Su, öneminden dolayi farkli kanunlara tabidir

Page 1

SUYA AİT ÖZEL KİMYA KANUNLARI KİMYA KANUNLARINDAN SAPIŞIN (İSTİSNA KANUNLARIN ORTAYA ÇIKIŞININ) SEBEPLERİ 1* Âdetin harikalığını göstermek içindir. 2* Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir. 3* Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten başka tarafa çevirmek içindir. 4* Tanrı, evrendeki her kanuna bir istisna koymuştur ki, insanlar, bu kanunlara takılıp onların gerisindeki asıl Yaratıcı'yı unutmasınlar. 5* Su gibi bazı maddeler; çok önemli olduklarından, yeknesaklık kaidesine girmemek için, çok yönlerden farklı kanunlara tabidir.

SUDAKİ FARKLI KİMYA KANUNLARINA GENEL BAKIŞ 6* Normalinde maddenin katı hâlinde moleküller, birbirine sıvı hâline göre daha yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi değil, hacim küçülmesi olur. Yalnız suya has olan farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Su donunca, diğer sıvılara zıt olarak genleşir. 7* Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda hidrojen bağı vardır. Bu sayede; suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. 8* Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi istisna olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; 1


bunlar H2O(s) kristalleridir. 9* Şimdi bunları daha detaylı görelim:

BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN AZDIR 10* Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir durum vardır. Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı hâle geçince hacmi genişler. Bu nedenle buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan daha az oluşundandır. Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki canlılar için, donma olayı, âdeta koruyucu bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin korunması da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı, denizler, göller, akarsular alttan donardı. Bu durum denizlerin, göllerin ve akarsuların buz hâline gelmesine neden olurdu ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.

SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ SICAKLIK DERECESİNDE EN BÜYÜKTÜR? 11* Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir, kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın devamı için şarttır.

BUZDA H20(k) MOLEKÜLLERİ ARASINDA KOVALENT KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE HACİM GENİŞLEMESİ 2


Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri neredeyse hareketsizdir ve su moleküllerine kıyasla buz molekülünde, moleküller arası mesafe fazladır. 12* Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört köşesinde olmak üzere beşerli moleküllerden oluşur. 13* Buzun kristal örgüsü, düzgün dört yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması için moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır. 14* Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11 oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle su donunca % 11 hacim büyümesi gerçekleşir. 15* Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır. 16* Su donma noktasına gelince, H20(k) molekülleri arasında kovalent kristal örgü bağı ortaya çıkar. 17* Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su donduğunda, içinde bulunduğu demir kabı bile parçalar. 18* SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde niçin kovalent bağ denmiştir? 19* CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan denmiştir. 20* SORU: Buz molekülleri arasındaki kimyasal bağın kuvvetli olması nereden anlaşılır? 21* CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu demir kabı parçalamasından anlaşılır. 22* SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli diye niçin yanlış olarak kovalent bağ denmiştir? 23* CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ, tanecikler arası kimyasal bağdan daha kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu ifade için 3


denmiştir.

KRİSTAL SUYU İÇEREN BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK NİÇİN ISLANMAZ? 24* Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir: 25* Göz taşı (CuSO4 x 5H2O) 26* Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O) 27* Boksit (Al2O3 x H2O) 28* Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki maddeyi oda sıcaklığında ıslatmamakta ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki katıya zarar vermemektedir. 29* Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan H2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan şu yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. +4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır. 0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin bulunabilme özelliği vardır. Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır. Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su, kristal olunca, katıyla etkileşmez. Demir kabı donduğunda parçalayan su, kristal olduğunda tam tersine yan yana olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki katı maddeyi ıslatmıyor bile.. 4


Suyun Sıvı Hâlde Kristal Yapıda Olabileceğini Japon Bilim Adamı Dr. Masaru Emoto Açıkladı Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır. 1943 yılında Japonya’da doğmuştur. Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı deneylerden elde ettiği su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli kitabında yayınlamıştır. Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde değildir. Canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” demektedir. Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini oluştururken din gerçeğini de göz ardı etmemiştir. Dr. Masaru Emoto şöyle demektedir: "21. asırda en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı." Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde; temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin ve kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi kristallerine benzeyen çok parlak, yoğun motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn edilmiş, çok renkli ve altıgen kristallerden oluştuklarını göstermiştir. Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten karın sudan meydana geldiği de malumdur. Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla, çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden aldığı su örnekleriyle ve negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleriyle yaptığı deney sonucunda ise 5


kristal yapının bozulduğunu gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp dağılmıştır. Demek ki kötü söz de iyi söz de su üzerinde tesirli oluyor. Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret etmektedir. Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına konferanslar vermek üzere davet edilmektedir. Japonya, Avrupa ve Amerika’da yaptığı canlı deneylerle düşünce, davranış ve duygularımızın çevre üzerinde ne derece derin etkileri olduğunu göstermiştir. Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik Tıp Derneği (American Holistic Medical Association) Başkanı Dr. Norman Shealy şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil eder. Suyun infrared (kızıl ötesi) IR ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok çalışma, suyun gözle görünmeyen etkilerini meydana çıkartmıştır. Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru Emoto’nun zarif çalışması ile boy ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi bundan evvel bu kadar iyi bir şeklide bilim adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’ Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır. Naturally Well mecmuasının editörü olan Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum yapmıştır: ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru Emoto’nun net vizyonu da bize hem kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve ruh birleşerek bizim dünyayı algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek bir kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi göstermiştir.’’

6


H2O’DA ÖZEL OLARAK BULUNAN KİMYASAL BAĞ: HİDROJEN BAĞI 30* VI A grubu elementleri, hidrojenle birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te bileşikleri oluşur. 31* Bu bileşiklerin hepsinde moleküller arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça, bu bağların kuvvetliliği de artar. 32* H2O’nun molekül kütlesi en düşük olduğundan kaynama noktasının da an düşük olması beklenirdi. Ancak öyle olmamıştır. Bu durumu daha iyi anlamak için hidrojenin VI A grubu elementleri ile yaptığı bileşiklerin kaynama noktası ve molekül kütlesini karşılaştıralım: H2Te’ün molekül kütlesi en büyük olduğundan, kaynama noktası da en yüksektir. Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama noktası da azalır. Suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. 33* Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple kaynama noktasının +100 °C olması sağlanmıştır. 34* Bu istisnai sebep, diğer bir değimle suya has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir. Hidrojen bağı, su molekülleri arasına konulmasaydı; su –80 °C’ta kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz, kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık? Canlılar hayatlarını nasıl devam ettireceklerdi?

YAĞMUR TANECİKLERİNDE DİPOL–DİPOL KUVVETLERİ 35* Su, polar bir moleküldür. Polar moleküllerde moleküller arası etkileşim, dipol–dipol çekimidir. Bir molekülün pozitif kısmı ile diğer bir molekülün negatif kısmı etkileşir. Di, iki; pol, kutup demektir. Dipol, iki kutuplu anlamındadır. Dipol–dipol 7


etkileşmesi ise iki kutuplu bir molekülün, hem başka iki kutuplu bir molekülü çekmesi hem de o molekül tarafından çekilmesidir; iki kutuplu iki molekülün etkileşmesidir. 36* Yağan yağmurdaki her bir su taneciğinin dipol–dipol özelliğini açıklayalım: Yan yana olan yağmur damlacıkları, farklı kutuptur. Kütleleri eşittir. Her bir yağmur taneciği birbirini eşit derecede çeker ve başka bir tanecik tarafından da çekilir. Böylece tanecikler arası mesafe korunarak, bütün taneciklerin birbirlerine eşit uzaklıkta olması sağlanır. Âdeta balıkçı ağı gibi bir görünüm meydana gelir. Yağmur taneciklerinin birleşerek zararlı cisimler olarak düşmesi problemi ortadan kalkar. Şiddetli rüzgâr ve fırtınaya rağmen yağmur damlaları tane tane düşer.

8


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.