OSB-İMES İşçi Bülteni - Eylül 2008

Page 1

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ Đşçi Bülteni Özel Sayı No: 348

“Đşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!”

Eylül 2008 * Fiyatı: 25 YKr

Metal işçisi seyirci değil taraf olmalı!

Metal işkolunda yeni bir TĐS sürecine girmiş bulunuyoruz. Bu süreç içinde metal patronlarının örgütü MESS ile işçi sendikaları masaya oturacaklar. TĐS sonucunda sendikalara üye metal işçileri için iki yıl boyunca geçerli olacak ücret ve sosyal haklar ile çalışma koşullarına ilişkin hükümler belirlenmiş olacak. Sözleşme sonuçları sadece sendika üyelerini değil örgütlü veya örgütsüz bütün metal işçilerini yakından ilgilendiriyor. Çünkü bütün metal patronları ücret ve hakları belirlerlerken şu ya da bu ölçüde de olsa sözleşme sonuçlarını dikkate almak durumunda kalıyorlar. Metal işkolunda sözleşme yetkisine sahip olan en büyük işçi sendikası Türk Metal'dir. Onun dışında Birleşik Metal ve Özçelik-Đş sendikaları da

sözleşme imzalama yetkisine sahipler. Türk Metal Sendikası kurulduğu günden bu yana işçilerin değil, patronların çıkarlarını savunmayı bir gelenek haline getirmiştir. Đşçi sendikası olarak görünse de aslında bir patron sendikasıdır. Görevi de işçileri patronların denetimi altında tutmaktır. Sözleşme kapsamındaki yüzbinlerce işçinin yaklaşık yüzde 80'inin Türk Metal üyesi olması nedeniyle, bu işçi düşmanı sendika, sözleşme görüşmelerinde belirleyici konumdadır. Türk Metal işçiye düşmanlık geleneğine her sözleşme döneminde yeni halkalar eklemektedir. Ve bu eşsiz hizmetleri nedeniyle patronlar tarafından el üstünde tutulmaktadır. Bu sözleşme döneminde de aynı şey yaşanmaktadır. Henüz üyesi olan işçilere sözleşme hakkında hiçbir bilgi vermeyen Türk Metal yöneticileri, ortak taslak hazırlamak için patronlarla toplantı üzerine toplantı yapmaktadır.


2

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

Birleşik Metal Sendikası ise onlardan daha farklı bir yerde durmaktadır. Bunun nedeni de tabanındaki işçinin irade ve müdahalesine daha açık bir anlayış ve işleyişe sahip olmasıdır. Ancak her TĐS sürecinde tüm metal işçilerini ve gerçek taleplerini temsil iddiasıyla masaya oturan Birleşik Metal-Đş Sendikası, bu iddiasının altını dolduramamakta, üzerine düşen görevleri yerine getirememektedir. Metal patronları esnek çalışma hükümlerinin sözleşmelerde yeterince yer almadığını söyleyerek sızlanmaktalar. Ayrıca durumlarının gün geçtikçe daha kötüye gittiğinden yakınmaktalar. Oysa herkes de biliyor ki, Türkiye ekonomisinin ve sanayi üretiminin belkemiği durumundaki metal sektörü 2001 krizinden bu yana kesintisiz ve hızlı bir büyüme içerisindedir. Bu gelişimin temelinde üretim teknolojilerindeki gelişimle birlikte işçilerin kölece koşullara mahkum edilmesi pahasına verimliliğin yüzde 200'ler dolayında arttırılması yatmaktadır. Buna ücret ve sosyal haklar planında işçilerin yaşadığı büyük kayıpları da eklememiz gerekir. Durum bu olduğu halde MESS patronları sızlanmaktadır. Amaçları haklarımızı daha fazla tırpanlamak, bizleri daha beter çalışma koşullarına mahkum etmektir. Kardeşler! Yeni bir ihanet sözleşmesine geçit vermemek, elimizdeki kazanımları korumak, insanca yaşamaya yeterli ücret ve yeni sosyal haklar elde etmek elimizdedir. Bunun için şimdiden sendikalara, fakat özellikle de Türk Metal isimli ihanet çetesine güçlü bir şekilde basınç uygulamak gerekiyor. Öfke ve tepkimizi her fırsatta göstermeli, taleplerimizi bu satıcılar takımına sürekli olarak hatırlatmalıyız. Bunun için de şimdiden işyerlerimizde toplu sözleşmelerle ilgili toplantılar düzenlemeli, TĐS komiteleri kurmalıyız. Ağır çalışma koşullarına, uzun çalışma saatlerine, düşük ücretle çalışmaya ve geleceğimizin yok edilmesine seyirci kalmayalım. Başımıza çökmüş bulunan kara bulutları dağıtmak bizim elimizde. Bu TĐS görüşmeleri, örgütlü-örgütsüz herkesi ilgilendiriyor. Dişe diş bir mücadele hattında yürümek için TĐS sürecinde kendi sınıf tavrımızı ortaya koyalım. Metal TĐS komitelerinde yer alalım! Đhanete geçit vermeyelim! Đnisiyatif TĐS komitelerine, söz yetki karar tabana!

Gündem

tal grup e m e ’d e y i n a Ümr ıldı… TĐS’leri tartış

Metal grup toplu iş sözleşmelerinde işçi sendikaları ile MESS arasındaki görüşmeler devam ederken OSB-ĐMES Đşçileri Derneği de 7 Eylül günü TĐS gündemi ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı, metal sektörünün genel durumu ve güncel TĐS süreci üzerine sunum ve tartışmaların yapıldığı iki bölüm halinde gerçekleşti. Đlk bölümde metal sektörünün kapitalist sistem ve sınıf mücadelesi içerisinde tuttuğu yer vurgulandı, bu alandaki geçmiş mücadele süreçleri ve deneyimleri ifade edildi. Sunumun ikinci bölümünde ise tartışma 2008-2010 TĐS sürecine girerken sektördeki genel durum ve tarafların sürece yaklaşımı ile başladı. Yoğunlaşan üretim ve sömürü ile birlikte işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötüleştiği vurgulanarak bu duruma karşı biriken öfke ifade edildi. Bu tablo içerisinde halen MESS’in esnek üretim başta olmak üzere metal işçilerine dayatmalar içinde olduğu vurgulandı. Sendikaların sürece yaklaşımı ve mevcut taslaklar da gündeme alınarak metal işçilerinin taleplerinin neler olması gerektiği ve bu talepler uğruna nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiği tartışıldı. Yürütülen tartışmalardan ortaya çıkan sonuç ise metal işçilerinin kendilerini doğrudan ilgilendiren bu süreçte daha aktif bir rol oynaması gerektiği, sürecin sendika bürokrasisine teslim edilemeyecek derecede önemli olduğu idi. Sendika bürokrasisinin tabandan bir basınç gelmeden zaten adım atmayacağı, daha da ötesinde özellikle Türk Metal’in her koşulda biriken tepkileri dindirebilmek adına MESS’le kol kola olduğu ve olacağı ifade edildi. Toplantıda işçilerin sürece daha etkin katılabilmesi için işyerlerindeki TĐS komitelerinin aktifleştirilmesi ile birlikte, havza ve bölge ölçeğinde sendikalı-sendikasız, örgütlü-örgütsüz ayrımı yapmadan bu sürecin tüm metal işçileri ile birlikte örgütlenmesi gerektiği, çıkan en temel sonuçlardan biriydi. Bu çabanın devrimci bir sınıf hareketinin yaratılmasının da ön koşulu olacağı vurgulandı. Buna bağlı olarak öncü devrimci işçilerin bu süreçte açığa çıkan enerjiye de yaslanarak öncü işçi kuşağının yaratılması çabası içinde olması gerekliliği dile getirildi. Toplantıya yaklaşık 30 işçi katıldı.


Gündem

2. Ümraniye Đşçi Kurultayı hazırlıkları başladı… Ümraniye sanayi havzasında çalışan öncü işçiler OSB-ĐMES Đşçileri Derneği 3. Olağan Genel Kurulu’nda aldıkları karar doğrultusunda 2. Ümraniye Đşçi Kurultayı için hazırlıklara başladılar. 13 Eylül günü OSB-ĐMES Đşçileri Derneği’nde gerçekleştirilen toplantıda bir araya gelen 25 işçi, kurultayın hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktığını, ne hedeflemesi gerektiğini ve nasıl bir çalışma yöntemi izlenmesi gerektiğini tartıştı. Tüm ülkede olduğu gibi Ümraniye havzasında da sınıfın genel örgütsüzlük tablosundan yola çıkılarak 2. Ümraniye Đşçi Kurultayı’nın, örgütlenmenin önündeki engelleri ve çıkış yollarını tartışan bir kürsü olması gerekliliği vurgulandı. Aynı zamanda böyle bir kurultayın bölgedeki öncü işçilerin bir araya gelmesi ve sonrasında da ortak bir mücadele etrafında kenetlenebilmeleri için önemli bir araç olduğu, bu çerçevede yoğun bir çaba sarf edilmesi gerekliliği tartışıldı. Bu çerçevede OSĐMDER’li işçiler oluşturacakları heyetlerle birlikte bölgedeki öncü işçileri ve işçi-emek örgütlerini tek tek ziyaret ederek çalışmaya aktif olarak katılmalarını ve destek vermelerini isteyecekler.

Önaysan’da işçiler tepkili

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

3

Toplantıda ayrıca sınıfın bugünkü hareketsiz tablosunun değiştirilebilmesi için fabrikalara dayalı taban örgütlülüklerinin oluşturulması gerektiği, kurultay sürecinin de bu temel amaca hizmet eden bir şekilde işletilmesi gerektiği vurgulandı. Ön sürece dair yapılan ilk tartışmalarda bölgenin tablosunu daha net ortaya koyacak bir anket çalışması ve bölge işçilerin yakıcı olarak hissettiği sorunlara dair yürütülecek çalışmalar gelen ilk önerilerdi. Bir diğer öneri ise tüm işçilerin katılımına açık şekilde bir Kurultay hazırlık komitesinin oluşturulması ve çalışmanın bu komite aracılığıyla yürütülmesi oldu. 10’un üzerinde işçinin söz alarak düşüncelerini ifade ettiği toplantıda, yürütülecek ön hazırlık çalışmasının ardından 5 Ekim’de gerçekleştirilecek bir toplantı ile bu konuların Ümraniye’li öncü işçilerle birlikte tartışmaya açılmasına karar verildi. Buradan çıkan kararlar doğrultusunda 2. Ümraniye Đşçi Kurultayı çalışmalarını hızlandırmak yönlü bir irade birliği oluşturuldu.

12 ağustos 2008 günü 3 işçi arkadaş performans gerekçe gösterilerek işten atıldı. Aynı gün içerisinde 15 işçinin daha işten atılacağını öğrenir öğrenmez içerideki işçilere durumu anlattık ve bu kıyımın önüne kısa süreli de olsa geçilmiş oldu. Ama henüz işçiler olarak tepkimizi açığa çıkarmadığımız sürece bu saldırılar daha önce olduğu gibi yarın da devan edecektir. Bizler asıl gerekçenin performans olmadığını biliyoruz. Asalak Önaysan patronunun asıl korkusu bir yıldır ayın 1’i ila 5’inde ödenmesi gereken maaşları 25’ine kadar sarkıttıkları için içeride biriken öfkenin açığa çıkmasıdır. Biz işçiler ise 6.ay zamları için şaltere elimizi götürmemiz gerekirken ücretlerin zamanında ödenmesi için dahi henüz tek bir adım atabilmiş değiliz. Önaysan ve taşeron MSM bu konuda ağızbirliği yapmaktan vazgeçmiyorlar. Ayrıca taşeron MSM’nin sorumlusu patron uşağı Bedrettin ve Cemal, işçilere sergiledikleri tutumlarla da aslında hangi sınıfa hizmet ettiklerini açıkça göstermektedirler. Ne zaman ücretleri sorsak Önaysan işçilerine Önaysan idaresini, MSM işçilerine ise MSM idarecilerini adres göstererek örgütlülüğümüzün önüne geçmekle kalmayıp aynı dili kullanıyorlar. Performansa gelince, kapıya asılan listede fazla üretim yapan bile işten çıkartılacağı için en düşük gösterilmiştir. Peki, içerideki işçi arkadaşlara sormak istiyorum. Bu ciddi durum karşısında örgütlenmemiz gerekirken yanı başımızdaki kardeşimiz için ‘Bu bizi satar’ düşüncesini kafamızdan çıkarmak mı gerekir, yoksa “Benim sana senin de bana güvenmekten başka çaremiz yok” demek mi? Ben OSĐM-DER’li bir işçi olarak bir sınıf olduğumuzu ve derneğimizin sizlerle dayanışma içerisinde olacağının altını çiziyor, sizleri derneğimizde örgütlenmeye, sorunlarımıza çözüm üretmeye davet ediyorum. Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Önaysan’dan bir işçi


4

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

Gündem

Grev ve direniş deneyimleri

OSB-ĐMES işçileriyle buluştu!

OSB-ĐMES Đşçileri Derneği, 23 Ağustos günü ĐMES’teki dernek binasında gerçekleştirdiği buluşmayla aylardır E-Kart ve Unilever’de devam eden direniş ve grevlerinin sesini Ümraniye'deki işçilerle buluşturdu. Çeşitli araçlarla hazırlık çalışmaları yürütülen “Unilever ve E-Kart işçileri direniş deneyimlerini paylaşıyor” etkinliği grev ve direnişten işçi temsilcilerinin ve şube yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti. Direnen sendikalar mücadeleyi anlattı... Saat 17.30’da Ümraniye’deki dernek binasında başlayan etkinlik, TÜMTĐS Đstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun ve Basın-Đş Sendikası Đstanbul Şube Başkanı Levent Dinçer’in Unilever ve E-Kart’taki mücadele sürecine dair yaptığı bilgilendirme konuşmaları ile başladı. Bu bölümde ilk sözü alan Basın-Đş Sendikası Đstanbul Şube Başkanı Levent Dinçer, E-Kart’ta 16 Haziran 2008 tarihinden itibaren devam eden grev sürecinin öncesini ve güncel gelişmeleri aktardı. EKart işyerinde grev öncesinde girilen zorlu sendikal örgütlenme mücadelesini anlatan Dinçer, sadece EKart’ta değil birçok işletmede sermayenin hükümetlerle kolkola girerek işçi sınıfına dönük saldırılarını arttırdığını belirtti. Türk-Đş Đstanbul Şubeler Platformu olarak grev ve direnişlerle dayanışma amacıyla yaptıkları mücadele çağrısının geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Dinçer’in konuşması örgütlenmek ve mücadele etmekten başka bir yolun olmadığı vurgusuyla son buldu. Etkinliğin ikinci konuşmacısı ise TÜMTĐS Đstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun’du. Dursun, Unilever depolarında paketleme ve taşımacılık işi yapan Çipa ve Şimşek taşeron firmalarında başlattıkları sendikal örgütlenme mücadelesi hakkında bilgilendirme yaptı ve direnişin ilk günkü kararlılıkla devam ettiğini söyledi. Taşeronlaştırmanın sendikal örgütlenmeyi dağıtmanın bir aracı olduğunu vurguladı ve tekil direnişlerin birleştirilerek sınıf dayanışmasının

güçlendirilmesi çağrısı yaptı. Türk-Đş Đstanbul Şubeler Platformu’nun önüne koyduğu “Direnişteki işçilerle 5 YTL’ni paylaş kampanyası”nın anlamlı bir araç olduğunu söyledi. Konuşmasını sınıf hareketinin dibe vurmuş tablosunu dağıtmanın yolunun örgütlenmek ve mücadeleyi birleştirmekten geçmesi üzerine kuran Dursun, grev ve direnişlerin kamuoyuna mal edilebilmesi için somut araçların geliştirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Đlk konuşmaların ardından, etkinliğe katılan Ümraniyeli işçilerin grev ve direnişler üzerine soruları geldi. Etkinlikte yer alan E-Kart grevcisi Đbrahim Şen’e de grev ve direniş sürecine dair sorular yöneltildi. Grev sürecinde E-Kart işçilerinin edindiği mücadele deneyimi, örgütlü mücadelenin anlamı ve önemi üzerine yoğunlaşan sorularla devam eden etkinlikte katılımcılardan sorulan sorulara Türk-Đş bürokrarasinin grev ve direnişlerle olan ilişkisi, tabandan doğru geliştirilecek mücadelenin önemi, grev ve direnişlerin kamuoyuna nasıl maledileceği başlıkları eklendi. Sendikal bürokrasi taban iradesiyle yok olur! Bu bölümde söz alan Dursun ve Dinçer, tek seçeneğin örgütlü mücadelede olduğu düşüncesini yinelediler. Grev ve direnişlerin sesinin sınıfın


Gündem farklı bölüklerine taşınması fikrinin ortak olarak ifade edildiği konuşmalarda sendikal bürokrasiye karşı işçilerin tabandan yaratacağı birlik ve beraberliğin anahtar olduğunun altı çizildi. Yine Basın-Đş Sendikası’nın örgütlü olduğu ve toplu sözleşme süreci geçiren Rotopak işyerinden sendika baştemsilcisi ve bir Rotopak işçisinin katılıp söz aldıkları etkinlik, örgütlenmenin ve mücadelenin sorunları üzerine gerçekleştirilen görüş alışverişiyle sürdü. Ümraniye’den işçilerle deneyimler paylaşıldı... Bu bölümde söz alan Çayan Dursun, grev ve direnişlerle dayanışmanın anlamının sınıf hareketinin tıkanan mücadele kanallarının açılması noktasında bir imkan olduğunui vurgulayarak, grev ve direnişlerin sınıfın hanesine kazanım olarak yazılması amacının çeşitli araçlarla desteklenmesi ihtiyacına işaret etti. Türk-Đş Đstanbul Şubeler Platformu’nun da ana hedefinin bu olduğunu söyledi. Türk-Đş bürokrasinin grev ve direnişlere sırtını dönmesi ise etkinlikte eleştiri konusu oldu. Gerek şube yöneticileri gerekse de etkinliğe katılan işçiler, sendikal bürokrasinin işçi sınıfı mücadelesi önündeki uğursuz rolüne değindiler, bu anlayışın parçalanması gerektiği üzerine düşüncelerini dile getirdiler.

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

UNO işçileri direnişte

Uzun bir süredir Tek Gıda-Đş Sendikası’nda örgütlenme çalışması yürüten 10 UNO işçisi geçtiğimiz günlerde işten atıldı. Geçtiğimiz yıl fabrikanın %50 hissesini alan Ülker, o günden itibaren işçiler tarafından yürütülen örgütlenme çalışmasına karşı işbirlikçi Öz Gıda-Đş Sendikası’nı fabrikaya getirmeye çalışıyordu. Tek Gıda-Đş sendikasına üye olan işçiler zorla istifa ettirilirken, bu dayatmayı kabul etmeyen işçilerden 10’u ise performans düşüklüğü gibi komik gerekçelerle işten atıldı. Fabrika önünde ayrılmayarak direnişe geçen 10 işçi hukuki olarak haklarını almak için de girişimlerde bulundular. Her sabah fabrika kapısı önünde yerlerini alan direnişçi işçiler içerideki arkadaşlarını karşılıyor, yeni kıyımların önüne bir set oluyorlar. Đşçi arkadaşları ise üretim yapmak için fabrikaya giderken direnişteki arkadaşlarını selamlıyorlar. Patron ise tabii ki atılan arkadaşlarına destek olan işçileri tehdit etmekten geri durmuyor. Servislerden inip arkadaşlarına destek sunmaya gelen işçiler, içerde hala baskının devam ettiğini, patronun işçileri Tek Gıda-Đş’ten istifa ettirilip Öz Gıda-Đş’e üye yaptıklarını ifade ediyorlar. Ayrıca patronun bazı işçileri işten atmak için eli tetikte beklediğini söylüyorlar. Fabrika önünde direnişe geçen işçiler kararlı olduklarını, geri dönüş olmadığını söylüyorlar. Yıllardır emeği olan bu fabrikadan onursuzca arkalarını dönüp gitmeyeceklerini hem de bu kadar çok pervasızlaşan UNO patronuna fabrikanın gerçek sahibinin işçiler olduğunu göstermek için güçleri yettiği kadar direnişte olacaklarını ifade ediyorlar. 12 Eylül günü de desteğe gelen sınıf kardeşleri ile birlikte fabrika kapısında bir basın açıklaması gerçekleştiren işçiler “Biz burada olmazsak şimdiye kadar işten atılmalar yaşanacaktı. Bizim direnişte olmamız çalışan arkadaşlar için de şimdilik güvence sağlıyor. Đşe geri alınmayabiliriz, fakat fabrikanın örgütleme çalışmasına destek sunmak için de buradayız” diyorlar. ÇAYKUR’da gövde gösterisi yapan, her yerde direnişlerin görmezden gelinemeyeceği nutukları atan Tek Gıda Đş yöneticileri ise kendi üyelerinin sürdürdüğü bu onurlu direnişi görmezden gelmeye devam ediyorlar.

5


6

Đşçilerden

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

Đşçiye kalkan eller kırılacak!

Ümraniye Bölgesi’nde uzun soluklu bir mücadele yürüten OSĐM-DER’li işçiler olarak yürüttüğümüz örgütlenme çalışmalarında patronların hedefi oluyoruz. Bu olaylardan biri de geçtiğimiz haftalarda 1 hafta arayla iki kez patron terörüyle karşılaşılan Canovate A.Ş’de yaşandı. Đlk saldırıda kelepçe ikincisinde gözaltı terörü... 22 Ağustos günü Canovate A.Ş’ye gerçekleştirdikleri bülten dağıtımı sırasında fabrika müdürü Đsmail Şirin’in talimatıyla saldırıya uğradık. Fabrikanın güvenlik görevlisi Muharrem Öztürk’ün aktif biçimde yer aldığı saldırıda 1 arkadaşımız kelepçelenerek zor yoluyla fabrika içerisine sürüklenmek istendi. Bu Canovate A.Ş’deki son saldırı olmadı. Đki OSĐM-DER üyesi yaralandı... 29 Ağustos günü, 22 Ağustos’taki bülten dağıtımı sırasında yaşadıkları baskı ve terörü Canovate işçilerine duyurmak isteyen dernek üyesi 8 işçi patronun talimatıyla işyerine gelen jandarma tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Biber gazıyla gerçekleştirilen saldırıda bir arkadaşımızın

OSĐM-DER’li işçiler ĐHD’deydi…

sağ el orta parmağı kırılırken ve bir diğerinin ise burnu kırıldı. Gerçekleşen saldırının asıl nedeni ise 2007 yılının Ekim ayında metal fabrikası olan Canovate A.Ş’de yürütülen sendikal örgütlenme çalışması ve bu süreçte aynı fabrikada yaşanan iş cinayetinin dernek tarafından unutturulmaması idi. Bu hazımsızlığın ürünü olarak gerçekleştirilen bu saldırılara karşı bir kez daha ilan ediyoruz ki bu çabaların hepsi nafile çabalardır. Canovate A.Ş’nin orman kanunlarından yana olan asalak patronuna, mafyavari yöntemlerle mücadeleyi bitirmeyi düşünen akılsız kapitalistlere karşı mücadele yılmadan ve kesintisiz bir biçimde devam edecektir. Biz OSB-ĐMES Đşçileri Derneği olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da işçi sınıfının örgütlenmesi ve mücadelesinin yanında, içinde olacağız. Sadece Canovate patronuna karşı değil, işçi sınıfını zapturapt altına almaya çalışan tüm sermayedarlara karşı mücadelemizi sürdürecek, işçi sınıfının örgütlü gücü ile birlikte tüm saldırılara hakettiği cevabı mutlaka vereceğiz.

Canovate asalağının azgınca saldırısına karşı suç duyurusunda bulunan OSĐM-DER’li işçiler 2 Eylül günü de Đnsan Hakları Derneği Đstanbul Şubesi’nde saldırıya ilişkin bir basın toplantısı düzenlediler. Dernek adına yapılan açıklamada bu saldırıların işçi sınıfının haklı ve onurlu mücadelesini yıldıramayacağı ifade edilirken saldırıda yaralanan işçiler de düşüncelerini paylaştılar, baskıların mücadeleyi engelleyemeyeceğini ifade ettiler. Basın toplantısına Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu adına katılan Engin Bodur ise sermayenin saldırılarına karşı tek çözümün birleşik mücadele olduğunu vurgularken sermayenin hemen her alanda baskı ve zor’u örgütlediğini belirtti. Basın açıklamasına saldırının hemen ardından yaptığı yazılı açıklama ile OSĐM-DER’li işçilerin yanında olduğunu ifade eden Tersana Đşçileri Birliği Derneği de destek verdi.


Đşçilerden

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ

Sinter Metal’de işten atılan bir işçinin isyanı

Arkadaşlar bizler işten atıldık, sizlere bir şeyler söylemek istedik bülten aracığıyla. Biz bugün yalnız bırakıldık. Ama yarın yine yalnız kalmaya devam edeceğiz. Aklı sermaye tarafından felç edilmiş bazı korkaklar, hala patrona ve vekillerine yalakalık (dalkavukluk) etmeye devam ediyor. Đşçilerin içinden çıkmış ama işçi arkadaşlarını satan insanlardan bizlere hayır gelmez. Onlar patrona gebe kalmıştır. Patron Haziran’da borcunuz kalmayacak demişti herkesin katıldığı toplantıda. Ama sözleri yalan çıkmaya devam ediyor, edecek. Çünkü bu patron işçilerin ekmeğini, emeğini yiyor. Đşçi hiçbir zaman patronun ekmeğini yemez, patron işçilerin ekmeğini yiyor. Bizim emeğimizi sömürerek makinesine makine, fabrikasına fabrika katar. Đşçilerin ne rezil şartlarda para kazandıklarını hepimiz yaşayarak görüyoruz. Arkadaşlar bir şeyi iyi görmemiz lazım! Biz işçilerin durumu hiçbir zaman iyi olmayacak, bu kötü şartlara karşı mücadele etmezsek. Yarın biz işçilere baskılar daha çok katmerleşecek. Ortaçağ egemenlik sisteminden daha ağır şartlarda yaşamaktayız. Arkadaşlar ‘direneceğiz’ masallarına inanmayacak kadar büyüdük. Örgütlenerek sendikalaşma mücadelesine girmek durumundayız. Yarın çocuklarımız büyüdüklerinde her şeyin taşeronlaştığı bir ülkede bize şu soruyu soracaklar. ‘Baba bunları neden kabul ettin? Neden haklarını almadın? Neden mücadele etmedin?” diyecekler. Hangi düşünceye sahip olursak olalım mücadele etmemek onurlu bir davranış değildir. Kendi onurumuz için çocuklarımızın geleceği için mücadele etmek zorundayız.

Daha çok çalışmalıyız!

7

Presçi arkadaşlar; Ercan arkadaşımızı hepiniz tanırsınız. Annesinin ölümünden dolayı para istemişti. Patron ise onu beş kuruşsuz memlekete yollamıştı. Makine alınıyor, üretim dört beş kat artıyor ama nakit yok. Kimi kandırıyorlar, patron para kazanmayacağı işe yatırım yapar mı? O şirketler madem para vermiyorlarsa neden bedavaya mal gönderiyorlar. Asla bedavaya mal göndermezler patronlar. 2006’da ayakkabı, elbise, bayram parası, 2007’de aynı, 2008’den iki tane ikramiye ve diğer sosyal haklar duruyor. Đşten atılan işçiler, normal bakiye maaşları bile ödenmeden pervasızca sokağa atılıyor. Bize toplantıda yönetim ve işçiler diye konuştuğumuzda ‘Yönetim-işçi diye bir şey yok, biz varız’ diyor, sık sık bunu kullanıyor. ‘Aynı gemideyiz’ yalanıyla kandırmaya çalışıyorlar. Aynı gemideyiz, doğru! Fakat biz kürek mahkûmuyuz, onlar ise lortlar kamarasındalar. Karar vermeliyiz! Ya hep birlikte mücadele edip bizden sonraki çocuklarımız için güzel bir gelecek kuracağız ya da patronun sömürüsü altında sefalet hayatı yaşamaya devam edeceğiz. Sinter Metal’den atılan bir işçi

Ben eski bir Canovate işçisiyim. Bundan yaklaşık 7 ay önce bir buçuk sene örgütlenme çalışmasına ön ayak oldum. Canovate patronu ve yönetim personeli tamamen işçi kanıyla ayakta duran ve aynı bir yarasa gibi işçi kanıyla büyüyen bir ölüm mangası. Ve aldığım habere göre korkak patron açık ve aleni bir şekilde işçilere saldırmış, hatta zor kullanıp gözaltına bile aldırmış. Ama unuttuğu büyük bir şey var ki o da karşında gözü pek işçiler olduğudur. Uyanık patron daha önce de sermayesine karşı darbe yediği için önceden bazı cahil işçileri yalan ve boş vaatleriyle kandırıp işçiyi işçiyle karşı karşıya getirmiş. Ve hatta yumruk yumruğa… Bu da demek oluyor ki daha çok çalışıp daha çok bilinçli öncü işçilere ulaşmalıyız. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz! Eski bir Canovate işçisi


Đşçilerden

8 OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

ÜNSA Đşçisi Örgütlü mü?

ÜNSA’da sendika üyeleri, sendika temsilciliği, toplu iş sözleşmesi var. Fakat patronlar istedikleri an istedikleri işçiyi işten atabiliyor. Üstelik genel olarak kölelik koşullarıyla dolu mevcut iş yasasını dahi çiğneyerek yapıyorlar bunu. Bizim haklarımız sözkonusu olduğunda yasalardan dem vuranlar, daha ilk işe giriş anında yasaları bir kenara atmakta bir an tereddüt etmiyorlar. Yine, canları çektiğinde Toplu Đş Sözleşmesinin hükümlerini bir bir delip, onu bir paçavraya çevirebiliyorlar. Düşük ücretlerle çalıştırdıkları bizlere her geçen gün daha ağır çalışma koşulları dayatabiliyorlar. Sendikamızın yönetimini elinde tutan ağalar ne yapıyor peki? Sendikayı boşa çıkaracak ne kadar uygulama varsa uzaktan seyrediyorlar. Yetmiyor sendikayı boşa çıkarmak için patron tarafından işçi aidatlarıyla fon oluşturulmasına ortak oluyorlar. Sendikamız yıllar yılıdır kan kaybediyor. Yalnızca üyelikten ibaret kalsa dahi sendikal örgütlülüğümüz eridikçe tekstil işçileri olarak vahşi kapitalizmin ücretleri dahi verilmeyen, inim inim inletilen kölelerine dönüştürülüyoruz. Bu örgütsüzlük ortamında sendikamız DĐSK/Tekstil, birbirine rakip kaşarlanmış işçi satıcılarının cirit meydanına döndü. Bir satış şebekesi gidiyor, yerine daha beterleri geliyor. Örneğin Rıdvan Budak gibi, Kazım Doğan gibi yılların kaşarlanmış işçi satıcıları kolayından sendikamızın başına çöreklenebiliyorlar. Sendikal örgütlenmemiz böyle yozlaştırıldığı yerde, biz tekstil işçilerine de her türlü kölelik, ücretler dahi gasp edilerek çalıştırma dayatılabiliyor. ÜNSA’da sendikaya üyeyiz. Fakat kimse sendikal örgütlülüğe sahibiz demesin. Bütün bu olup bitenlere sessiz kalmak, örgütsüzlüğün, sendikasızlığın “daniska”sıdır! Sanki sendikalarımıza çöreklenmiş, kanemici sınıfın da içimizdeki uzantıları olan satış şebekeleri dağıtılamazmış diye düşünmek, ya cahilliğin ya da korkaklığın sonucunda mümkündür. Bugün kendi fabrikamızdan başlayarak örgütlülüğümüzü sağlamlaştırmazsak, bizi satan her kimse hesabını sorup cezasını vermezsek, görevini layığınca yapmayan hangi temsilciler ve yönetimler ise defterini dürüp, ortak çıkarlarımızı koruyan bilinçli ve

mücadeleci arkadaşlarımızı bu mevzilere yerleştirmezsek, doğrudan tabanın inisiyatifine dayanan, taban iradesinin söz ve karar süreçlerine doğrudan katılımıyla hareket eden yönetimler oluşturamazsak… daha çoook canımız yanar! Sağlam örgütlülüğü, ancak işçiler olarak sınıf bilincimizi sürekli bir şekilde geliştirebileceğimiz, demokratik bir şekilde tartışarak ortak çıkarlarımızı saptayabildiğimiz, bunlara uygun kararlar alabildiğimiz mekanizmaları mücadele içinde adım adım inşa ederek yaratabiliriz. Bunun koşulu ise en bilinçli arkadaşlarımızın bir adım öne çıkarak bunun çalışmasını başlatmalarıdır. Bu arkadaşlarımız, korkularını, güvensizliklerini bir yana bırakıp sınıfsal bir sorumlulukla davrandıklarında hemen yanıbaşlarında sınıfımızın kurtuluşu için mücadele eden sınıf bilinçli devrimci işçilerin her türlü desteğini, yardımını, katkısını alacaklarından kuşku duymamalıdırlar. ÜNSA işçisinin, sendikamızın içine düşürüldüğü duruma rağmen yıllardır sendikal örgütlülükte ısrar etmesi bile gerçek örgütlülüğün yaratılması için gereken cesaretin ve işçi arkadaşlarımıza gereken güvenin gösterilmesi için yeterli değil midir? Öyleyse; ÜNSA’da gerçek anlamda örgütlenmek için, Sendikal örgütlülüğümüzü sağlamlaştırıp, güçlendirmek için, Đşçi satıcılarından ve hainlerden hesap sormak için, Sendikamızı ihanet çetelerinden temizlemek için, Tekstil işçilerine ve genel olarak işçi sınıfına dayatılan sömürü ve köleliğe dur denilmesine ÜNSA’dan ses vermek için öncü-bilinçli işçiler görev başına! Đşçilerin birliği sermayeyi yenecek!


Đşçilerden

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

9

Mert Döküm patronundan hesabı işçiler soracak!

24 Ağustos Pazar günü Dudullu Tavukçuyolu’nda bulunan Mert Döküm Makine fabrikasında çıkan yangında iki itfaiye işçisi ve bir döküm işçisi yaralandı. Yangının sebebi her zamanki gibi, patronlar tarafından gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması idi. Haftada 55 saat çalışmalarına rağmen patronun kar hırsını doyuramayan işçiler, pazar günü de çalışmaya zorlanmışlardı. Kaynak ile teması halinde patlama tehlikesi gün gibi açık ve ortada olan boya tankında, can güvenlikleri hiçe sayılarak kaynakta çalıştırıldıkları sırada ise patlama ve ardından yangın meydana geldi. Sadece daha fazla kar elde etmeyi düşünen patronlar ve onların ücretli kölelik düzeni işçi yaşamını hiçe saymaya devam etmektedir. Dudullu’da çıkan yangın, sermaye düzeninin medyasında önemsiz bir habermiş gibi yer almış ve hızla unutulmuştur. Mert Döküm’de ise, yangından sonra da hiçbir iş güvenliği önlemi alınmamıştır. Yangın hiç olmamış, üç işçi hiç yaralanmamış gibi davranılmakta, yaşanan felaket önemsizleştirilmeye ve unutturulmaya çalışılmakta ve işçiler aynı güvensiz koşullarda çalışmaya mahkûm edilmektedir. Bizi insan yerine koymayan, bize fabrikasındaki herhangi bir makine kadar bile değer vermeyen bu sermayedarlar yaşama hakkımızı hiçe sayıyorlar. Đşçi sağlığı ve işçinin can güvenliği için almaları gereken en küçük önlemleri bile onlara yük olan, çok gereksiz masraflar olarak görüyorlar. Ve artık o kadar utanmaz, o kadar cüretkârlar ki; “Bizim kârımız için ölebilecek işçiler varken, yeni filikamızı denizde denemek için, kum torbasına para vermeyiz.” diyebiliyorlar. “Đşçiler ölmüşse ne olmuş, her işletmede işçiler ölebilir. Bu iş zayiatıdır ve iş zayiatı patronun hakkıdır.” diyebiliyorlar. Đş kazası, patlama, çökme, yangın, trafik kazası diye adlandırarak kaza süsü verdikleri olaylar, bizleri sömürerek daha fazla kâr elde etme hırsları ile işledikleri iş cinayetleridir. Dudullu’da, Tersanelerde, Davutpaşa’da, Madenlerde… Đstanbul’da, Đzmir’de, Adana’da,

Mersin’de ve her yerde… Đşçilerin, terlerini ve kanlarını dökerek ekmek parası kazanmaya çalıştığı, kendileri ve çocukları için yaşamda kalma mücadelesi verdiği her yerde iş cinayetleri sürmektedir. Bizler bugün bütün yaşamımızı patronların kârı için harcıyor, yine patronların kârı için ölüyor ve iş zayiatı olarak unutuluyoruz. Geride bıraktığımız çocuklarımıza mirasımız ise, aynı sermaye düzeni içinde ücretli köleler olarak ömürlerini tüketmek ve ölmek oluyor. Sermaye düzeninin, akıl almaz vahşiliği ve gözü doymayan sömürüsüne son vermek zorundayız. Emeğimizi, onurumuzu, yaşama hakkımızı ve çocuklarımızın geleceğini savunabilmek için işçiler olarak örgütlenmek ve işçi sınıfının devrimci gücüyle mücadele etmek zorundayız. Bugün, Tersanelerde, Limanlarda, Desa’da, Unilever’de, E-Kart’da, Arçelik’te, Yörsan’da, Metal sektöründe, Tekstil sektöründe süren, işçi sınıfının mücadele ve direnişlerine, “Yaşasın sınıf dayanışması!” şiarı ile destek vermeliyiz. Đşçilerin kurtuluşu örgütlü mücadele ile gerçekleşecektir! Đş güvenliği önlemleri alınsın! Đşçi kıyımına son!

OSB-ĐMES Đşçileri Derneği


10 OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

Đşçilerden

Dünya halkları emperyalistlerin savaşlarında katlediliyor!

Dün Yugoslavya’da, Afganistan’da, Irak’ta, Lübnan’da; bugün Kafkaslarda; yarın belki Türkiye’de, belki mazlum ve habersiz halkların yaşadığı başka bir ülkede… Emperyalistlerin, ismine savaş dedikleri, bizlere televizyonlardan seyrettirdikleri, haklı göstermeye için sebepler uydurdukları KATLĐAMLARI sürüyor! Daha çok güç, daha çok para, daha çok hâkimiyet için yapıyorlar bu katliamları. Bir gecede binlerce insanı katlediyorlar. Çocukları uykularında öldürüyorlar. Binlerce işçinin bin bir emekle kurduğu şehirleri bir gecede yerle bir ediyorlar. Akşamında çocukların koşturup oynadığı sokakları, sabaha kadar bombalayıp kan gölüne çeviriyorlar. Yüzsüzce, utanmazca karşımıza geçiyorlar sonra, televizyonlarda, gazetelerde boy gösteriyorlar; insan haklarından, ulusların bağımsızlık hakkından, barışın gerekliliğinden söz edebiliyorlar. Toplantılar, basın açıklamaları, zirveler, görüşmeler ardı ardına geliyor. Bizler gündüz ekmek parası peşinde koşup, akşam televizyon karşısında bu iğrenç oyunları izleyerek geçiriyoruz yaşamımızı. Anlamaya çalışıyoruz, haklıyı haksızı ayırt etmeye çalışıyoruz. Evleri başlarına yıkılmış, ölüsü sokaklarda kan gölleri içinde kalmış insanların görüntülerini çocuklarımıza göstermemeye uğraşıyoruz. “Sıra bizim çocuklarımıza da gelecek mi?” sorusunu aklımızdan kovmaya çalışıyoruz. Katliamları unutmaya ve yaşantımıza devam etmeye uğraşıyoruz. Halkların katledilmesinin ardı arkası kesilmiyor ama. Unutmaya çalışmak hiçbir fayda sağlamıyor. Unutmak değil, haykırmak gerekiyor; Bu savaşlar halklara karşıdır! Bu savaşlar emperyalistlerin güç ve egemenlik yarışında halkların katledilmesidir! Bu savaşlar bizim savaşımız değil! Bu savaşlar, mazlum halkların, işçilerin, emekçilerin savaşı değil! Emperyalist devletlerin güç yarışında haklı taraf yoktur! Savaşan emperyalist güçlerin her biri, halklara karşı katliam suçunu göz kırpmadan işlemektedir! Bizler; işçiler, emekçiler olarak bu katliamlara taraf ya da ortak olmayacağız! Kafkaslarda yaşanan savaşın aslı, Amerika, Rusya, Avrupa Birliği arasında bir güç kapışmasıdır. Amerika dünyanın tek hâkimi olmak istemekte, buna karşın Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleri gittikçe güçlenerek, “Biz de varız, pastadan payımızı alacağız, güce ve egemenliğe ortak olacağız” demektedirler. Her emperyalist devlet kendisi için daha geniş yatırım alanları, daha geniş

pazarlar, daha fazla hammadde kaynağı, daha fazla egemenlik alanı istemektedir. Bu rekabet ve egemenlik yarışı bugün, karşılıklı olarak kılıçların çekilmesi noktasına gelmiş, silahlanma yarışı korkunç boyutlara varmıştır. Emperyalist devletlerarasındaki güç kapışmasının son sahnesi Kafkasya’da yaşanmıştır. Amerika bu bölgede Gürcistan’ı Rusya’ya karşı bir piyon olarak kullanmıştır. Asıl savaş Gürcistan ile Rusya arasında değil, Amerika ile Rusya arasında olmuştur. Amerika, Kafkasya’yı Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden kontrol etmek istemektedir. Böylece; Hem Rusya’yı kendi devlet sınırlarına sıkıştıracak ve kuşatacak, hem Avrupa’yı denetim altına alacak, hem de zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarının geçiş bölgesi olan toprakların tek egemeni olacaktır. Đşte bu kirli çıkar hesapları Kafkasya’da birkaç gün içinde binlerce insanın ölmesi, yaralanması, evsiz barksız kalmasına sebep olmuştur. Bu savaşta Amerika’nın kullandığı tek devlet Gürcistan değildir. Bu kapışmada Amerika uşağı Türk sermaye devleti, Gürcistan ordusunun eğitimi ve silahlandırılmasında aktif rol oynamış ve böylece katliamların sorumluluğuna da ortak olmuştur. Bugün, boğazların Amerika savaş gemilerine açılması ile bu işbirliği daha da ciddi bir hal almıştır. Emperyalist devletlerin katliamlar yaparak sürdürdükleri egemenlik yarışını durdurabilecek tek güç; işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesi olacaktır. Savaşların son bulması için emperyalistlere yalvarmak, sermaye sınıfının insani ve iyi niyetli davranabileceğini umut etmek boşuna ve safça bir çabadır. Bir gün barışın sağlanacağını zannederek yaşayıp gitmek ise bu katliamları kabul etmek, yaşamımızı ve çocuklarımızın yaşamını sermaye sahiplerinin sofralarına meze olarak sunmak demektir. Belki savaşlar durur, belki katliamlar bizi ya da çocuklarımızı bulmaz, komşularda sürüp gider diye düşünmek de boş bir umuttur. Dünya son yüz yıl içinde iki büyük emperyalist savaş yaşamıştır ve bu savaşlarda milyonlarca insan ölmüştür. Atmamız gereken ilk adım; “Ama ben ne yapabilirim?” sorusundan kurtulmaktır. Üreten ve yaşamı yaratan bizleriz. Dünyadaki tüm zenginlik bizim emeğimiz ile var oluyor. Üretimden gelen gücümüz bizlere dünyanın geleceğini ve kaderini belirleyebilmek gücü de veriyor. Yeter ki örgütlü olalım, yeter ki işçi ve emekçiler olarak birlikte hareket edebilelim. Đşçi sınıfı örgütlü olarak emperyalistlerin savaşlarına karşı durduğunda, hiçbir sermaye devleti bu kadar rahat ve pervasızca katliamlara ortak olamayacak, emperyalist devletlerin piyonu olarak kendi halkını savaşa sürükleyemeyecektir.


Đşçilerden

OSB-ĐMES ĐŞÇĐ BÜLTENĐ EYLÜL 2008

11

12 Eylül prangasından kurtulmak için

örgütlü mücadeleye!

12 Eylül1980 tarihi biz işçi ve emekçiler için farklı bir anlam taşımaktadır. 12 Eylül’de yapılan askeri darbenin görünürde devrimcilere ve muhaliflere yönelik düzenlendiği bilinir fakat işçilere yönelik yüzünü kimse görmemekte veya görmek istememektedir. Bizzat sistem tarafın gerçekleşen darbe, o gün yükselen kitle hareketini yok etmek bunu yaparken de geleceğini güvence altına almak istiyordu. Dışarıda ABD emperyalizmin yönlendirilmesiyle içerde Türk burjuvazisinin sadık bekçisi olan Türk ordusu, efendilerin bir dediğini iki etmeden görevini layıkıyla yerine getirdi. Böylelikle 12 Eylül, katliamlar, sayısız kayıplar, işkenceler, gözyaşı, talan, idamlar, infazlar vb.yle anılan ve mutlaka hesaplaşmamız gereken kanlı bir mirasa dönüştü. Çeteleşen devletin 12 Eylül darbesiyle vahşi bir şekilde insanların üstünden silindir gibi geçmesi, her yeri yakıp yıkması çürümüş düzene yetmedi. Đşçi ve emekçileri sindirmek, korkuyu yüreklerinde daima hissettirmek, sorunlarına karşı duyarsız hale getirmek için, var olan zorbalık düzenine yeni aygıtlar ekledi. Bu da yetmedi çıkarcı, yoz, bencil, düşünemeyen bir insan modeli yaratmak için tüm düzen aygıtları yoğun mesai yaptılar. Böylelikle burjuvazi işçi ve emekçileri avucunun içinde hapseden, onu dilediği gibi yönlendiren ve istediklerini çok rahat alabilen bir yeni düzen yaratacaktı. Đşçi sınıfının örgütlü gücünden korkan sermaye devleti, darbeden sonra DĐSK’i kapattı ve yerine işçi sınıfının ayağına pranga gibi takılan Türk-Đş sendikasını güçlendirdi. Bu şekilde devlet

mekanizmasını Türk–Đş’le birlikte işçilerin arasında kurumsallaştırdı. Özellikle metal sektöründe Türk Metal Sendikası ve 33 yıllık başkanı, 12 Eylül rejiminin özçocuğu olarak yıllardır işçi sınıfına yapmadığı kötülüğü bırakmadı. Darbeden bu güne 28 yıl geçti. Burjuvazi, 12 Eylül’de ektiği tohumları şu anda bir bir almaktadır. Đşçi ve emekçilerin çıkarı için mücadele eden devrimcilere yönelik baskılarını daima sıcak tutarken hayatı üreten işçileri ise kölelik yasalarına ve kötü çalışma koşullarına mahkûm ediyor. Her geçen gün sosyal yıkım saldırılarına bir yenisi ekleniyor. IMF’nin direktiflerini sorunsuz uygulayarak emperyalistlerin bütün istediklerini yerine getiren Türk burjuvazisi, uşaklıkta sınır tanımadan dünyayı bizlere zehir ediyor. 12 Eylül kalıntılarını yok etmek yaşanılası bir hayat kazanmak için harekete ne zaman geçeceğiz? 12 Eylül’ün yarattığı insan modelinden ne zaman kurtulacağız? Artık kapitalistlerin çıkarı için yaşamak bizim için bir intihardır. Kendi çıkarlarımızın doğruluğuna inanıp sınıf düşmanlarımıza karşı mücadelemizi büyütelim. OSĐM-DER’li bir işçi

OSB-ÝMES ÝÞÇÝLERÝ DERNEÐÝ

Y. Dudullu Mah. Kerem Sok. No: 5/3 (MODOKO Camii arkasý) ÜMRANÝYE

TEL: 0 (216) 540 35 80

e−mail: osimder@yahoo.com


Ýþçi Bülteni Özel Sayý: 348 * Fiyatý: 25 YKr * Eylül 2008 * Sahibi ve S. Yazý Ýþleri Md.: Gülcan CEYRAN EKÝNCÝ EKSEN Basým Yayýn Ltd. Þti. * Mollaþeref Mah. Millet Cad. 50/10 Fatih/Ýstanbul * Tel: 0 (212) 621 74 52 Baský: Özdemir Mat. * Adres: Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 242 Topkapı/ĐST * Tel: 0 (212) 577 54 92


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.