İşçiden İşçiye Mart 2008

Page 1

İşçi Bülteni Özel Sayı 273

Ankara İşçi Bülteni

Sınıfa karşı sınıf!

İşçiden İşçiye Mart Fiyatı 50 YKr Aylık bülten Sayı

“Sincan İşçileri Birliği Kurultayı”na adım adım yürüyoruz…

Sınıf çıkarımız ve birliğimiz için Kurultay çalışmalarına güç verelim, destek olalım!

Binlerce sanayi işçisinin kölelik koşullarında çalıştığı Sincan Bölgesi’nde, işçilerin birlikteliğini sağlama yönünde önemli bir adım olan kurultayımıza doğru adım adım ilerliyoruz. Geçtiğimiz ay yayınladığımız Kurultay Bildirgesi’nin ardından ilk olarak sürecin örgütlenmesinde önemli bir yer tutacak olan Kurultay Hazırlık Komitesi Girişimi’ni başlattık. Hazırlık süreci olarak ele aldığımız bu dönem içerisinde yapacağımız kurultayın gündemleri, hedefleri ve temel işlevi üzerine bir dizi tartışma gerçekleştirdik. Bu tartışmaların ışığında kurultayımızın ismini, kölece çalışma koşullarına, düşük ücretlere ve fazla mesailere karşı “İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları için İŞÇİLERİN BİRLİĞİ KURULTAYI” olarak belirledik. Zira toplamında bu başlık Sincan’da yaşayan binlerce işçinin içerisinde bulunduğu tabloyu özetlemektedir. Bugün asgari ücret adı altında bizlere dayatılan sefalet ücretiyle yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Bizlere reva görülen sefalet ücretini dahi alabilmek için insani olmayan kölece koşullarda, sağlığımızı ve en temel ihtiyaçlarımızı hiçe sayan, baskının ve hakaretin

İşçiden İşçiye Sincan İrtibat bürosu açıldı! -2-

sıradan sayıldığı ortamlarda çalışmaya zorlanıyoruz. Tüm bu ağır koşullar yetmiyormuş gibi bir de üç kuruşluk ücretimizi beş kuruşa çıkarmak için fazla mesai yapıyoruz. Bu da yeterli olmadığı için çoğu zaman ya patrona, ya da bir bankaya borçlanarak yaşamlarımızı bir bütün olarak onların insafına terkediyoruz. Elbette tüm bu ağır, yorucu ve kölece koşulların gerisinde patronların aşırı kâr hırsı yatıyor. Ancak bu koşulların bize dayatılmasının en temel nedeni bizlerin örgütsüz oluşudur. Zira patronlar bizleri karşılarında örgütlü ve ortak hareket eden bir güç olarak göremedikleri için bu kadar pervasızca sömürmektedirler. Kurultayımızı tam da buna benzer kölelik koşullarına karşı biz işçilerin bugün en çok ihtiyaç duyduğu birlikteliğe işaret etmek için gerçekleştiriyoruz. Sincan’da benzer koşullarda çalışmak zorunda kalan işçilerin birliğine işaret etmek için kurultayımıza “Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı” ismini verdik. Bu genel çerçeve belirlendikten sonra yapacağımız kurultayın temel gündemlerini oluşturarak çalışmalarımızı sürdürdük. Kurultay Hazırlık Komitesi

-5Yüreğimiz TEGA’da atıyor!

Girişimi olarak yürüttüğümüz tartışmalar sonucunda aşağıdaki gündem önerileri üzerinden kurultayımızı gerçekleştirmeyi karara bağladık; “Sincan İşçileri Birliği Kurultayı”na gündem önerileri 1- Düşük ücretler ve fazla mesailer 2- Sincan OSB’de çalışma koşulları a) İş güvenliği b) İş güvencesi c) İş kazaları d) İşçi sağlığı e) Çevre koşulları 3- Sincan’da yaşanan örgütlenme sorunları ve deneyimler. 4- Burjuva ideolojik kuşatma, yozlaşma ve sonuçları. Ek gündemler: - TEGA grevi ile dayanışma süreci - TÜMTİS ile dayanışma süreci, - Sincan İşçileri Birliği Kurultayı ve 8 Mart - Sincan İşçileri Birliği Kurultayı ve 1 Mayıs Kurultaya yürürken önümüzdeki günlerde belirlediğimiz gündemler üzerinden hazırlayacağımız program çerçevesinde bir dizi etkinlik gerçekleştireceğiz. Belirlediğimiz her başlığı kendi içerisinde özel bir çalışmaya konu edeceğiz. İşçiler, emekçi kardeşler; Önümüzdeki bahar döneminde gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz Kurultay sürecimiz, sizlerin de katılımı ile daha da güçlenecektir. Dolayısıyla, yaşadığımız tüm sorunları birlikte tartışıp birlikte aşabilmek için yanyana gelmeli ve Kurultay Hazırlık Komiteleri’nde örgütlenmeliyiz. Zira bugün en çok ihtiyacımız olan şey yanyana gelmek ve BİRLİK olmaktır. İşte Sincan İşçileri Birliği Kurultayı bu ihtiyacımızı kendi yerelliğimizde çözebilmemizin önemli bir adımıdır. Gelin bu çağrıyı yanıtsız bırakmayalım. Gelin kendi geleceğimizi kendimiz belirlemek için saflarımızı sıkılaştıralım. TEGA işçisi kardeşlerimiz gibi örgütlenerek patronların karşısına tek bir yumruk olarak çıkalım. Bunun için kurultayımız etrafında birleşerek ilk adımımızı atalım. Yeni TEGA’lar yaratmak için, önce hemen yanı başımızda çalışan kardeşlerimizle, sonra diğer tüm fabrikalarda çalışan işçi arkadaşlarımızla omuz omuza verelim. Çünkü artık kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Ama kazanılmayı bekleyen bir gelecek önümüzde duruyor. Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın sınıf dayanışması! Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Sincan İşçileri Birliği Kurultayı Hazırlık Komitesi

Fazla mesailer, sefalet ücreti bizi köleleştiriyor… -6-

MK


Sincan’da SSGSS paneli

,

16 Şubat günü saat 17:30’da İşçiden İşçiye irtibat bürosunda SSGSS yasa tasarısı gündemli bir panel gerçekleştirdik. Panel, İşçiden İşçiye bülteninden bir temsilci arkadaşımızın açılış konuşması ile başladı. Açılış konuşmasının ardından ATO Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ercan Yavuz, slayt gösterimi eşliğinde SSGSS yasasını anlatan sunum gerçekleştirdi. Yavuz, ilk olarak sosyal güvenliğin tarihsel olarak ortaya çıkışını ve süreç içerisinde yaşanan gelişmeleri anlattı. Yavuz, konuşmasında şunları söyledi: “1800’lü yıllarda, ağır çalışma koşulları, yoksulluk ve mesleki hastalıklardan kaynaklı olarak işçilerin yaşam süreleri çok kısa idi. Aynı dönem sınıf hareketinin güçlü olduğu bir süreç yaşanıyordu. Bunun karşısında burjuvazi, bir taraftan işçilerin yaşam sürelerini uzatarak emeklerinden daha çok faydalanmak suretiyle meta üretimini arttırmak, öte taraftan yükselen sınıf hareketinin önünü kesmek için bir fon oluşturmayı bu dönemde ortaya koymuştur. 1898’de Alman ekonomist Bismarck tarafından ilk defa bu fikir hayata geçirilmiştir.” Bu genel çerçevenin ardından özellikle 1980’ler sonrasında yoğunlaşan neo-liberal saldırılarla birlikte ortaya çıkan piyasacı devlet anlayışının tanımı yapıldı. Yavuz, bu tanımlarla bağlantılı olarak hazırlanmakta olan SSGSS yasa tasarısının neler içerdiğini ve yasa geçtiği koşullarda sonuçlarının neler olacağını anlattı. Emeklilik yaşının 65’e ve prim gün sayısının 9000’e çıkışından, tedavilerde alınacak olan katılım paylarının anlamına kadar birçok olumsuz sonuca konunun bütünlüğü içerisinde ayrıntılı yer verdi. Sunum içerisinde işçilerden gelen sorularla birlikte saldırının kapsamı ve içeriği detaylı bir şekilde ele alındı. Ercan Yavuz’un sunumunun ardından konuya dair sohbet gerçekleştirildi. Sohbette Ercan Yavuz, sosyal devletin tasfiye edilmesine rağmen işçilerin kurtuluşlarının sosyal devleti savunmakla da mümkün olmayacağını söyledi. İşçilerin kurtuluşlarının kendi iktidarlarının, sosyalizmin kurulması ile mümkün olabileceğini ifade etti. İşçiden İşçiye çalışanları ise bugün yaşanan somut mücadele süreçleri ile SSGSS saldırısı karşısındaki sorumluluk arasındaki ilişkiyi tanımladılar. Sohbette işçilerin örgütlenme ve kendi inisiyatiflerini ortaya koymaları ihtiyacına vurgu yapıldı. Sincan İşçiden İşçiye

Mücadelemizde yeni bir mevzi:

İşçiden İşçiye Sincan İrtibat bürosu açıldı!

İşçiden İşçiye Bülteni, yaklaşık iki yıldır kesintisiz bir şekilde işçi ve emekçilerin sorunlarını ve bu sorunların çözümünü dile getiren bir kürsü olarak yayın hayatını sürdürüyor. Bültenimiz, ilk çıktığı günden itibaren, düşük ücretle ağır çalışma koşulları altında azgın bir şekilde sömürülen binlerce işçinin sesi-soluğu olmak iddiasını taşımaktadır. Aradan geçen yıllarda buna uygun bir içerikle binlerce işçi ve emekçiye ulaşmayı başarabildi. Sincan’dan OSTİM’e, Balgat’tan Ulus’a kadar Ankara’nın çeşitli sanayi bölgelerinde binlerce işçi ile doğrudan buluşan bültenimiz “İşçiden İşçiye” yazılan birçok makale ve yazılar ile işçiler arasında dolaysız bir bağa dönüştü. Metalde, tekstilde, tornada yaşamı işleyenler, bültenimiz aracılığı ile yanyana gelerek sorunlarını paylaşabildi. Kısacası bültenimiz, iki yıldır bizleri sadece sorunlardan haberdar etmek için değil, aynı zamanda yanyana gelerek bu sorunlara karşı mücadele çağrısı yaparak ısrarlı ve inatçı bir şekilde yayın hayatını sürdürdü. Aynı sorunları yaşayan, aynı koşullarda çalışan fakat birbirinden habersiz ve uzak duran işçi kardeşlerimizin yanyana gelebilmesi, kendi geleceklerini ellerine alabilmesi için yayın hayatına başlayan İşçiden İşçiye Bülteni şimdi yeni bir mevzi ile daha güçlü bir şekilde işçilerle buluşuyor. Evet, iki yıldır sabırlı ve ısrarlı bir şekilde yayın hayatını sürdüren bültenimiz, şimdi Sincan’da açtığı bürosu ile kurumsallaşarak daha güçlü bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor.

İşçiden İşçiye irtibat bürosu ne için açıldı? En kısa ve öz bir şekilde şunu söyleyebiliriz: Bülten büromuz, biz işçilerin bülten üzerinden şekillendirdiği bağların somutlanacağı, yazılarımız üzerinden kurduğumuz ilişkinin ete-kemiğe bürüneceği, dahası sınıf kardeşlerimizin doğrudan yanyana gelebileceği bir mevzi olarak açıldı. Sınıf kardeşlerimizle birlikteliğimizin harcı olmak iddiası ile açılan büromuzda yanyana gelerek, sorunlarımızı gündelik olarak paylaşarak, dayanışmamızı somut bir şekilde güçlendirebiliriz. Aynı fabrikada, aynı iş yerinde saatlerce mesai yapan bizler, artık kendi geleceğimizi tartışmak ve adımlar atmak için de yanyana gelebileceğimiz bir kuruma sahibiz. İşte bülten irtibat büromuz bu işleve sahip

2 İşçiden İşçiye

olacaktır.

Bülten irtibat büromuzun işlevi ne olacaktır? Bülten irtibat büromuzda, çalışma hayatımızdan güncel gelişmelere, kültürel etkinliklerden sosyal ve siyasal gündemlere kadar bizi ilgilendiren tüm sorunları paylaşabilir, bu gündemler üzerinden çeşitli etkinlikler örgütleyebiliriz. Bu çerçevede eğitim seminerleri, toplantılar, paneller, film ve belgesel gösterimleri gerçekleştirerek bilincimizi ve paylaşımlarımızı güçlendirebiliriz. Tüm bunların yanısıra bülten büromuzda, sermayenin bizleri yoksun bıraktığı kimi kültürel-sanatsal etkinlikleri birlikte gerçekleştirebiliriz. Bülten büromuz ancak bu yönü ile de düşünüldüğünde biz işçi ve emekçilerin birlikteliği açısından önemli bir olanak ve mevzi olacaktır.

Gelin bu mevziyi birlikte büyütelim! Evet, bugün işçilerin birliği ve dayanışması açısından önemli bir adım atılmış bulunuyoruz. Fakat bu bir ilk adımdır, dolayısıyla geliştirilmeye ve güçlendirilmeye ihtiyacı vardır. Büromuzu bu açıdan sahiplenmek, onu sınıf mücadelesinde daha işlevsel bir araca dönüştürmek hepimizin görevidir. Dünyadaki bütün güzellikleri ve değerleri üreten bizler, kendi kurtuluşumuz için verdiğimiz mücadelenin olanaklarını da güçlendirmek ve geliştirmek noktasında çaba sarfetmeliyiz. İşte İşçiden İşçiye irtibat bürosu da bu olanaklardan bir tanesidir. Ona sahip çıkalım, haklı davamızda bizlerin yanyana gelmesinde önemli bir olanak olan bültenimizi ve büromuzu hep birlikte büyütelim. Bu çerçevede, aylık olarak çıkan bültenimize yazı yazarak, onun diğer işçi arkadaşlarımıza ulaşmasını sağlayarak, büromuza gelip bir bardak çay içerek işe başlayabiliriz. Sonrasında neler yapabileceğimizi ise hep birlikte konuşuruz, paylaşırız. İşçilerin birliği ve dayanışması için bir adım daha ileri! İşçiden İşçiye İrtibat Bürosu adresi: Vatan Caddesi Melek Sokak No: 1/9 (4. Kat) Sincan/Ankara


Patronlar ve devleti şimdi de kıdem tazminatı hakkımıza göz dikti…

Kıdem tazminatımızı gaspettirmeyelim! işsizlik ödemesinin tavanının, brüt asgari ücretin iki katına kadar artırılması tartışılıyor. İşsizlik Sigortası’ndan yararlanma sürelerinin prim ödenen gün sayısının yarısına kadar uzatılacağına, İşsizlik Sigortası’ndaki bu genişlemeleri karşılamak üzere, İşsizlik Sigortası için patronların ödediği priminin 5-6 puan artırılması gerektiğine işaret ediliyor. Ancak sermaye uşakları dahi bu uygulamanın işsizliği ve kayıt dışılığı artıracağını ifade ediyorlar. Paketteki ikinci alternatifte, her işçi için yatırılan primlerin ortak bir fonda toplanması ve işçilerin mevcuttaki kadar kıdem tazminatı alması değerlendiriliyor. Fonda yeterli tutar olmadığında Hazine’den karşılanması planlanan bu alternatifte, prim oranı artırılsa da sistemin ilerleyen yıllarda açık vereceği dikkate alınarak, kamuya getireceği yüklerin sürdürülebilir olmadığına işaret ediliyor. Devletin başta SSGSS saldırısı olmak üzere işçi ve emekçilerin sağlık ve sosyal güvenlik haklarını bütçeye “yük” oluyor bahanesiyle ortadan kaldırmak için kollarını sıvadığı böylesi bir dönemde bunun koca bir yalan olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Katılımlı Fon başlığı altında ele alınan üçüncü alternatifte ise işçilerin bireysel hesaplarında izlenerek nemalandırılacak “katılım esaslı” fon kurulması Gün geçtikçe biz işçi ve emekçiler Hem çalışma hem de toplumsal yaşamında işçi üzerinde duruluyor. Bu kapsamda patronun, işçiye için yaşama ve çalışma koşulları daha ve emekçilerin lehine ne varsa, iktidarın sahibi kıdem tazminatı ödemek yerine her ay işçinin fondaki da ağırlaşıyor. Soygun, rant ve kâr üzerine kurulu bu düzende kredi olan sermaye sınıfı tarafından elimizden hesabına, ücretin belirlenecek oranında (yüzde 3-5) prim yatırması, işçinin de işten ayrıldığında fonda borçlarımız giderek artıyor. Ev alınmaktadır. Bizleri daha da köleleştiren yasalar biriken parayı nemasıyla birlikte alması tartışılıyor. kiralarımızı dahi ödeyemeyecek çıkarılmakta ve kalan kırıntı haklarımız da Söz konusu alternatifte işçilerin mevcuttaki kadar duruma geliyoruz. Daha da beteri kıdem tazminatı alamaması ihtimalinin doğabileceği, patronlardan borç para istiyoruz. Bu gaspedilmektedir. ancak İşsizlik Sigortası’nın da bunu telafi edecek borçları ödeyebilmek için saatlerce ölçüde genişleyeceği iddia ediliyor. fazla mesaiye kalıyoruz. Sözün kısası kölelik Bir hakkı korumak ve kazanmak için öncelikle Aslında tek seferde haklarımızı zincirlerimize her gün yeni halkalar ekleniyor. biz işçilerin birlik olması gerekir. Tıpkı TEGA, elimizden almak isteyen asalak Geleceğimiz çalınıyor ve kararıyor. Hem çalışma hem de toplumsal yaşamında işçi ve Telek, Telekom işçileri gibi… TEGA işçileri patronların, bizlerin tepkisinden çekinerek, bunu zaman içerisinde emekçilerin lehine ne varsa, iktidarın sahibi olan patronlarının saldırılarına karşı birleştiler ve yavaş yavaş tırpanlayarak sermaye sınıfı tarafından elimizden alınmaktadır. örgütlendiler. Birlikteliklerinden doğan güçle kullanılamaz hale getirme peşinde Bizleri daha da köleleştiren yasalar çıkarılmakta ve olduğu açıktır. Adına ister fon, kalan kırıntı haklarımız da gaspedilmektedir. En temel greve çıktılar. isterse başka bir şey desinler, haklarımızın aslında patronlar tarafından ne kadar etmişlerdir bu yüzden. Patronlar canları istediğinde, yaptıkları apaçık bir saldırıdır. Emeklilik yaşını 65’e umursandığını İstanbul Davutpaşa’daki bir iş hanının hiçbir hakkımızı ödemeden bizleri kapı önüne koymak çıkaran, sağlığı-eğitimi paralı hale getirenlerden bizler kaçak çekme katındaki maytap ve yanıcı madde istiyorlar. Gözleri kârlarından başka bir şey görmeyen için iyilik beklemek ölüden gözyaşı beklemekle aynı imalathanesinde yaşanan patlama sonucu ölen 23 işçi aç gözlü asalakların niyeti açıkça budur. anlama gelmektedir. kardeşimizin yanmış bedenleri göstermektedir! Kıdem tazminatının hangi şekilde gaspedileceği Fabrikalarda her türlü kuralsızlığı temel çalışma Arkadaşlar, geçmişten bu yana elimizden alınan, konusunda henüz hükümetle sermaye cephesi tam biçimi haline getirmeye çalışan patronlar bizim alınmaya çalışılan haklarımızın hiçbirini patronlar bize olarak anlaşamasa da gündeme getirilen 3 öneri örgütsüzlüğümüzden ve dağınıklığımızdan kendiliğinden vermedi. Zorlu mücadeleler sonucu bir bulunuyor. 30 Ocak’ta toplanan Ekonomi faydalanarak kıdem tazminatı hakkımıza da el uzatmış takım haklarımızı kazandık. Bu haklardan birisi de Koordinasyon Kurulu (EKK), Bakanlar Kurulu’na bu durumdadırlar. Bu dağınık ve örgütsüz halimizle kıdem tazminatıdır. Patronlar ve onların devleti bugün 3 öneriyi sundu. Sermaye hükümeti “kazanılmış kıdem tazminatı hakkımızı korumamız imkansız bu hakkımıza da göz dikti. hakların korunarak, yürürlük tarihinden sonraki görünüyor. Bir hakkı korumak ve kazanmak için Kıdem tazminatlarımız emekli olduğumuzda, çalışmaların yeni sisteme tabi olacağını” söylese de öncelikle biz işçilerin birlik olması gerekir. Tıpkı çalışamayacak duruma geldiğimizde ya da çoğunlukla her 3 öneri de bunun böyle olmayacağını gösteriyor. TEGA, Telek, Telekom işçileri gibi… TEGA işçileri olduğu gibi, işten haksız yere atıldığımızda patronların Önerilerden ilki sendikaların İşsizlik Fonu patronlarının saldırılarına karşı birleştiler ve ödemekle yükümlü olduğu paradır. Yani bizler için üzerinden dile getirdiği fondaki paraların işçilere örgütlendiler. Birlikteliklerinden doğan güçle greve oldukça önemlidir. aktarılması, İşsizlik Sigortası’ndan yararlanmanın çıktılar ve halen direnişlerini sürdürmekteler. Bizler de Şüphesiz bizler için olduğu kadar patronlar için de kolaylaştırılması talebine kıdem tazminatının ortadan kıdem tazminatı hakkımızın gaspedilmesine ve bizlere büyük bir önemi var kıdem tazminatlarımızın. kaldırılmasıyla yanıt verir nitelikte. Bu öneride kıdem zorla dayatılan kölece çalışma koşullarına karşı TEGA “İstihdamın önündeki en büyük engellerden biri kıdem tazminatı kaldırılarak İşsizlik Sigortası’ndan işçileri gibi bir araya gelmek ve örgütlenmek tazminatlarıdır” lafını da yıllardır ağızlarına sakız yararlananların sayısının 3 kat artması öngörülürken, zorundayız!

İşçiden İşçiye 3


Sermaye iktidarı SSGSS ile sağlığımıza, geleceğimize ve sigorta hakkımıza saldırıyor! Sermaye devleti yıllardır sağlıkta özelleştirme saldırısını tamamlamak için uğraşıyor. Bunun ilk aşaması olarak devlet hastanelerinde yemekhane, güvenlik, temizlik ve veri girişi birimleri özelleştirildi. Devlet hastanelerinde özel sektör anlayışı başlatılmış oldu. Ancak SSK’ya bağlı hastaneler devletin önündeki en büyük engellerden biriydi. SSK hastaneleri tasfiye edilmeden devlet hastanelerinin özelleştirilmesi mümkün görünmüyordu. Şubat 2005 yılında bu sorunu da devre dışı bırakan devlet artık yoluna devam edebilirdi. Bu işin çok kolay olmayacağını bildiğinden öncelikli olarak hastaneleri özerkleştirdi. “Herkes kendi yağı ile kavrulacak” söylemini öne çıkaran sermaye devleti, ödenekleri durdurduklarını, hastanelerin döngülerini kesilen faturalarla sağlayacaklarını Recep Akdağ’ın ağzından duyurmuş oldu. Bu süre zarfında hastaneler “güzelleşti”! Boya badana yapıldı, yeni cihazlar alındı, her doktorun odasına bilgisayarlar, her oda ve hasta kabul birimlerine TV’ler konuldu. Fakat hastane kuyrukları çilesi bir türlü bitmedi. Şimdi ise sırada Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) saldırısı var. Yasanın neler götüreceğine kısaca bakalım. Hükümetin 4.5 yıldır hazırlığını yürüttüğü Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı (SSGSS) yeni değişikliklerle gündemde. - Taslakta kişilere, sağlık haklarının gereği olarak sağlık hizmeti sağlanması değil, “prim temelinde sağlık yardımı” yapılması ve bunun dışındaki gereksinimin “katkı payı” karşılığında sağlanması öngörülüyor. Amerika’da da denenen fakat fiyaskoyla sonuçlanan bu tasarı kişilerin yatırdıkları prim ödemelerine göre hizmet alabileceğini öngörüyor. Belirlenen hizmetlerin dışındakiler hasta tarafından karşılanacak. Yani “paran kadar sağlık” uygulaması hayata geçirilecek. - Taslak, teminat paketi uygulaması ile sağlık hizmetlerini sınırlandırıyor. Bazı sağlık hizmetlerini en baştan kapsam dışında bırakıyor ya da kapsamdaki hizmetlerin hangi tedavi yöntemlerini ve ne kadar süre ile verileceğini belirleme yetkisini Sosyal Güvenlik Kurumu’na bırakıyor. Bu şekilde paranız varsa o hizmetten faydalanacaksınız, eğer paranız yoksa hizmet de olmayacak. - Yatan hastalardan katkı payı alınması uygulaması başlayacak. Bu demek oluyor ki hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tedavi bedelleri karşılığında katılım payı alınacak. - Raporda, taslaktaki en önemli değişikliklerden birinin özel sağlık kurumlarında alınması öngörülen “fark ödemesi” olduğuna işaret ediliyor. Bu düzenlemeyle, emekçilerin sağlık hakkından yararlanabilmesi için “vergi, genel sağlık sigortası primi ve katılım payı” ödemesi bile yeterli görülmüyor; “fark ödemesi” adı altında yeni ödemeler talep ediliyor.

4 İşçiden İşçiye MK

- 5510 sayılı yasada, yalnızca aylık geliri “asgari ücretin üçte birinden” az olan kişiler yoksul sayılıyor. “Yeşil kart” verilecekler için belirlenen bu ölçüt taslağa da aktarılmış durumda. Buna göre, aylık geliri bugün itibarıyla 139,6 YTL’nin üzerinde olan kişilerin her ay 73 ile 475 YTL arasında GSS primi ödemek zorunda oldukları belirtiliyor. Bu durumda asgari ücretle çalışan milyonlarca emekçi “yoksul” sayılmayacak! - Tasarının 68. maddesine göre katılım payını “… ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmet sunucularında yapılan muayenelerde önceki basamaklardan sevkli olarak başvurulup başvurulmadığı dikkate alınmak suretiyle yarısına kadar indirmeye veya beş katına kadar artırmaya kurum yetkili” olacak. Bütün hizmetler için katılım payları: a) Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi. b) Ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri. c) Ayakta tedavide sağlanan ilaçlar. d) (b) bendinde belirtilenler hariç olmak üzere, yatarak tedavide finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri. - 1479 ve 2926 sayılı kanunlara göre aylık almakta olup ilgili dosyasından on yıl süreyle sağlık sigortası primi ödenmemiş olanlardan, aylıklarının %10’u oranında ve 10 yıl süreyle GSS primi kesilecek. (Geçici madde 19) - Tasarıda daha önce asgari ücretin üçte biri olarak 6 ay süreyle ödenmesi öngörülen ‘emzirme ödeneği’, maliyeti dikkate alınarak, bir defaya mahsus ödenmesi şeklinde değiştirilmiş. Yani devlet kadın emekçilere 1 aylık emzirme ödeneğini layık görüyor. - Genel sağlık sigortasının tüm nüfusu kapsaması nedeniyle diş protez giderlerinin karşılanmasında belirli yaş gruplarına ödeme yapılmaması ya da bazılarına belli oranda ödeme yapılması devletin mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yasa koyucunun takdirinde olacak. - Taslağa göre, sağlık hizmetinden yararlanmak isteyen vatandaşların 30 günden fazla prim borcu bulunmaması gerekiyor. Bu durum isteğe bağlı sigortalılar, oturma izni olan yabancılar, başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar açısından daha da ağırlaştırılıyor. Ek olarak hiç prim borcunun bulunmaması zorunluluğu getiriliyor. Görüldüğü üzere SSGSS saldırısı kapsamlı bir geleceksizleştirme, sağlıksızlaştırma saldırısıdır. Biz sesimizi çıkarmadıkça bunlar yaşanacak. Tabii eğer biz “dur!” demezsek… SSGSS saldırısına durduracak tek güç bizleriz. Yeter ki üretimden gelen gücümüzü de kullanacak şekilde bunun farkına varalım. Yeter ki yanyana gelerek bize dayatılan bu zorbalığa dur diyelim. İşçiden İşçiye

TEGA’da grev günlüğü…

7 Şubat 2008’de TEGA işçisi greve çıktı... TİS sürecinin patron tarafından kilitlenmesiyle birlikte alınan grev kararı ile birlikte 56 işçi işten çıkarılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişti. Bu süreçte işçilere yönelik gözaltı vb. bir dizi saldırı gerçekleşti. TEGA patronunun ve OSB yönetiminin grevi kırmak için gerçekleştirdiği tüm saldırılara rağmen 7 Şubat günü coşkulu bir grev töreni ile grev pankartı fabrikaya asıldı.

9-11-12 Şubat’ta saldırı... Direniş sürüyor... TEGA işçileri greve çıkmalarının ardından patronların organize saldırılarıyla karşı karşıya kaldılar. 9 Şubat günü TEGA patronu Murat Çavuşoğlu, grevi kırmak için fabrikaya 25 işçiyi kaçak olarak sokarak üretimi sürdürmeye çalıştı. TEGA patronunun grevi kırmaya yönelik gerçekleştirdiği bu saldırıyı haber alan işçiler ve DİSK temsilcileri TEGA önünde toplandılar. TEGA patronu Murat Çavuşoğlu, 11 Şubat günü de yoğun jandarma ablukası eşliğinde grev kırıcı işçileri fabrikaya soktu. DİSK ve BMİS yöneticileri bu hukuksuzluğa karşı girişimlerde bulundular. TEGA patronu hakkında suç duyurusunda bulunan sendikacılar, ayrıca Çalışma Bakanlığı’na başvurdular.

Devlet eliyle grev kırıcılık! TEGA’da süren grev 12 Şubat sabahı bir kez daha susturulmak istendi. Grev gözcüleri nöbet değişimi için geldiklerinde, fabrikanın 300 metre uzağında özel güvenlik şirketinin elemanları tarafından durduruldular. İşçiler gereken yanıtı vermekte gecikmediler. Bunun üzerine daha da kuduran özel güvenlikçiler işçilere silahlarını çektiler. Ardından olay yerine gelen jandarma işçileri gözaltına aldı. 6 saat karakolda tutulan işçiler ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldılar. TEGA patronu kaçak işçi çalıştırma uygulamasını da tekrar sahneye koydu, grev kırıcı 35 işçi yine jandarma gözetiminde fabrikaya sokuldu. Grev süreci boyunca İşçiden İşçiye Bülteni, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Ankara’daki çeşitli sendika ve siyasi partiler de TEGA grevine destek ziyaretlerinde bulundular ve eylemlere katıldılar.


Sincan Organize Sanayi’nde ilk grev…

Yüreğimiz TEGA’da atıyor! yönetimi Sincan OSB’de yaşanan bu ilk grevi boğmak için ellerinden geleni yaptılar. Zira TEGA’da yaşanan sendikalaşma ve grev sürecinin hızla tüm OSB’ye yayılması onların en büyük korkusudur. Dolayısıyla OSB’nin 17 işvereni, hızla TEGA patronunu sahiplenerek kendilerini bekleyen tehlikenin önünü başladığı yerde bitirmeye çalıştılar. Pervasızca her türlü hukuksuzluğu hayata geçirerek TEGA grevini kırmaya çalıştılar. İçeriye grev kırıcı işçileri soktular. Grevci işçilerin üzerine jandarmayı ve özel güvenliği saldılar, dayanışmak için gelenleri gözaltına aldırdılar. Fakat yanıldılar. Çünkü TEGA işçisi bir kere örgütlenmişti ve bunun öneminin bilincindeydi. Tüm bu saldırılara hep birlikte yanıt verdiler ve DİRENDİLER. İşçiler, emekçi kardeşler; Ankara’da kurulu olan Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde bir ilk yaşanıyor. TEGA Mühendislik Fabrikası’nda çalışan işçi kardeşlerimiz, kendi geleceğini ellerine almak için örgütlenerek, dizlerinin üzerinden ayaklarının üzerine doğruluyorlar. Evet, biz işçiler açısından cehennem koşullarını aratmayan, düşük ücretlerle, fazla mesailerle sabahtan akşama kadar köle gibi çalıştığımız Sincan OSB’de, hepimizin kaderini değiştirebilecek bir süreç yaşanıyor. TEGA mühendislikte çalışan işçi kardeşlerimiz yoğun emek sömürüsü karşısında örgütlenerek, bu gidişe bir son vermek için mücadele bayrağını günlerdir sanayi bölgesinde dalgalandırıyorlar. Sincan OSB’de çalışan işçiler; TEGA’daki sınıf kardeşlerimiz, uzun ve sabırlı bir sürecin ardından Sincan OSB’ye sendikayı (Birleşik Metal İş Sendikası) sokmayı başarmıştır. Patronların adından dahi korktuğu sendikanın bölgemize girmiş olması, sadece TEGA işçisi için değil hepimiz için büyük bir kazanımdır. Zira hepimiz biliyoruz ki bugüne kadar patronların tüm pervasızlıkları, bizlerin örgütsüzlüğünden kaynaklanmaktaydı. Bizler örgütsüz ve dağınık olduğumuz için, işverenler kolayca bizleri kapının önüne koyabiliyor, ya da dayattıkları kölelik koşullarında çalıştırabiliyordu. Tek tek itirazlarımız fayda etmiyor, tersine patronun keyfi saldırılarını arttırıyordu. İşte TEGA işçileri de bu sorunları yaşadılar. Fakat onlar bu adaletsizliğe ve saldırılara sessiz kalmadılar. Adım adım birlikteliklerini oluşturdular, örgütlendiler ve günü geldiğinde işverenin karşısına hep birlikte çıktılar. Şimdi sözlerini hep birlikte söyleyebiliyorlar. Onlar sendikayı kazandılar, çünkü birbirlerine güvenleri tamdı. Onlar sendikayı kazandılar, çünkü yaşadıkları sorunların bir kader olmadığını biliyorlardı. Dolayısıyla, birbirlerine kenetlenerek, patronun tüm saldırılarını birlikte göğüsleyerek TEGA patronuna diz çöktürdüler. Tüm bunlar bizlere örnek olabilmelidir. “Olmaz, biz yapamayız” gibi güvensizlikleri bir kenara bırakarak TEGA işçisinin açtığı yoldan yürümesini bilmeliyiz. Evet, TEGA işçisi bir ilki gerçekleştirdi ve tamamen kendi güçleriyle, kendi olanaklarıyla örgütlenmesini sağladı ve sendikayı organizeye soktular. Fakat işverenler, yaşadıkları bu ilk yenilginin

ardından TEGA işçisinin yürüyüşünü engellemeye yönelik saldırılarını hızlandırdı. İlk toplu iş sözleşmesinin imzalanacağı aşamada TEGA patronu Murat Çavuşoğlu başta kabul ettiği birçok şeye itiraz etti. TİS’te yaşanan bu uzlaşmazlık esasta sendikanın etkisizleştirilmesini hedefliyordu. Patronun bu ayak oyunu karşısında TEGA işçisi yapılan oylamada “GREV” dedi. OSB tarihinin ilk grev süreci böylece başlatılmış oldu. Çaresiz bir şekilde acze düşen TEGA patronu, işçilerin grev kararlılığını kırmak ve moral olarak işçileri çökertmek için kolları sıvadı ve 56 işçiyi işten çıkardı. Patronun bu saldırısına TEGA işçisinin yanıtı ise “DİRENİŞ” oldu. İşten atılan işçiler ilk günden itibaren fabrikanın önünde direnişe geçtiler. İşten çıkarılan TEGA işçileri, patronun ve jandarmanın tüm saldırılarına rağmen grevin başladığı 7 Ocak tarihine kadar kararlı bir şekilde direndiler.

Ve Sincan OSB’nin ilk grev pankartı TEGA mühendisliğin kapısına asıldı Büyük bir emek sonucu örgütlenen TEGA işçileri, örgütlülüklerini savunmak için başlattıkları direnişi 7 Ocak günü ilan ettikleri GREV’le taçlandırdılar. Halaylarla, sloganlarla başladıkları grev, TEGA işçisinin kararlılığının bir başka göstergesi oldu. OSB patronlarına “sendikalarından vazgeçmeyeceklerini” şimdi sürdürdükleri grev ile bir kez daha göstermiş oldular. İşçilerin birliği karşısında paniğe kapılan OSB

Şimdi yüreklerimiz TEGA’da atıyor… Kardeşler, TEGA işçisinin yaktığı grev ateşi hepimizin geleceğini ilgilendirmektedir. Orada kazanılacak olan ne varsa hepimizin kazanımı olacaktır. Dolayısıyla bu grev hepimizin grevidir. O halde hep birlikte sınıf kardeşlerimiz olan TEGA işçilerine sahip çıkalım. Onları yalnız bırakmayarak güçlerine güç katalım. Gelin bu kıvılcımı OSB’nin dört bir yanında yangına dönüştürelim. Nasıl ki patronlar kendi çıkarları söz konusu olduğunda hızla yanyana geliyorsa, bizler de yanyana gelebilmeliyiz. Ancak böylelikle bizleri köle gibi çalıştıran, bizlere sefalet dayatan asalak patronların korkularını gerçeğe dönüştürebiliriz. İşçiden İşçiye bülteni olarak tüm işçi kardeşlerimizi öncelikle TEGA işçisiyle dayanışmaya, TEGA işçilerine ve başlattıkları örgütlenme mücadelesine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Zira bugün organize işçisinin kalbi TEGA’da atıyor. Bunun bilincinde olan patronlar tüm çabaları ile bu kalp atışını durdurmaya, işçilerin örgütlenme umudunu tüketmeye çalışıyor. OSB kodamanlarının bu çabalarını boşa çıkarmak, TEGA işçisinin mücadelesini başarıyla sonuçlandırmak hepimizin görevidir. Artık umutsuzluk ve güvensizliği elimizin tersiyle itmek zorundayız. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Ama kazanacağımız geleceğimiz var. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! İşçiden İşçiye

Direnişteki TEGA işçilerine ziyaret… İşçiden İşçiye Bülteni çalışanları olarak Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan ve TEGA Fabrikası’nda direnişe geçen işçileri ziyaret ettik. Soğuk havaya karşın fabrikanın karşısında boş alanda bekleyişlerini sürdüren işçiler bizleri coşkulu bir şekilde karşıladılar. Öncelikle işçiden atılan TEGA işçileri yaşadıkları saldırı sürecini anlattılar. TİS sürecinde yaşanan uzlaşmazlık üzerine yapılan grev oylamasında işçilerin “grev”e evet demesi ve sendikanın 4 Ocak 2008 tarihinde grev kararı alması üzerine TEGA patronu saldırı sürecine başlamıştı. İşçiler adına BMİS işyeri temsilcisi bu süreci anlatarak 56 işçinin işten atılmasıyla birlikte direnişe fiilen başladıklarını ifade etti. 30 Ocak günü Sincan Organize içerisinde yaptıkları yürüyüşün ardından TEGA patronunun saldırılarını pervasızlaştırdığını söyleyen işçiler, en son bekleyişlerini sürdükleri fabrikanın karşısındaki boş alanı dahi kazarak direnişlerini engellemeye çalıştığını aktardı. İşçiler İşçiye Bülteni olarak TEGA işçilerinin direnişlerini selamlayan ve sermayenin saldırılarına karşı omuz omuza mücadele edeceğimizi vurgulayan bir konuşmaya yaptık. Saldırılar karşısında işçi sınıfının örgütlü gücünün önemine değindik. Önümüzdeki süreç içerisinde örgütlediğimiz Sincan İşçileri Kurultayı’ndan bahsederek kurultaya davet ettik. İşçiye İşçiye Bülteni’ni direnişteki işçilere dağıttık. İşçiden İşçiye Bülteni çalışanları

İşçiden İşçiye 5 MK


Fazla mesailer, sefalet ücreti bizi köleleştiriyor…

İnsanca yaşamaya yeten ücret ve zaman istiyoruz!

Biz işçiyiz. Neticede iş anlaşması yaptığımız fabrikalarda çalışıyor ve emeğimizin karşılığı dahi olmayan bir ücretle ailemizi geçindirmeye çalışıyoruz. Bu koşullarda ücretli bir köleden farksızız. Bir makine, bir tornavida gibi patronun kârı için sürekli çalıştırılıyor, sürekli kullanılıyoruz.

Zorunlu mesailerle günde 12-13 saate çıkan çalışma süreleri, aylarca kullanmadığımız haftasonu tatilleri hepimizin hayatının gerçekleridir. Çalışma yaşamımızın temel bir sorunu olan bu konuda geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırmanın rakamları sorunun boyutunu ortaya koyuyor. Hak-İş’in yaptığı araştırmanın adı “Kölelik kıskacındaki modern kölelik: Fazla çalışma”. Araştırmaya göre AB’de fazla mesailer de dahil olmak üzere yıllık yasal çalışma süresi 2 bin 304 saat. Türkiye’de 2 bin 430 saate ulaşıyor. Ancak uygulamada yasa dışı ve yasal fazla mesailer de dâhil bu süre imalat sanayinde 2 bin 500 saate, hizmetler, ticaret ve turizm gibi sektörlerde ise 3 bin 456 saate ulaşıyor. Buna göre Türkiye’de hizmetler, ticaret ve turizm sektörlerinde çalışan bir işçi AB’deki işçiye göre 1152 saat fazla çalışıyor. Buna göre, Türkiye’de 3 işçiyle yapılması gereken işler, 2 işçinin yasa dışı biçimde fazla çalıştırılması yoluyla yaptırılıyor. Bu şartlarda çalışan biz işçiler de adeta fabrikaya çakılan makinelerden birisi haline geliyoruz. Bunca mesainin ardından eve gittiğimizde yapabildiğimiz tek şey ise karnımızı doyurmak ve uyumak oluyor. Çünkü gece gündüz, hafta sonu farkı gözetmeksizin süren çalışmanın yorgunluğu iliklerimize kadar işliyor.

Patronların kölesi değil işçiyiz! Biz işçiyiz. Neticede iş anlaşması yaptığımız fabrikalarda çalışıyor ve emeğimizin karşılığı dahi olmayan bir ücretle ailemizi geçindirmeye çalışıyoruz. Bu koşullarda ücretli bir köleden farksızız. Bir makine, bir tornavida gibi patronun kârı için sürekli çalıştırılıyor, sürekli kullanılıyoruz. Ne insan gibi yaşayacak zamanımız ne de sosyal bir yaşantımız kalıyor. Fazla mesailer patronların daha çok işi, daha az işçiye yaptırma, daha fazla kâr etme hırslarının bir

6 İşçiden İşçiye

cumartesi-pazar mesaiye kalmak düşüyor. Peki biz bu sefalet ücretine mahkum muyuz? Patronlar zenginliklerine zenginlik katarken biz bu ücretlere razı olmak zorunda mıyız? Bizim fazla mesailerimizle kârlarını artıranlar akşam sıcak evlerinde oturur, hafta sonu gezerken biz sürekli çalışmak zorunda mıyız? Dünyanın Fazla mesailere ve kuralsız çalışma saatlerine en uzun çalışma saatleri ile çalışıp karşı öncelikle bilinçlenmeliyiz. Şunu bilmeliyiz ki, sefalet koşullarında yaşamak zorunda mıyız? normal çalışma süreleri dışındaki mesailere Elbette hayır! Bütün mesele kalmak zorunda değiliz. Ve normal çalışma artık yeter, dur diyebilmekte. Bütün süreleri ile kazandığımız ücret bizi geçindirebilecek, mesele istemesini bilmekte. Sefalet ücretine ve fazla mesailere karşı insanca yaşamaya yetecek bir ücret olmalı. işçiler olarak birlikte haklarımızı aramayı öğrenirsek, ortak sonucudur. Bu kuralsızlık, bu sömürü ile biz bir işçi, davranırsak, ayağa kalkarsak herşey daha farklı bir insan olmaktan çıkıyor, tek işi patronların kârını olacaktır. artırmak olan iş makinelerine dönüyoruz. Biz geceli İnsanca çalışma koşulları bizim en temel gündüzlü haftanın yedi günü fabrikada çalışırken hakkımızdır. Bu hakkı kullanabilmek onu istemeyi, onlar daha fazla işçinin insani koşullarda yapacağı talep etmeyi, kazanmak için biraraya gelmeyi, işleri daha az işçiye yaptırmış oluyorlar. Bu işçiler mücadele etmeyi gerektirtir. Sermaye iktidarı bugün için fazla çalışma ve kölelik, işsizlik demek. Onlar sahip olduğumuz hakların hiçbirisini kendiliğinden için ise yalnızca daha fazla kâr demek. bizlere bahşetmemiştir. Bugün sermaye iktidarının göz diktiği, teker teker gaspettiği haklarımız Sefalet ücreti bizi fazla mesailere mücadele ile kazanılmıştır. zorluyor! Fazla mesailere ve kuralsız çalışma saatlerine Bu gerçeklerin çoğunu bilmemize rağmen yine de karşı öncelikle bilinçlenmeliyiz. Şunu bilmeliyiz ki, normal çalışma süreleri dışındaki mesailere kalmak mesailere kalıyoruz. Çünkü çalıştığımız normal zorunda değiliz. Ve normal çalışma süreleri ile saatlerin karşılığı olarak aldığımız ücretler hiçbir kazandığımız ücret bizi geçindirebilecek, insanca ihtiyacımızı karşılamaya yetmiyor. Biz ise evimizi geçindirebilmek, biraz daha fazla ücret alabilmek için yaşamaya yetecek bir ücret olmalı. Bunları hem bilip hem de buna uygun mesailere kalıyoruz. Hatta öyle oluyor ki patronlar davranmadığımız sürece hayat bizim için esaretten sanki bize lütfederek bizi mesailere kabul ediyormuş başka bir şey olamaz. Bu sermayenin esaretidir. Ya gibi davranıyor. Yani bizi hem fazla çalıştırıp daha biz bu esareti birlikteliğimizi sağlayarak, fazla sömürenler, düşük ücretlerle bizi fazla bilinçlenerek, mücadele ederek kıracağız ya da çalışmaya da mahkûm ediyorlar. sermaye sınıfı bizi ve bizden sonraki işçi nesillerini Ocak ayı zam dönemi geçti. Yine beklentiler boşa çıktı. Açlık sınırının 697 YTL olduğu ülkemizde bize bu esaret altında insanlık dışı koşullarda yaşamaya ve yine sefalet ücreti düştü. Bu ücretlerle hayatta kalmak çalışmaya mahkum edecek. Sincan Organize’den bir metal işçisi mümkün olmadığına göre bize yine gece-gündüz,


Akdaş Döküm’de işçi kıyımı

TEKEL işçileri özelleştirme saldırısına karşı Ankara’daydı!

Türkiye’nin en büyük döküm fabrikalarından birisi olan Akdaş Döküm Sincan Organize Sanayi bölgesinde faaliyet yürütmekte. Büyük bir sermaye birikimini ifade eden Akdaş’ta çalışan yüzlerce işçi, iş güvenliği ve sağlığı başta olmak üzere mesai kesintilerinden, düşük ücretler ve fazla mesailere kadar birçok sorun yaşamakta. Kölece çalışma koşullarına karşı insanca çalışma ve yaşama koşulları için biraraya gelmeye ve örgütlenmeye çalışan Akdaş işçileri işten atılma saldırısı ile karşı karşıya. Geçtiğimiz hafta sonu 5 işçi geçerli hiçbir sebep gösterilmeden işten atıldı. Yönetimden, 15 ile 30 civarında işçinin daha atılacağı yönlü açıklamalar yapıldı. İşten atma saldırısının amacı açıklanmayarak işçiler içerisinde bölünmeler yaratılmaya ve öncü işçileri sessizce tasfiye edilmeye çalışılıyor. Patronun açıkladığı “verim düşüklüğü” açıklaması hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamakta. Çünkü aynı Akdaş, bugün yeni işçi alımlarına devam etmekte. Şu an TEGA grevi ile hareketlenen Sincan OSB’de patronların, işçilerin birlikteliğine dair korkuları arttı. Bir yandan yıllardır yapılamayan zamların yapıldığı OSB’de bir yandan da Akdaş’ta olduğu gibi patronlar kendi işletmelerindeki olası süreçleri önden engelleyebilmek için çaba sarf etmekteler. Elbette işten atma saldırıları da dahil, patronların hiçbir saldırıları korkularının gerçekleşmesini engelleyemeyecektir. Emeğin hakkının sorulacağı bu mücadele sürecektir. Bunun için atılacak ilk adım olan işçilerin birlikteliği her türlü zorluğa karşın sağlanacaktır. Akdaş işçileri de bu kararlılığa ve netliğe sahiptir. İşçiden İşçiye Bülteni çalışanları / Sincan

Tutuklu TÜMTİS yöneticilerine destek! 3 Mart günü Ankara Şubeler Platformu Ankara Adliyesi önünde TÜMTİS Ankara Şube başkanı ve şube yöneticilerinin tutuklanmalarının 105. gününde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. TÜMTİS üyesi işçiler kitlesel katıldıkları eylemde coşkulu ve öfkeliydiler. Eyleme Şubeler Platformu’nun temsili düzeyde dahi katılımı zayıftı. Açıklamayı Petrol İş Ankara Şube Başkanı Mustafa Özgen okudu. Özgen şunları söyledi: “Gün geçmiyor ki Tuzla tersanelerinden ölüm haberleri gelmesin. Yeterli önlem alınmadığı için ‘daha görecek o kadar güzel günleri varken’ yaşamlarının ilkbaharında ölen onlarca emekçinin yaşam haklarının gaspedilmesi nedeniyle kaç işverenin evi basıldı, gözaltına alındı ve tutuklandı. Bugün emeğe karşı yoğun saldırılar yaşanırken SSGSS ile Tekel özelleştirmelerine karşı mücadele başta olmak üzere yükselen ve birleşen bir emek hareketi vardır. Sermaye, siyasi iktidar eliyle yükselen bu mücadeleyi kırmak amacıyla işçileri, emekçileri ve onların temsilcisi sendika yöneticilerini hedef almaktadır. Bu baskıların ne TÜMTİS’i ne de bizleri yıldırmayacağı açıktır.” Eylemde sendikacıların serbest bırakılması talep edilirken sıklıkla “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Sendikamıza kalkan eller kırılır!’’, “ Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganları atıldı. BDSP’nin de destek verdiği eyleme 130 kişi katıldı.

Pimsa’da ihanet ve direniş

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan TEKEL sigara fabrikalarından işçiler, TEKEL’in satış ihalesinin son teklif günü Ankara’da Özelleştirme İdaresi önünde toplandılar. 18 Şubat günü saat 11.45’te Kurtuluş Parkı’na inen İstanbul Cevizli Tekel’den yüzlerce işçi sloganlarla Özelleştirme İdaresi önüne yürüdü. İzmir’den gelen işçiler de bir süre sonra eyleme katıldılar. Samsun, Tokat, Adıyaman ve Bitlis’ten gelecek olan işçiler ise yoğun hava muhalefeti nedeniyle gecikme yaşadılar. İşçiler “TEKEL vatandır, satılamaz!”, “Ankara, Ankara duy sesimizi, bu gelen TEKEL’in ayak sesleri!”, “Ölmek var dönmek yok!”, “Hükümet TEKEL’i al başına çal!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganlarını atarak Özelleştirme İdaresi’ni çevreleyen demirlere tırmandılar. Eylem sendikacıların yaptıkları konuşmalarla sürdü. Eylemde sık sık kolluk güçleriyle gergin anlar yaşandı. Sendika bürokratları ihaleye katılacak şirketlerin açıklanmasının ardından eylemi bitirmek istediler. İşçiler bürokratların bu tutumunu protesto ederek eylemi bitirmemekte direndiler. Yolu kapatarak Kurtuluş Parkı’na doğru yürüyen eylemciler Türk-İş’i ve Tek Gıda-İş’i protesto eden sloganlarla bir kez daha Özelleştirme İdaresi’nin önüne doğru yürüyüşe geçtiler. Önleri çevik kuvvet barikatı ile kesilen TEKEL işçileri, kararlı duruşlarıyla barikatı açtırdılar. İşçilerin bir kısmının eylem alanını terketmesine rağmen burada kalan 200 kadar işçi, çevik kuvvetin tehditlerine rağmen bekleyişlerini sürdürdü. Eylemin devamında Özelleştirme İdaresi’nin önündeki yolu kesen işçilere polis saldırdı. Saldırıda 2 kişi yaralandı. İşçiden İşçiye

Tofaş, Ford, Toyota, BMC, Honda, Türk Traktör ve Karsan gibi tekeller için ısı, su, ses, izolasyon ve iç giydirme parçalarının dizayn ve üretimini gerçekleştiren ve 120 işçinin çalıştığı otomotiv yan sanayi firması olan Pimsa Adler Otomotiv’de, işçilerin Petrol-İş İstanbul 2 No’lu Şubesi’nde örgütlenmesi üzerine 3 işçi 3 Mart günü işten atıldı. Patron-Türk Metal elele Pimsa Adler patronu işçileri işten atmakla kalmadı, işçilerin direnişini kırmak için, işkolunun metal sektörü olduğunu iddia ederek faşist Türk Metal Sendikası’nı devreye soktu. İhanetçi geleneğine uygun hareket eden Türk Metal bir kez daha patronların yardımına koştu. İşçi kıyımına ve sendikal ihanete karşı sınıf dayanışması Petrol İş Sendikası 2 No’lu Şube, işten atılan Yücel Gündoğar, Özgür Ekinci ve Müzeyyen Pekedis’in işe alınması ve sendikanın fabrikaya girmesi için bir eylem gerçekleştirdi. Fabrika önünde direnişe geçen işçilere, Tekno Kauçuk, Mecaplast, Mutlu Akü ve Özay Plastik işçilerinin de destek vermesiyle eyleme 500 işçi katıldı. Patrondan ayak oyunları! Eylemde konuşan Petrol-İş 2 No’lu Şube Başkanı Ecvet Eşlegül, 2006 yılında Pimsa Adler Plastik adıyla Ümraniye’de faaliyet sürdürürken örgütlenme çalışması başlattıklarını, patronun ise işkoluna itiraz ettiğini ettiğini, patronun itirazını Yargıtay’ın reddettiğini, hukuki durum böyle olduğu halde fabrikanın ismini Pimsa Adler Otomotiv olarak değiştirdiğini ifade etti. Eylem boyunca işçiler, “Sendika hakkımız engellemez!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!” sloganlarını attılar. Herşeye rağmen mücadeleden ödün verilmeyecek! Petrol-İş Genel Yönetim Kurulu, patronun ve ihanetçi Türk-Metal’in tutumuna karşı şunları söyledi: “Petrol-İş, Pimsa Adler Otomotiv A.Ş. işyerindeki örgütlenme mücadelesini tüm olumsuz koşullara rağmen sürdürecektir. Sendikamız hem işveren hem de bir başka sendikadan kaynaklanan engellemelere rağmen mücadelesinden ödün vermeyecek, Petrol-İş’in bayrağı bu işyerinde dalgalanana kadar örgütlenme çalışmasına devam edecektir”

İşçiden İşçiye 7


Erzincan’da “sevimli polis” projesi…

Bütün bir halk fişleniyor! A. Eylül yoğunu harcaması, potansiyel suçlu muamelesine razı olması istenecek... Güvenlik için ihbar et!.. Erzincan'da “aile polisliği” olarak lanse edilen uygulamanın başarısının temel kriteri olarak ise ihbar mekanizmasının işletilmesi, daha somut olarak polisle işbirliği yapılması isteniyor. Yani Emniyet'in projesinin başarılı olması komşunun komşuyu ihbarına bakıyor. Erzincan'da bu sistem tutarsa sermaye devleti yıllardır hedeflediği muhbirleşmiş topluma bir adım daha yaklaşmış olacak. Toplumsal işbirliği ve dayanışma alabileceği en ağır darbelerden birini daha alacak. İnsanlar kapı komşularından dahi korkacak ve kimse kimseye güvenemeyecek. Ve bu atmosfer sözde suçu önleyecek..! Niyetlenenin ne olduğu açık; bu atmosfer dayanışma ve birlik-beraberlik duygusunu ortadan kaldıracak. Bu atmosfer kurulu düzene karşı en ufak bir tepkiyi daha başından kontrol almanın olanaklarını yaratmak için kullanılacak. Bu atmosfer toplumu kendisinin polisi olmaya zorlayacak!

Erzincan’da bir süredir aile Bütün mahalleler, sokaklar, evler tek tek kayıt polisi uygulaması sürdürülüyor. altına alınıyor ve ardından şehrin nüfusu polislere Ballandıra ballandıra anlatılan bölünerek haneler polislere zimmetleniyor. uygulama bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyor. Bütün Erzincan’da sonuç ortada: 41 haneye 1 polis! Erzincan halkının fişlenmesi, tek Yani bu 1 polisin işi sözkonusu 41 hanede asayişin Kadınlar bir kez daha düzenin oyunlarına tek her bireyin ihbarcı sıfatına berkamel olması… alet ediliyor! kavuşturulması ve elbette gerçek yüzü defalarca teşhir olmuş polisin Daha birkaç sene önce Beyazıt Meydanı'nda 8 Erzincan'daki projenin bir uzantısı sevimli gösterilmesi… Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlamak olarak Erzincan Emniyet Müdürlüğü Geçtiğimiz günlerde Erzincan polisinin “8 Mart’a dönük çalışma planı” üzerinden tekrar için toplanan kadınlara azgınca saldıran, onları bünyesinde bir 8 Mart çalışması yürütülmekteymiş. Kapı kapı gündeme gelen bu pilot uygulamanın yere göğe yerlerde sürükleyen, copla, tekmeyle, yumrukla gezilerek kadınlara şiddete dönük sığdırılamamasından anlaşılabileceği üzere döven polisler mi kadını hedef alan şiddeti bilgilendirme yapılıyor. Çalışmanın önümüzdeki yıllarda uygulama diğer şehirlere de erkeklere dönük bir tehdit anlamına taşınacak. Uygulamanın mantığı açık. Bütün çözecek?! geldiğini ifade eden Erzincan mahalleler, sokaklar, evler tek tek kayıt altına haneden sorumlu bu tek polis, kendi sorumluluk yetkilileri, 8 Mart dolayısıyla gündeme alarak alınıyor ve ardından şehrin nüfusu polislere alanındaki her bir bireyin bütün kişisel bilgilerine yoğunlaştırdıkları bu çalışma ile kadını hedef alan bölünerek haneler polislere zimmetleniyor. vakıf hale geliyor. Tabii bu kayıtlı bilgilere şiddeti önleyebileceklerini iddia ediyorlar. Erzincan’da sonuç ortada: 41 haneye 1 polis! Yani sözkonusu polisin “gözlem gücünü” de eklemek Daha birkaç sene önce Beyazıt Meydanı'nda 8 bu 1 polisin işi sözkonusu 41 hanede asayişin lazım. Zira sadece 41 haneden sorumlu bir polis Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlamak berkamel olması… açısından sorumluluk alanı dahilinde olup biteni için toplanan kadınlara azgınca saldıran, onları Peki 1 polis 41 haneye nasıl hakim olacak, hatta gün gün takip etmek hiçbir güçlük taşımıyor. yerlerde sürükleyen, copla, tekmeyle, yumrukla bu süslü projenin kapsamı düşünüldüğünde bu Kısacası Erzincan'da insanlar güvenlik adına döven polisler mi kadını hedef alan şiddeti zamana kadar şiddeti, terörü, saldırganlığı ile bütün özel yaşamlarını Emniyet Teşkilatı'na açmak çözecek?! Berbat bir orta oyunu oynanmakta ve yakinen tanıdığımız bu “1 polis” 41 hanenin derdine zorunda bırakıldılar. Kapitalist dünya genelinde polisi sevimli göstermek adına ikiyüzlülüğün dibine nasıl deva olacak? Erzincan Emniyeti buna da ikili yaşanan özgürlük-güvenlik ikileminde çubuğun vurulmakta... bir çözüm üretmiş... Ki bu sözde çözümler, projenin güvenlikten yana kırıldığı yeni bir örnek daha Kaldı ki Erzincan Emniyeti çok önemli bir esas amacının da ta kendisi... yaratılmış oldu ve fişleme/fişlenme yasal bir soruyu yanıtsız bırakıyor! Zira Erzincan uygulama olarak kabul gördü. Emniyeti'nin projesini özene bezene gündeme Güvenlik için kayıt yaptır.... Erzincan'daki uygulamaya henüz Türkiye getiren burjuva medya bu soruyu sormaktan genelinde rastlanmıyor. Ya da bütünlüklü olarak kaçınıyor! Erzincan'da uygulanan bu “örnek” projenin rastlanmıyor. Zira büyük şehirlerin sokak İnsanları gözaltında kaybeden, kimlik uygulamadaki ilk adımını kayıt oluşturuyor. Bütün kameraları ve Mobese'leri, ya da başlatılan hane göstermedi diye evire çevire sokak ortasında döven, şehir hane hane fişleniyor. Şu evde şunlar şunlar kaydı kampanyaları yakın gelecekte olacaklara en ufak hak arama mücadelesine azgınca saldıran, oturuyor, çocukların yaşları, okulları, babanınişaret ediyor. Zaten TC Kimlik No'su sistemi, rüşvetin en alasını alan, uyuşturucu ticaretinin annenin mesleği, iş yerinin adresi gibi hemen her fişlenme sistemine büyük bir kolaylık sağlıyor. merkezinde duran polislerden Erzincan halkını kim türlü irili ufaklı bilgi, TC kimlik No'su adı verilen Kısacası Türkiye'de önümüzdeki dönemde koruyacak!? kişisel barkotların altında biriktiriliyor. Böylece 41 toplumdan “güvenlik” arzusuna karşılık varınıİşçi Bülteni Özel Sayı: 273 * Fiyatı: 25 YKr * Mart 2008 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Millet Cad. 50/10 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92

MK


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.