Aylık Liseli Gençlik Dergisi * Sayı: 55 * Aralık 2013 * Fiyatı: 1TL
! n ı s l ı t a p a k a d r a l l u k o l e z ö e d r nele
Dersha
Eşit, parasIz,
bilimsel, anadilde eğitim!
- Lİselİlerİn Sesİ
İç i n de ki le r
3
Lis elilerin L iselile rin Se S essi’n i’n den
Her Düzeyde Eşit Parasız Eğitim! “Özel okula giden öğrenci sayısında belirgin bir artış var!”
6
Bu düzen haramileriyle beraber yıkılmalı! "Örgütlüysek güçlü, örgütlüysek özgürüz!"
8
Kızlı-erkekli direnişe!
Devrim mücadelemiz sürecek!
12
21
11 14
Liseli direnişçiler Ankara ve İstanbul’da biraraya geliyor! Neden devrim, nasıl devrimcilik?
18
8
Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor! Erdal Eren’in son mektubu...
15
4
Haziran direnişi 1 Çocuk işçilerin kanı kapitalizmin çarklarında!
17 20
Devrimci kimliği yok edemezsiniz! Adliyede birgün
Devrimci Liseliler Birliği
22
Liseli direnişçiler Ankara ve İstanbul’da biraraya gelecek. Devrimci Liseliler Birliği tarafından Ankara’da 17 yaşında idam edilen devrimci bir liseli olan Erdal Eren’i anmak için bir program hazırlandı. Bir salon etkinliği ve Erdal Eren’in mezarı başında yapılacak anma etkinliğinin programının ayrıntıları ilerleyen sayfalarda yer alıyor. İstanbul’da ise DLB “Direnişe, özgürleşmeye!” çağrısıyla liseli arkadaşlarımıza sesleniyor... “Özgürleşmenin yolunun direnmekten, sokaktan ve mücadeleden geçtiğini biliyoruz. Haziran direnişinde bir adım öne çıkan liseliler olarak ırkçı, gerici, cinsiyetçi ve piyasacı eğitim düzenine başkaldırıyoruz. Tüm liselileri 14 Aralık Cumartesi günü düzenleyeceğimiz “Direnişe, özgürleşmeye” etkinliğimize katılmaya, eğitim hakkımıza, geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.” diyerek, liseli direnişçileri etkinliğe davet ediyor. Tüm arkadaşlarımızı Haziran direnişinin ruhunu, dar ağacına dimdik çıkan Erdal Eren’in kararlılığını kuşanmaya, sesimize ses olmaya çağrıyoruz... Özgürlük türkülerini beraber söyleyelim, kavga sloganlarını beraber atalım...
twitter: @_Dlb_Dlb
Eksen Yayıncılık büroları Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0553 409 16 18
Atatürk Bulvarı, 109/19 Erciyes İşhanı Kızılay/Ankara
Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi * Aralık 2013 * Sayı: 55 * Fiyatı: 1 TL. (KDV dahil) * Sahibi ve Sorumlu Y. İşl. Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yaygın-Süreli EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Baskı: Özdemir Matbaacılık-Davutpaşa cad. Güven Sanayii Sitesi C blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel:0212-577 54 92 Yönetim Adresi: Eksen Yayıncılık /Molla Gürani Mahallesi, Millet Caddesi, Selçuk Sultan Cami Sokak, No: 2/9 Fatih/İstanbull Tel: 0 (212) 621 74 52 Fax: (0212) 534 95 90
Lİselİlerİn Sesİ -
3
Dershaneler de özel okullar da kapatılsın!
Her Düzeyde Eşİt, Parasız Eğİtİm! Dershaneler, enkaza dönmüş eğitim sisteminde tutunmaya çalıştığımız bir daldır. Ama bizim ihtiyacımız olan bu enkazda güvenli bir yer aramak değil, enkazı temizleyip güvenli bir gelecek inşa etmektir. Cemaat ile AKP arasında dershanelerin kapatılması üzerinden kopan fırtına eğitim sistemi üzerine bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Günlerdir gazeteler, televizyon programları, diziler aracılığı ile izlediğimiz bilek güreşi, bu pastadan çeşitli biçimlerde rantlar yiyen egemenlerin kendi aralarındaki bir iç hesaplaşmadır. Her iki kesimin derdi de eğitim sisteminin iyileştirilmesi değil. Mesele ne eğitimde yaratılan fırsat eşitsizliği ne de dershanelerin bir kene gibi halkın kanını emmesi. Mesele kendi iktidar alanlarını korumak ve geliştirmektir. Önümüze paralı eğitimin en somut yansımaları olan dershaneleri ve özel okulları seçenek olarak sunmaları bunun göstergesidir. “Dershaneler kapansın” diyen AKP’ye göre, dershane fiyatları çok yüksek olduğu için yoksul ailelerin çocukları dershanelere gidemiyor. Ama AKP’nin bu uygulaması ile tüm dershaneler özel okula dönüşecek ve böylelikle eğitim sistemi tamamen özelleştirilecek. “Kapanmasın” diyen cemaate göre ise gençler dershaneler aracılığıyla iyi üniversiteleri kazanma şansına sahip oluyor. Aslında dershaneleri para ve kadro kaynağı olarak gören cemaat mevcut yapıdaki eşitsizliklerin üzerini örterek “dershaneler eşitlik sağlıyor” yalanını sürdürüyor. Yani iki taraf da yalan söylüyor. Eşitsizlikle derdi olan ikisini de kapatır. Kavganın merkezinde dershaneler olduğu için eğitim tartışılıyor gibi görünse de; aslında tartışılan yeni devletin sahibinin kim olacağıdır. Aslında tartışılması gereken tek başına dershaneler değil; eğitim
sistemindeki günden güne artan eşitsizlik, öğretmen açığı, atanmayan öğretmenler, kalabalık sınıflar, dincigerici eğitim, yoksul çocuklarının yüzüne kapatılan üniversiteler… Ama devletin elinde, derslik ve okul yapacak kaynaklar varken bunları özel okullara destek amacıyla kullanılmak istemesi, eğitimin özelleştirilmesinin teşfik edilmesidir. Söz bizde! Eğitim sisteminin çarpıklıklarını en ağır biçimde yaşayan bizleriz. Ev-okul-dershane üçgeninde gençliğimizi tüketen, sınavlardan başını kaldıramayan, ailelerimizin arttırdığı üç kuruşu da dershanelere yatıran, gelecek kaygısıyla ders kitaplarından başını kaldıramayan bizleriz. Bunun için bizim de söyleyecek sözümüz var. Bizleri dershanelere mahkum eden neden, devlet okullarında eğitimin kalitesinin oldukça yetersiz olması ve en fazla soruyu en kısa zamanda çözmeyi dayatan sınav sistemidir. Fakat eğitime yeterli bütçe ayrılsa, okul sayıları arttırılsa, okullarımızın fiziki koşulları düzeltilse, sınıf mevcutları azaltılsa, eğitimin niteliğinin yükseltilmesine yönelik adımlar atılsa, objektif ve güvenilir bir ölçme değerlendirme sistemi oluşturulsa dershanelere ihtiyaç kalmaz. Bütün arkadaşlarımız eşit ve nitelikli eğitime parasız ulaştığı zaman ancak sağlıklı bir ölçme ve yerleştirme zemini oluşur. Böylelikle eğitim hayatımız boyunca gösterdiğimiz performans, ilgi alanlarımız ve yeteneklerimiz ölçü alınarak sınavsız olarak üniversite okuyabiliriz. Bu taleplerimiz hayata geçerse ne dershanelere gerek kalır ne de eşit koşullarda hazırlanmadığımız bir sınav sistemine mahkum oluruz. Bunun için biz liseliler tüm düzeylerde eşit, parasız, bilimsel, anadilde, nitelikli eğitim istiyoruz. Özel okulların ve dershanelerin kapatılmasını istiyoruz. Sınavsız üniversite istiyoruz!
4-
Lİselİlerİn Sesİ
Eğitim Sen: Hükümetin asıl hedefi dershaneleri kapatmak değil, kamu kaynakları ile özel öğretimi teşvik etmek!
“Özel okula giden öğrenci sayısında belirgin bir artış var!” Türkiye`de halen yüzde 3 olan özel öğretim oranını yüzde 10`a çıkarmayı hedefleyen AKP hükümetinin eğitimdeki "stratejik hedefi" zaten zayıf olan kamusal eğitimi daraltmak, buna karşın özel öğretimi kamu kaynakları ile her yönden desteklemektir. Son dönemde sıkça tartışılan dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi ve özel öğretim kurumlarının kamu kaynakları ile desteklenmesi girişimleri, AKP`nin yıllardır hayata geçirmeye çalıştığı bir hedef olarak bilinmektedir. Son 11 yıl içinde, eğitim sisteminin daha fazla sınav odaklı hale gelmesinin bir sonucu olarak özel dershane sayısı belirgin bir şekilde artarken, siyasi iktidar her fırsatta
özel okullara yönelik teşvik politikaları geliştirmek için yasal düzenlemeler yapmıştır. Özel okullara yatırım ve vergi teşvikleri, çeşitli alanlarda yapılan muafiyetler sonrasında gerek özel okul sayısı, gerekse özel okula giden öğrenci sayısında belirgin bir artış yaşanmıştır. Başbakan tarafından yeniden gündeme getirilen, özel okula gidecek öğrencilerin okul masraflarının bir kısmının devlet tarafından karşılanması girişimlerinin bir benzeri 2003 yılında hayata geçirilmek istenmiş, kamu kaynaklarını özel okul sahiplerine aktarma girişimleri o dönem Eğitim Sen`in çabalarıyla yargıdan dönmüştür. Benzer adımların 2014 yılında tekrar gündeme geleceğinin bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından açıklanmış olması, AKP`nin "özel okul" sevdasının hiç azalmadığını göstermektedir. AKP, sermaye sınıfının en kararlı savunucusu olduğunu göstermek için, kamu kaynaklarını sadece eğitimde değil, her alanda özel sektöre aktarmak için bütün imkanlarını seferber etmektedir. Bugüne kadar atılan adımların ardından sıra, özel dershaneleri özel okula dönüştürerek, hem sürekli rekabet halinde olduğu cemaati ekonomik ve siyasal olarak zayıflatmayı, hem de özel öğretim kurumlarının eğitim sistemi içindeki payını arttırmayı hedeflemektedir. MEB`in 2014 sonuna kadarki hedefi, özel öğretim kurumlarının eğitim sistemi içindeki payının özel okul sayısına göre yüzde 9`a, öğrenci sayısına göre yüzde 5`e çıkarmaktır. Bunun için velilere yönelik eğitim kredisi teşvikleri, vergi indirimleri vb gibi çeşitli alternatifler üzerinde çalışılmakta, bunun için gerekli hazırlıklar, öğrenci ve velilerin bilgisi dışında, kapalı kapılar ardında yürütülmektedir.
Lİselİlerİn Sesİ -
açık Eğitimde gizli ve özelleştirme! devlet
an Yıllardır bir taraft niteliğini bilinçli in m okullarında eğiti özel okullar öne olarak düşürülüp, taraftan eğitimin çıkarılırken, diğer ın anından çok, halk kamusal finansm andaki payının eğitimin finansm de karşımıza arttırılması şeklin ıdan bakıldığında çıkmaktadır. Bu aç el okullara dershanelerin öz anı ile öğrencileri dönüştürülmesi pl in dershane sistemin l, n kurtarmak deği da olumsuzlukların tim iklerle özel öğre velileri çeşitli teşv endirilmesi kurumlarına yönl tır. hedeflendiği açık
2013 itibariyle Türkiye`de 3.6 41 özel okulöncesi eği tim kurumu, 9 9 2 ö zel ilkokul, 902 ö zel ortaokul ve 970 özel lise bulunmaktad ır. Türkiye`de 345`i özel sağlık meslek lisesi olmak ü zere, toplam 399 özel mesl ek lisesi vardır. Organize sanay i bölgelerinde patronlar tarafından ku rulacak özel m eslek liselerine yap ılan teşvikler, öğrenci başın 5500 TL`ye ka a dar çıkmıştır ve sadece 2013 yılı içinde Şub at ve Haziran dönemlerinde organize sanay i bölgelerinde ki özel meslek ve teknik lisele rine toplam 4 m ilyon 573 bin 750 TL öd enmiştir. Hükü met sayesinde özel okul işletm eciliği karlı bir yatırım alanı haline getirilm iş, zaten sorun larla boğuşan kamusal eğitim daha da zayıfl atılmıştır.
5
Dershaneler üzerine...
Biz öğrencilerin geleceği AKP-cemaat kavgası yüzünden karalanmamalıdır. AKP'nin cemaate karşı üstünlük sağlamak istemesi üzerine dershanelerin kapatılmak istenmesi bizim geleceğimizle oynanmasından başka bir şey değildir. Biz dershanelerin kapatılmasından yanayız fakat bu eğitimde hiç bir değişiklik yapılmadan sadece dershanelerin kapatılması hiç birşeyi değiştirmiyecektir. Asıl olan dershanelerin kapatılmasıyla birlikte eğitim sisteminin uygun hale gelmesidir. Biz öğrenciler 25 kişilik sınıflarda 40 kişi ile ders görmemeliyiz. Türkiye'de okul sayısı 67 bin iken cami sayısının 85 bin olması tam bir ironidir. Cemaatin dershanlerin kapatılmasına karşı çıktığını gören insanlar cemaat eğitimle de ilgileniyor şeklinde düşünebilir. Tabi ki ilgilenecekler, bu ülkede Fetullah'ın dershanelerinden daha karlı nasıl bir şey olabilir? Hem kendilerine eleman yetiştiriyorlar hem de paralarımızı sömürüyorlar. Dershanelerin özel okula dönüşmesi değil dershanelerle birlikte özel okulların kapatılması gereklidir. Orta halli bir aile 3 bin liraya dershaneye çocuğunu gönderiyorsa borca girip 7-8 bin liralık özel okullara gönderecektir. (Zira günümüzde 15 bine dayanan dershaneler bulunmakta) Bu insanları borca sokmaktan hatta bankalara bağımlı hale getirmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Dersahaneler kapatılsın herkez eşit şartlarda okusun diyenlerin amacı başkadır. Eğer öyle olmasaydı 7 yıldızlı otellerde kapatılmalı zira parası olan gidemiyor öyle değil mi?... Dersanelerin kapatılması adı altında çıkan cemaatAKP kavgası, kendi yapmış oldukları bazı pislikleride ortaya çıkartıyor. Zira Zaman gazetesi istihbaret şefi, camiye bira şişesinin sonradan konulduğunu açıkladı… "Eee biliyorsan bu zamana kadar neyi bekliyordun" diye sormazlar mı adama! Tesadüfe bak tam da AKP-cemaat kavgası başlamışken… Ben az bir e nd mi ne dö ti zamanlarının kaldığını me kü AKP hü t ka iki şık kla ya düşünüyorum. Daha dershanelerin sayısı l öze le isiy etk de in ler şimdiden istifalar baş vik teş artarken, 3 22 ısı say rin cile gösterdi. Ne diyelim okullara giden öğren gün Bu ir. işt lm kse yü e batan gemiyi ilk önce bin 0 binden 57 n me ret öğ n ışa çal fareler terk özel örgün eğitimde nleri me ret öğ e an rsh edermiş.... de i bin sayısı 51 uş lm bu i bin 77 da Bursa’dan bir olmak üzere, toplam Liselilerin Sesi okuru . dır durumda
6-
Lİselİlerİn Sesİ
Erdal Eren’in kararlılığı lise sıralarında, barikatlarda...
Bu düzen haramileriyle beraber
yıkılmalı!
AKP’nin son dönemde birbirini ardına açtığı tartışmaların, oluşturduğu gündemlerin ve bunun pratik yansımalarının hissedildiği en belirgin alanlardan biri de eğitim alanı. Konu eğitim olunca bu bütün bir toplumun şekillendirmenin anahtarı oluyor. Eğitin sitemi ile daha küçük yaşta çocuklara empoze edilen dünya görüşü, toplumun biçimlendirmenin temel aracı oluyor. İktidar da bu silahı çok iyi biçimde kullanıyor. Gerici parti, kimi zaman bu tür tartışmaları seçim öncesinde kendi tabanının ruhunu okşamak, bu gerilimden yararlanarak tabanını kemikleştirmek derdi ile yapılabiliyor (kızlı-erkekli ev tartışmalarında olduğu gibi). Kimi zaman da iktidarın paylaşımı için (cemaat ile girdiği dershane çatışmasında olduğu gibi). Ama ne olursa olsun bu saldırıların göbeğinde biz liseliler varız. Dershaneler ile ilgili seferberlik haline giren AKP’li cenah, il il yaptığı toplantılar ile ikna turları düzenliyor. Eğitimin daha ileri düzeyden özelleştirilmesi anlamına gelen bu uygulama emekçi çocuklarının yüzüne üniversite kapılarını tamamen kapatıyor. Devlet okullarına giden arkadaşlarımız için tek kuruş harcamak istemeyen AKP, bunun yerine özel okula gideceklerin
eğitim masraflarının bir kısmını karşılayacak. Şu soruyu sormak gerekir; madem devletin elinde imkânlar var bunu neden özel okulların kasasına havale ediyor da, devlet okullarındaki eğitimin niteliğini yükseltmiyor? Zaten 4+4+4 eğitim modeli ve bunun yanısıra bu sene düz liselerin kapatılıp meslek liselerine dönüştürülmeleri emekçi ailelerin çocukları için çizilen geleceği özetliyor. Bize devletin sunduğu gelecek ucuz iş gücü olmaktan başka bir şey değil. AKP’nin eğitimi bir mertebe daha paralı hale getiren projelerine gerici uygulamaları eşlik ediyor. Önce kendini yemek, kantin, bahçe sıralarında gösteren haremlik-selamlık uygulamalarını genelleştirmek isteyen AKP, karma eğitim karşıtı icraatları için zemin hazırlamaya çalışılıyor. Bazı AKP’liler birbirini destekleyen açıklamalarla nabız yokluyorlar. Bunu da “özgürlük” olarak sunuyorlar. Yaşam alanlarımıza müdahale, geleceksizlik gibi sorunlarla özgürlük talebi biz liselileri Haziran günlerinde sokağa çıkaran nedenlerden bazılarıydı. Bugün bu nedenler hala yerli yerinde duruyor. Mücadelemizi bu sorunları doğuran sistemi onun yürütücüleriyle beraber yıkmak üzere büyütmeliyiz. Bu güç bizde var. Biz bu gücü haklılığımızdan alıyoruz. Gördük ki, ayağa kalkan milyonlar karşısında gerici faşist rejim sadece bir hiç. Biz bu gücü darağaçlarında sosyalizme olan inancını haykıran Denizler’den, işkencehanelerde ser verip sır vermeyen İbolar’dan, teslim olmaktansa ölmeyi yeğleyen Mahirler’den alıyoruz. 17 yaşında darağacında yumruklarını sıkan liseli Erdal Eren’den alıyoruz. “Faşizme ölüm halka hürriyet!” diye haykıran Erdal’dan… Liseli bir devrimci olan 17 yaşındaki Erdal Eren, 80 askeri darbesinin ardından yaşı büyütülerek idam edildi. Suçu ispatlanmadan keyfi bir kararla darağacına çıkartıldı. Ama Erdal, cezaevinde maruz kaldığı ağır
Lİselİlerİn Sesİ -
7
işkencelere, daha yaşamının baharında ölümle yüzyüze bırakılmasına rağmen tereddütsüzce çıktı idam sehpasına. Devrime olan inancını hiç kaybetmeyen Erdal ailesine yazdığı son mektupta “sizin binlerce evladınız var” diyor ve ekliyor “Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek ama yok olmayacaklar.” Aynen de öyle oldu. Haziran günlerinde yaşadığımız gibi… Haziran’da milyonlarca Erdal Eren vardı sokaklarda. Kızılay’da Ethem’diler. Eskişehir sokaklarında Ali İsmail, Antakya barikatlarında Ahmet’tiler. Abdocan, Medeni, Mehmet’tiler. Kanla yazılan Haziran günlerinde Erdal’ın kararlılığı, iradesi vardı. Bu irade ve özgür bir dünya özlemi bugün lise sıralarında. Yüzbinlerce Erdal var sıralarımızda. Kalbi devrim ateşiyle çarpan…
"Örgütlüysek güçlü, örgütlüysek özgürüz!" Biz liseliler ve daha çocuk yaşta çalışmak zorunda bırakılan genç işçiler olarak hayatın başındayız. Toplumun gelişimi ve geleceği için hayati önem taşırız. Bizler yan yana geldiğimizde büyük bir güç olacağımızın farkındayız. Onlar da farkında. Farkında oldukları için liselerimizde, üniversitelerimizde bizlere bu kadar azgınca saldırmaktadırlar. Yalnızca biz gençlere değil onyılardır Alevilere ve Kürt halkına inkarcı politikalarla saldırıyorlar. Fabrikada çalışan işçiemekçilere uzun çalışma saatleri ile, esnek çalışma koşullarıyla, düşük ücret uygulamalarıyla ve iş cinayetleri ile saldırıyorlar. Emekçi kadınlara cinsiyet ayrımı yaparak, kaç çocuk yapacağına karar vererek, taciztecavüz ederek saldırıyorlar. Aynı şekilde biz gençliğe, okullarımızda baskıcı, gerici yönetmeliklerle, din derslerini zorunlu kılarak, cinsiyetçi eğitimle, saldırıyorlar. Okullarımız adeta minaresiz camilere döndü. Kapitalist düzenin varettiği bu sorunlara karşı gençlik olarak direndik ve yine direnmeye devam edeceğiz. Aylardır koma da olan Berkin için direneceğiz. Düzene aman vermeyip 17 yaşında idam sehpasınsa tekme atan Erdal Eren için, onun gibi direneceğiz. Her geçen gün açlıktan ölen insanlar için direneceğiz. Bütün bu sorunlar ve kaynağı kapitalist düzenden tek kurtuluş devrim ve sosyalizmdir. Herkesin eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim görmesi, tüm ezilen halkların kurtuluşu için, gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan bir dünya ve insanlık için devrim ve sosyalizm! Dün Gezi Parkı’nda biraraya gelerek tek bir ağızdan haykırınca neler yapabileceğimizi gördük. Gençlik olarak devrim ve sosyalizm bilinci ile hareket edersek, bu düzeni yıkabiliriz. Biz DLB'liler okullarımızdaki bütün sorunlara karşı, bütün haksızlıklara ve inkarcı politikalara karşı sokaklara çıkıp tek bir ağızdan haykırmalıyız. Gezi direnişi ruhuyla, devrim bilinci ile sokaklara çıkmalıyız. Örgütlü bir şekilde düzenin karşısına çıkmalıyız. Çünkü örgütlüysek güçlü, örgütlüysek özgür olduğumuzun farkındayız. Bu yüzden tüm liseli gençliği DLB saflarında örgütlenmeye, liselerimizde, sokaklarda, meydanlarda sesimizi haykırmaya direnişe, özgürleşmeye çağırıyorum. Kartal'dan bir DLB'li
8-
Lİselİlerİn Sesİ
KIZLI-ERKEKLİ DİRENİŞE! Dinci-gerici AKP’nin şefi Erdoğan partisinin Kızılcahamam kampında yaptığı konuşma ile bir kez daha gerici ve hain emellerini gözler önüne serdi. Hükümet olduğu günlerden beridir ağzından gerici ve dinsel söylemlerden başka neredeyse hiçbir şey çıkmayan Erdoğan ve partisi, son yıllarda farklı uygulamalar ile yaşamlarımıza müdahaleye dönük birçok adım attı. En son olarak Erdoğan, "kız ve erkek öğrenci aynı evde kalamaz. Talimatını verdik, denetimi yapılacak” dedi. Bu sözler toplumda bir tepkiye neden olunca kurmayları ve danışmanları bu kez onu kurtaralım derken ağızlarındaki lokmayı iyice yere serdiler. Erdoğan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan "Bahsi geçen apartlar kayıtdışı olduğundan illegal örgütlerce istismar edilebilmektedir" derken, bakan Muammer Güler ise konu hakkında bir genelge hazırlığı içerisine girdiklerini belirterek, “güvenlik”, “yasadışı örgüt” demagojilerini tekrarlayarak amaçlarının denetim olduğunu ifade etti. Bu açıklamaların beraberinde bir çok üniversitelinin evi polis tarafından basıldı. Fakat gerekçe olarak "kızlıerkekli" oturmaları değil, adres bildirimi yapmamaları gösterildi. Erdoğan'ın açıklamasına dayanak olarak gösterdiği polis raporunun, apart evlerde yapılan fuhuşlara dair olması ve raporda öğrenci evlerine ilişkin hiçbir şey içermemesi de Tayyip Erdoğan ve müridlerinin hayali "dayanaklarını" gösteriyor. Haziran direnişinin karşısında ne yapacağını şaşıran devlet ve hükümeti, şimdi saldırganlıkta sınır ve yasa tanımaz bir haldedir. Asıl niyetleri denetimi artırmak ve faşist baskı aygıtı olan devletin nefesini muhalif,
özellikle de gençliğin ensesinde göstermektir. Haklı ve meşru olan direniş ve mücadeleyi, kendi yöntemleriyle yani baskı ve zulümle sindirmeye çalışıyorlar, çalışacaklardır da. Onların toplumu afyonlama ve uyuşturma, korkutma ve sindirme politikaları tutmadı, tutmayacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar kendi sonlarını hazırlamak dışında bir şey yapamayacaklardır. Birliğimizden, beraberliğimizden korkuyorlar. "Kızlı-erkekli" aldığımız güçle sömürü ve karanlık düzenlerini, kirli politikalarını ve gericiliklerini tarihin çöplüğüne gömeceğiz. Çünkü bizler halkıyız, meşruyuz. Bizler üretenleriz, çalışanlarız, alınteri döken, emeği ile geçinenleriz. Bizler bugünüz, yarınız, geleceğiz. Gelecek mutlaka bizimle gelecek. Eşit olan, adil olan, kardeşçe olan, özgür olan herşey bizimle, gençlikle gelecekle, sosyalizmle gelecek. Bizler bu bilinçle biraraya gelmeli ve ortaçağdan kalma zihniyete son vermek için direnmeliyiz.
Gericiliğe karşı direnişe, özgürleşmeye!
“Kızlı-erkekli” denerek öğrenci evlerine yönelik dayatmacı tutum, özellikle son aylarda liselerde karşılaştığımız haremlik-selamlık uygulamalarından farklı değil. Artık okul bahçeleri ve kantinl er kız ve erkek olarak ikiye ayrılıyor. Öyle ki bazı okullarda öğrencilerin kızlı-erkekli aynı merdivenleri kullanm alarına dahi tahammül edilmiyor. AKP’nin gerici politikaları her alanda yaygınlaşmışken peki biz liseli gençler nasıl mücadele etmeliyiz? Bu bozuk düzene direnmek ve tepkimizi gösterip hakkımızı alabilmek için birlik ve dayanışma içerisinde olmak zorundayız. Hep birlikte hareket edip örgütlü mücadele sürdürebilmemiz gerekir. Etek boyumuza, arkadaşlarımıza karışan bu diktayı yıkabilmek için sesimizin daha gür ve daha yüksek çıkması lazım. Artık buna “Dur!” demenin vakti geldi, geçiyor bile. Okullarda örgütlü mücadele ile DLB saflarında direnişe, özgürleşmeye! Küçükçekmece’den bir DLB’li
Lİselİlerİn Sesİ -
9
Sın avda Kızlı-Er ke k li U ygul am a 13 Kasım tarihinde okulumuzda yapılan Dil ve Anlatım dersi birinci yazılı sınavında biz liseli öğrenciler cinsiyetlerimize göre ayrıldık. İzmir’İn Aliağa ilçesinde bulunan Alpoğuz Anadolu Lisesi 2. sınıf öğrencileriyiz. Okulumuzda sınavlar kız ve erkek öğrenciler birlikte yapılmaktaydı. Ta ki 13 Kasım tarihindeki sınava kadar. Sınava girdiğimizde gördüğümüz manzara bizi çok şaşırttı. 3 sınıf sadece kız, diğer 3 sınıf da sadece erkek olarak ayrılmıştı. Şu ana kadar bir kere yapılan bu uygulama tepkilerden dolayı bir daha ki sınava yapılamamış oldu. Hangi sınıfta hangi sınavın olacağından sorumlu müdür yardımcımız Selim Demir’i ve bu sistemi okullarda uygulamaya çalışan gerici sistemi protesto ediyoruz. Hepinizin aklına geldiği gibi bizimde aklımıza gündemdeki tartışmalar geldi. Bu durumu teneffüste hocalarımıza sorduğumuzda hepsinden farklı farklı yanıtlar aldık. Örneğin diğer müdür yardımcısı erkek öğrencilerin kız öğrencilerden kopya çekmemesi için yaptıklarını söylerken, diğer başka hocalarımız bir raslantı olduğunu söyledi. Alpoğuz Lisesi’ndeki liseliler olarak bütün bu saldırılara karşı mücadelemizi yükselteceğiz. Buna karşı, tıpkı Gezi direnişinde olduğu gibi karalı bir şekilde hepimiz mücadele edeceğiz. İzmir Aliağa Alpoğuz Lisesi’nden DLB’liler
!
Diyanet’ten MEB’e 5 bin kadro AKP son 10 yılda, Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda bulunan 5 bin 360 personeli öğretmen olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na geçirdi. Okullarda öğretmen açığı ve işsiz Eğitim Fakültesi mezunu olmasına rağmen atanamayan öğretmenlerin sayısı ise yüz binlerle ifade ediliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçe konusunda da önemli bir büyüme gösterdi. Diyanet’in bütçesi 5 milyar 442 milyon liraya ulaşarak 13 bakanlığı geride bıraktı.
Ayrı liseler özgürlük alanıymış
TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Fikri Işık, AKP’li Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’un karma eğitime karşı açıklamalarına destek vererek ayrı kız-erkek liselerinin özgürlük alanı olarak değerlendirilebileceğini iddia etti. Işık, “İsteyen kız, isteyen erkek, isteyen karma liseye gidebilmeli. Karma liselerin yanısıra kız ve erkek liselerinin olması, özgürlük alanının genişlemesi olur” dedi.
10 -
Lİselİlerİn Sesİ
Meslek Liselerinde Sorunlar Yığını…. Biz meslek liseliler, meslek dersleri gördüğümüz için kültür derslerinin çoğunu göremiyoruz. Ama üniversite sınavında görmediğimiz derslerden de sorumlu tutuluyoruz. 4+4+4 eğitim sisteminden önce bu eşitsizliği dengeleyebilmek için mesleğimizle ilgili bölüm seçtiğimizde ek puan alabiliyorduk, yeni eğitim sistemiyle ek puan da kaldırıldı. Yani meslek liselinin üniversiteyi kazanamaması için devlet elinden geleni yapıyor. Son sınıfta staj adı altında sömürülmemiz de bir başka sorun. Ya bölümümüz dışında işlerde
"Mücadeleyle bu oyunu bozalım!" Ben bir meslek lisesi öğrencisiyim. Eğitim sistemi her geçen dönem gericileşiyor. Ben Alevi olmama rağmen adı seçmeli Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi olan derse zorunlu olarak giriyorum. Girmediğimiz zaman yok yazılıyoruz, okulda fişleniyoruz. Her din dersinde şeriat sistemi övülüyor. Bu, ders öğrenciler arasında ayrıma yol açıyor. Ben kesinlikle dinine, diline, ırkına göre ayırt etmem. İnsandır ya da değildir. Ama bütün öğrencier bu şekilde düşünemiyor, düşündürttürülmüyor. Din üzerinden ayrımlar, her din dersinin ardından büyüyor. Okulun mescidinden çıkan öğrenciler, namaz kılmayan öğrencileri ayırıyor. Bu sistemin işine yarıyor. İnsanları bölüp, parçalıyor. Dinci-gerici bir gençlik oluşturmak isteniyor. Bu oyuna gelmemek, bu oyunu bozmak gerek. Biz liseliler olarak bu sistemin karşısına dim dik çıkmalıyız. Bunun yolu da örgütlenmeden geçer. Çünkü örgütlenmedeğimizde, birlik beraberlik oluşturamadığımızda bizleri rahatça bölüpparçalayıp kolayca sömüreceklerdir. Bu örgütlenme devrimci bir örgütlenme olmalı. Bizler bütün farklılıklarımıza rağmen bir olup, beraber olup Devrimci Liseliler Birliği saflarında örgütlenelim. Mücadele ederek bu oyunu bozalım. Kartal'dan bir meslek liseli
çalıştırılıyoruz ya da bölümümüzle ilgili bir işte çalışsak da ücretlerimizi alamıyoruz. Dinci gerici grupların okuldaki arkadaşlarımızı sohbet bahanesiyle gericileştirdiğine tanık oluyoruz. Okulumuzda ilerici hiçbir şeye izin verilmiyor. Ama biliyoruz ki birleşerek büyüyecek ve tüm bu haksızlıkların üstesinden geleceğiz. Eğer birlikte hareket edip örgütlü bir mücadele yürütürsek kazanacağımızı biliyoruz!.. Özcan Sabancı Anadolu Kız Meslek Lisesi’nden bir liseli
!
Kürt ve Alevi öğrenciler fişlenmiş
İzmir polisi, ortaokullardaki rehber öğretmenlere giderek “Kürt ve Alevi öğrencilerin isimlerini vermelerini” istedi. Eğitim-Sen, “Bu yaklaşım uzunca bir süredir farklı kimlik ve inançlara sahip kişi ve kesimleri potansiyel suçlu görme ve onları fişleme anlayışının son örneğidir” dedi.
Lİselİlerİn Sesİ -
11
Tacizleriniz, baskılarınız sökmedi, sökmeyecek!
Devrim mücadelemiz sürecek!
Bir süredir İstanbul’un farklı bölgelerinden DLB’lilerin aileleri aranmakta ve emniyet müdürlüğüne çağrılmaktadır. Emniyet, her zamanki gibi “çocuklarınız terör örgütü üyesi oluyor, hayatları kayıyor” yalanlarına başvurarak ailelerimizi endişelendirmeye etmeye çalışıyor. Devrimci Liseliler Birliği olarak polisin terör suçu olarak göstermeye çalıştığı mücadelemizi bir kez daha tüm kamuoyuna ilan ediyoruz: Bizler, Devrimci Liseliler Birliği olarak gerici-piyasacı eğitim karşısında eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için mücadele ediyoruz. Bizler, Devrimci Liseliler Birliği olarak emperyalist savaş politikalarına karşı halkların kardeşliği için mücadele ediyoruz. Bizler, Devrimci Liseliler Birliği olarak Kürt halkının, Alevilerin ve toplumun tüm ezilen kesimlerinin eşit bir şekilde yaşayabileceği bir düzen için mücadele ediyoruz. Bizler, Devrimci Liseliler Birliği olarak gündüzünde sömürülmeyen, gecesinde aç uyunmayan bir dünya için mücadele ediyoruz. Kısacası bizler, Devrimci Liseliler Birliği olarak özgürlüğümüz için, devrim ve sosyalizm için mücadele ediyoruz. Ve verdiğimiz bu mücadele sebebi ile polis tacizi ile karşılaşıyor, ailelerimiz korkutularak yıldırılmaya çalışılıyoruz. İçerisinden geçtiğimiz süreçte bu düzen karşısında her ses çıkaran gözaltı-tutuklama veya polis terörü ile karşılaşırken bizler için polis tacizi ile karşılaşmak şaşırtıcı olmamıştır. Devrimci Liseliler Birliği olarak geçmişte de sık sık karşılaştığımız bu baskı ve yıldırma politikalarının, bizleri haklı ve meşru mücadelemizden alıkoyamayacağını bir kez daha ilan ediyoruz. Tüm liseli arkadaşlarımızı gelecekleri ve özgürlükleri için Devrimci Liseliler Birliği safında mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz! İstanbul Devrimci Liseliler Birliği 25 Kasım 2013
BİZLERİ SİNDİREMEYECEKLER! SİNDİREMEYECEK BİZLERİ LER!
Gezi direnişi ile birlikt dinci-gericiAKP Gezi direnişi birlikteedinci-gerici AKPiktidarı iktidarı gençliğin gençliğin öfkesinden ve barikatlarda ile en ön de ol m ında ko öfkesinden ve barikatlarda enasönde olmasında rkmuştur.korkmuştur. Okulların açOkulların birlikte bir dizi önlem ılması ile aya ça tı. Bunlçalıştı. açılması ile birlikte bir alm Bunlardan de ardan bi ri de devabiri güne çekilmesidir. On dizi önlemlışalmaya m sız lığın 10 lar a bi z bu kork devamsızlığın güne çekilmesidir. Onlara bu di korkuyu haziran uyu Habiz ziran Özellikle bu di10 renişinde ya şa re ttık. ni şte n sonra AK direnişinde yaşattık. Özellikle buPdirenişten iktidarı bir Eylül iktidarı bir,sonra Eylül AKP direni ko rkusu yaşadı. Bunun şi ol ab ilir mi önlem i olarak direnişi olabilir mi korkusu yaşadı. Bunun da deönlemi vamsızolarak lığı 10 da ve geçme notunu 50’ye gü ne in di rd yükselt devamsızlığı 10 güne indirdi veti. geçme Bu i Bu sanotunu yede de50’ye rs çalışyükseltti. zo runlu hale getirerek m ay ı da ha eylem sayede okulda kalarakbi vezim ders çalışmayı hale fazla lere gitdaha memfazla izi önzorunlu lemek ist Her şeye rağmen biz ediler. isted iğimizdeönlemek getirerek bizim eylemlere gitmemizi istediler. neler yapa bileceğimizi faşist dü zene gösterdik. Her ne kadar bizi sustu şeye rağmen biz istediğimizde neler yapabileceğimizi rmay a çalışsalar da bifaşist gençHer lik olarak susmayacağ z eli ız. .. Habizi düzene gösterdik. Her ne kadar susturmaya zir bizlisliseli an direnişindeçalışsalar ki inancında doğruluğun ve gücün , temelininHaziran olarak susmayacağız.. hala bizd direnişindeki e olduğunu inancın, fagençlik şist düzendeki bireyc görecekler. Bizi i,temelinin rekabetçihala doğruluğun ve gücün bizde olduğunu Bizi bi re r ku kla ha lin e gegörecekler. Bulunduğumuz her ala tiremeyecekler. nd an mücadele faşist düzendeki bireyci, rekabetçi birer mizikukla yükshaline elteceğgetiremeyecekler. iz. Bulunduğumuz her alandan mücadelemizi Aliağa Alpoyükselteceğiz. ğuz Lisesi’nden Bir DL B’li Aliağa Alpoğuz Lisesi’nden Bir DLB’li
12
Lİselİlerİn Sesİ -
Kavgası ve kararlılığı yolumuza ışık tutuyor...
Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor! "Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni aldığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı verecektir." Erdal Eren (…) 12 Aralık 1980... Gece daha sabaha varmamıştı. Varacaktı... Ankara'da soğuk bir kış gecesi. Bahara daha vardı, ama dalların tomurcuklandığı, umudun filiz attığı bahar günleri gelecekti. O gecenin karanlığında bir cevahir yürekliyi daha aldılar aramızdan. Bir yıldız daha. kaydı gözlerimizin önünden. Ankara'da, o soğuk bozkırın ortasında, kestiler önünü engin denizlere coşkuyla akan bir ırmağın. O kışın soğuğunda kırdılar bir dalını daha bahara çiçeklenecek olan fidanımızın. Hain bir pusu gibi gecenin karanlığına kurulmuş darağacı. Ve damgacının karşısına çıkmış 17 yaşında bir yiğit. Şairin mısralarında anlattığı sanki oydu: "o çocuk yumruklu dev, o dev yumruklu çocuk". Gencecik yaşında kavganın alevli rüzgarının içinden geçip gelmişti buralara. Askeri cezaevinin işkencehanelerinden, sorgulardan... Gelmişti darağacınm karşısına. Gözlerinde korkuyu görmek isteyenler boşuna bakıyorlardı ona. Ailesine yazdığı mektupta da söylemişti: "... çok açıklıkla söylüyorum ki, benim
moralim iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyordum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa rağmen mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir." Yürüdü inançlı yüreğiyle. Yürüdü devrimci bilinci, faşizme karşı sıkılı yumrukları, kararlı adımlarıyla. O yürek, o bilinç, yumruk.... Erdal Eren, haykırdı 13 Aralık 1980 sabahı, sehpanın üzerinde: "Faşizme ölüm, halka hürriyet!" Hain bir pusuda şehit düşen Sinan Suner Sinan Suner, ODTÜ öğrencisi genç bir devrimciydi. 30 Ocak 1980 gecesi Ankara-Hoşdere'de yazılama yapmaktaydı. Ne var ki gecenin karanlığına saklanmıştı eli kanlı katiller. Sinan'a pusu kurdular. Herşeyden habersiz yazılama yapan Sinan'ı yakaladı ilk kurşun, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü... Olduğu yere yığıldı Sinan. Ama katillere yetmedi bu. Sinan, o soğuk sokaklarda saatlerce dolaştırıldı. Kan oluk oluk akıyordu... Ölmesini bekliyorlardı. Zamanla boşaldı damarlarında kan. Onu hastanenin kapısına bıraktıklarında Sinan çoktan ölmüştü. Ve
Lİselİlerİn Sesİ zabıtlara geçti "... hastaneye getirilen ... kan kaybından..." 2 Şubat akşamı yoldaşları Sinan'ın şehit düştüğü yerdeydi. Katillerin kulaklarını sağır ediyordu bu haykırış: "Devrim şehitleri ölümsüzdür!" Sinan Suner'in katlini protesto eden genç komünistler sokaklardaydı. Erdal Eren, o akşam oraya toplanan Sinanlar'dan yalnızca birisiydi. Erdal, meslek lisesi 2. sınıf öğrencisiydi. Eyleme jandarma müdahale etmişti. Gençler bir sokak arasına çekildiler. Bu arada ateş edilmeye başlanmıştı. Erdal çıkardı silahını ve havaya iki el ateş etti. Düşmanı duraklatmak, yoldaşları güvenceye almaktı amacı. Bu sırada bir er yığıldı yere. Eylemden gözaltına alınanlar oldu. Erdal da onların arasındaydı. Ve bir senaryo uygulanmaya kondu bu andan sonra. Tam bu dönemde açıklama yapan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in sözlerinde şekillenen bir senaryo: "Ne zamandır adam asılmıyor bu memlekette. Kanunların caydırıcılığı kalmadı. İdam cezası derhal yeniden uygulanmaya konmalıdır." 1980'de bir Drefyus davası O zamana kadar hiç görülmedik bir yargılama başladı. Erdal'ın da dediği gibi bu bir yargılama değil, yukarıdan gelen emirlerin uygulanmasıydı. Sözde bir mahkeme 2 ayda karar verdi idama. Ne garip bir ülkeydi burası. Faşist katiller kendi itiraf ettikleri cinayetlerden senelerce yargılanıp ceza almadan yurtdışına "kaçıyorlardı" ama aynı ülkede hiçbir delil olmadan iki ayda 17 yaşındaki bir gencin idamına karar veriliyordu. Avukat Nihat Toktay itiraz etti. Maktulun ölümüne sebep olan mermi çekirdeği incelenmeli, bu mermi Erdal'ın silahından mı çıktı? Mahkeme karar verdi: gerek yok! Maktulun yarasındaki yanıklar incelenmeli, yakın atış mı yoksa 11 metre uzaktaki Erdal'ın yapabileceği uzak atış mı? Mahkeme karar verdi: gerek yok! Olay yerinde inceleme ve tatbikat yapılmalı. Nasıl olur da çatışma içindeki bir jandarma sırtından vurulur? Mahkeme: gerek yok. Erdal'ın yaşı 17'dir. Hayır karar verildi, 19'dur, incelemeye gerek yok: Aslında itirazlara da gerek yoktu, nasıl olsa bu mahkemenin karan önden verilmişti! Darağacında edilen kavga yemini Erdal yaşananların bilincindeydi, oynanan senaryonun sonunun ne olacağı önceden belirlenmişti. En iyi kendi sözleri anlatıyor yaşananları ve bu genç
13
devrimcinin bilincini. "Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni aldığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzen: yargılayacak ve doğru karan verecektir." 12 Aralık'ı 13'e bağlayan gece. Aynı bilinçle Erdal, bir an bile duraksamaksızın, uzattı boynunu yağlı urgana. O yürek, o bilinç, yumruk.... Haykırdı sehpanın üzerinden, haykırdı faşizmin duvarlarında yankılanan ve yankılandıkça kabaran sesiyle: "Faşizme ölüm, halka hürriyet!" Erdal ilk değildi, son olmadı. O koca bir tarihe ve tüm dünyaya ulaşan bir kavganın genç neferiydi. Erdal'ın ölümünden bir gün sonra bir yoldaşı daha, Ercan Koca katledildi. "Erdal Eren'in hesabını faşist cuntadan soralım!" yazılı bir pankart asmıştı yine 17 yaşındaki Ercan. Üsteğmen Yaşar Kunduk ve emrindeki katiller yakaladı. İndir bunu dediler. İndirmedi. Dövdüler. İndir dediler indirmedi. Dövdüler. Yumruklar, tekmeler, dipçikler... Genç Ercan dövülerek öldürüldü ve zabıtlara "... yerlerin buzlu olması sebebiyle bir kaç defa düştü ve düşme sonucunda beyin kanamasına maruz kaldı..." diye geçildi. Artık göstermelik yargılamalara, pusulara da ihtiyaç duymuyorlardı. Erdal Eren yaşıyor! "Partimizin kuruluşu, onyıllardır bu topraklarda devrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örnekleri sergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarının yarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır... Partimiz bu mirası kararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkü temsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır." (TKIP Kuruluş Bildirisi'nden...) Sinan, Erdal, Ercan, bize bu ülke topraklarında devrim ve sosyalizm davası için harcanan emeği, ödenen bedeli, gösterilen yiğitliği hatırlatıyorlar. Özellikle biz genç komünistler için taşıdıkları önem büyüktür. Onlar tarihimizin, mücadelemizin bir kesiti, kavgamızın özlü bir anlatımıdırlar. Onların devrimci duruşlanyla taşıdıkları önem büyüktür. Onlar tarihimizin, mücadelemizin bir kesiti, kavgamızın özlü bir anlatımıdırlar. Onların devrimci duruşlanyla taşıdıkları önem kadar bir diğer nokta daha vurgulanmalıdır. Bugün bu devrimci mirasın gerçek taşıyıcıları komünist işçi partisinin saflarında yeni Ekimler için mücadele eden genç komünistlerdir.
14 -
Lİselİlerİn Sesİ
Erdal Eren’in son mektubu...
“Mücadele devam edecek!”
"Sevgili annem, babam ve kardeşlerim; Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemiz de olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım.
Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler. Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım ya da meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yokedemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum. Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.
Devrimci selamlar, oğlunuz Erdal."
Lİselİlerİn Sesİ -
15
Liseli direnişçiler İstanbul’da buluşuyor!
Ankara’da Erdal Eren anması 'büyü de baban sana büyü de büyü acılar alacak yokl uklar alacak büyü de baban sana büyü de baban sana büyü de büyü bitmez işsizlikle r açlıklar alacak büyü de baban sana büyü de baban sana büyü de büyü baskılar işkence ler kelepçeler gözaltılar zindan lar alacak büyü de baban sana büyü de büyü büyüyüp de onye dine geldiğinde baban sana idam lar alacak''
16 -
Lİselİlerİn Sesİ
Pendik'te DLB faaliyeti...
Pendik'te duvarları süsleyen genç devrimciler liseli gençliği mücadeleye çağırdılar. Pendik Endüstri ve Meslek Lisesi, Güllübağlar İMKB Meslek Lisesi, Gedik Endüstri ve Meslek Lisesi ve Melek Aknil Kız Ticaret ve Meslek Lisesi çevresine ve duvarlarına “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Paralı eğitime karşı gençlik direnişe!”, “Parasız eğitim, sınavsız üniversite!”, “PEML faşizme mezar olacak!”, “Staj sömürüsüne karşı Devrimci Liseliler Birliği saflarına!” yazılamaları yapıldı. Ayrıca DLB pullamaları da kullanıldı. Liselilerin Sesi / Pendik
Ankara’da anmaya çağrı
Ankara DLB, yaşı büyültülerek idam edilen Erdal Eren'in ölüm yıldönümü vesilesiyle çeşitli faaliyetler ve toplantılar gerçekleştirdi. Toplantılarda, Gezi Direnişi ile özellikle liselilerin artık mücadeleye daha açık olduğu ve liselilere örgütlenmenin yakıcı ihtiyacını anlatmak gerekliliği üzerinde duruldu.
Yüksel Caddesi'nde her hafta açılan stantlarla DLB'liler liselilere ulaşıyor. Ajitasyonlar eşliğinde yapılan Liselilerin Sesi satışında liseli gençlik örgütlü mücadeleye çağrıldı. Birçok liseliyle Erdal Eren, Gezi ve güncel konularla ile ilgili sohbet gerçekleştirildi. Çeşitli dershanelerin çıkış saatlerinde anmaya çağrı bildirileri dağıtıldı. Liselilerin Sesi / Ankara
Avcılar'da 14 Aralık çağrısı
DLB, 14 Aralık'ta İstanul'da yapacağı etkinliğin çağrısını Avcılarda açtığı standla liselilere taşıdı. Öğle saatlerinde açılan standda “Gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı direnişe, özgürleşmeye!” şiarlı DLB afişleri asılırken standda Liselilerin Sesi, Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği satışı da yapıldı. Liselilerle Taksim Gezi süreci ve eğitim alanında yaşanan sorunlar üzerine sohbetler gerçekleştirilen faaliyet sırasında İstanbul DLB'nin 14 Aralık'ta gerçekleştireceği etkinliğin davetiyeleri de liselilere ulaştırıldı. DLB'liler ayrıca stickerları Avcılar ve Beylikdüzü'nde yaygın biçimde kullandılar. Liselilerin Sesi / Avcılar
Lİselİlerİn Sesİ -
17
Neden devrim, nasıl devrimcilik? Haziran direnişi özgürlük ve gelecek isteyenlerin kitlesel eylemiydi. Bütün bir ülke tek yürek olup zorbbalığa karşı ayaklandık. Gözlerimizin önündeki sis perdesini dağıttık. Haziran’da bizi hiçe sayanlara karşı ayağa kalktık. Ancak gördük ki, bu kadarı yetmiyor. İhtiyacımız olan zulmün kalelerini sarsmak değil, onu yıkmaktır. Bu da devrim demektir. Devrim, ezilen milyonların kurulu düzeni zorla alt etmesi, ona boyun eğdirmesi demektir. Devrim egemen sınıfların farklı partileri arasındaki bir değişiklik değil, sınıf ilişkilerinde köklü bir değişim demektir. Bu da demektir ki, mesele sadece AKP rejimi değil, bu rejimin arkasındaki burjuva sınıf egemenliği sistemidir. Yani emperyalist-kapitalist düzendir. Çünkü eğitim sistemindeki eşitsiz, paralı ve gerici uygulamaların, diplomalı işsizliğin, işsizler ordusunun, baskının, emperyalist savaşların, yoksulluğun, sefaletin, yıkımların, çevre ve doğa katliamlarının, yoklukların nedeni bu düzendir. AKP bu düzenin sivri ucu, onun yürütme organıdır. Bunun için devrimci eylemimiz mutlaka haramileriyle birlikte bu kapitalist düzeni yıkmayı hedeflemelidir. Devrim, her türlü sömürü ve yokluğun kaynağı olan kapitalizmi yıkacak, tüm toplumsal zenginliklerin toplumun hizmetinde olduğu sosyalist bir düzen ancak o zaman kurulacaktır. Gerek Haziran direnişi ve gerek tarihsel deneyimler kapitalizmi alt edecek bir devrimin işçi sınıfı olmadan mümkün olmayacağını gösteriyor. İşçi sınıfı diğer ezilen toplumsal yığınlara önderlik ederek kapitalizmi mezara gömecek yeteneğe sahip tek sınıftır. Ancak bu sınıfın bu tarihsel rolünü oynaması, kendisine önderlik edebilecek devrimci bir partinin varlığına bağlıdır. Partisi önderliğinde birleşen işçi sınıfı, toplumun ezilen yığınlarını arkasına alarak zafere emin adımlarla yürüyecektir. İşte gerçekten kapitalist düzenin dayattığı sömürü ve baskıdan kurtulmak; kardeşçe, eşit ve özgür bir dünyada yaşamak istiyorsak, devrimin silahlarına sahip olmalıyız. . Bu da devrimci bir parti ve devrimci sınıftır. Çünkü bunun dışındaki alternatifler, ne kadar samimi olursak olalım, kendimizi devrim mücadelesine ne kadar adamış olursak olalım bizi ve örgütlerimizi başarıya ulaştırmayacaktır. İşçi sınıfının sosyalizm bayrağı altında birleşmeliyiz. Biz liseliler elbette kendi sorunlarımız çerçevesinde örgütleneceğiz, Haziran direnişinde olduğu gibi
18 -
Lİselİlerİn Sesİ
enerjimizi ve dinamizmimizi devrim mücadelesine katacağız. İnsanlığın kurtuluş mücadelesinin liseliler içindeki soluğu olacağız. Ama şunu da bileceğiz ki işçi sınıfı ile el ele vermeden mücadelemiz hedefine ulaşamayacaktır. Devrimin, sosyalizmin, devrimci ideolojisi Marksizm ve Leninizm’dir. Ancak Marksizm ve Leninizmin devrimci teorisine yaslanırsak, uzun soluklu olabilir, güncel gelişmeler karşısında sağlıklı saptamalar yapabiliriz. Çok geniş yelpazede sol kesimler kendilerinin Marksist-Leninist olduklarını iddia etseler de, Marksizm ve Leninzim’in en temel ve kritik sorunları karşısında bilinçli bir yabancılık içindeler. Düzenin ancak zor yoluyla yıkabileceği gerçeği, beraberinde bunun zorunlu bir uzantısı olarak Leninist parti-örgüt düşüncesi ve pratiğini getirir. Yani illegal devrimci bir örgüt. Bir örgüt, doğrudan bu düzeni yıkmayı hedeflediğini ve bunun ancak zor yoluyla olabileceğini ilan ediyorsa, bunun gereklerine uygun haraket etmelidir. Yani bu düzenin onu denetleyemeyeceği bir konumlanış içinde olmalıdır. Ancak böyle bir örgüt en zor şartlarda, en ağır baskı koşullarında ayakta kalabilir ve devrime önderlik edebilir. Haziran direnişinde olduğu gibi isyanımız ne kadar görkemli olursa olsun bu temel koşullar olmaksızın sonucuna ulaşamayacaktır. İşçi sınıfı devrim mücadelesinde yer almadan, ayağa kalkan milyonlara önderlik edebilecek devrimci bir parti olmadan bu haramiler düzeni son bulmayacaktır. Peki sen liseli arkadaşım, devrim mücadelesinin neresindesin? Salt AKP icraatlarına odaklanan, düzen sınırlarını zorlamayan, lafta devrimci, sosyalist olan ama bunun temel göstergesi olan pratiklerden uzak duran bir muhalefet ve mücadele çizgisinde mi yol yürüyorsun? Yoksa düzen karşısında devrimci bir konumlanış içinde olmak ve bunun adımlarını mı atmak istiyorsun? Cevabın devrim ise safın DLB’nin safları, sınıfın devrimci partisinin saflarıdır.
H. Fırat’ın Kızıl Bayak gazetesinde yayınlanan Haziran Direnişi 1 makalesinden bazı bölümleri siz liseli arkadaşlarımızla paylaşıyoruz...
OLANLAR IZ S T A H A R N A BARİKATLARD
ler her gınlığına karşı kitle az o n nü rü rö te nra Taksim İlk günlerde polis mdan meşru idi. So kı ba r he bu ve r ları da dahil ne yolla direndile virdiler, polis araç çe rla la at rik ba ı ’n uk-kırdılık? Meydanı . Bu mudur vurdul ra la at rik ba ar ul yor? buldularsa koyd vurdu-kırdı mı yapı de m çi bi yfi ke i er ril at hareketin Böyle yapmakla bi i, yöntemlerini bizz rin le m çi bi i, in liğ Etki ve Hareketin sert mantığı belirliyor. ın an m tış ça n na şa daha gelişme seyri ve ya sonuçta hareket de ce lin ki çe ri ge f ra tepki! Karşı ta yumuşamanın iyor. Ama siz bir de ril ge re le m çi bi gerilere yumuşak hareketi daha da e ec yl bö ız, an rs rişlerine teorisini yapıyo tleler Taksim’in gi Ki . tir ek m de z nu su nüşmüş, her çekmeye çalışıyor ru bir kazanıma dö eş m ar nl bu , uş . Ama siz barikatlar kurm ı bir önlem olarak rş ka ya ırı ld sa r bi si an gelebilecek sin ınız, zira bunun rlığından rahatsızs va rın önce la at rik ba bu nedenle de bir an bu ve z nu su or uy rk a komünistler, sonuçlarından ko utanç verici tutum Bu . uz un rs yo isti ı l. Bir an kaldırılmasın bütün bir sol dahi ki da şın dı up gr a linde. Çünkü HÖC ve bir-iki başk ı istiyorlar koro ha ın as lm ırı ld ka rı la önce barikat o barikatın rikatları savunma, ba o ı as lm ka rın la medikleri, barikat luğu demektir. İste lu m ru so e şm ğü önlerinde dö kları bu... kaçındıkları, korktu
Lİselİlerİn Sesİ -
19
ASIL İHTİYAÇ ÖRGÜTLÜLÜKTÜR! Haziran Direnişi’nin en temel ihtiyacı tam da örgütlülüktü. Tabii ki burada sözkonusu olan bürokratik örgütlülükler ya da şu veya bu siyasal hareketin o dar örgütsel mengenesine hareketi sığdırmak değildir. Kaldı ki bu hiçbir biçimde mümkün de değildir. Devrimci bir parti bu hareketin önüne düşebilseydi, tüm öteki gerçekleri ve duyarlılıkları gözeten ve kucaklamasını bilen bir esnekliği göstermek zorundaydı. Direnişe güç katan farklı eğilimleri dışlayacak ya da onların safları terk etmesine yol açacak davranışlardan özenle kaçınmak, bunun yerine, onları mümkün mertebe kendi yedeğine almayı sağlayabilecek bir esnekliği göstermek durumundaydı. Bu onun önderlik yeteneği ve başarısının da bir göstergesi olurdu. Bu esnekliği göstermek zorunluluğu ile önderlik ve örgütlenme ihtiyacını reddetmek, tümüyle farklı şeylerdir.
CÜ Ü R'İNÜG Ü TAYYİPLE C G NĞİN GÜCDÜÜDRÜR PLGEERN'İLİ DİİL TAYEY N GÜCÜ İ Ğ İ L N EDİLGE ğinliğin n’ın gücü edilglien
Tayyip Erdoğa gücü edilgen , ık, dıknd un ’ınn gücüdür. uOn sannsa anığı içiniçi oğnd dsa n r E r, n dü cü O ip gü y r. y ü Ta r. r. cürdba şey deiymoiyo güyo ın di şkairbi ığık ndnd şery dem sasa ık, nd r, b sa ü a d k ü ş c a k ek gü r bnişi’nin ve on ceec yeey izuleizl ıkandiyDiore u d n n zir Ha o a sa s e Oy , v ık in adeleninügü r, r, i’nm s an d düdü nişcü iregü üc elenin g cücü Dın ziraışlnar iaçık ek öt d H a c a s ü y mvranmanınügü O r. Br.uBu düdü ücr,üda gdü rın g cücü cü la gü ın ış ğın n ka ık a so ç m i ranişçi sınıfınınileile ötek i i avtin ricric ür,redke cüzdha ıfının nlgeübi ın de s ne ın titi i ğ ç a rere iş k sasa o n ele etme ruhu s ve ece etiad eküc harm uhu ve c r iz ın b lar e an tm m le ka t n e f, e ktitif, ele ned Olayınaak cadön emseyye am suünu ıngu m. .Olayın lilim i rol e la es rm n ü ve e a s ünnü m m t e a ö yö k önrelim, edilgeen if y nnü nugö assif sunü n ppa unü lg g yö o il ik i d m s na e di e , m n elim ver neen kilen örde n olum ünteünlger uzz eettkile önbi ssu Olyup m lu o am. ik n inğil e di dde id isi irr.. rd fazla sandık eppkkis enisileen bitpk dık tte p te n in lu a ler s O sim ke . la il z ğ de eninfaki ise müccad ele dirr,, isiler eledi pken teen inkil e mü ad kin leret Ol is i simlu k in keum r nledir. Ve siyas etkin,, neizm ilem etteeet kna sett t a e di r, iy ktı s lu ka so e m V en ir. r önemlidir,ir,ed Olu dçle ilgen edilg izm mki a d gü li in de d m lin e ha r, t n ke tı re ö k ha r soka ek. i güçle ndğil ar lide h çle t gü e sif k pa e r ha . ler değil pasif güç
lüçlü güçgü ric i ği nignerge e' liğili i c Türkiy i n i 'n iyeğu rkdu Tüol ci ci rede da mim ka vrivr d r a d a k ğumikleri de gü r r olddiuna düdü çlüçlü ü g e d i r dinamikle
k bkir bir kritikriti çokçok ası slarar rin rin ilekile Türkiye ulura ilişkiliş ı s ra la ineine s birbir ulu iyeind n binirbir ciüdüğ leriler Türk e. Tayindedi ümüm ges ğ böl d i ic e Tayiinbir yerde, dolıs uçta uçta e. diğ la slaonson sindlen ıysıy lgeem böekl olayayı d , e rd e yle le y ir BöBöy b de. e. diği irol lgeged cek lenyic bile böböl oynaya lemirle k birbir ekbel e c e il b a y a oyn genel gidişin aa ınd rol yla ınd yicei ola dışdış rın nel gidişininin lirleülk bebir e g n rı la ı gibi, etkili bireşek e dede olaycağ e önöne e aya ülk ş kildilde birkal ir am b i il tk e i, katat gib in gericiliği ügüç ağı kiy acTür dür,ür,fafak aylir. e’n gericiliği g çlülüd lam kaçık abi e’nin ci dinamikleriridde. ürkiydev ir. Tilde rimci dinamikle e..... abıilşek çık ayn m ri v e ynı ı d e d il in burjuv maaaayn si şeke’n r, aam azi düür, ynı kiy aTür üçlülüd ggüç i is z a v u rj u a..... in b-tezi olan sınıf,işişçi ınıfııfıdda. iye’nanti çi ssın ürküde Tölç , ıf ın s n la o ezi çapında bir işçi ok ıfı yyok nti-tsın ınıfı deeaişçi ıfı pında bir işçi ssın lçükiy öTür a ç a’yyıı ıfı usyya’ ın s Ortadoğu’dan dda e, RRus işçida. teyye, iye ğu’ ürkado TOrt n a ööte a ’d u ğ o n d a rt bütü ün a. O yen büt u’dars ii çev releyen e’y kiy adoağtut evrele ç rtınd anız Tür O ’y e dış iy rk ü bir in bir rsanız T kiye işçi sın etkin ın etk tuta ıfının daged e yok. Tür dışın çi sınıfın iş böl bir e iy rk ü T . e’yii ok ün Ortadoğu’ e yişi kiyiye’y Türk ’daTür bölgteedgeç büttün Ortadoğuda bir eke har bü çişigeti kiyiyee Türk geine kektehal ekti rec sayınınkikiTür hare tir,r,say oda k bir e c re ti e g k h..aline odaini. birrim dev devrimini...
20 -
Lİselİlerİn Sesİ
Çocuk işçilerin kanı kapitalizmin çarklarında! Kapitalist sistemin varlık nedeni sömürüdür. Emek sömürüsü üzerine kurulu sistem işçi ve emekçilere açlık ve yoksulluktan başka bir şey sunmuyor. Bizler yaşama gözlerimizi açtığımızda eşit bir şekilde dünyaya geliyoruz, ama büyüdüğümüzde sınıfların varlığı ile karşılaşıyoruz. Bir yanda zenginler bir yanda ise yoksulardan oluşan iki dünya olduğunu farkediyoruz. İnsanın insan üzerindeki sömürüsü başladığından bu yana dünyamızda kölelik farklı biçimlerde devam ediyor. İnsanlar bazen köle olarak pazarlarda alınıp satıldı, bazen topraklarda sadece karın tokluğuna çalıştırıldı. Modern kapitalist düzende ise fabrikalarda ücretli köleller olarak yaşamaya zorlanıyor. Kapitalist sistemin temel mantığı “her zaman daha fazla kardır.” Kar elde edebilmek için ise maliyetlerden kısması gerekir. Maliyetlerden kısmak ise her zaman daha az ücret ile işçi çalıştırmaktır. Bundan dolayı Kapitalist sistemde çocuk emeği hoyratça sömürülür. Çocuk işçiler tarımda, madenlerde, fabrikalarda hayatın her alanında çalıştırılıyor. Azımsanmayacak derecede ise ağır sanayide çalıştırılan çocuk işçi mevcuttur. Geçen yılın verilerine göre Türkiye’de 600 binin üzerine çocuk işçi olduğu ifade ediliyor. Tabi bu verilerin daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Çocuk işçiliğinin nasıl kullanıldığının en dramatik örneği Adana’da prese sıkışarak hayatını kaybeden henüz 13 yaşında olan Ahmet Yıldız’dır. Okul harçlığını çıkarmak için fabrika da çalışan Ahmet iş cinayetinde hayatını
kaybetti. Haftalık alacağı ücret ise 100 lira idi. Ahmet gibi nice çocuk işçiler okulda, parklarda olması ve çocukluğunu yaşaması gerekirken ucuz işçi olarak çalışıyorlar. Açlık sınırının altında olan asgari ücretle yaşamaya mecbur edilen milyonlarca emekçi ailenin çocuğu hayatını devam ettirebilmek, okula gidebilmek için kapitalist sistem tarafından çalışmaya zorlanıyor.
2013’te 55 çocuk iş cinayetine kurban gitti İstanbul İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıkladığı rapora göre 2013’te 55 çocuk işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Bu rakam bile bizlere bir gerçeği gösteriyor. Yaşları 6 ile 17 arasında olan bu çocuk işçiler çeşitli sektörlerde çalışıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yaptığı son düzenlemelerde ise 16 yaşını dolduran herkes her işte çalışabilecek. Sistem için ucuz ve dinamik olarak görülen çocuk işçiler kapitalizme hizmet etmede bir nesne olarak görülüyor. AKP hükümetinin yaptığı düzenleme sadece bu değil 4+4+4 düzenlemesi ile de çocuk işçiliğinin önü açılıyor. Bizlere sunulan hayat bu. Biz bu hayatı kabul etmiyoruz. Dünyadaki zenginliklerin herkese yeteceğini biliyoruz. Bunun için mücadeleyi daha da büyüteceğiz ve bu kölelik düzenine son vereceğiz. Liselerimizden hayatın her alanındaki sömürüyü kaldırmak için sen de mücadelemize katıl.
Lİselİlerİn Sesİ -
21
DEVRİMCİ KİMLİĞİ YOK EDEMEZSİNİZ! Milyonlarca işçi-emekçiyi köleleştirerek ayakta kalan, onları sömürerek yaşam şansı bulan kapitalist sistem, sömürüye karşı milyonların özlemlerini haykıran ve milyonlarca emekçinin haklı davasını savunanlarla sürekli bir savaşım içerisinde olmuştur. Bunun için tarih, toplumun bu en ileri kesimleri olan devrimcilere karşı çok yönlü saldırılara, sayısız katliamlara ve aynı zamanda görkemli direnişlere tanıktır; tıpkı 1999’da Ulucanlar, 2000’de 19 Aralık katliamları ve direnişleri gibi... Devrimcileri tutuklamak, bedenlerini teslim almakla yol yürüyemeyen sermaye düzeni, zindanlarda devrimcilere yönelik daha sistematik, daha kapsamlı saldırıları devreye soktu. Cezaevlerini birer direniş mevzisine dönüştüren, örgütlü yaşamı, kolektif hayatı cezaevlerinde sürdürmeye devam eden, demir parmaklıklar ardında dahi dışarınının, mahalllelerin, kentlerin, fabrikaların sesi soluğu olmaya devam eden devrimci tutsaklara yönelik saldırılar sistematik bir biçimde sürdürüldü. Devrimci ideolojinin ve bu ideolojiyle şekillenen devrimci kimliğin yok edilmesi, devrimci iradenin kırılması noktasında da “F tipi tabutluklar”, hücre tipi cezaevleri gündeme alındı. Yılları bulan bir hazırlık doğrultusunda 1996 yılında Eskişehir’de tabutluklar kuruldu. Devrimci tutsaklar bu saldırıya ölüm orucu eylemi ile yanıt verdiler; bu direnişte 12 devrimci tutsak ölümsüzlüğe uğurlandı. Eskişehir’de yarım bırakılmak zorunda kalan hücre saldırısı, 1999 yılında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi olan Ulucanlar’da cop, dipçikler, kimyasal gazlar, silahlarla yapılan vahşi saldırıyla tekrar hayata geçirilmeye çalışıldı. Kurşunlara karşı bedenlerini siper eden devrimci tutsaklar burada büyük bir direniş sergilediler. Öldüler ama teslim olmadılar. Israrla sürdürülmek istenen F tipi hücre saldırısına karşı, devrimci tutsakların yeniden açlık grevleri ve, ölüm oruçlarıyla yanıt vermesi dışarıyı da hareketlendirdi. Bunu üzerine devlet tecrite karşı sürdürlen eylemlerin yayılmaması için sansür uyguladı, diğer taraftan saldırının erteleneceği haberleriyle tepkileri azaltmaya çalıştı. Sonrasında 19 Aralık 2000’de 20 cezaevinde eş zamanlı olarak iş makineleri, panzerler, gaz bombaları ve mermilerle devrimci
tutsaklara saldırıldı ve 28 devrimci şehit düştü. Tıpkı 99 Ulucanlar gibi 19 Aralık katliamı da jandarma komutanlığından, MGK’sına, bakanlıklarına kadar sermayenin işlerini düzenleyen devletin birimleri tarafından planlı bir şekilde gerçekleştirildi. Sermaye devleti, devrimci ilerici kesimleri katlederek açlık ve sefalete karşı hoşnutsuzluğunu dile getirenlere göz dağı vermek, F tipleriyle de devrimcileri toplumdan yalıtmak istedi. Fakat tüm bu saldırılar tutsakların devrimci kimliğine çarparak başarısızlığa uğradı ve kazanan devrimciler oldu, devrimci irade oldu. Bugün toplumun faşist baskı ve teröre, gerici uygulamlara karşı ayağa kalkışını ifade eden Gezi direnişinde de devletin katliamcı kimliğini görüyoruz. Mehmet Ayvalıtaş’ı, Abdullah Cömert’i, Ethem Sarısülük’ü, Medeni Yıldırım’ı, Ali İsmal Korkmaz’ı, Ahmet Atakan’ı katleden devlet bir yandan da direnişi ileriye taşıyabilecek ilerici, öncü kesimlere yönelik tutuklama terörünü devreye soktu. Tarih bize şunu gösteriyor; devrimi ortaya çıkaran çelişkiler var oldukça devrimci ideoloji ve onun ışığında devrimci kimlik var olacaktır. Devrimciler dışarıda, içeride mücadele etmeye devam ediyorlar. * Bizler ölülerimiz üzerinden yeşeren yeni günü örgütlüyoruz. Doğan ulu günün ortasına bakın: Bu topraktan güler ölüleriniz. Kalkık yumrukları titrer, Buğdayın üstünde, Bilesiniz. *Pablo Neruda
22 -
Lİselİlerİn Sesİ
İzmir’de tutuklu bulunan BDSP’li Gezi direnişçilerinin duruşmasına katılan liseli bir arkadaşımızın şiirini sizinle paylaşıyoruz...
ADLİYEDE BİRGÜN Duvarlar susuyor Rüzgarın sesi telleri dövüyordu Birden bir haykırış duvarların sessizliğini bozdu Bir anda yıldırım ortalığı aydınlattı Karşıdan gelen yedi direnişçi, yedi sosyalist nefer Adliyenin merdivenlerine sığmayan kitle Gözleriyle dövüyordu mahkeme salonunu Karşıda yedi direnişçi nefere karşı Üç hakim, bir savcı Hakim celseyi açtı Gözleri kitleye doğru Savcı başladı iddianameyi okumaya Yedi nefer başladı savunmaya Adeta burjuvazinin adaletini dövüyorlardı Sözcüklerin kifayetsiz kaldığı anda Burjuvazi kararını çoktan vermişti Yedi devrimci nefer, yedi sosyalist tutsak Hep bir ağızdan haykırdı Adaletsizliğin saraylarında çınlattı duvarları “İçerde dışarda zindanları parçala!” İzmir’den bir Liselierin Sesi okuru
Kaldırım taşları altında kumsal yatar ! Sermaye devleti her geçen gün yeni bir hamleyle insanları sömürmeye devam ediyor. Kamburlaşan sisteme öfke duyan halk alanlara çıkmaya, öfkesini kusmaya başladı. Düzene karşı sınıfın tavrı, sermaye diktatörlerini büyük bir kaygıya uğrattı. Kapitalizmin çarkının kırılmaması ve insanlar üstündeki baskıyı azaltmamak için büyük bir zorbalık sergilediler. Bunun karşısında, sokaklarda halk canını hiçe sayarak direnişe geçti. Bizler de yoldaşlarımızla beraber baskıyı kırmak için sokaktaydık. Yoldaşlarımızın bazıları Gezi direnişine katıldıkları için beş aydır cezaevindeler. Onlar devrimci değerlerini yitirmeden hücrelerinde bile mücadeleye destek vermektedirler. Hücrelerdeki yoldaşlarımızı kameralarla izleyerek, onların dava tarihlerini uzatarak, onlara görüş yasağı cezası vererek psikolojik ve manevi yönden zayıflatmaya, onların direnciyi kırmaya çalışmaktadırlar. Yoldaşlarımız bu kadar baskı ve zülüm karşında yılmayan birer devrimci nefer olmaktan asla vazgeçmemişlerdir. Bizler onlardan aldığımız bayrağı dışarıda dalgalandırıyoruz. Mücadelenin devam ettiğini, baskıların bizi yıldıramayacağını protesto eylemlerimizle, yürüttüğümüz faaliyetlerle gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz. Bizlere açılan soruşturmalar, polis tarafından dayatılan çeşitli keyfi uygulamalar bizi yıldıramaz. Unutmayalım yoldaşlar, kaldırım taşları altında kumsal yatar! İzmir’den bir Liselilerin Sesi okuru
Uyan Berkin!
"Ürkek bir serçe gibi eğme başını. Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk." Nazım Hikmet