Kelebek fanzin #1

Page 1

KELEBEK FANZÄ°N #1

ECCE PAPILIO...



Özür Dilerim On dokuz nisan iki bin on yedi sabahının ilk saatlerinde belirityorum size pek de kifayetsiz bu satırları.Ben doğduğum andan beri karanlıktan korkan bir insanım. Bunu söylemekten asla gocunmam. ''Kocaman adamsın karanlıktan mı korkuyorsun hala?''dediler.Korkuyorum dedim! Ancak korktuğum bu karanlıkla beraber yaşamayı öğrendiğim için korkuyorum zaten. Az önce tekrardan ''Ne yazsam acaba?'' sorusunu sormadığım bir makaleye daha giriş yapmayı denedim sanırsam.Karanlıktan bu kadar çok korkmama rağmen karanlığı seviyorum. İnsanım sonuçta, hep en çok korktuklarımı en fazla seviyorum.İnsanoğlu denilen canlı da böyle değil mi? hep en fazla korktuğuna en fazla sahip olmak istemez mi insan?Geceyi sabaha çaldığımın habercisi oldu tam da şu dakika da perdenin arasından bana sırıtan güneş.Annemin saçına düşen bu ak'lar bir sabah daha tıngırdatıyor bana ölümün acı melodisini. Ellerim gecenin karanlığını sabaha harmanlamak için tütünlü.Dudaklarımda her zaman ki titreme yine yerini aldı. İçimde her zamankinden farklı bir his her zamankinden ayrı bir karanlık bu , zifiri karanlık.Kimseye izahını edemediğim duyguların ucunu kalemtraş ile açtım bu sefer. Yani pek açtım demeyeyim de açmaya çalıştım desek daha doğru olur gibi.Sıfırlara değinmesek mi şimdi ? tam sırası değil mi?Sıfırlardan bahsetmek istiyorum mesela el ile tutulamayacak , avuca sığamayacak , gözle görülemeyecek kadar narin ve kibardır aslında sıfır. Ancak bizim hayatımızdahep ''elde avuçta gene sıfır'' algısına kurban gitmektedir. hep kayıp niteliği taşıttırırlar sıfıra,üzerler sıfırı ama o da öyle tek başına çok narin aslında.


Yapmayalım efendim üzmeyelim sıfırları.Birler var bir de değil mi sıfırları yanlarında hiç istemeyen o alımlı, kibirli birler var birde.Aslında onlarda biliyor sıfırın yanına geldiklerinde mükemmel bir uyum sağladıklarını ama pek yanaşmıyorlar bu duruma.Malum karakter meselesi... İçimde bütün olan bitene rağmen sabahın ilk saatlerinde bir balıkçının attığı ağdan beklediği umudu taşıyorum.Beklentilere yer yok umudum varken.Gereksiz beklentilere ya da şöyle düzelteyim Pollyannacılık oyununu sergileyemiyorum hayat adı verilen sahnede.Ben öyle caddelerinde alımlı kadınları olan, etrafında yüksek binalara boyun eğmiş bir sokak olmak istemedim hiç mesela. Çıkmaz bir sokak olsam bu hayataçıkmaz bir sokak olarak gelsem kafidi bana. Hiçbir yere çıkmadığmı bildiği halde üstüme gelen insanlara hoşgeldiniz demek isterdim baş ucumda. Şimdi ise bir sokak olmak için bile fazla nankörüm.İnsanım ben! sanırım bu yer yüzüne insan olarak gelmek en büyük pişmanlığım aynı zamanda da memnuniyetim sanırsam. Hani deriz ya ''Ben o topa girmem'' diye. Bütün toplara atladım ben.Bütün o toplara girdim. Savaştım ve hala bu savaşa devam ediyorum. İnsan olduğum için yaşayarak öğrenmeye çalışıyorum her şeyi, benim için hayatta kalmanın formülü gibi bir şey bu.Sabah olduğunda en kibirli ve aynı zamanda en güzel ''bir''lerden olan güneşi karşılamak için geceleri uyumam pek. Ay'ın bıraktığı o hüzünlü mizac güneş'e olan sevgisi ağlatmaya başlıyor bulutları.Yağmur başlıyor hava da berekettir yağsın diyenler hiç görmüyor Ay'ın bulutları nasıl ağlattığını hissetmiyorlar hissettiklerimi. Onlar için bir eksik bir fazla ne fark eder? bir bulut ağlasa bir bulut küser.Ha bu arada güneşe de kızmıyourum ya o da öyle çok güzel,o da öyle çok eşsiz,o da öyle narin kibiri kendine kadar yani onu da üzmemek gerekli tabi ki. Bir kusurum olduysa incittiysem güneşi hem aydan hem de güneşten özür dilerim. Özür dilerim. -İslam Baysal


Edepsiz Şehir

Edepsiz şehrin , edepsiz sokaklarında, Namus bekçileri intiharlar ettiler. Üstleri gazete sayfası ile örtülü, Üçüncü sayfa haberleri.

Edepsiz bir şehirde , edepli bir delikanlı görüldü. Ütülü beyaz gömleği , ayaklarında yeni boyanmış kunduraları, Bu kaotik düzene tek başına kafa tutmak istedi ancak izin vermedi ayakları, Edepsiz bir şehirde , edepli bir delikanlı gömüldü.

Edepsiz bir şehirde , edepsiz bir kadın görüldü, Çıka geldi sonra en az kadın kadar edepsiz bir adam, Bir soluk aldılar bu şehirin gün geçtikçe kaotikleşen maratonunda, Edepsiz bir şehirde , bir kelebek ördü kadının göğüsüne adam.


Edepsiz şehrin , edepsiz sokaklarında, Bir şarkı, bir melodi düştü bütün sokakların aralarına, Bu ritime doymak istemiyordu gönlü güzel varoşlar Ne kaldı edebi soran ne de duyan , viraneydi edepsiz şehir.

-İslam Baysal


Kozasına Sadık Bir tırtılı sevmek kelebek olacağını bilmeden. Güzelliği görmeden güzelliğe doymak bir tırtılda, güzellikte kaybolmak. Küçük bir kız çocuğu bir bankta ve tüm defterlerinin arası yaprakla dolu. Bir cüzdan bir zamanlar en güzel gözünde dünyanın en mor yaprağını barındıran şimdiyse habersiz o ağacın akibetinden herkes gibi. Herkes gibi. Ve Güzel bir şiir usta olmayan bir şairin yüreğinin en faşist bölümünden, güzel bir gün ve küçük kız bankta, güzel bir saat tüm bunları söylemek için. Tüm tırtılların kozalarına saklanmalarına sebep olacak çirkinlikte bu dünyaya avaz avaz haykırmak için. Tüm kelebeklerin ertesi güne boyunlarında keskin giyotinlerle uyanmalarına sebep bu düzene avaz avaz boyun eğmek için. Tüm bu yürekler ve tüm bu yüreklerin en faşist bölümlerine dayandırmak hayat merdivenimizin en keskin köşesini, avaz avaz yaşamak. Tüm bu yüreklerde ki en güzel tırtıllar ve oluk oluk kan. Alalade bir bitiş ama bitemeyiş en avaz avazından. Tüm kelimelerimin arkasında ki banklar ve tüm banklarda küçük bir kız çocuğu. Bir birine en azından karışmış iki insan ve birbirlerine değmeden yaşama çabaları. Ve oluk oluk revan. Şimdiyse küçük bir erkek çocuğu, bir iskele de belki ya da nereden baktığınıza bağlı olarak bir uçurumun kenarında. Kimsenin ona bakmadığının farkında değil. Bugün bir kelebeğin ömrünün son günü olduğunun farkında değil. Oluk oluk deniz dünyasının tüm uçurumları


ve tüm iskeleleri ona haram. Yüzme bilmez, ayaklarının neden onu denizlere götürdüğünü de. Ve en tanınmış mavilerin usta bir ressamın paletinden gözlerine akması. Göz bebeklerine dolması. Kimsenin onlara bakmadığının hala farkında değil. Şimdi belki bir iskele de ya da nereden bakarsan bak bir uçurumun kenarında.Ve biz, ve biz ve bizim küçük bahçemiz. Nerede olduğu mühim değil bir kelimenin arkasında bile saklayabiliriz onu. Bir anda ortaya çıkışlarıyla meşhurdur bilirsin ve kabul etmek istemesen de sonunu bekler gibi onu da beklersin. Sen ve ben. Sen ve ben ve biz. Avaz avaz bahçemiz ve belki deniz. Nerede olduğumuzun önemi yok sen de biliyorsun biz tırtıllar saklanacak güzel bir koza bulduktan sonra kelebek olmayı umursamayız. Bir yüreğin en faşist bölümünden, Sana. Kozan olursa ne ala. -Dilan Kapar



Harebe Taneleri Gözlerim kararıyor ve kendime bu karartının sebebini açıklamayı reddediyorum. Harabeye dönüyor bedenim, farkındayım. Ama insanlara bu antik harabeyi sergilemeyi reddediyorum. Söyleyemediğim her söz isyan ediyor dilime fakat ben söylenmemişleri haykırmayı reddediyorum. Reddetmek hoşuma gitmiyor ama tanrı tarafından reddedilmenin suçunu bu yıkık harabenin üzerine almayı reddediyorum. Üzerime düşen irili ufaklı kar taneleri tenimin her santimine dokunsun istiyorum, sereserpe uzanmak istiyorum bu asfalt üzerine yarın ne yiyeceğim umurumda olmadan ve arınsın çırılçıplak bedenim bu yıkık harabeden fakat bu sefer de toplum ahlakı reddediyor bunu. Gökyüzüne bakıp düşlediklerim bir otoritenin eseri. Benim otoritemin eseri. Bense Dünya üzerinde ki tüm otoriteleri reddediyorum, reddedilmiş bir kar tanesi olarak. Ve en nihayetinde otoritem büyük bir darbe yiyerek yere seriliyor. Sereserpe ve mosmor. İşte o zaman bu yıkık harabe herkese gösteriyor kendini. Toplum ahlakı bir kar tanesi olup çıplak bedenime dokunuyor. Bense yavaş yavaş bir harabeyi daha deviriyorum.

-Dilan Kapar


Başkaldırı Mahalle başında topunu komşu bahçeşine kaçıran çocuklardan, Sonsuza kadar aydınlık için kendini karartan savaşçılara, Başkaldırıyorlar sistemin dayattığı demir parmaklıklara, Direniş tütüyor bir halkın ağzının kenarından.

Komşular oluk oluk özgürlük türküleri asmışlar balkonlarına, Çocuklukdan delikanlılığa terfi etmiş bir erkek çocuğu, ilk karşı geliş! Vurulamayacaktır o sert , o acı kelepçeler umutların kollarına, Ve bir kız çocuğu, karşı geliyor bütün dayatmalara , ömrünün sonbaharında.

Umuduna gebe kalan bir kadını, kürtaja ikna edemezsiniz. İnsanlığın ince eleyip sık dokunduğu, nadir bulunduğu caddeler gibi, Kafataslarının içi boş, kafaları ejderha görünümlü baronlar, Siz, evet siz, insanlık mücadelesi isimli bu sihiri asla bilemeyeceksiniz.

Bir pankart da,bir duvar da, bir tencere de belki de kıç kadar odanın ampülünde,


Işıklarımız kapalı,vücudumuzun sol tarafıdan saçıyoruz alımlı bir parlaklık, Emek denilen kavramın hiç bir şey ifade etmediği gözlere bırakıyorum son mısramı, Faşizim, cahiliyet,ırkçılık üçgeninizin altında kalmanız dileği ile.

-İslam Baysal


Asker Bir ağustos sabahı. Günlerden çarşamba. Saat 9. Hava kapalı, çıktık yola... Askerimizi birliğine götürüyoruz. Adres; Çanakkale, Ezine. Arabanın teybi dokunaklı şarkılar çalıyor... Yolculuk uzun. Dalıp giden, yaşaran gözler ve suskun ağızlar... Gözler bir taraftan yol tabelalarında: Karacabey, Bandırma, Biga, Troia, Lapseki.. Ve de ufak ufak birçok yer. Karşımız Gelibolu, arada masmavi bir deniz. İleride bir kışla... Şehit Albay Mehmet Nazım Bey Kışlası. Kışlaya giden uzun ince ağaçlıklı bir yol. Vedalaşmadan evvel, birlikte atılmış son adımlar... "Vedalaşın" diyor kapıdaki nöbetçi asker. Vedalaşmak ağır, vedalaşmak hüzünlü. Kışlanın önünde mahzun aileler... Oğluna son bir defa sarılıp onu öpen, gözü yaşlı bir baba. Gözü yaşlı babasından helallik isteyen,


gözü yaşlı gencecik bir fidan. İşte o an, bir kez daha derk ediyor insan: Ayrılığın iyisi yok! İster bir kentten, ister bir sevgiliden, ister bir evlattan... Ayrılığın her türlüsü kötü, ızdırap... Bir müddet evladından ayrı yaşamak, bir ana, bir baba için epeyce müşkül... Ali'si, Mehmet'i, Hasan'ı, Hüseyin'i asker ocağında olan bir ana, bir baba: Hasret ve endişe rüzgarlarının etkisi altında bir liman. Durgun bir deniz. Sessiz sedasız bir orman... -Servan Altıkanat


İKİNCİ AY Gece üç aşamalı bugün Ay iki kere çıkacak gökyüzüne Güneş, gün yüzü görmeden hemde Ve karanlık zapt edecek Yer kabukta kalan son aydınlık zerrelerine Yıldızlar silinmeyecek lakin, Umut olacak insaniyetsiz bedenlere

Çığlık sesleri ile dolacak kulaklar Durmadan oradan oraya koşan garip insanlar Geç kalınmışlığın büyük korkusu Üst üste, görülmeden geçilen izbe sokaklar Unutulmuş atıldığı köşede limon kokulu çöp torbası İçinde günü geçmişlerin acı kokusu Ay ilk defa göründü bugün ve zamanın ilk yarısı

Bir çocuğun ıslığıyla dümdüz olacak yerküre Yuva dedikleri son yer duruyorsa hala yerli yerinde


Cesetler ayaklanacak ve gidecekler evlerine Özlemle kuçak açan evlatları olacak bu sefer katilleri Ay son defa çıktı şimdi gökyüzüne Görenler kaçamacayak, edecekler tecennün Gece üç aşamalı bugün Ve bugün Son gün -Mehmet Fatih Balkı


Muhalif Kelebek Muhalif bir kelebeğin alev almış sol kanadı sağ kanadına hasret çekiyor , ızdırap çekiyor.Seyirlik bir ömür için ziyadesiyle yıpranmış geçmişi.Evrenin senaristleri geleceğine türlü türlü tuzaklar kurarken, çekingen tarafı sessiz kalıyor bu olay örtüsünde.Kendinibilmezlerin alışılagelmiş bu kuru gürültüsünden saklanmak için sığınıyor gökyüzünün arasına. Seksen sekiz alana dağılmış takım yıldızlarının kıymetli balosunda, kıymetsiz defter tutan sıyrılmış parmaklar karşılıyor tek kanadı narin diğer kanadını kendinibilmezlerin arasında bırakmış siyah kelebeği.Balonun başlamasına dakikalar kala, sıyrılmış parmaklar sormadan duramıyor. Diğer kanadına ne oldu kara kelebek ? , Kozamdan çıktıktan sonra bu yeryüzünde, kendi benliğime kavuşabilmem için bir şeyler feda etmeliymişim, benim kanadımdan ettiler diyerek kapattı konuyu.Bu balo diğer balolardan çok farklıydı, kimse pahalı kıyafetler , manidar takılar takmak zorunda değildi.Seksen sekiz takım yıldızları Ay’ın ışıltısı altında siyah kelebeği aralarına almışlardı. Siyah ve beyaz belki de ilk defa birbirine bu kadar yakınlaşmıştı.Uçma eylemini gerçekleştirecek bir kanadı yoktu kelebeğin, onun bu en doğal hakkını fedakarlık sıfatı altında göz boyayarak çalmışlardı ondan.Ancak olan biten her şeye rağmen kelebek takım yıldızlarının balosuna denk geldiği için kendini şanslı hissediyordu.Ona burada kimse bir şey dayatmıyordu. Kozasına döneceği gün dönümü bitmeden bu güzel şeyleri yer yüzüne indirmek istedi. Bu fikrini sıyrılmış parmaklar ile paylaştı. Sıyrılmış parmaklar böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, yer yüzünde ki kendinibilmezlerin bu güzellikleri görmek istemeyeceğini, bu sırada da güzel olan her şeyi yok edeceklerini şöyle anlattı. ‘’Bardak elde titrerde,kalemin ucu kırılır.’’ Dedi. Kelebek anlamamıştı. Açıkladı sıyrılmış parmaklar. Bu yeryüzünde ki kendinibilmezlerin tek dertleri


senin kanatlarındır siyah kelebek, seni sen yapan her şeyi sömürür ve benliğini elinden almak için her şekile giren bu kendinibilmezlere güzel olan şeyleri sunmak istersen onlar bunu sömürgeye çevirmekten hiç usanmazlar. Gecenin sessizliğin de şehirin göbeğinde ki o narin atların nal tıkırdamalarını duymak isteyenlerden çalarlar, sirk denilen yerlerde onlara eziyet ederler.Kısacası yer yüzündekiler güzel olan her şeye katil oluyor. Kelebek bu sefer olan biteni anlamış içinde biriktirdiği bir kaç ukte ile beraber yer yüzünü seyire dalmıştı , Seksen sekiz takım yıldızının bir araya geldiği zaman ki kusursuz tabloyu kozasına döndüğünde dahi unutmayacaktı. Siyah kelebek vaktin yavaş yavaş geldiğini fark etmeye başladı. Kaderin senaristlerine kırgın biraz da kızgın bir şekilde ayrılacaktı bu oyundan. Ancak her şeye rağmen bu dünyanın güzelliklerini görebilmiş burada geçirdiği vakitten memnun kalmıştı .Alev almış kanadına gelecek olursak, Muhalif bir kelebeğin en direnişçi tarafıydı kaybettiği tarafı. Seksen sekiz takım yıldızı kırk dörderli biçim de ikiye ayrılıp yerlerine döndüğü zaman ayrıldı Siyah Kelebek ; Kozasına geri döndü ve kendini, kendinibilmezlerin arasına bıraktı. Artık başka bir boyut da, başka bir evrende kendinibilmezlerin, cehaletin peşinden koşturanların, bu güzellikleri sadece kendi menfaatleri için yerle bir eden hayvan sürüsünün yok olmasını dileyen bir isyan konuşması ile bıraktı kendini. Siyah Kelebek seyirlik ömrünü kendinibilmezlere sürçü lisan ederek geçirdi. Bir kelebek için fazlasıyla yoruldu bu seyrek zaman da.Ancak kolaya kaçmadı hiçbir zaman. Direnerek kazandı gördüklerini , göremediklerini ise kendinibilmezler çaldı. Ey kendinibilmezler, kendinizi öğrenin ki diğer siyah kelebeklere bir fırsat tanıyın. Zira dünya hepimize yetecek kadar fazla... -İslam Baysal


BURASI DA SİZİN KELEBEĞİNİZ İÇİN


Twitter: @kelebekfanzin E-posta: kelebekfanzin@gmail.com



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.