İşçi Bülteni Özel Sayı 314
Tersaneler cehennem Tersane işçilerinin sesi işçiler köle kalmayacak!
ROTA
Aylık bülten 10 Haziran 2008 Fiyatı 50 YKr
15 Haziran Pazar günü “iş cinayetlerine kurban giden işçilerin aileleriyle dayanışma etkinliği”nde buluşalım! İşçiler, emekçiler... Tersanelerdeki ağır çalışma ve yaşam koşulları günbegün artmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması nedeniyle bugüne kadar 96 işçi kardeşimizi iş cinayetlerine kurban verdik. Elbette ki bu ölümlerin çoğu “önlenebilir” ölümlerdi. Ancak gözünü kâr hırsı bürümüş asalak tersane patronları halen üç kuruş masraf yapıp önlem almıyor. Onlar bu ölümler üzerinden saraylarda yaşarken bizler sıranın hangimize geleceğini kara kara düşünür olduk. Gazeteler bizleri yazdı, televizyonlar sürekli bizim yaşam ve çalışma koşullarımızı anlattı. Çalışma Bakanı dâhil birçok milletvekili, müfettiş tersanelere gelip güya incelemeler yaptılar. Ama her gün bir arkadaşımızı daha patronların aşırı kâr hırsına kurban verdik. Hepimiz gördük onları, hepsi gelip yalan yanlış vaatlerde bulunup gittiler. En sonunda Çalışma Bakanı dahi “ölümler sürecek” diyerek elini ayağını çekti. Biz onlardan zaten bir şey beklemiyorduk. Halen de hiçbir şey beklemiyoruz. Ama onlar bizim bu cehenneme boyun eğmemizi bekliyorlarsa yanılıyorlar. Ölümleri durdurmak, taşeronluğu kaldırmak, insanca yaşam ve çalışma koşullarını sağlamak bizim elimizde. Bunun tek bir yolu var o da “örgütlenmek”. 27 Şubat’ta iyi bir eylem yaptık. Tuzla Gemi önünden yolu kestik. Onlar bu dilden anlıyorlar. Anladıkları dilden onlarla konuşmayı bilmeliyiz. Ama bu yetmez kardeşler! Bizim daha iyi örgütlenmeye, birbirimize kenetlenmeye ihtiyacımız var. Ancak bugüne kadar birbirimize yabancılaştırıldık. Taşeronlarla bizleri parçalara ayırarak birbirimizden ayrı durmamızı sağladılar. İşte
bütün bu oyunu bozmak için birbirimizle kaynaşmaya ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Sosyal etkinlikler dayanışma ve kaynaşmayı sağlar. Birbirimizi daha yakından tanımamızı, sorunlarımızı paylaşmamızı sağlar. İşte bu etkinliklerden biri olan “İş cinayetlerine kurban giden işçilerin aileleriyle dayanışma etkinliği” bizim için bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirelim. Bu etkinlik örgütlü yaşama geçişi sağlayacak adımlardan biri olmalıdır. Bunun için 15 Haziran Pazar günü akşam saat 17.30’da İçmeler istasyondaki DERNEK binamızda buluşup otobüslerle etkinliğe katılmak için hareket edeceğiz.
Rota’dan...
Haziran sayımızla hepinize merhaba! Bu sayımızda da işçi sınıfının ve özelde de biz tersane işçilerinin yaşadığı sorunları ele aldık. Tersaneler cehenneminde kan akmaya devam ediyor. Sadece Mayıs ayında 3 işçi arkadaşımız iş cinayetine kurban gitti. Kazalarda yaralanan, sakat kalan arkadaşlarımızın haddi hesabı yok. Yaşanan ölümleri işçilerin “cahilliği”ne bağlayanlar sadece tersane patronları değil onların uşakları da bu yalanı dillerine dolamaya başladılar. Görevi güya İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Müdürü olan Kasım Özer isimli zat-ı muhterem ağzında sakız gibi bu sözleri çiğneyip durdu. Hem de tam da “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası”nda ve üstelik tersanelerde ölümlerin yeniden yaşanmadığı bir anda. Yaşanan bu gelişmeler elbette ki sermaye sınıfının biz işçilere yönelik saldırılarının bir parçası. Bu açıdan ortak davranmaları gayet doğal bir durum onlar için. Tersane patronlarından bakan ve milletvekillerine, sarı sendikalarından ve özellikle de havzada işbirlikçiliği ilke edinen patron uşağı Dok Gemiİş’ten başka ne bekleneblinir ki... Geçtiğimiz günlerde içinde AKP, CHP ve MHP milletvekillerinin içinde bulunduğu Meclis Tuzla Araştırma Komisyonu güya tersanelerde inceleme yapmaya geldiler. Bildiğimiz teraneleri bir daha dile getirerek Tuzla’dan ayrıldılar. Ertesi gün Deniz Kaşıkeman isimli arkadaşımız, bir hafta önce feci bir patlama sonucu İzzet Güder arkadaşımızın iş cinayetine kurban gittiği Selah Tersanesi’nde üzerine sac düşerek yaşamını yitirdi. Hemen ardından Desan Tersanesi’nden Murat Çalışkan isimli
MK
bir arkadaşımız daha yüksekten düşerek iş cinayetine kurban gitti. Bunun ardından oluşan kamuoyu tepkisi üzerine Çalışma Bakanlığı ve valilik Selah Tersanesi’ni güya “süresiz kapattı.” Tersanelerde yaşanan sorunların “tersane kapatmak”la çözülmeyeceği açıktı. Kapatılan tersanenin işçilerine ne bir ödenek yapıldı ne de başka bir iş imkânı sağlandı. Bu sorunlar ancak işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınarak, Ağır ve Tehlikeli İşkolu Yönetmeliği’ni uygulanarak nispeten çözülebilir. Fakat tüm dertleri kârlarına kâr katmak olan asalak tersane patronları ve onların uşaklarının sorunlara çözüm bulmak gibi bir dertleri yok. Zaten çok geçmeden “kapatma”nın bir aldatmacadan ibaret olduğu anlaşıldı. 6 gün bile kapalı kalmayan tersane aniden “gerekli düzenlemeler yapılmıştır” denilerek açıldı. Bu asalaklar ve işbirlikçileri, onlara ve kan denizi içinde yüzen düzenlerine karşı tersanelerde yürüttüğümüz mücadelede nedeniyle havzadaki ilerici güçlere yönelik provokasyon girişiminde bulundular. Hain Dok Gemi-İş, Gemi Mühendisleri Odası ve GİSBİR 22 Mayıs günü tersanelerde provokatif bir eylem gerçekleştirdiler. Birçok tersanede elektriği keserek işçileri zorla eyleme taşıyan bu asalaklar ve uşakları, işçilerin ellerine havzada kölelik koşullarına karşı yılmadan mücadele yürüten bizleri hedef alan şiarların yazılı olduğu pankartlar tutuşturarak ve işçilerin arasına sivil polisleri yerleştirerek yine bizi hedef alan sloganlar attırarak gövde gösterisi yaptılar. Bu provokasyon girişimi ne tesadüftür ki tam da Desan patronu Cengiz Kaptanoğlu’nun basına tersanelerde yaşanan olayların “polisiye olaylar” ve “eylem yapanların sadece 30 kişi” olduğunu söylemesinin ardından gerçekleşmektedir. Aklınca bizi hedef göstermiştir. Bu durum aynı zamanda öncesinden organize bir şekilde hazırlığın yapıldığını da göstermiş oldu. Tüm bu yaşananlar gösteriyor ki, birileri bizim yürüttüğümüz mücadeleden hoşnut değil. Bu da demek oluyor ki ilerleyen günler tersaneler daha sert mücadelelere sahne olacak. Bu yaptıkları elbet bir eylemle sınırlı kalmayacak. Biz, bu asalakların neler yaptıklarını biliyoruz. Varsın yürüttüğümüz mücadele hoşlarına gitmesin fakat biz onların uykularında karabasan olmaya devam edeceğiz.
2 Rota
“Tüm duyarlı kamuoyunu da mücadelemize omuz vermeye çağırıyoruz!” Basına ve kamuoyuna... Tuzla tersaneler cehennemi bu kez yaşanan iş cinayetleriyle değil kapatmayla gündeme geldi. 20 Mayıs günü akşam saatlerinde basına bir açıklama yapan İstanbul Valisi Muammer Güler, Tuzla tersanelerde yaşanan iş cinayetleriyle ilgili “iş güvenliği” konusunda eksiklikleri bulunduğu tespit edilen Selah Makine ve Gemicilik Endüstri ve Ticaret A.Ş.’nin, bunları tamamlayıncaya kadar tümüyle kapatılmasına karar verildiğini aktardı. 21 Mayıs günü ise SELAH Tersanesi’nde çalışan işçiler işbaşı yapamadı. Böylece tersane patronları arasında Erkan Selah günah keçisi seçilmiştir. Oysa SELAH Tersanesi’nin kapatılması gerekçesi olarak ifade edilen ‘Parlayıcı ve patlayıcı maddelerin yerlerinin riskleri, yüksekten düşme riskleri, kullanılan malzemelerin düşme riskleri, elektrik akımına kapılma riskleri’ Tuzla’daki tüm tersaneler için geçerlidir. TBMM’ye bağlı Tuzla Araştırma Komisyonu’nun açıkladığı raporda da bulunmaktadır. Peki, SELAH Tersanesi’nin kapatılması çözüm müdür? Elbette ki değil. Tuzla’da sorun oldukça derinlerdedir. Yani devlet çürümüş bir ağacın sadece bir dalını kesmiştir. Oysa “cinayet” diye tabir edilebilecek tersane ölümlerinin nedenlerini sayısız kez kamuoyuna gerek yaptığımız yazılı açıklamalarla gerekse de gerçekleştirdiğimiz eylem ve etkinlikler yoluyla açıklamıştık. Devlet bu nedenlerin üzerine gitmemektedir, dolayısıyla bu kapatma “cezası”nın ne kadar süreceğinden bağımsız olarak, bu işlem bir manevradır. Kamuoyunda yükselen tepkiyi yatıştırmaya yönelik bir göz boyamadır. Tersane İşçileri Birliği Derneği olarak her fırsatta yinelediğimiz “ölümlerin nedenleri” konusunda devlet neden tek bir adım atmamıştır. - İşçi sağlığı ve İş güvenliği tedbirleri (koruyucu önlemler) konusunda neler yapılmıştır? - Tuzla tersaneleri “Ağır ve Tehlikeli İşkolu Yönetmeliği” kapsamına girdiği halde, bu mevzuat neden uygulanmamaktadır? - Yeterli aydınlatılması yapılmamış ve hiçbir tedbir alınmamış gemilerde neden gece çalışma yasağı getirilmemiştir? - 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi’nin ifade ettiği “asıl iş alt işverene devredilemez” hükmü neden uygulanmamaktadır? Üstelik 2 bine yakın alt işveren (taşeron) varlığını koruduğu halde devletin yetkili organları neden bu yasadışı durumu ortadan kaldırmamaktadır? Zira iş cinayetlerinin en büyük nedeni taşeronluk sistemidir ve bu havzada yasadışı işletilmektedir. - Herşeyden önemlisi ölümlerin büyük çoğunluğu patronların iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri almamasından kaynaklanmaktadır. Bu böyle olduğu halde neden tersane patronları yargı karşısına çıkarılmamıştır? Tüm bu sorular biz tersane işçilerinin cevaplanmasını beklediği sorulardır. Dahası “basit önlemlerle” birçok ölümün önüne geçilebilecekken, neden bugüne kadar sessiz kalınmıştır? Tersane patronlarının gemi üreteminde dünya 23.cüsü iken
dünya 4.cüsü olmasını sağlayan bu mezardaki işçilerin ailelerine dayatılan “kan parası” neden bir cezai müeyyide gerekçesi sayılmaz? Tüm bu ifade ettiklerimiz, aslında bu havzada yaşanan cehennemin boyutlarını yansıtmaktadır. Evet, bugün SELAH Tersanesi kapatılmıştır? Elbette üzülmüyoruz! Burada bizi ilgilendiren SELAH patronunun pasta kaybı değil, tersane işçisinin kuru ekmek kaybıdır. Bine yakın işçi kardeşimiz işsiz kalmıştır. Devlet yetkilileri bu konuda da işçileri mağdur etmiştir. Devlet bünyesinde kurulan “İşsizlik Sigortası Fonu”ndan işçi kardeşlerimizin zararları karşılanmalıdır. Zira SELAH Tersanesi’ndeki işçi kardeşlerimizin akıbeti İşsizlik sigortası kapsamına girmektedir. Mevcut düzenleme şu şekildedir: “İşsizlik sigortası; bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybedenlere, uğradıkları gelir kayıplarını kısmen de olsa karşılayarak kendilerinin ve aile fertlerinin zor duruma düşmelerini önleyen, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren, Devlet tarafından kurulan zorunlu bir sigorta koludur” Biz tersane işçileri olarak, tüm bu saydığımız koşulların yerine getirilmesi için eylem ve etkinliklerimizi sürdüreceğiz. Biz işçiler, önümüzdeki sürecin zorlu olacağını biliyoruz. Ancak yukarıdaki saydığımız maddelerin her biri bizim için bir mücadele gerekçesidir. Tersane patronlarının kendi çıkarları gereği yukarıda belirtiğimiz hususları yerine getirmeyeceklerini biliyoruz. Tüm ilgili tarafların dile getirildiği gibi “Tuzla’da devletin olmadığı” bu koşullarda, biz işçiler insanca yaşam ve çalışma koşulları için mücadelemizi sürdürmeye ve haklarımızı elde etmeye kararlıyız. Bütün duyarlı kamuoyunu da mücadelemize omuz vermeye çağırıyoruz. Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) 22–05–2008 İRTİBAT TEL: 0 216 447 44 81 GSM: 0 545 963 70 16 İçmeler mahallesi G–13 sk. No:1 Tuzla/ İstanbul (İçmeler istasyon arkası)
Provokasyonlara alet olmayacağız!
Geçtiğimiz günlerde GİSBİR ve patron işbirlikçisi Dok Gemi-İş provokasyon amaçlı ortak bir eylem gerçekleştirdi. Tersane patronları her zaman iş bırakma eylemine karşı çıkarken, bu kez kendileri işçileri iş bırakmaya zorlayarak provokasyon kokan bir eylem gerçekleştirdiler. “İş bırakma” eyleminin öncesinde çoğu tersanede elektrikler kesilmişti. Asalak tersane patronları ve taşeronlar takımı arkadaşlarımızı neredeyse zorla yürüyüşe kattılar. Zaten durumun farkında olmayan arkadaşlarımız patronları başlarında olduğu için yürüyüşe katılmak zorunda kaldılar. Bu eylemin amacı tersanelerde işçileri örgütlemeye çalışan kurumlara saldırmak, onları gözdağı vermek ve aynı zamanda işçiler üzerinde bir baskı mekanizması oluşturmaktı. Ama ne onların provokasyon ve gözdağı verme amaçlı tutumları ne de kolluk güçlerinin terörü bizleri korkutamaz. Eğer biz tersane işçileri hakkımızı istediğimiz için “terörist” oluyorsak, işçileri bilinçlendirdiğimiz için bize “terörist” diyorlarsa varsın desinler. Onların provokasyonuna alet olmayacağız. Tersane işçisi herkesi tanıyor. Kan gölüne dönen bu cehennemde kimin işçinin dostu, kimin düşmanı olduğunu tersane işçi çok iyi biliyor. İş kanı dökerek saltanatlarını
sürdürenlerin ne kadar işçi dostu olduklarını biz her gün yaşayarak biliyoruz. İşbirlikçi işçi düşmanı sarı sendikacıları çok iyi tanıyoruz. Onun için Dok Gemi-İş Sendikası’nın işbirlikçi yöneticileri patronlar örgütü GİSBİR’le kolkola girerek yürüyüşü organize ederek kimin tarafta olduğunu açıkça belli etmesine şaşırmıyoruz. Bizler sarı sendikacıların kimin uşağı olduklarını ve kime hizmet ettiklerini çok iyi biliyoruz. Bugüne kadar işçilerin hakları ve çıkarlarını korumak için kıllarını bile kıpırdatmayan bu uşak takımına günü gelince tersane işçisi hesap soracaktır. Bundan hiç kuşku duymuyorum. Hem GİSBİR hem de Dok Gemi-İş günü gelecek işçilere hesap verecek. Ne tersane patronları ne de onun uşağı Dok Gemi-İş bizi yıldıramaz. Örgütlü işçi güçlü işçidir. Eğer bizler dernek çatısı altında örgütlenirsek ölümleri, kötü çalışma koşullarını, sigortasızlığı, düşük ücreti ve ücretlerin daha da düşürülmesini önleyebilir ve taşeronluğu kaldırabiliriz. Yaşasın işçilerin örgütlü birliği! Katil GİSBİR hesap verecek! Genç bir tersane işçisi
Çözücü güç komitelerdir! Tersanelerde sorunların çözümünde komitelerin önemini ve çözücü gücünü yaşadığımız deneyimle daha iyi anlamış olduk. Çalıştığımız firmada gün geçmiyor ki biz işçilerin aleyhine yaptırımlar uygulanmasın. Hakkımız olan ve devletin asgari ücretlileri “desteklemek” adına verdiği fiş paralarımızın üzerine yatan patron, bu yetmezmiş gibi bizleri insan yerine koymayarak 5 aydır bu konuda bir açıklama dahi yapmamıştır. Bir arkadaşımıza yaptıkları açıklama aslında patronların gerçek yüzünü göstermiştir. “Gemi yaptırıyoruz, biraz sıkıştık, ne parası” gibi fütursuzca sözler etmekten çekinmemiştir. Kendilerine saray yaptıranlar, saraylarını nasıl yaptıkları da gün gibi ortadadır. Bizleri sömürdükleri yetmezmiş gibi bir de varolan haklarımıza saldırmaktan vazgeçmiyorlar. Arkadaşlarımızın sorunları bireysel olarak çözme çabası herhangi bir kazanım sağlamamıştı. Aksine bizi geriye götürmüştü. Sorununa sahip çıkanlar, aynı sorunu yaşayanların tavırlarını eleştirerek, yürüttükleri mücadelede yalnız oldukları hissine kapılmışlardı. Biz de ilk önce bu arkadaşları bir araya getirmeye çalıştık. Her ne kadar çok fazla bir araya gelemesek de, ayaküstü yaptığımız 10’ar dakikalık toplantılar bir kararlılık sağladı. Komite oluşumunda kaynakçı arkadaşımızla başlayan ufak bir diyaloğumuz kısa bir zaman da tüm arkadaşların sahip çıkmasıyla beklemediğimiz bir etki yarattı. İlk başta çok geride duran arkadaşlar, bizleri de aşan eylemlikler sergilediler. Ve birçok arkadaş komitemize dâhil oldu. Ustabaşını uyarmamızla başlayan eylemimiz kısa zamanda etkisini gösterdi. Ustayı uyardığımız gün cuma günüydü. 1 hafta sonra ödenmeyen paraların yatırılmış olduğunu öğrendik. Aslında biz bu kadar çabuk karşılık alacağımızı ummuyorduk. Bizlere açıklama bile yapmayanlar bizim daha güçlenmemizden korkup sorunumuzu çözmüşlerdir. Burada çözücü güç olan komitenin aslıdır. Biz işçiler şunu anladık ki, örgütlü olmak güçlü olmak, insan olmak ve insan yerine konmak demektir. Tuzla Gemi Tersanesi’nden bir işçi
Dok gemi-iş kime hizmet ediyor? Tersanelerde yaşanan iş cinayetlerine ve hak gasplarına yönelik kamuoyunun ilgisi hala sürüyor. Şimdiye kadar yaşanan iş cinayetlerinde 96 işçi kardeşimiz yaşamını yitirdi, kim bilir kaç işçi kardeşimiz de iş kazaları sonucu çalışamaz hale geldi. Kölelik koşullarının yaşandığı tersanelerde, sorunların çözümüne yönelik atılmış tek bir adım bile yok. Sermaye devletinin ve asalak tersane patronlarının göstermelik olarak ve zoraki attıkları kimi adımlar da sorunlarımızın çözümünde anlamlı bir sonuç yaratmadı. Yaşadığımız onlarca sorun orta yerde dururken kendine “işçi örgütü” diyen Dok Gemi-İş Sendikası, tersane patronlarının çanağını yalamaktan başka hiçbir iş yapıyor. İşçi kanından onlar da besleniyor. Asalak tersane patronları ile kolkola işçi kanının
akıtmasına, haklarının gaspedilmesine ve sigortasız çalıştırılmasına göz yumuyor. DOK GEMİ-İŞ Sendikası’nın başına çöreklenen işbirlikçi bürokratları, GİSBİR’le kolkola “35 ayrı tersanede toplu sözleşme yaptık, bu sorunları beraber çözeceğiz” yalanlarını savuruyorlar. GİSBİR, kamuoyu tepkisinden ve tersane işçisinin öfkesinden duyduğu korku üzerine Dok Gemi-İş gibi işçi düşmanı bir sendikayla omuz omuza yürümenin önünü açtı. Bu işçi düşmanı sendikanın tersane patronları ile yaptığı toplu sözleşmelerde ise tersane işçisine hiçbir sosyal ve ekonomik hak verilmemiştir. Zaten imzaladıkları sözleşme tersanelerde çalışan kadrolu işçileri kapsamakta. Böylece hem kamuoyuna “biz sorunları çözmek için adım attık” diyecekler hem de tersane işçilerini kadrolu-kadrosuz diye bölerek
karşı karşıya getirerek işçilerin birliğini ve ortak örgütlenmesinin zeminini parçalanmaya çalışacaklar. Tersane işçisi arkadaşlar! GİSBİR ve Dok Gemi-İş’in kolkola girerek tersane işçisinin örgütlülüğüne ve mücadelesine karşı geliştirdikleri bu oyunlar boşa çıkarılmadan sorunlarımızı çözebilmek mümkün olmayacaktır. Tüm tersane işçilerini bu oyunlara karşı mücadele etmeye ve Tersane İşçileri Birliği Derneği’nde örgütlenmeye çağırıyoruz. Tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak! Tersane işçisi köle değildir! İşçi düşmanlarına yanımızda yer yok! TİB-DER
Rota 3
15–16 Haziran Büyük İşçi Direnişi 38. yılında da yol göstermeye devam ediyor!
İki günlük başkaldırı işçi sınıfının gücünü herkese göstermiştir. Bu iki günlük başkaldırı işçi sınıfının şanlı tarihi olarak hafızalara geçmiştir. Bu büyük ve şanlı başkaldırı aradan geçen 38 yıla rağmen bizlere yürünmesi gereken yolu göstermektedir.
1950-1960’lı yıllar Türkiye işçi sınıfının toplumsal yaşama en fazla damgasını vurduğu yıllardır. Türkiye’de hızlı bir biçimde gelişmeye başlayan kapitalizm aynı zamanda işçi sınıfına da büyük bir itilim kazandırır. 1950 yılarda gelişen ve büyüyen işçi sınıfının önünü kesmek için burjuvazi TÜRK-İŞ Sendikası’nı kurdurur. Daha çok kamu kuruluşlarında örgütlü olan TÜRK-İŞ bunun yanında bir takım özel sektörlerde de örgütlüdür. Kamu kuruluşlarında oynadığı işbirlikçi ve uzlaşmacı rolünü özel fabrikalarda da oynamaya çalışır. Bu uzlaşmacı işbirlikçi rolü hızla işçileşen ve kalabalıklaşan işçi sınıfı içersinde bir hoşnutsuzluğu da beraberinde getirir. 1960’lı yıllara gelindiğinde işçi sınıfı toplumdaki birçok gelişmeyi belirleyen ve toplumun büyük bir kısmını sürükleyen bir güce dönüşür. Bu yıllar işçi sınıfının büyük eylem ve direnişlerine de sahne olur. Yılların biriktirmiş olduğu uzlaşmacı ve işbirlikçi TÜRK-İŞ’e karşı işçiler ve öncüler artık katlanamaz duruma gelmiştir. Gelişen ve militanlaşan eylemlere Türk-İş’in sırt çevirmesi, hak alıcı bir mücadeleden özenle uzak durması artık katlanamaz bir durumun da habercisi olur. O dönem yaşanan Paşabahçe grevini satan TÜRK-İŞ bürokratlarına artık hiçbir güven kalmamıştır. 1960 yılında bir grup sendikacı TÜRK-İŞ’ten koparak DİSK’i kurar. DİSK’in kurulmasıyla işçi sınıfına bir güvende hâkim olmaya başlar, yılların birikmiş öfkesi artık kendini militan bir şekilde ortaya koymaya başlamıştır. 1961 yılına gelindiğinde artık işçi sınıfı grev
4 Rota MK
hakkı için mücadelesini sertleştirir. İlk olarak 1961 yılında kapalı salonlarda grev hakkı dillendirilmeye başlanır. Hemen akabinde ise İstanbul’da 100 bin işçinin katıldığı bir eylem düzenlenir. Eylemde işçiler sık sık grev ve toplu sözleşme hakkı için sloganlar atar. Eylemin olduğu gün İstanbul Denizcilik Bankası liman yükleme işçileri ücretleri için ilk greve çıkarlar. Bu daha yeni başlayacak olan eylem ve direnişlerin ve işyeri işgallerinin ilk kıvılcımıdır. Bu kıvılcım 29 Ocak 1963 yılında Kavel Kablo işçilerinin elinde meşaleye dönüşür. 173 işçi mesailerinin kıdem esasına göre verilen ikramiyelerinin tam ödenmemesi ve sendikal baskıların son bulması için iş bırakır ve oturma eylemi yapar. Eylemin başlamasıyla işveren 10 işçiyi işten atar. Direnişin 5. gününde işveren fabrika önünde direnen işçileri polis zoruyla dağıtmaya çalışır. Çıkan çatışmada 9 işçi yaralanır. Patron gelişen bu olayların ardından lokavt ilan eder. Bunun üzerine işçiler 4 Şubat’ta greve çıkarlar. Bu grev Türkiye işçi sınıfının ilk grevidir. Kanunlarca yasak olan grev ilk olarak KAVEL KABLO işçileri tarafından fiilen hayata geçirilmiştir. Bu işçi sınıfının en güçlü ve etkili silahının ilk kıvılcımına diğer işçilerden de destek gelir birçok iş yeri greve çıkan işçi kardeşlerine para toplar. Aynı
dönemde sendikal hareket içersinde de ayrışmalar başlar. TÜRK-İŞ’in bu yükselen grev silahına sessiz kalması TÜRK-İŞ içerisinde tepkiyle karşılanır, 23 sendikacı ve 45 yönetici TÜRK-İŞ’ten istifa eder. Bu direnişte aynı zamanda patronun birçok saldırısı işçiler tarafından boşa düşürülür. Bu ilk görkemli başkaldırı sonucunda yasak olan grev ve toplu sözleşme hakkı 24 Temmuz 1963’de yürürlüğe girer. KAVEL Kablo işçilerinin açtığı bu yol diğer sınıf bölükleri tarafından kararlıca devam ettirilir. Çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesi için birçok eylem ve işgal olur. Bu direnişlerin içinde fabrika yönetimini ele alan ve üretimi kendilerinin devam ettirdiği fabrikalar dahi vardır. Bu güçlü ayağa kalkış patronlar sınıfını da hayli tedirgin etmeye başlamıştır. Bir yandan ekonomik ve demokratik hakları için ayağa kalkan işçiler, yer yer fabrikaları kendi yönetimine alıp işletmeye de başlayınca burjuvazi atağa kalkar. İlk hedef işçi sınıfının öz örgütü olan sendikasına saldırmak olur. Hazırlanan yasada DİSK’e geçişlerin önü kesilmek istenir. Bu yasanın işçi sınıfının hak alma mücadelesine büyük bir saldırı olduğunu bilen işçi sınıfı yasayı parçalamak için ayağa kalkar. Yasanın meclisten geçmesiyle birlikte tepkiler sokağa taşmaya başlamıştır. İşçi sınıfı kendisine dönük bu örgütsüzleştirme saldırısını sokakta parçalamaya kararlıdır. 15 Haziran günü yasanın geri çekilmesi için işçiler bir yürüyüş başlatır. Daha çok DİSK bağlı iş yerlerinde başlayan bu yürüyüşler daha sonra TÜRK-İŞ üyelerinin de katılımıyla çoğalmaya başlamıştır. İstanbul’da Anadolu ve Avrupa yakasından işçiler Taksim meydanında buluşmak için yürüyüşe başlamışlardır. Bu yürüyüşün bir diğer ve kitlesel kolu ise Kocaeli’nden yürümektedir. Özellikle Kocaeli kolunun diğer iş kollarında çalışan TÜRK-İŞ üyesi işçilerle buluşması kolluk güçleri tarafından engellenmiştir. Kolluk güçlerinin tüm bu saldırıları ve engelleme çalışmaları 16 Haziran günü boşa düşürülür. Kurulan barikatlar işçiler tarafından tek tek yıkılır. İşçilerin bu görkemli yürüyüşü burjuvazinin uykularını kaçırmaktadır, işçilerin bir araya gelmemesi için köprüler dahi kaldırılır. Artık işçi sınıfı önüne çıkan her engeli bir bir parçalamakta ve yeni katılımlarla büyük görkemli yürüyüşünü sürdürmektedir. Diğer büyük şehirlerde de bu görkemli yürüyüşe destekler çoğalmaktadır. 16 Haziran günü işçiler ertesi gün için tekrar bir araya gelmeye ve bu yasayı geri çektirmeye kararlıdırlar. Bu büyük ve görkemli yürüyüş bizzat kendi içinden hançerlenir. DİSK yöneticileri işçileri telkin etmeye ve eylemleri sonlandırmaya çağırır. İki günlük başkaldırı işçi sınıfının gücünü herkese göstermiştir. Bu iki günlük başkaldırı işçi sınıfının şanlı tarihi olarak hafızalara geçmiştir. Bu büyük ve şanlı başkaldırı aradan geçen 38 yıla rağmen bizlere yürünmesi gereken yolu göstermektedir.
Kölelik cehenneminde ölüm–kalım savaşı sürüyor! Tersane patronlarına saray olan Tuzla tersaneler havzası tersane işçilerine mezar olmaya devam ediyor. Tersanelerde ölümler durmuyor. Son 8 gün içinde Selah ve DESAN tersanelerinde yaşanan 3 ölümle tersane patronlarına öfke birikmeye başladı. Selah Tersanesi’nde 9 Mayıs günü yaşanan patlamanın ardından İzzet Güder isimli tersane işçisi yaşamını yitirdi. Tersanesinde şimdiye kadar ölüm olmadığıyla övünen Selah Tersanesi sahibi Erkan Selah 8 gün içinde Selah’ta iki işçinin katledilmesinin altına imzasını attı. Güder’in ardından 17 Mayıs günü Deniz Kaşıkeman isimli tersane işçisi yaşamını yitirdi. Tuzla tersaneleri daha 24 saat dolmadan ölüm kusmaya devam etti. Desan Tersanesi’nde kaynak ustası olarak çalışan Murat Çalışkan isimli tersane işçisinin cesedi DESAN’dan çıkarıldı. Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) ilk olarak 17 Mayıs günü Selah’ta yaşanan iş cinayetinin ardından tersane önünde eylem gerçekleştirdi. Bir gün sonra ise Beyoğlu İstiklal Caddesi baret, döviz, tabut ve pankartlarıyla gelen tersane işçilerine ev sahipliği yaptı. TİB-DER üyeleri 19 Mayıs sabahı da tersaneler havzasında eylemdeydiler. Sürüp giden iş cinayetlerine karşı Tuzla Gemi önünde eylem gerçekleştiren işçiler TİB-DER imzalı dövizlerin yanısıra Taksim eylemini manşetine taşıyan BirGün Gazetesi’ni de taşıdılar. Saat 07.30’da “Tersanelerde sigortasız çalışmaya ve iş cinayetlerine son/Tersane İşçileri Birliği” pankartını açan tersane işçileri burada basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamada konuşan Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) Başkanı Zeynel Nihadioğlu şunları söyledi: “Patronların kar hırsına bağlı önlemsizlik, hızlı çalıştırma, taşeronlaştırma ve uzun çalışma saatlerinin varlığı biz işçilerin yaşamlarını peşpeşe öğütmektedir. Tersane patronları ve devlet yetkilileri halen hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Önlemsizlik sürüyor, işçiler ölmeye devam ediyor. Bugüne kadar tersaneler cehenneminde 96 kardeşimiz iş cinayetlerine kurban gitti.” TBMM Tuzla Araştırma Komisyonu’ndan herhangi bir beklentileri olmadığını da belirten Nihadioğlu tersane işçilerinin sorunlarının çözümünün örgütlü mücadelede olduğunu sözlerine ekledi. Tersane işçilerinin acil taleplerinin sıralandığı açıklamada bir kez daha mücadele çağrısı yapıldı. Tersane işçileri eylem boyunca “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “ Tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak!”, “Patronlar sarayda işçiler mezarda!”, “Katil GİSBİR/ DESAN /Selah hesap verecek!”, “Artık ölmek istemiyoruz!” sloganlarını attılar. İşçiler ayrıca “Çalışma bakanı istifa!” dövizlerini taşıdılar. Açıklama sırasında çevrede biriken işçiler eylemi ilgiyle karşıladılar. Kızıl Bayrak / İstanbul
Tersane işçileri kölelik düzenine karşı yürüdüler!
Tersane işçileri acil olarak aldıkları Taksim eylemi kararıyla 18 Mayıs günü de İstiklal Caddesi’ne iş cinayetleri gündemini taşıdılar. Saat 12.00’de Emek Sineması önünde buluşan TİBDER üyesi işçiler ve eyleme destek veren kurumlar Galatasaray Lisesi önüne yürüdüler. En önde “Artık yeter ölmek istemiyoruz!” pankartını taşıyan tersane işçileri Selah Tersanesi’nde iş cinayetine kurban giden Deniz Kaşıkeman’ın fotoğrafının olduğu simgesel tabutla beraber yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Tersane işçileri, üzerinde “Tek tek ölüyoruz sesimizi duyan var mı?” yazılı tabutla beraber yürüdüler. İşçilere OSİM-DER üyeleri de dövizler açarak destek verdiler. Emek Sineması’ndan Galatasaray Lisesi’ne gerçekleştirilen yürüyüşte coşku ve öfke bir aradaydı. Yürüyüş boyunca İstiklal Caddesi’nden geçen insanlar tersane işçilerine alkışlarla destek verdiler, atılan sloganlara katıldılar. Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde atkı ve formaları ile dolaşan Eskişehir Spor taraftarları da tersane işçilerine alkışlarla destek oldular, tersane işçilerinin yürüyüşüne eşlik ettiler. Yürüyüş kitlesi Galatasaray Lisesi önüne geldiğinde ise burada eylem programı başladı.
Nihadioğlu: “Ölümler sürecek!” İlk olarak Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİBDER) Başkanı Zeynel Nihadioğlu basın açıklamasını okudu. Nihadioğlu tersanelerde en basit iş güvenliği tedbirlerinin alınmamasını değerlendirdi ve TBMM Tuzla Araştırma Komisyonu’nun Tuzla’da devam eden iş cinayetlere karşı çözüm olamayacağını belirtti. Nihadioğlu şunları söyledi: “Biz işçiler bu
komisyonun lağvedilmesini istiyoruz. Bir komisyon kurulacaksa meslek odalarından, hukukçulardan, tabiplerden ve en önemlisi tersane işçilerinden oluşmalıdır.” Nihadioğlu’nun ardından Demokratik Toplum Partisi İstanbul İl Yöneticisi Dursun Yıldız konuştu. .Tersane işçilerinin iş cinayetlerine karşı çözümünün kendi örgütlü gücünde olduğunu ifade eden Yıldız, mücadelenin önemine vurgu yaptı. Tersane işçilerinin eylemi iş cinayetlerine ve kazalarına maruz kalmış tersane işçilerinin yaptığı konuşmalarla devam etti. 6 aydır Tuzla tersanelerinde çalışan ve Muş’tan gelerek tersanelerde çalışmaya başlayan tersane işçisi Reşit, arkadaşlarının cesetlerini çıkarmak için çalıştıklarında tersane patronlarının işlerine devam etmesini istediklerini söyledi. Eylem Eğitim-Sen Kartal Şube üyesi Zeynel Hoca’nın yaptığı coşkulu konuşma ile devam etti. Tersane işçisi Recep de tersanelerde yaşanan ölümleri anlattı. İş cinayetlerine karşı isyan etti, “Ölümüze bile sahip çıkılmıyor” dedi. Eylemde söz alan BDSP temsilcisi ise Başbakan, Çalışma Bakanı ve onların kurumlarının tümünün yalan söylediğini ifade ederek, tersane işçilerinin kendi verecekleri mücadeleden başka kurtuluşlarının olmadığını söyledi. BDSP konuşmacısının ardından “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganı atıldı. OSİM-DER Başkanı da eylemde söz aldı. Ölümlerin kendilerini de ilgilendirdiğini ifade etti ve sermaye düzenine karşı mücadele çağrısı yaptı. Konuşmanın ardından “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganı atıldı. Tersane işçisi Osman ise iş kazası sonucu yaşadığı tedavi sürecini anlattı. Tersane patronlarının yasa tanımayan insanlık dışı uygulamalarını teşhir etti.
Rota 5 MK
Bir tersane işçisiyle tersanelerdeki sorunlar ve çözüm yolları üzerine konuştuk...
“Aslolan tersane işçilerinin birliğidir!” ROTA: Tuzla tersanelerindeki çalışma koşullarını anlatır mısınız? İLHAN: Ben bu tersanelerde yaklaşık 12 yıldır kaynakçı olarak çalışıyorum. Tuzla tersaneleri 80 yılından sonra burada faaliyete geçmiştir. O günden bu yana tersanelerdeki kuralsız çalışma koşulları sürmektedir. Dün işçiler iş cinayetine kurban gidiyorlardı, bugün de aynı şekilde kurban gidiyorlar. Tersanelerde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri hiçbir şekilde alınmamaktadır. Bazı tersanelerde göstermelik önlemler alınmakta, bu önlemlerde işçilerin sırtından karşılanmakta, sigortadan kaçırarak, ücretleri düşürerek vb. gibi… Bugün dünyada gemi sektöründe 4. olduğunu iddia eden tersane patronları diğer ülkelerdeki tersanelerle rekabet halinde olduklarını söylüyorlar. Burada aynı sürede, aynı kalitede yapılan bir gemi 15 milyon dolara mal oluyorsa, başka tersanelerde 30-40 milyon dolar arası bir paraya mal oluyor. Bu ucuzluğu işçi maliyetlerinden kazandıklarını açıkça ifade ediyorlar. Onun için tersane patronları tersanedeki çalışma koşullarını düzeltirsek, güvenlik önlemlerini alırsak, dış tersanelerle rekabet edemeyeceklerini söylüyorlar. Tersanelerde canı pahasına çalışan, alınteri döken biz tersane işçilerinin onların gözünde hiçbir değerinin olmadığını gösteriyor. Örneklersek, tersanelerde baktıkları köpeklerine yurtdışından binlerce dolar para ödeyerek mama alırken, bizler için alınması gereken 30 TL’lik emniyet kemerini
çok görüyorlar. Yani tersane patronlarının gözünde bizim hayvan kadar değerimizin olmadığını göstermektedir. Tersane patronları şunu iyi bilsinler ki, saraylarda saltanat sürüyorlarsa biz tersane işçilerinin sayesindedir. Dünyada gemi sektörü dördüncülüğe yükselmişse bizlerin yani gemileri emeğiyle, alınteriyle ve kanıyla yapan tersane işçileri sayesindedir. Bizim sayemizde buradalar, biz olmazsak onların tersaneleri de olmaz, gemileri de olmaz. Bunu akıldan çıkarmamaları gerekir. ROTA: Son 1 yıldır yaşanan iş cinayetleri ile ilgili tersaneler havzası, basında ve dış kamuoyu nezdinde gündeme geliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? İLHAN: Son zamanlarda tersaneler dış kamuoyu nezdinde çok gündeme gelmeye başladı. Tersanelerde ‘92 yılından bu yana kayıtlı 96 işçi arkadaşımızı kaybettik. “Kayıtlı” diyorum çünkü gizlenen daha çok ölüm oldu bu tersanelerde. Bu da gösteriyor ki daha öncede bu tersanelerde ölümler oluyordu da şimdi mi bu kadar gündeme geliyor. Ben bunu artık tersane işçilerinin yaşanan ölümlere karşı sabrının kalmadığına bağlıyorum. Artık ölümlere karşı tersane işçileri sessiz kalmıyor. Tepkisini dile getiriyor. Biz tersane işçileri ağır çalışma koşullarında çalışmaktayız ve evden ailelerimizle vedalaşarak çıkıyoruz çünkü şansa yaşıyoruz. Bugün tersane patronları yaşanan iş
Haklarımız için birleşelim, kazanalım! Yaklaşık 2 ay önce GEMAK TERSANESİ’nde çalışıyordum. Tersane taşeronu bizlere “iş yok” diyerek 15 gün ücretsiz izne çıkardı. Bizleri işe tekrar çağırdığında “servis aracı var mı” diye sorduk, tersane taşeronu bugünlük servisin olmadığını söyledi, biz de “servis yoksa bizlerde işe gelmiyoruz” dedik. Ancak tersane taşeronu, “bugün çalışmaya gelin, yarın sabah servis gelecek” diye söyledi. O gün çalıştık, ertesi gün sabah tekrar işe gitmek için her zamanki servis aracının kalktığı yere gittik ve orada toplanıp servisin gelmesini bekledik. Servisin gelmesini beklerken arkadaşlarımızla konuşup servis yoksa işe gitmeme kararı aldık. Tersane taşeron firma sahibini arayarak servisin gelmediğini, bizlerin de evlerimize geri döneceğimizi söyledik. Bunun üzerine taşeron aradan 10 dakika geçmeden yanımıza geldi. Bizler de “hani servis gelecekti” diye sorduk. Taşeron cebinden çıkardığı parayla “alın bunu belediyenin aracıyla gelirsiniz” dedi. Ben ve arkadaşlarım “işi bırakırız” deyince “tamam deyip bugün gelen gelsin yarın servis gelecek” dedi. Bizler de “ya servis gelir ya da çalışmaya gelmiyoruz” deyip evlerimize tam giderken taşeron, servis şoförünü
6 Rota
arayak “hemen İçmeler Köprüsü”ne gel” diyerek servisi çağırttı. Servis gelmesiyle işe gittik. Böylece hakkımızı kazanmış olduk ve bu eylemi 10 işçi arkadaşımızla gerçekleştirdik. Bu küçük eylemimizin nasıl sonuç yarattığını yaşayarak gördük. Buradan tüm tersane işçisi kardeşlerime sesleniyorum, gelin birlik olalım ve tersane patronlarına hadlerini bildirelim. Tüm sosyal hakkımızı kazanmak için bir araya gelelim. Bu haklarımızı tek tek kazanamayız. Ancak birlikte hareket edebilirsek haklarımızı kazanabiliriz. Tek çare TERSANE işçilerinin birleşmesidir. Gemak Tersanesi’nden bir işçi
cinayetlerinde işçilerin “eğitimsiz”, işçilerin “bilinçsiz” olduğunu söylüyor. Ama bakıldığı zaman ölen kişilerin arasında kalifiyeli işçiler çoğunlukta. Hatta ölenler arasında gemi inşa mühendisleri bulunmakta, en son Selah Tersanesi’ndeki patlamada yaralanan kişiler arasında bir de gemi inşa mühendisi var. Bu da gösteriyor ki işçilerin eğitimsiz olduğu iddiası savsatadan ibarettir. Tersaneler havzasındaki ölümlerin tek sebebi tersane patronlarının aşırı kâr hırsından kaynaklı iş güvenliği tedbirlerini almamasıdır. ROTA: Peki, son olarak tersane işçilerine ROTA aracılığıyla ne söylemek istersiniz? İLHAN: Ölümler, ücret gaspları, ağır çalışma koşulları bizim kaderimiz değil. Bu devran böyle devam etmemeli. Tersanelerde bu sorunları çözümü elbette ki işçilerin örgütlü gücüne dayanmaktadır. Tersane işçisi arkadaşlarım unutmasınlar ki, sorunlarımıza karşı gücümüzü birleştirmez isek, bu tersaneler cehennemindeki sorunlar her geçen gün daha da ağırlaşarak devam edecektir. Asıl olan tersane işçilerinin birliğidir. Bu birliği ancak kenetlenerek, birbirimize güvenerek ve yaşanan sorunlarımıza sahip çıkarak başarabiliriz Buradan tüm işçi arkadaşlarıma çağrımdır: Tersane İşçileri Birliği’ne omuz verelim!
Denetimde ölmekten mi korkuyorlar? Tersanelerde önlemler alındığı söyleniyor. Ama biz nedense hiçbir değişiklik görmüyoruz, duymuyoruz, hissetmiyoruz. Nerede bu önlemler anlayamadım. Geçen gün çalıştığım müfettişlerin geldiğini duyduk. Çünkü göremezdik. Beyefendiler serin, rahat klimalı odalar varken bizlerin yanına gelmeye bile tenezzül etmediler. Efendiler bizleri çalışma alanımızda denetlemediler. Herhalde bizim çalıştığımız yerlerden korkuyorlar. Yoksa denetimde ölmekten mi? Tabii bir korkuları var. Bizlerin kaynak dumanı içinde fansız çalıştırıldığımızı görmekten korkuyorlar. Kulakları sağır eden çekiç seslerinden ve buna önlem için kulak koruyucuları vermemelerini görmekten mi korkuyorlar. Yoksa demir tozu yutmaktan ve buna karşın maskenin verilmemesini görmekten mi korkuyorlar. Görmemezlikten gelmeye devam ediyorlar. Haksızlık etmeyeyim bir şeyleri görüyorlar. Alınan önlemleri taşeronun seçtiği yalakalar tarafından harfiyen öğreniyorlar. Tabii bunu klimalı odalarda gerçekleştiriyorlar. Yalakalar verilmiş olan öğütleri harfiyen yerine getiriyor. Sanki buralarda işçiler ölmüyormuş, çalışamaz hale gelmiyorlarmış gibi görevlerini yerine getiriyorlar. Nedir bunlar denetim mi? Önlem mi? Hangisi? Tuzla Gemi Tersanesi’nden bir işçi
Sınıftan haberler
Praktiker’de sendikaya tahammül yok Türk-İş’e bağlı Koop-İş’in örgütlendiği Praktiker Mağazaları’nda, işçiler üzerinde baskı sürüyor. Farklı illerde toplam 8 mağazada 900’e yakın işçinin çalıştığı Praktiker’de sendikalı işçiler işten atılıyor, sürgüne gönderiliyor ve sendikadan istifaya zorlanıyor. Türk-İş Ege Bölge Temsilciliği’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Koop-İş Bölge Şube Başkanı Mehmet Karaarslanoğlu, özellikle İzmir, İstanbul ve Ankara’da bulunan işyerlerinde üyelerine yönelik istifa baskısının yoğun olarak devam ettiğini belirtti. Aynı firmanın Avrupa’da 8 ülkede bulunan yaklaşık 340 mağazasında çalışan 21 bin işçinin örgütlü olduğunu hatırlatan Karaarslanoğlu, Türkiye’de çalışan işçilerin bu haktan mahrum bırakıldığını ifade etti. Sendikalı işçilerden birinin Antep’e tayin edildiğini, birinin de işten atıldığını, dört işçinin istifaya zorlandığını anlatan Karaarslanoğlu, baskıların geri çekilmemesi durumunda eylemlerini arttırarak devam ettireceklerini duyurdu. İşten atılan Praktiker işçisi Şaban Ceylan da sendikalı olmasının ardından yaşadıklarını anlattı: “‘Sendikadan istifa edeceksin. Senin için hayırlı olmaz’ dediler. Ben de bunun anayasal bir hak olduğunu söyledim. Sizin zam yapacağınız belli değil, yakacak parasını, mesai parasını isterseniz veriyorsunuz istemezseniz vermiyorsunuz. Bunların hepsinin yasal bir prosedüre oturtulması gerekiyor dedim.
Sermayenin yalanları çürüyor! Birleşik Metal-İş Sendikası’nın “İşsizlikte Korkutan Tablo: Her Dört Kişiden Biri İşsiz” başlıklı araştırma sermayenin ‘ekonomide büyüme’ ve ‘istihdamda artış’ yalanlarına cevap veriyor Rapora göre; 2008 yılının Ocak, Şubat ve Mart ayları içinde işsizlik oranı %24’e ulaşmış bulunuyor. 2008 yılının ilk üç ayı baz alınarak raporun Hanehalkı işgücü anketi sonuçlarına göre Türkiye genelindeki işsizlik oranı %11,6’ya dayanmış durumda. Bu orana; Türkiye İstatistik Kurumu’nun tanımıyla işsizler ordusuna eklenen (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte
çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişiler eklenince bu oran %24 düzeyine çıkıyor. Yani resmi açıklanan 2 milyon 642 bin işsizin yanında bir de tanım gereği işsiz sayılmayan belki de işsizliği en derin bir biçimde yaşayan 2 milyon 761 bin işsiz daha var. Böylelikle toplam işsiz sayısı 5 milyon 403 bin düzeyine ulaşıyor.
Maden ocağında iş kazası: 1 ölü Zonguldak’ın Kilimli beldesine bağlı Karadon semtindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) maden ocağında meydana gelen iş kazasında 1 işçi öldü. TTK Karadon Müessese Müdürlüğü ikinci ocakta, eksi 360460 kotunda çalıştığı sırada tavan kısmından başına taş düşen bir çocuk babası, iki yıllık maden işçisi Necati Kirli (29), olay yerinde yaşamını yitirdi.
Tuzla’da patlama: 1 ölü Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’nde bir fabrika da gerçekleşen patlama sonucu 1 bir işçi hayatını kaybetti. Saat 17.00 sıralarında gerçekleştiği öğrenilen patlamada Mehmet Atlan isimli işçi hayatını kaybetti.
Arçelikte mücadele sürüyor Koç Holding’e ait Arçelik fabrikası bünyesinde faaliyet gösteren Yıldıran Yükleme Boşaltma Şirketi’ndeki işçiler geçtiğimiz yıl Şubat ayında başlayan örgütlenme çalışmalarının ardından DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’na üye olmuşlardı. Sendikanın yetki için başvurmasının ardından patronlar itirazda bulunmuşlar ve işçileri sendika üyeliğinden vazgeçmeye zorlamışlardı.. Tuzla Arçelik Fabrikası önünde başlattıkları direnişlerini Nakkaştepe’deki Koç Holding Genel Merkezi önüne taşıyan işçiler burada geçirdikleri 1 aylık sürenin ardından tekrar Tuzla Arçelik fabrikası önüne taşıdılar. Direnişin başladığı tarihten itibaren kararlı bir biçimde sendika haklarına sahip çıkan Arçelik işçileri geçen süre içerisinde maddi sorunlarla da karşılaştılar.
Unilever’de işçi kıyımı! İzmit Dilovası’nda Unilever bünyesinde Lever Elida Fabrikası’nın taşıma işini yapan Çipa ve Şimşek
adlı taşeron nakliye şirketlerinde çalışan yüzlerce işçi kısa bir süre önce TÜMTİS’e üye olmuşlardı. Sendikanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na çoğunluk tespiti için başvuruda bulunması üzerine bakanlık işyerinde sendikanın çoğunluk sağlandığına karar verdi. Sendikal faaliyetten haberdar olan patron üye işçileri sorguya çekerek, sendikadan istifaya zorladı. Çipa işçilerinin ardından Şimşek işçilerinin de sendikalaşması üzerine patronlar işçi atma yoluna başvurdular. İlk olarak altı işçiyi işten çıkaran patron, ileriki günlerle beraber 39’kişiyi işten çıkarmış oldu. Yaşanan bu gelişmelere ve işçi kıyımlarına karşı TÜMTİS 21 Mayıs günü saat 12.00’de Dilovası’nda bulunan Lever Elida Fabrikası’nın depoları önünde eylem gerçekleştirdi. Çalışan işçiler de öğle paydosunda kapı önüne gelerek işten atılan arkadaşlarına sloganlar atarak destek oldular. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı eylemde, “Sendika anayasal haktır, engellenemez! Sendikal nedenlerle işten atılmalara son!” pankartının yanısıra “ÇİPA ve ŞİMŞEK’te işçi kıyımına son!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Birleşen işçiler yenilmezdir!”, “Sendika hakkımız engellenemez!” dövizleri taşındı. Eylemde sık sık, “Direne direne kazanacağız!”, “Sendika hakkımız engellenemez!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Sendika hakkımız söke söke alırız!” sloganları coşkulu bir şekilde atıldı.
DESA önünde eylem! T. Deri-İş Sendikası, 23 gündür Düzce Organize Sanayi’nde patron-jandarma baskısına karşı direnişte olan Desa işçilerinin sendikalı olarak işe iade edilmesi ve işçilerin üzerindeki tüm baskıların kalkması talebiyle geniş katılımlı bir basın açıklaması yaptı. Organize Sanayi’deki Desa Fabrikası önünde yapılan açıklamada 29 Nisan’dan bu yana sendikalaşan Desa işçilerinin 6 aydır Yörsan işçilerinin, Tuzla’da direnişlerini sürdüren Arçelik işçilerinin karşı karşıya kaldığı baskılar ve zorluklar ifade edildi. Açıklamada Desa yöneticilerinin fabrikaya noter getirerek işçileri sendikadan istifaya zorladığı, istifa etmeyen işçilerin de atıldığı söylendi.
Rota 7
İşçi Bülteni Özel Sayı: 314 * Fiyatı: 25 YKr * Haziran 2008 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Millet Cad. 50/10 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92
MK