T.C. ANAYASASININ DEĞİŞTİRİLEMEYEN, DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEYEN HÜKÜMLERİ 1
T.C. ANAYASASI DEVLETİN ŞEKLİ • Madde 1: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir. CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ • Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. 2
DEVLETİN BÜTÜNLÜĞÜ, RESMİ DİLİ, BAYRAĞI, MİLLİ MARŞI VE BAŞKENTİ • Madde 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. 3
DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER • Madde 4: Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
4
LAİKLİK 5
Laiklik prensibi dinimizde “Dinde, din için, dine sokmaya zorlama yoktur.” şeklinde ifade edilir.
6
LAİKLİĞİN TANIMI • Laiklik; dinin devletten ayrılması, idarenin de dine karışmamasıdır. Herkesin istediği inanca sahip olması ve kınanmamasıdır. Dini idareye ve siyasete alet yapmamadır. • Dini politikaya alet edenler, dine en büyük kötülüğü yapanlardır. • “Devletin dini yoktur.” denilmesi devletin dinsiz olduğu anlamını taşımaz; devlet dinsiz değildir. 7
• Demokrasi ve laikliğin olduğu bir dönemde Türk halkının geriye gitmesi imkânsızdır. İrtica geriye dönmek demektir. • Laik bir devlet olmamız irticanın önünü kesmiştir. • Laikliğe karşı görüntü verme işini Amerika’nın ve İngiltere’nin menfi kısmı yapıyor, bu hava dıştan başlıyor, içerideki uzantıları Marksist ve Leninistlerdir. 8
• Marksist ve Leninistler, Müslüman bir ülkede dine doğrudan hücum edemediklerinden Atatürk namına hücum ederek iç kargaşa çıkarmak istemektedirler. Bu, Atatürk’ü istismardır ve dinsizliği idareye ve siyasete alet etmek demektir. • Laiklik, dinsizliğin de idareye ve siyasete alet edilmesine fırsat tanımaz. Çünkü laiklik, dinsizlik değildir. 9
LAİKLİĞİN DOĞUŞU • Batı’nın XVI. ve XVII. yüzyılda Rönesans’tan önceki ve 1879 yılında Fransız İhtilali’nden önceki problemi din ile değildi. Problemli din adamlarıyla veya dinin emirlerini kendi kişisel çıkarları için kullanan o günkü kilise teşkilatıyla alakalıydı. Eski sisteme teokratik düzen deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme laik düzen denildi. • Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse doğruydu, asla sorgulanamazlardı. 10
• Ruhban sınıfın baskısından ve ilme karşılığından dolayı laiklik doğmuştu. • Kilise teşkilatının ilme karşılığı, Hıristiyanlık tahrif olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde olmadığındandı. Kilisenin bu yanlışlığına karşın bilim adamlarında tepki oluştu. • Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da uzun süren çatışmalar yaşandı, sonunda bilim adamlarının büyük bir kısmı din ile bilim arasında ayrılık var sandılar. 11
• Fransız ihtilali ile gelişen hürriyetin arkasından sosyalistlik doğdu. • Sosyalistlik komünistliğe inkılap etti. • Komünistlik; insani ve ahlaki kuralları dinlemediğinden, anarşistlik meyvesini verdi. • Anarşistlik fikri ise bilimi dinden ayırmak istedi. • Gerçek Hıristiyanlığın bilimle çatışması düşünülemezdi. 12
• Aynı dönemde yaşayan dindar, bu ayrışmaya karşı çıkan bilim adamları da oldu; ancak başarılı olamadılar. • Batı’da laikliğin doğuşundan ve Rönesans’tan sonra yaşayan dindar bilim adamlarının başta gelenleri Galileo, Newton, Einstein ve Pascal’dır. • Pascal (1623–1662), Hıristiyanlık ile bilimin beraber olabileceğine inananlardandı; ancak başarılı olamadı; birleşmeyi sağlayamadı. 13
• Dinin ilimden kopuk hâline üzülen insaflı Batı bilim adamları, her ne kadar din ile ilmi birleştirmek için gayret göstermiş olsalar da bu hususta bir ilerleme kaydedememişlerdir. Zaten din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele alınması, Batı’daki çaresizlikten başvurulan bir şeydi. • Laikliğin doğuşundan önce ve diğer zamanlarda dinin ilimden kopmaması için gayret gösteren insaflı bazı Batılı bilim adamlarının özdeyişleri şunlardır: 14
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile Kartezyenizm de denir. Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir. O dönemde Kartezyenizm, pansuman tedavi olarak ortaya atılmıştır. İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise taraftarlarına gerici, kiliseye karşı gelenlere de ilerici denilmiştir. 15
BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR OLMUŞ SÖZLERİ • “Between us and heaven or hell there is only life, which is the frailest thing in the world.” • “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok ince bir perde vardır, her an oraya da geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.” Blaise Pascal (1623–1662) 16
• “Faith certainly tells us what the senses do not, but not the contrary of what they see; it is above, not against them.” • “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü söyler.” Blaise Pascal (1623–1662)
17
• “If you gain, you gain all. If you lose, you lose nothing. Wager then, without hesitation, that He exists.” • “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın. Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin. Tereddüt etmeden, bahse gir, ki O var.” Blaise Pascal (1623–1662)
18
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)’nun Meşhur Sözü • “I do not feel obliged to believe that same God who endowed us with sense, reason, and intellect had intended for us to forgo their use.” • “Allah bize verdiği bu aklı, akıldan istifa etmemiz (vazgeçmemiz) için vermemiştir; Allah aklı bize idrak edelim, muhakemeli ve mantıklı olalım diye vermiştir.” Galilei Galileo (1564–1642) 19
ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN)’IN MEŞHUR SÖZÜ • “Nature and nature's laws lay hid in night; God said "Let Newton be" and all was light.” • “Tabiattaki Allah’ın kanunları karanlıktaydı (insanlar tarafından bilinmiyordu); Allah Newton'a emretti ve her şey aydınlandı (insanlar kanunlardan haberdar oldu).” ISAAC NEWTON (1642–1724)
20
ALBERT EİNSTEİN* (ELBIRT AYNSSTAYN) ’IN MEŞHUR SÖZLERİ Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır. (İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.) Albert Einstein (1879–1955) * 1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik) teorisini ortaya koydu. 1921’de Nobel ödülü aldı. Atom numarası 99 olan, Es sembolüyle gösterilen yapay einsteinium elementini 21 periyodik tabloya kazandırdı.
•
“Kâinatın yaratıcısına olan inanç, ilmî araştırmanın en kuvvetli ve en asil muharrik (tahrik eden, harekete geçiren) gücüdür." Albert Einstein
•
“Allah zar atmıyor. Buna ikna oldum." Albert Einstein
22
• Çoğunluk bilim adamı, Pascal’ın görüşlerini değil de 1596–1650 yıllarında yaşayan Descartes (Dekart)’ın “Metafizik, bilim olmaz, bilgi ancak ölçülebilirdir.” sözünü esas aldı. Bilimin konusu maddeyle sınırlandırıldı. Din ve bilim iki ayrı alan olarak ele alındı. Dinin ve bilimin sahaları ayrıldı. Din ile bilimin ayrışması böylece sonunda gerçekleşti. • Günümüzde üniversitelerimizde benimsenen de budur. 23
• Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda da, tarihimizde de yoktur. Bilim zihnin, din ise kalbin ışığı olarak görülmüştür. • Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir zaman çatışır görülmemiştir, birbiriyle hep iç içe yer almıştır. • İbni Sina, Cabir bin Hayyan, Razi hem büyük birer kimyacı hem de dindardılar. 24
• Diğer branşlarda da durum aynıydı ve daha bunlar gibi on binlercesi vardı. • Batı’da bilimsel gelişme, XVI. ve XVII. yüzyıldan sonra başlamıştır. • Bu gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan, aslında bizim ilim tarihimizdir. • Ancak bu konuda biz Müslümanlar çok şanslı sayılırız. • Çünkü şimdiye kadar bizim ilim adına keşfettiğimiz çok şey vardır. Bundan sonra da çok şey olacağına inanıyoruz. 25
• “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha önceden söylemiştir.” demek aşağılık kompleksini hatıra getiren bir cümle olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda bulunmamalıdır. Fakat ilim adına ortaya konan hususların hiçbirinin dinimizle çelişmeyeceğini bilmek gerekir. Günümüzdeki bilimsel gelişmeler incelendiğinde her bir gerçeğin dinimizle örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu görmek mümkündür. 26
• İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır. • Atatürk, hurafelere ve din istismarına karşıdır; bu ise gerçek dindarlıktır. Laiklik, hurafecilere ve din istismarcılarına fırsat tanımaz. • İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük bir hatadır. Birincisi; Avrupa, dinine sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. 27
• Bu büyüklerin bir papaz gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir. • İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır. Çünkü Avrupa, dinine mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu terk etti, medenileşti. • Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. 28
• Müslümanlar ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. • İlmi metafizikten ayırmak mümkün değildir. • Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir gerçektir. 29
Thomas Woodrow Wilson (1856–1924) • Thomas Woodrow Wilson (1856–1924), Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913–1921 tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır. 1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştür.
30
David Lloyd George (1863–1945) • 1916–1922 tarihleri arasında arasında İngiltere başbakanıdır.
31
Elefterios Venizelos (1864–1936) • Yunanistan'ın 1910–1915 tarihleri arasındaki başbakanıdır.
32
ATATÜRK AKIL İLE DİNİ MEZCETMİŞTİR • Atatürk, akıl ile dini mezcetmiş askerî, siyasi ve idari bir dâhidir. • İsmet İnönü ile birlikte Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) savaş taktiklerini inceliyorlardı. • Hazreti Ömer, Atatürk’ün en çok beğendiği ve takdir ettiği ve çok defa ondan övünçle söz ettiği bir kişidir. 33
NUTUK’U DİKKATLE OKUYANLAR ONUN DİNİNE SAHİP ÇIKTIĞINI APAÇIK GÖRÜRLER • Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi yayınlarından, 2006 yılı baskı tarihli “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III” kitabının “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I” bölümünün 98. sayfasında Atatürk şöyle demektedir: 34
• “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.” GAZİ MUSTAFA KEMAL 35
METAFİZİK AKLA TERS DEĞİLDİR • Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz, Nicholas Malebranche akılcı insandı ama “Allah vardır.” diyorlardı. • Shakespeare ve Goethe de Allah’a inanıyordu. • Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de iman hakikatlerinin akla ters olmadığını rahatlıkla her ortamda belirtebiliyorlardı. 36
“Cehalet Tanrı’nın laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.” William Shakespeare * (1564–1616)
* İngiliz tiyatro yazarı ve düşünürüdür. 37
“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyor.” Johann Wolfgang von Goethe * (1749–1832) * Alman romancı, oyun yazarı, şair, hümanist, bilim adamı, filozof ve politikacısıdır. 38
Gottfried Wilhelm Leibniz (1646–1716) • Ünlü Alman filozofudur. • Bilim dünyasının en önemli sistemci düşünürlerindendir. • Matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve görüşleriyle tanınır. • Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir. 39
Nicholas Malebranche (1638– 1715) • Nicholas Malebranche, Fransız filozofudur. • Malebranche, zihinle beden arasındaki gözle görülür bağın Tanrı'nın müdahalesiyle kurulduğunu ifada eden okkasyonalist görüşü geliştirmiştir. • Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir. 40
• Malebranche; “Tanrı, gücünü insana aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak suretiyle insana herhangi bir şeyi bilme olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir.
41
ATATÜRK VE DİN ÂLİMLERİ • Atatürk önemli din âlimleri Hasan Basri Çantay, Ahmet Hamdi Akseki, Şemsettin Günaltay, Rıfat Börekçi’nin en samimi arkadaşlarıydı ve devamlı onlarla beraberdi. • O, kendi toplumunda yanlış biliniyor ve yanlış takdim ediliyor. Yanlış takdim edenler, Marksist ve Leninistlerdir. Yanlış bilenler ise oyunlarına gelenlerdir. 42
Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. ATATÜRK, 1930
Kaynak: Devlet’in Kavram ve Kapsamı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yayınları, Ankara 1990 43
RADİKALLER, TEHLİKELERİ VE UYARILMALARI • Günümüzün radikallerinden bazıları din adına değişik düşünce ve önerilerle ahkam kesmekte, fırsat ellerine geçerse kendi anlayışlarını hâkim kılacaklarını, ifade etmektedirler. • Din, hiç kimseye kendi düşüncelerini mutlak doğru yerine koyarak “İşte din budur.” demesine izin vermez, bunu sapıklık sayar. 44
• Günümüzün radikalleri doğru teşhis edilmelidir. • Radikallere ve iktidar peşinde olanlara çeşitli ikazlar yapılmazsa Türkiye’de Cezayir ve İran’daki gibi bir kalkışma olduğunda, Türkiye’nin Cezayir ve İran’dan çok daha beter olacağı konusunda eski Genelkurmay Başkanlarımızdan biri uyarıda bulunmuştur. • Aslında demokratik bir toplumda hukukun kaynağı çok da önemli değildir. 45
• Çağdaş dünyanın geldiği nokta; –Hak ve hürriyetlerin sağlanması, –Siyasi katılımın gerçekleşmesi, –Azınlıkların inançlarına göre yaşamalarına izin verilmesi, –Fert ve toplumun, karar mekanizmaları üzerinde ağırlığını hissettirmesi, –Herkesin bir başkası üzerinde belli yollarla baskı kurmaması şartıyla kendini ifade edebilmesi, –Herkesin inandığı gibi yaşaması vb. kazanımlardır. 46
• Milletlerarası hukuki normlara ve antlaşmalara uygun olarak bu alanlarda AB sürecinde yapılacak bir kısım yasama faaliyetleri vardır. • Devlet, yukarıdaki çerçeve içinde vatandaşlarına fırsat verip destekliyorsa alternatif bir devlet arayışına gerek yoktur. • Günümüzde gelişmekte olan demokrasilerde, evrensel hukuk değerlerine göre düzeltme, düzenleme ve yenilikler yapılmaktadır. 47
• Cumhuriyet ve demokrasi rejimimizin kıymetini bilip güçlendirmeye çalışmalıyız.
48
NANKÖR RADİKALLER • Nan Farsçada ekmek demektir. Nankör ekmeği görmeyen anlamındadır. • Nankör radikaller, durması gereken yerin hakkını vermediği hâlde verdiğini sanır. Durması gereken noktadan çok uzak olduğu hâlde farkında bile değildir. Çünkü kendilerini insan üstü varlık olarak görürler ve herkese tepeden bakarlar. • Kendilerine dalkavukluk etmeyenleri ellerinden gelse dışlamak isterler. 49
• Etraflarına çapulcu toplamasını bilirler. • Ekonomik, politik, makam vb. beklentileri vardır. • Eksik ve kusuru hiç yokmuş gibi davranırlar. • Otokritik yapmazlar. Kendini sorgulamaz ve değerlendirmezler. • Akıbetinden eminmiş gibi bir hâlleri vardır.
50
AŞIRI RADİKALLER • Slogan ve heyecan peşinde sürüklenirler. Hareket, bilginin önündedir. • Dar ufuklu ve düşünce fakiridirler. • Sert, kaba ve hoşgörüsüzdürler. • Onları muhalif olma düşüncesi yönlendirir. • Kendi anladıklarının dışında bir mana kabul etmezler. • Kendilerinden olmayan kişilere karşı acımasız davranırlar. 51
ANARŞİST RADİKALLER • Bazı zalimlerin yaptıkları zulümleri adeta meşru hâle getirirler. Çünkü ortada sistemi tanımayan, devlete baş kaldıran, demokratik kurallara ve laik sisteme isyan eden bazı kimseler vardır. Dolayısıyla “Başkaldırıyı bastırması devletin hakkıdır.” düşüncesine zemin hazırlarlar. • Bu arada ihtimaller de olmuş gibi gösterilir. 52
• Bu gösterim sonucunda “Bunların da tehlikeli olması muhtemeldir, öyleyse bunların da ezilmesi lazımdır.” vehmi ile birçok masumun da canının yanmasına sebep olurlar. • Müslüman geçinirler, ancak Müslümanlığın kapkara gösterilmesine neden olurlar. • Bunların sayesinde, Müslümanlar potansiyel teröristmiş gibi dünyada sergilenir. 53
DEMOKRASÄ° 54
• Demokrasi, halk hâkimiyetine dayalı bir sistemdir. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” cümlesiyle vurgulanmak istenen husus demokrasidir. Hâkimiyet, kaba kuvvet temsilcilerinin elinden alınıp millete verilmiştir. • Temel hak ve hürriyetlerin korunmasını esas alır. • Milletin görüş ve kanaatlerinin ülke yönetiminde etkili olması gerektiği esasına dayanan idare şeklidir. 55
• Demokrasilerde seçilen, tabanı yansıtır. Bir şeyin aslında ne varsa kaymağı da o cinsten olur. “Nasılsanız öyle idare olunursunuz.” ile eş anlamlıdır. Sütün üstünde süt kaymağı, şapın üstünde şap kaymağı olur. Biz iyi olursak başımızdakiler de iyi olur. Seçim kelimesinin Osmanlıcası olan intihap, kaymak demektir.
56
SOSYAL DEVLET 57
• • • •
Sosyal devlet ifadesinden Anayasa ile belirtilen temel hak ve hürriyetlerin fertlere tanınmasını anlıyoruz. Bunların başlıcaları şunlardır: Devlet, özel hayatı korumakla sorumludur. Özel hayata karışılamaz. Herkes istediği yere yerleşir. Herkes seyahat hürriyetine sahiptir. Her fert istediği alanda eğitim görme hakkına sahiptir. 58
• Düşüncenin ifade edilmesine mani olunmaz. • Bir konunun uzmanı kendi düşüncesini söylerken başkalarını rahatsız etmemelidir. • İnsanlar hürdürler, ancak Allah’ın kuludurlar. İnsan Allah’a isyanda hür olamaz. Aynı şekilde çocuk anne ve babasına, asker komutanına, memur amirine, vatandaş kanunlara isyanda hür olamaz. 59
HÜRRİYET 60
• İnsanlar hürdürler, ancak Allah’ın kuludurlar. İnsan Allah’a isyanda hür olamaz. Aynı şekilde çocuk anne ve babasına, asker komutanına, memur amirine, vatandaş kanunlara isyanda hür olamaz.
61
• Fertlere tanınan hürriyetler şunlardır: Devlet, özel hayatı korumakla sorumludur. Özel hayata karışılamaz. Herkes istediği yere yerleşir. Herkes seyahat hürriyetine sahiptir. Her fert istediği alanda eğitim görme hakkına sahiptir. Düşüncenin ifade edilmesine mani olunmaz. Bir konunun uzmanı kendi düşüncesini söylerken başkalarını rahatsız etmemelidir.
62
• Hürriyet, insanın temel haklarındandır. Hürriyetin pek çok çeşitleri vardır: Şahsi haklar, siyasi haklar, genel haklar başta olmak üzere bunların detayı sayılan inanma, ibadet etme, barınma, çalışma, mülk edinme, düşünme, düşünülen şeyleri ifade etme, seçme, seçilme, danışma, denetleme, görev verme, görevden alma, aday olma bunların önemlilerindendir. İnsana bu hakları veren Allah’tır. 63
•
• • •
Hürriyet denilince anlamamız gereken; insanın ne şahsi öz varlığına ne de başkasına zararının dokunmamasıdır. Hürriyet, sadece başkasına zarar vermemekle sınırlandırılamaz. Hürriyette insanın kendine zarar vermesi de yasaklanmıştır. Adaletin yerine gelmesi için kanunların tatbiki gereklidir. Bunun dışında hiç kimse hiçbir kimseye tahakküm edemez. 64
• Hürriyet, herkesin hukukunun korunmasını mecbur kılar; böylece herkes meşru hareketlerinde son derece serbest olur. • Hürriyet, meşru her isteğin herhangi bir engelle karşılaşmadan gerçekleştirilmesidir… herhangi bir baskı, mahkumiyet ve boyunduruk altında bulunmama hâlidir… ya da seçme, seçilme ve hareket serbestisi şeklinde yorumlanır. 65
• Hürriyet, kişinin kendi haklarına sahip olması olarak tarif edilir. Kişinin kendi haklarına sahip olamamasının ne anlama geldiği kıvranılırsa hürriyetin ne demek olduğu daha açık anlaşılır. • Hürriyet insanın Allah’tan başka hiçbir kimsenin boyunduruğu altına girmemesidir. Gerçek hürriyet insanın dünyevi endişelerden sıyrılıp Hakk’a yönelmesi sayesinde gerçekleşebilir. 66
• Cüneydi Bağdadi hürriyeti kendisine soranlara “Allah’a bağlılıktan başka bütün kayıtlardan kurtulduğun zaman gerçek hürriyeti tatmış olursun.” demiştir. • Hürriyet Allah’a kullukla doğru orantılıdır. İnsan Allah’a kulluğu ölçüsünde hürdür. Kulluktan nasipsiz olanlar hür olamayacakları gibi, gerçek insani değerleri kavramaları da mümkün değildir. Zira bunlar hiçbir zaman beden ve cismaniyetin girdaplarından kurtulamazlar. 67
• Ömrünü bir kısım dünyevi çıkarlar ve cismani hazlar karşılığında şuna-buna ipotek etmiş birinin hür olmasına imkân var mı?. • Allah’ın en büyük ihsanı kalbi dünyadan, dünyayı da kalpten uzaklaştırmasıdır; bu ise insanı gerçek hürriyete taşıyan bir manevi köprüdür.
68
HUKUK DEVLETÄ° 69
• Hukuk devleti, güce ve kaba kuvvete dayanan değil, hukuka dayanan bir devlet demektir. • Hukuk devletinde idareciler de yargı kurumlarınca denetlenir. • Hukuk devletinde hiç kimse kendini devletin yerine koyamaz. • Devlet bile emretse evrensel hukuki değerlere ve Türkiye’deki hukuka aykırı davranılamaz. 70
• Hukuk devletinde ülkeyi yıkıcılara karşı korumayı kendi kendimize görev bilip yıkıcıların karşısına çıkamayız. “Hak verilmez, alınır.” sözü bu nedenle yanlıştır. “Hak verilir.” sözünde hakkı veren hukuk devletinin anayasa, kural ve yasalarıdır. Devlet, hukuk kuralları içinde hapisten idama kadar her türlü cezayı verebilir. • Hukuk devletinde devlete bağlılıktan yargısız infaz olmaz. 71
• Devlet, devlet için dahi cinayet işleyemez. • İstihbarat birimleri bünyesinde dahi adam öldürme servisleri kurulamaz. • Hukuk devletindeki kanunlar, hukuk devleti kurallarına uygun olmalıdır. • Kanunların hukuk devleti kurallarına uygun olmadığı dönem olarak 163. maddenin olduğu dönem gösterilebilir. Kanunun bu maddesi, Turgut Özal zamanında kaldırılmıştır. 72
• Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesi fikir ve din hürriyetini kısıtlayıcı hüküm içeriyordu. • 163. maddenin kaldırılmasına rağmen o günden bugüne, bazı çevrelerin kasten abarttıkları irtica hareketleri görülmemiştir. Zaten demokrasi ve laikliğin olduğu bir dönemde, Türk halkının geriye gitmesi imkânsızdır. İrtica geriye dönmek demektir. 73
• 2010 yılının son aylarında Gizli Anayasa (Kırmızı Kitap) adı ile de bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesinden 'irtica' cumhuriyet tarihinde ilk kez metinden tamamen çıkarıldı. Belgenin iç güvenlik bölümünde, "din istismarı ile aşırı dinci örgütler" teker teker mercek altına alındı. 1964 yılında yürürlüğe giren Türkiye'nin Kırmızı Kitabı sırasıyla 1969, 1973, 1984, 1991, 1997, 2001, 2005 ve son olarak da 2010 yılında yenilendi. 74
• Hukuk devletinde, insanların hakları ve hukukları gözetilir. • Hukuk devletinde, hukuk sistemi çok kolay işler. • Hakkın, gerçekten hak olması önemli bir konudur; bu nedenle hukuk devletinde hakların iyi belirlenmesi gerekir. • Hukuk devletinin en belirgin özelliği, tüm hakların üstündeki Allah hakkının önemsenmesidir. 75
• Hukuk devletinin diğer bir hususiyeti insanın hem bedeninin hem de ruhunun ihtiyaçlarına uyulmasıdır. • Hukuk devletinde hukuk, sadece elit sınıfa özel bir imtiyaz değildir. Cezalar, yalnız zayıflara karşı kullanılmaz. Hukuk devletinde hukuk noktasında insanlar arasında eşitlik vardır; örneğin Hazreti Ömer ile köle bir insan, Fatih Sultan Mehmet ile gayrimüslim bir kişi hâkim karşısında eşit olarak yargılanmışlardır. 76
• Hukuk devletinde emniyet güçlerinin görevi, suçluyu bulup yargıya teslim etmektir. Suçluyu hukuk cezalandırmalıdır; emniyet, cepheleşmeyi önlemelidir. • Hukuk devletinde çetecilik, anarşi, eşkıyalık, zorbalık, yalan yere yemin, yalan yere tanıklık, derin devlet, faili meçhul gibi konular hiç mi hiç bilinmez. Baskıcı idare ve despotizm görülmez. Hukuk devletinde her yerde sağlam bir huzur, güven, nizam, ahenk, adalet ve merhamet hâkimdir. 77
• Yalan, dostça tavır içinde haince düşmanlık, hıyanet, tuzak, hile, entrika, adam kayırma, hırsızlık, cinayet, fitne ve fesat organizesi, kandırma, mafya, örgüt, uyuşturucu, kaçakçılık, haksız kazanç, rüşvet, dolandırma, hortumlama, sokak çocuğu, tiner, bali, kumar, fuhuş, yer altı dünyası vb. çağın problemlerinin failleri yasama, yürütme ve yargı kuralları içinde cezasını görür; bu sebeple de bu tür olumsuzluklara yaygın olarak rastlanmaz. 78
• Hukuk devletinde bütün insanlar hukukta ve adalette eşittir. İnsanların hakları ve hukukları gözetilir. • İnsanlar arasında eşitlik vardır. Kuvvetli ile zayıf birdir. Kuvvetlinin özel bir imtiyazı yoktur. Bu husus, hukuk devletinin en önemli özelliklerindendir. • Hukuk sistemi kurallarına harfiyen uyulduğundan dolayı hukuk sisteminde hiçbir arıza yaşanmaz. 79
• İnsanların maddi ve manevi tüm haklarına riayet edilmesi hukuk devletinin özelliğidir. Hukuk devletinde, insanın metafizik yönü de ele alınır. • Hukuk devletinde yalan söylemenin, yalan yere yemin etmenin vb. olumsuzlukların önüne ancak inançla geçilebilir. Zorlayarak alınan tedbirler ancak % 0,1 – % 0,2 insan için bir şey ifade edebilir.
80
Ä°NSAN HAKLARI 81
• İnsanın, hangi din ve ırktan olursa olsun her bir bireyin kişisel haklarına saygılı davranması gerekir. • Sorgusuz sualsiz cennete girecek olan şehitler bile kul hakkından hesap vereceklerdir; öbür tarafa kul hakkı ile gitmemelidir. • İnsan başkasının hakkını yemişse, kesinlikle hakkını yediği kişiye karşılığını vermeli ve “Hakkını helal et.” demelidir. 82
• İnsan hakkını gerçekten tam önemseme, sağlam bir inançla doğru orantılıdır. • Birinin hatasıyla başkası sorumlu olmaz. • Hakkın, küçüğü veya büyüğü olmaz; en küçük hak da haktır. En küçük hakka dahi riayet edilmelidir. • Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş, bir hayatı kurtaran da bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. 83
• Ülke için de olsa, kendi rızası olmadan bir tek birey dahi feda edilemez. Toplum hukukunun, bireysel haklar üzerine kurulması zorunluluğu vardır. • İnsan kendi haklarının yanı sıra başkalarının hukukunu da gözetmelidir. Kendi için istediği bir şeyi diğer insanlar için de dilemelidir, diğer insanlara öncelik tanımalıdır. • Hisler karıştırılmadan mantıklı hareket edilmelidir. 84
• Her insan kutsaldır ve saygıdeğerdir. • Hukukun üstünlüğüne inanmak ve yargının bağımsızlığına güvenmek lazımdır. • Temel insan hak ve hürriyetleri, semavi dinlerin aslında vardır. Batı dünyasında ise Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sonrası sözü edilir hâle gelmiştir. Günümüzde vazgeçilmez bir konuma sahiptir. • Hasta ziyareti ve cenazeye katılmak, arkadaşımızın bizim üzerimizdeki hakkıdır. 85
• Sevgi ve merhamet, diyalog, karşılıklı saygı, iyilik ve güzellik, doğruluk ve fazilet de insan haklarının gereğidir. • Herkesi kendi konumunda kabul etme, müsamaha ve hoşgörü, o kişinin bizim üzerimizdeki hakkıdır. Bununla beraber, başkasının hukukunun söz konusu olduğu bir yerde göz yumma, tolerans ve görmezlikten gelmeye hakkımız yoktur. Şahsi hakkımızdan vazgeçebiliriz ama; toplumsal hakları bireylere peşkeş çekemeyiz. 86
• Suç ispat edilene kadar, şahısların suçsuz sayılması gerekir. Beraatizimmet esastır. Beraatizimmet, ortada bir işaret ve delil olmadıkça kişilerin suçsuzluğunun esas olmasıdır. Bu, hukuksal bir kuraldır. • Bütün bu kazanımlar, ancak insan hakları temelleri üzerinde yükselir.
87
• Düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti, vicdan hürriyeti vazgeçilmez haklardandır. Müslümanlığa göre ırk, cins, renk, dil, din ayrımı yapılmaksızın herkes aynı hak ve aynı imkânlara sahiptir. Ayrıca, bu haklar, insanın ruh ve beden gibi iki ayrı yanıyla alâkalı büyük-küçük bütün hukukunu ve bugün oluşmuş bulunan, yarınlarda oluşacak olan onun her çeşit haklarını da içine alır. 88
• Kur'ân-ı Kerim insan hakları konularının hemen hepsine temas etmiş ve bunların korunmasıyla alakalı ciddi tahşidatta bulunmuş, hakların durumuna göre hususi müeyyideler vazetmiş; uygulamalarıyla her şeyi açık ve net olarak ortaya koymuş ve bunların aynı zamanda birer Allah hakkı olduğunu ihtar ederek bunlara mutlaka riayet edilmesi lazım geldiğini ısrarla vurgulamıştır. 89
• Medine'ye hicret edildiğinde, değişik inanç, değişik düşünce ve farklı etnik guruplarla yapılan sözleşmeye (Medine Sözleşmesi) milimi milimine riayet edilmiş; dini, ırkı, sosyal seviyesi ne olursa olsun, fevkalâde bir hassasiyetle herkesin hukuku gözetilmiş ve uzak-yakın çevreye göre 'Medine-i Münevvere' bir 'dâru'lemân' hâlini almıştı.
90
• Çağdaş dünya, insan haklarıyla alakalı bir kısım konularda hâlâ emekleyedursun, İslam, asırlarca evvel, suç ve ceza mevzuunda kesinleşmiş bir suç olmadığı takdirde kimsenin suçlu sayılamayacağını, maznunun da diğer insanlar gibi bir kısım haklarının bulunduğunu ve bunların katiyen onun elinden alınamayacağını; ihtimallere binaen insanların sorgulanamayacağını; kimseye işkence edilemeyeceğini söylüyordu. 91
• İslam, her hakkın muhterem olduğunu; insan haklarıyla alakalı hiçbir şeyin küçümsenemeyeceğini; kuvvetin hakkın emrine tâbi olması lazım geldiğini ve hiçbir zaman hakkın kuvvete feda edilemeyeceğini hatırlatıyor, herkesi hakka saygılı olmaya çağırıyor, her zaman hakkın koruyucusu olduğunu gösteriyordu.
92
• Geçmişteki aydınlık insanlar, toplum içinde kendini güçsüz gören gayrimüslim azınlıkların, işçilerin, çocukların, hastaların, yolda kalmışların, işsizlerin görülüp gözetilmesi konusunda köklü ve kalıcı tedbirler almış, değişik yardım fonları oluşturmuş, bunlarla herkesin elinden tutmaya çalışmış ve günümüzde toplumun değişik kesimlerini kıvrandıran sefaletlerin pek çoğunu önlemişlerdir. 93
• Bizim dünyamızda sadece haklara riayetle yetinilmemiştir. Müslümanlara ait mal-mülk gibi şeylerde başkalarının da hakkı olduğu düşüncesiyle hareket edilmiş, minnet ve başa kakma düşüncesine girilmeden bu haklardan bütün muhtaç ve muztarların istifade etmesi sağlanmıştır.
94
ADALET 95
ADALETİN TANIMI • Adalet dengeli olma, aşırılığa düşmeme, herkesin ve her şeyin hakkına riayet etme ve kesinlikle zulme girmeme demektir. • Her insan hem Yaratıcıya hem kendine hem de halka karşı adalet içerisinde bulunmakla sorumludur. • Adalet bir dengedir, ifrata ve tefrite girmemedir. • Tanrı’yı ve halkı hoşnut etmenin en emin yoludur. 96
• Bu dünyada ve öbür dünyada insanı emniyete ulaştıran adalettir. • Adalet, evrensel barışın en sağlam köprüsüdür. • Dengesiz adalet, adalet değildir; zıtlaşmaların sebebidir. • «Adalet mülkün temelidir.» sözü ile Hazreti Ömer, hakka, hukuka riayetin önemini anlatmıştır. Allah’ın hakkına, kulların hukukuna riayet etmeyenler ya dünyada ya da öldükten sonra cezasını çekerler. 97
• Adalet her konuda dengeyi koruma ve itidalli olmanın adıdır. • Adaletin zıddı zulümdür. Adaletin yanında olmak, zulümden uzak olmak gerekir. Zulmün gayretullaha dokunmasıyla İlahi adalet harekete geçer. • Sosyal adaletin gerçekleşmesi; insanların duygu, düşünce, ruh ve gönülde dirilmesine bağlıdır. • “Devleti ebed müddet” mefkuresinin esası adalettir. 98
• Adalet insanlığın temelini oluşturur. • Adalet üzerinde çok durulmuştur. Kur’an’ın 4 temel esasından biridir. Adaleti şu yönden de ele alabiliriz: • İnsanda akıl, öfke ve şehvet olmak üzere üç duygu bulunur. Bu duygular insana imtihan kabiliyetini geliştirme adına verilmiştir. Kötüye kullanmayla bu kabiliyetlerin istismar edilmesi sonucunda her bir duygunun bir aşırısı, bir de noksan olanı ortaya çıkar. 99
• Doğrusu bu üç duyguyu suiistimal etmemek, dengede tutmaktır. • Adalet, hakkı yerini getirme konusunda ifrat ve tefritten uzak kalarak her zaman dengeli olmaktır. Başka bir ifadeyle adalet, bu üç faziletin birleşmesinden oluşan dengeli olmanın adıdır. • Adaletsizlik; bu duyguların aşırısına ve noksanına neden olur. • Adalet olmayan hususları adalet bilmemek gerekir. 100
İDARECİNİN EN ÖNEMLİ VASFI: ADALETLİ OLMAK • İdareci, müdür, amir veya üst sınıf öğrenci olduğu hâlde adaletli davranmak çok önemlidir. İrade ve kararlılık ister. • İradesiz ve kararsız olanlar çoğu zaman güç kullanarak kuvvetle idareye kalkışırlar. Ancak idare eden kaba kuvvet değil; hakkaniyet ve adalettir. 101
• Güç ve makam karşısında pes etmeyerek adaletten ayrılmamak en zor bir iştir. Bu sebeple, idarecilik hayatında karşı karşıya kalacağı zorlukları aşabilmesi için ilerideki büyük mevki ve mükafatı müjdelenerek adaletli idarecinin iradesi takviye edilmektedir.
102
İDARE EDENLER, HERKESTEN DAHA ÇOK HAK VE ADALETE ÖNEM VERMELİDİR • İdarecilerin elinde geniş imkânlar vardır. Bu geniş imkânlar insanı despotluğa götürebilir. Kaba kuvvet aklın önüne geçip şefkat duygusunu çiğneyip merhamet hissini öldürebilir. 103
• Dolayısıyla idare edenler herkesten daha çok hak ve adalete önem vermeli ve insanların hukukuna dikkat etmelidirler; koruma mecburiyetinde oldukları kurallara en başta kendileri riayet etmelidirler.
104
GÖREVLENDİRMEDE ADALET • Milletimize ve devletimize hizmet edeceklerin hem iyi hem de işinin ehli kimseler olması gerekiyor. Ama bu her zaman mümkün olmuyor. Onun için işini iyi bilen maharetlilerin iyi olmasalar bile bu durumda tercih edilmeleri gerekir. • Kayırma suretiyle insanları kendine yakınlaştıran kimse, Allah’a yakın olan nicelerinin yanından uzaklaşmasına zemin hazırlamış olur. 105
• Kişilerin etkisindeki insanlar devletten ayrılmalıdır.
106
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ 107
• “Ne mutlu Türk’üm diyene” özdeyişinin ve yine Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sonrası söylediği “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” sözünün birleştiriciliği ile ülkesini dâhildeki her türlü tehlikeden korumaktır. • Etnik kökeni hatıra bile getirmemek, maddi ve manevi çatışma konusu yapmamaktır.
108
• Atatürk milliyetçiliği, tüm ırkları kucaklayan zenginlik kaynağımızdır. • Sosyal yaşamın ihtiyacından kaynaklanan asla terk edilmeyecek bir ortak paydadır. • Atatürk milliyetçiliği, müspet milliyetçiliktir; menfi milliyetçiliğe ihtiyaç bırakmaz. Diğer ırkları küstürmeyen bir milliyetçiliktir.
109
• Dayanışmaya ve yardımlaşmaya sebeptir, dışa karşı faydalı bir kuvvet temin eder, kardeşliği daha çok kuvvetlendirecek bir vasıtadır. • “Yurtta sulh, cihanda sulh.” parolasıyla dünyadaki kötülüklere meydan okuyup milliyetini kale yaparak bütün dünyayı susturup saldırıları def etmektir; insanlığı düşman hücumundan koruyan bir kale olmaktır. 110
• Ordumuzdaki “Ben ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” fikriyle hayatını ve bütün dünyasını severek ve iştiyakla feda edebilmektir, böylece insanlık düşmanlarına karşı caydırıcı güç olmaktır, mazlum milletlere karşı sömürgeci ve işgal mantığıyla hareket ederek saldırmak isteyen büyük devletlere geri adım attırtmaktır. Geri adım attırtmada, Türk milletinin ordusunun kılıcının rolü büyüktür. 111
• Atatürk milliyetçiliği, bir anlamda insaniyete hizmetkârlıktır, ağlayan insanlığın yüzünü güldürmektir.
112