emekciningundemi@gmail.com
Emperyalizme, kapitalist sömürüye ve şovenizme karşı;
Sayı: 13 Nisan 2008 25 Ykr.
1 Mayıs’ta Taksim’e
Kapitalist sömürü koşullarına karşı baş kaldırışın adıdır 1 Mayıs. Başlangıcını “8 saatlik iş günü” talebinde bulan ancak daha sonra dünyadaki her milliyetten işçilerin sermayeye karşı ortak mücadelesinin bir simgesi haline dönüşen, “birlik, mücadele ve dayanışmanın” önemini vurgulayan, hatırlatan bir gündür. Daha da özcesi 1 Mayıs; işçilerin, sermayeye karşı verdikleri mücadelede onun tam karşıtı bir sınıf olarak var olduklarını bilince çıkartmalarının ve de toplum çapında ifade etmelerinin simgesel bir günüdür. Bu yüzden de içinde bulunduğumuz yılın 1 Mayıs’ını bu içerikte, anlamına uygun bir şekilde kutlayabilmek biz işçi ve emekçiler için her zamankinden daha yakıcı bir hal almaktadır. Zira bizlere ağır yıkımlar yaşatacak olan sermayenin yeni ekonomik, sosyal saldırılarıyla karşı karşıyayız. Emeklilik hakkından sağlık hakkına kadar bir dizi temel hakkımızı gasp eden SSGSS yasası, Meclisten peyder pey geçirilerek yasalaşırken, “kıdem tazminatı”nı ortadan kaldıracak, “kiralık işçi” devrini başlatarak Orta çağ köleliğini aratmayacak olan ve daha başka bir dizi saldırıyı içeren “istihdam paketi” ise sırada bekletilmekte-
1 Mayıs mücadele tarihi... -2-
dir. Sefalet boyutundaki ücretlerimizin daha da düşürülmesin bir yolu olarak “Bölgesel asgari ücret” uygulaması, kuralsız ve keyfi sömürünün yolunun düzlenmesi için “esnek üretim”, örgütlenme koşullarımızı zorlaştırarak boşa düşürmesi bakımındansa “taşeronlaştırma” vb. uygulamalar sermayenin temel talepleri olarak sürekli gündeme getirilmektedir. Elbette ki saldırılar sadece bunlarla da sınırlı kalmıyor. Kölece çalışma koşullarına eşlik eden sefil bir hayat da dayatılıyor bizlere. Fabrikalarda ve işletmelerde hiçbir can değeri taşımayan, ucuz iş gücü olarak görülen bizler, Tersaneler’de, Davutpaşa’da olduğu gibi adına “iş kazası” denen katliamlarda kıyımlara uğratılıyoruz. “Kentsel dönüşüm” adıyla gerçekleştirilen rant paylaşımı uğruna iki gözlü kondularımız başımıza yıkılıyor. Eğitimden ulaşıma, temiz su hakkından daha başka bir dizi hakka kadar temel haklarımız birer birer gasp edilerek, paralı hale getiriliyor. Sorumlusu olmadığımız kapitalist krizlerin faturası bir kez daha bizlere ödettirilmek isteniyor ve her yerde “işsizlik belası” ayaklarımıza vurulan prangalara dönüşüyor. Üç kuruşa düşürülen maaşlarımız bile
1 Mayıs üzerine işçi-emekçilerle konuştuk.... 4-5
kriz vb. gerekçeler öne sürülerek zamanında ödenmiyor. Borç ve sefalet içinde yaşayan bizlere sermaye düzenin sunduğu tek “hizmetse” yeni hapishanelerin ve mezarlıkların açılması oluyor. Bizler sermayenin azgınlaşan saldırıları karşısında yaşam mücadelesi verirken onlarsa kendi aralarında bu sömürü yağmasından kimin daha fazla pay alacağının, buna bağlı olarak da toplumu yönetmede kimin daha fazla söz sahibi olacağının kavgasını veriyorlar. Laiklik, anti-laiklik kutuplaşmasıyla üstünü örtmeye çalıştıkları ve böylece bizleri de taraf etmeye çalıştıkları bu kavganın her iki cephesi de, söz konusu sömürü düzenin genel çıkarları olduğunda can, ciğer kardeş oluyorlar. Başta ABD olmak üzere emperyalist efendilerine uşaklıkta ve onların hizmetinde görev alma noktasında birbirleriyle yarış ediyorlar. Ortadoğu’ya dönük emperyalist politikalar çerçevesinde kardeş halkların kanını dökmek için tetikçilik yapmaya soyunuyorlar. Zira aynı saldırganlığı yıllardır Kürt halkına karşı biz işçi ve emekçileri de kullanarak gerçekleştiriyorlar. Fabrikalarda ucuz işgücü olarak gördükleri bizleri, ucuza ölecek askerler olarak da emperyalist efendilerine pazarlamak istiyorlar. Her geçen gün biraz daha katlanılmaz hale gelen bu koşullara koyu bir devlet terörü eşlik ediyor. Herhangi bir sebepten ötürü polis şiddetine maruz kalmayan kimse kalmazken, gözaltında ölüm olayları adeta sıradan bir hal alıyor. Sömürü pastasından daha fazla pay alabilmek için “demokrasi ve özgürlüklerden” dem vuranlar sıra işçi ve emekçilerin, ezilen yoksulların, Kürt halkının haklarına gelince devlet terörünü uygulamaktan bir an olsun geri durmuyorlar. Sendika hakkı için mücadele eden işçinin, eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim hakkı isteyen öğrencinin, dilenmek ve nimet etmek yerine hakkını arayan soran bir emekçinin, demokratik taleplerini dile getiren Kürt’lerin karşısına sermaye devleti sadece zor ve baskı aygıtlarıyla çıkıyor. Ancak uyguladıkları tüm baskı ve zulme rağmen sömürü düzenlerini sonsuza kadar ayakta tutamayacaklardır. Zira sömürünün ve baskının olduğu yerde öfke ve isyan da olacaktır. Bu tabloyu dağıtacak olan işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’lardan miras kalan “hak verilmez alınır” anlayışıyla mücadele sahnesinde yer almaları olacaktır. THY ve TELEKOM TİS’leri, Özelleştirme karşıtı TEKEL işçilerinin direnişi, SSGSS’ye karşı
Fazla çalışma nedir? -6-