler kaybedilmişti. Adayların önseçimle belirlendiği yani aday tespitinin teşkilatlara bırakıldığı 39 ilin 33’ünde seçimler kazanılmıştı. 6- Yeni yüzler, yeni sözler isteyen seçmenlerin, yedi yıldır sürmekte olan Demokrat Parti iktidarından bıkması da oy kaybının bir başka sebebidir. Ayrıca, bazı seçim çevrelerinde, oralara özgü işlenen hatalar da oy kaybına yol açmıştır. Örnek olarak, doğunun ilk üniversitesi Elazığ’a açılacakken, Erzurum Milletvekili Merhum Rıfkı Salim Burçak’ın Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde kanun teklifi “Atatürk Üniversitesi’nin Erzurum’a kurulması” yönünde verilmiş ve öyle de gerçekleşmiştir. 1957 seçimlerinde de Elazığ, elbette DP’yi cezalandırmıştır.36 Seçimlerden sonra kurulan Beşinci Menderes hükümeti, 1950-1960 Döneminin son hükümeti olmuştur. Bu hükümet göreve gelir gelmez yaşanan “Dokuz Subay Olayı” 1958 Türkiyesinin önemli gündem maddelerinden biriydi. Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu’nun ihbarıyla dokuz subay 26 Aralık 1957’de tutuklandı. Bu subayların askeri bir darbe hazırlığı içinde oldukları iddia ediliyordu. Fakat böyle bir cuntanın varlığı kanıtlanamadığı için, Samet Kuşçu iftiradan mahkum oldu. 37 DP iktidarı 4 Ağustos 1958 tarihinde Türk Lirasının 11 yıldır sabit tutulan değerini düşürmek zorunda kaldı. Hükümet, borç erteleme ve yeni kredi talepleriyle başvuruda bulunduğu uluslararası kuruluşlardan, ciddi bir istikrar programı uygulanması ve Türk Lirası’nın devalüe edilmesi gibi önlemler alınmadığı takdirde hiçbir destek göremeyeceği cevabını alınca istikrar programını hazırlamak zorunda kalmıştı. İstikrar paketinin ilk önemli kararı, 8 Ağustos 1958’de Türk Lirası’nın Amerikan Doları karşısındaki değerinin 2.82 liradan 9.45 liraya düşürülmesi oldu. 1958 istikrar programının diğer unsurları arasında ise, ithalat ve ihracat rejimlerinde serbestleşmeye yönelinmesi, KİT’lerin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatlarına zam yapılması, özel kesimin ürettiği mal ve hizmetler üzerindeki fiyat denetiminin kaldırılması, Merkez Bankası’nın kamu kesimine açtığı kredilerde ciddi kısıtlamalar getirilmesi gibi önlemler yer alıyordu. Bu önlemlerin alınmasıyla birlikte Türkiye’nin dış borçları konsolide edildi ve ödemeler dengesi açığı azaldı, enflasyon düştü. Ancak, büyüme hızı geriledi ve iktisadi durgunluk baş göstermeye başladı.38 1959 yılının başında Kıbrıs Sorunu’nda çözüme yaklaşıldığının ciddi belirtileri ortaya çıktı: Taraflar, bağımsız bir cumhuriyet kurma hususunda ilke anlaşmasına vardılar. Türk ve Yunan Hükümetlerinin Başbakanları Menderes ile Karamanlis, 11 Şubat 1959’da Zürih’te bu konuda bir antlaşma imzaladılar. Esas antlaşmanın da, bir hafta sonra Londra’da imzalanmasını kararlaştırdılar. Üçlü Kıbrıs Konferansı adı ve36 YÜCEL; age; s. 128 37 TUNÇAY, Mete; Türkiye Tarihi-4 (Siyasal Tarih 1950-1960 başlıklı makale); Cem Yayınevi; İstanbul 1989; s.184-185. 27 Mayıs 1960 Darbesinden sonra ihbarın doğru olduğu anlaşılacaktı. 38 Cumhuriyet’in 75 Yılı, YKB Yayınları, 1999
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU rilen Londra’daki bu imza töreni için Başbakan Menderes ve beraberindeki heyeti taşıyan uçak 17 Şubat 1959’da Londra yakınlarında düştü. Uçakta bulunan 35 kişiden 15’i öldü, içlerinde Menderes’in de bulunduğu 10 kişi yaralı kurtuldu. Adnan Menderes, Kıbrıs’la ilgili Londra Antlaşmalarını 19 Şubat 1959’da klinikte imzaladı. Londra Antlaşmaları dört antlaşmayı içeriyordu: • Kıbrıs’taki İngiltere egemenliğinin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne devrine ilişkin Kuruluş Antlaşması, • Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasa düzenini teminat altına alan Garanti Antlaşması, • Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında yapılacak Askeri İttifak Antlaşması, • Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temel maddeleri39 Menderes, 26 Şubat’ta İstanbul’a döndü. Menderes’in yurda dönüşü, onun halk tarafından nasıl sevildiğini gösteriyordu. Yeşilköy Havaalanı’nda yüzbinler Menderes’i muazzam bir tezahüratla karşıladı. Yurdun dört köşesinde binlerce kurban kesildi. Halkın içinde Menderes’in kazadan kurtuluşu “Allah’ın sevgili kulu” olmasına bağlanıyordu. 27 Şubat’ta Menderes Ankara’ya geçti. Ankara’da da muazzam bir karşılama yapıldı. Karşılayanlar arasında bulunan İsmet İnönü, Menderes’e geçmiş olsun dileklerini iletti ve el sıkıştı. Bu, Menderes ile İnönü’nün son tokalaşmasıydı.40 Nitekim, sonu 27 Mayıs Darbesine kadar gidecek olan süreç başlamıştı. Muhalefet partilerinin bir araya gelmesi amacını güden “Milli Muhalefet Cephesi” için ilk gelişme Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi’nin 16 Ekim 1958 tarihinde birleşerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) adını alması ile yaşandı. Diğer muhalefet partisi olan Hürriyet Partisi de 24 Kasım 1958’de CHP’ye katıldı. Bu katılımdan bazı demokratlar, kendi deyimleri ile “adeta irkildi.”41 Bu irkilmenin ürünü olarak “Vatan Cephesi” doğdu. DP içinde Vatan Cephesi kurulmasına karşı cılız bir ses yükseldiyse de Celal Bayar’ın da devreye girmesiyle Kasım ayı içinde Vatan Cephesi’ne hız verildi. Ancak Demokrat Parti yönetimi Vatan Cephesi Teşkilatı ile ilgili yeterli tanıtım ve propaganda yapılamamasından şikayetçiydi. DP, basının desteğini kaybetmişti. Zafer gazetesinin yayınları da yetersiz bulununca, geriye bir tek Radyonun, Vatan Cephesi’nin propaganda aracı 39 Londra ve Zürih Antlaşmaları 4 Mart 1959 tarihinde TBMM’de görüşülerek kabul edildi. 16 Ağustos 1960’a kadar süren hazırlık devresinden sonra Kıbrıs bağımsız bir devlet statüsünü kazandı. İngiltere’ye Londra-Zürih Antlaşmaları çerçevesinde adada 99 mil2 tutarında iki deniz üssü verildi, adadaki İngiliz kuvvetleri bu üslere nakledildi. Kıbrıs’ta cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra, Anayasa hükümlerinin uygulanmasına ilişkin sorunlar, taraflar arasında görüş ayrılıklarına ve toplumlar arasında gerilimlere yol açtı. 1962’de iki Türk Camiine yapılan bombalama eylemiyle tırmanan olaylar, 1963’de Makarios’un Kıbrıs Anayasası’nda değişiklik yapılmasını önermesiyle çatışmalara dönüştü. Zürih ve Londra Antlaşmalarının ihlal edilmesi anlamına gelen bu gelişmeler sonucunda, 1964’de Üçüncü Londra Konferansı toplandı. Ancak, 1974 harekatına kadar siyasi irade, DP dönemindeki gibi net tavır ortaya koyamadı. Nihayet, 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi. 2002 yılına gelindiğinde “Avrupa Birliğine girmek için Kıbrıs’tan vazgeçelim” görüşünü dillendiren “ver kurtulcu”lar mevcuttur. 40 EROĞUL; age; s. 147 41 ALBAYRAK, Mustafa; Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960); Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü; Yayımlanmamış Doktora Tezi; Ankara-1992; s. 1192
olarak kullanılmaya başlanması kalıyordu. Demokratlar bu düşüncelerini hayata geçirerek, her haber saati öncesinde, Vatan Cephesi’ne katılanların isimleri ve mensup oldukları illerin listesini radyodan okutmaya başladılar. Ancak, bu durum öylesine abartıldı ki, vatandaşların çoğu radyolarını kapatma yoluna gittiler. Diğer taraftan muhalefet, radyoda okunan isimlerin hayali kişilerden oluştuğunu iddia ediyordu. Muhalefete göre Konya’daki demokratlar, Vatan Cephesi’ne katılanların listesi hazırlanırken isim uydurmakta güçlük çekmişler, Konya Mezarlığındaki mezar taşlarından 1200 ismi yazarak Ankara’ya göndermişlerdi!42 Sonuçta Vatan Cephesi gereksiz yere havayı gerginleştiren bir örgüt olarak tarihteki yerini aldı. Demokrat Parti Vatan Cephesi ile uğraşırken muhalefet, özellikle de CHP, iktidar aleyhine Ankara merkezli kampanyalar yürütüyordu. Ancak halk, muhalefete fazla ilgi göstermiyordu. Bunun üzerine CHP, muhalefeti halk hareketi haline dönüştürmeye karar verdi. Bu çerçevede CHP, Ege illerini kapsayan ve “Büyük Taarruz” olarak adlandırdığı propaganda seferini 29 Nisan 1959’da Uşak’tan başlattı. Grup, DP İl Binası’nın önünden geçerken, iki partinin taraftarları arasında karşılıklı sataşmalarla başlayan kavgada DP İl Binası tahrip edildi. CHP kafilesi, ertesi sabah Manisa’ya hareket etmek üzere Uşak Garı’na geldiğinde bu kez DP’li bir grup kafileye saldırdı. Bu arada atılan taşlardan biri İsmet İnönü’nün başına isabet etti. Bu olayı Manisa konuşmasında değerlendiren İnönü “...benim hayatıma kastetmek için harekete geçmişlerdir. Muhalefet aleyhine ehli salip isnadı ve muhalefeti karınca gibi ezmek tavsiyesi, gece sabaha kadar Ankara’da tertiplenerek tatbikata konmuştur. Azınlıkta olan iktidar, nihayet kaba kuvvetle bir dehşet idaresi kurarak, vatandaşları insan haklarından mahrum yaşatmaya karar vermiş görünüyor” diyecekti.43 Büyük Taarruzun Ege ayağını tamamlayan İnönü 4 Mayıs 1959’da İstanbul’a geçti. Yeşilköy Havaalanına inen İnönü, oradan arabayla şehre hareket etti. Arabası Topkapı’ya gelince 10-15 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. Araba tek42 YÜCEL; age; s.138 43 EROĞUL; age; s. 149
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
121
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
melendi, camları taşlandı. Büyük Taarruz 7 Mayıs’ta bitti. İnönü Ankara’ya döndü. Ankara’da da yer yer polisle çatışmalar oldu.44 Gerçi kavga eden gruplar hiçbir yerde ellişer kişiyi geçmiyordu. Ancak idarenin olayları önlemekteki beceriksizliği her yerde ortaya çıkıyordu. Kavgalara karışan az sayıdaki insana önlem alınamayınca toplum psikolojisi devreye giriyordu. Meydanlar, toplum psikolojisine terk edildiğinde ise provokasyonların ardı arkası kesilmiyordu. 1959 yılının yaz aylarında siyasi hava bir parça yumuşadıysa da, Eylül ayında CHP’nin Çanakkale Gezisi ile olaylar dönemi yeniden başladı. 1960 yılının Şubat ayının ilk günlerinde İnönü’nün Konya gezisinde Konya olayları yaşandı. İsmet İnönü’nün her gittiği yerde kavga çıkması –İnönü şimdi de Kayseri gezisi düşündüğünden- Kayseri Valisi Ahmet Kınık’ı tedirgin ediyordu. Vali; siyasi toplantıları yasakladığından dolayı İnönü’den Kayseri’ye gelmemesini istedi. Ancak İnönü, programını değiştirmedi. Kayseri’de Valinin bu anlamsız tutumu hariç bir olay yaşanmadı. İdarenin, İsmet İnönü’ye ve CHP’lilere yaklaşımı, görüldüğü gibi 1959 yılından itibaren oldukça sertleşmişti. CHP zaten siyasi havayı sertleştirmek istiyordu. DP ise CHP’nin oyununa gelmiş ve 1946-1950 arasında CHP’nin kendisine uyguladığı baskıların benzerlerini bu kez kendisi, CHP’ye karşı kullanmaya başlamıştı. Halbuki, 27 Mayıs Darbesi’ne giden yolda idare, demokrasinin asgari kurallarını işletebilseydi, hem DP’nin gücü ortaya çıkacaktı, hem de CHP’nin kamuoyu desteğini kaybettiği görülecekti. Halbuki DP, ortamı daha da germek için sanki özel çaba gösteriyordu: Tahkikat Komisyonu kuruldu. Komisyon, CHP’nin yasa dışı yöntemlerle siyasal mücadele yaptığını, bir kısım basının da onu bu yolda desteklediği iddialarını inceleyecekti. Tahkikat Komisyonu ilk iş olarak siyasi faaliyetleri durdurdu, yayın yasakları koydu. Komisyon bir ay 44 Polisin müdahale ettiği grup, DP’lilere göre taşkınlık yapan Halkçılar; CHP’lilere göre İnönü’ye saldırmaya gelen Demokratlardı!
122
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
içinde görevini tamamladı.45 Tahkikat Komisyonu’na yetki veren kanunun TBMM’de kabul edilmesinden bir gün sonra İstanbul’da, iki gün sonra da Ankara’da binlerce öğrencinin katıldığı hükümeti protesto gösterileri yapıldı. İstanbul’daki olaylar, 28 Nisan 1960 günü saat 9.30’da başladı ve yaklaşık 7 saat sürdü. Polis, göstericilerin önüne barikat kurduysa da öğrencileri durduramadı. Çatışma çıktı.46 Turan Emeksiz isimli öğrenci seken bir kurşunla öldü. Ayrıca 16’sı polis 40 yaralı vardı. Olaylar büyünce İstanbul Valisi Ethem Yetkiner hükümete “derhal sıkıyönetim ilan edilmesi” teklifinde bulundu. Hükümet de bu teklife uyarak saat 15.00’den itibaren İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan etti. Sıkıyönetimin ilanı, olayların 29 Nisan 1960 Cuma günü Ankara’ya sıçramasına engel olamadı. Ankara’daki daha büyük gösteri 555K parolası ile 5 Mayıs günü saat 5’te Kızılay’da yapıldı. Adnan Menderes, sıkıntılı günlerinde kendisini halkın içine atardı. Kalabalıklar, kendisine gösterilen sevgi, onun ilacıydı. Gerginleşen siyasal atmosfer Menderes’i bunaltıyor, o da, bu havadan kurtulmanın yolu olarak yine kendini miting alanlarına atmayı düşünüyordu. Demokrat Partili milletvekillerinin bir kısmı ise Menderes’in geziye çıkması ve miting yapması fikrine sıcak bakmıyordu. Ankara karışıktı. Gerginleşen siyasal hava DP’nin aleyhine idi. Darbe söylentileri ayyuka çıkmıştı. Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmiş, buna rağmen olaylar önlenememişti. İlginçtir ki olaylar yalnızca sıkıyönetimin olduğu Ankara ve İstanbul’daydı! Böyle bir ortamda Menderes’in geziye çıkmak yerine Ankara’da kalıp duruma hakim olması gerekirdi. Ancak Menderes, kendisini yine halkın arasına attı. İlk olarak, denizyoluyla geçtiği Çanakkaleli halk Menderes’e sahip çıktı. Daha sonra da miting için geldiği İzmir’de bütün Egeli yurttaşlar. Bergama, Manisa ve Turgutlu mitinglerinin de diğerlerinden kalır yanı yoktu. 1946-1950 arasındaki coşku geri gelmişti. Çocuklarına bayramlık elbiselerini giydirip miting alanlarına koşan Egeliler, Menderes’i bağırlarına bastılar. Menderes kendisini dinlemeye gelen yüzbinlerin duygularını, düşüncelerini, hasletlerini ve kendisine olan sevgilerini iyi biliyordu. Menderes, kendisini dinlemeye gelen yüzbinlerin özlemlerini, taleplerini biliyordu. Hatta aralarında neler konuştuklarını bile tahmin edebilirdi. Ancak, Menderes’in bilmediği bir şey vardı: Konuşma yaptığı platformun hemen altında, kürsünün yanında bulunan ve kendisine en yakın olarak görünen kişilerden oluşan çember! O çemberin ayak oyunları, bakan, milletvekili veya en azından “bir şey” olmak için verdikleri mücadele, siyaset oyunu Menderes’e çok yabancıydı. O, halktan biriydi, siyaset sınıfından değil. Mecliste kaldığı yirmidokuz, başbakanlık yaptığı on yıllık süre içinde de “kürsünün altında neler konuşulduğunu” öğrenemedi. Öğrenmek için çaba sarf etmedi. Bedelini de ağır ödedi. Menderes, son gezisi olan Eskişehir’de, 25 Mayıs’ta “Yolu45 25 Mayıs’ta çalışmalarını tamamladığı Menderes tarafından söylenen Tahkikat Komisyonu, raporunu hazırlama fırsatı bulamadan 27 Mayıs Darbesi yaşanmıştır. 46 1970’li yıllarda sıkça görülecek bu manzara Türkiye’nin o günkü şartlarına çok yabancıydı.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU muz, seçim yoludur. Serbest seçim yoludur” sözleriyle erken seçimin sinyallerini verdi. Ama, 27 Mayıs 1960 Darbesi Menderes için sonun başlangıcıydı.
5- 27 Mayıs Darbesi ve Sonrası : 27 Mayıs Darbesi Silahlı Kuvvetlere mensup otuzyedi subay tarafından gerçekleştirilmişti. Ancak darbe, emir-komuta zinciri içinde yapılmamıştı. Bu sebeple darbeciler daha ilk günden “cunta” görüntüsü vermeye başlamıştı. Darbeciler, kendilerine meşruiyet temelleri arama zorunluluğu duyuyorlardı. Meşruiyet sorunu, her fırsatta “27 Mayıs Devrimini yapan Türk Milleti” ibaresi kullanılarak çözülmeye çalışılacaktı. 27 Mayısçılar darbeden sonra, üniversitenin desteğini arkalarında güçlü bir şekilde hissedebilmek için “biraz devrim, biraz hukuk” mantığını çalıştırdılar. 27 Mayısı gerçekleştiren subaylar (Milli Birlik Komitesi),bu yönde ilk adımı 12 Haziran 1960’da Geçici Anayasayı kabul ederek attı. Geçici Anayasa ile Demokrat Parti mensuplarını yargılamak üzere, üyeleri Bakanlar Kurulu’nun teklifi üzerine Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından seçilecek olan Yüksek Adalet Divanı adlı bir olağanüstü mahkeme kurulması öngörülüyordu. Olağanüstü mahkeme kısa sürede oluşturulduktan sonra 19501960 Dönemi Yassıada’da yargılanmaya başlandı. Dünya Hukuk Tarihinin patolojik simgesi Yassıada Duruşmalarında Celal Bayar, hep eski Kuva-yı Milliyeci Bayar’dı. İstiklal Savaşı’nın Galip Hocası, sert, ciddi, metin bir devlet adamı görüntüsünde ve edasında idi. Adnan Menderes ise aşırı nazik ve kibar, ayrıca mahkeme heyetine abartılı şekilde saygılı davrandı. Diğer yargılananlardan tamamına yakını vakurdu. Devlet adamı niteliklerini korudular. Yassıada’da duruşmalara 14 Ekim 1960’ta başlandı. Kararın açıklandığı 15 Eylül 1961’e kadar geçen 11 ay 1 gün içinde toplam 592 sanık hakkında 19 ayrı dava açıldı. Başsavcı, bu davalarda 228 sanık hakkında idam cezası istedi. Toplam 202 oturum yapıldı, 1000’i aşkın tanık dinlendi. Ancak Mahkeme Heyeti, savunma tanıklarının neredeyse tamamını “gereksiz” gördüğünden dinlemedi. Tanıkların çoğu, kendilerine ezberletilen metinleri mahkeme salonunda tekrar etti. Yassıada Davalarının adları, açılma ve karar tarihleri ile verilen kararlar şu şekilde özetlenebilir:47 1- Köpek Davası (14 Ekim 1960 - 24 Ekim 1960): Celal Bayar ve Tarım Eski Bakanı Nedim Ökmen, Afganistan Kralı tarafından Bayar’a hediye edilen bir Afgan tazısını zorla Hayvanat Bahçesi’ne satmaktan yargılandılar ve mahkum oldular. 2- 6-7 Eylül Olayları Davası (20 Ekim 1960 - 5 Ocak 1961): Bu dava 1955’te halkı İstanbul’da yaşayan Rumlara karşı ayaklanmaya azmettirmek ve can ve mala zarar vermek iddiasıyla açıldı. Sanıklardan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve İzmir eski Valisi Kemal Hadımlı mahkum oldu, diğer sanıklar beraat etti. 3- Bebek Davası (31 Ekim 1960 - 22 Kasım 1960): Adnan Menderes gayri meşru çocuğunu öldürmeye azmettirmek id47 Cumhuriyetin 75 Yılı; Yapı Kredi Bankası Yayınları; s. 484-485
diasıyla yargılandı. Beraat etti. 4- Vinileks şirketi Davası (4 Kasım 1960 - 26 Kasım 1960): Hasan Polatkan, kişisel çıkar karşılığı Vinileks Şirketine usulsüz kredi vermek iddiasıyla yargılandı ve mahkum oldu. 5- Dolandırıcılık Davası (8 Kasım 1960 - 3 Aralık 1960): Eski bakanlardan Hayrettin Erkmen ve Zeyyat Mandalinci ABD’ye yaptıkları geziden artan dövizleri geri vermemek iddiasıyla yargılandı. Her ikisi de beraat etti. 6- Arsa Davası (11 Kasım 1960 - 26 Kasım 1960): Tarım eski Bakanı Nedim Ökmen, hükümeti, eşine ait arsaları fahiş fiyattan satın almaya zorlamaktan yargılandı ve mahkum oldu. 7- Ali İpar Davası (15 Kasım 1960 - 19 Ocak 1961): Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Medeni Berk ve Hayrettin Erkmen ile İpar Transport şirketinin sahibi armatör Ali İpar döviz yasasını ihlal etmek iddiasıyla yargılandılar ve mahkum oldular. 8- Değirmen Davası (18 Kasım 1960 - 3 Aralık 1960): Ticaret eski Bakanı Sıtkı Yırcalı yolsuz kredi kullanımı suçuyla yargılandı. Zaman aşımına uğradığından dava düştü. 9- Barbara Davası (21 Kasım 1960 - 20 Aralık 1960) : Hasan Polatkan ve Refik Koraltan, bir Alman hizmetçi getirmek ve kendisine döviz tahsis ederek Döviz Kanunu’nu ihlal etmekten yargılandı. Her ikisi de mahkum oldu. 10- Örtülü Ödenek Davası (25 Kasım 1960 - 2 Şubat 1961): Adnan Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, Başbakanlık örtülü ödeneğini yasalara aykırı biçimde kullanmaktan yargılandılar ve mahkum oldular. 11- Radyo Davası (29 Kasım 1960 - 26 Aralık 1960): Adnan Menderes ve yedi eski bakan devlet radyosunu, siyasal amaçlarına alet ederek partizanca kullanmak, muhalefete radyoyu kullanma hakkını tanımamak ve bu suretle anayasayı ihlal etmek suçuyla yargılandılar ve mahkum oldular. 12- Topkapı Olayları Davası (2 Aralık 1960 - 17 Nisan 1961): Celal Bayar, Adnan Menderes, eski bakanlar ve eski milletvekillerinden oluşan toplam 60 sanık, 4 Mayıs 1959’da Topkapı’da İsmet İnönü’ye karşı bir suikast düzenlemek amacıyla halkı kışkırttıkları gerekçesiyle yargılandı. Aralarında Celal Bayar ve Adnan Menderes’in de bulunduğu 17 sanık mahkum oldu, 43 sanık beraat etti. 13- Çanakkale Olayları Davası (27 Aralık 1960 - 10 Mart 1961): Adnan Menderes ve üç eski bakan, CHP’li iki milletvekilinin seyahat özgürlüğünü engellemek suçuyla yargılandılar ve mahkum oldular. 14- Kayseri Olayı Davası (9 Ocak 1961 - 20 Nisan 1961): CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün seyahat özgürlüğünü engellemek suçuyla yargılanan 13 sanıktan 8’i beraat etti, içlerinde Celal Bayar ve Adnan Menderes’in de bulunduğu 5 sanık mahkum oldu. 15- Demokrat İzmir Davası (12 Ocak 1961 - 5 Mayıs 1961): 2 Mayıs 1959 tarihinde halkı “Demokrat İzmir” gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik iddiasıyla yargılanan 24 sanıktan 8’i beraat etti, içlerinde Adnan Menderes’in de ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
123
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU bulunduğu 16 sanık mahkum oldu. 16- Üniversite Olayları Davası (2 Şubat 1961 - 27 Temmuz 1961) : 28 Nisan 1960’da İstanbul’da ve 29 Nisan 1960’da Ankara’da meydana gelen olaylarla ilgili açılan bu davada 118 sanık yargılandı. Demokrat Partili bakanların yanı sıra bazı Silahlı Kuvvetler mensupları ile Emniyet görevlileri bu davada sanık sandalyesindeydi. Kanunlara aykırı olarak üniversiteyi basmak, halka ateş açmak ve yasalara aykırı olarak sıkıyönetim ilan etmek suçuyla yargılanan 118 sanıktan 84’ü mahkum olurken, 34’ü de beraat etti. 17- İstimlak Davası (17 Nisan 1961 - 21 Haziran 1961): Adnan Menderes ve 9 eski devlet memuru, İstanbul’da birçok vatandaşın mülkünü bedelini tam olarak ödemeden istimlak etmek iddiasıyla yargılandı. Menderes, mahkum oldu. 18- Vatan Cephesi Davası (27 Nisan 1961 - 21 Haziran 1961): Demokrat Parti’nin önde gelenlerinden 22 kişi, Vatan Cephesi’ni kurarak, bu örgütü bir sınıfın başka bir sınıf üzerinde tahakkümü için araç olarak kullanmak suçlamasıyla yargılandı. Aralarında Bayar ve Menderes’in de bulunduğu 19 sanık mahkum olurken, 3 sanık beraat etti. 19- Anayasanın İhlali Davası (11 Mayıs 1961 - 5 Eylül 1961): Başsavcı bu davanın iddianamesinde, Türk Ceza Kanunu’nun 146. Maddesini ihlal eden 8 suç saydı: • 1951 ve 1953 yıllarında CHP’nin mallarına el konulması, • Kırşehir’in CKMP’ye oy verdiği için 1954 yılında ilçe yapılması, böylelikle halkın siyasal inançlarından dolayı cezalandırılması, • 1953 yılında, hükümete 25 yıllık hizmet süresini dolduran yargıçları emekliye ayırma hakkı tanıyan kanunu çıkartarak yargı bağımsızlığının ihlal edilmesi, • 1954 ve 1957 yıllarında Seçim Kanunu’nun demokrasiye aykırı olarak değiştirilmesi, • 1956’da toplantı ve gösterileri kısıtlayıcı kanunların çıkartılması, • 1960 yılında art niyetle Tahkikat Komisyonu’nun kurulması, • Tahkikat Komisyonu’na olağanüstü yetkiler verilmesi, • Tahkikat Komisyonu’na verilen olağanüstü yetkilerle anayasanın fesih ve ilgasına yeltenilmesi. Anayasanın İhlali Davasında 400’ü aşkın sanık yargılandı ve hemen hemen hepsi mahkum oldu. Sonuç olarak, Yüksek Adalet Divanı, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı oybirliği ile, 11 “sanığı” da oyçokluğu ile idam cezasına çarptırdı. 31 Demokrat Partili sanık ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken, 418 sanık da, 6 ayla 20 yıl arasında değişen çeşitli hapis cezaları aldı. 123 sanık beraat ederken, 5 sanık hakkındaki dava düştü. Milli Birlik Komitesi, Yüksek Adalet Divanı’nın kararlarının açıklanmasından sonra toplanarak Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan hakkında oybirliğiyle alınan idam kararlarını onayladı. Celal Bayar’ın cezası, yaşı 65 yaşını geçmiş olduğundan, idama mahkum edilen diğer 124
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
11 “sanığın” cezaları da, haklarındaki kararlar “oyçokluğu” ile verildiğinden ömür boyu hapse dönüştürüldü. Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam edildi. Adnan Menderes ise 15 Eylül günü intihara teşebbüs etti. İntiharı önlendi, 17 Eylül günü 14.30’da o da idam edildi.
6- Demokrat Parti’nin Aklanması : 27 Mayıs’ın “Hürriyet ve Demokrasi Bayramı” olarak kutlatılması, yirmi yıl sürdükten sonra 12 Eylül 1980 İhtilaliyle sona erdi. Yine 27 Mayısçıların kendilerini ölene kadar tabii senatör ilan etmeleri ve ülke yönetiminde ölene kadar söz sahibi olma arzuları 12 Eylül’le birlikte sona erdi. Demokrat Parti ve mensupları, Yassıada yargılamalarında zimmet ve diğer mali suçlamalardan aklanarak çıkmışlardı. Kamuoyu vicdanında ve tarih karşısında aklanıp aklanmadığı konusunda ise şunlar söylenebilir: 1- 27 Mayıs’tan sonra kurulmuş birçok siyasi parti, kamuoyunun görüş ve eğilimlerine uygun olarak “DP’nin devamı hatta kendisi olduklarını, onun hizmet felsefesini, demokrasi tutkusunu, hedef ve misyonunu sürdürme azim ve kararında olduklarını” açıkça ilan etmekte birbirleriyle yarışmışlardır. 2- 27 Mayıs zihniyetinin ağır baskılarına rağmen, gerek Meclis gerekse Cumhuriyet Senatosu, DP ile ilgili af kanunlarını birbirinin peşi sıra çıkarmıştır. 3- 27 Mayıs’ın hemen ardından türlü türlü “haksız iktisap”la suçlanan Demokrat Partili milletvekillerinden hiçbiri Yassıada Mahkemesi’nde görülen “hırsızlık ve suiistimal” davalarından mahkumiyet almamışlardır. 4- Caddelere, havaalanlarına, üniversitelere ve önemli tesislere “Adnan Menderes” ve “Celal Bayar” isimleri verilmiştir. 5- “Demokrasi şehitleri” denilerek Anıtkabir’e gömülmüş olan birkaç öğrencinin mezarı 12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra Anıtkabir’den taşıtılmıştır. 6- Celal Bayar 1986 yılında vefat ettiğinde cenazesi Harp Okulu Öğrencileri tarafından taşınmış, Silahlı Kuvvetlerin en üst düzeydeki komutanları (birçoğu 27 Mayıs 1960’da Yüzbaşı idi) cenazenin arkasından saygı yürüyüşü yapmıştır. 7- TBMM, DP mensupları için “iade-i itibar” kanunu çıkarmıştır. 8- Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın mezarları, idamlarının 29. yılında “devlet töreni” ile İmralı’dan İstanbul’daki Anıtmezar’a taşınmış, bu törene tahminen bir milyon kişi katılmıştır. 9- 1914 yılında Enver, 1953 yılında Fatih “moda” isimler olmuştu. Bütün baskılara ve idamlara rağmen, 1960 ve 1961 yılının en yaygın isimlerinin “Adnan” ve “Menderes” olması kamuoyunun DP’ye bakışını göstermesi açısından belki de en önemli göstergedir.
B- 1950-1960 Döneminde Türkiye 1- Nüfus: 1950’de 20 milyon 900 bin olan Türkiye nüfusu, 1960 yılına gelindiğinde 27 milyon 700 bine ulaştı.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
2- Temel Ekonomik Veriler: Türkiye’nin Milli Geliri 1950 yılında cari fiyatlarla 10 milyar 384 milyon TL iken, bu sayı 1960’da 48 milyar 963 milyon TL oldu (Sabit fiyatlarla 29 milyardan 50 milyara yükseldi). Para arzı 1 milyar 3 milyon liradan 4 milyar 586 milyona, ihracat 263 milyon dolardan 321 milyona yükselirken ithalat 286 milyon dolardan 468 milyon dolara çıktı. Kamu yatırımları 1950’de 327 milyon lira iken 1960’da 4 milyar 30 milyona yükseldi. Özel yatırımlar ise 673 milyon liradan 3 milyar 749 milyon liraya çıktı. 3- Kanun ve Kararnameler: 1950-54 döneminde, TBMM’den 746 kanun, 147 kararname geçmişken bu sayı 1954-57 döneminde 646 kanun, 243 kararname olmuştur. 1957-60 döneminde ise, 426 kanun ve 164 kararname kabul edilmiştir. 4- Sağlık: Kamu sektörüne ait genel sağlık kurumlarında yatak adedi 1950’de 11.637 iken bu sayı 1960 yılında 42.814’e yükseldi. 5- Milli Eğitim: 1960 bütçesinde Milli Eğitime ayrılan tahsisat, 1950 yılından % 470.7 fazladır. Ayrıca ilkokul sayısı 12.511’den 22.011’e, ilkokul öğretmeni sayısı da 33.844’den 53.174’e yükseldi. Ortaokullar 343 iken 688, liseler de 59 iken 138’e çıktı. 1950 yılında 76.931 olan ortaöğretim öğretmenlerinin sayısı 1960 yılında 306.851 idi. Öte yandan Demokrat Parti, iktidara geldiğinde 4 olan İmam Hatip Lisesi sayısını 16’ya çıkarmıştır.48 Kuruluşundan kapatılmasına kadar 20 bin mezun veren Köy Enstitüleri’nin Öğretmen Okullarına dönüştürülmesi 1950-60 Döneminin çok eleştirilen icraatlarından biri olmuştur. Kapatılma sebebi olarak farklı gerekçeler ileri sürülmekle birlikte esas sebebi Demokrat Parti’nin var olma nedenine bağlamak yanlış olmaz: Köyün kente yürüyüşü olarak özetlediğimiz Demokrat Parti, köyü köyde tutup kalkınmayı köyden başlatmak gibi bir düşünceye sahip olmamıştır. Köy Enstitüleri ise köyün ve köylünün köyde kalıp orada kalkınması için düşünülmüştü. Demokrat Parti iktidarı ile Köy Enstitüleri zaten misyonunu tamamlamış oluyordu. Demokrat Parti’nin misyonuna uygun okullar ise “çağdaş misyonerlik okulları” idi. Sinanoğlu’nun bu okullarla ilgili yaklaşımı şöyledir: “Türk biliminin Türkiye’de gelişmesine önemli bir engel teşkil eden bu okullar, eğitim düzenimizin gitgide 48 Bu sayı 1965’te 26’ya, 1977’de 103’e ve 1980’de 333’e çıkmıştır.
ve hızla yabancılaşmasına yol açan işleve sahip olmuşlardır. 1953 yılına kadar sadece Samsun ve Trabzon St. Joseph gibi, Robert Kolej gibi okullarda böyle bir eğitim uygulanmakta ve bu okulların amaçları herkesçe bilinmekteydi. 1930’larda kurulan Türk Eğitim Derneği’nin Yenişehir Lisesi, 1953 yılında İngilizce eğitim yapan Ankara Koleji’ne dönüştürüldü. Bu işi örgütleyen İngiliz Mr. Browning, 20 yıl sonra İngiliz Kraliçesinden madalya aldı. Çünkü başlayan yabancı oyunu tuttu ve İngilizce eğitim yapan Anadolu Liseleri, Kolejler ve daha sonra da üniversiteler hızla yayıldı. ...Türkiye kendi bütçesinden misyonerlik okulları açmaya başladı.”49 6- Yüksek Öğretim: 1950 yılında Ankara, İstanbul ve İstanbul Teknik Üniversiteleri vardı. 1950-60 arasında dört üniversite daha kuruldu50. 1950’de yüksek öğrenimde 24.919 öğrenci varken, öğrenci sayısı 1960 yılında 56.718’e yükseldi. 7- Milli Savunma: 1960 bütçesine konan tahsisat, 1950 yılından % 152 fazladır. Ayrıca her yıl “karşılık para fonu”ndan Milli Savunmaya liberasyon yolu ile tahsisler yapıldı. 8- Tarımsal Ürün: 1950’de 14 milyon 542 bin hektar olan ekim alanları, 1960 yılında 25 milyon hektara yaklaşmıştı. Tarımda modernizasyonla birlikte (traktör sayısı 10 yılda 16.585’ten 42.135’e yükselirken, gübre kullanımı 10 yılda 4 kat arttı) Türk tarımı altın devrini yaşadı. Buğday üretimi 4 milyon tondan 8.5 milyon tona, pancar üretimi 850 bin tondan 4.5 milyon tona, pamuk üretimi de 120 tondan 180 tona yükseldi. Bu gelişme, tahılı muhafaza ve onun ihraç pazarlarına sevkini kolaylaştıracak tesislere olan ihtiyacı da arttırdığından yeni silolar ve hububat depoları inşası programını ortaya çıkardı. DP döneminde 14 betonarme silo, 70 çelik silo, 390 çelik depo ve kagir ambar inşa edilerek hizmete alındı. 9- İçme Suyu: 1950 yılında 58 bin 101 köy ve mahallenin 8 bin 809’unda içme suyu varken, 1959 yılında bu sayı 33 bin 554’e yükseldi. 10- Sulama: DP döneminde o güne kadar boş akan sular değerlendirildi, kurak toprakları nemalandıracak ve enerji üretecek birer kaynak haline getirildi. DP iktidarı 19 büyük baraj inşasını programa aldı ve bunların büyük bir kısmını gerçekleştirdi: Sarıyar, Seyhan, Ayrancı, Sille, Kemer, Demirköprü, Samsa ve Hirfanlı Barajları DP iktidarı döneminde tamamlanarak faaliyete geçti. Mamasun, May, Apa ve Altınapa Barajları’nda 1960 yılında; Kesikköprü, Almus, Sarımsaklı, Selevir, Seyitler ve İbrala Barajları’nda da 27 Mayıs Darbesi’nden birkaç yıl sonra üretim başladı. 1950’de barajlardaki toplanan su hacmi 157 milyon m³ iken, 1959’da kapasite 80 kat artarak 13 milyar m³ seviyesine ulaştı. Sulanan arazi de 547 bin dönümden 1 milyon 521 bin dönüme çıktı. 11- Elektrik: Türkiye 1950-60 yılları arasında elektrik enerjisi üretiminde büyük hamle yaptı. 1950 yılında 737 milyon kw saat olan enerji üretimi, 1960 yılında 2 milyar 815 milyon kw saate yükseldi. 49 SİNANOĞLU, Oktay; Bir Nev-York Rüyası “Bye-bye” Türkçe; Otopsi Yayınevi, II. Baskı; İstanbul-2001; s.111-112. Sinanoğlu’nun Türk Dili ile ilgili değerlendirmeleri, günümüzde yediyüz civarında seyreden kelime dağarcığımız ve üniversitelere bile konan Türkçe Dersleriyle -ne yazık ki- doğrulanmaktadır. 50 Ege Üniversitesi-1955, Karadeniz Teknik Üniversitesi-1955, Ortadoğu Teknik Üniversitesi-1957, Atatürk Üniversitesi-1958.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
125
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
12- Kömür: Taşkömürü üretimi 4 milyon tondan 6 milyon 550 bin tona; linyit üretimi de 957 bin tondan 2 milyon 602 bin tona yükseldi. 13- Rafineri: Yıllık kapasitesi 300 bin ton olan Batman Rafinerisi’nin kapasitesi 700 bin tona yükselirken, Mersin’de 3 milyon 250 bin ton kapasiteli, İzmit’te ise 1 milyon ton kapasiteli iki büyük rafinerinin temelleri atıldı. 14- Ağır Sanayi: Endüstri on yılda 9 kat büyüdü. Ayrıca özel sektör teşvik edildi. Yünlü ve pamuklu sanayide iğ sayısı 290 bin iken 1958 sonunda bu sayı 1 milyona yükseldi. Mevcut tezgah sayısı 6.316’dan 18.257’ye çıktı. Tekstil sanayiinde üretim miktarı 250 milyondan 785 milyona ulaştı. 15- Çimento Sanayi: DP döneminde yapılan 16 yeni fabrika ve mevcut 4 fabrikanın kapasitelerinin genişletilmesi sonucu 1950’de 395 bin ton olan çimento üretimi 1960 yılında 2 milyon tona; 1962 yılında da 2 milyon 700 bin tona ulaştı. 16- Şeker Sanayi: 11 Şeker Fabrikası tamamlanarak hizmete alındı, 2 fabrika da 1961 yılında tamamlandı. 1950’de 137 bin ton olan şeker üretimi 1959 yılında 500 bin tona yükseldi. 17- Demir-Çelik Sanayi: Kok, pik ve pik boru üretimleri on yıl içinde üçer kat arttı. Öte yandan çelik üretimi de % 208 oranında yükseldi. 18- Kağıt Sanayi: 1949 yılının 18 bin ton kağıt üretimi 1960’a gelindiğinde 63 bin tona ulaştı. 1949’da kişi başına kağıt üretimi 1 kg iken, bu sayı 1960’a gelindiğinde 6 kg oldu. 19- Karayolları: Karayolları üzerine 1323 köprü yapıldı. Bu köprülerin uzunluğu 52.647 metredir. 1950-1960 arası asfalt yollar 17 bin 465 km’den 40 bin 800 km’ye yükseldi. Ayrıca DP iktidarı döneminde hedeflenen 150 bin km’lik köy yolları şebekesinin 54.670 km’lik kısmı tamamlandı. 20- Liman ve İskeleler: Mersin, İskenderun, Haydarpaşa, Salıpazarı, Samsun, Giresun ve Trabzon limanları yapılarak hizmete girdi. 21- Dış Politika: DP iktidarı, NATO, CENTO, Ortak Pazar (Avrupa Birliği) ve Kıbrıs konularında etkin ve Türkiye çıkarlarını gözeten adımlar attı. Komşularla özellikle SSCB ile sorunlarda taviz vermeye yanaşmayan politikalar izledi. Ancak 12 Nisan 1960 tarihinde Adnan Menderes, Temmuz ayında SSCB’yi ziyaret edeceğini açıkladı (Türk-Sovyet Ortak Bil126
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
dirisi). SSCB ziyareti, Menderes’in ve DP iktidarının darbenin eşiğinde ABD politikasını dengeleme bahanesiyle Rusya’nın güdümüne girmekle suçlanmasına yol açacaktı.51 ABD’nin 27 Mayıs müdahalesine ses çıkartmayışının nedeni, büyük bir olasılıkla bununla ilgiliydi.52 22- ABD ile İlişkiler: Diğer taraftan DP iktidarının Türkiye’yi ABD’ye bağımlı hale getirdiği eleştirileri yapılmıştır. Bu, gerçekte DP’nin değil, II. Dünya Savaşı sonrası TC’nin genel politikası olmuş, Türkiye ile ABD arasında 1947 ile 1960 yılları arasında toplam 91 adet ikili antlaşma yapılmıştır. Bunlardan bir bölümü açık, bir bölümü de gizli antlaşmadır. Açık antlaşmaların 16’sını kanunla onaylanan, 12’sini harita antlaşması mahiyetinde olan, 26’sını yardım, 14’ünü NATO ittifakıyla ilgili ve 13’ünü de 1954 tarihli Askeri Kolaylıklar Antlaşması’ndan güç alan antlaşmalar oluşturmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerine bu antlaşmalardan elde ettiği haklara dayanarak, Türkiye’de hava üsleri, radar ve haberleşme tesisleri kurması için 32 milyon metrekarelik alan tahsis edilmiştir. ABD ile ilişkilerde CHP diğer hiçbir konuda göstermediği yardımı DP iktidarına göstermiş, birçok antlaşmayı destekleyerek lehte oy kullanmıştır. 23Kültür-Sanat Politikaları: Cumhuriyetle birlikte her alanda yurtdışından getirilen uzmanlara İkinci Dünya Savaşı yıllarında Avrupa’dan kaçan bilim adamlarıyla sanatçılar eklenmiş ve DP iktidara geldiğinde sanat altyapısı güçlü bir Türkiye devralmıştı. Ancak DP’nin kültür-sanat politikalarına önem verdiği, hatta böyle bir politikasının olduğu söylenemez. Gerçi, kültür ve sanatta ilerleme tamamen eğitim seviyesi ile ilgilidir.53 Demokrat Parti döneminde kültür ve sanatın ihmal edilmesi sonucu önceki yıllarda olduğu gibi empozeyle değil, kendi başarılarıyla sivrilenler görülmüştür. 24- Müzik: İlk mezunlarını 1941’de veren Devlet Konservatuarı’na, DP döneminde yenileri eklenememiş, burası da 1940’lı yıllardaki altın devrini 1950’lerde yaşayamamıştır. Macaristan’dan 1930’lu yıllarda getirilen ünlü besteci Bela Bartok’un çabalarıyla 1937 yılından itibaren musiki folklorunu içeren geniş araştırmalar yapılmaktaydı. Başta Muzaffer Sarısözen olmak üzere Halil Bedii Yönetken ve Mahmut Ragıp Gazimihal tarafından yürütülen bu derleme çalışmaları sonunda 1952 yılında bir arşiv meydana getirildi. Ancak 1952’den sonra Muzaffer Sarısözen’in kişisel çabalarıyla derlediği türkülerden başka musiki folkloruna ilişkin ciddi bir çalışma yapılmamıştır.54 51 YÜCEL; age; s.178 52 TUNÇAY; agm; s.187 53 Rönesans’ın Floransa’dan yayılması da bu iddiayı doğrulamaktadır. Müzisyenlerin, ressamların, heykeltraşların ve diğer sanatçıların eserleri o tarihlerde Avrupa’nın okuma yazma oranı en yüksek kenti olan Floransa’da ilgi görmüş ve bu kent Rönesans’ın doğduğu kent olarak tarihe geçmiştir. 54 YÜCEL, Mehmet; Okullarımızda Müzik Eğitimi ve Düşündürdükleri; Tercüman
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Köyden kente göçün bir ürünü olan ve 1970’li yıllarda doğan “arabesk” müzik için sosyal alt yapı 1950’lerden itibaren oluşmaya başladı. Öte yandan Klasik Türk Müziği yine zirvedeydi. Ankara’da Dörtyol Aile Çay Bahçesi ile Samanpazarı’ndaki Esenpark; İstanbul’da da Tepebaşı ile Bomonti, halkın rağbet ettiği her akşam fasıllarıyla meşhur mekanlardı. İstanbul’da Selahattin Pınar, Yorgo ve Aleko Bacanos, Şerif İçli ve Şükrü Tunar gibi devrin en meşhur bestekarları program yaparken, Ankara’da kemani Selahattin İnal ve kanuni Nuri Şenneyli gibi, bestecilikleriyle birlikte yorumculuklarıyla da ünlenmiş sanatçıların programları hınca hınç doluyordu. Klasik Türk Müziği’nin en büyük bestecisi olarak kabul edilen Sadettin Kaynak, ömrünün son on yılına rastlayan 1950-60 döneminde hız keserken, Münir Nurettin Selçuk zirvedeydi. 20. yüzyılın en büyük yorumcusu olarak kabul edilen Zeki Müren’in tanınması da 1950-60 dönemine rastlar. Devletin zorlamasıyla ayakta duran opera, senfoni orkestrası ve bale gibi sanatlara 1950-60 döneminde -toplumsal belirleyicilik açısından- yine ilgi yoktu. 55 25- Resim: 1950-1960 arası, yeni eğilimleri gerçekleştiren resim sanatçılarının dönemidir. Nuri İyem, Neşet Günal gibi toplumun eğiliminde görülen sanatçıların yanı sıra Orhan Peker, Nedim Günsür, Adnan Çoker kişisel üsluplarını başarıyla ortaya koyan sanatçılardır. Bu sanatçılara Eren Eyüpoğlu, Aliye Berger gibi resim ilgilerini özgün biçimlerde geliştiren ressamları da kuşak farkına rağmen katmak gereklidir.56 26- Sinema ve Tiyatro: 1950-1960 yılları arasında Türk sineması, sinemayı doğrudan doğruya meslek olarak benimseyen nesil sayesinde ayrı bir sanat olarak gelişme imkanı bulmuştur. Türk sinemasında sinemacılar dönemi olarak adlandırılan bu dönemin öncüsü Ömer Lütfi Akad olmuştur. 1952 yılında çevrilen Kanun Namına isimli polisiye film ile sinema dili başarılı olarak kullanılmıştır. Ayrıca çekilen filmlerde Anadolu yaşamı başarıyla canlandırılmış, folklor malzemesi büyük bir gerçekçilikle filmlerde kullanılmıştır. Bu dönemin önemli özelliklerinden biri de, filmlerin tiyatro unsurlarından kurtularak, sinema sanatına has nitelikler kazanmış olmasıdır. İlk renkli Türk filmi olan Halıcı Kız’ın çekimleri, Muhsin Ertuğrul tarafından bu dönemde gerçekleştirilmiştir.57 1950-1960 yıllarında tiyatroda da önemli atılımlar görülür. Özellikle Devlet Tiyatroları, 1954-1958 arası Muhsin Ertuğrul yönetimi ile daha sonra da Cüneyt Gökçer ile başarıdan başarıya koşmuştur: 1941-1950 arası oynanan piyes toplamı 32 de kalırken 1950-1960 döneminde bu sayı 147’ye çıkmıştır.58 Tiyatro yazarlığı da 1950-1960 döneminde gelişmiş, “Eleştirel Dönem” olarak tanımlanan bu dönemde Orhan Asena, Turgut Özakman, Necati Cumalı, Çetin Altan ve Refik Erduran ün yapmışlardır.
27- Mimarlık59: 1950-1960 arası mimarlıkta en genel özellik ünlü mimarların ürünlerini kopya etme çabaları olarak değerlendirilebilir. Kitap ve dergi gibi yayınların kolaylıkla temin ve sıkça gidilebilen seyahatler sayesinde mimari ufku genişletmiştir. Mimari eylemler arasında büyük çapta endüstri yapıları üretilmesi, şehircilik çalışmaları, kampus planlamaları yer almıştır. Büyük kentlerin merkezlerine yakın, halkın mimarisi olarak tanımlanabilecek “gecekondu” yerleşmeleri ilk kez bu dönemde görülmektedir.60 1950-60 dönemine damgasını vuran başlıca eserler, Ankara’da Ulus İşhanı ve Çarşısı, Maltepe Camii, ilk gökdelen denemesi olan Emek İşhanı, DSİ Genel Müdürlüğü; İstanbul’da Hilton, Sheraton ve Çınar Otelleri, Belediye Sarayı, Manifaturacılar Çarşısı olarak sayılabilir. 28- Edebiyat: 1950- 1960 Dönemi Türk Edebiyatı “köyün keşfi ve edebiyatçıların köye yürüyüşü” olarak özetlenebilir. Bir diğer deyişle Demokrat Parti döneminde köy kente yürürken, Edebiyat da köye doğru yürümüştür. Köy Enstitülü yazarlarla köyü yakından tanıyan yazarlar birbiri ardı sıra ürün vermeleri bu döneme rastlamaktadır. “Üç Kemal” olarak adlandırılan Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir’in 1954 yılından itibaren yayınlanan köyü konu alan romanları köy edebiyatının ilk örnekleridir.61 Bu akımın diğer yazarları arasında Reşat Deniz, Sami Kocagöz, Necati Cumalı ve Fakir Baykurt sayılabilir. Buna karşın bireyi öne alan ve varoluşçulukla bilinç akımı tekniğinden etkilenen Onat Kutlar, Erdal Öz, Bilge Karasu bu dönemde özgün eserler vermişlerdir.62 Şiirde de 1940’lı yılların “Garip hareketi”ne taban taban zıt “İkinci Yeni Akımı” bu yıllarda doğmuştur. Söyleyişteki rahatlık yerini şiir dilini zorlamaya; anlaşılırlık yerini anlamca kapalılığa; somut yerini soyutlaşmaya bırakmıştır. Cemal Süreya ve Edip Cansever Marksist görüşle gerçeküstücülüğü sentezlemeye çalışmış, Sezai Karakoç da yine gerçeküstücü üslupla Türk-İslam mistizmini ifade eden orijinal şiirler yazmıştır. İlhan Berk, Ece Ayhan, Atilla İlhan ve Ülkü Tamer İkinci Yeni Akımın diğer başlıca şairleridir. 63 1950-60 döneminin önemli şiir hareketlerinden biri de Ankara’da 1950 yılında çıkmaya başlayan Hisar Dergisi olmuştur. Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu gibi şairler bu dergide yazdıkları şiirlerle isimlerinden söz ettirmişlerdi. 29- Düşünce ve Felsefe: Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken, Cahit Okurer, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Osman Turan, Mehmet Kaplan ve 1954 yılında şüpheli bir uçak kazasında vefat eden Remzi Oğuz Arık (aynı zamanda Türkiye Köylü Partisi Genel Başkanlığı da yapmıştı) 1950-60 döneminin düşünce dünyasında ilk akla gelen isimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Nurettin Topçu’nun 1952 yılında kaleme aldığı “Din ile Kinin Mücadelesi” makalesi ve Hareket Dergisi’nde
Gazetesi; 25 Mart 1984 Pazar; s.2 55 Kültür ve sanatı zorla benimsetmek, sevdirmek mümkün değildir. Yaşanmış mıdır bilinmez, Bayburt’ta kaymakamın zorlamasıyla Operaya gidenler çıkışta konuşurlar “Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi”:) 56 TANSUĞ, Sezer; Resim Sanatının Tarihi; Remzi Kitabevi; s 163 57 Meydan-Larousse; Türkiye Maddesi, Sinema alt başlığı; c. 19, s. 513 58 KATOĞLU, Murat; Cumhuriyet Türkiyesinde Eğitim, Kültür, Sanat; Türkiye Tarihi-4; Cem Yayınevi; İstanbul-1989; s 446
59 Katkılarından dolayı Mimar Nedim DİKİCİ’ye teşekkürler 60 Menderes’in, İstanbul’da Vatan ve Millet Caddelerini açmak için kentin dokusunu bozduğu öne sürülmüştür. Bu eleştiride haklılık payı vardır. Plansızlık bir çok kentin bu arada İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusunu bozmuş, alınan kararlarda fiili durumlar etkili olmuştur. 61 ÖZKIRIMLI, Atilla; Edebiyat İncelemeleri Yazılar-1; Cem Yayınevi; İstanbul-1983; s.142 62 ÖZKIRIMLI; age; s.149 63 Yardımlarından dolayı Aysun Önen’e ve Abdullah Mutlu’ya teşekkürler
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
127
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU yazdıkları fikir dünyasının ne kadar ileri bir noktada olduğunun başlıca göstergesidir. Hareket, Türk Yurdu, Bizim Türkiye, Büyük Doğu ve İstanbul dergilerinin yanı sıra her ne kadar bir şiir dergisi görünümünde olsa da Hisar Dergisi de fikir hayatına önemli katkılar sağlayan dergiler arasında sayılabilir. Tarık Buğra ve M. Fahri Oğuz’un hikayeleri ile Cemil Meriç’in şairane denemelerinin bir kısmı Hisar’da çıkmıştır.64 Yeni İslamcılık olarak adlandırılabilecek görüşün Necip Fazıl Kısakürek’ten Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören çizgisine doğru gelişimi de bu yıllardan itibaren başlamıştır.65 30- Müzeler: Cumhuriyetten önce sayıları 7 olan müzelere 1923-40 arası 22, 1941-50 arası 7 müze daha eklenmiş ve 1950’ye gelindiğinde toplam müze 36’yı bulmuştur. 1950-60 arası faaliyete geçen yeni müze sayısı 13’tür. Bunlardan en önemlileri TBMM ve Anıtkabir Müzeleridir.66 31- Spor: 1950-60 Dönemi sporda bir kaç başarının kazanıldığı, Güreş ve Futbol (birazda boks) dışında spor dallarına ilginin olmadığı yıllar olmuştur. Güreşçilerin 1948 Olimpiyatlarındaki başarılarından sonra 1952 Olimpiyatlarında da benzer başarı beklenirken 1952 Helsinki Olimpiyatlarına çok az bir zaman kala Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Celal Atik ve Yaşar Doğu’nun profesyonel ilan edilip olimpiyatlara gidememesi uzun süre eleştiri konusu oldu. Helsinki’de Serbest Güreşte 52 kiloda Hasan Gemici ile 62 kiloda Bayram Şit altın madalya aldılar. 1956 Melbourne Olimpiyatlarında da madalyalar güreşten geldi. Serbestte 57 kilo güreşçisi Mustafa Dağıstanlı ile ağır siklet Hamit Kaplan, Greko-Romen’de 73 kilo güreşçisi Mithat Bayrak altın madalya kazandılar. 27 Mayıs’tan 3 ay sonra yapılan 1960 Roma Olimpiyatlarında Türk Güreşçiler 7 altın 2 gümüş madalya kazandılar. Futbolda 1952 yılında profesyonellik kabul edildi. İstanbul Profesyonel ligi kuruldu. 1954’de ilk Dünya Kupası’na katılan Türk Milli Takımı bir varlık gösteremedi. Ancak 1956 yılında Avrupa’da fırtına gibi esen Macaristan’ı 3-1 yenerek adından söz ettirdi. Galatasaraylı Kadri Aytaç’ın 57.500 TL karşılığında Karagümrük Kulübüne geçmesi 1958 yılının sporda en çok konuşulan konusuydu.67 1958 yılında ulusal lig oluşturuldu. 1958-1959 sezonunda Birinci Futbol Ligi’nin ilk şampiyonluğunu Fenerbahçe kazandı.
C- Bayar ve Menderes Üzerine Birkaç Söz DP’nin ilk Genel Başkanı Celal Bayar DP’nin gerçek lideridir. Bayar, kendi ifadesiyle, “bir yola çıktığında arkasına bakmaz, kaç kişi benimle geliyor diye düşünmez”di. Doğru bildiği yolda yalnız da olsa yürürdü. Demokrat Parti’nin gerek muhalefet döneminde, gerekse iktidar döneminde itici gücü Bayar olmuştur. Bayar, birçok defa milletin değerleri ile ters düşmesine rağmen, politik manevraları ve liderlik va64 KABAKLI, Ahmet; Türk Edebiyatı (4. Cilt); Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları; İstanbul-1991; s.270 65 Türk Yurdu Dergisi ile Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı Büyük Doğu dergisine Demokrat Parti iktidarının özellikle son yıllarında Örtülü Ödenekten para aktararak destek olduğu bilinmektedir. 66 KATOĞLU; agm; s.465 67 Ortalama transfer ücretleri 5-10 bin lira civarındaydı.
128
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
sıflarıyla halkın güvenini yeniden kazanmasını bilmiştir. En büyük başarısı “Menderes’in keşfi”dir. 1950 yılında başbakan olması beklenen Fuad Köprülü’nün de, Refik Koraltan’ın da milletle dokularının uyuşmayacağını sezmiş ve Menderes’i başbakanlığa getirerek, kendisine de 10 yıl süreyle Çankaya Köşkü’nün kapılarını açmıştır. Her ne kadar Demokrat Parti ile Menderes isimleri özdeşleşmiş olsa da DP’nin gerçek patronluğunu Celal Bayar yapmıştır. Bayar, 1950-1960 yılları arasında siyasetin iplerini Çankaya’da elinde tutmuş, perdeye Menderes’i çıkararak, DP’nin 3 seçim üst üste kazanmasına zemin hazırlamıştır. Bayar, 20. yüzyıl Türkiyesi’nin en önemli komitacısıdır. Aynı zamanda en iyi particisidir: Celal Bayar; Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Teceddüt Fırkası, Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti, Mustafa Kemal’in isteğiyle Yeşil Ordu, yine Mustafa Kemal’in isteğiyle Komünist Fırkası, Halk Fırkası ve Demokrat Parti’de önemli görevler almış, hepsinde siyaset becerisi ve komitacılık ruhu öne çıkmıştır.68 Adnan Menderes’in ise hakkında çok farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. Bununla birlikte Menderes’in, güler yüzlü, sempatik tavırlı, orta boylu, yuvarlak çehreli, zeki, zengin bir toprak ağası olduğu bütün bu değerlendirmelerde karşımıza çıkmaktadır. Mütevazı oluşu ve aşırı nazik tavırları da Menderes hakkında ortak görüştür denilebilir. Ancak Menderes hakkında birbiriyle bağdaşmayan tahliller de yapılmıştır: Genellikle Menderes’ten pek hoşlanmayanlar, “kendi sonunu kendi hazırladı” cümlesini kullanabilmek için sayfalar dolusu izahatlar yapmış, kimi zaman çift kişilikli, kimi zaman çocuk ruhlu, kimi zaman da psikopat Menderes’ten söz etmişlerdir. Bu görüşte olanlardan başta Cihad Baban ve Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’ten çok Celal Bayar’a husumet beslemektedirler ve Menderes’i Bayar’ın kuklası olmakla suçlamaktadırlar. Adnan Menderes’i bu tür değerlendirenlerin yanında, onu abartan, hatta bir mehdi gibi görenlerin sayısı da az değildir. Ona karşı beslenen sevgi ve sempatiyi, idamdan sonra aşırı hayranlığa hatta tabulaştırmaya kadar götürenler olmuştur. Adnan Menderes politikaya girmeden önce toprak ağası idi. “Bey” özelliklerini hayatının her aşamasında koruyan Menderes; çekici, söylev verme gücü yüksek ve rahat, seçmenlerin hoşuna gitme konusunda endişeleri olmayan bir kişiliğe sahipti. Halk düzeyine inmeyi biliyordu. Kibirli, aşırı duygulu bir kişiliği vardı.69 Menderes düzensizdi. Giydiği kıyafet, yaptığı konuşmalar düzgündü ama hayata bakışı dağınıktı. Randevularından gizli aşkına kadar attığı bütün adımlarda bir düzensizlik ve vurdumduymazlık göze çarpıyordu. 1931 yılında milletvekili olduktan sonra DP’nin kurulduğu 1946 yılına kadar geçen 15 yıllık sürede Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş, İngilizcesini geliştirmiş ve CHP’nin seçkinci-laikçi söylemleriyle yoğrulmuştur. Gerek muhalefet döneminde, gerekse başbakanlığı döneminde yer yer halka tepeden bakması 68 YÜCEL; age; s. 243 69 HOTHAM, David; Türkler; s.59-60 (asıl kaynak); alıntı yaparak kullanan: YÜCEL; age; s.244.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ve onları fazla kaale almaması 1931-1946 döneminin kendisine kazandırdığı özelliklerdendi. Ancak davranışlarının genelinde göze çarpan içtenlik genlerinden geliyordu. Konuşmalarının bir kısmı derin bir tarih ve dil bilgisi gerektiriyordu: “Ebucehil gibi kazdıkları kuyuya düştüler”, “sinizmin bu derecesi dünyada görülmemiştir” gibi. Öte yandan bazı konuşmaları son derece iptidai kalmıştır: “Odunu koysam seçilir” gibi. Bütün bunlara rağmen Adnan Menderes, cumhuriyet tarihinin halk tarafından en çok sevilen başbakanı olmuştur.70
D- Sonuç DP’nin sınıfsal niteliği ve kimin çıkarlarına hizmet ettiği konusu, değerlendirme yapanın bakış açısına göre değişen, tartışmalı bir konudur. DP’nin tek parti otokrasisine karşı yükselen bir halk hareketi olduğu ileri sürüldüğü gibi, memleketi kapitalist ve emperyalist bloka teslim eden bir egemen sınıflar koalisyonu olduğu da iddia edilmiştir.71 Siyasetin ne kadarı siyasetçi tarafından yapılır? Acaba siyaset oyununun senaryosunu yazanlarla sahnede oynayanlar aynı mı? Ya da sahnede görülenlerle sahne arkasının hatta sahne arkası arkasının bağlantıları nelerdir? Sahnedekilerin ne kadarı “hem yazdım, hem oynadım” sözünü inanarak söyler? Siyasette söz sahibi olan, siyaseti belirleyen, siyasetçiyi etkileyen kesimleri Türkiye’de 1960’lara kadar üç ana gruba ayırabiliriz. Bunlardan birincisi sivil ve askeri bürokrasidir. İkinci grup sermaye; üçüncü grup ise millettir.72 Bu sınıflandırmanın ikinci ve üçüncü ayağı 1923-1950 arası yoktur. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devlet eliyle özel sektörün kurulması için çalışılmış, bunda belli ölçülerde de başarılı olunmuştur. Ancak Kurtuluş Savaşı sonrasının fakir Türkiyesi, 1929 dünya ekonomik buhranından etkilenmiş, daha sonra da II. Dünya Savaşı yıllarını yaşamıştı. Bu nedenle sivil ve askeri bürokrasi 1950’ye kadar siyasette belirleyici tek güç olmuştur. Demokrat Parti iktidarı ise, siyasetin çevreden merkeze okunmasıdır. O güne kadar siyasette figüran bile olmasına izin verilmeyen milletin aktör olma mücadelesidir. Şüphesiz ki, Demokrat Parti Cumhuriyet Türkiyesi’ne tepki olarak ortaya çıkmış bir parti değildir. DP daha çok siyasal ve ekonomik liberalizm taraftarlarınca kurulmuştur. Partiyi destekleyenler ilk başta eşraf, tüccar ve toprak ağaları gibi “Anadolu Yerlileri”dir. Bunları, yukarıdaki sınıflandırmaya göre sermaye olarak adlandırmak sağlıklı değildir. Bu kesimler, üçüncü ayak yani millettir. 1950 yılında DP’yi iktidara getiren güç olan milletin içinden küçük bir kesim DP politikaları sayesinde sermayeyi oluşturmaya başlamış, 1954 seçimlerinden itibaren de sermaye ciddi bir güç olarak doğmuş ve 1960’a kadar siyaseti etkileyen unsurlar arasında en önemli 70 YÜCEL; age; s. 244 71 TUNÇAY; agm; s. 178 72 Bu tasnif 1960’a kadar geçerlidir. 21. yüzyılın başında siyaseti etkileyen güçler sınıflandırılması yapılacak olursa sivil bürokrasi ile askeri bürokrasiyi birbirinden tamamen ayırmak gerekirken, bunlara medya, taşra burjuvazisi ve yargı bürokrasisini de eklemek gerekir: Medya ve sermaye ittifakı sivil bürokrasiyi kullanarak siyasette belirleyici role sahiptir.
yeri almıştır.73 DP iktidarı döneminde siyaset, seçkinler uğraşı olmaktan çıkarak, geniş halk kitlelerine ulaştı. Böylelikle ülkemizdeki siyasi kültüre olumlu etkide bulunulurken, bürokratik-baskıcı devlet geleneğinin yumuşaması ve milli bir ticaret-sanayi burjuvazisinin doğması sağlandı. Tarım reformu, barajlar ve hidroelektrik santraller, eğitim ve ulaşım hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının sonucu olarak siyasi yapının katı kalıpları yıkıldı ve Türkiye tarihinin en önemli değişimini yaşadı. Köylü, ‘çiftçi’ oldu; amele ‘işçi’. Teba ise ‘vatandaş’.74 Nitekim “Türk burjuvazisinin ekonomik kökenli ve sınıf bilincine sahip olmayan bir nitelikten çıkıp siyasal taleplerde bulunacak hale gelmesinde en önemli nokta 1950 hareketidir. O yıl iktidara gelen DP, yalnız burjuvazinin hem daha yaygın bir sınıfa dönüşmesine yol açmış hem de toplumsal dönüşümün, asker, mülki bürokrasi ve aydınlara dayalı seçkinci merkezden taşraya, yani çevreye kaymasına önayak olmuştur.”75 Demokrat Parti köyün kente yürüyüşüdür. Dipnotlarda Geçen Kaynaklar : AHMAD, Feroz; Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945-1947); Bilgi Yayınları; Ankara-1976. AKŞİN, Sina (Yayın yönetmeni) Türkiye Tarihi-4 (Çağdaş Türkiye 1908-1980); Cem Yayınevi; İstanbul 1989. (Mete TUNÇAY ve Murat KATOĞLU’nun makaleleri) ALBAYRAK, Mustafa; Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960); Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü; Yayımlanmamış Doktora Tezi; Ankara-1992. BURÇAK, Prof. Rıfkı Salim; Türkiye’de Demokrasiye Geçiş 1945-1950; Olgaç Matbaası; Ankara-1979. BURÇAK, Prof. Rıfkı Salim; On Yılın Anıları (1950-1960); Nurol Matbaacılık; Ankara-1998. DEMİRER, Mehmet Arif; Demokrat Parti; DP Yayınları No: 1; İstanbul-1994. FELEK, Burhan; Milliyet Gazetesi, 15 Ocak 1975 FERSOY,Orhan Cemal; Bir Devre Adını Veren Başbakan: Adnan Menderes; Maytaş Yayınları; İstanbul-1971. GÜNVER, Semih; Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü; Bilgi Yayınevi; Ankara-1985. KAHRAMAN, M.Bülent, Radikal Gazetesi, 09.01.2002 (Devletçi burjuvazi devlete karşı). KARPAT, Prof.Dr.Kemal; Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul-1967. MİNKARİ, Ali Esen; 1950-1960 Yılları Arasında İktisadi Kalkınma ve Gelişme; Demokratlar Kulübü Yayınları: 6; Ankara –1992. NADİ, Nadir; Cumhuriyet Gazetesi; 11 Mart 1951. ÖZKIRIMLI, Atilla; Edebiyat İncelemeleri Yazılar-1; Cem Yayınevi; İstanbul-1983 SİNANOĞLU, Oktay; Bir Nev-York Rüyası “Bye-bye” Türkçe; Otopsi Yayınevi, II. Baskı; İstanbul-2001 TANSUĞ, Sezer; Resim Sanatının Tarihi; Remzi Kitabevi. YÜCEL, M. Serhan; Demokrat Parti Kongreleri, Emek Matbaası; Ankara-1997. YÜCEL, M. Serhan; Demokrat Parti; Ülke Kitapları-10; İstanbul –2001. YÜCEL, M. Serhan-MUTLU, Abdullah; Siyasi Partiler ve Seçim (baskıda) YÜCEL, Mehmet; Okullarımızda Müzik Eğitimi ve Düşündürdükleri; Tercüman Gazetesi; 25 Mart 1984 Pazar; s.2 1900 Yılından 1990’a 20. Yüzyıl Ansiklopedisi (Tercüman Gazetesi) Cumhuriyetin 75 Yılı (Yapı Kredi Bankası) Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye Ekonomisi (Dünya Gazetesi) Meydan-Larousse 73 Bu değerlendirmeye göre 1960 darbesi, sivil ve askeri bürokrasinin kenara itilmeye karşı verdiği tepkidir. 74 YÜCEL, age, s.242 75 KAHRAMAN, M.Bülent, Radikal Gazetesi, 09.01.2002 (Devletçi burjuvazi devlete karşı)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
129
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Gezi Parkı Olayları Işığında Rahmetli Adnan Menderes’i Anlamak Kadir TOPBAŞ
Y
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
ükselen Türkiye’nin iç ve dış güçler tarafından durdurulmaya çalışıldığı bu günlerde Adnan Menderes’i anlamanın, Adnan Menderes’i düşünmenin her Türk vatandaşı için büyük bir önem arz ettiğini düşünüyorum. Çünkü ülkemizin kalkınmasını, güçlenmesini istemeyen iç ve dış güçler, tıpkı günümüzde olduğu gibi, 27 Mayıs 1960 tarihinde de iş başındaydı. Demokrat Parti iktidarı ile Türkiye yeni bir döneme girmiş, refah belli kesimlerin elinden ülke geneline yayılmaya başlamıştı. Sosyal, ekonomik ve eğitim alanlarında yapılmış olan icraatlar halk tarafından takdirle karşılanıyordu. Ülkenin dört bir yanında huzur ve güven ortamı hâkim olmuş; geniş halk kitlelerinin maddi imkânları artmış ve bu kesimler siyasi hayata katılma, taleplerini dile getirme, “milletinin sözünü” söyleme fırsatı bulmuştu. İnsanlar, mal ve can güvenliklerinin sağlandığını hissettiler. Bu ortamda Demokrat Parti, Adnan Menderes liderliğinde girdiği her seçimden zaferle çıkıyordu. Bugün sayın başbakanımız örneğinde olduğu gibi o gün de rahmetli Menderes’in muarızları, demokratik yöntemlerle, halkın teveccühünü kazanarak iktidara gelmekten umutlarını kesmişlerdi. Bu sebeple de de-
130
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
mokrasi dışı yöntemlerle Demokrat Parti iktidarını devirmeyi kendilerine amaç edinmişlerdi. O dönem belli merkezlerden üretilen yalanlarla provoke edilen öğrenci olayları, kitlesel gösteriler, “Gezi Parkı” bahanesiyle günümüzde ortaya konulan senaryodan pek de farklı değildi. Bu anlamda yapılan darbeye kurmay binbaşı olarak katılmış olan Orhan Erkanlı’nın itirafları çok açıklayıcıdır: “İhtilal yapacak olan teşkilatın kuruluşu 1955 yılıdır. 1955 yılında Türkiye’de darbeyi gerektirecek bir hal var mıydı? İlginçtir, böyle bir ortamda darbe hazırlığına başlandı. 1956 yılına gelindiğinde ordu içinde bir sürü gizli kuruluş olduğundan şüphem yoktu. Birçok darbe teşkilatı, kime ve niçin darbe yapılacak? Ülkenin iyiye gitmesi birilerinin işine gelmemiş olacak ki, çok sayıda darbe organizasyonu oluşturuldu.” Rahmetli Menderes’i idama götüren ve tarihimize kara bir utanç sayfası olarak geçen bu süreçten elbette öğrenmek zorunda olduğumuz pek çok ders var. Bana göre bu derslerin ilkini, rahmetli Menderes, vefatından önce bir asker vasıtasıyla gizlice Gıyaseddin Emre’ye gönderdiği mektupta açıklamıştır. O bu mektubunda şöyle demiştir: “Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes’in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.” Gerçekten de 2002 yılında Ak Parti iktidarı ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı ile birlikte bu ülkede altın bir sayfa açılmış; ülkemizin önünde yeni ufuklar belirmiştir. İhmal edilmiş bölgeler başta olmak üzere tüm Türkiye yeniden hizmetle buluşmaya başlamış; kalkınma Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmış, ileri demokrasi dönemine geçilmiş, IMF’ye borçlar ödenmiş, Türkiye bölgesinde ve dünyada
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
kendini hissettiren, olaylara ve gelişmelere yön veren bir başrol oyuncusu haline gelmiştir. Ak Parti girdiği her seçimde oylarını arttırarak, Adnan Menderes’in bundan 60 yıl önce söylediği gibi, bu ülkeyi yetmiş sente muhtaç eden anlayışı silip süpürmüş, sadece Türkiye’de değil, dünyanın tüm mazlum ülkelerindeki arayışların sembolü haline gelmiştir. Bütün bu başarılar, Ak Parti muarızlarının seçimlerle, demokratik mücadele ile iktidara gelme umudunu tüketmişti. Çünkü Ak Parti; proje üreten, yatırım yapan, işsize istihdam sağlayan, evsize ev alma imkânı oluşturan, “işimiz hizmet, gücümüz millet” diyen “insana odaklı” bir siyasetin icracısıdır. Böyle bir siyasetin karşısında “duran ve durduran adam” rolü keserek bir seçim başarısı elde edilmeyeceği belli kesimlerin malumudur. Bu sebeple de bundan 63 yıl önce olduğu gibi, yine dış mihraklarla el ele, yine aynı senaryoyu yürürlüğe koymaya çalıştılar. İstanbul’u bu senaryonun arenası haline getirerek, “Gezi Parkı” üzerinden kamuya yüz milyonlarca lira zarar veren bir operasyona koyuldular. Ama demokrasi şehidi rahmetli Menderes’in aziz hatırasından gerekli dersleri çıkaran Ak Parti hükümeti, Sayın Başbakanımızın liderliğinde ve kararlı duruşuyla bu oyunu bozdu. Milletimizi karanlık bir tünele sokmak isteyenlere, omuzlarında taşıdığı Mendereslerin, Özal-
ların hayatları pahasına yazdığı tarihsel mirasın sorumluluk bilinciyle “yeter, söz milletindir” dedi. Bundan 60 yıl önce rahmetli Menderes’i “12 uçak dolusu altınla ülkeden kaçmakla,” “muhaliflerini hayvan yemi yapmakla, kıyma makinesine attırmakla” suçlayan zihniyet, bu seferde Gezi Parkı’na “alışveriş merkezi yapılmaya başlandı” iddiasıyla haftalarca ülkeyi bir yangın yerine çevirdi. Oysa defalarca ifade edildiği gibi o gün orada yapılan, yol genişletme çalışması nedeniyle ağaçların yerlerini değiştirmekten ibaretti. Bu iftira, diktiği 1,5 milyon ağaçla İstanbul’u hiç olmadığı kadar yeşil hale getiren İstanbul Büyükşehir Belediyesine atılmıştı. Fakat “güneşin balçıkla sıvanmasını” andıran bu çaba, Gezi Parkı’ndaki yeşil alanı dikilen 156 yeni ağaçla 8 bin metrekare daha genişleten, ülkemizin en çevreci yerel yönetimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından boşa çıkarıldı. Çünkü biz, “duran adam” değil, “durmak yok, yola” devam diyen, belli mihrakların değil, rahmetli Menderes’in başlattığı mücadelede “sessiz kesimlerin sesi, sözü, temsilcisi” olmayı gaye edinmiş bir siyasi anlayışın üyesiyiz ve biliyoruz ki; “meyve verdiğimiz sürece taşlanacağız.” Bu yüzden rahmetli Menderes’i anlamayı ve anlatmayı kendimize görev addediyoruz. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
131
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Asla Unutulmayacak Bir Demokrasi Şehidi İ. Melih GÖKÇEK Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Avrupa Ödülü Kazanan Kentler Birliği Başkanı, Küresel Tasarım Kentler Birliği Başkanı
B
u topraklarda tarihe yön veren, unutulmayacak liderler yetişmiştir. Demokrasi için, özgürlük için, vatan topraklarımız için, büyük mücadeleler verilerek, bu uğurda nice şehitler verilmiştir. İşte o demokrasi şehitlerinden biri de Adnan Menderes’tir. Demokrat Parti liderliğinde “Yeter söz milletindir!” sloganıyla yüzde ellilik bir oy oranı ve halk iradesiyle iktidara gelen bir başvekil… Halkını “Kölelikten efendiliğe!” sloganı ile ihya eden bir Adnan Menderes… Türkiye’nin o yıllarda hasret kaldığı, hayalini kurduğu “demokrasi” kavramını halkla buluşturan bir liderdi. Cesareti, devlet adamlığı, yardımseverliği ve nezaketiyle, çevresindekilerce sevgiyle kuşatılmıştı. Ülkemiz Menderes Dönemi ile ekonomi ve dış politika da olduğu kadar sosyal dönüşümlerde de çok hızlı gelişim içine girmişti. Sadece siyasi açıdan değil, sosyokültürel, ekonomik açıdan da ilklere imza atan bir “Başvekil” ülkeyi demokrasi önderliğinde refaha kavuşturmak için çalışıyordu. Ta ki 27 Mayıs 1960 sabahı, milletçe acı dolu günlere unutulmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve tek İstiklal uyanana kadar… Madalyalı, çiftçi ve hukukçu başbakanı, Adnan MendeTürkiye geçmişinde yaşanan darbeler, ülkemizi her res zihinlerde ve yüreklerde öyle bir yer edinmiştir ki seferinde 10 yıl geriye sürüklemiştir. En acısı da haksız onu hiç görmemiş olanlar bile Menderes’i asla unutmayere nice canlar yanmıştır. Ülkemiz de yaşanan darbe- mıştır. Sanki onu tanıyormuşçasına, sevip, sayıp hatıraler, hâlen canımızı acıtıyor. Kaybettiğimiz çok değerli sına sahip çıkmışlardır. şahsiyetlerin hatıZamanla kıyraları, gözümüzün meti anlaşılan önünden gitmiyor değerli şahsiyetTürkiye geçmişinde yaşanan darbeler, ülkemizi her ve demokrasi adına lerden biridir seferinde 10 yıl geriye sürüklemiştir. En acısı da haksız attığımız her adım Adnan Menyere nice canlar yanmıştır. Ülkemiz de yaşanan darbeler, da, demokrasi şehitderes… Haksız hâlen canımızı acıtıyor. Kaybettiğimiz çok değerli lerimizi yâd etmeye yere idamı haşahsiyetlerin hatıraları, gözümüzün önünden gitmiyor devam ediyoruz. len vicdanları ve demokrasi adına attığımız her adım da, demokrasi sızlatmaktadır. Adnan Menşehitlerimizi yâd etmeye devam ediyoruz. Başta bir insan, deres, Fatih Rüştü bir aile babası Zorlu ve Hasan Pove vatan millet, latkan, işte o karanhürriyet sevdalısı Menderes, insanlara vatan düşmanı lık günlerde idam edilen demokrasi şehitlerimizden olarak gösterilerek, değersiz ellerce, haksız yere infaz birkaçıdır. 17 Eylül 1961de Adnan Menderes’i tarih sayedilmiştir. falarına bıraktığımız gündür. İdamının üzerinden 51 yıl, yani neredeyse yarım asır geçmesine rağmen, Menderes O insan’a değer veren bir başbakandı. Türkiye’nin 132
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
yolunu aydınlatan, aldığı kararlar ve yaptığı yatırımlarla halkının yüzünü güldüren, insan’ın insanca yaşama hakkını sonuna kadar kullanmasını amaç edinmiş bir liderdi. Maalesef ki herkese hürriyet ve özgürlük kazandırmak isterken, devletin, milletin faydasına olan bu fikirleri durdurmak için harekete geçildi. Adnan Menderes, idam edildi. “İdam” yüzyıllardır yüz kızartan bir insanlık ayıbıdır. Yıllar öncesinden ülkemizin de bu denli aciz kılındığını görmek çok acı. Vatan, millet uğruna çalışan, çabalayan nice devlet ve bilim adamları, nice masum insanlar haksız yere mahkûm edilmiştir. Haksız yere yanan bu canların kıymeti her geçen gün biraz daha fark ediliyor ve bunlara sebep olanların utançları gün be gün artıyor. Fütursuzca yapılan bu idamlar, ülkemizin geçmiş tarihinde bir ayıp olarak kalacaktır. Adnan Menderes başta olmak üzere, verilen nice demokrasi şehitlerimizin uğruna canlarını feda ettikleri, demokrasi, hürriyet ve halkında söz sahibi olduğu bir sistemi Ak Parti iktidarıyla 2002 yılında yeniden kavuşmuş olduk. Yıllardır özlem duyulan, demokrasi ve özgürlük ülkemizi huzur içinde sarıp sarmalamıştır. Bugün Türkiye’nin sahip olduğu birçok imkâna, Adnan Menderes ve Demokrat Parti öncülük etmiştir. Menderes dönemi gelecek nesillerimizce iyi öğrenilip, demokrasi ve insanlık adına ders çıkarılması gereken bir dönemdir. Toprak sevdalısı, insan sevdalısı, hürriyet ve demokrasi sevdalısı Adnan Menderes, özgürce yaşamanın, yaşatmanın anlamını, demokrasinin anlamını tüm dünya ya en acı şekilde öğretmiş bir başvekildir. Şimdi Menderes’in hayal ettiği ve gerçekleştirmek üzereyken yarım kalan hayallerini bizler üstlendik. Adnan Menderes ve yol arkadaşlarının bizlere ağır bir bedel ödeyerek bırakmış olduğu “demokrasi” mirasını ilelebet yaşatmaya ve emanetimize bugün de sahip çıkarak, gelecek nesillerimize bırakmak boynumuzun borcudur. Allah böyle acıları, böyle insanlık ve demokrasi ayıplarını bir daha ülkemize yaşatmasın. Bugün hala aynı utançla o günleri anıyoruz. Başbakan Adnan Menderes ve yol arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
133
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Efeler Diyarından Çıkan Başvekil Adnan Menderes Özlem ÇERÇİOĞLU Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı
M
erhum Başbakan Adnan Menderes, demokrasi ile yeni tanışmış Türkiye’de halkın gösterdiği teveccüh ve desteği siyasi hayatı boyunca hizmet ve Türkiye’nin gelişme hamlesi yolunda kendisine inanç kaynağı yapmış bir devlet adamıdır. Türk Halkı’nın gönlünde yıllardır artarak devam eden bu vefa dolu sevgi çok az devlet adamına nasip olacak türdendir. Hemen herkesin kabul ettiği bu gerçekliğin yanında biz Aydınlılar için Adnan Menderes, demokratik seçimlerin bu topraklardan çıkarttığı bir başvekil olmasının yanı sıra, Milli Mücadele ateşinin yakıldığı Efeler Diyarı Aydın’ın bağrından çıkan bir vatansever, bir Kuvayı Milliyeci ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisindeki lider ışığını gördüğü Aydınlı genç cevherdir. Bu tarihi gerçeklik biz hemşehrileri için apayrı bir gurur vesilesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1931 yılındaki Aydın ziyareti esnasında, Aydın Türk Ocaklarında gelecek vaat eden bir genç olarak görev yapan Adnan Menderes, Gazi ile görüşme, fikirlerini aktarma fırsatını yakalıyor. Adnan Menderes’in ülke ile ilgili fikir ve tespitlerini dikkatle dinleyen Gazi, Ankara’ya
134
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
döner dönmez bu yetenekli gencin Milletvekili olarak ülkeye hizmet vermesi talimatını veriyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi yüksek öngörülü bir dehanın Adnan Menderes gibi bir gençteki büyük cevheri fark edip onu siyaset kurumu içine sokması tabi ki şaşılacak bir durum değildir. Türk Ulusu’nun bağımsız yaşama iradesini, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile taçlandırarak tüm dünyanın takdirini kazanan büyük Önder, Aydın gezisinde bu kez, Türk siyasi yaşamına damgasını vuracak geleceğin müstakbel Başvekilini tabiri caizse müjdelemiş oluyordu.
Siyasi yaşamı boyunca, özellikle başvekilliği döneminde imkansızlıklar içindeki hizmetleri, kazandırdığı fiziki yatırımlar, yıllar sonra dahi tartışılan icraatları, fırtınalı siyasi serüveni ve hiç hak etmediği dramatik son Adnan Menderes’i doğru anlayıp, tarih içinde hak ettiği yere oturtabilmek için ayrı ayrı tüm detayları ile incelenmelidir. Halka hizmet yolunun en önemli enstrümanı olan siyaset kurumunda kin, nefret ve hoşgörüsüzlük ikliminin yoğunlaşmasının ülke barışı ve kalkınması için son derece gerekli değerleri kendi elimizle yitirdiğimizin adıdır Adnan Menderes. Adnan Menderes Türkiye’nin değeridir. Türk Ulusu, Türk demokrasisi var olduğu müddetçe Adnan Menderes’e olan sevgi ve vefasını hep taze tutacaktır. Demokrasimizin çok daha ileri özgürlüklerle donanıp, toplumun mutluluk kaynaklarından biri haline gelebilmesi için, siyaset kurumu içerisindeki değerlerimizi kaybedip, yıllar sonra “Yiğidi Öldür Ama Hakkını Yeme” ile başlayan cümlelerle anmak yerine, yüreği Türkiye için çarpan vatanseverlerimizin haklarını yaşarken verebilmek kuşkusuz toplumsal vicdan azaplarımızı da dindirecektir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Fatih, Menderes’e Şükran Borçludur Bugünün Fatihlileri olarak, bizler, rahmetli Menderes’ten 60 yıl sonra, O’nun temelini attığı şehrin nimetlerinden istifade ediyorsak, şehir 8500 yıllık hayatına hala ilk günkü canlılığında devam edebiliyorsa; bu, Menderes gibi radikal kararlar alabilen cesur liderlerin sayesindedir. Fatihliler olarak, onlara selam olsun diyoruz. Mustafa DEMİR Fatih Belediye Başkanı
T
arihi Yarımada Fatih, bugün 13,5 milyon nüfuslu megapol İstanbul’un tarihi, turistik ve ticari merkezidir. Ama aynı zamanda insanlık tarihine şekil vermiş 8500 yıllık bir geçmişin de halen yaşayan şahididir. Bir şehrin 8500 yıl ayakta durabilmesi demek, her dönem çağa uyabilmesi, çağın gerektirdiği operasyonları tam ve zamanında yapabilmiş olması demektir. İstanbul Fatih de bunu her defasında başarabilmiş ve her defasında küllerinden doğmuştur. Efsanelere göre, İstanbul’un bu her türlü afet ve felaketlere rağmen yeniden kuruluşunun hikmeti, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde, şehrin kurucusu olarak adı geçen Hazreti Süleyman’ın “Bu şehir, dünya durdukça abad, hürrem ve payidar olsun” diye ettiği duadır. Ve İstanbul, Hazreti Süleyman’ın duası hürmetine bugün hala dimdik ayaktadır. İstanbul, 8500 yıllık bu uzun yürüyüşünde, kimi zaman yıkılıp yeniden kurulması pahasına, sonsuz ömrü seçmiştir. Tıpkı kartalın ikinci bir ömür pahasına, pençelerini ve gagasını taşa vura vura kırıp, yeniden doğuş için yaptığı fedakarlık gibi, İstanbul da kimi zaman depremlere, kimi zaman yangınlara, salgın hastalıklara, kuşatmalara, göçlere, kimi zaman da yeniden yapım ve yıkımlara bir takım hazinelerini feda etmek zorunda kalmıştır. ** Aslında tarih sahnesinde bu kadar uzun süre, önemli rol oynayıp da değişime uğramamış bir şehir var mıdır? İnsanın olduğu, yaşadığı her yerde, doğa, insanın elinden yeniden şekillenir… Dağları delen, denizleri aşan, kıtaları birleştiren hatta uzayın sınırlarını zorlayan insan, elbette, yaşadığı yeri de kendisine göre değiştirecektir. Çünkü insanlık böyle ilerler… Bu kaçınılmazdır. İstanbul Fatih’e dönersek, tarih boyunca hep ilgi ve odak noktası olmuş bu kentin, gelişme ve değişmeden nasibini almaması da mümkün değildir. Mesela, Osmanlı
Padişahları, başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere, fetihten itibaren bu şehri abad etmek için birbiriyle yarışmışlar ve şehrin en güzel, en merkezi yerlerine eserlerini bir imza gibi bırakmışlardır. Aslında, bu şehri yönetenler arasında gizli bir rekabet de vardır. III. Ayasofya’yı yaptıran İmparator Justinianus (Jüstinyen) o zamana kadar en büyük yapı olarak kabul edilen Süleyman Tapınağı’ndan daha büyük olan Ayasofya’yı açarken, halka yaptığı açılış konuşmasında “Ey Süleyman! Seni yendim” demiştir. Aynı şekilde, Süleymaniye’yi yaptıran Kanuni Sultan Süleyman da, Hazreti Süleyman adına Justinianus’tan rövanşı almıştır. Ancak İstanbul, en mesut ve en bahtiyar günlerini Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olduğu dönemde yaşamıştır. Şehir ve şehirlinin ihtiyaçları başta padişah ve devlet büyükleri olmak üzere, hayırsever halk tarafından yapılan eserlerle karşılanmıştır. Şehir, sürekli bir yapım ve inşa halindedir. Çeşmeler, hanlar, hamamlar, medreseler, sıbyan mektepleri şehri yaşanır kılmış; bu da şehri gün be gün artan bir ilginin merkezi haline getirmiştir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
135
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Fakat İstanbul ve öznesi olarak Fatih, savaş yıllarından çok etkilenmiştir. Özellikle 1800’lü yılların sonlarında, göçler şehre yeni nüfus getirecek; şehir, şehirlinin ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacaktır. Bu dönemde Abdülaziz Han (1871-1876), şehri yeni ihtiyaçlara göre şekillendirmek için girişimlerde bulunmuş ve hatta Osmanlı’nın başkentini Avrupa’ya bağlayan demiryolunu yaptırırken, Topkapı Sarayı’nın bahçelerini tahsis ederken “Memleketime demiryolu yapılsın da isterse sırtımdan geçsin, razıyım” demiştir. Sultan Abdülaziz’den sonra tahta geçen II. Abdülhamid Han da (arada 93 gün tahtta kalan 5. Murad bulunuyor) şehrin yeni ihtiyaçları doğrultusunda, pek çok kamu binası yaptırmıştır. Bugün O’nun döneminde yapılan binalar hala şehrin fonksiyonel binaları olarak ayakta durmakta ve şehre güzellik ve anlam katmaktadır. Sultan II. Abdülhamid’ten Cumhuriyet dönemine kadar, şehir savaş ve işgal yorgunu olarak, boynu bükük kalacaktır. Cumhuriyet döneminde, Henri Prost’ta emanet edilen şehir, bir Türk ve Osmanlı şehri olmaktan çok bir Avrupa şehri olarak kurgulanacak; Doğu Roma ve Bizans eserleri öne çıkarılırken, Osmanlı eserleri kolaylıkla gözden çıkarılacaktır. Hele ki, Haliç’e sanayi tesisleri kurulması Prost’un affedilmez hatasıdır. Diğer taraftan Prost, Tarihi Yarımada Fatih’e kat sınırlaması getirerek, bugün dünyanın İstanbul’un simgesi olarak bildiği İstanbul siluetini armağan etmiştir. Pek çok yeşil alan da yine O’nun eseridir. 1930’lardan 1950’lere gelindiğinde, Prost’un pek çok planı uygulamaya geçmemekle ve yer yer delinmekle bir-
136
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
likte, sanayi hamlesi neticesinde, topraksız köylülerin İstanbul’a göç akını başlamıştır. Bu yeni nüfus, kendisine gecekondular kuracak ve İstanbul’u bir anlamda köye çevirecektir. Zaten dar olan eski sokaklar, bu yeni nüfusu ve keşmekeşi taşıyamaz hale gelecektir. İşte bu dönemde, rahmetli Adnan Menderes, şehir için kendinden önce ki cesur yöneticiler gibi, şehri özellikle de merkezini kökten değiştirecek, radikal bir karar alır. Ve günahını sevabını üstlenir. O’nun İstanbul’u, geniş bulvarları olan, trafikle boğuşmayan bir şehirdir. Hatta rahmetli Menderes bu hayalini Cumhurbaşkanı Bayar’a, “Şu birbirine yaslanarak ayakta duran binalara bakınız… İstanbul gibi dünya incisi bir şehir böyle mi olur? Bazı saatlerde trafik bu yollarda adeta kilitleniyor. Güzelim camilerimiz, sanat eserlerimiz bu kargaşalıkta, hurdaların arasına karışmış bir antika gibi kaybolmuş. Bütün bunları, büyük caddelerin vitrinine çıkarmak, gün ışığına kavuşturmak lazım. Bütün bunlar, elbette bir belediye işi olmaktan çok fazla bir şeydir. Devletin büyük turizm davasının bir parçasıdır” diye ifade etmiş ve akabinde de bu düşüncesini hayata geçirmeye koyulmuştur. Bunun için de ilk iş, şehrin kalbi olan Tarihi Yarımada Fatih başta olmak üzere Vatan, Millet, Ordu Caddeleri yapılmış, Sirkeci-Florya Sahil Yolu açılmış, Atatürk Bulvarı genişletilmiş, Londra Asfaltı olarak bilinen Edirne-Ankara karayolunun Topkapı girişi de düzenlenmiştir. Elbette, bu genişletmeler yapılırken, binlerle ifade edilen yapı da istimlak edilmiştir. Dün çokça eleştirilen bu hamle, bugünün 15 milyonluk nüfusa doğru hızla yol alan
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU İstanbul’unun bel kemiği durumundadır ve her gün bu yolu kullanmak zorunda olan vatandaşlarımız, Menderes’i bir kez daha rahmetle anmaktadır.
Sayın Kadir Topbaş’ın desteği ile dünyanın incisi olduğunu düşündüğümüz bu şehre yakışmayan çirkinliklerden şehrimizi arındırmak için çabalıyoruz.
Çünkü yollar, şehirlerin ve dolayısıyla medeniyetin can damarlarıdır. Eğer 1950’li yıllarda bu vizyoner hamle yapılmasaydı, bugün İstanbul’un 8500 yıldır yaşıyor diye övündüğümüz Tarihi Yarımadası belki çoktan terk edilmiş veya sadece çalışanların gidip geldiği, bir yer olacaktı.
Mesela, cephe yenileme çalışmalarımızı, rahmetli Adnan Menderes’in açtığı ve bugün O’nun adını taşıyan bulvardan (Vatan Caddesi) başlattık. Divan yolu, Yeniçeriler ve Ordu Caddesi boyunca sürdürdük. Şehrin çeperini çepeçevre saran, köhnemiş kent dokusunu yenilemek için 13 bölgemizi yenileme alanı ilan ettik. Sulukule gibi, kentin içinde bir yara olan semti, hak sahiplerini mağdur etmeden yeniledik. Aynı şekilde Ayvansaray Türk Mahallesi’nde de, turistlerin görmek isteyeceği o geçmiş dokuyu yaşatmaya yönelik yenileme projemizi başlattık. Yine dünya harikası, bir zamanların saray eşrafının yaşadığı Süleymaniye’yi ihya etmek için Büyükşehir Belediyemizle birlikte yenileme çalışmalarını başlattık. Nerede bir yeşil alan görsek, orayı halkımızın nefes alabileceği bir park, bir meydan haline getirdik. Etrafı köhne binalarca sarılmış veya yıkılıp yok olmaya yüz tutmuş eserlerimizi restore ettiğimiz gibi ön plana çıkarmak için çevresini de düzenledik. İşte Kapalıçarşı projemiz ve çevresindeki hanlar projemiz bu yaklaşımımızın eseridir. Proje tamamlandığında 550 küsur yıllık Kapalıçarşı’ya can suyu verilirken, etrafındaki hanlar da turizmimize kazandırılacaktır.
Bir yeri yaşanır kılmanın ilk koşulu, o yeri “Hürrem ve abad” etmek veyahut da, baştaki kartal hikayesindeki gibi bazı fedakarlıklar yaparak, şehri besleyen can damarlarındaki tıkanıklığı açmaktır. İşte rahmetli Adnan Menderes, 1994’ten beri adını taşıyan bu cadde ile aslında şehrin bugününü ta 1950’lerde görmüş ve insanların işlerine, evlerine gidebilecekleri yollar yapmıştır. Aslında, dünya hızla ilerlerken ve ülkelerin yerine şehirler ön plana çıkmaya başlarken, bizim parlayan yıldızımız İstanbul’un da dünya şehirler liginde diğer büyük şehirlere kafa tutmasını ve hatta pek çok alanda liderliğe soyunmasını, o zaman alınan bu radikal kararlara bağlayabiliriz. Şehir, kendine hizmet edeni unutmaz! İşte o nedenle, bugün Menderes adı, İstanbul için ama özellikle Fatih için çok kıymetli ve bir o kadar da anlamlıdır. Bizim yerel yöneticiler olarak, öncelikle, bu vizyon sahibi liderlere şükran borcumuz ve elbette ki vefa borcumuz var. Biz de Fatih Belediyesi olarak, rahmetli büyüğümüz Adnan Menderes’in izinden gidiyor ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Büyükşehir Belediye Başkanımız
Elbette tüm bunlar Fatih’in yüzünü, çağdaşlaşma vizyonu doğrultusunda ileri döndürmesiyle mümkün olabilmiştir. Fatih, vizyonu için ilhamı, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 vizyonundan almıştır. Bugün kamuoyu anketlerinde halkımızın Fatih’te yaşamaktan duyduğu memnuniyetin %82 gibi yüksek oranlarda seyretmesi de aslında halkımızın hizmetlerden memnuniyetinin yanında, Fatih’le birlikte ülkenin daha yaşanır bir yer haline gelmesinin de büyük payı vardır. ** Diğer taraftan Fatih’e yapılan hizmetler sadece bizi değil, tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Çünkü Fatih dünya kültür mirasının da çok kıymetli eserlerine ev sahipliği yapmaktadır. O nedenle, turizmin göbeği olan, Sultanahmet, Sirkeci ve Laleli bölgesinin artık trafikten arındırılması gerekmektedir. Biz de bu düşüncemizi 2011’de hayata geçirerek, şehrin özellikle turistler tarafından yaya olarak gezilmesini teşvik edecek, şehrin tarihi dokusu üzerine binen yükü kaldıracak, yayalaştırma çalışmalarını gerçekleştirdik. Bugün Tarihi Yarımada Fatih Belediyesi olarak biz, rahmetli Adnan Menderes’i çok iyi anlıyor ve halkı ile birlikte gelişen bir Fatih’i inşa etmeye çalışıyoruz. Çünkü Fatih’i anlamlı kılan, burada yaşamayı seven, burada mutlu olan halktır, biz de onlar için çalışıyoruz…
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
137
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Anılarla İstanbul
B
urada anılardan kastım siyasetle ilgili anılardır. Burada nakledeceğim anıların bir kısmını birinci derecede tanıklarından dinledim. Diğerlerinin tanığı ise doğrudan doğruya benim. Burada nakledeceğim anıların ortak paydası Adnan Menderes’in İstanbul’a verdiği önem ve bunun siyasete yansımasıdır. 14-15 Mayıs 1950, Aydın OYLAR kullanılmış sonuçların beklendiği heyecanlı saatler başlamıştır. Aydın Demokrat Parti Milletvekili adayı Merhum Adnan Menderes, diğer adaylar ve bazı DP’liler ile beraber Aydın’da bir evde bir araya gelmişlerdir. Yemekler yenmiş, sohbet başlamıştır. Anlatan Demokrat Parti’nin henüz 30 yaşına basmış Aydın Milletvekili adayı Şevki Hasırcı’dır. Saatler saatleri kovalamış neredeyse sabah ezanının okunacağı vakte yaklaşılmıştır. Bu sırada postaneden bir memur gelir. “Şimdi” der, “Ankara Demokrat Parti Genel Merkezi’nden Fuat Köprülü Adnan Bey’i aradı, seçimleri büyük bir başarıyla kazandık, kutluyorum, haberi Adnan bey’e iletin dedi” der. Birdenbire evin içi sevinç ve heyecan fırtınası ile dalgalanır. Merhum Menderes “Durun durun” der, “Daha her şeyi öğrenmedik şu arkadaşımızı fazla uzaklaşmadan bulun da onun aracılığı ile Ankara’dan bir haber soralım” O kişi bulunur, Rahmetli Adnan Menderes ondan Ankara’yı aramasını Fuat Köprülü’den İstanbul’un sonuçlarını öğrenmesini rica eder. İkinci bir bekleyiş dönemi başlamıştır. Bu arada güneş doğmuştur. Aynı kişi tekrar gelir ve Demokrat Parti’nin İstanbul’da da büyük bir farkla seçimi kazandığı haberini getirir. Rahmetli Menderes, “İstanbulsuz bir iktidar yarım bir iktidar bile olmazdı, şimdi içim rahattır, ben gidip 1 -2 saat istirahat edip İzmir’e Ankara trenine yetişeyim, siz de istediğiniz gibi eğlenmekte artık serbestsiniz” der. 24 Ekim 1957, İstanbul/Fatih 1956 yazı sonunda Başvekil Adnan Menderes büyük bir basın toplantısı ile İstanbul’un imarını açıklamıştı. Bu arada birçok yer istimlak edilmiş ve yıkılmış, yeni yollara başlanmış ancak bunların hiçbirisi sonuçlanmamıştı. 138
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Diğer taraftan yokluk ve karaborsa diye ifade edebileceğimiz önemli ekonomik sıkıntılar vardı. Nerden bakılırsa bakılsın İstanbul CHP için çantada keklik olarak gözüküyordu. 20 Ekim Pazar günü Taksim Meydanı’nda önce Bayar, ardından İnönü konuşmuştu. CHP’nin mitingi biraz daha kalabalık gözüküyordu. Rahmetli Başvekil Adnan Menderes ise 24 Ekim Perşembe günü ikindi vaktini biraz geçerek DP’nin ikinci büyük mitingini yapmak için Fatih Camii’nin yanındaki alana gelmişti. Çok coşkulu bir kalabalık vardı. Vakit ilerlemiş, güneş batmıştı. Menderes konuşmasına bir süre daha devam etti. Yer yer kalabalıklar gazete kağıtlarını tutuşturmuşlar meydan bir bayram yerine dönmüştü. Hafif hafif bir yağmur yağıyordu, kalabalık ise giderek artmıştı. Rahmetli Adnan Menderes’in hiçbir sözü boşa gitmiyordu hepsi için yoğun bir alkış vardı. İstanbul seçiminin kaderi değişiyor gibiydi. O zaman İstanbul’da okuldaydım, yakınlarıma rica etmiştim, o mitinge beni de götürmüşler ve uzaktan izlemiştim. 27 Ekim, Saat 22.35 27 Ekim saat 22.35, Taksim Meydanı. 1957’de İstanbul’da yatılı öğrenci olmuştum. Haftasonları rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun Merhum ve pek muhterem annesi Güzide Hanımefendi’nin evinde kalıyordum. Burası opera binasının yanındaki apartmanın en üst katıydı. (Daha ileri bir tarihte yıkıldı.) Opera binasının üstünde Hürriyet Gazetesi ışıklı bir pano kurmuştu. Buradan haberleri ve reklamları yayınlıyordu. O gece de Taksim Meydam’nda toplananlar olmuş ve bu elektrikli panodan seçim sonuçlarını izliyorlardı. Rahmetli babamın o tarihlerde bile İstanbul’u ne kadar sevdiğinin ve önem verdiğinin az çok farkındaydım. 1957-1960 yılları arasında ise birçok haftasonu İstanbul’da rahmetli babamla beraber oldum. O dönemde ise onun İstanbul’a verdiği önemi bunun muhtevasını ve sebebini çok yakından izledim. İstanbul’u babamdan, babamı da İstanbul’dan tanıdım. Saat 22.30 gibi hoparlör sesi duyduk. Spor ve Sergi Sarayı tarafından gelen bir minibüs yayın yapıyordu. Kulak verdik. İstanbul DP İl Teşkilatı sayımların bittiğini ve DP’nin 65000 oyla seçimi kazandığını söylüyordu. DİE de aynı rakamı verecekti. Ayrıca DP İstanbul’da %50’nin üzerinde oy almıştı.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Çağın Ruhu, Bizlere, İçeriği Zenginleştirilmiş Bir Barışı Empoze Ediyor Ahmet Misbah DEMİRCAN Beyoğlu Belediye Başkanı
Politika = Demokrasi. Artık bunun bilincinde olunmalı.
D
emokrasinin, siyasi temsil ve çoğulculuk yaklaşımlarının biraz daha güçlü kavranması gerektiği fikrindeyim. Ve tüm bunların şehircilik ve yerel yönetimlerle bir bağı var. Siyasi temsil yalnızca siyasi kararlar ekseninde ortaya çıkan bir olgu değildir. İnanıyorum ki bir siyasetçi, temsil ettiği toplumun kültürel, sanatsal değerlerini; geleneklerini ve ideallerini hem kapsamlı hem de ayrıntılı bir şekilde bilmelidir. Demokrasi, yeniliğe ve sürprizlere açık olmaya dayalı bir politik tutumu gerektirir. Demokrasi, zafer peşinde koşmaktan ziyade, barış zeminini sağlamlaştırmak suretiyle toplumsal sevinçleri çoğaltmayı gerektirir. Demokrasi, hiyerarşiyi esnekleştirir, rollerin değişmesi imkanını korur, söz ve eylem haklarını yürürlükte tutar ve baskıyla sağlanacak düzenin onur kırıcı niteliğini açığa vurarak onu reddeder. *** Şehir = Hayat. Bu, ilk bakışta yüzeysel bir ifade gibi görünebilir. Acaba öyle mi? Öncelikle, ‘medeniyet’ kelimesinin ‘şehirlilik’ anlamına geldiğini akılda tutmak gerek. Aristo, şehri “Yüksek bir tepeye çıkınca görülen ufkun sınırları içinde kalan alan” şeklinde tanımlıyordu. Hopi Kızılderilileri, bir şehirde 12 binden fazla insan bulunuyorsa, orada artık yaşanamayacağını söylüyorlardı. Almanların büyük filozofu Immanuel Kant, ömrü boyunca, Königsberg şehrinden dışarı çıkmadı. Aristo’nun tanımı bana çok ilginç ve saygın görünse de, bugün için geçerli değil. İdari birimlerin tanımları asırlar içinde değişerek bugünkü şeklini aldı. Hopi Kızılderililerinin yaklaşımındaki kültürel niteliğin bilgece yönünü fark ediyorum. Fakat yine çağımızda nüfus ve yerleşim koşullarının bambaşka bir içerik kazandığı bir gerçek. Kant’ın ömrünü bir tek şehirde geçirmesi ise bana son derece anlamlı görünüyor. Şehir, bugün de bir insanın tüm ömrünü geçirebileceği donatıma ve donanıma sahip yerleşim alanıdır. Hatta günümüz teknolojileri, bizlere daha az hareketle daha çok işlem yapma imkanı sunduğundan, ikamet ettiğimiz şehirlerle bağımız eskisinden de güçlü.
Sözgelimi, İstanbul’daki evinizden hiç çıkmadan, internet üzerinden Colorado’daki bir üniversitenin müfredatını takip ederek diploma alabilirsiniz. *** Yerel yönetim = Küresel yönetim Yerel yönetimler artık küresel bir etkileşim içinde. İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki ilerleme, dünyanın dört bir yanındaki insanları ve şehirleri birbirine yaklaştırdı. Tarih boyunca görülmemiş hızda bir küresel fikir ve duygu alışverişi gerçekleşiyor. Bu da demokrasiyi, özgürlükçü ve paylaşımcı bir tutumu günlük hayatın politikası haline getiriyor. Çağın ruhu, bizlere, içeriği zenginleştirilmiş bir barışı empoze ediyor. Ben, Beyoğlu Belediye Başkanı olarak Tokyo, Londra, Kahire, Edinburgh gibi onlarca, yüzlerce şehirdeki kentsel çözümleri yakından izliyorum. Unutmamak gerekir ki, insanlar ülkelere değil, şehirlere seyahat ederler. Ülkeleri, şehirler temsil eder. Şehirleri de sembollerle tanırız. Bugün yerel yönetim, belki en çok da bu sembollerin tanzimi ve takdimiyle ilgilidir. *** Özetle, Türkiye’nin yükselişi, yerel yönetimlerde öne çıkan ‘yerinden yönetim’ anlayışının işlerlik kazanmasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Başbakanımızın yerel yönetimlerdeki tecrübesinin ülkemiz için, bilhassa demokrasimizin sıhhati açısından önemli bir katkı sağladığı fikrindeyim. Zira ülkenin ufku, bireyin kazanımları nispetinde aydınlanır. Bu ise diyalog ve empati kurmaya elverişli yoğunluk bölgeleri olan yerel yönetimlerin gücüne bağlıdır. Tarihte demokrasi, şehir devletlerinde ortaya çıkmıştır. Bana öyle geliyor ki, şehir ile demokrasi arasındaki bağın mahiyeti hiçbir zaman tümden değişmemiştir. Dolayısıyla diyebilirim ki: Demokratik olmayan politikaların artık geçerliliğini yitirdiği şehir hayatının tanzimiyle mesul yerel yönetimler, ulusal ve küresel düzeyde etkilidirler. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
139
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Halkımız Merhum Menderes’i Hep Rahmetle Anacaktır Yücel ÇELİKBİLEK
T
Beykoz Belediye Başkanı
ürkiye Cumhuriyeti tarihine adını altın harflerle yazdıran şahsiyetlerinden biri hiç şüphesiz, 1950 seçimlerinde ‘Yeter Söz Milletin’ sloganıyla iktidara gelen ve on yıllık hizmet döneminde, ülkenin önünü açan Merhum Adnan Menderes’tir. Türkiye demokrasiyle Adnan Menderes’le tanışmıştır. Çok partili bir hayata geçişle başlayan dönemde Başbakanlık görevini yürüten Merhum Menderes döneminde, Türkiye’de eğitimden kültüre, sağlıktan, sanayiye birçok alanda atılım yapılmıştır. Bunlarla birlikte, millet Menderes’i en çok da, ezanına tekrar kavuştuğu için sevmiş ve sahip çıkmıştır. Bu millet maneviyatına düşkündür. Dayatmalara karşı her fırsatta karşı çıkmış, özgürlüğüne, değerlerine ise sahip çıkmıştır. Adnan Menderes’le birlikte millet devletiyle barışma süreci başlamıştır. Türkiye’nin demokrasi tarihi dönem dönem kesintiye uğramış, ülkeye yapılan hizmetler duraksama hatta gerileme dönemine girmiş, ekonomiye büyük darbe vurulmuş, milletin özgürlüğü elinden alınmıştır.
140
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Merhum Adnan Menderes’ten sonra Turgut Özal, 28 Şubat sürecinden sonra da Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’la özgürlük ve demokrasi süreci tekrar hayata geçmiş ve ülkenin kalkınması istikrarla devam etmiştir. Bu millet Adnan Menderes’i olduğu gibi Turgut Özal’ı da, Prof. Dr.Necmettin Erbakan’ı da, Recep Tayyip Erdoğan’ı da ve hizmetleri asla unutmayacaktır. Bu Millet her zaman ‘Öz’üne sahip çıkmış ve çıkacaktır. Merhum Adnan Menderes de Anadolu insanının kalbinde sevgiyle, muhabbetle her zaman yaşamıştır ve bundan sonra da her zaman yaşayacaktır. Millet, O ve arkadaşlarına yaşatılan zulümleri 50 yılı aşkın bir zamanın geçmesine rağmen unutmamış, her yıl idamlarının yıldönümlerinde, 7’den 70’e genci ve yaşlısıyla onları rahmetle, minnetle anmaktadır. Adnan Menderes Demokrasi Platformu’nu da yaptığı anlamlı ve güzel işlerinden dolayı, bu vesile ile Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarını tekrar rahmetle, minnetle anıyor, Türkiye’de demokrasinin kesintiye uğramamasını diliyor, Adnan Menderes adına kurulan Platformu ve emeği geçenleri yapılan çalışmalar adına kutluyorum.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Türk Siyasi Hayatının Unutulmaz İsmi: Adnan Menderes Yusuf UZUN Beylikdüzü Belediye Başkanı
C
umhuriyet tarihi siyasi hayatında ilk akla gelen isimlerden birisi şüphesiz Merhum Başbakanımız Adnan Menderes’tir. Çok partili döneme geçişle birlikte kurulan Demotrat Parti’nin 1950 seçimlerinde yakaladığı büyük başarı ile Başbakan olan ve 27 Mayıs ihtilaline kadar fasılasız bu görevi yürüten Menderes, kişiliği, siyasi dehası ve hizmetleriyle bütün ülkenin sevgisini kazanmıştır. Milletin özgür iradesinin sembolü olmuştur adeta. Ülkemiz bu aydın insan sayesinde sanayi ve şehirleşme hamlesi ile tanışmıştır. Yollar, köprüler, barajlar, fabrikalar bu dönemde artmış… Dahası, yıllarca tek parti idaresinde boğulmuş milletimizin ufku, Menderes ile açılmıştır. Eğitim ve sağlık alanında değişimi yaşayan bir Türkiye doğmuştur, Menderes’in 10 yıllık iktidarı döneminde… Türk kamuoyunun vicdanında derin yara açan yargılanma ve idam süreci ise başlı başına bir dramdır. Aslında orada yargılanan da Menderes ve arkadaşlarının nezdinde milletin iradesi olmuştur. Hak etmediği muamelelerle horlanan, rencide edilen bir Başbakan’ın, tarihi kayıtlardan izlediğimiz, gözlemlediğimiz yargılanma sürecinde gösterdiği vakar ise gerçekten bir ibret vesikasıdır. O, idam sehpasına götürülürken bile “kimseye dargın olmadığını” ifade ederek, “devletine ve milletine ebedi saadetler” temenni eden bir demokrasi abidesi olmuştur. Merhum Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde itibarının (birlikte idam edilen bakanları ile birlikte) iadesi ve kabrinin Topkapı’ya nakli, halkımızın vicdanında açılan yarayı bir nebze de olsa kapatmıştır. Böylece, Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak kazınan bu elim vak’a, yıllar sonra telafi edilmeye çalışılmıştır. Engin öngörüsüyle yukarıda saymaya çalıştığımız alanlardaki başarılarının yanında; Türk halkı Menderes’i hep “Ezanın tekrar aslı gibi okunmasını sağlayan adam” olarak yüreğine yerleştirmiştir. Bu yüce millete yıllarca dayatılan uygulamaları “Yeter söz milletin” diyerek kaldırmış, bir anda “öz”e dönüşü temin etmiştir. Millet de Menderes ve arkadaşlarını, idamlarının üzerinden yarım asır geçmesine rağmen unutmamış, unutturmamıştır. İdamlarının her yıldönümünde genci yaşlısı, binlerce vatan evladı, kabirleri başında demokrasi şehitlerini anmakta, onları gönüllerinde yaşattıklarını haykırmaktadırlar. Bu vesile ile Merhum Başbakanımız Adnan Menderes ve arkadaşlarını bir kez daha rahmet ve şükranla anıyor, bu tür elim olayların bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum.
B
Bu yüce millete yıllarca dayatılan uygulamaları “Yeter söz milletin” diyerek kaldırmış, bir anda “öz”e dönüşü temin etmiştir. Millet de Menderes ve arkadaşlarını, idamlarının üzerinden yarım asır geçmesine rağmen unutmamış, unutturmamıştır. İdamlarının her yıldönümünde genci yaşlısı, binlerce vatan evladı, kabirleri başında demokrasi şehitlerini anmakta, onları gönüllerinde yaşattıklarını haykırmaktadırlar. .
C ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
141
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes, Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesinin Sembolüdür M. Tevfik GÖKSU Esenler Belediye Başkanı
Y
eryüzünün tarihi hep iyilerle kötülerin, özgürlük isteyenlerle özgürlüğe karşı çıkanların mücadelesinin tarihi olmuştur. Bu mücadelede özgürlükçü iyiler zaman zaman çok kısa, zaman zaman ise daha uzun vadelerde tarih sahnesinde yer almışlardır. Bu sınıftakilerin etkin olduğu zamanlar insanlık tarihinin altın çağları olarak tarihe geçmiştir. Tarihin bütünü içinde degerlendirildiği zaman çok kısa bir süre Anadolu’ da güneş gibi parlayan Adnan Menderes de özgürlükten yana olan “iyi” birisi olarak halkının gonlünde taht kurmuş ve insanımızın özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelmiştir. Menderes’i bu kadar sevdiren, insanımız için sembol haline getiren neydi? Bu sorunun cevabı bundan sonrası için siyasetçilerin ve yöneticilerin yol haritasını çizebilecek niteliktedir. Menderes öncelikle “ben sizden biriyim” diyerek yola çıktı ve ne istediyse halkı adına istedi. Yıllarca itilip kakılan, hor görülen, yasaklanan ve ikinci sınıf muamelesi gören insanlar kendi dillerinden konuşan, kendilerine yukarıdan bakmayan bir siyasetçi ile muhatap oldular ve onu sahiplendiler. Halk kendisinin tek söz söyleyebildiği yer olan “sandık” önüne gelince sozünü söylemiş ve “yeter söz benimdir” demiştir. Menderes ise bu sedanın temsilcisi olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Halkın ülkesine sahip çıkmasından endişelenenler ise sandıktan çıkan sonuca tahammül edemeyip, müstevlilerle el ele vererek ülkemiz için bir darbeler dönemini başlatmış ve milletimizin yıllarını çalmışlardır. Bugün olduğu gibi o gün de halkın iradesinin ülkenin yönetimine yansımasından rahatsız olan azınlık, milletimizin bağrında büyük yaralar açılmasına sebep olan bir harekete kalkışarak darbe yapmışlardır. Dün Menderes için darbe yapanlar nasıl ki halkın vicdanında yargılanıp mahkum edildiyse, bugün de darbeye kalkışanlar halkın vicdanında ve adaletin terazisinde yargılanmaktadırlar. Tarih kimseye hak etmediği bir şeyi bağışlamaz. Menderes’e bağışlanmış olan hak ettiği itibar, darbecilerin boynuna asılmış olan ise ebedi mahkumiyet yaftasından başka bir şey değildir. O yaftada yazan şey ise, “halkın inançlarının ve değerlerinin karşısında olmak ve onları ortadan kaldırmak suçu” dur. Diğer yandan, Menderes ismi bu ülkede bereketin, özgürlüğün ve halk iradesinin simgesi haline gelmiştir. Nasıl ki Menderes ovalara bereket getiriyorsa bu coğrafyaya, Adnan Menderes de hayatından bezdirilen insanımız için bereketiyle gelmiştir. Günümüz büyüklerinin çocuklarına ve torunlarına 142
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
anlattığı bitmeyen hikaye olan tahıl, ekmek ve gaz kuyrukları Menderes başbakan olunca sona ermiş, ülkemizin üzerine çöken kara bulutlar dağılıp, kıtlık yerini bolluk ve berekete bırakmıştır. insanımızın maneviyatına ait değerlere yasak getiren tek parti iktidarından sonra Adnan Menderes hükümetleri insanlarımız için aynı zamanda bir manevi gelişim mevsimi olmuş ve kaybedilen değerler yeniden kazaılmaya başlanmıştır. 1950 senesinde başlayan bu halka ve halkın değerlerine dönüş sayesinde tarih sahnesinden düşmek üzere olan bir millet yeniden hayat bulmuştur. Özetle Menderes, bizin için iki temel değeri taşır. Bunlardan birincisi; top1umumuzda demokratik sürecin başlangıç noktasıdır. İkincisi ise yine toplumumuzun toplumsal değerlerle bu1uşmasının yakın tarihimizdeki en önemli mimarıdir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Türk Demokrasisinin Önder Siyasetçisi Mustafa AK
S
Keçiören Belediye Başkanı
on iki asrında bir yenileşme ve değişme çabası içine giren ve batı karşısındaki mağlubiyetlerinden kurtulabilmek için çeşitli yollar arayan Osmanlı Devleti, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarından umduğu faydayı temin edemeyince kurtuluşu batıyı taklit etmekte bulanlar yönetimde etkili olmaya başladı. İttihat Terakki’den başlayarak bugünkü CHP’ye kadar gelen bu anlayış, devleti kurtarmak için milleti dönüştürmeyi ve tepeden inmeci uygulamalarla seküler bir modernleşmeyi kurtuluş reçetesi olarak kabul etti. Kurtuluşu batıda, batı müessese ve nizamının taklidinde bulan bu anlayış, gün geçtikçe milletten daha da uzaklaşarak kılık kıyafeti uygun olmayanı şehir merkezlerine bile sokmayan bir “seçkinciliğe” ulaştı. “Cahil halkın” kendi seçimini yapamayacağına, fert ve devlet için iyi olanı tercih edemeyeceğine inanan bu zümre, en sonunda açık oy-gizli tasnif uygulamasıyla milletin tercihlerini bir kez daha görmezden geldi. Sonun başlangıcı olan açık oy- gizli tasnif uygulamasının akabinde Adnan Menderes ve arkadaşlarının “Yeter! Söz milletin” çağrısı, milletin vicdanında karşılık buldu ve Türk halkı, yıllar sonra kendisini yönetecekleri seçme imkanına kavuştu. Adnan Menderes, ezilen, sözü dinlenmeyen ve çığlıklaMilletin iradesini esas alarak milli iradeyi hakim kılan ve rına kulak verilmeyen geniş halk kitlelerinin yegane temsilcisi bugün sahip olduğumuz birçok şeyi kazanabilmemizi mümoldu. kün kılan Menderes, tek parti sultasını yıkıp gerçekten çok Adnan Menderes, Demokrat Parti iktidarlarında iç ve partili hayata kavuşmamızı sağlaması ve Türk demokrasisini dış politikada, ekonomide ve hatta imar geri dönüşü olmayan bir şeklide tahkim işlerinde birçok başarılı çalışmaya imza etmesi dolayısıyla ender ve önder bir liatmış olmasına rağmen onu halk nezdinderdir. Millete hizmet de kahramanlaştıran “Tanrı uludur” çağSonuna kadar millete hizmet eden eden ve bu yolda canını rısını bin yıllık asli sesine ve bu çağrının ve bu yolda canını veren Menderes’in veren Menderes’in ismi, özüne döndürmesi oldu. Ezanın yeniden ismi, milletimizin hafızasında ölümorijinal şekliye okunmasını sağlayarak süzler kervanına yazılmıştır. Açtığı yol, milletimizin hafızasında milletin duasını alan Menderes, neresürekli gelişerek ve genişleyerek büyüölümsüzler kervanına deyse iki asırdır jakoben tavırlarla milleti mekte, bu kutlu yoldan onun emanetini yazılmıştır. Açtığı yol, “adam etmeye” çalışanların karşısına çıtaşıyan liderler yürümektedir. sürekli gelişerek ve kan ve milletin değerlerini önceleyen bir Milletimizin sabır ve inançla desgenişleyerek büyümekte, lider olarak halkın, yıkılmak bilmez gönül teklediği bu yoldan, yine milletin egebu kutlu yoldan onun tahtına oturdu. Çünkü artık ezanın Arapmenliğini tahkim etmek, vesayet sisça okunması yalnızca bu çağrının aslına emanetini taşıyan teminin dişlilerini kırmak ve adaletle dönmesi değil aynı zamanda bütün bu iki liderler yürümektedir. hükmetmek için Merhum Turgut Özal asırlık sürecin karşısında durmak ve milve Necmettin Erbakan gibi liderler yületi öncelemekti. Artık devleti yönetmek, rümüştür. Bugün de başbakanımız Sayalnızca seçkinlerin değil bu topraklarıyın Recep Tayyip Erdoğan, millet iradenın buğday tenli çocuklarının, eli nasırlı sini üstün tutmak, güçlünün hukukunu işçilerinin ve Anadolu’nun kavruk tenli değil hukukun gücünü egemen kılmak geçlerinin de hakkıydı. için gece gündüz demeden çalışmaktadır. Millet, kendi değerlerini esas alan ve inancıyla herhangi Canından aziz bildiği milleti için canını veren Adnan bir sorunu olmayan Menderes’e istediği desteği sonuna kadar Menderes’in ismi kıyamete kadar unutulmayacak, hayır duaverdi. Milletin sürekli desteğiyle hükümet eden Menderes, bu larla anılacak ve mirası da milletin sesine kulak veren liderlertopraklarda demokrasi filizini yeşerten bir öncü oldu. ce ilelebet korunacaktır. Mekanı cennet olsun.
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
143
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Seçim Sistemi ve İki Dönem Yöneticilik Dr. Hakan TARTAN
yasetçi halkı düşünmeli. Yoksa 10 dönem aynı koltukta oturan adam siyasetçi olur ama devlet adamı olamaz. Ben bunu Konak Belediye Başkanı hangi görevde olursam olayım uygulayacağım. Yöneticilikler iki dönemle sınırlı olmalı. Böylelikle siyasetin önü açılır, yeni 1995 yılında Türkiye’nin en genç milletvekillerinden biri insanlar gelir. oldum. Benim şahsi olarak bir sıkıntım yoktu. Ama sokakta Sadece eleştirmekle doğruya ulaşılamıyor. Başarı ve doğru halk ile siyasetçi arasından bir kopukluk biraz da mücadele ile elde ediliyor. Kaoluyor. Buna bir çare aramaya başladım. dın ve gençler hem çalışma yaşamında, Seçim sistemi siyasi partiler yasasında hem de politikada daha çok yer alırlarbir değişiklik olması gerektiğine karar sa Türkiye’nin geleceği daha aydınlık Başarı ve doğru verdim. Halkın seçime katılması önemolacak. Bunun için herkesin taşın altına li, ABD’ye süper güç diyoruz. Clinton biraz da mücadele ile elini sokması lazım. Ben siyasi yaşamım 10 dönem aday olsa seçilirdi. Ama 2 döelde ediliyor. Kadın ve boyunca buna hep özen gösterdim, tüm nemde bitirdi. gençler hem çalışma görevlerde iki dönem kaldım. Bu hassaUzun süre kalmak belli sıkıntılara siyetim gelecekte daha iyi anlaşılacaktır. yaşamında, hem de neden oluyor. Rusya bile bunu denedi. Siyasetin kalite ve güç kazanmasını politikada daha çok yer İngiltere ve birçok çağdaş ülkede var. istiyorsak gençleri ve kadınları etkin dealırlarsa Türkiye’nin AK Parti programına 3 dönemi koymuş. ğerlendirmeliyiz. geleceği daha aydınlık Parti’nin yüzde 60’ı değişecek. Bence Bilgi ve sevgi her kapıyı açan anahtarCHP devrimci bir parti bu atılımı koyolacak. dır. Bilen, okuyan, araştıran ve sorgulamalı. Halkın seçim sistemine katılması yan insan geleceğe yönelik ip uçlarını da için mutlaka seçilimci olmalı. Mesela seyakalamış demektir. çim listesinde, iki aday konsun. İnsanlar Çatışma ve kavga yerine uzlaşmak seçsin getirsin istediği adayı 50. sıradan başarının gizli sırlarından biridir. Yaşabirinci sıraya. mın her noktasında bilgi ve sevgiyi egeTek ayağı sakat demokrasi olmaz. Bir men kılarsak, çağdaşlık konusunda daha hızlı ilerleriz. parti yüzde 7 oy alıyor bunu hülleyle meclise sokuyorsun. Si-
B
C
144
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Yolu Kesilen Devlet Adamı Menderes Zeynep ERBAKAN
A
dnan Menderes, 1950-1960 yılları arasında Başbakan olarak Türkiye’nin siyasi ve iktisadi gelişmesine önemli katkılarda bulunan bir siyasetçi ve devlet adamıdır. Onun ülkemize yaptığı hizmetlerin bir kısmı aşağıda sıralanmaktadır: Adnan Menderes ülkemizde tek partili bürokratik yönetimden çok partili yönetime geçişi sağladı. Menderes, CHP’den ihraç edilen arkadaşlarıyla 7 Aralık 1945 tarihinde Demokrat Parti’yi kurdu. Tek partili dönemin baskılarına rağmen Anadolu insanının siyasal açıdan uyanmasına öncülük yaptı. Bir sene sonra 1946 yılında yapılan seçimlerde “açık oy-gizli tasnif” yöntemi kullanıldı. CHP’nin seçimde %85 oranında oy alması kuşkuyla karşılandı. Seçimden sonra CHP’nin bürokratları her alanda baskı ve dayatmalarını artırdı. Menderes ve arkadaşları yılmadan siyasi mücadelelerini sürdürdüler. Kitlelerin uyanmasına öncülük yaptılar. Nihayet 14 Mayıs 1950 yılında yapılan genel seçimlerde DP geçerli oyların %52,72sini alarak 420 milletvekili kazandı. Tarihimizde ilk defa seçimle iktidara gelen parti oldu. • Adnan Menderes, ülkemizde toplumun dinini öğrenmesini engelleyen baskı ve dayatmaları hafifletti. Halk tarafında desteklenen İmam-Hatip okullarının ve Kur’an
kurslarının açılmasına yardımcı oldu. Ezan’ın yeniden asli şekli ile okunmasını sağlayarak tek parti döneminin bu yanlış icraatına son verdi. Milletimizin tekrar özüne ve manevi değerlerine dönmesine yardımcı oldu. • Menderes, ülkemizde alt yapı yatırımlarına önem verdi. Yollar yaptı. Kırsal yörelerle kentsel yerleşim yerleri arasında ekonomik ilişkilerin artmasına ortam hazırladı. Tarımsal mekanizasyonu hızlandırdı. Serbest piyasa mekanizmasının işlemesine ortam hazırladı. • Türkiye’nin sanayileşmesini sağlayan önemli adımlar arttı. Kamu kesimin ülkenin sanayileşmesinde öncü ve aktif rol oynamasını sağlayacak ekonomi politikalar uyguladı. Özel sektör girişimlerini destekledi. Türkiye ekonomisi Menderes’in Başbakan olduğu 1950-1960 yılları arasında ortalama %7.8 oranında büyüdü. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
145
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU • Türk parasının ülkede basılması için Banknot Matbaasını kurdu ve ilk defa Türkiye kendi parasını 1958 yılında kendi matbaasında bastı. Türk banknotlarının 120 seneden beri İngiltere’de basılmasına son verdi. Türkiye’de milleti ile bütünleşerek milletin manevi değerlerine dönüşü sağlayan ve Türkiye’nin sanayileşmesine ortam hazırlayan Adnan Menderes, ırkçı-tekelci mihrakların ülkemize yönelik sinsi planlarını fark etmiş ve planları bozmaya çalıştığı için ABD’deki siyonist mihraklarının güdümünde yapılan 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldı. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan bir yargılama ve keyfi-yapmacık ithamlarla 17 Eylül 1961 tarihinde idam edildi. TBMM’nin 11 Nisan 1990 tarihinde kabul ettiği 3623 sayılı yasa ile Merhum Adnan Menderes ve onunla birlikte arkadaşlarının itibarları iade edildi. Merhumun naaşı ölümünün 29. yıl dönümünde resmi merasimle İmralı’dan İstanbul’a getirildi ve 17 Eylül 1990 tarihinde Vatan Caddesi’ndeki yeni mezarına defnedildi. Merhum Adnan Menderes, Merhum II. Abdülhamit Han gibi ülkemizin kalkınmasını temel hedef kabul etmiş ve ırkçı tekelci mihrakların hedefi haline gelmişti. Sultan Abdülhamit Han’ı hile ve entrikalarla tahttan uzaklaştıranlar onu darbeyle iktidardan uzaklaştırdılar. Çünkü Menderes, Merhum Sultan Abdülhamit Han’ın başlattığı sanayileşme hamlesini sürdürmeye gayret eden bir devlet ve siyaset adamıydı. Türkiye’nin kalkınmasını amaç edinen ve ülkemizin “Yaşanabilir Bir Ülke” ve “Yeniden Büyük Türkiye” olmasına milli bir hedef haline getiren Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Merhum Sultan Abdülhamit Han’ın
146
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
başlattığı ve Adnan Menderes’in sürdürmeye çalıştığı “sanayileşme” hamlesini 1970’lerde ülke gündemine getirdi. Ülkemizin sanayileşmesini gerçekleştirecek 219 dev proje hazırladı. Bunların kuruluşunu başlattı. Bir bölümünü bitirdi. Kıbrıs Zaferi’nin kazanılmasını sağladı. Türkiye’nin önderliğinde “Adil Yeni Bir Dünyanın” kuruluşunun ilk adımı olan dünyanın en büyük entegrasyon hareketi kabul edilen D8 teşkilatını kurdu. Siyonist mihraklar, Sultan Abdülhamit ve Menderes’e yaptıklarını ona da yaptılar. Akla ve hayale gelmeyen hile ve desiselerle onu iktidardan uzaklaştırdılar. Her çeşit baskı ve zulmü ona reva gördüler. Onun ailesi olarak biz bu zulüm ve baskıları yaşadık. Merhum Babam ve Liderim Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın zulme karşı mücadelesine, azim ve sabrına şahit olduk. Bu üç büyük devlet adamının çalışmaları, azim ve iradeleri birbirine benzediği gibi önlerine konan engel ve kendilerine reva görülen çileleri de birbirine benzemektedirler. Onlar ülkemiz için yılmadan çalıştılar. Milletimize büyük hizmetler yaptılar. Hilekârların hile ve desiselerini fark ettiler. Bu hileleri boşa çıkartmak için hayatlarını feda ederek mücadele ettiler. Onları örnek alacak geleceğin nesli onların başlattıkları hamleleri sürdüreceklerdir. Türkiye’yi “Yeniden Büyük Türkiye” yapacaklardır. Mutlaka yakın bir gelecekte Türkiye’nin önderliğinde hak ve adalet merkezli “Yeni Adil Bir Dünya” kurulacaktır. Onların ruhları şad olsun. Mekânları cennet olsun. Onları örnek ve önder kabul edenleri Allah muvaffak kılsın.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Merhum Aydın Menderes’in 17 Eylül 2010’da Anıtmezar’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı anma törenleri sonrası beyanatından: “İstanbul’un sinesinde nasıl bir tarihi tablo oluşmuş. Bu tablo dünya döndükçe Milletin hafızasında kalıcı olacaktır. Burada Şehitlerimiz birlikte yatıyorlar. Az ileride, 1990 yılında onların naaşlarını İmralı’dan alıp Cumhurbaşkanlığında bizzat seçtiği şu anıt mezara definlerini sağlamış bulunan, Allah ona da Gani gani rahmet eylesin, Turgut Özal yatıyor. Ve işte üç isim ve üç resim; Menderes, Özal ve Tayyip Erdoğan isimleri ilelebet milletimizin kalbinde ve gönlünde bir arada yer alacaklardır. Rahmetli Babam, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı unutturmayan, onları sevdirten Cenab-ı Hakk’a şükrolsun. Onların hatırasını bu güne kadar ayakta tutan aziz milletimize de en içten şükranlarımı sunuyorum. Ve bu vesileyle Sayın Başbakanımıza, birlikte olduğu arkadaşlarına da Cenab-ı Hakk’tan ikbal ve istikballerinin ziyadar olmasını niyaz ediyorum. 49 yıl sonra böyle bir günü yaşayabilmiş, bunu görebilmiş olmaktan dolayı da yine Allah’ıma şükrediyorum...” ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
147
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Abide Başvekil Adnan Menderes Kenan NUHUT Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı
“Yeter söz milletindir.” Şiarıyla yola çıkmak suretiyle Yüce Türk Milletinin gönlünde sonsuza dek taht kuran Merhum Adnan MENDERES’in fani bedenini ortadan kaldırarak amaçlarına ulaşacaklarını sananlar, bu cinayetin vebalinden kurtulamayacaklardır. Zira, demokrasinin gerçek mimarı MENDERES ve arkadaşlarının yaktığı meşale bugün hala gerçek sahiplerince taşınmaktadır. Rahmetli MENDERES’in ortaya koyduğu sanayi, teknoloji ve enerji konularındaki hamlelerin yanı sıra demokrasi ve hızlı kalkınma mücadelesi bugün hala günümüz siyasetçilerine pusula görevi görmektedir. Böyle “dahi” bir Devlet adamının aziz hatırasını yaşatmak adına her görüşten siyaset, bilim adamı, gazeteci, sanatçı gibi kanaat önderlerinin görüşlerini bir dergide toplayarak toplumun istifadesine sunan Adnan MENDERES Demokrasi Platformu Ankara Temsilciliğine ve kıymetli kardeşim Ahmet Şerif BAYINDIR’a şükranlarımı sunuyorum. Bununla birlikte, Âbide Başvekilimizi ve onun misyonunu bu günlere taşıyan büyük siyaset adamı, Merhum Aydın MENDERES’i rahmetle anıyorum. 67 yıl öncesinin akıllara durgunluk verecek kadar çağdaş, modern, insanı insan yerine koyan inançlarına ve özdeğerlerine
148
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
saygılı, geçmişi ile gurur duyup geleceğe umutla bakan, değişime ve yenilikçi bir halk hareketini de % 57,2’lik halk oyuyla taçlandırıp, % 57,5’lara kadar tırmandırarak bugünün siyasetçilerine dahi model olan ve olmaya devam eden MENDERES’i 17 EYLÜL Pazar günü saat 13:23’te yağlı ilmiği boynuna geçirenlere dahi “Sizlere dargın değilim.” diyerek ortaya koyduğu nezaket ve cesaret bugünün gençliğine de önderlik etmektedir. Güneşli ve aydınlık başlayan 17 Eylül Pazar günü 13:23’ü gösterdiğinde sönen bir meşalenin ardından gelen kabus dolu bir karanlık ve sağanak halinde yağmaya başlayan yağmur adeta doğanın gözyaşlarını andırıyordu, bu gözyaşları, MENDERES’in ağzından dökülen, “Dirimden korkmayacaksınız ama şimdi milletle el ele verecek Adnan MENDERES’in ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve birgün sizi silip süpürecektir.” sözlerini bugünlere ve hatta kıyamete kadar akıtarak götürecektir. Bugün için önemli olan günümüz siyasetçilerinin ülke geleceğini de göz önünde bulundurarak MENDERES’in ortaya koyduğu demokrasi anlayışı ve Devlet yönetimi anlayışını en iyi şekilde özümsemeleridir. Demokrat Parti’nin ortaya çıkış felsefesinin ana damarı olan Demokrasi, Hürriyet ve daha da önemlisi milletin mukaddemliği anlayışının fotomontajlarla anlatımı değil, icraata konulmasındaki cesarettir. Ancak böyle bir anlayış karanlık günlere bir daha geri dönmemek üzere millet iradesini esas kılacaktır. Hürriyeti kısıtlayan rejime karşı hürriyetlerin genişletilmesi hususunda büyük bir mücadele veren Adnan MENDERES ve arkadaşları 1960 yılının vesayet zihniyetinin bastırmasıyla kendi hürriyetlerinden olmuşlardır. Maalesef bu zihniyet bugünde yaşanan sıkıntıların ana kaynağıdır. Kesinlikle unutulmaması gereken şey millet iradesine karşı vesayet zihniyeti ile hareket edenler daima kaybedeceklerdir. Zira bilinmeli e hiç unutulmamalı ki 27 Mayıs sürecinde Demokrasi, hürriyet ve kalkınma adına mücadele eden MENDERES ve arkadaşları değil, milletin iradesi idam edilmiştir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Aydın Menderes’in Bilinmeyen Yönleri Mehmet AKYOL
D
elikanlılık çağına yeni adım atmıştım. Siyaset tarihinde dürüstlük abidesi olarak bilinen 41’ler hareketinin önde gelen isimleri ile tanışma onuruna kavuşmuştum. O sıralarda Aydın Menderes ismi de telaffuz edilmeye başlanmıştı. Yüksel Menderes, Mutlu Menderes ve Aydın Menderes kardeşler de 41’lilerin kurdukları Demokratik Parti’de yerlerini almışlardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla Yüksel Menderes bilimsel ve siyaset açısından anımsanırken, Mutlu Menderes orta halli, Aydın Menderes ise gençliği ve yakışıklılığı ile dillendiriliyor, ayna zamanda istikbal vaad eden bir siyasetçi olarak görülüyordu. O’nunla tanışmak, aynı mekanı paylaşmak, hatta karşı karşıya gelip konuşmak bile ayrı bir heyecan ve-
riyordu insana. Zaman içinde birlikteliğimiz fazlalaştı, parti içinde çalışmalarımız arttı; çeşitli zaman ve mekanlarda buluştuk ve bu davaya hizmet etme yolunda önemli faaliyetlerde bulunduk. Bilahare siyasi gelişmelerin verdiği sonuçlar ve ülkede yaşanan olaylar O’nu siyasetten soğuttu. Bilahare değişik siyasi atmosferler içinde yörüngesinde değişiklikler oldu. İÇTEN İÇE BİRLİKTELİĞİMİZ VE YURT GEZİLERİMİZ Anavatan Partisi rahmetli Özal’ın yörüngesinden çıkıp Mesut Yılmaz gibi siyaset bilmez, insan sevmez, hak ve adaletin ne demek olduğundan anlamaz, vatan ve millet kavramından daha ziyade menfaat şebekeleri ile işbirliği içinde olan bir şahıs ANAP’ın başına geçtikten sonra hem ANAP için hem de vatan için zararlı olmaya başlamıştı. Bu kötü gidişi halka anlatmak için yollara düşmüş, çeşitli il ve ilçelerde konferanslar vermeye, halkla birebir görüşmeye başlamıştık. Gerçi Aydın Menderes ile birlikte bu tür gezilere katılıyordum ama Rahmetli Özal’ın kuracağı parti benim için çok önemliydi. Zira Rahmetli ile birlikteliğimiz de aynen Aydın Menderes gibi devam ediyordu. Yani daha
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
149
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU açık bir ifade ile her ikisini de idare ediyor gibi bir atmosferin içindeydim. Maksadım şuydu; Özal bir parti kuracaktı, Aydın Menderes’in de bir parti kurmaya temayülü vardı. Beni çok seviyor ve fikirlerime riayet ediyordu. Her gittiğimiz yere beni de götürüyor, hatta aynı arabada seyahat ediyorduk. Bizimle birlikte onlarca insan da toplantıların yapılacağı yerlere geliyorlar, bize refâkat ediyorlardı. Aralarında siyaset sahnesinin önemli isimleri vardı. Tabii rahmetli Aydın bey’in etrafını saran cambazlar da… Beni kıskanmamaları mümkün değildi. Aydın Bey’e bir konu aktarılacaksa benim aracılığımla iletişim kuranlar bile oluyordu. AYDIN MENDERES ÖZAL İLİŞKİLERİ Aydın Menderes yeni bir parti kuracağının sinyallerini vermeye başlamıştı. Aynı şekilde Turgut Özal da parti kuracaktı. İkisinin arasında kalmıştım. Tek çare ikisini bir araya getirmekti. Bu arada Aydın Menderes’in parti kuracağını öğrenen bazı önemli isimler, Aydın Bey’le rabıta kurmak için benimle ilişki kuruyorlar, istişare ediyorlardı. Bunların arasında iyi bir devlet adamı olarak bilinen, siyasetin önde gelen isimlerinden olan Hasan Celal Güzel de vardı. ANAP kongresinde aday olması nedeniyle Özal’la arası açılmıştı. Meşgalesi çoktu ama yine de siyaset sahnesinde yer almak istiyordu. Bir gün Necati Bey Caddesindeki bürosuna beni çağırıp derinlemesine konuştuk. Bu esnada Aydın Menderes’e benden bir mesaj gönderdi ve şöyle dedi: “Kuracağı partide ben de yer almak istiyorum, ikimiz güç birliği yaparsak daha iyi olur, aktif görev vermesin isterse. Hatta açıkça söyle, ben 5’nci adam olmayı bile kabullenirim.”
150
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Hasan Celal Güzel her zaAydın Menderes man beğenimi kazanan, yapyeni bir parti kuracağının tığı hayırlarla, sinyallerini vermeye milliyetçe ve başlamıştı. Aynı şekilde muhafazakâr tavırlarıyla, üstün Turgut Özal da parti inanç kavramı kuracaktı. İkisinin ile münezzeh bir arasında kalmıştım. Tek insandı. Böylesine mütevâzi taçare ikisini bir araya vırlar içinde yer getirmekti.. alması gerçekten saygı değer bir davranış biçimiydi. Teklifi Aydın Menderes’e götürdüm ve münasip bir lisanla anlattım. Aydın Bey gülümseyerek karşıladı. Arkasından da bana cevabı şu oldu: “ Değerlendirelim.” Bu değerlendirme süresi ne kadar olacaktı?.. Aradan iki hafta geçti her hangi bir cevap gelmeyince kendisine hatırlattım, aldığım cevap “Bir 10 gün daha süre ver bana” oldu. On gün sonra ise olumsuz cevap verdi. Israr ettim, “Parti kuracaksanız Hasan Celal Güzel gibi bir insana ihtiyacınız olacak, hele bir daha düşünün, yanlış yapmıyor musunuz…” dedimse de kararında ısrarlı oldu. Gelecek sayada Aydın Menderes’in inanç kavramı bakımından özellikleri, Rahmetli Özal’la parti kurma hesapları ve ayrılan yollar…yer alacaktır.
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Milli Mücadelede Aydın Cephesinde Adnan Menderes’in Ayyıldız Çetesi’nin Sarıklı Mücahidi:
Yurtsever Konyalı Hacı Ahmed Hocaefendi A
slen Konya ilimizin Seydişehir ilçesindendir. Genç yaşında geldiği Aydın’da Koçarlı kazasına yerleşmiştir. Ömrü boyunca Koçarlı Merkez Cihanoğulları Camisinde ders vermiştir. Arapça ve Farsçanın yanı sıra çok iyi derecede Fransızca bildiği için batıyı da kaynaklarından takibetmiştir. Takvadan taviz vermeyen yapısı cihetiyle belli bir kesim tarafından iki defa dersanesi yakılmıştır. Milli Mücadelemizde Merhum Adnan Menderes’in kurmuş olduğu Ayyıldız Çetesi’ne yaptığı yardımlar nedeniyle halk arasında Yurtsever Konya’lı Hoca olarak anılmıştır. Merhum Şehid Başvekilimiz Adnan Menderes’in de Hocalarından olduğu, Adnan Bey’in sık sık Hocaefendiyi ziyaret ettiği bilinmektedir. Şapka inkılabında Ben sarığımı çıkarmam demiş ve Ankara’dan gelen özel izinle sarığını vefatına kadar çıkarmamıştır. Ezan’ın Türkçe okutulmaya başlanması üzerine yasak olmasına rağmen önce sessizce de olsa Aslı okunmadan Türkçesinin okunmasına izin vermemiştir. Kendisi Türkçe Ezanı duyunca da Tanrı Uludur, Tanrı Uludur; Memurlarla Askerler Allah’ın Kuludur diye bu durumu hicvedermiş. Yüz yaşından fazla yaşayan Hocaefendi vefatından üç gün önce kabrini kendisi kazmıştır. Namaz kıldığı esnada ruhunu Rahman’a teslim etmiştir. Defni esnasında aniden muazzam bir aydınlanma olduğu ağaçların eğildikleri halkın dilinde anlatılagelmektedir. Hayatı ve Yazma Eserleri günümüz araştırmacılarının ilgisini, Hazire’de bulunan kabri Vakıflar İdaresi’nce yaptırılmayı, Yaşadığı Konak ise Koçarlı Belediyesi ya da Kültür il Müdürlüğü’nün çabalarıyla Koçarlı’mız Kültürüne kazandılmayı beklemektedir.
Platform Başkanımız Ahmet Şerif Bayındır’ın Büyükdedesi Konyalı Ahmed Hocaefendi.
Aydın Koçarlı Cihanzade Camii ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
151
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Gezi Olaylarının Özü Aziz BABUŞCU
E
Ak Parti İstanbul İl Başkanı
n sonda söyleyeceğimizi baştan söylemek gerekirse; Türkiye’de “Gezi direnişi” diye sergilenen şey; bir oyundur, bir projedir. Bu projenin neyi amaçladığını iyi anlamak için öncelikle AK Parti iktidarında Türkiye’nin ulaştığı siyasi ve ekonomik pozisyonu iyi analiz etmek gerekir. AK Parti 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara geldiğinden bu yana, bir istikrar içinde milletimizin hem özgürlüğünü büyüttü, hem aşını ekmeğini büyüttü, hem de kangren haline gelmiş sorunlarda çözüm sürecine girerek huzurunu ve kardeşliğini büyüttü. Bu gelişmeler, doğal olarak Türkiye’yi dünyada çok saygın bir küresel aktör haline getirdi. İşte gerek yurt içinde gerekse yurtdışında yakalanan bu müthiş büyüme çizgisi, bu parlak tablo ve bu başarıların her seçimde milletten sandıkta daha fazla teveccüh görmesi, elbette bazı iç ve dış çevrelerde büyük bir rahatsızlık uyandırdı ve uyandırmaya da devam ediyor. Bu çevreler değişik vesilelerle ve her fırsatta AK Parti’yi tökezletmek, zayıflatmak ve itibarsızlaştırmak için birçok karanlık oyun tezgahlayıp birçok kirli yönteme tevessül ettiler ve ediyorlar. Sandık yoluyla, demokrasi yoluyla AK Parti’yle milletimizin arasını açmaktan umudunu iyice kesmiş malum iç ve dış çevreler, son olarak ağaç ve çevrecilik maskesinin arkasına saklanarak kirli bir oyun tezgahlamaya kalktılar. Milletimiz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında bir binanın tuğlaları gibi kenetlenerek bu kirli oyuna prim vermedi, onların beklediği ortamın oluşmasına izin vermedi. Tamamen yalan dolan ve dezenformasyonla bir oldu bitti tezgahlamaya çalışanlar, kısa sürede bütün boyutlarıyla deşifre oldular, maskeleri düştü, boyaları döküldü. Buna rağmen bu oyunlarını şu veya bu ölçekte sürdürüyorlar ve biz biliyoruz ki ellerinden geldiği kadar sürdürmeyi de deneyeceklerdir. Öncelikle şunu iyi bilelim ki; Gezi Parkı
152
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
başlığıyla tezgahlanan bu oyun ne sadece ekonomik, ne de sadece ideolojiktir. Hem ekonomik, hem de ideolojiktir. Evet, bir yanıyla ekonomiktir. Çalışmadan milletin sırtından para kazanmaya alışmış faiz lobisinin hortumların kesilmesi dolayısıyla, AK Parti iktidarından büyük rahatsızlık duydukları bir vakıadır. Kendilerini merkez sermaye sayıp ekonomide her zaman seçkinci bir konumda kalmayı isteyen sermaye çevrelerinin bu ülke evlatlarının da eşit koşullarda ekonomik rekabete katılmalarının önünü açtığından dolayı AK Parti iktidarından büyük rahatsızlık duydukları bir vakıadır. Bu, madalyonun sadece bir yüzüdür. Madalyonun bir diğer yüzünde ise kendisini düşünce ve yaşam biçimi itibarıyla imtiyazlı sayıp ötekini hazmedememe, yok sayma hatta yok etmeye çalışma şeklinde ortaya çıkan büyük bir ideolojik saplantı, taassup ve körlük vardır. Gezi Parkını bir isyan sembolüne dönüştürüp çeşitli iç çatışmalar çıkarmak suretiyle karanlık süreçlere zemin hazırlamak ve bu yolla millet egemenliğini devre dışı bırakmak isteyenler, bu millete ve değerlerine yabancılık çekenler, açıktır ki, milletimizin kendileri gibi düşünmeyen, belli bir medeniyet tasavvuru ve değerler çizgisine sahip çok büyük bir çoğunluğunu siyasi muhalif değil, “düşman” olarak görüyorlar. Haliyle de inanç ve değerlerine bağlı olan, bu toprağın ürettiği kültür ve medeniyetle barışık olan ve bu milletin ana gövdesini oluşturan çok büyük bir çoğunluğun, sadece fikirlerinden değil “varlıklarından” rahatsızlar. Başbakanımıza ikide birde Menderes’in akıbetini hatırlatmaları bundan.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Demokratik meşruiyet içinde kalarak tepkilerini ifade etmek yerine, her türlü şiddete, lince ve vandallığa tevessül etmeleri bundan! Başbakanımız ve AK Parti aleyhine karanlık oyunlar tezgahlayanların dillerine pelesenk ettikleri bazı söz ve iftiralara dikkat ettiğimizde, gayet net bir şekilde şunu görüyoruz; Onlar zihinlerinde nasıl bir Türkiye tasarlıyorlarsa, bizi tam da onunla itham etmeye çalışıyorlar. Hani kimileri, kendinde hangi kusur varsa, başkalarını o noktada suçlayarak rahatlamaya çalışırmış ya; bir nevi aynı sendrom! Dolayısıyla, AK Parti bugün malum çevrelerce maruz bırakıldığı “Tek adamlık, yaşam biçimlerine müdahale vb” suçlamaların hiç birini üzerinde barındırmadığı için, hatta tam tersine, Türkiye’yi tek adamlıktan, Milli Şeflikten, yaşam biçimlerine müdahale edilmekten kurtarıp çok seslilik içinde kardeşlik ufkuna taşımaya çalıştığı için hedef tahtasına konulmak isteniyor. Aynı çevreler geçmişte Merhum Menderes ve Özal’a da “Tek adamlık ve diktatörlük” suçlamasında bulunmuşlardı. Hangi Başbakan milletin iradesine itibar edelim demiş, demokrasiyi geliştirmişse, derhal bu çevrelerce malum suçlamalara maruz kalmıştır. Yeri gelmişken tarihten bir örnek verelim: Yıl 8 Ekim 1952… Merhum Menderes’in Başbakan, İnönü’nün de CHP lideri olduğu bir dönem. Meclis’te CHP’liler Menderes’i diktatörlükle, özgürlükleri budamakla itham edince, Başbakan kürsüye gelir ve şöyle cevap verir:
“Dünkü diktatörün bugün hak ve özgürlük müdafii kesilmesi sadece gülünçtür.” Aslında, bu çevrelerin asıl rahatsız olduğu, şey milli egemenliktir, millettir, Çünkü bu zihniyet kendi halkına yukarıdan bakan bir zihniyettir. Bu zihniyet, kendi milletini iç tehdit değerlendirmelerine konu edinen bir zihniyettir. Bu zihniyet, “Halk plaja akın edince vatandaş denize giremedi” diyen bir zihniyettir. Bu zihniyet, milletin değerlerine yabancı, kutsallarıyla kavgalı, medeniyetiyle mesafeli bir zihniyettir. Kısacası, bu zihniyet, kendilerini efendi, milleti ise maraba sayan bir zihniyettir. Bu yalın gerçeği dürüstçe ve doğrudan ifade edemedikleri için çevrecilik, ağaç vb bazı maskelerin arkasına saklanıyorlar. Bugün de oynanmak istenen oyunun özü budur.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
153
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Efelerin Efesi’ni Unutmadık, Unutturmayacağız! Sadık ATAY
A
AK Parti Aydın İl Başkanı
ydın Efeler diyarı... Ve Efelerin Efesi Şehit Başvekilimiz Adnan Menderes... Kurtuluş Savaşımızda Yunan mezalimine karşı kurduğu Ayyıldız çetesiyle Ödemiş Cephesinin Galip Hocası Celal Bayar’la aynı yolda yürümeye daha o yıllarda başlıyorlar. Çakırbeyli çiftliğinin önemli bir kısmını topraksız köylüye dağıtarak bir Aydın Beyinin vermekle Bey olabileceğinin güzel bir örneğini veriyor. Hürriyetçi çizgide başladığı siyasette O’nu keşfeden ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk... Gazinin kulağına projeleri olan Adnan isimli bir genç olduğu fısıldanıyor. Gazi 5 dakikalığına görüşmeye oturuyor ama tam 4 saat Genç Adnan’ı dinlemekten kendisini alamıyor. Görüşmenin sonunda yaverine Adnan’ın ismini not ettirip seçim zamanı vekil listeleri hazırlanırken kendisine hatırlatılmasını istiyor. Sonrası Gazi’nin isteğiyle Milletvekili olan Adnan Menderes’in Ankara’da Hukuk Fakültesini bitirme ve kendisini yetiştirme safhası... Türkiye’nin hür dünyada cari sisteme uygun olarak çok partili hayata geçme safhasında içlerinde Adnan Menderes’in de olduğu 4 Milletvekilinden “Dörtlü Takrir” diye tarihe geçen Manifesto’nun yayınlanmasının peşinden Demokrat Parti’nin kurulması ülkede yeni bir çığırın adeta müjdecisi oluyor. CHP’nin tek parti döneminin o dillere destan akıl mantık almaz uygulamalarından sonuncusu ise; 1946 seçimlerinde sırf DP’nin önünü kesebilmek amacıyla “açık oy-gizli sayım” usulünü uygulamasıydı. Tabii CHP bu seçimde yaptığı oy hırsızlığı ile seçimden galip olarak çıkmıştı fakat Millet olanın bitenin farkındaydı... Zaten de bu seçim CHP’nin son kazandığı seçim olacak ve Millet CHP’yi ebedi muhalefet partisi yapacaktı. Gelelim 14 Mayıs 1950 Seçimine... Bu tarih bir seçim tarihinden ziyade Merhum Aydın Menderes’in ifadesiyle bir gün öncesinin gece bir gün sonrasının gündüz olduğu tarihi bir dönüm noktasıydı. Millet sandıkları patlatmış CHP’yi siyasetten silmiş kahir ekseriyetle Demokrat Parti’yi bir AK DEVRİM neticesinde iktidara getirmişti. Türkiye’de asıl şimdi Millet hakim olacaktı, oldu da... Adnan Menderes’in illk icraatı “Tanrı Uludur” diye Türkçe okutulan Ezanı aslına çevirmek oldu. 16 Haziran 1950’de Millet aslî Ezanını dinlerken sokaklara dökülüyop gözyaşlarıyla kurbanlar kesiyor, Menderes’e dualar ediyordu. Yıllar sonra iki sevgili kavuşmuştu. Bu sevgilileri ne 27 Mayıs ne de 17 Eylül ayırabilmiştir. Birileri öyle sanıyor olsa da Menderes’le Türk Milleti’nin sevgisi ebedi bir sevgidir. Şimdi bizler, bizden sonra da çocuklarımız bu sevgiyi sürdüreceklerdir. 1950-60 arasında öyle bir on yıllık Demokrat Parti iktidarı yaşanmıştır ki en az 100 yıla bedeldir. Yollar, köprüler, barajlar, fabrikalar, okullar, hastaneler, makinalı tarım hangi birisini saymalı Türkiye
154
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
adeta şantiyeye dönmüştü. Kefen bezini bulamayan köylü ayakkabıyla tanıştı. Buğday nedir bilmeyen Karadenizli hayvanlarına arpabuğday yedirir oldu. Açılan yollar ve karayolu taşımacılığı sayesinde Milletin malı pazar gördü, cebi de para... Kötüler hiç boş durur mu? Durmadılar... Yalanla dolanla kuyu kazdılar, iftiralarla ellerinden giden iktidara yeniden kavuşabilmenin hesaplarını yaptılar. Yapılan her olumlu işi eleştirdiler, kendileri gibi elitler varken Hasso, Hüsso, Memoların iktidar olup harikalar yaratması zorlarına gidiyordu. Kendilerini ülkenin sahibi olarak görüyorlardı. Milleti ise güdülecek koyun sürüsü..Şimdi de öyle değil mi? Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam dedikleri aynı kitle Türkiye’yi bölge lideri ve Dünya aktörü yapma yolundayken gezi olayları gibi provakasyonlarla, yalan ve iftiralarla Menderes’in yolundan giden Muhafazakar Demokratlar’a saldırmıyorlar mı? Sözü uzatmanın anlamı yok. Gazi “Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir.” demiyor mu? Öyleyse Milli İrade’ye saygı duyulacak demektir. Meşruiyet içinde eleştiriler, protestolar yapılacak ama müzmin darbesever zihniyet mutlak surette terkedilecektir. Muhalefet 27 Mayıs ve 17 Eylül acı tablosunu iyi okumalı, Ülkemizin paranteze alınmış dönemlerden neler çektiğini görmeli, demokrasiyi hazmetmelidir. Bu Millet bize yıllardır sandıkta niye iktidar vermiyor da biz sokaklarda bunu aramak zorunda kalıyoruz sorusunu kendisine sorup, medenice gerçekten demokrasiye inanıp Millete kendisini anlatıp sevdirerek ona hizmetkar olunarak iktidar olunabileceğini unutmamalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle 17 Eylül 1961’de işlenen cinayetleri kınıyor, lanetliyor. Yüce Allah’tan Ülkemize bir daha böyle acılar yaşatmamasını niyaz ediyorum.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokratik Hamle: 1950 Av. İsmail ERGÜNEŞ AK Parti Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı
İ
nsanoğlunun uzun tecrübeler neticesinde bulabildiği en iyi yönetim biçimi demokrasidir. Ülkemiz ilk önemli demokratik hamlesini 1950 de yaşadı. Tek parti yönetiminden bunalan Türkiye ‘Yeter söz milletin’ diyen Demokrat partiye büyük bir destek verdi. Ancak maalesef yaşadığımız 60 yıllık süreç gösterdi ki millet, sözünü her söylediğinde kendisinde imtiyaz vehmeden sınıf ve kesimler milletin sözünü ayaklar altına aldı. İlkini 1960 yaşadığımız darbeler zinciri en son 27 Nisan muhtırasıyla devam etti. “27 Nisan muhtırasını verenler milletin artık sadece sözünü söylemekle kalmadığını artık ülkenin üzerinde karar hakkına da sahip olduğunu da ortaya koyduklarını” gördü. Böylece Türkiye söz milletin noktasından ‘söz de karar da milletindir’ noktasına gelmiştir. Ak Parti ilk kurulduğu günden bu yana hep demokratik ilkelerin savunucusu ve uygulayıcısı olmuştur. Hiçbir zaman halkına bir ideoloji dayatan bir politika uygulamamıştır. Ak Parti’nin başarısını sırrını merak edenlere ifade etmek isterim ki Ak Partinin siyaset tarzı Milletin taleplerini siyaset sahnesine taşımaktan ibarettir. Despot ve diktatör vesayet rejimin çektirdiklerini bu milletle birlikte bire bir yaşayan Ak Parti kadroları ülkenin demokratikleşmesi ve yönetimin şeffaflaşması için ne gerekiyorsa vesayet rejimi yanlılarına rağmen yapmıştır. Vesayet rejiminde öcüler olarak görülen geniş halk kitleleri ve her kesimden insanımız daha demokratik ve özgürlükçü bir ülkede yaşamanın sevinci içindedir. Burada bir hususa değinmek isterim. Demokrasi herkesin fikrini özgürce söylemeyi ve kendini özgürce ifade etmeyi garanti eder. Ancak bu, herkesin, her söylediğinin uygulanması anlamına gelmez. Esasen böyle bir şey imkânsızdır. Örneğin yapacağınız bir icraata karşı çıkanlar da olacak destekleyenler de. Ama bir işi hem yapıp hem yapmamazlık edemezsiniz. Bir icraatı yapar ve bunun siyasi sonucuna katlanırsınız. Bir dahaki seçimlerde yaptıklarınızı destekleyenler size oy verir desteklemeyenler oy vermez. Çıkan sonuca da herkes saygı gösterir. Bunun dışında tutulacak bir yol anarşi ve kaostan başka bir şey doğurmaz. Demokratik standartları düşük bir ülkenin uluslararası sahada etkin olması söz konusu olamaz. Bugün ekonomiyi, dış politikayı, iç politikayı, sosyal hayatı demokratik hak ve özgürlüklerden ayrı görmek imkânsızdır. Ak Parti İşte bu gerçek karşısında milli birlik ve beraberlik projesi olan Demokratik açılım sürecini başlatmış ve ülkemizin kanayan yarasını bir çözüm sürecine sokmuştur. AK PARTİ iktidarı, milletin hâkim kılınması noktasında elini taşın altına sokmuş, idarei maslahat değil reformcu bir idare sergilemiştir. Esas amaç, milleti yönetime hâkim kılmaktır. Bu yüzden demokrasiden asla korkmuyor, hepimiz ama hepimiz için daha fazla demokrasi istiyoruz. AK PARTİ geçmiş iktidarların dile getirmeye bile cesaret edemediği kronikleşmiş sorunlarımızın üzerine cesaretle giderek çözüm yolları aramaya başlamıştır. Şu, inkâr edilemez bir gerçekliktir. Bundan sonra Türkiye tarihini yazanlar Ak Parti öncesi ve sonrası ayrımını yapmadan tarihi asla başarılı bir biçimde yazamayacaktır. Bunu söylerken Türkiye’nin son on yılda gerçekleştirdiği ve son bin yılın en başarılı dönemi olmaya aday imar hareketine hasretmemek gerekir. Belki bundan da önemli
olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi alanında geldiği seviyeden söz ediyorum. Unutmayalım ki Ak Parti öncesinde tartışılması dahi yasak olan birçok sorun bugün çözülmeye başlamıştır. Bugüne kadar halktan başkasına bel bağlamamış, gücünü sadece milletinden alan, sadece milletine güvenerek yol alan, rotasını milletin belirlediği AK Parti, değiştirilmesi zorunlu ihtiyaç halini almış anayasa değişikliği sürecini yine milletine güvenerek başlatmıştır. Demokratik bir Türkiye’yi halkımıza çok gören zihniyet bu değişiklikleri sabote etmek için her türlü yolu denemektedir. Son yaşadığımız süreçte bir amacın da Meclisin sivil bir anayasa yapmasına engel olmak arzusu göz ardı edilmemelidir. Bütün bu çabalar beyhudedir. Eninde sonunda Demokratik standartları yükselmiş, bölgesinde lider, uluslararası alanda etkin, güçlü bir Türkiye’de yaşıyor olmanın mutluluğunu hep birlikte paylaşacağız. SON AÇ YATAĞINA TOK GİRİNCİYE SON YETİMİN BAŞI OKŞANINCAYA SON MAZLUMUN HAKKI SON ZALİMDEN ALINCAYA KADAR BİTMEYECEK MÜCADELEMİZ…
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
155
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Temel Sorun ve Yeni Anayasa İsmail AYDIN
T
AK Parti Manisa İl Tanıtım Medya Başkanı
ürkiye’de 1946 dan bu yana uygulanan çok partili parlementer sistemin, toplumumuz ve insanımız için Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile amaçlanan sonuçları vermemiş olmasının temelinde, yürülüğe konulan hiçbir anayasanın demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olan kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsememiş olduğu gerçeği yatmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı olarak ifade edilen bu üç güç, demokratik hukuk devletinde birbirinden bağımsız fakat yargı ağırlıklı olarak, birbiri ile koordineli biçimde çalışırlar. Oysa ülkemizde bu üç güce hiç kuşkusuz Yasama (Parlamento) egemen olagelmiştir. Örneğin ; Aslında yürütmenin başı olması gereken Devlet Başkanını (Cumhurbaşkanı) toplum iradesiyle değil, Parlamento belirlemekte yani tarafsızlığı öngörülen bir makam, parlamentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi idare tarafından seçilmekteydi. Parlamentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi idarenin seçtiği Devlet Başkanının öngörülen tarafsızlığı bu nedenledir ki, her zaman tartışma konusu olmuştur ve olacaktır. Öte yandan hükümetin başı yani yürütmenin başındaki Başbakan yine yasama organı ( parlamento ) tarafından belirlenmekte veya onaylanmaktadır. Yani parlamentodaki siyasi iradeye tabidir. Oysa yürütme toplumun tümüne karşı sorumludur. Parlamentoda oy çoğunluğuna sahip bir siyasi iradeyle değil, dolayısıyla toplum tarafından seçilmelidir. Mahkemelerimizde yargıçlarımızın karar aşamasında çok veciz biçimde ifade ettikleri “yaz kızım, Türk Milleti adına” yargı gücünün de toplumsal iradenin ürünü olması yani toplum tarafından seçimle belirlenmiş olması gerekir. Türkiye’de yargının parlamentoda çoğunluğu bulunan siyasi iradenin belirlediği Adalet Bakanına bağlı olması yargı bağımsızlığını yıllardır tartışılır kılmaktadır. Özetle; yargı ve yürütme topluma doğrudan sorumludur. Dolayısıyla,bu iki gücü toplum adına kullanan organlar, toplumsal iradenin ürünü olmak yani toplum tarafından mutabakatla belirlenmek zorundadır. Yasama ise doğaldır ki toplum bütününü oluşturan karşıt demokratik grupların çıkar iradelerine dayanarak seçtikleri vekillerden değil, temsilcilerden oluşur. Bu nedenle de parlamento bir toplumsal mutabakatın ürünü değildir ; olmasıda beklenemez. Yasama organının (parlamentonun) üyeleri millet bütünlüğüne değil, mensubu oldukları siyasi partilere oy vermiş olan vatandaşlara karşı sorumludur. Çağdaş demokratik hukuk devletinde bu üç gücün yanına yeni bir güç daha katılmıştır. MEDYA İletişim teknolojisindeki akıl almaz gelişmeler sonucu ulaştığımız bilgi çağında medya (kitle iletişim araçları) bireylerin ve toplumun özgür anlayışıyla gelişmesinde son derece 156
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
etkin rol oynayabilir, oynamalıdır. Bu anlayışla medyayı dördüncü güç olarak görmekte ve bu gücün devlet işleyişindeki rolünün yapılacak yeni anayasada ifade bulan özel Sorumluluk görevi olduğunu düşünmekteyim. Kısaca özetlemeye çalıştığım anlayışın ifade bulacağı ilk metin bir toplumsal niteliği taşıyan Anayasadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir demokratik hukuk devleti olarak devamlılığını teminat altına almak üzere, köklü değişiklikleri öngören bir Anayasanın hazırlanması ve bu konuda demokratik hukuk devletinin tesisi için önerilen ve yeniden yapılanmanın temel taşlarını belirleyecek olan yeni Anayasa ile çok kısa bir metin şeklinde olması gerektiğine inanıyorum. Devletin asli görevi olarak yargı ve adalet, toplum düzeni ve iç güvenlik, dış politika ve savunma konuları nı da en önemlisi yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımsız şekilde işlemesini temin eden hükümlere yer verilmeli birbirini denetleyen ve dengeleyen bu güçlerin, birbirleri ile işbirliği ve koordinasyon esasları belirlenmelidir. Siyasi partiler yasası ve seçim yasalarında toplumun tüm katmanları tarafından tartışılacak en demokratik şekliyle halkımıza sunulmalıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilkelerine tam anlamıyla sadık kalınmalı; aynı konuda Uluslararası anlaşmalarda ifade bulabilecek tüm gelişmelerin peşinen kabul edileceği hükmüne yer verilmelidir. Anayasada bu konuda Türkiye ve Türk toplumuna özel hiçbir hükme yer verilmemelidir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Rahmetli Av. Burhan Apaydın’ın Eşi Beyhan Apaydın:
“Burhan Apaydın, Son Anına Kadar Menderes İçin Mücadele Etti” l Sayın Beyhan Hanım, Burhan Bey’in hukuk ve siyaset alanında çok ciddi çalışmaları ve demokrasiye çok büyük hizmetleri olmuş. Kendisi hakkında neler söylemek istersiniz? Burhan Bey’in ilk siyasi ve hukuk yıllarında ve Demokrat Parti yıllarında kendisi ile evli değildim. Ancak Babam Mehmet Emin Develioğlu’nun Demokrat Partinin kurucusu ve milletvekili olması ile Burhan Bey’in o zamanki kahramanca ve cesur davranışları bende kendisine karşı bir hayranlık duygusu uyandırmıştı. İhtilal zamanında bizim ve daha bir çok Demokrat Parti Mensuplarının mallarına el konmuştu. Burhan Bey’inde bütün mallarına el konuyor. İhtilal zamanları çok zor geçti, yasakların olduğu zamanlardı. Ben kendisine siyasete devam etseydiniz başbakanlığınız mevzu bahisti, neden bunu kabul etmediniz diye sordum. Yılmaz Çetiner’in kitabında yazıyor, kendisi Allah rahmet eylesin “Ben başbakanlığı kabul etmiş olsaydım 27 Mayıs elden gidiyor diye, tekrar asker ertesi gün ihtilal yapar diye olmadım.” demiş. Kendisinin o dönemlerde milletvekilliği Adalet Partisinde devam ettiği için Adnan Menderes’in devamı olduğunu düşünüp darbe yapabileceklerini düşünmüş. Merhum Burhan Apaydın Adnan Menderes’in davasına bakarken şu sözü çok dikkatimizi çekti. ‘Yere Düşmekle Cevher Sarkıt Olmaz Kadri Kıymetten’ bu sözü söyledikten sonra tutuklanmış. 3,5 ay tutuklu kaldı. l O Dönemlerle alakalı olarak zamanımızın gençlerine Adnan Menderes ve dava arkadaşlarını tanıtmak adına ve Burhan Bey’in söylemiş oldugu o sözle alakalı olarak neler söylemek istersiniz? Adnan Bey adına savunma yaparken Burhan Bey Çocuk Davası nedeniyle atılan iftiralar sonunda o sözü söylemiştir, “Yere Düşmekle Cevher Sakıt Olmaz Kadri Kıymetten”. Bu sözün de anlatmak istediği altının çamura da batsa kıymetinden bir şeyler kaybetmeyeceğidir. Bebek davasında Sayın Adnan Menderes’e isnatsız bir şekilde iftira etmişler, asılsız iddalarla Adnan Menderes ve arkadaşlarını yargılamışlar. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan idam edilmiş. Birçok Demokrat Partili cezalandırılmıştır. Celal Bayar da ömür boyu ceza almış daha sonra saglık nedenlerinden dolayı af kararıyla cezası kaldırılmıştır. Çocuk davasında en vahim olan olaysa, Adnan Menderes’e bir iç çamaşırı gösterilerek düzmece delillerle suçlar isnat edilmiştir. Burhan Bey, Sayın Menderes’in yüzüne baktıgında yüzünün kağıt rengine döndüğünü görünce yerinden kalkarak
o sözünü söylemiştir. ‘Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadri kıymetten’. Bu itirazı ve sözünden dolayı halkı galeyana ve isyana teşvik suçundan ceza alıp tutuklanmıştır. Zamanımızın gençlerine o günler için söyleyeceklerim geçmişte yaşanmış ve çok acılara gebe olmuş yakın tarihimizi ve demokrasi sürecinde yaşanan sancılı yılları iyi irdeleyip araştırsınlar ve demokrasiye olan inançlarını ve mücadele hislerini hiç yitirmesinler. Adnan Menderes’i anlatmak gerekirse o halkı tarafından çok sevilen, demokrasi tarihinde halkın kendi kendini yönetme iradesini koyan, dürüst, ilkeli, çalışkan, güler yüzlü, mücadeleci, cesur ve bir o kadar da mütevazi, halkın gönlünü kazanmış, ileri demokrasiyi ve teknolojik gelişmeleri düşünen; ülkenin dört bir yanında her alanda; tarımda, hayvancılıkta fabrikasyonda atılımlar yapan, ülkenin menfaatlerini düşünen, Kurtuluş Savaşı’nda herkes tarafından bilinmese de mücadeleye destek vererek Gazi ünvanı olan bir Demokrasi Şehididir. Onu her zaman yad edelim, hayatını ve yaşadıklarını ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
157
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU öğrenip, mücadelesini ve demokrasiye katkısını gelecek nesillere anlatalım. Allah nur içinde yatırsın, mekanı cennet olsun. l Burhan Bey Milletvekilliği yaptığı dönemlerde o dönemin adalet komisyon başkanına Çocuk Davası ile ilgili bir talebi olmuş, bu konu hakkında kendisi sizinle neler paylaştı tespitleri ne oldu? Adalet komisyon başkanına yapılan bu talepten sonra o meşhur kasa açıldı ve o zamanki olaylara alet edilen iç çamaşırı kasadan çıktı. Kasadaki iç çamaşırının daha sonra bir erkek iç çamaşırı olduğu kemer izinden anlaşıldı ve Burhan Bey bunu tutanaklara kayıt olarak geçirtti. l Burhan Beyin, “Bana en büyük ve başarılı avukat kim diye sorsanız, Atatürk derdim.” sözü ve bu konudaki yorumları nelerdi? Atatürk dünyada kimsenin inanmadığı bir davaya, inanarak ve mücadele ederek Dünyaya karşı Türk Milletinin savunuculuğunu ve avukatlığını yapmıştır, derdi. Kendisi Sayın Adnan Menderes’in avukatlığını yapmaya karar verdiğinde, İstanbul Barosu düşüklerin avukatlığı ve savunuculuğunun yapılmaması ile ilgili bir karar almıştı. Yani Adnan Menderes ve dava arkadaşları için “düşükler” yorumunu getirmişti baro. Hatta her gün radyoda “Düşüklerin İç Yüzü” diye Tarık Gürcan program yapardı. Radyoda bu program yapılırken, yuh ve oh sözleri duyulduğunda, Burhan Bey buna rağmen Sayın Adnan Menderes’in davasını üstlenmiş ve savunuculuğunu yapmıştır. Radyoda dava sırasında bu program yapılırken yuh ve oh sözleri duyulduğunda, o meşhur sözü “Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadri kıymetten.” herkes tarafından duyuldu ve mahkeme kendisine 3,5 ay halkı isyana teşvik ediyor diye cezaya çarptırdı. Burada aslında bir anlamda yapılmak istenen, savunma hakkının ellerinden alınmasıydı. Mahkeme Adnan Menderes’in ve avukatların savunmalarını dinlemiyor ve çoğu zaman susturuyordu. Hiçbir zaman diğer avukatların işine karışmadı, kendi savunma anlayışının içine de onları katmadı, tabiî ki onları da dinlerdi ama tüm girilen mahkemelerde Merhum Adnan Menderes’i kendisi tek başına savundu. l Sayın Hüsamettin Cindoruk Bey’in de Adnan Menderes’i savunduğu yıllarca söylendi. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Sayın Cindoruk Hasan Polatkan’ın avukatıydı. Adnan Menderes Bey’in avukatlığını hiçbir zaman yapmadı. Ancak Burhan Apaydın ile Yaslı Adaya beraber gidip gelmeleri, yargılama süreçlerinde beraber görünmeleri ve 2 ay bir zaman beraber ceza yatmaları nedeniyle, toplumda Adnan Menderes’in avukatlığını da yapmış olduğu izlemini bıraktı. Kendisi iyi bir hukukçu olarak Merhum Hasan Polatkan Bey’in savunmasını yapmıştır. l 27 Mayıs ihtilalinin yaşandığı dönemde ülkede herhangi bir gerginlik ve kriz yokken, bu durumun ortaya çıkması hakkında Burhan Apaydın’ın görüşleri nelerdi? Burhan Bey 27 Mayıs ihtilalinin, Demokrat Parti ile muhalefet partisi arasındaki sürtüşmeden kaynaklanan bir ihtilal olmadığını, bunun tamamen bazı gizli güçlerin ve dış odaklı grupların tertiplediği düzmece nedenlerle yapılan bir planlı ihtilal olduğunu söylerdi. Burhan Bey’in son dilekçesi T.B.M.M’de Tahkikat Komisyonu raporlarının açıklanması idi. Tahkikat 158
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Kurulu raporunun çok önemli olduğunu ve onun üzerinde çok durulmasını istedi. 27 Mayıs ihtilalinin dış güçler tarafından yapıldığı ortaya çıkacaktır demişti ve bu rapor açıklandığında ihtilalin nasıl gerekçeyle yapılarak Vatan Cephesi bahane edilerek yapıldığı ortaya çıkar demişti. Tahkikat Komisyonu raporunun meclisteki arşivlerden çıkarılarak komuoyuna sunulması gerektiğini hep savundu ve önemsedi, Türk Milletinin bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyordu. l Sayın Burhan Apaydın ve Merhum Adnan Menderes Beyefendi’nin tanışmaları nasıl gerçekleşmiş? Burhan Bey o dönemler Vatan Gazatesinde yazılar yazıyormuş, Celal Bayar kendisini Köşke çağırmış ve Burhan Bey’in daha yaşlı ve eski ittihatçılardan olduğunu düşünmüş görme-
den önce. Yazılarından dolayı tebrik etmiş, daha sonra 1954 yılında milletvekili seçimlerinde partiye katılmasını rica ediyor ve bu birçok gazete de haber oluyor. Milletvekili olduktan sonra Merhum Adnan Menderes ile tanışıyor ve çok sıkı bağlarla bir dostlukları oluyor. Burhan Bey Adnan Bey’i, Adnan Bey Burhan Bey’i çok sever ve önem verirdi. Milletvekilliğinden sonra mesleğine devam etti ve bir çok davaya girdi ki bu davalarda en önemlisi ve en acısı Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının davası oldu. Çok zor şartlarda askerlerin ve darbenin gölgesinde geçti, kendisi “Savunma Hakkı”na çok önem veriyordu. Mesleğini çok seven ve işini titizlikle yapan birisiydi ve savunma hakkının kutsal olduğuna inanır ve bunu çok savunurdu, ve her insanın savunulmaya hakkı olduğunu ve ihtiyacı olduğunu ifade ederdi. l Burhan Apaydın Aile Hayatında Nasıl Birisiydi? Aile içinde kendisine has ve özel bir Burhan Apaydın Anayasası vardı, Burhan Apaydın Her zaman Haklıydı ve çoğu zaman haklı çıkardı. Haksız oldugu zaman 1. madde uygulanırdı. O da son derece mahcup saygılı sevgi dolu bir ifade ile özür dilerdi. Hatayı, unutmayı asla kabul etmezdi çünkü unuttum diyen bir insan unuttuğu şeyi ve karşısındaki kişiyi önemsememiştir derdi. Şikayet edip mazeret üretmeyi kabul etmezdi. hiçbir davanın önemsiz olmadıgı ilkesini kabul ederdi, hiçbir dava hakkında önemsiz yada sonraya kalsa fikrini kabul etmezdi. Kendisi milletvekilliği döneminde devlet yönetiminde bulundugu için avukatlık yapmayarak milletin bekası için
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU tüm mesaisini buna vermiştir, sadece Kürt İdris lakabı ile bilinen kişinin davasına bakmıştır. Onun da nedeni kendisinde Merhum Adnan Menderes’in davasında cezaevindeyken Kürt İdris lakaplı İdris Özbir koğuşuna alarak Adnan Menderes’in idamından dolayı duyduğu teessürü gidermeye çalışmasıdır. Onun gösterdiği insanlığı asla unutamamış, bu nedenle ömür boyu avukatlığını üstlenmiştir. İdris Bey cezaevinde kendisini çok korumuş ve kollamış onun bu kadir şinaslığını Burhan Bey hiç unutmamıştır. l Burhan Bey’in Merhum Adnan Menderes ile unutamadığı ve sizinle paylaştıgı bir anısı var mıydı? Merhum Adnan Menderes zaman zaman Burhan Bey’i çağırırmış ve kendisine sen benim küçük kardeşimsin dermiş. Burhan bey Sayın Adnan Bey’i çok severdi ve dava konusunda kendisine rica ettiğinde bir an bile düşünmemiş hemen kabul etmiş. Sayın Adnan Menderes’in yargılamalarının tamamen usulsüz mesnetsiz iddialardan oluştuğunu savundu ve yapılan tahkikatlarda Merhum Adnan Menderes’in devleti bırakın zarara uğrattığı, devletten o zamanki paraya göre 400 tl alacaklı olduğu ortaya çıkmıştır ve bu yüzden Burhan Bey bu idamın tamamen bir cinayet ve katliam olduğunu yıllarca vurgulamış ve her platformda bunu anlatmıştır. Burhan Bey’in Adnan Menderes ile yaşadığı ve unutamayıp hüzünlendiği bir diğer anı ise, bir gün Yaslı Adaya yanına gittiğinde Adnan Menderes “Burhan ben ölümlerden ve idamlardan korkmuyorum, ancak beni tarihe hırsız bir başbakan olarak geçecekler, bunu engelle ve buna müsaade etme.” demiş. l Burhan Bey’in Merhum Adnan Menderes’in İade-i İtibarı ile alakalı mecliste paylaştığı ve takipçi olarak beraber hareket ettiği kişiler var mıydı? Burhan Bey bu konuyu İstanbul Ak Parti milletvekili Enver Yılmaz Bey’le de görüştü. Enver Yılmaz Bey birkaç kez Burhan Bey’i bu konuda aradı ve hocam nasıl bir yol izleyelim bu konuda bana yardımcı olur musunuz tavsiyeleriniz nelerdir? dedi, Enver Bey bu konuyu çok iyi incelemiş ve tetkik etmiş ve konuyu çok önemsemiş bu nedenle zaman zaman Burhan Beyle istişare yaparlardı. O dönemlerde iade-i itibar mahkemesi gündeme gelmişti ve kendisi buna şiddetle karşı çıktı ve böyle bir mahkeme asla kabul edilemez demişti. Ve o zamanki kurulan mahkemenin darbeciler tarafından kurulan ve o zihniyete hizmet eden hakimlerden oldugu için orada alınan kararlarından tanınamayacagını hatta yok sayılabilecegini belirtirdi. Bu dilekçesinden sonra çok önemli olan ve şiddetle üzerinde durduğu tahkikat kurulu ile ilgili raporların açıklanması çok önemliydi ve bunun açıklanması için ölümüne 2 gün kala bu raporun açıklanması için bir dilekçe yazmıştı. Bu dilekçe Burhan Bey için çok önemliydi. Tahkikat raporları 27 Mayıs ihtilalinin kimler tarafından niçin ve nasıl yapıldıgını ortaya koyan ve tespitleriyle tutanak haline getirilen devletin arşivinde yer alan raporlardır. l Merhum Turgut Özal ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Demokrat Parti Ruhunu yaşatmak anlamında devamı diyebilir miyiz? Menderes Halk tarafından çok sevilirdi. Uçak kazasından sonra Ankara’ya geldiğinde ben ortaokul talebesiydim. Kendi-
sini gara karşılamaya gittik ve inanın ortalık insan seliydi, iğne atsanız düşmezdi. Halk çok büyük bir coşkuyla kendisini karşıladı. Adnan Menderes bu durum karşısında gardan ağlayarak inmişti. O zamanki Demokrat Parti demokrasi adına yaşanan en büyük açılım olmakla beraber bir taraftan da kanayan bir yara olarak Türk Milletinin bağrında yer almıştır. Merhum Turgut Özal da demokrasinin yaşatılması, Türkiyenin geleceği ve refahı için darbelerden daha çıkamamış ve vesayet altında ülkeyi yönetmeye talip olup demokrasiyi yeşertmek adına mücadele etmiş değerli bir devlet adamıydı. Büyük çalışmalar yaptı ve ülkenin önünü açtı, Allah nur içinde yatırsın. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bey bu süreçlerin ve hizmetlerin devamını “Yeter söz milletindir.” anlayışı ile, milletle devleti bir araya getiren hizmetleri ile demokrasinin yaşatılması geliştirilmesi ve milletin kendi kendini yönetmesi adına büyük kazanımlara imza atmaktadır. Bu anlayış ile birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olmuş liderlerdir, ancak yaşanan acılar olarak Merhum Adnan Menederes’in yaşadıkları milletimizin yaşadığı acı hatıralar ve demokrasinin kanayan yarası olarak unutulmayacaktır. l Burhan Bey’in Büyük Üstad olarak akıllarda kalması ve hukuk hayatındaki başarılarını ve davalarını anlatan, 2 kitabı olmuş. Bu kitapların yazılma hikayeleri ve içerikleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Burhan Bey demokrasi ve hukuk alanında hazırladığı, Doğan Yurdakul ve F. Cengiz Erdinç tarafından toparlanan ve baskıya hazırlanan Adalet Savaşçısı ve Adaleti Arayan Adam olarak iki kitap çıkarmıştır. Bu kitaplarda adalet ve hukuk anlayışını en pratik ve usul esaslarıyla uygulama yöntemlerinden tutun da zeka ve insanlığın merhamet duygusu içinde adaleti arayarak savunma hakkının kutsallıgına atıfta bulunmuş ve tarihin asla yanılmayacağını ve aldatılamayacağını anlatmaya ve yaşadığı davalarda uyguladığı yöntemler ve süreçler arasında olan olaylara karşı olması gereken avukat ve müvekkil pisikolojisine, bütün hukuki ve insani şartların yeri geldiği zaman nasıl değişebileceğini anlatmış ve birçok kişi için örnek alınacak davalarla okullarda öğrencilere ders olmuştur. Muhakkak Demokrat Parti Sürecini ve o zamanki hukuksuzluğu ve şimdiki hukuk düzenini, Adnan Menderes’i ve demokrasiyi, onun adına verilen mücadeleyi anlamak için bir insan Burhan Bey’in kitaplarını okumalıdır. Ölümüne bir gün kala bile Merhum Adnan Menderes’in İade-i İtibarı ve Tahkikat Komisyonu ile ilgili dilekçelerini son ana kadar takip etmiş ve bu konuda dilekçesini yinelemişti. Bu dilekçesini de bir avukat çağırarak dikkatli bir şekilde inceletip ondan sonra gönderilmesine karar vermişti. Onu çok özleyeceğiz ve unutmayacağız. Burhan Apaydın Hukukun Adalet Savaşçısıydı. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
159
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Yassıada’da Cübbesini Gömen Avukat TALAT ASAL Cana ASAL
Y
Efsane Avukat Talat ASAL’ın Kızı
aşamının son günlerine kadar kendisini hep “Avukat Talat Asal” diye tanıtan, ölüm ilanında isminin üstüne “Avukat” yazılmasını vasiyet eden, çocuklarının, torunlarının hukukçu olmasını hayal eden, hukukun işlemediği bir toplumda hiçbir gelişmenin sağlanamayacağını savunan ama ömrünün son 52 yılında avukatlık kürsüsüne hiç çıkmamış birini anlatmaya çalışacağım size bu yazıda. Avukat Talat Asal’ı… Kendi deyimi ile “işkencenin, siyasal ve sosyal rezaletin simgesi olan” Yassıada sonrasında yine kendi deyişi ile cübbesini gömen ve aşık olduğu mesleğini terk eden, “benim müvekkilim idam edilmedi, asılarak öldürüldü” diyen Talat Asal’ı... Bir babayı, hayatınızın en değerli varlığını anlatmak zor iş. Adnan Menderes Demokrasi Platformu Ankara Temsilcisi Sayın Ahmet Şerif Bayındır örnek alınacak bir vefa duygusu ile babamız ile ilgili yazı istediğinde bunun, ömrünü adadığı, tüm siyasi yaşamında kendisine önderlik eden ideallerini bir kez daha paylaşmak için çok önemli bir fırsat olduğunu düşündüm. Çünkü DP’lilik ve rahmetli Adnan Menderes’in önce avukatı sonra da Menderes ailesinin yakını olması onu var eden en önemli değerlerdi. Onun için biz çocukları da babamızdan bize kalan onun en değerli hazinesinin aşağıda yer alan, Merhum Adnan Menderes’in eşi Merhum Berin Hanımefendiye, son savunmasından on sekiz gün önce yazdığı mektup olduğunu bilerek büyüdük. “Berinim, Dün ... tarihli mektubunu aldım çok şükür. Asal’ı görüp teşekkür edemedim, sen telefonla tarafımdan teşekkür et ve bana da bildir ki müsterih olayım; çünkü kendisine çok müteşekkirim, elinden geleni yaptı ve büyük külfetlere katlandı kaç
160
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
aydır ve hepsinin üstünde candan ve dostça çalıştı. Bütün ıstırabımın tesellisi mektupların ve görüşmemiz müsaade olunur ümidi; ben minnet en derin hasret ve sevgiyle öperim.” 1946 Ruhu… Talat Asal’ın siyasi ideali 1946 ruhunda temellerini bulmuştur. Çünkü onun ifadesi ile “Demokrat Parti Türk siyasi tarihinin ilk halk hareketidir”. 14 Mayıs 1950 beyaz bir ihtilaldir ve bu beyaz ihtilal Türkiye’de yepyeni bir zihniyet inkilabının öncüsüdür. Bir röportajında şöyle anlatmaktadır 1946 Ruhunu; “ Övünmek için söylemiyorum, sadece bilinsin diye anlatıyorum; 1946 Ruhu sözünü ilk defa söyleyen benim. İlk kez radyo propaganda konuşmasında söylemiştim. Bu husus TRT kayıtlarıyla ertesi gün yayınlanan gazetelerin manşet ve başlıklarıyla sabittir. 1946 Ruhu sadece DP felsefesi demek değildir. Türk milletinin, devletin idaresine kendi iradesini egemen kılmak için yaptığı tarihi mücadeledir. Bence Kurtuluş Savaşı sadece istilacı düşmanın vatan topraklarından defedilmesi değildir. Aynı zamanda milletin kendi devletinin tebası olması mücadelesidir.1924 Anayasası rafa kaldırıldıktan sonra böyle olmuş mudur, olmamış mıdır, bu ayrı bir tartışma konusudur. Ama 1946’da başlayan mücadele ve bu mücadelenin ruhu, belirtmeye çalıştığım gerçeklerdir. 1946 ruhunu milli bir anlayış içinde algılamak gerekir. Misak-ı Milli ilkesine inanmak, Kuvay-i Milliye ruhunu benimsemek vatanın ve milletin bütünlüğü için nasıl bir şartsa, 1946 ruhunu benimsemek de bence öyle bir şarttır.” İşte tam da bu nedenle milletin vicdanında bir sızı şeklinde yankı bulan 27 Mayıs’a ve sonraki yıllarda meydana gelen diğer
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU darbelere ömrünün sonuna kadar şiddetle karşı çıkmıştır. 27 Mayıs’ın devlet gemisini iskele tarafından torpillediğini ve bunca yıldır bu hasarın bir türlü giderilemediğini ifade etmekte ve milli huzura bir türlü ulaşılamamasında 27 Mayıs’ın günahı olduğunu dile getirmektedir. “Sizi Buraya Tıhan Guvvet Böyle İstiyor”… Merhum Adnan Menderes’in avukatı Talat Asal Yassıada’da yaşanan hukuk rezaletinin, işkencelerin birinci elden tanığıdır. Yassıada’daki hukuk(suzluk) anlayışını en iyi başkan Salim Başol’un kendi şivesiyle söylediği “Sizi buraya tıhan guvvet böyle istiyor” cümlesi özetlemektedir. Gerisini Asal’ın Güneş Batmadı kitabından dinleyelim : “ Rahmetli bütün hak ve hürriyetlerden men edilmişti. Haber alma özgürlüğü elinden alınmıştı. Gazete okuması, radyo dinlemesi yasaktı. Bu nedenle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun yürürlükte olup olmadığını bana sordu. Ben kanunun yürürlükte olduğunu ama iki maddenin bir düzenlemeye tabi tutulduğunu ilettim. Bunlardan birinin red-i hakim talebinde bulunmanın imkansız hale getirilmesi diğerinin ise davanın uzamasına neden olacak tahkikat genişlemesi talebinde bulunmanın önlenmesi olduğunu ifade ettim. Örneğin heyet başkanı Salim Başol “ Sizi buraya tıhan guvvet böyle istiyor” diyor. Bu hakimin kanaatini belirtmesi demektir. Bunu yapan hakimin reddi mümkündür ama bu düzenlemeyle imkansız hale getirilmiştir. Ayrıca da savunmanın tahkikatın genişletilmesine dair her talebini “davanın uzamasına neden olacağı” gerekçesiyle red edebilmesi demektir. Nitekim örtülü ödenek davası nedeniyle müvekkilimin hesabı bulunan Osmanlı Bankası’ndan ekstrelerin getirilmesi talebinde bulunmuştum. Davanın uzamasına sebep olacak mahiyette görüldüğü gerekçesiyle talebin reddine karar verildi. Halbuki savcının talebi ile Van’dan bile saçma sapan şahitler getirilip dinleniyordu. Rahmetli Menderes o anda sonradan olacak her şeyi biliyormuşçasına “Anladım, bu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun işlemez hale getirilmesi demektir.” diyerek öngörüsünü ortaya koymuştur.” Avukatın müvekkili ile ilk görüşmeye gitmesi bile bir işkencedir; Asal bir akşamüstü otel lobisinden üç subay tarafından alınarak dalgalı bir havada meşhur Lale motoruna bindirilir, içeride
tam teçhizatlı askerler kendisini beklemektedir. İçeri girer girmez küfür ve hakaret yağmuru başlar. Bir vatan hainini savunduğu için o da vatan hainidir, hırsızdır, uğursuzdur, namussuzdur. Adaya gelince itile kakıla bir salona alınır ve bir müddet sonra rahmetli başbakan gelir. Bir subay görüşme süresinin yarım saat olduğunu bildirir. Rahmetli ailesini, Berin Hanımefendiyi, Yüksel ve Mutlu Beylerin sağlığını sorar, sıra Aydın Beye geldiğinde gözleri buğulanır, sesi titrer. İyilik haberleri ile mutlu olur. Sonra sıra esas meselelerin görüşülmesine gelir. Asal çantasını açar, dava dosyalarını çıkartacak ve notlar alacaktır. Her avukatın yaptığı gibi… Bir subay çantayı neden açtığını sorar ve sert bir sesle “O çantayı hemen kapat” der. Dosyalara bakmak ve not almak yasaktır çünkü. Yassıada savunmaları bu koşullarda hazırlanmıştır. “Güneş Batarken Gölgeler Büyük Olur Reis Beyefendi”… İşkence, zulüm sadece Yassıada’da yoktur, aileler, avukatlar, Demokrat Parti sevdalıları da paylarını alırlar. Nitekim Demokrat Parti İzmir İl Başkanı olan ve Menderes’in avukatları ile içten bir şekilde ilgilenen Tahsin Marmara ve arkadaşları da bundan nasibini alır ve bir gün tutuklanıverirler. Gerekçe dünya hukuk literatürüne geçecek niteliktedir; tutuklanırlar çünkü Kumkapı’dan Yassıada’ya tünel kazıp adadaki arkadaşlarını kaçırmayı planlamaktadırlar. Bu tutuklamadan birkaç gün sonra Yassıada avukatlarından Hüsamettin Cindoruk tutuklanır. Cindoruk’un tutuklanması da ayrı bir komedidir. Gazetecilerin davanın tarafsızlığı hakkında ne düşündüğünü sormaları üzerine Cindoruk “ Sümenin altında bir karar yoksa tarafsızlığa inanırım” mealinde bir cevap verir. Al sana tutuklama nedeni… Gerisini Asal şöyle anlatır: “ Sıranın Burhan Apaydın’la bana geldiğini anlıyordum. Nitekim bir gece otele geldiğimizde akşam çıkan gazeteyi gördük, birinci sayfada sürmanşetten “Menderes’in avukatları Talat Asal ve Burhan Apaydın tutuklandılar” diye vermişlerdi haberi. Sağa sola telefon ettim, Apaydın’ı götürmüşlerdi. Sabah Sıkıyönetimi aradım “orda bekle gelip alıyoruz” dediler. Elimdeki bütün dosya, belge ve bilgileri otelin kalorifer dairesindeki hurda bir kazanın içine sakladım. Biraz sonra otelin sokağı askeri araç doldu…”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
161
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Ve Asal önce Harbiye’ye oradan da Balmumcu’ya götürülerek aylarca kalacağı hücreye konmuştur. Onların tutuklanma nedenini merak edenler için söyleyelim. Birkaç gün önce 6-7 Eylül davasının savunması yapılmıştır, Apaydın güya bu savunmaları matbaada bastırmak istemiş, askeri idare matbaayı basarak evrakı toplamış ve tutuklama kararı almış. İşin tuhafı bu savunmaların gazetelerde, özellikle Son Havadis ve Yeni İstanbul’da çıkmış olmasıdır. Balmumcu Hapishanesinden çıktıktan hemen sonra Divan’da halk dilinde İmar Davası denilen İstimlak Davası başlamıştır. Bu dava Vatan ve Millet Caddeleri, Sahil Yolu, Barbaros Bulvarı gibi İstanbul’a nefes aldıran imar hareketlerinin davasıdır. İşte Asal bu davanın savunmasında Paris Belediye Başkanının yaptıklarını aktarır, bir zaman sonra bu imar hareketlerinin nasıl takdirle karşılanacağını anlatır ve sözünü şöyle bitirir; “Güneş Batarken Gölgeler Büyük Olur Reis Beyefendi” Ertesi günkü “ Talat Asal Menderes’i Güneşe Benzetti” gazete manşetleri yeni bir felaketin habercisidir. Bu manşetler Trakya’da Çilingirköy’de askerliğini yapmış olan Asal’ı askerliğini yapmadın gerekçesi ile bir kez daha komutanlarla karşı karşıya getirir. “ Benim Diktatör Olmadığımı Müdafaa Ediniz”
162
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Değerli müvekkili ile yapılan son görüşme Asal’ın yaşamında derin izler bırakır. Ömrünün sonuna kadar söylenen her söz, her mimik tüm canlılığını korur. O görüşmede söylenenler davasının haklılığını bir kez daha ortaya koyar. Son görüşmeyi şöyle anlatır Asal: “Son görüşmeden önceki Çarşamba günü rahmetli Menderes “ Önümüzdeki hafta son görüşmemiz olabilir, sizin bana yalnız gelmenizi istiyorum. Size bazı söyleyeceklerim vardır, yalnız gelmenizden mutlu olacağım” dediler. Biliyordum ki o Çarşamba son Çarşamba idi, merak içinde gittim. Üzerinde ilk görüştüğümüz günkü elbise vardı, kravatsızdı ve gömleğinin düğmesi açıktı. Hep üzgündü ama kendilerini hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Ayrılma dakikalarımızda şunları söyledi: “ Müşterek müdafaa yapılacağını söylemiştiniz. Bu yapılırsa iyi olur. Eğer müşterek müdafaa yapılması kararlaştırılmışsa siz benim diktatör olmadığımı müdafaa ediniz. Diktaya gitmenin mevzu bahis olmadığını müdafaa ediniz. Bir parti grubunun hükümet azalarının tamamını düşürebilme imkanının bulunduğu zeminde benim diktatörlüğüm nasıl iddia edilebilir? Sizden önce istediğim budur. Sizden şunu bilhassa rica ediyorum. Aile ile yakından alakadar olunuz. Çok çalıştınız. Elinizden geleni yaptınız. Buna müteşekkirim. Ailemize de müzaheretinizi devam ettiriniz.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Müdafaanızda hakkımda 59. maddenin uygulanmasını istememeniz doğru olur.” Vakit dolmuştu, sol eliyle sağ kolumu tuttu. Sağ elini havaya kaldırdı, avucunu açtı, başını yukarı doğru kaldırdı ve “ALLAH’IMA VE MİLLETE HESAP VERİYORUM” dedi. Son olarak sırtını, omuzlarını ve saçlarını gördüm.” Babam Talat Asal milletinin müvekkili Başbakan Adnan Menderes’i şehit mertebesine çıkarttığını görmenin mutluluğunu yaşadı ama içindeki acı ve isyan hiç tükenmedi. Ruhları şad olsun…
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
163
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“
…işte Türk milletini maddeten ve manen yükseltmek, yüceltmek ve milletler borsasında üstün bir dereceye eriştirmek davasının adına büyük Türk milliyetçiliği diyoruz: Ve adı ne olursa olsun, Türk milletini geri bırakacak, zayıf bırakacak ve onu aşağı millet haline getirecek her fikrin, ideolojinin ve hareketin dün olduğu gibi bugün de düşmanıyız.
1
Cahit İLERİ
950 senesi Demokrat Partiyi iktidara getirirken, Türk tarihinin bu ilk serbest seçimlerinde Tevfik İleri de Demokrat Parti’den Samsun milletvekili olarak meclise girdi. DP nin 27 Mayıs darbesi ile düşürüldüğü 1960 tarihine kadar geçen 10 yıllık sürenin büyük bir kısmında çeşitli hükümet ve meclis ve parti yönetimindeki görevleri ile DP nin önde gelen isimlerinden biri oldu. Türk hukuk tarihinin kara lekesi Yassıada mahkemeleri sonucunda “anayasayı ihlal “suçundan “ölüm cezası yerine müebbed hapse konulmasına” oybirliği ile karar verildi. 15 Eylül 1961 de açıklanan bu kararın gerekçeleri olarak Tevfik İleri’nin; • Bazı kanunlara oy vermiş olması ve (bazı konuşmalarından yapılan alıntılara dayanarak) “.. Celal Bayar-Adnan Menderes zihniyetine sıkı sıkıya bağlı olduğu”;
164
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
B
u itibarla her Türk milliyetperverinin vazifesi, bu memleketi kalkındırmak, Türk denen bütün yurttaşların ruhen, fikren, maddeten yükselmesini sağlamaktır. Ve bunlar için nasıl çalışmak icap ediyorsa öyle çalışmaktır…”
• Bediiüzzamanın kendisi hakkında kullandığı “İslam Kahramanı” nitelemesine de atıf yapılarak “..demokrat iktidarın gericiliği tutan ve teşvik edenleri arasında bulunmakla tanındığı” • “Fatin Rüştü Zorlu gibi sanık Celal Bayar ve Adnan Menderes’e bağlılığı ve tutumunu. duruşmanın sonuna kadar muhafaza ettiği ve değiştirmediği intibaını verdiği” belirlenmektedir. Yaklaşık 16 aylık Yassıada zulmü ve içinde 1 senelik “duruşma” rezaletinden sonra çıkan karar bu. Bu karar sonrası hislerini Tevfik İleri günlüğüne şöyle not etmiş : “….Ve bu iş böylece bitti. Zaten ayaktaydık. Vakarla salondan çıktık. Vicdanı rahat, suçsuzluktan emin, masum ve muktedir insanların rahat nazarlarıyla bakıyorum.. Boyum sanki daha uzamış, başım her zamankinden dik. Huzur... Önümdeki Bayar vakarla ve heykel gibi kararı dinliyor. Kimsede en ufak bir sarsıntı alameti yok...” Yassıada’nın sözde yargıçları memlekete büyük hizmetlerde bulunmuş olan Demokrat Partinin önde gelen bir üyesini, partisine bağlı olmaktan ve bütün zulümlere rağmen Yassıada da tavrını değiştirmemekten dolayı suçlu buluyorlar ve ken-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU dilerine göre “gericilik” addettikleri hizmetlerinden dolayı akıllarınca cezalandırıyorlar. Verdikleri cezanın ömrü 3,5 ay oldu.. Tevfik İleri 31 Aralık 1961 de Hakkın rahmetine kavuştu. Hizmetleri meyvalarını vermeye devam ediyor. Vefat ettiğinde henüz 50 yaşında idi. Bütün hayatı boyunca büyük bir heyecanla sarıldığı ideali memleketine, milletine hizmet etmek idi. Bu heyecan ve millet sevgisi henüz çok genç yaşlarından itibaren kendisini sarmıştı. Ailesi Rize/Hemşin bölgesinden olmakla birlikte küçük yaşlardan itibaren İstanbulda anne tarafından dedesinin yanında bulunmuştur. 1927’de, sonradan İstanbul Teknik Üniversitesi adını alan Mühendis Mektebi’ne girene kadar ve talebeliği süresince maddi açıdan zor bir hayat geçirmiştir. Bu sürede aklını meşgul eden kendi maddi zorlukları değil, o günün Türkiyesindeki milli ve sosyal meseleler olmuştur. Yüksek tahsilinin son yıllarında önce Mühendis Mektebi Talebe Cemiyeti daha sonra ise arkadaşları ile beraber yeniden hayata kavuşturdukları Milli Türk Talebe Cemiyeti başkanlığını yapmıştır. Bu dönem içinde yapılan öğrenci ve halk hareketlerinde ve diğer etkinliklerdeki tavır ve konuşmaları ile “Türk gençliğinin Tevfik Ağabey’i” lakabı ile ünlenmiştir. O devirdeki gençlik hareketleri içinde özellikle “wagon li” ve
“razgrad” ünlüdür. 16 Mart şehitlerinin ilk defa olarak anılması, Çanakkale’ye ilk olarak gençlik ziyareti yapılması ve İstiklal Marşı’nın ayakta dinlenmesi uygulaması da MTTB nin o zamanki yönetiminin his ve eğilimlerini ortaya koyar. 1932 de mezun olurken hocalarının da takdirini kazanmış olması nedeniyle Yüksek Mühendis Mektebinde kalması ve hatta Ankarada Bakanlıkda görev verilerek bir yandan da Hukuk tahsili yapması öneri ve tavsiyelerine muhatap olur. Ancak kalbinin sesi bir an önce Anadoluya doğrudan hizmet için görev almak gerektiğini söyler. Bu sıralarda memleketlisi Vasfiye hanımla nişanlıdır. 22 yaşındaki bu delikanlı nişanlısına ilk hitaplarından birinde “birbirimizi çok seveceğiz. Dünyada birbirini en çok sevecek insanlar bizler olacağız. Ama unutma, memleketimi senden daha çok seveceğim. Sen de, benden daha çok memleketimizi sev. Bizim ilk sevgilimiz memleketimizdir” der. Bu memleket sevgisi ve görev yapma sorumluluğu, 1933 sonbaharında ilk görev yeri olan Erzuruma giderken bir arkadaşına yazdığı mektupta da da yansıyor: [1] “İşte Necdet, ben bu milletin, bu çok sevdiğim milletin esas kısmını teşkil eden köylüyü görmek, dertlerini aramak, onların çaresini bulmak ve nihayet onlar için haykırabildiğim kadar haykırmak istiyorum. Sesimin yettiği kadar.. Gücümün yettiği kadar.. Bu yolda Necdet, milletim isterse, muallim olacağım, Türk çocuklarına hem ilim öğretmek istiyeceğim, hem iyi ve temiz bildiğim şeyleri kafalarına koymağa çalışacağım. Milletim isterse.. Milletim için faydalı bulursam, elimden geldiği kadar yazmağa çalışacağım. Ve eğer Necdet, milletime faydalı olacağımı, daha faydalı olacağımı ümit edersem, daha büyük… bir selahiyetle çalışmak için, mesela mebus olmağa da çalışacağım. Her ne vaziyette olursam olayım, milletime yararlı olabilmeliyim. Benim için Necdet, şahsi zevk, şahsi saadet bir parça uzaktır. Benim için saadet o kadar kolay, o kadar basittir ki.. Bunu sen de bilirsin, Onun için herhangi bir vazife başında olursam, muhakkak kendi zevkim ve keyfim için vazife başına gelmiş olmayacağım. Yani senden, benim başa geçmem temennisi değil, milletime faydalı olabileceğim işlerin içinde olmam temennisini beklerim” 1933-1950 arasında sırasıyla Erzurum, Çanakkale ve Samsunda Bayındırlık bakanlığı bünyesinde görevler alır. Her görev yerinde mesleki görevlerini bütün gücüyle yapmaya çalışırken milli konularda etkin olmaya da çalışır. Çanakkale’de ilk defa olarak halkın katılımı ile Şehitlik ziyareti organize etmesi buna bir örnektir. Siyasete girmesinden kısa bir süre önce 1949 da Teknik Üniversite’de verdiği bir konferanstan alınan aşağıdaki başlıklar ve metinler onun DP bünyesi içinde alacağı tavrı gösteriyor.: “…işte Türk milletini maddeten ve manen yükseltmek, yüceltmek ve milletler borsasında üstün bir dereceye eriştirmek davasının adına büyük Türk milliyetçiliği diyoruz: Ve adı ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
165
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ne olursa olsun, Türk milletini geri bırakacak, zayıf bırakacak ve onu aşağı millet haline getirecek her fikrin, ideolojinin ve hareketin dün olduğu gibi bugün de düşmanıyız. Bu itibarla her Türk milliyetperverinin vazifesi, bu memleketi kalkındırmak, Türk denen bütün yurttaşların ruhen, fikren, maddeten yükselmesini sağlamaktır. Ve bunlar için nasıl çalışmak icap ediyorsa öyle çalışmaktır… kendi imkânlarımız, güçlerimizle yapabileceğimiz ve yapmamız muhakkak gerekli işleri herhangi bir ucundan başlayarak şöylece sıralayabiliriz: • Nüfus meselesi: …Gerek zengin bir millet olmak, gerekse bu mukaddes yurdu her tecavüze karşı kuvvet ve kudretle müdafaa edebilmek için birinci planda nüfusumuzun 40-50 milyon olması şarttır. • Sağlık meselesi • Cehalet meselesi • Ahlak meselesi: Ve meselelerin başında ahlak meselesi: Rüşvet, hırsızlık, her çeşit suiistimal, yalan söylemek, riyakârlık, dalkavukluk, münevver muhitlere kadar sirayet eden müthiş dedikodu; Aile bağlarının gevşemesi. Büyüklere saygı, küçüklere şefkat eksikliği… Ve müthiş tembellik, hodkâmlık… • İrtica ve komünizm: …Ben 16 senelik Anadolu içi hayatımda Allah’a inanan, yürekten Müslüman olan vatandaşları çok gördüm. Fakat sarığa, entariye hasret çeken, eski harfe hasret çeken kitlelere hiç rasgelmedim. … 166
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Komünizm tehlikesi: . …Bugün tahakkuk etmiştir ki hangi milletten olursa olsun komünist, milleti Rusya’ya peşkeş çeken bir vatan hainidir. …komünistlik fikrine vasat olacak her arızadan memleketi temizlemek komünistliğe karşı en büyük kale olacaktır. Hepimiz biliyoruz ki komünistlik fakrüzarurette filiz verir. Sosyal adaletin tecelli etmediği yerde gelişir. Allah ve din fikrinin bulunmadığı yerde, aile rabıtalarının kutsiyetini kaybettiği yerde genişler. O halde yapılacak iş, bir yandan fikir mücadelesini yaparken bir yandan da fakrüzarureti azaltmak, içtimai adaleti imkân nispetinde temin etmek, aile kutsiyetini geliştirmek, milli hisleri ve vatan sevgisini şahlandırmak ve nihayet vatandaşın dini akidelerini her türlü hurafelerden temizleyerek geliştirmek. …İrtica muhakkak ki inkılabımızın baş düşmanıdır. Fakat Allah’a İnanmak ve Müslüman olmak hiçbir zaman bu inkılabın dışında kalmış değildir ve kalamaz… Aynı tahsili yapmış, aynı kudrette iki gençten birisi namazını kılsa ve orucunu tutsa, diğeri bunları yapmasa ve aksine boş zamanlarında içse ve ku¬mar oynasa, soruyorum bunların hangisi bu memleket için daha faydalıdır? 1950 seçimleri öncesi DP den gelen milletvekili adaylığı teklifi, Cumhuriyet tarihinde yaşanmış olan CHP dışındaki partilerin başına gelenler ışığında riskli görülmektedir. Hanımı ve çocukları için endişe etmektedir. Vasfiye Hanım “bize ne yapacaklar? Olsa olsa bizi Türkiye’nin en mahrumiyet bölgesine sürerler. Başka ne yapabilirler? Sürerlerse de gideriz, orada insan yok mu? Onlar nasıl yaşıyorsa biz de yaşarız. Bizi
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Türkiye’nin dışına sürerler mi? Türkiye’den dışarı sürmeyeceklerse, sen kendi işine bak. Hizmet etmene bak, bizi de düşünme” diyerek destek verir. “Allah’ım eğer siyasete girmekte şahsımıza bir şey varsa, nasip etme. Eğer hizmet edeceksek bize nasip et” duasını paylaşarak seçim sonuçlarını beklerler. 10 sene sonra, Tevfik İleri güzel hizmetler yapmanın nasip olmuş olduğuna şükretmektedir. Darbe yargıçlarının kararını beklerken aldığı şu not dualarının diğer yönünün de kabul olduğunu gösteriyor. “Verecekleri mahkûmiyet, bütün hayatım boyunca çoluk çocuğuma bırakmayı düşündüğüm tekaüt maaşını da kaldırıyor. Çocuklarımı ondan da mahrum ediyorlar. Namuslu yaşamanın, her vakit ve imkân varken, namuslu kalmak iradesiyle yarı aç, yarı tok yaşamanın mükâfatını da böylece görmüş olacak çocuklarım. Onları sadece Allah’a emanet ediyorum. Bir de onun sevgili kulları olan birkaç akraba ve dosta. İşte o kadar.” [2] Demokrat iktidarın hükümetlerinde Milli Eğitim(Maarif) ve Bayındırlık (Nafıa) bakanı olarak hizmet etti. Bayındırlık bakanı olarak o 10 yılın müthiş canlanma ve kalkınma seferberliğine katkıda bulunmak imkânını buldu. Milli Eğitim bakanı olarak ise, tabii gene DP felsefesine uygun olarak ve başbakan Menderesin teşvik ve destekleri ile, kendi kişisel damgasını daha kuvvetle vurdu. Birçok yeni ve yenilikçi uygulamaya önayak oldu. Milli Eğitimdeki çalışmaları iki yüksek lisans tezinde incelenmiştir.[3] [4] Bu hizmetler arasında iki alan vardır ki halen etkileri sürmektedir: Bunlardan biri Köy Enstitülerinin ıslah edilmesi ve Öğretmen Okulları haline dönüştürülmesi ve ayrıca Yüksek Öğretmen Okullarının açılarak mezunlarına yüksek tahsil imkânı verilmesidir. Diğeri ise Din bilgilerinin öğretilmesi konusudur. Bu ikincisi hakkındaki kendi düşünüş ve hissiyatı 1959 kasım ayında Samsunda yaptığı bir konuşmada şöyle yansımış: “Biz sadece bu memlekette baraj liman iskele yapmadık. Biz sade bu memlekette yol köprü fabrika yapmadık. Biz sade bu memlekette köylüye içecek su köylüye yiyecek buğday temin etmedik. Biz aynı zamanda bu milletin bekası için, ilelebet payidar olması için lazım olan manevi gıdayı da Türk çocuklarına vermek yolunu aradık, bulduk. İlk mekteplerimize din dersleri 50 den sonra girdi. Aradan bir müddet geçti orta mekteplere din dersini biz koyduk…
Zamanında bir takım melun vasıtalarla yetiştirmeye çalıştıkları bir kısım öğretmenler gittikleri yerlerde çocuklarımıza Allah’ın yok olduğunu ispata çalışırken Muallim mekteplerine; çocuklarımızı yetiştirecek olan öğretmenlerin yetiştirildiği mekteplere din dersini biz koyduk. Bu milletin köyünde nahiyesinde kasabasında ve şehrinde muhtaç olduğu din adamlarının yetiştirilmesi için İmam Hatip mekteplerini biz açtık. İmam Hatip mekteplerinden mezun olan gençlerimizin hiç olmazsa bir kısmını ve en kabiliyetlilerini daha yüksek ihtisası ile mazhar kılmak için bu sene İstanbul’da bir Yüksek İslam İlahiyat Enstitüsünü de biz açtık. Ve Allah’a ne kadar şükretsem azdır, Hamdden şükürden acizim, Demokrat Parti iktidarının bu en güzel işlerinde vasıta olmak da, Allah’a bin defa hamdolsun, sizin mebusunuz Tevfik İleri’ye nasip oldu.” Siyaset sahnesine çıkmadan önceki tavrı ile siyaset sahnesindeki tavrı böyle uyum içindeydi. Darbecilerin eliyle siyasi hayatı bittikten sonra ve Yassıada felaketini yaşarken de tavrında bir değişiklik olmadı. Her zaman ve bütün kuvveti ile doğruları söylemeye gayret etti, baş eğmedi. “Duruşmalar” sırasında bir vesile ile şunu söyledi : “Başsavcı başımızla oynamaktan hoşlanıyor. Varsın oynasın. Onun peşinde değiliz ama şeref ve namusumuzla oynamasına asla müsaade etmeyeceğiz. Son nefesimizde dahi namuslu olduğumuzu iddia edeceğiz ve ispat edeceğiz.” Darbeciler Başbakanımız ve 2 güzide bakanımızın başını aldılar ve milletin vekillerinin büyük bir kısmını Kayseri cezaevine gönderdiler. Tevfik İleri Kayseriden ailesine yazdığı ilk mektubunda şöyle diyordu: “Size mal, mülk, servet bırakmadım. Yalnız, size, şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.” [5] Ailesi ona bu erkek addan dolayı hep minnettar kaldı. Vefatından onlarca sene sona doğan birçok mümin de onu rahmetle anıyor. [1]Babam Tevfik İleri Cahide (İleri) Aksoy Ayyıldız Matbaası 1977 [2] Tevfik İleri Yassıada ve Kayseri Günlükleri Cahider İleri (Aksoy) Ötüken Neşriyat 2003 [3] Maarif Vekili Tevfik İleri İskender Okudan Nobel Yayın Dağıtım 2012 [4] Tevfik İleri (Cumhuriyet’in İkinci Eğitim Mimarı) Abdurrahman Bozkurt İdil Yayıncılık 2012 [5] Yassıada’dan Mektup Var Cahide İleri Aksoy Timaş Yayınları 2012 ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
167
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Adnan Menderes ve 27 Mayıs Darbesi Prof. Dr. İlhami NASUHİOĞLU
2
7 Mayıs Darbesi, Türkiye demokrasisine büyük zararlar vermiştir. 27 Mayısı takip eden, Alb. T. Aydemir’in 22 Şubat, 21 Mayıs ayaklanmaları toplumu iyice karıştırmış, daha sonra 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Darbeleri oluşmuş ayrıca 27 Nisan e-muhtırası ile günümüze kadar devam etmiştir. 27 Mayıs darbesi yapıldığı zaman, normal seçimlere daha 1,5 yıl vardı. Demokrat Parti iktidarı, 1950, 1954, 1957 seçimlerinde sırasıyla %52, %57, %47 oy almış bir iktidardı. Ancak 27 Mayıs darbecileri acele olarak darbe yaptılar. Çünkü Demokrat Partinin tekrar iktidarı kazanacağından endişe ediyorlardı. 27 Mayıs gününden itibaren Demokrat Parti mensupları ve aileleri ile dostları hakkında yoğun bir kampanya başlattılar. Düşükler, kuyruklar, sakıtlar, hırsızlar başlıklarıyla kamuoyunu aldatmaya başladılar. Üniversiteli gençlerin kıyma makinelerinde parçalanarak Konya yollarında asfaltların altına gömüldükleri gibi korkunç yalanları yayınladılar. İşin ilginç yönü devletin başındaki yetkililerin, bu yalanları teyit etmiş olmalarıdır. Kamuoyunu bu korkunç yalanlarla manipüle etmeleri çok üzücü olmuştur. Yassıada mahkemeleri maalesef Türk adaleti için bir yüz karasıdır. Üzülerek ifade ediyorum ki, İstanbul Barosu Demokrat Partililerin davalarının alınmaması için yönetim kurulu kararı almıştır. Bir baro için bu çok hazin bir durumdur. Mahkeme başkanı “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.” diyerek bu rezaleti belgelemiştir. Yassıada başsavcısı 1954 seçimlerinde Balıkesir’den milletvekili adayı olmak için Demokrat Partiye müracaat etmişse de listeye girememiştir. An-
168
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
cak mahkemede her türlü hukuk şaklabanlığını yapmaktan geri kalmamıştır. Mahkeme, Rahmetli Adnan Menderes’in aleyhinde konuşanlara pirim tanımış ve onları beraat ettirmiştir. Yassıada komutanı, zaman zaman yetkisini aşarak, bazı milletvekillerini Menderes aleyhinde konuşmaları için yönlendirmeye çalışmış, kendisini dinlemeyenleri Bizans’tan kalma yer altı mahzenlerine saatlerce kapatmıştır. Mahkemelerde dinleyiciler ara sıra Demokrat Partilileri küçük düşürücü söz ve davranışlar, alaya alan bir takım kimseler de yerleştirilmiştir. Sağlık personeli de yaşlı ve çeşitli hastalıkları bulunan milletvekillerine yakışıksız muamelelerde bulunmuşlardır. Özetle, Yassıadada mahkemeleri her türlü hukuksuzluğun yanı sıra insanlık duygularının da yok olduğu bir trajedi halini almıştır. 1950- 1960 arasında Demokrat Parti, çok büyük hizmetler yapmıştır. Bunları anlamak için Rahmetli ve Şehit Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın, 1959 yılı bütçesinde TBMM’de yaptığı konuşmanın kısa özetini vermek istiyorum: Milli eğitim, yüksek öğrenim, milli savunma, iktisadi kalkınma, zirai üretim, içme suyu, sulamalar, elektrik, kömür, rafineri ağır sanayi, çimento sanayi, şeker sanayi, demir-çelik sanayi, kağıt ve selüloz sanayi, karayolları, köy yolları, limanlar, barajlar (Sarıyar, Hirfanlı, Demirköprü) ve diğerleri olmak üzere on yıllık süre içinde %100’e yakın ve geçen oranlarda artışlar olmuştur (Bakınız- Rıfkı Salim Burçak “On Yılın Anıları” sahife 763-767). Bu on yıllık süre içinde enflasyon ortalaması %10 civarındadır (Bakınız- Yeni Yüzyıl Cumhuriyetin 75 Yılı). Bu hizmetlerin yanı sıra bazı konulara ayrıca değinmek istiyorum: 1950 yılında Doktor Asteğmen olarak, askerlik görevimi yaptığım için ordumuzun durumunu yakından biliyorum. Ordunun elinde Birinci Dünya Harbinden kalan silahlardan başka bir şey yoktu ve ordu çok zayıf idi. 1960 yılında ise, Türk ordusu bölgenin en kuvvetli ordusu haline gelmiştir. Bu hususu en iyi ordu mensuplarının bilmesi ve takdir etmesi ge-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU rekirdi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. 1950- 1960 arasında üniversiteler bakımından çok feyizli olmuştur. Erzurum Atatürk Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi sağlam bir şekilde kurulmuş ve medarı iftiharımız olmuştur. Ayrıca, Gülhane Tıp Akademisinin içinde kurulan Ankara Tıp Fakültesi birbirinden ayrılarak iki ayrı fakülte halinde göreve başlamışlardır. Demokrat Parti iktidarı üniversitelerden hiçbir şey esirgememiş, elinden gelen yardımı yapmıştır. Ancak 1957 seçimlerinden sonra muhalefet partileri üniversiteleri karıştırmaya başlamışlardır. Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde olaylar çıkarılmıştır. Bu olayların iç yüzünü aradan yıllar geçtikten sonra o tarihlerde İstanbul Hukuk Fakültesi Dekan Vekili, Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer 2004 yılında Hürriyet Gazetesinde yayınladığı “Eğri Oturalım Doğru Konuşalım” başlıklı yazı serisinde “28 Nisan 1960 olaylarını, CHP Gençlik Kolları ile üniversitedeki bazı aşırı solcu öğretim üyelerinin provokasyonudur.” diyerek belgelemiştir. Aynı durumun Ankara Üniversitesi Olayları için de geçerli olduğu görüşündeyim. 27 Mayıs Darbesi olmasaydı Türkiye çoktan Avrupa Birliğine girmiş olacaktı. Bu hususta bazı ön temaslar başlamıştı, ayrıca Türkiye saygınlığı olan ve tercih edilen bir ülkeydi. Kıbrıs meselesi Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla kalıcı bir çözüme kavuşmuştu. Sultan 2. Abdülhamit zamanında Osmanlı- Rus Harbindeki mağlubiyetten sonra Kıbrıs İngiltere’nin hâkimiyetine geçmişti. Takriben 75 yıl sonra Kıbrıs’a Türk
bayrağı ve Türk askeri tekrar girmiş iki toplumlu iki kesimli federal bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti doğmuştu. Bu büyük başarıda DP iktidarının Dışişleri Bakanı Şehit Fatin Rüştü Zorlu’nun büyük emeği ve başarısı vardır. Ancak idamlardan sonra Rumlar bu antlaşmaları bozmuşlar ve adada Türklere karşı katliamlara girişmişlerdir. Kanlı Noel olayları bunlardan bir örnektir. 1974’deki Kıbrıs Barış Harekatı Garantörlük maddesi sayesinde olmuştur. Eğer 27 Mayıs Darbesi olmasaydı, Demokrat Partinin kalkınma hamleleri hızla devam edecek ve ülkemiz çok daha geniş imkanlara kavuşacaktı. Bunun tahminini yapmak zor değildir. Bu konuda babam Rükneddin Nasuhioğlu (İçişleri ve Adalet Bakanı) Rahmetli Adnan Menderes’le yaptığı bir sohbet esnasında konuştuklarını bana şöyle anlatmıştır: Adnan Bey, zorlukların azaldığını, dik bir yokuşu çıktık artık düzlükteyiz ve önümüz açıktır demiştir. Bu konuşma 1959 yılında olmuştur. Gerçekte budur. Rahmetli babam, bu konuşmayı sık sık bize anlatırdı. Rahmetli Adnan Menderes, yüreği memleket sevgisiyle dolu ülke gerçeklerini iyi bilen, köylüyü iyi tanıyan, ileri görüşlü, pırlanta kalpli bir vatanseverdi. Asil ruhlu, duygusal, saygılı ve mütevazi bir kişilik yapısı vardı. Bu asaletini gerek mahkemede gerekse idama giderken dahi, hiç bozmamış metanetini muhafaza etmiştir. Uğradığı haksızlıklar, yanlışlıklara karşı büyük bir metanet göstermiş, kişiliğini muhafaza etmiştir. Nur içinde yatsın. Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu ve Rahmetli Hasan Polatkan ile birlikte Türk Milletinin kalbinde yaşamaktadırlar. Mekanları cennet olsun.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
169
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrat Parti’nin 1950-60 Döneminde Uyguladığı Kalkınma Politikaları Prof. Dr. Orhan MORGİL A. Giriş 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan serbest seçimle Türkiye’de iktidar ilk olarak demokratik bir şekilde el değiştirmiş ve milli iradeye dayanan yeni bir iktidar teşekkül etmiştir. Böylece, devlet yönetimi sivil ve askeri bürokrat ve seçkinlerden halka geçmiş ve halk ilk olarak kendi geleceğini belirlemede söz sahibi olmuştur. Doğal olarak siyasi hayatta ortaya çıkan bu gelişmeler Türkiye’de uygulanan gelişme stratejisinde ve ekonomik politikalarda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bu değişiklik ve gelişmeleri daha iyi kavrayabilmemiz için 1950 öncesinde uygulanan ekonomik politikalara kısaca değinmemiz faydalı olacaktır. Bilindiği gibi 1923 yılında toplanan 1. İzmir İktisat Kongresinde Türkiye’de iktisadi kalkınmanın esas olarak piyasa ekonomisi içinde ve Türk müteşebbisler eliyle sağlanması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla Sanayi Teşvik Kanunu çıkartılarak özel sektöre önemli teşvikler getirilmiş ve liberal ekonomik politikalar 1930 yılına kadar uygulanmıştır. Ancak, 1929 büyük ekonomik bunalımının Türk ekonomisini çok olumsuz bir şekilde etkilemesi ve özel sektörün yatırım yapamaz hale gelmesi ile 1930 yılından itibaren devletçilik politikası uygulanmaya başlanmıştır. Bu politikanın temel unsurlarını aşağıdaki şekilde belirtebiliriz. a) Yüksek gümrük vergileri ve kotalarla desteklenen koruyucu dış ticaret politikası uygulamaya konmuştur. b) Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkartılarak sert bir kambiyo kontrol rejimi uygulanmaya başlanmıştır. c) Yabancı Sermayeye ait tesisler devletleştirilmiş ve yabancı özel sermaye yatırımları yasaklanmıştır. d) İktisadi büyümenin sağlanmasında sürükleyici sektör olarak sanayi sektörü esas alınmış ve kurulan iktisadi devlet teşekkülleri ile kamu yatırımları sanayi kesimine kanalize edilmiş ve devlet doğrudan üretici olma durumuna girmiştir. Sanayi yatırımlarını hızlandırmak için beş yıllık sanayi planı uygulamaya konmuştur. Sanayileşmenin finansman yükü geniş ölçüde tarım kesimine yüklenmiş ve bu kesimden vergi ve fiyat politikaları ile 170
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
sanayi kesimine kaynak aktarılmıştır. Diğer taraftan uygulanan devletçilik politikası ile siyasi güç yanında ekonomik güç de önemli ölçüde sivil ve askeri bürokrasi ile seçkinlerin eline geçmiştir.
B. Demokrat Parti İktidarı ve Kalkınma Stratejisi
14 Mayıs 1950 tarihinde iktidarın halkın özgür iradesi ile ve demokratik bir şekilde değişmesi sonucunda Türkiye’de uygulanan kalkınma stratejisi ve ekonomik politikalar değişmiştir. Esasen 1950 yılında serbest seçimle iktidarın değişmesinde uygulanan devletçilik politikasına tarım kesiminin ve işadamlarının gösterdiği tepkiler önemli bir rol oynamıştır. Demokrat Partinin uygulayacağı ekonomik politikaların geniş halk kitlelerinin refahını arttıracak bir yönde olması; demokratik seçimle kendi kaderine sahip çıkan Türk milletinin yeni iktidardan yaptığı taleplerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, Demokrat Partinin uyguladığı iktisat politikaları ve kalkınma stratejisi devletçi politikalardan çok farklı temellere dayanmıştır. Şimdi ana hatları ile Demokrat Parti iktidarının uygulamaya koyduğu kalkınma stratejisini ve iktisat politikalarını inceleyelim. 1. Demokrat Parti serbest piyasa ekonomisine ve özel sektörün gücüne dayanan bir kalkınma stratejisini esas almıştır. Günümüzde ortaya çıkan gelişmeler Demokrat Partinin iktisadi kalkınma ile ilgili temel felsefesinin ne kadar doğru olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu yeni kalkınma stratejisinin hayata geçirilmesi için aşağıdaki tedbirler uygulamaya konmaya çalışılmıştır. a) Dış ticaret geniş ölçüde libaralize edilerek serbest dış ticaret politikasına geçilmiştir. b) Kambiyo rejimi önemli ölçüde serbestleştirilerek Türk ekonomisinin giderek dünya ekonomisine açılması ve yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi sağlanmaya çalışılmıştır. c) Kaynak dağılımında fiyat mekanizmasının ağırlık verilmesine gayret edilmiştir. d) Madenler, ulaştırma ve enerji ile ilgili Kamu İktisadi Teşekkülleri dışındaki KİT’lerin özelleştirilmesi ve böylece devletin iktisadi hayata doğrudan müdahalelerinin azaltılması amaçlanmıştır. e) 1950 yılında vergi tarihimizdeki en köklü vergi reformu yapılarak Türk ekonomisinde gelir vergisi ve kurumlar vergisi uygulamaya konmuştur. Ancak, nüfusun o tarihte %80’nin yaşadığı ve gelir düzeyi çok düşük olan tarım kesimi gelir vergisinden istisna edilmiştir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 2. Yatırım Politikası değiştirilerek devlet yatırımlarında önceliğin sanayi kesimi yerine tarım kesimine ve altyapı yatırımlarına verilmesi kararlaştırılmıştır. Tarımsal üretimin genişletilmesine ağırlık verilmesinin temel nedenlerini kalkınma stratejisi açısından aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz. a) 1950 yılında tarım kesimi toplam istihdamın %80’ni ve G.S.M.H.’rın %52’ni sağlamaktaydı. Tarım kesiminde üretim ve gelir düzeyinin artırılması sanayi ve hizmet kesimine talep yaratarak bu kesimlerin gelişmesine imkân sağlayacaktır. Diğer taraftan tarımsal üretimin artışı sanayi kesimine ham madde teminine imkân verecektir. b) 1950 yılında ihracatın %86’sı tarım ürünlerinden sağlanmaktaydı. Tarımsal üretimin genişlemesi ihracatı arttıracak ve kalkınmanın dış finansmanına yardımcı olacaktır. Özellikle, sanayi yatırımları için gerekli yatırım mallarının ithalatı bu şekilde mümkün olabilecektir. c) Devletçilik politikasının uygulanması ile bozulan gelir dağılımı düzeltilecek ve nüfusun %80’nin yaşadığı tarım kesiminde refah düzeyi arttırılmış olacaktır. 1950-60 arasında devlet yatırımlarının %50’nin tahsis edildiği altyapı yatırımlarına ağırlık verilmesinin kalkınma stratejisi açısından dört temel nedeni vardır. a) Ekonomide tarım, sanayi ve hizmet kesimleri arasında tam bir entegrasyon sağlamak. b) Özellikle artan tarım ürünlerinin ihracatını sağlayarak, Türk ekonomisinin uluslararası ekonomi ile entegrasyonunu arttırmak. c) Altyapı tesislerini geliştirerek özel yerli ve yabancı sermayenin sanayi kesiminde özellikle imalat sanayi sektöründe
yatırım yapma imkânlarını genişletmek. d) Hızlanan nüfus artışı nedeniyle giderek genişleyen emek arzına, iş imkânları yaratmak. Türkiye’de 1950-60 döneminde ilk defa çok büyük ölçüde altyapı tesisleri kurulmuştur. Barajlar, limanlar, havaalanları, silolar ve karayolları bu dönemde inşa edilmiştir. 3. Sanayi kesiminde yatırımların ve dolayısıyla hızlı bir büyümenin yerli ve yabancı özel sektör eliyle sağlanması kalkınma stratejisinin diğer temel unsurunu teşkil etmiştir. Türk özel sektörüne sanayi yatırımlar için önemli teşvikler getirilmiştir. Dünya Bankasından sağlanan fonlarla 1950 yılında kurulan Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası Türk Özel
Adana Seyhan Barajı’nın Açılışı, Cumhurbaşkanı Merhum Celal Bayar, Merhum Menderes ve DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel (1956) ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
171
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Sektörüne döviz ve Türk parası olarak uygun şartlarla uzun vadeli yatırım kredisi vermiş ve proje yardımında bulunmaya başlamıştır. Diğer taraftan, yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesini sağlamak amacı ile 1951 yılında çıkartılan bir kanunla yabancı sermayenin teşvik edilmesi yoluna gidilmiştir. Beklenen miktarda yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmemesi nedeniyle 1954 yılında çıkartılan ve diğer ülkelere model teşkil eden ve halen yürürlükte bulunan Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile yabancı sermaye’ye çok kapsamlı teşvikler getirilmiştir. Böylece imalat sanayi sektörünün yabancı sermayenin katkısı ile modern teknolojileri transfer ederek hızla gelişmesi amaçlanmıştır. Uygulanan bu politikalar sonucunda 1950-60 arasında özel sektör çok büyük bir dinamizm kazanmış ve bugün imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteren büyük holdinglerin önemli bir kısmı bu dönemde kurulmuştur.
C. Demokrat Parti İktidarı Dönemindeki İktisadi Gelişmeler
Uygulanan yeni kalkınma stratejisi ve ekonomik politikalar sonucunda Türk ekonomisi büyük bir dinamizm kazanmış ve 1950-1953 yılları arasında özellikle tarım sektöründe sağlanan büyük gelişme ile Gayri Safi Milli Hâsıla hızlı bir şekilde artmıştır. Büyüme hızı 1950’de %9,1, 1951’de %15,0, 1952’de %12,8 ve 1953’de %11,2 olmuştur. Bu hızlı büyüme yıllık ortalama %2,5 gibi çok düşük bir enflasyon hızı ile sağlanmıştır. Özellikle altyapı tesislerinin yapılması ve tarımsal üretimin hızla artması ile 1950 yılında 263 milyon dolar olan ihracat 1951 yılında %26,6, 1952’de %20,0 ve 1953’de %21,7 artarak 1953 yılında 396 milyon dolara ulaşmıştır. Tarımsal üretimdeki hızlı artışın büyük ölçüde tarım kesimindeki teknolojik gelişme yani artan mekanizasyon ile sağlanması ile Türk ekonomisinde bu dönemde büyük bir yapısal değişim ortaya çıkarmıştır. Nitekim 1950-55 yılları arasında Türkiye’de %5,8 gibi en yüksek kentleşme yaşanmış ve kırsal alandan kentlere önemli bir göç olmuştur. Ancak önemli ölçüde altyapı yatırımlarının yapılması ve sanayi ve hizmet sektörlerinin hızlı gelişmesi sonucunda bu dönemde Türk ekonomisinde bir işsizlik sorunu ile karşılaşılmamıştır.
İstanbul bugünkü geniş anayollarına DP iktidarında kavuştu
172
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Bu dönemde iktisadi kalkınmanın nasıl finanse edildiğini ana hatları ile açıklamamız faydalı olacaktır. Kalkınmanın dış finansmanı giderek artan tarımsal mal ihracatı, Kore savaşına asker gönderilmesi ile temin edilen dış yardımlar ve dönemin ilk yıllarında dış ticaret hadlerinin bir ölçüde Türkiye lehine dönmesi ile sağlanmıştır. Kalkınmanın iç finansmanı ise yapılan vergi reformu ile sağlanan gelirler ile ekonominin genişlemesi ve monetizasyonu yoluyla sağlanan gelirlerle yapılmıştır. Bu dönemde tarım kesiminin milli ekonomiye entegre edilmesi ekonomide önemli bir monetizasyon sağlayarak devletin büyük ölçüde senyoraj geliri elde etmesine imkan vermiştir. Diğer taraftan, yabancı özel sermaye iç ve dış finansman için önemli bir unsur olarak düşünülmüştür. Bu dönemde enflasyonist finansman kaynakları kalkınmanın finansmanında kullanılmamıştır. 1954 yılında, Türk ekonomisinde yapısal enflasyon baskılarının ortaya çıktığını görüyoruz. Yapısal enflasyonist baskı iki temel nedenle ortaya çıkmıştır. a) 1954 yılındaki şiddetli kuraklık nedeniyle tarımsal üretim bir önceki yıla göre %19,7 oranında gerilemiş ve buna bağlı olarak G.S.M.H’ların büyüme hızı eksi %6,0 olmuştur. Toplam arzdaki ani düşüş yani arz şoku ekonomide enflasyonist baskılar yaratmıştır. b) 1952 yılında başlayan, ancak 1954 yılında belirgin hale gelen dış ticaret hadlerinin Türkiye aleyhine dönmesi yapısal enflasyonist baskılarının artmasına neden olmuştur. Bu nedenlerle, 1953 yılında %2,8 olan enflasyon oranı 1954 yılında %9,1’e yükselmiştir. Diğer taraftan tarımsal üretimdeki önemli miktardaki azalma, ihracatta gerilemeye neden olarak kalkınmanın dış finansmanı yönünden sorun yaratmıştır. Nitekim, 1953 yılında 396 milyon olan ihracat 1954 yılında 334 milyon dolara düşmüştür. Ekonomide yapısal enflasyonist baskıların ortaya çıkması Menderes hükümetini uygulanacak ekonomik politikalarda iktisadi büyümeye mi yoksa fiyat istikrarına mı öncelik verileceği konusunda bir tercih yapma durumunda bırakmıştır. Konuya bu açıdan bakıldığında hükümetin uygulayacağı ekonomik politikalar aşağıdaki şekilde belirtilebilir. a) Enflasyonun kontrol altına alınması için devlet yatırımlarının bir miktar kısılması ve vergi gelirlerinin arttırılması gerekliydi. Menderes hükümeti vergi gelirlerinin arttırılması amacıyla 1955 yılında tarım kesiminin vergilendirilmesi için T.B.M.M’ne yasa teklifi sunmuş, ancak hükümetin bütün gayretine rağmen bu yasa teklifi T.B.M.M’ne kabul edilmemiştir. Menderes hükümeti iktisadi büyümeye birinci öncelik verdiği için kamu yatırımlarını giderek arttırmaya devam etmiştir. Kamu yatırımlarının G.S.M.H’la içindeki payı 1950 yılında %3,7’den 1954’de %6,6’ya ve 1959 yılında %8,1’e yükselmiştir. Vergi gelirleri arttırılmadan kamu yatırımlarının arttırılması sonucunda açık finansmana başvurulmuş ve ekonomideki enflasyonist baskılar artmaya başlamıştır. Nitekim 1954’de %9,1 olan enflasyon hızı 1955’de 13,8’e ve 1957’de %16,4’e yükselmiştir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
b) İhracatın arttırılması ve döviz dengesinin sağlanması için sabit kur politikasından vazgeçilerek döviz kurunun yükseltilmesi yani devalüasyon yapılması gerekliydi. Ancak, hükümet büyümeye öncelik verdiği için hızlanan enflasyona karşın sabit kur uygulamasına devam etmiştir. Hükümet devalüasyonun maliyet enflasyonu baskıları yaratacağını, yatırım mallarının fiyatını arttırarak yatırımları ve dolayısıyla büyüme hızını düşüreceğini belirtmiştir. Döviz dengesinin sağlanması için ithalat kontrol altına alınarak özellikle tüketim malları ithalatı sınırlandırılmış ve kambiyo rejimi tekrar sertleştirilmiştir. Sabit kur politikası ihracatın gelişmemesi sonucunu vermiştir. 1954 yılında 235 milyon dolar olan ihracat 1955 yılında 313 milyon dolar, 1956 yılında 304 milyon dolar ve 1957 yılında 345 milyon dolar olmuştur. Uygulanan bu politikalar iktisadi büyüme hızının yüksek seviyelerde tutulmasına imkân vermiştir. Büyüme hızı 1955’de %7,6, 1956’da 6,8 ve 1957 yılında %6,2 olmuştur. Ancak, hızlanan enflasyon, sabit kur politikası ve dış ticaret ve kambiyo rejimlerinde kontrolün sertleştirilmesi iki olumsuz etki ortaya çıkarmıştır. a) Kaynak dağılımında giderek etkinlik azalmıştır. Sermaye-hâsıla katsayısının giderek yükselmesi bunu göstermektedir. b) Gelir dağılımında memur ve emekli gibi sabit gelirliler yönünden bir bozulma ortaya çıkmıştır. Düşük faiz ve düşük kur politikası enflasyonun hızlandığı dönemde özel sektöre kaynak aktarmasına ve dolayısıyla yatırımların finansmanına imkân vermiştir. Ancak memur ve emeklilerin milli gelirden aldığı pay 1955-1959 döneminde %14,0 oranında nisbi bir düşme göstermiştir. İşçi gelirlerinin milli gelir içindeki payı, yatırımların dolayısıyla emek talebin artması nedeniyle değişme göstermemiş ve işçi kesimi iktisadi büyümeden payını almıştır. Hükümetin yüksek büyüme hızını devam ettirmek için yatırımlarını arttırması ve açık finansmana başvurması enflasyonun giderek hızlanmasına ve döviz darboğazının art-
masına neden olarak ekonomide tıkanıklıklar yaratmıştır. Bu nedenle Demokrat Parti Hükümeti 1958 yılında kapsamlı bir istikrar politikasını uygulamaya koymuştur. Sağlanan 350 milyon dolar dış yardımla desteklenen istikrar politikası ile %180 oranında bir devalüasyonla döviz kuru yükseltilmiş, KİT’lerin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatları arttırılmış, devlet harcamaları kısılmış ve özel sektöre açılan kredilere tavan konularak daraltılmıştır. İstikrar programının uygulanması ile ihracat 1959 yılında önemli bir artış göstermiş ve bu yılın son aylarından itibaren enflasyon kontrol altına alınmıştır. Uygulanan istikrar programının bedeli büyümenin yavaşlaması şeklinde ortaya çıkmıştır. Büyüme hızı 1958’de %3,9 ve 1959’da 4,2 olmuştur.
D. Sonuç
14 Mayıs 1950 yılında Türkiye’de iktidarın serbest seçimle ve milli iradeye uygun bir biçimde değişmesi kalkınma stratejisinde ve uygulanan ekonomik politikalarda önemli değişikliklere neden olmuştur. Demokrat Parti iktidarının on yıllık döneminde G.S.M.H’la yılda ortalama %7,2 gibi yüksek bir hızla artmıştır. Bu artış yıllık ortalama %11,0 oranında enflasyon ile sağlanmıştır. Ekonomide dinamizm yaratılmış ve önemli ölçüde yapısal değişim sağlanmıştır. Nüfusun %90’ını teşkil eden köylü ve işçilerin refah düzeyi önemli ölçüde artmıştır. Memurların refah düzeyi 1950-1954 yılları arasında yükselmiş,ancak 1954 yılından itibaren hızlanan enflasyon bu kesimin milli gelirden aldı payı nisbi olarak azaltmıştır. Çok önemli altyapı tesisleri kurularak tarım kesim ekonomiye entegre edilmiş ve toplum sosyal bir dinamizm kazanmıştır. Özel kesim önemli ölçüde sermaye birikimi sağlayarak yeni teknolojilerle büyük ölçekli sanayi tesisleri kurmayı başarmıştır. Son olarak eğer Demokrat Parti iktidarı fiyat istikrarını sağlayacak ve ihracatı geliştirecek politikalara daha fazla ağırlık verseydi o dönemde daha başarılı iktisadi sonuçların alınmasının mümkün olabileceğini söyleyebiliriz.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
173
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Yassıada’nın Allahsız Gardiyanı Yarbay Tarık Güryay H. Emre OKTAY
B
ir Çarşamba sabahı, Bozkurt motorunun Yasıada’ya getirdiği 72 avukat arasından mahzun bir bayanla, kederli bir çocuk çıktı. Menderes’in eşi sayın Berin hanım ve küçük oğlu Aydın Menderes!.. Biraz sonra onların odamdaki ilk buluşmaları, hayatım boyunca unutamayacağım sayılı sahnelerden biridir. Menderes eşine, küçük Aydın da onlara sarılmış ve üçü de belki üç, belki de beş dakika hiçbir şey konuşmadan öylece kalmışlardı…. Menderes anlatılmaz bir heyecan içindeydi: Kumandan dedi, bu saadetimi sana borçluyum! Ver elini öpeceğim, diyerek, ben elimi kaçırdıkça ısrar ediyordu. Bu sırada Berin Hanım: Kumandan bey, mademki o kadar istiyor bari bırakın onun yerine ben öpeyim. Mahcubiyetten neredeyse ölecektim. Onlara değil hiç kimseye el öptürme alışkanlığım yoktu… Berin hanım tutumumu anlamak inceliğini gösterdi ve: O halde bırakınız her ikimizin yerine Aydın öpsün. Birden büyük bir cezadan affa uğramış gibi ferahlamıştım. A… olur “ dedim. Küçük Aydın gelip elimi: Bu babamın bu da annemin yerine” diyerek iki defa öptü… Menderes eşine, utancımdan yerin dibine girecek kadar beni övüyordu..” Yukarıdaki bu satırlar, hakkında, Allahsız Zindancı-Allahsız Gardiyan, benzetmeleri yapılmış olan Yarbay Tarık Güryay’a ait. ‘Bir İktidar Yargılanıyor’ adlı kitabından. Yassıada cehennemi bittikten sonra, darbeciler tarafından terfi ettirileceğini, madalya alacağını bekleyen Tarık Güryay, hiç de umduğunu bulamamış, hele hamisi Orgeneral Cemal Gürsel ölünce, köşesine çekilmiş ve Yassıada’daki, yönetimini anlatan, kerameti kendinden menkul kitabını yazmış. Kitapta Yassıada sanki Heybeliada, Demokrat Partili tutuklular yaramaz okul çocukları, kendisi de tatlı, sert, sevilen bir öğretmen. Koğuşta bulduğu bir gazete parçası yüzünden milletvekillerini tokatlayarak zindana atan, namaz kılan tutuklu polise ulan kendini acındırmak mı istiyorsun, diye tekme atan, kadın tutuklu milletvekilinin boynundaki babasından kalma istiklal madalyasını çekip, koparıp atan, Menderes’i, Zorlu’yu mahkemede kuvvetli savunma yaptı, diye dövdüren, Atatürk’ün göz bebeği Celal Bayar’ı intihar noktasına getiren, Yassıada’da 10 174
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
kişinin ölmesine sebep olan Allahsız Gardiyan, 1971 yılında yazdığı kitabında hiç de pişman olmuş bir görüntü vermemiş. “Elinde kalın sopası ile iri gövde kapıda belirince, koğuşta nefes sesi bile duyulmaz oldu. Esirlerin bütün hayatlarının geçtiği koğuşun ortasında ki ranzalar arasında kalan dar koridor boyunca yürüdü. Bir baştan öte başa gidip döndü. Tam kapının önündeki yatağın üzerinde oturan levent yapılı, siyah bıyıklı genç bir esire çattı. (DP dönemi polislerden) Ulan önünden geçiyorum da kılını kıpırdatmıyorsun. Bana nasıl hürmet edilmesi gerektiğini sana ben mi öğreteyim? Esir zaten canından bezmişti: Sana hürmet etmek içimden gelmiyor. Başgardiyan beklemediği cevapla beyninde vurulmuş gibi esirin üzerine yürüdü: Küstah, diyerek suratına bir tokat attı. Fakat eli havada dondu kaldı. Genç esir yerinden fırlamış ve Allahsız zindancının elini yakalamıştı. Gardiyan muhafızlarına baktı ikisi hemen koşup geldi. Zindana götürün. Genç esiri sürükleyerek çıkardılar. Zindan Bizans sürgünleri ve esirler için hazırlanmıştı. Taştan oyulmuş yan yana ve karşılıklı hücreler halinde idi. Bir insan ayakta duramazdı, tavan alçaktı. İnsan oturamazdı, çünkü yerde su vardı ve zindan karanlıktı. Esirler arasında on tane kadın vardı… Bunlardan birisi babasından kendisine miras kalan bir nişan taşıyordu. Nişanı gören muhafızlar, Kahpeler ne zamandan beri şeref nişanı taşıyorlar, diyerek kadının göğsündeki madalyayı koparıp yere attılar. Esirler sorguya çekilirken aynı kadın burada en tabi haklarının çiğnendiğini ve kendilerine insanlık dışı muamele yapıldığını söyledi. Bu ifadeye sinirlenen Allahsız Gardiyan esir kadını huzuruna çağırıp hakaret etti, dövdü ve yere yuvarladı. Arkasından da muhafızlarına seslendi: Alın götürün şu kaltağı.. Bununla da hırsını alamayan, Allahsız koğuşların havalandırma saatini değiştirip kocası ile karşılaşmasına mani oldu, ayrıca koğuşlardan birbirlerine bakmasınlar diye erkekler koğuşunun pencerelerini beyaza boyattı. Esir kadının kocası da buraya düşmeden evvel memleketinin başlıca üç büyük kumandanından birisi idi. (Eski HKK Tekin Arıburun) Tek suçu emekli olduktan sonra DP’den milletvekili seçilmesiydi. Bazı esirler gece yarısı yataklarından kaldırılarak itirafa zorlanmak üzere (ne itirafı ise) özel hazırlanmış odaya götürülüyor, falaka ya yatırılıyor, gözlerine kuvvetle ışık tutuluyor, bütün vücutları, yüzleri, gözleri kan için de kalıncaya kadar dövülerek
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
önceden hazırlanmış uydurma ifadeleri yüksek sele okumaya ve imzalamaya zorlanıyorlardı…. Dövülmeler sırasında tekmelerin tesiriyle idrar yollarından kan gelenler, kalp nahiyesine vurulan darbeler yüzünden ölenler, günlerce dinmeyen burun kanamaları neticesinde son nefesini verenler, işkenceye dayanamayarak kendilerini öldürenler….” Bu satırlar 1966 yılında Turhan Dilligil tarafından yazılmıştır. Allahsız Gardiyan, adlı kitap. O zaman darbecilerin kendilerini korumak için çıkarttıkları, Tedbirler Kanunu vardı. Ayrıca darbeciler kendilerini kendi yaptıkları kanunla Tabii Senatör ilan etmişler ve Meclis’e yerleşmişlerdi. Tabii Senatör hiç seçime girmeden, ömür boyu senatör olarak kalmak. Turhan Dilligil bu yüzden, kitabında benzetmeli, lakaplarla dolu ifadeler kullanmış. Her şeyin taptaze olduğu bir dönem…. Allahsız zindancı kendi kitabında devam ediyor: “Aralarında iyiler de vardı. Vardı, vardı, fakat azdı. Hâlbuki devlet, millet, memleket yönetmiş bir kadronun içinde, böylelerinin değil, fakat kötü karakterlilerin, yalancıların, ikiyüzlülerin, tabansızların, vicdansızların azınlıkta kalmış bulunmaları gerekmez miydi? Yassıada’da üzerimde iyi intibalar bırakmış insanlar arasın-
da, Şemi Ergin’i, Ethem Menderes’i, Agah Erozan’ı, Fahrettin Kerim’i, Osman Kavrakoğlu’nu, Kasım Küfrevi’yi, Fahri Ulaş’ı, Hacapulos’u, Hikmet Bayur’u, Atıf Akın’ı, Faruk Nafız Çamlıbel’i, Kemal Aygün’ü, Medeni Berg’i, Sebati Ataman’ı sayabilirim. Bu sayılı iyilere, olgunlara, temizlere, dürüstlere, mertlere karşılık genel olarak o karışık kadroda, bir devlet yönetiminde değil, hatta bir dernek yönetiminde bile rol alamayacak neler, kimler yoktu yarabbi!” Megaloman Gardiyan, kitabında yukarda isimlerini saydıkları kişilerin haricindeki tutuklular için demediğini bırakmıyor. Kendisi köy kökenli bir Kürt vatandaş. O zaman Harp Okulları iki sene idi. İşte iki senede ne okuduysa, ne öğrendiyse, sonuçta kendini bilmez, acayip bir yaratık ortaya çıkmış. Allah kimseyi böylelerinin eline düşürmesin. Gardiyanımızın değer ölçülerinde, sahte ifadeler vererek idamlara gerekçe yaratan tutuklular üst basamaklarda. İlahi Adalet er geç tecelli ediyor hem de daha dünyada iken. 2012 yılındayız, Yassıada’nın üzerinden 52 sene geçti. Bu gün Allahsız Gardiyanın takdirlerine mazhar olmaktan kene tehlikesi gibi kaçılıyor. Allahsız Zindancı Yarbay Tarık Güryay’ın, Yassıada’daki takdir listesinde bulunmayı, bugün kimse istemez… ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
175
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Neden Yeni Anayasa? Neden Yeni Yönetim? Avukat Uğur KIZILCA Demokrat Anayasa Platformu Başkanı
Ü
lkemizde yeni anayasaya olan ihtiyacın varlığı hususunda tam bir mutabakat olduğunu iddia etmek abartılı olmayacaktır. Kanımca bir adım daha ileri gidilerek, yeni anayasa ile birlikte yeni bir yönetim tarzına ve anlayışına da ihtiyaç olduğunu iddia etmek yine abartılı olmayacaktır. Hakikaten en basit şekilde anayasayı, devletim temel görevlerini ifa edecek olan erkleri ve organlarını tanımlayan, görevlerinin ve iş bölümlerinin sınırlarını belirleyen, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alan ve bu temel hak ve özgürlüklerin hangi hallerde istisnai olarak sınırlanacağını yine düzenleme altına alan, vatandaşın devletle, devletin vatandaşla, vatandaşın vatandaşla olan ilişkilerini düzenleyen ve normlar hiyerarşisinde usulüne uygun yürürlüğe girmiş uluslar arası anlaşmalardan sonra yer alan bir metin olarak tanımlayabiliriz. Bir ülke anayasasını incelediğiniz zaman o ülkenin kurumları, o ülke vatandaşlarının sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri hakkında bilgi sahibi olur ve bu bilgiyle bazı kanaatlere ulaşabilirsiniz. Bu anlamda anayasa özellikle siyasiler, toplum bilimciler ve hukukçular için aslında ülkelerin tanıtım metnidir diyebiliriz. Diniyle, kültürüyle, tarihiyle, ahlaki değerleriyle, örf ve adetleriyle örnek olmuş bu asil milletinde iyi bir anayasa metnine ihtiyacı vardır. Ancak belirtildiği üzere sadece yeni bir anayasaya değil, anayasa ile birlikte bugüne kadar yaşadıklarımızdan da ders almak suretiyle saygı, anlayış, hoşgörü, barış ve sevgi temeline dayalı bir yönetim anlayışına da ihtiyacı vardır. Ülkemizin ve milletimizin yeni anayasa ve yeni yönetime olan ihtiyacının pek çok sebebi bulunmaktadır. Ancak bu sebeplerin özellikle altısı bu ihtiyacı açıkça ve çok net bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. 1. Gelişen ve büyüyen Türkiye’ de mevcut anayasa ve parlamenter sistemin ülkenin ve milletin ihtiyaçlarına yanıt verememesi, 2. Parlamenter sistemde partiler arası çekişmeler ile parti içi çekişmelerin hükümetlere yansıması, koalisyon hükümetleri dönemlerinde partiler arası yaşanan çekişmelerden dolayı 176
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ortaya çıkan ekonomik, güvenlik, terör, asayiş sıkıntılarının bahane edilmesi suretiyle yapılan darbeler ve demokrasi dışı müdahaleler ile ülkemizin onlarca yıl geriye gitmesi durumlarının tekrarlanmasından duyulan endişelerin özellikle gelecek yönetimler açısından halen giderilememiş olması, 3. Milletimizin ve ülkemizin tam demokrasi standartlarına ulaşması için zorunlu hale gelmesi, 4. Ülkenin genç, dinamik yapısı ile kültürel yapısına uygun bir anayasaya duyulan ihtiyacın toplumun tüm kesimlerince yüksek sesle artık dile getirilmesi, 5. Bir çok gelişmiş ülkede olduğu gibi partilere, hükümetlere bağlı olmayan, bunlara göre değişiklik göstermeyecek devlet siyasetinin ve stratejik hedeflerinin, vizyonlarının artık ülkemizde de oluşmaya başlaması ile birlikte bu stratejik hedeflere ancak demokratik güçlü ve istikrarlı hükümet sistemi ile ulaşılacağına dair oluşan toplumsal mutabakat, 6. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin hızlı ve sağlıklı karar almalarını dolayısıyla istikrarı sağlayacak yeni bir yönetim ve anayasa ihtiyacının artık ertelenemeyecek olması. Halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasası incelendiğinde 12 EYLÜL 1980 darbesinin izlerinin o kadar
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU değişikliğe rağmen silinemediğini, erkler ayrılığının, uyum ve iş birliğinin sağlanamadığı gibi hatta bilakis birbiriyle rekabet eden, çekişen protokol makamlarının oluşturulduğunu rahatlıkla görebiliriz. Yeni anayasa çalışmalarının istenilen düzeyde olmasa da devam ettiği bugünlerde siyasi partilere düşen temel görev; Oy kaygısından, şahsi düşünce ve kanaatlerden uzaklaşmak suretiyle objektif olarak bu güzel milletin ve ülkenin tam demokrasi standartlarına ulaşmasını, ilk on gelişmiş ülke arasına girmesini sağlayacak bir anayasa metnini hazırlanmasında tam bir özveri ile çalışmaktır. Gün basit hesap günü değil, çalışma günüdür. Tüm sistemler tartışılmalıdır. Başkanlık Sisteminin tartışılmaması ciddi bir eksikliktir. Şu andaki mevcut sistemin Başkanlık Sisteminden daha güçlü bir yürütme sistemini öngördüğü çok açıktır. Kanun metinlerinin nerdeyse tamamına yakını yürütme veya yürütmeye bağlı kurumlar tarafından hazırlanmaktadır. Partiler ve kişiler geçicidir. Ülkemize ve milletimize en uygun sistemin hangisinin olacağı ön yargısız düşünülmesi, araştırılması ve tartışılması gerekmektedir. Artık bu ülkenin eğitim, sağlık, güvenlik, hukuk gibi önemli politikaları ve uygulamaları siyasi partilere göre değişmemelidir. Hangi siyasi parti gelirse gelsin ülkenin ve milletin stratejik hedeflerine göre belirlenen bu politikaların gerçekleştirilmesine yönelik olarak çalışılmalıdır. Bu tespitin daha iyi anlaşılabilmesi için geçmiş tecrübelerimizi ve yaşadıklarımızın hatırlanmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Ailelerin binbir emekle, fedakarlıkla yetiştirdiği insanlar bazen inançları, bazen etnik yapıları, bazen görüşleri nedenleriyle veya çeşitli bahanelerle fişlendiler. Değerlerimiz zarar gördü, insanlarımız kırıldı. Bütün azim ve istekler yok edildi. Bu güzel millete hizmet etme imkanını çok istemelerine rağmen sadece farklılıkları nedenleriyle hizmet etme imkanını bulamayan insanlarımız oldu. Acıyı kederi mutluluğu mahalle kahvesinde, komşu ziyaretlerinde, mahalle pazarında özetle her fırsatta birlikte paylaşan milletimizi ayrıştırdılar. Halbuki farklılıklarımız zenginliğimizdi…
MİLLETÇE NELER YAŞADIK;
Tüm hak ve özgürlüklerin teminatı olarak gösterilen mevcut anayasa da parlamenter sistemde vatandaşlarımızın en doğal ve temel haklarından olan eğitim ve öğrenim hakkı engellenirken sistem buna çare olamamış, millet iradesi hiçe sayılmıştır.
Mecliste hükümet için yeterli çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçim zamanlarında birbirlerine olmadık sözler söyleyen siyasi partiler koalisyonlarda bir araya gelince haliyle başarılı olamadılar. En küçük icraatlar bile koalisyon hükümetinde yer alan partilerce paylaşılamadı. İşler yürümedi. Bizler mağdur olduk. 1970-1980 yılları arasında yani 10 yılda 13 hükümet kuruldu. 51. Hükümet 05 10 1995- 30 10 1995 tarihleri arasında yani 25 gün görevde kaldı.48.hükümet ise 23 06 1991-20 11 1991 tarihleri arasında yani yaklaşık 5 ay görevde kaldı. 40. Hükümet 21 06 1977-21 07 1977 tarihleri arasında yani 1 ay görevde kaldı. Örnekler çoğaltılabilir. Keşke örnekler verilmeseydi, keşke milletimiz istediği hizmetleri alabilseydi, keşke ülkemiz ve milletimiz dünyada hak ettiği yere ulaşsaydı. Ama olmadı. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
177
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU meclis dışı bırakarak mesajını net ve açık olarak verdi. Millet başarılı olamayanın gitmesini, yerine başarılı ve istikrarlı olacak yönetimlerin gelmesini istedi.
Milletimizi ve ülkemizi savunmak için alınan silahlar, araçlar ve gereçler barış zamanında sadece tatbikatlarda kullanılacakken yollarımızda, köşe başlarında kullanıldı. Millet olarak bunu anlamakta güçlük çektik. Sabah işe giderken ansızın tank görmeye alışmamız istendi. Çünkü birileri tarafından bu milletin doğru karar veremediği, çobanın, memurun, işçinin, çiftçinin, esnafın, iş adamının, ev hanımının oyu ile kendi oylarının eşit olmaması gerektiği düşünülüyordu. Ülkeyi milletin seçtikleri değil birilerinin istedikleri yönetmeliydi. Ama bu güçlü millet korkmadı ve sinmedi. Demokrasisine ve ülkesine her zaman sahip çıktı.
Fahri Korutürk, TBMM ’de yapılan 15. Tur oylamasının sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı seçildi. 6.cumhurbaşkanının görev süresi bittikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi, 22 mart 1980'de ilk turunu yaptığı Cumhurbaşkanlığı seçimini, 114 tur oylama yaptığı halde darbe gününe kadar sonuçlandıramadı. Bu durum millette, demokrasiye olan güveni sarstı. Millete demokrasi dışı çözümler düşündürüldü. Aslında mevcut parlamenter sistemde sadece Cumhurbaşkanlığı seçimleri değil, bir çok seçim krize dönüştü. Milletin beklediği pek çok karar millete göre gereksiz nedenlerle alınamadı. Aslında millet zaman zaman bir dönem iktidar yaptığı siyasi partiyi takip eden seçimde 178
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
En basit anlatımla demokrasi nedir sorusuna demokrasi, bütün vatandaşların, devlet politikası hakkında söz söylemekte eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir şeklinde yanıt verilebilir. Bu durumda milletin seçtiği, adına söz söyleme hakkını verdiği milletin adamları neden asıldı? Mevcut parlamenter sistem hani tam demokrasiyi sağlıyordu? Mevcut parlamenter sistemde hani seçilmişlerin üstünlüğü esastı? Neden seçilmişlerin iki gömleği oldu? Bu güzel ve asil millet, bağrından çıkan nazik, kibar beyefendi bir kişilik olan başbakanının ve iki bakanının idam edilmesini ve asıldığı ipin parasının istenmesi dahil, ahlakın vicdanının kaldıramayacağı bir çok şeyle zulüm yaşatılan başbakanının ailesini unutmadı. Bu ülkede siyaset yapmak isteyenlere eğer bizim sözümüzden çıkarsanız, menfaatlerimize dokunursanız bir anda sizi vatan haini yaparız ve sallandırırız, boğarız mesajı verildi.
Millet iradesine uygun olarak parlamentoda temsil hakkı kazanmış siyasi partiler hatta milletin iktidar yetkisi verdiği siyasi partiler kapatıldı. Parti kapat-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ma hukuki işlem olmaktan daha çok demokrasiye ve iktidara müdahale aracı olarak düşünüldü ve kullanıldı. Kazanamayan azınlık görüşü çoğunluğa üstün geldi. Belirtildiği üzere mevcut parlamenter sistemin ülkemiz için en uygun sistem olduğunu, parlamenter sistemde millet iradesinin en iyi şekilde temsil edildiğini iddia edenler milletin iktidar olma yetkisi verdiği partilerin kapatılmasını hiç bir zaman izah edememişlerdir.
İstikrarsız yönetimler bir çok alanda olduğu gibi ekonomi yönetiminde de gerekli kararları zamanında alamadı. Gecelik faizler, devealüsyonlar sabit gelirli çalışanları, yabancı para ile iş yapan iş adamlarını bir gecede mağdur etti. Bu mağduriyetleri yaşayan milletimiz aynı gecede zenginleşenleri ve bu kararları alanları dikkatle izledi. Mevcut parlamenter sistem içinde yeterli çoğunluk
olmadığı için kurulan koalisyon hükümetleri belirtildiği üzere kısa ömürlü oldu. Birbirleri ile anlaşamayan koalisyon ortakları bu sorunun çözümü için uğraş verirken milletin mağduriyetine dikkat etmediler. Görüldüğü üzere, milletimiz bugüne kadar demokrasi dışı müdahaleler ile ve mevcut parlamenter sistemden kaynaklanan nedenlerden dolayı çok acı ve üzüntü verici olayları yaşamak zorunda kalmıştır. 1982 Anayasası 12 EYLÜL 2010 referandumu ile birlikte 18 kez değişikliğe uğramıştır. 11 Haziran 2011 genel seçimleri sonucunda milletimizin %96’ sı TBMM’ de temsil edilmektedir. Milletimizin siyasi partilere mesajı çok net ve açıktır: Uzlaşın ve yeni anayasayı hazırlayın. Ancak bugüne kadar yapılan çalışmalar yetersizdir ve milletin beklentilerini karşılamamaktadır. Siyasi Partilerin görüşleri bir tarafa komisyon üyelerinin kişisel ideolojileri ve ön yargıları nedenleriyle yeterli mesafe alınamamıştır. Milletimiz vermiş olduğu bu sorumluluğu mutlaka takip etmektedir. Yıllarca hayali düşman ve senaryolar ile korkutulan milletimiz artık zaman kaybetmek istememektedir. Gelişmiş devletler arasında yerini almış, temel hak ve özgürlükleri güvencede olan bir ülkede yaşamayı arzu etmektedir. Bu hedefe ulaşmada tamamen şahsi davranışlarla engel çıkaranları, milletimiz mutlak suretle siyaset dışı bırakacaktır. Umarım yeni anayasa, milletimiz tarafından çoktan açılan temiz sayfanın ülkemiz içinde açılmasına vesile olur, yine milletimiz arasında var olan barışın kardeşliğin, hoşgörünün, sevginin temellerini daha da sağlamlaştırır.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
179
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Bediüzzaman, Menderes ve Ahrarlık Ali VAPURLU
İ
Yeni Asya Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi
nsanlık ilk insan ve ilk peygamber olan Adem (a.s.) zamanından kıyamete kadar iman ile küfrün, hürriyet ile istibdad anlayışlarının değişik ad ve unvanlar altında mücadelelerini sürdürmüşlerdir ve halen de sürdürmektedirler. Bediüzzaman Hazretleri insanlığı tarih boyunca sosyolojik açıdan beş devreye ayırmaktadır. 1. Vahşet ve bedeviyet devri 2. Memlukiyet (kölelik) devri 3. Esaret (esirlik) devri 4. Ecirlik (ücretlilik) devri 5. Malikiyet ve serbestiyet devri Beşer esir olmak istemediği gibi ecir olmak da istemez diyen Bediüzzaman Hazretleri insanlığın beşinci devri olan malikiyet ve serbestiyet devrinin bu hürriyetler asrında gerçekleşeceğini medeniyet, fazilet ve hürriyet kefesinin insanlık âleminde yavaş yavaş baskıyı ve zulmü esas olan totaliter ve baskıcı rejimlere galip geleceği gerçeğini ortaya koymuştur. İnsanlığa kıyamete kadar her cihetle örnek olan Asr-ı Saadet modellerinden hareketle dünyada gelişen hürriyet-meşrutiyet, cumhuriyet ve kâmil anlamdaki demokrasi anlayışına ve sistemlerine İslamiyet adına sahip çıkmıştır. Baskıcı ve müstebit rejimlerin de her türlüsüne karşı olduğunu şu gelen ifadeleriyle de ortaya koymuştur: “İstibdad ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libasını giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım.’’ Baskıcı anlayışların her türlüsüne her vakit karşı çıkmakla beraber; meşrutiyet-i meşruaya, yani bugünkü anlamıyla gerçek demokratik cumhuriyet manasındaki hürriyet-i fikir ve vicdan düsturunu en geniş manasıyla tatbik eden cumhuriyet idaresinin demokrasi kanunlarının tatbikini her fırsatta savunmuştur. Bediüzzaman Hazretlerinin meşrutiyet-i meşrua manasındaki gerçek demokratik cumhuriyet anlayışını da şöyle tarif ettiğini görmekteyiz “Ve işlerinde onlarla istişare et’’(Âli İmran Suresi 159), “Onların aralarındaki işleri istişare iledir.’’ (Şura Suresi 38) Ayet-i Kerimelerinin tecellisidir ve meşvereti şer-iyedir. O vücud-u nuraninin (meşrutiyet-i meşruanın) kuvvete bedel hayatı haktır, kalbi marifettir, lisanı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir, hâkimiyet-i millettir. Hak, adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibaret olan meşruti idare ve anlayışlara hep destek vermiştir. Bu cümleden olarak; 1908’de ilan edilen Hürriyet ve II. Meşrutiyeti bütün ruh-u canıyla İslamiyet adına savunmuştur. Ne zaman ki hürriyet ve meşrutiyet diyerek komite istibdadı uygulayan İttihat ve Terakki Fırkasından desteğini çekmiştir. Kendisi İttihad-ı Muhammedi cemiyetinden olmakla beraber, 180
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
manen bizimle beraber olarak addettiği Ahrar-ı Osmaniye Fırkasının ve ahrarların yani Hürriyetperverlerin otuz beş yıl sonra tekrar Demokrat Parti olarak dirildiklerini, Şeair-i İslamiyenin başında gelen Ezan-ı Muhammediye’ yi asli şeklinde okutulmasına vesile olmuşlardır. 1950 öncesindeki tek parti diktasının yıkılmasında ve Demokrat partinin kurulmasında II. Dünya savaşı sonrası Ruslar Kars ve Ardahan’ı isteyince o günkü Halk Partisi hükümeti telaşa kapılmıştı. Rus’un tasallutundan nasıl kurtulabileceklerini düşünmüşler, çare olarak da Birleşmiş Milletlere üyelik için müracaat ettiklerinde; “Siz tek partiyle yönetiliyorsunuz. Çok partili demokratik bir sisteme geçmedikçe biz sizi kabul edemeyiz.” cevabını almışlardır. Bunun üzerine o günkü jakoben idare çok partili bir sisteme geçme mecburiyetiyle karşı karşıya kalmıştır. 7 Ocak 1946’da Menderes ve arkadaşları Demokrat Partiyi kurmuşlardır. 1946’da yapılan seçimlerde açık oy gizli tasnif nedeniyle Demokrat Parti istenen neticeyi alamazken, Rahmetli Adnan Menderes başkanlığında 1950’de Demokrat Parti “Yeter söz milletindir” parolası ile kahir ekseriyetle beyaz ihtilal olarak değerlendirilen millet iradesinin mecliste temsil edilmesinde büyük payı olmuştur. Milletin milli ve manevi değerlerinin yeniden ihyasına hususan Ezan-ı Muhammediye’ nin ilanına, memleketin maddi ve manevi kalkınmasına büyük katkı sağlamıştır. İşte Rahmetli Adnan Menderes’e Bediüzzaman Hazretleri İslamiyet kahramanı olarak kendisini takdir ve dualarına dâhil etmiştir. İslamiyet, Kur’an ve bu vatan menfaatine dersleriyle, talebeleriyle ve bütün kuvvetiyle destek vermiştir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Yine Bediüzzaman Hazretleri Ahrar yani hürriyetperverlik anlamındaki Demokrat Parti’ye destek verilmesini ve önemli misyonu da üstleneceğinden dolayı çok dua ettiğini belirtir. Yani; “Eski tahribatı tamirata başlayan ahrarlar yani (Hürriyetperverler) Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım onların muvaffakiyetine çok dua ediyorum. İnşallah o ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir Hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklardır.” Rahmetli Menderes’in iktidara gelmesi ile Rus tipi laiklik anlayışını dinsizce kendilerine din ittihaz eden Halk Partisi zihniyetine mukabil laikliği din ve vicdan hürriyetinin şemsiyesi olarak tatbik edilen Avrupa ve ABD anlayışında anlaması ve tatbik edilmesini temin etmesinden rahatsız olan malum çevrelerin kasıtlarına mukabil Konya’dan verdiği bir nutku Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ isimli bir eserine berây-ı malûmat koymuştur. Şöyle ki: Menderes’in Konya Nutkuna Dair Açıklaması Konya’da Hükümet Meydanında büyük bir kitle halinde toplanmış bulunan çok muhterem Konyalı vatandaşlarıma karşı söylediğim nutkun lâiklik telâkkimiz hakkındaki kısmının su-i niyet sahibi kalemlerde nasıl tefsire tâbi tutulduğunu, ben de esefle müşahede ettim. Bunlardan bir kısım sözlerimin kardeşi kardeşe kırdıracak bir mahiyette olduğunu, bir kısmı sağ politikacılara meydan açtığını ve mukaddesatçılık yasağını ortadan kaldırdığını ve netice itibarıyla Türk inkılâplarının büyük esaslarından birini zedelediğini ifade etmişlerdir. “Bütün bu yazılarda dikkatime çarpan cihet, Konya’daki sözlerimin takip olunan maksatlara ve elde edilmek istenilen neticelere göre tahrif edilmiş olmasıdır. Meselenin iyice anlaşılması için, evvelâ Konya’daki sözlerimi bir kere daha ve o günkü Anadolu Ajansında neşredildiği gibi tekrar etmek isterim. O gün aynen şöyle demiştim: “Şimdi size lâiklik telâkkimizden de bahsetmek istiyorum. Lâiklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti manasına gelir. Din ile siyasetin kat’î surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur. “Vicdan hürriyeti bahsine gelince: Türk milleti Müslüman’dır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır. Hâlbuki mekteplerde din dersi olmayınca, evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu, dinini öğrenmek gibi pek tabi’i bir
haktan mahrum edilmemek icab eder. Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık vicdan hürriyetine uygundur denilmez. Bu itibarla orta mekteplerimize din dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır. “Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar olabileceğine inanmıyoruz. En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını biliyoruz. Bugünkü seviye ile asil milletimize taassup isnadı reva görülemez. Milletimiz dinine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en temiz duygularla benimsemektedir. İslâmlık, milletimizin vicdanında en musaffâ seviyesini bulmuştur. Müslümanlığı ve onun esaslarını, farizalarını ve kaidelerini kifayetle telkin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetiştirilmesine ayrıca gayret sarf edilecektir. Gelecek sene lise derecesinde ilk mezunlarını verecek olan Konya İmam Hatip Mektebinin ileri seviyede din tahsili veren bir tedris müessesesi haline getirilmesi ve bu müesseselerin benzerlerinin yurtta fazlalaştırılması uygun olacaktır.” demiştir. Konya nutkunun bu kısmını muhterem Türk efkârı karşısında öylece tekrar ettikten sonra şunu ehemmiyetle tebarüz ettirmek isterim ki: Beyanatım, herhangi bir iltibasa mahal vermeyecek kadar açıktır. Yapılacak tefsirlerde, ileri sürülecek mütalâalarda bu açık metne sadık kalmak esastır. Hiç kimse benim söylediğim sözleri tahrif hakkına sahip olmadığı gibi, hiçbir zaman aklımdan geçmeyen maksadı ve niyetleri bana atfetmeye kimsenin hakkı olmamak lâzım gelir. İşte Rahmetli Adnan Menderes’in Konya nutku... Aynı hak ve hakikat olan beyanlarını çarpıtarak tahrif eden malum ve menhus müstebid ve nifak kokan zihniyetin mensupları kurdun kuzuya bahanesi nevinden bahanelerle 1960’da Yassıada’da yargılanarak: Hâkimlerin “Seni buraya getiren zihniyet böyle istiyor.” deme bedbahtlığına ve zalimliğine düşebilmişlerdir. Haksız olarak ve zulmen kendisini asmışlardır. Biz inanıyoruz ki, o üç günlük dünya saadetinden mahrum olmasına bedel Şehid-i Mazlum olarak Berzah âlemine, ahiret diyarına göçmüştür ve ebedi bir saadete inşallah nail olduğuna inanıyoruz. Memleketimizdeki İslami ve imani, maddi ve manevi bütün gelişmelerden hissedar olmasını ve rahmet-i ilahiyeden de niyaz etmekle beraber, kendisini de gani gani rahmetle, hürmetle ve minnetle yâd ediyoruz. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi diyoruz. “Yaşasın zalimler için cehennem.” ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
181
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
21. Yüzyılın 14 Mayıs’ı Ne Zaman? Kâzım GÜLEÇYÜZ Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
T
ürkiye’de millete dayalı hür siyasetin omurgası demokrat misyondur. Kökleri Osmanlıdaki meşrutiyet döneminin Ahrar Fırkasına dayanan bu misyon, cumhuriyetten sonra Serbest Fırka ve Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası denemeleriyle menfez bulmaya çalıştı, ama tek parti zihniyeti 1946’ya kadar ona bu imkânı vermedi. Ne zaman ki İkinci Dünya Savaşının sona ermesini takiben dünya konjonktürü temelden değişti, Batıda faşist diktatörlükler yıkılarak yerini demokrasilere bıraktı ve savaş sonrasında ortaya çıkan komünizm tehlikesine karşı demokrasi sürülen hareketlerin hiçbiri ülkeye hayır getirmedi; aksine bloku teşekkül etti; akabinde bu gelişmeler bizi de son derece hem mevcut sorunları daha da kronikleştirdi, hem de onlara ciddî şekilde etkiledi. yenilerini ekledi. Türkiye’nin tek parti rejiminden çok partili demokrasiye *** geçmesi, bu etkilenmenin sonucu olarak gerçekleşti. 1950 seçimleriyle DP geldi, yirmi yedi yıllık tek parti Savaş sonrasında bir anda ortaya çıkan ve büyüyen Sovyet diktatörlüğünü sona erdirdi. Bu dönemde temel hak ve hürtehdidi, Türkiye’yi Batı ittifakına sığınmak mecburiyetinde riyetler üzerindeki baskıların kalkacağının, en azından habıraktı; NATO himayesinden yararlanabilmesi çok parti sistefifleyeceğinin ilk işareti, ezan-ı Muhammedî’nin aslî şekliyle mine geçme şartına bağlandığı için, o zamanki Ankara yöneokunması yolunun açılması idi. Menderes hükümetinin bu timi zoraki ve kerhen de olsa demokrasiye adım attı. tarihî kararı, bütün Türkiye’de bir bayram 1946 seçiminden başarıyla çıkması havası estirdi. tek parti rejiminin sandık oyunlarıyla Aslında o günlerde, tek parti dönemiengellenen DP’nin 1950 zaferi, bu adıDemokrasinin nin biriktirdiği ve halkı canından bezdimın neticesi olarak gerçekleşti. Ve o vazgeçilmez unsuru ren bütün problemler olduğu gibi durugünden bugüne Türkiye’de yaşanan dalyordu. Ama hükümetin ezan hamlesi, olan siyaset, gücünü galı ve fırtınalı demokratikleşme süreci, diğer sorun ve sıkıntılara rağmen halkı doğrudan doğruya demokrat misyonun serencamıyla paracoşturmaya yetmişti. halktan alan demokrat lel ve iç içe bir seyir izledi. Bu çok ilginç hadise, milletimizin önmisyonla şahsiyet ve Bu süreçte demokratların iş başında celikleri konusunda fikir vermeye yeterli. olduğu dönemler manevî ve maddî her ağırlık kazandı. Demek ki bizim insanımız aç da kalsa, bin alanda Türkiye’nin önünü açıp millebir çeşit sıkıntılar içinde de kıvransa, muti büyük ölçüde rahatlatan gelişmelere kaddesatı ve manevî değerleri onun için sahne oldu. herşeyin önünde gelmekte. (Gerçi aradan Demokrasinin vazgeçilmez unsuru geçen yıllarda bilhassa 12 Eylül’ün ve arolan siyaset, gücünü doğrudan doğruya dından 28 Şubat’ın manevî tahribatı bu halktan alan demokrat misyonla şahsiyet ve ağırlık kazandı; hassasiyeti bir ölçüde aşındırdı ise de, biz yine de özün devam demokrat kadrolar halktan aldıkları güçle devletteki dengele- ettiği inancındayız.) ri hukuk ve demokrasi istikametinde adım adım değiştirmeye DP döneminde ezanın özgür kılınmasının ardından, dinî koyuldular ve manevî hayat üzerindeki diğer baskılar da ortadan kaldıAma ne yazık ki bu sağlıklı süreç, hukuk ve demokrasi dışı rılmaya başlandı. CHP’nin ot deposu olarak kullandığı camimüdahalelerle sık sık inkıtaa uğratıldı; ve bu müdahalelerin ler yeniden ibadethane hüviyetine kavuşturuldu. Sâbık devher biri siyaseti halktan biraz daha kopararak hem güçsüzleş- rin son demlerinde kerhen başlatılan din eğitimi geliştirildi. tirdi, hem de ciddî şekilde yozlaştırdı. Kur’ân kurslarıyla imam-hatip okullarının önü açıldı. Dinî Demokrat misyon bir daha tek başına iktidar olamasın neşriyata uygulanan yasak kalktı. Dindarlara yapılan baskılar düşüncesiyle uygulamaya konulan bölme, parçalama, zihinle- tedricen hafifletildi. Böylece millet rahat nefes aldı. ri şaşırtma ve dağıtma stratejileri, netice olarak genel anlamda Sonuçta DP, önceki dönemde baskı altına alınan hak ve siyasetin genlerini tahrip etti. hürriyetlerin önündeki tazyikleri önemli ölçüde bertaraf etti. Sonuçta demokrat misyonun önünü kesmek için ortaya Devletin kapılarını halka açtı. Bunun getirdiği şevk ve dina-
B
C
182
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU mizmle, Türkiye sür’atli adımlarla kalkınmaya başladı. Ama bu rahatlık dönemi maalesef ancak on yıl devam edebildi. Gidişattan hoşlanmayan ve tekrar dönmek için fırsat kollayan müstebit zihniyet, 27 Mayıs 1960’ta yapacağını yaptı. Ve Türkiye bir defa daha karanlığa gömüldü. 27 Mayıs, CHP’nin yirmi yedi yıllık tek parti diktasını halkın reyleriyle yıkan DP’ye karşı yapıldı; Bediüzzaman Said Nursî’nin “İslâm kahramanı” olarak nitelediği Menderes’le iki bakanını idam etti ve ayrıca dokuz DP’linin Yassıada’da ölümüne yol açtı. Ama halk beş yıl sonra yapılan seçimlerde, DP’nin devamı AP’yi tek başına iktidara getirdi. Böylece, 27 Mayıs’ın kesintiye uğrattığı “demokrasi içinde kalkınma” hamlesi kaldığı yerden devam etti. 196571 arasında Türkiye, bütün iç ve dış çalAma bu süreç de 28 Şubat’la kesintiye uğratıldı. kantılara rağmen bir hürriyetler adası olmayı ve ekonomisini Gerek uygulanan kurnaz taktiklerin, gerekse iç bünyedeilerletmeyi başardı. ki hataların neticesi olarak ciddî şekilde güç kaybına uğrasa Bu defa da 12 Mart 1971 müdahalesi ve 12 Eylül 1980 da, aynı çizginin temsilcisi olarak siyaset sahnesinde yer alan darbesi, DP’nin devamı olarak kurulan DYP’nin ortağı olduğu hükümete karşı AP’nin iktidar olduğu dönemlerde yapıldı. başlatılan 28 Şubat süreci ve sonrasında, 12 Mart’la birlikte başlayan siyasî par“demokrat misyonu dağıtma ve parçalaDP’nin 14 Mayıs çalanmışlık döneminde, ara rejim ve CHP ma” stratejisi daha ince ve dessas yönzaferi, dış konjonktürle hükümetlerinin meydana getirdiği tahritemlerle devam etti. iç taleplerin kesiştiği bat, yine AP öncülüğünde kurulan koaGörünüşte RP’yi hedef alan ve yarlisyonlarca -imkânlar ölçüsünde- tamir ve noktada gerçekleşen gı kararıyla kapatan 28 Şubat, gerçekte, telâfi edilmeye çalışıldı. tarihî bir dönüm millî görüşçü kadroların içinden çıkan Keza 1978-79’da ülkeyi yokluk ve kıtlık yeni bir partinin önünü açarken, DP noktasıydı. Şimdi de içinde kıvrandıran CHP hükümetinin bıçizgisini tamamen tarihe gömmeye çagidişat, aynı yönde raktığı enkaz, akabinde kurulan AP azınlıştı. Sonraki süreçte uygulanan toplum yeni bir dönemecin lık hükümeti tarafından temizlendi. Ve mühendisliği projelerinin, değişmeyen işaretlerini veriyor. yine aynı AP hükümeti, DP’nin ezanı hüren önemli hedeflerinden biri de buydu. riyetine kavuşturmasına benzer tarihî bir *** karara daha imza attı. Ayasofya Camiinin 1950 öncesinde dünya iki ayrı kamHünkâr Mahfilini ibadete açtı, Ayasofya pa ayrılmıştı. Yarım asır sonra ise bu minarelerinde ezan okuttu ve Hırka-i Sakamplardan biri olan komünist blok adet Dairesinde Kur’an tilâvetini başlattı. çöktü; hürriyet, demokrasi ve hukuk rüzgârları bütün dünNe var ki, bu dönem de 12 Eylül darbesiyle noktalandı. yayı sardı ve Türkiye’nin kapısına da gelip dayandı. 1950’de Demokrat misyona destek veren tabanı dağıtma planları Türkiye’yi çok partili demokrasiye zorlayan dış konjonktür, etkili bir şekilde ilk kez 12 Mart sonrasında yürürlüğe konul- bilhassa AB sürecinde hızlanan bir ivme ile, şimdi de tam demuştu; 12 Eylül’de ise bu planlar daha sistematik ve uzun dö- mokrasi, hukukun hakimiyeti ve hürriyetler için dayatıyor. nemli bir stratejiye bina edilirken, hareketin lider ve yönetici DP’nin 14 Mayıs zaferi, dış konjonktürle iç taleplerin kekadroları da yasaklarla “siyaseten idam” edilmek istendi. siştiği noktada gerçekleşen tarihî bir dönüm noktasıydı. Şimdi Ve Türkiye 12 Eylül darbesinden 1991 seçimlerine kadar de gidişat, aynı yönde yeni bir dönemecin işaretlerini veriyor. geçen on bir yıllık dönemde yine çok büyük sıkıntıların içe14 Mayıs 1950’deki demokrasi hamlesi, Menderes’in öncürisine sürüklendi. lüğündeki demokratların damgasını taşıyordu. Ne zaman ki bu seçimlerde DP-AP çizgisinin devamı olan Peki, 21. yüzyılın 14 Mayıs’ını gerçekleştirecek demokratDYP öne geçti ve onun başını çektiği hükümet kuruldu; ülke lar nerede? yeniden, zaman içinde birikmiş sorunlarını çözmeye koyuldu.
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
183
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
DP ve Manevî Değerler Mehmet KARA
Mayıs 1950’de yapılan genel seçimlere katılarak 487 milletvekilliğinin 408’ini kazandı. Seçim propagandasında kullandığı Yeni Asya Gazetesi Ankara Temsilcisi “Yeter! Söz milletindir” afişleri bu misyonun temel düsturunu 4 Mayıs demokrasi tarihimizde önemli bir gündür. Bu oluşturdu. önemli gün “demokrasi bayramı” olarak “resmî” olarak DP, 2 Mayıs 1954 genel seçimlerinde de 541 milletvekilkutlanmasa da, milletimizin gönlünde kutlanmaktadır. liğinin 503’ünü kazandı. DP’nin üçüncü iktidar dönemi ise Peki, neydi 14 Mayıs’ı demokrasi bayramı yapan düşünce? demokrasi tarihimizde askerî müdahalelerin önünü açan bir darbe ile kesildi. “27 Mayıs” kanlı Bu tarih Türkiye’de tek partili baskıihtilâlden sonra 20 yılı aşkın bir süre 27 cı rejimden, iktidarların seçimle gelip, Mayıs, “Hürriyet ve demokrasi bayramı!” 27 Mayıs ihtilalini seçimle gittiği sistem olan demokrasi ismiyle kara mizah(!) örneği olarak kuttarihidir. Bu tarih 7 Ocak 1946’da kuruhürriyet ve demokrasi lanmıştı. Darbe yapmanın, bir ülkenin lan Demokrat Parti’nin millet iradesiyle bayramı olarak kutlayan başbakanını, bakanlarını asmanın nereiktidara geldiği 14 Mayıs 1950’dir. si “demokrasi” ise… Darbe kelimesi ile Türkiye, asıl kutlanması Merhum Adnan Menderes’in hürriyet kelimesi nasıl bir araya getirileDP’nin ilk kongresindeki sözleri bu gereken 14 Mayıs’ı bildiyse… 27 Mayıs ihtilalini hürriyet ve misyonun amacını göstermesi açısındemokrasi bayramı demokrasi bayramı olarak kutlayan Türdan önemlidir: “Devlet partisi, devlet kiye, asıl kutlanması gereken 14 Mayıs’ı olarak kutlamadı, kılıcını kuşanmış, hükümet arabasına demokrasi bayramı olarak kutlamadı, binmiş, cansız ve idealsiz bir kadrodan kutlamıyor.. kutlamıyor. ibaret kalmıştır. Memleketin yürüttüğü Türkiye’nin demokrasiye geçiş tademokrasi yolunda hürriyeti sevenlerin rihi olarak tescillenen 14 Mayıs’ta ezici hizmeti büyük olmuştur. Demokrasi bir çoğunlukla iktidara gelen Demokrat dâvâsında partimizin yolu açık ve milleParti’nin, bundan 10 yıl sonra 27 Mayıs timizin bahtı aydınlık olsun…” 1960’da “kanlı bir ihtilâl”le yolu kesilmişti. Bu ihtilâl demokBu düşüncelerle kurulan DP, hem 1948, hem de 1949 serasi tarihimize kara bir leke olarak geçmiş, demokrat dünyaya çimlerine “güven duymadığı” için katılmadı. 16 Şubat 1950’de Türkiye’yi rezil etmişti. Onları asanların şimdi esamesi okungizli oy, açık tasnif ve yargı denetimini kabul eden, Yargıtay mazken ve hayırla yâd edilmezken, 51 yıl sonra o dönemde ve Danıştay üyelerinden oluşan bir Yüksek Seçim Kurulu’nu yargılananlar, hapis cezası alanlar, zulüm görenler, idam ediöngören seçim kanununun kabul edilmesinden sonra, 14 lenler hâlâ hayırla yâd ediliyor, rahmetle hatırlanıyorlar. Bu darbe, daha sonra 1971 muhtırasını, 1980 ihtilâlini, 28 Şubat sürecini getirmiştir. Burada gerçek olan şu ki, bu ihtilâl ve muhtıralar hep “demokrat misyon”a karşı yapılmıştır. DP’yi kuranlar bu misyonu “demokrasi ve hürriyetler” olarak tanımlarken, onların devamı olan partiler de bu misyonu sürdürmüşlerdir. “Yeter söz milletindir” diyerek halkın güvenini kazanan, “Hassolar, Memolar, baldırı çıplaklar” diye küçümsenen insanlar 1950 tarihinde bir devre son verip yeni bir devir açmışlardı. Tek partinin ceberrut yönetiminden bıkan millet CHP’ye 69 vekil için oy verirken, DP’ye ise 408 milletvekili vermiştir. Çocukluğumda Merhum Adnan Menderes’in göğsüne asıl idam fermanı ve boynundaki o yağlı ip resmi beni çok etkilerdi. Fotoğrafa çok bakamaz, o resmi her gördüğümde tüylerim diken diken olurdu. “Milyonların oy verdiği bir başbakan nasıl olur da asılır” diye düşünürdüm. İçim daralık ve onu asanlara çok kızardım… Bu kızgınlığın yaşım ilerledikçe artarak sürdü. Eminim bu duyguları demokrasiye inanan, akl-ı selim sahibi, vicdanı olan, içinde insanlık duygusu bulunan herkes yaşamıştır.
1
B
C
184
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DP ne yaptı? Köylüye insan olduğunu hissettirdi. İnanç özgürlüğünü sağladı. Ezanı aslına çevirdi. Demokrasinin kurallarını oturttu. Din dersini okullarda okutmaya başladı. Türkiye’yi barajlara, yollara kavuşturdu. Bir kalkınma hamlesi başlattı. Türkiye’yi tek parti zihniyetinden kurtardı. Yani halk ne istiyorsa onu yaptı. * ** İşin sözümüzün tam da burasında Demokrat Partiyi Demokrat Parti yapan önemli tarihi bir olayı aktarmakta fayda görüyorum. 2 Haziran 1950’de güvenoyu olan ilk Menderes hükümetinin 16 Haziran 1950’de verdiği önemli kararı, 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı bir tamim ve 2 Haziran 1941 tarihinde çıkarılan kanunla yasaklanan ezanın ve kametin Arapça okunması yasağını kaldırmak olmuştu. O zaman da tıpkı bu tarihten sonra hep yapıldığı gibi bazı çevreler “irticanın hortladığı”nı ileri sürmüştü. Ülke için yaptığı maddî hizmetlerinin yanında manevî hizmetlere önem vermesi DP’nin temel vizyonu olmuştu. Radyoda dinî program yapılması yasağı kaldırılmış, okullara din dersi konulması bunlardan bazıları olmuştu. “Bu millet Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır ve İslâmiyet’in icâplarını elbette yaşayacaktır. Öncelikle kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esaslarını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez şartıdır” diyen Menderes’in sözleri DP’nin mânevî hizmetlere verdiği önemi göstermiştir. 14 Mayıs 1950 yılından 27 Mayıs 1960 yılına kadar maddî ve manevî alanda büyük hizmetler yapan DP’yi farklı kılan iki temel neden demokrasi ve millî iradeye yürekten inanmış olmalarıydı. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Meclis’in ilk oturumunda ivedilikle ele alınmasını istediği ezanın Arapça okunmasını yasaklayan TCK’nin 526. maddesinin ikinci fıkrasının, 4055 sayılı kanunla kaldırılmasının tarihidir. (Ezânın ve kâmetin Arapça okunması yasağı TCK’nin 526. maddeye girişi 1939’dur. 1932’de de Diyanet İşleri Başkanlığının tamimiyle yasaklanmıştır.) TBMM tutanaklarına göre, bu karar ve kanun Meclis’in açılmasıyla yapılan ilk oturumun ilk karar ve kanunudur. Meclis tutanaklarından aktaralım. 14.06.1950 tarihli Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırılan kanun tasarısının Başbakan Adnan Menderes imzasıyla gerekçesiyle birlikte TBMM başkanlığına sunulmuştur. Başbakan Menderes TBMM Başkanlığına gönderdiği yazı da şöyle demiştir: Türk Ceza Kanununun 526. maddesinin değiştirilmesi hakkında Adalet Bakanlığında hazırlanan ve Bakanlar Kurulunun 14.6.1950 tarihli toplantısında Yüksek Meclis’e sunulması kararlaştırılan kanun tasarısının gerekçe-
siyle birlikte sunulmuş olduğunu saygılarımla arz ederim.” Gerekçe özet olarak şöyledir: “….Anayasanın Türk vatandaşı için tabiî hak saydığı vicdan hürriyetinin dokunulmaz bir hak olarak hürmete lâyık görülmesi gerekir ve bunun tabiî olan din serbestisi her türlü müdahaleden âzade kalmak gerekirken ana kanunlarla korunmuş bulunan din ve vicdan hürriyetinden vatandaşı her hangi bir şekilde kısmen veya tamamen mahrum etmek ve bu hususu kanunî ceza teyitleri aklında bulundurmak doğru olmaz. “….Müslüman Türklere sebepsiz yere manevî huzursuzluk veren böyle bir yasağın demokrasi ile idare olunan bir devlet nizamı içinde yer alabilmesinin doğru olmadığı fıkranın tayyi (kaldırılması) Müslüman Türklere huzur ve vicdan rahatlığı verecektir. Hem huzur hem de ana hak ve hürriyetlerden olan vicdan ve din serbestisini herhangi bir zorlama altında bulundurmamak sebeplerinden ötürü Türk Ceza Kanunun 526. maddesinde mevcut olup ezan ve kametin Arapça okunmasının memnuiyeti (yasağının) hakkındaki hükmün kaldırılması gerekli bulunmuştur.” Genel Kurul’da ilk sözü alan Başbakan Adnan Menderes’in sözlerini tutanaklardan aktaralım: aynen şunları söylemiştir: “Muhterem arkadaşlar; Arapça ezan hakkında Demokrat Parti Meclis Grubunda verilen kararın gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanunî mâniin (engel) kaldırılmış olduğu telâkkisinin (algı) hâsıl olması ve bazı vatandaşların Arapça ezân okunması muhtemel olduğu için bu bapta hükümetçe Meclis’e sevketmiş olduğumuz lâyihanın tasarının) bugünkü ruznameye (gündeme) alınmasını ve müstecelen (ivedilikle) müzakere edilmesini yüksek tavsiyelerinize arzediyorum. (Muvafık, bravo sesleri, soldan sürekli alkışlar.) Başbakanın ivedilikle görüşülmesini istediği tasarının (48 saat sonra ele alınması gerekirken) Adalet Komisyonu’nda gerekçesinde ivedilikle görüşülmesi talebini Başkan (Başkanvekili Fuad Hulûsi Demirelli) oya sunmuş kabul edilerek müzakereye başlanmıştır. Sonuçta; Tümünü oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, kabul etmeyenler. Kabul edilmiştir. (Alkışlar) Aynı gün. 16.6.1950 ve 1/9 numaralı yazı ile Cumhurbaşkanlığına iletilmiş Cumhurbaşkanı (Celal Bayar) 16,6,1950 ve 4/533 sayılı yazıyla aynı gün onaylamıştır. Kabul tarihi: 16.6.1950 Resmî gazetede ilanı 17.6.1950 sayı 7535. ** * Yeni neslin demokrasi için verilen bedelleri, yapılan mücadeleleri unutmaması ve tarihten ders çıkarması için bunların yazılması gerekiyor. Genç nesil demokrasi bayramını da demokrasi tarihimizdeki kara lekeyi de iyi bilmelidir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
185
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Minnet, rahmet ve duâ ile,
Ezân-ı Muhammedî’nin aslına çevrilmesini takdir ve tebrik… Cevher İLHAN Yeni Asya Gazetesi Yazarı
E
zân-ı Muhammedî’nin aslına çevrilmesi, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelen ilk Demokrat Parti hükûmetinin ilk kararı. Ve “demokrat misyon”un din ve vicdan hürriyeti ve hizmeti hususunda yaptığı “ilk temel icraatı.” Daha ilk günde Ezân yasağının kaldırılması için bizzat Merhum Başvekil Menderes’in tâlimat ve teşebbüsüyle çalışmalara daha iktidarın 15. günü dolmadan başlanır. Evvela 13 Haziran günü Demokrat Parti grubunda konu görüşülür. Ardından Demokrat Parti grubu, hazırladığı kanun layihasını (tasarısını) Meclis’in huzuruna getirir. Tasarıda, Türk Ceza Kanununun 526. maddesine göre, “Arapça Ezân ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılırlar” hükmünün millete zarar verip rahatsız ettiğine dikkat çekilir. “Böylece cezaî müeyyide meydana getirilmiştir. Ezânın Arapça okunabilmesi için sözü geçen hükmün kaldırılması gerekmektedir. Bunun için Demokrat Parti bir kanun tasarısı ile Meclis’in huzuruna gelmiştir” denilir. Zira Müslümanları namaza İlâhî dâvetin asıl sahibi İslâm Peygamberinin tâlimiyle ondört asırdır okunan Ezânın aslı değiştirilmiş, bir başka hale sokulmuştur. Bu amaçladır ki, Demokrat Parti milletvekillerinin önergesinde öncelikle tepeden dayatılan bu cezaî müeyyidenin kaldırılması ve Ezânın okunmasının serbest bırakılması istenir. Ezânın Arapça okunabilmesi için sözkonusu cezaî hükmün kaldırılması gerektiği gerekçede güçlü ifâdelerle belirtilir. “EZÂNIN MÜSTACELEN (ÂCİLEN) MÜZÂKERE EDİLMESİ” “Tarih,15 Haziran 1950; saat, 15.00; yer, TBMM. Meclis, başkan vekillerinden Fuad Hulusî Demirelli başkanlığında toplanır. Başkan, çoğunluğun olduğunu bildirir ve oturumu açar. Başvekil Merhum Adnan Menderes, “Söz istiyorum” der; Başkan, “Buyurun!” diye kürsüye dâvet eder. Menderes, kürsüye gelerek şu tarihî konuşmayı yapar: “Muhterem arkadaşlar; Arapça Ezân hakkında Demokrat Parti Meclis Grubunda verilen kararın gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanunî mâniin (engelin) kaldırılmış 186
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
olduğu telâkkisinin hâsıl olması ve bazı vatandaşların Arapça Ezân okuması muhtemel olduğu için bu bapta (konuda) hükûmetçe Meclis’e sevketmiş olduğumuz lâyihanın (tasarının) bugünkü ruznâmeye (gündeme - görüşülecek konular arasına) alınmasını ve müstecelen (âcilen) müzâkere edilmesini yüksek tasvibinize arz ediyorum.” Meclis büyük bir coşkuyla dalgalanır; çeyrek asırdır “mekteplerde yaptıracağımız yeni öğretim usûlleriyle yetişecek gençlik, Kur’ân’ı ortadan kaldıracak ve bu sûretle milletin İslâmiyetle olan alâkası kesilecek” projesi, iflâs etmiştir. Gözyaşı ve takdirler arasında alkış tufanı kopar. Meclis zabıtlarında bu tablo, peşpeşe yükselen “Muvafık!’ ve ‘Bravo!’ sesleri, ‘Demokrat Parti milletvekillerinden sürekli alkışlar...” olarak Meclis zabıtlarında kayda geçer… Ramazan ayının arifesine rastlayan 16 Haziran 1950 günü Arapça Ezân okumaya uygulanan yasak kaldırılır. Böylece Ezânın aslî haliyle okunmasına karar verilir ve bu karar bütün Meclis’in alkışları arasında kanunlaşır. Ve Meclis’te ilk iş olarak ezân üzerindeki “Türkçe okunmalı” şartı kaldırılır. Ülkede “şeâir-i İslâmiye”den “Arabî ezân-ı Muhammedî” okunmaya başlanır… EZÂN YERİNE “O ŞARKI”! Aslında, Demokrat Parti’nin Ezân üzerindeki yasağı iktidarının ikinci haftasında âcilen gündeme getirip büyük bir irâde ve kararlılıkla kaldırması, demokratik irâdeye şahâne bir örnektir ve anlamlı derslerle doludur. Buna mukabil, Ezânın yasaklanması, laikliğin ilânından sonra “Ezânın asliyetinden çıkarılması”, “dinden tecrit” programının bir sonucudur. Zira 3 Şubat 1928’de İnönü kabinesi, bütün yurtta Ezânın Türkçe tercümesinin okunması tamim etmişti. Bu sâikle 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı yayınladığı bir tamim ile Ezânın ve kametin Arapça okunması “Diyanet’çe yasaklanır!”. Peşinden yine tek parti döneminde 2 Haziran 1941 tarihinde çıkarılan 4055 sayılı kanunla Arapça Ezân yasağı resmen kanun kapsamına alınır. Bediüzzaman’ın tâbiriyle, uzun süre “o şarkı” okutulur. Bid’atlar camilere sokulur. Camilerde Ezân yerine ondört asırdır onca zulüm ve fetret devrine rağmen görülmemiş bir uygulama büyük bir baskıyla keyfî ve cebrî olarak dayatılır. Ezânı aslıyla okuyanlar belli süreler tutuklu kalsalar da mahkeme kararıyla beraat ederler; ama baskılar da devam eder. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kıtlık ve savaşın onca mağduriyeti altında aslına göre Arapça Ezân okuyanlar hapse atılır. Devlet, dinini yaşamak ve gereğini yapmak isteyen vatandaşlarla karşı karşıya getirilir. (M. Serhan Yücel, Demokrat Parti, 84)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU TAHRİBATLARI TÂMİRLE İŞE BAŞLANIR… Aslında, Arapça Ezân okumaya uygulanan yasak kaldırılması, Bediüzzaman’ın beyânıyla, “Ezân-ı Muhammedî ve din dersleri gibi şeâir-i İslâmiye (İslâmın değişmez esasları) ile Kur’ân’a hizmet ve eskilerin Kur’ân zararına tahribatlarını tâmire başlanması”nın bir tezâhürüdür. (Emirdağ Lâhikası, 270) Bediüzzaman’ın tespitiyle, “bin seneye yakın Kur’ân’ın bayrağını cihânın cihât-ı sittesinin (altı cihetinin) etrafında gezdiren bu vatan evlâtları”nın, “Türkün mefâhir-i milliyesini (iftihâr ettiği millî hasletlerini) unutturmak, mecâzî ve unsurî (ırkî) ve muvakkat (geçici) ve garazkârâne” bir zihniyete sürüklemenin karanlıklı tezâhürüdür. İnanç, tarih ve mukaddeslerle alâkasını kesmenin sırıtmasıdır. Mânevî mirâsa ve mukaddeslere, Kur’ân’a gaddarâne su-i kasttır. “Bin seneden beri bir milyar şühedâyı, Kur’ân ve iman hakikati yolunda fedâ edip şehid veren ve bütün mefâhiri İslâmiyetle tahakkuk eden, İslâm âleminin en büyük ordusu ve kahraman milletinin bütün bütün mâhiyetine zıt ve bütün ecdâdını darıltan, inciten, İslâma mânen ihânet”in yansımasıdır. Anayasada “devletin dini din-i İslâmdır” ibâresinin çıkarılmasından sonra, Ezân ve kametin yasaklanmasının serencâmı, “tekke ve zâviyelerin ve medreselerin kapatılması ve lâikliğin kabulü, İslâmiyet yerine milliyet esaslarının konulması, şapka giyilmesi, tesettürün kaldırılması, Lâtin harflerinin huruf-u Kurâniye (Kur’ân harfleri) yerinde cebren kabulü, mekteplerde din derslerinin kaldırılması…” gibi bidatlı inkılâp kusurlarının bir halkasıdır. (Şuâlar, 373) Gerçek şu ki, Ezânın aslına çevrilmesi, “Türk milleti Müslümandır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. İslâmiyetin bütün icâbeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır. İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, millî vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idârenin başta gelen vazifesi olmak icâb eder” diyen mazlum Menderes’in “milletin benimsemediği” değeriyle çelişen “inkılâp kanunları”nın millet adına kaldırılmasıyla, başlanılan tahribatların tâmirine bâriz bir misâldir… EZÂNLA DEMOKRATİK İRÂDE KARARLILIĞI Ezânın aslına çevrilmesinde, öylesine güçlü bir demokratik irâde var ki, yasaklamayı getiren Halk Partisi bile Ezânın
serbestiyetine dair “layihayı” desteklemek durumunda kalır. CHP Grubu adına söz alan Cemal Reşit Eyüpoğlu, “Türkçe ezan’, Arapça Ezân mevzuu üzerinde bir politika münâkaşası açmaya taraftar değiliz. Millî şuurun bu konuyu kendiliğinden halledeceğine güvenerek Arapça Ezân meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız” diye konuşur. DP Grubunun “layihası”nı destekleyeceklerini söyler. Meclisin müşterek beyaz oylarıyla milletvekillerinin alkışları arasında Ezân üzerindeki kaydın kaldırılmasına karar verilir. Bu sebepledir ki, Adalet Partili bakanlardan Talât Asal, “Ezân konusunda CHP’nin ağzını açmaya hakkı yoktur” der. Hakikat şu ki, Halk Partisi 1950 seçimleri öncesinde sırf iktidara yürüyen ve millet nezdinde büyük tasvip gören Demokrat Parti’den geri kalmamak ve oy almak ve özellikle de dini devlet kontrolünde tutmak uğruna İlâhiyat Fakültesini kurar, türbelerin, tekke ve zâviyelerin açılmasını, okullarda din dersleri okutulmasına izin verilmesini istemek durumunda kalır. Hatta CHP Ankara Milletvekili Mümtaz Ökmen ve Adana Milletvekili Sinan Tekelioğlu, Ezânın aslına çevrilmesi hususunda, Demokrat Partililerden daha harâretli olurlar; ve “Allah-û ekber” lâfzının hiçbir zaman “Tanrı uludur” anlamına gelmediğini söylerler. Hatta Ezânın serbestîsi için Meclis’teki karara imza atarlar. (Süleyman Yeşilyurt, Bayar Gerçeği, 182) YASSIADA’DA “POLEMİĞİN İŞPORTASI” Fakat ne zaman ki Bediüzzaman’ın tespitiyle “Demokratlar Ezânın serbestiyetiyle on derece -yirmi derecekuvvet kazanırlar” işte o zaman “irtica” ithamları yükselir, hak-
sız saldırılar başlar. Bu sebepledir ki Bediüzzaman, “Demokrat Parti’nin iktidarı ele alır almaz Ezân-ı Muhammedî’nin serbestîsini temin etmesi, bu sebeple halkın muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvvet elde etmesi Halkçıları müthiş endişeye düşürdü” diye haber verir. İşte bu “müthiş endişe” ile, Türk Ceza Kanununun “Arapça ezân ve kamet okuyanlar” hakkındaki 526. maddesinin değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı bahane edilerek Demokrat Parti ve hatta devamı olan Adalet Partisi “gericilik”le itham edilir. Menderes’in “milletin tasvip etmediği, millete mal olmaADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
187
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU yan inkılâpların kaldırılması”na dair sözleri, idam kararlarıyla, zulüm ve işkencelerle tam bir cinâyetin işlendiği Yassıada duruşmalarında “suç” olarak iddia edilir. Menderes’in Yassıada Avukatı Talât Asal, “Bu konu Yassıada Mahkemesi’ne kadar getirilmiş ve polemiğin işportasına kendilerine göre yeri geldikçe gerek iddia makamı, gerekse mahkeme başkanı tarafından konulmuştur” diye yazar. (Güneş Batmadı, 79) “ÂLEM-İ İSLÂMIN MÜHİM BAYRAMLARININ MÜJDECİSİ…”
âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir (müsbet tesir) yapan ve bu vatan ahâlisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü (takdir ve beğenisini) kazandıran Risâle-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmeliler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurulmalı. O vakit, âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahati onlara yüklenmez fikrindeyim” diye yazar. (Emirdağ Lâhikası, 387) EZÂN-I MUHAMMEDÎ’NİN İLÂNINI TEBRİK, ANADOLU MÜSLÜMANLARINI DUÂCI YAPMAK…
Gerçek şu ki, Ezânın aslına çevrilmesi, Bediüzzaman’ın duâsına mazhar olan Demokratların ülkeye ve millete yaptıkları mânevî hizmetlerin bir sembolüdür. Demokrat Parti iktidarının Türkiye’de demokrasinin yerleşmesine olduğu kadar maddî ve mânevî kalkınma hamlesini başarmanın temel harcıdır. Menderes hükûmetlerinin ve devamında gelen “demokrat misyon” tâkipçilerinin, Ezân-ı Muhammedî’nin aslına çevrilmesinin yanısıra yüzlerce imam hatip okulunu, yüksek İslâm enstitülerini, İlâhiyat fakültelerini ve binlerce Kur’ân kurslarını hizmete açması, din eğitimine verdiği önemle mekteplerde mecburî din derslerinin okutulması, Demokrat Parti’nin dine hizmet perspektifini mânevî hizmetlerdeki mefkûresinin ifâdesidir. Bundandır ki Bediüzzaman, Ezânın aslına çevrilmesini, “Hem sizin, hem bu memleketin, hem âlem-i İslâmın mühim bayramlarının mukaddemesi (başlangıcı) ve bu memlekete şeâir-i İslâmiyenin (İslâmî esas ve alâmetlerin) parlamasının bir müjdesi olan Ezân-ı Muhammedînin kemâl-i ferahla on bin minaralerde okunmasını tebrik ediyoruz” takdiriyle tebrik eder. “EZÂN-I MUHAMMEDÎ’NİN NEŞRİYLE…”
Yine Menderes’in “Konya Nutkuna dâir açıklaması”na dair “hâşiye”de Bediüzzaman, “Başvekilin Konya’daki ehemmiyetli nutku için umum Nur talebeleri ve mektepli mâsum çocuklar nâmına bir tebrik” notu düşer: “Şimdi kalbime geldi: Risale-i Nur’un serbestiyetine dair müdafaatlarımızın ve ehemmiyetli bir avukatımızın ehl-i vukufa cevabının arkasında, o nutku, Risale-i Nur’un serbestiyetine dair bir sebep ve senet göstermekle Anadolu’daki Müslümanları ve Nurun bütün talebelerini ona bir mânevî kuvvet ve duacı yapmak, Ezân-ı Muhammedînin ilânı onlara nasıl bir mânevî kuvvet hükmüne geçti; bu nutukla Risale-i Nur’un serbestiyeti dahi, ona bir mânevî kuvvet hükmüne geçmesi için, ona tebrik yerine, dâvâ vekilimizin haklı müdafaasında bir haşiye yaptık.” (Emirdağ Lâhikası, 418-419) ŞÜKÜR VE SEVİNÇ GÖZYAŞLARIYLA…
Bu tebriki ve takdiri, “Kalbe ihtar edile içtimaî hayatımıza ait bir hakîkat” başlıklı mektubunda bildirir. Evvela, “İslâmiyetin bir kanun-u esâsîsi (ana yasası) olan bir hadis-i şerifte, ‘Memuriyet, emirlik ise; reislik değil, millete hizmetkârlıktır. Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kânun-u esâsîsine (temel kanununa) dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer; istibdat, mutlak keyfî olur” hususunu ders verir. Devamında, “Demokratlar Ezân-ı Muhammedî’nin neşriyle on derece kuvvet buldukları gibi, öyle de Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmelerini, 188
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Akabinde de, Adnan Menderes’e, “Demokrat Parti’yi Kur’ân, vatan ve İslâmiyet nâmına muhâfazaya çalışıyorum” dediği mektupta, bir tek “Ezan-ı Muhammedî’nin ilânı”nın demokratlara büyük bir “mânevî kuvvet hükmüne geçtiğini ve Anadolu’daki Müslümanları ve Nurun bütün talebelerini ona bir mânevî kuvvet ve duâcı yaptığını” kaydeder… Zira on sekiz sene devam eden zulüm bitmiş; minarelerden Ezân-ı Muhammedî’nin okunmasıyla millet büyük bir hasretle sonsuz bir sürur içine sevinç ve şükür gözyaşlarını döker. Ezânın aslına çevrilmesi, ülkenin dört bir yanında ve İslâm dünyasında daha büyük ve mühim bayramların başlangıcı ve müjdesi bayram olur... Bu bayramı yeniden bu millete ve İslâm âlemine yaşatanlara, Hakkın rahmetine kavuşan Menderes ve dâvâ arkadaşlarına minnet, tebrik, rahmet ve duâlar…
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Asil Demokratların Köklü Hizmetleri M. Latif SALİHOĞLU
Demokratların şeref tablosu
Yeni Asya gazetesi yazarı
1946 yılı başlarında kurulan, kurulduğu aynı yılın Temmuz’unda genel seçimlere katıldığı için çok ağır baskılara uğrayan, başlarına gelmedik ezâ–cefâ kalmayan Demokratlar, ülkenin ciddî mânâda demokrasiye geçiş yapmasını sağlayarak, bu meyanda mühim bir pâye kazandılar ve pek büyük bir şerefe nail oldular. Zaman içinde türlü baskılara, darbelere, muhtıralara, hatta idamlara rağmen, başlatmış oldukları hizmetlere kaldıkları yerden devam ettiler. İşte, o hizmetlerden birkaç örnek...
Siyasette kök, asalet ve misyona verilen değer
1
946 yılı başlarında kurulan ve 1950 Mayıs’ında iktidara gelen Demokrat Partinin kökleri tâ Meşrûtiyet dönemindeki Ahrar–ı Osmaniye Fırkasına kadar gidip dayanır. Misyon, aynı zamanda kök ve asalet demektir. Demokrat Parti, işte öyle bir asalete sahiptir. Zaman ve zeminin şartları icabı arada bir gizlense veya silinmiş gibi görünse de, temsil ettiği misyon itibariyle daima iktidar potansiyeline sahip olup yeniden dirilir ve siyaset sahnesinde boy göstermeye başlar. Nitekim, Bediüzzaman Said Nursî de bu noktaya dikkat çekerek, 1950’de iktidara gelen Demokratların, daha Meşrûtiyet’in ilk yıllarında İttihatçı zorbalar tarafından siyaset sahnesinden silinen Ahrarlar’la aynı misyon çizgisine sahip olduğunu ve 35 sene sonra yeniden dirildiğini ifade ediyor. Aynı zamanda İttihad–ı Muhammedî’nin müttefiki olarak gördüğü Ahrarın, 1950’de Demokrat ismiyle yeniden hayat bulduğunu şu sözlerle izah ediyor, Üstad Bediüzzaman: “Demokratlar, bir ezan-ı Muhammedî’nin (asm) serbestiyetiyle kendi kuvvetlerinden yirmi defa ziyade kuvvet kazandılar. Milleti kendilerine ısındırdılar, minnetdar ettiler. Hem, ...farmasonlara muarız ve manen bizimle, yani İttihad-ı Muhammedî ile müttefik olan Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı.” (Beyanat ve Tenvirler, s. 202.) Aynı gerçeğin değişik açılardan izahını, ayrıca şu kaynaklarda bulmak mümkün: Emirdağ Lâhikası, s. 267, 271; Beyanat ve Tenvirler, s. 204; Tarihçe–i Hayat, s. 490. *** Lider kadrosu içinde Prens Sabahaddin, Mizancı Murad, Ferruh Bey gibi şahsiyetleri gördüğümüz ilk muhalefet partisi Osmanlı Ahrar Fırkasının hemen bütün mensupları İttihatçılar tarafından ya katledildiler, ya hapse atıldılar, ya da sürgüne gönderildiler. Netice itibariyle 1950’de tek başına iktidara gelen Demokrat Partinin kadroları içinde eski Ahrarlar’dan bir tek şahsiyet dahi yoktu. Daha doğrusu, o partinin hayatta hemen hiçbir ferdi kalmamıştı. Buna rağmen, Demokrat Partinin Osmanlı Ahrar Fırkasının devamı mahiyetinde görünmesi, bu partinin Prens Sabahaddin Beye ve fikriyatına sahip çıkması çok manidardır. Arada herhangi bir şahıs olmadığına göre, demek ki, nazar–ı dikkate sunulan ve ehemmiyet verilen şey, kök, asalet ve misyon gibi uzun ömürlü değerlerdir.
İttihad–ı İslâm Türkiye, İran, Irak ve Pakistan’ın müşterekliğiyle Şubat 1955’te kurulan ve Üstad Bediüzzaman’ın tâbiriyle “İttihad–ı İslâmın bir nevi çekirdeği”ni teşkil eden Bağdat Paktı, günümüz itibariyle bir mânâda İslâm İşbirliği Teşkilâtı ismiyle hizmetini devam ettiriyor. Bağdat Paktı’nın kuruluşuna çok sevinen ve hükümetteki yetkili zevâtı tebrik eden Bediüzzaman, zamanla bu çerçevenin daha da genişletilmesini ve diğer İslâm devletlerine şâmil kılınması tavsiyesinde bulunur... Ne var ki, bu paktın kurulması, hariçteki zalimler ile dahildeki münafıkları tedirgin etti. Bu tedirginlik sebebiyle, hemen bir yıl sonra (1956) Suriye ile aramızdaki sınıra bir insanlık ayıbı olan mayınlar döşendi. İş bu kadarıyla bitmedi; ayrıca, o birliğe imza atan bütün devlet ve hükümet başkanlarına karşı gizli bir plan yürütüldü. Sırasıyla darbelere maruz bırakıldı. Hatta, iştirakçi ülkelerin başbakan ile dışişleri bakanları dahil hemen bütün liderleri katledildi. (Kral Faysal, Nuri Said, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, vesaire…) Diğer meselelerde olduğu gibi, demek ki İslâm Birliğini teşkil etme dâvâsının da bir bedeli varmış. *** Bugün Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Genel Sekreterliğinde hizmetini sürdüren İslâm İşbirliği Teşkilâtı kuruluşu da, yine Eylül 1969’da Fas’ın başşehri Rabat’ta gerçekleştirildi. Halen 57 üyesi bulunan, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler gibi uluslar arası hukuka göre tüzel kişiliğe sahip bir teşkilâttır.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
189
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Kıbrıs’ta garantörlük hakkı Türkiye’nin Kıbrıs meselesiyle ilgili olarak bugün elinde bulundurduğu “garantörlük hakkı” yine Demokratların sayesinde mümkün olabilmiştir. Özetle: Kıbrıs Antlaşmaları ile ilgili görüşmeler, Türkiye ile Yunanistan arasında 6–11 Şubat 1959 tarihlerinde Zürih’te yapıldı. Görüşmeler neticesinde, Kıbrıs Antlaşmalarının temelini teşkil edecek metinler hazırlandı ve üzerinde mutabakata varıldı. Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan ya da parafe edilen metinlerin İngiltere ve Kıbrıs’taki Türk ve Rum temsilcileri tarafından da imzalanması gerekiyordu. İşte, 11 Şubat’ta Zürih’te üzerinde mutabık kalınan metinler, 19 Şubat’ta Londra’da İngiltere Başbakanı Macmillan, Yunanistan Başbakanı Karamanlis ve Türkiye Başbakanı Menderes tarafından imzalandı. (Bu arada, Menderes’in de içinde bulunduğu uçak, Londra yakınlarında düştü. Menderes, sağsâlim kurtuldu.) Antlaşmalara, Kıbrıs’taki Rum kesimi adına Makarios, Türk toplumu adına da Fazıl Küçük imza koydu. 19 Şubat 1959’da Londra’da imza edilen Zürih Antlaşması ve diğer belgeler, Kıbrıs konusundaki temel belgeleri teşkil etmekte olup, Türkiye, elli üç senedir daha o zaman Kıbrıs meselesinde kazanılmış olan temel hakların üzerine henüz bir ilâvede bulunabilmiş değil. 1974’teki başarılı savaşa rağmen, diplomaside ve uluslar arası platformda, herhangi bir ilerleme sağlanamadı.
betin ilk adımı, yine Demokratlar, dolayısıyla son Menderes Hükümeti tarafından atılmış. Darbeler döneminde bu münasebetler büyük ölçüde donduruldu; ancak, Türkiye yine de AB üyeliği hedefinden vazgeçmedi. Hatta, en karşıt görüşte olanlar bile, zaman içinde görüşlerini tashih, yahut tadil etmek durumunda kaldı. AB’ye üye olup olmamak bir yana, insan merkezli bir medeniyet seviyesini hedef ittihaz etmek ve bu istikamette ilerlemeye çalışmak, en büyük kazanç olsa gerektir.
Ezân–ı Muhammedî Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokratların ilk icraatı, 18 yıldır yasaklanmış olup hapis tutulan Ezân–ı Muhammedî’nin serbestiyetini temin etti. Üstad Bediüzzaman, onların bu hizmetini, aynı zamanda “farmasonların zincirlerini kırmak” mânâsında görüp alkışlar. (Bkz: Beyanat ve Tenvirler) Evet, uzun bir yasak ve hapis devresinin ardından, 1950 Haziran’ından itibaren Türkiye semâlarında yeniden yankılanmaya başlayan ve bugün de aynen devam eden Ezân–ı Muhammedî’nin sadâsında, hiç tartışmasız Demokratların–ağır bedelli de olsa–ciddî, ihlâslı emek ve gayreti vardır. Aynı ihlâslı hizmet zincirine, 1950’den sonraki dönemlerin imzasını taşıyan şu mühim halkalar da eklenmeli: İmam– Hatip Okulları, İlâhiyat Fakülteleri ve Kur’ân Kursları...
Ayasofya NATO üyeliği Türkiye’nin 1952’de NATO’ya üye olması, Demokratların iktidarı sayesinde mümkün hale gelmiştir. O günkü Sovyet Rusya karşısında böylesi bir ittifaka dahil olmak kaçınılmazdı. Tam 60 senedir, hiçbir devlet Türkiye’ye karşı saldırgan bir politika gütmemiş, yahut güdememiştir. Türkiye, o tarihlerde büyük yardımlar aldı ve bu yardımları derhal yatırıma dönüştürdü. Ülke, bir ucundan bir ucuna adeta şantiye sahasına çevrildi. Bir devlet politikası olarak, Türkiye’nin NATO üyeliği bugün de devam ediyor.
AB üyeliği süreci Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ilk ciddî münasebeti, 31 Temmuz 1959’da Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yapmış olduğu ortaklık başvurusu ile başlar. Yani, Bugün Avrupa Birliği Bakanlığı seviyesinde yürütülen bu münase190
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Takdire şâyân bir diğer hizmet halkası ise, 1934’te fiilen cami olmaktan çıkarılıp müzeye dönüştürülen Ayasofya’nın minarelerinden 1980 yılı Ağustos’unda Ezân–ı Muhammedî’nin yeniden okutulmaya başlamasıdır. Bizzat kendim şahidim. Ayasofya’nın Hünkâr Mahfili, 8 Ağustos’ta ibadete açıldı. Burada Cuma namazı kılındı. Aynı esnada, Topkapı Sarayı’ndaki Hırka–i Saadet Dairesinde, hafızlar münavebeli şekilde Kur’ân–ı Kerim okumaya başladı. Bu durumdan şiddetle rahatsız olan “ihanet cuntası”, 12 Eylül Darbesinden sonra ilk iş olarak burayı “restorasyon” gerekçesiyle kapattı. Burası, tâ 1991’e kadar da ibadete kapalı tutuldu. 1979’da atılan adım ve halen devam eden durum, Ayasofya’nın ibadete açıldığı mânâsını tam olarak yansıtmamakla beraber, yapılan hizmet yine de bir merhaleyi işaretliyor. Aradan geçen 32 sene zarfında, henüz daha ileri bir adım atılabilmiş değil.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Nur Risâlelerinin neşri
Bir büyük medeniyet projesi: GAP
1956’daki nihaî beraat kararından hemen sonra, Ankara ve İstanbul’da Nur Külliyatına dair eserlerin basımına başlandı. 1959’a gelindiğinde, Tarihçe–i Hayat’ın da dahil olduğu Risâle–i Nur Külliyatının neşri tamamlanmış oldu. Nur Külliyatının tamamının matbaalarda serbestçe basılması hadisesi, Türkiye’de ilk kez yaşanıyordu. Demokratlar, hakikî bir dost olarak gördükleri Üstad Bediüzzaman’a ve yıllardır yasaklanmaya çalışılan Nur Risâlelerine apayrı bir önem atfediyorlardı. Başbakan Menderes, beraat kararının temyiz mahkemesinden de tasdik gördüğünü öğrenir öğrenmez, Nur Külliyatının basımı için gereken desteği vermeye hazır olduğunu söyledi. Çalışmalar hızlandırıldı ve risâleler bir bir baskıya hazırlandı. Kâğıt masrafını Menderes’in bizzat kendi kesesinden karşılamış olduğu Nur Külliyatının bu ilk basımına Ankara’da başlandı. Kitapların ciltleme işi İstanbul’da yapıldığı için, neşriyat hizmeti bilâhare bütünüyle İstanbul’a taşındı. Bediüzzaman Hazretlerinin, tâ başından beri dindar Demokratlara üç temel hizmeti deruhte etmeleri hususunda mükerrer tavsiyesinde bulunmuştur. Tâ ki, bu vatan ahalisinin yanı sıra bütün İslâm dünyasının teveccühünü kazansınlar ve muazzam bir kuvvet temin etsinler. Bu hizmetler, sırasıyla şöyledir: BİR: Ezan–ı Muhammedînin serbestiyetini temin etmek. İKİ: Ayasofya’yı muzahrafattan temizleyip yeniden ibadet mahalli yapmak; yani, beş yüz sene devam eden vaziyet–i kudsiyesine çevirmek. ÜÇ: Âlem–i İslâmın hüsn–ü teveccühünü kazandıran ve beş mahkemenin de berâetine karar verdikleri Risâle–i Nur’un resmen neşrini serbest hale getirmek.
Öncelikle sosyal refah ve iktisadî kalkınmayı hedefleyen GAP, Türkiye’nin yüzde yüz yerli ve millî en büyük projesi olup, yine Demokratların eseridir. Hiçbir ülke, toplam maliyeti 30 milyar doları aşan bu proje için kredi vermedi, vermeye yanaşmadı. Çünkü, bunun kendilerinin değil, bütünüyle Türkiye’nin menfaatine olduğunu ve ülkemizi kanatlandıracak kadar verimli, bereketli bir proje olduğunu fark ettiler. Yardım etmek hiç işlerine gelmedi. İşte, içinde sekiz-on kadar büyük barajı barındıran Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), bundan elli sene kadar evvel tedricen tahakkuk ettirilmeye çalışılmasına rağmen, yine de ara ara rölantide kaldı, kesintiye uğradı, hatta bazı dönemlerde kasten yüz üstü bırakıldı. Hâlâ daha yüzde 20 kapasitesinin üzerine çıkarılabilmiş değil. Tıpkı, Bağdat Paktı gibi bu projeden de endişeye kapılan ülkenin iç ve dış muarızları, bunu akamete uğratmak için ellerinden geleni ardına koymadılar. Denilebilir ki, Türkiye’de yapılan darbe ve muhtıraların da bir sebebi GAP’tır. Sadece darbe değil, hatta terör faaliyetinin bile, bir yönüyle yine bu projenin aksatılması maksadına matuf olduğu söylenebilir. Bölgeyi terörize edip güvensiz bir coğrafyaya dönüştürüyorlar ki, burada yatırım yapılamasın ve burada medeniyet harikaları neşv û nemâ etmesin. İthalatçı değil, ikameci olan Demokratların bu meyandaki köklü hizmetler zincirine, demirçelik, alüminyum vb, büyük fabrikaların yanı sıra, büyük barajlar ve kıt’aları birbirine bağlayan asma köprü gibi halkaları da eklemek lâzım. *** Evet, bunlar gibi köklü ve temeli sağlam daha birçok hizmet eseri vardır ki, Hürriyetçi Demokratların imzasını taşıyor. Bu misyonun sahipleri, bazen darbeye maruz kalmış, zindana atılmış, yahut idam edilmiş; keza, bazen de partileri kapatılarak siyaseten silinmeye çalışılmış. Ne var ki, bu misyon hareketi, şahıs veya parti ismiyle kaim olmayıp, daima hayırlı hizmetleriyle var olmuştur.
(Kaynak: Emirdağ Lâhikası, s. 387, 397, 449; Tarihçe–i Hayat, s. 537, 575.)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
191
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Darağacında Can Veren Üç Mazlum MENDERES, ZORLU, POLATKAN Burhan BOZGEYİK
Y
assıada’da dünya tarihinde bir çok örneği görülen Zulüm Mahkemeleri’nden birisi kurulmuştur. Tıpkı Engizisyon mahkemeleri, Çin’deki halk mahkemeleri, Fransa ihtilalindeki “Devrim Mahkemeleri’’, Demirperde ülkelerindeki mahkemeler gibi bir mahkeme 27 Mayıs ihtilalinden sonra maznunları “sözde’’ muhakeme ediyordu. Mahkeme savcının ‘’Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’’ diye tavsif ettiği bu mahkemede her şey “tuhaf ’’tı. Muhakemeden önce maznunların fiziken ve ruhen çökertilmesi için ‘’ilmi metodlarla’’ çalışmalar yapılıyordu. Başbakan, bakan ve milletvekili sıfatlarını taşıyanlar küfürlerle, ağır hakaretlerle, tahkir edici davranışlara maruz bırakılıyorlardı. Mahkemeden bir safha Türkiye’de 1960 yılında bir ihtilal olmuştu. Halk adına, halkın verdiği silahları taşıyan bazı kişiler, o silahları halkın temsilcilerine çevirmişler. “Bu ülkeyi biz irade edeceğiz! demişlerdi. Yapılan, silah zoruyla ülke idaresini ele geçirmekti. Kanunlara göre “idamlık suç”tu. Nitekim daha sonraki tarihte “başarısız ihtilalciler’’ idam edilecektir. Ne var ki ithalciler, karşısında o tarihte sivil bir güç bulmamış ve halkın seçtiklerini zorla alaşacağı etmişlerdi. Hedefleri parlamentodaki bir partinin mensuplarıydı. Muhellifteki partinin mensuplarını ise el üstünde tutacak, onlara Kurucu Meclis’te yer verecek, iktidarı onlara teslim etmek için çalışacaklardı. İşte böylesine bir ihtiladen sonra Marmara denizinin ortasında, yani “gözden ırak’’ bir mekanda, izleyicilerin sıkı bir incelemeden sonra aldığı bir mahkeme kurulumuştu. Mahkemenin üyeleri bizzat ihtilalciler tarafından “seçilmiş’’ti. Böylesine bir mahkemenin nasıl bir muhakeme yaptığına bir misal verelim. Bir duruşma günü, duruşmanın bitmesine tam on dakika kala Başkan Salim Başol’un sesi duyulmuştu: “Polatkan, sen gel!” diyordu. Polatkan yerinde kalkınca, yine Başrol’un sesi duyuruldu: “Müdafaan kaç sahife?’’ Polatkan şu cevabı verdi: “Sahife adedini maalesef söylemeyeceğim. Müsvedde halindedir. Fakat mahkememizin tatiline 10 dakika var. Bu müddet zarfında bitmez zannederim.’’ Başol, “Öyle şey olmaz, kısa kes. Sen zaten diğer davalarında da uzun müdafaa yaptın! “dedi Polatkan: “Hayatımın mevzubahis olduğu bir meselede son sözlerimi söylememe müsade edin efendi!” diye cevap verince, Başol; 192
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“Olmaz, kısa kes, az konuş!’’ dedi. Bu sözler karşısında Polatkan, “Öyle ise müdafaa yapmayayım mı? diye sordu. Başrol’un cevabı şöyle olsu: “Yapma!’’ Halbuki bu duruşma “hayati’’ bir duruşma idi. Artık karar verecekti. Bu durumda manzunların “son müdafaalarını’’ yapmalarına dahi izin verilmiyordu. İdamı istenen maznunlardan Adnan Menderes’in müdafaası esnasında da ayrı tavır sergilenmişti.Menderes konuşurken Salim Başrol lafını ağzına tıkamış ve ‘’Kes!’’ diye bağırmıştı. Menderes konuşmasına devam edince Başol söyle demişti: “Ben kes dediğim zaman keseceksiniz. Eğer kesmezseniz , ben kestirmesini bilirim.’’(1 kasım 1960, Milliyet) İdamla yargılanan maznunların beş on dakika konuşmasına dahil tahmmül edemeyen mahkeme üyeleri ise saatlerce konuşuyordu. Mesela Başsavcı Ömer Altay Egesel 4 günde tam 21 saat konuşmuş ve 107 kişinin idamını istemişti. (15 Temmuz 1961, Milliyet)
İdam cezaları Henüz mahkeme devam ederken ihtilalcilerle ihtilal fetvacıları, “İdamlar 50’den aşağı olursa üstünü biz tamamlarız’’ diyorlardı. 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan “Düzmece Mahkeme’’ de görülen davalar 9 ay 25 günde yapılan 202 duruşma neticesinde tamamlanmıştı. 1961 yılının Ağustos ayının ortasında neticelenen mahkemede toplam 7701 sanık yargılanmıştı. Sonunda “sümen altındaki’’ kararlar açıklanmıştı.15 kişiye idam 449 kişiye de muhtelif miktarda hapis cezası verilmişti.MBK de 15 idamdan 12’sini “Müebbet hapse’’ çevirmiş. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu hakkında verilen idam cezasını ise tasdik etmişti. Üç mazlumun idamı Haklarında idam kararı verilen üç mazlumun infazı geçirilmeden gerçekleştirilmişti. Şimdi bu üç mağdurun son anlarına bakalım. Darağacına ilk önce Demokrat Parti iktidarının faal Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu çıkarılıcaktı. Zorlu’nun yaptığı mühim hizmetlerden birisi ‘’Londra Antlaşması’’ ile Kıbrıs’ta Türkiye’nin “Garantör Devlet’’ olmasını temin etmeseydi. Bu anlaşmaya dayanarak 1974’te Kıbrıs’a müdahele edilecek ve dehşetli bir katliam engellenecekti. İdamın infaz edileceği Zorlu’ya bildirildiğinde işte bu anlaşmayı hatırlamış ve şöyle demişti:
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
‘’Beni asabilirsiniz, ama şu anda Kıbrıs’ta Türk bayrağı var, Mehmetçik var; bunu tarihten silemezsiniz.’’ Zorlu’nun son anları Zorlu son derece metindi. “Vakit geldi haydi!’’ denildiğinde, hiç telaş etmeden kapatıldığı hücreden çıktı ve vakur bir şekilde darağacının olduğu yere doğru yürümeye başladı. Sehpanın yanına geldiğimde Zorlu, Başsavcıya dönerek: “Ben mason değilim! Allah da biliyor ki dinime çok bağlıyım. Bırakın iki rek’at namaz kılayım.’’ dedi. Bu son arzu idi. Müsaade edilince abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Namazda bütün kalbiyle kendisini Yaradana yönelmişti. Huşû içerisinde namazı eda ettikten sonra dua etti ve daha sonra, “Evet beyler, buyrun’’ dedi. Orada bulunan Hoca efendinin yaptığı telkini aynen tekrarladı ve yapılan telkifin sonunda, Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü’’ dedi. Elleri arkadan bağlamak istenince, önden bağlanması talep etti. Fakat, bu isteği reddedildi. Başsavcı, Zorlu’ya, “Bir diyeceğin var mı? diye sordu. Zorlu acı acı tebessüm ederek: “Ne diyeceğim olacak? Muradınıza erdiniz! Bu gece rahat uyuyabilirsiniz!” dedi. Daha sonra pehlivan yapısından umulmayacak bir çeviklikle masanın üzerine, akabinde de masanın üzerinde konulmuş olan sandalyeye çıktı. Zorlu’nun gayet sakin oluşuna mukabil, cellat heycandan tir tir titriyordu. Zorlu cellada dönerek: “Oğlum, ne titreyip duruyorsunuz? ilmik senin değil, benim boynuma geçecek! dedi. Zorlu daha sonra, “Allah memleketi korusun, millete zeval vermesin, haydi Allahaısmarladık.’’ dedikten sonra ayağının altındaki sandalyeye bir tekme vurdu. Sandalye masanın üze-
rinden yere yuvarlandı. Ordakiler bu manzarayı dehşetle seyr ediyordu. Zorlu’nun boyu uzun olduğu için ayakları masanın üstüne değmekte idi. Cellat yine elleri titreye titreye masayı Zorlu’nun ayağının altından çekti. Tarih 16 Eylül 1961 idi. Vakit ise sabaha karşı saat 5 suları... İmralı’da sert bir rüzgar esmeye başlamıştı. Ağaçların dalları kırılırcasına eğiliyordu. Polatka’nın İdamı Zorlu’nun idamından 15 dakika sonra da darağacına Hasan Polatkan çıkartılacaktı. Polatkan o sırada henüz 46 yaşındaydı. Genç yaşta Eskişehir’den Demokrat Parti milletvekili seçilmiş, Menderes Kabinelerinde önce çalışma, sonra Maliye Bakanı olarak vazife yapmıştı. DP iktidarı zamanındaki halkın menfaatine olan kalkınmada onun mühim katkısı vardı. Fabrika, baraj, yol yapımında kaynak bulmak için büyük gayret sarfetmişti. Kendisini sehpaya çıkarmak için hücreye gelindiğinde gayet sakindi. Gitmeden önce abdest aldı, dua etti, daha sonra sakin adımlarla yola koyuldu. Bütün hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Darağacına çıkmadan önce, kelime-i şehadet getirdi. Orada bulunanlara; “Suçsuzluğum konusunda vicdanen müsterihim’’ dedi. Cellat kendisine verilen emri yerine getirdi. Sıra Menderes’te Zorlu ve Polatkan’ın idamından sonra sıra Adnan Menderes’e gelmişti. İmralı adasındaki mahkumlar 17 Eylül 1961 günü fevkalade gelişmeler olduğunu hissetmişlerdi. Adadaki vazifeliler telaşla sağa sola koşturuyor, telsizlerden, “Ameliyat hazır mı?’’ “Ameliyat hazır... Ameliyat hazır...’’ cümleleri dökülüyordu. Müebbet hapse mahkum olanlara, pencereden dışarıya bakmamaları ihtar edilmşti. Tecrübeli politikacılar, çok ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
193
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU sevdikleri Başvekillerinden bu dünyada ayrıcalıkları zamanın geldiğini anlamışlardı. İçlerinden bazıları bir köşeye çekilmiş sessizce gözyaşı dökerken, bazıları da Kur’an-ı Kerim’i açmışlar beka aleminde göçecek yolcuya rahmet vesilesi olması için okumaktaydılar. Saat 13’e doğru telsizlerden ‘’Ameliyat doktorları geldi’’ sözcükleri döküldü. Bunun ne manaya geldiğini mahkumlar gayet iyi anlamışlardı. Hiç kimsenin ağzını buçak açmıyordu. Adnan Menderes ise gayet sakindi. O sabah erkenden kalkmış abdest almış, ebedi aleme doğru çıkacak sefere hazırlanmıştı. 27 Mayıs 1960’tan sonra öylesine günler yaşamıştı ki, o günlerdeki hadisler esnasında ölümü bin kere o yaşadığı hayatta tercih etmişti. Hakaretler, küfürler, işkenceler, zehirlenmeler, ruhen çökertme taktikleri... Zindan içerisinde zindan, zulüm içerisinde zulüm olan bir hayat... Menderes’in idamı Vazifeliler koğuştan içeriye girdiklerinde Adnan Menderes başını elleri arasına almış hala düşünüyordu. Bir vazifeli. “Vakit geldi!’’ dedi. Menderes ağır ağır yerinden kalktı. Oğlu Yüksel Menderes’e verilmek üzere yazdığı vasiyetini teslim etti. Daha sonra “Ben hazırım, gidelim!’’ dedi ve vakur adımlarla yürümeye başladı. Bu gidişin bir yokoluş, bir kayboluş olmadığına inanmaktaydı. Birazdan çıkacağı darağacı ebedi aleme açılan bir kapıydı. Adeta bir terhis tezkeresi idi. Zalimlerin zulmünden kurtulup Adil-i Mutlak’ın huzuruna çıkıştı. Hava pırıl pırıldı. Yapraklar kımıldamıyor, kuşlar ötmüyordu. Etrafa derin bir sesizlik çökmüştü. Menderes vakur adımlarla darağacına çıkmıştı. Kelime-i Şehadeti söyledi. Tam ilmik boğazına geçirildiği anda “Allah!’’ diye haykırdı. İşte tam o anda ordakileri dehşet içerisinde bırakan bir hadise cereyan etti. Masmavi sema bir anda ka-
194
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
rarıverdi. Akabinde de bir fırtına ile birlikte dolu bir karışık çok şiddetli bir yağmur başladı. Garip olan, yağmurun sadece idamın infaz edildiği sahaya yağması, diğer taraflara yağmaması idi. Saat 14:30 civarında artık ruhu beka alemine göçen Menderes’in naşı defnedilmek üzere darağacında indirildi. Yağmur yine devam ediyordu.Ambulans mezarın bulunduğu yere gelinceye kadar yağmur bulutları üzerinden ayrılmamıştı. Yağmur yine, sadece mezarın bulunduğu yere yağıyor, diğer taraflara yağmıyordu... Zalimler unutuldu, mazlumlar unutulmadı Bu üç idan ihtilalcileri tatmin etmemişti. Onlar 33 idam beklemekteydi. Bunun için isim hanesi boş bırakılarak 66 hüküm özeti hazırlamışlardı. Bu hüküm özetinin bir tanesi mahkumun boynuna asılırken diğerleri ikametgahlarına asılacaktı. İhtilalciler o kadar kararlıydı ki. İmralı’daki Martıtepe’ye 33 mezar çukuru kazdırılmış, 33 tabut yaptırılmış toplarla kefenlik kaput bezi tedarik etmişlerdi. (25 Eylül 1961, Akis) İhtilal yapmaya, Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’de iktidara gelişlerinden hemen sonra Ezan-ı Muhammedi’yi asli şekliyle okutmaya başladıkları gün karra verdiklerini söyleyen, tesettüre savaş açan, büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin Urfa’daki mezarını balyozlarla kırıdırp naaşını meçhul bir yere taşıyan, yüzlerce insana düzmece bir mahkeme ile hapis cezası verdiren, üç politikacıya idam ettiren 38 ihtilalci ile onların yardımcıları sonraki yıllarda unutulup gitti. Adları sanları duyulmadı. Sadece yaptıkları nefretle hatırlandı. Onlar kamuoyu vicdanında toptan mahkum oldular Darağacında can veren üç mazlum ise her zaman sevgiyle yadedildi. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra İmralı’daki cenazeleri ‘’Devlet Merasimi’’ ile İstanbul’da Topkapı’da yaptırılan ‘’Anıt Mezar’a nakledildi.
Son sözler... “
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Sizlere dargın değilim,
Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde, deyiniz ki; Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki; Milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele verecek Adnan Menderes’in ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”
Adnan MENDERES
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
195
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
27 Mayıs’ın ve GeçenYılların Anlamı Mustafa KARAALİOĞLU
2
Star Medya Grup Başkanı
7 Mayıs’ın; Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askeri darbesinin 49. yılındayız. 49 yıl önce bugün, tek başına iktidarda olan Demokrat Parti’ye karşı sonradan idamlarla kanlanan bir askeri darbe yapılmıştı. Darbe, emir-komuta zinciri içinde gerçekleşmemişti ama sonradan, sivil katılımlarla ve elbette dönemin CHP’sinin desteğiyle fevkalade disiplinli bir şekil aldı. 27 Mayıs demokrasi tarihinin en kötü hatıralarına tanık olunan bir dönemin adı oldu. Ardından gelecek 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle, 28 Şubat 1997 post-modern darbesinin yolunu açtı. 1962 ve 1963 Albay Talat Aydemir darbe teşebbüslerinin itici gücü oldu. Ve nihayet, 2003-2004 yıllarında tertiplendiği şimdi açık bir şekilde ortaya çıkan Sarıkız, Ayışığı ve Eldiven gibi akamete uğrayan darbe teşebbüslerinin ilham kaynağı oldu. O darbeye 49 yıl önce alt rütbeli subay olarak tanık veya müdahil olan veyahut da o dönemde Harp Okulu’nda bulunan subay adaylarının yıllar içinde takip eden bütün darbe ve darbe teşebbüslerinin içinde olması anlamlı bir durumdur ve 27 Mayıs’ın tesirleri açısından benzersiz bir önektir. Bu hal, darbe geleneğinin de darbeci zihniyetin de nasıl kesintisiz bir süreç olduğunu bir film şeridi netliğinde ortaya koymaktadır.
öncesinde, bir başka benzerini 28 Şubat’ta ve nihayet hemen hemen aynı argümanlarla benzerlerini bugün bile görebiliriz. Tabi sadece sözlü propaganda değil, aynı zamanda provokatif eylemler ve cinayetler eşliğinde... Bugünün Ergenekon Davası yakın tarihin darbe teşebbüslerini ve o teşebbüslere eşlik eden eylemleri ortaya çıkarmıştır. 27 Mayıs’ın, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün ve elbette 28 Şubat’ın perde arkalarını da bir ölçüde biliyor ve zaten artık tahmin de edebiliyoruz. Onyılların suskunluğunun ardından bu ancak, demokratik tecrübe ve medyada yıllar içinde gelişen çok seslik sayesinde başarılabilmiştir.
Darbe talepkarlığı henüz tümüyle tasfiye edilemedi, orduyu, ekonomik, sosyal ve bürokratik Yani 27 Mayıs tek başına kötü, tatsız iktidar için hala en güçlü seçenek olarak ve acı bir hatıradan ibaret değildir. Hem gören insanlar aramızda yaşıyor ama 49 askeri vesayetin sivil siyaset üzerinde27 Nisan 2007 yıl sonra geldiğimiz nokta yine de umut ki gövde gösterisi, hem de bu vesayetin tarihinde yayınlanan verici sayılabilir. Zira, Türkiye artık dardevamlılığı itibariyle önemli bir hadibeyi geride bırakmış ve darbeciliği utasedir. Bugün geriye dönüp bakıldığında askeri bildiriye 28 Nisan nılacak hale getirmiştir. Dahası, darbe söylenebilecek tek şey, ‘Keşke başarılı sabahı verilen cevap bu müteşebbislerinin yargılanması süreci olamasaydı’ demektir. Keşke başarılı olülkede darbe döneminin de başlamıştır. Geç olmuştur belki ama, masaydı da Türkiye darbeyi bir yöntem artık tarihe karışmasının olabilmiştir. 27 Nisan 2007 tarihinde yaolarak benimseme ve bir seçenek olarak yınlanan askeri bildiriye 28 Nisan sabahı görme ihtiyatına müracaat edemeseydi. miladıdır. verilen cevap bu ülkede darbe dönemi27 Mayıs’ın iktidarı DP’den geri alıp iade nin artık tarihe karışmasının miladıdır. ettiği sosyal, ekonomik ve bürokratik Ergenekon davasının ucundan yakalasınıflar çok partili hayatta her sıkıştıkyarak ülkenin üzerinden çektiği karanlık larında orduyu yakın ve acil bir seçenek örtü de yıllardır sadece ancak sağda sololarak görmüşler ve alenen göreve çağırmışlardır. Takip eden yıllardaki darbeler ve teşebbüslerin da kritik edilebilen darbe zihniyetini hukuk nezdinde ‘gerçek tamamında bu sınıfsal kazanım duygusunun ve salt iktidarı bir suç’ sınıfına sokmuştur. elde etme arzusunun gücü görülmektedir. Bahaneler ise, sa27 Mayıs’ın öfke ve gaddarlıkla idama yolladığı Merhum dece ‘bahane’dir. Bazen terör, bazen bölünme, bazen de irtica. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu
B
C
O bahanelerin bitmek tükenmez tekrarları da hiç şaşırtıcı değildir. 27 Mayıs’a giderken DP ve Menderes aleyhine oluşturulan akıl almaz propagandaların bir benzerini 12 Eylül 196
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
rahmetle anıyoruz. Tarihinde böylesine dramatik bir hatıra olan bir ülkenin ihtiyacı olan tek şeyin daha fazla demokrasi olduğunu bir kez daha hatırlayarak ve hatırlatarak...
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Aydın Menderes’in Ardından Nasuhi GÜNGÖR TRT-TÜRK Kanal Koordinatörü
Aydın Menderes... Üniversiteyi bitirmek üzereydim tanıştığımızda. Ankara’nın seçkin kitabevlerinin daimi müşterisiydi. Ayaküstü başlayan sohbetlerimiz, geç saatlere kadar devam eden ufuk turlarına dönüştü kısa sürede. Büyük Değişim Partisi kurulduğunda basın danışmanı olarak birlikte çalışmaya başladık. O dönem hemen tüm siyasi arayışların tartışmasız merkezinde yer alıyordu Aydın Menderes. Bir genel başkan-danışman ilişkisinin çok ötesindeydi onunla yakınlığımız. Müthiş bir hafıza, inanılmaz bir entelektüel derinlik, hiç beklemediğiniz alanlarda şaşırtıcı bir birikim. Bitmek bilmeyen bir arayış, dur durak bilmeyen bir okuma iştahı ve tüm bunları paylaşmak için çırpınan bir adam. Sürprizlerle doluydu, beklenmedik kararların adamıydı. Özel kalemde Türkiye siyasetinin kocaman adamları onunla görüşmek için beklerken, ‘Boşver bunları, hadi gidip Rumeli’de köfte yiyelim’ diyecek kadar afacan bir çocuk vardı içinde. *** 20’li yaşlarımın henüz başındaydım. Ama her kritik konuda fikrini sorup tartışacak kadar değer verdirdi çalışma arkadaşlarına. Merhum Turgut Özal’dan Fethullah Gülen Hoca’ya, Kemal Kaçar’dan Süleyman Demirel’e kadar pekçok özel görüşmesine alıp götürdü beni. Sonrasında o görüşmeleri, teklifleri uzun uzun tartıştık. Şimdi vefatının ardından yazılanlara bakıp üzülmemek elde değil. Daha onunla bir kez olsun sohbet bile etmemiş birileri, babasının gölgesinde kalmakla ve siyaseten başarısız olmakla suçluyor. Hele kardeşlerinin hayatı üzerinden dile getirilen ezberler, gerçekten çon can yakıcı. 1990’dan vefatına kadar siyasi hayatının hemen tüm kritik kararlarında görüş alışverişinde bulundum Aydın Menderes’le. Doğru bulduğum kararlarının yanı sıra, onaylamadığım çıkışları, terciheri de oldu elbette. Ama asıl itirazım tam da bu
noktada. Bir insanı sadece siyasi kararları yahut siyaset üzerinden değerlendirmek acaba ne kadar doğru bir yaklaşım? Siyasetin dışında, düşünce hayatıyla, birikimiyle, yaşadıklarıyla konuşmak ve değerlendirmek gerekmez mi insanları? Siyaseten hata yapmış, kurduğu parti başarısız olmuş, kimin umurunda. Siz hiç onunla Tanpınar konuştunuz mu? Itri üzerine sohbet ettiniz mi? Nurettin Topçu’yu ondan dinlediniz mi? Kuşkusuz Adnan Menderes’in bu millet için değeri tartışılmaz ve Aydın Bey’in de babası üzerinden izzet ve itibar görmesi şaşıtıcı değil. Ama şu haksızlığı da yapmayalım. Aydın Menderes sadece babasının itibarından ibaret değildir; hatta birikim ve ufuk olarak onun çok ilerisinde bir de-
ğerdir. Bunu görebilmek için, siyasetin kalıplarının dışına çıkıp öyle bakabilmek gerekiyor Aydın Bey’e. Bir hakkı da teslim edelim. Aydın Menderes’e gerek yaşarken, gerekse vefatında başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere gösterilen vefa çok önemlidir. Gerek Başbakan’ın ziyaret ve aramalarından, gerekse benzeri görüşmelerden ne kadar mutlu olduğunun bizzat şahidiyim. *** Aydın Menderes’in, kendi internet sitesinde (aydinmenderes.org) seçip yayınladığı çok güzel şiirler var. Ruhi’den seçtiği dizeler ne kadar anlamlı: ‘Hak ol ki Huda mertebeni eyleye ali Tac-i ser-i alemdir o kim hak-i kademdir.’ (Toprak ol ki Allah mertebeni yükseltsin. Ayaklar altında toprak olan, alemin baş tacıdır.) Bir dostu, bir ağabeyi, öğrenmeye ve öğretmeye olan arzusunu son ana kadar koruyan bir mektebi kaybettim. Hastayken okumak için aldığı kitapların, hastanedeki odasından taşınmasını görmek nasıl bir ızdıraptı, anlatmam çok zor. Ruhu şad olsun. Menderes ailesinin dramı, kelimenin tam anlamıyla modern zamanların Kerbelası’dır. Rabbim onun ve muhterem ailesinin çektiklerini kimseye yaşatmasın. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
197
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Acılardan Sevgi ve Hoşgörü Derledi Nazlı ILICAK
A
ydın Menderes’i, hep, bir hüzün tablosu içinde hatırlıyorum. Ardında babasının, Yassıada’nın ve İmralı’nın hayali... Siyasete büyük umutlarla girmesi ve elim bir trafik kazası sonucunda tekerlekli sandalyeye mahkûm oluşu. Hayatta, payına belki bir tutam mutluluk, ama bol miktarda acı düştü. Ama, yaşadıklarından geriye, sağduyu, kâmil bir ruh hali, sevgi ve hoşgörü kaldı. O, çileli bir ailenin tanıdığım son ferdiydi. Kimseye husumet duymadı; her düşünceye kucak açtı. Adnan Menderes Yassıada’dayken, Aydın, annesiyle birlikteydi; 11 yaşındaydı ve Berrin Hanım’a destek olmaya çalışıyordu. Berrin Hanım’ın Adnan Menderes’e, Yassıada’ya gönderdiği mektupları “Bitmeyen Hasret” kitabımda toplamıştım. O mektuplar, Aydın’ın, henüz 11 ya da 12 yaşındayken nelerle karşılaştığının ve olaylara nasıl metanetle tahammül gösterdiğinin işaretlerini de veriyor. 27 Mayıs darbesi ile gelirlerine de el konulduğu için, Berrin Hanım’la Aydın, Ankara’da ufak bir daireye taşınmışlardı. İstanbul’dan ayrılmaları dolayısıyla, Aydın, Robert Kolej’i de bırakmak zorunda kalmıştı. Tahsiline Ankara’da, bir öğretmen nezaretinde, evde devam ediyordu. Açıktan imtihana girmek suretiyle, ortaokulu başarıyla tamamlamıştı. Küçük bir dairede oturmalarına babası üzülünce, Aydın, ona, mektuplarıyla teselli vermeye çalışıyordu: “Çok sevgili ve muhterem babacığım, bulunduğumuz yer için üzülmeyin. Bize kâfi geliyor. İnşallah siz selâmete kavuştuğunuz zaman, daha iyisine geçeriz. Bütün düşüncemiz ve üzüntümüz sizsiniz...” “Mektuplarınız bizim için en büyük kuvvet ve teselli oluyor. Ben de annemi avutmaya çalışıyor, ona destek veriyorum. Derslerime çalışmayı da ihmal etmiyorum. Cenabı Hak, sizi, bize sıhhat ve selâmetle kavuşturacak inşallah...” Adnan Menderes Yassıada’ya gönderildikten sonra, 6 ay görüşmeleri mümkün olmadı. Nihayet izin çıktı... Kasım ayında, ancak yarım saat için bir araya gelebildiler. Berrin Menderes, hasret denizindeki bir damla mutluluğu mektubunda şöyle dile getiriyordu: “... Sana doya doya bakamadım; görüşemedim gibi geliyor. Çok şükür Allah’a seni gözlerimizle gördük, kucaklaştık, elini tutabildik. 6 aydır hasret olduğumuz güzel yüzünü gördük, karşı karşıya oturduk. Sakın bu rüya olmasın. Yarım saat ne kadar çabuk geldi geçti. Ayrılık ne hazin, ne kadar güçtü. Vücudum ayrıldı, fakat benliğim orada kaldı. Orada göstermeye gayret ettiğim metanetim burada kalmadı; hıçkırıklarla istediğim kadar ağladım. Aydın da, yaşından umulmadık bir metanet gösterdi.” Yılbaşında, sanık ailelerinin tümüne görüş izni çıktı. Ama, ana-oğul Menderes’lere “Kasım ayında bir araya geldiniz” diye müsaade verilmedi. Ricalar geri çevrildi; gözyaşları ceberrut rejimi yumuşatmaya kâfi gelmedi. O sırada, zaten, Menderes’in iki avukatı Talat Asal ve Burhan Apaydın da tutuklandı. Taleplerinin geri çevrilmesini Berrin Hanım şöyle anlatıyor mektubunda: “Ne olurdu bizim de görüşmemize izin verselerdi? Ne olurdu yeni yıla girerken kimseyi mahsun bırakmasalardı? Ne 198
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
kadar müteessir olduk. Aydıncığımla ağlaştık.” Aydın Menderes de babasına, şöyle yazıyordu: “Çok muhterem babacığım, yeni yıla girerken, diğer ziyaretçilerle beraber gelip, görememek beni çok müteessir etti. 1961 yılı inşallah hepimiz için hayırlı olur ve Allah bu yeni yılda sizi evimizde görmeyi, daha nice yılbaşılarını beraber geçirmeyi nasip eder.” Aydın Menderes’in nasıl bir ruh hali içinde olduğunu, annesinin Adnan Menderes’e yazdığı satırlardan anlıyoruz: “Aydıncığım derslerine o kadar çok çalışıyor ki... Zaten bir yere çıkmaz. Bir sinemaya bile gönderemedim. ‘Canım istemiyor. Babacığım kurtulmadan bir yere gitmem’ diyor. Bilirsin maçı ne kadar çok sever, meraklıdır. Oraya da gitmedi. Çok hisli bir çocuk. Beni de bırakmamak için, hava almak üzere kapıya çıkıyor, sonra gene gelip derslerine çalışıyor.” Yılbaşı görüş izni çıkmamıştı ama, şubat ayında ailelerin son grubu olan 15. grupla adaya gideceklerine dair müjde almışlardı. 7 Şubat’ta (1961) İstanbul’a geldiler. Son 24 saat bir türlü geçmek bilmiyordu. Berin Hanım, “Allah isterse yarın seni göreceğiz, kucaklaşacağız. Aydınımla İstanbul’dayım, sana daha yakınım. Senin teneffüs ettiğin havayı ben de teneffüs ediyorum” diye yazıyordu. Ama, maalesef bu görüşme gerçekleşmedi. Aydın’la annesi Berrin Hanım, Yassıada’ya giden vapura bindiler. Sonra, “Kasım ayında görüştünüz. Tekrar görüşemezseniz” gerekçesiyle vapurdan indirildiler. “Dün duçar olduğumuz muameleden ne kadar perişan olduk; hâlâ kendimize gelemedik. Sana bir saat sonra kavuşacağımız memnuniyeti içinde yerimizde duramazken, vapurdan çıkarılmamız ne büyük şok oldu bize. Aydın’ın teessürünü anlatacak kelime bulamıyorum.” Ağustos ayında (1961), son defa görüşmeleri mümkün oldu. Sadece 1 saat... Menderes Yassıada’da kaldığı sürece, 6 ay sonra kasım ayında yarım saat, aradan 9 ay geçtikten sonra, ağustos’ta 1 saat görüşmelerine izin verilmişti. 15 ayda sadece 1.5 saat... Menderesler birbirlerine hasret gittiler. İşte Aydın Menderes, küçük yaşlarından itibaren böylesine hüzün yüklü bir hayatta, sabırla, metanetle yol aldı. Yüreğinde nefreti değil, sevgiyi yeşertmeyi başardı. Babasına lâyık bir evlât oldu. Allah rahmet eylesin... Allah mekânını cennet eylesin... Geride kalan yakınlarına, özellikle ona ihtimamla bakan değerli eşi Ümran’a sabır versin...
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Eski Genelkurmay Başkanına “Tokat”! A
Yavuz DONAT
namur’dan Eczacı Niyazi Sinanoğlu aradı. Eski Demokrat Parti milletvekillerinden (İçel) Hidayet Sinanoğlu’nun oğlu. “Ben o zamanlar 12 yaşında bir çocuktum” diyerek. Ve başladı anlatmaya: “İsrail Evleri” nde oturuyorduk. Ankara’nın Emek Mahallesi’nde. En üst kattaydık. Bizim altımızda Sadık Amca (eski milletvekillerinden Sadık Perinçek) oturuyordu. Oğlu Doğu, benden büyüktü. Karşı dairede ise “İskender Cenap Ege. (Eski Bakan) Nuri Paşa da bizim apartmandaydı. Nuri Paşa, Genelkurmay eski Başkanlarından emekli Org. Mehmet Nuri Yamut. İhtilal olduğunda Demokrat Parti İstanbul milletvekiliydi. Bu ayrıntıdan sonra dönelim yine Niyazi Sinanoğlu’nun “çocukluk anılarına.” İhtilalden birkaç gün sonraydı. Sokakta oynuyorduk. Bizim apartmanın önünde askeri bir araç durdu. İçinden bir subay, bir astsubay ve erler indiler. Subay üsteğmendi veya yüzbaşı... Yıldızları vardı. Hepimiz koşuştuk. Apartmana girdiler, babam evde yoktu, Nuri Paşa’nın kapısını çaldılar. Kapıyı Nuri Paşa açar. Elinde asası, yakasında İstiklal Madalyası vardır. Subay bağırır: - Hırsızlar!.. Vatanı sattınız!.. Tutukluyoruz... Gel bizimle. Nuri Paşa asasını kaldırır: - Ben Çanakkale kahramanıyım, Atatürk’ ün silah arkadaşıyım, İstiklal Savaşı gazisiyim, eski Genelkurmay Başkanıyım... Bana hakaret edemezsiniz. Hidayet Sinanoğlu ağlayarak, anlatmayı sürdürdü: - Subay bir tokat patlattı... Astsubay da Nuri Paşa’ nın kıçına bir tekme... - Paşa düştü, gözlüğü kırıldı, merdivenden yuvarlandı. - Sonra? - Biz çocuklar merdiven sahanlığında korkuyla büzülmüştük. - Sonra? - Askerler koşup geldiler... Kan revan içindeki Nuri Paşa’ nın kollarına girdiler, alıp götürdüler... Paşa’ yı bir daha hiç görmedik. Mehmet Nuri Yamut 1890’da Selanik’te doğdu. 1912’de esir düştü. 1920’de kurmay oldu, Anadolu’ya geçip, Milli Ordu’ya katıldı. 1950-1954 arasında Genelkurmay Başkanlığı yaptı. Ve 1961’de “yargılandığı” Yassıada’da öldü. Niyazi Sinanoğlu’nu dinledikten sonra Genelkurmay’ın
internet sitesine girdik. Emekli Org. Nuri Yamut’un “1954’ te emekli olduğu” yazılıydı. “1961’ de ölüp Zincirlikuyu’ da toprağa verildiği” de vardı. Ama “Yassıada” ya dair, “nerede öldüğüne dair” tek kelime yoktu.
ÖRTÜYÜ KALDIRIYORUZ İhtilalciler emekli Org. ve eski milletvekili Nuri Yamut’u “tekme tokat” götürünce... “Komşusu” eski İçel Milletvekili Hidayet Sinanoğlu “saklandığı arkadaş evinden” kendi evine döner. “Askerlere” telefon eder: - Evdeyim, gelin beni alın. Ve “istikamet Yassıada.” Hidayet Sinanoğlu Yassıada’da “diğer İçel milletvekilleri ile birlikte” yargılanır. Örneğin eski Meclis Başkanı Refik Koraltan’la... AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mir Mehmet Dengir Fırat’ ın amcası Hüseyin Fırat’ la. İbrahim Gürgen, Yakup Çukurova ile birlikte. Hidayet Sinanoğlu Yassıada’da “ucuz sıyırdı.” “5 yıla” mahkûm oldu. 2002’de, 86 yaşında öldü. Oğul Niyazi Sinanoğlu “aslında” dedi: - Babam için bir de halkı silahlandırmaktan dolayı idam istemiyle dava açıldı ama... Bu dava örtbas edildi... Geri çekildi... Görüşülmedi... Örtüldü. Sahi “üstü örtülen suçlama, geri çekilen dava” neydi? İngilizler Kıbrıs’tan çekildikten sonra Rumlar “Türkler’ e eziyete başlarlar.” Kıbrıs Türk’ü “sahipsizdir, silahsızdır.” Türk hükümeti “el altından” Kırıkkale’den Mersin’e “mühimmat” gönderir. “Askeri malzeme” yine el altından Mersin’den Anamur’a ulaştırılır. Ve Anamur’un “Yoğunduvar mevkiinden” de, el altından Kıbrıs’taki Türk mücahitlere. “Kıbrıs Türkü’ nün şanlı direnişi” böyle başlar. 27 Mayıs 1960 ihtilali olunca Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile İçel Milletvekillerinden “işte bu mühimmatın” hesabı sorulur. “Anamur’ da halkı silahlandırmak” davasının iddianamesi düzenlenir. Bu büyük suçun cezası ise “idamdır.” Niyazi Sinanoğlu: - İhtilalciler son dakikada bu davayı durdurdular... Zira suçlanan Bayar, TBMM Başkanı Koraltan, babam ve öteki İçel milletvekilleri hakime demişler ki... İsterseniz bizi asın... Ama mahkemede silahı Kıbrıs Türkleri’ ne yolladığımızı söylemeyiz... Söylersek bundan ülkemiz zarar görür... Bunun üzerine davanın üstüne bir şal örtülmüş... Suçlama geri çekilmiş. İhtilalden yıllar sonra “Demokratlar Kulübü” kurulmuştu. Eski DP’liler “anılarını” anlatmışlar. “Kitap yapılmak üzere.” Sıra “yukarıdaki olaya” gelmiş. “Kitapta yer alsın mı, almasın mı” diye.Günlerce tartışmışlar. Ve şu karara varmışlar: “Yazmayalım... Devletimize zararı olur.” Yıllar geçti aradan. Örtüyü kaldırmanın zamanı geldi diye düşünüyoruz. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
199
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes Kararı Hüseyin KOCABIYIK Yeni Asır Gazetesi Yazarı Eskişehir Türk Dünyası Başkenti Genel Sekreteri
M
erhum Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Merhum Aydın Menderes vefat edene kadar babasının bir cinayet sonucu öldürüldüğünü söyledi durdu. Ortada ne doğru dürüst mahkeme, ne de doğru dürüst hakimler vardı. “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyen bir hakimden adil bir karar çıkmayacağı ortadaydı. Başbakan Menderes’i öldürmek, varlığını ortadan kaldırmak için bir tezgah kurulmuştu. Aslında darbecilere bu aklı verenler İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi profesörleriydi. Bu profesörlerin başında da Hüseyin Nail Kubalı vardı. Bunlar hukuku, ahlakı, insanlığı ayaklar altına alarak bir yönlendirme yaptılar, darbenin daha ilk günü paniğe kapılan darbecilere, “Bunları mahkeme edin ve ortadan kaldırın, yoksa siz yargılanırsınız” dediler. Yassıada’da kurulan ve yegane görevi işlenecek bir cinayeti meşrulaştırmak olan mahkemenin fetvasını veren başta Kubalı olmak üzere bu kara cüppelilerdi işte. *** Sonunda Adnan Menderes’i öldürdüler, ancak tarih müntekimdir ve hiçbir mazlumun kanını yerde bırakmaz, diğer bir değişle hiçbir caninin unutulup gitmesine izin vermez. 12 Eylül’ü yapan generaller duydukları utançtan dolayı 27 Mayıs’ın bayram olarak kutlanmasına son verdiler.
200
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Ardından Merhum Turgut Özal, TBMM’den çıkarttığı bir kararla Menderes ve arkadaşlarına itibarlarını iade ettirdi ve İstanbul Anıt Mezara definlerini sağladı. Şimdi yapılacak işlem birçok kişi tarafından iade-i itibar ile karıştırılıyor. Şimdi itibar iadesi yapılmayacak, o mesele 1991’de halledildi. Ayrıca bu siyasi bir meseleydi. Şimdi yapılacak olan TBMM kararıyla Menderes hakkında yapılan suçlamaları ve düzmece de olsa mahkeme kararını ortadan kaldırmaktır. TBMM bunu yapmakla ne elde edilecektir? Her şeyden önce darbecileri, darbecilere destek olanları tarihin ve milletin asla affetmeyeceği tarih kayıtlarına geçirmiş olacak... Bu kendi başına önemlidir. Bu arada son günlerde yapılan bir yanlışı da burada yazmadan geçemeyeceğim: Menderes ve arkadaşlarıyla Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hukuki ve siyasi durumu bir birine benzetiliyor. Bu esastan yanlış bir mukayesedir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına bir iade-i itibar işlemi uygulanamaz. Çünkü bu insanlar banka soygunu, adam kaçırma gibi suçlar işlemişler ve yargılanmışlardır. Ancak onların işledikleri suçlarla aldıkları cezalar arasında orantısızlık vardır. İdam cezası haksız ve adaletsiz bir ceza olmuştur. Burada Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına yönelik bir tashihi karar yoluna gidilebilir. *** Menderes ve arkadaşları hakkında Meclis’in alacağı karar şu bakımdan çok önemlidir: İddialar ve mahkeme kararı geçersiz hale geldiği andan itibaren Merhum Adnan Menderes’in bir cinayete kurban gittiği ortaya çıkmış olacaktır. Ortada taammüden işlenmiş bir cinayet vardır ve ondan sonra bu cinayeti işleyen katillerin peşine düşülecektir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Aydın Menderes Demirel için Ne Demişti? Abdülkadir SELVİ
M
edine’ye ulaştığımızda gece olmuştu. Ravza-i Mutahhara’ya girerken geldi haber. Aydın Menderes vefat etmişti. İçimden bir şeyler koptu. Aydın beyle tanıştığımız yıllara gittim. ‘Gel Ümran birlikte fotoğraf çektirelim” diye seslenişi hâlâ kulaklarımdaydı. Ümran hanımın sevecen gözlerle bakışını ise unutmam mümkün değildi. O konuşurken ben başka bir âleme giderdim. Aydın Menderes’i dinler ama ben onda Adnan Menderes’i solurdum. Gaziosmanpaşa’da oturduğu sıralarda Berin hanımı görmüştüm. Çile nakış nakış işlenmişti yüzüne. Menderes’in, “Berin’im” diye seslendiği, “Kuraktan çatlak çatlak olmuş toprağın suya olan ihtiyacı gibi, içim yanarken, sevgini ve şefkatini getiren mektuplarına ne derin bir ihtiyacım var” diye yazdığı kadındı. Bir insan ne kadar acıyı nasıl kaldırabilir diye sorarsanız Size Berin hanımı örnek gösterebilirdim. Dağ gibi bir kadınmış. Sadece acıyı değil, Menderes’in manevi mirasını da taşıdı omuzlarında. Bir an daldığım düşüncelerimden sıyrıldım. Çünkü Peygamber Efendimiz’in kabrinin eşiğine gelmiştim. Bir sevgiliye kavuşmuş, sevdiğim bir insandan ayrılmıştım. O duygular içinde Peygamber’in mescidine diz çöküp, Kur’an-ı Kerim okumaya başladım. “Yasin-i şerifi” çok sevdiğini duymuştum. Önce Yasin okuyup, sonra ellerimi açıp dua ettim. Cuma gecesi Medine’de Ravza-i Mutahhara’da Peygamberimiz’in minberinin dibinde Aydın beyin ruhuna Kur’an okuyacağım hiç aklıma gelir miydi? Oldu işte. Tekrar daldım Menderes’li anılara. Heyecanla büyük değişimi anlattığı günlerde başlamıştı dostluğumuz. Partiyi yeni kurmuştu. Karadeniz gezisine çıkıyorduk. Yolda haber geldi Özal hastaneye kaldırılmıştı. Aracı durdurup yanına koştum. Haberi o da almıştı. Pursaklar’dan geri döndük. Kadınca bir önseziydi belki ama Ümran hanım, ağlıyordu. Hacettepe Hastanesi’ne geldik. Özal ölmüştü. Refah Partisi’ne girdiği gün, o salondaydım. “Pazara kadar değil,
mezara kadar Refah’tayım” sözü siyasete bir vefa örneği olarak kazınmıştı. Meclis kulisinde hem yürür, hem sohbet ederdik. Sonra o yürüyemez oldu. Kazadan sonra bir sedye içinde getirilmişti Trafik Hastanesi’ne. Nefes alıp verdiğini gördüğümüze bile şükretmiştik. Yüksel ve Mutlu Menderes’in başına gelenlerden sonra, her an Aydın beye de bir şey olacak endişesini taşıyorduk. Ne de olsa o son Menderes’ti. Ne de olsa o bize demokrasi şehidimizin emanetiydi. Tedavi gördüğü sırada Ayaş’ta ziyaret ettiğim sırada yeni çıkan kitabımı ulaştırmıştım kendisine. O haliyle heyecanını gizlemedi ama kitabı eline alamıyordu. Hâlâ bir hata mı yaptım diye düşünürüm. Çünkü çok büyük bir acıyla bakmıştı yüzüme. Bu yaz Erhan Seven’le birlikte röportaj yapmıştık. Bir kitap çalışması yapmayı teklif ettim. “Olur” dedi. “Yazın tatile gidemiyorum. Eylül’de tatile gidip geleyim öyle yaparız” diye cevap vermişti. Yapamadık. Ama meslek büyüğüm Taha Akyol, benim tasarladığımdan daha güzelini hazırladı. Onun kimi zaman derine dalan gözlerinden, kimi zaman ses tonundan arardım geçen yılların izini. Ancak en çok ses tonuna yansımıştı. Buğulu bir sesti. O 15 yaşında Başbakan babası asılan bir çocuk, Menderes’in misyonunu omuzlarında taşıyan bir evlat ama her şeyden önce acının da kahrında zirvesinde yaşamış bir insandı. Onun babası bu millete iş verdi, aş verdi, minarelerden ezanın aslına uygun olarak okunmasını sağladı. Ama bu devlet onu hem astı, hem de acılı ailesinden ip parasını istedi. Yıllarca Menderes’in siyasi mirasını yiyen Demirel de, kendini meydanlarda, “Menderes’in Avukatı” olarak takdim ettiren Cindoruk da, “Son Menderes”in cenazesinde yoktu. Bir çelenk bile göndermeye gerek duymadılar. Eski Demokratlara af konusuyla bağlantılı olarak Aydın beye, “Demirel, Demokratların mücadelesini mi verdi yoksa mirasını mı yedi” diye sormuştum, “Onu bir soruya verilecek cevapta anlatamam. 1961’den bu yana Demokratlarla ilgili konulardaki tavrını anlatan bir kitap yazmak gerekir. Bu bir kitap değil, hatta ansiklopedi olur” diye yanıt vermişti. Haklıymış. Ama millet darbecilere ve vefasızlara inat ona sahip çıktı. Cenazende bulunamadım Aydın bey. Ama Allah şahittir ki, haberini Peygamberimiz’e ilettim. Ruhun şad olsun.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
201
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes’in İdam Sebepleri Rahim ER Türkiye Gazetesi Yazarı
D
ünyada başbakan ve bakan asarak bayram yapan bir yönetim herhalde başka bir memleketin başına musallat olmamıştır. Millet, 27 Mayıslarda üzüntülere gömülürken diktacı zihniyet bayram ederdi. Bilindiği gibi 27 Mayıs 1960’ta DP iktidarına karşı askeri bir darbe yapılmıştı. Süngü güdümlü Yassıada mahkemesi, 14 kişinin idamına karar verdi ise de bunlardan Başvekil Adnan Menderes, Hariciye vekili Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye vekili Hasan Polatkan idam edildi. Menderes, idamında 62 yaşındaydı. Hukukçudur. Madalya sahibi İstiklal Harbi gazisiydi. I. Dünya Harbi’nden evvel Karşıyaka’da forvet, Altay’da kalecilik yapmıştır. Türkiye Cumhuriyetinde ilk büyük kalkınma hareketini başlatan devlet adamıdır. 17 Şubat 1959’da Londra’ya giderken uçağı düşmüş, 14 kişi ölmüş, kendisine bir şey olmamıştı. Fatin Rüştü Zorlu, idamında 51 yaşındaydı. Paris mülkiye ve Cenevre Hukuk Fakülteleri mezunudur. Meslekten hariciyecidir. Kıbrıs’a müdahale hakkımızı veren garantörlük yetkimizle AB müracaatımız O’nun imzasını taşır.
202
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Hasan Polatkan, mülkiyelidir. İdamında 46 yaşındadır. Darbe sürecinde ölümler, bu üç idamdan ibaret değildir: Emniyet müdürlüğünde pencereden atılanlarla kalb krizi intıbaı verilerek işkence altında vefat edenlerin sayısı da iki düzineye yakındır. Cuntacı zihniyet, hiç bir mahcubiyet hissi duymadan 1960’tan 12 Eylül 1980’e kadar 27 Mayısı, özel paralı, hatıra pullu, tanklı-toplu, törenli, marşlı, bayraklı bir bayram olarak kutladı. Aslındaysa o, bir Ergenekon klanının ayiniydi. Bu ayin yirmi sene sürdü. Ülkenin imar ve inşasını bütün alanlarda yeniden ve hızla başlatıp uygulayan ekibe her sene 27 Mayısta, ‘katiller, kuyruklar, düşükler, diktatörler’ diye mikrofonlardan, radyolardan, manşetlerden, okullardan sövülüp durulurdu. ‘Adam asma bayramı’ 12 Eylül 1980’den sonra kaldırıldı. İki bakanı 16 Eylül 1961 günü idam edilen Ali Adnan Ertekin Menderes, rahatsız olduğu için tedavi edilerek 17 Eylül günü asıldı. Öldürdükten sonra tedavi etsen ne olacak, etmesen ne olacak? Turgut Özal zamanında 1990’da aslında hiç kaybetmedikleri şerefleri iade edilerek cenazeleri İmralı’dan İstanbul’a nakledildi. Bu dolaylı olarak devletin özür dilemesiydi. Adnan Menderes neden idam edildi? İddianamede sıralanan suçlamalar iftiradır. İdama götüren gerçek sebepler bir çoksa da esas şunlardır: 1-Ezanın Türkçe okunma mecburiyetine son verilmesi. 2-Yurt dışına sürgün edilmiş ve oralarda ağır şartlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışan Osmanlı Hanedanı kadın mensuplarının yurda kabulü. 3-Menderes’in bu millet isterse Hilafeti de getirir demesi. 4-İstersem orduyu yedeksubaylarla da idare ederim sözü. 5-Kıskançlık hissi 6-Sovyetler Birliği ile işbirliğine gidilmesi. Yukarıdaki maddelerden ilk beşi azçok herkes tarafından bilinmektedir. Fakat son madde az bilinir. Çok az dile gelmiştir.
Dörtlü Takrir
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Siyasi Hak ve Hürriyetler Önergesi Ankara’daki vekillik görevime ara verip merkezin dışına vali olarak gönderilmeseydim, bugün belki de Demokrat Parti’yi kurmamız gerektiğinin fakına bile varamazdım. Benim merkezden uzak vilayetlerde valilik ve emniyet müdürlüğü yapmam Türkiye’nin gerçek sıkıntılarını görmemi sağlayarak, hayalimizdeki demokrasiyi de hayata geçirmemize sebep olan en büyük kıvılcımlardan birisi oldu. REFİK KORALTAN Kamil MAMAN Gazeteci - Yazar
D.P. Kurucuları Tarafından C.H.P. Meclis Gurubu Başkanlığına Sunulan Önerge: C.H.P. Meclis Gurubu Yüksek Başkanlığına, 7/Haziran/1946 Daha ilk kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin en esaslı umdesini teşkil eden demokrasi prensiplerine inanmış ve Türk milletinin ancak bu prensiplerin tamamiyle tatbiki sayesinde refah ve saadete kavuşacağı kanaatine bağlanmış olan vatandaşların bütün memlekette ve bilhassa partimiz mensupları arasında en büyük ekseriyeti teşkil ettikleri şüphesizdir. İşte bu kanaatledir ki milletçe özlenen bu amacın gerçekleşmesi için lüzumlu gördüğümüz tedbirleri partimizin Meclis Gurubuna arz ve teklif etmeyi borç bildik. Atatürk’ün ölmez adına bağlı olan mukaddes kurtuluş savaşımızdan doğan Türkiye Cumhuriyeti ilk Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile dünyanın belki en demokratik anayasasını meydana getirmiş ve bu sayede gerek ferdî hürriyetleri gerek millî murakabeyi en geniş surette sağlamak imkânlarını vermişti. Memleketi ortaçağdan kalma birtakım zararlı müesseselerden koruyabilmek ve irticaı kırmak maksadıyla 1925’den sonraki yıllarda siyasî hürriyetlerin bazı takyitlere uğratıldığını biliyoruz.
Lâkin Türkiye Cumhuriyet Devleti, Teşkilâtı Esasiye Kanununun demokratik ruhuna daima sadık kalmış ve Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk, bunu tamamiyle demokratik bir şekle ulaştırmak idealinde ölünceye kadar ayrılmamıştı. Burada izahına lüzum görmediğimiz türlü sebeplerden dolayı muvaffakiyetsizlikle neticelenen Serbest Fırka tecrübesi bu maksatla yapılmış bir hareketti. Bu talihsiz tecrübenin uyandırdığı tepkiler neticesinde siyasî hürriyetlerin yeni birtakım tehditlere uğratıldığı inkâr edilemez. Bununla beraber Cumhuriyet idaresinin her şeye rağmen demokratik tekâmülyolunda ilerlemek istediğini gösteren teşebbüsler de vardı. Büyük Millet Meclisi seçimlerinde müstakil mebuslara gittikçe daha artacak bir nisbette yer ayrılması tecrübesini buna bir delil olarak zikredebiliriz. İkinci Dünya savaşının belirmeye başlaması ve harp tehlikesinin memleketimizi daimi bir tehdit altında bulundurması pek tabii suretle Teşkilâtı Esasiye Kanununun demokratik ruhundan biraz daha uzaklaşılmıştı. Gerçi Cumhuriyet Halk Partisi için de ayrıca bir müstakil gurup teşkili millî murakabe işinin daha esaslı bir şekilde sağlanması ve tek parti usulünden doğan zararların karşılanması yolunda bir tecrübe olmakla beraber kuruluşundaki gayritabiilik dolayısiyle bundan da müsbet bir netice alınmadığını görüyoruz. Bütün dünyada hürriyet ve demokrasi cereyanlarının tam bir zafer kazandığı, demokratik hürriyetlere riayet prensibini milletler arası teminata bağlanmak üzere bulunduğu şu günlerde memleketimizde de Cumhurbaşkanından en küçüğüne kadar bütün milletin ayni demokratik ülküleri taşıdığından şüphe edilemez. Uzun asırlardan beri müstakil bir devlet olarak yaşıyan Türkiye’de, hatta okuyup yazma bilmeyen vatandaşların bile siyasî hürriyetlerini şuurla kullanacak bir seviyede bulundukları inkâr edilemez bir hakikattır. Okuyup yazma bilmeyen köylüler arasından bile dünyanın en değerli idare ve siyaset adamlarını yetiştirmiş olan milletimizin, bilhassa Cumhuriyet idaresinin kuruluşundan beri yapılan büyük hamleler neticesinde, bundan 20 yıl evveline nisbetle çok yüksek bir seviyeye erişmiş bulunduğu övünülecek bir gerçektir. İşte, bir taraftan iç hayatımızdaki bu mesut tekâmülün yarattığı siyasî olgunluk, diğer taraftan bugünkü medeniyet dünyasının umumî şartları daha ilk Teşkilâtı Esasiye Kanununda hakim olan demokratik ruhu bugünkü siyasî hayat ve ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
203
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU teşkilâtımızda kuvvetle tecelli ettirmek zamanı geldiği kanaatine bizi sevket miş bulunuyor. Bunun biran evvel gerçekleşmesi yönündeki düşüncelerini şöyle hülasa ediyoruz: 1- Millî hakimiyetin en tabii neticesi ve ayni zamanda dayanağı olan Meclis murakabesini anayasamızın yalnız şekline değil ruhuna da tamamiyle uygun olarak tecellisini sağlıyacak tedbirlerin alınması. 2- Yurttaşların siyasî hak ve hürriyetlerini daha ilk Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun gerektirdiği genişlikte kullanabilmeleri imkânlarının sağlanması. 3- Bütün parti çalışmalarının yukariki esaslara tamamiyle uygun bir şekilde yeni baştan tanzimi. Muhterem Milletvekili arkadaşlarımızın yüksek tasviplerine sunduğumuz bu teklifimizle, daha ilk kuruluşundan beri millî hakimiyet gayesine erişmeyi, onu gerçekleştirmeyi hedef tutan Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve bütün Türk milletinin yüksek arzularına tercüman olduğumuza, Atatürk’ün idealine sadık kaldığımıza tamamiyle inanmış bulunuyoruz. Cumhurbaşkanımızın 19/ Mayıs/ 1945 tarihli nutuklarında (siyaset ve fikir hayatımızda demokrasi prensiplerinin daha geniş bir ölçüde hüküm süreceği) hakkındaki ifadeleri, buteklifimizin vakitsiz ve yersiz olmadığı hakkındaki inancımızı büsbütün kuvvetlendirmiştir. Milletimizin bütün kuvvet ve iradesini temsil eden Büyük Millet Meclisi Parti Gurubu arkadaşlarımızın, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine dünya demokrasileri arasında şerefli bir mevki sağlayacak olan bu teklifi kendi öz düşüncelerinin bir ifadesi gibi telakki edeceklerinden asla şüphe etmediğimizi bir defa daha tekrar eder ve bu takririmizin açık oturumda müzakeresini saygılarımızla rica ederiz. İzmir İçel C. Bayar R. Koraltan
Kars Fuat Köprülü
Aydın A. Menderes
Senirkent ve Aslanköy’deki zulüm vakaları Bir hakikati olduğu gibi kaydetmek vicdan borcumdur. İnönü emsali generaller ve Milli Mücadele kahramanları gibi tarih boyunca hizmeti olan kıymetlerden birisidir. Buna rağmen devlet adamı için en büyük eksik olan vehmi galip, husumet ve kin duyguları hudutsuzdur. Bu zaaflarını bilen 204
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
günün adamlarından yakınları vehmini ve husumetini artırmak için çeşitli tedbirlerle tahrikten geri durmadılar. Ne yazık ki memleketi içinden çıkılmaz ve hâlâ devam eden korku uçurumuna sürüklediler. Demokratik rejimin zaruriyet icabı bulunan tek dereceli ve emniyetli seçim sistemi davamızın esasını teşkil ediyordu. Bu düşünceyle kanun teklifinde dahi bulunulmuştu. Eğer burada yanılmıyorsam, 1946 yılının ilk aylarında arka arkaya köy ve belediye seçimlerine geçtiler. 40 bin köyün muhtarını tüyler ürpertici tazyik ve şiddet kullanarak hemen toptan kazanmış oldu. Taktik buydu. Arkasından belediye seçimlerine geçtiler. Bu seçimleri de aynı taktikle kazanmış oldular. Daha sonra seçim kanununda yapılan tadilata göre, tek dereceli seçimle umumi seçime geçildi. Demokrat Parti o sırada 39 vilayette teşkilatını kurmuş, faaliyete geçmişti. Pazar 31 Temmuz 1946 günü yapılan genel seçim o günkü hükümet ve iktidar namına ebediyen kara ve korkunç bir tablo olarak kalacaktır. Rey hırsızlığından başlayarak, rey sandığını kırmalar ve çeşitli mazbata sahtekârlıkları yanında, kafile kafile dövülenler ve bunlar arasında Aslanköy (İçel) Senirkent (Isparta)’de ika edilen şeni hadiseler ebedi bir kara leke olarak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı hesabına kalacaktır. Henüz loğusa kadınlar, yalın ayak çocuklar saatlerce kar üzerinde yürütülmüş, dayak atılmış ve bu yüzden ölenler dahi olmuştur. Antakya’da Asi Nehri kenarında Baktıaya köyünde ika edilen tüyler ürpertici şekâvet, Senirkent’te (Isparta) insanları hayvan gibi yürüterek tekrarı bile tüyler ürperten şeni hadiseler ika edilmiştir… Daha buna benzer tedhiş hareketleri neticesinde “sözde” seçimi kazanmış oldular. Hatta Devlet Reisi İsmet İnönü dahi namzetliğini koyduğu Ankara’dan kazanamadığı halde, yurdun hemen hemen her yerinde yapılan sahtekârlıklar sayesinde kazanmış gösterildi. Bu seçimler demokrasi nizamı içinde yaşayan bütün medeni dünyanın tiksinerek öğrendiği acı bir hakikattir. Bütün bu korkunç ve her yönden yüz kızartıcı hile, tehdit, tazyik ve sahtekârlığa rağmen Demokrat Parti birçok ilde seçimi kazanmıştır. Mareşal fevzi çakmak’ın inönü’ye karşı darbe teklifi Her şey yavaş yavaş sakinleşmeye başlıyordu. Yine bu safhada bir gün Celal Bayar’la Demokrat Parti safında yer alan Mareşal Fevzi Çakmak’ın evine gittik. Günün mevzuları hasbihal zeminini teşkil ediyordu. Mareşal İnönü’ye darbe yapma teklifinde bulundu. İnönü’nün koltuğunu bırakmayacak kadar inatçı olduğundan bahseden Mareşal feveranla şunları söyledi: “Takip edilen metod kısa zamanda gayeye ulaşmak için kâfi değil. İnönü’yü yakından bilir ve tanırız. İktidarı meşru mücadele yoluyla teslim etmeyecektir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Ben şöyle düşünüyorum. Ya Diyarbakır’a ya da Edirne’ye gider, bir fırka askerin başına geçer, Çankaya’ya yürür, bu belayı milletin başından bertaraf ederim.” Bu teklif karşısında nefes bile alamıyorduk. Oda büyük bir sessizliğe büründü. Bayar’ın gözlerine baktığımda sabık dudaklarını yemeğe başladığını gördüm. O da Mareşal’in bu teklifine şaşırmış ve donakalmıştı: “Aman paşam ne söylüyorsunuz? Bu nasıl mütalaa, askerin, ordunun politikaya karış-
27 Mayıs 1960 günü İsmet İnönü, Ankara’da Metin Toker’in evinin balkonunda CHP’lileri selamlarken ması, memleketi içinden çıkılmayan bir felaket girdabına atar. Başta Atatürk olmak üzere milletçe yapılan inkılapların bence en büyüğü sizin de dahil olduğunuz bir heyette askerin, ordunun hiçbir vakit olmaması hususunda verilen karar olmadı mı? Biz bu memlekette demokrat rejimi tesis için çalışırken ve bu yolda sarsılan umumi nizamı tekrar tesise uğraşırken
memleketi yeniden anarşiye mi sürükleyeceğiz? Tekrar Yeniçeri Ocağı’nın isyanlarını mı ihya edeceğiz?” Fevzi Çakmak, İsmet İnönü karşısında Demokrat Parti’nin seçimle iktidara gelebileceğine hiç inanmadı. Bir başka sefer de Mareşal’in İstanbul’da, Göztepe’de oturduğu evine Bayar’la Adnan Bey gitti. Aynı tartışma o gün de tekerrür etti. Bu defa da Adnan Bey ve Mareşal arasında şiddetli tartışma yaşandı. Sonradan Mareşal’in ortaya koyduğu bu tahriklerin perde arkasında da Cumhuriyet Halk Partisi’nin adamları çıktı. Mehmet Özdemir adlı bir zavallı, sözde Adnan Bey’in yeğeni olacak, Cumhuriyet Halk Partisi hesabına rol oynuyormuş. Saf ve temiz olan Mareşal bu çemberin içine düşmüş. Dr. Şefik Hüsnü’nün muayenehanesinde Tevfik Rüştü, Zekeriya ve Sabiha Serteller ve Camiler toplantı yapmış. Bu ekip Özdemir vasıtasıyla da Mareşal’e haberler götürüyordu. Özdemir, CHP’nin emrinde olarak çok meşum faaliyetlerde bulunuyordu. CHP böylece bir taşla iki kuş vuracaktı. Akıllarınca komünistlerle beraber hareket etmiş olduğumuz tespit olunacaktı. Şaşkınlar. Biz bunları öğrendiğimizde bir gün Zekeriya Sertel, Tevfik Rüştü ve tayfası tarafından Mareşal’e gönderilen mektuba ulaştık. Mektupta Fevzi Çakmak’ın İnönü’ye karşı askerî darbe yapmasını istedikleri anlatılıyordu: “Demokrat Parti’yi kuranlar millete ihanet ettiler, Cumhuriyet Halk Partisi’yle muvazaa yaptılar. Siz bayrağı alınız, Çankaya’ya yürüyünüz. Millet sizinle beraberdir.” İfadelerinin yer aldığı mektubu Özdemir, Mareşal’e götürdü. Fevzi Çakmak da memnuniyetini bildirir bir cevap verdi. İşte bu sıralarda Recep Peker başvekaletten çekildi ve yerine Hasan Saka getirilmişti. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
205
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes’in Üç Sırrı Gürbüz AZAK
K
endime hep sordum: Adnan Menderes’i halkımız niçin bunca çok seviyordu? Çocuklar, kadınlar ve yaşlılar... Bu inanılmaz ve önüne geçilmez sevginin sebeplerini öğrenmeden, ne Türk insanını anlayabiliriz ne de rahmetli Menderes’i. Böylesine derin, olgun ve ümit yüklü sevgi, sıradan yakınlıklara benzemiyor. Bunun adı olsa olsa “sevdâ”dır. Yıllarca, on yıllarca, belki yarım asırdır beklenen bir müjde gibi çıkagelen Menderes, Türk tarihinde eşine az rastlanan sevgi çemberiyle birlikte yaşadı. Yüz kişiden en az seksenini kendi eksenine alabilmek her fâniye nasip ve kısmet midir? Bu iş kolay değil. Sevmenin ve çok sevilmenin aynı yükseklikte ve yıllar boyunca devamında, akla gelmeyen sırlar olsa gerek. Evet, sırlar olsa gerek... ****** Bu millet O’nu niçin bu kadar çok ve dolu dolu seviyordu? O, nasıl bıkmadan ve aksatmadan, azaltmadan, milletini kalbi üstüne bastırabiliyordu? Niçin bir başkası değil de Adnan Menderes? Onda “tam” olan, “fazla” olan, ne idi? Ondaki bu erimez, tükenmez, kısılmaz cazibe nereden geliyordu? Evet, evet... Bu işte sırlar olsa gerek... ****** Bize kalırsa, Menderes’i “Menderes” yapan enerji ve kuvvet önce yüreğindeki ağrılardır. Çünkü; en üstün öncüler, yüreğinde milletin ağrılarını ve sızılarını taşıyan kahramanlar arasından çıkıyor. Ve azıcık dikkat edersek görürüz ki: Menderes; yüreciği yaralı, bu yurt, bu insan ve bu kültür için ağrılı biridir. Onu önceki ve sonraki liderlerden iki adım önde kılan “erişilmez özellik” evvelâ budur. Türk milleti bu cevheri derhal sezmiş, kendi yüreğindeki “aynı ağrıları yüklenen” bu gencecik politikacının ardına son hücresine kadar güvenerek düşmüştür. O, en önde ve dimdik yürümeyi biliyordu. O, adam yerine konmayanlarla omuz omuza durmayı biliyordu. 206
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
O, göğüs kafesinde kaynayıp duran sızıların kendini nereye kadar taşıyacağını, nereye kadar yeteceğini de biliyordu. Ve O, gözü hep ıslak bir inanç adamlığını aşmış, ağlayabilen bir öncü olmanın da üstesinden gelmişti. Milletten farkı yoktu. Toprağından farkı yoktu. Sızılarından, yurt için depreşip duran ağrılarından şikayetçi değildi. Milyonların beklediği, kendisiydi. O, beklendiğini bilen adamdı. Birinci sır budur... ****** Kimbilir kaç kere O’nu dinledim? Tozların savrulup durduğu çorak meydanlarda, çatlak topraklar üstünde ve sicim gibi yağan yağmur altlarında... O bir yere uğramışsa, oralılar O’nu görmeye kendilerini mecbur hissederlerdi. Onunla göz göze durmazlarsa kayıplı olacaklarını sanırlardı. Saatlerce konuşsa, bıkmak aklımıza gelmezdi. Sözü bitsin istemezdik. Kalkıp gitsin istemezdik. Tane tane, tek tek, ölçerek konuşurdu. Ve bana öyle gelirdi ki, O’nun sesi dudağından, ağzından, ciğerlerinden değil, çok daha derinlerden, yüreğinden gelmektedir. İnandırıcılığı bu yüzdendir. Menderes’teki mıknatıslı ikinci sır budur... ****** Aradan çokça yıl geçti. Ama “Menderes” dendiğinde tertemiz bir silüet görürüm. Koyu elbisesi, hep parlak duran siyah ayakkabısı hiç kirlenip tozlanmayan beyaz gömleği ve düzgün taranmış kahverengi saçları... Sonra aydınlık yüzü... Kürsülerde konuşuyorken, karşısında pek sevdiği halkı varken, sıcak sıcak gülümserdi. Ayrılırken iki elini de kaldıra kaldıra sevdiklerini selamlardı. Bizler on gün boyunca, O’nu ve O’nun dediklerini anlatmak için köylerimize, kasabamıza dönerdik. Ondan ayrılınca zenginleştiğimizi anlardık. ****** Kısa bir süre sonra yamalı pabuçlardan, rengi bile atmış ceketlerden kurtulduk. Aspirini, kinini, penisilini tanıdık. “Para” ile yan yana durduk. Dünyayı bilmek, kendimizi bulmak, O’na kavuşmakla mümkün olmuştu. Şimdi düşünüyorum da, orta okul öğrencisi olan ben, bilmem kaçıncı sıtmayı atlatabilmişsem, her sene üçer-beşer arkadaşlarımı kara toprağa taşıyan verem illetinden sıyrılabilmişsem teşekkürler O’nadır. Çay içmeyi bilmezdik, öğrendik.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Tatlı yemeyi, yolda yürümeyi, asfaltı, traktörü, okul çantasını da alıp gösteren odur. Ölülerimize kefeni o vermiştir. Dirilere “diri durmayı” O öğretmiştir. Yalanım yok! Cesareti de ondan edindik. Ağlamayı beğenmeyen kahırlı halka tebessüm etmeyi de O öğretti. Hiçbirşey yapmamış, hiçbir iyilik taşımamış olsaydı bile, millete tebessümünü geri verişi onun gitgide kıymetlenişine yeterdi. Adnan Menderes, sık sık içine kapanıp tek başına ağlayan Menderes, bu millete tebessümü hediye etmiştir. Asırlardır unuttuğu gülümsemeyi bulup geri getirmiştir. Bizi ona borçlu ve yakın kılan üçüncü sır budur. ****** Üstün yetenekli, unutulmaz Başvekil için yazı yazmak kolay değil. Onu nasıl anlatacağımı günler ve geceler boyu düşündüm. Gazeteye bu yüzden çoğu kere uykusuz geldiğimi kimse bilemedi. Demedim... Sonunda karar verdim: Bu lokomotif insanı, şehit Başvekili, bayrak adamı kendi ağzından anlatacaktım. Böyle bir üslûp; bu türlü, alışılmamış bir sunuş elbette ki pek zordu, rizikoluydu. Üstesinden gelip gelemeyeceğimi çok düşündüm. Kararı verir vermez de içim bir hoş oldu. “O’nu, onun ağzıyla anlatmak...” *****
Bulmuştum. En sıcak, milletine en yakın tarz bu idi. Başladım... Okumanızı istediğim bu kitapta anlatılanlar, aktarılanlar ve fikirler gerçektir. Olaylara “ekleme” yapılmamıştır. Başka fikirler taşınmamıştır. ****** Menderes’i halk seçmiş, halk alkışlamış ve arkasından bu halk gitmiştir. Onu halkın anladığı ölçüde hissedip keşfedemeyenler sadece aydınlardır. Onu yaka-paça Yassıada’ya iteleyen, sekiz defa idamını isteyen, “Daha asılmadı mı bu?” diye etrafında dört dönen kızıl derili, salyası tükenmez feryatçı ve fetvacılar (maalesef) aydınlardır. Bu aydın tipi, tıpkısıyla şimdi de var. Bu türlü yamuk, “topal mantıklı” ve kambur fikirli aydın imalatına devam olunmakta. Eğer milletimizde var olan ve onu seviyelendiren “irfan zenginliği” aydına da aynen aşılanamaz ise, bu toprağa yakışmaz kızıl derililerin çıkaracağı huzursuzluklar sürüp gidecektir. Çare: Kendi medeniyeti ile akortlu münevverlerin yetişmesidir. Çare: Aydına kaybettiği irfanı, iz’anı, sağduyuyu yeniden kazandırmaktır. Çare: Sır yüklü Menderesler’in taşıyacağı berekettedir. Biz ondan razı idik. Allah da razı olsun... ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
207
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes’ten Said Nursi’ye Mesaj Taşıyan Vekil: Gıyasettin Emre T
oprağa verilen DP eski milletvekili Gıyasettin Emre, Menderes ile Bediüzzaman arasında iletişimi sağlayan isimdi. İşte o günlerle ilgili hatırası...
A
dnan Menderes ile Bediüzzaman Said Nursi arasında iletişimi sağlayan isim olarak bilinen Gıyasettin Emre’nin o günlerle ilgili hatırası: (Cevher İlhan-Mehmet Kara’nın Yeni Asya’da yayınlanan röportajdan ilgili bölüm:) “Afyon Milletvekili Gazi Yiğitbaşı, Isparta Milletvekili Tahsin Tola, ben ve başka milletvekilleri vardı. 1960 yılında ihtilalden önce olan bir hadisedir. Bediüzzaman Ankara’ya geldi. Hem her zaman kendisine söylüyordum, “Üstadım, Anadolu’ya Doğu’ya gitmiyorsunuz?” diye soruyordum. “Ölüme yakın, ölüme yakın” diyordu. Bana “Gıyas” diye hitap ediyordu. “Benim dedemin adı Molla Fethullah’tı. Nurşin medreseseninde âlimdi. O zaman, ilmi fazla olanlara şeyhlik ünvanı kullanılamzdı, şeyhlik olsa dahi “molla” deniliyordu. Alimlik herşeyin üstündeydi. “Üstad Ankara’ya geldi. Denizciler Caddesinde Beyrut otelinde 17 numarada kalıyordu. Biz de gidip ziyaret ettik. Üstad Ankara’ya gelmeden evvel, İstanbul’da bir yerden bir yere giderken taksinin içerisinde başın-
208
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
da sarığı, üstünde libadesi varken Cumhuriyet gazetesi fotoğrafını çekmiş. Bu fotoğraf İsmet Paşa’nın elinde. Meclis toplantısına girdi. İsmet Paşa kürsüye çıktı. Çok şiddetli bir tenkit yaptı. Menderes de oradaydı. Menderes Meclis’te tek bir toplantıyı kaçırmazdı. İnönü konuşmasında Demokrat Parti’ye hücum ediyor, “Siz irticayı hortlatıyorsunuz. Siz Atatürkçüleri gadâba getiriyorsunuz, zaman gelecek ki ben dahi sizi kurtaramayacağım” diyordu. İnönü’nün bu konuşmasından sonra kürsüye Menderes çıktı. Son derece şiddetli bir tepki gösterdi; “Paşamızın İslâm diniyle olan kan husumetinin nereden ileri geldiğini bir türlü anlamış değilim. Bir pir-i fâni, kendini dinî hizmetlere fedâ etmiş bir insan. Bir gün bu fani dünyadan göç edip giderse bu fâni dünyada bırakacağı terekeyi Paşamız gibi birisi buradan alıp İstanbul’a götürebilir. Ne istiyorsunuz bundan?” diye cevap verdi. “Tabi Menderes’in bu konuşmasından sonra Halk Partililer ayağa kalktı. Halk Partililer ile Demokrat Partililer birbirlerine girdiler. -O dönemde Halk Partisi 140, Demokrat Partililer 400 kişiydik.- Afyon Milletvekili Murat Ali ve başka DP’liler vardı. Murat Ali ve arkadaşları İsmet Paşa’nın Meclis oturumlarına iştirak etmemesi için teklif verdiler ve kabul edildi. Meclis İnönü’ye ceza verdi, Paşa 12 celse dışarıya çıkarıldı. Bundan sonra Meclis dağıldı. İçişleri Bakanı Namık Gedik Beyrut Otelinin etrafına polisleri yerleştirdi. “Biz Üstad’ı Beyrut otelinden alıp Tahsin Tola’nın Bahçelievler’deki evine götürdük. Gece saat 12 oldu. Tam yatmak üzereyken Başbakanlık Özel Kalem Müdürü, “Beyefendi sizi Başbakanlıkta bekliyor, acele gelin” diye telefon etti. Başbakanlığa gittiğimde, “Seni bir yere göndereceğim. Bediüzzaman’a gideceksin beni tâzimatlarımı (hürmetlerimi) kendilerine arz et” dedi. Ve şöyle devam etti: “De ki, şimdi Anadolu’ya, Doğu’ya gitmesin. Hava çok gergindir. Yolda bazı mahallî idareciler rahatsız ederler, ben üzülürüm. Hava müsait olduğu, or-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU talık sâkinleştiği zaman haber veririm, gitsin” dedi. Menderes’in bu ifâdesi bir ricaydı. Halk Partililerin ve bazı mahallî idarecilerin Bediüzzaman’ı rahatsız etmelerinden endişe ediyordu. “Menderes’in bu mesajlarını Üstad’ın yanına gidip kendisine söyledim. “Beyefendinin böyle bir ricası var” dedim. Üstad biraz durdu. “Menderes’in İslâm dinine büyük hizmetleri var. Madem ki o İslâm kahramanı istiyor, onun hatırı için gitmeyeceğim” dedi. Aradan bir müddet geçti. Üstad’ın bir ara heyecan ve kızgınlıkla, “Beni kızdırmasınlar. Beni kızdırırlarsa Türkiye’yi başlarına yıkarım. Bunlar, (yani Halk Partililer) şirret insanlardır” dedi. Burada tabi ki, Halk Partilileri kasdediyordu. Başbakanlığa geldim. Menderes heyecanla bekliyordu. Üstad’la yaptığım görüşmeyi Menderes’e anlattım. “Gıyas Bediüzzaman kızdığı zaman, ‘Bunlar şirret adamlardır, bunların Türkiye’yi başlarına yıkarım’ dediği zaman sanki üç orduya hükmeden bir komutanı gibi bir edâ ve cesâretle söylüyordu değil mi?” diye sordu. “Evet” dedim. Menderes, “İşte, o imanın kuvvetindendir” şeklinde bir târif getirdi. Dünyada 10 sene muhalifi ile beraber hükümet etmiş Menderes’ten başka kimse yoktur. Kadrosu yoktu. Menderes her zaman, “Ben sahr-ı muallak (Kudüs’teki havada duran taş) gibiyim, ne altım var, ne üstüm var. Bunlar 42 senede bu hale getirdiler. Bize 20 sene müsaade etsinler eski haline getiririz” diyordu. MENDERES, MUKADDES EMÂNETLERİ SIRTINDA TAŞIMIŞTI… 4 Kasım 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla ilkokullarda din derslerini müfredat programına alır. Ardından İzmir’de, “Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılâp softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek Ezânı serbest bıraktık, mekteplere din derslerini kabul ettirdik, radyoda Kur’ân okuttuk” diye konuşur. Konya nutkunda, “Türkiye Müslümandır ve Müslüman kalacaktır; İslâmiyetin bütün icaplarını elbette yaşayacaktır” sözleriyle dine ve din eğitimine hizmetin gereğini ve değerini dile getirir. Menderes devamında Antalya’da, “Eğer inkılâp kanunları bugüne kadar halk tarafından benimsenmemiş ise, jandarma zoru ile yürütülecekse, millî vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak demokratik bir idârenin başta gelen vazifesi olmak icâb eder” diye konuşur. Menderes’in bu sözleri daha sonra “idama gerekçe” edilir! Bundan dolayıdır ki Bediüzzaman, “Şimdi, Adnan Menderes gibi İslâmiyetin ve dinin icâplarını yerine getireceğiz diyen Demokratları takdir” eder. Demokrat Parti’nin bu manevî hizmet misyonu, Menderes’in
Mukaddes Emanetler’den Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Ayak İzi.
Konya’daki konuşmasını, “Demokratlara manevî kuvvet hükmüne geçmesi” için “Umum Nur talebeleri ve mektepli mâsum çocuklar nâmına yazacağı tebrik” yerine lâhikaya alan Bediüzzaman, bu misyonun gereği olarak “Ayasofya’yı muzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapılarak beşyüz sene devam eden kudsî vaziyetine çevrilmesini” temenni eder. (Tarihçe-i Hayat, 545; Emirdağ Lâhikası, 318-319, 449, 387) Bütün bunları büyük bir üzüntü içinde anlatan Demokrat Parti milletvekillerinden Merhum Gıyasettin Emre’nin devamında, Merhum Adnan Menderes’in Mukaddes Emânetlere hizmeti hâtırası, Ayasofya’nın yanısıra Topkapı Hırka-i Saadet Dairesinde 417 sene süren Kur’ân tilâvetinin değerli mânasını ifâdesidir. Ve Bediüzzaman’ın “İslâm kahramanı” vasfıyla takdir ettiği Menderes’in duâya mazhariyetinin anlamını izâhıdır. Menderes ve Demokrat Parti’nin ve devamı iktidarların din eğitimi ve öğretimine ve mânevî değerlere yaptığı hizmetin ve şuurun bir numûnesidir. Emre’nin naklettiğine göre, Menderes, İstanbul’a ilk gittiğinde, -bizzat Müze müdürünün kendisine söylediğine göre, gece saat 22-23 sıralarında Topkapı Sarayı’na gider. “Emânet-i Mukaddeseler nerede?” diye sorar. Müze müdürü yerini gösterince, Menderes abdest alıp, bu Emânet-i Mukaddeseyi aynen Yavuz Sultan Selim’in Mısır’da büyük ihtiramla sırtlayıp taşıyarak kıratlara yüklemesi gibi, büyük bir ihtiramla tek tek sırtlayıp bizzat taşıyarak Mukaddes Emânetler Dairesinde ayrılan yerlerine koyar. Ve Menderes, en son 1959’un sonunda Emânet-i Mukaddeseyi Sultan Eyüp’e nakletme kararını verir. 1960 yılının 15 Haziran’ında yapılacak taşıma işlemi için hâfızlara dâvetiyeler bile gönderilir. Dünyadaki hâfızları çağırılacak ve burada Kur’ân okunmaya devam edilecekti. Ne var ki, 27 Mayıs ihtilâli olur ve bu teşebbüs gerçekleştirilemediği gibi, 27 Mayıs ihtilâliyle birlikte Kur’ân tilâveti de kesilir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
209
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Aydın Efesi’ni Özledik... Abdullah YAŞAR
B
Siyasal İletişim Uzmanı
undan tam 53 sene önce halkın sesi bastırıldı. Uzun yıllardır tek partili sistemle boğuşan Türk Halkı, kendisinin sesine kulak verenleri ezici bir çoğunlukla meclise taşımıştı oysa. 31 yaşında eşine söz verdiği halde Serbest Fırka ile siyasetle tanışan ‘Aydın Efe’si Adnan Menderes, henüz iktidara geldiği zamanlarda heyecan içinde ve büyük bir aşkla bu vatana ve onun insanlarına hizmet için gece gündüz çalışıyordu. II. Dünya Savaşı’nın etkileri tüm dünyada sürerken, ‘elde avuçta yok’ dönemleriydi Türkiye’de. Oysa o binlerce dönüm ekili araziyi ve rahat yatağını bırakıp bu keşmekeşin içine dalmayı tercih etmişti. İktidarının henüz 3.yılında Türkiye, dünyanın sayılı hububat üreticisi ülkelerinden biri konumuna geldi. Demokrat Parti iktidarı altyapı yatırımlarına ve karayolu ulaşımına büyük önem verdi. Şimdilerde trafiği rahatlatmaya yetmeyen 4 şerit geliş-gidişli Vatan Caddesi’ni yaptırırken ‘buraya uçak mı indireceksin’ diye dalga bile geçmişlerdi. 1950’ye kadar elektrik üretimi son derece düşük düzeyde olan Türkiye, on yıl zarfında büyük atılımlar yaptı. 1950’de devlet bütçesinden yatırımlara sadece 260 milyon TL ayrılabilmiş iken, 1960’ta bu miktar 2 milyar 260 milyon TL’ye çıkmıştır. Yatırım hacmindeki bu artışlar doğal olarak millî gelire doğrudan yansıdı. Gayri Safi Millî Hâsıla 1950 yılında 10 milyon TL iken 1960’ta beş misli artarak 50 milyar TL’ye yaklaşmıştı. O bir vizyon insanı idi. Yalnız koca bir milletin kaderini tayin etmeye çalışırken kendi sonundan fedakarlık etti. La-
210
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
kin kendi deyimiyle ‘milletin saadetini kıskanacaklarını tahmin etmedikleri’ tarafından alaşağı edildi. Demokrasiye en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde onları çok daha fazla özlüyoruz. İdama gitmeden az evvel yazdığı ve bir asker vasıtasıyla yakın dostu Gıyaseddin Emre’ye ulaştırdığı son mektubu bir insanoğlunun yazabileceği en kuvvetli sözleri ihtiva eder. Aslında bu sözler geride kalanlara intihar etmeleri için bırakılan kurşun gibidir: “Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. İdam sehpasına metanetle gidiyorum. Bunu silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950’de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir…” Rahmetli Bayar’ın da dediği gibi: “Hicab etsin tabiat, yerde kalmış kabiliyetten!”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Devrim’in Arabası Yolda Kaldı Son günlerin dikkat çeken yerli yapımlarından ‘Devrim Arabaları’ filminde bir yandan tamamı Türk mühendislerden oluşan bir ekip Türkiye’nin ilk otomobilini yapmaya çalışırken öte yandan onlarla aynı zamanda devrin iktidarı da Yassıada’da dünya tarihinde eşi görülmedik bir biçimde yargılanıyorlar. Devrim Arabaları’nın yani ilk Türk otomobillerinin yapımına başlanmasını talimatını bizzat dönemin MBK (Milli Birlik Komitesi) Başkanı Cemal Gürsel veriyordu filmde. Yani Menderes ve arkadaşlarının meşru iktidarını devirenlerin İzmir’deki evinden alelacele Ankara’ya getirtip memleketin başına koydukları emekli General Cemal Gürsel. Cemal Gürsel’in bu ilk yerli otomobil talimatına neden olarak ise dünyada yankılanan ‘Türkler bu işleri beceremez’ sözleri gösterilmiş. Filmde Gürsel’in ‘bu işler bize göre değil, bu sevdadan vazgeçelim’ diyen etrafındakilere ‘biz aslında devrimi zihinlerde yapmalıymışız’ diyerek tarihe not düştüğü anlatılıyor. Oysa ne garip değil mi? Bu sözleri söyleyen şahıs, milletin iktidara getirdiği, on yıl gibi kısa bir sürede memleketi imar eden, yaptıkları icraatlarla bütün dünyanın ilgisini çeken kısacası asıl devrimi gerçekleştiren Adnan Menderes hükümetini deviren darbecilerin başında olarak bunu söylüyordu. Aynı Gürsel, Devrim adı verilen ilk yerli otomobillerin Türk milletinin gurur kaynağı olacağını da sözlerine ekliyor. Öyle bir ülke düşünün ki, Cumhurbaşkanından tutun Genelkurmay Başkanına, Başbakanından tutun Milletvekillerine kadar neredeyse tüm iktidarını sudan sebeplerle, münferit, yalan dolan hadiselerle bir adaya hapsetmiş insanlık dışı muamelerle yargılarken, diğer yanda onları -yani kendi insanlarının seçtiklerini- devirenler yine kendi insanlarının gururunu düşünerek yerli otomobil üretmeye çalışıyorlar. Elbette böyle bir ülkenin Türkiye olması çok hüzün verici. Hüzün verici olduğu kadar da düşündürücü. Oysa o günlerde bütün dünya bizim kendi otomobilimizi yapıp yapamayacağımızdan çok bizim kendi kendimizi yönetemediğimizi konuşuyordu. Bu ne aldanmışlıktır ki, meşru iktidarı devirerek tüm dünyada imajımızı yok edip gururumuzu incitenler, sözümona yerli otomobil yaparak dünyadaki imajımızı düzelteceklerini, gurumuzu yükselteceklerini sanıyorlardı. ‘Devrim’in arabası dışarıda yapılıyordu belki ama kendisi Yassıada’da hapisteydi. Oysa Menderes ve arkadaşları kısa sürede ne devrim’ler yapmışlardı. İktidarlarının henüz 3.yılında yani 1953 yılında Türkiye, dünyanın sayılı hububat üreticisi ülkelerinden biri konumuna gelmişti. Demokrat Parti iktidarı altyapı yatırımlarına ve karayolu ulaşımına büyük önem vermişti. Şimdilerde trafiği rahatlatmaya yetmeyen 4 şerit geliş-gidişli Vatan Caddesi’ni yaptırırken ‘buraya uçak mı indireceksin’ diye dalga bile geçmişlerdi. Menderes önce yerli otomobilin geçeceği yolları yapması gerektiğini biliyordu. Sadece yollar mı; 1950’ye kadar elektrik üretimi son derece düşük düzeyde olan Türkiye, on yıl zarfında büyük atılımlar yaptı. 1950’de devlet bütçesinden yatırımlara sadece 260 milyon TL ayrılabilmiş iken, 1960’ta bu miktar 2 milyar 260 milyon TL’ye çıkıyordu.
Yatırım hacmindeki bu artışlar doğal olarak millî gelire doğrudan yansıyor, Gayri Safi Millî Hâsıla 1950 yılında 10 milyon TL iken 1960’ta beş misli artarak 50 milyon TL’ye yaklaşıyordu. Ama bütün bunları yapanlar münferit gösterilerle, gazetelerin yalan dolan dolu beyanatlarıyla, bu ülkenin kalkınmasını, ayağa kalkmasını istemeyenlerin üstün gayretleriyle apar topar bir adaya kapatılıyordu. Filmdeki mühendislerden birinin de söylediği gibi “Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmıyordu”. Belki o darbeyi yapmasalardı, bugün sadece kendi otomobilimizi değil kendi uçağımızı da yapıyor olacaktık. Çünkü 1960 yılında kendisinden işçi isteyen Alman Başbakanı’na “Bekleyin, birkaç yıl sonra biz sizden işçi isteyeceğiz” diyordu Başbakan Menderes. Ama aynı Menderes’i; son sözleri milletine saadetler dilemek olan yılların Başbakanını güpegündüz idam ediyorlardı yerli otomobil peşinde koşanlar. Hasta kendi doktorunu öldürüyor, hastalığına tek başına çare aramaya çalışıyordu. “Memlekete huzur getireceğiz” diyerek işbirlikçileriyle darbe yapan ve bunu devrim sayarak bayram havası estiren diğer bir deyişle yabancıların darbesini yapıp, yerli otomobil hayali peşinde koşanlar Türkiye’yi tam yirmi sene boyunca toparlayamadılar. 3–5 öğrenci hareketiyle hükümet devirenler 3–5 milyon öğrencinin hayatıyla oynamaktan çekinmediler. Menderes’ten sonra değil araba üretmek memlekete bir çivi bile çakamadan ikinci darbeye yol açtılar. Üstelik yaptıkları devrim kendi evlatlarını çoktan yemişti bile. Filmin sonunda ne mi oldu? Devrim Arabaları, ‘Cemal Ağa’nın huzuruna çıktılar ve çok gidemeden yolda kaldılar. Tıpkı Cemal Ağa’ların ‘devrim’i gibi…
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
211
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokratik Açılım ve Toplumsal Sorumluluk Hakan ÖZEN
üçgeninde karanlık mihrakların kurduğu karanlık komploları sürekli gündemde tutmuştur. Türkiye bu karanlık dönemi, Manisa Olay Gazetesi Yazarı siyasal ve toplumsal sürecin yeniden şekillendiği bir boyutürkiye’yi darbeler ülta yaşamak zorunda kalmış, insanlarımız darbe endişesiyle, kesi olarak görmek acı darbe korkusuyla günler geceler boyu yataklarında rahat bir gerçekse diğer bir acı gerçek uyuyamamışlardır. Bu süreci arkalayan, bu süreci desteklebu ülkenin ekonomik, siyasi, yen, gazetelerinin manşetlerinde ilgisiz, alakasız başlıklarla kültürel yapısının tek hakimi kullanan; televizyonların ana haber bültenlerinde gözlerini ve varisi olduğunu kendilerinpörtlete pörtlete haber okuyan, bulunduğu konumu bu sürede vehmeden zihniyet sahipcin daha da ağırlaşması için kışkırtanlar, askerin brifinglerine lerinin cunta savunucularını koştura koştura giderek, “Ne oluyor? Bağımsız yargıya kim arkasına almaları, darbeleri brifing verebilir?” diye bile sormayanlar bu süreçte baş akdesteklemiş olmasıdır. Demoktördür. rasi kavramını özümsememiş Bu süreci anlamak için seçim sistemi, toplumsal beklenti bu kitle Hükümetlerin iktidar ve iktidar yapısının incelenmesi gerekir. Türkiye’de 2007 yıgücünü ne zaman milletiyle lından itibaren ivme kazanan demokratikleşme hamlesinin paylaşma noktasına ulaşmışsa son aşaması, yeni anayasa yapım sürecine girilmesi oldu. 2011 o an sahneye çıkarak değişik seçimlerinden sonra parlamentoda oluşturulan Uzlaşma Kosenaryolar üretmiş, 1960,1971,1980 ve yakın tarihimizi 28 misyonu yeni anayasa yapımı için çalışırken, Türkiye’nin birŞubat Post Modern darbesiyle gerçek yüzünü göstermiştir. çok meselesi de tartışılmaya devam ediliyor. Bu tartışma ko28 Şubat Post Modern Darbesi, bir ayağında medyanın, nularından son dönemde en çok öne çıkanlarından birisi ise diğer ayağında bu darbeyi arkalayan ekonomik sivil toplum Başkanlık Sistemi. Yeni bir anayasa yapım süreci ve başkanlık örgütlerinin ve en büyük ayağında ise toplumu sindirme, bi- sistemi olmak üzere önemli başlıkların tartışıldığı bu dönemçimleme, korkutma ve ürkütme nosyonuyla askerin bulundu- de diğer tartışılacak unsurlar ‘demokratikleşme’ boyutudur. ğu “üçlü saçayağının” eseri olan bir süreçti. Ülkemizde siyasi partilerin güncel sorunlarının temel seGeldiğimiz süreçte ise Türkiye’de “Gururlanma Padişa- bebi, anayasal ve yasal düzenlemelerin eksikliği, yetersizliği hım senden büyük Allah var” sözünün son demini yaşıyoruz. ya da çağdaş gelişmelere ayak uyduramaması değil, anayasal Kendilerini dokunulmazlıklarına ve yasal düzenlemelerin aşırı müdahaleci hesap sorulamaz zannedenleiçerik ve yapısıdır. Bu anlamda Türk PartiTürk dış politikası, rin adalet önünde yaptıklarının ler Hukuku’nun temel sorunu, anayasal güsıfır sorun hesabını vermesi devam ediyor. venceye ve gerekse siyasal parti olgusunun Geleceğimize güvenle teslim alavizyonuyla, öncelikle doğasına ve iç dinamiğine uygun düşmeyen bilecek bilgi ve donanıma sahip bir yoğunlukta olması ve bu düzenlemelerkomşu-bölge ile yakın gençleri işkenceden geçiren, Başdeki kısıtlayıcı boyutun, ‘güvenceyi’ önemilişkiler geliştirmiş ve bakanını asan, insanların inanç, siz kılacak bir ağırlık taşımasıdır. Diğer bir ülkenin dört bir yanı fikir, teşebbüs hürriyetlerini elunsur, Siyasi Partiler Hukuku’nun gelişimi düşmanlarla çevrili lerinden alan ve bunu büyük bir üzerinde dikkat çekilirken partilerin işlevleefsanesini yıkmayı marifetmiş gibi kabul edenlerin ri ve yapısı üzerinde durulması gereğidir: Bu yargılandığı ve tam demokrabaşararak son derece sorunların en önemlisi ve başta geleni “parti si yolunda hızla yol alındığı bir içi demokrasi” konusudur; diğer sorunlar yapısal değişim geçirmiştir. önemli bir süreçtir bu süreç. Süise “aday belirleme”, “üyelik ve örgütlenme”, reç içerisinde millet Devletiyle “gelirleri, harcamaları ve devlet yardımları”, barışmış, Devlet milletine güven “siyasi partilere yönelik yasaklar” olarak sıduygusuyla güçlendirerek ileri bir ralanabilir. aşama katetmiştir. Darbelerin üç Tüm bu ‘unsurların değişimi;’ Demokratik açılım süreci, ayağından “militarist boyut” sorgulanırken, bu süreçte “Gar2010 yılında yapılan referandumla taçlanarak devam ediyor. nizon demokratı” gibi davranan, bu sürecin tüm boyutlarıyla Bu süreç, mevcut hükümetin iktidara geldiği günden bu yana kamuoyunun vicdanında hapsolmasına yol açan diğer ayakdevam ediyor. lara dokunulmaması bu davanın eksik olarak görülmesine yol Mevcut iktidar ilk seçim zaferi olarak nitelendirilen 2002 açacaktır. yılından günümüze kadar büyük şehirler, mahalli idareler, il Medya, bu ağır sürecin fonksiyonel ve çok boyutlu ‘kaözel idareleri kanunlarında önemli düzenlemeler yapmıştır. fa-karıştırma’ aracı olarak kullanılmıştır. Gazeteler, televizBelde belediyelerini bütünleştirerek ilçeler oluşturmuş. Yerel yonlar yeni bir siyasi ‘cephe’ açarak Fadime-Emine-Müslüm
T
B
C
212
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU yönetimlere ilişkin mevzuatlarda ciddi iyileşmeler yapmıştır. Bugüne kadar hep yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden söz edildi. Bütün siyasiler, yerel yönetimleri demokrasinin beşiği olarak tarif eder. Bununla birlikte ülkenin dış politikasının ‘güvenlik’ ve ‘vizyon’ bakışı da değişmiştir. ‘Tehdit’ odaklı dış politikada herkes bir düşman ve öteki olarak algılanmış ve içe kapalı bir strateji izlenmiştir. 2002 Yılından sonra Türk dış politikası, sıfır sorun vizyonuyla, öncelikle komşu-bölge ile yakın ilişkiler geliştirmiş ve ülkenin dört bir yanı düşmanlarla çevrili efsanesini yıkmayı başararak son derece yapısal değişim geçirmiştir. Bunun en çarpıcı yanı Türkiye’nin bir “trading state”e (ekonomik dinamiklerle dış politikasını şekillendiren devlet) dönüşmesidir. Bu terim dünyaya diyalog, karşılıklı ekonomik ilişkiler penceresinden bakan ve çevresinde istikrar, refah ve barışçıl bir ortam yaratmak isteyen bir düşüncenin hayata geçirilmesidir. Bu başarılı süreç içerisinde Yeni Anayasa hazırlıkları da istikrarlı bir şekilde devam etmektedir. Muhalefet demokrasilerde olmazsa olmaz faktörlerden biridir. Bu nedenle Yeni Anayasa sürecinin bazı maddelerini beğenen veya beğenmeyenler mutlaka çıkacaktır. Önemli olan fikirlerin birbiriyle çarpışarak hakikatin bulunması ve Türkiye’nin ihtiyacı olan Yeni Anayasanın bir an önce yapılmasıdır. Türkiye’nin sorunlarını çözecek yeni anayasa, demokrasiyi öncelemeli ve milletin taleplerini öne çıkarmalıdır. Bu konuda oyunbozanlık yapan ve sorumluluktan kaçan siyasetçileri milletimiz affetmeyecektir. Türkiye, bir an önce darbe anayasası ile yönetilme ayıbından kurtulmalıdır. Terörün bir an önce bitirilme konusunda da Türkiye önemli bir süreçten geçmektedir. Türkiye’nin bu konuda mesafe katetmesi, bölgesel ve küresel aktör olma yolundaki en önemli başarısı olacaktır. Şu an ‘çözüm sürecinde’ olumlar adımlar atılmasına en çok morali bozulan, yıllardır Türkiye’ye dost gözüken emperyalist ülkelerdir. Bu ülkeler bazen aynı ittifak içinde olduğumuz, bazen komşumuz, bazen de ulus-
lar arası alanda birlikte sorumluluk aldığımız ülkelerdir. Bu yüzden bu son süreçte terörün dış boyutunu mutlaka dikkate almalıyız. Eminim ki, pek çok ülke bu çözüm sürecinden rahatsız. Çözümü istemeyen pek çok ülke vardır. PKK biterken başka örgütü devreye sokabilirler. DHKPC terör örgütünün tekrar eylemlerinin boy göstermesi bu oyunun senaryolarından sadece biridir. Bu noktada mesele örgütün adı değil, terörün Türkiye’ye karşı kullanılmasıdır. Çünkü terör uluslararası ilişkilerde kullanılan bir enstrümandır. Belli bir devlete bazı politikaları kabul ettirme, bazı politikalarından vazgeçirmek, ülkenin gelişmesini engellemek, içerde kargaşa ve kaos çıkarmak, devlete güveni sarsmak için kullanılan bir enstürmandır. Bu nedenle topyekun millet olarak oyunlara kesinlikle gelmemeli kararlı ve mantıki çerçeve içerisinde güçlü, lider ülke Türkiye’yi hep birlikte oluşturmalıyız. Bu konuda da ‘ben vatanseverim, ben milliyetçiyim, ben Türkiye’nin menfaatlerinden yanayım’ diyen herkes elini taşın altına sokmaktan çekinmemelidir. Gün, lider ülke Türkiye’yi, birlik, beraberlik ve kardeşçe tüm Dünya’ya ilan etme günüdür.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
213
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
GYV Akademik Düşünce Toplantısı Yapıldı G azeteciler ve Yazarlar Vakfı Ankara Temsilciliği’nce organize edilen Akademik Düşünce Toplantıları’nın (ADT) 14’üncüsünde “Demokrat Parti Tecrübesi Işığında Türkiye’nin Demokratikleşme Süreci” ele alındı.
Uluslararası Antalya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cihat Göktepe’nin
214
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
sunumunda Menderes Dönemi, Demokrat Parti’nin (DP) kuruluşu, 1946 Genel Seçimleri, 1950 Seçimleri ve sonrası, 1957 Genel Seçimleri, DP’nin ideolojisi ve programı, “sonun başlangıcı”, demokrasi, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve Yassıada Mahkemeleri tartışıldı. Farklı üniversitelerden akademisyenler, medya mensupları ve bazı bürokratların da katıldığı toplantının sonunda Adnan Menderes’in siyasi hayatı
ve Yassıada dönemlerini aydınlatan bir fotoğraf gösterimi yapıldı. ADT, akademik dünyadaki entelektüel birikimin daha etkin paylaşımı için bir platform oluştururken, farklı disiplinlerden bilim insanlarını gündemdeki konular hakkında fikir üretmeye ve paylaşmaya teşvik ediyor. Ayrıca bu toplantılar, karar alma sürecinde yardımcı olacak değerlendirme ve önerilere de kapı açıyor.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrat Parti Kurulduğunda Türkiye’nin Durumu Mehmet Arif DEMİRER
D
emokrat Parti, 7 Ocak 1946 günü Celal Bayar ve üç arkadaşı tarafından kuruldu: Adnan Menderes, Refik Koraltan ve daha sonra partiden istifa eden, 27 Mayıs’tan hemen sonra Yeni Sabah Gazetesi’ne yaptığı bir açıklama (“6/7 Eylül Hadiseleri… Menderes… tarafından tertiplenmiştir”) ile yalnız DP’ye ve Adnan Menderes’e değil, aynı zamanda Türkiye’ye büyük haksızlık yapan Fuat Köprülü. (Bana göre Kuruculuktan da istifa etmiştir.) TÜRKİYE’YE YÖNELİK SOVYET TEHDİDİ 1945 yılının Aralık ayında yayımlanan gazetelerde işlenen en önemli konu Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den toprak talepleri ile ilgili idi. 8 Ocak 1946 tarihli Cumhuriyet gazetesinin sol üst köşesinde DP’nin kurulduğunun, sağ üst köşede ise, Fransız gazetelerinin Türkiye ile Rusya arasında harbin başladığını yazdıklarının haberleri vardı.
14 Mart 1946 tarihli Cumhuriyet, Rus Kızılordu birliklerinin Azerbaycan’dan Batı’ya doğru (Türkiye yönünde) ilerlemekte olduğunu bildirmişti.
Sovyetler Birliği 1991 yılında yıkıldı ve unutuldu. Oysa özellikle Türkiye için 1946 yılında Sovyet tehdidi çok önemli bir gerçekti. İki yıl sonra (1948) güncelliğini ve önemini hala sürdürüyordu: Yeni Bayındırlık Bakanı Nihat Erim katıldığı ve Cumhurbaşkanı İnönü’nün başkanlık yaptığı ilk Bakanlar
Kurulu toplantısından sonra, 10 Haziran 1948 günü Günlükler’inde şöyle yazmış: “İnönü en mühim meselenin dış tehlike, Rus tehlikesi olduğunu söyledi.” İnönü ve Erim böyle bir konuda Bakanlar Kurulu’nda gereksiz yere konuşacak insanlar değillerdi. Başka anlatımla 1945 – 1950 döneminde Avrupa’nın yarısını yutmuş, İran’dan istemeyerek çıkmış, gözü özellikle Boğazlarda olan Sovyetlerin tehdidi çok ciddi idi. Demokrat Parti’nin kuruluş yılları bu tehdit altında yaşanmıştır. DEMOKRASİ AYIPLARI Demokrat Parti kurulduktan altı ay sonra, 21 Temmuz 1946’da, bir yıl öne alınmış genel seçimler yapıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, DP henüz örgütlenmesini tamamlayamadan baskın bir seçimle dört yıl daha iktidarda kalmak hesabı yapmıştı. Açık Oy – Gizli Tasnif yöntemi ile yapılan 46 Seçimleri çok partili dönemin ilk Demokrasi Ayıbıdır. Oyların gizli sayılmasında çok ciddi yolsuzluklar yapılmıştı. Bir sonraki Demokrasi Ayıbı DP’yi iktidardan uzaklaştıran 27 Mayıs Darbesi olacaktır. Çok partili dönemin ilk Demokrasi Ayıbı Demokrat Parti’nin iktidara gelmesini engellemek için, bir sonraki ise Demokrat Parti’yi askeri bir darbe ile iktidardan uzaklaştırmak için yaşanmıştı. CHP İKTİDARINDA YAŞANAN AÇLIK 1939 yılında, Hatay’ın da katılması ile nüfusu 17 milyona ulaşan Türkiye, 1938 yılı ürünü 4 milyon 300 bin ton buğday tüketmişti. Kişi başına yılda 253 kilo. 1946 yılında Türkiye’nin nüfusu 19 milyon olmuştu. 1945 yılı buğday ürünü ise 2 milyon 200 bin tonda kalmıştı. 1946 yılında kişi başına yıllık buğday tüketimi 253 kilodan (1939) 116 kiloya inmişti. 1946 yılında Türkiye AÇTI. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
215
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 12 Aralık 1945 günü Başbakan Saraçoğlu açıklamıştı: “209 ton altın, 700 bin ton hububat ve yüz binlerce ton bakır, krom ve kömür stoku var.” Silo olmadığı için Savaş yıllarında, ekmek vatandaşa karne ile verilirken biriktirilen, hububat stoku çürümüştü, 700 bin ton hububat büyük ölçüde telef olmuştu. 1946 yılı başında 214 tona yükselen altın stoku ise 1950 yılında iktidar devredilirken 122 ton 844 kiloya inmişti. 1945 – 1950 yılları arasına 391 milyon dolar dış kaynak (kredi, hibe vd) kullanan 1, buna rağmen altın stoku da yarı yarıya inen Türkiye, beş yıl boyunca önemli hiçbir yatırım gerçekleştirememişti. Öyle ki, Savaş’tan sonra tek bir şeker fabrikası dahi kurulamamış, Başbakan Hasan Saka 18 Eylül 1948 günü tüketimi kısmak için şeker fiyatlarına % 60 zam yapıldığını açıklamıştı.
19 Eylül 1948
Tüketimi kısmak için şeker fiyatlarına getirilen % 60 zamdan bir ay önce Adnan Menderes’in 21 Ağustos 1948 günü Meclis’te yaptığı şu konuşma Savaş sonrası Türkiye’nin içinde bulunduğu moralsiz ve heyecansız durumu çok iyi açıklamaktadır: “Bu memleketi geri… iktisaden gelişmemiş memleket olarak bırakan, … şimdiye kadar bu memlekette iktisadi yatırımların yapılmamış olması hadisesi değil midir?… Devası olmayan hastalık, işte bu YATIRIMSIZLIKTIR. Yatırımsız kalan bir memleketin ati için bir zerre ümit dahi beklemeye hakkı yoktur.” Türkiye 1950 yılına yine aç girmişti. 1949 yılı buğday ürünü 2 milyon 500 bin tonda kalmıştı. Nüfus ise 21 milyona yaklaşmıştı. (Kişi başına yılda 119 kg)
1 Kaynak: Prof. Dr. Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923 – 1950), 2. Baskı, 1986, sayfa 196
216
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Başbakan Yardımcısı Erim, grup toplantısında Karadeniz bölgesindeki açlık ve sefalet karşısında ağladığını söylemiş. 1947 yılından itibaren Türkiye her ne kadar Marshall Planı kapsamında ABD’den askeri teçhizat ve eğitim yardımı almaya başlamışsa da NATO üyesi olamamıştı. Sovyetler, taleplerinden (toprak ve Boğazlarda ortak yönetim) henüz vazgeçmemişlerdi. 1950 yılında yalnız veremden yılda ölen hastaların sayısı 50 bin idi. İşte Demokrat Parti Türkiye bu koşullarda iken kuruldu. 46 Seçimlerinde her türlü yolsuzluğa rağmen 66 milletvekili çıkardı. Bu milletvekillerinden yaklaşık yarısını aşırı sağa kaydıkları için ihraç etti ve Nihat Erim’in hazırladığı yeni, seçim bölgelerinde (63 il) çoğunluk esasına dayalı, seçim kanunu sonucu 1950 yılında % 55.2 oy alarak 415 milletvekili ile tek başına iktidar oldu. % 39.6 oy alan CHP’nin milletvekili sayısı 69 idi. Meclis’teki CHP çoğunluğu, Nihat Erim’in mutlak çoğunluk esasına dayalı seçim kanunu tasarısı yerine DP’nin önerdiği nispi temsil sistemine dayalı tasarıyı kabul etmiş olsa idi, CHP iki yüz küsur milletvekili ile Meclis’e girebilecek ve daha etkili (belki de daha az hırçın?) bir muhalefet olacaktı ! 22 Mayıs 1950 günü toplanan yeni meclis Türkiye’nin ilk asker kökenli olmayan ve de ATATÜRK’ün son Başbakanı Celal Bayar’ı yarım saatte Cumhurbaşkanı olarak seçti. Nüfusun dörtte üçünün yaşadığı köylerin 1949 – 1950 yıllarında ne durumda olduğunu (Aç ve bi-İlaç) anlatan Bizimköy kitabının yazarı köy öğretmeni Mahmut Makal Nisan 1950’de bir süre gözaltına alınmıştı. Demokrasi, eleştiri ve hoşgörü anlayışı bu düzeyde idi. DP’nin gazetesi ZAFER’den anlamlı başlık: Nihayet Türk Milletinin beklediği gün geldi:
Türkiye 18 Şubat 1952’de NATO üyesi oldu. Sovyetler Türkiye’ye yönelik taleplerinden yavaş yavaş vazgeçtiler. Ellili yıllarda bir sorun haline gelen Kıbrıs, Zorlu ve Menderes’in diplomatik öngörüsü sonucu 1959 yılında çözüme kavuştu. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye bu devletin garantörü oldu. Bugün KKTC, Zorlu ve Menderes’in 11 ve 19 Şubat 1959 tarihlerinde imzaladıkları Zürih ve Londra Antlaşmaları sayesinde varlığını sürdürüyor.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DEMOKRAT PARTİ İKTİDARINDA YATIRIMLAR DP iktidara geldiğinde SIFIR döviz rezervi ve beş yıl önceki 214 tondan 122 ton 844 kiloya inmiş altın rezervi 2bulunan Türkiye 27 Mayıs 1960 Darbesi’ne kadar, 10 yılda, 8.1 milyar dolar (6 750 ton altın eşdeğeri) yatırımı tamamlamış ve hizmete/üretime açmıştı. Milli Birlik Komitesi’nin (1) numaralı broşüründe kayıtlı olduğu üzere 2.4 milyar dolarlık yatırım da inşa halinde idi. 300 milyon dolarlık ERDEMİR yatırımının dış kredisi ve yabancı ortağı sağlanmış, şirket kuruluşu 11 Mayıs 1960 günü noterlikte Menderes’in önünde imzalanmıştı. DEMOKRAT PARTİ İKTİDARINDA EKONOMİK BÜYÜME VE ENFLASYON DP iktidarı döneminde; • Tarım sektöründe fiziksel üretim artışı % 123, • Sanayide tüketilen elektrik enerjisinde artış % 252, • Ülke genelinde elektrik enerjisi üretiminde artış % 256, • Çimento tüketiminde artış % 360 olmuştu. Sıra ile tarım, sanayi, enerji ve inşaat sektörlerindeki bu çok yüksek oranlı artışlar ne yazık ki DİE’nin Milli Gelir hesaplarına yansımamıştı. DİE verilerine göre on yıllık sektörel büyümeler şöyledir: • Tarım Sektörü: % 63 (Fiziksel üretim artışı % 123 iken !) • Sanayi Sektörü: % 77 (Sanayinin tükettiği elektrik artışı % 252 iken !) • İnşaat Sektörü: % 116 (Çimento tüketim artışı % 360 iken!) • Milli Gelir: % 85 (Benim hesapladığım on yıllık büyüme % 140 olup yıllık % 9’a eşittir) DİE göstergelerine göre DP İktidarı döneminde on yıllık birikimli enflasyon % 136 idi. Enflasyon 1954 yılında aşırı kuraklık nedeniyle hububat üretiminde % 40 oranında azalma sonucu yükselmiş ve 1959 sonuna kadar altı yıl boyunca yıllık ortalama % 14.6 olmuştu. Ünlü iktisat profesörleri (nabza göre şerbet vererek) hiç sıkılmadan ve de hiç araştırmadan bu enflasyonun “Menderes’in karşılıksız para basması” sonucu olduğunu söylemiş ve yazmışlardı. Oysa DP İktidar döneminin enflasyonunun en önemli nedeni, köy yollarının yapılmaya ve motorlu taşıt araçlarının köyler ile kentleri bütünleştirmeye dolayısı ile köylülerin de milli ekonomiden pay almaya başlamasından (1955 sonrası) sonra milli ekonominin ürettiği ürünlerin (özellikle sanayi ürünlerinin) yetersiz kalması sonucu oluşmuştur. Kırsal nüfus % 75 idi. Bu nüfus, Bizimköy kitabında çok ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı gibi ulusal üründen pay almazdı. Örneğin 1950 yılında köylü şeker ile henüz tanışmamıştı. Dört fabrikanın ürettiği yıllık 130 bin ton şeker kentlerde yaşayan nüfusa (5 milyon) iyi kötü (kişi başına yılda 26 kilo) yetiyordu. 1960 yılında nüfus 28 milyona yaklaşmıştı. On yılda yapılan ve üretime geçen 12 yeni fab2 Azalan altın rezervi, yaklaşık110 milyon dolar değerinde idi. O yıllarda Marshall Yardımından alınan yıllık hibe artı kredi 50 milyon dolar düzeyinde idi.
rika ve eski 4 fabrikanın toplam 640 bin ton üretimi (1950 yılına kıyasla % 392 REKOR artış) 28 milyon toplam nüfus için yetersiz (kişi başına 23 kilo) kalıyordu. 1959 yılı enflasyonu % 19.8 olmuştu. Bu, altı yılın en yüksek enflasyonu idi. Bir yıl önce % 221 oranında devalüasyon yapıldığı hatırlanacak olursa 1958 ve 1959 yıllık fiyat artışlarının son derece başarılı olarak % 20’nin altında tutulabildiği görülür. 1960 enflasyonu % 5.4’de kalmıştı. Ekonomide yeni dengeler sağlanmıştı. DEMOKRAT PARTİ İKTİDARINDA BULAŞICI HASTALIKLAR 1960 yılında Türkiye’de başta Verem olmak üzere salgın hastalığı kalmamıştı… 1950 yılında Türkiye’nin il sayısı 63 idi. 63 ilden yedisinde eczane yoktu. İlçelerin hiç birinde sağlık hizmeti yoktu. Verem yanı sıra Gaziantep ilinde (Kilis başta olmak üzere) trahom (körlükle sonuçlanan bulaşıcı hastalık) salgın bir hastalık idi. Kilis’te Körler Mahallesi, Körler Çarşısı vardı. Egede zehirli sıtma yaygındı. 1960 yılında 570 ilçenin 283’ünde 20 yataklı ve donanımlı sağlık merkezleri kurulmuştu. Salgın hastalıklar on yıl boyunca ısrarla sürdürülen mücadele sayesinde denetim altına alınmıştır. Zehirli sıtma ve trahom tamamen ortadan kalkmıştı. DEMOKRAT PARTİ İKTİDARINDA ÜNİVERSİTE 1950 yılında İstanbul’da iki (Teknik Üniversite ve İstanbul Üniversitesi) Ankara’da bir üniversite vardı. Bir tarım üniversitesi olarak 1933 yılında kurulmuş bulunan Yüksek Ziraat Enstitüsü 1946 yılında fakülteye dönüştürülmüştü. Ankara İstanbul dışında diğer illerde yüksek öğrenim kuruluşu yoktu. 1960 yılında DP’nin kurduğu dört yeni üniversiteden, Ankara’da ODTÜ, Erzurum’da ATATÜRK, İzmir’de Ege üniversiteleri ilk mezunlarını vermeye hazırlanıyorlardı. Trabzon’daki Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde öğrenim başlamak üzere idi. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilk ve orta okullarla liselerin sayısında büyük artışlar sağlanmıştı. Bakanlık, Türkiye’de ilk kez, on yılda 19 İmam Hatip Okulu açmıştı. Bu gelişmeleri Menderes’in 21 Ağustos 1948 Meclis konuşması ile değerlendirmek gerekir. MENDERES 15 TEMMUZ 1960 TARİHİNDE MOSKOVA’YA NE İÇİN GİDECEKTİ? NATO ve CENTO üyesi Türkiye’nin Başbakanı Menderes, 15 Temmuz1960 tarihinde Sovyetler Birliği ile olağan komşuluk ilişkilerini başlatmak üzere Moskova’ya gidecekti. Bunun için de ABD’den İZİN istenmemiş sadece konu Sovyetler Birliği Ankara Büyükelçisi ile olgunlaştırılıp gezi tarihi belli olduktan sonra ABD’ye BİLGİ verilmişti. Menderes’in Moskova ziyaretinin mimarı Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idi. Zorlu için NATO üyesi Türkiye’nin ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
217
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU kırmızı çizgileri vardı. Bunların başında NATO üyeleri arasında eşitlik ilkesi geliyordu. 1959 yılı Eylül ayında ABD Başkanı Eisenhower ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Kruşçev arasında (NATO üyesi ülkelere bilgi dahi verilmeden) detant (buzları eritmek) görüşmeleri başlamıştı. NATO üyeleri arasında Sovyetler Birliği ile ortak sınırı olan Norveç ve Türkiye vardı. Bu durumu dikkate alan Zorlu, kuzey komşumuz ile normal komşuluk ilişkileri başlatılmasının yerinde olacağını düşündü. Konu önce Bayar ve Menderes arasında görüşüldü ve bir ön çalışma yapmak üzere Sağlık Bakanı, beş tıp profesörü ile birlikte 1959 yılı Aralık ayında Moskova’ya gitti. Seyahatin amacı, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında hangi konularda iş birliği yapılabileceğini araştırmaktı. Sonuçta veteriner (hayvan sağlığı) ilişkilerinin bir ilk adım olabileceği tespit edildi. Hayvanların komünizm tutkuları yoktur ! Ekonomik iş birliği ya da kültürel ilişkiler söz konusu değildi. Çünkü Sovyetler Birliği hala ‘İdeoloji (komünizm) ihraç eden ülke’ konumunda idi. Ekonomik alanda Türkiye’nin Sovyetler Birliğinden bir beklentisi yoktu. Komplo teorisi meraklıları 27 Mayıs Darbesi’nin bu seyahat nedeni ile CIA tarafından düzenlendiğini iddia ederler ! Bazıları da Menderes’i ABD uşağı olarak tanıtırlar ! 27 Mayıs 1960 günü Demokrasi tarihimizin ikinci Ayıbı yaşanmamış olsa idi, yaz aylarında şu iki büyük yatırımın temeli atılacak ve 4 – 5 yılda tamamlanacaktı: Boğaziçi Köprüsü (Ancak 29 Ekim1973 günü açılabildi) Keban Barajı (Ancak 1974’de üretime başladı) SONSÖZLER: DP iktidarı, yukarıda özetlediklerimin yanı sıra başka şeyler de yaptı: 1950: Ezan’ın zorunlu olarak yalnız Türkçe okunmasına ilişkin yasa maddesinin TBMM tarafından kaldırılmasını sağladı.
PTT Genel Müdürlüğü’nün art arda çıkardığı iki hatıra pulu: 10 Kasım 1953 – Anıtkabir’in Açılışı
13 Mayıs 1956 – Türkiye’de Anneler Günü
10 Kasım 1953 tarihinde PTT Genel Müdürü olan Arif Demirer, 13 Mayıs 1956’da Ulaştırma Bakanı idi.
1953: Dini siyasete alet edenlerin cezalandırılmasına ilişkin kanunu (Sayı 6187) çıkarttı. (Bu kanuna CHP milletvekilleri KIRMIZI oy kullanmışlardı !) On yıl boyunca Türkiye’de hiçbir terör olayının yaşanmamasını sağladı. 1949 yılında kişi başına 119 kilo olan buğday üretimi nedeniyle AÇ olan Türk Milletinin, on yılda 7 milyon REKOR nüfus artışına rağmen, 1960 yılında üretilen kişi başına 304 kilo buğday sayesinde KARNININ DOYMASINI SAĞLADI. Fuat Köprülü’nün 27 Mayıs Darbesi’nden moral ve güç bularak ifşaatı, ihbarı, daha doğru bir ifade ile ihanetinin 5 Haziran 1960 tarihli (darbeden 9 gün sonra) belgesidir:
1951: Ticanilerin heykellerine saldırıları nedeniyle oluşan kamuoyunu dikkate alarak ATATÜRK Aleyhine İlenen Suçlar hakkında Kanunun (Sayı 5 816) çıkmasını sağladı. DP’nin ZAFER gazetesi bu kanunu ‘İnkılapları Koruma Kanunu’ olarak tanımladı. (Ticanilerin önderi K. Pilavoğulu CHP üyesi idi) 1953: ATATÜRK’ün vefatından 15 yıl sonra inşaatını tamamlayarak hizmete açtığı Anıtkabir’de vatan toprağına kavuşmasını sağladı. 3 3 O gün oradaydım… Bayar’dan sekiz adım ötede. Merdivenlerde. İzci olarak nöbet-
218
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
teydik…
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Cumhuriyet’in ‘İlk Demokrasi Manifestosu’ Dörtlü Takrir ve Kadim Demokrat Parti Mustafa Nevruz SINACI
G
ündeme geldiği her yerde, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk demokrasi manifestosu “Dörtlü Takrir” konusunda; İnatla, ısrarla tarihi gerçekleri inkâr, yalan, iftira, bilinçli karartma ve bilgi kirliliği yaratma amaçlı yanlış iddialarla karşılaşırız.. En çok ileri sürülen iddia: “Tam o sırada CHP, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun en kötü ve köklü sorunu olan feodalite (toprak ağalığı), devlete rağmen hüküm süren aşiretçilik, baskı, sömürü, din istismarı ve despotluğa son verecekti” yalanıdır. Çünkü Atatürk’ün ısrarla istemesine ve defalarca gündeme getirmesine rağmen İnönü daima Toprak Reformu hakkında kanun yapmaktan kaçınmış, bilerek kaçmış, daimi takiyye ve şark kurnazlığı içinde ağalığa destek olup, arka çıkmıştır. Bahusus, 18 Mayıs 1945’de Meclise verilen, Nazi faşizmi ve Komünist ürünü antidemokratik gasp amaçlı ‘Çiftçi ve Köylüyü Topraklandırma Kanun Tasarısı’dır ki, bu tam bir aldatmaca, siyasi manevra ve vahim bir kirli oyundan ibarettir. 1945, bazı dönme-devşirme tarihçi ve güdümlü iddiacıların ileri sürdüğü gibi, Halk Partisi (CHP)’nin toprak reformu için çırpındığı değil; Tam aksine milli-manevi değerler ile Cumhuriyetin kazanımlarını pazara çıkartarak, bunalım, buhran ve gerilimi iyice tırmandırıp bıçağın kemiğe dayandığı ve milletin iyice bunaltıldığı, baskı altına alındığı bir dönemdir. Zira: 8 Mayıs günü Avrupa da savaş bitti. General Alfred Jodl, Almanya’nın teslim belgesini imzaladı. Hitler 30 Nisan’da intihar etti. Sovyet lideri Stalin, Türkiye’den Kars, Ardahan ve Artvin’i istedi. İnönü panikledi. 19 Mayıs konuşmasında Amerika’ya yeşil ışık yaktı. Aynı dönemde Hükümet bütçesine Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak, Hikmet Bayur ve Recep Peker red oyu verdiler. Mecliste görüşülmekte olan akıl, hukuk ve ahlâk dışı “Köylü ve Çiftçiyi Topraklandırma” Kanun Tasarısı ise şiddetle eleştiriliyor ve bunun bir rejim tuzağı olduğu ısrarla vurgulanıyordu. Sonuçta “sahte, hile ve hülle toprak reformu” kanun tasarısı görüşmeleri akamete uğradı. 7 Haziran 1945 günü Atatürk’ün son başbakanı Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan CHP Grubu’na “Dörtlü Takrir”i verdiler. Önerge, cunta, dikta ve sulta ile tıkanan ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayış içeren düzenleme zaruretini işaret ediyor ve “hak, adalet, hukuk ve demokrasi” düzenine geçilmesini öngörüyordu. Dörtlü takrir 12 Haziran 1945 günü husumetle reddedildi. Menderes, Koraltan ve Köprülü Eylül’de CHP’den ihraç edildi. Celâl Bayar da, önce milletvekilliğinden sonra da CHP’’den istifa etti.
Nihayet 01 Aralık 1945’de Celâl Bayar, bir parti kuracaklarını resmen açıkladı.
DEMOKRASİYE İLK ADIM Şimdi tam zamanıdır. Akiller Heyeti’nin de âli gayretleri ile insan hakları, adalet ve hukuk adına söylenen yalanlar, Türk tarihine yönelik iftiralarla süratle uçuruma sürüklenen ülkemiz insanları ile “nisyan ile malul” görevli-sorumluların “ibret için” hatırlaması gerekir!.. Dörtlü Takrir Türk siyaset tarihindeki en önemli dönüm noktasıdır. Bu cesur, adalet ve hukuk değeri yüksek, siyaseten fevkalâde isabetli adım, Türkiye’nin adalet ahlâkı, hukuk ve demokrasiye geçmesinde ilk merhaledir. Bu önerge, dikta rejimini daha fazla sürdürmenin yanlış olduğunu, anayasal hak ve özgürlüklerin tanınması gerektiği vurgulamış ve neticede: “Memlekette demokratik usullerin daha geniş şekilde tatbikine geçilmesi” talep olunmuştur. Aslında bu teşebbüs ve tepki; 11 Kasım 1938 “karşı devrimini” tamamlamak ve nihai hedeflerine ulaşmak için kullanılan menfur stratejinin beklenir sonucudur. İnönü ve şürekâsı strateji gereği Türk’ü cahilleştirip yoksullaştırarak; Milli, ilmî, dini ve manevi değerlerinden soyutlamak suretiyle; Emperyalizme karşı “çok sağlam ve kavi bir kale” akaidinde kurulu Türkiye Cumhuriyeti ile şerefli milleti, müstakbel emperyalistler.; Eş başkanlığa kul, her nevi kullanıma açık din tüccarı ve siyaset simsarları için müsait bir ortam hazırlamak istiyorlardı… Oysa Atatürk’ün yegâne emel, ideal ve hedefi: Bu uğurda vaki denemeler olarak kabul edilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Kasım1924) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası (12 Ağusos1930) ile: Evrensel insan hakları, adalet ahlâkı, eşitlik, demokrasi, tam bağımsızlık, özgürlük ve hukuk ikliminde mes’ut, müstakar, özgür, zengin ve mutlu bir millet yaratmaktı. Bu yüksek ideal ve kutsal amaç, dönemin Milli Siyaset Belgesinde, şöyle ifade olunur: (1) MİLLİ SİYASET; Türk Devleti için vuzuh (açıklıkla) ve kabiliyeti tatbikiye görülen (uygulama imkânı olan) meslek-i siyasi, Milli Siyasettir: “Milletimizin, kavi, (sağlam-emin) mes’ut ve müstakar (istikrarlı-kararlı-sabit ve sakin/meskün) yaşayabilmesi için;, Devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dâhiliyemize mutabık ve müstenit olması (dayanması) lâzımdır… Milli siyaset dediğim zaman, kastettiğim manâ ve medlûl, (delâlet-işaret edilen, gösterilen) şudur: Hududu milliyemiz dâhilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetlerimize müsteniden muhafaza-i mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve ümranına çalışmak... Alelıtlak (umumiyetle, mutlaka, bir suretle kayıtlı olmayarak, min-gayri tahsis) türlü emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek... Medeni cihandan, medeni ve insani ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
219
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmektir.” DÂHİLİ SİYASET; Hükümetler bütün vatandaşlara eşit mesafede olmak ve adil davranmak zorunda ve durumundadır. Dâhili siyasette vuzuh ve istikamet: Cumhuriyet kanunlarını bilâ fark ve bilâ imtiyaz herkese tatbik etmekte dikkat ve hassasiyet gösteren bir siyasettir. Demokrasinin bu tarzda tezahürü elbette kuvvet ve kudretle tecelli eder. Biz bu memlekette, hayırlı ve semereli olarak yapılacak bütün işler için ilk şart ve azimet (çıkış) noktası olarak:, Evvel emirde vatandaşların huzurunu ve cemiyetin nizamını salim, emin ve müstakim (sağlam ve doğru) bir dâhili siyasette bizatihi müteharrik (kendiliğinden hareket edebilen) hâkimler eline mevdu (teslim eden) bir usul ile kabil-i tahakkuk görüyoruz. Bu memleketin yüz seneden beri tarihi gösterir ki;. Hayırlı ve iyi ıslahat yapmak için memleketin şeraitinin, vesaitinin müsait ve mütehammil (uygun ve dayanıklı) olduğu azami hâsılayı idrak etmekte tereddüt ne kadar muzır ise, geniş ve kayıtsız şeraiti memleketin ortasına sererek anarşiyi tesci etmek (desteklemek), onun kadar muzır, onun kadar kısırdır. Memleketin hayır ve nef ’i (faydası) için şeraitinin ve vesaitinin müsait ve mütehammil olduğu azami hasılayı isteyecek ve alacak kadar idrak ve cesaret, sonra bütün icraatı memleketin demokrasi yolunda her gün bir hatve (adım) daha ilerlemesini temin edecek dikkat, hassasiyet ve kudret; İşte bizim anlayışımız dâhili siyasette budur. (Nutuk) ANCAK; Karşı devrimin vukuundan itibaren sür’atle gömlek değiştiren İsmet ve bir kısım CHP heyeti 1938’den 1940’a kadar tedricen hukuk devleti ve kavramını askıya alır. Müteakiben, değil emanet ve vasiyet edilen demokrasiyi hayata geçirmek ve kurumlaştırmak; Tam tersine koyu diktatörlük ve despotizm alır yürür. Ta ki 4’lü takrir’e kadar… DÖRTLİ TAKRİR: “Cumhuriyet Halk Partisi Başkanlığı’na, Daha kuruluşundan beri, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve CHP’nin en esaslı umdesini teşkil eden demokrasi prensiplerine tamamıyla tatbiki sayesinde refah ve saadete kavuşacağı kanaatine bağlanmış olan vatandaşların bütün memlekette ve bilhassa partimiz mensupları arasında en büyük ekseriyeti teşkil ettikleri şüphesizdir. İşte bu kanaatledir ki milletçe özlenen bu amacın gerçekleştirilmesi için lüzumlu gördüğümüz tedbirleri partimizin meclis grubuna arz ve teklif etmeyi borç bildik. Atatürk’ün ölmez adına bağlı olan mukaddes Kurtuluş savaşımızdan doğan Türkiye Cumhuriyeti ilk Teşkilat–ı Esasiye 220
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Kanunu ile dünyanın belki en demokratik anayasasını meydana getirmiş ve bu sayede gerek ferdi hürriyetleri gerek milli murakabeyi en geniş surette dağlamak imkânlarını vermiştir. Memleketi Ortaçağdan kalma bir takım zararlı müesseselerden koruyabilmek ve irticaı kırmak maksadıyla 1925’ten sonraki yıllarda siyasi hürriyetlerin bazı takyitlere uğratıldığını biliyoruz. Lâkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Teşkilat–ı Esasiye Kanununun, demokratik ruhuna daima sadık kalmış ve Cumhuriyetin kurucusu Büyük Atatürk bunu tamamıyla demokratik bir şekle ulaştırmak idealinden ölünceye kadar ayrılmamıştır. Burada izaha lüzum görmediğimiz türlü sebeplerden dolayı muvaffakiyetsizlikle neticelenen Serbest Fırka tecrübesi, bu maksatla yapılmış bir harekettir. Bu talihsiz tecrübenin uyandırdığı tepkiler neticesinde siyasi hürriyetlerin yeni bir takım tahditlere uğratıldığı inkâr edilemez. Bununla beraber cumhuriyet idaresinin her şeye rağmen demokratik tekâmül yolunda ilerlediğini gösteren teşebbüslerde vardır. Büyük Millet Meclisi seçimlerinde, müstakil mebuslara gittikçe daha da artacak nispette yer ayrılması tecrübesini buna bir delil olarak zikredebiliriz. İkinci Dünya Savaşı’nın belirmeye başlaması ve harp tehlikesinin memleketimizi daimi bir tehdit altında bulundurması pek tabii olarak siyasi hürriyetleri bir kat daha tahdide sebep olmuş ve bu suretle Teşkilat–ı Esasiye Kanunu’nun demokratik ruhundan biraz daha uzaklaşılmıştır. Gerçi CHP içinde ayrıca bir müstakil grup teşkili millî murakabede tek parti usulünden doğan zararların karşılanması yolunda bir tecrübe olmakla beraber kuruluşundaki gayritabiîlik dolayısıyla bundan da müspet bir netice alınmadığını görüyoruz. Bütün dünyada, hürriyet ve demokrasi cereyanlarının tam bir zafer kazandığı demokratik hürriyetlere riayet prensibinin milletlerarası teminata bağlanmak üzere bulunduğu şu günlerde, memleketimizde de Cumhurbaşkanından en küçüğüne kadar bütün milletin aynı demokratik ülküleri taşıdığından şüphe edilemez. Uzun asırlardan beri müstakil bir devlet olarak yaşayan Türkiye’de hatta okuyup yazma bilmeyen vatandaşların bile siyasi hürriyetlerini şuurla kullanacak bir seviyede bulundukları inkâr kabul edilmez bir hakikattir. Okuyup yazma bilmeyen köylüler arasında bile dünyanın en değerli idare ve siyaset adamlarını yetiştirmiş olan milletimizin bilhassa cumhuriyet idaresinin kuruluşundan beri yapılan hamleler neticesinde bundan 20 yıl evveline nispetle çok yüksek bir seviyeye erişmiş bulunduğu övünülecek bir gerçektir. İşte bir taraftan iç hayatımızdaki bu mesut tekâmülün yarattığı siyasî olgunluk, diğer taraftan bugünkü medeniyet
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU dünyasının umumî şartları daha ilk Teşkilât–ı Esasiye Kanunumuzda hâkim olan demokratik ruhu, bugünkü siyasî hayat ve teşkilatımızda kuvvetle tecelli ettirmek zamanı geldiği kanaatine bizi sevk etmiş bulunuyor. Bunun bir an evvel gerçekleşmesi yönündeki düşüncelerimizi şöyle hülasa ediyoruz: 1) Milli hâkimiyetin en tabiî neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan Meclis murakabesinin anayasamızın yalnız şekline değil, ruhuna da tamamıyla uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin alınması. 2) Yurttaşların siyasî hak ve hürriyetlerini daha ilk Teşkilât–ı Esasiye Kanunumuzun gerektirdiği genişlikte kullanabilmeleri imkânlarının sağlanması. 3) Bütün parti (memleket siyaseti ve hükümet) çalışmalarının yukarıdaki esaslara tamamıyla uygun bir şekilde yeniden tanzimi suretti mutlakta gerekli ve zorunludur. Muhterem vekil arkadaşlarımızın, yüksek tasviplerine sunduğumuz bu teklifimizle, daha ilk kuruluşundan beri millî hâkimiyet gayesine erişmeyi, onu gerçekleştirmeyi hedef tutan CHP’nin ve bütün Türk Milletinin yüksek arzularına tercüman olduğumuza, Atatürk’ün idealine sadık kaldığımıza inanmış bulunuyoruz. Cumhurbaşkanımızın 19 Mayıs 1945 tarihli nutuklarında: “Siyaset, hükümet ve düşünce hayatımızda demokrasi prensiplerinin daha geniş ölçüde hüküm süreceği hakkındaki fikirleri”, bu teklifimizin vakitsiz ve yersiz olmadığı hakkındaki inancımızı büsbütün kuvvetlendirmiştir. Milletimizin bütün kuvvet ve iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Parti Grubu arkadaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Milletine dünya demokrasileri arasında şerefli bir mevkii sağlayacak olan bu teklifi;, Kendi öz düşüncelerinin bir ifadesi gibi telakki edeceklerinden asla şüphe etmediğimizi bir defa daha tekrar eder ve takririmizin açık oturumda müzakeresini saygılarımızla rica ederiz. 07 Haziran 1945 İzmir Mebusu Mahmut Celal Bayar İçel Mebusu Refik Koraltan, Aydın Mebusu Adnan Menderes, Kars Mebusu Fuat Köprülü, Neticesi: Bu takrir, adalet, hukuk ve demokrasi istemi; Türkiye’de, kayıp ve karanlık bir dönemin sonunu hazırladı. 11 Kasım 1938 “karşı devrimi” ile madde ve manâ plânında mülga Halk Fırkası ruhu; Takrir imzacıları öncülüğünde kurulan Demokrat Parti’de tekrar hayat buldu ve ruhlandı. Ayrıca bu önerge, dünya genelinde yaşanan gelişmeleri, ülkemiz açısından cazip avantajlara dönüştürecek bir çığır açtı. Bu bakımından da çok önemlidir. Sonuç: Cumhuriyet tarihinin ilk (ciddi, kararlı ve kalıcı) demokrasi manifestosu olan “4’lü Takrir”; Hedef ve mahiyeti itibariyle Türkiye’de demokrasinin kurulması, kurumlaşması ve ilerlemesi adına olağanüstü bir açılım, çok cesur bir atılım, tarihi bir adım ve Milli Siyaset ile hukuk devleti yönünden fevkalâde bir katkıdır. Nihayet beklenen oldu: Masum ve muhteva itibarıyla nazik, bir demokrasi, adalet ve hukuk istemi karşısında ceberutlaşan İnönü ile tam bir mütegallibe misal millet üzerine kâbus gibi çöken, çöreklenen CHP’nin hiddetle reddettiği takrir, yepyeni bir devrin müjdecisi oldu. Atatürk’ün sır dos-
tu, Başvekili Celâl Bayar, İçel Mebusu Refik Koraltan, Aydın Mebusu Adnan Menderes ve Kars Mebusu Fuad Köprülü tarafından 7 Ocak 1946’da “Demokrat Parti” resmen kuruldu. Bunlardan Celâl Bayar ile Prof. Fuad Köprülü, 14 Eylül 1923 teşkil tarihli Halk Fırkasının kurucularından olup; Esas ve öz olarak DP Atatürk’ün emanet, vasiyet ve gelenek yolu olarak hayat bulmuştur. Başbakanken 8 Temmuz 1942 yılında vefat etmeden önce: “devlet idaresi A’dan Z’ye bozuk, düzeltmek ister” diyerek, yönetimde köklü bir reform talebini dillendiren Refik Saydam hariç olmak üzere.; İnönü diktası ile Peker sultası hesaba katılırsa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Halk Fırkasının ruh, amaç ve anlamının Demokrat Partiye iblâğ, intikal ve tecelli ettiği ve böylece yeniden hayat bulduğu söylenebilir… Gerçekten, Demokrat Partinin daha kuruluş aşamasında CHP iktidarının ona vermek istediği yön, yol, rol ve doğrultuyu, Genel İdare Kurulu Üyesi ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes bir parti toplantısında şu sözlerle açıklamıştır : “Bize gidilecek yol olarak telkin edilmek istenen şeyler şunlardır: 1- Şark vilâyetlerinde ve hudut vilâyetlerinde asla teşkilât kurmamak, köylere kesinlikle uzanmamak ve hattâ şimdilik fikir cereyanlarına müsait diye kabul edilen birkaç vilâyetten başka yerlerde teşkilât yapmamak., 2- Teker, teker – seçe, seçe mahdut sayıda azâ (üye) kaydetmekle iktifa etmek., 3- Halk Partisine karşı hiç olmazsa 40-50 sene daha iktidara gelme iddiasında bulunmamak; Görülüyor ki arkadaşlar, bizden istenen ve beklenen; Demokratik manzarayı tamamlayan bir “süs olarak” kalmak. Geniş veya dar, fakat Halk Partisince çizilecek bir yol haritası ve faaliyet hududu içinde bulunmak şartı ile Mecliste verilecek sandalyeleri işgal etmekle iktifa etmekti... (17.Temmuz.1946 – Aydın mitingi) Fakat bu CHP küstahlığı halkın umurunda değildi. Millet aradığını bulmuş ve kendi öz partisine dört elle sarılmıştı bir kere… Kurulduğu günden itibaren DP’nin mazhar ve muhatap olduğu ilgi ve sevgi inanılmaz boyutlarda gelişti, büyüdü, çok kısa sürede muazzam bir halk hareketine dönüştü. Bu ilgi ve ihtişam karşısında Halk Partililer dehşete kapıldılar. Korku ve panik Partiyi sardı. Derhal olağanüstü tedbirler almaya koyuldular. Demokrasi, insan hakları, adalet, hukuk gibi kavramlar bir kenara itildi. Devlete sahiplik ve Hükümet olmanın sağladığı bütün imkân ve avantajları seferber ederek hırçın bir mücadeleye kalkıştılar. Türkiye 35 bölgeye ayrıldı. Başta besleme örgütleri olmak üzere, güç odakları, fanatik taraftar, sempatizan ve saadet zinciri uzantısı dönemin Vali, Kaymakam, Komutan, Jandarma, Polis.. Ellerinde ne varsa hepsini DP’ ye karşı kışkırtıp kullandılar. Engellemeler, baskı, hatta kavga ve saldırılar dâhil her yola başvurmaktan çekinmediler. Oysa Atatürk ne diyordu: “Bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti demokrasi esasına dayalı özgür bir devlettir. Demokrasi, esas itibarıyla siyasi nitelikte, fikri, ferdi ve eşitlikçidir. Demokrasinin bu esas noktalarına göre, vatandaşın siyasi hürriyet ve çalışmasını sağlamak, bilimsel, sosyal, sanat, ahlâk gibi fikri sahalarda gelişmesiyle ilgilenmek, milli egemenliğe, katılma hakkını ve bütün vatandaşların aynı siyasi haklara sahip olmalarını sağlamaktan ibaret olan noktalar, devletin vatandaşa karşı başlıca vazifelerinin sınırını gösteren işaretlerdir.” (1929, Atatürk’ün El Yazıları, Prof. Afet İnan, TTK Yayını, 1969) ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
221
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Türkiye’nin Kalkınma Ruh ve Heyecanı
Atatürk, Bayar ve Menderes Düşünce Dizgesi METE İZZET ÖZCANOĞLU
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Konuşuyor: -Halkın fakirliğinin en mühim sebebi yolsuzluk.Biz yollarımızı yapamadık... -15 Ocak 1923- Eskişehir -Gazi Mustafa Kemal, Mutasarrıf (mülki amir) ile konuşuyor: Mustafa Kemal : Yollar nasıldır ?... Mutasarrıf : Yol yok gibidir. Mustafa Kemal : Bu işle kim meşgul oluyor ? Mutasarrıf : Nafıa teşkilâtı yoktur. Mustafa Kemal : Burada bu işle meşgul kimse yok mu ? Mutasarrıf : Maateessüf… Nafıa dairesi olacak. Fakat askerlik dolayısı ile memur yok. Mustafa Kemal : Bir büro yok mu ? Mutasarrıf : Askere gitmişler. Tekrar teşkil edilmemiş. Mustafa Kemal : Mutasarrıflık dairesinde yollarla iştigal eden bir masanız yok mudur ? Mutasarrıf : Bundan sonra nazar-ı itibare alacağız. Mustafa Kemal : Alsaydınız bir memurunuz olurdu. Mutasarrıf : Bendeniz esirlerle uğraştım. Mustafa Kemal : Esirler başka… Mustafa Kemal: “Memleketin iktisadiyatında en mühim yollardır… Bizim milletimiz zengin idi, fakir düştü. Memleketimiz harab olmuştur. Fakat çok mamur idi. Memleketin harabisi ve halkın fakrü zarureti muhtelif esbabtan (sebeplerden) neş’et eder (doğar). Bu esbab meyanında mühim tarihi olanlar da vardır. En mühim bir sebep de iktisadidir. Bunun da en mühimi yolsuzluktur. Biz yollarımızı yapamadık. Buna mukabil bütün dünya yol yapmıştır. Demiryolu yapmıştır. Kara yolu yapmıştır… Şüphe yok ki, iktisat yollarını asrın icab ettirdiği derecede yapabilmek için umumi bir plan dairesinde hareket etmek lazımdır.” (Arı İnan, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1923 Eskişehir – İzmit Konuşmaları, Sayfa 20 - 21) -Memleketin ihtiyacına yönelik esaslı program üzerinde çalışmak lazım -17 Şubat 1923- İzmir “Fakat bütün bunlar söylendiği kadar basit ve kolay olmayan şeylerdir. Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk olarak çalışması lazımdır. Heyeti Aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini inşallah bulup ortaya koyacaksınız.” 222
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
(Türkiye İktisat Kongresi Açış Konuşması) -Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız -29 Ekim 1933 – Ankara “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, Temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz: “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” (10. Yıl Nutku) -Bizim takip ettiğimiz yol sosyalizm ve liberalizmden başka bir sistemdir -22 Ağustos 1935 – İzmir “Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19 uncu asırdan beri sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizde manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket iktisadiyatını devletin eline alması. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye vatanında asırlardan beri kendi teşebbüsleriyle yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi. Ve görüldüğü gibi kısa bir zamanda yapmaya muvaffak oldu.” (İzmir Fuarı) -Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiç bir piyasa da başı boş değildir -1 Kasım 1937 -Ankara “Ekonomik hayatımızı gözden geçireceğim. Derhal bildirmeliyim ki, ben ekonomik hayat denince; ziraat, ticaret, sanayii faaliyetlerini ve bütün nafıa işlerini, birbirin-
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU den ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir kül sayarım. Bu vesile ile şunu da hatırlatmalıyım ki, bir millete müstakil hüviyet ve kıymet veren siyasi varlık makinasında, devlet, fikir ve ekonomi hayat mekanizmaları, birbirlerine bağlı ve birbirlerine tabidirler; o kadar ki, bu cihazlar birbirine uyarak aynı ahenkte çalıştırılmazsa, Hükümet makinasının motris kuvveti israf edilmiş olur, ondan beklenen tam verim elde edilemez. Onun içindir ki, bir milletin kültür seviyesi, üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarıları neticelerinin hasılasile ölçülür. “Milli ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır. “Fakat, bu hayati işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için, ilk önce, ciddi etüdlere dayalı bir ziraat siyaseti tesbit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrıyabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lazımdır. “Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiç bir piyasa da başı boş değildir. “Sırası gelmişken Cumhuriyetin tüccar telakkisini de kısaca ifade edeyim: Tüccar, milletin emeği ve üretimi kıymetlendirilmek için, eline ve zekasına emniyet edilen ve bu emniyete liyakat göstermesi gereken adamdır. “Endüstrileşmek, en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır. “Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zarurettir. “Bu kanaatle, beş yıllık sanayi planının geri kalan ve bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikasını da sür’atle başarmak ve yeni plan için hazırlanmak icab eder.” (TBMM Açış Nutku) -Millete yepyeni bir program bildirdiniz. Bu program benim millete vaat ettiğim hususlardır -10 Kasım 1937 – Ankara Başbakan Celal BAYAR’ ın 8 Kasım 1937 de TBMM ne sunduğu kapsamlı 1’nci Bayar Hükümet Programı ile ilgili olarak; “Millete yepyeni bir program bildirdiniz. Bu program, benim millete söz verdiğim konulardır. Celâl Bayar ve arkadaşları benim millete söz verdiklerimi yapacaklarını bana ve millete söz verdiler. Ben, milletle birlikte Celâl Bayar’ın ve arkadaşlarının programının nokta nokta uygulandığını izleyeceğim. Daha iyi açıklayayım: Ben Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk ve Türk milleti, Başbakan Celâl Bayar’ın ve onun hükümetinin programını izliyoruz. Ve fiilî sonucunu görmek istiyoruz” (Başbakan Bayar’ın evi)
-Milletçe iktisaden çok daha kuvvetli olmamız lazımdır. Ekonomik plan gecikilmeden tatbik mevkiine konulmalıdır -17 Eylül 1938 – İstanbul Başbakan Bayar Dolmabahçe’de ATATÜRK’e Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’ın önünde ülkenin en önemli işleri, 26 büyük yatırım projesini kapsayan yeni planı anlatırken doktorlar Afetinan’ı içeri göndermişlerdir. Afetinan, ATATÜRK’ün kendisine söylediklerini anlatıyor: “Atatürk’ün şu sözleri ile karşılaştım: ‘Biliyorum doktorlar yine istirahat tavsiye etmişlerdir. ‘Memleketin en önemli ve esaslı işlerini konuşuyoruz. Bunlar beni yormuyor, bilakis hayat veriyor.’ dediği zamanki sesini hala işitir gibiyim. “O anda karşımda sanki hasta bir ATATÜRK yoktu. O bütün maddi ıstırabını unutmuş, memnun, müsterih ve tatmin edilen bir ruh haleti içinde idi. “Planın esaslarını dinledi. Direktifler verdi ve bir müddet sonra da Başbakana izin verdi. Ondan sonra benimle uzun uzun konuştu. Esas söyledikleri şu idi: ‘Dünya bir harbe doğru gitmektedir. Bu ateşin içinde bizim memleketimiz kritik anlar geçirebilir. İttifaklarımız henüz kökleşmedi… ‘Onun için biz milletçe iktisaden çok daha kuvvetli olmamız lazımdır. ‘Ekonomik plan gecikilmeden tatbik mevkiine konulmalıdır.’ (Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Sanayi Planı, Türk Tarih Kurumu, 1989, Sayfa XI)
-Atatürk’ün Başbakan Celal Bayar’ a okuttuğu TBMM Açış Nutku 1 Kasım 1938 -Ankara “4 senelik 3 numaralı yeni program yapılmış ve ilan edilmiştir. Bu plan için sarfolunacak para 85 ila 90 milyon lira arasında tahmin edilmektedir. Buna ait kredinin temin edildiği malumdur. Memleket için faydalı olan her teşebbüsü yüksek bir vatanseverlik duygusu ile terviç ve himaye eden değerli Kamutay’ın bu planı da müzaheretine mazhar kılacağından şüphe etmiyorum.” (TBMM)
Söz Celal BAYAR’ da: -17 Eylül 1938 – İstanbul “Her adımımızda vatandaşlarımızın refah ve iş hacmini arttırmak, yurdumuzun emniyet ve istikbalini genişletmek gayesi vardır” (Dolmabahçe Sarayı) -1 Kasım 1953 TBMM Açış Nutkunda Reisicumhur Bayar’ın, gözlerimiz önüne serdiği manzara, ferahlık verici bir manzaraydı. Mütemadi kalkınma halinde olan bir yurdun manzarası -2 Kasım 1953- Ankara “Nutuk, daha başlangıçta bir azmi belirtiyordu; irticaya ve siyasette dini istismar edenlere asla müsamaha olunmayacaktı. Reisicumhur, Meclisi bu mevzuda kabul ettiği kanunADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
223
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU lardan dolayı tebrikle söze başladı. Bunun mânası kolaylıkla takdir edilir. Kolaylıkla takdir edilecek bir başka husus, Bayar’ın nutkunu Dokuzuncu Devrenin bir bilânçosu olarak hazırlamış bulunmasıydı.. Saat 15:15’de başlayıp bir saat kırk beş dakika devam eden nutukta memleketin bugünkü durumu, bilhassa Devrenin başıyla kıyaslanarak izah olunuyordu. Reisicumhur, hemen bütün konuşması boyunca bu mukayeseyi, hem de rakamlarla yapmaktan geri kalmadı. “Sayın Bayar, evvelâ Adalet işlerimizden bahsetti. Onu sırasıyla Sağlık, Eğitim, Ziraat, Bayındırlık, Maliye, Ticaret, Sanayi, Ulaştırma, Çalışma, İçişleri, Milli Savunma ve Dış Politika sahalarındaki durumumuz, terakkilerimiz, hamlelerimiz takip etti. Reisicumhurun, gözlerimiz önüne serdiği manzara, ferahlık verici bir manzaraydı. Mütemadi kalkınma halinde olan bir yurdun manzarası… Ancak Bayar, nutkunun sonunda daha yapacak ne çok şeyimiz bulunduğunu ifadeden de çekinmedi. “Meclis inkılâpların müdafaası, Doğu’da açılacak Üniversiteye Atatürk’ün adını vermek teklifi, zirai istihsal artışı, köylüye dağıtılan topraklar, artan köprü inşaatı, içme sularına ayrılan tahsisat, bütçedeki yatırım miktarının artması, iş başındakilerin değişen zihniyeti, Milli Savunmaya ait tahsisler, Amerikan yardımı ve Kore Tugayı’nın kahramanlığı mevzuundaki sözleri hususi bir hararetle alkışlandı. Ama, hepsinden büyük tezahürat Reisicumhurun iki müjdesi vesilesiyle yapıldı: Hükümet bir ay sonra Meclise denk bir bütçe getirecektir – Ziraat Bankası köylüye ev ve samanlık temini için yüzde üç faizli krediler açacaktır. “Nutkun içinde, duyulunca her Türkün göğsünü iftiharla kabartacak, hatta gözlerini yaşartacak, (ve hakikaten bazı mebusların gözleri yaşardı) hakikatler vardı. Bunlar yurdun kaydettiği hamlelere, gelişen iktisadi ve mali kaynaklarına dairdi. Reisicumhur hiçbirini sadece Demokrat Partinin malı olarak ifade etmedi; milletçe başardığımız işler olarak anlattı.” (Metin Toker’in Zafer Gazetesi’ndeki Başyazısı) -Bil ki, hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk Milletinin minnet dolu sinesidir 10 Kasım 1953 – Ankara Cumhurbaşkanı Bayar ATATÜRK’ ün naşının Etnoğrafya Müzesi’nden Anıtkabir’e nakli sırasında üç buçuk saat yürüdükten sonra ayakta konuşuyor; “ATATÜRK, Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu. İltifat etmedin. Milli irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türkün gıpta ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin. Bütün bu meziyetlerinle Türkün ta kendisiydin. Şimdi seni kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz. Bil ki, hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk Milletinin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat.” (Anıtkabir konuşması)
224
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Ve Menderes: -Her yanda traktör sesleri, suların çıkardığı melodiler. İstediğin kadar enerji, istediğin kadar gübre, istediğin kadar çeşitli mahsul. Silolar dolup taşıyor -1946 -1947- Aydın “Yüzlerce sene biz bu toprağın acılarına, şikayetlerine kulaklarımızı tıkadık. Gün olmuş bire bir bile mahsul alınamamıştır. Topraklarımızı gerçekte gebe bırakamamışızdır. Topraklarımız da, tıpkı nehirlerimiz gibi, yüz yıllar, el değmemiş olarak kalmıştır. İncecik zayıf bir demir çubuğun meydana getireceği çukura tohum atacaksın, sulamayacaksın, gübresini vermeyeceksin, tohumu beslemeyeceksin, sonra karşısına geçip bu topraklardan mahsul bekleyeceksin. Olmaz böyle şey!… kimi kime şikayet edeyim? “Yüzyıllar boyu bu topraklar bakımsız, susuz, gıdasız bırakıldı. Ne verdik ki, bu zavallı topraklara, ne isteyeceğiz? Her yıl ellerimizi göklere kaldırıp biçareliğin, ezikliğin, cahilliğin ümitsizliği ile, ‘Allahım Rahmetini esirgeme şu fukara kullarından’ diye yalvarmaktan dudaklarımız kurudu. “Nehirlerimiz yaratıldıkları günden beri başıboş akar gider. Tohumlar küçük cılız bir pulluğun güç bela açtığı çizgiye benzeyen sürülmüş kuru toprağa atılır. Toprak bir türlü gebe kalmaz… “Milyonlarca dönüm toprak emek ister, çaba ister, makinesu-gübre bekler. Gerçek anlamda gebe kalmak hasretiyle yanar tutuşur. Ama biz kararlıyız… kesinlikle netice alacağız ve bu toprakları gebe bırakacağız. Sulanmamış bir karış yeri kalmayacak, gübresini esirgemeyeceğiz… “Düşün … her yanda traktör sesleri, suların çıkardığı melodiler. Sabahlara kadar bu yöreleri senfonik müziğe benzer sesler sarmış. İstediğin kadar enerji, istediğin kadar gübre, istediğin kadar çeşitli mahsul. Silolar dolup taşıyor.” (Dr. Mükerrem SAROL, Bilinmeyen Menderes, Kervan Yayınları 1983, Sf 404) -Devası olmayan hastalık YATIRIMSIZLIK -21 Ağustos 1948-Ankara “Bu memleketi geri… iktisaden gelişmemiş memleket olarak bırakan, … şimdiye kadar bu memlekette iktisadi yatırımların yapılmamış olması hadisesi değil midir?… Devası olmayan hastalık, işte bu YATIRIMSIZLIKTIR. Yatırımsız kalan bir memleketin âti için bir zerre ümit dahi beklemeye hakkı yoktur.” (TBMM Konuşması) -Kalkınması ve seviyesi yükselen bu insanlar hurafelere kapılmazlar. -20 Aralık 1952 – Ankara
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU “Yollar köylere kadar uzandıkça, elektrik ve su köylere kadar geldikçe, traktörler ve sair makineler köylünün hayatı arasına girdikçe, kalkınması ve seviyesi yükselen bu insanlar hurafelere kapılmazlar.” (Basın Toplantısı) -Medenî bir ülkede olanlardan eksik ne varsa hepsini, hepsini sırasıyla yapacağız -1954 – Ankara “Neler yapacağımızı bu toprak haykırıyor bize…. Medenî bir ülkede olanlardan eksik ne varsa hepsini, hepsini sırasıyla yapacağız. Yol yok. Köprü yok. Yapacağız. Köye su, yol getireceğiz. Toprak verimsiz, artırma çarelerini arayacağız. Topraksız köylüye toprak vereceğiz. Ev yok. Çimento sanayi. Gıda yok. Başta şeker, gıda sanayiini kuracağız. Giyecek az. Mensucat fabrikalarını artıracağız. Sanayinin temeli olan demir işletmelerini, fabrikalarını genişleteceğiz, artıracağız. Elektrik yok. Santraller yükselteceğiz. Okul yok. Yapacağız. İşçinin geleceğine güvenle bakmasını sağlayacağız.” (Samed AĞAOĞLU Arkadaşım Menderes, Sf. 104-107) -Demir istihsali 1 milyon tonu aşmadan sanayileşmenin esas unsuru elde edilemez -8 Ağustos 1957 – Taşköprü/Kastamonu “Demir istihsalini 70 bin tonda aldık. Bugün 170 bin tona çıkmıştır. Gelecek sene 350 bin tona, 1958 sonlarında ise 650 – 700 bin tona çıkacaktır. Demir istihsali 1 milyon tonu aşmadan sanayileşmenin esas unsuru elde edilemez.” (Not: 1965 yılında ERDEMİR üretime başladığında Türkiye 1 milyon ton çelik üretimini yakalamıştı.) -Bizi mahrumiyetlere mahkûm etmek isteyen zihniyetle mücadele ediyoruz. -5 Haziran 1958 -Ankara “Biz, bizi maziden tevarüs ettiğimiz bütün mahrumiyetlere mahkûm etmek isteyen zihniyetle mücadele ediyoruz. Biz sekiz sene bir envastisman ( yatırım) politikasının bütün icaplarını, bütün gayret ve basiretimizle tatbike koyulduk. Evet, bizi Barker Raporu’nun 40 milyon dolarlık dar çerçevesine hapsetmek isteyenlerle mücadele ettik. Milyarlarca dolarlık envestismanlar yaptık.” (DP Grubu Konuşması) -İşte, muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmek sözü ancak bu yoldan tahakkuk eder.” -23 Nisan 1960 - Kocaeli “Düşününüz ki, ilk tesis ettiğimiz rafinerimiz (Batman I – 1955) ancak 300 bin tonluk idi. Bir buçuk sene sonra 5 milyon ton rafineri kapasitesine sahip olacağız. “İşte, muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmek sözü ancak bu yoldan tahakkuk eder.” (İPRAŞ Rafinerisi temel atma töreni)
(Not: Yılda 300 bin ton ham petrol işleyen ilk rafineri 1955 yılında üretime başlamıştı. 1961 yılı sonunda Türkiye’de üç rafineri (Batman I ve II, ATAŞ ve TÜPRAŞ) toplam 5 milyon ton kapasite ile üretimde idi. Bu, Türkiye’nin ellili yıllarda kaydettiği büyüme hızı hakkında bir örnektir. 1961 yılı sonunda Türkiye tüp gaz ile tanışmış, Anadolu kadını mutfakta Ortaçağ’dan yirminci yüzyıla geçmişti. Adnan Menderes’in “muasır medeniyet” hatırlatması anlamlı ve önemlidir.) Altyapı, sanayi ve enerji alanlarında gerçekleşen ve 27 Mayıs öncesi çoğunluğu üretime geçmiş ya da inşaat aşamasında bulunan yatırımlar, tümü 1966 yılında üretime başlamıştı. T.C. tarihinde bu başarımın gerçekleştiği bir başka on yıl yoktur. -36 ERDEMİR eşdeğerinde, 8 milyar 100 milyon dolar yatırım gerçekleştirilmiştir. TSK, dünyanın en güçlü ordularından biri durumuna getirilmiştir. Türkiye, kuzey komşusu ile normal ilişkiler başlatmak kararını ilan etmiştir. 1960 yılının ilk dört ayında hizmete açılan ve temeli atılan tesisler ile kuruluşu noterde tescil edilen yabancı sermayeli ERDEMİR’in toplam değeri bir milyar doların üsütündedir. Dünya Bankasının 1951 tarihli Türkiye’ye yönelik Barker Raporu, “Size bir baraj (Sarıyar) yeter. Başka baraj yapmayın” demişti. Menderes 26 baraj yapmıştı.
SONUÇ -Plan, Sovyetlerin dayatması gibi olmayacaktı. Ülkenin ihtiyaçları ile uyumlu dolayısı ile demokratik olacaktı. Bayar ve Menderes, 14 Mayıs 1950 günü iktidara geldiklerinde akıllarında ATATÜRK’ün yukarıda kilometre taşları verilen Düşünce Dizgesi vardı. Büyük bir heyecan ve azimle on yıl boyunca bu bunu uyguladılar. Düşünce Dizgesi bir bütündür. Yola 1923 yılının kış günlerinde çıkılmıştır. O günler Lozan’da barış görüşmeleri kesilmiş, heyetler ülkelerine dönmek kararı almışlardır. İsmet Paşa yolda iken İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde Gazi Mustafa Kemal, “memleketin ihtiyacına mutabık esaslı program” demiştir. Bu plan, Sovyetlerin dayatma planları gibi olmayacaktı. Ülkenin ihtiyaçları ile uyumlu olacaktı. Dolayısı ile demokratik olacaktı. ATATÜRK de Bayar ve Menderes de bu hususa çok önem vermişlerdir. 1923 Türkiye’si yolu olmayan, dolayısı ile ürettiğini pazarlara taşıyamayan bir ülke idi. 1950 Türkiye’sinin de çok farklı olduğunu söyleyemeyiz. -Uygulamada çeşitli güçlüklerle karşılaşıldı. -1939 ve 1949 yılları arasında gerçekleştirilen yatırımlar; 1943 – Sivas çimento fabrikası. Siparişi Bayar’ın istifasından önce verilmiştir. 1948 – Çatalağzı Termik Santrali. İngiliz kredisi ile İngilizler gelip kurmuşlardı. Enerji Nakil Hattı çekilmediği için % 25 kapasite ile çalışıyordu. Bunların dışında Sümerbank Adana’da bir çırçır fabrikası satın almış, Rize’de Zihni Derin’in kişisel gayretleri ile küçük bir çay fabrikası ve Filyos’ta da küçük bir ateş tuğla fabrikası kurulmuştu. İngiltere’den ithal edilen uçak motorları fabrikaADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
225
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU sının tezgahları sandıktan bile çıkarılmamıştı. Batman’da 20 ton/gün kapasiteli küçücük bir deneme rafinerisi kurulmuştu. Tek yeni bir şeker fabrikası dahi kurulamadığı için 18 Eylül 1948 günü Başbakan Hasan Saka tüketimi kısmak amacı ile şeker fiyatlarına % 60 zam yapıldığını açıklamıştı. 1950 yılında Türkiye açtı. Verem, sıtma ve trahom gibi salgın hastalıklar çok yaygındı. Kırsal alanda sağlık hizmeti yok gibi idi. Nüfusun % 75’i köylerde yaşıyordu. Uygulamada çeşitli güçlüklerle karşılaşıldı. Maddi kaynak çok sınırlı idi. Yine de dış borçları on yılda sadece % 13 artırarak 36 ERDEMİR eşdeğerinde 8.1 milyar dolar yatırımı fiilen tamamlayıp hizmete açtılar, üretime geçirdiler. 2.4 milyar dolar değerinde yatırım inşa halinde idi. ERDEMİR’in tüm hazırlıkları tamamlanmış yabancı sermayeli anonim şirketin noterlikte tescilini Menderes 11 Mayıs 1960 da bizzat takip etmişti; Irak İhtilalinden hemen sonra gelen 359 milyon dolar nakit kredi ve birikmiş 400 milyon dolar ithalat borcunun 1961 sonrasına ertelenmesi ile döviz darboğazının aşılması sağlanmıştı. 1960 yılında yıllık enflasyon % 5’e düşmüştü. En yüksek olduğu yıl, % 221 oranda devalüasyonun yapıldığı 4 Ağustos 1958 Para Operasyonu sonrası 1959 da % 19.6 olmuştu. -ABD ve Dünya Bankası memnun değillerdi ABD ve Dünya Bankası, Türkiye’nin elli yılda başarılabilecek işleri on yıla sığdırmaya uğraşmasından memnun değillerdi. Menderes, ABD ile ilişkileri bozmadan, 1954 yılında Dünya Bankası’nı Türkiye’den kovmuştu. Buna rağmen Banka 10. Genel Kurul Toplantısını 12 – 16 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’da yapmıştı. Sovyet tehdidi gerçekti. 16 Haziran 1950 tarihli Milliyet’in birinci sayfasında şu haber vardı: “Rusya’nın Avrupa’da 2 885 000 askeri var. Dünyadaki bütün komünist kuvvetler 7 milyon” Buna bir ekleme gerekiyor: Sovyetlerin gözü Türkiye 226
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
üzerinde idi. Türkiye bu koşullar altında Kore’ye asker göndermeye karar verdi ve NATO üyesi oldu. On yılın sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri çok güçlü ve donanımlı bir konuma gelmişti. On yıl boyunca Türkiye’yi çok meşgul eden bir konu Kıbrıs olmuş, 1959 yılında Zorlu ve Menderes’in gayretleri ile Zürih ve Londra’da başarılı bir sonuca ulaşılmış, Kıbrıs Ortak Cumhuriyeti’nin kurulmasına karar verilirken Türkiye bu ülkenin garantörlüğünü üstlenmiş ve Ada’ya Türk bayrak ve askeri geri dönmüştü. Hala daha orada. 27 Mayıs öncesi Menderes’in, Moskova seyahati kararlaştırılmıştı. NATO ve CENTO üyesi Türkiye, kuzey komşusu ile ilişkilerini normalleştirmenin yollarını arıyordu, tıpkı aynı tarihte aynı şeyi yapmakta olan ABD gibi. Türkiye’nin dış saygınlığı zirvede idi. 27 Mayıs öncesi çok büyük ölçekli yatırımlara başlanmıştı: ATAŞ, TÜPRAŞ, ERDEMİR gibi. Mersin limanı hizmete açılmıştı. Limanın rıhtımı 2 100 metre idi. 1950 yılında tüm limanlardaki rıhtımların uzunluğu 2 500 mt idi. Mersin limanı bugün de Akdeniz’in en büyük limanları arasındadır. Samsun limanında da inşaat bitmek üzere idi. Keban ve Boğaz Köprüsü ihaleleri temmuz ayında yapılacaktı. Keban, Türkiye’nin elektrik üretimini katlayacaktı. -Birileri bütün bunlara DUR dedi 27 Mayıs’ta durduk. Darbeciler, darbelerini yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Asker yıllarca politikanın içinde kaldı. O arada iki istikrarlı ve Düşünce Dizgesini anımsatan dönem yaşandı. 1965 – 1970 ve 1983 – 1987 yılları arasında ciddi yatırımlar gerçekleştirildi. Gelin ATATÜRK – BAYAR ve MENDERES DÜŞÜNCE DİZGESİ*’ni iyi irdeleyelim. Muhakkak ki çıkartılacak çok dersler var…. (*)Dizge: Bir bütün oluşturacak biçimde birbirine bağlı öğelerin tümü. Bir ilkeye veya dünya görüşüne göre düzenlenmiş düşünceler, bilgiler, öğretiler bütünü.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
A
Aydın Menderes Derslikleri Açıldı
dnan Menderes Üniversitesi “Aydın Menderes Derslikleri” Açılış Töreni 17 Mayıs 2013 Cuma günü Merkez Kampüsünde gerçekleştirildi.
ğını sonsuza kadar dalgalandıracak gençler yetiştireceğimize inancım tamdır. Aydın MENDERES’in aziz hatırasını yaşatmak üzere yaklaşık 3000 öğrencinin ders göreceği binamıza ismini vererek yaşatmayı uygun bulduk.” şeklinde konuştu.
Törene, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Süleyman SOYLU, Aydın Valisi Kerem AL, Aydın Milletvekilleri Mehmet ERDEM, Ali Gültekin KILIÇ, Vali Yardımcısı Muhsin ÇATMADIM, Köşk Kaymakamı Murat Sefa DEMİRYÜREK, Adnan Menderes Demokrasi Platformu Başkanı Ahmet Şerif Bayındır, akademisyenler ve idari personeller katıldı.
Birincioğlu konuşmasının devamında, bu çalışmaları üniversite çatısı altında gerçekleştirmiş olmaktan dolayı mutluluk duyduğunu dile getirdi. Ayrıca önümüzdeki dönemde Yükseköğretim Kurumunda Üniversitenin bekleyen fakülte başvuruları arasında Aydın Menderes Hukuk Fakültesi, Söke Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Nazilli Güzel Sanatlar Fakültesi ve Kuşadası Denizcilik Fakültesi olduğunu, bu fakültelerin izinlerinin çıkmasıyla Üniversitenin gelişiminin devam edeceğini belirtti.
“Demokrasi Bayrağını Dalgalandıracak Gençler Yetiştireceğimize İnancım Tamdır” Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, aziz şehitlerimiz, Merhum Adnan Menderes ve Aydın Menderes’in anısına Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan törende açılış konuşmasını yapan Rektörü Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİOĞLU, “Ülkemiz yüreği vatan sevgisiyle dolu, son nefesine kadar tıpkı Merhum babası gibi demokrasi yürüyüşünü ona yakışır bir çizgide devam ettirmiş olan bir düşünürünü ve büyüğünü kaybetmiştir. Biz bu kaybı önümüzdeki yıllarda çok daha iyi anlayacağız. Onun düşüncesini anlamış bir birey ve Adnan Menderes Üniversitesi’nin Rektörü olarak Merhum Başbakanımız Adnan MENDERES ile oğlu Aydın MENDERES’in bıraktığı demokrasi bayra-
“Aydın Menderes Hep Doğru Yönü Gösteren Şaşmaz Bir Kutup Yıldızıydı” Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Süleyman SOYLU, Aydın MENDERES’i Türkiye’nin derinliklerini iyi bilen, ülkesini, milletini, coğrafyasını tanıyan, dünyayı ve 21.yy.’ı doğru okuyan, kendisini çok iyi yetiştirmiş ve geliştirmiş bir hazine olarak nitelendirdiği konuşmasında, “Adnan Menderes Üniversitesi’nde “Aydın Menderes Derslikleri”nin açılışını gerçekleştiriyoruz, hem eğitim adına hayırlı bir iş yapıyoruz, hem de birbirine hasret iki ismi bir araya getiriyoruz. Umarım bizleri iç huzuruyla izliyorlardır.” şeklinde konuştu. SOYLU, Aydın MENDERES’i demok-
rasimiz açışından hep doğru yönü gösteren adeta bir kutup yıldızı olarak tanımlarken, “Kendisiyle yakın çalışma fırsatı elde etmiş insanlardan birisiyim. İtiraf etmek gerekirse Aydın Menderes yokluğunu hissettiğim, özlediğim, aradığım bir siyaset büyüğümdür. Onun analizlerini, değerlendirmelerini, öngörülerini ama her şeyden önce dostluğunu ve muhabbetini çok özlediğim anlar oldu ve halen oluyor. Keşke bu değerli hazineden daha fazla yararlanabilme imkanım olsaydı. Bu vesileyle Aydın MENDERES’i, değerli siyaset büyümü saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyorum.” ifadelerini kullandı.
“Yarınlarımızdan Umutluyuz” Aydın Valimiz Kerem AL konuşmasında, “Yarınlarımızdan umutluyuz. Bugün burada açılışını yapacağımız bu dersliğin ülkemizin bilimine, kalkınmasına demokrasisine, katkı sunmasını diliyorum. Burada hürriyetler yaşanmasını temenni ediyor, emeği geçenleri kutluyorum.” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından dersliklerin açılış kurdelesini, Vali Kerem AL, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Süleyman SOYLU, Aydın Milletvekillerimiz Mehmet ERDEM, Ali Gültekin KILINÇ, Rektör Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİOĞLU ve eşi Fatma BİRİNCİOĞLU, Vali Yardımcısı Muhsin ÇATMADIM birlikte kestiler.Kurdele kesim töreninin ardından “Aydın Menderes Derslikleri” binasının gezilmesiyle program sona erdi. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
227
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes ve Demokrat Parti Dönemi
Sözlü Tarih Çalışmalarından Birkaç Örnek Ali Haydar ÖZTÜRK
yaşadığım bu olayın şoku içindeyken veli bu defa karşımda yüz hatları gerilmiş, kaşları çatık gözlerini gözlerime dikmiş Tarihçi-Yazar bir hesap soracakmış gibi birden ‘tuh’ diye yüzüme tükürmesin mi. Elimi gözlerimi öpüp beni tebrik eden bu insanın bir iki dakika içinde değişen tavrında şaşkın, bir deli ile mi karşı Birinci Mülakat: karşıyayım diye düşünerek: “Beyefendi kendinize gelin. Ben bir (Aydın) öğretmen olarak size sorduğunuz suallerin cevabını nezaketle Aydınlı (X)’le Menderes’i vermeye çalıştım. Siz benim yüzüme tükürüyorsunuz, ne dekonuşuyoruz. mek bu?” g Sayın (X) anlattığınıza Veli birden o hırçın halini bırakıp iki elini birbiri üstügöre Menderesi tanığınızda ilkone koyup bana tekrar o ilk davranışındaki tavrı ile “Hocam kul son sınıfta bir çocukmuşsubeni bağışlayın, o acı sitemim Aydınlılaradır. Biz Aydını nuz. Daha sonraki yıllarda DP demokrasinin beşiği zannediyorduk. Ne yazık ki aydınlıhükümeti olduğu dönemleri ve Menderes’in icraatlarını orta ve lar bizi sükûtu hayal içinde bıraktılar. Biz Aydın nasıl olsa lise çağlarında yaşamış bir kimsesiniz. Bizim için gördükleriMenderes’e sahip çıkar bir hareketi başlatır diye bekledik. niz, duyduklarınız ve yaşadıklarınız, o dönem ve Menderes’in Bütün Anadolu bir ışık bekliyordu. Fakat Aydın bizi hayatına ışık tutacak değerli intibaalarınız olacak, bunlardan unutmadığınız birkaç hatıranızı bize anlatır mısınız? Diye sor- hüsrana uğrattı. Demokrasi şehidi Adnan Menderes’e sahip çıkmadı. (X) Menderes’in ölümüne seyirci kalan Aydın’ı duğumuzda Sayın (X) g (X) “- Hayatımda hiç unutamadığım bir olayı size artık eskisi gibi sevmiyoruz. Sizin elinizi gözünüzü öpmem anlatarak, Merhumla alakalı size yüzlerce sayfalık bilgiden Merhumu öptüm gibi oldu. Zaten siz o zaman bir çocukmuşsunuz. daha çok yaşadığım çarpıcı bir olayı Sizden ricam bir gün hizmetiniz taanlatmak isterim. ” Yedek subaylığımı mamlanıp Aydın’a döndüğünüzde bu Samsun’da öğretmen olarak yapıyorduygularımı vefasız aydınlılara iletdum. Bir gün çocuk velilerinden biri iz Aydını menizdir. İşte Sayın Öztürk, size verçocuğu ile ilgili bir konuyu benimle demokrasinin diğim bu cevap sayfalara yetmedi mi?” görüşmek üzere okula ziyaretime gelbeşiği zannediyorduk. mişti. Veli ile çocuğunun ders duruİkinci Mülakat: (Malatya) Ne yazık ki aydınlılar munu konuşuyorduk. Bazı tavsiyeleg Sayın (X1) siz Menderes dönemibizi sükûtu hayal içinde rimi dinledikten sonra, bizde usuldür ni gençlik yıllarınızda tanıyan o günün ya ahbap olmak için karşımızdakine bıraktılar. Biz Aydın nasıl milliyetçi muhafazakâr kesiminin gazete hemen nerelisiniz diye sorarız. olsa Menderes’e sahip çıkar dergi ve kitap yayınlarını okuyan, yazıVeli bana: “Hocam nerelisiniz?” lanların bir kısmını şahsen tanıyan bir bir hareketi başlatır diye diye sorduğunda; Aydınlıyım efengenç olarak Merhum Adnan Menderes’i bekledik. dim; deyince oturduğu yerden kalktı ve Demokrat Partinin belli başlı hizmetyüzüme hayran hayran bakarak iki leri ve özellikle Menderes’in şahsı ile ilgili adım yaklaştı ve durdu. Demek siz intibalarınız nelerdir, bize anlatır mısıAydınlısınız, yani Merhum Adnan nız? Unutmayın bize anlatacağınız bu Menderes’in hemşerisisiniz ne güzel. bilgileri hazırlamakta olduğumuz “Sözlü Hocam Menderes’i gördünüz mü? Ben: Talebeliğimizde tarihte Menderes” isimli kitapta yayınlayacağız. okulumuzu ziyaretimize gelmişti, gördüm dediğimde veli g (X1): Efendim çok partili hayata girdiğimizde ben hebirden bana yaklaşarak “Hocam Menderes’i gören bu göz- nüz ortaokulu bitirmiştim. Lise her şehirde olmadığından lerinizi öpebilir miyim?” diyerek cevabımı beklemeden iki bize en yakın sayılan Erzurum’a gitmemiz gerekiyordu. Ailevi kolları ile beni sarıp yıllarca gurbet hasretinden sonra evla- durumumuz müsait olmadığından liseye gidemedim. Otuzdına kavuşan bir baba şefkati ile gözlerimden öptü. Neye uğ- lu kırklı yıllar bizim çocukluk yıllarımız hep yoksulluklar ve radığımın şaşkınlığı içinde iken bu defa ellerimden tutarak; yokluklar ve yasaklar içinde geçmişti. “Hocam bu eller Menderes’e değdi mi söyleyin ne olursunuz” Anadolu’da değişmez bir örf ve gelenek vardır. Çocuk kız diye sordu. Ben yine şaşkın: “Okul girişi sıraya girmiştik, olsun oğlan olsun 5 yaşına geldiğinde önce ona inancı ile ilgili bizleri öperken biz de Menderesin elini öpüyorduk.” deyince ön bilgiler verilir. O yıllarda çocuklara dini bilgileri verecek elimi sıkı sıkı tutarak dudaklarına götürdü. Yavrusuna hasret bir okul kurs veya mahalle mektebi olmadığı gibi bütün İslakalmış baba sıcaklığı ile elimi öptü. Ben birkaç dakika içinde mi eğitim temelden yasaklı idi. Mesela siz herhangi kısa bir
B B
C
228
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU sureyi okumak istiyorsunuz. Bunun alfabesi yasaktı. Özel hoÜçüncü Mülakat: (Aydın) cadan öğrenmek isteseniz hocanın fahri de olsa böyle bir ders g Üçüncü görüşme yaptığım (X2) Menderes’i tanıdığınvermesinin ağır cezası olurdu. da, ortaokul talebesi bir öğretmen çocuğudur. 1950 de yapılan Ailelerimiz en asgari din bilgisi alabilmemiz için kenar seçimler sonuçlanmış, Menderes henüz hükümetini kurmuş, semtlerde yaşlı bir kadın veya ihtiyar biri bulunur, devletten yeni bir hükümet olduğu halde Aydın’da ilk başlattığı yol fagizli olarak biz bu hocalardan İslamın şartını, imanın şartını, aliyetlerine Ortaklar-Aydın arasındaki köy yolu halinde, at şahadet getirmeyi, besmele çekmeyi, abdest almayı, namaz arabalarına develere geçit veren çok iptidai bir yoldu. İzmirkılmayı ve bir iki sure öğrenerek ailelerin çocuklarına öğret- Aydın arası iletişimler genellikle trenle temin edilir. Bunun mekle yükümlü olduğu bu vecibeler büyük bir sıkıntı içinde dışında mevsimlerine göre de zeytinyağı, incir, meyan kökü, yerine getirilirdi. Arada bir ders veren yaşlı insanları ihbar pamuk gibi mahsuller İzmir’e develerle taşınırdı. eden olunca o zavallı yaşlı insanları zindanlara atarlar, zindaMerhum Menderes seçim çalışmalarından sık sık yoldan, na atmakla da kalmaz bir de falakaya yatırırlardı. elektrikten ve traktörden bahsederdi. İşte henüz iktidar olO zindandan çıkan yaşlılar oturdukları mahalleyi, bazen duklarının Ayı geçmemişti ki Ortaklar-Aydın arasındaki paşehri terk eder ücra bir köyde ahir ömrünü geçirmeye çalı- tika yolu geniş bir yol haline getirmek için faaliyet başlatmıştı. şırlardı. İşte ben bu zulümleri yaşadığım bir dönemde 1946 Yol çalışmalarının başlaması ile beraber kahvelerde dedida yeni partiler kuruluyordu. Ben ortaokulu bitirmiş, o müs- kodu başlamıştı. Faaliyeti tenkit edenler genellikle “Bu yolu tebit dönemin bir genci olarak o zaman Adnan Menderes ve bu kadar geniş yapmak büyük israftır, bu yola uçak mı indiDemokrat Parti ismini ilk defa duyuyor ve bu konuşmaları receklermiş. Milletin parası daha şimdiden çar-çur edilmeye memlekette yeni bir hürriyet rüzgârı gibi eserken birinci de- başlandı” diye konuşuluyor ve yol faaliyetlerinin aleyhinde recede bu partinin başında bulunan Adnan Menderes’i bize propaganda yapılıyordu. yakın bir kurtarıcı gibi vehmediyorduk. Birkaç ay sonra traktör gelmeYeni kurulan partiler içinde Milli ye başladı. Arkadan kahvehanelerde 1950 seçimlerinde Kalkınma Partisi ve Millet partisi de milradyo sesleri duyulmaya başlamıştı. millet ümit lete güzel mesajlar veriyordu. Halkta bir silkiniş bir diriliş başlamışbağladığı DP iktidara 1950 seçimlerinde millet ümit bağlatı. En büyük değişiklik devlet dairelegetirince Türkiye milli dığı DP iktidara getirince Türkiye milli rinde başlamıştı. Bu gün git yarın gel dirilişini yeniden yaşadı. Oyunun işe diyen memurlar, iş sahibi vatandaşdirilişini yeniden yaşadı. yaradığını devlet memurunun kölesi ların müracaatlarını sonuçlandırmak Oyunun işe yaradığını olmadığını tam bunun tersi devlet mebu günün işini yarına bırakmamak devlet memurunun kölesi murunun vatandaşın hizmetinde çalışan için daha şevkle çalışıyorlardı. olmadığını tam bunun biri olarak ilk defa memurlardan müdürVatandaş ilk defa verdiği oy’un tersi devlet memurunun lerden saygı görmeye başlamıştı. kıymetini anlıyordu. vatandaşın hizmetinde Yine dört yılda bir sandık başına gi1950 den önce köylü mahsulünü çalışan biri olarak ilk defa dip eline tutuşturdukları bir zarfın içinde devletten kaçırmak için ahırlarda, ne olduğunu bilmeden oyunu kullanarak memurlardan müdürlerden odunluklarda çukurlar açarak saklakimi seçtiğini bilmeyen Mehmet Efendi saygı görmeye başlamıştı.. mak zorunda kalırdı. Bütün bunlara bu defa seçtiği insanı tanıdı ve bu insanson verildi. Köylünün beyanı esas ların kahvelere ve evlere onları ziyarete kabul edildi. Yine o yılların en büyük geldiklerine şahit olarak mutlu oluyordu. yeniliklerinden biri de çarık yerine İşte bu hürriyet hareketinin semayakkabılarımız Cızdavit marka lasbolü olan Adnan Menderes bu milletin tikten ayakkabı gördü. Kefen için buAğrı’dan Edirne’ye Trabzon’dan Antalya’ya kadar bütün Ana- lunmayan kaput bezi Amerikan bezi olarak gelmeye başladı. dolu insanının yediden yetmişe kalbinde taht kuran insan Merhum Menderes iktidarda kaldığı on yıl içinde Türkiye’de 1960’ta ne idüğü belli olmayan bir avuç maceraperestin ipe her şey değişmişti. götürerek milletin lanetini kazandılar. Fakat Menderes’in sevBu gelişmelerden köylü halkın fakir kesimi memnun, angisi bugün bile bir kor olarak bu milletin kalbinde yerini aldı. cak eski otoritelerini kaybeden askeri ve mülki bürokratlar Biz Menderes’in döneminde elektrik, yol, radyo, ayağımı- müstebit pozisyonlarını kaybettiği için halka tanınan bu kaza çarık yerine lastiği, traktörü gördük. dar geniş özgürlükten pek memnun değildi. Merhumun en çok ızdırap çektiği konuların başında ikAcı bir gerçektir ki Merhum Menderes’in akıbetini hazırtidar olduğu halde iktidara geldiği günden itibaren CHP den layan 1960 ihtilalinin öncüleri ne acıdır ki başta bu askeri ve miras olarak kalan kemikleşmiş bir bürokrat kadro ile kar- mülki bürokratlar olmuştu. şılaşmış, kendi ifadesi ile iktidar olmuşlardı ama muktedir Bu gün Merhum Menderes’in ölümünün üzerinden yarım olamamışlardı. Bu millet Menderes’i hep bir kurtarıcı olarak asır geçtiği halde milletimizin yüzde doksanı halen onu dün rahmetle anacak ve ebediyen sevecektir. kaybetmiş gibi rahmet ve minnetle anıyor. O günün müstebit yöneticilerini ise kimse anmıyor hatırlamıyor bile.
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
229
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
O Dönemi Anlayabilmek... Gülay GÜNDEAY Adnan Menderes Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü “Türk Tarihinde Adnan Menderes Sempozyumu Komisyon Üyesi”
1957 Seçimleri sonrası, 2 Kasım 1957 Kaybettiklerimizi eserlerimizle tekrar kazanacağız. Zaten eserlerimiz kalıcı değil midir? Ne gam! Eğer günün birinde büsbütün kaybeder, iktidardan değil, hatta hayattan uzaklaşırsak, yaptıklarımız yine kalacak ve biz onlarla ebediyen yaşayacağız. Birçok baraj, liman, yol, fabrika ve tesisler işletmeye açıldı, şimdi tıkır tıkır hepsi çalışıyor. Yeni projelerimizin büyük bir bölümü de bitmek üzere. Evet, 1957 seçimlerinde halkın bir kısmı aleyhimize dönmüş gözüküyor. Ama bu, ne pahasına olursa olsun yatırımları karartmak ve yıkmak isteyen bir muhalefetin propagandasıdır. Biraz da kalkınma için katlanılan sıkıntıların geçici bir neticesidir. Halkın büyük bir kısmı yine bizimle beraberdir. Dayanacağımız en büyük kuvvet, halktan başkası olamaz!” Her şeyden önce MENDERES tarihimizde farklı bir kalkınma modelinin önderidir. Memleketin dört bir yanını yatırımlarla donatırken, 10 yıl içinde 40 milyar TL. gibi bir rakamla ülkeye, halka yatırım yapmıştır. Medeniyetin ölçütünün en uzak noktada yer alan vatandaşına ulaşmak olduğu düşünüldüğünde 1950’li yıllara gelmeden 10 bin kilometre olan karayolları uzunluğunun, 10 sene sonunda 24 bin kilometreye yükseldiğini görmek o zamanki koşullar, teknolojiyi de düşünürsek ne denli önemli bir gelişme olduğunu göstermektedir. Birçok fabrika, baraj yatırımının ham maddesi olan çimentonun üretimi için, fabrika kurulması hususunda göstermiş olduğu hassasiyetini Kemal BİBEROĞLU, “Demokrat Parti ve Sonrası Anılarım” kitabında şöyle anlatmış. “…Ankara’da ise günün meselelerini yemekli bir sofrada ele alan Menderes’in evindeki sohbet toplantılarından biri, gece 02.00’ye kadar sürdü. Misafirlerini yolcu ederken en sona ben kaldım. Çorum
“
230
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
çimento fabrikasına su temin eden artezyen kuyularında su miktarının azalmakta olduğunu ve bundan endişe duyduğumu aktardım. Çaresine bakarız diyerek uğurladı bizi. Aradan dört saat geçti. Sabahın altısıydı. Telefonum çaldı. Karşımdaki MENDERES’in sesiydi; Kemalim sen gittikten sonra İller Bankası yetkilileriyle temas ettim. Şimdi su mühendisleri ve diğer teknik elemanlardan oluşan bir heyet Çorum’a gitmek üzere harekete hazır bulunuyorlar. Bir tarihte de Çorum cezaevinde halıcılık atölyelerinin lüzumunu söylemiştin. Aynı ekipte Sümerbank Halıcılık uzmanları da olacak. Onlarla birlikte sen de olursan iyi olur. Hadi şimdi hemen çıkın…” Her nefis ölümü tadacaktır. Önemli olan nasıl yaşadığımız ve nasıl anıldığımızdır. Büyük insanların hayatlarına baktığımızda yalnızlık ve acı olduğunu görürüz. Buna direnmek, ayakta kalabilmek ve haksızlıklara karşı zalim olmamak size, gelecek nesiller tarafından hayırla anılmayı beraberinde getirir. Tarihimizle yüzleşmek zorundayız. Bu gün okullarda okutulan tarih kitaplarında Adnan Menderes dönemine ait bir tek bilgiye ulaşamayız. Bırakın okulları, bu döneme ait ciddi anlamda yazılmış çok az sayıda kitap vardır. Bize demokrasiyi getiren bir insan olarak onu mutlaka çok daha derine inip incelememiz gerekir. Umarım çocuklarımıza onun her zaman özlemini kurduğu daha demokratik bir ülke bırakabiliriz.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Halkıyla Bütünleşen Başbakan Menderes D
Ali Görkem ÇARE
örtlü takririn 67.yılında olduğumuz günlerde Cumhurbaşkanımız Celal BAYAR Başbakanımız Adnan MENDERES, Refik KORALTAN ve Ali Fuat KÖPRÜLÜ’yü rahmetle anıyorum. Dörtlü Takrir Türk Siyasi Tarihi için bir meşale ve bir bayrak olmuş, Türkiye’de çok partili hayata geçişin kapısı bu takrirle açılmıştır.İçeriği ve gündemi ile siyaset alanında pek çok girişimin fikir ve ilham kaynağı olan, siyasi ve hukuki sonuçları ile partileşmeye kadar giden geleceği şekillendiren doğru ve kararlı bir talep olmuştur. Dörtlü takririn akabinde demokrasimizin kapısı açılmıştır. Dörtlü Takririn ardından1946 yılında kurulan Demokrat Parti ile Türkiye Cumhuriyeti çok partili hayata geçmiş ve sırasıyla 1950, 1954 ve 1957 seçimlerini kazanmış ve yaptığı çalışmalarla oy artırmaya ve halkın büyük desteğini kazan- dan hiçbir zaman taviz vermemişler milletin isteklerini göz mıştır. 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler Türkiye’de 27 önünde tutmuşlardır. Bu bağlamda insanların din ve vicdan yıllık tek parti devrini sona erdirdi. 1923’ten beridir tek ba- özgürlüğünün serbest bırakılması için çalışma yapıp düşünce şına ülkeyi idare eden iktidar halk oyu ile Demokrat Parti’ye ve ibadet özgürlüğünün önünü açmışlardır. devredildi Demokrat Parti Genel Başkanı ve İzmir milletveUlu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 15 yıl kili Celâl Bayar 453 milletvekilinin katıldığı oylamada 387 oy kadar etnografya müzesinde bekletilen naşı; Celal BAYAR, alarak üçüncü Cumhurbaşkanımız seçildi. Hükümeti kurAdnan MENDERES ve arkadaşlarının iktidara gelmesiyle makla, Aydın Milletvekili Adnan Menderes görevlendirildi 9 yaptıkları ilk icraatlar arasında ulu önderimiz ATATÜRK’e ait Haziran 1950’de Demokrat Parti Genel İdare Kurulu Adnan bir anıt mezarın yapılmasını sağlamak Menderes’i genel başkanlığa seçmiş ve olmuştur. iktidar icraatlara başlamıştır. 27 Mayıs’da yapılan darbeden son27 Mayıs Türk Siyasi Tarihinin alkıyla ra başka darbelerede yasal dayanaklar en acılı günü olarak tarihimize kara bütünleşen bir hazırlanmış, ülkemizde demokrasi yılbir leke olarak yansımıştır. Bu olalarca sağlanamamış ve darbeler zaman Başbakan olan Menderes yın ardından gerçekleştirilen 16 Eyiçinde devam etmiştir. ülkenin kalkınması için lül 1961 günü Dışişleri Bakanı Fatin Halkıyla bütünleşen bir Başbakan Rüştü ZORLU ve Maliye Bakanı Hacesur kararlar alan bir olan Menderes ülkenin kalkınması için san POLATKAN’ın idamı ardından liderdi. Yassı adada son cesur kararlar alan bir liderdi. Rahmetli 17 Eylül günü Başbakanımız Adnan savunmasında belirttiği gibi Menderes’in yassı adada son savunmaMenderes’in idamı ile ülkemiz en acılı “1950 ila 1960 arasında, sında belirttiği gibi “1950 ila 1960 arave en üzüntülü günlerini yaşamıştır. ortada ne diktatörlük vardı sında, ortada ne diktatörlük vardı ne de Milletimize hizmet etmekten başka diktatör” sözüyle de amacının yalnızca ne de diktatör” sözüyle de bir amaç gütmeyen “yeter söz milleTÜRKİYE CUMHURİYETİ olduğuamacının yalnızca TÜRKİYE tin” diyerek bu yola çıkan ve bu bağnu belirtmiştir. Vefatı ile milletimizde lamda Türk Siyasi Tarihinde en fazla CUMHURİYETİ olduğunu çok derin yaralar açan Menderes, yenioyu kazanmış bir parti olan ve bu parbelirtmiştir... likçi ve alçak gönüllü bir devlet adamı tinin Başbakanı olarak milletin hassaolarak gönlümüzde yaşamaya devam siyetlerine önem veren bir insanın acıedecektir. Bugün demokrasi içerisinde masızca idam edilmesi,aradan geçen yaşıyorsak herkes tarafından bilinmeli52 yıl boyunca yaptığı hizmetleri asla dir ki bunu Adnan Menderes ve diğer unutturmamış ve unutturmayacaktır. demokrasi şehitlerimize borçluyuz.O ve arkadaşları, siyasi ve 27 Mayıs gününü bayram olarak ilan eden ve idamların demokrasi hayatımızda yeni ufuklar açmışlardır. yapılmasını büyük bir sevinçle karşılayan o dönemki zihniMerhum Celal BAYAR,Adnan MENDERES,Fatin Rüştü yeti unutmak mümkün değildir. Rahmetli Menderes yalnızZORLU, Hasan POLATKAN’a Cenabı ALLAH’dan rahmet ca milleti için çalışmış kendini milleti için adamıştır. Yaptığı niyaz ediyorum.Milletimizin kalbinde müstesna ve silinmez reformlar ve ekonomik ataklarla ülkemizdeki refah düzeyini bir yer edinmiş, Onları tarihden silip yok etmeye çalışanların artırmak için uğraşmıştır. Merhum Bayar, Merhum Mendekendileri silinmiştir. Ruhları Şâd olsun. res ve arkadaşları özgürlükçü tavırları ve karalı duruşların-
B H
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
231
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU BAŞKANI
Ahmet Şerif Bayındır İle Söyleşi çalıştım. Aydın Lisesinde, Çankaya’da Anadol Bize kendinizden sözeder misiniz? lu Liselerinde Hocalık ve idarecilikle görevimi -1963 Aydın doğumluyum. Erzurum Ünitamamladım. Gençliğimden bu yana sosyal yöversitesinde Türkiyat tahsili yaptım. Evliyim nüm kuvvetlidir. Lise’den sonra Sultanhisar’da ve Allah bağışlarsa iki oğlum var. Hür-Genç’i kurdum.AP’ye paralel bir yapıydı ve l Bu çok kısa oldu, ayrıntılara girebilir Aydın’da en güçlü teşkilat da bizimkiydi. miyiz? Sultanhisar’da yaşayan bir Gönüller Sultanı -Yaşımız olmuş 50, işte geldik işte gidiyoolan -Bediüzzaman’ın Kastamonu Lahikasında ruz. Üç günlük dünyada Ben demek hoşuma Efelerin Başkumandanı dediği -Aydınlı Hasan gitmiyor. Daha ziyade işin hayırlı hizmetler Atıf Egemen Hocaefendi ile tanışıp,hizmetinde görüp ardımızdan bizi hayırla yadedecek can bulunarak, O Veli Zat’ın Oğlum hitabıyla hayır dostlar bırakıp da gitmek yönüyle ilgiliyim. duasını almamın hayatımdaki yeri bambaşkadır. Kısaca ifade etmek gerekirse tabii burası Allah Nurlar içinde yatırsın. O’nun Sadık RüfeAnadolu.. Tarih boyunca nüfus hareketlerine kası olma şerefine biz aciz de nail oluruz inşallah. sahne olmuş bir coğrafya.. İsmini taşıdığım bir Büyükdedem Daha sendika yasası bile çıkmamışken Demokrat Kamu Konyalı Hacı Ahmed Hocaefendi Aydın’ın Koçarlı kazasıSendikaları’nın Aydın’da kurucu il başkanlığını yaptım. Bu na Konya’mızın Seydişehir kazasından gelip yerleşmiş. Milarada tanıştığım Merhum Aydın Menderes Beyefendi bizi, biz li Mücadelenin Sarıklı Mücahidlerinden. Merhum Adnan de O’nu bırakmadık. Her zaman ifade ederim ki ben gerçek Menderes’in kurduğu Ayyıldız Çetesine destek vermiş. Yurtsemanada üniversiteyi Aydın Bey’in yanında okudum. Çağdaş ver Konyalı Hoca diye anılıyor. Merhum Adnan Menderes’in Bilgeydi O. Derinlikleri olan bambaşka bir insandı. Çok vaHocalarından. Uzun ömrü boyunca Cihanzade Camiindeki kitsiz aramızdan ayrıldı. Allah gani gani Rahmet eylesin. dersanesinde talebe yetiştirmiş. Kabri de Bu Camiin haziHalk kültürüne olan merakım beni bu konuda araştırma resinde..İsmini taşıdığım diğer Büyükdedem Gevgilili Şerif /derleme faaliyetlerine yöneltti. Aydın ve Ağa. Gevgili Selanik’in hemen kuzeyinAntalya yöreleri ile ilgili elimde epeyce de bugün Makedonya sınırında bir şehir. materyal birikti. Ayrıca Yörük KültüEvlad-ı Fatihan bir aile.Balkan Harbinde Aydın Bey’in rü ile de ilgili araştırmalarım da vardır. önce İstanbul’a sonra da İzmir ve BayınZeybeklik konulu basılmamış dosyalamükemmelliyetçiliğinin dır kazasına yerleşiyorlar.Büyükamcam rım mevcut. Kani Bey’in Bayındır Belediye Reisliği en yakın tanıklarından l Platform fikri nasıl çıktı? sırasında Bayındır soyadını almışız. Aiolarak inşallah O’nun lenin bir kolu da Gevgili’yi soyad olarak -Merhum Aydın Menderes Beyefentarzını kendimize almışlar. Milliyet’in başyazarlarından Ali di vefatından önce İstanbul’daki dostlaGevgilili o kola mensup. rehber edinerek karınca ra bir dernek kurdurmuştu ve bizleri de üye yaptırmıştı.Biz kendisiyle Ankara’da Babam Hüsnü Bayındır Aydın kararınca hizmet yoluna vakıfla ilgili çalışmalar yapıyorduk. İsimKoçarlı’da DP ve AP’nin kurucularından. koyulduk. lendirme safhasına geçmiştik. Tuhafiyecilik yapmış. İzmir’deki ortağı İsrail’e göç edince O da esnaflığı bırakıp Şimdi Vakıf çalışmalarını Saygıdememuriyeti seçmiş. Zevcem Antalya Yöğer Ümran Menderes Hanımefendi sürrüklerinden bir aileye mensup. Büyük dürüyorlar. İnşallah Vakfımız en kısa oğlum Emre Aydın Fen’i ve ODTÜ Misürede,en güzel bir şekilde kurulacaktır. marlığı bitirdi. Master’a devam ediyor. Küçük oğlum Kağan Bu arada biz Ankara merkezli bir demokrasi platformu oluşDenizli Fen’i bitirdi, Erciyes Tıp’ta tahsiline devam ediyor. İşte turulması hususunda Rahmetli Aydın Bey’den aldığımız yol biz aciz de platform’un amacına ulaşması için gayret sarfet- haritasını uygulamaya koyduk. Tabii yine de yakın çevreden meye devam ediyoruz. Ağabey ve Kardeşlerimizle istişareler neticesinde. l Eğitiminiz,çalışma hayatınız ve sosyal yönünüzle ilAnkara’da Adnan Menderes Demokrasi Platformu’nu kurgili kısaca neler söylersiniz? madan önce İstanbul’daki dostlarımızdan üyelikten affımızı -İlk,orta ve liseyi Aydın’ın Sultanhisar ilçesinde bitirdim. istirham ettik. Biz şimdi kendi çalışmalarımıza yoğunlaştık, Erzurum’da Edebiyat Fakültesinde Türkiyat okuyup mezun Aydın Bey’in mükemmelliyetçiliğinin en yakın tanıklarından oldum. Sınavda derece yaparak MEB’de göreve başladım. olarak inşallah O’nun tarzını kendimize rehber edinerek kaNazilli’de Anadolu ve Öğretmen Liseleri ile Polis Okulunda rınca kararınca hizmet yoluna koyulduk..
B
C
232
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Adnan Menderes’in Aziz Hatırasını yaşatmayı ayda yılda bir ilgilenilecek hobi gibi değil hayatımızın kutsi ve milli gayelerinden sonra gelen önemli bir çabası olarak görüyoruz. Çaba bizden, muvaffakiyet Allah’tandır diyoruz. l Neler var projeleriniz arasında? -Adnan Menderes millete malolmuş önemli bir şahsiyettir.Aziz hatırasını yaşatacak olan da milletimizdir. Bugüne değin onca aleyhte gayrete rağmen asil milletimizin O’na olan sevgi ve saygısı azalmamış aksine artarak süregelmiştir. Bizler bu sevgi ve saygı halesini kurumsal hale getirmek suretiyle yeni nesillere aktararak; devamı için gayret edeceğiz İnşallah. Bu bağlamda pekçok projeye sahibiz. Bunlardan bir kısmını internet sitemizde paylaştık. Tabii bunlar bugünden yarına hemen gerçekleşebilecek projeler değildir. İnşallah tedricen bunlara muvaffak olacağımıza olan inancımız tamdır. Zaten milletimizin destek olduğu, arkasında durduğu bu gibi hizmetlerde başarısızlık asla sözkonusu değildir. Ayrıca ülkemizin seçkin bilim insanlarıyla işbirliği içinde milletimize çok yakışan demokrasinin gelişip kökleşmesine katkı sağlayacak etkinlikler de yapacağız. 1960 yılında yaşanan acı hadiselerin bir daha tekrar etmemesi için yeni nesil- rimizi aydınlatmaya devam edeceğiz elbette. Önce şunu ifade lerin demokrasi bilinci edinmeleri bizim için çok önemli bir edeyim ki Rahmetli Adnan Menderes siyasi bir şahsiyet olsa da “Şehadeti” ile o safha sona ermiştir. O artık Milli Bir Fimeşguliyet sahasıdır. gürümüzdür.Bizim siyasetle falan alakamız yoktur olması da l Yeni kuruldunuz, bilinirliğinizi sağlamak için neler zaten mümkün değildir. O’nu bilmek ve bildirmek/sevmek ve yapıyorsunuz? sevdirmekle meşgulüz biz. -Evet çok yeni bir kuruluşuz.Günümüzde iletişim araçlaDemokrasiye gelince o da hepimizin ortak paydası olmak rı baş döndüren bir hızla gelişiyor. Artık insanlara çok daha iktiza etmiyor mu? Öyleyse biz Türkiyemiz ve milletimiz için hızlı ulaşabiliyorsunuz. Web Sitemizi yeni yeni oluşturmaya gayet faydalı, lüzumlu bir ekolüz. çalışıyoruz. Profesyonelce kullanmak Ortak yönlerden hareketle faaliistiyoruz inşallah. Facebook ve twitter yet içindeyiz. Düşüncelerimizle de hesaplarımızı da açtık, onlarla da meşgul metodlarımızla da müspet bir siolan arkadaşlarımız var. PlatformumuEtrafımızda muazzam bir vil toplum kuruluşuyuz. Çizgimiz zun adıyla Ankara’da üç ayda bir dergi sevgi halesi var. Anadolu’nu her Adnan Menderes çizgisidir. Adnan yayınlıyoruz. Ayrıca konumuzla alakalı yerinden tebrik, takdir mesajları Menderes ise Milletimizin özetidir. kitap, broşür, CD, Belgesel vb. gibi çalışalıyoruz. Tarz olarak istiğna Şimdi Size önemle vurguladığımız maların da içindeyiz. Önemli tarihlerde mesleğini esas almış güzide birkaç hususu burada sıralayayım sergiler açmak, konferans,panel ve sembir ekiple, vakarla istikrarlı bir isterseniz: pozyumlar düzenlemek, ödüller vermek, şekilde gayretlerimiz haklı bir Biz demokrasilerin olmazsa olmazı genç kardeşlerimize yurt ve burs sağlahüsn-ü kabul görüyor. SANDIK önemlidir diyoruz. mak gibi hususlarda ise hazırlıklarımız sürüyor. Biz demokrasilerde söz sahibi MİLLİ İRADE’dir diyoruz. Çabamıza destek olacak gönüllü kardeşlerimizi, temsilcimiz olacak kardeşleBiz DEMOKRASİYE EVET, DARrimizi aramızda görmekten kıvanç duyaBEYE HAYIR diyoruz. rız. Böylelikle oluşacak şahs-ı manevinin Biz TÜRKİYE BÖLGESEL GÜÇ VE DÜNYA AKTÖRÜ olsun isaz zamanda çok işler başaracağına kanaatımız tamdır. tiyoruz. Etrafımızda muazzam bir sevgi halesi var. Anadolu’nu her Biz DEMOKRASİ İÇİNDE MÜREFFEH TÜRKİYE istiyoruz. yerinden tebrik, takdir mesajları alıyoruz. Tarz olarak istiğna Biz her zaman KARDEŞLİK VE BARIŞ KAZANSIN diyoruz. mesleğini esas almış güzide bir ekiple, vakarla istikrarlı bir Biz mutlaka TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER olsun istiyoruz. şekilde gayretlerimiz hakettiği hüsn-ü kabulü her yerde, her zaman görmeye devam ediyor. İnanılmaz güzel geri dönüşler Biz SİVİL ANAYASA / HUKUK VE ADALET diyoruz. oluyor bize elhamdülillah. Elbirlik başarılmayacak iş de yokVe tabii ki aynı zamanda tüm bunların hepimizin asgari tur zaten. müşterekleri olduğu inancındayız. l Meraklı bakışlarla, sorularla karşılaşıyor musunuz? l Teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. -Evet. Merak ilmin hocasıymış, faydalıdır. Biz de kardeşle-Ben teşekkür ederim.Size de başarılı çalışmalar..
B
C
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
233
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
234
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
235
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
236
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Demokrat Parti Seçim Afişleri (1946-1960)
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
237
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Dikkat Mısır’da SİSİ DEMOKSİSİ inşa ediyor. Çevreye verdiği rahatsızlık için biz onun yerine özür dileriz. -Kendine demokrat ülkelerAhmet Şerif Bayındır @asbyndr Biz Adnan Menderes’çiler olarak Dünyanın neresinde milli iradeye karşı darbe yapılmışsa kendimize yapılmış addediyoruz. Karşı çıkıyoruz. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Milletimiz CHP zihniyetini 1950’de çöp kutusuna attı ama onlar kendilerini hala geri dönüşüm kutusunda sanıyorlar :) Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr CHP’li vekillere Gezicilere “Tampon” oldular diye soruşturma açılmış. Eskiden “Motor” olurlardı böyle durumlarda çok üzüldüm. Gerileme var :) Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Bu CHP’nin genetiğinde vardır. Ne düğünde zurna, ne hamamda kurna beğenir. Bu durumda Milletin de O’na beğendiği yer Muhalefettir doğal olarak. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr M. Ali Şahin “CHP’de 3 darbe yanlısı vekil var” demiş. Denemesi bedava yarın darbe olsa 7’den 77’ye hepsi meydanlarda davul dövdürür bunların, ne 3’ü? Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr İmam-ı Azam’ın Türbesinde Merhum Menderes neyi dilemişse kimsenin hiç şüphesi olmasın bir bir gerçekleşecek.. Binler Rahmet O’na.. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Adeviyye Firavun’un unuttuğu çocuklar mahşeri Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Genç Hekimoğlu İsmailler! Haydi kalem başına! Kaç “Minyeli” daha çıkar bugünün Mısır’ından... Bur4k EDİN @BurakEdin Bu topraklarda demokrasinin, hürriyetin, milletin vicdanı olmanın adıdır Adnan Menderes. Onu yaşatanlara selam olsun. adnanmenderesdemokrasiplatformu.org Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr CHP’nin Darbecilik zihniyetini 3 talakla boşaması lazım, yoksa nafile. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıadaya giden gezi tayfası siz darbeye darbe demeyi öğrendiniz mi? Biz önce Demokrat Akademi’yi orada kuralım da tahsil için gelin. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Bizim darbelerde promosyon uçaktan atılmadı hiç. Malum mevki olarak dağıtıldı hep bol keseden... Ahh o eski günler diye iç geçirenler az mıdır? Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr CHP Sandığa sahip çıkacakmış. Bu sefer genel başkanınız için Tim kurun aman unutmasın. Müşahitleriniz yaz ise plaja, kışsa kayağa gider hiç yorulmayın. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıada’ya çıkan Gezi Artıkları “Beton Lobisi” buyurmuşlar. DP ve Devamı Partiler Betonu hep temellere döktüler, Sizin gibi beyinlerine değil.
238
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Twitter’dan
Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Yassıada’ya çıkan Gezi Artıkları ”Bırakın burası ıssız kalsın” Buyurmuşlar. Siz avucunuzu yalarsınız.Orası Demokrasi Okulu Olacak, cıvıl cıvıl. Hüseyin Kocabıyık @Hsyk06 Demokrasi sandıktan ibaret değildir lafını söyleyen demokrasinin gayrİ meşru çocuğudur. Av. Ahmet Kürşat Uğur @ahmetkursatugur Kılıçdaroğlu: “Parti olarak dindar kesimle birbirimizi yeni tanımaya çalışıyoruz” demiş. Kuruluş:1923 Yıl:2013. Acele etmeseydin Hacı Abi... Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Bence Gezi artıkları Yassıada’ya deniz yoluyla gitmesinler. Hani o Menderes’i kaçırmak için halkın kazdığı “TÜNEL”i kullansınlar... Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Gezi artıkları Yassıada’da dedelerinin 27 Mayıs sonrasıyasakladığı “Ada Sahillerinde Bekliyorum” şarkısını dinlesinler... Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Adnan Menderes döneminde Doğu-Güneydoğu huzur diyarı olmuştu. Tabi Sivas Kampıyla, siz misiniz çıt çıkarmayan denildi bir yerde 27 Mayıs’ta. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Demokrasi toplumsal uzlaşmanın ve gönüllü beraberliğin tek ortamıdır. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Soru: Asker neden darbe yapar? Önce bizdeki tarza göre düzeltelim. Asker değil cuntacılar darbe yapar ve acıktıkları için :) Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr CHP’nin Sandığa susturucu taktığı seçim: 1946 (Açık Oy/Gizli Sayım) Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Anıtmezar Merhum Özal’ın hizmeti. Tayyip Bey’e de orada muazzam bir “Külliye” inşa ettirmek yakışır doğrusu... Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Her dönemde kim, “Adnan Menderes’in izindeyiz.” dediyse, bu kadirşinas Millet Onlara desteğini esirgemedi. Bu nokta önemli. Ufuk Uras @UfukUras 27 Mayıs’ta da tankın önüne çıkıp, ona eşlik etmişlerdi, biz biliriz bu meymenetsizleri. Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr ABD’de göstericiler mağazaları yağmalamış. Bir de bak benim Ülkeme, yağma falan yok; ayrıca içkiyi bile Camide içmiş adam, fark budur :) Ahmet Şerif Bayındır @asbyndr Karakullukçu: “Adalet mefhumu karışık, olanı yeterli bulmuyorum” demiş. Hazret, şuna “Mefhum” diyeceğine doğrudan “MERHUM” deyiversene :) @burhankuzu Adnan Menderes ve iki Bakanı asan caniler, bir de üstelik kefen ve ip parasını ailelerinden talep etmek gibi bir alçaklığı da gösterdiler.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU facebook.com/menderesdp twitter.com/menderesdp
www.admender.com
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
239
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU BİZANSLI ZİNDAN
Demokrat Parti
Bir taş çember içinde bir Bizanslı zindan Gök gürler ayaklarımızda yer altında Yağmur yağar zifir gibi yeryüzünden Bir küflü ter başanır duvarlardan,tavandan
Ebem anlatmıştı bir defasında “-bizim geçimiz varıdı iki belik Alacinlerde, Gürdutlarda güderdik Gaziri baya kömeli bi köyüdü, daha yörükler konmamıştı bu taraflara hayal-meyal hatırlayon da bi güdük eşek; dört dönüm arpalıkdan bahalı demek kii o ğünkü geçer akça oyudu, kimse tarla-takkadan annamazdı kı derdi-ğünü geçisi-goyunu
Bir küflü ter boncuk boncuk yapışır yüzümüze Bir damla düşer bir soğuk damla ensemize Damlalar bir kızğın kurşun ensemizden yüreğimize Bir şeytan ateş iner kafamızdan on parmak ellerimize Duvarlarda yüz izleri bir kof kulu cellat eskisi Bir kaçırılmış prenses,sürülmüş kral,korsan sevgilisi Bir esir pazarcısı tanırsız,bir balta,kırbaç sesi, Gölgelerden bir dünya yaşar burda insanlar ötesi... Balıkesir Milletvekili-Sıtkı Yırcalı
BİR GARİP ŞAİR DER Kİ; BU ŞEHİRLER YORGUNDU, BU YORGUN ŞEHİRLER BİZİMDİ BİR ZAMANLAR ÇOCUĞUM BU IŞIKSIZ CADDESİZ SOKAKLAR KUŞ UÇMAZ KERVAN GEÇMEZ BU ŞEHİRLER BİZİMDİ SUSUZDU GÜLLER, KOKULARA HASRETTİ BU ŞEHİR BİR ZAMANLAR AĞLARDI TIPKI SENİN GİBİ ÇOCUKLAR ÇOCUĞUM, KORKU DAĞLARDAN KAÇMIŞTI KORKU ÇOCUKLARIN GÖZBEBEĞİNE DÜŞMÜŞTÜ KORKU ŞEHİRLERE SİNMİŞTİ GÜN IŞIĞINDA BU ESİR ŞEHİRLER BİZİMDİ BİR ZAMANLAR ÇOCUĞUM VE O SABAH KARANLIĞIN BİTTİĞİ GÜNDÜ, BAYRAMDI ÇOCUKLARA IŞIKLI CADDELER VE SOKAKLAR KUŞ UÇARKEN DAĞINA KERVAN GİDERKEN YOLUNA ŞEHİRLER ARTIK BİZİMDİ ÇOCUĞUM GÜLÜN SUYA HASRETİ BİTMİŞTİ, BU HÜR ŞEHİRLER BİZİMDİ BİR ZAMANLAR GÜLERDİ TIPKI SENİN GİBİ ÇOCUKLAR KORKU DAĞLARA KAÇMIŞTI KORKU ÇIKMIŞTI ÇOCUKLARIN GÖZBEBEĞİNDEN KORKU DAĞLARA SİNMİŞTİ GECENİN KARANLIĞINDA BU HÜR ŞEHİRLER BİZİMDİ BİR ZAMANLAR VE BİR SABAH GÜNDÜZLER GECEYE ÇEVRİLİRKEN GÜNEŞ KÜSTÜ AY DOĞMADI KARANLIK ÇÖKTÜ BİZİM HÜR ŞEHİRLERE, AĞLATTILAR BİZİ ÇOCUĞUM SENELERCE SOLDURDULAR BİZİ DARAĞACINDA ASTILAR BİZİ KELEPÇELER BİLEKLERİMİZDE İZ BIRAKIRKEN ŞEHİRLERİMİZ KALDI GÖZLERİMİZDE SİZE SADECE ONLARI BIRAKTIK ÇOCUĞUM
240
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Fatma Halan, “yatakta hasta var” deye mültezimi kandırdı yorgan örtüp teze sıpayı, öşürden kaçırdı, vatandaş kendi malının hırsızıydı gaz-bez-duz gelse, aslan payını Ha(l) k Partililer alırdı... köylüye; bu ne öşür, bu ne yol parası paramız yok deye Deden Borlu yolunda çalışdırıldı, sankı bizim yolumuz-belimiz tamamıdı odun kestin ceza, olmadı nohuz davası köylü onun uçu Demukratıdı” “-bu köyde olmadı; ne an kavgası ne de sağ-sol davası ne demokratlar kininden vazgeçti ne Halk Partililer, başkasına oy verdi.. iş başına geldi de Demokrat Parti insan olduğumu öyle anladım sanki köyün yolu tamamımış gibi, Uluborlu, Senget yollarında gazma-kürek salladım” vay benim dertli başım İbrahim Çelikli
BİZİM KİTAP Kaç bahar,bülbüle hasret, güle hasret yaşadık; Görmedik kaç yaz ufuklarda yarım bir mehtab. Bu elem defteri dünyada kapansın, dilerim. Dilerim, bir daha mahşerde açılsın bu kitap.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Menderes’in Yassıada Günleri İlk Kez Sahnede
A
dnan Menderes ve Yassıada mahkumlarının zulüm dolu günlerini anlatan ‘Yaslıada’ isimli tiyatro oyununun galası yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Başbakanı Merhum Adnan Menderes ve Yassıada mahkumlarının zulüm dolu günlerini anlatan ‘Yaslıada’ isimli tiyatro oyununun galası, KüçükçekmeceBelediyesi’nin ev sahipliğinde Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi. Galaya, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, Küçükçekmece KaymakamıOrhan Öztürk, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, Ak Parti İlçe Başkanı Temel Karadeniz ve Merhum Başbakan Menderes’in geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren avukatı Burhan Apaydın’ın Eşi Beyhan Apaydın da katıldı. ‘MENDERES VE ARKADAŞLARININ SON 48 SAATİ’ Yönetmenliğini Sami Gülbaba ve yazarlığını Fatih Gülbaba’nın yaptığı oyun, bir dönem oyunu olması dolayısıyla ön plana çıkarken, Adnan Menderes’li yılların ilk kez tiyatro sahnesine konmuş olması yönüyle de önem taşıyor. Oyunda, Menderes ve arkadaşlarının Yassıada’ da ki son 48 saati canlandırılıyor. Yoğun bir katılımla galası gerçekleştirilen oyunda; Seyfullah Kartal, Vahdet Çakar, Alper Türedi, Hüseyin Santur, Eşref Seyitoğlu, Erdem Yılmaz ve Yiğit Kartal başarılı oyunculuklarıyla ilgi toplarken, Enver Başar ve Burhan Yılmaz da oyunun ışık ve dekor tasarımıyla izleyiciden tam not aldı. Oyunu çok beğendiğini ifade eden Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay’da ‘Milleti mahkum edenler, mahkum olmuş durumdalar. Yakın bir tarih diyeceğimiz o zaman diliminde, Merhumları darağacına çıkaran zihniyet bugün mahkum olduğu gibi, o gün mahkum olarak kabul edilen millet ise hür ve özgür bir şekilde burada. Hep birlikte, orada yaşananlara şahit olduk. Menderes ve arkadaşlarını rahmetle yad ediyoruz. Mekanları cennet olsun.’diye konuştu. SÜLEYMAN SOYLU ‘TARİHİN RESMEDİLİŞİNE TANIK OLDUK’ ‘Bir tarihin resmedilişine tanık olduk.’ diyerek, oyuncuları tebrik eden Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman
Soylu’da ‘ Menderes’in oğlu Aydın Menderes, 1960 darbesinden sonra olan zamanı tanımlarken ‘ara rejim’ derdi. Onunla yapmış olduğumuz sohbetlerde derdimizi gönlümüzün ızdırabını ortaya dökmeye çalışırdık. Çok başarılı olan bu tiyatro oyununun son sahnelerinde anlatıldığı gibi ip ve cellat parasının derin bir hikayesi vardır. O para ve pek çok masraf idamından sonra Menderes’in ailesine gönderildi. Ailenin gücü yoktu, ödeyemedi. Halk bir zaman sonra o paranın ödenmesi konusunda açılan hesaba yardım gönderdi.’ diyerek, demokrasiye halkın sahip çıktığını ifade etti. Soylu, oyunun, bir bilgi rezaletini ortadan kaldırmak adına gerçek tarihi anlattığını belirterek, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Adnan Menderes ve vatan için mücadele eden o insanlar o gün büyüktüler, bugün daha büyükler. Millet kendisine hizmet edeni, hiçbir zaman diliminde terk etmez. Entrikalarla, yalanlarla, dolanlarla, haksız iddialarla suçlanan kişilere bugün Fatihalarla sahip çıkan millet, bugün hizmet yapanlara da aynı sadakatla sahip çıkacaktır.’ diye konuştu. Süleyman Soylu, Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’ın eşi Beyhan Apaydın’a da günün anısına çiçek verdi. Geçtiğimiz günlerde eşini kaybeden Beyhan Apaydın’da Burhan Apaydın’ın son anlarına dek Menderes davasını unutmadığını ifade etti. Bu arada galanın finalinde Cennet Kültür Merkezi’ni dolduran yaklaşık iki bin seyirci oyunun yönetmenini, oyuncularını ve emeği geçenleri ayakta alkışladılar... Üç gün süreyle Cennet Kültür Merkezi’ndi oyun sergilenecek ve ardından İstanbul ve Ankara’da çeşitli tiyatro sahnelerinde de perde açacak.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
241
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Adnan Menderes Kupası Koşusu’nu “Always President” İsimli At Kazandı
1
9 Mayıs 2013’te Ankara 75. Yıl Hipodromunda yapılan Adnan Menderes Kupası Koşusuna toplam 9 İngiliz atı katıldı. Gülsün Giray’ın sahibi olduğu Enver Mutlu’nun antrenörlüğünü yaptığı ve Jokey Yavuz’un koşturduğu “Always President” isimli at 1.34.92’lik derecesiyle birinci oldu. “Aydemirhan”ın ikinci olduğu yarışta “Deha” ise üçüncü oldu. Koşunun ardından düzenlenen törende birincilik kupasını, antrenör Mutlu Merhum Başvekil Adnan Menderes’in gelini, Merhum Aydın Menderes’in eşi saygıdeğer Ümran Menderes Hanımefendi’nin elinden aldı.
242
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“Menderes Yaşam Öyküsü, Sanatsal Bilgi Sunumu”
S
amet Ocakoğlu 03-09 Aralık 2012 Tarihleri arasında açık kalan “Başvekil Adnan Menderes, Yaşam Öyküsü, Sanatsal Bilgi Sunumu” sergisini İzmir Fuar Sanat Galerisinde açıldı. İZMİR
Birçok seçkin davetlinin katılımlarıyla yapılan açılışta bizzat gelemeyen davetlilerin de kutlama mesajları okundu. Samet Ocakoğlu İzmir Vakıflar Bölge Müdürü, Kültür İl Müdürü başta olmak üzere Adnan Menderes Üniversitesinden katılan gruba ve Ankara’dan katılan Ahmet Şerif Bayındır’a ayrı ayrı teşekkür etti. Basın mensuplarının da yoğun ilgi gösterdikleri açılış töreni sonrası sergi özellikle gençler tarafından ilgiyle gezildi.
AYDIN Samet Ocakoğlu “Başvekil Adnan Menderes Sanatsal Bilgi Sunumu Etkinliği ve Resim Sergisi”nin ikincisini Demokrasimizin Başkenti Aydın’da gerçekleştirdi. Aydın Valisi sayın Kerem Al tarafından açılan sergiye Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürü Nuri Aktakka ev sahipliği yaptı. Birçok İl müdürü, Özel İdare Genel Sekreteri, Çakırbeyli Muhtarı Meh-
met Demir ve kalabalık bir halk kitlesinin açılış töreninde bulunduğu gözlendi. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kültür Bakanlığı Ömer Çelik, Aydın Milletvekili Semiha Öyüş, İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Kayseri Milletvekili Pelin Gündeş Bakır, Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Vakıflar İzmir Bölge Müdürü Kenan İba, İzmir İl Kültür Müdürü Abdülaziz Ediz’in tebrik mesajları okundu. Samet Ocakoğlu Ankara’dan katılan Adnan Menderes Demokrasi Platformu Başkanı Ahmet Şerif Bayındır’a ve İzmir’den katılan işadamı Halil Deşiş’e de hususi teşekkür etti. Bir hafta boyunca açık kalan sergi ilk, orta ve yüksek öğrenim gençliği tarafından da ilgi ile karşılandı.
“Yollar ve Dikenler; Adnan Menderes” Filminin Çekimleri Tamamlandı O
rtaklar’da İsmail Gülnar’ın yönetmenliğinde çekilen filmde, idam sahnesinin çekimleri, 27 Mayıs Darbesi’nin 63’üncü yıl dönümü öncesinde yapıldı. Film yönetmeni İsmail Gülnar, filmin en can alıcı bölümlerinden olan idam sahnesinin de titiz bir çalışmayla filme alındığını bildirdi. ‘Koca Seyit’ ve ‘Çete Ayşe’ filmlerinin yönetmenliğini yaptığını hatırlatan Gülnar, daha önce Adnan Menderes’i çok iyi tanımadığını, filmin projesi önüne gelince ayrıntılı olarak araştırma yaptığını ifade ederek şöyle konuştu: “Araştırdıktan sonra Menderes’in bir gazi olduğunu, bir kahraman olduğunu, şehit olduğunu kabul ettim. Bir Kıbrıs Gazisi olarak bu filmi çekmeye karar verdim. Bütün ekibimiz burada gönüllü olarak çalışıyor. Oğuz Gürel’le ilk karşılaştığımızda ‘İşte Adnan Menderes’ dedim. Birlikte Menderes’in köyüne gittiğimizde de, sanki Adnan Menderesyeniden dünyaya gelmiş gibi herkes çevremizi sardı, ağlamaya başladı. Bu bizi çok duygulandırdı. Amacımız Adnan Menderes’i en iyi şekilde tanıtmak. Demokrasi şehidimiz Adnan Menderes’i rahmetle anıyorum.”
Adnan Menderes’i canlandıran Oğuz Gürol, başta idam sahnesi olmak üzere filmin her anının kendisini duygulandırdığını ifade etti. Bu duygu yoğunluğu içinde rolünü en iyi şekilde ortaya koylaya çalıştığını belirten Gürol, “Burada hepimiz gönüllü olarak böyle bir kahramanı yansıtmaktan dolayı mutluyuz. Amacımız Adnan Menderes’in tanınması, gençliğe aktarılması
ve şehit olarak addedilmesi için böyle bir yola çıktık. Bizim için önemli olan Türkiye’nin tarih yazmış Başvekiline yakışır şekilde bu projeyi gelecek nesillere taşımaktır.” Yapımcılığı ve yönetmenliğini İsmail Gülnar üstlendiği, Adnan Menderes’i Oğuz Gürol, eşi Berrin Menderes’i Gülşah Bağcı, 2. Abdülhamit’in eşi Şefika hanımı Fatma Belgin,Cemal Gürsel’i Selçuk Uluergüven, Fatin Rüştü Zorlu’yu Tuncay Aksakal, Hasan Polatkan’ı Cengiz Çakır’ın canlandırdığı filmde, yöre halkıyla birlikte yaklaşık 200 kişinin rol alıyor. Süresi 90 dakika olacak filmin, dört dile çevrisinin yapılacağı bildirildi. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
243
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Aydın Menderes, Turgut Özal Üniversitesi’nde Anıldı Yakın siyasi tarihin önemli aktörlerinden biri olan Merhum Aydın Menderes’i anma amacıyla, Turgut Özal Üniversitesi Rektörlüğü tarafından organize edilen ‘Aydın Menderes’i Anma’ programı, Turgut Özal Üniversitesi Konferans Salonu’nda geniş bir katılımla gerçekleşti. Anma programına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanı sıra çok sayıda üst düzey siyasetçi, bürokrat ve akademisyen katıldı. Anma programının açılış konuşmasını yapan Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Oral, gerçek bir aydın kişilik olan Aydın Menderes’ten bahsederken, onun siyasi kimliğinin şekillenmesinde rolü olan Adnan Menderes’ten bahsetmeden geçmenin olmayacağını ifade etti. Adnan Menderes’in Türkiye siyasetinde, muhafazakâr-liberal alandaki siyasetin unutulmaz bir lideri olduğunu belirten Prof. Dr. Oral, “Kuşkusuz bu siyaset ondan önce de vardı. Ancak bu alandaki siyasetin şekillenmesi, geniş halk yığınlarının sembolü haline gelmiş olması, bir dönemin başlangıcı olan çok partili hayata geçişle mümkün oldu.” diye konuştu. Adnan Menderes’in Anadolu insanın kalbinde sevgiyle ve muhabbetle yaşamakta olduğunu kaydeden Prof. Dr. Oral, “Bu anlamda hamlelerin yapılması, özgürlüklerin genişletilmesi gibi önemli kazanımlara sahip olmuştur. Hiç şüphesiz tüm bunların yaşanmasında Adnan Menderes’in katkısı büyüktür.” dedi. Aydın Menderes’i vefatından önce Üniversitede düzenlenecek bir konferansa davet ettiklerini fakat bunun gerçekleşemediğini belirten Prof. Dr. Oral, bu nedenle Aydın Menderes’in doğum günü olan 3 Mayıs’ta kendisini anma amacıyla böyle bir programı gerçekleştirdiklerini vurguladı. Aydın Menderes’i sadece siyaset, fikir ya da dava adamı olarak değil aynı zamanda onu kardeşi olarak gördüğünü ifade eden Türk Parlamenterler Birliği Başkanı Hasan Kork-
244
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
mazcan ise, Aydın Menderes’in Türk siyasetindeki yerinin Demokrat Parti olduğunu belirterek, onun Demokratik Parti çatısı altında yürütülen mücadelenin bir parçası olduğunu kaydetti. Aydın Menderes’in bir Türk milliyetçisi olduğunu vurgulayan Korkmazcan, “O milliyetçiliği bir şuur olarak bilir ve anlatırdı. Onun için milliyetçilik bir duygu, bir bilinçtir. Onun barış, güven felsefesi üniversitelerimiz sayesinde yeni kuşaklarımıza da aktarılacaktır. Önce Adnan Menderesi sonra aynı Anadolu sevdalısı Turgut Özal ve Aydın Menderes’i rahmetle anıyorum.” şeklinde konuştu. Aydın Menderes’in 15 Mart 1996 yılında geçirdiği trafik kazası sonrası ilk müdahale eden doktorlardan biri olan Bülent Ecevit Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz ise, Aydın Menderes’in kendisi için öncelikle bir dost olduğunu ifade etti. Merhum Aydın Menderes’in kazadan sonra kendisine “Ben ne olacağım bundan sonra?” diye sorduğunu
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ve kendisinin “İsterseniz Başbakan olabilirsiniz.” dediğini anlatan Prof. Dr. Açıkgöz, bu cevabın Menderes’i çok mutlu ettiğini belirtti. “Adnan Menderes milletimizin dünya üzerinde kişilik, azamet sahibi olmasını isteyen bir siyaset adamıydı.” diyen E. Müsteşar Mehmet Ali Bayar ise, Aydın Menderes’in hayattan ders çıkarmış, siyasetin temeline yüksek insanlık vasfını koymuş bir düşünce adamı olduğunu kaydetti. Düşünen, fikir üreten bir kişinin siyasette yer almasının, siyasetin bir şansı olduğunu ifade eden Bayar, “Onun da en büyük ideali ve vasfı hür ve bağımsız bir ülke idi. Kendisine sunulan makam ve mevkileri reddetmiş bir insandır. Daima bir ismi taşımanın ağırlığını hissetmiştir. Büyük bir liderdi. Öngörüleri vardı. Genç bir insandı. Genç insanın heyecanlarını, arzularını, emellerini, zorluğunu hayat enerjisini kaybetmeden devam ettirdi. Muazzam bir kitap okuyucusuydu. Beşeri coğrafyaya Türk ve dünya tarihine büyük bir ilgisi vardı. Ruhu şad olsun.” şeklinde konuştu.
Adnan Menderes’in halkın dertleriyle dertlenen bir siyaset adamı olduğunu söyleyen Gazeteci – Yazar Taha Akyol ise, Aydın Menderes’inde bu özelliğiyle ön plana çıktığını ifade etti. Merhum Adnan Menderes’in yaşadıklarından anekdotlar aktaran Akyol, Merhum Başbakan’ın yaşadıklarını gözyaşları ile anlattı. Akyol, konuşmasının sonunda Merhum Adnan Menderes’i, Turgut Özal’ı ve Aydın Menderes’i rahmetle ve saygıyla andı. Aydın Menderes ile olan ilk hatırasının kendisini sükûtu hayale uğrattığını belirten Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise, acı hatırasını duygu dolu sözlerle anlattı. Refah Partisi döneminde Erbakan Hoca’nın, Aydın Menderes’i Meclis Başkanlığı için aday gösterdiğini ve en çok milletvekiline sahip olmaları nedeniyle teamül gereği seçilmesini beklediklerini; ancak Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin oy vermediğini ve Mustafa Kalemli’nin Meclis Başkanı seçildiğini hatırlattı. Arınç, konuşmasında oldukça ilginç bir anısını da davetlilerle paylaştı. Hükümet programını Menderes’in okuduğunu söyleyen Arınç, o kadar güzel okudu ki “İnşallah nazar değmez, başına bir iş gelmez.” dediklerini hatırlattı.
Seçimlerin ardından yeni seçilen milletvekillerini birbirleriyle tanıştırmak için Antalya’da ya da Alanya’da bir otelde kamp kurmaya yola çıktıklarını ifade eden Arınç, O gün 15 Mart’ta 3 - 4 arkadaş şeklinde birer arabayla yola çıktıklarını, İkbal Tesisleri’nde kahvaltı yaparken Aydın Menderes ile karşılaştıklarını kaydederek, önce Menderes’in daha sonra da kendilerinin yola çıktığını ve acı tabloyla karşılaştıklarını anlattı. Yol kenarında bir arabanın takla attığını gördüklerini dile getiren Arınç, aracın Menderes’in aracı olduğunu öğrendikten sonra hastaneye koştuklarını belirtti. Hastane salonunda bir sedye üzerinde kendisini yatarken gördüklerini anımsatan Arınç, dönemin İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in alınması için helikopter gönderdiğini kendilerinin de stadyuma kadar nezaret ettiğini belirterek, konuşmasına şöyle devam etti: “Ondan sonra keşkeler çoktur. Kaderi itham etmek için demiyorum ben ama şundan eminim ben eğer Meclis başkanı seçilmiş olsaydı, bir siyasi parti toplantısına katılmayacaktı, Antalya’ya da gidemeyecekti. Antalya’ya gitmeseydi böyle bir kazada olmayacaktı diyebilirsiniz, bu benim gibi aciz varlığın keşkesi. Ama kader başka bir yerde çıkacaktı mutlaka karşısına, ondan kaçmak mümkün olmadığına göre. Ama ona oy vermeyerek Meclis başkanı seçtirmeyenlere ben şu ana kadar hakkımı helal etmedim, bundan sonra da etmeye niyetim yok.” dedi. Aydın Menderes ile ilgili diğer bir konuya değinen Başbakan Yardımcısı Arınç, 12 Eylül referandumundan önce Menderes’in bir sözünü hatırlattı. Yüzde 58 evet ile o referandumun kabul edilmesinde Merhum Aydın Menderes’in bir sözünün binlerce kıymetinin olduğuna dikkat çeken Arınç’ın o sözü hatırlatması hem kendisini hem de salondakilere duygulu anlar yaşattı. Menderes’in “Bu referandumda, bu anayasa değişikliğine kullanılan her evet oyu rahmetli babam Adnan Menderes için okunacak bir Fatiha’dır.” sözüne milletin sahip çıktığını vurgulayan Arınç, “Bilin ki o gün ki mücadelemizde halk üzerinde en müspet etki bırakan söz, Merhum Menderes’in işte bu sözüdür.” ifadelerini kullandı. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
245
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“ADNAN MENDERES’İN MİLLETE HİZMET AŞKI” KONULU KISA ÖYKÜ YARIŞMASI YARIŞMA İLKELERİ VE YAZIM KURALLARI >Yarışmaya 16-65 yaş arası gençler katılabilir. >Öykü 12 Punto Times New Roman karakteriyle 1,5 Satır aralığında yazılmış A4 ebadında (sağ, sol, alt ve üst kenar boşlukları 2,5 cm) 4 sayfayı geçmeyecek şekilde hazırlanacaktır. >Yarışmaya öykü gönderme süresi 04.04.2014 tarihinde saat 17.00’da sona erecektir. >Yarışma sonucu değerlendirme jürisi tarafından 09.05.2014 tarihinde saat 14.00’da açıklanacaktır. >Yarışma sonunda Birinciye 1.500 TL, İkinciye 1.000 TL, Üçüncüye 500 TL ödül verilecektir. >Öyküler Platfom adresine iadeli taahütlü postalanacaktır. Aynı zamanda bilgi@admendergi.com adresine de gönderilmesi gerekmektedir.
“ADNAN MENDERES’İN MİLLETE SEVGİSİ ve HİZMET AŞKI” KONULU KISA FİLM YARIŞMASI >Yarışma 16-65 Yaş aralığındaki herkese açıktır. >Kısa filmler fotoğraf makinesi, cep telefonu, video kamera vb. araçlarla üretilebilir ancak filmler DVD formatında teslim edilmelidir. >Yarışmaya katılan kısa filmler bir ekip tarafından yapılmış olsa da başvuru filmin yönetmenlerinden biri tarafından yapılmalıdır. >Yarışmacılar birden fazla kısa filmle yarışmaya katılabilirler >Yarışmaya kısa film gönderme süresi 04.04.2014 tarihinde saat 17.00’da sona erecektir. >Yarışma sonucu değerlendirme jürisi tarafından 09.05.2014 tarihinde saat 14.00’da açıklanacaktır. >Yarışma sonunda Birinciye 1.500 TL, İkinciye 1.000 TL, Üçüncüye 500 TL ödül verilecektir. >Yarışmacılar DVD formatındaki kısa filmi, kısa filmin özet hikayesini (sinopsis), kısa filmin künyesini, yönetmene ait özgeçmiş, vesikalık fotoğraf ve iletişim bilgileri Platform adresine iadeli taahütlü olarak gönderilecektir.
246
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
“ADNAN MENDERES - MİLLETİN SEVGİLİSİ” KONULU SERBEST RESİM YARIŞMASI >Yarışma 16-65 Yaş aralığındaki herkese açıktır. >Resimlerde Kuru Boya, Sulu Boya, Pastel Boya, Yağlı Boya teknikleri kullanılabilecektir. Ebad ise 35x50 cm olacaktır. >Yarışmaya resim gönderme süresi 04.04.2014 tarihinde saat 17.00’da sona erecektir. >Yarışma sonucu değerlendirme jürisi tarafından 09.05.2014 tarihinde saat 14.00’da açıklanacaktır. >Yarışma sonunda Birinciye 1.500 TL, İkinciye 1.000 TL, Üçüncüye 500 TL ödül verilecektir. >Resimler Platform adresine iadeli taahütlü olarak kırışmayacak şekilde gönderilecektir. Aynı zamanda, minimum 300 DPI çözünürlükte taranarak bilgi@admendergi.com adresine de gönderilmesi gerekmektedir.
“ADNAN MENDERES DÖNEMİNDE KALKINMA” KONULU MAKALE YARIŞMASI YARIŞMA İLKELERİ VE YAZIM KURALLARI >Yarışmaya 16-25 yaş arası gençler katılabilir. >Makale 12 Punto Times New Roman karakteriyle 1,5 Satır aralığında yazılmış A4 ebadında (sağ, sol, alt ve üst kenar boşlukları 2,5 cm) 4 sayfayı geçmeyecek şekilde hazırlanacaktır. >Yarışmaya makale gönderme süresi 04.04.2014 tarihinde saat 17.00’da sona erecektir. >Yarışma sonucu değerlendirme jürisi tarafından 09.05.2014 tarihinde saat 14.00’da açıklanacaktır. >Yarışma sonunda Birinciye 1.500 TL, İkinciye 1.000 TL, Üçüncüye 500 TL ödül verilecektir. >Makaleler Platform adresine iadeli taahütlü postalanacaktır. Aynı zamanda bilgi@admendergi.com adresine de gönderilmesi gerekmektedir.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
247
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU GARCİA’YA MEKTUP Amerika Kurtuluş Savaşı’nda, Küba’da bu savaşı İspanya ordusuna karşı sürdüren General Garcia’ya bir talimat ulaştırmak gerekir. Küba dağlarına sığınan General Garcia’nın yeri yurdu bilinmez. Posta ve telgrafla da haberleşme imkânsızdır. Bu durumda, Amerika Cumhurbaşkanı’nın talimatını, Garcia’ya bir mektupla göndermesi gerekir. Bunun İçin özel kurye olarak Cumhurbaşkanına takdim edilenler emri dinledikten sonra, Başkandan, Garcia’ya kim olduğunu, nerede ve nasıl bulunabileceğini, oraya nasıl gidileceğini sorunca, Başkan hepsini kovar Birisi Cumhurbaşkanına şu fikri verir: - Rowan adlı bir Yüzbaşı var, Garcia’ya mektubu ancak o götürebilir. Yüzbaşı Rowan, hemen Cumhurbaşkanının huzuruna çağırılır. Görev ve mektup kendisine veriler. Rowan, tek bir soru dahi sormadan “Başüstüne Başkanım “der. Mektubu deriden bir keseye koyup kalbinin üzerine yerleştirir. Bütün problemlerini kendisi halleder. Hazırlığını yapar. Yola koyulur. Dört gün sonra bir gece Küba sahiline çıkar, ormanlara dalar, üç haftalık bir yaya yolculuğundan sonra General Garcia’yı bulur. Mektubu takdim eder. Geri döner ve Amerika Cumhurbaşkanına tekmilini verir. Bu gerçek olay, o zamana kadar tanınmamış bir yazar olan Elberd
RESSAMIN HATASI Eski bir Hint masalı şöyle sürer gider. Bir zamanlar çok büyük bir ressam varmış.Eserleri herkes tarafından beğenilirmiş.Ülkenin kralı bile onu Onur madalyası ile ödüllendirmiş.Ona Hint’çe de renklerin ustası anlamına gelen “Ranga Charya”adı verilmiş.Ama hayranları ona kısaca “Ranga Guruji”derlermiş. Ranga,yıllar içinde,alanındaki ustalığını kanıtlarcasına kendine özgü bir renk stili geliştirmiş.Çok çalışması,yorumu ve konuya kendini vermesi,kendinden sonra gelenlerin takip etmesi için örnek olmuş. Bir sanat okulu açmış ve orada müritlerine sanatın inceliklerini öğretmeye başlamış.Belli bir müfredatı ve süresi yokmuş okulun.Öğrencinin,yeteneğinden ve bilgisinden kendisi tatmin olduktan sonra onu sanat dünyasına takdim etmesi okulun özelliğiydi. Kendince bir “Öğrenci Değerlendirme “yöntemi geliştirmişti.Bu,onun çalışma yöntemi gibi, dünyada eşi olmayan bir yöntemdi. Okulunda bir öğrenci olan Rajeev çok aceleciydi.Allah vergisi bir yeteneğe sahipti ve Ranga’nın aradığı özellikler doğrultusunda;diğer öğrencilerden çok daha hızlı bir başarı gösteriyodu. Ranga ondaki bu gelişmeden çok memnundu.Çok övgü ve teşvik almaktan dolayı Rajeev merakla Ranja Guruji’nin onu artık bir ressam olarak ilan edeceği ve hayatının bu şekilde devam etmeye başlayacağı günü bekliyordu. Bir g,çok kibar bir şekilde Ranga Guruji’ye final uzmanlık sınavını ne zaman alacağını sordu.Ranga gülümsedi ve dedi ki: “Rajeev,sen benim gelecek vaad eden öğrencilerimden birisin.Çok kısa sürede sanatın inceliklerini öğrendin.Sanırım şimdi final sınavının zamanı geldi.” “Sınav konumun ne olduğunu söyler misiniz,Guruji?”Rajeev mutluluğunu ve heyecanını saklamakta zorlanıyordu. Ranga “Rajeev,bir resim yapmanı istiyorum,bu senin en iyi resmin olmalı ve herkes hayran kalmalı. Şimdi acele etme ve hayatının şaheserini yap.”dedi. Rajeev gece gündüz çalıştı;en güzel resmini yaptı ve Ranga Guruji’ye getirdi. Ranga: “Şimdi bunu şehrin meydanında halkın beğenisine sun.”dedi. “insanların senin eserini görmelerine izin ver.Resmin altına büyük ve koyu harflerle,bu resmin halkın değerlendirmesi için oraya konulduğunu ve resim-
248
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
MOTİVASYON SAYFASI
Hubbard tarafından 1899 yılında Amerika’da Philistine Dergisi’nde yazılıp yayınlanmıştır. Yazar bu makalesi’nde “Benim burada anlatmak istediğim, Yüzbaşı Rowan’ın 4 gün sonra Küba sahillerine ulaşmasının, ormanlara dalıp üç hafta yaya olarak seyahat etmesinin, dağlarda ve ormanlarda Garcia’yı bulmasının hikâyesi değildir. Burada anlatmak istediğim husus, Yüzbaşı Rovvan’ın tunçtan heykelinin dökülüp her okula örnek insan modeli olarak dikilmesi gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde, Allah’ın her günü milyonlarca yöneticinin Garcia’lara gönderilecek mektubu vardır. Öte yanda, gençlerin muhtaç oldukları şey sadece bilgi ve bununla ilgili bir dizi teori değildir. İrade sahibi olmak, kendilerinden istenilen görevlere sadık kalmak, kendi inisiyatifleri ile derhal harekete geçip enerjilerini bir amaç üzerinde toplamak ve aldığı görevi yerine getirmektir. Yani verilen mektubu Garcia’ya götürmektir. Medeniyet, bu çeşit insanları bulmak için yapılan uzun ve hummalı bir araştırma içindedir. Böyle bir adama ne isterse verilir. Ona her şehir, kasaba ve köyde, her daire, her mağaza ve fabrikada, her okulda ihtiyaç vardır. Bütün dünya Garcia’ya mektup götürecek adam arıyor. Hizmette bireylerin ilgisizliği, bilgisizliği, beceriksizliği toplumları ve örgütleri felçli kılar. Hizmetin çarkı dönerken, çarkın bir dişi kendi İşini hiçbir nedenle durdurmaya mezun değildir. Aksi halde hizmet durur” der.
deki hataların izleyenler tarafından resmin üzerine bir X çizerek belirtilmesini yaz.” Rajeev Ranga’nın dediklerini yaptı..Resmi şehrin en merkezi yerine koydu.Birkaç gün sonra Ranga gidip onu getirmesini söyledi. Rajeev meydana giderken çok heyecanlıydı.Ancak oraya vardığında çok büyük bir hayal kırıklığına uğradı.Tüm resim baştan aşağı X işaretleriyle doluydu.Başarısızlığı böylece anlaşılmıştı.Büyük bir kalp kırıklığıyla resmi Guru’ya gösterdi. Ranga O’na asla umutsuzluğa kapılmamasını ve yeniden bir resim yapmasını tavsiye etti. Rajeev yeni bir sanat şaheseri daha yaptı.Ranga daha önce söylediği şeyleri tekrarladı.Ancak en son satırda değişiklik yaparak.Bu kez Rajeev’e resmin yanına boya ve fırça da koymasını söyledi Resmin altına yazdığı mesajda izleyicilerin hataları bulması ve resmin yanında bulunan malzemeleri kullanarak düzeltmeleri istenmişti. Birkaç gün sonra Rajeev resmi almaya gittiğinde şaşırdı.Çünkü resmin üzerinde hiçbir işaret olmadığı gibi aynına konulmuş olan malzemelere de hiç dokunulmamıştı. Rajeev resmi Guru’suna sunarken çok mutlu olmuş ve kendine güven dolmuştu. Ranga yine gülümsedi,ve”Rajeev bugün öğrenmiş olduğun bu dersle birlikte artık senin eğitimin tamamlandı.”dedi. “Sevgili oğlum,eğer bu dalda mükemmellik ve yücelik istiyorsan sadece sanatta ustalaşmış olman yetmez. Ama insanların,eline fırsat verildiğinde hiçbir şey bilmedikleri bir konuda bile eleştirip,değerlendirme eğiliminde olduklarını da öğrenmen gerekir.” “Eğer dünyayı seni yargılayacak kişi olarak kabul edersen hep hayal kırıklığına uğrarsın.insanlar hiçbir bilgisi ve ciddiyeti olamadan yargılamalarda bulunur ve birbirlerine fikirlerini söylerler. Senin ilk resmini X lerle doldurdular, çünkü onları engelleyecek hiçbir risk yoktu.Ve çoğunun bu konuda hiçbir yeteneği ve bilgisi de yoktu. Ama onlara sunulan bu fırsatı memnuniyetle değerlendirdiler. Ama aynı insanlar, hataları bulup düzeltmeleri istendiğinde hiç biri bunu yapmadı. Çünkü bu kez onların bilgisi ve yeteneği risk altındaydı;bu konudaki eksikliklerini göstermekten çekindiler. Uzak durmayı tercih ettiler.” Ranga devam etti: ”Böylece sevgili oğlum, senin çalışman, senin yeteneklerin, senin bilgin, senin sanat alanındaki çabaların, senin çok çalışmanın ve içten uğraşılarını değerli bir ürünüdür. Bunu dünyaya bedava sunma. O zaman çalışman ilk resminin uğradığı sonuca uğrar.”
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Projelerimiz Ezan-ı Muhammedi Günü Projemiz Adnan Menderes Demokrasi Platformu olarak ilk gerçekleştirmek istediğimiz proje Başkanımız Sayın Ahmet Şerif Bayındır’ın önerisi olan ”Ezan-ı Muhammedi Günü” Projesidir. Bunun Diyanet İşleri Başkanlığımıza sunulmadan evvel olgunlaştırılması için gerekli istişareler, ilmi araştırmalar yapılması gerektiği aşikardır. İnşallah buna muvaffak olduğumuzda güzel yurdumuzda Kutlu Doğum kutlamaları gibi bir de “16 Haziran Ezan Günü”müz olacaktır. Ezanın asli şekliyle okunabilmesi için şahsi iradesini en güçlü bir şekilde, bu ilk icraatıyla ortaya koyan ebedi ve abide başvekilimiz Merhum Adnan Menderes’in de böylece ruhu şadolacaktır diye düşünüyoruz. Aziz ruhuna bugün dolayısıyla milyonlar fatihalar bağışlanacaktır inşallah. Ayrıca yeni nesillerimizin ezanın mesajları konusunda bilinç düzeyleri arttırılmış olacaktır. Belki de kurulacak Ezan Akademisi ile Müezzinlerimize Ezan’ın İslam’ın sözlü manifestosu olmasından tutunuz da nota bilgisine, makam bilgisine, pratik bilgisine kadar köklü bir eğitim verilebilecektir. Şimdiye dek basın yoluyla kamuya duyurduğumuz bu projemizle ilgili çok olumlu geri dönüşler aldık. Herkesten Allah razı olsun. Yine de buradan ifade edelim ki konuyla alakalı herkesin yardım ve desteklerini bekliyoruz. Ortak akılla başaramayacağımız proje yoktur. Bu duygu ve düşüncelerle projemize katkı ve destek sunan tüm kardeşlerimize şükranlarımızı sunuyoruz.
Hayrat Kiosku Projemiz Adnan Menderes Hayratı’nın görünüş olarak Anıtmezar’ı çağrıştıran, tek katlı, çok kenarlı, kurşun çatılı sanatsal bir yapı olması düşünülmektedir. Şehirlerin insan trafiği bakımından yoğun noktalarına yapılması planlanmaktadır. Buradan inşallah günlük olarak içme suyu, ekmek, simit, lokma, çorba, helva gibi gıda maddelerinin ücretsiz dağıtımı yapılacak olup ayrıca bir de kitap satış standı bulunacaktır. Ebedi başvekilimiz Merhum Adnan Menderes’in aziz ruhuna fatihalar bağışlanmasına güzel bir vesile olacak bu projemizin gerçekleşmesi hususunda destek olacak kardeşlerimizin bizlerle irtibat kurmalarını hassaten istirham ederiz… Saygılarımızla…
Adnan Menderes Külliyeleri Projemiz Herşeyde tedriciyet kurallarının olduğunun bilincindeyiz. Fakat bu bizi güzel ve hayırlı hizmetlerin hayalini kurmaktan alıkoyamaz elbette. İşte aşağıda paylaştığımız tasarım bizim öncelikle Ankara, İstanbul ve Aydın’da inşa etmeyi planladığımız külliye projemizdir. Camisiyle, Aşeviyle, Yurt Binalarıyla, Sosyal ve Kültürel Salonlarıyla, Kütüphane / Arşiv ve Dokümantasyon Merkezleriyle, Demokrasi Müzesiyle, Enstitü ve Akademisiyle, Hazire ve Makam mezarlarıyla… Yaşayan, nesilden nesile aktarılan Adnan Menderes Davasının adeta müccessen hali… Fiilî ve kavlî dualarınızı bekler, saygılar sunarız.
Diğer Projelerimiz • • • • • • • • • •
YASSIADA DEMOKRASİ AKADEMİSİ TÜRKİYE ADNAN MENDERES ARAŞTIRMALARI MERKEZİ (TAMAM) ADNAN MENDERES ENSTİTÜSÜ ADNAN MENDERES VE DEMOKRASİ KÜLLİYATI ADNAN MENDERES SANATSAL ETKİNLİKLER MERKEZİ ADNAN MENDERES SEMPOZYUMLARI TÜRKİYE SANAT VE ZENAAT MERKEZİ (TÜSAM) DEMOKRASİ KÖYÜ DEMOKRAT AİLELER ALBÜMÜ (1946-1960) BÜYÜKŞEHİRLER İÇİN ADNAN MENDERES KÜLTÜR MERKEZİ
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
249
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Türk tarihinin kayıp yılları H. Emre OKTAY
Y
olun dönemecini geçtikten sonra, başını kaldırır durur ve bakar. Karşısındaki idam sehbası, eteklerinde telaşla dolaşan cellâtlarıyla iştah içinde onu beklemektedir. Kendini bir daha kontrol eder. İçinde korkudan eser yoktur. Yaşamakta olduğu hâkim duygu hüzün ve kederdir. Sevdiklerinden ayrılmanın, onları bir daha göremeyecek olmanın hüznü, kederi. Bu ülkiye, bu halkı ne kadar çok sevmişti, onların arasında ne kadar mutluydu. Bu halka hizmet etmek, bu halka faydalı birşeyler yapabilmek, onun en büyük mefkûresi olmuştu.
B
ir tesisi hizmete açtığı zaman, yurdışında olsun yurt içinde olsun bir ülke sorununu çözüme kavuşturdukları zaman, hele yılsonu raporlarında gayretlerinin somut ifadesi olan gelişme rakamlarını gördüğü zaman, en büyük sevinci, en büyük neşeyi, en büyük zevki ve heyecanı yaşamıştı. Yağlı ip boynuna geçirildiğinde başını sağ tarafa çevirerek bir şeyler söylemeye başladı. İçinden dua ediyordu. Gözlerinde artık kimsenin müdahale edemeyeceği kendi özelliğine çekilmesinin rahatlığı okunmaktadır. Akis Kitap
Yassıada’dan Mektup Var Cahide İleri AKSOY
Sevgili Vasfiyem, aziz yavrularım, Size mal-mülk, servet bırakmadım. Bütün hayatım boyunca bir tekaüdiye maaşı bırakmaya çalıştım. Tecelli eden adalet onu da kuşa çevirdi. Ne yapayım. Kader böyle imiş. Yalnız, size şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim. Siz de bununla iftihar edeceksiniz. -Tevfik İleri-
250
27 Mayıs 1960 Darbesi’nin ardından Yassıada Mahkemelerinde belki de Türkiye’de her demokrasi tartışmasıyla gündeme gelen/ gelecek olan olaylar zinciri vuku bulmuştur. Mahkeme sonucunda ise; biri başbakan ikisi bakan olmak üzere üç kişi idam edilmiş, diğer bütün sanıklar ömür boyu hapisle cezalandırılmıştır. Ömür boyu hapis cezasına mahkûm olanlar arasında Ulaştırma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı ve Başbakan yardımcılığı yapmış, Tevfik İleri de bulunmaktaydı.
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Tevfik İleri, büyük bir aşkla bağlı olduğu eşi Vasfiye İleri’den ve canı gibi sevdiği çocukları Cahide, Cahit ve Ayşe’den devlet işleri dışında ilk kez bu yargılanmalar ve hapis sürecinde ayrı kalmıştı. Artık ailesiyle iletişimini 50 kelime ile sınırlı mektuplarla yapıyor, bütün hasret ve özlemini, ailesi tarafından büyük bir heyecanla beklenen bu mektuplar vasıtasıyla gideriyordu. Tevfik İleri, Yassıada’da bulunduğu süre zarfında hemen hemen her gün ailesine mektup yazmıştır. Takriben 400 adet olan bu mektupların çoğunluğu hayatının aşkı eşi Vasfiye İleri’ye aittir. Ara sıra büyük kızı Cahide’ye, kendi tabiriyle kendisinden “daima sabır, vakar, sükunet” beklediği oğlu Cahit’e ve küçük kızı Ayşe’ye de mektuplar göndermiştir. Timaş Yayınları
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Kitapların Dilinden
Bir Devrin Gerçekleri
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
251
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
252
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
253
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
Diyor ki:
“Türk milleti Müslüman’dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet’in bütün icabeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır.” 254
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
TEMSİLCİLİK VE GÖNÜLLÜLÜK FORMU Temsilcimiz ya da Gönüllümüz olmak için aşağıda istenen bilgileri “Bahçelievler Mh. Aşkabat Cd. No: 6/2 Çankaya/ANKARA “ adresine ya da bilgi@adnanmenderesdemokrasiplatformu.org mail adresine gönderin siz de gönüllümüz olun. Adnan Menderes Demokrasi Platformu Temsilcilik ve Gönüllülük Formu Temsilcilik ( ) Gönüllülük ( ) Ad, Soyad: T.C. Kimlik No: Anne / Baba Adı: Doğum Yeri: Doğum Tarihi: Nüfusa Kayıtlı Olduğu İl: Eğitim Durumu: Meslek / İş: Kısa Özgeçmiş:
Referanslar: Neden Adnan Menderes Demokrasi Platformu?:
Projeleriniz Nelerdir?:
Çalışma Arkadaşlarınız:
İletişim Bilgileriniz:
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
255
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
ADNAN MENDERES ARŞİVİMİZE DESTEK VERİN! DEĞERLİ OKURLARIMIZ DERGİMİZDE KULLANMAK ÜZERE ELİNİZDE BULUNAN ADNAN MENDERES ve DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNE AİT KİTAP, DERGİ, GAZETE, FOTOĞRAF, SES KAYDI VE BENZERİ HATIRA DEĞERİ TAŞIYAN TÜM MALZEMELERİ LÜTFEN BİZE ULAŞTIRINIZ... ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER.. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DERGİSİ Bahçelievler Mah. Aşkabat Cad. No: 6/2 Çankaya/Ankara Tel: 0.312 215 44 45 Faks: 0.312 215 44 55
FİKİR, PROJE ve ÖNERİLERİNİZİ BEKLİYORUZ
Adnan Menderes’e ve Demokrasiye gönül vermiş, yenilikçi, üretken ve hizmet odaklı bütün kardeşlerimiz; fikir, proje ve önerilerinizi bize iletin, Platformumuzun desteğiyle birlikte hayata geçirelim.
ÇABAMIZA KATKI / BAĞIŞ T.C. Ziraat Bankası Ankara Bahçelievler Şubesi(626) Hesap No: 64018974-5001 IBAN: TR58 0001 0006 2664 0189 7450 01
256
ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU
PTT Ankara Bahçelievler Şubesi Hesap No: 10420535