Adnan Menderes Demokrasi Platformu Dergisi

Page 1



ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

1


Aydın Menderes’i rahmetle anıyoruz ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

20 Kasım 2011

MİLLET VE TARİH

SON YAZISI

Aydın MENDERES 19. yüzyıl ünlü Fransız düşünürü Ernest Renan, “Toplumları, icat edilen bir tarih meydana getirir” demiştir. Millet veya toplum icat edilene neden inansın? Zira insanların “Bu gerçektir” denilene inanm amaları mümkündür. Sadece bunu kabul etmiş gibi görünebilirler. Bunu temin eden ise gücün kullanılmasıdır. Güç kimde ise gerçek onun dediğidir. Bunu da Alman Nazi yanlısı Karl Schmidt 1920’lerde söylem iştir. Önce bu söze karşı çıkanlar daha sonra bunu kabul ettiklerini itiraf etmişlerdir. İstisnaları vardır. Ancak sözün özeti “Güç kimin elinde yse tarih yazımı da onun elinde demektir.” Renan yanılmıştır. DIŞ POLİTİKA TEZLERİ Son gelişmeler: 1- Uzun söze artık lüzum yoktur. Başbakan Erdoğan’ın son açıklamaları ve Amerika’nın tutumu gerçeği ortaya koymuştur. 2- Türkiye Ortadoğu bölgesinin yeni egemen gücü olacak tır. Bunun kapsamını ve anlamını zaman ortaya koyacaktır. 3- Bu kararı Amerika vermiş, Türkiye de kabul etmiştir. 4- Bu tek başına ne iyi ne de kötü bir şeydir. 5- Önemli olan bu anlaşmanın şartlarıdır. Eğer şartlar Türkiy e’nin lehine ise bu onun için doğru bir anlaşmadır. Bu işten karlı çıkar. Aksi halde zarar eder. 6- Bunu biz kişisel olarak önceden bilemeyiz. 7- Zira takdir Yüce Allah’ındır. 8- Biz ise bu durumun hayırlara vesile olması için Allah’a niyaz ederiz. HAFTANIN AYETLERİ * Musa: ‘Rabbim!’ dedi, ‘Yüreğime genişlik ver.’ (Taha/25) * İşimi bana kolaylaştır.(Taha/26) * Dilimden (şu) bağı çöz. (Taha/27) * Ki sözümü anlasınlar. (Taha/28) Herkesin Allah’ın yardımına ihtiyacı vardır.

Ankara Güven Hastanesi’nde durumu ağırken Yeni Asır’daki köşesi için yazmış olduğu son yazısında “Herkesin Allah’ın yardımına ihityacı vardır.” diyen Cennet mekân Aydın Menderes Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinin yeni egemen gücü olacağını dile getirmişti. Ankara Atatürk hastanesinde şuuru kapanmadan önceki son sözleri ise “Dua Edin.” olmuştur. Aydın Menderes’i dualarla, rahmet ile anıyoruz... ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 2


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

SUNUŞ

E

vet dostlar, Şehit Başvekilimiz Rahmetli Adnan Menderes’in aziz hatırasını yaşatmak adına Adnan Menderes Demokrasi Platformu Ankara Temsilciliği olarak bir küçük dergi ile başlangıç yapalım dedik.. Dedik demesine ama bir de baktık ki biriken materyal bir dergi boyutunu çoktan aşmış. Böyle olur milletinin gönlüne taht kuranların yâdı, üstünden yarım asır da geçse.. Gönderilen materyalin büyük kısmını Kış ve Bahar sayılarımıza ayırarak işte bu ilk olmasıyla da özel sayımızı sizlere sunmayı başardık. Bunu yaparken inanınız hiçbir altyapıya da sahip olmadığımızı bilmenizi isteriz. Rahmetli Cennetmekân büyüğümüz, en büyük Adnan Menderes’çi olan Aydın Menderes’in rahle-i tedrisinde öğrendiğimiz düsturların en önemlisidir istiğna.. Bizler bu hizmette İhlastan, Rıza-yı İlahî’den, istiğna’dan ayrılmayacak ve profesyonel işleri amatör ruhla yapacağız inşallah. Adnan Menderes’in bu milletin bin yıllık geçmişi ve bin yıllık da gelecek vizyonu olması şuuruyla hareket edeceğiz daima.. Adnan Menderes’i ve O’nun misyonunu yeni nesillere aktaran Aydın Menderes’i daima rahmetle, şükranla yadedecek; Aydın Bey’den sonra da Menderes soyadının hakkını vererek O’nların kutlu hizmetlerini bitip tükenmez bir gayretle sürdüren Ümran Menderes Hanımefendi’yi de minnetle, hürmetle anarken, sağlık ve afiyette olması için de daima duacı olacağız. Türk Milletine hizmeti ibadet telakki eden, günde 3-4 saat uykuyla memleketimize on yılda asırlık merhaleler kat’ettiren ebedî ve âbide Başvekilimizi gelecek nesillere tanıtmak çabasıyla yapacağımız faaliyetlerin adeta bir zemberek etkisiyle kısa sürede neşv-ü nema bulup, kökleşeceğinden, bir “Ulu çınar” olacağından zerre miskal şüphemiz yoktur. Bu cümleden olarak; kurulacak dernekler, vakıflar, araştırma merkezleri, enstitüler ve üniversiteler ülkemizde demokrasinin de güçlenmesi için muazzam katkılar sağlayacaklardır. Adnan Menderes nasıl yaşarken kitlelerin sevgilisi idiyse; idamından, şehadetinden sonra da milletimizin yeni nesillerine tanıtılması, o sevgi selinin kesintisiz sürdürülmesinin sağlanması vazifesini üstleneceklerdir. Adnan Menderes’in hatırasına sahip çıkma anlamında ülkemizin bütün güç merkezlerinin adeta birbirleriyle yarış edercesine yaptıkları çıkışları memnuniyetle izliyoruz. Zaten olması gerekenin de bu olduğunu ifade ederken, milletimizin o muazzam ferasetiyle herkesi bu hususta da samimiyet testinden geçireceği notunu da buraya düşmekte fayda mülahaza ediyoruz. 17 Eylül anma merasimlerinin İstanbul’da, Anıtmezar’da ve Selatin Camilerimizde Hatimler’le, Mev-

lidlerle inşallah bu yılki gibi her zaman muhteşem bir atmosferde icra edileceğinden şüphemiz yoktur. Buradan; 7 Ocak DP’nin kuruluş yıldönümlerinin de Ankara’da akademik toplantılarla idrak edilmesini; 14 Mayıs DP’nin sandıkları patlatarak iktidara gelmesinin yıldönümlerinin ise Aydın’da, Çakırbeyli’de Demokrasi Bayramı olarak törenlerle, şölenlerle kutlanmasını ve de 27 Mayıs’ların ise Kütahya ile Eskişehir’de tel’in toplantılarıyla unutulmamasının sağlanmasını çok arzu ettiğimizi ifade etmek istiyoruz. Ayrıca TBMM ve Kültür Bakanlığımızın işbirlikleriyle bir Adnan Menderes Külliyatı’nın hazırlanıp, milletimizin istifadesine sunulması da çok yerinde olacaktır. Merhum Adnan Menderes’in Ankara Güvenevler semtinde, Şili Meydanındaki Köşkünün de ivedilikle kamulaştırılıp, bir demokrasi müzesi olarak düzenlenmesi de vefa borçlarımızdan olsa gerektir diye düşünüyorum. Yetkililerimizden bir başka istirhamım ise Kocatepe Camiinin bir restorasyondan sonra ‘Kocatepe Adnan Menderes Camii’ olarak ibadete açılmasının mabetsiz başkentin hayalini kuranlara verilecek en güzel cevap olacağı kanaatindeyim. Tabii burada TBMM ‘nin batısından geçen Dikmen Caddesinin elden geçirilerek adının ‘Adnan Menderes Bulvarı’ olarak değiştirilmesi de çok isabetli bir iş olacaktır. 17 Eylül 2012’de yaptığım teklifi burada yinelemek istiyorum: 18 yıl aradan sonra Ezan-ı Muhammedi’nin tekrar okunmaya başladığı tarih olan 16 Haziran’ı geliniz “Ezan-ı Muhammedi Günü” olarak ilan edelim. Bu vesileyle dinimizin sözlü manifestosu olan Ezan’ın manasındaki derinlikleri tefekkür edip, şehit edilmesinin gerçek sebeplerinden biri bu icraatı olan Adnan Menderes’e de dualarla Fatihalar gönderelim. Bu mütevazi çalışmamızda bize destek veren herkese şükranlarımızı sunarken bu çabamızın süreklilik kazanabilmesi için desteklerini devam ettirmelerini istirham ediyoruz. Hatalar, kusurlar için şimdiden affınızı istirham eder, görüş ve önerilerinizi beklediğimizi beyan ederiz. Milletin özne olduğu , mukaddem olduğu gerçeğini hep haykıracağız. “Yeter, Söz Milletindir!” diyenlerin o gür sadasının hep yankılanması için çaba sarfedeceğiz. Kış 2013 sayımızda buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olunuz. Not: 208. sayfadaki yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Ahmet Şerif BAYINDIR

Adnan Menderes Demokrasi Platformu Ankara Temsilcisi

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

3


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DERGİSİ

Aydın Menderes Hakk’a yürüdü

6

İmtiyaz Sahibi: Atıf Emre BAYINDIR

Genel Yayın Yönetmeni: Hüsnü Kağan BAYINDIR Yayın Kurulu: Kamil TUNOĞLU Gülay GÜNDEAY Bekir AYGÜL Yeliz ERGEN

2012

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Atıf Emre BAYINDIR

Adnan Menderes’i Ümran Menderes anma törenleri Aydın Menderes’i anlatıyor

16

12

Grafik Tasarım: Ali KOCATAŞ Yayın Türü: Süreli, Yerel (GÜZ - 2012) Ücretsizdir İletişim: Bahçelievler Mah. Aşkabat Cad. No: 6/2 06490 Çankaya/Ankara Tel: 0.312 215 44 45 Faks: 0.312 215 44 55 Gsm: 0.532 376 76 91 bilgi@admendergi.com www.admendergi.com

Sultanahmet Menderes sevgisiyle doldu taştı...

T.C. Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN:

Adnan Menderes’i anarken

18

14

Baskı: Mavi Ofset İkitelli Organize Bölgesi Ekoop Sanayi Sitesi C Blok 25 Başakşehir/İstanbul 0.212 549 25 30 maviofset@maviofset.com www.maviofset.com Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin UYSAL:

F Adnan Menderes Demokrasi Platformu Dergisi T.C. yasalarına uygun olarak 4 ayda bir Ankara’da yayımlanmaktadır. F Dergide yayımlanan yazılar yazarlarının görüşünü yansıtır, dergimiz sorumlu değildir. Genel Yayın Yönetmeni dil, anlatım ve teknik konularda değişiklikler yapabilir. Gönderilen materyal iade edilmez. F Kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

4

CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU:

‘27 Mayıs’ta idam edilen ‘Evet, Anıtmezara bir millet iradesiydi!’ ezberi bozmaya geldim’

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

22 20


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Adnan Menderes Külliyesi Kültür ve Demokrasi Platformu Derneği Başkanı Fatih KAVALOĞLU:

Adnan Menderes’in Son sözleri...

‘Anadolu insanının insan yerine konulduğu devir’

24

92 Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen BAĞIŞ:

Türk Milleti, Menderes’i çok sevdi

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati YAZICI:

Demokrasinin ve Kalkınmanın Sembolü

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY:

Başvekil Adnan Menderes

Demokrasi Bayrağı

26

32

Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ:

Türkiye’nin yetimi

28

Demokrasi Mücadelesi ve Adnan Menderes

34

25 30 Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR:

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ:

Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali YILDIRIM:

Demokrasi Kahramanı Adnan Menderes

35

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel EROĞLU:

Menderes’in hayali Çine Barajı

33 ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

5


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Aydın Menderes Hakk’a yürüdü 23 Aralık 2011’de hayata gözlerini yumdu... Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Murat Bozkurt, Aydın Menderes’in saat 20.30’da yoğun bakım ünitesinde vefat ettiğini bildirdi. Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Başhekim Bozkurt’un Aydın Menderes’in vefatına ilişkin değerlendirmesine yer verildi. Bozkurt, Menderes’in 34 gün önce diğer bir hastaneden akciğer enfeksiyonu ön tanısıyla Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine kabul edildiğini belirtti. Yapılan ilk tetkik ve değerlendirme sonucunda, derin ven trombozu, pulmoner tromboemboli, pnömoni ve buna bağlı solunum yetmezliği tanıları konan Menderes’in takip ve tedavi altına alındığını belirten Bozkurt, şunları kaydetti: ‘’Solunum kaslarında yetmezlik nedeniyle solunum cihazına bağlanmış ve daha sonraki takiplerinde gelişen çoklu organ yetmezliği ve bunlara ilaveten septik şok tablosuyla Sayın Aydın Menderes, 23 Aralık 2011 tarihinde saat 20.30’da yoğun bakım ünitesinde vefat etmiştir.’’ Açıklamada, ‘’Sağlık Bakanlığı olarak, Sayın Aydın Menderes’e Allah’tan rahmet, milletimize ve kederli ailesine sabır ve başsağlığı diliyoruz’’ ifadelerine de yer verildi.

Hastanede Kur’an okurken...

6

CENAZESİ HASTANEDEN ALINDI

E

ski Başbakanlardan Merhum Adnan Menderes’in vefat eden oğlu Aydın Menderes’in cenazesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden alındı. Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes, yakınları ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ, cenazenin alınmasından önce Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne geldiler. Menderes’in Türk bayrağına sarılı tabutu, morgdan çıkarıldıktan sonra cenaze aracına konulmadan önce dua edildi. Duanın ardından cenaze, polis mangası tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesine ait cenaze aracına konuldu. Cenaze aracı, Başbakanlık koruma ekipleri eşliğinde cenaze namazının kılınacağı Hacı Bayram Camisine hareket etti. HACIBAYRAM CAMİİNİN AVLUSU KAR ALTINDA HINCAHINÇ DOLUYDU Cami avlusunda aile adına taziyeleri Menderes’in eşi Ümran Menderes kabul

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın ziyareti...

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

etti. Ümran Menderes, namazdan önce eşinin tabutunu okşayarak öptü. Cenaze törenine Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başbakan yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Bekir Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral İhsan Uyar, Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya, Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdullatif Şener, Ahmet İyimaya, Saadet Partisi Genel Başkan Danış-

Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve Bakanlar taziyede.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

manı Fatih Erbakan, eski Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, eski bakanlar Ali Şevki Erek, Bekir Sami Daçe, CHP milletvekili Aytun Çıray’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda siyasetçi katıldı.

dün sabah Meclis’te tören düzenlenecekti. Ancak Menderes’in vefatından önce vasiyette bulunurken, “Hacıbayram Camiinde tören yapılsın. Beni milletim

uğurlasın” diyerek Meclis töreni istemediği belirtildi. Cenaze namazından sonra ise Gençlik Parkı’nda bulunan Büyükşehir Belediyesi konuk evine geçen Ümran

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI GÖRMEZ: O KADERİNE KÜSMEDİ Türk siyasetinin tüm kesimlerinin temsilcilerini buluşturan cenaze namazını, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez kıldırdı. Görmez, Menderes’in çileli hayatına rağmen kaderine ve milletine küsmediğini belirterek, “Milletinin ve ülkesinin ortak değerleri için canını feda etmiş bir babanın evladı. Onun şahsında babasına da Yüce Allah’tan rahmet diliyorum” dedi. BENİ MİLLETİM UĞURLASIN Menderes, milletvekili olduğu için Merhum Aydın Menderes’in vefatının medya tarafından duyurulmasından hemen sonra Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere birçok seveni telefonla arayarak eşi Ümran Menderes Hanımefendi’ye taziyelerini bildirirlerken TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Namık Kemal Zeybek, Sayın Gürsel Tekin, Sayın Mehmet Ali Şahin, Sayın Köksal Toptan, Sayın Recep Akdağ, Sayın Mehdi Eker, Sayın Taner Yıldız, Sayın Ertuğrul Günay ve birçok seveni de Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine bizzat gelerek taziyelerini bildirmişlerdir.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

7


Menderes, taziye ziyaretlerini kabul etti. Taziyede Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de hazır bulundu. Ankaralıların akın akın geldiği taziyede merhumun ruhu için Kur’an-ı Kerim okutuldu, dualar edildi. Sabah saatlerinde Ankara’dan İstanbul’a getirilen Menderes’in cenazesi Atatürk Havalimanı’ndan alınarak Fatih Camii’nde cenaze namazı kılınan Aydın Menderes’in Türk Bayrağı’na sarılı tabutu, babasının isminin verildiği ‘Adnan Menderes Bulvarı’ndan konvoy eşliğinde götürüldü. Menderes’i taşıyan cenaze

aracına çok sayıda polis konvoyu eşlik etti. Menderes’in Türk bayrağına sarılı tabutu, cami avlusundaki musalla taşına konuldu. Önüne Menderes’in fotoğrafı yerleştirilen tabutun başında polisler nöbet tuttu.

AYDIN MENDERES Kimdir?

Türk siyasetinin önemli bir ismiydi... Aydın Menderes, (d. 1946, Ankara) - (v. 23 Aralık 2011, Ankara), Türk siyasetçi ve V. (XVI.) Dönem Konya, XX. ve XXI. Dönem İstanbul Milletvekilliği yaptı. Ankara Kolejini bitirdikten sonra yüksek öğrenimini 1968 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde tamamladı. Serbest Ticaret ile uğraştı. Siyasete 1970 yılında Aydın’da Demokratik Partinin İl Başkanı olarak girdi. 1977 yılında Adalet Partisi Konya Milletvekili ve 1978 yılında aynı partinin Genel İdare Kurulu Üyesi oldu. 12 Eylül sonrasında 10 yıl siyasetten yasaklılar kapsamında yer aldı. 1993 yılında kurucusu olduğu Büyük Değişim Partisi Genel Başkanlığına seçildi. 1994 yılında bu partinin birleşmesiyle Demokrat Parti Genel Başkanı oldu.

1995 yılında Refah Partisi’nden İstanbul Milletvekili oldu. 1996 yılında aynı partinin Genel Başkan Yardımcılığına getirildi. 1999 yılında Fazilet Partisi’nde İstanbul Milletvekili olduysa da partiden kısa bir süre sonra istifa etti. Fazilet Partisi’nden istifa eden Menderes, bu kez 3 Kasım 2002 tarihinde DYP’den Aydın Milletvekili adayı oldu. DYP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde barajı aşamamasında sonra siyaseti bırakan Menderes, 2003 ylında Tercüman gazetesinde gazeteciliğe başladı. Yeni Asır gazetesinde vefatına kadar köşe yazıları yazdı. Menderes, siyaset dışındaki günlerini Aydın Çakırbeyli’de çiftçilikle meşgul olarak geçirmekteydi. Eski başbakanlardan Adnan Menderes’in son oğludur. Geçirdiği trafik kazası sonucu felç olan Menderes, bağışıklık sistemindeki sorunlar nedeniyle uzun süredir tedavi gördüğü Ankara Atatürk Hastanesinde 23 Aralık 2011 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştu. 8

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

KALABALIK AVLUYA SIĞMADI Cenaze namazına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere çok sayıda siyasetçi ve iş adamı katıldı. Törene TBMM Başkanı Cemil Çiçek ilk gelenler arasında yer aldı. Menderes’in eşi Ümran Menderes de cenazeyle birlikte camiye gelerek cami avlusunda taziyeleri kabul etti. Cenaze merasimine AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, TBMM eski Başkanı Köksal Toptan, eski Bakanlardan Kürşat Tüzmen, eski CHP milletvekili Mehmet Sevigen, Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Hasan Korkmazcan, DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, CHP Milletvekilleri Akif Hamzaçebi ve Sezgin Tanrıkulu, Süleyman Soylu, Adnan Polat, Celal Bayar’ın torunu Emine Gürsoy Naskali, THY Genel Müdürü Temel Kotil’in yanı sıra çok sayıda vatandaş da katıldı. Aydın Menderes’in memleketi olan Aydın’dan ise Vali Kerem Al, ADÜ Rektörü Mustafa Birincioğlu, AK Parti Milletvekili Mehmet Erdem, Ticaret Odası Başkanı İsmail Hakkı Dokuzlu, Eski Milletvekili Ahmet Rıza Acar ile kalabalık bir hemşehri gurubunun cenazeye katıldığı görüldü. Cenaze törenine TSK’yı temsilen Korgeneral İsmail Serdar Savaş ve rütbeli bazı askerlerin de katıldığı gözlendi. Sabahın erken saatlerinde Aydın Menderes’e son görevlerini yapmak için gelen binlerce vatandaş Fatih Camii avlusuna sığmadı. Namaz öncesi Fatih Camii’nde Kur’an tilaveti okundu, merhum Başbakan Adnan Menderes ve Aydın Menderes’e dualar edildi. Avluyu dolduran binlerce vatandaş, Adnan Menderes ve Aydın


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes için yapılan dualara hep bir ağızdan ‘amin’ dedi. Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes’e Emine Erdoğan ve Tansu Çiller eşlik etti. Emine Erdoğan, Ümran Menderes’in koluna girerek camiye kadar bu şekilde yürüdü. Cenazeye, Sümeyye Erdoğan da katıldı. Aydın Menderes’in yeğeni Prof. Dr. Adnan Menderes ise “Acımız büyük. Onu unutmayacağız” dedi. Akif Hamzaçebi “Kendisi çok önemli ve değerli bir insandı. Siyasi çizgisinde tutarlı olan ve bunda herhangi bir sapması olmayan, demokrasiye inanmış önemli bir kişiydi. Menderes ailesinin önemli bir temsilcisiydi. Türk siyasetinde ihtiyacımız olan bir insandı. Ailesine ve milletimizde başsağlığı diliyorum” diye konuştu. Sezgin Tanrıkulu da, Menderes’in Türk siyasi hayatında önemli bir yeri olduğunu belirterek, “Entelektüel bir derinliğe sahipti. Hayatının son 15 yılında çok zahmet çekti. Allah rahmet eylesin” dedi. Öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından bir konuşma yapan İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran; dünya hayatının bir imtihan olduğunu, bu imtihanın hedefinin de iyi insan, iyi Müslüman olmak olduğunu belirterek, Allah hepimize bu yolda yardımcı olsun. Aydın Menderes’in bu imtihanı başarmış

olmasını umuyoruz dedi. Yaran, Aydın Menderes’in çok yönlü bir kişiliğe sahip olduğunu da kaydederek, şunları söyledi: Kendisi milletimizin geniş teveccühüne mazhar olmuş bir devlet adamımızın evladıydı. Bunun yanı sıra kendi şahsiyetiyle de bizim için değerli bir insandı.

Onu şu yönleriyle hatırlayacağız, yaşadığı zorluklara rağmen devletine küsmemiş, milletine darılmamıştır. Ayakta kalmayı ve siyaset yapmayı başarmıştır. Milletin değerlerine bağlı, karşı düşüncelere saygılı, hoşgörülü, felsefi derinliğe sahip bir fikir adamıydı. Düşüncelerini ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

9


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU düzgün bir şekilde ifade eden bir hatip, iyi bir yazardı. Yaran, Menderes’in ailesi ile Türk milletine sabır, Menderes’e de Allah’tan rahmet diledi. Daha sonra Menderes için dua edildi. Duaların ardından Aydın Menderes’in Türk bayrağına sarılı tabutu, musalla taşından alınarak tekbirler eşliğinde omuzlarda cenaze arabasına taşındı. Cenaze aracı daha sonra, Topkapı’daki Anıt Mezar’a gitti. Aydın Menderes, annesi Berin Menderes’in mezarı’nın yanında toprağa verildi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise, Aydın Menderes’in vefatı dolayısıyla, merhum Adnan Menderes’in doğduğu Aydın’ın Koçarlı ilçesine bağlı Çakırbeyli köyünü ziyaret etti. Günay ve beraberindekiler, köy camisinde öğle namazının ardından Aydın Menderes için gıyabi cenaze namazı kıldı.

DOSTUM ve KARDEŞİM AYDIN MENDERES’E ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM

Merhum Aydın Menderes’e son görev...

Merhum Aydın Menderes için mevlid okutuldu..

10

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Çok değerli siyaset adamı, mütefekkir, yazar ve demokrasi şehidimiz merhum Adnan Menderes’in bu millete emaneti olan Aydın Menderes’in Hakk’a yürümüş olmasından dolayı milletçe çok büyük bir hüzün ve teessür içindeyiz. Kendisine Allah’tan rahmet, muhterem eşine, ailesine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Aydın Menderes, bu millete çok büyük hizmetlerde bulunmuş, büyük eserler kazandırmış, milletin gönlünde kendisine silinmeyecek bir iz bırakmış, babası merhum Adnan Menderes’in mirasını tüm yaşamı boyunca büyük bir onurla ve şerefle taşımıştır. O, babasından devraldığı ruh, ilham ve cesaretle, Türkiye’nin kalkınmasına, ilerlemesine, demokratikleşmesine çok önemli katkılarda bulundu. Merhum Adnan Menderes’in, haksız ve hukuksuz idamına rağmen, Aydın Menderes, demokrasi, özgürlük, kalkınma mücadelesinden asla geri durmadı; hiçbir tehdide boyun eğmeden, babasının yolunda ve izinde cesaretle yürüdü. Milletin büyük bir sevda ve ahde vefayla bağlandığı babasının hatırasını son nefesine kadar yaşattı. İnanıyorum ki aziz milletimiz, kendisine hizmet eden merhum Adnan Menderes gibi, onun yolundan ve izinden cesaretle yürümüş olan Merhum Aydın Menderes’i de hayırla, minnetle ve vefayla yad edecek, Aydın Menderes’in hatırasını yüreğinde her daim taşıyacaktır. Dostum ve kardeşim olarak kabul ettiğim, kendisiyle yol arkadaşlığı yaptığım, aynı yolda olduğu kadar aynı istikamette yürüdüğüm Aydın Menderes’e bir kez daha Allah’tan rahmet; yakınlarına ve milletimize başsağlığı temenni ediyorum. Recep Tayyip ERDOĞAN T.C. Başbakanı


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ÜMRAN MENDERES NURİYE AKMAN’A HASTANE GÜNLERİNİ ANLATTI -Güven’de ne kadar kaldınız? -Bir hafta kaldık da, son iki üç günü çok kötüydü. Sonra Aydın’la buradan çıkalım mı filan diye konuştuk. O da rahatsızdı. Çünkü iyileşemiyor. Daha bir sıkıntılı duruma giriyor. Onlar da rahatsız oluyorlar. Hatta en sonunda bir şeyler yaptılar. Yoğun bakımda değildi ama dezanfekte ediyorlar, herkes girmesin diyorlar, burayı kapatıyorlar. Paspaslar koyuyorlar, onların üstüne bir şeyler döküyorlar. Mikrop kırıcı bir şeyler. Bir gün önce de böyle bir şey yaşadılar. Herhalde istemedikleri bir mikroba rastladılar, bilemiyorum. Böylece dedik ki gidelim. -Nereye gideceksiniz? -Nereye gidelim, doğru. Onun üzerine bir arkadaşımız dedi ki, Atatürk Hastanesi donanımlı, iyi diyorlar. Oraya gidelim, Sağlık Bakanını ara dedi. Sağlık bakanını aradım, o anda ulaşamadım. Pazar günüydü. Ben cumhurbaşkanını arayım bari. Ona daha çabuk ulaşırım herhalde dedim. Cumhurbaşkanı beş dakika sonra döndü. Dedim ki efendim biz çok zor durumdayız. Aydın tuhaf bir şeyler yaşıyor. Huzurlu da değil. Bu-

radan da ayrılmak istiyoruz, sodyumu düştü, aklı karışık. Çok sıkıntılı bir şey yaşıyoruz. Atatürk Hastanesi’ne gitmek istiyoruz, bize yardımcı olabilir misiniz? Cumhurbaşkanı derhal Sağlık Bakanı’nı arıyorum, dedi. Sağlık Bakanı da zaten aradı. Dedi ki, hanımefendi o bizim bir tanemiz, her şeyimiz. Ben haftasonu olmasına rağmen bütün profesörleri hastaneye çağırdım, sizi bekliyorlar dedi. Biz Atatürk’e gittik. O da memnundu halin-

AYDIN MENDERES’İN MEKÂNI CENNET OLSUN Çileli bir yaşam sürdürdü. Saygıdeğer eşine gerçekten hepimiz minnet borçluyuz, bir dakika olsun bile eşini yalnız bırakmadı, o çileli yaşamı beraber yaşadılar. Rahmetli Menderes’in bir diğer özelliği geniş bir entelektüel birikime sahip olmasıydı. O açıdan Türk siyaset dünyası önemli bir kayıpla karşı karşıya, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Kemal KILIÇDAROĞLU CHP Genel Başkanı

den. Gittik, bütün profesörler orada. Hemen doppler yapıldı. Aa pıhtı atmış dediler. Bu sefer bütün Aydın’ın vücudundaki eksileri tamamlamaya başladılar. Üzüm salkımı gibi bütün o serumlar... Belki yirmi tane. Biri bitiyor öbürünü koyuyorlar. Bir ara normal odaya çıkardılar. Yine o geceyi rahatsız geçirdiği için aşağıya indirdiler. başhekim geldi, dedi ki sizi yılbaşında eve çıkaracağız. Yılbaşı çamı hazırlandı evde. Çamı sevdiğinden değil, neşe olsun evde. Ben eve çıkacağız diye çok sevindim tabii. Böyle inişli çıkışlı, zikzaklar yaşadık. -Fakat çıkamadınız eve. -Çıkamadık. 19 Kasım’da oraya gittik, Aydın’ı kaybettiğimiz Aralık 23’üne kadar hep orada yoğun bakımdaydı. Bir gece normal odadaydık. Hastane mikrobu aldığı söylenildi bu sefer. . Onlar da çok üzülüyordu. Didindiler, çırpındılar. Artık vücut zayıf düşmüş. -Bağışıklık sistemi çöktü herhalde. -Evet, o sıfırlamış herhalde ki bunlar oluyor. Çırpındılar, didindiler yapmadıkları kalmadı. -Vedalaşabildiniz mi eşinizle? -Güven Hastanesi’nde aklı başında olduğu zamanlarda veda sözleri gibi vasiyet etmek istedi, bir takım istekleri oldu. Ama bunları ben söylemeyeyim şimdi, rahatsız olacağım. -Paylaşılacak kısmı varsa söyleyin. -Ben seni güldüremedim dedi. O acıydı tabii. Sonra böyle olmalıydı, şöyle olmalıydı ama olmadı işte dedi...”

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

11


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ümran Menderes

Aydın Menderes’i anlatıyor F “Aydın Menderes’in 10 metrekarelik hastane odasında nefes aldığı her anı bin yıl yaşasak da öğrenemeyeceğimiz derslerle dolu. Hayata sımsıkı tutundu. Yoğun bakımda eşi Ümran Menderes elini tuttuğunda gözünün nasıl parladığını, nasıl gülümsediğini görenler için aşktan ilham alan bütün şiirler, aşka dair çekilmiş filmler, yazılmış romanlar, söylenmiş sözler kifayetsiz kaldı. Hayat arkadaşı Ümran Menderes’in umudun tükendiği anda söylediği “Aydın, biz neleri aştık, bunu da aşacağız. Daha yapacağımız çok işimiz var. Benim hayat bağımsın. Tutun, sağlam tutun. Seni çok seviyorum” sözleri kulaklarımda çınlıyor. Berin Menderes, oğlunu ona emanet etmişti, o bu emanete hiç halel getirmedi. Yine eşinin yanı başında, ellerindeki yüreğiyle bitmek bilmeyen sevgisini Aydın Bey’in bedenine yüklüyordu...” (Seda Şimşek’ten) F “Aydın rahmetli babasının ismini devam ettirmek, onu unutturmamak, onun için bir takım faaliyetlerde bulunmak isterdi. Pek çoğunu da yaptı. İyi ki kazada kaybetmemişiz Aydın’ı biz. Kaybetseydik bunları yapamayacaktı. Aydın Bey omurilik darbesi aldığı için doktorlar en fazla yedi yıl o da iyi bakılırsa yaşar dediler.”

12

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F “Yaşamayı seviyordu. Hayır, acı çekmiyordu. Haftada üç gün Yeni Asır’a yazısını yazardı. Hatta Güven Hastanesi’nde kaldığı bir hafta içinde bile son iki yazısını yazdı. Birisini de hatta Allah’ın yardımına herkesin ihtiyacı vardır cümlesiyle bitirdi. Yok hayır, şikayeti yoktu. Aydın ailenin içinde en inançlı olanı. İyi ki de öyle olmuş. Bunlara kader diye katlanıyordu” F “Aydın’ın işi çok zor. Çok sevilen bir babanın oğlu. Nasıl kendisini ispatlayacak gibi bir düşünceye ben de sahiptim. Fakat politikada şansı yaver gitmediği halde o bir Aydın Menderes oldu. Ne zaman birisi televizyona çıksa veya bir şey söylese veyahut da ülkede bir kargaşa olsa güvenilir kişi olarak bütün gazeteler, televizyonlar arayıp onun fikirlerinden istifade ediyorlardı.” F “Ona fırsat verilmedi. Demokrat Parti’nin devamıyız denilen partilerde dahi yasaklandı. Adalet Partisi’ndeyken Aydın’ın görüntüsü kendi halinde, öyle pek de akıllı falan sayılmayacak şekildeydi. Bir kenarda dursun, ismi olsun, cismi olsun ama karışmasın bir şeye istendi. İnsanlar Aydın’ı tanımıyorlardı. Refah Partisi’ne geçip de konuşmaya başlayınca aman Allah’ım bu da neymiş dediler.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Fakat genel olarak galiba Menderes soyadı korkutuyordu insanları.” F “Hastanede Aydın yoğun bakımda yatarken Deniz Baykal Bey ziyaret etti. Dedi ki Aydın Bey bu talihsiz kazayı geçirmeseydi Türkiye’nin kaderi değişebilirdi, dedi. Demek ki beklentileri varmış herkesin. Çünkü siyasette farklı bir kişilik. Bilgisiyle, birikimiyle, geçmişiyle, duruşuyla farklı, göz doldurucu.”

F “Ben bu 16 senede içimden veya dışımdan ne öf dedim, ne pöf dedim. Faydalı olduğum için de huzurluydum. Ve Aydın’ın ofis evde gibi yaşamasına da ben zemin hazırladım. Çünkü Aydın boş durup yatacak veya sandalyesine oturup gezinecek insan değil. Beyni dolu olan bir insan. Onun bir şeyler üretip, bir şeyler yapması gerekir. O zemini ona hazırladım ben. ” (Nuriye Akman’dan)

F “Onu kimseye emanet etmedim. İlk Başkent Hastanesi rehabilitasyondan çıktığımızda bir hemşire hanımla anlaşmıştık. Geliyordu, banyosunu yaptırıyordu. İhtiyaçlarını karşılıyordu. Fakat evde o kadar telaş oluyordu ki. Şoför gidiyor, hemşire hanımı alıyor. O oluyor, bu oluyor. Evdeki yardımcı.herkes havada, büyük bir zaman kaybına neden oluyordu. Ben de telaşlı halleri sevmem. Bir zaman sonra aksaklıklar oluyor, bekleniyor. Bir stres yaşanıyor, evde huzursuzluk oluyor. Dedim ki hemşire hanımın yaptığını acaba ben yapamaz mıyım? Öyle yola çıktım. Ve yaptım, kimse hissetmedi bile benim evde ne yaptığımı.” F “Aydın’ı ben giydiririm, kaldırırım, oturturum sandalyesine. Bazen yatakta kayardı. Ara çarşaf vardır. Sadece bunun için yardım isterdim evdeki kişilerden. Aydın’ı sürtmeden biraz yukarıya alacağız diye. Ben giydiririm, ben bağırsak boşaltımını yaparım. Temizliğini yaparım, yemeğini yediririm. Onlar da kitap okur, kitap sayfasını veya gazetesini çevirir. Her gün beş gazete alırdık.”

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

13


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi şehidimiz

Adnan Menderes’i anarken Recep Tayyip ERDOĞAN Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı

S

ahipsiz kitleler Menderes hareketiyle milli egemenliği hissetmiş, yönetimde söz sahibi olmuştur. Bir 17 Eylül gününün öğle saatlerinde İmralı Adası’nda kurulan darağacında hayatı sona eren rahmetli Menderes, çok doğru bir ifadeyle, isabetli bir ifadeyle demokrasi şehididir. Kendisinden bir önceki gece darağacında hayatları sönen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan gibi Menderes de bizleri hüzne boğan bir sonla bu dünyaya veda ederken, milletimizin gönlündeki ebedi yerini almıştır. Menderes ve arkadaşları bu ülkeye, bu millete yaptığı hizmetlerin bedeli olarak son nefeslerini vermişlerdir. Bizim inancımız, Allah için ülkesine milletine hizmet yolunda ölenleri, öldürülenleri şehit olarak kabul eder. Menderes’in, Zorlu’nun, Polatkan’ın şehadeti, onlar ve aileleri için büyük bir gurur kaynağıdır. Türk milleti onlarca yıldır bu aziz insanları hürmetle, şükranla, hayır dualarıyla anmaktadır. Onları idama gönderenler ise hiçbir dönemde bu cinayetin vebalinden, bu utançtan kurtulamamışlardır. Türk milleti kendi iradesiyle göreve getirdiği bu masum insanların katledilmesini her zaman lanetle anmıştır. Ülke ve millet olarak bir daha böyle acılar yaşamamamız, en büyük dileğimizdir. Tesellimiz ise yarım asırdır dinmeyen bu acının boşa gitmemiş olmasıdır. Menderes ve arkadaşlarının yaktıkları demokrasi meşalesi, elden ele her geçen gün daha yükseğe taşınmış ve nihayet bugün bizlere kadar ulaşmıştır. Menderes’in ortaya koyduğu irade ve kararlılık, başlattığı demokrasi ve kalkınma mücadelesi, merhumun manevi mirası olarak milletimizce daima sahiplenilmiştir. Merhum Menderes’in idamından hemen önce verdiği mesaj, bu bakımdan çok manidardır. Diyor ki merhum Menderes, “Dirimden korkmayacaktınız. ama şimdi elele vererek Adnan Menderes’in ruhu sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Nitekim rahmetli Menderes’in ruhu, onun başlattığı demokrasi mücadelesi, bu toprakların öz evlatlarını birinci 14

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

sınıf vatandaş yapma kararlılığı bugüne kadar gelmiştir. Milletle birlikte, milletin istediği istikamette yürüyen herkes, Menderes’in belirttiği gibi, her fırsatta milletin değerlerinin, tarihinin, medeniyetinin düşmanlarına tokat üzerine tokat vurmaktadır. Menderes’i idam etmekle, milletin kendi iradesine sahip çıkan mücadelesinin önünü kesebileceğini zannedenler, yaşadıklarından maalesef ders almadılar, alamıyorlar. Yıllar önce, merhum Menderes’in haykırdığı ‘Yeter, söz milletindir’ şiarını bugün de kararlılıkla sürdürüyoruz. Her fırsatta ‘Yeter, söz de milletin, karar da milletindir diyoruz. Menderes’in haykırışı bütün Türkiye’de yankı bulmuş, milleti ayağa kaldırmıştır.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Merhumun milletle kurduğu gönül köprüsünü başka türlü yıkamayacaklarını görenler, fani bedenlerini ortadan kaldırarak amaçlarına ulaşacaklarını sandılar. ‘Bizi buraya getiren irade böyle emrettiği için bu kararı aldık’ diyecek kadar ileri gittiler. Vicdanlarını susturmaya çalıştılar. Fakat Menderes’in ruhu tarafından takip edilmekten kurtulamadılar. Biz de bütün milletimizle birlikte şehitlerimizin arkasından Fatiha okuyoruz, Menderes ismini andığımızda yıkılmaya çalışılan o gönül köprüsünün daha da güçlenmiş olarak durduğuna şahit oluyoruz. Menderes’in temellerini attığı Türk demokrasisi, atlattığı badirelere rağmen dimdik ayaktadır. Menderes’in sağlamlaştırdığı çok partili sistemden, kimse geriye adım atmaya cesaret edemedi daha. Bu sürede pek çok kayıplar verildi, acılar yaşandı, bir çok alanda uçurumun kıyısına getirildik, kirli oyunlara maruz bırakıldık. Ama hamdolsun her badireyi aştık, her oyunu bozduk. Milli iradeyi küçümseyenlere, vesayet altına almaya çalışanlara, değişim azmini kırmak isteyenlere gereken cevabı millet olarak verdik. Her karanlık günün aydınlığa döneceğine inanarak azimle mücadele ettik. Milletimizin rotasından sapmadık. Bu vesileyle Türkiye’nin aydınlık yarınlarının temel taşlarını inançla, sabırla ve hayranlık veren bir öngörüyle oluşturan rahmetli Özal’ı da şükranla yad etmek

istiyorum. İkinci bir Menderes olarak milletin gönlünde yer alan Özal’ı da rahmetle anıyorum. Millet ne Menderes’i asanları, ne Özal’a dünyayı dar edenleri hayırla yâd etmiyor. Onların kimler olduğunu da asla unutmuyor. Milletimizin Menderes ve Özal’ı, asırlar boyunca gönlünde baş tacı edeceğine inanıyorum. En büyük mevki, en büyük makam, en büyük paye de budur zaten. Ne mutlu onlara! Menderes ve arkadaşlarını minnetle bir kez daha anıyorum. Allah’ın rahmeti onların üzerine olsun. Sözlerimi, Necip Fazıl üstadımızın, kendisinin ardından yazdığı şiirden birkaç kıta ile bitirmek istiyorum. Zeybeğimi, birkaç kızan, vurdular; Çukurda üstüne taş doldurdular. Bir de, ya kalkarsa diye kurdular... Zeybeğim, zeybeğim, ne oldu sana? Allah deyip, şöyle bir doğrulsana! Beyni tırmık tırmık, pençelere sor! Mevsim niçin ölgün, bahçelere sor! Sor; çukuru nerde, serçelere sor! Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla; Zeybeksiz yolları gözetle, ağla! Dinmeyen bir hasretle milletin adamlarını anmaya devam ediyoruz. Menderes, Polatkan ve Zorlu ailelerine, milletin adına bir kez daha baş sağlığı diliyoruz.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

15


2012

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes’i anma törenleri

İstanbul’daki Anıtmezarda düzenlenen Adnan Menderes’i ve Dava Arkadaşlarını Anma Programında konuşan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Menderes’in milletini çok sevdiğini, sevgisini de işlerini iyi yaparak gösterdiğini söyledi. Menderes’in Osmanlı hanedanına karşı yaptıklarına da değinen Yeşil, “Osmanoğulları bir kanunla ülkeden çıkarıldılar. 1952 yılında Paris’e gitmişti. Paris’te 2. Abdulhamit Han’ın kızı ve hanımının bulaşıkçılık yaptığını duydu. Tüyleri diken diken olmuştu. Türkiye’ye döndü ve ilk işi, çıkardığı bir kanunla onların ülkeye dönmelerini sağlayıp o aileyi İstanbul’a yerleştirmek oldu. Düzenli bir şekilde ziyaretlerini ihmal etmedi. Ecdadına saygılıydı. Birileri onları kovmuştu. O, onları kendi ülkelerine davet etmişti. Tıpkı bugün, o yaptığı hamleyi bugün sizler onu bağrınıza basarak gösterdiğiniz gibi.” diye konuştu. Menderes’in nezaket çerçevesinde yaşadığını ifade eden Yeşil, “Yassıada yargılamalarında karşısındakinin o kadar haşin, kaba ve densiz ifadelerine karşı o nezaketi içinde ‘efendim’ diyerek başlayan savunmasını biliyoruz. Nezaket çerçevesini hiç

bozmadı. Bir değerler, faziletler meşrebi gibi yaşadı. dedi.” • “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Merhum Adnan Menderes milletini çok severdi. O sevgisini İşlerini çok iyi yaparak gösterirdi. Onun dönemi tarihe, bu milletin çarıktan medeniyete geçiş dönemi olarak anılırdı. ‘Time’ dergisi onu kapak yaptığında manşetine ‘İmarcı Adnan

GYVBaşkanı Mustafa Yeşil

Ümran Menderes

16

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes’ yazmıştı. Çünkü o karış karış ülkesinin her köşesini her ferdini adeta omuzlamış ve onu çağın medeniyetin ufkuna taşıma azmiyle yürümüştü. Demokrattı. Tek partili dönemin yaşandığı bir sürecin arkasından demokrasi telaffuz etmek cesaret işiydi. Yassıadada da Numan Esin ziyaretine geldiğinde Kürt sorunu hakkında ne düşündüğünü sormuştu. O esnada bile ondan istifade anlayışıyla o metanetiyle dönmüş, ‘Ben bu meselenin yine demokrasi içerisinde çözüleceğine inanıyorum. Halkımın özgürlükle, serbesiyetlikle, kendini ifade edebilme hakkını vererek sonra da onu yönetime icraata katıp onu bütünleştirerek ben yine çözümün demokraside olduğuna inanıyorum’ demişti. Onu Yassıada’ya tıkanlara verdiği cevap, yine demokrasiydi dedi.” • “Ümran Menderes, darbelerin tartışıldığı ve eleştirildiği bir dönemden geçtiğimizi dile getirdi. Milletin kendi değerleriyle barışık olan demokrasi şehitlerini, aradan geçen yıllara rağmen unutmadığını ifade eden Ümran Menderes, Şehitlerimizin 51. yılını anmak üzere burada bulunuyoruz. Ben önce-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU likle programı düzenleyen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’na teşekkür ediyorum. Yaşananlar çok acı. Allah bir daha yaşatmasın. Ancak şu da var ki Türkiye’de artık ihtilaller sorgulanır oldu. Menderes ve arkadaşlarının demokrasi için açmış oldukları yolda devam etmeliyiz. Söyleyecek fazla bir şey yok. Nur içinde yatsınlar dedi.” • “Ümran Menderes, yaşananların acı olduğunu anlattı. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması temennisinde bulundu. Türkiye’de artık ihtilallerin sorgulanır hale geldiğini, bunun da çok önemli olduğunu kaydetti. Menderes, Aradan bunca yıl geçmesine karşın Türkiye demokrasi şehitlerini unutmadı. Menderes ‘e, her geçen yıl ilgi ve sevginin artarak devam ettiğini görüyoruz. Seçimle gelen seçimle gitmeliydi. Ne güzeldir ‘Yeter söz milletin’ sözü. Her şeyi içinde barındırıyor dedi.” • “Aydınlı İcra Kurulu Başkanı Mustafa Şevki Kavurmacı: Menderes ilk seçimi kazandığı yıllarda ben çocuktum. Vatandaşlar sevinç gözyaşlarıyla kurbanlar kestiler. Bu da Menderes’ in vatandaşın vicdanında duyduğu derin ve büyük sevginin bir göstergesiydi. Biz ‘Aydınlı’ olarak kendini çok iyi biliyoruz. Oğlu Aydın ile de yıllarca görüştük. Menderes, ‘Yeter, söz milletindir’ demiş ve nihayetinde de öyle olmuştur. Elhamdülillah, bugünlere gelindi. Menderes ve idam edilen diğer şehitlerimizi hürmetle yâd ediyoruz bugün. Biz onların vârisleri olarak onları ve demokrasiyi hep yaşatacağız dedi.” • “Adnan Menderes Demokrasi Platformu Ankara Temsilcisi Ahmet Şerif Bayındır, Adnan Menderes’in şehadetinin 51. yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle on yılda Büyük Türkiye’ye doğru gidildiğini belirten Bayındır, Türk siyasi hayatının kerbelası olan 27 Mayıs darbesiyle Adnan Menderes ve arkadaşlarının şehit edilerek bu ilerlemenin önüne geçildiğinin altını çizdi. Menderes’in ilk iş olarak tek parti devri ezanını Ezan-ı Muhammedi’ye çevirdiğini söyleyen Bayındır, Adnan Menderes kendisini bin yıldır İslam’a bayraktarlık yapan bu asil ve necip milletin hizmetine adamış, önce açık oy gizli tasnif gibi dünyada eşine rast-

Erdal Şen, Musatafa Şevki Kavurmacı, Ahmet Şerif Bayındır

lanmayan garip seçimle engellenmeye çalışılsa da ‘insan olduğumuzu onun döneminde anladık’ diyen Anadolu insanınca hala kırılamayan rekor oy oranıyla iktidara getirilmiştir şeklinde konuştu. Siyasi hayatımızın en uzun on yılında, tek parti devri kalemlerinin bile ‘sıçrayan rakamlar’ şeklinde kabul ettiği bir ilerleme yaşandığına değinen Bayındır, açıklamasına şöyle devam etti; Rahmetli Aydın Menderes’in ifadesiyle ‘Menderes bu milletin özetidir. Adnan

Menderes bu milletin bin yıllık geçmişidir ve gelecek bin yıllık vizyonudur.’ Bu yıl yapılacak anma törenleri hatırasına kamuoyuna somut bir önerim var. İslam’ın sözlü manifestosu olan Ezan-ı Muhammedi’nin 18 yıl aradan sonra ilk okunduğu gün olan 16 Haziran’ı “Ezan-ı Muhammedi Günü” olarak ilan edelim. Hem ezandaki cümlelerin manasını tefekkür edelim, hem de Adnan Menderes’e ezanın aslına döndürülmesindeki rolünden dolayı rahmet ve minnetle fatihalar yollayalım dedi.”

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

17


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Sultanahmet Menderes sevgisiyle doldu taştı...

2

7 Mayıs Darbesi sonrasında idam edilen merhum Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Fatin Rüştü Zorlu için Sultanahmet Camii’nde mevlit okutuldu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen mevlide binlerce vatandaş katıldı. Türkiye’nin dört bir tarafından gelen vatandaşlar Sultanahmet Camii’ni ve avlusunu hıncahınç doldurdu. Mevlide Ümran Menderes, AK Parti Milletvekili Burhan Kuzu ve AK Parti’ye katılan Süleyman Soylu da geldi. Mevlitte, Kur’an-ı Kerim okundu, ilahi ve naatlar seslendirildi. Mevlide katılanlar, merhum siyasiler için bol bol dua etti. Merhum siyasilere yönelik yapılanların tamamen bir katliam olduğunu ifade eden Burhan Kuzu, “Anayasa hocası,

18

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ümran Menderes Mevlit dinlerken.

bir hukukçu olarak söylüyorum. O dosyayı yakından bilen bir kişiyim. Yassıada duruşmaları tam bir rezalettir ve bir cinayettir. Köpek davası, bebek davası bilmem ne davası, uyduruk kaydırık davalarla yapılmıştır. Onlar işin bahanesi

ben özetini vereyim size: Senelerdir bu memlekette ezan Arapça okunmuştur. Aslına uygun olarak okunurdu. Ama ne zaman ki Menderes ve arkadaşları ezanı aslına döndürdü o zaman yapılan konuşmalarda ‘bir gün gelir seni ben de


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

kurtaramam Menderes’ diyenler malum darbeyi yaptırmak suretiyle asılmasını sağlamışlardır. Rahmetli Menderes’i kurtaracak olan da bana sorarsanız odur.” dedi. Bugünkü tablonun, zulmedenlerin payidar olamayacağını gösterdiğini ifade eden Kuzu, “O gün zulüm yapanları ben biliyorum ama buradaki cemaate sorsanız 3-5’ini sayamaz. Ama Menderes’i hepsi biliyor, yad ediyor. Demokrasi şehididir. Bu memleketi ilk canlandıran insandır, öyle görüyorum.” diye konuştu. 14 Mayıs’ın Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktası ve bir beyaz ihtilal olduğunu kaydeden Kuzu,

27 Mayıs’ın ise kanlı bir tablo ve kızıl ihtilal olduğunu belirtti. O dönemde demokrasiye yumuşak geçenlerin sonunda hazmedemediğini belirten Kuzu,

“Katl dediğimiz yola gitmişlerdir.” dedi. Menderes’in yargılandığı davaya bakan anayasa hocalarıyla da görüştüğünü ifade ede Kuzu, “O zaman asistandım. Bu dosyaya baktım idam filan çıkmaz dediğim zaman sağa sola bir baktı rahmetli Kubalı hoca(Hüseyin Nail Kubalı) sonradan o da hatasını kabul etmişti. Şunu dedi ‘Çocuk biz onları katlettik.’ Bu onun ifadesiydi ve tarihe geçmişti. Sonra tabi onu da aforoz ettiler. Selam vermemeye başladılar. Ama giderken bunu söylemesi bile büyüklüktür.” ifadelerini kullandı.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

19


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU:

‘Evet, Anıtmezara bir ezberi bozmaya geldim’ C

HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Merhum Adnan Menderes’i anma törenlerine katılarak bir döneme son verdi. 27 Mayıs’ı yapanların bugün utandığını ifade etti.

“Türkiye’nin yeni bir iklime ihtiyacı var, barışa ihtiyacı var, huzura ihtiyacı var. Geçmişte yapılan hatalardan politikacıların ders çıkarması gerekiyor. Eğer ülkenin huzura ihtiyacı var diyorsak bu ülkenin insanlarının huzura ihtiyacı var anlamı çıkar. O açıdan geçmişte yapılan tüm siyasi idamların birer cinayet olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor. Tarih böyle yazar. Bizimde bunu böyle kabul etmemiz lazım. Onlar bu ülkeye hizmet verdiler, bu ülke için çalıştılar. İdamlarının acısını bu ülke henüz üstünden atmış değil. Arzumuz bir toplumsal barışı sağlamak ve bu ülkede huzuru yeniden getirmektir. Yeni bir iklime ihtiyacımız olduğunu özellikle ifade ettim. Biz bir toplumsal uzlaşma içinde,

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Anıtmezar ziyareti takdir topladı.

barış içinde bu ülkeye huzuru getirmek için elimizden gelen her türlü çabayı, katkıyı vermeye hazırız. Kişisel hiçbir çıkar peşinde değiliz. Bütün amacımız bu ülkede huzur olsun, bu ülkede ba-

Kılıçdaroğlu, Anıtmezarda Menderes için dua ederken.

20

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

rış olsun. Geçmişte yapılan hatalardan ders almak gerektiğini ifade etmiştim. Siyaset kin üzerine kurulmaz, siyasette kin üslubu olmaz, siyasette görüş farklılıkları olur, görüş farklılıkları bir toplumun zenginliğini gösterir, ayrışmayı değil, beraber olmayı ön plana çıkarmalıyız. Bu amaçla buraya geldim. Gazeteci arkadaşımız soruyor bir ezberi bozmak için mi geldin? Eğer Türkiye’nin barışa ihtiyacı varsa, huzura ihtiyacı varsa ve bu bir ezber bozmakla gerçekleşecekse evet ben buraya bir ezberi bozmaya geldim. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak arkadaşlarımla beraber. Sade elimizde birer çiçekle buraya geldik. Tarih bize ders verdi, dersimizi aldık ve öğrendik. Ders almaktan, öğrenmekten hiçbir zaman gocunmadık. Hiçbir zaman acaba birileri bize bir şey söyler mi diye düşünmedik. Çünkü bu


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ülkenin dostluğa ve barışa ihtiyacı var. Unutmayalım bu ülkede kin ve nefreti eken hiçbir siyasal anlayış başarılı olmamıştır. Hep barış, hep huzur hep dostlukla yola çıktık. Öyle çıkmaya da devam edeceğiz”. 27 MAYIS’I YAPANLAR BUGÜN UTANIYOR Kemal Kılıçdaroğlu demokrasiye ilk müdahalenin yıldönümünde Radikal’den Murat Yetkin ve Milliyet’ten Fikret Bila’ya yaptığı açıklamada “Askeri darbenin savunulamayacağını’’ söyledi. ‘’27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyor’’ dedi.

“Askeri müdahelelere karşı oldukarını’’ dile getiren CHP lideri, ‘’Siyasetçilerinin demokrasi ve hukukun üstülüğü gibi ortak paydalarda buluşması gerektiğini’ vurguladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Anıtmezar’a çelenk koyarken. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

21


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin UYSAL:

‘27 Mayıs’ta idam edilen millet iradesiydi!’ D

emokrat Parti geleneğinin mirasçıları olarak, tüm siyasi partilerin, Demokrat Parti mirasına gösterdiği hürmetten memnuniyet duyuyor, bu onurlu mirasa sahip çıkma çabalarını anlayışla karşılıyoruz. Genel Başkan Gültekin Uysal, Demokrat Parti’nin Kurucusu ve Genel Başkanı Şehit Başbakan Adnan Menderes’in idam edilişinin 51.yıldönümünde Anıt Mezar’da düzenlenen törende bir konuşma yaptı. Uysal, törende yaptığı konuşmada “27 Mayıs’ta idam edilen, millet iradesiydi” dedi. Genel Başkan Gültekin Uysal’ın Anıt Mezar’da düzenlenen törende yaptığı konuşma şöyle: “Bugün demokrasi tarihimizin en acılı günü” 17 Eylül 1961 günü şahadetlerinin 51. Yıldönümünde, demokrasi şehitlerimizin huzurundayız. Genel Başkanını ve Başbakanını şehit vermiş bir davanın mensupları olarak bugün bir kez daha demokrasi şehitlerimizi, merhum Başbakanımız Adnan Menderes, Dış işleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanımız Hasan Polatkan başta olmak üzere tüm dava arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. Cenab-ı Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun. Milletimizin gönlünde sonsuza dek şerefli bir davanın şehitleri olarak tarihe geçtiler. Necip Fazıl dizelerinde, milletimizin acısını bir nebze olsun anlayabiliriz. “Zeybeğim, dünyayı aldın götürdün! Bir öldün de, beni binbir öldürdün!” Bugün demokrasi tarihimizin en acılı günü. Ne yazık ki; tarihimizin hiç

22

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

DP Genel Başkanı Gültekin Uysal.

yaşamamış olmayı dilediğimiz büyük utançlarından birini, demokrasi tarihimizin kapkara bir sayfasını anıyoruz. Kişilerin ve toplumların hafızalarını tazelemelerine vesile olan bazı önemli günler vardır. Bu günler kimi zaman bir kahramanlık destanının yazıldığı parlak ışıklar saçan bir sayfa, kimi zaman ise işte bugün olduğu gibi Türkiye’nin seçilmiş ilk Başbakanının ve dava arkadaşlarının maruz kaldığı haksız zulümü simgeleyen kapkara bir sayfadır. Bugünün acısı, hafızalarımızı tazelememiz, demokrasinin anlamı üzerine düşünmemiz kadar toplumsal barışın temellerini idrak etmemizi de gerekli kılıyor. Buradaki demokrasi şehitleri-

miz ve onların anlattıkları, demokrasi uğruna, millet uğruna seve seve gösterilen büyük bir fedakarlığın, özverinin simgesidir. 51 yıl önce bugünbu milletin en çok sevdiği evlatlarından üçünü, nefret ve kinin uğursuz bulutları altında 27 Mayıs’ta başlayan eşkıya hareketine, demokrasi davası uğruna şehit verdik. Aynı dava uğruna Menderes ve arkadaşları ile birlikte nice demokrasi kahramanı demokrat da, aynı süreçte, akıl hafsalanın sınırlarını zorlayan bir nefret ve kinin en ağır ve haksız zulümlerine maruz kaldılar. Düzmece iddialar, uydurma yargılamalar, her türlü psikolojik şiddet ve işkence, aşağılama ve hakaret ile aileleriyle birlikte sayısız zulümlere maruz kaldılar. Böyle bir süreçte, Menderes ve arkadaşları, davalarının haklılığının bilinciyle tüm zulümlere ve ölüme yalnızca metanetle karşılık verdiler. Sayısız iftira, hakaret ve zulme maruz kalan bu demokrasi kahramanlarına yöneltilen tek suçları, tek parti zihniyetinden ayrılmaları, milletle bütünleşmeleri, istikameti milletin yönüne çevirmeleriydi. Halkın gasp edilmiş haklarının, baskı altındaki değerlerin mücadelesini vermekti. Köylünün, kırsalın hakkını savunmak, ayrıcalıkları yok edip, milletin zincirlerini kırıp atmaktı. Türkiye’yi tarihi misyonuna uygun bir şekilde bulunduğu coğrafyanın merkezinde konumlandırmalarıydı. Onlar, bugün eksikliğini derinden ve şiddetle hissettiğimiz onurlu, haysiyetli bir büyük davanın savunucuları idiler.. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinin.. adalet ve kalkınma mücadelesinin.. 27 Mayıs’ta başlayan süreçle idam edilmek istenen Menderes, Zorlu ve Polatkan değil, onları o konuma getiren millet iradesiydi..


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, Berin Menderes ve Aydın Menderes’e de Fatiha’lar okudu.

Amaç, milleti ayrıcalıklı bir zümre karşısında yıldırmaktı. 27 Mayıs ve 17 Eylül tarihleri, mertlerin iktidarına namertlerin zulmünün simgesi ve en büyük darbesidir.. Ancak tüm bu darbelere rağmen, demokrat davanın savunucuları milletimizin gönlünde yaşarken bu zulmü yapan zihniyet milletin vicdanında sonsuza dek mahkum olmuştur.. Onları ve savundukları değerleri yok etmeye çabalayanlar yokluğa mahkum oldular. Onların savundukları değerler ise anlamını daha güçlü şekilde muhafaza ederek varlığını sürdürüyor.. “Zeybeği, idam ettiler amma, davası dimdik ayakta..” duruyor. O yüksek ruh, o millet ve vatan sevgisi, demokrasi şuuru, bu topraklar üzerinde ebediyen makes bulacaktır. Tam da bugünlerde Türkiye bu ruha, çok güçlü bir özlem duymaktadır. “1946 ruhunun mihmandarlığında arzu ettiğimiz Türkiye’yi gerçekleştireceğiz” Milletimizin demokrasiye duyduğu aşk ve sadakat Menderes ve arkadaşlarının aziz hatırasıyla birlikte bu topraklarda yaşamaya devam edecektir. Bu ruhu, kutlu bir emanet gibi gönüllerimizde gururla taşıyacak, yeni nesillere miras bırakacağız. 1946 ruhunun mihmandarlığında ancak, nostaljide yaşayarak değil, geçmişe bağlanıp kalmadan ve fakat geçmişin birikimini ileriye taşıyarak arzu ettiğimiz Türkiye’yi gerçekleştireceğiz. 1946’da başlayan onurlu davanın haklılığı, yüceliği; istikametlerinin, mücadelelerinin, yürüdükleri yolun doğruluğu yarım asır sonra herkesçe anlaşılmaktadır. Bunun en somut göstergesi ise, o günden bu güne devam

eden demokrat geleneğe, bu kıymetli mirasa sahip çıkma çabalarıdır. Bizler, demokrat geleneğin mirasçıları olarak, 1946 yılında başlatmış oldukları bu şerefli ve onurlu davaya bugün Demokrat Parti çatısı altında hizmet etmeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz... Diğer yandan, Demokrat Parti geleneğinin mirasçıları olarak,

DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile Anıtmezar’da

tüm siyasi partilerin, aktörlerin ve sivil toplum kuruluşların bugün Demokrat Parti mirasına gösterdiği hürmetten memnuniyet duyuyor, bu onurlu mirasa sahip çıkma çabalarını anlayışla karşılıyoruz. Hiç şüphe yok ki, bugün artık tarihi bu utanç sayfaları olmadan yeniden yaşama imkanımız yok. Ancak, geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmak, bu yaşananların bir muhasebesini de yapmak zorundayız. Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu 1950-60 dönemi ve sonrası Türkiye fotoğrafına baktığımızda, bugün andığımız bu karanlık günler yaşanmasaydı nasıl bir Türkiye olurdu çok daha iyi anlıyoruz.

Bugün Türkiye 50 yıl sonra hala terör haberlerinin normalleştiği bir ülke yerine, siyasetin normalleştiği bir ülkenin özlemini duyuyor ise bu tablonun failleri 27 Mayıs’lar, 17 Eylül’lerdir. Yalnızca, Demokrat Parti ile başlayan, demokratikleşme ve kalkınma hamlesi sekteye uğramamış, aynı zamanda toplumsal birliktelik ve barışımız da onarılması güç yaralar almıştır. Siyaset normal mecrasına oturma yolunda ilerlerken, raydan çıkmış ve bugünlere gelinmiştir. Hiç şüphe yok ki, Demokrat Parti ile başlayan süreç doğal mecrasında devam edebilseydi, bugün çok daha demokratik, huzur ve barış içinde bir ülke olmakla kalmayacak, birliğini ve kardeşliğini çok daha iyi biçimde pekiştirmiş bir ülke olarak bölgemizde ve dünyada da çok daha etkin olma şansını yakalayabilecektik. Türkiye siyasetinin yıllarca enerjisini boşa tüketen yapay kutuplaşmalar üzerinden, yapay gündemlerle belirlenmesi, Demokrat Parti’nin eksikliğinin ve o gün yapılan yanlışların ve haksızlıkların eseridir. Demokrat geleneğin önünün kesilme çabaları ile Türkiye’nin kayıpları saymakla bitmez. Türkiye yalnızca çok iyi yetişmiş, demokrasi ve millet aşkı dolu devlet adamlarını değil, hayati fırsatlar dolu yıllarını da kaybetmiştir. Menderes ve arkadaşlarını, dinmek bilmez bir hüzün ve hasretle hatırlıyor ve anıyoruz. Türkiye’nin onlarla başlayan ve devam eden demokrasi mücadelesinde atılan her adımda, okunan her ezanda, kalkınma yolundaki adımlarda, açık olan amel defterlerine hayır duaları işlenmeye devam ediyor. Allah onlardan razı olsun..” ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

23


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Adnan Menderes Külliyesi Kültür ve Demokrasi Platformu Derneği Başkanı Fatih KAVALOĞLU:

‘Bu devir, Anadolu insanının insan yerine konulduğu devirdir’ A

dnan Menderes Külliyesi Kültür ve Demokrasi Platformu Derneği Başkanı Fatih Kavaloğlu, Şehit Başbakan Adnan Menderes’in idam edilişinin 51. Yıldönümünde Anıt Mezar’da düzenlenen törende bir konuşma yaptı. Sayın Genel Başkan, Bu güzide topluluğu oluşturan Demokrat Parti’nin değerli mensupları, kıymetli misafirler, hepinizi şahsım ve Adnan Menderes Demokrasi Platformu adına saygı ve hürmetlerim ile selamlıyorum. Bugün burada bir 17 Eylül münasebeti ile daha, şehit başvekilimiz merhum Adnan Menderes Beyefendi ve şehit bakanlarımız Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Beyefendileri yad etmek, onların ruhlarına Fatihalar göndermek ve onlara karşı olan vefa borcumuzu yerine getirmek üzere toplanmış bulunmaktayız. Türk siyasi hayatına bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün teşvik ve talimatı ile giren, 4. TBMM Aydın mebusu, İstiklal madalyası sahibi, hukukçu, Anadolu insanının bütün özelliklerini vücudunun bütün gö‘Müminlerden öyle insanlar vardır ki, Allah’a verdikleri zeneklerinde taşıyan çiftçi başbakan Adnan Menderes, sözü tutarak, O’nun yolunda şehit olmuşlardır’ ayetinden de Türk siyasi hayatında, sahip olduğu özellikler, dinamizmi, anlaşılacağı üzere, o kişilerden olduğuna inandığımız başvevatanseverliği ve devlet adamlığı ile son yüzyılın lideri olarak kilimiz ve bakanlarımızı bir kere daha bu mübarek ve müsbir devrin başlamasına önderlik etmiştir. tahkem mahalde aşk ve özlem ile anıyoruz. Bu devir, anadolu insanının insan yerine konduğu bir deÜlkemizin her dönemden daha virdir... fazla birlik beraberlik ve hoşgörüye dnan Menderes, Türk Bu devir, devlet otorite ve hizmetihtiyacı olduğu şu dönemde siyasi lerinin mahalli ve lokal noktalardan, siyasi hayatında, sahip partiler ve sivil toplum örgütlerinin 780.000 km2 bütün yurt sathına eşit olduğu özellikler, dinamizmi, iştiraki ile iki gündür devam eden ve adil götürüldüğü bir devirdir, anma programları münasebeti ile vatanseverliği ve devlet adamlığı Bu devir, milli hakimiyetin halkın merhum şehit başvekilimizin, Türk ile son yüzyılın lideri olarak bir iradesinin tecelli ettiği bir devirdir, Milleti üzerindeki önem ve değerinin, devrin başlamasına önderlik şehit edilişi üzerinden 60 yıl geçmesiBu devir, umutları çalınan adeta etmiştir. ne rağmen güncelliğini ve kutsallığını gasp edilen Türk Milletinin umutlakoruduğunu bir kere daha aziz Türk rının, rüyalarının ve hülyalarının iade Milleti ortaya koymuştur. edildiği bir devirdir. Bu duygular ile, şehitlerimizi yad ediyoruz, ruhlarına bu Günümüzde her geçen gün değerini ve kıymetini daha iyi anlamaya çalıştığımız şehit başvekilimiz ve bakanlarımız, gök kubbe altında Fatihalar yolluyoruz. bizlerin ve Türk Halkının nezdinde şehit olarak yerlerini alSaygı ve hürmetlerim ile sizleri selamlıyorum, mışlardır. Allah’a emanet olunuz.

A

24

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Türk Milleti Adnan Menderes’i çok sevmiştir Egemen BAĞIŞ Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci

A

dnan Menderes, ülkemizde demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesi, milletimizin devlet yönetiminde tek söz sahibi olması yönünde unutulmaz hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye’nin bugün kararlılıkla devam ettiği ileri demokrasi yolculuğunda Adnan Menderes’in “Yeter! Söz Milletindir!” haykırışı dönüm noktası olmuştur. Menderes ve arkadaşları, Türkiye’ye ve Türk milletine yeni ufuklar açarak çok partili hayata girişin, halkın demokratik yollarla ülke yönetiminde söz sahibi olmasının, özgür seçimlerle iktidarın belirlenmesinin önünü açmışlardır. Demokrasi mücadelesini, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasıyla taçlandıran Menderes, 1959 yılında o zamanki Avrupa Ekonomik Topluluğuna ilk başvurumuzu yapan lider olmuştur. Yarım asır sonra Adnan Menderes’in başlattığı bu yolculuğu, varış noktası olan tam üyeliğe en çok yaklaştıran Hükümetin, AB müzakerelerini yürütmekle sorumlu bir Bakanı olmaktan, Başmüzakereci sıfatını taşımaktan ayrıca onur duyuyorum. Hâlihazırda, Sayın Başbakanımızın, Cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olarak ilan ettiği AB üyeliği yolunda hızla ve kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Bugün Türkiye 50 yıl önce devlet adamlarının asıldığı, bir zamanlar Dostoyevski’nin, Kafka’nın kitaplarının yasaklandığı, ders kitaplarında da yer alan bir şiiri okuduğu için mahkûm edilen Belediye Başkanlarının olduğu dönemi artık geride bırakmıştır. Hükümetimiz 9,5 yıldır millet iradesini hiçe sayan, karanlık senaryolar peşinde koşan bütün kanun dışı örgütlenmelerle, mafya tipi yapılanmalarla

kararlı mücadelesini sürdürmektedir. Dün Adnan Menderes ve arkadaşlarını darağacına götüren demokrasi ve hukuk karşıtı zihniyetin kendisi bugün Hükümetimizin demokrasi ve özgürlüklerden yana kararlı duruşu sayesinde darağacına götürülmüştür. Esasen, milletimiz şunu çok iyi biliyor ki Adnan Menderes ve arkadaşlarını darağacına götürme utancını bu millete yaşatan zihniyet milletin iradesini, milletin ümitlerini, bu ülkenin itibarını da darağacına götürmüştür. Türk milleti Adnan Menderes’i çok sevmiştir. Bugün onun anısını çocuklarının adını ‘Adnan’ ve ‘Menderes’ koyan ailelerimiz halen devam ettirmektedir. O tıpkı Türkiye’nin demokrasi ve kalkınma mücadelesinde yeni ufuklar

açan rahmetli Turgut Özal gibi, tıpkı Türkiye’nin kaderini değiştiren, Türk milletinin hayır dualarına mazhar olan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan gibi “Milletin Adamı” olma sıfatını kazanmıştır. Üstad Necip Fazıl’ın Adnan Menderes’e ithaf ettiği şu dizeler Türk milletinin bu duygularını çok iyi yansıtmaktadır: Zeybeğim, kalkamaz, dirilemez mi? Odası mühürlü, girilemez mi? Şu ters akan sular çevrilemez mi? Ne güne dek böyle gider bu devran? Zeybeğim, bir sel ol, bir çığ ol, davran! Hizmetleriyle gönüllerde yaşamaya devam eden merhum Menderes’i bir kez daha rahmet ve derin saygıyla anıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

25


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Başvekil Adnan Menderes Erdoğan BAYRAKTAR Çevre ve Şehircilik Bakanı

M

illetimize hizmet etme ve eser verme siyasetinin öncüsü, merhum Adnan Menderes’tir. Adnan Menderes, tüm coğrafi bölgelerimizin, tüm vilayetlerimizin sevgilisi ve hizmetkârı olmuştur. Arkasına halkını almış, gecesini gündüzüne katarak, önüne çıkan engelleri aşarak milletimizle kucaklaşmıştır. Menderes, halkın değerlerini önemsemeyenlere ve onları aşağılayanlara karşı durmuş ve halkın değerlerine sahip çıkmıştır. Menderes, milleti böcek gibi gören zihniyete her anlamda karşıydı. Bu açıdan Adnan Menderes, Türk demokrasi tarihi açısından en önemli figürdür. Adnan Menderes’in demokrasimiz açısından önemli olmasında birçok sebep vardır. Menderes, yer yer dikta yönetimine varan CHP yönetiminin ülkeyi kültürel düzeyde zorlaması, buna mukabil altyapı faaliyetleri için herhangi bir çabada bulunmamasına karşı demokrasimizde öncülük görevi üstlenmiştir. Yani Menderes, kötü bir süreci ve kendi halkı ile sorunlu olan bir süreci tersine çevirmiştir. O, hem demokrasi tarihimiz hem de ülkemizin kalkınması alanında öncü bir liderdir. Adnan Menderes, Türkiye’nin Türk halkından kopuk bir şekilde tepeden inmeci bazı yöneticilerin halka reva gördüğü değerler ayrışmasının en önemli uğrak noktasında bulunmaktadır. Türk yönetici elitlerinde, Türk halkının çağdaşlık konusunda pek bir bilgisi olmadığı ve dolayısıyla Türk halkının tercihlerinin de doğru ve isabetli olamayacağına dair yerleşmiş bir kanaat bulunmaktaydı. Demokrat Parti ve Adnan Menderes öncesi dönemin de bir kısmında bu anlayışla halka tepeden bir bakış söz konusuydu. Halk asla doğru düşünemezdi, doğru ve yerinde kararlar alamazdı; 26

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

halkın kararlarını halka rağmen halk için yöneticiler alırdı. Halk eğitilmesi ve asla başıboş bırakılmaması gereken bir sürüydü. Bu anlayış, halkımızla kendini beğenmiş yöneticilerin arasında bir uçurum oluşmasına neden olmuştur. Kendi değerlerinin dışlanmasına ve bunun faziletlerine inandırılmak istenen halk, kendi bin yıllık değerlerinin bir çırpıda elden çıkacağını görmesi karşısında kendi yöneticileri ile aynı paydada olamazdı. Cumhuriyet tarihinde birkaç demokrasi girişiminde bulunulmuştu, fakat halkın kendi değerlerini önemseyen ve onlara saygı gösterenlere yönelmesinden dolayı kendi ayaklarının altındaki zeminin kayacağından korkan yönetici elitler, her defasında bu tip girişimlerin önüne geçmişlerdi. İşte bu durum, yönetici zümrenin

1930’lu yılların ortalarından itibaren Avrupa’da yükselen değer olarak Faşizm ve Nazizm adı altındaki diktatörlükleri görmesi, onlarla flört etmesine neden oldu. Bununla beraber 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı’nın beşinci yılında, diktatörlük yanlısı devletlerin kaybedeceği anlaşılınca, savaşın bitimine çok az bir süre kala demokrasi taraftarı olarak bilinen devletlerin yanında savaşa girildi. II. Dünya Savaşı sonunda hâkim rüzgâr demokrasi dolaylarından esmeye başlamıştı. Bir tarafta gittikçe algılanan Sovyet tehdidi diğer yandan ise geçmişteki sicil bozukluğu ülkeyi zorunlu olarak demokrasiye doğru itiyordu. Yönetici elitler ve baskıcı bürokrasi, artık demokrasiden taraf olmak ve demokrasiyi hayata geçirmek durumundaydı. Bu durumda kendi ezanını bin yıllık asıl formuyla dinleyemeyen ve de Ankara’ya çarıklarıyla giremeyen fu-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

kara halkın kendi umudunu mücessem hale getirdiği kişi de yeni partisiyle Adnan Menderes oluyordu. Halk 1946’daki seçimlerde hemen hemen bütünüyle Menderes’in partisi olan “DemirKırat” partisinde toplandı. Ama bu toplanma yetmedi; çünkü açık oy ve gizli tasnif seçimin sonucunu tersine çevirdi. Artık gereken ders elde edilmişti ve Menderes hazırlıklı olarak girdiği ikinci seçimi açık ara kazandı. Fakat yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, milletin gönlünü alan lider bir türlü elit kesimin düşmanlığından kurtulamıyordu. İktidarda kaldığı 10 yıl boyunca olmadık iftiralara maruz kalan Menderes ve partisi nihayet 27 Mayıs 1960 yılında yapılan bir darbeyle yönetimden uzaklaştırıldı ve sonrasında ise hapse konuldu. Kendilerini devletin doğal sahibi olarak hisseden yönetici elitlerin meşru olmayan olağanüstü dönüşü devletin yönetimini ele geçirmekle kalmıyor, seçilmiş meşru Başbakanı idam sürecine götüren yolun taşları bu şekilde döşenmiş oluyordu. Bu süreçte ise nefretten ihmale, acemilikten ihanete varıncaya kadar her türlü davranış yetersizliği ve kasti tutum birbiriyle karışık şekilde bir arada bulunmaktaydı. Bu durum bizatihi demokrasinin, biz ülkeye demokrasi getirdik diyenler tarafından kesintiye uğratılmasıydı. Onlar için önemli olan demokrasi ve halkın değerleri değil, kendi bildikleri ve inandıkları değerlerin halka zorla dayatılmasından başka bir şey değildi. Evet Adnan Menderes’i astılar; ama

M

enderes, halkın değerlerini önemsemeyenlere ve onları aşağılayanlara karşı durmuş ve halkın değerlerine sahip çıkmıştır. Menderes, milleti böcek gibi gören zihniyete her anlamda karşıydı. ondan sonraki demokrasi sürecinin önüne geçemediler. Bu zümre, yönetimi elinde bulundurmak adına her on yılda bir demokrasiyi kesintiye uğrattı. Lakin halk, her defasında yönetimi ellerinden alıp kendi içinden çıkan adamlara vermesini bildi. Türkiye’nin tarihi bir bakıma körü körüne Batı’yı taklit edenlerle kendi değerlerine bağlı kalanların mücadelesinden ibarettir. Bu mücadele halkın kendi bağrından Adnan Menderes’leri, Turgut Özal’ları ve Tayyip Erdoğan’ları çıkarıp Türkiye’de yönetim pozisyonuna getirdiği bir tür demokrasi tarihidir ve bu durum halkımızın tarihsel gücüdür. Her tarihsel gücün karşısında bulunan gruplar ve yapılar vardır; bu yapılar, kişi ve zümrelerin gücü gittikçe azalmakta ve etkisini yitirmektedir. Bu kazanım, zorlu bir mücadele ile elde edilmiştir. Ülkemizdeki demokrasi mücadelesi bağlamında halkımız, Adnan Menderes’e minnet duymaktadır. Demokrasinin yolunu o açmıştır. Halkı kandıranların haricinde, bizatihi halktan destek alan ve onlardan biri olduğunu dosta düşmana kanıtlayan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye demokrasi tarihinde Adnan Menderes’in takipçisidir ve onunla birlikte demokrasi mücadelemizin en önemli köşe taşlarından biri

hâline gelmiştir. Milletimize efendilik değil, hizmetkârlık siyasetinin öncüsü merhum Adnan Menderes’e olan sevgi her geçen gün daha da artırıyor. Merhum Adnan Menderes, milletimizin kalbindeki yerini sağlamlaştırıyor ve daha genişletip derinleştiriyor. Onun o zaman, “Yeter, söz milletindir.” Sözü AK Partimizin iktidarı döneminde “Yeter, söz de karar da milletin.” diye başladığımız süreçte “Tamam, söz de karar da milletindir ve milletin olarak kalacaktır.” biçimine gelmiştir. Başta Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere ülkemiz adına bu özgürlük ve kalkınma mücadelesini verenlere selam olsun diyorum. Onlar her anlamda Merhum Menderes’in varisi ve yolunun sürdürücüsüdür. 27 Mayıs statükonun masum insanların canına kıydığının açık belgesidir. Biz de 27 Mayıs’ı unutmadık, asla unutmayacak ve unutturmayacağız. Bakın aradan onlarca yıl geçmesine rağmen milletimiz, merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarını asla unutmadı, unutmuyor. Adnan Menderes’i, milletimiz gönlünde ve hafızasında hep taşıdı ve taşıyacaktır. Bu yazı vesilesiyle demokrasi için kendini feda eden Merhum Başbakanımız Adnan Menderes’i saygı ve rahmetle anıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 27


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Türkiye’nin yetimi Suat KILIÇ Gençlik ve Spor Bakanı

1

7 Eylül Türk demokrasi tarihinin en acılı günlerinden biri olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Her yıl bu acı günün ışığında demokrasimizin geçirdiği sancılı dönemleri hatırlamakta, Cumhuriyetimizin yetimi, demokrasi şehidi Başbakan Sayın Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın aziz hatırasını yüreklerimizde yeniden canlandırmaktayız. Demokrasi şehidi Başbakan Sayın Adnan Menderes 1930’lu yıllardan başlayarak bütün bir hayatını millet iradesinin, ülke ekonomisinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleri ve tarihi içindeki sarsılmaz yerini alması için çalışmaya vakfetmiştir. İlelebet payidar kalması için her bir vatan evladının durmaksızın çalıştığı Türkiye Cumhuriyeti onun döneminde görülmemiş bir halk teveccühüne mazhar olmuştur. Sayın Adnan Menderes ve arkadaşları bu teveccühü karşılıksız bırakmamış, barajlarla, yollarla, tarım politikalarıyla, sanayi hamleleriyle ülke insanının içinde bulunduğu yoksulluktan, işsizlikten kurtulmasına çalışmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası duraklayan dünya ekonomisi içerisinde Türkiye O’nun döneminde yükselen bir grafik kazanmış, halkın refah seviyesi inanılmaz ölçüde artmıştır. Ancak Sayın Adnan Menderes hiçbir zaman yaptıklarını kişisel menfaatleriyle tevhid etmemiş, tüm yapılanlarını hak ve halk yolunda bir hizmet mantığı içinde yürütmüştür. Cumhuriyetin yetim çocuğu Sayın Adnan Menderes sadece ekonomik refahın artırılmasıyla yetinmemiş, milletin öz değerlerine yönelik gerçekleştirilen saldırıları, maneviyata yönelik istismarları da bertaraf etmiş; daima özgürlüklerin yanında yer al28

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

C

umhuriyetin yetim çocuğu Sayın Adnan Menderes sadece ekonomik refahın artırılmasıyla yetinmemiş, milletin öz değerlerine yönelik gerçekleştirilen saldırıları, maneviyata yönelik istismarları da bertaraf etmiş; daima özgürlüklerin yanında yer almış, ezanın Türkçeleştirilmesiyle, Kur’an okumanın yasaklanmasıyla simgeleşen dini yasaklamaların ve zulümlerin telafisine girişmiş, hem düşünce hem de ibadet özgürlüğünün önünü açmıştır.

mış, Ezanın Türkçeleştirilmesiyle, Kur’an okumanın yasaklanmasıyla simgeleşen dini yasaklamaların ve zulümlerin telafisine girişmiş, hem düşünce hem de ibadet özgürlüğünün önünü açmıştır.

manevi pek çok saldırı gerçekleştirilmiş, demokrasiyi içine sindiremeyen çevrelerin iktidarlarının ellerinden kayıp gitmesinin yarattığı kaygıyla milletin bağrından çıkıp yükselen bir değerin üzeri çizilmeye çalışılmıştır.

Tüm yapılanlar Yüce Türk Milleti tarafından takdirle karşılanmış, 1950 yılından 1960 yılına kadar olan 10 yıllık süre içinde tüm engelleme ve karşı koyma çabalarına karşın modern ve demokratik Türkiye’nin temelleri sarsılmaz bir şekilde atılmıştır. Milletimiz O’nun şahsında tarihinde ilk defa demokrasi, nimetini ve güzelliklerini tanıma fırsatı bulmuştur.

Daha 1946 yılında çok partili hayata geçişin başında Demokrat Partinin Merhum Adnan Menderes liderliğinde milletin ilgisine mazhar olduğunu gören çevreler oy pusulalarını çalarak, sandıkları kaçırarak, milletin oylarını değiştirerek milletin yönetimi ele almasını engellemeye çalışmış, demokrasimize kara bir leke çalınmıştır.

Elbette ki, her ilerici devlet adamının başına geldiği gibi Sayın Adnan Menderes ve arkadaşlarına da maddi

Cumhuriyete ve demokrasimize kastetmiş şer odaklarının her türlü iftira, haksız tutuklama ve yargılama süreçleri ve neticesinde Türk demok-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

rasi tarihimizin kara günü yaşanmıştı. Sayın Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın şehadetleriyle (idamla) son bulan milletin iktidarı kesif bir karanlığın hâkimiyetiyle son bulmuştur. Adnan Menderes ve arkadaşlarını milletin vicdanında affedilmeyecek bir darbeyle görevinden uzaklaştıranlar 2000’li yılların başına kadar sürecek olan çirkin bir geleneğin de başlatıcısı olduklarının asla farkında olmamışlardır. Türkiye Cumhuriyeti onların başlattığı bu gelenek sebebiyle, 40 yıl boyunca onlarca kez demokrasi ayıplarına maruz kalmıştır. 27 Mayıs 1960 yılında gerçekleştirilen ve aydın kesimlerce de desteklenen bu ilk askeri darbeden sonra Türk demokrasisi, hukuk ve siyaset sistemi üzerinde bir vesayet sistemi tesis edilmiş, zaman içinde başka darbelere yasal dayanaklar hazırlanmış, siyasete balans ayarı yapılması geleneksel hale gelmiştir. Milleti iktidardan uzak tutmaya, elit bir zümrenin tüm ülke kaynaklarını ve olanaklarını kullanmasını sağlamaya dönük seçkinci bu çabalar, Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının siyasi ve ekonomik mirasını gerektiği gibi sahiplenen Başba-

kanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti hükümetlerince bir daha geri gelmemek üzere tarih sahnesinden silinmiştir. 3 Kasım 2002 seçimleriyle başlayan süreçte, demokrasi ayıpları bir bir temizlenmeye başlamış, darbeler dönemiyle ilgili hesap verme süreci başlatılmıştır. Avrupa Birliği perspektifi, insan hakları ve demokrasiye ilişkin çağdaş hukuksal düzenlemelerle, ekonomik alanda uluslararası kuruluşlardan borç almadan yaşayamayan bir ülkeden onlara borç ve hibe veren, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri haline gelen, enflasyon, büyüme hızı, işsizlik, tarım gibi alanlarda hiç görülmemiş düzeyde olumlu rakamlar yakalayan, dev yatırım hamleleriyle çağını yakalalayan Ak Parti yönetimindeki Türkiye, Başbakan Sn. Adnan Menderes ve arkadaşlarının bıraktığı mirasa hakkıyla sahip çıkmıştır. Bu süreçte 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum demokrasi tarihimizin ayıplarının temizlendiği bir fırsata dönüştürülmüştür. Elde edilen tüm olumlu gelişmelere karşın demokrasi dışı müdahale sistemlerini devreye sokmaya çalışanlar, halkın teveccühü karşısında bu

kez tarih sahnesinden kalıcı olarak silinme, yargıya hesap verme gerçeğiyle yüz yüze kalmışlardır. Bundan sonra da Allah’ın izniyle, her türlü demokrasi dışı müdahale ve vesayet sistemleri bu ülkenin devletinin milletiyle olan bütünlüğünü zedeleyemeyecek, halkın iradesi yok sayılamayacaktır. Necip Türk Milleti, demokratik değerleri özündeki değerlerle en doğru şekilde kaynaştırmasını bilmiş, devletin bekasına olan bağlılığından kaynaklı suskunluğunu sandık başında tokada çevirmiş, kendisini yok sayarak iktidar olmaya çalışanlara gerekli dersleri vermiştir. Merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’na yapılanlar bir döneme ait kara bir leke olarak tarihteki yerini almıştır. Üç demokrasi şehidimiz de milletin kalbinde özel bir yer edinmiştir. Onların şehadetleri geleceğin muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış hatta onu aşmış olan büyük Türkiye’nin yolunu açmış ve aydınlatmıştır. 17 Eylül vasıtasıyla bir kez daha Merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmetle anıyor, Allah’tan milletimize bir daha o günleri yaşatmamasını diliyorum.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

29


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes Demokrasinin ve Kalkınmanın Sembolü Hayati YAZICI

A

Gümrük ve Ticaret Bakanı

dnan Menderes, demokrasinin ve milletin özgür iradesinin bir sembolüdür. O ve O’nun partisi bu coğrafyada demokrasiye geçişte bir milat olmuştur. Adnan Menderes çok değerli bir devlet ve siyaset adamı idi. Siyaset hayatına başladığı ilk günden milletine veda ettiği son güne kadar vakarlı duruşunu sürdürmüş, memleketine hizmet etmek için gece gündüz çalışmış ve ülkesini her şeyin üzerinde tutmuştur. Onun son sözleri yine ülkesine duyduğu sevdayı dile getirmektedir: “Kimseye dargın değilim. Kırgınlığım yok. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim…” Menderes’in sesi halkın sesiydi. O, samimi bir devlet ve halk adamıydı. O bir idealistti. Menderes’i tanıyan herkes onun zekâsından etkilenmişti. O bu dehasını milletine duyduğu aşkla bağlılık ve vicdanının adaletiyle güçlendirirdi. O “Büyük Türkiye” idealine inanmıştı. Türkiye’de bir değişimi, dönüşümü başlatan onun iktidarıdır. Bu değişimi dönüşümü görmek için 1950 ile 1960 arasını rakamlarla inceleyelim. 1950 yılında cari fiyatlarla GSYH 9 milyar 715 milyon dolar iken 1960 yılında 46 milyar 977 milyon dolara yükselmiştir.1 1950 yılında GSYH 38 milyar 598 milyon dolar iken 1960 yılında 71 milyar 391 milyon dolar seviyesine yükselmiştir.2 1949 yılına girildiğinde ekonomideki %5 oranında bir küçülme varken 1950 yılında %9,4 oranında, 1951 yılında ise 12,8 oranında rekor bir büyüme gerçekleşmiştir. 1960 yılında ise büyüme %3,4 ve 1961 yılında %2,0 olarak gerçekleşmiştir.3 1950 yılında net uluslararası rezervler 123 milyon dolar iken 1960 yılında bu rezervler %80 artarak 220 milyon dolar seviyesine yükselmiştir.4 Adnan Menderes ve Demokrat Parti döneminde 20’den fazla baraj ve termik santraller kurulmuş, çimento ve şeker fabrikaları açılmış ve sanayi yatırımlarına başlanmıştır. 1950 yılında 790 gwh olan elektrik enerjisi üretimi 1960 yılında 2815 gwh’ye yükselmiştir. Endeks ise 882’den 1756’ya çıkmıştır.5 1950’de 396 bin ton çimento üretimi varken 1960 yılında 2 milyon 38 bin tona yükselmiştir. Çimento üretiminde endeks ise 148’den 760’a yükselmiştir.6 1950 yılında 137 bin ton şeker üretimi varken 1960 yılında 643 bin tona yükselmiştir.7 1 Kaynak: TÜİK 2 Kaynak: TÜİK 3 Kaynak: TÜİK, Kalkınma Bakanlığı 4 Kaynak: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 5 Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TÜİK, TEİAŞ 6 Kaynak: Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği 7 Kaynak: Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ, TÜİK

30

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

DP’nin iktidarda döneme ait veriler incelendiğinde; 10 yıllık dönemde Türkiye’nin her alanda hızlı bir yatırım ve kalkınma hamlesi içinde olduğu ülke genelinde müthiş bir devinim ve gelişme gerçekleştiği çok açık biçimde görülmektedir. İlk sosyologlarımızdan biri olan Mübeccel Kıray da bu tesbiti yapmaktadır: “1950-60 dönemi Anadolu’nun bin yıllık durağan yaşamından uyandığı, devinmeğe başladığı zaman aralığıdır.”8 27 Mayıs İhtilâli Böyle Sonuçlanmayabilirdi… Tarihi vakalar ve bilhassa yakın tarihi ilgilendiren gelişmeler; dikkatle ve tekrar tekrar incelenmesi, tahlil edilmesi ve geleceğe dönük dersler çıkarılması gereken mevzulardır. Tarihe bakarken olayları mümkün olduğunca kendi döneminin şartlarını dikkate alarak değerlendirmek gerekir. Bu doğrultuda Türkiye ile ilgili yakın tarih çalışmalarında da milletin farklı kesimlerinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartları ve ruh halini mümkün olduğu kadar anlamak ve değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim. Bu çerçevede 27 Mayıs İhtilalinde spesifik bir vakaya, ilim heyeti ya da profesörler heyeti diye anılan gruba ve ihtilale etkilerine bakarsak tesadüfiymiş gibi görünen, hatta çoğu zaman gözden kaçan durumların dahi, ihtilalin o kabul edilemez sonuçlarına doğru nasıl dolu dizgin gitmesine katkıda bulunduğunu görürüz. 27 Mayıs İhtilali’nin akabinde ordunun idareyi sivil bir gruba bırakmak gayesiyle davet ettiği profesörler grubu; ihtilalden bir yıl sonra Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamıyla sonuçlanan ve hala milletimizin yüreğinde derin bir üzüntü ve acıyla hatırladığı bu sonucun önemli mimarlarıdır. 8 Aktaran R.Ş. Apuhan, “27 Mayıs’tan Yassıada Mahkemelerine Menderes” (2010), sf.165.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU 27 Mayıs günü Harp Okulu’nun tutuklularla dolup taştığını gören Cemal Madanoğlu Bakanlar dışında 150 kadar tutukluyu serbest bırakır. Ardından daha önce tanıdığı bir profesörden kendisine birkaç profesör ismi yazmasını ister. Generalin niyeti bu kişileri çağırıp bir Anayasa yaptırmak ve hemen seçime gitmektir. Cemal Gürsel de ihtilalin ilk günü yaptığı radyo konuşmasında 3 ay içinde seçimlere gidileceğini söyler. 28 Mayıs sabahı İstanbul’dan askeri bir uçakla getirilen profesörler: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (Medeni Hukuk), Hüseyin Naili Kubalı (Anayasa Hukuku), Ragıp Sarıca (İdare Hukuku), Tarık Zafer Tunaya (Anayasa Hukuku), İsmet Giritli (İdare Hukuku), Naci Şensoy ve bu heyetin başkanı Rektör Sıddık Sami Onar’dır. Bu heyetin hazırladığı 28 Mayıs 1960 tarihli Rapor, “bugün içinde bulunduğumuz durumu adî ve siyasî bir hükûmet darbesi saymak doğru değildir” cümlesiyle başlıyor, Demokrat Parti hükûmetinin meşruluğunu yitirdiğini, buna karşılık 27 Mayıs hareketinin ise meşru olduğunu iddia ediyordu. Ayrıca bu heyet, serbest bırakılan DP milletvekillerinin derhal tutuklanmasını ve hepsinin yargılanarak cezalandırılmasını, aksi takdirde ihtilali yapan Milli Birlik Komitesi’nin meşruiyetini kaybedeceği konusunda tavsiye ve telkinde bulunurlar. Bizim devlet geleneğimizde ulemanın, yani ilimle uğraşan kişilerin, günümüzde ise buna karşılık gelen öğretim üyelerinin, bu binlerce yıllık gelenekten kaynaklanan çok önemli ve vazgeçilmez rolleri vardır. Profesörlük ünvanı almış kişiler toplumumuzda saygın kabul edilen ve sözüne itibar edilen kişilerdir. Belki de bu geleneğin etkisiyle 27 Mayıs’tan sonra profesörlerden bir grup oluşturulmuş ve 1961’e giden süreç onların tavsiyeleriyle başlamıştır. 1961 Anayasasını da hazırlayan profesörler grubu yaptıkları telkinler ve aldıkları isabetsiz kararlar ile Adnan Menderes ve arkadaşlarının o talihsiz yolculuğunun mimarları olmuşlardır. 27 Mayıs ihtilali ve bilhassa ihtilal sonrasındaki yargılama süreci toplu bir cinnet geçirme, akıl tutulması halidir. Bugün o günlere ait anıları okuduğumuzda, dinlediğimizde ihtilali yapanların dahi neyi niçin niye yaptıklarını bilmedikleri ortaya çıkmaktadır. Belki de bu idamların ve yaşanan acıların sorumluları içinde ne yaptığını bilen tek grup 27 Mayıs’ın ertesi günü toplanan profesörler grubudur. Onlar da bu akıl tutulması halinin faili ve destekçisi olmayı tercih etmişlerdir. Halbuki tam aksi olmalıydı. Profesörler heyetinden akl-ı selim ile demokratik yolu göstermesi beklenirdi, çünkü bilim insanı demokratik ve özgür düşünceyi temsil eden kişidir. Sivillerin, özellikle de hukukçuların, kendilerine profesörlük ünvanı verilmiş kişilerin, bu cinnet halini desteklemesini bir hukukçu olarak kabul edilemez buluyor, tarifsiz bir üzüntü duyuyorum. Profesörler heyeti hukuksuzluğun hukukunu yaptı. Bu heyet; demokrasiye, “egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna” inanan kişilerden oluşsaydı, 27 Mayıs ihtilali bu kadar elim hadiselerle bitmeyebilirdi. Ve ne yazık ki 27 Mayıs, sonraki yıllarda da kötü bir örnek olarak kendisinden sonrakilere yol göstermiştir.

Yassıada’da Milletin İradesi Mahkûm Edilmiştir. Yassıada’da mahkûm edilen aslında Türk Milleti’dir, milletin iradesidir. Yassıada tutuklularının orada gördükleri kötü muamele –ki biz bunların çok azını biliyoruzmilletimizin vicdanında bir yaradır. Adnan Menderes’in idamı bizim tarihimize kara bir utanç lekesi olarak geçerken, Menderes aziz milletimizin kalbinde, sinesinde yaşamaktadır. Bugün darbelerin araştırılması, mahkeme kanallarının açılması, Adnan Menderes’in idamına karşı tepkidir. Milletimiz o günden beri bekliyor. Bu olayı sineye çekmiş olsa dahi, o günden bu güne bu acıyı yaşamaktadır, o acı hiç çıkmamıştır. İşte 51 yıldır devam eden bu kabul etmeyişlerin haykırışların sesi bugün darbelerden hesap sorularak duyulmaktadır. Menderes’in idamından sonra milyonlarca insan ağıt yakmış, o üzüntüyü yüreğinde yaşamış, hatta hayatında onu hiç görmemiş sonraki kuşaklar dahi bu acıyı hissetmiştir. Bugün biz demokrasi kültürünü içselleştirmeyi, egemenliğin kayıtsız şartsız halkın olduğu anlayışını yerleştirmeyi başta Adnan Menderes ve onun kader arkadaşları olmak üzere, milletimize bir vefa borcumuz olarak kabul ediyoruz. Bugün hala evlerde Adnan Menderes’e ait fotoğraflar, Demokrat Parti’ye ait afişler, bayraklar bulunmaktadır. Halkımız bunları idam edileceğine hiçbir zaman inanmadığı, milletini sevmekten gayrı hiçbir suçu olmayan rahmetli Adnan Menderes’ten aziz ve kıymetli bir hatıra olarak evlerinin en mutena yerlerinde muhabbet ve hürmetle saklamaktadır. Necip Fazıl’ın Adnan Menderes için yazdığı “O Zeybek” şiiri milletimizin hislerine tercüman olmaktadır: “Kır at zincirlenmiş, ufuk sahipsiz... Han kayıp, hancı yok, konuk sahipsiz... Baş köşede sırma koltuk sahipsiz... Kızanlar, dört yandan, hep abandınız! Zeybeğin kanına ekmek bandınız! … Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne? Tesbihi dökülmüş, aranır nine; Balonu yok, ağlar çocuk haline... Zeybeğim, dünyayı aldın götürdün! Bir öldün de, beni binbir öldürdün!” Adnan Menderes’i yok etmek için yarış edenler kendileri yok oldular. Merhum Menderes bu milletin kalbinde, sinesinde yaşamaktadır. Kendisini rahmet, şükran, muhabbet ve hasretle anıyoruz. Dünya durdukça bu millet Onu ve arkadaşlarını rahmet, minnet ve şükranla anacaktır. Tek tesellimiz, onu örnek alan genç nesillerin yetişmesinde ve ülkemizi gelecek yüzyıllara daha güçlü biçimde taşımasındadır. Bu çerçevede Adnan Menderes Demokrasi Platformu çok önemli bir vazifeyi başarıyla ifa etmektedir. Platformda yer alan, katkıda bulunan herkese teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

31


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi Bayrağı Ertuğrul GÜNAY Kültür ve Turizm Bakanı

S

iyasi kişiliği ile olduğu kadar insancıl yönü ile de halkının sevgi ve ilgisine mazhar olmuş merhum Başvekil Adnan Menderes demokrasinin Türkiye’ye yerleşmesinde en önemli bayraktarlardan biridir. Milletin iradesiyle tam üç kez başbakan olarak seçilmiş; milletine hizmet etmeyi kendine düstur edinmiş bir devlet adamı olan Menderes ülkemize sayısız hizmetlerde bulunmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi mücadelesini başlatan ve on yıl süreyle toplumsal kalkınmanın güzel örneklerinden birini veren Menderes halkla beraber kalkınma ve refahı geniş halk kitlelerine yaymakta öncülük etmiş bir yurtseverdi. Menderes, tek parti döneminin müdahaleci tutumuyla bunalmış olan Türk insanı özellikle kırsal alandaki vatandaşlarımız için gerçek bir demokrasi kahramanı olarak kabul edilmiş doğal bir liderdi. Cumhuriyet tarihinde demokrasiyi baltalayan 60 askeri darbesi, ne yazık ki, o dönemde ülkemizde çok partili sistemin henüz tam oturmamış olması, millet iradesine koşulsuz saygı anlayışının henüz oluşmamış olması Başvekil Adnan Menderes ve mesai arkadaşlarına haksız bedeller ödetmiş; mağduriyet yaşatmıştır. Türkiye’ye büyük hizmetler vermiş olan Menderesler demokrasi ve gelişme yolunun çilesini en çok çekmiş ailedir. Bu ailenin çektiği acılar ve ödediği bedeller sonucunda ülkemizin bugün sarsılmaz bir demokrasiye kavuşmuş olduğunu düşünüyorum. O dönem yaşanan büyük haksızlık ve acılara tanıklık eden Yassıada’nın bir demokrasi müzesi haline getirilmesinin, darbe günlerinin bu millete yüklemiş olduğu utanç hissini bir nebze olsun hafifletebileceği ümidini 32

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

taşıyorum. Bu karanlık günler Türk demokrasi tarihinde kara bir sahife olarak şüphesiz ki kalacaktır. Toplum olarak bu tip olaylardan ibret almamız ve hatalarla yüzleşmemiz, tarih-

adamıydı. Bir devir ve bir ekol olarak tarihteki yerini aldı. Onun dönemi Menderes devri olarak anılıyor ve ilelebet de öyle anılacak. Ülkemize sayısız hizmetlerde bulunmuş merhum

G

enç Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi mücadelesini başlatan ve on yıl süreyle toplumsal kalkınmanın güzel örneklerinden birini veren Menderes halkla beraber kalkınma ve refahı geniş halk kitlelerine yaymakta öncülük etmiş bir yurtseverdi. Menderes, tek parti döneminin müdahaleci tutumuyla bunalmış olan Türk insanı özellikle kırsal alandaki vatandaşlarımız için gerçek bir demokrasi kahramanı olarak kabul edilmiş doğal bir liderdi.

ten ders çıkarmamızı ve daha bilinçli olmamızı sağlayacaktır. Menderes önemli bir siyaset adamı, iyi bir lider ve demokrasiyi kitleselleştirmede önem taşıyan devlet

Başvekil Adnan Menderes ve onunla acı sonu yaşayan çalışma arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmetle ve saygıyla anıyorum.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes’in hayali Çine Barajı Prof. Dr. Veysel EROĞLU Orman ve Su İşleri Bakanı

A

ziz Milletimizin teveccühüne mazhar olmuş, demokrasi şehidi merhum Adnan Menderes, hayatı boyunca ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için mücadele etmiştir. Adnan Menderes’in hatırası, sevdiği ve inandığı kişileri ebediyen yaşatan Türk Milletinin gönlünde bütün canlılığıyla yaşamaya devam etmektedir. Onun ülkemize hizmetleri, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen idamından sonra da milletimiz tarafından takdirle yâd edilmiş ve asla unutulmamıştır. Tesellimiz, yarım asırdır süren bu acının boşa gitmemiş olması, Menderes ve arkadaşlarının yaktıkları demokrasi meşalesinin elden ele geçerek bizlere kadar ulaşmasıdır. Onun açtığı yolda ilerleyerek, özlemini çektiği müreffeh bir Türkiye’nin imarı için çalışmak minnet borcumuzdur. Ne mutlu ki onun en büyük hayallerinden biri olan Çine Barajı’nı inşa etmek bize nasip oldu. Adnan Menderes sık sık taşkınlara yol açan Çine Çayı’nı, “Bu Çine Çayı ne zalim bir çaydır. 6 asırdır bu çay bir türlü kontrol altına alınamaz. Ya Menderes Nehri! Sabah erken kalkmışsın, her şey hazırlanmış, pamuklar toplanacak, ortalık günlük güneşlik. Bir de bakarsın şu dağların ardından bir şeyler geliyor. Gökte önce bir bulut, sonra bir bora, bir dolu, arkadan bir fırtına. Şimşekler ışıl ışıl çakıyor, gökler inim inim inliyor. Çine sele dönüşmüş, çağlayanlar gibi akıyor. Menderes taşmış, bütün pamuk ovaları sular içinde, yeni mahsul su üstünde çırpınıyor. Bir ağacın altında büzülür, yumruklarını sıkar, kafanı habire vurur durursun. Gözlerinden yaşlar akar, yüzüne çarpan sert damlalarla kendine gelirsin. ‘Tevekkeltü al Allah’ dersin, başka güvenecek kimin var? Bu acıya, değme insan katlanamaz.” diye anlatır ve çayın kontrol altına alınması için bir baraj yapılması gerektiğini yazar. Yassıada’daki günlerinde ise yine aklındadır Çine Çayı rahmetli Menderes’in ve yakınlarına “Hayırlısı

ile şuradan bir kurtulayım, memlekete döneceğim, oturacağım Çine çayının kenarına, söğüt ağaçlarının serinliğinin yüzümde dolanmasının bana getireceği saadetle yetineceğim, hiçbir şeye karışmayacağım.” demektedir. Adnan Menderes’in hayalini kurduğu, kendi sınıfında Avrupa’nın en yüksek, dünyanın 5. barajı, Türkiye’nin haklı gururu Çine Barajı’nı tamamlayarak 10.10.2010 tarihinde hizmete açtık ve onun hatırasına sahip çıkarak adını Çine Adnan Menderes Barajı koyduk. Aslında ilk olarak 1869 yılında Osmanlı padişahı Abdülaziz döneminde gündeme gelen Çine Barajı, yıllarca sürüncemede kalır. 1995 yılında temeli atılan barajın, takvimler 2004 yılını gösterdiğinde ancak %30’u tamamlanabilmiştir. 2003–2010 yılları arasında artırdığımız ödeneklerle, 5 padişah ve 59 hükümetin çok isteyip de bitiremediği Çine Barajı’nı, temelinin atılmasından 15 yıl sonra tamamladık. Böylece 141

yıllık bir hayali de gerçekleştirmiş olduk. Aydın’a hayat verecek baraj ile artık ekinler zarar görmeyecek, hem çiftçimizin yüzü gülecek hem de ülke ekonomimize büyük katkı sağlanacaktır. En verimli yağmurun alın teri olduğunu bilerek, Adnan Menderes ve arkadaşlarının hayallerinde yaşattıkları bir Türkiye’nin ihyası için çalışıyoruz. Münbit ovaların su ihtiyacını çok iyi anlıyoruz. İşte bu sebeple 22.358 hektar araziyi sulayacak Çine Adnan Menderes Barajı dışında Aydın Ovası Sulaması, Sultanhisar Sulaması, Bozdoğan Ovası Sulaması gibi büyük tesisleri hızla tamamladık. Aydın’da tesis ettiğimiz şehir ormanlarından birine de Adnan Menderes Şehir Ormanı adını verdik. Halkımızın sevgisine nail olmuş başvekil Adnan Menderes’i bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, ülkemize kazandırdığı eserler için şükranlarımı sunuyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

33


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes ve Demokrasi Mücadelesi Prof. Dr. Recep AKDAĞ

D

Sağlık Bakanı

emokrasinin temel yapı taşlarından birisi, her türlü fikir ve düşünceye öncelikle hoşgörüyle yaklaşmaktır. Bizden olmayan, bizim gibi düşünmeyen kişileri düşman ilan etmek, ötekileştirmek, ancak kendi fikrimizin ve inancımızın zayıflığıyla izah edilebilir. Adnan Menderes ismi, bu ülkede, toplumun bütününü kucaklamanın, millî iradeyle bütünleşmenin sembolü olmuştur. Baskı ve diktatörlük ortamından ülkesini kurtarmak adına verdiği mücadelenin bedelini, canıyla ödemeyi göze almış, bu cesareti, onu, Türk halkının gönlünde bir kahraman yapmıştır. Verdiği mücadele sadece partisinin değil, milletinin mücadelesi, yaşadığı acı yalnız kendisinin değil, ülkesinin acısıdır. Rahmetli Menderes’in verdiği mücadele sayesinde, ülkemiz, çok partili hayata geçmiş, dinî ve millî inançlarımız dışlanmaktan, yok sayılmaktan kurtulmuş, halkımız, kendi iradesini ortaya koyacak imkânlara kavuşmuştur. Onun haksız gerekçelerle, cunta yönetimi tarafından idamı, ülkemizin demokrasi tarihine kara bir leke olarak yazılmış, halkımızın vicdanında derin yaralar bırakmıştır. Ancak, ne mutlu bize ki, Menderes başta olmak üzere, bu ülkede hak ve özgürlükler adına mücadele eden siyasetçilerimiz hiç eksik olmamıştır. Bugünlere gelişimizi bu mücadeleyi yürüten kahramanlarımıza borçluyuz. Türkiye, çok mesafeler kat etti. Kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi yaşamayan insanları dinlemeyi, onlarla buluşmayı öğrendi. Bu süreçte hükümetimizin büyük emeği bulunmaktadır. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, “% 99 oyla iktidar olsak bile, % 1’in hakkını gözeteceğiz.” dedi. Bu, ülkemizin Demokrasi yolunda ne kadar yol aldığını gösteren, çok güzel bir örnektir. Halkın gelir34

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

lerini, belirli sermaye gruplarına bölüştüren zihniyetin yerine, bu gelirleri eşit şekilde halkına hizmet olarak geri götüren bir siyasî anlayışın iktidarda olduğunu görmek, Adnan Menderes

ve arkadaşlarının, boşuna mücadele vermediklerini göstermektedir. Menderes, surda bir gedik açmıştır. Bu mukaddes gedik, büyümüş ve halkın zaferine dönüşmüştür.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi Kahramanı Menderes Binali YILDIRIM Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı

T

ek partili sistemden çok partili sisteme geçiş sürecinin ilk başbakanı Adnan Menderes, demokrasimizin de simge ismidir. Çok partili hayata geçişin ilk adımlarının atılmasıyla, 7 Aralık 1945’te, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kuran Adnan Menderes’in, 15 yıl süren meşakkatli siyasi yaşamı maalesef idam edilmesi ile noktalandı. Türkiye’de Sağ olarak adlandırılan Milliyetçi-muhafazakar ana siyasi damarın ilk çıkış yeri olarak nitelendirebileceğimiz Demokrat Parti’yi kurarak Türk siyasi tarihine geçen Adnan Menderes ve arkadaşları, Türkiye’nin kalkınma hamlesini başlatan siyasi kadrodur. 1946 yılında ‘’açık oy gizli tasnif ’’ usulü uygulanarak yapılan seçimlerde Meclis’e muhalefet olarak giren Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde yüzde 52 oy alarak iktidar oldu ve Adnan Menderes’in 10 yıl süren başbakanlık dönemi başlamış oldu. Adnan Menderes’in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. Özellikle tek partili sistemden, çok partili sisteme geçilen bu dönemde demokrasinin köklenmesi, ülkenin ihtiyaç duyduğu altyapı yatırımların yapılması gibi önemli gelişmeler yaşandı. Ancak ne yazık ki, demokrasiyi, çok partili seçim sistemini sindiremeyenler, Adnan Menderes iktidarını sonlandırmak için türlü çarelere başvurmuşlar ve nihayet 27 Mayıs 1960 ihtilali ile askeri bir müdahale ile bu amaçlarına ulaşmışlardır. 27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin ya-

pılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi(MBK) eliyle iktidarda olduğu sorunlu bir dönemdir. 27 Mayıs İhtilali sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlar yakalanarak Yassıada’da yargı önüne çıkarıldılar. Sivil ve askerlerden oluşan bir mahkemede yargılanan siyasîler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve Anayasaya karşı gelmek ile suçlandılar. Dava, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ınİmralı adasında 17 Eylül 1961 günü idam edilmesi ile sonuçlandı. 1960 ihtilali ve ardından kurulan yassıada mahkemeleri Türk demokrasi tarihi açısından kara bir lekedir.

Yassıada mahkemelerinde yaşananlar ve akabinde alınan idam kararları ise son derece dramatik ve insanlık dışıdır. Bugün gün yüzüne çıkan belgeler ve şahitlerin anlatımıyla orada yaşananlar daha iyi anlaşılmakta, başta Menderes olmak üzere orada yargılananlara reva görülen muameleler yürek burkmaktadır. Bir dizi dramatik ve insanlık dışı uygulama ve yargılamanın ardından idam edilen 3 demokrasi kahramanı, üzerinden yarım asır geçmesine rağmen milletimizin hafızasında ve gönlünde yer etmeyi başarmıştır. Ruhu şad olsun. Onun yaktığı demokrasi meşalesi bugün çok daha güçlü bir şekilde yanmaya devam ediyor. Rahmetli Adnan Menderes’in şehadetinin 51 yıldönümünde rahmetle anıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

35


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi Şehidi Adnan Menderes Köksal TOPTAN 23 Dönem TBMM Başkanı

Ü

lkemize büyük hizmetlerde bulunmuş eski başbakanlardan Adnan Menderes ve değerli arkadaşlarını, idam edilişlerinin 51. yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyorum. Demokrasimize ve ülkemize büyük hizmetleri geçmiş Adnan Menderes ve arkadaşları, aziz milletimizin gönlünde sarsılmaz bir yer edinmiştir. Öyle ki tarihimize kara bir leke olarak geçen idamın üzerinden 51 yıl geçmesine rağmen bu insanları daima hatırlamakta, saygı ve minnetle yad etmektedir. Tarihte çok sayıda acı olayı yaşayan aziz milletimiz, kendisine hizmet edenleri asla unutmamaktadır. Adnan Menderes ve üç arkadaşı bunun en belirgin örneğidir. Menderes ve arkadaşlarını idam edenler, onları milletin vicdanında idam edememiş, kalplerinden söküp atamamıştır. İşte sizler 51 yıl sonra Menderes ve arkadaşlarını anmak için törenler düzenliyorsunuz. Çok çeşitli sivil toplum örgütleri etkinlikler yapıyor. Bu faaliyetlerle bu 3 büyük vatan evladına, demokrasi şehidine olan borcumuzu ifa edebilmeyi, hatıralarını canlı tutabilmeyi ve gelecek nesiller açısından da bu idamlardan gerekli derslerin çıkarılmasını amaçlıyorsunuz. Hepinize bu anlamlı ve değerli çalışmalar nedeniyle teşekkür ediyorum. Her zaman şunu bilmenizi istiyorum: Menderes ve arkadaşlarını mücadelesi bizlere her zaman ışık tutmaktadır. Türkiye’nin hangi mücadelelerden bugüne geldiğini unutmamamız lazım. Bugün sahip olduğumuz birçok nimetin, hizmetin başlangıcı rahmetli Menderes dönemidir. Çarıktan lastiğe ve ayakkabıya, 36

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

kara sabandan pulluk ve traktöre, o dönemde kavuştuk. Kulluktan efendiliğe giden mücadelede ‘Yeter, söz milletindir’ sözü, bizim ufkumuzu aydınlatan ve demokrasi mücadelemizin en önemli gerekçesi olmuştur. Türk siyasi hayatının en önemli isimlerinden olan merhum Menderes, ülkemizde demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesi, milletimizin devlet yönetiminde tek söz sahibi olması yönünde unutulmaz hizmetlerde bulunmuştur. Bugün demokrasi içerisinde yaşıyorsak bunu Adnan Menderes ve diğer demokrasi şehitlerimize borçluyuz. Çünkü o ve arkadaşları, siyasi ve demokrasi hayatımızda yeni ufuklar açarak çok partili hayata girişinin, halkın demokratik yollarla ülke yönetiminde söz sahibi olmasının, özgür seçimlerle iktidarın belirlenmesinin aydınlık ka

pısını açmışlardır. Halkıyla bütünleşen bir Başbakan olan Menderes, Türkiye’nin kalkınması için cesur kararlar alan müstesna bir liderdi. Vefatı milletimizde derin yaralar açan merhum Menderes, yenilikçi ve alçak gönüllü bir devlet adamı olarak gönlümüzde yaşamaya devam etmektedir. Bize düşen bundan geriye gitmeden, onların bıraktığı, bize emanet ettiği demokrasi mücadelesini, millete her alanda söz ve karar sahibi yapma mücadelesini sonuna kadar götürmektir. Bu bizim en önemli görevimizdir. Bu vesileyle demokrasi şehitlerimiz Adnan Menderes ve arkadaşlarını bir kez daha rahmet , minnet ve saygıyla anıyorum. Sizleri de çalışmalarınız nedeniyle tebrik ediyor., başarılar diliyorum.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Mazlum Aydın Menderes Prof. Dr. Ekrem PAKDEMİRLİ

B

u başlığı kullanmak istemezdim ama o dönemde bugünün ölçüleriyle zulmedildi. 27 Mayıs 1960 ta ihtilal olduğu dönemde Aydın, Robert Kolejde hazırlık sınıfına devam ediyordu. İhtilaleden sonra o günkü askeri yönetim Demokrat Partili bildiklerini “Kuyruk” sıfatını konduruyorlardı. Robert Kolejde 1960-1961 öğretim yılı başlar başlamaz çoukların bir kısmı Aydın’ı gördüklerinde “kuyruk” demeye başladılar. O günkü okul yönetimi rahmetli Berin Menderes’i çağırarak “Aydın’ın güvenliğini sağlayamayız” dediler ve hemen okulla ilişiğini kestiler. Anne yıkılmıştı. Yapılacak bir şey yoktu. Aydın’ı Ankara’ya getirdiler. Aile Tahran caddesinde bir apartmanda oturuyordu. Ailede ilk şok geçtikten sonra Aydın’ın evde eğitim görmesini düşündüler ve öğretmen aramaya koyuldular. O dönem aile, TED Koleji müdürü olan Reşat Göndem’e başvurur. Reşat bey öğretmenler değil bir öğretmen dahi bulamaz. Tüm öğretmenler askeri rejimden korkarak teklifi redediyorlardı. Ben o dönemde öğretmen muavini derecesiyle kolejin yatılı kısmında belletmen-mütala öğretmeni olarak çalışıyordum. Gündüzleri ODTÜ’ye gidiyor geceleri de kolejde belletmenlik yapıyordum. Birgün öğle yemeğini yerken rahmetli Reşat Göndem Aydın’a matemeatik dersi verip veremiyeceğimi sordu. Ben tereddüdsüz neden olmasın dedim. Müdür sevinmişti, o akşam adres verildi ben evlerine gittim, tanıştık, konuştuk, anne derin bir üzüntü içindeydi. Ben Aydın’la iki saat bir başka odada kaldım, uzun uzun konuştuk. İntibam Aydın çok zeki bir çocuktu. Annesine Aydın’ın ortaokulu dışarıdan bitirebileceğini söyledim. Bu imkanın varolduğunu aileye de bazı dostları söylemişti. O gece Berin Hanıma ben Aydın’ın ortaokulu dışarıdan bitirmesi için jimnastik dahil tüm derslerde yardım edebileceğimi, (İngilizcesi iyi olduğu için, İngilizce çalıştırmaya gerek yoktu) 1961

Haziran döneminde başlayarak 2 veya 3 sınav döneminde orta 1-2-3 sınıfları bitirerek güz döneminde Lise birinci sınıfa kaydolabileceğini söyledim. Anne çok memnun oldu ama pek de inanmak istemedi. 5-6 ay içinde 40 tan fazla dersi toparlayıp, sınavlarını vermek kolay bir durum değildi. Vakit kaybetmeden hemen derslere başladık. Ben o sıra gözükara 20 yaşlarında bir delikanlıydım. Evin askerler tarafından kontrol altında tutulduğunu düşünmemiştim. Eve üçüncü gidişimden sonra anladım ki takip ediliyordum. Takip edildiğimi Berin hanıma söyledim. Aile askeri idareye resmen başvurarak benim Aydın’a özel ders verdiğim ve bu konuda ders saat ücreti ödemek istediklerin bildirdiler. Askerler resmi başvuruya müspet cevap vermişler. Ama takip 1963’ün sonuna kadar devam etti. Günler geçtikçe Aydın matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi dersleri fevkalade süratli öğreniyordu. Şubat 1961’de ilk sınavlara girmeye başladı. Planladığımızdan daha hızlı gidiyor idik. Haziran sınavlarını verdikten sonra geriye müzik, resim, jimnastik gibi dersler kaldı. Ama bunlar da dersti. Müziği benim dahlim olmadan bir enstrüman çalarak hallettiğini hatırlıyorum. Birkaç vazoda çiçek resimleriyle de resim dersini verdi. Sıra jimnastiğe geldiğinde de

ders yaptığımız odadının tabanını yataklarla döşedik. Amuda kalkma, takla atma, zıplama gibi hareketleri beraber yaptık, ondan da ilk girdiğinde başarılı oldu. 1961 Eylül döneminde orta1-2-3 bitmişti. Diplomamızı aldık artık “Kuyruk” lakapları da kullanılmaz olmuştu. Ben müdür Reşat Bey’le görüşerek Aydın’ın çok kabiliyetli olduğunu ve kolejde okuyabileceğini ve başarılı olacağına inandığımı söyledim. Aile de zaten kendisine kolejde okuyabilir mi diye danışmıştı. Koleje girmesi kararlaştırıldı, ancak yabancı dilden seviye sınavına girmesi gerekiyordu. O gün kolejde İngiliz edebiyatına giren İngiliz bir öğretmenle görüşerek 10-15 saat özel ders aldırdık. Bu sınavdan da başarılı ile geçince kolej lise 1’e kaydımızı yaptırdık. Bir de velisinin benim olmamı istedi. Ben de kabul ettim. Üç yıl velisi oldum. Lise 1 çok başarılıydı. Lise 2 ve 3’te matematik dersinde benim öğrencim oldu. Bütün derslerden de başarılı oldu. Aydın’ı üniversite sınavlarına da hazırladım. Sonunda ODTÜ’yü kazandı. O sırada ben doktora yapmak için İngiltere’ye gitmek durumundaydım, Aydın ODTÜ’de aradığını bulamadı, ertesi yıl okulunu değiştirdi. Başka bir yazıda devamını anlatmak dileğiyle kendisine ve ailesine rahmet diliyor, mekanları cennet olsun diyorum... ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

37


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes’e ağıt Hasan Celâl GÜZEL

B

undan 48 sene önce bugün (dün), Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 9. Başbakanı Adnan Menderes, arkasında hizmet dolu 10 ‘altın yıl’ bırakarak 27 Mayıs darbecileri tarafından alçakça idam edildi. Hiç şüpheniz olmasın ki, O bir şehittir. ‘Demokrasi Şehidi’ filân diyerek lâfı sulandırmanın âlemi yok. Bazıları şehitliği dar anlamda yorumlayıp ille de küffâra karşı kılıç sallayarak ölmek şeklinde anlıyor. O takdirde Hz. Ali’yi, Hz. Hüseyin’i şehit edenler kâfir miydi? Rahmetli Adnan Menderes, tam 10 yıl gecesini gündüzüne katarak, bütün kalbiyle inandığı Allah’ın rızasını kazanmak için hizmet etti. O’nu şehit eden alçaklar bu aziz millete en büyük hıyaneti reva gördüler. Merhum Menderes’in şehit edilişinin en önemli sebebi, O’nun inançlı olması ve Müslüman Türk Milleti’nin manevî değerlerinin yanında olmasıydı. O’nu, İstanbul’da yalnız başına, bir selâtin camiinde sabah namazı vaktinde Hakk’ın huzurunda el açmış gözyaşları içinde duâ ederken; Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesini huşû içinde ziyaret ederken veya Fatih’in türbesinde fatiha okurken görebilirdiniz. Kalbindeki iman ve milletine olan sevgisi, daima mütebessim, sevimli, güzel ve nurânî yüzüne vurmuştu. O’nu benim gibi çok seven rahmetli babama, ‘Ne olur, bir defacık o tonton yanaklarından öpeyim’ diye yalvarırdım. DP’nin Malatya yöneticisi olan babam, beni O’na götürdüğünde o kadar heyecanlandım ki, ancak elini öpmeyi düşünebildim. Lâkin O, beni kucağına alarak yanaklarımdan öpmüştü. O, tam bir halk adamıydı. Sevgiyle beslenen bir derviş gibiydi. Halkın arasında insanlarla kucaklaşırken gözlerinin nasıl sevgiyle ışıldadığını görürdünüz. Rakipleri gibi halka tepeden bakmaz, halkın ismini kullanarak ‘cahil’ buldukları halkı küçümsemezdi. O, rakiplerinin deyişiyle ‘Hasoların, Memoların’ Başbakanıydı. O’nu şehit ettikleri tarihte 16 yaşındaydım ve Malatya Lisesi 2. sınıf öğrencisiydim. O tarihte milletin büyük çoğunluğuna ‘kuyruk’, ‘gerici’ derlerdi; şimdi de ‘irticacı’ diyorlar... O kara günü çok iyi hatırlıyorum. Bir taşkınlık yapmamam için babam beni odama kilitlemişti. Odamda saatlerce ağlamıştım... *** Adnan Menderes’i idam ettirenler CHP zihniyetindeki oligarşik despotlardı. Çok partili demokratik rejimi içine sindiremeyen CHP jakobenizmi ordudaki darbeci odakları tahrik ederek 27 Mayıs’ı hazırlamıştı. Hem Yassıada Mahkemesi’ni(!) kurdurmuşlar, en ağır kararları verdirmek için her türlü teşvikte bulunmuşlar, hem de idam kararlarından sonra timsahın gözyaşlarıyla güya infazı durdurmaya çalışmışlardı. Menderes’in katilleri, sadece Millî Birlik Komitesi’ndeki erâzil değil, Alçak Adalet Divanı’nın postal yalayıcı sözde savcı ve hâkimleri ile darbeci uşağı şerefsiz basın mensuplarıydı. 38

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bugün Türkiye’de yargı bu derece siyasallaşmış ve tefessüh etmiş ise, bunun başlangıcı Yassıada Mahkemeleri ve darbeciler emrindeki hukukçu bozuntularıdır. ‘Seni buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’ diye kararının gerekçesini bildiren bir yargı mensubu kadar şerefsiz birini düşünebilir misiniz?... Ya profesörlük unvanlarından ve kara cübbelerinden utanmadan mevki, mansap uğruna hukuka ihanet eden amorf üniversite hocalarına ne dersiniz?... Ne yazık ki, bugün de aynı oyunlar oynanıyor; millet düşmanları, çetelerle kolkola darbe hazırlığı yapıyorlar. Gene, siyasallaşmış hukukçular, darbe tahrikçisi kalem erbabı, bu mağdur ve mazlum milletin iradesini askıya almaya çalışıyor. *** Menderes, Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratikleştiren kişidir. O’nun döneminde gerçek bir ‘halk ihtilâli’ yapılmış ve jakoben oligarşinin hâkimiyeti sarsılmıştır. O’, ‘köylüyü efendimiz’ yapmış, yani halkı egemenlerin zorbalığından kurtarmıştır. 10 Altın Yıl’da gerçekleştirdiği hizmetleri uzun uzadıya anlatacak değiliz. Lâkin bir hizmeti vardır ki aslâ unutulmayacaktır: Bugün semalarımız ‘Tanrı uludur’ yerine ‘Allah ü Ekber’ nidaları ile inliyorsa bunu O merhuma borçluyuz. Esasen 27 Mayıs’da lâikçiliği din yapan oligarşinin ‘İslâmca Ezan’a karşı bir rövanşıdır. Adnan Menderes, sevabıyla, günahıyla, hizmetleri ve hatâlarıyla artık tarih oldu. Bu necip millet O’nu çok sevdi... Hattâ ölümünden sonra O’nu evliyâlık mertebesinde sayanlar görüldü. Çocuklarının adlarını ‘Adnan’ ve ‘Menderes’ koydular. Yaşarken O’nu sevmeyen CHP yanlıları da, ölümünden sonra sevdiler veya en azından yapılan haksızlıklara üzüldüler. Bugün hâlâ darbecilere hak veren ve O’nu küçültmeye çalışan bir avuç ‘jakoben militarist’ dışında hiç kimse ‘27 Mayıs Cehennemi’nde olan biteni hoş görmüyor. *** ‘Üstâd’ın Menderes için yazdığı ‘O Zeybek’ adlı ağıttan bir beyitini tekrar yayınlıyorum: ‘Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla; Zeybeksiz yolları gözetle, ağla!’ O’nu ve O’nun gibi şehadet şerbetini içen bakan arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı, içlerimiz acı dolu olarak minnet, şükran ve rahmetle yâd ediyoruz. O’nun, bunca hizmetten sonra darağacındaki fotoğrafı, siyaset tarihimizin yüzkarası olarak gözlerimizin önünden gitmiyor. O’nu ve arkadaşlarını şehit eden darbecileri ve hukukçuları, buna çanak tutan basını ve oligarşik monarkları ebediyete kadar lânetliyoruz. Onları şehit eden alçakları kimse hatırlamıyor; lâkin Adnan Menderes ismi, Türk tarihine ve Türk Milleti’nin gönlüne ebediyyen unutulmayacak şekilde yazılmıştır. Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın güleryüzlü, nurlu Başbakanı Adnan Menderes’i gözyaşlarımla, minnetle ve rahmetle yâd ediyorum. Rahat uyu benim tonton başbakanım... Nûr içinde yat. Ruhun şâd, mekânın cennet olsun.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

39


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Özne Millettir

M

illi egemenliğin, milli mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşundaki bu stratejik yeri yine zorunlu olarak ‘milleti’ her şeyin öznesi yapar. Millet mukaddemdir. Her şeyden öncedir. Millet olmasa milli egemenlik olmazdı. Bunun içindir ki millet Cumhuriyet’in sonucu değildir ve onun kuruluşundan sonra da meydana getirilmemiştir. Millet Cumhuriyet’in öznesidir. Bunun içindir ki milletin tanımını 1920’li yılların başına kadar geçen tarihimizden çıkartmak durumundayız. Bizi millet yapan özellikler, bağlar ve ilişki ağları 1920’lere gelmeden çok daha önce teşekkül etmiştir. Milleti bu bağlamda anlamak gerekliliği de bazı sonuçları beraberinde getirir. Birincisi, ‘AB’de böyledir’, ‘AB’ye üyelik için şarttır’ gibi gerekçelerle Türkiye’de demokrasi millet ve milli egemenlikle var olan bağından kopartılmamalıdır. Buna tevessül edilirse Türkiye’de ciddi bir meşruiyet kargaşası doğar. Demokratikleşme adeta devleti yeniden kurma sürecine dönüşür. Bugün için Türkiye’de tek bir yapılmaması gereken iş varsa o da işte budur. Dikkat edilecek ikinci husus ise, millet ve ulus kelimelerinin özdeş olmadıklarıdır. Ulus kelimesi milleti en önemli vasfı olan tarihiliğinden kopartır. Bir şekilde milleti özne olmaktan çıkartır. Yapaylaştırır. Bir araya getirilmiş ve imal edilmiş bir topluluğa dönüştürür. 40

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ğimiz millet kimdir veya ne demektir? Burada millet kavramına bugün yüklediğimiz ve esasta üzerinde de kolayca ittifak edemediğimiz kullanımını bir tarafa bırakarak 1919 yılına dönmemiz doğru ve isabetli tek yoldur. Mustafa Kemal, Amasya tamiminde millet kelimesini kullanırMillet ken acaba o gün bu kelimenin toplumdaki karşıelime ve kavramların sözlük manalarına, lığı neydi? Bunu bir tarife sığdırmamız mümkün akademik çevrelerdeki kullanışlarına ve olmaz. Ancak bu kelimenin bize o gün çağrıştıryabancı dillerdeki karşılıklarına bakmadan ken- dıklarını hatırlayabiliriz. O gün millet kelimesi di toplumumuzdaki yaygın kullanışlarını esas yaygın bir şekilde Müslümanlığı da içerecek bir almakta büyük fayda hatta zaruret vardır. Aksi şekilde kullanılıyordu. Bir başka ifadeyle o günhalde nazari bir âlemin içine düşmek ve sonu kü genel kabule göre Türk Milleti’ni bir millet gelmez münakaşalara kapılmak kaçınılmaz ol- yapan en önemli unsur veya ortak payda Müsmaktadır. Günlük hayata girmeyen, tamamen lümanlıktı. Egemenlik kayıtsız şartsız işte bu akademik çevrelerde kullanılan kelime ve kav- özelliğe sahip bir topluluğa ait olacaktı. ramlar bundan müstesCumhuriyet’in kurulmanadır. Zaten bu kelimeleri sıyla birlikte mevcut millet Eğer millet kavramı 1919’da olduğu pek az uzman kendi alangibi Türk ve Müslüman’ın eş anlamlı anlayışı tedavülden kaldılarında kullanmaktadır. kullanıldığı bir şekilde bırakılsaydı bu rıldı. Yeni bir Cumhuriyet, Bu kelime ve kavramları çatlaklar meydana gelmezdi. Devlet- yeni bir Millet yaratmak sadece halk değil toplumisyonunu üstlendi. BuraMillet kaynaşması daha ilk anda mun entelektüellerinin da Müslümanlığın artık adı sağlanmış olacaktı. de büyük bir ekseriyeti olmayacaktı. Tarif yapılmışbilmezler. Ancak bazı ketı: Cumhuriyet’i kuran millime ve kavramlar önce yabancı dillerde kulla- let Türk Milletiydi. nılmışlar sonra da Türkçeye ithal edilmişlerdir. İşte burası Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüBu kelime ve kavramlar halk ve hatta entelektünün kırılma noktasıdır. Zira Cumhuriyet’i kuran eller arasında konuşulurken kendi orijinal mave onun meşruiyet kaynağı olan millet gitmiş, nasından kopmuş ve kendi toplumumuzun ona onun yerine Cumhuriyet’in tarif ettiği bir millet yüklediği yeni manayı taşır olmuşlardır. kavramı konulmuştu. Geçen yazımızda hâkimiyetin kayıtsız şartsız Gerçi burada geçen Türk kelimesine etnik millete ait olmasını kendi tarihsel şartlarımız bir iddia yüklenmemiştir. Ancak bir taraftan içerisinde Cumhuriyet’in üç temel kurucu öğemillet kavramında Müslümanlığın yok sayılmasinden biri olduğunu yazmıştık. Cumhuriyet ve sı dindar ve mütedeyyin kesimlerin dışlanmademokrasi kavramlarının nazari karşılıklarına sına yol açarken, diğer taraftan kendini başka ve bunlarla ilgili tartışmalara hiç atıfta bulunbir etnik kimlikle ifade etmek isteyenlere fırsat madan bizim tamamen kendimize özgü şartlar vermiştir. Böylece vazo iki yerinden çatlamıştı. içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik Eğer millet kavramı 1919’da olduğu gibi Türk ve olmak zorunluluğunda olduğunu ifade etmiştik. Müslüman’ın eş anlamlı kullanıldığı bir şekilde Zira milli egemenlik kayıtsız ve şartsız bir şekilbırakılsaydı bu çatlaklar meydana gelmezdi. de ancak demokrasi ile sağlanabilirdi. Devlet-Millet kaynaşması daha ilk anda sağlanŞimdi önümüze şu soruyu koyalım: Egemen- mış olacaktı. liğin kayıtsız şartsız sahibi olduğunu söyledi-

K

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

41


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes çok deruni bir sezgiyle ve berrak bir idrakle milletin hürriyetsizliğinin ve baskının temelini sadece keyfi bir tek parti idaresinin oluşturmadığını tespit etmiştir. Jandarma ve tahsildar asıl sebep değil sadece birer arâz(semptom)’dan ibarettir. Adnan Menderes büyük bir basiretle devletin dayatmacılığının temelinde o gün için toplumdaki tek sınıf olan bürokrasinin ideolojisinin olduğunu görmüştür. Bu ideolojiye bugün resmi ideoloji demekteyiz. Resmi ideoloji inançlarıyla, âdetleriyle ve 1950 yılı nasıl 20. Yüzyılı tam ortadan ikiye bölerse 14 hatta tarihiyle yepyeni bir millet yaratmak azmindeydi. Mayıs 1950 de Türkiye’nin dününü ve yarınını aynı şekil- Bu da milleti giderek dayanılmaz hale gelen maddi ve de ikiye ayırmıştır. 13 Mayıs 1950 gece, 15 Mayıs 1950 ise manevi bir cenderenin kıskacı arasında tutuyordu. Adgündüzdür. Bu çok büyük adeta sihirli değişim, 14 Mayıs nan Menderes’in bu tespitinden hareket eden DP iktiseçimleriyle milli iradenin kayıtsız şartsız egemenliğinin darı resmi ideolojinin milletin maddi ve manevi varlığını gerçekleşmesinin, iktidar olan DP’nin tam olarak mille- yok sayan uygulamalarını alabildiğine gevşetmiş ve resmi ti bütün yönleriyle ve bütün farklılıklarıyla birebir temsil ideolojisinin tercihleri yerine milletin tercihlerini yerleşedebilme kabiliyetinin ve onun ikinci genel başkanı ve on tirmiştir. Bunu da büyük bir maharetle gayet yumuşak bir yıllık “Başvekil” i merhum Adnan Menderes’in imanının, geçiş olarak gerçekleştirmiştir. inancının, millete mensubiyetinin, vizyonunun, enerjisinin Bu muazzam değişim Ezan’ın istenildiği dilde okunmave hudutsuz milliyetperverlik ve vatanperverliğinin eserisını serbest bırakan kanunun hemen çıkartılması, Adnan dir. Menderes’in okuduğu ilk hükümet programında inkılâpları 14 Mayıs’la birlikte Türkiye’de devlet için millet yeri- “tutanlar ve tutmayanlar” olarak tasnif ederek DP iktidarıne, millet için devlet anlanın tutanları aynen muhafaza edip yışı ve uygulaması egemen Adnan Menderes büyük bir basiretle tutmayanların üzerinde durmayaolmuştur. Türkiye ceberut devletin dayatmacılığının temelinde cağını söylemesi, kendisinin deve dayatmacı bir idareden mokrasiden en büyük inkılâp olarak o gün için toplumdaki tek sınıf olan milletin maddi ve manevi bürokrasinin ideolojisinin olduğunu bahsetmesi ve vatandaşın kendi bütün ihtiyaç ve arzularını inancının gereği olan her türlü ibabaşının tacı yapan bir iktidar görmüştür. Bu ideolojiye bugün resmi deti serbestçe yerine getirebilmesidönemine geçmiştir. Muhideoloji demekteyiz. Resmi ideoloji nin temini; işte Adnan Menderes’ in tarlar bile köylünün korkulu biraz önce söz konusu ettiğimiz deinançlarıyla, âdetleriyle ve hatta rüyasıyken bir günde herkes runi ve salih sezgisi ile gayet berrak tarihiyle yepyeni bir millet yaratmak kaymakamın, valinin, bakanidrakinin eseri olmuşlardır. azmindeydi. ların ve başbakanın kapısını vurmadan onların yanına Bütün bunlar Adnan Menderes’in eksilmez bir muhabgirmeye, dert ve isteklerini anlatabilmeye başlamışlardır. betle milletin kalbinde ve hafızasında yer almasının bir baBütün bunlar Adnan Menderes’in inkılâpların eksik kıma en önemli sebepleridir. ama en önemli halkası dediği demokrasi inkılâbının gerDP iktidarı bütün bunları gerçekleştirirken milli mücaçekleşmesiyle sağlanmıştır. Adnan Menderes 14 Mayıs 1950 demokrasi inkılâbını Türk milletinin rüştünü ispat ve delenin önderi ve cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün tesis etmesi şeklinde tarif etmiştir. Böylece yüzlerce yıldır aziz hatırasını tebcil etmek için elinden gelen her şeyi devam eden ve maalesef cumhuriyet döneminde de kaldı- yaptığı da unutulmamalıdır. Tek parti döneminin on iki rılamamış olan teb’alık durumu milletimiz için son bulmuş- yılda Atatürk’ün aziz naşını ebedi istirahatgahına tevdi tur. Artık o, cumhuriyetin her bir bireyi hür olan vatandaş- edemediği unutulmamalıdır. DP hükümeti Anıtkabir’in on iki yıldır sürüncemede kalmış inşaatını üç yıl gibi kısa bir ları haline gelmişlerdir.

Başvekil Adnan Menderes

42

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

zamanda bitirmiş ve 10 Kasım 1953’te Atatürk’ün aziz na- Türkiye’nin Batı’nın çıkarlarını Ortadoğu’da korumayı üstşının Anıtkabir’e nakledilmesini temin etmiştir. Atatürk’ün lenmesi için değildir. Adnan Menderes Bağdat Paktını ileparalardan ve pullardan kaldırılan resmi tekrar yerlerine ride eski Osmanlı coğrafyasında yer almış ülkelerin geniş konulmuştur. Kendini bilmez kişilerin Atatürk’ ün aziz ha- bir ekonomik ve siyasi entegrasyonuna sebep olacak çok tırasına sataşabilme cüretini engellemek için “Atatürk’ü önemli bir adım olarak görmüştür. Adnan Menderes’in dönemin bakanlarından Sebati Ataman’la 1955’te Bağdat’ta koruma kanunu” çıkartmıştır. Hiçbir şey yapmayan ve yaptırmayan tek parti iktida- Ebu Hanife’nin türbesinde yaptığı konuşma kendisinin bu rının yerine DP gelince yine Adnan Menderes’ in büyük husustaki geniş vizyonunu tamamen özetleyecek nitelikenerji, dinamizm ve vizyonuyla birlikte Türkiye hemen eko- tedir. Adnan Menderes’in bu teşebbüsü gelişmek imkânını nomik olarak kalkınan bir ülke haline gelmiştir. Binlerce ki- bulsa bugün hiç olmazsa Ortadoğu’nun büyük bölümü kan, lometre şehirlerarası asfalt yol, yine binlerce kilometre köy ateş ve baruttan korunmuş olurdu. Ancak Amerika ve İngilyolu ve ekseriyeti susuz olan köylere hızla su götürülmesi tere belki de Türkiye’nin ve Adnan Menderes’in asıl niyetini bu dönemde başlamıştır. Sıtma ve vereme son verilmiştir. anladıkları için destek olmamışlardır. Tam tersini yapmışŞeker fabrikalarından çimento, gübre ve traktör fabrikasına lardır. Şüphe yoktur ki Adnan Menderes hayatta ve iktidarkadar birçok sınaî tesis kurulmuştur. Bir metre dahi yüksek da kalsa bu yolda kesinlikle yeni girişimlerde bulunacaktı. 1960 yılının Nisan ayında Adnan Menderes’in gerilim hattı olmayan Türkiye’ de on altı bin kilometrelik yüksek gerilim hattı inşa edilmiş, enterkonnekte şebeke- Moskova’yı Haziran ayında ziyaret edeceğini ve o gün için nin 4/3 bu dönemde bitirilmiştir. Bir tane bile hidroelektrik Sovyetlerin başı durumunda olan Kruscev’inde aynı yıl sonve termik santrali olmayan sadece şehirlerin aydınlanma baharda Türkiye’ye geleceğinin açıklanması Türkiye’nin DP ihtiyaçlarının bir dizel motoruyla temin edildiği Türkiye’nin iktidarında nasıl bir bağımsız ve büyük devlet anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. bütün akarsuları üzerinde büyük Ancak 27 Mayıs darbesi Türkiye barajların ve linyit kömürü olan ve Rusya arasında yeni ve hayırlı yerlerde de termik santrallerin gelişmelere sebep olacak böyyapımına başlanmıştır. Demokrasi, hürriyet, milli iradenin le bir girişime engel olmuştur. Ekonomik bakımdan kalegemenliği, kalkınma, refah, Hâlbuki böyle bir gelişmenin kınan Türkiye’yi başlatmanın toplumsal huzur ve barış, içeride ve Türkiye’ye yeni ufuklar açacağı onuru Adnan Menderes ve DP’ dışarıda güçlü ve itibarlı devlet Adnan kesindi. Adnan Menderes ve DP ye aittir. iktidarının Moskova’yı ziyaret Menderes ve DP’nin eseridirler. Dış politikada tamamen izoetme kararını başta Amerika le olmuş, NATO’nun kapısından olmak üzere hiçbir ülkeye dugeri döndürülmüş, ne yapacayurmadan alması son derece ğını şaşırmış durumda olan tek anlamlıdır. parti iktidarının yerine DP gelince Türkiye’nin NATO’ ya Her kişinin ve her iktidarın kusurları olacağı kesindir. girmesi yine Adnan Menderes’ in büyük gayretleriyle temin edilmiş ve Türkiye bütün dünyayla bütünleşmeye ve Nihayet kul hatasız olmaz. Ancak Adnan Menderes ve DP iktidarı Türkiye adına her alanda çok büyük başarıların elde ona açılmaya başlamıştır. edildiği bir dönem olmuştur. Demokrasi, hürriyet, milli ira1959 yılında Zürih ve Londra anlaşmalarıyla Kıbrıs’ın badenin egemenliği, kalkınma, refah, toplumsal huzur ve bağımsız bir cumhuriyet olması buraya 650 kişilik (Yunanların rış, içeride ve dışarıda güçlü ve itibarlı devlet Adnan Men1100) bir Türk alayının yerleştirilmesi sağlanmıştır. Bunun deres ve DP’nin eseridirler. yanı sıra Kıbrıs Cumhuriyetine ve orada kurulan yeni düIII. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’dan DP’nin en zene bir tecavüz olduğu vakit Türkiye’nin garantör ülke ücra bir köşedeki mensubunun bile çok büyük katkılaolarak tek başına müdahale edebilme hakkı da bu anlaşrı olmuştur. DP hükümetlerinin ve şehit Başvekil Adnan malarda karar bağlanmıştır. Bu tarihten 36 yıl önce Lozan Menderes’in başarılarında yine kendisinden bir gün önce anlaşmasında kayıtsız şartsız İngiltere’ye verilen Kıbrıs idam edilen şehit Dış işleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve üzerinde Türkiye yeniden hem de çok güçlü bir şekilde söz şehit Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın da büyük hisseleri ve hak sahibi olmuştur. Bir bakıma Zürih ve Londra anlaşvardır. Bu vesileyle merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü malarındaki Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun bu Zorlu, Hasan Polatkan olmak üzere çeşitli vesilelerle hayabüyük başarıları DP’nin on yıllık dış politikasının da ne kata veda etmiş DP’nin her kademesinde çalışmış ve ona desdar isabetli olduğunun en güzel göstergesi ve ispatıdır. tek olmuş kimseleri rahmet dileklerimiz ve Fatiha’larımızla Bazılarının söylediklerinin aksine Adnan Menderes’ bir kere daha anıyoruz. Hayatta olanlarına ise sağlıklar ve in Bağdat Paktının kuruluşuna ön ayak oluşunun sebebi saadetler diliyoruz. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

43


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Aydın Menderes: “Hainler vardı, çevresi kuşatılmıştı, yalnız ve çaresizdi”

da askerle CHP arasındaki ilişkileri Re’sen tahkik ettirebilirdi. Kaldı ki 27 Mayıs’ın arifesi dâhil pek çok kişi askerin bir hazırlık içerisinde olduğunu -isimlendiremeseler demerhum Adnan Menderes’e iletmişlerdir. -Savunma bakanları ile yaşadığı problem hataya düşürmüş olabilir mi? Şemi Ergin haindir. 9 Subay hadisesi üzerine görevinden alınmıştır. Merhum Adnan Menderes bu bakanlığa en yakını saydığı Ethem Menderes’i getirmiştir. Lakin Ethem Menderes de Şemi Ergin’den farklı bir yol izlememiştir. İdris GÜRSOY -Peki, bu iddiaların üzerine neden gitmedi? Bu tür söylentilerin peşine düşmemesinin sebebi şu27 Mayıs 1960 öncesi, Adnan Menderes darbecilerin üzerine neden gidememişti? Adnan Menderes, CIA başta olmak dur: O günlerde Demokrat Parti hükümeti merhumun üzere pek çok kaynaktan kendisine gelen duyumların gereğini kendi tabiriyle hummalı bir kalkınma, inşa ve imar faaliyeti niçin yapamamıştı? Tecrübeli siyaset adamı, babasının yakın yürütüyordu. Babam, 10 yıllık başbakanlığını buna adamışçevresine bile açamadığı tarihî bir sırrını paylaştı. Başbakan’ın tı. Kendisi eğer asker meselesine bir kere dalarsa bir daha çevresinin kuşatılmış olduğunu, Şemi Ergin ve Ethem Mende- çıkamayacağı bir bataklığa düşmüş olmaktan çekiniyordu. res gibi bakanların da görevlerini yapmadıklarını belirterek Böylece memleket işleri takipsiz kalmaya başlayacak, hükümet varıyla yoğuyla askerle uğraşmaya vakit ayıracaktı. başka bir gerçeğe daha işaret etti: “Menderes yalnızdı.” -Adnan Menderes’e darbe planları ile ilgili bilgi gel- Babam bu düşüncesinde son derecede haklıdır. -Neden? medi mi? Çevresi onu yanıltmış olabilir mi? 4 Ağustos 1958’de ekonomik istikrar tedbirleri alındı. Merhum Adnan Menderes’in etrafının kuşatıldığı ihtimal dâhilindedir. En azından CHP’ye sürekli istihbarat Karaborsa şikâyetleri ortadan kalktı. 1959 yılbaşında megitmiştir. Merhum Adnan Menderes’in ise gizli saklı bir işi mur maaşlarına yüzde 100 zam yapıldı. 1960’a doğru giolmadığı için bu tür bir olayın üzerinde durmamıştır. Et- derken Türkiye’de esen hava 1957 seçimlerindekinden çok daha fazla DP’nin lehineydi. Merrafını kuşatanların merhum Adnan Menderes büyük bir basiretle hum babam bunun gayet iyi farkınMenderes’e gidecek ihtilal ihbarlarını engellediklerini devletin dayatmacılığının temelinde daydı ve martta bakan ve parti ileri gelenlerini yurt sathında bir nabız mümkün görmüyorum. Esao gün için toplumdaki tek sınıf olan yoklamasına gönderdi. Gelen büsen merhum Adnan Mendebürokrasinin ideolojisinin olduğunu tün haberler babamın tahminini res iktidarın ilk yıllarından itibaren ve özellikle de 1960’ın görmüştür. Bu ideolojiye bugün resmi tamamen teyit ediyordu. Bu arada DP içinde 1957 seçimleri önceideoloji demekteyiz. Resmi ideoloji ilk beş ayında CHP’nin ve sindeki hizipler de önemli ölçüde İsmet Paşa’nın niyetinin bir inançlarıyla, âdetleriyle ve hatta askerî müdahaleye yol aç- tarihiyle yepyeni bir millet yaratmak azalmış durumdaydı. Gelenlerin tek endişeleri, CHP’nin seçimlermak olduğunu açıkça söyleazmindeydi. de ne yapıp yapıp büyük olaylar miştir. Hem de bunu her veçıkartmak niyetinde olduğuydu. sileyle ve tekrar tekrar ifade etmiştir. Bunu söyleyen rahmetli babamın bu sözleri döne- Merhum Menderes erken seçim kararından vazgeçmemin gazetelerinde bol miktarda mevcuttur. İsmet Paşa’nın mekle birlikte bir süre daha ertelemeyi uygun buldu. Deihtilal hazırladığını söyleyen babama herhangi bir darbe mokrat Parti’nin iktidar çizgisinin kırılması ve 27 Mayıs’ın ihbarının gidip gitmemesi bence o kadar önemli değildir. kolaylaşması için bu karar çok etkileyici olmuştur. Babam, Kaldı ki İsmet Paşa’yı ihtilal ortamı oluşturmakla sürekli ülkeyi herhangi bir askerî müdahaleyle karşılaşmadan bir olarak itham eden merhum babam, hiçbir ihbar olmadan erken seçime kadar götürebileceğini tahmin ve ümit edi-

44

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

yordu. Eğer mart veya nisan ayının başında erken seçim yanı sıra askerin CHP’den destek vaadi almadan darbeye girişmesinin de mümkün olmayacağında herkes ittifak kararı alınmış olsaydı, 27 Mayıs’ın önü kesilirdi. hâlindedir. Esasen asker içerisindeki darbe heveslilerinin -Nasıl kesilebilirdi? 1950 öncesine de gittiğini az çok biliyoruz. 9 Subay olayı ve O zaman iki ihtimal olacaktı. Ya Demokrat Parti döraskerî cuntalardan çıkartılacak büyük dersler vardır. Bundüncü defa seçimi kazanacak, hatta belki oylarını arttıralar askerin ülke yönetimini elinde tutmaya ne kadar hevescak, böylece gemi selamet limanına ulaşmış olacaktı. İkinli olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim 27 Mayıs, 12 Mart’ı; ci ihtimal ise CHP’nin seçimi kazanmasıydı. Lakin CHP’nin 12 Mart, 12 Eylül’ü; 12 Eylül de 28 Şubat’ı doğurmuştur. 1950, 1954 ve 1957’de DP’nin yaptığı farkla bir seçim kazan-Yeterince ders çıkarıldığına inanıyor musunuz? ması o günün şartlarında kesinlikle mümkün değildi. CHP Bugünkü AK Parti iktidarının cesaretle asker içindeki iktidar olsa bile iki partinin arasındaki milletvekili farkı 30-40’ı geçmezdi. İktidara gelecek olan CHP ise DP’nin illegal her türlü oluşumun üstüne gitmesi, Ergenekon ve başlattığı kalkınma çığırını sürdüremez, bocalar ve yeni bir Balyoz adıyla anılan davaların açılmış olması son derecede erken seçim mecburiyetiyle karşılaşırdı. Böylece 27 Mayıs önemlidir. Gereken dersi çıkartıp uygulamak AK Parti iktidarına nasip olmuştur. Elbette ki bunun bu kadar gecikmiş gibi yıkıcı bir olay ortaya çıkmazdı. -İsmet İnönü bunu gördüğü için mi darbeye zemin olmasının çeşitli sebepleri vardır. Ancak bu ayrı bir konuyu teşkil edecektir. Söz konusu adımların atılmış olması hazırladı? ne kadar önemli ise de sadece CHP seçim ister gibi göbunlarla askerin artık darbe zükmekle birlikte erteletmek yapamasa da siyasete müdaiçin elinden gelen her şeyi halesinin bütün yollarını ve yaptı. Amacı DP’nin darbeyle ihtimallerini kapatacağını farz iş başından uzaklaştırılmaetmek ciddi bir eksiklik olur. sıydı. Böyle bir askerî hare-Neden? ket herhangi bir CHP iktiTürkiye’de Halil İnalcık’a darının asla yapamayacağı göre, ilk askerî müdahalenin ölçüde DP’yi köküne kadar 1442’de Edirne Buçuktepe’de yıkabilecekti. Mukadderat bir Yeniçeri isyanıyla ortaböyleymiş. Allah bunu takya çıktığı, II. Mahmut ve dir etmiş. Babamın hesaplaTanzimat’ın askeri siyaset rında bir yanlışlık yoktu. Sadışı tutmak için gösterdiği dece bir erken seçim kararı Merhum Menderes, Gazeteci İdris Gürsoy’la. azami ihtimama rağmen önce Türkiye’de çok şeyi değiştiAbdulaziz’in, arkasından da Abdulhamit Han’ın bir askerî rebilirdi. -Cumhurbaşkanı Celal Bayar, cuntalar konusunda müdahale ile tahttan indirilmeleri de hatırlanacak olursa, siyaset üzerindeki askerî vesayet rejimini sıfırlamak hiç de çok uyarıyor. Neden Bayar’a kulak vermiyor? kolay değildir. Bayar’ın Menderes ve hükümeti 9 Subay konusunda -Menderes’in yakın çevresi cuntacılarla işbirliği ikazı boşluktadır. Merhum Bayar, 1958’deki devleti, Atatürk yaptı mı? Özel kalem müdürü hakkındaki iddiaları nasıl dönemindeki her şeye muktedir devlet zannediyordu. Sivil değerlendiriyorsunuz? bürokrasi ve yargı da tamamen tarafgir bir hâle gelmişti. Özel kalem müdürü rahmetli Muzaffer Ersü’nün darbeÜniversiteler de böyleydi. Emniyet teşkilatındaki DP’ye bağlı bazı görevliler ve valilerle cuntaların peşine düşmek, cilerle ilişkili olduğu söylentisi hemen 27 Mayıs sonrası orbunları ortaya çıkartmak öyle zannedildiği gibi kolay bir taya atılmış, gerisi gelmemiştir. Kimsenin bilemeyeceği bir iş değildi. Kimseyle paylaşmasa da merhum Menderes bu hususu da bu vesileyle açıklayayım. Rahmetli Ersü, epey bir zamandır babama çok yorulduğunu ve lütfedip göredurumun da farkındaydı. vinden affedilmesini rica ediyordu. Babam, 1959 başında -Neden kolay değildi? rahmetli Ersü’nün bu teklifini kabul etmişti. Ancak göreCuntaların mevcudiyeti, 9 Subay olayı ve sizin “Darbevini tamamen bırakmadan babam onu Londra’ya gidecek nin Şahitleri’’ adlı kitabınızdaki söyleşilerle apaçık bir şeheyete davet etti. Bu sırada Ersü görevini fiilen bırakmış kilde ortaya koyduğunuz gibi, CHP’nin askeri nasıl teşvik durumdaydı. Yerine Dışişleri’nden gelme özel kalem yarettiği ve aynı zamanda cunta girişimlerinin daha 1954’te, dımcısı Şefik Fenmen bakıyordu. O ise Londra heyetinde yani DP’nin yüzde 57 oy aldığı dönemde başlamış olduğu görevliydi. 17 Şubat 1959’da bu heyeti Londra’ya götüren ispatlanmış olmaktadır. Hazırlamakta olduğunuz kitabın THY uçağı Londra yakınlarında düştü. Şefik Fenmen’in habu ilişkileri daha geniş ölçekte aydınlatacağına hiçbir şüpyatı kurtuldu ve bir süre daha görevine devam etti. Ersü ise he yoktur. CHP, askerî darbeye teşvik ve tahrik etmesinin şehit olanlar arasındaydı.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

45


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Kitap İdamının 50. yılında Başbakan Adnan Menderes’i oğlu Aydın Menderes anlatıyor...

“Babam Adnan Menderes”

G

azeteci Taha Akyol sordu, Aydın Menderes, 27 Mayıs’a giden süreci, darbeyi, idamları, 1950’li yıllara damgasını vuran siyasi mücadeleleri ve Menderes ailesinin anılarını anlattı. • Adnan Menderes nasıl bir ailede dünyaya geldi? • Eş ve baba olarak Adnan Bey’in özellikleri nelerdi? • Atatürk Genç Menderes’le neler konuşmuş, neler demişti? • İnönü ve Menderes hangi sosyal güçlerin liderleriydi? • Menderes kimlere “Siz hilafeti bile getirebilirsiniz!” demişti? • Celal Bayar’la Menderes arasındaki farklar ve ihtilaflar neydi? • Menderes, Bayar ve İnönü’nün politikaları nelerdi? • Menderes demokrasi, ekonomi, irtica konularında ne düşünüyordu? • Darbe nasıl hazırlandı? Menderes darbeyi nasıl durdurmaya çalıştı? • Cunta, cellat ve ip parasını Menderes ailesinden nasıl istedi? • İmam-ı Azam türbesinde Menderes ne demişti? 46

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Babam Adnan Menderes sadece bir söyleşi kitabı değil. Taha Akyol’un titiz çalışmasıyla yeniden şekillendirdiği, anekdotlar ve belgelerin eklenmesiyle zenginleşen bir hayat, bir aile ve bir dönem hikâyesi.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Kitap Babam ve Ben Aydın Menderes Editör: Turgay Yavuz

T

arih yazıcılığı olmazsa devlet ve siyaset adamları için her şey mübah hale gelir. Tarih yoksa vicdan da yoktur. Gerçek vicdan, bir çocuğun kalbinde saklıdır. Babam ve Ben’de Aydın Menderes’in iktidarla ve darbeyle yüzleştiği anlara dair yaşanmış tanıklıklar bulacaksınız. Menderes, bu anları 1950’lerin Türkiye’sindeki gündelik hayatın izlerine sürerek anlattığı için kitap uzun bir roman özelliği de taşıyor. Türkiye’nin demokrasi ve demokratikleşme hikayesi hüzünlüdür... Her denemede oyuncağını kaybeden bir çocuk ortaya çıkar. Menderes bize bu çocuğu anlatıyor biraz da. Aydın Menderes’in anlattıklarında, eşsiz bir babayı kaybeden bir oğlun derin hüznü var. Aynı zamanda bu hüznü tevekkülle taşıyan bir annenin çelikleşmiş iradesinin serancamı... Ve hepsinden önemlisi, demokrasi virajında bir kadının ve çocuklarının trajedisinin kelimelere dökülmüş tanıklığı... Bununla birlikte, Türk siyasetinde iktidara kavuşmayı, gerdeğe girecek damatların heyecanıyla arzulayan birçok insanın hikayesini de gene bu kitapta bulacaksınız. 27 Mayıs’a gülenleri ve ağlayanları Aydın Menderes ile bir daha Türk demokrasi tarihini anlamak isteyenler hatırlayacaksınız. Aydın Menderes’in gözüniçin bu kitap, tarihe tanıklığı kaçırılmaması geden Celal Bayar’ı, İsmet İnönü’yü, Süleyman reken bir belge niteliğini taşıyor. Demirel’i, Sadettin Bilgiç’i, Fatin Rüştü Zorlu’yu Yayınevi: Ufuk Yayınları ve Adnan Menderes’i okuyacaksınız.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

47


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ümran Menderes çiftlik hissesini ADÜ’ye bağışlayacağını açıkladı M

enderes ailesinin ünlü “Çakırbeyli Çiftliği” Adnan Menderes Üniversitesi bünyesinde eğitim yuvası oluyor. Menderes ailesinin son oğlu Aydın Menderes’in geçtiğimiz Aralık ayında hayatını kaybetmesinin ardından eşi Ümran Menderes, çiftliğin kendisine kalan bölümünü Adnan Menderes Üniversitesi’ne (ADÜ) bağışlayacağını açıkladı. Yeni Asır’a konuşan Ümran Menderes, bu kararı almadan önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü arayarak düşüncesini sorduğunu, onun da desteğini aldıktan sonra üniversite yönetimiyle görüşmelere başladığını söyledi. Çiftlik arazisi üzerine kurulacak fakülteye Aydın Menderes’in adının verilmesi şartıyla bağışı yapacağını belirten Ümran Menderes, “Cumhurbaşkanımız da bu düşüncemi çok beğendi. ‘Siz zaten Türkiye’de çok takdir almış bir insansınız, bu kararınızdan sonra ikinci kez takdir edileceksiniz. Sizi kutluyorum’ dedi. Aydın’ın adını ADÜ yönetimi ile birlikte kararlaştıracağımız bir fakülteye vereceğiz. Böylece ismi orada sonsuza kadar yaşayacak” diye konuştu. ÖLMEDEN GÖREYİM Aydın Menderes’in mirasının üçe bölüneceğini ve kendi payına çiftlik arazisinden 200 dönüm düştüğünü kaydeden Ümran Menderes, “Aydın Bey’in yasal varisleri olan yeğenleri haklarını aldıktan sonra kalan kısmını bir protokol ile ADÜ’ye bağışlayacağım. Aslında bu bağışın ben öldükten sonra yapılmasını planlıyordum. Ancak kararımı değiştirdim. Ölme-

48

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

den Aydın’ın adını o fakülte binasında görmek istiyorum. ADÜ rektörü ile konuştuk. ‘Siz nasıl uygun görürseniz ona uygun bir planlama yaparız’ dediler. İşlemler bir ay içinde tamamlanır” bilgisini verdi. Menderes, Aydın’ın Koçarlı ilçesine bağlı Çakırbeyli köyündeki çiftlik arazisi içinde bulunan evin ise diğer mirasçıların da onayının alınması durumunda müze haline getirilebileceğini dile getirdi. “VAKIFTAN VAZGEÇTİM” Aydın Menderes’in sağlığında tüm malvarlığını kendisine bağışlamayı teklif ettiğini ancak bunu kabul etmediğini anlatan Ümran Menderes, sözlerine şöyle devam etti: “Aydın Bey, hep ‘Her şeyimi sana bırakmak istiyorum. Bir noter çağıralım ve bu işi bitirelim’ derdi. Ancak ben bu ısrarını hep ertelerdim. O da ‘Beni kandırıyorsun’ diye sitem ederdi. Bizim esas düşüncemiz bir vakıf kurmaktı. Ölmeden tüm malvarlığımızı o vakfa bağışlayacaktık. Aydın’ı kaybettikten sonra çiftlikteki hakkımı üniversiteye bağışlama fikri çok daha makul geldi.

Aydın’la ortak bir çocuğumuz da yok. Kim devam ettirecek? Bunları enini boyuna düşündüm ve böylesinin daha hayırlı olacağına karar verdim.” “MENDERES AİLESİNİN MANEVİ MİRASÇISIYIZ” ADÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Birincioğlu, “Bizim üniversitemizi zaten Menderes ailesinin ve Adnan Menderes’in manevi mirasçısıdır. Biz kendimizi öyle görüyoruz. Ümran Hanım’ın bu nazik jesti bizi çok mutlu etti. İnşallah Menderes ailesinin hatıralarına uygun bir şekilde o araziye değerlendirmek bize nasip olur” dedi. Menderes Vadisi’nin güneyine düşen Çakırbeyli Çiftliği, Menderes Nehri kıyısından başlayan ve güney yakasını kapsayan 40 bin dönümlük bir araziye yayılıyordu. 1960 ihtilalinden sonra Adnan Menderes’in mallarına el konulması sonucu çiftlik arazisi 2 bin dönüme düştü. Aydın Menderes’in payına düşen 750 dönüm ise çiftlikten geçen yollar nedeniyle zaman içinde 600 dönüme indi.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ÜMRAN MENDERES’E “ÖNCÜ ANADOLU KADINLARI” VEFA ÖDÜLÜ:

Ümran Menderes: “Çok normal bir şey yaptım eşimle ilgilendim” G

azeteciler ve Yazarlar Vakfı Kadın Platformunca, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlenen “Öncü Anadolu Kadınları” ödülleri sahiplerine dağıtıldı. Özel Vefa Ödülü alan rahmetli Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes de törende bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Ümran Menderes, “Eşimin sesinin duyulmasına vesile olmak istedim. Keşke daha çok yaşasaydı da destek olmaya devam etseydim. Çok gururlandım. Ama ben normal bir şey yaptım. Eşim ile ilgilendim” ifadesini kullandı. Törende konuşan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, geçmişteki önemli şahsiyetlerin günümüzdeki mümessillerinden bir buket olarak nitelendirdiği isimlere ödüllerin verildiğini belirterek, “Kim bilir yüzlerce, binlerce, on binlerce nice eli öpülesi büyüklerimiz, nice eli öpülesi kadınlarımız, analarımız, bacılarımız var. Ancak bunların hepsini huzurunuza getirmek mümkün değildi” dedi. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kadın Platformu Başkanı Arzu Ayasan, “Bu akşam Anadolu kadınının çağlar ötesinden bugüne uzanan yolculuğundaki tükenmez güce şahitlik etmek için buradayız” diye konuştu. Hayma Ana, Şerife Bacı, Kadıncık Ana, Mihrimah Sultan ve Hafize Özal gibi isimlerin rehber kişilikleri ile bu yolculuğun ışık verenlerinden olduğunu kaydeden Ayasan, “Onların yüksek erdemleri, fedakarlıkları, adanmışlıkları, cömertlikleri, güçleri, Anadolu kadının temsili özelliklerindendir” diye konuştu. AK Parti Kadın Kolları Başkanı Güldal Akşit, törende bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Keşke benim de böyle bir ödülüm olsa” ifadesini kullandı. Ankara’da yapılan ödül törenine, Kalkınma Bakan Yardımcısı Mehmet Cey-

lan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve eşi Nevin Gökçek, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in eşi Nadide Şahin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı

Hüseyin Çelik’in eşi Şahsenem Sema Çelik, AK Parti Kadın Kolları Başkanı Güldal Akşit ile büyükelçiler de katıldı. Ankara Congresium toplantı salonundaki törene, Dilek Sabancı, Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes, AK Parti milletvekilleri Oya Eronat, Öznur Çalık, Ömer Faruk Öz, Fatoş Gürkan, büyükelçiler ve birçok davetli katıldı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Kadın Platformu ‘’Öncü Anadolu Kadınları’’ ödülleri sahiplerine dağıtıldı.

ÜMRAN MENDERES’İN SON VEFA DERSİ Seda ŞİMŞEK/ Mart 2012/BUGÜN Finalde, “Özel Vefa Ödülleri”, “vefa”ya dair sözü Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Onursal Başkanı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye bırakalım: “Ah vefa, nerde kaldın? ... Nerdesiniz? Ey bir vefa düşüncesiyle sözleştiği yerde günlerce kıpırdamadan bekleyen vefalı dostlar! Nerdesiniz ruhuyla bütünleşmiş vefa timsali er oğlu erler? Nerdesiniz bir vefa uğruna harap olup, turâb olup gidenler ve çok bereketli bir devrin ak alınlı insanları? Kalkın, girin ruhlarımıza. Kamçılayın hayâllerimizi ve boşaltın vefa adına ne taşıyorsanız hepsini sînelerimize! Mertliği, yiğitliği, vefayı bütün bütün unutmuş sînelerimize. Bizleri bu yeniden diriliş yolunda Hızır çeşmesine ulaştırın. Gelin, gelin de şurada burada dolaşıp duran şu üç-beş vefalı insanı, ümitsizlik ve inkisardan kurtarın!” Ve Ümran Menderes. Onu anlatmayacağım. Sadece kazadan sonraki 16 yıl değil, tanıdığı günden itibaren 32 yıl Aydın Menderes’in yanında o hepimize kendisini ve “vefa”yı zaten anlattı. Herkesin gözleri dolu, kürsüde “Ümran Menderes dersi”ni dinliyor, vefayı ve tevazuyu öğreniyoruz, “Ben bir şey yapmadım, normal olanı yaptım, eşimin yanında oldum fakat takdir görmek beni çok duygulandırdı” diyor. Tevazuya ve vefaya dair asıl ve son sözünü ise salonda söylemedi. 28 Şubat’ta bir karar verdi,Ümran Menderes, eşi Aydın Menderes’ten miras kalan Çakırbeyli Çiftliği’ndeki hissesini Adnan Menderes Üniversitesi’ne bağışlayacak. Şevket Süreyya’nın “topraktan gelen lider” dediği Adnan Menderes’in vatan coğrafyası içinde en fazla düşkün olduğu ve en fazla hasretini çektiği topraklar... Artık Adnan Menderes’in toprakları, Aydın Menderes’in ismiyle, ilimle, irfanla sulanacak. Adnan Menderes, darağacına gitmeden önce, Yassıada’da bir gün arkadaşlarına “Hayırlısıyla şuradan bir kurtulaydım, memleketime döneceğim, oturacağım Çine Çayı’nın kenarına, söğüt ağaçlarının serinliğinin yüzümde dolanmasının bana getireceği saadetle yetineceğim” demişti. Ümran Menderes’in son vefa dersi ile niyaz olunur ki baba oğulun ruhları Çakırbeyli’de ebedi saadete ulaşsın. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

49


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU KADINLAR GÜNÜNDE MENDERES AİLESİ UNUTULMADI:

Ümran Menderes’e vefa ödülü S

amanyolu Eğitim Kurumları’nın düzenlediği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliğinde merhum Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes’e ‘Vefa Ödülü’ verildi.

dın Menderes’in eşi Ümran Menderes ‘yılın kadını’ seçildi. Menderes’e ‘Vefa

Samanyolu Liseleri Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe okulun bayan velilerinin yanı sıra, aralarında Somalililerin de bulunduğu öğrenciler de katıldı. Daha sonra Menderes ailesinin fotoğraflarından oluşan bir slayt gösterisi izlendi. Etkinliğin sonunda merhum Ay-

Ödülü’ verildi. Menderes, Samanyolu Lisesi yöneticilerine teşekkür etti. Ümran Menderes’in ödülünü eğitim faaliyetlerine destekleriyle tanınan Ülkü Ulusoy takdim etti. Ulusoy, gözyaşlarına hakim olamadı. Programın sonunda Ümran Menderes, okul yöneticileri ve öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirdi. Ümran Menderes’e ödülünü Ülkü Ulusoy takdim etti.

Ümran Menderes ADÜ 2012 mezuniyet törenine katıldı

M

ezun olan öğrencilere de seslenen Ümran Menderes, “Mezun olan öğrencileri kutluyorum. Tüm öğrencilerimizin kaderi ve bahtı açık, ufukları geniş olsun” diye konuştu. Adnan Menderes Üniversitesi 2011-12 eğitim öğretim yılı mezuniyet töreni Aydın Adnan Menderes Stadyumu’nda yapıldı. Törene AydınValisi Kerem Al, Aydın Milletvekili Mehmet Erdem,

ADÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Birincioğlu, merhum Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes ile öğretim kadrosu ve mezun olan öğrenciler katıldı. Konuşmanın ardından, Aydın Valisi Kerem Al, Rektör Prof. Dr. Mustafa Birincioğlu ve dekanlar tarafından fakülte birincilerine mezuniyet belgeleri ve plaket verildi. Merhum Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes, Veterinerlik Fakültesi birincisi Songül Toplu’ya mezuniyet belgesini takdim etti. Mezun olan öğrencilere de seslenen Ümran Menderes,

Ümran Menderes, Veterinerlik Fakültesi birincisi Songül Toplu’ya belgesini takdim etti.

“Mezun olan öğrencileri kutluyorum. Tüm öğrencilerimi-

zin kaderi ve bahtı açık, ufukları geniş olsun” diye konuştu.

Ümran Menderes’e “Dünya Sabır Günü”nde sadakat ödülü Viranşehir ilçesinde bulunan ve ismini Hz. Eyüp (a.s.) peygamberden alan beldede 2012 yılı “Dünya Sabır Günü” etkinliği düzenlendi. Düzenlenen etkinlikte 2012 yılı sabır ödülleri sahiplerine takdim edildi. Viranşehir Kaymakamlığı ve Eyüp Nebi Belediyesince 11’incisi bu yıl düzenlenen sabır etkinliği selamlama konuşması Eyüp Nebi Belediye başkanı Mehmet Yıldırım tarafından yapıldı. Ardından Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında Peygamber efendimize yapılan hakarete değinen 50

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Vali Güvenç, “Mukaddesata yapılan saldırıya karşı olduğumuz gibi Libya`da yaşanan Büyükelçi olayını da kınıyoruz ve elçiye zeval olmaz diyoruz.” dedi. Konuşmalardan sonra 2012 yılı sabır, sadakat ve vefa kategorilerinde olmak özere 3 dalda ödüller sahiplerine verildi. Vefa ödülü Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye verildi. Mursi adına ödülü Haseki

müftüsü Şeyh İbrahim Nakşibendî aldı. Sabır ödülü; Temmuz ayında iki gurubun tartışması esnasında seken bir kurşunla hayatını kaybeden, Şanlıurfalı Yusuf Kerem Demirel’in babası İbrahim Demirel’e verildi. Sadakat ödülü ise; Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes’e verildi. Ümran Menderes’in Ödülünü Dilek Çelebi Alişir Aldı. “Sabır pilavı”nın da dağıtıldığı etkinlik, ilahi konseriyle sona erdi.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

İki kutuplu siyaset ve Demokratlar Prof. Dr. Pelin Gündeş BAKIR Ak Parti Kayseri Milletvekili TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyesi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Eski Öğretim Üyesi

A

nkara’da hemen hemen her gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki ofisimin bulunduğu binanın bağlandığı yer altı tüneline giriyorum ve TBMM Genel Kurul’a geçiyorum. Yer altı tünelinde ilerlerken, her ili temsil eden, o ile ait objelerin bulunduğu stantlar var. Malatya standında Turgut Özal’ı, kayısıyı; Ağrı standında Ağrı dağını; Kayseri standında Kayseri kalesi ve saat kulesini, Erciyes’in maketini görüyorsunuz. Otoparklar ile çevrilmiş bu yer altı koridoru, 300 metre yürüdükten sonra ikiye ayrılıyor. İktidar ve muhalefet. Bu ayrımlar bizleri kendi kulislerimize götürüyor. İk-

Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Kayseri Milletvekili Pelin Gündeş Bakır

diyerek iktidara gelen bir siyasi hareket. Karşısında ise, sermayeyi küçük seçkinci bir grubun kontrolünde toplamak isteyen, statükocu ve bürokratik elitin desteklediği bir muhalefet partisi var. Türkiye’deki bu

2002’ye gelindiğinde bayrağı bu kez Ak Parti ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan taşımaktadır. Parti aynı partidir, isimler o gün Demokrat Partidir, bugünse Ak Partidir. O gün Adnan Menderes’dir, bugün Recep Tayyip Erdoğan’dır. Demokrasi Mücadelesi de aynı mücadeledir. Kalkınmışlıkla geri kalmışlık, cehaletle aydınlık, demokrasiyle, baskı ve tahakküm arasındaki mücadeledir bu. tidar tabelası Ak Parti kulisine, muhalefet tabelası ise CHP, MHP ve BDP’nin ortak olarak kullandığı kulise. Her birimiz, kendi kulisimizden Genel Kurul’a giriyoruz. Aslında bu iki tabela bana daima bir çağrışım yapıyor. Türkiye’de tek bir iktidar ve tek bir muhalefet partisi olması. Türkiye’nin ufkunda bu gözüküyor. CHP ve BDP, CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün son açıklamalarından da anlaşıldığı üzere birbirlerine gittikçe yaklaşırken, MHP’nin geleceğinde dönüşmesi ve Ak Parti çizgisine daha çok yaklaşması gözüküyor. Demokrat Parti hareketi 1944’de Anadolu sermayesiyle kurulmuş milletin bağrından çıkan ve yeter söz milletindir

iki kutuplu siyaset, 1944’den günümüze dek değişmeden aynen devam etmiştir. Demokrat Parti ve Adnan Menderes’den 1980’lerde bayrağı Anavatan Partisi

ve Merhum Turgut Özal devralmıştır. 2002’ye gelindiğinde aynı bayrağı bu kez Ak Parti ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan taşımaktadır. Parti aynı partidir, isimler o gün Demokrat Partidir, bugünse Ak Partidir. O gün Adnan Menderes’dir, bugün Recep Tayyip Erdoğan’dır. Demokrasi Mücadelesi de aynı mücadeledir. Kalkınmışlıkla geri kalmışlık, cehaletle aydınlık, demokrasiyle, baskı ve tahakküm arasındaki mücadeledir bu. Üreterek alın terleriyle kazananlarla, üretmeden bürokratik elite yakın durarak kazananların mücadelesidir. İşte bizler de bugün, merhum Başbakanımız Adnan Menderes’in asıldığı yağlı ilmiğin parasını bile rahmetlinin eşinden isteyen bu alçak zihniyetle mücadele için buradayız. Bu zihniyete karşı her zaman

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

51


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Yassıada’da idamla yargılanan Demokrat Partililer, sağdan sola: Celal Bayar, Adnan Menderes, Osman Kavuncu, Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır’ın amcası 4 dönem Kayseri milletvekili ve DP Genel Başkan Yardımcısı Kamil Gündeş.

kalıyorsanız, o kötülük o toplumda uyanık olmamız, onunla mücadele neşv-ü nema bulur, siz de o kötülüetmemiz gerekir. Merhum Başbakanımız Adnan ğe bir nevi ortak olursunuz. “AhlaMenderes, Türk siyasi hayatına, Merhum Başbakanımız Adki cesaret” birileri darbe yapmaya nan Menderes, Türk siyasi hayatıdemokrasisine ve Türkiye’nin teşebbüs ettiğinde, halkın oylarıyla na, demokrasisine ve Türkiye’nin kalkınmasına çok büyük hizmetler seçilmiş hükümetleri devirmeye nikalkınmasına çok büyük hizmetler yapmış, çok büyük ve çok şerefli bir yetlendiğinde, Türkiye Büyük Millet yapmış, çok büyük ve çok şerefli bir Meclisini kapatmaya kastettiğinde, devlet adamımızdı. devlet adamımızdı. Demokrat Partoplum ve birey olarak karşılarında ti Milletvekillerinin tamamı, bizim olduğumuzu hiçbir zaman unutmamadimdik durabilmektir. “Ahlaki ceinancımızdaki “bir kavmin efendisi mız gerekir. saret”, kötülüğün, adaletsizliğin, tahakonlara hizmet edendir” düsturuna uygun kümün karşısında canıyla ve malıyla en İleri demokrasiye geçiş yolculuğuolarak, milletvekilliğinin, hizmetkarlık ön saflarda mücadele eden insanların muzda, çok mühim bir ahlaki prensibe olduğu şuuru ile çalışan, milletvekilliğiarkasında korkmadan durmaktır. Onlara özellikle dikkat çekmek isterim. Bir topluni, tahakkümden çıkarıp, hizmetkarlığa iftiralar, karalamalar yapıldığında, izzet-i mun ileri demokrasi hedefine ulaşabilmedönüştüren vatanperver insanlardı. Milnefisleriyle oynandığında, yazılı veya görsi için sadece bireylerin tek tek demokrat letin değerlerine tepeden bakmayan, tam sel medyada küçük düşürülmek istendikve ahlaklı olmaları yetmez. Tırnak içinde, tersi, onları savunan; insanların, dinleri, inançları, mezhepleri, etnik kökenleri ne “Ahlaki cesaret” de en az ahlaklı olmak lerinde, aileleri, hatta küçücük çocukları olursa olsun, temel hak ve özgürlüklerine, kadar önemlidir. Bu “ahlaki cesaret” de bile psikolojik olarak taciz edildiğinde sadece insan oldukları için saygı duyan nereden çıktı? diyebilirsiniz. “Ahlaki ce- millet olarak arkalarında durmaktır. İşte bir kadro, Demokrat Parti zamanında saret” toplumun içinde birileri kötülük büyük milletimiz bugün bu şuurla hareket işbaşına geldi. Demokrat Parti adı gibi yaparken, ben nasıl olsa birey olarak iyi- ediyor. Bundan hiçbir şüphe yoktur. 1960 Demokrattı. Bizlere yaptıkları hizmetleri yim, kimseye kötülük de yapmıyorum, darbesinden 50 yıl sonra, ülkemizin gelsaymakla bitirememekle birlikte, eğer bu- bana da bunlar dokunmuyorlar diyerek miş olduğu noktayla iftihar etmek gerekir. gün İstanbul semalarında özgürce Ezan-ı geri durmamaktır. Sizin iyi olmanız veya Büyük demokrasi mücadelesini milletiMuhammediye-yi dinleyebiliyorsak, işte ahlaklı bir insan olmanız yetmez. Siz eğer miz kazanmıştır. Darbeciler kaybetmiştir. bunu da bedelini canıyla ödeyen Adnan toplumda, kötülük yapan insanlara göz Bizden sonra gelecek nesiller kendilerini Menderes ve dava arkadaşlarına borçlu yumuyorsanız, onlar karşısında sessiz lanetle yad edeceklerdir. 52

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasinin kalbi: TBMM Nevzat PAKDİL Ak Parti Kahramanmaraş Milletvekili Türk Parlamenterler Birliği Başkanı

S

iyasetin kendini ifade ettiği en önemli kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’dir. Siyaset kurumunun saygınlığı, Meclisin saygınlığı ile paralellik arz eder. Yıpranmış, saygınlığını yitirmiş bir siyaset kurumu demokrasiye de zarar verir. Ülkenin sorunları siyaset kurumu tarafından Meclis eliyle çözüm bulduğu sürece, sağlıklı işleyen bir demokrasi var demektir. Siyaset kurumunun çözüm üretemediği, tıkandığı anlar, demokrasi için tehlike çanlarının çaldığı zamanlardır. Demokrasi, farklılıklarımızı hukuk zemininde koruyan ve bu farklılıkların bir zayıflık değil, zenginlik kaynağı olmasını sağlayan bir rejimdir. Demokrasi, bireyler arasında ayrım yapmadan, onların haklarını koruyan Meclisin varlığı ile hayat bulabilir. Meclise gösterilen saygı ve onun itibarının yükseltilmesi için yapılan tüm katkılar aynı zamanda demokrasinin güçlendirilmesi anlamına gelir. Bu nedenledir ki, TBMM’nin saygın ve itibarlı olması, demokrasinin varlığını daha güçlü kılacaktır. Fransız İhtilali, Avrupa’da milli egemenlik ilkesinin ve demokrasi fikrinin uyanmasında ve yayılmasında etkili olmuştur. Meşrutiyet dönemini hukuken başlatan 1876 Anayasası, Osmanlı Devletinin siyasi rejiminde esaslı bir değişime yol açarak anayasal monarşi dönemini başlatmıştır. 1876 Anayasası, sınırlı da olsa halkın yönetimde temsil edilmesi ve parlamentonun kurulması bakımından bir reformdur. Bu açıdan bakıldığında, parlamenter geçmişimizin 127 yıl geriye uzandığı ve çoğu Avrupa Birliği ülkesinden daha eski ve köklü bir demokrasi tarihine sahip olduğumuz söylenebilir. Amasya Genelgesindeki “Milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” ifadesi, milli mücadelemizin parolası olmuştur. 1921 Anayasasında yer alan, “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” ifadesi ile milli egemenlik,

Milli iradenin tecelli ve temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi, demokrasimizin, milli devletimizin ve geleceğimizin de en büyük güvencesidir. TBMM, gücünü ve yetkisini millet iradesinden alır. Millet adına karar verir ve tüm yasaları milletin refahı ve huzuru için çıkarır. Anayasanın bir hükmü haline getirilerek, hukuki hüviyete kavuşturulmuştur. Milli egemenlik prensibi, 20 Kasım 1924 tarihli Anayasamızda da yer almış ve “Büyük Millet Meclisi, milletin yegâne ve hakiki temsilcisi olup, millet namına hakk-ı hakimiyeti istimal eder” ifadesiyle, milletin temsilinde Büyük Millet Meclisi’nin önemini ortaya koymuştur. Milli Egemenlik kavramı, 23 Nisan 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi’nin ve Cumhuriyetin ilanıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de temel esasını oluşturmuştur. Milli egemenlik kavramının çağdaş anlamı demokrasidir. Ord. Prof. Ali Fuad Başgil, “Milli egemenlik ilkesi, demokrasinin bugün uygulanması mümkün olan yegâne şeklidir” der. Demokrasilerde milli iradenin üzerinde hiçbir güç yoktur. Demokrasi, milletin kendi kaderini kendisinin çizmesidir. Bir başka ifade ile egemenliğin millete ait olması, demokrasinin

temel ve değiştirilemez şartıdır. Çağdaş dünyada en yaygın siyasi değer yapısını parlamenter demokrasi oluşturmaktadır. Milli iradenin tecelli ve temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi, demokrasimizin, milli devletimizin ve geleceğimizin de en büyük güvencesidir. TBMM, gücünü ve yetkisini millet iradesinden alır. Millet adına karar verir ve tüm yasaları milletin refahı ve huzuru için çıkarır. Güçlü bir parlamento hiç kuşkusuz sağlam ve sağlıklı bir demokrasi demektir. Tartışmalar demokrasinin güzelliğidir. Çünkü demokrasinin temelinde özgür düşünce ve tartışma zemini yatmaktadır. Demokrasi içinde ortaya çıkan sorunlar, yine demokrasinin gösterdiği yoldan gidilerek aşılabilir. Demokrasimizin kalbi olan Meclisimiz, ülke sorunlarının çözüleceği, milletimizin beklentilerinin karşılanacağı yerdir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

53


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Çevremizdeki birçok ülkede halklar sa da başarıyla işletilmektedir. Bu süreçte gerekmektedir. Demokrasi bir mücadeletarafından daha fazla demokrasi ve öz- çok da kayıplarımız olmuştur. Fakat de- nin eseridir. Bunun nasıl daha ileri götügürlük taleplerinin yükseldiği bir dönemi mokrasi çabamızdan, özgür ve kalkınmış rüleceği, olgun ve iyi işleyen bir sisteme yaşıyoruz. Bugün dünyanın birçok ülke- bir ülke olma hedefinden hiç taviz veril- dönüştürülebileceği ortak akılla, diyalogla sinde yaşanan ve ibretle izlediğimiz ge- memiştir. Bununla birlikte demokrasinin ve demokratik rekabetle olabilecektir. lişmeler, Meclisimizi kuranların ileri gö- bugünden yarına gelmediğini, süreç içeDemokrasi konuşabilmenin ve birbirüşlülüğünü göstermesi bakımından çok risinde kendisini geliştirdiğini, kurum ve rini anlayabilmenin uygun zeminini ve çarpıcı bir durumdur. Bundan 92 yıl önce kurallarını oluşturduğunu ve bir kültüre fırsatlarını sunmaktadır. Toplumsal soMeclisimizin yokluklar içerisinde oluş- dönüştüğünü görüyoruz. runların sürekli olacağı açıktır. Tartışma turulması için her şeyden önce seçimler Burada 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ve diyalog zeminlerini tahrip etmeden, yapılmıştı. Bu durum Meclisimizi kuran sonucunda demokrasiye bağlılığını, ülke- konuşma ve diyaloğu bir kültür haline gekahramanların parlamenter demokrasi si ve milletine hizmet etme aşkını canıyla tirerek sorunlarımızı çözebiliriz. Bunun tercihinin, ülke yönetimine elbette ki en uygun zemihalk iradesini hakim kılma 1950’den itibaren Adnan Menderes ve arkadaşlarının ni Türkiye Büyük Millet anlayışının tezahürüdür. Meclisidir. TBMM, büDemokrat Parti bünyesinde ortaya koydukları tün kesimlerin umutlaMilli iradenin üstünlüdemokrasi mücadelesi bugün de bizlere rının olduğu ve gözlerin ğü aynı zamanda demokçalışmalarımızda ışık tutmaya devam etmektedir. çevrildiği yerdir ve burasinin de gücüdür. Bunu rasının verimliliğini ve daha ileriye götürmek, demokrasi ve insan hakları standardını ge- ödeyen rahmetli Adnan Menderes’i de işlerliğini korumak gerekmektedir. liştirmek ve daha çağdaş bir Cumhuriyet yâd etmek istiyorum. 1950’den itibaren Demokrasimizin kalbinin attığı Türhaline getirmek için yoğun bir çaba içe- Adnan Menderes ve arkadaşlarının De- kiye Büyük Millet Meclisi, milletimizin ve risindeyiz. Demokrasimizi geliştirmeye mokrat Parti bünyesinde ortaya koyduk- ülkemizin her zaman önünü açan çareler çalışıyoruz. Demokrasi eksikliği temel bir ları demokrasi mücadelesi bugün de biz- üretme başarısını göstermiştir. toplumsal noksanlık olarak sorunlara yol lere çalışmalarımızda ışık tutmaya devam Demokratik bir ortamda yüzde 83 açmaktadır. Demokrasi günümüz dün- etmektedir. gibi yüksek bir katılımla yapılan genel seyasında ekmek kadar, su kadar gerekli bir Demokrasimiz konusunda siyasilere, çimlerin ardından yüzde 95 gibi çok yükihtiyaçtır. Bugün Ortadoğu’da yaşanan ge- sendikalara, üniversitelere, meslek odalasek bir temsil oranına sahip 24. Dönem lişmelere bakarak demokrasinin ne kadar rına, sivil toplum örgütlerine ve herkese Meclisimiz çözüm üretme kabiliyetini büyük bir nimet olduğunu görüyoruz. büyük sorumluluk düşmektedir. Ülkemi- ve gücünü koruduğu sürece, demokrasiÜlkemizde hayat bulmaya başlayan zin ve demokrasimizin geleceğini ve ço- mizin ilerleyişi, özgürlüklerimizin kökdemokratik sistem, aradan geçen yıllar cuklarımızın yaşamını günlük siyasi kay- leşmesi, ülkemizin kalkınma çabaları da içerisinde çeşitli müdahalelere maruz kal- gıların ötesinde planlamak ve düşünmek devam edecektir.

54

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Anadolu’nun sesi, vicdanı ve atılım ruhu Mehmet ERDEM Ak Parti Aydın Milletvekili

Y

üreği insan sevgisiyle, vatan aşkıyla dolu, halka hizmeti Hakk’a hizmet sayan Türk Milletinin asil evladı Adnan Menderes... Milletimizin ve dünyanın takdirini kazanmış, büyük devlet adamı, sevgi, barış, hoşgörü ve uzlaşmanın unutulmaz ismi Aydın’lı hemşehrimiz Başvekil Adnan Menderes... O Anadolu Toprağı’nın sesi, vicdanı, atılım ruhu... O’nun yapmak istediklerini geç anlayanlar veya anlamayanlar olmuşsa da, yaşadığı dönemde eleştirilmiş, suçlanmış olsa da; ‘Büyük Lider’ olarak doğrularını savunmaktan vazgeçmemiştir; vizyonundan, hayallerinden, düşüncelerinden, Türkiye düş’ünden asla kopmamıştır. İşte bu yüzden biz ve tüm Türkiye Başvekil Rahmetli Adnan Menderes’i çok seviyoruz. Rahmetli Adnan Menderes lider olarak girdiği her seçimde başarılı olmuş ve milletin büyük desteğiyle Demokrat Parti’yi iktidar yapmıştır. “Yeter Söz Milletindir.” Bir meydan okumadır. Millet iradesine sahip çıkılacağına verilen bir sözdür. Devlet ile Millet bütünleşmesinin anahtarıdır. İşte 1950’de başladı Demokrat Parti iktidarı ve Adnan Menderes efsanesi... Ziraat alanında yapılan atılımlar ve

hizmetler milletimiz tarafından hep hayırla ve dualarla yad edildi. Asıl canlılık, köylere tarım makinelerinin girmesiyle başladı; köylü traktörle buluştu. Ziraat Bankasında o güne kadar uygulanmayan kredilerde gösterilen kolaylık, ezilmiş hırpalanmış Türk köylüsünü adeta sevince boğdu. Kendisi de ziraat insanı olan Menderes, toprağın ve üretimin önemini çok iyi biliyor ve köylünün dilinden iyi anlıyordu.

Tek partili dönemlerin ezikliği haysiyetli yaşama dönüşürken, devlet görevlilerinden tir tir titreyen vatandaşlarımız onuru, saygınlığı, parayı ve hürriyeti hissetmeye başladılar. Köylerimizin yolları, içme ve tarımsal sulama suları, okulları ve kalkınmanın diğer unsurları hizmetler olarak gerçekleştirildi. Köylünün tepesinden jandarma dipçiği çekilmiş; insan haysiyetini zedeleyen altı liralık yol parası ve yollardaki taş kırma işkencesine son verilmişti. Ezan esas şekliyle okundu ki; milletimiz sadece bunun sebebiyle Rahmetli Menderes’i gözyaşları içerisinde hayırla yad ediyor. Halk Parti iktidarında dört senede dağıtılan tohumluk, ekim döneminde onbinlerce ton fazlasıyla dağıtıldı. Yollar, barajlar, köprüler, limanlar, enerji santralleri, tarımsal sulama tesisleri, hava alanları görülmemiş bir hızla yapılmaya başlandı ve Türkiye şantiyeye döndü. Ülkemize bereket ve bolluk geldi. Milletimiz Başvekil Adnan Menderes’i ebediyyen unutmayacak; hep hayırla yad edecek. Kabrinde rahat uyu ‘Büyük Lider’; Türkiye sizlerin açtığı kutlu demokrasi ve özgürlük yolunda emin adımlarla ilerliyor. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

55


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

İki farklı açıdan Adnan Menderes Ali Gültekin KILINÇ

Ak Parti Aydın Milletvekili

D

emokrasi şehidimiz, hemşehrimiz, Rahmetli Adnan Menderes birçok kişinin tanımıyla ülkemizde tek partili rejimden çok partili hayata geçişin en önemli ismidir. Hükümet ettiği yıllarda ülkemizin birçok açıdan çehresini değiştirmiştir. Ülkenin bir çok alanda olduğu gibi tarımsal alanda ihtiyacı olan her türlü makine ve ekipman konusunda önemli tedbirler alması ile de dikkatleri çekmiştir. Öncelikle kendisi çiftçi bir aileden gelen Rahmetli Menderes Aydın ili için ayrı bir önem taşımaktadır. Döneminde yöremizde önemli tarımsal gelişmelerin olduğunu görüyoruz. Menderes Havzası boyunca bir yenilik olarak pamuk ziraatının yaygınlaştığını, ekilebilir tarım arazilerinin her geçen gün arttığını ve bu alanların işlenmesi için yeni makine ve ekipmanların bölgeye hızla yayıldığını dönemin kaynaklarından öğreniyoruz. Bölge tarımının ilerlemesi noktasında Kemer Barajının yapılması dönemin en önemli icraatları arasında yerini almış ve Menderes Havzasında devrim niteliğinde yatırım olmuştur. O günlerde bölge tarımı için yeterli su rezervini sağlayan bu baraj sayesinde, bölgede önemli şekilde tarım ziraatının, sebze meyve ziraatının ve hayvancılığın geliştiğini görüyoruz. Ülke genelinde de tarımsal altyapının hazırlanmasında özellikle tarım arazilerinin ıslah edilmesi ve sulama kanallarının kurulması çalışmalarına ağırlık verdiğini görmekteyiz. Bu hareket aynı zamanda bölgede yavaş yavaş zenginleşmenin adımlarının atılmasını sağlamış, tarıma dayalı sermaye birikiminin oluşmaya başlamasını da beraberinde getirmiştir. Kendi köyü olan Koçarlı İlçesi Çakırbeyli Köyünde arazilerinde yöre insanına örnek bir çok çalışmayı başlatmıştır. Bu yönü ile reformist bir kimliği yansıtan Rahmetli Başbakanımız Adnan Menderes ülkemiz ve demokrasimiz için çok büyük bir önem taşımasının yanında ülke kalkınması için yaptığı diğer çalışmalarla da örnek bir şahsiyettir. 56

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi kelimesinin ülkemizde anlam bulması onun hayatı ile ödediği ve ölümü ile hepimize önemli dersler verdiği bir anlam bütünlüğü oluşturmuştur. O sadece bir demokrasi kahramanı değil, aynı zamanda reformist, yenilikçi bir kimliğe sahiptir. Aydın ili için bir övünç kaynağı olması aynı zamanda onun ilimize kazandırdığı önemli işlerle de taçlanmıştır. Bunun yanında özellikle bugünlerde demokrasi ve hürriyetlerin yeniden inşası adına yapılan yeni anayasa çalışmaları onun adını sık sık gündeme getirmektedir. Rahmetlinin de adının çalışmalar içinde sık sık dillendirilmesi onun demokrasimiz için ne kadar önemli bir değer olduğunu bizlere göstermektedir. 1960 ihtilalinden sonra ülkede kurulun bütün siyasi partilerin Demokrat Partinin tüzük ve programlarını kendi parti programları içinde yer vermesi ülkenin o gününe ve sonrasına ışık tutan görüşlerinin önemini bize göstermektedir. Bu anlamda onun ortaya koyduğu demokrasi mücadelesinin hepimize örnek olacak önemli bir tarafı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla aslında demokrasi ve hürriyetlerin genişlemesi çalışmalarına katkı vermek ve sahip çıkmak

aynı zamanda onun misyonuna da sahip çıkmak anlamı taşımaktadır. Bu anlamda hepimize görevler düşmektedir. Demokrasi ülke olarak sahip çıkmamız ve korumamız gereken en önemli değerlerimizden bir tanesidir. Bu kavramın anlamını oluştururken Rahmetli Başbakanımız Adnan Menderes olmadan düşünmek bu ülke toprakları içinde pek mümkün değildir. Demokrasi kelimesinin ülkemizde anlam bulması onun hayatı ile ödediği ve ölümü ile hepimize önemli dersler verdiği bir anlam bütünlüğü oluşturmuştur. O sadece bir demokrasi kahramanı değil, aynı zamanda reformist, yenilikçi bir kimliğe sahiptir. Adnan Menderes salt bir kimlik değil, bir çok açıdan değerlendirilmesi gereken önemli bir şahsiyettir. Öyle inanıyorum ki halen kendisini tam olarak anlayabilmiş değiliz. Onun ortaya koyduğu demokrasi ruhunu anlamak kendimizi yeniden keşfetmemizi sağlayacaktır…


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes’i unutmayalım! Prof. Dr. İdris BAL Ak Parti Kütahya Milletvekili

C

umhuriyet döneminin ilk darbesi olan 1960 Darbesi ve onun mağduru Kütahya vekili Başbakan Menderes unutulmamalıdır. Darbeden, darbe geleneğinden ders alınarak demokrasiye sahip çıkılmalıdır.” Adnan Menderes 1956 seçimlerinde Kütahya Milletvekili olarak seçildi. 1960 darbesi olduğunda yine Kütahya’da bulunuyordu, orada tutuklanıp götürüldü. Takip eden süreçte ise darbeciler Başbakan Menderes’i, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu idam ettiler. Bu Cumhuriyet tarihimize, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak düştü ve kötü bir darbeci geleneğin oluşmasına neden oldu. Türkiye’de darbecilik sadece askeri kurumlarımızda organize, olan daha sonra darbe yapan kişilerle sınırlı değildir. Bu sorun aslında bir zihniyet sorunu olup, Osmanlı’dan bu yanda devam etmektedir. Yeniçeri ayaklanmaları ile iki padişah, çok sayıda bürokrat can vermiştir. 1826 tarihinde Vaka-ı Hayriye, yani hayırlı olay adı verilen Yeniçeri’nin kaldırılması söz konusu olmuştur. Fakat darbecilik bitmemiş, İkinci Abdülhamit de darbeyle indirilmiş, Osmanlı’nın dağılmasının zemini bilerek ya da bilmeyerek hazırlanmış, Osmanlı I. Dünya Savaşı’na sokulmuş ve takiben de dağılmıştır. DARBE HASTALIĞI Cumhuriyetin kurulması ile beraber maalesef bu darbecilik, meşru otoriteye başkaldırma, onu devirme hastalığı bitmemiş ve 1960 darbesi ile Başbakan Menderes devrilmiştir. Bu darbe Cumhuriyet döneminde de, kötü bir darbecilik geleneğinin ilk adımı olmuştur. 1960 darbesini, yeni darbe girişimleri, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat müdahalesi ve takip eden ve deşifre olan, şu anda yargının önünde olan darbe girişimleri izlemiştir. Darbe aslında sadece Menderes ve diğer seçilmişlere karşı yapılmamış, sağcısı ile solcusu ile, Müslim’i ile Gayri Müslim’i ile tüm vatandaşlarımıza karşı yapılmış,

Darbenin panzehiri demokrat insandır. Ekmek su gibi özgürlüklerine düşkün, halkı ve onun değerleri ile barışık, meşruiyetin kaynağı olarak kendi halkını gören, vizyoner, cesur insan tipi darbenin panzehiridir. vatandaşın iradesine saygısızlık hatta tecavüz edilmiş ve tüm vatandaşlarımız ekonomik, toplumsal güvenlik gibi bir çok yönü olan bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Öyle ise bu milli bir meseledir ve ne olursak olalım bu milli mesele karşısında omuz omuza milli bir duruş sergilemek zorundayız. Esas sorun, demokrasiyi benimseyemeyen, meşruiyetin kaynağı olarak halkı göremeyen, halkını küçük gören, onun değerleri, kültürü, tarihi ile alay eden, farklılıkları zenginlik olarak göremeyen bir zihniyet sorunudur. Bu zihniyetin ise askeri bürokraside, sivil bürokraside, medyada, iş dünyasında, üniversitede, kısacası toplumun her katmanında temsilcisi olmuştur. Darbe aslında bir sosyal çevrenin ürünüdür. Bunun içinde hukuksal boyut, sosyolojik, psikolojik boyutlar, ekonomik boyut, kültürel boyut vardır. ÇARE DEMOKRASİDEDİR Bu çevre değişmeden, yani darbelerin etkisiyle şekillenen başta Anayasa olmak üzere legal yapı demokratikleştirilmeden,

İç Hizmetler Kanunu 35.Madde gibi düzenlemeler ortadan kaldırılmadan, yargıdaki çift başlılık ortadan kaldırılmadan, toplumdaki yanlış algılamalar düzeltilmeden, darbeci zihniyetteki illegal yapılanmaların temsilcileri devlet kademelerinden titizlikle ayıklanmadan darbe riski her zaman olabilir. Darbenin panzehiri demokrat insandır. Ekmek su gibi özgürlüklerine düşkün, halkı ve onun değerleri ile barışık, meşruiyetin kaynağı olarak kendi halkını gören, vizyoner, cesur insan tipi darbenin panzehiridir. Bu insan tipinin oluşması ve toplumumuzun tamamı olmasa bile, ezici çoğunluğunu oluşturabilmesi için ilkokul dâhil olmak üzere, eğitimin, üniversitenin, medyanın, sanatın, sinemanın, siyasetin üzerine düşen roller vardır. Bu insan tipinin oluşması, güçlenmesi, toplumsal bilinçlenmenin gerçekleşmesi için, Cumhuriyet döneminin ilk darbesi olan 1960 darbesi, onun mağdurları, Kütahya vekili olan Başbakan Menderes unutulmamalı, ders alınmalı hayırla yâd edilmelidir. Zira akıllı insanlar aynı delikten iki defa ısırılmaz. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

57


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Türkiye’de darbelerin sürekliliği Dr. Cengiz YAVİLOĞLU Ak Parti Erzurum Milletvekili

T

ürkiye Cumhuriyeti, 1950 yılından sonra darbe hazırlıklarıyla, 1960 yılından sonra ise darbelerle tanıştı. 1950 sonrasında hükümetin; statükonun dışından şekillenmesi, halkın iradesinin siyaset alanına taşınması merkeziyetçi yapıyı tedirgin etti. Bu nedenle, koordine edilen asker-sivil gruplar, sivil/siyaset alanını tehdit eden darbe gerekçelerini oluşturmak amaçlı çalışmalar yaptılar. 1960 yılının Mayıs ayına kadar darbe yapmanın meşru gerekçelerini yapay bir şekilde oluşturmaya çalıştılar. Aslında darbe gerekçesi olarak görülen olayların önemli bir kısmı, medya işbirliği ile oluşturulan gerçekdışı haberlerden (vatandaşların kıyma makinalarından geçirildiği haberi gibi), bir kısmı çok küçük olaylardan (27 Mayıs öncesi ölen ve/veya öldürülen insan sayısının beş olduğu kayıtlardadır.), bir kısmı ise darbe niyeti taşıyanların ekonomik imkanlarının/fırsatlarının azal(tıl)masından kaynaklanıyordu. 12 Mart Muhtırasının, 12 Eylül Darbesinin, 28 Şubat Post Modern Darbesinin ve 27 Nisan Bildirisinin nedenleri de büyük oranda ya darbe niyetlilerinin bilerek ve organizeli bir şekilde oluşturdukları gerekçelerden veya küçük toplumsal olaylardan oluşturuldu. Yaşadığımız darbeler tarihinin öncesinin ve sonrasının ortak karakterleri ortaya çıktı. Genel anlamda yaşadığımız darbe ve muhtıraların öncesinin ortak özellikleri: organize bir biçimde kaygı verici toplumsal olayların zemininin hazırlanması; korku ve güvensizlik yaratılması; siyaset alanının olabildiğince yıpratılması ve itibarsızlaştırılması; bunların medya, ordu, siyasal partiler, bazen üniversite ve yargı ve bazı sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ile yapılması; ve nihayet toplumda, ordu tarafından düzenin ve huzurun (gerçekte statükonun devamlılığının) sağlanmasının talep edilir hale getirilmesi. Esas amacının ise, statükonun –yani militer, baskıcı, biçimlendirici, jakoben, modernleştirici ve elitist düzenin- devam58

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

lılığının sağlanmasıdır. Diğer bir amaç ise, devlet tarafından toplanan ve dağıtılan kaynakların hem toplanmasında hem de harcanmasında/dağıtılmasında söz sahibi olunmasıdır. Darbe ve muhtıraların sonrasının en önemli ortak özellikleri ise; süreli değil sürekli olmalarıdır. Yani Türkiye’de darbeler belli bir zaman aralığında olan ve biten müdahaleler olmayıp süreklilik arz ederler. Bu süreklilik darbe sonralarında oluşturulan kurumsal, yasal-yargısal ve ekonomik yapılarla sağlanmıştır. Mesela; Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin politik alan (hükümet) karşısındaki konumu, etkisi ve hükümet kararlarındaki belirleyicilikleri, MGK ve MGK Genel Sekreterliği tarafından oluşturulan ve hükümetlere buna göre politika yapmaları ve karar süreçlerini oluşturmaları tavsiye edilen “milli” strateji belgeleri, Askeri İç Hizmet Kanunları ve bu kanunların devletin huzur ve düzenini sağlamada askere yetki vermesi (müdahalenin kanuni meşruiyetinin sağlanması), Askeri Ceza Kanunu başta olmak üzere, askeri alanı özerkleştiren asker – sivil yargı ayrılığının yaratılması (28 Şubat sürecinde bu ayrılığın neden olduğu büyük hukuksuzluklar yaşanmıştır), Anayasada hak ve özgürlüklerin sınırlandırılarak, kamu kurumlarının yet-

kilerini, üniversitelerde olduğu gibi, temel hak ve özgürlükleri daraltacak şekilde genişletmeleri, Askeri okullara alınacak öğrencilerde, adaylar arasında eşitliği bozan başvuru şartlarının ve uygulanan kuralların olması, Bazı şirketlerin piyasa rekabetini bozan ve haksız fırsat yaratan istisnai konumlarının ve muafiyetlerinin bulunması, Hatta Anaya Mahkemesinin, esastan verdiği bazı kararlarda da gözüktüğü gibi, Meclisin (halkın) tercihlerine müdahale etmesi, 1960 Darbesi sonrasında oluşturulan Senato’nun da aynı şekilde siyaset kurumu üzerinden halkın tercihlerini düzenleyici ve denetleyici bir rolü vardı ve seçilmişlerin yetki ve sorumluluk alanlarını daraltmaktaydı. Hiç şüphesiz son darbe girişimleri de kaynağını, meşruiyetini ve gücünü, yukarıda örneklediğim anlayış zemininden ve uygulamalardan, kurumsal yapılardan ve kanunlardan almışlardır. İşin ilginç yönü, bazı sivil kurum/ kuruluşların da benzer anlayışa ve darbeler için meşruiyet arayışlarına sahip olmalarıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı, son Balyoz Darbe Teşebbüsü yargılama sonuçlarına bakarak Türkiye’de bir daha darbelerin olmayacağını / olamayacağını söylemek biraz zordur. Tabi ki eskiden olduğu gibi, rahat bir şekilde darbe zemini oluşturulamayacaktır ve rahat bir şekilde darbe yapılamayacaktır. Fakat sivillerde de militarist anlayış değişmeden darbeler tamamen yok olmaz. Yine yukarıda sıraladığım kaynaklar aracılığıyla beslenecek zemin arar. Darbe ihtimalini azaltmanın en önemli gücü sivil alanı genişletmek ve sivil toplum kuruluşlarını güçlendirmektir. Geçmişte devlete ait olup mal ve hizmet üreten, YÖK gibi, bir çok kurum ve kuruluşu millete ait kılmak gerekir. Devleti değil, milleti büyütmek lazımdır. Millet büyüdükçe devlet zaten güçlenecektir. Biliyoruz ki demokratik bir ülke yönetiminde sivil iradenin ortakları olmamalıdır. Eğer ortaklar varsa, darbe devam ediyor demektir.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Yaktığınız ateş, yurdu sardı... Mehmet METİNER Ak Parti Adıyaman Milletvekili

T

ek Parti sultasının sürdüğü, halkın inanç ve değerlerinin yok sayıldığı, kendi halkından korkulduğu bir dönemde, halkın umudu olarak siyasi arenadaki yerini alan merhum Andan Menderes ve arkadaşlarının bugün hâlâ rahmet ve minnetle anılıyor olması, halkın gönlünden koparılmaz, kazılamaz bir yer bırakmaları nedeniyledir. Cumhuriyetle yönetilen ülkemizde, o zamanlar eksik olan demokrasiydi. İçi boş kavramların hiç kimseye faydası olmayacağı gibi, Cumhuriyetin de tek başına bir anlam ifade etmeyeceği yaşanan süreçte görüldü. Görüldü ki, halk, kendi kendini idare etme yerine, kendileri adına birilerinin hem idare ettiğiydi, hem de baskı kurduğuydu. Demokrasiyle taçlanmayan, halkın egemen olmadığı, cumhuriyeti, cumhuriyet olarak kabul etmek mümkün değildir. Merhum Adnan Menderes, halka demokrasiyi tanıtan, onların kazanılmış haklarını iade etmek için göreve gelen ve bu uğurda canını veren bir kahramandır. Siyaset aslında zordur ama çağ açıp, çağ kapatacak kadar büyük değişimlere kalkışmak çok daha zordur. Bu nedenle de siyasetçilerin iki gömleği olur; birisi bayramlık, birisi kefenliktir. Adnan Menderes bu iki gömleği giyinen ve her ikisini de gözünü kırpmadan yapan önemli bir isimdir. Baskının, dayatmanın, inançlara zulmetmenin, halkın değer yargılarını

Kanunları çiğneyerek yapılan bir darbe sonrası, Merhum Menderes ve arkadaşları, eften püften sebeplerle ve trajikomik bir yargılamayla, hukuku katlederek yapılan duruşmalarla kefen giydirilmiş, canına kastetmişlerdir. küçümsemenin sıradanlaştığı bir zamanda “Yeter Söz Milletindir!” diye halkın içten içe yayılan feryatlarına kayıtsız kalmamış, yüreklerinde ki yangını da söndürmek için büyük bir mücadelenin içine girmiştir. Bayramlık gömleğini, böyle bir zamanda, ülkeyi demokrasiyle buluşturduğunda, milletiyle birlikte giyinmiştir. Kendisini ülkenin sahibi sanan, halkın iktidarını çok görenler, bayram havasını içine sindirememiş, gelişmenin önünü tıkayarak, eski baskı ve zulüm dönemlerine dönmelerini arzulamışlardır. Kanun-

ları çiğneyerek yapılan bir darbe sonrası, Merhum Menderes ve arkadaşları, eften püften sebeplerle ve trajikomik bir yargılamayla, hukuku katlederek yapılan duruşmalarla kefen giydirilmiş, canına kastetmişlerdir. Onlar Merhum Menderes’in vücudunu ortadan kaldırmakla her şeyin biteceğini sanırken, onun demokrasi aşkı, millet sevgisi, özgürlük sevdası nesilden nesile artarak devam etmiş ve hep başka bedenlerde hayat bulmuştur. Merhum Menderes’i anlatmak çok zor olduğu gibi, onun ideallerini hayata geçirmek de çok zordur ama imkânsız değildir. Türkiye’nin sancılı döneminin esası da bu ideallerin hayat buluyor olmasındandır. Her zaman halkın dışında ülkenin sahiplerinin olması, halkın geri plana atılması, onların hak ve özgürlüklerinin yok sayılması verilen mücadelenin zorluğunu göstermesi açısından dikkat çekici olsa da, Menderes’in yaktığı ateşin, yurdun dört bir yanını sardığını görmek çok güzel. Merhum Menderes ve tüm demokrasi aşığı arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyor, gözlerinin arkada kalmayacağı bir nesil bıraktıklarını da bilmelerini istiyorum, mekânları cennet olsun. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

59


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bağımsızlık Aralık 2007

B

AĞIMSIZLIK, Türkiye’de her şeyin en temel meşruiyet kaynağıdır. Atatürk unutulmaz nutku olan ‘Gençliğe Hitabe’sine Türk istiklâli ve Cumhuriyeti diye başlar. Sıralama tesadüfî değildir. Atatürk Milli Mücadele’ye de tam bağımsızlığı hedef olarak ilan ederek başlamıştır. Milli mücadelenin başlangıç dönemindeki mahalli kongrelerde de, istiklâl bir hedef olarak yer almaktadır. Milleti ve dolayısıyla milli egemenliği de meşrulaştıran yine bağımsızlıktır. Bağımsızlık milletin tarifinde mündemiç(içkin)tir. Millet demek bağımsız olmak isteyen bir topluluk demektir. BAĞIMSIZLIK MI, İSTİKLAL Mİ? ÖNEMİNİ yukarıda ortaya koyduğumuz bağımsızlık üzerinde ne kadar fazla durulsa, yeridir. Bunu yaparken bugün sözlüklerde aynı manaya gelen istiklâli mi, yoksa bağımsızlığı mı seçelim? İstiklâl kelimesinin üzerinde çok büyük bir duygu yüklü bulunuyor. ‘İstiklal Savaşı’, ‘Ya istiklâl ya ölüm’, ‘İstiklâl Marşı’, ‘İstiklâl-i Tamme’ milletin kurtuluşunun ve devletin kuruluşunun özü ve özeti olan kelimelerdir. İstiklâl kelimesi her an kullanılabilecek bir kelime olarak durmuyor. Sanki istiklâl kelimesi söylenir söylenmez bütün vatan sathında ve millette derin bir heyecan fırtınası doğmalı ve insanlar ayağa kalkmalıdır. İnsana böyle geliyor. Bağımsızlık ise aynı anlama gelse de aynı duygu yükünü taşımıyor. Günlük kullanıma daha uygun gözüküyor. VARLIK ve BAĞIMSIZLIK BİR şeyin bağımsız olması için her şeyden önce onun varolması gerekir. Bağımsızlık, varolmakla ve varlığın ne’liği ile ilgilidir. Bunun içindir ki bağımsızlığın özü ontolojik düzlemde kurulur. Varolmak da yeterli değildir. Varolmanın şuuruna da sahip olmak gerekir. Varolmak bir toplumun kendisinin farkına varmasıdır. Farkına var-

60

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

mak ise ayırmaktır. Tefrik etmektir. Bir toplum bunu kendisini diğer toplumlardan farklı bir şekilde tanımlayarak gerçekleştirir. Bu bağımsızlığın nüvesidir. Olmazsa olmaz şartıdır. Ama yeterli şartı değildir. Bir toplumun kendi farklılığını tanımladıktan tanımladıktan sonra bunu koruma iradesini ortaya koyması gereklidir. Bunun için teşkilatlanmak gerekir. Bu da devlettir. Devleti yönetecek olanların da bağımsızlığı sağlayıp, koruyacak bir maharete sahip olmaları lazımdır. Kendini tanımlamak, birşeyle aynileşmek (özdeşleşmek) demektir. Bir kimlik sahibi olmaktır. Söz konusu toplum bir milletse, kendisini bir millete kimlik olabilecek şekilde tanımlamalıdır. Devlet bağımsızlığı sağlamanın bir aracıdır. Aslolan milletir. Onun kendini tanımlaması, daha kestirme bir ifadeyle, millet olarak kendi kimliğini ortaya koymasıdır. Millet yoksa kimlik yok, kimlik yoksa fark yok, fark yoksa bağımsızlık yoktur. BAĞIMSIZLIK VE BATILILAŞMA MİLLİ çıkar ve milli güvenlik gibi milleti ve devleti en fazla ilgilendiren konular da bizim dışımızda ve kendiliğinden oluşmazlar. Kendimizi nasıl tanımladığımızın ürünüdürler. Bundan dolayı da Coğrafyanın temeli siyasettir. Çevre, kendimizi tanımlamamıza göre anlam kazanır. Selçuklu da, Anadolu Selçuklu da, Osmanlı da bağımsızdı. Bu topraklarda yaşayan bizler için bağımsızlık günümüze kadar devam etmiş ve birlikte yaşanmış tarihsel bir süreçtir. Milletimizin kimliğinde de tarih boyunca bağımsızlığı gerçekleştirmiş olmak ve onun için duyulan büyük sevda millet olarak kimliğimizin en önemli öğelerinin başında gelmektedir. XVII. yüzyılın ortalarından itibaren şartlar bizi Batı’nın bazı kurumlarını ve adetlerini almaya zorladı. Her an savaş vardı ve kendimizi savunmak mecburiyetindeydik. Önce askeri alanla sınırlı olarak kendimize ait bazı şeyleri Batı’nınkiyle değiştirmeye başladık. Burada kalmadı. Genişledi. Bir taraftan bir başkasına benzemeye başlarken diğer taraftan kendi farklılığını ve özgünlüğünü koruyabilmek gibi büyük bir imtihan karşımıza çıkmış oldu. İmtihan devam ediyor. Bu imtihanda başarılı olmak için milletçe sahip olduğumuz kimliğimizi korumadan bağımsızlığımızı sürdüremeyeceğimizi görmemiz gerekiyor. Nedir bizi farklı kılan? Düğüm bunun cevabında duruyor.

.


Egemenlik Mayıs 2008

U

nutulmasın ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin üç tane temel kurucu öğesi vardır, bu şartlar üzerinde yükselir Türkiye Cumhuriyeti. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmaz şartlarıdır. Birisi tam bağımsızlıktır. İkincisi egemenliğin kayıtsız şartsız millette olması ilkesidir ve üçüncüsü de Miısak-ı Milli yani vatanımızın bölünmez bütünlüğüdür. Keşke çok partili hayata ve demokrasiye cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte geçebilseydik. Bu olmamıştır ama 1924 Anayası, kendinden sonraki anayasalarla kıyaslandığı vakit buram buram demokrasii buram buram milli irade, buram buram egemenliğin kayıtsız şartsız milletimizde olduğu kokusu-

nu veren bir anayasadır. Demek ki, Atatür ve arkadaşları da 1924 Anayasası’nı meydana getirirken ve TBMM bunu kabul ederken yakın bir zamanda Türkiye’de de demokrasiye geçileceğini, demokrasinin varolacağını ve yaşayacağını öngörmüş demektedirler. Demokrasinin dışında egemenliğin kayıtsız şartsız millette olmasını mümkün kılacak bir başka yönetim şekli de yoktur. Eğer ülkede egemenlik kayıtsız şartsız milletimizin değilse, milli iradenin açık veya örtülü ortakları her an milli iradeye ortak oluyorlarsa ve mevcut siyasi iktidarlar, iktidar perdelerinden talep edilmediği müddetçe milli iradenin bu fiili bölüşülmesine ses çıkarmıyorlarsa ülkede tam bir demokrasi olduğundan bahsetmek mümkün olmaz. Milli egemenlik kayıtsız şartsız millette değilse,demokrasi yoksa Türkiye Cumhuriyeti de eksik kalmış ve tamamlanamamış manası çıkar. Biz cumhuriyete olan bağlılığımızdan, milli mücadeleye olan bağlılığımızdan, Atatürk’e olan bağlılığımızdan ve milletimizi bugün için en büyük kurucu öğe olarak gördüğümüzden dolayı, onun tarihine milli ve manevi değerlerine hudutsuz bağlılığımız ve sadakatimiz dolayısıyla demokrasinin bu kadar yüksek tutulmasını istiyor ve misyonumuzu sonuna kadar, inadına demokrasi, milli irade ve egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyoruz.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

61


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

KİTAP

Türk Siyasetinin Başvekili Erdal ŞEN

“Bu kitabın yazarı Erdal Şen genç yaşına rağmen ömrünün önemli bir bölümünü Adnan Menderes ve Demokrat Partiyle ilgili çalışmalara ayırmıştır. Bu süre içerisinde benimle de birçok vesile ile bu konularla ilgili görüşmeler yapmıştır.

olarak tasvirinden, yaşadığı dönemin iç ve dış olaylarına kadar her husus bu kitabı çok iddialı kılacak bir ölçüde ele alınmıştır.

Erdal Şen her şeyden önce gayet titiz ve tarafsız bir araştırmacıdır. Yorumlarını doğrulukları tartışılmaz belgeler üzerine inşa etmiştir. Elinizdeki kitap Adnan Menderes’in biyografisi ile ilgili sıradan bir kitap değildir. Bu kitapta Adnan Menderes hem gayet geniş hem de derin bir şekilde ele alınmıştır. Adnan Menderes’in bir insan

Yazarı Erdal Şen’i derin bir takdirle kutluyor ve bu kitabı Adnan Menderes’le ilgilenen ve ilgilenecek herkese tavsiye ediyorum.”

62

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bu kitap aydınlatıcı, ufuk açıcı ve bundan sonraki araştırmacılar için öncülük görevi üstlenecek bir kitaptır.

- Aydın MENDERES Yayınevi: Yitik Hazine Yayınları


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi Şehidi Başbakan Menderes Kerem AL Aydın Valisi

E

feler diyarı Aydınımızın yetiştirdiği, kurtuluş savaşı gazisi, demokrasi şehidi Başbakan Adnan Menderes; Cumhuriyet tarihimizde bir döneme damgasını vurmuş, yaptığı hizmetlerle milletimizin gönlünde taht kurmuş güzide devlet adamlarımızdandır. Vatana ve millete hizmet etmeyi şiar edinen Adnan Menderes, Türk Siyasi tarihine unutulmayacak önemli katkılarda bulundu. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçişi ile birlikte arkadaşlarıyla kurduğu Demokrat Parti, bu coğrafyada alışık olunmayan şekilde bir muhalefet partisi olarak 14 Mayıs 1950 tarihinde ilk kez demokratik bir yolda ve halkın özgür iradesiyle iktidara geldi. Milletin kabul ettiği bizim içinde makbuldür anlayışıyla hareket eden Adnan Menderes ve arkadaşları on yıl boyunca ülkeyi yönettiler. Milleti merkeze alan yeni bir devlet anlayışı benimsediler. Millet ile devlet arasında oluşan soğukluğu; demokratik kuralları yerleştirerek, halkın iradesini önemseyerek giderdiler. Milletin değerlerini, halkın tercihlerini daima öncelediler. Bu yüzden millet tarafından gönülden sevildiler. Türkiye’nin çarıktan medeniyete geçişi olarak da nitelendirilen bu dönemde ; Türkiye’nin o zamana kadar görülmemiş bir gelişme içine girdiğini görüyoruz. Üretim artmış, milli gelir yükselmiş, altyapı hizmetleri ve sanayi yatırımları ile ülke baştan sona mamur hale getirilmeye çalışılmıştır. Tarımda modernleşme çalışmalarına hız verilmiş, ülkeye yeni kurumlar kazandırılmış, dış politikada cesur adımlar atılmış ve hızlı sosyal dönüşümler yaşanmıştır. Demokratikleşme ve özgürlükler alanı genişlemiş, din ve vicdan hürriyeti konusunda geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde ilerlemeler kaydedilmiştir.

Bu zaman diliminde muhalefetle ve hükümetin icraatından memnun olmayan bazı kesimlerle sert tartışmalar yaşansa da siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda önemli hizmetler gerçekleştirilmiştir Bütün bu gelişmeler, başarılı icraatlar aynı zamanda toplumsal talepleri de yükseltti. Ülkede bu hizmetler yapılırken ve demokrasi kurum ve kurallarıyla yerleşmeye başlamışken, durumdan vazife çıkaran Askeri cunta, 27 Mayıs 1960’ da darbeyle iktidarı ele geçirdi. Tevkif edilen Adnan Menderes ve arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan Yassıada’da idam edildiler. Ayrıca Demokrat Parti iktidarının 400’den fazla siyasetçi, yönetici ve bürokratlarına ağır cezalar verildi. Yapılan zulümleri milletimiz büyük bir acı ile karşıladı ve idam edilenlere, demokrasi şehidi unvanını verdi. Menderes ve arkadaşlarını halkımız hiçbir zaman unutmadı, gönlünde yaşatmaya devam etti. Ruhları şad olsun.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

63


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Asla Unutulmayacak Bir Demokrasi Şehidi İ. Melih GÖKÇEK Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Avrupa Ödülü Kazanan Kentler Birliği Başkanı, Küresel Tasarım Kentler Birliği Başkanı

B

u topraklarda tarihe yön veren, unutulmayacak liderler yetişmiştir. Demokrasi için, özgürlük için, vatan topraklarımız için, büyük mücadeleler verilerek, bu uğurda nice şehitler verilmiştir. İşte o demokrasi şehitlerinden biri de Adnan Menderes’tir. Demokrat Parti liderliğinde “Yeter söz milletindir!” sloganıyla yüzde ellilik bir oy oranı ve halk iradesiyle iktidara gelen bir başvekil… Halkını “Kölelikten efendiliğe!” sloganı ile ihya eden bir Adnan Menderes… Türkiye’nin o yıllarda hasret kaldığı, hayalini kurduğu “demokrasi” kavramını halkla buluşturan bir liderdi. Cesareti, devlet adamlığı, yardımseverliği ve nezaketiyle, çevresindekilerce sevgiyle kuşatılmıştı. Ülkemiz Menderes Dönemi ile ekonomi ve dış politika da olduğu kadar sosyal dönüşümlerde de çok hızlı gelişim içine girmişti. Sadece siyasi açıdan değil, sosyokültürel, ekonomik açıdan da ilklere imza atan bir “Başvekil” ülkeyi demokrasi önderliğinde refaha kavuşturmak için çalışıyordu. Ta ki 27 Mayıs 1960 sabahı, milletçe acı dolu günlere unutulmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve tek İstiklal uyanana kadar… Madalyalı, çiftçi ve hukukçu başbakanı, Adnan MendeTürkiye geçmişinde yaşanan darbeler, ülkemizi her res zihinlerde ve yüreklerde öyle bir yer edinmiştir ki seferinde 10 yıl geriye sürüklemiştir. En acısı da haksız onu hiç görmemiş olanlar bile Menderes’i asla unutmayere nice canlar yanmıştır. Ülkemiz de yaşanan darbe- mıştır. Sanki onu tanıyormuşçasına, sevip, sayıp hatıraler, hâlen canımızı acıtıyor. Kaybettiğimiz çok değerli sına sahip çıkmışlardır. şahsiyetlerin hatıZamanla kıyraları, gözümüzün meti anlaşılan önünden gitmiyor değerli şahsiyetTürkiye geçmişinde yaşanan darbeler, ülkemizi her ve demokrasi adına lerden biridir seferinde 10 yıl geriye sürüklemiştir. En acısı da haksız attığımız her adım Adnan Menyere nice canlar yanmıştır. Ülkemiz de yaşanan darbeler, da, demokrasi şehitderes… Haksız hâlen canımızı acıtıyor. Kaybettiğimiz çok değerli lerimizi yâd etmeye yere idamı haşahsiyetlerin hatıraları, gözümüzün önünden gitmiyor devam ediyoruz. len vicdanları ve demokrasi adına attığımız her adım da, demokrasi sızlatmaktadır. Adnan Menşehitlerimizi yâd etmeye devam ediyoruz. Başta bir insan, deres, Fatih Rüştü bir aile babası Zorlu ve Hasan Pove vatan millet, latkan, işte o karanlık günlerde idam edilen demokrasi şehitlerimizden hürriyet sevdalısı Menderes, insanlara vatan düşmanı birkaçıdır. 17 Eylül 1961de Adnan Menderes’i tarih say- olarak gösterilerek, değersiz ellerce, haksız yere infaz falarına bıraktığımız gündür. İdamının üzerinden 51 yıl, edilmiştir. yani neredeyse yarım asır geçmesine rağmen, Menderes O insan’a değer veren bir başbakandı. Türkiye’nin 64

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

yolunu aydınlatan, aldığı kararlar ve yaptığı yatırımlarla halkının yüzünü güldüren, insan’ın insanca yaşama hakkını sonuna kadar kullanmasını amaç edinmiş bir liderdi. Maalesef ki herkese hürriyet ve özgürlük kazandırmak isterken, devletin, milletin faydasına olan bu fikirleri durdurmak için harekete geçildi. Adnan Menderes, idam edildi. “İdam” yüzyıllardır yüz kızartan bir insanlık ayıbıdır. Yıllar öncesinden ülkemizin de bu denli aciz kılındığını görmek çok acı. Vatan, millet uğruna çalışan, çabalayan nice devlet ve bilim adamları, nice masum insanlar haksız yere mahkûm edilmiştir. Haksız yere yanan bu canların kıymeti her geçen gün biraz daha fark ediliyor ve bunlara sebep olanların utançları gün be gün artıyor. Fütursuzca yapılan bu idamlar, ülkemizin geçmiş tarihinde bir ayıp olarak kalacaktır. Adnan Menderes başta olmak üzere, verilen nice demokrasi şehitlerimizin uğruna canlarını feda ettikleri, demokrasi, hürriyet ve halkında söz sahibi olduğu bir sistemi Ak Parti iktidarıyla 2002 yılında yeniden kavuşmuş olduk. Yıllardır özlem duyulan, demokrasi ve özgürlük ülkemizi huzur içinde sarıp sarmalamıştır. Bugün Türkiye’nin sahip olduğu birçok imkâna, Adnan Menderes ve Demokrat Parti öncülük etmiştir. Menderes dönemi gelecek nesillerimizce iyi öğrenilip, demokrasi ve insanlık adına ders çıkarılması gereken bir dönemdir. Toprak sevdalısı, insan sevdalısı, hürriyet ve demokrasi sevdalısı Adnan Menderes, özgürce yaşamanın, yaşatmanın anlamını, demokrasinin anlamını tüm dünya ya en acı şekilde öğretmiş bir başvekildir. Şimdi Menderes’in hayal ettiği ve gerçekleştirmek üzereyken yarım kalan hayallerini bizler üstlendik. Adnan Menderes ve yol arkadaşlarının bizlere ağır bir bedel ödeyerek bırakmış olduğu “demokrasi” mirasını ilelebet yaşatmaya ve emanetimize bugün de sahip çıkarak, gelecek nesillerimize bırakmak boynumuzun borcudur. Allah böyle acıları, böyle insanlık ve demokrasi ayıplarını bir daha ülkemize yaşatmasın. Bugün hala aynı utançla o günleri anıyoruz. Başbakan Adnan Menderes ve yol arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

65


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

14-20 Eylül Adnan Menderes Haftası MEŞ’ALE DERGİSİ

D

avalar; eğer uğrunda gerektiği zaman ölebilen müdafileri varsa büyüktür. Şüphesiz, 1946 yılında başlayıp 14 Mayıs 1950 seçimlerini büyük ekseriyetle kazanan Menderes davası da büyüktü… “Büyük hayır kurumlarının düşmanları çok olur.” der büyüklerimiz… Gerçekten de öyledir. Tek parti döneminde binlerce Müslümanı Mübarek Kur’an’dan ve Ezan-ı Muhammedi’den mahrum eden CHP zihniyetine “Dur” diyen Menderes davası en hayırlı hizmet kurumu idi. Bu sebeple dostu olduğu gibi düşmanı da çoktu. Merhum Adnan Menderes Başbakanlığı esnasında her vesile ile CHP’nin şiddetli ve insafsız muhalefetine maruz kaldı. Bazı uşak basın organlarıyla birleşen CHP, DP hükümetinin aleyhinde amansız muhalefetini sürdürüyordu. Öyle ki, ipe-sapa gelmez iftiralarda bulunuyorlar ve “ DP hükümetinin ülkeyi ihtilale götürdüğünü” ilan ediyorlardı. Müdafaasız hiçbir dava ayakta kalamaz. En büyük davalar, en ulvi düşünceler bile müdafaaya muhtaçtır. Rahmetli Menderes’te öyle yaptı. CHP’nin bu büyük şirretliği karşısında 18 Nisan 1960’da tahki66

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

kat komisyonlarını kurdurdu… Ancak, akacak kan damarda durmayacağı gibi çıkacak anarşik olaylarında önü alınamayacaktı. Solcular komisyon aleyhine 28 Nisan’da ve 5 Mart’ta Ankara’da büyük öğrenci hareketlerini başlattılar… Ankara ve İstanbul Üniversitelerinin solcu profesörleri de aynı konuda kışkırtıcı bildiriler neşrederek anarşinin artmasına prim veriyorlardı. Böylece hükümet, ister istemez her iki ilde de sıkıyönetim ilan etmişti… Akıbetinden habersiz olan Adnan Menderes bazı bakan ve Milletvekilleri ile birlikte 25 Mayıs günü Eskişehir’e gidiyor. Ancak, sıkıyönetime rağmen olaylar Ankara’da devam ediyor. 21 Mayıs’ta Harb Okulu öğrencileri sokağa dökülmeye başlıyor. Kışkırtmalar devamlı birbirini kovalıyor… Olayların önlenememesi karşısında 27 Mayıs 1960 günü ordu bu karışıklıkları önlemek maksadıyla idareye el koyduğunu açıklıyor… Eskişehir’de bulunan Menderes ve arkadaşları tutuklanıyor ve Ankara’ya getiriliyorlar… 16 ay boyunca Yassıada’da yapılan Yargılama infazsız işkencelerle insani ölçüleri geride bırakıyordu. Milli Birlik Komitesi’nce kurulmuş bulunan Yüksek Adalet Divanı üç

vatan evladı hakkında idam kararını verdi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 15 Eylül’de gece yarısı şehid edildiler… MENDERES’İN İDAMI Yassıada zindanları soğuk ve tüyler ürpertici sessizlik… Kendisi gibi adaleti de soğuk… Aslında böylesine adalet değil, rezalet demek lazım… “Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür, Mavi bir gölde elem katrasıdır YASSIADA…” diyor, şair Faruk Nafiz Çamlıbel… Ve... 17 Eylül 1961… Sessiz bir sonbahar günü… O gün rüzgâr çok daha elemli ve çok daha manalı esiyor… ……………….. Erzurum’un bir köyünde 13 yaşlarındaki bir genç ikindi namazı için abdest almakta olan anasına sesleniyor: -Ana… Anaaaaaaa….. O sene mescitlerde Kur’an, minarelerden Ezan okutturan adam vardı ya? O’nu astılar..! Şimdi sesleniyoruz: Dışarıda çare aramaya gerek yok! Bugünkü sıkıntıların sebebi burada yatar…


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

67


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes ve Millî İrade Prof. Dr. Nükhet HOTAR Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, 22-23. Dönem İzmir Milletvekili

C

umhuriyetin kuruluşundan sonra tek partili sistemden çok partili sisteme geçiş denemeleri terakkiperver cumhuriyet fırkası ve serbest fırka denemelerinde başarısızlığa uğramış ve daha önce Cumhuriyet Halk Fırkası ardından Cumhuriyet Halk Partisi ismiyle kurulan tek partili sistem yürürlükte kalmaya devam etmiştir. Demokrasiye geçişin denendiği bu süreçlerde maalesef farklı sesler her seferinde susturulmuş ve milletin iradesi önemsenmemiştir. Hatta Serbest Fırka, muvaazalı (anlaşmalı) bir şekilde kurulmasına rağmen halkın ilgisinin artışından duyulan rahatsızlık sonucu kapatılmasına karar verilmiştir. Neredeyse reddi miras üzerine kurulan yeni cumhuriyet, yeni bir halk inşasının çabası şeklinde ortaya çıkmış ve buna uygun bir politik işleyişin egemen olunmasına çalışılmıştır. Farklı bloklar nerdeyse her alanda yeni bir halk inşası için türlü çabalar içinde olmuş ve sonuçta yeni bir sistem ve geçmişiyle tüm ilişkilerini kesmiş yeni bir ulus inşaası çabaları sonuç vermiş, kimliğinden uzak kişiliksiz bir zümrenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu dönemin en büyük zihinsel düşüncesi ise ‘halka rağmen halk için en iyisini inşa etme’ yaklaşımı olmuştur. Hem yeni zümre olan burjuvanın türemesi hem de halk için her şeyin en iyisini düşündüğünü sanan aydınlar ile bürokrasinin oluşturduğu bir blok ortaya çıkmıştır. Bu blok ülkedeki her farklı düşünceyi aynı pota içinde eriterek düşüncede homojen bir durumun ortaya çıkmasını sağlamaya çalışmışlardır. Fakat tüm bu çabalara rağmen milletin içinde adeta bir gen olarak duran ve baskılar karşısında kaybolmayan asıl irade hep varlığını sürdüre gelmiştir. Bu dönemde ekonomik, siyasal tüm düşünceler CHP’nin 6 oku etrafında şekillendirilen ideoloji içinde kalıplara sokulmuştur. Ekonomide liberal yaklaşımların yerini milli politika olarak benimsenen ve devletçilik şeklinde ifade edilen milli burjuvazi yaratma eylemi almıştır. 1945’ten sonra gerek ekonomik gerek68

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

se de siyasal olarak tabandan herhangi bir renk almadan oluşturulan bu siyah beyaz sahneye, dünyada meydana gelen hareketliliğe paralel renkler hakim olmaya başlamıştır. Dolayısıyla bu dönemde inşa edilenin yeni bir ulus değil aslında ayrıcalıklı bir elit zümre olduğunu söyleyebiliriz. Milletin yerine konan gölge millet yeniden yerini milli iradeye bırakmaya başlamıştır. Millet için hiçbir getirisi olmayan tek parti dönemine son vermek için; Demokrat Parti 7 Ocak 1946’da kuruldu. 4 yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa serbest seçimle iktidarı kazanan Türk siyasi partisi Demokrat Parti sahnededir artık. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kurulan Parti, ilk defa muhalif bir blok olarak CHP tek parti yönetimine karşı durmaya imkan bulan partidir. Aslında bu tarz bir seçime Halk Partisi epeyce direnmeye çalışmış fakat iç ve dış baskılardan kurtulamayacağını görüp zorunlu olarak çok partili hayata geçilmesini kabul etmek zorunda kalmıştır. Keza ilk dönem seçimde “açık oy gizli tasnif ” uygulaması ile DP’nın bir varlık göstermesini mahalle baskısı ve hile ile engellemeye çalışır ama DP kuruluşundan itibaren muhataplarını yenilenmeye ve değişime zorlar. Fakat bu zorlamalar burjuva, sözde aydın, bürokrat ve kimi askeri çevreler ile arasının açılmasına ve CHP’den ayrılarak bu partiyi kuranlara karşı diş bilemeye neden olmuştur. 1950 tarihi ise, Demokrat Parti’nin

büyük zaferinin ilanı olmuştur. Adnan Menderes Vatan gazetesindeki muhalif ve sert yazılarını partinin başındaki bir lider olarak yazmaya başladığında aslında 10 yıl sonra ki sonunu hazırladığını bilmemektedir. O, sadece ekonomik zorluklar içinde bunalmış, dikkate alınmayan, hor görülen bir millete hizmet için uğraş vermekte ve milletin genlerinde yer alan iradeye sahip çıkarak bu iradeyi bayraklaştırmaya çalışmaktadır. Adnan Menderes liderliğinde yoluna devam eden Demokrat Parti ile Ülkenin iç ve dış siyasetinde büyük hamleler yapılmış, sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başlamış, köye makine girmiş, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başlamış, sonuç olarak Türkiye kalkınma kavramıyla tanışmıştır. Adnan Menderes’le sembolleşen toplumsal değişim isteğine karşı “sistemin temel payandası olan o dönemdeki ordu ve bürokrasi kanatları bir değişikliğe karşı tavır içindeydi.”(H.B.Kahraman-Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-II,s.187) DP iktidar sürecinde sürekli olarak rejim eleştirileri getirmiş ve Hürriyeti kısıtlayan rejime karşı hürriyetlerin genişletilmesi konusunda çıkışları yapmıştır. Özgür olmayan ve çeşitli kuvvetlerin baskı ve esareti altında olan iradeler dünyaya karşı özgür, tutarlı ve yararlı politikalar geliştiremez, taklitten öte bir şey yapamazlar. Bu durumu değiştirmek için büyük bir mücadele veren Adnan Menderes ve kurmayları maalesef 1960’da bir vesayet zihniyetinin bastırmasıyla sürekli vurgu yaptıkları hürriyetlerinden olmuşlardır. Bir darbe kültürünün üretilmesine yol açan 1960 darbesi bir vesayet mirası da bırakarak bugün de hala ülkemizin birçok sıkıntılarının ana sebebi olmuştur. Kesinlikle unutulmaması gereken ise; millet iradesine savaş açanların her zaman kaybetmeye mahkum olduklarıdır. Halk iradesi ile paralel işleyen her bir yapı aynı zamanda diğer toplumsal alanlardaki değişimin de iç dinamiklerle gerçekleşmesini sağlayarak toplumsal refahın ve mutluluğun artmasına katkıda bulunur.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes gerçeği Hasan KORKMAZCAN

A

20. Dönem Milletvekili

dnan Menderes sadece yaşadığı dönemde değil, aramızdan ayrıldığı acılı günden sonra da, üzerinde milletimizin ilgisinin odaklandığı bir şahsiyettir. Menderes gerçeği, Türk tarihinde az görülen bir süreç olarak yaşanmaktadır. Son yıllarda Menderes’e ilgi, siyaset, bilim ve gençlik çevrelerinde derinlemesine bir mahiyet kazanmakta ve kurumsal bir yoğunlaşmaya dönüşmektedir. Ben bu gelişmeleri iki bakımdan önemli buluyorum: Birincisi, bu vesileyle milletimiz tüm katmanlarıyla bir şehidine olan minnet borcunu ödeme gayreti içine girmiş, büyük bir milli utancın yasını tutma ve bundan kurtulma bilincine kapı aralamıştır.İkincisi, bilimsel metotlarla akademik çevrelerin yürüttüğü araştırmalar Adnan Menderes’in adı etrafında oluşturulan önyargıları büyük ölçüde yıkmıştır. Bugün genç kuşaklar, Menderes gerçeğini ve milletimizin yaşadığı bir dönemin tarihimizdeki esas mahiyetini doğru biçimde kavrayabilecek imkânlara kavuşmuşlardır. Başta Adnan Menderes Üniversitesi olmak üzere elliye yakın üniversitemizin yüzlerde akademisyenimizin ve onlara bilim talepleriyle şevk veren binlerce aydın öğrencimizin çabaları Türk milletinin tarih bilincinde taktirle yerini almıştır. Siyaset adamları yaşadıkları dönemin imkân ve şartlarıyla yaptıkları hizmetlerin karşılaştırılması yoluyla değerlendirilir. Objektif sonuçlara ancak duygulardan ve önyargılardan arındırılmış bilimsel bakış açılarıyla ulaşılabilir. Adnan Menderes Üniversitesi’nin düzenlediği “Türk Tarihinde Adnan Menderes” sempozyumu çevresindeki araştırmalar ve yayınlar akademik dünyamızda bilimsel kalitesi yüksek bir çaba olmuştur. Geçmişte bilinen sebeplerle Adnan Menderes hakkında değişik siyasi kampların birbirine zıt önyargıları olmuştur. Günümüzde Menderes artık milletimizin gönlündeki “Şehit Devlet Adamı” mertebesine bir kere daha bilimin objektif kriterleriyle yerleşmiştir. Demokrat Parti iktidarı dış politika uygulamalarıyla eleştirildi. Bugün biliyoruz ki bölünmüş ve soğuk savaş ortamına girmiş bir dünyada milli çıkarlarımız en iyi şekilde korunmuş ve önemli başarılar sağlanmıştır. En önemli milli davamız

Kıbrıs Sorunu, savaşa yol açmadan Türk Sancağının ve Türk Ordusunun egemen Kıbrıs Türk varlığı ile kucaklaşmasıyla sonuçlanmıştır. D.P. döneminde tarım, sanayi, ticaret, enerji, ulaşım ve özellikle girişimci insan kaynaklarının oluşturulması konularında Türkiye kabuk değiştirmiştir. D.P. iktidarı laik devlet düzeninin demokratik sistem içinde sürdürülebileceğini kanıtlamıştır. Adnan Menderes öğrencilik yıllarında Celal Bayar’la tanışmasına vesile olan sinsi ve yıkıcı misyonerlik faaliyetleriyle mücadelesinde görüldüğü gibi bir Türk Milliyetçisi olarak yetişmiştir. İstiklal Madalyası sahibi bir Kuvay-ı Milliye kahramanıdır. Şehitlik makamına ulaşıncaya kadar milli bilincin ölçülerinden hiç kopmamıştır. Menderes insanlık tarihinin milletler arası çatışmaların, uzlaşmaların ve yarışmaların eseri olduğunu biliyordu. Tarihteki Türk Milleti’nin seçkin konumunun gururunu yüreğinde taşıyordu. En büyük iftiharı bu milletin bir ferdi olarak doğmaktı. Başbakan olduğu devletin tarih boyunca Türk Milleti’nin egemenlik ve bağımsızlık bilinciyle yaşattığı devletlerin devamı olduğunu biliyordu. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden devraldığımız siyasi mirasın farkındaydı. Menderes, Fatih’in Anadolu’da Oğuz Boyları arasındaki birliği sağlamış olmasının İstanbul’u fethetmesi kadar önemli olduğunu tespit ve ifade etmişti. Menderes’in her icraatında Türk Devleti’nin ezelden gelip ebediyete gittiği inancıyla kazandığı güç ve tevekkül vardır. Bunları genç bir öğrenci olarak Menderes’in çok sayıda toplantıda, temel atma ve açılış törenlerinde, mitinglerde yaptığı konuşmaları elindeki kurşun kalemle not etmiş bir tanık olarak ifade ediyorum. Kovada Barajına giderken Eğirdir’de verilen molada Fidanlık Müdürlüğünün sa-

lonundaydık. Uzunca bir masa hazırlanmış, üzerine tabak tabak elmalar yerleştirilmişti. Masanın boşluklarına da herhalde mevsim dolayısıyla çiçek bulunmadığı için çam dalları serpiştirilmişti. Ancak yeteri kadar sandalye yoktu, birçoğumuzun ayakta kalması gerekecekti. Menderes bu manzarayı görünce hazırlanan koltuğa oturmadı. Tebessüm ederek masadan bir elma aldı ve duvara doğru çekildi. Anlatacaklarını sırtını duvara dayamış vaziyette ayakta anlattı. Menderes hep icraatının hesabını veriyordu. Ne uzak geçmişin tartışmaları, ne uzak geleceğin hayalleri Menderes’in gündemindeydi. Miting ve toplantılar, salon ve meydanlardaki halka hesap vermenin ve onlardan onay almanın vesilesiydi. Bu toplantıların şov için harcandığını görmedim. Menderes2in katıldığı mitinglerde önce yerel görevliler, gündemdeki konulara göre ilgili bakanlar konuşmalarını yapar sonra Başbakan vereceği mesajları kalabalıklara aktarırdı. Tek partili sistemden kalma bir anayasa ile ve siyasi partiler kanunu gibi bir düzenlemenin bulunmadığı, demokrasimizin emekleme döneminde benim tanık olduğum siyasi manzaralar bunlardır. Menderes’e diktatörlük ve dikta hevesi yakıştırmaları da yapılmıştı. Hâlbuki o halkın arasında sade bir vatandaş gibi şatafatsız dolaşmayı, tevazu abidesi kişiliği gibi doğal, bir eylem sayıyordu. O kadar ki; başbakanlığının son ayında aleyhinde gösteri yapan kışkırtılmış muhaliflerin arasına bile korumasız dalmıştı. Dikta heveslilerin yolsuzlukla biriktirdikleri servetleri olur, icabında kaçabilecekleri yedek ülkeleri olur, sırtlarını dayadıkları ve işbirliği yaparak hizmet sundukları dış güçler olur. O servetler, o efendiler dar günde hastane yatağı ve mezar yeri dahi vermezler ama diktatörlerin kendi milletlerinin çıkarları dışında paralel çıkar hesapları daima vardır. Menderes trajedisinde böyle bir olgunun izine bile rastlanmadığı en gaddar yargı süreçlerinde bile anlaşılmıştır. O ve arkadaşları belki yedek ülkeleri olmadığı için, sadece Büyük Türk Milletinin evlatları oldukları için hayatta kalırlarsa milletimiz üzerindeki tasarımların uygulanmasına engel olacakları görüldüğü için şahadet yoluna uğurlandılar. Celal Bayar 1963 yılında bir ziyaretimizde bizlere “Menderes Türk dünyasının Hz. Hüseyin’idir.” demişti. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

69


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Toprağın sevdalısı Adnan Menderes ve hazin kaderinin düşündürdükleri... Mehmet DÜLGER 22. Dönem Milletvekili

T

arih öncesi çağlardan beri, özellikle manevi alemle meşgul olanların iyi bildiği, yaradılış ile ilgili bir ifade vardır : “hayatın temel unsurlarını dört eleman oluşturur : toprak, su, ateş ve hava”. Siyasi hayatımda, fırsat buldukça bu gerçeğe işaret ettim. İnandığım bu ifadeyi, Türkiye’ye uyguladım. Hakikaten, Türkiye de buna çok uyuyor. Bu unsurlar, nazarımda, büyük şahsiyetlerle özdeşleşir. Bence, “ateşi” Mustafa Kemal Atatürk, “toprağı” Adnan Menderes, “suyu” Süleyman Demirel temsil eder. Ülkemiz, henüz “havayı” temsil eden bir şahsiyet veya olaya ulaşamadı. Bu da, olsa olsa, tam anlamı ile demokrasi ve sahici refah olmalıdır. İşte o zaman, Türkiye gerçekten hayatiyetine kavuşmuş olacaktır. Milletin idaresindeki iradeyi bir hanedandan alıp, asıl sahibi olan millete veren Cumhuriyet ateşi, onu tutuşturan Mustafa Kemal aracılığı ile, Türk milletine, ebediyete kadar yaşayacak bir ufuk açmıştır. Türkiye’yi dünya sahnesine, yeni bir enerji, yeni bir inanç ve yeni bir irade ile çıkaran bu ateş, diğer unsurların da zaman içinde tamamlanması ile, milletimizi, daha önceleri olduğu gibi, yeniden tarihin en itibarlı ve kudretli bir rüknü haline getirecektir. Toprak, bu macera süresince, akla gelen bütün anlamları ile, çok önemli kök unsurdur. Şunu kesinlikle ifade edebilirim ki, Türk siyasi hayatında, toprağı en iyi bilen, onu en iyi kavrayan kişi Adnan Menderes olmuştur. Onu ta Aydın’dan beri tanıyan ve kurduğu hükümetlerde Bakan olarak görev yapan yakın arkadaşı Dr. Mükerrem Sarol, “Arkadaşım Menderes” isimli kitabında, Adnan Menderes’in bu özelliğini çok güzel bir şekilde ortaya koyar. Beraberce yaptıkları bir seyahat sırasında bir mola verirler. Menderes, esen şiddetli, kurutucu ve sıcak bir yaz rüzgarını yüzünde hissedince, birden hüzünlenir, gözleri yaşla dolar ve Sarol’a dönerek, “ Doktorum,” der, “Kim bilir şu rüzgar, şu sırada ne kadar tarlayı kavuruyor, ne kadar ekini mahvediyor, ne kadar çaresiz köylüyü fukaralığa mahkum ediyordur. Toprak ise ne kadar suyu özlüyordur.” Ve gözyaşlarını tutamaz, hıçkırıklarını sevdiği arkadaşından gizlemeye çalışır. Evet, toprak… Adnan Menderes’in hem kişisel, hem siyasi hayatında ağırlıklı olarak yer almıştır. Babasından intikal eden Çakırbeyli çiftliği, Aydın’ın en verimli toprakları üzerinde idi. Menderes ailesinde anlatılan küçük bir hikaye, Adnan 70

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes’in toprağı nasıl anladığını ortaya koyar. Annesinin özene bezene giydirdiği küçük Aydın’ın ayakkabılarını ve çoraplarını çıkaran Adnan Menderes, oğlunun çıplak ayaklarında toprağın sıcaklığını hissetmesini istediğini söylemiştir. Ve nihayet, Adnan Menderes, daha sonra “Dörtlü Takrir”e müncer olacak “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” ile ilgili tartışmalar sonunda, siyaset sahnesindeki yerini alacak ve kısa zamanda milletin en sevdiği siyasetçi olacaktır. ( Yavuz Donat’ın Aydın Menderes ile yaptığı bir sohbette okuduğumu hatırlıyorum ), Adnan Menderes, siyasi hayatını, 1946’da 40.000 dönüm olan toprağının, 27. Mayıs. 1960’a kadar adım adım 3.000 dönüme düşmesi ile idame ettirebilmiş, böylelikle, siyasi mevkileri sayesinde mütevazı geçmişleri ile kıyaslanamayacak servetlere kavuşan, son dönemlerin, iktidar tutkunu, gösteriş meraklısı, hiddeti galip, çevresi muhteris dalkavuklarla çevrili siyasetçilerine, tarihi bir ibret modeli oluşturmuştur. Evet, toprak… Her türlü anlamı ile Menderes’in gönlünü doldurmuştur. Aşık Veysel’in tabiri ile, bu “sadık yar”, aslında, sonunda herkesi bağrında kucaklayacak, ama sürdürdüğümüz ömür boyunca, bizi besleyecek, barındıracak, ona gösterdiğimiz itina ölçüsünde, ruhumuzu sonsuz güzellikleri ile bezeyecek ve huzura kavuşturacaktır. Toprak, terbiye demektir. Toprak, kültürün birikimi demektir. Toprak, edep demektir. Bunların hepsi Adnan Menderes’te görünür kılınmıştı. Evet, o toprak… Uğrunda canımızı tereddüt göstermeden verdiğimiz vatan toprağı… Nerede şahadet şerbetini içtiği meçhul, adı bilinmeyen mübarek şehitlerimizin bize emanet ettiği vatan toprağı...Onu bizden sonraki kuşaklara, varlığına halel getirmeden aktarmakla yükümlü olduğumuz vatan toprağı… Batı’nın anladığının aksine, ırkçı, faşist, kafatasçı bir milliyetçilik anlayışının ötesinde, “vatan sevgisi” olarak nitelendirilen bir milliyetçi yaklaşımı gönülden benimseyen Adnan Menderes’in idrakinde, “toprak” fikri, üzerinde yaşayanların, türlü sebeplerle mahrum bırakıldıkları, bereket, ümran, refah, huzur ve mutluluğa yeniden kavuşturulmaları, haysiyet ve itibarlarının gözetilmesi yanında, “memleket sevgisi”nden “millet sevgisi”ne, oradan da “insan sevgisi” ve “insan hakları”nın gerçek fiiliyata geçirilmesine uzanan bir tekamül gösterir. Böylelikle, kurulacak Demokrat Parti’de “toprak”, herkesin ortak eseri olacak bir medeniyeti oluşturmak gibi çok aziz bir gayenin ilk adımı olmuştur. Vicdanın da, ahlakın da, gerçek anlamdaki milliyetçiliğin de gereği budur. Bu yaklaşımla “toprak”, “ateş”e güç katarak, yepyeni bir Türkiye’nin yaratılmasında, vaz geçilmez ve temel bir unsur olmuştur.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Akıl almayacak haksızlıklar, adaletsizlikler ve zulüm ile milletin hayatından silinmeye çalışılan, ama, yarım yüzyılın ötesinde, hala gönüllerdeki ve hafızalardaki tahtından inmeyen Adnan Menderes ile onun cesur ve inançlı dava arkadaşlarına reva görülen muameleler, bu büyük dava ve ideal kadrosunun, ülkeye kazandırdıklarını, bu ülkenin “toprağını” ne büyük bir aşk, şevk ve gayretle sürdüklerini unutturmamalıdır. Maalesef, Demokrat Parti milletvekillerinin yakınlarının bir ölçüde kendilerini pek de kurtaramadıkları ve benim “Yassıada sendromu” diye nitelendirdiğim bir şartlanma, - ki bunda onları haksız saymak o kadar da mümkün değildir – iktidarda bulundukları 10 yıl zarfında, bütün Demokrat Parti kadrolarının bu ülkeye neler getirdiklerinin layıkı ile ortaya konmasına tam imkan vermemiştir. Hele buna, bir de hoyrat 27 Mayıs darbecilerinin keyfi, zalimane, yalan ve iftira ile dolu tasarrufları ile, “kuyruk”lara hiçbir surette açıklama ve savunma hakkı tanımamaları yüzünden, bir dönem ve o dönemin tartışmasız lideri Adnan Menderes, özellikle genç kuşakların bihaber bulundukları örtülü bir pırıltı haline indirgenmiştir. Bu, tarihe karşı büyük bir haksızlıktır. Oysa, Demokrat Parti iktidarının Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu, “ Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri” başlıklı kitabında, bir köylü kadının Demokrat Parti’nin kendi köyünde doğuşunu anlattığını naklediyor : “Sadece topraktan geçinen köyümüz sessiz bir yerdi. Gelen yok, giden yok… Birdenbire insanlar çoğaldı etrafımızda… Herkes konuşur, söyleşir oldu. Şehirlere karışmak hevesi uyandı içimizde…”. Ne kadar hikmet dolu, mükemmel ve lirik bir ifade!.. Bu sözlerin anlamını kaç kitap ile ifade edebilirsiniz ? Kalkınmayı, refaha ulaşmayı, medeniyetin imkanlarını ülkenin en uzak köşelerine kadar getirmeyi ve daha da önemlisi, bu ülkenin insanına haysiyet ve kişilik kazandırmayı hedef almış bir büyük hareket, Adnan Menderes’in karizması ile ülkedeki bütün kıvılcımları tutuşturmuş, en uzak bir yerdeki en mütevazı bir kişinin küçücük bir değişim teşebbüsü, onu yapanın gönlünde ve zihninde, ülkenin kalkınmasının bir ivmesi olarak hissedilmiştir. O yüksek duygu, o heves, o iştiyak, Adnan Menderes’in harekete geçirmek istediği muazzam bir potansiyelin ilk tezahürleri idi. Köklerini topraktan alıyor, sanayiye taşıyor, yaparak – üreterek yükselmenin yolunu gösteriyor ve açıyordu. Doğrusunu söylemek lazım gelirse, Adnan Menderes’ten bu yana da, ülkemizde, bu kadar samimi, bu kadar yapıcı, bu kadar coşkulu bir hareketlenme görülmedi. Küçük yaşımda gördüğüm en tozlu Başbakan arabasının içinde oturan o güler yüzlü, mahcup, duygulu, nazik ve çalışkan Adnan Menderes, yeri geldiğinde, 15 sene fasılasız görev yaptı-

ğı T.B.M.M. Dilekçe Komisyonu içindeki çalışmalarının birikiminden, kelimenin tam anlamı ile, biçare kalmış vatandaşların son merci olarak gördükleri makamın çizdiği memleket manzarasının ardındaki sefaleti, perişanlığı, fukaralığı ve karşılaşılan zorbalığı çok iyi bilerek, siyaset kürsülerinde, rakiplerini adeta yerine çivileyen konuşmalar yaptı. Dinleyenleri kendine hayran bıraktı. Mizahın bütün kıvraklıkları ile bezenmiş kusursuz Türkçesi, karanlık kalmış gönülleri ve zihinleri vukufla aydınlatıyordu. Namazda secdenin “müminin Mirac’ı” olması gibi, Yassıada’da, Adnan Menderes’in, bazı çevrelerce hala yadırganan nazik üslubu ve cellatlarının önünde bile, asla bir seviyenin altına inmeyen konuşması ve davranışı da, onun “siyasi Mirac’ı” olmuştur. Onu anlamayanların acaba hangisi, küçücük bir odada aylarca bir kelime dahi konuşmasına izin verilmeden, her türlü hakarete ve kötü muameleye maruz kalarak yaşamaya, daha ötesi, nöbet tutan subay tarafından, bir sonraki nöbetçiye “canlı” teslim edildiğinin isbatı için, her saat başı uyandırılmaya dayanabilirdi ? Bu gerçeklerin bugüne kadar dahi tam anlamı ile bilinmemesi, haşin toprağın bu çocuğunun Allah vergisi nasıl rakik bir ruh taşıdığını gösterir. Tabii, aslında, Adnan Menderes değil, onun uyandırdığı Türkiye kıskançlıkların odağı olmuştu. Mahzun kaderinin tecellisi sırasında dahi, saygısızlığın, hakaretin ve zulmün en akla gelmeyecek tezahürlerini sineye çeken Adnan Menderes’in son mektubu, Türkiye üzerinde geliştirilen kötü niyetli emellerin büyüklüğünü ve bunu onun çok iyi bildiğini, ülkede bölünme yaratmayı hedefleyenlerin oyununa gelinmemesi gerektiğini fazlası ile ortaya koymaktadır : “ Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Kellemi onlara götürdüğünüzde, deyiniz ki :”Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.” İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-ı metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz ? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde, sizi ve efendilerinizi yine de 1950’de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi, milletle el ele vererek, Adnan Menderes’in ölüsü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama, buna rağmen, merhametim sizlerle beraberdir.” Ölüm kararı yüzüne okunduğu zaman, “Allah milletime zeval vermesin “ diyen Adnan Menderes’in , idam sehpasına çıktığı ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

71


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU zaman söylediği son sözler ise : “ Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, Devletime ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda, karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum.” şeklinde olmuştu. Hayatının son demlerinde dahi Devletine ve milletine duyduğu derin muhabbeti ifade eden bu müstesna insan, hala gönüllerde yaşamakta ; onu, merhamet, insaf ve insan haysiyeti ile asla bağdaşmayan muamelelere tabi tutanlar ise, tarihin utanç verici, acı olaylarla dolu bir takım sayfalarında, içlerinde hala sönmeyen kin ve intikam duyguları ile boy göstermektedirler. Toprağı üzerinde yetim ve öksüz büyümenin, kederin, içine kapanma isteğinin, hayal düşüşlerinin olduğu kadar, imanın, mücadele azminin, hizmetin, büyük sevinçlerin, büyük başarıların, milletin ona beslediği büyük muhabbetin ve derin sevdaların birbirine karıştığı muhteşem bir hayat, aslında, dramatik sonu ile, tarihi bir ders ve ibret teşkil eder. Shakespeare’in trajedilerini aratmayan derinliğinde, müstesna bir kişiliğin olduğu kadar, bir milletin kaderinin de ilgi çekici bir halita oluşturduğunu görmek güç değildir. Hataların ve sevapların arkasından süzülüp kalan, milletimizin önünün inkar edilmez bir biçimde açıldığı. bugünün ölçüleri ile küçük boyutlarda gözükse bile, dünün çerçevesinde, ilk olmaları dolayısı ile, bir dönüm noktası oluşturan pek çok hususun millet gündemine yerleştiğidir. Yalın ayak veya yamalı çarık ile dolaşanların ayağında, kamyonun ıskarta lastiğinden yapılmış bir Gislaved pabuç, sıtmadan veya trahomdan kırılan biçarelerin şifaya kavuşma imkanları, dereden aldığı çamurlu suyu yemenisinden süzüp susuzluğunu gidermeye çalışan kadının, bir bardak temiz suyu yudumlaması, bu kabilden işlerdir. Adnan Menderes, işe, tabandan ve temelden başlamış, önce, bu yoksullukların ve çaresizliklerin aşılabileceğine inanmış, yarattığı sevgi ve güven halesi içinde, cesur, gayretli ve hamiyetli insanların işbirliğini sağlamıştır. O gün buralardan başlamamış olsa idi, bugün ulaştığımız noktalara kavuşamazdık. Sırrı, “ Yeter ! Söz milletin” haykırışının ruhunda yatar. Bu gerçek hala geçerlidir. Tek parti ile yönetilen bir ülkeyi demokrasiye taşımak, idari, kurumsal ve psikolojik yönleri ile, yıllar ve yıllar alacak bir süreçti. Bu büyük teşebbüse, Adnan Menderes, gönlündeki sevda, Türk milleti de, tarihten getirdiği birikimi ile başladı. Bugün buna hala devam ediyoruz… 17 Eylül’ler, sadece derin bir hüzün ile gözyaşlarımızı içimize akıtacağımız birer gün değil, memlekete hizmet için ihlas ile yola çıkanların, nasıl bir fiyat ödemeleri gerekebileceğini de gösteren bir günlerdir. Ülkede hizmet ve demokrasi bekleyen milyonları bir adım öteye götürmek isteyenlerin, cesaretle, asırların değiştirmediği o uygulamayı - “siyaseten katl” – artık ülke tarihinin gündeminden çıkarmaları gerekir. Bu konuda ne ölçüde haklı olduğumuzun en önemli ve ibret verici göstergesi, Adnan Menderes’in kaderidir. Çetin ve çetrefil bir mücadele başlamış, bitmemiştir. Her şeye rağmen mutlaka başarıya ulaşmak zorundadır. Adnan Menderes ile, ilk defa, yüz yüze, okulumda yayın sorumlusu olduğum “Küçük Galatasaraylı” dergisi adına bir röportaj yapmak üzere karşılaştım. Babamın aldığı 10 dakikalık randevuda, bana gençliğe verdiği önemi, onların memleket geleceğinin güvencesi olduğunu, bunun büyük bir sorumluluk gerektirdiğini ve çok iyi yetişerek ülke hizmetine hevesle koşmak 72

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

gerektiğini söyledi. Heyecan, hayranlık ve şaşkınlıktan kan ter içinde kalarak yanından çıktım. Adeta büyülenmiştim. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın benimle bu kadar ciddi konuları, büyük bir saygı ve şefkatle ele almasını havsalam almıyordu. 13 yaşında Başbakan Adnan Menderes’in elini öpen ve onun muhabbet dolu busesinin sıcaklığını yanaklarında hisseden bir fert olarak, o günden bu yana, bu müstesna kişiliğin yakın tarihimizdeki rolünü araştırdım, her gün daha iyi anlamaya çalıştım, haklılıklarını savundum, davasına hizmet ettim ve, dünyayı tanıdıkça, Adnan Menderes’e artan bir hayranlık besledim. Onu en güzel bir biçimde, Demokrat Parti’nin İstanbul milletvekili olarak, Yassıada cehennemini bilfiil yaşamış bulunan ve duygularını “Zindan Duvarları” isimli kitabındaki dörtlüklerde toplayan büyük şairimiz Faruk Nafiz Çamlıbel’in aşağıdaki mısralarının tasvir ettiğine inanıyorum : SON ARZU Ömrünün zehrini katmıştı ecel şerbetine, Ona çok gördü kader son kadehin dolmasını. Mutlaka istedi Mevla, o mübarek kulunun, İntihar etmeyip, illa ki şehid olmasını. YARIN Sen eser ver ki, çatılmış yüzü gülsün yurdun, Köprü görsün dereler, çeşmeyi bilsin köyler. Ne çıkar namını çağdaşların anmazsa senin ? Taş ve tunç abideler bin yıla destan söyler. Allah, Adnan Menderes’i sonsuz rahmetine gark etsin . Yattığı yer nur olsun !


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Tarihe düşen ışık ve sönmeyen bir yıldız Saffet Arıkan BEDÜK E. Vali - Milletvekili Türk İdareciler Derneği Genel Başkanı

B

aşbakan merhum Adnan Menderes’i anlatmanın, hele hele böylesine acıklı tarihe dem vurmanın kolay olmayacağı bir gerçektir doğrusu… Tarihi şan ve şerefle dolu ve zengin kültürüyle insanlığa örnek değerlere sahip olan Aziz Türk Milletinin, yüreğinde kapanmayan acı bir yara olarak kalan ve asla unutulmayan olayların; siyasetin ve yönetimin düzenlenmesi ve şekillenmesinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Türk siyasi tarihi, bir döneme damgasını vurmuş olan Devlet ve siyaset adamı Başbakan merhum Adnan Menderes’in örnek kişiliği, geçmişi ve yaptıklarıyla, geleceğe ışık tutacak yeni nesillerin istifadesine sunmak üzere önemli bir hizmet yapacaktır. Kurtuluş Savaşında yararlı hizmetleri sebebiyle Madalya sahibi olan, merhum Menderes, Türk Milletine karşı duyduğu sevgi ve güven duygusu, ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel gelişimi için ortaya koyduğu hedefler, yaptıkları yatırım ve hizmetler bugünün Türkiye’sinin gelişiminde önemli payı bulunmaktadır. Değişen dünya konjektöründe bilim ve teknolojik alanlardaki baş döndürücü gelişmeleri takip ederek ülkenin ve milletinin hak ettiği yeri alması için milletin huzur, güven ve refahı bakımından fevkalade büyük gayretleri olmuştur. Ekonomik kalkınmaya, sanayileşmeye, sosyal devlet anlayışının tüm kurum ve kuruluşlara yerleşmesine ve yatırımların yurt geneline yaygınlaştırılmasına büyük önem vermiştir. Nezaketi, zarafeti, cesareti ve insanlara olan şefkati ile milletin gönlünde taht kurmuştur. Çünkü o insana insan olarak değer verilmesi gerektiğini, Devletin Millet için var olduğunu ifade etmiştir. Ceberut devlet değil, hadim devlet anlayışına sahip “Yeter Söz Milletindir” söylemi ile de demokrasiye olan

inancını belirtmiştir. O gerçek bir Demokrasi kahramandır. Halkının değer yargılarıyla ters düşen hiçbir yönetimin ve siyasetin başarılı olma şansı yoktur. Menderes halkın değer yargıları ile uyumlu, onları koruyan ve kollayan bir zihniyet, hizmet ve gönül adamıdır. Bu yönleriyle Milletin kalbinde yer almış, unutulmamış ve asla da unutulmayacaktır. Başbakan rahmetli Adnan Menderes’in idamı, bir dramdır, hazindir. İdam edilen başbakan değil demokrasidir. Demokratlaşan çağdaş dünyada en önemli unsur halktır. Ona yapılan bu zulüm, Türkiye’nin geri kalmasına neden olmuş, tarihe asla affedilmeyecek bir vaka olarak kazınmıştır… Hakla ve hukukla hiç alakası olmayan, bu durumun, Darbecilerin baskısı ile bindirilmiş zihniyetlerin verdiği karardan başka bir değildir. Darbeyi yapan zihniyetin, merhum Başbakan MENDERES, merhum Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU ve merhum Maliye Bakanı Hasan POLATKAN hakkında idam kararlarını verirken, tarih sahnesinden silineceklerini ve millet vicdanında mahkûm olacaklarını hiç düşünmemişler miydi? Acaba… Bir nebze olsun onun ruhunu şad

edebilmek, Demokrasiye yapılan bu ayıptan birazcık kurtulabilmek için Rahmetli Turgut ÖZAL’ın, MENDERES ve Dava Arkadaşları adına yaptırdığı Anıt Mezar’la itibarlarının iade edilmesini görmek dönemin Ankara Valisi olarak beni ve sevenlerini birazcık rahatlatmaya yetmiştir. Tarih, ibret alınacak bir hazinedir. Tarihten acı olayları ve gerçekleri silemezsiniz. Darbeler tarihte siyaset için kara bir lekedir. Darbelerin acımasızlığı kadar haklı çıkabilmek için yapılan iftira ve düzmece belgelerin nasıl kullanıldığını yaşadığım bir örnekle anlatmadan geçemeyeceğim. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürü iken başbakanlara hizmet eden bir odacımız vardı, yaş haddinden emekli olacaktı. Odama çağırdım bir kahve söyledim. Ben kendisine kahvesini takdim ettim, çok duygulanmıştı. Renkli ve çok hatıralarının olduğunu biliyordum. Birini anlatmasını istedim, çok tedirgin olduğu için kimseye söylenmesini istemediği olayı anlattı. O yaşlı müstahdem ağlıyordu ve de korkuyordu. “27 Mayıs ihtilalının ikinci günü genç sivil askerlerden oluşan üç kişinin bir torba içinde dışarıdan bir paket getirip örtülü ödenek kasasına koyduklarını gördüğünü ve buna bir anlam veremediğini söylüyordu. Ancak daha sonra basın mensuplarını çağırıp onların önünde sanki yeni açılıyormuşçasına örtülü ödenek kasasını açtıklarını daha önce dışarıdan getirdikleri paketi açıp içinde kadın külot ve çorabını basın mensuplarına gösterdiklerini gördüğünü ve buna çok üzüldüğünü elinden bir şey gelmediğini söylemişti.” Bu olayın bu ülkeye ve millete hizmet etmiş büyük devlet adamı merhum Adnan MENDERES’i gözden düşürmeye çalıştıklarının apaçık bir kanıtıydı. Yazıklar olsun… Bu olay karşısında başarılı olamayan zihniyetin, Acaba Vicdanları da hiç sızlamadı mı? Gençliğimde örnek aldığım merhum başbakan Adnan MENDERES ve Onun DAVA arkadaşlarını rahmetle ve minnetle anıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

73


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Berin Menderes Rasim CİNİSLİ 14. Dönem Erzurum Milletvekili

T

ürk toplumu Berin Menderes Hanımefendi’yi iyi tanımalıydı… Ne yazıktır ki yeterince tanıyamadı… Gençlerimizin, özellikle genç kızlarımızın örnek alabilecekleri ideal “Türk hanımefendisi” karakteri varsa o da Berin Menderes Hanımefendidir. Kocasının başbakan olduğu iyi günlerde (ikbalde) mütevazı evinin kadını… Gerektiğinde devlet törenlerinde eşinin yanında temsil gücü yüksek, yabancı dil bilen münevver Türk hanımefendisi… Kötü günde (idbarda) vakur, iradeli, onca acıya rağmen dik durabilmeyi başarmış onur abidesidir. Eşinin idamından sonra Menderes Efsanesi yıllar yılı Türk insanının gönlünde bütün mehabetiyle yaşarken, basının merakına ve kimilerinin beklentisine rağmen Berin Hanım, ailesiyle ilgili acıları kimseye belli etmemiş, sırrını gönlüne gömmüştür. Maruz kaldığı maddi ve manevi sıkıntılarını çoğu zaman çocuklarına bile hissettirmemiştir. 1970’li yıllarda Berin Hanımefendi’yi tanıma onuruna eriştim. Üç oğlu ile beraber siyaset arkadaşlığı yaptım. Sayın Aydın Menderes ile yıllar süren özel dostluğumuz oldu. Bu sebeple Berin Hanımefendi’nin evine teklifsizce gidip geldiğim ziyaretlerimde, “Evladım, Aydın seninle olunca içim rahat ediyor!” diyerek bana iltifat ederdi. Bu yakınlığın derin sorumluluğu ve mutluluğu ile birlikte geçirdiğimiz her saniyenin hakkını vermeye, değerini kazanmaya çalışırdım. Her vakit sıcak ve şefkatli bir ev sahibesiydi. Onun bu vasıflarını bir ikram, bir lütuf gibi hissederdim. Fıtratından ciddiyet taşardı. Annelik vakarının bu kadar yakıştığı bir başka hanımefendi görmedim desem, mübalağa etmiş olmam. Bunun için olanca gücümle göstermeye çalıştığım saygı ve hayranlığın yeterli olmadığını hissederdim. Tanıdığım Berin Menderes’i, 74

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

kendi gözüm ve idrakimle algıladığım şekilde yazmaya, onu Türk gençlerine tanıtmaya çok niyet ettim. Samimiyetle itiraf edeyim ki, kalemim ve ifade tarzım yetersiz kaldı. Her gördüğümde daha da büyüyen kişiliğini tarif edemez oldum. Bir insanı övmek kolay ama onun gerçek değerlerini tarif etmek zor. Berin Hanımefendi’nin olgunluğunu, ciddiyetini, vakarını, analık duygusunu, ailesinin üzerine titreyerek kol kanat geren gücünü, eşi merhum Adnan Bey’i anarken yaşadığı duygularını anlatmak imkânsızdır. Hatta diyebilirim ki usta kalemler bile Be-

rin Hanım’ı kemaliyle anlatmak için çok zorlanırlar. Ömrüm içinde hiçbir hanımın, beyinin ismini anarken bu denli bir huşu ve hasret ifade ettiğini görmedim. Beşeri bir sevgi ve saygıyı aşan ilahi bir transa geçercesine, kendini ve çevresini unutarak sanki başka bir âleme kanat açar, Adnan Bey’e koşardı. Çocukluk yıllarına döner, Adnan Bey’i ilk gördüğü kolej yıllarını hatırlar… Evliliğe giden görüşme ve konuşmalarını yanakları al al olarak düşünür: “Siyasete girmemeye söz vermişti ama… İşte kader…” derdi. Çakırbeyli Çiftliği kime yetmezdi ki!… Beydi… Huzurluydu… Merhametliydi. Toprağının büyük kısmını köylülere dağıtmıştı. Herkes ona hizmet ederdi, herkes onu dinlerdi. Adnan Bey, Atatürk’ü kıramamıştı. O’nun davetini reddedememişti. Ankara yolu öyle açılmıştı. Ankara’da politikaya gömülünce, keyifli günler Aydın’da kalmıştı… Yıllar, olaylar ardarda geçmiş, kader yol haritasını çizmişti… Şimdi O herkese hizmet ediyor, O herkesi dinliyordu. Berin Hanım bunları ezber okuyan çocuk gibi kendi kendine anlatırdı. Bizler için başlar kendisi için tekrar ederdi. Bazen kelimelerin yarısını söyler, diğer yarısını kendisine saklardı. Oradaki sırrı, oradaki özeli gönlüne atar gibi… Bu üslup bir süre sonra sükûna ererdi. Susar, içindeki dünyaya dalardı… Bizlerin kendisini dikkatle izlediğimizi hissedince şen bir gülücükle hülyasını bırakır, zarif nüktelerle başka hatıralarına geçiş yapardı. - “Adnancığım eve geç gelir, şafakla evden çıkardı, uykusu çok azdı. Bir gün kendisine dedim ki: ‘Sayın Başbakan, herkesin derdini dinliyorsun. Benim tanıdığım bir hanım var, ona bir randevu verir misin?’ Düşündü, programına göre uygun olan bir günde sabah saat sekiz olur mu, dedi. Ben de olur dedim. O gün ve saat geldi. Adnancığım çıkmak üzere hazırdı, saatine baktı. ‘Berin Hanım,


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU senden randevu isteyen hanım gelmedi, ben çıkmalıyım’ dedi. Ben de ‘O hanım geldi, burada’ dedim. ‘Ne zaman geldi, kapı çalınmadı, o halde söyle buyursun’ deyince güldüm. ‘O hanım benim. Benim de sana söyleyeceklerim var: Bizim de sana ihtiyacımız var. Bize de biraz zaman ayır’ deyiverdim. Adnancığım gülümsedi ve dedi ki: ‘Berinciğim, Allah bana bu aziz millete hizmet etme imkanını verdi. Ne yaparsam bu 10 yıl içinde yapacağım.” Sözün burasında o canlı, şen, kelimeleri seçe seçe konuşan Berin Hanımefendi yeniden Adnan Bey’in hülyasına dalar gülücükler yanaklarında donardı. Her ziyaretimde bu ortama ve bu hâle defalarca şahit oldum. Her defasında gönlümde ve beynimde “Bir insan bu kadar nasıl büyüyebiliyor? Nasıl bu kadar ulvileşebiliyor..?” diye düşünürdüm. Tekrar edeyim, benim gözümle tanıdığım Berin Menderes’i anlatmak ve tarif etmek kolay değil. Onu tanıtmak yerine tanığı olduğum bir iki hatıramı anlatayım. Büyük oğlu Yüksel Menderes’in vefatında acıyı paylaşmak, taziyede bulunmak için evlerinde bulunuyordum. Benim gibi Demokratik Parti milletvekili birkaç arkadaş daha vardı. Ailenin avukatı olup Yassıada’da merhum Adnan Menderes’i savunan, daha sonra Milli Eğitim bakanı olan Orhan Cemal Fersoy geldi. Baş sağlığı diledi. Teselli edici ifadeler kullandı. Aileyi koruma ve kollama duyguları ile Berin Hanımefendi’ye dedi ki: - Hanımefendi, bu aileye siyaset iyilik getirmiyor. Merhum Başbakan siyaset uğruna hayatını kaybetti. Yüksel Bey milletvekili oldu, onun da hayatı bu yolda söndü. Allah bağışlasın Mutlu Bey ile Aydın Bey’e izin vermeyin. Onları siyasetten uzak tutun. Bu temenni belki birçoğunun aklından geçiyordu. Hepimiz pür dikkat, yanan ana yüreğinin ne diyeceğini bekledik. Berin Hanım mendili ile gözyaşlarını sildi. Vâkur bir ciddiyetle Orhan Cemal Fersoy’a bakarak: - Orhan Cemal Beyefendi, siyaset nedir? Ne için yapılır? Diye sordu. Araya giren sessiz bekleyişten sonra devam etti: - Siyaset, devlete millete hizmet etmek için yapılmaz mı? Orhan Cemal Bey cevap vermek zorunda kaldı: - Evet efendim. - Beyefendi, bir ana evladını ne için yetiştirir? Vatana millete hizmet etmesi için değil mi? Orhan Cemal Bey sözün sonunu tahmin etti. Yüzü gerildi. Orada bulunan bizler sözün sonunu merak ederek kulak kesildik. Berin Hanım devam etti. Vâkarlı edasına biraz da celâl kat-

mıştı. - Beyefendi, ben anayım! Çocuklarımı Vatana, Millete hizmet etsinler diye yetiştirdim. Mutlu ve Aydın siyaset yapmayacak da kim yapacak? Eğer kaderlerinde varsa trafik kazası da olur!’… Ve sustu. Hepimiz için zaman durmuştu. Titreyen yürekler bu Türk anasının asaleti karşısında donup kalmıştık. Aynı gün, belki bir sonraki gündü. Yine taziye evi dolup taşıyordu. Ev kalabalıktı. Hüzün çok büyüktü. Berin Hanım siyah başörtüsünün altına sakladığı gözyaşlarına gömülmüştü. Yanı başında Rahmetli Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi Güzide Zorlu Hanımefendi oturuyordu. Güzide Hanım sözünü esirgemeyen celâlli bir Osmanlı kadınıydı. Rivayet edilir ki bir uçak yolculuğunda İsmet İnönü’nün yüzüne karşı “Oğlumun katili!” diye haykırmıştı. Ne oldu, nasıl oldu ise Güzide Hanım yine celâllendi, yüksek sesle Ordu aleyhine verdi veriştirdi… Bunun üzerine Berin Menderes yüzünü örten başörtüsünü açtı. Güzide Zorlu Hanımefendi’ye döndü, derin bir saygı ile; - Abla haksızlık etmiyor musun? Diye sordu. Salondakiler donmuş kalmıştı. Herkes sustu, çıt yoktu. Berin Hanım devamla şöyle konuştu: - Abla, ordumuz Peygamber Ocağıdır. Allah bu milleti –bizleri– ordusuz etmesin. İçlerinden çıkan üç beş maceracı yüzünden orduya tân edilir mi? Allah ordunun eksikliğini göstermesin. Allah ordumuza zeval vermesin! Uzun bir sessizlik içinde bu sözleri duyanlar kulaklarına inanamadı. Yanan ana yüreğinden taşan acılarına ve kocası Adnan Menderes’in şehit edilmesine rağmen bu yücelik, bu metânet ve hiç eksilmeyen, vatan – millet sevgisi ile gerçekten abide bir şahsiyet olan büyük ruhlu Berin Menderes’i tarih yazmaz ise bizim için milli bir eksiklik olur. Dilerim eli kalem tutan edebiyatçılar, senaristler, tarihçiler, sosyal ilim erbabı ve namuslu siyasetçiler bu büyük ruhlu Türk anasını anlatırlar: Yaşarken ve öldükten sonra kocasına olan bağlılığını, iradesini, evine, ocağına, çocuklarına gösterdiği ihtimamı… Eşsiz bir ana ve tam bir münevver olan bu Asil Türk kadınını dünyaya tanıtırlar. O mükemmel insanın yanında bulunanlar, tanıyanlar hayatta iken, kaynaklar kaybolmadan Berin Menderes Hanımefendi’yi yazmak ve tanıtmak için seferber olurlar. Bu hizmeti hakkı ile başaranlar kendileri için olduğu kadar toplumumuz, milletimiz için de büyük kazanç sağlamış olurlar. Ulu Rabbim’den merhume Berin Menderes Hanımefendi’yi ve çok sevdiği merhum Adnan Menderes Beyefendi’yi cennetinde buluşturmasını niyaz ederim. Ruhları şad olsun. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

75


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes’i anmak ve anlamak... Ahmet Rıza ACAR 22. Dönem Aydın Milletvekili Aydın Ticaret Odası Eski Başkanı

A

dnan Menderes, Cumhuriyet tarihinin en sevilen Başbakanı, Türk Milletinin bağrından çıkmış ilk Başbakan. Millet ile bütünleşen, onların seviyesine inen, onlarla her ortamda kucaklaşan, millete hizmeti aşk derecesinde seven, ülkesini ve milletini sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve demokrasi olarak en üst sıralamalar çıkarmak için yüreği yanan bir vatanperver. Demokrasi taraftarı olduğunu, Serbest Fırka’nın kuruluşunda göstermiş, başarısını da yapılan ilk yerel seçimde ispatlamış, Serbest Fırka’nın kapatılması üzerine, ülkeye ve Millete hizmet etmek ve buna süreklilik kazandırmak için CHP saflarına katılmış bir Aydın ve Aydın’lı. CHP saflarında 15 yıla yakın çalışma ve tecrübe kazanma döneminin ardından, içindeki 1930’lu yılların başında parlamış olan demokrasi aşkı ile, CHP saflarında hizmet üretilemeyeceğine inandığı için, dörtlü takrire imza atan ve Demokrat Parti çatısı altında buluşan dört kişiden en önemlisi, aynı zamanda gelecek vadeden bir kişi ve kişilik. 1946 yılında yapılan, Türk Demokrasi tarihinde kara bir leke olarak kayda geçirilen seçimde, Türk Milletinin gönlünde taht kuracağının işaretini veren Demokrat Parti ile 1950 yılında ezici bir çoğunlukla iktidar olan, partinin ikinci Genel Başkanı ve milletin hür irade ile seçtiği ilk Başbakan. Onunla birlikte başlayan kalkınma hamleleri. Uygulamaya konulan Demokratik açılım politikaları. Ekonomiyi büyütme, milletin refahını artırma ve şehirleşmeyi başlatma çalışmaları, üretimin her yönü ile artırılması için, Tarım ve Sanayide atılan büyük adımlar. Ülke kaynaklarını harekete geçirmek için yapılan barajlar, yeni açılan üniversiteler, büyük eğitim hamleleri, saymakla bitmeyecek kadar çok olan diğer önemli hizmetler. Bu hizmetlerin ve hamlelerin yürütülmesi için, tüm iç 76

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ve dış kaynaklarla birlikte, milletin bizatihi kendi imkânlarını harekete geçirme politikaları neticesinde 1954 tarihinde milletimizin, 1950 seçimlerine göre daha büyük bir destekle kazanılan seçimler. 1954 seçimlerinde alınan oy yüzdesi hala egale edilememiş olması da ayrı bir gösterge olarak karşımızda durmaktadır. İşte bu seçimlerden sonra, Başbakan Adnan Menderes Aydın’a geldi. Ben de, Aydın Yedi Eylül İlkokulunda 4’ncü veya 5’nci sınıf talebesiydim. Okul organizesi içersinde, şimdiki Vali Konağının önüne götürülerek karşılamaya katıldım. Halk söylemiyle Adnan Bey’i ilk kez gördüm. İkinci görüşüm ise, Aydın Bey Cami meydanında, şimdiki Akbank’ın bulunduğu SSK binasının yanılmıyorsam temel atma merasimiydi. Aydın onun döneminde, Aydın – İzmir yolu başta olmak üzere, SSK binası, Aydın Tekstil fabrikası, Aydın Gar binası gibi birçok eseri kazanmış olup, şehircilik ve hizmete müteallik hamlelere sahne olmuştur. Tabi Türkiye’nin her karış toprağı onun döneminde şantiye haline gelmiştir. Bu çalışma, bu yatırımlar, bu hareketlilik, her alanda üretimin artması, tarımın mekanize olması, sanayi ve endüstri atılımları, barajlar, saymakla bit-

meyecek yenilikler ve yeni yatırımlar, adeta yepyeni bir Türkiye’nin kurulması, bize şu soruyu sorduruyor. Bütün bu adımlar ve atılımlar neden daha önce atılmadı, atılamadı, yapılmadı, yapılamadı? Dünyanın o günkü siyasi yapılanması, İstiklal Harbi ve Lozan Anlaşması, İkinci Cihan Harbi gibi sebeplerin, cevap olarak yeterli olmadığını düşünüyorum. Çünkü bütün bu olayların ve nedenlerin, milletin çalışmasını sağlamayı, harekete geçirilmesini engelleyici faktörler olmadığını düşünüyorum. Örnek göstermek gerekirse, iki cihan savaşı mağlubu Almanya yeterlidir. Adnan Menderes’i emir komuta içersinde hareket eden bir mahkeme’de özgürlükten yoksun yargılayanların amacı, onu halkın gözünden ve gönlünden düşürmekti. Fakat tam tersi oldu. Halkımız önceden destek vermeyenler de dahil olmak üzere sahiplendi, gönlünün ve kalbinin en mutena yerini ona açtı. Adnan Menderes’e olan sevgisini bugün Türkiye’nin çok yerine ismini vererek yaşattığı gibi kendisini devamlı hayır ve dualarla anmaktadır. İdamı ile ilgili unutamadığım bir anım ise; Babam bizleri İzmir Enternasyonal Fuarına götürmüş, fuarı gezdiriyordu. Yanılmıyorsam saat 13:30 – 14:00 sularında Fuar alanında bir anons yankılandı. Bu anons Adnan Menderes’in idamını halka duyuruyordu. Babam birden yıkıldı, hüzünlendi, ağlamaktan kendini zor tuttu. Fuar başıma yıkıldı dediğini hatırlıyorum. Adnan Menderes milletin kalbini fethetmiş, halkı ile bütünleşebilmiş nadir Başbakanlardandır. Bu onun milletine, vatanına olan sınırsız sevgi ve saygısının olmasından, bu milletin üstün meziyetlerini ortaya çıkarma aşkından kaynaklandığı gibi, yüzlerce yıl Dünyanın süper gücü olmuş bir devlet ve millet olma bilincinden, bu bilincin güçlendirdiği mücadele azminden kaynaklandığını düşünüyorum. 1960 darbesi, bu aşk ve ruhu nere-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

deyse ortadan kaldırmış, milleti ikiye bölmüş, Demokrat Parti’yi iktidar yapmış, Ülkenin önünü açmış insanları, milletin fertlerini kuyruklar ve benzeri yaftalarla aşağılamış, küskünlükler yaratmış, çalışma azmini kırmış, karmaşayı beraberinde getirmiştir. Bu durum neredeyse Rahmetli Turgut Özal gelinceye kadar sürmüştür. Özal’da bir nevi Adnan Menderes’ten devir aldığı bayrağı en iyi şekilde taşıdığı gibi, Mekânının Cennet olmasını dileyen milletinin arzusu istikametinde, Adnan Menderes’e iade-i İtibarı’nı teslim ederek büyük bir görevi ifa etmiştir. Ben de Ticaret Odası Başkanı olarak, bu cenazeye üyelerimizle iştirak ederek, yapılan törene katılmıştım. Yine Ticaret Odası olarak, Aydın Adnan Menderes Üniversitesinin bir an önce kurulması için, İlimiz ve Ülkemiz bazında çeşitli etkinler düzenleyerek, başta Aydın’lılar olmak üzere tüm milletimizin iftihar ettiği bir millet ve memleket aşığının isminin yaşatılması çalışmaları yaptık. Yapılan bu çalışmalar neler diye sorulabilir; • Tüm ilimiz ve ilçelerimizde afiş ve pankartlarla Adnan Menderes Üniversitesinin kurulması gereğini halkımıza ve kamuoyuna duyurduk. • İlimizde on binlerce bildiri dağıttık. • Odamızın gazetesini, birinci sayfasında Adnan Menderes’in tam boy resmi olmak üzere, on binin üzerinde baskı yaparak, Türkiye’de başta TBMM üyeleri olmak üzere tüm etkin ve yetkin yerlere ulaştırdık. • Çeşitli toplantı ve seminerler ile kamuoyunu hareketlendirmeye çalıştık. • Yardım kampanyaları düzenledik. Bu çalışmalarımız ana gayesi sevilen bir Başbakanın adının şehrimizde yaşatılması ve kentimizin bir üniversiteye kavuşması idi. TBMM’de üniversitelerin kurulmasına yönelik çıkardığı bir kanun ile Aydın üniversitesine kavuşmuş oldu. Şimdi, yine Milletin deyimi ile Adnan Bey’in başta on yıllık Başbakanlık

dönemi, ayrıntılı bir şekilde, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal olarak olduğu gibi, tüm hamleleri ile araştırılmalı, kendisinden önceki on yıllarla kıyaslama çalışmaları yapılmalı, hataları ve başarıları ortaya konmalıdır diye düşünüyorum. Bu araştırma çalışmaları yapılırken hamasi duygulardan sıyrılmalı, ilmi ve objektif anlayış hakim olmalıdır. Hatta bu araştırmalar, son üç yüzyılı bile kapsamalı, bu dönemlerde yapılan, siyasi, askeri, ekonomik, kültürel, sosyal ve dini hatalar ve yanlışlıklar milletin bilgisine şeffaf bir biçimde intikal ettirilmelidir düşüncesindeyim. Tarihimizin bugünün insanına iyi, doğru ve objektif şekilde anlatılması,

kendimize güveni geliştirecek ve pekiştirecek, demokrasimizi güçlendirecek, insan haklarını kuvvetlendirdiği gibi genişletecek, birlikteliğimizi pekiştireceği kanaatindeyim. Adnan Menderes’in bu dünyadan, mekanının cennet olmasını dilediğimiz ahret alemine haksız ve zalimane bir şekilde gönderilmesinin 51’nci yılı münasebetiyle anısına bu dergiyi çıkaranları kutluyorum, tebrik ediyorum, Adnan Menderes’in çok daha iyilere de layık olduğuna inanıyor, kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum. Ruhu Şad olsun.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

77


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Kayan yıldız Aydın Menderes... Av. Beyhan ASLAN 21. Dönem Denizli Milletvekili

1

969 Milletvekili genel seçimleri yapılmış A.P. tek başına iktidara gelmişti. Süleyman Demirel’in Genel Başkan seçildiği Genel Kurul’da başlayan parti içi çekişme ile Süleyman Demirel’in muhafazakarları dışlayan tavrının açıkça anlaşılmasının ardından, 1970 yılının Şubat ayında A.P.li muhafazakarlığı ağır basan milletvekillerinin kırmızı oy vermesiyle Demirel hükümeti düşmüştü. Giderek şiddetlenen gerginlik sonucu 18 Aralık 1970 yılında Ferruh Bozbeyli’nin başkanlığında D.P. (Demokratik Parti) kuruldu. Adnan Menderes’in oğulları Yüksel ve Mutlu Menderes kurucular kurulundaydı. Yüksel Menderes: Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilmişti. Küçük oğul Aydın Menderes D.P. Aydın İl Başkanı idi. Hasan Korkmazcan ile amcam Sami Aslan D.P. Denizli Milletvekilleri idi. Siyasi tarihimizin bu aşamasında Aydın Menderes’le tanıştım. AcıpayamÇamlık Caddesi’ndeki evimize gelmiş, evimizde yatmıştı. Bir başbakanın oğlu Aydın Menderes’i tanımanın onur ve ayrıcalığını yaşıyordum. Aydın Menderes’in bizim evde olduğunu duyan eski demokratlar Aydın Bey’e sarılıyor, babasını hatırlayıp gözyaşı akıtıyorlardı. Aydın Bey özellikle benimle ilgileniyor sohbet ediyordu. Köy adlarına ilişkin sohbetimizle onun; kültür dünyasının zenginliğini, milliyetçilik ve milli irade kavramlarını yorumlamasında demokratlığını ve engin insan sevgisini tanıdım. Dost olmuştuk. Birlikte kasabaları, köyleri dolaştık. Toprağa olan sevgisini her vesile ile dile getiriyordu; konuşmasını bitirirken “Toprak diye tuttuğun altın olsun” diye sözlerini bitirirdi. yıllar yılları kovaladı. Darbeler ve darbelerin yol açtığı siyasetin istikrarsızlığı fikren aynı şeyi düşünen insanların her birini bir kulvara savurdu. Aydın Bey 1977 yılında A.P. Konya Milletvekili oldu. Sonra 12 Eylül darbesinin getirdiği siyasi yasaklılık kalk78

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

mıştı. Aydın Menderes Türk siyasetinin önemli bir unsuru idi, takip ediliyordu. Rahmetli Özal kendisinden sonra Anavatan Partisi’nin Genel Başkanlığı’nı teklif etmişti. Basında bu dillendirilmeye başlayınca; Ankara’ya gelip kendisini ziyaret ettim. Anavatan Partisi Genel Başkanlığı’nı kabul etmesinin ülke için faydalarından bahsettim. Merkez sağın bütünleşmesinin şahsında daha kolay olacağı konusunda düşüncelerimi anlattım. Aydın Bey’in darbe karşıtlığı ve Anavatan Partisi’nin bir darbe mahsulü gibi görme düşüncesine karşı; darbecilerin Anavatan Partisi’ne karşı tavırları olduğu konusundaki görüşlerimi arzettim. Tavırlarından olaya soğuk baktığını anladım. Buna rağmen; Denizli’ye dönüp mahalli gazetede “Adayımız Aydın Menderes’tir” diye manşetle haberler yaptırıp gazeteyi Aydın Bey’e gönderdim. Ama Aydın Bey farklı düşünüyordu. Düşüncelerine saygılı oldum. Ayrı siyasi kulvarlarda da olsak her görüşmemizde kendisiyle görüş alışverişinde bulunur, kendisine saygılarımı iletirdim. Elim trafik kazası ve sandalyeye

bağlı bir hayat… Yaşam heyecanından, hizmet aşkından hiçbir şey götürmedi. Siyasi kişiliği yanında mütefekkir düşünceleri ile yazdıkları yol açardı. Sözünü esirgemez düşündüğünü söylerdi. Halk kültürünü özümsemişti. Halk deyişlerini bilir, hazır cevaplılığını halk ağzıyla ortaya koyardı. Siyasette hoşgörünün ve hicvin eksikliğinden yakınırdı. Siyasette gerginlik ve sorun yaratmak değil, hoşgörü ve uzlaşma kültürünün hakim kılınmasını ve siyasetin sorun çözme sanatı olmasını savunurdu. Siyasi ahlakı, etik davranışları, dik duruşları takdir ederdi. Birlikte parlamentoda bulunduğumuz 21. dönemde ayrı siyasi partilerde milletvekili idik ama gönül birlikteliğimiz hep devam etmiştir. Meclise geldiği zamanlar yanına uğramayı ihmal etmezdim. O da babama kastederek “Akif Hoca ne yapıyor, annenin ellerinden öperim” diyerek tanıdıklarına vefa duygusunu ifade ederdi. 2002’den sonra zaman zaman evinde ziyaret eder kendisini zevkle dinlerdim. Rahatsızlanıp Atatürk Hastanesi’ne kaldırıldığında; Nevzat Ceylan Bey ile birlikte ziyaret nedeniyle gittik. Kendisiyle görüşmenin doktorları tarafından yasak konulduğu söylenince biraz iyileşsin öyle ziyaret edelim dedik. Ne var ki 23 Aralık akşamı yine Nevzat Bey’le ziyaret nedeni ile Atatürk Hastanesi’ne uğradık. Koridora vardığımızda hüzünlü yüzlerle karşılaştık. Sabrıyla, metanetiyle eşine bağlılığı ile örnek Ümran Hanım’dan henüz 3-5 dakika önce vefat ettiği haberini aldığımızda zaman tünelinden geriye yürüdüm. Bu yazıda olduğu gibi. Aydın Bey, Başbakan Adnan Menderes’in oğlu olmanın ağırlığını, sorumluluğunu hep taşıdı. Kısa ama anlamlı bir hayat sürdü. Gelecek nesillere müsbet izler bırakarak ahirete intikal etti. Siyaset ve fikir dünyasından kayan bir yıldızdı. Allah rahmet eylesin.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F VATANDAŞIN DİLİNDEN KISA KISA

Demokratların iktidarında insan yerine konulduk! ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

79


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F VATANDAŞIN DİLİNDEN KISA KISA

Demokrat Parti ile gelen bolluk... Ü

lkeyi tek başına idare eden Cumhuriyet Halk Partisi, 14 Mayıs 1950 seçimi ile iktidarı Demokrat Partiye devretti, ülkede bayram havası esti. Tek parti döneminde yaşanan baskı, yasak ve kıtlıklar hâlâ zihinlerde tazeliğini koruyor. Tek Parti dönemini yaşayanlar, demokrasiye geçiş ve DP iktidarı ile birlikte insan yerine konulduklarını belirttiler. HAYVAN VE BUĞDAYLARI KAÇIRIP SAKLARDIK O meş’um günleri yaşayanlardan Ataullah Taşkesenlioğlu, köy imamı olan babasının bir gün cami çıkışında başında unuttuğu kavuğu sebebiyle jandarma tarafından yakalanıp Pasinler’de 20 gün hapis yatmasını hiç unutamıyor. “Biz ne gördüysek, insanlık, iyilik namına 1950’de gördük. İnsanlık, ilim, irfan varmış. Herkes ilmine, irfanına sahip olmalı. Bunları Menderes zamanında öğrendik” dedi. Sivas’ın Şarkışla ilçesinde oturan 74 yaşındaki Hasan Hüseyin Bağcı ile eşi İnayet Bağcı (74) tek partili dönemini anlatırken adeta o günlere gitti, Hasan Bağcı, çektikleri sıkıntıları anlatırken gözyaşlarına hâkim olamadı. Menderes döneminde 30 ay askerlik yapan Hasan Hüseyin Bağcı, “Üzerimizden öyle bir ağırlık, baskı vardı ki Menderes döneminde yeniden doğmuş gibi olduk. Bizlerden alınan öşür vergileri o kadar ağırdı ki harmanımızı kaldırdığımızda buğdayı ölçerlerdi, kendilerininkini alıp giderlerdi. Bize de ne kalırsa. Onu da genelde alamazdık. Bizler de hayvanlarımızı, buğdaylarımızı kaçırıp saklardık, yoksa kışın aç kalırdık” dedi. TÜRKÇE EZAN NÖBETİ TUTULURDU Hasan Hüseyin Bağcı, tek parti döneminde ezanın Türkçe okunduğunu, insanların korkudan camiye gidemediğini anlattı. Bağcı, “Cuma günleri jandarma camide nöbet beklerdi ezan Türkçe okunuyor mu diye. Çok sıkıntılar çektik çok” derken gözyaşlarına hâkim olamadı. “Rabbim o günleri bize tekrar yaşatmasın.” diyerek dua etti. İNSANLAR AÇLIKTAN OTLA BESLENİYORDU Eşi İnayet Bağcı ise tek parti dönemi hakkında annesinden duyduklarını şöyle anlattı: “Tek parti döneminde ot topladığını, buğdayın olmadığı dönemlerde arpa unu ile otu birleştirip küçük ekmekler yaptıklarını ve sadece o ekmeklerle açlıklarını giderdiklerini bize anlatırdı. Şimdi bolluk zamanı, halimize şükür.” 80

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

EKMEĞİ OLAN PARMAKLA GÖSTERİLİRDİ Tek partili yılları Erzurum’un ücra köylerinden Taşkesen’de yaşayan Ataullah Taşkesenlioğlu (82) ise tek parti döneminin baskıları ile yaşadıkları yokluğu sesi titreyerek anlatı. 1940’lı yıllarda en çok ekmeğin yokluğunu yaşayıp hissettiklerini anlatan Taşkesenlioğlu, ekmeği olanların parmakla gösterildiğini belirtti. Anadolu halkının yokluk ve yoksulluğu iliklerine kadar yaşadığını ifade ederek, özellikle köylerde kara sabana koşacak öküz bulamadıklarını anlattı. Taşkesenlioğlu, elbise bulamadığı için bir kız gibi entari giydiği yılları şöyle anlattı: “Kızlarla, erkek çocuklarının arasında giyim bakımından fark kalmamıştı. Benim giydiğim entariyi, benim bacım, kardeşim giyerdi. Komşulardan şehre gidenler varsa çocuğun entarisini ister veya babanızın paltosunu isterdi, şehre gidip gelmek için.” SARIK SEBEBİYLE 15 GÜN HAPSE ATTILAR Ataullah Taşkesenlioğlu, köy imamı olan babasının bir gün cami çıkışında başında unuttuğu kavuğu sebebiyle jandarma tarafından yakalanıp Pasinler’de 20 gün hapis yatmasını hiç unutamıyor. “1941, 42. O zaman babam camide namaz kıldırmış dışarı çıkar. Ayağını atar caminin kapısının önüne. Dağ köylerinden gelen iki üç jandarma, o sırada ‘hoca, hoca’ diye sesleniyor. Babam dönüyor. ‘Bir dakika gelir misin? Haydi düş önümüze Hasankale’ye gideceğiz’. Babam ‘suçum ne’ diyor. Jandarmalar, ‘başındaki kavuk yetmiyor mu suçuna? Babam da diyor ki ‘Camiden çıkınca mihrapta başıma örttüğüm kavuk bu. Namaz kıldırıyordum, mihraba bırakıyordum, dışarı çıkarken başımda unutmuşum dalgınlıkla çıkmışım.’ Babamı bir kavuk yüzünden 15- 20 gün içeri attılar.” ADNAN MENDERES DÖNEMİNDE İNSAN OLDUĞUMUZU ANLADIK Taşkesenlioğlu, “Biz ne gördüysek, insanlık, iyilik namına 1950’de gördük. İnsanlık, ilim, irfan varmış. Herkes ilmine, irfanına sahip olmalı. Bunları Menderes zamanında öğrendik. Allah onu rahmetiyle şad eylesin” dedi. Türkçe ezan okumaları ve Arapça Kur’ân-ı Kerim okumamaları için tek parti döneminde aralarında babasının da bulunduğu köy imamlarına yazılı belge verildiğini belirten Ataullah Taşkesenlioğlu, “Bütün köy imamlarının hepsine bu belge elinizde olacak diye dağıtırlardı. Bu belgeyi okurduk. Belgenin içinde, ‘ben, Arapça ezan okuyacağım, Arapça Kur’ân okutmayacağım’ gibi 4- 5 mühim madde vardı. Çoğu bunu bilmezdi o zamanki imamların. Latin harflerini okur yazarlığı yoktu. Babam Kurnuç köyünde imamdı. Kendi öğrencilerinin köyleriydi burası. Kurnuç’ta camide yabancıların olmadığı zamanlarda cami içerisinde müezzin Arapça ezan okurdu. Ardından na-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

mazlar kılınırdı” diye konuştu. Tek parti döneminde Yüce Yaradan’ın kelâmının gizli gizli ahırlarda okunduğunu ifade eden Taşkesenlioğlu, şunları kaydetti: “Kur’an hep gizli okunurdu. Bizim hocamız Hafız Seyfettin Efendi bize Kur’ân dersi verirdi. Kur’ân dersini hep gizlice yapardık. Köylerde ve şehirlerde hocaefendiler çoluk çocuk cahil kalmasın diye gizli yapalardı.” MEMUR ŞAHANE YAŞIYORDU Denizli’de Millî Şef İsmet İnönü’nü dönemini yaşayan 85 yaşındaki Mehmet Necip Işık da insanların Adnan Menderes döneminde rahatladığını ifade ederek, “Menderes geldikten sonra insanlar insan olduğunu gördü. Değer verildiğini gördü. Halk rahat yaşamaya başladı” diye konuştu. Sena Kablo Yönetim Kurulu Başkanı olan Işık, çok ekmek bulma sıkıntısı çektiklerini ifade ederek, ekmek, gaz ve şekerin karneyle verildiği dönemde şehirden şehre un getirip götürmenin yasak olduğunu hatırlattı. Tek parti döneminde her aileden alınan 6 liralık yol parası vergisini ödeyemediği için angarya olarak yollarda çalıştırıldığını anlatan Işık, “Yol parası isterlerdi. Halk ödeyemezdi. Bekçi veya jandarma gelirdi. Yol parasını isterdi, vermezlerse yola götürürlerdi. 6 gün çalıştırırlardı. Günlük bir liraya. 6 lira büyük paraydı. Herkes veremezdi” ifadelerini kullandı. Tek parti döneminde çok kıtlık olduğunu anlatan Işık, “Memurla halkın durumu ayrıydı. Memurlar maaşlarını alıyorlar şahane yaşıyorlardı. Vatandaşlar bu ayrımı ‘Atam kalkta bak İsmet’ine, ikiye ayırdı milletine’ derlerdi” dedi. Tek parti döneminde Kur’an’ı Kerim öğreten ve öğrenenlere yapılan baskılardan da söz eden Işık, şunları kaydetti: “Jandarma Kur’an kurslarını, şikâyet olmasa bile bilhassa hocaların evlerini basarlardı. Çocukları dağıtırlardı. ‘Neden okutuyorsun, yasak olduğunu bilmiyor musun?’ Ben Kur’ân’ı Kerim’i 50 yaşından sonra öğrendim. Bizim küçükler, sonra rahatladığı için onlar öğrendiler. Bizim zamanımızda çok sıkıydı.” GÖZYAŞLARI İÇİNDE İLK EZAN Antalya’nın Korkuteli ilçesinde yaşayan eski Demokrat Parti (DP) delegesi Ramazan Büyükkeskin (86), Milli Şef döneminin zor şartlarını hiç unutamıyor. Büyükkeskin, “Tek parti döneminde çok fakirlik ve sıkıntı çektik. Ayağımıza giyecek ayakkabı yoktu. En lüks yiyeceğimiz ekmek arası soğan ve peynirdi. Menderes iktidara gelince el gücüyle yol yapım çalışmasına son verdi. Tek parti döneminde ürettiğin mahsulün yüzde 50’den yukarısını devlet vergi olarak alıyordu. Allah o dönemleri bir daha yaşatmasın bu millete “ diye konuştu. Korkuteli halkının, ezanın yeniden Arapça okunma sevincini bir birine sarılarak gözyaşı içinde kutladığını belirten Büyükkeskin, ezan kararıyla Menderes’in Anadolu insanının gönlünde taht kurduğunu kaydetti. Tek parti dönemindeki 18 yıllık ezan yasağının, 16 Haziran 1950 yılında Ramazan ayının başlanılmasına bir gün kala kalktığı bilgisini veren Büyükkeskin, minareden “Allah’u Ekber” se-

sini duyan halkın cami avlusu etrafında toplanarak gözyaşı döktüğünü kaydetti. Büyükkeskin, “Minarelerde ezan hep ‘Tanrı uludur, Tanrı uludur’ diye okunuyordu. Menderes, iktidara gelir gelmez ezan ‘din dilinde’ okunacak dedi. İlk ezanı camiden hoca gözyaşları içinde 15 dakikada zor okudu. Cami etrafına toplanan kalabalığı da ağlattı” dedi. CAMİLER YIKILIP ARAZİLERİ SATILDI Çorumlu 77 yaşındaki Bahattin Altıkardeş, tek parti döneminin canlı tanıklarından. Kur’ân kurslarının kapatılması, ezanın Türkçe okunması, camilerin buğday ambarı olarak kullanılmasına kadar hemen her şeye şahit olan Bahattin Altıkardeş, o karanlık günleri hatırlamak dahi istemiyor. Tek parti döneminde yaşananları anlatırken gözleri dolan Altıkardeş, şunları söyledi: “O dönemler gerçekten bu milletin yaşadığı en zor dönemlerdi. Ezanı Türkçe okunması, camilerin kapatılması. Bunları kabul etmek çok zordu. Salat-ü selam dahi Türkçe söyleniyordu. Hatta camiler yıkılıp arazisi vatandaşa satılıyordu. Bir şey vardı o zamanlarda emre itaat diye. Biz de öyle yapmak zorunda kaldık. Kur’an kurslarında Arapça kitap bulundurmak yasaktı, büyük cezaları vardı. Kur’an dışında ne yazı ne de kitap bulunduramıyorduk. Zor dönemlerdi. Şimdiki gibi ne özgürlük vardı ne demokrasi. Asker ne derse o oluyordu. Tek parti dönemi Türkiye’nin acı geçmişi.” O dönemlerde Çorum’daki 10 kadar ibadet yerinin depo olarak kullanıldığını belirten Altıkardeş, Çorum merkezde bulunan Abdibey Camii’nin buğday ambarı olarak kullanıldığını, bir camininde yıkılarak yerinin vatandaşlara satıldığını söyledi. Kadınların mahalle aralarında Kur’an öğrettiğini söyleyen Altıkardeş, “Jandarma geliyor, polis geliyor” denildiği zaman kaçtıklarını dile getirdi. CAMİYİ TAMİRHANEYE ÇEVİRDİLER Tek partili dönemde çocuk olan 82 yaşındaki araştırmacı yazar Mehmet İhsan Gençcan ise 1939 yılından sonra özellikle ibadet yerlerine karşı bir savaş başlatıldığını söyledi. 14 Mayıs 1950’de tek parti dönemine veda eden Türkiye’nin çileli dönemlerini bugün bile hatırlamak istemediğini belirten astsubay emeklisi Gençcan, o dönem Çanakkale’de bulunan Tıflı Camii’nin motor tamirhanesi, Fatih Camii’nin ise bir caminin askerler için konaklama yeri olarak kullanıldığını söyledi. Fatih Camisi, 1950 yılından sonra bugünkü halini aldığını kaydeden Gençcan, Çanakkale Savaşı sırasında hasar gören ve tadilatı yapılmayan Dizdar Camii’nin ise tek parti döneminde ahır olarak kullanıldığını belirtti. Gençcan, şunları söyledi: “Minaresi sağlam olan caminin yeri, 1946 yılında satıldı. En enteresan olay ise o dönemde, bugünkü Değirmenlik Sokak dediğimiz yerde çıkan büyük bir yangındı. Sokağın hemen köşesinde Molla Yakup Camisi vardı. Yangında bu caminin küçük bir kısmında hasar oldu. Bunun üzerine cami kapatıldı. Bir süre sonra o camiyi, matematik öğretmeni Gülseren Hanım’a sattılar.” ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

81


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F İŞTE MENDERES FARKI

İmam-ı Azam’ın türbesinde “yatan zat, İslam aleminin büyük bir kısmında

Osmanlı İmparatorluğunu düşündüm. Burada

halâ hükmünü sürdüren manevi bir nizam kurmuştu. Osmanlı Türkleri de hemen hemen aynı topraklar üzerinde yüzlerce yıl devam eden siyasi bir nizam kurdular. Bu nizam yıkıldı yıkılalı dünyanın bu parçası hala huzur ve sükuna hasrettir. Şimdi, başka temeller üzerinde de olsa, böyle bir nizamın yeniden kurulması bir zarurettir. Bunu da ancak biz Türkler yapabiliriz. Bu bizim vazifemizdir. Milletimizin tarihi hasletleri bizim bu ulvi maksadı tahakkuk ettirebileceğimizin teminatıdır. İmam-ı Azam’ın mezarı başında işte bunları düşündüm.”

1

Sebati ATAMAN

955 yılında Türk Devletinin hükümet başkanı rahmetli Adnan Menderes, bir heyetle birlikte Bağdat’a gitmişti. Hanefi mezhebinin büyük kurucusu İmam-ı Azam’ın türbesini de ziyaret ettiler. Bir cami içinde bulunan altın yaldızlı gümüş parmaklıklarla çevrili kabrin başında saygı ile durup Fatiha okudular. Menderes, derin bir düşünceye dalarak uzun süre mezarın başından ayrılmadı. Nihayet dışarı çıktığı zaman, heyettekilerden birisi merhumun yanına yaklaştı. “Beyefendi” dedi “Mezarın başında adeta murakabeye vardınız. Merak ettim, acaba o sırada neler düşündünüz?” Menderes soru sahibini kolundan tutarak bir kenara çekti, aşağı yukarı aynen şu sözleri söyledi: “Osmanlı İmparatorluğunu düşündüm. Burada yatan zat, İslam aleminin büyük bir kısmında halâ hükmünü sürdüren manevi bir nizam kurmuştu. Osmanlı Türkleri de hemen hemen aynı topraklar üzerinde

82

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

yüzlerce yıl devam eden siyasi bir nizam kurdular. Bu nizam yıkıldı yıkılalı dünyanın bu parçası hala huzur ve sükuna hasrettir. Şimdi, başka temeller üzerinde de olsa, böyle bir nizamın yeniden kurulması bir zarurettir. Bunu da ancak biz Türkler yapabiliriz. Bu bizim vazifemizdir. Milletimizin tarihi hasletleri bizim bu ulvi maksadı tahakkuk ettirebileceğimizin teminatıdır. İmam-ı Azam’ın mezarı başında işte bunları düşündüm.” Bunları söylerken gözleri ışıl ışıldı, yüzü ay gibiydi. Karşısındakinin gözlerinin yaşlarla dolduğunu gördü: “Ne o?” dedi, “Ağlıyor musun? Merak etme, bunu biz yapamasak bile günün birinde çocuklarımız muhakkak yapacaktır. Hadi gidelim.” Bir millet, insanın yüzünü ay gibi güzelleştiren, gönlünü ışıkla dolduran böyle bir görev inancı olmaksızın var olamaz, olsa da varlığını sürdüremez. (Milliyetçilik ve Türkiye, 1977, s.36,37)


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ezanın Arapça okunması Mehmed KIRKINCI

İ

lk tahsil hayatıma Erzurum meşhur âlimlerinden Hacı Mustafa Efendi ile başladım. Güz mevsimi idi. Babam beni Hoca Efendinin evine götürdü. Ev gayet sade, duvarlar kitap ve levhalar ile süslemişti. Babam Mustafa Efendiye geliş sebebimizi anlatınca, o çok memnun oldu ve bize yakın ilgi gösterdi. Hoca Efendi bana dönerek: “Sen niçin okuyacaksın, biliyor musun? Niyet çok önemlidir. Ben okuyayım da müftü olayım, imam olayım gibi şeyler düşünerek okursan bu ilim sana bir fayda vermez. Sen Allah rızası için okuyacaksın. Her şey bir şeydir, fakat cehalet hiçbir şeydir. Sen, cehaletten kurtulacağım diye okuyacaksın, Bu ümmet-i Muhammed’e ahlâkı, ibadeti, imana ait hakikatleri öğreteceğim, diye okuyacaksın. Bir de şartlar ne kadar ağır olursa olsun, ilim tahsilinden vazgeçmeyeceksin. Ben ölsem bile gidip başka yerde ilim öğreneceksin. Gücünün yettiği kadar bu ilmi öğrenmeye gayret edeceksin. Netice itibariyle hakiki saâdet yalnız ilimdedir. O ilim ise Kur’an ilmidir.” diyerek ilmin ehemmiyetini anlattıktan sonra: “Önümüzdeki Çarşamba günü kitabını al gel.” dedi. Ben de Çarşamba günü gittim ve böylece ilk dersimizi aldık ve tahsil hayatına başlamış olduk. O zamanlar Erzurum’da kışlar çok ağır ve uzun geçerdi. Sabahın erken saatinde karlara bata-çıka faytonların izinden Mustafa Efendi’nin evine gidiyorduk. Mustafa Efendi’nin kardeşi Hüsnü Efendi, bizim geleceğimizi bildiği için kapının arkasında bizi bekler ve kapıyı açardı. Erken saatte gitmemizin sebebi ise polislerin bizi görmemesi idi. Zira o zamanlar Kur’an’ı ve dinî ilimleri okumak yasaktı. Ezanlar da Türkçe okunuyordu. Bu bakımdan, erkenden hocamızın evine gider, saat sekize kadar ders okur, evimize dönerdik. Bu kadar tedbire rağmen, Hoca Efendi’den şüphelenerek defalarca evine baskın yaptılar. Bütün medreseler ve camiler kapatılmıştı. Sadece Gürcü Kapı Camii, İhmal Camii, Lala Paşa Camii ve Murat Paşa Camii açıktı. Ulu Camii depo, Kurşunlu Camii de hapishane yapılmıştı. O zamanlar yaklaşık elli camii bulunan Erzurum’da çok az sayıdaki

camii ibadete açık idi. Pazar günü Hoca Efendi’nin evindeki sohbetlerde genellikle bunlar konuşulur ve “Zaman ahir zamandır, bundan sonra durumun iyi olacağını beklemek yanlıştır. Gittikçe zaman daha da kötüleşecek.” denilir, ümitsizlik içinde dertlenilir ve gözyaşı dökülürdü. Biz de o zamanlar daha çocuktuk, orada konuşulanlardan ziyadesiyle etkilenirdik. Yıllar sonra Üstad Bediüzzaman Hazretlerini tanıma şerefine mazhar olup, eserlerinden istifade edince onun ne kadar geniş düşündüğünü, en zor şartlarda bile hiçbir zaman ümitsizliğe düşmediğini hayretle müşahede ettim ve içimi büyük bir ferahlık kapladı. Zira Bediüzzaman Hazretleri münazarat adlı eserinde şöyle diyordu: “Şu memleketin maabid ve medaris-i diniyesinden başka makberistanın mezar taşları dahi, birer telkin edici, birer muallim hükmündedir ki; o maânî-i mukaddeseyi, ehl-i imana ihtar ediyorlar. Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedenni dünyası olsun! Öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım, şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım. Ey üç yüz seneden sonraki asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybi ile bizi temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Tahirler, Yusuflar, Ahmetler vesaireler..! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

83


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU “Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım varsınlar beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim, kışta geldim; siz cennet asa bir baharda geleceksiniz Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.” Mustafa Efendi bir gün, Elmalılı Hamdi Efendi’nin tefsir sahasında çok dirayetli bir alim olduğundan söz etti ve onun üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkındaki: “Bediüzzaman berrak sular gibi temiz bir vicdana, çok güzel bir ruha sahip bir zat idi. İstanbul’un âlimlerinin gözü öyle bir âlim görmemiştir.” sözlerini bize nakletti. Mustafa Efendi, İstanbul’da Elmalılı Hamdi Efendi’den ders okumuştu. Mustafa Efendi, Bediüzzaman Hazretlerinin “İşaratü’l-İ’caz” ismindeki eserini daha önce okuduğunu söyledi ve kütüphanesinde bulunan bu kitabı bize gösterdi. Kur’an’a ait bu tefsirin I. Cihan harbinde Pasinler’in dağlarında yazıldığını söyledi. “Bundaki hakikatler, nükteler, meziyetler ne Keşşaf ’ta ne Beyzavî’de ne de başka bir tefsirde vardır. Siz tefsir ilmini tahsile başladığınızda bu eseri size okutacağım.” dedi. Böyle bir tefsirin harp esnasında dağ ve bayırlarda, kar ve kışta yazılmış olması beni hayretler içinde bıraktı. Bu tefsiri yazan Bediüzzaman Hazretlerine öyle bir muhabbetle bağlandım ki, “Keşke bu zatı görüp, elini öpsem ve duasını alsam.” niyazında bulundum. Bir gün hocama; “Hocam, bu zat nerede ikamet ediyor? Kendisini ziyaret etmemiz mümkün mü?” diye sordum. Hocam da: “Bediüzzaman Hazretlerini 1925’de Burdur’a nefyettiler. Şimdi Isparta’da. Görmek isteyenleri takip edip, tutukluyorlar. Eğer onu görmeye gidecek olursanız başınız belâya girer.” diye cevap verdi. İşte ben Bediüzzaman Hazretlerinin ismini ilk defa hocamın bu sohbetinde duydum ve gönlümde ona karşı fevkalade bir muhabbet meş’alesi tutuştu. Hocam Mustafa Efendi; “Ben artık bu memlekette duramam. Burada dinimizi gizli okutuyoruz, okutanlar tevkif ediliyor. Kur’an yasak, ezan yok, kamet yok.” diyerek, cemaatin karşı çıkmasına rağmen 1944 senesinde Medine-i Münevvere’ye göç eyledi. Uzun yıllar orada yaşayan Hoca Efendi, o mübarek beldede 84

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ahirete teşrif eyledi. Allah makamını cennet eylesin! Ezan-ı Muhammedî, 10 Ocak 1932 senesinde Türkçe olarak okunmaya başlamıştı. Minarelerden Allah’ın büyüklüğünü ifade eden, insanın kalbine ve ruhuna inşirah veren ‘Allah ekber, Allahu ekber’ nidaları yerine, ‘Tanrı uludur, Tanrı uludur’ sesleri söylenmeye başlanmıştı. Bu durum müminlerin rikkatine dokunur, fevkalade rahatsız eder, onları karamsarlığa sevk eder ve sürekli olarak ağlamalarına sebep olurdu. Hocam Mustafa Efendi’nin Medine-i Münevvere’ye göç eylemesinden sonra, ben, Erzurum’un Tifnik köyünden Erzurum’a yerleşmiş olan büyük mütefekkir, ulum-u aklîye ve ulum-u nakliyede fevkalade salahiyetli bir alim olan okuttuğu talebelerden fakir olanlarının maişetini bizzat kendisi temin eden ve 1952 yılında hakkın rahmetine kavuşan Hacı Faruk Efendi’den ders okumaya başladım. Hacı Faruk Efendi’nin evi Erzincan Kapı’daki tarihî taş binanın üstünde idi ve çok zengin bir kütüphanesi vardı. Yanına ilk gittiğimde kütüphanesine yaslanmış oturuyordu. Bembeyaz bir çehresi ve bembeyaz bir sakalı vardı. Kucağında da beyaz bir Van kedisi oturuyordu. Yüzü elmas kadar saf, berrak ve sevimli idi. Duvardaki levhada “Edep Yâ Hû!” yazıyordu. O zaman Erzurum’un bir çok evinde bu levha asılı idi. Daha sonra Şeyh Sadi’nin Gülistan adlı eserinde edebe dair bir bahis okuyunca, edebin ne kadar ehemmiyetli olduğunu, “Edep Yâ Hû” sözünün tasavvur edilemeyecek kadar genişliğe sahip büyük bir hazine ihtiva ettiğini anladım. Zira iffet, haya, haysiyet, istikamet gibi ahlâk-ı haseneden mahrum olan bir insan ilim ve irfan sahibi de olsa zarardan ve hüsrandan kurtulamaz. Bunun içindir ki, terbiye-yi İlâhiye ile mümtaz olan Nebiyy-i Zişan Efendimiz (sav.) ahlâk-ı hasenenin ehemmiyetini ifade etmek için:”Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.” buyurmuştur. Hacı Faruk Efendi de, Mustafa Efendi’nin Erzurum’dan gitmesine razı olmamış, fakat onu kararından vazgeçirememiş ve bundan dolayı çok üzmüştü. Ben, her sabah Hacı Faruk Efendi’nin evine ders okumaya gidiyordum. Yaklaşık iki yıl kadar ondan ders okudum. 1946 yılının Mart ayında Hacı Faruk Efendi’nin ziyaretine 40-45 yaşlarında


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU bir misafir geldi. Hocamın elini öptükten sonra: “Ben Isparta’dan geliyorum, Bediüzzaman Hazretleri’nin sana selâmı var.” dedi. Hocam hemen ayağa kalktı, selamı aldı ve Bediüzzaman’ın hal ve sıhhatinin nasıl olduğunu ve gözaltında olup olmadığını sordu. Misafir gittikten sonra; “Hocam, siz Bediüzzaman Hazretlerini tanıyor musun?” diye sordum. Hocam: “Cihan harbinden evvel bir Darü’l Fünun kurulması hususunda Tahir Paşa’nın İstanbul’a gitmeden önce Erzurum’a git, Erzurum uleması ile görüş, onların da fikirlerini al. Orada Yetim Hoca namıyla maruf meşhur bir zat var. O, benim hocamdır. Ona bir mektup yazayım seni misafir etsin ve ulema ile görüşmene vesile olsun. Ben gençliğimde kendisinden bir süre ilim tahsil etmiştim.’ demesiyle Erzurum’a gelen Bediüzzaman’a 35 gün hizmet ettiğini” söyledi. Hocam Faruk Efendi Üstadın fikirlerinden etkilenerek fennî ilimler tahsil etmeye başladığını, diploma alarak harf inkılabına kadar lisede o günkü adı ile idadide muallimlik yaptığını söyledi. Erzurum’da Bir Bayram Havası 1946 yılında Demokrat Parti kurulunca, yıllardan beri halka ve özellikle de ehl-i ilme yapılan şiddet ve sıkıntılar, eza ve cefalar bir derece de olsa azaldı, köy ve kentlerde bir rahatlama meydana geldi. 14 Mayıs 1950 yılında Demokrat Parti kahir bir ekseriyetle iktidara geldi. Halk bundan önce maddi ve manevi olarak büyük sıkıntılar çekmiş, büyük bir huzursuzluk ve perişaniyet içerisinde yaşamıştı. İnsanlar bir taraftan maddi sıkıntı içerisinde yaşarken, diğer taraftan da bütün maneviyat ve feyiz kaynakları kurutulmuştu. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle manen ve maddeten büyük bir ferah ve sürur devri başladı. İnsanlar adeta kıştan bahara, zulmetten nura çıkmış gibi idiler. Demokrat Parti iktidara gelince, ilk icraatı olarak ezanın tekrar Arapça olarak okunmasını sağlamak oldu. 16 Haziran 1950 yılında ikindi vaktinden itibaren ezanın aslıyla okunacağını haber alan Erzurum halkı, sokaklara döküldü. Caddelerde ve sokaklarda adeta bir bayram havası yaşanıyordu. Kadınlar ehram ve çarşaflarıyla toprak evlerin üstüne çıkmış,

ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kurban bayramında her köşede bir hayvan kesildiği gibi, o gün de insanların ekserisi Tebriz Kapı mevkiinden Lala Paşa Camiine kadar dizilmiş, kurban edeceği hayvanları dışarı çıkarmış, ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kiminin elinde bir koyun, kiminin elinde bir koç, bazılarının yanında tosun ve bir kısım insanların yanlarında da düve olduğu halde büyük bir iştiyak ve hasretle ezanın okunmasını bekliyorlardı. Minarelerden Ezan-ı Muhammedî okunmaya başlayınca herkes sonsuz bir sürur içerisinde bıçağını kurbanının boğazına çalmıştı. İnsanlar tekbirlerle kurbanlarını kesiyor, kadınlar ve yaşlı insanlar da göz yaşı döküyorlardı. Bütün bunlar sevinç ve şükür gözyaşları idi. Zira, tam 18 yıl devam eden bir zulüm bitmiş ve o büyük hasret sona ermişti. Biz de huzur ve mutluluk içinde arkadaşlarla beraber fetvahaneye yani müftülüğe gittik. Müftü Solakzade Sadık Efendiyi sevincinden ağlar bir vaziyette bulduk. “Ya Rabbi! Ölmeden önce bu günleri bizlere gösterdin ya San’a sonsuz şükürler olsun.” diyerek hem Allah’a şükrediyor ediyor, hem de ağlıyordu. Zaten o gün, sevincinden ağlamayan kimse kalmamıştı. Bu bakımdan, o günü unutmak asla mümkün değildir. O zamanlar iletişim araçları yaygın değildi. Sonradan haber aldığımıza göre başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin bir çok ilinde de aynı sevinç ve aynı heyecan yaşanmıştı. Cenab-ı Hak, Adnan Menderes’ten ebediyen razı olsun, makamını ali eylesin! Onun bu büyük hizmeti inşallah günahlarına kefaret olur. Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretleri Adnan Menderes’e yazmış olduğu bir mektubunda; “…Ezan-ı Muhammedî’nin (A.S.M.) neşriyle demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi;…. O vakit âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zâtların hatırları için, otuz beş seneden beri terkettiğim siyasete bir-iki saat baktım ve bunu yazdım.”1 sözleriyle onu taktir etmiştir. 1 Nursî, B.S. Emirdağ Lahikası 2. Cilt ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

85


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Milletin yitiği Mustafa YEŞİL Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı

A

dnan Menderes... 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından, milyonların oyuyla seçildiği Başbakanlık’tan silah zoruyla indirilen bir siyasetçi. 15 ay boyunca tecrit edildiği Yassıada’da türlü eziyet ve iftiralara maruz kalan bir Başvekil. Ve en nihayetinde haksız bir biçimde idam edilen yiğit insan; –tabiri yerindeyse- ipe gönderilen bir demokrasi şehidi. Belki birçoğumuzun dağarcığında idam sehpasındaki içimizi burkan birkaç kare fotoğrafının dışında pek bir bilgi yok o güzel insanla ilgili. Yassıada mahkemelerinde mütevazı tavırlarıyla bir şeyler anlatmaya çalışan birkaç video görüntüsünün dışında da pek bir görüntü aktarılmamış insanımıza O’nunla ilgili. Menderes’i bazen bir baraj açılışında, bazen bir asfalt makinesinin başında gösteren fotoğrafları sakınılmış bizlerden. Bir mitingine yüzbinleri toplayabilen hitabetini ve sıcakkanlığını anlatan kareler esirgenmiş geçmiş nesillerden. Ne yazık ki Menderes deyince insanımıza empoze edilen sadece asılmış, daha doğrusu cezalandırılmış bir Başbakan’dan ötesi olmamış. Halbuki Adnan Menderes’i etraflıca tanıyabilse toplumumuz, bir darbe sonucu yitirdiği değerin, daha bir farkında olacak. 1950-60 arasında memleketin dönüşümünü irdeleyebilse insanımız, bir darbeyle nelerin sonlandırılmış olduğuna bakma imkanı bulacak. Menderes’in büyük ve güçlü Türkiye için gösterdiği özveriyi mercek altına alsak, darbecilerin nasıl bir insana kıymış olduğunu daha bir anlar, 27 Mayıs günü olan bitenin sadece üç insanın idam edildiği bir süreçten ibaret olmadığını bir başka idrak ederiz. Özelde 27 Mayıs’ın bilançosunu analiz etmek; genelde de darbelerin ne denli gayri milli olduğunu gözler önüne sermek için Menderes dönemi ile Türkiye’de nelerin değiştiğini bilmek adeta elzem bir konudur kanaatimce. Bir milletin adeta küllerinden yeniden 86

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

doğarken, ensesine vurulan bir darbe tokadıyla nasıl sindirildiğinin en güçlü delili olarak sayılabilir o dönemde yaşananlar. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ile birlikte başlayan 10 yıllık dönem, hem bu millete hizmet etmiş bir insanı vefa ile anma, hem de demokrasi çıtasını yukarı çıkarma telaşındaki ülkemizde darbe kavramıyla içi dolu şekilde hesaplaşabilme için, analiz edilmeyi fazlasıyla hak eden bir süreç. Peki nedir Adnan Menderes dönemini bu denli farklı kılan? Neler kazanmıştır ülke bu 10 yılda ve darbe ile birlikte kesintiye uğrayan neler olmuştur? Menderes dönemine genel anlamda ‘çarıktan medeniyete geçiş’ olarak adlandıran da var, ‘beyaz devrim’ nitelendirmesinde bulunan da. İlkinde fakirlikten, zenginleşmeye giden bir ülkenin anlatımı, diğerinde de toplumun devlet nezdindeki konumuna atıf var. “Hassolarla-Memoların” iktidara gelişi olarak da tarif edilen dönüşümü kastediyor ‘beyaz devrim’ biraz da. Bu mecazi anlatımı, Anadolu insanının değerlerinin artık hor görülmemesi olarak da adlandırabiliriz. Bir başka ifadeyle, “Yeter, Söz Milletindir!” sloganının karşılık bulduğu bir dönem denebilir. Elbette Menderes dönemine ait ekonomik gelişmeler, dış politika vs pek çok başlık var anlatılması gereken. Ama burada pencere açmaya çalışacağımız başlık,

Menderes döneminde toplumdaki değişime dair birkaç not… Devletin en önemli binalarının bulunduğu Ulus Meydanı’na kravatsız insanların sokulmadığı bir süreçten, o kasketli insanların yolda durdurup yanağından Başvekillerini öpebildiği bir döneme geçiş. Aslına bakılırsa 1950 ile birlikte kendi oyluyla insanların Başbakanlarını seçebildiği ‘millet iktidarına’ geçişin en iyi temel farklılığı da burada yatıyor. Adam yerine konma, insanların değerlerinin de adam yerine konduğu bir süreci başlatmış oldu 1950 ile birlikte. Menderes’in çiftçi kökenli oluşu, 18’li yaşlardan siyasete atıldığı 30 yaşına kadar Aydın’ın Çakırbeyli Çiftçliği’nde binlerce dönüm araziyi köylülerle birlikte ekip biçmesi, onlarla birlikte bağdaş kurup aynı çorba kasesine kaşık sallaması, belki de kader denk noktasında önemli bir yere oturuyor olabilir. Çeyrek asırlık tek parti dönemine değin, ezanlarını bile Türkçe dinlemek zorunda kalan, köylü diye itişkakış yapılan toplum, 1950 ile birlikte aradığının çok ötesinde içinden bir insanı buldu. Belki de Türkiye’de o an için gerekli olan radikal değişimi, onca tabuya karşın radikal bir biçimde değiştirebilecek, Anadolu’nun bağrından kopup gelen tek tük insanlardan biriydi Adnan Menderes ve o da ülkeye Başvekil olmuştu. Menderes’in, toplumdaki bu dönüşüm beklentisini daha ilk günlerden itibaren karşılamaya başlaması da kayda değer. Başvekil olur olmaz Meclis kürsüsüne çıktığında ilk sözleri “Bu vatan üzerinde yaşayan çalışkan insanların kaderi değişecek” şeklinde olan Menderes’in ilk icraatı, halkın hiç benimsemediği Arapça ezan okuma yasağının kaldırılmasıyla ilgili yasa tasarısını TBMM’ye sunmak oldu. Bir daha minarelerden, “Tanrı Uludur” sesi işitilmedi. Bununla da yetinilmedi. İktidara geli-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

şin ikinci ayı dolmadan radyolardaki dinî programlara getirilen yayın yasağını da kaldırdı. İlk icraatlardan bahsederken, yine ikinci ayında düşünce suçlularıyla ilgili çıkartılan genel affı anmadan geçmek olmaz. Uydurma konulardan bile entelektüel insanların yıllarca hapis yattığı bir karanlık süreçten yeni bir süre geçiş özgürlükler noktasında da oluşurdu böylece. Ve önceki dönem farklı bir çok kesimi de mağdur ediyordu. En ilginç örnek Nazım Hikmet. Nazım Hikmet hapisteki gazetecilerden sadece biriydi ve tam 12 yıldır cezaevindeydi. Üstelik Menderes’in genel affı çıkmasaydı 16 yılı daha yatacaktı. Gerçi sonrasındaki yıllarda ülke içindeki tabular özgürlükler noktasında Menderes döneminde ideal bir noktanın yakalanmasına engel oldu; ama yine de geçmişle kıyaslandığında bir beyaz sayfanın açıldığını söylemek mümkün. Toplum değerleriyle barışık bir dönemin başlangıcı diye tarif ettiğimize göre birkaç örnek daha verelim isterseniz. Bir tanesi Menderes’in Irak ziyaretinde İmam-Azam türbesi önünde ağlamaklı şekilde söylediği şu sözler: “Bu mezarını ziyaret ettiğimiz şahsiyet, burada ve yakın şarkta, bizim memleketimiz de dahil bütün İslam ülkelerinde ebedî olabilecek bir nizam kurmuştur. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu nizam da yıkılmış, darmadağın olmuştur. Şimdiki İslam ülkelerinin vaziyetini görüyorsun. Bu nizamın başka esaslar dahilinde yeniden kurulması, sulh ve sükûnun avdet etmesi lâzımdır. Biz de buraya bunun için geldik. Bu olacak, biz görmeyeceğiz ama torunlarımız muhakkak görecek.” Bir başka örnek de Osmanlı ailesinin Türkiye’ye getirilmesi için gösterdiği çaba. 1952’lerde NATO toplantısı için gittiği Paris’te Osmanoğlu ailesinin bulaşıkçılık yaptığı öğrenen Menderes, döner dönmez bir yasa çıkarttırıyor. Böylece Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı Türkiye’ye dönüyor İstanbul’a yerleştiriliyorlar. Teşvikiye’deki evlerinde ilk ziyaretçilerinden biri de Menderes oluyor. İçinde para olan bir zarf bırakıyor ve 27 Mayıs darbesine kadar Osmanoğlu ailesine para göndermeye devam ediyor Menderes.

Menderes dönemini, ‘millet’ kavramının topyekün sıçramaya geçtiği bir dönem olarak görmek mümkün. O yüzden 27 Mayısçıların 17 Eylül 1961’de sadece Menderes’i idam etmeyi değil, millet iradesini toprağa gömmeyi amaçladıkları net olarak görülür. Menderes’in sosyal alanda yaptığı ataklar içinde en fazla dikkat çeken okul ve cami yapımları oldu. Özellikle okul ihtiyacında büyük bir açık vardı. Okuryazarlık oranı % 32’lerdeydi. Öncesinde liseyi bitirenlerin oranı yüz kişiden sade 1 kişi idi. Birçok yerde fabrikalar ve barajlar yükselirken, bir yandan da işçiler ilk kez sendikal haklara kavuştu.

Menderes, hükümet programını ilan ettikten iki hafta sonra aldığı bir kararla radyoda dinî yayınların yayınlanmasına izin verdi. 6 Temmuz’dan itibaren İstanbul ve Ankara radyolarında Kuran-ı Kerim okunmaya başlandı. Önemli dinî günlerde de radyodan mevlit dinlenebiliyordu. 1959’da Yüksek İslam Enstitüsü

açılabilmesi için geçici olarak milli Eğitim Bakanları arasında bile yer değişimi yaptı. Turgut Özal’la birlikte ismini saydığımız Kocatepe Camisi’nin temelini atan ve iki atını satıp parasını ilk bağış yaparlardan biri olan Menderes. Basit gibi gelebilir ama tek parti döneminde adeta üvey evlat muamelesi gören Türk musikisi, yeni dönemle birlikte altın çağını yaşamaya başladı. Münir Nurettin Selçuk, Yesari Asım Arsoy, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses’in zirve yaptığı günler oldu 50-60 arası. Bununla kalınmadı, 1935’den bu yana kapalı olan Askeri Müze Mehterhanesi 1952’de yeniden açıldı. Fetih filmi son dönemde çok popülerdi. Ama İstanbul’un Fethi ile ilgili çekilen ilk filmin talimatı da yine Menderes’ten gelmiş. Velhasıl kelam Menderes dönemini, ‘millet’ kavramının topyekün sıçramaya geçtiği bir dönem olarak görmek mümkün. O yüzden 27 Mayısçıların 17 Eylül 1961’de sadece Menderes’i idam etmeyi

değil, millet iradesini toprağa gömmeyi amaçladıkları net olarak görülür. Bir daha dirilmesin der gibi çıkardıkları 1961 anayasası ile milletin iradesini kurumlar eliyle zaptu rapt altına aldıkları da düşünülürse, sanırım 27 Mayıs darbesinin en önemli sonuçlarından biri de ortaya çıkmaktadır.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

87


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

“Sade”ce demokrasi.. Rızanur MERAL TUSKON Yönetim Kurulu Başkanı

S

on dönemlerde gündemi meşgul eden başlıklardan sıyrılıp, demokrasinin atlanan manasını hatırlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu bakımdan, Adnan Menderes Demokrasi Platformu‘nun gayret ve çalışmalarıyla hazırlanan bu anlamlı yayında, bu konuya değinerek demokrasinin manasını zihinlerimizde bir kere daha tazelemekte fayda olacağı kanaatindeyim... Demokrasi nedir? Niçin önemlidir? Çok basit olduğu düşünülebilecek bu soruları hemen herkes kolayca yanıtlayabilir… ya da en azından oluşan ilk intiba budur, diyelim. Oysa bu düşünce dahi, demokrasinin anlamını kavramaktan uzaklaştığımızı göstermeye yeter. Demokrasi tanımda kısa, mana itibariyle ise derindir. Demokrasi en sade manada, eşitlik temeline dayalı bir yönetim biçimidir. Ana hatlarıyla bir Devlet yönetimi biçimi olarak bilinse de hepimizin bildiği gibi her yapılanmanın, yönetim tarzı olarak benimseyebildiği ve yüzyıllardır geçerliğini kanıtlamış bir yönetim sistemidir. Manası bu kadar sade olduğu halde, sunduğu sistematik nedeniyle bu kavram zaman içinde yüzlerce alt kırılıma ayrılmıştır. Hatta o kadar ki, “demokratik darbe” söylemlerine dahi konu edilebilmiştir.... Bu son kavramın hiçbir tutarlı yönü olmamakla birlikte, tüm bunlar demokrasinin sistem olarak ne denli güçlü olduğunu göstermesi bakımından kayda değerdir. Demokrasinin önemi, gücünden kaynaklanmaktadır. Başka bir ifadeyle, getirdiği sistemden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle uğruna çetin ve zor mücadeleler verilmiştir. Bu mücadelelerle manası daha iyi anlaşılabilmiş ve köklerini derinlere salarak kalıcı hale gelebilmiştir. Tarih sayfalarında gezinerek öğrendiğimiz mücadelelerden tutun, yakın geçmişimizde şahit olduğumuz her türlü baskıcı müdahale ve olayın arkasında bu sistemden rahatsız olan menfaat odaklarının olduğunu anlamak mümkündür. Fakat -bedeli ne kadar ağır olursa 88

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Hayatı pahasına ortaya koyduğu mücadele ve hayatı pahasına kalıcı olarak bıraktığı miras bu nedenle çok kıymetlidir. olsun- kazanan hep demokrasi olmuştur. Bu nedenle demokrasi, hayatını belli bir değere adayan ve iyi niyetlerle yola çıkan herkes için bir rehber, umutların – hayallerin kırıldığı noktada itici güç, bayrağı devralanlar için de bir amaçtır. Ne kadar sancılı bir süreçten geçmiş olursa olsun artık çok iyi bilinmektedir ki; Demokratik bir sistemin işlediği hiçbir yapıda, seçimle veya katılımcıların tercihi ile seçilen kişiler, fikirleri beğenilmediği için mahkûm edilemez - zorla el çektirilemez... Demokrasinin hâkim olduğu hiçbir yapıda, demokrasi kavramının arkasına sığınılıp, düşünceleri yüzünden başkaları hor görülemez... Demokrasinin hâkim olduğu hiçbir yapıda, demokrasi adı altında masum kişiler öldürülemez ve buna demokratik mücadele denilemez… Demokrasinin hâkim olduğu hiçbir yapıda, emeği ile yükselen kişiler, düşünceleri veya değerleri nedeniyle herhangi bir haktan mahrum bırakılamaz, gazete ve medya aracı edilerek karalanamaz… Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bütün bunlar, kabul etmek isteyenlerin olduğu kadar kabul etmek istemeyenlerin

de öğrendiği çıkarımlardır. Aksi tutum ve davranışlar demokrasi ile bağdaşmaz. Demokratik bir hukuk Devleti’nde yaşayan hiç kimsenin aksi bir tutuma girmesine müsaade edilemez. Bunun için sade’ce demokrasi tanımının hafızalarda taze tutulması yeterlidir. Elbette, “demokrasi” den bahsederken merhum Adnan Menderes’i anmamak mümkün olmadığı gibi, anılmadığı takdirde yazılan – çizilen her şey de eksik kalır, zira “demokrasi”nin, uğruna mücadele verenler arasında adeta onun adıyla bütünleşen bir kavram olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Merhumun bir Devlet adamı olarak verdiği mücadele ve yaptığı hizmetlerin, demokrasinin öneminin kavranması bakımından unutulmaması gerekir. Hayatı pahasına ortaya koyduğu mücadele ve hayatı pahasına kalıcı olarak bıraktığı miras bu nedenle çok kıymetlidir. Bu vesileyle Merhum Adnan Menderes’i bir kere daha rahmet ve şükranla anıyorum. Son olarak, demokrasiye hizmet anlamında büyük bir görev üstlenen Adnan Menderes Demokrasi Platformu‘nun kıymetli yönetici ve çalışanlarını, gayret ve çalışmalarından dolayı tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bir fotoğraf Nuriye AKMAN Gazeteci-Yazar

“Bazen bir fotoğraf ciltlerle kitabın anlatamadığını anlatır. Bazen savaşlar başlatır, kimi zaman da savaşlara son verir.” Bir Vietnamlı’nın başına dayanmış olan tabancanın ateşlenme anını gösteren fotoğraf, Amerika’ya Vietnam Savaşı’nı kaybettiren belge olmuştur. Çünkü acımasızca kirletilse de, üzerinde onca oyun oynansa da, insanoğlunun vicdanı var. Zulmün fotoğrafı, insan yüreğinde fırtınalar estiriyor. (Zülfü Livaneli)” *** Dün SABAH’ın 27. Sayfasında bir fotoğraf yayınlandı. Adnan Menderes’le ailesi görünüyordu fotoğrafta, bir de Albay Tarık Güryay... Yassıada Komutanı. Menderes için idam kararı verilmişti. Bu ağır kararın ardından ailesiyle ilk görüşmesiydi bu. Ne var ki bir daha dünya gözüyle göremeyeceği ailesiyle yalnız değildi. Birlikte çektirmek istedikleri son hatıra fotoğrafına Albay da girmiş ve Adnan Menderes’i yerinden kaldırıp kendisi oturmuştu. Fotoğrafta korkunç bir hüzün var. Her-

kesin boynu bükülmüş. Ölümün acısı vurmuş yüzlerine. Bir tek komutan sağlıklı, diri, hırçın ve duyarsız. Dokunmaya korktuğu karısıyla komutan arasında ayakta dikilen eski Başbakan’ın yüzünde şaşkınlık, acı ve utanç birbirine karışmış. Artık duygularını denetleyemediği belli. Çünkü ağzı, ancak ağlamak üzere olan ve hıçkırıklarını bastırmaya çalışan insanlarda olduğu gibi kısılarak yana kaymış. Gözlerini döşemeden ayıramıyor. Berin Hanım’ın ağlamaktan kan oturmuş gözleri, siyah beyaz fotoğrafta bile seçilebiliyor. Oğulları ayakta dikilen babalarına yer veremeden oturmanın ezikliği içinde. Aydın Menderes ise babasını asacak olan komutanın yanında hazırolda dur-

muş ve başını omuzları arasına gömerek, görünmez olmaya uğraşan çocuklar gibi utanarak bekliyor. Ama Tarık Güryay, ölüm cezasına çarptırılmış olan Başbakanı, ailesinin yanında son bir kez aşağılamanın zevki içinde ayaklarını kameraya uzatmış ve en ufak bir üzüntü duymadan fotoğraf çektiriyor. *** Böylesi anlarda ölümün gerçeği, yaşamın gerçeğinden daha ağır basar. İnsan en azından karısıyla ve çocuklarıyla bir araya gelmiş olan bir “insan”ın, bir baba ve kocanın mahremiyetine saygı gösterir. Ölümün dramatik sessizliği kaplar ortalığı. Anlaşılan Yassıada ortamında hiç böyle duygular yeşermemiş. *** Fotoğrafa baktıkça Adnan Menderes’in omuzlarına binen kederi ve yüz adelelerini çarpıtan derin utancı daha iyi sezebiliyorum. Ve bir kez daha anlıyorum ki bu utanç ona değil, demokratik sürecini üç darbeyle yaralayan bizlere ait. O koltuk Tarık Güryay’a hiç de şerefli bir makam olmamış doğrusu.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

89


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

17 Eylül 1961 Pazar... Nuriye AKMAN Gazeteci-Yazar

“….- Bugün ayın kaçı?” Adnan Menderes Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı tarafından kendisine tebliğ edilen Millî Birlik Komitesi’nin idam kararının tasdikini dinledikten sonra, sükûnet içinde bunu sormuştu. Birkaç kişi birden - 17 Eylül Pazar, dedi. - Benimle birlikte daha kimlerin hükmü tasdik edildi? Egesel, bir an söylemekte tereddüt etti: - Öğrenip de ne olacak Adnan Bey Menderes, acı bir tebessümle bakarak - Öğrenirsem ne olur? Diye cevap verdi. Bir an yine yutkundu Egesel. Sonra: - Onikisini Millî Birlik Komitesi müebbet hapse tahvil etti, dedi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ise infaz olundular… Menderes daldı. Biraz sonra adaya ürkek iki din adamı sokuldu. Ethem Akalın ve Abdurrahman Hürdoğan. İkisi de son derece heyecanlıydı. Dini telkinde bulunmak için konuşmak istiyorlar, ama ağızlarından kelimeler çıkmıyor-

90

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

du. Her ikisinin de gözleri yaşlıydı. Adnan Menderes küskün bir halde onlara baktı ve sonra: - Hoca efendiler, dedi. Sizin yapmak istediğiniz vazifeyi kendi kendime bizzat ifade ettim. Müsterih olunuz!.. Allah’a şükredeceğim. Kadere inanan insanlar daima huzur içinde olurlar… Menderes’in son bir arzusu var mıydı? Görevliler onu kendisinden sordular - Aileme birkaç satır yazmak isterim, dedi. İsteği yerine getirildi. SON SİGARA -Bana bir sigara verir misiniz? Sanki ölüme gidecek olan o değil-

di. Odadakilerin hemen hepsi heyecandan titriyor, çoğu gözyaşlarını tutamıyor, ağlıyordu. Menderes Yenice sigarası içerdi. Bunu önceden hazırlamış olacaklar ki, hemen bulundu ve verildi. Ordu Film Merkezi’nin objektifleri bu tarihi anı tesbit etmek için odaya sokulmuştu. Elleri önden kelepçeli olan Menderes kendisine çevrik film ve fotoğraf makinelerinin objektiflerine acı bir tebessümle baktı. Sabrı tükenmişti, birden ayağa kalktı. Bu sanki sessizce verilmiş bir emirdi. Üzerinde kahverengi bir elbise, siyah ayakkabılar ve mavi gri karışımı. Başgardiyan ve bir sıra gardiyan orada bulunan idam gömleğini giydirebilmek için önden kelepçeli elleri serbest bıraktılar. Menderes hareketsiz durdu. Bileklerini ardından kelepçelediler. Bir süre böyle kaldılar. Sessiz. Sonra sanki davete gidiliyormuş gibi şaşkın bir gardiyan: - Buyrun! Dedi. Menderes irkilmeden kapıya doğru yürüdü. Kaderden fazlası olmuyordu. Onun kader zinciri ise burada son halkasını bağlamak üzereydi. Sehpaya giden yol üzerinde Menderes gözlerini ileriye dikmiş, bir şeyler kuruyor, bir şeye hazırlanıyor gibiydi. Bu yol arnavut kaldırımındandı. Arada bir başgardiyan ve ötekinin ayakları takılıyor, Menderes ise sendelemeden ilerliyordu. Yolun dönemecinde birdenbire sehpayla karşılaştılar. Bir an duraladı ve baktı. Ellerinde thomson bulunan jandarma


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU erleri üçer adım aralıklarla yolun iki yanında yer almışlardı. Çoğu gözünü bir devre adını vermiş başbakana çevirmiş, nemli bakışlarla onu hafızalarının derinliklerine yerleştirmek için bakıyordu. Sehpanın altına gelince Menderes etrafa bir göz gezdirdi. Egesel ve görevli siviller ordaydılar. Yassıada’dan tanıdığı bazı subaylara son bir defa baktı. Sehpanın altında son bir şey söylemek gerektiğini biliyordu.Bir kez daha son sözünü söylemesi istenince, önce hafif fakat sonra dikleşen bir sesle şunları söyledi: - Size dargın değilim. Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyoruz. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene evvel alamadığınız için müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebeb yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ancak milletçe el ele vererek ölüm, ölünceye kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir Etrafından gelen bazı nahoş seslere aldırmadı bile, sehpanın altındaki masaya çıktı. Oradan da ufak sandalyeye. Çingene cellât Kemal Ayson, yağlı ilmiği Menderes’in boynuna geçirdi. Yine bir an Menderes etrafına bakındı. Acı acı baktı. Bu son bakışı oldu. Saat 13.23’tü… ALLAH SENİ BİZE KAVUŞTURACAK “...Gün geçtikçe hasret ve iştiyakımızın ne derece olduğunu söylemek lüzumsuz. Allah artık çilemizi kâfi görecek. Seni bize selametle kavuşturacak...” Berin Hanım Adnan Menderes´e gönderdiği her mektubunda yeniden sesleniyordu eşine: “... Allah seni bize selametle kavuşturacak...” Bu cümleleri sansür kurulu her gün yeniden okuyordu, çaresiz bir kadının dua eder gibi tılsımlı kelimelerini inceli-

yorlar, acı çeken bir erkeğin onurlu kelimelerini gözleriyle tartaklıyorlardı. Sansür kurulunun aklına, mektuplarını okudukları kişilerin de bir insan olduğu hiç gelmiş miydi? Bir kadının mahrem satırlarında gezindikleri ve bir erkeğin acısını artırdıkları... “...Allah seni bize selametle kavuşturacak...” Sansür kurulu bu cümleyle her karşılaştığında neler hissediyordu? “...Rahmetli Bahadır Dülger anlatmıştı:

çalıştırılmaya başlanmıştı. Bu arada yüksek bir ses duyuluyordu. Bir gece evvel aynı tecrübeyi geçirmiş olduğumuz için bu yüksek sesin bir infaza hazırlık olduğunu, alakada makamlara haber veren açıkta kurulmuş telsiz başındaki muhabere memurunun veya subayın sesi olduğunu anladık. Derin bir sessizlik içinde dışarıdan gelebilecek sesleri dinlemekle beraber birçoklarımız ellerinde bulunan Kur´anları açtılar ve okumaya başladılar. Kirazoğlu ve ben yüksek sesle Kur´an okuyorduk. Kur´anı şöyle

...Adnan Bey´in infaz günü yanımıza Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu bir yedek subay elinde tomsonla geldi: - Kimse kımıldamasın, ayağa kalkmasın, pencereden bakmasın!.. Emrini verdi. Bir fevkaladelik olduğunu, derhal anladık. Adaya getirilen vasıtalar hep birden çalışmaya başladı. Telsizler faaliyete geçti. Dışarıdaki koridor makinalı tabancalı erler ve jandarmalarla doluydu. Koğuşun iki kapısı ardına kadar açıktı. Her şey bir fevkaladeliğin mevcut olduğunu gösteriyordu. Fakat, gazete okumadığımız için radyo da dinletmediklerinden Adnan Bey´in hastalık durumu, idama getirilip getirilmeyeceği hususunda bilgimiz yoktu. Bununla beraber içimizi derin bir hüzün kapladı. Koğuşta büyük bir sessizlik oldu. Dışarısı ve güneşlik ve aydınlıktı. Bu sırada İmralı´ya cenazeleri taşımak ve mahkûmları idam sehpasına götürmek için getirilmiş olan ambülânslar, pikaplar ve cip arabaları hep birden

bir yerinde açmıştık. Kirazoğlu daha yüksek okuyor ben de takip ediyordum. ZİLZAL, suresinin yedinci ayeti olan: “Femen ya’mel miskâle zerretin hayran yeraha” (Biri, miskal ağırlığında da olsa iyilik yapan onun mukabilini görecektir, demek) Geldiğimiz zaman dışarıdan `Allah!..´ diye yüksek bir ses kulağımıza kadar geldi. O zaman telsizler ve motor gürültüleri durmuştu. Yedinci ayeti okuduk. Saate baktık 13.23 idi. Ortalık birden geceyi andırırcasına karardı ve sağnak halinde şiddetli bir yağmur boşandı. Saat 13.30 da yağmur durmuştu...” Dualar okundu. Berin Hanım bir daha kocasından hiç mektup alamayacaktı. Dualar okundu. Berin Hanım kocasına artık hiç mektup yazamayacaktı. Dualar okundu. “...Allah seni bize selametle kavuşturacak...” ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

91


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Son sözler... “

Sizlere dargın değilim, Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde, deyiniz ki; Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki; Milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaksınız. Ama şimdi milletle el ele verecek Adnan Menderesin ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”

Adnan MENDERES

92

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

93


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F MERHUM BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İN YASSIADA AVUKATI, VEFA ÖRNEĞİ

Talat Asal vefat etti E

ski başbakanlardan Adnan Menderes’in yargılandığı Yassıada davalarının hepsine giren avukatı ve 43. hükümetin Gençlik ve Spor Bakanı, Beşiktaş’ın eski başkanlarından Talat Asal, Ankara’da son yolculuğuna uğurlandı. Asal için Meclis’te ve Kocatepe Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi. Tabutuna ay yıldızlı Türk bayrağı ve Beşiktaş bayrağı örtülen Asal için ilk tören TBMM bahçesinde yapıldı. Törene Meclis Başkanı Cemil Çiçek, eski Başkan AK Parti Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan, Demokrat Partili eski milletvekileri ve aile yakınları katıldı. Talat Asal’ın naaşı Kocatepe’de yapılan törenden sonra Karşıyaka Mezarlığı’na defnedildi. Talat Asal, Kocatepe Camii’nde öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurlandı. Cenazeye Asalın oğlu Ferda Asal, kızı Cana Atıç ve yakınları başta olmak üzere Dışişleri eski Bakanı Hikmet Çetin, Eski Milletvekilleri Saffet Arıkan Bedük ve Mehmet Dülger katıldı. Öte yandan cenazeye katılamayan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman ile Beşiktaş kongre üyesi ve işadamı Nevzat Demir çelenk gönderdi. Asal’ın cenaze namazını kıldıran Kocatepe Camii İmamı İsmail Coşar, “Merhum Talat Asal beyefendiye cenab-ı haktan rahmet niyaz ediyorum. Yakınlarının ve sevenlerinin başı sağ olsun. Allah taksiratını affetsin” dedi. Cenazaye katılan isimlerden Saffet

94

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Arıkan Bedük, “Ben siyasetin tamamının burada olmasını beklerdim. Onunla beraber siyaset yapmış insanların bugün musalla taşında onunla helalleşmesini, vedalaşmasını isterdim. Kendisi bir vefa örneğiydi ama vefasızca uğurlandı.” dedi. Adnan Menderes Demokrasi Platfor-

mu Ankara Temsilcisi Ahmet Şerif Bayındır ise, “Türkiye bugün bir hukuk savaşçısını kaybetmiştir. Türk siyasi hayatının kerbelası 27 Mayıs’n baskı ortamında O yılmadan hukuk mücadelesini sürdür-

müştür” diye konuştu. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın il dışında olması nedeniyle katılamadığı cenaze törenine kalabalık bir Demokrat Partili grubun katılması ve Genel Başkan’ın çelenk gönderdiği görüldü. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’nin ardından, Yassıada duruşmalarında yargılanan Rahmetli Şehit Başbakan Adnan Menderes’in savunmasını üstlenen Avukat Talat Asal, siyaset ve hukuk tarihimizde derin izler bırakan, “skandal” olarak nitelenen üç davanın belgelerini ortaya koymuştu.. Adnan Menderes ve ailesinin çok yakınında bulunan, müvekkilini savunurken bin bir ezayı ve cefayı göze alan, 1961 sonrasında ülkemiz siyasi yaşamının önemli adlarından biri olan Talat Asal, “Ertesi gün avukatlık cüppemi toprağa gömdüm!” sözleriyle hatırlanacak., Hukuk ve siyaset adamı olarak Talat Asal, yazdığı kitapta, “O günlerde cesaret müstesna bir özellik ve marifet sayılıyordu” diyor. Adnan Menderes ve arkadaşlarına karşı açılan, ‘Don Davası-Cımbız Davası-Köpek Davası’ davalarla ilgili belgeler, Türkiye’de hukukun ve yargının siyasallaşması tartışmaları çerçevesinde, geçmişe dönük bir sorgulama gerçekleştirdi. 1961’de Adalet Partisi’ne katılan Talat asal, 1970’de Samsun milletvekiliyken Adalet Partisi’nden ayrılıp Demokratik Parti’nin kurucularından oldu. 1975’de İzmir milletvekiliyken Adalet Partisi’ne geri döndü.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Talat Asal

B

enim ilk gençlik yıllarımın, Yassıada “duruşmaları”nın o kederli günlerinin kahramanı idi.

T

Cahit İLERİ

alat Asal vefat etti. Benim ilk gençlik yıllarımın, Yassıada “duruşmaları”nın o kederli günlerinin kahramanı idi. Yaşlılık yıllarımda da daha yakından tanımak, sohbetinden istifade edebilmek şansını ve şerefini tattım. İlerlemiş yaşına ve birçok hastalıklarına rağmen parlak zekası, kuvvetli hafızası ve mücadeleci kimliği sanki onu uzaktan tanıdığım o eski yıllarındaki kuvvetinden birşey kaybetmemişti. Menderes’imizi ne kadar inanarak ve severek savunmuş olduğu zaten mahkeme zabıtlarından ve kendi yazdığı kitaplardan görülüyor. Ama sohbetinden bunu hissetmek bir başka.... Yassıada sürecinde binbir zorluk ve engelle mücadele ederek savunma yapmaya çalıştı ama bir o kadar önemlisi Menderes’e gücü yettiği kadar manevi destek verdi. Hukuk katilleri için savunma falan önemsiz ve karar zaten baştan verilmiş

idi. İdam hükmü açıklandı. Bütün o çok zorlu, çok yıpratıcı üstelik semeresiz kalmış mücadeleden sonra, son anda bile, sevgili müvekkilinin hayata veda edişi sırasında yanında olmak için çırpındı. Yürek ister buna... Katiller buna da izin vermedi. Talat Asal o gün avukatlık cübbesini çıkardı. Rahmetli babam Yassıada’da aldığı notlarda Talat Bey’den şöyle bahsetmiş:

TALAT ASAL KİMDİR? 1922 yılında Çankırı’da doğan Talat Asal, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Serbest Avukatlık, Emlak Bank Yapı Ltd. Şti. Müşavirliği yaptı. 1.(XII) Dönem Edirne, 2.(XIII) Dönem Zonguldak, 3.(XIV) Dönem Samsun, 4.(XV) ve 5.(XVI) Dönem İzmir Milletvekilliği, Adalet Partisi Genel Sekreterliği ve Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptı. Yassıada’da eski Demokrat Partililerin avukatlığını yaptı. Adnan Menderes’in avukatlığını üstlendi. 1961’de YTP’den Edirne milletvekili seçildi daha sonra Cevat Önder ve Mehmet Turhan Bilgin ile birlikte YTP’den ihraç edildi ve Adalet Partisi’ne katıldı 1970’de Samsun milletvekiliyken Adalet Partisi’nden ayrılıp Demokratik Parti’nin kurucularından oldu 1975’de İzmir milletvekiliyken Adalet Partisi’ne geri döndü. Evli ve 2 Çocuk babasıydı.

“Bugün öğleden evvel Menderes’in avukatı Talat Asal iki saat süren bir müdafaa yaptı. Çok güzeldi. Hele bitiş kısmında kendimi zor tuttum. Baktım Menderes’in gözü dolu dolu, ağlıyor... Bir ızdırap heykeli gibi. Bu da dokundu.” Babamın gözlerini yaşartan Talat Bey rahmetli kayınpederim Ömer Hocaoğlu’nun da dostu idi. O çok nükteli eseri “Kalırsam Nasihatim Ölürsem Vasiyetim Olsun” kitabını kayınpederime çok içten bir hitap ile imzalayarak hediye etmişti. Bu hediyenin üstüne ben kendim için de bir imza istedim. Sözlerini bana yazdırdı: “Sevgili Cahit İleri, sen de baba yadigarı olduğunu biliyorsun, değil mi?”. “Unutmayın benim için Bir nefes Fatiha okumayı Unutmayın Unutmayın dostlarım Unutmayın olmaz mı?” demişti. Ben seni de müvekkilini de fatiha listemdem eksik etmem Talat Bey Amca... ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

95


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F TALAT ASAL 17 EYLÜL 1961’DE ASILARAK ÖLDÜRÜLEN BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İN SON İSTEĞİNİ AÇIKLADI:

‘Diktatör olmadığımı sonuna dek savunun’ Seda ŞİMŞEK BUGÜN Gazetesi Yazarı

2

7 Mayıs demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçti. Halkın oylarıyla seçtiği Demokrat Parti, bir darbeyle iktidardan alaşağı edildi. Başbakan Menderes ve arkadaşları Yassıada’ya gönderildi. Demokrat Partililer burada türlü işkencelere maruz kaldı. Başbakan Menderes’in avukatı Talat Asal, o günleri anlatırken “Yassıada’daki 12 metrekarelik odasının üstünde sürekli çalıştırılan bir makine vardı. Uyuması, dinlenmesi imkansız hale getirilmişti. Bu bir işkenceydi” diyor. Davanın sonu başından belliydi, Mahkeme Başkanı Başol, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyerek kararı zaten açıklamıştı. Sadece Demokrat Partililer değil, onları savunan avukatlar da 27 Mayısçıların hışmına uğradı. Başbakan Adnan Menderes’in avukatı Talat Asal ile

96

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Halkın oylarıyla seçtiği Demokrat Parti, bir darbeyle iktidardan alaşağı edildi. Başbakan Menderes ve arkadaşları Yassıada’ya gönderildi. Demokrat Partililer burada türlü işkencelere maruz kaldı. Başbakan Menderes’in avukatı Talat Asal, o günleri anlatırken “Yassıada’daki 12 metrekarelik odasının üstünde sürekli çalıştırılan bir makine vardı. Uyuması, dinlenmesi imkansız hale getirilmişti. Bu bir işkenceydi” diyor. 17 Eylül 1961’de idam edilen Menderes’i ve Yassıada Mahkemeleri’ni konuştuk. 17 Eylül’de idamının 51. yıl dönümünde rahmetle anacağımız Menderes, Yassıada şartlarında dahi demokrasiye sadakatini avukatından son isteği ile ortaya koymuş: “Diktatör olmadığımı savunun...” n Adnan Menderes ile avukatlığını yapmadan önce tanışıyor muydunuz?

Ben DP mensubuydum. Binaenaleyh partiliydim. Rahmetli Adnan Menderes’in yakınları ve özellikle bazı üniversite hocalarının tensibiyle rahmetlinin vekâletini deruhte ettim. Rahmetli ile daha önceden tanışıklığımız ve kendisiyle bazı konuları müzakere ettiğimiz doğrudur. n Yassıada’da ilk görüşmenizi nasıl yaptınız?


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bir akşamüzeri Hava, Deniz, Kara Kuvvetleri mensubu üç asteğmen, kaldığım otele geldiler. Önlü arkalı eskortlarla Dolmabahçe rıhtımına indik. Oradan Lale adlı deniz motoruyla Yassıada’ya gittim. Yassıada’da rahmetlinin 12 metrekarelik odasında meseleleri yarım saat içinde konuşmaya çalıştık. Çünkü süre yarım saatti. UYUTMADILAR BİLE n İlk görüşmenizde neler yaşadınız, Adnan Bey nasıldı? Küçücük bir oda. Odada bir siyah karyola, iki tane tahta iskemle, bir tahta masa... İkinci iskemle kendisini 24 saat bekleyen subaylara aitti. Bu şartlar altında, hiçbir şey konuşmadan bir insanın dünyadan habersiz yaşadığı takdirde ne hale gelebileceğini tahmin ederseniz o haldeydi. Bir manevi işkencenin tesirleri ayan beyan görünüyordu. Kaldı ki, bu işkencenin daha şiddetli tarafları da vardı. n İşkence mi gördü? Mesela, odasının üstüne konulan bir aletin devamlı çalıştırılması suretiyle Beyefendi’nin uyuması, dinlenmesi imkânsız hale getirilmiştir. Bundan çok şikâyet etmiştir. Fakat Başol nasıl “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” dediyse, işkence meselesi bu açıdan düşünülmelidir.

n İlk görüşmenizde neler konuştunuz? İlk görüşmemizde davalarla ilgili meseleleri konuştuk. Yarım saat içinde ne kadar konuşulabilirse o kadar konuştuk. n Dışarıda olup bitenlerden haberi var mıydı? Dışarıdan haber vermemiz yasaktı. Ailesini anlattım.

kolunu yukarı kaldırarak, “Milletime ve Allah’a hesap veriyorum” dedi. n Bir isteği olmuş muydu? Olmuştu. “Benim diktatör olmadığımı, dikta rejimine gitmek istemediğimi savunun” demişti. Bu suretle savunmamın esaslarını tespit etmiş oluyordu. Ben de onu yaptım. Gerek iddia makamı gerekse mahkeme dedikleri heyet, o kadar teferruat ve komik hadiselerle meşgul olmuştur ki, şaşırmamak elde değildir. Bunların üç örneği. Bebek Davası, Örtülü Ödenek Davası, Köpek Davası’dır. Bu davaların komik tarafları da dahil olmak üzere özelliklerini “Don Davası, Cımbız Davası, Köpek Davası” adlı kitabımda yayınladım. Orada adaletin ne hale getirildiği ortadadır. SİYASİ VEFANIN ÖRNEĞİ

SAVUNMANIN ESASLARI n İdam edileceğini hissediyor muydu? Son görüşmemizi Ağustos ayında yaptık. Son görüşmemizde birbirimizden ayrılırken, bir elimi eliyle tuttu ve sağ

n Kendisi aleyhine tanıklık eden siyaset arkadaşlarıyla ilgili sizinle hiç konuştu mu? Ethem Menderes, Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Paşa’nın yazdığı mektubu kendisine göstermemiş. Ama, yapacağımız savunmalarda hiçbir siyasi ve gayri siyasi şahıslara atıfta bulunulmaması hususuna dikkat etmemizi arzu etmişti. Bu, siyasi vefanın müstesna örneğidir. En büyük arzusu 10 yıllık iktidar dönemindeki ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

97


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

sosyal ve ekonomik icraatın tüm ayrıntılarıyla sergilenmesiydi. HUKUKU SİYASETİN OLTASINA YEM YAPTILAR n Başbakan, Yassıada’da anayasayı ihlal etmekle suçlanmıştı, özü neydi? Anayasanın ihlali filan söz konusu değildir. O zamanki Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin hiçbir unsuru oluşmamıştır. O mahkeme mahkûm etmek için kurulmuş bir mürettep, sözüm ona mahkemedir. n İstanbul ağırlıklı hukuk profesörlerinin 27 Mayıs ve sonrasında özellikle Yassıada Davası’ndaki rolleri neydi? 27 Mayıs darbesi bir iftira kampanyasıydı. Bu husus aydınlığa kavuşunca, normal bir mahkemenin mahkûmiyet kararı veremeyeceği gerçeğine ulaşan birtakım fetvacı profesörler, Yassıada Mahkemesi’nin, Yüksek Adalet Divanı gibi bir mahkemenin kurulmasını istemişler ve o mahkeme bu suretle meydana getirilmiştir. Hukuk profesörleri, hukuku siyasetin oltasına yem yapmışlardır. n Bu Türkiye’de hukukun ve yargının siyasallaşmasının başlangıç tarihi mi?

98

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

O mahkemede adalet yoktur. Adalet gece kulübünde dans eden oryantalistin ta kendisidir. BASKI ALTINDA ADALET n Darbe ile görevine son verilen Başbakan’ın avukatlığını yaptığınız için baskıya uğradınız mı? İstanbul’da ilk baskı otel meselesinde çıktı. Çünkü oteller beni ve Cindoruk’u kabul etmiyorlardı. Ondan sonra hep baskı altında bulunduk. “Mezar” denilen hücreye konuldum. Balmumcu Hapishanesi’ne tıkıldım, dövüldüm, sövüldüm, baskıların içerisinde görev yapmaya çalıştım. n Avukatlık yapabildiniz mi? Yapabildiğimiz kadar yapmaya çalıştık. Zaten Burhan Apaydın arkadaşımın tutukluluğu devam etti. n Naaşı teslim edildi mi? Güneşli bir sonbahar günü, 17 Eylül 1961’de 13.05’de kendi devletinin darağacına çıkıp, kendi devletinin cellâdı tarafından asılarak öldürüldü. Naaşı alınmadı. İmralı’da gömüldü. Avukat olarak benim infazda bulunmam gerekiyordu, ama bulundurmadılar. Menderes’in idamından sonra ailesine gönderilen icralar var, cellâdın ve darağa-

cının parasını da ailesinden istemişler, siz gördünüz mü o tebligatları? İdamın ertesi günü, neden idam edildiğine dair belge, Aydın Beyefendi’nin ifade ettiği darağacının ve celladın parasını talep eden belge ile birlikte Tahran Caddesi Arman Apartmanı’nda oturdukları dairenin kapısına asılmıştır. n Ne kadarlık bir icra söz konusuydu? Örtülü Ödenek Davası’ndan 4 milyon 877 bin 719 lira civarı bir meblağ, cellâda verilen para da 150 liradır. n Ne yaptınız, ödendi mi bunlar? Maliye Bakanlığı Müsteşarı’na gittim, yüzüme bakmadı. Aile tarafından ödendi. EŞİNİN VE EVLATLARININ ÖZLEMİYLE BU DÜNYAYI TERK ETTİ n Berin Hanım nasıldı, bir gün Adnan Bey’in çıkacağını ve kavuşacaklarını ümit ediyor muydu? Ümit ediyordu. Ümidin en az olduğu yerde ümit en fazladır. n Ailesiyle görüşmesine izin yoktu değil mi? Beyefendi, her görüşmemizde ailesini görmek için gayret sarf etmemiz direktifinde bulunuyordu. Ama, çabalarımız


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU sonuç vermedi. 10 Ağustos 1961 tarihli mektuplarının sonunda da aynı isteği tekrarlamıştı, ama görüşemedi. Bunun hiçbir kanuni ve insani dayanağı yoktur. Beyefendi’ye bu dünyaya, sevgili eşinin ve sevgili evlatlarının özlemi içinde terk ettirilmiştir. UÇAKLAR ONUN İSMİYLE İNİYOR n Sizce neden idam edildi?

Menderes’in zihniyeti Türk siyasal sosyal, ekonomik hayata girmiş ve hâkim olmuştur. Bu İnkılâbın ortadan kaldırılması mümkün olamayacağı için sahibini ortadan kaldırmak istemişlerdir. Ama, Menderes’in çizdiği zihni inkılâp yolu bütün gücüyle vardır. İzmir’e uçaklar Adnan Menderes sesiyle inmektedir. Yüzlerce, binlerce defa Adnan Menderes ismi telaffuz olunmaktadır. Şimdi 27 Mayısçılardan kimin ismi vardır? Demokrasi, Menderes’in mezarında dahi onun ismi ile bayraklaşmaktadır. MENDERES ZİHİN iNKILABININ ÖNDERİ n Bugün geriye baktığınızda Adnan Menderes sevgisinin bitmemesinin sizce en önemli sebebi nedir? 14 Mayıs 1950 seçiminde yüzde 89 iştirak gerçekleşmiş, DP’nin oy oranı yüzde 53,3 olmuştur.1954 seçimlerinde ise DP, oyunu yüzde 3,2 oranında artırarak iktidar olmuştur. Bunun sebepleri vardır. Hayvan vergisi, yol vergisi, yeşil ekin vergisi... Hepsi zulüm vergisidir, vatandaşı bezdirmiştir. Adnan Menderes Hükümeti bunların tamamını kaldırmıştır. Vatandaş arasında ayrılıklara, hatta husumete sebep olan “Türkçe Ezan Kanunu”nu DP kaldırmış ve Ezan-ı Muhammedi’ye tekrar okunmaya başlanmıştır. DP iktidarının Başbakanı merhum Adnan Menderes, Türk siyasi tarihinde bir zihni inkılâbı meydana getirmiştir. Adnan Menderes, zihniyet inkılâbının önderidir, DP iktidarının Harun Reşidi’dir.

GÜNEŞ BATMADI n Menderes’in idamının 48. yıl dönümünde neler hissediyorsunuz? Müvekkilim rahmetli Adnan Menderes, bugün İstanbul’da, Vatan Caddesi’nde, vatanın bağrında, ay yıldızlı al bayrağın süslediği anıt mezardadır. Akan sular,

Berinim, Dün... tarihli mektubunu aldım çok şükür. Asal’ı görüp teşekkür edemedim, sen telefonla tarafımdan teşekkür et ve bana da bildir ki müsterih olayım; çünkü kendisine çok müteşekkirim, elinden geleni yaptı ve büyük külfetlere katlandı kaç aydır ve hepsinin üstünde candan ve dostça çalıştı. Bütün ıstırabımın tesellisi mektupların ve görüşmemiz müsaade olunur ümidi; ben minnet, en derin hasret ve sevgiyle öperim.

uçan kuşlar, onun sevgisiyle ve hasretiyle yanan gönüller, günün her saatinde “Menderes’im, aziz şehidim” diye kendisinin ruhuna ulaşmaya gayret etmektedir. Menderes’im, aziz şehidim, size savunmamı yaparken, “güneş batarken, gölgeler büyük olur” demiştim. Yanılmışım, beni lütfen bağışlayınız. Her günün seherinde yükselen ses semada yansıyor. Güneş batmadı. BERİN MENDERES’E MEKTUP Berinim, Dün ... tarihli mektubunu aldım çok şükür. Asal’ı görüp teşekkür edemedim, sen telefonla tarafımdan teşekkür et ve bana da bildir ki müsterih olayım;

çünkü kendisine çok müteşekkirim, elinden geleni yaptı ve büyük külfetlere katlandı kaç aydır ve hepsinin üstünde candan ve dostça çalıştı. Bütün ıstırabımın tesellisi mektupların ve görüşmemize müsaade olunur ümidi; ben minnet en derin hasret ve sevgiyle öperim. DARAĞACININ VE CELLÂDIN PARASINI DA ALDILAR “Kendi devletinin cellâdı tarafından asılarak öldürüldü. İdam edildikten bir gün sonra, neden idam edildiğine dair belge ile cellâdın parasını istedikleri yazı evlerinin kapısına asıldı...” ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

99


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes kalplerde yaşıyor Av. Çetin ÖZAÇIKGÖZ DYP Genel Başkanı

T

ürkiye’nin efsanevi Başbakanı, milletimizin sevgilisi Adnan Menderes’i rahmetle minnetle anıyorum. O’nu böyle bir yazının içine değil, ciltler dolusu eserin içine bile sığdırmak mümkün değildir. 1950’den 1960’a kadar tam 10 yıl bir siyaset adamı gibi değil, bir Başbakan gibi değil, bir şantiye şefi gibi gecenin üçünde dördünde beşinde, seher vakti Türkiye’nin imar ve kalkınma hareketlerine katılmaktan başka bir suçu ve günahı olmayan rahmetli Adnan Menderes, toprağa değil milletimizin kalbine gömülmüştür. 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Menderes’in Türkiye’si ile 27 mayıs 1960’da darbeci zorbalar tarafından iktidardan indirilen Menderes’in bıraktığı Türkiye arasında bir çağ farkı vardır. Yolu olmayan, suyu olmayan, elektriği olmayan, okulu olmayan, öğretmeni olmayan, hastanesi olmayan, doktoru olmayan bir Türkiye devralan Adnan Menderes, giriştiği büyük mücadele sonunda bu noksanların giderilmiş olduğu bir Türkiye bırakmıştır. Yollar, barajlar, silolar, fabrikalar, li-

100

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

manlar, okullar, hastaneler bu dönemde büyük ölçüde yapılmıştır. Girdiği bütün seçimleri kazanan Menderes, 27 Mayıs 1960 darbesinden 1,5 yıl evvel yapılan Yerel Seçimlerde de oyların % 72’sini almıştır. Kars’ı, Ardahan’ı ve Boğazlarda üs isteyen Sovyetler Birliği, Menderes’in Türkiye’yi NATO’ya sokmasından sonra bu taleplerinden vazgeçmişlerdir. Sağlamış olduğu Londra ve Zürih Antlaşmaları ile Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki garantörlüğünü temin ederek Uluslar arası bir zafer kazanmıştır. 1974’de Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarmasının

hukuki dayanağı da Menderes’in yaptığı bu uluslar arası sözleşmedir. Fakat ne yazık ki girdiği bütün seçimleri kazanan, hiçbir seçimi kaybetmeyen Menderes, 27 Mayıs 1960’da 38 kişilik zorba bir grubun silah gücüyle iktidardan indirilmiştir. Darbeye haklılık görüntüsü vermek için, bu darbe çetesi Menderes ve arkadaşlarını sözde yargılama yoluna gitmiştir. Menderes düşmanı bazı hakimler bir araya getirilerek buna Yüksek Adalet Divanı denmiştir. Aslında bu Yüksek Adalet Divanı’na Alçak Adaletsizlik Divanı” demek daha doğrudur. Çünkü önce idamlara karar verilmiş, sonra yargılama yapılmıştır. Dalton, Fransa’da kendisini yargılayan ve idamına karar veren kürsüdeki hakimlere “Siz marangoz hatası yüzünden benden yüksekte, orada oturuyorsunuz” demiştir. Menderes ve arkadaşlarını da Yassıada’da güya yargılayan hakimler de “Marangoz Hatası” yüzünden orada oturmuşlardır. Sokrat’ı ölüme mahkum edenleri şu anda kimse hatırlamadığı halde Sokrat hala yaşıyor. Adnan Menderes’İ idam edenler de tarihin çöplüğüne atıldığı halde Menderes milletin kalbinde yaşamaya devam ediyor ve sonsuza kadar yaşamaya devam edecektir.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Türkiye’nin yakın tarihsel süreçlerinde Adnan Menderes’in siyasal önemi Mehmet Ali BAYAR Demokrat Türkiye Partisi Eski Genel Başkanı

M

erhum Adnan Menderes hakkında bir yazı yazmam veya bir konuşma yapmam istendiğinde her seferinde içimde bir yerlerde derin bir hüznün ve isyanın depreştiğini hissederim. O’nun hatırasını bir aile dramı olarak yaşamış ve kendi ailesinin bir çok ferdi benzer bir kaderi paylaşmış bir insan olarak merhum Adnan Menderes’le ilgili hissiyatımızın ‘tarafsız’ ve sübjektif olmasını beklemek mümkün değildir. Kaldı ki, tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden biri olan merhum Menderes’in objektif kriterlerle değerlendirilmesi de ne yazık ki, başına gelen faciadan ötürü herkes için neredeyse imkansız hale gelmiştir. Okurlarımızın yazdıklarımızı bu gözle değerlendirmelerini dilerim. Merhum Menderes’i bu yazıda siyasi kişiliği ve yakın tarihimizde temsil ettiği siyasal mana ve ehemmiyet bakımından tahlil etmeyi tercih ediyorum. Bununla birlikte, Gürcistan’a bağımsızlığını kazandırmış büyük devlet adamı Edouard Shevardnadze’nin ünlü sözünü de hatırlamadan edemiyorum: “savunduğumuz siyasi davalarımız aynı zamanda kişisel kaderlerimizdir de..” Merhum Menderes’in kişiliği ve kaderi, savunduğu siyasal dava ile bütünleşmiş ve adeta sonsuza kadar yaşayacak bir manevi varlık haline gelmiştir. Günümüzde, hemen her siyasal akım kendi duruşunu ve siyasetini merhum Menderes’in siyasal yaşamımızdaki çizgisinin yanında veya karşısında tanımlama gayreti içindedir. Klasik sağ ve merkez sağ daima Menderes ve DP çizgisinin temsili mücadelesi içinde olmuş, klasik sol ve merkez sol da bu çizginin karşısında kendisini tanımlama süreçleri içinden gelmiştir. Hemen her seçim veya referandumda Menderes’in mirasının sahibi veya devamı olmak veya o miras ile hesaplaşmak artık yerleşmiş bir gelenek ve belirleyici siyasal tartışma

Merhum Menderes ve O’nun liderliğindeki Demokrat Parti tarihimizde geri dönülemeyecek yeni bir sayfa açan en önemli toplumsal değişimlerden birini gerçekleştirmiş ve bedelini de kişisel ve kurumsal yaşamlarıyla ödemişlerdir. zemini olagelmiştir. Bunun sebebi basittir: Merhum Menderes ve O’nun liderliğindeki Demokrat Parti tarihimizde geri dönülemeyecek yeni bir sayfa açan en önemli toplumsal değişimlerden birini gerçekleştirmiş ve bedelini de kişisel ve kurumsal yaşamlarıyla ödemişlerdir. Bu değişimin tarifi en basit haliyle ahaliden millet, tebâdan vatandaş çıkarmak davasıdır ki esasen Cumhuriyet’in de bizatihi varlık nedenidir. Bu ağır misyon merhum Menderes’e neden ve nasıl terettüp etmiştir, bu soruya cevap verebilmek için Adnan Menderes’i siyasal tarihimizde var eden süreçlere bakmak gerekir. Türkiye Cumhuriyet’i uzun bir ta-

rihin devamıdır. Osmanlı yıkılmış, ancak müesseseleri, toplumsal dengeleri, coğrafyası, uluslararası siyasal şartları ve beşeri coğrafyası aynen Cumhuriyet tarafından devralınmıştı. Cumhuriyeti kuran kadrolar Osmanlının kurmay ve bürokrat kadrolarıydı. Elde avuçta kalmış insan varlığı kısıtlıydı. Çanakkale muharebelerinde İmparatorluğun en seçkin, yetişmiş ve istikbalini temsil eden on binlerce eğitimli kadroları şehit düşmüş veya sakat kalmıştı. İstiklal Harbini gerçekleştiren kurmay kadrolarının yanında geçmiş dönemlerin yanlışlıklarına karışmamış, halk nezdinde itibarını korumuş, adı hayırla anılan siyasetçi sayısı çok azdı. İttihatçı-İtilafçı mücadelesinden siyaset müessesi itibarsız, zeminsiz ve güçsüz çıkmıştı. Cumhuriyetin karşısındaki en önemli meydan okumaların başında her alanda yeni, taze ve yetişmiş insan varlığını ortaya çıkarmaktı. Bu da zaman isteyen ve en az bir nesil gerektirecek bir çabaydı. Cumhuriyeti kuran ve geliştiren Tek Parti yönetimi, Büyük Atatürk’ün dirayeti ve eşsiz stratejistliği sayesinde kısa sürede kendine toplumsal bir zemin bulmak ve yeni kadrolar yetiştirmek hususunda önemli bir mesafe aldı. Atatürk’ün başlangıçta İzmir İktisat Kongre’sinde belirlediği hedefler doğrultusunda ferdi teşebbüse, yani özel sektöre, dayanan bir ekonomik kalkınma gerçekleştirme politikası, yeni Cumhuriyet’in bir müteşebbis tabanına sahip olmasını da mümkün kılıyordu. Öte yandan, keza Atatürk’ün “köylü milletin efendisidir” şeklinde ifade ettiği ideal de aynı zamanda bitap ve perişan üreticiyi ayağa kaldırmak ve tarımı kalkınma çabalarının temeline koymak hedefine matuftu. Ancak, iki önemli hadise Atatürk’ün bu yöndeki yeni toplumsal gelişme çabalarına sekte vurdu; birincisi 1929 Dünya ekonomik bunalımı, ikincisi de kendisinden sonra 1938’den itibaren ferdiyetçi kalkınma stratejisinin yerine, devletçi kalkınma stratejisine geçilmeADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

101


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

siydi. Bu süreçte, İkinci Dünya Savaşının baş göstermesi ve Türkiye’nin bu savaşın tüm olumsuz neticelerini ekonomik anlamda yaşaması da cabasıydı. Tek Parti yönetimi 1930’ların ikinci yarısından itibaren tek tip, tek renkli, tek kimlikli insan yaratma mühendisliğine ağırlık verdi. Atatürk’ün Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve ardından Serbest Fırka ile giriştiği erken demokrasi çabaları da sonuç vermemişti. Üstüne üstlük Cumhuriyet Halk Fırkası, bu girişimlerden kendisine yönelik ciddi tehdit gördü ve daha doğmadan boğulmaları için elinden geleni ardına koymamıştı. Merhum Menderes’in nesli, acılı ve öksüz kalmış bir nesildir. Yemen, Galiçya, Çanakkale, Fizan, Sarıkamış, Filistin, Suriye ve daha nice cephelerde kırılmış, yorgun, hasta ve umutsuzdur. Bu nesli, içindeki çaresizlikten çıkartıp istikbale umutla yönelten ve idealizmle buluşturan hadise Cumhuriyet ve Atatürk’ün bizzat gençlere önem veren gelişme siyasetidir. Merhum Menderes, feodaliteden gelen, varlıklı ve dünyaya açık bir ailenin ferdi olarak, İzmir gibi kozmopolitan ve Akdenizli bir yörede yetişmenin kendi102

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

sine sağladığı öz güvenin de tesiriyle, daha çok genç yaşında Serbest Fırka’da aktif siyasete girmiş ve Aydın İl Başkanlığı gibi önemli bir görevi üstlenmiştir. Yani, Adnan Menderes, memleket hizmetine Tek Parti’de değil, bir demokrasi

Demokrat Parti Türkiye’nin kendi istikbaliyle buluşmasıdır ve modern zamanlar bu süreçle başlamıştır. Adnan Menderes’in dinamizmi, imarcılığı, mücadeleciliği bu değişimin simgesidir. tecrübesi olan Serbest Fırka’da intisap etmiştir. Bizatihi bu bile Menderes’in vizyonu ve kişisel hasletleri bakımından önemli bir işarettir. Serbest Fırka’nın kapatılmasından sonra Büyük Atatürk Aydın vilayetini ziyaret eder. Aydın sancılıdır, zira Serbest Fırka’nın en güçlü olduğu yer Ege coğrafyasıdır. Her iki taraf da birbirlerine keskin şekilde karşı durmaktadır. Atatürk, Aydın ziyaretinde genç bir

adamla tanışır, bu gencin adı Adnan Menderes’tir ve dört saat boyunca ziraatten, bankacılığa, sanayiden eğitime kadar her meselede kendisini dinler. Bilahare yanındakilere dönerek, bu gencin mevcut siyasi mutemetlerle çalışmasının güç olduğunu, zira yeni fikirelere sahip olduğunu ve Halk Fırkasına kazandırılması gerektiğini söyler. Menderes’in siyasi istikbali bu ziyaret sırasında şekillenir. Zira, Adnan Beyi Türk siyasetinde lider konumuna getirecek gelişmeler savaş sonrasında CHP içinde yaşanacaktır. Merhum Menderes’in 19 Mayıs 1946 tarihinde daha muhalefet milletvekiliyken yaptığı bir konuşmada söyledikleri, kendisini çağdaşlarından farklı kılan bir hukuk ve demokrasi anlayışına ve vizyonuna sahip olduğunu sergilemektedir: “..Tek adam veya tek bir zümre olarak insan topluluklarını derece derece bir nevi sorumsuzlukla sevk ve idareye muktedir olabilmek, tarih boyunca görülmüştür ki kolay kolay ve kendiliğinden terk edilmez bir iptiladır. Tarih mutlak iktidarın hakimiyeti ve kudretini mümkün olduğu kadar hudutlamak ve hakimiyet makamlarını


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU hizmet mevkileri haline getirmek yolunda milletlerin yaptıkları mücadelelerle doludur. Bu mücadelelerde sarf olunan bütün gayretlerin hedefi icra ve iktidarı elinde tutanlara karşı, ferdin insan olmak sıfatıyla haiz olması tabii bulunan hak ve masuniyetleriyle, vatandaş olmak sıfatıyla sahip olması lazım gelen siyasi hak ve hürriyetlerin anayasa denilen bir temel kanun ile kat’i teminat altına alınabilmesidir.” Bir demokrasinin Anayasasının nasıl olması ve mana ifade etmesi gerektiğini daha 1940’ların Türkiye’sinde bu kadar çağdaş bir vizyonla tarif edebilen bir başka siyaset adamı olmamıştır. Bugün dahi bu idrakin bu kadar yüksek ifade edilebildiğine şahit değiliz. Adnan Menderes’in, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü ile birlikte gerçekleştirdiği Dörtlü Takrir hareketi, Türkiye’nin 19.yüzyıldan gerçek anlamda çıkıp 20.yüzyıla adım atmasını sağlayan demokrasi hadisesini doğurmuştur. Tek Parti’ye ve onun baskıcı siyasetine karşı “Yeter Söz Milletindir” diyerek, demokrasi tarihinin en güçlü sloganlarından birini şiar edinmiş olan bu hareket, Türkiye’nin talihini değiştirmekle kalmamış, içinde yeraldığımız coğrafyanın da geleceğini şekillendiren ve bugünlere getiren bir tarihsel süreci beraberinde getirmiştir. Türkiye, Orta Doğu’da ve İslam Alemindeki yegane çoğulcu, çok partili, özgürlükçü, ferdin teşebbüs hakkını savunan ve hukuk devleti fikrine dayanan demokrasidir. Bu coğrafyada, batı ile doğuyu buluşturan, bugünkü moda tabiriyle “medeniyetlerin buluşmasını” sağlayacak çoğulcu ve hürriyetçi yapılarını kurmuş olan Türkiye, bu özelliklerini 1950’de demokrasiyi Cumhuriyet’e taç yapan bir siyasal hareketin değişim ve kalkınma idealizmiyle sağlayabilmiştir. Osmanlı’dan Cumhuriyete tevarüs edilen tarihsel şuurun üzerine, dinamik bir serbest pazar demokrasisini savunmak ve kurmak kolay olmamıştır. Demokrat Parti Türkiye’nin kendi istikbaliyle buluşmasıdır ve modern zamanlar bu süreçle başlamıştır. Adnan Menderes’in dinamizmi, imarcılığı, mücadeleciliği bu değişimin simgesidir.

Demokrat Parti, şehirlerin büyük işadamları ve nüfuzlu aydınlarından ilçelerin eşrafına, büyük toprak sahiplerine kadar halkı maddi ve manevi baskı altında tutanların teşkilatı haline gelmiş, devleti askeri ve bürokratik oligarşinin eliyle totaliter bir sistemle idareye alışmış Cumhuriyet Halk Partisine karşı köylü, işçi, esnaf, yeni fikir ve görüşlerin etkisindeki genç aydınlar ve oluşmakta olan yeni orta sınıfın ortak başkaldırısı olarak doğmuştur.

Partiyi kuranlar arasında tüm bu yeni dinamiklerin özlemlerini ve beklentilerini en iyi takdir edip görebilen genç ve idealist Adnan Menderes’tir. Bu vasfı nedeniyle, 1950 zaferinden sonra Bayar tarafından Başbakanlığa herkesin beklediği gibi Köprülü değil, Menderes getirilmiştir. Menderes’in idaresinde Cumhuriyet’in zeminine Halk gelmiş oturmuştur. Zira, Tek Parti halktan uzaklaşmış, halkın haslet, hasret ve hukukuna uzak ve yabancı kalmış, Halkın fakrü zaruretine çare bulamamıştır. Bir diğer deyişle, Demokrat Parti, Cumhuriyeti Halkıyla buluşturmuş, demokrasiyle Cumhuriyeti güçlendirmiştir. Adnan Menderes, Türkiye’nin kendi değerleri üzerinde batılı demokrasi fikrini benimsemesini, Milletin Devletiyle ba-

rışmasını, kucaklaşmasını, ülkenin modernleşmesini ve halkın kendi hukukuna sahip çıkmasını sağlayan tarihsel ve siyasal değişimin simgesidir. Enerjisi, idealizmi, heyecanları ve kararlılığı Türkiye’nin 20.yüzyılla ve bu yüzyılın beraberinde getirdiği yeni fikirler ve süreçlerle buluşmasını mümkün kılmıştır. Menderes aydındır, kentlidir, dünyalıdır ama halkı, köylüyü, fakir fukarayı iyi tanımaktadır. Aydın’ın Çakırbeyli çiftliğinden gelmektedir. Onların çaresizliğini, özlemlerini, kaderlerini ve kederlerini iyi bilmektedir; kendinde hissedebilmektedir. Yakın arkadaşı Samet Ağaoğlu’nun Arkadaşım Menderes kitabında naklettiği bir anekdot manidar olduğu kadar çok da hazindir: Çankaya sırtlarında Menderes ve Ağaoğlu yürümektedirler, mevsimlerden yazdır ve çok kurak ve sıcaktır. Esen sıcak rüzgarı hissedince, Menderes “içim yanıyor Samet, bu rüzgar bizim oraları kavuruyordur, çiftçi perişandır, bir damla suya hasrettir, içim yanıyor..” diye sızlanmıştır. Başkentin sırtlarında, yüzlerce kilometre ötedeki vatandaşının acısını, derdini bu ifadelerle yaşayan, hisseden Menderes, onların hayatını daha güzel yapabilmek için siyaset yapmış, hizmet yolunda kendini feda etmiş, ama en önemlisi asla Milletine gönül koymamıştır. Zalim ve katil bir askeri darbenin kurbanı olarak, aslında Milletimizin kaderini kendisiyle birlikte üstlenmiş, katli asla Millet vicdanında kabul görmemiştir. Merhum Menderes’in hikayesi, binlerce yıldır bu topraklarda yaşanmış nice trajediden farksız değildir. Ancak, O’nun talihsiz hikayesinden, Milletimizin istikbaldeki refahı ve saadeti için çıkarılması gereken derslerin iyi anlaşıldığını düşünmek istiyorum: Büyük davalar, büyük insanların fedakarlığında zafere ulaşır, büyük milletler de kendilerine hizmet etmiş ecdadını unutmayan ve yaşatanlardır. Merhum Menderes’e ve kadersiz dava arkadaşları merhum Fatin Rüştü Zorlu ile merhum Hasan Polatkan’a ve demokrasi ve Millete hizmet uğrunda hayatını kaybetmiş bütün demokrasi kahramanlarına Allah’tan rahmet diliyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

103


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes ve Demokrat Parti misyonu Nevzat CEYLAN DP Eski Genel Başkan Yardımcısı

D

emokrasi tarihimizde Demokrat Parti felsefesinin ve Adnan Menderes çizgisinin çok önemli bir yeri vardır. Bu çizgiyi anlamadan , özümsemeden politika yapanların başarılı olması mümkün olmamıştır.Çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından bu yana siyaset sahnesinde bulunanlar, bu çizgiye yaklaştıkları oranda ancak başarılı olabilmişlerdir. Tek parti döneminde özellikle İsmet İnönü yönetimindeki Cumhuriyet Halk Partisi bir nevi devletin, sistemin, mütegallibenin, eşrafın, memurun, askerin kısaca seçkinlerin partisiydi. Halkın öz değerlerinden uzaktı. Halkın içinde olmadığı, halkı temsil etmeyen halkın özdeğerlerinden kopuk bu ceberut devlet anlayışından rahatsız olan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan tarihte Dörtlü Takrir olarak anılan bir bildiri yayınlayarak CHP’den yollarını ayırmışlardı.Bir demokrasi manifestosu olan DÖRTLÜ TAKRİR’ i özümsemeden politika yapanlar, siyaset sahnesinden uzun süreli başarılı olamamışlardır. Demokrasi tarihimizde hala geçerli olan ve şimdiye kadar partilerin hazırladığı hiçbir sloganın yerini dolduramadığı, demokrasiyi en güzel ve yalın bir şekilde tarif eden YETER SÖZ MİLLETİNDİR anlayışı ile kurulan DEMOKRAT PARTİ misyonuna ülkemizin her dönem ihtiyacı bulunmaktadır. Demokrasi şehidi Adnan Menderes ile bütünleşen Demokrat Parti gerçek bir halk hareketidir. Herkesi ve her kesimi kucaklayan, milletimizin ana damarlarını bünyesinde toplayan, hiç kimseyi öteki olarak görmeyen, kimseyi küçümsemeyen, HERKESİ İNSAN YERİNE KOYAN bir harekettir.Halkın öz değerlerine ve inançlarına saygılı ,inancından ve etnik kökeninden dolayı kimseyi ötelemeyen, tarihi ile gurur duyan , geçmişi ile barışık, liberal, yenilikçi, değişimci, dünya ile bütünleşen, kalkınmacı misyona sahiptir.Devletin ve sistemin partisi olmayan bu sivil halk hareket; Cumhuriyete, Atatürk’e ve laiklik ilke-

104

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

sine bağlıdır. Demokrat Parti’deki parti içi demokrasi geçmişte ve günümüzde hiçbir partide olmamıştır.Bu misyon iktidarda kaldığı 10 yılda ülkemiz çağ atlatmışdır. Bu misyonun devamı olarak kurulan Adalet Partisi ilk dönem bu çizgiyi devam ettirmeye çalışarak çok başarılı olmuştur. Fakat ikinci dönemde Demokrat Parti’nin çıkış felsefesinin ana damarları olan milliyetçi ve muhafazakar kadrolardan ve çizgiden gittikçe uzaklaştığı görülmektedir. Partide ötekileştirilen bu kadroların AP’den koparak Ferruh Bozbeyli liderliğinde Demokratik Partiyi kurmaları ile bu misyonun küçülmeye başlamasının miladı olmuştur. Bu kopuşa paralel olarak Erbakan ve MHP hareketlerinin gelişmesinin önü açılmıştır. 12 Eylül’den sonra kurulan Doğru Yol Partisi ve son yıllarda adı Demokrat Parti olarak değiştirilen bu hareket ,bir türlü Adnan Menderes ve Demokrat Parti misyonunu devam ettirememiş, kuruluş felsefesinden tamamen uzaklaşarak adeta kimliksiz bir hüviyete kavuşmuştur. Genel Başkanlar değiştikçe parti bazen devletin partisi, bir dönem derin devletin partisi, bir dönem Ergenekon’un ve CHP çizgisinin veya bu misyonun içinde olması gereken sadece bir çizginin partisi olmuş; ama hep sistemin ve egemen güçlerin etkisi parti üstünde hissedilmiştir. Böylece halktan adım adım uzaklaşılarak koca misyon temsil edilemez hale getirilmiştir. Böylece geleneksel taban kaybedilmiştir. Bu demokrat misyona uygun YETER HAK MİLLETİN sloganıyla 1999 yılında 2. Demokrasi Programı hazırlanmış, fakat bu misyonun felsefesi unutturulduğundan

bu program parti yönetimi tarafından dahi içselleştirilemiyerek bir türlü benimsenmediği için hemen rafa kaldırılmıştır. Hatta parti yönetiminin çoğunluğu dahi bu 7 ciltlik şimdiye kadar hiçbir partinin hazırlayamadığı adeta Demokrasi Manifestosunu okumamıştır. Fakat bu programın önemli bir kısmını 2002 yılından bu yana mevcut hükümet uygulamaya başlamıştır. Demokrat Parti felsefesine en yakın çizgiyi takip eden Turgut ÖZAL’ın Anavatan Partisi’nin ilk dönemi olmuştur. Özellikle bu dönemde Türkiye büyük değişim ve gelişme yaşamıştır. Dört siyasi akımı bir araya toplamak iddiası ile yola çıkan Özal; özellikle ikinci döneminden itibaren bu anlayıştan yavaş yavaş uzaklaştığı ve partinin oy oranının da gittikçe düştüğü görülmüştür. ANAP; Özal’dan sonra bu çizgiden hızla uzaklaşarak özellikle 28 Şubat sürecinde halktan koparak kendi kendini adeta yok etmiştir. Şehid Başbakan Adnan Menderes’in evladı merhum Aydın Menderes; bu misyonu en iyi özümseyen, benliğinde ve ruhunda taşıyan büyük bir siyaset, tefekkür ve ülkü adamıydı. Ama hayatında bir türlü bu büyük misyonu omuzlayacak fırsatın verilmemesi ülkemiz için bir kayıp olmuştur. Ak Parti bu geleneksel Demokrat Parti misyonunu büyük oranda temsil etmeye çalıştığı gözlemlenmektedir ve geçmişte bu misyona oy veren seçmenin tamamına yakınının oyunu almaktadır.Ama oy aldığı seçmen; parti yönetiminde, mecliste, bürokrasi de, yeterince temsil edilemediği endişesini taşımaktadır. Ak Parti’nin; Menderes, Özal, Erdoğan fotoğraflarının beraber kullanıldığı afişler ile Demokrat Parti’nin devamı imajı yaratılmaya çalışılması bu özlemi yansıtmaktadır. Erdoğan daha da kucaklayıcı olduğu oranda Demokrat Parti misyonuna hayat vereceğine inanılmaktadır. Halkımız 50 yıldan bu yana Demokrat Parti misyonunu ve Menderes’i aramaktadır. Eğer bu demokrat misyon darbelerle kesintiye uğratılmasaydı; şimdi Türkiye’nin milli geliri 30 bin dolarların üzerinde olur, ülkemiz Menderes döneminde başlatılan nükleer teknolojiyi dahi kendi üretir hale gelirdi.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes Üniversitesi Makale Yarışması düzenledi

“B

aşbakan Adnan Menderes’in Yaşamı ve Siyasal Mücadelesi” ana başlığı altında Adnan Menderes’in yaşamının, Türk siyasetine katkılarının, toplumla kurduğu iletişimin ve gelecek kuşaklara bıraktığı mirasın nesnel olarak değerlendi-

rilmesi suretiyle, gençlerimizin MENDERES’i yakından tanımalarını sağlamak. Söz konusu bilimsel araştırma ve incelemelerle farklı bakış açılarının ortaya çıkarılması ve değerlendirmelerin bilimsel yollarla topluma sunulması amaçlanmaktadır.

Ödül Kazananlar Adnan Menderes Üniversitesi Web sayfasında ilan edildi ve ödüller 12 - 14 Mayıs 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen “Türk Tarihinde Adnan Menderes” konulu sempozyumun açılış töreninde sunuldu.

Türk tarihinde Adnan Menderes Sempozyumu Adnan Menderes Üniversitesi tarafından 12-14 Mayıs 2011 tarihinde “Türk Tarihinde Adnan Menderes” ana başlığı altında Adnan Menderes’in yaşamının Türk siyasetine katkılarının, toplumla kurduğu iletişimin ve gelecek kuşaklara bıraktığı mirasın nesnel olarak değerlendirilmesi, Sempozyuma katılacak olan bilimsel araştırma ve incelemeler ile farklı bakış açılarının ortaya konulduğu bir sempozyum düzenlenmiştir. Düzenleme ve Yürütme Kurulu; Doç. Dr. Talip KABADAYI, Yrd. Doç. Dr. Dilşen İNCE ERDOĞAN, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÜRETEN, Gülay GÜNDEAY’dan oluştu. Sempozyuma; Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR, Prof. Dr. Cemil KOÇAK, Prof. Dr. Cihat GÖKTEPE, Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI, Prof. Dr. Kurtuluş KAYALI,

Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI, Prof. Dr. Osman AKANDERE, Prof. Dr. Saime YÜCEER, Prof. Dr. Tayyar ARI, Doç. Dr. Adem EFE, Doç. Dr. Fahri SAKAL, Doç. Dr. Kerem KARABULUT ve Dr. İsmail BALDIZ, Doç. Dr. Lütfiye ASGARZADE, Doç. Dr. Mehmet DEMİRYÜREK, Doç. Dr. Mustafa TEKİN, Doç. Dr. Sabit DUMAN, Doç. Dr. Süleyman İNAN, Doç. Dr. Tanel DEMİREL, Yrd. Doç. Dr. Adil Adnan ÖZTÜRK ve Doç. Dr. Sultan BAYSAN, Yrd. Doç. Dr. Bedrettin KOLAÇ, Yrd. Doç. Dr. Caner IŞIK, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞ-

LU, Yrd. Doç. Dr. İhsan TAYHANİ, Yrd. Doç. Dr. İbrahim BOZKURT, Yrd. Doç. Dr. Mustafa ALBAYRAK, Yrd. Doç. Dr. Müslüme GÜNEŞ, Yrd. Doç. Dr. Pınar YELSALİ PARMAKSIZ, Yrd. Doç. Dr. Türkan BAŞYİĞİT, Arş. Gör. Dr. Seher BOYKOY, Dr. Murat METİNSOY, Bilim Uzmanı Fariz YUNUSLU, Okt. Dr. Gülben MAT, Okt. Mehmet Serkan ŞAHİN, Okt. Muzaffer BAŞKAYA, Menderes AKDAĞ ve Yrd. Doç. Dr. Günver GÜNEŞ, Serbest Editör Bedriye AKTAŞ, Gürkan AVCI, Mehmet Arif DEMİRER, Meral HALİFEOĞLU, Ömer ÖZCAN ve kalabalık bir izleyici grubu katıldı.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

105


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes karikatürleri

106

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU İBRAHİM ÖZDABAK KİMDİR? 1957 yılında Şebinkarahisar’da doğdu. İlkokulu İstiklal İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi Şebinkarahisar Lisesi’nde okudu. 1974 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü kazandı. İsmail Avcı’nın Resim, Zeki Kuşoğlu’nun Grafik Atölyesinde eğitim gördü. 1977 yılında buradan mezun olarak öğretmenlik hayatına başladı. Silivri Lisesi’nde ve İstanbul Haznedar Ortaokulu’nda resim öğretmenliği yaptı. Bu yıllarda Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver’in tezhip ve minyatür kurslarına devam etti. Topkapı Sarayı’nda açılan Karma Tezhip Sergisi’ne katıldı. Çocukluğundan beri ilgisini çeken karikatür sanatı üzerine çalışmalarını yoğunlaştırdı. Lise yıllarında okuldaki duvar gazetelerine karikatürler çizdi ve hayli ilgi gördü. Çalışmalarını basın dünyasında değerlendirmek istedi. Köprü dergisi, Nur dergisi, Büyük Gazete, Elif, Yeni Asya gazetesi için çizdiği vinyet, portre, karikatür çalışmaları yayınlanmaya başladı. İlk çizgilerinin yayın tarihi 1976’dır. 1980 yılında Can Kardeş çocuk dergisinin yayına hazırlanma aşamasında basın sektörüne adımını attı. Bu arada Gürbüz Azak ve Vehip Sinan gibi ustalarla çalışma imkânı buldu. 1982 yılında Yeni Asya gazetesinde günlük siyasî karikatürler çizmeye başladı. Karikatürlerini aksatmadan günümüze kadar devam ettirdi. 5 binin üzerinde karikatürü yayınlanmıştır. Dönem dönem çizgi bantlar yayınladı. Bunlar; Cici ile Bici, Çankaya Canavarı, Seçime Doğru’dur. Her yüze bir tebessüm adıyla bir karikatür albümü (2007) yayınlanmıştır. Çeşitli illerde karikatürleri okuyucuları tarafından sergilenmiştir. Çizgileri takvim yapılmıştır. Halen de sanat çalışmalarına basın dünyasında devam ederken, Yeni Asya gazetesinin teknik müdürlüğünü de yürütmektedir. Sürekli basın kartı sahibi olan Özdabak, evli ve iki çocuğu vardır. ÖDÜLLERİ 1991, Türkiye Yazarlar Birliği, “Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları, Basın/ Karikatür ödülü” 2008, Burç Anadolu İletişim Meslek Lisesi Yılın İlitişimcileri, Yılın Karikatüristi ödülü” 2008, Türkiye Yazarlar Birliği, “Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları, Basın/ Karikatür ödülü”

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

107


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F BİLİMİN IŞIĞINDA

Adnan Menderes daima yaşatılacak Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİOĞLU Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü

D

aha çağdaş, daha özgürlükçü, daha demokratik, daha modern bir Türkiye ülküsü vardı. Onun için çalıştı. Ülkenin çehresini on yıl gibi kısa bir sürede değiştirdi ve unutulmaz eserler bıraktı. Bizleri ve gelecek nesilleri, düşünerek yaptığı her güzel şey için ona minnettarız. 1992 yılında kurulan ve adını merhum Başbakanımız Adnan Menderes’ten alan üniversitemiz, topluma yön veren bilimsel bir kuruluş olması gerektiğinin bilincindedir. Kurumumuzun iki amacı vardır. Birinci amacımız; dayanağı sevgi, hoşgörü, akıl ve bilim olan, geçmişini bilen, geçmiş değerlerini koruyan ve kendi öz değerlerini yok saymayan, sahiplenen ve yapılan hatalardan dersler alarak ülkemizin geleceğini şekillendirebilecek gençler yetiştirmek. İkinci amacımız; statüko ve durağanlığı temsil etmeyen, değişim ve yenilikten yana öncü rol oynayan, bünyesinde çalışan tüm akademisyenlere tam anlamıyla kendilerini özgür hissettikleri, düşünce ve fikirlerini endişeye kapılmadan rahatça ifade edebildikleri bir ortam oluşturmak, aynı zamanda projeleri ve araştırma çalışmaları için her türlü desteği veren bir üniversite olmaktır. Yarım asır boyunca özellikle tarih sayfalarından ve halkın bilincinden silinmek istenen Adnan Menderes dönemi için, Üniversitemiz tamamen akademik kriterlerde sevgi ve hoşgörü zeminine oturtulan bilimsel etkinlikler düzenlemiştir. 2011 Yılında ilkini gerçekleştirmiş olduğumuz sempozyum ve makale yarışması sonrası her kesimden insanımızın görüşlerinin olumlu olması, vermiş olduğumuz emeklerin boşa gitmediğinin göstergesidir. Aynı zamanda büyük özverilerle gerçekleştirilen sempozyum ve makale yarışması verilerinin bir yıl dolmadan Ülkemiz bilimine kitap olarak kazandırılmış olması önemli bir başarıdır. Bundan gu108

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

rurluyuz. İkincisini 2014 yılında gerçekleştirmeyi düşündüğümüz ve geleneksel hale gelecek olan bu bilimsel çalışmalar, umarım ki ülkemiz demokrasisinin gelişimine büyük katkılar sağlayacaktır. Adnan Menderes ile ilgili Üniversitemizde, söz konusu sempozyum ve makale yarışmasının yanı sıra arşiv, sözlü tarih ve müze çalışmaları da yürütülmektedir. Bu çalışmaların sürekliliğini sağlamak için Üniversitemiz Senatosunca Adnan Menderes Araştırma ve Uygulama Merkezi kurma kararı çıkmıştır. YÖK tarafından onaylanıp, Resmi Gazetede yayınlanarak bu yıl hizmete giren Adnan Menderes Araştırma ve Uygulama Merkezimiz, yukarıda bahsi geçen çalışmaları gelecek nesillere bilimsel bir platformda aktarmak ve sürekliliğini sağlamak üzere kurulmuştur. Çocukluğum, Adnan Menderes’le ilgili babamdan dinlediğim hikayelerle geçti. Bu yüzden bu topraklarda doğup büyüyen ve ülkesine çok büyük hizmetleri geçen halk insanına bir vefa borcu olarak 1950 yılında “İleride belki bizim için idealist diyecekler, hatta romantik diyecekler de bulunabilir. Bu memlekette vatansever olmak için hem romantik, hem de idealist olmak gerekir.” konuşmasından feyz alarak, çok uzun zamandan beri hayalini kurduğum “Adnan Menderes ve Demok-

rasi Şehitleri Müzesi ve Sosyal Yaşam Alanı”nı Üniversitemiz öncülüğünde Aydın’da kurmaktır. Üniversitemiz aynı zamanda Menderes ailesi ile güçlü bağlar kurmuştur. Üniversitemiz senatosundan Haziran ayı içerisinde, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz tanımaktan onur duyduğum, ülkemizin yetiştirdiği gerçek entelektüellerden olan merhum Aydın Menderes’in adını taşıdığı Hukuk Fakültesi kurulması ile ilgili karar çıkmıştır. Bu kararı YÖK’e gönderdik. Onay çıkması durumunda üniversitemizde onun adını taşıyan bir hukuk fakültesi kurulacaktır. Bu çalışmalardaki amacımız; Adnan Menderes’in yaşamının, Türk siyasetine katkılarının, toplumla kurduğu iletişimin ve gelecek kuşaklara bıraktığı mirasın nesnel olarak değerlendirilmesi suretiyle, gençlerimizin Menderes ve dönemini yakından tanımalarını sağlamaktır. Üniversitemizin öncülüğünde başlatılan çalışmalar aynı zamanda birlikteliğe atılan büyük bir adım olmuştur. Üniversiteler olarak görevimiz ayrıştırıcı değil, birleştirici olmaktır. Böylelikle Ülkemizde özlenen Demokrasi bilincinin gençlerimizde oluşmasına olanak sağlamaktır. Onun izinde yürüdüğümüz bu yolda eminim ki gelecek nesiller daha güzel bir Türkiye’de yaşayacaktır.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes, psikolojik savaş ve demokrası kültürü Prof. Dr. Nevzat TARHAN Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü

1

9-20-21. Dönem T.C. Başbakanı Merhum Adnan Menderes’in yaşadıkları ve yaşatıldıkları iyi analiz edilirse demokrasi kültürünün önemi çok daha iyi anlaşılır. 27 Mayıs 1960 sonrası Yüksek Adalet Divanı yani Yassıada mahkemeleri denilen aslında Yüksek İnfaz Kurulu demenin daha doğru olduğu bir yargılama süreci yaşanmıştı. 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılırken 123 kişi de aklandı. Bu yargılama süreci Milli Birlik Komitesi idam cezalarından üçünü onayladı. Tutuklu bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961’de idam edildi. Toplumdan bir tepki gelmemesi üzerine Başbakan Adnan Menderes ise ertesi gün İmralı Adası’nda idam edildi. Tarihçiler Ankara’da 100-150 kişi hapse girmeyi göze alarak yürüseydi idamların yapılamayacağını söylüyorlar. Bu nedenle Demokratik tepkinin toplumda oluşturulan korku psikolojisi ile nasıl engellendiğinin bir örneği yaşandı. NEDEN BU ÜÇLÜ İDAM EDİLDİ? Bu üçlü Bağdat Paktı ve Ortadoğu coğrafyasının yeniden tanzimi için canla başla çalışmışlardı. 27 Mayıs kışkırtılmış iç olaylar için gerçekleşiyor fakat Dışişleri Bakanı idam ediliyor çok ilginç bir ayrıntıdır. Uluslararası Sermaye böyle istemişti. Aşağıdaki ansiklopedik bilgiyi okuduğumuzda 27 Mayıs öncesi toplumsal hareketlerin hiç tesadüfi olmadığı anlaşılacaktır. “İktidar ve muhalefet arasındaki kavga 1960 yılından itibaren artık en yüksek haline ulaşmıştı. CHP Genel Başkanı’nın yurt gezileri engellenmek isteniyor, muhalif yazarlar tutuklanıyor basın sansürleniyordu. CHP’yi ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar, Nisan ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı

ile gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurdu. Bunun karşısında mecliste söz alan muhalefet lideri İsmet İnönü bunun demokratik rejim yolundan çıkıp bir baskı rejimi yoluna girmek olduğunu belirtti ve o ünlü sözünü söyledi: “Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam”. Ancak 27 Nisan 1960 günü Tahkikat Komisyonu yasal olarak kuruldu. İnönü’ye 12 oturum TBMM toplantılarına katılmama cezası verildi. Olaya tepki gösteren CHP Grubu meclisten zorla çıkartıldı. Meclisteki kargaşa sokağa taşmakta gecikmedi. 28-29 Nisan 1960’ta İstanbul ve Ankara’da üniversite öğrencileri olaylı gösteriler yaptılar. Olayların şiddetle üzerine gidildi. Üniversiteler kapatıldı iki şehirde de sıkıyönetim ilan edildi. Demokrat Parti’li gençler 5 Mayıs 1960 günü DP liderine bağlılıklarını ifade etmek ve iktidara destek olmak için Ankara Kızılay Meydanı’nda bir gösteri düzenlemeyi planladılar. Ancak 555K parolasıyla örgütlenen muhalif gençler 5 Mayıs akşamı saat beşte meydanı doldurdular, arabasından indiğinde protestocular arasında kalan Başbakan Menderes tartaklandı, olay yerinden güçlükle uzaklaştı. 21 Mayıs’ta Harbiyeliler Ankara’da sessiz bir yürüyüş yaptı. Başbakan Menderes radyoda yaptığı konuşmalarla kışkırtmalara kulak asılmamasını söyledi. Ege Bölgesi’ne giderek İzmir, Bergama ve Manisa’da CHP’yi eleştiren konuşmalar yaptı.” (Wikipedia)

Milliyetçi duygular kışkırtılarak 1980 darbesi gerçekleştirildiği, laiklik hassasiyeti kışkırtılarak 28 Şubat Askeri müdahalesi gibi 27 Mayıs öncesi öğrenci hareketleri kışkırtılarak 1960 darbesi yapıldı.” Bugüne dönersek Türk toplumu 1950 den sonra yaşadığı süreçte demokrasi kültürünü önemli ölçüde özümsedi ki yeni kışkırtmalar yapıldığı halde özellikle sonuç vermedi. Alevi-Sünni, Türk-Kürt kışkırtmaları Suriye olayları öncesi medyada çok dikkati çekiyor. Ancak siyaseti basireti bozacak sonuçlar ortaya çıkmıyor. Demokrasi kültürünü dört ana başlıkta anlayabiliriz. 1-Otoriter olmamak, kendi fikrini zorla kabul ettirmeme, yani özgürlükçü olmak fakat doğrulardan vazgeçmemek. 2-Totaliter olmamak, herkes benim gibi düşünsün dememek, yani çoğulcu olmak fakat ilkelerden vazgeçmemek. 3-Eleştiriye açık olmak, muhalefeti dinleyebilmek, yani toleranslı olmak fakat onurundan da vazgeçmemek. 4-Kararları birlikte almak, başkalarının görüşünü göz onüne almak yani katılımcı olmak fakat değer yargılarını da savunabilmek. Demokrasi aileden başlar derken bu kuralları ve değer yargılarını evinde partisinde şirketinde uygulayan insan gelişmiş insan olabiliyor. DEMOKRAT OL AMA KUZU OLMA Merhum Menderes’in 27 Mayıs 1960 infazı sürecinde mağdur, mazlum, işkenceden ezilmiş ruh hali bize demokrasinin bedel ödemeden elde edilemeyeceğine bir örnek oldu. Onuru ile yaşayan, değer yargıları olan, ilkeli bireyler batı dünyasında 400-500 yıllık süreçte oluştu bizde 40-50 yılda alınan mesafe çok daha hızlı oldu. Bu sebeple Menderes ve üç arkadaşı demokrasi şehitleridir. Türkiye 20’inci yüzyıldan bu dersleri alarak 21’inci yüzyıla girmeye çalışıyor. Toplum olarak mazlumlara sahip çıkmak sözde kalmamalı, ancak böyle olursa onurlu ve özgür yaşayabiliriz. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

109


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Onlar bu ülke için çalıştılar Prof. Dr. Vedat BİLGİN

farkındaysa, bunun yerine yeni bir ideolojik politik kimlik inşa etmek için ne yapmaktadır veya ne yapacaktır? Birincisinden az önemli olmayan ikinci bir soru daha var. Her ideolojik ve politik tavır, parti içinde ve toplumsal temelde belli bir gruba veya gruplara dayanmak durumundadır. CHP içinde, kendilerini 27 Mayıs siyasal çizgisinde yorumlayan gruplardan asker ve sivil bürokrasinin unsurları ve onlarla ittifak içinde varlık kazanmış büyük kent burjuvazisinin belli bir ağırlığı vardır.

B

u sene Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok önemli bir anma toplantısı hazırladı. İdamının 51. yılında, rahmetli Menderes okunan dualar ve mevlitle anıldı. Bu anma toplantısına gösterilen ilgi, özellikle bunca yıl geçtikten sonra bu geniş halk katılımı, bir gerçeği açıkça bir defa daha ortaya koydu. Millet kendisine değer vereni, hizmet edeni asla unutmuyor. Meselenin diğer bir mühim yönü, bu anma toplantısının Türkiye’nin demokratikleşme ve sivilleşme yönünde önemli adımlar attığı, dönemeçlerden geçtiği bir zamana tekabül etmesiyle ilgilidir. Bu yıl, bu olay vesilesiyle çok önemli bir sürpriz yaşandı. CHP ilk defa genel başkanıyla, rahmetli başbakanının anıt mezarını ziyaret ederek, tarihi bir yanılgıyı düzeltme gibi bir işe kalkıştı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Menderes’in kabrini ziyaret etmesi, gerçekten çok önemlidir.

DERS ALMAK devletçi anlayışından bir milim bile sapmamıştır. Zaten, o zaman sol dedikleri, bu militer-faşizan anlayışın “sol sloganlarla” bezenmesinden öteye geçmemişti. Şimdi soru şu; CHP böyle bir adım attığında, 27 Mayıs’ın ideolojik ve politik yapısıyla kurduğu ilişkiyi bozduğunun

TARİHİ YANILGI Olayın tarihsel anlamı, CHP’nin 27 Mayıs rejimiyle, militarizmle kurulan bağlarının terk edilip edilmemesiyle ilgilidir. 27 Mayıs sonrasında CHP, Anayasa’dandevletin politik örgütlenmesine, hatta ideolojik yapısına kadar sirayet eden, militarist siyaset yapılanmasıyla adeta bütünleşmişti. CHP siyaseti, “1950 sonrası karşı-devrimci politikaların” mimarı olarak gördükleri DP’yi ve onun sembolik temsilcisi olarak da idama mahkûm olunan Menderes’in ortadan kaldırılmış olmasını onaylayan bir tutuma sahipti. CHP, şimdiye kadar 27 Mayıs rejimine, onun getirdiği devletin işleyiş biçimine, kurumlar arasındaki ilişkilerde yaptığı düzenlemeye, ideolojik formasyona itiraz etmek bir tarafa, doğrudan bu anlayışa dayanarak siyaset yapmıştır. Hatta bu anlayış, o kadar güçlüdür ki Ecevit partiyi “yeni CHP” adıyla sola açmaya çalışırken bile, bırakınız solu, 27 Mayıs’ın militarist 110

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

CHP ilk defa genel başkanıyla, rahmetli başbakanının anıt mezarını ziyaret ederek, tarihi bir yanılgıyı düzeltme gibi bir işe kalkıştı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Menderes’in kabrini ziyaret etmesi, gerçekten çok önemlidir.

Bu burjuvazinin hayat tarzında, laikliğin-pozitivist dünya görüşünün “din karşıtlığına” dayanan algısıyla, 27 Mayısçılığın militarizmi neredeyse özdeş sayılabilecek kadar iç içe geçmiştir. Bu durumda, CHP toplumsal tabanda bu kesimlerle ittifakını bozup, bunların yerine kimleri ikame etmektedir veya etmeyi düşünmektedir? Bu sorulara şöyle cevap vermek mümkündür: ‘Biz 27 Mayıs’ta yapılan bir yanlıştan bahsediyoruz. İdamların yanlış olduğunu söylüyoruz. Bunun için “onlar bu ülke için çalıştılar” dedik, biz 27 Mayıs’ın devrimciliğinden de Kemalizm’den de vazgeçmiyoruz’ deniliyorsa, bu durumda mesele, sınırlı bir şekilde ele alınıyor demektir. O zaman Kılıçdaroğlu’nun “tarih bize ders verdi” cümlesi, tarihsel bir yanılgıyla hesaplaşmaya uzanmayacaktır. Tahmin edileceği gibi, böyle bir anlayış içerisindeki Cumhuriyet Halk Partisi ne ideolojik bakımdan yenilenmeye ne de tarihsel toplumsal müttefiklerini değiştirmeye ihtiyaç duyacaktır. Dolayısıyla gelecek için kendisinden yeni bir şey söylemesi beklenmeyecektir. Ümit ederiz ki CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Menderes’in kabri başında söylediklerini, o an orada bulunmaktan dolayı söylememiş olsun.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Aydın Menderes Prof. Dr. Mahir KAYNAK

A

ydın Bey Büyük Değişim Partisi’nin genel başkanı, ben de yardımcısıydım. Süreç şöyle gelişti: Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesindeki bir otelin lokantasında bir ayı geçmeyen aralıklarla bir araya gelir ve saatlerce ülkenin durumunu tartışırdık. Başlangıçta siyasete girmek istemediğini söylerdi. Çektiği bunca eziyete rağmen askerlere düşman değildi. Onların daha güçlü bir yapının yönlendirmesiyle eylemler yaptığını düşünürdük. Bu düşmanlıktan çok acımaya dönüşür ve onların ülkenin zararını istemedikleri halde büyük kötülüklere sebep olmalarını bilgisizlik ve talihsizliğe yorardık. Bir gün siyasi bir parti kurmak istediğini ve ilk teklifi bana yaptığını söyledi. Üniversitede zorluklarla eriştiğim yeri terk edip onunla birlikte olmaya karar verdim. Çünkü dürüst bir insandı ve çıkarları için değil ülke için siyaset yapmayı düşünüyordu. Ayrıca ülkenin siyasi yapısı hakkında görüşlerimiz uyuyordu. Görünenlerin dışında bir siyasi yapı ülkeye yön veriyordu. Bu gücün stratejisini tahteravalliye benzetiyorduk. Sivillerden bıkınca darbeyi teşvik ediyorlar, darbeden hemen sonra demokrasi savunucusu olup istedikleri bir grubu iktidara taşıyorlardı. Ülkedeki egemen sermaye gücü bu değişimlerden zarar görmüyor hatta güçlenmiş olarak çıkıyordu. Medya büyük ölçüde onların kontrolündeydi. Parti kapanıncaya kadar birlikte çalıştık ve hiçbir

konuda anlaşmazlığımız olmadı. Ancak parti içinde ve dışında bu birlikteliği bozmak isteyenler vardı ama bizi çatışmaya sürükleyemediler. *** Bir gün Turgut Özal’ın bizimle birlikte olmak istediği haberi geldi ve görüşmek için ben görevlendirildim. Hüsnü Doğan’ın da bulunduğu bir grupla konuyu müzakere ettik. Genel olarak anlaşıyorduk sadece liderlik konusunda belirsizlik vardı. Bir süre sonra Aydın Bey partiyi kapatmaya karar verdi. Aramızda hiçbir ihtilaf olmamasına rağmen bundan sonra yollarımızın ayrıldığına o da ben de karar verdik. Dostluğumuz ölünceye kadar

sürdü ama yollarımızın neden ayrıldığını hiç konuşmadık. Ama karşılaştığım bazı olaylar ipuçları veriyordu. Aydın Bey Refah Partisi’nden istifa ettiğinin ertesi günü bazı gazeteler benim bir gün önce onunla buluştuğumu ve onu ayrılmaya teşvik ettiğimi yazdı. Daha sonra Refah Partisi’nde rahmetli Bedri İncetahtacı beni partilerinde görmek istediklerini söyledi. Olumlu cevap verdim ama aday listesinde yoktum. Gazeteci bir arkadaşım devletin bana karşı çıktığını ve partinin zarar görmemesi için dışlandığımı söyledi. O günden sonra siyasetle arama aşılmaz bir duvar ördüm ve hiçbir teşebbüste bulunmadım. Aydın Bey tanıdığım en vasıflı dindardı. İslamiyete bağlılığı ne günahlarının karşılığında ceza görmekten korkması ne de sevaplarının sebep olacağı mükafatlardı. İslamiyet onun varlığının bir parçası gibiydi ve onsuz kendini yok gibi hisseder diye düşünüyordum. Son günlerine kadar ülkemizde ya da dünyada önemli bir olay gerçekleşirse telefonda uzun bir konuşma yapardık. Bana karşı dostça davranır ve sevgisini ifade ederdi. Türkiye’deki çoğunluğun dışında oluşmuş siyasi yapıyı değiştirip onun yerine halkın yönlendirilerek değil öğrenerek katıldığı, aydınların her şeyin arka planını da merak edip gerçeği öğrenmek peşinde olacakları bir ülke oluşturmak istedik ve bunun değişimle gerçekleşeceğini düşünüp siyasi bir hareket başlattık. Ben yenilgiyi kabul edip çekildim. O girdi ama amacına ulaşamadı.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

111


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

27 Mayıs’ın mağduru olan CHP Prof. Dr. Mümtaz’er TÜRKÖNE

C

HP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Menderes’in Anıtmezar’ını ziyareti, sembolik olarak çok anlamlı ve önemli bir jest. Toplumsal barış ve geçmişteki yaraların kapanması adına çok isabetli ve takdire şayan bir hamle. Büyük dönüşümler bu tür sembolik adımlarla başlar. İnşallah CHP, bu adımın devamını getirir. Böylece kendisini 27 Mayıs darbesinin mağduru olmaktan kurtarır. Evet, CHP, 27 Mayıs’ın gerçek mağdurlarından biri. Çünkü sırf bu yüzden 51 yıl boyunca iktidar yüzü göremedi. 27 Mayıs darbesini yapanlar, bir başbakanı ve iki bakanı katletti. Demokrat Parti’ye oy verenlere zulmetti. Zulme uğrayanların çocukları bugün ülkeyi yönetiyorlar. Darbe, hiç silinmeyen asıl kalıcı etkisini CHP’de gösterdi. Bu partiyi kurumsal kimliği ile siyasî olarak murdar etti. CHP, 27 Mayıs’ta oynadığı rol yüzünden lanetlendi. Bütün ikbal kapıları kilitlendi. CHP, ancak askerin yanında varlık gösterebilen bir koltuk değneği olarak hüküm sürebildi. 27 Mayıs Darbesi bir cuntanın eseridir. CHP bu darbenin azmettiricisidir. Darbe öncesi havayı kirleten, sokak kabadayısından farksız cahil darbecileri dolmuşa bindiren odur. 1959’da CHP’nin XIV. kurultayında İnönü, o meşhur sözü gerçekten etmiştir: “Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam. Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal meşru bir haktır.” Bu sözlerin kaç askeri darbeye ikna ettiğini ve cesaret verdiğini düşünmek bile, CHP’nin 27 Mayıs darbesi üzerindeki vebalini göstermeye kâfi. Daha ötesi aynı kongrede kabul edilen “İlk Hedefler Beyannamesi”nde yer alan esaslar darbeden sonra kurulan anayasal düzenin temel iskeletini oluşturmuştur. 27 Mayıs’tan sonra kurulan düzen CHP’nin sıraladığı bu esaslar üzerine inşa edilmiş112

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

27 Mayıs darbesini yapanlar, bir başbakanı ve iki bakanı katletti. Demokrat Parti’ye oy verenlere zulmetti. Zulme uğrayanların çocukları bugün ülkeyi yönetiyorlar. tir. Türkiye, sahibi CHP olan bir anayasal düzenin içinde tam elli yılını geçirmiştir. İnönü isteseydi Menderes ve arkadaşlarının idamını engelleyebilirdi. Asılmaları onun eseri değildir; ama engellemek adına çaba göstermediği için vebal altındadır. CHP’liler darbeyi fırsat olarak görmüş ve kullanmışlardır. Bugün bile CHP’lilere sorsanız 27 Mayıs darbesini “iyi darbe” olarak ayrı bir yere yerleştirenlere rastlarsınız. Sandıktan çıkan hükümeti ve yasama organını iş yapamaz hale getiren, askerî-sivil bürokrasiyi devletin gerçek sahibi yapan 61 Anayasası’nın kurduğu düzen de, yine CHP’lilerin zihin haritalarında ideale yakın bir durumu ifade etmektedir. Kılıçdaroğlu’nun Menderes’in meza-

rını ziyareti sembolik olarak önemli ve anlamlı; ama bu adımın peşinden gelmesi gereken somut yeni adımlar olmalı. Hakkını vermeliyiz: CHP yeni şeyler yapmaya niyetli ve kararlı görünüyor. Pazar günü gazetelerin son sayfalarına verdiği tam sayfa ilan, bir arayış içinde olduğunun delili. Ama nasıl bir akıl ki, medya aracılığıyla halka duyurulan 600 kelimelik bir metin sadece ve sadece tek bir cümleden meydana geliyor. Mutfakta birileri sabotaj mı yapıyor? CHP yeni şeyler söylüyor. Yenilik, özellikle muhalefet partisinden geliyorsa her zaman iyidir. CHP’nin AK Parti’ye din ve laiklik eksenli muhalefetten vazgeçmesi önemli bir yenilik. İmam hatiplerin orta kısmının açılmasını sorun etmeyen bir CHP, sizi şaşırtmıyor mu? Menderes’in mezarında dün, CHP liderinin saygı duruşunda bulunması CHP’nin tarihî hatayı düzeltmesi ve yeni bir başlangıç yapması demek. Alman Başbakanı’nın Yahudi soykırımı anıtını ziyaret edip özür dilemesi gibi bir şey. Siyaset sembollerle yapılır. Semboller etkileyici izler bırakır; ama zikrin de fikir ile uyumu gerekir. Meselâ Meclis’te bir anayasa yapılıyor. CHP, 1961 ve 82 anayasalarını “kurucu irade” olarak kabul edip, 27 Mayıs Anayasası’nın getirdiği demokrasiye, inanç özgürlüğüne aykırı düzenlemelerde ısrar ederse, Anıtmezar ziyaretinin hiçbir anlamı olmaz. CHP’nin hâlâ 1923’te kurulan Cumhuriyet’i değil de 27 Mayıs’ın eseri olan düzeni savunduğunun ve ona toz kondurmadığının Kılıçdaroğlu farkında değil mi? CHP’nin Atatürkçülüğü bile 27 Mayıs’ın icat ettiği bir Atatürkçülük ve 80 darbesini yapanların formüle ettiği şekliyle CHP tarafından benimseniyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın pazar günü Topkapı Anıtmezar’da düzenlediği tören, Menderes’in hâlâ diri olduğunun kanıtı. Hiç İnönü’nün mezarı başında böyle bir tören düzenlendiğini duydunuz mu?


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

İktidarı gasp Prof. Dr. Emine Gürsoy NASKALİ

2

Celal Bayar’ın Torunu

7 Mayıs 1960 kalkışmasına artık “darbe” deniyor; “devrim” diyenler marazi bir azınlıkta kaldı. Yassıada’nın idamlarını hazırlayanlar, onaylayanlar hatta idamlara bizzat imza atmış olanlar bile idamlar olmamalıydı diyor. Darbelerin sorgulandığı bir döneme girdik. Darbe girişimleri yargıya taşındı. TBMM’de kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu faaliyete geçti. 27 Mayıs’ın sayıları iyice azalmış failleri ya sessiz veya kendilerini temize çıkarmak çabasındalar, darbeye niçin kalkıştıklarına gerekçe göstermeye çalışıyorlar. Eski Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinden Ahmet Er de bunlardan biri. Ahmet Er, 27 Mayıs darbesinin -geç kalınmış olsa da- sorgulanması gerektiğini, ifade vermeye hazır olduğunu, 27 Mayıs darbesinde CHP’nin rolü olduğunu, 27 Mayıs darbesine CHP zulmünü önlemek için girdiğini açıkladı. 27 Mayıs darbesinde İnönü ve CHP’nin azmettirici rolü bizce malum bir şeydir; şimdi bunu bizzat bir darbeci söylüyor. Ancak, şunu da hatırlatmak isterim; darbe kadrosunda yer almak

-sebebini nasıl açıklarsa açıklasın- bir suçtur. Bana sorarsanız, Türkeş, Ahmet Er ve bir iki isim daha ‘tren kalkıyor, biz de atlayalım bu ikbal trenine’ demişler. CHP zulmünü önleme sözleri işin mazereti. MBK’dan 14’ler iktidar çekişmesi nedeniyle tasfiye edildi. Yassıada şenaatinin kurgulandığı, Yassıada’dan idam

kararlarının çıkmasını temin eden düzenlemelerin yapıldığı sırada ve darbe güdümündeki Yassıada’da 100 küsur idam talebinin okunduğu tarihte kendisi de Türkeş de MBK’nın içinde yer alıyordu. DP iktidarını darağacının dibine götürüp ondan sonra da ‘ben idamlara karşıydım, Hindistan’dan mektup bile yazdım’ demek doğrusu ilginç bir kavrayış. Karşı olman gereken şey; darbedir, yani hakkın olmayan bir şeye el uzatmak. Bunu idrak etmek lazım. Ahmet Er, nedamete yaklaşmış ama 27 Mayıs darbesiyle yüzleşmek istiyorsa bir iki cesur adım daha atması lazım. Cesur adım atmakla şunu kastediyorum; Ahmet Er açık ve seçik biçimde şunu demelidir; ‘Türk milletini barıştırmak, kültüre ayar vermek, ekonomiyi düzeltmek askerin vazifesi değildir: İktidarı gasp etmekle biz suç işledik. Ordunun meşru iktidarı gasp etmesi, siyasete karışması, bir partiyi yargılaması suçtur, biz bunu idrakten yoksunduk. Affedilmez bir suça ortak olduk. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir düsturunu kavrayamamışız.’ Bu sözler bir örnek teşkil eder.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

113


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes Sevgisi C

elal Bayar, Adnan Menderes’in başbakan olarak iktidarda olduğu on yıl zarfında Demokrat Parti içinde çok faydalı icraatler yapabilmiş olmasının sırrını memleketi çok iyi tanıyan bir devlet adamı olması, ihtiyaçları çok yakından görmüş ve bilmiş olmasına bağlıyor. Prof. Dr. Akile GÜRSOY

B

Celal Bayar’ın Torunu

aşbakanımız Adnan Menderes, 1950’lerde çocukluk yıllarımda tanıdığım, etkileyici bir insandı. Kibar ve ince uslubuyla genç, yaşlı gönüllerde yer etmişti. Çankaya Köşküne geldiği, aynalı salonda oturduğu zamanları, büyükbabam Celal Bayar’la hep birlikte Ankara’da İş Bankası’na gidişimiz, Florya Köşkü’ne gelişi hiç unutmadığım hatıralar arasında. 27 Mayıs 1960 günü oğlu Aydın Menderes annesi Berrin Hanım’la birlikte Çankaya Köşküne gelmişler, darbenin ilk saatlerinde o zaman çocuk yaşta olan bizler bir süre birlikte bir odada kalmıştık. O zamanlar Aydın’ı çok zeki, esprili ve hareketli bir çocuk olarak hatırlıyorum. Her ne kadar olağanüstü bir olay yaşadığımızın bilincinde olsak ta, çocuk olarak kendi aramızda birbirimizi oyalamayı başarmıştık. Ancak, kısa bir süre içinde darbenin ağırlığı ve vehameti hepimizi sardı. Peş peşe gelen ölüm haberleri, tutuklamalar, Yassıada faciası, tüm Demokrat Parti’lilere yapılanlar ve bunların içinde Demokrat Partililerle birlikte Menderes ailesinin yaşadıkları – bütün bunlar benim de hayatımı derinden etkilemiş olan gerçekler. Bugün Menderes adıyla birlikte hissettiğim hüzün ve duraksama çocukluk ve gençlik yıllarımdan beri beni takibeder. Adnan Menderes’i (1899-1961) pek çok farklı yönü ile anmak mümkün. Benim en kayda değer bulduğum özellikleri arasında çok sık karşılaştığım, insanların ona duyduğu sevgi ve gönül bağı üzerinde durmak istiyorum. Buna küçük bir örnek olarak, 1980’li yıllarda Marmara Üniversitesi’nde çalışırken bir gün odama kat görevlisi çaycı geldi. Sitem eder bir şekilde, “Sen neden bana hiç söylemedin, koca Bayar’ın torunu imişsin. Menderes asılınca bizim bütün köy günlerce ağladı, yas tuttu. Sen şimdi bana şu pencereden kendini at de, hemen atlarım”, dedi. Buna benzer sayısız duygusal ifadelerle, hatta ortam neresi olursa olsun ağlayanlarla karşılaştım. 1973 seçimlerinde ilerlemiş yaşına rağmen Celal Bayar, (1883-1986) Demokrat Partili milletvekillerinin seçme ve seçilme haklarının iade edilmesi, Türkiye’de demokrasiyi tekrar 114

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

işler hale getirmek adına Adalet Partisi yerine Demokratik Parti’yi destekledi ve Türkiye çapında seçim gezilerine çıktı. Bu seçim çalışmalarına Menderes ailesinden de katılındı. Ege’de ve Adana’da halkın Mutlu Menderes’e dokunabilmek için üstü açık olan arabaya birbirleriyle rekabet edercesine hücum etmesi; Kuşadası’nda halkın Aydın Menderes’i gözleri yaşlı, saatlerce dinlemeleri bu sevginin tezahürü olarak hiç unutmadığım sahneler. Halkın teveccühünü bu denli kazanmış, gönüllerde bu kadar derin yer edinmiş olan Adnan Menderes kimdir? Gönüllerde bu yeri nasıl edinmiştir? Bu ince ruhlu devlet adamını ben burada onunla uzun yıllar siyasette yol birliği yapmış olan büyükbabam Celal Bayar’ın görüşleri ile anmak istiyorum. Bu yazımda Adnan Menderes’in Başbakan olduğu dönemlerden önceki yıllarına, Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılışına, bu partiden ayrılışına, kısaca 1950 öncesine giderek çok özetle şahsiyetini de ortaya çıkaran hatırlatmalar yapmak istiyorum. Celal Bayar, Adnan Menderes’in başbakan olarak iktidarda olduğu on yıl zarfında Demokrat Parti içinde çok faydalı icraatler yapabilmiş olmasının sırrını memleketi çok iyi tanıyan bir devlet adamı olması, ihtiyaçları çok yakından görmüş ve bilmiş olmasına bağlıyor. Atatürk anayasası’nın temel düşüncelerinden, halk idaresi felsefesine içtenlikle bağlanmış olmasında görüyor: “Hiçbir şeyin, miletten ayrı yapılamayacağına imanı vardı. Tek kuvvet ve tek irade olarak halka dayanmıştı. Halk da bu kendisine dayanan Başvekili görmekte, tanımakta gecikmedi. Geniş kitlelerin sihirli muhabbetinde bu gerçek yatar. Halktan ayrı düşmeden halka hizmet etme imkanının bulunmuş olması da Adnan Menderes’in bir çağ şansıdır”. 1 Celal Bayar ile Adnan Menderes’in beraberliği sadece 1950 – 60 arasında on yıl gibi uzun bir süre Cumhurbaşkanı – Başvekil olarak birlikte çalışmaktan ibaret değildi. Celal Bayar Adnan Menderes’i ilk kez Birinci Dünya Savaşı arifesi günlerinde, İttihat ve Terakki Fırkası (Partisi) İzmir Katibi Mesulü iken karşısına gelen milliyetçi, heyecanlı bir genç olarak görmüş ve tanımış. Daha sonra Serbest Fırka muhalefetinin Aydın’da teşkilanlandırmasıyla görevlendirilmiş olan Adnan Menderes, Serbest Fırka’nın kapanışı ile Halk Partisi’ne Bayar’ın da tavsiyesi ile alınıyor. Bu dönemde Bayar’ı etkileyen, Menderes’in halkın içinde olmanın sıcaklığı ile gerçekleri dile getirmesi, birçok mali konuları idraki, vergilerin ağırlığının bilincinden olması, kooperatifçilik konusunu önemseme1 Bayar, Celal, Başvekilim Adnan Menderes, Derleyen, İsmet Bozdağ, 1986; s. 61


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Celal Bayar Adnan Menderes’i ilk kez Birinci Dünya Savaşı arifesi günlerinde, İttihat ve Terakki Fırkası İzmir Katibi Mesulü iken karşısına gelen milliyetçi, heyecanlı bir genç olarak görmüş ve tanımış. Daha sonra Serbest Fırka muhalefetinin Aydın’da teşkilanlandırmasıyla görevlendirilmiş olan Adnan Menderes, Serbest Fırka’nın kapanışı ile Halk Partisi’ne Bayar’ın da tavsiyesi ile alınıyor. si, vatansever ve inançlı olması. Bayar, Aydın’da daha yakınen tanıdığı bu kabiliyetli gençten Atatürk’e de bahsediyor. 2 Aslında, Menderes yurt gezilerinde Atatürk’ün de dikkatini çekmiş bulunuyor. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapanmasından sonra, bu partinin çalışmaları içinden, şahsiyeti ile öne çıkmış bir çok kişi Cumhuriyet Halk Partisi saflarına alınıyorlar. Bayar’ın ifadesine göre, Cumhuriyet Halk Partisi’ne alınan Menderes, “Uzun ve sabırlı bir çalışmayı göze alıp, kısa yoldan başarıya gitmeyi düşünmeyen müstesna gençlerden biri idi”. 3 O yıllarda İş Bankası’nın başında olan Bayar, genç milletvekili Adnan Menderes’i yeni görevi içinde gözünden kaçırmıyor. Bazı milletvekillerinin ilk yılda denedikleri gibi Büyük Millet Meclisi Kürsüsüne yıllarca adımını atmıyor. Tersine, komisyon çalışmalarına büyük bir değer veriyor ve o zamanki Maliye Komisyonunda raportör olarak memleket gerçeklerini tanımağa, değerlendirmeye çalıştığını müşahede ediyor. Bir ara Beden Terbiyesi Teşkilatında, bir ara da Cumhuriyet Halk Partisi Kütahya Parti Müfettişliğinde çalışıyor. 1940’lı yıllarda, Tıp doktoru olan babam Dr. Ahmet İhsan Gürsoy ile tanışıyorlar. Kütahya’da sıtma mücadelesine ve halk sağlığı çalışmalarına yoğun olarak katılmış olan, ve halkın bizzat tanıdığı Dr. Gürsoy, yapılan israrlarla bağımsız Belediye Başkanı adayı oluyor. Ancak, seçimleri kazandığı halde oyların gaspedilerek Halk Parti’li adayın kazandırıldığı yerel seçimden sonra siyaseti bırakarak İstanbul’a gidip tıp doktoru olarak çalışmak istiyor. O yıllarda Demokrat Parti’yi ne biliyor, ne ilgi duyuyor. Ancak, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü Gediz’e gelerek konuşmaları ile onu Kütahya’da Demokrat Parti’ye katılmaya ikna ediyorlar, ve böylece halkın “Ahmet doktor” olarak tanıdığı Dr. Ahmet İhsan Gürsoy 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giriyor. 4 1930’dan 1945 yılına kadar on beş yıllık parlamento hayatı ve bu sıfatla aldığı parlamento dışı görevlerde Adnan Menderes daima saygı ve sevgi topluyor. 1946 seçimlerinde, milletvekili seçilmesinde bu istikrarlı ve olgun tutum büyük 2 Bayar, Celal, Başvekilim Adnan Menderes, Derleyen, İsmet Bozdağ, 1986; s. 26 3 Bayar, Celal, Başvekilim Adnan Menderes, Derleyen, İsmet Bozdağ, 1986; s. 28 4 Babam Dr. Ahmet İhsan Gürsoy ile mülakat, Çiftehavuzlar, İstanbul, 30 Haziran 2003.

rol oynuyor. Bayar, Menderes’i hem o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi’ne parti içinden muhalefet ederken, hem de çok farklı ve kapsamlı bir vizyon gerektiren, ana muhalefet partisi olmak üzere Demokrat Parti’yi kurdukları, siyasi parti kurma çalışmaları sırasında birlikte çalışarak tanıyor. Tüzük ve program çalışmaları sırasında mükemmel bir hafızası, yatkın bir kalemi, veciz bir ifade tarzı olduğunu iyice farkediyor. Gün geçtikçe kendisine sevgi ve güveni artıyor. “Bu müzakereler sırasında Menderes’in memleketi nasıl derinden ve gerçekten bildiği de ortaya çıkıyordu... Mali meselelere büyük bir ufku vardı. Kredi musluğunu açıp kapamakla memleket ekonomisi üzerinde ne büyük tesir yapılabileceğini çok iyi biliyordu. Köylüyü, esnafı, küçük sanatlar erbabını, aralarında yaşamanın, dertlerini paylaşmanın sıcaklığı içinde tanıyordu..” 5 1950 seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Celal Bayar, Başbakanlık mevkiini kendileri için uygun gören kimselere değil, parti içinde çalışmaları ile sivrilmiş olan Adnan Menderes’e Başbakan olmasını teklif ederek onu icraatin merkezine yerleştiriyor.

Fotoğrafta soldan sağa: Mahmut Baler, Akile Gürsoy, Celal Bayar, Adnan Menderes – İş Bankası girişi, Ankara, 1958

Demokrat Parti’nin on yıllık iktidar döneminde yapılan olağanüstü hizmetler, ülkenin itibarlı konumu ve büyük ivme kazanmış kalkınma hızının Türkiye için ne anlama geldiği kanaatimce henüz yeterince analiz edilmiş değildir. 27 Mayıs’ta getirilen “Tedbirler Kanunu” � ile Demokrat Parti döneminin hiç bir şekilde olumlu olarak anılmasını yasaklayan kanun; ve üniversitelerde özellikle sosyal bilim dallarının 1938 sonrası Halk Partisi paradigmasını benimsemiş olanlardan teşekkül edilmiş olması, böyle bir çalışmanın ve değerlendirmenin yapılabilmesini engelledi. Bu perdenin gölgesi hala devam etmektedir. Demokrat Parti’nin on yıllık icraatini sosyal, psikolojik, ekonomik, iç siyaset ve uluslararası dış politika açısından irdeleyen ciddi çalışmalara hala büyük ihtiyaç vardır. 27 Mayıs’ı gerçekleştirenler ve destekleyenler, darbeyi 5 Bayar, Celal, Başvekilim Adnan Menderes, Derleyen, İsmet Bozdağ, 1986; s.39 ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

115


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

meşru göstermek ve herhalde suçluluk duygularını örtmek için Demokrat parti ve Adnan Menderes için insafsızca sadece olumsuz ve hatta hakaretamiz ifadelerde bulundular. Demokrat Parti’yi destekleyen ve yapılan zulüm ve büyük haksızlıklara karşı infial duyan bizler, şehitlik mertebesine gelmiş olan Adnan Menderes hakkında sevgi sözleri dışında bir ifadede bulunmayı yüreğimize sığdıramıyoruz. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile aralarındaki mizaç ve yorum farkları ne olursa olsun birbirlerine karşı sevgi ve saygıyı sürdürmüş insanlardı. “Adnan Menderes ince, hassas bir insandı. Hasmından, tepesine kayalar, dağlar yağsa, kılı bile kıpırdamaz, fakat dostundan, sevdiğinden bir tüy düşse, incinirdi. Fazileti de buradadır. Evet, on yıl bu yürekli ve kafalı insanla devlet sorumluluğunu paylaştık. ... Bir iki ufak tefek olay hariç, hiçbir derin ihtilafımız olmamıştır. Çünkü temel fikirlerimiz bir olduğu için, temel görüşlerimiz de birbirine uyuyordu. Bu sebeple bütün icraatını, bütün sorumluluğu ile kabul ederim. Ben de onun yerinde olsaydım üslup farkı ile aynı şey-

116

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

leri yapardım” 6. Hiç şüphesiz, Demokrat Parti ile siyasi yaşamı devam etseydi, Türkiye’ye hizmetlerine devam edecek, Türkiye’ye çağ atlatan daha pek çok başarıya imza atacaktı. Ölümünden sonra yapılan 1961 genel seçimlerini yurt dışı basını “Menderes Kazandı” şeklinde manşetlerle verdi. 7 27 Mayıs’tan sonra halkın teveccühünü kazanmak ve siyasetteki çizgilerini belirlemek isteyen pek çok parti lideri ve siyasetçi kendi isimlerini Demokrat Parti ve Menderes adının yanına koyarak bu ışıktan istifade etmek istediler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yaşadıkça, refah ve demokrasi yolunda ilerledikçe, onun da yaptığı mücadelelerin, çektiklerinin boşa gitmeyeceğine inanıyorum. Başbakanımız Adnan Menderes’in, ve ebediyete intikal etmiş aile fertleri Berrin Menderes (1905-1994), Yüksel Menderes (1930-1972), Mutlu Menderes (1938-1978) ve Aydın Menderes’in (19462011) ruhları şadolsun diyorum. 6 Bayar, Celal, Başvekilim Adnan Menderes, Derleyen, İsmet Bozdağ, 1986; s. S.148 7 “Election Shock to Turkish Junta: “Menderes is Winner”, The Times Gazetesi, 17 Ekim 1961, s. 12


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F ADÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dilşen İnce Erdoğan: ADNAN MENDERES SEMPOZYUMU

“B

Hayaldi gerçek oldu!

u sempozyumda ilk defa yakın dönem cumhuriyet tarihi konuşuldu. Bu sempozyum bu açıdan sadece yakın dönemin sevilen lideri Adnan Menderes’i değil Türk tarihinin dönüm noktalarından birini de cesurca konuşulmasını sağladığı için çok önemlidir.”

A

dnan Menderes Üniversitesi tarihi gerçeklere ışık tutacak ve Türkiye’nin siyasi hayatının en önemli on yıllık dönemi olarak gösterilen Adnan Menderes Dönemini bir sempozyumla bilimsel dünyanın dikkatine sundu. Biz de içimizden biri köşesinde sempozyumun düzenlenmesinde büyük emek veren ve ekip arkadaşlarıyla adeta gecesini gündüzüne katarak çalışan bir öğretim üyesini dikkatinize sunmak istedik. Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dilşen İnce Erdoğan. Dilşen İnce Erdoğan, sempozyum düzenleme kurulunun bir üyesi. Erdoğan’ın da içinde bulunduğu Düzenleme Kurulu, sempozyum için çok sayıda üniversiteyi, akademisyeni, bürokratı ziyaret etti, Adnan Menderes’in dönemine şahitlik eden kişileri bulup sözlü tarih çalışmaları yaptı ve sempozyumu en ince ayrıntısına kadar planladı. Sempozyum iki yılda bir devam edecek Her iki yılda bir gerçekleşecek sempozyumu, her iki yılda bir yapılacak makale yarışmaları, her yıl yapılacak paneller ve süre giden sözlü tarih çalışmaları ile destekleyeceklerini belirten Yrd. Doç. Dr. Dilşen İnce Erdoğan, Üniversitenin tanıtımı, Aydınla bütünleşmesi ve ismine yakışır bir çizgide ilerlemesi için üstüne düşeni yapmakta kararlı bir öğretim üyesi. Adnan Menderes Araştırma ve Uygulama Merkezi çalışmalarına da destek veriyor Dilşen İnce Erdoğan Rektör Prof. Dr. Mustafa Birincioğlu’nun hayali olan “Adnan Menderes Uygulama ve Araştırma Merkezi” ile “Adnan Menderes ve Demokrasi Şehitleri Müzesi ve Sosyal Yaşam Alanı” projelerine de destek veriyor. Adnan Menderes Araştırma ve Uygulama Merkezi kurarak döneme ilişkin tüm bilgilerin, dokümanların ve bilimsel çalışmaların tek bir merkezde toplanmasının önemini her platformda dile getiren Dilşen İnce Erdoğan bu konudaki çalışmaları yakından takip ediyor. Adnan Menderes Sempozyumunu düzenlerken düzenleme kurulu üyeleriyle beraber çok sayıda şehri, Üniversiteyi, müzeyi ve kütüphaneyi gezen Cumhuriyet tarihçisi Dilşen İnce Erdoğan, Başbakanlıktan, Kültür Bakanlığına, Mimarlardan şehir planlamacılarına kadar çok sayıda kişi ile görüşerek Aydın’a bir müze ve Araştırma Merkezi kazandırmak için çabalıyor.

Doktora tezini Osmanlı Devleti’nde Amerikalı Misyonerler ve Van Ermeni İsyanı (1896) üzerine yapan Dilşen İnce Erdoğan, Ermeni meselesini araştıran önemli tarihçiler arasında yer alıyor. Adnan Menderes Üniversitesine başlar başlamaz bölüm arkadaşları ile beraber Ermeni Tarihi dersi açan Dilşen İnce Erdoğan, Genel Kurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Masası Dış İlişkiler Uzmanı olarak da görev yapıyor. Sözde Ermeni soykırım iddialarına karşı çok sayıda bilimsel oturuma katılan, çok sayıda bildiri sunan ve bu konuda bir de kitabı bulunan Dilşen İnce Erdoğan, Türkiye’nin pek çok kentine giderek Ermeni sorunu üzerine konferanslar veriyor. Erdoğan Ermeni Sorunu üzerine yapılan projelerde de aktif olarak rol alıyor. Kadın sorunları üzerine eğiliyor Cumhuriyet Tarihi Ana Bilim Dalında, Kadın Tarihi dersi açılmasına da ön ayak olan Yrd. Doç. Dr. Dilşen İnce Erdoğan, kadın haklarına yönelik yaptığı çalışmalarla da adından söz ettiriyor. WIG (Women, Internationalsm and Gender) üyesi ve Woman History sitesinin danışmanı olan Erdoğan, Türkiye’de cinsiyet tarihi dersinin önemini her platformda dile getiriyor. Erdoğan, tarihçilerin içinde olmadığı bir kadın tarihi çalışmasının mümkün olmadığını önemle vurguluyor. Tarihi erkeklerin yazdığını bu nedenle de kadının tarihteki yerinin yeterince iyi anlatılamadığını savunan Dilşen İnce Erdoğan, Türk kadının en büyük şansının ise Atatürk gibi bir lidere sahip olmak olduğunun altını çiziyor. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

117


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın Belediyesi ve sivil toplum kuruluşları ile kadın eğitimi üzerine bir projeyi de hayata geçirmeye hazırlanan Erdoğan, bu proje ile kadının eğitiminin önemine vurgu yapacaklarını kaydediyor. Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Yrd. Doç. Dr. Temsilcisi olan Erdoğan, aynı zamanda Tarih Bölüm Başkanlığı Yardımcısı ve Ortaçağ Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor. Yrd. Doç. Dr. Dilşen İnce Erdoğan mesleki kariyerinde pek çok ilki Adnan Menderes Üniversitesinde gerçekleştirmekle övünüyor. “Hoca olarak ilk derse burada girdim, ilk kez yurtdışında kongreye buradan gittim, ilk kez burada A’dan Z’ye bir sempozyumun düzenlenmesinde aktif rol oynadım ve en önemlisi ilk kez burada eşim ve oğlumla gerçek bir aile kurabildim” diyen Erdoğan, Adnan Menderes Üniversitesinin kendine kazandırdıklarını ona iade etmenin vicdani sorumluluğu ile durmadan çalışacağının altını çiziyor. Hiç İngilizce bilmediği halde kazandığı ODTÜ’de İngilizce ile haşır neşir olan ve tarihi İngilizce olarak okuyan Dilşen İnce Erdoğan,derslerinin ağırlığı nedeni ile sosyal bir öğrenci olmadığından yakınıyor. Öğretmenlerinin genç tarihçiler konuşuyor programına çalışkan bir öğrenci olması nedeniyle onu tavsiye etmesini ise tamamen bir şans olarak tanımlıyor. Dilşen İnce Erdoğan, bu programda üniversitesini başarı ile temsil edip hocaları onu ayakta alkışlayınca kapılar kendisi için ardına kadar açılıyor. O zaman akademisyen olmaya karar veren Dilşen İnce Erdoğan, bu hedefinden taviz vermeden çalışıyor. İngilizce ve Arapçayı iyi düzeyde Rusça’yı ise başlangıç seviyesinde bilen Erdoğan, Uluslararası Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi’nin İngilizce makalelerini Türkçeye çeviriyor. Erdoğan Ermenice öğrenmeye hazırlanıyor. “Yeni projelerle yoluma devam edeceğim” Adnan Menderes Sempozyumunun yorgunluğunu üzerinden atmadan ziyaret ettiğimiz Yrd. Doç. Dr. Dilşen İnce Erdoğan, bizi yepyeni projeleri ile karşıladı. Sempozyuma ilişkin sorular sorduğumuz hocamız ile yeni projeleri üzerine de söyleştik. Hocamızın heyecanı ve kararlılığı bu projelerin büyük süratle hayata geçeceğine bizi inandırdı. Sizi söyleşimiz ile baş başa bıraktığımızda aynı inancı paylaşacağınızı düşünüyoruz. Adnan Menderes Üniversitesi 1992 yılında kurulmasına rağmen Adnan Menderes’e yönelik panel ve sempozyum çalışmalarına geçen yıl başladı. Sizce bu genç bir üniversiteden olgun bir üniversiteye geçişin bir göstergesi mi? - Ben Adnan Menderes Üniversitesinde 2009–2010 eğitim-öğretim döneminde göreve başladım. Ve bu soruyu zaman zaman kendime sordum. Bunun nedeni aslında insanların tarih deyince yakın tarihlerini hep göz ardı etmesi. Ben Cumhuriyet tarihçisiyim ve insanlar bizlere yaklaşırken sadece Cumhuriyetin kurulması ve inkılâpları incelediğimizi düşünüyor. Oysaki bizim yakın tarihimiz son derece önemli. Hep konuşulmaya çekinilmiş ve ürkülmüş olsa da orada duruyor ve bizim tartışmaya açmamızı bekliyor. Biz tarihçiyiz, biz üniversite çatısı altında bilim adamlarıyız. Biz burada 118

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

konuşamazsak, hiçbir yerde konuşamayız. Sokakta, radyoda, televizyonda siyaset yapabiliriz ancak üniversite çatısı altında korkmadan, ürkmeden konuşmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Bu sempozyumda ilk defa yakın dönem cumhuriyet tarihi konuşuldu. Bu sempozyum bu açıdan sadece yakın dönemin sevilen lideri Adnan Menderes’i değil Türk tarihinin dönüm noktalarından birini de cesurca konuşulmasını sağladığı için çok önemlidir. Bu dönemi tartışmaya açarken siyasete çok mu gireriz, çok büyük tartışmalara zemin mi hazırlarız diye korku yaşamadınız mı? - Tabii ki yaşandı. Bu ateşin içine elinizi sokmak ile aynı şeydi. Ama biz bu dönemi çok iyi biliyor olmamıza, bu dönem ile ilgili kimin ne yazıp ne savunduğunu çok iyi takip ediyor olmamıza güvendik. Konuklarımızı seçerken de bu bilgi birikimini kullandık. Ve ilk günden itibaren sempozyumun siyasi değil bilimsel olmasına özen gösterdik. Panelde misafir üniversiteden bir akademisyen “Dilşen Hoca bizi buraya getirmek için çok takla attı, iyi ki de atmış” dedi. Zor muydu akademisyenleri Adnan Menderes panelinde ağırlamak? - Hocalarımızı yapacağımız işin kalitesine ve saygınlığına inandırmak için tek tek yanlarına gittik. Onlara Üniversitemizi, mükemmel kampüsümüzü, yapacağımız sempozyumun özgünlüğünü ve önemini anlattık. Siyasi değil bilimsel bir platform olacağına ve çok sesli olacağına onları ikna ettik. Gelen hocalarımız geldikleri için gerçekten çok mutlu olduklarını, çağırdığımız zaman her zaman geleceklerini söylediler. Yapılan böyle büyük bir sempozyumun sorunsuz atlatılmasından dolayı da bizi tebrik ettiler. Sempozyumun hiçbir karesinde Yassıada süreci yoktu. Bu olayı tartışırken Yassıada sürecine yer vermemek konuyu eksik işlemeyi de beraberinde getirmedi mi? - Biz özellikle Adnan Menderes’in Yassıada’daki yargı sürecine girmedik. Çünkü ilk olarak sevgi ile yola çıkmak istedik. Önce çocuklarımıza ve gençlerimize Adnan Menderes sevgisini, onun vatan sevgisini anlatmak istedik. Siz sevgiyi iyi anlatırsanız bu sağlam zemin üzerinde her türlü tartışmayı yapabilirsiniz. Sevgi ile başlanan her olay olumlu neticeler doğurur nitekim bizim için de öyle oldu. Eğer ilk sempozyumumuza Adnan Menderes’in asılması ile başlasaydık çok farklı sesler içinde asıl söylemek istediğimiz yitip giderdi. Bazı sesler gereğinden çok yükselebilirdi. Ama şimdiden sonra her yönüyle Adnan Menderes dönemini tartışabiliriz. Zaten her yıl yapacağımız panellerde değişik temalarda olacak “Adnan Menderes ve Sinema”, “Adnan Menderes ve Tarım”, “Adnan Menderes ve Ekonomi” gibi. Makale yarışmasına gönderilen bildirilerin elemesini de ekibiniz ve siz mi yaptınız? - Türkiye’nin her üniversitesinden bildiri yağdı. O kadar çoktu ki bunların tümünü alfabetik bir sıraya dizerek hakemlerimize verdik. Biz hiçbirini elemedik, ayırmadık. Hakemlerimiz titiz bir çalışma ile her bir makaleyi tek tek okuyarak seçtiler.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F ADNAN MENDERES’E İKİ FARKLI BAKIŞ:

Nazım Hikmet ve Necip Fazıl yaratıcılığında Adnan Menderes T

ürkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler yaratan, sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başlatan, köye makine sokan, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılığı yeniden başlatan, Türkiye’yi kalkınma kavramıyla tanıştıran 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirilen, 17 Eylül 1961 tarihinde İmralı’da idam edilen Başbakan Adnan Menderes. Ne kadar şerefli ve şerefli olduğu kadar da acı dolu bir kader. Doç. Dr. Lütviyye ASGERZADE

B

Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi

üyük şahsiyyet ve başarılı siyasetçi Başbakanlık zamanında 5 hükümet kuran, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler yaratan, sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başlatan, köye makine sokan, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılığı yeniden başlatan, Türkiye’yi kalkınma kavramıyla tanıştıran 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirilen, Yassıada’ya hapsedilerek Milli birlik komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edilen ve 17 Eylül 1961 tarihinde İmralı’da idam edilen Başbakan Adnan Menderes. Ne kadar şerefli ve şerefli olduğu kadar da acı dolu bir kader. Yakın Türk tarihine damgasını vurmuş Menderes’in idamı en çok tartışılan ve en çok yürek burkan olaylardandır. Tabii, böyle böyle büyük bir insanın, siyasetçinin hayatı tarihçileri, siyasetçileri ilgilendirdiği gibi, edebiyatda da boy göstermiş, bazı şairler O’na şiirler hasr etmiş, övmüşler, bazıları ise ona karşı muhalifette olmuş vedüşüncelerini şiirlere taşımışlar. Mesela: Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet şiirlerinde Adnan Menderes’e iki farklı bakış görülmektedir. Şöyle ki yaratıcılıklarında bu şairlerden biri; Necib Fazıl Adnan Menderes’i övmüş, diğeri ise; Nazım Hikmet sözün mecazi manasında dövmüştür. Herkesin kalbinde doğulduğu, ekmeğini yiyip, suyunu içtiği, havasını ciğerlerine çekerek büyüdüğü vatan sevgisi, vatan muhabbeti vardır. Bu sözler bir dönem Türkiye devletinin Başbakanlığını yapmış merhum Adnan Menderes’e de aittir, Vatan’ına komünizm dalgası getiren, “Kızıl komünist” şair Nazım Hikmet’e de. Her ikisi Vatan’ını seviyordu, fakat aralarında düşünce farkı vardı. Bu nedenle de Adnan Menderes ve Nazım Hikmet birbirine zıt, muhalif idi... Adnan Menderes’e

göre Nazım “Vatan haini” idi. Nazım’a göre Adnan. Nazım yazıyordu: “O – Adnan Menderes – Basın hürriyetini yok ediyor... Basında kendisini tenkit edenleri hapse atıyor... Siyasi muhalefeti eziyor... Menderes işçilere grev hakkını tanıyacağını vaad etmişti... Halbuki en kısa grevler için işçileri takip ediyor...” Tabii bu Adnan’a sevdiği vatanını bırakıp Sovyetler Birliği vatandaşlığını kabul etmiş, kendisinin ifade ettiği gibi; “sayılı komünistlerden olan” ömrünü bu ideolojiyi-Ekim 1917’de Rusya’ya yapılan ihtilalle iktidara gelmiş, milyonlarca kişinin ölümüne sebep olmuş, Kafkas ve Orta Asya Türklerini de esaret ve zulüm altında inletmiş, başlangıçta vaadettiği pembe dünyanın tam aksi zifiri karanlık bir dünya gerçekleştirmiş, milyonlarca insanı sefalete mahkum etmiş, nihayet 1988 yılında tarihe karışmış bir ideolojini Komünizm’i Türkiye’de de iktidara mücadelesine adamış, Moskva’dan izlediği Kurtuluş savaşına destan yazmış Nazım’ın bakışı idi. İsmet İnönü eseri “Nazım bu dastanıyla Kurtuluş savaşını bir daha kazandı” – diye kıymetlendirmişti. Böyük önder Mustafa Kamal Atatürk’de Nazım’ın bazı şiirlerini beğenir, mağrurluğunu takdir ediyordusa da, O’nun “Türk milletinin hayatına kasteden bir bomba” olduğunu da nitelendirmişti. 1938’de orduyu ve donanmayı isyana teşvikten 28 yıl 4 aya mahkum olmuş, Çankırı, Bursa cezaevlerinde yatmış, Nazım’ı 1950’de Demokrat Parti hapisten çıkardı. Nazım hapisten çıkar-çıkmaz ikinci defa Rusya’ya kaçtı, 29 Haziran 1951’de ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

119


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Moskova havaalanına iner inmez beyanat verdi. “Beni yaratan Stalin’dir. O, beni yarattı, O, beni yaşatıyor.” Nazım’ı Lenin, Stalin yaratmıştı ve sözsüz ki, komünizme canı dilden bağlanan şair 50 milyon insanın katilini, Stalin’i, ilah mertebesinde görüyordu. Adnan Menderes’in O’nu Vatan haini adlandırması bu yüzdendi. Ne yazık ki, Nazım’a “vatan haini” deyen Adnan Menderes’de az sonra ipe asıldı. Yazılanlara göre başbakan idamından az önce bir asker vasıtasıyla Giyaseddin Emre’ye gizlice bir mektup göndermişti. Bu mektup bu gün hadiselerin iç yüzünü ortaya koymaktadır: “Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-i metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?” Maraklıdır, Nazım’da Mustafa Kemal Atatürk’e: “Türk Ordusu’nu ‘isyana teşvik’ ettiğim iddiasıyla ‘onbeşyıl ağır hapis’ cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını ‘isyana’ teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum” diye bir mektub yazyor. 120

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Kore Savaşı’nda Nazım Türk askerinin savaşı bırakmasını, Ruslara teslim olmasını ister. Duygu ve düşüncelerini şiirlerinde açıkça dile getirer. Kısacası, Nazım Türkiye’ye karşı Sovyetler’i, Atatürk’e karşı Lenin ve Stalin’i, Kemalizm’e karşı komünizmi tercih eder. Adnan Menderes’i seven, onun Türk milletinin refahı için neler ettiğini gören Necip Fazıl’ınsa Adnan Menderes’e itiramı büyüktü. O, macmua çıkarmak gayesi ile Ankara’da Adnan Menderes’le görüşmüş, O’ndan maddi ve manevi yardım almış, Maraş’tan milletvekili olmak için bile mektup yazmıştır. Menderes’e “vekiliniz olayım” önerisinde bulunduğu mektup en çarpıcı olanıdır. Vekil yapılması halinde Kısakürek Meclis’te “Demokrat Parti’nin ateş topu” olacağını belirtir. “Efendim” deye başladığı mektubu “Ellerinizden öperim”le bitiriyor. Şairin Adnan Menderes’in idamına yazdığı “O Zeybek” şiirindeki “Zeybeğim, zeybeğim ne oldu sana?” muraciatı bu gün de okunduğunda yürek sızlatıyor. Bu mantıkla baktıkça “Dirimden Korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes’in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.” diye idama “karar-ı metanetle” geden ve idamı ile Türk halkını ağır bir mezemmette bırakan Adnan Menderes ölümüyle ebediyyen yaşamak hakkını kazanmıştır.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

F ADÜ ADNAN MENDERES MAKALE YARIŞMASI BİRİNCİSİ

Bir Liderin Doğuşu: Adnan Menderes Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nin Düzenlediği “Başbakan Adnan Menderes’in Yaşamı ve Siyasal Mücadelesi” konulu makale yarışması birincisi Doç. Dr. Şerif DEMİR’in makalesinin sonuç bölümü.

M

Doç. Dr. Şerif DEMİR

illi Mücadelenin kazanılması ve cumhuriyetin kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk’le başlayan efsanevi liderler kadrosu, büyük başarılar elde ettiler. Büyük kazanımlar sağladılar. O günkü koşullar içerisinde gerçekleşen pek çok başarının bugüne kadar gelmesinde ikinci nesil devlet adamlarının büyük katkıları oldu. Genç Cumhuriyetimizi ileriye taşıyarak, modern dünya ile bütünleştirerek, halkın ekonomik ve eğitim düzeyinde önemli mesafeler aldılar. Menderes cumhuriyet tarihinde ikinci nesil devlet adamları arasında yer alan, Cumhuriyeti kuran kadrodan aldığı emaneti daha da ileriye taşımış, mümtaz özelliklere sahip bir liderdi. Adnan Menderes’i önemli kılan siyasetteki başarıları ve liderlik özellikleridir. Menderes’i daha iyi anlamak ve liderlik özellilerini daha iyi fark edebilmek için siyaset öncesi dönemini ve siyasetteki tecrübelerini çok iyi bilmek gerekir. Menderes’in çocukluğu ve gençliği Osmanlı Devleti’nin sona erdiği ve Cumhuriyetin ilanıyla başlayan reformlar dönemine denk geldi. Bir yanda yokluklar ve ailevi sorunlar diğer yanda bir ulusun çektiği sıkıntılar. Menderes; Atatürk ve İnönü dönemini, II. Dünya Savaşı koşullarını bizzat yaşadı. Menderes’in mahcup ve içe dönük yapısında ve psikolojisi üzerinde bu dönemde yaşanılan pek çok şeyin etkisi oldu. Menderes’in siyasete girişi, SCF tecrübesi halkla iletişimi, CHP Aydın İl Teşkilatı’ndaki başarıları, Mustafa Kemal ile görüşmesi ve Ankara’ya gelişi son derece dikkat çekicidir. Menderes’in Ankara’da yarım kalan eğitimini tamamlayarak kendisini yetiştirmesi ve geliştirmesi önemlidir. Sadece hukuk eğitimini değil siyaset alanında kendisini yetiştiren Menderes; köy köy gezerek, yurdun her köşesini yerinde ve yakından tanıma imkânı buldu. Siyasete mutfağından başlayarak, her bölgesinde ve her türlü sorumluluğu üstlenerek yıllarca sabırla özveriyle çalıştı. Bu dönem Menderes’in liderliğe hazırlık sürecinin önemli bir ön safhasını oluşturmaktaydı. Menderes liderliğe geçiş sürecinde CHP içerisinde ve basında başlattığı mücadele ayrı bir yer tutmaktaydı. Siyaset tarihinde önemli bir değişim ve dönüşümün yaşandığı 1945-1950 yılları arasındaki Tek Parti’den çok partili hayata geçiş sürecinin sancısız ve sorunsuz geçilmesinde Menderes’in soğukkanlı duruşu, uzlaşma kültürü ve iletişimi ön planda tutan politika anlayışıyla, önemli hizmetleri

oldu. Bu dönemde Menderes siyasetin vitrininde, ulusal politikaların belirlenmesinde ve aktif siyasette oldukça etkin bir konumda bulundu. Böylece Menderes liderlik sorumluluğunu üstlenebilecek hazırlık dönemini başarıyla tamamladı. 14 Mayıs Seçimleri pek çok ilklerle birlikte Menderes’in ülke yönetiminde ve DP idaresinde birinci derece sorumluluklar üstlendiği yeni bir dönemin başlangıcıydı. Muhalefet ve bazı aydınlar Menderes’in bu sorumluluğu taşıyabileceğinden kuşkuları vardı. Fakat Menderes yılların tecrübesine sahip bir lider gibi bürokrasiden başlayarak devlet üzerinde otoritesini tesis etti. Herhangi bir yönetim zafiyetine yaşanmasına izin vermedi. Menderes’in DP Genel Başkanı seçilmesi teşkilat ve kamuoyunca sürpriz oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri Cumhurbaşkanı aynı zamandaki iktidardaki partinin genel başkanıydı. Bu geleneğin değişmesi ve Menderes’in başbakanlık görevi yanında DP Genel Başkanlık sorumluluğunu da üstlenmesi büyük bir güç sahibi olmasını sağladı. Fakat Menderes yoğun programına rağmen DP’nin Kongrelerini titizlikle gerçekleştirdiği gibi il ve ilçe teşkilatlarını yakından takip etti. Kısa sürede Menderes’in DP içerisindeki konumu ve liderliği tartışılmaz hale geldi. 1950’de Başbakan olarak göreve gelmesi sürpriz kabul edilen bir liderin, 1954 yılında Cumhuriyet Tarihinin en yüksek seçim zaferini kazanması son derece dikkat çekiciydi. Menderes aşama aşama yükselişini sürdürerek, 1954 seçimlerinde gücünün ve liderliğinin zirvesine ulaştı. Menderes’in kazandığı bu zaferi anlamlı ve önemli kılan diğer bir noktada; siyasi tarihimizin efsanevi liderleri arasında yer alan İsmet Paşa’ya karşı kazanmış olmasıydı. Bu durumu açıklamak için birçok sebep ileri sürülebilir, fakat bu nedenler arasında Menderes’in siyasi faaliyetleri ve liderlik özelliklerinin de önemli bir payının olduğu bir gerçektir.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

121


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes Dönemi

B

aşbakan Adnan Menderes daha çok iç politikadaki uygulamalarıyla Türk kamuoyunda tartışılsa da, aslında dış politikada da Türkiye adına adeta yeni bir çığır açmıştır. Başbakan Menderes’in 10 yıllık iktidarı dikkatle incelendiğinde, Türkiye’nin mevcut küresel konjonktürden en iyi şekilde yararlanılarak dünya sahnesinde yeniden güçlü bir şekilde yer aldığı görülecektir.

B

Doç. Dr. Selçuk ÇOLAKOĞLU

aşbakan Adnan Menderes dönemi (1950-1960) Türkiye’nin hem iç hem de dış politikası açısından oldukça önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Başbakan Adnan Menderes daha çok iç politikadaki uygulamalarıyla Türk kamuoyunda tartışılsa da, aslında dış politikada da Türkiye adına adeta yeni bir çığır açmıştır. Başbakan Menderes’in 10 yıllık iktidarı dikkatle incelendiğinde, Türkiye’nin mevcut küresel konjonktürden en iyi şekilde yararlanılarak dünya sahnesinde yeniden güçlü bir şekilde yer aldığı görülecektir. Menderes döneminde Soğuk Savaş’ın hemen başından atılan köklü adımlar Türkiye’nin 1990’lara hatta günümüze kadar olan dış politika çerçevesini temelden belirleyecektir. ÜLKENİN BAĞIMSIZLIĞININ KORUNMASI Başbakan Menderes döneminde, Türkiye’nin en önemli önceliği, ülkenin bağımsızlığının korunması ve güvenliğinin sağlanması olmuştur. Sovyet lideri Stalin II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında Türk Boğazlarında askeri üs ile Kars ve Ardahan’ın iadesini istemiştir. Tüm Doğu Avrupa’nın Sovyet ordusu tarafından işgal edilmiş ve bu ülkelerde birer birer Moskova yanlısı sosyalist rejimler kurulmuştur. Sovyetler Birliği’nin Türkiye ile de uzun bir kara sınırı olduğu düşünüldüğünde her an bir Sovyet saldırısı gerçekleşme riski büyüktü. Bu şartlar altında dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü Batı’ya ve özellikle de ABD’ye yakınlaşmış ve bu şekilde Türkiye üzerindeki Sovyet askeri tehdidini bertaraf etmek istenmiştir. ABD’nin 1947’de yayımladığı ve komünizm tehlikesine karşı Yunanistan ve Türkiye’ye askeri yardım öngören Truman Doktrini sayesinde Ankara rahat bir nefes almıştır. Bununla birlikte Sovyet tehdidi oldukça yakındı ve ABD’nin askeri varlığı uzakta kalıp caydırıcılıktan uzaktı. Başbakan Menderes 1950 yılında iktidara geldiğinde en büyük önceliği ülkenin güvenlik sorununun nihai olarak çözümüne vermiştir. Çünkü ülke güvenliği sağlanmadan içeride istikrarlı politikalar takip etmek pek mümkün değildi. Bunun için de Batı dünyası ve özellikle de ABD ile kalıcı ve kurumsal bir müttefiklik ilişkisi kurmak önem taşımaktaydı. 1949 yılında kurulan NATO’ya üye olmak, Türkiye’nin güvenli-

122

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ğini kurumsal olarak teminat alması açısından önemliydi. Ne var ki bazı NATO üyesi Avrupalı ülkeler Türkiye’nin ittifaka dâhil edilerek ittifak alanının genişletilmesini istemiyorlardı. Bu durumda Ankara’nın bu itirazları kıracak bir hamle yapması gerekiyordu. KORE SAVAŞI ve NATO’YA ÜYELİK Başbakan Menderes’in beklediği fırsat 1950’de patlak veren ve mini bir dünya savaşına dönüşen Kore Harbi ile geldi. ABD’nin Kore Savaşı için müttefikler aradığı bir dönemde Menderes hükümeti tereddütsüz bir şekilde askeri yardım teklifinde bulunmuştur. Türkiye’nin Kore’ye gönderdiği 4.500 kişilik muharip birlik üç yıl süren savaş süresince yaklaşık bin kayıp vermiştir. Ancak Türkiye’nin Kore Savaşı’nda Batı ittifakına sağladığı güçlü askeri destek, NATO üyeleri tarafından takdirle karşılanmış ve 1950’de üyeliği veto edilen Türkiye, 1952’de üyeliğe kabul edilmiştir.

Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesine muhalefet eden çevreler Demokrat Parti iktidarının ABD’nin gözüne girebilmek için kendi askerini feda ettiğini savuna gelmişlerdir. Halbuki bu iddia sahipleri o tarihlerde askeri açıdan komünizm yayılma tehlikesinin vahametini göz ardı etmektedirler. 1945-1950 arası dönemde Sovyet ordular Doğu Avrupa’yı işgal etmiş, 1949 yılında ise Çin’deki iç savaşı kazanan Mao liderliğindeki Çin Komünist Partisi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etmişti. Bunların peşi sıra komünist Kuzey Kore’nin kapitalist Güney Kore’ye saldırması bu sürecin bir


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU devamı niteliğini taşımaktaydı. Kuzey Kore’nin başarılı olması halinde tüm Asya ve Avrupa’ya komünizmin yayılması tehdidi söz konusuydu. Komünist dünyanın lideri Sovyetler Birliği ile kapı komşusu olan Türkiye’nin bu dönemde güvenilir müttefikler aramaktan başka şansı yoktu. NATO gibi kurumsal bir koruma olmadan da Türkiye’nin kendisini güvende hissetmesi söz konusu olamazdı. Bu açıdan Kore Savaşı’na katılım karşılığında Türkiye’nin NATO’ya üye olması eleştirilecek bir konudan çok, Türkiye’nin elde ettiği güvenlik kazanımları açısından takdir edilecek bir başarıdır. Ayrıca Türkiye, bu dönemde Batı ittifakının çıkarları doğrultusunda hareket ediyor gibi gözükse de, Batı dünyasının kapsadığı her yere ulaşmaya çalışmış ve bu ülkelerle Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda ilişkiler kurmaya başlanmıştır. II. Abdülhamit döneminden sonra ihmal edilmek zorunda kalınmış Japonya, Milliyetçi Çin, Güney Kore, Endonezya gibi Doğu Asya ülkelerine Menderes döneminde tekrar ulaşılmıştır. 1955’te Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında kurulan Bağdat Paktı’nı Başbakan Menderes, eski Osmanlı coğrafyasına ve İslam dünyasına açılma adına büyük bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin kendi güvenlik çıkarlarının yattığı Batı ittifakı ile hareket etmek Türkiye açısından asla utanılacak bir durum olmadığı gibi dönemin şartları düşünüldüğünde kaçınılmaz bir durumdu. Başbakan Menderes, Batı şemsiyesi altında Asya, Afrika, Latin Amerika gibi dünyanın ulaşılabilecek her noktasına ulaşmaya çalışmış ve Türkiye adına buradan bir kazanç elde etme hedefini daima gözetmiştir. Ayrıca 1999 Marmara depremi sonrasında Türk halkının yardımına çok hızlı ve cömert bir şekilde koşan Güney Kore halkı, Türk askerinin Kore Savaşı’nda boşu boşuna ölmediğini gösterdiği kadirşinaslıkla ispatlamıştır. KALKINMA HAMLESİ Başbakan Menderes’in 1950’de iktidara geldiğinde aslında en büyük hedefi Türkiye’yi kalkındırarak dünya sahnesinde hak ettiği yeri almasını sağlamaktı. Bunun önünde iki engel bulunuyordu. Öncelikle Sovyet tehdidi, Türkiye’nin iç kal-

kınma hamlelerine fırsat vermeyecek kadar canlı ve diri idi. NATO güvenlik şemsiyesi bu tehdidi bertaraf ettiği gibi Menderes hükümetlerinin içeride kalkınma hamlesi başlatmasına da fırsat vermekteydi. Ayrıca Türkiye o dönemde kalkınma hamlelerine başlayabilmek için hem finansal hem de tekno-

lojik açıdan dış desteğe ihtiyaç duymaktaydı. Batı ittifakının ayrılmaz ve önemli bir parçası olmak Türkiye’nin arzu ettiği dış ekonomik yardımları dünyanın en güçlü ekonomisi olan ABD’den çekebilmesi için elverişli bir ortam yaratıyordu. Bu yüzden Başbakan Menderes bazen kraldan fazla kralcı davranarak Batı çıkarlarını savunuyor ve bu sayede hem Batı’nın ekonomik yardımlarından daha fazla pay almaya ve hem de Türkiye’nin nüfuzunu dış dünyada yaymaya çalışıyordu. Örneğin 1955’te Endonezya’nın Bandung şehrinde toplanan Asya-Afrika Konferansı’nda Türkiye’nin komünizme karşı Batı ittifakı içinde yer alma çağrısı yapması bu stratejinin bir parçası olarak yorumlanabilir. Aslında Başbakan Menderes’in iktidarının ilk yıllarında izlenen aşırı Batı yanlısı politikanın taktiksel bir adım olduğu söylenebilir. Başbakan Menderes bu sayede Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı konumundaki Türkiye Cumhuriyeti’ni hem ekonomik hem de siyasi olarak şahlandırmak arzusundaydı. Nitekim Başbakan’ın ihtiraslı “Büyük Türkiye” sevdası ve bunun için attığı adımlar 1950’lerin ikinci yarısından sonra Batılı ülkeler tarafından fark edilecek ve büyük altyapı projelerinin finansmanı için Türkiye’nin Dünya Bankası’ndan talep ettiği krediler geri çevrilecektir. Aslında Soğuk Savaş’ın ilk on yılında Türkiye’ye damgasını vuran Başbakan Menderes ile son on yılına mührünü basan Başbakan Turgut Özal hem idealleri hem de kaderleri yönüyle birbirine benzemektedir. Menderes ve Özal, benimsedikleri Batı ve Amerikan yanlısı tutumu Türkiye’nin kalkınması ve dünya sahnesinde güçlü bir yer edinebilmesi için adeta bir kamuflaj olarak kullanmışlardır. Her ikisinin de hayali güçlü ve müreffeh “Büyük Türkiye”yi kurmaktı. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

123


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ne karşı izlenen kayıtsızlık politikasını değiştirmiştir. Başbakan Menderes ayrıca 19582den itibaren sosyalist blok ülkeleri ve özellikle de Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Bu yakınlaşma sonrasında Sovyetler Birliği, Türkiye’nin kalkınması için destek vereceğini 1959 yılında açıklamıştır. Nitekim Başbakan Menderes’in Temmuz 1960’daki programına Moskova gezisi eklenmişti. 27 Mayıs askeri darbesi ise bu tarihi Moskova gezisini engellemiştir. Başbakan Menderes’i körü körüne Amerikancı bir dış politika izlemekle suçlayanlar nedense darbeden önceki birkaç yıl içerisinde Menderes’in Bağlantısızlar Hareketi ve Sosyalist ülkelerle yakınlaşma siyasetine pek değinmezler. “NATO’ya Bağlıyız”

KIBRIS’IN YENİDEN KAZANILMASI Türk Dış Politikasında Menderes döneminin bir başarısı da Osmanlı döneminde elden çıkmış Kıbrıs adasında yeniden Türkiye’nin nüfuz kazanması olmuştur. Başbakan Menderes 1955’ten 1959’a kadar aktif olarak devam eden müzakerelerde güçlü bir duruş sergilemiş ve hem Türkiye’nin hem de Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını ısrarlı bir şekilde savunmuştur. Bu süreçte Yunanistan adadaki Rum çoğunluğa güvenerek Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını ya da en azından Rumların kontrolünde bağımsızlık kazanmasını desteklemekteydi. İngiltere ise işgalin uzun süre devam ettirilemeyeceğini anlayınca askeri üslerin garanti altına alınması şartıyla Kıbrıs’a bağımsızlık verme politikasına kaymıştı. 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türkler güçlü haklar elde ederken, Türkiye de elde ettiği garantör devlet statüsüyle Kıbrıs’ta elde ettiği nüfuzu korumayı başarmıştır. Üçüncü Dünya ve Sosyalist Blokla Yakınlaşma Başbakan Menderes iktidarının son yıllarında mali yardımlar ve krediler konusunda ABD’den zor destek alır hale gelmiştir. Nitekim Başbakan Menderes 1959 yılında Jüpiter füzelerinin Türkiye’ye konuşlandırılmasını kabul etmesine rağmen, ABD’den istediği kredileri yine de alamamıştır. Bunun üzerine Başbakan Menderes, iktidarının son yıllarında hem Bağlantısızlar Hareketi hem de Doğu Bloku ilişkilerini normalleştirme arayışına girmiştir. Menderes bu sayede Batılı ülkelere alternatifsiz olmadıkları mesajını vermek istiyordu. Nitekim Bağlantısızlar hareketinin liderlerinden Hindistan Başbakanı Nehru’nun 20-24 Mayıs 1960 tarihleri arasında Türkiye2ye tarihi bir ziyaret gerçekleştirmesi bu politikanın bir karşılık bulduğunun da göstergesidir. Başbakan Nehru, 27 Mayıs askeri darbesinden sadece üç gün önce Ankara’dan ayrılmıştır. Başbakan Menderes böylece Bağlantısızlar hareketi124

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

27 Mayıs cuntasının radyoda yayınladığı ilk bildiride verilen mesajlardan biri de “NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız” idi. Bu ifade 27 Mayıs darbesinin anti- Amerikancı bir özelliği olmadığını göstermektedir. Hatta Menderes hükümetinin Batı dünyasına denge arayışları çerçevesinde Bağlantısız ve Sosyalist ülkelerle yakınlaşmanın arttığı dönemde darbenin yapılması, 27 Mayıs cuntasının arkasında ABD desteği olabileceği iddialarını kuvvetlendirmektedir. Bu askeri darbe ülkedeki pek çok hassas dengeyi alt üst ettiği gibi Türkiye’nin daha bağımsız bir dış politika geliştirme stratejisine de büyük zarar vermiştir. Kıbrıs politikasından dolayı Türkiye’yi eleştiren Amerikan Başkanı Johnson’un mektubu, 1964’te Başbakan İsmet İnönü’ye verildiğinde bu gerçek daha iyi anlaşılacaktır.

Türkiye’nin Özgüven Kazanması Başbakan Menderes’in iktidarda kaldığı on yıl içerisinde Türk Dış Politikasına kazandırdığı en önemli özellik özgüven olmuştur. Bu dönemde Türkiye, Soğuk Savaş ortamının konjonktürel dengelerini de iyi değerlendirerek yakın bölgelerden başlayarak dünyanın her yerinde görünür hale gelmiştir. Ayrıca Başbakan Adnan Menderes’in Soğuk Savaş’ın hemen başında belirlediği politikalar günümüze kadar Türk dış politikası açısından belirleyici çizgiler haline gelmiştir. Türkiye’nin aktif ve belirleyici bir dış politika izlemesine yaptığı büyük katkıdan dolayı Başvekil Adnan Menderes’e ayrıca bir teşekkür borçluyuz.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Türk Siyasal Hayatında Demokrat Parti (1946-1960) Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasî hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti’nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir. (Adnan Menderes- 7 Ocak 1946)

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Siyaset Bilimi ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı

T

ürkiye İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Doğu ve Batı blokları şeklinde kurulan iki kutuplu yenidünya düzeninde, Sovyetler Birliği’nden kaynaklanan tehdit algılamaları, toplumsal değişim ihtiyacı ve tek parti zihniyetinin sürdürülemezliği nedeniyle altı ay içinde acilen (1945) çok partili siyasal hayata geçmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte 7 Ocak 1946 yılında kurulan Demokrat Parti (DP), kuruluşundan sadece dört yıl sonra iktidara gelmeyi başarmış (1950) ve 27 Mayıs 1960 askeri darbesine kadar aralıksız olarak üç dönem üst üste tek başına iktidara gelmeyi başarmıştır. Demokrat Parti (DP), ülkemiz için adı gibi hem demok-

rasi hem de bir parti olarak Türk siyasal hayatının hiç şüphesiz en önemli siyasal kurumudur. Bu nedenle kuruluşundan yarım yüzyıl sonra bile adı, lideri, ideolojisi, amblemi, sloganları… gibi etkisi ve kalitesi tartışılmaz bir marka olarak halkımız nezdinde meşruiyetin kaynağı olarak görülmektedir: Yeter! Söz Milletidir, Her Mahallede Bir Milyoner, Her Fabrika Bacasının Yanına Bir Minare sloganlarının yanı sıra Arapça ezan okunması, radyoda Kur’an okunması, bürokrasinin etkisinin kırılması, siyasetçilerin halkın ayağına bir oy için gitmeye başlaması, geleneklerin ihyası, tarihe saygı ve bağlılık, Ortadoğu’ya dönüş… Ve demokrasinin (Demırkırat’ın) başlangıcı olarak bilinmektedir. 7 Ocak 1946 tarihinde kurulan DP ile Türk milleti tarihinde ilk kez iktidara gelerek kaderini eline almıştır. Bu açıdan bakıldığında DP, iki yüz yıllık Batılılaşma sürecindeki Türk siyasal hayatının asil, yerli, Asya, Türk, Müslüman kimliğini temsil etmektedir. Bu dönemde 27 yıllık tek parti iktidarından sonra halk, ilk kez adam gibi adam yerine konulmuştur. Halkın bir oyu için bile vekil adayları kıyasıya mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Bu açıdan DP’nin iktidarı tam bir ihtilaldır hem de kansız ve kavgasız bir ihtilal. Şevket Süreyya Aydemir böyle tanımlıyordu DP’nin iktidarını: 1950 Türkiye’sinde hem de normal seçimler yolu ile sular dalgalandı. Suların dibinden suların yüzüne yeni insanlar yeni davalar çıktı. Evet, yeni insanlar ve yeni davalar. 1923’ten beri süre gelen nizam-ı âlem başka bir nizam-ı âleme döndü. Bu bir ihtilal mı idi? Bu inkılâp mı idi? (…) Bu seçim zaferine derhal geniş manalar verdiler: Beyaz İhtilal… Bütün inkılâpların en önemlisi 14 Mayıs İnkılâbı’dır! Eh! Gidenler de ihtilallar, inkılâplar yolu ile gelmemişler miydi? (…) 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Türkiye’de olan acaba bir Beyaz İhtilal mıydı? Sanıyorum ki evet… DP’nin Türk siyasal hayatına katkılarını kısaca şöyle özetleyebiliriz: 1. DP on yıllık iktidarı boyunca cumhuriyetin ilk yıllarında radikal dönüşümleri geri çevirmeyi amaçlayan Arapça ezan, Anayasa’nın eski dile çevrilmesi, köy enstitülerinin kalADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

125


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

dırılması gibi düzenlemeler yapmıştır. Seçilmişleri atanmışların üzerine çıkararak bürokrasinin etkisini kırmıştır ve bu nedenle DP “karşı devrimci” olarak tanımlanmıştır. Biz bu anlamda DP’nin iktidarını, Türk siyasal muhafazakârlığının 1699 Viyana’sından beri geri çekilen karşı atağı olan Sakarya Zaferi olarak görülebilir. 2. DP iktidara geldikten sonra CHP döneminin din üzerindeki kısıtlama getiren yasalarını kaldırmıştır. DP’nin iktidar döneminde Arapça da ezanın okunabilmesine izin verilmiştir ki o günden beri hiç kimse Türkçe ezanı okumamıştır. Camilerin, İmam Hatip okullarının sayısı hızla artmış ve bunların yüksek okulları da açılmıştır. İlkokullara zorunlu din dersi konulması ve haftanın belli günlerinde programlı olarak radyodan Kur’an okunması, halkın dini değerlerine önem verilmesi, dini cemaatler üzerindeki baskıların hafifletilmesi bu dönemde başlatılmıştır. Ancak en önemlisi Türk halkının yüz yıldır bağlanan basiret, düşüncesi ve özgüveni açılmıştır. 3. Aile, cemaatler ve STK’lar, eskiden vakıf ve lonca Müslüman Türk toplumunun temeli olduğunu ve topluma yaptığı ısrarlı vurgu ile DP’nin “millî irade” olarak tanımladığı toplum mefhumunu, bürokrasi, elit kesim, CHP ve ordudan üstün tuttuğu görülmüş ve seçim sonuçları sonucu ortaya çıkan millî iradeye büyük önem verilmiştir. Bu dönemde ara kurumlar adına özellikle dini ve tarihî eserleri koruma dernekleri sayısında çok büyük artış olmuştur. Başta Türk-İş’in kuruluşu gibi sendikalaşma sonucu çalışanların haklarıyla ilgili ciddi iyileştirmeler yapılmıştır. 4. Geleneksel değerlerin ihyası için (halk ve sanat müziği, müze, köy romancılığı gibi) çalışmaları destekleyen DP, Türk-İslam tarihine önem vermiştir. Başta İstanbul’un ihyası olmak üzere tarihi eserlerin onarılmasına (Sultan Ahmed, Eyüp, Süleymaniye Camii, İstanbul Surları… gibi) büyük önem veren DP iktidarı aynı zamanda, Osmanlı hanedanının hanım varislerini vatandaşlığa almış erkek üyelerin de yurda 126

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

giriş yasağı hafifletilmiştir. 5. DP iktidarı döneminde Türk Dış Politikası’nın o güne kadar ilk kez ve çok yoğun bir şekilde eski Osmanlı ve İslam coğrafyasına (Güney Asya, Uzakdoğu dâhil) yönelik açılımlarda bulunulmuştur. Bağdat Paktı ile Ortadoğu’nun Müslüman ülkeleriyle ilişkiler güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bu konuda DP, Türkiye’nin 1923’ten sonra Osmanlı Dünyası ile genel olarak zayıflayan tarihî bağlarını yeniden kurmaya çalışmıştır. 8. DP ekonomi politikası bakımından programına uygun olarak özel sektörü ve serbest piyasayı savunmuştur. Ancak ekonomik kaynakların yetersizliği nedeniyle kimi zaman devletçi politikalar da uygulamıştır. Öyle ki devlet bu dönemde (1950–60) en büyük yatırımcı olmuştur. Buna karşılık kapsamlı kamulaştırma programları uygulamaması, piyasaya müdahale etmemesi ve özel sektörü ve serbest piyasayı geliştirmek için yerli ve yabancı yatırımcılara her türlü imkânı sunması nedeniyle DP, ekonomik olarak liberal muhafazakâr bir partidir. Bu dönemde ilk kez Anadolu sermayesinin oluşumunu sağlayan DP’nin iktidarında bugün iç pazarda ve dünyanın yüzlerce ülkesinde Anadolu kaplanları at koşturmaktadırlar. Özetle DP bugün (2011) Türk siyasal hayatında kuruluşundan tam 65 yıl ve kapatılmasının üzerinden de 50 yıl geçmesine rağmen, adından en çok söz ettiren partidir. DP, toplum ve siyasal hayatta ismi, programı, lideri, eylem ve söylemleri ile siyasal hayatta herkesim tarafından bir milat gibi noktası görülmektedir. Halk Türk siyasal hayatında ilk kez muktedir olmuş ve bu zaferine bir tek damla kan sıçratmamıştır. DP’ye muhalif olarak bilinen “Demokrat Parti”nin kitabını yazan Cem Eroğul bile; tek dereceli, eşit, gizli oy, açık sayım ve hâkim teminatının DP’nin Türk siyasal hayatına tek katkısı bu bile olsa ki bu YSK’ya darbeciler bile karışmamıştır, yeterli olduğunu vurgular.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Yalnızlığa Yürüyen Duygu İnsanı Ali Adnan Menderes Dr. İsmail BENEK Sivil Toplum Akademisi Başkanı

Yalnızdı… Hayatındaki bunca kalabalık kadroya ve metne rağmen... Sahnede de yalnızdı, o mahut son perde kapandığında da... Çocuk yaşta annesini kaybetti. Annesizliği, içindeki yalnızlığın ve sevgi özleminin en derin izi olarak, hayatı boyunca taşıyacaktı. Bunu kendi ifadelerinden biliyoruz: “Ben yalnızdım kardeşim, hayat boyunca hep yalnızdım. Yapayalnız ve kimsesiz...”1 Ardından babasını da kaybetti. Anne-baba yokluğunun içindeki bir çocuk olarak, duygusal, çekingen ve bazen de gergin dönemleri dışında, hep mahcupkar ve duyarlı bir insandı. Yıllar sonra, o çocukluk ıstırabını ve duygularını arkadaşları ile paylaşacaktı; “Kardeşim, ana nedir bilmiyorum ama sezerdim. Baba nedir bilmiyorum ama sezerdim. Ablamın hatırası küçük ve beyaz bir duman parçası gibi içimde titrer. Ama mektep duvarları içinde bile yapayalnız yaşardım. Bayramlarda, tatillerde, çocuklarını kardeşlerini almaya gelenleri gördüğüm zaman içim yanar, kendimi zapt edemezdim. Zaafım görünür endişesiyle yatakhaneye, mektebin gizli ve görünmez köşelerine kaçar, saklanır ve hıçkıra hıçkıra ağlardım. Tırnaklarımı yerdim. Bu ağlama sesleri, bugün bile kulaklarımda akisler yapar. Bu acıyı tatmayan insana, bunları anlatmak mümkün değildir.”2 Abla dediği, annesinin kokusunu taşıyan kardeşini de, kısa bir süre sonra kaybedince; artık tamamen yalnız kalmıştı. Anneannesi tarafından, Çakırbeyli çiftliğinden alınıp, İzmir’e, bu acıları unutturmak isteyen, aile büyüklerinin yanına yerleşti. Yaşadığı bu kayıplar ve kimsesizlik, ömrü boyunca peşini bırakmayacaktı. Yıllar sonra başbakan olduğunda İzmir’e uğrayacak, ablasının kabrini hatırlatan bir hatırası ve özlemi, onu hıçkırıklara boğacaktı. İçindeki derin yalnızlık ve yaşanmayan çocukluk dönemlerinin dramını, arkadaşı ile konuşup, sevgi ihtiyacını ifade etmekten çekinmeyecekti. Ruhunda yeşerme fırsatı bulamayan sevgi, arka arkaya gelen en yakınlarının ölümleri, onu içinde saklı tuttuğu bir kapanışa götürecekti. “Düşün kardeşim düşün. O gün son yakınımı, kanı kanımla bir olan, canı canımla bir olan tek kardeşimi de kaybetmiştim. Hâlbuki evde benden olan, beni oyalayan oydu. Biz onunla iki çocuk, birbirimize dayanacak, yeni âlemimizi yapacaktık. Gerçi bunları o zaman böyle açık, belirli elbette 1 Mustafa Ünal, “Acıyla örselenen aile: Menderesler”, Aksiyon Dergisi, 23.03.1996 2 A.g.y

düşünemezdim. Ama inan ki bir takım sezilerim vardı. Ve anlıyorduk ki o da gidince ben artık yapayalnızdım...”3 Yalnız adamın, küçük yaşta tanıştığı bu kader, kolej yıllarında da kendini hissettirecekti. Liseden sonra okuyamamıştı. Dedesinden kalan, büyük çiftliğin bütün sorumluluğu, babasının vefatı ile birlikte tamamen ona emanetti. Ali Gemici, Adnan Menderes’le olan anılarında, onun paylaşımcı yönünü şöyle anlatır: “Menderes çiftliğine her geldiğinde köy meydanında bizleri çevresine toplar, arazi sahibi olmayan kişileri aramızda belirlememizi isterdi. Daha sonra da arazisi olmayanlara arazilerinin bir bölümünü ürün karşılığında uzun yıllar ödemek şartıyla verir ve arazi sahibi olmalarını sağlardı. Bundan en çok sevinen yine kendisi olurdu. Bu da bizim kendisine olan sevgi bağımızın daha çok kuvvetlenmesini sağlardı”4 Zekâsı ve sevecen mahcubiyeti içindeki belirgin özellikleri Celal Bayar’ın dikkatini çekmiş ve bu isim Menderes’in sonraki hayatında çok etkili olmuştu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında toplumun trajedisini ve Anadolu’nun yıkılmaz kale oluşunun ağır bedellerini, bizzat yaşamış ve görmüştü. Savaşta gösterdiği kahramanlık nedeniyle Cumhuriyet’in ilanı sonrası Menderes’e İstiklal madalyası verilmişti.5 Genç yaşta Milletvekili seçildiğinde, sadece 10 yaşındaki Cumhuriyetin de canlı tanığıydı. Vekilken, üniversitede hukuk eğitimine başlamış ve hep peşinden gelen yalnızlığın, o öğrencilik dönemini yeniden yaşamıştı. Duygusallığı, ar3 Mustafa Ünal, “Acıyla örselenen aile: Menderesler”, Aksiyon Dergisi, 23.03.1996 4 İhsan Karataş, “Menderes’in bana lokum vermesini hiç unutmadım” Yeni Asır, 14.05.2011 5 Ozan Örmeci, “İttihat ve Terakki’den AKP’ye Türk Siyasal Tarihi”, Güncel Yayıncılık, 2008

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

127


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

kadaşlarınca bilinirdi. CHP diktasının içinde, hazmı zor ve telafisi imkânsız gelişmeler ve uygulamaları gördükçe, dörtlü takrir ile ayrılmıştı. Yine siyasi yalnızlığı, dört kişi ile iktidardan kopan, ayrıca dört kişi içinde de yalnızlaşan bir profildi. O, 12 Haziran 1945’te başlayan bu süreçte, 21 Temmuz 1946’nın “açık oy gizli tasnif” garabeti ile sandıktan çıkamayan DP’nin, dört yıl daha muhalefet döneminde de, bu yalnızlığın, ağır bedellerini ödeyecekti. 1950 yılının, hafızalardan silinmeyen, o 14 Mayıs demokrasi zaferi ile iktidar koltuğuna başbakan olarak oturduğunda, yine yalnızdı. 18 yıllık ezan yasağının toplumu yalnızlaştıran ve kendi maneviyatından koparan CHP icraatı karşısında, yasağı kaldırma girişiminde bile yalnız... Tek başınaydı. DP’den cumhurbaşkanı seçilen Bayar dahi, bu konuyu zamana bırakma eğilimindeydi. Başlarda Menderes’in bu kararlılığını kabullenememişti. Oysa Menderes, yıllarca ortak siyasi figürlerden biri karşısında yalnızlaşmış, tepki vermiş ve halkın yalnızlaştırıldığı bir rejimde ve gördüğü direnç karşısında, istifayı bile göze alabilecek kadar kararlıydı. İçinde bulunduğu psikoloji, yalnızlıkla büyüdüğü ruh haline benziyordu. Halkın beklentisini yerine getirmekte kararlıydı. Halktan aldığı yetkiyle iktidar olmanın birinci ayında, ezanın minarelerden, asli şekliyle okunmasını sağlamıştı. Zafer Gazetesi başyazarı Mümtaz Faik Fenik› in sorusu üzerine Adnan Menderes şu açıklamayı yapmıştı: “Ezanın Türkçe okunmasına mukabil cami içinde bütün ibadet ve duaların din dilinde olması garip bir tezad teşkil eder gibi görünür… Hâlbuki umumî âdaba ve âmme nizamına hiçbir aykırılık göstermeyen ezan meselesinde memnu’iyetin devamı lâiklik prensibini menfi cihetten zedelemek mânasını tazammun eder.”6 Menderes, halka yakın icraatlarında da hep yalnızdı. Başbakandı ama içinden geldiği siyasi çevre CHP’de gördüğü, etkisizleştirmenin, bütün topluma uygulanan bir tecrit olduğunu, her defasında yaşayacaktı. Halkın hissiyatına tercüman olan ve halka yakınlaştıran her adımında, rejim tarafından yalnızlaştırılıyordu. Amansız bir muhalefetin iflah olmaz direnci ve saldırısı altındaydı. İnönü’nün muhalefeti, milli şef karizması ve devlete çöreklenmiş zihniyet karşısında; DP’nin, iktidar olsa da, muktedir olamadığı defalarca görülecekti. Ordunun, bürokrasinin, üniversitelerin ve diğer entelektüel çevrelerin “kuyruk” kabul ettiği ve meşru iktidar bile olsa içselleştiremedikleri ve hırçınlaştıkları süreçlerde, medyanın da ağır itham ve komploları ile karşı karşıyaydı. Bütün bunlar daha da yalnızlaştıran süreçlerdi. Ali Adnan, tek teselli kaynağı halkın içinde ve onlarla hem hal olmakla kırıyordu bu çemberi. Menderes özellikle büyük sevgi ihtiyacı duyarak bu ihtiyacını halka giderek, halkın ilgisi ve sempatisiyle tatmin yo6 Abdülhalim Yener, “Ezanın Aslına Çevrilmesi ve Basındaki Yankıları (5-18 Haziran 1950)”, Türk Müslümanlığı, Köprü Dergisi, Bahar 99, [66. Sayı]

128

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

lunu seçmişti. Menderes için halk her şeydi. O, bir anlamda halkı için yaşıyordu. Menderes döneminde, o zamana kadar fazla değer verilmeyen taşradaki insanlar, itibar görmüş çeşitli sorumluluk mevkilerinde görevler almışlardı.7 Yalnızlaştıran icraatlar, dirençli rejim, CHP diktası, parti içi Bayar ve ekolünce, ayrıştırıcı ve Menderes’i içten içe geren psikolojinin yalnızlık öyküleri, onu feverana sevk edercesine adeta kızgın bir kütle yapıyordu. Diğer taraftan ise, naifleşen ve duygusallığın sorumlulukla birleşen kavşağında, bütün levhalar sadece halka giden yolu gösteriyordu. Halkı onu çok seviyordu. “Yeter söz milletin!” dedirtmişti. İtirazın neredeyse isyana varan halk hareketi olarak, meşru seçimle sandığa gömülen CHP’ye ve rejimine “YETER!” denmişti. Bu bile, kendine kapatılmış bir toplumun yükselen haykırışıydı. Adnan Menderes’in içine gömülü yalnızlık duyguları ile toplumun sahipleştirilmiş, değerleri ile oynanmış, hukuku çiğnenmiş ve devletten/ülkesinden izole edilmiş yalnızlığı, birbirine kavuşmayı bekleyen iki sevgi seliydi. Kavuştular! Menderes artık, halkın “sevgilisiydi”. Menderes döneminde gerçek bir ‘halk ihtilâlı’ yapılmış ve jakoben oligarşinin hâkimiyeti sarsılmıştır. O, ‘köylüyü efendimiz’ yapmış, yani halkı egemenlerin zorbalığından kurtarmıştır.8 Halkıyla yakınlaşan ve dertleşmeye hazır iki temsil olan DP ile halk, Menderes ile vatandaş olarak birbirine kavuşmuş ve cumhuriyet salonunda, beraberce demokrasi nikâhına oturmuşlar ve mutlu bir evliliğe adım atmışlardı. Denilebilir ki; DP zamanla, CHP’ye karşı çeşitli sebeplerle muhalif olmuş tüm kesimleri çatısı altında toplamış, ulusal burjuvaziye, modernleşme ve kalkınma sürecini tamamen dışarıdan kendisine empoze edildiğini düşünen ve bunların getirdiği finansal yükler altında ezilen köylülere, küçük zanaat erbabına, işçilere, Varlık Vergisi’nden dolayı CHP’ye düşman olmuş azınlıklara, Türk devrimine karşı çıkan dindarlara, özgürlük ve demokrasi diyen entelektüellere kısacası Tek Parti rejiminden olumsuz etkilenen herkese hitap etmeye başlamıştı.9 Birbiriyle hasret gidermeye ve yalnızlıklarını kırmaya muhtaç siyaset ile halkın bu izdivacı, hep mutsuz azınlığın kıskanç ve hırçın muhalefeti karşısında yara aldı. Fakat bu sevgi ve buluşma, günümüze dek milletin istediği bir devlet, halka yakın bir siyaset ve toplumla barışık bir bürokrasiye erişme mücadelesini de elden bıraktırmadı. Milletin devletiyle olan aşkını bozan, toplumda sevgisizlik ve nefret tohumları üreten 27 Mayıs darbesinde de, iki sevgilinin birbirinden koparılışı, çok acıklı bir yuva yıkma teşebbüsü olan bir cinayetle sonuçlanmıştı. Menderes ile çok sevdiği halkının arasındaki beraberlik, 7 Asım Öz, “Şerif Demir: Menderes ve İnönü arasında adeta düello vardı”, Dünya Bülteni, 14.10.2011 8 Hasan Celal Güzel, “Menderes’e Ağıt”, Sabah, 17.09.2011 9 Pınar Akyasan, “Kutlanmayan demokrasi bayramı: ‘14 Mayıs’”, Yeni Şafak, 17.05.2011


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

bir saldırıya maruz kalmış ve bu iki sevgili birbirinden ayırtılmıştı. Millet sevdiğinin idama götürüldüğü ve kendisinden ayrı bir kara parçasında, Yassıada’da tecrit edildiğini bile yeterince bilemeden, sonu meçhul bir karanlığa sürüklenişin ve ondan koparılmanın derin acısıyla sarsılmıştı. Menderes hapisteydi. Şimdi de bir hücrede yalnızdı. Ömrü boyunca ardından gelen yalnızlık, şimdi her tarafını kuşatmıştı. Yirmi dört saat hücresinde, başında nöbet bekleyen bir askerin kontrolü altında, konuşamadan kendine gömülü duygularının derinleşen yalnızlığı ve ürkekleştiren beyefendiliği ile tedirgindi. Her şeye rağmen vakur, fırtınalı denizde alabora olmuş bir geminin, deniz ortası karanlığında, tayfasını kaybetmiş bir kaptandı adeta. Menderes’in yazı yazma alışkanlığı yoktu. Hayatında hiç hatıra defteri tutmamıştı. Mahcup kişiliği, duygularını coşkunca anlatmasına hiç izin vermedi. Yassıada’da kaldığı süreçte Menderes’e günde bir mektup yazmaya izin veriyordu. Bu mektuplar, yalnızlık denizinde yüzen bir geminin, tek küreğiydi. Ateşin ateşle söndürüldüğü, acının acıyla teselli bulduğu mektuplardı...10 Eşiyle, sadece iki defa görüşebilmesinin burukluğu… Dünyadan habersizleştirme ve itibarsızlaştırma kampanyaları karşısında, suskun, çaresiz ve eli kolu bağlı bırakılışı... Ama kaderin örgülü resminde, bu günden geriye doğru okuduğumuz sayfada, mahkûm edenler, onun karşısında hüküm giymişlerdi tarih ve toplum vicdanında… İdamının 51. yılında bu satırları (tam da bu cümleyi) yazarken, sabahın derinliğinden kopup, bana gelen ifadelerin, sabah ezanı ile ruhanileşen zaman kesitinde, bir daha düşününce, bir daha anlıyorum ki; Menderes, halkın inancı ve halkın gönlü ile sevildi hep. Onu sevmeyenler ve onun şahsında toplumu incitenler ise toplumsal bellek ve vicdanlarda yargılanıyor. Ve affedilmeyerek. Menderesi fiziken yalnızlaştırmayı başaranlar, siyasetin ve siyasetçinin önüne korku duvarını ve cellât ürküntüsünü verdiler. Siyaseti patolojik bir travmaya sürüklediler. Siyasete kan bulaştırdılar ve Menderes’in şahsında yalnızlaştırma ve başını kopararak aksiyonu bitirme girişiminde bulundular. Zamanın öğüttüğü korkunç dönemlerde, kısmen başarılı oldular, medya ve devlet gücünü, mazlumun aleyhine kullandılar. Topluma yabancı ve topluma uymayan, toplumu yönetme ve dizayn etme nefesleri azıcık geri geldi, ama sonuçta yine yalnızlaşan onlar oldu. Halkın kendinde tuttuğu ise Menderes! Devlet gücünü kullanarak siyasi cinayet işleyenler ve meşru hükümeti devirenler, toplumla helalleşmeyi başaramadı. Menderes ise, idam gömleği giydirilip, son yolculuğuna gönderilirken, kendisine eşlik eden askerlere; “Hakkınızı helal

edin. Benimle çok yoruldunuz ve çok eziyet gördünüz. Sizden helallik almadan buradan ayrılmak istemiyorum”11diyecek kadar “beyefendi”likle başarmıştı bunu. O hain süreci, o hain vicdanlara hapsederek. Bir yaşamın içinde yalnız, bir hücrede, bir adada, bir idamda, bir definde. Bu kitabın önsözü de yalnızlık, son sözü de... Onu yalnız bırakmayan ve onun bırakmadığı tek şeydi inancı. Evet, Menderes yalnızdı, yalnız kaldı hücresinde, yalnız gitti idama, yalnız defin edildi meçhule, yalnız/yassı adada bir başına kaldı. Adnan Menderes, niçin idam edilmek istendiğini şu şekilde ifade etti: “Ben Müslüman’ım. Müslüman olduğumdan da şeref duyuyorum. Müslümanlığın çağdaşlaşması için çalışmalarımız var. Açtığımız okullar bunun delilidir. İslam dininin büyüklüğü, insani yönü, adaleti, ilmi ile en mükemmel dindir. Türk Milleti Müslüman’dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet’in bütün icabeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır. İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, milli vicdanın hilafına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder!”12 Bu irade sahibine Said Nursi “İslam Kahramanı”13 diyecekti. Menderes, bedelini hayatıyla ödese de, bu milletin vicdanında yaşamayı başarmıştı. Devlet adına işlenen cinayet, yine devletin iade-i itibar adımı ile azda olsa acıyı hafifletti. Menderes’in mezarı diğer iki mazlum arkadaşıyla birlikte önce ve daima halkın gönlüne, sonra Topkapı’ya, vatandaşın görebileceği bir yakınlığa geldi. Halkın demokrasi talebi O’nun çizgisini yalnız bırakmadı ve onu cezalandıranları siyaseten hep cezalandırdı. Geriye, mazlumla zalim için kullanılan bir kavram kaldı: Dua! İki tarafa da dua ediliyor. Ama toplumun vicdanında, tarih sahnesinde ve insanlık mücadelesinde zalimin aldığı ödül(!) beddua oldu. Dualar ise, millete ve millete yakınlığın bedeli olarak yalnızlaşan ve yalnızlaştırılan insanlara oldu. Dua ile beddua, iki güzergâhın beklenen sonuçları... Bu halk, kendisini dikkate alanları hep sevdi, uzak durduğunda bile, içinden duayı eksik etmedi ve duanın sinerjisi ile darbeler karşısında meşru demokrasisini inşa etti ve etmeye devam ediyor. Menderes, halkın duasını aldı. Ve halkına duasını vererek, bu duanın ebedileşen cümlesiyle halkından ayrıldı: “Allah bu millete zeval vermesin!” 11 Ramazan İmrağ,” O asker ‘Adnan Menderes’i anlattı”, CNNTürk, 29.05.2010 12 Halit Durucan, 27 Mayıs İhtilali ve Adnan Menderes, 24.10.2011, http://www. makalemarketi.com/toplum-ve-haberler/tarih/2533-27-mayis-ihtilali-ve-adnanmenderes.html Abdülhalim Yener, Ezanın Aslına Çevrilmesi ve Basındaki Yankıları (5-18 Haziran 1950), Köprü, Bahar 99, 66. Sayı

10 Nuriye Akman, Menderes’in Sevgi Mektupları, http://www.nuriyeakman.net/ node/1759

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

129


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

‘’Türk milleti Müslümandır Müslüman kalacaktır ve Müslümanlığın icaplarını yerine getirecektir’’

Adnan Menderes’in İdamının Gizli Sebepleri

merhum Menderes, ‘’En büyük inkılâp, en büyük devrim demokrasi devrimidir. Bu millet böylece rüştünü ispat etmiş oldu’’ sözlerini sarfetmiştir. Üçüncüsü ise 1952’de İzmir’de merhum MenBurada Menderes’le iligili onun sözlerinden kaynaklanan üç ayrı iktibas yapıp okuyucuları- deres, ‘’Türk milleti Müslümandır Müslüman kalacaktır ve Müslümanmızın da dikkatlerine lığın icaplarını yerine sunmak istiyorum. getirecektir’’ diye koBunlar din ve vicdan nuşmuştur. hürriyeti bağlamındaMenderes’in din dır. ve vicdan hürriyeBirinci Menderes ti yolunda attığı bu hükûmeti programınadımlar sadece bir da Başvekil Adnan liberalleşme, sadece Menderes : hürriyetlerin genişle‘’İnkılâpların tutanmesinden ibaret deları vardır, tutmayanğildir. Bu sözler merları vardır. Tutanları hum Menderes’in iç millet kabul etmiştir. dünyasını da bize yanDolayısıyla bunlar desıtan, onun mü’mince vam edecektir. Ve bu hisleriyle dolu olduğuyolda bu hükûmet de nun ispatıdır... üzerine düşenbütün Bunlar idam karagörevleri yerine getirında yazılmamış, ama recektir. Ancak tutmaMenderes’in kaderi yanlara gelince, onları üzerinde de çok etkili tutturmak selefimiz olmuştur. Darbeye ve olan iktidara düşerdi. Menderes’in idamına Onların bunca yıl yapmadıklarını, yapama- Celal Bayar, Hasan Polatkan, F. Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes bu sözleri, bu bakışı sebep olmuştur dıklarını bu hükûmet denebilir. kendisi için bir görev saymayacaktır’’ demiştir. İkinci iktibas, 1950’den sonra bir çok yerde 130

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Minare ve Ezan

Aralık 2009

İSVİÇRE’DE yapılan bir referandumla bundan böyle inşa edilecek camilerin minaresiz yapılması karar altına alındı. Bunu yadırgayanlara hayret ediyorum. Zihinlerini Batı’nın yeniden formatlamasına izin verenlere göre Batı hoşgörünün en yüce bir değer olduğu yerdir. Gerçek ise bunun tamamen tersidir. Avrupa ve Batı bağnazdır. Bunun en belirgin olduğu husus ise İslam’a karşı hoşgörüsüzlüktür. Batı’nın en koyu ateisti bile İslam söz konusu olunca en keskin bir Hıristiyan olur. Bir de buna Avrupa’nın nüfusu artmaz ve hatta azalırken Kuzey Afrika’dan Afganistan’a kadar milyonlarca müslümanın Avrupa’ya göçeceği korkusu eklenmiştir. İsviçre’nin kabahati Batı’nın 1500 yıllık hoşgörüsüzlüğünü ve günümüze ait büyük korkusunu açığa vuran ilk Avrupa ülkesi olmasıdır. NE yazık ki çabuk unutuyoruz. AB bundan 4 yıl kadar önce ezanın eğer AB’ye üye olursa Türkiye’de de okunamayacağını söylemişti. Bunun onlar için sebebi aşağıda bizim ezanla ilgili yazdıklarımızın doğrudan doğruya kendisidir. Biz önce minareyle ilgili yasağı açıklayalım. İSLAM’IN SİMGESİ VE MANİFESTOSU NİYE toptan cami değil de minare yapımı yasaklandı sorusu akla gelebilir. Esasen yasağın asıl sebebi bu sorunun cevabındadır. Minare ve orada okunacak ezan söz konusu olmadığı takdirde caminin bir ibadethane olarak bir kiliseden, havradan veya Budist tapınağından hiçbir farkı kalmaz. Minare İslam’ın simgesidir. Müslümanların namazın ilk ve ikinci oturuşunda (kade) Tahiyyat’ı okurken sıra kelime-i şehadet’e gelince sağ ellerinin işaret parmağını kaldırmaları sünnettir. Nitekim işaret parmağına bunun içindir ki şehadet parmağı denilmiştir. Minarelerde tevhidin göklere yükselmiş bir şahididirler. Minarelerin üstündeki hilal de yine İslam’ın simgesidir. İslam’ın özü tevhid, Hıristiyanlığınki ise teslis (üçleme)’dir. Hilal İslam’ı simgelerken salib (haç) de Hıristiyanlığı simgeler.

EZAN İSE... EZAN ise İslam’ın sözlü manifestosudur. Bütün dünyaya tevhid inancını daha ilk cümlesinde Allahuekber diyerek ilan eder. Hemen arkasından Allah’ın tek olduğunu söyler. Allah en büyüktür, tektir ve emsali yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v) ise O’nun Resulü’dür. Bu da ezanın üçüncü cümlesidir. EZAN söz konusu olunca Müslümanlarımız Avrupalılar’a ve Batı’lılara ezan namaz vaktini ilan ediyor. Kiliselerde çan var, biz de ezan okunuyor derler. Çan sadece vakit bildirir. Hiçbir mesaj taşımaz. MÜSLÜMANLARIN Avrupalılar’a böyle demesine bir itirazım yok. Gerçi Avrupalılar buna kanmazlar. Onlar ezanın taşıdığı mesajın farkındadırlar. Allah vere de bizim Müslümanlarımız da bunun farkında olsalar. En müslümanımız bile ezanı işitince mekanik bir şekilde namaza davranır. Hiç olmazsa ezanı bütün anlamıyla ve bütün benliğini sarıp sarmalaması için kısacık bir zamanı bile ayırmaz. Ezanı sadece kulağınızla dinlemeyiniz, bırakınız aklınıza, kalbinize ve her zerrenize o sözler nüfuz etsin. Allahuekber her türlü inkılabın en büyüğüdür. Daha doğrusu tek inkılabdır. Düşünün biz bu sözün hakkını hayatımızın her anında verebiliyor muyuz? Allahuekber kelamı namazın başında söylenmesi gereken sadece bir farzdan mı ibaret? En büyük Allah olunca, insanlar kim olurlarsa olsunlar başta kendi nefisleri olmak üzere herkese ve her şeye kul olmaktan kurtulurlar. Şeyh Galip’in dediği gibi zübde-i alem (kainatın en mümtaz mahluku) olurlar. Bırakın Allahuekber nidası sizi binlerce voltluk bir cereyan gibi çarpsın, coştursun ve sarhoş etsin. Yüreğinize ateş düşsün. TANRI ULUDUR İSVİÇRE’YE kızmaya gerek yok. Biz de kanun zoruyla ezanı 16 yıl Türkçe okuttuk. Ezan başka dilde okunur mu okunmaz mı tartışmasını bir tarafa bırakın. Her şeyden önce Tanrı Uludur Allahuekber’in kesinlikle karşılığı değildir. Ayrıntısına İnşalah bir başka yazıda gireriz. Şimdilik şunu söyleyelim. Acaba hangi düşünceyle ya da endişeyle en büyük denilmemiş de ulu denilmiş? Herşey ulu olabilir. Bir sürü de ulu var. Bir de şunu ekleyelim. Tamamı Türkçeleştirilmiş de acaba neden hayye alelfelah aynen muhafaza edilmiş? Çevirenleri haydin kurtuluşa demekten acaba ne alıkoymuş? Eğer ezanda Türkçeleştirilmeyecek bir kısım olacaksa bu niçin Allahuekber olmamış?

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

131


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ZİNDE DEMOKRATLARA VEFA SAYFASI

Bu dram, Menderes’in değil Türkiye’nin dramıdır 1Darbesi Yaptırımları ile gasp edilen

1. Dönem TBMM’ nin 27 Mayıs 1960

Yasama Hakkının hukuka uygun olarak iade edilmelidir. “Yassıada Mahkemelerinin Kuruluşu ile Tahkikatları, İddianameleri, Yargılama Süreci ve Kararları hakkında TBMM’nin “Hukuken Yok Hükmü’’ kararı talep edilmektedir.

M

Samet OCAKOĞLU

edeniyetimiz, Cumhuriyetimiz ve Demokrasimiz ile harman olmuş aziz ve muhterem şahsiyeti milli vicdanda saf ve temiz olarak yaşayan Merhum Başvekil Adnan Menderes Beyefendinin yaşam öyküsü bu toprakların gerçek öyküsüdür. Müdafaa-i Hukuk fikrinin siyaset yoluyla, insan hayrına ülke yönetiminde egemenliğinin sağlanabilmesinin baş mimarlarından Merhum Adnan Menderes Beyefendinin gerek siyasi lider gerekse devlet adamı olarak verdiği bütün kararları ile siyasi uygulamaları daima Cumhuriyetin vatandaşına verdiği sözün mutlaka tutulması fikri ile aydınlanmıştır. Meziyet ve becerisi ülkeye bereket, huzur ve yaygın refah olarak yansımış olan Merhum Adnan Menderes Beyefendinin aziz hatırasına hizmet duygusu ile çıkarılan dergimizde Devlet Adamlarımızın ve Siyasilerimizin çok değerli görüşleri ile dolu yazılarının yer almaktadır. İlmi ve siyasi değeri yüksek, önemli ve kıymetli bu makalelerin sadece günümüz için değil gelecek içinde önemli bir kaynakça teşkil edeceği şüphesizdir. Şahadet mertebesine ulaşmış merhum Başvekilimiz Adnan Menderes gündemli bütün girişim ve pozisyonlarımı haz ve gurur nedeni gören dostlarımız arasında ve bu kıymetli dergide merhum Başvekilimizin hukukunu yazımın konusu olarak seçtim. Hukuk ve demokrasi ilkeleri adına karşılanmasını baş gereksinim olarak gördüğüm Adnan Menderes’in hak ve hukuku konusunu , platformumuzun dergisinin bu sayısı vesilesi ile bir kere daha dikkate sunabilmeyi dilerim. Yine bu vesile ile mümtaz ve aziz şahsiyet, gönül dostu merhum Aydın Menderes Beyefendiyi sevgi ve saygı ile anıyor, Cenab- ı Hak’tan kendilerine rahmet diliyorum. Merhum Başvekil Adnan Menderes’in yaşamını vicdan-

132

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

sızca sonlandıran demokrasiyi kesintiye uğratan süreç hakkında milletin verdiği hüküm tarihin malumudur. Ancak, merhum Başvekil Adnan Menderes ve arkadaşlarının istikameti bütün zamanlar için doğru olan büyük yürüyüşlerinde beliriveren tasarımını anayasa, milli egemenlik, hukuk, demokrasi ve birey hakkı karşıtlarının yaptığı Yassıada hukuku olduğu gibi durmaktadır. Merhum Dışişleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu beyefendinin kızı rahmetli Sevim Zorlu hanımefendinin Yassıada mahkemelerinin süreç ve kararlarına karşı yargı yolunu açabilmek için nasıl bir çaba içinde olduğu malumdur. Kin ve husumet duygusunun yönetmeni olduğu Yassıada davalarından olan 6/7 davası ve kararı hakkında Anayasa Mahkemesine yeniden yargılama (iade-i muhakeme) başvurusu yapan merhum Sevim Zorlu hanımefendinin söz konusu başvurusu yüksek mahkememizin “CMUK’un öngördüğü yeniden yargılama şartları oluşmamıştır” hükmü ile ret edilmiştir. “CMUK ve AİHS” yargılamayı ve kararı etkileyecek önemde olan ve yakın zamanda keşfedilmiş delillerin ve dava konusunda yeni tanıkların mevcudiyetinde “yargılamanın yenilenmesini’’ hukuken mümkün kılmaktadır. 27 Mayıs 1960 darbesi ve Yassıada Mahkemeleri hakkında yılların ve vicdanların ortaya çıkardığı gerçekler bizlerle iken, Anayasa Mahkemesi ilgili kararı ile Yüksek Adalet Divanı isimli ihtilal mahkemesinin kararlarını muhafaza etmiş ve en önemlisi Yassıada Mahkemelerini Anayasanın tanımladığı bir mahkeme olarak görmüştür. Salonlarında antik çağın bir kentinin mahkeme salonu zeminine işlenmiş Medussa mozaiğinin korkutucu etkisinden eksik kalmayacak dozda itici ve orantısız görüntülerin bulunduğu Yassıada Mahkemeleri, evrensel hukukun kabul


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

edeceği ve varlığını savunacağı bir mahkeme değildir. 27 Mayıs 1960 darbesinin anayasaya aykırı yaptırımlarına muhatap olan 11 Dönem TBMM’ deki Demokrat Partili Milletvekillerini temsil ederek siyasi zeminlerde adeta kapı kapı dolaşıp, yasama organının kararı yoluyla hukuklarını ve yasama haklarını talep eden Merhum Başvekil Adnan Menderes’ in arkadaşlarının ne kadar haklı olduğu bugün ortadadır. TBMM üstün iradesi ile bu hak iade etmelidir. Yassıada konulu talep yaşamaktadır. 11. Dönem TBMM’ nin 27 Mayıs 1960 Darbesi Yaptırımları ile gasp edilen Yasama Hakkının hukuka uygun olarak iade edilmelidir. “Yassıada Mahkemelerinin Kuruluşu ile Tahkikatları, İddianameleri, Yargılama Süreci ve Kararları hakkında TBMM’nin “Hukuken Yok Hükmü’’ kararı talep edilmektedir. 27 Mayıs 1960 Darbesinin kamu hukukunu ve amme vicdanını ilgilendiren hukuka aykırı bütün yaptırımlarına; vaka, mağdur, mağduriyet, suç, suçluluk hali ve suçtan zarar gören unsuru ile; ulusal ve uluslararası hukuk ilkeleri ışığında Anayasa Hukuku, Ceza ve Tazminat Hukuku uygulanmalıdır. Merhum Başvekil Adnan Menderes ve arkadaşlarının hak ve hukukları konulu talep canlıdır. Bu ülkenin sahibi olan kasketli ile çizmelinin hukuk ve vicdan duygusu ile oluşturduğu siyasal ve politik zeminden güç alan hak yoluna vurulmuş bütün kilitleri açan anahtarları üreten Adnan Menderes misyonu; İfade edebilen, hak arayabilen, sorgulayan, hakkı aranan, medeniyetinin bütün değerlerini yaşayan, aidiyet duygusu güçlü, dayanışma ve kardeşlik duyguları aktif bir ülkeyi ortaya çıkarmıştı. Bu inanç kulvarında saf tutmuş olan bizlerin Menderes inancını, sadakatini, savunmasını ve sevgisini hamaset olarak dillendiren hatta bu düşüncelerine kalemlerini ve sütünlarını sarf edenler de görülmüştür. Bizlerin dilindeki,

gönlündeki ve fikrindeki tebliğ dürtüsü ve öğretiden yararlandırma çabası bir hamaset duygusunun ürünü değildir. Merhum Başvekilimizin hamasete ihtiyacı da yoktur. Bunlar farklılığımızın, haklılığımızın ve Merhum Başvekil Adnan Menderes beyefendi’ yi tanımış olmanın istihsalidir ve gerçeğin, yani hakkın tasviridir. Merhum Başvekil Adnan Menderes beyefendi misyonu, öğretisi ve vizyonu ile Türkiye için üretici ve güçlü bir pınardır. Kimi tasvir ve özgün yorumlar yazımıza konu muhterem şahsiyetin yaşam öyküsünü aktarırken “Menderes’lerin Dramı” ifadesini kullanmıştır. Ortada bir dram olduğu kanaati edinenler bilmelidir ki, bu hakikatta Menderes’lerin değil Türkiye’ nin dramıdır. İşaret buyurdukları gibi hak var ise hukuku da olacaktır. Dualarımız sizlerle, rızanız bizlerle, öğreti ve bereketinizde millet ile olsun inşallah.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

133


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Unutulmayacak!

134

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

135


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bir Devlet Adamının Hazin Öyküsü M

enderes’i güya mahkeme eden sözde Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’a savunma için bazı sıkıntılarını anlatan bir tutuklaya verilen cevap, Türk yargı tarihine bir diğer kara leke olarak tarihe geçecektir: “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor da ondan!” Taşkın TUNA

A

Fizik Yüksek Mühendisi

dnan Menderes bir demokrasi şehididir. 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonraki bir dönemde, Türkiye’de üç kez tek başına iktidar olmuş bir siyasi parti liderinin ve ülkenin Başbakanı olarak, hiçbir ciddi yasal hükme dayanmadan idam edilmesi, Türk siyasi tarihinin belki de en kara lekesi olarak değerlendirilebilir. Mendreres’i güya mahkeme eden sözde Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’a savunma için bazı sıkıntılarını anlatan bir tutuklaya verilen cevap, Türk yargı tarihine bir diğer kara leke olarak tarihe geçecektir. “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor da ondan!” Adnan Bey, Cumhuriyet döneminin ilk dönemlerinde Serbest Fıkra olarak bilinen ilk muhalif partinin Aydın İl Başkanı olarak siyasete atılmıştı. Atatürk, bir Yurt gezisinde Aydın’ı ziyareti sırasında Adnan Beyle de konuşuyor ve o kadar etkileniyor ki, kendisini milletvekili genel seçimlerinde CHP’den aday gösteriyor. Böylece Adnan Menderes, 1930’lu yıllarda TBMM’e seçiliyor ve etkin bir “meb’us” (milletvekili)

136

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

olarak hemen göz dolduruyor. Yıllar geçince İsmet İnönü’nün tek partiden çok partili bir siyasete geçme kararının hemen ardından, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’la birlikte CHP’den istifa eden Menderes, hep birlikte Demokrat Partiyi kuruyorlar. O dönemdeki siyasi yapılanma aslında bugün için bizlere bir hayli komik gelecektir. Çünkü İllerde Valiler, CHP İl Başkanı, ilçelerde ise Kaymakamlar da CHP İlçe Başkanı olarak görev yürütürler. Cumhurbaşkanı CHP Genel Başkanıdır ve üstelik “Değişmez ve Değiştirilemez Genel Başkandır” Çok partili hayata geçişin ilk genel seçimleri 1946 yılında Temmuz ayında gerçekleşir. Seçimlere hile karışmıştır. Çünkü o zamanki yasalara göre sandıklara atılan oylar AÇIK, tasnif ise KAPALIDIR. Kapalı olmanın bir başka anlamı ise GİZLİLİKTİR. Sonraki Genel Seçimler 1950 yılının 14 Mayısta gerçekle-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU şecek ve Demokrat Parti tek başına iktidar olacaktır. Cumhurbaşkanlığına Celal Bayar seçilecektir. Celal Bayar, Aydın Milletvekili Adnan Menderes’i Başbakan olarak atayacak ve 1954 yılında, 1957 yılında da DP, her seçimde ezici bir çoğunlukla tek başına iktidar olacaktır. Doğal olarak artık Menderes DP nin de başıdır. 1957-1960 yılları siyasi hayatımızın en hareketli yıllarıdır. Muhalif partiler ve özellikle de CHP aşırı bir muhalefetle iktidarı sarsmaya ve bu iktidarı ne olursa olsun “devirmek” için bir takım demokrasi dışı arayışlara geçme yolunu seçmiştir. Nitekim İsmet İnönü, bir Meclis konuşmasındaki sözleri siyasi hayatımızın adeta dönüm noktasını oluşturmuştur. “Sizi ben bile kurtaramam.” “Şartlar tamam olduğu zaman ihtilâller meşru olur.” Peki, şartların TAMAM olduğuna kim karar verecektir? Cevap çok basittir: Kim olacak CHP+TSK+ÜNİVERSİTE Siz bu denklemde HALK’ı gördünüz mü? Demokrasiyi, millî iradeyi, “egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu” şeklinde ifade edilen Atatürk’ün vasiyetini gördünüz mü? İdamlardan sonra Hukuk Fakültelerinin sözüm ona hocaların hazırladığı Anayasa metninin başlangıcında yer alan şu ifadelere bakar mısınız? “Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı direnme gücünü kullanan Türk milleti….” Yani DP, meşruiyetini kaybetmişmiş! Peki meşruiyetin kaybedilmesi sadece ve sadece seçimleri kaybetmiş bir partinin zorla iktidarda kalma sebebi değil midir? Böyle bir durum gerçekleşmemiştir. Daha seçimlere bir yıldan fazla zaman varken, tamamen meşru bir hükümeti devirmek, süngü gücüyle al aşağı ederek darbe yapmak suç değil mi? keyfi bir kararla ihtilal yapmak mı meşru oluyor. Sonra iktidarın meşru olmadığına kim karar verecektir? İki tane köşe yazarı mı? Üç tane profesör mü, beş tane general mi? Kim? 1961 Anayasasında sözü edilen “direnme gücü” de nereden çıktı? Türk Milleti niye ve kime karşı direnmiş ki? Sık sık söz konusu Anayasa’nın çok demokrat olduğu dile getirilir. Ancak hiç -kimse bu Anayasa’da darbeyi yapan subayların ömür boyu –ömür boyu – TBMM’de, “tabii senatör”

olarak koltuklarında rahatça oturmalarındaki pişkinliğin demokrasi ile nasıl bağdaştığını açıklayamaz. Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edilişini Yassıada Komutanı Alb. Tarık Güryay’ın anılarından bakınız nasıl öğreniyoruz: “Zorlu, ölüme gerçekten zorlu bir metanetle gitti. O kadar ki, hatta mahut gömleğin üzerine giydirilişinden sonra, kendisine dini telkinde bulunan hocanın, Arapça kelimeleri telaffuzda düştüğü hataları düzeltti. Kollarını arkadan bağlarken, başsavcıya son bir ricada bulundu. Ellerinin önden bağlanmasını istedi. Fakat bunun kanunen imkânsızlığı kendisine anlatıldı. Beraberce sehpaya doğru yürüdük. Ne masaya, ne de masa üzerindeki sandalyeye çıkarken yardım istedi. Hatta heyecandan eli titreyen cellâda: “Oğlum ne titreyip duruyorsun? İlmik senin değil, benim boynuma geçecek” dedi. Sonra adetâ kendisini uçsuz bucaksız bir boşluğa atar gibi: “Allah memleketi korusun, haydi Allahısmarladık!” dedikten sonra, ayaklarının altındaki sandalyeyi itmek işini de kimseye bırakmadı. Boyu uzun olduğu için, ayakları masaya basmıştı. Cellât masayı itti. Ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, Zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş olacaktı.” İdamından hemen önce ailesine yazdığı mektup şöyledir: “Anneciğim, Emelciğim, Sevinççiğim ve Ağabeyciğim, Şimdi Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim. Huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerinde sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah’ın takdiratı böyle imiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.” Başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın cenazeleri, ölümlerinden 29 yıl sonra, 17 Eylül 1990’da İmralı Adasındaki mezarlardan alınarak İstanbul’da yaptırılan Anıtmezar’a nakledildi. Celal Bayar’ın, Adnan Menderes’in isimleri ölümsüzleşerek Üniversitelere ve Uluslararası Hava Alanlarına verildi. Darbenin başı olan emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel’in mezarını acaba kimler ve ne zaman ziyaret edip bir Fatiha okuyorlar? Güya Menderes, Ardahan’ı Ruslara satacakmış. Hem de koltuğu uğruna! Darbenin haklılığını göstermek için bu iğrenç yalan ve iftirayı, bir ibret belgesi olarak dikkatinize sunuyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

137


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Cuntacılar Astı, Halk Anıtını Yaptı! T

ürkiye’nin iç ve dış siyasetindeki büyük gelişmeler ve değişmeler bu dönemde yaşanmıştır. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi bu dönemde başlatılmıştır. Tarım makineleştirilerek kara sabandan pulluk ve traktöre bu dönemde geçilmiştir. Türkiye kalkınma kavramıyla ilk defa onun döneminde tanışmış ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık alanlarında dev adımlarla ilerleme başlatılmıştır. Mustafa KIR Memur-Sen Ankara İl Başkanı Ankara Sivil Toplum Platformu Başkanı

İ

dam edilişinin 51. Yılında Türkiye Cumhuriyeti devletinin 9.Başbakanı merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarını rahmetle anıyorum. Onun kimliği, kişiliği, siyasete girişinden, idam sehpasına götürülüşüne kadar olan adanmışlığı hala milletimizin hafızasında terütaze durmaktadır. Çünkü O sıradan bir lider değil tek parti ve şeflik döneminin yarattığı baskı, zulüm, geri kalmışlık, kitlesel açlık, milli, manevi ahlaki değerlere karşı başlatılan savaşa göğsünü siper eden ve bedelini canıyla ödeyen halk kahramanıdır. Cumhuriyetin kurulan sonra 1931-1950 yılları halkının %99’u Müslüman olan milletimiz için adeta bir fetret devri olmuştur. Bu dönemde din halkın hayatından tecrit edilmiştir. Camilerin çoğu kapatılmış depo ve ahır olarak kullanılmıştır. Dini yayınlar yasaklanmış, yayınlanan dini eserler toplatılmıştır. Ders kitaplarından dini kavramlar çıkartılmış, ezan Türkçeleştirilmiş, Kuran yasak kitaplar arasına sokulmuştur. Medreseler ve onun yerine açılan İmam ve Hatip mektepleri birer, birer kapatılmıştır. Müslüman çocuklarına namaz surelerini okutan hocalar suçüstü mahkemelerine sevkedilmiştir. Camilerde namaz kıldıracak bir imam, minarelerde ezan okuyacak müezzin, ölüleri defnedecek bir görevli bulunamaz hale gelmiştir. Halk dini ihtiyaçlarını gidermek için yasal olmayan yollara itilmiş dini bilgileri kanun dışı olarak ehil olmayan ve sorumluluğu bulunmayan kişilerden gizlice öğrenmek zorunda bırakılmıştır. Devletin baskıcı ve dayatmacı gücü halka karşı kullanılmış, ülkemizi işgal eden işgal güçlerinin yapmak isteyipte yapamadıkları birçok zulüm ve işkence tek partili CHP iktidarı döneminde yapılmıştır. 1931 yılında CHP’ Milletvekili seçilen ve daha sonra CHP’nin baskıcı dayatmacı tutumuna karşı sert muhalefeti sebebiyle 1945 yılında partiden ihraç edilen Adnan Menderes’in Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile birlikte “Yeter Söz Milletindir” Sloganıyla halka din ve vicdan özgürlüğü sosyal refah ve adalet vadeden DP’nin kurulmasıyla birlikte halkın dilinin bağı çözülmeye başlamıştır. 138

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Secim kanunu değiştirilerek ‘’açık oygizli tasnif ’’ sistemi yerine ‘’gizli oy-açık tasnif ’’ sistemi ve yargı güvencesi getirildikten sonra 14 Mayıs 1950’de yapılan ilk seçimde CHP yüzde 39,4 oy alırken DP yüzde 52,7 oyla halk tarafından tek başına iktidara getirilmiştir. Bu seçimden sonra Cumhurbaşkanlığına Celal Bayar, TBMM başkanlığına Refik Koraltan seçilirken, Adnan Menderes de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İlk sivil muhalefet partisini kuran ve ilk sivil Başbakanı olarak tarihe geçmiştir. DP İktidarı ile birlikte halkın özlemle beklediği demokrasi, insan hakları ve özgürlük alanlarının genişlemesiyle birlikte Din vatandaşın hayatında yeniden hayat bulmuştur. Dini yayınların yasaklanması kaldırılmış, Ezan asli şekliyle Arapça okunmaya, İmam-Hatip okulları ve Kuran kursları bir bir serbestçe açılmaya başlamıştır. Refah, huzur ve özgürlüğün tadını almaya başlayan halk 1954’te yapılan seçimlerde % 57, 1957 yılında yapılan seçimlerde ise % 48 oyla DP’yi tekrar iktidara taşımıştır. ‘Yeter söz milletindir’ sloganıyla kazandığı seçim zaferiyle tek partili şeflik dönemini sonlandıran Adnan Menderesin iktidarı; 27 Mayıs 1960 sabah saat 04.00’te Kurmay Albay Alparslan Türkeş in “Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır’’ diye başlayan ve TSK’nın yönetime el koyduğunu ifade eden radyodan okuduğu bildiriye kadar devam etmiştir. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya oradan da diğer tutuklu DP li üyelerle birlikte Yassı Ada’ya götürülerek hapsedilmiştir. Menderes ve diğer DP üyeleri, Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından aralarında “Örtülü Ödenek’’, “6-7 Eylül Olayları’’, ‘’Vatan Cephesi’’ gibi 13 ayrı davadan 9 ay 27 gün süren yargılama sonucunda 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkûm edilmesine hukuksuz bir şekilde karar vermiştir. Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezaları çeşitli sebeplerden dolayı affedilirken Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de sabaha karşı, Adnan Menderes ise İmralı


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Adası’nda 17 Eylül 1961’günü sağlık muayenesinden geçirildikten sonra saat 13.21’de gün ortasında idam edilmiştir. (Türkiye tarihinde gündüz idam edilen ilk ve tek kişi Adnan Menderestir. Allah Rahmet eylesin.) Adnan Menderes sadece bir siyaset adamı değil, Kurtuluş Savaşı’nda bir subay olarak cephede savaşan İstiklal Madalyası sahibi gazi bir kahramandır. İdama giderken bile cesaret ve metanetini koruması, bırakın halkına küsmeyi kendisine gerek siyasi hayatında gerekse tutuklu kaldığı sürece içinde iftira, aşağılama, suçlama, insanlık dışı işkencelerde bulunan cuntacılara bile terbiye ve nezaket ölçüsünü aşmadan “Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme ne kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam sizlerle beraberdir. Allah devlete ve millete zeval vermesin. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletime ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda, karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum.” Diye dua etmesi onun büyüklüğünün ve ona bu zulmü reva görenlerin ise alçaklıklarının bir göstergesidir. 19 Eylül 1961 tarihli Milliyet Gazetesi’nde infazı gerçekleştiren başsavcı Ömer Altay Egesel tarafından: “Menderes’in son söz olarak ‘Hatalarımın ve çocukluklarımın cezasını çekiyorum.” şeklinde söylediğini ifade etmesi ne yazık ki Menderes’in hayatında sürdürülen karalama kampanyasının Onun ölümünden sonra da devam ettirilmiş olduğunun ve olayları çarpıttıklarının açık ifadesidir. Oysaki Adnan Menderes’in son sözleri “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda, karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum.” Şeklinde olmuştur. Bu alçaklığın bir başka belgesi de merhum Menderes’in idamı için kullanılan ipin, idam gömleği ile cellât ve imamın son gün yiyip içtiklerinin parasının da eşi Berrin Menderes’ten istenmiş olmasıdır. Bu muamele onu idam sehpasına götürenlerin zalimliklerinin tescili kadar intikam duygusu içinde hareket ettiklerinin ve görgüsüzlüklerinin de belgesidir. Acaba 10 yıl aralıksız başba-

kanlık yapan bir siyaset adamını idama götürecek yanlış ve yanlışlar neydi? Sorusuna cevap bulmakta hala zorlanıyoruz. Menderes’ten önce ve Menderes’ten sonra milli ve manevi, değerlere saldırılarını, yargısız infazlarını, gençlerimizin hayatlarını mahfeden, geleceklerini karartan eğitim, öğretim ve sosyal güvence haklarını ellerinden alan icraat ile ilgili kararların altında imzası bulunan başbakan ve bakanlar Menderes’le birlikte adil yargıçlar tarafından yargılanmış olsaydı her halde idam edilmeyecek başbakanların en başında Menderes gelirdi. Menderes’in yaptığı ve yapmayı tasarladığı icraatlarına bakıldığında ne yargılanacak, ne sorgulanacak ve nede idam edilecek bir mevcut değildir. Bunun cevabı ancak kurt - kuzu hikayesi ile izah edilebilir. Menderes’in görevde bulunduğu 1950-1960 dönemi kendinden önceki dönemlerin altın çağı olduğu gibi, kendinden sonraki dönemlerde elde edilen başarılara da ışık tutmuştur. Her kalkınma hamlesinin altında onun imzası vardır. Türkiye’nin iç ve dış siyasetindeki büyük gelişmeler ve değişmeler bu dönemde yaşanmıştır. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi bu dönemde başlatılmıştır. Tarım makineleştirilerek kara sabandan pulluk ve traktöre bu dönemde geçilmiştir. Türkiye kalkınma kavramıyla ilk defa onun döneminde tanışmış ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık alanlarında dev adımlarla ilerleme başlatılmıştır. Üretimde ciddi şekilde artışlar bu dönemde baş göstermiştir. Türkiye ekonomisi ortalama olarak, yıllık yüzde 7,8 oranında bu dönemde büyümüştür. Türkiye’nin GSMH’si Dünya toplamının binde 6.43 den, binde 7.52’ ye bu dönemde yükselmiştir. Türk Halkı, DP iktidarı döneminde tarihinde hiç göremeyeceği kadar rahat bir yaşam sürmüştür. Ülkenin dört bir yanında huzur refah, mal ve can güvenliği hâkim olmuştur. Sosyal, ekonomik, eğitim alanlarında uygulanan politikalarla Köylüler, işçiler, memurlar ve geniş halk kitleleri hayatlarında ilk defa rahat yüzü görmüşlerdir. Bunun doğal sonucu olarak DP, on yıl boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olabilmiştir.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

139


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Kısaca DP iktidarı döneminde Türkiye’de darbeyi gerektirecek bir durum olmamıştır. Ancak, Adnan Menderes’in eylem ve söylemleri Din ve vicdan özgürlüğü alanında yapılan hamleleri, halkın huzur ve refahını sağlayıcı çalışmaları ne yazık ki milli ve manevi değerlere karşı olan din ve vicdan özgürlüğünden, halkın huzur ve refahından rahatsızlık duyanları başkalarının özgürlük alanlarının genişletilmesini kendi özgürlük alanlarının daraltılması olarak değerlendiren Siyonist güçleri ve onların işbirlikçilerini rahatsız etmiştir. Adnan Menderesi idama götüren sebep; ne bebek, nede köpek davası, ne Marshall yardımı ne demokratik hak özgürlüklerin kısıtlanması, Ne dekore’ye asker gönderilmesidir. Onu darağacına götüren sebep Menderes’in, şu sözlerinde gizlidir: “Ben Müslüman’ım. Müslüman olduğumdan da şeref duyuyorum. Müslümanlığın çağdaşlaşması için çalışmalarımız var. Açtığımız okullar bunun delilidir. İslam dininin büyüklüğü, insani yönü, adaleti, ilmi ile en mükemmel

dindir. Türk Milleti Müslüman’dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet’in bütün icabeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır. İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, milli vicdanın hilafına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder!” Bu konuyla ilgili olarak İspanyol tarihçi ve araştırmacı Prof. Miquel Angel Cabrera’nın şu sözleri manidardır. “1960’a kadar ABD için Türkiye’de her şey iyi gitti. Ama Washington, Menderes Hükümeti’nin ABD’den koparak kendi ekonomik bağımsızlığını kazanmayı hedeflediğini öğrenince duruma müdahale etti ve Gürsel ABD’nin planladığı bu darbeyi kanlı bir şekilde gerçekleştirdi. Bu tarihten sonra da Washington, kendi politik ve ekonomik menfaatleri ne140

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

deniyle birçok ülkede sık sık askeri darbe yaptırmıştır.” Her fani gibi elbette merhum Başbakan Adnan Menderes’in de resmi, özel ve siyasal hayatında yanlışları olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti devletine on yıl başbakanlık yapmış bir liderin, hayatına acı bir şekilde son verilmesi elbette Türk siyasi hayatına sürülmüş kara bir leke olmakla birlikte alçakça bir davranıştır. Üzerinden yarım asır gibi bir zaman geçmesine rağmen Menderes; hâlâ gündeme geliyor, hala gündemde kalıyor ve hâlâ halk tarafından seviliyorsa ve hala siyaset adamları onun üzerinden yaptığı politikalarla seçim kazanabiliyorsa Türk Milletinin sosyolojik, idari ve siyasi açıdan alacağı çok dersler vardır. Menderesin mi, yoksa Menderesi yargılayanların mı yargılanması gerektiği üzerinde düşünülmesi gerekir. Libya’nın Özgürlük savaşçısı Ömer Muhtarın cellatlarına hitaben ‘Şüphesiz ben sizden daha uzun süre yaşayacağım’ dediği gibi Şüphesiz Türk Siyasetinde ilk akla gelen isimlerin başında 1950–1960 yılları arasında Cumhuriyet tarihinin ilk sivil ve ilk serbest seçimle iktidar olan ve kesintisiz olarak en uzun süre başbakanlık yapan Menderes’in 14 Mayıs 1950’de iktidara gelişi ne kadar sevindirici ise; 27 Mayıs 1960 darbesiyle ile görevden uzaklaştırılması o kadar üzücüdür. 27 Mayıs ihtilali darbeler zincirinin ilk kirli halkasıdır. Vesayet rejiminin ilk başlangıcıdır. Bürokratik merkezin, demokrat liderlerden ve halkın değerlerine saygı duyanlardan intikam alma girişimidir. Ancak Menderesi İdam ederek yok edebileceklerini sanan cellatlar onun hala dillerde ve gönüllerde yaşamasının sırrını çözebildiler mi? Acaba. Ömer Muhtarın Cellatlarına hitaben ‘Ben sizden daha çok yaşayacağım.’ Dediği gibi Menderes onu ipe götüren cellatlarından daha fazla yaşamış ve yaşamaya devam edecektir. Bilindiği üzere 11 Nisan 1990’da TBMM tarafından kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edilmiştir. 17 Eylül 1961 tarihinde cuntacılar tarafından hukuksuz bir şekilde idama mahkûm edilen bir başbakan Aynı kanun uyarınca naaşı, ölüm yıldönümü olan 17 Eylül 1990’da yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve çok sayıda vatandaşın katıldığı bir törenle İstanbul’da Vatan Caddesi’nde kendisi için yapılan anıt mezara taşınmıştır. Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin bilakis onlar diridirler. Ayeti kerimesinde ifade edildiği gibi o her ne kadar halka hizmet yolunda idam edilmişse de milyonların kalbinde bir sevgili olarak yaşamaktadır. Merhum Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüşdü Zorlu’ya Allah’tan rahmet Ruhları şad ve mekânları cennet olsun. Diyorum.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

KİTAP

Vefa Apartmanı

M

enderes döneminin acı hikayesi ve Tevfik İleri’nin şerefli hayatının anlatıldığı, Sadık Yalsızuçanlar’ın yeni romanı Vefa Apartmanı kitapçılarda yerini aldı.

Demokrat Parti döneminde 10 yıl çeşitli bakanlıklar yapmış, Yassıada’da yargılanıp idama mahkûm edilmiş bir isim Tevfik İleri. Eşi Vasfiye Hanım’a yazdığı mektuplarda memlekete hizmeti ilk sıraya koyan Tevfik İleri’nin Kayseri Cezaevi’nde yatarken kanserle son bulan hayatı bir romana konu oldu.Sadık Yalsızuçanlar’ın kaleme aldığı ‘Vefa Apartmanı’ Tevfik İleri’nin şahsında bir dönemin tarihini anlatıyor. Yalsızuçanlar Vefa Apartmanı’nda Menderes’le beraber Yassıada’ya düşen, Tevfik İleri’nin hayatını anlatıyor. Ulaştırma, Milli Eğitim ve Bayındırlık Bakanı olarak yıllarca başarıyla çalışmış, Adnan Menderes’in yakınında bir devre tanıklık etmiş, Yassıada’da yargılanıp idama mahkûm edilmiş bir bürokrat… İdam cezası ömür boyu hapse çevrilen, kanserin pençesinde kısa sürede mum gibi eriyen Tevfik İleri… Ailesine yalnız şerefli, namuslu bir ad bırakan Hemşinli Tevfik… Bir dönemin acı tarihi anlatılıyor Tevfik İleri’nin Hemşin’den Vefa Apartmanı’na uzanan hikâyesinde yalnız bir “adam”ın hayatı değil, bir ailenin, bir ülkenin tarihi gizleniyor satır aralarına. Çalışma hayatı boyunca tuttuğu günceler ile Yassıada ve Kayseri Cezaevi günlükleri, Tevfik İleri’nin şahsında bir dönemin tarihini anlatıyor. Vefatından önceki son mektubundan “Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor. Gördüğüne ve bildiğine inanıyorum. Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Yalnız, size, şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.” Tevfik İleri

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

141


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

142

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

143


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Kitapların Dilinden Bir Devrin Gerçekleri

144

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

145


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Büyük Acıların İnsanı: Menderes

146

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

147


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes’i Daha Yeni Anlıyoruz

148

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

149


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes’e Saygı A

ydın Menderes elbette Demokrat Partili idi; elbette babasının fikirlerini ve siyasi çizgisini savunuyordu. Elbette İsmet Paşa’yı, 27 Mayıs’ı eleştiriyordu. Darbecilerin idamdan sonra aileye ödeme emri göndererek “cellat ve ip parası” istemelerini anlatırken elbette derin bir acı duyuyordu. Burada anlatılamaz acılar... Fakat Aydın Bey’de asla bir kin izi görmedim. Bir demokrat aydın nasıl konuşursa öyle konuşuyordu. Taha AKYOL

A

YDIN Menderes’e geçen temmuz başında geceli gündüzlü üç gün misafir olmuştum.

Bir odanın içinde, sürekli yatakta, ne kadar zor bir hayat yaşamakta olduğunu bir kere daha görmüştüm. Yatakta bir taraftan öbür tarafa dönemiyor, vefakâr eşi Ümran Hanım döndürüyordu. Doğal ihtiyaçlarını karşılayamıyor, her konuda bakımını Ümran Hanım yapıyordu. Ümran Hanım’ın aşkına ve evliya sabrına hayran oldum, büyük saygı duydum. Buradan da kendisine derin saygılarımı ifade ediyorum, başsağlığı diliyorum. Öğle yemeği için ayrılıp Aydın Bey’in alt kattaki kütüphanesine iniyordum. Günlük yazılarımı da orada yazıyordum. Kütüphanesinin çok zengin olduğunu belirtmeliyim. Bir defasında öğleyin Aydın Bey’in odasına çıktığımda “Namaz kılıyor” dediler. Bekledim tabii. Sağlık durumu müsait olmayanlar duaları okuyarak, hatta hafızasından geçirerek ve gözleriyle namaz kılabilirler. Feci kazadan itibaren on yıl süreyle o zor hayat böyle bir imanla tahammül edilebilir olmuştu. Aydın Bey’i Yaşatan Enerji Aydın Menderes’i o halinde diri tutan ikinci vasfı, entellektüel enerjisiydi. “Babam Adnan Menderes” kitabı üzerinde çalışırken bir sohbet arasında söylemişti: -Şükrü Hanioğlu’nun Atatürk’ün Entellektüel Biyografisi yayınlanmış. Sipariş verdim... Hanioğlu’nun kitabı Princeton Üniversitesi tarafından o sırada yayınlanmış, ben de bir yazımda bahsetmiştim. Aydın Bey hemen sipariş vermişti kitabı getirtmek için. Robert Kolej mezunu Aydın Bey, yerli ve yabancı yayınları yakından izliyordu. Asistanı okuyor, o dinliyordu. Yazılarını söylüyor, asistanı bilgisayara geçiriyordu. 150

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Müthiş bir hafızası, hayranlık verici bir analiz ve sentez gücü vardı. “Babam Adnan Menderes”i anlatırken daha bir yakından gördüm; referans yaptığı kitapları, gazeteleri, dergileri hayret verici bir hafızayla zikrediyordu. Acılardan İntikam Çıkarmamak Aydın Menderes elbette Demokrat Partili idi; elbette babasının fikirlerini ve siyasi çizgisini savunuyordu. Elbette İsmet Paşa’yı, 27 Mayıs’ı eleştiriyordu. Darbecilerin idamdan sonra aileye ödeme emri göndererek “cellat ve ip parası” istemelerini anlatırken elbette derin bir acı duyuyordu. Burada anlatılamaz acılar... Fakat Aydın Bey’de asla bir kin izi görmedim. Bir demokrat aydın nasıl konuşursa öyle konuşuyordu. Adnan Menderes’in eşi merhum Berin Hanımefendi, idam edilen bir eşin, hayatını kaybeden iki evladın acılarını yaşadı, acılarını içine gömdü, tek kelime etmedi. Menderes’in çocukları, Yüksel, Mutlu ve son olarak Aydın Menderes politika hayatlarında asla kindar, intikamcı olmadılar. Acılardan intikam hissi çıkarmamak, yüksek bir ahlaki meziyettir. Siyaset kavgası asla aşiret kavgasına dönüşmemelidir. Cenazede CHP’liler Aydın Bey’in cenazesine Ankara ve İstanbul’da sağın her rengi katıldı doğal olarak. Ankara’da Kemal Kılıçdaroğlu ile Deniz Baykal’da katıldı. İstanbul’da Fatih Camii’ndeki cenaze namazında da CHP’liler vardı. Genel Başkan yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun yanına gittim, bu insani tavırları için kutladım. Aydın Menderes’e Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum. Benim tesellim, “Babam Adnan Menderes” kitabını kaleme alarak onun kalıcı bir eserini siyasi kültürümüze kazandırmış olmamdır.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

27 Mayıs Mektubu

Ö

yle bir mahkeme kurup öyle bir ‘muhakeme’ ettiler ki suçsuz insanları, Menderes ve arkadaşlarından önce hukuku astılar! Bir tek vicdanları ve hâfızaları asamadılar. ‘Sehpa’sını bulsalar onu da asacaklardı. Şimdi, milli vicdan ve hâfızada, her 27 Mayıs geldikçe yeniden asılıyor zarâfetin, terbiyenin, milli iradenin, hukukun ve Menderes’lerin kâtilleri... Mustafa ÇALIK

C

umhuriyet’i kuran Meclis’i dağıtıp, Cumhuriyet’in tarihini ‘enva-i çeşit’ zulüm ve barbarlıkla kirleten ‘Yeniçeri ayaklanması’nın 51. Senesindeyiz. Neredeyse her aya birkaç ‘yıl dönümü’nün düştüğü ülkemizde bu kadar nefret ve lânetle hatırlanan bir yıl dönümü daha yok... ’27 Mayısçı’ katiller, sadece 3 vatan evlâdını değil, daha neleri asmadılar ki!... Yalnız millete ve milletin temsilcilerine düşman değillerdi, Menderes’in şahsında ‘zerafet’e de düşmandılar... Zerafeti de astılar!.. Muhatapları, ‘terbiye’ sahibi insanlardı; hâlbuki, bu eşkiya çetesi, kahir ekseriyetiyle zaten çok ‘terbiyesiz’ heriflerdi... Terbiyeyi de astılar!.. İktidarı devirdikleri gün, bütün DP ileri gelenlerini kurşuna dizselerdi eğer, ‘Yassıada yargılamaları’ kadar büyük bir cinayet işlemiş olmazlardı. Öyle yapmadılar. Güya bir mahkeme kurdular. En az kendileri kadar aşağılık bir takım hukuk cânilerini, hukuk mesleğinden ekmek yiyen lânet olası adamları da cüppe giydirip kürsüye oturttular. Ondan sonra da kâh mahkemeye çıkarıp, kâh koğuşa götürüp, milletine hizmet etmiş bu insanlara 15 aydan fazla âdice işkence ve hakaret ettiler. 27 Mayısçı Yeniçeri gürûhunun hakla hukukla işleri yoktu. Hukuka veya mensup oldukları mesleğin ahlâkına en küçük saygıları olsaydı şâyet, emri altında bulundukları en üst rütbeli komutanlarını, ‘Sen misin bizden evvel davranıp darbe yapmayan, suç işlemeyen!’ diye, kodese tıkarlar mıydı?! Öyle bir mahkeme kurup öyle bir ‘muhakeme’ ettiler ki suçsuz insanları, Menderes ve arkadaşlarından önce hukuku astılar! Bir tek vicdanları ve hâfızaları asamadılar. ‘Sehpa’sını bulsalar onu da asacaklardı. Şimdi, milli vicdan ve hâfızada, her 27 Mayıs geldikçe yeniden asılıyor zarâfetin, terbiyenin, milli iradenin, hukukun ve Menderes’lerin kâtilleri...

Öte yandan, o günden sonra onlarca yıl, memleketimizde resmî ve yahut gayrı resmî vazîfelerin çoğu, ‘hukuk’a göre değil, ‘durum’a göre târif edile geldi ve lüzum hâsıl olunca hukuk yeniden darağacına çekildi. Öyle ki, sonunda hukuk da alıştı ‘asılmaya’... Bir ân geldi ki, artık şikâyet bile etmemeye başladı. Hattâ, boynuna ilmeği geçirenlere teşekkür dahi edecek kadar inceldi, yufkalaştı. Kısacası, millet bu işi pek beceremedi, ama hukuk iyice ‘adam oldu’; orasından burasından çekiştirilerek, itilip kakılarak hizaya getirile getirile, nihayet öyle bir meleke kesbetti ki; en küçük komutta derhal hizaya girmeye başladı. ‘As!’ Dediler astı; ‘Kes!’ dediler kesti; ‘Gel!’ dediler geldi; ‘Git!’ dediler gitti; ‘Brifing var!’ dediler koştu; ‘Kapat!’ dediler kapattı; ‘At!’ dediler attı, ‘Öt!’ dediler öttü... Nihayet öyle bir zaman geldi ki, ‘hukuk’la ‘guguk’ iyice birbirine karıştı; neredeyse hukuk deyince guguk, guguk deyince hukuk akla gelmeye başladı. .......... Hukuk, demokrasi ve âhlak tarihimizin ‘Kerbelâ’sı varsa 27 Mayıs’tır! O üç mazlumu, o şartlarda ve o şekilde katleden adamların yürekleri, Yezid’in adamlarından daha yufka değildi. Bırakın Menderes’i, her kim olursa olsun, bir adamı ipe çektikten sonra, onun çoluk çocuğundan ipin parasını istemek nasıl bir şeydir Allah, lillâh aşkına?! Herkes etrafında gördüğüne sorsun, bu dünyada bunu kaç kişi yapabilir? Alçaklığın böylesinikim akıl edebilir? Zulmün bu mertebesine hangi mâhluk çıkabilir? 27 Mayısçılar insanlığı tükettiler. Tıpkı Genç Osman’ın katilleri gibi, Sultan Abdülaziz’in katilleri gibi, Naziler gibi, Stalin gibi insan ruhunu kirlettiler, insanlığı eksilttiler... ‘Memleket meselesi’ne gelince, bizi neredeyse elli sene geri götürdüler. Bu vak’a-yı şerriye ve onun kendisi kadar gayr-ı meşrû dölleri olmasaydı ihtimal ki, bu gün dünyanın en demokratik ve en zengin, en müreffeh üç-beş ülkesinden biriydik. O ‘faciâ’nın faturası böylesine ağırdır. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

151


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Son Menderes de gitti!...

152

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Atatürk ve Adnan Menderes

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

153


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

154

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

155


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes ve Ezanın Aslına Döndürülmesi H aziran ayının başında ezan aslına çevrildi. Başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasında bu haber müthiş bir heyecan ve sevinçle karşılandı. Bilal-i Habeşi’nin okuduğu an yaşanan heyecan ve sevincin benzeri yaşandı. Dualar edildi, şükür namazları kılındı. Bin dört yüz yıldır okunduğu gibi minarelerden yine ezan sesleri yükselmeye başladı. Abdülkadir SELVİ Yenişafak Gazatesi Ankara Temsilcisi

K

omutanları emekliye sevk ederek, dengeleri altüst eden Başbakan Menderes’in ikinci kararı ise milletin özlemini yerine getirmek oldu. Seçim meydanlarından, “Yeter söz milletindir” diyerek gelmişler. Tek partiye ve Milli Şef ’e rağmen iktidar olmuşlardı. Söz de, karar da milletindi. 1932 yılında çıkarılan bir kanunla Arapça ezan yasaklanmış, minarelerden Türkçe, “Tanrı uludur, Tanrı uludur” sesleri yükselmeye başlamıştı.” Türkçe ezanı okumadı” diye kendini İstiklal Mahkemelerinde bulanlar olmuştu. Haziran ayının başında ezan aslına çevrildi. Başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasında bu haber müthiş bir heyecan ve sevinçle karşılandı. Bilal-i Habeşi’nin okuduğu an yaşanan heyecan ve sevincin benzeri yaşandı. Dualar edildi, şükür namazları kılındı. Bin dört yüz yıldır okunduğu gibi minarelerden yine ezan sesleri yükselmeye başladı. Seçim kampanyası boyunca gittikleri yerde milletin ilk istediği ezanın aslına çevrilmesi olmuştu. Menderes seçim meydanlarında verdiği sözü unutmadı. Haziran ayının sonu Ramazan’a denk geliyordu. Tüm çabası Ramazan’da minarelerin aslına uygun olarak okunmasını sağlamaktı. Yasa değişikliğini Meclis’ten süratle geçirip onay için Çankaya Köşkü’ne gönderdi. Bayar yasayı bekletiyordu. Bunun bir direniş olduğunu fark eden Menderes, şok bir karar aldı. İstifa mektubunu yazıp, Çankaya’ya gönderirken kendisi de Ankara’yı terk etti. İstifa mektubu Bayar’ın eline geçtiği zaman Menderes Mersin’e

156

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ulaşmıştı. Bayar telaşlandı. Bir yandan DP yönetimini Çankaya Köşkü’ne çağırıp olan biteni anlattı. Menderes’i ikna etmelerini istedi, diğer yandan da ezanın Arapça okunmasına izin veren yasayı onayladı. Kriz aşılmış Menderes Ankara’ya dönmüştü. Menderes’i havaalanında karşılayanlardan birisi de Celal Bayar’dı. SAİD NURSİ’NİN EZAN SEVİNCİ Menderes’ten, “İslam kahramanı” ya da, “İslamiyet’in bir kahramanı” olarak söz ediyordu Bediüzzaman Said Nursî. Kritik süreçlerde Celal Bayar ya da Menderes’e yazdığı mektuplarla ya da talebelerine gönderdiği mektuplarla tavrını ortaya koyuyordu. Alınan karardan dolayı kimi zaman tebrik ediyor; ama çoğu zaman “İslamiyet, millet ve memleket namına yararlı gördüğü” uyarılarda bulunuyordu. Demokrat Parti’nin ezanla ilgili kararını heyecanla karşılayanlardan birisi de Bediüzzaman Said Nursî’ydi. Ezanın Arapça aslına uygun olarak okunması kararını, “Şeair-i İslamiye’nin parlamasının bir müjdecisi” olarak değerlendiren Bediüzzaman, Ramazan Bayramı nedeniyle talebelerine yayınladığı mektupta şöyle diyordu: “Hem sizin, hem bu memleketin, hem âlem-i İslam’ın mühim bayramlarının mukaddemesi ve bu memlekette Şeair-i İslamiye’nin parlamasının bir müjdecisi olan Ezan-ı Muhammedî’nin kemal-i ferahla on bin minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz.”


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Başvekil ve Şehir... K

öhne bir görüntüye sahip şehrin pırıl pırıl parlayacak mücevherlerle dolu olduğunu gören ve bunları ortaya çıkarmak için, bu inançla imar çalışmalarına başlayan bir Başvekil… Yaşar Taşkın KOÇ Kanal 24 Ankara Temsilcisi

E

linde bir sandviç, sabahın daha aydınlanmamış saatlerinde imar çalışmalarının yapıldığı yerlere giden, denetleyen bir Başvekil… İstanbul Boğazı üzerine bir köprü kurulmasını, Şişli-Kağıthane arasına metro tasarlayan bir Başvekil… Türk Hava Yolları’nın gelişmesinden büyük şehirlerdeki imar çalışmalarına; memleketin her yerinde ulaşımı sağlayacak yollardan eğitim altyapısına kadar her alanda büyük sıçramalar sağlayan bir Başvekil… Yabancı şehir planlamacılarının aksine Bizans’ın İstanbul’unun 30 bin kişilik küçük bir kasaba olduğuna ve İstanbul’u İstanbul yapanların Türkler olduğuna yürekten inanan bir Başvekil… Köhne bir görüntüye sahip şehrin pırıl pırıl parlayacak mücevherlerle dolu olduğunu gören ve bunları ortaya çıkarmak için, bu inançla imar çalışmalarına başlayan bir Başvekil… Eylül 1956’da Liman Lokantası’ndaki basın toplantısında İstanbul’un imarını hükümet olarak ele aldıklarını açıklayan Başvekil Adnan Menderes’in bunu ne kadar büyük bir tutkuya dönüştüreceği henüz dışarıdan sezilemiyordu… Menderes’in 1957’den itibaren hızlanacak ve özellikle İstanbul ile Ankara başta olmak üzere Bursa, Edirne, İzmir, Adana, Mersin, Erzincan, Erzurum ve daha bir çok ilde başlattığı kapsamlı imar girişimlerine yönelik yapacağı çok sayıda önemli açıklamanın ilkiydi bu basın toplantısı. Eminönü Balıkpazarı, Vatan, Millet caddeleri, Aksaray, Beyazıt, Topkapı, Beşiktaş, Ataköy, Yenikapı, Bebek, Boğaz, Yeniköy, İstinye, Üsküdar ve Kadıköy’de istimlâk ve imar işlerinin başladığı bu dönemde İstanbul’un atardamarı olan üç anayol bu girişim sayesinde ortaya çıktı. 3 yıl içinde gerçekleşen yüzlerce imar çalışması arasından şunları saymak herhalde bir fikir verecektir:

Millet Caddesi, Ordu Caddesi, Vatan Caddesi, Londra Asfaltı, Barbaros Bulvarı, Zincirlikuyu Asfaltı, Hacıosman Bayırı, Bağdat Caddesi’nin açılması, Sirkeci-Florya sahil yolunun açılması, LeventSarıyer asfaltı yapılırken Tophane’den Bebek’e kadar uzanan sahil yolu ile Atatürk Bulvarı’nın genişletilmesi. Edirne-İstanbul karayolunun Topkapı girişinin düzenlenmesi, Yeşilköy’e kadar geniş bir yol yapılması, Saraçhane’deki masif İstanbul Belediye Binası inşası, Karaköy-Tophane arasında Kemeraltı Caddesi’nin açılması, Bayrampaşa’ya büyük bir stadyum yapılması. Üsküdar-Beykoz sahil yolu ile Eminönü-Unkapanı yolu açıldı. Karaköy-Azapkapı birbirine bağlanan yola kavuştu. Tophane- Dolmabahçe yolu genişletilirken Salıpazarı’nda rıhtım ve antrepolar kurulması, Haydarpaşa liman tesisleri inşası, Eyüp Meydanı, Beyazıt Meydanı, Üsküdar İskele Meydanı başta olmak üzere en önemli meydanların düzenlenmesi ve Ataköy’ün plan dahilinde imara açılması… “Başvekil Adnan Menderes, sanırım, Tahran’dan yeni dönmüştü. İstanbul’da buluşmuş, aynı araba ile Florya’ya gidiyorduk. Yolda surlar ve hisarlar üzerindeki çalışmaların ne

ölçüde ilerlemiş olduğunu sordum. - Rumeli Hisarı çalışmalarına hemen başlanacak. Surlar için de bir yabancı uzman heyetinden rapor istedim. Fakat sizin bu tavsiyeleriniz bana bazı yeni şeyler düşündürdü, dedi. Bu sırada Aksaray’ın o eski, dar, çarpık yollarından geçiADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

157


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU yorduk. Ahşap evlerin perişan manzarasını göstererek devam etti. - Şu, birbirinin sırtına yaslanarak ayakta duran binalara bakınız… İstanbul gibi dünya incisi bir şehir böyle mi olur?.. Bazı saatlerde trafik bu yollarda âdeta kilitleniyor. Güzelim camilerimiz, sanat eserlerimiz bu kargaşalıkta, hurdaların arasına karışmış bir antika eşya gibi kaybolmuş!.. Bütün bunları, büyük caddelerin vitrinine çıkarmak, gün ışığına kavuşturmak lâzım. Bütün bunlar, elbette bir belediye işi olmaktan çok fazla bir şeydir. Devletin büyük turizm davasının bir parçasıdır. Sesi, inanmış, heyecanlı idi. Yeni bir misyonun içinden konuştuğu belli oluyordu. Yol boyu anlattı: - Bu İstanbul, Bizans’ın İstanbul’u değil. Bizans’ın İstanbul’u, şu surların içinde yaşayan küçük bir kasaba… Ayasofya’sı, Dikilitaş’ı, kırık dökük sarayı, hipodromu ve bunları çeviren surlarıyla 30-35 bin nüfuslu küçük bir kasaba… Osmanlıların temel gücü olan Anadolu insanı, imparatorluğun ortak dehasıyla surları aşmış, Yeşilköy’den Pendik’e, Pendik’ten Şile’ye, Kilyos’a kadar uzanan bu üzelim İstanbul’u yaratmış!... Camiler, sebiller, medreseler, darüşşifalar, saraylar, yalılar, hanlar, hamamlar, her sokak başına medeniyetin mührünü vurmuş. Bunca yangınlardan, zelzelelerden, afetlerden sonra hâlâ her köşede bir medeniyet şahid, bir sanat parıltısı var… İstanbul’u yedi tepeye kuran Bizans değil, biziz!... Türklerdir… Sonra ne olmuş? Osmanlı İmparatorluğu çökünce Cumhuriyet’i kurmuşuz. Fakat ne yapabilmişiz İstanbul’a? Beyoğlu semtinde birkaç büyük bina, Taksim Gezisi, Maçka Yolu, Taşlık, birkaç heykel, bir kaç cadde… Ben Cumhuriyet nesli olarak kendimi İstanbul’a borçlu sayıyorum! Bugün İstanbul’un bütün hayatı Beyoğlu’nun bir caddesinin üzerinde toplanmış, öbeklenmiş… İlk yapılması gereken şey: Beyoğlu’na karşı İstanbul!... Açılacak büyük caddelerin vitrininde camilerimiz, sebillerimiz, sanat eserlerimiz yüzük taşı gibi parlayıp görünmeli… Trafik düzenli bir su gibi akıp gitmeli… İnsanlar hayatlarını yollarda tüketerek geçirmemeli!... Bugünkü İstanbul belki beş altı yüz bin nüfus için yeterlidir. Ama bugün bir buçuk milyonu aşkın insan bu şehirde yaşamaya çalışıyor. Milyonluk şehirlerin nefes alacak meydanları, parkları olmak gerekir. Aksaray, Beyazıt, Eminönü, Karaköy, Taksim, Şişli, Beşiktaş’ta meydanlar yapmalıyız. Bu meydanları büyük geniş yollarla birbirine bağla158

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

mak şarttır. Haliç’i çevreleyen bir korniş yol, Boğaziçi’nin iki yakasını ve Eminönü’nden Yeşilköy’e kadar uzanan kıyıyı izleyen bir korniş yol yapmak bugün bir turistik ve trafik zorunluluğudur. Şişli’den Kumkapı’ya kadar bir metro yapmadıkça bugünkü trafiğe cevap vermek mümkün değildir. İki kıtayı birbirine bağlayacak Boğaz Köprüsü iktisadî deveranın teneffüs cihazı olacaktır. Turistik köylere, eğlence sitelerine yer veren büyük bir imar hamlesine girilmedikçe Cumhuriyet neslinin tarihe borçlu kalacağına inanıyorum. Başvekil konuştu, konuştu sonra dönüp bana baktı: - Ne dersiniz Beyefendi, hükümet olarak bu büyük yükün altına girmeli miyim? Kendisin zevkle dinlemiştim. Bunlar ancak Adnan Menderes gibi zeki bir Başvekilin yapabileceği işlerdi. Düşüncesinde haklı idi. Cumhuriyet nesli olarak İstanbul’a ve bütün öteki şehirlerimize ve turistik cazibelerimize karşı borçlu idik. - Hiç düşünme Adnan Bey, dedim. Hemen işe başla. Yalnız şu kadarını söyleyeyim; imar, yapılırken nankör bir iştir. Dedikodusu, şikayeti, sıkıntısı olur. Fakat bir kere de yaptın mı, bütün gelecek nesillerin hayır duasını alırsın! Tereddüt etmi! Doğacak güçlükleri beraber göğsler, beraber hayır dua alırız. Sana yardım ederim. İstanbul’un imar hamlesi böylece kararlaştı… …” Celal Bayar, 1969 yılında Başvekil Adnan Menderes’le tam 13 yıl önce aralarında geçen konuşmayı böyle anlatıyordu… İstanbul’a yapacakları için heyecan içinde bir Başvekil… Şehrin tarihî, turistik güzelliklerini ortaya çıkarmak; insanların insanca yaşamalarını sağlayacak büyük değişiklikler yapmanın heyecanını duyan bir Başvekil… Sonunda da bunlara büyük bir hızla başladı kısa sürede. Tamamlanması için 10 yıl biçmişti… 3 yıl yapabildi. Darbe yaparak yönetimden indirdiler; acımadılar astılar hatta… Ama 3 yıl için yaptıkları bile çok uzun yıllar boyunca İstanbul’un temel şehir çizgilerini oluşturdu. Hatta bugün bile, aradan geçen 55 yıl sonra bile onun attığı genel çizgilerin üzerinden yükselmeye devam etti. Trafiğini, artan nüfusunu, o insanların yaşadığı mekânların onlara yaraşır olmasını; şehrin dünyanın en cazip turistik kenti olmasını düşünmüş, hayal etmiş, hayata geçirmek için hareket geçmişti. Bütün bunlar için, iddia edildiğinin aksine uzmanlar, mimarlar, şehir plancılarıyla uzun toplantılar da yapmış, planlar çıkarmıştı. Üstelik uluslar arası çapta yabancı uzmanlar da


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU vardı görüştüklerinin arasında. Ama onların alttan alta sürekli İstanbul’u Bizans şehri, Roma şehri olarak yansıtma çabalarından hoşlanmıyordu. Cumhurreisi Bayar’la araç içinde yaptıkları sohbette de heyecan içinde anlattığı gibi, İstanbul’un Bizans’ı küçük bir kasabadan başka bir şey değildi. İstanbul’u İstanbul yapan Osmanlı’ydı, Türklerdi… 1956 yılında bir otomobilin içinde İstanbul’u gezerken Bayar ve Menderes arasındaki sohbeti eski Cumhurbaşkanı’nın ağzından dinlemeye devam edersek, neler olduğunu daha iyi anlayabiliriz… “1957 yılında istimlâkler başladı. İstanbul’un hemen her sokak başına bir şantiye kuruldu. Köhne ve paslı semtler yıkılıyor, yerine büyük caddelerin iki yanında yeni bir İstanbul doğuyordu. İmar kolay iş değildir, para ve çalışma iradesi yetmez. Bazen bir binanın yıkılmasında öyle hukukî, siyasî, sosyal mukavemetler doğar ki bunların vaktinde izalesi pratik zekaya ve kombinezon yapma kabiliyetine ihtiyaç gösterir. Çıkan güçlükleri Başvekil bana da haber veriyor, ben de kendi imkânlarımla onun çalışmalarının önünü açıyordum. Sıkı bir dayanışma içindeydik. Rumeli Hisarı’nın restorasyonu tamamlandı. Surların bazı parçalarında yenilemeler yaptık. Anadolu Hisarı’nı Üsküdar’dan Kavaklar’a kadar uzanacak geniş korniş yolundan sonra restore edecektik. Her iş yapan insan olumsuz fikirleri ve tenkitleri göğüslemeye hazır olmalıdır. Nitekim bir yandan muhalefet İstanbul’un imarını parmağına dolamakta gecikmedi. Mülkü yıkılan her vatandaşa rayiç değeri ödendiği ve adalete başvurma yolu açık tutulduğu halde gazete sütunlarında ve parti kongrelerinde siyasî romantizme örnek olacak yazılar yazılıyor, nutuklar veriliyordu.” Celal Bayar’ın bahsettiği muhalefet o yıllarla sınırlı kalmadı. Birazdan geniş olarak aktaracağımız gibi önce Yassıada’daki trajik yargılamalar arasında boy gösterdi bütün çirkinliği ve kabalığıyla… Ama belki de daha önemlisi günümüze kadar sürdü geldi… Hâlâ da sürüyor üstelik…

Konuyla ilgili kitaplarda, açıklamalarda, basit bir internet taramasında bile imar hamlesini öven yazılar dahil temel bakış açısı gelip “tarihe zarar veren bir yıkım” niteliği de bulunduğuna gelip dayanıyor. Gerçekte de böyle miydi? Ya da soruyu tersinden soralım: İstanbul gibi, bugün bile herhangi bir kazısında bir tarihî eser çıkan köklü, büyük ve büyüklüğü oranında trafik, şehirleşme, dolayısıyla barınma, istihdam, ticaret, sanayi büyüklüğü ve sorunları yanında aşırı nüfus ve aşırı günlük misafir sorunları yaşayan bir devasa metropolün trafik, konut, yaşam alanlarıyla ilgili çalışırken bu tarihsel dokuya değmeden, teğet geçmeden ve evet bazen üzerinden ya da ortasından geçmeden çivi çakmak mümkün müdür? Eğer bütün bunları yapalım, bütün sorunları çözelim, dünyanın en kalabalık, en büyük, en çok her türlü içdış turist çekebilen ve tarih, turizm, sanayi, ticaret, finans, kongre, istihdam, kültür… açılarından en önemli metropol şehrinde milyonlara yaraşır bir hayat standardı oluşturalım… ama en küçük bir tarihî dokuya, taşa dokunmayalım… deniliyorsa; bunun nasıl mümkün olacağının da itiraz edenler tarafından açıklanması gerekiyor. Nerede acaba bu sihirli formül? Belki önümüzdeki yüzyılda sadece hava ulaşım araçlarıyla yapılabilecek bir uygulama yerdeki tarihe dokunmayı önleyebilir. Üstelik tartıştığımız dönem bundan 55 yıl öncesi ve o dönemin imkânları, teknolojisi… Şehri başka bir yöne doğru büyütmek, farklı alanlar açarak tarihsel olanı korumak da bir fikirdi ama 1957’nin İstanbul’u bile artık iş işten geçilmiş; şehrin gelişigüzel büyümeye devam ettiği; tarihî olanın üzerinde, çevresinde yerleştiği bir şehirdi. Üstelik, Demokrat Parti döneminde ekonomideki çift yönlü gelişme nedeniyle hem tarım alanlarından şehirlere göç büyüyordu hem şehirler sanayileşme nedeniyle cazibe merkeziydi. İstanbul’un sadece 10 yılda nüfusunu ikiye katlayıp 2 milyonluk bir şehir olması; günlük misafir sayısının 100 bine ulaşması; ekonomik ve ticaretteki gelişmelere bağlı olarak yollardaki araç sayısının hızla artması gibi kaçılamayan hatta istenilen, arzu edilen gelişmeleri de not edelim. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

159


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Trafiğinin tıpkı 1990’ların başında olduğu gibi daha 1950’lerde karmakarışık olduğu; sürekli tıkandığı; dar, kötü yollarda insanların saatlerce beklediğini şaşırarak öğrenelim. Üstelik, uzun yıllar boyunca bir planlaması olmadan gelişigüzel büyürken aslında o hayran olunan güzelliğinin asıl tamamlayıcısı eserlerinin de camilerinin, sebillerinin, çeşmelerinin, hanlarının, saraylarının ve daha nice birbirinden güzel ve önemli eserin de görünmez olduğu; mezbelikler ya da saçma yapılar arkasında kaderine terk edildiği bir İstanbul’du o şehir. Bütün bu sorunların çözülmesi için 3 yılda binlerce ev istimlâk edildi; yıkıldı yerlerine yenisi yapıldı. Onlarca kilometre tutan uzunlukta büyük caddeler açıldı. Meydanlar düzenlendi, yenileri yapıldı. Cami, çeşme, medrese, han, saray ve nicesini ortaya çıkaracak düzenlemeler de bütün bu planın bir parçası olarak gereken değeri gördü. Ve sonunda daha aslında işin başındayken, plana göre 7 yıl daha çalışılacak; Boğaz’a köprü, Şişli-Kumkapı arasına metro dahil onlarca proje hayata geçirilecekken sadece İstanbul’un değil; sadece Demokrat Parti’nin değil; sadece Adnan Menderes ve arkadaşlarının değil bütün ülkenin kaderini değiştiren meşum darbe yapıldı. Baştaki hedeflerine ulaşamamış, tamamlanmamış bir proje olarak bile şehre neler kattığı biliniyor. Bütün bunlar ortadayken, Başvekil Menderes’in niyetleri ve heyecanı ve emelleri belliyken sağcı, solcu, muhafazakâr… her çevrenin iş İstanbul’un imar çalışmasına gelince Menderes’i sert eleştiren tutumu izaha muhtaç. Delilleriyle bazı tarihî eserin yıkılmasına neden olan bir çalışma yapıldığı biliniyor evet ama bunun ne kadarı zorunluluktu; ne kadarından böyle bir düzenlemede kaçılabilirdi uz160

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

manların, eleştirenlerin bunu da açıklaması gerekmiyor mu? Üstelik, muhatabımızın son 3 yılda elinden geldiği kadar İstanbul’da yaşayıp bizzat işlerin başında bulunmaya çalışmasına rağmen Başbakan olduğunu ve Ankara’da da bütün memleket ve hatta bölge meseleleriyle uğraştığını da unutmamak gerekiyor. İşin özellikle başında bürokratların neredeyse baltalayacak kadar yavaştan aldığını da unutmamak gerekiyor. Yıkılan hiçbir tarihî eser geri gelmez. Bu yüzden büyük bir kayıptır, hiç şüphe yok. Ama Adnan Menderes’in İstanbul’u imar hamlesinin sadece bu kayıplarla anılması, bu kayıpların gölgesinden kurtulamaması, bunsuz sözün başlamaması veya bununla bitmemesi ne kadar doğru acaba? O yılların koşulları ve sorunları göz önüne alınmadan ve bunlara bakarak “alternatif bir çözüm” somut olarak gösterilmeden eleştirmenin; daha da önemlisi sadece bu eleştiri penceresinden bütün bir imar hamlesini, dünyanın en büyük metropol şehirlerinden birisi olan bir şehrin kaderinin olumlu anlamda değiştirilme çabasını mahkûm etmek ne kadar tutarlı? … Merhum Başvekil Adnan Menderes başta olmak üzere 27 Mayıs 1960 tarihindeki darbenin bütün mağdurlarına demokratik açıdan, insanlık açısından itibarları iade edildi geçen yıllar içinde. İçinde yaşadığımız son dönemde bütün darbeler ve darbeci zihniyet mahkûm edilirken artık onun İstanbul imar hamlesinin hem dönemin muhalefetinin hem Yassıada’nın da büyük etkisi olduğu açık tortularından temizlenmesi gerekmiyor mu? Bu sorunun 1957 şartlarında somut, kabul edilebilir cevabını vermesi gereken muhataplar şüphesiz şehir plancıları, sanat tarihçileri, mimarlardır.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes’i İpe Götüren 10 Konuşma... 1 7 Eylül 1961 günü İmralı’da idam edilen Menderes, bir siyasi düşünür olarak henüz incelenmiş değildir. Onun konuşmaları bir külliyat halinde yayımlandığı zaman yalnız hitabetiyle değil, düşünür ve siyasetçi kimliğiyle de yakın tarihimizde durduğu yeri daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmek imkânına kavuşacağımızdan eminim. Mustafa ARMAĞAN

Ş

ehit edilişinin 49. yılında rahmetle andığımız Adnan Menderes yalnız mazlumluğu ile değil, çalışkan bir başbakan, usta bir polemikçi ve sözünü budaktan esirgemeyen bir hatip kimliğiyle, en önemlisi de yakın geçmişe ilişkin cesurca değerlendirmeleri olan bir siyasetçi ve düşünür kimliğiyle de hatırlanmalıdır. Aşağıda bizzat kendi konuşmalarından bir derleme yaptım. Bu ‘tehlikeli’ sözlerin bir yerlere kayıt edildiğini ve zamanı gelince -nitekim o zamanın da Yassıada’da geldiğini biliyoruz- ortaya sürüldüğünü biliyoruz. Yassıada savunmalarında son derece alttan alan, eline geçirdiği kozları bile kullanmaktan kaçınan nahif Menderes portresi sizi yanıltmasın. Aslında gözüpek bir polemikçidir ve siyasi hayatında karşısında oturan isim de öyle böyle biri değil, anlı şanlı İsmet Paşa’dır. Üstelik tek başına bir CHP edecek kadar kudretli zamanlarıdır İsmet Paşa’nın. Meclis’te Adnan Menderes’i hedef alan eleştiri, hatta suçlamalarda bulunmaktadır. İşte Menderes’in İsmet Paşa’nın şahsında CHP’ye ve onun zihniyetine yönelttiği eleştiriler bu gergin siyasi ortamda dile getirilmiştir. Menderes’in CHP ve İsmet Paşa’ya yönelttiği eleştiriler, sadece 1939-1950 dönemine ait değildir. Biraz daha geriye doğru sarkar, yani İnönü’nün başbakanlığı dönemini de kapsar. Her ne kadar açıkça Atatürk’ün adını anmazsa da, onun cumhurbaşkanı olduğu dönemi ve memleketi geçim derdine düşürecek kadar ekonomiyi perişan eden demiryolu politikasını da eleştirir. Özetlersek, Başvekil Adnan Menderes’in eleştiri okları

özel olarak İnönü’ye ve CHP’ye yöneltilmiş gibi görünse de, aslında İttihat ve Terakki’den başlayarak son 40 yılın bir değerlendirmesidir. Aşağıdaki cümleleri okuyunca göreceksiniz ki, bu sözlerin bugün dahi söylenmesi büyük cesaret ister. Menderes, işte bu cesareti göstermiş adamdır. Üstelik açık meydan okumalardır. İşte o on tehlikeli konuşma: 1) “İsmet Paşa, kendi zamanında, ‘Ben memleketi idare ediyordum’ diyor. O devirde bu memleketi çocuklar da idare ederdi. Çünkü herkesi susturmuş, bir tek kendisi konuşuyordu, memleketi de böyle idare etti ve bu memleket seneler senesi olduğu yerde saydı.” 2) “Uzun seneler bir fetih hakkı olarak bu memlekete sahip oldukları zannında olanlar, hayatlarının ileri devresinde ruhlarına girmiş olan bu kanaati değiştirmek imkânını bulamazlar. Kendileri, Allah tarafından memur olunmuş insanlardır! Telakkileri böyledir.” 3) “Bütün seçimlerde mağlup olurlar, yine de memleket bizimledir, derler. Hükümet işlerinde şimdiye kadar hiçbir muvaffakiyet (başarı) göstermemişlerdir. Gölge etmesinler, biz başka ihsan istemiyoruz.” 4) “1946 Türkiye’si ile 1954 Türkiye’si arasında asır farkı değil, çağ farkı vardır.” 5) “Siz bu rejimi devraldığınız zaman darağaçları kurdunuz, o (İnönü) zannınca bu memleketin sahibidir. Tek ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

161


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU başına memlekete tesahüb ediyor (sahip çıkıyor) ve tek başına bu memleket hakkında konuşuyor. Bunu, bu hakkı nereden alıyor? Biz sizin gibi istila veya fetih hakkına dayanarak mı geldik bu iktidara?” 6) “(İsmet Paşa) 1946’da kendisinin mebus seçilmediğini bilmiyor muydu? 4 yıl gayri meşru devlet reisliği (Cumhurbaşkanlığı) yaptığını İsmet Paşa bilmiyor mu? Vatandaşların haklarını iptal etmek yolunda bizzat emirler vermemiş miydi? İsmet Paşa milletvekillerini takip etmek için bütün milletvekillerinin peşlerine hafiyeler koymamış mıdır?” 7) “Bu memleketteki zulüm devri İsmet Paşa ile onun iktidardan düşmesiyle kapanmıştır. (İsmet Paşa) hırsı için bu memleketi bir baştan öte başa ateşe vermek isteyen adamdır. Paşa yeter artık! Bu memleketi bizim gibi memleketin içinden gelmiş olan insanlar idare etsin!” 8) “Atatürk demokratik inkılabı tahakkuk ettirmemiştir (gerçekleştirmemiştir), yarıda bırakmıştır.” 9) “Millete mal olmuş inkılapları muhafaza edeceğiz, millete mal olmamış inkılapları tasfiye edeceğiz.” (Nitekim Arapça ezan yasağı millete mal olmamış inkılaplardan olduğu için kaldırılmıştır.) 10) “Türk milleti Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır. Bu memlekette din hürriyetine tecavüz etmek kimsenin haddi değildir. Hakiki mümin ve samimi Müslüman olanlar din hürriyetinden tamamen emin olabilirler.” Merhum Menderes’in Demokrat Parti Meclis grubunda yaptığı bir konuşmada “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.” sözü de bunlara dahil edilmeye çalışılmıştır. Ancak o sözün manası başkadır. Kastını aşmıştır. Menderes, Meclis’in şahs-ı manevisine, yani manevi kişi-

162

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

liğine emanet edilmiş olan hilafeti geri getirebilirsiniz derken, gücünüz o kadar büyük ki, bunu bile yapabilirsiniz, bu gücünüzü tanıyorum demek istemiştir. Gerçekten de 1955 yılında söylenmiştir bu söz ve o tarihte DP grubu Meclis’in yaklaşık yüzde 80’ine hakimdir. O grup ki, bakanları istifa ettirmiş, hatta hükümeti düşürmek üzeredir. İşte böyle bir ortamda kürsüye çıkan Menderes, gruba, elinde ne büyük bir gücü tuttuğunu ifade etmek ihtiyacını duymuş, bu gücü doğru kullanmaları uyarısını yapmış, ancak sonradan bu söz CHP’li muhalifleri tarafından başka mecralara çekilmiştir. 17 Eylül 1961 günü İmralı’da idam edilen Menderes, bir siyasi düşünür olarak henüz incelenmiş değildir. Onun konuşmaları bir külliyat halinde yayımlandığı zaman yalnız hitabetiyle değil, düşünür ve siyasetçi kimliğiyle de yakın tarihimizde durduğu yeri daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmek imkânına kavuşacağımızdan eminim.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

“İslâm Kahramanı Adnan Menderes” “T

ürk milleti Müslümandır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esâsını ve kâidelerini öğretmesi ebediyyen Müslüman kalmasının münâkaşa götürmez bir şartıdır. Halbuki mekteplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar.”

Cevher İLHAN

K

Yeni Asya Gazetesi Yazarı

gereğini ders verir ve “Demokratlara kuvvet verilmesini” tavsiye eder. Bediüzzaman’ın “lâhika mektupları” arasına aldığı “Demokrat Nur talebeleri” imzalı “Sayın Adnan Menderes” hitabıyla başlayan mektubun sonunda, “Sizin gibi ‘dinin icâplarını yerine getireceğiz, din bu memleket için hiçbir tehlike teşkil etmez’ diyen bir başvekil” nitelemesini yapar. Din hürriyetinin temini, din derslerinin mekteplerde okutulması, başta imam hatipler ve daha sonra yüksek İslâm enstitülerinin açılmasıyla, dinî tedrisatı ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi icraatlarını tebrik eder… (a.g.e., 423)

ur’ân tefsiri Risale-i Nur Külliyatı müellifi Bediüzzaman Said Nursî’nin merhum Adnan Menderes’e “İslâm kahramanı” takdirinin mânâsı ulvîdir. En önemli sebebi de Menderes’in ve Demokratların vatana, millete ve İslâmiyete hizmetleridir. Zira tek parti döneminde dine ve dindarlara reva görülen onca baskıdan sonra 1950’de millet irâdesiyle iktidara gelen “MÜSLÜMAN KALMANIN ŞARTI; MİLLETİN DİNİNİ Demokrat Parti ve Menderes’in temel vasfı, din ve vicdan ÖĞRENMESİDİR...” hürriyetiyle din eğitimi ve öğretimine imkân tanımaktır. İlk icraat olarak ezân-ı Muhammedî yasağının kaldırılıp Başbakan Adnan Menderes, 1957’deki “Konya Nutku”nda, aslına çevrilmesinin ardından, müfredata din dersleri konu- “Türk milleti Müslümandır. Ve Müslüman olarak kalacaklup din eğitimi ve öğretimini veren okulların açılmasıdır. tır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esâsını ve kâidelerini öğretmesi ebediyyen Müslüman Bediüzzaman, evvela “demokratlığın” anlamını açıklar. “Kalbe ihtar edilen ictimâî hayatımıza âit bir hakîkat” baş- kalmasının münâkaşa götürmez bir şartıdır. Halbuki meklıklı lâhika mektubunda, “İslâmiyetin bir kânun-u esâsisi teplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen (temel kanunu ve kuralı) olan vatandaşlar bu imkânlardan hadîs-i şerifte ‘Bir kavmin mahrum edilmiş olurlar. reisi hizmetkârıdır; memuMüslüman çocuğu dinini öğriyet, emirlik ise, reislik derenmek gibi pek tabiî bir hakğil, millete hizmetkârlıktır.’ tan mahrum edilmemek icâb Demokratlık, hürriyet-i viceder. Böyle mahrumiyet ve dan, İslâmiyetin bu kânun-u imkânsızlık vicdan hürriyeesâsisine dayanabilir. Çünkü tine uygundur denilmez. Bu kuvvet kanunda olmasa şahitîbarla, orta mekteplerimize sa geçer” hakikatını beyânla, din dersleri koymak, yerin“dindar ve dine hürmetkâr de bir tedbir olacaktır” diye Demokratların İslâm hakiaçıkça din eğitimi ve öğretimi katlerini nokta-i istinad (daperspektifini büyük bir dirâyet emokrat Parti’nin “laiklik telâkkisi”ni, yanak noktası) yapmaya mecve cesâretle ortaya koyar. bur olduklarını” ifâde eder. “bir taraftan din ile siyasetin birbirinden Demokrat Parti’nin “laiklik (Emirdağ Lâhikası, 387-388) ayrılması diğer taraftan ise vicdan hürriyeti telâkkisi”ni, “bir taraftan din mânâsına geldiğini” târif eden Menderes, Bunun içindir ki, “Ahrârlar” ile siyasetin birbirinden ayrıldediği “hürriyetperver “Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar ması diğer taraftan ise vicdan Demokratlar”ın muvaffakiyetolabileceğine inanmıyoruz” tavzihini yapar. hürriyeti mânâsına geldiğini” lerine çok duâ ettiğini belirtir; târif eden Menderes, “Dinsiz Ahrârların “mutlak isdibdâdı” bir cemiyetin, bir milletin kaldırıp “gerçek hürriyet”e vesîle olacakları” tesbiti ve temenpâyidar olabileceğine inanmıyoruz” tavzihini yapar. En ileri nisinde bulunur. (a.g.e., 267) milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden Yine bunun içindir ki her türlü “istibdat, tahakküm, keyfî ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını bildikmuamele ve cebir”e karşı Bediüzzaman, “dersleriyle, talebelerini belirtir. “Bugünkü seviye ile asil milletimize ‘taassup’ leriyle Demokratlara yardıma” dâvet eder; “Demokratlara isnâdının revâ görülemeyeceğini” anlatır. mânevî kuvvet ve nokta-i istinad (dayanak noktası) olmanın”

D

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

163


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU Peşinden de, dini derslerini verecek muallimlerin ve “din yetişmesi için gösterdiği gayretlerden dolayı Bediüzzaman, görevlileri”nin yetimesi için din eğitimini ve öğretimin vere- Başvekil merhum Adnan Menderes’le birlikte Maarif Vekili cek orta, lise ve yüksek okullar için, “İslâmlık, milletimizin İleri’ye takdirlerini yazar. vicdanında en musaffa seviyesini bulmuştur. MüslümanlıEserlerinde, “Vicdanın ziyâsının (ışığının) din ilimleri, akğı ve onun esâslarını, fârizalarını (fazlarını) ve kâidelerini lın nurunun (aydınlanmasının) fen ilimleri” ile olacağını, din kifâyetle tekin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetişti- ve müsbet ilimlerin birlikte okunmasının maddî ve mânevî rilmesine ayrıca gayret sarfedilecektir” hizmet ufkunu açı- kalınmayı sağlayacağını belirten Bediüzzaman, bundandır ki lar. Ve lise derecesinde ilk mezunlarını verecek imam hatip “Yeni hükûmetin Maarif Vekili bu hakikatı hissetmiş ki, selefokullarından sonra ileri seviyede din tahsili veren tedris dinî lerine muhalif olarak en ziyâde iman hakikatlerinin neşrine, müesseselerin yurtta fazlalaştırılmasını müjdeler… din derslerine ehemmiyet veriyor” ifâdesini kaydeder. Menderes’in daha sonra çokça tartışılacak olan, doğrusu “Hem mezkûr hakikati, hem Ankara, hem İstanbul üni27 Mayıs darbesine ve dâvâ arkadaşlarıyla beraber darağacı- versiteleri o dehşetli, tahribatçı kuvvete karşı hem vatanı, na giden serencâmda bir kısım hem gençliği kurtaracak ifesad şebekelerince bahane edihakâik-i Kur’âniye ve imalip düğmeye basılmasına sebep niye olduğunu kat’iyen olduğu iddia edilen sözkonusu bildiler ki, Ankara’daki “Konya Nutku”nu “lâhika meküniversiteliler bin yediyüz tupları” arasına alan Bediüzzaimza ile Maarif vekilinin man, “Nutka dair açıklama”da, din derslerini cebrî mek“Risale-i Nur’un serbestiyetine teplere koyması için tebdâir bir sebep ve sened gösterrik etmişler” diye lâhikada mekle Anadolu’daki Müslümanneşreder. Başvekili tebrik ları ve Nurun bütün talebelerini ettiği gibi, “Bütün ruh-u ona (Menderes’e ve Demokratcânımla Maarif Vekilini lara) bir mânevî kuvvet ve duacı tebrik ediyorum” diye yayapmak” temennisinde bulunur. zar. (a.g.e., 300-301, 402“Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı 403) “Başvekilin Konya’daki ehemile sohbet etmek istedim. Hal ve vaziyetim miyetli nutku için umum Nur Yine 1959 sonlarıngörüşmeye müsaade etmediği için, o sûrî talebeleri ve mektepli mâsum da, “Ankara’ya bu defa (yüzyüze) konuşma yerine bu mektup benim çocuklar nâmına yazmayı dügeldiğimin mühim bir bedelime konuşsun” diye başlayan mektubu şündüğümüz ‘tebrik’ yerine bir sebebi, İslâmiyete ciddî gibi, vatan ve millete dair meselelerde yazılan ‘hâşiye” olarak ekler. “Mânevî taraftar Dahiliye Vekili ve “içtimâî hayatımıza ait” mektuplarının irtibat” hattının enginliğini gösNâmık Gedik’i görmek terir. Devamında da “Konya’da başında, “İslâm kahramanı” hitâbını derceder… ve İslâmiyetin kahramanı Başvekilin bu nutkunun bahane(Tarihçe-i Hayat, 534) olan Adnan Beye ve Tevfik leri reddeden bir hakikat” olduİleri gibi mühim zâtlara ğunu ilâve eder. (a.g.e., 418-419) bir hakîkatı söylemektir ki ‘Hem Demokrata ezân-ı Muhammedî gibi çok kuvvet ver“İSLÂMİYETİN KAHRAMANI ADNAN BEY’E…” mek ve Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar Bu vaadi Demokrat Parti’nin Maarif Vekili Tevfik İleri de olmak ve âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini te’yid eder. 20 Aralık 1952’deki Meclis konuşmasında, “Bi- de memnun etmek için, Ayasofya’yı muzahrafattan (pisliklerzim için yol, köprü, mektep yapmak nasıl sırf bu millete den, putlardan) temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Bu ise, hizmet için yapılan işlerse, imam hatip okullarını açmak bu mesele için otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta ve din bilgisini Müslüman çocuklarına en müsbet şekilde hatırı için Nâmık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan mekteplerimizde vermek de tamamıyla politikadan uzak Bey, Nâmık Gedik ve Tevfik İleri gibi zâtların hatırı için başka bir millet hizmetidir” diyen İleri, Menderes’in din eğitimi ve yere gitmedim” beyânında bulunur. (a.g.e., 449-450) öğretimi müjdesini hakkıyla tahakkuk ettirir. Keza “Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile sohEl hak, Menderes’in başında bulunduğu Demokrat Parti bet etmek istedim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade ve devamı partiler Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi iktidar- etmediği için, o sûrî (yüzyüze) konuşma yerine bu mektup larında, din derslerinin okullara ders olarak konulmasıyla, benim bedelime konuşsun” diye başlayan mektubu gibi, vatan 571 imam hatip okulunun, onlarca yüksek İslâm enstitüsü- ve millete dair meselelerde yazılan ve “içtimâî hayatımıza ait” nün ve İlâhiyat fakültesinin, binlerce Kur’ân kursunun açıl- mektuplarının başında, “İslâm kahramanı” hitâbını dercemasıyla bu hizmet kâmilen yerine getirilir. der… (Tarihçe-i Hayat, 534) Mekteplerde din derslerinin konulması, imam hatiplerin YÜKSEK İSLÂM ENSTİTÜLERİ KANUNU yaygınlaştırılması ve yüksek İslâm enstitüleri kanununu çıDoğrusu, Demokrat Parti mebuslarından merhum Gıyakartılarak din eğitim ve öğretimi tedrisatı için öğretmenlerin 164

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Merhum Başbakanımız Adnan MENDERES, Kırşehir Tatarilyas Köyü Hıtı sülalesinden Merhum Hüseyin Erbaş ile şakalaşırken.

settin Emre’nin naklettiği Yüksek İslâm Enstitüleri kanununun çıkarılması, Demokrat Partinin dine ve din tedrisatına verdiği hizmetin açık bir göstergesidir: “Milletvekili olduğum dönemde hep Maarif Encümeninde (Millî Eğitim Komisyonunda) görev yaptım. Bu teklif yapıldığında Ağrı Milletvekili Celâl Yardımcı Millî Eğitim Bakanı idi. Bu teklif Bakanlığa gidip döndüğünde bazı değişikliklerin yapıldığını gördük. Teklif, ‘Yüksek İlâhiyat Enstitüsü kanun tasarısı’ olarak Komisyona girdi. “Demokrat Parti’den 12 milletvekili Menderes’i ziyaret ettik. Arkadaşlar bu işe büyük ehemmiyet veriyorum diye beni sözcü seçtiler. Menderes’e, ‘Biz size bu teklifi getirmiştik. Siz de okudunuz ve bazı ilâveler yapmıştınız. Ama Millî Eğitim Bakanlığında değiştirildi. Komisyonda DP’li milletvekilleri CHP ile ortak hareket ediyorlar’ diye şikâyet ettik. Menderes, ‘Bu komisyona hükûmetin mümessili olarak kim gelmişti?’ diye sordu. Biz de, ‘Bakanlık Müsteşarı Kemal Bey geldi’ dedik. “Menderes hemen dönemin Millî Eğitim Bakanı Celâl Yardımcı’yı aradı. Hiddetle, ‘Celâl! Sen Kör Kemal’in mason olduğunu bilmiyor musun? Böyle mühim bir mevzuda neden komisyona kendiniz gitmiyorsunuz da onu gönderiyorsunuz? Bu defadaki oturumda sen gideceksin. Eski metne muhalefet eden Demokrat Partilileri tesbit edip derhal bana bildireceksin!’ dedi. “Menderes ayrıca tasarıya bizzat el yazısıyla, ‘öğretim üyesi yetişinceye kadar medrese hocaları da Yüksek İslâm Enstitülerinde ders verebilirler’ maddesini ekledi.

“Bakan komisyona gelip, Menderes’in bu konudaki düşüncesi milletvekilleri arasında yayılınca Demokrat Partili milletvekilleri bu sefer muhalefetle birlikte hareket edemediler. Bizim teklifimiz aynen Encümenden ve Meclis Genel Kurulundan geçti. Böylece Yüksek İslâm Enstitüleri kanunu kabul edildi. “Daha sonra ‘teşekkür’ için aynı arkadaşlarla beraber Menderes’e ziyârete gittik...” MÂNEVÎ DEĞERLERE HİZMET ŞUURU… Kısacası, Menderes ve Demokratların Türkiye’ye birkaç Türkiye katan maddî kalkınma icraatları, demokrasiye ve özgürlükleri geliştirilmesinin yanısıra başta din eğitimi ve öğretimi olmak üzere fevkalâde kıymetdâr mânevî hizmetleri, Demokratların Bediüzzaman’ın duâzına mazhariyetlerin ve “İslâm kahramanı Adnan Menderes” hitabının izâhıdır… Demokratların, vatana, millete ve mânevî değerlere, mukaddeslere hizmetleri bir yana; merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın ve bütün mazlum Demokratların “20. yüzyılın Kerbelâsı” Yassıada zindanında zâlime ve zulme asil direnç ve izzetli duruşları, Demokrat Parti’nin misyonunun değerini ve Bediüzzaman’ın Menderes’e “İslâm kahramanı”, dâvâ arkadaşlarına “İslâmiyete taraftar ciddî zâtlar” hitabının anlamını okutturur. Demokrasi şehidi Menderes’e ve âhirete göçen Demokrat dâvâ arkadaşlarına binler fâtihalar… ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

165


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

İki Milat Arasında Adnan Menderes

166

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

M

enderes Irak gibi ülkelerle ilişkileri sadece siyasi boyutta tutmaktan yana değildir. Dostluk ve beraberliği halklar arasında da yaymak ve pekiştirmek istemektedir. Aydınların aydınlarla ve halkın halkla buluşmasını arzu etmektedir. Lakin darbelerle birlikte Nasır’ın hastalığı Irak’a bulaştığı gibi 1960 darbesiyle Türkiye’ye de yeniden nüksetmiştir. Adeta 1960 darbesi Hareket Ordusunun yeniden hortlamasıdır. Velhasıl, Arap-Türk baharı darbelerle soldurulmuştur. Şimdi halk ihtilali ve Arap Baharı ile yeniden dirilmektedir.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

167


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Yassıada Cehennemi “A da Komutanı Tarık Güryay, çoğu zaman eli sopalıdır. Adaya getirilen hemen her mazlûmu önce o huzuruna alır ve bir ton hakaretten geçirerek koğuşlarına gönderir. Bazan da bakanlara, milletvekillerine dilediğince sopa atar, kişinin soyuna sopuna varıncaya kadar ağır küfür ve hakaretlerde bulunur: Sakıtlar, düşükler, kuyruklar, inekler, soysuzlar, vesâire...” M. Latif SALİHOĞLU

T

Yeni Asya Gazetesi Yazarı

ürkiye’nin yakın tarihinde yaşanan “27 Mayıs Darbesi”nin ne olduğunu, nasıl yapıldığını ve ne mânâya geldiğini bilmeyen kimse, sakın ha “Yakın tarihi biliyorum, o yüzden ilgilenmiyorum” demesin. Hele hele siyasete girmesin ve bu mesleğe hiç bulaşmasın, böyle kimseler. Kezâ, darbe sonrasında Yassıada’da yaşananları bilmeyenler için de, aynı hatırlatmalarda bulunmak durumundayız. Özellikle yeni nesillere ve konuya dair bilgisini tashih veya tazelemek isteyenlere yardımcı olmak maksadıyla, bu yazıyı yayına hazırlamış bulunmaktayız. Lütfen, bu yazının tamamını okuyunuz. Burada, hiç bilinmeyen, yahut çok az bilinen bazı mâlumatlara şahit olacağınızı tahmin ediyoruz. YASSIADA’DA 9 KURBAN Cuntacıların emriyle Yassıada’da kurulan ve adına “Yüksek Adâlet Divanı” denilen o alçak mahkeme, dokuz ay süren hakaret ve işkence yüklü duruşmalara, nihayet 11 Ağustos 1961 günü son verdiğini açıkladı. Mahkeme, 15 Eylül günü ise, “nihaî karar”ını açıkladı. Açıklanan bu karara göre, 10 Haziran 1960’tan beri, yani 1 yıl 4 aydır Yassıada’da tutulan Demokrat iktidarının 400’den fazla siyasetçi, yönetici ve bürokratlarına şu cezalar verildi: 143 kişiye 4 yıl 2 ay, 117 kişiye 5 yıl, 15 kişiye 6 yıl, 6 kişiye 7 yıl, 2 kişiye 8 yıl, 17 kişiye 10 yıl, 3 kişiye 15 yıl, l kişiye 20 yıl, 30 kişiye müebbet hapis, 14 kişiye ise idam cezası. Geriye kalanlardan ise, 7 kişi Yassıada’da vefat ettiği ve bir kısmı da suçsuz bulunduğu için, onlar hakkında beraat kararı verildi. 168

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Yassıada Mahkemeleri’nde idama mahkûm edilen 14 DP’li isimleri şöyle: Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Refik Koraltan, Agâh Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Hamdi Sancar, Nusret Kirişcioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman. Bu şahıslardan sadece Fatin Rüşdü Zorlu, Hasan Polatkan (16 Eylül) ve Adnan Menderes’in (17 Eylül) cezaları infaz edildi. Diğerlerinin cezası ise, Milli Birlik Komitesince müebbet hapis cezasına çevrildi. Çoğu, buradan alınarak Kayseri Cezaevine gönderildi. Burada dikkat çeken bir husus şudur: Mahkeme kararıyla idam edilenlerin sayısı 3 kişi görünmekle birlikte, aslında Yassıada’da verilen kurbanların sayısı 9’dur. Zira, bir yıldan fazla enva–i çeşit hakaret ve işkenceler altında ezilip perişan edilen 6 önemli şahsiyet daha aynı yerde vefat etmiştir. Bu demokrasi şehitlerinin isimleri şöyledir: Lütfi Kırdar (İstanbul, Sağlık Bakanı), Gazi Yiğitbaşı (Afyon, milletvekili), Yusuf Salman, Yümni Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz. Bunlara ilâveten Konya eski Valisi Cemil Keleşoğlu’nun da Yassıada’da intihar ettiği açıklanmıştır ki, bu açıklama da şüphelidir. Tıpkı, 27 Mayıs Darbesinin üçüncü günü işkenceyle öldürülen İçişleri Bakanı Namık Gedik için yapılan “İntihar etti” açıklaması gibi... Bunları da hesaba kattığımızda, darbecilerin işkence ile katlettiği mazlûm Demokratların yekûnu 11 kişiyi buluyor. HAKARETLİ İŞKENCELER O olağandışı dönemde Yassıada’ya tayin edilen komutan, Yarbay Tarık Güryay’dır. Şımarıktır, seviyesizdir ve olabildiğince gaddardır. Öyle ki, bu yarbaydan bazı generaller bile çekiniyordur. Bu durum, o günlerde yer yer başların ayak, ayakların baş olduğunu açıkça gösteriyor. Aynen, Albay Türkeş’in de bir süreliğine bazı generallerden üstün tutulması gibi...


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ada Komutanı Tarık Güryay, çoğu zaman eli sopalıdır. Adaya getirilen hemen her mazlûmu önce o huzuruna alır ve bir ton hakaretten geçirerek koğuşlarına gönderir. Bazan da bakanlara, milletvekillerine dilediğince sopa atar, kişinin soyuna sopuna varıncaya kadar ağır küfür ve hakaretlerde bulunur: Sakıtlar, düşükler, kuyruklar, inekler, soysuzlar, vesâire... Bazı mazlûmların da isim veya soyisimleri değiştirilerek ve bozularak telâffuz edilir: MEB Tevfik İleri’ye “Tevfik Geri” diye hitap edilmesi gibi… İzzetli Demokratlar, Güryay ve adamlarının hakaretlerini aynen iade eder. Tabiî her türlü işkenceyi, hatta ölümü dahi göze alarak... Nitekim, bir kısmı ölmüş, yahut öldürülmüştür. Yassıada, işte böyle hemen her günü ölüm ve cehennem kokan bir yerdi. Bu cehennemî gerçeği anlamakta zorlananlara, aynı cendereden geçmiş olan Şair Faruk Nafiz Çamlıbel, “Zindan Duvarları” (1967) isimli eserinde şu dörtlükle cevap verir: Dâvet Gün doğar, sohbetimiz yalnız ölümdür adada Gün batar, uykuda rüyâmız ölümdür yalnız… Dersiniz, böyle cehennem mi olur dünyada? Çok değil, bir gecelik bizde misafir kalınız! *** Başıbozuk ve kafası karmakarışık bir cunta hareketinin sebep olduğu “27 Mayıs Darbesi” ve hemen ardından yaşanan “Yassıada duruşmaları”na dair detaylı bilgilere birçok kaynaktan ulaşmak mümkün. İşte, bunlardan birkaçı: 1) Öncelikle, bu elim hadiselerin bazı şahitleri halen hayatta: Aydın Menderes, Melik Fırat, Gıyaseddin Emre ve yüzlerce fotoğrafı gizlice çeken muhafız subayı Mehmet Taşdelen gibi. 2) Hatıra ve araştırma kitapları: Erzurum DP Milletvekili Prof. Rıfkı Salim Burçak’ın “Yassıada ve Öncesi”, Tarık Güryay’ın “Bir İktidar Yargılanıyor”, Nazlı Ilıcak’ın 1975’te yayınlanan iki ciltlik “27 Mayıs Yargılanıyor” isimli eserleri gibi... 3) Gazete ve dergilerde, hadiselerin yıldönümlerinde çıkan müstakil ve dizi yazılar: Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak (27 Mayıs 2004), Yeni Asya, Akis ve Aksiyon’un (598. sayı, 22 Mayıs 2006) arşivi gibi.

Bütün bu kaynaklardan araştırarak ve hayattaki bazı şahitlerle de bizzat görüşüp dinleyerek derlediğimiz bilgileri burada sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz. İNSANLIK DIŞI MUAMELE Kaynakların ve şahitlerin tamamı, Demokratlara hem darbe esnasında, hem de özellikle Yassıada’da çok kötü muameleler yapıldığını doğruluyor. Öylesine bir kötü muamele ki, bunu ancak ve ancak “insanlık dışı” tabiriyle tanımlamak mümkün. İşte, o günlerde yaşanan yüzlerce vak’adan sadece birkaç misâlin özeti. “İŞTE 20 BAŞ HAYVAN” DP’li Devlet Bakanı Mükerrem Sarol anlatıyor: “...Davutpaşa Kışlasından 20 kişilik bir kamyona bindirildik. Başımızdaki binbaşı başladı sataşmaya. Önce bana ‘Söyle bakalım, bu milyonları nerede yiyeceksin’ dedi. Ben ‘Benim milyonlarım yok’ dedim. ‘Öyleyse sana yardım toplayalım da, evini barkını geçindirirsin’ diye alay etti. Sonra, diğer arkadaşlarımın yakasına yapıştı. Yakışıksız sözler söyledi. Ardından, yalanlar dizisi başladı: ‘Et Balık Kurumu ambarlarında üniversiteli gençlerin öldürülüp kıyma haline getirildiğini, Bayar’ın bankalarda milyonları çıktığını, Menderes’in altın külçeleri kaçırırken yakalandığını...’ anlatıp durdu. Sonra da son derece çirkin ve sapıkça konuşmalar yaptı. “Nihayet araba durdu, gemiye bindirileceğiz. Binbaşı eline listeyi aldı ve gemi komutanına ‘İşte size 20 baş hayvan getirdim’ diye bağırarak söyledi. “Arabadan çıkıp gemiye atlayanın da yemediği tekme, küfür, hakaret yoktu. Aynı bed muamele Yassıada’ya çıkarken de tekrarlandı. Ada komutanı Tarık Güryay, aramızda eli sopayla dolaşır, önünde herkesin ayağa kalkmasını isterdi. Yine de, hakaret ve işkence yapmaktan geri durmazdı.” “Bütün asker ve subayları dolduruşa getirmişlerdi. Hepsi bizi birer vatan haini gibi görüyordu. Gördüğümüz muamele de ona göre oluyordu.” “Hiç unutmam, yanımda arkadaşım Selahaddin Karayavuz vardı. Ona, ‘Ben bu şartlarda burada yaşayamam. Bu haysiyetsiz muamele karşısında, kafamı demirlere vura vura öleceğim’ dedim.” ÖLÜMÜ TERCİH EDENLER Yassıada’da Demokratlara yapılan insanlık dışı haysiyetsizADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

169


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ce muamele, sadece M. Sarol’un değil, bir çoklarının canına tak etmiş ve onları böyle yaşamaktansa ölümü seve seve tercih edecekleri bir noktaya getirmişti. Ölmek isteyenlerden biri de DP Fatih İlçe başkanlarından Dr. Faruk Sargut idi. Dünya gazetesinin 21 Temmuz tarihli sayısında, Sargut’un gayrımeşrû yollardan servet edinmiş olduğu şeklinde çok ağır bir suçlama vardı. Bu alçakça iddia, bardağı taşıran bir damla oldu. Zaten mevcut sıkıntılara tahammül edemeyecek dereceye gelen bu vakarlı insan, gazete haberini okuyunca büsbütün üzüldü, kahırlandı. İddialara cevap vermek imkânına da sahip değildi. Dr. Sargut: Kendi kendine ‘Böyle zillet içinde yaşamaktansa, hayatıma son vermem daha hayırlıdır’ gibi sözler söylemeye başladı. 22 Temmuz günü lavaboda çamaşır yıkarken, çamaşır ipiyle kendini asmaya teşebbüs etti. Hırıltı sesini duyan güvenlik görevlileri onu son anda kurtarıp hastaneye kaldırdı. Hasta vaziyetiyle de, onu yargılamaya devam ettiler. Nitekim, aynı hasta ve hatta ameliyatlı bir halde iken, Prof. Osman Turan’ı da, üstelik işkenceler çektirilerek ve eli bağlı şekilde (Güryay tarafından) sopayla dövülerek yargılamaktan çekinmediler. (Bkz: 27 Mayıs Yargılanıyor; Sarol ve Turan’ın anlattıkları) DR. LÜTFİ KIRDAR’IN DURUŞMADA VEFATI Sağlık Bakanı olan Dr. Lütfi Kırdar da, Yassıada’daki işkenceli meşakkate dayanamayıp vefat edenlerden. Muhtelif şahitlerin aktardığı Kırdar’ın ölüm şeklini, Erzurum DP milletvekili A. Melik Fırat’tan dinleyelim: “...Adaları hiç görmemiştim. Bir hisarın karşısında indik. Bizi Yarbay Tarık Güryay elinde sopasıyla karşıladı. Bizi indirince, sıra halinde tek tek götürdüler koğuşlara. Tarık Güryay ve yanındakiler bize ‘Siz bir hırsızın peşinden gittiniz. Türkiye’nin paralarını çalıp, Rusya’ya kaçacaktınız değil mi?’ dediler. Askerlere de bunları anlatmış ve kandırmışlar. Hatta, ‘DP’liler talebeleri öldürüp, Et Balık Kurumunda kıymaya karıştırmışlar’ gibi iddialara bile inandırmışlar herkesi. Adaya getirilen milletvekillerine çok kötü muamele yapılıyordu. “Bizden sonra, bakanlar da getirildi. Dr. Lütfi Kırdar, İstanbul’un eski valisi. Sağlık Bakanıydı. Yaşlıydı, iri yarıydı. Bir çelme atmışlardı; düşmüş, alnı kan içinde kalmıştı. Bizim koğuşa gelince, yanına gittim, alnındaki kanı sildim. Mahkemede ifade verirken düşüp kalp sektesinden vefat etti. Bunu hiç unutmam.” 170

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

*** Yassıada duruşmaları esnasında yaşanan elim safhaları ve kahredici sahneleri kelimelerle anlatmak imkânsız. Orada yaşananların insanlık tarihinde ikinci bir benzeri yok; dünya durdukça, benzerî tabloların tekrarlanacağını da sanmıyoruz. Ancak, yine de o günleri unutmamak ve o dönemde yaşananları bilmek lâzım. Tâ ki, vahşî tabiatlı şahıslar yeniden meydan almasın, fikirleri hiçbir zaman revaç bulmasın. Tâ ki, o zaman çekilen âhlar yerde kalmasın, çiğnenen insan hakları yeniden şâha kalksın, hukuk ve adâlet zulümkârlıktan temizlensin ve milletin hür iradesi yeniden itibar kazansın. İşte bu maksatla, sizlerle birlikte o günleri hatırlayıp, ulaştığımız bir kısım mâlumatı paylaşmaya çalışıyoruz. SON SÖZLER, SON BAKIŞLAR Duruşmaların sona ermesiyle birlikte, bütün dikkatler verilecek cezalara odaklandı. Mazlûm maznunlar, bir süreyle çekmiş oldukları eziyetlerin neticesinde, bitkin ve perişan bir vaziyette iken, cezalarının infaz edileceği günü bekliyorlardı. Aynı sıkıntıları paylaşan Şair Faruk Nafiz, orada yaşadık-

larını şu sözlerle mısralaştırıyordu: Gece zindanda Yusuflar sıralanmış yatıyor Yüzlerinden okudum sapsarı rüyâlarını Kimi sehpada görür kendini, çarmıhta kimi Ve ararlar yine zindandaki dünyalarını Zindandan sehpaya doğru giden bu kahramanların son duruşları, son bakışları gibi, son sözleri de şâyân–ı hayret ve takdirdir. İzzetlerinden, vakarlarından zerrece taviz vermediler. Yiğitçe durdular ve ölüme de merdane bakarak gittiler. Üç şehitten merhum Hasan Polatkan’ı hemen hiç konuşturmadılar, hatta onun 170 sayfayı aşan müdafaasını dahi yok saydılar. Feryadına karşılık ise, ‘Kısa kes, otur yerine!’ azarıyla mukabele ettiler. (Polatkan’ın savunması, Rasim Ekşi tarafından kitaplaştırıldı.) ZORLU’NUN SON SÖZLERİ Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, abdest alarak idam sehpasına doğru yürüdü. Bu arada, bir mektup yazmak ve son sözlerini kâğıda dökmek istedi. Elleri kelepçeli olduğun-


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU dan rahat yazamıyordu. Her nasılsa birileri merhamete geldi ve kelepçeyi çözdüler. İşte, ölüm sehpasına doğru giderken, Zorlu’nun kaleminden çıkan yazdığı sön sözleri: Sevgili Anneciğim, Emelciğim (Hanımı) ve Abiciğim, Şimdi, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allahın takdiratı böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allahın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allaha emanet eder, tekrar üzülmenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun. MENDERES’İN SON MEKTUBU Son olarak, Adnan Menderes’in idam edilmeden önce zâlim cuntacılara hitaben yazmış olduğu mektubunu okuyalım: “Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. “İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? “Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duâm sizlerle beraberdir.” HAYIRSIZADA BOMBALANDI Yassıada’ya götürülen 600 kadar DP’li mâsumun aileleri (görüşçüler), belli bir sürenin ardından nihayet ziyaret imkânını buldular. Görüşçülerin ilk kez ziyarete geldikleri gün, Bandırma’dan kaldırılan savaş uçaklarını adaların üzerinden uçurttular, hatta gözdağı vermek için, 400 metre mesafedeki Hayırsızada’yı da bombaladılar. Tam bir çılgınlık hali. Orduda ast–üst dengesi de bozul-

muş, her komutan aklına estiği gibi hareket eder bir hale gelmişti. DİNE HİZMETİN CEZASI Mahkeme Başkanı Başol, bir gün duruşma salonuna şöyle bir baktı salona ve Menderes’e dönerek, şunu söyledi: ‘Evet, evet Menderes! Sen dinî an’aneleri ayağa kaldırmaya çalıştın. Haydi, şimdi gelip o hizmet ettiğin kimseler seni kurtarsın bakalım.” “İslâm kahramanı” Menderes ise, Başol’a şu karşılığı verdi: “Başkan, başkan! İnşaallah dediğiniz doğru ise, yani din–i mübine hizmet etmişsem, ne mutlu bana.” AĞAOĞLU SUSTURULDU Azerî asıllı DP’li Samet Ağaoğlu, Yassıada duruşmaları esnasında, bir gün mahkeme başkanı Salim Başol’un hukuk dışı muhâkeme tarzını tenkit eder. Sıkışan Başkan Başol, hiddet ve öfke içinde Ağaoğlu’na şu karşılığı verir: “Sus! Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” GÜLMEK DE YASAK Yassıada’da tebessüm etmek de yasaktı. Zira tebessüm, bir alay, bir hiçe sayış edası şeklinde görülüyordu. Derhal ikaz geliyordu. Kaldı ki, traji–komik durumlar dışında, zaten orada kimsenin gülecek hali yoktu. KORE KAHRAMANI “Kore kahramanı” olarak bilinen Tahsin Paşa da Yassıada’daki tutuklular arasında bulunuyordu. Genç bir üsteğmen olan oğlu ise, darbecilerin yanında yer almıştı. Oğlunun bu vaziyeti, iki de bir nazara veriliyordu. Bu durum, haliyle paşayı kahrediyordu. Derdine ikinci bir dert katıyordu. CHP’LİNİN DP’Lİ OĞLUNA CEZA DP Antalya Milletvekili Av. Adnan Selekler, hem maznun, hem de müdafaa avukatı olarak iki buçuk sene Yassıada ve Kayseri Cezaevi’nde mahpus kaldı. Babası koyu CHP’liydi. Ama o, bütün tenkitlere rağmen Demokrat Parti’de sebat etti. 1957 seçimlerinde kazanmış olduğu milletvekilliği, 27 Mayıs 1960’da son buldu. 32 ay süren milletvekilliğinin karşılığını 30 ay işkence görerek ve hapis yatarak ödedi.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

171


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU HAMİD FENDOĞLU Malatya Belediye Başkanı iken, bombalı bir sûikast sonucu katledilen (14 Nisan 1978) Hamit Fendoğlu (nâm–ı diğer Hamido) da Yassıada’da idamla yargılananlardan. 1946’dan itibaren DP gençlik kollarından bu partiye giren Fendoğlu’nun suçu, Bayar ve Menderes’i çok sevmesi, takdir etmesi ve onlar için “nümayiş”te bulunmasıdır. Fakat o, yine de “idamlıklar” ile birlikte yargılanır. Buna rağmen, metanetini bozmaz, bulunduğu yerde Menderes’e yine lâf söylettirmez ve gerektiğinde kaba kuvvet kullanmaktan bile çekinmezdi. Bu yüzden, Yassıada’da ona “DP’nin Kaba Kuvvetler Komutanı” diye bir de lâkab takmışlardı. BÜLENT ECEVİT İsmet Paşanın en yakın adamlarından Bülent Ecevit de, Yassıada duruşmalarında “tanık” sıfatıyla gelip konuşanlardan biridir. Mahkeme, Ecevit’in “Himmet Dede hadisesi” sebebiyle çağırmıştı. Güya, Ankara’dan Kayseri’ye gidecek olan İsmet Paşa, Demokratlar tarafından Himmet Dede (Ürgüp) istasyonunda üç saat kadar zorla bekletilmiş ve Kayseri’ye sokulmamıştı. Ne var ki, Ecevit, mahkemede hiç yoktan başka bir konuya girdi ve Menderes’in Kıbrıs politikasından dolayı suçlamalarda bulundu. Menderes’in Kıbrıs’taki Türk Mukavemet Teşkilâtına (TMT) para ve silâh yardımında bulunması, Ecevit’e göre suç teşkil ediyordu. Gariptir, Dışişleri Bakanı Zorlu’ya da “Kıbrıs’ı sattı” ithamında bulunan aynı Ecevit, 1974 Temmuz’undaki “Kıbrıs harekâtı”nda, Menderes ve Zorlu’nun diplomatik başarılarına (Türkiye’nin garantörlük hakkı) sığınmak zorunda kaldı. GAZİ YİĞİTBAŞI Yassıada duruşmaları esnasında vefat edip Hakk’ın rahmetine kavuşan mümtaz şahsiyetlerden biri de DP Afyon milletvekili Gazi Yiğitbaşı’dır. Bu zat, Üstad Bediüzzaman’ın çok yakın dostudur. Hürmette ve hizmette kusur etmezdi. O da, bu hizmetinin karşılığını, Yassıada’da hayatıyla ödedi. Görmüş olduğu ezâ, cefâ, kahır sebebiyle, orada şehit oldu. ÜSTAD’IN MENDERES’E SELÂMI Dr. Tahsin Tola anlatıyor: “Ankara’ya gideceğim zaman Isparta`da Üstada uğradım. Üstad, şunları söyledi: ‘Adnan Bey kardeşime selâm söyle... O bizim himayemizdedir. Eğer biz onu himaye etmezsek (eliyle işaret ederek) bir anda altı üstüne gelir. Bizi âlem–i İslâmdan, Pakistan`dan 172

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

çağırıyorlar. Eğer burayı bırakıp gitsek, bir anda altı üstüne gelir. Burayı biz muhafaza ediyoruz.’” Üstad Bediüzzaman, gelecek tehlikeyi hissetmiş gibi konuşmuş. Zira, onun vefatından sadece iki ay lık bir zaman sonra, ihtilâl cuntası harekete geçti ve Menderes iktidarını devirdi. NE İSTİYOR, NEYİ İSTEMİYORUZ? Meşrû iktidarları alaşağı eden darbeler, elbette ki gayr–ı meşrû sayılır. Meşrûiyet dışı oldukları için de, darbelerin savunulacak hiçbir tarafı olmaz. Toptan ve kökten reddedilir: 27 Nisan (1909, Hareket Ordusu), 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) darbeleri bu kategoriye girer. Gerçi, bu ve benzeri darbeleri savunanlar var hâlâ... Ama biz, hangi gerekçeyle olursa olsun, hiçbir darbeyi, hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz ve edemeyiz. Dahası, yakın tarihimizde yaşanmış olan bütün o kanlı ihtilâlleri reddin de ötesinde, tel’in ediyoruz. Bu lânetimiz, bundan sonraki muhtemel niyet ve girişimler için de aynen geçerli. Demokrasinin canına okuyan, temel hak ve hürriyetleri ayaklar altına alan, hukuk ve adâleti katleden, siyaseti alt–üst eden, hür iradeyi hançerleyen, vatana ve millete maddî–mânevî en büyük zararı dokunan darbeleri red ve tel’in sadedinde ne söylense az gelir. İşte, bu kadar net ve bu derece kuvvetli gerekçelere dayanarak, burada şunları da belirtme ihtiyacını duymaktayız: Darbeleri esastan reddettiğimiz gibi, cuntacıların hukuk ve adâlet dışı icraat ve tasarruflarını da reddediyoruz. Bu cümleden olarak, cuntacıların yegâne hedefi olduğu anlaşılan Demokrat iktidarları devirme ve partilerini (DP, AP) kapatma tasarruflarını tanımıyoruz. Tek başına iktidar olan o aynı misyon partilerin hak ve hukuklarını sonuna kadar savunuyoruz. Kaybedilen haklarının tamamını geri istiyoruz. En başta da, iktidar hakları... Onlara haksızlık yapan odak ve zihniyetlerin, çıkıp alenen özür dilemesini istiyoruz. O köklü partilerin kapanmasıyla, onların misyonuna değil de, mirasına konmaya çalışan nevzuhûr siyasî eğilim ve oluşumları da kabullenemiyor ve içimize sindiremiyoruz. Aksi takdirde, ihtilâlleri meşrû görüp tasarruflarını da kabullenmiş sayılırız. Hâsılı, bütün o darbeleri red ve icraatlerini hiçe saymalıyız ki, milletin hiçe sayılan hak ve hukukunu da savunup iadesini isteyebilelim. “Nemelâzım” diyen ve haksızlıkların üzerine yatılmasını kabullenenlerden değiliz biz.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi Mimarı Adnan Menderes “D emokrat Parti sıradan bir siyasi parti değil; tek parti döneminin yarattığı baskı, zulüm, geri kalmışlık, kitlesel açlık ve karanlığa karşı direnişin millet eliyle kurumsal bir çatı haline getirilmesidir. Demokrat Parti millet tarafından kurulmuş, milletin sesi olmuş ve ‘Yeter Söz Milletindir!’ isyanını şiar olarak kabul ederek iktidara yürümüştür. Bu nedenle Demokrat Parti’nin yürüyüşü aslında bir halk yürüyüşüdür, iktidar oluşu ise milli iradenin iktidar oluşudur.”

yetçi rejimin arkasına sığınmış jakoben anlayışa bağlı çevreleri rahatsız etmiş ve sudan bahanelerle 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleştirilmiştir. 27 Mayıs en az 12 Eylül ve diğer tüm darbeler gibi aşağılık, izzetsiz ve şerefsiz bir eylemdir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokrasi mimarlarından Başvekil Adnan Menderes’in cuntacı, vesayetçi rejim tarafından katledilişinin yıldönümü Hakan ÖZEN olan 17 Eylül aynı zamanda Halkın oylarıyla iktidara gelen bir Manisa Hür Işık Gazetesi Yazarı başbakanın, bakanların ve milletvekillerinin oluşturduğu hü950 yılıyla birlikte çok partili demokratik düzene geçiş kümetin, halkın parasıyla yiyip içen, giyeceği alınıp yatacağı sürecinde Türkiye geniş bir halk kitlesinin birlikteliği ve yer temin edilen, maaşı verilen memurlar tarafından hukukideol heyecan fırtınasıyla büyük bir değişime sahne olmuştur. suz ve adi bir şekilde, insanlık dışı işkenceler ve aşağılamalarla Bu süreç demokrasinin geniş halk kitleleri tarafından değer- geçen sözde bir yargılamanın ardından katlediliş günü olaraklendirilmesi iktisadi sonuçları çok büyük olan gelişimlerede ta tarihin en kirli ve karanlık sayfalarına geçmiştir. Nerede bir yol açmıştır. Bu değişim ve gelişim Türkiye’nin emperyal batı demokrasi hareketi ve uygulaması olsa günümüzde ve geleülkeleri özentisinden kurtulup bende varım dediği bölgesel ve cekte 27 Mayıs ve onun takipçisi olan 17 Eylül demokrasi tariküresel güç olma yolunda ki attığı adımların ilk basamakları- hinin iki kara günü olarak yerlerini almaya devam edecektir. dır. İnsan o günleri okudukça veya yaşayanlardan dinledikçe bu Toplumda oluşan güç ve dinamizm toplumsal ve ekono- katliamı gerçekleştirenler, Başbakanını asanlar için ne biçim insan bunlar? Sorusunu sormaktan mik güçleri temsil ediyor, güçkendini alamıyor. lenen uluslar arası gelişmelerin de yardımıyla Başvekil Adnan Başvekil Adnan Menderes kenMenderes önderliğinde Demokdisine yapılan tüm çirkinliklere rat Parti iktidara geliyordu. Derağmen beyefendiliğini ve adam mokrat Parti sıradan bir siyasi gibi adam duruşunu hiçbir zaman parti değil; tek parti döneminin bozmamıştır. Adnan Menderes ve yarattığı baskı, zulüm, geri kalarkadaşlarının yargılanma süremışlık, kitlesel açlık ve karanlığa cinde sürekli mahkeme salonunda karşı direnişin millet eliyle kuve etrafında olan bir er olan Şırrumsal bir çatı haline getirilmenaklı Halil Yavuz’un söyledikleri sidir. Demokrat Parti millet tahala hafızalardan silinmemiştir. rafından kurulmuş, milletin sesi Halil Yavuz Menderes’le ilgili olan olmuş ve ‘Yeter Söz Milletindir!’ anılarında; “İdamı yaklaştığı günisyanını şiar olarak kabul ederek lerde bile ve hatta idama gideceği ırnaklı Halil Yavuz Menderes’le ilgili olan iktidara yürümüştür. Bu nedengün bile kimsenin kalbini kırmadı, anılarında; “İdamı yaklaştığı günlerde bile le Demokrat Parti’nin yürüyüşü kötü laf söylemedi. O çok iyi bir inve hatta idama gideceği gün bile kimsenin aslında bir halk yürüyüşüdür, sandı ama idam ettiler. Onun Başkalbini kırmadı, kötü laf söylemedi. O çok iyi iktidar oluşu ise milli iradenin bir insandı ama idam ettiler. Onun Başbakanlık bakanlık yaptığı dönemde kıtlık iktidar oluşudur. yaptığı dönemde kıtlık yoktu, hırsızlık yoktu, yoktu, hırsızlık yoktu, öldürmek öldürmek yoktu ve çok değerli bir insandı. O yoktu ve çok değerli bir insanAdnan Menderes ve arkadaşbizim partiden olmamasına rağmen ben bile dı. O bizim partiden olmamasına larının vatansever bir anlayışla onun idamına üzüldüm.. rağmen ben bile onun idamına demokrasiyi içselleştirerek ülke üzüldüm. O Demokrat Parti’dendi, insanının sempatisini, sevgisini bense Halk Partisi’nden. Menderes, ve güvenini her geçen gün artırarak başlattıkları iktidar yürüyüşü ve Türkiye’nin muassır mil- ölüme gideceğini bilmesine rağmen duruşundan taviz vermeletler seviyesine çıkması adına yapılan önemli adımlar vesa- di ve Albay’a, ‘Madem idam edileceğim. Benimle birlikte mahkemeye gelip – giden merasim bölüğündeki askerleri

1

Ş

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

173


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

çağır gelsinler. O subay ve askerleri çağırın onlarla helalleşmek istiyorum. Sonra beni nereye götürürseniz götürün’ dedi. Bu yaşanan anıda bile Başvekil Adnan Menderes’in ne kadar devletine bağlı, hak ve hukuktan yana bir devlet adamı olduğu bir kez daha anlatılmaktadır. Darağacında olsalar bile son sözü millet olan, kalplerinde vatan sevgisi eksik olmayan bir aileydi Menderes’ler. Tüm aile fertleri demokrasi yolunda ödün vermeden yürüdüler. Yürüdükleri yol ise, her birine şehadet mertebesi olarak geri döndü. Aslında demokrasi şehitleri olarak milletin kalplerine doğru yürüdüler. Adnan Menderes’in kendisini asma kararı verenlere cevabı ise son derece manidar ve üstün olgunlukta idi; “Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zavatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde, değiniz ki Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi silahların gölgesinde yaşayan kahraman! efendinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücade174

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

lesinde sizi ve efendinizi yine de 1950′de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaksınız. Ama şimdi milletle el ele verecek Adnan Menderesin ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Amma buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.“ Menderes’in dediği gibi bu halkın laneti her daim bu darbecilerin ve onların takipçilerinin üzerinde, elleri ise yakasında olmuştur. Ve yıllar sonra dahi olsa artık bu millet, onlardan ve takipçilerinden hesap sorabilme noktasına gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu ise işte bu milletinden kendini üstün gören, biz yaptık oldu mantığıyla ülkeyi kaostan kaosa sürükleyen vesayetçi, darbeci rejimden ve onların taşeronluğunu yapan kişilerden bunun hesabını sormak için kurulmuştur. Tam demokrasiye inanmış hükümetlerin kişilerle değil o kişilerin temsil ettikleri zulmeden, ötekileştiren zihniyetlere hesap sormaktır. Adnan Menderes ve arkadaşları aynı merhum Turgut Özal gibi bu milletin evlatları ve her zaman rahmet ve sevgi ile andıkları insanlar olacaktır. Ancak darbeyi yapanlar bu halkın lanetini üzerlerinde taşırken, isimleri bile hatırlanmak istememektedir.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

O Zeybek Zeybeğimi bir kaç kızan, vurdular Çukurda üstüne taş doldurdular Ya bir de kalkarsa diye kurdular Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana Allah deyip şöyle bir doğrulsana! Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi? Odası mühürlü girilemez mi? Şu ters akan sular çevrilemez mi? Ne güne dek böyle gider bu devran Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran! Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz Baş köşede sırma koltuk sahipsiz Kızanlar, dört yandan hep abandınız! Zeybeğin kanına ekmek bandınız! Bilemem susarak ölmek mi hüner? Lisan çıldırıyor dil nasıl döner? Ondan son iz uzak, uzak bir fener Öldü mü? Çatlarım yine inanmam! Diriye yanarım ölüye yanmam! Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne? Tesbihi dökülmüş aranır nine Balonu yok ağlar çocuk haline Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün Bir öldün beni de binbir öldürdün! Beyni tırmık tırmık pençelere sor! Mevsim niçin ölgün bahçelere sor! Sor; çukuru nerde, serçelere sor! Ağla, bir dinmeyen hasrete ağla Zeybeksiz yolları gözetle ağla! ...

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

175


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

İdam Mahkumu Bir gece, Toplarla, kurşunlarla geldiniz, Bense, Dağ, dere, tepe... Yol olmuştum, köprü olmuştum size, Azgın sularınıza, zincir vurmuştum. Ocağınızda ateş, Işık olmuştum gecenize. Her sabah güneşle birlikte, Doğardım pencerenize. Kiminize sırdaş, kiminize kardeş olmuştum. Bir güvercin yumuşaklığı ile, Girerdim düşlerinize. Aşkım, sevgim... Sebildi. Gecem gündüzüm sizindi. Canım, ciğerim, gözüm, kulağımdınız. Bir gece yarısı apansız, Silahları sırtıma dayadınız. İpe çekilen ben miydim, İdamı isteyen savcı, kararı veren hakim, Gerçekten hakim miydi, bilemedim. Sizde benim kadar yandınız, Köpek, bebek davasından, Adalet adına utandınız. Bense, Ölür ölür dirilirdim her gece, Sessizliğin, karanlığın uyandığı an, Benimle birlikte ağlardı zaman. Buna rağmen, Kimseye kırgın ve dargın değilim. Dilerim, İmralı da toprağıma düşen yağmur, Umut ve bereket olur. Mehmet Hanifi SARIYILDIZ 176

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

O Zeybek’e Nazire! Zifiri karanlık, ağarmaz günüm; Bu nasıl bir devran, bu nasıl dönüm? Zeybeğime ölüm; millete zulüm! Zeybeğimi unutmadı bu millet; Hüseyn-i davada şehittir elbet! Kan bürümüş gözleriyle, kızanlar, Bu dünya onlara kalır sananlar, Zeybeğin kanına ekmek bananlar; Yalan, dolan ile yelken açtılar; Günü geldi; izbelere kaçtılar! Hak yerine zorbalığı seçenler, Su yerine kan doldurup içenler, Zeybeğime kanlı kefen biçenler; Gözden ırak köşelerde yittiler! Teker teker geberip de gittiler! Issız ada, çıkmaz sesi, feryadı; İdam yaftasında zeybeğin adı Bir sefil müddei, bir rezil kadı; Acep, bugün nerde, bugün nerdeler? Hakkın cezasıyla cehennemdeler! Zulüm yeryüzünde olmaz payidar; Adalet yolunda verilen canlar! Tarih sayfasında ne zalimler var! Kim sayar onları isim be isim? Toprakla yek olan bin mundar cisim… Belki, bu, tarihin intikamıdır; Damla damla düşen, mazlum kanıdır. Gerçek divan elbet Hak divanıdır! Günü gelir yüce divan kurulur; Akan kanın hesapları sorulur… Zalim pençesine düşüp, gülen yok! Gidip de oradan geri gelen yok! Sorsan bugün, kızanları bilen yok; Zeybeğimin her köşede adı var! Ona sevgim öz babamdan yadigâr Cahit KILIÇ

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

177


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Yassı Ada Bilmiyor gülmeyi sakinlerin binde biri; Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür; Mavi bir gölde elem katresidir Yassıada. Faruk Nafiz Çamlıbel

Menderes Yine coşmuş akıyorsun, Gönülleri yakıyorsun, Üzgün gibi, küskün gibi, Söyle kime bakıyorsun, Ah Menderes, güzel Menderes, Ah Menderes, aziz Menderes. Nice pınarlardan geçtim, Gönül verdim, seni seçtim, Susadım, suyunu içtim, Hayat verdin, ektim biçtim, Ah Menderes, güzel Menderes, Ah Menderes, aziz Menderes. Bir kuş olsam, konsam sana, Yudum yudum kansam sana, Her gece bir şamdan olsam, Alev alev yansam sana, Ah Menderes, güzel Menderes, Ah Menderes, aziz Menderes. Sait Ergenç

178

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Hükümet Asıl İçeride Olanlara/Olacaklara Dikkat Etmelidir Haziran 2010 Dünyada çok önemli olayların yaşandığı ve Türkiye’nin bunların tam da odağında yer aldığı düşünülecek olursa, yukarıdaki ifademiz abartılı gibi gözükebilir. Ama öyle değildir. Üzerinde duralım: Gerek İsrail’in Mavi Marmara’ya terörist saldırısı ve BMGK’nın İran’la ilgili aldığı son karar hemen yeni gelişmeler doğuracak değildir. Batı ile İran arasındaki ilişkiler devam edegelen bir süreçtir ve herhangi bir sıcak çatışmaya dönüşme ihtimali yoktur. Kısacası Amerika da , İsrail de İran’a karşı askeri bir müdahelede bulunmayacaklardır. Zira BMGK’nın son kararı ile BM İran’a muhattap olarak Amerika’nın yerini almıştır. BM’nin doğrudan doğruya devrede olduğu bir durumda Amerika’nın bundan bağımsız bir askeri harkâtta bulunması mümkün değildir. Mavi Marmara ile Türkiye-İsrail ilişkileri yeni bir döneme girmiştir. Bu da bir süreçtir. Birbiri ardına ve yeni gelişmelere yol açmayacaktır. Bu bağlamdaki gelişmeler zamana yayılarak devam edecektir. Gerek Batı’da ve gerekse Türk medyasında yer alan ‘’Türkiye’nin ekseni kaydı’’ veya ‘’Türkiye Batı’yı bıraktı, Doğu’ya döndü’’ gibi iddialar çok abartışı olmanın ötesinde tamamen için boş sözlerdir. Eksen kayması, Batı ve Doğu gibi kavramların kendileri büyük içleri boştur. Hormonlu kavramlardır. Sanaldırlar. Herhangi bir somut karşılıkları yoktur. Bu kavramlar ortaya çıkan olayların anlaşılması için değil, bilakis büsbütün anlaşılmaz hale gelsinler diye ortaya atılmışlardır. Yazımızın son bölümünde bu bağlamda Doğu ve Batı’yı kısaca ele alacağım. Ayrıca dış politikadaki olaylar AK Parti Hükümeti’nin

kontrolü altındadır. Seçimlere ya en azından -yapılırsa- referanduma kadar dış dünyadaki gelişmeler AK Parti’yi iç politikada zayıflatmayacaktır. Buna mukabil AK Parti’nin iç politikada elini güçlendirecek dış gelişmeler olabilir. Türkiye’de muhalefetin AK Parti iktidarını, ‘’Türkiye’nin Amerika ve İsrail’le ilişkilerini bozdu’’ diye eleştirmesi kendisine hiçbir şey kazandırmaz, bilakis Tel Aviv yanlısı durumuna düşürür. TERÖRE DİKKAT AK Parti iktidarı için en önemli konu terördür. Her şeyden önce Türkiye’deki terör olayları hükümet tarafından tam olarak kontrol altına alınamamaktadır. Bunun yanı sıra PKK 31 Mayıs’tan itibaren terörü bütün Türkiye’ye yayacağını ilan etmiştir. İskenderun’daki bir askeri birliğe yöneltilen terör eylemi herhalde bu hedefin kapsamı içindedir. En son PKK’nın Osmaniye’deki askeri lojmanlara silahlı saldırıda bulunmasının söz konusu kapsamda yapılmış bir terör eylemi olduğundan bir kuşku yoktur. Bu saldırıda vuruluan Üstteğmenimizin eşine bir şehit cenazesi töreni yapılması da son derece isabetlidir. Üstteğmenimizin eşi Pınar Akdağ’ın şehit olduğu kesindir. Türkiye’de kamuoyunun uzun süredir karşılaştığı terör eylemlerinin arkasından şehit cenazelerinin defin merasimiyle birlikte ne kadar gerildiği hepimizin malumudur. Bu terör olaylarının daha da yaygınlaşması halinde Türkiye’yi ne kadar istikrarsızlaştıracağını insan düşünmek bile istememektedir. Bu tür terör olayları, Türkler ve Kürtler arasında meydana getirilmek istenen gerilimi çok ciddi boyutlarda tırmandıracaktır. Böyle bir gelişme senaryosu hem Türkiye’yi, hem de Ak Parti’yi bekleyen en tehlikeli senaryodur. AK Parti Hükümeti bu gerçeği asla göz ardı etmemelidir. Gerçi Başbakan Erdoğan Rize ve Trabzon’da kamuoyunun dikkatini bu hususa çekmiştir. Terör eylemlerindeki artışın nasıl bir döneme rastladığına dikkat çekerek bu terör eylemleriyle ilgili çok önemli bir imada bulunmuştur. Hatta bu sözlerin bir imanın çok ötesinde bir açıklık taşıdığı söylenebilir. Ancak Başbakan Erdoğan’ın bu beyanları terörü tırmandırmak gibi bir senaryo varsa, bunun önünü kesmeye yetmez. Herhalde çok daha ciddi tedbirler alınması gerekecektir.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

179


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

“Z

eki bir adamdı. Kafası ve yüreği muvazeneli idi. Fikirlerini, vicdanının adaletine uğratmadan tahkikata götürmezdi. Onun için bir fikrin güzelliği değil, doğruluğu önemli idi. Kuvvetli bir mantığı vardı. Fikirlerini sonuna kadar savunmayı severdi. Kendisinde halkın içinde yaşamanın, halkın içinden gelmenin gücü vardı. Memleketi iyi tanıyordu, kusursuz bir vatanperverdi. Bu yüzden düşüncelerinde büyük bir çoklukla haklı çıkıyordu. Fikirleri azınlıkta kaldığı zaman neden yanlış düşündüğünün sebeplerini arardı. “Büyük ve Kuvvetli Türkiye” idealine inanmıştı. Memleketinde büyük ve kuvvetli olmak için gereken bütün imkânların olduğunu da iyi biliyordu. Bu ideale çok çalışarak ulaşılacağını iyi bilir, bunun için de gerçekten çok çalışırdı.”

Celal Bayar

“Milletin kabul ettiği, bizim için de makbuldür”

MİRAS GİBİ NASİHAT

Menderes asılmadan bir gün önce de oğlu Yüksel’e yazdı: “Yüksel oğlum, mektuplarınızı muntazam alamamamın hüznü içindeyim. Annenizin etrafında toplandınız. Çok memnun oldum. Bana teselli kaynağı oluyor. Sana, hepinize itimadım tamdır. Hakkımda müspet düşünün. Rabbim sabır ihsan etsin. Beşeri zaaflar insanlarda mevcuttur. Söylenenlere, etrafa inanma. Herkese yardım et. Bankalardan asla tavassut etme (aracılık yapma). Bulunacağın mevkilerde inan etme, kararlı ol. Bütün bu olaylardan sonra benim mefkûrem olan millete, vatanına varlığınla hizmet et. Ruhumla daima sizinleyim. Sizi şefkatle anıyorum. Hakkınızı bir kere daha helal edin. Benden helaldir. Hepinize hüzün ve heyecanla hitap ediyorum. Yanınızdayım. Sonsuz, dayanılmaz, hissedilmemiş bir özleyişle ve gözyaşları ile hepiniz öperim.”

Adnan Menderes(1960)

“Türk Milleti Müslüman’dır, Müslüman kalacaktır!”


DEMOKRASİ PLATFORMU DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES

“A

rtık herkes biliyor ki; halk, iktidarı elinde tutan küçük bir zümrenin elinde oyuncak haline gelmiştir. Haşmetlilerin(!) bir işareti ile aydınlar, kalem sahipleri, devlet adamları öldürülmüş ya da zindanlarda çürütülmüşlerdir. Bu terör havasının halkta meydana getirdiği eziklik duygusundan cesaret alınarak halka başıbozuk (cahil) denmiştir. Şimdi size soruyorum: Bu derece hakir gördükleri ve başıbozuk telakki ettikleri halka idareyi devretmek ve bunu hazmetmek bunlar için kolay mı oldu zannediyorsunuz?” Adnan Menderes (1954)

BABAM ŞEHİTTİR nsanlar tabi şekillerde can verebilirler. Önemli olan, öbür dünyada akıbetinin ne olacağı ve bu dünyada hayırla yâd edilip edilmeyeceğidir. Bizim bu iki hususta hiçbir zaman hiçbir tereddütümüz olmadı.’’ Aydın Menderes

“İ

YARGILAMA - Babanızı asanları affettiniz mi? - Yargılamadım ki, değmez, Adnan Menderes’i darağacına götüren son derece girift olaylar var. Birçok insan şu veya bu şekilde rol üstlenmiş. Yargılasanız en fazla hangisini suçlu bulacaksınız. Suçlu bulsanız ortada Türkiye var. Bu tür hesaplaşmaların ele geçirileni cezalandırmak olabileceği kanaatinde değilim. Yıkılmak, yok edilmek istenileni ayakta tutup yaptırılmayanları yaptırarak direnmelisiniz. Aydın Menderes “Babam kendinden öncekilere benzemediği gibi kendinden sonra gelenler de O’na benzemezler..” Aydın Menderes


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU KORKTULAR

O

rtada bir suç yoktur. DP dönemi Türk tarihinin ve Cumhuriyet tarihinin en parlak dönemlerinden birisidir. Adnan Menderes idam edilmiştir. Daha doğrusu güpegündüz idam edilmek suretiyle öldürülmüştür. Ortada bir ceza yoktur. Cezayı verecek bir merci yoktur, cezayı teşkil edecek bir suç yoktur, Adnan Menderes’in idam edilmiş olmasının tek sebebi, ‘’hayatta bırakırsak çok kısa zamanda tekrar iktidara gelir’’ düşüncesi, beklentisi ve endişesidir.

Aydın Menderes

“Babam Mümin-i kâmildi. Kelimenin ne anlama geldiğini bilerek söylüyorum.” Aydın Menderes “1950 yılının 14 Mayıs’ı çok önemlidir. Âdeta 13 Mayıs gece, 15 Mayıs gündüzdür.” Aydın Menderes “Babam her şeyden önce “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini hayata geçirmek isterdi. Cumhuriyetin tamamlanması için bu şart ihtira ediyordu. Hem de bir manada Cumhuriyetin taahüdüydü.” Aydın Menderes DEMOKRASİ

Demokrasi yıllardır en fazla kullanılan kelimelerin başında yer alıyor. Bu da halkta bir usanç ve kayıtsızlığa sebep oluyor. İnsanda demokrasiyle ilgili bir şey söylemek için güçlü bir isteksizlik oluşuyor. Buna rağmen demokrasinin üzerinde durmaya mecburuz. En azından ben kendimi zorunda hissediyorum. Sebebi açıktır; demokrasi Türkiye için sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda meşruiyet meselesidir. Zira başta Anayasa olmak üzere her şey demokrasiyi gerekli kıldığı gibi meşruiyetin değiştirilemez kaynağı da demokratik sürecin tam olarak işlemesi halinde ortaya çıkan ya da çıkacak olan kararlar olmaktadır. 27 Mayıs 1960’dan itibaren Türkiye’de hiçbir zaman tam bir demokrasi olmamıştır. Bu süre bütünüyle ara rejimdir. Bu dönemde alınmış her türlü kararın ve yapılmış işin hukuki bir meruiyetin varolduğu tartışma dışıdır. Ancak bu şekli bir meşruiyettir. Sosyolojik manada toplumun çok büyük bir bölümü nün kabul ettiği bir meşruiyet değildir bu. Bir ülkede hem o ülkenin demokrasiyle idare edileceğini söyler ama demokrasinin tam olarak işlemesine imkân vermezseniz o ülkede sosyolojik manada bir meşruiyetten bahsetmek mümkün olmaz. Sosyolojik manada meşruiyetin kurulamayışı ise toplumsal uzlaşmayı imkânsız kılay. Türkiye’de yaşadığımız pek çok sosyal ve siyasal bunalımın temelinde bu gerçek vardır.

Aydın Menderes

“Babam yılbaşı ile kandilin aynı geceye denk geldiği bir sırada, ‘Hadi gel bakalım Aydın. Millet yılbaşına mı camiye mi itibar ediyor bir bakalım’ dedi. Gece Fatih ve Sultanahmet Camilerine gittik. Camiyi dolu dolu görünce çok mutlu olmuştu” Aydın Menderes 182

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU #MenderesDeğil TürkiyeAsıldı

Adnan Menderes Twitter’i Salladı! S

osyal Paylaşım sitesi twitter’da #EKİP’in organizasyonunda #MenderesDeğil TürkiyeAsıldı TT’si son zamanların rekorunu kırarak 10 dakikakada Türkiye listesine girdi, 35 dakikada ise listenin tepesine kuruldu. Yüzbinlerce katılımcının mesaj bombardımanı MenderesDeğil TürkiyeAsıldı hashtag’ını aynı süre içinde dünya listesine sokmayı başardı. Etiket 40 dakika içinde dünya sıralamasında ilk üç arasına girerek 300 dakika boyunca yerini koruyarak bir rekora imza attı.

Zeybeğim, dünyayı aldın götürdün. Bir öldün beni de binbir öldürdün! Mekanın Cennet olsun. Menderes Değil TürkiyeAsıldı! Menderes Değil Türkiye Asıldı ...Tarihe yazılan utanç karası sayfa...” İdam edilmese Ayasofya’yı ibadete açacaktı.. “MenderesDeğil TürkiyeAsıldı” “Menderes Değil Türkiye Asıldı” Bu muhabbet bitmiş değil. İmkan bulsalar tekrar asarlar... Rahmetli Menderes gönüllerde yaşıyor asanlar toprak oldu unutuldu gitti Menderes Değil Türkiye Asıldı Geleceğimiz bir paçavra gibi sağa-sola atıldı:( Menderes Değil Türkiye Asıldı, Demokrasi Asıldı! O günlerde eskide kaldı, bir daha yaşanmayacak inşallah! “İdam masraflarını bile eşine ödettirdiler.’’ Menderes Değil TürkiyeAsıldı” Bu ülkede en çok meyve veren Ağaç Darağaçlarıdır... Menderes Değil TürkiyeAsıldı Türkçe ezan Türkiye tarihinin utancıdır.. Ve bu utancı temizleyen adamdır Menderes.. “Menderes Değil Türkiye Asıldı” Milli ve manevi değerlerimizle birlikte Menderes DeğilTürkiye Asıldı. Dirisinden korkmadınız ama ölüsü sonsuza kadar ve yıllar geçtikçe artarak karabasanınız olacaktır. Menderes Değil TürkiyeAsıldı ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

183


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Twitter’dan Adnan Menderes idama giderken dilinden şu sözler dökülmüştü ‘Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda,devletime ve milletme saadetler dilerim.’ Hüzündür Eylül! 17Eylül1961’de dualar ile uğurladık Seni Adnan Menderes! Benim aldığım inkılap dersinin kahramanı Adnan Menderes idi Babam istedi, Adnan Menderes’in mezar ziyaretine gittik. İyi ki gitmişiz; demokrasi algımızın katettiği boyutu bir kez daha netleştiriyor insan. Adnan Menderes o yıllardaki yatırımını ve vizyonunu görünce darbecilere daha çok lanet okuyorum. Yörük Ali Efeyle omuz omuza çarpışmış bir Adnan Menderes’in hayatı ders kitaplarına girmeli. Merhum Adnan Menderes olmasaydı diye düşünürüm, vaftiz fotoğraflarımıza bakardık artık. Allah Rahmet eylesin. Din onunla dirildi. Aklıma Rahmetli Ali Adnan Menderes geldi... Belkide yaşasaydı aklıma petroller,paralar ve güç gelecekti... Ezanı Türkçe okutan hocaları tutuklatan, Kur’an’ları toplatan, Adnan Menderes’i idam ettiren bir zihniyeti savunmadığım için çooo..kk mutluyum. Çok şükür Türkçe Ezan duymadık Haftasonu Adalar’a gittim Burgazada’dan Yassıadaya uzun uzun baktım. İçimden geçen tek bir şey vardı. Allah lanet versin seni o gün asanlara. Tam yarım asır olmuş bugün darağacının ilk meyveye duralı.. Biz Senden Razıyız, Allah da Senden Razı olsun Büyük Menderes... 50 yıl değil 500 yıl geçse de Evlad-ı Osmanlı seni asla unutmayacak.

Facebook’dan 27 Mayıs sonrasında Menderes’e ve diğer DP’lilere yapılanları ne zaman okusam, dinlesem kan beynime sıçrıyor... Ona bu hakaretleri yapanlar ve idam edenler öldükleri halde yargılanmalı ve gerekli cezalara gıyaben çarptırılmalı... Ancak o zaman darbelerle tam anlamıyla hesaplaşmış olacağız... Onların mezarları Devlet Mezarlığı’ndan kaldırılmalı.... Sen idama giderken bile “Kimseye kırgın değilim” dedin ama bizler kırgınız, öfkeliyiz Sayın Başvekilim. Sana ve arkadaşlarına eşkıyalık yapanlar hala sizlerden af dilemediler, milletten özür dilemediler. Ve ne yazık ki hala o yapılanları savunmak gafletini gösteren bedbahtlar var ne yazık ki. O günlerde sizleri savunmak ve korumak için yollara düşmeyen, meydanlara sel olup akmayan milletimden de şekvacıyım. Tek tesellim milletimizin her seçimde o eşkiyalığı savunan düşüncelerin devamı olan partilere gereken dersi vermiş olmasıdır. Ruhun şad olsun Başveklilim. Sen yıllardır milletin gönül köşkünde en baştaki yerini alırken, sana kötülük edenlerin isimleri lanetle anılıyor ve sonsuza kadar da lanetle anılacak.. Çarıktan medeniyete O’nunla geçtik.. O Çakırbeyli’nin Has Beyi idi... O İstiklal madalyası sahibiydi kurduğu Ayyıldız çetesiyle Milli Mücadeleye katılmıştı... Aydın ziyareti sırasında O’nu Atatürk keşfetmişti ve 32 yaşındayken vekil yapmıştı. 1946 seçimlerinde oylar açıkça kullanıldı gizlice sayıldı ve sayımdan sonra pusulalar yakıldı. Seçimlerden önce Meclis Başkanı Kazım Karabekir “Mecliste 60-70 muhalif vekilin bulunması yeterlidir” demişti. Sonuç açıklandığında DP 66 vekilde kalmıştı... Demokrasiye geçişin evlere şenlik tecrübesiydi bu... Merhum Menderes’in Eyüp Sultan semtiyle ilgili düşüncelerini de söylemek istiyorum. En büyük amacı, arzusu, en çok istediklerinden bir tanesi Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesinin bulunduğu Eyüp semtini Haremeyn’den sonra yani Mekke ve Medine’den sonra İslâmın ikinci büyük merkezi olabilecek şekilde imarı, restorasyonu idi. 555K: 5’inci ayın 5’inde saat 5’te Kızılay’da buluşulacak manasında bir paroladır. Fakat gizli yürütülen bu miting hazırlığı duyulunca DP karşıtı bir eyleme dönüşür. Durumdan habersiz olan Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Bayar Kızılay’a gelince DP karşıtı kalabalık bir grubun içinde kalır. Menderes: (Baykal’a hitaben) Ne istiyorsunuz? Baykal: (Menderes’in yakasından tutarak) Özgürlük istiyoruz! Menderes: Başvekilin yakasına yapışıyorsun. Bundan âlâ özgürlük mü olur? 184

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ali Adnan Menderes “A ydın’ın efelik ruhunu Kurtuluş Savası’nda Aydın’ın kurtuluşu için Ay Yıldız Teşkilatı’nı kurarak işgal kuvvetlerinin durdurulmasında maya oluşturan memleket meselelerinin çözümünde milletimizin ufkunu açmada, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmada, insanımızın önündeki tabuları yıkmada, Türk Milleti’nin değerlerini korumada tereddüt göstermemiş önde giden kahraman insan. ”

Milli eğitim alanında yaptığı inkılaplarla 1955’te Ege Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1957’de Ortadoğu Teknik Üniversitesi, 1958’de Atatürk Üniversitelerini kurmuş, 1950’de 24.919 olan yükseköğrenim öğrenci sayısı, 1960’a gelindiğinde 56.718 olmuştur. Milli eğitime ayrılan tahsilat 1960’da 1950’den %470.7 fazladır. İlkokul sayısı 12.511’den Nuri AKTAKKA 22.011’e ilkokul öğretmen sayıAydın İl Kültür ve Turizm Müdürü sı 33.844’den 53.174’e yükselmiştir. Ortaokul sayısı 343 iken 688’e, lise sayısı 59 iken 138’e, imam hatip 4 iken 16’ya, 76.931 ksüz ve Yetim olarak başladığı hayat yolculuğunda; olan ortaöğretim öğrenci sayısı, 306.851’e çıkmıştır.1 Türkiye’de demokrasinin yerleşmesini sağlayan, deEkonomik olarak da büyük gelişmeler yaşanmış 1950’de mokrasi kahramanı, milletimizin yiğit evladı Adnan Mendemilli gelir 10 milyar 384 milyon TL iken, bu sayı 1960’da 48 res. milyar 960 milyon TL olmuştur. Sağlık alanında devrimler Aydın’ın efelik ruhunu Kurtuluş Savası’nda Aydın’ın kurgerçekleştirilmiştir. 1950’de yatak adeti 11.637 iken, 1960’da tuluşu için Ay Yıldız Teşkilatı'nı kurarak işgal kuvvetlerinin 42.814’e yükselmiştir. Tarım alanında ekili alan 1950’de 14 durdurulmasında maya oluşturan memleket meselelerinin milyon 542 hektar iken, 1960’da 25 milyon hektar olmuştur. çözümünde milletimizin ufkunu açmada, çağdaş medeniyet Makineli modern tarımın başladığı dönemdir. Bu ve bunun seviyesine ulaşmada, insanımızın önündeki tabuları yıkmada, gibi daha bir çok ekonomik gelişim Menderes döneminde Türk Milleti’nin değerlerini korumada tereddüt göstermemiş adeta patlama yapmıştır.2 önde giden kahraman insan. Dağlarından yağ, ovalarından Çiftliğinin önemli bir kısmını yöre halkıyla paylaşırcasıbal akan, insanlığın varoluşundan bu yana bir çok medeniyeti na onların mülk edinmelerini sağlamış, yine onun döneminbağrında barındırmış medeniyetler vadisi “gökyüzünün altınde Aydın Kemer Barajı 25 Eylül daki en güzel yeryüzü” olan tabiat 1958'de hizmete açılmıştır. Ülke harikası Aydın’ın yiğit insanı. genelinde bu örnekler hepimizin Nezaketi ve beyefendiliği pobildiği gibi oldukça fazladır. litikacılıkla birleşmiştir. Bütün Halkının isteklerine kulak millet ferdi tarafından tereddütsüz tıkamayan, halkın özgürlüğüne sevilen, insanların sevgi bağıyla çok önem veren, özgür düşüncebağlandığı, sevmeyenleri tarafınnin önünü açan kişidir Menderes. dan bile takdirle anılan, ancak iftiEzanın Türkçe okunmasının halkralarla hayatına kast edilen Adnan ta yarattığı rahatsızlığı gören ve Menderes’in bütün millet tarafıntekrar Arapça okumasını sağlayan dan büyük sevgi ile sevilmesinin ve Menderes’tir. Böylece Ezan 18 yılhalen büyük bir sevgi ile anılmasıdan sonra tekrar özüyle okunmaHalkın duygu ve düşüncelerine önem nın sebebi bu millete olan hizmeti ya başlanmıştır. vermesi, insanların ekonomik olarak ve bu millete karşı olan karşılıksız rahatlaması, modernleşmesi, tarım Halkın duygu ve düşünceleve eşsiz sevgisidir. alanındaki gelişmeler Menderes’i rine önem vermesi, insanların Türkiye’nin menfaatlerini ekonomik olarak rahatlaması, unutulmaz bir halk kahramanı yapmıştır. her ortamda cesurca savunmuş, modernleşmesi, tarım alanındaki Türkiye’nin gelişme yolundaki gelişmeler Menderes’i unutulmaz engellerini aşmak için yaptığı dabir halk kahramanı yapmıştır. Bu hiyanece manevralarla halkımıözellikleri ile Adnan Menderes halkın gözünde ebedi baş vezın milli benliğine uygun olarak yaşaması ve yeni neslin bu yolda yetiştirilmesi hususunda almış olduğu kararlarla Türk kil, büyük demokrasi kahramanı olmuştur. Ruhu şad olsun, siyaset tarihinde önemli adımlar atmış, Türkiye Cumhuriyeti Allah rahmet eylesin.

Ö

Devleti’nin iktisaden gelişmesini sağlamıştır.

1 YÜCEL, M. Serhan, Menderes Dönemi (1950-1960) 2 YÜCEL, a.g.e., S.13

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

185


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Beyimiz, Başvekilimiz

186

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Merhametini İnsanların Gözlerinde Gördüm

Haziran ayına geldiğimizde ülkemizde yer alan toplamda 250’ye yakın hemen hemen tüm kamu kurum, kuruluş, gazete, televizyon ve dergi yöneticilerine yazılarımızı göndermiştik. Yaptığımız çalışmalar hakkında bilgi verdik ve ellerinde mevcut ise Adnan Menderes ve dönemine ait bilgi ve belge istedik. Halen arşiv için belgeler toplanmaya devam etmektedir.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

187


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

188

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Başvekil Adnan Menderes “B uyurgan, dayatmacı, halka lütuf dağıtan, yukarıdan bakan değil milleti “efendi” gören bir misyon üstlendiler. ” Bekir AYGÜL

H

Yazar - Danışman

er milletin tarihinde önemli zaman dilimleri, dönemler vardır. O devirler yeni bir çığır açtığından, artık geriye dönüş mümkün olmamaktadır. Milletimizin tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu bir dönüm noktasıdır. Türkiye’nin çok partili sisteme geçiş tarihi olan 1946 yılı da cumhuriyet tarihinde ikinci tarihsel dönemeçtir. İkinci dünya savaşının bitimi ile birlikte iç ve dış konjoktürel yapının müsait olması Türkiye’de çok partili hayatı getirdi. Akabinde Türk ve İslam dünyasının alışık olmadığı şekilde bir muhalefet partisi 14 Mayıs 1950 tarihinde ilk kez demokratik bir yolda ve halkın özgür iradesiyle iktidara geldi. Ancak bürokratik elit tarafından Demokrat Parti’nin iktidara gelişi bir karşı devrim olarak algılandı. DP üzerinden demokrasiye geçilmesi siyasi açıdan hazmedilemedi. Halkın özgür iradesiyle iktidarın değişmesine rağmen siyasi elit, çiftçi ve kasaba toplumu görünümündeki halkın vatandaş olma bilincinden yoksun, seçme yeterliliği olmayan sosyal bir kitle olduğunu düşünüyordu. Zaman zaman muhalefetle sert tartışmalar yaşansa da iktidarda olunan zaman diliminde siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda önemli hizmetler gerçekleştirilmiştir. “Yeter! Söz Milletindir” sloganıyla yola çıkan Adnan Menderes ve arkadaşları onyıl boyunca ülkeye altın yıllar yaşattılar. Yeni bir devlet yönetimi anlayışı benimsediler. Buyurgan, dayatmacı, halka lütuf dağıtan, yukarıdan bakan değil milleti “efendi” gören bir misyon üstlendiler. Millet ile devlet arasında oluşan soğukluğu, demokratik kuralları yerleştirerek, halkın iradesini önemseyerek giderdiler. Milletin değerlerini, halkın tercihlerini baş tâcı ettiler. Bu yüzden gönülden sevildiler. Geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde sağlanan demokratikleşme ve özgürlükler; ülkede edebiyatta, sanatta, müzikte, sinemada yepyeni kapılar açılmasına vesile oldu. Din ve vicdan hürriyetinde alanlar genişledi. Sessiz kalabalıklar , sahipsiz kitleler milli egemenliği hissetmiş ve yönetimde söz sahibi olmuştur. Ülkede büyük bir kalkınma hamlesi peşinde olan Menderes ve arkadaşları gelişmiş ülkelerin ilgisini çekmeye özen gösterdiler. O dönemlerde ne devlet ne de birey yeterince zengindi. Yurdu kalkındırmak için hedefledikleri onca fabrikayı, barajı kurmak içinse çokça para gerekmekteydi. İşte dış politikada yürütülen ilişkinin bir başka boyutu da hem yatırımcıları Türkiye’ye çekmek, hem de devletin kendi yaptığı yatırımlar için kredi temin etmek üzerine kuruldu. Bu dönemde pek çok ülke gezildi. Dış politikada bilinen kalıpların dışına çıkılarak dinamik bir dış politika izlendi, cesur adımlar atıldı. Alt yapı hizmetleri ve sanayi yatırımları ile ülke baştan

sona mamur hale getirilmeye çalışıldı. Ağır sanayiye ağırlık verildi.Ülkede yirmi bir adet baraj, Onlarca şeker, çimento, dokuma fabrikası yapıldı. Yol, içme suyu, elektrik konularında önemli mesafeler alındı. Tarımda modernleşme çalışmaları kapsamında Türk Traktör Fabrikası kuruldu. O güne kadar ülke genelinde 1.756 olan traktör sayısı 42 binleri aştı. Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla üreticiye tohumluklar dağıtılmaya başlandı. Toprakta verimi artırmak için kurulan Azot sanayi sayesinde çiftçi ilk defa kimyevi gübre ile tanıştı. Milyonlarca hektar bataklık kurutuldu. Yerli halka dağıtılan toprak alanları onaltı milyon dönümü aştı. Kendi toprağını işleyen ailelerin sayısı iki milyondan üç milyona yükseldi. Kümes hayvanlarından bal üretimine kadar tarımın her sahasında sıçrama yaşandı Türkiye’nin büyük projelerinden olan GAP’ın ilk temeli atıldı. Ülkeye birçok yeni kurum kazandırıldı. Bunlar arasında; Türkiye Denizcilik Bankası, Türk Anonim Ortaklığı, Et ve Balık Kurumu, Devlet Malzeme Ofisi, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, MKEK, Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankası, DSİ, Vakıflar Bankası, THY, Atom Enerjisi Kurumu, SEKA, Devlet Hava Meydanları İşletmesi yer almakta olup, ilk yerli lokomotif de bu dönemde yapıldı. Ekonomi ve dış politika kadar sosyal hızlı dönüşümler yaşandı. Sosyal alandaki atılımlar içinde en fazla dikkat çekeni okul yapımları ve okur-yazar oranındaki yükseliştir. İlkokul sayısı on yedi binden yirmi beş bine, ortaokul sayısı 364 ten 662’ye, 60 olan lise sayısı 129’a yükselmiştir. ODTÜ, Ege Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, GATA açıldı. Okur-yazarlık oranı yüzde otuzlardan yüzde kırklara çıktı. İşçiler ilk kez sendikal haklara kavuştu. Hafta tatili, yıllık tatil, asgari ücret içtimai hayata dahil oldu. Sağlık alanına da özel bir önem verildi. Ülkemizin gördüğü en yüksek büyüme oranlarına ulaşıldı. Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde yedi büyüdü. Ülkede bu hizmetler yapılırken, demokrasi kurum ve kurallarıyla yerleşmeye başlamışken, DP iktidarı ile etkinliği kaybolmuş olan bürokratik elit, durumdan vazife çıkararak 27 Mayıs 1961 de darbeyle iktidarı ele geçirdi. Tevkif edilen Adnan Menderes ve arkadaşları hukuk gasp edilerek Yassıada’da katledildiler. Yapılan zulümleri ise milletimiz hiçbir zaman affetmedi. İdam edilenlere, demokrasi şehidi unvanını verdi. Bir darbeyle iktidar değişikliği yaşayan ülkede başka bir devire çığır açıldı. Demokrasi sık sık kesintiye uğradı. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen Menderes ve arkadaşları unutulmadı. Halkımızın gönlünde taht kurarak yaşamaya devam ettiler. Ruhları şad olsun. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

189


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Öncü Adnan Menderes

D

eğişim ve dönüşüm ile çağa ayak uydurmayı, hatta çağın ötesine geçebilecek atılımları yapmayı hedef göstermişti.

ve 1935 yılında mezun oldu. 1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut Hüseyin AKSU cumhurbaşkanının resminin Aydın Eski Belediye Başkanı basılması uygulamasını kaldırıldı. Paranın üzerine sadece Musslında Adnan Menderes ve yaşamı ve kişiliği hakkıntafa Kemal Atatürk’ün resimleri da yazmak çok kolay değil. Ne zaman Onun, anısını basılmaya başlandı. yaşatacak birşeyler yazmaya kalksam, yazımın içeriği, sitemBunlar O’nun yaşamındaki lerle ve suçlamalarla doluyor. Bu, Adnan Menderes’in hazin birkaç ilginç not. Menderes’in sonunu hazırlayanlara, bu sonu yaratanlara ve uygulayanlara karşı olduğu gibi; bu hazin sona göz yumarak sus pus olanlara yaşamı, Cumhuriyet tarihi ile özdeşleşmiştir. Osmanlı’nın yok da yönelik. Ama, asıl tepkim, Adnan Menderes’in siyasi mi- edilişi ve topraklarının işgalinden sonra, Atatürk’ün dehası rası 52 yıldır kullanılıyor, ona. Aydın kentinde benim Adnan ve önderliğinde yeniden doğan Cumhuriyet devriminin en Menderes adına yaptığım eserlerin de bu siyasi mirası kul- çağdaş ve öncü yüzlerinden biridir Adnan Menderes. 20. ve lanmak olduğunu iddia edenler çok oldu. O’nun için; Adnan 21. yüzyılın yaşanan bölümüne damgasını vuran temel değer Menderes’in yaşamından birkaç çarpıcı ve aslında çokta bilin- olan serbest piyasa ekonomisinin ilk çıkışını temsil etmektedir Menderes’in siyasi görüşü. Menderes, Tükiye’de merkez meyen tespitlerle başlamak istiyorum: Yıl 1899’da, Aydın’ın Çakırbeyli köyündeki çiftlikte doğdu sağ kavramını yaratan ve uygulayan ilk liderdir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki olanaksızlıklar ve saAdnan Menderes. Ancak nüfus cüzdanında İzmir geçer. vaş sonrasının yoklukları nedeni ile, devletin mülkiyetinde Kökeni Kırım Türkleri (Tatar); onun simasını ve özellikve olanakları ile başlatılan altyapı, sanayileşme haraketinin le gözlerini iyi incelediğinizde kökeninin özelliklerini gör40’lı yıllarda geçerliliği kalmamek mümkün. Yıl 1912, ilkokulu masına rağmen, halen Atatürk’ün Aydın’da tamamladıktan sonra, mirası gibi sunulmasını hep haİzmir Amerikan Koleji’ne giditalı bulmuşumdur. Atatürk açıkyor. Dinamik ve sporcu bir genç. ça hiçbir siyasi ideoloji ve dogma Bu yıllarda Karşıyaka’da forvet, bırakmadığını söylemiş ve hayatta daha sonra Altay’da kaleci olarak en hakiki yol gösterenin bilim olçok genç yaşta futbol topunun duğunu ifade ederek, kalkınma peşinde koşturdu. ve hizmet yolunda dinamik bir 17 yaşında, 1916 da askere gelişimin ve siyasi refleksin önealındı... Taa ki, Cumhuriyet’in mini vurgulamıştı. Değişim ve ilan edildiği 1923 yılına kadar asdönüşüm ile çağa ayak uydurmakerlik yaptı. 7 yılın şerefli hizmeti yı, hatta çağın ötesine geçebilecek İstiklal Madalyası ile ödüllendiatılımları yapmayı hedef göster1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı rildi. mişti. Ancak Atatürk’ün fikirleri fazla masraf olduğu gerekçesiyle 1931 yılından 1960 yılına kave uygulamalarının bir statüko devlete ait otomobilleri satmak oldu. dar, 29 yıl milletvekilliği yaptı.. haline getirilmesi ile asıl hedeften Menderes döneminde, paralara mevcut Bu konuda İsmet Sezgin ve Nahit sapmak, Atatürk’ün gerçek yaklacumhurbaşkanının resminin basılması Menteşe de çok uzun süre milletşım ve önerilerini yansıtmayan bir uygulamasını kaldırıldı. Paranın üzerine sadece vekilliği yapan siyasetçiler olarak politika yaratmak CHP’nin ilkeleri Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri basılmaya Aydın’lı siyasetçilerin çok uzun olarak altı ok kavramında adeta başlandı. soluklu olduğunu ortaya koydudondurularak savunulagelmiştir. lar. Ancak, Adnan Menderes’in Devletçilikle, devletleştirme ka30 yıllık siyasi yaşamı hiçbir sirıştırılmış. Solculuk ile sosyal devlet kavramları karıştırılmış. yasetçide görülmeyen bir yol haritası çiziyor. Tek partili diye Solun evrensel içeriğine uymayan bir solculuk anlayışı ile, bilinen bir dönemde dahi üç ayri partinin il başkanlığını ve 1920 ve 30’lu yılların savaş sonrası koşullarına göre şekillensonuncusunun genel başkanlığını yaptı. Milletvekili seçildik- miş cumhuriyet uygulamaları üst üste konularak çağın gerten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam etti çeklerine uymayan bir siyasi anlayış türetilmiştir. Bu anlayı-

A

190

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU şın, Atatürk’ün felsefesi gibi gösterilmesi ise, tam bir istismar örneğidir. Bu nedenle, Atatürk’ün eseri olan cumhuriyetin yapısını savunulamaz bir aymazlıkla tam bir sabit statü içine hapsetmek gafleti ortaya çıkmıştır. Devletin öncülük rolünün, cumhuriyetin kuruluşu sonrasında, başlangıçta uygulayıcı ve üretici olması zorunlu olsa da; bu rolün sonralarda, sadece yol göstericilik ve teşvik şekline dönüşmesinin önemini kavrayamayan bir zihniyetin içinden önce karşı çıkarak sonra istifa ederek ayrılan Adnan Menderes’in Demokrat Parti’yi kurması ve kısa sürede güçlenerek iktidara gelmesindeki sır burada yatmaktadır, Bence. devlet üretici olamaz, devlet işletmeci de olamaz... Üretici ve işletmeci, milletin içinden çıkacak olan ve yarışarak rekabeti yaratacak ve dinamizmi güçlendirecek olan müteşebbislerdir. Devlet rekabet parkurunu düzenleyecek, kurallarını koyarak haksız rekabeti önleyecektir. Devlet az kazanandan az, çok kazanadan çok vergi alacaktır. Devlet çok ve dürüst çalışanının, akıllı ve yaratıcı olanın çok kazanmasını sağlayacak düzeni kuracaktır. Üç kağıtçının, çıkarcının, yağcının, siyasi torpilin , yolsuzluğun önüne geçecektir ki. Akıllı, dürüst, yaratıcı ve çalışkan olan kazanabilsin. Aksi halde, toplumları büyüten ve geliştiren bu özelliklerin önemi kalmaz ve ülke geriye gider. Ve son olarak, devlet, insanının yaşamsal standardını insan haysiyeti sınırının altında kalmasını önleyecek kadar sosyalleşecektir. Vasıfsızlığı ve tembelliği özendirmeyecek, İnsanların sosyal, kültürel, ekonomik, eğitimsel çeşitliliğini yok etmeye kalkmayacak ve hepsini eşit düzeye getirme çabasında olmayacaktır. Bu yaradılışın gerçeğine aykırı bir durum olur. Devlet, dereyi tersine akıtmaya çalışmaz. Sadece derenin taşmasını önler ve derenin mecrasında ve istikametinde kalarak yönlendirilmesini sağlayabilir. Derenin yatağını ıslah eder. Adnan Menderes dönemi, işte bu hataların sürmesine izin vermeyen ve cumhuriyetin evriminin ilk ve en önemli açılımıdır. Sonuçları sandığa yansımıştır. Türkiye büyümüştür. Dışa bağımlılık, dış borç, ekonominin iflas etmesi gibi kavramlar sürekli tartışılmıştır. Bütün bu kavramlarda doğruluk payı olsa da, temel serbest piyasa yaklaşımının çağın yaklaşımı olduğı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Adnan Menderes’in öncü olduğu, çağı ve geleceği iyi okuduğu açıktır. Ama, öncü olmanın faturasının bu kadar ağır olabileceği bir başka örnek tarihte çok az görülmüştür. Elbette, tarihte, öncü olanların statükocular tarafından yok edildiği en çok rastalan, adeta kural olmuş bir sonuçtur. Ammaaa... Adnan Menderes’e reva görülen 10 aylık yargılama ve idam sürecindeki aşağılama ve kabul edilemez, insanlık dışı tutum, bu örneği çok az görülmüşler arasına katmaktadır. Adnan Menderes’in yargılanarak suçlu bulunduğu davalara bir bakın; Demokrasi adına alınacak en büyük ders burada, görebilene tabi... Öncülük, toplumun önünü açmak, ül-

keyi büyütmek ve geliştirmek kolay değil... Hizmetler cezasız kalmıyor bu ülkede... • Örtülü Ödenek Davası: Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de suçlu olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki kaynakların Başvekil tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrısta kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı için bu dava sonucunda 4,877,780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın’daki arazilerine el kondu. Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes’in telefonlarını dinletirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti.

• 6-7 Eylül Olayları: 6-7 Eylül Olayları’na önceden haberi olduğu halde müdahele etmemek, • Vatan Cephesi: Kurulan bir örgütü başka bir sınıf üzerinde baskı aracı olarak kullanmak, • Vinileks firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmıştır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs darbesine kadar Umum Müdürlüğü’nü yapan ve 1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı bankanın genel müdürlüğüne getirilecek olan Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın kârlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi verdiğini belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan’ı bu davadan da suçlu bulmuştur. • İstanbul’da bulvar ve yol açmak için pek çok vatandaADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

191


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU şın evini, parasını geciktirerek ya da hiç ödemeden istimlak etmek, • Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak, • Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak, • Döviz yasasını ihmal etmek, • Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak, • Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek • Kırşehir’in haksız olarak ilçe yapılması, • Yargı bağımsızlığının ihlali, • 1957 seçimlerinin erkene alınarak kanuna aykırı olarak tarihinin değiştirilmesi, • Tahkikat Komisyonu’nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması, • CHP’nin mallarına “haksız” yere el konulduğu iddiaları, Adnan Menderes, İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra alelacele öğleden sonra saat 13:21’de idam edildi. “Kimseye dargın değilim. Kırgınlığım yok. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum” Adnan Menderes, infazından hemen önce Vee... Ölümünden yalnızca 29 gün sonra yapılan 1961 seçimlerinde Demokrat Parti’nin devamı olduğunu söyleyen Adalet Partisi, yüzde 34,8 oy oranı ile 158 milletvekili çıkardı ve yüzde 36,7 oy alan CHP’nin ardından ikinci parti oldu. 1961 seçimlerinde, Adnan Menderes’in oğlu Yüksel Menderes’i Aydın’dan milletvekili adayı gösteren Yeni Türkiye Partisi ise yüzde 13.7 oy oranı ile TBMM’de üçüncü büyük parti grubu 192

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

oldu. 1961 seçimlerinde Menderes’in devamı olmak konusundaki akıl karışıklığı nedeni ile, Menderes ölümünden 29 gün sonra tekrar iktidara gelemedi. Bu seçimde, Demokrat Partinin devamı olduğunu söyleyen iki parti; Adalet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi’nin oylarının toplamı % 48.5 tur. Hakeza, takip eden 1965 seçimlerinde Adalet Partisi, 1961 seçimlerinde bir kısım DP oylarını alan YTP’yi de eritip %52,87 oranında oy aldı ve tek başına iktidara geldi. 11 Nisan 1990’da TBMM tarafından kabul edilen 3623 sayılı kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Meclisteki oylamada ANAP ve DYP milletvekilleri evet oyu kullanırkan SHP’lilerin büyük çoğunluğu “çekimser”, bir kısmı da “ret” oyu kullandı. Aynı kanun uyarınca naaşı, 29. vefat yıldönümü olan 17 Eylül 1990 tarihinde İmralı’dan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve yüzbinlerce vatandaşın katıldığı bir törenle İstanbul’da Vatan Caddesi’nde kendisi için yapılan anıt mezara taşındı. Menderes’in 1958 yılında hizmete açtığı bu yüzden Yüksek Adalet Divanı’nda yargılandığı ve suçlu bulunduğu bu caddenin adı 1994 yılında dönemin belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teklifiyle Adnan Menderes Bulvarı olarak değiştirildi. Menderes’in adı, İzmir’deki uluslararası havalimanına (Adnan Menderes Havalimanı), Aydın’da kurulan üniversiteye (Adnan Menderes Üniversitesi), İstanbul’daki Adnan Menderes Bulvarı, Adana’da ise kendi yaptırdığı Seyhan Barajı’nın gölü kıyısındaki Adnan Menderes Bulvarı dahil Türkiye’nin birçok şehrinde çeşitli caddelere verildi. 1998 yılında Aydın’da ilk anıt heykeli dikildi. Bu arada, 1997 yılında, Adnan Menderes’in çok muhterem eşi Berin Hanım’ın adına, Aydın’ın Muğla bulvarı üzerinde “Berin Menderes Parkı” açıldı.


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes A

dnan Menderes devri milli egemenliğe dayalı bir çağı açma hareketidir. Bu dönemdir Türkiye’nin medeniyetleşme, milletleşme ve oligarşiden kurtulma hadisesi. Arap Baharına benzer demokrasi savaşlarını 1990’lı yıllarda Balkanlarda yaşadık. Demokrasi yolunda verilen mücadelede Balkanlarda da Arap Baharının yaşandığı ülkelerde de çok sayıda halk hayatını kaybetmesine rağmen Türkiye’de halk bu konudan hiç zarar görmemiş, Adnan Menderes ve dava arkadaşları hayatlarından olmuştur. İsmail Hakkı DOKUZLU AYTO Başkanı

G

enellikle söze başlarken merhum başbakanlarımızdan hem şehrimiz Adnan Menderes’ten “ Demokrasi Şehidimiz ” diye bahsedilir. 1930 da kurulan Serbest Fırka’nın Aydın İl Başkanlığıyla genç yaşta siyasete başlamıştır. Serbest Fırka’nın kapatılmasından sonra Aydın’a gelen ulu önder Mustafa Kemal Atatürk Adnan Menderes’i görmüş, konuşmuş şahsiyetini ve fikirlerini takdir etmiş ve 1931 seçiminde listeye bizzat ismini koydurarak Cumhuriyet Halk Fırkasından Aydın Milletvekili olarak dördüncü Büyük Millet Meclisine girmesini sağlamıştır. Demokrasi için şehit olmanın bu gün ne anlama geldiğini yakın geçmişte yaşadığımız adına “Arap Baharı” denen olaylara iyi bakmak ve anlamak gerekir. Merhum Adnan Menderes bundan 60 yıl önce bu mücadeleyi vermiştir. Halkın kendisini yönetecek kişileri hür iradesiyle belirleme hakkına kavuşması için çaba göstermiştir. Adnan Menderes devri milli egemenliğe dayalı bir çağı açma hareketidir. Bu dönemdir Türkiye’nin medeniyetleşme, milletleşme ve oligarşiden kurtulma hadisesi. Arap Baharına benzer demokrasi savaşlarını 1990’lı yıllarda Balkanlarda

yaşadık. Demokrasi yolunda verilen mücadelede Balkanlarda da Arap Baharının yaşandığı ülkelerde de çok sayıda halk hayatını kaybetmesine rağmen Türkiye’de halk bu konudan hiç zarar görmemiş, Adnan Menderes ve dava arkadaşları hayatlarından olmuştur. İktidar olmanın sağladığı imkanları kaybetmemek için yaşanan bir çok kıyımdan biridir Adnan Menderes ve dava arkadaşlarının kıyımı. Bu kıyımı yapanlarda iktidar olmayı, fakat iktidar olurken halkın iradesini gereksiz gören bir anlayışın mensuplarıdır. Eğer bir ülkenin tüm şehirlerinde sokaklara, okullara, üniversitelere, hastanelere, stadyumlara ve havaalanlarına bir kişinin adı veriliyor ise o kişi o ülke için güzel hizmetler yapmış demektir. Türkiye’de bu kişilerden biri de Adnan Menderes’tir. Türkiye Cumhuriyetinin siyasi yaşamında önemli dönemler vardır. Adnan Menderes dönemi de en önemlilerinin başında gelmektedir. Kendisi gibi merhum başbakanlarımızdan Turgut Özal dönemi de Türkiye’nin önemli dönüm noktalarındandır. Merhum Özal, yıllar sonra Adnan Menderes’e hak ettiği iadeyi itibarın verilmesini sağlayarak Yassı Adadaki mezarını İstanbul’a naklettirerek anıtlaştırmıştır. Aydın’lılar olarak bu konuda bir isteğimiz var. Önceki Kültür ve Turizm Bakanımızın çok istemesine rağmen gerçekleştirilemeyen Aydın Merkez Çakırbeyli Köyündeki çiftliğinin “Adnan Menderes Demokrasi Müzesi” olarak Aydın’a ve ülkemize kazandırılmasıdır. Tarih boyunca demokrasiden uzak yönetimler ellerindeki gücü bir gün gelmiş gerçek sahiplerine yani halka iade etmek zorunda kalmışlardır. Türkiye’de demokrasi denince ilk akla gelen insan olan Adnan Menderes’in hem şehrimiz olmasından gurur duyuyor, şahsını ve davasına arkadaşlık edenleri büyük bir şükranla, rahmetle anıyorum. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

193


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Niçin Menderes? Ya da “Cellatlarından Daha Uzun Yaşayan Adam”! E ğer bir insanlık ayıbı ve suçu işlenerek idam edilmeseydi Türkiye bu gün Cumhuriyet’in 100. yılında ulaşmayı hedeflediği 25.bin dolarlık fert başına milli geliri çoktan yakalamış bir ülke olacaktı. Yalçın PEKGÜZEL AYSO Meclis Başkanı

A

ydın’a kazandırdığımız bu güzel müessesenin bir köşesini Rahmetli Adnan MENDERES’E tahsis ettik. “Niçin MENDERES” diye sorulacak olursa bunun cevabı hiç kuşkusuz “Çünkü O bir Aydın’lıdır!” gibi basit bir cümle olamaz. Rahmetli MENDERES sadece bir AYDIN’ lı olmanın çok ötesinde önem taşıyan karakteristik ve politik bir aktördür. MENDERES ’i bu kadar önemli kılan O’nun temsil ettiği çizgi ve anlayıştır. O çizgi, bu ülkenin bin yıllardır getirdiği büyük birikimden beslenen bir “medeniyet” ve “kerim devlet” çizgisidir. “Cumhuriyet”; Karlofça’dan o güne kadar neredeyse üç yüz yıl süren bir gerilemeye karşı bulabildiğimiz son çaredir. ATATÜRK ve silah arkadaşları devasa Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden bir TÜRKİYE CUMHURİYETİ kurdular. Ve batı karşısındaki gerilemeyi ilk defa durdurmayı başardılar. İstiklal Savaşının asıl önemi de burada yatmaktadır. Atatürk’ün teslim etmediği bayrak OSMANLININ AY YILDIZLI BAYRAĞIDIR.. Adnan MENDERES’ in bazı arkadaşlarıyla İstiklal Savaşında kurduğu çetenin adı da AYYILDIZ ÇETESİ’ dir. Ancak Cumhuriyet’i kuran kadrolar her devrimde olduğu gibi “arayışın” getirdiği zorluklardan kaynaklanan “abartılı uygulamalar” ve “çelişkileri” de beraberlerinde getirdiler. Bir yandan 20. Yüzyıl’ın en büyük tefsiri ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİNİ kaleme aldırırlarken bir yandan da “ALLAHU EKBER” seslerini “TANRI ULUDUR’a çevirdiler. Sonra gelenler ise KUR’AN öğrenmeyi bile zorlaştırdılar. Küskün güzel insanlar baskılarla evlerinin bahçesinde birer “GÜL YETİŞTİREN ADAM”a döndüler. Ta ki “bu genç gelecekte başbakan olacak” diyen ATATÜRK’ ün öngörüsü gerçekleşene kadar... Aydın Paşa Konağı

194

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

MENDERES Cumhuriyet’in “arayışlarını” ve “abartılarını” yukarıda bahsettiğimiz çizgiye oturtan muhteşem bir insan ve liderdir. O; makul olanın, aklıselimin ve sağduyunun temsilcisidir. Nazik, kibar ve gerçek bir beyefendidir. İmkânsızlıklar içinde, yüz binleri meydanlara toplayabilen inanılmaz bir hatiptir. Halkı hor gören elitlerin, seçkinci aydınların ve batı hayranlarının karşısında tam bir halk adamı ve yerlidir, Bir o kadar da millidir. MENDERES yol demektir, su demektir, elektrik demektir, makineleşmek demektir, kısaca kalkınma demektir. Ve tabiî ki de özgürlük ve demokrasi demektir. O’nun sağladığı serbestlik ve refah ile 1950 1960 yılları arasında Türk halkının ortalama boyu 15 cm. uzamıştır. Eğer bir insanlık ayıbı ve suçu işlenerek idam edilmeseydi Türkiye bu gün Cumhuriyet’in 100. yılında ulaşmayı hedeflediği 25.bin dolarlık fert başına milli geliri çoktan yakalamış bir ülke olacaktı. Bu ayıbı işleyenler ve idam kararı alanların daha sonra millet suratlarına tükürmüş ama yüzlerindeki o tükürüğü silecek mecalleri kalmamıştır. Kimse onları hayırla anmamakta ve hatta hatırlamamaktadır bile. Ama MENDERES kendini asan “CELLÂTLARINDAN DAHA UZUN YAŞAYAN ADAMDIR”. O bir şehittir ve ölmemiştir!. Tıpkı bu köşede olduğu gibi milletinin gönlünde de yaşamaya devam etmektedir. Biz de Yalçın ve Seval PEKGÜZEL olarak Paşa Konağında, O’ nun milletine yapmış olduğu hizmetlerine karşın aziz hatırasına bir katkı yapalım istedik Mekanı cennet olsun!


ADNAN MENDERES DEMOKRAS襤 PLATFORMU

Kaval Sesleri Aras覺nda Seni Hat覺rlamak...

ADNAN MENDERES DEMOKRAS襤 PLATFORMU

195


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes

196

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes’i Anlamak

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

197


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Şehircilik ve Adnan Menderes

198

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

199


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Menderes’le İlk Görüşmem

200

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

201


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Adnan Menderes Dönemi Sağlık Atılımları M enderes hükümetlerince sadece yeni hastaneler açılmakla yetinilmemiş mevcut hastanelerin yatak kapasiteleri arttırılmış ve tıbbi donanım yönünden de zenginleştirilmiştir. Yüksek ihtisas hastaneleri de ilk defa bu dönemde açılmıştır. Hekimlerin bir rotasyon içinde, nöbetleşe kendilerini geliştirmelerine imkan tanınmıştır.

tur. Çok yorgun halini gören yoktur. İzmir Amerikan Kolejinde eğitimini sürdürürken talebeleri duşlara kilitlerler, soğuk su verirlerdi. Her vakit zinde olur, istisnasız her sabah duşunu alırdı, Başbakanlık binasında da gün içinde fırsat bulursa 2. defa soğuk duşunu alırdı. Buzu kırdırıp buzlu Hüsnü Kağan BAYINDIR suda yıkandığı dönemleri Berin Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Menderes aktarmıştır. Alkol ve sigara kullanımı yoktur, sigarayı sadece arada bir üfürüp eğenlerim nasıllar?’ diye her zaman ağabeyimin atarmış. Ancak ömrünün son döneminde farklı şartlardan ve benim derslerimizi takip eden, babamla sürekli dolayı sigara içmiştir. Tansiyon ve kan değerleri de normal selam gönderen Rahmetli Aydın Bey Amcamı; ilkin Denizli sınırlar içinde seyretmektedir. Gençliğinde Karşıyaka’da yelFen Lisesinden naklen geldiğim Ankara Ahmet Ulusoy Fen ken ve yüzme sporlarıyla uğraşırdı. Yazları kaybolup gidecek Lisesine konferansa davet etmekle ve bu davete icabet etmek şekilde iyi yüzerdi. Hergün mutlaka sıcak-soğuk demeden nezaket ve lütfunda bulunduklarında yakınen tanıma fırsa- düzenli olarak yürürdü. Arkadaşlarıyla sohbet ederek karda tını bulmuştum. Daha sonra kenkışta Başbakanlık’tan Çankaya’ya dileriyle Çakırbey Konaklarındaki kadar yürürdü. Oğlu Aydın’la Yılkonutlarında uzunca sohbet etme dız parkında yürüyüş yaparken, imkanı bulduğumda ise DP dönedik yokuşu yukarı doğru tempolu minde yapılan olağanüstü sağlık bir şekilde yürürler ve “Yokuş yuatılımlarını, Rahmetli Başvekilikarı yürümezsen azot alamazsın” miz Adnan Menderes’in sağlığını dermiş. Hayatı boyunca fanila hiç ve günlük yaşayış tarzını sormuşgiymemiştir. İpek gömlek ve üstum. İnanılmaz zevkli ve doyutüne bir palto giyip -20 derecede rucu bir görüşme olmuştu. Karkar yağarken evden çıkarmış ve şımda sağlık sorunları olan, ama bu mukavemeti aslen Aydın’da Cenab-ı Allah’ın verdiği can emaçiftlikte iken kazanmıştır. Evde netini olağanüstü bir duyarlılıkla kravatını gevşettiği, ceketini çıkorumaya çalışan bir güçlü insan, karttığı görülmemiştir. Çok az bir iman abidesi vardı. Hemen şuuyur ve geceleri kalkıp pencerenin nun altını önemle çizmeliyim ki, kenarına gelir, yağmur var mı diye çok sevdiğim Ümran Menderes havaya bakardı. Yemek alışkanlıkHanımefendinin bu hususlarda ları da kendine özgüdür. Sabahları sevgili eşine inanılmaz olağanüsmeyve suyu içip çıkar, öğlen getü desteği, sevgisi, fedakarlığı da nelde pek ciddi bir şey yemez ama Aydın Bey Amcam için adeta en akşamları mutlaka 4-5 çeşitten Adnan Menderes’in Sanatoryum Ziyareti önemli bir şifa kaynağıydı. Teyoluşan çorbasıyla, etiyle, pilavıyla zeciğim de bu hasletiyle kendi cakendi sevdiği alaturka yemeklerle geçirirdi. Sevdiği yemekler nından geçmiş bir fedaiydi adeta… Kayınvalidesi Berin Men- haricinde yemek seçmezdi. Meyve, salata ve yeşillikleri bolderes Hanımefendinin izinde o da ‘abide bir hanımefendi’dir. ca tüketirdi. Ağzının tadına düşkün ve iştahlıdır. Taze değil bayat ekmek yerdi ve 2-3 dilim yerdi. Unlu mamül, börek ve CENNETMEKÂN ADNAN MENDERES NASIL YAŞARDI? tatlı severdi ancak bunlara aşırı tutkusu yoktur. İstanbul’a gitAdnan Menderes hayatı süresince ideal ölçülerde sağlık- tiğinde Galatasaray’dan mutlaka kestane kebabı alırdı. Pilavı lıdır ve kendisine çok iyi bakmıştır, doktorluk bir işi olma- ayrıca çok severdi. Evden zeytinyağı ve her akşam zeytinyağlı mıştır. 1950’de hafif geçirdiği bir sarılık, taş düşürmesi ve diş yemek çeşidi hiç eksik olmamıştır. Bazen 1-2 kilo fazlası olsa ağrısı ve omzunda çıban çıkması dışında geçirdiği rahatsızlık ona kendi ölçülerinde dikkat eder vücut dengelerini korurdu. bilinmemektedir. Bu rahatsızlıkları da hafif düzeyde olmuşMilletine, Devletine hizmet için durup dinlenmeden

‘Y

202

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

çalışan Ebedi Başvekilimiz Adnan Menderes’i 15 ay işkence yaparak şehid edenlerin ruh hallerini Tıp ilmi elbette ayrıca inceleyecektir. Aziz milletimiz onların zihniyetini iyice inceleyip, değişmez hükmünü zaten vermiştir… “POLİTİKACI GELECEK SEÇİMLERİ, DEVLET ADAMI GELECEK NESİLLERİ DÜŞÜNÜR” Bu söz yaptığı her işte gelecek nesilleri düşünmüş olan, devletimize ve “Yeter söz milletindir!” dediği milletimize kısa sürede olağanüstü hizmetlerde bulunmuş olan büyük devlet adamına ait; Ali Adnan Menderes’e... Başvekilliği döneminde sağlıkta yapılan atılımlar ve sunulan hizmetler “Halka hizmet hakka hizmettir” anlayışının bir eseri olup bunlardan politik çıkarlar güdülmemiştir. O zamana kadar sadece asker alınırken, vergi toplanırken hatırlanan köylere yaygın sağlık hizmeti ilk defa Menderes döneminde ulaştırılmıştır.

emülsiyon şeklinde evlere, ahırlara, kümeslere, püskürtülen DDT, bu dönemde sıtmaya karşı bulunmuş olan kimyasal mücadele yöntemlerinin en etkilisi olup derhal Türkiye’de de uygulanmaya başlanmış ve çok etkili sonuçlar alınmıştır. Ocak 1960’da Sıtmanın İmhası Hakkında Kanun çıkarılmış ve sıtmanın tamamıyla yok edilmesi için izlenecek yollar kanunlaştırılmış, bu konuya verilen önem gösterilmiştir ve 1950’de yıllık 20.312 malaria olgusu görülürken 1960 yılına gelindiğinde bu sayı neredeyse yok denilebilecek bir seviyeye, 2.830’a kadar gerilemiştir. TÜBERKÜLOZLA SAVAŞ

Verem... Romantik hastalık ve ince hastalık olarak anılır. 19. yüzyılda sosyal hayatın bir yansıması olarak roman kahramanlarının aşık olduğu kadınlar genelde verem olurlardı. Fakir ancak tutkulu tiplerin hastalığıydı verem. Vereme tutulunca sanatoryuma yatmak, hava değişikliği iyi gelir diye başka yerlere seyahat öngörmek gibi doneleri Yeşilçam da sıkça kullanmıştır. Gençliğinde, çiftlik günle1950’den önce tüberküloz için etkin rinde köylünün çektiği çileyle bir tedavi bulunmamaktaydı. Akcitanışmıştır. Halkın halinden anğer tüberkülozlu olguların yaklaşık layan ve onları ilk defa gerçek %50’si 2 yıl içinde ölmekte, %25’i anlamıyla milletin efendisi yapan iyileşmekte kalan %25’i ise kronik Menderes’in dönemi “Çarıktan hastalıkları ile yaşamlarını sürdürmedeniyete geçiş” dönemidir. Şu mekteydi. 1950 öncesi dönemde an için bu dönemdeki sağlık geuygulanan sanatoryum tedavisi ilerlişmeleri hakkında yapılan araşBüyük Menderes Havzasında Sıtma ile Mücadele lemiş olgulara etkisizdi. Ancak İzotırmalar ciddi mânada yetersiz ve pek çok eksiklikler içeriyor. Yapmış olduğum küçük araş- niazid, PAS, PZA gibi bu dönem sonrasında bulunan ilaçlar tırma inşallah bu konuların çok daha detaylı incelenmesine ve tedavi yöntemleri vakit kaybetmeden Türkiye’ye getirilmiş ve 1950’lerin ortalarında hastaların ilaç tedavisi ile hemen vesile olur. tamamı tedavi edilebilir hale gelmiştir. O dönemde halkın büyük bir kısmı imkanı olmadığı için veya hastalığın ciddiyeMALARİA İLE MÜCADELE tinin farkında olmadığı için muayene olamıyordu. Menderes Gelmiş geçmiş en ölümcül hastalıklardan biri olan sıtdöneminde minibüsle köy köy, dağ taş demema; şiddetli titremeyle beraber yükselen ateş den gezilerek halkın ayna dediği aletle göğüs nöbetleriyle seyreder. Sıtma özellikle Aydın muayenesi yapılmıştır. Hastalık belirtileri ve Adana havzasında çok yaygın görülen ve varsa sanatoryumlar ve hastanelerde akciğer bataklıklarda üreyen anofel türü sivrisinekler grafisine bakılır ve buna göre verem tanısına yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Bugüne kadar gidilmiştir. O zamanlar teşhisler için son deresıtmayla mücadelede birçok yol denenmiş ce önemli olan röntgen cihazlarının sayısında olup bu yöntemlerden biri de bataklıkların kudikkate değer bir artış olup, bu artış doktorrutulmasıdır. Ancak bu sadece üzerine toprak lara erken tanı ve tedavi imkanı sağlanmıştır. atarak yapılabilecek bir iş olmayıp, bataklığa Tamamen ithal edilen röntgen filmlerine ihtikanallar da açılması da gereklidir. Bu işlem de yaç artmış ve zaman zaman tedarikte doğan Menderes hükümeti döneminde transkavatörsıkıntılardan dolayı 1958’de yerli röntgen filmi ler alınması suretiyle çok hızlı yapılmış, sıtmafarbrikası kurulmuştur. Bir önemli konu da Anofel nın 2-3 yılda önü kesilmiştir. Petrol içinde % 5 1950 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla ‘geADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

203


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU nel menfaatlere yararlı dernek’ statüsü verilen Ulusal Verem margarin ve yağla tanışılmıştır. Eskiden tereyağı pahalı, zeySavaşı Derneği aynı yıl Uluslararası Verem Savaşı Birliği’ne tinyağının damak tadı da yaygın değildi. Haşhaş yağı da geüye olmuştur. UVSD’nin dikkat çekici etkinlikleri üzerine nelde Afyon yöresinde tüketilirdi. Ayrıca bu dönemde çocuk Dünya Sağlık Örgütü gelişiminde süt tüketiİstanbul’da uluslaraminin önemi gözetilerası bir eğitim merkerek okullara süt saatlezi kurulmasına karar ri konulmuş ve yeterli vermiştir. Bu merkez olmadığı yerlerde süt yine Bakanlar Kurulu tozu da dağıtılmıştır. kararıyla 1950 yılında MODERN İstanbul’da ‘MilletleHASTANELER rarası Verem Savaşı 50'li yıllardan önce Olgunlaşma ve Gösyine millet hastaneleri teri Merkezi’ adıyla vardı, ancak tamamen kurulmuştur. Yerli ve sağlıksız ortamlarda yabancı çok sayıda çalışılıyordu. Buralarhekim ve yardımcı da yatak kapasiteleri personelin eğitildiği düşük olduğu için bir bu kuruluş ülkemizyatakta 4-5 hastaya kade bilinçli bir sağlık dar yatırılmıştır. Hasmücadelesinin ilk tanenin temizlik şartadımını oluşturduğu Adnan Menderes’in Sanatoryum Ziyareti larından dolayı iyileşgibi, uluslararası nimeye gidenlerin daha teliği ve dünyada ilk kötü hastalıklarla dönmesi normal karşılanabilecek şeylerdi. olması nedeniyle ülkemiz açısından haklı bir gurur kaynağı 50'lere gelene kadar tamamen sağlık dışı şartlar söz konusuyolmuştur. Bunun yanında 1953 yılında gerçekleştirilen I. Türk Tü- du. Ancak Menderes hükümetlerince sadece yeni hastaneler berküloz Kongresi ve 11–18 Eylül 1959’da da İstanbul’da açılmakla yetinilmemiş mevcut hastanelerin yatak kapasitegerçekleştirilen Uluslararası Tüberküloz Konferansı da leri arttırılmış ve tıbbi donanım yönünden de zenginleştirilTürkiye’nin veremle savaşta ne kadar kararlı olduğunun ve miştir. Yüksek ihtisas hastaneleri de ilk defa bu dönemde açıldünya çapında kat ettiği mesafenin bir göstergesidir. 1953 mıştır. Hekimlerin bir rotasyon içinde, nöbetleşe kendilerini yılında Ankara Keçiören’de 230 yatak kapasitesiyle Atatürk geliştirmelerine imkan tanınmıştır. sanatoryumu, 1954’te 300 yatak kapasiteli Kastamonu Ballıdağ Sanatoryumu, 1951’de 350 yatak kapasiteli Süreyyapaşa Sanatoryumu gibi pek çok yüksek kapasiteli sanatoryum çok kısa zamanda ülkenin dört bir yanında yapılmış ve hizmete açılmıştır. Zamanla verem insidansı düşmüş ve farklı ihtiyaçlar doğrultusunda pek çoğu ‘millet hastaneleri’ne, şimdiki ismiyle devlet hastanelerine, bazıları da göğüs hastanelerine dönüştürülmüştür. BESLENME ALIŞKANLIKLARI Sıtma ve verem konusunda kısa sürede bu kadar başarılı olunması başlı başına mesele iken, Menderes döneminde halkın beslenme alışkanlıkları üzerinde de önemli değişimler olmuştur. Karadeniz, bilhassa doğu karadeniz, mısıra bağımlı yaşıyordu. Bu bağımlılık da zamanla karbonhidrat ağırlıklı beslenme bozukluklarına ve sinirsel hastalıklara yol açmıştır. DP Hükümetleri doğu karadenizde buğday dağıtarak bunun önüne geçmiştir. Halkın ekonomik düzeyinden kaynaklanan yetersiz beslenmeye bağlı bir sağlıksızlık hali yaygındı, ancak ekonomik refah düzeyinin artmasıyla beraber bunlar DP iktidarında hızla aşılır hale gelmiştir. İlk defa bu dönemde 204

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

SAĞLIK PERSONELİ YETİŞTİRİLMESİ Sağlık personeli sayıları Yıl

Hekim

Diş hekimi

Hemşire

Ebe

Eczacı

1950 1960

3 020 9 826

1 395

721 2 420

1 285 3 126

130 1 406

Personel başına düşen hasta sayıları Yıl

Hekim

Diş hekimi

Hemşire

Ebe

Eczacı

1950 1960

6 890 2 799

19 718

28 859 11 366

16 192 8 799

160 054 19 563

Menderes iktidara gelene kadar birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da her dalda yetişmiş eleman sıkıntısı çekiliyordu. Geçmiş dönemlerde ebe bulamayıp hayatında doğum görmemiş pratisyen hekimlere doğum yaptıranlar, kanserden ölen hastalara karnı ağrıdı öldü diyen doktorlar mevcuttu. Bu yıllara gelinene kadar mevcut çoğu doktor da askeri kökenliydi. Zamanımızda bile bunun yansımalarını görebiliyoruz. Tıbbiyede de askeriye gibi kıdem esas olup, hastalıklarla ‘savaş’ kavramı, taburcu olmak deyimi, radyoterapide ışın


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU bombardımanı, latincede askeri terim olan birlik toplamak 50li yılların sonunda kornea nakli gibi devrine göre zor bir anlamındaki sumasyon gibi terimler halen kullanılmakta- operasyon dahi gerçekleştirilmiştir. dır. Yapılan ilk ve en önemli icraatlerden biri de sağlık meKORUYUCU HEKİMLİK VE İLAÇ SANAYİSİ murları, hemşireler, ebeler ve hastabakıcılar için ara eğitim verilen kurumların açılması olmuştur. 1950 yılında İstanbul 1950’li yıllara kadar, Türkiye’de ilaç üretimi sadece ilaç ve Ankara’da olmak üzere sadece 2 tıp fakültesi mevcut idi. 2 laboratuarlarında gerŞubat 1954’te Hacetteçekleştirilmiştir. Türpe Çocuk Sağlığı Kürkiye ilaç sektöründe süsü kurularak Hacet‘sanayi dönemi’nin tepe Üniversitesi’nin başladığı 1952’de fabtemelleri atılmıştır. rikalarda yerli ilaç üreTürkiye’de tıp eğitimine başlamıştır. Artimi ekolü olarak dından, yerli ve uluslaHacettepe’den dallararası şirketlerin sahibi nan pek çok tıp faolduğu tesislerin sayısı kültesi vardır ve bu giderek artmıştır. İlaç durum halen devam sektöründe hammadetmektedir. 20 Mayıs de üretimi başlamıştır 1955’te Ege Üniversive 1960’ların sonuna tesi Tıp Fakültesi açılkadar kullanılan ilaçmış ve hızla gelişmişların ve aşıların %95i tir. İlerleyen yıllarda yerli üretimdir. Ege Bölgesindeki tıp Okullarda aşılanfakültelerinin temeli ma yoluyla koruyucu Adnan Menderes Döneminde Bir Hastane Açılışı de buradan atılmışhekimlik de bu dötır. Karadeniz’de ise nemde başlamıştır. Tüberkülozda koruyucu hekimlik uygulaKATÜ hizmete açılmış ve burada da ilerleyen yıllarda bölgeması olan BCG aşısı 50li yıllarda yaygın olarak kullanılmaya ye dallar verecek olan Tıp Fakültesi açılmıştır. Türkiye’de tıp başlanmıştır. eğitiminin temelleri Adnan Menderes döneminde atılmıştır Türkiye’de 1952 yılında Refik Saydam Hıfzıssıhha enstidiyebiliriz. tüsüne bağlı olarak Türkiye BCG Kampanyası Teşkilatı ku1950’den itibaren Amerika’yla gelişen ilişkilerle beraber rulmuş ve Dr. Niyazi Erzin başkanlığında çalışmalar yürütültıp eğitimi için ABD’ye giden öğrencilerin sayısında da artış müştür. Okullarda ilk defa genel önleyici aşı zorunluluğu gebaşlamıştır. Bu dönemde Amerika’ya tirilmiş ve okul çağındaki çocuklar sağeğitime gönderilen öğrencilerden lık tehditlerinden korunmuştur. 1955 biri de Türkiye’nin Tıp eğitimi alayılında halk arasında boğmaca olarak nında ekolü haline gelmiş Hacettepe bilinen çocuk felci için aşı geliştirilmiş Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapmış ve Türkiye'de de üretilerek hemen uyve Bilkent Üniversitesinin de kurucusu gulanmaya başlanmıştır. Koruyucu heolan Prof. Dr. İhsan Doğramacı’dır. kimliğin devreye girmesi ve yaygınlaşZaman içinde tıp eğitiminde geçtırılmasıyla beraber çocuk ölümlerinde mişte izlenen Alman ekolünden koönemli ölçüde düşüş yaşanmıştır. pulmuş, Amerikan ekolüne geçilmiştir. Sözün sonunda, bu gelişmeler zaten Bu da bizim gerek teşhiş, gerek tedavi olacaktı, bu hizmetler zamanla gelecekti gerekse tıp eğitiminin kalitesi ve uygudenilebilir. Ama bunların bir anda kısa lanış şekli konusunda çok mesafe albir sürede olması, başarılması, kararlımamızı sağlamıştır. An itibariyle ABD, lıkla köklü değişikliklere gidilmesi adeİngiltere ve İsrail haricinde geriye kalan Milliyet, 18/10/1958 ta bir devrim gibidir. Bu çok önemlidir. tüm ülkelerden sağlık alanında önde olSağlıkta adeta bir devrim gerçekleştirilmamızın temeli Menderes dönemindeki vizyonerlikten ileri miştir. O zamana kadar halk pek bir şey görememiştir. Halgelmektedir. Türkiye’de modern tıbbın altyapısı bu dönemde kın sağlığı çok önemsenmemiştir. ‘Anayurdu demir ağlarla oluşturulmuştur. Sadece yetişmiş eleman sıkıntısı aşılmakla örmüşüz ya, yeter.’ düşüncesi hakimdir. Zaten yapılan nice kalmamış, kaliteli eğitim alınması sağlanmış, Türkiye’nin binice icraatların devletin görevleri olduğunun ve idrakinin limsel altyapısı en modern şekilde oluşturulmuştur. Ankara’da sağlandığı tarih 15 Mayıs 1950’dir. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

205


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

1946 Şafağı T

dayatılanlar değil tam tersine halkın paylaştığı değerler olmuştur. Türk milleti demokrasiyi aramış, demokrasiye özlem duymuş ve Demokrat Parti’yi Fikret UĞUZ bu ihtiyacının karşılığı olarak Emekil Eğitimci halkın bağrından çıkartmıştır. Bir başka söyleyişle, DP ehid Başbakanımız Adnan Menderes’in aziz hatırası hareketi bir anlamda Devletiönünde saygıyla eğiliyoruz. mizin de ikinci inşa hareketi Evet, 1946 Hareketi sadece biçimsel anlamda bir deolarak düşünülmelidir. Zapmokrasi hareketi değildir. Türk siyasi kültüründe, Türk tiyeden, Jandarmadan güç ve siyasi düşüncesinde tam anlamıyla gerçek bir değişimdi, destek alan siyaset etme tarzı yıkılmıştır. hatta ve hatta bir devrimdi. Tek parti döneminin iktidarı bir ölçüde memurlar ile Tek parti döneminin Milli Şef diktatörlüğüne kilitlen- paylaşılan bir iktidardır. Memurlarla paylaşılan bir tür dikmiş kafa yapısının karşısına, halk için siyaset, halk için tatörlüktür adeta… devlet isteyen yepyeni bir anlayış dikilmiştir. Bu yüzden DP’nin iktidara gelişiyle son bulan bu yöHer şeyin merkezine halkı koyan, “Hâkimiyet kayıt- netimle siyaset tarzı bürokrasinin ideolojisi halinde yine sız şartsız milletindir.” Hükmünü gerçek anlamda hayata de derin Devlette saklanabilmiştir. 10 yıl boyunca Türkiye geçiren işte bu yeni anlayıştır. O günün Türkiye’sinde ola- bürokrasisinin yeniliğe ve değişime direncine şahit olduğanüstü bir yenilikti bu… Bir değişimdi, hatta bir dönü- ğumuz bir dönem yaşanmıştır. şümdü. İşte 27 Mayıs bu diktatörlük özlemiyle yanıp tutuşan 1946’larda milletin iradesi ”açık oy-gizli tasnif ” gibi direnişin Devleti teslim almasının hikâyesidir. Ancak sandık entrikaları ile gasp ediliyordu. Türk halkının demokrasi Ancak Türk milletercihi artık vazgeçebitinin hürriyet özlemi, leceği bir tercih değildir. önündeki barikatları Bu yüzden Türkiye’nin teker teker yıkmış ve demokrasi yürüyüşü de1950’nin 14 Mayıs’ında vam etmiştir. 1960 mümilli iradenin sancağını dahalesi sonrası kurulan Türkiye Büyük Millet AP’yi yine iktidarla şeMeclisi’ne dikmiştir. reflendiren Türk milleti, 27 Mayıs’a en güzel ceva14 Mayıs 1950 sebı vermiştir. çimleri tam olarak bir halk zaferidir ve milli Bir dava birbirinin iradenin gücüdür. ardından gelen kuşakların el ele tutuşmasıdır. 13 Mayıs 1950 ile 15 Mayıs 1950 arasında Yani birbirini hiç gece ile gündüz kadar tanımamış, hatta aynı 14 Mayıs 1950 seçimleri tam olarak bir halk zaferidir fark vardır. Türk milleçağda yaşamamış insanve milli iradenin gücüdür. ti zifiri bir karanlıktan, ların el ele tutuşarak aynı nurlu bir aydınlığa kendi iradesi, kendi çabasıyla gelmiştir. inanca yürümesidir. Bu yeni dönemde, çok kısa zamanda imkânsız zanneBizle belki doğmadan hayata veda etmiş insanların eldilenler ardı ardına başarılmıştır. Türk milletinin makûs lerini avuçlarımızda hissediyoruz şu anda… tarihi Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bir ikinci kez yenilmişGelecek neslin doğmamış bebeklerinin avuçlarını histir. Devlet ve siyaset halkı kucakladıkça, DP şahsında Türk sediyoruz şu anda… milletinin ortak siyasi değerleri de teşekkül etmeye başlaNe mutlu bizlere Menderes’lerin yolundayız. mıştır. Artık, Devlet’e biçim ve anlam veren değerler; halka

ürk milletinin hürriyet özlemi, önündeki barikatları teker teker yıkmış ve 1950’nin 14 Mayıs’ında milli iradenin sancağını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne dikmiştir.

Ş

206

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Demokrasi Baharı ve Menderes M illet, batılılaşma ve modernleşme adına kendisine dayatılanlara karşı çıkmış. Asırlardır mücadele ettiği Batılı milletlere ve devletlere karşı adeta “Kıyama” kalkmıştır. Ali İhsan DİLMEN

C

umhuriyet tarihimizde çok partili siyasi hayatımız ve buna paralel olarak demokrasi uygulamalarına bakarsak eğer ,Serbest Fırka ile yaşanan tecrübe, milletimizin ülke yönetimi hakkındaki kanaati yönetenler açısından pek iç açıcı değildir. Yerel seçimlerle yapılan bu deneme sayesinde, yöneten elitler sağlam bir zemin üzerinde olmadıklarını anlamış ve hemen gereğini yaparak, çok partili siyasi hayata son vermişlerdir. Ancak; dünyada yaşanan savaştan sonra ülkemiz “Hür Dünya” tarafında yer aldığından veya oraya layık görüldüğünden olacak yeni durumun dayatmaları neticesinde yöneten elitler çok partili hayata geçmek zorunda kalmış ülkenin yasalarını buna göre yeniden düzenleyerek, siyasi hayatımızda yeniden partilerin kurulmasının yolu açılmıştır. Yaşadığı bölgede fikirleri ve tavırlarıyla fark edilen ve sevilen Ali Adnan Bey, arkadaşlarıyla yeni durumdan yararlanarak CHP’den ayrılıp Demokrat partiyi kurmuşlardır. DP’nin kurulmasıyla milletin kahir ekseriyeti tercihini bu yeni partiden yana koymuştur. Bunu, gören iktidar sahipleri seçimlerde,daha sonraları siyasi hayatımızda çok konuşulan ve konuşulacak olan bir uygulamayla (gizli oy, açık sayım) 1946’da iktidarı gasp etmiştir. İçeride milletimizin, dışarıda yer aldığımız “Hür Dünyanın” bağlı olduğu ilkelerin varlığından güç alan muhalefet önderleri, yaptıkları mücadeleyle “Milli İradenin” yönetime yansıması hususunda yaptıkları demokratik mücadele sonucunda, seçim sisteminde yapılmasını sağladıkları değişiklikle önemli bir işi başarmışlardır. Seçim sisteminde yapılan değişiklikten sonra ülke seçime gitmiş, Kurtuluş Savaşını yaptığını ve milleti batılı değerlerle buluşturduğunu düşünen elitlerle, millet yollarını ayırmış, millet kendisi gibi inanan ve düşünen, kendisiyle aynı dili konuşan Demokrat Partililerin ülkeyi yönetmesine karar vermiştir. Demokrat Partinin “Yeter söz milletindir” düsturu seçimlere damgasını vurmuştur. Millet, batılılaşma ve modernleşme adına kendisine dayatılan her ne var ise buna karşı çıkmış. Asırlardır mücadele ettiği Batılı milletlere ve devletlere karşı adeta “Kıyama” kalkmıştır. Millet, yaşadığı süreci doğru değerlendirmiş, hem kazandık dediklerine, hem de kaybettiklerine baktığında, millet olarak aşağılandığını dini ve milli bütün moral değerlerinden uzaklaştırılmak istendiğini anlamıştır. Anlamıştır ve bunu yapanlara gereken cevabı sandıkta vermiştir. Bütün bu yaşananları günümüzle karşılaştırıp benzerlikler aradığımızda, o gün ülkemizde yaşananlar tam bir “Demokrasi Baharıdır” ve bu baharın baş mimarı ilimizden yetişen, siyasi hayatımıza damgasını vuran, Rahmetli Başvekil Ali Adnan MENDERES’tir. Yani ülkemiz, bu-

gün Arap dünyasının yaşadığı “Demokrasi Baharını” 1946’lı yıllarda yaşamaya başlamıştır. Milletimizin birikim ve tecrübesi, bu sürecin kansız bir şekilde olmasında en önemli faktördür. Demokrat Parti yöneticileri de bu süreci doğru yönetmişler, millet vicdanında meşruiyeti olmayan hiçbir tutum, tavır ve davranış içinde olmamışlardır. Ama, milletin egemenliğinden, milli iradeden rahatsız olan elitler, milletin iktidarına, bir takım düzmece bahanelerle gasıpta bulunmak için, milletimizin “Peygamber Ocağı” olarak bildiği Silahlı Kuvvetlerini kendilerine suç ortağı yapmaktan geri durmamış, 27 Mayıs 1960’ta darbe yaparak meşru iktidarı silah gücüyle gasp etmişlerdir. Milli İradeye vurulan bu darbeden sonra elitler , millet için hizmetten başka bir derdi olmayan “Beyefendi” Ali Adnan MENDERES’i asmışlardır. Bu darbeci anlayış, Silahlı Kuvvetlerimizde gelenek haline gelmiş, bu uğursuz gelenekten kurtulmak için milletimiz, hep mücadele içinde olmuştur. Ülkemizde bu kavganın tarafları; millet ve millete efendilik yapmak isteyenlerdir. Bu kavgada millete efendilik yapmak isteyenler, gerçekte efendi olsalardı eğer, bunu milletimiz belki sineye çekecekti. Ancak, millete efendilik yapmak isteyenler aslına bakarsanız aşağılık ruhlu insanlardır. Bunlar için tek bir medeniyet vardır, o medeniyet de “Batı medeniyetidir.” Milletimiz ise bu anlayışa itiraz etmiş ve etmektedir. Tarihe bu perpesktiften baktığımızda, Adnan MENDERES ve arkadaşlarının kurduğu,milletimizin sahip çıktığı DP, tarihimizde Milli İradenin tecellisi bakımından “Kırılma noktasının adıdır.” Bu “Milli İrade” hareketi zaman zaman kendi evlatlarından da ihanet gördü.Bunun açığa çıkmasında yakın zamanda yaşadığımız 28 Şubat “post modern” darbe dönemi iyi bir turnosol kağıdı vazifesi görmüştür. Bu sayede bu hareketin “münafıkları” ortaya çıkmıştır. Bu gün ise “Milli İrade” hareketinin temsil yeri “Yeter söz de, karar da milletindir” diyenlerin elinde, Milletin istediği istikamette yoluna devam etmekte, milletimiz ve demokrasimiz yücelmektedir. Bizim bu tecrübelerimiz bölgemiz ve İslam dünyasında heyecan uyandırmakta, Adalet, Özgürlük Demokrasi talep ve dalgası hergün büyümektedir. Dün cetvelle çizilerek oluşturulan yönetimler eliyle ayrıştırılan halklar, bu gün bu zulme direnmekte, zorba iktidarları bir bir devirmektedir. Bu gün idam sehpasına götürülüşünüzün yıl dönümünde, açtığınız yolun bizlere sağladığı özgürlüğün ve milli iradenin taşıdığı anlamının idrakinde olarak, sizleri rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhunuz şad, mekanınız cennet olsun! ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

207


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Bir Abide Şahsiyet: Aydın Menderes Ahmet Şerif BAYINDIR Adnan Menderes Demokrasi Platformu Ankara Temsilcisi

Y

ıl 2002. Aydın’dayız. Merhum Aydın Menderes Gar Restaurant’ta basın toplantısı yapıyorlar. Aydın’lılar da hemşehrileri şehid başvekil Adnan Menderes’in son emanetine sahip çıkmak üzere salonu hıncahınç doldurmuşlar… Bir grup arkadaşla karşılama ve toplantı safahatını planlamış, hazırlıklar yapmıştık. Bu arada yıllardır hayalini kurduğum Adnan Menderes Vakfı’yla ve Çakırbeyli Çiftliğindeki köşkün bulunduğu alanın külliye olarak tanzimiyle ilgili taslak bir proje de hazırlamıştım. Aydın Bey’e sunmak üzere bu dosya da yanımdaydı... Beyefendinin basın toplantısı bitmiş, halkla sohbet ediyorlardı. O arada aynı masada oturduğumuz Ümran Menderes Hanımefendi’ye konuyu açtım. Çok ciddi alakadar oldular. Dosyayı Beyefendi ile de paylaştık. Aydın Bey de ilgim için teşekkür ettiler. Dosyayı aldılar. Bu konu rahmetlinin son günlerine kadar hep müşterek gündemimizde kalmıştır. Kendimi bildiğimden beri evimizde Menderes sevgisiyle dopdolu bir atmosfer vardı. 14 Mayıs’larda adeta demokrasi bayramı yaşanırdı. 27 Mayıs’larda ağızları bıçak açmazdı. 17 Eylül’lerde şehidlerimize Yasin-i Şerif ’ler okunurdu. Ebedi başvekilimizin fotoğrafı ise salonumuzun baş köşesindeydi. Rahmetli Babaannem’den Adnan Bey’in Koçarlı’daki konaklarına ziyaretlerini, Milli Mücadelemizin sarıklı mücahidlerinden olan büyükdedem Konyalızade Hacı Ahmed Hocaefendi ile yaptıkları sohbetleri dinlerdim. Yeni nesillerin de Merhum Adnan Menderes’i tanımalarını istiyor, bunun için bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyordum. Aydın’da Adnan Menderes Üniversitesinde okuyan bir genci, Adnan Menderes Bulvarındaki, Adnan Menderes Parkında çevirip “Adnan Menderes Kimdir?” diye sorduğunuzda bazılarından “kemküm” cevapları alıyordunuz. Bu durum beni kahrediyordu. Ne 14 Mayıs’larda ne de 17 Eylül’lerde hiç bir etkinlik yapılmıyordu Aydın’da. Cennetmekân Menderes’i 15 ay işkenceyle yaşatıp, sonra da şehid edenlerin kinleri dinmemiş, 27 Mayıs 1960 sonrasını da bu kinle dizayn etmişler, maskeli işbirlikçileri vasıtasıyla en hafifinden uzun sürede Rahmetli Menderes’in aziz hatırasını unutturabilecekleri hesabıyla; sinsice baskılar, yıldırmalar, görmezden gelmelerle epeyce de mesafe almışlardı. Öyle ki Adnan Menderes’in adını taşıyan Üniversitede Adnan Menderes’le ilgili bırakınız bilimsel bir çalışma ve yayını, fotoğrafını bile göremiyordunuz. 2012 Sömestre tatilinde Aydın’daydım. Aydın’ın yetiştirdiği ünlü ressam Cemil Karababa imzalı yağlı boya Adnan Menderes portresinin üniversite deposunun tozlu raflarından daha yeni çıkarıldığını öğrenince öyle üzüldüm ki. Bu durum ina208

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

nıyordum ki mutlaka bir zemberek etkisi yaratacaktı. Kısa sürede toplumun bu konudaki taleplerini karşılayacak öyle güzel faaliyetler yapılacaktı ki. Yılların açığı da ancak böyle kapatılabilirdi zaten. Beyefendi de bu duruma, kayıtsızlığa çok üzülüyordu. Hatta bir gün bana “Hoca, rahmetli babam Kütahya’dan milletvekili seçilmedi mi? Düşünüyorum da bazı faaliyetler için acaba Dumlupınar Üniversitesi’ne mi yönelsek diyorum. Bakıyorum da ADÜ elindeki hazinenin hiç farkında değil.” demişlerdi. Ben de kendilerine bunun hep böyle gitmeyeceğini, yakın gelecekte ADÜ’nün kayıp yıllarını telafi edecek bir hızla çalışacak duruma geleceğini söylemiştim ki bugün itibariyle bunu müşahede ediyoruz, mutluyuz. Ayrıca şimdi buradan Dumlupınar Üniversitesi camiasına da durumdan vazife çıkararak Adnan Menderes araştırmalarına el atmaya çağırıyorum. Bu bir yerde Beyefendi’nin vasiyeti gibidir de. İnanınız ADÜ ile Dumlupınar Üniversitesi’nin bu tatlı rekabetinden gelecek nesiller çok istifade edeceklerdir. Zaman zaman Beyefendiyle “Efendim birilerinin bir şeyler yapmaması ya da yapamaması çok doğal. Fakat mutlaka bizlerin bir şeyler yapmamız lazım, yoksa mes’uliyetten kurtulamayız” mealinde konuştuğum da oldu. Ben böylece aslında süreci hızlandırmak istiyordum. Çünkü biliyordum ki zaten Aydın Bey’in en büyük amaçlarından biri de Babası Merhum Adnan Menderes’in aziz hatırasına hizmet edebilmekti. Mutlaka kafasında bir şeyler planlıyordu. Ve belki de tarzı olduğu üzere en mükemmelini başarmak için bekliyordu. Ama ben yine de duruma “Hayırlı işlerde acele ediniz” tarafından bakarak ısrarcı oluyordum. Bir gün yine konuyla alakalı “Efendim Keynes uzun vadede hepimiz birer ölüyüz” diyor deyince Rahmetli gülmekten kendini alamamıştı.. Bir gün konutta Hanımefendi “Ahmet seni bugün biraz durgun gördüm, neyin var?” deyince “Efendim Hüsnü Kağan yurtta yapamadı, Tıp eğitimi ağır. Hanım da Kayseri’ye taşınalım deyip duruyor, bundandır” dedim. Sohbet esnasında Beyefendi’nin yanında da konu geçince “Bu Kayseri işi de nereden çıktı Hoca? Hiçbir yere gitmiyorsun, bak platformu kurduk, sen Ankara’da bu işleri takip edeceksin, sonra da inşallah senin de yıllardır hayalin olan vakıf çalışmalarına başlayacağız.” dediler. Aman Yarabbi… Dünyalar benim olmuştu. Artık Merhum Adnan Menderes’in aziz hatırasını yaşatma adına elbirlik çalışacaktık. Hizmet


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU kurumsal hale gelecekti. Ayrıca yapılması gereken o kadar düşünerek huzur bulur, mutlu olur.” dediler. çok birikmiş işler de vardı ki… Benim hayatını; “Vakfettim, Hasrettim, Nezrettim” Yassıada’nın orijinal haliyle korunarak gelecek nesillere kelimeleriyle özetlediğim saygıdeğer Hanımefendi Ümcanlı bir vesika olarak devredilmesi, Şili meydanındaki ve ran Menderes günün 24 saati sevgili eşi Aydın Menderes’i Çakırbeyli çiftliğindeki köşklerin müze olarak tanzimle- hayata bağlamak, sesini kitlelere duyurmasını sağlamak ri, Merhum Adnan Menderes’in ilmî mirasçısı hükmün- adına insanüstü bir gayretle hep didindi. Bu sadakat vefa de olan, bu konudaki duyarlılığı bilinen ve orijinal birçok ve sevgi nöbeti Merhum Aydın Menderes’in hastane safaprojesi de bulunan ADÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Birin- hatında da hiç aralıksız sürdü. Küçük bir hastane odasıncioğlu Hocamıza destek vermek suretiyle Araştırma Mer- da uykusuz gözlerle, iştahtan kesilmiş ama kederini kimkezi, Enstitü, Müzeler vb. gibi çalışmaların hızlandırılma- selere belli etmeden dik, vakur ve metin… Belli ki Allah Hanımefendi’yi mutlak sı, Topkapı’daki Anıtmezar’ın ilim ve hikmetiyle hususi güzel bir projeyle muazzam istihdam etmiş. İnsanlar bir külliye’ye dönüştürülmesi, O’nu teskin edecekken O Merhum Adnan Menderes’in her zamanki mütebessim TBMM konuşmalarının bir ifadesiyle “Bunu da aşakülliyat halinde neşredilmesi, cağız çocuklar inşallah.. hatta Kocatepe Camiinin resAydın’ın bünyesi güçtore edilip Kocatepe Adnan lüdür, inancı güçlüdür, Menderes Camii adıyla açılmahekimler de çok gayret sı, Dikmen caddesinin yeniden ediyorlar.. Duaya devam, tanzim edilerek Adnan Menduaya devam..” diye sederes Bulvarı adıyla açılması… venlerinin morallerini Hangi birini saymalı, o kadar yüksek tutmayı da ihmal çok yapılacak iş vardı ki... Allah etmiyordu. İnanıyorum bu camiayı mutlak surette muki Hanımefendi de bu aşk vaffak edecekti. Çünkü sözkove hizmetiyle şimdiden nusu olan Adnan Menderes’ti. ölümsüzleşmiştir. GeleVe O bir şehitti. Onun kefili cekte O’nun bu aşkının, Allah’tı.. Ömrünü Necip Türk sadakatının, vefa ve feMilletinin refah ve saadetine dakarlıklarının kitapları adamış kutlu Başvekilin davası yazılacak, filmleri yapılaebediyen yaşayacaktı.. Bu topcaktır. raklarda günde beş vakit Ezan-ı Muhammedî okundukça AdAydın Menderes’in nan Menderes de Fatiha’larla rahle-i tedrisininden geçyadedilecek, unutulmayacaktı. miş olmak bahtiyarlığına Ezan susmazdı, Şehidler ölmezeriştim. Hakk’a yürüyene di çünkü.. dek ve sonrasında vazifelerimizi yapabildiysek Birgün Topkapı ve Çakırbize ne mutlu.. Hastanebeyli Külliyelerinin finansmanı de namazlarını eda edişi, konusu açılınca dedim ki “Darbe şartlarında şirketine mer- Çakırbeyli Çiftliğinde... Cennet Mekan Aydın Menderes ve hergün yarım cüz Kur’an okuyuşu, Bana “Hoca hum Adnan Menderes’i çağrışÜmran Menderes Hanımefendi ile. Türk hafızlarının hatim tırsın diye Aydınlı adını veren CD’lerinden hangilerini hemşehrimiz Mustafa Şevki bulursan alıver” demesi, dostlarına tecvit öğretmeye çaKavurmacı Bey bile tek başına bu hizmeti görür diye tahlışması, hepimizi toplayıp helalleşmesini asla unutamayamin ediyorum kaldı ki memlekette Menderes Sevdalıları cağım.. Birgün Yeni Asır’a yazdıkları yazının acilen gönne güne duruyor Efendim?” Aydın Bey tebessüm ederek derilmesi gerekiyordu. “Hoca hemen tashihini yapıversin “Haklısın Hoca, ondan Benim de şüphem yok. Onlar yine de gönderin.” dediler. Derhal hızlıca okuyup düzeltmeüstlerine düşeni seve seve yaparlar da, milleti de bu hizlerini yaptık ve gönderdik, yazı yetişmişti, Beyefendi’nin metten mahrum etmemek lazım. Tüm camilerden para mutluluğu yüzünden okunuyordu ama maalesef bu son toplanması sağlanırsa 1 lira veren kardeşimiz İstanbul’a yazıları idi. Bu yazının son cümlesi ise “Herkesin Allah’ın veya Çakırbeyli’ye yolu düştüğünde Külliyeleri ziyaret yardımına ihtiyacı vardır.” olmuştu. Şimdi düşünüyorum eder, Fatiha’sını okur, burada benim de katkım var diye ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

209


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

istişare edebiliriz, bir araştır bakalım” demişlerdi. Yine da Rahmetli Beyefendi sanki vefat edeceği hissediyor giayrıca Risale-i Nur’da Güneydoğu konusuna nasıl yaklabiydi. Meselâ Yakın Plan yayınlarından Selman Kayabaşı şılmış diye ilgili bahisleri muhtevi iki dosyayı da incelekardeşimiz Beyefendi’nin yazılarından bir kitap çalışması mişler ve “Üstad Hazretleri kaç sene önce konuya noktayı yapmış, görüşmeye gelmişti. Beyefendi bu görüşmeden koymuş ama dinleyen kim, anlayan kim..” demişlerdi. sonra Bana dönüp dediler ki “Hoca bu kitap sana emaAyrıca yazar ve siyasetçi dostlarına da demokrasiye güçlü net ha..” Bir de Pazar yazılarını emanet ettiler ki; dini vurgu yapılmasının içerikli olanların ayrıca zaruretini anlatıehil bir heyetin tashiyorlardı. Bir de ilhinden geçtikten sonra gimi çeken husus neşredilmesini istediler. yıllar öncesinden Emr-i Hak vaki olursa Akdeniz’e dikkat gasil ve defin işlerinin çekmeleriydi. Kıbrıs sağlıklı yapılmasını da konusunda verdiksıkı sıkı tembihlemişleri büyük önemdi. lerdi. Özellikle strateji Beyefendinin en veyazılarını ise siyaset rimli çağında yazamayapıcıların dikkatle dıkları ve söyleyemeokumalarında mudikleriyle göçüp gitmesi azzam faydalar olayrıca acımızı katlamışduğu da aşikârdır. tır. Rahmetlinin tıpkı Bir Abide Şahsiyet... Aydın Menderes Aziz dostum, Cennetmekân Babası kardeşim hitabıgibi kimselere kırgın na mazhar olduğum ama en çok da o samimi söyleyive dargın olmaması da önemle altı çizilmesi gereken bir şiyle “Hemşerim” ve “Hoca” deyişini unutamayacağım tutumdur. Geçen yıl okudukları ve merhum babaları Beyefendi’yi şimdiden çok özledim. Nurlar içinde yatsın Adnan Menderes’in aziz ruhlarına bağışlayacakları bir inşallah. Oğullarım Atıf Emre ve Hüsnü Kağan’a yeğenadet Hatm-i Şerif ’in duasını ise sağlık nedenleriyle bu 17 lerim diyorlar, taa Fen Lisesinde okudukları yıllardan Eylül’de yapamamışlardı. Hastane çıkışı ilk işimiz de bu beri ilgileniyorlar, derslerini sorup, selam gönderiyorolacaktı. Vefatlarından birkaç gün önce Hanımefendi’yi lardı. Üniversitedeki branşlarıyla ilgili “DP döneminde ziyaret etmiş ve hastaneden ayrılmıştım. Beyefendi bir Şehircilik ve İmar faaliyetleri” ile “DP Döneminde Sağara uyanınca Beni istemişler. Hanımefendi haber verdilık atılımları” konularında sohbetler etmişler, sorularını ler, döndüm. Tekrar helalleştik, Hanımefendi’nin Nazım cevaplamışlardı. Sonra da bunları birer kitap olacak şeKıbrısî Efendi’nin tavsiyeleri ile Hacı Bayram-ı Veli Hazkilde genişletmelerini tembihlemişlerdi. Benim gönlümü retlerinin Türbesinde ekmek dağıttırtmaya devam ettiğialmak için de Hanımefendi’ye hitaben “Hanım gördün ni, hatimler okunduğunu, Cevşen’den özellikle Tahmidideğil mi çocuklar ilgilenilince nasıl oluyorlar, Maşallah.” ye bölümünün okunduğunu, dualar edildiğini söyledim. demişlerdi. Konuşamıyorlardı fakat rahatlıyor, huzur buluyorlardı. Son günlerde yoğun bakımda Hanımefendi’ye de ara Zamanla Beyefendi ile ilgili anekdotları, hatıraları, ara izin veriyorlardı. Fakat gördüğüm odur ki Beyefendi anlattıklarını, yazdırdıklarını paylaşacağız inşallah. Şunu bundan hoşnut değildi. O sanırım sevgili eşinin her zaiftiharla ifade etmeliyim ki Adnan, Yüksel, Mutlu ve Aymanki gibi daima yanında olmasını istiyordu. Bana da dın Menderes’lerin hatıralarını yaşatacak çok büyük bir ayrılırken işarî dille “Hanım gelsin” dediler. Hastalığında camia var. Bu da Onlar ebediyen yaşayacaklar demektir. hizmetinde bulunanlara, hususi ilgilerini eksik etmeyen Hususan Beyefendi’nin vefatlarından önce Adnan MenCumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, Sağlık Bakanımıderes Demokrasi Platformu Başkanı olarak görevlenza, Başhekime, Hekimlere ve Yardımcı Personele minnet dirdikleri Fatih Kavaloğlu, yetkinliği ve teşkilatçılığı ile ve şükranlar… Fakat tabii ki en başta; melekleri kıskandıgelecek için hepimize ümit veriyor. Allah yollarını açık ran duruşuyla Ümran Menderes Hanımefendi’den Allah etsin, çıktıkları bu kutlu hizmet yolunda muvaffak etsin ebediyen razı olsun. inşallah. Ümran Menderes Hanımefendi’nin öncülüğünde kurulacak olan Adnan Menderes Demokrasi Vakfı’nın Merhum Aydın Menderes’in Hastaneye yatmadan önyapacağı muazzam hizmetleri şimdiden görüyor gibiyim. ceki gündeminde ise ağırlıklı olarak Anayasa ve Güney‘Hayırlı işlerde acele ediniz’ ölçüsünden hareketle vakfıdoğu konuları vardı. Bana “Hoca, ünivesite çevrelerinden mızın da bir an evvel faaliyete geçmesini can-ı gönülden güçlü bir anayasa ve ceza hukukçusu bulmamız lazım, ille temenni ediyorum. de yüzyüze görüşmemiz şart değil, telefon ve maille de 210

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

211


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

212

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

213


DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES

214

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

215


PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN DEMOKRASİ MENDERES

216

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU ADNAN MENDERES

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

217


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (Ahzab 33/23)

218

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

TOPRAĞA DÜŞEN CEMRELER BİNLER RAHMET SİZE, BİNLER FATİHA SİZE, BİNLER DUA SİZE, BU MİLLET SİZİ EBEDİYYEN UNUTMAYACAK, NURLAR İÇİNDE YATIN.

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

219


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

“DEMOKRAT MANİFESTO” KONULU ÖDÜLLÜ İNCELEME/MAKALE YARIŞMASI YARIŞMA İLKELERİ ve YAZIM KURALLARI 1- Yarışmaya gönderilecek yazıların başka bir yayın organında yayınlanmamış olması gerekmektedir. 2- Jürinin değerlendirmeleri sonucunda 1. Olan yazı sahibine 6000 TL, 2. Olan yazı sahibine 3000 TL, 3. Olan yazı sahibine 1500 TL ödül verilecektir. 3- İnceleme/Makaleler A4 boyutunda 2 nüsha çıktı halinde ve bir CD’ye kaydedilerek “Bahçelievler Mah. Aşkabat Cad. No: 6/2 Çankaya/Ankara” adresine ve elektronik posta (e-mail) yoluyla “bilgi@admendergi.com” adresine Microsoft Word dosyası olarak gönderilmelidir. 4- Yazım kurallarına uygun olmayan yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır. 5- İnceleme/Makalelerin uzunluğu belirlenen formatta 30 sayfadan az, 200 sayfadan fazla olmamalıdır. 6- Sayfa düzeni: Alt: 6 cm, üst: 5 cm, sol: 4,5 cm, sağ: 4 cm, üst bilgi: 4 cm ve alt bilgi: 5 cm; yazı tipi: Times New Roman, punto: 10,5 ve satır aralığı: tek olarak ayarlanacaktır. 7- Paragraflarda başlangıç girintisi 1,25 olacak, paragraftan önce ve sonra ise 6 nk boşluk bırakılacaktır. Paragraflar arasında ilave boş satır bırakılmayacaktır. 8- Yazarların adı ve soyadı başlıktan sonra 1 satır boşluk bırakılarak, sağ köşeye ad küçük soyad büyük harfle yazılmalıdır. Yazarın isminin üzerine yıldız işareti koyularak dipnotla aşağıdaki düzende her ana kelimenin baş harfi büyük olacak şekilde (üniversitesi, kurumu, fakültesi, bölümü, posta kodu, şehir, ülke, e-posta adresi) yazılmalıdır. 9- Makale başlığı kısa olmalı, çalışmayı tam olarak yansıtmalıdır. Başlığın tamamı 12 punto büyük harfle, ortalanmış olarak ve koyu yazılmalıdır. 10- Dipnot ve Kaynakça sistemi bilimsel kurallara uygun olmalıdır. 11- Jürimiz akademisyenlerden oluşmaktadır. 12- Makale son gönderim tarihi: 5 Nisan 2013 Cuma günüdür. 13- Sonuçlar Dergimizin Mayıs 2013 sayısında açıklanacaktır. 14- Gönderilen yazılar iade edilmeyecek ve telif hakları dergimize ait olacaktır.

220

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES ARŞİVİMİZE DESTEK VERİN! DEĞERLİ OKURLARIMIZ DERGİMİZDE KULLANMAK ÜZERE ELİNİZDE BULUNAN ADNAN MENDERES ve DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNE AİT KİTAP, DERGİ, GAZETE, FOTOĞRAF, SES KAYDI VE BENZERİ HATIRA DEĞERİ TAŞIYAN TÜM MALZEMELERİ LÜTFEN BİZE ULAŞTIRINIZ... ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER.. ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DERGİSİ Bahçelievler Mah. Aşkabat Cad. No: 6/2 Çankaya/Ankara Tel: 0.312 215 44 45 Faks: 0.312 215 44 55

MÜJDE! ADNAN MENDERES TAKVİMİ HAZIRLANIYOR • EBEDÎ ve ÂBİDE BAŞVEKİLİMİZ ADNAN MENDERES FOTOĞRAFLARIYLA BİR YIL BOYUNCA SİZLERLE • 3 ARALIK 2012’DEN İTİBAREN TOPLU SİPARİŞLERİNİZE HAZIRIZ • TAKVİMİNİZİ DERGİMİZDEN TEMİN EDEBİLİRSİNİZ ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU DERGİSİ

Bahçelievler Mah. Aşkabat Cad. No: 6/2 Çankaya/Ankara Tel: 0.312 215 44 45 Faks: 0.312 215 44 55

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

221


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

222

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

REİSOĞLU MERMER SANAYİ Mevlana Mah. Türbe Cad. No: 47/A - Afyonkarahisar Post Kod: 03100 Tel: +90 272 214 22 28 (Pbx) Fax: +90 272 214 22 29 e-mail : world@efesusstone.com ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

223


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ALPLER ZİRAAT ALETLERİ SANAYİ VE TİCARET A.Ş. Organize Sanayi Bölgesi Umurlu/AYDIN Tel: 0(256) 259 10 55 (pbx) | Faks: 0(256) 259 10 66 | E-Posta: alpler@alpler.com.tr www.alpler.com.tr

ISO 9001 2000

224

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Zeytin, Zeytinyağı ve Zeytin Ürünleri

NABİ SABUNCU ZEYTİNYAĞLARI

Cuma Mh. Egemenlik Bulv. No:35 Muğla / Muğla Tel: 0 (252) 225 40 83 Faks: 0 (252) 214 40 13 ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

225


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

YARDIM ZİRAAT ALETLERİ OSMAN YARDIM

YARDIM ZİRAAT ALETLERİ FABRİKASI

DENİZLİ CAD. 1. SANAYİ SİTESİ NO: 92 MERKEZ/AYDIN Tel: 0(256) 211 33 80 Faks: 0(256) 211 33 76 E-Posta: yardim@ttnet.net.tr

226

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

227




ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

230

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Ceyhun Atuf Kansu Caddesi 94 /A Balgat-Ankara TEL: 0.312 285 62 42

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

231


ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

MUTFAK BANYO KAPI

232

ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLATFORMU

Denizli Karayolu Üzeri Ilıcabaşı Mevkii No:121 Aydın - Türkiye Tel : 0 256 231 14 13 - Faks: 0 256 231 13 06




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.