ROTA 14 - Kasim 2008

Page 1

İşçi Bülteni Özel Sayı 364

Tersaneler cehennem Tersane işçilerinin sesi işçiler köle kalmayacak!

ROTA

Aylık bülten 14 Kasım 2008 Fiyatı 50 YKr

Krizin bedelini krizi yaratanlar ödemelidir!

Şimdi krizi yaratan sömürücüler ve onların uşakları krizin nasıl aşılacağını tartışmaya başlıyor. Ve elbette ki açığa çıkan bu krizin faturasını her zamanki gibi işçi ve emekçilerin sırtından çıkarmaya çalışıyorlar/çalışacaklar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “kriz bize teğet geçti” dese de ABD’de başlayan ve dalga dalga yayılan ve dünya devlerini yutan kriz ülkemizi de vurmuş durumda. Patronlar ve onların sermaye düzeninin aşırı kâr hırsı eşi görülmemiş bir krizin kapılarını açmış oldu. ABD’de mortgage ile başlayan krizin finansal alana yansıması kendi başına ABD ile sınırlı kalmadı. Kriz dalga dalga diğer ülkelere de yansıdı. Dolayısıyla emperyalist ekonomiyle iç içe geçmiş Türkiye ekonomisinin kriz ile sarsılmaması mümkün değildi. Kriz alabildiğine derindi. Öyle ki dünyayı sarsan 1929 krizini aşan büyüklükte bir krizdi. Dünyada 2007 yılında % 3,8 olarak gerçekleşen ekonomik büyümenin, 2008 yılında % 1,8’e gerilemesi bekleniyor. Bu açıklamalar bile krizin derinliğini ortaya koyuyor. Şimdi krizi yaratan sömürücüler ve onların uşakları krizin nasıl aşılacağını tartışmaya başlıyor. Ve elbette ki açığa çıkan bu krizin faturasını her zamanki gibi işçi ve emekçilerin sırtından çıkarmaya çalışıyorlar/çalışacaklar. Krizin biz işçi ve emekçiler açısından anlamı ise: Zam, açlık yoksulluk, sefalet, işsizlik, düşük ücret ve geleceksizliktir. Dolayısıyla da böylesine büyük bir krizin faturasını en ağır bir şekilde üzerimizde

hisseder olduk. Ülke genelinde bugüne kadar yaklaşık 250 bin işçinin işsiz kaldığı telaffuz ediliyor. Temel gereksinimlere yapılan zamlar (elektrik, doğalgaz, gıda vb.) krizin yıkıcı etkileri arasındadır. Derinlemesine yaşanan bu kriz, her ülkeye yayıldığı gibi sektörden sektöre de yayılıyor. Bu krizden elbette ki dünya gemi inşa sanayisi de etkileniyor. Deniz Ticaret Odası Başkanı ve SEDEF Tersanesi patronu Kalkavan dünyadaki krizin tersaneciliğe nasıl yansıdığını şu sözlerle açıklıyor: “Son yıllarda yalnız Türkiye’de değil, dünyada yükselen denizcilik sektörü de çok acı bir fren yaptı. Temmuz ayından ekime gemi sipariş kapasitesi de 20 milyon dtw tondan, 8 milyon tona düştü.” Tersanelerde yaşanan krizlerle ilgili de GİSBİR Başkanı Murat Bayrak “gemi inşa sektörü yolcu” yorumunda bulunuyor. 2008–2015 yıllarında teslimi öngörülen 13 milyar dolarlık 612 gemi siparişi, son 9 ayda bıçak gibi kesildi. Türkiye’de faaliyet gösteren 84 tersaneden 6 tanesi bu süre içinde 18 sipariş alabildi. Gerçek sipariş ise 12 denebilir. Çünkü bunlardan 6 tanesi yardımcı firmasına ait gemiler.

Rota’dan... Tersane işçilerinin sesi Rota’nın Kasım sayısından herkese merhaba! Bu sayımızda tersanelerde yaşanan işten atmaları öne çıkardık. ABD’de başlayıp dalga dalga yayılan krizin etkileri kısa sürede tersanelere ulaştı. Her ülkede olduğu gibi ülkemizde ve sektörümüzde bu krizin faturası yine bize ödetilmeye çalışılıyor. Son krizle birlikte Tuzla tersanelerinde 1500’ü aşkın işçi kardeşimizin işine son verildi. Dahası kimi tersaneler işçi çıkarmanın yanısıra aldığımız ücreti düşürüyor. Ve itiraz ettiğimizde de kapı dışarı ediliyoruz. İşsizlik sopasını kullanarak zaten yıllardır arttırılmayan ücretlerimizi düşürüyorlar. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. GİSBİR Başkanı Murat Bayrak, ülke genelindeki tersanelerden 12 bin işçinin çıkarılacağını açıkladı. Bir yandan elektrik, doğalgaz ve temel tüketim ihtiyaç maddelerine yapılan fahiş zamlar, öte yandan işsizlik, düşük ücretler ve ağır çalışma koşulları... İşte krizin ağır bilançosu... Ve elbetteki biz işçilerin yaşadığı en büyük kriz örgütsüzlük krizidir! Bir eli yağda bir eli balda saraylarda yaşayanlar onlar, iş cinayetlerine maruz kalan biz... İşsizliğe, açlığa, sefalete terkedilen biz... Zam yağmuru altında ezilen biz... Onlar kendi düzenlerinin devamı için ellerinden geleni yapıyorlar. Krizin yıkıcı etkilerinden en az etkilenmek adına tüm faturayı biz işçilere çıkarıyorlar. Sermaye sınıfının hizmetkarı AKP hükümeti, tüm bu saldırılara ek olarak çıkardığı “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasa Taslağı”yla biz işçilerin mezarını kazıyor. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasa Taslağı’yla patronların masraflı gördüğü işçi sağlığını taşeron sağlık şirketlerine devrediyor. İşyeri hekimliği uygulaması özel şirketlere havale ediliyor. İşyerlerindeki güvenlik önlemleri es geçiliyor ve bunun sonucunda yeni işçi ölümlerinin önü açılıyor. Sermaye sınıfı, hükümeti, parlamentosu ve tüm kurumlarıyla biz işçi ve emekçilere cephe alıyor/saldırıyor. Patronları “yükten” kurtarmak adına ellerinden geleni yapıyorlar. İşsizlik Sigortası Fonu’nu patronların hizmetine sunanlar bizi dipsiz bir sefalete itiyor. Bütün bunlara karşı çıktığımızda karşımızda polis copunu, mahkemeleri görüyoruz. Oysa GİSAN Tersanesi’ndeki filika cinayetiyle ilgili davada sanıkların yargılanacağı bir mahkeme bulunamıyor, dosya elden ele dolaşıyor. Çünkü mahkemeler de onlara hizmet ediyor. Demek ki bu düzenin biz işçi ve emekçilere verebileceği hiçbir şey yok. Her türlü hakkımızı gaspedenler bize büyük bir geleceksizlik vaat ediyor. Şu halde örgütlenmek ve onlara karşı mücadele etmek insani bir görevdir artık. Şimdi ayağa kalkmanın zamanı. ROTA tüm işçileri insanca bir yaşam ve gelecek için örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyor...

MK


RMK, TORLAK, SEDEF, TURKTER, KIRAN, ÇİÇEK, ANADOLU, DESAN, ÇİNDEMİR ve daha bir dizi tersanede işçi kıyımları yaşanıyor. Düne kadar gemicilik sektöründeki gelişmeleri övüne övüne anlatanlar, yıllardır alınteri dökmüş, kanını canını vermiş tersane işçisini bir kâğıt gibi buruşturup bir köşeye atıyorlar. Dahası tersane patronları yıllık izin, kıdem ve ihbar tazminatlarını krizi bahane ederek gaspediyor. Yıllardır artmayan ücretlerimizi düşürmeye çalışıyorlar. Tüm bunlar karşılığında ise patronlar bir kez daha biz işçilerden fedakârlık bekliyor.

İzin vermeyeceğiz!

Kızakta müşteri bekleyecekler!

112 cinayetin faturasını bile bize kestiler. Ölümlerden bizi sorumlu tuttular. Kan deryası üzerinde yüzdürdükleri gemilerinden trilyonlar kazandılar. Yıllarca sefalet koşullarına mahkûm bıraktılar. Şimdi de daha derin bir açlığın ve sefaletin içine itiyorlar.

Bunun iki nedeni var. Biri işçi ölümlerinden kaynaklı yaşanan kriz. Diğeri ise dünya genelinde yaşanan krizin Tuzla tersanelerine yansıması. Torlak Tersanesi patronu ve MHP milletvekili D. Ali Torlak şunları söylüyor: “Bankalar kredileri vadesinden önce çağırıyorlar. Onaylanmış kredimiz erteleniyor, 48 ay vadeli kredimizi 12 ayda kapatmamız teklif ediliyor” Krizin tersanelere yansımalarını bu şekilde açıklıyor. Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde kurulan tersanelerde de durum hiç de farklı değil. Alaplı Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Öztürk, tersanelerin yaşadığı krizin boyutlarını şöyle açıklıyor: ‘’Ereğli tersanelerinde işçi ücretlerinde yaşanan olumsuzlukların ardından işten çıkarmalar başladı. Tersanelerde çalışan 200 işçinin iş akitleri feshedildi, bu sayı yılsonuna kadar bine ulaşabilir. Önümüzdeki günlerde de sayının 500’e çıkmasını bekliyoruz. Yaşanan durum, dünyadaki global krizin ülkemize ve dolayısıyla da bölgemize direkt etkileri olarak algılanmalıdır. İşten çıkarmalar ciddi bir kriz olarak karşımızdadır. Yaşanan süreçte bölgemizin her ay 1 milyon YTL ücret girdisi kaybına uğraması

Sermaye baronlarının yarattığı krizin faturasını bize ödettirmesine izin vermeyeceğiz. Açlığı, sefaleti, işsizliği ortaya çıkaran krizi biz yaratmadık. Yıllarca alınterimizle, emeğimizle, kanımızı dökerek bu gemilerde çalıştık. 112 cinayetin faturasını bile bize kestiler. Ölümlerden bizi sorumlu tuttular. Kan deryası üzerinde yüzdürdükleri gemilerinden trilyonlar kazandılar. Yıllarca sefalet koşullarına mahkûm bıraktılar. Şimdi de daha derin bir açlığın ve sefaletin içine itiyorlar.

İşsizliği, açlığı, sefaleti, kabul etmeyeceğiz! Faturanın bize kesilmesine razı olmayacağız. Şimdi her yeri direniş alanına çevirmemiz gerekiyor. Sadece biz tersane işçileri değil, krizin ağır faturasını ödemek zorunda bırakılan tüm işçiler birleşmeli ve direnişe geçmeli. Açlığın, sefaletin, yoksulluğun, işsizliğin, savaşların, sömürünün olmadığı bir dünya mümkün. Dünyayı yönetebilecek güç ve yeteneğe sahip olan işçi sınıfı yeni bir dünya için artık ayağa kalkmalıdır. Yeni dünyada hep beraber üretip beraber paylaşalım, çıkar savaşlarına son verelim, birileri değil hepimiz yönetelim. Birileri oturup milyon dolarlar kazanırken, diğerleri işyerinde ölmemeli, ağır ve yorucu çalışma saatleri sonucunda sersefil bir hayat yaşamamalı. Birileri aç, birileri tok olmamalı. Böyle bir dünya böyle bir düzen mümkün. Bu düzen ki adı sosyalizmdir. Ve bu düzeni kurabilecek tek bir güç vardır; o da işçi sınıfı…

Birileri oturup milyon dolarlar kazanırken, diğerleri işyerinde ölmemeli, ağır ve yorucu çalışma saatleri sonucunda sersefil bir hayat yaşamamalı. Birileri aç, birileri tok olmamalı. Böyle bir dünya böyle bir düzen mümkün. Bu düzen ki adı sosyalizmdir. esnafımızı da derinden etkileyecektir.’’ Yıllardır sigortasız, iş güvencesiz, düşük ücretlerle ve iş cinayetlerinin yoğun olarak yaşandığı Tuzla tersanelerinde ortaçağ koşullarını yaşayan işçiler, tersanecilik sektörünü dünya sıralamasında üst sıralara tırmandırmıştı. Şimdi de bu aynı işçiler, sermaye kodamanları tarafından yaratılan krizin acı faturasını ödemek zorunda bırakılıyor. GİSBİR Başkanı Murat Bayrak, Ekim ayının başında “İşçi çıkarmaya başladık” sözleriyle bugüne kadar ki zaman diliminde Tuzla tersanelerinde çalışan yüzlerce işçinin işine son verildi. Sırada bekleyen birçok işçi de bulunuyor.

Taleplerimizi kazanmak için mücadeleye! TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından düzenlenen “Küresel kapitalizmin geleceği ve Türkiye” konulu konferansta konuşan Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ şunları söyledi: “Bu kriz, kapitalizmin sonu olmasa da piyasa ekonomisinin çöküşü anlamına gelmese de 1929 büyük bunalımı kadar derin bir ekonomik gerilemeye girilmese de son yüzyılın en ciddi küresel krizi...” Oysa bilinmelidir ki insanlığı yok oluşa sürükleyen kapitalizmin bu krizden de anlaşılacağı üzere sonunun geldiğidir. Bizler Tersane İşçileri Birliği’nde örgütlü işçiler olarak işçi sınıfının kurtuluşunun sosyalizmden geçtiğini düşünmekteyiz. Çünkü sosyalizmde üretim de tüketimde toplumsal olarak şekillenir. Sosyalizmde ezenle ezilen, sömürenle sömürülen yani patron ve işçi yoktur. Dolayısı ile yaşam toplumsal olarak eşittir. İçerisinde bulunduğumuz

2 Rota

kapitalist üretim ilişkilerinin ekonomik yapısının yaratacağı kriz, açlık ve sefalet gibi sonuçlar olmayacaktır. Tersane İşçileri Birliği olarak sosyalizme giden yolda işçi sınıfının ekonomikdemokratik mücadelesinin belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla aşağıdaki taleplerimiz için mücadeleyi bir görev biliyoruz. * İşten atmalara son! Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi sağlansın! * Ücretlerimizin düşürülmesine son verilsin! * İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf düzenli ücret! * Ücretler arttırılsın ve ana firma tarafından ödensin! * İşçi sağlığı ve güvenliğine kaynak aktarılsın! * Günlük çalışma saatleri düşürülsün, işsizliğe son verilsin!

* Herkese kesintisiz 2 günlük ücretli hafta sonu tatili! * Patronlara değil, işten atılanlara “İşsizlik Sigortası Fonu”ndan hiçbir şart olmadan kaynak aktarılsın! Tersane İşçileri Birliği


Ölüm yasasına geçit yok!

Uzunca bir süredir tartışılan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı nihayet karşımıza çıkmış durumda. Taslak olarak tartışmaya açılan tasarı her zaman olduğu gibi görüntüde işçi ve emekçilerin çalışma koşullarına ve özelde iş sağlığı ve güvenliği hususlarına katkı sağlamak amacı taşıyor. Fakat tasarı incelendiğinde genel bir takım maddeler dışında, araya sıkıştırılmış ve tam da işçi ve emekçilerin bugüne kadar dişi ve tırnağı ile kazanmış olduğu bir takım hakların budanmasına ve bir o kadar patronların keyfiyetlerinin arttırılmasına ortam sağlamaktadır. Zaten çıktığı günden bu yana işçi ve emekçilere bir yandan esnek, kuralsız çalışmayı dayatan ve taşeronlaştırmayı yasal kılıfa sokan 4857 sayılı İş Kanunu’yla ortaçağ köleliğini aratmayan çalışma koşulları yaratılmıştı. Aynı zamanda AKP hükümeti bununla da yetinmeyerek İş Yasası’ndaki bir takım maddeleri kaldırarak daha ağır düzenlemelerle karşımıza çıkarmaktadır. Yıllardır tersaneler cehenneminde kuralsız çalışma, taşeronlaştırma hüküm sürmektedir. Bu nedenle 100’ün üzerinde işçi hayatını kaybetti, binlercesi sakat kaldı ve meslek hastalıklarına yakalandı. Tablo buyken çıkarılması düşünülen yasa ile oluşacak durumun vahameti akıllara durgunluk verecek düzeydedir. 4857 sayılı kanunla çıkarılan maddelere bakıldığında ilk olarak göze çarpan şuydu: “Devamlı olarak en az 50 işçi çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumu’nca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi oluşturmakla” yükümlüydü. “İşyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri, Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipleri Birliği’nin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikte düzenlenir” diyen 81. madde kaldırılıyor. Çıkarılması düşünülen İSİG (İş Sağlığı ve Güvenliği) Yasası ile işyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları,

eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri tamamen işverenlerin keyfiyetine bırakılmaktadır. Kaldırılan bir diğer madde ise 83. maddedir. Bu madde zaten fiilen uygulanmıyordu. Bu maddeye göre bir işin tehlike durumuna göre işçi tarafından reddedilmesi, işçinin tedbir alınana kadar çalışmama hakkının olması ve çalışmadığı süre boyunca ücretinden kesinti yapılmaması ve işine son verilmemesiydi. Fakat az öncede belirttiğimiz gibi bu madde zaten yasada yer almasına rağmen tersanelerde uygulanmamaktaydı. İşçinin bu hakkı çerçevesinde yapacağı itiraza karşılık tersane patronu ya da taşeron tedbir almak bir yana işçinin işine son vermektedir. Yeni düzenleme ile birlikte patronların yasadışı olarak yaptıkları uygulamalar yasal bir kılıfa sokulmuş olacak. Öte yandan “onaltı yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocuklar ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamaz. Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarla onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir” diyen 85. madde de kaldırılmıştır. Bir diğer madde ise Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği gereği çıkarılan 7,5 saatlik iş gününü içeren 63. maddenin en önemli fırkasının kaldırılmasıdır. Bununla beraber çalışma saatleri de tersane patronlarının keyfiyetine bırakılmaktadır. Zaten şu ana Tuzla tersanelerinde 7,5 saat uygulaması belli başlı bir takım tersanelerin dışında uygulanmamaktadır. Böylece tersane patronlarına iş saati konusunda bir rahatlık sağlanmış olacak. Bu aktardıklarımız mevcut olan yasadan çıkarılan maddelerdir. Bir de yeni çıkarılacak olan yasadaki maddelerin özellikle birkaçına baktığımızda işin rengi ortaya çıkmaktadır. İlk etapta işyeri hekimliği ve işyeri sağlık ve güvenlik birimi üzerine oluşturulmuş 11. maddedir. Madde “işveren bunları sağlamakla yükümlüdür” diyor. Fakat işlerin böyle yürümediği ve yürümeyeceği, tersanelerde çalışan herkes tarafından bilinmektedir. Yaralanmanız durumunda hekim size bakar, sonra istirahat etmeniz gerekse bile sizi işe geri gönderir. Yine aynı şekilde işyerine bağlı sağlık

birimine gidersiniz, burada da size rapor verilmez, gider devlet hastanesinden alırsınız. Bugüne kadar GİSBİR ortak sağlık birimine gelip de rapor alabilen tek bir işçi yoktur. Raporluk durumlar ya gizlenir ya da gizlenemediği durumlarda başka devlet hastanelerine sevk edilir, rapor oradan verilir. Bahsettiğimiz keyfilik buradan gelmektedir. Bir diğeri düzenleme 19. Maddedir. Bu maddeye göre işveren işte çalışacak işçileri düzenli olarak sağlık gözetimine tabi tutmakla yükümlüdür. Maddede göre sağlık raporu ve gözetimlerinin maliyeti hiçbir şekilde işçiye yansıtılamaz denmektedir. Zaten bu madde iş kanunda var olmasına rağmen patronlar tarafından uygulanmamaktadır. Hükümet ve Çalışma Bakanlığı tarafından görmezden gelinen bir husustur bu. Tersanelerde çalışmaya başlayacak bir işçinin muayenesinden, alacağı rapora kadar her sağlık işlemi bizzat işçinin cebinden çıkmaktadır. Bugüne kadar 10 ile 20 YTL arasında değişen muayene ve rapor ücretleri, bugün GİSBİR tarafından Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin sözde uygulamaları beğenmemesini bahane ederek ve hiçbir değişiklik yapılmadığı halde 35 ile 60 YTL’ye çıkarılmıştır. Bu uygulama Kasım ayında yürürlüğe girmiştir. Tersanelerde işçi giriş-çıkışlarının sık sık yaşandığı düşünüldüğünde zaten üç kuruşa çalışan işçinin aldığı parayı sürekli muayene ve sağlık raporuna harcaması demektir. Bir diğer madde ise İş Kanunu’nda var olan 31. maddedir. Maddenin 5. Fırkası şudur diyor: “İşveren işin tamamen veya kısmen durdurulması ya da işyerinin kapatılması sebebiyle işsiz kalan çalışanlara ücretlerini ödemekle veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermekle yükümlüdür.” Tersanelerde iş cinayetlerinin seri bir şekilde yaşandığı dönemde bazı tersaneler kapatılmasına karşın bu hüküm İş Kanunu’nda olmasına rağmen kapatılan tersanelerin sahipleri tarafından uygulanmamış, devlet ise bu konuda tersane patronlarına hiçbir yaptırım uygulamamıştır. Bırakın tersane patronlarını, yasayı çıkaran hükümet ve Çalışma Bakanlığı dahi işçilere iş olanağı sağlama ve ücretlerin ödemesi için hiçbir adım atmamıştır. Bu çelişkinin kendisi göstermektedir ki, bu maddede de adeta işçilerle dalga geçilmektedir. Son olarak yasada geçen maddelerin işveren tarafından uygulanmaması durumunda bir takım idari para cezalarını işleyen 38. madde bulunmaktadır. Ki bu bizim şu ana kadar söylediklerimizi doğrulamaktadır. Maddede bahsi geçen para cezaları işverenlerin kazandıkları trilyonlar karşısında devede kulak kalmaktadır. Bu durum işverenin keyfiyetini arttırmaktan öteye geçmemektedir. Maddedeki para cezaları 100 YTL’den başlamakta ve son olarak 3 bin YTL’ye kadar çıkmaktadır. Yasa bu haliyle işçi ve emekçilerle dalga geçmekte, patronları ise daha da pervasızlaştırmaktadır. Meselenin bu aşamaya gelmesinde işçi ve emekçilerin ortak bir karşı duruş sergileyebilecek bir birliktelikten ve örgütlülükten yoksun olmaları yol açmaktadır. Bu durum tersane işçileri için de geçerlidir. Bu uygulamalara ve kölelik koşullarına karşı tersane işçileri seslerini yükseltmedikleri, karşı koymadıkları sürece koşullar daha da ağırlaşacak ve yaşam daha çekilmez hale gelecektir. Tersane patronları ve taşeronlarının işçilere karşı pervasızlığı ve aymazlığı buradan ileri gelmektedir. Gün tersanelerde yaşanan bu gelişmelere karşı başkaldırma ve işçi sınıfının diğer kesimleriyle ilişkileri güçlendirerek bu yasayı sermayenin surata çarpma günüdür.

Rota 3


“Patronlara değil işçiye sağlık ve güvenlik”! kaynaklı olarak Tuzla tersanelerindeki cehennem koşulları kamuoyuna ve basına yansıdı. Devlet bir şekilde müdahale etmek zorunda kaldı. Ama o müdahalelerin ne kadar biçimsel olduğunu şu anda çıkan yasayla birlikte görebiliyoruz. Tuzla tersanelerindeki iş cinayetlerinin asıl sebebi taşeronlaştırmadır. Çalışma Bakanı dedi ki; bizler istihdam paketiyle bunu denetim altına alacağız. Tek yaptıkları şey istihdam paketiyle Tuzla tersanelerinde taşeronlaştırmanın önünü düzlemek... İşçinin sağlığını piyasaya, ranta süren bir yasa... Bizler bu yasaya geçit vermeyeceğiz. Diğer sınıf kardeşlerimizle birlikte örgütlü mücadeleyi yükselteceğiz.” Eylem, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan’ın konuşması ile devam etti. Kılıçarslan, kot taşlama işçilerinin yakalandığı silikozis hastalığının ana kaynağının kapitalizm olduğuna dikkat çekerken Silikozis hastalığının pençesinde tıpkı diğer meslek hastalığı teşhisinin bilimsel olarak gerektiğini söyledi. kot taşlama işçileri gibi ölümü bekleyen Bekir Öz- tanımlanması Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun men eylemde ilk olarak söz aldı. Kot taşlama iş- açıklamasını ise TTB Merkez Konseyi Üyesi Ali “5. Uluslararası İş Sağlığı ve çilerinin çalışma koşullarını anlattıktan sonra si- Çerkezoğlu okudu. Güvenliği Bölgesel Konferansı” 1 İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nın; işçi Kasım günü Lütfü Kırdar kongre likozis hastalığına yakalanan işçilere malulen sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin taşerona ve sergi sarayında toplandı. 3 gün emeklilik hakkı tanınması gerektiğini söyledi. devredilmesini ve işyeri hekimlerinin esnek süren kongre tümüyle sermayenin çalıştırılmasını beraberinde ihtiyaçlarını karşılıyor. Yasa taslağını protesto etmek Tek yaptıkları şey istihdam paketiyle Tuzla getireceği konusunda uyarıda için 1 Kasım günü İstanbul Herkese Sağlık Güvenli tersanelerinde taşeronlaştırmanın önünü düzle- bulunan Çerkezoğlu, Türkiye’de Gelecek Platformu, TTB, TMMOB, DİSK ve yıl 80 bin iş kazası KESK’in ortak örgütlediği eylem saat 13.30’da mek... İşçinin sağlığını piyasaya, ranta süren bir her bildiriminin yapıldığını, bu başladı. Eylemde “Önce insan, önce sağlık önce iş yasa... Bizler bu yasaya geçit vermeyeceğiz. Diğer kazalar sonucunda 600 kişinin güvenliği için tüm sosyal tarafların kabul edeceği sınıf kardeşlerimizle birlikte örgütlü mücadeleyi yaşamını yitirdiğini söyledi. Tuzla bir “işçi sağlığı ve güvenliği yasası” istiyoruz”, tersaneleri, inşaat, maden ve “Patronlara değil işçilere güvenlik / HSGGP” yükselteceğiz ulaşım, kot taşlama sektörlerinde pankartları açıldı. şunları söyledi. yaşanan ölümler gündemdeyken yasa tasarısına Eylem öncesinde TAYAD’lı Aileler adına “Biliyorsunuz ki bugüne kadar tersane karşı alınacak tutumunun önemine vurgu yapıldı. Mehmet Güvel kısa bir konuşma yaparken patronlarının aşırı kâr hırsı Tuzla tersanelerinde Platformun açıklaması, hükümetin SSGSS yasası hapishanelerde sohbet hakkının uygulanmaması 112 işçi arkadaşımızın iş cinayetine kurban konusundaki dayatmasını bu yasada da göstermesi durumunda ölüm oruçlarının tekrar başlamasından gitmesine binlercesinin sakatlanmasına ve durumunda daha etkin eylemler sergileneceğinin korktuklarını belirtti. Konuşma sırasında ve yaralanmasına neden olmuştur. Mücadelemizden söylenmesiyle son buldu. eylemde Engin Çeber’in katledilmesi de protesto edildi. Silikozis hastalığının pençesinde tıpkı diğer kot taşlama işçileri gibi ölümü bekleyen Bekir Özmen eylemde ilk olarak söz aldı. Kot taşlama işçilerinin Dünyada yaşanan krizin etkileri dalga dalga büyürken, üretim alanlarında da etkisini gösterdi. Her ne çalışma koşullarını anlattıktan sonra silikozis kadar “bizleri etkilemez” nutukları atılsa da çalıştığımız tersanede birçok işçi işten çıkarıldı. Bir çok işçi hastalığına yakalanan kot taşlama işçilerine malulen de işsizlik tehdidiyle karşı karşıya. emeklilik hakkı tanınması gerektiğini söyledi. Krizi bahane gösteren patronlar en insani haklarımıza saldırmaya başladılar. Yaşadığımız alanları Dev Sağlık-İş Sendikası’nda örgütlenen Kızılay zindana çevirmeye başladılar bile. Belki biz şanslı olan işçileriz, işimiz var ama baskılar ve işten çalışanları adına yapılan konuşmada ise sendikal çıkarma tehditleriyle karşı karşıyayız. Ücretlerimizi zamanında alamıyoruz. Hayatımız hükümetin örgütlenmeden dolayı yaşadıkları sürgün baskısı ve uyguladığı zam politikalarıyla zaten bir çileye dönüşmüş durumda. Aldığımız ücretler malum. Faturalar, işten atmaları özetledi. ev kirası derken bize üstüne bir de kredi kartı borçları kalıyor. Çalıştığım yerde hemen hemen bütün Davutpaşa’daki patlamayı yaşayan ve işçiler kredi kartı borcu içinde. Ücretlerin az olması insanların ihtiyaçlarını karşılayamaz halde. Artık bu patlamada ölen işçilerin aileleri adına da konuşma krizde kaldırılacak başka yüklere yer yok. gerçekleştirildi. Krizin faturasını tersane patronları ödemelidirler. Bizlerin üzerinden milyarlarca dolar kazanırken Limter-İş Sendikası Yönetim Kurulu üyesi olan bizlere üç kuruşa razı görenler, kendi yarattıkları krizde kendi kârlarını korumak için bizleri açlığa, ve Dearsan Tersanesi önünde 52 gündür bekleyen yoksulluğa itmekten nasıl çekinmiyorlarsa, nasıl ki onlar bize acımasızca davranıyorlarsa, bizim Levent Akhan ise tersanelerde yaşanan iş hayatlarımızı işsizlikle zindana çeviriyorlarsa, biz de yaşamı onlara zindan edelim. İşyeri komiteleri cinayetlerine dikkat çekti. kurarak işyerlerini terketmeyelim, işimize, hayatımıza sahip çıkalım. Eylemde konuşan Tersane İşçileri Birliği Ekmek yoksa barış ta yok! Derneği (TİB-DER) Başkanı Zeynel Nihadioğlu Tuzla Gemi Tersanesi’nden bir işçi ise örgütlü ve birleşik mücadele çağrısı yaparak

Ekmek yoksa, barış ta yok!

4 Rota MK


İşçi katili patronların yargılanması için mücadeleye!

Sermaye için cennet, biz işçiler için cehennem olan Tuzla tersanelerindeki GİSAN Tersanesi’nde 11 Ağustos günü gerçekleşen filika kazasında Ramazan Çetinkaya, Emrah Varol, Ramazan Ergün isimli işçi kardeşlerimiz yaşamını yitirmişti. Yaşanan bu kaza birçok çevre tarafından “beklenmedik bir kaza” olarak ifade edildi. Oysa durum apaçık ortadaydı. İşin merkezine işçi hayatını değil de kârlarını koyan patronlar, filika cinayeti gibi akıllara ziyan kazalara sebebiyet vermektedir. Dahası usullere uygun bir deneme yapılsaydı bu iş cinayeti yaşanmayacaktı. Bu cinayetin ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, filika cinayetinin gerçekleştiği tersanede sözde incelemeler yaptı ve Tuzla’nın kapatılması gerektiğini açıkladı. Ancak Tuzla’nın kapatılmasına ilişkin Çelik’in verdiği demeçler hiç gerçekçi görünmüyordu. Patronlar bu duruma aşırı tepki göstermesinin yanısıra Tuzla’nın kapatılması Bakan Çelik’i aşan bir durumdu. Zira sermaye egemenliği koşullarında son sözü şimdilik patronlar söylüyor. Bakanlar, milletvekilleri vb. kurumlar sermayenin belirlediği çerçevenin dışına çıkamazlar. Bakan Faruk Çelik’in bu söylemini ciddiye almayan tersane patronları Tuzla’da yeni alanlar doldurarak yeni tersane alanları açtılar. Filika cinayetinde açığa çıkan diğer bir olgu yine Bakan Çelik’in kazadan sonra yaptığı açıklamaydı. Açıklama boydan boya patronları kurtarmaya dönük bir açıklamaydı. Nitekim Bakan’a göre bir “mühendislik hatası” vardı. “Klasik işçi-işveren ilişkisini aşan bir durumdu”. Biz tersane işçileri olarak Çalışma Bakanı’nın yalanlarıyla ilk defa karşılaşmıyoruz. Bakan sorunun asıl sorumlusu olan patronları koruyup, bu gövdenin dalları olan “mühendislere” yüklenmişti. Mühendisler tek başına hedef tahtasına çakılmıştı. Oysa sorunun tek muhatabı bu mühendisler değil, aynı zamanda “kum torbası falan bilmiyorum, denemede kum torbası olmaz” diyen GİSAN Tersanesi patronu ve Gürdesan taşeronunun

Bu düzende neden patronlar yargılanmaz!

patronudur. Filika cinayetinin ardından Tuzla Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattığını açıkladı. Tuzla Cumhuriyet Savcısı Yaşar Özen, kazanın, filika imalatı hatasından mı, indirme sırasında ihmal olup olmadığı ve işçilerin filikaya bindirilmesinin gerekli olup olmadığını inceliyor. İşte bu soru kendilerini vuruyor. Filikanın indirilmesi sırasında oluşan hatalar var. İşçilerin filikaya bindirilmesi gerekli değil. Zira bu denemelerde işçi yerine kum torbası kullanılmalı. Geriye bir tek şey kalıyor. O da “filika imalatında hata mı var?” Bu aslında hem tersane patronunun hem de bir takım yetkililerin arkasına sığındığı bir savunmaydı. Filika Çin malıydı, kalitesizdi, o yüzden bu kaza oldu. Biz de soruyoruz mademki Çin malları kalitesiz neden onları kullanıyorsunuz? Ucuz olduğu için… Peki, bu kâr hırsı değil de nedir? Siz 100 bin euroya mal olabilecek bir filikayı 35 bin euroyla temin etmeye çalışırsanız, ondan doğabilecek bütün kusurlar sizin sorumluluğunuzdadır. Burada açık bir şekilde kâr hırsını merkez alan ve bugüne kadar 112 işçiyi katleden bir düzenden bahsediyoruz. Filika cinayetini yaratan işte bu düzenin kendisidir.

Filika cinayetinin akıllara durgunluk veren yönü, kamuoyu tepkisi ve mücadelemize bağlı olarak sorumluların en ağır şekilde cezalandırılacağı ifade edildi. Ancak şimdiye kadar ki gelişmeler bu düzende mahkemelerin patronları, para babalarını yargılayamacağı gerçeğini gözler önüne seriyor. Nitekim bugüne kadar 112 işçi iş cinayetine kurban gitmiş ancak hiçbir patron yargılanmamıştı. Elbetteki filika cinayetinde de bu olacaktı. Bugüne kadar açılan davada bir arpa boyu yol almayan savcılığın ve mahkemenin patronları yargılama durumu yoktur. Cinayetten bir müddet sonra 5 mühendis tutuklanmış ancak kısa bir süre sonra kefaletle bırakılmıştı. Patronlara ise hiç dokunulmamıştır. Bu aslında “sorumluları cezalandıracağız” lafzının samimiyetsizliğini de gösteriyor. Şimdi de bunları yargılayacak mahkeme bulunamıyor. Tuzla’da Ağır Ceza Mahkemesi bulunmadığı için dosya Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı ise yargılamanın Ağır Ceza değil, Asliye Ceza olduğunu ifade ederek dosyayı tekrar Tuzla’ya gönderdi. Dolayısıyla işçi katillerinin en azından bir kısmını yargılayabilecek bir mahkeme henüz bulunmuş değil. Bu dosyanın da hiç kimse yargılanmadan kapatılacağına hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Eğer sizin mülkleriniz varsa adalet size hizmet eder. Her gün milyon dolarlarla oynuyorsanız, koca koca gemilere, lüks yatlara, Boğaz’da yalılara sahipseniz, mahkemeler de, meclis de, bütün kurumlar da size çalışır. Değil 112 işçi, yüzlerce işçiyi de öldürseniz kimse size dokunamaz. Sokakta polis kurşununa, copuna, işkencesine maruz kalmazsınız. F tiplerinin yanından bile geçmezsiniz. Hatta size kafa tutan olursa F, D, L tipi cezaevlerine attırıverirsiniz. Açlık nedir bilmezsiniz. Her ihtiyacınızı Amerikan dolarıyla çözersiniz. Üstelik bütün bu saltanatı da işçi sınıfının sırtından yaparsınız. Açlığa, sefalete terkedilen, iş cinayetlerine maruz kalan, üryan gelip üryan giden, kafa tuttuğunda işten atılan, sokak ortasında kurşunlara hedef olan, polis copunu iyi bilen, dört duvar arasında yaşamdan kopardığınızı sandığınız, biz işçiler, emekçiler çürümüş düzene karşı safları sıklaştırıp, mücadeleyi yükseltmekten başka seçeneğimiz yok. Ya bu köhnemiş düzen yıkılacak, ya da barbarlığı yaşamaya devam edeceğiz. Yıkalım bu köhne düzeni biz başka âlem isteriz!

“Biz çözeriz, biz!” Ben RMK Marine Tersanesi’nde taşeron işçi olarak çalışıyorum. RMK’da bazı değişiklikler oldu. Beş gün kapatıldı. Başbakan, Çalışma Bakanı Tuzla’ya el attı. Göz boyama babında da olsa bazı değişiklikler oldu. Girişe gösterişli bir bina yaptılar. Rahmi Koç her hafta helikopteriyle gelip gitmeye devam ediyor. Tersanenin görüntüsü bile değişti. Ama işçiye yapılan muamele hiç değişmedi. Bizim durumumuzda ise hiçbir iyileşme olmadığı gibi geriye gidiş var. Yine her an ölüm riski altında çalışıyoruz. Ücretlerimiz de bir artış yok, iş güvencemiz yok, sigortalarımız asgari ücret üzerinden yatırılıyor. Keyfi bir şekilde para cezaları kesiliyor. Öğlenleri yemeği kepçenin ucuyla verip ortasıyla geri alıyorlar. İnsanca çalışmak ve yaşamak bizim de hakkımız. Ne Koç’tan ne başbakandan ne ondan ne bundan. Biz çözeriz, biz. Aynı kaynak dumanını çekenler, aynı demir tozunu yutanlar, aynı sefaleti çekenler birleşerek çözebilir. İki seçeneğimiz yok. Bir tek seçenek var, birleşerek mücadele etmek. İkinci bir seçeneği aklından bile geçirme. RMK dan bir işçi

Rota 5 MK


Kot işçileri: “Sözün bittiği yerdeyiz”!

Gece-gündüz demeden Artık sözün bittiği yerdeyiz. Artık halimize ağbeyazlatmaya çalıştıkları kotlar lamayı bir kenara bıraktık. Artık kalan ömrümüz için hayatları kararan kot taşlama işçileri tedavisi olmayan silikozis için, geride kalanlarımız için ve başka işçi karhastalığının pençesinde birer birer deşlerimizin bizlerin yaşadıklarını yaşamamaları düşüyorlar. Silikozis hastalığının son için mücadele etme zamanı. Artık bizlere yapıkurbanı 25 yaşında yatağa bağlı lanların hesabını sorma zamanı… olarak yaşayan Hüseyin Özkaya tarafta ne tam bu taraf ta bir geleceğe mecbur oldu. Amcasının oğlu Beytullah Özkaya gibi kot bırakılıyoruz. taşlama işinde çalışan Hüseyin Özkaya geçtiğimiz Efendiler! Saydığınız boncuk değil, ölen günlerde yaşamını yitirdi. arkadaşlarımız, dostlarımız, canlarımız… Kot taşlama ve yıkama işçilerinin içinde Evet üzüntülüyüz. Kendimiz için, ailelerimiz için, bulunduğu kölece çalışma koşullarına karşı ölen arkadaşlarımız için üzüntülüyüz. Ama artık mücadeleyi örgütleyen Kot İşçileri Birliği, öfkemiz üzüntümüzden büyük. Bizleri yaşarken Özkaya’nın ardından yazılı bir açıklama yaptı. mezara sokanlara, “beyaz kotlardan” servetler Kot İşçileri Birliği’nin yaptığı yazılı açıklamayı yaratıp, bizlere ölümü; ailelerimize sefaleti reva aşağıda olduğu gibi yayınlıyoruz… görenlere, vergiye gelince kapımıza gelip, sağlık “Ciğerimiz yetene dek!..” hakkımıza gelince selamı kesenlere, ölüm Artık sözün tükendiği yerdeyiz. Patronların kar atölyelerine ruhsat veren tüm imza sahiplerine, hırsına bir arkadaşımızı daha kurban verdik. Kot merdiven altlarını patron ofisinde denetleyenlere işçisi Hüseyin Özkaya arkadaşımız yakalandığı öfkeliyiz. Slikozis hastalığı sonucu hayatını kaybetti. Hüseyin Artık sözün bittiği yerdeyiz. Artık halimize Özkaya arkadaşımızın ağabeyi Beytullah Özkaya’da ağlamayı bir kenara bıraktık. Artık kalan ömrümüz yine aynı hastalık sonucu yaşamını kaybetmişti. Patronların kâr hırsı uğruna işlediği bir cinayete için, geride kalanlarımız için ve başka işçi kardeşlerimizin bizlerin yaşadıklarını yaşamamaları daha tanıklık ediyoruz. için mücadele etme zamanı. Artık bizlere Bir işçi yaşamı daha basitçe alınabilecek yapılanların hesabını sorma zamanı… önlemler alınmadığı için, Bir işçi yaşamı daha makineden ucuz sayıldığı İlan ediyoruz: için. Bir işçi yaşamı daha yaşamdan sayılmadığı için Haklarımızı kazanmak için, ailelerimiz ve karardı. arkadaşlarımız için, yaşamı hiçe sayılan tüm işçi Yüzlerce arkadaşımız aynı hastalıkla boğuşuyor, kardeşlerimiz için, onurumuz, emeğimiz ve yüzlerce arkadaşımız çalışamadığı için sefalet geleceğimiz için, ölümlerin ve bizlere yapılanların koşullarını itiliyor, gece “acaba sıra bende mi?” hesabını sormak için sorusuyla başını yastığa koyuyor ve yüzlerce“biz” “Ciğerimiz yetene dek mücadele edeceğiz!” yani kot işçileri, eşleri, anaları, babaları ve Kot İşçileri Birliği çocuklarıyla, yaşamla ölüm arasında, ne tam o

6 Rota

Mücadeleden başka bir seçeneğimiz yok! Ülkemizdeki milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret zammı 2009 yılının ilk 6 ayı için yüzde 4 olarak belirlendi. Yani asgari ücret değil, sefalet ücreti. 4857 sayılı İş Yasası çerçevesinde çıkarılan Asgari Ücret Yönetmeliği’nde asgari ücret şöyle tanımlanıyor: “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret.” Asgari Ücret Tespit Komisyonu her sene sonunda bir dahaki senenin asgari ücretini belirlemek için toplanır. Her sene yapılan tartışmalar sonucunda asgari ücret resmi olarak açıklanan enflasyon oranında arttırılır. Bu komisyonda patron temsilcileri, bakanlar ve de sözde bizi temsil eden sendika temsilcileri hararetli tartışmalar yaparlar. Ama ne hikmetse her sene aynı senaryo tekrarlanır ve bunun sonucunda belirlenen yine sefalet ücreti olur. Bu ücret bir işçi ailesinin ne gıdasına, ne konut ihtiyacına, ne sağlık giderlerine ne de giyim ihtiyacına yeter. Yasada geçen işçinin zorunlu ihtiyaçlarından biri olan kültür meselesine ise hiç girilmez. Çünkü onlar için işçinin kültürlü olmasına gerek yok zaten… Her sene ülkenin zenginleri/patronları “şöyle kâr ettik, şu kadar büyüdük, kârımıza kâr kattık” diyorlar ama sıra işçinin ücretine gelince sefalet ücreti dayatmasında bulunuyorlar. Yüzde 4 zam vererek bizimle alay ediyorlar. Tersane işçisi arkadaşlar, tersane patronları da “dünyada dördüncülüğe yükseldik, büyüme oranımız 5, sene içinde yüzde 600 ile rekor seviyede oldu” diyorlar. Ama bu büyüme patronları için zenginlik, bizler için sefalet ve ölüm demektir. Onlar zenginleştikçe biz daha çok yoksullaşıyoruz. Onlar zevk-ü sefa içinde günlerini gün ederken, bizler daha beter koşullarda çalışıyor ve yaşıyoruz. Ücretlerimiz gitgide daha çok düşüyor. Sigorta hakkımız halen gaspedilmeye devam ediyor. Elimizden kırıntı denilecek hakları da almaya çalışıyorlar. Yani kısacası bize reva görülen açlık ve sefalet içinde bir hayat… Gerçi tersane işçisi için o bile fazla diyorlar. Bize reva görülen ölümden başkası değil… Peki, biz tersane işçileri bu yaşanan hak gasplarına, ücretlerin düşürülmesine, kriz bahanesiyle işten çıkartmalara sessiz kalacak mıyız? Hayır kalmayacağız. Hem de sesimizi tek tek değil örgütlü bir şekilde yükselteceğiz. Tek tek tersanelerde işyeri komiteleri kurup Tersane İşçileri Birliği’nde örgütlenerek mücadele edeceğiz. Kurtuluş için tek seçenek mücadele, başka bir seçeneğimiz yok! Onur Group Tersanesi’nden bir işçi


İşçi ve emekçi hareketinden… ücretsiz izne çıkartıldılar. TEKSİF Sendikası’nın örgütlü olduğu Özbucak Tekstil’de patronun elektrik kesintisi bahanesiyle başlattığı ücretsiz izin uygulaması işçilerin tepkisiyle karşılandı. İşçilerin sendikaya durumu iletmesi üzerine işyerine gelen TEKSİF Şube Başkanı, patronla gerçekleştirdiği görüşme sonrasında işçilerden daha fazla fedakarlık beklendiğini dile getirmişti. Yapılan görüşmede, üç maaş tutarında ücret ödeme sözü veren Özbucak patronu bu sözünü de yerine getirmeyerek sadece bir aylık ücret ödemesi yaptı. Ardından yalan ve baskılarla işyerindeki sendikal örgütlülüğü dağıtma çabalarına girişti. İşçilerin ücretsiz izne çıkarılmasının ardından geçen hafta TEKSİF Sendikası’nda yapılan toplantıda işçiler artık bir çözüm istediklerini, yapılması gereken ne varsa yapmak istediklerini dile getirdiler. Sendikayı işyerinde yaşanan sorunlara karşı pasif olmakla eleştiren işçiler, evlerinde beklemek istemediklerini söyleyerek, son iki yıldır katlandıkları işten atma ve ücret gasplarına artık tahammül edemeyeceklerini belirttiler.

Renault’ta üretime ara veriliyor! Çapa 2 saat işbıraktı! Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şubesi, döner sermaye katkı paylarının adil dağıtılması talebiyle gerçekleştirdikleri kitlesel ve coşkulu eylemlerden sonra, 31 Ekim günü sabah 08.00-10.00 saatleri arasında iş bıraktı. Saat 08.00’de Mono Blok önünde bir araya gelen sağlık emekçileri saat 08.30’a kadar alkış ve sloganlarla rektörlüğü protesto ettiler. “Dönerler arttırılsın adil dağılsın! / SES Aksaray Şube” pankartı ve “Krizi biz yaratmadık, yaratanlar ödesin!”, “Döner sermaye arttırılsın, adil dağıtılsın!”, “Krizin faturasını patronlar ödemelidir!” dövizlerini taşıdılar. 08.30’da pankart ve dövizler açarak hastane bahçesinde yürüyen sağlık emekçileri, yürüyüş ve eylem boyunca, “Adalet, eşitlik istiyoruz!”, “Döner sermaye adil dağıtılsın!”, “Kölelik düzeni istemiyoruz!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Herkese eşit, ücretsiz sağlık!”, “Savaşa değil, eğitime bütçe!”, “IMF defol bu memleket bizim! , “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” vb. sloganları attılar. Monoblok önünde saat 08.50’ye kadar oturma eylemi gerçekleştiren sağlık emekçilerine SES Çapa Tıp Fakültesi Temsilcisi Turan Karabağ seslendi: “Hakkaniyetin ve iş barışının sağlanması için, öğretim üyelerine olduğu gibi, diğer çalışanlara da, yasada belirlenen üst sınır üzerinden döner sermaye dağıtılmasını talep ediyor ve Rektörlüğü uyarıyoruz. Fakültemizde yalnızca öğretim üyesi çalışmadığını hatırlatıyoruz. Yok sayılan emeğimiz ve sağlık ekibinin öğretim üyesi dışındaki üyeleri olmazsa, hizmetin nasıl verilebileceğinin görülmesi için; bugün 08.00 ile 10.00 saatleri arasında aciller dışında sağlık hizmeti vermedik. Uyarılarımız dikkate alınmaz ise, eylemlerimizi diğer fakültelere de yaygınlaştırarak, daha uzun süreli iş bırakmalara hazırlanacağız.” Açıklamadan sonra iki saatlik iş bırakma eylemi sona erdi. Eyleme 350’ye yakın sağlık çalışanı

katıldı. Çapa’da acil servis dışında hizmet verilmedi.

Tadal işçileri iş bıraktılar! Tadal şirketine bağlı olarak Ankara Üniversitesi’nde çalışan yemekhane işçileri haklarını elde etmek için boykot gerçekleştirmişlerdi. Verilen sözler tutulmadığı için 3 Kasım günü yeniden iş bıraktılar. Rektörlük ‘bütün talepleriniz yerine getirilecek’ demesine rağmen işçilere verdiği sözü tutmadı. İşten çıkartılan işçiler işe alındı, ancak verilen diğer sözlerin hiçbirisi gerçekleşmedi. İki haftadır işçilerin ücretleri ödenmiyor. İşçilerden bazıları iki, bazıları üç aydır ücretlerini almıyorlar. Taşeron şirket ücretleri ödeyemeyeceğini, rektörlüğün ödeyeceğini söylüyor. Rektörlük ise çeşitli gerekçelerle işçileri oyalıyor ve ücretleri ödemiyor. 3 Kasım günü iş bırakan işçiler, ücretleri alana kadar mücadele etmeye devam edeceklerini söylüyorlar.

Sözleşmeli öğretmenliğe protesto! Eğitim-Sen Bursa Şubesi 1 Kasım günü HeykelOrhangazi Parkı’nda yaptığı eylemle sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını protesto etti. Şube Sekreteri tarafından yapılan açıklamada, 5 Kasım günü Milli Eğitim Bakanlığı’nın 13 bin sözleşmeli öğretmen alacağı belirtilerek, sözleşmeli istihdamın bakanlığın temel politikası haline geldiği ve şov malzemesi haline getirildiği ifade edildi. İş güvencesiz, düşük ücretle çalışma anlamına gelen sözleşmeli, ücretli istihdam uygulamalarından vazgeçilmesinin talep edildiği eylemde, sözleşmeli öğretmenlere mücadele ve örgütlenme çağrısı yapıldı. “Sözleşmeli köle olmayacağız!”, “Rantiyeye değil eğitime bütçe!” sloganlarının atıldığı eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

Özbucak’ta mücadele isteği Adana’da tekstil sektöründe faaliyet gösteren Özbucak Tekstil’de son 6 aydır ücret ödemeleri düzenli gerçekleşmiyor. Ekim ayı da dahil olmak üzere ücretlerini alamayan işçiler patron tarafından

Bursa’daki Oyak Renault fabrikası 3-11 Kasım tarihleri arasında “küresel kriz” gerekçesiyle üretime ara veriyor. Yapılan açıklamada Karoseri-Montaj fabrikasında üretim dururken, Mekanik ve Şasi fabrikasında motor, şasi ve vites kutusu üretiminin devam edeceği belirtildi. Üretimin durdurulmasının ardından işçilere sendika tarafından yapılan açıklamada ücretlerinin %67’sinin ödeneceği bildirildi. Fabrikada askere gitmeyenlerle birlikte sözleşmeli işçilerin bir kısmının işten çıkarıldığı belirtiliyor. Daha önce TOFAŞ’tan da 1500 civarında işçi çıkarılmıştı. BOSCH ve diğer metal fabrikalarından da işçi çıkarıldığı ve üretime ara verildiği haberleri geliyor.

“Vergiden muaf, insanca yaşamaya yetecek asgari ücret!” Kayseri Alternatif Asgari Ücret Belirleme Platformu, 2 Kasım günü yerel bir televizyon (KayTV) aracılığıyla bir açıklama gerçekleştirdi. Platform sözcülerinden Atlen Yıldırım, asgari ücretin belirlenmesinde taraf olmak için, 29 Haziran’da gerçekleştirilen Kayseri İşçi Kurultayı’nın aldığı karar doğrultusunda “Vergiden muaf, insanca yaşamaya yetecek asgari ücret!” ve “Asgari ücret belirlenirken 4 kişilik bir ailenin tüm ihtiyaçları dikkate alınsın!” talepleri etrafında alternatif asgari ücret kampanyasına bütün işçi ve emekçileri katılmaya ve işyerlerinde alternatif asgari ücret komiteleri kurmaya çağırdı. Yıldırım yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kasım ayı içerisinde sermaye ve sendikaların temsilcileri yeni dönem asgari ücret belirleme görüşmeleri için masaya oturacaklar. Sendikalar esip gürleyecek, sonra ‘bu ücret çok düşük, altına imza atılmaz, şöyle yaparız, böyle ederiz’ diyecekler ve sonunda da sermayenin söylediklerini, ‘hadi hayırlı olsun’ diyerek kabul edecekler. Bu, her zaman izleye geldiğimiz bir orta oyunudur.” Açıklamada, sözde işçinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ihtiyaçlarını karşılayacak ücret olan asgari ücretin aslında azami sefalet ücreti olmaktan ileri gitmediği belirtilerek, asgari ücrete yapılan zamların açlık sınırının bile yarısı etmediğine dikkat çekildi. Açıklama insanca yaşamaya yetecek asgari ücret için mücadeleyi yükseltme çağrısı ile son buldu.

Rota 7


Tersane işçilerinden metal işçilerine...

Mücadelenizde yalnız değilsiniz! “Yalnız değilsiniz!”

MESS ile metal işkolundaki Bizler metal işçilerinin GREV kararlılığını sendikalar arasında yürütülen Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi görmekteyiz. MESS’in saldırılarına ve kölelik görüşmeleri uyuşmazlıkla dayatmalarına karşı elbette ki GREV bayrağı sonuçlandı. Uyuşmazlığın temel nedeni ise MESS’in kölelik dalgalanmalı. Bu sendikal ihanete verilmiş en büdayatmasıdır. Esnek çalışma, yük yanıt olacak. sosyal hakların gaspı ve sefalet ücreti dayatmaları asla kabul Bizler Tuzla tersaneler cehenneminde çalışan edilemez. Zira bu dayatmalar metal işçilerinin işçileriz. Tersane patronlarının tıpkı MESS çalışma ve yaşam koşullarını daha da ağırlaştıracak, patronları gibi hak tanımaz tutumuna ve iş hayatı onlar için çekilmez hale getirecektir. cinayetlerine karşı mücadele yürütüyoruz. Tersane Metal patronları krizi bahane ederek siz metal patronları örgütü GİSBİR’e karşı güçlü bir işçisinden bir kez daha fedakârlık talep ediyor. Oysa örgütlenme yaratmaya çalışıyoruz. Tersane bu asalak patronlar daha düne kadar metal patronları içinden geçtiğimiz bugünlerde bizlerin de sektörünün büyüme rekorundan bahsediyorlardı. ücretlerini düşürerek ve işten çıkararak fedakârlık Evet, metal patronları işçilere dayattığı sefalet bekliyorlar. Ancak ayrı sektörlerde çalışan işçiler koşulları sayesinde gittikçe palazlandı. Ancak bu olsak bile TİS süreciniz bizi de etkileyecek. Dahası kadarı onlara yetmiyor. Onlar daha fazlasını tüm işçi sınıfını etkileyecek. Çünkü patronlar metal istiyorlar. Bunun için şimdi bir kez daha fedakârlık TİS’lerini emsal olarak kabul edecek. Bunun için masallarını dillendirerek sömürü ve köleliğin sürgit aynı sınıfın neferleri olarak bizim de gözümüz devam etmesini bekliyorlar. Ancak bu devran böyle kulağımız metal TİS’lerinde. gitmez/gitmeyecektir. Bizler metal işçilerinin GREV kararlılığını görmekteyiz. MESS’in saldırılarına ve kölelik Türk Metal çetesinden hesap soralım! dayatmalarına karşı elbette ki GREV bayrağı dalgalanmalı. Bu sendikal ihanete verilmiş en büyük İnsanca yaşam ve çalışma koşullarını sağlayacak yanıt olacak. Bizler Tuzla tersane işçileri olarak talepleri MESS kabul etmiyor. İşçilerden fedakârlık metal fabrikalarında kurulacak olan “Grev istiyor! Türk Metal çetesi de patronların bu Komiteleri”yle sürekli dayanışma içerisinde fedakârlık istemlerine “hazırız” karşılığını veriyor. olacağız. Metal işçisinin GREV konusunda attığı Türk Metal çetesinin satışına ve ihanetine geçit her adımı sonuna kadar destekleyeceğiz. verilmemeli, satış sözleşmesi yırtılmalıdır. İşçilerin Mücadelenizde sonuna kadar yanınızda iradesi ve inisiyatifini tanımayan hiçbir sözleşme olacağız… kabul edilemez. Bunun için “Söz, yetki, karar Yaşasın sınıf dayanışması! işçilere!” ilkesi yaşamsal önemdedir. Bu sadece Türk Metal çetesinin egemen olduğu yerlerde değil, TERSANE İŞÇİLERİ BİRLİĞİ DERNEĞİ her yerde uygulanmalıdır. Sendika yöneticileri (TİB-DER) işçilerin iradesi dışında davranmamalıdır. Adres: Evliya Çelebi Mh. Yasemin Sk. Kazanmanın en önemli ve etkin yollarından biri No: 31/3 İçmeler/TUZLA budur. Tel: (0 216) 447 44 81 Kardeşler!

Birleşik Metal–İş Sendikası’nın MESS kapsamında bulunan işyerlerinde gerçekleştirdiği Cuma eylemlerinin Gebze ayağına 7 Kasım’da TİB-DER’li işçiler olarak destek verdik. Sabahın erken saatlerinde Sarkuysan ve Kroman Çelik işçilerinin gerçekleştirdiği eylemde biz de dövizlerimiz, bildirilerimiz ve sloganlarımızla yer aldık. MESS’in kölelik dayatmalarına ve Türk Metal çetesinin ihanetine karşı metal işçilerinin öfkesine ortak olduk. İki eylem boyunca da “Krizin faturasını krizi yaratanlar ödesin!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Türk Metal + Dok Gemi-İş çetelerine geçit yok!”, “Tersane-metal işçileri omuz omuza!”, “Söz yetki karar işçilere!” dövizlerini taşıdık. Sloganlarda sınıf dayanışması ve birlik vurgusu ön plana çıktı. Her iki eylemin bitiminde de “Mücadelenizde yalnız değilsiniz” başlıklı bildirilerimizi dağıttık. Bildirilerimiz metal işçisi arkadaşlar tarafından ilgiyle karşılandı. Bizler Tersane İşçileri Birliği Derneği’nde örgütlü işçiler olarak kendi alanımızda yürüttüğümüz dişe diş mücadelenin yanısıra İstanbul’un her yerinde gerçekleşen grev ve direnişlerle dayanışmayı görev bildik. Zira aynı sınıfın evlatları olarak sermayeye karşı topyekûn ve birleşik bir mücadele yürütülmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Farklı sektörlerde çalışmamıza rağmen sorunlarımız büyük oranda ortaklaşıyor ve bu nedenle birlikte mücadele yaşamsal bir önem taşıyor. Bizler gerçekleşen her direniş ve grevle, eylemli dayanışma içerisinde olduğumuzu buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Tersane İşçileri Birliği Derneği

İşçi Bülteni Özel Sayı: 364 * Fiyatı: 25 YKr * Kasım 2008 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Millet Cad. 50/10 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92

MK


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.