Liselilerin Sesi Aylık Liseli Gençlik Dergisi * Sayı: 48 * Ocak 2013 * Fiyatı: 1TL
m i r v e d e v k ü Özgürl e d n i s e l e d a müc
DLB saflarına!
- Lİselİlerİn Sesİ
İ çin dek ile r
3
6
10
5
Geleceği korkusuzca yürüyenler kucaklar!
AKP’den kıyafet serbestliği aldatmacası “Amaç türbanın önünü açmak!” Geride kalan mücadele yılının Okur mektupları...
12 15
DLB çalışmaları
13
DLB’den Erdal Eren anmaları
Roboski katliamının birinci yıldönümünde haykırıyoruz:
20
11
NATO’ya karşı Denizlerin ruhuyla mücadeleye
Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun kanlı tarihi
18
8
17
Hrant cinayetinin arkasında devlet var!
Spartakisleri saygıyla anıyoruzF Sessiz çığlık: Charlie Chaplin...
“Her şey bir tutam mavi uğrunaydı.”
19 22
Lis el il erin Ses i’ nd en Aralık ayının son haftalarında yaşanan ODTÜ direnişi soğuk kış günlerinde direniş ateşiyle ruhumuzu ısıttı. ODTÜ'de öğrenciler, akademisyenler tek yürek olup “bilimi satan, emperyalist savaş çığırtkanı Tayyip”i protesto ettiler. Fakat bu protesto azgın polis terörünün hedefi oldu. AKP zorbalıkla öğrencilerin içindeki direniş ateşini söndürebileceğini sandı fakat yanıldı. Eğitimin piyasalaştırılmasına, bilimin sermayenin çıkarları için kullanılmasına ve coğrafyamızın emperyalistlerin saldırı üssü olmasına karşı gençliğin biriken öfkesi, barikat olup Erdoğan şahsında sermaye sözcülerinin karşısına dikildi. Üniversitelerin onların arka bahçesi olmadığını gösterdi. Sonrasında yandaş basının da desteğiyle direniş karalanmaya çalışıldı. Erdoğan her fırsatta öğrencilerin meşru eyleminin toplum genelinde kazandığı sempatiyi “yasadışı”, “şiddet eylemi” vb. argümanlarla tahrip etmek istedi ama başarılı olamadı. Türkiye'nin dört bir yanındaki üniversiteler ODTÜ'nün çağrısına kulak verdi. Eylemlerle, ders boykotlarıyla ODTÜ direnişi selamlandı. Biz liseliler de ODTÜ ruhunu kuşanalım. Çünkü ODTÜ barikatlarından yükselen ateş paralı ve gerici eğitime karşı mücadelede irade beyanıdır. Emperyalist saldırganlığa karşı Ortadoğu halklarıyla dayanışma çığlığıdır. Gelin yeni yılda ODTÜ'nün ateşini liselerimize taşıyalım!
liselilerinsesi@yahoo.com.tr
Eksen Yayıncılık büroları
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0553 409 16 18
Atatürk Bulvarı, 109/19 Erciyes İşhanı Kızılay/Ankara
Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi * Ocak 2013 * Sayı: 48 * Fiyatı: 1 TL. (KDV dahil) * Sahibi ve Sorumlu Y. İşl. Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yaygın-Süreli EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Baskı: Özdemir Matbaacılık-Davutpaşa cad. Güven Sanayii Sitesi C blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel:0212-577 54 92 Yönetim Adresi: Eksen Yayıncılık /Molla Gürani Mahallesi, Millet Caddesi, Selçuk Sultan Cami Sokak, No: 2/9 Fatih/İstanbull Tel: 0 (212) 621 74 52 Fax: (0212) 534 95 90
Lİselİlerİn Sesİ -
3
Devrimin çağrısına kulak ver…
Geleceği korkusuzca yürüyenler kucaklar! Bir seneyi daha geride bıraktık. Bu bir sene daha geleceğimizden çalındı. Evet, geleceğimiz çalınıyor. Üniversite kapıları yüzümüze kapanıyor, dinci gericilik bir örümcek gibi liselerimizi, hayatlarımızı sarmış durumda, savaş tamtamları çalıyor, savaş naraları her gün daha yüksek sesle atılıyor. AKP’nin dümeninde olduğu sermaye devletinin bize sunduğu tek seçenek ona kul, sermayeye köle, emperyalistlere asker olmamız. Geleceğimiz çalınıyor diyoruz çünkü, AKP yaratmak istediği dindar nesil ile düşünen, sorgulayan bireylere yaşam hakkı tanımıyor. Kendi politikalarına şartsız sorgusuz uyacak kullar arıyor. AKP’nin istediği gençliğin gözleri, kulakları ve dilleri yok. Onların istediği liseliler söz söylememeli, hayatta taraf olmamalı. Bunun için ders müfredatlarını hurafelerle dolduruyorlar. Din derslerinin saatlerini arttırıp, son bilimsel kalıntıları da derslerden söküp atıyorlar. Okullarımızı bir bir kapatıp imam hatiplere dönüştürüyorlar. Bizleri dinci-gerici ideolojilerinin esiri yapmaya çalışıyorlar. Bunları yapıyorlar ki AKP’nin, sermayenin her dediğine he diyelim, bize dayatılan geleceksizlik karşında başımızı eğelim. Geleceğimizi çalıyorlar diyoruz çünkü, emekçi çocuklarını ucuz iş gücü rezervi olarak görüyorlar. Bizlere uygun buldukları gelecekte uzun çalışma saatleri, düşük ücretler var. Bizlere reva gördükleri gelecekte sermayeye koşulsuz kölelik var. Bunun için eğitim hakkımızı elimizden alıyorlar. Parayı veren düdüğü çalan hesabı, nitelikli eğitim almak için kesenin ağzını açmamız gerekiyor. Burjuvaların çocukları dört dörtlük okullarda okuyup özel üniversitelere giderken sen ailenin cüzdanı ne kadar kalınsa o düzeyde evrensel bir hak olan eğitim hakkından yararlanabiliyorsun. Ama kapitalizmde insanın değeri para ile ölçülür, kapitalizmde
4-
Lİselİlerİn Sesİ
herşey alınıp satılan bir metadır. Günden güne eğitim sistemi daha fazla piyasaya açılırken sen de okulunda müşterisindir. Özellikle 4+4+4 ile piyasallaştırmanın hız kazanması sonucu emekçi çocukları eğitim sürecinin dışına atılıyor. Devlet emekçi çocukları için artık bütçe ayırmıyor. Özel okullar için teşfikler verip, özel okula giden öğrenciler için katkı sağlarken emekçi çocukları için kılını kıpırdatmıyor. Çünkü onlara okul sıralarının ardından fabrika yollarını reva görüyor. Sermaye için ucuz işgücü yaratmak istiyor. Geleceğimizi çalıyorlar diyoruz çünkü, Ortadoğu halklarına yönelik emperyalist saldırganlıkta Türkiye bir savaş üssü olmuş durumda. AKP iktidarının başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da izlediği savaş politikalarının ceremesini de işçi ve emekçilerle biz gençlik çekiyor. Savaşın faturası bizlere çıkarılıyor. Suriye’deki iç savaşta Esad muhaliflerini beslemek ve NATO’dan istenen patriotları finanse etmek bile oldukça maliyetli. Bu yüzden 2013 bütçesi savaş bütçesi. Bu yüzden eğitimden, sağlıktan kısarak savaş ve saldırganlık için kullanıyorlar. Ve dahası bizleri kardeş halklara düşman ederek bizim olmayan bir savaşın parçası olmamızı istiyorlar. Emperyalistlerin, NATO’nun kirli çıkarları için askerlik yapmamızı, kardeş halkların kanı dökülürken, vahşi katliamlar yaşanırken alkış tutmamızı ya da hiç olmadı sessiz kalmamızı bekliyorlar.
Veliler...
“Sınıf farklılığı derinleşecek!”
r açısında - Selma Kahraman: Öğrencile Her ailenin maddi olumlu bir değişiklik değil. n öğrenciler her durumu aynı değil. Bu yüzde davranabilir. gün ne giyeceğim kaygısı ile n farklı kıyafet Aileler de çocuklarına her gü ığı ölçüde okulda giydirme seçeneği sunamad klılığı daha öğrenciler arasındaki sınıf far st kıyafet olunca derinleşecektir. Ayrıca serbe belli olmayacaktır. okula kimin girip girmediği rahat rahat Bu demektir ki herkes okula güvenliği girebilecek ve çocuklarımızın tehlikede olacaktır. eğitimi - Hasan Kahraman: AKP’nin
Ama elbette ki liselilerin tek seçeneği biat etmek değil. Bu karanlıktan kafamızı kuma gömerek, kişisel kurtuluş hesapları yaparak değil, sorarak, sorgulayarak, mücadele ederek kurtulabiliriz. Bu karanlıktan bu sömürü düzenini yıkarak, devrim ateşini harlayarak kurtulabiliriz. Çünkü insanlık tarihi cevaplanmayı bekleyen soruların karşısında korkusuzca yürüyenlerin tarihidir. İnsanlığa yapılan haksızlıkların karşısında bedeller ödeyerek duranların, avazı çıktığı kadar bağıranların tarihidir ve toplumlar ancak böyle ilerlemiştir. Gençlik de toplumun en dinamik, en cüretkar kesimidir. Biz liselilere de bize dayatılan karanlık karşısında susmak değil, cesaretle haykırmak düşer. Devrimci Liseliler Birliği, AKP’nin, kapitalizmin gençliği ittiği kara delik karşısında liselileri kendi gelecekleri için mücadeleye çağrıyor. Bizler kapitalizme karşı yükselttiğimiz mücadele çığlığını daha gür haykırmak istiyoruz. Sen de sesini bizim sesimize kat. Sen de yüreğini, yüreği devrim ateşiyle yananların yanına koy. Sen de Erdal Erenler’in, Denizler’in, Mahirler’in ve İbolar’ın yolundan düzene başkaldıranların yanında saf tut, bizlerin mücadelesine omuz ver. Sen de Devrimci Liseliler Birliği ile yeni yılda kavgayı yükselt. Çünkü geleceği onun için kavga verenler kucaklar…
bir parçasıdır. gericileştirme politikalarının ar doğrultusunda Eğitimi neo-liberal politikal asalaştırma sermayenin istemleri ile piy öğrenci velileri çalışmalarından biridir. Bizler de savunmuyoruz. olarak tabi ki tek tip kıyafeti da cezaevleri Neticede okullar askeriye ya ğinin altında yatan değil. Ama kıyafet değişikli gerekir. farklı amaçları görebilmek mekçiler - İzmir’den bir veli: Biz işçi-e ancak çocuklarımızı asgari ücretle amıyoruz. Bunu sun ı kan okutabiliyoruz. Her im şey talep bilen çocuğum benden çok değişim zengin ve edemiyor. Fakat yaşanan bu r. Çocukların fakir ayrımını derinleştiriyo rinde sıkıntılara gelişim döneminde çocuk üze da gerici bir sebep olacaktır. Aynı zaman ü açmaktadır. uygulamadır. Türbanın önün Liselilerin Sesi / İzmir
Lİselİlerİn Sesİ -
5
AKP’den “kıyafet serbestliği” aldatmacası…
Sermaye düzeninin bugünkü sözcüsü olan dincigerici AKP hükümeti, son olarak “okullara kıyafet serbestliği getirme” adı altında eğitim alanındaki gerici dönüşümlerine bir yenisini daha ekledi. Bunu yaparken de bir kez daha ikiyüzlü bir tutum takınarak söz konusu değişiklikleri “tek tipleşmeden kurtulma” ve “özgürleşme” adımı olarak sunmaya çalıştı. Oysa ki olan bitene bütünlükle bakıldığında, AKP hükümetinin gerçekte neyi amaçladığı; bizleri, ailelerimizi ve eğitim emekçisi öğretmenlerimizi hangi saldırılarla karşı karşıya bıraktığı rahatça görülecektir. Kıyafet serbestliği adı altında gericilik tırmandırılıyor Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda öğrencilerin kılık ve kıyafetlerini düzenleyen yönetmelik Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. AKP hükümeti sözcülerinin açıklamalarına göre, yeni yönetmelikle ilkokul, ortaokul ve liselerde kılık ve kıyafet serbest bırakılacak, öğrenciler tek tip kıyafet giymeye zorlanmayacak. Peki, gerçekten de böyle mi? Tabi ki hayır! Yönetmelikte “öğrenciler tek tip kıyafet giymeye zorlanamaz” denilirken, bunun “belirli sınırlar içinde” olduğu vurgulanıyor. “Kılık ve kıyafet serbesttir” ifadelerini, “öğrenciler şort, tayt gibi kıyafetleriyle diz
üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemez” şeklinde gerici zihniyetin dışavurumu ifadeler takip ediyor. Yönetmelikte, “siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez” denilirken, başka bir maddede ise “kız öğrenciler, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı liselerin imamhatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur'an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilir” deniliyor. İşte size, “dindar nesil yaratma” arzusunu her fırsatta dile getiren ve ticari eğitim uygulamalarını gün be gün derinleştirerek bu alanı sermayenin dizginsiz sömürüsüne açan dinci-gerici AKP hükümetinin okulları “tek tipleşmeden kurtarma” ve “özgürleştirme” adımı! Kıyafet serbestliği 4+4+4’ün devamı Dinci-gerici parti AKP sözcülerinin açıklamaları ve yönetmelikteki ifadeler, “kıyafet serbestliği” olarak sunulan uygulamanın aslında eğitimi gericileştirme ve piyasalaştırma projesi olan ‘4+4+4’ün bir devamı olduğunu bizlere açıkça gösterdi. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise yaptığı açıklamalarla AKP hükümetinin amaçlarını dışa vurdu. “Kıyafet meselesini önce siyasi olarak düşünmek zorundayız" diyen Dinçer uygulamanın sonucunda sınıfsal farklılıkların daha net gözükmesinden duyduğu kaygıyı dile getirdi. Ne dinci-gerici AKP hükümeti ne de sermaye düzeninin öteki aktörleri eğitim sisteminde gerçek anlamda bir “özgürleştirme” çabası içinde olabilir. “Tek dil, tek devlet, tek millet” anlayışı ve dinsel gericilik eğitim sisteminin iliklerine kadar işlemişken; Alevi ve Kürt emekçilerinin çocukları başta olmak üzere “düzenin tek tipi” dışında kalanlar her anlamda yok sayılıp aşağılanırken; okullar ticarethaneye, öğrenciler ise müşteriye çevrilmeye devam edilirken; eğitimde fırsat eşitsizliği gün be gün daha fazla derinleşirken; öğrencilere anti-bilimsel, anti-laik ve gerici eğitim
6-
Lİselİlerİn Sesİ
müfredatı dayatılırken; başta ilerici ve devrimciler olmak üzere öğrenciler ve eğitim emekçileri gerici-faşist disiplin yönetmelikleriyle dört bir yandan kuşatılırken; özetle kapitalist sömürü düzeninin çarkları dönmeye devam ederken, dinci parti AKP’nin bahsettiği “özgürlük” açık ki kocaman bir ikiyüzlülük, aldatmaca ve yalandır! Dinci-gerici AKP hükümetinin yaldızlı sözlerle şişirdiği bu yalan balonunu patlatmak ve oynanan kirli oyunları bozmak bizlerin ellerinde! Gerici, baskıcı ve piyasacı eğitim sistemine karşı gerçek anlamda özgürlük için; eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim için liselerde devrimci mücadeleyi yükseltelim! Devrimci Liseliler Birliği (DLB) saflarında örgütlenerek devrim ve sosyalizm kavgasını büyütelim!
Kocaeli Eğitim Sen Şube üyesi Yusuf Yalçın’:
“Amaç türbanın önünü açmak!”
Ben kişisel olarak eskiden beri kılık kıyafet serbestliği taraftarıyım. Bu konuda çekincelerimiz var ama bu işin formasyonel ve pedagojik kısımlarını düşünmek gerekiyor. Ayrıca bu uygulamayla varsıl çocuklarla yoksul çocuklar arasındaki fark ortaya çıkacak ama bu farkın ortaya çıkması çok da tedirgin edici bir şey değil. Yoksulluğu zaten çocuklar yaşıyor; yani harçlıklarından yaşıyor, kıyafetlerinden yaşıyor, cep telefonlarından yaşıyor, aldığı ürünlerin markasından yaşıyor... Ben kişisel olarak iyi de bir şey olduğunu düşünüyorum fakat bu uygulamada farklılıklar yaratıyor. Örneğin; geçtiğimiz günlerde bir İl Milli Eğitim müfettişi kısa etek giyen bir öğrencimizin fotoğrafını çekti ve sonucunun ne olacağını, ne amaçla çektiğini bilmiyoruz. Buradan anlaşılan ileriki süreçte bu uygulamanın sadece türbana özgürlük alanı yaratacağıdır. Amaç türbanın önünü açmak. Önce diyecekler ki bu çocuklar kuran okumak için abdest almak zorunda, sonra abdesthaneler kurulacak, daha sonra bu çocuklar kuran okumak için başlarını örtmek zorunda diyecekler ve bu derse böyle kabul edilen çocuk diğer derse de böyle girsin denilecek. Böylece
türbanın önü açılmış olacak. Yoksa bu uygulama, insanların istediği gibi kıyafet giyinmesine yarayan bir uygulama değil. Bunların ötesinde, ben gerçekten kıyafet serbestliğinden yanayım fakat bu durum belli uçlara da gidebilir. Böyle bir uygulama yapılcaksa bu durumda düşünlüp altyapısı buna göre hazırlanmalıdır. Konu aslında sadece türbana sıkıştırılıp tartışılmamalı, özgürlükten yanaysak eğer tam anlamıyla özgürce bir uygulama getirip tüm öğrencilere eşit biçimde hak tanınmalıdır, böyle olduğu takdirde türbanla derse girmenin de bir sakıncası yoktur. Öğrenciler kendilerini istedikleri biçimde ifade edebilecekse, türbanlılar da kendilerini kendi istedikleri biçimde ifade edebilmeliler. Fakat yapılan uygulamayla, hükümet kendi tabanına özgürlük alanını açarken diğer kesimleri kısıtlamaktadır. Kendi tabanına bu özgürlük alanını açmasının sebebi de gelecek için kendi siyasal görüşüne uygun bir nesil yetiştirmek ve böylece kendi tabanının sürdürülebilirliğini sağlamak. Bizim buna karşı yapmamız gerek şey, akılcı, reel ve özgürlüğü genişletici söylemlerde ve eylemlerde bulunmaktır.
Lİselİlerİn Sesİ -
7
“Kılık-kıyafet serbestliği özgürlük değil baskı ve sınırlama getirir”
Bursa’dan liseliler
“Zamanla herkes kapanmak zorunda kalabilir”
- Yeni kıyafet yönetmeliği ile zenginlik fakirlik farkı ortaya çıkacak. Bu yönetmelikle devlet okullarında disiplinin en aza indirilmesi ve özel okulların daha başarılı gösterilmesi hedefleniyor. Ayrıca türban ilköğretimde ve liselerde yaygınlaştırılacak. Özellikle kız öğrencilere dinci gericiliğin empoze edilmesinde kılık-kıyafet serbestliği bir silah olarak kullanılacak. Örneğin kız öğrencilerin kolsuz giymesi yasak. “Siz erkek öğrencileri tahrik ediyorsunuz” diye onların kolsuz giymelerine izin vermeyecekler. Bir de zamanla herkes kapanmak durumunda kalabilir. Öğretmen baskısı olabilir ya da öğrenciler öğretmenlerin kendilerini mimlememeleri için ister istemez kapanmak durumunda kalabilir.
“Tek tip kıyafet bizleri bir kalıba sokuyor” - Aslında giydiğimiz tek tip formalar zenginlik-fakirlik farkını ortadan kaldırmıyor. Çünkü biz arkadaşlarımızın ne olup olmadığını biliyoruz. Yani tektip kıyafet sınıf farkını örtmüyor. Tek tip kıyafetler bizi bir kalıba sokuyor. O üniformaları giymeden okula giremiyoruz mesela. Ama şimdi çıkardıkları kılık kıyafet yönetmeliği de 4+4+4 projesinin bir devamı. Dinci gericiliğin öğrenciler üstünde etkisini arttırması için atılan adımlardan biri.
“Yönetmelik düşünce özgürlüğünü kısıtlıyor” - Zaten seçmeli olan Kuranı Kerim derslerine türbanla girmek serbest. Bu yönetmelikle de bütün derslere türbanla girmek serbest olacak. Okulda türbanlı hocalarımız var. Onlar da derslere türbanla gelebilecekler. En sonunda sınıfta birkaç açık kız öğrenci kalacak onlara da “sen niye açıksın?” diye baskı yapacaklar. Öğrenciler böylelikle kısıtlanacak. Aslında burada düşünce özgürlüğü kısıtlaması var.
“Aileler de zor duruma düşecek” - Sınıf ayrımının daha belirgin olmasına yol açacak bir sistem bu. Öğrenciler her gün değişik kıyafet zorunluluğu hissedecek. Maddi durumu kötü olan öğrencilerin üzerinde baskı oluşacak. Fakir öğrenciler yırtık kıyafetlerle gelirken, zengin öğrenciler nike, polar gibi markalı kıyafetlerle okula gelecekler. Bu yüzden öğrenciler okuldan da soğuyabilir. Aileler de maddi ve manevi olarak zor duruma düşecek. Bir de bu yolla din eğitime daha fazla karıştırılıyor. Dindar öğrenciler yaratmak için kullanılan araçlardan biri. Bu serbestliğin özgürlük olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kız öğrenciler kıyafetleri konusunda baskı altında kalacaklar.
8-
Lİselİlerİn Sesİ
Geride kalan mücadele yılının ardından... Yeni bir mücadele yılına girdik. Geriye dönüp baktığımızda biten yılın işçilere-emekçilere ve gençliğe büyük yıkımlar getirdiğini görüyoruz. Bu yıkımlara verilen cevaplarsa kendi içinde anlamlı olsa da yine de yetersiz kalmış, saldırıları tam olarak püskürtememiştir.
2012 yılı çok yönlü saldırılarla geride kaldı Kapitalizm mevcut düzenini korumak için her zaman bir şeyler yapmak zorundadır. Yani kendini yeniden yapılandırabilmesi için saldırılarını artırır. Emek sömürüsüne dayanan kapitalizm işçi ve emekçileri birçok şekilde sömürmek ister. Geçtiğimiz yıl da işçi ve emekçilerin kazanmış olduğu hakları onlardan geri alma yılı oldu bir nevi. Benzer saldırılar lise ve üniversite gençliğine yönelik olarak da gerçekleştirildi. Üniversiteli gençlik cephesinde yıla damgasını vuran iki olay oldu. Birisi yıllardır kaldırılması için mücadele edilen ve sadece birinci öğretim öğrencileri için “kaldırılan” har(a)çlar, diğeri Yeni YÖK Yasa Tasarısı oldu. Ayrıca yıl içinde YÖK karşıtı eylemlere de devlet saldırdı. Üniversitelerde birikmiş potansiyelin ve toplumsal huzursuzluğun farkında olan sermaye devleti gençliği baskı altına almaya çalıştı. Tabi ki liseliler için de durum farklı değil. 4+4+4 ile ilk ve orta öğrenimde ciddi bir dönüşüme gidildi. Bu yasanın temelde iki amacı vardı. Birisi eğitimi sermayenin taleplerine doğrultusunda yeniden şekillendirerek eğitimi piyasalaştırmak, çocuk işçiliğinin önünü açarak sermayeye ucuz emek gücü yaratmak. Diğeri ise dinci-gerici ideolojiyi öğrencilere benimsetmekti. Yasaya karşı önemli tepkiler ortaya konmakla birlikte saldırıyı geri püskürtecek kadar güçlü bir karşı koyuş örülemedi. Yasa çatışmalı bir ortamda geçirilerek 2012-2013 eğitim-öğretim yılına 4+4+4 ile girildi. Yeni öğretim yılı bir sürü sorunla karşılandı. Alt yapısı olmadan alelacele uygulanmaya başlanan sistemle birlikte ortaya şu tip sorunlar çıktı; 5.5 yaşındaki çocuklara ait sıra ve bilumum ihtiyaçların olmaması
velileri rapor almaya yöneltti. Henüz birçok işini aile gözetiminde yapan küçük çocuklar ciddi sorunlar ile karşı karşıya kaldı. Anadilde eğitim yerine “seçmeli” Kürtçe dersi verildi. Zaten alt yapısı, kitabı ve dersi verecek öğretmeni olmayan bu derse özellikle Kürt illerinden talep gelmedi. Çünkü anadilde eğitim bu şekilde verilemez. Anadilde eğitim demek bütün derslerin anadilde öğrenilmesi demektir. Bunun yanında birçok dini ders seçmeli ders adı altında müfredata konuldu. Bunun yanında birçok yerde seçmeli ders olması gerekenler zorunlu hale getirildi. Geçtiğimiz günlerde yani yılın sonuna doğru Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer bir açıklama yaptı. Açıklamasında Dinçer üniversite sınavlarında da artık din dersi soruları sorulacağını ifade etti. Zaten liseye giriş sınavlarında sorulan din dersi soruları böylece üniversite sınavlarına da taşınmış oldu. Yine yılın son günlerinde bakan Dinçer tekrar bir açıklamaya imza attı. Bu kez zorunlu din
Lİselİlerİn Sesİ -
9
dersinin kaldırılmasının söz konusu Sosyalist öğrencileri fi olamayacağını ve azınlık okulları hariç her şliyorlar Devlet, cemaat, AKP, po okulda okutulacağını söyledi. Dincilis… Devletin farklı kuru mları tarafından her dönem gerici sermaye hükümeti AKP, dindar , devletin tehdit olarak gö rd üğü unsurlar fişlendi. gençlik yaratmak amacıyla Bu rsa ’da da okurlarımızın yer aldığı düşünmeyen, sorgulamayan bir gençlik bir okulda fişleme işini okul müdürü üstlendi. MHP’li yetiştirmek için her yolu deniyor. Yine MHP’li bir öğrenc iden okuldaki sosyalist öğ re nc ile rin isi mlerini istedi. Müdür, Bunun yanında kılık kıyafet öğrencilerin kim olduğ de ne yapacak? Ya da unu öğrenip yönetmeliğindeki değişimle serbest şöyle soralım: Bu düze n bu gü ne kadar kendisine muhalif kesimleri fişled kıyafet uygulaması yılın son i, onları takip etti, dene tim alt ına sin almaya, dir m eye çalıştı da onları su günlerinde başladı. Tek tip kıyafete sturabildi mi? Hayır! Do layısıyla liselerden devrimci öğrencileri ar elbette ki karşıyız. Ama burada ındıramayacaklar. Düşü ne n ve so öğ rgulayan tek bir re nc inin olduğu lisede sosy amaçlanan asıl şey kılık kıyafet alist düşünce de olaca ktı r. Çünkü aklın yolu bir, aklın yolu sosyalizm serbestliği getirmek değil. Asıl ! amaçlanan AKP gericiliğinin “dindar ve kindar” nesil yetiştirme politikasının yolunu düzlemektir. Bu yönetmelik türbanla okula gelmenin önünü açmaya çalışıyor. Bu gibi yöntemlerle dinci-gerici ideoloji gençliğe dayatılıyor. Evet! Geçtiğimiz yılda her kesime ciddi saldırılar meydana geldi. Sermaye devleti bu saldırılarını her geçen gün arttırmaya devam ediyor. Bizler de devrimci liseliler olarak bu saldırılara yanıt vermek durumundayız. Bunun için tek yol örgütlü mücadeleden geçmektedir. Arkadaşlar! Önümüzdeki yılı piyasacı, gerici, ezberci eğitime karşı mücadele yılı haline getirmeliyiz. Sermayenin özgürlümüzü ve geleceğimizi çalmasına izin vermemek için çürümüş kapitalist düzene karşı devrim ve sosyalizm mücadelesini yükselterek bulunduğumuz her alanı direniş alanına çevirmeliyiz.
Orhan K em ‘terbiye’ al'e de engeli Yunus Em re'nin ilah is
ine yöneli yeni bir Ta k sansür h lim ve Ter aberlerinin biye Kuru Yunus Em lu ardından sansürü d re’nin ilah aha ortay isindeki “ mısraları a ç ıktı. Cennet ce sansürlen mişti. Orh nnet dedik romanının a le n ri...” K emal'in is kurula tak e Hanımın ıldığı öğre ve tavsiye nildi. 200 Çiftliği edilen kit 3 yılında d aplar liste öğrencile ers kitapla sinde Orh r için sakın rı an Kemal' calı bulun değerlend in kitabı urken kara irme kuru ra düşüle lun alana kanıtlıyor. n dair hiçbir Zira Orha y etkinlik ta n Kemal iç gerekli dü şımadığın in “Şahsın zeltmeler ı kendisine i yapması yenileme u laşılarak ve daha s si uygun g onra müra örülmüştü değerlend caatını r.” diyen b irmesi ku ir kurulun rulun ceh Orhan Ke roman aletini de mal'in öld gösterme üğünden Terbiye Ku k te. dahi biha rulu geric ber olan T i yasa ve s kazanım o alim ve ansürlerin luşturmad i “Öğrenc ığı” tanım bilimsel te iler için ye ıyla gerek mele daya terli çelendiril nmayan v kurul iste y or. Hiçbir e gerici ya diği kitab rgılarla ha ı yasaklay Talim ve T reket ede ıp, istediğ erbiye Ku n i k itabı sans rulu AKP mevzisi o ü r lüyor. dönemind larak hare ket etse d e dinci ge resmi ide riciliğin bir e kuruluş olojisine h u n dan itibar izmet etm şovenist, e n e devletin ktedir. Kıs gerici bir acası kafa kontrol m başından tasçı, ekanizma beri bu gö sı olarak C revle eğiti aracı olara umhuriye m sistemin k görev alı t'in in üzerind yor. eki baskı
10 -
Lİselİlerİn Sesİ
Sosyal medya, asosyal gençlik Günümüz gençliği sosyal medya adı altında uyutulmaktadır. Gençlerin çoğu interneti arkadaşlarına mesaj atmak, twit atmak, chatleşmek için kullanıyorlar. Bunlar yerine güncel olayları, haberleri takip etmeleri, dünyada neler olduğunu bilmeleri gerekmektedir. Neden diye sorarsanız! Bugün Suriye ile savaş ihtimali oldukça konuşulan bir olay. Ancak gençlerimizin çoğu bunun farkında bile değil. Çünkü onlar sosyal medyada eğlenmekle meşguller. Oysa bir iki haber yazısı okusalar ne kaybederler? Hayır, bir şey kaybetmezler! Aksine çok şey kazanırlar. Dünyada neler olup bittiğini öğrenirler. Gündemi takip etmeyip dünyadan bir haber yaşayanlar, şimdi sorarım sizlere: Siz misiniz bu ülkenin gençliği. Facebook’tan, Twitter’dan mı yöneteceksiniz ülkeyi! Nevzat Ayaz Kız Meslek Lisesi’nden Liselilerin Sesi okuru
Kitapların olmadıgı yerde hayattan okuyorum 4+4+4 gerici – piyasacı eğitim modeliyle gelen seçmeli derslerimizden biri de “ girişimcilik dersi”. Peki, bu derste bizlere neler mi öğretiliyor? Girişimcilik dersimizde işçilerin ne kadar aşağılık ve işe yaramaz oldukları, işçi olmamak için elimizden geleni yapmamız gerektiği söylenerek önümüze hedef olarak ise “patron olmak” konuluyor. Ders boyunca nasıl patron olabiliriz’in hesapları yapılıyor ve patron olabilmenin, zengin olabilmenin koşulu çalışmaya ve daha çok çalışmaya bağlanıyor. Diğer taraftan yine aynı girişimcilik dersinde bizlerin sindirilmesi için ayrı bir özen gösteriliyor. Geçen haftalarda bu derste yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum; öğretmenimizin istediğimiz kitabı okuyabileceğimizi söylemesi üzerine ben de Maksim Gorki’nin “ANA” kitabını okumaya başladım. Öğretmen kitabı görünce tehditkâr bir şekilde bana ne anlattığını sordu ve kitabı elimden alarak bu tarz kitapları okulda okumamam gerektiğini söyledi. Yani benim öğrenci olarak yapmam gereken düşünmek, sorgulamak, farklı düşüncelerle buluşmak değil ne denilirse onu yapmam, ne öğretilirse onu ezberlemem! Ben sorgularsam, yeni düşüncelerle buluşur ve aralarındaki farkları görebilirsem, sorunları da göreceğim, sorunların kaynağını da. Bu gün öğretmenim sosyalist dünya görüşüne sahip olan Maksim Gorki’yi okumamı engellemiş olabilir, bu onun kapitalist sistemin dişlilerine takılan biri olarak bizleri öğütmeye çalıştığını gösteriyor. Ama ben kitaplardan okumadığımı hayattan okuyorum. Emekçi bir ailenin çocuğu olarak patronların işçilerin üzerinden nasıl zenginleştiğini bu hayatın içinden okuyorum. Bana siyasi içerikli kitapların (sosyalist içeriğe sahip) okulda okunmaması gerektiğini söyleyenler kütüphaneleri dini içerikli kitaplarla doldurabiliyorlar, türbanın okullara girmesine ses çıkarmıyorlar. Liseli gençler olarak kapitalist sisteme ve bu gün onu meşrulaştıran her türlü ideoloji ve uygulamaya karşı örgütlü mücadele yükseltmemiz gerekiyor. Toki Lisesi’nden bir Liselilerin Sesi Okuru
Staj sömürüsü Bugün meslek liselerinin en büyük sorunu son sınıf öğrencilerinin staja gönderilmesidir. Son sınıf öğrencileri üniversite sınavına hazırlanması gerektiği yerde staja gidiyor. Staja gittikleri yerdeki insanların angarya işlerini yapıyor, emek harcıyor ve çok komik paralar alıyorlar. Bunun yerine ders çalışmaları gerektiği halde. Üstüne üstlük ezilip, aşağılanıyorlar. Bu yetmezmiş gibi okuldaki öğretmenler, öğrencilerin staja gidip gitmediklerini kontrol ediyor! Zaten staja gitmek zorunlu, diploma verilmiyor çünkü. (Daha neyi kontrol ediyorsunuz!) Başta demiştik ya komik paralara çalıştırılıyoruz diye, daha staj parasını alamayan arkadaşlarımız var. Özel şirketlerde staj yapanlar ve devlet kurumlarında staj yapan öğrenci arkadaşlarımız ücret konusunda mağdur durumdalar. Çünkü ortalama bir ücret almıyorlar. Yani her yerde alınan para bir değil. Asıl sorun para değil. Öğrencilerin staja değil okula gitmeleri, ders çalışmaları lazım. Üniversite sınavına çalışmaları lazım. Memur gibi 8 saat staj yapmaları değil. Bugün meslek lisesinde okuyan öğrencilerin kaçı 4 yıllık üniversite kazanıyor? Bir elin parmaklarını geçmez. Meslek lisesindeki öğrenciler staja değil okula gitmek istiyor 8 saat angarya işlerde çalışmak değil, ders çalışmak istiyor. 4 yıllık üniversite dururken 2 yıllık üniversite okumayı kimse istemiyor! Bizler eşit eğitim istiyoruz. Staj İstanbul Niş sömürüsüne antaşı'nda b ulunan M a ç ka Akif Tunc HAYIR diyoruz! el Anadolu M L is eslek esi öğrencis Bu mücadeleyi i Uğur Tüğen , uygulama ödevi olan 'u kazanmak için ydu bulucu anten sistemi'ni ta birlik olmaya kmak üzere 3 arkadaşı il birlikte çıktı ve mücadele e ğı 7 metre y ü ksekliğindek etmeye çatıdan düşt i ü. Ailesi 'uyg ulama başlamanın ödevinin hiç bir güvenlik önlemi vakti almadan öğ rencilere ya p gelmedi mi? tı rdığı' gerekçesiyle okul ile Milli Nevzat Eğitim Bakanlığı'na 44 bin TL'lik Ayaz Kız tazminat davası açtı.. Meslek Lisesi’nden bir Liselilerin Sesi okuru
Meslek liselerin de güvenlik yok
Lİselİlerİn Sesİ -
11
Ankara DLB’lilere polis terörü Suzan Mehmet Gönç Lise’si önünde Erdal Eren anmasına çağrı yapan bildirileri dağıtan DLB çalışanları polis terörüne maruz kaldı. Bildiri dağıtımı sırasında okul önüne gelen polis aracından kimlik kontrolü yapılmak istendi. Bu keyfi uygulamaya karşı kimlik göstermeyen devrimciler, düzenin kolluk kuvvetlerince darp edilerek alındı, GBT kontrolünden sonra serbest bırakıldılar.
Esenyurt’ta film gösterimi Esenyurt’ta Devrimci Liseliler Birliği film gösterimlerine devam ediyor. 10 Aralık günü liselilerden gelen istek üzerine ikinci kez “Modern Zamanlar” filminin gösterimi gerçekleştirildi. Film gösterimi, saat 17.00’de Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde başladı. Filmi herkes sonuna kadar ilgi ile izledi. Filmin ardından kısa bir ara verildi. Aradan sonra film üzerine sohbetler edildi. Filmi izleyen stajyer öğrenciler kendi çalışma yaşamlarından doğru filmdeki sahnelere örnekler verdi. Film tartışmasının devamında güncel gelişmelere ilişkin bir tartışma yürütüldü. Ve Erdal Eren’in ölüm yıldönümü vesilesi ile Erdal Eren’in devrimci kimliği üzerine konuşuldu. Tüm bu tartışmalar ışığında “sermaye düzeninin gençliğe dayattığı gerici ve ticari eğitime, geleceksizliğe ve emperyalist savaş hazırlıklarına karşı verilecek en güzel cevabın mücadele olduğu vurgulandı. Liselilerin Sesi dergisinin son sayısı liselilere ulaştırıldıktan sonra toplantı sonlandırıldı.
12
NATO’ya karşı Denizlerin ruhuyla mücadeleyi büyütelim! Lİselİlerİn Sesİ -
Suriye’ye yönelik saldırganlık tüm Ortadoğu’yu tehdit eden bir savaş atmosferi yaratmış bulunuyor. Sermaye devleti ise ABD emperyalizminin politikalarına uygun olarak en ön safta savaş taşeronluğu yaparak saldırgan tutumlarını süreklileştiriyor. Bir taraftan kendi bölgesel hayallerini gerçekleştirmek diğer yandan ise ABD in jandarması olarak kendisine biçilen görev doğrultusunda harekete geçmek için sabırsızlanıyor. Füze kalkanı, Suriye’ye yönelik müdahalede aktif bir taraf olmaya çalışması ve son olarak sınıra patriot füzelerinin yerleştirilmesi gibi adımlarla sermaye devleti ülkemizi ABD emperyalizmi için savaş üssü haline getirmeye çalışıyor. Türkiye NATO üyesi bir ülke olarak NATO nun saldırgan politikalarının aktif bir parçası olmak için can atıyor. Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale başladığından NATO yu göreve çağırarak nasıl uşak ruhlu bir ülke olduğunu gösterdi. Şimdide sözde savunma amaçlı olarak sınıra NATO nun patriot füzelerini ve askerlerini yerleştirerek saldırgan tutumunu sürdürüyor. Füzelerin Suriye’nin olası saldırılarına karşı Türkiye’yi savunma amaçlı olduğu yalanları eşliğinde patirotlar için gerekli prosedürler tamamlandı. Yansıyan bilgilere göre ocak ayının sonunda NATO nun füze bataryaları askeri personeli ile birlikte Türkiye’de olacak. Almanya, Hollanda ve ABD Türkiye’ye NATO bünyesinde Patriot füzesi ve asker
gönderecek. İşçi sınıfına, emekçilere ve dünya halklarına karşı bir savaş ve saldırı örgütü olan NATO nun Türkiye’yi silah deposu haline getirmesinin nedeni söylendiği gibi savunma değil saldırı amaçlıdır. Tüm bu hazırlıkların gerisinde Suriye ve Ortadoğu halklarına yönelik savaş ve saldırganlık politikalarını hayata geçirme çabası var. Bu sefil savaş hazırlıklarında tetikçilik rolünü üstlenen AKP’nin şefleri, bizleri Suriye ve Ortadoğu’ya yönelik işgal planlarına ikna etmek için her gün karşımıza geçip yalan üstüne yalan söylüyorlar. Bu da yetmiyormuş gibi arsız biçimde söyledikleri yalanlara inanalım istiyorlar. NATO’nun tetikçiliğine soyunan AKP, emperyalist savaş hazırlıkları için işçi ve emekçilerin vergilerini savaş ve silahlanmaya yatırırken her geçen gün ticarileşen eğitime ise çok sınırlı bir bütçe ayrılıyor. Yani, okullarımızı birer ticarethaneye, bizleri de müşteri haline getirenler elde ettikleri rantı kardeş halkların kanını dökmek üzere kullanıyorlar. Saldırıların hız kazandığı bu süreçte, liseli gençlik emperyalist savaşa karşı mücadele saflarında yerini alacaktır. Liseli gençlik emperyalizmin Ortadoğu’daki savaş planlarına karşı çıkıp onların işbirlikçilerine karşı 6. Filo’yu denize döken Denizler’in ruhuyla okullarda ve alanlarda antiemperyalist mücadeleyi büyütecektir.
“103 tane ABD üssü olan bir ülkede, vatan hainliği ile suçlanmamız gülünçtür! Siz bu suçla kendinizi yargılayın!”
(Deniz Gezmiş’in savunmasından)
Lİselİlerİn Sesİ -
13
Emperyalist savaş aygıtı kanlı tarihi nun ’ o Nat
“
NATO 4 Nisan 1949’da ABD emperyalizminin öncülüğünde Ülkemizde ise 60 “Sovyet tehdidine” karşı kurulan yılardan itibaren bir saldırı ve savaş örgütüdür. NATO eliyle kurulan Kurulduktan sonraki ilk askeri müdahaleyi Kore’ye yaparak bu kontrgerilla örgütlenmeleri ülkenin halklarını ikiye böldü. Bu aracılığıyla bir çok cinayet, savaşa Türkiye de asker katliam ve provokasyon göndererek oradaki kardeş gerçekleştirildi. 6-7 Eylül halkların katledilmesini ortak oldu. Kirli ve kanlı bir tarihe sahip olaylarından, 16 Mart ve Bahçelievler katliamına 77 1 olan NATO kurulduğu andan itibaren işçi sınıfına, emekçilere Mayıs katliamından Maraş ve ezilen halklara karşı bir suç makinesi gibi çalışarak katliamına kadar çok sayıda emperyalizmin dünya kirli ve kanlı olay hakimiyetini sağlamak için sayısız gerçekleştirildi. operasyona imza attı. Dünyanın dört bir yanında kurduğu kontrgerilla örgütleri Emperya aracılığıyla yükselen taşeronlu list efendilerinin bölgesel devrimci muhalefeti ğunu etk getirebil in bir şek mek üze il d e yerine bastırmak uğruna kanlı re seferb devleti, 2 er olan T 013 bütç ürk operasyonlar tertipledi. esi içind güvenlik e savunm -silahlan İşçi emekçilere ve ama gider pay (52,3 leri için % milyar TL 13’lük devrimcilere karşı ) ayırmış bulunuy sistematik bir biçimde or. katliamlara ve provokasyonlara başvurarak, askeri darbeler
”
örgütleyerek yükselen devrimci muhalefeti bertaraf etmeye çalıştı. NATO İtalya’da Gladio, İspanyada “anti terör kurtarma grubu (GAL) Almanya’da anti komünist saldırı birliği, Belçika’da Glavie (Kılıç), Yunanistan’da Sheepskin gibi isimlerle kurduğu gizli örgütler aracılığıyla sayısız cinayet ve katliamlara imza attı. Kurulan bu kontrgerilla örgütlerinden İtalyan Gladiosu sicili en kabarık kontrgerilla örgütlerinden biridir. Yapılan bir araştırmaya göre İtalya’da 1969-80 arasında 4.298 terör olayı meydana geldi, yürütülen soruşturmaların sonucunda ise bunların önemli bir bölümünün Gladio tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Şili’de emperyalist isteklerini yerine getirmeyen Allende hükümetini devirmek için önce yıllardır yapılan yardımlar kesildi ardından ülkedeki faşist yapılanmalara maddi destek sağlanarak karşı devrimci güçler bizzat örgütlenerek faşist askeri bir darbe gerçekleştirildi. Şili’de yapılan askeri darbede yüzbinlerce kişi
14 -
Lİselİlerİn Sesİ
öldürüldü. İnsanlar futbol sahalarına doldurularak toplu olarak katledildiler. Çünkü Allende ülkedeki Amerikan şirketlerine ait olan bakır madenlerini kamulaştırmıştı. Şilinin yanı sıra NATO ve CIA ortak şekilde birçok Latin Amerika ülkesinde benzer müdahalelerde bulunarak her biri birbirinden kanlı ve gaddar faşist askeri darbeler gerçekleştirdi. Ülkemizde ise 60 yılardan itibaren NATO eliyle kurulan kontrgerilla örgütlenmeleri aracılığıyla bir çok cinayet, katliam ve provokasyon gerçekleştirildi. 6-7 Eylül olaylarından, 16 Mart ve Bahçelievler katliamına 77 1 Mayıs katliamından Maraş katliamına kadar çok sayıda kirli ve kanlı olay gerçekleştirildi. İşkenceler, gözaltında kayıplar, faili meçhul cinayetler sistematik bir biçimde örgütlendi. NATO ilk kurulduğunda yapılan propagandada bu kuruluşun sadece Sovyet tehlikesine karşı kurulduğu yönündeydi. Ama Sovyetler yıkıldıktan sonra da NATO varlığını sürdürdü. Sovyetlerin dağılmasının hemen ardından Yugoslavya’ya yönelik kanlı bir operasyon gerçekleştirdi. Sırpların Avrupa’nın göbeğinde yaptığı kanlı katliamı görmezden gelerek istediği ortamın oluşmasını bekledi. Gerici milliyetçi odaklar desteklenerek yılarca kardeşçe yaşamış olan halklar birbirine boğazlatıldı. Ardından ise NATO devreye girip müdahale ederek Yugoslav topraklarını emperyalistlerin çıkarlarına göre şekillendirdi. 11 Eylül saldırılarının ardından ise Amerikanın ikiz kulelerine Patriotların yerleştirilec eği üç nokta oldu... Erdo yapılan saldırılar bahane edilerek yoksul bir ülke olan belli ğan'ın açıkla dığına göre Kahramanm Afganistan yoğun bir biçimde bombalandı. Ardından ise işgal araş, Gazian tep ve Adan edildi. NATO tarafından gerçekleştirilen Afganistan işgali hala Patriotlar ne a... için geldi? “ Halkı Suriye füzelerinden devam ediyor. Türkiye de sözde barış günü olarak bu ülkede ’nin korumak için ”... Emin mis asker bulunduruyor. Patriot PAC iniz? 3’lerin men zili ne kadar biliyor musu NATO nun son icraatı ise bilindiği gibi Libya oldu. Libya nuz? Füzele re k arşı sadece kilometre... halkını sözde diktatörlükten kurtarmak adına günlerce Libya 20 PAC 2’nin m enzili 160 kilometre a ya bomba yağdırılarak kitlesel katliamlar gerçekleştirildi. ma örneğin Almanya’da gelenler PAC Ardından ABD kuklası yeni bir yönetim oluşturuldu. Türkiye n 3...Bu füzele r ancak bir a üssü ya da b ise sadık bir uşak olarak Libya’nın bombalanmasında rol skeri ir şehir merk ezini koruya Kahramanm aldı. b ilir. araş’a yerleşt irilccek olan İran saldırıs Bu kanlı emperyalist savaş örgütü şuan yine savaş ların ına karşı he men yanıba Kürecik rada hazırlıkları yapıyor. Şimdi de bizi NATO Suriye’ye barış şındaki r üssünü, Ad ana’ya yerleştirilec getirecek, özgürlük getirecek yalanlarına inandırmaya ek olanların da İncirlik ü korumaya y çalışıyorlar. ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda ssünü önelik olaca ğ ı açık... hareket etmeye pek hevesli olan AKP iktidarı yalanlar eşliğinde halkı kandırarak, ülkemizi emperyalistler için savaş üssü haline getirmek istiyor. İşgal orduları özgürlük orduları olarak lanse ediliyor. “diktatörlükten kurtarmak” “özgürlük ve demokrasi getirmek” yalanları eşliğinde ülkeler yakılıp yıkılarak işgal ediliyor. Ve bu yağmaya talana yeni ülkeler yeni halklar eklenmek isteniyor. Dün Afganistan’ı bombalayarak işgal eden, Libya’yı bombalayarak Libya halkını katleden ve ABD emperyalizmi adına kukla yönetimler kuran bu savaş çetesinin bundan sonra yapacakları da yaptıklarından farklı olmayacaktır. Bize de düşen görev ise emperyalist devletlerin ve NATO’nun saldırılarına karşı, halkların kardeşliği için liselerimizde anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmektir.
Patriotl ar ne için?
Lİselİlerİn Sesİ -
15
DLB’DEN ERDAL EREN ANMALARI İstanbul Küçükçekmece DLB 17 Aralık’ta Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde Erdal Eren anması gerçekleştirdi. DLB adına yapılan açılış konuşmasını Erdal eren şahsında ölümsüzleşen tüm devrimciler için yapılan saygı duruşu izledi. Sinevizyon gösteriminin de olduğu etkinlikte devrimci kimlik, devrim mücadelesi ve sosyalizmin güncelliği konularının konuşuldu. Mücadelenin güncel boyutu üzerinden ise emperyalist savaş politikaları, eğitimin ticarileştirilmesi-gericileştirilmesi konularına değinilerek bu sorunların karşısında örgütlü mücadele yükseltmenin altı çizildi. Etkinlik DLB çalışmalarının planlanmasıyla sonlandırıldı. Kartal DLB, 15 Aralık Cumartesi günü, 13 Aralık 1980 tarihinde katledilen Erdal Eren’le ilgili etkinlik düzenledi. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler için yapılan saygı duruşunun ardından, genç komünistlerin hazırladığı sinevizyon gösterimi yer aldı. Etkinlikte yapılan konuşmalarda devletin katliamcı kimliği teşhir edilirken, Erdal Eren şahsında devrimci ve mücadeleci kimliğin görüldüğü ve Erdal’ın kavga bayrağını komünistlerin devraldığı vurgulandı. Konuşmaların ardından ise partinin 25. Yılının önemine değinen yanı sıra güncel sorunların tartışıldığı bir sohbet gerçekleştirildi. Etkinlik Bayrampaşa Cezaevi önünde gerçekleştirilecek 19 Aralık Katliamı protestosuna ve aynı tarihte Kartal’da düzenlenecek NATO karşıtı eyleme katılım çağrısı yapılarak sonlandırıldı. Erdal Eren, Esenyurt DLB tarafından Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde gerçekleştirilen anma etkinliği ile anıldı. Saat 16.00’da başlayan etkinlikte Esenyurt DLB adına, etkinliği amacına değinen ve etkinlik programını anlatan kısa bir konuşma gerçekleştirildi. Ardından başta Erdal Eren olmak üzere tüm devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşu yapıldı. Saygı duruşu esnasında etkinliğe katılan liselilerden biri Adnan Yücel’in “Biz Kazanacağız”
şiirinden bir bölüm okudu. Saygı duruşunun ardından sinevizyon gösterimine geçildi. Sinevizyon, etkinliğe katılanlar tarafından beğeni ile karşılandı. Devamında Devrimci Liseliler Birliği adına bir konuşma gerçekleştirildi. DLB temsilcisi yaptığı konuşmaya, Erdal Eren’in mücadele yaşamını kısa bir şekilde anlatarak başladı. Erdal Eren’in daha liseli çağlarında sömürüyü ve eşitsizliği görerek mücadeleye atıldığı vurgulandı. “Sermaye devletinin dindiremediği gençliğin devrimci mücadelesine gözdağı vermek amacıyla aldığı idam kararına liseli devrimci Erdal Eren, tıpkı kendisinden önce idam sehpasını tekmeleyen Denizler gibi yanıt verdi” denildi. Konuşmada emperyalist savaş hazırlıklarına da değinildi. Konuşmanın ardından Erdal Eren’in son mektubu okunarak etkiliğe katılanlara söz verildi. Söz alan liselilerin konuşmalarında Erdal Eren’in saygı duyulası gereken devrimci kimliklerden biri olduğu ve onun devrimci yolundan gitmemiz gerektiği vurgusu öne çıktı. Ardından bir liseli Erdal Eren’e yazılan “Biz ki” şiirini seslendirdi. Alkışlarla karşılanan şiirin devamında liselilerin sunduğu türkü ve marşlar hep bir ağızdan söylendi. Etkinlikte Liselilerin Sesi dergisinin yaygın kullanımı ve DLB’nin faaliyetlerine daha etkin katılma cağrısı yapıldı. Gebze DLB katledilmesinin 32. Yıl dönümünde Erdal Eren’i andı. 14 Aralık Cuma günü bir araya gelen lise ve üniversite öğrencileri Erdal Eren’in devrimci kimliği ve yaşamı üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Erdal Eren’in yaşamına dair hazırlanan sunum okunduktan sonra, 12 Eylül Darbesi sonrasında yaşananlar üzerine konuşuldu. Etkinlikte darbe dönemini yaşamış biri o döneme dair gözlemlerini aktardı. 15 Aralık Cumartesi günü de bir araya gelen liseliler, Memik Horoz’un hazırlamış olduğu Erdal Eren belgeselini izlediler. Ümraniye DLB, genç komünist Erdal Eren’i
16 -
Lİselİlerİn Sesİ
katledilişinin 32. Yılında, OSİM-DER’de düzenlediği etkinlikle andı. Anma etkinliği devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşu sırasında Samandıra Lise’sinden bir liseli Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirini seslendirdi. Erdal Eren’in hayatına değinen ve idam cezasına karşın Erdal’ın ölümü kararlılıkla karşıladığının altı çizildiği kısa açılış konuşmasının ardından bir liseli Erdal Eren’in anısına bir şiir okudu. Etkinlik Memik Horoz’un hazırladığı “17’nin Ötesi: Erdal Eren!” belgesel gösterimiyle devam etti. Anma, Erdal Eren’in son mektubunun okunmasıyla sonlandırıldı Etkinlik’te 19 Aralık katliamıyla ilgili düzenlenecek yürüyüşe çağrı yapıldı. Etkinlik sonrasında ise liselerde yaşanılan sorunlar ve çözümler noktasında mücadelenin önemine değinen sohbet gerçekleştirildi.
Ankara Erdal Eren mezarı başında anıldı! Ankara DLB ve BDSP Erdal Eren’in mezarı başında ortak bir anma gerçekleştirdi. DLB adına yapılan konuşmada, Erdal Eren’den devralınan mücadele bayrağının genç komünistler tarafından liselerde taşınacağı ve sermaye devletinin liselilere dönük saldırıların Erdal Eren’in ortaya koyduğu devrimci direngenlikle karşılanacağı dile getirildi. Anmada ayrıca BDSP adına da konuşma yapıldı, konuşmada Erdal’ı gerçek anlamıyla sadece devrimcilerin yaşatacağı söylenildi. Kısa bir müzik dinletisinin sonrasında kortej oluşturularak mezarlık çıkışına kadar sloganlar eşliğinde yüründü. 15 Aralık günü de Mamak İşçi Kültür Evi’nde bir etkinlik yapıldı. Anma etkinliği devrim ve sosyalizm uğrunda ölümsüzleşen devrimciler için saygı duruşu ile başladı. Gençlik hareketinin ortaya çıkışı ve Erdal Eren’in hayatı ile ilgili sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyon gösteriminin ardından DLB adına bir konuşma gerçekleştirildi. Konuşmada Erdal Eren’in devrimci kimliğine değinildi. Erdal Eren’i anmak mücadele etmekten geçtiği vurgulandı. Bugün birçok kurumun Erdal Eren’i andığını ama onun mücadelesine sahip çıkmadığı, Erdal Eren’in mücadelesine sadece komünistlerin sahip çıktığı ve sahip çıkmaya da devam edeceği vurgulandı. DLB konuşmasının ardından Mamak İşçi Kültür Evi müzik topluluğu sahne aldı.
Müzik dinletisinin ardından gerçekleşen söyleşide Erdal Eren’in mücadelesini okullara, fabrikalara taşımak gerektiği, bu mücadelenin ancak Erdal Eren gibi iradeli olunursa kazanabileceğinin vurgusu yapıldı. Söyleşinin ardından etkinlik son buldu.
İzmir Çiğli İşçi Kültür Evi’nde düzenlenen anma, devrim uğrunda ölümsüzleşenler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından Erdal Eren ve ‘68 gençlik hareketini anlatan sinevizyon gösterimine geçildi. Ekim Gençliği ve DLB adına yapılan konuşmada Erdal’ın “Denizler’den idam sehpasına tekme atmayı, Mahirler’den siper yoldaşlığını, İbo’lardan düzenle hesaplaşmayı öğrenerek yetiştiğini ve bu değerlerle devrim ve sosyalizm mücadelesine girdiğine değinildi. Erdal’ı sahiplenmenin Suriye’ye yönelik emperyalist savaşa dur demekten, krizi işçi sınıfına fatura eden burjuvaziye karşı işçi sınıfının safında yer almanın ve yeni YÖK yasa tasarısı, disiplin yönetmeliği gibi neoliberal dönüşümlere geçit vermemekten geçtiği dile getirildi. Erdal’ın mirasının genç komünistlerin omuzlarında olduğu ifade edilen konuşma ardından kısa bir müzik dinletisiyle, anma etkinliği bitirildi.
Lİselİlerİn Sesİ -
17
Roboski katliamının birinci yıldönümünde haykırıyoruz:
Katil devlet hesap verecek!
28 Aralık 2011: Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde çoğu çocuk 34 Kürt köylüsü üzerlerine yağan bombalarla katledildi. Sermaye devleti katliamlarla dolu tarihine bir yenisini daha ekledi. Roboski katliamının üzerinden bir yıl geçti. Roboskili aileler 28 Aralık 2011’den bu yana yastalar. Ancak diğer yandan devlete olan öfkeleri ve tepkileri büyüyor. Roboskili aileler olayın aydınlatılmasını, sorumluların hesap vermesini istiyorlar.
Katliamın ardından neler oldu? Katliamın hemen ardından sermaye devleti, bu tür durumlarda sıkça başvurduğu karalama ve örtbas politikalarına başvurdu yine. Böylesi olağanüstü bir durum karşısında sermaye iktidarının temsilcisi Erdoğan konuyla ilgili açıklamayı ancak beş gün sonra yaptı. Açıklamada ise bölgenin terör bölgesi olduğu ve böyle şeylerin olabileceği belirtildi. Katliamın karşılığı olarak ise Erdoğan “Hatayı da özrü de açıkladık. Ama birileri istismar ediyor. Bir hatanın, hatamızın olduğunu söyledik. Allah aşkına tazminatsa tazminat.” diyerek ailelere 123 biner TL kan parası ödenmesini önermişti. Erdoğan “Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz, her kürtaj bir Uludere’dir” çıkışıyla da sermaye devletinin katliam karşısındaki pervasızlığını bir kez daha gözler önüne sermişti. Katliamın ardından gerçekleşen karalama ve örtbas politikalarını sorumluların cezalandırılması değil “ödüllendirilmesi” takip etti. Katliamın emrini veren Hava Kuvvetleri komutanı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından devlet üstün hizmet madalyası ile ödüllendirildi. Böylece sermaye devleti kirli işlerini yaptırdığı “adamları”nı nasıl koruduğunu, kolladığını bir kez daha göstermiş oldu. Katliamın ardından yükselen tepkiler karşısında başlatılan sözde hukuksal süreç ise katliamın örtbas edilmesi çerçevesinde ilerliyor. TBMM oluşturulan Uludere Alt Komisyonu hazırladığı raporda suçu sadece pilotlara yıkarak asıl emri verenleri ise kolluyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sürdürdüğü soruşturmanın geldiği aşama ile ilgili ise “kısıtlama” kararı nedeniyle bilgi alınamıyor. “Kısıtlama kararının
kaldırılması ve dosyanın bir örneğinin kendilerine verilmesi” ve “soruşturmada bugüne kadar yapılan işlemler konusunda bilgi” talep eden dilekçelerin avukatlar tarafından 8 Haziran 2012 tarihinde savcılığa verilmesinin ardından bir skandalla daha karşı karşıya kalındı. Dilekçelerin işleme alınmadığı ve kaybolduğu ortaya çıktı.
Katliamcıları biliyoruz, hesabını soracağız! Roboski katliamının ardından geçen bir yıllık süreçte sermaye iktidarının hiçbir somut adım atmadığı, tersine katliamı örtbas etmeye çalıştığı ortadadır. Sermaye devletinin bu tutumu bizler için hiç de şaşırtıcı değil. Roboski katliamı, sermaye devletinin Kürt halkına yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikalarının bir parçası olarak karşımızda duruyor. Roboski katliamı, sermaye devletinin Maraş’tan, Çorum’dan, Sivas’tan bildiğimiz katliamcı geleneğinin bir parçasıdır. Kuşkusuz ki sermaye devleti iktidarını sürdürdükçe yeni katliamlara da imzasını atacaktır. Katliamların son bulması, Roboski katliamının hesabının sorulması ise ancak bizlerin yükselteceği mücadele ile olacaktır.
18 -
Lİselİlerİn Sesİ
Hrant cinayetinin arkasında devlet var! “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim” Rakel Dink (Hrant Dink’in eşi)
farklı tepkiler ortaya koydular. Abdullah Gül “temyiz sonrası karara bakalım”, Tayyip Erdoğan ise, “temyiz kararı farklı çıkabilir”, “biz üzerimize düşeni yaptık” yönünde pişkince açıklamalar yaparak tepkileri yumuşatmaya çalıştılar. Bir kez daha işi Tarihi katliamlarla ve cinayetlerle dolu sermaye cemaatin/düzenin yargısına havale ederek bu devleti 19 Ocak 2007 günü bir cinayete daha imzasını cinayetteki suç ortaklıklarını örtbas etmeye çalıştılar. attı. Hrant Dink genel yayın yönetmeni olduğu Agos Katilleri koruyup kolladılar. gazetesinin önünde, faşist bir tetikçinin ellerinden çıkan Sermaye düzeni cinayetlerini gerçekleştiren tüm kurşunlar sonrasında yaşamını yitirdi. Tetiği çeken Ogün katilleri korumak, aklamak çabası içerisine girmiştir. Samast’tı. Fakat tetiğin arkasında kocaman bir devlet Hatta aklamanın da ötesinde ödüllendirmelerde bile vardı. Bu gerçek sonrasında kendini çıplak biçimde bulundurmuşlardır. Dink cinayetinin tetikçisi Samast ortaya koydu. Dink’in ölümü üzerine açılan dava yakalandığı zaman Türk bayrağının önünde objektiflere sonucunda göstermelik tutuklamalar yaşandı. askerlerle beraber pozlar verdiriliyor, gururu Dink davasına baştan sona skandallar zinciri okşanıyordu. damgasını vurdu. Cinayetin asıl sorumluları, Baskının, sömürünün, eşitsizliğin, açlığın, işsizliğin ve planlayıcıları gizlendi, Dink’i mahkum eden yargıçlar sefaletin hüküm sürdüğü bu adaletsiz zulüm ödüllendirildi, polisler hakkında soruşturma izni düzeninden, zaten katilleri cezalandırmalarını beklemek verilmedi, cinayetten üç gün sonra “Dink cinayetinin boş bir beklentiden başka bir şey değildir. Tüm herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok, katliamlardan ve faili-devlet olan cinayetlerin hesabını sormak bizlere düşüyor. Katil devlet ve tetikçileri, ancak milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir” diyen eşit, özgür ve adil bir dünya düzeni olan sosyalizmde dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah işçilerin adaleti ile yargılanabilirler. İşte bu nedenle terfi ettirildi, dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, katliamcı devletten hesap sormak için devrim ve ilkin Kamu Kurumu Güvenliği Müşteşarlığı’na atandı, sosyalizm mücadelesini güçlendirmeli bu mücadeleyi ardından AKP milletvekili seçilerek meclise girdi! Dinci-gerici cenahın sözcüleri ise karar ile ilgili olarak her alana taşımalıyız.
“Bizim vatanımız yeryüzüdür, ulusumuz ise tüm insanlık!”
Yaşamını tümüyle devrim mücadelesine adayan Mustafa Suphi, 14 Temmuz 1919’da yedi kişilik kurucu üyeyle Türkiye Komünist Partisi’ni kurar. Birinci ve Umumi Türk Komünistleri Kongresi ise 1920’de Sovyetler Birliği’nden, Anadolu’nun değişik yörelerinden ve İstanbul’dan gelen 75 delege ile toplanır. Sovyet hükümeti tarafından Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, parti kararları doğrultusunda Anadolu’ya geçip, Türkiye’deki komünist harekete yön vermek için yola koyulur. Emperyalistlerin işgaline karşı Sovyetler Birliği’nde bulunan ve Türk askerlerden oluşan bir Bolşevik tabur oluşturulur ve Kuvayi Milliye’nin emrine verilir. Bolşevik taburdaki askerlerin her biri değişik birliklere gönderilerek bu birlik dağıtılır. 1921 Ocak ayında TBMM çağrısı üzerine Suphi ve 14 kişilik komünist heyet yola çıkar. Fakat Şark Cephesi Ordu Komutanı olan Kazım Karabekir evvelden hazırlanan planı devreye sokmuştur. Mustafa Suphi önderliğindeki komünist heyete önerisi Batum üzerinden Bakü’ye geçmeleridir. Bunun için 15’lere bir kayık sağlanır. Trabzon’dan bindirildikleri teknede kayıkçılar kahyası Yahya Kahya ve adamları tarafından katledilirler.
Lİselİlerİn Sesİ -
-trabzon’dan bir motor açılıyor -sahilde kalabalık! -motoru taşlıyorlar -son perdeye başlıyorlar! -burjuva kemalin omzuna binmiş kemal kumandanın kordonuna kumandan kahyanın cebine inmiş kahya adamlarının donuna -uluyorlar -hav... hav... hak... tü -yoldaş unutma bunu burjuvazi ne zaman aldatsa bizi böyle haykırır: -hav... hav... hak... tü -gördün mü ikinci motoru? -içinde kim var? -arkalarından gidiyorlar. -ikinc motor birinciye yetişti -bordaları bitişti -motorlar sarsılıyor -dalgalar sallıyor sallıyor dalgalar -hayır iki motorda iki sınıf çarpışıyor. -biz onlar! -biz silahsız onlar kamalı -tırnaklarımız -kavga son nefese kadar -kavga -dişlerimiz ellerini kemiriyor -kamanın ucu giriyor -girdi... -yoldaşlar, ey! artık lüzum yok fazla söze: bakın göz göze -karadeniz 15 kere açtı göğsünü, 15 kere örtüldü. on beşlerin hepsi bir komünist gibi öldü. Nazım Hikmet
19
Spartakisler’i ölümlerinin 93. yılında saygıyla anıyoruz!
“Sıkı durun! Kaçmadık. Yenilmedik…çünkü Spartaküs ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir, proleter devrimin iradesi ve eylemi demektir. Çünkü Spartaküs zafer özlemini, sınıf bilinçli proletaryanın mücadele azmini temsil etmektedir… bunlar elde edildiği zaman, biz ister yaşayalım, ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır ve kurtulan halkların dünyasına egemen olacaktır. Her şeye rağmen!” Karl Liebknecht 15 Ocak 1919 Berlin’de düzen hüküm sürüyor!” Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine kurulu sizin “düzeniniz”. Devrim daha yarın olmadan, “zincir şakırtıları içinde yine doğrulacaktır!” ve sizleri dehşet içinde bırakıp, gür sesi ile şunu haykıracaktır: “Vardım, Varım, Varolacağım!” Rosa Luxembourg, 14 Ocak 1919
20 -
Lİselİlerİn Sesİ
“Komünist olmak en doğal hakkımdır!”
Sessiz çığlık: Charlie Chaplin...
16 Nisan 1889’da Londra’da doğan Chaplin, yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesi de çeşitli gösteri sanatları ile ilgilenen Chaplin, oyunculuk yaşamının ilk yıllarında kısa filmlerde rol aldı. Kapitalizme karşı net bir şekilde komünist olduğunu dile getiren devrimci sanatçı, yaptığı filmler aracılığı ile kitlelere mücadeleyi aşılamaya çalıştı.
Şarlo’da umuda dönük yön Chaplin, yapıtlarında hem tek tek kişiler şahsında hem de bir bütün olarak topluma en zor koşullarda bile mücadele edilebileceğini göstermiştir. Kapitalizmi ve sanayileşmeyi en iyi anlattığı film olan Modern Zamanların bitişinin “Neşelen biraz, asla ölümden bahsetme, başaracağız!” sözleri olması buna bir örnek olarak verilebilir. Büyük Diktatör filminde ise savaşın eşiğinde olan askerlere “Askerler, kölelik uğruna dövüşmeyin. Özgürlük için dövüşün!” diye çağrıda bulunmuştur.
Topluma verilen umut dolu mesajlar Chaplin’in bir yönü iken diğer bir önemli vurgusu ise faşizm karşıtı tutumudur. Büyük Diktatör filminde yaptığı konuşma ile bu yönünü açıkça ortaya koymuştur. Bu yüzden ABD’de komünist olarak nitelendirilmiş ama kendisi bu nitelemenin doğru olduğunu “ulusların geleceği komünistlerin elinde” diyerek belirtmiştir. Tüm bu yönleri ile düşünüldüğünde Charlie Chaplin günümüz sanatçılarına da yol göstermektedir. Sanatçının toplum içerisindeki ilerici-devrimci yönünün nasıl ortaya konulması gerektiğine canlı bir örnektir. Chaplin’in yaşamından öğrenilecek diğer bir yön politik sanatı kapitalist kar hırsından uzak bir biçimde yani hiç bir kar amacı gütmeksizin yapmasıdır. Bu yönü ile Chaplin’in yaşamı, devrimci-komünist sanatçılara yönelik sorulan “sanatı piyasaya açmazsanız nasıl yaşarsınız?” sorusuna verilmiş açık bir yanıttır. Charlie Chaplin’in, büyük bir kitle tarafından bilinmeyen diğer yönü de besteci ve müzik adamı olması yönüdür. Devrimci sanatçı yaptığı filmlerin
Lİselİlerİn Sesİ -
müziklerini kendisi ve Carl Davis yapmıştır. Ve bu müzikler albüm haline de getirilmiştir. Bu özellik, yani sanatçı ise sanatın, bilim insanı ise bilimin birden fazla yönü ile profesyonel olarak ilgilenebilmek Charlie Chaplin’in yaşadığı dönemin önemli özelliklerindendir. Ayrıca bir çok filminin hem senaristi hem de yönetmenidir.
Chaplin sosyalizme aittir! Charlie Chaplin Modern Zamanlar filminde sermayenin işçi sınıfını makinalaştırmasını eleştirmişti. Filmde işçiler kendi türünün özelliklerine yabancılaşarak makinenin bir parçası haline gelmeye başlamışlardı. Bugün de yaşandığı gibi. Chaplin sermayenin, fabrikalarda işçi sınıfına yönelik saldırılarını eleştirirken Gio-Goi gibi bir tekstil sermayesi Chaplin’in resimlerini tişörtlere basarak, belki aynı, belki benzeri sömürü
“Her şey bir tutam mavi uğrunaydı.” “Her şey bir tutam mavi uğrunaydı…” diye özetlenebilecek, 1996 yılında hücre sistemine karşı başlatılan ölüm orucu direnişinin, ardından 2000’de F tipi zindanlara karşı gerçekleştirilen ölüm oruçlarının ve “Hayata Dönüş” adı altında hayatları ellerinden alınan insanların anlatıldığı bir film olan Simurg 14 yıllık bir çalışmanın ürünü. Refik Ünal, Cafer Gürbüz, Çiğdem Kazan, Hüseyin Muharrem Gündüz, Ali Ekber Akkaya ve Delil İldan konuşma zorluğu, istemsiz kasılmalar, hafıza kaybı ve unutkanlık gibi sorunlar yaşayan - yani WernickeKorsakoff hastalığına yakalanan - 1996 ölüm orucu gazileridir. Filmde bu altı ’96 ölüm orucu gazisinin tahliye olmalarının ardından tekrar bir araya gelmeleri ve 2010 yılına kadar olan süreçte neler yaşadıkları anlatılmakta. Filmde “Hayata Dönüş” operasyonu sırasında, başta Bayrampaşa olmak üzere Ümraniye, Çanakkale ve Çankırı cezaevlerinde jandarma ve mahkûmların çektiği görüntüleri görebilirsiniz. Film ayrıca 7 yıllık eylemlilik sürecinin bilançosunu da çıkartmakta. Simurg filmi son derece etkileyici ve izlenmesi gereken bir film…
21
yöntemleri ile o tişörtleri üreterek Chaplin üzerinden rant elde etmektedirler. Sermayeye karşı olan Chaplin’den, sermaye biriktirmek için faydalanmaktadırlar. Burjuvazinin bu ikiyüzlü tutumu diğer devrimci önderler ve sanatçılar üzerinden olduğu gibi Chaplin üzerinden de yaşanmaktadır. Chaplin tüm yaşamı ve günümüze bütün güncelliği ile bıraktığı eserleri ile sosyalizme aittir. Bugün hala devrimciler güncel gelişmeler üzerinden O’nun eserlerini anmakta, onun eserlerini işçi ve emekçilerle buluşturmaktadır. O bugün emekçilere, emperyalist işgal gündeme geldiğinde Büyük Diktatör’ü, işçi sınıfına dönük saldırılar gündeme geldiğinde Modern Zamanlar’ı hattırlatmaktadır. Bu yönü ile Chaplin sermayenin ellerinde değil devrimcilerin mücadelelerinde yaşayacaktır, yaşatacağız. Anısı önünde saygı ile eğiliyoruz. F. Deniz
22 I
Lİselİlerİn Sesİ
Bizden sonra doganlara -
Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım! Ahmaktır hilesiz söz. Düz bir alın Vurdumduymazlığa işaret. Gülen Kötü haberi almamış henüz. Nasıl bir çağdır bu, Ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı Birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden. Yolu kaygısızca karşı karşıya geçen Ulaşılmazdır artık herhalde Zorda kalan arkadaşları için. Doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala Fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür. Yaptıklarım Arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya. Tesadüfen ayaktayım. ( Şansım ters giderse mahvoldum.) Diyorlar ki: ye ve iç sen! Sevin, neyin varsa! Fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim Bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir Susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim? Ve yine de yiyip içiyorum ben! Ben de bir bilge olmak isterdim. Yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir: Dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı Korkusuz geçirmek Şiddete başvurmadan hem Kötülüğe iyilikle karşılık vermek Düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak Bilgelik olarak kabul ediliyor. Tüm bunları yapamıyorum: Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım! II Kargaşalık döneminde geldim şehirlere Açlığın hüküm sürdüğünde. Girdim insanlar arasına isyan döneminde
Bertolt Brecht
Ve öfkelendim onlarla birlikte. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde verilmiş bana.
Savaşlar ortasında yedim ekmeğimi Katiller arasında yattım uykuya Özensiz yaklaştım aşka Ve doğayı sabırsızlıkla izledim. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde verilmiş bana. Yollar bataklığa gidiyordu zamanımda. Cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil. Çok değildi yapabileceklerim. Fakat iktidardakiler daha Güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde verilmiş bana. III Battığımız dalgalardan Yükselecek olan sizler Zaaflarımızdan söz ederken Unutmayın Karanlık çağı da Sizlerin kurtulmuş olduğu. Yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek Sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz Haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde. Biliyoruz halbuki: Aşağılıklara duyulan nefret de Bozar şeklini yüzün. Kısar sesi haksızlık karşısındaki Öfke de. Ah, güleryüzlülüğe Ortam hazırlamak istemiş bizler Güleryüzlü olamadık kendimiz. Sizler fakat, geldiğinde vakit İnsan insanın yardımcısı olduğu Zaman. Hatırlayın Hoşgörüyle bizi.
c a y a m ol-
r e k s a n u n ’ O T NA ! z ı ğ a
! R I Y A H A R A L T O İ PATR i
“Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı savaş çağrısı ve insanlığın düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için savaş marşıdır...” - CHE
ODTÜ barikatlarında yakılan diren iş ateşini liselerim ize taşı yalım!