ISSUED BY THE PSYCIATRIC NURSES ASSOCIATION
JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING C İ LT / V O L U M E 3 • S AY I / I S S U E 2 • Y I L / Y E A R 2 0 1 2 Meme Kanseri Olan Evli Kadın Hastaların Eşler Arası Uyum ve Baş Etme Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi The Analysis of the Relationship Between Marital Adjustment and Coping Strategies in Married Women with Breast Cancer Ayaktan İzlenen Psikiyatri Hastalarında İçselleştirilmiş Damgalama ve Benlik Saygısı Internalized Stigma and Self-Esteem in Outpatients with Psychiatric Illness Antipsikotik İlaç Kullanan Bir Grup Yatan Hastada İlaç Yönetimi Eğitiminin Değerlendirilmesi Assessing Medicine Management Education in Psychiatric Inpatients Who use Antipsychotic Medicine Alkol Bağımlılarının Psikoterapi Süreçlerini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi Investigation of Factors Affecting The Process of Psychotherapy of Alcohol Dependents İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü The Effects of Infertility on Women’s Mental Health and Role of Psychiatric Nursing Depresyon Tanılı Birey ve Hemşirelik Yaklaşımı Individual with a Diagnosis of Depression and Nursing Approach Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale: Olgu Sunumu Developmental and Situational Crisis Intervention: A Case Study
CİLT/VOLUME 3 • SAYI/ISSUE 2 • YIL/YEAR 2012
Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkish Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning.
n KARE YAYINCILIK
ISSN 1309-3568
PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ • JOURNAL of PSYCHI ATRIC NUR SING
PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİNİN YAYIN ORGANIDIR
PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ
PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİNİN YAYIN ORGANIDIR ISSUED BY THE PSYCIATRIC NURSES ASSOCIATION
JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING
C İ LT / V O L U M E 3 • S AY I / I S S U E 2 • Y I L / Y E A R 2 0 1 2
EDİTÖRLER KURULU / EDITORIAL BOARD EDİTÖR / EDITOR IN CHIEF Nurhan EREN Nazmiye KOCAMAN YILDIRIM YARDIMCI EDİTÖRLER / ASSOCIATE EDITORS Neslihan KESER ÖZCAN Hülya BİLGİN Fahriye OFLAZ Selma DOĞAN Perihan GÜNER KÜÇÜKKAYA Gül ÜNSAL İSTATİSTİK DANIŞMANI / STATISTICAL CONSULTANT Rian DİŞÇİ ULUSAL DANIŞMA KURULU / NATIONAL SCIENTIFIC ADVISORY BOARD Filiz ADANA Ebru AKGÜN ÇITAK Gülsüm ANÇEL Berna ARİFOĞLU Hülya ARSLANTAŞ Nesrin AŞTI Aysun BABACAN GÜMÜŞ Leyla BAYSAN ARABACI Ayşegül BİLGE Nihal BOSTANCI DAŞTAN Kadriye BULDUKOĞLU Sevim BUZLU Sibel COŞKUN Olcay ÇAM Zekiye ÇETİNKAYA DUMAN
Fatma DEMİRKIRAN Selma DOĞAN Şeyda DÜLGERLER Fatma EKER Esra ENGİN Nevin GONCA ONAN Ayça GÜRKAN Özlem IŞIL Songül KAMIŞLI Semra KARACA Gülseren KESKİN Meral KELLECİ Yasemin KUTLU Leman KUTLU Leyla KÜÇÜK
Fahriye OFLAZ Ayşe OKANLI Fatma ÖZ Ayşe ÖZCAN Neslihan ÖZCAN Gönül ÖZGÜR Çaylan PEKTEKİN Gülcem SALA RAZI Gülay TAŞDEMİR Havva TEL Gülşen TERAKYE Besti ÜSTÜN Serap YILDIRIM
ULUSLARARASI DANIŞMA KURULU / INTERNATIONAL EDITORIAL BOARD Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkiye Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning.
Leonard BOWERS Jeanne A. CLEMENT
John CUTCLIFFE Peter PHILLIPS
Roland VAN DE SANDE
TEKNİK EDİTÖR / TECHNICAL EDITOR
DİL EDİTÖRÜ / LINGUISTIC EDITOR
Arzu AYDOĞDU
Corinne LOUGUE CAN
ISSN 1309-3568
PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ
PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ DERGİSİ JOURNAL of PSYCHIATRIC NURSING ISSN 1309 - 3568 CİLT / VOLUME 3
SAYI / ISSUE 2
YIL / YEAR 2012
PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİ YAYIN ORGANI ISSUED BY THE ASSOCIATION OF PSYCHIATRIC NURSES Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü / Owner and Publishing Manager Psikiyatri Hemşireleri Derneği adına Nurhan EREN
PSİKİYATRİ HEMŞİRELERİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ASSOCIATION OF PSYCHIATRIC NURSES BOARD Başkan / President Başkan Yardımcısı / Vice President Genel Sekreter / Secretary General Genel Sekreter Yardımcısı / Vice Secretary General Sayman / Treasurer Sayman Yardımcısı / Vice Treasurer Yönetim Kurulu Üyeleri / Members
Yasemin KUTLU Semra KARACA Hacer ATİK TOSUNLAR Zeynep KOÇ Arzu AYDOĞDU Hatice KIRTAŞ AŞIK Hülya BİLGİN Nevin GONCE ONAN Neslihan KESER ÖZCAN
YAZIŞMA ADRESİ / CORRESPONDENCE e-posta / e-mail: phdergi@phdernegi.org Psikiyatri Hemşireleri Dergisi Yayın Koordinasyonu: KARE Yayıncılık • karepublishing Tel: 0216 550 6 111 Faks: 0216 550 6 112 e-posta: kareyayincilik@gmail.com Adres: Söğütlüçeşme Cad. No: 76/103, Sevil Pasajı, 34730 Kadıköy, İstanbul Yayına hazırlama / Publisher: KARE Yayıncılık / KARE Publishing Basım tarihi / Press Date: Ağustos / August 2012 Reklam ve tanıtım sorumlusu / Advertisement Director: Hilal ÇEBECİ Dört ayda bir yayınlanır / Published three times a year • Yayın türü / Type of publication: Süreli yayın / Periodical Baskı adedi / Circulation: 750 • Baskı / Press: Yıldırım Matbaacılık - İstanbul Sayfa tasarım / Design: Ali CANGÜL • Kapak tasarım / Cover: Cengiz AKIN Türk Psikiyatri Dizini, Türkiye Atıf Dizini, Index Copernicus ve Gale/Cengage Learning’de dizinlenmektedir. Indexed in Turkish Psychiatry Index, Turkiye Citation Index, Index Copernicus, and Gale/Cengage Learning. Bu dergide yayınlananların telif hakkı Psikiyatri Hemşireleri Derneği’ne aittir. © 2012 Material published in the Journal is covered by copyright © 2012 Association of Psychiatric Nurses. All rights reserved. Bu dergide kullanılan kağıt ISO 9706: 1994 standardına uygundur. This publication is printed on paper that meets the international standart ISO 9706: 1994. Türkçe ve İngilizce tam metinlere İnternet erişimi ücretsizdir (www.phdernegi.org). Free full-text articles in Turkish and English are available at www.phdernegi.org.
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Editörden .....................................................................................................................................................................................................................................iv
ORİJİNAL MAKALE (ORIGINAL ARTICLES)
Meme Kanseri Olan Evli Kadın Hastaların Eşler Arası Uyum ve Baş Etme Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
The Analysis of the Relationship Between Marital Adjustment and Coping Strategies in Married Women with Breast Cancer
Elçin BABAOĞLU AKDENİZ...........................................................................................................................................................................................53
Ayaktan İzlenen Psikiyatri Hastalarında İçselleştirilmiş Damgalama ve Benlik Saygısı
Internalized Stigma and Self-Esteem in Outpatients with Psychiatric Illness
Havva TEL, Şükran ERTEKİN PINAR..........................................................................................................................................................................61
Antipsikotik İlaç Kullanan Bir Grup Yatan Hastada İlaç Yönetimi Eğitiminin Değerlendirilmesi
Assessing Medicine Management Education in Psychiatric Inpatients Who use Antipsychotic Medicine Çiğdem TATAR YÜKSEL, Fahriye OFLAZ..................................................................................................................................................................67
Alkol Bağımlılarının Psikoterapi Süreçlerini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi
Investigation of Factors Affecting The Process of Psychotherapy of Alcohol Dependents Esra ENGİN, Ayşegül SAVAŞAN....................................................................................................................................................................................75
DERLEME (REVIEW)
İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü
The Effects of Infertility on Women’s Mental Health and Role of Psychiatric Nursing Aysel KARACA, Gül ÜNSAL...........................................................................................................................................................................................80
Depresyon Tanılı Birey ve Hemşirelik Yaklaşımı
Individual with a Diagnosis of Depression and Nursing Approach
Şükran ERTEKİN PINAR, Havva TEL..........................................................................................................................................................................86
OLGU SUNUMU (CASE REPORT)
Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale: Olgu Sunumu
Developmental and Situational Crisis Intervention: A Case Study Arzu AYDOĞDU, Nazmiye KOCAMAN YILDIRIM, Mine ÖZKAN, Sedat ÖZKAN......................................................................................92
Tez Tanıtımı ................................................................................................................................................................................................................................98 Ölçek Tanıtımı ...........................................................................................................................................................................................................................99 Kitap Tanıtımı ........................................................................................................................................................................................................................100 Yazarlara Bilgi ........................................................................................................................................................................................................................101 Instructions for Authors ...................................................................................................................................................................................................103
iii
iv
EDİTÖRDEN
Değerli Meslektaşlarımız, Dergimizin 3. yılında biraz gecikmeyle de olsa sizlerle yola devam etmekten memnuniyet duymaktayız. Her geçen sayıda psikiyatri hemşireliğinin teori ve uygulamalarında rehber oluşturacak özelliklere uygun araştırma, derleme ve olgu sunumlarını seçmeye çalışmaktayız. Bu sayıda da psikiyatri hemşireliğinin gelişmekte olan rollerini yansıtan önemli araştırma ve derleme yazıları yer almaktadır. İlaç tedavilerinde uygulama ve etkinliğinin değerlendirilmesi aşamalarında hemşirenin eğitsel işlevlerini yansıtan, antipsikotik ilaç kullanan bir grup yatan hastada ilaç yönetimi eğitiminin değerlendirilmesi başlıklı yarı deneysel bir çalışma, ayaktan izlenen psikiyatri hastalarında içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı, alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin incelenmesi gibi psikiyatri için zorlayıcı alanları ele alan iki yararlı araştırma ve fiziksel hastalıklar ve ruh sağlığı bağlantısını ele alan meme kanseri olan evli kadın hastaların eşler arası uyum ve baş etme biçimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi konulu 4 araştırma yazısı yer almaktadır. Çağımızın en yaygın ruh sağlığı sorunlarından birisi olan depresyon tanılı birey ve hemşirelik yaklaşımı konusunda bir derleme çalışması ile, infertilitenin kadın ruh sağlığı üzerine etkileri ve psikiyatri hemşireliğinin rolü konulu derleme yazısı da yer almaktadır. Gelişimsel ve durumsal krize müdahale konusunda bir olgu sunulmaktadır. Dergimiz, sizlerden gelen araştırma, derleme, olgu sunumlarıyla zenginleşecek ve psikiyatri hemşireliği alanında bilimsel bilgi birikimine hizmet etmeyi sürdürecektir. Bu sayının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür eder, dergimizin meslektaşlarımıza yararlı olmasını dileriz. İlgi ve desteğinizi bekler sevgi ve saygılar sunarız. Saygılarımızla, Dr. Nurhan Eren Doç. Dr. Nazmiye Kocaman Yıldırım Editör
ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE
53
Meme Kanseri Olan Evli Kadın Hastaların Eşler Arası Uyum ve Baş Etme Biçimleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi The Analysis of the Relationship Between Marital Adjustment and Coping Strategies in Married Women with Breast Cancer Elçin BABAOĞLU AKDENİZ ÖZET
SUMMARY
Amaç: Bu araştırma, meme kanseri olan evli kadın hastaların eşler arası uyum ve baş etme biçimleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacı ile gerçekleştirildi.
Objectives: The aim of this study was to investigate the relationship between marital adjustment and coping strategies in married women with breast cancer.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, meme kanserli kadın hastalar ve kontrol grubu olarak kanser olmayan ve benzer özelliklere sahip kadın hastalar ile gerçekleştirildi. Örneklem, Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi’nde tedavi görmüş 50 meme kanseri hastası ve aynı hastanenin genel cerrahi servisine başvurmuş kanser olmayan 50 hastadan oluşmuştur. Çalışmada üç araç kullanıldı: Tanımlayıcı Bilgi Formu, Eşler Uyum Ölçeği ve Stresle Başa Etme Ölçeği. Veriler kikare testi, Mann-Whitney U-testi ve korelasyon analiziyle değerlendirildi.
Methods: This research was carried out by comparing a group of women with breast cancer with a non-cancer control group bearing similar attributes. The sample included 50 women who have been treated for breast cancer at Hacettepe University Oncology Hospital and 50 from the general surgical service of the same hospital. In the study three instruments were used: Descriptive Knowledge Form, Dyadic Adjustment Scale, and Ways of Coping Inventory. The data were evaluated Chi-square test, Mann-Whitney U, and Correlation Analysis.
Bulgular: Sosyodemografik özellikler açısından meme kanseri olan ve olmayan hastalar arasında istatistiksel fark bulunmadı. Eşler arası uyum puanı ile etkili baş etme biçimi arasında pozitif yönde ilişki bulundu (r=0.32, p<0.05). Eşler arası uyum puanı ve etkisiz baş etme biçimi arasında da negatif yönde ilişki bulundu (r=-0.38, p<0.05). Sonuç: Meme kanseri olan kadın hastaların evlilik uyumu arttıkça daha çok etkili, daha az etkisiz baş etme biçimi göstermektedirler. Hemşire değerlendirmelerinde eş uyumu ve baş etme biçimlerinin ele alınmasının, hastanın kanser yaşantısına daha iyi uyum yapmasında yararlı olabileceği düşünülmektedir. Anahtar sözcükler: Baş etme biçimi; eş uyumu; meme kanseri.
Giriş Meme kanseri, gerek dünya da gerek ülkemizde sık görülen ve endişe yaratan kanser türleri arasında olup kadınların salt fiziksel değil, ruhsal olarak da sağlık durumlarını olumsuz etkilemektedir. Literatürde kadınların meme kanserine bağlı olarak anksiyete, depresyon, öfke, umutsuzluk, özkıyım düşünceleri, beden imajı ve benlik saygısı sorunları, cinsel işlev bozukluğu gibi ruhsal sorunlar yaşadıkları belirtilmektedir. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, İstanbul İletişim (Correspondence): Dr. Elçin BABAOĞLU AKDENİZ. e-posta (e-mail): elcinakdeniz@maltepe.edu.tr Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):53-60 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):53-60 Doi: 10.5505/phd.2012.08208 Geliş tarihi (Submitted): 16.07.2012 Kabul tarihi (Accepted): 26.12.2012
Results: There were no statistically significant differences in socio-demographic characteristics of women with breast cancer and those without except the city of residence. A positive correlation was found between the scores of marital adjustment and effective coping in the correlation analysis. (r=0.32, p<0.05). There was also a negative correlation between the scores of marital adjustment and ineffective coping (r=-0.38, p<0.05). Conclusion: Women with breast cancer can cope more effectively when marital adjustment of the couples increases. Nursing assessment about marital adjustment and patients’ coping strategies can be helpful for better adjustment to cancer experiences. Key words: Coping strategies; marital adjustment; breast cancer.
Kinsinger ve ark.nın[5] (2011) bildirdiğine göre, meme kanserli hastaların %72.9’unda uyum bozukluğu, %27.1’inde majör depresyon gibi psikiyatrik semptomlar görülmektedir. Sherman ve ark.[6] da (2009) kadınların %30’unun meme kanseri ile yaşamaya uyum sağlayamadığı ve tanı aşamasından itibaren çeşitli psikiyatrik sorunlarla karşılaştıklarını bildirmiştir. Aynı yazarlar, meme kanserinin tedavisinde uygulanan mastektomi, kemoterapi, radyoterapi ve hormon replasmanı gibi tedavilerin hastanın giderek fiziksel ve sosyal olarak bağımlılığını arttırdığını belirtirken bu durumun, var olan psikiyatrik semptomların şiddetlenmesine ve yeni sorun alanlarının da oluşmasına zemin hazırladığını eklemişlerdir.[6] [1-4]
Drageset ve ark.nın[7] (2010) bildirdiğine göre, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sorunlar kanser hastalığı ile baş edememe sonucu ortaya çıkar ve hastanın uyumunun bozulduğunun güçlü göstergelerindendir. Yine aynı yazarların bildir-
54
diğine göre kanser yaşantısına uyum, hastanın kansere ilişkin algılamaları, geçmiş hastalık deneyimleri, uygulanan tedavinin yaşam kalitesine olan etkileri ve hastanın sosyal destek sistemleri gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir.[7] De Nour ve ark.[8] da (1996) gerçekleştirdikleri çalışmalarında, kanserli hastaların destek kaynaklarını eşler, ebeveynler, arkadaşlar, komşular ve çocuklar olarak belirlemişlerdir. Ferrell de (1998) çalışmasında, hastaların kanser hastalığı ve tedavi sürecinde %70 eşlerden, %20 çocuklardan ve %10 da diğer yakınlarından destek aldığını belirtmektedir.[1]
Araştırmalar, meme kanseri olan kadının hastalığa ve tedaviye uyumunu artırmada eşinden alacağı desteğin önemini vurgulamaktadır.[1,6,7,9] Sherman ve ark.nın[6] (2009) 45 meme kanseri tanısı almış hasta ve eşleri ile gerçekleştirdikleri çalışmalarında, hastaların algıladıkları duygusal ve sosyal destek ile baş etme biçimleri arasındaki ilişki incelenmiş olup eşleri tarafından yeterli desteklendiğini algılayan hastaların, kanser yaşantısının getirdiği sorun alanları ile daha etkin baş ettikleri belirtilmiştir. Literatürde, etkin baş etme davranışlarını olumlu yönde etkileyen duygusal ve sosyal desteğin sağlanabilmesinde, eşler arasındaki uyum düzeyinin önemli bir belirleyici olduğu belirtilmektedir.[5,10,11] Nitekim Baider ve ark.[12] da (1996), eşler arası uyum sorunları bulunan kanser hastalarının etkili baş etme davranış oranının, evliliklerinde ilişkileri uyuma dayalı olan hastalara göre 25 kat daha az olduğunu belirtmişlerdir. Doğaner’in bildirdiğine göre (2000) Margolis ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada, meme kanseri olan evli kadın hastaların evlilik uyumlarında hastalık öncesine göre düşme olduğu bulunmuştur. Aynı yazarların bildirdiğine göre, kanser hastalarında evlilik uyumunun azalması ile birlikte depresyon, anksiyete ve spiritual sıkıntı gibi bazı psikiyatrik semptomlar ortaya çıkmıştır.[13] Romero ve ark. da (2008), meme kanseri tanısı alan kadınların tanı aldıkları tarihten itibaren 8 yıl boyunca evlilik uyumlarını inceledikleri çalışmalarında, eşler arası uyumun kanser tanısı aldıktan 3 ay sonra giderek azaldığını ve buna paralel olarak hastaların, baş etme biçimlerinin var olan sorunları çözmede yetersiz kaldığını, daha fazla psikiyatrik semptom yaşadıklarını belirtmişlerdir.[14] Tümer’in bildirdiğine göre eşler arasındaki uyum, literatürde genellikle eşlerin evlilikleri hakkında hissettikleri ile ilişkilendirilmiş olup uyumun değerlendirilmesinde eşlerin bireysel olarak evlilik doyumları ya da mutluluk düzeyleri temel alınmıştır.[15] Bazı araştırmacılar ise eşler arasındaki uyumu eşlerin ayrı ayrı duyguları olarak değil de eşler arasındaki ilişkinin bir özelliği olarak değerlendirmişlerdir.[12,16,18] Wiesman’ın (2002) bildirdiğine göre de eşler arası uyum hakkında farklı bakış açıları olsa da bu konuda ortak buluşulan nokta eşlerin birbirleri ile iletişim ve etkileşimlerine dayalı olarak algıladıkları memnuniyettir.[19] Konuyla ilgili gerçekleştirilmiş diğer çalışmalarda da birbiri ile iletişim sorunu
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):53-60
olmayan eşlerde, bireylerin sorunları daha aşılabilir algıladığı, daha pozitif tutum sergilediği ve çözüme ulaşmada birlikte hareket edebildikleri görülmekte ve sorunlarla daha etkin baş edebildikleri dikkati çekmektedir.[19,20] Volf ve ark.nın[21] (1991) bildirdiğine göre ise çatışma ağırlıklı iletişim örüntüsüne sahip olan eşler, var olan sorundan kaçma, erteleme, öteleme, yadsıma ve yansıtma gibi etkisiz baş etme davranışlarını sergilemektedirler. Meme kanserinin kadınların yaşamında meydana getirdiği fiziksel, ruhsal ve sosyal değişimler sağlık profesyonellerinin titizlikle ele alması gerektiği sorunlardandır. Özellikle konsültasyon liyezon psikiyatrisi hemşireliği uygulama alanları göz önüne alındığında, bu alanda çalışan hemşirelerin temel görevleri hastaları bütüncül bir yaklaşımla değerlendirerek, onları güç ve bilgileri yetersiz kaldığında, hastalık deneyimleri ile baş etmede ve yaşantılarından anlam bulmada destek olmaktır.[5,17,22-25] Nitekim Wilkinson (1996), onkoloji alanında hemşirenin rollerinden birinin hasta ve ailesinin hastalığa uyum sağlamasına yardım etme olduğunu vurgulamış, bu alanda çalışan hemşirelerin duygusal destek odaklı hemşirelik girişimlerini kullanarak, bu süreçte hastalara baş etmeleri konusunda terapatik desteği verebileceğini belirtmiştir.[26] Bu girişimleri yapılandırabilmek amacıyla öncelikle meme kanserli hastanın aile yapısı-baş etme becerileri ve sosyal destek kaynakları gibi hastalığa uyumunu etkileyebilecek değişkenlerin tanımlanması gerekmektedir. Konu ile ilgili gerçekleştirilen taramalarda, meme kanseriyle baş etme ve evlilik uyumu ile ilgili çalışmaların sınırlılığı ve Türk toplumuna özgü bir çalışmanın olmaması dikkati çekmektedir. Bu gerekçelerden hareketle çalışmanın amacı, meme kanseri olan ve olmayan hastalar arasındaki evlilik uyumu ve baş etme biçimleri arasındaki ilişkiyi inceleyerek, duygusal destek odaklı hemşirelik girişimlerine ve bu konuda gerçekleştirilecek olan çalışmalara bir veri tabanı olarak katkı sağlayabilmektir.
Gereç ve Yöntem Bu araştırma meme kanseri tanısı alan ve almayan evli kadın hastaların stresle baş etme biçimleri ile eşler arasındaki uyum arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla karşılaştırmalı tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Örneklem
Araştırma olgu ve karşılaştırma grubu olarak iki grup üzerinde gerçekleştirilmiştir. Olgu grubunu Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi’nde poliklinik hizmeti alan meme kanserli evli kadın hastalar oluşturmaktadır. Karşılaştırma grubu ise Hacettepe Üniversitesi Genel Cerrahi Polikliniği’ne kontrol ve ya herhangi bir sorun nedeni ile başvuran ve meme kanseri tanısı almayan hastalardan oluşmuştur. Araştırmada olgu grubunun evrenini 2004 yılı Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi’nde poliklinik hizmeti alan
55
BABAOĞLU AKDENİZ E, Meme Kanserinde Eş Uyumu ve Başetme
meme kanserli evli kadın hastalar oluşturmaktadır. Evren büyüklüğünü belirleyecek istatistikî kayıtlara ulaşılamadığından örneklem seçilmemiş ve bu nedenle son bir yıl içinde Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi’nde ulaşılabilen tüm meme kanseri tanısı almış olan evli kadın hastalar çalışmaya alınmıştır. Çalışma, araştırmayı kabul eden 50 evli meme kanseri hastası ile gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubunun evreni ise Hacettepe Üniversitesi genel cerrahi polikliniğine başvuran ve meme kanseri tanısı almayan evli kadın hastalar oluşturmakta olup örneklem olgu grubunda olduğu gibi ilgili kayıtlara ulaşılamamasından belirlenememiştir. Kontrol grubu için de olgu grubunda olduğu gibi 50 hastaya ulaşılmıştır. Veri Toplama Aracı
Verilerin toplanmasında üç ölçme aracından yararlanılmıştır. Bunlardan ilki araştırmacı tarafından hazırlanan hastaya ve hastalığa ilişkin tanıtıcı özellikler formudur. Bu formda olgu ve karşılaştırma grubu için hastanın yaşı, öğrenim durumu gibi tanımlayıcı özelliklere ilişkin bilgiler yar almaktadır. Diğer form Eşler Uyum Ölçeği (Dyadic Adjustment Scala) olup Spainer tarafından (1976) geliştirilmiş; Fışıloğlu ve Demir tarafından 1998 yılında Türkçeye uyarlaması yapılmıştır.[27] Otuz iki maddeden oluşan ölçek, evlilikte eşler arasındaki uyum düzeyini ölçmektedir. Eşler uyum ölçeği bazı maddeleri 6 ve bazı maddeleri de 7 dereceli olan Likert tipi bir ölçme arcıdır. Tüm ölçekten alınan en düşük puan 0 ve en yüksek puan 151’dir toplam puandaki yükselme evlilikteki uyumu göstermektedir. Her bir madde için 0’dan 5’e ve 0’dan 6’ya kadar puan verilmektedir. Tüm ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlılık katsayısı 0.96’dır.[27]
Son olarak kullanılan ölçek Folkman ve Lazarus tarafından geliştirilen Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (Ways of Coping Inventory) olup Türkçeye uyarlaması ve geçerlilikgüvenirlik çalışmaları Durak ve Hisli tarafından 1995 yılında gerçekleştirilmiştir.[28] Ölçekte baş etme davranışları, “kendine güvenli”, “iyimser”, “kendine güvensiz”, “boyun eğici yaklaşımlar” ve “sosyal desteğe başvurma” olmak üzere gruplanmıştır. Toplam 30 maddeden oluşan 0-3 arası puanlanan bu ölçekte her faktöre ait puanlar ayrı ayrı hesaplanmakta; toplam puan ise hesaplanmamaktadır. Buna göre çalışmada; kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve sosyal destek arama “Etkili Baş Etme Biçimi”, kendine güvensiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım ise “Etkisiz Baş Etme Biçimi” olarak gruplanmıştır.[28] Cronbach alfa içtutarlılık katsayılarının ise, iyimser yaklaşım için 0.49-0.68, kendine güvenli yaklaşım için 0.62-0.80, güvensiz yaklaşım için 0.64-0.73, boyun eğici yaklaşım için 0.47-0.72 ve sosyal destek arama faktörü için 0.45-0.47 arasında olduğu belirtilmiştir.[28] Elde edilen verilere dayanarak her iki ölçeğin geçerli ve güvenilir olduğu bilinmektedir.
Verilerin Toplanması
Hastalara uygulanmış olan formlar hastalara araştırma hakkında bilgi verildikten sonra araştırmayı kabul eden hastalara uygulanmıştır. Formlar kemoterapi ve radyoterapi ünitesine, özel ve poliklinik muayenesine gelen meme kanseri olan hastalara araştırmacı tarafından birebir görüşme yöntemi kullanılarak uygulanmıştır. Aynı formlar, karşılaştırma grubunda yer alan ve meme kanseri olmayan evli kadın hastalara da uygulanmış olup görüşmeler onkoloji hastalarına duygusal destek odaklı hemşirelik girişimlerinin gerçekleştirildiği Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Ruh Sağlığı Birimi’nde gerçekleştirilmiştir. Formların uygulama süresi her bir hasta için ortalama 25 dakika sürmüştür. Verilerin Değerlendirilmesi
Verilerin istatistiksel analizlinde “SPSS for Windows 10.0” programı kullanılmıştır. Öğrenim durumu, çalışma durumu, evlilik süresi, çocuk varlığı ve sayısı, algılanan ekonomik durum, cerrahi operasyon varlığı, aldığı tedavi bağımsız değişken olarak ele alınmıştır. Bu bağımsız değişkenler açısından meme kanseri olan evli kadın hastalarla meme kanseri olmayan evli kadın hastalar arasında istatistiksel olarak fark olup olmadığına ki-kare testi ile bakılmıştır. Ayrıca meme kanseri olan ve olmayan evli kadın hastaların arasında eşler arası uyum puanları, etkili baş etme biçimi puanı ve etkisiz baş etme biçimi puanları Mann-Whitney U-testi ile karşılaştırmışlardır. Son olarak da meme kanseri olan ve olmayan evli kadın hastaların her 2 grup için ayrı ayrı eşler arası uyum puanı ile etkili baş etme biçimi ve etkisiz baş etme biçimi arasında ilişki olup olmadığı Korelasyon Analizi ile bulunmuştur. Etik Yönler
Araştırmanın etik izni Hacettepe Üniversitesi Etik Kurulu tarafından verilmiştir. Araştırma öncesinde hastane yönetiminden yazılı izin alınmıştır. Araştırmanın amacı açıklanarak katılımcıların yazılı ve sözlü onamları alınmıştır. Ayrıca isimlerinin gizli tutulacağı katılımcılara bildirilmiştir. Görüşme esnasında distress yaşadığını ve bu konuda danışmanlık almak istediğini belirten hastalara daha sonraki günlerde araştırmacı tarafından Ruh Sağlığı Birimi’nde duygusal destek odaklı danışmanlık hizmeti verilmiştir.
Bulgular Olgu grubunu oluşturan meme kanseri olan kadın hastaların %38’i 1 ile 3 yıl süresince meme kanseri tanısı ile izlenmiştir. Bu hastaların %94’ü cerrahi operasyon geçirmiş olup %52’si herhangi bir tedavi almayıp genel kontroller için kurumdan faydalanmaktadır (Tablo 1). Meme kanseri olan grup ve kanser olmayan karşılaştırma grubunu oluşturan hastaların tanımlayıcı özellikleri ve bu özelikler açısından hastalar arasında istatistiksel olarak an-
56
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):53-60
Tablo 1. Meme kanseri olan kadın hastaların tanımlayıcı özellikleri Tanımlayıcı özellikler
Sayı
Yüzde
Tanı süresi (yıl) <1 1-3 4-6 ≥7
18 19 6 7
36.0 38.0 12.0 14.0
Mastektomi durumu Var Yok
47 3
94.0 6.0
Alınan tedavi türü Kemoterapi Radyoterapi Kemoterapi ve radyoterapi Tedavi almıyor
14 3 7 26
28 6 14 52
Toplam
50
100
lamlı bir fark olup olmadığı incelenmiştir (Tablo 2). Meme kanseri olanların %90’ı 35 yaş üstünde olup meme kanseri olmayanların ise %80’i aynı yaş aralığında bulunmaktadır. Meme kanseri olanların %70’i aldıkları sosyal desteği yeterli
bulurken karşılaştırma grubunda ise bu oran %54’dür. Meme kanseri olmayan kadınların %58’i sosyal destek kaynaklarını eş ve onun dışındaki diğer kişiler olarak bildirirken meme kanseri olan kadınların %70’inin sosyal destek kaynağını yalnız eşler oluşturmaktadır. Meme kanseri olan ve olmayan hastalar bu değişkenler açısından karşılaştırılmış ve yaşanılan il dışında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (C2: 4, 142, p<0.05). Meme kanseri olan kadın hastalar ile karşılaştırma grubunu oluşturan meme kanseri olmayan hastaların eşler arası uyum puanları, etkili ve etkisiz baş etme puanları karşılaştırılmıştır (Tablo 3). Meme kanseri olan ve olmayan hastalar arasında eşler arası uyum puanları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Meme kanseri olan hastaların stresle baş etme biçimleri ve eşler arası uyum arasındaki ilişki etkili baş etme biçimi ve etkisiz baş etme biçimi olarak 2 kategoride incelenmiştir (Tablo 4). Meme kanseri olanların eşler arası uyumu ile etkili baş etme biçimi arasında pozitif yönde %32’lik bir ilişki mevcut olup bu ilişki istatistiksel olarak anlamlıdır (r=0.32,
Tablo 2. Meme kanseri olan ve olmayan kadın hastaların tanımlayıcı özellikleri Tanımlayıcı özellikler
Meme kanseri olan
Meme kanseri X2 olmayan
*p
Sayı
Yüzde
Öğrenim durumu İlköğretim Lise Yüksekokul
19 18 13
38.0 36.0 26
21 11 18
42.0 1.582 SS=2 22.0 36.0
0.453
Yaş ≤35 >35
5 45
10.0 90.0
11 40
22.0 80.0
4.046 SS=2
0.247
Yaşadığı il Ankara Ankara dışı
27 23
54.0 46.0
42 8
84.0 16.0
4.142 SS=1
0.042
Çalışma durumu Çalışıyor Çalışmıyor Emekli
13 28 9
26.0 56.0 18.0
21 19 10
42.0 38.0 20.0
2.238 SS=2
0.327
Algılanan destek durumu Yeterli Yetersiz
35 15
70.0 30.0
27 23
54.0 46.0
1.145 SS=1
0.285
Destek kaynakları Yalnız eş Eş ve diğer kişiler Eş hariç diğer kişiler
18 16 16
36.0 32.0 32.0
13 29 8
26.0 58.0 16.0
4.061 SS=2
0.131
Evlilik süresi (yıl) 0-9 10-19 ≥20
5 15 30
10 30.0 60.0
8 13 29
16.0 26.0 58.0
0.473 SS=2
0.789
Çocuk sayısı 0 1 2 3-5
3 11 20 16
6.0 22 20.0 32.0
5 5 27 13
10.0 10.0 54.0 26.0
2.080 SS=3
0.556
Toplam
50
100
50
100
*p=0.05; **Standart sapma: Serbestlik derecesi; Ki-Kare testi.
Sayı Yüzde
57
BABAOĞLU AKDENİZ E, Meme Kanserinde Eş Uyumu ve Başetme
Tablo 3. Meme kanseri olan ve olmayan evli kadın hastaların eşler arası uyum puanı ile stresle baş etme biçimi puanının karşılaştırılması
Meme kanseri olan
Puan türleri Sayı Eşler arası uyum puanı Etkili baş etme biçimi puanı Etkisiz baş etme biçimi puanı
50 50 50
Meme kanseri olmayan
En küçük En büyük Ortanca Sayı değer değer 36 14 5
134 44 34
106 32 20
50 50 50
En Küçük En Büyük Ortanca Değer Değer 46 15 9
118 39 33
103 28 16
*p 0.702 0.261 0.07
*p=0.05; Mann-Whitney U-testi.
p<0.05). Bu bulguya göre evlilik uyumu yükseldikçe hastaların sorunlarla etkili bir şekilde baş edebilme becerileri de yükselmektedir. Etkisiz baş etme biçimi ile eşler arası uyum arasındaki ilişki ise negatif yönde %38’lik bir ilişki olup istatistiksel olarak anlamlıdır (r=-0.38, p<0.05).
Karşılaştırma grubu olarak araştırma kapsamına alınan meme kanseri olmayan hastaların eşler arası uyum ile stresle baş etme biçimleri arasındaki ilişki karşılaştırılmıştır (Tablo 5). Bu grupta da eşler arası uyum ile etkili baş etme biçimi arasında pozitif yönde %21’lik bir ilişki mevcut olup bu ilişki istatistiksel olarak anlamlı değildir (r=0.21, p>0.05).
Meme kanseri olan hastaların evlilik uyumu ve etkili baş etme biçimlerinin incelendiği Şekil 1 ve Şekil 2’de eşler arası uyum yükseldikçe etkili baş etme biçiminin arttığı ve etkisiz baş etme biçiminin azaldığı dikkati çekmektedir. Bu bulgu eşler arasında uyum yükseldikçe etkisiz baş etme biçiminin azaldığı şeklinde yorumlanabilmektedir.
Tartışma Araştırma bulgularına göre meme kanseri olan hastaların stresle baş etme biçimi ve eşler arası uyum arasındaki puan arasında pozitif bir ilişki olduğu; hastaların evlilik uyumu yükseldikçe baş etme davranışlarının daha etkin olduğu söylenebilmektedir. Nitekim meme kanseri olmayan hastaların
evlilik uyumu ve baş etme biçimi puanları arasındaki ilişki incelendiğinde kanser tanısı almayan hastalarda, bu puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkiye rastlanmamış olması yukarıdaki bulgunun kanser yaşantısına spesifik bir bulgu olduğunu düşündürmektedir (Tablo 5). Tablo 2’deki bulgular incelendiğinde, yaşanılan il dışında her iki grup arasında istatistiksel fark olmadığı ve hastaların tanımlayıcı özellikler açısından birbirine benzer olduğu görülmektedir. Bu bulgu meme kanseri olan hastaların evlilik uyumları ve baş etme biçimleri arasındaki ilişkinin, tanımlayıcı özellikler arasındaki farktan kaynaklanmayacağını düşündürmektedir.
Konuyla ilgili gerçekleştirilmiş çalışmalarda, sosyal destek faktörü olarak eşlerinden yardım alan hastaların problem çözme becerilerinin, almayanlara göre daha olumlu olduğu ve sorunlarıyla daha etkin baş ettikleri belirtilmektedir. [6,9,11,14,19,29] Mattchim ve Armer’in (2011) bildirdiğine göre de, kanser yaşantısına daha iyi uyum sağlayan hastaların evli olduğu, evlilik süresinin diğer gruba göre daha uzun olduğu ve bu süreçte en fazla desteği eşlerinden algıladıkları görülmektedir.[30] Nitekim Sherman ve ark.[6] da (2009) boşanmış, dul veya hiç evlenmemiş kadınların, kanserin beraberinde getirdiği sorun alanları ile baş etmede evli olan hastalara göre daha fazla güçlük yaşadıklarını bildirmişlerdir. Tablo 2’de verilen tanımlayıcı özellikler incelendiğinde, meme kanseri
Tablo 4. Meme kanseri olan eşler arası uyum ve baş etme biçimi arasındaki ilişki Stresle baş etme biçimi
Eşler arası uyum r
*p
Etkili baş etme biçimi
0.32
0.025
Etkisiz baş etme biçimi
0.38
0.006
*p=0.05; Korelasyon analizi.
Tablo 5. Meme kanseri olmayan eşler arası uyum ve baş etme biçimi arasındaki ilişki
Eşler arası uyum
Stresle baş etme biçimi
r
*p
Etkili baş etme biçimi
0.21
0.383
Etkisiz baş etme biçimi
-0.34
0.157
*p=0.05; Korelasyon analizi.
58
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):53-60
140
140
120
120
100
100
80
80
60
60
40
40
20
20
10 20 30 40 50 Etkili başetme biçimi puanı
0 10 20 30 40 Etkili başetme biçimi puanı
Şekil 1. Meme kanseri olan hastaların eşler arası uyum ve etkili baş etme biçimi puanı arasındaki ilişki grafiği.
Şekil 2. Meme kanseri olan hastaların eşler arası uyum ve etkisiz baş etme biçimi puanı arasındaki ilişki grafiği.
olan hastaların %60’ının 20 yıldan uzun süredir evli olduğu ve %36’ısının yalnız eşlerinden destek aldığı görülmektedir. Hastaların %68’inin ise algıladıkları destek kaynakları arasında diğer kişiler ile birlikte eşlerinin de yer aldığı görülmektedir. Yine aynı bulgulara göre hastaların %70’i bu desteği yeterli ve memnun edici olarak değerlendirmiştir ki bu da çalışma kapsamına alınan hastaların bu nedenle daha etkin baş etme davranışları gösterdiğini düşündürmektedir.
evlilikteki uyum sorunları ve çatışmaları çoğu zaman artırmaktadır.[12] Özelikle iletişim sorunları olan çatışmalı evliliklerde hastanın, kanserin oluşturduğu sorun alanları ile tek başına baş etmek zorunda kaldığı ve bu durumun hastanın psikolojik sağlığını olumsuz etkileyerek iyileşme sürecini olumsuz etkilediği belirtilmiştir. Aynı çalışmada buna neden olan faktörler, hasta açısından beden imajı ve benlik saygısı değişimleri ile açıklanırken, eş açısından ise bu durum kanser yaşantısı ile nasıl baş edileceğine ve hastanın yeni fiziksel görüntüsüne dair duygu paylaşımının nasıl sağlanacağına ilişkin bilgi eksikliği ve buna bağlı olarak hastadan kaçma eğilimi ile açıklanmıştır.[12] King ve ark.nın[33] bildirdiğine göre (2000) ise birbirini destekleyen, koruyan ve uyuma dayalı evlilik paylaşımları bulunan eşlerde gerek kanserin oluşturduğu gerekse de günlük yaşamın getirdiği sorun alanları ile hastaların daha etkin baş edebildikleri belirtilmiştir. Konuyla ilgili gerçekleştirilen diğer çalışmalarda da evlilik uyumu yüksek olan, ortak karar verilebilen evliliklerde meme kanseri olan hastaların mastektomi gibi radikal tedaviler sonucu ortaya çıkabilen fiziksel değişimler, beden imajı sorunları ve bunları takiben cinsel fonksiyon bozuklukları gibi evlilik yaşantısını olumsuz etkileyebileceği düşünülen sorunlarla daha etkin baş edebildikleri belirtilmiştir.[7,14,29,34] Fobair ve ark.[11] (2006), evlilikte mutsuz paylaşımları olan eşlerin hasta kanser tanısı aldıktan sonra, çatışma ve anlaşmazlıklarının giderek arttığını ve bu durumun özellikle kanser tedavisinin yoğun bir şekilde sürdüğü ilk bir yıllık dönemde ortaya çıktığını vurgulamışlardır. Hastanın duygusal ve sosyal olarak desteğe en çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde çatışmaların giderek şiddetlenmesi evliliklerin sonlanmasına ve bu durum da meme kanseri olan hastanın bugüne kadar süregelen baş etme örüntülerinin ve destek faktörlerinin yetersiz kalmasına ve bunu bağlı olarak
Konuyla ilgili yapılmış çalışmalarda da evlilik uyumu yükseldikçe hastaların kanser yaşantısının ortaya çıkardığı sorun alanlarıyla daha etkin baş etme davranışları gösterdikleri belirtilmektedir.[29,31,32] Tiryaki ve ark.nın[32] (2010) bildirdiğine göre, özellikle bu süreçte eşlerin, tedavi ile ilgili bir takım kararları alırken hastaların yanlarında bulunması, günlük yaşamın getirdiği sorumlulukları paylaşması ya da eş tedavi sürecinde iken ailenin devamı için hasta eşin sorumluluklarını üstlenmesi hastanın, bu deneyimde kendisine destek olunduğunu algılamasını sağlamaktadır. Yine aynı yazarın bildirdiğine göre, eşi tarafından desteklendiğini algılayan hastalar bu durumda kanser ve kanser yaşantının getirdiği sorunlarla daha etkin baş edebilmektedirler. Kraemer ve ark. [9] da (2011), bu yeni ve zorlu süreçte kendisinin duygusal ve sosyal olarak yeterince desteklenmediğini algılayan hastalarda suçluluk, yalnızlık, umutsuzluk, eşe ve kendisine öfke gibi olumsuz duyguların ortaya çıktığını belirtirken bu duyguların hastanın, kanser yaşantısının oluşturduğu diğer sorun alanları ile baş etmesine olumsuz etkilerinin olduğunu vurgulamışlardır. Yine aynı yazarlar, bu hastaların evliliklerini çoğu zaman iletişim çatışmaları olan, soğuk ve mutsuz paylaşıma temellenen bir birliktelik olarak algıladıklarını belirtmişlerdir. Baider ve ark.nın (1996) bildirdiğine göre kanser tanısı
BABAOĞLU AKDENİZ E, Meme Kanserinde Eş Uyumu ve Başetme
da suçluluk, kendine güvensizlik, yalnızlık ve geleceğe ilişkin ümitsizlik gibi olumsuz ve yıkıcı duyguların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.[4,28,35]
Literatüre göre, evlilikteki eşler arası uyum hastanın etkili ya da etkisiz baş etme davranış biçimlerini kullanmasında belirleyici bir faktör olarak değerlendirilmektedir.[14,35,36] Özellikle Kinsinger ve ark.[5] (2011) meme kanseri olan kadınların, algıladıkları sosyal destek ve kansere uyum ilişkilerini araştırdıkları çalışmalarında, kanser tanısından sonra evlilik uyumları yüksek olan hastaların eşlerinin, tanıdan sonra hastadan uzaklaşmayarak kanser yaşantısının zorluklarını birlikte taşıdıkları ve eşe olan ilgilerinin bir göstergesi olarak olumlu-destekleyici davranışlar gösterdiklerini belirtmişlerdir. Evlilikteki uyumla ilgili diğer çalışma sonuçlarında da benzer bulgulara rastlanmış olup birbirini koruyan, duygu paylaşımı olan, sağlıklı iletişimin hakim olduğu evliliklerde kansere bağlı olarak gelişen fiziksel bütünlüğün, çekiciliğin bozulması gibi sorunların ve evlilik ilişkisine olan olası etkilerinin paylaşılabildiği ve buna bağlı olarak da hastanın kansere ilişkin fiziksel ve ruhsal sorunların çözümünde daha güçlü, kararlı ve kendine güvenen bir yaklaşım sergilediği belirtilmiştir.[29,30,32] Yukarıda adı geçen bilgilere paralel olarak da, eşler arası uyum yükseldikçe etkili baş etme biçiminin de arttığı (Şekil 1), bunun tersi olarak ise eşler arası uyum arttıkça etkisiz baş etme biçiminin azaldığı görülmektedir (Şekil 2). Bu bulgu eşler arasında uyum yükseldikçe etkisiz baş etme biçiminin azaldığı şeklinde yorumlanabilmektedir. Kontrol grubunda ise aynı ilişkinin istatistiksel olarak anlamsız çıkması bu ilişkinin kanser yaşantısına özgü olduğunu düşündürmektedir (Tablo 5). Yukarıdaki bulgular, meme kanseri hastaların eşlerini destek olarak algıladıkları ve etkili baş etme davranışlarından biri olan sosyal destek faktörünü kullanabildiklerini gösterebilmektedir.
Araştırma bulgularına farklı bir bakış açısıyla bakılacak olursa, çalışmaya katılmayı kabul eden meme kanserli hastaların olumlu düşünce yapısına sahip bireyler olabileceği ve etkin baş etme yöntemlerinden biri olan iyimser yaklaşım sergileme tutumlarının, evlilik uyumu ve baş etme davranışlarına olumlu etki edeceği düşünülebilmektedir. Konu bilişsel olarak bu bağlamda ele alındığında olumlu düşünce yetisine sahip olan bireylerin olaylara yükledikleri anlamların da daha yapıcı olacağı; bu bireylerin evliliğin beraberinde getirdiği sorunlarla da olumlu bir şekilde baş edebileceği söylenebilmektedir. Böylesine bir durumun ise genel olarak baş etme biçimlerini etkileyeceği göz önüne alındığında etkili baş etme biçiminin mi evlilik uyumunu; yoksa evlilik uyumunun mu etkili baş etme biçimini etkilediği tartışma konusudur. Kraemer ve ark.nın[9] bildirdiğine göre (2011), bilişsel olarak olumlu düşünme yetisine sahip olan meme kanserli kadınların evlilik uyumlarının olumlu düşünme yetisine sahip olmayanlara göre daha yüksek olduğu; gene bu
59
kadınların kanser yaşantısından olumlu bir anlam çıkararak sorun alanları ile daha etkili baş edebildikleri görülmektedir. Literatüre göre bilişsel olarak olumlu düşünce yetisine sahip olan kişilerin problem çözme becerilerinin de gelişmiş olduğu ve buna bağlı olarak da yaşamın beraberinde getirdiği güçlüklerle daha kolay baş edebildikleri görülmektedir.[18,19,30] Evlilik çatışmaları ile ilgili gerçekleştirilmiş bazı çalışmalarda da evlilikte çatışmanın her zaman var olduğu, ancak bu durumun çözülme olasılığının eşlerin düşünce yapısı ve davranış örüntülerine bağlı olarak değiştiği belirtilmektedir.[37,38] Kişilik yapısı olarak daha olumlu ve psikososyal olarak ortama daha kolay uyum yapabilen bireylerin çatışmaları çözüme ulaştırıp bireysel gelişimleri için bu durumu bir fırsat olarak değerlendirdikleri görülmektedir. Öte yandan olaylara daha olumsuz yaklaşan, psikososyal olarak uyumda güçlükler yaşayan bireylerde de çatışma alanlarının giderek büyüdüğü ve evlilik birlikteliğine olumsuz etkileri olduğu belirtilmektedir. [3,37,38] Araştırma sonuçları bu literatür bilgileriyle değerlendirildiğinde, konuyla ilgili gerçekleştirilecek sonraki araştırmaların, kohort ve ya prospektif olarak planlanmasıyla evlilik uyumu ve baş etme biçimi arasındaki bu belirsizliğin açığa kavuşturulacağı düşünülmektedir.
Tablo 3’deki bulgular incelendiğinde meme kanseri olan ve olmayan hastaların eşler arası uyum ve baş etme biçimi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farka rastlanmamış olmaması dikkat çekmektedir. Bu durum, araştırmada kontrol grubuna seçilen bireylerin meme kanseri şüphesi ile genel cerrahi servisine başvurmuş tanı almayan hastalardan seçilmiş olması ve buna bağlı olarak vaka grubu ile benzer kaygıların varlığının araştırma sonuçlarına yansıması ile açıklanabilmektedir.
Sonuç olarak, eşler arası uyum arttıkça meme kanseri olan evli kadın hastaların daha etkin baş edebildikleri, daha az etkisiz baş etme davranışı gösterdikleri görülmektedir. Bu alanda çalışan hemşirelerin hastalarla tedavi ve bakımın tüm aşamalarında etkileşim halinde oldukları göz önüne alındığında, meme kanseri olan evli hastaların eşler arasındaki uyum açısından da değerlendirilerek gereksinimlerinin belirlenmesi ve duygusal destek sağlayıcı hemşirelik girişimlerinin planlanması hastanın kanser yaşantısına uyumu açısından yarar sağlayacaktır. Özellikle konsültasyon liyazon psikiyatrisi alanında çalışan hemşirelerin yapılandıracakları duygusal destek merkezli danışmanlıklarında, salt hastayı değil hastanın en önemli sosyal destek kaynağı olan öncelikle eşler ve daha sonra diğer aile üyelerini de sürece dahil etmeleri bu bağlamda yarar sağlayacaktır. Kanserin tüm aile sistemini etkileyen kronik bir hastalık olduğu göz önüne alındığında; hemşireliğin hastaya ulaşma kolaylığı avantajını, bu çalışmaya benzer araştırma sonuçlarını da dikkate alarak hasta ve aile üyelerinin kanser yaşantısında karşılaşacakları sorunları önleme lehine kullanacağı beklenmektedir. Aynı zamanda
60
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):53-60
konuyla ilgili planlanacak farklı çalışmalarda evlilik uyumu ve olumlu düşünce yapısına sahip olma arasındaki ilişkiyi ortaya koyacak prospektif çalışmaların planlanması; kontrol grubunun ise kanser tanısına ilişkin herhangi bir kaygıya zemin hazırlamayacak hastalıklara sahip bireylerden seçilmesi önerilmektedir.
Araştırmanın Sınırlılıkları Örneklem sayısının az olması, kontrol grubuna seçilen hastaların genel cerrahi servisine meme kanseri şüphesi ile başvurmuş ancak kanser tanısı almayan hastalardan seçilmesi, sonuçların evreni temsil etmemesi araştırma sınırlılıklarını oluşturmaktadır.
Kaynaklar 1. Ferrell BR, Grant M, Funk B, Otis-Green S, Garcia N. Quality of life in breast cancer. Part II: Psychological and spiritual well-being. Cancer Nurs 1998;21:1-9. 2. Ferrell BR, Grant M, Funk B, Otis-Green S, Garcia N. Quality of life in breast cancer. Part I: Physical and social well-being. Cancer Nurs 1997;20:398408. 3. Stanton AL, Danoff-Burg S, Huggins ME. The first year after breast cancer diagnosis: hope and coping strategies as predictors of adjustment. Psychooncology 2002;11:93-102. 4. Anuk D. Kanser hasta ve eşlerinin ankisiyete-depresyon düzeyleri ile evlilik niteliğinin sosyal çalışma açısından araştırılması. [Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi] İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 1997. 5. Kinsinger SW, Laurenceau JP, Carver CS, Antoni MH. Perceived partner support and psychosexual adjustment to breast cancer. Psychol Health 2011;26:1571-88. 6. Sherman DW, Haber J, Hoskins CN, Budin WC, et al. Differences in physical, emotional, and social adjustment of intimate, family, and nonfamily patient-partner dyads based on a breast cancer intervention study. Oncol Nurs Forum 2009;36:E185-97. 7. Drageset S, Lindstrøm TC, Underlid K. Coping with breast cancer: between diagnosis and surgery. J Adv Nurs 2010;66:149-58. 8. De Nour AC, Manor O, Hadani PE, Baider L, et al. Mutuality of fate: Adaptation and psychological distress in cancer patients and their partners. In: in Baider L, Cooper CL, Kaplan De Nour, editors. Cancer and the family. Chichester, England: John Wiley & Sons; 1996. p. 173-85. 9. Kraemer LM, Stanton AL, Meyerowitz BE, Rowland JH, et al. A longitudinal examination of couples’ coping strategies as predictors of adjustment to breast cancer. J Fam Psychol 2011;25:963-72. 10. Inoue S, Saeki T, Mantani T, Okamura H, et al. Factors related to patient’s mental adjustment to breast cancer: patient characteristics and family functioning. Support Care Cancer 2003;11:178-84. 11. Fobair P, Stewart SL, Chang S, D’Onofrio C, et al. Body image and sexual problems in young women with breast cancer. Psychooncology 2006;15:579-94. 12. Ostroff J, Steinglass P. Psychosocial adaptation following treatment: a family systems perspective on childhood cancer survivorship. In: Baider L, Cooper CL, Kaplan De-Nour A, editors. Cancer and the family. Chichester, England: John Wiley & Sons; 1996. p. 129-48. 13. Doğaner M. Meme kanserinde farklı tedavi tekniklerinin psikososyal etkileri. Türk Psikoloji Bülteni 2000;16-9. 14. Romero C, Lindsay JE, Dalton WT, Nelson DV, et al. Husbands’ perceptions of wives’ adjustment to breast cancer: the impact on wives’ mood. Psychooncology 2008;17:237-43. 15. Tümer AB. Evli çiftlerde gözlenebilen çatışma odakları ve iletişim sorunları.
[Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi] İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü;1998. 16. Tufan B. Aile içi ilişkilerin ruh sağlığına etkisi üzerine bir inceleme. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Dergisi 1983;1:1-9. 17. Flanagan J, Holmes S. Social perceptions of cancer and their impacts: implications for nursing practice arising from the literature. J Adv Nurs 2000;32:740-9. 18. Turan AH. Kanser hastalarında ankisiyete, depresyon, uyum güçlüğü prevelansı ve bunların psikososyal durumla ilişkisinin incelenmesi. [Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi] İstanbul: İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü; 1992. 19. Whisman M, Delinsky S. Marital satisfaction and an information-processing measure of partner schemas. Cognitive Therapy and Research 2002;26:617. 20. Berterö C. Types and sources of social support for people afflicted with cancer. Nurs Health Sciences 2000;2:93-101. 21. Volf C, Buddeberg C, Sieber M, Riehl EA, et al. Coping strategies and course of disease of breast cancer patient. Psychotherapeutic Psychosomatic. 1991;55:151-6. 22. Gümüş AB. Meme kanserinde psikososyal sorunlar ve destekleyici girişimler. Meme Sağlığı Dergisi 2006;2:108-14. 23. Rustøen T, Wiklund I, Hanestad BR, Moum T. Nursing intervention to increase hope and quality of life in newly diagnosed cancer patients. Cancer Nurs 1998;21:235-45. 24. Çam O, Gümüş AB. Meme kanserli kadınlar için duygusal destek odaklı hemşirelik girişimleri. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2006;10:52-60. 25. Güner İC. Meme kanseri ve eşlerin desteği. Gaziantep Tıp Dergisi 2008;15:46-9. 26. Wilkinson S. Kanser hemşireliğinin felsefesi. Onkoloji Hemşireliği Derneği ve Avrupa Onkoloji Okulu Kursu Notları. Ankara; 1996. 27. Fışıloğlu H, Demir A. Applicability of the dyadic adjustment of marital quality with Turkish couples. European J Psychol Assessment 2000;16:214-8. 28. Hisli ŞN, Durak A. Stresle başaçıkma tarzları ölçeği: Üniversite öğrencileri için uyarlanması. Türk Psikoloji Dergisi 1994;10:56-73. 29. Wenzel LB, Fairclough DL, Brady MJ, Cella D, et al. Age-related differences in the quality of life of breast carcinoma patients after treatment. Cancer 1999;86:1768-74. 30. Matchim Y, Armer JM, Stewart BR. Mindfulness-based stress reduction among breast cancer survivors: a literature review and discussion. Oncol Nurs Forum 2011;38:E61-71. 31. Uçar T, Uzun Ö. Meme kanserli kadınlarda mastektominin beden algısı, benlik saygısı ve eş uyumu üzerine etkisinin incelenmesi. Meme Sağlığı Dergisi 2008;4:162-8. 32. Tiryaki A, Özçürümez G, Sağlam D, Yavuz M. Meme kanseri olan kadınların eşlerinin hastalığa tepkileri. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2010;11:95-101. 33. King MT, Kenny P, Shiell A, Hall J, et al. Quality of life three months and one year after first treatment for early stage breast cancer: influence of treatment and patient characteristics. Qual Life Res 2000;9:789-800. 34. Onen Sertöz O, Elbi Mete H, Noyan A, Alper M, et al. Effects of surgery type on body image, sexuality, self-esteem, and marital adjustment in breast cancer: a controlled study. Turk Psikiyatri Derg 2004;15:264-75. 35. Watson M, Greer S, Rowden L, Gorman C, et al. Relationships between emotional control, adjustment to cancer and depression and anxiety in breast cancer patients. Psychol Med 1991;21:51-7. 36. Northouse L, Templin T, Mood D. Couples’ adjustment to breast disease during the first year following diagnosis. J Behav Med 2001;24:115-36. 37. Gallo LC, Smith TW. Attachment style in marriage; adjustment and responses to interaction. Journal of Social and Personal Relationship 2001;18:263-89. 38. Yuan L, Stephane S, Chantial T. Coping strategies as moderators of the relationship between attachment and marital adjustment. Journal of Social and Personal Relationship 1997:14:777-791.
ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE
61
Ayaktan İzlenen Psikiyatri Hastalarında İçselleştirilmiş Damgalama ve Benlik Saygısı* Internalized Stigma and Self-Esteem in Outpatients with Psychiatric Illness Havva TEL,1 Şükran ERTEKİN PINAR2
ÖZET
SUMMARY
Amaç: Bu çalışma, psikiyatrik hastalık nedeniyle izlenen hastalarda içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısını belirlemek amacı ile yapılmıştır.
Objectives: The aim of this study is to determine internalized stigma and self-esteem in outpatients with psychiatric illness.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma 1 Ekim– 31 Aralık 2009 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin psikiyatri polikliniğe başvuran ve ayaktan tedavi alan, çalışmaya katılmayı kabul eden 160 hasta ile yapılmıştır. Çalışmada veriler Kişisel Bilgi Formu, Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalanması Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılım, t testi, Pearson korelasyon analizi ve ANOVA testleri kullanılmıştır.
Methods: This study was carried out with 160 volunteer outpatients who came to the psychiatry clinic of a university hospital between 1 October and 31 December 2009. In the study, data was collected with Personal Information Form, the Internalized Stigma of Mental Illness Scale, and Rosenberg Self-Esteem Scale. Percentage distribution, t-test, Pearson correlation analysis, and ANOVA test were used in evaluating the data.
Bulgular: Hastalarda içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu, içselleştirilmiş damgalama puanları arttıkça benlik saygısı puanlarının azaldığı (r=–.684, p=.000) saptanmıştır. Hastaların yaşadığı yer, medeni durum, tanı grubu ve çalışma durumuna göre içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Cinsiyet, eğitim ve yıllık hastaneye yatış sayısına göre hastaların içselleştirilmiş damgalama puanları arasında anlamlı fark olduğu (p<0.05), cinsiyeti erkek olan, okur-yazar olmayan ve yıllık en az bir kez hastane yatışı olan hastaların içselleştirilmiş damgalama puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır.
Results: There was a significant relationship between stigma and selfesteem in patients whose self-esteem scores decreased as stigma scores increased (r=–.684, p=.000). There was not a statistically significant difference between stigma and self-esteem scores based upon patients’ place of residence, marital status, diagnostic group, and study group (p>0.05). There was a statistically significant difference between stigma scores of patients based upon sex, education, and annual frequency of hospitalization (p>0.05); stigma scores were high inmales who were illiterate and who had at least one admission to the hospital annually.
Sonuç: Bu çalışmada, psikiyatri hastalarının içselleştirilmiş damgalama yaşadığı, içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında yakın ilişki olduğu, içselleştirilmiş damgalama puanları arttıkça benlik saygısı puanlarının azaldığı, cinsiyet, eğitim düzeyi ve yıllık hastaneye yatış sayısının içselleştirilmiş damgalama düzeyini etkilediği bulunmuştur. İçselleştirilmiş damgalama bireyin hastalığa uyumunu ve sosyal yaşamını çok yönlü etkilediğinden, sağlık çalışanlarının, özellikle de toplum sağlığı alanındaki sağlık çalışanlarının psikiyatri hastalarının algıladığı içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı düzeyini belirlemesi, bireyin benlik saygısını desteklemesi, içselleştirilmiş damgalama ile baş etme ve içselleştirilmiş damgalama ile mücadele etmeye yönelik planlamalar yapması gerekmektedir.
Conclusion: In this study, it was found that psychiatric patients experience stigma. There was a close relationship between stigma and self-esteem; self-esteem scores decreased as stigma scores increased, and sex, education, and annual frequency of hospitalization influenced the stigma level. As stigma multi-influenced the adaptation to the disease and social life of an individual, health care professionals, especially those working in community health care, should determine the stigma and self-esteem levels perceived by psychiatric patients, support the self-esteem of the individual, and make plans for the patient’s struggle against stigma in the community.
Anahtar sözcükler: Ayaktan tedavi; benlik saygısı; içselleştirilmiş damgalama; psikiyatrik hastalık; psikiyatri hastası.
Key words: Outpatient treatment; self-esteem; internalized stigma; psychiatric illness, psychiatric patients.
Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Sivas
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):61-66 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):61-66
İletişim (Correspondence): Şükran ERTEKİN PINAR.
Doi: 10.5505/phd.2012.09719
e-posta (e-mail): spinar75@gmail.com
Geliş tarihi (Submitted): 03.04.2012 Kabul tarihi (Accepted): 17.12.2012
1 2
62
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):61-66
Giriş Damgalama bir kişiyi diğerlerinden ayıracak şekilde, o kişinin gözden düşürülmesi, diğer insanlardan aşağı görülmesi, genel olarak kötülenmesidir.[1] Damgalama bazı hasta gruplarına karşı toplumun tavır almasından, onların toplumdan dışlanmasına kadar giden davranışlar bütünüdür.[2] Damgalanmanın temelinde olumsuz inançlar ve bunun sonucu olan önyargılar yer almaktadır.[3] Damgalanma ile toplumda damgalanan kişi veya grubun farklı olduğu vurgulanmakta, bu farklılıkları nedeni ile damgalanmış kişilere birçok olumsuz özellik atfedilmektedir. Bu nedenle damgalanma bazen hastalığın kendisi kadar zarar verici olmaktadır.[4,5] Damgalama ile ilgili bir diğer kavram ise içselleştirilmiş damgalamadır. İçselleştirilmiş damgalama, toplumun damgalayıcı görüşlerinin hasta birey tarafından da benimsenmesidir. İçselleştirilmiş damgalama, kişilerin özel alanlarında deneyimledikleri duygu, düşünce, inanç ve korkular ile başkaları için tehlikeli olduğu ya da kendi yaşamını yönetmede yetersiz olduğu şeklindeki inançlarını içermektedir. İçselleştirilmiş damgalama hastalık belirtilerini kötüleştirerek ve iyileşmeyi geciktirerek hastalara zarar vermektedir.[5,6] Damgalanmanın en fazla etkilediği gruplardan birisi de psikiyatri hastalarıdır. West ve ark.[7] (2011) psikiyatri hastaları ile yaptığı çalışmada bireylerin %36’sında içselleştirilmiş damgalama olduğunu saptamıştır. Günümüzde psikiyatrik hastalığı olan bireyler hala tüm dünyada büyük bir damgalanma ve ayrımcılık ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu bireyler damgalanma endişesi ile tedavi için sağlık kurumuna başvurmaktan çekinmekte, tedaviye başlandığında ise toplum tarafından dışlanmaları onların iyilik halinin sağlanmasında önemli bir engel oluşturmaktadır. [8] Ruhsal hastalığı olan bireylerin damgalanması, bu kişilerin tedaviye uyumunda sorunlara yol açtığı gibi onların sosyal ilişkilerinde de ciddi sorunlara neden olmaktadır.[6] Damgalanma hasta kadar hasta yakınlarını da etkilediğinden hasta ve hasta yakınlarının sosyal yaşantılarını ve psikolojik süreçlerini olumsuz etkileyerek yaşam kalitelerini düşürmektedir.[5,9-11]
Damgalanma yaşayan kişiler durumundan utanma, yetersizlik duygusu yaşama, sosyal ilişkilerden kaçınma gibi nedenlerle kendilerini değersizleştirmekte, reddedilme korkusu yaşamakta, ümitsizliğe kapılmakta ve öz güvenlerini yitirmektedir.[9,12,13] Benlik saygısı kişinin kendisini değerlendirmesi sonunda ulaştığı benlik kavramını onaylamasından doğan beğeni durumudur. Bireyin kendini değerli, olumlu, beğenilmeye ve sevilmeye değer bulmasıdır. Benlik saygısı gereksinimi bireyin çevresindeki bireylerden aldığı değerlendirme ile yakından ilişkilidir. Bireyin sevildiğini, sayıldığını ve yaptığı işlere değer verildiğini öğrenmesi benlik saygısı gereksinimine doyum sağlamaktadır. Damgalama bireyin aşağılık, utanç duyguları yaşamasına, benlik saygısının azalmasına ve depresyona neden olmaktadır.[13,14] Damgalanma
ile benlik saygısı arasında negatif bir ilişki olduğu, damgalanma arttıkça benlik saygısının azaldığı belirtilmektedir.[15] Yapılan çalışmalarda da damgalamanın bireyin benlik saygısını olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir.[14,16,17] Ülkemizde toplumun ve hasta yakınlarının ruhsal hastalığı olanlara karşı tutumları çalışılmış olmakla birlikte hastaların içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısına yönelik yeterli çalışmaya rastlanmamıştır.
Bu çalışma, psikiyatrik hastalık nedeniyle ayaktan izlenen hastalarda içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısını belirlemek amacı ile yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikteki çalışmanın evrenini Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nin psikiyatri polikliniğine başvuran hastalar oluşturmuştur. Çalışmanın örneklemini 1 Ekim-31 Aralık 2009 tarihleri arasında psikiyatri polikliniğe başvuran ve ayaktan tedavi alan şizofreni, duygulanım bozukluğu ve genelleşmiş anksiyete bozukluğu tanısı olan, 18 yaş ve üzeri, görme, işitme gibi iletişim engeli olmayan ve iletişim kurulabilen, algılama sorunu olmayan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 160 hasta oluşturmuştur. Çalışmanın yapılması için kurumdan yazılı izin alınmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden hastalara çalışma hakkında bilgi verilerek aydınlatılmış sözel onamları alınmıştır. Çalışma verileri Kişisel Bilgi Formu, Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalanması Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile toplanmıştır. Hastaların poliklinik muayeneleri sonrasında hastalarla yüz-yüze görüşülerek veri toplama araçları uygulanmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkenlerini Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalanması Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği puanları, bağımsız değişkenlerini ise hastaların yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, yaşadığı yer, çalışma durumu, tıbbi tanısı, hastalık süresi, en son hastane yatışı, hastaneye yatış sayısı, ilaçlarını düzenli kullanma durumu, ilaçlarını alırken başkasından yardım alma durumu, tedaviye uyumu ve uyumsuzluk nedenleri, ailede ruhsal hastalığı olan bireylerin varlığı oluşturmaktadır. Araştırmada içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılım, t testi, Pearson korelasyon analizi ve ANOVA testleri kullanılmıştır. Veri Toplama Araçları
Kişisel Bilgi Formu: Bu form hastaların sosyo-demografik özellikleri ve hastalık özelliklerine ilişkin bilgileri içeren sorulardan oluşmaktadır. Araştırmacılar tarafından literatür taranarak oluşturulan formda hastaların yaşı, cinsiyeti, medeni durumu, eğitim durumu, çalışma durumu, yaşadığı yer, tıbbi tanısı, hastalık süresi, en son hastane yatışı, hastaneye yatış
63
TEL H ve ERTEKİN PINAR Ş, İçselleştirilmiş Damgalama ve Benlik Saygısı
sayısı, ilaçlarını düzenli kullanma durumu, ilaçlarını alırken başkasından yardım alma durumu, tedaviye uyumu ve uyumsuzluk nedenleri, ailede ruhsal hastalığı olan bireylerin varlığı gibi sorulardan oluşan 15 soru bulunmaktadır.[18,19]
Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalanması Ölçeği (RHİDÖ): Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalanması Ölçeği 2003 yılında Ritsher ve ark. tarafından geliştirilmiştir. Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Ersoy ve Varan (2007) tarafından ayaktan tedavi birimine başvuran psikiyatri hastaları üzerinde yapılmıştır. Ölçek içselleştirilmiş damgalanmayı değerlendiren bir öz-bildirim ölçeğidir. Toplam 29 maddeden oluşan ölçeğin yabancılaşma (6 madde), kalıp yargıların onaylanması (7 madde), algılanan ayrımcılık (5 madde), sosyal geri çekilme (6 madde) ve damgalanmaya karşı direnç (5 madde) olmak üzere 5 alt grubu bulunmaktadır. RHİDÖ’de yer alan maddeler “kesinlikle aynı fikirde değilim” (1 puan), “aynı fikirde değilim” (2 puan), “aynı fikirdeyim” (3 puan), “kesinlikle aynı fikirdeyim” (4 puan) şeklinde dörtlü bir Likert tipi ölçek üzerinde yanıtlanmaktadır. “Damgalanmaya karşı direnç” alt ölçeğinin maddeleri ters olarak puanlanmaktadır. RHİDÖ’nün toplam ölçek puanı beş alt gruptan alınan puanların toplanması ile elde edilmektedir. Ölçekten alınacak puan 29-116 arasında değişmektedir. Toplam puanın artması kişinin içselleştirilmiş damgalanmasının olumsuz yönde daha şiddetli olduğu anlamına gelmektedir. Ölçeğin iç tutarlık katsayısı Ersoy ve Varan’ın (2007) çalışmasında .93 bizim çalışmamızda .90 olarak bulunmuştur.[18,19] Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği(RBSÖ): Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği 1965 yılında Rosenberg tarafından geliştirilmiştir. Ölçeğin ülkemizde geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Çuhadaroğlu (1986) tarafından adölesan bireylerde yapılmıştır. Literatürde Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği’nin psikiyatri hastaları ile yapılan çalışmalarda kullanıldığı ve geçerli bir ölçüm aracı olduğu görülmüştür.[19,20] Bu ölçek 63 madde ve 12 alt gruptan oluşmaktadır. Ölçeğin ilk 10 maddesi benlik saygısını ölçmektedir. Bu nedenle araştırmada ölçeğin benlik saygısını ölçen ilk “10” maddesinde yer alan benlik saygısı alt ölçeği kullanılmıştır. Ölçek maddeleri için “Çok doğru”, “Doğru”, “Yanlış” ve “Çok yanlış” şeklinde yanıt seçenekleri bulunmaktadır. 10 maddeden alınan toplam puan 0-1 ise benlik saygısı yüksek, 2-4 ise orta, 5-6 ise benlik saygısı düşük olarak değerlendirilmektedir. Ölçeğin iç tutarlık katsayısı Çuhadaroğlu’nun (1986) çalışmasında .89 bizim çalışmamızda .73 olarak bulunmuştur.[21]
Bulgular Hastaların %58.8’inin kadın, %54.4’ünün evli, %35.6’sının ilkokul ve lise eğitimli, %60.6’sının herhangi bir işte çalışmadığı, %68.8’inin il merkezinde yaşadığı, %30.6’sının 2-5 yıllık hastalık süresi olduğu, %88.1’inin tekrarlı hastane
yatışları olduğu, %48.8’inin ailesinde ruhsal hastalıklı birey olduğu saptanmıştır (Tablo 1). Çalışmada hastaların yaşadığı yer, medeni durum, tanı grubu ve çalışma durumuna göre içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) saptanmıştır. Çalışmaya katılan hastaların yaşları 18-59 arasında ve ortalaması 34.12±10.34, toplam içselleştirilmiş damgalama puanları 29-116 arasında ve ortalaması 64.28±18.98’dır. Ölçeğin alt grubundan yabancılaşma puanlarının 6-24 ortalamasının 13.93±4.92, kalıp yargıların onaylanması puanlarının 7-28 ortalamasının 15.19±4.83, algılanan ayrımcılık puanlarının 5-20 ortalamasının 10.36±4.87, sosyal geri çekilme puanlarının 6-24 ortalamasının 14.12±5.45, damgalanmaya karşı direnç puanlarının 5-20 ortalamasının 10.66±3.32 olduğu bulunmuştur. Benlik saygısı ölçeği puanlarının ise 0-6 arasında ve ortalamasının 2.45±1.75 olduğu saptanmıştır (Tablo 2). Hastaların içselleştirilmiş damgalama duygusu ile benlik saygısı arasında orta düzeyde negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (r=−.684, p<.0001).
Çalışmada cinsiyete göre hastaların içselleştirilmiş damgalama ve damgalamanın alt gruplarından yabancılaşma Tablo 1. Hastaların tanıtıcı özellikleri
Cinsiyet Kadın Erkek Medeni durum Evli Bekar Dul Eğitim durumu Okur-yazar değil İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Çalışma durumu Çalışıyor Çalışmıyor Yaşadığı yer İl İlçe Köy Hastalık süresi (yıl) 0-1 2-5 6-9 >10 Hastaneye yatış sıklığı Tekrarlı yatış Yılda bir kez Diğer Ailede ruhsal hastalıklı birey Var Yok Toplam
Sayı
Yüzde
94 66
58.8 41.2
87 59 14
54.4 36.9 8.8
7 57 24 57 15
4.4 35.6 15.0 35.6 9.4
97 63
60.6 39.4
110 31 19
68.8 19.3 11.9
39 49 24 48
24.4 30.6 15.0 30.0
141 14 5
88.1 8.8 3.1
78 48.8 82 51.2 160 100.0
64
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):61-66
Tablo 2. Hastaların içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı ortalama puanları
Min-Maks Ort.±SS
Yabancılaşma Kalıp yargıların onaylanması Algılanan ayrımcılık Sosyal geri çekilme Damgalanmaya karşı direnç Toplam içselleştirilmiş damgalama Toplam benlik saygısı
6-24 7-28 5-20 6-24 5-20 29-116 0-6
13.93±4.92 15.19±4.83 10.36±4.87 14.12±5.45 10.66±3.32 64.28±18.98 2.45±1.75
dışında tüm alt gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0.05), erkek hastalarda içselleştirilmiş damgalama puanı ile damgalamanın alt gruplarından kalıp yargıların onaylanması, algılanan ayrımcılık, sosyal geri çekilme ve damgalanmaya karşı direnç puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır. Cinsiyete göre benlik saygısı puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05) bulunmuştur (Tablo 3). Çalışmada eğitim durumuna göre hastaların içselleştirilmiş damgalama ve damgalamanın alt grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0.05), okur-yazar olmayan hastaların içselleştirilmiş damgalama ile damgalamanın alt gruplarından yabancılaşma, kalıp yargıların onaylanması ve sosyal geri çekilme puanlarının yüksek, üniversite eğitimlilerde algılanan ayrımcılık puanlarının düşük olduğu saptanmıştır. Eğitim durumuna göre hastaların benlik saygısı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) saptanmıştır (Tablo 4). Çalışmada hastaların yıllık hastaneye yatış sayısına göre içselleştirilmiş damgalama ve damgalamanın alt grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0.05), yılda bir kez hastaneye yatışı olan hastaların içselleştirilmiş dam-
Tablo 3. Hastaların cinsiyetlerine göre içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı puanları Cinsiyet Yabancılaşma Kalıp Algılanan Sosyal Damgalanmaya yargıların ayrımcılık geri çekilme karşı direnç onaylanması Kadın Erkek t p
Toplam içselleştirilmiş damgalama
Toplam benlik saygısı
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
13.48±5.15 4.57±4.53 t=–1.379 p=.170
14.35±4.84 16.39±4.60 t=–2.679 p=.008
9.58±4.73 11.46±4.88 t=–2.445 p=.016
1.28±5.28 15.31±5.50 t=–2.351 p=.020
10.21±3.19 11.31±3.42 t=–2.090 p=.038
60.92+18.55 69.07+18.69 t=–2.726 p=.007
1.73±.70 1.90±.64 t=–1.595 p=.113
Tablo 4. Hastaların eğitim durumuna göre içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı puanları Cinsiyet Yabancılaşma Kalıp Algılanan Sosyal Damgalanmaya Toplam yargıların ayrımcılık geri çekilme karşı direnç içselleştirilmiş onaylanması damgalama
Ort.±SS
Okur-yazar değil 18.28±4.95 İlkokul 13.71±5.35 Ortaokul 15.20±4.50 Lise 13.52±4.64 Üniversite 12.26±3.76 F F=2.409 p p=.050
Toplam benlik saygısı
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
19.14±6.09 15.89±5.12 16.08±5.29 14.26±4.10 12.80±3.27 F=3.292 p=.013
12.00±5.47 10.82±5.45 12.58±4.99 9.33±4.07 8.20±3.23 F=3.101 p=.017
18.00±5.47 14.49±5.67 15.70±5.53 13.42±5.29 11.06±3.05 F=3.013 p=.020
11.14±1.86 10.29±3.32 12.20±3.47 10.40±3.43 10.40±2.82 F=1.637 p=.168
78.57±20.58 65.22±20.87 71.79±18.73 60.94±16.73 54.73±11.27 F=3.570 p=.008
3.71±1.11 2.35±1.80 2.70±1.70 2.45±1.74 1.80±1.69 F=1.631 p=.169
Tablo 5. Hastaların yıllık hastaneye yatış sayısına göre içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı puanları Cinsiyet Yabancılaşma Kalıp Algılanan Sosyal Damgalanmaya Toplam yargıların ayrımcılık geri çekilme karşı direnç içselleştirilmiş onaylanması damgalama Tekrarlı yatış Yılda bir kez Diğer F p
Toplam benlik saygısı
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
Ort.±SS
13.65±4.76 17.42±5.35 12.00±4.84 F=4.309 p=.015
14.99±4.78 17.92±5.31 13.20±2.38 F=2.846 p=.061
10.07±4.77 13.35±5.49 10.00±3.53 F=2.968 p=.054
13.65±5.31 19.42±4.55 12.60±4.15 F=7.982 p<.0001
10.56±3.38 11.92±2.84 10.20±2.38 F=1.129 p=.326
62.94±18.52 80.07±18.39 58.00±15.19 F=5.794 p=.004
2.36±1.72 3.42±1.82 2.20±1.92 F=2.460 p=.089
65
TEL H ve ERTEKİN PINAR Ş, İçselleştirilmiş Damgalama ve Benlik Saygısı
galama ile damgalamanın alt gruplarından yabancılaşma ve sosyal geri çekilme puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır. Yıllık hastaneye yatış sayısına göre hastaların benlik saygısı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05) bulunmuştur (Tablo 5).
Tartışma Psikiyatrik hastalık nedeniyle ayaktan izlenen hastalarda içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısını belirlemek amacı ile yapılan bu çalışmada, hastaların içselleştirilmiş damgalama duygusu ile benlik saygısı arasında orta düzeyde negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Literatürde de benzer sonuçlar birçok çalışmada bildirilmiştir.[11,14,16-18,22]
Kişinin kendisini ruhsal hastalığından dolayı toplumun dışına itilmiş hissetmesi, doğal olarak benlik saygısının da düşmesine yol açacaktır. Toplumda ruhsal hastalığı olan bireylere karşı olumsuz tutumlar, bireylerin sosyalleşmesini engellerken, evlenme, çocuk sahibi olma ve çalışma haklarını, işe alınmalarını, ev kiralamalarını ve diğer insanlara yakın yaşama, komşuluk yapma olanaklarını kısıtlamaktadır. Bu durum hastanın toplumsal ilişkilerden iyice kopmasına ve bunlara bağlı olarak hastalıkla etkin baş edememesine yol açmaktadır.[23] Bireyin toplumdaki olumsuz yargıları kendisi için kabullenmesi ve bunun sonucunda değersizlik, reddedilme korkusu, ümitsizlik, utanç, işe yaramazlık ve özgüvende azalma gibi olumsuz duygularla kendisini toplumdan geri çekerek diğer insanlarla ilişkilerinde azalma sonucunda benlik saygısında azalma hissedebilmektedir.[19,24] Benlik saygısının düşük olması, yaşam kalitesinde düşme, sosyal fonksiyonlarda yetersizlik, arkadaş bulma ve ilişkilerini sürdürmede güçlük, iş bulmada güçlük gibi sonuçlara yol açabilmektedir.[22] Cinsiyete göre erkek hastaların içselleştirilmiş damgalama ve alt gruplarından kalıp yargıların onaylanması, algılanan ayrımcılık, sosyal geri çekilme ve damgalanmaya karşı direnç puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Dickerson ve arkadaşları da (2002) çalışmalarında ruhsal hastalığı olan bireylerin cinsiyetinin damgalamayı etkileyebileceğini belirtmektedirler.[25] Psikiyatri hastaları toplumda genel olarak saldırgan ve tehlikeli olarak düşünüldüğünden dolayı onlardan korkulmaktadır.[26] Erkek hastaların davranışları da kadınlara göre daha saldırgan ya da tehlikeli olarak algılandığından erkekler kadınlardan daha fazla damgalanmaktadır.[19,25] Ersoy ve Varan’ın (2007) ayaktan izlenen ve farklı psikiyatrik tanısı olan 203 hasta ile yaptığı çalışmada erkek hastaların içselleştirilmiş damgalama puanlarının kadınlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur.[19] Bu bulgu çalışma sonucu ile uyumludur. Okur-yazar olmayan hastalarda içselleştirilmiş damgalama ve alt gruplarından yabancılaşma, kalıp yargıların onaylanması ve sosyal geri çekilme puanlarının yüksek, üniversite eğitimlilerde algılanan ayrımcılık puanlarının düşük olduğu
saptanmıştır. Ruhsal bozukluğu olan kişilere yönelik olumsuz ve reddedici tutumlarda toplumun ruhsal hastalık ve tedavisi konusundaki bilgisinin genellikle yetersiz ve yanlış olduğu belirtilmektedir.[27] Okur-yazar olmayan hastaların okuyarak öğrenme şansı olmadığından, bu bireyler hastalıklarını ancak çevresinden duyduklarına göre algılamakta ve değerlendirmektedir. Bu nedenle içselleştirilmiş damgalama puanlarının yüksek olduğu düşünülmektedir. Lysaker ve ark. (2008) şizofreni ve şizoaffektif bozukluk tanılı 133 hasta ile Alonso ve ark. (2009) 815 psikiyatri hastası ile Coşkun ve Güven (2009) 200 psikiyatri hastası ile Sabancıoğulları ve Doğan (2011) 391 psikiyatri hastası ile Keser ve ark. (2011) 115 ayaktan izlenen psikiyatri hastası ile yaptığı çalışmalarda düşük eğitim düzeyine sahip olan hastalarda içselleştirilmiş damgalamanın daha çok yaşandığı saptanmıştır.[16,20,28-30] Bu sonuçlar çalışma bulgularımız ile uyumludur.
Yılda bir kez hastaneye yatışı olan hastaların içselleştirilmiş damgalama ve alt gruplarından yabancılaşma ve sosyal geri çekilme puanlarının, düzensiz yatışları olan, yılda iki kez ve iki yılda bir kez yatışı olan hastalara göre yüksek olduğu saptanmıştır. Sürekli psikiyatri servislerine yatmak, toplum tarafından hastalığın daha da olumsuz olarak algılanmasına ve bireyin kendisini damgalamasına yol açabilmektedir. Coşkun ve Güven (2009) psikiyatri hastalarının içselleştirilmiş damgalama yaşamasında, hastaneye yatış sıklığının etkili olduğunu saptamıştır.[29] Çalışmamızda elde edilen bu sonuç literatürle uyumlu olmamakla birlikte, yılda bir kez hastaneye yatan hastaların toplam içselleştirilmiş damgalama ve damgalamanın alt gruplarından yabancılaşma ve sosyal geri çekilme puanlarının yüksek olmasında; yılda bir kez yatışın genellikle hastanın iyilik halinin daha uzun olduğunu göstermesinin, iyilik dönemindeki hastanın da damgalanmayı daha gerçekçi ve yoğun algılayabileceğinin etkili olduğu düşünülmektedir.
Sonuç Psikiyatri hastaları içselleştirilmiş damgalama yaşamaktadır. İçselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Bu çalışmada hastalarda içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında orta düzeyde negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunduğu, cinsiyet, eğitim düzeyi ve yıllık hastaneye yatış sayısının içselleştirilmiş damgalama düzeyini etkilediği görülmüştür. Damgalanan ruhsal hastalığı olan birey ve aileleri tedavi yerine evde tecrit edilmeyi tercih etmektedir. Bu nedenle var olan damgalanma ile mücadele tedavi kadar etkilidir, hasta ve ailenin yaşam sürecini olumlu kılmaktadır. İçselleştirilmiş damgalama bireyin hastalığa uyumunu ve sosyal yaşamını çok yönlü etkilediğinden, sağlık çalışanlarının, özellikle toplum sağlığı alanındaki sağlık çalışanlarının psikiyatri hastalarının algıladığı içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı düzeyini belirlemesi, bireylerin hastalık ve tedavisine yönelik bilgilendirilmesi, bi-
66
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):61-66
reylerin benlik saygısının desteklenmesi, içselleştirilmiş damgalama ile baş etmeye ve toplumda mücadele etmeye yönelik planlamalar yapması gerekmektedir.
Kaynaklar 1. Özbaş D, Küçük L, Buzlu S. Ruhsal bozukluğu olan bireye sahip ailelerin hastalığa karşı tutumları. Düşünen Adam 2008;21:14-23. 2. Kocabaşoğlu N, Aliustaoğlu S. Stigmatizasyon. Yeni Symposium 2003;41:113-7. 3. Çam O, Bilge A. Ruh hastalığına yönelik inanç ve tutumlar. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2007;8:215-23. 4. Bilge A, Çam O. Ruhsal hastalığa yönelik damgalama ile mücadele. TAF Prev Med Bull 2010;9:71-8. 5. Çam O, Çuhadar D. Ruhsal hastalığa sahip bireylerde damgalama süreci ve içselleştirilmiş damgalama. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;2:13640. 6. Kuş Saillard E. Psychiatrist views on stigmatization toward people with mental illness and recommendations. Turk Psikiyatri Derg 2010;21:14-24. 7. West ML, Yanos PT, Smith SM, Roe D, et al. Prevalence of Internalized Stigma among Persons with Severe Mental Illness. Stigma Res Action 2011;1:3-10. 8. Taşkın EO. Damgalanma süreci ve şizofreniye yönelik damgalama. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009;10(Ek 2):58-9. 9. Rosenfield S. Labeling mental illness: the effects of received services and perceived stigma on life satisfaction. Am Sociaol Rev 1997;62:660-72. 10. Markowitz FE. The effects of stigma on the psychological well-being and life satisfaction of persons with mental illness. J Health Soc Behav 1998;39:335-47. 11. Lundberg B, Hansson L, Wentz E, Björkman T. Stigma, discrimination, empowerment and social networks: a preliminary investigation of their influence on subjective quality of life in a Swedish sample. Int J Soc Psychiatry 2008;54:47-55. 12. Wright ER, Gronfein WP, Owens TJ. Deinstitutionalization, social rejection, and the self-esteem of former mental patients. J Health Soc Behav 2000;41:68-90. 13. Karaaslan A. Benlik saygısı: Genel bir gözden geçirme. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 1993;9:71-4. 14. Berge M, Ranney M. Self-esteem and stigma among persons with schizophrenia: implications for mental health. Care Manag J 2005;6:139-44. 15. Verhaeghe M, Bracke P, Bruynooghe K. Stigmatization and self-esteem of persons in recovery from mental illness: the role of peer support. Int J Soc Psychiatry 2008;54:206-18. 16. Lysaker PH, Tsai J, Yanos P, Roe D. Associations of multiple domains of selfesteem with four dimensions of stigma in schizophrenia. Schizophr Res 2008;98:194-200.
17. Lysaker PH, Vohs JL, Tsai J. Negative symptoms and concordant impairments in attention in schizophrenia: associations with social functioning, hope, self-esteem and internalized stigma. Schizophr Res 2009;110:16572. 18. Ritsher JB, Otilingam PG, Grajales M. Internalized stigma of mental illness: psychometric properties of a new measure. Psychiatry Res 2003;121:31-49. 19. Ersoy MA, Varan A. Reliability and validity of the Turkish version of the internalized stigma of mental illness scale. Turk Psikiyatri Derg 2007;18:16371. 20. Keser I, Saygin N, Turkan S, Kulaksizoglu B, et al. Evaluation of self-esteem with internalized stigmatization in the patients with mentally illness. European Psychiatry 2011;26:461. 21. Çuhadaroğlu F. Adolesanlarda benlik saygısı. [Uzmanlık tezi] Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü;1986. 22. Razali SM, Hussein S, Ismail TAT. Perceived stigma and self-esteem among patients with schizophrenia. International Medical Journal 2010;17:255-60. 23. Arkan B, Bademli K, Çetinkaya Duman Z. Sağlık çalışanlarının ruhsal hastalıklara yönelik tutumları: son 10 yılda Türkiye’de yapılan çalışmalar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2011;3:214-31. 24. Kuş Saillard E. Psychiatrist views on stigmatization toward people with mental illness and recommendations. Turk Psikiyatri Derg 2010;21:14-24. 25. Dickerson FB, Sommerville J, Origoni AE, Ringel NB, et al. Experiences of stigma among outpatients with schizophrenia. Schizophrenia Bulletin 2002; 28: 143-153. 25. Dickerson FB, Sommerville J, Origoni AE, Ringel NB, et al. Experiences of stigma among outpatients with schizophrenia. Schizophr Bull 2002;28:143-55. 26. Bostancı N. Ruhsal bozukluğu olan bireylere yönelik stigma ve bunun azaltılmasına yönelik uygulamalar. Düşünen Adam 2005;18:32-8. 27. Taşkın O, Gürlek Yüksel E, Deveci A, Özmen E. Psikiyatri polikliniğine başvuran hastaların depresyona yönelik tutumları. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009;10:100-8. 28. Alonso J, Buron A, Rojas-Farreras S, de Graaf R, Haro JM, de Girolamo G, et al. Perceived stigma among individuals with common mental disorders. J Affect Disord 2009;118:180-6. 29. Coşkun S, Güven Caymaz N. Bakırköy ruh sağlığı ve sinir hastalıkları hastanesi ile özel bir psikiyatri ünitesine başvuran hastaların içselleştirilmiş damgalanma düzeyi yönünden karşılaştırılması. III. Ulusal Psikiyatri Hemşireliği Kongresi Özet Kitabı; 2009. s. 85-6. 30. Sabancıoğulları S, Doğan S. Psikiyatri hastalarında içselleştirilmiş damgalanma ve etkileyen faktörler. 20. Anadolu Psikiyatri Günleri Özet Kitabı; 2011. s. 112. * IV. Ulusal Psikiyatri Hemşireliği Kongresi’nde poster bildiri olarak sunulmuştur (24–26 Haziran 2010, Samsun).
ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE
67
Antipsikotik İlaç Kullanan Bir Grup Yatan Hastada İlaç Yönetimi Eğitiminin Değerlendirilmesi Assessing Medicine Management Education in Psychiatric Inpatients Who use Antipsychotic Medicine Çiğdem TATAR YÜKSEL,1 Fahriye OFLAZ2 ÖZET Amaç: Şizofreninin etkili tedavisinde antipsikotik ilaç kullanımına uyum sağlayamama her ne kadar yaygın bir engel oluştursa da, psikiyatri hastalarının kısa süreli yatışlarında ilaç uyumunun nasıl arttırılacağına ilişkin bilgi sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı psikiyatri hastalarının kısa süreli yatışlarında “Sosyal Beceri Eğitimi”nin “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma bir üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde yatarak tedavi görmekte olan ve antipsikotik ilaç kullanan 8 hasta ile yapılmıştır. Yarı deneysel, tek grup pretest-posttest desende olan bu çalışmada kontrol grubu seçilmemiştir. Çalışmada “ilaç tedavisi yaklaşımı” modülü uygulanmıştır, uygulama süresi yedi gündür. Grup oturumları şeklinde yürütülen modülde, oturumlar, modül içerisinde yer alan üç başlığın her birinin ikişer gün ele alınması ile gerçekleştirilmiştir. İlk oturum, tanışma, veri toplama formu ve ön-testlerin uygulanması, ikinci ve üçüncü oturum “Antipsikotik İlaç Tedavisi”, dördüncü ve beşinci oturum “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek”, altıncı ve yedinci oturum “Tedaviyi Değerlendirmek” konularının tartışılması ve son-testlerin uygulanması şeklinde yürütülmüştür. Veriler, veri toplama formu ile “Psikososyal Sosyal Beceri Eğitimi Uygulama Klavuzu”nda yer alan, ilaç tedavisi yaklaşımı modülü kapsamında verilen eğitimin hastaların bilgi düzeyine etkisini değerlendirmek için önerilen testin (ön-test/son-test) uygulanması yolu ile elde edilmiştir. Bulgular: Sekiz katılımcıdan beşinin 27 yaş altında ve lise mezunu, yedisinin bekar olduğu, birinin ailesinde psikotik bozukluk tanısının olduğu saptanmıştır. Katılımcıların hiçbirisi daha önce kullandıkları ilaca ilişkin bir eğitim almamışlardır. İlaç tedavisi yaklaşımı modülü kapsamında verilen eğitimin antipsikotik ilaç kullanan hastaların bilgi düzeyine etkisini ölçen teste ait puan ortalaması, eğitimden önce 14.8±2.2 iken, eğitim sonrası puan ortalamaları 18.0±1.1 olmuştur. İki ortalama arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.01). Puan ortalamalarında meydana gelen artış katılımcıların bilgi düzeylerinin arttığını gösterir. Hastalarla program süresince antipsikotik ilaç etkileri, psikoz ve ilaç uyum etkileri tartışılmıştır. İlaç yan etkileri ve hekimlerin iletişim bilgileri listesi hastalara verilmiştir. Hastaların hastalıkları ve ilaç kullanımlarına ilişkin sorunları daha iyi ifade ettikleri gözlenmiştir. Sonuç: Antipsikotik ilaç kullanan psikiyatri hastalarının kısa süreli yatışlarında, ilaç tedavisi yaklaşımının modülünün uygulanması bilgi düzeylerinin artmasında ve ilaç kullanımına ilişkin davranışlarının değişmesinde etkili olmuştur. Anahtar sözcükler: Antipsikotik; hemşirelik bakımı; ilaç yönetimi; sosyal beceri eğitimi.
SUMMARY Objectives: Although non-adherence with the antipsychotic medication regimen is a common barrier to the effective treatment for schizophrenia, knowledge is limited about how to improve medication adherence in short term hospitalization of psychiatric patients. The purpose of this study was to assess the effectiveness of the “Medication Management Module” of “Social Skills Training Programme” in short term hospitalization of psychiatric patients. Methods: The study included eight patients using antipsychotic medicine who had been admitted to the inpatient psychiatry unit in a university hospital. No control group was chosen in this one-group pre-post test quasi-experimental design study. The “Medication Management Module” of “Social Skills Training Programme” was modified and applied to the participants over seven days as daily, one-hour group sessions. In the first session, the group was formed and pre-tests and data collection tools were applied. In sessions two through seven, the following themes were discussed and posttests were applied: “Treatment with Antipsychotic Medicine,” “Learning the Side Effects of Antipsychotics,” and “Assessing the Treatment.” The data was collected using guidelines of the “Social Skills Training Programme” to assess the effectiveness of the education given within the “Medication Management Module”. Results: Among the eight patients, five were under the age of 27 and had graduated from high school, seven were married, and one had a family member diagnosed with a psychotic disorder. None were educated about the medications before the module. The mean pretest scores of participants (14.8±2.2) were significantly higher when compared with that of posttest scores (18.0±1.1) (p=0.01). The increase in mean score indicates that education increased the level of knowledge. During the program, patients discussed psychosis, the effects of antipsychotic medication, and compliance with medication times. A list of medication side effects and contact details of physicians were given to the patients. Patients showed improved ability to state problems related to medication. Conclusion: The application of “Medication Management Module” of “Social Skills Training Programme” in short term hospitalization of psychiatric patient using antipsychotic medicine is effective in improving knowledge and use of medication. Key words: Antipsychotics; nursing care; medication management; social skills training.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hemşirelik Yüksek Okulu, Psikiyatri Hemşireliği Bilim Dalı, Ankara
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):67-74 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):67-74
Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İstanbul
Doi: 10.5505/phd.2012.68442
1
2
İletişim (Correspondence): Dr. Çiğdem TATAR YÜKSEL. e-posta (e-mail): cyuksel@gata.edu.tr
Geliş tarihi (Submitted): 26.09.2012 Kabul tarihi (Accepted): 29.12.2012
68
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):67-74
Giriş Ruhsal bozukluklar, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de hastalık yükü sıralamalarında ilk sıralarda yer almaktadır. Bu tür bozukluklar bireye topluma ve aileye en çok acı veren, insan yetisini ve gücünü ağır derecede ve uzun süreli düşürmesi nedeniyle büyük ekonomik yitimlere neden olan, bilgisizlik, korku ve önyargıların en çok görüldüğü, sayılan bu özellikleri nedeniyle de tanı ve sağaltımın zor olduğu ve epidemiyolojik açıdan büyük hasta sayılarının söz konusu olduğu rahatsızlıklardır.[1]
Ruhsal bozukluklar arasında yer alan ve klasik sınıflandırmalarda kullanılan psikoz terimi; şizofreni, mani, sanrılı bozukluklar ve değişik nedenlere bağlı başka ağır, ruhsal davranışsal bozuklukları içeren, kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu durumlar için kullanılan bir tanımlamadır.[1] Psikotik bozukluklar içinde en fazla yer tutan bozukluk şizofrenidir ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre şizofreninin yetişkin popülasyonundaki sıklığı %0.7’dir.[2] Şizofreni, Türkiye’de yaşam yılına uyarlanmış yeti kaybına yol açan hastalıklar arasında dokuzuncu sırada yer almaktadır.[3] Bozukluk, bu ciddi yeti kayıplarına paralel olarak hastanın sosyal ve mesleki işlevselliğinde de önemli kayıplara neden olmaktadır. Şizofreni, mani, psikotik çökkünlük ve sanrılı bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlara antipsikotik ilaçlar adı verilir.[1] İlaç tedavisi yoluyla, hastalık belirtilerinin şiddeti azalmakta veya tümüyle bir iyileşme sağlanmaktadır. Bununla beraber antipsikotik ilaçlara iyi yanıt veren hastalarda bile rezidüel belirtiler, bilişsel belirtiler, toplumsal sınırlılık ve yaşam kalitesinde kötüleşme görülebilmektedir.[4] Bu durum, ilaçların etkilerinin belirli alanlarla sınırlı olması ya da uygunsuz kullanım ile açıklanmaktadır.
Yapılan çalışmalar psikiyatrik bozukluğu olan hastaların yaklaşık üçte ikisinin tedavilerinin bir döneminde, ilaç tedavisi nedeniyle semptomlarındaki azalmayı “tam bir iyilik hali” olarak değerlendirmekte olduğunu ve ilaç tedavisini bıraktıklarını göstermektedir. Tedavinin iyi yönetilmemesi sıklıkla hastalığın yeniden alevlenmesine, yinelenmesine ya da hastanın tekrarlı şekilde hastaneye yatışına neden olmaktadır.[1,5,6] Bu nedenle hastalığın tedavisinde, hem ilaç tedavisinin etkili bir biçimde yapılması, hem de ilacın kullanımının sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu yüzden psikotik bozukluğu olan hastalara ilaç kullanımını destekleyecek ve ilaç yönetimini kolaylaştıracak bir takım beceriler öğretilmelidir. Bilişsel ve davranışçı terapi tekniklerini kullanan beceri geliştirme çalışmaları, bu becerilerin öğretildiği etkili yöntemlerden biridir.[7-9] Hastalık yönetimine ilişkin bu programlar, semptomlar ile yinelemelerin azaltılmasına yönelik bilgileri sağlamakta, tedavi önerileri vermekte ve tedaviyi etkili bir biçimde yönetmek için gerekli stratejileri öğretmektedir. “Bilişsel Davranışçı Terapi ve Sosyal Beceri Eğitimi” şizofrenide
işlevselliği önemli ölçüde arttıran etkili girişimlerdendir. “Bilişsel Davranışçı Terapi”nin uygulandığı 35 klinik çalışmanın meta analizinde,[10] çalışmaların büyük bir çoğunluğunun birincil tedavi hedefi olarak pozitif semptomlara odaklandığını, buna rağmen “Bilişsel Davranışçı Terapi”nin işlevsellik üzerine de olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Kurtz ve Muesserin yapmış oldukları bir başka meta analiz çalışmasında da yine, “Sosyal Beceri Eğitimi”nin (SBE) işlevselliği arttırdığı gösterilmiştir.[11] Türkiye’de ise şizofreni hastalarında psikososyal tedavi ve rehabilitasyon için yapılan çalışmaların[12-16] olduğu, yaygın olarak sosyal beceri eğitimi modüllerinin kullanıldığı ve şizofreni hastalarının[17-19] ve ailelerinin[20-22] yapılandırılmış eğitim programı ve girişimlerden yararlandıkları görülmektedir. Bu hasta grubunda özellikle ilaç tedavisine yönelik yapılandırılmış girişimlerin,[23-25] yapılandırılmamış girişimlere oranla üstünlüğü dikkat çekicidir. Bu anlamda yatan hasta grubuyla çalışan hemşireler açısından yapılandırılmış girişimler, zamanı etkili bir biçimde yöneterek etkili sonuçlar elde etmeyi sağlamaktadır.
Gereç ve Yöntem Amaç; bu çalışmanın amacı antipsikotik ilaç kullanan psikiyatri hastalarının kısa sureli yatışlarında “Sosyal Beceri Eğitimi”nin, “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” (ITY) modülünün etkinliğini değerlendirmektir. Hipotez; antipsikotik ilaç kullanan psikiyatri hastalarının kısa sureli yatışlarında “Sosyal Beceri Eğitimi”nin, “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün uygulanması hastaların bilgi düzeylerini arttırır.
Örneklem; çalışmanın örneklemini bir üniversite hastanesinin “Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı”nda yatarak tedavi olan, antipsikotik ilaç kullanan, en az ilkokul mezunu, 18-60 yaş arasında, akut atak tedavisinden sonra grup ortamına uyum sağlayabilecek düzeyde işlevselliği olduğu gözlenen sekiz hasta oluşturmuştur. Çalışmanın yapılması için etik kurul onayının alınmasını takiben hastalara program hakkında bilgi verilmiş, araştırmaya katılmayı kabul eden hastalar programa kabul edilmiştir. Dışlama ölçütü olarak psikotik tablonun gruba uyumu bozacak derecede devam etmesi, organik ruhsal hastalığın (alkol ve madde bağımlılığı, mental retardasyon vb.) olması, hastanın “Sosyal Beceri Eğitimi” programının “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün uygulandığı 7 gün içerisinde taburculuğunun planlanmış olması, kabul edilmiştir. Araç; ilaç tedavisi yaklaşımı değerlendirme formu: Bu çalışmada, davranışçı kuram ve teknikler esas alınarak Liberman ve ekibi tarafından geliştirilmiş bir eğitim programı olan “Social and Independent Learning Skills: Medication Management Module”un, “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” kullanılmış-
TATAR YÜKSEL Ç ve OFLAZ H, Antipsikotik Kullanan Hastalarda İlaç Yönetimi
tır.[26] Bu modül Yıldız ve ark. (2002) tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve “Psikososyal Beceri Eğitimi Uygulama Klavuzu” adı altında uyarlanmıştır.[16] Bu kitapçıkta yer alan ve değerlendirme materyali olarak önerilen test, araştırmanın başında ve sonunda, ön-test/son-test olarak kullanılmıştır. Bu test hastaların, hastalığı ve tedavisi, hastalığın ve tedavinin sosyal sonuçları hakkındaki bilgi ve tutumlarının neler olduğunu anlamak maksadı ile yapılandırılmıştır. Testin içeriğinde hastanın, ilaç kullanmasını gerektiren durumlar, ne kadar süre ilaç kullanacağı, ilaç kullanmayı nasıl sonlandıracağı, ilaç kullanırken dikkat etmesi gereken hususlar, kullandığı ilaçların yan etkileri, güvenli ilaç kullanım kriterleri, hastalığına ilişkin bilgileri ve tutumlarını değerlendiren 20 adet önerme yer alır. Bazı önermeler yanlış, bazıları doğrudur. Hastalardan bu önermeleri “doğru” veya “yanlış” olarak değerlendirmeleri beklenir. Testten alınabilecek en düşük puan sıfır, en yüksek puan yirmidir.[16,26] Veri toplama formu; araştırmaya katılan hastaların çeşitli demografik ve sosyokültürel özelliklerine ilişkin verileri elde etmek amacı ile araştırmacı tarafından oluşturulmuştur.
Süreç ve İçerik; bu çalışmanın yapıldığı eğitim hastanesinde tedavi gören hastaların %98’ini askeri personel ve yakınları oluşturmaktadır. Çeşitli illerden sevk zinciri ile bu eğitim hastanesine gelen hastalar tedavilerini tamamladıktan sonra, bağlı bulundukları birliklere dönmekte ve ancak kontrolleri için belirli aralıklarla hastaneye geri gelmekte ya da tedavileri yaşadıkları kentlerde idame ettirilmektedir. Klinikte yatış süresi dışında hastaya ulaşmak ve takibini yapmak güçtür. Bu nedenle klinikte yatarak tedavi olan hastalara yönelik rehabilite edici bir uygulamaya gereksinim vardır. Bu çalışma, “Sosyal Beceri Eğitimi” programının “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün yatarak tedavi olan hastalar için uygulanması amacı ile uyarlanmıştır. Bu konu ile ilgili alan yazın incelendiğinde, ilaç tedavisi yönetimine ilişkin eğitim programları ile yapılmış randomize kontrollü çalışmaların[27-29] olduğu, bu çalışmaların ayaktan tedavi görmekte olan hastalar üzerine yoğunlaştığı, yatarak tedavi olan hastalarda “Sosyal Beceri Eğitimi”ne yönelik çalışmaların az olduğu tespit edilmiştir. “Sosyal Beceri Eğitimi”, Liberman modelinden uyarlanan, şizofreni hastalarında çeşitli alanlarda beceri geliştirmeyi temel alan yapılandırılmış bir yaklaşımdır.[26] “Sosyal Beceri Eğitimi” programında, “İletişim Becerileri”, “Sorun Çözme Becerileri”, “Psikoz ve Şizofreniyi Anlamak”, “İlaç Tedavisi Yaklaşımı”, “İnatçı Belirtilerle Baş Etmeyi Öğrenmek”, “Uyarıcı İşaretleri Tanımak ve İzlemek” gibi çeşitli modülleri vardır ve bu modüllerin tamamında hastaların hastalıkla daha kolay başa çıkabilmeleri, sosyal işlevselliklerinin arttırılması ve daha bağımsız yaşamaları amaçlanmaktadır.[30,31] Modüllerin tamamının uygulanması yaklaşık sekiz ay sürmektedir. Bununla beraber bu süre, eğitimci tarafından
69
belirlenen seansların süresi ve sıklığına, hastaların öğrenme durumlarına ve verilecek eğitimin kapsamına göre değişebilmektedir.[32,33] “Sosyal Beceri Eğitimi” modüllerin tamamının uygulanmasının mümkün olmadığı, zaman kısıtlılığı içeren çeşitli durumlarda hasta gereksinimlerine uygun olan bazı modüllerin seçilerek uygulandığı, bu kısmi uygulamaların da etkili sonuçlar verdiği alan yazında gösterilmektedir.[33-35]
Bu çalışmanın yürütüldüğü eğitim hastanesinin psikiyatri kliniğinde yatarak tedavi olan antipsikotik ilaç kullanan hastaların akut atak döneminde oldukları ve ortalama yatış sürelerinin bir ay olduğu göz önünde bulundurulduğunda, “Sosyal Beceri Eğitimi”nin tamamının uygulanabilmesi için gerekli olan sekiz aylık bir çalışmayı yapmak mümkün değildir. Bu nedenle çalışma kapsamında, akut atak tedavisi tamamlanan ve grup ortamına uyum sağlayabilecek düzeyde işlevselliği olduğu saptanan ve kısa süreli yatışı olan bu hastalara tedavilerinin son haftasında “Sosyal Beceri Eğitimi” programının “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülü uygulanmıştır. Uygulanacak modülün seçiminde şizofrenide hastalığın relaps nedenlerinden birinin antipsikotik ilaç kullanımı ile ilişkili aksaklıklar[1,5,6] olduğu bilgisi göz önüne alınmıştır. “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülü altında ilaç yönetimine ilişkin üç başlık mevcuttur. Bu başlıklar, “Antipsikotik İlaç Tedavisi”, “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek”, “Tedaviyi Değerlendirmek”tir. “Antipsikotik İlaç Tedavisi”, başlığı altında, antipsikotik ilaçların ne olduğu, ilaçların etkilerinin neler olduğu, ilaçları düzenli kullanmanın getireceği faydalara ilişkin eğitim verilmiştir. “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek” basamağında hastalar; almış oldukları ilaçların neden olabileceği yan etkileri ve bu yan etkilerin ortaya çıkması halinde ne yapmaları gerektiğine ilişkin eğitim almışlardır. “Tedaviyi Değerlendirmek ve İzlemek” basamağında ise, hastalar ilaçlarını uygun dozda, doğru zamanda ve uygun teknikle nasıl kullanacağını öğrenmişlerdir. Bu eğitimin temel amacı yanlış ilaç kullanma tutumlarının değiştirilmesidir.
Uygulama: Bu çalışmada antipsikotik ilaç kullanan psikiyatri hastalarının kısa sureli yatışlarında “Sosyal Beceri Eğitimi”nin, “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün etkinliğine karar vermek için yarı deneysel, tek grup ön-test/son-test araştırma deseni kullanılmıştır. Örneklem seçim kriterlerine uyduğu saptanan hastalar (n=11) araştırmaya dahil edilmiştir. Bu hastalar ile ilk grup oturumu öncesi yapılan bir görüşme ile çalışmanın niteliği, içeriği, hedefleri hakkında konuşulmuş, araştırmaya katılmak isteyen hastaların (n=10) klinik içi faaliyetlerini (iş-uğraşı terapisi, günaydın toplantısı, tetkikler) engellemeyen saatler saptanmış, bu saatler hastalara duyurulmuştur. Her toplantıdan yarım saat önce toplantı saati tekrar hatırlatılmıştır. Toplantı saatinden önce hastaların güvenliği açısından kapalı durumda bulunan pencereler açılarak salonun havalan-
70
ması sağlanmış, yuvarlak oturum düzeni için toplantı salonu düzenlenmiş, eğitim için kullanılması planlanan materyal (yazı tahtası, tahta kalemi vs.) hazırlanmıştır. Hastalar ikinci oturumdan sonra, bir başka hatırlatma gerekmeksizin toplantı salonuna gelmişler ve oturma planında yerlerini almışlardır.
Araştırmacının kendisini takdim etmesinin ardından, çalışmanın niteliği, içeriği, hedefleri tekrarlanmış ve hastalardan kendilerini takdim etmeleri istenmiştir. Hastalar kendilerini isimleri, klinikte bulunma nedenleri, biliyorlar ise tanıları ve kullandıkları ilaçları söylemek suretiyle takdim etmişlerdir. Hastalardan her birinin isimleri kağıtlara yazılarak sandalyelerinde diğer hastaların kolaylıkla görebileceği şekilde yapıştırılmıştır.
Hastalara veri toplama formları ve ön-testler dağıtılmış, bu formlar üzerinde yazan her soru tek tek okunarak, hastaların yanıtlarını yazmaları için yeterli süre tanınmıştır. Veri toplama formundaki demografik ve sosyokültürel özelliklere ilişkin verilerin toplanmasının ardından ön-testler uygulanmış, hastalardan ön-testte yer alan 20 adet önermenin doğru mu yanlış mı olduğunu değerlendirmeleri istenmiştir. Hastaların her biri her soruya yanıt vermeleri için desteklenmiş, gerekirse sorular tekrar edilmiştir. Hastalar veri toplama formundaki sorulara yanıt vermeye ilişkin güçlük yaşamazlarken, ön-teste yanıt verirlerken bazı soruların birkaç kez tekrar edilmesi veya basitleştirilmesi gerekmiştir. Örneğin çok sayıda kelimeden oluşan önermelerin (11’inci, 12’nci ve 18’inci önerme) tekrar okunması gerekirken, mantık kullanarak cevaplanması gereken önermeler hastaların değerlendirmekte güçlük yaşadıkları gözleminden yola çıkılarak basitleştirilmiştir. Örneğin hastalar, 18’inci önermede yer alan hüküm cümlesi olumsuz olduğu için buna verilen olumsuz yanıtın, olumlu bir hükme yol açtığını değerlendirmekte zorluk yaşamışlar ve bu cümleler basitleştirilmiştir.
Örn.: “Hastalık tekrar şiddetlenmeye başladığında hiç dışarı çıkmadan hastalığın yatışmasını beklemeliyim.” önermesi (12’nci önerme), “Hastalığım tekrar arttığında, evde kalmalıyım” şeklinde ifade edilirken, “Sigara ve çay içip oturarak zamanı boş geçirmektense gezmeyi, arkadaş ziyaretini, kursa katılmayı ve diğer faaliyetleri seçmek daha iyi olur.” önermesi (18’inci önerme), “Zamanı boş boş geçirmek iyi değil, faaliyetlere katılmak daha iyi” şeklinde basitleştirilmiştir. Ön-testlerin doldurulmasının ardından grup oturumlarına nasıl yürütüleceğine ilişkin bilgi (grubun amacı, oturumların sıklığı, süresi, içeriği, kuralları) hastalar ile paylaşılmıştır. Sosyal Beceri Eğitiminin “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün uygulanma süresi yedi gündür. Grup oturumları şeklinde yürütülen çalışmada, her gün bir oturum gerçekleştirilir ve oturumların süresi yaklaşık bir saattir. Oturumlar, modülün içerisinde yer alan üç başlığın her birinin ikişer gün ele alınması ile gerçekleştirilmiştir. İlk oturum tanışma ve veri toplama formu ve ön-testlerin uygulanması, ikinci ve üçün-
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):67-74
cü oturum “Antipsikotik İlaç Tedavisi”, dördüncü ve beşinci oturum “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek”, altıncı ve yedinci oturum “Tedaviyi Değerlendirmek” konularının içeriklerinin tartışılması ve son-testlerin uygulanması şeklinde yürütülmüştür. “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün uygulandığı hafta boyunca her gün, hastanın ilaç almaya ilişkin verdiği tepkiler araştırmacı tarafından gözlenmiş ve araştırma kapsamında değerlendirilmiştir. Ev ödevi olarak verilen görevler hastalar tarafından aynı gün klinikte yapılmış, her bir ödevle ilgili geribildirim ve yorumlar, bir sonraki günkü oturumda ele alınmıştır.
“İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün uygulanmasında çeşitli teknikler kullanılmıştır. Bu teknikler; eğitim vermek, deneyimlerin paylaşılması, model alma, rol oynama, davranışın şekillendirilmesi, sorun çözümleri, şimdi-burada çözümleri, alıştırmalar, ev ödevleridir. Eğitimde, bilgilendirme, model olma, davranış provaları yapma, rol oynamalar, istenen yanıt için destekleme (koçluk etme), düzeltici geri bildirimde bulunma, davranışı biçimlendirme, uygun sosyal güçlendiricileri kullanma, alıştırmalar ve ev ödevleri verme gibi aktif öğretme yöntemleri kullanmıştır. Her oturum hastalara verilen genel bilgiler ile başlatılmıştır. Genel bilgilerin ardından, rol oynama tekniği ile giriş yapılmış, sorunlar ve çözümleri tartışılmış, alıştırmalar yapılmış, ödevler verilmiş, her oturumda önceki oturumda verilen ödevler değerlendirilmiştir.
Hastalar oturumların devam ettiği bir hafta süresince ilaç kullanımlarına ilişkin davranışları (ilaçlarını zamanında almak üzere ikaz edilmeden geliyorlar mı, ilaç kullanımlarına, ilaç etki ve yan etkilerine ilişkin konularda sorular soruyorlar mı, bilgi paylaşıyorlar mı, ilaç etki ve yan etkilerine ilişkin belirtileri tanıyarak ifade ediyorlar mı, ilaç tedavisini taburcu olduktan sonra özenli bir biçimde sürdürme isteği ile eğitimde kullanılan materyalleri kullanmaya ilişkin bir talep ve girişimleri var mı) hakkında araştırmacılar tarafından klinikte gözlenmiş, elde edilen veriler araştırma sonuçlarında gösterilmiştir. Verilerin Değerlendirilmesi
Veriler bilgisayar ortamında, “SPSS for Windows ver. 11.0” paket programı ile ön-test, son-test değerlendirmesinde örneklem sayısı az olduğu için Wilcoxon testi kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular Araştırmadan elde edilen bulgular üç başlık altında ele alınmıştır. Demografik ve Sosyokültürel Özelliklere İlişkin Veriler
Katılımcıların çeşitli demografik ve sosyokültürel özelliklere göre dağılımı (n=8) Tablo 1’de gösterilmiştir. Sekiz katılımcıdan beşinin 27 yaş altında ve lise mezunu, yedisinin
71
TATAR YÜKSEL Ç ve OFLAZ H, Antipsikotik Kullanan Hastalarda İlaç Yönetimi
Tablo 1. Katılımcıların çeşitli sosyodemografik özellikleri (n=8)
Tablo 2. Katılımcıların eğitim öncesi ve eğitim sonrası puan ortalamaları
Özellik
N
X
S
Z
p*
Eğitim öncesi (Ön test)
8
14.8
2.2
-2.530
0.01
Eğitim sonrası (Son test)
8
18.0
1.1
Yaş ≤27 ≥27 Cinsiyet Erkek Kadın Öğrenim durumu İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Medeni hal Evli Bekar Hastalık tipi Psikotik bozukluk Psikotik bozukluk Dışındaki bozukluklar Madde kullanımı Var Sigara kullanımı Alkol+sigara kullanımı Yok Ailede psikotik Bozukluk tanısı Var Yok
Sayı 5 3 8 0 1 1 5 1 1 7 7 1 4 1 3 1 7
bekar olduğu, birinin ailesinde psikotik bozukluk tanısının olduğu, dördünün sigara, birinin yalnızca özel günlerde alkol ve sigara kullandığı saptanmıştır. Bu çalışmanın yürütülmesi esnasında, hastalıkların klinik seyrine ilişkin bir takım güçlüklerle karşılaşılmıştır. Araştırmaya katılan hastalardan birinde fikir çalınma sanrısı ve bir diğerinde de fikir okuma sanrısı olduğu üçüncü oturumdan sonra tespit edilmiştir. Bu durumun grup içerisinde yönetiminin güç olacağı ve grubun hedeflerini bozabileceği düşünülerek bu iki hastanın grup dışında modülü tamamlamaları sağlanmıştır. Bu nedenle araştırmaya katıldıkları halde bu iki hastadan elde edilen veriler araştırma sonuçlarına dahil edilmemiştir ve örneklem sayısı N=10 yerine N=8 olarak gösterilmiştir. İlaç Tedavisi Yaklaşımı Uygulamasına İlişkin Veriler
Katılımcıların eğitim öncesi (Ön-Test) ve eğitim sonrası (Son-Test) aldıkları toplam puanlara göre dağılımı Tablo 2’de gösterilmiştir. “İlaç Tedavisi Yaklaşımı modülü kapsamında verilen eğitimin hastaların bilgi düzeyine etkisini değerlendirmek için önerilen testin (ön-test/son-test) puan ortalaması eğitim öncesinde 14.8±2.2 iken, eğitim sonrası puan ortalamaları 18.0±1.1 olmuştur. İki ortalama arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.01). Hastanın İlaç Yönetimine İlişkin Gözlemlerden Elde Edilen Veriler
Bu çalışmada verilen eğitimin içeriği ve biçimi giriş bölümünde tanımlanmıştır. Eğitim boyunca kullanılan “An-
* Wilcoxon iki eş arasındaki farkın önemlilik testi.
tipsikotik İlaç Tedavisi”, “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek”, “Tedaviyi Değerlendirmek” başlıklı oturumlarda hastalara çeşitli görevler verilmektedir. “Antipsikotik İlaç Tedavisi” oturumunda verilen görev; hastaların ilaç tedavileri ile ilgili gereksinim duyabilecekleri kişilerin adres ve telefonlarını temin etmeleridir. Hastalar, tedavilerini planlayan doktorların adreslerini (hastane) ve telefonlarını bir kağıda yazacaklar ve bir sonraki oturuma getireceklerdir. Böylece ilaçla ilgili bir sorunları olduğunda danışabilecekleri kişilerin adres ve telefonları bir kaynak olarak ellerinde yer alacaktır. Hastaların tamamının bu görevi yerine getirdikleri, bu görevin gerekçesinin (bir doktorla sürekli temas halinde olmaları gerektiği) farkında oldukları ve bunu sözel olarak ifade ettikleri gözlenmiştir. Hastalardan bazıları unutkanlık yaşadıklarını, bu kağıdı saklamalarının önemli olduğunu anladıklarını, kaybetmek istemediklerini, o nedenle bu kağıdı cüzdanlarında taşımaya karar verdiklerini ifade etmişlerdir. “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek” oturumunda hastaların yaşadıkları ilaç yan etkilerini daha doğru şekilde saptayabilmek için “Antipsikotik İlaç Yan Etkileri ve Yapılabilecekler Listesi” (Tablo 3) hastalara verilir ve incelemeleri istenir. Kendi yaşadıkları yan etkileri tespit etmeleri ve ertesi günkü oturumda grup ile paylaşmaları söylenir. Listeleri inceledikleri günün ertesi günü gerçekleştirilen oturumda hastalar bu listeyi cüzdanlarına sığabilecek büyüklükte düzenlenmiş şekilde yazılı olarak alıp saklamak istediklerini ifade etmişlerdir. Listeler uygun ebatlarda çoğaltılarak hastalara dağıtılmış, bu listeler sayıca çoğaltılarak klinik uygulamada da kullanılması planlanmıştır.
“Tedaviyi Değerlendirmek” başlıklı oturumda verilen görevde ise hastalardan kendi ilaçlarını kullanma şekilleri üzerine bir takvim yapmaları istenmiştir. Takvimin başlıkları, ilaçlar ve dozları, alınacak saatler ve ilacın muhafaza edildiği yerdir. Örnek bir takvim hastalara verilmiş (Tablo 4), kendi ilaçları için de aynısının oluşturulması istenmiştir. Katılımcıların tamamı takvimi oluşturmuşlardır. Fakat takvimde yer alan “ilacın muhafaza edildiği yer” hanesi, tüm hastalar yatarak tedavi gören hastalar olduğu için “hemşireler saklıyor, yerini bilmiyorum, hemşirelerin durduğu yerde, hemşire deskinde” gibi ifadeler ile doldurulmuştur. “İlacın alındığı saat” hanesi için iki hasta “hemşirenin verdiği saatte, sabah kahvaltıdan sonra” ifadelerini kullanmışlarsa da grubun diğer üyeleri tarafından saat belirterek yazmaları gerektiği vurgulanmış, bu
72
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):67-74
Tablo 3. Antipsikotik ilaçların yan etkileri ve yapılması gerekenler Yan etkiler
Önlem
Güneş ışığına duyarlılık
Güneş gözlüğü, şapka ya da güneşlik kullanmak, güneşe uzun süre maruz kalmaktan kaçınmak, güneşten koruyucu olan losyonlar (en az 16 faktör) kullanılabilir.
Ağız boğaz kuruluğu
Sıvı alınımını arttırmak, ağzı sık sık su ile çalkalamak, şekesiz sakız çiğnemek, tatlandırıcılı şeker kullanmak çözüm olabilir.
Deride döküntü, allerjik tepkiler, renk değişikliği
Doktora bildirmek gerekir.
Salya gelmesi ya da yutmada güçlük
Yutma kaslarının kasılmasından kaynaklanır. Doktora bildirilmelidir.
Kabızlık
Su alınımı arttırmak, fiziksel egzersizi arttırmak, yeşil yapraklı sebze ya da kepekli tahıl yemek, ılık limon suyu içmek çözüm olabilir. Yine de geçmezse doktora bildirmek gerekir.
Baş dönmesi
Tansiyon düşmesinden kaynaklanır. Oturur ve yatar pozisyondan yavaş bir biçimde kalkmak sorunu çözebilir. Yine de rahatsız ederse doktora bildirmek gerekebilir.
Uyuşukluk, uyku hali
Gün içerisinde kısa süreli istirahat yapmak, ilaç dozunu uyku saatine kaydırmak için doktora danışmak gerekir. Egzersiz ve spor yapmak, diyeti kontrol etmek, yağlı ve tatlı yiyeceklerden kaçınmak, sebzeli yiyecekler yönelmek ve aşırı yemeyi azaltmak gerekir.
İştah artışı, kilo alma Görme bulanıklığı
Gözlerini odaklamada güçlük, adaptasyon (uyum) gelişebilir. Fakat en iyisi beklemeden doktora bildirmelidir.
Titremeler
Ellerde ve bacaklarda daha sık görülür. Beklemeden doktora bildirilmelidir.
Kas katılığı, ani kasılma
Hareketlerde güçlük, vücut duruşunda bozulma, kaslarda kasılma. Hemen doktora bildirilmelidir.
Hareketlerde azalma (akinezi)
Yüz ifadelerinde ve hareketlerde azalma vardır. Doktora bildirilmelidir.
Akatizi
Vücutta, kol ve backlarda kas huzursuzluğu, sinirlilik, sakince oturamama ve iç huzursuzluğudur. Hafif hallerine egzersiz iyi gelebelebilir, fakat mutlaka doktora bildirilmelidir.
Cinsel zorluk, memeden süt gelmesi, adet düzensizliği
İlaçların ciddi yan etkilerindendir. Mutlaka doktora bildirilmelidir.
Geç diskinezi
Ağızda, dilde, dudaklarda, ellerde, parmaklarda ve vücutta yavaş ve istemsiz, ritmik olmayan kasılmalardır. Ciddi yan etkileri mutlaka doktora bildirilmelidir.
Tablo 4. Örnek ilaç takvimi İlaçlar ve doz
Alıncak saatler
İlacın muhafaza edildiği yer
A
Gece 21:00
Yatak odasındaki komidinin çekmecesinde
B
Sabah 09:00
Salonda çekmecede
C
Yemeklerden sonra (08:00, 20:00)
Salonda çekmecede
iki katılımcının da ilaç saatlerini net olarak yazmalarını takiben verilen görev tamamlanmıştır. Hastaların yedisi, taburcu olduktan sonra bu takvimin kullanılmasının daha çok işe yarayacağını, ilaç saatlerini ve ilaç yerlerini unutmamak için iyi bir yöntem olacağını ifade etmişler, taburcu olduktan sonra kullanmak üzere takvimin boş halini almak istediklerini belirtmişlerdir. Hastalardan biri takvimi kendisinin yapabileceğini ifade etmiştir. Bunlara ek olarak eğitime katılan tüm hastalar, hastalıklarının psikotik bir bozukluk olduğunu, antipsikotik ilacın psikoza nasıl etki ettiğini, idame tedavinin niçin gerektiğini, idame tedavide ilacı almanın neler kazandıracağını ve almamanın neler kaybettireceğini grup oturumlarında sözlü olarak tartışmışlardır. Bazıları edindikleri bilgileri doktor ve hemşirelerine anlatmışlar, onlar ile öğrendiklerini paylaşmışlardır. Hastalar, ilk oturumdan sonra ilaç alma davranışları
açısından gözlenmiş, tamamının ilaç saatinde ikaz edilmeksizin ilaç almak üzere hemşirelerine başvurdukları saptanmıştır. Hastaların hastalıkları ve ilaç kullanımlarına ilişkin sorunları daha iyi ifade ettikleri gözlenmiştir.
Tartışma Şizofrenide psikososyal tedavilerin kullanıldığı bir çok çalışma mevcuttur.[4,8,11,25,36] Bu çalışmalarda sosyal beceri eğitimi, psikoeğitim ve rol terapileri kullanılmıştır. Psikososyal tedaviler içerisinde “Sosyal Beceri Eğitimi”nin kullanıldığı Glynn SM ve arkadaşları tarafından şizofren hastalar (n=61) üzerinde yapılmış bir çalışmada, “Sosyal Beceri Eğitimi” ön-test ve son-test puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.[37] Alanyazında ilaç yönetimine ilişkin yapılmış psikoeğitim programlarının var olduğu gösterilmiş, ilacın reçete edildiği gibi kullanılıp kul-
73
TATAR YÜKSEL Ç ve OFLAZ H, Antipsikotik Kullanan Hastalarda İlaç Yönetimi
lanılmadığını değerlendiren araştırmalarda eğitim verilen grubun ilaç uyumunun standart bakım alanlara göre daha yüksek olduğunu gösteren[27-29] sonuçlar elde edilmiştir. Duman ve ark. (2006) yatan hastalarla yaptıkları psikoeğitim çalışmasında hastaların en fazla ilaçlarla ilgili modüllerde soru sorduklarını, verilen bilgileri öğrenebildiklerini ve akıllarında tutabildiklerini belirtmişlerdir.[38] Yine ilaç ve semptom yönetimine ilişkin Çin’de yapılmış bir çalışmada da, Xiang ve ark. (2001), “Sosyal Beceri Eğitimi”nin şizofrenili hastaların relapslarını önlemede ve ilaç uyumlarını arttırmada etkili olduğunu göstermişlerdir.[39] Buna ek olarak, “Sosyal Beceri Eğitimi”nde “İlaç Tedavisi Yaklaşımı”nın destekleyici grup terapiye oranla daha etkili olduğunu,[40] davranış değiştirme programlarının, eğitim ve standart bakıma oranla daha etkili olduğunu[41] gösteren çalışmalar da mevcuttur. Bu anlamda alan yazın psikoeğitimin hastaların ilaç uyumunu arttırdığını işaret etmektedir ve bu veriler, yürütülen bu çalışmanın verilerini destekler niteliktedir.
Hastaların “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” boyunca sergiledikleri davranışlar gözlemlenmiştir. Hastaların tedavi sürecinde ilaç saatlerinde çağırılmaksızın ilaç almak için hazır bulundukları, doktor ve hemşirelerine ilaca ilişkin öğrendikleri yeni bilgileri aktardıkları ve kullandıkları ilaçlara ve kendilerinde gördükleri yan etkilere ilişkin sorular sordukları gözlenmiştir. Hastalar tedavilerine aktif olarak katılmaktadırlar. Bu davranışın nedeninin psikoeğitim yolu ile katılımcıların hastalık hakkında bilgi düzeylerinin artması, ilaç tedavileri konusunda etkin rol almaları, hastalığın semptomları ve ilaç kullanımına ilişkin bilgileri öğrenmek yolu ile kaygılarının azalması, özgüvenlerinin ve girişkenliklerinin artması olduğu düşünülebilir. Grup oturumları şeklinde yürütülen bu çalışmada grubun tedavi edici etkisinden de bahsetmek gerekir. Grup ortamı, katılımcılara yalnız olmadıklarını, aynı sorunları yaşayan, kendisine benzeyen başka kişilerin de var olduğunu gösteren bir yapıya sahiptir. Grup, katılımcıların kendini rahatça ifade ettikleri, söylediği şeylerin gruptaki diğer katılımcılar tarafından dinlendiği ve önemsendiği bir ortam yaratmak yolu ile de sosyal işlevsellikteki iyileşmeye katkıda sağlamaktadır. Araştırmanın bir takım kısıtlılıkları vardır. Bu çalışmada hastaların ilaç tedavilerine yönelik bir müdahale yapılmamıştır. Çalışmada bir kontrol grubu kullanılmamıştır. Bu anlamda yürütülen “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün olumlu sonuçlanmasının nedeninin ne kadarı psikiyatrik ilaç tedavisinin bizzat kendisinin sağaltıcı etkisine bağlıdır, ne kadarı eğitim programına veya grup ortamının terapötik etkisine bağlıdır tespit etmek oldukça güçtür. Bu noktada, verilen eğitim programının etkinliğini net olarak saptayabilmek maksadı ile karşılaştırılmalı çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu tür çalışmalarda hastaların edindikleri bilgilerin kalıcılığını değerlendirmek maksadı ile son-test ölçümlerinin
hastaların kontrole geldikleri dönemlerde tekrarlanması gerekmektedir.
Sonuç Çalışma, kısıtlılıklarına rağmen şizofreni hastalarının “Sosyal Beceri Eğitimi”nin “İlaç Tedavisi Yaklaşımı”ndan yaralanacaklarını göstermektedir. Kısa süreli karşılaşılan hasta gruplarında da etkili bir uygulama olması nedeniyle bu grup hastalarla çalışan sağlık profesyonelleri açısından bir seçenek olarak düşünülebilir. “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülü yapılandırılmış bir girişim olması nedeni ile yatan hastaların gereksinimlerine göre planlanan taburculuk eğitimleri kapsamında kullanılabilir. Kaynaklar 1. Öztürk O. Ruh sağlığı ve bozuklukları. 9. Baskı. Ankara: Nobel Tıp Kitapevi Yayınları; 2002. 2. http://www.who.int/mental_health/management/schizophrenia/en/ 3. Ünüvar N, Mollahaliloglu S, Yardım N. Türkiye hastalık yükü çalışması, Ankara: Aydogdu Ofset Matbaacilik; 2007. 4. Doğan O, Doğan S, Tel H, Çoker F. Şizofrenide psikososyal yaklaşımlar: Aileler. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2002;3:133-9. 5. Doğan O. Şizofrenik bozukluklarda psikososyal yaklaşımlar. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2002;3:240-248. 6. Olfson M, Mechanic D, Hansell S, Boyer CA, et al. Predicting medication noncompliance after hospital discharge among patients with schizophrenia. Psychiatr Serv 2000;51:216-22. 7. Granholm E, McQuaid JR, McClure FS, Auslander LA, et al. A randomized, controlled trial of cognitive behavioral social skills training for middleaged and older outpatients with chronic schizophrenia. Am J Psychiatry 2005;162:520-9. 8. Heinssen RK, Liberman RP, Kopelowicz A. Psychosocial skills training for schizophrenia: lessons from the laboratory. Schizophr Bull 2000;26:21-46. 9. Turkington D, Kingdon D, Rathod S, Hammond K, Pelton J, Mehta R. Outcomes of an effectiveness trial of cognitive-behavioural intervention by mental health nurses in schizophrenia. Br J Psychiatry 2006;189:36-40. 10. Wykes T, Steel C, Everitt B, Tarrier N. Cognitive behavior therapy for schizophrenia: effect sizes, clinical models, and methodological rigor. Schizophr Bull 2008;34:523-37. 11. Kurtz MM, Mueser KT. A meta-analysis of controlled research on social skills training for schizophrenia. J Consult Clin Psychol 2008;76:491-504. 12. Aker T, Sungur MZ. Şizofrenide bireysel bilişsel ve davranışçı terapi yöntemleri. İstanbul: PAREM Yayınları; 2001. 13. Deveci A, Esen-Danacı A, Yurtsever F, Deniz F ve ark. Şizofrenide psikososyal beceri eğitiminin belirti örüntüsü, iç-görü, yaşam kalitesi ve intihar olasılığı üzerine etkisi. Türk Psikiyatri Dergisi 2008;19:266-73. 14. Dogan S, Dogan O, Tel H, Çoker F ve ark. Şizofrenide psikososyal yaklaşım. Bahar Sempozyumları. VI, Kongre Bildirileri Özet Programı, (24-28 Nisan 2002, Antalya) 2002. s. 137. 15. Soykan Ç. Bir psikososyal rehabilitasyon uygulaması; gündüz hastanesi. [Çeviri editörü: Dilbaz N, Bayram G] Ankara: Şizofrenide yeni ufuklar. 1997. s. 161-70. 16. Yıldız M. Şizofrenide psikososyal tedaviler. IV Psikososyal beceri eğitimi uygulama klavuzu. İstanbul: PAREM Yayınları; 2001. 17. Yıldız M, Yazıcı A, Ünal S, Aker T ve ark. Şizofreninin ruhsal-toplumsal tedavisinde sosyal beceri eğitimi belirtilerle başetme ve ilaç tedavisi yaklaşımının Türkiye’de çok merkezli bir uygulaması. Türk Psikiyatri Dergisi 2002;13:41-7. 18. Farkas M, Gagne C, Anthony W, Chamberlin J. Implementing recovery oriented evidence based programs: identifying the critical dimensions.
74
Community Ment Health J 2005;41:141-58. 19. Jones C, Cormac I, Campbell C. Cognitive behavioural therapy for schizophrenia. Cochrane Database Syst Rev 2002:CD000524. 20. Chakrabarti S. Family interventions in schizophrenia: Issues of relevance for Asian countries. World J Psychiatr 2011;1:4-7. 21. Das S, Saravanan B, Karunakaran KP, Manoranjitham S, et al. Effect of a structured educational intervention on explanatory models of relatives of patients with schizophrenia: randomised controlled trial. Br J Psychiatry 2006;188:286-7. 22. Paranthaman V, Satnam K, Lim JL, Amar-Singh HS, et al. Effective implementation of a structured psychoeducation programme among caregivers of patients with schizophrenia in the community. Asian J Psychiatr 2010;3:206-12. 23. Hamann J, Langer B, Winkler V, Busch R, et al. Shared decision making for in-patients with schizophrenia. Acta Psychiatr Scand 2006;114:265-73. 24. NICE Core interventions in the treatment and management of schizophrenia in adults in primary and secondary care (update). National Collaborating Centre for Mental Health Commissioned by the National Institute for Health and Clinical Excellence. Full Guideline DRAFT (September 2008). 25. Pekkala E, Välikangas L, Puukka M, Tjäderhane L, et al. The effect of a highsucrose diet on dentin formation and dental caries in hyperinsulinemic rats. J Dent Res 2002;81:536-40. 26. Liberman RP, Social and ındependent living skills: medication-management module. Trainer’s manuel. Los Angeles, CA: UCLA Department of Psychiatry; 1986. 27. Anderson KH, Ford S, Robson D, Cassis J, et al. An exploratory, randomized controlled trial of adherence therapy for people with schizophrenia. Int J Ment Health Nurs 2010;19:340-9. 28. Gray R, White J, Schulz M, Abderhalden C. Enhancing medication adherence in people with schizophrenia: an international programme of research. Int J Ment Health Nurs 2010;19:36-44. 29. O’Donnell C, Donohoe G, Sharkey L, Owens N, et al. Compliance therapy: a randomised controlled trial in schizophrenia. BMJ 2003;327:834. 30. Herz MI, Lamberti JS, Mintz J, Scott R, et al. A program for relapse pre-
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):67-74
vention in schizophrenia: a controlled study. Arch Gen Psychiatry 2000;57:277-83. 31. Liberman LP, Wallace CJ, Blackwell G, Eckman TA, et al. Innovations in skills training for the seriously mentally ill: The UCLA Social and Independent Living Skills modules. Innovations and Research 1993;2:43-60. 32. Yıldız M. Şizofrenide psikososyal beceri eğitiminde içerik ve etkinlikler. Klinik Psikiyatri Dergisi 2001;4:119-23. 33. Bellack AS. Skills training for people with severe mental illness. Psychiatr Rehabil J 2004;27:375-91. 34. Xiang YT, Weng YZ, Li WY, Gao L, et al. Efficacy of the Community Re-Entry Module for patients with schizophrenia in Beijing, China: outcome at 2-year follow-up. Br J Psychiatry 2007;190:49-56. 35. Lak DC, Tsang HW. Rehab rounds: Cultural adaptation of the basic conversational skills module for a Chinese population. Psychiatr Serv 2004;55:988-90. 36. Huxley NA, Rendall M, Sederer L. Psychosocial treatments in schizophrenia: a review of the past 20 years. J Nerv Ment Dis 2000;188:187-201. 37. Glynn SM, Marder SR, Liberman RP, Blair K, et al. Supplementing clinicbased skills training with manual-based community support sessions: effects on social adjustment of patients with schizophrenia. Am J Psychiatry 2002;159:829-37. 38. Duman ZÇ, Kocaman N, Üçok A, Er F ve ark. Yatan hastalarda psikoeğitsel tedavi grubunun etkinliği. Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 2006;19:64-71. 39. Xiang, YQ, Weng YZ, Hou YZ. The medication management and symptom management skills training are effective in preventing relapse of schizophrenics and increasing their drug compliance. Chinese Journal of Psychiatry 2001;34:153-6. 40. Eckman TA, Liberman RP. A large-scale field test of a medication management skills training program for people with schizophrenia. Psychosoc Rehabil J 1990;13:31-5. 41. Boczkowski JA, Zeichner A, DeSanto N. Neuroleptic compliance among chronic schizophrenic outpatients: an intervention outcome report. J Consult Clin Psychol 1985;53:666-71.
ORİJİNAL MAKALE / ORIGINAL ARTICLE
75
Alkol Bağımlılarının Psikoterapi Süreçlerini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi Investigation of Factors Affecting The Process of Psychotherapy of Alcohol Dependents Esra ENGİN,1 Ayşegül SAVAŞAN2
ÖZET
SUMMARY
Amaç: Alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin belirlenmesi, izlenecek terapötik sürecin seyrini belirleyebileceği gibi, bireylere özgü faktörlerin değerlendirilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Objectives: Determining the factors affecting alcohol dependents’ process of psychotherapy is important in determining the course of the therapeutic process to be followed and evaluating the factors specific to individuals.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, bireysel psikoterapi alan, alkol bağımlısı 63 bireyle yapılmıştır. Verilerin toplanmasında, Birey Tanıtım Formu ve bilişsel davranışçı psikoterapi yöntemiyle tedavi sürecini değerlendirmede kullanılan ölçeklerden Beck Depresyon Ölçeği, Beck Anksiyete Envanteri, Sosyotropi-Otonomi Ölçeği, Rotter’in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği, Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve Problem Çözme Envanteri kullanılmıştır. Bulgular: Hastaların %73’ü henüz tedavi hedeflerine ulaşmadan tedaviye gelmeyi kesmiştir. Altı aylık izlem süresinde %57.1’i hiç kayma (lapse) yaşamamış, %20.6’sı bir kez, %17.5’i iki kez, %4.8’i üç kez lapse yaşamıştır. Tedaviden kopan ve tedaviden kopmayan hastaların öfke içe, iç-dıç kontrol odağı, düşünen yaklaşım ve değerlendirici yaklaşımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hastaların laps yaşama durumlarına göre, gruplar arasında öfke kontrol puanları anlamlı bir şekilde farklılaşmaktadır (p<0.05).
Methods: Research was performed with the assistance of 63 alcohol-dependent patients who received individual psychotherapy. Data was collected with the Introductory Information Form and Beck Depression Inventory, Beck Anxiety Inventory, Sociotrophy-Autonomy Inventory, Rotter’s Internal-External Locus of Control Scale, State Trait Anger Expression Scale, and Problem Solving Scale to evaluate the process of psychotherapy with cognitive behavioral treatment approaches. Results: The study found that 73% of patients dropped out before reaching treatment goals. In the six-month follow-up period, 57.1% of patients had no lapses; 20.6% lapsed once, 17.5% twice, and 4.8% lapsed three times. Statistically significant differences were found in anger-in, internal-external locus of control, thinking approach, and estimator approach between patients who dropped out of the study and those who did not. There were significant differences in patients’ anger control in situations of lapse.
Sonuç: Alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin öfke içe, öfke kontrol, iç-dıç kontrol odağı, düşünen yaklaşım, değerlendirici yaklaşım olduğu söylenebilir.
Conclusion: The factors affectıng the process of psychotherapy of alcohol dependents include: anger control, internal-external locus of control, and thinking and estimator approach.
Anahtar sözcükler: Alkol bağımlıları; nüks; psikoterapi süreci; tedaviyi bırakma.
Key words: Alcohol dependents; lapse; process of psychotherapy; drop out.
Giriş Bağımlılık alanında psikoterapötik tedaviler oldukça yaygın biçimde kullanılmaktadır. Her biri ayrı yönlendirme çeşitliliği taşıyan psikoterapi türlerinden, bağımlı bireyin kendine özgü özellikleri, baş etme becerileri ve uyum yetileri değerlendirilerek, uygun olan yöntem seçilmelidir.[1,2] Tek başına etkili bir tedavi yönteminin olmadığı ve birkaç yöntemin
birlikte uygulanmasının daha olumlu sonuçlarının olacağı da bilinmektedir.[3,4]
Alkol bağımlılığı relaps (nüks) ve remisyonlarla seyreden kronik bir hastalıktır. Yaşam kalitesinin arttırılmasının birinci koşulu olarak, alkol tedavi programlarının ilk amacı bağımlı bireyi olabildiğince uzun süre ayık tutabilmektir.[3,4]
Ege Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):75-79 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):75-79
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir
Doi: 10.5505/phd.2012.42714
1
2
İletişim (Correspondence): Hemş., Ayşegül SAVAŞAN. e-posta (e-mail): aysegulsavasan@yahoo.com
Geliş tarihi (Submitted): 29.06.2012 Kabul tarihi (Accepted): 18.12.2012
76
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):75-79
Bilişsel-davranışsal bir tedavi süreci olan relaps önleme, bilişsel tekniklerle davranışsal becerileri bir araya getirerek istenen davranış değişikliklerinin oluşturulmasını ve sürdürülmesini sağlamaktadır.[4] Psikososyal tedaviler arasında daha ön plana çıkmakta olan bilişsel terapi, bağımlılık yapan maddelerden uzak durma ile ilgili hedefler doğrultusunda çaba göstermeleri ve yeni yaşam becerileri edinmeleri konusunda bireylere yardım etmeyi hedefler. Bağımlı bireylerin çoğu, problem çözme, iletişim kurma, organizasyon, zamanı kontrol etme, kendini ifade etme ve gözlemleme yeteneklerini verimli ve doyurucu bir yaşam için yeterli olabilecek şekilde geliştirememişlerdir. Bilişsel terapi, bireylerin öz yeterliliklerini yeniden oluşturup yaşam streslerini azaltmak ve problemin döngüsel bir şekilde tekrarlama olasılığını azaltmak için gerekli olan yeteneklerin kazandırılmasına odaklanmaktadır. Dolayısıyla, bireylerin terapötik kazanımlarını sürdürmelerine yardımcı olmada etkili olduğu öne sürülmektedir.[5] Bilişsel-davranışçı terapilerde terapi öncesi, sırası ve sonrasında değerlendirmeler yapmak amacıyla uluslar arası alanda kullanılan çok sayıda ölçek yer almaktadır.[6] Psikoterapi sürecini etkileyen etmenlerin belirlenmesi açısından bu ölçeklerin kullanılması önem taşımaktadır. Alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin belirlenmesi araştırmanın amacını oluşturmaktadır.
Gereç ve Yöntem Araştırma, özel bir psikiyatri kliniğine 2005 Aralık - 2006 Haziran ayları arasında, alkol bağımlılığı tedavisi nedeniyle başvuran, bireysel olarak bilişsel davranış terapisi alan ve araştırmaya katılmayı kabul eden alkol bağımlısı 63 bireyle yapılmıştır. Verilerin toplanmasında Birey Tanıtım Formu, Beck Depresyon Ölçeği, Beck Anksiyete Envanteri, Sosyotropi-Otonomi Ölçeği, Rotter’in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği, Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve Problem Çözme Envanteri kullanılmıştır.[6] Veriler her bireyden, seansa başlamadan önce tarafsız olan araştırmacı tarafından toplanmıştır.
Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck ve ark. tarafından 1961 yılında geliştirilen, Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları Hisli ve ark. tarafından 1989 yılında yapılan, depresyonda görülen somatik, duygusal, bilişsel ve motivasyonel belirtileri ölçmek üzere 21 maddeden oluşan bir ölçektir. Her madde 0 ile 3 arasında puan alır. Toplam puanın yüksek oluşu, depresyon düzeyinin ya da şiddetinin yüksekliğini gösterir.[6] Beck Anksiyete Envanteri (BAE), Beck ve ark. tarafından 1988 yılında geliştirilen, Türkiye’de geçerlik ve güvenirliği Ulusoy ve ark. tarafından 1998 yılında yapılan, bireylerin yaşadığı anksiyete belirtilerinin sıklığının belirlenmesinde kullanılan ölçektir, 21 maddeden oluşur. Her madde 0-3 arası puan alır. Ölçekten alınan toplam puanların yüksekliği, bire-
yin yaşadığı anksiyetenin şiddetini gösterir.[6]
Sosyotropi-Otonomi Ölçeği (SOSOTÖ), Beck, Epstein, Harrison ve Emery tarafından 1983 yılında geliştirilen ve Türkçe’ye Şahin, Ulusoy ve Şahin tarafından uyarlanan, 60 maddeden oluşan bir ölçektir. Sosyotropik kişilik (insanlarla ilişkiye önem veren) ve otonomik kişilik (başarıya, bağımsızlığa ve özgürlüğe önem veren) özelliklerini ölçmeye yöneliktir.[6]
Rotter’in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği (RİDKOÖ), Rotter tarafından 1966 yılında geliştirilen, Türkçe’ye uyarlaması Dağ tarafından 1991 yılında yapılan, bireyin, yaptığı davranışların sonuçlarının kendisinin yada kendi dışındaki odakların (örn. şans, kader) kontrolünde oluşuyla ilgili inancını değerlendirmek amacıyla geliştirilen bir ölçektir.[6] Yirmi dokuz maddeden oluşur. Bu maddelerin altısı dolgu maddesi olup, ölçeğin toplam puanları 0-23 arasında değişir. Yüksek puanlar dış kontrol odağı inancında artışı göstermektedir.[6,7]
Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği (SÖÖTÖ), öfke ve öfkenin ifade biçiminin değerlendirilmesi amacıyla Spielberger (1988) tarafından geliştirilmiş ve Türkçe geçerlik güvenirliği Özer (1994) tarafından yapılmıştır. Otuz dört maddeden oluşan ölçek, sürekli öfke, öfke içte, öfke dışta, öfke kontrol olmak üzere dört alt ölçek içermektedir. Sürekli öfke bireyin genelde yaşadığı öfke durumunu ölçerken, öfke dışta, öfke içte ve öfke kontrol alt ölçekleri bireylerin öfkeyi ifade etme tarzlarını göstermektedir.[6,8,9]
Problem Çözme Envanteri (PÇÖ), bireyin problem çözme becerileri konusunda kendini algılayışını ölçen Heppner ve Petersen (1982) tarafından geliştirilmiş ve Şahin ve ark. (1993) tarafından Türkçeye uyarlanmış bir ölçektir. Aceleci, düşünen, kaçıngan, değerlendirici, kendine güvenli ve planlı yaklaşım olmak üzere 6 alt ölçekten oluşmaktadır. Ölçekten alınan toplam puanların yüksekliği, bireyin problem çözme becerileri konusunda kendini yetersiz olarak algıladığını ve o alt ölçeğin kullanılma olasılığının düştüğünü göstermektedir. [6,10]
Araştırma verileri “SPSS for Windows 16.0” programı ile değerlendirilmiş; verilerin dökümü yüzdelik, ortalama, standart sapma ve analizleri ise Mann-Whitney U-testi, ki-kare testi ve Kruskal Wallis testi kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular Araştırma kapsamındaki hastaların yaş ortalaması 39.49±8.46’dır; 62’si erkek, 1’i kadındır. %69.8’i evlidir. Eğitim yılı ortalaması 13.00±4.30’dur.
Hastaların %42.9’u tedavi seanslarına 1 ya da 2 kez, %28.6’sı 3-4 kez, %20.6’sı 5-6 kez, %7.9’u ise 7 ve üzerinde gelmişlerdir. Hastaların %73’ü (n=46) henüz tedavi hedeflerine ulaşmadan tedaviye gelmeyi kesmiş, %27’si (n=17) ise tedavi hedefleri sonlanana kadar psikoterapi seanslarına katılmışlardır. Altı aylık izlem süresinde tedaviye devam eden
77
ENGİN E ve SAVAŞAN A, Alkol Bağımlılarnın Psikoterapi Süreçlerini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi
hastaların %57.1’i hiç kayma (lapse) yaşamamış, %20.6’sı bir kez, %17.5’i iki kez, %4.8’i üç kez lapse yaşamıştır. Araştırma kapsamındaki hastaların BDÖ toplam puan ortalaması 15.46±10.19; BAE toplam puan ortalaması ise 14.62±9.34’dür (Tablo 1).
SOSOTÖ için puan ortalamaları incelendiğinde, sosyotropi alt ölçeği puan ortalaması 70.75±18.29; otonomi alt ölçeği puan ortalaması ise 78.73±14.69’dur (Tablo 1).
Araştırmaya katılan bireylerin RİDKOÖ toplam puan ortalaması 8.65±3.81’dir (Tablo 1).
SÖÖTÖ alt ölçek puan ortalamaları incelendiğinde ise sürekli öfke 22.65±5.76; öfke-içe 17.68±3.51; öfke-dışa 18.62±4.89 ve öfke kontrol puanı ise 19.97±4.45 olarak saptanmıştır (Tablo 1).
Bireylerin PÇÖ toplam puan ortalaması 94.22±24.50’dir. Alt ölçek puan ortalamaları ise aceleci yaklaşım 34.30±7.65, düşünen yaklaşım 12.84±5.67, kaçıngan yaklaşım 13.16±5.03, değerlendirici yaklaşım 8.48±3.33, kendine güvenli yaklaşım 15.41± 5.60, planlı yaklaşım 10.03±4.20 olarak belirlenmiştir (Tablo 1). Hastaların medeni durumları lapsları (χ²=1.51, p>0.05) ve tedaviden kopmalarını (drop out) (χ²=3.16, p>0.05) etkilememektedir. Hastaların lapsları ve tedaviden kopma durumlarına göre yaş ortalamalarının ve eğitim yılı ortalamalarının dağılımları arasında istatistiksel olarak bir fark saptanmamıştır (p>0.05).
Tedaviden kopan ve tedaviden kopmayan hastaların öfke içe, iç-dıç kontrol odağı, düşünen yaklaşım ve değerlendirici Tablo 1. Araştırmaya katılan hastaların verileri Ort.±SS Min-Maks Puan aralığı BDÖ BAE SOSOTÖ Sosyotropi Otonomi RİDKOÖ SÖÖTÖ Sürekli öfke Öfke-içe Öfke-dışa Öfke kontrol PÇÖ PÇÖ toplam Aceleci yaklaşım Düşünen yaklaşım Kaçıngan yaklaşım Değerlendirici yaklaşım Kendine güvenli yaklaşım Planlı yaklaşım
15.46±10.19 14.62±9.34
0-43 1-39
0-63 0-63
70.75±18.29 78.73±14.69 8.65±3.81
36-111 42-119 3-18
0-120 0-120 0-23
22.65±5.76 17.68±3.51 18.62±4.89 19.97±4.45
13-37 12-28 8-26 13-29
10-40 8-32 8-32 8-32
94.22±24.50 34.30±7.65 12.84±5.67 13.16±5.03 8.48±3.33 15.41±5.60 10.03±4.20
54-132 19-45 5-21 4-20 3-14 6-28 4-20
32-192 9-54 5-30 4-24 3-18 6-36 4-24
BDÖ: Beck depresyon ölçeği; BAE: Beck anksiyete envanteri; SOSOTÖ: Sosyotropi-otonomi ölçeği; RİDKOÖ: Rotter’in iç-dış kontrol odağı ölçeği; SÖÖTÖ: Sürekli öfke-öfke ifade tarzı ölçeği; PÇÖ: Problem çözme envanteri.
yaklaşımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 2). Tedaviden kopan hastalar ve tedaviye devam eden hastaların öfke içe puanları arada anlamlı bir fark vardır (p<0.05) (Tablo 2). Sıra ortalamaları dikkate alındığında tedaviden kopan hastaların, tedaviden kopmayanlara göre öfke içe puanlarının daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Tedaviden kopan ve tedaviye devam eden hastaların içdıç kontrol odağı puanları arasında anlamlı bir fark vardır (p<0.05). Sıra ortalamalarına bakıldığında, tedaviden kopanların, tedaviden kopmayanlara göre iç-dıç kontrol odağı puanları daha düşük olduğu görülmektedir (Tablo 2). Tedaviden kopan hastalar ve tedaviye devam eden hastaların düşünen yaklaşım puanları arasında anlamlı bir fark Tablo 2. Ölçek puanlarının tedaviden kopan ve tedaviye devam eden hastalara göre U-testi sonuçları BDÖ SOSOTÖ Sosyotropi Otonomi BAE SÖÖTÖ Öfke-içe Öfke-dışa Öfke kontrol Sürekli öfke RİDKOÖ PÇÖ Aceleci yaklaşım Düşünen yaklaşım Kaçıngan yaklaşım Değerlendirici yaklaşım Kendine güvenli yaklaşım Planlı yaklaşım PÇÖ toplam
Tedaviden n kopma
Sıra ortalaması
U
p
Hayır Evet
17 46
29.71 352.00 32.85
0.544
Hayır Evet Hayır Evet
17 46 17 46
32.03 390.50 31.99 28.26 327.50 33.38
0.994
Hayır Evet
17 46
34.06 356.00 31.24
0.585
Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet
17 46 17 46 17 46 17 46
24.56 264.50 34.75 25.85 286.50 34.27 39.35 266.00 29.28 26.29 294.00 34.11
0.045
Hayır Evet
17 46
39.41 265.00 29.26
0.048
Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet
17 46 17 46 17 46 17 46 17 46 17 46 17 46
26.82 303.00 33.91 20.24 191.00 36.35 24.74 267.50 34.68 23.38 244.50 35.18 29.29 345.00 33.00 26.00 289.00 34.22 25.24 276.00 34.50
0.170
0.324
0.103 0.051 0.131
0.002 0.054 0.022 0.473 0.108 0.073
BDÖ: Beck depresyon ölçeği; BAE: Beck anksiyete envanteri; SOSOTÖ: Sosyotropiotonomi ölçeği; RİDKOÖ: Rotter’in iç-dış kontrol odağı ölçeği; SÖÖTÖ: Sürekli öfke-öfke ifade tarzı ölçeği; PÇÖ: Problem çözme envanteri.
78
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):75-79
olduğu bulunmuştur (p<0.05). Sıra ortalamaları dikkate alındığında, tedaviden kopanların, tedaviden kopmayanlara göre düşünen yaklaşım puanlarının daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır (Tablo 2).
Tedaviden kopan ve tedaviden kopmayan hastaların değerlendirici yaklaşım puanları arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sıra ortaları incelendiğinde, tedaviden kopanların, tedaviden kopmayanlara göre değerlendirici yaklaşım puanının daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır (Tablo 2). Tedaviden kopan hastaların öfke içte, düşünen yaklaşım, değerlendirici yaklaşım puanları daha yüksek iken, iç-dış kontrol odağı puanı düşüktür. Hastaların laps yaşamalarına göre, öfke kontrol puan ortalaması dışında, hiç bir ölçek puan ortalaması dağılımında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Hastaların laps yaşama durumlarına göre, gruplar arasında (laps yaşamayanlar, bir kez, iki kez ve üç kez laps yaşayanlar) öfke kontrol puanlarının anlamlı bir şekilde farklılaştığı görülmektedir [χ² (SS=3)=8.01, p<0.05]. Grupların sıra ortalamaları dikkate alındığında, en yüksek öfke kontrol puanına laps yaşamayanların sahip olduğu, bunu sırasıyla bir kez, iki kez ve üç kez laps yaşayanların izlediği bulunmuştur.
Tartışma Araştırmaya katılan bireylerin çoğunluğunu erkeklerin oluşturması, literatürle uygunluk göstermektedir.[7,9,11]
Hastaların %73’ünün henüz tedavi hedeflerine ulaşmadan tedaviye gelmeyi kesmiş olmaları, tedavi motivasyonlarının düşük olmasıyla açıklanabilir. Hastaların tedavi motivasyonlarının ölçülmemesi, araştırmanın zayıf yönünü olarak değerlendirilebilir.
Hastaların BDÖ toplam puan ortalaması (15.46±10.19) İlhan ve ark.’nın (2004) alkol bağımlısı bireylerle yaptıkları çalışmada bulunan BDÖ puanından (9.9±9.6) yüksek olarak bulunmuştur.[12] Evren ve ark. (2010) remisyon (5.18±7.92) ve relaps (14.02±11.29) dönemlerinde farklı BDÖ puanları bulmuşlardır.[13] Hastaların BAE toplam puan ortalamaları (14.62±9.34) İnce ve ark.’nın (2002) erken (22.5±13.5) ve geç (17.1±15.2) başlangıçlı alkol bağımlılarıyla yaptıkları çalışmada bulunan sonuçlardan düşük olduğu bulunmuştur.[14] Evren ve ark.’nın (2010) çalışmasında ise BAE puanı remisyonda 5.36±6.89; relaps döneminde 13.4±13.24 olarak bulunmuştur. Bu çalışmada bulunan BAE puanı Evren ve ark.’nın (2010) relaps döneminde bulduğu BAE puanıyla benzer olduğu görülmektedir.[13]
İnsanlarla ilişkiye önem veren kişilik özelliklerini gösteren sosyotropi (70.75±18.29) ve bağımsızlığın, bireyselliğin, benliğin kontrolünün, kişisel hedeflerine ulaşabilme, sorun-
larına çözüm bulabilme gücünün göstergesi olan otonomi (78.73±14.69) puan ortalamalarına bakıldığında hastaların, orta ve orta düzeyin üzerinde sosyotropi-otonomi kişilik özellikleri gösterdiği düşünülmektedir. RİDKOÖ ortalama puanı (8.65±3.81), Pektaş ve ark.’nın (2003) remisyondaki alkol bağımlılarıyla yaptıkları çalışmada bulunan ortalama puandan (11.5±3.3) düşük olarak bulunmuştur.[7] Ölçekten alınan yüksek puanların dış kontrol odağı inancında artışı göstermesi dolayısıyla, çalışmaya katılan bireylerin iç kontrol odağına daha yakın oldukları ve davranışlarının sonuçlarını ve olayların sorumluluğunu kendi içinde aradıkları şeklinde yorumlanabilir.
Araştırma bulgularına göre hastaların yaşadığı sürekli öfke düzeyi, puan aralığı ile değerlendirildiğinde orta düzeyden biraz yüksek olduğu bulunmuştur. Bağımlılığı olan bireylerin engellenme eşiğinin normal popülasyondan daha düşük olduğu gösterilmektedir.[15,16] Engellenme sonucu yaşanan sürekli öfkenin de bu bireylerde yüksek olması beklenmektedir.
Engin ve ark.’nın (2006) alkol ve madde bağımlılarıyla yaptıkları çalışmada, hastaların sürekli öfke puan ortalaması 24.34±7.17, öfke içte puan ortalaması 19.26±4.37, öfke dışta puan ortalaması 18.46±4.80 ve öfke kontrol puan ortalaması 20.96±4.78 olarak bulunmuştur.[9] Bu çalışmadaki ortalama puanlar Engin ve ark.’nın (2006) bulduğu sonuçlarla sürekli öfke (22.65±5.76) ve öfke-içe (17.68±3.51) puanları açısından farklılık gösterirken, öfke-dışa (18.62±4.89) ve öfke kontrol (19.97±4.45) puanları açısından benzerlik göstermektedir. Engin ve ark.’nın (2006) çalışmasının örneklemini, yatan ve ayaktan tedavi gören hastaların oluşturmuş olması, sürekli öfke ve öfke-içe puanlarının farklılık göstermesini açıklayabilir. PÇÖ alt ölçek puanları incelenerek en çok başvurulan problem çözme yolları bulunmuştur. Hastaların sırasıyla kendine güvenli, planlı, düşünen, değerlendirici, kaçıngan ve aceleci yaklaşımları kullandığı belirlenmiştir. Kendine güvenli, planlı, düşünen ve değerlendirici yaklaşımlar gibi daha işlevsel yaklaşımların daha sıklıkta kullanılıyor olması hastalar için olumlu bir durum olarak değerlendirilebilir. Demirbaş ve ark.’nın (2004) alkol bağımlılarıyla yaptıkları çalışmada ise en çok başvurulan problem çözme yollarının sırasıyla kaçıngan, değerlendirici, düşünen, planlı, kendine güvenli ve aceleci yaklaşımlar olduğu belirlenmiştir.[10] Tedaviden kopan hastaların öfke içe puanları, tedaviye devam edenlere göre daha yüksektir. Öfkenin içe yöneltilmesinin tedaviden kopmada etkili olduğu söylenebilir.
Tedaviden kopan hastaların iç-dıç kontrol odağı puanlarının tedaviden kopmayanlara göre daha düşük olması, davranışlarının sonuçlarını ve olayların sorumluluğunu dışarıda değil, kendi içinde aramaları dolayısıyla yardım bek-
ENGİN E ve SAVAŞAN A, Alkol Bağımlılarnın Psikoterapi Süreçlerini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi
lentilerinin kalmadığı şeklinde yorumlanabilir. Kiran ve ark. (1984) ise tedaviden kopan alkol bağımlılarının kişilik özellikleriyle ilgili çalışmalarında, tedaviden kopanların (10.71) iç-dış kontrol odağı puan ortalamaları, tedaviyi tamamlayan (13.15) alkol bağımlılarından düşük olmasına rağmen, arada fark bulunmamıştır.[17] Tedaviden kopan hastaların düşünen ve değerlendirici yaklaşımları tedaviden kopmayanlara göre daha az kullanıyor olmaları, daha işlevsel olan problem çözme yaklaşımlarını kullanamadıklarını gösterdiği ve bunun da tedaviden kopmalara neden olduğu söylenebilir.
Laps yaşamayanların öfke kontrol puanlarının anlamlı düzeyde yüksek olması, öfkenin tanınması ve uygun bir şekilde ifadesinin, lapsları önleyebileceğini düşündürtmektedir.
Sonuç Alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin öfke içe, iç-dıç kontrol odağı ve problem çözme yaklaşımlarından düşünen yaklaşım ve değerlendirici yaklaşım olduğu söylenebilir.
Sürekli öfkenin orta düzeyden yüksek olarak bulunması, tedaviden kopmalarda öfkenin içe yöneltilmesinin etkili olması ve hastaların laps yaşamamalarında öfke kontrolünün etkili olması dolayısıyla, öfkenin tanınması ve uygun şekilde ifade edilmesinin önemini ortaya çıkarmakta ve üzerinde çalışılmasını gerektirmektedir. Alkol bağımlılarının tedaviden kopmalarında etkili olan problem çözme yaklaşımları üzerinde durulmalı ve hastalar işlevsel problem çözme yaklaşımlarını geliştirmeleri konusunda desteklenmelidirler. Psikiyatri hemşiresinin psikoterapi alanındaki rol ve sorumluluklarının belirlenmesi de, kuramsal bilginin uygulamaya geçirilmesi açısından önerilebilir.
79
Kaynaklar 1. Kalyoncu A, Mırsal H. Madde bağımlılığında bireysel psikoterapi. Bağımlılık Dergisi 2000;1:95-100. 2. Çakmak D, Evren C. Alkol ve madde kullanım bozuklukları. İstanbul: Özgül Matbaacılık; 2006. s. 50-2. 3. Kalyoncu ÖA, Mırsal H, Pektaş Ö, Yazıcı H ve ark. Alkol bağımlılığında nüks nedenleri: Kesitsel bir çalışma. Bağımlılık Dergisi 2001;2:64-7. 4. Mırsal H, Kalyoncu ÖA, Pektaş Ö, Şatır T. Alkol bağımlılığında nüks. Bağımlılık Dergisi 2000;1:22-6. 5. Leahy RL. Bilişsel terapi ve uygulamaları. İstanbul: Litera Yayıncılık; 2007. 6. Savaşır I, Şahin NH. Bilişsel-davranışçı terapilerde değerlendirme: Sık kullanılan ölçekler. Türk Psikologlar Derneği Yayınları No: 9. 7. Pektaş Ö, Mırsal H, Kalyoncu ÖA, Tan D ve ark. Remisyondaki alkol bağımlılarında kontrol odağı. Bağımlılık Dergisi 2003;4:72-5. 8. Özer AK. Sürekli öfke (SL-Öfke) ve öfke ifade tarzı (Öfke-Tarz) ölçekleri ön çalışması. Türk Psikoloji Dergisi 1994;9:26-34. 9. Engin E, Gültekin K, Coşkunol H, Horozoğlu N. Alkol ve madde bağımlılarında öfke ifadesi ve kişilerarası ilişki tarzı. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 2006;22:211-23. 10. Demirbaş H, İlhan İÖ, Doğan YB. Alkol bağımlısı hastalarda bağımlılık sürecinin problem çözme yolları ile ilişkisi. Bağımlılık Dergisi 2004;5:8-11. 11. Saatçioğlu Ö, Yapıcı A, Ciğerli G, Üney R ve ark. Yatarak tedavi gören bağımlı hastalarda nüksün değerlendirilmesi. Bağımlılık Dergisi 2007;8:133-7. 12. İlhan İÖ, Demirbaş H, Koçak OM, Doğan YB. Alkol bağımlısı erkeklerde dikkat ve bellek işlevlerinin alkol kullanım öyküsüyle ilişkisi. Bağımlılık Dergisi 2004;5:3-8. 13. Evren C, Çetin R, Durkaya M, Dalbudak E. Clinical factors associated with relapse in male alcohol dependents during six-month follow-up. Bulletin of Clinical Psychopharmacology 2010;20:14-22. 14. İnce A, Doğruer Z, Türkçapar MH. Erken ve geç başlangıçlı erkek alkol bağımlılarında sosyodemografik, klinik ve psikopatolojik özelliklerin karşılaştırılması. Klinik Psikiyatri 2002;5:82-91. 15. Deffenbacher Jl. Trait anger: Theory and implications. Advances in Personality Assessment 1992;9:177-201. 16. Howells K, Day A. Readiness for anger management: clinical and theoretical issues. Clin Psychol Rev 2003;23:319-37. 17. Rao K, Ray R, Vithayathil E, Nagalakshmi SV. Personality characteristics of alcoholics dropping out of treatment. Indian J Psychiatry 1984;26:386-9.
* I. Uluslararası V. Ulusal Psikiyatri Hemşireliği Kongresi’nde sözel bildiri olarak sunulmuştur (22-24 Eylül 2011, İstanbul).
80
DERLEME / REVIEW
İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü The Effects of Infertility on Women’s Mental Health and Role of Psychiatric Nursing Aysel KARACA,1 Gül ÜNSAL2
ÖZET
SUMMARY
Aile, insan neslinin devamının sağlanmasında ve toplumun beklentilerine uygun bireyler yetiştirilmesinde büyük önem taşıyan bir kurumdur. Üreme ve doğurganlık birey ve aileye özgü evrensel işlevler olarak görülmekte ve çocuk sahibi olma evlilik kurumunun beklenen sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk sahibi olamama her iki cinsi de duygusal olarak etkilese de kadınların daha fazla stres ve baskı hissettikleri, anksiyete ve depresyon oranlarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Son çalışmalar, infertil kadınların %50’sinin bu süreci yaşamları boyunca karşılaştıkları en sıkıntı verici durum olarak tanımladıklarını ve yaşadıkları psikosoyal acı çekmenin, kanser ve kalp yetmezliği gibi yaşamı tehdit eden hastalığı olanlarla benzer olduğunu ortaya koymuştur. İnfertil kadınların yüksek düzeyde stres ve anksiyete yaşamalarının altında yatan en önemli sebebin infertiliteye bağlı yaşanan annelik duygusunun kaybı, üretkenliğin kaybı, benlik saygısının kaybı, genetik devamlılığın kaybı olduğu bildirilmektedir. Bu derlemenin amacı, son yıllarda giderek yaygınlaşan ve çiftler için bir yaşam krizine dönüşebilen infertilitenin kadınların ruh sağlığı üzerindeki etkileri ve infertilitede psikiyatri hemşirelerinin rolleri konusunda bir bakış açısı sağlamaktır.
Family is an important institution in maintaining human existence and raising individuals in line with society’s expectations. Fertility and reproduction are seen as universal functions unique to women with raising children as the expected result of the family institution. Incidence of infertility has increased recently and can become a life crisis for a couple. Even though not being able to have a child affects both sexes emotionally, women feel greater amounts of stress, pressure, anxiety, and depression. Recent studies have shown that 50% of infertile women indicated infertility as the most challenging situation they have ever experienced. Moreover, their psychosocial suffering resembles that of fatal disease such as cancer and heart failure. The most important underlying causes of high levels of stress and anxiety that infertile women experience are the loss of maternity, reproduction, sense of self, and genetic continuity. The aim of this compilation is to provide a new perspective of the effects of infertility on women’s mental health and the role of psychiatric nurses.
Anahtar sözcükler: Damgalama; infertilite; kadın; psikiyatri hemşiresi; ruh sağlığı.
Key words: Stigmatization; infertility; woman; psychiatric nursing ; mental health.
Giriş Üreme çok eski zamanlardan beri önemini koruyan bir kavramdır. Başlangıçta, eski çağlarda yaşayan düşünürler, insan üreme sistemini ve bu sistemdeki işlev bozukluklarını anlamaya ilişkin uğraşlarını yürütmüşler, sonrasında bilimin gelişmesiyle bilim adamları bu konudaki çalışmaları sürdürmüşlerdir. İnfertilite ile ilgili ilk metinler M.Ö 2200-1950 yıllarına dayanır. M.Ö 460-370 yılları arasında yaşamış olan Hipokrat da infertiliteden bahsetmiştir. Gebeliğin erken ta1
Düzce Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, Düzce
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İstanbul 2
İletişim (Correspondence): Dr. Aysel KARACA. e-posta (e-mail): ayselkaraca@yahoo.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):80-85 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):80-85 Doi: 10.5505/phd.2012.02486 Geliş tarihi (Submitted): 08.08.2012 Kabul tarihi (Accepted): 17.12.2012
nısı ve kısırlığın önlenmesiyle ilgili reçeteler ilk olarak eski Mısır’da kullanılmıştır. İnsandaki ilk yapay döllenme ise 1776 ve 1799 yılları arasında Hunter tarafından elde edilmiştir. Üremeye ait ilk referanslar antik çağlara kadar dayanır ve ilk örneklerden biri de İncil’in emri olan “üretken olun ve çoğalın” dır. Dini inanışlara göre, Tanrı hem fertilitenin hem infertilitenin kaynağıydı. Bir kadının çocuk doğurabilme becerisi kadınlığının bir ölçüsü olarak değerlendirilmekte; infertilite, yanlış davranışın bir cezalandırılması olarak görülmekteydi.[1-3]
Son 30 yılda üreme sağlığı ile ilgili hızlı gelişmeler infertilite kavramına olan ilgiyi ve beklentileri de arttırmıştır. Son yıllarda kabul gören infertilite tanımı; üreme çağındaki çiftlerin en az bir yıl boyunca haftada üç dört kez korunmasız cinsel ilişkide bulunmalarına rağmen gebeliğin oluşmaması ya da gebeliği sürdürememedir.[4-7] Dünyada infertilite oranlarına bakıldığında farklı ülkelerde farklı oranlarda görüldüğü, dünyada 80 milyondan fazla kişiyi etkilediği öne sürülmekte ve infertilite oranının %5-30 arasında değiştiği belirtilmek-
KARACA A ve ÜNSAL G, İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü
tedir. Sanayileşmiş toplumlarda çiftlerin %10-15’inin birincil ya da ikincil infertilite tanısı aldıkları tahmin edilmektedir. Bu oran Afrika ülkelerinde %30-50’ye yükselmektedir.[8] Türkiye’de de çiftlerin %10-20’inin infertilite tanısı aldığı düşünülmektedir.[7,8] Tüm dünyada çeşitli faktörlere bağlı olarak artan infertilite, bireylerde ve evlilik ilişkilerinde yarattığı duygusal sorunlar nedeniyle medikal bir durumdan çok bireysel ve eş ilişkilerini de içine alan gelişimsel bir kriz olarak görülmektedir. Psikolojik faktörlerin infertilite ile ilişkisi uzun yıllar araştırmacıların ilgi alanı olmuş, ancak aradaki gerçek ilişkinin biçimine dair ortak bir noktaya varılamamıştır. Bu nedensel ilişkiye dair 3 farklı varsayım üzerinde yoğunlaşılmıştır: 1) Duygusal ve psikososyal sorunlar infertilite için risk faktörüdür. 2) İnfertilite ile ilişkili tanı ve tedavi süreci psikososyal sorunların nedenidir. 3) İnfertilite ve psikososyal sorunlar arasında karşılıklı bir ilişki vardır.[9]
Psikolojik Faktörlerin İnfertiliteye Etkisi İnfertilitede psikolojik stres ile ilgili araştırmalar ilk 1950’li yıllarda başlamıştır. Bu çalışmalarda infertil kadınların %40-50’sinde psikolojik sorunların olduğunu ve bu sorunlarla infertilite arasında bir bağlantı olduğuna inanılıyordu. Bu yıllarda psikanalitik kuramı takip eden birtakım yazarlar, gebeliği etkileyen ya da engelleyen olası bir neden olarak bilinçdışı çatışmaları öne sürmüşlerdir. Doyurulmayan bir çocuk arzusu, kadının anne rolüyle bağlantılı olduğunu ve infertilite yakınmalarının altında mutlaka gizil bir psikolojik çatışma yer aldığını ifade etmişlerdir.[3] Çalışmalarda infertil kadın ve erkeklerin nevrotik olduğu ve kadın ve erkeğin psikolojik ve kişilik özelliklerinin önemli olduğu sonucuna varılıyordu. Bu varsayıma göre duygusal ve psikososyal sorunların infertil çiftlerin en az yarısında birincil neden olduğu öne sürülmüştür. Bu varsayım infertil pek çok olguda özellikle de açıklanamayan infertilitesi olan olgularda çözülmemiş ödipal çatışmaları nedeni ile çocuk sahibi olma, annelik ve kendi cinsel kimlikleri ile ilgili bilinç dışı çatışmaları olduğu yorumuna dayanmaktadır.[10] Bu çalışmalar 1980’lerin ortalarına kadar bu teoriye uygun olarak devam etmiş ve infertilitenin psikojenik hipotezinin temelini oluşturmuştur.
Konuyla ilgili daha fazla çalışma yapılmaya başlanması ve hipotezlerin daha yakından incelenmesiyle infertil olan ve olmayan kadınların kişilik ve psikolojik özellikleri arasındaki farkların ayırıcı özellik taşıyacak özellikte olmadığı anlaşılmıştır.[11] Ayrıca infertilite tanı yöntemlerinin artmasıyla organik kökenli infertilite keşfedilmiş, giderek infertilitede stresin neden değil sonuç olduğu düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır.[12] İnfertilitenin Kadınlar Üzerindeki Ruhsal Etkileri Son 20 yıldır infertilite ve psikososyal sorunları inceleyen
81
makalelerin sayısında artış olduğu göze çarpmaktadır.[11] Genel olarak konuyla ilgili literatür incelendiğinde birçok çiftin infertiliteyi yaşamlarının en büyük krizi olarak tanımladıkları ve kadınların infertilite sürecinde erkeklere oranla daha fazla stres, depresyon ve anksiyete yaşadıkları bildirilmektedir. [7,8,11,13-19] Aynı zamanda çalışmalarda infertil kadınlardaki depresyon oranının kanser, HIV pozitifliği, hipertansiyon, postoperatif bypass gibi yaşamı tehtid eden hastalıklara sahip olan kadınlardaki oranla benzer çıkması, infertilitenin kadınların ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.[12,20] Ayrıca infertil kadınların fertil kadınlara oranla daha nörotik, bağımlı, kendini suçlama ve intihar düşüncesi gibi yüksek psikopatoji gösteren bireyler oldukları bilinmektedir.[21-26] İnfertilitenin kadınların ruh sağlıklarını bu denli olumsuz etkilemesinin nedenlerini, bu süreçte yaşanılan “kayıplar”, “üremeye yardımcı tedavilerin etkisi” ve “sosyokültürel etkiler” başlıklarıyla incelemek mümkündür.
Kayıplar Kadınların her ay yaşadıkları adet dönemi, başa çıkmak zorunda oldukları ve duygusal olarak oldukça zorlayan bir kayıp dönemidir. Çünkü kadının adet olması hala gebe kalamadığının en önemli göstergesidir. Her ay düzenli bir şekilde gebeliğe hazırlanan ve ardından adet görmeyle son bulan bu döngü kadına yetersizliğini hatırlatır ve her ay bir kayıp yaşanır.[11] Bu durum kadınlarda başarısızlık duygusunun (bu ayın da boşa geçmesi) yanında, hamilelik boyunca oluşan vücut değişimlerini ve emzirmeyi yaşayamama gibi kayıpları da yaşatabilir.[27,28] İnfertilite nedeniyle kadınların karşı karşıya kaldığı kayıplar görünmez kayıplar olarak tanımlanmakta ve şu şekilde sıralanmaktadır; hayallerin kaybı, genetik devamlılığın kaybı, kendini doğurgan bir kişi olarak algılama kaybı, başarılı hamilelik ve çocuk doğurma deneyiminin kaybı, emzirme deneyiminin kaybı, ilişkilerin kaybı, aile yaşam siklusunda diğer aşamaya geçme ve potansiyel büyük anne olma umudunun kaybıdır. İnfertilite, kadın için anneliğin engellenmesi olarak görülebilir. Aynı zamanda infertilite, çocuk kaybı, kontrolün kaybı, kadınlığın kaybı, vücut sağlığı ve fonksiyonunun kaybı, statü kaybı, imgelem kaybı, kendine güvenin kaybı gibi benlik algısında değişim olarak da algılanabilir.[4,29]
Üremeye Yardımcı Tedavilerin Etkisi İnfertilite tedavileri fiziksel, psikolojik ve finansal yükleri olan bir tedavidir.[7,9] Kadınlar bu süreçte erkeklere oranla daha fazla suçluluk, stres ve sorumluluk hissettikleri için kendilerini “mağdur” gibi görebilmektedir. Bu duygunun altında yatan nedenin infertilite kaynağı kendisi olmasa da tedavide kadın bedeni kullanılması olduğu düşünülmektedir.[27,30,31] Bunun yanısıra tedavilerin her aşamasının kadınlar için ne anlam ifade ettiğini daha iyi anlamak için yapılan çalışmalara bakmak gerekmektedir. IVF/ET uygulanan 300 çiftle yapılan
82
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):80-85
bir çalışmaya göre tedavinin her basamağının ayrı psikolojik anlamı ve bedensel güçlükleri olduğu görülmüştür. Kadının yumurtalarının bazı ilaçlarla uyarılmasıyla başlayan süreçte kadınlarda kilo alımı, baş ağrısı, yorgunluk ve duygusal hassasiyet gelişebilmektedir. Yumurtaların gelişimi takibinin gün be gün olması, kadının hem sorumluluk hissetmesine neden olmakta, hem de kadını duygusal olarak hassaslaştırabilmektedir. Yumurta toplanması ultrason eşliğinde basit bir girişimsel prosedürle yapılsa da maruz kalan kadınlarda hafif ile orta dereceli ağrıya sebebiyet vermesinden dolayı korku ve sıkıntı yaratabilir. Embriyo transferi ve embriyoların tutunma aşamasından sonra gebeliğin oluşmasına kadar geçen süre ise IVF/ET tedavisinin en stres verici basamağı olarak görülmektedir. Kadınlar bu bekleme döneminde anksiyete, mutluluk gibi karmaşık duygular yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bütün bu süreçlerden geçip tedavisi başarısızlıkla sonuçlanan kadınların ise yetersizlik, boşluk, eksiklik, suçluluk, üzüntü, başarısızlık gibi duygular hissettikleri ve şiddetli yas reaksiyonu gösterdikleri bulunmuştur.[2,24] Aynı zamanda üremeye yardımcı tedaviler sırasında kadınlarda yüksek anksiyete ve depresyon oranlarına rastlanmıştır.[18,32] İnfertilite tedavilerinin bir diğer etkisi ise, çiftlerin tedavileri en özel alanı olan cinsel hayatlarına bir saldırı gibi algılamalarıdır. İnfertilite tedavileri bazı çiftlerde cinselliğin doğasını bozan bir durum yaratıp, önerilen zamanlarda gerçekleştirilen bir tedavi biçimine ya da zorunluluğa dönüşebilirken, tedavi beklentisinin olmadığı durumlarda da cinsel ilişki gereksiz ve amacı olmayan bir eyleme dönüşebilmektedir. Bu çiftler için başarı ve başarısızlık, seksten zevk almaktan çok bir çocuk üretmekle ölçülür hale gelmiştir. Sonuç olarak, kendiliğinden oluşan seksin doğallığı ile oynanması firijidite, empotans, anorgazm gibi seksüel sorunlara neden olmaktadır.[7,28,33]
Sosyokültürel Etkiler ve Damgalama Pekçok kültürde gebelik ve ebeveynlik, yaşamın önemli gelişimsel basamaklardan biri olarak görülmekte ve üreme konusundaki yetersizlik sıklıkla sosyal bir damga yaratmaktadır.[6] Çocuk, çoğu kültürde ekonomik, psikolojik ve sosyal değer boyutları olan, kişilere ayrıcalık ve itibar kazandıran bir faktördür.[20] Anne-babalar toplumsal cinsiyet rollerini ve sosyal normları çocuklarına daha doğdukları andan itibaren iletirler (örneğin küçük çocuklara doğrudan annelik ve babalık rolleri ile ilgili oyuncaklar verilmesi). Bu kültürel aktarımlarla yetişen bireyler için ise infertilite, kadınlar için toplumun annelik beklentisini karşılayamamak, erkekler için de kültürün tanımladığı erkeklik yeteneğini gösterememek anlamına gelebilir. Çocuk sahibi olma yeteneği toplumlarda kadın ve erkek için cinsel gücün bir belirleyicisi olabilmekte ancak çoğunlukla bu yeteneğin bozulmasından kadın sorumlu tutul-
maktadır.[11,34] Annelik toplumda kadın için hala birincil rol olarak görülmektedir.[11] Neredeyse her toplumda infertil kadınlar fertilite problemlerinden dolayı sorumlu tutulmalarına rağmen geleneksel kültürlerde yaşayan kadınların infertiliteyi daha büyük bir yük olarak taşıdıkları görülmektedir. Örneğin Kamerun’da bir kadının statüsü ve değeri doğurganlığı ile ölçülmektedir. Çocuksuz Kamerun’lu kadınlar çoğu zaman kocaları tarafından terk edilip tek başına yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmaktadır.[35] Kuveyt’te de infertilite tanısı kadınların dışlanacaklarını düşündükleri için saklama eğiliminde oldukları görülmektedir. Arap kültüründe ise annelik kadın kimliğinin özü olarak algılanmakta infertilite nedeni ile kadınlar kocaları tarafından terkedilmekte ve şiddete maruz kalmaktadır.[21] Nijerya toplumundaki kadınların kadınlığının anlaşılması için çocuk sahibi olması gerekmektedir. Çocuk sahibi olamayan kadının gerçek kadınlığa ulaşamayacağı ve toplumun diğer üyelerinden ayrıldıkları, sosyal faaliyetlerden ve törenlerden dışlandıkları ve yeni doğmuş bebeklere dokunmaktan men edildikleri bildirilmektedir. [36,37] Türkiye’de Van ilinde yapılan bir çalışmada infertil kadınların kocaları ve kocasının aile bireyleri tarafından şiddete uğradıkları ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada 122 infertil kadınla aile içi şiddet varlığı araştırılmış, toplamda 41 kadın (%33.6) infertil oldukları için şiddete maruz kaldıkları saptanmıştır. Bu kadınların 32’sine (%78) şiddet ilk kez, infertilite tanısını almasını takiben eşleri tarafından uygulanmıştır.[38] Damgalama, infertil bir kadın olarak kendini olumsuz algılama, toplumda yabancılaşma, izole olma, anlaşılmama ve aşağılanma, başkalarının davranışlarıyla ilgili olarak olumsuz öz algılamalar olarak tanımlanmaktadır.[39] İnfertil kadınların eğitim düzeyi, sosyal statüsü, ekonomik durumu, anneliğe alternatif özelliğin olması, algıladığı toplumsal cinsiyet kavramı, infertiliteye verdiği anlam kadınların damgalanma algılarında önemli göstergeler olarak belirtilmektedir.[12,39,40] Bu göstergelerden biri olan kadının toplumsal cinsiyet rolü onun anaç özelliklerine göre tanımlanmıştır. Toplumsal cinsiyet rollerine yatırım yapan kadınlar, infertiliteyi bir başarısızlık olarak görüp, infertilite deneyimleri sırasında daha çok stres yaşayabilmektedir. Yapılan bir çalışmada ABD’de yaşayan kadınların çocuk sahibi olmak konusunda toplumsal baskı hissettiklerini bildirmektedir. Bu çalışmada infertil kadınların belirttiği en önemli sorunun “sosyal normları yerine getirmede yetersizlik” hissetmeleri olduğu görülmüştür. Sosyal normları yerine getirememenin bireysel kimlik çatışmasına neden olduğu, kadınların bu durumu kişisel kimliğine tehdit olarak değerlendirdikleri ortaya çıkmıştır.[12] Bu tehditler kadının güçsüzlük ve damgalanma hissetmesine neden olmaktadır. [39] Eğitim düzeyi yüksek olan infertil kadınlar, daha düşük eğitim düzeyine göre daha az, kırsal yaşam şekli olan infertil kadınlar kentsel yaşam stiline sahip kadınlara göre daha fazla damgalanma hissetmektedir. Daha fazla damgalanma hisse-
KARACA A ve ÜNSAL G, İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü
den kadın aynı zamanda daha fazla stres yaşamaktadır.[41,42]
İnfertilitede Psikiyatri Hemşiresinin Rolü İnfertilitenin çiftlerin, özellikle kadınların yaşamları boyunca karşılaştıkları en zorlayıcı kriz deneyimi olduğu gerçeği psikiyatri ve üreme sağlığı klinik uzmanlarının işbirliği içinde olmasını gerekli kılmaktadır.[43]
Çiftlerin infertilite ile baş ederken yaşadıkları fiziksel ve ruhsal değişimleri farkına varmalarını sağlayacak bir danışmana ihtiyaç duydukları bildirilmektedir.[27] Psikiyatri hemşireleri infertil çiftlerin yaşadıkları duygusal sorunları, hayal kırıklıklarını ve ilişki problemlerini ifade etmeleri için danışmanlık yapabilirler.[43] Literatürde psikiyatrist, psikiyatri hemşiresi, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve eğitim almış terapistlerin infertil çiftin psikososyal değerlendirmesini ve terapötik danışmanlığını yapabileceği bildirilmektedir.[9,18,43] Bu değerlendirmede ideal olan tanısal işlemlerin yapıldığı dönemde çiftin psikososyal danışmanlık almasıdır. Her infertil çifti görmek mümkün olmasa da hastalar yardımcı üreme teknikleri işlemlerine veya donör inseminasyon, oosit bağışı, embriyo bağışı ve taşıyıcı annelik gibi yöntemlere yönlendirildiğinde mutlaka psikososyal değerlendirmeden geçmesi gerektiğine inanılmaktadır. Psikiyatri hemşiresi doğrudan çiftlerin ilk değerlendirmesini yapabileceği gibi infertilite hemşiresinin değerlendirmesi sonucunda psikososyal danışmanlık alması gereken çiftler için konsültan olarak da çalışabilir.
Psikososyal değerlendirme: İnfertilite hastalarına yapılan psikososyal değerlendirmede, çiftin mevcut problemleri, psikolojik öyküsü, şu anki ilişkilerini de içeren kapsamlı sosyal öyküsü, aile öyküsü ve şu anki mental durumu ele alınmalıdır. Bu değerlendirme infertil çiftlerde psikopatoloji geliştirebilecek ve uyumlarını güçleştirebilecek durumların belirlenip uygun başa çıkma yolarını devreye sokmak açısından oldukça önemlidir. Ayrıca çiftin infertilite krizi deneyimleyip deneyimlemediği ya da krizin hangi aşamasında olduğunun belirlenmesi açısından da bu değerlendirmenin önemi büyüktür. Değerlendirilen çiftlerin her biri başka aşamada olabilir. Ayrıca bireylerin baş etmelerinde etkili olabilecek özellikler (eğitim, sosyal yaşam, inanç, ekonomik durum, evlilik ilişkileri, cinsel yaşam vb) de dikkatle değerlendirilmelidir.[9,18,44] Psikososyal müdahaleler: Psikiyatri hemşiresinin diğer bir amacı psikososyal değerlendirmenin sonucunda elde edilen veriler ışığında bireylerin potansiyel veya mevcut uyum sorunlarına uygun müdahaleler geliştirmek olmalıdır. Bu müdahalelerin en başında bireyin suçluluk, öfke, çaresizlik, güçsüzlük gibi duygularının ifadesi için cesaretlendirmek ve bu sayede duygularına olan farkındalığını arttırmak olmalıdır. Amerika’da bir infertilite kliniğinde hemşirelerin kliniğe gelen hastalarla yaptıkları görüşmeler sonucunda çalışılan hastaların hepsi çocuk sahibi olamamakla ilgili duygularını (sinirlilik, belirsizlik, sıkıntılı, boşa çaba harcadığı hissi, kontrol kaybı ve
83
depresif duygulanımlarını) rahat bir şekilde ifade etmişlerdir. Araştırmacılar, hastaların bu duyguları hemşireler sayesinde farkına vardıkları ve tanımladıkları yorumunu yapmışlardır.[44] Özellikle son 20 yıldır psikososyal sorunların infertilitenin bir sonucu olduğu görüşü ve bu sorunların hem bireyin tüm yaşamına, hem de gebelik oranlarına olan etkisinin ortaya konması psikiyatri çalışanlarının psikoteropötik (bireyselgrup) müdahalelere yönlenmesine neden olmuştur. Kadının algılamalarını, düşüncelerini, imajlarını ve olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkilerini ortaya koymaya yardımcı olduğu için kognitif temelli psikoterapi uygulamaları, duygusal-problem odaklı terapi ve destekleyici terapi gibi terapiler ve stres ve kriz yönetimi uygulamaları psikiyatri hemşireleri başta olmak üzere ruh sağlığı çalışanları tarafından uygulanmakta ve bu programların etkinliği yapılan çalışmalarla kanıtlanmaktadır.[32,33,43,45-47] Bu uygulamalar aynı zamanda infertil çiftlerin yaşadıkları infertilite krizi ile baş etmelerini güçlendirmek, yeniden yapılanmalarını sağlamak, bilgi-danışmanlık gereksinimlerini karşılamak, evlilik ve sosyal ilişkilerini güçlendirmek amaçlarını da içermektedir. Lee[46] (2003) tarafından oluşturulan “hemşirelik kriz programına” dahil olan infertil bireylerin kontrol grubuna göre anksiyete düzeyi, zihin ve vücut relaksasyonu ve sosyal izolasyonun azalması açısından anlamlı derecede fark bulunmuştur. Çalışma grubuna katılan katılımcılar bu yapılan girişimin oldukça etkili olduğunu belirtmişlerdir. Yapılan bir gözden geçirme çalışmasında da psikososyal girişimlerin (özellikle eğitim ve stres azaltma uygulamaları) bireylerin olumsuz duygulanımlarını azaltmada etkili olduğu ancak bu girişimlerin gebelik oranlarına olan etkisinin tam olarak açıklık kazanmadığı belirtilmektedir.[45] Psikoterapötik girişimlerin gebelik oluşmasını olumlu yönde etkileyip etkilemediği henüz kesin olarak söylenememektedir.[32]
Wischmann’ın[16] (2008) infertilitede yapılan psikososyal desteklerin etkinliğini araştırdığı bir gözden geçirme çalışmasında, bireylere verilen psikososyal danışmanlık ve psikoterapilerin kısa bir zaman bile olsa (en az 10 seans) negatif etkileri azaltmak için oldukça etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle medikal tedavinin yanında destek grupların mutlaka verilmesi gerektiğini savunmaktadır. İnfertilite tedavisi için bekleyen çiftlere yapılan 12 oturumdan oluşan kognitif bilişsel terapi kadınlardaki psikolojik sıkıntı düzeylerinde önemli oranda düştüğü görülmüştür.[48] Psikiyatri hemşireleri bireysel ve grup psikotereapi müdahalelerinde aktif rol almalı ve gerektiğinde bireyleri evlilik danışmanlığı, cinsel danışmanlık gibi alanlara da yönlendirmelidir. Sonuç olarak, infertil kadınların çocuk sahibi olamamaya bağlı stres ve psikososyal sorunlar yaşadığı, bu sorunlar içinde sosyal beklentilere yanıt verememe, damgalanma, olumsuz kendilik algısı, görünmez çoklu kayıplar ve üremeye yardım-
84
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):80-85
cı tedavilerin psikolojik etkilerinin ön planda olduğu görülmektedir. İnfertilite kliniklerinde psikiyatri ve üreme sağlığı klinik uzmanlarının işbirliği içinde olması gerekmektedir. İnfertilite tedavi aşamalarının tümü bedeni üzerinde gerçekleşen kadınların stres düzeylerinin ve psikososyal sorunlarının ele alınıp uygun müdahaleler geliştirilmesi, kadınların bu süreci daha sağlıklı atlatmalarına ve tedavi başarılarının artmasına olanak sağlayacaktır.
Kaynaklar 1. Morice P, Josset P, Dubuisson JB. History of sterility in ancient times. I. Sterility in Egypt. Diagnostic recipes for sterility and pregnancy in ancient Egypt. Contracept Fertil Sex 1995;23:423-7. 2. Bateman-Cass CS. The loss within a loss: understanding the psychological ımplications of assisted reproductive technologies for the treatment of infertility. San Diego: California School of Professional Psychology; 2000. 3. Erdem Atak İR. Açıklanamayan infertilitede kadınlık ve anne-kız ilişkisinde anneliğin iletimi. [Yayınlanmamış Doktora Tezi] İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü; 2009. 4. Lohrmann JA. A Psychological investigation of women’s experience of suscessfully coping with infertility. [Unpublished Doctor of Philosophy thesis] 1995. 5. Yanıkkerem E, Kavlak O, Sevil Ü. İnfertil çiftlerin yaşadıkları sorunlar ve hemşirelik yaklaşımı. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2008;11:112-21. 6. Taşçı E, Bolsoy N, Kavlak O, Yücesoy F. İnfertil kadınlarda evlilik uyumu. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi 2008;5:105-10. 7. Eren N. İnfertil çiftlerde algılan sosyal desteğin infertilite ile ilişkili stres ve evlilik uyumu üzerine etkisİ. [Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi] Ankara: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD; 2008. 8. Ramazanzadeh F, Noorbala AA, Abedinia N, Naghizadeh MM. Emotional adjustment in infertile couples: systematic review article. Iranian Journal of Reproductive Medicine 2009;7:97-103. 9. Cwikel J, Gidron Y, Sheiner E. Psychological interactions with infertility among women. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2004;117:126-31. 10. Greil AL. Infertility and psychological distress: a critical review of the literature. Soc Sci Med 1997;45:1679-704. 11. Peterson BD. Examining the congruence between couples perceived infertility- related stress and ıts relation ship to depression and marital adjustment in infertil men and women. [Unpublished Master of Science in Human Development thesis] Virginia: Polytechnic Institute and State University; 2000. 12. Miles LM, Keitel M, Jackson M, Harris A, et al. Predictors of distress in women being treated for infertility. Journal of Reproductive and Infant Psychology 2009;27:238-257. 13. Peterson BD, Newton CR, Rosen KH, Skaggs GE. Gender differences in how men and women who are referred for IVF cope with infertility stress. Hum Reprod 2006;21:2443-9. 14. Newton CR, Sherrard W, Glavac I. The Fertility Problem Inventory: measuring perceived infertility-related stress. Fertil Steril 1999;72:54-62. 15. Lee TY, Sun GH, Chao SC. The effect of an infertility diagnosis on the distress, marital and sexual satisfaction between husbands and wives in Taiwan. Hum Reprod 2001;16:1762-7. 16. Wischmann T. Implications of psychosocial support in infertility-a critical appraisal. J Psychosom Obstet Gynaecol 2008;29:83-90. 17. Bayley TM, Slade P, Lashen H. Relationships between attachment, appraisal, coping and adjustment in men and women experiencing infertility concerns. Hum Reprod 2009;24:2827-37. 18. Kızılkaya Beji N (editör). İnfertilite hemşireliği. İstanbul: 2009. s. 72-84. 19. Herrmann D, Scherg H, Verres R, von Hagens C, Strowitzki T, Wischmann T. Resilience in infertile couples acts as a protective factor against infer-
tility-specific distress and impaired quality of life. J Assist Reprod Genet 2011;28:1111-7. 20. Sexton MB, Byrd MR, O’Donohue WT, Jacobs NN. Web-based treatment for infertility-related psychological distress. Arch Womens Ment Health 2010;13:347-58. 21. Fido A, Zahid MA. Coping with infertility among Kuwaiti women: cultural perspectives. Int J Soc Psychiatry. 2004;50:294-300. 22. Karlıdere T, Bozkurt A, Yetkin S, Doruk A ve ark. Psikiyatrik birinci eksen tanısı almayan infertil çiftlerde emosyonel semptomlar, sosyal destek ve cinsel işlev bağlamında cinsiyet farkı var mı? Türk Psikiyatri Dergisi 2007;18:311-22. 23. Tüzer V, Tuncel A, Göka S, Doğan Bulut S, et al. Marital adjustment and emotional symptoms in infertile couples: gender differences. Turk J Med Sci 2010;40: 229-37. 24. Lee SH, Wang SC, Kuo CP, Kuo PC, et al. Grief responses and coping strategies among infertile women after failed in vitro fertilization treatment. Scand J Caring Sci 2010;24:507-13. 25. Kırca N. İnfertilite tedavisinde başarılı olmuş kadınların tedavi sürecinde yaşadıkları psikososyal sorunların değerlendirilmesi. [Yayınlanmamış yüksek lisans tezi] Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2011. 26. Ramezanzadeh F, Aghssa MM, Abedinia N, Zayeri F, Khanafshar N, Shariat M, et al. A survey of relationship between anxiety, depression and duration of infertility. BMC Womens Health 2004;4:9. 27. Watkins KJ, Baldo TD. The infertility experience. Biopsychosocial Effects and Suggestions for Counselors 2004;10:82-85. 28. Çorapçıoğlu Özdemir A. İnfertilitenin ruhsal izdüşümleri. Türkiye Klinikleri J Int Med Sci 2006;2:34-40. 29. Podolska MZ, Bidzan M. Infertility as a psychological problem. Ginekol Pol 2011;82:44-9. 30. Lemmens GM, Vervaeke M, Enzlin P, Bakelants E, et al. Coping with infertility: a body-mind group intervention programme for infertile couples. Hum Reprod 2004;19:1917-23. 31. Benyamini Y, Bardarian YG, Gozlan M, Tabiv G, et al. Coping specificity: the case of women coping with infertility treatments. Psychology and Health 2008;23:221-41. 32. Schmidt L, Christensen U, Holstein BE. The social epidemiology of coping with infertility. Hum Reprod 2005;20:1044-52. 33. Alibaşoğlu H. İnfertilitede emosyonel semptomlar, evlilik uyumu ve cinsel işlev bağlamında cinsiyet farklılıkları. [Yayınlanmamış Psikiyatri Uzmanlık Tezi] İstanbul: SB Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi; 2010. 34. Günay O, Cetinkaya F, Naçar M, Aydin T. Modern and traditional practices of Turkish infertile couples. Eur J Contracept Reprod Health Care 2005;10:105-10. 35. Weinger S. Infertile Cameroonian women: social marginalization and coping strategies. Qualitative Social Work 2009;8:45-64. 36. Upkong D, Orji E. Mental health of infertile women in Nigeria. Turk Psikiyatri Derg 2006;17:259-65. 37. Hollos M, Larsen U, Obono O, Whitehouse B. The problem of infertility in high fertility populations: meanings, consequences and coping mechanisms in two Nigerian communities. Soc Sci Med 2009;68:2061-8. 38. Yildizhan R, Adali E, Kolusari A, Kurdoglu M, et al. Domestic violence against infertile women in a Turkish setting. Int J Gynaecol Obstet 2009;104:110-2. 39. Gonzalez LO. Infertility as a transformational process: a framework for psychotherapeutic support of infertile women. Issues Ment Health Nurs 2000;21:619-33. 40. Donkor ES, Sandall J. The impact of perceived stigma and mediating social factors on infertility-related stress among women seeking infertility treatment in Southern Ghana. Soc Sci Med 2007;65:1683-94. 41. Neff DL. The social construction of infertility: the case of the matrilineal
KARACA A ve ÜNSAL G, İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü
Nayars in south India. Soc Sci Med 1994;39:475-85. 42. Link BG, Phelan JC. Conceptualizing stigma. Annu Rev Sociol 2001;27:36385. 43. Hart VA. Infertility and the role of psychotherapy. Issues Ment Health Nurs 2002;23:31-41. 44. Allan HT. Nursing the clinic and managing emotions in a fertility unit: findings from an ethnographic study. Hum Fertil (Camb) 2001;4:18-23. 45. Boivin J. A review of psychosocial interventions in infertility. Soc Sci Med 2003;57:2325-41.
85
46. Shu-Hsin L. Effects of using a nursing crisis intervention program on psychosocial responses and coping strategies of infertile women during in vitro fertilization. J Nurs Res 2003;11:197-208. 47. McQueeney DA, Stanton AL, Sigmon S. Efficacy of emotion-focused and problem-focused group therapies for women with fertility problems. J Behav Med 1997;20:313-31. 48. Tarabusi M, Volpe A, Facchinetti F. Psychological group support attenuates distress of waiting in couples scheduled for assisted reproduction. J Psychosom Obstet Gynaecol 2004;25:273-9.
86
DERLEME / REVIEW
Depresyon Tanılı Birey ve Hemşirelik Yaklaşımı* Individual with a Diagnosis of Depression and Nursing Approach Şükran ERTEKİN PINAR,1 Havva TEL2
ÖZET
SUMMARY
Depresyon derin üzüntülü bir duygu durumu içinde bireyin düşünce, konuşma ve hareketlerinde yavaşlama, durgunluk, değersizlik, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile fizyolojik işlevlerde yavaşlama gibi belirtilerin yaşandığı bir sendromdur. Depresyon duygulanım bozuklukları arasında en yaygın görülen bozukluklardan biridir. Toplumda depresyonun görülme oranı %5-10 olarak belirtilmekte ve 2020 yılında dünyada yeti yitimine yol açacak hastalıklar arasında ikinci sırada yer alacak hastalık olarak görülmektedir. Depresyon hasta ve ailesinin tüm yaşamını olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Hemşireler depresyonun tedavisi ve bakımında üstlendikleri rollerin yanı sıra hasta ve ailesi ile işbirliği yaparak hastanın tedavisine göstereceği uyumda önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle hemşire depresyon tanılı hasta ve ailesini dikkatle izlemeli, hastanede ve toplumda sağlık bakımlarını sürdürmesini desteklemeli, bireyin fizyolojik durumunu, ruhsal belirtilerini ve ilaç kullanma durumunu etkin olarak değerlendirmelidir. Bu yazıda depresif hastanın özellikleri ve temel hemşirelik yaklaşımları ele alınmıştır.
Depression is a syndrome in which an individual experiences symptoms such as slowness of speaking, thinking, and movement, calmness, worthlessness, weakness, reluctance, pessimism, deep sadness, and slowness in physiological functions. Depression is one of the most common emotional disorders. The prevalence of depression in society is 5–10% and it is seen as the second-leading disease that will cause loss of functional ability in the world in 2020. Depression may negatively affect a patient and his or her family. Nurses have an important role in treatment of depression and in the adaptation of the patient to the treatment of the disease through cooperation with the patient and his or her family. Therefore, nurses should carefully monitor the patient with depression and his or her family, support the patient to continue health care in hospital and society, and effectively evaluate the individual’s physiological condition, mental symptoms, and medication state. In this article, depressive patient’s characteristics and basic nursing approaches were discussed.
Anahtar sözcükler: Depresyon; depresyonda hemşirelik yaklaşımı; hemşirelik.
Key words: Depression; nursing approach in depression; nursing.
Giriş Duygulanım, bireyin uyaranlara, olaylara, anılara, düşüncelere, neşe, öfke, üzüntü, nefret, kin, sıkıntı gibi duygusal tepki ile katılabilme yetisidir. Bireyin bir süre neşeli, üzüntülü, sıkıntılı, taşkın ya da çökkün duygulanım içinde bulunması duygu-durum olarak adlandırılmaktadır. Normalde duygu durum belli sınırlar içinde dalgalanmalar gösterir. Ancak, belli bir duygu durumu aşırı düzeyde ve uzun süre devam ettiğinde duygulanım bozuklukları ortaya çıkmaktadır.[1] Duygulanım bozuklukları özellikle depresyon tüm hastalıklar arasında en sık görülen bozukluklardandır.[2] Depresyon, derin üzüntülü bir duygu durumu içinde bireyin düşünce, konuşma ve hareketlerinde yavaşlama, durgunluk, değersizCumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Sivas 1 2
İletişim (Correspondence): Şükran ERTEKİN PINAR. e-posta (e-mail): spinar75@gmail.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):86-91 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):86-91 Doi: 10.5505/phd.2012.14633 Geliş tarihi (Submitted): 03.04.2012 Kabul tarihi (Accepted): 04.11.2012
lik, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile fizyolojik işlevlerde yavaşlama gibi belirtiler yaşadığı bir sendromdur.[1,3] Depresyonun toplumda yaşam boyu görülme oranı %13.2’dir.[4] Yapılan çalışmalarda depresyon prevelansının erişkin bireylerde %5-10 olduğu bulunmuştur.[2,5] Ülkemizde yapılan çalışmalarda Doğan ve arkadaşları (1995) depresyonun yaygınlığını %18.8, Rezaki ise (1995) %11.6 olarak bulmuştur.[6,7] Depresyon riski kadınlarda erkeklere göre daha yüksektir. Depresyonun bir kadında ömür boyu gelişme olasılığı %10 ila %25 iken, bu oran erkeklerde %5 ile %12’dir.[8-13] Depresyonun sıklık ve yaygınlığı ile ilgili genel veriler incelendiğinde; Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2002 yılında depresyonun dünya genelinde %4.5, “Özürlülükle Kaybedilen Yaşam Yılları” değerlendirilmesinde %12 olduğu, ülkemizde ise 2004 yılı Ulusal Hastalık Yükü ve Maliyet Etkililik çalışmasında depresyonun %3.9 ile dördüncü sırada yer aldığı, 2011 yılı Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı sonuçlarına göre ise “Özürlülükle Kaybedilen Yaşam Yılları” değerlendirilmesinde depresyonun kadınlarda birinci sırada (%10.7), erkeklerde ikinci sırada (%6.4) olduğu görülmüştür. [14-16] Depresyonun 2020 yılında dünyada yeti yitimine yol açacak hastalıklar arasında ikinci sırada yer alacağı belirtilmektedir.[11,17,18]
87
ERTEKİN PINAR Ş ve TEL H, Depresyonda Hemşirelik Yaklaşımı
Depresyon yineleyen bir hastalık olduğundan kronikleşme olasılığı yüksektir. Depresyonun ortaya çıkmasından biyolojik ve genetik etkenler, cinsiyet, kültür, yaş, stres, medeni durum, sosyoekonomik düzey, kişilik özellikleri, fiziksel hastalıklar, çalışma durumu, gebelik ve lohusalık süreci, bazı ilaçlar, cinsel kimlik tehdidi, alkol ve madde kullanımı, gelişimsel dönemler (menapoz, antropoz gibi), yaşam olayları gibi birçok faktör etkilidir.[5,10,17-20]
Depresyonda; depresif duygu durumu, hiç bir şeyden zevk almama, iştahta azalma veya artma, kilo kaybı, uykusuzluk veya aşırı uyku uyuma, psikomotor retardasyon veya ajitasyon, yorgunluk, bitkinlik, suçluluk, değersizlik düşünceleri, ağlama, iş yaşamında gerileme, sosyal izolasyon, konsantrasyon güçlüğü, cinsel isteksizlik, beden imgesinde değişim, ölüm düşünceleri gibi belirtiler görülmektedir.[5,17-20] Depresyon belirtileri bazen fiziksel yakınmaların gölgesinde kalabilmekte ve açık olarak görülmeyebilmektedir. Bu nedenle hastadaki tüm belirtilerin çok iyi sorgulanması ve açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.[1,9,19] Depresif hastaların çoğu kendilerini, hemşirenin zamanını harcamayacağı kadar değersiz hissettiklerinden, bu hastalarla yakın ve uzun süreli ilişki içinde olan hemşirelerin tutum ve davranışları, hasta üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle psikiyatri hemşireleri depresyonun tedavi ve bakım sürecinde üstlendikleri rolün yanında hasta ve aile ile işbirliği yaparak hastanın tedaviye uyumuna yardım etmektedir.[21,22] Türkiye’de birey ve ailenin yaşamını çok yönlü etkileyen bir hastalık olan depresyon ve tedavisi hakkında çok sayıda yayın bulunmakla birlikte depresyondaki hastaların özelleşmiş hemşirelik bakımının yer aldığı yayınlara rastlanmamaktadır. Bu makalede, depresyonun temel özellikleri, özelleşmiş terapötik girişimler, hemşirenin genel bakım ilkeleri hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Depresyon Tanılı Bireyin Değerlendirilmesi
Depresyon tanılı bireyin değerlendirilmesi görünüm ve davranışlarının değerlendirilmesi ile başlar.[2,23] Depresif bir bireyin genel görünümüne bakıldığında genellikle hareketlerde yavaşlama ve yüz ifadesinde donukluk vardır. Psikomotor retardasyon en çok göze çarpan belirtidir. Kambur dururlar, başları öne eğiktir, bazen göz kırpmaları bile azalmıştır. Ağız kenarlarında çökkünlük, tedirginlik ve şaşkınlık görülür. Özellikle yaşlı hastalarda psikomotor ajitasyon görülebilir. El ovuşturma, gezinme, yerinde duramama, saç çekme gibi belirtiler olabilir. Bazı hastalar ise gülümseyen bir ifade taşıyabilirler.[2,23] Genelde bilinç bozukluğu belirtisi yoktur. Ağır stuporlu depresyonda bilinçte sislenme olabilir. Tipik olarak unutkanlık vardır. Yaşlılarda bazen demans ile karışabilen kognitif bozukluklar olabilir. Bellek bozukluğu genellikle dikkatini belli bir konu üzerinde yoğunlaştıramama ile ilişkilidir. Dikkatini
toplayamama ve düşüncelerini belli bir konu üzerinde yoğunlaştıramama depresyonun sık görülen belirtilerindendir. Genelde yere, zamana ya da kişiye yönelim bozukluğu yoktur. [9,24]
Hastalığın ağırlığı ile orantılı olarak çeşitli algı bozuklukları görülebilir. Yanılsamalar, depersonalizasyon, derealizasyon ve varsanılar olabilir. Varsanılar nadir görülür, genelde işitseldir ve daha çok hastayı aşağılayıcı, suçlayıcı özelliktedir. Bazen görme ve koku varsanıları da olabilir.[9,23,24]
Konuşma yavaşlamıştır, depresif stupordaki hastada mutizm olabilir. Düşüncede bloklar, çevresel konuşma ve içerikte fakirleşme görülebilir. Düşünce içeriğinde genellikle kayıp, suçluluk, kararsızlık, intihar ve ölüm düşünceleri vardır. Depresif hastanın hissettiği umutsuzluğun derecesi depresyonun şiddetinin ve intihar riskinin bir ölçütüdür. Kişiler kendilerine olan güvenlerini yitirmiş ve yetersizlik duyguları artmıştır. [23,24] Depresyon tanılı bireyi değerlendirmenin başlangıcında intihar eğilimi düşüncelerinin ve intihar potansiyeli varlığının belirlenmesi büyük önceliğe sahiptir. Depresyon tanılı bireylerin yaklaşık üçte ikisi intiharı düşünür, tedavi edilmemiş veya tedavisi yetersiz kalmış hastaların %15’ten fazlası da umudunu yitirir ve kendi yaşamına son verir.[9] İntihar oranı majör depresyonu olanlarda %3.5, hastaneye yatarak tedavi gerektiren majör depresyon hastalarında ise %15’e kadar yükselir.[11,25]
Depresyon tanılı bireyler tarafından belirtilen duygular anksiyete, değersizlik, suçluluk, çaresizlik, umutsuzluk ve kızgınlıktır.[8,9,26] Değersizlik duyguları kendini yetersiz hissetme, kendi değerini değerlendirmede gerçekçi bir tutuma sahip olmama şeklinde olabilir. Bu duygular, benlik saygısında azalmayı yansıtır. “İyi değilim; asla bir işe yaramayacağım” gibi ifadeler yaygındır. Suçluluk depresyonun yaygın bir belirtisidir. Çaresizlik en basit şeyleri yerine getirmede yetersizlikle meydana gelir. Bu bireyler hiçbir şeyin asla değişmeyeceğine inanırlar. Bu tam bir çaresizlik duygusudur ve bireyin bu ruhsal durumdan kurtulmak için bir kurtuluş yolu olarak intiharı göz önünde bulundurmasına yol açabilir. Çaresizlik duyguları ile birlikte ümitsizlik duyguları da gelir. Öfke ve irritabilite, çaresizliğin doğal sonuçlardır.[9,20,23] Fiziksel aktivitede azalma ve toplumdan uzaklaşma sık görülür. Hastalar genelde yorgunluk ve bitkinlikten yakınırlar, bağımlı, edilgen ve çaresiz hale gelirler.[23] Depresyonda uyku bozuklukları, iştah bozuklukları, kabızlık, cinsel istekte azalma, erektil yetersizlik, mensturasyon bozuklukları görülebilir.[23] Yeme alışkanlığındaki ve bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikler yaygındır. Depresyon tanılı bireylerin yaklaşık %60-70’i iştahsız olduklarını belirtirler. Psikomotor retardasyon olan hastalarda kabızlık çok fazla görülür. Genellikle psikomotor ajitasyonla bağlantılı olarak diyare daha az meydana gelir.[9]
88
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):86-91
Depresyon Tanılı Bireyin Hemşirelik Yaklaşımı Depresyon tanılı hasta ile çalışırken hemşire anksiyete, öfke ve çaresizlik duyguları yaşayabilmektedir. Hemşirenin yaşadığı bu duygulardan ve gerçek dışı beklentilerinden hastanın bakım süreci olumsuz etkilenebilmektedir. Bu nedenle depresyon tanılı hasta ile çalışan hemşirenin kendi duygularını tanıması, gerçek dışı beklentilerini fark etmesi, bu durumun hastaya yansımasını önlemek için gerektiğinde yardım ve destek alması gerekmektedir.[9,27] Depresyon tanılı hastanın bakımında, durumun tanımlanması aşamasında hastanın intihar potansiyeli olup olmadığı öncelikli olarak ele alınmalıdır. Depresyon tanısında intihar olguları gençlerde ve yaşlılarda oldukça yüksek olduğundan bireyin kendine yönelik şiddet riskinin hem hastanede hem de toplumda iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.[5,8] İntihar amaçlı kullanabileceği için depresif bir hasta hastaneye yattığında yanındaki tüm ilaçların alındığından emin olunmalıdır.[9]
Hemşireler depresyonun tıbbi tedavisinde üstlendikleri rollerin yanı sıra hasta ve ailesi ile işbirliği yaparak hastanın tedavisine göstereceği uyumda önemli bir etkiye sahiptir. Çünkü hemşireler hasta ile sürekli bir arada olan sağlık personelidir. Bu nedenle hemşire hastanın fizyolojik durumu, ruhsal belirtileri ve ilaç kullanmaya ilişkin yaklaşımını değerlendirmelidir.[21] Hasta taburcu olurken hemşire; depresyonun yineleyici özellikte bir hastalık olduğu, tedaviden beklenen sonuçları ve uzun süreli ilaç tedavisine uyumlarının tedavideki önemi konusunda eğitim yapmalıdır.[21] Hasta ve ailesine depresyon ve intihar düşüncelerinin belirtileri öğretilmelidir.[27] İzlemler sırasında hastaların endişeleri sürekli olarak değerlendirilmeli, hastanın gereksinimlerine yönelik gerekli bilgiler verilmeli ve ilaç yan etkileri ile baş etmelerinde hasta ve ailesine yardımcı olunmalıdır. Taburcu olan hastaların ilaç tedavilerine uyumlu olmaları konusunda sağlık kurumunda ya da evde gerekli destek, danışmanlık ve izleme hizmetlerinin sağlanması önemlidir. Hasta taburcu olduktan sonra ilaçlarını intihar amacıyla kullanabileceği için sadece bir haftalık ilaç dozu verilmelidir.[21] Depresyon tanılı hastalar genellikle kendilerini değersiz gördükleri için fiziksel bakımlarını ihmal edebilmektedirler. Hastanın fiziksel olarak kendini iyi hissetmesini sağlamak ve kendine olan güveni arttırmak için uygun hemşirelik girişimlerinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.[9,20]
Bakım sürecinde depresyon tanılı hastanın hemşirelik tanıları bireysel farklılıklar göstermekle birlikte, hemşirelik tanıları; düşünce sürecinde değişim, özbakım yetersizliği, beslenmede değişim, konstipasyon, diare, uyku düzeninde bozulma, kronik düşük benlik saygısı, bireysel baş etmede yetersizlik, umutsuzluk, güçsüzlük, sosyal etkileşimde bozulma, kendisine zarar verme riski ve aile sürecinde değişim olarak sıralanmaktadır.[9,20,27]
Depresyon Tanılı Bireyin Hemşirelik Tanıları, Tanımlayıcı Özellikler ve Hemşirelik Yaklaşımları Hemşirelik Tanısı: Düşünce sürecinde değişim.
Tanımlayıcı Özellikler: Aşırı içe kapanma, sözel iletişimde bozulma, umutsuzluk, çevrenin yanlış yorumlanması, sanrı, dikkat azlığı ve çabuk dağılması, ilgi ve dikkatin kendine yoğunlaşması, obsesyon, karar verme, sorun çözme, nedensonuç ilişkisi kurma, soyut düşünme yeteneklerinde bozulma, duygulanımda uygunsuzluk, olumsuz düşüncelerin yinelenmesi, aşırı engelleme, kutuplaşmış düşünce, seçici engelleme, keyfi çıkarsama. Hemşirelik Yaklaşımı:
−Hastanın anksiyetesini azaltmak için gün içerisinde hemşirenin kısa aralıklarla hastanın yanına gitmesi ve konuşmasa da yanında kalması,
−Beklentilerin açıklığa kavuşturulması ve hastanın boş zamanlarını etkin bir şekilde kullanabilmesi için hastaya görüşmelerin ne zaman yapılacağının ve ne kadar süreceğinin bildirilmesi, −Hasta ile güven ilişkisinin geliştirilmesi için hastanın yanına kararlaştırılan zamanda gidilmesi ve belirtilen süre kadar yanında kalınması,
−Hastanın düşünme ve konsantrasyon güçlüğü yaşaması iletişimde anlamayı zorlaştırdığından hastayla iletişimde basit ve somut kelimeler kullanılması, hastanın sorulara cevap vermesi için hastaya zaman tanınması,
−Hastaya intihar düşüncesi olup olmadığının sorulması, hastanın intihar girişimi yönünden yakından izlenmesi ve gözlemlerin iyi değerlendirilmesi, −Hastaya bakım sırasında hemşirenin neşeli davranışları hastanın değersizlik hissetmesine neden olabileceğinden hastanın yanında gülme, şakalaşma ve neşeli davranmaktan kaçınılması, −Hasta ile iletişim sırasında “her şey yoluna girecek” veya “herkesin zor zamanları vardır” gibi basmakalıp cümleler hastanın duygularının önemsiz olduğunu düşünmesine neden olduğundan bu tür ifadelerden kaçınılması, −Hastanın tartışmacı ve öfkeli davranışlarına tepkisel olarak karşılık vermek hastanın benlik saygısını azaltacağından savunucu olmadan hastanın öfke ifadesinin sağlanması,
−Depresyon tanılı hasta her şeyin olumsuz tarafını gördüğünden hastanın olumsuz ifadelerini yargılayıcı olarak ele almaktan kaçınılması, −Sanrıları kabul etmek hastanın sanrılarını gerçek kabul etmesine yol açacağından sanrılarına katılmaktan kaçınılması ancak hastanın bu düşüncelere gereksinimi olduğunun kabul edilmesi,
89
ERTEKİN PINAR Ş ve TEL H, Depresyonda Hemşirelik Yaklaşımı
Hemşirelik Tanısı: Aktivite İntoleransı
Tanımlayıcı Özellikler: Başkalarından uzak durma, alışageldiği aktivitelerden haz almama ve ilgi kaybı, konuşmama, göz iletişimi kurmama, konsantrasyon güçlüğü ve motivasyon azlığı. Hemşirelik Yaklaşımı:
−Konsantrasyon güçlüğü yaşadığı için hastanın aktivitelere katılımı sağlanarak iletişim potansiyelinin arttırılması, anksiyetenin azaltılması, −Fiziksel aktiviteler gerginliği azaltabileceği için hastanın yürüyüş, hemşire ile beraber yatakları düzeltme, sandalyeleri düzeltme gibi çok az konsantrasyon gerektiren aktivitelere katılımının sağlanması,
−Doğru veya yanlış olarak değerlendirilmeyen aktiviteler hastanın kendini değersiz görmesini önlediğinden hastanın yürüyüş yapma, basit kart oyunları oynama, magazin türü dergiler okuma, resim çizme gibi aktivitelere katılımının sağlanması,
−Çevresi ile iletişime geçmek hastanın dikkatini kendinden uzaklaştırdığı için hastanın önce teke tek ilişki kurması sonra aşamalı olarak iletişim kurduğu kişi sayısının artırılması, − Sosyalleşme hastanın yalnızlık duygusunu azalttığı, çevresinden saygı görmek kendine verdiği değeri arttırdığı için hastanın dans terapisi, sanat terapisi vb. grup aktivitelerine katılmasının sağlanması, −Hastanın yaşadığı gerginlikle ortaya çıkan enerjinin voleybol oynama, boyama yapma, ping-pong oynama gibi akvitelerle sağlıklı olarak uzaklaştırılması, −Gün boyunca aralıklı olarak hastanın dinlenmesinin sağlanması ve gerekli olmadıkça ayakta kalmasının önlenmesi,
Hemşirelik Tanısı: Beslenmede Değişim
Tanımlayıcı Özellikler: Yemek yemeyi reddetme, kilo kaybı, iştahsızlık, gereksinimden daha az beslenme, yiyeceklere ilginin yitirilmesi, kas tonüsünün azalması, sıvı-elektrolit dengesizliği. Hemşirelik Yaklaşımı:
−Diyetisyenle işbirliği yapılarak hastanın boy ve kilosuna göre gerçekçi ve yeterli olan günlük kalori gereksiniminin belirlenmesi, −Düşük kilo ve yetersiz beslenme hastanın kolayca hastalanmasına neden olabileceği için hastaya sık sık az miktarda, yüksek kalorili ve yüksek proteinli hafif yiyecekler verilmesi,
−Dehidratasyonu önlemek için hastaya sık sık yüksek proteinli ve kalorili sıvılar verilmesi, −Konstipasyonu önlemek için posalı yiyeceklerin ve bol
sıvı alımının, bağırsak hareketlerini arttırmak için ise fizik egzersiz yapılmasının sağlanması, −Hastanın aldığı çıkardığı ve kalori takibinin yapılması,
−Birinin kendisi ile ilgilendiği düşüncesi hastanın kendine olan güvenini arttırdığı ve yemeğe teşvik ettiği için mümkünse yemek sırasında hastanın yanında kalınması, −Hastanın kendi seçtiği yiyecekleri yemesi daha olası olduğundan hastaya hangi yemek ve içecekleri sevdiğinin sorulması, seçenekler sunulması, −Hastanın durumunun gözlemlenmesi, haftada bir tartılması ve yeme düzeninin gözlenmesi, −Hastaya uygun beslenme ve sıvı alımının öneminin öğretilmesi, Hemşirelik Tanısı: Uyku Düzeninde Bozulma
Tanımlayıcı Özellikler: Sık sık uyanma, uykuya dalmada güçlük, sabah erken kalkma ve tekrar uyuyamama, sürekli uykulu dolaşma, aşırı uyuma, uykuyu kaçış olarak kullanma, sürekli yorgunluk. Hemşirelik Yaklaşımı:
−Yorgunluk depresyon duygularını yoğunlaştırabileceğinden aktivitelerden sonra hastanın dinlenmesinin sağlanması,
−Gün içerisindeki uyumanın azaltılması gece uyuma olasılığını arttıracağından hastanın yataktan çıkmaya, giyinmeye ve gün içerisinde yatak dışında kalmaya teşvik edilmesi, −Sırt masajı, ılık süt, ılık banyo gibi yöntemler rahatlamayı ve uyumayı sağlayacağı için akşamları bu yöntemlerin uygulanması, −Kafeinin azaltılması uyuma olasılığını arttıracağı için akşamları kafeinsiz kahve, hafif ışık, hafif müzik ve sessiz aktivitelerin sağlanması, −Uyku vaktinden önce hastayla daha fazla zaman geçirilerek anksiyetenin azaltılması ve güvenlik duygusunun artırılması,
−Hastanın uyku örüntüsü özelliklerinin yakından izlenmesi ve kaydedilmesi, Hemşirelik Tanısı: Kendine Zarar Verme Riski
Tanımlayıcı Özellikler: İntiharla ilgili açık veya dolaylı ipuçları, daha önce kendine zarar verme girişiminin olması, değersizlik duyguları, benlik saygısının düşük olması, yalnızlık, umutsuzluk, çaresizlik, fiziksel ağrıyı gidermede yetersizlik. Hemşirelik Yaklaşımı:
−Depresyonda olan insanların büyük bir bölümünün intihar girişimi düşünceleri olduğu için hastanın intihar ile ilgili açık ve dolaylı ipuçlarının değerlendirilmesi, −Hastaya doğrudan doğruya “kendini öldürmeyi hiç dü-
90
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):86-91
şündün mü?” sorusu sorularak yalnızlık ve izolasyon duygularının azaltılması, −Hastanın intihar planının ve bu planın öldürücülüğünün değerlendirilmesi,
−Risk faktörlerini değerlendirme, intihar riskini belirlemeye yardımcı olabileceği için yüksek risk faktörlerinin değerlendirilmesi, −Hastanın güvenliği bakımından zarar potansiyeli yüksek olan; kemer, kravat, kesici nesneler ve cam gibi nesnelerin hastanın çevresinden uzaklaştırılması,
−İntihar girişimi olan hastanın sürekli bire bir gözlemi hastanın güvenliğini artıracağı için her zaman hastane protokolüne uyulması, eğer hastanın intihar girişimi varsa, hastaya yönelik intihar önlemlerinin alınması, −İntihar kararsız bir çözüm olduğu için hasta ile “sekiz saat boyunca kendimi öldürmeyeceğim” gibi intihar etmeyeceğine dair yazılı bir anlaşma oluşturulması ve daha sonra bu anlaşmanın tekrar gözden geçirilmesi, −İntihar girişimi olan bireyler çevresinde olup bitenleri tam olarak göremediği, birçok karmaşık duygu ve düşünceler yaşadığı için hasta intihar düşüncesi olduğunda ve bu düşünceleri artmaya başladığında, hastanın hemşire veya doktoru ile görüşmesinin sağlanması, −Hastanın gerçek duygularını anlatması için cesaretlendirilmesi, yaşamındaki umut kaynaklarını fark etmesinin sağlanması,
−Hastanın öfke duygularını uygun biçimde ifade etmesine izin verilmesi ve öfkenin kaynağını tanımasına yardımcı olunması, kullandığı öfke ile uygun baş etme tekniklerinin desteklenmesi, −Hastanın korkularının küçümsenmemesi, söylediklerinden dolayı yargılanmaması, Hemşirelik Tanısı: Bireysel Baş Etmede Yetersizlik
Tanımlayıcı Özellikler: Bireysel ve toplumsal kaynaklara ilişkin bilgi eksikliği, kaynakları kullanmada yetersizlik, stresörleri gerçekçi anlamlandırmada yetersizlik. Hemşirelik Yaklaşımı:
−Hasta çevresel koşulları kendine zarar vermede kullanılabileceği için güvenli bir çevrenin sağlanması,
−Depresyon tanılı hastaların genellikle intihar potansiyeli olduğu için hastanın sürekli olarak intihar potansiyeli açısından değerlendirilmesi,
−Hastanın çevresi ile etkileşimde tepki verme yeteneğinde bozulma olabileceği için hastanın yeni etkileşimlerinin sayısının sınırlı olması, bu nedenle hasta ile aynı personelin çalışması, −Hastaya yaklaşımda hemşirenin aşırı neşeli olması has-
tanın kabul edilmeyen duygularını açığa çıkarabileceği için aşırı neşeli davranışlardan kaçınılması ve yumuşak bir ses tonunun kullanılması,
−Hastanın karmaşık uyarılara tepki verme, kavrama yeteneğinde bozulma olduğu zamanlarda hasta ile iletişimde basit ve açık ifadelerin kullanılması, karmaşık ifadeler ve yönlendirmelerden kaçınılması, −Kısa cevaplı sorular sormak hastanın iletişimini teşvik edeceği ve hastanın kendi duyguları ve ifadelerinde sorumluluk almasını sağlayabileceği için özellikle kısa cevaplı sorular sorulması, çok fazla soru sormaktan kaçınılması, −Ağlama üzüntü, umutsuzluk ve mutsuzluk duygularının sağlıklı bir şekilde ifadesini sağlayabileceği için hastanın ağlamasına izin verilmesi, hasta isterse ağlarken yanında kalınması ve destek olunması, güven ilişkisini geliştirmede gizliliğin sağlanması,
−“Hiç kimse ölmek istemez”, “yaşam elbette değerlidir” veya “kendinizi biraz sonra daha iyi hissedeceksiniz” gibi basmakalıp ifadeler kullanılması hastanın duygularının ifadesinde rahatsızlık yaratabileceği için hasta ile iletişimde bu tür ifadeleri kullanmaktan kaçınılması, −Duyguların ifadesi mutsuzluk, umutsuzluk, üzüntü gibi duyguların rahatlamasına yardım ettiği için sözel ve sözel olmayan tüm duygularını ifade etmede hastaya yardım edilmesi, −Hasta sistematik problem çözme metotlarının farkında olmayabileceği için ve problem çözme sürecinin başarılı bir şekilde kullanımı hastanın kendine olan güvenini sağlayabileceği için olası seçeneklerin açıklanması, her bir alternatifin sonuçlarının incelenmesi, alternatiflerin geliştirilmesi ve seçilmesi, sonuçların değerlendirilmesiyle problem çözme sürecinin öğretilmesi.[9,20,26-29]
Sonuç Depresyon tanılı hastaya yaklaşımda güvenli çevre oluşturulması, hastanın yeterli dinlenmesinin, beslenmesinin sağlanması, bireysel bakımın sürdürülmesi, kendisine zarar vermesinin önlenmesi, fizyolojik ve psikolojik bütünlüğün sürdürülmesi, uyum sağlayıcı baş etme yollarının öğretilmesi veya geliştirilmesi, hastalık belirtilerinin önlemesi ve tedavinin sürdürülmesine yönelik müdahaleler yer almaktadır.[9,20,26] Depresyon tanılı hasta ve ailesine; hastalık, hastalık belirtilerine yaklaşım, hastanın kullandığı ilaçlar, ilaçların etki ve yan etkileri, hastanın hastalık tablosunda gelişebilecek değişimlerin değerlendirilmesi ve tedaviye uyumunu etkileyebilecek durumları içeren eğitim verilmesi hastanın iyilik halinin sürdürülmesine katkı vermektedir. Aynı zamanda tedavi sonrası dönemde ailenin bireyi anlama ve kabul etmesini, hastanın kendini daha iyi hissetmesini ve hastanın tedavisinin bulunduğu ortamda sürdürülmesini sağlamaktadır.[9,20] Depresyon tanılı hasta ve ailesinin yaşamlarının birçok yönünü etkilediği
91
ERTEKİN PINAR Ş ve TEL H, Depresyonda Hemşirelik Yaklaşımı
için hemşireler, hasta ve ailesini dikkatle izlemeli, hastanede ve toplumda sağlık bakımlarını sürdürmelidir. Hemşireler profesyonel rollerinden dolayı hastaneden taburcu olan hastaların izlenmesinden ve gerektiğinde evde müdahaleden de sorumlu olmalıdır.[21]
Kaynaklar 1. Öztürk MO, Uluşahin A. Ruh sağlığı ve bozuklukları. Ankara: Hekimler Yayın Birliği; 2008. 2. Ahmed AS, Khoosal D. Assessment and management of depression. The Foundation Years 2009;5:2-6. 3. Savrun BM. Depresyonun tanımı ve epidemiyolojsi. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Depresyon, Somatizasyon ve Psikiyatrik Aciller Sempozyumu, İstanbul: 1999. s. 11-17. 4. O’Connor EA, Whitlock EP, Beil TL, Gaynes BN. Screening for depression in adult patients in primary care settings: a systematic evidence review. Ann Intern Med 2009;151:793-803. 5. Culpepper L, Judd CR, Moller MD, Nemeroff CB, et al. Clinicians on the front line: active management of depression and anxiety in primary care. JAAPA 2006:4-22. 6. Doğan O. Psikiyatrik epidemiyoloji. Sivas: ESFORM Ofset; 2011. 7. Rezaki M. Depression in patients who were admitted to a primary health center. Turkish Journal of Psychiatry 1995;6:13-20. 8. Aydemir C, Vedin Temiz H, Göka E. Cognitive and emotional factors in major depression and suicide. Turk Psikiyatri Derg 2002;13:33-9. 9. Varcarolis EM. Foundations of Psychiatric Mental Health Nursing. 3rd ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 1998. 10. Kayahan B, Altıntoprak E, Karabilgin S, Öztürk Ö. On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve depresyon şiddeti ile risk faktörleri arasındaki ilişki. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003;4:208-19. 11. Ünsal A, Ayrancı Ü. Tozun M. Batı Türkiye’nin kırsal bir kasabasında kadınlar arasında depresyon sıklığı ve sosyodemografik özelliklerle ilişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2008;9:148-55. 12. Simsek Z, Ak D, Altindag A, Günes M. Prevalence and predictors of mental disorders among women in Sanliurfa, Southeastern Turkey. J Public Health (Oxf ) 2008;30:487-93. 13. Okyay P, Atasoylu G, Onde M, Dereboy C, Beşer E. [How is quality of life affected in women in the presence of anxiety and depression symptoms?. Turk Psikiyatri Derg 2012;23:178-88.
14. World health statistics, Geneva, World Health Organization, 2007 from http://www.who.int/healthinfo/bodgbd2002revised/en/index.html. 15. Hastalık Yükü Final Rapor, Ulusal Hastalık Yükü ve Maliyet Etkililik Projesi. T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, Başkent Üniversitesi, 2004. 16. Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011-2023). Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı; 2011. 17. Bernstein KS. Clinical assessment and management of depression. Medsurg Nurs 2006;15:333-41. 18. Kerr LK, Kerr LD Jr. Screening tools for depression in primary care: the effects of culture, gender, and somatic symptoms on the detection of depression. West J Med 2001;175:349-52. 19. Sharp LK, Lipsky MS. Screening for depression across the lifespan: a review of measures for use in primary care settings. Am Fam Physician 2002;66:1001-8. 20. Viedebeck SL. Psychiatric Mental Health Nursing. 2nd ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 2004. 21. Demirkıran F, Terakye G. Depresif hastaların ilaç tedavisine uyumları ve destekleyici hemşirelik uygulamalarının uyum düzeyine etkisi. Kriz Dergisi 2001;9:29-39. 22. Eşsizoğlu A, Arısoy Ö. Hemşirelerin depresyona ve depresyon hastalarına karşı tutumları: karşılaştırmalı bir çalışma. Dicle Tıp Dergisi 2008;35:16776. 23. Özkürkçügil A, Kırlı S. Depresyonda değerlendirme. Psikiyatri Dünyası 1998;1:26-34. 24. Yavuz R. Depresyonun kliniği. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Depresyon, Somatizasyon ve Psikiyatrik Aciller Sempozyumu 2-3 Aralık 1999, İstanbul: s. 29-34. 25. Çakır S. Genel tıpta depresyon. Klinik Gelişim 2009;22:61-4. 26. Fortinash KM, Holoday-Worret PA. Psychiatric mental health nursing. London: Mosby-Year Book; 1996. 27. Gorman LM, Sultan DF, Raines ML. Davis’s manual of psychosocial nursing in general patient care. Philadelphia: F. A. Davis Company; 1996. 28. Carpenito-Moyet LJ. Hemşirelik tanıları el kitabı. Çev. Editörü: Erdemir F. Ankara: Nobel Tıp Kitabevleri; 2005. 29. Kum N, (editör). Psikiyatri Hemşireliği El Kitabı. İstanbul: Vehbi Koc Yayınları; 1996. * 2. Psikiyatri Hemşireliği Günleri’nde poster bildiri olarak sunulmuştur (28-30 Nisan 2008, İstanbul).
92
OLGU SUNUMU / CASE REPORT
Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale: Olgu Sunumu Developmental and Situational Crisis Intervention: A Case Study Arzu AYDOĞDU, Nazmiye KOCAMAN YILDIRIM, Mine ÖZKAN, Sedat ÖZKAN
ÖZET
SUMMARY
Kriz, çeşitli duygusal zorlanmalar sonunda meydana gelen akut ve süresi sınırlı bir denge bozukluğudur. Bireyin yaşam süresi boyunca meydana gelen beklenen yaşam olayları gelişimsel krizleri, bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal bütünlüğünü tehdit eden olaylar durumsal krizleri ortaya çıkarmaktadır. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi’nde de özellikle Kadın Doğum ve Hastalıkları Anabilim Dalı ile işbirliğinde her iki krizi yaşayan hastalarla karşılaşılmaktadır. Böyle bir olgu olan kadın hasta, 30 yaşında, 9 haftalık IVF tedavisi sonrası ektopik gebelik gelişmesi nedeniyle, yoğun ilaç ve cerrahi müdahalelerle abortus sağlanmaya çalışılan, 34 gündür klinikte yatışı devam eden, sol overini kaybetme riski yüksek bir hastadır. Ayrıca yakın dönem iş kaybı, aile ve eş ilişkilerinin bozulması, suisid girişimiyle abla kaybı, sağ over kaybı, çocukluk, ergenlik döneminde yaşanan travmalar, ilk evliliğinde şiddet deneyimi, intihar girişimi ve boşanması gibi durumsal krizleri de mevcuttur. Bu yazıda olgunun krize müdahale süreci anlatılmıştır.
A crisis is an acute and short-term upset of an individual’s equilibrium as a result of various sources of emotional stress. Life events that are expected to occur during an individual’s life cycle constitute developmental crises, while situational crises emerge out of events that threaten an individual’s biological, psychological or social integrity. Patients who suffer from both types of crises are frequently encountered in Consultation-Liaison Psychiatry, especially when in collaboration with the Obstetrics and Gynecology Department. A 30 year old female patient, developed an ectopic pregnancy after nine weeks of IVF treatment and was admitted to the hospital’s inpatient unit for 34 days while efforts to terminate the pregnancy with intensive drug and surgical interventions continued. The patient was at high risk of losing her left ovary. She was also suffering from a series of situational crises including recent loss-of-employment, deterioration of family and spousal ties, her sister’s death following suicide, loss of the right ovary, trauma experienced during childhood and adolescence, a history of violence during her first marriage, a suicide attempt and her divorce. This paper describes the crisis intervention process for the patient.
Anahtar sözcükler: Kriz; konsültasyon Liyezon psikiyatrisi; KLP hemşiresi.
Key words: Crisis; Consultation Liaison psychiatry; KLP nurse.
Her insan yaşamının belirli yaşlarında kriz yaşayabilir. Krizi ortaya çıkaran etmen, mevcut olan sorunu birden akut hale getiren ve bardağı taşıran son damladır. Böyle bir kriz anında kişi çok çabuk bir şey yapması gerektiğini hissetmesine rağmen ne yapacağını bilememektedir. Belli bir olayı izleyen ve hayati önem taşıyan kritik bir dönem olarak tanımlanan kriz, çeşitli duygusal zorlanmalar sonunda meydana gelen akut ve süresi sınırlı bir denge bozukluğudur. Denge ne
kadar şiddetli bozulursa yeni dengenin kurulması yani krizin atlatılması da o oranda zaman alır, zorlayıcı olabilir.[1-3]
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı, İstanbul İletişim (Correspondence): Dr. Arzu AYDOĞDU. e-posta (e-mail): arzuaydogdu@yahoo.com Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(2):92-97 Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):92-97 Doi: 10.5505/phd.2012.19483 Geliş tarihi (Submitted): 22.10.2012 Kabul tarihi (Accepted): 25.01.2013
Krizin genel olarak gelişimsel ve durumsal krizler olmak üzere iki türü vardır. Gelişimsel krizler; bireyin yaşam süresince meydana gelen, beklenen yaşam olaylarıdır. Evlenme, gebelik, çocuk sahibi olma, emeklilik gibi bir yaşam döneminden diğerine geçiş yaşantılarıyla ilişkilidir.[1,3,4] Durumsal krizler önceden kestirilemeyen, bireyin biyolojik, psikolojik, sosyal bütünlüğünü tehdit eden, hastalık, kaza, ameliyat, ölüm, ilaç veya alkol bağımlılığı, iş kaybı, deprem, savaş gibi travmatik stresli olayların yaşanması ile ortaya çıkar.[3,4]
Her kriz farklıdır, fakat tüm krizler kriz reaksiyonlarını azaltmak, durdurmak ve etkilenen bireyleri kriz öncesi fonksiyonlarına geri getirmek için acil müdahale gerektirir. [5] Kriz durumu, kişiye hem kendini geliştirebilme şansını veren, hem de ruh sağlığını etkileyebilen geçici bir dönemdir. Eğer olumlu sonuçlanırsa, kişi daha güçlenmiş ve yeni başa çıkma becerileri öğrenmiş olarak çıkar ve gelecekteki kriz-
AYDOĞDU A ve ark., Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale
lerde bunları kullanabilir. Ama eğer olumsuz sonuçlandıysa, daha kötü bir uyuma, olası ruhsal bozukluğa ve intihara götürebilir.[4,6]
Krize müdahale, acil problem çözmeye ve pozitif, adaptif çözümü kolaylaştırmak için duygusal dengeyi tekrar kurmaya odaklanan, kısa süreli aktif destektir. Krize müdahale özel bir önem ve dikkat ister.[4,7,8] Literatürde çeşitli krize müdahale modelleri ve yöntemler yer almaktadır. İlki, Caplan tarafından ortaya atılan denge modelidir. Bu model, bireyin kendisi ile sosyal çevresi arasında etkileşimini oluşturan bir dengenin varlığından bahseder. Albert Ellis, Donald Meichenbaum ve Aron T. Beck tarafından geliştirilen bilişsel modele göre, kriz durumlarında bireyin bilgi işleme süreçlerinde dolayısıyla da düşünce sisteminde aşırı genellemeler, ciddi bozulmalar ve çarpıtmalar olmaktadır. Böylece bireyin yaptığı yüklemeler, çıkarımlarında da, başına gelenleri muhakeme etme, değerlendirme ve yordama süreçlerinde de bozulmalar olduğu vurgulanır. Kriz durumunun psikososyal geçiş dönemlerinden yola çıkılarak değerlendirilen psikososyal geçiş modeline göre, birey genleri ve kuşaklar boyu öğrenmeleri olan bir organizma olarak ele alınır. Bu model hem gelişimsel ekolojik modeli, hem de bağlamsal ekolojik modeli kapsar. Gelişimsel ekolojik modelde, gelişim dönemleri ile krizdeki bireyin sosyal çevresinde var olup, kriz durumunun oluşmasına katkıda bulunan faktörler önemlidir. Bağlamsal ekolojik modelde, krizin oluşmasına katkıda bulunan bağlamsal sosyal çevre elementleri üzerinde durulmaktadır.[7,9] Travmatik bir olayı başlangıçta ele almak için Roberts tarafından ACT modeli tasarlanmıştır. Bu modelde mevcut problem acil psikiyatrik, tıbbi gereksinimler ve travma tanılamayı içerecek biçimde değerlendirilir (Assesment). Kurumsal sosyal desteklere yönlendirilir (Connecting) ve travmatik reaksiyonlar değerlendirilir (Traumatic). Model yedi aşamayı içerir: biyopsikososyal kriz değerlendirmesi, terapötik ilişki, krizin boyutlarını tanımlama, duyguların ifadesinin sağlanması, geçmiş başacıkma stratejileri ve alternatiflerin tespiti, eylem ve takip planı oluşturma.[5,9] Üç dinleme ve üç eylem adımını içeren Gilliland’ın 6-adım modeli yararlı bir krize müdahale modelidir. Dinlemenin önemli elementleri dikkat, gözlem, anlama, yargılamama, empatiyle tepki verme, özgünlük, saygı, kabul ve bakımdır. Dinleme adımlarında problem tanımı yapılır, danışanın güvenliği ve destek sağlanır. Eylem adımları direktif olmayan ve işbirliği içinde danışanın çevresel desteği kadar tanılanan gereksinimleri ele alınır. Alternatiflerin incelenmesi, planlama yapılması ve sorumluluk alarak katılması konusunda anlaşılması eylem adımlarında gerçekleştirilir. DassBrailsford tarafından, modellerin entegrasyonu ve toplum psikolojisinin katkısıyla elde edildiği bildirilen güçlendirme modeli geliştirilmiştir. Bu model müdahale öncesi, tanılama ve sonlandırma adımlarını içerir.[5,9] Benzer biçimde Sayıl
93
krize müdahale sürecini üç evrede açıklamıştır; başlangıç, orta ve sonuçlandırma evresi. Olgunun krize müdahale yaklaşımında da kullanılan bu süreç aşağıda daha detaylı açıklanmıştır.[4,6-8] 1. Başlangıç Evresi (1. Görüşme): Problemin belirlenmesini ve terapötik amaçların formülasyonunu içerir. Bilgi alma, değerlendirme ve terapötik yaklaşım bir arada kullanılan yöntemlerdir. Şimdi ve burada ilkesi çerçevesinde krize neden olan olayın detaylı anlatılması sağlanır. Olayın nasıl başladığı, nasıl geliştiği belirlenir. Bireyin olayı nasıl algıladığı, onun için anlamı ve gerçekçi ele alıp almadığı değerlendirilir. Durumun bireyi ne denli yaşamdan kopardığı araştırılır. İntihar düşüncesi, planı, risk faktörleri değerlendirilir ve risk varsa öncelikle ele alınır. En önemli sorun nedir ve nereden başlamak gerekir? sorularına birlikte cevap aranır. Bu evreden sonra yapılacaklar ile ilgili kontrat yapılır. 2. Orta Evre (2-5. Görüşme): İlk görüşmeyi izleyen aşamadır, sosyal destek sitemlerinin yeterliliği ve başa çıkma mekanizmaları gibi konular görüşülür. Son durum ve yakın geçmişle, olayın ve mevcut durumun bağlantıları değerlendirilir. Olayın etkileri yeniden konuşulur ve değerlendirilir. Bu aşamada krizdeki bireyin benlik saygısı, kayıpları üzerinde durulur. Davranışlarındaki değişim gözden geçirilir. Görüşmeler boyunca fikir birliğine varılan noktalar hatırlatılır.
Geçmişteki sorunları, kullandığı başa çıkma yöntemlerinin etkileri, zararları ve faydaları konuşulur. Etkili başa çıkma yöntemlerini uygulamasına rehberlik edilir. Sosyal destek sistemleri harekete geçirilir. Yeni başarılar deneyimlemesi için kısa zamanda uygulanmak üzere görevler verilir. Mevcut başarıları vurgulanır ve benzerlikler kurulmaya çalışılır. Çözümler için cesaretlendirilir. Çözümün krizdeki bireyde olduğu fikri desteklenir. 3. Sonuçlandırma (6. Görüşme): Bazı durumlarda bu seans iki seans olarak yapılabilmektedir. Geçmiş görüşmeler gözden geçirilir. Sonlandırma ile ilgili dirençler üzerinde çalışılır. Kat edilen yol, gelişimleri, değişimleri, ana konu ve etkin yaklaşımlar gözden geçirilir. Görüşmeler süresince yaptığı ödevler ve görevler vurgulanarak başarı deneyimleri yaşaması sağlanır. Bireysel fonksiyonları kriz öncesi düzeyine dönmüştür. Gelecek planlanır. Yaşamında bir dönemin zorlanarak çözümlense de kapandığı vurgulanır. Kontrol randevusu verilir. Eğer bireyin fonksiyonları eskisine dönmediyse kriz çözülmemiş olarak kabul edilir ve yeni müdahaleler planlanır. Hemşireler sağlık hizmetlerinde değişik kriz durumlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Hastalık tanısı almış olmak ve hastaneye yatış, hasta ve ailesi için önemli bir kriz nedenidir. Özellikle kadın doğum, acil birimler, pediatri, geriatri gibi bazı alanlar ‘’krize aday’’ hasta ve yakınları ile doludur.[3] Bu alanlardaki sorunlar da Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi
94
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):92-97
(KLP) ekibi ile disiplin içi ve disiplinler arası işbirliği içinde sağlıklı çözümlere ulaşılmaya çalışılır. Bu yazıda, tek overini kaybetme riski yaşayan bir gebe kadının yaşadığı kriz sürecine müdahale yaklaşımı anlatılmıştır.
Olgu Sunumu DS, 30 yaşında, kadın, ilkokul mezunu, 9 haftalık IVF tedavisi sonrası ektopik gebelik gelişmesi nedeniyle, 34 günlük yatışında yoğun ilaç ve cerrahi müdahalelerle abortus sağlanmaya çalışılan, sol overini kaybetme riski yüksek bir hastadır. “Mood çökkünlüğü” nedeniyle konsültasyon talebi sonrası yapılan psikiyatrik değerlendirmede yüksek intihar riski belirlenmiş, “majör depresyon” tanısıyla psikofarmakoterapi ve psikososyal bakımla takip önerilmiştir. Olgu hakkında veriler ve hemşirelik tanıları;
Kooperasyon ve Görüşmeye Yönelik Tutum. Çekimser, duygudurumu depresif ve kaygılı, duygulanım sıkıntılı, huzursuz, gergin, öz bakımı yetersiz, dikkati dağınık, intihar düşünce ve niyeti yoğun ve ağrıları mevcut.
Gelişim Dönemi Özellikleri. 5 kardeş 2. çocuk, 2 yaşında ailesiyle İstanbul’a göç, 12 yaşında okuldan isteği dışında alınarak erken iş hayatına atılmak zorunda kalması, aile içi fiziksel ve duygusal şiddet, 16 yaşında onaylanmayan kaçarak evlilik. 18 yaşında fiziksel şiddet nedeniyle ailesi tarafından onaylanmayan boşanma, sığındığı enişteden fiziksel-cinsel istismar, aynı yaşta intihar girişimi, 19 yaşında yanında kaldığı ablanın intiharı nedeniyle kaybı, sonrasında evden kaçıp çalışmaya (çocuk bakımı) başlama. Tıbbi-Psikiyatrik özgeçmişi. Travmatik yaşam öyküsü, şiddet, istismar, 18 yaşında intihar girişimi, atlatılamamış yas süreci, 23 yaşında sağ overde myom nedeniyle ooferoktomi ameliyatı, daha önce psikiyatrik tedavi almamış. Soy geçmişi. Abla 30 yaşında ası yoluyla intihar ederek ölmüş.
Hastalık dışında ek psikososyal stres faktörleri, 26 yaşında eşinin ailesinin istemediği 2. evlilik, 1 yıl önce eşle kurulan ortak işin kaybı, mali sıkıntı, kayınpederinin yanlarına taşınması. Bir yıldır yoğun bebek isteği ve hamilelik için uğraşı ve tedaviler. Eşiyle iletişim sorunları, ailesiyle iletişimi çok sınırlı, babayla hiç görüşmüyor, sosyal desteği arkadaşları dışında yetersiz. Gelecek ile İlgili Planları. Çocuk sahibi olmak
Hemşirelik Tanıları. İntihar riski, Etkisiz baş etme, Aile içi ilişkilerde bozulma, Strese bağlı aşırı yüklenme, Bireysel bakımda eksiklik, Kişisel dirençte azalma, Güçsüzlük, Umutsuzluk, Sorunlu yas tutma, Kişisel direnci güçlendirme isteği, Yalnızlık riski. Serviste yattığı süreçte, tıbbi operasyon ve müdahaleler devam ederken 2 hafta boyunca 7 görüşme yapılmış olup bu
görüşmelerde;
Başlangıç evresinde
Birinci görüşme. DS tanışma sonrası, KLP hemşiresi ile görüşme isteğini kabul etmek istemedi ama uygun ayrı bir oda olduğu belirtildikten sonra görüşmeyi kabul etti. Olgunun kendini rahat ifade edebilmesi için birebir görüşme ortamı sağlandıktan sonra yapılan terapötik görüşmede hastanın kendini tanıtması istendi ve servise yatış nedeni soruldu. Hasta durumuyla ilgili kaygılarını, korkularını ve suçluluk duygularını şöyle ifade etti: “Otuz dört gündür yatıyorum. Yumurtalığımı kurtaracaklarını söylediler ama durum değişmedi. Şimdi de ameliyatla tek olan yumurtalığımı almak istiyorlar. Almazlarsa ölürmüşüm. Alırlarsa da ben kendimi öldürürüm. Bir daha çocuk yapma şansımı elimden alırlarsa kendimi öldürürüm. Çocukları çok seviyorum. Bunun altından kalkamam. Birkaç yıl önce kist nedeniyle yumurtalıklarımdan birini aldılar. Almayabilirlermiş. Beni uyarmadılar. Araştırmadım hata ettim çok suçluluk duyuyorum”.
Hastanın kendine zarar verme düşüncesi nedeniyle intihar risk tanılaması yapıldı. Bebekle ilgili beklentilerinin farkında olması, sosyal destek eksikliği, geçmişte yaşadığı travmatik öykü, önceki intihar girişimi ve şu andaki yaşam koşulları, ilişkileri hakkında yukarıdaki bilgiler elde edildi. Birçok sorunla karşı karşıya kaldığı bu dönemde aniden bebeğe karar vermesi dikkat çekiciydi. Servis çalışanları intihar riski konusunda bilgilendirildi, güvenli ortam sağlamak amacıyla kesici, delici aletlerin, ilaçların yanına bırakılmaması, 24 saat gözetim altında tutulması, yatağının cam kenarından kapı tarafına alınması, hemşire bankosuna yakın bir odaya alınması, yanında sürekli bir yakınının olması gibi ortamda gerekli tedbirlerin alınması sağlandı.[10-12] İkinci görüşme. Eşi, ailesi ve çevresiyle ilişkilerine, yaşadığı zorluklara, çatışmalara odaklandı. Yaşadıklarını sürekli ağlayarak anlatıyordu. İfade ettiği bazı cümleler şöyleydi: “12 yaşında okumak istememe rağmen babam beni okuldan alıp çalışmak için tekstil atölyesine gönderdi. Biz çalışıyorduk o evde oturuyordu. Babamdan nefret ettim, uzun zamandır görüşmüyorum. Ortaokulu çok sonra dışarıdan bitirdim”.
“Bir aydır burada yalnız kalıyorum. Ailemden başımda kalacak kimsem yok. Onların da sağlık sorunları var ama hiç arayıp sormuyorlar. Şimdiye kadar ailemden kimse benle ilgilenmedi. Zaten hep yalnızdım. Beni hep güçlü zannediyorlar ama değilim. Şimdiye kadar kimseden destek almadım ama hep kullanıldım”. “Eşimle de tartıştım. Anestezi olacağımı söyledim. Gelemeyeceğini söyledi. Kavgalı olduğum kayınvalidemi göndermek istedi, kavga ettik”. Geçmişi ve ilişkileri hakkında hasta bu görüşme ve
AYDOĞDU A ve ark., Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale
sonrasında daha fazla kendini açtı, yardım almaya daha istekliydi.
Görüşme sırasında kayınvalidesi hastaneye geldi ve DS onunla tartışmaya başladı. Tartışmaya müdahale edilerek sonlandırıldı, odasına kadar eşlik edilerek yanında olundu. Arkadaşından yanında kalması istendi. DS ve arkadaşı bunu kabul etti. Ertesi gün için görüşme randevusu verilerek görüşme sonlandırıldı. Orta evrede
Üçüncü görüşmede DS daha sakin görünüyordu. Akşam arkadaşı yanında kalınca rahatladığını ifade etti. Ayrıca tekrar genel anestezi altında küretaj yapılmaya çalışılmış. Kayınvalidesi de DS operasyondan çıkana kadar hastanede kalmış ve işlemlere yardımcı olmuş, bundan da memnundu. Ancak küretaj ile abortusun sağlanamaması ve aldığı kararlar nedeniyle endişe ve suçluluk duyguları yaşıyordu. Kendini şöyle ifade etti: “Çocuğu eşim istemedi ben çok istedim. Özellikle önemli hayati olaylarda kimseyi dinlemiyorum, kendim karar alıyorum. Sonra da hep kendimi suçluyorum. İstemeden oluyor. Hep sorumluluk duygusu yaşıyorum”. “On altı yaşında evdeki baskıya dayanamayarak ailem onaylamadığı halde evlendim. 1.5 yıllık evlilik süresince fiziksel şiddet gördüm. Ailem istememesine rağmen boşandım. Boşanmaktansa kendimi öldürmemi istediler. İntiharım da bile ailem beni suçladı, eşimi zor durumda bıraktığımı söylediler”.
DS boşanmış ve ablasının yanına gitmiş ancak orada da kötü deneyimler yaşamış ve ailesinin yanına dönmek zorunda kalmış. O süreci, “ailemle bu olaylardan sonra yaşamak istemedim ama ablam da eniştem tarafından şiddet ve tacize uğruyordu ben de aynı şeylere maruz kaldım. Sekiz ay ablama destek olmak için orada kaldım. Ablamı boşanmaya ikna etmeye çalıştım ama onu kurtaramadım, ben de sonunda ailemin yanına dönmek zorunda kaldım” biçiminde ifade etti. Sonrasında ablası 30 yaşında kendini asarak intihar etmiş. “Benim için çok kötü bir dönemdi” dedi. Sessizlik oldu. Bir süre hastanın sessizliği paylaşıldı. Bu süre KLP Hemşiresine “Hasta cinsel bir taciz mi yaşamıştı? Bunu açmalı mıyım? Bu dönemde ele almak uygun olur mu? Görüşmeye nasıl devam etmeli?” gibi soruları düşünmek ve karar vermek için zaman sağladı. Hastaya yaşadığı dönemdeki zorlukları özetlendi, ablasıyla kalırken ve ablasının kaybından sonra yaşadıklarını açması istendi. Ancak hasta daha fazla anlatmak istemediğini söyledi. Karar hastaya bırakılarak, istediğinde tekrar konuşulabileceği, yanında olunduğu mesajı verildi ve ertesi gün devam etmek üzere görüşme sonlandırıldı. Dördüncü görüşme. DS’nin yorgun ve sıkıntılı olduğu gözlendi. Dünkü görüşmenin etkisi olduğu düşünülürken gece iyi uyuyamadığını ve sebebini, “çevremdeki herkese karşı so-
95
rumluluk duygusuyla koruyucu davranıyorum bu beni çok rahatsız ediyor. Sonrasında hep ben üzülüyorum ama engel de olamıyorum” biçiminde açıkladı. Kendi çevresinde ve şu anda hastanede yatan hasta ve hasta yakınlarıyla bu konuda sorunlar yaşadığı anlaşıldı. “Artık benim de yardıma ihtiyacım var. Beni hep güçlü zannediyorlar ama artık değilim. Yardım etmelerini bekliyorum ama anlamıyorlar. Ben istemeden herkese yardım ettim” dedi. Şimdiye kadar bir kez dolaylı yoldan yardım istediği, anne ve kardeşinden, ama yardım alamadığı anlaşıldı. Direkt sözlü yardım istemediğini “hep anlamalarını bekledim” biçiminde ifade etti. Dün gece yaşadığı olayı, duygularını, duygu yoğunluğunu, aklından geçen düşünceleri, davranışını tanımlaması ve alternatif düşünceler geliştirmesi üzerinde çalışıldı. Davranışlarının ve kararlarının sonuçları ve eyleme koyuş biçimleriyle yüzleşmesi için cesaretlendirildi. Bilişsel-davranışçı yaklaşım yöntemleriyle kendi davranışlarına, sorumluluklarına sınır koyma ve yardım alma-kabul etme gibi asertivite becerileri üzerinde çalışıldı. Davranışlarının yarar zarar analizi yapıldı. Kendi sorumluluk alanlarını netleştirmesine yardım edildi.
Beşinci görüşme. Önceki görüşme özetlendi. DS görüşmeden sonra annesini telefonla aradığını söyledi. Durumundan haberdar ettiğini, annesinin telefonda ağladığını ifade etti. Görüşmeden memnun kaldığını “sesini duymak iyi geldi” biçiminde dile getirdi. Sonrasında kardeşinin aradığını, yanında olmak istediğini söylediğini ve bunu kabul ettiğini bildirdi. Aslında artık hastanede olmaktan, beklemekten, belirsizlikten rahatsız olduğunu dile getirdi. Bunun yanı sıra eve de gitmek istemediğini ve sebebini şöyle açıkladı: “Kayınpederim 3 aydır iş kaybı nedeniyle bizde. Beni hiç istememişti. Şimdi evde bizle beraber. Çok dağınık, pis biri. Evde bir sürü iş var. Bu halimle yapamam. O durumda orda da kalamam”. Kayınpederini zor durumda kaldığı için kendisi eve almış. Kocası istememiş. Eşiyle evlilikleri bu seneye kadar güzel gidiyormuş. Bir sorun yaşamamışlar hep birbirlerine destek olmuşlar. Eşiyle kurduğu işin kaybı, babalarının eve yerleşmesi ve bebek tedavileri yüzünden tartışmaya başlamışlar. “Ben ona her zaman destek oldum ama o bana şimdi destek olamıyor, işe daha fazla zaman ayırmak zorunda kalıyor. Eşimden sürekli bir beklenti içindeyim”. DS’nin, yakın ilişkilerinde yaşadığı çatışmayı, kısır döngüyü ve bu sorunlarla nasıl baş ettiğini fark etmesi üzerinde duruldu. Sorunlarıyla kendini suçlayarak, susarak, mesafe koyarak, kaçınarak ve çaresiz yaklaşım kullanarak baş etmeye çalıştığı tespit edildi, sonuçlarını görmesi için teşvik edildi. Sosyal destek sistemlerini harekete geçirmek, sorumlulukları dengelemek, kabullenmek, gerçekçi-alternatif bakış açısı geliştirebilmek ve hastanedeki zamanını etkin değerlendirebilmek konuları ele alındı. Altıncı görüşme. Doktorları, psikiyatri onayı ile hafta sonu izinli çıkarabileceğini, cerrahi ve diğer tedavilerin sonuç ver-
96
mediğini, bir kemoterapi ajanını denemeyi planladıklarını ve iki gün sonra son bir tedavi uygulayacaklarını bildirdi. KLP hemşiresi ve konsültan psikiyatri asistanı tarafından da izinli çıkması uygun bulundu.
Hasta hafta sonu eve gitmekle ilgili korkularını ve hastanede olmakla ilgili sıkıntılarını “boğuluyorum” biçiminde ifade etti. KLP hemşiresi boğuluyorum ifadesini açmasını istediğinde, hasta “nefes alamayacağım, boğulacağım korkusu uzun zamandır var. Kapalı yerlerde kalamıyorum, özellikle de ağzına burnuna bir şey kapatılmasına dayanamıyorum” dedi. İlk ne zaman başladığı sorulduğunda, 19 yaşında ablasının evinden babasının evine döndükten bir süre sonra ablasının da intihar ettiği dönemde ailesi evden kaçmasın ve kendine zarar vermesin diye bir gün dolapta, bir hafta evde kilitli tutmuşlar. Bu dönemde tüm aile bireyleri sözlü, psikolojik ve fiziksel baskı yapmışlar. Bu olaydan sonra uzun süre kâbuslar (baba tacizi ve ailenin fiziksel şiddeti ile ilgili) görmüş.
“Çok kötü günlerdi. Ablamın intiharını çok zor atlattım. Hala ablamı kurtaramadığım, ona yardımcı olamadığım için üzülüyor, suçluluk duyuyorum. Tüm yaşadıklarımda bana tek destek verebilen tek kişi O idi. O, benim kadar cesaretli hiçbir zaman olamadı. Ailesinin ve eşinin baskısına hep boyun eğdi’’ biçiminde yaşadıklarını anlattı, üzüntü, suçluluk ve kızgınlık duyguları paylaşıldı, bu süreçle nasıl baş ettiği soruldu. DS bu dönemde daha önceki iş yerinden bir arkadaşının yardımıyla başka bir şehirde bir otel sahibinin çocuğuna bakma işini bulmuş. Ailesine haber vermeden ve hiçbir eşyasını almadan Bodruma gitmiş. “Gittiğimde bebeğe bakmakla kendimi toparlayabildim. Onunla hayata bağlandım, sorunlarımı unuttum, o büyüdükçe ben de onunla beraber sıkıntılarımı attım”. Altı yıl kadar o aileyle beraber kalmış. Dört yıl öncesi evlenene kadar da yatılı olarak başka çocukların bakıcılığını yapmaya devam etmiş. Yaşadıklarını ağlayarak anlatan hasta “Hayatımda ne zaman bir çocuk olsa sorunlarla daha kolay baş edebiliyordum” ifadesinden sonra bir anda şaşkın ama sakin bir şekilde sessizliğe büründü. Yalnız kalmak istediğini söyledi ve buna ihtiyacı olduğu anlaşılmıştı. İzin dönüşü görüşmek üzere randevulaşılarak görüşme sonlandırıldı.
Yedinci görüşme. DS yatağında sırtı dönmüş bir şekilde yatıyordu, fiziksel görüntüsü son derece değişmişti. DS olup olmadığını anlamakta, tanımakta zorlanan hastaya KLP hemşiresi görünümündeki değişimi olumlu bir ifadeyle geri iletti ve eve izinli gittiği süreçte neler yaşadığını sordu. Hasta sevinçli bir şekilde düşüğün müdahaleye gerek kalmadan dün gece gerçekleştiğini bildirdi. Güzel bir hafta sonu geçirdiğini, eve giderken annesini ve kız kardeşini eve davet ettiğini anlattı. Gelmişler ve ev işlerinde yardımcı olmuşlar. Eşi kayınpederini hafta sonu başka yere göndermiş. “İlk defa eşim evde bana bir şey yaptırmadı. Yemeği bile kendisi hazırlamış. Başka
Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2012;3(2):92-97
zaman olsa üzülüp hasta halimle ben yapardım. Hiç ses çıkarmadım. Teşekkür ettim. Annemin yanımda olması da çok iyi geldi. Ağrılarım vardı ve ben yatarak dinlendim”. Ertesi gün kuaföre gitmiş ve kişisel bakımlarını yaptırmış. Ağrısı başlayıp kanaması olunca biraz endişelenmiş ve hemen hastaneye gelmiş. Düşük gerçekleşmiş. “Hayatımı düzenleyeceğim, sıkıntılarımın ortasında çocuk sahibi olmak istemiyorum” kararını iletti. DS’nin mutluluğu paylaşıldı. Serviste yatmasına artık gerek kalmadığı için taburculuğuna karar verildiğinden hastaneden ayrılmadan önce KLP Bilim Dalına gelmesi sağlandı. Sonuç evresinde genel hastanede yatan hastalarda taburculuğun KLP ekibinin kontrolü dışında gerçekleşebilmesi önemli bir güçlük olarak yaşanmaktadır. DS hastaneden ayrılmadan önce KLP BD’nda ilaç tedavisi netleştirildi, psikiyatri polikliniğinden randevu alması sağlandı ve krize müdahale sürecinde yaşadıkları kısaca bu yolla görüşülebildi. Geçmiş görüşmeler, kat edilen yol, gelişimleri, değişimleri, ana konu ve etkin yaklaşımlar gözden geçirildi. Krizle müdahale sürecinde ulaşılan sonuçlar; ailesiyle iletişim kurup onları bilgilendirip hastaneye gelmelerini sağladı, eşine kendini ifade edebilmeye başladı, diğer hasta ve yakınlarıyla çatışmalarını çözümledi, depresif belirtilerin, öfke, huzursuzluk, gerginlik duygularının azaldığını ifade etti, öz bakımı belirgin değişti, intihar düşüncesi olmadığını ifade etti, gebeliğinin sonlanması gerektiğini kabullendi ve sol over kaybı olmadan gebelik kendi kendine sonlandı. Geçmişte çoğul travmalar yaşamış olan hastanın overini kaybetmeden spontan düşüğünün gerçekleşmesi sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlamasına yardımcı olundu ancak geçmiş travmaları ve uzamış yas süreci ayaktan tedavideki psikoterapi sürecinde uzun dönemde ele alınması gerekecektir. Kaynaklar 1. Sözer Y. Psikiyatride kriz kavramı ve krize müdahale. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/21/61/577.pdf. 2. Fasıloğlu H. Psikolojik krize müdahale yöntemleri. http://e-psikoloji. com/forum/showthread.php?3247-Psikolojik-Krize-M%FCdaheleY%F6ntemleri. 3. Kaçmaz N, Çetinkaya Z. Kriz ve krize müdahalede hemşirelik yaklaşımı. V. Ulusal Konsultasyon Liyazon Psikiyatrisi Kongresi (Uluslararası Katılımlı) Kongre Kitabı. İstanbul; 1998. s. 328-33. 4. Sayıl I, Berksun OE, Palabıyıkoğlu R, Devrimci Özgüven H ve ark. Kriz ve krize müdahale. Ankara: Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları No: 6; 2000. 5. Dass-Brailsford PA. Crisis interventions. Practical Approach to Trauma: Empowering Interventions. USA:SAGE Publications; 2007. p. 93-114. 6. Szmukler GI. Krize müdahalenin psikiyatrideki yeri. (Özden A. Çeviri Editörü) Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi Kriz Dergisi 1993;1:158-65. 7. Güney S. Travma ve krize ilişkin bir gözden geçirme: yöntemler ve farklılıklar. Therapia Dergisi 2012;3: 4-17. 8. Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial nursing for general pa-
AYDOĞDU A ve ark., Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale
tient care. Philadelpia: FA Davis Company; 2002. 9. James RK. Crisis intervention strategies. 7th ed., USA: Thomson Brokes/ Cole; 2007. p. 20. 10. Yıldırım NK, Aydoğdu A, Kaçmaz N, Özkan M ve ark. Genel hastanede yatan hastalarda intihar riskini tanıma ve yönetme protokolü önerisi. XII. Ulusal Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi ve Psikosomatik Tıp Kongresi,
97
İstanbul; 2012. 11. Nicholas LM, Golden RN. Managing the suicidal patient. Clinical Cornerstone 2001;3:47-57. 12. The Joint Commission Sentinel Event Alert. A follow-up report on preventing suicide: focus on medical/surgical units and the emergency department. 2010;17:1-4.
98
TEZ TANITIMI
YAŞLI BİREYLERİN BİLİŞSEL DURUMUNU GELİŞTİRMEDE ROY ADAPTASYON MODELİNE TEMELLENEN HEMŞİRELİK BAKIMININ ETKİNLİĞİ
Tez Yazarı:
Fatma Nevin ŞİŞMAN
Tez Danışmanı:
Doç. Dr. Yasemin KUTLU
Enstitü:
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezii
Yılı:
İstanbul, 2011
Bu çalışma, yaşlı bireylerin, yaşlılık dönemindeki bilişsel değişikliklere uyumun sağlamasında Roy Adaptasyon Modeline temellenen hemşirelik bakımının etkinliğini belirlemek amacıyla ön test son test, kontrol gruplu yarı deneysel bir çalışma olarak gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini, yaşlı bakım evinde Aralık 2010-Haziran 2011 tarihleri arasında kalan 15 deney ve 15 kontrol grubu olmak üzere 30 yaşlı birey oluşturdu. Çalışma verilerini toplamak için araştırmacı tarafından geliştirilmiş anket formu, Folstein ve McHugh (1975) tarafından geliştirilmiş Standardize Mini Mental Test (SMMT), araştırmacı tarafından geliştirilmiş ve geçerlikgüvenirliği yapılmış Yaşlılarda Uyum Güçlüğünü Değerlendirme Ölçeği (YUGDÖ) ve Roy Adaptasyon Modeli Tanılama ve Hemşirelik Bakım Planı Formu kullanıldı. Araştırma sonucunda, deney grubunda uygulama önce-
si ve sonrası YUGDÖ ortalama puanları arasında anlamlı bir fark olduğu (z= -3.409, p<0.05); kontrol grubunda ise fark olmadığı (z= 0.000, p>0.05) bulundu. Uygulama öncesi ve sonrası SMMT toplam puanları açısından değerlendirme yapıldığında, deney grubunda uygulama öncesi ve sonrası SMMT puanları arasında anlamlı bir fark olduğu (z= -2.899, p<0.05); kontrol grubunda ise fark olmadığı (z= 0.000, p>0.05) bulundu. Deney ve kontrol gruplarının YUGDÖ puan ortalamaları arasında (z= -3.056, p<0.05) ve SMMT toplam puanları arasında (z= -3.993, p<0.05) anlamlı fark bulundu. Bu çalışma sonucunda, Roy Adaptasyon modelinin yaşlılarda bilişsel değişikliklere uyum sağlamak amaçlı kullanılabilir olduğu belirlendi. Daha büyük örneklem gruplu çalışmalarla modelin test edilmesi etkinliği arttıracaktır. Anahtar sözcükler: Bilişsel işlevler; hemşire; hemşirelik bakımı; Roy adaptasyon modeli; yaşlı.
99
ÖLÇEK TANITIMI
FRABONİ YAŞLI AYRIMCILIĞI ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE UYARLAMASI VE PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİ Yaşlı nüfus tüm dünyada gittikçe artmaktadır. TUİK (2011) verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 5.5 milyon (%7.2) yaşlı birey bulunmaktadır. Yaşlı ayrımcılığı (ageism) yaşlı nüfustaki artışın önemli sonuçlarından biridir. Yaşlılara yönelik ayrımcılığı ölçmek için değişik ölçekler bulunmaktadır. Fraboni Yaşlı Ayrımcılığı Ölçeği’de (FYÖ) (Fraboni Scale of Ageism-FSA) yaşlı ayrımcılığını çok boyutlu bir yapıda ele alan 29 maddeden oluşan bir ölçektir. Ölçek Fraboni ve arkadaşları (1990) tarafından geliştirilmiştir.
Ölçeğin Türkçe Uyarlaması ve Psikometrik özelliklerinin belirlenmesi Kutlu, Küçük ve Yıldız Fındık (2012) tarafından gerçekleştirilmiştir. Tanımlayıcı ve ilişki belirleyici araştırma tipinde gerçekleştirilen çalışmanın örneklemini Marmara bölgesinde yaşayan 231 sağlıklı birey oluşturmuştur. Ölçeğin Kapsam Geçerlik İndeksi 0.98 olarak belirlenmiştir. Güvenirlik analizi sonucu ölçeğin 4 maddesi çıkarılmış ve ölçek 25 maddeden oluşmuştur. Türkçe ölçek için α değeri 0.84, yarıya bölme yön-
temiyle elde edilen güvenirlik katsayısı 0.81 olarak belirlenmiştir. Ölçeğin yapı geçerliği için Açımlayıcı Faktör Analizi kullanılmış ve orijinal ölçeğe benzer 3 faktörlü bir yapı, %38.31 varyans ile belirlenmiştir.
Türkçe ölçekte, 11, 18, 19, 20’nci maddeler olumlu ifadeler olup ölçek puanı hesaplanırken ters çevrilerek hesaplama yapılır. Ölçeğin en yüksek puanı 100, en düşük puanı ise 25’dir. Puan arttıkça yaşlıya yönelik ayrımcılık artmaktadır. Üç faktörlü olan Türkçe ölçekte Faktör 1 (1, 2, 3, 4, 13, 15, 16, 21, 23, 24, 25’nci maddeler) “Geleneksel İnançlar”; Faktör 2 (5, 6, 11, 12, 14, 18, 22) “Kaçınma”; Faktör 3 (7, 8, 9, 17, 19) “Ayrımcılık” olarak adlandırılmıştır. Ölçeğin Türk Toplumunda Yaşlı Ayrımcılığını ölçmek için uygun bir ölçek olduğu belirlenmiştir.
Kaynak: 1. Kutlu Y, Küçük L, Yıldız Fındık Ü. Psychometric properties of the Turkish version of the Fraboni Scale of Ageism. Nursing and Health Science 2012; 14:464-471.
TÜRKÇE FRABONI YAŞLI AYRIMCILIĞI ÖLÇEĞİ Yönerge: Aşağıda yaşlılara yönelik ayrımcılığı belirlemek amacıyla geliştirilmiş bir ölçek bulunmaktadır. Soruları yanıtlarken 65 yaş ve üzerindeki yaşlı bireyleri düşünerek cevaplandırınız. Her bir ifade için “kesinlikle katılmıyorum”, “katılmıyorum”, katılıyorum”, “kesinlikle katılıyorum” seçeneklerinden sadece birini işaretleyiniz. Katılımınız için teşekkür ederiz. m m ru le um le ru ik m yo lik yor ı n nl oru yo i i ı ı m l s s l y tı tı Ke tılm Ke tılı Ka Ka Ka Ka 1. Gençlerin intiharı, yaşlıların intiharından daha üzücüdür. 2. Yaşlıların çoğu cimridir, para ve mülklerini saklayıp, biriktirirler. 3. Yaşlıların çoğu yeni arkadaş edinmek yerine eski arkadaşlarıyla görüşmeyi tercih ederler. 4. Yaşlıların çoğu geçmişte yaşarlar. 5. Yaşlılarla karşılaştığımda bazen göz teması kurmaktan kaçınırım. 6. Yaşlı insanların benimle sohbet etmeye çalışmasından hoşlanmam. 7. Çok yaşlı insanlardan karmaşık ve ilginç sohbetler beklenmemelidir. 8. Yaşlı insanların çevresinde iken depresif (karamsarlık) hissetme muhtemelen en sık rastlanan duygudur. 9. Yaşlı insanlar kendi yaşlarında arkadaş bulmalıdırlar. 10. Yaşlı klüplerindeki toplantılara davet edilsem bile gitmemeyi tercih ederim. 11. Yaşlılar oldukça yaratıcı olabilir. 12. Şahsen yaşlı kişilerle pek fazla zaman geçirmek istemem. 13. Çok yaşlı insanların sürücü ehliyetini yenilemesine izin verilmemelidir. 14. Yaşlı insanların toplumun spor tesislerini kullanmaya ihtiyaçları yoktur. 15. Çok yaşlı insanlara küçük çocukların bakımında güvenilmemelidir. 16. Çoğu yaşlı insan en fazla kendi yaşıtlarıyla mutlu olur. 17. Yaşlıların kimseyi rahatsız etmeyecekleri bir yerde yaşaması en iyisidir. 18. Yaşlı insanlardan oluşan gruplar oldukça eğlencelidir. 19. Yaşlı insanlar politik konularda konuşmaları için cesaretlendirilmelidir. 20. Çok yaşlı insanlar ilginç ve kendine özgüdür. 21. Çok yaşlı insanlarda kişisel bakımın kötü olduğu düşünülür. 22. Yaşlı biriyle yaşamayı tercih etmem. 23. Çok yaşlı insanlar aynı hikayeleri defalarca anlattıkları için rahatsız edici olabilirler. 24. Yaşlılar diğer insanlara göre daha fazla şikâyet ederler. 25. Yaşlı insanlar gereksinimlerini karşılamak için çok fazla paraya ihtiyaç duymazlar.
100
KİTAP TANITIMI
KLİNİK ARAŞTIRMALARI YAYINLAMAK VE SUNMAK
Warren S. BROWNER Çeviri: Doç. Dr. Selahattin Özmen,
Uzm. Dr. Evrim Özmen
Bilimsel çalışmaların yapılmasının ardından toplantılarda sunulması ve hakemli dergilerde yayınlanması gerekir. Bu kitap, makaleye ve sunuma başlamaya, bitirmeye yardımcı olmanın yanı sıra çalışmaların bilimsel dergilerde yayınlayabilmesi için yol göstericidir. Makale yazmak veya sunum yapmak doğuştan gelen bir yetenek değil eğitimle geliştirilebilen bir beceridir. Pek çok araştırmacı klinik araştırmalar konusunda yetersiz eğitim almışlardır ve bazı temel istatistiksel konseptler ve yazarlık konusunda deneyimleri yetersizdir. Konu üzerinde çalıştıkça tecrübe artar ve daha iyi olunabilir, ancak çoğu kişi bu konuda bir yerden başlamak için bir kılavuza ihtiyaç duyar. Bu kitap aşağıdakileri içerir; ® Çalışmaların tıbbi dergilere ve bilimsel toplantılara kabulü için rehberlik ® Verileri sunarken yapmanız ve yapmamanız gerekenler
® Karmaşık istatistiksel terminolojinin basitçe açıklanması
® Yazmaya başlamak için kalıplar ve yazar tutulmasını önlemek ® Basit grafik ve tablolar hazırlamak için ipuçları ® İngilizceyi akıcı konuşamayanlar için öneriler
® Poster sunusundan en fazla faydayı sağlamak için öneriler
® Makale yazmak ve sunu hazırlamak için her bölümde kontrol listesi ® Yazarlık ve hakemlere cevaplar için içten öneriler
Zengin içeriğiyle araştırmacılar kılavuz olarak bu kitaptan yararlanabilir. Bir araştırmada görev alan öğrenciler, asistanlar ve uzmanlar ile çalışmanın nasıl sunulacağı ve yayınlanacağı konusunda ciddi bir eğitim almamış genç akademisyenler veya klinisyenler de bu kitabı faydalı bulacaklardır. Eğer araştırma yapmanın temel araç gereçleri konusundaki bilgi düzeyinizde eksiklikler olduğunu düşünüyorsanız bu kitapta çok faydalı bilgiler bulabileceksiniz.
YAZARLARA BİLGİ GENEL BİLGİLER 1. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, Psikiyatri Hemşireleri Derneği’nin yayın organıdır. Dergi, birinci basamak hizmetlerden rehabilitasyona kadar uzanan yelpazede, bilimsel, kuramsal ve felsefi temelli psikiyatri hemşireliği uygulaması, eğitimi, yönetimi ve araştırmaları ile ilgili çalışmalara yer vermeyi amaçlayan hakemli bir dergidir. Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizce’dir. 2. Dergide, psikiyatri hemşireliği ve ruh sağlığı alanındaki yeni bilgi ve gelişmeleri yansıtan araştırma makaleleri, özgün/tartışma yazıları, gözden geçirme/derleme yazıları, olgu sunumları, çeviri yazıları (izinli), araştırma özetleri, editöre mektup ile güncel bilimsel toplantı, kurs, kongre, proje, kitap ve tez tanıtımları yayımlanır. 3. Dergi dört ayda bir yılda üç sayı yıl/cilt olarak yayımlanır. Yayınlanan üç sayı ile bir cilt tamamlanır.
4.Yazıların bilimsel sorumluluğu yazar(lar)a aittir. Dergi yayın kurulu sorumlu tutulamaz. Yazıların daha önce başka bir yerde yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere başka bir dergiye gönderilmemiş olması gerekir. 5. Dergide, Editörler Kurulu ve Danışma Kurulu tarafından değerlendirilerek uygun bulunan yazılar basılır. Basılması uygun görülmeyen yazılar geri iade edilmez. Yayınlanan yazı ve resimlerin tüm hakları dergiye aittir. Dergiden alıntı yapıldığı takdirde dergi kaynak olarak gösterilmelidir. 6. Araştırma yazılarında çalışmanın yapıldığı kurum belirtilmelidir. Yazarlar doğrudan çalışmayı yapan ve yazan kişiler olmalıdır, katkı sağlayanlar varsa teşekkür bölümünde söz edilmelidir.
7. Yazı daha önce bilimsel bir toplantıda sunuldu ise yazının başlığında (*) işareti ile belirtilmeli ve işarete (*) metnin ilk sayfasının sonunda toplantı adı, yer ve tarihi belirtilerek açıklanmalıdır. Araştırma bilim uzmanlığı ya da doktora tezinden oluşmuş ise başlıkta (*) işareti ile belirtilmeli ve metnin ilk sayfası sonunda (*) işaretinden sonra Enstitüsü, Yılı, Yüksek Lisans veya Doktora tezi olduğu açıklanmalı ve parantez içinde tez danışmanının adı ve soyadı yazılmalıdır.
8. Etik: Deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın yapıldığı gönüllü ya da hastalara uygulanacak prosedür(lerin) özelliği tümüyle anlatıldıktan sonra, onaylarının alındığını gösterir bir cümle bulunmalıdır. Yazarlar, bu tür bir çalışma söz konusu olduğunda, uluslararası alanda kabul edilen kılavuzlara ve T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından getirilen yönetmelik ve yazılarda belirtilen hükümlere uyulduğunu belirtmeli ve kurumdan aldıkları Etik Komitesi onayını göndermelidir. 9. Yazılar anlaşılır olmalı, yabancı sözcüklerin ve kısaltmaların Türkçe karşılıkları ilk kullanıldıkları yerde parantez içinde tam olarak verilmelidir. Yazı içinde geçen ilaçların ticari adları yerine jenerik adları Türkçe okunduğu biçimiyle verilmelidir. 10. Yayınlanması düşünülen yazıların eleştiri ve öneriler doğrultusunda gözden geçirilmesi yazarlardan istenebilir. Yazarların onayı alınmak koşulu ile yayın kurulunca yazılarda değişiklik yapılabilir. Gönderilen yazı ile ilgili gelişmeler e-posta adresine bildirilir. Dergide yayınlanan yazılar için ücret ya da karşılık ödenmez. 11. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi’ne makale başvuruları online kabul edilmektedir. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi’nin web sayfasında (www.phdergi.org) “online makale gönder” sekmesi kullanılarak makale başvurusu yapılabilir. YAZIM KURALLARI Dergiye gönderilen yazılar Microsoft Word programında, A4 kâğıdı boyutlarında, kâğıdın bir yüzüne, her sayfa yanında 2.54 cm boşluk bırakılarak, 12 punto ve Times New Roman yazı karakterinde, 1.5 satır aralığında, iki yana yaslı olarak yazılmalıdır. Paragrafa başlarken 5-7 punto boşluk bırakılarak başlanmalıdır. Şekillerin ve çizelgelerin açıklamaları ile alıntılar, dipnotlar ve kaynaklar listesinin yazımında 1 (bir) satır aralığı kullanılmalıdır. Sayfa numaraları metnin başladığı sayfadan başlayarak sağ alt köşede belirtilmelidir. Araştırma yazıları 15, derleme ve olgu sunumları 8 sayfayı geçmemelidir.
Yazılarda, daha önceki çalışmalardan bahsederken doğrudan alıntı yapılmaz, gereken bilgiyi yazar kendi cümleleriyle ifade eder. Eğer alıntı yapmak gerekliyse ve 40 kelimeden az bir kısım alıntı yapılıyorsa cümle, çift tırnak işareti “…..” içerisine alınarak ve kaynak sayfa numarası tırnak işareti kapandıktan sonra “…….“(s…..) verilerek belirtilir. Yazılar; başvuru mektubu, kapak, özet (Türkçe ve İngilizce), ana metin, kaynaklar, ekler, tablolar, şekiller bölümlerinden oluşmalıdır. Başvuru Mektubu: Bu mektupta yazının tüm yazarlar tarafından okunduğu,
101
onaylandığı, orijinal bir çalışma ürünü olduğu ve çıkar çatışması olmadığı ifade edilmeli ve yazar isimlerinin yanında imzaları bulunmalıdır.
Kapak Sayfası: Yazının Türkçe ve İngilizce başlığı, yazarların isimleri, unvanları, bağlı bulunulan kurum ve adresleri, iletişimden sorumlu yazarın adı, telefon ve e-posta adresi belirtilmelidir. Yazının 40 karakteri geçmeyen (boşluklar dâhil) kısa başlığı da bu bölümde belirtilmelidir. Başka yerde yayınlanmamış olduğu, bildiri olarak sunulmuş ise bilgisi, çalışmayı destekleyen herhangi bir birim varsa ismi bu sayfaya yazılmalıdır. Özet: Özet, kapak sayfasından sonra, ayrı bir sayfa olarak ve blok hizalama ile yazılmalıdır. Türkçe ve İngilizce başlık konularak yazının amacını ve içeriğini doğru ve yeterli bir şekilde kapsayacak biçimde 250 kelime olmalıdır. Cümleler, gerekli bilgiyi verecek kadar özet olmalı, birinci tekil ve çoğul kişi kullanılmadan, edilgen çatıda ve geçmiş zaman kipinde kurulmalıdır. Türkçe özetlerde amaç, gereç ve yöntem, bulgular, sonuç, İngilizce özetlerde objectives, methods, results, conclusion bölümlerine yer verilmelidir. Araştırmanın konusu, deneklerin/katılımcıların/ örneklemin özellikleri, hipotezler, veri toplama araçları ve bulgular kısaca belirtilmelidir. Özette kaynak gösterilmemeli, sonunda en fazla beş kelimeden oluşan Türkçe ve İngilizce anahtar sözcük yazılmalıdır. Kaynak sözcükleri seçerken Türkiye Bilim Terimleri sitesinden yararlanabilirsiniz (www.bilimterimleri.com). Ana Metin: Araştırma yazıları giriş, gereç ve yöntem, bulgular, tartışma, yazarın yorumu, kullanım alanı ve varsa teşekkür bölümlerinden oluşur.
Giriş: Araştırma probleminin sunulduğu, bu problemle ilgili önceki çalışmaların özetlendiği ve yapılan araştırmanın güncel öneminin, hangi amaçla yapıldığının belirtildiği bölümdür. Giriş bölümü yazılmadan önce, şu noktalar göz önünde bulundurulmalıdır:
• Bu çalışmanın önemi nedir? • Hipotezler ve deneysel tasarım, araştırma problemini çözümlemeye nasıl yardımcı olmaktadır? • Bu çalışmanın mevcut literatüre katkısı ve kuramsal doğurguları (implication) nedir? • Sınanan hipotezler hangi mantığa dayanılarak türetilmiştir? İyi bir giriş bölümü bu soruları cevaplayabilecek nitelikte olmalıdır. Bu soruları yanıtlamaya çalışırken, yazar iyi bir literatür taraması da sunmalı ve okuyucuyu adım adım bu soruların yanıtına getirmelidir. Literatür taramasında dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır: • Okuyucunun tarama yapılan ve özetlenen literatür hakkında bilgili olduğu varsayılarak, çok geniş ve konuyla ilgili her türlü ayrıntıyı anlatan bir tarama yapılmamalıdır. • Önceki araştırmaların bulguları ve doğurguları ile diğer araştırmacıların özgün fikirleri sunulurken mutlaka kaynak gösterilmelidir. • Bulguların tartışmalı olduğu bir alanda, taraflardan birini kendi fikrinize yakın olduğu için tutmak veya diğerine karşı savunmak doğru değildir. Her iki görüşe de, sizin görüşünüz ne olursa olsun, eşit uzaklıkta olmak gereklidir. • Literatür taramasıyla ilgili olarak verilen bilgilerin, kronolojik bir veri karmaşasından çok kuramsal bir yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Gerçekten çalışmayla ilgili olan araştırmalardan bahsedilmeli, fazla sayıda kaynağın olması onun iyi bir literatür taraması olduğunu göstermez. Son olarak, giriş bölümünde araştırma problemi ve literatür sunulduktan sonra araştırmanın amacı ve hipotezler verilmelidir.
Gereç ve Yöntem: Bu bölümde araştırmanın hangi yöntemle yapıldığı, verinin nasıl toplandığı, katılımcıların/deneklerin örneklem özellikleri gibi konularda bilgiler verilir. Gereç ve yöntem bölümü şu alt başlıklardan oluşur:
Katılımcılar: Araştırmaya katılanların özelliklerinin doğru biçimde verilmesi, bilimsel çalışmalarda çok önemlidir. Bunun nedeni, araştırma bulgularının genellenebilirliği hakkında okuyucuya bir fikir vermektir. Ayrıca, araştırmanın tekrarlanması durumunda diğer araştırmacılar, benzer sonuçları hangi özelliklere sahip katılımcılara ulaşırlarsa elde edebileceklerini bileceklerdir. Bu bölümde;
• Deneklerin nasıl seçildiği (seçkisiz-rastlantısal [random]) • Deneklerin farklı gruplara nasıl atandığı (seçkisiz-rastlantısal [random]) • Deneklerin katılım esasları (gönüllü, ödeme, habersiz) • Deneklerin demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, vb.) hakkında bilgi verilmelidir. Kullanılan Araçlar: Bu bölümde ölçüm için kullanılan laboratuvar aygıtları, kullanılan testler, ölçekler, anketler tanıtılmalıdır. Kalem-kâğıt testleri, anketler ve ölçekler için psikometrik bilgiler de (güvenirlik ve geçerlik) bu bölümde sunulmalıdır.
102
YAZARLARA BİLGİ
İşlem: İşlem bölümü, araştırmanın veri toplama aşamasının özetlendiği bölümdür. Bu bölümde deneklere verilen yönergeler, farklı deneysel grupların nasıl oluşturulduğu, özel deneysel manipülasyonlar ve deneysel desen özetlenir. Ayrıca, deneysel veya istatistiksel kontrol yöntemlerinden de burada söz edilebilir. İşlem bölümünde yazar neyi, nasıl yaptığını yeteri kadar ayrıntılı bir şekilde anlatmalıdır. İstatistiksel Değerlendirme: Bu bölümde yazar(ların) araştırmada kullandığı istatistiksel yöntemler belirtilmelidir. Hipotezlerin istatistiksel olarak nasıl sınandığı ve bu sınamanın sonuçları iletilir. Bulgular: Bu bölümde, toplanan veri ve bu verinin istatistiksel analiz sonuçları sunulur. Araştırmanın temel bulguları verilir. Sadece vurgulanması gereken istatistiksel veriler tablo veya grafik olarak sunulmalı, bu bilgiler ayrıca yazı içinde verilmemelidir. Elde edilen veriler en fazla 7 olmak üzere tablo/şekil/grafik veya resimlerle belirtilir. Tablolar Word programında dikey çizgileri olmaksızın, numaralandırılarak ve tablo başlığının tüm kelimelerinin ilk harfleri büyük olacak şekilde hazırlanmalıdır. Başka kaynaktan alınan tablo/şekil/grafiklerin altına kaynak belirtilmelidir. Kullanılan istatistiksel testler, kısaltmalar ve ilgili açıklamalar tablo/şekil/grafik altında (*) işareti konularak 8 punto olacak şekilde yazılmalıdır. Tablo, Şekil, Grafikler: Yazıda işleniş sırasına göre yerleştirilmelidir, yazıda kaynakçadan ya da varsa eklerden sonra verilmeli, her biri ayrı sayfadan başlamalıdır. Şekil, resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg veya .gif dosyası olarak (piksel boyutu yaklaşık 500x400, 8 cm eninde ve 300 çözünürlükte taranarak), dosyaya eklenmelidir. İçerisinde renkli şekil, resim, tablo ve grafik bulunan yayına kabul edilmiş makalelerden, basım aşamasında renkli baskı ücreti istenebilir.
Tartışma: Bulguların sunulmasından sonra bunların yorumlanması ve sonuçlarının vurgulanması tartışma bölümünde yapılır. Tartışma bölümüne hipotezlerin ne şekilde doğrulandığı veya yanlışlandığı bilgisiyle girilmelidir. Araştırmanın bulguları ile benzer diğer araştırmaların bulguları arasındaki benzerlikler veya karşıtlıklar belirtilmeli, ayrıca araştırmanın eksik yönleri, güçlü yönleri ve literatüre katkısı ile birlikte sunulmalıdır. Araştırmanın bulgularından yola çıkılarak ne tür kuramsal ve uygulamaya yönelik doğurguların olabileceği ve benzer araştırmaların iyileştirilerek nasıl daha iyi yapılabileceği tartışılmalıdır. Genel olarak tartışmada şu sorulara yanıt verilmelidir: • Benim bu bulgu sayesinde bilime ne tür bir katkım oldu?
• Yaptığım çalışma, araştırma problemini çözümlememe ne şekilde yardımcı oldu? • Çalışmamdan ne tür sonuçlar ve kuramsal doğurgular çıkıyor?
Kısaltmalar ve Ekler: Kısaltmalar ilk kullanıldıkları yerde parantez içinde verilmeli ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılmalıdır. Ekler, anket formları, ölçekler, ek çizelgeler gibi bilgi ve belgelerdir. Ekler uygun başlık verilerek makale içindeki sunuş sırasına göre yeni bir sayfadan başlanarak, kaynakçadan sonra verilmelidir.
Teşekkür: Yazar(lar) gerekli gördüklerinde yazıya katkıları yazarlık düzeyinde olmayan, ancak belirtilmeyi hak ettiğini düşündükleri kişilere birkaç cümlelik kısa teşekkür yazabilirler. Burada, teşekkür edilen kişilerin katkıları (örneğin; parasal ya da araç gereç desteği, teknik yardım, bölüm başkanının genel desteği gibi) açıklıkla belirtilerek (örneğin; “bilimsel danışmanlık”, “taslakta düzeltme”, “veri toplama”, “klinik araştırmaya katılma” gibi) yazılır. Kaynak Yazımı: Yazı içinde kaynak gösterimi, metin içindeki kullanım sırasına göre düzenlenmelidir. Yazı içinde geçen kaynak numaraları köşeli parantezle ve küçültülmeden belirtilmelidir. Kaynak listesinde yalnızca yayınlanmış ya da yayınlanması kabul edilmiş çalışmalar yer almalıdır. Kaynak bildirme “Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals” (http://www. icmje.org) adlı kılavuzun en son güncellenmiş şekline uyulmalıdır. Dergi adları Index Medicus’a uygun şekilde kısaltılmalıdır. Dört ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazar adları verilmeli, daha çok yazar durumunda dördüncü yazarın arkasından “et al.” ya da “ve ark.” eklenmelidir. Örnekler: Kitaplar (tek yazarlı, iki yazarlı, üç yazarlı) Carpenito LJ. Handbook of nursing diagnosis. 7th ed. Philadelphia: Lippincott; 1997.
Terakye G. Hemşirelikte iletişim ve hasta hemşire ilişkileri. 2. baskı. Ankara: T. C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü; 1994. Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial nursing for general patient care. 2nd ed. USA: F.A. Davis Company; 2002.
Kökdemir D, Demirutku K. Akademik yazım kuralları kitapcığı. Ankara: Baş-
kent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimleri Fakültesi Yayınları; 2000.
Çeviri Kitap Hofling CK, Leininger MM. Hemşirelikte ana psikiyatrik kavramlar (Kumral A, Çeviri Editörü). İstanbul: Vehbi Koç Vakfı Yayınları; 1960. (Orijinal çalışma basım tarihi 1961). Yalom ID. Kısa süreli grup terapileri: İlkeler ve teknikler. (Şahin NH, Çeviri Editörü). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları; 1998. (Orijinal çalışma basım tarihi 1983.)
Kitaptan Bölüm Groves MS, Muskin PR. Psychological responces to illness. In: Levenson JL, editor. Textbook of psychosomatic medicine. Washington: American Psychiatric Publishings; 2005. p. 67-88. Kocaman N. Pediatri servislerinde psikososyal bakım yönetimi. Tüzün DÜ, Hergüner S, editör. Çocuk hastalıklarında biyopsikososyal yaklaşım. İstanbul: Epsilon Yayıncılık Hizmetleri; 2007. s. 458-71. Editörlü Kitap (tek editörlü, iki editörlü, üç ve daha fazla editörlü kitap, editörlü kitaptan bölüm) Karancı AN, (editör). Farklılıkla yaşamak aile ve toplumun farklı gereksinimleri olan bireylerle birlikteliği. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları; 1997.
Stuart GW, Sundeen SJ, (editors). Principles and practice of psychiatric nursing. 4nd ed. St. Louis: Mosby Year Book; 1991. Connolly T, Arkes HR, Hammond KR, (editors). Judgement and decision making. Cambridge: Cambridge University Pres; 2000. Süreli Yayınlar (tek yazarlı, iki yazarlı, üç yazarlı, altıdan fazla yazarlı makale) Lazarus RS. Coping theory and research: past, present, and future. Psychosomatic Medicine 1993;55: 234-247.
Aydemir Ö, Güvenir T, Küey L, Kültür S. Hastane anksiyete ve depresyon ölçeği Türkçe formunun geçerlilik ve güvenilirliği. Türk Psikiyatri Dergisi 1997;8: 280-87. Schmid-Büchi S, Halfens RJ, Dassen T, van den Borne B. A review of psychosocial needs of breast-cancer patients and their relatives. J Clin Nurs 2008;17:2895-909. Bir derginin ek sayısı (supplementum) Kocaman N, Kutlu Y, Ozkan M, Ozkan S. Predictors of psychosocial adjustment in people with physical disease. J Clin Nurs 2007;16(3A Suppl.):6-16.
İnternet Kaynakları Lee DS, Austin PC, Rouleau JL, Liu PP, Naimark D, Tu JV. (November 19, 2003). Predicting mortality among patients hospitalized for heart failure. The Journal of the American Medical Association, 290 (19), 2581-2587. Retrieved November 23, 2003, from http://jama.ama-assn. org/cgi/content/abstract/290/19/2581. Borman WC, Hanson MA, Oppler SH, Pulakos ED, White LA. Role of early supervisory experience in supervisor performance. Journal of Applied Psychology 1993;78, 443-449. Retrieved October 23, 2000, from PsycArticles database. Kökdemir D. (2 Kasım 2003). Ruyalar ve olasılıklar. 21 Kasım 2003, http:// www.elyadal.org/dedektif/ruya2.htm. Resmi Yayınlar American Nurses’ Association. Statement on psychiatric mental health nursing practice and standards of psychiatric-mental health clinical practice. Washington: American Nurses’ Publishing; 1994. Tez Atik EH. Psikiyatri hastalarında anestezili elektro konvülsif tedavi uygulaması öncesi ortaya çıkan anksiyetenin giderilmesinde bilgilendirmenin etkinliği. [Yayınlanmamış yüksek lisans tezi] İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2008. Hughey AC. The treatment of the Negro in South Carolina fiction. Unpublished master’s thesis, University of South Carolina; 1993. Broşür ve Kurs Kitapçığı Işıl Ö, Ünsal BG, Onan N, Çığrıkçı S. İntihar. Rehber Kitapçık. İstanbul: 2003. Işıl Ö. Evde bakım hizmetlerinde iletişim. Sertifikalı Evde Bakım Hemşiresi Yetiştirme Kurs Kitabı. İstanbul: 2004. Görsel ve İşitsel Medya Yeni Sinemacılar-Corazon International (Yapımcı Firma), Kızıltan, Ö. (Yönetmen), Çakar Ö. (Senaryo), (2006). Takva [Film]. Türkiye, Almanya (yapım yeri), http://www.takva.com.tr (resmi internet sitesi).
INSTRUCTIONS FOR AUTHORS GENERAL INFORMATION 1. The Psychiatric Nursing Journal is a publication issued by the Psychiatric Nurses Association. The publication is a refereed journal aiming to cover studies relating to psychiatric nursing practices, training, management, and researches on the basis of scientific, theoretical and philosophical approaches within the range extending from primary care services to rehabilitation. The journal is published in Turkish and English. 2. The journal covers research articles, original/discussion articles, reviews/compilations, case studies, translations (authorized), study abstracts, letters to the editor, announcements about current scientific meetings, courses, congresses, projects, and books, and theses relating to the new information and developments in the area of psychiatric nursing and mental health. 3. The journal is published three times annually, in January, May and September. The three issues comprise one volume. 4. The scientific responsibility of the articles rests with the authors. The publication board of the journal cannot be held responsible in this regard. The articles may not have been published by another journal previously or currently be under consideration for publication in any other journal. 5. The articles that are assessed and approved by the Publication Board and the Advisory Board will be published in the journal. Those articles determined not suitable for publication will not be returned. All rights relating to the text and pictures published will be reserved by the journal. If anything is quoted from the journal, the source should be cited. 6. In research texts, the institution where the research takes place should be indicated. The authors should be the persons directly conducting the study and writing the relevant article; any contributors should be mentioned in the acknowledgments section. 7. If the text has been presented in a scientific meeting, this should be indicated by (*) in the title, and the sign (*) should be explained at the end of the first page, indicating the name, location and date of the meeting. 8. If the study is a master’s or doctoral dissertation, this should be indicated by (*) in the title, and the sign (*) should be explained at the end of the first page, indicating the Institute, Year, and whether it is a Master’s or Doctoral dissertation, with the name and surname of the advisor included in parentheses. 9. Ethics: In articles including the results of experimental studies, after the details of the procedure(s) to be applied to the volunteers or the patients are explained in full, there should be a statement indicating that consent has been obtained. In such studies, the authors should indicate that they have complied with the provisions set out in internationally recognized guides and regulations and texts issued by the Republic of Turkey, Ministry of Health, and forward the approval of the Ethics Committee. 10. The articles should be comprehensible, and the Turkish counterparts of foreign words and abbreviations should be given in parentheses at their first mention. The Turkish generic names of drugs should be used in the articles instead of the commercial names. 11. The authors may be requested to review the articles considered eligible for publication in line with the comments and suggestions. The publication board may make alterations to the articles, provided that the consent of the author is obtained. Notification of the developments regarding the article will be sent by e-mail. No fees or provision will be paid for the articles to be published in the journal. 12. Journal of Psychiatric Nursing accepts online manuscript submission. Users should go to the journal’s web site (http://www.www.phdergi.org/) and create an account before submitting their manuscripts. SPELLING RULES The articles sent to the journal should be written using Microsoft Word, A4 size, Times New Roman - 12 font, by leaving 2.54 cm margins, with 1.5 line spacing, and in justified format. The first sentence of each paragraph should be indented 5-7 spaces. Single-line spacing should be used in descriptions of the figures and tables, quotations, footnotes, and resources. The page numbers should be indicated at the bottom right corner, starting from the page with text. The study text should be a maximum 15 pages, and the collections and case studies should be a maximum 8 pages. Information from previous studies should not be quoted directly; the relevant information should be indicated in the author’s own words. If it is necessary to quote, and the total number of words quoted does not exceed 40, the sentence will be written in quotation marks “...”, and the resource and the page number will be given after the quotations are closed, “...” (p...). The articles should include the following: application letter, cover, abstract
103
(Turkish and English), main text, resources, annexes, tables, and figures.
Application Letter: The application letter should indicate that the article has been read and approved by all authors, that it is an original study, and that there are no conflicts of interests. The signatures should be affixed next to the names of the authors.
Cover: The cover should include the title of the study in Turkish and English; the names, titles, institutions and addresses of the authors; and the name, phone and e-mail of the author who is responsible for contacts. The short title of the article, not exceeding 40 characters (including spaces), should also be indicated. This page should include information that the article has not been published elsewhere, the relevant details if it has been presented as a paper, and the name of the supporting institution, if any. Abstract: The abstract should be one page following the cover, and written in block format. It should include the Turkish and the English title, and should consist of 250 words with sufficient explanation of the purpose and content of the article. The sentences should be summaries giving the necessary information, not be written using first person singular and plural, and be passive and in past tense. The Turkish abstracts should include amaç, yöntem, bulgular, and sonuç sections, while the English text should include objectives, method, results and conclusion sections. The subject of the study, characteristics of the subjects/ participants/samples, hypotheses, data collection tools, and the findings should be summarized. The abstract should not include any resources; the Turkish and English key words, not exceeding five, should be included at the end.
Main Text: The study articles consist of: introduction and purpose, method, findings and discussion, comment(s) of the author and the area of use, abbreviations and annexes, and the acknowledgment section. Introduction and Purpose: The study problem is given, the previous studies relating to the problem are summarized, and the current importance and purpose of the study are indicated. The following points should be taken into consideration before writing the introduction: • What is the significance of this study? • How do the hypotheses and experimental design help to solve the study problem? • What are the contributions to the current literature and theoretical implications of this study? • On what logic are the tested hypotheses based?
An appropriate introduction should be able to answer these questions. In trying to answer these questions, the author should present a good literature review, and bring the reader to the answers of these questions step by step. The points to be taken into consideration in the literature review are as follows: • It should be assumed that the reader is informed about the literature being reviewed and summarized, so the review should not be overly comprehensive or include every detail about the subject. • It is compulsory to cite references while presenting the findings and implications of previous studies and the original ideas of other authors. • In a field where there are controversial findings, it is not appropriate to support a party that has similar views, or defend such a party against the other. A neutral approach toward all views should be upheld.
• The information given for literature review should be in a theoretical framework, rather than being a chronological data complexity. Only the relevant studies should be mentioned; a lot of resources do not necessarily imply a good literature review. Finally, the purpose of the study and the hypotheses should be given at the end of the introduction following the study problem and the presentation of the literature. Method: This section includes information about the method of the study, the data collection tools and the characteristics of the participants/subjects. The Method section is divided into the following sub-titles:
Participants: It is very important to demonstrate the characteristics of the participants in a scientific study. The aim is to give an idea to the reader about the generalizability of the study findings. In addition, if the study is repeated, the other researchers will know which participants with what characteristics will give similar results. This section should include the following information: • How the subjects were selected (random) • How the subjects were appointed to different groups (random) • Basis of participation of the subjects (voluntary, paid, non-informant) • Demographics of the subjects (age, sex, etc.).
104
INSTRUCTIONS FOR AUTHORS
Tools Used: This section should explain the laboratory devices, tests, scales, and surveys used for any measurements. The psychometric information (reliability and validity) for written tests, surveys and scales should also be given in this section. Process: In this section, the data collection phase of the study is summarized.
This section includes a summary of the different instructions given to the subjects, how the different experimental groups were formed, any special experimental manipulations, and the experimental design. The experimental and statistical control methods can also be mentioned here. In this section, the author should sufficiently explain in detail what has been done and how it has been done.
Statistical Assessment: This section should include the statistical methods used in the study by the author(s). The authors should explain how the hypotheses were statistically tested and how the results of such tests are presented.
Findings: The data collected and statistical analysis results are presented in this section. The basic findings of the study are given. Only the statistical data to be emphasized should be presented in tables or graphics; such information should not be given in the text. The data obtained should be presented in a maximum of 7 tables/figures/graphics or illustrations. The tables should be prepared using Word, without vertical lines, and numbered; the first word in the title of the table(s) should be capitalized. References should be cited for the tables/figures/graphics taken from other resources. The statistical tests, abbreviations used and the related descriptions should be written in 8-font under the table/figure/graphic, using (*).
Tables, Figures and Graphics: TTables, figures and graphics should be ordered according to the context of the text and attached after the resources or annexes, if any, each on a separate page. Any figures/photos/pictures should be added to the file as a separate .jpg or .gif file (approximately 500x400 pixels, 8 cm width and resolution of 300). For the articles accepted for publication that include colored figures, pictures, tables, and graphics, a fee may be requested for colored printing. Discussion: After the findings are presented, the relevant comments are made, and the results are emphasized in the discussion section. The discussion begins with how the hypotheses were verified or falsified. The similarities or conflicts among the findings of the study and other studies should be stated; the strengths, weaknesses and contributions of the study to the literature should be demonstrated. Based on the findings of the study, the theoretical and practical implications should be discussed together with how similar studies can be improved. In general, the following questions should be addressed in the discussion: • With this finding, what contribution have I made to science? • How has this study helped me to solve the study problem? • What are the results and theoretical implications of my study?
Abbreviations and Annexes: The abbreviations should be given in parentheses at their first mention, and the same abbreviation should be used throughout the text. The annexes should consist of survey forms, scales and additional tables. The annexes should be ordered according to their presentation order in the text, on a separate page following the references, with an appropriate title. Acknowledgements: The author(s) may add a few sentences of acknowledgements for individuals not contributing to the study as authors, but whom they want to thank. The contributions of the relevant individuals should be clearly stated (e.g., funds or material support, technical assistance, general support of the department head, etc.) and explained (e.g. “scientific consultancy”, “corrections on the draft”, “data collection”, participation in the clinical study”, etc.).
Indicating the Resources: The resources should be indicated in the order they were cited in the text. The resource numbers within the text should be indicated in square brackets without minimizing. The references should include only the studies that have been published or approved to be published. The references should be in line with the updated “Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals” (http://www.icmje.org). The journal titles should be abbreviated in accordance with Index Medicus. If there are six authors or less, all names should be listed; if there are more than six, six authors should be listed, followed by “et al.” or “ve ark.”. Examples:
Books (one author, two authors, three authors) Carpenito LJ. Handbook of nursing diagnosis. 7th ed. Philadelphia: Lippincott; 1997. Terakye G. Communication in nursing and patient-nurse relations. 2nd ed., Ankara: T.R. Ministry of Health, General Coordinatorship of Health Project; 1994. Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial nursing for general patientcare. 2nd ed. USA: F.A. Davis Company; 2002.
Kökdemir D, Demirutku K. Booklet of academic spelling rules. Ankara: Başkent University, Faculty of Economics and Administrative Sciences; 2000. Translated Books Hofling CK, Leininger MM. Basic psychiatric concepts in nursing (Kumral A, Translation Editor). Istanbul: Vehbi Koç Trust Publications; 1960. (Original study, publication date 1961). Yalom ID. Short-term group therapies: Principles and techniques. (Şahin NH, Translation Editor). Ankara: Turkish Psychologists Association Publications; 1998. (Original study, publication date 1983). Section from Book Groves MS, Muskin PR. Psychological responses to illness. In: Levenson JL, editor. Textbook of psychosomatic medicine. Washington: American Psychiatric Publishings; 2005. p. 67-88. Kocaman N. Psychosocial care management in pediatric services. Tüzün DÜ, Hergüner S, editor. Biopsychosocial approach in child diseases. Istanbul: Epsilon Publishing Services; 2007. p. 458-71. Editor Books (one editor, two-editors, three or more editors, section from editor book) Karancı AN, (editor.) Living with differences, association of the family and the society with individuals with different needs. Ankara: Turkish Psychologists Association Publications; 1997. Stuart GW, Sundeen SJ, (editors). Principles and practice of psychiatric nursing. 4th ed. St. Louis: Mosby Year Book; 1991. Connolly T, Arkes HR, Hammond KR, (editors). Judgment and decision making. Cambridge: Cambridge University Press; 2000. Periodicals (articles with single author, two authors, three authors, more than six authors) Lazarus RS. Coping theory and research: past, present, and future. Psychosomatic Medicine 1993;55:234-47. Aydemir Ö, Güvenir T, Küey L, Kültür S. Hospital anxiety and depression scale. Validity and reliability of Turkish form. Turkish Psychiatric Journal 1997;8:280-7. Schidmit-Büchi S, Halfens RJ, Dassen T, et al. A review of psychosocial needs of breast-cancer patients and their relatives. J Clin Nurs 2008;17:2895-909. Supplementum Kocaman N, Kutlu Y, Ozkan M, Ozkan S. Predictors of psychosocial adjustment in people with physical disease. J Clin Nurs 2007;16(3A Suppl.):6-16. Internet Resources Lee DS, Austin PC, Rouleau JL, Liu PP, Naimark D, Tu JV. (November 19, 2003). Predicting mortality among patients hospitalized for heart failure. The Journal of the American Medical Association, 290 (19), 2581-2587. Retrieved November 23, 2003, from http://jama.ama-assn.org/cgi/content/abstract/290/19/2581. Borman WC, Hanson MA, Oppler SH, Pulakos ED, White LA. Role of early supervisory experience in supervisor performance. Journal of Applied Psychology 1993;78, 443-449. Retrieved October 23, 2000, from PsycArticles database. Kökdemir D. (2 November 2003). Dreams and probabilities. 21 November 2003, http://www.elyadal.org/dedektif/ruya2.htm. Official Publications American Nurses’ Association. Statement on psychiatric mental health nursing practice and standards of psychiatric-mental health clinical practice. Washington: American Nurses’ Publishing; 1994. Thesis Atik EH. Efficacy of information in eliminating anxiety before anesthetized electro-convulsive treatment in psychiatric patients. Unpublished graduate thesis, Marmara University Social Sciences Institute. 2008. Hughey AC. The treatment of the Negro in South Carolina fiction. Unpublished master’s thesis, University of South Carolina; 1993. Brochures and Course Leaflets Işıl Ö, Ünsal BG, Onan N, Çığrıkçı S. Suicide. Guide. Istanbul: 2003. Işıl Ö. Communication in in-house care services. Course Book for Training Certified In-House Care Nurses. Istanbul: 2004. Visual and Audial Media Yeni Sinemacılar-Corazon International (Producing Company), Kızıltan, Ö. (Director), Çakar Ö. (Scenario), (2006). Takva [Movie]. Turkey, Germany (production place), http://www.takva.com.tr (official website).