Haklı Dava 01 Nisan 2008

Page 1

İşçi Bülteni Özel Sayı 297

Kurtuluş yok tek başına...

Hakliı dava

Nisan 1bülten Fiyatı 50 YKr Aylık Sayı 4

DAVACIYIZ!..

Haklı

Bizi mezarda emekli yapmak isteyenlerden... Kıdem tazminatımızı elimizden almak isteyenlerden... Paralı eğitim, paralı sağlık sistemini dayatanlardan... İş güvencemizi ortadan kaldıranlardan... Bizleri kölelik koşullarında sefalet ücretine çalıştıranlardan... Sendikalaşma ve örgütlenme hakkımızı elimizden alanlardan... Yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi emperyalist tekellere satanlardan... Dünya halklarına kan kusturan emperyalistsiyonist barbarlardan... Onların yerli işbirlikçilerinden... Ve bir dilim ekmeğimize göz koyanlardan...

DAVACIYIZ!.. Alınterinin ve emeğinin hakkını savunanları bir adım öne çıkmaya çağırıyoruz... Patronlar manisa organize sanayi’yle gurur duyuyor... Peki ya işçiler! -2-

-4Manisa İşçi Birliği Derneği’nin açılış etkinliği yapıldı

Dava’dan...

Merhaba dostlar!.. Haklı Dava’mızın ilk sayısıyla karşınızdayız. Bugün Manisa’da Organize Sanayi’den, Küçük Sanayi Sitesi’ne, deri fabrikalarına kadar onbinlerce işçi çalışarak yaşamını devam ettirebilmenin telaşı içerisinde. Hepimizi saran gelecek kaygısı, işimizi kaybetme endişesi ile geçen zamanımızdan arta kalan bizim adımıza koca bir hiç olmakta. Bu koşullarda ne bugünümüz, ne de yarınımız garanti altında. İş güvencemiz yok. Ne zaman kapının önüne konulacağımızı bilemeden çalışıyoruz. O taşerondan bu taşerona, o fabrikadan bu fabrikaya dolanıp duruyoruz. Aramızda dolaşan fısıltılara kanıp, daha iyi bir iş çıkar diye iş yerimizi değiştirmeye çalışıyoruz. Kimimizde bulduğu işi kaybetmemek için durmaksızın çalışıyor. Ve tüm bunların karşılığında elimize geçen açlık ve yoksulluk sınırının altında bir yaşam oluyor. Haklı Dava’mız; bu toz duman içinde, gelecek güzel günlere uzanan yolu gösterebilmenin mücadelesini veriyor. Çünkü haklı bir davası olmayanların, haklı kavgası da yoktur. Ve bu Haklı Dava mahşere kalmayacak. İşçiler, emekçiler ve tüm ezilenler tarafından divan kuruldu. Fabrika fabrika, vardiya vardiya, grev grev sürüyor bu divan; bu düzen böyle gitmeyecek, kısa çöp uzun çöpten elbet alacak hakkını. Biz diyoruz ki, en uzun yolculuklar atılan bir ilk adımla başlar. Gelin bu yolda hep birlikte omuz omuza yürüyelim. Şöyle başımızı bir kaldırdığımızda göreceğiz ki bu karanlık, bu dumanlı hava yavaş yavaş dağılmaya başladı. Üzerlerinden korku bulutlarını atan işçiler sendikalarda örgütleniyor. Yüzbinlerce işçi mezarda emekliliğe karşı, kıdem tazminatının elinden alınmak istenmesine karşı, parasız eğitim parasız sağlık hakkı için yürüyor, grevlere çıkıyor. Hava artık işçiden yana döndü ülkemizde. Haklı Dava’mız da Manisalı işçilerin kürsüsü olacak. İşçiler bu kürsüyü kullanarak haklarını arayacak, sorunlarına çözüm yolları bulacaklar. Unutmayalım ki, “işçi takımı” diye küçümsenen bizler koca bir dünyayı nasırlı, boyalı ellerimizle var ediyoruz. Yani biz olmasak… Torna makineleri dursa Sönse bütün fabrika kazanları Kimse inmese madenlere Ateşçi kömür atmasa lokomatife Gemiciler yüzdürmese gemileri Teknisyenler çıkıverse santrallerden dışarı Pilotlar uçurmasa uçağı Şoförler sürmese arabaları Bütün çalışanlar bir anda vaçgeçse çalışmaktan Ne yapacaklar tepeden bakışlı bilgiç edalı burjuvalar… Kardeşler; önümüz 1 Mayıs. İşçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma günü olan 1 Mayıs hepimize kutlu olsun. 1 Mayıs alanlarında ve Mayıs sayımızla buluşmak dileğiyle…


“Haklıyız ve güçlü olmak için birleşmek zorundayız!” Merhaba arkadaşlar! Manisa Organize Sanayide çalışan bir işçi olarak bende Haklı Dava’mızın yayın hayatına başlamış olmasından dolayı çok mutlu ve umutluyum. Bu sayede bende yaşamış olduğum bir çok sıkıntıyı ve düşüncelerimi siz işçi kardeşlerimle paylaşma fırsatı yakalayacağım. Aslında sadece biz Manisa’da çalışan işçilerin değil, sömürünün olduğu bu düzende çalışmak zorunda olan tüm işçilerin sorunları ortak. Bu yüzden biz Manisalı işçiler olarak, ortak sorunlarımızı ifade edebileceğimiz, paylaşabileceğimiz bir Haklı Dava’mızın olması büyük bir olanak. Artık Manisalı işçilerin de bir sesi var. Sesimiz artık bu sayede daha gür çıkacak. Ancak ifade etmek istiyorum ki Haklı Dava’mızın başarılı olabilmesi için en büyük sorumluluk Manisa Organize Sanayi’nde çok ağır şartlarda, sefalet koşullarında çalışmak zorunda olan biz işçilerde. Çünkü biz sesimizi ne kadar çok çıkarırsak, seslerimizin birleşerek daha da güçlü çıkmasını sağlayabiliriz. Bu yüzden fabrikalarımızda yaşamış olduğumuz tüm haksızlıkları bültenimize yazarak herkese duyurmalı, kendi davamıza sahip çıkmalıyız. Hakkımızı aramanın yollarını hep birlikte bulmalıyız. Bende Organize sanayide otomotiv sektöründe çalışan bir işçiyim. Fabrikada 600 işçi çalışmakta, çalışanların büyük çoğunluğu 20’li yaşlarda. Çoğu arkadaşımız istemeye istemeye işe giderek çalışmaya başlamakta ve bir an önce mesai bitse de fabrikadan dışarıya çıksam diye beklemekteler. İnsanların küfürler ederek işe başlıyor olmaları hayatlarından hiç de memnun olmadıklarını açıkça göstermekte. Memnun değiliz çünkü çalışma saatlerimiz çok uzun. Fakat bu bir çelişki gibi görünse de bir çok işçi de aldığı ücret yetmediği için mesaiye kalmak istiyor. Evli ve çocuklu olanların maaşlarının çok düşük olması bu arkadaşlarımızı istemeyerek de olsa bir zorunluluk sonucu fazla mesaiye kalmak zorunda bırakıyor. Ama bizlerin düşük olan ücretlerimizi birazda olsa arttırmak için bütün hayatımızı ev ve iş arasında geçirmek zorunda bırakan bu kölece çalışma koşullarına katlanmamız gerekmiyor. Bunun yerine emeğimizin hakkını almak için çaba harcamalıyız. Ancak o zaman insanca yaşamaya yetecek bir ücret alabiliriz. Çünkü her şeyi kendi ellerimizle biz işçiler üretiyoruz. Arabaları, o lüks arabaların parçalarını, lüks mağazalarının vitrinlerinden seyrettiğimiz elbiseleri, muhtaç olduğumuz bir dilim ekmeği üreten bizleriz. Madenlerde kömürü dişimizle, tırnağımızla çıkaran biz işçileriz ama kışın soğuktan üşüyende hep biz oluruz. İş güvencesinden yoksun bir şekilde çalışmak zorunda bırakılırız ama bu nedenle iş kazası geçirdiğimizde patronlar tarafından bizim için dikkatsizlik tutanağı tutulur, patronların daha fazla kazanması için canımızdan olurken bile fatura hep bize çıkarılır. Hayatımızı zindana çeviren, geleceğimizi karartan bu kölelik koşullarında yaşamaya mahkum değiliz. Çünkü biz köle değil, işçiyiz. Haklıyız ve güçlü olmak için birleşmek zorundayız. Çünkü ancak o zaman emeğimizin gerçek karşılığını alabiliriz. Yaşasın işçilerin birliği! Manisa Organize Sanayi’nden bir işçi

2 Haklı Dava

Patronlar manisa organize sanayi’yle gurur duyuyor...

Peki ya işçiler! Binlerce işçinin emeğinin karşılığını alamadan çok ağır şartlarda çalıştığı Manisa Organize Sanayi Bölgesi patronlar için bir sömürü cenneti durumunda. İşçilerin alınteri karşılığında patronların kasaları dolmaya, banka cüzdanları şişkinleşmeye devam ederken, işçilere bu zenginlikten sefalet kalmakta. Yani fabrika çarkları bir taraftan bolluk ve bereket, diğer taraftan açlık ve yoksulluk üretmekte. Patronlar ise bu durumdan son derece memnun. İşte yaklaşık bir-iki yıl önce basına yansıyan ve hala geçerliliğini koruyan bir örnek; Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı tarafından yayımlanan basın bildirisiyle 12.5 yılın bir değerlendirmesi yapılıyor. Manisa Organize Sanayi Bölgesi’ne yapılan yatırımlar sayılıyor ve “bütün bu işleri tek kuruş aylık veya hakkı huzur almaksızın, gönüllülük esaslarına göre yürütüldüğü” bildiriliyor. Yine aynı dönemde Salihli Ticaret Odası üyelerine bir tanıtım sunumu yapılırken, “40 yılda geldiğimiz nokta yerli ve yabancı tüm yatırımcıların dikkatini çekmiş durumda” deniliyor. 12.5 yılın değerlendirmesi yapılırken, nedense o koltukta geçirilen 12.5 yıl boyunca Manisalı işçilerin alım gücünde, yaşam koşullarında hangi değişikliklerin, “ilerlemelerin” sağlandığından bahsedilmiyor. Yerli ve yabancı tüm yatırımcıların dikkatini çekmekle övünüyor patronlar. Yerli ve yabancı parababalarının elbette ilgisini çeker Manisa Organize Sanayi. Bu kadar uzun saatlerce düşük ücretlere çalışan onbinlerce işçi ve bir o kadarda işçi adayı işsiz varken, taşeron şirketlerin önünde köle seçer gibi işçi seçimi yapılırken, aranılan niteliklere uymadığı bahanesiyle binlerce işçi “biz seni ararız”larla kovulurken elbette emek hırsızlarının, parabalarının iştahını kabartacak Manisa Organize Sanayi. Patronların gözünde niye bir numara olmasın ki Manisa Organize? Başta Vestel olmak üzere tüm fabrikalar yüzlerce işçiyi sürekli olarak hiç tedirgin olmadan kapı dışarı edebiliyorlar. Tedirgin olmalarına gerek yok çünkü işçiler örgütsüz, sendikasız. Asıl olarak da patronlar işçileri örgütsüz, sendikasız, köle gibi bu kadar uzun süre çalıştırabildikleri için övünç duyuyorlar. Tabii ki sömürünün bu kadar rahat ve kolay olduğunu duyan diğer akbabalar da Manisa semalarında uçmaya başlar. Tüm patronların sözcüsü gibi konuşanlar, aldığı görevleri “tek kuruş aylık almaksızın, gönüllülük esaslarına göre yürüttüğünü” söylüyor. Ne yani, bir de bunun için ek para mı alacaktınız? Fabrikalarınızda işçilerin alınteriyle dolan musluklar zaten sizin kasalarınıza akmıyor mu? Yine emperyalist tekellerin sözcüsü Finansal Times daha 2004 Kasım ayında 7 ayrı kategoride düzenlediği proje yarışmasında Manisa’yı 200 dünya kenti arasında “yatırım yapılabilir kentler arasında en ideal şehir” seçmiş. Yani evet, sadece yerli hırsızların değil, yabancı hırsızların burnu da, yağmalanmak için bekletilen emeğin kokusunu ta uzaklardan almış. Ayrıca 2006 verilerine göre İSO ilk 500 Sanayi Kuruluşu Anketi’nde Manisa OSB’den; Vestel

Elektronik ve Beyaz Eşya Sanayi, Componenta Döktaş Dökümcülük, Indesıt Company, Sarten Ambalaj gibi işletmelerle birlikte toplam 16 fabrika bulunmaktadır. Yine ikinci 500 Sanayi Kuruluşu Anketi’nde de Manisa OSB’den 11 fabrika bulunmaktadır. Peki bu sözde “hayırsever” kurumlar birde örgütsüzlüğün, sömürünün en yoğun yaşandığı sanayi bölgelerinin anketini yapsalar ya. Acaba örgütsüzlüğün ve sömürünün sıralamasında Manisa Organize Sanayi kaçıncı sırada olacak. Evet; bugün patronlar Manisa Organize Sanayi’nin bu haliyle gurur duyuyor olabilirler. Ama biz işçiler de çocuklarımıza onurlu ve mutlu bir gelecek bırakmaya kararlıyız. Sömürünün, açılığın, yoksulluğun, haksız savaşların, çevre felaketlerinin bir veba gibi sardığı dünyamızı çocuklarımıza miras bırakmayacağız. Bu yüzden de Manisa Organize Sanayi’nden başlayarak çocuklarımıza gurur duyacakları bir geçmiş bırakacağız. Çocuklarımız gelecekte bizlerle gurur duyacaklar çünkü, tarih kitaplarını okuduklarında; haksızlıklara, sömürüye, aşağılanmaya, hor görülmeye, tüm zenginliklerimizin satılmasına, mezarda emekliliğe, eğitimden sağlığa her şeyin paralı hale getirilmesine karşı mücadele eden dedelerini, ninelerini görecekler. İşte o zaman zaten çocuklarımız; “insanın bir başka insan tarafından sömürülmediği, herkesin “bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçe” yaşadığı bir düzende yaşıyor olacaklar.


Bir işçiyle çeşitli sorunlar üzerine konuştuk...

“Vestel’de dahi olsa haklarını arasınlar, alınterlerini başkalarına yedirmesinler, haksızlıklara hayır desinler!” - Teleset’te de aynı taşeron Donanım vardı. Teleset’e başladığım ve daha bir-iki aydı çalışıyorken 2-3 defa giriş-çıkış yaptılar. Orada istedikleri zaman seni ücretsiz izne çıkarıyorlar. “Git 1-2 ay sonra gel işbaşı yap” diyorlar. Ama bu dönemde hiçbir ücret vermiyorlar. Orada da aynı sorunlar yaşanıyor. Taşeron işçiler orada da maaşlarını daha geç alıyorlar. Taşeron işçiler ya ücretsiz izne çıkarılıyor ya da tümüyle işten çıkarılıyorlar.

- Daha önce nerelerde çalışmıştınız? - İlk fabrikaya girişimde Vestel Elektronik’te çalıştım. Ama Donanımda. Yani taşeron olarak. Orada ben yaklaşık olarak 3 sene sevkıyatta çalıştım. Daha sonra Vestel Elektronik’ten Beyaz Eşya’da fortifçi olarak yine taşeronda çalıştım. Fakat Beyaz Eşya’da yaklaşık 4 ay çalıştım. Vestel’den çıktıktan sonrada 1 yılda Teleset’te çalıştım. Yine taşeron olarak. - Çalışırken karşılaşmış olduğunuz sorunlardan bahseder misiniz? Cevap: Vestel’de en büyük sorun fazla çalışma saatleriydi. Bu kadar çok çalışmamıza rağmen çok az bir ücret alıyordum. Herhangi bir hakka sahip değildik. En ufak bir hakkımızı aradığımızda bize hemen kapı gösteriliyordu. Mesela çalıştığım taşeron şirkette sana hiçbir hak tanınmıyor. Vestel’in kadrolu işçilerinin sahip olduğu haklar taşeron işçilere gösterilmiyordu. Bütün işin ağırlığını biz yaptığımız halde yine de çok düşük ücret alıyorduk. Daha işe ilk başvurduğumuzda bize bir sürü kağıt imzalattılar. İmzaladığımız kağıtlarda şöyle yazıyordu: “Donanım şirketinden kendi isteğimle ayrılıyorum.” Bu kağıda ismimizi soyadımızı yazıyorlardı, imzamızı atıyorduk ama tarih kısmını boş bırakıyorlardı. Ondan sonra mesela maaşımızı çok geç alıyorduk. Kadrolu işçilere örneğin ayın beşinde ücret dağıtılırken bizim bazen ayın 20’sini buluyordu. Bazen ayda 150-200 saat mesai yaparken bordro verilmiyordu. Biz istediğimizde bize gösterilen bordro ya geçen ayınki oluyordu ya da mesailerimiz orada görülmüyordu. Bayramlarda, yılbaşlarında dağıtılan erzak bizlere “siz taşeronda çalışıyorsunuz” denilerek verilmiyordu. Hiçbir sosyal hakkımız yoktu. Senelik izinler çok az

veriliyordu ya da hiç verilmiyordu. 1 gün izinli olarak işe gitmediğimiz zaman ise 2 gün kesiliyordu. Kendimiz işten çıkmadığımız halde haberimiz olmadan giriş-çıkış yapılıyordu. Taşeron işçilere hiçbir önem verilmiyordu aksine aşağılanıyorduk. Şu an aklıma gelenler bunlar ama orada daha birçok sorun yaşıyor işçiler. Bizleri işten atmakla korkutuyorlardı. Orada birçok insanın hakkını yiyorlar. Ben orada 3 seneyi aşkın çalışmama rağmen tazminatımı alamadım. Vestel dışardan bakılınca çok büyük görünüyor ama içine girdiğinde çok farklı bir çalışma ve yaşam var. Yani orada işçilere hiçbir değer verilmiyor. - Teleset’te ki çalışma koşulları nasıldı?

- Peki işçiler bu kötü çalışma koşullarına karşı sizce neler yapmalı? - Ben daha işe ilk girdiğimde hiçbir şey bilmiyordum. Köyden yeni gelmiştim. İş olsa da çalışayım istiyordum. İhtiyacım vardı çünkü. Taşeron nedir, kadro nedir, hangi haklara sahibiz hiçbir şey bilmiyordum. İçimde bir korku vardı. Sürekli olarak işten çıkarılacağım diye korkuyordum. Daha sonra Manisa İşçi Birliği Derneği açıldı, bir işçi olarak haklarımı da orada öğrenmeye başladım. İşçilere tavsiyem şudur; işten çıkarılırız, atılırız diye korkmasınlar, haklarını arasınlar. Ben de korkuyordum ama işten ayrıldıktan sonra ekmeğimi kazanmaya devam ettim. Öğrenmiş olduklarımda bana kâr kaldı. Vestel yahutta başka fabrikadan olsun işten çıkmak dünyanın sonu değil. Vestel’de dahi olsa haklarını arasınlar, alınterlerini başkalarına yedirmesinler, haksızlıklara hayır desinler. Haklı Dava’dan not: Bu röportajda da görülebileceği gibi işçiler fabrikalarda bir de kadrolu-taşeron işçi ayrımına tabi tutularak, birbirlerine düşman ediliyorlar. Aslında iş güvencesizlik, örgütsüzlük, düşük ücretler gibi bir çok sorun fabrikalarda kadrolu statüsünde çalışan işçileri de dolaysız etkilemektedir.

Alişim Kasnağından fırlayan kayışa kaptırdın mı kolunu Alişim! Daha dün öğle paydosundan önce Zileli’nin gitti ayakları. Yazıldı onun da raporu: “İhmalden!” Gidenler gitti Alişim, boş kaldı ceketinin sağ kolu… Hadi köyüne döndün diyelim, Tek elle sabanı kavrasan bile sarı öküz gün görmüştür, anlar işin iç yüzünü! Üzülme Alişim, sabana

geçmezse hükmün ağanın davarlarına geçer… Kim görecek kepenek altında eksiğini kapılanırsın boğaz tokluğuna. Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman beklesin mızrabını. Sağ yanın yastık ister Alişim, sol yanın sevdiğini. Ama kızlarda, emektar sazın gibi, çifte kol ister saracak! Rıfat Ilgaz

Haklı Dava 3


Manisa İşçi Birliği Derneği’nin açılış etkinliği yapıldı

Manisa’da işçi ve emekçilerin, birlik ve beraberliğini gerçekleştirerek maruz kaldıkları haksızlıklara bir son verebilmek, en temel hakları olan sendika, iş güvencesi, insanca bir ücret ve insanca bir yaşam gibi talepleri gerçekleştirebilmek için kurulan Manisa İşçi Birliği Derneği coşkulu bir etkinlikle açılışını duyurdu. MİB-DER’in, işçilere seslenen yaygın bir duyuru çalışması sonrası gerçekleştirdiği açılış etkinliği 16 mart Pazar günü dernek binasında yapıldı. Dünya’da ki ve ülkede ki siyasal-politik duruma, işçi ve emekçilere yönelik gerçekleştirilen saldırılara değinilen açılış konuşmasında, Manisa organize de çalışmakta olan işçiler MİB-DER çatısı altında toplanmaya çağrıldı. Yine kendiside uzun yıllardır Manisa organize sanayide çalışan Dernek başkanı da yaptığı konuşmayla derneğin amacını anlatarak işçilerin haklarını araması için MİB-DER’in öneminin altını

çizdi. Dernek başkanının yaptığı konuşmanın ardından derneğin yönetim kurulu üyesi olan bir işçi arkadaşımız da Manisa organize sanayide ki kötü çalışma koşullarına değinerek işçilere dayatılan bu kölece çalışma koşullarına karşı örgütlenme çağrısı yaptı. Konuşmaların ardından yerel sanatçı Mustafa Kılınç söylediği türkülerle beğeni topladı. Daha sonra İzmir Çiğli İşçi Kültür Sanat Evinde çalışmalarını yürüten Yürek İşçileri Şiir Topluluğu seslendirdiği anlamlı şiirlerle etkinliğe ayrı bir renk kattı. Verilen aradan sonra Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu sahne alarak “umut kimde” oyunuyla izleyicileri etkilemeyi başardı. Etkinlikte sahneye son olarak çıkan Grup Kavel Türkiye işçi sınıfına selam marşıyla başladığı programını halaylarla noktalarken coşkulu bir atmosferin oluşmasını sağladı.

KÖLE DEĞİL İŞÇİYİZ, ÖRGÜTLÜYSEK GÜÇLÜYÜZ! *İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret istiyorsan, *İş güvencesini ortadan kaldıran taşeronlaştırmaya hayır diyorsan, *Mezarda emekli olmak istemiyorsan, *Üç kuruşa iş kazasına (cinayetine) kurban gitmek istemiyorsan, *Zorunlu mesailere kalmak istemiyorsan, *İşten atılma korkusunu yaşamadan çalışmak istiyorsan, *Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya da hiç birimiz diyorsan, *Ve; “Manisa Organize Sanayi köle kampı değil, ben de köle değil işçiyim” diyorsan eğer, artık kaybedecek zaman yok. Çünkü tüm bunları ancak birlikte hareket edebilirsek kazanabiliriz. Artık haklarımızı savunabileceğimiz, omuz omuza vererek ortak sorunlarımıza ortak çözümler bulacağımız bir derneğimiz var; MANİSA İŞÇİ BİRLİĞİ DERNEĞİ… Bugüne kadar hep birleşemediğimiz, ortak hareket edemediğimiz için haksızlıklara uğrayıp, köle muamelesi gördük. Ama artık bu devran böyle gitmeyecek. Çünkü birleşen işçiler asla yenilmez. ADRES: Anafartalar mah. Cumhuriyet bulvarı 4/1 (Manolya meydanı -Tefal satış mağazası arkası, Adliye sokağı, Bakan Optik üzeri) Tel: 237 45 62 Not: İş Hukukuyla ilgili sorunlar yaşadığınızda Derneğimize başvurabilirsiniz.

4 Haklı Dava MK

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! Nazım Hikmet


Hukuk köşesi:

Fazla çalışma nedir? İş Yasası’nda belirtilen haftalık 45 saatlik çalışma süresini aşan çalışmalara “fazla çalışma” denir. İşçiye güne en fazla üç (3) saat fazla çalışma yaptırılabilinir. Fazla çalışmaların toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş (270) saatten fazla olamaz. Ancak işçi, yine de bu sürelerden fazla çalıştırılmışsa, fazla çalışma sürelerinin ödenmesi gerekir. İşçilerini bu sürelere aykırı bir şekilde çalıştıran işverene, şikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalışma Müdürlüğü tarafından idari para cezası verilir. Gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemeyeceğinden gece çalışmalarında fazla çalışma yaptırılamaz. Ayrıca bazı işlerde çalışan işçilere ve hangi işte çalışırsa çalışsınlar bazı işçilere fazla çalışma yaptırılamaz: * Sağlık kuralları bakımından günde ancak yedibuçuk saat veya daha az çalışılması gereken işlerde çalışan işçilere (bu işler bir yönetmelikle düzenlenmiştir. Örneğin; kurşun, arsenik, civa, çinko, karpit, ve asitle ilgili bazı işler, cam, demir-çelik ve çimento sanayindeki bazı işler, bazı kaynak işleri, gürültünün belli bir düzeyin üzerinde olduğu işler vb.), * Yer ve su altında çalışılan işlerde çalışan işçilere, * 18 yaşını doldurmamış işçilere, * İş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile önceden veya sonradan fazla çalışmayı kabul etmiş olsalar bile sağlıklarının elvermediği işyeri hekiminin veya Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı hekiminin, bunların bulunmadığı yerlerde herhangi bir hekimin raporu ile belgelenen işçilere, * Gebe, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçilere, *Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçilere fazla çalışma yaptırılamaz.

Fazla çalışma yapmak (mesaiye kalmak) zorunlu mudur? İşverenin fazla çalışma için işçinin onayını alması gerekir. Yani çalışma yapılması, karşılıklı anlaşmaya bağlıdır. Ancak işçinin onayının ne şekilde alınacağı konusu tartışmalı bir konudur. Uygulamada işverenler iş sözleşmelerine bir sözleşme şartı olarak “işçi fazla mesai yapmayı peşinen kabul eder” tarzında maddeler koymakta ve bu onayı önceden almaya çalışmaktadır. Bunun dışında, işçilerden, yıl veya ay başlangıçlarında o yıl veya o ay için fazla çalışma yapmayı kabul ettiklerine ilişkin olarak imza almak ya da fazla çalışma yapılacağını bir gün önceden ya da aynı gün duyurarak, o gün için fazla mesaiye kalacaklara

günlük bir çizelgeyi imzalatmakta bir diğer yöntemdir. Pek çok işyerinde ise bu onay hiç alınmamakta ve işçiler fazla çalışmaya zorlanmakta, aksi takdirde ise işten çıkarılmaktadır. Oysa yasal düzenlemeye göre sadece kabul eden işçilere fazla çalışma yaptırılabilir; fazla çalışma yapmak istemeyenler ise buna zorlanamaz. İşçinin iş sözleşmesi fazla mesaiye kalmak istemediği gibi bir gerekçeyle feshedilemez. Sözü edilen onayı önceden vermemiş olan işçiler, fazla çalışmanın duyurulduğu anda seçimlerini istedikleri yönde yapabilir, bu seçimleri nedeniyle işten çıkarıldıkları takdirde ise yasal yollara başvurabilirler. Sorunlar daha çok, yukarıda belirttiğimiz şekilde önceden onay vermiş işçiler açısından çıkmaktadır. Belirli bir ay ya da yıl boyunca istendiğinde fazla çalışma yapacağına dair önceden imza atarak onay veren işçilerden fazla mesaiye kalmaları istenmekte, bunu yapmadıklarında ise iş sözleşmeleri feshedilmektedir. Yukarıda belirttiğimiz tarzda alınan onayların geçerliliği ve işçiyi bağlayıcılığı konusunda açık ve net bir yasal uygulamadan söz etmek güçtür. Bu nedenle, bu tarz bir onayı vermekten kaçınmak en doğrusudur. Fazla çalışma konusunda önceden onay vermiş işçilerin son derece dikkatli davranmaları ve özellikle o anki koşulları gözönünde bulundurmaları zorunludur. Örneğin; fabrikadaki ya da vardiyadaki tüm işçilerin önceden onay vermiş olduğu ve mesaiye kalmaları istendiğinde de büyük bir çoğunluğun buna uyduğu bir durumda geçerli bir neden de olmaksızın bir tek işçinin fazla mesai yapmayacağını söylemesi, özellikle de bunu tekrarlaması kendisi açısından oldukça riskli bir durum yaratabilir. Bu nedenle, bu onay önceden verildiğinde ya da önceden verilmiş bir onaya dayanılarak fazla çalışma yapılması istendiğinde işçilerin birlikte hareket etmeleri; yani hep birlikte peşin onay vermekten kaçınmaları ya da belirsiz ve peşin bir onay alınmış olsa bile hep birlikte fazla çalışma yapmaktan kaçınmaları en doğrusu olacaktır. İşçiden fazla çalışma yapacağına dair peşinen alınmış geçerli bir onay olsa bile, kendisinden yasanın belirlediği sınırları aşacak şekilde fazla çalışma yapması istenemez. Örneğin; günde 3 saati ya da yılda 270 saati aşan fazla çalışma yaptırılamaz. İşçi yasal sınırları aşan fazla çalışma yapmaktan kaçınabilir. (4857 Sayılı İş Yasası Değerlendirmesi: İŞÇİNİN EL KİTABI. Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi, Sosyal ve Ekonomik Haklar Çalışma Grubu)

Performansa dayalı kölece çalışma Çalıştığımız birçok fabrikada her şey sayı üzerine ayarlanıyor. Saatte ne kadar, kaç tane yaptın gibi. Bununla amaçlanan sayıyı yüksek tutmak… Bir günde kaç saat çalıştıysan ve bu zaman zarfı içerisinde kaç adet mal yaptıysan senden en az o kadar isteniyor. Bu sadece bir günlük üretim içerisinde yaptıklarınla sınırlı değil. Her zaman bu sayıyı vermek zorundasın Hatta senden bu sayının üstünde sayılar vermende isteniyor. Eğer günlük ürettiğin sayıdan biraz olsun az yaparsan hakarete varacak azarlar işitiyorsun. Ama istenilenin üstünde bir sayı verirsen herhangi bir şeyle karşılaşmıyorsun. Sadece göz boyamak için güzel sözler işitiyorsun. Sayıların az çıktığı durumda genellikle herkes yaşanan sorunu birbirinin üzerine atıyor. Bunlara gerekçe olarak malzemenin düzgün gelmediği, yanlış yapıldığı vb. oluyor. Bu da biz işçiler arasında yanlış anlamalara neden oluyor. Bireyler arasında sürtüşmelere yol açıyor. Böylece insanın paylaşım duygusu köreltiliyor, sadece kendini düşünen bencil varlıklar yaratılmaya çalışılıyor. Böylece iş arkadaşının yapmış olduğu hatayı vardiya sorumlusu veya ustabaşına iletmek ispiyon sayılmamış oluyor! Bunlar yetmiyormuş gibi bir de performansa dayalı çalışma sistemi çıkardılar başımıza. Hem her saat istenilen sayıları verecekmişiz, hem de performansımızı artırarak daha fazlasını. Bununla yapılmak istenen belli. Eğer Ali bir günlük 200 sayı veriyorsa, Veli’de 250 veriyorsa, Ali’den 250 sayı vermesi istenecek. Böylece Ali kendisini biraz daha zorlayarak 250 mal üretmeye çalışacak. Böylece ortalama 200 olan ürün 250’ye çıkmış olacak. Bununla da bizim performansımız artarken patronun ve yalakalarının cebine daha fazla para girecek. Yoğun bir şekilde çalışarak ürettiğimiz ürünlerin ve emeğin karşılığı olarak bizlere en fazla “aferin Ali bu ayki performansın %150 “ diyecekler. Yani kuru bir teşekkür. Çünkü Ali’nin, Veli’nin, Mehmet’in aldığı ücret yine asgari ücret olacak. Mantıklı düşünen her insan farkına varacaktır ki, her gün aynı performansla aynı sayıyı vermek imkansızdır. Çünkü saatler ilerledikçe yorgunluk kendisini daha da hissettirecektir. Patron için önemli olan bu değildir. Çünkü ona göre işçi yorulmaz, uykusu gelmez hatta acıkmaz bile. Buna yol açan ise doymak bilmez kâr hırsıdır ve böyle bir düzende başka türlü davranması da beklenemez zaten. Biz işçiler bu çalışma koşullarıyla her gün biraz daha yıpranıyoruz. Bu yıpranmışlığa bir son vermemiz ve emeğimizin gerçek karşılığını alabilmemiz için insanın insan tarafından sömürülmesine “hayır” demeliyiz. Bunun içinde öncelikli olarak biz işçileri birbirimize düşman eden, bizler arasına nifak tohumları eken her şeye bir son verebilmemiz gerekiyor. İşçinin işçiden başka dostu olamaz. Çünkü tok açın halinden anlamaz. Açın halinden ancak aç olanlar anlar. Artık kendi kendimize söylenmekten vazgeçelim. Bizim gibi işçi olan kardeşlerimizle sorunlarımızı paylaşalım, fabrikalarda komiteler kuralım, sendikalarda örgütlenelim Unutmayalım ki birlikten kuvvet doğar. Ne demişler “bir elin nesi var, iki elin sesi var…”

Haklı Dava 5 MK


Sınıfın gündemi...

Öznur Kablo’da kölelik uygulamaları protesto edildi! Tekirdağ-Çerkezköy 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet sürdüren Öznur Kablo Fabrikası patronu İbrahim Balarası, 2007 yılından itibaren sendikal örgütlenme mücadelesine adım atan işçilere sistematik baskı uygulamaya başladı. Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube’yle beraber örgütlenme çalışması yürüten Öznur Kablo işçileri geçtiğimiz Mart ayı içerisinde fabrika içindeki bir konteynırda günlerce hapsedildiler. 2 Öznur Kablo işçisi 13 gün, 9 işçi ise 2 gün kümes büyüklüğünde bir konteynırda insanlık dışı koşullarda tutuldular. Öznur Kablo işçileri ile BMİS’in örgütlü olduğu çeşitli fabrikalardan işçiler 14 Nisan günü organize sanayi bölgesinde insanlık dışı uygulamalara, baskılara karşı yürüyüş düzendiler, fabrika önünde eylem yaptılar. Sanayi içinde en önde DİSK, arkasında Birleşik Metal-İş 2 No’lu Şube pankartını açan BMİS üyeleri ve eyleme destek verenler Öznur Kablo’ya kadar coşkulu sloganlarla yürüdüler. İlk olarak söz alan BMİS 2 No’lu Şube Başkanı Yılmaz Bayram, kavgada yumruk esirgemeyen bir sendika olduklarını söyledi ve Türk Metal’in sınıf işbirlikçisi tutumunu teşhir etti. Bayram, Öznur Kablo işçilerinin onurlu mücadelelerini devam ettirdiklerinin altını çizdi. Ardından konuşan Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Öznur Kablo işçilerinin gördükleri muameleyi 18. yüzyıl kölelik koşullarına benzetti. Eylem sırasında “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganını atan işçiler fabrikanın duvarına protesto amaçlı boya ve yumurta attılar. Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER)’de 10 Nisan’da yaptığı yazılı açıklama ile Öznur Kablo Fabrikası’nda insanlık dışı uygulamalara maruz kalan Öznur Kablo işçileriyle dayanışma içinde olduğunu duyurdu

Mevsimlik tarım işçilerinin ölümüne tepkiler... Şanlıurfa’dan bir kamyon kasasıyla Eskişehir’e çalışmaya giden tarım işçilerinden kamyonun devrilmesi sonucu 9’u hayatını kaybetti, 35’i yaralandı. 6 senede 74 tarım işçisi hayatını kaybetti, Tuzla tersanelerinde son 15 yılda yaklaşık 75 tersane işçisi hayatını kaybetti ve daha birçok yerde işçiler hayatlarını patronların kar hırsı yüzünden kaybediyor. Gerçekleşen iş cinayeti ile ilgili açıklama yapan TİBDER şunları söyledi:

6 Haklı Dava

“Kapitalist sistem kar üzerine kurulu patronların çıkarlarını gözeten bir sistemdir. Bu düzen bizi açlığa, sefalete, ölüme mahkûm ederken, biz Tersane İşçileri Birliği Derneği olarak diyoruz ki, artık kölece çalışma koşullarına karşı saflarımızı sıklaştırıp mücadelemizi yükseltelim, işçi sınıfının bayrağı olan kızıl bayrağı daha yukarılara yükseltelim!”

Açıklamanın ardından bir süre oturma eylemi yapan işçiler yer yer polisin engelleme girişimlerine de maruz kaldılar. Eylemde konuşan Nakliyat-İş yöneticileri önümüzdeki günlerde “Arçelik ürünlerini tüketmeme” kampanyası başlatacaklarını duyurdular.

OSB-İMES İşçileri Derneği ise şu görüşlere yer verdi: “Gerçeklerin üstü her zaman nasıl örtülüyorsa Eskişehir’de yaşanan işçi kıyımının da sadece trafik kazasından ibaret olduğunu söyleyecekler. Bizler kötü çalışma koşullarımıza karşı örgütlenip mücadele etmezsek ölmeye devam edeceğiz. Bizler gerçeklerin farkına varıp bu gidişata artık dur diyebilmeliyiz. Ölüm makinesi olan kapitalist sisteme karşı saflarımızı sıklaştırıp mücadele dinamiğimizi açığa çıkartmalıyız. OSİM-DER’li işçiler olarak iş cinayetlerine ‘ARTIK YETER’ diyoruz ve katliamlara karşı işçi ve emekçileri kenetlenmeye çağırıyoruz.”

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Kalmaksan adlı fabrika ile ilgili olarak 26 Mart 2008 tarihinde Çiğli Organize işçilerinin çıkarmış olduğu Çiğli İşçi Bülteni’nde yayınlanan “Kalmaksan İş Kazalarında Rekora Koşuyor” başlıklı yazı dolayısıyla, işçi arkadaşımız küfür, hakaret ve hırpalanmaya maruz kalarak işten çıkartılmıştı. Bu saldırıyı protesto etmek için 31 Mart tarihinde fabrika önünde yapılan basın açıklamasına ise patron ve adamları saldırmış, jandarma ise basın açıklaması yapan eylemcileri gözaltına almıştı. Çiğli Organize’ de işçilere yönelik baskıları ve son olay örneğinde görüldüğü gibi patron-jandarma tarafından gerçekleştirilen saldırıyı protesto etmek için 17 Nisan’da bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Buluşma yeri olarak belirlenen Çiğli Belediyesi önünde beklemeye başlayan kitle, 12.15’de araçların gelmesiyle Çiğli Organize’ye doğru hareket etti. Kalmaksan fabrikasına yakın bir yerde inen kitle “Çiğli Organize’de kölece uygulamalara son! Baskılar bizi yıldıramaz, Yaşasın sınıf dayanışması!” yazılı pankartı açarak, sloganlarla yürüyüşe geçti. Oldukça coşkulu olan kitle, Çiğli Organize sokaklarını sloganlarıyla çınlattı. Jandarmanın yoğun önlem aldığı fabrikanın önüne gelindiğinde ortak basın metnini saldırıya uğrayan işçi arkadaşımız okudu. Basın metninde gerçekleşen saldırının kapitalizmin gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdiği ifade edildi ve tüm bu baskılara rağmen mücadelenin süreceği söylendi. Basın metninden sonra açıklama bitirilip yine yürüyüş korteji oluşturularak araçlara doğru yüründü. Pekçok devrimci kurumun ve sendikanın ortak imzalarıyla örgütlenen eyleme 100’ü aşkın kişi katıldı. Çiğli Organize ve belediye işçilerinin yoğun katılımı ise dikkat çekiciydi. Çevre fabrikalarda bulunan işçilerde eylemi ilgiyle izledi.

ANT Gıda’da halaylı işbaşı! Balıkesir’in Havran İlçesi’nde kurulu bulunan Ant Gıda’da çalışan işçilerin 48 günlük direnişleri zaferle sonuçlandı. Ant Gıda işçileri halaylar çekerek işbaşı yaptılar. Ant Gıda’ya ait Fora Zeytincilik’te çalışan ve 170 işçiyi kapsayan Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş ve Ant Gıda patronu arasında süren TİS görüşmeleri 22 Şubat tarihinde başlayan grevle kopmuştu. 48 günlük direnişin ardından, Tek Gıda-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu yaptığı yazılı açıklamayla, 5 yıla yakın süredir örgütlülüğü devam eden fabrikada ilk kez TİS imzalandığını duyurdu. Yüzde 17 ile yüzde 25 arasında değişen iyileştirmeler sağlandığı açıklandı.

Arçelik işçilerinin eylemleri sürüyor! Nakliyat-İş Sendikası üyesi Arçelik işçileri, Koç Holding’e karşı verdikleri mücadelede 103. günü geride bıraktılar. Arçelik işçileri Tuzla Arçelik Fabrikası önünde başlattıkları direnişlerini Nakkaştepe’deki Koç Holding binası önünde devam ettiriyor ve birçok eylemle birleştiriyorlar. İşçiler 11 Nisan günü Taksim Gezi Parkı’ndan Yapı Kredi Bankası önüne yürüyüş düzenlediler. Burada basın açıklamasını okuyan Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, sendikal örgütlenme mücadelelerinde gösterdikleri kararlılığa işaret ederek, SSGSS saldırısına karşı da direniş coşkularını alanlara taşıdıklarını ifade etti. Açıklamasını sınıf dayanışması vurgusuyla sonlandırdı.

Çiğli Organize’de eylem!


Direnen işçiler Taksim’de buluştu! 2008 1 Mayısı’na günler kala farklı illerde, farklı sektörlerde, farklı sanayi havzalarına süren grev ve direnişlerle giriliyor. Sermayenin saldırılarına ve kölelik dayatmalarına karşı sosyalekonomik güvence için sendikalarda örgütlenen işçiler patronların kendi yasalarına dahi uymadıklarını, sınıfın farklı bölüklerinin örgütlenme istek ve taleplerini hiçe saydığını görüyorlar. Direnen Yörsan işçileri bugün Taksim’de Nakliyat-İş üyesi Arçelik işçileri ve farklı sektörlerden işçilerle buluştular. Yörsan işçileri “Yörsan ürünlerini tüketmiyoruz” çağrısı İstanbul’a taşıdılar. Taksim Meydanı’nın eylem alanına döndüğü bugün adeta 1 Mayıs provası gerçekleştirildi. Sendika hakkı için fabrika kapısı önünde başlattıkları direnişlerinin 137. gününde Taksim’e gelen Yörsan işçileri Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun Taksim Gezi Parkı’nda gerçekleştirdiği eyleme verdiklari desteğin ardından Yörsan Yersen İnisiyatifi’nin çağrısıyla yapılan eyleme katıldılar. Nakkaştepe’de Koç Holding önünde direnişlerini sürdüren Arçelik işçilerinin de katıldığı yürüyüş saat 14.00’te Taksim Tramvay Durağı’nda başladı. Yörsan işçileri Galatasaray Lisesi’ne kadar coşkulu sloganlar eşliğinde yürüdüler. Galatasaray Lisesi önüne sloganlarla gelen kitle burada pankartlar açarak basın açıklaması yaptı. Açıklamada söz direnen işçilerindi. İlk olarak Tek Gıda-İş Sendikası adına konuşan Marmara Bölge Başkan Yardımcısı Göksel Şengül şunları söyledi: “İnadına örgütleneceğiz. Bundan sonra çığ gibi büyüyen kalabalıklar olacağız. Ya sıranın bize gelmesini bekleyeceğiz ya da bu zulme dur diyeceğiz!” Şengül tüm çabalarına rağmen Yörsan patronunun kendilerini anlamadığını söyledi. Yörsan ürünlerini boykot etme kampanyasına destek çağrısı yaptı. Fabrikaları önünde direnen 400 Yörsan işçisi adına da Gökhan Yıldız konuştu. Yörsan patronunun baskcı uygulamalarına karşı sendikada örgütlendiklerini söyleyen direnişçi Yörsan işçisi yılmadan direndiklerini, sendikaları Tek Gıda-İş’le beraber direnişlerine kazanana kadar devam edeceklerini ifade ettiler. Yıldız konuşmasını,

“İnançlıyız kararlıyız sonuna kadar götürmeye hazırız” sözleriyle noktaladı. Yörsan işçileriyle eylemlerini birleştiren Arçelik işçileri adına da yapılan konuşmada patronlara diz çöktürmeyi başaracaklarını söyleyerek direnişlerine destek çağrısında bulundu. Yapılan konuşmalar sırasında “Yaşasın Arçelik direnişimiz!”, “Yaşasın onurlu mücadelemiz!” sloganları atıldı. Yörsan Yersen İnisiyatifi adına okunan basın açıklamasından hemen önce üniversitelerden Yörsan direnişine destek için boykot çağrısı yapan İstanbul Üniversitesi öğrencileri adına da bir konuşma yapıldı. Yapılan konuşmada 24 Mart’ta başlayan Yörsan ürünlerini tüketmeme çağrısının devam edeceği vurgulandı. Direnen işçiler birleşmeli! Eylemin son konuşması Yörsan Yersen İnisiyatifi adına yapılan basın açıklamasıydı. Açıklamada; farklı sektörlerden işçilerin uğradığı hak gaspları sıralanırken benzer sorunlar yaşayan işçilerin bir arada duruşuna vurgu yapıldı. Açıklamanın son bölümünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na gönderilmek üzere toplanan dilekçedeki talepler okundu. Baştan sona coşkuyla geçen eylem sloganlarla son buldu.

Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı gerçekleştirildi... Bir süredir hazırlıkları sürdürülen 2. Büyükçekmece İşçi Kurultayı 13 Nisan günü çeşitli fabrikalardan işçilerin katılımıyla gerçekleşti. Kurultay saygı duruşu ve yapılan açılış konuşması ile başladı. Açılış konuşmasında bölgenin durumuna değinilerek bölge işçilerinin yaşadığı sorunlar ana hatlarıyla ortaya konuldu. Bu sorunların üstesinden gelmenin yolunun örgütlenmekten ve mücadele etmekten geçtiği ifade edildi. Kurultayın bu mücadelede bir araç, hedeflenenin ise bölge işçilerinin birliğini sağlamak olduğu, bundan sonraki süreçte de kurultaydan çıkan ortak iradeyle bu mücadelenin devam edeceği vurgulandı. KHK temsilcisi konuşmasını 1 Mayıs’a katılım çağrısıyla sonlandırdı. Sinevizyon gösteriminin ardından tebliğ sunumlarına geçildi. Bölgedeki genel durum ve örgütlenme sorunları üzerine okunan iki tebliğin ardından Tekstil Komitesi’nden bir tekstil işçisi SSGSS saldırısına ilişkin bir konuşma yaptı. Müzik dinletisi ile başlayan ikinci bölümde Küçükçekmece İşçi Platformu, Güven Elektrik işçileri ve TİB-DER adına birer konuşma yapıldı. Bu konuşmalarla sınıf mücadelesinin coşkusu salona taşındı. Serbest kürsü bölümünde ise bölgedeki birçok temel fabrikadan işçiler söz alarak kurultayı selamladılar. Fabrikalarında yaşadıkları sorunları dile getirip, mücadeleye ilişkin duygu ve düşüncelerini ifade ettiler. Konuşmalara, metal işçileri daha etkin bir şekilde katıldılar. Serbest kürsü kurultayın en canlı bölümü oldu. Son olarak söz alan bir sınıf devrimcisi İşçi sınıfının devrimci enerjisi açığa çıkarılamadan bu topraklarda hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini vurgulayarak 1 Mayıs’a çağrı yaptı. Coşkulu bir atmosferde geçen kurultayın en önemli başarısı, bölgedeki önemli fabrikalara dayanması oldu. Kurultay çalışmasının yoğunlaştığı alanlardaki fabrikalardan kurultaya belli bir katılımın gerçekleşmiş olması, önümüzdeki süreçte bölgedeki mücadeleyi örgütlemede daha ileri hedeflere yürümek açısından önem taşıyor. Kurultaya yaklaşık 120 kişi katıldı.

Adana Sanayi İşçileri Kurultayı başarıyla gerçekleşti! Adana Sanayi İşçileri Kurultayı, 20 Nisan günü 90 işçi ve emekçinin katılımıyla başarıyla gerçekleştirildi. Adana Sanayi İşçileri Derneği’nin (Sİ-DER) çağrısıyla toplanan kurultay, işçi ve emekçilerin sorunlarının ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir mücadele kürsüsüne dönüştü. Kurultay ilk olarak Sİ-DER Başkanı tarafından gerçekleştirilen açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasında 2007 Taksim 1 Mayısı’nda işçilerin ve emekçilerin gösterdiği militan mücadeleden bugüne, Hava-İş, Telekom ve tersaneler gibi işçi sınıfının mücadele örneklerine vurgu yapılarak sınıf hareketinde güçlenen dinamiklerine dikkat çekildi. Böyle bir süreçte toplanan Adana Sanayi İşçileri Kurultayı’nın misyonu anlatılarak, kurultayın sihirli bir değnek değil ama sorunların tartışılması ve çözüm önerilerinin güçlü bir şekilde ortaya konulabilmesi

için önemli bir araç ve imkan olduğu vurgulandı. Gerçekleştirilen sinevizyon gösteriminin ardından tebliğ sunumlarına geçildi. “Küçük Sanayi Siteleri’nde çalışma koşulları ve örgütlenmenin sorunları”, “Taban örgütlenmeleri ve iş yeri komiteleri”, “İşçi sınıfının toplumsal konumu ve tarihsel devrimci misyonu” başlıklı tebliğler okundu. İlk bölümünün sonunda Yüksel Akkaya “İşçi sınıfının örgütlenmesinin sorunları” başlığıyla bir konuşma yaptı. İkinci bölüm’de Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu’nun da aralarında olduğu pek çok kişi konuşmalar yaparak kurultayı selamladı. Yurtiçi ve yurtdışından gelen çok sayıda mesaj okundu. Serbest kürsü bölümünde ise söz alan işçiler coşkulu bir tarzda sorunlarını dile getirdiler, öneriler

sundular. Gerçekleştirilen konuşmaların ardından yapılan kapanış konuşmasıyla kurultay sonlandırıldı. Kapanış konuşmasında “Sınıfa karşı sınıf!” şiarı etrafında kenetlenilerek, kapitalist barbarlık düzenine karşı sınıf mücadelesinin güçlendirilmesi çağrısı yapıldı.

Haklı Dava 7


Kavganız kavgamızdır!

1 Mayıs Marşı Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez Yepyeni bir hayat filizlenir bizde ve ülkelerde 1 Mayıs, 1 Mayıs! İşçinin emekçinin bayramı Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı! Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarında Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarında Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir 1 Mayıs, 1 Mayıs! İşçinin emekçinin bayramı Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı!

Vermeyin insana izin, kanması ve susması için Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler 1 Mayıs, 1 Mayıs! İşçinin emekçinin bayramı Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı! Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor Gün gelir, gün gelir, zorbalar kalmaz gider Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider

Yer Amerika ...Yıl 11 Kasım 1887... Dört mücadeleci işçi önderi, Albert Parsons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik işgünü mücadelesine önderlik ettikleri için idam edildiler... Bu dört yiğit insan idam sehpalarına başları dik, boyun eğmezliğin simgesi olarak çıktılar. İdam kararının verildiği mahkemedeki son sözleri bu başeğmezliğin kanıtıydı.

Adolf Fischer: “Ölüme mahkum edilmemi protesto ediyorum, çünkü cinayet işlemedim. Ancak sosyalist olmam sebebiyle öleceksem bir sözüm yok.”

Albert Parsons: “Bu ülkenin yasalarına karşı gelmedim. Ne ben ne de arkadaşlarım Amerikan halkının herhangi bir yasal hakkını ihlal etmedik. Konuşma özgürlüğüne, basın özgürlüğüne toplanma özgürlüğüne tecavüz edilmeyeceği hakkını savunuyoruz. Anayasanın tanıdığı öz savunma hakkını savunuyoruz ve Amerikan halkının çok pahalıya kazandığı bu haklarının elinden alınmasına karşı çıkıyoruz.”

August Spies: “Eğer bizi asarak ... tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan, (kurtuluşu) bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız -eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurda, burda veya orada, arkanızda, -ve önünüzde, ve her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz. Öyle bir zaman gelecek ki; bizim suskunluğumuz, sizin bugün ipe çektiğiniz, seslerden daha güçlü olacaktır.”

George Engel: “Hakları yalnız imtiyazlı olanlara göre ayarlayan ve işçilere hiç hak tanımayan hükümete karşı kim saygı duyabilir? Böyle bir hükümete saygım yok benim.”

İşçi Bülteni Özel Sayı: 297 * Fiyatı: 25 YKr * Nisan 2008 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Millet Cad. 50/10 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.