Yörem Güncel
4 Hoş geldin Muharrem ayı
Faruk ANBARCIOĞLU faruk@yoremguncel.com
Muharrem Ayı’nın İslam tarihinde çok önemli yeri vardır. En önemlisi de dünya çapında hadise olan HİCRET Olayı’dır. Çünki Hicret, İslam devletine giden yolun temel taşlarından biridir. Ardından Kerbela’daki vahşet…Yine Muharrem ayında…Yani Hz. Hüseyin’in şehadeti.. Şimdi gelin Hicret Olayına bir göz atalım… MÜSLÜMANLARIN MEKKE’DEN MEDİNE’YE HİCRETLERİ Hicret bir yerden başka bir yere göç etme demektir. Hicret, bir dönüm noktasıdır. Hicrete kadar geçen dönemde Müslümanlara karşı zulüm, işkence, ambargo ve toplumdan tecritin en ağırı uygulanmıştır. Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke’de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. O yüzden Hicret basit bir göç olayı değildir. İslam’ı yayma ve kurtarma olayıdır. Bu sebeple ikinci Akabe Biatinde Müslümanların Medine’ye hicretleri de kararlaştırılmıştı. Peygamberimiz “Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi...” diyerek Müslümanların Medine’ye hicretlerine izin verdi. İkinci Akabe Bîati, Peygamberliğin on ikinci yılının son ayı olan Zilhicce’de yapılmıştı. On üçüncü yılın ilk ayı Muharrem’de (yani Temmuz 622 de) Medine’ye hicret başladı. Mekke’nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna, evini-barkını, malınımülkünü, ailesini, kabilesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke’de bırakarak Peygamberimizin izniyle Medine’ye göç eden Mekke’li Müslümanlara “Muhacirler” adı verilmiştir. Yüce Peygamberimiz “ Gerçek muhacir Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınan, onları terk eden kimsedir” diyerek Hicretin belki de asıl anlamını bizimle
paylaşmak istemiştir. Medine’de muhacirleri misafir eden, onlara bütün imkanları ile yardımcı olan Medine’li Müslümanlara da “Ensar” denilmiştir. Muhacirler ve Ensar, Kur’an-ı Kerim’de bir çok konuda övülmüşlerdir. Muharrem ve Safer aylarında Müslümanlar, aileleri ile birlikte hicret ettiler. Birer, ikişer, gizlice Mekke’den ayrılıp Medine’ye gittiler. Ensar tarafından Medine civarındaki “Avâlî” denilen köylere yerleştirildiler. Hz. Ömer Mekke’den gizlice ayrılmadı. Kılıcını kuşandı, Kâbe’yi tavaf etti. Bütün müşriklere meydan okuyarak: “İşte ben Medine’ye gidiyorum. Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler peşime düşsün...” dedi. Hz. Ömer’in hicreti Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hicretinden 15 gün kadar önce olmuştu. Kısa zamanda, Mekke’li Müslümanların hemen hepsi Medine’ye göç etti. Yalnızca Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ali’yi, Rasulullah Efendimiz (s.a.s.) Mekke’de alıkoymuştu. Hz. Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasulullah Efendimiz (s.a.s.): “Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek...” diyerek hicretini geciktirmişti. Mekke’de Müslümanlıkları yüzünden aileleri tarafından hapsedilmiş olanlar ile köle ve cariyelerden başka Müslüman kalmamıştı. Peygamberimiz, düşmanları arasında, en büyük tehlike karşısında yapayalnız bulunuyordu. Akabe görüşmeleri ile Müslümanlık Medine’de yayılmağa başlamış, müşrikler korktuklarına uğramışlardı. Üstelik Mekke’deki Müslümanlar da Medine’ye göç etmişlerdi. Şimdi Hz. Muhammed (s.a.s.) de Medine’ye gider, Müslümanların başına geçerse, Mekkelilerin Şam ticaret yolu kapanabilirdi. Mekke müşrikleri Müslümanlara son derece kötü davranmışlar, tarihte eşine az rastlanan işkence ve hakarette bulunmuşlardı. Bunlar Medinelilerle birleşip, kuvvetlendikten sonra kendilerinden öç alabilirlerdi. Durumun ciddiliğini anlayan Kureyş müşrikleri, Mekke’de yapayalnız kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektiğini kararlaştırmak üzere Dâru’n-nedve’de toplandılar. Müslümanlık tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeşitli fikirler
ileri sürdüler. Ebû Cehil: “Kureyş’in bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda hücum edip Muhammed (s.a.s.)’i bir hamlede öldürsünler. Kimin vurduğu, kimin darbesiyle öldüğü belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabîlesine dağılsın, Hâşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamayacaklarından kan davasına kalkışamazlar. Çaresiz diyete (kan bedeline) razı olurlar. Bu iş böylece kapanır...” dedi. Ebu Cehil’in teklifi ittifakla kabul edildi. Diğer teklifler beğenilmedi. Hemen Kureyş kollarında 40 yeminli kişi seçip toplantıyı bitirdiler. Müşriklerin bu korkunç plânını Cebrâil (a.s.) Peygamber Efendimize haber verdi. “Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terk edeceksin...” dedi. Böylece Peygamberimize de hicret için izin verildi. Peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Ali’yi çağırdı. “Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme. Sabahleyin şu emanetleri sahiplerine ver. Ondan sonra sen de hemen gel” dedi. Ortalık kararınca, Kureyş’in seçme canileri evin etrafını sardılar. Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi. Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.s.)’in yatağına yattı. Hz. Peygamber (s.a.s.) eline bir avuç kum alıp, evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı. Saçılan kum taneleri canilerden her birine isabet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı. Rasûlullah (s.a.s.) Yasin Sûresi’nin başından: “Biz onların önlerine ve arkalarına birer set çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artık elbette görmezler” anlamındaki 9’uncu ayetine kadar olan kısmı okuyarak, aralarından geçip gitti. Müşrikler Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yatağında yattığını sanıyorlardı. Sabahleyin, yatakta yatanın Ali olduğunu görünce, donakaldılar, ne yapacaklarını şaşırdılar; hiddetlerinden çıldıracak hale geldiler. Derhal her tarafı aramağa koyuldular. Mekke’yi alt üst ettiler. Fakat Hz. Peygamber yoktu. Muhammed (s.a.s.)’i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler. Bu haber duyulunca, ne kadar maceracı, cani, katil
Kasım 2012 varsa, hepsi etrafa yayıldı. Mekke’de ve Mekke dışında, harıl harıl Hz. Peygamber (s.a.s.)’i arıyorlardı. Rasûlullah (s.a.s.), gece evinden ayrıldıktan sonra Kâbe’yi tavaf etti. “Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım”, dedi. Ertesi gün öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir’in evine vardı. Allah’ın emri ile, beraber hicret edeceklerini bildirdi. Hz. Ebû Bekir, sevinç gözyaşları ile 4 aydır dışarıya bırakmayıp, ağaç yaprakları ile beslemekte olduğu iki cins devesini işaret ederek: “Dilediğini seç, Ya Rasulallah” dedi. Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çıktılar. Ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarının uçlarına basarak ıssız yollardan Mekke’nin güneyine doğru ilerlediler. Yaklaşık 1.5 saat mesafede Sevr Dağı’nın tepesindeki mağaraya vardılar. Kureyş’in araması bitinceye kadar, (perşembeyi cumaya bağlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu mağarada kaldılar. Ebû Bekir’in oğlu Abdullah, geceleri mağaraya gelip Mekke’de olup biteni anlatıyor, ortalık ağarmadan gene Mekke’ye dönüyordu. Kölesi Âmr b. Füheyre’ de koyunlarını otlatırken akşamları Sevr dağına götürüp onlara süt veriyordu. Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekir’i arayanlar, iz sürerek, nihayet Sevr’deki mağaranın ağzına kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla: -”Ya Rasulallah, eğilip baksalar, bizi görecekler”, demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: -”Korkma, Allah’ın yardımı bizimledir” buyurdu. Takipçiler Sevr Dağı’na henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı. Bu durumda Kureyşliler mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek çekip gittiler. Peygamberimizin yola çıktığı Medine’de duyulmuştu. Bu yüzden Medineliler, onu karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı. 12 Rabiulevvel (23 Eylül
622 Pazartesi) günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi. Bu esnada bir iş için evinin yüksekçe yerinden etrafı seyreden bir Yahudi, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: “İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor”, diye haykırdı. Medineliler derhal silahlanarak, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Peygamberimizi Medine’ye bir saat uzaklıkta Kuba Köyünde karşıladılar. Peygamberimiz Kuba’da bir mescit yaptı ve burada namaz kıldı. 14 gün sonra, bir cuma günü Hz. Peygamber Efendimiz devesine bindi. Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir kalabalık içinde Medine’ye hareket etti. Yolda “Sâlim b. Avf oğulları”na ait Rânûnâ Vâdisi’nde öğle vakti oldu. Rasulullah (s.a.s.) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazını kıldırdı. Cuma namazından sonra Peygamberimiz Medine’ye hareket etti. Medine, tarihinin en önemli gününü yaşıyordu. Halk bayram sevinci içinde, Kuba’dan itibaren yolu iki taraflı doldurmuştu. Kadınlar şiirler söylüyor, çocuklar “Allah’ın elçisi geldi” diye bildiğimiz talaal bedru aleyna ezgisini bağrışıyor, küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlardı. Medine halkı, Peygamberimizin gelişinden duyduğu sevinci, hiç bir şeyden duymamıştı. Hicret, Müslümanları müşriklerin zulüm ve baskılarından kurtarmış, İslam’a yayılma imkanı sağlamış, böylece İslam devletinin başlangıcı olmuştur. Bu itibarla olaydan 17 yıl sonra, Hz. Ömer’in hilafeti esnasında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hicret ettiği yılın 1 Muharrem’i olan 16 Temmuz 622 tarihi, Hicrî(Kamerî) Takvim için “takvim başı” olarak kabul edilmiştir. Rasûlullah (s.a.s.)’in hicreti Peygamberliğin 13’üncü yılında, 12 Rebiulevvel / 23 Eylül 622’de olmuştur. Bu tarih aynı zamanda Peygamber Efendimizin 53’üncü doğum yıldönümüdür. Yüce Peygamberimiz “ Hicret, kötülükleri terk etmektir” buyurmuşlar. Hicreti yüreklerimizde de duyabilmek sevdası ile… Selam ve sevgi…
"USTAMIZ ERKAN, YOLUMUZ AYDIN" "SEN HEP BİZİM YANIMIZDAYDIN 25 KASIMDA BİZ DE SENİN YANINDAYIZ" Erdoğan BEKTEŞ ÇEKİDER YÖN. KUR. BŞK.
Yörem Güncel
Kasım 2012
z i m i l a İde KELES
DUYURU “Birlik Zamanı”
Dostlukl a Geleceğe
Yıllardır dile getirilen, tüm Keleslilerin ve Keles’i sevenlerin hayallerini süsleyen güçlü bir oluşumun ilk adımları atıldı. Keles’ten yolu geçmiş, Keles’in suyunu içmiş ve Keles’in menfaatlerini korumak adına Keles’in yanında olmak isteyen herkesin böyle bir oluşumu heyecanla beklediği inancıyla Keles Dost Meclisi yola koyuldu. KEDOM kısa adıyla faaliyetlerini sürdürecek olan Keles Dost Meclisi; Keles’e geçmişte hizmet eden efelerin ve eli öpülesi annelerin aziz hatıralarıyla hiçbir kurumun ve kişinin arka bahçesi olmadan gücünü insanlarının ortak değerlerinden alarak yoluna devam edecektir. Bizler, yani Keles Dost Meclisi’nin her üyesi büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden asla vazgeçmeyeceğiz... Gelişme önündeki tüm engelleri iyi analiz eden, rahat ve huzurlu bir yaşam adına Keles için çabalayan bu meclis kentimiz Bursa’ya da artı değerler katma yolunda çalışmalarını sürdürecek… Kelesimizin ve Keles dostlarının her platformda haklarının sonuna kadar savunucusu olacaktır. KELES DOST MECLİSİ HİÇBİR KURUM VE KURULUŞA BAĞLI DEĞİLDİR. SİYASİ AMAÇ VE İDEALLERİ YOKTUR. “TEK İDEALİMİZ KELESİMİZ”İN BİRLİK BÜTÜNLÜK VE KARDEŞLİĞİNİN KURULUP, SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNDE GELECEĞE TAŞINMASIDIR.
KELES DOST MECLİSİ Not: 24 Kasım 2012 Cumartesi günü Keles’te, 25 Kasım 2012 Pazar günü Bursa - Dikkaldırım’da üye katılım günleri düzenlenecektir. www.kelesdostmeclisi.org kelesdostmeclisi@gmail.com www.facebook.com/kelesdost.meclisi
9