Davet - Ön Okuma

Page 1


DAVET J. K. BECK

İNGiLİZCE ASLINDAN ÇEVİREN: BURCU ÇELİK

Arunas yayıncılık



ARUNAS YAYINCILIK -107 FANTASTİK ROMAN Copyright © 2012 J. K. BECK Bu kitabın Tiirkçe yayın haklan Kirpi Yayıncılık San.Tic.Ltd.Şti.’ne aittir. Yayınevimizden izin alınmaksızın, kısmen ya da tamamen, alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Orijinal Adı: When Blood Calls Editör: Gökhan Fırat Çeviren: Burcu Çelik Redaksiyon: Ayşegül Şahin Kapak, Dizgi, Grafik: Ercan Portakal Baskı: Kayhan Matbaacılık ISBN: 978605-4751-37-2 Yayınevi Sertifika Numarası: 15870 Basım Tarihi: Nisan 2013 A rmıas, bir Kirpi Yayıncılık San. ve Tie. Ltd. Şti. markasıdır. İMiiııfi Mlı. Muammer Aksoy Cd. No:102 Sefaköy, Küçiikçekmcce / İstanbul Telefon: 0212471 66 30 Faks: 0212 471 57 30 vvvvw.aninasvavincilik.com info@arunasvavinciIik.com



DAVET

GİRİŞ

Hakimin bedeni yerde yatıyordu. Gözlerinde hâlâ şaşkınlık ve korku ifadesi vardı. Son anlarında başına nelerin geleceğini biliyordu. İhanetlerinin bedelini ödeyeceğini ve suçlarının cezasını çekeceğini biliyordu. Lucius hiç düşünmeden dudaklarını yaladı ve Braddock’un ne kadar korktuğunu hissetti. Dudaklarında korku tadı vardı ama pişmanlık yoktu. Gece etrafta dolaşan pek çok canavarlar içinde en kötü olanı Marcus Braddock’tı. Ama artık ölmüştü. Adalet yerini bulmuştu. Kaderine mahkum olmuştu. Her şey bitmişti. Polis aracının ışıkları yağmurun çiselediği geceyi kırmızı ve mavi renklere boyarken Lucius dönüp sürekli omzunun üzerindeki telsizle konuşan üniformalı Los Angeles polisine baktı. Koşu yaparken cesedi bulan ve daha sonrasında 911’i arayarak polisi buraya çağıran kadının hıçkırıkları gecenin sessizliğinde yankılanıyordu.

5


J. K. BECK

Kısa bir süre sonra buradaki polis sayısı artacaktı. Sonra diğerleri de gelecekti. Yani bu gece burada gerçekten neler olduğunu anlayacak kişiler... Yani Braddock’un katilini arayacak olan kişiler... Katil kimseye görünmeden kaçmıştı. Lucius Dragos aklındaki bu düşünceyle birlikte ait olduğu geceye karışıp ortadan kayboldu.


DAVET

BİRİNCİ BÖLÜM

Tucker “Söyler misin bana, neden hep yağmur yağarken acilen çağrılıyoruz?” diye sordu. Ryan Doyle, 63 model Pontiac Catalina marka arabasıyla siyah-beyaz Los Angeles Polis Teşkilatı arabasının yanından geçerken ortağına bakıp gülerek “Temiz yaşam,” dedi. Arabanın ışıkları ormanın içine vurunca bir ambulans ve her yerine ‘cinayet’ yazan iki tane markasız araç ortaya çıktı. Tucker talihsizliğiyle ilgili konuşurken bir anda en yakın polis aracını gösterip “Ayrıca,” dedi. “Polislerimiz de gelmiş. Artık bütün kahrolası teşkilatla uğraşmak zorundayız.” Doyle arabayı park etti. “Sanırım dün akşam kimseyle sevişmedin. Geçici bekâr hayatı ruh halini etkilemiş. Eğer bütün bir soruşturma boyunca bu şekilde davranacaksan yeni bir ortak arayışına girmek zorunda kalacağım,” dedi. Tucker kollarını iki yana açtıktan sonra 6. Bölüm’deki kadınların arasında meşhur olmasını sağlayan o gülümseyişi attı. "Ben iyiyim dostum. Beni kendinle karıştırma,” dedi.

7


J. K. BECK

Doyle döşeme tahtasının üzerinden şemsiyesini Pontiac’ın kapısını açtı. “Hadi şu işi halledelim.”

alıp

Tucker adımlarını ona uydurmaya çalışıyordu. Üzerin deki yağmurluğu sırılsıklam olan ve olay mahallini şeritle çevirip güvenlik çemberi oluşturan bir polise doğru yürüdüler. Onlar yaklaşırken polis de hareketsiz bir şekilde onlara bakıyordu. Gözlerini kocaman açmıştı, tıpkı yolun ortasında araba farlarına yakalanan ceylanlar gibi görünüyordu. Polis elini kaldırınca Doyle içinden “Çaylağa bak,” dedi. Sanki onları durdurabilecekti. Adam elindeki şeridi kaldırırken yavaşlama gereği duymayan Doyle nezaketen rozetini gösterip “Belki yol vermek istersin delikanlı,” dedi. Polis “Kusura bakmayın,” dedi. “Kimsenin girmesine izin yok.” Tucker adama ters ters bakarak “Yetkimiz var,” dedi. “Hadi, çaylak. Yol ver de geçelim.” Polisin yüzüne önce bir şaşkınlık ifadesi yerleşti, sonra normale döndü. Gülümseyerek “Tabii ki, efendim,” dedi. “Dedektif Sanchez orada.” Kalp şeklinde bir poposu olan kadını işaret etti. “Yetki onda,” dedi. Tucker “Artık değil,” dedi. Doyle emniyet şeridinin içine girip ortağını takip etmeye başladı ama yüzündeki gülümseme ifadesini bir türlü bastı-

8


DAVET

ramıyordu. “Bir gün bana bunu nasıl yaptığını öğreteceksin, değil mi?” dedi. Tucker “Bu, Tanrı’nın bir lütfu,” dedi. “Kadınlar konusunda da çok işime yarıyor.” “Bahse girerim öyledir. Başka türlü kadınları kandırma şansın yok zaten.” Tucker elini kalbinin üzerine koyarak “Beni can evimden vurdun.” dedi. “Kalbimi yaraladın.” Doyle ortağının soytarılıkları karşısında başını iki yana salladı ama cevap verme gereği duymadı. Sanchez onları çoktan fark etmişti. Onlara doğru yürüyordu. Noxema ile tazeliğini koruyan yüzünde endişeli bir ifade vardı. “Durun,” dedi. “Kimsiniz? mahalinde ne işiniz var?”

Burada

yetki

bende.

Olay

Doyle yağmurluğunun cebinden rozetini çıkarırken “İşte bu yüzden,” dedi. “Buradan hâlâ sizin sorumlu olduğunuz konusunda bazı şüphelerim var. Ben Müfettiş Ryan Doyle.” Tucker’a dönüp “Ortağım, Müfettiş Severin Tucker,” dedi. Kadın Doyle’nin rozetine ve kimliğine dikkatle baktıktan sonra şaşkın gözlerle Doyle’ye baktı. “İç Güvenlik mi?” diye sordu. Doyle başını salladı. Bu teknik olarak doğruydu. Çalıştı- ğı, Doğaüstü Olaylar Birimi Vatanseverlik Kanunu uyarınca İç Güvenlik bölümüne bağlı olarak kurulmuştu. Gizli bir i-bölümdü. Doğaüstü Olaylar Birimi’nin peşinde olduğu terör

9


J. K. BECK

şekli düşünülünce bu eski örgütün yeni halinde dolaylı da olsa bir güzellik vardı. Kadın Doyle’ye bakıp “Benimle dalga mı geçiyorsun sen?” dedi. Tucker “Hayır, hanımefendi,” diye karşılık verdi. “İç Güvenlik bölümünde bizim hiç böyle bir mizah anlayışımız yok.” Kadın kafasını Tucker’e çevirip ona ters ters bakmaya başladı. Çünkü kadın güzel olmasına rağmen oldukça çetin cevizdi. “Kötü ve ucuz filmlerdeki bazı yaratıkları taklit eden katiller ne zamandan beri federal suçlar kapsamına giriyor?” Doyle “Özür dilerim dedektif,” dedi. “Ama bu sınıflandırma çoktan yapıldı.” Tucker “Aynen öyle, bu konu çok uzun zaman konuşuldu,” diye ekledi. Kadın ikisine de baktı. İmaları üzerine alınmamış gibiydi. Doyle Tucker’in yüzünü inceledi ve bu bakışın ne anlama geldiğini fark ettiğini görüp ortağının bir adım önüne çıktı. Tucker’in oyunu yine işe yaramıştı ama bu yöntemi herkes üzerinde uygulayamazdı. Yüz yüze kaldıkları tek kişi Sanchez gibi görünebilirdi ama cesedin etrafını sarmaya çalışan en az yedi polis memuru daha vardı. “Biz bu olayla ilgili olarak görevlendirildik, Sanchez. Eğer illa ki onaylatmaya ihtiyaç duyuyorsan, bu numarayı arayıp Nikko Leviathin ile görüşmek istediğini söylersin.”

ıo


DAVET

«D OYLE ona bir kart uzattı. “Yok, olmaz diyorsan gidip olay mahallini kontrol edeceğiz.” Kadın bir adım öne çıkarak Doyle’nin burnunun dibine kadar sokuldu. Doyle ise ona burada asıl sorumlunun kim ol- gösterip göstermemek için kendine zor hâkim olurken yumruklarını sıkıyordu. Kadın ortamdaki öfke kıvılcımlarının arttığının farkında değildi ve “Kimin borusu daha çok öter oyununu mu oynamak istiyorsunuz?” dedi. “Tamam, buyurun oynayın. Ama yüzbaşım ya da bölge savcısı gelip bana aksini söylemedikçe bu olay mahallinden ben sorumluyum.” Elini Doyle’nin omzuna atan Tucker “Bu da olur,” dedi. “Ama daha uzun bir zaman alır. Bu arada...” Birden durdu ve Doyle’ye uyarıcı nitelikte bir bakış attıktan sonra cesedin olduğu yere dönüp oraya doğru yürümeye başladı. Doyle iki kez derin nefes aldıktan sonra iddialarından vazgeçip Tucker’i takip etti. Sanchez çok öfkeli görünüyordu ama orada öylece bekledi. Sonra telefonu çaldı. Doyle yerde yatan emekli hâkim Marcus Braddock’un cansız bedenine bakarken “Ne buldunuz şimdiye kadar?” diye sordu. Herkesin söylediğine göre bu adam kılık değiştiren adi herifin tekiymiş ama Doyle yine de onun cinayete kurban gitmesini istemezdi. Ayrıca bu ölüm nedeni, cinayetlerin içinde en kötüsüydü. Bir insanı ya da yarı-insanı kanını emerek öldürmek Beşinci Uluslararası Anlaşma’yı ihlâl eden Beşinci Sınıf cinayet suçlarından biriydi. Cezası ise halkın

11


./. K. BECK

gözleri önünde infaz edilmekti. Suçu ne olursa olsun, bu çok ağır bir cezaydı. Tucker cesedin yanına diz çökmüş elini de Braddock’un paltosunun yakasına atmıştı. Fare suratlı kısa boylu bir adam Tucker’in elini çekerken “Hayır,” dedi. Tucker “Dikkatli ol,” dedi. “Bir daha aynı şeyi yaparsan beyin hücrelerinden birkaç tanesini ölmüş bil.” Fare suratlı adam donup kaldı. Sonra Sanchez yanlarına geldi. Yüzünde yaptığı işin ciddiyeti vardı. “Bırak baksın,” dedi. “Buranın varisi onlar. Yani istedikleri her şeye erişim hakları var.” Bunu söyledikten sonra doğrudan Doyle’nin yüzüne baktı. “Benim kaynaklarım da dâhil her şeye. Böyle söylendi. En azından sizin ekibiniz gelene kadar.” “İşbirliği yapmaktan keyif duyarız.” Sanchez buz gibi bir şekilde gülümsedi. “Eminim öyledir,” dedikten sonra üniformalı polis memuruna başını salladı. “İçiniz rahat etsin,” deyip Doyle’ye gülümsedi. “Sınırlı kaynaklar.” Küçük bir çene işaretiyle fare suratlı adama işaret verdi. “Federallere ne istiyorlarsa gösterin.” Fare suratlı olan ellerine doktor eldivenlerini geçirdikten sonra kabanı aşağıya indirdi. Parçalanmış etlerin ve kasların hepsi ortaya çıktı.

12


DAVET

Kana susamış vampirler. Anlaşmaya ve bu konudaki sert kanunlara rağmen insanların kanım emen bu adiler ortalıkta dolaşıp duruyordu. Yumruklarını sıkmaya başladı. Onların bu kadar güçsüz olmasından nefret ediyordu. Kendilerini kontrol edememelerinden iğreniyordu. Pek çok vampirin içindeki şeytanı kontrol edebildiğine dair saçma sapan istatistiklerin hepsini görmüştü. İnsanlar üzerinden beslenmiyorlardı. İnsanları öldürmüyorlardı. Kurallara uyuyorlardı. Ama onlar lanet olasıca saf bir şeytanın yürüyen ya da konuşan bir şekli değildi. Doyle bunu biliyordu. Tüm istatistiklerin canı cehenneme! Doyle’nin bildiği tek şey en iyi vampirin ölü vampir olduğuydu. Marcus Braddock davalarda ve davalar dışında adi bir herif olabilirdi. Ama Doyle bu adamın kanını öldüresiye içen o sahtekâr vampirin kalbine yediği bir hançer nedeniyle mi, yoksa başına aldığı bir balta darbesi sonucunda mı durduğunu öğrenecekti. Sanchez “Siz gelene kadar bunu yapanın bir seri katil olduğunu düşünüyordum,” deyince Doyle bu düşünceleri kafasından atıp kendine geldi. “Hayır, hanımefendi,” dedi. “Bu durum çok daha vahim.” Fare suratlı adamla Sanchez birbirlerine baktı. Sanchez ona başıyla işaret verince fare suratlı olan boğazını temizle-

13


./. K. BECK

yip bir poşet uzatarak “Cesedin altında bunu bulduk,” dedi. Bu, büyük bir delil olabilirdi. Doyle poşeti aldı. Sanchez ona kibar bir şekilde el feneri tuttu ama Doyle’nin böyle bir şeye ihtiyacı yoktu. Çamura bulanmış bir mühür yüzüğü. Bu yüzüğü kimin yaptığı bilinmese de yüzükte büyük bir ustalık vardı. Kendi kuyruğunu yerken yuvarlak bir şekil oluşturan kırmızı gözlü bir ejderha. Tucker yüzüğe daha yakından bakmak için eğildi. “Ama bu...” Doyle zoraki bir şekilde gülümseyerek “Dragos’un kabartması,” dedi. Lucius Dragos, yaşayan son Dragos. Bunca yıldan sonra eski arkadaşını köşeye sıkıştırmıştı. Tucker “Kahretsin,” dedi. “Bugün altın yıldızlı bir gece. Şimdiye kadar en ufak bir ipucu bile bulamamışken şimdi Dragos geliyor ve böyle bir hata mı yapıyor? Bu, gerçek olamaz.” Kaşlarını çatmış cesede bakan Doyle “Biliyorum,” dedi. İşte beni endişelendiren şey de bu.” Dragos gibi başı dertte olan bir adam riske girmezdi. Cesedin yanma eğildikten sonra başını kaldırıp ortağına baktı. “Başka şeyler olup olmadığına bakmalıyım.” Tucker başını iki yana salladıktan sonra imalı bir şekilde Sanchez ve fare suratlı adama baktı. “Evrak işleriyle mi ilgilenmek istiyorsun?”

14


DAVET

Doyle dosyasında yer alan kınama ve uyarı cezalarını düşündü. Bu pislik denizinde gittikçe daha da batıyordu. “Eğer bizim Şube öğrenirse kovulurum,” dedi. Sanchez “Bir sorun mu var?” diye sordu. Doyle “Henüz değil,” dedikten sonra “Biliyorsun, bunu yapmak zorundayım,” dedi.

Tucker’e

dönüp

Tucker “Pekâlâ,” dedikten sonra omuzlarını geriye doğru yuvarladı. “İyi. Sen bilirsin. Arkadaşlar arasında küçük bir kınama cezasının lafı mı olur, değil mi?” Tucker, Dedektif Sanchez’in gözlerinin içine bakarken Doyle avuç içini Braddock’un alnına koydu. Fare suratlının bütün tüyleri havaya kalktı. “Deli misin sen? Elinde eldiven yok. Sen...” Başka bir yere git mesi gerektiğini hatırlayan Dedektif Sanchez oradan hızla uzaklaşırken adamın yanına eğilen Tucker “Açıklayabilirim,” dedi. Doyle, Braddock’un en son neleri düşündüğüne yoğunlaşmaya çalışırken Tucker fare suratlıyı laf kalabalığı yaparak oyaladı ve yanlarından gönderdi. Tucker “Daha derine inemiyorum,” dedi. “Çok tehlikeli. O yüzden şunu bir an önce bulsan iyi edersin.” Doyle başını salladı ama konuşmadı. Yaklaşıyordu. Karanlık. Sürpriz. Hatta zevk. En azından şekil değiştirene kadar. Değişene kadar.

15


J. K. BECK

Sonra korku geldi. Karışık duygular. Dehşet. Zevk. Acı. Bunların hiçbirisi aynı anda gelmiyordu. Ayrıca bir görüntü oluşmasını da sağlayamıyorlardı. Yalnızca karışıklık. Karmakarışık duygular ve tepkiler. Elde hiçbir şey yok. Tutulacak hiçbir şey yok. Tucker “Hadi, hadi,” derken Doyle elini adamın kalbine koymuş gittikçe güçsüzleşen enerjiyi kullanarak görüntüleri yakalamaya çalışıyordu. Başı döndü. Durdu. Pişmanlık. Ölüm, çok bilindik ve soğuk. Ve sonra, nihayet, bir yüz. Ölümün son görüntüsü. Son bilinçli düşünce. Doyle bakıyordu. Lucius Dragos un Hâkim Marcus Braddock’un kalan parçalarının üzerine eğilip azı dişlerini ona sapladığını gördü. Braddock’un beyninin içinden çıkarken Doyle’nin dişleri birbirine vurmaya başladı. Ama Dragos’u yakalamışt ı. Hem de suç üstündeyken.

16


DAVET

Çok yorulan Doyle başını kaldırıp Tucker’e baktı. “Sonunda onu yakaladık, dostum. Ona hak ettiği cezayı vereceğiz.”

17


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.