, t İ ş E z ı s a r pa ! m İ t eğİ
Aylık Liseli Gençlik Dergisi * Sayı: 49 * Şubat 2013 * Fiyatı: 1TL
z ı s v Sına ! e t İ s r e v İ ün
- Lİselİlerİn Sesİ
İ çin dek ile r
3
6
8
5
Sana sunulanı değil, layık olanı iste! Bir adım öne! Çarklar çocukların kanı ve canı ile dönecek!
Öğrencilerden pijama eylemi! DLB çalışmalarından
Karneler sizin olsun gelecek bizim!
12 15 19
Liseliler Devrim Okulları’nda buluştu...
11 13
Eşit, parasız eğitim; sınavsız üniversite istiyoruz! Hayat tercihtir!
Yaşam Yolu: Bir egitim destanı hayal mi?
Eşit, parasız bir eğitim sistemi
16 20
Emekçi Kadınlar yol gösteriyor
Kürt halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!
21
7
22
Savaş Piyesinde TC Sahnesi
F Tipi film : Tecrit gerçeği beyaz perdede!
Lis el il erin Ses i’ nd en İkinci dönemin başlamasıyla beraber özellikle son sınıf öğrencilerini sınav psikolojisi saracak. Gençliğimizi üniversite giriş sınavlarını kazanmak için heder ettik, geleceğimizi de 3 saatlik sınava sığdırmaya çalışacağız. Bundan kaynaklı Liselilerin Sesi’nin bu sayısında, kapitalizmin gençliğe hiçbir gelecek vaat etmediğini ve ‘üniversite-iyi bir iş-iyi bir yaşam’ hayallerinin tuzla buz olduğuna dair yazılara yer verdik. Bununla beraber dinci-Amerikancı AKP iktidarının şifreli sınavları kadar savaş kışkırtıcılığı da bizlere belirsiz bir gelecek dayatıyor. Son olarak Hatay’ın Reyhanlı ilçesine bağlı Cilvegözü sınır kapısında meydana gelen patlamada 14 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi de yaralandı. Tüm veriler, bu patlamanın AKP iktidarının desteklediği silahlı çetelerin işi olduğuna işaret ediyor. Asla bizim menfaatimize olmayan bir savaşın faturası emekçilerin omuzlarına yıkılıyor. Gerek maddi, gerek kan ve can olarak… Bu patlama Esad karşıtı silahlı çetelerle AKP iktidarı arasındaki kirli ilişkilerin bir kez daha gözler önüne serdi. AKP iktidarının kökten dinci çetelere verdiği destek, her tür kural, yasa ve uluslararası anlaşmanın ayaklar altına alınması anlamına geliyor. Bizim liseli arkadaşlarımıza çağrımız ise emperyalist savaş çığırtkanlığına ve paralı, sınav endeksli eğitime karşı geleceklerini kazanmak için örgütlenmeleri ve mücadele etmeleridir.
liselilerinsesi@yahoo.com.tr
Eksen Yayıncılık büroları
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0553 409 16 18
Atatürk Bulvarı, 109/19 Erciyes İşhanı Kızılay/Ankara
Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi * Şubat 2013 * Sayı: 48 * Fiyatı: 1 TL. (KDV dahil) * Sahibi ve Sorumlu Y. İşl. Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: YaygınSüreli EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Baskı: Özdemir Matbaacılık-Davutpaşa cad. Güven Sanayii Sitesi C blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel:0212-577 54 92 Yönetim Adresi: Eksen Yayıncılık /Molla Gürani Mahallesi, Millet Caddesi, Selçuk Sultan Cami Sokak, No: 2/9 Fatih/İstanbull Tel: 0 (212) 621 74 52 Fax: (0212) 534 95 90
Lİselİlerİn Sesİ -
3
Parasız, nitelikli eğitim, sınavsız üniversite istiyoruz!
Sana sunulanı değil, layık olanı iste!
Bir adım öne!
İkinci dönemin başlamasıyla beraber YGS maratonu da başladı. Artık daha ilkokul sıralarından girdiğimiz bu maratonun son 100 metresindeyiz. Acaba ipi göğüsleyebilecek miyiz? Bütün ailemizin, akrabalarımızın, öğretmenlerimizin gözü bizim üzerimizde! Onları utandırmamalı, istesek de istemesek de herhangi bir bölüme kapağı atmalıyız. En az 4-5 yıl dirsek çürütüp üniversite bitirip mezun oluruz. Sonrası yine sınavlar… Mezun olduktan sonra ister öğretmen olalım ister mühendis, avukat ya da doktor karşımıza güvencesizlik çıkacak. İşte bize reva görülen gelecek bu. Belirsizlik! Sürekli YGS, LYS, KPSS, mesleki yeterlilik vb. sınavlarla yaşamımızı tüketmek… YGS-LYS’nin gelecek kapılarını sonuna kadar açan sihirli bir değnek olmadığı bugün liselilerin büyük bir kısmı tarafından kabul görüyor. Kaldı ki onca şifre skandalından sonra bu sınavların liselilerin gözünde hiçbir meşruluğu kalmadı. Cemaat dershanelerinin sınav sorularını ve cevaplarını, kendi ‘ayrıcalıklı’ öğrencilerine sızdırdığı biliniyor. Bugün birçok liseli de bu ayrıcalıktan yararlanmak için cemaat dershanelerine gidebiliyor. Fakat özellikle biz emekçi çocuklarını sıralamada daha gerilere iten sadece şifreler, sızdırılan sorular değil, ticarileşen, gericileşen ve anti-bilimsel eğitim sisteminin kendisi. Yani eğitimin bir meta olarak alınıyor ve satılıyor olmasından kaynaklı emekçi çocukları bu yarışa 1-0 yenik başlıyor. Çünkü ancak parası olan daha iyi bir eğitim alıyor. Çünkü emekçi çocuklarının okuduğu devlet okullarında eğitimin niteliği oldukça kötü. Bazı anadolu ve fen liselerini dışta tutarsak bu okullarda görülen eğitim ile sınavlarda iyi bir puan almak olanaksız. Özellikle de doğuya kaydıkça nitelik daha da düşüyor. Devlet okullarındaki eğitimin yetersizliği dershaneleri kaçınılmaz kılıyor… Emekçi çocukları için tablo bu iken burjuvaların çocukları ise özel okullarda okuyorlar. Emekçi aileler dershane ücretlerini zar zor denkleştirirken burjuvaların çocukları için özel dersler, dershaneler için akıtılan paralar önemsiz bir ayrıntı
oluyor. Bu sınavlarda alacağımız puanı belirleyen ana faktör zekamız ya da ne kadar çalıştığımız değil. Çünkü bu düzende emekçi çocuklarına zekalarını işleme şansı verilmez. Toplumsal yaşamdaki eşitsizlik kendini eğitim alanında da gösterir. Yani bu sınavın kazananı mı yoksa kaybedeni mi olduğumuzu, başarımızı belirleyen temel faktör hangi sınıfa mensup olduğumuzdur. Kuşkusuz ki burjuvaların çocuklarıyla aynı olanaklara sahip değiliz. Düzen çok farklı düzeylerde eğitim alanları aynı yarışa sokuyor ve sonra da emekçi çocuklarına istersen sen de kazanabilirsin diyor. Arada bir istisnalar olsa da kazanan asıl olarak burjuvalar oluyor. Bunların yanısıra YGS-LYS; öğrenciler arasında neden olduğu rekabet ile, yarattığı rant ile, öğrencileri içine ittiği psikolojik sorunlar nedeniyle de çürümüş bir sistemdir. Devrimci Liseliler Birliği ise adı ne olursa olsun mantığı eleme üzerine kurulan bu anti bilimsel sınavların kaldırılmasını ve liselilerin yüksek öğrenim hakkından yararlanmasını talep eder. Ama liseliler için sınavsız üniversite talebi yeterli değildir. Bunun yanında üniversite hakkında belirleyici olan nitelikli eğitim parasız olarak sağlanabilmelidir.
Bireysel kurtuluş hayalleri yıkılıyor… Kapitalizmin bunalımlarının, ekonomik krizlerin çalışma koşullarını daha da çekilmez kıldığı, kazanılmış
4-
Lİselİlerİn Sesİ
hakların teker teker emekçilerin elinden alındığı düşünülürse, emekçi çocuklarının sınıf atlama isteklerinin ancak hayal olarak kalacağı kuşku götürmez. Bu yüzden bu eşitsiz düzenin pompaladığı bireysel kurtuluş hayallerinin bir gerçekliği olmadığını kabullenmekten başka şans yok.
YGS ve LYS’nin 5 seçeneğine karşı tek seçenek mücadele! Sistem, bizleri yarış atına çeviriyor, sıra arkadaşımızla rakip haline getiriyor. O sınavdan bu sınava koşturuyor. Fakat bizlerin geleceği ile bu kadar hoyratça oynayabilme gücünü bizim suskunluğumuzdan alıyor. Evet liseliler bu sınavlara karşı tepkili ama bu tepkilerini düzene yöneltmek, geleceklerini kendileri inşa etmek için bir adım atmak yerine test kitaplarının içine gömülüyorlar. Mücadelenin enginliğinde özgürleşmek yerine,
bireysel kurtuluş safsatasının kendilerini prangalamalarına izin veriyorlar. İsyanı değil kabullenmeyi seçiyorlar. “Böyle gelmiş böyle gider” diyerek örgütlü mücadelenin, kararlılığın yıkma ve yapma gücünü, bilimi reddediyorlar. Oysa mücadelenin dilini konuşanlar bu düzenin kendilerine biçtiği “gelecek”le yetinemez. Parasız ve nitelikli eğitim ile sınavsız üniversite istiyorsak, gerçek anlamda onurlu, özgür, eşit ve mutlu bir gelecek istiyorsak bu sömürü düzenin karşısına dikilebilmeliyiz. YGS ve LYS’ye karşı bilinçli- bilinçsiz tepkiyi, bu sınavları yaratan çürümüş sisteme yöneltebilmeliyiz. Kaç kişi olduğumuza bakmadan, umutsuzluğa kapılmadan gerçeğin peşinden gidelim. Unutmayalım ki öncelikle iki kişi bir araya gelmeden yüzler, binler, milyonlar olamayız…
Dershane kapatma oyunundan özel okul teşviki çıktı...
Eğitimi sermayenin insafına bırakmayacağız!
Eğitim alanını baştan aşağı sermayenin hizmetine açan AKP hükümetinin son incisi, dershaneleri kapatma adı altında özel okul sisteminde dershane patronlarına teşvik paketi açıklaması oldu. Dershanelerin kapatılması hamlesini sözde iyi bir adım olarak pazarlamaya çalışan dinci-gerici AKP hükümetinin bu adımlarının altında yatan hain planlar yavaş yavaş açığa çıkmaya başladı. Çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TBMM Genel Kurulu’nda vekillerin sorularını yanıtladı. Dershanelerin kapatılması tartışmaları ile ilgili sorulan soruya bakanın yanıtı bu konuda hazırlıkların sürdüğü ve Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda değişiklik yapılacağı oldu. Bakan dershanelerin de özel okula dönüştürüleceğini şu sözlerle müjdeledi: “Dershanelerin büyük bölümünün özel okullara ve özel eğitim kurumlarına dönüştürülmesi için özel okul koşullarında bazı değişiklikler yapmanın teşvik edici olabileceğini düşünüyoruz” Böylece AKP’nin çok tartışılan dershanelerin kapatılması hamlesinin altında eğitim sisteminin ticarileştirilmesinin yeni bir adımının olduğu da tescillendi.
Eğitimin özelleştirilmesinde son halkayı ifade eden bu adım, eğitimde sömürünün katmerlenmesi sonucunu yaratacak. Bir anda dershanelerin birer ucube olduğunun farkına varan bu tüccar takımı, şimdi de “emekçileri bu yükten kurtarmak için” seferber oluyor. Eğitimi rant getiren bir sektöre dönüştüren hükümet, emekçi çocuklarının eğitim hakkını elinden almakla aradaki sınıf ayrımlarını derinleştiriyor. 4+4+4 gerici eğitim sistemini uygulamaya sokarak gerici, ırkçı, piyasacı bir eğitim sistemini hayata geçirmeye çalışan sermaye hükümeti, dershanelerin kapatılması adımında da sermayeye sınırsız teşvikler sağlıyor. Ancak, bu çabaları nafiledir. Onların oynadığı oyunların farkında olan devrimci liselilerin bu yalanlara karnı tok. İşte bu yüzden, eğitim alanını sermayenin insafına bırakmayacağız. Liselerde, dershanelerde örgütlenerek paralı eğitim uygulamalarını teşhir edeceğiz. Devrimci Liseliler Birliği olarak, sermayenin paralı eğitim dayatmalarına karşı herkesi birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Devrimci Liseliler Birliği
“El ele vermenin vakti gelmedi mi?” Ben bir Liselilerin Sesi okuruyum. Ali Kul Çok Programlı Lisesi’nde 12. sınıftayım. Çocuk gelişimi ve eğitimi okuyorum. Tabi buna okumak denirse. Özel bir kurumda staj görüyorum ve sömestr tatilim bile yok. Aldığım eğitime göre stajda ana sınıfı öğretmenliği eğitimi almam lazım ama ben eğitime gitmiyorum çocuk altı değiştiriyorum, çocukları giydiriyorum, eğitim değil bakım veriyorum. Bazen çocuklar oturup ağlayınca onlarla birlikte oturup ağlıyorum. Psikolojim ne durumda bilmiyorum. Çocukları bu kadar sevmeme rağmen sistem beni mesleğimden soğuttu. Verdikleri para sadece yol parama yetiyor. Bir de bunun yanında üniversiteye hazırlanmaya çalışıyorum. Sistem yine de tatmin olmuyor, bir de KPSS’ye girmen lazım diyor. Akşam eve geldiğimde çocukların sesleri kulağımda çınlarken test çözmeye çalışıyorum. Üstüne bir de ek olarak haftada 3 saat çocuklara satranç dersi veriyorum. Üstelik bunu yapmazsam stajımın yanacağı söyleniyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de kuruma 8 proje hazırlamam gerekiyor ve bunun masrafı benim cebimden çıkıyor. Sözde stajyerim, çalışıyorum ama parayı onlara yine ben ödüyorum. Bu duruma sessiz kaldıkça onlar daha da üstümüze geliyorlar. Sigortam bile yok. Tüm bu sorunları yaşayan ve beni anlayan liseli arkadaşlara sesleniyorum. Yoldaşlar bunlara bir son demenin vakti geldi. Artık el ele verelim, mücadelemizi büyütelim ve kendimizi ezdirmeyelim. Kahrolsun kapitalizm, yaşasın sosyalizm! Ali Kul’dan bir Liselilerin Sesi okuru
“Sömürüye dur diyelim!”
Bugün meslek liselerinde ve meslek yüksek okullarında staj adı altında yoğun bir sömürü var. Bu sömürüyü gören öğrenciler bu eğitim zorunlu olduğu için seslerini çıkartamıyorlar. Tabi buna eğitim denebilirse. Ben de bu sömürünün içindeyim ve devlet kurumunda staj görüyorum. Kadrolu çalışanlarla aynı işi yapıyorum fakat kendi mesleğimi yapamıyorum. Ayrıca fotokopi çekme, getir-götür işleri gibi angarya çalışmalar içerisinde sabah kahvaltılarını bile ben alıyorum. Aldığımız maaş çok az ve maaşı çalıştığım kurum kesiyor. Stajyerlerin kestikleri maaş 2 işçinin maaşı oluyor ve bizi sömürüp işten ve paradan kar kazanıyorlar. Sadece devlet kurumunda staj görenler değil çocuk gelişiminde, muhasebede, elektrikte bütün meslek gruplarında okuyanlar da bu sömürüyü görüyorlar ve bu sömürüye boyun eğdikçe sömürüleceğiz. Devrimci liseliler ve Devrimci Liseliler Birliği olarak buna dur demeliyiz! H. Akkanat Lisesi’nden bir DLB’li
Lİselİlerİn Sesİ -
5
Çarklar çocukların kanı ve canı ile dönecek! Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer, organize sanayi bölgelerinde kurulacak özel meslek liselerini öğrenci başına yaklaşık bin lira teşvikle destekleyeceklerini söyledi. Bu haber uzun zamandır bu konuda talebi olan kapitalistleri sevindirdi. Mesleki eğitimi teşvik için organize sanayi bölgelerinde açılacak özel meslek liselerine öğrenci başına para verilecek. Aynı zamanda eğitim maliyetinin bir bölümü devlet tarafından üstlenilerek patronların kendi okullarını kurmaları teşviki sağlanacak. 4+4+4 uygulaması, ülkeyi iş gücü maliyetleri düşük genç ve ucuz işçi deposu haline getirmenin bir adımı. 4 yıllık temel eğitimin ardından gelen ilk kademe kesintisiyle 10 yaşından itibaren çocuklar meslek seçmeye zorlanacak. İkinci 4 yılda öğrenciler doğrudan meslek liselerine sürülerek meslek eğitimi adı altında işçileştirilecek. Paralı okul ve dershane sektörüne müşteri olamayan geniş bir kesim, erken yaştan devşirilerek Organize Sanayi Bölgeleri'nde kurulacak özel meslek liselerinde sermayenin teknik ve ara eleman ihtiyacını karşılayacaklar. Meslek liselerindeki 'açık öğretim' yani dışarıdan öğretim ise, dar gelirli emekçi çocuklarının erkenden fabrika yollarına düşmesine neden olacak. Bedavaya yakın maliyetli, güvencesiz bu gençler kıdemli işçi maliyetlerini düşürülmesinin de zeminini hazırlayacak. Çarklar oyun çağındaki çocukların canı ve kanıyla dönecek. Sen değilsen bile kardeşin bu çarklar arasında ezilecek…
6-
Lİselİlerİn Sesİ
Eğitim sistemi liselileri eliyor...
İstanbul Esenyurt’ta okullarından ayrılarak fabrika yaşamına adım atan genç işçiler, okulu bırakma nedenlerini anlattılar. - Okulu 9. sınıfta yani liseye başladığım ilk sene bıraktım. Sistemin dayattıkları, istedikleri gereksiz paralar, doğru düzgün ders vermeden yaptıkları sınavlar beni okuldan soğuttu. Ailemle ilgili bir sorunum yok. Tek sorunum düzenle ve onun dayattığı bu sistem bana ağır geliyor. Şu an bir işçiyim. Zaten bir öğrenci iken de pek farkım yoktu. Bize düşünme hakkı vermeyen, kendini dayatan bir eğitim sisteminde okumaktansa bu bozuk sisteme karşı çıkıyorum. Verdiğim bu karar birçok kişiye mantıksız gelebilir ama bu kararı biraz da bilinçsizce verdiğimi itiraf etmeliyim. Ama her şeye rağmen mücadeleye devam ediyorum. Eğer yeterli düzeyde bilimsel ve geliştirici bir eğitim istiyorsak mücadele etmeliyiz. Okulu bırakan bir gıda işçisi - Benim okulu bırakma sebebim devletin öğrencilere dayattığı gerici, piyasacı eğitim. Bizi birer müşteri olarak görmesidir. Şoven bir eğitim dayatıyorlar bize. Tüm öğrencilerin bunlara karşı sağlam örgütlülükler yaratması ve emek harcaması gerekir. Aslında gençliği örgütlemek devrimci öğrenciler açısından oldukça zor. Çünkü devletin dayattığı faşist eğitim yönetmeliği, yoz kültür çok hakim. Bunları insanlara anlatmak gerekiyor. Çünkü öğrenci gençlik bunlardan bıkmıştır. Bilimsel öğretiye açtır. Okulu bırakan bir tekstil işçisi
“Kendimizi geliştirmeliyiz”
Bizler liseli gençlik olarak okullarda, dershanelerde, mahallemizde, işyerlerimizde mücadele bayrağını yükseltmeliyiz. Teorik anlamda kendimizi geliştirirken pratik anlamda da gerçek bir devrimci gibi alanlarda, sokaklarda liseli gençliğin öfkesini açığa çıkartmalıyız. Bizler hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamalıyız. Unutmamalıyız ki Erdal Eren bizim yaşlarımızdayken onurlu bir şekilde direndi onurlu bir şekilde darağacına yürüdü. O, asla boyun eğmedi. Peki ya bizler? Bizler üstümüze düşen görevleri yeterince yapıyor muyuz? Bunu sorgulamamız gerekiyor. Peki ne yapmalıyız, neyi nasıl yapmalıyız? Nasıl yapmamız gerektiğini tarih bize gösteriyor. Halkların ve dünya işçi sınıfının mücadele tarihini öğrenirken ülkemiz topraklarında da Spartakistlerin, Paris komünarlarının ve Bolşeviklerin mirasçısı komünist hareketin tarihini ve çizgisini de öğrenmeli ve özümsemeliyiz. Herbirimiz birer Bolşevik gibi davrandığımız takdirde sosyalizmin kızıl bayrağını, burjuvazinin kumdan kalelerinin burçlarına dikeriz. Devrim şehitleri yaşıyor, genç komünistler savaşıyor! Beylikdüzü’nden bir genç komünist
Öğrencilerden pijama eylemi! Ankara Anıttepe Lisesi’nde öğrenciler serbest kıyafet uygulamasını protesto etmek için derslere pijama ile giriyor. 4+4+4 saldırısının bir uzantısı olan kılıkkıyafet yönetmeliğinde yapılan değişikliğin ardından okullardaki serbest kıyafet uygulaması üzerine Anıttepe Lisesi’nden bir öğrenci ile konuştuk… - Pijama eylemi nasıl başladı? - Eğitim sisteminin getirdiği ve amaçları farklı olan bu uygulamaya kendi aramızda yaptığımız örgütlenmenin sonucunda küçük çaplı bir eylem olarak başladık. Türban takanlara karşı biz de böyle tepkimizi göstermek istedik. - Bu tepkinizi hocalar nasıl karşıladı? - Hocalarımızın çoğu aydın, demokrat insanlar. Önce eşofman giymemizin onlara karşı bir saygısızlık olmadığını, uygulamaya karşı bir tepki olduğunu anlattık. Hocalar da eşofman giyerek destek oldular. - Serbest kıyafete niye karşısınız? - Serbest kıyafet bizim için bir sorun değildi. Ama bunun yüzünden “Şu her gün aynı kıyafeti giyiyor.” diyenlerle ya da kıyafet tarzı yüzünden sınıftaki arkadaşlarla kutuplaştık. - Bu eylemler daha ne kadar sürecek? - Bizim yaptığımız eylem küçük çaplı bir eylemdi. Bu yüzden 2, 3 ve 4. sınıflara da yayacağız. Eğer biri türban takıp gelirse eylemleri daha fazla yaymayı düşünüyoruz. Liselilerin Sesi / Ankara
Lİselİlerİn Sesİ -
7
Liselilerin Sesi yükseliyor!
Devrimci Liseliler Birliği, çeşitli illerde yürüttüğü çalışmalarla liseli gençliği mücadele saflarına çağırdı.
Bursa’da dergi satışı
DLB: Devrim yürüyüşümüzü durduramayacaksınız! Devrimci liselilere yönelik polis tacizleri ve baskılar 21 Ocak günü Devrimci Liseliler Birliği tarafından düzenlenen basın toplantısıyla protesto edildi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen toplantıya, avukatlara yönelik tutuklama terörü protesto edilerek başlandı. Basın açıklamasını, polis tacizine maruz kalan DLB çalışanı Kemal Bulut okudu. Bulut, sermaye düzeninin, liseli gençliğin devrimci mücadelesini durdurmak için çaba harcadığını belirtti. Bulut şunları ifade etti: “İçerde ve dışarda savaş ve saldırganlık politikalarının hız kazandığı, Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale planları üzerinden ülkemiz topraklarının NATO üssüne dönüştürüldüğü, işçi ve emekçiler üzerindeki kölelik ve sefaletin derinleştirildiği bir süreçte liseli gençliğin devrim yürüyüşü zorbaca yöntemlerle ezilmek isteniyor” Liseli gençliğin teslim alınmak istenmesine karşı DLB olarak mücadeleyi yükselttiklerini ifade eden Bulut Ankara, Ümraniye’nin ardından Esenyurt’ta son yaşanan polis tacizini aktardı. Açıklamanın ardından Bulut, polis tacizinin geçtiğimiz yılın Temmuz ayında başladığını, yapılan telefon aramalarından sonuç alamamaları üzerine son olarak 16 Ocak günü babasının aranarak tehdit ve taciz edildiğini ifade etti. Bulut, arayanların kendilerini İstanbul Emniyet Müdürlüğü Veli Bilgilendirme Ve Önleme Bürosu olarak tanıttıklarını ve Terörle Mücadele Şubesi’nde yer aldıklarını aktardı. Baskılar sökmeyecek! İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler tarafından ev telefonlarının aranmasına yanıt veren DLB’liler “Tehditleriniz, baskılarını sökmedi sökmeyecek! / Devrim yürüyüşümüzü durduramayacaksınız!’’ şiarlı DLB ozalitini Köyiçi Meydan’a yaptılar.
Liselilerin Sesi’nin Ocak sayısı Bursa’da liselilerle buluştu. Tophane Meslek Lisesi öğle arası çıkışında dergi satışı gerçekleştirildi. Ayrıca Liselilerin Sesi’nin son sayısının tanıtımı için afişler yapıldı.
Liselilerin Sesi Bakırköy’de! DLB’liler, 23 Ocak günü Bakırköy Meydanı’nda dergi satışı gerçekleştirdiler. Ardından da DLB imzalı stickerlar meydan civarında kullanıldı. DLB’liler, 7 Şubat günü yine Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’ndaydı. Liselilerin Sesi dergisinin satışını gerçekleştiren DLB’lilerliseli gençliğe örgütlenme ve mücadeleye çağırdı. DLB’nin yeni çıkarmış olduğu stickerlar Bakırköy Meydanı ve civarında yaygın olarak kullanıldı.
Esenyurt’ta film gösterimi Polis baskısına rağmen faaliyetlerini sürdüren Esenyurt DLB, 19 Ocak günü, ‘16 TON’ isimli belgesel filmin gösterimini gerçekleştirerek madenlerde yaşanan iş cinayetlerini gündemine aldı.
Ümraniye’de Liselilerin Sesi yükseliyor Ümraniye DLB, Mehmetçik Lisesi ve TOKİ Lisesi çevresine karne gündemli afiş çalışması gerçekleştirdi. DLB, öğrencilere karnenin verildiği gün de Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde stant açarak liseli gençliğe Liselilerin Sesi dergisini ulaştırdı. Liselerin Sesi / Bursa – İstanbul
8-
Karneler sizin olsun, Lİselİlerİn Sesİ
Değerlendirme topl antısı Esenyurt DLB, önümüz deki dönemki mücadele gündemlerini tartıştı ve planlamaları gözden ge çirdi. Toplantıda, eylemin kıs a sürede örgütlenmes ine rağmen katılım ve coşk u açısından anlamlı bir etki yarattığı görüşünde or taklaşıldı. Yapılan konu şm alarda, bu tablonun anlamlı olmak la beraber daha da ile riye taşınması gerektiği vu rgulanarak önümüzde ki dönemde yapılacaklar üzerinden tartışmalar yürütüldü
Coşkulu karne eylemi
“Eğitim si
stem
i yine sını Esenyurt DLB, milyonlarca liselinin karne fta kaldı! DLB, yaptığ ” aldığı gün Esenyurt’ta yürüyüş ve basın ı yazılı bir a ç g ık e la le m cek bizim!” a ile “Karne açıklaması gerçekleştirdi. dedi. ler sizin ols un, A ç ık la Esenyurt Lisesi önünde başlayan eylem, mada, bug ün asıl değ e ğ it im e rlendirilme sisteminin Uğur Dershanesi önüne yürünerek devam etti. si gereken tablosu old şeyin, u A ğ ç u ık söylendi. la Köyiçi Meydanı’nda okunan basın mada şu ifa d e le re yer verild paralı eğitim açıklamasında, asıl değerlendirilmesi gerekenin i: “Bu döne uygulamala md e d e rı e o le n d la i. rc P a a ra hatta yüzle eğitim sisteminin tablosu olduğu vurgulandı. lı eğitim uy rc g e u liseliyi lamaları ne arkadaşım deniyle birç Bugün alınan karnelerin çürümüş düzenin ız okulu bır ok akarak çalı Anadilde e şmak zorun aynası olduğu belirtilen açıklamada liselerde, ğitim hakk d a k ı aldı. g a sp edilirken baskıcı uyg dershanelerde mücadeleyi büyütme ve baştan anti-bilims ulamalar, s el eğitim, oruşturma öğrencileri lar ve disip aşağı çürümüş olan eğitim sistemini bu eledi. lin cezaları da Eğitimin öze düzenle birlikte alaşağı etme çağrısı yapıldı. lleştirilmes in k a d dar tüm ala en içeriğinin Basın açıklamasının ardından Abdi nlarda bu s gericileştiril a d ld mesine ö ır n ıların örnek e m de de görü İbrahim direnişçisi Mehmet Ergün ve BDSP lerinin önü leceğinden m İş ü te zdeki k uşku duym bu yüzden temsilcisi söz aldılar. amak gere bugün bura k iyor. nitelikten u dayız ve an Konuşmaların ardından devrimci liseliler ti-bilimsel, zak yapısıy la bizleri “d eşitsiz ve eğitim siste eğerlendirm karneleri yakıp, kalemlerini kırarak eğitim minin karn eye” kalkan esini açıklıy karneler çü o ruz. Bugün sistemini protesto ettiler. Eylem, bir rümüş eğit aldığımız im sisteminin kez daha h aynasıdır. B aykırıyoruz liselinin çaldığı bağlama eşliğinde Çav uradan bir : Verdiğiniz yanına ilişti karneler ve rilen teşekk Bella, Gündoğdu, Büyü parçalarının hep k a rn ür ve takdir elerin gerçekliğin belgeleri lis i yansıtmıy bir ağızdan söylenmesi ve halaylar e li o le r. rin “ DLB açıklam çekilmesiyle son buldu. asının son bölümünde dershanele rde mücad ise liselerd Liselilerin Sesi / Esenyurt eleyi büyüte e, düzenle bir re k eğitim sis likte alaşağ temini bu ı etme çağrı sı yapıldı.
gelecek bizimdir!
Lİselİlerİn Sesİ -
9
Liseliler eylemi değerlendirdi Eylem genel anlamıyla çok güzel ve coşkulu geçti. Eylemden ziyade bir etkinlik gibiydi. DLB olarak mücadelemizi güçlendirip daha iyi eylem ve etkinlikler yapacağız. Pİ Analitik Dershanesi’nden DLB’liler
daha da iyi örgütlersek sesimizi bugünkü coşkudan kat be kat daha iyi duyururuz. Ve daha iyi etkiler yaratırız. Eylemde emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Halil Akkanat Lisesi’nden bir DLB’li
Eylem coşkulu bir biçimde geçti. Gerek yürüyüş gerekse dershane önündeki açıklama çok iyi oldu. Daha fazla insana kendimizi anlatma imkanı bulduk. Birçok insan da dershaneden çıkarak desteğe geldi. Daha iyilerini yapacağımızı düşünüyorum. Esenyurt’tan bir DLB’li
Mücadelemizi arttırmak ve eylemler için daha fazla çaba gerekli. Bir dahaki eylem için dikkat etmemiz gereken noktaların bunlar olduğunu düşünüyoruz. Her şeyin ötesinde, çok güçlü bir eylemdi. Ayrıca bize desteğe gelen Abdi İbrahim işçilerine de teşekkür ediyoruz. Biz de onların haklı mücadelesinin yanındayız. Ali Kul Lisesi’nden bir grup DLB’li
Eylem coşkulu ve etkileyiciydi. Daha fazla liseli arkadaşımızı katabilseydik, daha fazla insana sesimizi duyurabilirdik. Yaptığımız eylem ilgi çekiciydi. Esenyurt Lisesi’nden bir DLB’li Eylem gerçekten de çok iyiydi. Ve çok güzel geçti. Bu mücadeleyi büyütmek bizim ellerimizdedir. Lise ve dershanelerimizde arkadaşlarımızı bilinçlendirerek mücadelemizi daha geniş alana yayabiliriz. Halil Akkanat Lisesi’nden bir DLB’li Eylem için güzel demem bile az kalır. Hep birlikte omuz omuzaydık. Abdi İbrahim işçileri bize desteğe geldi. Bizim de onlara desteğe gitmemiz lazım. Bir dahaki toplantımızda bunu gündemimize alacağız. Artık mücadelemiz daha güçlü olacak. Böyle giderse gelecek bizim, gelecek sosyalizmin olacak. Halil Akkanat Lisesi’nden stajyer bir DLB’li İyi bir eylem oldu. Kendi düşüncemizden arkadaşları tanıdık. Bundan sonra eylemlerimizi ve etkinliklerimizi
İlk katıldığım eylemdi ve çok büyük mutluluk duydum. Bizim yaptığımız bugün için küçük çaplı bir eylem olabilir. Ama sesimizi daha fazla haykıracağız, bizi geleceksiz bırakanlara karşı. Umuyorum ki daha iyilerini yapacağız. A.T.M.L’den bir DLB’li Bu yaptığımız eylem bizlere dayatılan anti-bilimsel, paralı, gerici eğitime karşı bir tepkinin ifadesiydi. Bizler bugün olduğu bu çürümüş düzene karşı hep mücadelede olmalıyız. Bütün liseli arkadaşlarımızı da bu mücadeleye desteğe çağırıyorum. Meslek Lisesi’nden bir DLB’li Biz liseliler birlik olduğumuz müddetçe bizlere dayatılan 4+4+4 karanlığına, bizleri bekleyen geleceksizliği tarihin çöplüğüne gönderebiliriz. Ancak özgür bir geleceği mücadele ederek inşa edebiliriz. Esenyurt Lisesi’nden bir grup DLB’li
10 -
Lİselİlerİn Sesİ
Ankara’da Devrim Okulu
Ankara DLB, liselerin yarı yıl tatiline girmesinin ardından bir haftaya yayılan bir Devrim Okulu gerçekleştirdi. Devrim Okulu'nun ilk gün programı, 26 Ocak’ta Mamak İşçi Kültür Evi’nde yapıldı. Program, Yılmaz Güney’in “Zavallılar” isimli filminin gösterimi ve ardından Güney sineması ve toplumsal gerçekçilik üzerine gerçekleştirilen söyleşiydi. Söyleşide, açlık, yoksulluk gibi kavramların günümüzde de yakıcılığını koruduğu, Güney’in filmlerinde de yaşamdan gerçeklikleri anlattığının altı çizildi. Söyleşide, filmin çekiminden bugüne 40 yıl
Alternatifler yaratalım, Devrim Okulları’nda buluşalım! Okullarda verilen eğitim bizlerin bütünsel gelişimini sağlamıyor aksine var olan yeteneklerimizi yok ediyor, kendimizi ifade etmemizi dahi engelliyor. Bizlere, sorgulamayıp verileni ve söylenileni kabul etmemizi dayatıyor. Üzerine düşünüp tartışılmadan sadece ezberletilen bilgilerle ölçülen dersler ve bu bilgilerin ürünü karneler de doğal olarak bizleri değil var olan eşitsiz eğitim sisteminin notunu gösteriyor. Üstüne üstlük, bu eğitim sisteminin ürünü olan karneler bizlere parayla veriliyor. Karne parası vermek istemeyen öğrenci kötü öğrenci oluyor, sorunlu öğrenci oluyor. Karne parasını veren, okuldan istenen aidat, spor vs. paralarını düzenli ödeyenler ise örnek öğrenciler olarak tanımlanıyor.
geçmesine rağmen halen aynı sorunların yaşandığı, hatta sorunların daha da katlandığı tartışıldı. Devrim Okulu’nun ikinci gün programı kapsamında “Felsefe söyleşisi” başlığı altında gerçekleştirilen etkinlikte ‘kişinin özneleşmesi’ üzerine canlı tartışmalar yapıldı. Tartışmalar sırasında liseliler “İnsan nedir?”, “Ne için ve nasıl mücadele etmelidir?” başlıklarını tartıştılar. Devrim Okulu’nun üçüncü gününde liselilerin sorunları ve örgütlenme üzerine bir söyleşi yapıldı. Söyleşide liselerdeki staj sorunu, ulaşım sorunu katkı payları gibi konular tartışıldı. Sorunların çözümü noktasında, örgütlülüğün önemi ele alındı. 4. günde ise emperyalist savaş ve devrimci tutum başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Etkinlikte Suriye'de yaşananlar tartışıldı. Esad veya ÖSO yanlısı olmak değil, işçi ve emekçilerin çıkarına hizmet edecek devrimci bir çıkışın gerekliliği üzerine duruldu. Suriye’de olası bir savaş yaşanması durumunda, eylemli tepkilerin nasıl örgütlenebileceği tartışıldı. Devrim Okulları’nın son gününde ise Türkiye’de devrimci gençlik hareketini anlatan “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!” isimli sinevizyonun gösterimi gerçekleştirildi. Sinevizyon gösteriminin ardından Mamak İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu sahne aldı. Liselilerin Sesi okurları da kısa bir müzik dinletisi gerçekleştirildi. Liselilerin Sesi / Ankara
Okullarda sorgulamak, söylenenlerin aksine bir görüşte bulunmak suç! Paralı eğitime, müşterileşmeye karşı çıkmak suç! Peki, ne mi yapmamız gerekiyor? En başta örgütlenmeli ve bilinçlenmeliyiz. Devrim okulları bunun için önemli bir yerde duruyor. Devrim okulları içerisinde yapacağımız pek çok aktivite bizlerin düşünsel ve kültürel gelişimine önemli katkılar sunacaktır. Film ve tiyatro gösterimleri yapmak, sanatsal çalışmalar gerçekleştirmek ve bunun yanında kendi özgül sorunlarımız veya siyasal gündemler üzerine tartışmalar yapmak ve en önemlisi çözüm yolları aramak devrim okullarında planladığımız çalışmalardır. Sistemin tek tipleştirdiği, arkadaşlarımızla aramızda rekabeti yarattığı, sorgulamamızı engellediği eğitime karşı alternatif oluşturmak mümkün, devrim okulları bu alternatiflerden biridir. TOKİ Lisesi’nden bir Liselilerin Sesi okuru
Lİselİlerİn Sesİ -
11
değerlendirildi. Ayrıca ikinci dönemin başlaması ile birlikte temel gündem olacak eleme sınavına karşı yürütülecek mücadele ve yapılabilecekler tartışıldı. 9 Şubat günü yapılan 2. gün programında ise emperyalist savaş, Türkiye’nin Suriye’deki taşeronluk rolü ele alındı.
istanbul'da
iki yakada Devrim Okulları
İstanbul'da Anadolu ve Avrupa yakalarında yapılan iki ayrı etkinlikle liseliler Devrim Okulları’nda buluştu. 2 Şubat’ta Avrupa Yakası'nda gerçekleştirilen etkinlik, DLB adına yapılan sunumla başladı. Sunumda güncel gelişmeler, liselilerin yaşadığı sorunlar, bunlar karşısında yapılabilecekler, DLB’nin misyonu ve hedefleri üzerine bir anlatım gerçekleştirildi. Sunumun ardından liselilerin gündemleri üzerine canlı tartışmalar yaşandı. Tartışmada 4+4+4 eğitim sistemi, eleme sınavı, meslek liselilerin özgün sorunları, paralı ve gerici eğitim uygulamaları, emperyalist savaş politikaları gibi başlıklar öne çıktı Aranın ardından DLB'nin önümüzdeki dönem yürüteceği çalışmalar üzerine konuşuldu. Bu kapsamda yayın ve materyal kullanımı, yayına katkı, farklı araçların kullanılması, düzenli toplantılar ve etkinlik-eylem gerçekleştirilmesi vb. üzerine öneriler getirildi. Güncel bir deneyim olarak Esenyurt’ta gerçekleşen karne eylemi
Devrimci liseliler etkinlikte buluştu Okulların ara tatile girdiği ilk gün olan 26 Ocak Cumartesi günü liseliler İzmir’de etkinlikte buluştu. Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi’nde yapılan etkinlikte, emperyalist kapitalist sistemin önemli kurumlarından biri olan Dünya Ticaret Örgütü ve onun eliyle uygulanan politikaların teşhirini yansıtan “İSYAN” filminin gösterimi yapıldı. Gösterimin ardından yapılan film değerlendirmesinde sağlığın paralı hale getirilmesi,
Anadolu Yakası'ndaki Devrim Okulu'nda, eğitim sisteminin ortaya çıkardığı sorunlar ve bu sorunların liselilerdeki etkisi, 4+4+4 ile birlikte son dönemde eğitim alanında yaşanan saldırılar, yaşanan sorunlar karşısında liselilerin mücadelesi, DLB ve yayın başlıkları altında tartışmalar yapıldı. Bu yakanın çalışmalarının ikinci günü ise 8 Şubat’ta yapıldı. “Türkiye devrimci hareketinin tarihi, devrimci gençlik hareketi ve devrimci parti” başlıkları ele alındı. Bugün dindar nesil projesini, 4+4+4 modelini, din derslerinin artmasını ve türbana alan açan kılık-kıyafet değişikliğini gündeme getiren AKP’nin 1980 darbesinin ürünü olduğu vurgulandı. ‘80 sonrasında ise Türkiye’de komünist hareketin ortaya çıkması ve bu gün 25 yıllık bir birikime sahip olduğu ve Denizlere, Mahirlere, İbrahimlere ancak komünist hareketin sahip çıkabileceği vurgulandı. Aranın sonrasında devam eden oturumda ise liselerde yaşanan sorunlar ele alındı. Kapitalist sistemin sorgulamayan, şükürcü, dindar bir liseli gençlik yetiştirmek için elinden geleni yaptığı böylesi bir dönemde farklı liselerden biraraya gelinerek liselere ve siyasal gündemlere dair tartışmalar gerçekleştirilmesinin çok anlamlı olduğu dile getirildi. Toplantı devrim okullarının son oturumu haftanın belirli günleri bir araya gelinerek okuma ve tartışma çalışmaları yapılmasının kararlaştırılmasıyla son buldu. Liselilerin Sesi / İstanbul dünyanın kapitalist devletlerin yağmasına açılması, başka bir dünyanın mümkün olduğu vurgusu yapılırken liselilerin kendi okullarında yaşadıkları sorunlar tartışılarak neler yapılması gerektiği üzerinde duruldu. Liseliler okullarda yaşadıkları mücadele deneyimlerini aktardılar. Serbest kıyafet, imam hatip ortaokulları, servis sorunu ve kantin boykotu tartışılan başlıklar olarak öne çıktı. Yeni dönemde liselilere dönük kapsamlı bir faaliyet örülmesi de planlandı. Bu doğrultuda ayda bir film gösterimi yapılması kararlaştırıldı. Ayrıca Liselilerin Sesi’ne yazılar yazılması kararlaştırıldı. Liselilerin Sesi / İzmir
12 Eşit, parasız eğitim; sınavsız üniversite istiyoruz! Lİselİlerİn Sesİ -
Hayatımızın en güzel çağı elenerek geçiyor. Geleceğimizi elimizden almanın ilk adımı olan sınavlar, ilköğretimden başlıyor lisede, üniversitede ve sonrasında da bizleri karadelik gibi içine çekiyor. İşçi ve emekçilerin çocukları olan bizler zaten hayatımızın bütününde elenirken sınavlar ise son umutlarımızı da eliyor, ya da sınav kapılarında düzene mahkûm ediliyoruz. Şimdi, YGS ve LYS adı altında önümüze konulan iki bölümlük bir sınav komedisi bizleri bekliyor. 12 yıl boyunca birkaç saatlik bu sınavlar için hazırlık yapıyoruz. Üniversiteye giriş sınavlarını, gelecek kapılarını açan anahtar olarak sunanların sisteminde ‘mutlu azınlıklar’ olmak için gecemizi gündüzüme katıyoruz. Hatta ve hatta aynı sırada birlikte dirsek çürüttüğümüz arkadaşlarımızla kör bir rekabet içerisine sokuluyoruz. Binlercemiz eğitim masraflarını denkleştirebilmek için canını dişine takıyor. Dershane parasını denkleştirmek, okul harçlığını çıkarabilmek için inşaatta çalışırken ölen arkadaşlarımız, paralı eğitim sisteminin kurbanı oluyorlar. Ailelerimiz de, büyük borçların altına girerek tıpkı bizim gibi bu sistemin kurbanı oluyorlar. Okula, dershaneye, ders kitaplarına, kurslara verebildiğimiz para kadar eğitim alabildiğimiz bu sistemde ezberci, sorgulamayan bireyler olarak yetişiyoruz. Cebi dolu olanların çocuklarının en güzel okullarda okuduğu bu sistemde eğitimde fırsat eşitliğinden bahsedilebilir mi? Arkadaşlar! Bize karanlık bir gelecekten başka bir şey sunamayanlar Anayasa’daki eğitim hakkından, okullarda parasız kitap dağıtımından ve “her öğrenciye tablet PC” gibi göstermelik uygulamalarla böbürleniyorlar. Yandaşlarına kıyak yaparak gemilerini yüzdürenlerin yalancılıklarını yüzüne vurup parasız eğitim istediğimizde ise zindanlara kapatılan yine bizler oluyoruz. O zaman hep birlikte soralım! *Bizleri sınavlara endeksli yaşamaya mahkum eden, şifre skandallarıyla ipliği pazara çıkmış bu sistem eşit bir eğitim verebilir mi? *Bizleri sınav kazanma hayaliyle dershanelere para akıtmaya zorlayanlar, okullarımızı ticarethaneye çevirip
etimizi, kanımızı Diploma staj adı altında lı işsizler Üniversit ordusu! e y patronlara ü ksek oku mezun o l bitirip lan ama iş bulam pazarlayanlar sayısı 20 ayanların 10 Ekim iti parasız bir bariyle 5 demiş ü 00 bin. K niversite im kapısı ge eğitim diye! lecek ka p ısı verebilirler mi? *Bizleri ezberci, sorgulamayan bir düzene mahkum eden bu eğitim sisteminde bilimsellikten bahsedebilir miyiz? *Anadilimize kelepçe vuran, zorunlu derslerle dilimizi inkar eden bu düzen ve onun eğitim sistemi bizlere özgürlük verebilir mi? *Üniversiteden mezun olduktan sonra yüzbinlerce atanamayan öğretmen ve diplomalı işsiz yetiştiren bu sistem bizlere gelecek verebilir mi? Bu soruların toplamına vereceğimiz tek yanıt koskoca bir “HAYIR!” dır. Öyleyse, baştan aşağı skandallarla dolu olan YGS-LYS sınav sistemini reddederek işe başlayalım. Nitelikli, eşit, parasız bir eğitim sistemi için üniversiteye sınavsız giriş talebimizi güçlü biçimde haykıralım. Arkadaşlar! Gelin, geleceğimizi birlikte kuralım ve bizleri karanlığa mahkum eden eğitim ve sınav sistemine boyun eğmeyelim! Bizleri hayatımızın en güzel çağında sınav salonlarına kapatan bu düzene karşı omuz omuza verelim. Dershanelerimizde, liselerimizde “Eşit, parasız, nitelikli eğitim! Sınavsız üniversite!” için birleşelim, örgütlenelim! Unutmayalım ki, susmak onaylamaktır. Geleceğimizin sınav salonlarında değil mücadele alanlarında olduğunun farkına varalım. Devrimci Liseliler Birliği olarak, geleceğimizi çalan eğitim ve sınav sistemine karşı tüm liselileri mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Bu haklı mücadelede yalnız değiliz. Bu sorunu derinden yaşayan yüzbinler, milyonlarız. Gücümüzün farkına varalım ve bu köhne düzeni değiştirip geleceğimizi kurmak için elemeci sınav sistemine başkaldıralım. Bize sunulanla yetinmeyip layık olduğumuz bir dünya için mücadele edelim. DEVRİMCİ LİSELİLER BİRLİĞİ
Lİselİlerİn Sesİ -
13
bahçelerinden fabrika kapılarına yollanıyor, biraz daha şanslı olanlarımız ise ikinci adımda sonu gelmez sınavlarla karşı karşıya kalıyoruz. İyi bir liseye gitmek, üniversiteye yerleşebilmek hiç de bizlerin tercihlerinin ürünü olmuyor. Sistemin çıkarları ve ihtiyaçlarına göre olanaklı oluyor ya da imkânsızlaşıyor. Zaten eşit olmayan eğitim sistemi sınavlar yoluyla var olan eşitsizliği daha da arttırıyor. Sınav odaklı eğitimden kaynaklı dershaneler dışında seçeneğimizin kalmaması ailelerimiz için de ciddi bir maliyet oluşturuyor. Geçimini zor idame ettiren ailelerimizin, bir umut diyerek bizleri dershanelere yazdırması ise bizlerin üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Sonu gelmez sınavlar yüzünden yaşadığımız stres, ailelerimizin bizlerin üzerinden kurduğu gelecek hayalleriyle bir kat daha artıyor. Eğitim hayatı boyunca yaşadığımız eşitsizlikler, sınavların yarattığı rekabet ortamı ve yine sınavlar yoluyla artan stres, ailelerin üzerimizdeki baskısı, geleceğe dair belirsizliklerin yarattığı kaygılar fiziksel Hayatta kendi tercihlerini yapma imkânı bulamayan rahatsızlıkları, bunalımları, intiharları beraberinde anne babalarımız yaşadıkları sömürü ve aşağılanmayı, getiriyor. onları insanlıktan çıkaran çalışma koşullarını gördükçe YGS’ye hazırlanan Samsun 19 Mayıs Lisesi öğrencisi bizlere telkinlerini sıklaştırır, “Oğlum, kızım okuyun, bir Damla Orhan’ın sınav stresi nedeniyle kalp krizi geçirip yerlere gelin. Bizlerin haline bakın da ders çıkarın. hayatını kaybetmesi, Ankara Mamak’ta Nazik Kıraç’ın, Okumazsanız, köle gibi çalışırsınız. Her gün işyerinde yaşadığımız sorunları görün tercihinizi ona göre yapın!”… SBS’nin başarısız geçmesi sonucu bunalıma girerek Bu sık sık yinelenen telkinlerin işe yaramadığını düşünen intihar etmesi, 19 yaşındaki Yusuf Deli’nin sınava ailelerimiz, ikinci bir yöntem olarak ise sömestr ya da yaz hazırlandığı dershanenin teras katından atlayarak hayatına son vermesi, eğitim sisteminin biz gençleri nasıl tatillerinde bizleri işe göndererek kendi derslerini yok ettiğinin en çarpıcı örneklerdir. Adana’da veriyorlar. Genç yaşta bir işyerinde çalışıp oradaki zor üniversiteye giriş sınavında başarısız olma korkusu şartlara tanık olduğumuzda, paranın ne kadar zor yaşayan 21 yaşındaki Tuğba Koyucu’nun kazanıldığını ve çalışma koşullarının insanı ne kadar kendisini elektrik kablosuyla asarak yıprattığını, aşağıladığını gördüğümüzde, böyle bir hayat intihar etmesi örneğinde de olduğu sürmek istemeyeceğimiz için derslerimize azimle Devletin bir gibi bu sistem bizlere geleceksizlikten çalışacağımıza ve sorunun çözüleceğine inanıyorlar. Ama e yılda eğitim başka bir şey sunmuyor. görmüyorlar ki, sorun derslere çalışıp çalışmamak değil. nın ayırdığı para Görmüyorlar ki, onların çalışmaktan şekil değiştirmiş şte yaklaşık be ellerinin, genç yaşlarında beyazlamış saçlarının, iki Öyleyse tercihimizi çiler birini emek büklüm olmuş bedenlerinin daha doğrusu yaşadıkları yapalım! tığı devletin aç tüm sorunların gerisinde tıpkı bizlerin aldığı kötü sınavlara notlarda, başarı-başarısızlık değerlendirmelerinde de Yaşamımızı birkaç saatlik girmek için olduğu gibi eşitsizliklere ve sömürüye dayalı kapitalist sınavlara sığdırmaya çalışan, sistem yatıyor. harcamak başarımızı eşitsiz ve şifrelerin zorunda yaşandığı bu sınavlarla ölçen kalıyor... Paralı eğitim yoksul öğrencileri eliyor eğitim sistemine, sistemin dayattığı müşterileşmeye, Kapitalist sistemin gereği olarak eğitimin diplomalı işsizliğe, geleceksizliğe özelleştirilmesi, eğitim kurumlarının ticari işletmelere karşı kendi tercihimizi yapalım. dönüştürülmesi, emekçi semtlerinde eğitimin kalitesinin Bunun için de bir tek düşmesine, niteliksizleşmesine yol açıyor. Bunun ilk seçeneğimiz var, mücadele! adımı yoksul kesimlerin çocukları olarak okul
14 -
Lİselİlerİn Sesİ
EĞİTİM SİSTEMİ ÖĞRETMİYOR, ÖĞÜTÜYOR!
Eğitim sınavlardan ibaret olduğu için ilkokuldan başlayarak, lise ve üniversite eğitimi için sürekli sınavlara tabii tutuluyoruz. Sürekli bir yarışın içerisine sokuluyoruz. Sınav odaklı eğitimin yarattığı rekabet, kulağımıza söylenen “Çalış, diğerlerinden önde ol ve kazan!” sözleriyle iyice artırılıyor. Sınav, stres, baskılanmışlık tam geçti derken başka bir sınava hazırlık içinde buluyoruz kendimizi; çünkü bu düzende eğitim görmek sınav demektir. İyi bir liseye mi gitmek istiyorsun işte sana yolu; sınav! İyi bir üniversiteye mi yerleşmek istiyorsun, bunun için sınava gireceksin! Eğitim denilen yerde attığımız ilk adımla başlayan sınavlar lise ve üniversiteyle de sınırlı değil maalesef. Eğitim hayatımız bittiğinde ise yıllardır hep aynı tondaki ses konuşmaya devam ediyor; iyi bir iş mi bulmak istiyorsunuz, bunun için sınava girmeniz gerekiyor!.. Sınavların üzerinden ciddi bir gelirin kazanıldığı kapitalist sistemde elbette ki “Eğitim, eşittir sınav!” olur. Hayatımız sınavlara hazırlanmakla geçiyor ve sınavların yarattığı baskı, psikolojik rahatsızlıklar vb. yaşamımızı kâbusa çeviriyor. Aslına bakarsanız kapitalist sistem içerisinde verilen eğitim bizlere bir şeyler öğretmiyor, bizleri sadece öğütüyor. Samandıra Lisesi’nden bir liseli
YGS-LY S
pa
stası 1 Sınav e .5 mily k o n o ar misinin sınavla rı oluşt lokomo a ulaştı! uru tifini ü itibare niver n ÖSYM yor. Ünivers it e ’n ler, 197 site giriş yıllarda in yapt 4y ığı or sınavın talama 1.5 m sınavla öğren ılından ag ilyon a ci alıyo day r. Son öğrenc iriyor. Bunun isi. 750-80 , üniversite g ir 0 bini li iş Dersha se so n ne sekt s ın ıf Büyük örünü şehirle de YG rde de yılda o rshane S-LYS ayakta rtalam tutuyo ye g a 2 bin gerekiy r. ile 4 bin iden bir öğr or. Bu s e n T c L ın is arasınd dersha inin avlara ney gire a ücret ödeme ortalam e gittiği tahm n öğrenciler si in üçte in a birinin yılda ü 3 bin TL öded ediliyor. 500 niv bin öğr iği encinin görülü ersiteye hazır düşünülürse, yor. lıktan 1 dersha .5 mily nelerin ar TL c , iro yap tığı
“Eğitim sistemi yetenekleri açığa çıkartmalı!” Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden bir öğrenciye “üniversiteden beklentileri neydi, ne ile karşılaştı?” sorularını sorduk. Cevabı “üniversiteler gelecek kapılarını aralamıyor” oldu. - Üniversiteden beklentilerin karşılandı mı? Ben sinema okumak istiyordum. Üniversitede de buna uygun dersler ve araçlar olacak sanıyordum. Fotoğraf makinesi vb. gibi… Ama hiç hayal ettiğim gibi değildi. Örneğin birinci sınıfta 15 yıl boyunca gördüğümüz İnkılap Tarihi ve Türkçe derslerini gördük yeniden. İkinci sınıfa geçtiğimde düzelir diye bekledim ama bu sınıfta da işletme, ekonomi gibi alan dışı dersler gördük. Halihazırda gazeteciliğin ya da sinemanın bilimine inen bir ders yok. - Elit üniversiteleri kazanmak ne sağlar? Hiçbir şekilde geleceğim garanti altında değil. Herhangi bir devlet üniversitesinden mezun olan bir öğrencinin asla iş garantisi yok. Belki ODTÜ, özel üniversitelerden Bilgi gibi olabilir. Zaten özel üniversiteler kendi holdinglerine pazarlaka elemanı yetiştiriyorlar. Sorun senin ne istediğinde! Sen hayattan ne bekliyorsun? İşe girdiğinde ne değişti? Sadece kendini mi kurtarmak istiyorsun? Sadece iyi para kazanmak mı istiyorsun? Bu soruları cevaplamak gerekiyor. Büyük firmalar seni köle gibi çalıştırıyor ve aldığın parayı harcayacak enerjin dahi kalmıyor. Okulda aldığımız eğitim yeterli değil ama ben kendimi yetiştirmeye çalışıyorum. Uzun metrajlı bir film çekmek istiyorum ve bunu başarabilecek duruma da geldim sayılır. Ama bunun bütçesini yaratmak gerekiyor. Her okulda yok ama bazılarında ekipman kiralayabileceğin medya merkezleri var. Oradan 1-2 haftalığına ekipman kiralayabiliyorsun. Sana sürekli soruyorlar “ne çekeceksin, ne yapacaksın?”, yapacağın işi göstermen gerekiyor. Örneğin sistemi eleştiren bir çektiğimizde sorgulanıyoruz. Bir arkadaşımız “Kıyıda” filmini çekti. Bu da eleştirel bir filmdi. Okuldakiler incelediler ama anlamadılar, izin verdiler. Ama ben tamamen anti-propaganda bir film çekmek istesem bana asla izin vermezler. Sınavlara deli gibi çalışmanın bir anlamı yok. Bir şeyler üretmek istiyor musun, ona bakmak lazım. Eğitim sistemi insanların yeteneğini açığa çıkarmalı. Kapitalizmde bu böyle değil ama. İnsanların içindeki yeteneği köreltiyorlar.
Lİselİlerİn Sesİ -
Sovyetler Birliği'nde proletarya iç savaşı zaferle taçlandırmıştır. Ancak genç sosyalist iktidarın omuzlarına yıkılan sorunlar muazzamdır. Bunlardan biri de ülkenin dört bir yanına dağılmış sokak çocuklarıdır. İç savaşta annebabasını yitirmiş bu çocuklar sokakta açlıkla boğuşmaktadırlar. Kimileri yaşam kavgasını küçük çaplı hırsızlıklarla, kimileri sokak çeteleri kurarak sürdürüyor. Fizik ve ahlaki olarak bozulmuş bu küçük “serseriler” zaman zaman Eğitim Bakanlığı tarafından çeşitli yurtlarda toplansalar da, çok geçmeden yeniden sokaktaki yaşamlarına dönüyorlar. Ta ki genç, ideallerle dolu ve hırslı bir öğretmen olan Anton Makarenko’ya sokak çocuklarından oluşan bir topluluk kurma görevi verilinceye kadar. Makarenko örnek bir çaba ve bitip tükenmez bir enerjiyle ve çevresine topladığı bir avuç öğretmenle; çalıp çırpmaktan başka hiçbir şey öğrenmemiş, çoğu okuma yazma dahi bilmeyen gençlerden oluşan şekilsiz bir topluluğu örnek bir kolektife dönüştürmeye koyulacaktır. Sosyalist toplumun yeni insanını yaratmak isteyecektir. En büyük amacını dile getirirken şöyle der Makarenko “İnsan, her şeyden önce insan olmalıdır, sözcüğün tam anlamıyla insan olmalı, gerçek bir insan” Eğitbilim kitaplarında bu doğrultuda sorulara yanıt bulamayan Semyonoviç, kolektif çalışmaya, üretime ve paylaşıma dayalı kendi eğitim yöntemini geliştirecektir. Uyguladığı katı disiplin nedeniyle zaman zaman yetkililerle çatışacaktır. Ancak, Gorki topluluğu adı verilen çocuklar mutludur. Zira hayatlarına çeki düzen veren disiplin biçimsel değil, tersine üretken ve ileriye doğru gelişen dolu dolu bir yaşam disiplinidir. Makarenko bu mutluluğu bir dostuna şöyle tanımlar: “Çeşit çeşit mutluluk vardır. Çalışmanın verdiği mutluluk, doğayla, kötü toplumsal koşullarla, serserilerle yapılan savaşımların verdiği mutluluk vardır; güç, rahatsız edici, huzursuz bir mutluluktur bu. Bu tür mutluluğun bir yerinde şiş, bir yerinde çürük, çizik, yara vardır her zaman-ama unuma ki, dünyayı döndüren tek şeyde budur” Gorki topluluğu öylesine hızlı bir gelişme yaşayacaktır ki, çok kısa bir sürede mükemmel bir kolektif haline gelecektir. Üreterek ve paylaşarak insan haline gelen dünkü serseriler, tarım alanında uzmanlaşacak, marangozluk, tornacılık vb işlerde ustalaşacaklardır. Bir
15
süre sonra kendi küçük yerleşim alanına sığamayan topluluk harap ve yıkık birkaç bina içeren Trepke topraklarında büyük emeklerle yeni yaşamlarını kuracaklardır. Hep daha ileriyi hedefleyen Gorki kolektifi, önüne koyduğu tüm görevleri kurduğu müfrezeler aracılığıyla eksiksiz yerine getirecektir. Her müfrezenin başında çocuklar tarafından seçilen bir komutan bulunmaktadır. Gorki topluluğunu ilgilendiren tüm kararlar Komutanlar Kurulu tarafından alınmaktadır. Kimi zaman ciddi zorluklarla karşılaşan topluluk, disiplin ve demokrasinin bu olağanüstü uyumu sayesinde her türlü engelleri tökezlemeden aşmaktadır. Bu başarıyı gören yetkililerin direnci de nihayet kırılacak ve sokak çocuklarından oluşan bu örnek toplulukta komsomolun kurulmasına izin verilecektir. Komutanlar Kurulu’nun aldığı en zor karar, kendi elleriyle kurdukları Trepke’yi terk etmek olacaktır. Yetiştirilen ilk kuşağın büyük çoğunluğu işçi üniversitelerine kayıt olmuştur. Arkadaşlarını büyük bir coşkuyla uğurlayan Gorkililer ardlarına bile bakmadan “serseri” çocuklar için kurulmuş Kuryaja gidecek, buraya kendi geleneklerini taşıyacaklardır. ‘Ahlaksız’ çocukları birer gerçek insan haline getirmek elbette ki zorludur. Ancak ne Anton Semyoviç ne de yetiştirdiği çocuklar zorluklardan kaçacaklardır. Ciddi bir mücadele sonucu “yeni insan” kazanacak, Kuryajlılarla birleşen Gorkililer 800 kişilik dev bir ordu olarak “ Yaşam Yolu”na devam edecektir. Yaşam Yolu tümüyle gerçeklere dayanmaktadır. Gorki topluluğu ile uzun süre yazışan ve onu ziyaret eden Maksim Gorki yazarı şu sözlerle kutlar: “Sevgili Anton Semyoviç, kitabınızı sevinç ve coşkuyla okudum. Çocuklara karşı duyduğunuz sevgi ve sevecenlik, insan ruhunu ne denli iyi tanıdığınız, yapıtınızın her sayfasında görülmektedir. Sizi bu kitabınızdan ötürü içtenlikle kutlarım” ‘Yaşam Yolu’ yalnızca tutkulu bir insanın engin sevgi ve sevecenliğini değil, üretmenin, çalışmanın ve paylaşmanın olağanüstü bir destanını da kapsamaktadır. Sosyalist toplumun bir ilk çekirdeği sayılabilecek bir yaşam okuluyla karşılaşıyoruz. Yeni geleneği ve yeni insanı yaratmak utkusuyla yola çıkmış tüm komünistler bu romanı mutlaka okumalıdır!
16 -
Lİselİlerİn Sesİ
Pek çoğumuz bu sorunun yanıtını düşündüğümüzde “Bunun olması mümkün değil”, “nerede görülmüş” veya “nasıl olacak ki” türünden cevaplar veririz. Ülkemizde onyıllardır devam eden ve özellikle dinci-gerici AKP iktidarının son 10 yıllık sürecinde iyice yoğunlaşan eğitimin piyasalaştırılması ve anti-bilimsel uygulamalar bizi böyle bir soru karşısında bu türden yanıtlar vermeye itiyor. 4+4+4 gerici eğitim uygulaması, staj sömürüsü, eşitsiz sınav sistemi, şirket gibi hareket eden dershaneler ve ticarethaneye dönüştürülmek istenen okullarımızdaki uygulamalar Türkiye’deki eğitim sisteminde yaşanan neoliberal dönüşüm uygulamalarının başlıcalarıdırlar... Küba’nın eğitimdeki başarısı Ancak, dünya genelinde işçi sınıfı ve halkların mücadele tarihine baktığımızda bunun tersi örneklerin de hayata geçmiş veya bugün halen daha uygulandığını görürüz. Bahsetmek istediğimiz ülke, “yüzleri gülen, ayakları dans eden, zihinleri politik öğretilerle gelişen, kitap hediyesine oyuncak hediyesi kadar sevinen çocukların ülkesi” Küba’dır. Küba’nın eğitim alanındaki başarısı tüm dünyada hayranlıkla izlenirken emperyalist merkezlere korku salan bir özelliğe sahiptir. Bu başarı hiç de kolay sağlanmamıştır ve asla tesadüf değildir. Küba’nın düşmanları bile bu başarıları görmezlikten gelememiştir. Kıt kaynaklara sahip bu küçük adanın başarılarını kabul etmek zorunda kalan OECD, UNESCO ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, Küba Eğitim Sistemi’ni örnek almıştır. Tabiî ki bu örnek alış sosyalist bir içerikte değil tamamen kar üzerine kurulu bir eğitim sistemini hayata geçirmek üzerinedir. “Eğitim ne bir iş ne de bir ayrıcalıktır”
Ocak 1959’da yani bundan 54 yıl önce devrimci ordu Havana’ya girdiğinde ve Batista diktatörlüğü yıkıldığında, nüfusun yaklaşık dörtte birinin okuma yazma bilmediği Küba’da okul çağındaki çocukların yüzde 54’ü okul yüzü görmemişti. Devrimci hükümet bu tabloyu tersine çevirmek için harekete geçti ve bir dizi uygulamayı hayata geçirdi. İşe ilk olarak Küba’daki tüm okul ve üniversite yönetimleri feshedilerek başlandı. Ülkedeki tüm eğitim kurumları, “Eğitim ne bir iş ne de bir ayrıcalıktır” diyen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın eline geçti. Bu açıdan Ocak 1959 öncesinde Küba’daki eğitim sisteminin tablosuna bakmakta yarar vardır. Eğitimde bölgeler arasındaki kaynaklar ve fırsatlar arasındaki eşitsizlikler çok büyüktü. 1953 yılında, 10 yaş üstü nüfusun yüzde 23,6′sı okuryazar değildi. Kentsel bölgelerde bu oran yüzde 11, kırsal bölgelerde yüzde 41,7 idi. Çocukların yüzde 54′ü eğitim alamıyordu. Bir milyondan fazla yarı okur-yazar vardı. 1950′li yıllardaki oran, 1920′li yıllara göre daha da kötüydü. Ve devrim ilk meyvelerini vermeye başladı. Mart 1959’da Temel Eğitim ve Okuma Yazma Öğretimi Ulusal Komitesi kuruldu. “Her okur-yazar olamayana bir eğitmen, her eğitmene bir okur-yazar olamayan” ve “Bilmiyorsan öğren, biliyorsan öğret” sloganlarıyla başlatılan okuma-yazma seferberliğine ortaöğretim gençliğinden işçilere kadar onbinlerce kişi katıldı. 1959 yılı sonlarına doğru, Küba’da yaklaşık 10 bin derslik inşa edildi. 6-12 yaş arası çocuklarda okullaşma oranı %90′a kadar yükseltildi. Yaklaşık 40 bin öğrenciye eğitim vermek için askeri tesisler kullanıldı. Aynı yıl, hedefi tam bir insan yetiştirmek olan Kapsamlı Eğitim Reformu ilan edildi. 22 Aralık 1961’de kampanya sona erdi ve Küba “Okur-Yazarlık Açısından Kurtarılmış Bölge” ilan edildi. Çünkü, okuma-yazma bilmeyenlerin oranı yüzde
Lİselİlerİn Sesİ 23,6’dan yüzde 3,9’a düşmüştü. 700 bini aşkın yetişkin okuma yazmayı öğrendi. İşte bu yüzden 22 Aralık tarihi, Küba’da Ulusal Eğitim Günü olarak kutlanmaktadır. Başarıya giden yolda 4 temel ilke Küba’yı eğitim alanında 1959’dan bugünkü başarısına ulaştıran temel ilkeler ise; (1) yaş, cinsiyet, ırk, din ve ikamet yeri ayrımı yapılmaksızın herkesin eğitim hakkından eşit bir şekilde yararlandığı eğitimin tarafsızlığı; (2) teoriyle pratiği, okulla hayatı, eğitimle üretimi birbiriyle bağdaştıran öğrenim ve işin bütünselliği; (3) her bir öğrencinin özelliklerine, ilgilerine ve yeteneklerine göre gereksinim duyduğu eğitimi sağlayan farklı ilgi alanlarına duyarlılık ve eğitimin bütünselliği ile; (4) her seviyede hiçbir ücret talep edilmeksizin sağlanan parasız eğitim ilkeleridir. Küba’da öğrencilerin okul kırtasiye malzemeleri, üniformalar gibi gerekli bütün malzemeler ile okul içerisinde beslenmesi de ücretsiz karşılanıyor. Devlet, tüm öğrenciler için geniş bir burs sistemi oluşturuyor ve öğretimin evrenselleştirilmesi için çalışanlara da birçok öğrenim olanağı sağlıyor. Küba’da eğitim parasız Küba’da özellikle 14-18 yaş arasını kapsayan üniversite öncesi Eğitim ve Mesleki Teknik Eğitim de parasızdır. 10-12. sınıfları kapsayan ve ülkemizdeki düz lise kavramına denk düşen üniversite öncesi eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 30′dur. İlk iki yıl boyunca temel eğitim konuları işlenir. Son yıl, öğrencinin seçim yapabileceği dört dal vardır. Öğrenciler genel olarak Bilgisayar, İngilizce, Coğrafya, Küba Tarihi, İspanyol Dili ve Fizik gibi konularda eğitilirler. Diğer seviyelerde olduğu gibi bu seviyede de öğrenciler, derslerden sonra, haftada en az altı saat, herhangi bir sanat dalında çalışmak zorundadırlar. Bu eğitim seviyesinde öğrencilerin üniversite eğitimine devam edebilmeleri için beceri ve yetenekleri zenginleştirilir, aynı zamanda gelecekteki kariyerleri için akıl yoluyla elde bilgi edinmeleri geliştirilir. Görüldüğü gibi, Küba’daki eğitim sisteminde öğrenci bir nesne veya bir müşteri olarak görülmez, özne olarak görülür. Küba’da Temel Ortaöğretimden sonra da vasıflı işçi ve teknisyen yetiştirmek için mesleki ve teknik eğitim verilir. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine bağlı olarak devam edebilecekleri yüksek teknik ve sanat eğitimi veren okullar bulunmaktadır. Türkiye’deki meslek liselerinde okuyan yüzbinlerce öğrencinin, sermayeye ucuz işgücü yetiştirme amacıyla görüldüğü düşünüldüğünde
17
Küba’daki uygulamalar bunun tam tersi bir anlayışla hayata geçirilmektedir. Küba’nın başarıları elbette bu istatistiklerle sınırlandırılamaz. Verilen bu eğitimin sosyal alandaki yansımaları da oldukça dikkat çekicidir. Parasız eğitim hayal değil Küba Devrimi’nin önderlerinden Fidel Castro Ruz’un da dediği gibi, “Öğretimle, üretken çalışmayı kaynaştırma olgusunun tek gerçek komünist eğitim biçimi olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Başka yolu da yoktur. Kimse karada yüzmeyi, denizde de yürümeyi öğrenemez.” Şimdi, yazımızın başlığında sorduğumuz sorunun yanıtını verebiliriz. Eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim sistemi hayal veya imkânsız değil. Küba Devrimi deneyimi bize bunun mümkün olduğunu göstermenin yanısıra sosyalizmin de güncel olduğu gerçeğini kanıtlıyor. Evet, Latin Amerika ülkesi Küba’da, emperyalist kuşatma ve ambargoya rağmen eşit, parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim sistemi hayata geçirildi. Öyleyse, biz de başarmak için kapitalizmin egemenliğine karşı mücadelemizi büyütelim. H. Devran
“Karşım ızda dag da olsa aşarız!”
Devlet öyle bir sistem y aratmış ki, bizden soru mluluk sına vına girerke para talep e n 1 TL diyor. Verm ezsek sınava giremiyoruz. Bu paraları verdik. Çünk eğitimimizin ü sekteye uğra masını istemiyoruz. Uygulamalı dersleri projeksiyon aletiyle görm emiz gerekir bizler sadec ken e kitaplara d araltılıyoruz. verdiğimiz a H ani idat, katılım parası, hatta paraları nerd spor e? Her yerd e para karşım çıkartılıyor. ıza Eğer bizlerin maddi duru olsaydı devle m u iyi t okuluna git mek yerine kolejde oku mayı tercih ederdik. Bu hepsini aşab nların iliriz. Ama b irlik olduğum koşullarda. uz Birlik olduğu muz koşulla karşımızda d rd a ağ da olsa a şarız. Bizler müşteri değ il, öğrenciyiz . İ.B.Ş. Şerife Bacı Kız TM L’den bir lise li
18 -
Lİselİlerİn Sesİ
Üniversite kapıları bizlere kapanacak!
Yeni YÖK taslağı ne ifade ediyor?
YÖK, bilindiği gibi kurulduğundan beri birçok kurum ve muhalif partiler tarafından eleştiri alan bir kurumdur. Bu eleştirilerin başını da ağırlıklı olarak akademisyenler ve öğrenciler çekiyor. Tabi muhalefetteyken YÖK’ü eleştiren birçok burjuva partisi iktidara geldikten sonra YÖK’ü değiştirmek ya da ortadan kaldırmak yerine eskiden iktidarda olan partilerin yaptığı gibi YÖK’ü kadrolaşma ve üniversiteleri kontrol etme aracı olarak kullandılar. İktidarda iken bile YÖK’ü eleştiren siyasi partiler ne zaman ki atamaları kendileri yapmaya başlarsa, o an eleştirilerini de bitirirler. Peki yıllardır üniversitelerde baskı aracı olarak kullanılan bir kurum niye değiştirilmek isteniyor? Çünkü sermaye iktidarı artık üniversitelere sadece baskı yapmakla yetinmek istemiyor. Onları tam anlamı ile şirketleştirmek istiyor. Bu şirketleştirme projesini de hayata geçirebilmek için anayasadaki bazı yasaları değiştirmesi lazım. Çünkü hala anayasada eğitimin kamusal hak olduğu gibi ibareler -uygulanmasa bilemevcut. Bu saldırıların tek uygulandığı yer üniversite değildir. Liselerde de benzer saldırılar uygulanmaktadır. Üniversitelerde nasıl harç parası toplanıyorsa, bu saldırı liselerde katkı parası olarak toplanıyor. Üniversiteler ARGE aracılığı ile şirketlere açılırken, liselerde staj sömürüsü olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de üzerine bizleri geleceksizlik bekliyor. Eleme sınavlarıyla, şifreleriyle, zar zor toplanan dershane paralarıyla kazanılan üniversitelerde bilimden yoksun, her şeyin ticarileştiği bir ‘şirket’ bizleri bekliyor. Yani sistem tüm eğitim kurumlarını kendi karları
doğrultusunda düzenliyor. Biz emekçi çocuklarının parasız, bilimsel, eşit ve anadilde eğitim haklarını gasp ediyor. Yeni YÖK kanununa göre yabancı üniversitelere artık istedikleri yerde üniversite açma hakkı tanınıyor. Bu da yetmezmiş gibi kendi eğitim programları ve hizmetleri YÖK’ün belirlediği koşullara tabi olmayacak. Kendi üniversitelerine her türlü baskıyı yapan YÖK yabancı üniversitelere her türlü ‘özgürlüğü’ tanıyacak kadar pervasızlaşabiliyor. Yeni YÖK taslağına, AKP’nin atadığı bazı rektörler de karşı çıkıyor. Hatta birçok üniversite alternatif YÖK taslağı yayınladılar. Tabi onların karşı çıkış sebepleri eğitimin kamusallığını yitirerek alınır-satılır bir hizmet haline gelmesi, üniversitelerin piyasalaşması, akademisyenlerin işçileşmesi değildir. Kendilerinin en üst makam tarafından atanmayacak olmaları ve akademik yıl açılışları ve mezuniyet törenleri dışında konuşma dahi yapmayacak kadar basit kamu görevlileri haline gelmeleridir. Yoksa yeni taslak tam kendi istedikleri bir taslaktı. Çünkü var olan yasalar yüzünden üniversiteleri tam bir şirket gibi işletemiyorlar. Tabi ki AKP bütün bunları yaparken güzellemeler yapmayı unutmuyor, vaatlerde bulunmaya devam ediyor. Çünkü halkın tepkisini almaktan korkuyorlar. Sırf bu yüzden önce harçları kaldırıyor. Bir yıllığına har(a)çları kaldırarak göz boyuyor. Hemen ardından insanlar bu haklarını aldıklarını düşünürken “zor olur” diye hemen yeni YÖK taslağına har(a)çların tekrar alınması için bir ibare ekliyor. Burjuva demokrasisinin gereği olarak zorda kalınca bir hakkı veriyor, etraf sakinleşince bu hakkı yeniden gasp ediyor. Ve bu durumu bir gereklilik gibi sunarak “Devlet okullarına girerken her öğrencinin 3-4 milyar gibi bir para vermesi gerekliliğini” vurguluyor. Bizler biliyoruz ki bu yasa bu hali ile geçerse bizlere okulların kapıları tamamen kapanacak. Kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayacak. Bu yüzden bu yasayı geri çektirmek için sokakları eylem alanına çevirmemiz gerekiyor. Onlar bu saldırıları birleşerek yapıyorlar. Bizler bu saldırıları ancak liselerimizde yürüttüğümüz örgütlü mücadelemizle geri püskürtebilir ve eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitimin mümkün olduğu bir dünya yaratabiliriz.
Emekçi kadınlar yol gösteriyor!
Lİselİlerİn Sesİ -
Yasasın 8 Mart!
Tarih 1857’yi gösterdiğinde iki sınıf karşı karşıya gelmişti. Burjuvazi ve proletarya barikatlarını kurmuşlardı. Kıran kırana geçecek bir direnişti bu. İşçiler günlük 16 saati bulan çalışma koşullarında sefalet içerisinde yaşıyorlardı. Kadın ve çocuk işçilerin bu zor koşullara katlanması erkek işçilere göre daha da ağırdı. Bütün işçiler patronların iki dudağının arasından çıkacak lafla sanki fabrikanın bir parçasıymış gibi yaşamlarını sürdürüyorlardı. İşçiler bu gidişata artık bir dur demeliydi. 40 bin dokuma işçisi buna boyun eğmeyerek, 16 saatlik çalışmaya karşı 10 saat çalışma ve ‘eşit işe eşit ücret’ talebi için greve çıktılar. Ve tarih 8 Mart 1857’yi gösterdiğinde 40 bin dokuma işçisi tek yürek oldu. Canları pahasına da olsa işçiler direnişi seçtiler. Polisin provokasyonlarının sonucunda kadın işçilerin kilitlendikleri fabrikada yangın çıktı. Çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi yanarak can verdi. 1910 yılında 2. Enternasyonal’de sosyalist kadın liderlerden Clara Zetkin’in önerisiyle 1857’de yakılarak katledilen 129 kadın işçinin anısına 8 Mart “uluslararası emekçi kadınlar günü” ilan edildi. İşte bu sebeple 8 Mart salt “kadınlar günü” olmanın ötesinde bir öze sahiptir. Ona bu “emekçi” özünü veren ise tarihte insanlık onuru için savaşan işçi kadınların kanıdır. İşte bu yüzdendir ki 8 Mart, kapitalizmde de ezilen bir cins olarak kalan kadının özgürlük ve eşitlik arayışını ve mücadelesini sembolize etmektedir. Bugünün dünyasında kadının sahip bulunduğu tüm medeni, politik ve sosyal haklar, uluslararası işçi sınıfı hareketinin zorlu mücadeleleri ile kazanılmıştır.
19
Unutulmamalıdır ki burjuvazi hiçbir zaman işçilere haklarını vermez. Ancak zorlu mücadeleler sonucunda işçi sınıfı bu hakları mücadele ederek söke söke kazanır.
Türkiye’de 8 Mart Ülkemizde ilk 8 Mart, 1921 yılında gizli bir salon etkinliği olarak kutlandı ve 1975 yılına kadar salon etkinlikleri olarak sürdü. 1975 yılında sokağa da taşınan daha yaygın kutlamalar gerçekleşti. 1978 yılında ise binlerce emekçi kadın meydanları doldurdu. 1980 yılına kadar emekçi kadınlar 8 Mart’ta kitlesel eylemlerle alanlara çıktılar. Faşist darbe sonrası 4 yıl boyunca 8 Mart kutlanamadı. ‘90’lı yıllardan itibaren yine alanlarda kitlesel kutlamalar gerçekleştirildi. Ancak bugün 8 Martların içi boşaltılmaya ve salt kadınlar günü olarak kutlanmaya çalışılmaktadır. Sadece kadınların alanlara çıktığı davullu zurnalı kutlamalara dönüştürülmektedir. Bu, temelde kadın sorununa bakıştaki ideolojik kaymanın eseridir tabii ki. Oysa 8 Mart 1857’de dokuma işçisi kadınlar erkek sınıf kardeşleri ile omuz omuza savaştılar. Düşmanları ortaktı çünkü. Bu yüzdendir ki genelde işçi sınıfının, özelde kadın işçilerinin kazanmaları için burjuvaziyi devirmek için tek çözümleri omuz omuza mücadele etmektir. Bizler devrimci liseliler olarak tıpkı 40 bin dokuma işçisi gibi taleplerimizi kavga alanlarında işçi sınıfının bizlere öğrettiği gibi barikatları yararak kazanacağız. Eğitim, sağlık, ulaşım, beslenme her türlü yaşamsal hakkımızı gasp etmeye çalışanlara karşı cevabımız sokaklarda olacaktır. 8 Martlarda, 1 Mayıslarda alanlara çıkıp işçi sınıfının mücadelesini her daim sürdürdüğümüzü haykıracağız. Kızıl yarınlar için mücadele bayrağını daha ileriye taşıyacağız. Yaşasın 8 Mart! Bji 8 Adare!
20 -
Lİselİlerİn Sesİ
Tarihi halkların katliamları ile yazılan T.C. devleti, kirli tarihine yeni katliamlar eklemeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Roboskî (Uludere) köyünde 34 Kürt çocuk ve genç katledilirken, geçtiğimiz aylarda Paris’te, PKK’nin enformasyon bürosunda çalışan Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan adlı 3 Kürt kadın siyasetçi katledildi. Katliamın ardından Avrupa, Kürdistan ve Türkiye’de Kürt halkı, devrimci, sol güçler sokağa çıktı. Katilin kim olduğu hakkında AKP’nin sözcüleri cinayetin “örgüt içi infaz” olduğunu söylerken, Kürt hareketinin temsilcilerinin açıklamalarında derin devlet, yabancı istihbarat servisleri, İran veya Suriye’nin cinayette parmağı olma ihtimalleri üzerinde duruldu. Katil konusunda net bir bilgi olmasa da, şifre ile girilebilen, kamera ile gözetilen bir bürodaki cinayetin, profesyonel timler tarafından işlendiği kesindir. Cinayeti kimin işlediği konusunda farklı görüşler belirtilirken, cinayetin “İmralı barış görüşmeleri” üzerine yapıldığı, görüşmeleri sabote etme amaçlı işlendiği ortak düşünceydi. AKP iktidarı daha da ileri giderek, cinayet üzerinden prim yapmaya gayret etti. 2014 seçimleri öncesinde başlatılan yeni bir “barış görüşmeleri” sürecinin baltalandığını iddia etti.
Neydi ki o “İmralı barış görüşmeleri”? Her sabah evler basılıyorken, binlerce Kürt siyasetçisi tutuklanıyorken, çocuk, kadın, yaşlı denilmeden katliamlar sürüyorken, sihirli bir değnek görevi üstlenen “barış görüşmeleri” nasıl oluyor da eşit, özgür bir gelecek yaratacak? 90’lı yıllardan itibaren Kürt hareketinin, T.C. devletini ikna etme çabalarının bir sonucu olarak tek taraflı ateşkes antlaşmaları yapılırken, 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla yeni bir seyir alan süreç, devleti ikna etmenin değil, ulusal eşitlik ve özgürlük taleplerinden, özlemlerinden de ödünler vermeye dönüştü. Emperyalist ABD’nin yönlendirmesiyle AKP iktidarının açılım projeleri devreye girdi.
Demokratikleşme yolunda adımların atılacağı iddia edilen her sürecin ardından Kürt halkına dönük yeni bir saldırı süreci başladı. Son dönemde Abdullah Öcalan üzerinde bir yılı aşkın süre tecrit uygulamasının kaldırılması ana talebiyle başlatılan cezaevlerindeki açlık grevlerinden dolayı sıkışan hükümetin anadilde savunma hakkında tavizler vermesinin yanında 2014 seçimlerine “sakinleştirilmiş” bir Kürt hareketi ve halkı ile girilmesi, kendisine avantajlar sağlayacağından dolayı yeni bir görüşme furyası başlatıldı. Aylardır avukatları ile görüştürülmeyen Öcalan’ı “DTK eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk’ün ziyareti, Kürt Hareketi cephesinde yeni umutların yeşermesine sebep oldu. Görüşmeye izin veren iktidarın sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda ise Kürt ulusunun eşitlik ve özgürlük talepleri her defasında yok sayılıyor, görüşmelerden amaçlananın Kürt hareketine silah bıraktırılmak olduğu ifade ediliyor. Demagojide ustalık dönemini yaşayan Erdoğan, her konuşmasında Kürt sorununun olmadığını, terör sorunu olduğunu, terörü bitirmek için ise her ne yol, yöntem söz konusuysa devreye sokacaklarını ifade ediyor. Kürt hareketi cephesinden yapılan açıklamalarda ise barış görüşmelerinin her ne olursa olsun sürmesi gerektiği ifade ediliyor.
Özgürlük masada değil, sokakta, okulda, fabrikada! Kürt hareketinin bugün için masada aradığı çözümün, barışı getirme çabalarının bir sonuç üretmeyeceğini tarih her zaman gösterdi, gösterecektir. Kapitalist sistemi demokratikleştireceğiz diye debelenip durmaktansa, kapitalizmi tarihin çöplüğüne atalım, yerine sosyalist işçiemekçi iktidarını kuralım. Şimdi masada çözüm aramanın sırası değil. Hangi milliyetten olursak olalım, omuz omuza verdiğimizde kardeşliğin, barışın asıl olarak devrimci birliğimizden doğacağını bilmeliyiz.
Lİselİlerİn Sesİ -
21
SAVAŞ PİYESİNDE TC SAHNESİ Türk sermaye devleti, Libya yağmasında sergilediği rolden sonra şimdi de AKP iktid Suriye üzerinden kaleme alınan savaş piyesinde büyük bir hevesle sahne alıyor. arının Libya’da emekçi halkların kanından içtiği badenin sarhoşluğu, Türk burjuvazisini Suriye bilançosu: Suriye’yle ilgili boş hülyalara sevk ederek Suriye’ye yönelik fütursuz 600 milyo n dolar... müdahalelerde bulunma cüreti göstermesine neden oluyor. Bunun en son Suriye'ye dö nük empery örneğini ise Türkiye’nin Baas rejiminin denetimi dışında kalan bölgelere “vali alist müdahale sü reci ikinci yıl ataması” oluşturuyor. ın ı geride bırakıyor. Kürecik’te füze kalkanı ve radar sistemi oluşturması ve patriotları Suriye Savaşın fatu rası da eme sınırına yerleştirmesinin ardından Suriye’ye “sömürge valisi” ataması, kçilere kesiliyor. Hü k ü m et tarafında ABD’nin planladığı “Ortadoğu savaş turnesi”nde Türkiye’nin yer almaya ne n açıklanan “S uriye Bilanço kadar hevesli olduğunu gösteriyor. su ” bu açıdan ek b ir şey söylem eyi dahi gereksiz kılıy or. Tayyip Erd Emekçilere, gençliğe yıkım emperyalizme destek oğan, Suriye'ye dö nük empery alist müdahalen in Türk serm Yoğunlaştırılan savaş hazırlıkları Amerikan emperyalizminin yüzünü a ye devletine 600 milyon dolara mal o güldürürken işçi-emekçilere ve gençlere ise yıkım getiriyor. Emperyalizme ld uğunu belirtti. kölelik ilişkilerini sürdürmenin ilk adımı olarak ise bizlere kölelik dayatılıyor. Türkiye toprakları emperyalist savaşın merkez üssü haline getirilirken, NATO askerleri hürmetle karşılanırken, yıllarca bu devlete vergi veren işçi-emekçilerin evleri başlarına yıkılıyor. NATO’dan milyar dolarlık patriot füzeleri alınırken, en temel hakkımız olan sağlık, eğitim, ulaşım, barınma gibi hizmetler için kaba bir iki yüzlülükle “bütçe yok!” deniliyor. Kamu alanları oruz” iy t is özelleştiriliyor, eğitim kurumları ticari işletmelere im it e eğ “Anadild dönüştürülüyor. nuşması Emperyalistlere, savaşa ve silaha akıtılan sadece işçidillerini ko a n a , n ri le e Kürtler Kürt emekçi ailelerden toplanan paralar değil. Bunun yanında günümüzd a m A r. tı ış çe biz gençliğin kanının, sözde vatan topraklarının yasaklanm enerek Kürt tl ü rg ö a d rın rmiştir. savunulması özünde ise emperyalizmin çıkarları gereği kendi arala afhaya geti s ir b ri e il d ah a erbest akıtılması da planlanıyor. konuşmayı okullarda s e c n e b im dersleri ğit 4+4+4 piyasacı ve gerici eğitimle bizleri küçük yaşlardan Anadilde e gereken din ı s a m a lm nlu o a da itibaren fabrika kapılarına yollayıp, sömürü çarklarında al olsun. Zoru müfredatın im it ğ e ik a L asıl din kanımızı içenler, emperyalist savaşlarla da bu sömürüyü kat zorunludur. . Mesela n ır ıd ır k y a a lamd dersleri be kat artırıyorlar. bilimsel an orsa- ki din ıy ın ıl k lu n rkesin ru Kapitalist sistem içerisinde yaşamış olduğumuz eşitsizlik, dersleri zo ğitimde he e e d il d a n dır- a . Ama baskı, gericilik ve paralı eğitim uygulamaları geleceksizliği kaldırılmalı le getirilsin a h lu n ru ilmesinin büyütürken emperyalist savaşlarla bu tablo daha da karanlık kendi dili zo eğitim alab e d il liyorsa d a n a bir hal alıyor. Düzen bizlere yozlaşma, çürüme ve izce öğreti il g herkesin İn . ır d lı aratılma hayli gericileşmeyi dayatarak aynı zamanda emperyalizmin yağma zeminleri y rinde hayli le il d i d n e mız lar k arkadaşları savaşında rol almamızı istiyor. im eğer, insan iz B r. le rmelidir Bizler ise sistemin dayattığı bu onursuz rolü reddediyoruz. r. Bizim öğrenim gö onuşuyorla k e d n ri le il Ama biz Emperyalistlerin sefil çıkarları için kardeş halkların kanını kendi d yapıyorlar. u n u b a d rahatsız dökmeyeceğimiz gibi bu insanlık dışı vahşete de seyirci yanımızda rın bizden la n O . z ru o uy kalmayacağız. rahatsız olm B’liler i. ib Bu düzen tarafından ezilen ve sömürülenlerin rolü si’nden DL e is olmadığı g L ç a ır Esenyurt-K emperyalist ve gerici savaşlara seyirci kalmak değil, bunların karşısında örgütlü bir güç olarak mücadele etmektir.
22 -
Lİselİlerİn Sesİ
‘F Tipi Film’: Tecrit gerçegi beyaz perdede
Film, 19 Aralık’ta 22 devrimcinin yaşamını yitirdiği cezaevlerindeki, devrimcilere dönük saldırıları ve F tipi gerçeğini konu alıyor. Bunun yanısıra günlük yaşamdan da örnekler veriyor. 10 kısa filmin birleştirilmesiyle yapılmış bir film olan F Tipi Film’de Ezel Akay’ın yönetmenliğini ve oyunculuğu üstlendiği bölümde bir gardiyanın kalabalık içerisindeki yalnızlığı anlatılıyor. Aslında gardiyanların yaşamlarının da hücrelere sıkıştırıldığını anlatan filmde bir gardiyanın kendi yalnızlığı da anlatılıyor. Filmin bir kısmında da devrimci bir tutsağın annesi, oğlunu görmek için geldiğinde ince arama dayatmasına maruz bırakılıyor. F tiplerinde tecrit gerçeğini konu alan film Türkiye’deki hapishaneler gerçeğini de gözler önüne seriyor. Filmde ayrıca, devrimci tutsakların tecrit ve tredman uygulamalarına rağmen yaratıcılıkları da oldukça yalın biçimde işlenmiş. F Tipi Film’in vizyondaki filmleri izlemekten daha çok izlenmeye değer olduğunu söyleyebiliriz. Esenyurt’tan bir DLB’li
“Bu arkadaş kendisi için hiçbir şey istemedi, yoldaşlar! Kendisi için asla bir şey istemedi O!”* Göçmen ve ırgat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen John Steinbeck yaşıtları gibi küçük yaşlarda çiftçilik yaptı. 1920 ve 1926 yılları arasında devam ettiği Stanford Üniversitesi’ni bitirebilmek için boyacılık, duvarcılık, kapıcılık ve eczacılık gibi işler yapsa da okulu bitiremedi. Fakat öğrenciliğinin ilk yıllarında başladığı yazmayı devam ettirdi. Roman, düzyazı, öykü ve derleme türlerinde birçok yazısı olan yazarın, çocukken yaptığı çiftçilik, üniversite yıllarında yaptığı boyacılık, duvarcılık, kapıcılık gibi meslekler daha sonrasında eserlerinde hayat bulmuştur. Steinbeck bütün romanlarında işçileri, onların arasındaki ilişkileri ve yaşamlarını gerçekçi bir dille anlatmıştır. Bu romanlardan biri de 1936 yılında yayınlanan ‘Bitmeyen Kavga’ romanıdır. Romanda Targos Vadisi’ndeki tarım işçilerinin ücretlerinin düşürülmesi üzerine patlak veren grevi ve bu grevde işçilerin bireycilikten sıyrılıp birlikte hareket edebildiklerinde neler başarabileceğini göstermeye çalışan, biri partili diğeri ise partiye üyelik başvurusu yapmış iki devrimcinin vadide yaşadıklarını akıcı bir dille anlatmaktadır. Romanda bugün de birçok yerde karşımıza çıkabilecek devrimcilere ya da hak arayışındaki emekçilere yönelik sermaye-devlet-kolluk güçlerince uygulanan baskı ve terör tüm çarpıcılığıyla gözler önüne serilmektedir. (* John Steinbeck’in ‘Bitmeyen Kavga’ kitabından alıntıdır.)
Devrimci Liseliler Birliği YAP-BAK Testi 1 - YGS’ye giren öğrenci sayısı 2 milyon, üniversitelerin kontenjanı 400 bin ise, öğrencilerin yüzde kaçı üniversiteye girebilir? a) %5
5- Üniversite mezunu işsiz kimdir? a) Sayısı 500 bini bulan kitledir. b) Senelerce okul kazanmak, kazandıktan sonra bitirmek, bitirince de iş bulmak için çabalayandır. c) Üniversite mezunu her 4 kişiden biridir. d) Gelecekte işsiz kalma ihtimali yüksek olan ben. e) Hepsi.
b) %10 c) %15 d) %20 e) %25
2- Kağıt ve baskı parası toplam 2 TL’ye mal oluryorsa, YGS’ye giren bir öğrenciden bu masraflar için yaklaşık 60 TL alındığında yaklaşık olarak ne kadar kar elde edilir?
Devrimci Liseliler Birliği - 2013
a) %1000 b) %2000 c) %3000 d) %4000 e) %5000
6- Bir soruya ortalama olarak 60 saniye harcayan bir sayısal öğrencisinin saattaki hızı kaç dk/soru’dur?
3- Bir işçi günde 12 saat çalışıp 4 saat mesaiye kalıyor. Ayda kazandığı 790 TL’nin 400’ünü kiraya, kalanın yüzde 40’ını da faturalara veriyor. Kalan paranın 3/4’ünü yiyecek masraflarına ayırıyor. Kalanın 1/3’ni de yola veriyor. Çocuğun YGS formu için kaç para kalıyor? a) 29
b) 39 c) 49 d) 59 e) 69
4- Günde 6 saatini okulda geçiren bir öğrencinin 4 saati soru çözmekle geçiyor. 10 saat uyuyan bu öğrencinin sinemaya gitmek için kaç saati kalır? (Not: Ortalama 2 saat yolda geçmektedir) a) 1
b) 2 c) 3 d) 4 e) 5
a) 50 d) 80
b) 60 c) 70 e) 90
7- YGS ( ) yalnızlığı ( ) rekabeti ( ) geleceksizliği doğurur ( ) Yukarıdaki cümlelerde parantezler yerine hangi noktalama işaretleri getirilmelidir? a) , , , ! b) , , , . c) ; , , ! d) ; , , . e) ; , ; .
8- “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim” cümlesindeki anlamla çelişen önerme aşağıdakilerden hangisidir? a) Paralı eğitim b) Gerici eğitim müfredatı c) Paran kadar oku zihniyeti d) Zorunlu Türkçe eğitimi e) Hepsi
ı geride bırakıyor. lın yı in ci ik ci re le sü peryalist müdaha tler yağmalanıp n , ti ke et yb n ka Suriye'ye dönük em ı tı ya n binlerce insan ha o e d is in k sakat bırakıldı, er re iç l ile yı eç ik ir i g Bu en rd ce le n ve sayısız Suriyeli işken i. Bütün bu tablonu ild talan edildi, yine n ed a d n u yu rd suz yerinden rk yüzbinlercesi aç-su n dolaysız olarak Tü ü g b u u n u ğ lu m lu nın soru akan her damla ka devleti de taşıyor.