“Özetle, hareketimiz için s›n›f yönelimi; iflçi s›n›f›n›, gündemdeki partileflme çabas›n›n flaflmaz toplumsal taban› ve dayana¤›, temel kadro kayna¤›, bugünün kitle hareketinin ve gelece¤in devrimci s›n›f mücadelelerinin ana ekseni, devrim ve iktidar mücadelesinin öncüsü ve temel gücü, sosyalizm ve s›n›fs›z toplum mücadelesinin biricik toplumsal güvencesi ve tafl›y›c›s› olarak ele alan bir kavray›fl›n ürünüydü. Dolay›s›yla, iflçi s›n›f›na pratik yönelimde ifadesini bulan bu süreç, tarihsel ve güncel devrimci amaçlar› ve ihtiyaçlar› birarada gözetmekteydi. Bu temel sorundaki ideolojik aç›kl›k, komünistlere, proletarya partisi sorununu da teorik planda do¤ru bir biçimde ele alma ve partileflme sürecinin pratik sürecini bunun ›fl›¤›nda kavrama ve yaflama olana¤› verdi. Partiyi, sosyalizmin ve s›n›f hareketinin birli¤i olarak ele alan temel marksist-leninist düflünce, komünistler için kan›ksanm›fl bofl bir söz kal›b› de¤il, fakat canl› bir içerik ve pratik bir devrimci geliflme sürecinin ifadesiydi. Net bir sosyalizm perspektifine ulaflan, iflçi s›n›f›n›n tarihsel ve güncel hedeflerini genel bir çerçeve içinde do¤ru saptayan komünistler için, bu ideolojik geliflmenin pratik boyutu, ona s›n›f hareketinin politik-örgütsel geliflimini sa¤lama çabas›yla kopmaz ba¤lar içinde politik-örgütsel bir gerçeklik kazand›rmakt›. Ko-münistler güç ve olanaklar›n›n en s›n›rl› oldu¤u bafllang›ç an›ndan itibaren bu tür bir pratik çaba içinde oldular. Sosyalizmin iflçi s›n›f› hareketiyle birli¤inin bu kesintisiz çaba içinde gerçekleflece¤i, partinin bu birli¤in cisimleflmifl bir politik-örgütsel ifadesi olarak infla edilece¤i ve ancak böyle infla edilmifl bir partinin s›n›f›n devrimci öncüsü olarak nitelenmeye hak kazanabilece¤i perspektifiyle hareket ettiler.”
EK‹M 3. Genel Konferans›
Siyasal ve Örgütsel De¤erlendirmeler
E K S E N
Y A Y I N C I L I K
EK‹M 3. Genel Konferans›
Siyasal ve Örgütsel De¤erlendirmeler
EKSEN YAYINCILIK
EK‹M 3. Genel Konferans›
Siyasal ve Örgütsel De¤erlendirmeler
‹Ç‹NDEK‹LER 7 11 35 37 56 78 96 118
139
Sunufl EK‹M 3. GENEL KONFERANSI B‹LD‹R‹S‹ S‹YASAL DE⁄ERLEND‹RMELER I. BÖLÜM Güncel Siyasal Durum Üzerine II. BÖLÜM Düzenin Uluslararas› Durumu ve D›fl Politikas› III. BÖLÜM Din, Dinsel Ak›mlar, Laiklik ve Alevilik Sorunu IV. BÖLÜM Ulusal Hareket ve “Siyasal Çözüm” Üzerine V. BÖLÜM ‘80’li Y›llar›n ‹kinci Yar›s›: Dünyada ve Türkiye’de Bir Dönemin Sonu VI. BÖLÜM ÖRGÜT, ÖNDERL‹K ve KADRO SORUNLARI I- Örgütsel Geliflme Süreçlerine Özet Bir
141 Bak›fl 146 II- Dünden Bugüne Önderlik Sorunlar› 167 III- Yeni Çözücü Halka: Kadro Sorunlar› 181 IV- Mahalli Örgütlenme ve Faaliyetin Sorunlar› 189 VII. BÖLÜM ‹llegal Örgüt ve Legal Çal›flma
SUNUfi
195 207
209 217 219 229 240 249 256 263 268 275 283 285 303
VIII. BÖLÜM Örgüt Bas›n›: Sorunlar ve Görevler IX. BÖLÜM KONFERANSI ÖNCELEYEN DE⁄ERLEND‹RMELER ‘94 Dönemeci MK DE⁄ERLEND‹RMELER‹ I. Son Geliflmeler ve Görevler II. Partileflme Sürecinin Sorunlar› III. Siyasal Faaliyetin Sorunlar› IV. Siyasal Faaliyetin Zaaflar› V. Yeni Politik Yay›n Üzerine Sorunlar ve Sorumluluklar 1995: At›l›mlar ve Parti Y›l› Partileflme Y›l› ve Partileflme Süreci EKLER Komünist Bir Siyasal S›n›f Örgütü ‹çin! EK‹M’in Yeni Dönemi
Komünistler yeni y›la, 1995 y›l›n› “At›l›mlar ve Parti Y›l›” ilan ederek girmifllerdi. Bu, partiyi 1995 y›l› içinde kurmak de¤il, fakat infla sürecinin bir dizi alan›nda geliflme at›l›m› yaflayarak, s›n›f›n öncü partisi niteli¤ine ulaflmak, hiç de¤ilse ona önemli ölçüde yaklaflmak anlam›na geliyordu. EK‹M 3. Genel Konferans› “parti y›l›” ilan edilen 1995 y›l›n›n ilk aylar›nda topland›. Böylece, Konferans Bildirisi’nde de vurguland›¤› gibi, hedeflenen geliflme at›l›mlar›n› kolaylaflt›racak bir ifllev kazand›. Aradan geçen yaklafl›k befl ayl›k süre, Konferans’›n daha flimdiden yolaç›c› bir rol oynayarak parti infla süre-cini h›zland›rd›¤›n› göstermektedir. Parti y›l›n› ele alan yaz›lar ile Konferans metinleri ve tutanaklar› incelendi¤inde, görülecektir ki, parti y›l› çerçevesinde komünistlerin esas vurgusu, geliflme-nin pratik-örgütsel cephesine yöneliktir. ‘95 y›l› içinde parti infla sürecinin bu alan›na yüklenmek, örgüt, önderlik, kadro ve çal›fl-ma tarz›na iliflkin sorunlar, bu çerçevede ve çok de¤iflik yönleriyle ele al›nm›flt›r. Tüm bu sorunlar›n sa¤l›kl› çözümü ise s›n›f çal›flmas›nda al›nacak mesafe ile s›k› s›k›ya iliflkilendirilmifltir: “EK‹M’in ideolojik çizgisi ile, bundan kaynaklanan s›n›f yönelimi ve ihtilalci örgüt çizgisi aras›nda kelimenin en tam anlam›yla bir teorik-organik bütünlük vard›r. Ve geliflmenin bugünkü aflamas›nda, bu bütünlü¤ü koruman›n, gelifltirmenin ve sa¤lamlaflt›rman›n kritik halkas›, “s›n›f yönelimi”dir. S›n›f hareketine fiilen önderlik etme yetene¤i kazanmak ve örgütsel geliflmeyi bu zemine oturtmakt›r.” (Parti Y›l› ve Partileflme Süreci) Fakat bu hiç de EK‹M 3. Genel Konferans› gündeminin yaln›zca pratik-örgütsel geliflme sürecine iliflkin sorunlardan olufltu¤u anlam›na gelmemektedir. Tersine, Konferans belgeleri 7
önemli ideolojik-politik sorunlara iliflkin tart›flmalara da tan›kl›k etmektedir. Herfley bir yana, komünist hareketin temel yetersizlik alanlar›ndan biri de pratik politikada, yani genel politikalar› pratiklefltirmedeki zay›fl›¤› idi. EK‹M 3. Genel Konferans› bu zay›fl›k alan›n› irdelemekle kalmam›fl, bugünkü toplum yafla-m›m›zda öne ç›km›fl bir dizi sorun üzerinden önemli ideolojik-politik tart›flmalar da yapm›flt›r. Ele ald›¤› sorunlar› ilkesel bir çerçevede, fakat bugünkü özgün yanlar› üzerinden tart›flm›fl, güncel sorunlara ve görevlere önemli aç›kl›klar getirmifltir. Bu da gösteriyor ki, politik-örgütsel geliflme sorunlar›na en çok vurgu yap›lan bir dönemde bile, komünistler, s›n›flar mü-cadelesinin güncel sorunlar›na iliflkin olarak önemli ideolojikpolitik de¤erlendirmeler yapmaktan geri durmam›fllard›r. Bir baflka ifadeyle, EK‹M 3. Genel Konferans›, yo¤unlaflma alan›na gösterdi¤i özel ilgiyi, geliflme sürecinin bütünlü¤üne iliflkin bak›flaç›s›yla birlefltirmeyi, gündemini buna göre oluflturmay› baflarabilmifltir. * * * EK‹M 1. Genel Konferans› belgeleri (De¤erlendirme ve Kararlar), önemli örgütsel de¤erlendirmeler de içermekle birlikte, esas olarak hareketin bir dizi temel soruna iliflkin ideolojik gö-rüfllerinin özlü bir bilançosu olmufltu. EK‹M 2. Genel Konferan-s›n›n tart›flma belgeleri (Devrimci Politika ve Örgüt Sorunlar›), tasfiyecili¤in tasfiyesini hareketin örgütsel geliflme süreçlerine ve sorunlar›na iliflkin de¤erlendirmelerle birlefltirmiflti. Burada toplu olarak yay›nlanan EK‹M 3. Genel Konferans› belgeleri (Siyasal ve Örgütsel De¤erlendirmeler) ise, ideolojik ve örgütsel cephede bir dizi sorunu birlikte ele almaktad›r. Tümü birarada, komünist hareketin ideolojik ve örgütsel geliflme süreçlerinin toplam ve özlü bir bilançosunu sunmaktad›r. 3. Genel Konferans bu toplam sürecin son halkas› oldu¤u içindir ki, gelinen aflamadaki sorunlar› ve görevleri ele almakta, parti düzeyine s›çraman›n yolunu çizmektedir. (Konferans tu-tanaklar›n›n toplu yay›n› gerçekleflti¤inde, bu 8 özellik daha iyi görülebilecektir). Bu nedenle, Siyasal ve
EK‹M 3. Genel Konferans› Bildirisi
EK‹M 3. Genel Konferans› Bildirisi
Mart ay› içinde toplanan EK‹M 3. Genel Konferans› çal›flmalar›n› baflar›yla sonuçland›rd›. Mevcut tüm örgütlerimizin seçilmifl delegelerinin temsiline dayanan Konferans›m›z, 8 gün süren yo¤un bir çal›flmayla, gündemine ald›¤› sorunlar›n büyük bir bölümünü ayr›nt›l› tart›flmalar içinde sonuca ba¤lad›. Konferans›m›z, sorunlar›m›z ve sorumluluklar›m›z üzerine a-ç›k yürekli tart›flmalar›n yürütüldü¤ü gerçek bir mücadele plat-formu oldu. Örgütümüzün bir an önce parti niteli¤i kazanmas›n› engelleyen ya da geciktiren sorunlar tüm aç›kl›¤›yla ortaya konul-du, zaaflar ve zay›fl›klar›n üzerine gidildi. Bu devrimci tutum konferans›m›z›n baflar›s›n› güvenceledi. Böylece, konferans›m›z flahs›nda, ideolojik ve örgütsel birli¤imiz yeni bir düzeyde pe-kifltirilmifl oldu. Hareketimizin 7 y›ll›k bir siyasal geçmifli var. Zorlu 11
ve sanc›-l› bir geliflme süreci olarak yaflanan bu 7 y›la üç örgüt konferan-s›n› s›¤d›rm›fl olmam›z›n bizim için ayr› bir anlam› var. Bunu yaln›zca örgütsel demokrasinin bir ifadesi de¤il, fakat bizzat kazan›lan örgütsel düzeyin de somut bir göstergesi say›yoruz. Sorunlar›n ve görevlerin en ileri düzeyde tart›fl›ld›¤› ve bu temel üzerinde örgüt iradesinin a盤a ç›kt›¤› en üst platformlar olan kongre ya da konferanslar›n ciddi bir devrimci siyasal örgütün yaflam›ndaki anlam› ve önemi herhangi bir özel aç›klama ge-rektirmez. Fakat e¤er sözkonusu olan oluflum sürecindeki bir parti öncesi örgüt ise, bunu örgütsel geliflme ve olgunlaflma düzeyinin de önemli göstergelerinden biri saymak gerekir. Örgütümüz taraf›ndan “At›l›mlar ve Parti Y›l›” olarak ilan edilen bir sürecin daha ilk aylar›nda yeni bir genel konferans›-m›z›n toplanm›fl olmas›n›n kuflkusuz ayr› bir önemi var. Bu bize, partileflme sürecinin sorunlar›n› en üst örgüt platformumuzda ele al›p tart›flma ve sonuçlar›n› ba¤lay›c› bir örgüt iradesi olarak orta-ya koyma olana¤› vermifltir. Konferans›m›z sorunlar›m›z›n ve iflçi s›n›f›n›n öncü komünist partisini inflas›na iliflkin sorumluluklar›-m›z›n ayr›nt›l› bir de¤erlendirmesini yapmakla kalmam›fl; bunun önümüze koydu¤u yak›c› görevlerin gerçeklefltirilmesinde, tüm örgütümüzün irade birli¤i içinde ve en ileri bir motivasyonla hare-kete geçirilmesinin de koflullar›n› yaratm›flt›r. Komünistler olarak siyasal mücadele sahnesine ç›kt›¤›m›z andan itibaren iflçi s›n›f›n›n devrimci öncü partisinin yarat›lmas›n› kendimize öncelikli görev olarak saptad›k. Stratejik önemdeki bu temel sorun çözülmeden devrimci siyasal mücadelede anlaml› ve kal›c› herhangi bir ad›m atamayaca¤›m›z›n bilinciyle hareket et-tik. Fakat 7 önemli y›l› geride b›rakm›fl olmam›za ra¤men bu ilk ve temel ad›m› henüz atabilmifl de¤iliz. Bunu kendi pay›m›za aç›k bir baflar›s›zl›k say›yoruz. Bunun bizi aflan nedenlerini bir yana koyuyoruz. ‹çinden geçmekte oldu¤umuz özel tarihsel döne-min dünya ölçüsünde hiç de elveriflli olmayan genel koflullar›, ülke içinde bir yenilgi ve y›k›nt› sonras›n›n kendine 12
özgü ortam›, ve nihayet, çok s›n›rl› güçlerle ve geçmiflten hemen hiçbir ön örgütsel birikim devralmadan ortaya ç›km›fl olmam›z vb. faktör-lerin elbette bu baflar›s›zl›kta önemli bir rolü vard›r. Yine de biz, devrimci s›n›f öncüsünün ideolojik ve örgütsel temellerini ya-ratmada ve dolay›s›yla parti kimli¤i kazanmada yaflad›¤›m›z ge-cikmeyi daha çok kendi zaaf ve yetersizliklerimizle ilgili görüyoruz. Bunlar hareketimizin geliflme süreçleriyle ba¤lant›l› olarak çok de¤iflik vesilelerle ve tam bir aç›kl›k içinde ortaya konulmufl, de-¤erlendirilmifltir. 3. Genel Konferans›m›z da bu do¤rultudaki bir çaban›n yeni bir vesilesi ve platformu olmufltur. Öte yandan, 7 y›ll›k uzun bir zaman diliminde parti sorununu henüz çözememifl olman›n sorumlulu¤u ne olursa olsun, hareke-timizin bu zaman dilimi içinde katetti¤i mesafe ve sa¤lad›¤› bi-rikimin onu bugün partiye hayli yaklaflt›rm›fl bulundu¤u da bir gerçektir. Bu birikimi en iyi biçimde de¤erlendirerek partileflme sürecimizi h›zland›rmak, içinde bulundu¤umuz y›l içinde tüm cephelerdeki çabalar›m›z›n ortak ekseni olacakt›r. 1995 y›l›n› parti y›l› ilan etmemiz bu do¤rultudaki kararl›l›¤›n bir ifadesiydi. Konfe-rans›m›z›n çal›flmalar› ve ortaya ç›kard›¤› sonuçlar, ortaya koy-du¤umuz iddian›n dayanaks›z olmad›¤›n› somut olarak göster-mifltir. Elbette, bizzat konferans çal›flmalar›m›z içinde de vurgulan-d›¤› gibi, sorun biçimsel bir ele al›flla parti kurulufl tarihinin 1995 y›l› içine s›¤d›r›lmas› de¤ildir bizim için. Zira biz sorunu, parti-nin biçimsel bir ilan› de¤il, fakat örgütümüzü iflçi s›n›f›n›n öncü partisi olarak adland›r›lmaya hak kazanabilecek bir geliflme dü-zeyine ç›karabilmek olarak ele al›yoruz. ‹çinde bulundu¤umuz y›l içinde bunu baflarmak hedefi ve kararl›l›¤› içindeyiz. Ve biz bunu baflard›¤›m›z andan itibarendir ki, partinin kurulufl kongresi-nin toplanmas› baz› ön haz›rl›klara ba¤l› bir pratik zamanlama sorunu olarak duracakt›r önümüzde. * * * 13
Her zaman böyle olmayabilir; fakat bugünün Türkiye’sin-de, s›n›f hareketinin ileriye s›çrayamamas› ile yaflad›¤› devrim-ci önderlik bofllu¤u aras›nda kopmaz bir iliflki vard›r. Komünistler bu düflünceyi ve bundan ç›kan sonuçlar› bir dönemdir özel bir ›srarla ifllemektedirler. ‹flçi s›n›f› hareketinde bir türlü afl›lama-yan darl›¤a ve bunun ifade etti¤i t›kan›kl›¤a, sermaye düzeninin devrimci öncü oluflumlar› ezme ya da ehlilefltirme politikalar›na, tasfiyeci oportünizmin sürmekte olan tahribat›na ve s›n›f hareketi için haz›rlad›¤› yeni tuzaklara, nihayet kendi sorumluluklar›na ve bu çerçevede bir an önce parti kimli¤i kazanma görevinin yak›-c›l›¤›na, hep bu kritik iliflkiden bakmaya çal›flt›lar. Ayn› flekilde, daha genel planda, iflçi s›n›f› hareketinin politik bir s›çrama ya-pamamas› ile toplum genelinde sosyal-siyasal geliflme süreçlerin-de yaflanan çürütücü t›kan›kl›k aras›ndaki dolays›z ba¤lant›ya ol-du¤u kadar, Kürt sorununun çözümünde bugün yaflanmakta olan kilitlenmeye ve bunun devrimci ulusal harekette yaratt›¤› sa¤-l›ks›z aray›fllara da yine sözünü ettti¤imiz kritik iliflki üzerinden bakt›lar. Sermaye düzeni bugün tüm Cumhuriyet döneminin en a¤›r bunal›m›n› yaflamaktad›r. Yap›sal nedenlere dayal› bu bunal›m sosyal bünyeyi çürütmekte, görülmemifl bir ideolojik-kültürel de-jenerasyonun kayna¤›n› oluflturmaktad›r. Kendisini y›kacak top-lumsal siyasal güçler yaflanmakta olan toplumsal bunal›m› devrim-ci bir ç›k›fl do¤rultusunda kullanmay› baflaramad›klar› ölçüde, çü-rümekte olan sermaye düzeni kendisiyle birlikte tüm toplumu da bu çürüme sürecinin bir parças› haline getirebilmektedir. Buna-l›m›n iflçi s›n›f› ve emekçi katmanlar için ekonomik ve sosyal faturas› ise, yaflam koflullar›n›n çekilmez boyutlarda a¤›rlaflmas› olmaktad›r. Topluma hükmeden tekelci burjuvazinin bu bunal›m için herhangi bir çözümü yoktur. ‹zlenen politikalarla baflar›lmaya çal›fl›lan fley, bunal›m›n yaratt›¤› ekonomik yükleri iflçi s›n›f› ve öteki çal›flan s›n›flar›n omuzlar›na yüklemek ve kitlelerin buna karfl› geliflecek mücadelelerini dizginlemek ve sapt›rmak için 14
de çeflitli önlemler almaktan ibarettir. Bask› ve terör ayg›t›n›n tah-kim edilmesi, reformist ve dinci ak›mlar›n desteklenmesi, çal›-flan s›n›flar›n sahte ayr›mlar ve ikilemler içinde bölünüp atomize edilmeye çal›fl›lmas›, devrimci örgütlerin vahfli bir terörle ezilmek ve sindirilmek istenmesi, bu önlemlerin baz›lar›d›r. Bugünkü koflullarda rejimi tehdit eden gerçek ve potansiyel toplumsal-siyasal kuvvetler; iflçi s›n›f› hareketi, büyük kentlerin yoksul emekçi y›¤›nlar› ve Kürt özgürlük hareketidir. ‹lk ikisi yaflad›klar› derin hoflnutsuzlu¤a ra¤men henüz kendilerini etkin bir politik tutumla ortaya koyabilmifl de¤iller. ‹flçi s›n›f› y›llar-d›r iniflli ç›k›fll› bir hareketlilik içindedir. Ne var ki iktisadi müca-delenin dar ve k›s›r zeminini k›racak politik s›çramay› bir türlü gerçeklefltirememenin sanc›s›n› ve sorunlar›n› yafl›yor. Politik mücadele sahas›na bir türlü ç›kamamak ile bunu kolaylaflt›racak ve h›zland›racak bir devrimci önderlikten yoksunluk, s›n›f hare-ketinin birbirine s›k›s›k›ya ba¤l› iki temel zaaf› durumundad›r. Devrimci bir parti önderli¤inden, onun öncü müdahalesinden yok-sun durumdaki iflçi hareketi, bugün için, kendi dinamizmiyle mili-tan bir politik mücadele mecras›na girmekte zorlan›yor. Fakat devrimci bir s›n›f önderli¤ini bir an önce yaratmak ihtiyac›na yap›lan vurgu, hiç de yaln›zca, bugünün bu zorlanmas›-n›n afl›lmas›nda öncü bir devrimci müdahalenin tafl›d›¤› özel önemden dolay› de¤ildir. Sermayenin s›n›r tan›maz keyfiliklerinin iflçi s›n›f› saflar›nda sürekli ço¤altt›¤› hoflnutsuzluk ve öfke, yar›n kendini beklenmedik patlamalar biçiminde de ortaya koyabilir. ‹deolojik ve örgütsel aç›dan iyi haz›rlanm›fl, mücadele içinde ken-dini bulmufl ve s›n›fla ciddi ba¤lar kurmufl bir devrimci öncü örgütlenmenin yoklu¤u durumunda, s›n›f hareketi rejimle bu tür bir politik çat›flmay› güçsüz, da¤›n›k ve hedefsiz olarak yaflayacak, kolay yenilgilerle yüzyüze kalacak, böylece y›llar›n mücadele birikimi de bofla gitmifl olacakt›r. Bundan ç›kacak sonuç, tafl›d›¤› genel ilkesel önemden öteye, komünistlerin s›n›f›n öncü partisini vakit geçirmeksizin infla etme sorununu s›n›f hareketinin bugün-kü durumu ve yak›n 15
gelece¤i aç›s›ndan ele almak zorunda olduk-lar›d›r. Öte yandan, bugünün Türkiye’sinde ve özellikle büyük kent-lerin varofllar›nda, iflçilerle içiçe yaflayan muazzam bir kent yok-sullar› kitlesi var. Ekonomik, toplumsal, ulusal ve mezhepsel so-runlar karmaflas› bu kitlede rejime karfl› büyük bir hoflnutsuzlu-¤u ve nefreti mayalamaktad›r. Bir çok belirti ve bu arada Gazi emekçilerinin konferans›m›zla ayn› günlere denk gelen genifl çapl› devlet karfl›t› direnifli, bu hoflnutsuzluk ve nefretin sars›c› patla-malara dönüflebilece¤ini göstermektedir. Gazi Mahallesi halk›n›n direnifli göstermifltir ki, flehrin yar›proleter kitleleri ile küçük-burjuvazinin yoksul alt katmanlar›n›n politik aktivite kazanacakla-r› bir döneme giriyoruz. Öncü kesimi örgütlü bir kimlik kazanarak partileflmifl bir s›n›f hareketi, bu katmanlar› kolayl›kla kendi politik etkisi alt›na alabilecek, sermaye iktidar›yla çat›flmas›nda onlardan büyük bir destek görebilecektir. Bunun baflar›lamad›¤› koflullarda ise, kent yoksullar›n›n bu hareketlili¤i, burjuvaziyle hesaplaflma-ya yetenekli biricik s›n›f›n önderli¤inden yoksun olman›n tüm olumsuz sonuçlar›yla yüzyüze kalacakt›r. ‘80 öncesinin politik mücadeleleri bu konuda fazlas›yla ayd›nlat›c›d›r. Ayn› fleyler, bugün nispi bir politizasyon düzeyi yakalam›fl bulunan kamu çal›flanlar› hareketi için de geçerlidir. Bugünkü kitlesel gücü, coflkusu ve ileri sürdü¤ü taleplerdeki kararl›l›¤› ne olursa olsun, devrimci bir iflçi hareketinin önderlik koflullar›na kavuflamayan bir kamu çal›flanlar› hareketi kendi bafl›na hiç bir yere varamaz. Herfley bir yana, bu hareketin heterojen dokusu bile buna müsait de¤ildir. Onun bugünkü gücü, baflta grevli top-lusözleflmeli sendika hakk› olmak üzere baz› demokratik hakla-r›n elde edilmesi çerçevesinde kazand›¤› kendine özgü dinamiz-minden gelmektedir. Kürt hareketinde durum daha farkl›d›r. Kürt halk› devrimci bir önderlik alt›nda ulusal özgürlük ve eflitlik talepleriyle aya¤a kalkm›flt›r. Siyasal planda gerçek bir kuvvettir ve rejimin bugün için ciddi bafla¤›r›s›d›r. Kürdistan’daki devrimci sürecin en bü-yük avantaj›, toplumsal güçlerle devrimci politik 16
öncünün bulufl-mas›, mücadelede devrimci bir önderli¤in varl›¤›d›r. Fakat tam da bugüne kadarki mücadeleyle katedilen mesafe ve yarat›lan birikim, Kürt özgürlük hareketini belli bir geliflme s›n›r›na da getirip dayam›fl bulunmaktad›r. Son bir kaç y›l›n olaylar›, Kürt ulusal hareketinin bu s›n›rlar› kendi gücüyle aflamad›¤›n›, tüm çabalar›na ra¤men bunda zorland›¤›n› göstermektedir. Bunun hareketin önüne ç›kard›¤› ikilem de bugün art›k netleflmifltir. Ya Türkiye iflçi s›n›f› ve emekçilerinden al›nacak destekle Kürdis-tan’daki devrimci sürecin derinlefltirilmesi yoluna gidilecek, gerçek bir eflitlik ve özgürlük mücadelesinde ›srar edilecektir. Ya da, bugüne kadarki kazan›mlar sömürgeci düzeni bir “siyasal çözüm”e zorlamak do¤rultusunda de¤erlendirilmeye, emperyalistlerin “si-yasal çözüm” bask›s›ndan da yararlan›larak bu i¤reti sonuca ula-fl›lmaya çal›fl›lacakt›r. Birinci alternatifin gerçeklik kazanmas›, Kürdistan cephesinde de¤il fakat Türkiye’de yaflanacak geliflmelere, daha somut olarak iflçi hareketinin yaflayabilece¤i geliflmelere ba¤l›d›r. Fakat s›n›f hareketinin bugünkü zay›fl›¤› ve genel planda Türkiye’deki s›n›f-lar mücadelesinin güçsüzlü¤ü, Kürt ulusal hareketini son zaman-larda “siyasal çözüm”e özel bir a¤›rl›k vermeye yöneltmifltir. “Siyasal çözüm” aray›fllar›na uygun düflen politik ve diplomatik aç›l›mlara sürekli yenileri eklenmektedir. Böyle bir süreç kaç›n›lmaz olarak ulusal hareket içinde Kürt burjuvazisine yeni etkinlik alan-lar› açmakta ve onun a¤›rl›¤›n› art›rmaktad›r. Sürgünde Kürt Parlamentosu ad›m› bunun en son örne¤idir. Türkiye’de devrimci siyasal mücadele bugünkü siyasal güç iliflkilerini de¤ifltirecek bir s›çrama yaflayamazsa e¤er, Kürt sorununa ad›na “siyasal çözüm” denilen sistem içi çözüm aray›fl›, kendi mecras›nda derinleflmeye devam edecektir. Türkiye devrimci ve iflçi hareketinden gerekli deste¤i y›llard›r bulamayan Kürt özgürlük hareketinin bugünkü bu yönelimi flafl›rt›c› de¤ildir. Zira temelde köylülü¤e ve flehir küçük-burjuvazisine dayanan bir hareket kendi bafl›na ulusal so-runun kurulu düzeni aflan bir çözümünü gerçeklefltiremez. 17
Dolay›-s›yla sorun hareketin önderli¤inin kararl›l›¤›yla de¤il, dayand›¤› toplumsal güçlerin gücü ve ufkuyla ilgilidir. Tüm bunlar birarada, bugünün Türkiye’sinde, iflçi hareketinin devrimci bir çizgide sa¤l›kl› bir geliflme yaflayabilmesinin te-mel önkoflulu olan öncü parti sorununun tafl›d›¤› ola¤anüstü önemi ve aciliyeti göstermektedir. * * * Türkiye’de iflçi s›n›f› hareketinin, daha genel planda devrimci siyasal mücadelenin bugünkü en temel zaaf alan› olan devrimci önderlik bofllu¤u, yaln›zca bugünün de¤il, gerçekte tüm Cumhuri-yet döneminin temel bir olgusudur. Bununla birlikte, önderlik ih-tiyac›n›n ve elbette karfl›lanamad›¤› ölçüde önderlik zaaf›n›n kendi-ni özel bir tarzda gösterdi¤i evre ‘60’lar sonras›, demek oluyor ki son 30-35 y›ld›r. Bu, sözkonusu dönemin Türkiye’sinde modern s›n›f çat›flmalar›n›n serpilip geliflmesiyle ba¤lant›l› bir durumdur. Türkiye’nin son 30-35 y›ll›k dönemi sars›c› sosyal-siyasal çalkant›lara sahne oldu. ‘60’l› y›llar›n bafl›ndan itibaren iflçi s›n›-f› ve öteki emekçi katmanlar, zaman içinde gitgide daha genifl kesimler halinde mücadele sahnesine ç›kt›lar. ‹flçi-emekçi hareke-ti Cumhuriyet tarihinde bir dönüm noktas› oluflturacak kuvvet ve etkinlikle toplum yaflam›nda yeni bir evre bafllatt›. Düzenin yap›sal sorunlardan kaynaklanan bunal›m›, alt s›n›flar›n siyasal mücadelerinin sars›c› etkisiyle derinleflerek yeni boyutlar kazan-d›. Bu büyük uyan›fl› ve hareketlili¤i ola¤an yöntemlerle kontrol edemeyen sermaye s›n›f› ancak faflist askeri darbelerle uygulama-ya konulan genifl çapl› karfl›-devrim operasyonlar› sayesinde geçici de olsa sonuç alabildi. Cumhuriyet döneminin uzun y›llar› boyunca politik bir kuvvet alan› bulamayarak s›n›ftan ve kitlelerden kopuk bir ayd›n hareke-ti olarak kalan Türkiye sol hareketi, ‘60’l› y›llardan itibaren bafl-gösteren alt s›n›flar›n bu sosyal-siyasal hareketlili¤i zemininde h›zla güç kazand›. Tuttu¤u ideolojik-politik konumun gerçek içeri¤i ve s›n›rlar› ne olursa olsun, toplum genelinde düzene karfl› alterna-tif bir güç olarak alg›land›. Özellikle 18
‘70’li y›llar›n ikinci yar›s›nda, genifl çapl› kitle mücadeleleri ile içiçe geçmifl bir devrimci hareket gerçe¤i, düzen ve devrim ikilemine özel bir kuvvet kazand›rd›. (Ancak 12 Eylül karfl›devrimi ve onu daha sonra dünya çap›nda izleyen olaylar›n özel etkisi alt›ndad›r ki, sermaye düzeni bu ikile-mi geçici bir süre için de olsa geri plana itmeyi baflarabildi.) Fakat yak›n dönem tarihinin sosyal hareketlilik ve devrimci siyasal mücadele aç›s›ndan yaflad›¤› bu s›çrama, yaz›k ki ortaya bu hareketlili¤i ve mücadeleleri devrim amac›na ve iktidar hede-fine yönlendirebilecek devrimci önderlik oda¤› ç›karamad›. Be-lirtmeye gerek yok ki, modern Türkiye’de, bu ancak iflçi s›n›f›n›n ad›na lay›k devrimci öncü partisi olabilirdi. Dikkate de¤er olan olgu, bu süre zarf›nda bu iddiayla say›s›z grup ve ak›m›n siyaset sahnesinde ortaya ç›kmas›d›r. Önemli bir bölümü bu iddialar›nda samimi olan ve bu do¤rultuda içtenlikle çaba gösteren bu grup ve ak›mlar, do¤duklar› toplumsal-siyasal ortam›n koflullad›¤› s›n›rl›l›klar› ve yap›sal yetersizlikleri aflamaya-rak bu çabalar›nda baflar›s›z kald›lar. ‹çlerinden bir k›sm› kendileri-ni iflçi s›n›f›n›n öncü partisi ilan ettiler. Fakat zaman onlar›n ger-çekte bu nitelikten yoksun olduklar›n› pratik içinde yeterli aç›kl›kta gösterdi. Di¤er bir k›sm› ise geride uzun y›llar b›rakmalar›na ra¤-men bunu iddia etmek gücü bile bulamad›lar kendilerinde. Bu-güne kadar hala “parti infla hareketi” ya da “parti öncesi örgüt”ler olarak kald›lar. Komünistler, devrimci hareketimizin yak›n geç-mifline iliflkin de¤erlendirmelerinde, bu genel baflar›s›zl›¤›n ideolo-jik ve s›n›fsal nedenlerini çözümlediler. Son 30 y›l›n sol hareketinin ortak paydas› iktidar perspektifi ve iradesinden yoksunluktur. Revizyonist ve sosyal-reformist ak›mlar için özel bir aç›klama gerektirmeyen bu olgu, gerçekte devrimci ak›mlar›n da temel özelli¤idir. Bu ak›mlar teorik pers-pektif, politik program, taktik çizgi ve örgüt cephelerinde bir ön-derlik düzeyi ve kapasitesine ulaflmak bir yana, buna yaklafla-mam›fllard›r bile. En iyi durumda oynad›klar› rol, kitle mücade-lelerine stratejk hedefler do¤rultusunda yön 19
vermek de¤il fakat bu mücadelelerden etkilenerek ve elbette onlar› etkileyerek bir-likte sürüklenmek olmufltur. Popülist önyarg›lar›n yaratt›¤› s›n›r-l›l›k ve dizginlemeler nedeniyle, modern toplumun tek tutarl› devrimci s›n›f› olan iflçi s›n›f›n› teorik ve pratik ilgilerinin oda¤›na koymay› bile baflaramayan bu ak›mlar›n, devrimci önderlik bofllu-¤unu dolduramamalar›na flaflmak için de bir neden yoktur gerçekte. Modern s›n›f iliflkilerinin egemen oldu¤u bir toplumda, top-lum genelinde bir devrimci önderli¤i gelifltirebilmenin tek olanakl› yolu iflçi s›n›f›n› hareket noktas› olarak almaktan geçer. Bu bilin-cin ve yönelimin olmad›¤› bir durumda, demek oluyor ki iflçi s›n›f›yla kopmaz ba¤lar içinde bir komünist s›n›f öncüsü infla edilmeden genel devrimci önderlik ihtiyac›na yan›t verilemeyece¤i temel gerçe¤inin kavranamad›¤› koflullarda, önderlik iddias›ndaki baflar›s›zl›k her türlü niyeti aflan bir kaç›n›lmazl›k olarak kendini gösterir. Herbiri en az 20 y›ll›k bir siyasal geçmifle sahip olan geleneksel örgütlerin bugünkü durumuna bakmak bile bu alandaki baflar›s›zl›¤› tüm aç›kl›¤›yla görmek için yeterlidir. Bunlardan bir k›sm› karfl›-devrim döneminin ve Do¤u Avrupa’daki y›k›l›fl›n bas›nc› alt›nda ideolojik ve örgütsel aç›dan tümden çöktüler ve tasfiye oldular. Di¤er bir k›sm› devrimci konumlar›n› süreç içinde ad›m ad›m yitirerek sosyal-reformist ak›mlara dönüflmede büyük mesafeler ald›lar. Herfleye ra¤men devrimci mücadele çizgisinde ›srarl› olmay› baflaran ve bugün ayakta kalmay› sürdürenler ise, geçmiflin ideolojik s›n›rl›l›klar›n› ve zaaflar›n› aflmak plan›nda herhangi bir dinamizme sahip olmad›klar›n› aradan geçen y›llar içinde fazlas›yla kan›tlad›lar. Devrimci samimiyetleri ve mücade-lede gösterdikleri ›srar›n bugünkü gücü ve önemi ne olursa olsun, e¤er bu sonuncular dünyada ve Türkiye’de kapand›¤› kesinleflen bir dönem içinde flekillenmifl mevcut ideolojik kimliklerini ileri-ye do¤ru aflmak gücü gösteremezlerse, zaman içinde kesin bir biçimde geriye düfleceklerdir. Bunun belirtileri flimdiden vard›r ve politik kitle hareketindeki geliflmelerin ortaya ç›karaca¤› dev-rimci 20
imkanlar bunu ancak bir ölçüde s›n›rlayabilecektir. Kuflkusuz bugün, daha do¤rusu son 7 y›ldan beridir, iflçi s›n›-f› içindeki çal›flmaya özel bir a¤›rl›k vermek, devrimci saflarda önemli bir pratik ayr›m çizgisi olmaktan ç›km›flt›r art›k. Zira s›n›f çal›flmas›, gelinen yerde, küçük-burjuva devrimci demokratik kim-likle özdeflleflmifl bir iki istisna d›fl›nda, komünist olmak iddi-as›ndaki tüm sol gruplar›n ortak prati¤idir. Bugün “s›n›f yöneli-mi” bir ayr›m çizgisi olmak bir yana, sözü edilen istisnalar d›fl›n-da hemen tüm gruplar› kesen ortak bir payda durumundad›r. 12 Eylül yenilgisi, küçük-burjuva y›¤›nlar› saran politik pasiflik ve nihayet ‘80’lerin ikinci yar›s›nda iflçi s›n›f› hareketindeki belirgin öne ç›k›fl, popülist ideolojiye bu alanda büyük bir darbe vurdu ve bu sorunu kavray›flta olmasa da pratikte kendili¤inden çözdü. Bugünün ayr›m çizgisi, s›n›fa hangi ideolojik çizgi ve perspektiflerle gidilece¤i, s›n›f hareketine hangi temel ve taktik politikalarla müdahale edilece¤i sorununda odaklaflmaktad›r. Dola-y›s›yla, sol harekette iflçi s›n›f›na yönelifl fleklindeki genel e¤ilim, bugün ideolojik ayr›m çizgilerine apayr› bir önem kazand›rm›flt›r. Geleneksel devrimci hareketin 12 Eylül sonras›nda reformizme kayan kesimleri, program plan›nda “burjuva toplumun tam demokratikleflmesi” çizgisine oturdular. Aç›k ya da legal bir “iflçi partisi” yaratmak ya da buna dönüflmek, bu reformist çizginin zorunlu örgütsel uzant›s› oldu. Taktik çizgide ise bu ak›mlar s›n›f hareketinin bugünkü gerili¤ini politika düzeyine ç›kard›lar ve buradan giderek s›n›f hareketi içinde güç olmaya çal›flt›lar. S›n›f hareketinin bugünkü darl›¤› alt kademe sendika bürokratlar›n›n solcu sendikac›l›k manevralar›na uygun düfltü¤ü ölçüde, gelenek-sel hareketin reformculaflan kesimleri ile bu alt kademe sendika yöneticilerinin buluflmas› kolaylaflmakta, liberal sol iflçi politika-c›l›¤›na dayal› bir “aç›k iflçi partisi” için daha uygun bir zemin oluflmaktad›r. (Komünistlerin bu ak›ma geride kald›¤›m›z y›l için-de yöneltti¤i ve devrimci saflarda yank› bulan ideolojik sald›r›s› bu aç›dan özel bir 21
önem tafl›maktad›r.) Geleneksel devrimci hareketin devrimci mücadele çizgisinde ›srar eden kesimleri ise, ‘80 öncesinin kendine özgü toplumsalsiyasal ortam›nda flekillenmifl ideolojik çizgilerine bugün iflçi s›n›f› içinde bir toplumsal dayanak oluflturma gayretindedirler. Bu alan-da elde edebilecekleri pratik baflar› ölçüsünden ba¤›ms›z olarak, bu gruplar, teoride, taktikte, örgütte ve pratik mücadelede Türki-ye iflçi s›n›f›n›n sosyalist siyasal hareketini yaratmak flans›ndan yoksundurlar. Çünkü onlar, özel ürünü olduklar› bir geçmiflten kopmak, onunla devrimci bir hesaplaflmay› gerçeklefltirmek yete-ne¤inden yoksundurlar. Çünkü onlar, Türkiye ve dünyada bir dö-nemin kapanm›fl bulundu¤unu bir türlü anlayamamakta, dolay›-s›yla bu kapanm›fl dönemi anlamak ve aflmak gücünü de ken-dilerinde bulamamaktad›rlar. * * * Geleneksel hareketten koptu¤u, onun küçük-burjuva ideolojik ve s›n›fsal kimli¤ini aflt›¤›, bugünün sol ak›mlar› içinde proleter sosyalizmini temsil etti¤i, bu nedenle de, tuttu¤u bu objektif ko-num itibar›yla proletaryan›n devrimci öncü partisini yaratmaya tek yetenekli örgüt oldu¤u düflünce ve iddias›ndaki hareketimizin ay›rdedici özelliklerini saptamak, özellikle parti y›l› hedefi çer-çevesinde ayr› bir önem tafl›maktad›r. ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›, Türkiye sol hareketinin yak›n tarihinde bir dönemin kesin bir biçimde son buldu¤unu ve temel özellikleri bak›m›ndan yeni bir dönemin bafllad›¤›n› aç›kça gös-termifltir. ‘80’lerin ikinci yar›s›, yaln›zca solun yak›n tarihinde de¤il, onun yaflam ortam› olan toplumsal hareketlili¤in yak›n tarihin-de de yeni bir dönemdir. Kapanan döneme toplumsal planda kü-çük-burjuva sosyal katmanlar, siyasal planda bu sosyal katmanla-r›n heterojenli¤ini yans›tan bir çeflitlilikte çeflitli küçük-burjuva siyasal ak›mlar damgas›n› vurmufltur. Aç›lan yeni döneme toplumsal planda iflçi s›n›f›n›n damgas›n› vurdu¤u ve vuraca¤› flimdiden ke-sinleflmifltir. Siyasal planda ise proleter sosyalizminin, onun politik ifadesi olan komünist 22
hareketin damgas›n› vuraca¤›n›n bir çok olgusal kan›t› bugünden mevcuttur. Solun tarihi içinde siyasal ve toplumsal düzlemlerdeki bu paralel rol de¤iflimi aras›nda anlaml› bir uyum vard›r ve bu, hiç-bir biçimde rastlant› de¤ildir. Küçük-burjuva toplumsal hareketteki çözülüfl ve gerileme, tersinden iflçi s›n›f› hareketinde geliflme ve öne ç›kma, geçmifle dönük olarak geleneksel teorilerin y›k›l›fl›n› ve ak›mlar›n çözülüflünü koflullarken, gelece¤e dönük olarak da marksist-leninist ak›m›n flekillenmesini, bir geliflme gücü ve ka-rarl›l›¤› göstermesini kolaylaflt›ran bir toplumsalsiyasal zemin oluflturmufltur. Hareketimizi do¤uran dinamikler geleneksel devrimci hareke-tin yak›n geçmifliyle s›k› s›k›ya ba¤lant›l›d›r. ‘60’l› y›llarda burju-va sosyalizmi, ‘70’li y›llarda devrimci küçükburjuva sosyalizmi taraf›ndan temsil edilen geleneksel sol hareket, kendi iç evrimi, farkl›laflmas› ve bu farkl›laflma içinde hareketin bir kesiminin bi-riktirdi¤i olumlu özellikler, öznel planda hareketimizin içinden f›flk›rd›¤› tarihsel zemini oluflturmufltur. Hareketimiz ‘80’li y›llar›n bunal›m ve çözülüfl ortam›nda teslimiyete karfl› direnifl tutumundan kök almaktad›r. Onun gösterdi¤i geliflme gücünün moral kaynaklar› buradan köklenmektedir. Fakat ona oluflum gücü ve dinami¤i kazand›ran as›l etken, gele-neksel hareketin yaflad›¤› yenilginin sonuçlar›na karfl› ald›¤› tu-tumdur. Hareketimiz, yenilginin derslerini bütünlü¤ü içinde ele alma, yaflanan bunal›m›n ideolojik ve s›n›fsal anlam›n› ve köklerini derinlemesine çözümleme tutumu ve prati¤i içinde flekillenmeye bafllam›flt›r. Geleneksel hareketi ideolojik, politik, örgütsel ve bunlar› bir-arada kesen s›n›fsal yönleriyle bir bütün olarak ve 25-30 y›ll›k geçmifli içinde de¤erlendirme yöntemsel tutumu sayesinde, hareketimiz geleneksel hareketi do¤ru çözümlemek ve tan›mlamak olana¤› elde etmifltir. ‘80’li y›llarda tüm geleneksel harekete egemen bunal›m›n küçük-burjuva karakterini teflhis, burada temel bir baflar› halkas›23
d›r. Hareketin gerek tarihsel-toplumsal, gerekse ideolojik-örgütsel oluflumunu bu temel teflhisten giderek çözümlemek, onun genel karakterini anlamay› kolaylaflt›rm›flt›r. Temel ideolojik kimli¤i (po-pülizm ve demokratizm), siyasal konumu (devrimcidemokrasi) ve s›n›fsal karakteri (küçük-burjuva) aras›ndaki bütünsel iç man-t›k ve tutarl›l›k böylece a盤a ç›km›flt›r. Geleneksel hareketin yap›sal bunal›m›n›n s›n›f karakterini do¤ru teflhis etmek ve geçmifl sorgulamas›na buradan giriflmek, hareketimize gerçek bir ideolojik s›çrama yapma, böylece gele-neksel hareketten kopma olana¤›n› vermifltir. Bu ileriye ç›k›fl›n iki temel ve dinamik ö¤esi, marksist dünya görüflünün proleter s›n›f özü ve bilimsel devrimci yöntemi konu-sunda ulafl›lan aç›kl›klar olmufltur. Birincisi halkç›l›¤› anlama ve aflman›n itici gücü olurken, ikincisi onun dogmatik, donmufl te-orik önyarg›lar›n› ve kal›plar›n› bir bir k›r›p geride b›rakmak ola-na¤› sa¤lam›flt›r. Bu sayede, hareketimiz geleneksel hareketin ideolojik ve s›n›fsal kimli¤inin elefltirisini, do¤al olarak onun programatik ve taktik konumunun ve örgüt anlay›fl›n›n elefltirisiyle birlefltirmifltir. Halkç› demokratizmin genel ideolojik elefltirisi, somutta onun Türkiye devriminin sorunlar›na yaklafl›m›n›n elefltirisiyle birlefl-mifltir. Geleneksel hareketin bu sorunlara bak›fl›n› belirleyen temel yöntemsel, ideolojik ve s›n›fsal etkenler; s›ras›yla, dogmatizm ve flablonculuk, popülizm ve demokratizm, ve nihayet s›n›fsal planda da küçük-burjuvazinin demokrasiyi ve yurtseverli¤i aflamayan dar s›n›fsal ufkudur. Tüm bu aç›kl›klar temeli üzerinde geçmifl hareketle köklü bir hesaplaflmaya giren hareketimiz, bunu onun devrimci miras›-n› sahiplenme, olumlu devrimci de¤erlerini ve geleneklerini savunma ve onlara iflçi s›n›f› devrimcili¤i çerçevesinde daha ileri bir anlam kazand›rma çabas› ile birlefltirmifltir. Bu perspektif ve çaba içinde, bir yandan, sosyal prati¤in ye-tersizliklerini ve zay›fl›klar›n› a盤a ç›kard›¤› geçmifl platformda ayak direyen tutucu darkafal›l›kla mücadele ederken; 24
öte yandan ise, geçmifl hareketin zaaflar›n› devrimcili¤e fatura eden inkarc› liberalizmle mücadele etmifltir. Aradan geçen zaman, komünistle-rin tutumunun, geçmiflin devrimci miras›n› sürdürebilmenin de en uygun yolu oldu¤unu kan›tlam›flt›r. Dün geçmifl platformu sürdürmekte darkafal›ca ayak direyenler, bugün onun çok çok gerisine düflmüfller, bir çok sorunda dünkü inkarc› liberalizmin ideolojik-politik platformuna sürüklenmifllerdir. (Komünistler bu akibete y›llar öncesinden iflaret ettiler ve döne döne uyar›larda bulundular.) Hareketimiz diyalektik bir bak›flaç›s›n›n ürünü olan geçmifle karfl› bu do¤ru devrimci tutumu, uluslararas› komünist hareketin tarihsel geçmiflinin sorunlar›na yaklafl›rken de göstermifltir. Bilindi¤i gibi hareketimiz, Gorbaçov’un 70. y›l konuflmas›yla birlikte, sosyalizmin ve dünya komünist hareketinin tarihine yöneltilen kapsaml› sald›r›n›n bafllad›¤› bir s›rada ortaya ç›kt›. Bu gerici sald›r›ya karfl› kararl› bir tutum ald›. Sosyalizmin ve dünya komünist hareketinin tarihsel miras›n› savunmada en kü-çük bir tereddüt bile göstermedi. Modern revizyonist ak›m›n tarih-sel ihanetini teflhir etti ve ona karfl› verilmifl tarihsel mücadeleye sahip ç›kt›. Fakat öte yandan, uluslararas› devrimci tarihsel miras› savunman›n, asla onun tarihsel deneyimle a盤a ç›km›fl düflünsel ve pratik hatalar›n› dar kafal›ca görmezlikten gelmek anlam›na gelmedi¤i bilinciyle hareket etti. Bu konuda sorumlu oldu¤u kadar cesaretli davranmas›n› bildi. Tarihsel sürecin biriktirdi¤i teorik ve pratik sorunlara gözlerini kapamad›. Bu çerçevede, bir kez daha, liberal ve troçkist inkarc›l›¤a oldu¤u kadar dar kafal› dog-matik küçük-burjuva tap›nmas›na karfl› da mücadele yürüttü. Dogmatizme vurulan darbe ve marksist teorinin yaflayan devrimci özü çerçevesinde ulafl›lan teorik ve yöntemsel aç›kl›klar, hareketimiz için beraberinde, Türkiye devriminin sorunlar›n› toplumumuzun geliflme düzeyi, temel s›n›f iliflkileri ve dünya ölçüsündeki tarihsel deneyimin genel sonuçlar› temelinde de¤erlendirme olana¤›n› getirdi. Hareketimizin sosyalist devrim 25
stratejisi bu bak›flaç›s›yla yürütülen bir teorik-ideolojik çal›flma içinde flekillendi. Ayn› teorik-ideolojik aç›kl›klar, devrim stratejisi çerçevesinde geleneksel devrimci hareketin en temel teorik zaaflar›ndan bi-rini oluflturan sermaye iktidar› koflullar›nda demokrasi mücadele-si ve sosyalizm iliflkisini de do¤ru bir biçimde ortaya koyma ve çözümleme olana¤› verdi bize. Bu küçük-burjuva demokratizmi-ne ve onun demokrasi mücadelesi ufkuyla s›n›rl› devrim anlay›-fl›na vurulmufl çok temel bir ideolojik darbe oldu. Popülizm, iflçi s›n›f›n› modern burjuva toplum içindeki kendi-ne özgü konumu ve bu çerçevede flekillenen temel tarihsel rolüyle ele alan marksist bilimsel kavray›fltan yoksunluktur. Temel ideolo-jik karakteri popülizm olan geleneksel devrimci hareket, bu kav-ray›fls›zl›¤› yaln›zca geçmiflteki belirgin küçükburjuva konumuyla de¤il, fakat ayn› zamanda, yeni dönemde girdi¤i sözde “s›n›f yönelimi” ile de kan›tlam›flt›r. Geleneksel devrimci hareket için bu kavray›fls›zl›¤›n geçmiflte-ki politik-pratik sonucu, iflçi s›n›f›na yabanc›l›k ve güvensizlik olmufltur. ‹flçi s›n›f› toplumsal varl›¤› ve hareketlili¤i ile bunda gedik açt›¤› ölçüde ise, bu güvensizlik zaman içinde k›l›k de¤ifl-tirmifl; bugün var›lan yerde, proleter devrim program›na duyulan güvensizlikle en incelmifl ifadesini kazanm›flt›r. Hareketimizin ortaya ç›k›fl› bu ideolojik-politik gelene¤e büyük bir darbe olmufltur. EK‹M bu gelene¤e vurarak ve popülist önyarg›lar› y›karak, Marksizm-Leninizmin özü demek olan proletaryan›n modern toplum içindeki yerinden kaynaklanan özel tarihsel rolü düflüncesini, bofl bir söz kal›b› olmaktan ç›kar›p yerli yerine oturtmufltur. Yaflad›¤› s›n›f yönelimi bu temel düflünceden köklenmifl, iflçi s›n›f›n›n belirgin öne ç›k›fl›na ba¤l› olarak ge-leneksel hareketi saran “s›n›f yönelimi” modas›ndan özünde ve ruhunda tümüyle farkl› olmufltur. EK‹M için marksist-leninist teorinin özü ve temeli demek olan bu sorunla ba¤lant›l› olarak, yani proletaryan›n tarihsel devrimci misyonu 26
çerçevesinde olufl-mufl politik-örgütsel bir yönelim; geleneksel hareket için, k›smi düflünsel bir ilerlemeye ra¤men, temelde s›n›f hareketinin yaratt›-¤› etkinin yolaçt›¤› kendili¤inden ve zorunlu bir geliflme olmufltur. Özetle, hareketimiz için s›n›f yönelimi; iflçi s›n›f›n›, gündemdeki partileflme çabas›n›n flaflmaz toplumsal taban› ve dayana-¤›, temel kadro kayna¤›, bugünün kitle hareketinin ve gelece¤in devrimci s›n›f mücadelelerinin ana ekseni, devrim ve iktidar mü-cadelesinin öncüsü ve temel gücü, sosyalizm ve s›n›fs›z toplum mücadelesinin biricik toplumsal güvencesi ve tafl›y›c›s› olarak ele alan bir kavray›fl›n ürünüydü. Dolay›s›yla, iflçi s›n›f›na pratik yönelimde ifadesini bulan bu süreç, tarihsel ve güncel devrimci amaçlar› ve ihtiyaçlar› birarada gözetmekteydi. Bu temel sorundaki ideolojik aç›kl›k, komünistlere, proletarya partisi sorununu da teorik planda do¤ru bir biçimde ele alma ve partileflme sürecinin pratik sürecini bunun ›fl›¤›nda kavrama ve yaflama olana¤› verdi. Partiyi, sosyalizmin ve s›n›f hareketi-nin birli¤i olarak ele alan temel marksist-leninist düflünce, ko-münistler için kan›ksanm›fl bofl bir söz kal›b› de¤il, fakat canl› bir içerik ve pratik bir devrimci geliflme sürecinin ifadesiydi. Net bir sosyalizm perspektifine ulaflan, iflçi s›n›f›n›n tarih-sel ve güncel hedeflerini genel bir çerçeve içinde do¤ru saptayan komünistler için, bu ideolojik geliflmenin pratik boyutu, ona s›n›f hareketinin politik-örgütsel geliflimini sa¤lama çabas›yla kopmaz ba¤lar içinde politik-örgütsel bir gerçeklik kazand›rmakt›. Ko-münistler güç ve olanaklar›n›n en s›n›rl› oldu¤u bafllang›ç an›ndan itibaren bu tür bir pratik çaba içinde oldular. Sosyalizmin iflçi s›n›f› hareketiyle birli¤inin bu kesintisiz çaba içinde gerçekle-flece¤i, partinin bu birli¤in cisimleflmifl bir politik-örgütsel ifadesi olarak infla edilece¤i ve ancak böyle infla edilmifl bir partinin s›n›f›n devrimci öncüsü olarak nitelenmeye hak kazanabilece¤i perspektifiyle hareket ettiler. 27
Hareketimiz, teorik programatik sorunlarda yaflanan suskunluktan dolay› kendini daha çok politik örgütsel sorunlarda gös-teren tasfiyeci ak›ma karfl› bafl›ndan itibaren sistematik bir müca-dele yürüttü. “SHP solculu¤u”na sald›rd›. Legalist e¤ilimin iç-yüzünü sergiledi ve örgütsel sonuçlar›na iflaret etti. Demokrasi mücadelesini stratejik eksen olarak ele alan reformist politik taktikleri elefltirdi. Bunun sendikalizm, kendili¤indencilik ve kuy-rukçulukla organik ideolojik ba¤lant›lar›n› gösterdi. ‹deolojik belirsizli¤in, ideolojik ayr›m çizgilerini küçümsemenin ve önemsizlefltirmenin, politik iddias›zl›¤›n ve güçsüzlük ruh halinin çok özel bir kuvvet kazand›rd›¤› liberal birlik e¤ilimine karfl› do¤ru ilkesel tutum ve etkili bir mücadele hareketimizin bir baflka temel ay›redici özelli¤i oldu. Temel ideolojik-politik sorunlardaki devrimci konum ve tu-tum, beraberinde illegal temeller üzerinde infla edilmifl bir örgüt/parti kavray›fl› ve prati¤ini getirdi. Komünistlerin en amans›z mücadeleyi tasfiyeci legalizme karfl› vermeleri bu aç›dan bir rastlant› de¤ildir. Bu ihtilalci bir örgüt yaratma kararl›l›¤›n›n ide-olojik mücadele cephesindeki yans›mas›d›r. Komünistler, bu ideolojik konumla tutarl› olarak, yeni bir hareket olman›n tüm güçlüklerine ve olanaks›zl›klar›na ald›r-maks›z›n, illegal araç ve yöntemlere öncelik tan›mak konusunda tavizsiz davrand›lar. Bunu, illegal temeller üzerinde yükselmesi gereken bir örgütlenme ve çal›flma tarz›n›n zorunlu bir koflulu sayd›lar. Fakat asla legaliteyi küçümsemek türünden bir zaafa da düflmediler. ‹llegalite ile legalite aras›ndaki zorunlu diyalek-tik iliflkiyi do¤ru bir kavray›flla ele ald›lar. ‹llegal bir temelin yarat›lmas›ndaki ilk baflar›lar›n harekete legaliteyi en etkin ve amaca en uygun bir biçimde kullanma olana¤› verece¤i bilinciyle hareket ettiler ve süreç içinde bunu somut faaliyetleriyle ka-n›tlad›lar. Ve nihayet, geleneksel hareketten kopuflu yeni bir örgüt kültürünü gelifltirmek sahas›nda da gerçeklefltirmek için mücadele ettiler. Bu konuda geleneksel küçük-burjuva örgütlerin olumsuz prati¤inden oldu¤u kadar, uluslararas› komünist 28
hareketin yaflad›-¤› bürokratik yozlaflman›n derslerinden de ö¤renmeye çal›flt›lar. Elbette devrimci bir örgüt yaflam› ve de¤erler sistemi yaratma sorununu sa¤lam bir ideolojik çizgi, militan bir devrimci mücadele prati¤i ve devrimci s›n›fla kopmaz ba¤lar biçimindeki temel ön-koflullardan ayr› ele almak hatas›na düflmediler. Ancak bu sayede sa¤lam ve kal›c› bir temele oturabilece¤i gerçe¤ini gözden ka-ç›rmaks›z›n, örgüt içi yaflam› düzenleyen ilke ve esaslara, gelenek ve de¤erler sistemine özel bir önem verdiler. Bu çaba, daha flim-diden bize geleneksel örgütlerden farkl› bir de¤erler sistemi ve davran›fl prati¤i kazand›rm›fl bulunmaktad›r. * * * Hareketimizin bugüne kadarki geliflme süreci içinde yarat-t›¤› ideolojik ve örgütsel birikimi hiçbir biçimde küçümsemiyoruz. Biz onu en elveriflsiz koflullarda ve büyük emekler pahas›na oluflturduk. Haz›r devralmad›k; geleneksel hareketin düflünce ve prati¤inin devrimci elefltirisi temelinde ulaflt›¤›m›z ideolojik kim-lik ve bunun ürünü olan politik mücadele çizgisi sayesinde ad›m ad›m yaratt›k. Bununla birlikte gerek ideolojik ve gerekse örgütsel cephe-de, bugün parti düzeyi ile bugünkü durumumuz aras›nda henüz katedilmesi gereken ciddi mesafeler bulundu¤unu düflünüyoruz. Ve e¤er, ideolojik ve örgütsel cephede, içinde bulundu¤umuz y›lda s›çrama olarak tan›mlanabilecek bir geliflme temposuna ula-flamazsak, bu mesafeyi tüketemeyece¤imizin de bilincindeyiz. Tam da bu nedenle, bugüne kadarki birikimimizi ve onun ifade etti¤i üstünlükleri hiçbir biçimde küçümsemeden ve gözden kaç›rmadan, konferans›m›z, dikkatini esas olarak zaaf ve yetersizliklerimiz üzerinde yo¤unlaflt›rm›flt›r. Konferans›m›z›n gündemini, çok büyük bir bölümüyle pratik siyasetteki yetersizliklerimiz ile örgüt cephesindeki sorunlar›m›z oluflturmufltur. Bu bilinçli tu-tum, içinde bulundu¤umuz geliflme evresinde, partileflme 29
sürecinin as›l zay›f kalan cephesinin pratik geliflme cephesi oldu¤u de¤erlen-dirmesinin bir ürünüdür. Pratik cephe, daha somut olarak, partileflme sürecinin s›n›f›n öncüsünü kazanma ve örgütsel yap›m›z› fabrikalar zeminine oturt-ma olarak tan›mlad›¤›m›z boyutu, hala da belirgin bir zorlanma ve zay›fl›k yaflad›¤›m›z bir aland›r. Pratik siyasette ustalaflmak ve örgütsel yetersizliklerimizi aflmak, bizim için tam da, s›n›fla birleflme sürecinde öncü kimli¤i oluflturacak bir ilk anlaml› me-safeyi alabilmek bak›m›ndan özel bir önem tafl›maktad›r. Buradaki iliflki elbetteki tek yönlü de¤ildir. S›n›f çal›flmas›na özel bir tarzda yüklenmedikçe ve bunda pratik ilerlemeler sa¤-lamad›kça, ne pratik siyaset ve çal›flmada ustalaflman›n, ve ne de, bugünkü flekliyle bir dizi örgütsel zaaf› giderebilmenin olanak-l› olamayaca¤› bizim için yeterince aç›kt›r. Tüm sorun, bizzat s›n›f› devrimcilefltirme pratik çabas› ve mücadelesi içinde, kendi devrimci örgütsel kimli¤imizi gelifltirmek ve yetkinlefltirmektir. S›n›f› devrimcilefltirme çabas›n› bugün daha çok ideolojik konum-da ifadesini bulan kendi s›n›f devrimcisi kimli¤imize somut bir devrimci proleter içerik kazand›rmak bilinciyle yürütebilmektir. Elbette bu perspektif bizim için yeni de¤ildir. Örne¤in “Komünist Bir Siyasal S›n›f Örgütü ‹çin!” bafll›kl› belgede bu sorun flöyle özetlenmiflti: “EK‹M’de kazand›¤› güçleri yeniden biçimlendirme sorunu, bu güçlerin ortaya konulmufl bulunan partileflme çizgisi do¤rultusunda bir pratik seferberli¤i görevi ile örtüflür. Bu pratik gö-rev, s›n›f› eksen alan, ›srara dayal› sürekli ve sistemli bir politik faaliyetten baflka bir fley de¤ildir. Çok daha somut ifade edersek, sözkonusu olan, iflçi s›n›f› içinde belirlenmifl alanlar› ve fabrika birimlerini ›srarl› ve sürekli bir biçimde “döven” bir politik faaliyet çizgisine oturmakt›r. Örgütsel biçimlenmemiz ancak bu faaliyet içinde as›l flekline kavuflacakt›r. ‹deolojik planda proleter sosyalizmi perspektifine ulaflm›fl kadrolar›n, pratikte s›n›f devrimcili¤ine uygun bir yeniden biçimlenmesi 30
ancak bu faaliyet içinde gerçekleflecektir. S›n›f›n en ileri, s›n›f bilincine ulaflm›fl devrimci ö¤eleri bize ancak bu tür bir çaban›n ürünü olarak akacak, saflar›m›z› devrimci s›n›fsal özellikleriyle güçlendirebileceklerdir. Bu süreç, bu tür bir çal›flma, bir yan›yla s›n›f öncülerini bize iterken, öteki yönüyle s›n›f kitlesi üzerindeki politik etkimizi günbegün art›racak, yayacakt›r. Politik ve örgütsel kültürümüz, mücadele de¤erlerimiz, ihtilalci gele-neklerimiz de, s›n›f› devrimcilefltirme çabas›nda ifadesini bulan bu pratik mücadele süreci içinde oluflacak, geliflecek, yerleflecek-tir. Fabrika hücreleri temeline kavufltu¤u ölçüde gerçek bir ko-münist s›n›f örgütü olarak adland›r›lmaya hak kazanacak bir devrimci s›n›f partisi de, ancak bu çizgide bir çaban›n ürünü ola-bilecektir.” Bununla birlikte, sorunun bu aç›kl›kta ortaya konuldu¤u bir dönemde örgütümüzün içinde bulundu¤u somut durum ve yafla-d›¤› sorunlar, onu bu do¤rultuda kararl› bir çaba gösterebilmek-ten al›koyuyordu. Tasfiyecili¤in tasfiyesi ve onu izleyen yeniden toparlanma dönemi, bu do¤rultuda ilk ciddi çabalar›n da ortaya konuldu¤u ve s›n›f çal›flmas›nda anlaml› baz› ilk ad›mlar›n at›-labildi¤i bir dönem oldu. 3. Genel Konferans›m›z bu dönemin ard›ndan ve onun yaratt›¤› geliflme birikimi üzerinde topland›. Ve bugün, s›n›f hareketinin politik ve örgütsel geliflmesini h›z-land›rmak, bu çal›flma içinde ileri iflçileri sosyalizme kazanmak ve örgütsel varl›¤›m›z› bu çal›flmalar›n yürütüldü¤ü fabrika birim-leri zeminine oturtmak ve nihayet bu toplam çal›flma içinde tüm örgütümüzü ve tüm kadrolar›m›z› s›n›f devrimcili¤i çizgisinde ye-niden flekillendirmek olanaklar›na ve önkoflullar›na önemli ölçü-de sahibiz. Gelinen aflamada bizim için sorun, perspektiflerde ke-sin bir ›srar›, bunun gerektirdi¤i iradeyi ortaya koyabilmek soru-nudur. Örgütümüzün genel politikalar›m›z› özgüllefltirme ve faaliyet alan›n›n somut sorunlar›yla baflar›l› bir biçimde birlefltirme anlam›nda, pratik siyasette de belirgin bir yetersizli¤i var. Bu yetersizlik s›n›f çal›flmam›z›n en önemli güçlüklerinden ve 31
do-lay›s›yla yürüttü¤ümüz pratik çal›flman›n yeterli sonuçlar› ve-rememesinin en önemli nedenlerinden biridir. Bundan dolay›d›r ki, Konferans›m›z bu sorunu de¤iflik yönleriyle ele al›p tart›flmaya ayr› bir önem vermifltir. Geçmifl prati¤imizi bu aç›dan irdelemifl, bundan sonuçlar ç›karm›flt›r. Baflar›l› bir devrimci pratik siyasetin temel önkoflulu, devrim-ci mücadelenin stratejik ve taktik sorunlar›nda ideolojik ve ilke-sel bir aç›kl›¤a sahip olmakt›r. Bu olmad›¤› sürece, pratik siyasal çal›flman›n kendi içinde bir baflar›s› olsa bile, bu çal›flma temel amaçlara ve stratejik hedeflere do¤ru bir biçimde ba¤lanamad›¤› için, genel devrimci siyasal mücadele aç›s›ndan fazla bir anlam tafl›maz ve kal›c› sonuçlar da yaratmaz. Hiçbir somut siyasal ya da pratik sorun yoktur ki, gerisinde temel bir ideolojik yaklafl›m ya da devrimci ilke sorunu olmas›n. Temel ve taktik sorunlar›n ideolojik çerçevesi konusunda belirsizlik içinde olanlar›n pratik çal›flmadaki kendili¤indencili¤i tam da bu basit fakat temel önem-de gerçe¤in gözden kaç›r›lmas›ndan kaynaklan›r. Hareketimizin temel meselelerde ideolojik ve ilkesel aç›kl›k sorununa verdi¤i özel önem de buradan gelmektedir. Ve kuflku yok ki, bu alandaki baflar›m›z ölçüsünde, pratik siyasette baflar›l› olman›n da en temel önkofluluna sahibiz demektir. Ne var ki ideolojik aç›kl›ktan do¤an genel siyasal sonuçlara bir uygulama gücü kazand›rabilmek onlar› somutlay›p özgüllefltirmek ölçüsün-de olanakl›d›r. Demek oluyor ki, bu genel siyasetlerin dönemin özelliklerine, siyasal olaylar›n ak›fl›na, siyasal güç iliflkilerindeki de¤iflimlerin seyrine, ve en nihayet, hedeflenen kitlenin somut durumuna ve özgül sorunlar›na do¤ru ve baflar›l› bir biçimde uygulanabilmesi gerekir. Somut politikalar gelifltirmek sorunu bu tür bir çaba içinde gerçek anlam›n› bulur. Konferans›m›z, bugünün Türkiye’sinde gündemi oluflturan tüm politik sorunlar›, içinden geçmekte oldu¤umuz siyasal süreçle de ba¤lant›l› bir biçimde ele alm›fl ve özgül yaklafl›mlar gelifltirme-ye çal›flm›flt›r. Fakat hareketimizin pratik siyasetteki 32
yetersizli¤i-nin kaynaklar›n›n do¤ru anlafl›labilmesi için de, flu temel gerçe¤e özellikle dikkat çekilmifltir. Genel politikalar› özgüllefltirmeyi, onlara bir uygulama gücü kazand›rmay› kolaylaflt›rman›n bir yönü, elbet-te bu politikalar› mümkün mertebe ayr›nt›larda ifllemektir. Fa-kat buna s›k› s›k›ya ba¤l› bir öteki yönü ise, bir politik yaklafl›m› ayr›nt›larda iflleyebilmenin çok büyük ölçüde, onun konulmufl bu-lunan genel çerçevesinden ç›kan ilk sonuçlar› prati¤e geçirme çabas›ndan geçti¤ini bir an bile unutmamakt›r. Pratikte sorunlar›n içine gerçek anlamda girilmedikçe, pratik çal›flma içinde sorunla-r›n pratik yönüyle bizzat karfl› karfl›ya kal›nmad›kça, bizzat bu-nun yarataca¤› zorlanma ve ortaya ç›karaca¤› somut ihtiyaçlar do¤rultusunda bir genel politik yaklafl›m› ayr›nt›larda ifllemek, somut ve özgül bir politika olarak gelifltirmek de mümkün olma-yacakt›r. Temelde bu teorik geliflme ile pratik çal›flma aras›ndaki kendine özgü bir diyalektik iliflki sorunudur. Teorik çal›flman›n pratik çal›flma ve mücadelenin ortaya ç›karaca¤› sorunlar›n ihtiyaçlar›na yöneltilmesi de ancak bu ölçüde kolaylaflabilecek-tir. Özetle, pratik siyasette ustalaflmak sorunu, bizim için çok bü-yük ölçüde pratik çal›flmam›z› gelifltirmek ve zenginlefltirmek so-mut çabas› içinde (teoride ve pratikte) gerçek çözümünü bula-bilecektir. * * * Hareketimiz 1987 y›l›nda ortaya ç›kt›¤›nda, 12 Eylül sonra-s›n›n ilk ciddi iflçi eylemleri de grev hareketi biçiminde kendini göstermeye bafllam›flt›. ‹flçi hareketindeki bu yeni geliflme ‘91 y›l› bafl›na kadar kesikli fakat sürekli büyüyen dalgalar halinde sürdü. Ne var ki, yeni dönem s›n›f hareketinin bu ilk geliflme döneminden hareketimiz elle tutulur herhangi bir somut kazan›m elde edemedi. Zira bunu baflaracak bir ideolojik ve örgütsel ön haz›rl›ktan yoksundu. Yeniydi, çok güçsüzdü, olanaklar› çok s›-n›rl›yd› ve Merkez Yay›n Organ› d›fl›nda herhangi bir 33
araçtan yoksundu. ‘89 y›l› bahar› genifl çapl› iflçi eylemlerine sahne olur-ken, bizim kal›c› bir ilk örgütlenmeye geçiflimiz bile ancak ayn› y›l›n sonuna denk gelebildi. ‹deolojik ve örgütsel geliflmede belli bir ilk mesafeyi katedip bu temel üzerinde I. Genel Konferans›m›z› toplad›¤›m›z bir s›rada ise, bu kez iflçi hareketi h›z kesti, bir durgunluk ve gerileme dönemine girdi. S›n›f hareketine art›k nihayet etkin bir çal›flmay-la yönelece¤ini düflündü¤ü bu ayn› evrede, örgütümüz beklenme-dik bir iç bunal›ma girdi ve y›k›c› bir tasfiyeci giriflimle yüzyüze kald›. S›n›f hareketinin yerel mücadelelerle yeniden canlanmaya bafllad›¤› sonraki evre, hareketimiz için de tasfiyeci tahribat› giderme, yeniden toparlanma ve güç biriktirme dönemi oldu. Bu dönem 3. Genel Konferans›m›zla noktalanm›fl bulunuyor. fiim-di geliflmenin çeflitli alanlar›nda yaflayaca¤›m›z at›l›mlarla parti infla sürecini h›zland›rabilece¤imiz bir birikime sahibiz. Tam da böyle bir dönemde Türkiye’de siyasal olaylar h›z-lan›yor ve yeni bir kitle hareketlili¤i yaflan›yor. ‹flçilerin bu hareketlilikte özel bir a¤›rl›kla yer alaca¤›ndan kuflku duymuyo-ruz. Ve geçmiflten farkl› olarak, bugün biz ideolojik ve örgütsel cephede önemli bir birikime ve haz›rl›¤a sahibiz. Bu ayn› zaman-da, s›n›f hareketindeki yeni geliflmeden bu kez mutlaka en iyi biçimde yararlanabilmek için uygun önkoflullara sahip olmak anlam›na geliyor. Bir yanda politik mücadele alan›na s›çraman›n sanc›lar› içindeki bir iflçi hareketi ve öte yanda parti kimli¤i kazanman›n efli¤inde bulunan, fakat bunu s›n›f hareketiyle buluflmada yaflaya-ca¤› bir s›çramal› geliflme ile s›k›s›k›ya iliflkilendiren bir komünist hareket gerçe¤i -bugün durumu böyle görüyoruz. S›n›f hareketinin, sanc›s›n› çekti¤i s›çramay› kolaylaflt›racak bir öncü devrimci müdahaleye ihtiyac› var. Hareketimizin ise, s›n›f hareketine bu tür bir öncü müdahale içinde dönüflmeye, ken-di gerçek siyasal-s›n›fsal ortam›n› bulmaya, militan s›n›f kimli¤ini gelifltirmeye ve gerçek örgütsel zeminine oturmaya ihtiyac› var. Bunlar nesnel olarak örtüflen ihtiyaçlard›r. Herfley komünistlerin kendi görev ve sorumluluklar›na bu bilinçle sar›lmala34 r›na ba¤l›d›r. Bu do¤rultuda elde edilecek her baflar› bizi ad›m ad›m partiye yaklaflt›racakt›r.
EK‹M 3. Genel Konferans›
Siyasal De¤erlendirmeler
I. BÖLÜM
Güncel Siyasal Durum Üzerine I- Ekonomik cephede durum
Türkiye’de geride kalan y›l›n en önemli iki olgusu, ekonomik krizdeki ani a¤›rlaflma ile sermayenin sistematik bir sald›r›yla bu-nu iflçi s›n›f›na ve öteki çal›flan kesimlere fatura etmesi oldu. Böylece de, toplumun tekelci burjuvazinin s›n›f egemenli¤i koflul-lar›nda son 40 y›ld›r defalarca yaflamak zorunda kald›¤› k›s›r döngüye, yeni bir halka daha eklendi. Bugün kapitalist ekono-minin krizi de, kapitalist s›n›f›n bu krizi iflçi s›n›f›na ve emekçi-lere fatura etmek biçimindeki de¤iflmez sald›r› politikas› da, tüm fliddetiyle sürüyor. Çal›flan s›n›f›n elini kolunu ba¤layan faflist askeri rejimin sa¤lad›¤› son derece uygun koflullarda ve y›llar boyunca engelsizce uygulanan “24 Ocak Kararlar›” güya ekonomide yap›sal bir de¤iflim yaratacakt›. Ekonomiyi d›fla açacak ve ihracata da-yal› bir geliflme modeline geçifli sa¤layacak, böylece de Türkiye 37
kapitalizminin müzmin yap›sal sorunlar›na nihayet bir çözüm bu-lunmufl olacakt›. ‹flçi s›n›f›n› ve emekçileri neredeyse bütün bir ‘80’li y›llar boyunca a¤›r yaflam koflullar›na mahkum eden, Tür-kiye’yi sermaye için bir “ucuz emek cenneti”ne çeviren politikalara, hep bu gerici burjuva propaganda efllik etti. Olaylar bu aldat›c› propagandan›n dayanaks›zl›¤›n› y›llar öncesinden gösterdi. Zira Türkiye kapitalizminin kronik sorunlar›, kendini her safhada flu veya bu fliddetle ortaya koydular. Ne var ki y›llar y›l› sürdürülen bu yalan propagandaya as›l darbeyi, 1994 y›l› bafl›nda mali piyasalardaki çöküntüyle patlak veren kriz (daha do¤rusu yap›sal krizin bu yeni safhas›) vurdu. Bu son krizin tüm aç›kl›¤› ile ortaya serdi¤i ekonomik tablonun genel görüntüsü, on y›llar›n k›s›r döngüsünün en a¤›rlaflm›fl biçi-miyle tekrar›ndan baflka bir fley de¤ildi. Ekonominin d›fla bakan yüzünde döviz k›tl›¤›, büyüyen d›fl ödemeler a盤›, içe bakan yüzünde büyüyen bütçe aç›klar›, muazzam iç borçlar, üç haneli enflasyon ve üretimde durgunluk ve daralma vard›. D›flarda 70 milyar dolar› bulmufl d›fl borca, içerde dev boyutlarda bir iflsizlik, reel ücretlerde sürekli bir düflüfl ve halk kitlelerinin sürekli artan yoksullaflmas› efllik ediyordu. Bu tablo geçmifltekilerin bir benzeri gibi görünse de, gerçek-te durum, geçmiflle k›yaslanamaz ölçüde daha vahimdir. Bunun nedeni ise, tam da 24 Ocak Kararlar›’n›n ekonomide yaratt›¤› “de¤iflim”le ilgilidir. 24 Ocak Kararlar› ticaret ve finans sektörüne görülmemifl bir a¤›rl›k kazand›rd› ve Türkiye kapitalizmini bü-yük ölçüde üretimden kopuk bir rant ve faiz ekonomisine çevirdi. ‹hracat› teflvik ad› alt›nda, d›fl ticaret tam bir vurgun alan› haline getirildi. ‘80’l› y›llar›n ikinci yar›s›nda, üretken yat›r›mlar hemen neredeyse durdu. Tersinden ise, ticaret, finans, emlak al›m-sat›m›, üretken olmayan hizmet sektörlerinde afl›r› borçlanmaya dayal› yapay ve fliflirilmifl bir büyüme yafland›. Spekülasyona dayal› kazanç, ekonominin a¤›rl›k merkezi haline geldi. En büyük hol-dinglerin karlar›n›n neredeyse yar›s› sanayi d›fl› sektörlerden, de-mek oluyor ki 38
üretim d›fl› faiz ve rant gelirlerinden sa¤land›. Özetle, Türkiye kapitalizmi, son 15 sene içinde, üretim ve yat›-r›m yerine ticaret, finans, emlak spekülasyonu ve devlet ihaleleri vurgunlar›na dayal› bir rant ekonomisine geçifli, bu anlamda bir “de¤iflimi” yaflad›. Dolay›s›yla son krizin etki ve sonuçlar› da, ekonominin bu yeni karakterine uygun olarak çok daha a¤›r oldu. Sermaye’nin ‘94 y›l› bafl›nda patlak veren krize tepkisi, fatu-ran›n iflçi s›n›f›na ve halk kitlelerine ç›kar›lmas› oldu. Bu sald›r› 5 Nisan Kararlar›’nda ifadesini buldu. 5 Nisan Kararlar› önden uygulanarak sonradan onaylatmak üzere ‹MF’ye sunulan gerçek bir ‹MF paketi oldu. ’94 y›l› bafl›ndan itibaren peflpefle gelen devalüasyonlarla TL’nin büyük çapta de¤er kaybetmesi ile onu 5 Nisan’da izleyen yüksek oranl› zam furyas› nedeniyle, halk kitleleri bir anda daha derin bir sefaletin içine itildiler. 5 Nisan’› izleyen bir y›lda bir milyona yak›n iflçi iflini kaybetti. Devlet büt-çesinden e¤itim ve sa¤l›k gibi zorunlu kamu hizmetlerine ayr›-lan fonlardan yeni k›s›nt›lar yap›ld› ve kestirme bir soygun me-kanizmas› olan dolayl› vergiler art›r›ld›. Bu yolla sa¤lanan “ta-sarruflar”la ya bat›k bankalar ve flirketler kurtar›ld›, ya da kirli savafl bütçesi takviye edildi. Devalüasyon, zam, vergi vb. yollarla halk kitleleri kriz ad›na soyulurken, ayn› gerekçeyle baflta otomo-tiv olmak üzere baz› tekelci flirketlere yeni vergi muafiyetleri sa¤land›. Bu arada iflçilerin çeflitli sosyal haklar› gaspedildi ve kendilerine düflük ücret zamm› ya da s›f›r sözleflme dayat›ld› vb. Halk kitlelerinin solu¤unu kesen tüm bu “tedbirler“le kapi-talistlere nefes ald›r›ld›¤›, onlar›n krizin yarataca¤› çöküntüden kurtar›ld›¤› bir gerçektir. Fakat ayn› flekilde, bu önlemlerin krizin nedenlerine de¤il, etkilerine, yani faturas›na yönelik oldu¤u; bu önlemlerle sa¤lanan “baflar›”n›n, yaln›zca, faturay› kapitalistler yerine iflçilere ve emekçilere ödettirmeyi baflarmaktan ibaret ol-du¤u da bir gerçektir. Y›l›n sonunda tüm temel ekonomik gös-tergeler, bu gerçe¤i aç›kl›kla teyid etmektedir. Büyümede eksiye geçilmifl, yani fiilen bir küçülme yaflan39
m›flt›r ve bu bir Cumhuriyet dönemi rekorudur. Enflasyon üç hanelidir, % 150’yi bulmufltur; bu ise ayn› dönemin bir baflka rekorudur. ‹ç borçlar ve d›fl borçlar her zamanki önlenemez yük-selifllerini sürdürüyorlar. Dolar 40 bin liran›n üstündedir ve TL’nin ne de¤eri ne de itibar› kalm›flt›r. Dolar ve mark ekonomide fiilen TL’nin yerini alm›fl bulunmaktad›r. ‹flsizlikteki korkunç büyüme ise, zaten “istikrar tedbirleri”nin temel ve zorunlu bir unsurudur; krizi hafifletmenin etkili bir çaresi olarak ele al›nmaktad›r. Ve hihayet, Cumhuriyet tarihinin büyük rekorlar serisine faiz oranlar› eklenmifltir. Hazine bonolar›na %400'ü aflan y›ll›k faiz, devlet bütçesinin oldu¤u kadar Türkiye kapitalizminin de bugünkü özeti ve aynas›d›r. Sonuç olarak, 5 Nisan Kararlar› ekonomik sorunlar› çözmemifl, tersine, ekonominin faize, ranta ve borsa spekülas-yonlar›na dayal› karakterini iyice pekifltirmifltir. Bu, tüm kriz di-namiklerinin yerli yerinde durdu¤u anlam›na gelmektedir. Eko-nominin bu rantiye karakteri rüflvetin, h›rs›zl›¤›n, peflpefle pat-layan yolsuzluklar›n, yan›s›ra devletin mafyayla içiçe geçmesi-nin ve sermayenin mafyalaflmas›n›n, özetle çürüme ve kokuflman›n görülmemifl boyutlara ulaflmas›n›n da zeminidir. Bugün kriz dinamikleri tüm fliddetiyle sürüyor ve yeni fatura-lar biriktiriyor. Sermaye ise bu faturalar› her zamanki gibi çal›flan s›n›flara ç›karma politikas›na yeni unsurlar ve boyutlar ekliyor. ‹çinde bulundu¤umuz dönemde bunun en önemli unsuru ve alan› özellefltirme sald›r›s›d›r. Ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlar› olan bu sald›r›y›, sermaye bir ideolojik sald›r›yla da birlefltiriyor. Halk›n ödedi¤i vergilerle kurulan ve art›-de¤er sömürüsüyle büyüyen K‹T’ler, bugüne kadar devlet eliyle türedi zenginler ya-ratma ve özel kapitalist gruplara rant aktarma ifllevi gördü. fiim-di ise ya¤maya aç›l›yor, haraç-mezat yerli ve yabanc› tekellere peflkefl çekiliyor. Bu yüzbinlerce iflçi için iflsizlik ve sendikas›z-laflma, genifl halk kitleleri için ise ulafl›m, iletiflim, enerji, e¤itim, sa¤l›k vb. temel hizmet alanlar›nda tekellerin afl›r› kar h›rslar›-na terkedilmesi demektir. Buna ra¤men sermaye 40
büyük bir ar-s›zl›kla bu uygulamay› her türlü kamu mülkiyetinin kötülenme-sine ve tersinden ise, kapitalist piyasa ekonomisi ve özel mülki-yetin yüceltilmesine dayanak yapabiliyor. En önemli K‹T’lerin emperyalist tekellere peflkefl çekilmesini, kritik hizmetlerin em-peryalizmin dolays›z kontrolüne verilmesini “globalleflme” ad›na savunabiliyor ve bunu bu ideolojinin propagandas›yla elele yürütebiliyor. Dahas›, batakta bir borç ve rantiye ekonomisi olan Türkiye kapitalizminin geçmifl ve bugünkü krizlerinin gerçek nedeninin yaln›zca “K‹T kamburu” oldu¤u yalan›n› topluma her yolla pompalayabiliyor. Özellefltirme bugün için en önemli sald›r› uygulamas› olsa bile, sermayenin çok yönlü iktisadi sald›r›s›n›n yaln›zca bir ala-n›d›r. Bunu flimdilerde 700 bin kamu iflçisine dayat›lan s›f›r söz-leflme, “mezarda emeklilik” tasar›s›, baflka baz› sosyal haklar›n gasp›, sürmekte olan tensikatlar ve arkas› kesilmeyen zamlar tamaml›yor. 5 Nisan Kararlar›'n› izleyen son bir y›l içinde, sermaye fatu-ray› iflçi s›n›f›na ve emekçilere ödetmede ummad›¤› bir kolayl›k-la büyük bir baflar› elde etti. Bu baflar›da sendika bürokrasisinin her zamanki ihaneti ve bununla s›k› s›k›ya ba¤lant›l› olarak iflçi s›n›f›n›n edilgenli¤i belirleyici bir rol oynad›. ‹flçiler 5 Nisan’›n hemen ard›ndan ortaya koyduklar› eylemlili¤i sürdüremediler ve böylece sermayenin ifli, kendisinin hiç ummad›¤› ölçüde kolaylafl-t›. Bugün ise, henüz iflçileri gere¤ince kucaklam›yor olsa bile, günden güne büyüyen bir kitle hareketlili¤i var. Kapitalist s›n›-f›n krizin etkilerini iflçilere ve emekçilere fatura etmede ve böy-lece krizin y›k›c› etkilerinden kendilerini koruma politikas›n› sür-dürmede ne ölçüde baflar›l› olabilecekleri, iflçilerin bugünkü ge-nifl çapl› edilgenli¤i ne ölçüde k›rabileceklerine, geliflen kitle eylemlili¤inin ön saflar›n› tutmay› ne ölçüde baflarabileceklerine s›-k› s›k›ya ba¤l›d›r. Bu demektir ki, ekonomik krizin bundan son-raki seyri s›n›f mücadelesinin seyriyle, daha somut olarak, iflçi s›n›f›n›n ortaya koyaca¤› direnme gücüyle çok yak›ndan ba¤lan-t›l›d›r. 41
II- Siyasal cephede durum Batakta bir borç ekonomisi üzerinde yükselen sermaye dü-zeninin siyasal cephedeki krizi de y›llard›r sürüyor. 12 Eylül as-keri faflist darbesi, ’80 öncesinin siyasal krizini halk hareketini durdurarak, kitleleri sistematik bir bask›yla ve ideolojik sald›r›yla depolitizasyona iterek, devrimci hareketi ezerek ve nihayet düzen cephesindeki iç çeliflki ve çat›flmalar› düzenin genel ç›karlar› ad›-na bast›r›p geri plana iterek çözmüfltü. Fakat bu sonucun kendisinin ola¤anüstü yol ve yöntemlerle elde edilmesi, ç›plak zora ve kaba bir otoriteye dayanmas›, bunun bir çözüm de¤il, fakat olsa olsa geçici bir soluklanma dönemi olaca¤›n›n da bir göstergesiydi. Nitekim sivil yönetime geçifl oyunu daha henüz tamamlanmam›flken, siyasal kriz ö¤eleri kendilerini h›zla yeniden göstermeye bafllad›lar. ‹flçilerin ilk grev hareketlerinin bafllamas›, Kürt sorununun silahl› direnme eflli¤inde toplum gündemine oturmas›, yeniden siyaset sahnesine ç›kan düzen partilerinin kitleler nez-dinde inand›r›c›l›ktan ve umut olmaktan uzakl›klar›, güdümlü ve kokuflmufl parlamentonun itibars›zl›¤›, bu ve benzeri faktörler peflpefle ortaya ç›kt›lar. Bu de¤iflik kriz ö¤elerinin farkl› cepheler-den gelen ortak etkisiyledir ki, daha 1987 y›l›ndan itibaren, yani 12 Eylül cuntas› ekip halinde hala Çankaya’da oturuyorken, ser-maye cephesi yeni bir “siyasal istikrar” aray›fl›na girdi. Bu siya-sal istikrars›zl›¤›n ya da krizin, en az›ndan yeniden böyle bir döneme girilmekte oldu¤unun aç›k bir itiraf›yd›. Süreç korktuklar› do¤rultuda iflledi ve derinleflti. Siyasal istikrars›zl›k y›ldan y›la büyüdü. ‘80’li y›llar›n sonunda ve ‘90 y›l› içinde, iflçi s›n›f›n›n grev hareketi ve iktisadi direnifli büyük bir kitlesellik ve yayg›nl›k kazand›. Bu mücadeleler sonuçta, ser-mayeyi ücretler konusunda belli tavizlere mecbur etti. Bu ise, afl›r› ucuz emek sömürüsü üzerine kurulu, kriz ortam›nda ancak böyle yürüyebilen ve ihracattaki k›smi baflar›s›n› da hemen 42
ta-mamen buna borçlu olan Türkiye kapitalizminin sorunlar›n› flid-detlendirdi. ‹flçilerin yan›s›ra, 1990 yaz›nda kamu çal›flanlar› da grevli-toplusözleflmeli sendika hakk›yla sahneye ç›kt›lar ve yay-g›n eylemlilikler yaflad›lar. “Devlet memuru”nun devletten hak talebiyle s›k s›k sokaklar› doldurmas› ve ifl durdurmas›, devlet otoritesini ve itibar›n› y›pratan bir rol oynad›. Öte yandan, Kürt hareketi, düzen için bafll› bafl›na bir istikrars›zl›k kayna¤› haline geldi. K›sa sürede gerilla hareketinden halk hareketine büyüyen Kürt özgürlük mücadelesi, devlet için y›llard›r temel bir sorun oldu. Yaln›zca politik planda da de¤il; her y›l milyarlarca dolar yutan kirli savafl ayg›t› nedeniyle ayn› zamanda ekonomik bir yük yaratt›. Ve nihayet 70 y›ll›k inkarc›l›-¤a büyük bir darbe vurarak, resmi ideolojiyi de krize soktu. Bu sorunun etkileri kendini d›fl politikada da gösterdi. Sermaye dev-leti d›fl politikas›n› çok büyük ölçüde içteki Kürt sorununa en-dekslemek zorunda kald›. Özetle, Kürt sorunu, düzenin tüm dengelerini altüst eden bir temel siyasal kriz ö¤esi haline geldi. Siyasal krizin en temel alan› ve göstergesi ise, 12 Eylül’ün düzledi¤i zeminde yeniden siyaset sahnesine ç›kan burjuva partilerinin ve parlamentonun, siyasal yönetim alan›n› göstermelik olarak bile gere¤ince dolduramamas› oldu. ’80 öncesinde halk kitlelerinin farkl› kesimlerini belli bir inand›r›c›l›kla kendilerine ba¤layan ve sürükleyen düzen partileri, bunu 12 Eylül dönemi sonras›nda bir türlü baflaramad›lar. Düzen partileri aras›ndaki bü-yük oy parçalanmas› bu zaaf› ayr›ca tamamlad›.(27 Mart yerel seçimlerinin de gösterdi¤i gibi, en büyük parti olmakla övünen partinin oylar› %22’yi ancak bulabilmektedir. Toplam seçmen aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ise, bu “en yüksek” oran gerçekte %20’nin hayli alt›nda kalmaktad›r). Partilerin bu zay›fl›¤›, do¤al olarak parlamentonun ve hükümetin yap›s›na yans›maktad›r. Burjuva siyaset sahnesi peflpefle hükümetler eskitmektedir. Ya da, istikrar-s›z, güçsüz, her an y›k›lmas› beklenen hükümetlerle ifller a¤›r-aksak götürülmeye çal›fl›lmaktad›r. ‹lginç olan, bu hükümet krizlerini ayn› zamanda bir muha43
lefet krizinin de tamaml›yor olmas›d›r. Bugün dinsel gericili¤in temsilcisi RP d›fl›nda burjuva siyaset sahnesinin muhalefet partisi yoktur. S›k›fl›kl›k içindeki düzen, normalde göstermelik muhalefet gücü olarak ifl gören ve görmesi gereken sosyaldemokrasiyi y›llard›r hükümet orta¤› olarak kullanmaktad›r. Bu sayede günü bir parça kurtarmakta, fakat gelece¤in sosyal huzursuzluklar›n› ve kitle mücadelelerini dizginlemenin ve sapt›rman›n önemli bir olana¤›n› da böylece tüketmektedir. Burjuva siyaset sahnesinin y›llard›r de¤iflmeyen bu manzara-s›, düzenin yaflad›¤› siyasal krizin en temel ö¤esi olan yöneteme-me krizinin aç›k bir göstergesi ve ifadesidir. Burjuva düzen par-tilerinin inand›r›c›l›k krizinin gerisinde, belli bak›mlardan RP hariç, tüm ötekilerin ayn› politik platformda tekleflmesi vard›r. 12 Ey-lül’ün yaratt›¤› siyasal hukukusal çerçeve, art› Türkiye kapita-lizminin afl›r› s›k›flm›fll›¤›, art› Kürt sorununa iliflkin devlet politi-kas› etraf›nda “milli mutabakat”, ve nihayet, d›fl cephede “Yeni Dünya Düzeni” politikalar›na ve ‹MF reçetelerine ba¤l›l›k, tüm düzen partilerini ayn› çizgide teklefltirmifltir. Tüm kritik sorunlar karfl›s›nda ve kritik anlardaki tutumunun da gösterdi¤i gibi, gerçekte RP’nin konumu da özünde farkl› de¤ildir. Ne var ki, 12 Eylül’ün dini öne ç›kararak yaratt›¤› uy-gun ideolojik zemin ve 24 Ocak politikalar› ile yolaçt›¤› sosyal sorunlar, devrimci hareketin de ezildi¤i ve geri plana itildi¤i ko-flullarda, bu partiye genifl bir demagojik manevra alan› açm›flt›r. Bir yandan sosyal ve kültürel çöküntüye ve kokuflmufllu¤a karfl› geleneksel de¤erler ile din afyonunu kullanmas›, öte yandan ise iç ve d›fl politikaya iliflkin etkili bir sosyal-siyasal demagojiye baflvurmas›, bu partinin kent yoksullar› üzerinde belli bir etki kurmas›n› sa¤lam›flt›r. Sosyal-demokrasinin sol bir demagojiyi bi-le baflaramamas› ve y›llard›r özel savafl hükümetinin bir aya¤›-n› oluflturmas› bunu ayr›ca kolaylaflt›rm›fl, RP’ye genifl bir manev-ra ve etkinlik alan› açm›flt›r. Siyasal kriz koflullar›nda, RP’nin düzen partilerinden kopan 44
ve aray›fl içine giren y›¤›nlar içinde, özellikle de (iflçi s›n›f›n›n geri kesimleri de içinde) kent yoksullar› üzerinde sa¤lad›¤› siyasal etki, gerçekte düzen için büyük bir güvencedir. Burjuvazi bu olana¤›n bilincindedir ve RP’yi kendi ihtiyaçlar›na uygun biçim-de terbiye ederek, bu olana¤› daha iyi bir biçimde kullanmaya çal›flmaktad›r. Bununla birlikte, RP’nin çaba ve baflar›s›n›n ge-nel fleriatç› ideolojiye ve harekete kazand›rd›¤› kuvvet, düzeni belli bak›mlardan s›k›nt›ya da sokmaktad›r. Gerçekte din ideolojisi ve ortaça¤ de¤erleri uzun zamand›r bizzat devlet eliyle y›¤›nlar›n devrimcileflmesini engellemek için etkili bir silah olarak kullan›lmaktad›r ve buna gitgide yeni etkin-lik alanlar› aç›lmaktad›r. Bu politika, bizzat C‹A uzmanlar›nca ve Kemalizmin bir resmi ideoloji olarak art›k eskidi¤i gerekçesiy-le Türkiye için düflünülüp üretilen “›l›ml› islam” projesine uygun bir uygulamad›r. Ne var ki, bu ortamda fleriatç›l›k biçimiyle kendi-ni gösteren ve düzen taraf›ndan tam kontrol edilemeyen bir dinsel gericilik ak›m›, kapitalizmin modern ihtiyaçlar›, burjuva yaflam biçiminin gerekleri, ve nihayet düzenin yerleflik resmi ideolojisi ve baz› dengeleri karfl›s›nda, belli bir siyasal ve ideolojik kriz etkenine dönüflebilmektedir. * * * Ekonomideki a¤›r sorunlara, Kürt sorununun ve özgürlük mücadelesinin yaratt›¤› çok yönlü sars›nt›ya, düzen partilerinin ve parlamentosunun tüm güçsüzlü¤üne ve itibars›zl›¤›na, kitlelerin iktisadi ve demokratik hak taleplerine ve bu do¤rultudaki mücadelelerine ra¤men, tüm bu siyasal istikrars›zl›k ö¤elerine ra¤men, sermaye yine de y›llard›r toplumu belli bir kolayl›kla yönetmeyi baflarabilmektedir. Paradoks gibi görünen bu olgunun aç›klamas› birbiriyle ba¤lant›l› üç temel faktörde sakl›d›r ve bunlar›n üçü de, sermaye düzeninin 12 Eylül karfl›-devrimiyle elde etti¤i sonuçlard›r. ‹lkin, 12 Eylül, ’80 öncesinde büyük bir güç kazanan ve kitlelerin genifl kesimlerini etkileyen örgütlü devrimci hareketi 45
ezdi. Devrimci hareketin kolay yenilgisi genifl kapsaml› bir ideolojik ve örgütsel tasfiye ile sonuçland›. Sovyetler Birli¤i ve Do¤u Avrupa’daki geliflmeler buna yeni boyutlar ekledi; da¤›lma ve y›k›m sürecini özellikle ideolojik planda pekifltirdi. Bu so-nuç, siyasal mücadele sahnesini devrimci bir alternatiften ve ha-reketlenen kitleleri her türlü devrimci önderlik olana¤›ndan yok-sun b›rakt›. Buna, 12 Mart sonras›ndan farkl› olarak, devletin devrimci örgütlerin yeniden toparlanma çabalar›n› daha filiz ha-lindeyken ezme, böylece y›¤›n hareketini potansiyel devrimci önderlik ö¤elerinden yoksun b›rakma bilinçli politikas› eklenince, siyasal sahne neredeyse tümüyle düzen güçlerine kald›. Bunun tek istisnas› Kürt devrimci hareketiydi. Fakat bu hareket de, ulusal sorun eksenli konumundan dolay›, ancak Kürt halk kitleleri üzerinde etkili olabildi. Dahas›, düzen bu hareketin etkinli¤ini, Türk emekçi kitlelerini floven bir milliyetçilikle ser-semletme, böylece onlar›, sosyal sorunlardan ve devrimci s›n›f mücadelesinden uzak tutma do¤rultusunda kulland›. Dolay›s›yla, Kürt sorununun ve Kürt özgürlük hareketinin, düzenin denge-lerini bozarak, onun oturmufl politik-ideolojik üstyap›s›nda bü-yük gedikler açarak, devletin ve ordunun kirli savafl içinde y›p-ranmas›na neden olarak sa¤lad›¤› olumlu etki ve avantajlar›n yan›s›ra, s›n›f mücadelesini dizginlemeyi ve sapt›rmay› kolaylafl-t›ran etkileri de son derece önemlidir. ‹kinci temel faktör, yine 12 Eylül’le kitlelerin itildi¤i depoli-tizasyon durumudur. Toplumdaki devrimci odaklar› ezen ve uzun y›llar afl›lamayan bir güçsüzlü¤e iten 12 Eylül, y›¤›nlar› ise, sistematik bask› ve sindirme, yan›s›ra bununla içiçe geçmifl çok yönlü bir ideolojik sald›r› sayesinde, derin bir depolitizasyon içi-ne sokmay› baflard›. Bunun etkileri yak›n döneme kadar güçlü bir biçimde devam etti. Öylesine ki, dayan›lmaz yaflam koflullar›-n›n y›llar öncesinde baz› iktisadi ve demokratik haklar için mücadeleye itti¤i genifl iflçi kitleleri, politik mücadele alan›na bir türlü ç›kmay› baflaramad›lar. Mücadeleleri gelip böyle bir efli¤e dayand›¤›nda, çok nadir 46
durumlarda bu s›n›r› kendili¤inden aflt›-lar. Ço¤u durumda ise, ileriye ç›kamay›p geri çekildiler. Bunda devrimci önderlik bofllu¤u kadar, depolitizasyonun derin etkileri de rol oynad›. ‹flçilerin sendikal alan›n d›fl›ndan kendilerine yöne-len devrimci politik çabalara karfl› rahats›z edici kay›ts›zl›klar›-n›n gerisinde de bu ayn› olgu yatmaktad›r. Kuflkusuz depolitizas-yonun bu denli uzun süreli olmas›, düzenin bunu bir politika olarak sürdürmesinden dolay›d›r. Bask› ayg›t›n›n yan›s›ra, ideoloji ve propaganda ayg›tlar›n›, özellikle de medyay› baflar›l› bir biçimde kullanarak, bu etkiyi sistematik bir çabayla hergün yeniden yeni-den üretmesinden dolay›d›r. Sermaye düzeni, köfle dönmeci bi-reyci ideolojiden yoz kozmopolit kültüre, dinden Do¤u Avrupa’-daki olaylara, “bölücülük” olarak sundu¤u Kürt özgürlük mücade-lesinden “terör” olarak sundu¤u devrimci siyasal çabalara kadar, her türlü araç ve konuyu bu do¤rultuda kulland›. Üçüncü temel faktör, ilk ikisine iliflkin aç›klamalardan kendi-li¤inden ç›k›yor. 12 Eylül toplumu adeta cendere içine alan bir siyasal-hukuksal çerçeve yaratt›. Bugüne kadar korunan bu çerçe-ve içinde, düzen partilerinin ve parlamentonun yaratt›¤› bofllu¤u, devletin bask› ayg›tlar› ile medya doldurmaktad›r. Devletin bask› ayg›t›, 12 Eylül döneminde çok özel bir çabayla gelifltirilip tah-kim edilmiflti. Kürt halk›na karfl› y›llard›r sürdürülmekte olan kirli savafl içinde ise bu ayg›t muazzam bir güç ve etkinlik kazand›. Gündelik toplum yaflam›n›n bir çok alan›na müdahale ve nüfuz eder hale getirildi. Bu ayg›t›n tepesinde, generallerin denetiminde bulunan, onlar arac›l›¤›yla devletin “çelik çekirde¤i” say›lan kontr-gerillaya ba¤lanan MGK var. Bir süredir M‹T ve siyasal polis fleflerini de kapsayan MGK, gerçekte fiili yasama organ›d›r. Par-lamento onun emirleriyle formaliteleri yerine getiren göstermelik bir kurumdan baflka bir fley de¤ildir. Yasamas› MGK olan bu ayg›t› yürütmede M‹T, kontr-gerilla, ordu ve siyasi polis, yarg›da ise DGM’ler tamamlamaktad›r. Bu yaln›zca Kürt özgürlük mü-cadelesine karfl› de¤il, fakat ayn› zamanda devrimci siyasal mü-cadeleye 47
ve kitle hareketlerine karfl› gelifltirilmifl bir özel savafl ayg›t›d›r. Yap›lan ifl sistematik bir bask› ve terör sayesinde kitle-leri politik yaflam›n d›fl›nda ve hareketsiz tutmakt›r. Bu ayg›t›n propaganda ve yönlendirme arac› ise bilindi¤i gibi medyad›r. Med-ya, 12 Eylül’den bafllayarak büyük bir tekelleflme yaflad› ve te-kelci holdinglerin tam denetimine girdi. Daha da önemlisi, devlet-le içiçe geçti, gerçek bir devlet kurumu haline geldi. Devrimci hareketin güçsüzlü¤e ve y›¤›nlar›n aktif politika d›fl›na itildi¤i koflullarda, sermaye düzeni bu özel yönetim ayg›t›y-la iflleri bugüne kadar belli bir kolayl›kla götürmeyi baflarabildi. Burjuva siyaset sahnesinden yans›yan yönetememe krizinin olum-suz etkilerini bu araç ve yöntemlerle iyi kötü dengeledi. Ne var ki art›k, bu dönemin sonuna gelinmifltir. Geliflmekte olan devrimci kitle hareketi, bu dönemin sonunu iflaretlemektedir. 1994 Eylül’ünden itibaren kendini gösteren yeni kitle hareketlili¤i, çeflitlenerek ve ivmelenerek günden güne büyüdü. Nihayet Gazi Mahallesi’nde patlak veren büyük halk direnifliyle, kitle hareketinde ve devrimci siyasal mücadelede yeni bir dönemin bafllad›¤› kesinleflti. Bu geliflme, güncel durumun siyasal cephedeki en önemli ve ay›rdedici olgusudur. Türkiye art›k yeni bir döneme girmifltir. Y›llard›r kitle hareketinin politik bir s›çrama yapama-mas›nda ifadesini bulan ve komünistlerin “siyasal süreçlerde t›kanma” olarak niteledikleri zaafiyet, buzun k›r›lmas› anlam›nda art›k afl›lm›flt›r. Aç›lan yolda nas›l bir kuvvet ve etkinlikle yürü-nece¤i ise, flimdi büyük ölçüde iflçi s›n›f› hareketi cephesindeki geliflmelere ba¤l› olacakt›r. Yine de bir gerçe¤in alt› bugünden çizilebilir; burjuvazinin yönetememe krizi, gerçek boyutlar› ve sonuçlar›yla as›l flimdi kendini gösterecektir. fiüphe yok ki, burjuvazi geliflmeleri bugün için devrimcilerden çok daha baflar›l› bir biçimde izliyor ve kendisi için bafllayan s›k›nt›l› dönemi yeni yol ve yöntemlerle karfl›lamaya haz›rlan›-yor. Kitleleri aldatmaya yönelik popüler propagandadaki 48
demago-jik argümanlar ne olursa olsun, burjuvazi “Cumhuriyet tarihinin en büyük krizi” olarak tan›mlad›¤› çok yönlü sorunlar› k›sa vadede aflamayaca¤›n› çok iyi biliyor. Nitekim TÜS‹AD sözcüleri, aç›kça krizi atlatmaktan de¤il, fakat onu baflar›yla “yönetmek”ten, hatta onu bir olanak olarak bile kullanmaktan sözediyorlar. “Kriz yö-netimi” dedikleri fley, elbette do¤an yükleri sistematik bir biçim-de iflçi s›n›f›na ve öteki çal›flan kesimlere fatura etmekten baflka bir fley de¤ildir. Krizi bir olanak olarak kullanmak ise, örne¤in sistematik bir propagandayla K‹T’leri “krizin as›l kayna¤›” ola-rak gösterip, böylece özellefltirme sald›r›s›n› ve K‹T ya¤mas›n› meflrulaflt›rmak türünden uygulamalarda ifadesini buluyor. Krizi siyasal cephede “yönetmek” ise, kuflku yok ki, her fley-den önce bask› ve terör ayg›tlar›n› tahkim etmektir. Fakat burju-vazi ifllerin kendi bafl›na bununla yürümeyece¤ini gayet iyi biliyor. Bu nedenle de, politizasyon yaflayan ve yavafl yavafl politik bir hareketlilik içine giren kitlelerin tepkilerini bölmek ve yozlaflt›r-mak için, onlara sahte politik alternatifler haz›rlamaya daha özel bir önem veriyorlar. Burjuvazinin kitleleri bölmek ve tepkilerini sapt›r›p yozlaflt›rmak için kullanageldi¤i yapay ayr›mlar›, gitgide daha çok ve daha sistematik bir tarzda k›flk›rtaca¤› bir döneme girmifl bulunuyoruz. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-fleriatç› ayr›mlar›n› k›flk›rtan sermaye düzeni, bu ayr›mlar›n farkl› kutuplar›n› kucaklayacak politik alternatifler de devreye sokuyor. Kürt düflmanl›¤› temelinde k›flk›rt›lan flovenizm, daha çok orta katmanlar ile küçük-burjuvazinin geleneksel kesimleri içinde ve bu temel üzerinde destek bulabilen MHP ile kucaklan›yor. Bu arada, kent küçük-burjuvazisinin lümpenleflmifl kesimlerinden devflirdi¤i ve silahland›rd›¤› çetelerle kitle hareketlerine karfl› bir faflist milis rolü oynamak da, MHP’nin geleneksel misyonu olarak yeniden önplana ç›kar›l›yor. RP’ye flimdiki misyonunu güçlendirmek, özellikle kentlerin Sünni yoksul kitlelerini kontrol etmek görevi düflüyor. Tersinden ise, bir “Alevi reformu” yemi eflli¤inde, devlete ve düzene 49
ba¤l› Alevi a¤alar› harekete geçiriliyor. Bunlar eliyle büyük kentlerin devrimci siyasal mücadeleye e¤ilimli Alevi halk› kontrol edilmek isteniyor. Gazi olaylar› devletin bu do¤rultudaki politikas›na yeni bir ivme kazand›rd›. DSP ile floven milliyetçi bir sözde sol, CHP ile ise laiklikfleriatç›l›k ikileminin laiklik ve Atatürkçülük kutbunu tutan bir sahte sol alternatif haz›rlan›yor. Bu iki partinin hedef kitlesi, her zamanki gibi iflçi s›n›f›, flehir yoksullar› ve geleneksel olarak sola e¤ilimli Alevi kitleleridir. Muhafazakar liberalizm ANAP ve DYP ile sürdürülürken, “de¤iflimci” ultra liberalizmin temsilcisi olarak da “sivil toplum” ve “tam demokrasi” havarili¤i eflli¤inde holding patronu Cem Boyner’in YDH’s› devreye sokuluyor. Bu arada, tüm olanaklar seferber edilerek Kürt özgürlük hareketi ezilmeye çal›fl›l›rken, oluflacak uygun zeminde, Kürt halk›n›n sola e¤ilimli kesimlerini reformist PSK ile, geleneksel kesimlerini ise gerici bir Kürt partisi ile kucaklamak, krizin siyasal cephesini “yönetmek” plan›n›n bir parças›d›r. Geriye iflçi s›n›f›n› ve sol emekçi kitleyi düzen içi bir “sos-yalist” ya da “iflçi” partisiyle kucaklamak kal›yor ki, 15 y›ll›k tasfiyeci süreç bu alanda flimdiden birden fazla oluflumu sahne-ye ç›karm›fl bulunuyor. Milliyetçi-kemalist söylemi ile ‹P ve libe-ral demokrat söylemi ile SBP ve Dev-Yol Partisi yerlerini alm›fl durumdalar ya da almak üzereler. S›rada ise “aç›k iflçi partisi” ad› alt›nda yenileri var. Tüm bunlara ek olarak, her zamanki kritik rolüyle hain sen-dika bürokrasisi, “›l›ml› islam” projesinin bir parças› olarak “sivil toplum örgütleri” payesi verilen tarikatlar vb. de var. Elbette, bir k›sm› böyle olsa bile, bu siyasal ve sosyal olu-flumlar›n tümü bir merkezden planlan›p devreye sokuluyor de¤il. Bunlardan her biri, düzen içi belli ç›karlar›n ve hedeflerin temsilci-si olarak kendine özgü dinamikler temeli üzerinde, belli ideolojiler, programlar ve somut amaçlarla ortaya ç›k›yorlar. Fakat burjuva-zi do¤rudan ya da dolayl› müdahale ve desteklemelerle, onlar› düzenin genel ç›karlar› ve ihtiyaçlar› 50
do¤rultusunda belli bir bilinç-le denetleyip yönlendiriyor. Kriz ortam›nda ve kitlelerin politize oldu¤u koflullarda bu ayr› bir önem kazan›yor ve çok daha bilinçli çabalara neden oluyor. Türk sermaye düzeninin bu konuda hayli deneyimli ve baflar›l› oldu¤u bir gerçektir. Fakat yine de aflama-yaca¤›, ya da aflmakta zorlanaca¤› güçlükler var. Bugüne kadar ayn› programda tekleflmifl ve birbirine çok benzemifl partileri po-litize olmufl kitlelere farkl› programlar›n ve politikalar›n temsilcisi olarak sunmak san›ld›¤› kadar kolay de¤il. Dahas›, geliflen kitle hareketi zemininde güç kazanmakta olan devrimci hareket de gitgide bir karfl› alternatif olarak gücünü gösterecek ve etkisini yayacakt›r. Düzen için siyasal cephede daha zor bir dönem bafllam›flt›r. Ayn› anlama gelmek üzere, Türkiye’de s›n›f mücadelesinin h›zla-n›p sertleflece¤i bir yeni döneme girmifl bulunuyoruz. III- S›n›f hareketi cephesinde durum ‹flçi s›n›f› 5 Nisan sald›r›s›n›n ilk haftalar›nda yayg›n bir eylemlilik gösterdi. Fakat bu eylemlilikler daha çok özellefltirmeyi hedef al›yor ve bu uygulamaya konu sektörlerden geliyordu. Hükümet 5 Nisan paketi ile aç›klanan özellefltirme program›n› daha sonraya erteleyince, bu eylemlilikler çok geçmeden kesildi. 1994 1 May›s’›na genifl çapl› iflçi kat›l›m› iflçi s›n›f› saflar›ndaki hoflnutsuzlu¤un ve mücadele iste¤inin bir göstergesiydi. Ne var ki sendika bürokrasisi iflçileri bir genel eylem vaadiyle aylarca oyalad›ktan sonra, onlar› 20 Temmuz’da haz›rl›ktan ve dolay›s›y-la inand›r›c›l›ktan uzak bir genel eylemle yüzyüze b›rakt›. 20 Tem-muz bir günlük bir genel eylem olarak büyük ölçüde baflar›s›z kald›. Dolay›s›yla iflçi s›n›f› saflar›nda güvensizlik, moral bozuklu-¤u ve da¤›n›kl›k yaratt›. 1994 Eylül’ünden beri geliflen politik kitle hareketlili¤i sürecinde, yerel baz› iflçi direniflleri d›fl›nda, iflçi s›n›f› belirgin biçimde geri planda kald›. Bu hoflnutsuzlu¤un yat›flmas› ya da mücadele iste¤inin k›r›lmas›ndan de¤il, mevcut sendika bürok51
rasisine duyulan büyük güvensizlikten ve önderlik bofllu¤unun güven veren bir önderlik alternatifiyle doldurulamamas›ndan gelmektedir. 20 Temmuz’un yan›s›ra ‹stanbul ‹flçi Kurultay› çal›flmalar›, ayn› güvensizli¤in fiubeler Platformu flahs›nda alt kademe sendika bürokratlar›na karfl› da varoldu¤unu somut ola-rak gösterdi. ‹flçi s›n›f› saflar›ndaki hoflnutsuzlu¤un yat›flmas› mümkün de¤ildir. Zira 5 Nisan sald›r›s›, bir milyon iflçiyi soka¤a atm›fl olman›n ötesinde, ücretlerde yüksek oranlarda düflüfller yaratm›fl, iflçilerin yaflam koflullar›n› iyice a¤›rlaflt›rm›flt›r. Dahas›, bugün s›f›r sözleflmeden sendikas›zlaflt›rmaya ve tafleronlaflt›rmaya, “mezarda emeklilik”ten ard› arkas› kesilmeyen tensikatlara kadar, iflçi s›n›f› kapsaml› bir sald›r›n›n hedefi olmaya devam etmektedir. Öte yandan, kirli savafl bütçesinden afl›r› silahlanmaya, Gümrük Birli¤i koflullar›nda bir parça rekabet gücü bulabilmekten ihraca-t› art›rmaya kadar bir dizi sorun, afl›r› bir art›-de¤er sömürüsünü, yani ucuz iflgücünü gerektirmektedir. Bu sermayenin iflçi s›n›f›na taviz vermeyece¤ini, taviz vermek bir yana, mevcut ücretlerde ve sosyal kazan›mlarda yeni budamalara gidece¤ini gösteriyor. Sürekli sald›r›yla yüzyüze olan bir s›n›f›n saflar›nda büyük hoflnutsuzluklar›n birikmesi ve dolay›s›yla direnme ve mücadele iste¤inin yeniden güç kazanmas› kaç›n›lmazd›r. 12 Eylül uy-gulamalar›n›n iflçi s›n›f›n› geçmifl y›llarda nas›l bir genifl çapl› hareketlili¤e itti¤ini biliyoruz. Aral›kl› eylem dalgalar› halinde yaflanan bu hareketlilik, hareketin bir türlü politik bir s›çrama yapmay› baflaramamas›n›n ard›ndan, belli bir süredir yerini daha çok tensikatlara karfl› geliflen yerel direnifllere b›rakm›fl bulunuyor. Politik mücadele sahnesine bir türlü ç›kamamak ile bunu ko-laylaflt›racak ve h›zland›racak bir devrimci önderlikten yoksunluk, bugün s›n›f hareketinin birbirine yak›ndan ba¤l› iki temel zaaf› durumundad›r. Önderlik bofllu¤u iflçi s›n›f›n›n yeni genel ç›k›fl-lar yapmas›n› güçlefltiriyor. 20 Temmuz, iflçi s›n›f›n›n sendika bürokrasisine duydu¤u büyük güvensizli¤i 52
tescil etmifltir. Do-lay›s›yla s›n›f cephesindeki geliflmeler, (derinden derine yaflanan mayalanma ile geliflmekte olan yeni kitle hareketinin yarataca¤› kaç›n›lmaz olumlu etkilerin kendili¤inden ne getirece¤i bir yana b›rak›l›rsa), bundan böyle önderlik bofllu¤u ve aray›fl›na ne ölçüde yan›t verilebilece¤ine s›k› s›k›ya ba¤l› olacakt›r. IV- Güncel devrimci görevler * Bugünün ay›rdedici özelliklerinden biri, politik bir kitle hareketinin geliflmekte oldu¤u gerçe¤idir. Bu kitle hareketi daha çok kent yoksullar›na, kentlerin geleneksel olarak sola aç›k küçük-burjuva katmanlar›na ve kendilerine özgü sorunlar› etraf›nda gerçeklefltirdikleri genifl çapl› eylem birli¤i içindeki kamu ça-l›flanlar›na dayan›yor. Daha çok belediye ve tekstil iflkolunda ve genellikle tensikatlara karfl› geliflen iflçi eylemleri d›fl›nda tutulur-sa, bu genel hareketlilikte iflçilerin henüz a¤›rl›kl› bir yeri yoktur, ya da ancak heterojen yap›daki semt kitlelerinin bir parças› ola-rak vard›r. Dolay›s›yla, Türkiye’nin politik kitle hareketleri aç›s›ndan y›llard›r durgun geçen ortam›nda, geliflmekte olan yeni kitle hareketinin tafl›d›¤› büyük politik önem ne olursa olsun, iflçi s›-n›f›n›n bugün için bu hareketin oda¤›nda ve önünde bulunmama-s›, temel önemde bir zaaf göstergesidir. Bu, hareketin gücünde ve yap›s›nda oldu¤u kadar, hedefleri ve istikrar›nda da ciddi za-y›fl›klara zemin olacak bir olgudur. Bu iki olgu birarada, komünistlerin döneme iliflkin devrimci siyasal görevlerine ›fl›k tutmaktad›r. Komünistler, çal›flan s›n›flar›n de¤iflik kesimleri ve katmanlar› içinden düzene ya da devlete karfl› f›flk›ran her mücadele ve eylemi desteklemeli, mümkün mer-tebe içinde yeralmal›, önderlik etmeye çal›flmal›d›rlar. Fakat öte yandan, gündelik politik çal›flmalar›n› gitgide daha planl› ve etkili bir biçimde fabrika iflçilerine yöneltmeli, sanayi iflçileri içinden kitlesel ç›k›fllar›n gerçekleflmesi için özel bir gayret göstermelidir-ler. 53
* Gerek toplumun genifl emekçi katmanlar›n› sars›p bir sos-yal-siyasal uyan›fla itmek bak›m›ndan olsun ve gerekse sermaye düzeniyle belirgin bir karfl› karfl›ya gelifl bak›m›ndan olsun, Türkiye’nin mevcut s›n›f iliflkileri ve toplumsal ortam›nda, iflçi s›n›f› hareketinin yerini tutacak hiçbir sosyal-siyasal güç yoktur. ’80 öncesinin anti-faflist halk hareketi kadar, yeni dönemin ulusal demokratik karakterli Kürt halk hareketi de bu aç›dan yeterince ö¤reticidir. Gündelik çal›flmalar›n› güncel duruma oldu¤u kadar stratejik hedeflere de do¤ru bir biçimde ba¤lamak, birinciyi bu ikincisinin ›fl›¤›nda ele almak zorunda olan komünistler, kendi toplumumuzun temel önemdeki bu deneyimlerinin kan›tlad›¤› gerçekleri gözden kaç›rmamal›d›rlar. S›n›f hareketinin devrimci geliflimi, düne kadar daha çok Kürdistan’daki mücadelenin kaderi bak›m›ndan yak›c› önemdeydi. Bunun gerçekleflmemesinin Kürt ulusal hareketini itti¤i olum-suz aray›fllar gelinen yerde daha aç›k izlenebilmektedir. Bugün ise ayn› geliflme, kent yoksullar›yla kamu çal›flanlar›n›n yaflamak-ta oldu¤u eylemlili¤in kaderi bak›m›ndan yak›c› önemdedir. * Daha önce de ifade etti¤imiz gibi, bugün iflçi s›n›f› içinde-ki hareketlilik, daha çok belediye ile orta ve küçük çapl› tekstil iflletmelerinde kendini göstermektedir. Komünistler bu hare-ketliliklere gerekli ilgiyi göstermeli, fakat bugünkü durgunlukla-r›na ald›rmayarak, temel önemdeki sanayi birimlerini hedef alan çal›flmalarda ›srarl› olmal›d›rlar. Bu birimlerdeki durgunluk k›r›l-mad›kça s›n›f hareketinde gerçek bir canlanmadan sözetmenin güç olaca¤›n› hep ak›lda tutmal›d›rlar. * De¤erlendirmelerimizde s›k s›k iflçi s›n›f› hareketinin dar bir iktisadi zemine s›k›fl›p kalmas›ndan, politik s›çramay› bir tür-lü yapamamas›ndan sözediyoruz. Bunu do¤ru anlamak, bundan do¤ru sonuçlar ç›karmak zorunday›z. ‹ktisadi mücadeleler bir za-af olmak bir yana, genifl çapl› bir politik iflçi hareketinin geliflimi için özel önem tafl›yan büyük bir olanakt›r. Bütün sorun, bu olana¤›, hareketin politiklefltirilmesi ve devrimcilefltirilmesi 54
as›l amac›na yönelik olarak do¤ru bir biçimde ele almak ve baflar›l› bir biçimde kullanabilmektir. Bunun baflar›lamad›¤› bir durum-dan dolay›d›r ki, iktisadi hareket k›s›r ve sonuçsuz bir zemine dönüflerek sonuçta s›n›f hareketini yormakta ve geriye itebil-mektedir. Sendika bürokrasisi kadar sosyal-reformist ak›mlar da bu zemini kendi içinde amaçlaflt›r›p süreklilefltirmekte, böylece s›-n›f hareketinin devrimci geliflimini engellemekte ya da zora sok-maktad›rlar. Komünistler buna karfl› sistematik bir mücadele yürütmelidirler. Fakat iflçi s›n›f›n›n iktisadi istemlerini ve somut sorunlar›n› ihmal eden ya da yeterince önemsemeyen bir devrim-ci çal›flman›n da sonuçta baflar›s›z kalaca¤›n› bir an olsun gözden kaç›rmamal›d›rlar. Günlük çal›flmalar›nda bu basit gerçe¤i daha dikkatli bir biçimde gözetmelidirler. S›n›f›n en s›radan istemleri-ne ve bu do¤rultudaki hareketliliklerine sahip ç›kmal›, bunlar› temel devrimci amaçlara uygun bir biçimde kullanmay› baflara-bilmelidirler. * Temel amaç ve hedeflere iliflkin olarak her zaman sürekli-lik tafl›mas› gereken genel sosyalist propaganda ve ajitasyonun yan›s›ra, s›n›f çal›flmas›nda bugünkü koflullarda öncelikle öne ç›kar›lmas› gereken güncel sorunlar dört bafll›k alt›nda özetlenebilir. Bunlardan birincisi devletin sistematik bask›, terör ve iflkence uygulamalar›na karfl› ve temel demokratik hak ve özgürlükler için mücadele; ikincisi ‹MF paketlerine, özellefltirme sald›r›s›na ve iflsizli¤e karfl›, daha iyi çal›flma ve yaflama koflullar› için mücade-le; üçüncüsü, devletin Kürdistan’da yürüttü¤ü kirli savafla ve toplum genelinde estirdi¤i flovenist rüzgara karfl› ve Kürt halk›n›n özgürlü¤ü ve meflru ulusal haklar› için mücadele; ve nihayet, emperyalist köleleli¤in teflhiriyle de ba¤l› olarak, Türkiye’yi çev-releyen kriz bölgelerinde ABD emperyalizminin hizmetinde yü-rütülen sald›rgan ve k›flk›rt›c› faaliyetlere karfl›, halklar›n dostlu¤u ve kardeflli¤i için mücadeledir. * Gazi direnifli ile bafllayan geliflmeler, büyük kentlerin yoksul tabakalar›n›n hareketlendi¤i bir döneme girdi¤imizi kesinlefltir-di ve ilk belirtiler, geleneksel devrimci gruplar›n bu hareketlilik içinde az ya da çok güç kazanma olana¤› 55 bulaca¤›n› gösteriyor. Bu, devrimci siyasal mücadele bak›m›ndan tümüyle olumlu olan bir geliflmedir. Fakat bunun do¤uraca¤›
II. BÖLÜM
Düzenin uluslararas› durumu ve d›fl politikas› Emperyalizme ba¤›ml›l›k ile tekelci burjuvazinin bu temel
üzerinde yükselen gerici s›n›f egemenli¤i, Türkiye’nin izledi¤i geleneksel d›fl politikan›n genel tarihsel ve sosyo-ekonomik temeli-ni oluflturmaktad›r. Bu politikay›, emperyalist sistemin genel ç›-karlar›, ABD emperyalizminin temel ve dönemsel ç›karlar›, ve ancak bu genel çerçevede ve onunla uyum içinde, Türk burju-vazisinin kendine özgü ç›karlar› belirlemektedir. Türk sermaye düzeninin bugünkü uluslararas› durumunu ve izledi¤i d›fl politika çizgisini ise, Türkiye’nin emperyalistkapita-list sistem içindeki yeri ve jeopolitik konumu temeli üzerinde, son y›llar›n iç ve uluslararas› güncel geliflmeleri belirlemektedir. Türk d›fl politikas›n›n genel çerçevesi: Emperyalist sisteme kölece ba¤›ml›l›k Türkiye, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin organik bir parças›d›r. Sistemin ba¤›ml› ülkeler kategorisinde yeralmaktad›r. ‹ktisadi, mali, siyasi, askeri ve diplomatik tüm alanlarda tam bir 56
emperyalist boyunduruk alt›ndad›r. Türkiye, sald›rgan bir emperyalist politik-askeri örgüt olan NATO’nun sad›k bir üyesidir. Ülke topraklar›nda çok say›da NATO ve Amerikan askeri üssü bulunmaktad›r. Ekonomisi her alanda emperyalist dünya ekonomisine ba¤›ml› olan Türkiye, ayn› zamanda ödendikçe büyüyen a¤›r bir emperyalist borç yükü alt›ndad›r. Emperyalizme ba¤›ml›l›ktan temellenen bir yap›sal kriz içindeki ekonominin çar-k› ancak sürekli yeni d›fl borçlar sayesinde dönebilmektedir. Bu nedenledir ki, Türkiye, baflta ‹MF olmak üzere ululararas› em-peryalist finans merkezlerinin dayatt›¤› iktisadi ve mali politika-lar›n uysal bir izleyicisi durumundad›r. Türkiye üzerindeki bu emperyalist hükümranl›¤›n merkezi ve belirleyici gücü, son elli y›ld›r tart›flmas›z olarak ABD emperyalizmidir. ABD’nin etkisi ve denetimi toplum yaflam›m›z›n tüm alanlar›nda hissedilmektedir. Ekonomi ve maliye politika-lar› ‹MF ve Dünya Bankas›’n›n, iç ve d›fl politika ABD hükümetlerinin, ordu ve sözde savunma Pentagon’un, iç güvenlik C‹A’n›n dolays›z denetimi ve yönlendirmesi alt›ndad›r. C‹A stratejistleri sürekli olarak Türkiye için iç ve d›fl politika alternatifleri üretmekte, dahas› uygulamay› bizzat planlamaktad›rlar. Türkiye’de ABD’-nin deste¤i olmadan hükümetler bile kurulamamakta, hükümet olmaya aday tüm sermaye partilerinin liderleri icazet almak için her zaman ABD’ye koflmaktad›rlar. Toplumu bir ahtapot gibi sa-ran medya a¤›n›n tüm kilit mevkilerini de Amerikanc›lar tutmak-ta, yaln›zca politik yaflam de¤il, kültürel ve gündelik yaflam da Amerikan ideolojisinin, yaflam tarz›n›n, yoz kozmopolit de¤erlerin sistematik bir bombard›man› alt›nda bulunmaktad›r. Türkiye üzerindeki bu çok yönlü ve utanç verici köleci emperyalist boyunduru¤un iç toplumsal dayana¤› Türk tekelci burjuvazisidir. Varl›¤›n› ve egemenli¤ini emperyalist dünya sistemine borçlu olan bu iflbirlikçi s›n›f, özellikle ‹kinci Dünya Savafl› sonras›ndan itibaren emperyalizme uflakça bir sadakat çizgisi izlemifltir. Onun iç politikas›n› oldu¤u kadar d›fl politikas›n›n da ana çerçevesini her zaman bu tutum belirlemifltir. Bu 57
s›n›f içerde ülke kaynaklar›n› emperyalist ya¤maya açm›fl, emperyalist tekellerle iflbirli¤i halinde iç pazarda afl›r› karlara dayal› tekelci bir hakimiyet kurmufl, Türkiye’yi emperyalist tekeller için bir ucuz iflgücü cenneti haline getirmifltir. ‹flçi s›n›f› ve emekçileri a¤›r yaflam koflullar›na mahkum eden ve topluma büyük sosyal-siya-sal bedeller ödeten bu sömürü ve ya¤ma politikalar›na, siyasal planda, zaman zaman faflist askeri yönetimler halini alan dizgin-siz bir siyasal gericilik efllik etmifltir. Türkiye iflçi s›n›f› ve emek-çileri, çok s›n›rl› baz› demokratik hak ve özgürlükleri elde etmek ve kullanabilmek için bile zorlu mücadeleler vermek zorunda kalm›fllard›r. Siyasal gericili¤in sömürgeci bir kölelik alt›nda bu-lunan Kürt ulusu için sonuçlar› ise, toptan inkar ile zora dayal› bir sistematik asimilasyon politikas› olmufltur. Tekelci burjuvazinin d›fl politikas› da içteki bu gerici iflbirlik-çi ve halk düflman› s›n›fsal konumun bir yans›mas›d›r. Kendi iç egemenlik sahas›nda emperyalist dünya ile bu denli bir ç›kar ve kader birli¤i içinde olan bir s›n›f›n, d›fl politika alan›nda da ayn› iflbirli¤i ve uflakl›k çizgisini sürdürmesi eflyan›n tabiat› gere¤idir. Geleneksel d›fl politikan›n temel unsurlar› Türk tekelci burjuvazisinin izledi¤i geleneksel d›fl politikan›n temel unsurlar›; fliddetli bir anti-komünizm ve Sovyetler Birli¤i’ne düflmanl›k, emperyalizme sadakat halinde ezilen halklar›n milli kurtulufl mücadelelerine ve devrimlerine düflmanl›k, bu-lundu¤u co¤rafyada emperyalizme bölge jandarmal›¤› ve nihayet, kendisine çevreleyen komflu halklara, özellikle de kardefl Yunan halk›na karfl› flovenist bir düflmanl›k çizgisinden oluflmaktad›r. Bunlara, Türkiye’nin komflu gerici devletlerle, özellikle Yuna-nistan’la sonu gelmeyen sürtüflmeleri, Kerkük ve Musul ile On-iki Ada’ya iliflkin tarihsel emelleri, K›br›s’taki k›flk›rt›c› ve ilhak-ç› politikas› ve nihayet K›br›s’›n fiilen iflgali de daha “özgün” geleneksel d›fl politika unsurlar› olarak 58
eklenebilir. Türk devleti 40 y›l› aflk›n süredir NATO’nun güneydo¤u kanad› bekçisidir. Bu, yak›n zamana kadar kuzeyde, Sovyetler Birli¤i’ne ve genel olarak Varflova Pakt›’na karfl› emperyalizmin bir ileri karakolu görevi görmek; güneyde ise, Ortado¤u petrolleri için ve Ortado¤u halklar›n›n her türlü ilerici ç›k›fl›na karfl›, emperyalist sisteme, özellikle de ABD emperyalizmine bölge jandarmal›¤› yapmak anlam›na geliyordu. Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›n›n ard›ndan, bugün art›k güneydo¤u bekçili¤i bölge halklar›na ve bölgedeki devrimci geliflmelere karfl› sistem bekçili-¤i anlam›na geliyor. ‹kinci Dünya Savafl› sonras›nda emperyalizme sadakatini kan›tlamak için hiçbir f›rsat› kaç›rmayan Türk burjuvazisi, daha NATO’ya bile girmeden ve elbette sadakatini gösterip girebilmek için, Kore’ye asker gönderdi. Böylece, Kore halk›n›n hakl› devrimci kurtulufl mücadelesine karfl› ABD emperyalizminin yan›nda yeralmakla kalmad›, Türkiye’den çok uzak bir co¤rafyada yaflanan savafl›n emperyalist cephesine bizzat kat›ld›. NATO’ya girdi¤i andan itibaren ise (fiubat 1952), tüm uluslararas› platformlarda ve sorunlar karfl›s›nda, bu sald›rgan emperyalist örgü-tün ve ABD’nin sad›k bir izleyicisi olarak davrand›. Türk serma-ye devletinin emperyalizmin hizmetinde bölge bekçili¤i NATO’yla da s›n›rl› kalmad›. Bizzat emperyalistlerin teflviki ve yönlen-dirmesiyle, ifllevi bak›m›ndan NATO’nun bölgesel bir uzant›s›n-dan baflka bir fley olmayan sald›rgan Ba¤dat Pakt› (daha sonraki ad›yla CENTO) içinde yerald›. NATO ile kölelik antlaflmalar› yetmezmifl gibi, yan›s›ra ABD ile de bir dizi ikili kölelik antlafl-malar› imzaland›. Bunlarla ABD’ye Türkiye topraklar›nda bir dizi askeri, siyasi ve hukuki imtiyaz tan›nd› ve bu antlaflmalar, her seferinde daha a¤›r koflullarda yenilenerek uzat›ld›. Türkiye uzun y›llar boyunca Sovyetler Birli¤i’ne karfl› bir NATO üssü olarak ifl gördü. Sovyetler Birli¤i üzerinde uçufl ya-pan Amerikan casus uçaklar›, U-2 olay›yla da somut olarak ka-n›tland›¤› gibi, genellikle Türkiye’deki üslerden 59
havaland›lar. Yi-ne Lübnan krizi (1958) örne¤inde görüldü¤ü gibi, Türkiye’deki emperyalist askeri üsler her zaman Ortado¤u halklar›na karfl› ABD’nin tam hizmetinde oldular. Körfez savafl›nda ‹ncirlik’in kullan›lmas› ise bu geleneksel tutumun en son örne¤i oldu. Türk burjuvazisi (geçmiflte ve bugün “‹slam dünyas›” üzerine yürüttü-¤ü tüm demagojik kampanyaya ra¤men) ulusal kurtulufl mücade-lesi veren Cezayir halk›na karfl› son ana kadar sömürgeci-em-peryalist Fransa’y› destekledi. Ayn› flekilde, Filistin halk›n›n hakl› mücadelesin karfl›, siyonist ‹srail’e ve onun a¤ababas› ABD’ye aç›k ya da örtülü olarak destek verildi. Yine Türk hakim s›n›flar›, K›br›s sorununda, bu ülkenin izledi¤i görece ba¤›ms›z politikadan hep rahats›z olan ve K›br›s’› kendisinin ya da NATO’nun bir askeri üssü olarak görmek ve kullanmak isteyen ABD emper-yalizminin hizmetinde hareket ettiler. K›br›s’› bölmek ve Türk parças›n› ilhak etmek için sürekli olarak k›flk›rt›c› ve müdahaleci bir politika izlediler, vb., vb. Geleneksel d›fl politikada de¤ifliklik ihtiyac› yaratan uluslararas› geliflmeler Bugün, bu geleneksel d›fl politika çizgisinin, emperyalist ç›karlara hizmet ve halklara düflmanl›k biçimindeki ilkesel çerçe-vesi de¤il de, somut muhtevas› belli de¤iflikliklere u¤ram›flt›r. Bu de¤iflikli¤i koflullayan uluslararas› geliflmeler, Varflova Pakt›’-n›n çöküflü, Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas› ve nihayet Körfez savafl›n›n ard›ndan Ortado¤u’daki yerleflik statükoda meydana ge-len de¤iflikliklerdir. ‘89 sonras› bu uluslararas› geliflmelerin Türkiye’nin yerald›-¤› co¤rafyada yolaçt›¤› de¤ifliklikler, Türk d›fl politikas›n› etki-leyen yönleriyle s›n›rl› olmak üzere, maddeler halinde k›saca flöy-le özetlenebilir. 1) Do¤u Avrupa’daki geliflmeler Yugoslavya’n›n parçalanmas›yla sonuçlan›nca, Balkanlar yeniden dünyan›n en bunal›ml› bölgelerinden biri haline geldi. Bugün eski Yugoslavya 60
topraklar›nda emperyalistlerin kendi ç›karlar› do¤rultusunda k›fl-k›rt›p durduklar› milli ve dinsel bo¤azlaflmalara dayal› gerici bir içsavafl var. Buna bölgenin öteki devletleri aras›nda sürekli t›rma-nan çeflitli gerginlikler efllik ediyor. 2) Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›, Kafkasya’da ve Orta Asya’da bir dizi ba¤›ms›z yeni devlet ortaya ç›kard›. Kafkasya o günden beri aral›ks›z süren etnik çat›flmalara sahne olmaktad›r. Bölgenin stratejik öneminin yan›s›ra, sert bir emperyalist rekabete konu olan Azerbaycan petrolleri ve do¤al gaz kaynaklar›, emper-yalistlerin ve bölgedeki büyük devletlerin bu çat›flmalar› kendi ç›karlar› do¤rultusunda k›flk›rt›p yönlendirmeleri sonucuna yolaç-maktad›r. Bu ise bölgenin yak›l›p y›k›lmas›na ve bölge halklar› için büyük ac›lara malolmaktad›r. Türki Cumhuriyetler diye an›lan Orta Asya ülkeleri üzerinde ise emperyalist rekabet tüm h›z›yla sürmektedir. Uluslararas› kapitalist tekeller için yeni pazarlar olmalar›n›n yan›s›ra, özel-likle Kazakistan ve Türkmenistan’›n zengin petrol ve do¤al gaz yataklar›, bu bölgedeki rekabete ayr› bir sertlik kazand›rmaktad›r. 3) Ortado¤u’da ise, Irak’›n Kuveyt’i iflgali ve ilhak›yla bafl-layan olaylar, bölgedeki yerleflik statükoda önemli bir dizi de¤i-flikli¤e yolaçt›. Irak’›n y›k›m›yla sonuçlanan Körfez savafl›n›n en önemli sonucu, bölgedeki ABD hegemonyas›n›n pekiflmesi oldu. ABD emperyalizmi savafl› kazanarak elde etti¤i avantajlar› bu do¤rultuda en iyi biçimde de¤erlendirmeye çal›flt›. “Ortado¤u Bar›fl Süreci” olarak adland›r›lan emperyalist bar›fl giriflimleri bunun ifadesi ve ürünü oldular. Önce ‹srail-FKÖ bar›fl›yla, ard›ndan ‹srail-Ürdün antlaflmas›yla, bölgenin en önemli sorunlar›ndan biri olan Filistin sorunu büyük ölçüde kontrol alt›na al›nd› ve ABD kendi çözümünü uygulamaya koydu. Bu sayede emperyalizmin bölgede-ki en temel dayana¤› olan siyonist ‹srail’e de, bölge devletleri nezdinde bir meflruiyet kazand›r›ld›. ABD emperyalizmi, Körfez savafl› sayesinde peflpefle kazand›¤› baflar›lar serisini, flu s›ralar-da, emperyalist bar›fl sürecine Suriye’yi de katarak sürdürmek çabas›ndad›r. 61
Ortado¤u’da yaflanan son bir kaç y›ll›k geliflmelerden en kâr-l› ç›kan devlet tart›flmas›z biçimde ‹srail oldu. Herfleyden önce, Irak gibi güçlü bir rakip bölge devletinin yaratt›¤› sorunlardan, bu ülkenin sahip oldu¤u dev savafl makinas›n›n Körfez savafl›n-da tahrip edilmesi ve kay›ts›z flarts›z teslim olmaya mecbur edil-mesi sayesinde kolayca kurtulmufl oldu. Bunun ard›ndan, y›llar öncesinden düflünülen bir politika, nihayet uygulamaya konula-bildi; özerklik ad› alt›nda, FKÖ, iflgal bölgesindeki Filistin halk direniflini dizginleyen bir yerel polis örgütüne dönüfltürüldü. Si-yonist ‹srail, bu sözde “Ortado¤u Bar›fl Süreci” sayesinde, yaln›zca Arap devletleri nezdinde meflruluk kazanmakla kalmad›, ayn› za-manda ABD’nin tam deste¤inden yararlanarak ve iktisadi gücü-nü kullanarak, bölge hakimiyetine iliflkin emellerini bu kez “bar›fl-ç›l” yollarla sa¤layacak bir zemine kavufltu. Bir baflka ifadeyle, dün neredeyse tamamen savafl makinas›yla yapt›klar›n›, bugün, bu makinan›n gölgesinden de en iyi bir biçimde yararlanarak, ekonomik gücüyle yapma olana¤›na kavufltu. Daha flimdiden, em-peryalist plan›n bir parças› olan ve liderli¤ini fiilen ‹srail’in ya-paca¤› bir “Ortado¤u Ortak Pazar›”ndan sözedilebilmektedir. 4) Öte yandan ABD, Güney Kürdistan’› fiilen Irak’tan ay›ra-rak kendi dolays›z kontrolü alt›na ald›. Güney Kürdistan’da kur-durdu¤u kukla Kürt devleti arac›l›¤›yla, hem Musul ve Kerkük petrolünü kendi dolays›z denetimine almak istiyor. Ve hem de, bu kukla devleti, bölgenin bir baflka temel sorunu olan Kürt sorununun sistem içi çözümü için bir dayanak olarak kullanmak hesab› yap›yor. Bu, ABD’nin yaln›zca bölge halklar›na ve böl-gedeki devrimci süreçlere karfl› de¤il, fakat ayn› zamanda rakip emperyalistlere karfl› da elde etti¤i önemli bir avantaj oldu. Yine Güney Kürdistan’daki geliflmelere ba¤l› olarak ve Kürtleri Sad-dam yönetimine karfl› korumak yalan›n›n arkas›na saklan›larak, ABD emperyalizmi, Türkiye Kürdistan›’na Çekiç Güç ad› alt›nda askeri olarak da yerleflti. 5) Körfez savafl›n›n bir baflka temel önemde sonucu ise, yukar›daki geliflmelerin dolays›z bir sonucu olarak, Türkiye’deki 62
Kürt sorununun da uluslararas›laflmas› oldu. Özetle s›ralad›¤›m›z bütün bu geliflmelerden dolay›, Balkanlar, Kafkasya ve Ortado¤u, bugün dünyan›n en istikrars›z ve en bunal›ml› üç temel bölgesi durumundad›r. Türkiye ise, bu üç bu-nal›m co¤rafyas›n›n tam merkezinde yer almaktad›r. Böyle olun-ca, son 4-5 y›l içinde bu bölgelerde yaflanan geliflmelerin gele-neksel Türk d›fl politikas›n› da derinden etkilemesi ve onu de-¤iflikli¤e zorlamas› kaç›n›lmazd›. “Aktif d›fl politika”: Hayaller ve gerçekler Bununla birlikte, Türk burjuvazisinin d›fl politikas›ndaki yeni aç›l›mlar› yaln›zca d›fl geliflmelerin bir ürünü saymak yanl›fl ve yan›lt›c›d›r. Bugünün uygun d›fl koflullar›nda art›k olanakl› hale gelen bu aç›l›mlar› besleyen nesnel iç nedenler de vard›r. Dahas› bu iç dinamikler özetlemifl bulundu¤umuz d›fl geliflmeleri zaman olarak da öncelemektedirler. Özellikle son 20-25 y›lda büyük bir iktisadi-mali güç kazanan ve bu gücü art›k uluslararas› planda daha etkin bir biçimde kullanabilece¤ine inanan Türk tekelci burjuvazisinin saflar›nda, bölgesel bir emperyalist güç olma hevesi ‘80’li y›llar boyunca içten içe büyümekteydi. Bu heves salt soyut bir arzu de¤il, fakat ayn› zamanda, Türkiye kapitalizminin ulaflt›¤› geliflme aflamas›-n›n ve bu aflamada kendini art›k iç pazarda gere¤ince üreteme-mesinin zorlad›¤› bir nesnel e¤ilimdi. Öte yandan, Türkiye’nin kapitalist ekonomisi, döviz darbo¤az›, kronik d›fl ticaret aç›klar›, sürekli büyüyen ve ödenmekte zorlan›lan d›fl borçlar gibi yap›sal sorunlar›n ç›kmaz›n› yafl›yordu. Bu koflullarda, d›fla aç›lmak, bir seçenek oldu¤u kadar bir zorunluluk olarak da Türk burjuvazisi-nin karfl›s›na ç›k›yordu. ‹MF’nin dayatt›¤› bir politika olarak 24 Ocak Kararlar›’ndan beri izlenen bu “d›fla aç›lma” (ve elbette Türkiye pazar›n› da s›n›rs›z ölçüde uluslararas› tekellere açma) politikas›, ‘89 sonras›n›n uluslararas› geliflmeleri ve bunun Tür-kiye’yi çevreleyen co¤rafyadaki yans›malar› ile 63
de birleflince, Türk burjuvazisinin geleneksel d›fl politikas›n› da de¤iflime zorlad›. ‘90’l› y›llar›n uluslararas› geliflmeleri Türk burjuvazisinin emperyalist yay›lmac› heveslerini görülmemifl ölçüde kamç›lad›. Türk burjuvazisinin en yetkili temsilcileri bunu “aktif d›fl politi-ka” (Özal) ihtiyac› ve “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne 200 milyonluk Türklük dünyas›n›n lideri olmak” (Demirel) iddias› formülleriy-le dile getirdiler. Sorun yaln›zca uluslararas› geliflmelerin yarat-t›¤› yeni durumdan tekelci burjuvazinin ihtiyaçlar› do¤rultusunda en iyi biçimde yararlanmay› olanakl› k›lacak bir yeni d›fl politika aray›fl›ndan da ibaret kalmad›. Düzen bunu, çözümsüz iç sorunlar› örtmenin, y›¤›nlar›n dikkatini dayanaks›z hayaller yaratarak d›fla-r›ya yöneltmenin, onlarda ortaya ç›kan yeni uluslararas› f›rsatlarla iç sorunlar›n nihayet bir çözüme kavuflaca¤› inanc› yaratman›n, ve nihayet, pantürkist ve panislamist ideolojiyle y›¤›nlar›n bilin-cini zehirlemenin bir olana¤› olarak da ele ald›. Bu çerçevede, devlet, politikac›lar ve medya elbirli¤i halinde, yeni d›fl politika argümanlar›n› içteki çözümsüz sorunlara bir ç›k›fl yolu olarak sundular ve bunu y›¤›nlar›n bilincini hedefleyen yo¤un bir ideolo-jik sald›r›ya çevirdiler. Gerçekte ise, Türk burjuvazisi, bölgesel bir güç olma hevesi tümüyle dayanaktan yoksun olmasa bile, propaganda etti¤i tür-den bir uluslararas› rolü oynama gücünden yoksundu. ‹lk d›fl politika hezimetinin ard›ndan kendisi de bu gerçe¤i kabul etmek zorunda kald›. Hesaplar›n› bundan böyle daha çok “tarihsel ve kültürel ba¤lar›”n› ABD emperyalizmine tafleronluk misyonu çerçevesinde de¤erlendirebilme üzerine yapt›. Dünyan›n en bü-yük emperyalist güç odaklar›n›n rekabette bafla güreflti¤i bir alanda baflka türlü de yapamazd›. Daha olaylar›n bafl›nda ve Türkiye solunda “emperyalist Tür-kiye” üzerine “teorik aç›l›mlar”›n moda oldu¤u bir s›rada, komü-nistler, Türk burjuvazisinin propaganda etti¤i emperyalist aç›l›-m›n yeterli iktisadi, politik ve askeri dayanaktan yoksun oldu¤unu aç›kl›kla vurgulad›lar: “Osmanl›’n›n yüzy›llar› 64
bulan emperyalist yay›lmac› gelene¤inin dolays›z tarihsel mirasç›s› durumundaki Türk burjuvazisinin yay›lmac› hevesleri fazlas›yla güçlüdür. Do¤u Bloku’nun çöküflü ve Sovyetler Birli¤i’nin da¤›l›fl›yla ortaya ç›kan olanaklardan k›r›nt›lar kapmak iste¤inin bu hevesleri hiçbir dönem-le k›yaslanmayacak ölçüde güçlendirdi¤i de tart›flmas›zd›r. Bü-tün sorun, bu güçlü hevesleri gerçeklefltirme gücüne sahip olup olmad›¤›d›r. Hayaller ile gerçekler iliflkisidir.” (Görüntü ve Ger-çek, Ekim, Mart 1992, Solda Tasfiyecili¤in Yeni Dönemi, s.133) Türk burjuvazisinin emperyalist heveslerinin gerçek yaflamla iliflkisi bugün olaylar taraf›ndan somut olarak s›nanm›flt›r. Türk burjuvazisinin o günlerde “güçlü dünya devleti”, “lider ülke”, “200 milyonluk Türklük aleminin lideri” argümanlar›yla uygulamaya koydu¤u yeni “aktif d›fl politika”, çok geçmeden Balkanlar’da, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da peflpefle utanç verici bir hezime-te u¤rad›. Bu yeni “aktif d›fl politika”n›n ilk uygulama alan› olan Körfez krizi ve savafl›nda da sonuç farkl› olmad›. Olaylar bugün bütün aç›kl›¤› ile göstermifltir ki, Türk devletinin Türkiye’yi çevreleyen kriz bölgelerinde oynayabilece¤i rol, ABD emperyalizminin ç›karlar› do¤rultusunda yapabilecekleriyle s›n›rl›d›r. Türkiye ABD emperyalizmi için Ortado¤u’da “bekçi”, ‹slam dünyas› ile iliflkilerde “köprü”, ve nihayet Orta Asya ile iliflkilerde ise “tafleron” konumundad›r. Ayn› flekilde, Türkiye’nin Balkanlar’daki k›flk›rt›c› faaliyetleri de hemen tümüyle ABD’nin dümen suyundad›r. Türk burjuvazisi, tüm sözde “tarihsel ve kültürel” avantajlar›na ra¤men, Türkiye’yi çevreleyen ve dünya-n›n büyük emperyalist devletleri aras›nda difle difl bir rekabetin alanlar› olan kriz bölgelerinde, herhangi ba¤›ms›z inisiyatif gös-terme gücünden yoksundur. Emperyalist politika iktisadi güç, politik ve askeri kuvvet demektir ki, Türk burjuvazisi bundan yoksundur. 70 milyar do-lar borcu olan, ekonomisi sürekli kriz içinde debelenen, ekonomi çark›n› a¤›r aksak döndürmek için bile sürekli emperyalist finans kurulufllar›na avuç açan bir ülkenin, emperyalist efendilerini 65
aflan bir d›fl politika ç›k›fl› elbette olamaz. Tersine, tam da ayn› ne-denlerle, bu d›fl politika, emperyalizmin ç›karlar› ve ihtiyaçlar› do¤rultusunda flekillenir. Nitekim “aktif d›fl politika” ve “Türk-‹slam alemine liderlik” türünden argümanlar da, bizzat ABD emperyalizminin Türk devletine kendi ç›karlar› ve ihtiyaçlar› do¤-rultusunda biçti¤i yeni rolün, içte kitleleri aldatmay› hedefleyen formülasyonlarla sunulmas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Balkanlarda ve Kafkaslar’da yeni Türk d›fl politikas› Eski Yugoslavya topraklar›nda milli çat›flma ve bo¤azlaflmalar bafllad›¤› andan itibaren, Türk devleti tarihsel ve kültürel ba¤lar ad› alt›nda Bosna müslümanlar›n›n hamili¤ine soyundu. Çat›flma bölgesinde bafl›ndan itibaren aktif k›flk›rt›c›l›k yapt› ve bunu halen sürdürmektedir. Y›llard›r topluma “Bosna sorunu” üzerinden en afla¤›l›k ve en ikiyüzlüce bir flovenizm pompalayan Türk burjuvazisi, bugün Bosna’da BM Bar›fl Gücü ad› alt›nda asker bulunduran ülkelerden de biridir. ABD, Rusya ve Avrupa-l› emperyalistlerin bir rekabet ve çat›flma alan› olan eski Yugos-lavya’da, Türk devletinin izledi¤i politika ve yürüttü¤ü faaliyet-ler, ABD politikas›n›n bir uzant›s›d›r ve onun hizmetindedir. Öte yandan, Türk burjuvazisi, yine tarihsel ve kültürel ba¤lar›n› ileri sürerek Arnavutluk ve Makedonya’y› kendi etkinlik alan› olarak görmekte, Yunanistan ve S›rbistan’a karfl› bu ülkelerin hamisi rolünü oynamaktad›r. Bu çerçevede, bölge ülkeleri aras›nda gerginli¤i ve gerici ç›kar çat›flmalar›n› körükleyen bir politika izlemektedir. Ayn› flekilde, kendi ülkesindeki 15 milyon Kürdün en s›radan demokratik haklar›na bile katlanamayan Türk devleti, büyük bir ikiyüzlülükle, sözde Bat› Trakya Türklerinin haklar›n› savunma ad› alt›nda Yunanistan topraklar›nda sürekli ve aktif bir k›flk›rt›c›l›k yapmaktad›r. ‘90’l› y›llardaki yeni geliflmelere ba¤l› olarak Türk burjuvazisinin Kafkaslar’da izledi¤i politika da Balkanlar’dakinin 66
bir benzeridir. Balkanlar’da Bosna üzerinden izlenen politika, Kaf-kaslar’da Azerbaycan üzerinden uygulanmak istenmektedir. Türk devleti, Azeri-Ermeni çat›flmas›nda Azerbaycan’›n hamili¤ini üstlenmektedir. Bu arada Azerbaycan’›n iç ifllerine de en kaba müdahalelerde bulunmakta, komplolar düzenlemekte, darbeler örgütlemektedir. Balkanlar’da S›rbistan’› konu alan floven kampanya, Kafkaslar’da Ermenistan’› konu almaktad›r. Kardefl Ermeni halk›na karfl› tarihsel düflmanl›k geleneksel olarak Türk iç politikas›n›n en i¤renç malzemelerinden birini oluflturmaktad›r. Kürdistan’da yürütülen kirli savafl bile Ermeni düflmanl›¤› kam-panyas›na vesile edilmekte, bu afla¤›l›k propaganda bizzat devle-tin resmi televizyonundan yürütülebilmektedir. Fakat denilebilir ki, Türk devletinin yeni aktif d›fl politikas›n›n en utanç verici hezimeti yaflad›¤› alan da bizzat Kafkasya, somut olarak Azerbaycan olmufltur. Türk tekelci burjuvazisi en büyük emperyalist devletlerin difle difl bir rekabetine konu olan Azerbaycan petrollerinden ancak sembolik bir pay alabilmifltir. Petrol boru hatt›n›n izleyece¤i yol konusunda ise henüz kesin bir sonuç yoktur. ABD tekellerinin hangi yolu en kârl› ve güven-celi görecekleri ile Rusya’n›n kendi ç›karlar› do¤rultusunda ko-yaca¤› a¤›rl›k, sert çat›flmalara konu bu sorunda sonucu tayin edecektir. ‹liflkilerin siyasal cephesinde ise durum kötü olmaktan ötedir. “Bölgesel güç” olmakla övünen ve hamili¤e soyunan Türk sermaye devletinin, gerçekte Ermenistan-Azerbaycan gerginli¤i ve çat›flmalar›nda ortaya özel bir a¤›rl›k koyamayaca¤› somut olaylarla aç›k bir biçimde görülmüfltür. Baflta ABD olmak üzere Bat›l› emperyalistlerce arkalanan bir Ermenistan’a karfl›, Türkiye’-nin Azerbaycan hamili¤i ad› alt›nda yapabilece¤i fazla bir fley yoktur. 1992 bafl›ndaki kriz esnas›nda, bizzat Demirel bunu aç›k-l›kla itiraf etmek, 50 milyar d›fl borç varken ba¤›ms›z bir d›fl politikan›n olamayaca¤›n› söylemek zorunda kalm›flt›r. Elçibey türünden bir kuklan›n bir yana itilmesinin ard›ndan, bunu bizzat Azerbaycan’›n kendisi de hesaba katmak yoluna gitmifltir. Bu ül-ke bugün “bölgenin güçlü devleti” Türkiye’ye 67
bel ba¤layarak de-¤il, fakat baz› dengelerden yararlanmak ve petrol kaynaklar›ndan pay da¤›tmak yoluyla, Ermenistan’la sorunlar›na bir çözüm ar›yor. Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle iliflkilerdeki rolü ise, neredeyse tümüyle ABD ve ‹srail firmalar›na tafleronluk yapmaktan ibarettir. Türk devleti “ortak tarihsel ve kültürel ba¤lar›”n›, yolu ABD’ye ve bu arada siyonist ‹srail’e düzlemek için kullan›yor. Kuflkusuz bundan kendisi de yeterli bir pay al›yor. Ortado¤u: “Aktif d›fl politika”n›n ilk uygulama alan› Ortado¤u, yeni “aktif d›fl politika”n›n gerek tart›flma ve ge-rekse uygulama olarak ilk kez gündeme getirildi¤i alan oldu. Tart›flma Körfez krizinin hemen ard›ndan ve cumhurbaflkanl›¤› kat›nda bafllat›ld›. Türkiye’nin ABD emperyalizminin bölgeye aktif müdahalesine tam destek vermesi, kitleleri hedefleyen propagan-da plan›nda “bölge gücü” olarak kendi rolünü oynamas›, “bir koyup üç almas›” olarak sunuldu. Kriz boyunca Türk devleti, ABD ç›karlar›na hizmet etmede her türlü s›n›r› aflt› ve uflakça sadakatin bu kadar› emperyalist efendileri bile flafl›rtt›. Türkiye Irak’a uygu-lanan ambargoya en h›zl› ve en hararetli kat›lan, petrol boru hat-t›n› an›nda kapatan ülke oldu. Savafl esnas›nda ise, Türkiye’deki ABD üsleri Irak’›n kuzeyden bombalanmas›nda kullan›ld›. Bu politikan›n hüsranla sonuçland›¤›, Türk burjuvazisine (ABD’ye ba¤l›l›¤›n› kan›tlamak d›fl›nda) hiçbir fley kazand›rma-d›¤› gibi, büyük iktisadi kay›plara yolaçt›¤› bugün art›k ortak kabul görmektedir. Bu “aktif politika”yla Türk devleti, komflu bir ülke-nin yak›l›p y›k›lmas›na, yüzbinlerce Irak vatandafl›n›n katledil-mesine, hastalar›n ve çocuklar›n ilaçtan ve sütten bile mahrum kalmalar›na “aktif” suç ortakl›¤› etmifl oldu. Buna ra¤men, savafl› izleyen politik süreçlerde kendisine herhangi bir rol bir yana, oluflan masalarda yer bile verilmedi. Savafl öncesinde Türk devletinin Kerkük ve Musul’a iliflkin 68
tarih-sel emellerini alttan alta k›flk›rtan ABD, savafl sonras›nda Güney Kürdistan’da kurdurdu¤u kukla Kürt devletini de do¤rudan kendi vesayeti alt›na ald›. Dahas›, bu devleti koruma ad›na, Kuzey Kür-distan’a askeri olarak ayr›ca yerleflti. Irak Kürdistan›’nda do¤an yeni fiili durumun Kürdistan’›n iki parças›n› fiilen birlefltirdi¤ini, bunun Türkiye Kürdistan›’ndaki silahl› özgürlük mücadelesine ba-z› önemli avantajlar sa¤lad›¤›n›, Türk devleti içinse bir türlü bafla ç›kamad›¤› yeni problemlere yolaçt›¤›n› biliyoruz. Türkiye’nin ha-len “bölge gücü” olarak en “aktif” d›fl politika eylemi olan s›n›r ötesi operasyonlar (ve son iflgal eylemi), bu yeni problemlerin a¤›rl›¤›n› ve içinden ç›k›lmazl›¤›n› gösteriyor. Öte yandan, yeni “aktif d›fl politika”n›n bu ilk uygulanmas›, Kürt halk›na karfl› dört komflu sömürgeci devletin geleneksel ittifak›ndan Irak’› devre d›fl› b›rakarak, Türk devleti için ayr›ca uluslararas› hukuk aç›s›ndan sorunlar yaratm›flt›r. Dün sömürgeci Irak taraf›ndan kendi egemenlik sahas›nda yap›lan›, bugün Türk devleti s›n›r ötesi operasyonlarla bizzat yapmak durumunda kalmakta, bu ise ona, son iflgal eylemi s›ras›nda da görüldü¤ü gibi baz› ek d›fl politika sorunlar› yaratmaktad›r. fiunu da ekleyelim ki, Körfez savafl›n›n ard›ndan Irak’taki Kürt sorununun fiilen emperyalist vesayet yoluyla uluslararas›laflmas›, kaç›n›lmaz olarak Türkiye’deki Kürt sorunu için de ayn› sonucu yaratm›flt›r. Bugün Kürt sorunu Türk devletinin uluslararas› iliflkilerinde neredeyse bafl s›ray› tutmaktad›r. fiu veya bu ülkenin soruna iliflkin deste¤ini almak için ekonomik ve ticari rüflvetten siyasal tavize kadar her yola baflvurulmaktad›r. Ve bu alanda flu veya bu ülke ya da kurulufltan PKK aleyhtar› herhangi bir söz ya da aç›klama, ciddi ciddi önemli bir “d›fl politika bafla-r›s›” (hatta zaferi!) olarak sunulabilmektedir. “Bölgesel güç” ve “dünya devleti” olmak iddias›ndaki bir ülke için ne ac›nas› bir durum! Fakat Kürt sorunu üzerinden yaratt›¤› tüm bu yeni problemle-re ra¤men, Körfez savafl› sonras›nda Türk devletinin Ortado¤u alan›ndaki d›fl politikas›nda baz› önemli rahatlamalar 69
do¤du¤u da bir gerçektir. ABD’nin bölgedeki egemenli¤inin perçinlenmesi, “Ortado¤u Bar›fl Süreci” ve Filistin sorununun sözde bar›flç›l çö-zümü, bunlar›n ard›ndan siyonist ‹srail devletinin Arap devletle-ri nezdinde meflrulaflmas›, Türk devletine bu alanda önemli bir rahatlama getirmifltir. Art›k Filistin sorunu nedeniyle kaba bir ikiyüzlülü¤e gerek kalmam›flt›r. Türk devleti ‹srail ile örtülü ilifl-kilerini bugün art›k her alanda ve tüm aç›kl›¤› ile kurup gelifl-tirebilmektedir. Siyonist ‹srail’in yan›s›ra, Suudi krall›¤›, Körfez fleyhlikleri ve M›s›r gibi, bölgenin en gerici ve en Amerikanc› rejimleri bugün Türk devletinin en yak›n müttefikleridir. Gerici-lik, bölge halklar›na karfl› karfl›devrimci birlik ve emperyalizme uflakl›k, bu dostlu¤un harc› ve ortak paydas›d›r. ‹ran rejimi ile iliflkiler ise sürekli bir dalgalanma içindedir. Her iki devlet de kendine göre hakl› nedenlerle ötekine güvenmemektedir. Kürt halk›na karfl› tarihsel gerici ittifaklar›n› koru-yan bu iki ülke, Türkiye’nin bölgedeki en Amerikanc› rejimler-den biri olmas› ve tersinden ise ‹ran’›n bölgede ABD’nin bafl hedefi olmas› nedeniyle karfl› karfl›ya gelebilmektedirler. Azer-baycan ve Orta Asya Cumhuriyetleri üzerindeki nüfuz rekabeti buna ek boyutlar eklemektedir. Türk tekelci burjuvazisinin Ortado¤u’da uygulamaya koydu¤u yeni “aktif d›fl politika”, onun “bölgesel güç” iddias›n›n s›-n›rlar›n› da bütün aç›kl›¤› ile ortaya koydu. Aç›kl›kla görüldü ki, onun bölgesel gücü ve etkinli¤i Amerikanc›l›¤› ile ölçülmekte-dir ve de bununla s›n›rl›d›r. “Türk-Yunan uyuflmazl›¤›” ve K›br›s sorunu Resmi dildeki ifadesiyle “Türk-Yunan uyuflmazl›¤›”n›n uzun bir geçmifli var ve zaman içinde sorunlar azalmam›fl, tersine ço¤alm›flt›r. Her iki ülkenin gerici burjuvazileri ve hükümetleri, bu anlaflmazl›klar› sürekli olarak etkili bir iç politika malzemesi olarak kullanm›fllard›r. ‹ki halk aras›nda karfl›l›kl› bir nefret ve düflmanl›¤› körüklemeyi de¤iflmez bir 70
politika olarak izleye-gelmifllerdir. ‹çte halk kitlelerini flovenizmle zehirlemeyi ve sersemletmeyi geleneksel bir politika olarak izleyen Türk burjuvazisinin bu do¤rultuda kulland›¤› iki temel tema, Ermeni ve Yunan halklar›na karfl› afla¤›l›k bir düflmanl›kt›r. Türk devleti, kardefl Yunan halk›-na karfl› düflmanl›¤› ihtiyaç duydu¤u her durumda deprefltirebil-mek için, gerici Yunan devleti ile olan çok de¤iflik uyuflmazl›k konular›ndan döneme ve duruma göre yararlanmaktad›r. Bu ünlü uyuflmazl›¤›n de¤iflmez konular›, K›br›s sorunu, Ba-t› Trakya Türkleri, Do¤u Ege Adalar›n›n silahland›r›lmas›, Ege k›ta sahanl›¤›, Ege karasular›, Ege hava sahas› (FIR hatt›) vb., vb.’dir. Bunlardan K›br›s sorunu d›fl›ndakiler do¤rudan emperya-list ç›karlarla ilgili olmay›p, her iki devletin kendine özgü ç›kar-lar›n› ilgilendirmektedir. Ne var ki, geçmiflte ve bugün, baflta ABD olmak üzere, emperyalistler bu iki komflu ülke aras›ndaki an-laflmazl›klar› sürekli istismar etmifllerdir. Özellikle ABD emperyalizmi, NATO üyesi olan ve birlikte NATO’nun güneydo¤u kanad›n› oluflturan bu iki ülke aras›ndaki anlaflmazl›klardan geçmiflten bugüne hep en iyi biçimde yararlanm›flt›r. Bir yandan k›flk›rtarak, öte yandan sözde bar›flt›r›p uzlaflt›rarak, bu ülkeler üzerindeki hegemonyas›n› bu yolla ayr›ca pekifltirmifltir. Bu arada, ABD silah tekelleri de, birbirlerine karfl› sürekli silahlanan her iki ülke s›rt›ndan büyük kârlar elde etmifllerdir. En son bilgilere göre, Suudi Arabistan’dan sonra bugün dünyan›n en çok silah ithal eden iki ülkesi, Türkiye ve Yunanistan’d›r. NATO’nun bu iki komflu ülkesi birbirine karfl› sürekli silahlanmaktad›rlar ve bu silahlar› NATO’nun patronu ABD’den sat›n almaktad›rlar! ‹çinde bulundu¤umuz dönemde, özellikle Ege k›ta sahanl›¤› (12 mil) sorunu yüzünden iki ülke iliflkilerinde ciddi gerginlikler yaflanmaktad›r. Yunanistan karasular›n› 12 mile ç›karmak iste-mekte, Türkiye ise bunu “savafl nedeni” sayaca¤›n› ilan etmifl bulunmaktad›r. Türk devleti s›k s›k Ege Denizi’nde k›flk›rt›c› aske-ri tatbikatlar yapmaktad›r. Son zamanlardaki 71
yo¤un silahlanma-da bu anlaflmazl›¤›n ve gerginli¤in büyük pay› var. Bugünkü biçimiyle K›br›s sorunu, denebilir ki Türk burjuvazinini izledi¤i politika bak›m›ndan ABD’den farkl›laflt›¤› na-dir sorunlardan biridir. Bugünkü biçimiyle diyoruz, zira 1974 y›l›ndaki müdahale ve iflgale kadar, Türkiye K›br›s sorununda da kelimenin tam anlam›yla ABD’nin dümen suyunda hareket ediyordu. Türkiye 20 y›l› aflk›n bir süredir K›br›s’ta iflgalci bir güç durumundad›r. Yunan burjuvazisinin K›br›s’› toptan ilhak et-me geleneksel politikas› karfl›s›nda Türk burjuvazisinin izledi¤i politika, K›br›s’› bölmek (“taksim”!) ve Türk parças›n› fiilen ya da resmen kendine ba¤lamak olmufltur. Her iki devletin kendi politikalar› do¤rultusunda karfl›l›kl› yürüttükleri k›flk›rtma ve oyunlar, sonunda Türkiye’nin 1974 y›l›nda K›br›s’› iflgal etmesi-ne ve böylece de fiilen bölünmesine yolaçt›. Türkiye iflgal etti¤i kesimde kurdu¤u kukla K›br›s Türk devletini fiilen kendisine ba¤lad›. K›br›s sorunu, Türk burjuvazisinin d›fl politika alan›nda kendine özgü inisiyatifinin bu en önemli örne¤i, ayn› zamanda bu inisiyatifin s›n›rlar›n› göstermek bak›m›ndan da dikkate de¤erdir. Bu d›fl politika inisiyatifi, iflgaldan beri bir d›fl politika yükü haline gelmifl, ABD ve Avrupa emperyalistlerinin Türk devleti üzerindeki bask›s›n›n özel bir konusu olmufltur. Türk burjuvazisi bir süredir bu yükten kurtulmak istemektedir. Avrupa’yla imzala-nan son Gümrük Birli¤i Antlaflmas›yla bu do¤rultuda ilk ad›mla-r›n› da atm›flt›r. K›br›s sorunu çarp›c› bir biçimde bir kere daha göstermektedir ki, Türk burjuvazisinin kendi yay›lmac› ve sald›r-gan emelleri do¤rultusunda ba¤›ms›z bir politika izleme ve uygu-lama gücü yoktur. Gümrük Birli¤i Antlaflmas› Türk tekelci burjuvazisinin “büyük ve güçlü dünya devleti” propagandas›n›n son malzemesi, Avrupa ile Gümrük Birli¤i Antlaflmas› oldu. Gerçekte ise, Türkiye’yi Avrupa Birli¤i’ne 72
al-madan onu Gümrük Birli¤i’ne dahil etmek, sözkonusu iddian›n tam tersini kan›tlamaktad›r. Antlaflma, Türkiye’yi ekonomik cephede Avrupa sermayesine ve mallar›na s›n›rs›z bir biçimde açarken, onu Avrupa Birli¤i’ne almayarak tüm siyasal karar mekanizmalar›n›n d›fl›nda b›rakm›fl oldu. Bu gücün de¤il, güçlü olana teslimiyetin bir göstergesidir. Gümrük Birli¤i Antlaflma-s›, Türkiye’nin Avrupa kapitalizmiyle tam ekonomik entegras-yonunu öngören yeni bir emperyalist kölelik antlaflmas›ndan bafl-ka bir fley de¤ildir. D›fl politika cephesinde devrimci görevler D›fl politika alan›ndaki devrimci görevler, iç politika plan›n-daki devrimci görevlerin bir parças›, onun organik bir uzant›s›-d›r. Dolay›s›yla bu görevlerin stratejik çerçevesi, Türkiye devrimi-nin temel sorunlar›na stratejik yaklafl›mdan ayr› ele al›namaz. Türkiye’nin emperyalizme ba¤›ml›l›¤› ile bu ba¤›ml›l›k temeli üzerinde tekelci burjuvazinin s›n›f egemenli¤i, Türkiye’nin geç-miflten beri izledi¤i ve halen izlemekte oldu¤u d›fl politikan›n genel çerçevesini ve somut içeri¤ini belirlemektedir. Dolay›s›y-la, d›fl politika alan›nda devrimci görevlerin genel çerçevesi ve somut içeri¤i de, herfleyden önce bu temel gerçeklikten hareketle saptanabilir. Türkiye’de bugün, uluslararas› sermayeye dayanan, onunla içiçe geçmifl bir ç›plak sermaye iktidar› hüküm sürmektedir. Tür-kiye üzerindeki emperyalist hükümranl›¤›n, ülkenin uluslararas› sermayeye her alandaki ba¤›ml›l›¤›n›n temel toplumsal dayana¤›, iktidardaki iflbirlikçi tekelci sermaye s›n›f›d›r. Bu, iktidardaki ser-maye s›n›f›na karfl› mücadelenin zorunlu olarak onun gerisindeki emperyalizme karfl› mücadele ile birlefltirilmesi gerekti¤ini göste-rir. Türkiye’nin bugünkü sosyo-ekonomik iliflkileri koflullar›nda devrim, iktidardaki tekelci burjuva s›n›f›n› devirmek ve Türkiye’yi uluslararas› sermayeye ba¤layan tüm iliflkileri k›r›p parçalamak anlam›na gelir. Bu ise, do¤as› gere¤i ancak bir proleter devrim olabilir. 73
Kapitalist bir ülkede, kapitalist s›n›f›n egemenli¤ini ve ancak bu sayede sürdürülebilen emperyalist egemenli¤i hedef alan bir devrim mücadelesi, nesnel olarak, baflka türlü konulamaz ve tan›mlanamaz. Bugünün Türkiye’sinde emperyalist kölelikten kurtulman›n, onun iktisadi, mali, siyasi, askeri ve kültürel vb. tüm alanlardaki boyunduru¤unu tam ve kesin olarak k›rman›n, sermaye iktidar›n› y›kmaktan ve uluslararas› sermaye cephesinin d›fl›na ç›kmaktan baflka bu yolu yoktur ki, bu da proleter devrimden baflka bir fley olamaz. Bugünün Türkiye’sinde antiemperyalist mücadele nesnel içeri¤i yönünden anti-kapitalist bir mücadeledir. Elbette bu stratejik devrimci perspektif, emperyalist egemenli-¤e ve onun d›fl politika alan›ndaki dönemsel sonuçlar›na karfl› bir dizi taktik istemin ileri sürülmemesi ve bunlar için sonuç al›c› bir mücadelenin sürdürülmemesi anlam›na gelmez. Fakat yaln›z-ca, bu taktik istemlerin, ancak yukar›da tan›mlanan devrimci stra-tejik perspektif içinde do¤ru bir biçimde formüle edilebilece¤ini gösterir. Ayn› flekilde, ancak bu takdirde, bu istemler u¤runa mü-cadelenin küçük-burjuva milliyetçi hayallerin güç kazanmas›na de¤il, fakat devrime hizmet edebilece¤ini gösterir. Türkiye’nin yak›n geçmiflinde, sosyalist olmak iddias›ndaki orta s›n›f mensubu milliyetçi ayd›nlar, burjuvazinin s›n›f ege-menli¤ini y›kmak devrimci hedefinden kopar›lm›fl bir antiem-peryalist mücadele ve uluslararas› sermaye cephesini k›r›p d›fl›na ç›kmak sorunundan kopar›lm›fl bir sözde “tam ba¤›ms›z Türkiye” hedefi formüle ettiler. Yaflam bu burjuva ve küçükburjuva mil-liyetçi ayd›nlar›n hayallerini y›kt› ve onlar›n ezici ço¤unlu¤u, zaten hiçbir zaman ufku d›fl›na ç›kamad›klar› kurulu düzenle bütünlefl-me ve emperyalist egemenli¤i kabullenme yolunu tuttular. Ne var ki, onlar›n formülasyonlar› uzun y›llar devrimci harekete de egemen anti-emperyalist mücadele perspektifini oluflturdu. Bu görüfller, y›pranm›fl ve incelmifl biçimiyle, halen de etkisini sürdürebilmektedir. Bu olgu karfl›s›nda, genel anti-emperyalist görevlere ve 74
bugünkü rejimin emperyalizmin hizmetindeki d›fl politikas›na kar-fl› devrimci mücadele görevlerine özel bir hassasiyetle yaklaflmak, onlara militan bir kararl›l›kla sahip ç›kmak zorunda olan komünistler, devrimci proletaryan›n anti-emperyalist perspektifi ile küçük-burjuvazinin dar milliyetçi perspektifi aras›ndaki ayr›-ma da özel bir dikkat göstermek zorundad›rlar. Bunda baflar›l› olabilmenin temel koflullar›ndan biri, emperyalizme karfl› genel mücadele görevleriyle yetinmemek, onun toplum yaflam›ndaki ve rejimin d›fl politikas›ndaki güncel sonuçlar›na karfl› da her alanda sistemli bir mücadele yürütmektir. Bir baflka ifadeyle, reform-devrim diyalekti¤ini emperyalizme karfl› mücadele sahas›nda da titizlikle gözetmektir. Emperyalizme karfl› devrimci mücadelenin bu genel çerçeve-si, do¤al olarak sermaye düzeninin d›fl politikas›na karfl› devrim-ci mücadele sorunlar›na da ›fl›k tutmaktad›r. Vurgulayageldi¤i-miz gibi, Yunanistan’la iliflkiler özel alan› ile Kürt sorununun baz› yönleri bir ölçüde d›flta tutulursa, Türk devletinin d›fl politi-kas› tümüyle emperyalizmin güdümünde ve hizmetindedir. Genel uluslararas› meselelerde zaten her zaman emperyalist dünyay› ve onun hegemonik gücü ABD’yi destekleyen Türk devleti, bugün kendisini çevreleyen kriz bölgelerinde de, emperyalizmin hiz-metinde gerici, militarist ve sald›rgan bir d›fl politika izlemektedir. Balkanlarda aktif k›flk›rt›c›l›k yapmakta ve Bosna’da asker bulundurmaktad›r. Kafkasya ve Orta Asya halklar›n›n do¤al kaynaklar›n›n ya¤mas›nda ve bu ülkeler üzerindeki emperyalist kölelik iliflkilerinin pekiflmesinde emperyalizme tafleronluk yap-makta, ABD, Rusya ve Almanya aras›ndaki emperyalist rekabette taraf olmaktad›r. Azerbaycan’›n iç ifllerine kar›flmakta, Ermenistan’a flantaj yapmakta, ‹ran’a karfl› ABD güdümünde sinsi bir düflman-l›k politikas› izlemekte, Irak’a ambargo uygulamaktad›r. Kom-flular›na karfl› “su silah›” vb. yollarla tehdit ve flantaj politikas› izlemektedir. Öte yandan ise, bu ayn› devletlerle Kürt halk›n›n tüm bölge çap›nda sömürgeci kölelik iliflkileri içinde tutulmas› için karfl›-devrimci ittifaklar 75
kurmaktan geri durmamaktad›r. Komünistler, bölge halklar›na ve bölgedeki devrimci dina-miklere karfl› emperyalizmin hizmetindeki bu militarist, sald›r-gan ve macerac› politikaya karfl› sistematik bir mücadele yürüt-melidirler. Bu politikan›n her bir ö¤esini ve somut uygulamas›-n› kitleler önünde sürekli teflhir etmeli, Türk tekelci burjuvazisi-nin kendi bencil s›n›f ç›kar› ve emperyalist ç›karlar u¤runa iflledi¤i suçlar› a盤a ç›karmal›d›rlar. “Milli dava” ya da “milli menfa-atler” demagojilerinin gerçek içeri¤ini sergilemeli, emperyalist yay›lma emellerinin arac› olarak kullan›lan pantürkist ve panis-lamist ideolojiler ile “neo-osmanc›l›k” ak›m›na karfl› mücadele etmelidirler. D›fl sorunlar›, komflu devletlerle gerici sürtüflmeleri ve halk-lara karfl› flovenist düflmanl›¤› iç politikada kullanmak, böylece dikkatleri iç sorunlardan d›fl sorunlara çekerek hedef sapt›rmak, tüm ülkelerin burjuvazileri gibi Türk burjuvazisinin de s›k s›k baflvurdu¤u bir taktiktir. Bu afla¤›l›k taktik teflhir edilmeli, milliyet-çi demagojilerin ve flovenist kampanyalar›n iç sorunlar› gölgele-mesine ve s›n›f mücadelesini zaafa u¤ratmas›na meydan veril-memelidir. Tüm komflu halklarla dostluk ›srarla propaganda edil-meli, özellikle kardefl Yunan ve Ermeni halklar›na karfl› yürütü-len i¤renç kampanyalara gö¤üs gerilmelidir. K›br›s’›n ba¤›ms›zl›¤› ve hükümranl›k haklar› savunulmal›, emperyalistlerin yan›s›ra, Türkiye ve Yunanistan’›n K›br›s’a her türlü müdahalesine karfl› ç›k›lmal›d›r. “Garantör”lük reddedilme-lidir; K›br›s’›n kaderinin bizzat K›br›s halklar› tayin etmelidir-ler. Türk devletinin K›br›s’taki 20 y›ll›k iflgali teflhir edilmeli, bu iflgalin derhal ve koflulsuz olarak sona erdirilmesi talep edilmelidir. Tüm Türk ve Yunan birlikleri K›br›s’› terketmeli, sömürgecilikten kalma ‹ngiliz askeri varl›¤›na da son verilmelidir. “Türk-Yunan uyuflmazl›¤›” denilen fley, gerçekte Türk ve Yunan burjuvazilerinin gerici ve bencil ç›kar çat›flmalar›ndan bafl-ka bir fley de¤ildir. Türkiye ve Yunanistan halklar›n›n kendi 76
ara-lar›nda kardeflçe halledemeyecekleri herhangi bir sorun yoktur. Komünistler, bu çerçevede, Türk burjuvazisinin “tarihi Yunan düflmanl›¤›” propagandas›na karfl› özel bir mücadele yürütmeli-dirler. Kendi topraklar›ndaki 15 milyon Kürdün ulusal varl›¤›n› bile kabul etmeyen, Türkiye’deki Rum az›nl›¤› çeflitli bask›larla göçe zorlayarak neredeyse bitme noktas›na getiren bu inkarc› ve katliamc› s›n›f›n, Bat› Trakya’daki 100 bin Türk için kopard›¤› f›rt›nalarla kitleleri aldatmas›na izin verilmemelidir. Yine komünistler, sömürgeci bölge devletlerinin parçalanm›fl Kürdistan üzerindeki egemenliklerini sürdürmek do¤rultusundaki karfl›-devrimci ittifaklar›na karfl› mücadele etmeli, Kürt halk›n›n kendi kaderini tayin hakk›n› savunmal›d›rlar. Türk devletinin s›n›r ötesi operasyonlar ad› alt›nda Güney Kürdistan’a iflgalci sald›r›lar› teflhir ve mahkum edilmelidir. Kürtleri korumak gibi afla¤›l›k bir yalana yaslan›larak Kuzey Kürdistan’da ko-nuflland›r›lm›fl emperyalist Çekiç Güç’ün Kürdistan topraklar›n› terketmesi talep edilmelidir. Ayn› flekilde, Türk devletinin Ortado¤u’da izlemekte oldu-¤u geleneksel uflakça politikalar› teflhir edilmelidir. Siyonist ‹s-rail ve gerici bölge devletleri ile emperyalizmin bölgesel egemenli¤ini pekifltirmek do¤rultusundaki her türlü aç›k ya da örtülü ilifl-kilere karfl› mücadele edilmelidir. Irak halk›n› yokluklara mah-kum eden ambargoya ve ABD planlar› do¤rultusunda ‹ran’›n tec-rit edilmesine karfl› ç›k›lmal›d›r. Türk burjuvazisinin Dicle ve F›-rat sular›n› komflu halklara karfl› bir tehdit ve flantaj arac› olarak kullanmas› mahkum edilmelidir. * * * Kuflkusuz kendimizi yaln›zca emperyalizmin ve Türk dev-letinin bölgedeki emperyalist, yay›lmac› ve sald›rgan politikalar›-na karfl› mücadele görevleriyle s›n›rlamamal›y›z. Komünistler, olumlu enternasyonalist devrimci görevlerini, Türkiye’yi çevrele-yen co¤rafyan›n özellikleri ›fl›¤›nda daha somut olarak tan›mla-mal›d›rlar. Bu çerçevede, Körfez savafl›n› önceleyen bir dönemde ve Türk devletinin yeni “aktif d›fl politika”s›n› henüz yeni yeni tart›flmaya bafllad›¤› bir s›rada, Ekim 1991’de kaleme al›nan afla¤daki sat›rlar, bugün de bir 77 ç›k›fl noktas› olarak al›nabilir. “Öte yandan, Türkiye’yi kuflatan bölgeler zincirinde de
III. BÖLÜM
Din, Dinsel Ak›mlar, Laiklik ve Alevilik Sorunu Son otuz y›ld›r dinsel ak›m ve ideolojilerin ciddi bir güçlen-
me yaflad›¤›na tan›k olmaktay›z. 1970’li y›llar›n sonlar›nda ‹ran’-da bir Molla rejiminin kurulmufl olmas› ise, özellikle ‹slami inan›fl›n yayg›n oldu¤u ülkelerde bu geliflmeye özel bir h›z kazand›rm›fl-t›r. Dinsel yükselifli koflullayan, besleyen çok çeflitli etmenlerin varl›¤›ndan söz edilebilir. Biz burada bu etmenlerin bafll›calar›n› saymakla yetinece¤iz. Kapitalist dünya ekonomisini bir bütün ola-rak saran, özellikle de az geliflmifl kapitalist ülke ekonomilerinde çok daha sars›c› bir karakter kazanan iktisadi bunal›m, kuflkusuz ki bu etmenlerin bafl›nda gelmektedir. Nitekim bu nedenden dolay›d›r ki, dinsel yükselifl olgusu, geliflmifl kapitalist ülkeler aç›s›ndan geçerli bir olgudur. Bu ülkelerdeki tarikat say›lar›nda, tarikata üye insan say›lar›nda “patlama” olarak nitelenebilecek bir art›fl söz konusudur. Ne var ki, dinsel yükseliflin bugünkü boyutlar›n›, yaln›zca genel iktisadi bunal›m faktörü ile aç›klamak mümkün de¤ildir. Zira 78
ayn› faktörün normal koflullarda dinsel gericilikten ziyade devrimci ve komünist hareketin güç kazanmas›n› sa¤lamas› beklenirdi. Oysa ayn› süreçte, çok çeflitli nedenlere ba¤l› olarak, devrimci dalgan›n dünya genelinde geri çekilmeye bafl-lad›¤›n› görmekteyiz. ‹flte dinsel ideolojinin, bugünkü boyutlarda bir güç kazanmas›n› sa¤layan, bu iki faktörün birarada bulun-mas›d›r. Genel iktisadi bunal›m ile devrimci dalgan›n geri çekilmesi olgusunun efl zamanl› olarak yaflanmas› gerçe¤idir. Bu iki faktör, ayn› zamanda, Türkiye’deki dinsel yükseliflin de temel nedenleridir. 12 Eylül rejiminin uygulamalar›, Türk burjuvazisinin Ortado¤u politikas›ndaki de¤ifliklikler, emperyalist dünyan›n Türkiye gibi ülkelere dayatt›¤› yeflil kuflak stratejisi, Türkiye’nin ‹ran’dan yükselen islami havay› çok daha yak›ndan teneffüs etmesi vb. etkenler de, Türkiye’deki dinsel yükseliflin üzerinde özel etkilere sahiptir. Yukar›da, en kal›n çizgiler halinde belirtmeye çal›flt›¤›m›z nedenlere ba¤l› olarak, bugün, gerek dünyada gerek Türkiye’de bir dinsel yükselifl olgusuyla yüzyüzeyiz. Bu durum, do¤al olarak devrimci ve komünist hareketin önüne yeni baz› görev alanlar› ç›karmaktad›r. Dinsel ak›mlar›n ve düflüncenin yükselifli kaç›n›l-maz olarak emekçi s›n›flar›n saflar›nda da bu ideolojinin önem-li bir etki alan› yaratmas› anlam›na gelmektedir. Öte yandan bu ayn› geliflme, sermaye devletinin dinsel-mezhepsel inan›fl farkl›-l›klar›n› kullanarak iflçi ve emekçileri atomize etme çabalar›n› besleyip kolaylaflt›rmaktad›r. Laiklik-irtica, Alevilik-Sünnilik vb. sorunlar›n son dönemin en önemli gündem maddeleri aras›nda yer almas› bu durumun dolays›z bir göstergesi ve sonucudur. S›-n›f ve emekçi hareketinin önüne bu türden yeni engellerin dikil-mifl olmas›, devrimci ve komünistlerin önüne de, ikili bir görev alan› koymaktad›r. Devrimci ve komünistler bir yandan dinsel ideolojinin iflçi ve emekçiler üzerindeki etkilerini zay›flat›p yok etmek görevi ile yüzyüze iken, di¤er yandan da sermaye devleti-nin iflçi ve emekçileri dinsel-mezhepsel inan›fl farkl›l›klar› ekse-ninde bölme giriflimlerini de bofla ç›karmak görevi ile yüzyüze-dirler. 79
Bu görev demetinin baflar›ya ulaflt›r›labilmesi ise herfley-den önce, din, dinsel ak›mlar, laiklik, alevilik vb. konularda ilkesel ve politik bir aç›kl›¤a, bu aç›kl›k temelinde oluflturulmufl bu-lunan do¤ru bir taktik çizgiye sahip olmay› gerektirir.
a) Dine karfl› tutum
Dinin mayaland›¤›, hayat buldu¤u zemin, do¤aya ya da topluma iliflkin olarak, insano¤lunun kendi d›fl›ndaki süreçleri, olgular› anlamak ve müdahale etmek konusunda içinde bulundu-¤u güçsüzlük ve çaresizliktir. Dinsel inan›fl›n toplum içindeki yayg›nl›¤›n›n temeli ve kayna¤› budur. Tarih boyunca din, yal-n›zca güçsüzlü¤ün ve çaresizli¤in kendisiyle telafi edildi¤i bir ters dönmüfl bilinç olarak ifllev tafl›mam›flt›r. Ayn› zamanda ege-men s›n›flar taraf›ndan kendi iktidarlar›n› meflrulaflt›rman›n, sö-mürü ve eflitsizlik düzenine mistik bir k›l›f geçirmenin arac› olarak da kullan›lm›flt›r. Kitlelerin kendi yoksulluk ve ac›lar›n›n kaynak-lar› konusunda do¤ru bilince ulaflmalar›n›n önünde dogmatik bir engel olmak, kitlelerin mücadele azimlerini k›rmak, onlar› kaderci ve tevekkülcü bir anlay›fla kanalize etmek, bütün dinlerin ortak özelli¤idir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, bütün dinlerin oynad›¤› rol, istisnas›z olarak gerici bir içeri¤e sahiptir. Tarihsel süreç içinde, kendisine dinsel ideolojiyi dayanak yapan kimi toplumsal hare-ketlerin ilerici bir karaktere sahip olabildikleri de görülmekte-dir. Ne var ki, bu hareketlerin sahip olduklar› ilerici nitelik flu ya da bu dinsel-mezhepsel inan›fla sahip olmalar›yla, bir baflka söyleyiflle, dayand›klar› dinsel inan›fl›n di¤er dinlere göre kendi içinde daha ilerici bir özellik tafl›yor olmas›yla ilgili de¤ildir. Bu durum tümüyle hareketin sahip oldu¤u s›n›fsal özelliklerle ilgili-dir. Dinin hemen neredeyse tek ideolojik de¤er durumunda bulun-du¤u geleneksel-kapal› toplumsal yap›larda, ya da di¤er ilerici ideolojilerin flu ya da bu nedenle zay›flam›fl bulundu¤u tarihsel dönemlerde baz› ilerici alt s›n›f hareketlerinin dinsel ideolojiye yasland›klar› görülür. Bu durum, ilgili dinsel inan›fl›n 80
lehine bir gösterge de¤il, yaln›zca ilgili alt s›n›f hareketinin ideolojik-poli-tik ufkunun s›n›rl›l›¤›na iliflkin ciddi bir belirtidir. K›sacas› her din gericidir; kendilerine dinsel ideolojiden dayanak bulan baz› toplumsal-siyasal hareketler ise, s›n›fsal yap›lar›yla ba¤lant›l› ola-rak ilerici bir özellik tafl›yor olabilirler. Din ve dinsel ak›mlara yaklafl›m bak›m›ndan bu k›sa an-lat›mdan ç›kar›labilecek üç önemli unsur daha vard›r. Birincisi; din, belirli nesnel-toplumsal koflullar taraf›ndan beslenmektedir. ‹kincisi; din, her zaman için egemen s›n›flar›n ezilen kitleleri mücadeleden al›koymak için kulland›¤› önemli bir silaht›r. Üçün-cüsü; dinsel ak›mlara iliflkin yaklafl›mda esas unsur, bu ak›mlar›n sahip oldu¤u s›n›fsal temel ve ç›karlard›r. Dolay›s›yla, dine ve dinsel ak›mlara karfl› mücadele yaln›zca ideolojik kapsamda bir mücadele de¤il, temelde onu oluflturan toplumsal-nesnel koflulla-ra karfl› mücadeledir. Dine karfl› yürütülen mücadelenin ana çizgisini, dinin egemen s›n›flar taraf›ndan kendi s›n›f ç›karlar› do¤rultusunda kullan›l›fl›n› kitleler önünde a盤a ç›karma, teflhir etme çabas› oluflturur. Dinsel ak›mlara karfl› etkili mücadele ve do¤ru tutum ancak bu ak›mlar›n sahip oldu¤u s›n›fsal temelin ve ç›karlar›n do¤ru bir flekilde kavranmas›yla mümkündür. * Komünist örgüt, din sorunu konusunda, materyalist-ateist bir çizgiye sahiptir. Dine karfl› mücadelesinin dayand›¤› temel felsefi ve ideolojik hat budur. Marksist-materyalist görüfl aç›s›ndan bütün dinler gerici bir nitelik tafl›rlar. Zira bütün dinler do¤a ve toplum yap›s› hakk›nda yanl›fl, çarp›k, dogmatik bir anlay›fl› vaaz ederek, insan›n do¤ay› ve toplumu bilimsel bir temelde kavramalar›n›n ve de¤ifltirmelerinin önünde ideolojikfelsefi bir engeldirler. Öte yandan, yine bütün dinler eflitsizli¤in, bask›la-r›n, sömürü ve ac›lar›n gerçek s›n›fsal kaynaklar›n›n üstünü ör-ter, bunlar› anlafl›lmaz bir yazg› olarak sunar, bu yolla da egemen s›n›flar›n alt s›n›flar üzerinde tahakkümünü kolaylaflt›ran, besle-yen bir rol oynarlar. * Bu temel nedenden dolay›d›r ki, dinleri kendi içinde ilerici dinler/gerici dinler olarak tasnif etmek bilim ve tarih 81
d›fl› bir yaklafl›m olacakt›r. Komünistler dine, dinsel düflünceye karfl› sürek-li ve uzlaflmaz bir mücadele yürütürler. Kitleleri her türlü dinsel inan›fl›n etkisinden kurtarmaya çal›fl›rlar. Bu tutumdan sapmak, örne¤in mevcut dinsel inan›fllardan birini kendi içinde “ilerici” ilan etmek, devrimci materyalist yaklafl›mdan uzaklaflmak demektir. Siyasi oportünizme ve felsefi idealizme do¤ru yol almak demektir. Dinsel inan›fl›n gücü karfl›s›nda teslimiyetin göstergesi olan bu tutum, militan materyalizm ile burjuva dinsel reformcu yaklafl›mlar aras›ndaki çizgiyi mu¤laklaflt›r›r ve gerçekte Marksizm ad›na ikincisini, yani burjuva dinsel reformcu çizgiyi savunur. Pratik planda ise, dinsel inançlar› daha da inceltip “güzellefltirerek” din-sel inan›fl›n daha da güçlenmesine, kitlelerin beynine vurulu olan din zincirinin daha da kal›nlaflmas›na hizmet eder. Komünistler, dine iliflkin yaklafl›mlar›nda, uzlaflmac›l›¤›n-teslimiyetin göstergesi olan bu tür bir siyasi oportünizmle aralar›na net bir ayr›m çizgisi çekerler. Bu tür yaklafl›mlara karfl› mücadeleyi, dine karfl› yürütülen mücadelenin zorunlu bir parças› olarak de¤erlendirirler. * Komünist örgüt, dine karfl› ideolojik mücadelenin her dö-nem ve kesintisiz bir biçimde yürütülmesini bir görev, bir pren-sip sorunu olarak görür. Bu böyle olmakla birlikte, iflin bu cephesi, komünist örgütün dine karfl› mücadelesinin tek ya da temel unsu-ru de¤ildir. Komünistler, topluma vurulmufl olan dinsel boyundu-ru¤un belli nesnel-toplumsal etmenler üzerinde yükseldi¤ini, ve dolay›s›yla kitleler üzerindeki dinsel boyunduru¤un zay›flat›l›p yokedilmesinin temel yolunun da buradan, bu nesnel-toplumsal ne-denlerin ortadan kald›r›lmas›ndan geçti¤ini savunurlar. Kitlelerin dikkatini bu nesnel-toplumsal faktörlerin ortadan kald›r›lmas› so-runu üzerinde toplamak, komünistlerin dine karfl› yürüttükleri mücadelenin ana çizgisini oluflturur. Gerek burjuva ayd›nlanmac› anlay›fl, gerekse din sorununa yönelik anarflizan yaklafl›mlar, dine karfl› mücadeleyi soyut bir ideolojik-felsefi mücadele sorununa indirgerler. Dini, onu 82
besle-yen nesnel-toplumsal etmenlerden ba¤›ms›z ele ald›klar› için, dine karfl› mücadeleyi de bu temelden kopuk olarak yürütürler. Oysa komünistler, bu nesnel-toplumsal koflullar ortadan kald›r›lmadan dinsel düflünceyi kal›c› tarzda geriletip yok etmenin mümkün ol-mad›¤›, bu faktörlerin de ancak s›n›f mücadelesi arac›l›¤›yla kald›r›labilece¤i temel gerçe¤inden hareket ederler. Bu temel yaklafl›m biçimine ba¤l› olarak, dine karfl› ideolojik mücadeleyi bu nesnel faktörlerin yok edilmesi amac›na tabi k›larlar. * Dini besleyip gelifltiren koflullar, yaln›zca geleneksel toplumsal iliflkiler de¤ildir. Modern kapitalist iliflkilerin hakim oldu¤u koflullarda bu geleneksel iliflkiler daha da tali plandad›r. Bu koflullar alt›nda dinsel düflünüflün beslendi¤i kaynak, bizzat baflta iflçi s›n›f› olmak üzere tüm emekçilerin yaflad›¤› bask› ve sefalet koflullar›d›r. Bu bask› ve sefaletin kayna¤› ise kapitaliz-min “kör güçleri”nden baflka bir fley de¤ildir. Dinsel inan›fl› bes-leyen, iflçi ve emekçi y›¤›nlar›n›n bu “kör güçleri” kavray›p bilince ç›karamamalar›, dolay›s›yla kendilerini büyük ölçüde çaresiz ve güçsüz hissetmeleridir. Genifl iflçi ve emekçi y›¤›nlar›, e¤er kendi ac› ve sefaletlerinin gerçek s›n›fsal-toplumsal nedenlerini kavrayamazlarsa, bu kesimler üzerindeki dinsel boyunduruk da sürüp gidecektir. Genifl iflçi ve emekçi y›¤›nlar sözkonusu oldu¤unda ise, bu nesnel-s›n›f-sal nedenler ancak somut s›n›f mücadelesi arac›¤›yla de¤ifltirilip, o ölçüde kavranabilir. Bu olmadan, yani genifl y›¤›nlar, dinsel boyunduru¤u koflullayan faktörlere karfl› somut s›n›f mücadele-sine çekilmeden, hiç bir soyut e¤itsel çaba dini kitlelerin beynin-den söküp atamayacakt›r. Demek oluyor ki, emekçi y›¤›nlar› din-sel boyunduruktan kurtarma savafl›n›n baflar›s›, herfleyden önce, bu y›¤›nlar›n somut s›n›f savafl› prati¤i içine çekilebilmifl olmas›-n› gerekli k›lar. Buradan ç›kacak dolays›z sonuç ise, dine karfl› mücadele hedefine ba¤l› olmal›d›r. Bu hedeften kopar›lm›fl, bu hedefi sakatlayan bir din karfl›t› mücadele, komünist yaklafl›m›n tümüyle d›fl›ndad›r ve mücadele edilmesi gereken bir yaklafl›md›r. 83
* Dine karfl› yürütülen ideolojik mücadelenin nas›l bir çiz-giye oturmas› gerekti¤ini de, bu mücadelenin önceliklerini de yukar›daki temel yaklafl›m belirler. Dine karfl› yürütülen ideolojik mücadelede, dinin çeliflkilerini, felsefi tutars›zl›klar›n›, bilim d›fl› karakterini sergilemek kuflkusuz ki gerekli ve zorunludur. ‹flin bu cephesi yürütülen ideolojik mücadelenin asal unsurlar›ndan biri olmak durumundad›r. Ne var ki, ideolojik mücadele ne yaln›z-ca bundan ibarettir, ne de bu yürütülmesi gereken ideolojik mü-cadelenin oturmas› gereken temel eksendir. Komünistlerin dinsel düflünceye karfl› yürütecekleri ideolojik mücadelenin ana eksenini, egemen ve sömürücü s›n›flar›n niçin dine sar›ld›klar›n›, s›n›fsal gerçekler ve ç›karlar ekseninde teflhir etme çabas› oluflturur. Bu s›n›flar›n “ikiyüzlü dindarl›klar›n›” kit-leler flahs›nda a盤a ç›kar›p teflhir etmek, bu anlamda dinin ve dinsel kurumlar›n ne tür bir s›n›fsal iflleve sahip olduklar›n› so-mut iliflkilerden kalkarak iflçilere emekçilere gösterebilmek ideo-lojik mücadelenin ana görevidir. Komünistler dine karfl› ideolojik mücadelelerini bu iki cephede birden do¤ru bir öncelikle ve bir-birine uyumlu bir tarzda yürütürler. * Dine karfl› mücadele sorunu kendi içinde soyut bir tarz-da ele al›namayaca¤› gibi, dine karfl› mücadeleyi s›n›f mücadele-sinin di¤er temel sorunlar›n› karartacak bir tarzda öne ç›karmak da do¤ru bir yaklafl›m olmayacakt›r. Zira böyle bir davran›fl, ka-ç›n›lmaz olarak dikkatleri s›n›fsal sorun ve bölünmelerden, din-sel sorun ve bölünmelere kayd›racakt›r. Böyle bir yaklafl›m, s›n›f mücadelesini sekteye u¤ratarak kitlelerin dinsel boyunduruktan kurtar›lmalar› hedefi bak›m›ndan tam tersi bir sonuç do¤urur. Burjuvazinin dinsel önyarg›lar› ve ayr›mlar› k›flk›rtarak emekçile-ri mücadeleden al›koyma, paralize etme politikas›na verilmifl bir deste¤e dönüflür. Buradan ç›kar›lacak sonuç, dinsel bask› ve ayr›mc›l›¤a kay›ts›z kalmak, s›n›f›n birli¤i ad›na bu tür bask›lar› ve ayr›mc› politikalar› görmemezlikten gelmek de¤ildir. Yaln›zca dine karfl› mücadele sorununu partinin birincil propaganda ve aji-tasyon konusu haline getirmemektir. 84
Dine karfl› mücadele sorunu-nu di¤er temel sorunlar› karartacak, sekteye u¤ratacak tarzda ele almak kadar bu sorunlar›n üstünden atlamak da, sonuç olarak burjuvazinin paralizasyon politikas›na destek vermek olacakt›r. Zira burjuvazinin dinsel önyarg› ve ayr›mlar› kullanarak s›n›f mücadelesini paralize etmesinin önüne geçebilmek, laik düflünü-flün s›n›f ve emekçi kitleler içinde kökleflmifl olmas›yla mümkün-dür. Bunu sa¤lamak baflka fleylerin yan› s›ra, bu do¤rultuda yürü-tülecek sürekli ve etkili propagandaya da ba¤l›d›r. * fiu ana kadar genel çerçevesini çizdi¤imiz ilkeselpolitik yaklafl›m›n do¤al bir uzant›s› olarak, komünist hareket “ateizme” program›nda yer vermez, ateizmi bir üyelik kriteri olarak gör-mez. Partinin kap›s›, salt eski dinsel önyarg›lar›ndan kurtulama-m›fl oldu¤u için mücadeleci iflçilere kapal› tutulmaz. Komünistler, parti örgütlenmesi içinde mücadeleci ileri iflçilerin bu tür ön-yarg›lardan daha kolay kurtulaca¤›n› düflünürler. Bu nedenle bu tür iflçilerin partiye üye olmas›na prensip olarak olumlu yaklafl›l›r. Ne var ki bu yaklafl›m, partinin kendi içinde dinsel propaganda yürütme özgürlü¤ünü tan›d›¤› anlam›na gelmez. Komünistler par-ti örgütü sözkonusu oldu¤unda dinsel inanc› “kiflisel, özel bir sorun” olarak görmezler. Komünist örgüt kendi içinde bu tür e¤ilimler oluflmas›na hiç bir biçimde hoflgörülü yaklaflmaz. b) Dinsel ak›mlara karfl› tutum * Türkiye’de politik-ideolojik hatlar›n› dine dayand›ran bir dizi oluflum vard›r. Parti ve siyasal örgütlerin yan› s›ra, dinsel temelde bir örgütlenme olan bir dizi tarikat mevcuttur. Komünist-ler bu dinsel ak›mlara karfl› politika ve taktiklerini belirlerlerken, salt bunlar›n dine dayan›yor olmalar› gerçe¤i ile yetinmezler. Bu ak›mlar›n s›n›fsal yap›lar›na, program ve politikalar›na, devlete ve düzene iliflkin yaklafl›mlar›na, devrimci örgütlere ve komünist harekete yönelik tutumlar›na, tüm bunlar›n tafl›d›¤› istikrara vb. bakarlar. 85
Türkiye’deki dinsel ak›mlar›n ana gövdesini MNP-MSP-RP çizgisi ve tarikatlar oluflturmaktad›r. Bu yap›lar›n d›fl›nda alt s›n›flar›n talep ve e¤ilimlerine daha yak›n gözüken, düzene baz› radikal elefltiriler yönelten, anti-emperyalist söylemin daha belirgin oldu¤u çeflitli ‹slamc› çevreler de mevcuttur. Ne var ki bunlar büyük ölçüde s›n›rl› ayd›n kümelenmeleri durumundad›r. Ne önem-li bir güçleri, ne de anlaml› bir politik pratikleri söz konusudur. Dahas› bunlar›n pek ço¤u RP içindedir ve bu partiden ayr› ve ba¤›ms›z bir inisiyatifleri hemen hiç yoktur. Bu yap›lar, bu özel-likleri nedeniyle ayr› ve özel bir de¤erlendirmeyi gerektirme-mektedir. Komünistler aç›s›ndan, dinsel ak›mlara iliflkin tutum sorunu bu nedenle ve en az›ndan bugün için RP ve tarikatlarla s›n›rl›d›r. * Bugünkü RP, 60’l› y›llar›n sonunda kurulan MNP’nin ve 70’li y›llar›n MSP’sinin ard›l›d›r. Her üç parti de ideolojikpoli-tik hatlar›n› dinsel temele dayand›rmaktad›rlar. Bununla birlikte MNP-MSP gelene¤i RP’ye do¤ru evrilirken, hiç de küçümsen-memesi gereken ideolojik-politik de¤iflimler yaflam›flt›r. ‹deolojik-politik temeldeki bu de¤iflimin temelinde de s›n›fsal planda yafla-nan de¤iflim süreci vard›r. MNP-MSP gelene¤inin toplumsal-s›n›fsal temelini, tekelcileflme sürecinden ve tekellerin pekiflen egemenli¤inden rahat-s›z olan taflra burjuvazisi oluflturmaktayd›. 60’l› y›llar›n sonunda tekelci burjuvazinin di¤er burjuva fraksiyonlar›n ç›karlar›n› uyum-lulaflt›rma imkanlar›n›n daralmas›, burjuvazinin alt kesimlerindeki hoflnutsuzlu¤u artt›rm›flt›. Bu süreçte, esnaf, küçük ve orta çiftçi, küçük ve orta tüccar, küçük ve orta sanayici kesimlerin bir bölü-mü, geleneksel olarak destekledikleri AP çizgisine tutum al›p ayr› bir partileflmeye giderek, MNPMSP çizgisi flahs›nda tepkilerini ifade etmeye bafllad›lar. Demek oluyor ki, MNP-MSP çizgisi tekel d›fl›, tekellerle ve uluslararas› sermaye ile henüz bütünleflmifl ol-maktan uzak orta s›n›flar›n, Anadolu burjuvazisinin temsilcisiy-di. Parti, bu s›n›fsal özelli¤ine ba¤l› olarak anti-tekel ve anti-emperyalist bir söylem de kulland›. Ama yine s›n›fsal temeliyle ba¤lant›l› 86
olarak, temsil etti¤i s›n›flar›n kapitalist düzenle son dere-ce köklü ba¤lara sahip olmas› nedeniyle, bu söylem anlaml› bir içerikten yoksundur. Daha çok kaba bir “Bat›” karfl›tl›¤› ifade etmektedir. Herhangi bir radikal/ilerici öze sahip de¤ildir. Bu nedenle partinin çizgisine damgas›n› vuran fley, mevcut düzen-de herhangi bir köklü de¤iflikli¤e yönelmeden, burjuva parla-mentarizminin kendi kurallar› içinde iktidarda söz sahibi olmak, bu yolla da temsilcisi oldu¤u s›n›flar yarar›na baz› düzenlemeler yapmakt›r. MNP-MSP gelene¤i yerini RP’ye b›rakt›¤›nda, bu ak›m›n s›n›fsal yap›s›nda ve dolay›s›yla ideolojik-politik hatt›nda belli önemli de¤iflimler yaflanm›fl bulunmaktayd›. Bu de¤iflim, herfley-den önce bu ak›m›n geleneksel s›n›fsal taban› olan taflra bur-juvazisinin süreç içerisinde geçirdi¤i evrimle ba¤lant›l›yd›. Taflra burjuvazisi geçen süreç boyunca sistemle, tekelci yap› ile ve uluslararas› sermaye ile (özellikle Suudi sermayesi arac›l›¤›yla) bütünleflme yolunda küçümsenmeyecek mesafeler kaydetti. Ayr›-ca ‘80 sonras› izlenen ekonomik politikalar, Ortado¤u ve Suudi sermayesi ile yo¤unlaflt›r›lan iktisadi iliflkiler sonucu, taflra bur-juvazisi içinde ciddi büyüklüklere ulaflan sermaye gruplar› olufltu. Bu kesimin dünya pazar› ile iliflkileri artt›. Avrupa pazar› ile de ba¤lar› olmakla beraber, bu kesimler bugün kendi ç›karlar›n› Or-tado¤u, Uzakdo¤u ve Kafkasya pazarlar›nda, buralarda iliflkile-rin gelifltirilmesinde görmektedirler. S›n›fsal planda yaflanan bu de¤iflim partinin ideolojik-politik çizgisinde de yans›malar›n› bulmaktad›r. Bu süreç RP’nin demagojik anti-emperyalist vurgular›n›n iyice azal›p yüzeyselleflmesini, devletçi anlay›fltan uzaklaflarak koyu bir serbest piyasac› ve özellefltirmeci haline gelmesini de koflullam›flt›r. Kemalizme, laikli¤e ve orduya karfl› partinin daha esnek bir çizgi izlemeye bafllamas›, ABD ile kurulan gizli-aç›k iliflkiler, basit bir aldatmaca de¤ildir. Bütün bu unsurlar partinin yaflad›¤› s›n›fsal de¤iflim sü-reci ile yak›ndan ilgilidir. * Türkiye’de dinsel ak›mlar bak›m›ndan önem tafl›yan bir 87
di¤er örgütlenme de tarikatlard›r. Baflta en büyükleri olmak üzere tarikatlar›n pek ço¤u düzene tümüyle entegre edilmifl durumda-d›r. Cumhuriyet döneminin bafllang›c›nda belli bask›larla yüzyüze kalan tarikatlar, asl›nda daha bu dönemden itibaren, kendilerini düzene entegre etmeye dönük “havuç” politikalar›yla da yüzyü-zeydiler. Tarikatlara yönelik bask›, bu ayn› kurumlara çeflitli ç›kar olanaklar›n›n sa¤lanmas›yla elele yürüdü. Burjuvazinin kendi iktidar›n› sa¤lamlaflt›rd›¤›, tarikatlar›n iktidara dönük hevesleri-nin k›r›ld›¤› 50’li y›llar, tarikatlar›n düzene entegrasyonu alan›n-daki geliflmelerin de h›z kazand›¤› bir dönem oldu. Tarikatlar kendilerini büyük ölçüde DP-AP-ANAP ve DYP gelene¤i içinde ifade ettiler. Tarikatlar›n büyük sermaye partileriyle bu denli içiçe geç-mesi olgusu, onlar›n düzen ve devrim kutuplaflmas›nda saflar›n› aç›k bir biçimde düzenden yana seçmeleriyle ilgiliydi. Koyu bir anti-komünist çizgiye sahip olageldiler. ABD ve NATO’nun des-teklenmesi, özel mülkiyet düzeninin kutsanmas›, devlete sadaka-tin telkin edilmesi, tarikatlara hakim davran›fl çizgisi oldu. Tarikatlar bugünkü konumlar›yla tekelci sermaye düzeninin gerici payandalar› durumundad›rlar. Tekelci sermaye devleti bu tür örgütlenmeleri aç›k-gizli çeflitli yöntemlerle desteklemektedir. ‹çinden geçti¤imiz süreçte, tarikatlar›n üzerlerine “sivil toplum örgütleri” yaftas› as›larak düzen taraf›ndan meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›lmalar›n›n arkas›nda da bu temel gerçek vard›r. * Bütünleflme düzeyinde belli farkl›l›klar olmakla birlikte, gerek RP gerekse tarikatlar tekelci sermaye düzeni ile önemli ba¤lara sahip örgütlenmelerdir. Onlar›n genel planda kapitalist düzenle herhangi bir sorunlar› olmad›¤› gibi, tekelci düzene karfl› varolan hoflnutsuzluk ve tepkileri de giderek azalm›fl durumunda-d›r. Bu ak›mlar gerek s›n›fsal temelleri, gerekse ideolojik-politik çizgileri aç›s›ndan aç›k bir karfl›-devrimci kimli¤e sahiptirler. Pro-letaryan›n ve emekçi y›¤›nlar›n devrim ve sosyalizm kavgas›n-da bu ak›mlar da dolays›z olarak ve cepheden 88
hedeflenir. Bu ak›m-lara karfl› her aflamada tavizsiz-uzlaflmaz bir mücadele yürütülür. c) Laiklik sorunu ve sosyalist tutum * Laiklik, dinsel düflüncenin siyaset alan›ndan ve kamu yaflam›ndan uzaklaflt›r›larak, devlet karfl›s›nda bireye ait bir so-run haline gelmesidir. Temelleri burjuva devrim dönemine dayan›r. Burjuvazi feodallere karfl› yürüttü¤ü iktidar savafl›m›n› baflar›ya ulaflt›rmak, kapitalist üretim iliflkilerinin gelifliminin önündeki si-yasi, hukuki ve ideolojik engelleri aflmak için, dine karfl› sava-fl›m vermek zorundayd›. Zira din feodallerin iktidarlar›n› doku-nulmaz ve kutsal sayan bir ideolojiydi. Kilise de hem bu ideo-lojinin, hem de feodal iktidar ve mülkiyet iliflkilerinin temsilcisi konumundayd›. Burjuvazinin feodallere karfl› iktidar savafl›m› bu nedenle kilise ve din karfl›t›yd›, dinsel ideolojiye önemli darbeler vurdu. Ne var ki, burjuvazinin dine ve kiliseye karfl› savafl›m›, özsel olarak bafl›ndan itibaren belli kay›tlar› ve s›n›rl›l›klar› da içinde tafl›maktayd›. Zira kendisi de sömürücü bir s›n›ft›, kurmak-ta oldu¤u düzen iktisadi ve toplumsal eflitsizlik temeli üzerinde yükselmek zorundayd›. Dolay›s›yla kendi iktidar›n› ve sömürü düzenini meflrulaflt›rmak için onun da çok geçmeden dine ihtiyac› olacakt›. Nitekim karfl›s›na iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z hareketi dikildi¤inde, burjuvazi laiklik alan›ndaki kazan›mlar›ndan h›zla döngeri etti. Türkiye’deki laikleflme süreci de özü itibar›yla ayn› do¤rultu-da geliflmifltir. Ne var ki, Türk burjuva devriminin daha zay›f bir toplumsal temel üzerinde yükselmesi, burjuvazinin feodal güçlerle radikal bir hesaplaflma yürütecek bir güce sahip olmama-s› nedeniyle, laikleflme do¤rultusundaki kazan›mlar çok daha s›n›r-l› ve yüzeysel oldu. Burjuva devrimlerden bu yana geçen süreç, burjuvazinin bu alanda da sürekli bir gericileflme yaflad›¤›n›, dine karfl› savafl›m vererek iktidar› ele geçiren burjuvazinin, bugün iktidar›n› koru-mak için topluma her geçen gün daha fazla 89
din pompalar hale geldi¤ini göstermektedir. Bu olgu tüm di¤er demokratik kazan›m-lar alan›nda oldu¤u gibi, laikli¤in tutarl› savunuluflu alan›nda da bayra¤›n proletaryaya geçti¤ini göstermektedir. * Devrimci proletarya, devlet ve din alan›n›n birbirinden bütünüyle ayr›lmas›n› savunur. Din devlet için tümüyle bireysel inan›fla özgü bir ifl olmal›d›r. Devlet kendi varl›¤›n›, hiçbir biçim-de dine, dinsel kurallara dayand›ramaz. E¤itim, hukuk, adalet vb. devlet kurumlar› kendi iflleyifllerini flu ya da bu ölçüde dinsel esaslara dayand›ramaz, kendi iflleyifllerinin bu esaslara uygun oldu¤unu iddia edemezler. * Devlet tüm dinsel ve mezhepsel inan›fllar karfl›s›nda eflit mesafededir. Bunlar aras›nda ayr›mc› bir politika izleyemez. Bunlardan birini kendi resmi dini ilan edemez. Dinsel ve mezhep-sel inançlara flu ya da bu yolla destek sunamaz. * Devlet hiçbir dinsel mezhepsel inan›fla bask›da bulunamaz. Hiçbir kifliye flu ya da bu dinsel-mezhepsel inan›fla ba¤l› oldu¤u için, ba¤l› oldu¤unu aç›klad›¤› için, ayr›mc› bir tutum gösteremez. Dinsel inançlar›n›, ibadetlerini yerine getirmesi ya da getirmemesi yüzünden hiç kimseye farkl› yaklaflamaz. * Proletarya iktidar› koflullar› alt›nda devlet, gerici s›n›flar›n dinsel ideoloji temelinde düzen karfl›t› mücadelelerine asla izin vermez. Bu do¤rultuda dinsel yap› ve örgütlenmeleri sürekli denetler. * Proletarya kapitalizm koflullar› alt›nda yürüttü¤ü laiklik mücadelesinde, emekçi s›n›flar içinde bu yönlü bir kutuplaflma, saflaflma oluflmamas›na ve burjuvazinin bu do¤rultudaki politikalar›n› bofla ç›karmaya özel bir özen gösterir. Laiklik talebini mücadelenin merkezi bir sorunu olarak görmez, özel bir tarzda öne ç›karmaz. Ne var ki bu yaklafl›m, proletarya partisi aç›s›ndan laiklik sorununa kay›ts›z kalmak, bu sorunda ilkesiz tavizler vermek anlam›na gelmez. Bu tür tutumlar komünistlerin soruna yaklafl›mlar›n›n d›fl›ndad›r. Komünistler, tam tersine burjuvazinin iflçi ve emekçileri dinsel-mezhepsel temelde bölmelerini kal›-c› tarzda engellemenin, bofla ç›karman›n yolunun, laiklik 90
anlay›fl›-n›n iflçi-emekçiler aras›nda kökleflmesinden geçti¤ini düflünürler. Bu nedenle izlenecek yöntemler, önce ç›kar›lacak fliarlar konu-sunda esnek bir yaklafl›mla, ama sorunun içeri¤inden hiçbir taviz vermeden, proletaryan›n ve emekçiler saflar›nda laiklik bilincinin kökleflmesine çabalarlar. * Komünistlerin laiklik mücadelesinin ana do¤rultusu bizzat sermaye devletinin kendisine çevrilidir. Sermaye devletinin ikiyüzlü laiklik anlay›fl›n›n, din ve dinsel ak›mlarla aras›ndaki iliflkinin a盤a ç›kar›lmas›, proletaryan›n laiklik mücadelesinin as›l çizgisini oluflturmaktad›r. Kald› ki bizzat dinsel gericili¤e karfl› mücadele de, onun düzenle, sermaye devletiyle ba¤›n› a盤a ç›-kartmak ekseninde geliflmek durumundad›r. Devrimci proletarya-n›n bu konuda, laiklik mücadelesini irtica karfl›tl›¤›na, anti-fleri-atç›l›¤a indirgeyen, burjuvazinin ikiyüzlü laiklik anlay›fl› ile ayn› platformu paylaflan kemalist-reformist ak›mlarla aras›nda kesin ve kal›n bir ayr›m çizgisi mevcuttur. * Laiklik mücadelesinin bir di¤er boyutunu birbirine ba¤›m-l› tarzda yürütülmesi gereken bir ikili görev alan› oluflturmaktad›r. Komünistler bir yandan burjuvazinin iflçiemekçileri dinsel-mezhepsel temelde bölme çabalar›na karfl› mücadele yürütürler-ken di¤er yandan da ezilen ve bask› alt›nda tutulan dinsel-mez-hepsel inan›fllar›n demokratik haklar›na sahip ç›kmak göreviyle yüzyüzedirler. Komünistler bu iki görevi birbirini engelleyecek tarzda de¤il, birbirini besleyecek tarzda yerine getirirler. Ne ezi-len mezheplerin demokratik haklar›n› savunmak ad›na bugün ba-z› gruplar›n yapt›¤› gibi “Alevicilik” platformuna düflerler. Ne de s›n›fla birli¤ini kurma sözde gerekçesi ad›na mevcut eflitsiz ve bask›c› politikalar›n üzerinden atlay›p, ezilen mezheplerin sorunlar›na duyars›z kal›rlar. d) Alevilik sorunu * Burjuvazinin laiklik konusundaki ikiyüzlülü¤ünün, antilaik tutumlar›n›n kendini en kuvvetli tarzda gösterdi¤i alanlardan 91
birisi, çeflitli dinsel-mezhepsel inan›fllar karfl›s›ndaki ayr›mc› tutumdur. Sermaye devleti, ‹slam’›n bir mezhepsel inan›fl› olan Sünnili¤i resmi din haline getirmifltir. Türkiye’de yaflayan Aleviler, Hristiyan Türkler, Süryaniler, Keldaniler, Yezidiler vb. dinsel-mezhepsel gruplar inançlar› dolay›s›yla bask› alt›ndad›rlar. Eflitsiz ve ayr›mc› politikalarla yüzyüzedirler. Az›nl›k Hristiyanlar›n durumu da, çeflitli uluslararas› antlaflmalara ra¤men özü itibar›yla farks›zd›r. Kiliseler de, düzeyi farkl› olsa da di¤erleri gibi bask› alt›ndad›rlar. Komünistler, ilkesel olarak tüm bu kesim-ler üzerindeki dinsel-mezhepsel bask›n›n karfl›s›ndad›rlar. Ve bu bask›c› uygulamalar›n sona erdirilmesi talebini laiklik mücadelesi-nin önemli bir unsuru olarak ileri sürmelidirler. * Tüm bunlar içerisinde Alevilik sorunu özel bir yere sahiptir. Gerek toplam nüfus içinde önemli bir niceli¤i oluflturmalar›, gerek en yo¤un ve en fliddetli bask›larla yüzyüze olmalar›, gerekse de emekçi kesimden Alevilerin bu çifte ezilmiflli¤in ve bask›lar›n sa¤lad›¤› itkiyle geçmiflten bu yana ilerici-devrimci muhalefete özel bir yak›nl›k duyuyor olmalar›, bu soruna özel bir önem ka-zand›rmaktad›r. Bu sorunun içinden geçti¤imiz süreçte kazand›¤› güncellik, Alevi kitlelerdeki genel toplumsal hareketlenme, Alevi-lik sorununa ayr›ca güncel bir önem de kazand›rmaktad›r. Öyle ki, gelinen yerde gerek düzen güçleri, gerekse de çeflitli Alevi örgütleri, reformistler ve devrimci gruplar, bu soruna iliflkin tutum ve politikalar oluflturmak zorunlulu¤u hissetmektedirler. Bu du-rum sorunun tafl›d›¤› özel önemin bir baflka göstergesi olmaktad›r. * Aleviler Osmanl› döneminde pek çok bask› ve zulümle, kitlesel katliamlarla yüzyüze kalm›fllard›r. Kemalist devrimle birlikte hilafetin kald›r›lm›fl olmas›n›n getirdi¤i nisbi bir rahatlama sözkonusu olsa da, iflin özü de¤iflmemifl, Alevilik’in ezilen mezhep konumu süregelmifltir. Cumhuriyet tarihi boyunca da Aleviler pek çok kez zulüm ve bask› politikalar›n›n muhatab› olmufllard›r. Komünistler Aleviler üzerindeki bu bask› ve sindirme politikas›na karfl› ç›karlar, Alevilik inanc› üzerindeki her türlü bask›, sindir-me ve asimilasyon politikas›na derhal 92
son verilmesini, Alevilik’in ezilen mezhep konumunun eflitlik temelinde ortadan kald›r›lmas›n› savunurlar. * Alevilerin üzerindeki mezhepsel bask›n›n kalkmas›; Ale-vilik’e devlet içinde, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›nda yer verilmesi olarak alg›lanamaz. Bu laikli¤e ayk›r›, ayr›mc› politikan›n bitme-si de¤il, Alevilerin de buna alet edilmesi anlam›na gelir. Alevilik’-in ezilen mezhep olmas›n›n temel nedeni, devletin Sünni dinci politikas›d›r. Karfl› ç›k›lmas› ve kald›r›lmas› gereken budur. * Alevilerin üzerindeki bask›lara, asimilasyon politikalar›na karfl› ç›kmak, Alevi kimli¤inin resmen tan›nmas›n› savunmak, an-cak bu sorunlar›n temel kayna¤› olan sermaye devletine karfl› mücadele ile mümkündür. Bu mücadeleyi Sünnilik karfl›t› bir içerikle sürdürmek, komünistlerin fliddetle karfl› ç›kaca¤› bir yak-lafl›md›r. Zira böyle bir yaklafl›mla mezhepsel bölünme teflvik edilmifl, sermaye devletinin ayr›mc› politikas›na güç kazand›r›l-m›fl olacakt›r. * Alevilerin hakl› taleplerini savunma mücadelesi, net bir anti-kemalist perspektife ve sosyal-demokrasinin etkili bir teflhi-rine dayanmal›d›r. Komünistler aç›s›ndan bu perspektif son derece özel ve ay›r›c› bir önem tafl›maktad›r. Zira Aleviler içinde, yaln›zca halifeli¤i kald›rd›¤›, Alevi kitlelerin bir nebze rahatlamas›n› sa¤lad›¤› için Kemalizmin son derece büyük bir etkisi söz konusudur. Oysa ayn› kemalist burjuva devlet, Alevilik’in ezilen mezhep konumunu kurumlaflt›rm›fl, Cumhuriyet dönemi boyunca Aleviler üzerindeki bask› ve asimilasyon politikas› devam etmifltir. Bugün Alevilerin ezilen mezhep konumunun as›l kayna¤› bizzat kemalist burjuva devlettir. Kemalizmin Alevi kitleler üzerindeki etkilerini k›rmak, onlar› laikli¤in tek kararl› savunucusu olan devrimci proletaryan›n çevresinde birlefltirebilmek bak›m›ndan kri-tik önemde bir sorun ve görevdir. Bu ayn› yaklafl›m sosyal-demokrasi konusunda da geçerlidir. Sosyal-demokrasi bugüne kadar burjuvazinin yumuflak yüzü olarak Alevi kitlelerine demagojik bir ilgi göstermifl, böylece düzene tepki besleyen 93
Alevi y›¤›nlar› yeniden düzene ba¤lamaya çal›flm›flt›r. Oysa bu ak›m, flu ana ka-dar ne devletin Sünni ‹slam’› resmi din ilan etmesine karfl›, ne dinsel-mezhepsel ayr›mc›l›¤a karfl› herhangi bir ileri tutum alm›fl-t›r. Alevi kitleler Sivas ve Gazi olaylar›ndan sonra bu partinin gerçek kimli¤ini daha aç›k bir biçimde görmeye bafllam›fllard›r. Bunu bir olanak olarak kullan›p, sosyal-demokrasinin Alevi kitle-ler üzerindeki etkisini k›rmak, komünistlerin Alevi y›¤›nlara dö-nük politikalar›nda merkezi bir yere sahiptir. * Tüm Alevileri ilgilendiren bir sorun olarak, kuflkusuz Aleviler üzerindeki mezhepsel bask›lara karfl› ç›kmak, Alevilerin kendi inançlar›n› özgürce yerine getirmelerini, kendi kültürle-rini serbestçe gelifltirebilmelerini savunmak gerekir. Ne var ki, Alevilik sorunu geçmiflten bu yana yaln›zca ve kendi bafl›na dar bir mezhepsel sorun olmam›flt›r. Aleviler, büyük gövdesiyle kendilerini devrimci hareketin içinde ifade etmifllerdir. Bu, ne tesadüfi bir olayd›r, ne de Alevi inanc›n›n kendi dar özelliklerin-den kaynaklanmaktad›r. Bu, Alevi nüfusun büyük bölümünü Osmanl›dan bu yana toplumun ezilen, sömürülen kesimlerinin oluflturmas›yla ba¤lant›l›d›r. Alevi kitlelerinin eflitlikçilik temelindeki hareketlerle içiçe olmas›, bizzat bu tür hareketleri örgütlemesi, Alevilerin ilericili¤iyle aç›klanamaz. Tam tersine Alevi inan›fl›ndaki ilerici ö¤eler, tam da bu s›n›fsal özellikten kaynaklanmaktad›r. S›n›fsal bask› ve zulme bir de mezhepsel bask› eklenince, bu durum alevi kitlelerini eflitlikçi, özgürlükçü, sömürüye karfl› bir mücadeleye kanalize etmifltir. Oysa bugün Alevi kitleleri s›n›fsal planda daha da netleflmifl bir s›n›fsal ayr›m yaflam›fl bulunmaktad›rlar. Alevi kitlesinin ana gövdesini yine yoksul emekçi y›¤›nlar› oluflturmak-la beraber, art›k az›msanmayacak bir niceli¤e ve güce sahip bir Alevi burjuvazisi de flekillenmifltir. Alevilik sorununa yaklafl›mda bu iki kesim aras›nda s›n›fsal ayr›mdan kaynaklanan ciddi fark-l›l›klar vard›r. Alevi burjuvazisi, sorunu devletten dinsel temelde baz› tavizlerin kopar›lmas›na indirgemektedir. Diyanette temsil edil94
mek, cemevlerinin aç›lmas›, ibadeti daha rahat yapmak vb., Alevi burjuvazisinin soruna yaklafl›m›n›n bütün kapsam› iflte budur. Nitekim sermaye devleti de kendisiyle bütünleflme e¤ilimi tafl›-yan Alevi burjuvazisinin bu özelli¤inin fark›na varm›fl, baz› ta-viz vaadleri eflli¤inde bu kesimi uzun süredir genifl Alevi kitlele-rini denetlemek amac›yla kullanmaya bafllam›flt›r. Sivas ve özel-likle Gazi olaylar›n›n ard›ndan ise bu politika çok daha belirgin çizgiler kazanmaya bafllam›flt›r. Alevi kitlelerinin mezhepsel bask›ya karfl› ç›k›fllar› ile s›n›f-sal bask›ya karfl› ç›k›fllar› etle t›rnak misali içiçedir. Ana gövde-sini Alevi y›¤›nlar›n oluflturdu¤u bütün kitle eylemliliklerinin ay-n› zamanda sömürüye ve faflizme karfl› bir içerik kazanmas› bu temel gerçe¤in bir yans›mas›d›r. Komünistler Alevilerin talepleri-ne sahip ç›kmak ile “Alevicilik” aras›ndaki ayr›m çizgisini sürek-li olarak gözetirler. “Alevici” e¤ilimin emekçi Alevi hareketi-nin s›n›fsal niteli¤ini karartmaya, hareketin tafl›d›¤› ilerici özü törpülemeye dönük giriflimlerini bofla ç›kartmay› kritik önemde bir görev olarak kabul ederler. Alevi burjuvazisinin hareketi güdüklefltirmeye, ehlilefltirmeye dönük giriflimlerine karfl› müca-dele, komünistlerin soruna yaklafl›mlar›ndaki en belirleyici çizgilerden biridir. * Komünistlerin Alevilik sorununa iliflkin güncel politik tutumlar›n›n bir di¤er önemli boyutu daha var. Bu, sömürgeci sermaye devletinin Alevi burjuvazisinin de yard›m› ile, Alevi kitlelerini Kürt ulusal mücadelesine karfl› bir kalkan olarak kullanma giriflimlerinin bofla ç›kar›lmas›d›r. Sömürgeci sermaye devleti, Kürt ulusal hareketinin üzerinde yükseldi¤i kitle teme-linin Sünni-fiafi inanca sahip olmas› gerçe¤inden kalkarak, iki-yüzlü bir tutumla, Alevi kitleleri içinde Kürt ulusal hareketine karfl› bir düflmanl›k yaratmaya çal›flmaktad›r. Komünistler, Ale-vi kitlelerine dönük propaganda ve ajitasyon faaliyetlerinde, bu kirli politikay› bofla ç›karmay› özel önemde bir sorun ve görev olarak görürler.
95
IV. BÖLÜM
Ulusal Hareket ve “Siyasal Çözüm” Üzerine Komünistler, Kürt hareketinin tempolu bir geliflme süreci-
Bir y›l sonra gündeme gelen ateflkese efllik eden ve PKK-PSK Protokolü’nde somut ifadesini bulan yeni politik yönelim, yukar›daki de¤erlendirmenin aç›k bir do¤rulanmas› oldu. Sözü edilen iki temel alternatiften ikincisi do¤rultusunda belirgin bir yön de¤iflimine girildi¤ini gösterdi. Ateflkesi izleyen son iki y›l›n toplam bilançosu ise, bu konuda herhangi bir tereddüt b›rakma-d›. PKK baflta silahl› direnifl olmak üzere tüm mücadelesini ve faaliyetini Türk devletini anayasal bir “siyasal çözüm”e zorlama, buna mecbur etme ana eksenine ve amac›na oturttu. Bu berabe-rinde iç ve uluslararas› politikada bir dizi yeni ideolojik-politik aç›l›m ve yaklafl›m getirdi. Bunlar›n Kürt sorununun gelece¤i için oldu¤u kadar, Tür-kiye devrimi ve güncel s›n›f mücadelesi için de temel önemde etkileri ve sonuçlar› vard›r. Bunlar› de¤erlendirmek, ortaya ç›kar-d›¤› sorunlar› ve görevleri aç›kl›kla tespit etmek gelinen yerde apayr› bir önem tafl›maktad›r. “Siyasal çözüm” nedir, ne de¤ildir?
nin ard›ndan gelip dayand›¤› en kritik safhay› tam zaman›nda ve tüm aç›kl›¤› ile tespit ettiler. 1993 Ateflkesi’ni tam bir y›l önceleyen bir tarihte, 1 Nisan 1992’de ve “Kürt Hareketi Yol Ayr›m›nda” bafll›¤› tafl›yan bir de¤erlendirmede, ulafl›lan safhada ortaya ç›kan yol ayr›m›n› flu kesinlikle ortaya koydular: “Bugüne kadar devrimci bir temel üzerinde geliflen Kürt ulu-sal hareketinin, bugün art›k önemli bir dönüm noktas›na geldi¤i-nin ciddi belirtileri vard›r. Bu, hareketin ulaflt›¤› bugünkü gelifl-me aflamas›nda, objektif bir durum olarak ç›kmaktad›r ortaya. Bu yol ayr›m›nda, ya kaderini Türkiye devriminin kaderiyle daha s›k› perçinleyerek köklü ve kal›c› bir çözüm için devrimci bir mecrada derinleflmek, ya da “siyasal çözüm” ad› alt›nda düzen içi bir k›smi çözümle reformcu bir mecraya girmek alternatifleri vard›r.” (Kürt Ulusal Sorunu içinde, Eksen Yay›nc›l›k, s.137-138) 96
“Siyasal çözüm”, bugün uluslararas› politikan›n temel so-runlar›ndan biri haline gelmifl bulunan Kürt sorunu üzerine tart›flmalar›n anahtar kavramlar›ndan biri durumundad›r. “Siyasal çözüm”; bir bak›flaç›s›, bir politik platform, bir tart›flma ek-seni, bir slogan ve nihayet bar›fla somut bir ça¤r› olarak, çok de¤iflik biçimlerde ve birbirinden çok farkl› siyasal güç ve çev-relerce kullan›lmaktad›r. Baflta ABD olmak üzere emperyalist odaklar, kendi bafl›na askeri çabalar›n sonuç vermeyece¤ini ›srarla söylemekte ve Kürt sorununa “siyasal çözüm” istemektedirler. Kürt burjuvazisinin politik temsilcileri olarak Kürt reformistleri, bafl›ndan itibaren “savafl”›n çözüm olmad›¤›n›, Kürt sorununa “bar›flç›l ve adil bir siyasal çözüm” aranmas› gerekti¤ini söylüyorlard› ve söylüyor-lar. Türkiye’deki Kürt sorununu da uluslararas› iliflkilerde kendi-si için bir politik etkinlik alan› olarak kullanan YNK lideri Celal Talabani bir kaç y›l 97
önce PKK’y› “devrimler döneminin bitti¤i”ne inand›rmaya çal›fl›rken, bunu “siyasal çözüm” ad›na yap›yordu. Sonuçsuz kalan “ateflkes”ten k›sa bir süre sonra, 1993 sonbahar›n-da, bizzat TÜS‹AD taraf›ndan düzenin gündemine Kürt sorununa “siyasal çözüm” tart›flmas› sokuldu. Bundan bir süre sonra da eski TÜS‹AD baflkan› ve büyük bir holdingin patronu olan, yeni dünya düzeni, piyasa ekonomisi ve tam özellefltirme flampiyonu Cem Boyner’in YDH’s›, “siyasal çözüm”ün hararetli savunucusu olarak sahneye ç›kt›. (Ve herfley gösteriyor ki, gelecekteki bir “siyasal çözüm”ün düzen cephesinden muhatab› olacak muhte-mel güçlerden biri olarak gündemde tutuluyor). Türkiye’nin en Amerikanc› medya mensuplar› “sahibinin sesi” olarak hararetle “siyasal çözüm” istiyorlar. Ve nihayet, kendini uzun y›llar için Kürdistan’da emperyalizme, sömürgecili¤e ve feodalizme karfl› bir “milli demokratik devrim” program› üzerinden tan›mlayan PKK, 1993 Ateflkesi’nden beri, iç ve uluslararas› alanlardaki faaliyetlerinin esas›n› Türk devletini bir “siyasal çözüm”e zorlamak, buna mecbur etmek poli-tik eksenine oturtmufl bulunmaktad›r. Tüm bunlara, reformist solun yan›s›ra, “akan kardefl kan› dursun” duygusall›¤› üzerine oturttuklar› propagandalar› ile ‹n-san Haklar› Dernekleri baflta olmak üzere çeflitli demokratiksen-dikal kurulufllar› da ekleyebiliriz. Görünüfle göre Türkiye’de Kürt sorununda “siyasal çözüm”e karfl› duran iki kesim var. Bunlardan biri bugünkü devlet poli-tikas›n›n yürütücüleri, ötekisi ise büyük bir bölümüyle Türkiye devrimci hareketidir. ‹lki “askeri çözüm”de, ikincisi ise devrim çözümünde ›srarl› görünerek “siyasal çözüm” aray›fllar›n›n d›fl›nda kal›yorlar. Kuflkusuz yukar›da s›ralanan tüm bu siyasal güç odaklar›n›n ve kurulufllar›n “siyasal çözüm” derken kastettikleri farkl› farkl› fleylerdir. Cazibesi ölçüsünde mu¤lak ve belirsiz olan “si-yasal çözüm” kavram› bunlar için ortak anlam tafl›mamaktad›r. Fakat genel planda kastedilen fley; “savafl”›n Kürt sorununda çö-züm olmad›¤›, hiç de¤ilse kendi bafl›na bir 98
çözüm olmad›¤›, olmad›¤›n›n da görüldü¤ü, bu nedenle de, “Kürt realitesi”nin kabulü temeli üzerinde, Kürtlerin siyasal ve kültürel haklar›n›n siyasal ve anayasal düzenlemelerle flu veya bu ölçüde tan›nmas›, bunun için de Kürt halk›n›n temsilcilerinin muhatap al›nmas› gerekti¤idir. Aradaki farkl›l›klara ra¤men tüm kesimler aç›s›ndan soruna aranan çözümün emperyalist dünya sistemi ve kurulu düzenin genel toplumsal-siyasal çerçevesi içinde olaca¤›, olmas› gerekti¤i üzeri-ne herhangi bir tart›flma yoktur. Tümünün propagandas›nda ortak olan noktalardan birinin, Güney Afrika ve Filistin’deki “siyasal çözüm”ler ile Kuzey ‹rlanda sorununda bu do¤rultudaki geliflme-ler olmas› bu aç›dan dikkate de¤erdir. Farkl› güç odaklar›n›n kendi konumlar›na ve ç›karlar›na uy-gun düflen farkl› amaçlarla Kürt sorunu için sihirli bir formül olarak ileri sürdükleri “siyasal çözüm” istemi yaln›zca mu¤lak ve belirsiz de¤il, ayn› zamanda sahte bir ikilemin ürünüdür. Mu¤-lakl›¤› ve belirsizli¤i, kendi bafl›na çözümün içeri¤i ve s›n›rlar› konusunda hiçbir aç›kl›k sunmamas›ndad›r. “Siyasal çözüm” ça¤r›s›n›n biricik aç›k yan›, görüflmeler ve karfl›l›kl› tavizler te-meli üzerinde bir uzlaflma ça¤r›s› olmas›ndan ibarettir. Peki uz-laflma sa¤lanamazsa ne olacakt›r? Do¤al olarak çat›flma yeniden bafllayacakt›r ve “savafl” sürecektir. Bu basit gerçek, “siyasal çözüm” ça¤r›s›n›n en zay›f yönüne ›fl›k tutmakta ve siyasal çö-züm mü-askeri çözüm mü tart›flmas›n›n sahte bir ikilemin ifa-desi oldu¤unu göstermektedir. Kürt sorunu siyasal bir sorundur ve tüm siyasal sorunlar gi-bi ancak siyasal bir çözüme konu olabilir. Sorunun tüm özü ve en kritik noktas›, bunun nas›l bir siyasal çözüm olaca¤›d›r. Bu ise, toplumdaki s›n›flar›n çeflitlili¤i ölçüsünde yan›t› farkl› fark-l› olabilecek bir sorundur. Yine de buna toplumdaki ezen-ezi-len s›n›flar kutuplaflmas› ekseninde temelde iki ana yan›t veri-lebilinir. Ya, emperyalist egemenlik iliflkilerine dokunmayan ve kuru-lu toplumsal düzenin s›n›fsal çerçevesini esas alan, bu temel üzerinde yeni siyasal düzenlemeleri ve bunun anayasal 99
bir daya-na¤a kavuflturulmas›n› amaçlayan, bir baflka ifadeyle, ulusal eflit-sizlikleri flu veya bu ölçüde giderecek biçimde mevcut düzenin reformdan geçirilmesine dayanan bir çözüm... Bu bir “siyasal çö-züm”dür; sorunun düzen içi, reformcu, anayasal çözümüdür. Ya da, sorunu, sömürgeci egemenli¤i iç ve d›fl dayanaklar›yla y›kmak ve kurulu düzene son vermek yoluyla, yani mevcut s›n›f iliflkilerini temelden de¤ifltiren bir devrimle çözmek. Bu da bir “siyasal çözüm”dür; sorunun kurulu düzeni aflan devrimci çözümüdür. Bu iki çözüm aras›ndaki fark, yaln›zca ilkinin k›smi, i¤reti ve geçici olmas›nda; oysa ikincinin ise, sorunun toplumsals›n›f-sal kaynaklar›n› kurutarak çözece¤i için, tek gerçek ve kal›c› çö-züm olmas›nda de¤ildir. Bununla da ba¤lant›l› olan as›l fark, her iki çözümün kendine özgü s›n›fsal anlam›d›r. Bu birbirinden temelden farkl› iki çözümün gerisindeki s›n›fsal güçlerin temelden farkl›l›¤›d›r. Bunlar›n s›n›fsal konum ve ç›karlar›n›n uzlaflmaz niteli¤idir. ‹lkinde s›n›fsal varl›klar› kurulu toplumsal düzene s›k› s›k›ya ba¤l› burjuva s›n›flar›n de¤iflik kategorileri sözkonusuy-ken; ikincisinde, baflta iflçi s›n›f› ve yoksul köylülük baflta olmak üzere, ezen-ezilen ulusun emekçi s›n›f ve tabakalar› sözkonusudur. Kuflkusuz tüm siyasal sorunlarda oldu¤u gibi Kürt sorununda da ara s›n›f konumlar›na uygun düflen çözüm flekilleri vard›r. Fakat Kürt sorununun bugünkü safhas›n›n da somut ve canl› bir biçimde gösterdi¤i gibi, bu ara s›n›f çözümleri uzun süre ba¤›m-s›z kalamazlar; toplumun temel s›n›flar›n›n ortaya koyaca¤› etkin-li¤e ve a¤›rl›¤a göre, yukar›daki iki ana çözümden birine meyle-der, giderek bu çözümlerden birinin unsuru haline gelirler. Tüm bunlardan ç›kan basit ve tart›flmas›z sonuç ise fludur. Kürt sorunu çerçevesinde gerçek seçenekler; askeri çözüm ya da siyasal çözüm biçiminde de¤il, kurulu düzeni aflan devrimci çö-züm ya da kurulu düzen taban› üzerinde anayasal-reformcu çö-züm biçimindedir. “Siyasal çözüm” üzerine süren gürültülü 100
pro-pagandan›n karartt›¤› basit gerçek tam da budur. Siyasal sorunlara yaklafl›m ile s›n›f konumu ve ç›karlar› aras›ndaki kopmaz ba¤, siyaset biliminin abc’sidir. Bu basit ger-çek unutulmad›¤› ya da bilinçli ve hesapl› bir çabayla karart›l-mad›¤› sürece, bundan ç›kan bir baflka basit sonuç daha var. Bugünün Türkiye’sinde ve Kürdistan’›nda mevcut tüm temel s›n›flar›n ve onlar›n farkl› kesimlerinin, bunlar›n yan›s›ra, soruna taraf olan tüm uluslararas› güçlerin, Kürt sorununa iliflkin olarak kendi konumlar›na uygun düflen politik yaklafl›mlar› ve bu çer-çevede “politik çözüm” aray›fllar› var. Dolay›s›yla, “politik çözüm”ün sözünü bile duymak istemez gibi görünen sömürgeci Türk burjuvazisinin de gerçekte kendine göre bir “politik çözüm”ü var. Buna ra¤men “savafl”ta bu kadar kat› biçimde ›srar ediyorsa, bu tam da kendi düflündü¤ü politik çözüme uygun koflullar› yaratmak içindir. “Savafl” burada basitçe “politikan›n baflka araçlarla devam›d›r”. “Önce ez-sonra çöz” ola-rak veciz bir biçimde formüle de edilen bu politik çözüm aray›fl›, san›labilece¤i gibi, temelde ne ABD emperyalizminin ne de TÜS‹AD oligarklar›n›n “politik çözüm” aray›fl›na terstir. PKK tümüyle bir yoksul s›n›flar hareketiyken, emperyalizmi cepheden hedef al›yor ve sorunun devrimci çözümünde kesin bir ›srar gösteriyorken, “önce ez-sonra çöz” üzerine hiçbir tart›flma ve anlaflmazl›k yoktu. Kald› ki formülün kendisi de zaten ABD patentlidir ve devrimci geliflmeleri durdurman›n, devrimci gelifl-melere yolaçan sorunlar› sistem içi çözümlere kavuflturmaya uy-gun koflullar elde etmenin bir ifadesidir. 1989’daki ünlü Malta Zirvesi’nden beri bu formül esnetilmifl, “savafl” ehlilefltirmenin, devrimci ak›mlar› düzen içi çözümlere raz› etmenin bir arac›na dönüfltürülmüfltür. ‘89 çöküflü emperyalist dünyan›n iflini bu aç›-dan hayli kolaylaflt›rm›fl, çeflitli kriz bölgelerinde sistemin ç›kar-lar›na uygun “siyasal çözüm”ler peflpefle gelmifltir. Fakat tüm bunlara ra¤men, Türk devletinin yürüttü¤ü sö-mürgeci kirli savafl›n karfl›s›na “siyasal çözüm” bask›s›yla ç›kma-n›n ve bu çözümü “askeri çözüm”e bir alternatif olarak 101
sunman›n tarihsel ve güncel nedenlere dayal› bir temeli ve mant›¤› da var-d›r. Bunun tarihsel temeli, Türk devletinin geleneksel inkar ve imha politikas›d›r. Türk devleti, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt kimli¤ini hep inkar etmifl, Kürtlerin ulusal kimlik ve haklar u¤runa her ç›k›fl›n› kanla bast›rm›flt›r. Her bast›rman›n ard›ndan ise, inkarc› politikay› zora dayal› bir sistematik asimilasyonla ke-sin bir sonuca ba¤lamaya, Kürt sorununa Kürt kimli¤inin yokedil-mesi temelinde tarihsel bir “çözüm” bulmaya çal›flm›flt›r. Do-lay›s›yla “siyasal çözüm” bask›s›, 28 Kürt isyan› için baflar›lan›n 29.’su için olanaks›z oldu¤unu, geleneksel inkar ve imha poli-tikas›n›n tam bir iflasla sonuçland›¤›n›, Kürt kimli¤ini tan›maktan ve ulusal haklar› konusunda “Kürtler”e tavizler vermekten baflka bir çaresi olmad›¤›n› Türk devletine hat›rlatmak amac›na yönelik-tir. ‹stisnas›z tüm “siyasal çözüm”cüler için bir ortak amaçt›r bu. Güncel olan yön ise, geleneksel olan›n bir uzant›s›d›r. Kürt sorununun varl›¤›n› resmiyette kabul etmeyen bir devletin, savafl-t›¤› gücü bir ulusal siyasal hareket de¤il de bir “terörist” örgüt olarak nitelemesi, özgürlük mücadelesini “terör”, yürütülen sa-vafl› ise devletin “terör”e karfl› “asayifl”i tesis etme mücadelesi saymas› normaldir. Fiiliyatta hiçbir anlam› olmayan, kitleleri al-datman›n yan›s›ra, yaln›zca hukuksal kayg›lara dayal› ideolojik argümanlardan ibaret olan bu savlar nedeniyle, somutta savaflan taraf olarak PKK resmen muhatap al›nmamakta ve do¤al olarak Cenevre Savafl Sözleflmesi hükümleri de uygulanmamaktad›r. Bu “siyasal çözüm”cülerin farkl›laflt›¤› bir konudur. Emper-yalistler ve ülke içindeki “siyasal çözüm”cü uzant›lar›, büyük bir ikiyüzlülükle ve Türk devletinin yürüttü¤ü kirli savafl› zora sok-mamak kayg›s›yla, bu konuda devletin resmi politikas›na flimdi-lik ses ç›karmamaktad›rlar. Dolay›s›yla iflin bu yönü, flimdilik yaln›zca PKK’n›n yürüttü¤ü “siyasal çözüm” propagandas›n›n te-mel amaçlar›ndan biridir. Bu çerçevede “siyasal çözüm” bask›s›, PKK cephesinden, bir 102
taktik hedef olarak, ayn› zamanda siyasal meflrulaflma amac›na yöneliktir. “Siyasal çözüm” aray›fl› ve ulusal harekette yön de¤iflimi PKK, bir siyasal meflrulaflma arac› ve olana¤› olarak “siyasal çözüm” ya da görüflme talebini erken bir tarihte ileri sürmeye bafllad›. Bu aflamada ve çerçevede sorun, bu taktik tutumla Türk devletini zora sokmak ve özgürlük mücadelesinin manevra im-kanlar›n› ço¤altmakt›. Dahas›, “siyasal görüflme” ça¤r›s›, bir zorlanman›n ve uzlaflma aray›fl›n›n ürünü olmak bir yana, tersine baflar›l› bir geliflmenin verdi¤i güç ve güvenle yap›lan bir taktik aç›l›md›. Ne var ki 1993 Ateflkesi’yle birlikte girilen yeni süreçte, du-rumun mahiyeti ve gerçek anlam› art›k tümüyle baflkad›r. Ara-dan geçen iki y›l içinde ulusal hareketin yap›s›nda ve sosyal bile-fliminde yaflanan de¤iflimle de ba¤lant›l› olarak PKK’n›n yapt›¤› bir dizi yeni politik aç›l›m›n toplu bir bilançosu, bu konuda bir tart›flma ve tereddüt b›rakmamaktad›r. PKK’n›n Kürt sorununun çözümünde yeni bir yola girdi¤i, “siyasal çözüm” ça¤r›s›n›n bu çerçevede art›k tümüyle farkl› bir anlama geldi¤i, tüm yeni tak-tik tutum ve aç›l›mlar›n da bu yeni çözüm çizgisine göre ayar-land›¤› gelinen yerde aç›k bir gerçektir. PKK önderli¤indeki devrimci ulusal hareketi bu yön de-¤iflikli¤ine götüren sürecin mant›¤›n› komünistler ateflkesi izleyen de¤erlendirmelerinde ortaya koydular. Bunun baz› yönleri üzerin-de ayr›ca duraca¤›z. fiimdilik bu yön de¤iflikli¤inin ifadesi ve göstergesi baz› temel olgular› s›ralayal›m. * Gelinen yerde ulusal özgürlük mücadelesinin yoksul köy-lü-emekçi taban›na dayal› halkç›-devrimci karakteri belirgin biçim-de geri plana düflmüfl, ulusal hareket en saf biçimiyle ulusal is-temler çizgisine oturmufl, bu anlamda ulusal burjuva karakteri belirgin biçimde önplana ç›km›flt›r. 103
Bunun bir yans›mas› ve göstergesi olarak, PKK Kürdistan toplumuna iliflkin s›n›fsal kategorileri neredeyse anmaz olmufltur. PKK için art›k bir bütün olarak “Kürtler”, “Kürt toplumu” ve “Kürt kimli¤i” vard›r. “Kürt toplumu”nda ç›karlar› birbirine taban tabana z›t uzlaflmaz s›n›flar de¤il, her s›n›ftan “yurtseverler” ve her s›n›ftan “ulusal hainler” ya da “sömürgecili¤in ajanla-r›” vard›r. Yine bunun bir uzant›s› olarak, Kürt büyük burjuvazisi ve toprak sahiplerine karfl› ve ulusal hareketin esas yükünü tafl›yan yoksul köylülük ve flehir emekçilerinin s›n›fsal ç›karlar› do¤rultusunda herhangi bir propaganda-ajitasyon yap›lmamaktad›r. Ayn› flekilde, Kürt emekçileri Türk burjuvazisinin yaln›zca ulusal bask› ve zulmüne karfl› uyar›lmakta ve eyleme ça¤r›lmakta, s›n›fsal çeliflkiler ve bunun ürünü istemler görmezlikten gelinmek-te, kullan›lmamaktad›r. Tüm bunlar›n bir ifadesi ve sonucu olarak, devrimci temel-ler üzerinde geliflen bir ulusal özgürlük mücadelesinin temel ay›rdedici özelliklerinden biri olan halkç›-devrimci s›n›f çizgisi neredeyse kaybolmufltur. PKK devrimci bir halk hareketi kimli¤i yerine, saf flekliyle bir ulusal hareket kimli¤ini önplana ç›karm›fl, onu gelifltirmeye yönelmifltir. * ‘89 sonbahar›nda patlak veren ve ‘90-91 y›llar› boyunca geliflip serpilen halk hareketi ulusal istemlerin dar çerçevesine hapsedilmifl, s›n›fsal bir çizgide derinlefltirilmemifl, kal›c›laflt›r›-l›p kurumlaflt›r›lamam›flt›r. Kürt feodal-burjuva s›n›flar›n› karfl›ya almamak kayg›s›yla, yoksul köylülü¤ün ve kent emekçilerinin s›-n›f enerjilerini tüm yönleriyle a盤a ç›karacak bir devrimci müca-dele çizgisinden özenle geri durulmufltur. ‘91 seçimlerinde HEP üzerinden Kürt burjuvazisiyle iliflkiler geliflince de, bu emekçi halk potansiyelinin HEP-SHP ittifak› üzerinden düzen kanallar›na akmas›n›n önü aç›lm›flt›r. HEP-SHP ittifak›n›n ve onu izleyen koalisyon hükümetinin yaratt›¤› dayanaks›z hayaller ve politik rehavetin kitle hareketine büyük bir darbe oldu¤unu ise 1992 Newroz olaylar› en çarp›c› biçimde göstermifltir. PKK’n›n yerel ayaklanma ça¤r›lar› karfl›l›ks›z kald›¤› gibi, 104
Newroz kutlamalar› da önceki y›llarla k›yaslanamaz ölçüde sönük geçmifltir. 1992 Newroz’u, bu aç›dan bir dönüm noktas›n› iflaretlemektedir. Yerel ayaklanmalarla ordulaflmaya geçmeyi ve bir Bo-tan-Behdinan hükümeti kurmay› hedefleyen PKK, kitle hareke-tindeki gerileme nedeniyle bunu baflaramayaca¤›n› anlay›nca, ge-rilla savafl›nda tutunmay› ve bunu Türk devletini siyasal görüfl-me ve tavizlere mecbur etmenin bir olana¤› olarak de¤erlendir-meyi giderek bir yeni politik yönelim haline getirmifltir. * Bunun birbiriyle ba¤lant›l› iki sonucu, Kürt burjuvazisi-nin gitgide geniflleyen kesimleriyle yasal politik zeminler üzerin-den h›zla geliflen iliflkiler ile bu çerçevede artan “siyasal çözüm” aray›fllar› olmufltur. Güney Kürdistan’daki kukla devlet üzerinde kurdu¤u denetimin verdi¤i olanaklar› da kullanarak ABD em-peryalizminin izledi¤i çok yönlü kuflatma ve ehlilefltirme çizgi-sinin bas›nc›, bu süreci ayr›ca beslemifltir. 1993 Mart’›ndaki ateflkes bu sürecin mant›ksal bir ürünüdür. Tart›flmal› olan kendi bafl›na ateflkes de¤ildir. Difle difl sürmekte olan bir savaflta bir soluklanma molas› ya da düflman› belli açmazlara düflüren bir taktik manevra olarak, bu tür ateflkesler kendi bafl›na reddedilemez. Ne var ki, ateflkesin politik platfor-mu olarak gündeme gelen PKK-PSK Protokolü ile bunu tamam-layan “genifl ittifaklar” ve “Kürt ulusunun her düzeydeki birli¤i” çizgisi, somut anlam› bak›m›ndan, Kürt sorununun çözümünde Kürt burjuvazisinin politik platformuna kaymak olmufltur. Özal flahs›nda muhatab›n› kaybeden ve baflar›s›zl›¤a u¤rayan ateflkes geride kald›¤› halde, ünlü protokolde anlam›n› bulan yeni çizgi devam ettirilmifltir. Her yeni politik aç›l›m bununla uyumlu ola-rak formüle edilmifltir. Ve en önemlisi, özellikle diplomatik alan-daki giriflimlerle ve son olarak Sürgünde Kürt Parlamentosu yoluyla, Kürt burjuvazisine ulusal hareket içinde genifl bir politik inisiyatif alan› yarat›lm›flt›r. * Türk burjuvazisinin belli kesimlerine yönelik yaklafl›mlar, 105
bu ayn› sürecin bir baflka yönüdür. Bilindi¤i gibi, sömürgeci Türk burjuvazisi, baflar›s›z ateflkesin ard›ndan azg›n bir flovenizm eflli¤inde kirli savafl› ak›l almaz boyutlara vard›rd›. Fakat gerilla hareketinin dayanma gücü ile kitlelerin bu harekete k›r›lamayan deste¤i, bu politikay› h›zla iflasa götürmektedir. Bu, emperyalist destekçiler kadar Türk burjuvazisinin TÜS‹AD’da temsil edilen ve uzun vadeli ç›karlar› konusunda hassas olan en güçlü kesimleri taraf›ndan da görülmekte, ç›kmaza giren politikan›n alternatifleri bir süredir dipten dibe haz›rlanmaktad›r. TÜS‹AD’›n kirli savafl›n t›rmand›r›ld›¤› bir tarihte, daha 1993 sonbahar›nda, ortaya bir “siyasal çözüm” tart›flmas› atmas› bofluna de¤ildir. Özal’›n ard›ndan bu e¤ilimi Cem Boyner’in YDH’s› seslendirmektedir. Bugün için aç›kça telaffuz etmeseler de, asl›nda bu kesimler savafl›n taraflar› konusunda gerçekçidirler. Bu çerçevede, PKK flahs›ndaki geliflme-ler ile Kürt burjuvazisinin harekette artan a¤›rl›¤›n› dikkatle de¤erlendirmektedirler. Dikkate de¤er olan ise, PKK’n›n, sermaye s›n›f›n›n her türlü devrimci geliflmeye düflman olan bu en gerici ve Amerikanc› çevrelerinin, salt Kürt sorununun devrimci birikimini yoketmeyi ve düzeni bu temel sorunun yaratt›¤› s›k›nt›lardan kurtararak dü-ze ç›karmay› amaçlayan ç›k›fllar›n› cesaretlendirmesidir. PKK’-n›n, Kürt sorununu bu çevrelerle çözmeyi uman bir Kürt hare-ketinin Türkiye iflçi s›n›f› ve emekçileri için ne anlam ifade ede-ce¤ine fazlaca ald›rmad›¤› görülüyor. Öte yandan, sorunu Türk burjuvazisiyle nas›l çözebilece¤ini her f›rsatta yineleyen PKK’-n›n, bu ayn› sorunu Türkiye iflçi s›n›f› ve emekçileriyle nas›l çözebilece¤i üzerine susmas› da ayn› flekilde dikkate de¤erdir. * Bu sonuncu nokta yeni geliflmelerin ›fl›¤›nda çok da flafl›rt›c› de¤ildir. Kürdistan’da devrimci s›n›f çizgisinden uzaklaflan ve Kürt sorununu kurulu düzen çerçevesinde bir “siyasal çözüm”e kavuflturmay› bir politik mücadele ekseni olarak benimseyen bir hareketin, Türkiye için devrim perspektifini korumas› zaten bek-lenemez. PKK’n›n izledi¤i yeni politik çizgi, Türkiye için 106
devrimi de¤il, fakat demokrasiye geçifli esas alan bir çizgidir. PKK, Türkiye’nin iflçi-emekçi hareketini ve onun devrimcipolitik güç-lerini devrim sürecinin dinamikleri olarak de¤il, fakat Kür-distan’daki özel savafl bask›s›n› azaltacak, giderek Kürt sorunu-nun “siyasal çözüm”ünü kolaylaflt›racak “demokrasi güçleri” ola-rak görüyor. Bu bak›flaç›s›n›n bir yans›mas› olarak, 1993 yaz›n-da gündeme getirilen ve çok geçmeden da¤›lan Devrimci-Demokratik Güç Birli¤i için haz›rlanan mücadele platformunda, devrim ve iktidar hedeflerinin aç›k bir tan›m›ndan flafl›rt›c› bir ›srarla kaç›n›lm›flt›r. PKK’n›n bu politik yaklafl›m›n›n, “siyasal çözüm” çizgisine de ba¤l› olarak, Türkiye solunun reformist ke-simlerinden ve sendika bürokrasisinin reformist temsilcilerinden destek bulmas› anlafl›l›r bir durumdur. PKK lideri Abdullah Öcalan, son zamanlarda s›k s›k Tür-kiye’nin yaflamakta oldu¤u “a¤›r kriz”in çözümünün Kürt soru-nunun çözümünden geçti¤ini, bunun ise Türkiye’yi düze ç›ka-raca¤›n› vurgulamaktad›r. “Politik” niyetlerle söylendi¤i kabul edil-se bile, bu vurgunun kitlelere verdi¤i mesaj son derece çarp›kt›r. Kald› ki bunun, emperyalist odaklara hitap edilirken s›k s›k tek-rarlanan “Ortado¤u’nun istikrar›” Kürt sorununun çözümünden geçmektedir vurgusuyla mant›ksal bir bütünlü¤ü de vard›r. Kürt reformistlerinin formülü “Dünyaya bar›fl, Türkiye’ye demokrasi ve Kürdistan’a otonomi” biçimindeydi. Bugün “siyasal çözüm” çizgisine ba¤l› olarak bu adeta, “Ortado¤u’ya istikrar, Türkiye’-ye demokrasi, Kürdistan’a federasyon” biçimini alm›flt›r. Nite-kim PKK-PSK Protokolü’ndeki biçimi de özü itibar›yla böyleydi. Ayn› fley Brüksel Kürt Konferans›’na gönderilen mesaj, AG‹K Zirvesi'ne gönderilen mektup ve nihayet Sürgünde Kürt Parla-mentosu’nun kurulufl bildirisinde yeralan mant›k için de geçerlidir. * Türkiye için devrim perspektifinin yitirilmesinin temel sonuçlar›ndan biri, Türkiye devrimci hareketine karfl› elefltiri s›n›rlar›n› çok çok aflan hasmane bir dilin ›srarla ve bizzat Öcalan taraf›ndan döne döne kullan›lmas›d›r. Türkiye devrimci hareketi kas›tl› bir tutumla reformist-kemalist ve sosyal-floven 107
sol çevreler-le ayn› kategori içinde ele al›nmakta, bir çok noktada haks›z biçimde ve en a¤›r sözlerle suçlanmaktad›r. Türkiye için devrim perspektifinin yitirilmesinin bir öteki sonucu ise, Türkiye’nin metropollerindeki iflçi-emekçi Kürt kitlesinin ulusal hareketin “siyasal çözüm” çizgisi içine hapsedilmesidir. Bu amaçla milliyetçi ideoloji ve duygular›n bilinçli biçimde kullan›lmas›, bu kitlenin Türk iflçi ve emekçileriyle birlik-te genel s›n›f mücadelesine etkin bir biçimde kat›lmas›n› zaafa u¤ratmaktad›r. * Fakat denebilir ki, “siyasal çözüm” çizgisinin en vahim ve devrimci kimlik yönünden en tehlikeli ad›m›, anti-emperyalist perspektifin ve emperyalizme karfl› aç›k ve kararl› mücadele çizgisinin bir yana itilmesidir. Emperyalizmin varl›¤›n› ve ç›karla-r›n› do¤rudan hedeflemeyen, ona karfl› aç›k bir tutuma ve politik mücadele çizgisine sahip olmayan devrimci herhangi bir ak›m düflünülemez. Emperyalizm ça¤dafl dünyada her türlü gericili¤in, bask›n›n ve sömürünün temel kayna¤› ve esas dayana¤›d›r. Türk sömürgecili¤ine karfl› mücadele, içteki feodal-burjuva dayanaklar›n› oldu¤u kadar d›fltaki emperyalist dayanaklar›n› da hedefledi¤i ölçüde devrimcidir. Ulusal sorunda devrimci çizgi ile ulusal reformist çizgi aras›ndaki temel ayr›m noktas› tam da budur. Bu dün PKK’n›n izledi¤i çizgi ile Talabanilerin ve Burkaylar›n izledi-¤i çizgi aras›ndaki temel farkt› ve bu, iki farkl› ulusal ak›m› bir uçurum gibi birbirinden ay›r›yordu. Baflta Talabani olmak üzere Kürt reformistlerinin PKK üzerindeki bas›nc›n›n temel amaçlar›ndan biri PKK’y› bu alanda geriletmek, emperyalizmle diyalog ve uzlaflma çizgisine çekmek-ti. Onlar; ulusal haklar için, sömürgeci devletlere karfl›, fakat “büyük devletler”le, yani emperyalistlerle birlikte diyorlard›. Bur-kaylar daha çok Avrupal› emperyalistlerden destek umarlarken, Talabaniler Kürt sorununda ABD tafleronu gibi hareket ediyorlar-d›. Talabani’nin ateflkesten bir süre önce Öcalan’a gönderdi¤i mek-tupta söyledikleri aynen flöyleydi: “Devrimler dönemi bitmifltir, silahl› direnme dönemi bitmifltir, 108
art›k tarihe kar›flm›flt›r. Yeni dünya düzeni siyasi görüflmeler yoluyla, ABD’nin himayesinde, serbest piyasaya dayal›, burjuva demokrasiler sistemi hakim tek nizamd›r. Sizin de bunu kabul etmekten baflka bir çareniz yoktur.” PKK uzun y›llar bu teslimiyetçi-hain çizgiye karfl› devrimci Kürt hareketinin ba¤›ms›zl›k çizgisini net bir anti-emperyalist tutumla temsil ediyordu. Ne var ki bugün bu çizgiden rahats›z edici düzeyde bir ayr›lma vard›r. PKK cepheden hedef alaca¤› emperyalist odaklar› ikna etmek çabas› gösterebiliyor. Onlar› Kürt sorununa hakem olmaya ça¤›rabiliyor. Ve hatta, bu do¤rultudaki “olumlu” ad›mlar›nda onlara destek olmaktan bile sözedebiliyor. Bu amaçla emperyalist fleflere ça¤r›lar ç›karabiliyor. AG‹K’e mektuplar yazarak “Kürt sorununa müdahale”ler isteyebiliyor. Tüm bunlar bir “politik manevra” ya da “taktik” de¤il, Kürt burjuvazisiyle gelifltirilen iliflkilerin ve Türk burjuvazisiyle kurulu toplumsal düzeni temel alan bir “siyasal çözüm”ün mant›ksal uzant›s›d›r. Kürdistan’da s›n›f çizgisinden uzaklaflman›n ve Türkiye’ye iliflkin olarak devrim perspektifini yitirmenin do¤al sonucudur. Bu Talabani’nin önerdi¤i çizgiye uygun düflen bir yönelime girifltir. Sorunu baflka türlü anlaman›n olana¤› yoktur. * Tüm bunlar› tamamlayan son bir nokta ise PKK’n›n sosyalizme iliflkin yeni “aç›l›mlar”›d›r. PKK art›k kendini marksist-leninist olarak tan›mlamamakta, Öcalan bunu bir “yak›flt›rma” sayabilmektedir. Marks ve Lenin’in temsil etti¤i bilimsel sosya-lizm PKK için bir referans olmaktan çoktan ç›km›flt›r. PKK bu-nun yerine yarat›c› “ulusal sosyalizm”den ya da dar s›n›f bak›fla-ç›s›ndan kurtulmufl “insanl›k sosyalizmi”nden sözetmektedir. PKK’n›n bu “yarat›c›” ve “ulusal” sosyalizmi, proleter s›n›f içeri¤i ve kimli¤inden s›yr›lm›flt›r. PKK için art›k proletarya, proleter s›n›f idealleri ve amaçlar›, proleter s›n›f de¤erleri de¤il, “insan-l›k”, “insanl›k idealleri ve amaçlar›” ve “insani de¤erler” önemli-dir. “Dar s›n›fsal amaçlar”dan kopmak ad›na savunulan bu yeni sosyalizm anlay›fl›, gerçekte proletarya 109
sosyalizmine karfl› burju-va sosyalizminin bir savunusudur. Ve bu sosyalizm anlay›fl› Kürt toplumunun uzlaflmaz s›n›f yap›s›n› görmezlikten gelen, tüm Kürtleri ulusal istemler etraf›nda birlefltirerek ulusal ve insani kimli¤ine kavuflturmay› amaçlayan politik çizgiye tamamen uy-gun düflmektedir. PKK Marksizm-Leninizm dememek kayg›s›yla da olsa, hala “bilimsel sosyalizm”den sözediyor. Fakat unutmufl göründü¤ü flu-dur ki, sosyalizmin bilim haline gelmesi, onun proletarya flah-s›nda maddi bir dayana¤a kavuflmas›, proletaryan›n tarihsel rolü eksenine oturmas› ile olanakl› olmufltur. Marks’›n yapt›¤› ve Lenin’in gelifltirip gerçeklefltirdi¤i budur. Dolay›s›yla Marks ve Lenin’in adlar›ndan kopar›lm›fl bir sözde bilimsel sosyalizm, tarih-sel gerçeklerle ve sosyalizm bilimiyle alay etmektir. Sosyalizm uygulamalar› hiç de “dar s›n›fsal” bak›flaç›s›yla hareket ettikleri için de¤il, PKK’n›n iddia etti¤inin tam tersine, çok fazla “genifl” bakt›klar› ya da bakmak zorunda kald›klar› için baflar›s›zl›¤a u¤rad›lar. “Genifl cephe”den “bütün halk›n partisi” ve “bütün halk›n devleti”ne, “dünya bar›fl”›ndan “genel insanl›k sorunlar›”na kadar bu böyle. PKK bu aç›dan yeni bir fley söyle-miyor. Kruflçev’den Avrupa komünistlerine uzanan çok bilinen bir lak›rd›y› tekrarl›yor. Öte yandan PKK, zaaflar›n elefltirisi ad› alt›nda, 20. yüzy›l›n sosyalizm uygulamalar›na karfl› inkarc› bir tutuma da h›zla kay›yor. PKK 5. Kongre’sinin bu aç›dan verdi¤i iflaretler hiç de hofl de¤ildir. Fakat bizim için burada önemli olan PKK’n›n sosyalizm an-lay›fl›n› ele almak de¤il, bu alandaki bir dizi geri ad›m›n tam da “siyasal çözüm” çizgisine ba¤l› olarak ve ayn› süreç içinde gündeme geldi¤ine iflaret etmektir. PKK, son olarak 5. Kongre’-sinde “Orak-Çekiç” amblemini terkederek bu tutumunu yeni bir boyuta vard›rd›. Kendini art›k marksist-leninist görmeyen, proletaryan›n devrimci sosyalizmi yerine içi bofl ve belirsiz bir “insanl›k sosyalizmi”ni savundu¤unu söyleyen ve Orak-Çekiç’in simgeledi¤i bir tarihsel ve manevi miras›n yükünden kurtulan bir PKK’ya, içerde burjuvazinin ve d›flarda emperyalizmin bundan böyle bir 110
baflka gözle bakmaya bafllayaca¤›ndan kuflku duyulamaz. Ulusal hareketteki de¤iflimin nedenleri üzerine Komünistler bafl›ndan itibaren Kürt ulusal sorununu marksist-leninist ilkelerin ›fl›¤›nda ele ald›lar ve bu çerçevede aç›k bir siyasal tutuma sahip oldular. 1991 y›l› bafl›nda toplanan EK‹M I. Genel Konferans›, Kürt sorununa iliflkin görüfl, de¤erlendirme ve tutumuna toplu ve sistematik bir ifade kazand›rd›. Sorunun tarihsel temellerini, sosyo-politik içeri¤ini, kendine özgü yönleri-ni, güncel durumunu, geliflme olanaklar›n›, proletaryan›n ulusal soruna iliflkin devrimci görevlerini ve sorunun devrimci çözümü-ne iliflkin marksistleninist perspektifleri bütünlük içinde ortaya koydu. Komünistler bu genel aç›kl›k sayesinde sorunun somut seyrini her aflamada ayr›ca de¤erlendirmelere tabi tuttular. Bu çerçevede, ateflkesle birlikte gündeme getirilen “siyasal çözüm” platformu ve Kürt hareketinin bunda ifadesini bulan temel yön de¤iflimini izleyen de¤erlendirmelere, özellikle dikkat çekmek istiyoruz. EK‹M I. Genel Konferans›n›n topland›¤› tarihte, Kürt hareketi tempolu bir geliflme seyri içindeydi ve Kürdistan’da ‘89 y›l› sonu ve ‘90 y›l› bafl›nda patlak veren ve ulusal hareketi yeni bir safhaya s›çratan politik kitle hareketleri (serhildanlar) güçlene-rek devam etmekteydi. Geliflmenin henüz sorunsuz göründü¤ü bu safhada, Konferans›m›z hareketin yak›n gelece¤ine iliflkin baz› temel risklerin önemle alt›n› çizdi. Bu çerçevede, birbiriyle ba¤-lant›l› iki temel tespit yapt›. Bunlardan ilki fluydu: “Kendi mecras›nda geliflen devrimci ulusal hareket, kendi öz gücüyle bugün sorunu çözüm gündemine sokmufl bulunuyor. Ama çözüm gündemine girmek ile çözüme kavuflmak aras›nda her zaman önemli bir mesafe vard›r. Onlarca y›ld›r kendisini çözüm gündemine sokmufl bulunan, fakat hala çözülemedi¤i gibi, bugün trajik bir biçimde emperyalist politikala-r›n etki alan› haline gelen Güney Kürdistan’daki hareketin dene-yimi de bu gerçe¤i ortaya koymaktad›r. Türkiye 111
Kürdistan›’nda sorunun kendi öz devrimci birikimiyle çözüm gündemine girmifl olmas›, onun kendi s›n›rlar› içinde bir çözümünün son derece güç oldu¤unu, as›l çözümün sömürgeci Türk burjuvazisini bir s›n›f olarak tasfiyeden geçti¤ini, gitgide daha aç›k gösterecektir.” (Kürt Ulusal Sorunu, Eksen Yay›nc›l›k, s.64-65) Bununla ba¤lant›l› olan ikinci tespit ise flöyleydi: “‹flçi hareketinin bugünkü politik gerili¤i ve burjuva bilincin genel et-kisi, onu Kürt sorunu ve Kürt halk›n›n devrimci özgürlük müca-delesi karfl›s›nda kay›ts›z ve edilgen bir konumda tutuyor hala. Buna son vermek göreviyle yüzyüze olan komünistler, bugün için Kürt yoksul s›n›flar›na dayal› olarak devrimci bir çizgide geli-flen ulusal hareketin gelecekteki seyrinin ne olaca¤› sorununun, önemli, hatta belki belirleyici ölçüde, devrimci süreçlerin Türki-ye’nin bat›s›nda nas›l seyredece¤i sorununa ba¤l› oldu¤unu hep gözönünde tutmak zorundad›rlar. E¤er iflçi hareketi güçlenemez-se, politik bir mecraya giremezse, devrimci ulusal harekete do-layl› ve dolays›z yeterli deste¤i sunamazsa, böyle bir durumda, devrimci ulusal hareketin ihtiyaç duydu¤u kuvvetleri kendi mülk sahipleri s›n›flar›yla uzlaflarak yaratmak e¤ilimi göstermesi muhtemeldir. Bunun ise ona nas›l bir akibet haz›rlayaca¤›n› kestirmek çok güç olmasa gerek.” (a.g.e., s.71) 1993 Ateflkesi’yle birlikte gündemleflen ve o zamandan beri ulusal hareketin temel politik do¤rultusu haline gelen “siyasal çözümü” iki y›l önceleyen bu de¤erlendirmeler, sonraki geliflmelerin nesnel mant›¤›na da ›fl›k tutmaktad›r. Kürt özgürlük hareketinin h›zl› ve baflar›l› geliflmesi, Kürt sorununu çözümünü dayatan bir sorun olarak toplumun gündeminin birinci s›ras›na koydu. Fakat tam da bu baflar›n›n kendisi, hareketi getirip belli bir geliflme s›n›r›na dayad›. Sorun çözüm gündemine konuldu, ne var ki sorunun devrimci çözümü için ge-rekli toplumsal-siyasal kuvvete ulafl›lamad›. Komünistler, bugüne kadarki de¤erlendirmelerinde, bu s›n›r›n afl›lmas›n›n Türkiye iflçi s›n›f› ve emekçilerinden al›nacak 112
destekle mümkün oldu¤unu, böyle bir deste¤in verilmesinin Kürdistan’daki devrimci sürecin derinleflmesini kolaylaflt›raca¤›n›, hareketin gerçek bir eflitlik ve özgürlük mücadelesi çizgisinde ilerlemesini güvenceye alaca¤›n› vurgulad›lar. Bu çerçevede, bu-nun baflar›lamamas›n›n tarihsel ve siyasal sorumlulu¤unu da Tür-kiyeli komünistlerin ve devrimcilerin omuzlar›nda gördüler. Bu de¤erlendirme tümüyle do¤ru olmakla birlikte, PKK flahs›nda Kürt özgürlük hareketinin izledi¤i politik çizgiden kaynaklanan sorun-lar› ve sorumluluklar› yeterince hesaba katmad›¤› için eksiktir. Bu nedenle burada sorunun bu eksik b›rak›lan yönü üzerinde k›-saca durmak, dolay›s›yla devrimci süreci ilerletememenin bir sonucu ve bu anlamda bir açmaz›n ürünü olarak gündeme gelen “siyasal çözüm” çizgisinde bizzat PKK’n›n tafl›d›¤› sorumlulu¤a iflaret etmek istiyoruz. * * * PKK’n›n 1984’te bafllatt›¤› silahl› ulusal direnifl, ‘80’li y›l-lar boyunce esas olarak bir gerilla savafl› olarak geliflti. Bu sa-vafl›n kadro kayna¤› ve kitle deste¤i, ezici a¤›rl›¤› ile Kürt yok-sul ve orta köylülü¤üne dayan›yordu. Hareketin devrimci kimli-¤inin, savafl kararl›l›¤›n›n, geliflme dinamizminin toplumsal daya-na¤› bu s›n›f katmanlar› idi. Silahl› direniflin sars›nt›s›, devletin artan bask› ve terörünün yaratt›¤› tepki ve nihayet gerilla savafl›na efllik eden poli-tik çal›flma, 1990 y›l› bafl›ndan itibaren bir çok kent ve kasabada yayg›n bir politik kitle hareketine yolaçt›. Hemen tümüyle kent ve k›r›n yoksul emekçi tabakalar›na dayanan bu büyük hareketli-lik, Kürt özgürlük mücadelesinde bir s›çraman›n ifadesiydi ve yeni safhaya geçiflin aç›k göstergesiydi. O güne kadar k›rda bir gerilla savafl› olarak geliflen hareket, art›k kent ve kasabalarda devrimci kitle hareketleriyle birleflerek yeni bir güce ulafl›yordu. Hareketin aktif bir kitle dayana¤›na kavuflmas›, ayn› zamanda sosyal taban›nda bir geniflleme anlam›na geliyordu. fiimdi art›k yoksul ve orta köylülü¤ün yan›s›ra, kent yoksullar›, küçük-bur-juvazinin de¤iflik katmanlar›, ö¤renciler ve k›smen iflçiler ulusal hareketin kitle gücü içinde 113
yeral›yorlard›. 1990-91 y›l›n›n geliflmeleri, hareket henüz Kürdistan’›n geneline yay›lmam›fl olsa da, ulusal hareketin gerçek bir halk taban›na oturdu¤unu, gücünü ve dinamizmini buradan ald›¤›n› bütün aç›kl›¤› ile göstermekteydi. Ayn› dönemde, o güne kadar sömürgecili¤in toplumsal dayana¤›n› oluflturmufl feodal-burjuva s›n›flar›n geliflen ulusal harekete karfl› tutumlar› da gitgide daha aç›k bir hal ald›. Bunlar belirgin biçimde geliflen ulusal hareketin karfl›s›nda yerald›lar. Ulusal uyan›fl›n ve hareketin o güne kadar feodal-afliretsel ba¤›ml›l›k iliflkileri içinde bulunan Kürt köylü-lü¤ünün bu ortaça¤ iliflkilerinden kurtulmas› ve özgürleflmesi süre-ci olarak ilerledi¤ini gördükleri ölçüde, buna daha aç›k bir gerici s›n›fsal tepki gösterdiler. Afliret reisleri, toprak a¤alar› ve fleyh-ler, ulusal hareket biçiminde kendini ortaya koyan devrimci toplumsal-siyasal geliflmeye karfl› bu gerici s›n›fsal tepkilerini, sömürgeci Türk burjuvazisiyle daha s›k› bir kenetlenmeye giderek, onun militarist ayg›tlar›yla bütünleflerek ve “koruculuk sistemi” yoluyla sömürgecilik cephesinden bizzat savafla kat›larak ortaya koydular. Özetle, ulusal hareketin bu geliflme safhas›, kendi toplumsal dayanaklar› ve kendisine karfl› mevzilenen s›n›flar flahs›nda, belir-gin bir s›n›fsal kutuplaflma ortaya ç›karm›fl bulunmaktayd›. Dev-rim sürecinde derinleflme; bu nesnel olguyu gözeten politik aç›-l›mlar yapmak, ulusal özgürlük mücadelesine aç›k bir halkç› içe-rik kazand›rmak, ulusal çeliflki ve özlemler üzerinden kendini gös-termifl hareketi ayn› zamanda s›n›fsal çeliflki ve özlemler yoluyla da gelifltirerek gerçek bir devrimci halk hareketi düzeyine ç›-karmakla olanakl›yd›. Kald› ki, sürecin geliflme seyri bunu kendili¤inden zorluyor, dayat›yordu. Ulusal özgürlük mücadelesinin geliflmesi, Kürdistan’daki feodal kal›nt›lar›n ulusal boyunduru¤un temel toplum-sal dayanaklar› oldu¤u gereçe¤ini tüm aç›kl›¤›yla ortaya sermiflti. Dolay›s›yla, ulusal özgürlük mücadelesinin ayn› zamanda feodal kal›nt›lar›n tasfiyesi olarak; yani köylülü¤ün yaln›zca ulusal köle-lik iliflkilerinden de¤il, fakat 114
ayn› zamanda bunun en sa¤lam da-yana¤› olan feodal ba¤›ml›l›k iliflkilerinden de tümüyle özgürlefl-mesi biçiminde geliflmesinin nesnel bir zorunluluk oldu¤u a盤a ç›km›flt›. Belirtmeye gerek yok ki, gözetilmesi gereken bu nokta ulusal özgürlük mücadelesinin gerçek bir halk devrimi olarak ge-liflmesinin temel bir önkofluludur. Fakat sorunun bunu tamamlayan bir baflka yönü daha var. Ulusal bask› ve kölelik, her zaman s›n›fsal bask› ve köleli¤in bir biçimidir, ona hizmet eder. Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenlik ve ulusal bask›, ayn› zamanda Türk burjuvazisinin Kürdistan ve Kürt halk kitleleri üzerindeki s›n›fsal bask› ve sö-mürüsünün bir biçimi ve arac›d›r. Böyle olunca, ulusal özgürlük mücadelesi, as›l ve temel olarak, Kürt halk kitlelerinin bu bask› ve sömürüden kurtularak özgürleflmesi mücadelesidir, böyle ol-mak zorundad›r. Ulusal özgürlük mücadelesinin as›l dayana¤›n›n, feodal, ya-r›-feodal ba¤›ml›l›k iliflkilerinin yan›s›ra, sermayenin bask› ve sömürüsünden bunalm›fl köylü y›¤›nlar› ile öteki yoksul-emekçi kesimlerden oluflmas›n›n nesnel-toplumsal mant›¤› buradad›r. Dolay›s›yla, sömürgeci egemenli¤e karfl› mücadelenin bir halk devrimi olarak geliflmesi, derine kök salmas› ve yenilmez bir zemine oturmas›, bu mücadelenin halkç› s›n›fsal içeri¤ini gözet-meye ve gelifltirmeye s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Temel önemde son bir nokta daha var. Türk sermaye s›n›f›-n›n Kürdistan’daki sömürgeci egemenli¤inin iç toplumsal da-yanaklar› Kürt-feodal burjuva s›n›flar› ise, d›fl dayanaklar› da Tür-kiye üzerindeki emperyalist egemenlik olgusudur. Kürdistan’daki Türk sömürgecili¤inin arkas›nda emperyalizm vard›r. Bu sömür-geci egemenlik, emperyalizmin ayn› zamanda Kürdistan’› da kapsayan sömürü ve ya¤mas›n›n bir dayana¤› ve arac›d›r. Sonuç olarak, Kürdistan’daki özgürlük mücadelesinin bir halk devrimi halinde geliflmesi, onun, içte Kürt feodalburjuva s›n›flar›-n›, d›flta ise Türk burjuvazisinin sömürgeci egemenli¤ini ve tüm bu köleli¤in uluslararas› dayana¤›n› 115
oluflturan emperyalizmi hedeflemesi ile mümkündür. Ulusal özgürlük mücadelesinin halkç› özünü ve devrimci toplumsalsiyasal içeri¤ini koruyabilmesinin, s›n›fsal iktidar de¤iflimini hedefleyen gerçek bir demokratik halk devrimi olarak geliflebilmesinin bundan baflka hiçbir yolu yok-tur. Bu da ulusal sorunun bir “siyasal çözüm”üdür. Fakat bu çö-züm, kurulu düzenin s›n›rlar›na s›¤mayan, onu aflan, mevcut s›-n›f iliflkilerinde köklü bir de¤iflimi sa¤layan bir “siyasal çözüm”dür. Ulusal sorunun çözümünde bu devrimci perspektif, do¤al olarak, ulusal hareketi yaln›zca salt ulusal istemlere dayal› bir hareket olmaktan ç›karmakla kalmayacak, fakat ayn› zamanda, Kürdistan’daki devrimci süreci Türkiye’deki s›n›flar mücadelesi sürecine dolays›z ve organik olarak da ba¤layacakt›r. Bu geliflme, ulusal sorunu ve istemleri karartmak ya da geri plana itmek bir yana, onun köklü ve kal›c› çözümü için olanakl› tek gerçek zemini ve toplumsal güç iliflkilerini sa¤layacakt›r. Özgürlük mücadelesinin en büyük geliflme at›l›m›n› yafla-d›¤› 1990-91 y›llar›nda hareketin s›n›f yap›s› bu tür bir yönelime son derece uygundu. ‘90-91 y›l› geliflmeleri tüm aç›kl›¤› ile gös-termifltir ki, ulusal hareketin bu yeni uyan›fl› ve geliflmesi dö-neminde, ulusal istemlerin tafl›y›c›s› olan ve özgürlük mücadelesi-nin dinamizmini oluflturan toplumsal güçler, yaln›zca Kürt toplu-munun alt s›n›flar›d›r. En baflta ise yoksul köylülük ile kent emekçileridir. Bu s›n›flar ise, sömürgeci Türk burjuvazisiyle yal-n›zca ulusal de¤il, fakat ayn› zamanda uzlaflmaz s›n›f çeliflme-leri de olan toplumsal katmanlard›. Bunlar Türkiye’nin geneline hakim s›n›f iliflkileri içinde Türkiye iflçi s›n›f›n›n ve emekçilerinin temel müttefikleri durumundad›rlar. Ulusal hareketin toplumsal taban›n› oluflturan bu s›n›f güçlerine iflaret eden EK‹M I. Genel Konferans›, bunun anlam› ile mevcut ve potansiyel sonuçlar› hakk›nda flunlar› söylüyordu: “... S›n›fsal istemlerini henüz aç›k olarak ifade ediyor olma-salar bile, bu emekçi kimli¤in dinamizmi onlar› kendi 116
mülk sa-hiplerinden uzaklaflt›rmakta, Türkiye iflçi s›n›f›na ve Türkiye’deki devrimci s›n›fsal süreçlere yak›nlaflt›rmaktad›r. Bugünkü hare- ketin bu emekçi taban›na dayal› olarak ve devrimci bir temel üzerinde gelifliyor olmas›, ayn› flekilde, Kürt feodal-burjuva s›-n›flar›n›n harekete düflmanl›¤›n›n, Kürt ara katmanlar›n›n ise ha-rekete ürkek ve temkinli yaklaflmalar›n›n as›l nedenidir. S›n›fsal ç›karlar, Kürt feodal-burjuva s›n›flar› Türk burjuvazisinin kuca¤›-na itmifltir. Kürt orta burjuva katmanlar›n›, reformist bir program temelinde, ayn› burjuvaziyle uzlaflmaya itiyor. Kürt yoksul köy-lülü¤ünün nesnel konumu ise, onu bir baflka güce, Türkiye iflçi s›n›f›na yak›nlaflt›r›yor.” (a.g.e., s.66) Kald› ki, yaln›zca Türkiye’de de¤il, fakat Kürdistan’da bile varl›¤› Türk ve öteki milliyetlere mensup iflçilerden ayr› düflü-nülemeyecek Kürt iflçisi de, bu do¤rultuda apayr› bir birlefltiri-ci kuvvet etkeniydi. 1984 ç›k›fl›yla Kürt halk›n›n ulusal uyan›fl›nda ve Kürt sorununun çözüm gündemine girmesinde tart›flmas›z bir tarihi rolü olan PKK, mücadelenin ulaflt›¤› belli bir geliflme düzeyinden itibaren, bütün bu gerçekleri izledi¤i politik çizgide gözetememenin açmazlar›yla da yüzyüze kald›. Ulusal hareketin halkç› muhtevas›n› gözetmek ve bu çizgide derinleflmek yerine, ulusal sorun ve istemleri gitgide daha saf bir biçimde ele alan bir milliyetçi dargörüfllülük örne¤i sergiledi. Böylece yaln›zca emperyalizm ve proleter devrimler ça¤›nda ulusal hareketin özünü ve gerçek devrimci olanaklar›n› göz-den kaç›rmakla kalmad›. Fakat ayn› zamanda, ‘60’larla bafllayan yeni tarihsel evrede, ulusal istemlerin devrimci bir temel üzerin-de tafl›y›c›s› olan s›n›flar›n Kürt emekçi s›n›flar› oldu¤unu, bunun ise, ulusal hareketin, belirgin toplumsal içeri¤i olan bir halk dev-rimi olarak geliflmesi zorunlulu¤una iflaret etti¤ini gere¤ince gözetmedi. Sonuç olarak, Kürdistan’daki devrimci sürecin bugün yüzyüze kald›¤› sorunlar ve “siyasal çözüm” yönelimi, yaln›zca Tür-kiye iflçi s›n›f›n›n ve Türkiye devrimci hareketinin içinde bulun-du¤u durumla de¤il, fakat ayn› zamanda PKK’n›n izledi¤i politik çizgiyle de s›k› s›k›ya ba¤lant›l›d›r. PKK, mülk sahibi 117 s›n›flarla buluflma zemini yaratan saf ulusal istemlere dayal› bir çizgi yeri-ne, Kürt emekçilerinin toplumsal-siyasal istemlerini
V. BÖLÜM
‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›: Dünyada ve Türkiye’de bir dönemin sonu
G‹R‹fi Örgütümüz 1995’i parti y›l› ilan etmifl bulunmaktad›r. Elbette bu, biçimsel bir ele al›flla, parti kurulufl tarihinin 1995 y›l› içine s›¤d›r›lmas› olarak anlafl›lmamal›d›r. Sorun partinin biçim-sel ilan› de¤il, fakat örgütümüzü iflçi s›n›f›n›n öncü partisi ola-rak adland›r›lmaya hak kazanabilecek bir geliflme düzeyine ç›karabilmektir. ‹çinde bulundu¤umuz y›l içinde baflarmam›z gereken budur. Ve biz bunu baflard›¤›m›zda, partinin kurulufl kongresinin toplanmas›, baz› ön haz›rl›klara ba¤l› bir pratik zamanlama sorunu olarak ç›kacakt›r karfl›m›za. Bunun içinde bulundu¤umuz y›la s›¤mas› özel bir önem tafl›mad›¤› gibi, özel bir pratik hedef olarak da ele al›nmamal›d›r. 3. Genel Konferans›m›z› parti y›l› ilan etti¤imiz bir zaman diliminin hemen bafl›nda topluyor olmam›z›n elbette ayr› bir öne-mi vard›r. Zira bu, partileflme sürecinin önümüzdeki sorunlar›-n› örgütümüzün en üst platformunda ele alma ve 118
tüm örgüt için ba¤lay›c› bir sonuca ba¤lama olana¤› demektir. Konferans›m›-z›n çal›flmalar›nda gösterece¤i baflar› ölçüsünde, örgütümüz içinde bulundu¤umuz mücadele y›l›n› en verimli biçimde de¤erlendirme ve partinin kuruluflunu gerçeklefltirme hedefi çerçevesinde bu kritik y›l› kazanma olana¤› elde etmifl olacakt›r. Bilindi¤i gibi, 1995’i yaln›zca parti y›l› de¤il, fakat “at›l›mlar ve parti y›l›” olarak tan›mlam›fl bulunuyoruz. Hareketin ge-liflmesinin çeflitli cephelerinde yaflanmas› gereken bir dizi “at›-l›m”a bu vurgu elbette nedensiz de¤ildir. At›l›mlar› yaflama ihti-yac› ve zorunlulu¤u ile partiye ulaflma hedefi aras›nda çok s›k› bir ba¤ vard›r. Ola¤an tempolu bir çal›flma ve bunun ürünü baflar›larla içinde bulundu¤umuz y›la elbette belli kazan›mlar› herfleye ra¤men s›¤d›rabiliriz. Fakat s›n›f›n öncü partisi düzeyi ve kapasitesini bu tür çal›flmayla asla kazanamay›z. At›l›mlar y›l› vurgusu, bu çerçevede, ciddi bir uyar› amac› tafl›maktad›r. Geliflmede zorlanma, durgunluk ve bu arada gerileme evreleri ile s›çramal› geliflme evreleri birbirini izledi. Örgütümüzün geride kalan 7 y›ll›k geliflme sürecinin farkl› safhalar› son derece eflitsiz bir biçimde yafland›. Geleneksel hareketten kopuflun verdi¤i dinamizm, bafllang›ç y›llar›n›n tüm güçlüklerini herfleye ra¤men gö¤üsleme ve aradan daha yaln›zca 3 y›l› biraz aflan bir süre geçmiflken I. Genel Kon-ferans›m›z› toplama olana¤›n› verdi bize. Oysa ilk geliflme dö-neminin doru¤u olan bu konferans› sonradan “iki kay›p y›l” olarak tan›mlad›¤›m›z bir durgunluk ve gerileme dönemi izledi. Bu zaaf dönemi, d›fl koflullar temeli üzerinde, fakat bir ön-ceki dönemin h›zl› geliflme süreciyle ba¤lant›l›yd›. ‹deolojik güç ve etkimizin yan›s›ra, yeni, genç ve geliflme dinamizmi tafl›yan bir hareket olman›n cazibesi, saflar›m›za önemli bir güç ak›fl› yaratm›flt›. EK‹M’in biriktirdi¤i güç ve olanaklar› kendi ideolo-jik çizgisi temeli üzerinde etkili bir politik s›n›f çal›flmas›na yö-neltece¤i safhan›n ola¤an güçlükleri, d›fl 119
koflullar›n a¤›rl›¤› ile de birleflince, zay›f ö¤elerin dökülmesine uygun bir zemin do¤-du. O güne kadar ideolojik mücadele süreci içinde kazand›¤›m›z, fikren anlaflm›fl göründü¤ümüz kadrolar›n bir k›sm› prati¤in s›-nav›ndan baflar›yla geçemedi. Bunlara bir k›s›m “yönetici” unsu-run da dahil olmas›, bir önderlik zaafiyeti yarat›nca, hareketimizin geliflmesi de kaç›n›lmaz olarak bir süre zaafa u¤rad›. Fakat hareketin pratik önderlik cephesinde yaflanan bu zaafa ra¤men EK‹M büyük bir bölümüyle kendi ideolojik-politik platformunda direndi. Sol hareketin toplam›ndaki yeni tasfiyeci dalgaya karfl› direnç ve mücadele, bunun içte art›k tasfiyeci bir e¤ilim halini alm›fl yank›lar›na yöneltildi ve hareketin saflar› bu geçici yol arkadafllar›ndan temizlendi. Liberal tasfiyecili¤in tasfiyesi acil ihtiyac› çerçevesinde ola¤anüstü toplanmak zorunda kalan II. Genel Konferans›m›z, EK‹M’in bu zaaf dönemine kesin bir biçimde son verdi ve ha-reketimizin yeni bir döneme girdi¤ini kuvvetli bir inançla ilan etti: “EK‹M bir dönemi geride b›rakm›fl bulunmaktad›r. “I. Genel Konferans›m›z› izleyen bu dönem, Türkiye devrim-ci hareketinde yeni bir tasfiyeci dalga olarak yafland› ve bizim saflar›m›zda da önemli bir tahribata yolaçt›. Hareketin örgütsel cephesinde ciddi bir önderlik zay›fl›¤› olarak kendini gösteren ve geliflme süreçlerimizde çarp›kl›klara yolaçan bu dönem, Ola-¤anüstü Konferans›m›zla birlikte bugün art›k geride kalm›flt›r. “EK‹M yeni döneme yaln›zca ayakba¤lar›n› çözerek, yozlafl-m›fl ve yabanc›laflm›fl ö¤elerden saflar›n› temizleyerek de¤il, çok daha önemli olarak, kusurlar›n›, geliflmesini bozup s›n›rlayan za-afiyet alanlar›n› sert ve uzlaflmaz bir mücadele konusu haline getirerek girmektedir. Bu önemli bir baflar› ve yeni bir dönemin bafl›nda büyük bir avantajd›r.” “fiimdi EK‹M yeniden, bu kez bizi partiye ulaflt›racak bir perspektif ve ruhla, cüret edecek ve kazanacakt›r.” (Tasfiyecili¤e Karfl› Konuflma ve Yaz›lar, s.7-9) 120
Zaman, örgütümüzün somut geliflme süreci, bu iddia ve öngörüyü do¤rulad›. Bir y›ll›k tempolu bir geliflme süreci bize yaln›zca kay›p dönemi telafi etme baflar›s› de¤il, fakat ‘94 y›l›n› parti kimli¤i kazanma sürecinde bir dönemeç y›l› ilan etme olana-¤› da verdi. ‘94 y›l›na baz› önemli kazan›mlar s›¤d›rmay› elbette baflard›k. Ne var ki, bu bir y›ll›k geliflmenin “dönemeç y›l›” hede-fi çerçevesinde amac›na ulaflamad›¤›n› da aç›kl›kla tespit etmek durumunda kald›k. ‘95 y›l› için “at›l›mlar” vurgusu iflte tam da bu nispi ba-flar›s›zl›ktan gelmektedir. Bu y›l›, at›l›m vurgusuyla ayn› anlama gelmek üzere, gerçek bir s›çrama y›l› olarak kazanmak zorunda-y›z. S›çrayaca¤›m›z hedef partidir; dolay›s›yla sorun, iflçi s›n›f›-n›n öncü partisi düzeyi ile bugünkü geliflme düzeyimiz aras›nda varolan mesafeleri her cephede tüketmektir. Böyle olunca, bir baflka aç›dan sorun, öncelikle partiyle ara-m›zdaki mesafeyi do¤ru de¤erlendirmek ve tan›mlamak olarak ç›kmaktad›r karfl›m›za. Bu de¤erlendirme bize, görevlerimizi belirlemek, öncelikleri ve yüklenme alanlar›n› do¤ru saptamak, güç ve imkanlar›m›z› buna göre planlamak ve yo¤unlaflt›rmak olana¤›n› verecektir. Bunu baflar›rsak ve çok ola¤and›fl› geliflmeler yolumuzu kesmezse e¤er, partiyle aram›zdaki mesafeyi bilinç-li ve planl› bir çal›flmayla tüketmeyi güvencelemifl olaca¤›z. En öncelikli ve kritik sorun bu mesafeyi do¤ru tan›mlamak oldu¤una göre, hareketimizin geliflme sürecinin sorunlar›n› ve bu sürecin sonunda bugün ulaflt›¤› düzeyi de¤erlendirmek ayr› önem tafl›maktad›r. Bu asl›nda, hareketimizi, do¤du¤u koflullar ve kendisini do¤uran dinamiklerle birlikte de¤erlendirmek, böylece geleneksel küçük-burjuva devrimci hareketten kopan yeni bir siyasal ak›m olarak onun ay›rdedici özelliklerini de ortaya koy-mak demektir. Bu komünist hareketin kendine özgü konumunu tan›mlamak, neden bugünkü durumuyla s›n›f›n öncü partisini yaratmaya aday tek gerçek örgüt oldu¤unu gerekçelendirmek anlam›na gelecektir. * * * 121
Hareketimiz, kuflkusuz geleneksel hareketin bünyesindeki iç süreçlerin yaratt›¤› birikim temeli üzerinde, ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda, Türkiye sol hareketi için oldu¤u kadar iflçi hareketi için de önemli bir dönemeç y›l› olan 1987’de do¤du. Bu nedenle öncelikle bu y›llar›n dünyadaki ve Türkiye’deki özet bir tablosu-nu ç›karmam›z gerekmektedir. ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›na bak›ld›¤›nda, bu zaman dilimi-nin gerek uluslararas› planda gerekse Türkiye’de çok önemli bir dizi yeni geliflmeye sahne oldu¤u bugün art›k tüm aç›kl›¤› ile görülebilmektedir. Bu geliflmeler, yaln›zca bir kaç on y›l› kapsa-m›fl bir dizi toplumsal-siyasal sürecin noktalanmas› yönüyle de¤il, fakat yolaçt›klar› ya da yolunu açt›klar› yeni süreçler bak›m›ndan da ayr› bir önem tafl›maktad›rlar. Bu geliflmelerin daha özel plan-daki anlam› ise, gerek dünya ölçüsünde gerekse Türkiye’de, geleneksel sol hareket için bir dönemin sonunu iflaretlemeleri olmufltur.
A- Dünya tarihinde bir dönemin sonu Uluslararas› planda en önemli ve sars›c› geliflme, Do¤u Avrupa’n›n yozlaflm›fl bürokratik rejimlerinin çökmesi, Sovyetler Birli¤i ve Yugoslavya’da bu çöküntünün federal yap›daki da¤›lmalarla birleflmesi oldu. Komünistler bunu do¤ru bir biçimde “modern revizyonizmin çöküflü” olarak nitelediler. Modern revizyonist ak›m, dünya komünist hareketinin uzun y›llar içinde biriken zaaflar› temeli üzerinde ortaya ç›kt›. 1950’li y›llarda, daha somut olarak SBKP 20. Kongre’sinde, aç›k bir ideolojik-politik kimlik kazand›. Bu, gerek sosyalist infla süreci içindeki ülkelerden oluflan “sosyalist kamp”, gerekse bir bütün olarak dünya komünist ve iflçi hareketi için, gerçek bir dönüm noktas› oldu. Sosyalist ülkelerde sosyalist infla süreçleri kesinti-ye u¤rad› ve kapitalist restorasyona do¤ru köklü bir yön de¤iflik-li¤i yafland›. Dünya komünist hareketi ise büyük bir bölümüyle devrimci konumunu yitirdi ve düzenle bütünleflme sürecine girdi. ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›, bu süreçlerin, eski sosyalist ülkelerde dünya kapitalist sistemiyle tam bütünleflmeyle, 122
revizyonist parti-lerde ise tam bir sosyal demokratlaflma ile noktalanmas›na sah-ne oldu. Bu bir iflas ve çöküfl evresiydi. Gorbaçov reformlar› olarak bafllayan bu yeni ve son evrede, Gorbaçov’un 1987 y›l› Kas›m’›ndaki 70. y›l konuflmas› bir kilometre tafl›d›r. Kruflçev’in 20. Kongre’de ortaya koydu¤u yeni çizgi ile “resmen” bafllayan süreç, Gorbaçov’un 70. y›l konuflmas›yla da gerçekte “resmen” noktalanm›fl oldu. ‘89 çöküflü ve Varflova Pakt›’n›n da¤›lmas› ile bu dönemin pratik olarak noktalanmas›, ayn› zamanda ve tam da bu neden-le, dünyadaki güç iliflkileri ve mevzilenmelerinde yeni bir dönemin de bafllang›c› oldu. ’70’lerin bafl›na denk gelen emperyalist dünyadaki iç kutuplaflma e¤ilimi, Do¤u Avrupa’daki geliflmelerin ard›ndan h›zl› bir sürece dönüfltü ve daha belirgin biçimler kazan-d›. Dünya çap›ndaki güç iliflkileri ve mevzilerindeki bu büyük de¤iflimin, bölgesel çapta ve tek tek ülkeler plan›nda da önemli etki ve sonuçlar› oldu. ‘80’li y›llar›n sonunda Sovyetler Birli¤i ve Do¤u Avrupa’da yaflanan geliflmelerin ayn› zamanda, hangi konumda bulunuyor ve de hangi gelenekten geliyor olursa olsun, bir bütün olarak dünya sol hareketini derinden sarst›¤›n› biliyoruz. Bu geliflmeler, flu veya bu ülkede, uluslararas› etki kadar kendine özgü iç dinamiklerle de flekillenmifl bulunan sosyalizm iddias›ndaki sol parti ve örgütleri yeni bir dönemin efli¤ine getirdiler. Yeni ayr›fl-ma ve saflaflmalar, bölünmeler, da¤›lmalar, belirsizlik ve karga-fla, tüm parti ve ak›mlar› de¤iflik oranlarda ve biçimlerde etkiledi. Dünya sol hareketinin komünist olmak iddias› tafl›yan hemen tüm kesimleri bu sorunlar›n yaratt›¤› bunal›m› hala da yaflamaktad›r-lar. Özetle, ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda yaflanan tüm bu olay-lar toplam›, dünya çap›nda bir tarihsel dönemin art›k geride kal-d›¤›n›n kesin bir ifadesi oldular. Do¤u Avrupa’daki çöküntünün henüz s›cakl›¤›n› korudu¤u günlerde toplanan I. Genel Konferans›m›z, yeni geliflmelerin dün-ya ölçüsünde geleneksel sol ve devrimci ak›mlar için ifade etti¤i anlam ve sonuçlar› de¤erlendirdi. Bu çerçevede, 123
tüm olumsuz etkilerine ra¤men, yaflanan geliflmelerin, geçmiflin tarihsel de-neyimlerini oldu¤u kadar ça¤dafl dünyan›n bugünkü geliflmele-rini de hesaba katan bir ideolojik temel üzerinde, yeni bir komünist hareketin geliflmesi için ifade etti¤i olanaklar› flöyle tan›mlad›: “‹çinden geçmekte oldu¤umuz tarihsel an›n ay›rdedici özelliklerinden biri de, dünyada ve Türkiye’de sol için bir dönemin kesin bir biçimde kapan›yor olmas›d›r. Dünya komünizminin yaflad›¤› yozlaflma, ortaya revizyonist, popülist ve bu ikisinden de izler tafl›yan bir tür ilkel ve dogmatik marksist ak›mlar çefl-nisi ç›karm›flt›r. Gerici burjuva propagandan›n “sosyalizmin y›k›-l›fl›” olarak sundu¤u fley, gerçekte uluslararas› dayanaklar›yla birlikte tüm bu ideolojik ak›mlar›n y›k›l›fl›d›r. Bunun kendisi, Tür-kiye’de ve dünya ölçüsünde, Marksizm-Leninizmin gerçek dev-rimci temeli üzerinde bir yeniden flekillenifl ve yükseliflin zemi-nidir. Tarihsel deneyimin özümsenmesi temeli üzerinde yükselen yeni tip marksist-leninist s›n›f partilerinin ortaya ç›kaca¤› bir dönem olacakt›r bu.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.126)
B- Türkiye’nin yak›n tarihinde bir dönemin sonu ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›, Türkiye’de de bir dönemin sonu-dur. Dünyadaki geliflmelerin Türkiye’ye elbette özel bir etkisi oldu. Fakat yine de, Türkiye’deki geliflmelerin kendine özgü bir geçmifli, dinamikleri ve anlam› vard›r. Daha da önemlisi, bu geliflmeler dünya ölçüsündeki geliflmeleri çeflitli bak›mlardan öncelemifller, fakat sonradan onlar›n özel etkisi alt›nda sonuçlan-m›fl ya da flekillenmifllerdir. Bu olgu, geleneksel sol hareketin durumu ve evrimi için özellikle geçerlidir. ‘80’li y›llar›n ilk yar›s›, Türkiye’de azg›n bir karfl›devrim dönemidir. 12 Eylül darbesi ile tüm toplum askeri bir yönetimin cenderesi içine s›k›flt›r›larak nefes alamaz duruma 124
getirilmifltir. Devrimci hareket a¤›r darbeler alm›fl, y›¤›nlar›n tam hareketsizli¤i sa¤lanm›fl, sermaye politikalar›n›n engelsizce uygulanmas› için istenilen ortam yarat›lm›flt›r. Bafllang›çta yaln›zca ‘70’li y›llar›n devrimci yükseliflini hedef ald›¤› ve 24 Ocak Kararlar›’n›n en-gelsizce uygulanmas›n› amaçlad›¤› san›lan askeri darbenin, iktisa-di, siyasi ve ideolojik planda daha stratejik hedef ve planlar›n bir arac› olarak ifl gördü¤ü sonradan daha iyi anlafl›ld›. Ekonomik cephede, ekonominin yeniden yap›land›r›lmas› ad› alt›nda “d›fla aç›l›m”› ve Türkiye kapitalizminin dünya kapita-lizmiyle daha tam bir bütünleflmesini amaçlayan bir sürece girildi. Bugün özellefltirme politika ve uygulamalar›yla yeni bir evreye giren bu sürecin önemli sosyo-politik sonuçlar› oldu. Tekelci burjuvazinin iktisadi gücünü dev boyutlara ç›karan bu sürecin orta katmanlar›n yap›s›nda yaratt›¤› de¤iflim ve küçük-burjuva katmanlarda yaratt›¤› iktisadi y›k›m, Türkiye’nin siyasal iliflkiler ve mücadeleler sahnesine de kaç›n›lmaz olarak yans›d›. 12 Eylül operasyonu çerçevesinde tekelci burjuvazinin siyasal plandaki en önemli amac›, siyasal yaflam üzerinde mutlak bir tekel yaratma arzusuydu. Bunu yaln›zca iktisadi gücünü kullanarak, medyadan kültüre kadar toplumsal yaflam›n her alan›n› kendini denetimine almaya çal›flarak yapmad›. Ayn› zamanda devlet ay-g›t›n› da her bak›mdan tahkim etti. Medyay›, üniversiteleri, önem-li ölçüde sendikalar›, öteki bir çok dinsel ve kültür kurumu, çeflitli amaçl› vak›flar› vb., devlet ayg›t›n›n uyumlu ve bu anlamda orga-nik bir parças› haline getirerek, yönetim ayg›t›na devasa bir güç ve etkinlik alan› kazand›rd›. (Kürt özgürlük mücadelesine karfl› yürütülen kirli savafl süreci içinde bu ayg›t›n bugün nas›l bir biçim ald›¤› ise bilinmektedir.) ‹deolojik planda ise, ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n sosyal-siyasal mücadelelerinin güçten düflürdü¤ü resmi kemalist ideoloji, Türk-‹slam senteziyle ikame edilmeye çal›fl›ld›. Bu aç›l›m yaln›zca devrimci düflünceye karfl› bir ideolojik dalgak›ran 125
oluflturmak amac›na de¤il, fakat ayn› zamanda, ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda özel bir heves olarak kendini gösteren Türk ve ‹slam dünyas› üzerindeki emperyalist amaçlara da uygun düflen bir tercih oldu. Burada ayr›nt›lar›na giremeyece¤imiz bu politika ve uygu-lamalara iliflkin olarak öncelikle belirtilmesi gereken nokta fludur: Tüm bu “de¤iflimler”, Türk burjuvazisinin ‘50’li y›llardan itiba-ren yaflad›¤› h›zl› geliflme ve palazlanman›n hem olanakl› ve hem de zorunlu k›ld›¤› politika ve uygulamalar oldular. Tekelci bur-juvazi, bir yandan, son 30-40 y›lda kazand›¤› büyük iktisadi gücü toplum yaflam›n›n her alan›n› kontrol etmek do¤rultusunda bilinçli bir biçimde kullanma yoluna gitti. Öte yandan ise, iki devrimci yükselifl döneminin tüm deneyimlerini gözeterek ve iktisadi-sos-yal cephede çözme gücü gösteremedi¤i yap›sal sorunlar›n yeni devrimci yükseliflleri besleyece¤i konusunda gerçekçi davranarak, buna karfl› önden mümkün olan her tedbiri alma bilinciyle hare-ket etti. Denilebilir ki, nispi güçsüzlü¤ünden oldu¤u kadar o gün için Türkiye kapitalizminin yap›sal sorunlar›n›n sosyo-politik sonuçlar› konusunda henüz yeterli bir öngörüden yoksun olmas› nedeniyle de 12 Mart’ta yar›m kalan karfl›-devrimci operasyonu-nu, böylece 12 Eylül’le tamamlam›fl oldu. Tüm bu politika ve uygulamalar›n Türkiye’nin yak›n tarihindeki sosyal mücadeleler aç›s›ndan en önemli sosyo-politik sonuçlar›ndan biri, orta burjuva ve küçük-burjuva katmanlar›n politik tercih ya da rollerindeki de¤iflim oldu. Orta katmanlar: Düzenle tam bütünleflme 24 Ocak politikalar› geleneksel orta burjuvazinin belli kesimlerini tasfiye ederken, tekelci ekonomiye yan sanayiler ya da ticaret-pazarlama kanallar›yla çok s›k› ba¤larla ba¤l› yeni bir or-ta burjuva s›n›f›n geliflmesini h›zland›rd›. Öte yandan, ekonomi-nin rantiye karakterinin alabildi¤ine güçlenmesine ba¤l› olarak, neredeyse tümden rantiye yeni tür bir orta s›n›f 126
yaratt›. Büyük kentlerde önemli bir güç kazanan ve piyasa de¤erlerinin hararet-li destekçisi ve kozmopolit kültürün tafl›y›c›s› olan bu rantç› or-ta katmanlar nezdinde düzen önemli bir sosyal dayanak yaratt› kendine. Oysa kent orta s›n›flar›n›n, özellikle onlar›n ayd›n tem-silcilerinin, ‘60’l› y›llardaki sosyal uyan›fl›n sol kemalist bir düflünsel-politik içerikle flekillenmesinde önemli rolleri olmufltu. Ayn› katmanlar, ‘70’li y›llarda, solun ve sosyal demokrasinin ge-nel popülist ve anti-faflist söylemi temelinde, alt s›n›flarla, CHP flahs›nda politik bir “birlik” içinde olmufllard›. Kuflkusuz bu yol-la, emekçi s›n›flar› düzene ba¤lama kay›fl› olarak, “ilerici” görünüm içinde özünde gerici bir rol oynuyorlard›. Fakat yine de dü-zen içi bir “sol” ideolojik-politik konumu tutuyorlar ve genel sol politizasyonda belli bir rol oynuyorlard›. ‘80’li y›llar bu konumda önemli de¤iflimlere yol açt›. 24 Ocak politikalar› organik iktisadi ba¤larla, 12 Eylül karfl›devrimi ise, gerek “gücünü göstererek” gerekse de devrime ve sosyalizme düflmanl›k temelinde ideolojik aç›dan bütünüyle kazanarak, bu katmanlar› düzene en s›k› flekilde ba¤lad›. Sol kemalist ideolo-jinin Kürt halk›n›n ulusal uyan›fl› karfl›s›nda en floven bir karak-ter kazanmas› ise, flu son y›llarda bu katmanlar› düzene perçin-leyen yeni bir etken olarak rol oynad›. Bu katmanlardaki tutum de¤iflikli¤inin politik aynas› yaln›zca Özalc› politik ak›m›n büyük kentlerde belirgin bir güç kazanmas› de¤ildir. Fakat ayn› zamanda, sosyal-demokrasinin 12 Eylül sonras›nda düzen içinde üstlendi-¤i yeni politik roldür de. Bunu muhalefetteki ve son dört y›ld›r koalisyondaki SHP kadar, ismi art›k Türkefl ile birlikte an›lan Ecevit’in yeni politik kiflili¤i üzerinden de izlemek mümkündür. Orta burjuva katmanlar›n bu sosyo-politik tutum de¤iflikli¤i, ‘80’li y›llar›n önemli geliflmelerinden biridir. Bu, görünürde sola güç kaybettirmifltir; fakat gerçekte, düzen solunun devrimci sol hareket üzerindeki etkinli¤inin temel toplumsal zeminindeki bu kayma tümüyle devrim lehine bir geliflme olmufltur. Zira bu sayede, bugünün ve gelece¤in devrimci sosyal mücadelelerinin 127
yozlaflt›r›c› ve geriye çekici bir toplumsal-siyasal ba¤dan kurtulmas› kolaylaflm›flt›r. Küçük-burjuvazi: Çözülme ve da¤›lma Küçük-burjuva katmanlara gelince, 24 Ocak politikalar›n›n bu kesimlerde yaratt›¤› yoksullaflma ve y›k›m özel bir aç›klama gerektirmiyor. As›l vurgulanmas› gereken, 12 Eylül karfl›devrimi-nin bask› ve terörünün, esas› itibar›yla, kent küçükburjuva kat-manlar›n›n devrimci yükselifl döneminde devrimci örgütlere toplumsal dayanak oluflturan kesimlerini hedef ald›¤› olgusudur. ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n ikinci yar›lar›n› kaplayan iki yükselifl dö-neminin yaratt›¤› yorgunlu¤un üzerine böylesine kapsaml› bir kar-fl›-devrim hareketi de binince, bu kesimlerde yaflanmakta olan iktisadi çözülmeye politik bir y›lg›nl›k ve pasifleflme de efllik etti. Kolay devrim hayallerinin kolayca tuz buz olmas›n›n yarat-t›¤› hayal k›r›kl›¤›, devrimci örgütlerin ciddi bir direnifl göster-meksizin u¤rad›klar› y›k›m›n yolaçt›¤› tepki ve güvensizlik, devle-tin sistematik ve ac›mas›z bask› ve terörünün yaratt›¤› korku ve y›lg›nl›k, tüm bu faktörler bir arada, küçük-burjuvazi üzerinde derin bir pasiflefltirici etki yaratt›. ‘80’li y›llar›n sonunda Do¤u Avrupa’da yaflanan ve burjuva propagandan›n “sosyalizmin y›k›-l›fl›” olarak sundu¤u geliflmeler ise, bunu iyice pekifltirdi. Bu, ‘60’lar sonras›n›n büyük hareketlili¤i içinde küçükbur-juva ö¤enin toplumsal ve politik planda tuttu¤u hakim yerin art›k geride kalmas› anlam›na geliyordu: “Bugün var›lan yerin 20 y›l› aflk›n bir geçmifli, evrimi, man-t›¤› vard›r. 12 Eylül dönemi küçük-burjuva siyasal bozulmay› ve da¤›lmay› yaln›zca h›zland›rm›flt›r. Büyük toplumsal sorunlara, iç gerilimlere, sert s›n›f çat›flmalar›na sahne kapitalist bir ülke-de, mücadelenin yükünü sürekli çözülen bir toplumsal tabaka ola-rak küçük-burjuvazi omuzlayamazd›, omuzlayamad›. ‹ki yükselifl ve onu izleyen iki gericilik döneminin a¤›r yükü küçük-burjuva katmanlar› yordu, flevk ve heyecan›n› k›rd›, 128
siyasal yaflam›n geri-sine itti. Küçük-burjuvazinin toplumsal bir s›n›f olarak devrimci siyasal yaflam›m›za hakim oldu¤u dönem art›k geride kalm›flt›r. Politik aktiviteleriyle geçmiflte iflçi hareketini gölgelemifl küçük-burjuva katmanlar, yeni bir hareketlili¤i ancak iflçi hareketinin etkisi ve onunu gölgesinde yaflayabilirler.” (Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm, s.12-13) 12 Eylül bu aç›dan bir dönüm noktas› olmufltur. Fakat bu-nun anlafl›l›p bilince ç›kar›lmas› için, karfl›-devrimin h›z kesme-si ve yeni bir kitle hareketlili¤inin ilk örneklerinin yaflanmas› gerekmifltir. Bu arada önemle kaydedelim ki, Kürt küçük-burjuvazisinin dikkate de¤er bir kesimi bu de¤erlendirmenin d›fl›ndad›r. Bu bizi, ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›n›n en önemli bir di¤er temel geliflmesi olan Kürt halk›n›n büyük uyan›fl›na ve özgürlük müca-delesine getiriyor. Kürt küçük-burjuvazisi: Ulusal kurtulufl misyonu Sömürgeci egemenlik sisteminin geleneksel kurum ve iliflkilerini oldu¤u kadar bir bütün olarak toplumu da derinden sarsan bu mücadele onlarca y›ll›k bir birikimin üzerinde yüksel-di, onun ürünü oldu. Mücadele bugünkü gücünü, süreklili¤ini ve solu¤unu bu geçmifl tarihsel birikimden ald›. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden farkl› olarak ve toplumun genelinde modern s›n›f iliflkilerinde yaflanan geliflmeye ba¤l› olarak, yeni dönemde bu birikim Kürt alt s›n›flar› içinde olufltu. Y›llar içinde mayalanan ulusal hareket, ‘60’l› y›llar›n sonundan itibaren kendini d›fla vurmaya bafllad›. Ne var ki as›l patlamas›n› ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda ya-flad›. Ulusal demokratik içerikteki bu mücadelenin sürükleyici gü-cü, ‘60’lardaki bafllang›ç döneminde oldu¤u gibi ‘80’lerin ikinci yar›s›ndaki patlama döneminde de, küçük-burjuvazi oldu. Küçük-burjuvazi, yaln›zca ideolojik-politik planda önderlik ö¤esi olarak de¤il, fakat ayn› zamanda önemli bir kadro kayna¤› ve kitle gücü olarak da Kürt ulusal özgürlük 129
mücadelesi içinde özel bir yer tuttu ve halen de tutmaktad›r. Demek oluyor ki, Türkiye’de hakim politik ö¤e olarak oynad›¤› devrimci rolü geride b›rakt›¤› bir dönemin ard›ndan küçükburjuvazi, Kürdistan’da benzer bir poli-tik rolü etkin biçimde sürdüren bir s›n›f olarak ortaya ç›kt›. Geç-miflte Türkiye’nin geleneksel-devrimci demokrat hareketine önem-li toplumsal dayanak olan ve onu kadrosal bak›mdan sürekli bes-leyen Kürt küçük-burjuvazisi, bundan böyle art›k büyük bir bölümüyle ulusal hak ve özlemler ekseninde bir mücadeleye kaym›fl oldu. Böylece art›k farkl› bir politik motivasyonla hareket edecek, farkl› bir politik misyonun tafl›y›c›s› olacakt›. Bu mücadelenin katetti¤i baflar› devrimci bir çözüm için zorunlu koflul olan iflçi s›n›f›n›n devrimci rolüyle birleflemedi¤i ölçüde, mücadeleyi sürdürmek ve belli ulusal hedefler do¤rultusunda baflar›ya ulaflt›rmak kayg›s›, PKK flahs›nda temsil edilen bu s›n›f›, Kürt burjuva s›n›flar›yla yak›n ve gelecek için tehli-keli politik iliflkilere yöneltmifl bulunmaktad›r. Geçmiflte kendi üst s›n›flar› yerine Türkiye devrimci hareketi flahs›nda Türk iflçi ve emekçi s›n›flar›yla mücadele ve kader birli¤ine e¤ilim duy-mufl olan Kürt küçük-burjuvazisinin, tam da ulusal sorun çerçe-vesinde oynad›¤› devrimci rol ve sa¤lad›¤› baflar› sonucunda bu-gün düfltü¤ü bu paradoksal durum dikkate de¤erdir. Daha da kötüsü, o bu politik yönelime büyük kentlerin Kürt iflçilerini de kazanmaya çal›flmakta, bu do¤rultuda bir çaba içinde bulunmak-tad›r. Böylece iflçi s›n›f›n›n mücadele ve örgüt birli¤ini zaafa u¤ratan son derece olumsuz bir rol de oynamaktad›r. ‹flçi s›n›f›: Yeni dönemde önplanda Ve nihayet, ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›n›n Türkiye’nin sosyal mücadeleler tarihi bak›m›ndan en önemli geliflmesine geliyoruz. Bu, alt s›n›flar içinde iflçi s›n›f›n›n belirgin biçimde öne ç›kmas› ve 1987 y›l›nda uç veren kitle mücadelesinin esas toplumsal gücünü oluflturmas›d›r. Önemle belirtmeliyiz ki, 12 130
Eylül karfl›-devriminin yaratt›¤› iktisadi koflullar›n ve politikmoral y›k›m›n ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda ileriye itti¤i tek s›n›f iflçi s›n›f› oldu. Onu ancak ‘90’l› y›llara giriflte, 24 Ocak politikalar›n›n alabildi¤ine yoksullaflt›rd›¤› ve yaflama koflullar› bak›m›ndan ol-du¤u kadar sosyo-politik e¤ilimler bak›m›ndan da iflçi s›n›f›na yak›nlaflt›rd›¤› kamu çal›flanlar› izledi. Türkiye iflçi s›n›f›, kapitalizmin ‘50’ler sonras›ndaki büyük geliflme at›l›m›na ba¤l› olarak, nicel ve nitel aç›dan h›zla güçlendi ve daha ‘60’l› dönemin ilk y›llar›nda kitlesel biçimde mücadele sahnesine ç›kt›. Fakat ayn› kapitalist geliflmenin sarst›¤› ve uyand›rd›¤› genifl küçük-burjuva katmanlar›n mücadeleleri ve po-litik bak›mdan daha h›zl› bir geliflme yaflamas›, iflçi hareketini önemli ölçüde gölgeledi. Bu, ‘60’l› ve ‘70’li y›llardaki sosyal hareketlili¤in en ay›rdedici özelliklerinden biridir. Oysa ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda durum art›k tümüyle baflkad›r. ‹flçi harek-eti belirgin biçimde öne ç›kt›; toplumsal muhalefetin oda¤› ve ekseni haline geldi. 12 Eylül’ü önceleyen 20 y›ll›k dönem içinde iflçi s›n›f› ikti-sadi ve k›smen demokratik siyasal mücadeleler içinde önemli bir deneyim biriktirdi. Bununla birlikte, 12 Eylül öncesi demokratik siyasal kitle hareketinin önemli bir bilefleni olmas›na ra¤men, hemen tümüyle burjuva reformist ve küçükburjuva revizyonist partilerin ideolojik-politik denetiminde kald›. Örgütlenme alan›n-da ise sendikalar› hiçbir biçimde aflamad›. Tekelci sermayenin 12 Eylül sald›r›s› iflçi s›n›f›n› bu henüz oldukça zay›f geliflme düzeyinde yakalad› ve iflçi s›n›f›n›n o güne kadarki tüm demokratik kazan›mlar›n› bir ç›rp›da yoketti. ‹ktisadi planda ise, 24 Ocak Kararlar›’n›n esas hedefi zaten iflçi s›n›f›yd›. Y›llar süren 12 Eylül operasyonunun siyasal plandaki hedefi devrimci hareketi ezmektiyse, toplumsal plandaki ana hedefi iflçi s›n›f›n› a¤›r sömürü koflullar›na raz› etmek, yerli ve emperyalist sermaye için bir “ucuz iflgücü cenneti” yaratmakt›. Bu amaca fazlas›yla ulafl›ld›. Reformizmin ve revizyonizmin iflçi hareketi üzerindeki ezici etkinli¤i ona kolay bir yenilginin 131
ac›s›n› tatt›rd›. Karfl›-devrimin ilk bir kaç y›l›nda, belli bir moral çöküntü, güç-süzlük ve kendine güvensizlik duygusu, da¤›n›kl›k, flaflk›nl›k, ne yapaca¤›n› bilememezlik, bu kolay yenilginin kaç›n›lmaz sonuç-lar› oldu iflçi s›n›f› için. Tekelci burjuvazi, 12 Eylül sald›r›s›yla birlikte, iflçi hareketi-nin bir kaç on y›l içinde biriktirdi¤i hak ve kazan›mlar› peflpefle gaspetmekle yetinmedi. Y›llar boyunca, neredeyse basit bir üretim nesnesine indirgedi¤i iflçi s›n›f›n›n yaflam koflullar›nda büyük bir y›k›m yaratan a¤›r sömürü politikalar› uygulad›. Ama iflte tam da bu yolla, iflçi s›n›f›na kendi tarihinin en büyük at›l›m›n› ya-flayabilece¤i zemini de bizzat haz›rlam›fl oldu. Kolay yenilginin ac›s› ve sonuçlar› sonraki y›llar›n keyfi bask› ve a¤›r sömürü politikalar›yla birleflince, bu, iflçi s›n›f›n›n derinliklerinde büyük bir hoflnutsuzluk ve mücadele iste¤i biriktirdi. ‘87’de kendini grev hareketindeki belirgin s›çramayla gösteren ve ‘89-90 y›llar›nda tam bir kitlesel patlama halini alan büyük iflçi eylemlili¤i bu birikimin bir ürünü oldu. Bafllang›çta hareketlenme son derece zay›f, temkinli ve elbet-te iktisadi istemlere dayal› bir grev hareketi biçimindeydi. Grev hareketindeki ilk büyük geliflme 1987 y›l›nda yafland› ve bu y›l s›n›f hareketinin yeni dönemki geliflmesinde gerçek bir dönüm noktas› oldu. Fakat ‘80’li y›llar›n ortalar›nda sendikalar›n dü-zenledi¤i baz› iflçi toplant›lar›ndaki hava, daha o zamandan, iflçi hareketinin sonraki kitlesel patlamalar›n›n ilk iflaretlerini veriyor-du. (Sonradan yüzbinlerce iflçiye malolan “‹flçiler Elele Genel Greve!” slogan›n›n daha 1984’deki bir iflçi toplant›s›nda ortaya at›ld›¤›n› hat›rlamak gerekir.) Türkiye’de ve dünyada ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›na y›¤›-lan ya da bu y›llarda kavran›r hale gelen geliflmelerin geleneksel sol hareket üzerindeki etkileri neler oldu? Bu soru, öncelikle geleneksel sol hareketin 12 Eylül’ü önceleyen son 20 y›l›n› k›sa-ca ele almam›z› ve tan›mlamam›z› gerektiriyor.
C- Geleneksel devrimci harekette 132
yol ayr›m› ‘60’l› y›llar›n büyük sosyal-siyasal hareketlili¤i içinde yeni-den flekillenen yak›n dönem sol hareketi, ‘70’lerin bafl›nda kendi içinde devrimci ve reformist iki ana ak›m halinde farkl›laflt›. Kü-çük-burjuvazinin devrimci ve reformist e¤ilimlerinin iki ayr› politik ifadesi olan bu iki ana ak›m, kendi içinde ayr›ca belli farkl›laflma-lar yaflayarak evrimleflti. ‘70’li y›llar›n ikinci yar›s›n› sarsan si-yasal hareketlilik içinde önemli bir geliflme gücü kazanan sol hareket, ‘80’li y›llar›n efli¤ine ulafl›ld›¤›nda, gerçekte eski temel-ler üzerindeki geliflmesinin s›n›rlar›na ulaflt›¤›n›n da iflaretlerini vermeye bafllad›. 12 Eylül karfl›-devrimi bunun üzerine geldi. Sol örgütler a¤›r bir yenilgi ald›lar ve büyük bir da¤›lma yaflad›lar. Devrimci ya da reformist tüm bu parti ve örgütlerin temel top-lumsal dayana¤› olan küçük-burjuva demokratik hareket de, ayn› flekilde büyük bir k›r›lma ve çözülmeye u¤rad›. Bu temel üzerinde, ‘80’li y›llar›n ilk yar›s›n›n solun tarihi bak›m›ndan ay›rdedici özelli¤i, reformist ve devrimci kanatlar›yla bir bütün olarak geleneksel sol hareketin, kolay bir yenilgi ve da¤›lma ortam›nda içine düfltü¤ü çok yönlü bunal›md›r. Bu bunal›m›n temel ö¤eleri ve dinamikleri, hareketin 20 y›ll›k ev-rimi içinde ad›m ad›m oluflup olgunlaflm›flt›. Karfl›devrim bunu en belirgin biçimde a盤a ç›karan ve elbetteki yaflatt›¤› a¤›r ye-nilgiyle derinlefltirip boyutland›ran bir rol oynad›. Dolay›s›yla, sonraki toparlanma döneminin de daha aç›k anlafl›labilir hale getirdi¤i gibi, geleneksel sol hareketin içine düfltü¤ü bunal›m, hiç de karfl›-devrim sald›r›s›n›n yol açt›¤› s›n›rl› ve geçici bir olgu de¤ildi. Fakat tersine, kökü derinlerde bir yap›sal bunal›md› sözkonusu olan. Komünistlerin bir çok vesileyle ayr›nt›l› biçimde tahlil ettik-leri gibi, bu, herfleyden önce ve temelde, bir küçükburjuva bu-nal›m›yd›. Bu bunal›m›n toplumsal-siyasal anlam›; iki yükselifl döneminin yükünü tafl›yan, ona hakim ö¤e olarak ideolojik-politik rengini veren bir s›n›f›n, küçük-burjuvazinin, 133
zor döneme ve modern burjuva toplumdaki zorlu mücadelelere dayanaks›zl›¤›n›n a盤a ç›kmas›; bu s›n›f›n, tüm sosyalizm iddialar›na ra¤men, temelde demokratik nitelikte olan siyasal hareketinin çözülüp da¤›lmas›d›r. ‹deolojik ve örgütsel anlam› ise; küçük-burjuvaziye dayal› bir devrimcilik anlay›fl›n›n; onun ufkunun teorik ifadesi olan bir program›n; bu toplumsal taban üzerinde flekillenmifl, mad-di ve moral de¤erlerini burada oluflturmufl bir örgütsel kimli¤in, çöküntüsü ve iflas›d›r. ‘80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda uluslararas› planda yaflanan geliflmeler, geleneksel hareketin kendine özgü yap›s›ndan kökle-nen bu bunal›m›n üzerine geldiler. Böylece Türkiye’nin gelenek-sel sol hareketi için bir dönemin noktaland›¤› gerçe¤ini kesinlefl-tirmifl oldular. Geleneksel sol hareketin ‘80’li y›llarda içine girdi¤i bu bu-nal›m›n kapsam›n› ve ana ö¤elerini, I. Genel Konferans›m›z flöy-le özetlemiflti: “‹lkin, do¤ufl ve geliflme döneminde hareketi besleyen ge-leneksel toplumsal dayanaklar yitirilmiflti. Küçük-burjuva toplum-sal katmanlar belirgin bir biçimde mücadeleden kopmufl, yorgun ve y›lg›n düflmüfllerdi. Ö¤renci hareketi kitlesel karakterini kaybetmifl, geçmifl dönemlerin görkemiyle k›yasland›¤›nda, tan›nmaz hale gelmiflti. Ayd›nlar hemen tümüyle düzene ya-manm›fllard›. Sol sendika bürokrasisi ise D‹SK’in tasfiyesiyle birlikte büyük güç kaybetmifl, yeni dönemde flekillenen kesimi ise burjuva reformizminin destekçisi haline gelmiflti. O güne dek hareketi beslemifl toplumsal tabandaki bu da¤›lma, gelenek-sel sol hareketin yaflad›¤› bunal›m›n maddi zeminiydi. “‹kinci olarak, bunal›m ideolojik cephedeydi. Solun reformist kanad› tam bir ideolojik çöküfl ve çürümeye u¤rad›, aç›kça düzen yanl›s› bir konuma geçti. Devrimci-demokrasi ise, halkç› teori ve programlar› etkili ve cazip k›lan küçük-burjuva dalga-n›n k›r›lmas›yla, bir ideolojik kimlik bunal›m›na girdi. Türkiye’nin modern gerçeklerinin art›k daha iyi görülebiliyor olmas› da, eski teorilere derin bir güvensizli¤i besleyen bir 134
baflka etken oldu. Yeni dönemin hareketlili¤ine damgas›n› vuran iflçi s›n›f›na yöne-lifl, bu bunal›m› iyice art›rd›. Zira tam da bu sayede, eski ideolojik flekillenifl ile yeni s›n›fsal yönelifl aras›ndaki çeliflki, daha aç›k görülür hale geldi. “Yap›sal bunal›m›n üçüncü temel kayna¤› ise, flekillenifl ve geliflme döneminde solun de¤iflik kesimlerine uluslararas› daya-nak olmufl, onlar› ideolojik, politik ve moral yönden beslemifl bafll›ca odaklar›n yaflad›¤› çözülme ve çöküfl oldu. Eski toplumsal dayanaklar›n› kaybeden, eski ideolojik konumuna art›k güvensiz-lik duyan sola son darbe, uluslararas› dayanaklar›ndan da yok-sun kalmak oldu. Bu son geliflme dünya sosyalizminin tarihsel geçmiflinden ve akibetinden gelen sorunlar›n daha derinden ve sars›c› bir biçimde hissedilmesine yolaçt›. Tüm bu etkenlerin iç-içe geçmifl bask›s› alt›nda, geleneksel yap›larda bir çözülme, ayr›fl-ma ve bir yeniden saflaflma kaç›n›lmazd›.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.136-137) EK‹M flahs›nda, proletaryan›n dünya görüflü ve devrimcilik anlay›fl›na dayal› bir komünist hareketin do¤uflu, tam da bu iç ayr›flma ve saflaflmalar›n bir ürünü olarak gerçekleflti. 1987 y›-l›, Türkiye’de olaylar›n seyri ve devrimci hareket için gerçek bir dönüm noktas› olan bu kritik y›l, ayn› zamanda hareketimizin siyasal yaflama do¤du¤u bir y›ld›r. Bu dönemeçte iki önemli geliflme üst üste düfltü. ‹lkin, uzun y›llar sürmüfl bir yenilgi döneminin ard›ndan, devrimci örgütler nihayet bir ilk ciddi yeniden toparlanma çabas›na tam da 1987’-de girifltiler. Ve ikinci olarak, bunun art›k küçük-burjuva bir ta-ban üzerinde olamayaca¤›, zira bu s›n›f›n eski coflkulu mücadele ruhu ve iste¤ini kaybetti¤i, yeni dönem toplumsal hareketlili¤i-nin art›k iflçi s›n›f›n›n damgas›n› tafl›yaca¤› bu s›ralar kendini gösteren somut olgularla hissedilmeye baflland›. EK‹M’in iflte tam da bu iki önemli olgunun örtüflme momen-tinde do¤mas› dikkate de¤er bir olgudur: Bu elbette basit bir raslant› de¤ildi. EK‹M’i yaratan koflullar ve dinamiklerle birlikte düflünüldü¤ünde, aç›k ve anlafl›l›r nedenlere dayal› son derece mant›ksal bir geliflmeydi. 135
“1987 y›l›, Türkiye’nin yak›n geçmifline damgas›n› vuran küçük-burjuva hareketlili¤in ve bu temel üzerinde, bu hareketlilik içinde kendini bulmufl ve oluflturmufl küçük-burjuva devrimcili¤inin/sosyalizminin art›k geride kald›¤› gerçe¤inin daha net görülebildi¤i bir dönemeci iflaretler. EK‹M, bu gerçekli¤in bilin-cidir.” (Solda Tasfiyecili¤in Yeni Dönemi, s.28) EK‹M, bu gerçe¤in bilincidir! Bu ifade, hareketimizin ideolo-jik konumunu, bugünkü sol hareket içinde tuttu¤u özel yeri, ge-leneksel hareketle kendi aras›ndaki derin ve kal›n ayr›m çizgile-rini en iyi ve özlü bir biçimde özetliyor. Zira geleneksel devrimci hareketin yeni dönemdeki en temel tutars›zl›¤›, bir baflka toplumsal zeminde flekillenmifl ve olgunlafl-m›fl bir devrimcilik anlay›fl›n›, köklü bir muhasebe ve elefltirisini yapmak gere¤i duymaks›z›n bu kez iflçi s›n›f› içinde sürdürmeye kalkmak olmufltur. Oysa bu hareket 20 y›ll›k evrimini küçük-burjuva bir toplumsal zeminde yaflam›flt›. ‹deolojik kimli¤ini ve teorik-programatik flekillenmesini bu temel üzerinde bulmufl, gelenek ve de¤erlerini burada oluflturmufl, politika ve örgüt an-lay›fl›n› ve prati¤ini bu s›n›f içinde yaflam›flt›. Özetle kendini burada bulmufl, burada büyümüfl, burada olgunlaflm›fl ve nihayet yenilgi ve bunal›m› da bu temel üzerin-de bu s›n›fla içiçe yaflam›flt›. Dolay›s›yla, yeni dönemde toplum-sal kimli¤ini gerçekten de¤ifltirebilmesi için, öncelikle kendi eski kimli¤i ile hesaplaflmas›, onun ürünü olan teorik bak›fl aç›s›n›, ideolojik çizgiyi ve örgüt anlay›fl›n› terketmesi gerekirdi. EK‹M, bu yolu tutan tek gerçek hareket oldu; zira EK‹M bir dönemin geride kald›¤›n›n bilinciydi ve bizzat bu geride ka-lan dönemle köklü hesaplaflman›n bir ürünüydü. Sosyalizm iddias› tafl›yan küçük-burjuva bir siyasal hareket, gerek toplumsal özellikleri nedeniyle, gerekse bundan ayr› düflünülemeyecek olan demokratik ve sosyalist kimliklerin eklektik kar›fl›m› nedeniyle, bir iç ayr›flmaya ve saflaflmaya müsait bir potansiyeli her zaman içinde tafl›r. Tüm sorun, düflünsel-siyasal 136
evrimin bunu olgunlaflt›rmas› ve s›n›f mücadelesinin seyrinin ise bunu a盤a ç›karmas›d›r. Türkiye’de ‘60’lardan ‘80’lere 20 y›ll›k evrimin olgunlaflt›r›p haz›rlad›¤› ve 12 Eylül’de yaflanan a¤›r yenilginin ise a盤a ç›kard›¤› iç ayr›flma ve yeni temeller üzerinde saflaflma, bunun somut bir ifadesinden baflka bir fley de¤ildir. ‘60’larda kendini reformist temelleri üzerinde bir burjuva sosyalizmi olarak gösteren sol hareket, ‘70’lerin bafl›ndaki ilk büyük iç ayr›flmas›yla kendi bünyesinden devrimci bir ak›m do¤urdu. Tüm temel özellikleri itibar›yla küçük-burjuva s›n›f›n devrimcilik anlay›fl›n› temsil eden bu yeni devrimci-demokratik ak›m belli geliflme safhalar›ndan geçti. ‘70’li y›llar›n ikinci yar›s›nda kendi içinde belirgin bir yeni iç farkl›laflma yaflad›. Baz› devrimci gruplar reformizme ve revizyonizme karfl› mücadele için-de Marksizme daha çok yak›nlafl›rlarken, öteki baz›lar› tersinden bir e¤ilimle revizyonizmle uzlaflt›lar ve burjuva reformizmine kar-fl› kronik bir zay›fl›k gösterdiler. ‘80’li y›llar›n karfl›-devrim döneminde yaflad›klar› a¤›r ye-nilgi, devrimci-demokrasinin bu iki kanad›n› yeni süreçlerle yüz-yüze b›rakt›. Sa¤ kanat neredeyse tümden liberal-tasfiyeci bir evrime girdi. Sol kanat ise kendi içinde yeni bir iç ayr›flman›n sanc›lar›n› yaflamaya bafllad›. Temelde küçük-burjuva olarak ka-lan ideolojik ve toplumsal kimlik bunu fliddetle zorlad›. Yeniden toparlanma çabas›na ba¤l› ve bunun bir önkoflulu olarak, yenilgi döneminin ve bundan hareketle yak›n geçmiflin muhasebesi so-runu gündeme girince, iç ayr›flma kendini kaç›n›lmaz biçimde dayatt›. Yenilginin sonuçlar›na devrimci ve oportünist yaklafl›m, bu iç ayr›flman›n ana kutuplar›n›n oluflmas›n›n ilk temel etkeni oldu. EK‹M; devrimci hareketin o güne dek biriktirdi¤i devrimci miras›n sahiplenilmesi temeli üzerinde, geçmifl hareketin küçük-burjuva ideolojik s›n›fsal yap›s›n›n köklü bir elefltirisi tutumunun temsilcisi olan e¤ilimin flekillenmesiyle ortaya ç›kt›. Geçmiflin miras›na ve yenilginin sonuçlar›na bu tür bir devrimci yaklafl›m›n, yeni dönemde, devrimci kimli¤i koruyabilmenin 137
ve daha ileri bir düzeyde onu yeniden üretebilmenin olmazsa olmaz koflulu ol-du¤unu, sonraki geliflmeler daha iyi gösterdiler. Dün küçük-bur-juva bir s›n›fsal özün yans›mas› olan geçmifl devrimci-demokrat kimli¤i sürdürmek tutuculu¤u gösterenlerin, bugün devrimcilikten demokratl›¤a nas›l bir düflüfl yaflad›klar›n› ibretle izlemek müm-kündür. Bu bizim için ne flafl›rt›c›yd›, ne de beklenmeyen bir gelifl-meydi. Tersine komünistler, ‘80’lerin ikinci yar›s›ndaki iç ay-r›flmada, sözde geçmifli savunmak ad›na, geçmifl hareketten ileri-ye do¤ru bir kopufla karfl› tutucu bir direnifl gösterenlerin bugün içine düfltükleri bu durumu, yeni dönem tasfiyecili¤ini çözümle-yen yaz›larda flöyle tan›mlanm›fllard›: “Dün geçmiflle hesaplaflman›n önünü t›kayanlar, bugün o geçmiflin de gerisine düflmenin bafl›n› çekiyorlar. Dünün eski-de direnme tutuculu¤u, yeni iç ve uluslararas› koflullarda, bugün legalist reformist bir kimli¤e dönüflüyor. Dün geçmifli devrimci bir temelde aflmaya ayak direyerek, böylece geçmiflin liberal elefltirisine giriflenlerin ifllerini kolaylaflt›ranlar, bugün kendile-ri de ayn› liberal platforma sürükleniyorlar.” (Solda Tasfiyecili¤in Yeni Dönemi, s.13) Fakat dikkate de¤er bir baflka olgu, bu gerçe¤i tamamlamaktad›r. Bu ayn› geçmiflin tüm devrimci miras›n› ve mevzilerini korumak ve savunmak görevi de, bugün, tam da bu geçmifle pro-leter sosyalizmi platformundan en sert ve kapsaml› elefltirileri yönelten komünistlere kalm›flt›r. Bu objektif olgu, tümüyle man-t›ksal bir sonuçtur. Zira geçmifl devrimci miras› savunman›n ve sürdürmenin bu geçmifli ileriye do¤ru aflmaktan baflkaca bir yo-lu yoktur.
138
VI. BÖLÜM
Örgüt, Önderlik ve Kadro Sorunlar
I- Örgütsel geliflme süreçlerimize özet bir bak›fl Örgüt ve kadro sorunlar›m›z›n bugünkü çerçevesini yerli
ye-rine oturtmak bak›m›ndan öncelikle geçmifl süreçlerimize iliflkin k›sa bir özetleme yapmak yararl› olacakt›r. Hareketimizin gelifl-me sürecine iliflkin de¤erlendirmelerde hep dile getirildi¤i gibi, 7 y›ll›k siyasal yaflam›m›zda, örgütsel oluflum ve geliflmemiz ken-dine özgü belli safhalardan geçti. Yaklafl›k olarak 1990 bafl›na kadar olan ilk ikibuçuk y›ll›k dönem, örgütsel oluflumda bir geçifl sürecidir bizim için. 1987 Ekim’inde Ekim’in yay›n hayat›na bafllamas› ile siyasal yaflama ilk ciddi ad›m›n› atan hareketimiz, örgütsel geliflmesinin temel halkas› olan bir Merkez Komitesi’ne ancak 1988 yaz›nda kavuflabildi. Bu önemli bir ad›m olmakla birlikte, o gün için ha-reketimizin elinde, leninist normlara uygun kal›c› bir örgütsel fle-killenmeye gidecek güçler henüz birikmifl de¤ildi. Dolay›s›yla kal›c› bir örgütsel inflaya geçme olanaklar›ndan yoksun durumdayd›k. Kuflkusuz kazand›¤›m›z 141
güçlere daha bafl›ndan itibaren belli bir örgütsel biçim vermeye ve olanaklar›m›z ölçüsünde bunu bir s›n›f çal›flmas›na yöneltmeye çal›flt›k. Ne var ki, çal›flma ve mücadele içinde tan›nmas› ve s›nanmas› gereken unsurlardan oluflturulmufl bu ilk mahalli örgütlenmeleri, henüz yaln›zca bir örgütsel ön çal›flma olarak ele almak durumundayd›k. ‹kinci safha, 1989 Kas›m’›ndaki MK toplant›s›yla bafllar ve 1991 bafl›nda toplanan I. Genel Konferansla noktalan›r. Bir y›l-l›k h›zl› bir örgütsel flekillenme ve o günün koflullar› içinde anlam-l› say›labilecek bir politik çal›flma eflli¤inde, bütün bir 1990 y›l›n› kaplayan bu örgütsel geliflme safhas›, EK‹M’in nihayet bir ilk örgütsel omurgaya oturmas› ile sonuçland›. Mevcut tüm ör-gütlerimizin genifl ve tam bir temsiline dayanan I. Genel Konfe-rans›m›z, bu ilk gerçek örgütsel geliflmenin doru¤uydu. 1990 y›l›, geliflme süreçlerimiz içinde, kendini önceleyen (ve hareketimiz için varl›k hakk› ve olana¤› kazanmak do¤rultusundaki zorlu ilk mücadelelere sahne olan) ilk ikibuçuk y›ll›k oluflum döneminin sonuçlar›n›n devflirildi¤i bir y›l olarak kabul edilmelidir. I. Genel Konferans›m›z, geliflme sürecimizin bu ilk dönemini flöyle de¤erlendirmiflti: “Hareketimiz bu aflamaya dört y›la yaklaflan zorlu bir gelifl-me süreci içinde ulaflt›. Dört y›l önce s›n›rl› say›da komünistin Türkiye devrimci hareketinin geleneksel ideolojikpolitik platfor-mundan köklü bir kopufluyla bafllayan süreç, ideolojik, politik ve örgütsel bir geliflme bütünlü¤ü içinde ilerleyerek, EK‹M’e ger-çek manada bir siyasal hareket kimli¤i kazand›ran bir aflamaya vard›. Konferans›m›z bu süreci bir ilk oluflum dönemi olarak de-¤erlendirmekte, yeni do¤an bir siyasi hareket için yeni olman›n güçlükleriyle dolu bu dönemin asgari bir baflar›yla geride b›rak›l-d›¤›n›, EK‹M’in onu partiye ulaflt›racak yeni bir geliflme dönemine girdi¤ini tespit etmektedir.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.31) Bununla birlikte, I. Genel Konferans aflamas›ndaki örgütsel oluflumumuz, henüz çok yeniydi. Mahalli örgütler oturmufl olmak142
tan uzakt›. Etkin bir siyasal faaliyet için gerekli örgütsel-teknik altyap›dan yoksunduk. Ayn› flekilde, kadro birikiminin esas›, 1990 y›l›nda saflar›m›za h›zla akan unsurlardan oluflmaktayd›. Nere-deyse tümü ideolojik geliflmemizin etki ve gücüyle kazan›lm›fl bu insanlar, gerçek kavray›fl ve kiflilikleriyle, henüz bizden uzak idiler. Geleneksel örgütlerin görüfl ve pratikleri içinde flekillen-mifl kifliliklere sahip, daha da kötüsü, yenilgi döneminin zay›flat›c› ve bozucu izlerini belirgin biçimde tafl›yan insanlard›. Önümüzde bunlar›n ideolojik çizgimiz temelinde yeniden e¤itimi, devrimci örgüt yaflam› ve siyasal çal›flma içinde dönüfltürülmesi gibi temel örgütsel görevler durmaktayd›. I. Genel Konferansta bu sorun üzerinde önemle durulmufltu. Eldeki insan malzemesinin kendi çizgimizde e¤itilmesi ve dönüfltürülmesi temel görevi, örgüt ya-flam›m›z›n önemli bir sorunu ve kadro politikas›n›n temel bir bo-yutu olarak tan›mlanm›flt›: “EK‹M, yeni bir çizgi, yeni bir gelenek, yeni bir kültür de-mektir. Ama bu, yeni dönem kadrolar›n belli bir oran›na ra¤men, tüm bu yeniliklerin asl›nda geçmiflten devral›nan kadrolarla ba-flar›lmaya çal›fl›ld›¤› gerçe¤ini de¤ifltirmez. ‹flçi kökenli kadrola-r›m›z›n bir kesimi için de ayn› fley geçerlidir. Bu, ideolojik, politik ve örgütsel her düzeyde, de¤iflik kadrolarda de¤iflik ölçülerde ol-mak üzere geçmiflin izlerinin, önyarg›lar›n›n, al›flkanl›klar›n›n ye-ni örgüt yaflam›na tafl›nabilmesi demektir. Geçmiflin bu etkilerini kaz›mak, örgüt yaflam›m›z›n önemli bir sorunu, kadro politikam›-z›n önemli bir unsurudur. Sorun yaln›zca geçmiflin kal›nt›lar›n-dan da gelmiyor. EK‹M, geliflme sa¤lad›¤› ölçüde, bu, bugünün çok de¤iflik örgüt ve çevrelerinden ona en ileri ö¤elerin akmas›n› da sa¤l›yor. Bu yoldafllar, hareketimizin temel teorik görüflleri ve politikalar›yla birlefltikleri için saflarm›za geliyor olsalar bile, iradeleri d›fl›nda geldikleri örgütlerin bir k›s›m ideolojik önyarg›-lar›n› ve örgütsel al›flkanl›klar›n› da birlikte getiriyorlar. Gerek mücadelenin yeni kazan›mlar› olsun, gerekse baflka saflardan gelsin, tüm yeni yoldafllar› kendi ideolojik ve 143
örgütsel potas›nda yeniden biçimlendirmek, örgüt yaflam›m›z›n bugünkü temel sorunlar›ndan biridir.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.49-50) Örgütsel oluflum sürecimizin üçüncü dönemi, I. Genel Kon-ferans (1991 Ocak-fiubat) ile Ola¤anüstü Konferans (Aral›k 1992) aras› dönemdir. Bu bizim için kaybedilmifl bir dönemdir. Bu dönemin genel d›fl koflullar›, sol harekette yeni tasfiyeci dalga ve bunun bizim saflar›m›zdaki yank›s›, örgütümüzün belgelerin-de genifl ve hemen tüm boyutlar›yla tahlil edilmifl bulunmaktad›r. I. Genel Konferans›m›z› izleyen dönem, bizim için, s›n›fa yönelik etkin bir siyasal faaliyet dönemi olacakt›, böyle de¤erlendirilmifl-ti. O güne kadarki geliflme süreci içinde biriktirilmifl güçler buna göre düzenlenecek, mahalli örgütler buna göre mevzilendirilecek, örgütün çal›flmas›n›n pratik yönü flaflmaz biçimde bu hedefe yo-¤unlaflt›r›lacakt›. Tam da böyle bir çal›flma içinde, parti infla süre-cimiz yeni bir safhaya geçmifl olacakt›. Hareketimizin elindeki güçleri bu tür bir çal›flma içinde yeniden e¤itip dönüfltürecek, s›n›f›n ileri ö¤eleriyle örgüt saflar›n› besleyecek, yaratt›¤› örgütsel omurgay› fabrika taban›na dayand›rmaya çal›flacak, özetle, par-tileflme sürecinin pratik-örgütsel cephesi, bu tür bir çal›flma içinde ete kemi¤e bürünecekti. Yeni flekillenmekte olan bir örgüt oldu¤umuz olgusuyla bir-likte de¤erlendirildi¤inde, böylesine önemli bir geliflme aflamas›n›n temel güvencesi, ancak hareketin önderli¤i, somutta MK olabilir-di. Oysa daha bu safhan›n bafllang›c›nda, MK bünyesinde ortaya ç›kan ve bir kesimi flahs›nda tasfiyeci bir ideolojik içerik kazanan bunal›m, örgütün tüm geliflme sürecini zaafa u¤ratt›. Yeni döneme iliflkin olarak tespit edilen görev ve hedefler önemli ölçüde ortada kald›. Örgütün politik faaliyet kapasitesi zay›flad›. Ve en önemlisi, ideolojik çizgimiz temelinde e¤itilmeye ve buna uygun düflen bir siyasal pratik içinde dönüfltürülmeye muhtaç kadrolar›n ve örgüt birimlerinin en zay›f ö¤eleri, h›zla bir probleme dönüfltüler. Fiili örgütsel önderlik bofllu¤u içinde, bu zay›f ö¤elerin bir k›sm› dö-küldü. 144
Di¤er bir k›sm›, Ankara örne¤inde görüldü¤ü gibi, küçükburjuva devrimcili¤inin en dejenere bir davran›fl› olan dükal›k e¤ilimleriyle ortaya ç›kt›lar. Bu arada tasfiyeci “yöneticiler”in çal›flma bölgeleri tümden da¤›l›p tasfiye oldu. Örgütümüzün bu bunal›m döneminden manevi-siyasal gücünü ve (pratik cephedeki önderlik bofllu¤una ra¤men) örgüt güçlerinin önemli bir bölümünü koruyarak ç›kmay› baflarmas›nda, MYO olarak Ekim çok özel bir rol oynad›. Ekim, daha bafl›ndan itibaren, I. Genel Konferans›n de¤erlendirmeleri ve öngörüleri ›fl›¤›nda, soldaki tasfiyeci dalgaya karfl› sistematik ve tavizsiz bir mücade-le yürüttü. Kadrolar›n dönemi bir ideolojik aç›kl›kla gö¤üslemesin-de belirgin bir rol oynad›. MK bünyesindeki tasfiyeci oda¤a karfl› aç›k bir savafl ilan›yla birleflememek gibi bir zaaf tafl›sa da, Beflinci Y›l’a girifl de¤erlendirmesinde, örgütsel sorunlar›m›z›n en kritik noktas› olan “kan uyuflmazl›¤›” olgusunu aç›kl›kla ortaya koydu. Çözüm halkas› olarak ise, net bir biçimde, önderlik sorunu ve sorumluluklar›na iflaret etti. Bu “kay›p” dönemin son 6 ay› tasfiyecili¤e karfl› örgüt çap›n-da aç›k bir iç mücadeleye sahne oldu. Yarat›lan tüm kargaflaya ve tasfiyeci ö¤elerin s›n›rs›z ölçüde sorumsuzlu¤una ra¤men, ör-gütümüz bu çat›flma sürecini demokratik tam temsile dayanan bir konferansla noktalamay› baflard›. Böylece en bunal›ml› bir süreci bile örgüt yaflam›n›n normlar›na uygun bir biçimde aflma olgunlu¤unu göstererek, yaratmaya çal›flt›¤› yeni örgüt gelene¤inin önemli bir s›nav›ndan daha geçti. Tasfiyecili¤in tasfiyesi, örgütsel geliflme sürecimizde yeni bir dönemin ilk ad›m› oldu. Ocak 1993’te bafllayan bu son geliflme safhas›, aradan geçen iki y›l›n toplam bilançosu üzerinden bak›l-d›¤›nda, tam da öngörüldü¤ü gibi, örgütsel geliflme sürecimizde gerçek bir yeni dönem olmufltur. Tasfiyecili¤in yaratt›¤› tahribat›n giderilmesi, örgütün ideolojik birli¤inin daha sa¤lam bir biçimde yeniden kurulmas›, örgütün yeniden yap›land›r›lmas›, yeni çal›flma alanlar›na ve biçimlerine geçifl, ve tüm bunlar›n ortak bir sonucu olarak, örgütün pratik faaliyet ve politik mücadele kapasitesindeki büyüme, bu yeni geliflme döneminin temel kazan›mlar›ndan ba-z›lar›n› 145
oluflturmaktad›r. Kuflkusuz bu sorunlar›n bitmesi demek de¤ildir. Tersine, geliflme döneminin ürünü olan bir dizi eski ve yeni sorun ve bu-gün bir k›sm› geçmiflten süregelen di¤er bir k›sm› yeni zaafla yüz-yüzeyiz. Zaten konferans›m›z›n önünde duran ve gündeminde yeralan temel görevlerden biri de, bu sorunlar ve zaaflar üzerine hareketin önünü açacak, geliflmesini h›zland›racak yeni de¤er-lendirmeler ortaya koyabilmektir.
II- Dünden bugüne önderlik sorunlar› Önderlik kavram›, devrimci siyasal mücadelenin en temel kavramlar›ndan biridir. Devrimin geliflme seyri ve kaderi, bu kav-ram›n ifade etti¤i sorunun baflar›l› çözümüne s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Devrimde iflçi s›n›f›n›n önderli¤i, iflçi s›n›f› hareketinde komünist partisinin önderli¤i, komünist partisinde ise merkezi önderlik... Tarihsel bir çerçevede, birbirleriyle organik ba¤lant› içinde olan tüm bu sorunlar›n baflar›l› devrimci çözümü, devrimin ve yeni toplum mücadelesinin gerçek güvencesidir. Komünistler olarak, bugünün Türkiye’sinde devrimci siyasal 146
mücadelenin en temel sorununun önderlik sorunu oldu¤unu döne döne vurgulayageldik. Kuflkusuz burada as›l ve öncelikle vur-gulanan, s›n›f›n devrimci önderli¤inin, öncü s›n›f partisinin henüz yarat›lamam›fl olmas› gerçe¤idir. Fakat tam da bu temel zaaf›n kendisi, ayn› zamanda, ancak kendisine yön verme yetene¤ine sahip böyle bir parti sayesinde ezilenler cephesinin sürükleyici kuvveti rolünü oynayabilecek olan iflçi s›n›f›n›n da, sonuçta bu rolü oynayamamas› zaaf›na yolaçmaktad›r. Bu ise, “siyasal süreçlerde t›kanma” dedi¤imiz toplum düzeyindeki daha genel bir soruna zemin oluflturmaktad›r. Bu nedenledir ki, ‘94 Dönemeci de¤erlendirmesi, tam da bu zincirleme ba¤lant› içinde, s›n›f›n öncü partisi sorununu, “devrimci siyasal mücadelede gerçek bir mesafe katetmenin çözücü, dolay›s›yla kavranacak halkas›” olarak tan›mlar. Komünist partisini infla mücadelesi, devrimde proletaryan›n s›n›f önderli¤ini yaratmak mücadelesidir. Fakat kolayca anlafl›l›r ki, parti bunu ancak kendisi de sa¤lam, yeterli ve yetenekli bir önderli¤e sahip oldu¤u ölçüde baflarabilir. Böyle olunca, proletarya partisini infla süreci, herfleyden önce, onun kendi önderli¤ini yaratma sorunu olarak ç›kar karfl›m›za. Partinin kendi merkezi önderli¤i sorunu, bu çerçevede, ayr› bir yere ve kritik bir öneme sahiptir. Marksistler, öncü s›n›f partisinde önderlik sorununa her zaman ayr› bir önem vermifllerdir. Zira onlar, “modern burjuva toplumda s›n›flar›n siyasal partiler taraf›ndan yönetildi¤ini; siyasal partilerin de, genel kural olarak, en çok otorite ve etki sa¤lam›fl olan, en deneyimli ve sorumlu görevlere seçim yoluyla gelen ve lider diye adland›r›lan kiflilerden meydana gelmifl, oldukça kararl› gruplar taraf›ndan yönetildi¤ini” (Lenin) iflin abc’si sayarlar. Ve dahas›, tarihin en zorlu mücadele-si say›lmas› gereken toplumsal devrim mücadelesini yönetmek misyonuyla yüzyüze olan bir s›n›f ve onun partisi için bunun ne demek oldu¤unu da çok iyi bilirler. Lenin’in sorunu ortaya koyuflu dikkate de¤erdir: “Siyasal düflünce Almanlar aras›nda yeteri kadar geliflmifltir, ve profesyonel 147
olarak e¤itilmifl, uzun deneylerden geçmifl ve tam bir uyum içinde çal›flan ‘bir düzine’ denenmifl ve yetenekli lider olmadan (ve yetenekli kifliler yüzlerle do¤maz) modern toplumda hiç bir s›n›f›n kararl› bir mücadeleye giriflemeyece¤ini anlayacak kadar siyasal deneyim edinmifllerdir.” (Ne Yapmal›?) Ayn› tart›flman›n devam›nda, Lenin, “süreklili¤i sa¤layan istikrarl› bir önderler örgütü olmadan hiçbir devrimci hareket varl›¤›n› sürdüremez” diyor. Bununla elbette partinin mahalli ko-miteleri de kapsayan profesyonel devrimci çekirde¤i kastedilmektedir. Fakat biz ayn› iliflkiyi, süreklili¤i sa¤layan sa¤lam bir önderlik çekirde¤i olmadan hiçbir komünist partisi varl›¤›n› sür-düremez olarak da ele alabiliriz. S›n›f›n öncü partisinde tutarl›, güçlü ve sa¤lam bir önderli¤in tafl›d›¤› ola¤anüstü belirleyici öne-mi, devrimci siyasal mücadele tarihi yaln›zca olumlu örnekler üzerinden de¤il, fakat tersinden olumsuz örnekler üzerinden de yeterli aç›kl›kta ortaya koymufltur. Örgütümüzün tarihsel ölçülerle al›nd›¤›nda henüz çok k›sa say›lmas› gereken kendi siyasal yafla-m› da, ayn› flekilde, bunu, önderlik kurumunun oldu¤u kadar, önderlik ö¤elerinin olumlu ve olumsuz örnekleri üzerinden de yeterli aç›kl›kta göstermifltir. 2. Genel Konferans›m›z›n temel gün-demini tam da “EK‹M’de Önderlik Sorunlar›”n›n oluflturmas›, tart›flma ve de¤erlendirmelerin bu temel konu ekseninde sürmesi, bu sorunun bir çözücü halka olarak tan›mlanmas›, bu çerçevede elbette rastlant› de¤ildir. Dünden bugüne EK‹M’de önderlik sorunlar› Önderlik alan›ndaki sorunlar›m›z›n bugünkü çerçevesini ve anlam›n› yerli yerine oturtabilmek için, öncelikle bu sorunun geçmiflteki durumuna ve süreç içerisindeki seyrine bakmam›z gerekmektedir. 2. Genel (Ola¤anüstü) Konferans›m›z›n Bildiri’sinde, “EK‹M’de Önderlik Zaafiyeti” biçiminde tan›mlad›¤›-m›z bu soruna iliflkin olarak, flu de¤erlendirme yap›lmaktayd›: 148
“O güne kadarki geliflmesi EK‹M’e nihayet bir siyasal örgüt kimli¤i kazand›rm›fl, I. Genel Konferans›n› toplamak bunun somut bir ifadesi olmufltu. fiimdi EK‹M’in önünde onu parti öncesi bir siyasal örgütten gerçek bir s›n›f partisine ulaflt›racak bir geliflme çizgisi uzan›yordu. De¤erlendirme ve Kararlar’da ifadesini bulan ideolojik, politik ve örgütsel perspektifler, bu geliflme çizgisinin temel ve taktik esaslar›n› içermekteydi. Hedefler yeterli aç›kl›k-ta, görevler yeterli somutlukta belirlenmifl, örgütün önüne ideo-lojik, politik ve örgütsel tüm cephelerde yeni bir at›l›m› gerçek-lefltirme görevi konmufltu. Özetle, EK‹M I. Genel Konferans›n›n sonuçlar› aç›k ve sa¤lam perspektifler, güçlü bir iddia, kuvvetli bir misyon bilinci demekti. “Ne var ki ve ne yaz›k ki, EK‹M I. Genel Konferans›, bu perspektiflerin gerçeklefltirilmesine baflar›yla ve kararl›l›kla ön-derlik edebilecek, EK‹M’in iddias›n› kendinde cisimlefltirmifl, o-nun misyonunun tafl›y›c›s› bir önderlik ekibini kendi içinden ç›karmay› baflaramam›flt›r. “Geleneksel hareketten kopmufl ve tümüyle yeni temeller üzerinde kendini flekillendirmeye çal›flan bir harekete önderlik etmenin tüm zorluklar›na kararl›l›kla katlanan, bu zorluklar kar-fl›s›nda iflin kolay›na kaçmayan, sözde kolay çözümlere e¤ilim duymayan, ayn› anlama gelmek üzere temel ideolojik ve ilkesel konumlarda ›srarl›, stratejik öncelikleri gözetmede kararl›, kendi içinde uyumlu ve anlaflm›fl bir kollektif önderlik ekibini kendi bünyesinden ç›karmay› baflaramamak, örgütümüzün daha ilk oluflumundan beri süregelen temel bir zaaf› olmufltur. Ola¤anüstü Konferans›m›z, oluflum süreçlerinin bafllang›c›ndan alarak, bu te-mel zaaf› bir çok yönüyle irdelemeye ve sonuçlar ç›karmaya bu nedenle özel bir önem vermifltir.” (Devrimci Politika ve Örgütlenme Sorunlar›, s.14-15) Bu de¤erlendirmenin ›fl›¤›nda ele al›nd›¤›nda, 2. Genel Kon-ferans›m›z› izleyen bir y›ll›k baflar›l› geliflme sürecinin k›sa fakat özlü bir bilançosunu ç›karan ‘94 Dönemeci bafll›kl› temel belgede, önderlik sorununa özel bir vurguyla yer verilmesi 149
kuflkusuz bir rastlant› de¤ildir. 6 y›ll›k genel geliflme sürecimizin çeflitli zaaf ve yetersizliklerle içiçe yafland›¤›n› tespit eden ‘94 Dönemeci, bunlar içinde “önderlik zaafiyeti”nin ayr› yer tuttu¤unu vurgu-lamakta, sorunu ve o aflamadaki durumunu flöyle ortaya koy-maktad›r: “Hareketimizin geliflme süreçlerini bir çok kere de¤erlendirdik ve bunlar›n neler oldu¤unu her seferinde irdeledik. Kuflku yok ki bunlar içinde en büyük önemi tafl›yanlardan biri, hareketimizin yaflad›¤› önderlik zaafiyeti olmufltur. ... Geride kalan y›l-lar içinde hareketimiz bir dizi “yönetici” ç›karm›fl, fakat yaz›k ki hareketin geliflme ihtiyaçlar›na yan›t verebilen birleflmifl ve kenetlenmifl gerçek bir önderlik ekibi ç›karamam›flt›r. Yönetici olma hakk› (“hukuk”u) kazan›p da hareketin önderlik ihtiyac›na yan›t verebilen bir kiflilik ve kapasite ortaya koyamayanlar, her zaman geliflme süreçlerini t›kayan bürokratik engellere, giderek bunal›m ö¤elerine dönüflürler. Son derece elveriflsiz koflullarda ortaya ç›kan ve ilerlemeyi kolaylaflt›racak olumlu bir geçmifl birikimi devralmayan EK‹M, bu önderlik zaafiyetinin olumsuz etkilerini ve tasfiyeci sonuçlar›n› yaflamak durumunda kald›. Ola-¤anüstü Konferans›m›z›n gündemini çok büyük ölçüde “EK‹M’de Önderlik Sorunlar›” tart›flmas›n›n oluflturmas› bu aç›dan flafl›rt›c› de¤ildir. “Fakat e¤er bugün EK‹M’in bir dönemi gerçekten geride b›rakabildi¤ini söylüyorsak, bu ifadesini her fleyden önce, hareketimizin nihayet anlaflm›fl ve kenetlenmifl bir önderlik ekibine sahip olma olana¤›n› yakalam›fl olmas›nda bulmaktad›r.” “Hareketimizin nihayet anlaflm›fl ve kenetlenmifl bir önderlik ekibine sahip olma olana¤›n› yakalam›fl olmas›” -hiç kuflku yok ki bu, son iki y›l içinde hareketimizin en büyük kazan›m›d›r ve tüm öteki geliflme ad›mlar›m›z›n temel güvencesi olmufltur. Ha-reketimizin toplam süreçleri aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, böyle bir ön-derlik çekirde¤ine nihayet kavuflmufl olmak, onun geliflmesinde alt› çizilmesi gereken bir kilometre tafl›d›r. Bugün bir ilk önderlik çekirde¤ine sahip olmay› baflarmam›z›n hareketimizin geliflme süreçleri ve onun partileflme hedefi 150
aç›s›ndan tafl›d›¤› özel önemi tüm kapsam›yla de¤erlendirebilmek için, ortaya ç›k›fl an›ndaki durumumuzu ve ilk befl y›ll›k sürecimizi gözönünde bulundurmak gerekir. Bu sürecin tüm bilgisi, Ola¤anüs-tü Konferansta, özel ayr›nt›lar› da kapsayacak bir genifllikte or-taya konulmufltur. Buna iliflkin tutanaklar, kitaplaflt›r›larak devrimci kamuoyuna da ayr›ca sunulmufltur. Oradaki ayr›nt›l› tart›flma ve de¤erlendirmeler bize, sorunu k›sa tutma ve burada kendimizi sorunun daha çok bugün için önem tafl›yan yönleriyle s›n›rlama olana¤› vermektedir. Sorunun dünkü çerçevesi ve kayna¤›, Ola¤anüstü Konferans›m›z›n tutanaklar›nda flöyle özetlenmifltir: “Önderlik kadrolar›m›z›n ço¤unlu¤u; önderlik deneyimi ve birikimi olmayan, genel bir teorik ve ideolojik birikimden yoksun, EK‹M’in yaflad›¤› ideolojik s›çramay› kendi kiflili¤inde yaflamam›fl, bunu üretmek yetene¤inden yoksun, 12 Eylül’ün etkilerini hala üzerinde tafl›yan, ideolojik yönden zay›f olduklar› için yeni bir hareketin geliflme güçlükleri karfl›s›nda kolayca gerileyen, çabuk umutsuzlu¤a kap›lan, ya atalete ya d›fl›m›za düflen insanlardan oluflmaktayd›.” (Devrimci Politika ve Örgütlenme Sorunlar›, s.191) Bunun hemen ard›ndan, EK‹M’deki önderlik zaafiyetinin en kritik yönüne, “sorun bu hareketin bir önderlik ekibinden yoksun olarak yola ç›kmas›ndad›r” sözleriyle iflaret ediliyor. Bu sorun, de¤erlendirme boyunca s›k s›k yinelenmekte ve EK‹M’de önder-lik zaafiyetinin “varolan bir önderli¤in çal›flma tarz›n› oturtamamak-ta” de¤il, fakat tam da böyle bir önderlik ekibinden yoksunlukta odaklaflt›¤› vurgulanmaktad›r. Önderlik sorununun de¤iflen çerçevesi Bugün ise sorunun ekseni de¤iflmifltir. EK‹M’de art›k bir ilk önderlik çekirde¤i vard›r. Yeni durumda sorun art›k farkl› bir çerçevede durmaktad›r önümüzde. Temel oldu¤u kadar partileflme acil hedefi çerçevesinde güncel olan sorunlardan biri, bu önderlik çekirde¤inin kendisini nitelik ve nicelik yönünden 151
h›zl› bir biçim-de gelifltirmesidir. Bize gerekli olan, bugün henüz dar ve kendi s›n›f›yla ilk anlaml› ba¤lar› kurmaktan uzak bir örgütün de¤il, fakat devrimci s›n›f›n öncüsü s›fat›na hak kazanacak bir komünist partisinin önderli¤i oldu¤una göre, nitelik ve nicelik yönünden geliflme ihtiyac› da ancak bu çerçevede tüm kapsam›yla anla-fl›labilir. Önderlik sorununun bugün daha acil ve bir bak›ma pratik olan bir öteki yönü ise, baflar›l› bir kollektif çal›flma tarz› sorunu olarak durmaktad›r önümüzde. ‹sabetli bir iç görevlendirme, partileflmenin öncelikle sorunlar›na uygun bir yo¤unlaflma, bu çer-çevede do¤ru bir konumland›rma, her türlü yard›mc› donan›m, iç diyalog, koordinasyon ve denetim sorunlar›, bu çal›flma tarz›n›n ilk akla gelen temel unsurlar›d›r. Tüm bunlar›n uyumlu organik birli¤i anlam›nda do¤ru bir çal›flma tarz› uygulayarak önderlik görevini en etkin ve verimli bir biçimde gerçeklefltirmeyi ba-flarabilmek, önderlik sorununun bugünkü en acil ve yak›c› halka-s›d›r. Y›l partileflme y›l› oldu¤una göre, yeni Merkez Komitesi’nin önünde, bu süreci baflar›yla örgütlemek ve bu çaba içinde kendini de bu yeni önderlik düzeyine haz›rlamak görev ve sorumlulu¤u durmaktad›r. Ne var ki, yedi y›ll›k geliflme sürecimizin ilk befl y›l›na dam-gas›n› vuran önderlik zaafiyetinin sorunlar›, bugün ortaya ç›km›fl yeni durumla hiç de tümden bitmifl de¤ildir. Tersine bu s›k›nt›l› geçmifl süreç, geride, bugünkü örgüt yaflam›m›z için gerçek ya da potansiyel sorunlar yaratacak baz› anlay›fl ve al›flkanl›klar b›rakm›fl durumdad›r. Bu anlay›fl ve al›flkanl›klar, e¤er tüm aç›kl›-¤› ile ortaya konulmaz, bilinçli ve etkin bir mücadelenin konusu edilmezlerse, örgüt yaflam›m›z için oldu¤u kadar, baflar›l› bir önderlik fonksiyonu için de bozucu ve dizginleyici bir faktöre dönüflebilirler. fieflik gelene¤ine karfl› ideolojik ve örgütsel mücadele Bunlardan ilki, geleneksel devrimci harekete egemen olan ve uzun y›llar yaflad›¤›m›z önderlik zaafiyeti zemininde bizim 152
içimizde de özel bir güç kazanan, dahas›, ilk iki konferans aras› dönemde oldu¤u gibi, örgüt yaflam›m›zda büyük tahribata da yolaçan “flef gelene¤i”dir. Bu sorun Ola¤anüstü Konferansta de¤i-flik vesilelerle ele al›n›p çeflitli yönleriyle tart›fl›ld›. Zira tasfiyeci çürümeyi simgeleyen iki eski MK üyesi bunun o günkü somut örnekleri olarak duruyorlard› orta yerde. Fakat yine de, hareke-timizin geliflme süreçlerinde oynad›¤› olumsuz ve tahrip edici rolle orant›l› bir önemde irdelenip ideolojik aç›dan mahkum edildi¤i söylenemez. fieflik gelene¤inin sa¤lam bir elefltirisi, sa¤l›kl› bir parti önderli¤i yaratmak sorunuyla s›k› s›k›ya ba¤lant›l›d›r. Bu nedenle sorunun burada yeniden alt›n› çizmek önemlidir. Ola¤anüstü Konferansta bu sorunu bir vesileyle Mesut yol-dafl flöyle özetlemiflti: “Eski dönemin yönetici kadrolar›n›n pek ço¤unun yeni dönemin görevlerini karfl›lamakta yetersiz oldu¤unu da düflünüyorum. Bunun da bu da¤›lmada önemli bir pay› vard›r. Belirli bir toplumsal tabana sahip olmayan, flehrin marjinal kesimleri üze-rinde, ö¤renci gençlik üzerinde flekillenen örgütlerde sa¤lam bir iktidar perspektfi olamazd›. Burada ben genel planda bu kadrola-r›n devrimcili¤ini tart›flmak anlam›nda söylemiyorum. Ama politi-ka anlay›fllar›nda gerçekten iktidar sorununu her aç›dan gözet-mek yoktur. Bir, iç iktidar vard›r. Bu iç iktidardaki yer ve konum çok önemlidir. Bu geçmifl “flef gelene¤i”nin temelidir. Ben bunu yazd›¤›m için de söylüyorum. Bu eski flef tiplerinin örgüte bak›-fl›, ideolojik çizgiye bak›fl› örgüt içindeki kiflisel misyonlar›na çok ba¤lant›l›d›r. Kiflisel misyon, kollektif misyonun önüne çok rahat bir biçimde geçirilebiliyor. Bu örgütün böyle bir sorunu da vard›r. Bugün yaflanan süreçte böyle bir e¤ilimin ortaya ç›kmas›nda bu-nun hiç de küçümsenemeyecek özel bir faktör oldu¤unu düflünü-yorum.” (Devrimci Politika ve Örgütlenme Sorunlar›, s.99) Bu sorunun bizdeki zemini, hareketin ortaya ç›k›fl koflullar›yla birlikte anlafl›labilir. Biz içlerinden ikisi hariç, ideolojik kapasi-teden ve önderlik düzeyinden yoksun, en fazla mahalli 153
planda görev alabilecek kadrolardan bir MK kurmak zorunda kalarak örgütlü siyasal yaflama bafllad›k. Bu unsurlar normal koflullarda asla merkezi düzeyde görev alacak kadrolar de¤illerdi. Ne var ki ortada herhangi bir tercih yapma olana¤› da yoktu. Bundan dolay›d›r ki, örgütsel oluflumun ilk temel ad›m›n› oluflturan bir Merkez Komitesi’nin kuruluflu, bizde bir y›l› aflk›n bir süre sü-rüncemede kalm›flt›r. Sorun nihayet bir çözüme ba¤land›¤›nda ise, bunun gerçekten ancak bir “zorunlu çözüm” olarak anlafl›lmas› gerekti¤i de, o günün yaz›flmalar›nda tüm aç›kl›¤›yla vurgulanm›flt›r. MK kurulufl tart›flmalar›na iliflkin 12 Nisan 1988 tarihli mektup bu ifadesini flu aç›k sözlerde bulmaktad›r: “Bugün ideal ölçülerle hareket edemeyiz elbet. Zira sürecin daha ilk basama¤›nday›z. Zorlu bir devrim mücadelesinin ileri aflamalar›nda, baflar›lar› oldu¤u kadar baflar›s›zl›klar› da kapsayan uzun bir sürecin ard›ndan ve ancak bu süreci yaflad›¤›m›z ölçü-de yaratabilece¤imiz bir önderli¤in ideal ölçülerini bugüne uygu-lamaya kalkmak, gerçeklerden kopmak olur. Bu nokta herkes için yeterince aç›kt›r san›yoruz. “Fakat ne yaz›k ki, mevcut güçlerimizi de¤erlendirdi¤imizde, merkezi örgütsel yönetim için seçimde asgari ölçüler içinde bile hayli zorlan›yoruz. Zaten sorun da, tercih yapamay›p karars›z kal-mak da, bu durumdan do¤uyor. Zenginli¤in de¤il yoksullu¤un yaratt›¤› bir güçlük bizimki. Ne var ki, bu güçlük karfl›s›nda geri-lemek, karars›z ve hareketsiz kalmak, hareketimiz için ölüm demektir. Bu nedenle, yetersizlikleri konusunda tam bir aç›kl›¤a sahip olarak ve bu yetersizli¤i en h›zl› biçimde gidermek perspektifiyle hareket ederek, mevcut yoldafllar içinde kiflili¤i ve konumu en uygun yoldafllardan böyle bir komite oluflturmak zorunday›z.” (Örgütsel Sorunlar-I, s.6) Önderlik alan›nda gelece¤e iliflkin ihtiyaçlar ve görevler konusunda böyle bir aç›kl›¤›n olmas› kofluluyla, o günün objektif durumunda, sorunun konuluflu ve çözümü burada ortaya konuldu¤undan baflka türlü olamazd›. Bununla birlikte, akan süreç içinde hareket ortaya konumunu hakeden önderlik 154
kadrolar› ç›karmay› baflaramad›¤› gibi, bu konumu geçici ihtiyaçlar çerçevesinde tutan kadrolar›n bunu “kazan›lm›fl hak” olarak alg›lamalar›na ve bu çerçevede sa¤l›ks›z bir e¤ilime kap›lmalar›na da neden oldu. Tasfiyeci flefler bunun en tipik ve en yozlaflm›fl örnekleri oldular ve durumlar› Ola¤anüstü Konferansta yüzlerine flöyle ifade edildi: “Önderlik düzeyinde bürokrasi, ideolojik ve siyasal sorumluluklar›n› bir yana b›rakarak ve örgüt yetkisinin arkas›na s›¤›narak ifl yapmak davran›fl›d›r. ‹flte bu tipik bürokrasidir. Bunu yapan tipik bürokratt›r. Halbuki MK bir önderlik düzeyidir yoldafllar. Önderlik kendini ideolojik-siyasal kapasiteyle ortaya koyar. Hukuk bunu kolaylaflt›ran araç ve olanaklard›r. Lenin’de önderlik tan›m› çok vecizdir: önderler der, gücünü teorik birikiminden, ideolojik kuvvetten, siyasal tecrübeden, manevi otoriteden al›rlar. Bunu gösterebilen bir önderlik zaten genifl yetkilerle de donat›l›r devrimci bir örgüt taraf›ndan. Ve o yetkiler sa¤l›kl› bir tarzda kullan›l›r. ... EK‹M’de önderlik probleminin temel halkas›, önderlik düzeyinde ideolojik-siyasal kapasite ortaya koyamayanlar›n, keyfilik alan›na kaç›fl›ndan ibarettir.” (Devrimci Politika ve Örgütlenme Sorunlar›, s.68) Önderlik kapasitesi ile doldurulamayan bir konumda bulun-mak ve buna ra¤men burada kalmak, çok geçmeden beraberinde bürokratlaflmay› ve fleflik e¤ilimleriyle hareket etmeyi getire-bilmifltir, bizim örgüt yaflam›m›zda. Bunu bir kiflilik haline getiren ö¤elerin örgütün önüne bir engel olarak ç›kmalar›, bu engel kal-d›r›lmaya kalk›l›nca da örgüte karfl› gericileflmeleri, ifli sonuçta devrimci siyasal mücadeleden kopmaya vard›rmalar› gerçekten dikkate de¤er bir küçükburjuva dejenerasyonu örne¤idir. Küçük-burjuva kökenden gelen; geçmiflin küçük-burjuva devrimci anlay›fl› ve politikalar› içinde flekillenen; ideolojik tercihlerinde geçmiflten kopmufl gibi görünmekle birlikte, gerçekte tüm kifliliklerinde hala o geçmifli tafl›yan ve yeni bir hareketin olumlu devrimci prati¤i içinde henüz flekillenme olana¤› bulamam›fl olan; dahas›, “yöneti-ci” konumlar› iflgal ettikleri ölçüde, böyle bir dönüflümün kendi-leri 155
için art›k bir ihtiyaç olmaktan ç›kt›¤›n› da sanan, gerçekten yozlaflm›fl tiplerdir böyleleri. Bu sorunun saflar›m›zdaki etkisini kaz›mada, ideolojik mü-cadele ancak belli s›n›rlar› içinde bir baflar› gösterebilir. Soru-nun daha temelli çözümü; devrimci s›n›f prati¤i içinde yo¤rul-mufl devrimci bir s›n›f örgütlenmesi infla etmek ve kimli¤ini ve kiflili¤ini bu zorlu çaba içinde bulmufl olan, her aç›dan en güçlü kadrolar›n oluflturdu¤u devrimci bir önderlik yaratmakt›r. “Devrimci merkeziyetçili¤in zorunlu bir önkoflulu” Merkezi önderlik sorunu çerçevesinde bugünkü örgüt yaflam›m›z› belli ölçülerde etkileyen bir baflka sorun daha var. Bu, özellikle Merkez Komitesi ile mahalli komiteler, daha genel plan-da ise Merkez Komitesi ile kadrolar aras›ndaki iliflkiler ba¤la-m›nda, görev ve sorumluluklar›n ele al›n›fl›na iliflkindir. Baz› yol-dafllar›m›zda MK’ya bak›flta öylesine çarp›k bir kavray›fl vard›r ki, tüm görev ve sorumluluklar›n pratik boyutlarda bile dolay-s›z sorumlulu¤u, MK’n›n omuzlar› üzerinden alg›lanabilmekte-dir. Bunu, herfleyi yukar›dan beklemek ve herfleyden yukar›y› sorumlu tutmak olarak da tan›mlayabiliriz. Merkez Komitesi’ne büyük bir önem atfetme gibi görünen bu anlay›fl, gerçekte, tam da bu yolla bir merkezi önderlik fikrinin saçmal›¤a vard›r›lmas›d›r. Bu düflünüfl tarz›, önderlik ve örgüt diyalekti¤ini tekyanl› ve mekanik bir tarzda ele almaktad›r. Böylece, yaln›zca do¤ru ve baflar›l› bir merkezi önderli¤i zora sokmakla kalmamakta, mahalli örgüt ve kadrolar›n örgütsel görev ve sorumluluklar› alan›nda da büyük kar›fl›kl›klara yolaçmaktad›r. Tarihin en zorlu s›n›f mücadelelerinde iflçi s›n›f›na önderlik etmek tarihsel misyonuyla yüzyüze olan proletarya partisinde devrimci merkeziyetçili¤in tafl›d›¤› ola¤anüstü özel önem, gerçek156
te marksist-leninistler için çok özel bir aç›klama gerektirmez. Pro-letarya partisinde devrimci önderli¤in gücü, kendini devrimci merkeziyetçilikte somutlayacak ve kurumlaflt›racakt›r. Bu, özellik-le Lenin’in önden üzerinde önemle durdu¤u bir genel ve soyut ilke sorunu olarak kalmam›fl, 20. yüzy›l›n tüm baflar›l› ve baflar›-s›z devrimleri ya da devrim mücadeleleri kendi olumlu ve olumsuz pratikleriyle de somut olarak do¤rulanm›flt›r. Bu kadar› fazlas›yla aç›kt›r ve bunun bir tart›flma gerektirdi¤ini de sanm›yoruz. As›l kritik sorun, proletarya partilerinin gündelik yaflam›nda ve iflleyiflinde, bunun somut gerçekleflmesinin kendisini nas›l gösterdi¤idir. Bu konuda Lenin’in merkeziyetçilik ile ademi mer-keziyetçilik kavramlar›n›n diyalektik iliflkisi üzerine düflüncele-rini hareket noktas› olarak alabiliriz. Faaliyetin ve her türlü bilgi-nin yönetici organda merkezileflmesinin özel önemine de¤inen Lenin, sorunu özetle flöyle tan›mlamaktad›r: “Bu, bizi bütün parti örgütünün ve bütün parti faaliyetinin son derece önemli bir ilkesine vard›r›yor: Bir yandan, hareketin ve proletaryan›n devrimci mücadelesinin ideolojik ve pratik yö-netimi aç›s›ndan mümkün en fazla merkeziyetçilik gerekli iken; öte yandan parti merkezinin (ve dolay›s›yla bir bütün olarak par-tinin) hareketten sürekli haberdar edilmesi ve partiye karfl› so-rumluluk aç›s›ndan, mümkün olan en fazla ademi merkeziyetçilik gereklidir. ... Hareketin yönetimini merkezilefltirmeliyiz. Ayn› zamanda (...) partinin tek tek üyeleri, partinin çal›flmalar›na tek tek kat›lanlar ve partiye dahil olan ya da ba¤l› bulunan her çev-re aç›s›ndan, partiye olan sorumlulu¤u mümkün oldu¤u kadar, ademi merkezilefltirmeliyiz. Bu ademi merkeziyetçilik, devrimci merkeziyetçili¤in zorunlu bir önkoflulu ve zorunlu bir düzelticisidir. ... E¤er ayn› zamanda, hem merkeze karfl› sorumluluk aç›s›ndan hem de merkezin, parti ayg›t›n›n bütün diflli ve çarklar›ndan ha-berdar edilmesi aç›s›ndan azami ademi merkeziyetçilik uygula-mazsak, bu merkez iktidars›z kalacakt›r. Bu ademi merkeziyetçilik, genellikle hareketimizin en acil pratik ihtiyaçlar›ndan biri 157
say›lan iflbölümünün öteki yüzünden baflka bir fley de¤ildir.” (Örgütlenme, Kaynak Yay›nlar›, s.67-68) fiüphe yok ki, sorunun 1902 Rusya’s›nda kendini ortaya koyu-flunun kendine özgü bir karakteri ve çerçevesi vard›r. ‹deolojik birlikten, merkezileflmifl bir ortak örgütlenmeden, dolay›s›yla da kurumlaflm›fl bir merkezi önderlikten yoksun, bölünmüfl ve birbirinden önemli ölçüde kopuk mahalli örgütlerden oluflan bir hareketin sorunlar›d›r burada tart›fl›lan. Böyle olunca, merkezileflme, öncelikle her türlü bilgi ve iliflkinin merkezilefltirilmesi, merkezi önderli¤in yönetimine ve denetimine sunulmas›, en acil, en öncelikli, dolay›s›yla özgün olan sorundur. Fakat sorunun kendine özgü pratik görünümü bu olsa bile, Lenin’in bu kendine özgü sorunu “parti faaliyetinin son derece önemli bir ilkesi” çerçevesi içinde tan›mlad›¤›na özellikle dikkat edilmelidir. Merkeziyetçilik ve ademi merkeziyetçilik kavramlar›n›n diyalektik iliflkisi üzerine yap›lan tan›mlaman›n, bizim bugünkü sorular›m›z bak›m›ndan da hayati bir önemi olan en kritik sonucu fludur: “Partiye olan sorumlulu¤u mümkün oldu¤u kadar ademi merkezilefltirmeliyiz. Bu ademi merkeziyetçilik, devrimci mer-keziyetçili¤in zorunlu bir önkoflulu ve zorunlu bir düzelticisidir”. Bu temel ve canal›c› fikir, örgütümüzde enine boyuna tart›fl›lmal›, derinlemesine sindirilmeli, her düzeydeki örgüt birimlerinin ve tüm kadrolar›n önüne koydu¤u pratik sorumluluklar›n bütün gerekleri sürekli ve sistematik bir biçimde yerine getirilmelidir. 1902 Rusya’s›nda ademi merkeziyetçi sorumlulu¤un özellikle önplana ç›kan pratik gerekleri; düzenli raporlar, merkeze sürek-li ve eksiksiz bir bilgi ak›fl›, bu çerçevede ve bu anlam›yla “parti içi aleniyet”, merkezi pratik denetimin her türlü koflulu ve arac›n›n yarat›lmas› vb. idi. Lenin, bunlar olmad›¤› sürece, burada anlam›n› bulan “azami ademi merkeziyetçilik” gerçekleflmedi¤i sürece, “mer-kez iktidars›z kalacakt›r” diyor. Sorunun bu özgün yan› bile, bizim kendi 158
koflullar›m›zda san›ld›¤› kadar önemsiz de¤ildir. Tam tersi-ne; e¤er biz bugün örgütsel geliflme sürecimizin uzun y›llar›na bir yönetici organ zaafiyetinin egemen oldu¤unu söylüyorsak, bunun özellikle iki konferans aras› dönemde fiilen bir yönetici organ bofllu¤una dönüfltü¤ünü aç›kça tespit ediyorsak, o halde, bunun örgütte yaratt›¤› sorunlar› ve al›flkanl›klar›, bu sorunlar›n ve al›flkanl›klar›n bugüne etkilerini de bu aç›dan mutlaka gözönünde bulundurmak zorunday›z. Geçmifl dönemde MK üzerinden do¤an bu tür bir zaafiyeti ayn› dönemde MYO üzerinden bir ölçü-de telafi etti¤imiz bir gerçek olsa bile, bunun birimler ve mahalli örgütler ile kurum olarak MK aras›ndaki iliflkilerde “ademi mer-keziyetçi” sorumluluklar aç›s›ndan önemli zaaflar yaratt›¤› ve böylece, devrimci bir merkezi önderli¤in sa¤l›kl› bir biçimde ger-çekleflmesini güçlefltirdi¤i bir gerçektir. Bu zaafiyetin yaratt›¤› sorunlar›n yeni dönemde ancak k›smen giderilebildi¤i de bir bafl-ka gerçektir. Sorunun aç›k bir tan›m› ve dolay›s›yla ideolojik elefl-tirisi yap›lmad›kça, tümden giderilemeyece¤i de yeterince aç›kt›r. Bunun üzerinde daha sonra biraz daha durmam›z gerekecek. Öte yandan, “devrimci merkeziyetçili¤in zorunlu bir önkoflulu ve zorunlu bir düzelticisi” olarak ademi merkeziyetçi sorumlulu-¤un bizdeki as›l önemli yönü ise, örgüt birimlerinin ve tüm kad-rolar›n, kendi görev ve sorumluluklar›n›n tam bilinciyle etkin bir politik ve örgütsel çaba içinde olamamalar›d›r. E¤er bir merkezi önderlik; ideolojik-politik önderli¤i baflar›yla gerçeklefltiriyorsa, bu çerçevede hareketin genel görev ve so-rumluluklar›n› do¤ru sapt›yorsa, gerekli araç ve mekanizmalar› örgütün hizmetine sunuyorsa, özetle, merkezi önderli¤in bu genel fakat en asli çerçevesinde üzerine düfleni yap›yorsa, bu nokta-dan itibaren art›k örgütün ve kadrolar›n sorumluluklar› belirleyici-dir. Baflta mahalli örgütler olmak üzere, tüm örgüt birimleri ve kadrolar›, tespit edilen görev ve sorumluluklar›n gerçekleflmesi için en azami çabay› gösterme, çal›flmada inisiyatif, planlama, yarat›c›l›k ve militanl›¤›n en iyi bir örne¤ini ortaya koyma so-rumlulu¤u ile yüzyüzedirler. Saptanm›fl politik 159
çizgi ve tespit edilmifl somut görevler do¤rultusunda etkin bir pratik-örgütsel faaliyet, ademi merkeziyetçi sorumlulu¤un bir parças›d›r ve bu baflar›lamad›¤› sürece, merkez bir baflka aç›dan güçsüz ve iktidars›z kalacakt›r. Somut yönlendiricilikle merkezi önderli¤e pratik boyut ka-zand›rmak ve yürütülen prati¤i sürekli denetlemek, elbette Mer-kez Komitesi’nin önderlik sorumlulu¤unun bir parças›d›r. Asl›nda bizde bu bugün bile fazlas›yla yap›lmaktad›r. Fakat yerleflmifl bir dizi sakat anlay›fl ve al›flkanl›k, buna ra¤men ve bundan öteye örgüt birimleri için çok genifl bir görev ve sorumluluk alan› bu-lundu¤unu; örgüt birimleri bunun bilinciyle üzerlerine düfleni en etkin bir biçimde gerçeklefltirmek çabas› içinde olmad›klar› süre-ce, en yetkin ve yetenekli bir merkezi önderli¤in bile çaresizlik içinde zaafa u¤rayaca¤›n› yeterli aç›kl›kta görmeyi engellemektedir. Dahas›, özellikle mahalli örgüt birimlerinin kendi görev ve sorum-luluklar›n› gere¤ince yerine getirmemeleri, MK’y› do¤an bofllu¤u doldurma giriflimlerine yöneltmekte, bu ise onu kendi asli önderlik fonksiyonlar›ndan uzaklaflt›rabilmektedir. Önderlik sorumluluklar› alan›ndaki çarp›k kavray›fllar›n bize özgü nedenleri Bugün hala belli s›n›rlar içinde ve baz› kadrolar flahs›nda varl›¤›n› sürdürebilen bu çarp›k ve tekyanl› anlay›fl›n örgüt saflar›m›zda oluflmas›n›n kayna¤›nda, bafll›ca iki temel neden var. Bunlardan ilkine halihaz›rda de¤inmifl bulunuyoruz. Bu, bafl›ndan itibaren süregelen önderlik zaafiyetinin I. Genel Konferanstan sonraki MK bünyesinde gerçek bir bunal›m ö¤esine dönüflmesidir. MK’n›n pratik ifllerle ilgilenen bölümünün görev ve sorumlu-luklar›n›n gereklerini yerine getirmemesi, do¤al olarak tüm tart›fl-ma ve elefltirinin MK üzerinde yo¤unlaflmas›na neden olmufltur. Esas sorumluluk bu alandan aksad›¤› ölçüde, MYO bunu, “sorunun çözücü halkas› önderlik plan›ndad›r” tespiti ve vurgusuyla, bir bak›ma bilinçli 160
bir biçimde yönlendirmifltir de. Bu tutumun hakl› ve anlafl›l›r nedenleri olmakla birlikte, be-raberinde önderlik kurumunun y›pranmas›n› ve MK’ya karfl› örgüt sorumlulu¤u fikrinin zay›flamas› sonucunu getirmifltir. Ve en kötüsü, bu durum, her türlü zaaf ve aksaman›n gerisinde hep bir “önderlik sorunu” arama türünden ucube bir anlay›fl›n boy ver-mesine zemin olmufltur. Herfleyden MK sorumlu görüldü¤ü ölçüde ise, bunu böyle düflünen birey ve organlar için, do¤al olarak genifl bir “sorumsuzluk” alan› oluflmufltur. Fakat aç›k ya da daha da kötüsü örtülü olarak yer yer bunu böyle düflünmeyi sürdüren yoldafllar›n gözden kaç›rd›klar› “ufak ayr›nt›”, EK‹M’in bir dönemi bugün art›k gerçekten geride b›rak-t›¤› olgusudur. Ve e¤er, Ola¤anüstü Konferans›m›z› izleyen yeni dönemde, örgüt görev ve sorumluluklar›n›n tam bilincinde, kendi içinde uyumlu ve örgütü tasfiyeci tahribat döneminin kay›plar›n-dan ve etkilerinden ar›nd›rmaya kararl› bir MK olmasayd›, bu asla gerçekleflemezdi. Demek oluyor ki, bugün MK’ya bak›flta Ola¤anüstü Konferans öncesinin yaratt›¤› ruh halini ve davran›fl kal›plar›n› sürdürmeye e¤ilim duyan bir k›s›m yoldafl, böylece gerçekte, hareketimizin geliflme süreçlerinin gerisinde kald›kla-r›n› kan›tlamaktad›rlar. Örgütte ortaya ç›kan yeni durumu hala anlayamad›klar›n› ve geliflmede kritik bir rol oynayan sürükleyi-ci kuvvetleri de yerli yerine oturtamad›klar›n› göstermifl olmak-tad›rlar. Geçmiflte MK ço¤unlu¤unun kendi görev ve sorumluluklar› alan›ndaki zaaflar›, elbette ayn› dönemde alt örgüt birimlerinin ve tek tek kadrolar›n zaaflar›n› mazur gösteremezdi. Asl›nda o dönemdeki de¤erlendirmelerimizde bu zaaflar hiç de mazur görü-lüp meflrulaflt›r›lmam›fl de¤ildir. Ne var ki, as›l sorumluluk ala-n›na, dolay›s›yla çözücü halkaya iflaret edilirken, çubuk biraz afl›-r› bükülmüfl, bunun “sorumsuzlu¤a” yatk›n örgüt birim ve kadro-lar›nda yol açaca¤› “yan etkiler” yeterince gözetilememifltir. (Bkz. Beflinci Y›l ve Komünist Bir Siyasal S›n›f Örgütü ‹çin! yaz›lar›) Ola¤anüstü Konferansta, hareketimizin geliflme süreçlerinin 161
toplam› içinde önderlik sorunu ve özel olarak da I. Genel Konfe-rans sonras›n›n Merkez Komitesi, elbetteki enine boyuna tar-t›fl›lmal›, elefltirilmeli ve bu deneyimden dersler ç›kar›lmal›yd›. Bu fazlas›yla yap›ld› ve dahas›, Beflinci Y›l baflyaz›s› ile bafllayan “çubuk bükme” tutumu, burada en uç noktaya vard›r›ld›. Bu bir ölçüde anlafl›l›r idi; zira ortada harekete iki de¤erli y›l kaybettirmifl bir MK gerçekli¤i vard›. Ne var ki bu yap›l›rken, herfleye ra¤men, çubu¤u bu ölçüde bükmenin gelece¤e muhtemel etkileri de göze-tilmeliydi. Bu konuda konferans› o günden önemle uyaran çabalar ol-mad› de¤il. Nadir yoldafl›n açmaya çal›flt›¤›, fakat o gün için yeterince anlafl›lmayan, bugün ise önemi çok iyi görülebilen tart›flma bunun bir örne¤idir. Yoldafl do¤ru anlafl›lmad›¤› ölçüde belli tepkilere de konu olan tart›flmas›n›, flöyle ba¤lam›flt›: “Toptan olmasa bile en az›ndan politik ve örgütsel görevleri çerçevesinde aksayan bir önderlik sorunu bugün bizim için veri olduktan sonra, burada kadrolar›n kusurlar› üzerinde çok özel so-nuçlara var›lamayaca¤›n› biliyorum. Ama ben dünün verileriyle ve bugünün bilinciyle konferans›n kendisine, delegelere konufluyorum, dedim. Art›k dün bu örgüt içerisinde yaflanan sürecin ya-r›n yeniden yaflanmamas› gerekiyor. Belli baz› kayg›lar›m var. Bunlar› Konferans önünde aç›ktan ifade etmekte hiçbir sak›nca görmüyorum. Dün I. Genel Konferans›m›zda geçmifl MK’n›n baz› üyelerinin keyfi, bürokratça, üyelerinin geliflimini de engelleyen zaaflar›na yöneltilen elefltiriler ve bu çerçevede vurgulanan üye haklar›, benim görebildi¤im kadar›yla, o konferans›n bir k›s›m delegesine sonraki süreçte görev ve sorumluluklar›n› unutturabildi. Ama tam da bu kayg›dan ve yaflad›¤›m›z pratikten hareketle söy-lüyorum. Yani yaln›zca potansiyel bir kayg›dan da de¤il. Yafla-d›¤›m›z prati¤i de hesaba kat›yorum. Bugün önderli¤in görevleri-ne yap›lan vurgu, geçmifl süreçteki sorumsuzlu¤a yöneltilen elefl-tiri, yar›n bizde yeniden baz› üyelerin kendi görevlerini ve sorum-luluklar›n› unutmalar›na yolaçarsa, bu defa yine tersten bir olum-suzluk ortaya ç›kabilir. Ben bunun peflinen yaflanmamas› gerekti-¤ini 162
düflünüyorum.” ... “EK‹M üyesi, haklar›n› kullanmas›n› bilen, ama görevlerine de çok s›k›ca sar›lan bir üye olmak zorundad›r. Son bir y›ll›k sürece bak›yorum, özellikle Beflinci Y›l baflyaz›s›ndan sonras›n› kastediyorum; evet, önderlik sorununa yap›lan vurgu, sürecin bura-da t›kanmas›na yap›lan vurgu, belli üyelerde, hatta bazen önem-li bir kesiminde, kendi görevlerini aksatman›n meflru bir zemini haline getirilebilmifltir. Bir savunma arac›na dönüfltürülebilmifltir. Ben buradan hareketle kadrolar›n görevleri ve sorumluluklar›na bir vurgu yapt›m. Sorunun bütünüyle bu çerçevede anlafl›lmas› gerekiyor.” (Devrimci Politika ve Örgütlenme Sorunlar›, s.250-251) Örgütte demokrasi kuvvetli bir merkeziyetçilik içindir Tart›flmakta oldu¤umuz çarp›k anlay›fla kaynakl›k eden öteki nedene gelince, bu çok daha genel ve temelli bir özelli¤e sa-hiptir. Örgüt yaflam›m›zda, genel planda örgütsel demokrasi ile merkeziyetçilik iliflkisinin, daha özel planda ise, üyelik haklar› ile üyelik yükümlülükleri aras›ndaki iliflkinin, devrimci bir bütün-lük içinde yeterince kavran›p sindirilmemesiyle ilgilidir. EK‹M, geleneksel hareketten köklü bir kopufl olarak ortaya ç›kt›. Elbette bu kopuflun öncelikli alan› ideolojik cepheydi. Fakat biz böylesine köklü bir ideolojik kopufl olana¤›na, tam da, gele-neksel küçük-burjuva örgütlerin örgütsel anlay›fl ve pratiklerleri-nin sorgulanmas›ndan hareketle ulaflm›flt›k. Bafllang›çtaki eleflti-ri ve sorgulamalar›m›z›n yo¤unlaflt›¤› alan, tam da leninist parti anlay›fl› ve örgüt ilkelerinin küçük-burjuva bir zihniyetle çarp›-t›lmas› ve yozlaflt›r›lmas› idi. Böyle olunca, geleneksel hareketin örgüt anlay›fl›ndan ve prati¤inden, onun yaratt›¤› çarp›k gelenek ve al›flkanl›klardan kopmak, bizim için apayr› bir önem tafl›-maktayd›. Bu konuda elbette hayalci de¤ildik. Bunun 20 y›ll›k bir za-man içinde ve büyük bir sosyal-siyasal hareketlilik zemininde 163
oluflmufl, kendine özgü köklü (ve ayn› ölçüde dirençli) bir kültür-den kopmak demek oldu¤unu iyi biliyorduk. Öte yandan, bu tür bir kopuflu sürükleyecek yeterli ilk güçlerden, özellikle de önder-lik kadrolar›ndan yoksun olman›n açmazlar›yla da yüzyüzeydik. Yeni bir örgüt kültürünü yaratmakla yüzyüze olan insanlar›n bü-yük bir bölümünün tam da kendileri, gerçekte, güçlü bir biçimde eski örgüt kültürünün canl› tafl›y›c›lar›yd›. Bu sorunun genel çerçevesinin tam anlafl›labilmesi için, hareketimizin ortaya ç›k›fl›n›n daha birinci y›l›nda kaleme al›nan bir de¤erlendirmeden afla¤›daki sat›rlar› aktarmak istiyoruz: “Geçmifle bakmak ve onu vurgulamak, yaln›zca devrimci mirasa sahip ç›kmak ve onu bugüne dayanak yapmak ve böylece gelece¤e tafl›mak için de¤il, fakat geçmiflin kusurlar›ndan ar›nmak için de önem tafl›yor. Boflluktan de¤il de geçmiflten, varolan ve yerleflik olan›n bünyesinden kopmufl olan bir hareket, kaç›n›l-maz olarak onun olumsuz izlerini uzun süre tafl›r. Kusurlardan, kötü al›flkanl›klardan, tutucu zihniyetten ve daha nice dizginleyi-ci engellerden oluflan bu izler ancak zamanla afl›labilir. Yaflanan ideolojik at›l›m yaln›zca bir ilk ad›md›r. Bu çizgi prati¤e geçiri-lebildi¤i, devrimci s›n›f›n ba¤r›nda ve onun ileri unsurlar›n›n ki-flili¤inde maddi bir güce, bir kuvvete dönüfltürülebildi¤i ölçüde, sonraki ad›mlar at›labilmifl olur. Eskinin izleri, kusur ve al›flkan-l›klar›, bu ad›mlar›n at›l›fl›n› s›n›rlay›c›, güçlefltirici bir rol oynar. Fakat öte yandan, bu ad›mlar at›labildi¤i ölçüde, eskinin izlerini tümden yok edecek maddi ortam ve zemin de kazan›lm›fl olur. Bu kritik ve karmafl›k bir sorundur. Yaflad›¤›m›z ideolojik at›l›m karfl›s›nda heyecana ve coflkuya kap›lan, ama siyasal ve örgütsel prati¤imizde eskinin belirgin izlerini görüp tedirgin olan yoldafl-lar›m›z, bu gerçe¤i özellikle gözden kaç›rmamal›d›rlar. EK‹M ye-ni bir ideolojik konumu ifade ediyor olsa da, bu hareketi oluflturan kadrolar›n, insan malzemesinin, geçmifl siyasal ve örgütsel pratik-ten geldi¤ini, uzun y›llar geçmifl çizgiyle e¤itildi¤ini, eski örgütlerin al›flkanl›klar›yla yo¤ruldu¤unu unutmamak gerekir. 164
“Kuflkusuz geçmiflin siyasal ve örgütsel prati¤inden bize mi-ras kalan kusur ve al›flkanl›klar›n zamanla afl›labilece¤i gerçe¤i, zamana dönük kaderci bir bekleyifli de¤il, fakat geçmiflin kal›nt›-lar›na karfl› bilinçli ve sürekli bir mücadeleyi gerektirir. Bu örgü-tümüzün temel bir sorunudur ve uzun süre gündemde kalacakt›r.” (Ekim, say›:15, Aral›k 1988, Örgütsel Sorunlar-I, s.17-18) Ne var ki biz, hareketimizin örgütsel çizgisinin temel bir boyutu olan geleneksel örgüt anlay›fl›ndan kopmak çabas› ile bu kopuflu yaflayacak insanlar›n büyük ölçüde eski kültürle flekillen-mifl ö¤eler olmas› kat› gerçe¤i aras›ndaki çeliflkiyi zaman içinde baflar›yla çözemedik. Bu ise karfl›m›za yeni türden problemler ç›kard›. ‹çinden geldi¤imiz eski örgütlerin yaflam›nda örgütsel demok-rasi, bürokratik çarp›kl›k nedeniyle temel bir aksama alan›yd› ve bunun, örgüt üyelerinin devrimci geliflmesinde bozucu, tahrip edici özel bir rolü vard›. EK‹M bu küçük-burjuva gelene¤i k›rmak ama-c›yla, daha ç›k›fl›n›n ilk ad›m›ndan itibaren, örgütsel demokrasi ve bu çerçevede üyelik haklar› sorununa ayr› bir önem verdi. Nitekim yukar›da and›¤›m›z ve aktarma yapt›¤›m›z yaz›n›n as›l konusu da budur. Orada, “Ekim bir kürsüdür” ara bafll›¤› alt›n-da, flunlar söylenmektedir: “Türkiye devrimci hareketinde bugün de ac›s› duyulan düflünce k›s›rl›¤›, yaln›zca birikimsizli¤in, teoriyi küçümsemenin, dogmatizmin ya da kopyac› ve taklitçi e¤ilimlerin de¤il, örgütlerin yaflam›nda ‘önderlik’ kavram ve kurumunun bürokratik bir yorum-la yozlaflt›r›lm›fl olmas›n›n da sonucudur. Düflünen önderler/uygu-layan militanlar, z›mnen benimsenmifl, fiilen yerleflmifl bir anlay›flt› küçük-burjuva bürokratik örgütlerin prati¤inde. Yüzlerce, binlerce militan flu veya bu örgütün saflar›nda, her türlü fedakarl›¤› göze alarak çal›fl›yor, savafl›yordu. Ama, bu ayn› örgütlerin düflünce yaflam›na pek az, ço¤u kere de hiç kat›lm›yor, bunun ortam ve olanaklar›ndan yoksun kal›yordu. ... Abartmadan denebilir ki, geç-miflte örgütlerin iç yaflam›na, tabandan gelen düflünce ve elefltirile-rin bast›r›lmas› 165
ve bo¤ulmas› çizgisi egemendi. Ortada gerçekten bir “sürü” vard›ysa, bunun sorumlusu “de¤nekli çoban”lardan baflkas› de¤ildi. “Önderli¤i olmayan bir devrimci siyasal hareket tasavvur bile edilemez. Güçlü, bilgili ve birikimli, yetenekli, deneyimli, sayg›n, güç ve otoritesini bir tak›m biçimsel yetkilerden çok bütün bu ideolojik-siyasi ve manevi özelliklerinden alan bir önderlik, dev-rimci her örgütün yaflam›nda özel ve hayati bir önem tafl›r. Bu yeterince aç›k olmal›. Her önderlik belirli say›larda bireylerden oluflan kollektif bir topluluktur ve bu toplulu¤u oluflturan bireyler çok say›da ve pek kolay yetiflmez. Bu da yeterince aç›k. “Fakat öte yandan ad›na lay›k her devrimci siyasal örgüt, bilinçli ve düflünen insanlar toplulu¤udur. Her gerçek devrimci, bilinçli ve düflünen bir savaflç›d›r, öyle olmal›d›r. Bilimsel bir dünya görüflüne ve muazzam bir evrensel düflünce miras›na sahip marksist-leninist örgüt ya da partiler için, onlar›n savaflç› militanla-r› için, bu söylenenler özellikle geçerlidir. Parti önderli¤i kavram› ve kurumu, partinin kendisinin bir s›n›f›n öncü kuvveti, bir müca-delenin sürükleyici motoru oldu¤u gerçe¤ini karartmamal›d›r. Ön-cü bir partinin militanlar› partinin genel niteli¤ini kendi kiflili¤inde somutlayan ve yans›tan bireyler olabilmelidirler. Kendi partisi-nin düflünce yaflam›na kat›lmayan, görüfl, düflünce, öneri ve elefl-tirilerini sürekli ve sistemli olarak parti yaflam›nda, özellikle onun yay›n organlar›nda ortaya koymayan bir militan, kelimenin dar, teknik anlam›nda bir savaflç›d›r ancak. Parti üyelerini, savaflç› militanlar› partinin düflünce yaflam›na katmak için sürekli çaba harcamayan, bunun için gerekli araç ve olanaklar› yaratmayan yöneticiler ise, bilinçli savaflç›lar toplulu¤unun önderler de¤il, gü-dücü örgüt bürokratlar› olabilirler yaln›zca.” (Örgütsel Sorunlar-I, s.18-19) Saflar›m›zdan geçmifl baz› “yönetici” bürokratlar›n ç›kard›¤› güçlükler ne olursa olsun, bu perspektif EK‹M’de egemen
166
III- Yeni çözücü halka: Kadro sorunlar›
Örgütümüzde “önderlik sorunlar›”n›n önplanda bulundu¤u, hareketin sa¤l›kl› bir genel geliflim çizgisine oturmas›n›n bu sorunlar›n çözümünden geçti¤i bir dönem yaflad›k. Bu dönem art›k eski karakteriyle geride kalm›flt›r. 2. Genel (Ola¤anüstü) Konferan-s›m›zdan itibaren önderlik sorunlar›n›n mahiyeti art›k de¤iflmifltir. Bugün sorun, önderlik kademesini nitelik yönünden gelifltirmek ve nicelik yönünden güçlendirmektir. Fakat en önemlisi, Merkez Komitesi’nin çal›flma tarz›n› en verimli biçimde düzenlemek, genel amaca ve dönemsel hedeflere uygun hale getirmektir. Tüm bunlar›n tafl›d›¤› özel önem ne olursa olsun, sorunun çerçevesi bugün tümüyle de¤iflmifltir. “Yönetici” olup da örgütün önderlik ihtiyac›na yan›t verecek bir kiflilik, kapasite ve sorumlu-luk anlay›fl›ndan yoksun olan ö¤elerin, hareketin geliflimini sürük-lemek bir yana, bizzat önünü t›kad›¤› dönem 167
ve durum art›k son bulmufl, geride kalm›flt›r. Bugün art›k örgütsel alana iliflkin tar-t›flmalar›m›z›n ana ekseni ve çözümde yo¤unlaflman›n esas alan›, kadrolar sorunudur. Örgütsel geliflmemizin genel seyri içinde bugün önplana ç›kan ve özel bir tarzda yüklenmeyi gerektiren sorun budur. Militan bir komünist siyasal örgüt haline gelebilmemizin, belirlenmifl görevler ve hedefleri baflar›yla gerçeklefltirebilmemizin, bu çal›flma ve geliflmeyi öncü s›n›f partisi düzeyine art›k nihayet vard›rabilmemizin örgütsel planda çözüm halkas› bu sorunda odak-laflmaktad›r. Kadrolar sorununun bize özgü bugünkü anlam› Elbette kadrolar sorunu hiçbir zaman kendi bafl›na konulamaz. Bu, temelde do¤ru bir ideolojik-siyasal çizgi, yetkin ve ba-flar›l› bir önderlik, do¤ru bir çal›flma tarz› ve nihayet devrimci bir iç örgütsel yaflam sorunudur. Kadro sorunu, ancak tüm bunla-r›n organik bütünlü¤ü içinde gerçek anlam›n›, dolay›s›yla baflar›l› ve kal›c› çözümünü bulabilir. Bu böyle olmakla birlikte, yine de, tüm bu temel faktörlerin sa¤l›kl› gelifliminin ve baflar›l› bir uyu-munun, gelip kadrolar sorununun özel bir tarzda ele al›nmas›nda dü¤ümlendi¤i geliflme aflamalar› da vard›r ki, hareketimizin bu-günkü durumu tam da budur. Kadrolar sorunundaki muhtemel bir çözümsüzlük, bir ideolojikpolitik çizginin tüm gücünü bofla ç›karabilir; bir önderli¤i güçsüz duruma düflürebilir; belirlenmifl görev ve hedefleri ka¤›t üstünde b›rakabilir; ve nihayet, örgüt yaflam›nda ve pratik çal›flmada bir tarz› tutturabilmeyi zora sokabi-lir, hatta tümüyle olanaks›z k›labilir. Siyasal-örgütsel yaflam›n diyalektik ele al›n›fl› içinde, bu tür bir durumun kavranmas›, her-hangi bir güçlük tafl›maz. Stalin’in, do¤ru bir ideolojik çizgi belirlendikten sonra, soru-nun ve görevlerin do¤ru bir çözümü verildikten sonra, örgüt ça-l›flmas›n›n, bu çerçevede kadrolar›n belirleyici önemi üzerine, çok bilinen ve s›k aktar›lan sözleri flöyledir: “Do¤ru 168
bir siyasal çizgiye sahip olmak elbette ilk, ve en önemli fleydir. Ama bu henüz yet-mez. Do¤ru bir siyasal çizgi, sadece ilan edilmek için de¤il, ama uygulanmak için çizilmifltir. Ne var ki, do¤ru bir siyasal çizgiyi pratik olarak uygulamak için, kadrolar gerekir, partinin siyasal çizgisini anlayan, onu kendi öz çizgileri olarak kavray›p uygulama-ya haz›r bulunan, onu prati¤e geçirmesini bilen ve onu yan›tlamaya, savunmaya, onun için savaflmaya yetenekli olan insanlar gerekir. Yoksa do¤ru siyasal çizgi, ka¤›t üzerinde kalma tehlikesini tafl›r.” (Leninizmin Sorunlar›, Sol Yay›nlar›, s.719) Do¤ru bir ideolojik-siyasal çizginin akibeti bak›m›ndan kadro faktörünün belirleyici önemi üzerine bu sözler yeterince aç›k ve anlaml›d›r. Fakat yine eklemeliyiz ki, Stalin burada, kimli¤ini ve kiflili¤ini bulmufl, güçlerini ve geleneklerini yaratm›fl bir parti-nin, her geliflme safhas›nda önüne hep ç›kacak yeni görev ve hedeflerin gerçeklefltirilmesinde kadrolar›n belirleyici önemi üzeri-ne konufluyor. Sorunun bu yönü kendi bafl›na çok önemli olmakla birlikte, bizim kendi somutumuzda sorun daha kapsaml›d›r. Daha özel bir anlam ve önem tafl›maktad›r. Bizde sözkonusu olan, hiç de yaln›zca bir evrenin do¤ru belirlenmifl görev ve hedeflerini baflar›yla gerçeklefltirebilme sorunu de¤ildir. Fakat daha da önem-lisi, oluflum ve geliflme süreci içinde olan yeni bir hareketin, bu yenili¤i, kendi örgüt yap›s› ve çal›flmas› ile politik mücadele pra-ti¤inde somutlamas›d›r. Genel ideolojik kimli¤i ile uyumlu bir maddi-örgütsel kuvvete dönüflebilmesidir. Demek oluyor ki, kendini komünist bir siyasal s›n›f örgütü düzeyine ç›karabilmek, öncü s›n›f partisi kimli¤ini art›k nihayet tam anlam›yla ve her cephede kazanabilmektir. Sorun bu çerçevede ele al›nd›¤›nda ve parti olma sürecimizin toplam› aç›s›ndan düflünüldü¤ünde, gelinen aflamada, geliflmemizin bugünkü düzeyinde, kadro sorunlar›n›n çözümü belir-leyici önemdedir, tayin edici çözüm halkas›d›r. Kadro sorunu bafl›nden itibaren hareketimiz için temel bir zaaf alan› olagelmifltir. Bu zaaf›n temelinde hareketin objektif durumu yatmaktad›r. Geleneksel küçük-burjuva devrimci 169
hareket-ten bir ideolojik kopma olarak siyasal sahneye çok s›n›rl› güçlerle ç›kan bir hareket, do¤ald›r ki, kendi ideolojik çizgisinin kadrolar›n› ancak zamanla yaratabilirdi. Bunun gerçek zemini ise, bu ideolo-jik çizginin do¤as›na ve gereklerine uygun bir siyasal çal›flma ve mücadele olabilirdi. Daha bafl›ndan itibaren biz, çok s›n›rl› da olsalar, elimizdeki güçlere örgütsel bir biçim vermeye ve onlar› bir siyasal s›n›f ça-l›flmas›na yöneltmeye çal›flt›k. Ne var ki, henüz tam anlafl›lmam›fl ve do¤ru dürüst sindirilmemifl bir ideolojik etkilenme ile kazan›lm›fl bu güçleri böyle bir çal›flmaya yöneltmede hep zorland›k. Görev-lerin pratik alan›na geçifl, ço¤u durumda, ideolojik etki ile kendi-mize çekti¤imiz bu insanlar›n gerçekte bize yabanc› olduklar› ger-çe¤inin a盤a ç›kmas›na vesile oldu. Bu sözde kadrolar, geleneksel devrimcilik anlay›fl›ndan s›n›f devrimcili¤ine geçifle haz›r olmak bir yana, buna direnç gösteren unsurlar olduklar›n› ortaya koydu-lar. Hep tart›flageldi¤imiz önderlik problemi de düflünüldü¤ünde, bu baflar›s›zl›k daha kesin bir biçim al›yordu. Buna ra¤men, belli güçleri kazanmay›, elde tutmay›, onlarla örgütsel flekillenmemizin ilk ad›mlar›n› atmay›, dar, s›n›rl› ve he-nüz gerçek manada s›n›f çal›flmas› say›lmayacak olsa da, bir ilk politik çal›flma deneyimi yaflamay› baflard›k. I. Genel Konferans›m›z bu nispi baflar›n›n üzerinde yükseliyordu. Yine de burada önemle belirtilmelidir ki, bu konferans› önceleyen aflamada kazand›¤›m›z hemen tüm kadro potansiyeli, siyasal çal›flman›n de¤il, fakat ideolojik güç ve etkinin ürünü olarak kazan›lm›flt›r. Bu olgu, onla-r›n hemen tümden geleneksel hareketin saflar›ndan kazan›lan unsurlar oldu¤u gerçe¤ine de kendili¤inden iflaret ediyor. Böyle olunca, ideolojik etkiyle bizim saflar›m›za aksalar da, gerçek ide-olojik-politik ve örgütsel flekillenmifllikleriyle asl›nda henüz ge-leneksel hareketin kadrolar› say›lmas› gereken bu insanlar›n, çok ciddi bir e¤itim ve çok köklü bir kiflilik dönüflümü problemiyle yüzyüze bulunduklar› gerçe¤i de, ayn› flekilde kendili¤inden an-lafl›l›r. S›nanm›fl ve oturmufl bir kollektif merkezi önderli¤in henüz oluflmad›¤›, 170
haz›rda bu insan malzemesini emecek ve kendi çiz-gisindeki bir politik faaliyet içinde dönüfltürecek bir örgütsel yap›-n›n da henüz bulunmad›¤› koflullarda, yüzyüze oldu¤umuz problem çok daha da karmafl›k bir hal al›yordu. I. Genel Konferans aflamas›nda bile, problem hala bu çer-çevesini koruyordu. Kazan›lm›fl güçler henüz çok yeniydi ve yarat›lm›fl bulunan örgütsel yap›, henüz gerçek manada bir siyasal prati¤e yönelmifl olmad›¤› gibi, bu durumda, do¤al olarak oturmufl-luktan da uzakt›. Tüm bu gerçekler, elde bulunan ve daha kazan›-lacak olan insanlar›n, hareketimizin ideolojik çizgisinde s›k› ve sürekli bir e¤itimini ve bu do¤rultuda yürütülecek bir politik faa-liyet içinde dönüfltürülmesini gerekli k›lmaktayd›. Bu baflar›-lamad›¤› takdirde ise, mevcut durumlar›yla hala geçmifl döneme ait bu tür bir insan malzemesiyle yarat›lacak bir örgütsel yap›, hareketin ideolojik çizgisiyle uyumlu bir politik faaliyet ve müca-delenin tafl›y›c›s› olmak bir yana, problemin uzamas› halinde ka-ç›n›lmaz olarak engeli haline dönüflürdü. Bugün I. Genel Konfe-rans›m›z›n belgelerini yeniden inceledi¤imizde, bu konuda daha o zamandan berrak bir bilinç ve bu çerçevede saptanm›fl canal›c› görevler oldu¤unu görmekteyiz. Ne var ki, bu konferanstan ç›kan yönetim organ›n›n bizzat kendisinin bu tür bir geliflmenin önüne bir engel olarak ç›kt›¤›n›, dolay›s›yla problemi çözmek bir yana a¤›rlaflt›rd›¤›n› biliyoruz. Yeni ideolojik çizgiye uygun bir politik-örgütsel kimli¤in pratikte maddi bir kuvvet olarak yarat›lamad›¤› bir durumda, sürdürülmek-te olan eski kimli¤in eski ideolojik önyarg›larla yeniden buluflmas› da kaç›n›lmazd›. ‹flte saflar›m›zda boyveren liberal tasfiyecilik, bu buluflman›n, iki yenilgi sonras› dönemde ve kitle hareketindeki bir gerileme ortam›nda, ald›¤› somut biçim oldu. Merkez Komitesi’ndeki iç da¤›lmaya ra¤men, hareketimizin ideolojik çizgisinin takipçisi önderlik kadrolar›, MYO üzerinden, sorunu “kan uyuflmazl›¤›” tan›mlamas› ile gündeme getirdiler. Beflinci Y›l de¤erlendirmesi, bu aç›dan yolaç›c›yd›. Konuyu, sonraki geliflmelerin ›fl›¤›nda ve daha genel bir çerçevede 171
toparlayan Komünist Bir Siyasal S›n›f Örgütü ‹çin! bafll›kl› de¤erlendirme ise, hareketimizdeki kadro sorununu, sorunun çözümü çerçevesi ile birlikte flöyle özetler: “EK‹M’de kazand›¤› güçleri yeniden biçimlendirme sorunu, bu güçlerin ortaya konulmufl bulunan partileflme çizgisi do¤rultusunda bir pratik seferberli¤i ile örtüflür. Bu pratik görev, s›n›f› eksen alan, ›srara dayal› sürekli ve sistemli bir politik faaliyetten baflka bir fley de¤ildir. Çok daha somut ifade edersek, sözkonusu olan, iflçi s›n›f› içinde belirlenmifl alanlar› ve fabrika birimlerini ›srarl› ve sürekli bir biçimde “döven” (bu ifade “alan dövme” fleklinde ve Konferans tart›flmalar›nda kullan›lm›flt›) bir politik faaliyet çizgisini oturmakt›r. Örgütsel biçimlenmemiz ancak bu faaliyet içinde as›l flekline kavuflacakt›r. ‹deolojik planda proleter sosyalizmi perspektifine ulaflm›fl kadrolar›n, pratikte s›n›f devrim-cili¤ine uygun bir yeniden biçimlenmesi, ancak bu faaliyet içinde gerçekleflecektir. S›n›f›n en ileri, s›n›f bilincine ulaflm›fl devrimci ö¤eleri, bize ancak bu tür bir çaban›n bir ürünü olarak akacak, saflar›m›z› devrimci s›n›fsal özellikleriyle güçlendirebileceklerdir. Bu süreç, bu tür bir çal›flma, bir yan›yla s›n›f öncülerini bize iterken, öteki yönüyle de s›n›f kitlesi üzerindeki politik etkimizi günbegün art›racak, yayacakt›r. Politik ve örgütsel kültürümüz, mücadele de¤erlerimiz, ihtilalci geleneklerimiz de, s›n›f› devrimci-lefltirme çabas›nda ifadesini bulan bu pratik mücadele süreci içinde oluflacak, geliflecek, yerleflecektir. Fabrika hücreleri temeline kavufltu¤u ölçüde gerçek bir komünist s›n›f örgütü olarak adland›r›lmaya hak kazanacak bir devrimci s›n›f partisi de, ancak bu çizgide bir çaban›n ürünü olabilecektir.” (‹ç Yaz›flmalar/‹ç Çat›fl-malar, s.185-186) Bu özlü çerçeveyi, hemen devam›nda, “örgütsel geliflmemizin ve dolay›s›yla sorunlar›m›z›n gerçek ve genifl alan› asl›nda budur” vurgusu izler ki, Ola¤anüstü Konferansla bafllayan yeni dönemde katetti¤imiz tüm mesafeye ra¤men, bu vurgu bugün için de geçerlidir ve günceldir. Nedenleri üzerinde söyleyeceklerimizi, bugün elimizde 172
birik-mifl bulunan kadrosal güçlerin baz› temel özellikleri ve sorunun ortak kaynaklar›ndan giderek s›ralayabiliriz. Kadro sorununun ortak temelleri ‹lk olarak, flu önemle vurgulanmal›d›r ki, bugün art›k somut pratik çal›flmam›z da bize insan kazand›r›yor olmakla birlikte, kadrosal güçlerimizin esas kayna¤› hala da genel ideolojikpolitik etkilenme olmay› sürdürmektedir. Bu da kazan›lan güçlerin kay-na¤›n›n geleneksel hareketin saflar› oldu¤unu anlat›r. Dolay›s›yla da, bu kadrolar flahs›nda, geleneksel devrimcilik anlay›fl›ndan s›n›f devrimcili¤i anlay›fl› ve prati¤ine geçifl gibi bir temel problemin, örgüt çap›nda tüm önemini hala korudu¤unu gösterir. ‹kincisi, örgütsel faaliyet ve flekillenmemiz, gerçek bir siyasal s›n›f prati¤i eksenine hala da oturabilmifl de¤il. Tüm güç ve ola-naklar›m›z› s›n›fla ba¤lar›m›z› gelifltirmek ve s›n›f hareketini devrimcilefltirmek asli görevi do¤rultusunda kullanmada giderek daha çok mesafe al›yoruz. Bu alanda geliflmekte olan baz› ilk iliflkilere ve s›n›rl› baz› baflar›lara sahibiz. Fakat yine de, mevcut durumda, henüz esas olarak s›n›f›n d›fl›nda olan ve ona d›flardan (ve dolayl›) seslenen bir örgüt oldu¤umuz da bir gerçektir. Bu ise, hedeflenen dönüflümün gerçek pratik-siyasal ortam›n› henüz gere¤ince bulamad›¤›m›z› gösterir. Üçüncüsü, sorun mevcut kadrosal güçlerimizin ilk flekillenmelerini, devrimcilik anlay›fl ve pratiklerini geleneksel küçük-burjuva devrimci hareket içinde yaflam›fl olmalar›ndan da ibaret de¤ildir. Bununla ba¤lant›l› olan bir öteki temel olgu, bu kesimden kazan›lm›fl yoldafllar›n, sosyal köken ve kültürel flekillenme olarak da küçük-burjuva sosyal kategorilere ait bulunmalar›d›r. Bu kö-kenden gelen bir kiflili¤in, ideolojik kavray›fl, sosyal-kültürel e¤i-limler, yaflam tarz› ve al›flkanl›klar› yönünden köklü bir ideolojik ve s›n›fsal dönüflüme olan kesin ihtiyac› yeterince aç›kt›r. Bu, sorunun bir baflka temel 173
yönüdür. Dördüncüsü, hareketimizde bugün ideolojik çizgimiz etraf›n-da güçlü ve güvenli bir kenetlenme olsa bile, bunu, bu ideolojik çizgisinin sindirilmesi ve içsellefltirilmesi sorunu ve canal›c› ihti-yac› ile kar›flt›rmamak gerekir. ‹deolojik çizgimiz temeli üzerinde s›k› ve sürekli bir e¤itimin bugün hala ciddi bir ihtiyaç olmas›n› bir yana b›rakal›m. Fakat daha da önemlisi, hem bu çizginin can-l› ve yarat›c› içeri¤i ile kavranmas› ve hem de kavrand›¤›n›n pra-tikte gerçekten anlafl›labilmesi için, bir kez daha ciddi bir siyasal s›n›f prati¤i gerekir ki, bu alanda henüz iflin bafl›nda oldu¤umuzu zaten vurgulam›fl bulunuyoruz. Beflinci ve son olarak, bütün bunlara, geldikleri sosyal köken ve siyasal geçmiflten ba¤›ms›z olarak, bugünün devrimcilerinin; 12 Eylül yenilgisi ile ’89 çöküflünün etkisini tafl›yan, genel tasfiyeci cereyana maruz kalan, kitle hareketindeki a¤›r ve sanc›l› geliflmenin y›prat›c› s›k›nt›lar›n› yaflayan bir kuflak oldu¤u temel önemdeki gerçe¤i de eklenmelidir. Her biri ayr› bir önem tafl›yan bu olgular›n tümü birarada, kadro politikam›z›n temel bir unsurunun dün oldu¤u kadar bugün de özel önemini korudu¤unu göstermektedir. Bu, eldeki kadro güçlerinin ideolojik çizgimiz temelinde ciddi bir teorik ve pratik e¤itimi ve dönüflümü, baflka bir ifadeyle kendi ideolojik ve örgütsel potam›zda yeniden biçimlendirilmesi sorunudur. Demek oluyor ki, sorunun I. Genel Konferans›m›zda, Beflinci Y›l de¤erlendirmesi ile Komünist Bir Siyasal S›n›f Örgütü ‹çin! bafll›kl› de¤erlendirmede tekrar tekrar ortaya konulmufl o kendine özgü yönüdür. Kadro politikam›z›n bugünkü gerekleri örgütsel infla görevlerimizle kesiflmektedir Kadro politikam›z›n bu önemli boyutu, bugün içinde bulundu-¤umuz evrede, partileflme sürecinin temel pratikörgütsel görev-leriyle de tamamen örtüflmektedir. Bunu, 174
kadrolar› siyasal s›n›f prati¤i içinde e¤itip dönüfltürmek ile s›n›f›n ba¤r›nda öncü partiyi örgütlemek görevlerinin içiçeli¤i olarak da tan›mlayabiliriz. Bi-lindi¤i gibi, önümüzde fabrika çal›flmas›nda bir s›çrama yapmak, politik çal›flmam›z› s›n›f hareketinin politik ve örgütsel geliflmesini h›zland›rma görevi üzerinde özel tarzda yo¤unlaflt›rmak, iflçi s›n›f› mücadelelerine etkin biçimde kat›lmak sorumluluklar› durmaktad›r. Mevcut örgütsel güçlerimizin bu pratik görevlerin ideolojik-politik sorunlar› çerçevesinde sürekli bir teorik e¤itimi ve pratik sefer-berli¤i, ayn› zamanda, sözünü etti¤imiz dönüflüm sürecinin ya-flanmas›ndan baflka bir fley olmayacakt›r. Bu tür bir çal›flma, kadro politikam›z›n bir baflka temel, gir-mekte oldu¤umuz evrede ise belirleyici önemde boyutunu da ken-dili¤inden a盤a ç›karmaktad›r. Etkin bir siyasal s›n›f çal›flmas› demek, kadrolaflmay› bundan böyle, bizzat bu çal›flman›n içinden kazan›lacak güçlerle sürdürmek demektir. Bunun anlam›, s›n›f›n ileri ve devrimci ö¤elerine, “öncü s›n›f kufla¤›” dedi¤imiz kesime dayal› bir kadrosal güçlenme demektir. Burada, örgütün proleter s›n›f taban›na oturtulmas› ile örgüt saflar›n›n bilinçli proleterlerle beslenmesi, örgütün proleter s›n›f bilefliminin bu süreç içinde sürek-li güçlendirilmesi görevleri içiçedir. Kadro politikas›n›n bu temel boyutu, ayn› zamanda, örgütsel yap›y› fabrika hücreleri zeminine oturtmak, fabrika hücreleri temeli üzerinde yükselen bir öncü parti örgütlemek fleklindeki temel örgütsel politika ile de örtüflmektedir. “S›n›f çal›flmas› ile örgütsel geliflmemiz organik bir süreç olarak kaynaflmal›d›r. Örgütsel geliflmeyi, bu geliflme içinde kadrolaflma-y›, s›n›f içinde siyasal çal›flmadan ayr› ele alamay›z.” (’94 Dönemeci) * * * Kadro sorunu ve politikas›n›n, partileflme perspektifi içindeki bu ana çerçevesini gözden kaç›rmamak, dahas› bizzat onun içinde kavramak kayd›yla, üzerinde durulmas› gereken bir dizi baflka yönü var. Bunlar güncel bir önem tafl›d›klar› gibi, 175
tan›mlad›¤›m›z ana çerçevede bir geliflmenin önünü açmak, onu kolaylaflt›rmak bak›m›ndan da son derece önemlidir. Tümünü ortak bir payda olarak kesen s›n›f kimli¤ini bir yana b›rakacak olursak, kadro sorununu üç ana bafll›k alt›nda toplayabiliriz. Bunlar, ideolojik kimlik, devrimci kimlik ve örgüt kimli¤idir. Komünist örgüt kad-rosu, bu temel niteliklerin organik olarak cisimleflti¤i bir devrimci tipini anlat›r. Bunlar üzerinde s›ras›yla ve k›saca dural›m. Komünist kadroda ideolojik kimlik Bir örgüt, herfleyden önce, belirli bir ideolojik çizgi temeli üzerinde birleflmifl insanlar toplulu¤udur. Kadrolar›n ideolojikteo-rik e¤itimi, örgüt yaflam›n›n temel sorunlar›ndan ve baflar›l› bir politik çal›flman›n temel önkoflullar›ndan biridir. Bir ideolojik çiz-gi ve bu çizgi do¤rultusunda saptanm›fl politik görevler, ancak bu çizgiyi özümlemifl ve ortaya konulan görevleri bu kavray›fl içinde ele alan kadrolar taraf›ndan baflar›yla uygulan›p ger-çeklefltirilebilir. ‹deolojik çizgi ve çal›flman›n tayin edici önemi üzerine yeterli aç›kl›¤a sahip bir hareket oldu¤umuz halde, bugün kadrolar›m›z›n ideolojik donan›m bak›m›ndan oldukça yetersiz olmalar› olgusu ile yüzyüzeyiz. Yoldafllar›m›z›n büyük bir bölümü temel marksist e¤itimden yoksundurlar. Bununla ba¤lant›l› olarak da, ideolojik çizgimizi do¤ru ve yarat›c› bir biçimde kavramaktan uzakt›rlar. Bu gerçe¤i yüreklilikle kabul etmeliyiz ve politik-örgütsel cephede-ki sorunlar›m›zla aç›k ba¤lant›s›n› görmeliyiz. Komünist kadrolar›n e¤itimi sorununu elbette ki akademik bir darl›k ve k›s›rl›k içinde ele alamay›z. Komünistler, devrimci s›n›f mücadelesi sürecinde ve bizzat bu mücadelenin temel ve taktik sorunlar›na getirilen ideolojik çözümler temeli üzerinde e¤i-tileceklerdir. Bu bak›flaç›s› içinde, marksist klasiklerin ve hareketimizin teorik-ideolojik ürünlerinin sürekli ve sistematik bir incelenmesi, 176
çok özel bir önem tafl›maktad›r. Bu, örgütün ideolojik birli¤ini sürekli güçlendirmenin ve eylem birli¤ini güvencelemenin temel bir önkofluludur. Oysa bu bizde bugün hala ciddi bir zaaf alan›d›r. Görevleri gerçeklefltirmede ve böylece hedeflere yürümedeki zor-lanmalar›n temel nedenlerinden biridir bu. Bilindi¤i gibi, zor dö-nemin bas›nc› karfl›s›nda, hareketimizin ideolojik ve ilkesel ko-numlar›nda durmay› baflaramayarak tasfiyecilik bata¤›na sav-rulanlar›n temel zay›fl›klar›ndan biri de, yine bu olmufltur. Örgütümüz, tasfiyecilik olay›n›n da uyar›c› etkisiyle, son iki y›l içinde örgüt saflar›nda ideolojik kavray›fl› derinlefltirmek so-rununa daha çok önem verdi. Fakat yaz›k ki, pratik gereklerini yerine getirmede çok fazla baflar›l› oldu¤umuzu söyleyecek durumda de¤iliz bugün. Sorun hala MK De¤erlendirmeleri’nde konuldu¤u flekliyle durmaktad›r önümüzde: “Saflar›m›zda bir çok yoldafl teorik-ideolojik geliflme süreçlerimizi flafl›rt›c› bir edilgenlikle izlemektedir. Yaz› ve incelemelerimiz flöylece bir okunmakta, bununla yetinilmektedir. Onlar› dikkatle, yeniden yeniden ve anlafl›lmas›n› kolaylaflt›racak ek kaynaklarla birlikte inceleme tutumuna nadiren rastlanmaktad›r. Marksist-leninist teorinin esaslar›n›, bunlar› içeren klasik metinleri inceleme ve kavrama çabas› da ayn› flekilde son derece s›n›rl›d›r. Marksist-leninist olmak iddias›ndaki insanlar›n kendi dünya görüfllerinin temel kaynaklar›na bu ilgisizli¤ini anlamak mümkün de¤ildir.” (s.17) Konferans›m›z› izleyecek dönemde bu zaaf›n üzerine daha etkin bir biçimde gitmek zorunday›z. ‹deolojik e¤itim ve kavray›fl yönünden zay›f ve yetersiz kalan kadrolarla parti y›l›n› kazan-mam›z, ideolojik çizgimizi baflar›yla uygulamam›z, dolay›s›yla gö-revlerimizi gerçeklefltirmemiz, mümkün de¤ildir. Hareketimizin ideolojik üstünlü¤ü, partimizin öncü kimli¤i, bizzat kadrolar›m›z›n kiflili¤inde ve kavray›fl›nda somutlaflmak durumundad›r. Bu nedenle, meselenin önemini vurgulay›p durman›n ötesine geçmek, e¤itim sorununu somut olarak planlamak ve 177
sürekli bir denetim konusu yapmak zorunday›z. Tüm temel metinlerimizi dikkatle inceledikleri konusunda güven vermeyen unsurlar› kesinlikle örgüt saflar›na almamal›y›z. Halihaz›rda örgüt üyesi ya da aday üyesi olup da, örgütün ideolojik çizgisi temelinde sürekli bir e¤itime gerekli ilgiyi gösterememekte direnen ya da bunda zay›f kalan yoldafllar›n durumunu, özel tarzda tart›flma gündemine getirmeli, elefltirmeli, sonucu somut olarak denet-lemeliyiz. MYO’nun, politik gazetenin ve öteki yay›nlar›m›z›n düzenli incelenip tart›fl›lmas›n› organ yaflam›n›n sürekli bir ö¤esi haline getirmeliyiz. Tüm yoldafllar›m›z›, marksist dünya görüflünün köfle tafllar›n› oluflturan teorik eserleri kiflisel bir inisiyatifle incelemeye, böylece temel e¤itimlerindeki yetersizli¤i gidermeye sürekli teflvik etmeliyiz. MK De¤erlendirmeleri’nin bu konudaki uyar›s› ve kesinlemesi üzerinde önemle düflünülmelidir: “Hiçbir abartmaya düflmeksizin denebilir ki, markist-leninist dünya görüflünün genel esaslar›n› bilmeyen, Marks ve Lenin’in teorinin genel sorunlar›na iliflkin eserlerini inceleyip kavramayan bir kimsenin, hareketimizin ideolojik çizgisini do¤ru anlamas› ve bunu uygulama yetene¤i göstermesi olanaks›zd›r. Böyle bir kimsenin EK‹M yandafll›¤› biçimseldir ve her türlü ayk›r›l›¤›n (bu arada “kan uyuflmazl›¤›”n›n) da temel nedenlerinden biridir.” (s.17-18) Komünist kadroda devrimci kimlik Kadrolar›n devrimci kimli¤i elbette ideolojik kimlikten ayr› düflünülemez. Zira devrimcilik ideolojik bir içeriktir herfleyden önce. Bir örgütün tutarl› devrimci kadrolara sahip olabilmesinin temel bir önkoflulu, bunu olanakl› k›lacak bir ideolojik-politik çizgiye sahip olabilmesidir. Devrimci bir kadronun burjuva ideo-lojik etkiyi gö¤üsleyebilmesinin, önüne ç›kan çeflitli güçlüklere ve engellere ra¤men soluklu davranabilmesinin, her koflul alt›n-da davaya ba¤l› kalarak mücadeleyi sürdürebilmesinin temel bir güvencesidir bu. 178
Bu temel üzerinde kavramak kayd›yla, kadrolar›n militan devrimci kiflili¤ini sürekli gelifltirmek örgüt için temel bir sorundur. Bir örgüt üyesi gerçek bir dava adam› bilincine sahip olmal›, hergün ve her anki faaliyetiyle bunu somut olarak gösterip kan›t-layabilmelidir. Örgüt yaflam› ve proletarya devrimcili¤i, kendini tümüyle davaya adamay› gerektirir. Düzenle en ufak bir maddi ba¤, komünist örgüt üyesi olma s›fat›yla hiçbir biçimde ba¤dafl-mad›¤› gibi, düzenin ideolojik-kültürel etkilerine karfl› sistematik bir mücadele de bir komünistin sürekli bir görevidir. Komünist militan, devrimci mücadelede tereddütsüz, mü-cadelenin gerektirdi¤i her türlü fedakarl›¤a haz›r olmak zorundad›r. Devrim savaflç›s› olman›n gerekleri neyse kendini buna göre planlamak ve buna göre seferber olmak zorundad›r. Bu konuda aç›k bir bilince, tutuma ve pratikte bu do¤rultuda güven veren bir davran›fl çizgisine sahip olmayan hiç kimse, bugün örgütü-müzün, yar›n partimizin saflar›na üye olarak kabul edilemez. Mesele elbette bu niteliklerle tam donanm›fl bir kiflilikle örgüte haz›r gelmek de¤ildir. Böyle bir kiflilik örgüt saflar›nda oluflacak, bizzat siyasal faaliyet ve s›n›f mücadelesine kat›l›m sürecinde geliflip pekiflecektir. Fakat ilkin, devrimcili¤in ve örgütlü devrimci mücadelenin gerekleri konusunda aç›k bir bilinç; ve ikinci olarak, bu do¤rultuda güven veren bir çaba, kiflileri örgüte kabul etmenin temel önkoflulu say›lmal›d›r. S›n›f devrimcili¤inin normlar›n› ti-tizlikle gözetmedi¤imiz sürece, gerçek bir devrimci s›n›f partisi infla edemeyiz. Kadrolar›n devrimci kiflili¤ini yetkinlefltirmek sorununda en canal›c› nokta, bunun ancak militan bir devrimci siyasal çal›flma içinde, kitle mücadelelerine dolays›z olarak kat›lmak, onlara ön-derlik etmek çabas› ve prati¤i içinde olanakl› olabilece¤i gerçe¤idir. Komünist kadroda örgüt kimli¤i Kadrolar›n örgüt kimli¤i sorununa gelince, bu, kadronun 179
örgüt bilinci ve örgütlü yaflam›n gereklerine pratik uyumu sorunudur. Üyelik bilinci ile örgüt disiplini kavray›fl› ve prati¤i, burada en temel sorunlard›r. Devrimci örgüt yaflam›nda, haklar ve görevler bir bütünlük oluflturur. Örgüt üyeli¤i bilinci, herfleyden önce bu bütünlü¤ün bilincinde olmak demektir. Küçük-burjuva devrimcili¤inin olumsuz geleneklerine karfl› mücadele özel kayg›s› içinde, örgütümüz, bafl›ndan itibaren örgüt üyesinin demokratik haklar›na çok özel bir itina gösterdi. Bu has-sasiyet, giderek bir kavray›fl ve uygulama olarak yerleflti de. Kufl-kusuz uygulamada hala da yetersizlikler vard›r. Fakat bu yeter-sizlikler, temelde hareketin örgüt anlay›fl›n› uygulamada baflar›-s›z kalabilen kadrolar gerçe¤inin bir parças›d›r. Demek oluyor ki, bunun genel örgüt politikas› ile bir ilgisi yoktur. Fakat bütünlü¤ün öteki yönüne, örgüt üyeli¤i bilincinin görev ve sorumluluklar› alan›na gelince, bugün bu alanda, bir çok kadro flahs›nda önemli baz› zaaflarla yüzyüzeyiz. Böyle olunca, örgüt üyelerinin haklar› konusunda gösterilen hassasiyet, kaç›n›lmaz olarak örgüt yaflam›nda liberal ve anarflizan e¤ilimlere kap› ara-lamaktad›r. Bütünlü¤ün zaafa u¤rad›¤› bir durumda baflka türlü de olamaz. Bugün saflar›m›zdaki baz› örgüt üyelerinin en kolay gösterdikleri, gösterme olana¤› bulabildikleri davran›fllardan biri, örne¤in MK’y›, gerekti¤inde örgütteki genel gidifli kolayca, bazen keyfilik ölçüsünde elefltirebilmektir. Fakat dikkate de¤er olan ve kuflkusuz hiç de flafl›rt›c› olmayan bir baflka tamamlay›c› olgu var. Örgütümüzde en zor gösterilebilen, gösterildi¤inde zaman zaman bir “bunal›m” etkenine bile dönüflebilen davran›fl ise, tam da örgüte karfl› fazlas›yla “rahat” davranabilen bu ayn› yoldafllar›, kendi davran›fllar› ve icraatlar› üzerinden elefltirmeye kalkmakt›r. Sorumsuz kadro tipine bu örnek elbette uç bir durumun ifa-desidir. Fakat hala varl›¤›n› sürdürebilen bir çarp›kl›¤›n veciz bir anlat›m›d›r ve üyelik bilinci alan›ndaki sorunlar›m›z›n iyi bir göstergesidir. Bu çarp›kl›¤› süratle giderebilmeliyiz. Biz s›n›f›n devrimci partisi olmak iddias› ve çabas› içinde olan bir örgütüz. Örgüt demokrasisini bu çarp›kl›k içinde ele alan liberal ya da anarflizan e¤ilim ve davran›fllara kesin 180 bir tutumla son vermeli-yiz. Çubu¤u art›k üyelik görev ve sorumluluklar›n›n gerekleri do¤rultusunda bükmeli, yine
IV- Mahalli örgütlenme ve faaliyetin sorunlar› ‹deolojik bak›mdan sa¤lam
ve devrimci aç›dan güvenilir ‹K’lar Mahalli örgütlerimizin gelifltirilmesi ve güçlendirilmesi, bi-zim için örgütsel alandaki öncelikli görevlerden biridir. Burada ilk hareket noktas› do¤al olarak il komiteleridir. Bugüne kadarki deneyimimiz de somut olarak göstermifltir ki, il komitelerinin du-rumu ildeki bütün bir çal›flman›n kaderini belirleyebilmektedir. Dolay›s›yla baflar›l› bir il çal›flmas›n›n temel önkoflulu, önderlik kapasitesine sahip, ideolojik ve devrimci aç›lardan sa¤lam ve ni-hayet yeterli say›da üyeden oluflan bir il komitesidir. ‹l komiteleri örgütün toplam›nda omurga demektir. Bu aç›-dan üyelerinin seçiminde özel bir dikkat gösterilmelidir. ‹deolojik aç›dan sa¤laml›k ve devrimci aç›dan güvenirlik, ‹K üyeli¤i için özellikle dikkat edilmesi gereken temel 181
önkoflullard›r. Komitenin toplam› aç›s›ndan ise, mahalli bir çal›flman›n tüm politik-pratik yükünü omuzlayacak bir politik kapasite ve örgütsel deneyime sahip olacak bir bileflime özen gösterilmelidir. Kollektif iç uyumda zorlanmayacak bir bileflimin apayr› bir önem tafl›d›¤›n›, özellikle baz› illerin son dönemlerdeki tart›flmal› prati¤i somut olarak gös-termifltir. Mahalli komite say›sal aç›dan gizli çal›flman›n elverdi¤i oranda genifl tutulmal›d›r. Çal›flman›n toplam yükünü omuz-layabilmek, rahat bir iflbölümünü gerçeklefltirebilmek ve nihayet sa¤l›kl› bir organ içi yaflam kurabilmek bak›m›ndan gereklidir bu. “Rahat” buluflabilmek ve toplanabilmek kayg›s›ndan hareketle dar bileflime e¤ilim duymaktan kaç›n›lmal›d›r. Öte yandan, yeni dönemde ‹K’lar›n ve alt bölge komitelerinin bileflimi oluflturulurken, deneyim ve dinamizm dengesi baflar›yla kurulabilmelidir. Gerek girmekte oldu¤umuz yeni dönemde pratik çal›flman›n gerekleri, gerekse daha genel planda kitle hareketlili¤inin güçlenmekte oldu¤u bugünkü koflullarda, deneyimi dinamizmle, siyasal at›lganl›k ve pratik enerjiyle birlefltirebilen kadrolara öncelik tan›nmal›d›r. Bu ikisini kiflili¤inde bütünlefltiren kadrolar›n eksik oldu¤u koflullarda ise, enerjik unsurlara tercihte belirgin bir öncelik tan›nmal›d›r. Bugün için bizde eksik olan, deneyimden çok pratik inisiyatif ve enerjidir. Bu çerçevede “genç” fakat enerjik kadrolara güvenmekte tereddüt etmemeliyiz. Deneyim h›zla kazan›l›r. Oysa enerji yoklu¤u ya da s›n›rl›l›¤›, edilgenlik içinde f›rsatlar›n kaç›-r›lmas›na yolaçar, güç ve olanaklar› heba eder. ‹li her aç›dan tan›mak baflar›l› bir faaliyetin zorunlu önkofluludur Her il komitesi, genel olarak faaliyet gösterdi¤i mahalli ala-na, özel olarak da mahalli devrimci harekete ve iflçi hareketine iliflkin olarak aç›k bir de¤erlendirmeye sahip olmal›d›r. Olaylar›n ak›fl›na paralel olarak gelifltirilen ve zenginlefltirilen böyle bir de¤erlendirme olmaks›z›n, ne yak›n 182
ve uzak hedefleri isabetle saptamak ve ne de gündelik somut çal›flmay› sa¤l›kl› bir çerçeveye oturtmak mümkündür. Çal›fl›lan ile ya da mahalli alana iliflkin de¤erlendirme demek, öncelikle sözkonusu ili sosyo-politik ve kültürel aç›dan do¤ru de¤erlendirmek, geçmifliyle ve bugünüyle iyi tan›yabilmek demektir. Do¤al olarak bu, devrimci ya da karfl›-devrimci, politik aktivite içindeki tüm güçleri çeflitli yönleriyle tan›may› gerektirir. ‹flçilerin ve öteki emekçi katmanlar›n durumu-nu, yaflam›n›, sosyal-kültürel durumlar›n›, politik e¤ilimlerini tan›may› gerektirir. Ve nihayet, karfl›-devrimin vurucu örgütlü güçleri-ni, özellikle siyasal polisin durumunu, çal›flma tarz›n›, taktiklerini tan›may› gerektirir. Dolay›s›yla, yaln›zca bugünü de¤il fakat geçmifli de kapsayan tüm bu temel tan›malar temeli üzerinde, çok yönlü bir tahlille, somut de¤erlendirmelere ve nihayet bundan ç›kar›lm›fl somut pratik sonuçlara sahip olmak anlam›na gelir. Örgütün il düzeyindeki bir çal›flma bölgesine iliflkin çal›flma stratejisi ve özgün politikalar› da ancak bu çerçeve içinde baflar›yla belirlenebilir. Do¤ru belirlenmifl alan ve birimler üzerinde yo¤unlaflt›r›lm›fl bir sürekli faaliyette ›srar Do¤ru bir de¤erlendirme temelinde belirlenmifl fabrika bi-rimleri ve iflçi semtleri üzerinde yo¤unlaflt›r›lacak bir politik çal›flmada ›srar, mahalli çal›flman›n bir baflka temel sorunudur. Bu çok bilinen, fakat pratik çal›flmada gerekleri bugüne kadar çok da fazla gözetilmeyen temel bir çal›flma tarz› sorunudur. El-deki güç ve imkanlar ile seçilecek birim ve alanlar aras›ndaki denge, ak›ll›ca kurulabilmelidir. Güçlerin s›n›rl› alanlarda bo¤ul-mas› ile s›n›rs›zca da¤›t›lmas›, burada düflülebilecek iki muhtemel uç zaaft›r. Belirlenmifl alanlarda yo¤unlaflan bir çal›flmada sonuç ala-bilmek için çok özel bir ›srar gösterilmeli, az çok elle tutulur mesafeler katedilmedikçe, yeni birim ve alanlara e¤ilim duyul-mamal›d›r. Sonuç almada yarat›c› ›srar özel bir önem 183
tafl›makta-d›r. Çok geçmeden umutsuzlu¤a yolaçacak olan k›sa dönemli ba-flar› beklentilerinden uzak durulmal›, sab›rl› bir çal›flmayla ancak zaman içinde sonuç al›nabilece¤i konusunda gerçekçi bir tutum içinde olunmal›d›r. Özetle, faaliyette süreklilik ve ›srar olmad›¤› sürece, sonuç almak da olanaks›zd›r. Fakat öte yandan, çal›flma birim ya da alan›n›n sürekli ve dikkatli izlenmesine ba¤l› olarak, gerekti¤inde çal›flman›n sonuç al›nacak gibi görünmeyen birimlerden yenilerine kayd›r›lmas› do¤rultusunda bir esneklik de gösterilebilmelidir. Bugüne kadarki çal›flma tarz› içinde bir çok durumda seçilmifl birimlere uzun süre “d›flardan” bir dolayl› seslenmeyle yetinildi. Bunun, sözkonusu birimlerde belli politik izler b›raksa bile, kendi bafl›na örgütsel bir geliflme imkan› yaratamayaca¤› aç›kt›r. Be-lirlenmifl birimler sözkonusu oldu¤unda “d›flardan” sürekli politik propaganda-ajitasyon sald›r›s› sürdürmenin yans›ra, ne edip edip içerden de baz› ilk iliflkiler yaratmak ve giderek çal›flmay› as›l olarak bu cepheden gelifltirmek zorunday›z. Bunun için de, seçilmifl birimlerle ba¤lant›l› olan, iflçi semtleri, iflçi kahveleri, sendika platformlar›, çeflitli türden iflçi toplant›lar› vb. her türlü olanak kullan›labilmelidir. Da¤›t›m faaliyeti özel bir organizasyona kavuflturulmal›d›r Mahalli politik-örgütsel faaliyetin profesyonellefltirilmesinde da¤›t›m gruplar›n›n ayr› bir yeni ve önemi vard›r. Bugüne kadar mahalli örgütlerimiz esas olarak genel bir propagandaajitasyon faaliyeti içinde oldular. Bu çerçevede komiteler de adeta da¤›t›m gruplar› gibi çal›flt›lar. Da¤›t›m gruplar› özel bir ifl ve örgütlenme faaliyeti olarak bir çözüme ba¤lanmad›¤› ölçüde bu bir bak›ma kaç›n›lmaz da oldu. Burada bafllang›çta da¤›t›m ifllerinde de¤er-lendirilecek özel güçlerin olmamas›n›n getirdi¤i bir açmaz olsa bile, bunun zaman içinde giderek bir al›flkanl›k, bir temel çal›flma tarz› biçimine büründü¤ü de bir gerçektir. Yeni dönemde il komi-telerinin önünde, görevi 184
fabrika ve iflçi semtlerine düzenli da¤›t›m yapmak olan özel bir da¤›t›m a¤› örgütlenmesi yaratmak acil görevi durmaktad›r. Bu tür bir özel organizasyon, do¤al olarak örgüt komite ve hücrelerine, kendi asli görevleri olan politik kitle çal›fl-mas› yapmak olana¤› verecektir. Mahalli komiteler pratik kitle çal›flmas› içinde dolays›z biçimde yeralmal›d›rlar Belirlenmifl birimler ve iflçi semtleri üzerinden kitleler içinde gündelik politik çal›flma yapmak ve onlar›n mücadelelerine önder-lik etmek, mahalli örgütlerin en asli görevidir. Baflta mahalli ko-mite üyeleri olmak üzere, özel teknik görevlerle yükümlü yoldafllar d›fl›ndaki tüm kadrolar, böylesi bir gündelik çal›flma içinde dolay-s›zca yeralmal›d›rlar. Baflta mahalli komite üyeleri diyoruz, buna özellikle dikkat edilmelidir. Biz henüz fabrika ve iflletmelerde taban örgütleri olmayan bir örgütüz. Böyle olunca komite üyeleri-nin gündelik kitle çal›flmas›na dolays›z ve pratik olarak kat›lmas› bizim koflullar›m›zda bir zorunluluktur. Özellikle ‹stanbul üzerinden düflünüldü¤ünde ve alt bölge komiteleriyle birlikte ele al›nd›¤›nda, bizim en iyi, en deneyimli ve yetenekli kadrolar›m›z komite üyeleri durumundad›rlar. E¤er bunlar seçilmifl birimler üzerinde yo¤unla-flacak bir çal›flman›n içine dolays›z olarak girmezlerse, bu politik çal›flma hedeflerinin bofllukta kalmas›ndan baflka bir sonuç yarat-mayacak, öte yandan il düzeyinde ordusuz generallerden oluflan kaba bir bürokrasi oluflacakt›r. Öte yandan, bu çok temel önemde bir çal›flma tarz› sorunudur. ‹l komitelerinin asli görevi, elindeki baz› s›n›rl› güçleri ve imkanlar› belli yetkilerle “yönetmek” de¤il, fakat mahalli planda mücadeleyi bizzat örgütlemek ve yönetmektir. Bunun için de olay-lar›n, geliflmelerin, grev ve direnifllerin, kitle toplant›lar›n›n sürek-li olarak içinde olunabilmelidir. Özellikle alt komitelerin üyeleri, seçilmifl çal›flma alanlar›nda iflçilerin ve emekçilerin yaflam›yla içiçe olan bir gündelik çal›flma ve yaflam tarz› tutturabilmelidir-ler. Oysa bugünkü durumda biz 185
bunu henüz kazan›lm›fl iliflkiler çerçevesinde bile yapam›yoruz. Alt organ üyeleriyle randevu tra-fi¤ini ve belli aral›klarla yap›lan organ toplant›lar›n› “önderlik” sanan çarp›k bürokratik zihniyete karfl› özel bir mücadele yürüt-mek, bunu kesin bir biçimde altetmek zorunday›z. Bu sorun daha genel planda flöyle konulabilir. Bizim için, gelecekteki partimizin mahalli önderliklerini yaratma sorunu, mahalli s›n›f ve kitle hareketine önderlik etmek iddia ve hedefiyle ortaya ç›kan; perspektif, önderlik kapasitesi ve il çap›nda örgütsel organizasyon yönünden buna göre kendini haz›rlayan; il çap›nda olaylara yetiflmek, kitleleri etkilemek ve mücadeleye çekmek, ge-liflen mücadelelere pratikte önderlik etmek için etkin biçimde ça-l›flan örgütler yaratmak sorunudur. Dolay›s›yla, il önderli¤i, örgütsel güç ve olanaklar›m›z› kendi içinde yöneten de¤il, fakat mahalli hareketi yönetmek perspektifiyle hareket eden, eldeki güç ve ola-naklar› da bu do¤rultuda mevzilendirip seferber eden bir kurum-laflma demektir. Bu perspektife uygun çal›fl›p konumlanmayan bir ‹K, gerçekte bulundu¤u ildeki çal›flman›n önünde afl›lmas› gereken bir engeldir. Genele hitap eden çal›flma ile seçilmifl alanlarda yo¤unlaflacak çal›flman›n bütünlü¤ü kurulmal›d›r Bugüne kadarki mahalli çal›flmada do¤ru ele al›namayan, özellikle pratikte dengesi do¤ru kurulamayan sorunlardan biri de, genele hitap eden politik propaganda-ajitasyon faaliyeti ile, seçil-mifl birimler üzerinde yo¤unlaflmas› gereken politik çal›flma aras›n-daki iliflki ve bütünlüktür. Biz devrimci siyasal bir örgütüz. Bizim genele seslenen bir politik çal›flmam›z her zaman olacakt›r, olmak zorundad›r. Baflka türlü toplum genelinde hissedilen politik bir hareket kimli¤i sergileyemeyiz. Fakat kuflkusuz bu, özellikle he-nüz parti öncesi küçük bir örgüt oldu¤umuz flu evrede, ancak belli vesilelerle önplana ç›kacak olan bir çal›flmad›r. (Toplum dü-zeyindeki önemli olaylar 186
nedeniyle, ya da örne¤in Newroz ve 1 May›s türünden önemli günler nedeniyle, ya da seçimler türün-den özel vesilelerle). Bu nedenle de, ilkin; seçilmifl alanlar üzerinde hergün ve her an sürmesi, sürdürülmesi gereken bir faaliyetin alternatifi de¤ildir. Ve ikinci olarak; biz bu tür bir faaliyeti bile, somutta özellikle çal›flmakta oldu¤umuz birimler ve iflçi semtlerin-de yo¤unlaflt›rarak sürdürme yoluna gitmeliyiz. Dolay›s›yla bu iki faaliyet tarz› birbirleriyle çeliflmek bir yana, birbirlerini zorun-lu olarak tamamlamak durumundad›r. Genel planda sesini du-yurmak, tutumunu göstermek gücünde olmayan bir hareketin, so-mut birim çal›flmas› da kitlelere yeterli güveni veremeyecek, bekle-nen güç ve etkiyi gösteremeyecektir. Öte yandan ise, genel politik faaliyeti gündelik etkin bir fabrika çal›flmas› ile birlefltirmeyi bafla-ramayan bir hareket, genel planda ad›n› ve fliarlar›n› duyurmay›, çal›flma gücünü hissettirmeyi baflarsa bile, kitleleri kucaklama, mücadeleye yöneltme, eyleme geçmifl kitlelere önderlik etme yetene¤i yine de gösteremez. Herfley bir yana, bunun pratik maddi ortam›n› bile bulamaz. Zira kitlelerle, ancak onlar›n çal›flma ve yaflama alanlar›yla içiçe geçen bir çal›flma sayesinde buluflup kay-naflabiliriz. Propaganda-ajitasyon pratik çal›flmas›yla içiçe sürme-si gereken kitleleri örgütleme ve mücadeleye yöneltme çal›flmas› da, ancak bu sayede kopmaz bir bütünlü¤e kavuflur. Ve kuflku-suz, bizim bugüne kadarki politik çal›flmam›zda hep zay›f ve eksik kalan, bu ikinci tür çal›flma olmufltur. Genele yönelik politik çal›fl-may› ihmal etmeden, bu ikinci tür çal›flmaya, belirlenmifl fabrikalar ya da iflletmeler üzerinde özel tarzda yo¤unlaflan bir çal›flmaya, yeni dönemde özel bir a¤›rl›k vermek zorunday›z. S›n›fla ba¤lar› gelifltirmek, s›n›f›n iler unsurlar›n› kazanmak, örgüt taban›n› bu unsurlarla oluflturulacak fabrika hücreleri taban›na oturtmak -tümü de partileflme sürecinin temel pratikörgütsel boyutlar›n› olufltu-ran bu hedeflere de, ancak bu ikinci tür çal›flmaya özel bir önem ve a¤›rl›k vererek ulaflabiliriz. Ayn› flekilde, “s›n›f›n bir parças›” olacak bir öncü partiyi de, ancak bu tür bir çal›flma içinde yara-tabiliriz. 187
Teknik altyap› ve mali aç›dan kendine yeterlilik Mahalli örgütlenmeyi, dolay›s›yla da politik çal›flmay› profes-yonellefltirmenin bir baflka temel önkoflulu, etkin bir politik çal›fl-may› olanakl› k›lacak teknik bir altyap›ya il düzeyinde ve tek tek çal›flma birimleri düzeyinde sahip olmakt›r. MK De¤erlen-dirmeleri’nin III. ve IV. bölümlerinde “Siyasal faaliyetin sorunla-r›” ve “Siyasal faaliyetin zaaflar›” çerçevesinde yeterli aç›kl›kta ele al›nm›fl bu sorunu, burada yaln›zca hat›rlatmakla yetiniyoruz. Bu do¤rultuda bugün belli ad›mlar at›lm›fl olmakla birlikte, bugünkü haliyle bu henüz çok yetersizdir. Bu yetersizli¤in, dolays›z olarak, siyasal faaliyette yetersizlik ve amatörlük demek oldu¤unu ha-t›rlatmak bile gereksizdir. MK, yeni dönemde örgütün tümünde bu tür bir teknik donan›m› denetlemeli, gerçekleflmesi için gerekli mali olanaklar› sunmal›d›r. Bundan ötesi için de il komitelerini do¤rudan sorumlu tutmal›d›r. Mali konularda mahalli örgütler bugüne kadar hemen tümüyle merkezi olanaklara dayand›lar. Bafllang›çta belli temel ihtiyaçlar çerçevesinde bunun anlafl›l›r nedenleri vard›. Ne var ki bu öyle-sine bir al›flkanl›k ve rehavet yaratt› ki, kendi mali olanaklar›yla faaliyetini örgütleyecek bir yeterlili¤e ulaflmak, dahas›, örgütün genel ihtiyaçlar›na da katk›da bulunmak gibi temel bir sorumluluk-la yüzyüze olduklar›n› neredeyse tümden unuttular. Bu al›flkanl›-¤a, bu yerleflmifl ve kökleflmifl zaafa mutlaka bir son verilmelidir. ‹l komiteleri, il düzeyinde gelir kaynaklar› yaratmak, bunlar› yara-t›c› bir çabayla sürekli ço¤altmak, bu arada aidat ve ba¤›fllar› tam bir düzene sokmak sorumlulu¤u ile yüzyüzedirler. Hareketin genel planda ve merkezi faaliyetlerinde h›zla artan giderleri bu-nu ayr›ca gerektirmektedir. Tüm ‹K’lar, bir an önce, mali aç›dan MK’ya yük olmak bir yana, gelirlerinin bir k›sm›n› merkeze ak-tararak ona yard›mc› da olmal›d›rlar. Mali ve teknik aç›dan kendine yeterlilik! Bu, yerel örgütlerde yeni dönemin parolas› olmal›d›r. 188
VII. BÖLÜM
‹llegal örgüt ve legal çal›flma ‹llegal örgüt ve legal çal›flma iliflkisi sorunu, bugüne kadar
üzerinde döne döne durdu¤umuz temel sorunlardan biridir. Ha-reketimiz ortaya ç›kt›¤› andan itibaren, illegal temellere sahip gerçek bir ihtilalci örgüt infla etme görevini temel bir ilkesel ve pratik sorun olarak ele ald›. Bunu tasfiyeci legalizme karfl› ke-sintisiz bir ideolojik-politik mücadeleyle birlefltirdi. Geleneksel devrimci hareketin bu alandaki geçmifl deneyimini bu mücadele içinde irdeledi, bundan sonuçlar ç›kard›. Ne var ki, biz yeni flekillenmekte olan ve bunu önemli güç-lükler ve büyük olanaks›zl›klar içinde yapmaya çal›flan bir örgüt-tük. Bu nedenle de, illegal örgütlenme ve çal›flmay›, do¤ru bir biçimde ele al›nan legal bir çal›flmayla birlefltirmenin pratik alan›nda, kendi örnek tutumuzu ortaya koymakta, bunu pratik çal›flma içinde göstermekte geciktik. ‹llegal çal›flma ile legal çal›flma, her koflulda, baflar›yla birlefltirilebilmek durumundad›r. ‹llegal örgütsel temeli gelifltirme189
nin, güvenceye alman›n, ona yeni ve daha genifl etkinlik alanlar› yaratman›n, bunun d›fl›nda bir yolu yoktur, olamaz. ‹llegal örgüt-lenmeyi ve faaliyeti, legal araç, biçim ve yöntemlerin do¤ru, etkin ve zengin kullan›m›yla birlefltiremeyen, tam da bu sayede yeni alanlara ve genifl kitlelere uzanabilme olana¤›n› yeterince de¤er-lendiremeyen bir örgüt, kaç›n›lmaz bir biçimde darl›¤a mahkum olur. Uzun vadede, böyle bir örgütün, politik hedeflerinde ilerle-mesi ve kendi illegal temelini gelifltirmesi bir yana, mevcut du-rumunu koruyup ayakta tutmas› da olanaks›zlafl›r. Bununla birlikte, bu temel sorunda ideolojik ve ilkesel bir aç›kl›¤a sahip olmak ile, yeni bir örgüt için bunu pratikte do¤ru bir biçimde gerçeklefltirmek aras›nda her zaman kaç›n›lmas› güç bir mesafe vard›r. Biz bafllang›çta, illegal bir temel üzerinde, ye-ni örgütsel oluflumumuzun ilk tafllar›n› döflemek zorundayd›k. ‹llegal biçim ve yöntemleri kullanmada belli bir mesafe almak ve deneyim biriktirmek durumundayd›k. Bunu henüz baflarmadan ve özellikle (genel e¤ilime uyarak) yay›n faaliyeti üzerinden gün-deme gelecek bir legal çal›flma, bizim örgütsel flekillenmemizi daha iflin bafl›nda kaç›n›lmaz olarak zaafa u¤rat›r, tehlikeye sokard›. Örgüt olarak hep bu kritik gerçe¤i gözönünde tuttuk, bunun bilinciyle hareket ettik. Yeni bir hareket olman›n dezavantajlar› ne olursa olsun, illegalite çizgisini temel almakta ›srar ettik. Karfl›-devrim sonras›n›n yayg›n bir moda e¤ilimi olan tasfiyeci legalizme karfl› her ad›mda mücadele ettik. Bunu ayn› e¤ilimin saflar›m›zdaki en zay›f unsurlar üzerindeki yank›s›na karfl› mücadeleyle bir-lefltirdik. Bu ›srarl› mücadelenin ideolojik ve örgütsel aç›dan ha-reketimize sa¤lad›¤› kazan›mlar› biliyoruz. Bunlar› de¤iflik vesi-lelerle ortaya koyduk. Ne var ki, benzer her durumda oldu¤u gibi, bu baflar›n›n baz› “yan sonuçlar›” da oldu. Dönemin güçlü bir e¤ilimi olan tasfiyeci legalizme karfl› illegalite vurgusu teme-linde bir tür “çubuk bükme” olan bu mücadele, hem legalitenin etkin kullan›m›nda belli gecikmelere yol açt› ve hem de, sorunun ele al›n›fl›nda saflar›m›zda baz› 190
tek yanl› e¤ilimlerin yeflermesine neden oldu. Gelinen aflamada, politik-örgütsel faaliyetimizin toplam› üzerinden, illegal örgüt ile legal çal›flma aras›nda do¤ru devrimci bütünlü¤ü kuracak koflullara sahibiz. Baflka bir ifadeyle, bugün art›k, illegal bir temel üzerinde legaliteyi en etkin biçimde “is-tismar” edebilece¤imiz bir geliflme aflamas› içindeyiz. 2. Genel Konferans›m›z› izleyen ilk bir y›ldaki h›zl› örgütsel toparlanma ve pratik faaliyetlerimizdeki geliflme, bize bu olana¤› daha o za-mandan sa¤lam›fl bulunmaktayd›. Bu alanda halihaz›rda atm›fl bulundu¤umuz ad›mlar, daha flimdiden harekete yeni bir soluk kazand›rm›fl, örgütsel çal›flmam›z için önemli kolayl›klar sa¤la-m›flt›r. Fakat yine de, bu alanda henüz iflin bafl›nday›z. Dene-yimimiz henüz çok s›n›rl› ve hala geçmiflteki “çubuk bükme”lerin getirdi¤i çarp›k kavray›fllar›n s›n›rlay›c› etkileriyle yüzyüzeyiz. Politik yay›n faaliyeti üzerinden yürütülmekte olan çal›flmalar›n, bu alanda önümüze yeni alanlar ve olanaklar ç›karaca¤›, somutta ç›karmakta oldu¤u bir gerçektir. Bu deneyimden en iyi biçimde yararlanmak ve legal çal›flmay› gelifltirmek durumunda-y›z. Hareketimizin bugün ulaflm›fl bulundu¤u geliflme aflamas›n-da, bu geliflimi h›zland›rmada, yeni alanlara yaymada ve en önemlisi, yarat›lan illegal örgütsel temeli güvenceye almada, bu bir tercih de¤il, fakat hem olanakl› hem zorunlu bir yönelimdir. Fakat bunun beraberinde belli sorunlar getirece¤i, somutta getirmekte oldu¤u da bir gerçektir. Bugün bu, daha çok illegal temele geçmiflten beri yap›lan vurgu nedeniyle oluflmufl bulunan ve legal çal›flmaya karfl› so¤uk, temkinli ve tekyanl› tutumlarda kendini gösteren bir zay›fl›k olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Fakat e¤er do¤ru ve bütünsel bir ideolojik kavray›fl içinde düzeltilemez-se, bugünkü bu tekyanl›l›¤›n, uygun ortam› olufltu¤unda, kolayca tersinden bir e¤ilime dönüflebilece¤inden de kuflku duymamak gerekir. Bu tür bir tekyanl›l›¤›n tafl›y›c›lar›, bu kez tersinden le-galizme e¤ilim duyabilirler. Ya da, kendilerinin bugükü zaaflar›na yöneltilecek elefltiriler, bizzat tersinden 191
bir e¤ilimin, baflka baz› zay›f unsurlar flahs›nda yeflermesine zemin olabilir. Belli bir yöndeki zay›fl›¤a ya da sapmaya karfl› yöneltilmifl do¤ru ve hakl› elefltirilerin, ayn› özden kaynaklanan ters yönde zay›fl›klara ya da sapmalara “meflru” bir dayanak olarak istismar edilmesinin, devrimci siyasal yaflamda hiç de az rastlan›r olaylardan olmad›¤›n› biliyoruz. Dolay›s›yla, sorunun sa¤l›kl› çözümü, tüm taktik yönelimlerde oldu¤u gibi, bu alanda da sorunu bütünsel bir ideolojik ve ilkesel çerçeve içinde ortaya koymak ve kavratmaktan geçmektedir. Legal biçim ve araçlar›n etkin kullan›m›n›n bugünkü önemi ne olursa olsun, önümüzde hala iflçi s›n›f›n›n öncü partisini illegal temeller üzerinde sa¤lam bir biçimde infla etmek temel görevi durdu¤unu, her ad›mda ve döne döne ifllemek durumunday›z. Kald› ki legal çal›flma da ancak bu temel amaç çerçevesinde do¤ru bir biçimde kavranabilir; ancak ona ba¤l› olarak ele al›nd›¤›nda, devrimci bir anlam tafl›r; ve nihayet, illegal çal›flmay› kolaylaflt›racak ve ille-gal örgütlenmeyi güçlendirecek bir tarzda yürütüldü¤ünde do¤ru ve devrimci bir ifllev görebilir. Hareketimizin bu temel konudaki bütünsel perspektifinin ilkesel çerçevesi, I. Genel Konferans›m›z-da yeterli kuvvet ve aç›kl›kta yeniden formüle edilmiflti. Legal çal›flmay› gelifltirdi¤imiz, etkin bir legal alan çal›flmas› yürütmeye haz›rland›¤›m›z flu s›rada, bu perspektif özellikle günceldir: “‹htilalci örgütlenmeye karfl› güçlü bir legalist tasfiyeci ak›m›n varoldu¤u günümüz koflullar›nda, parti örgütlenmesini illegal temeller üzerinde haz›rlama pratik çabas› sa¤lam ve sars›lmaz bir inatla sürdürülmeli ve bu çaba tasfiyecili¤e karfl› sürekli bir mücadeleyle birlefltirilebilmelidir. Fakat öte yandan, partinin bu zorunlu varolufl biçiminin tamamlay›c› ö¤esi, onun legal biçim, araç ve yöntemleri en iyi flekilde ve sonuna kadar kullanabilmesi-dir. Düzen karfl›s›nda partinin ihtilalci varolufl biçimini ilkesel önemde gören komünistler için, sorun, legal araç ve olanaklar› küçümsemek ya da bunlar› illegal örgütlenmenin karfl›s›na koymak de¤il, illegal bir parti örgütlenmesi ve 192
faaliyeti temeli üzerinde, bu temel koflulla uyum içinde, tüm legal biçim, yöntem ve araç-lardan sonuna kadar ve ustal›kla yararlanabilmektir. Legal olanak-lar› illegal örgütlenme ve faaliyete tabi bir biçimde, onun hiz-metinde kullanabilmektir. Zira bu yap›lmaks›z›n, partinin illegal örgütlenmesini koruyup gelifltirmek kadar, onun kitleler içindeki etkinli¤ini ve gücünü gelifltirip güçlendirmek de, son derece güç, hatta olanaks›z olacakt›r.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.131) Geliflmemizin bugünkü aflamas›nda ve kitle mücadelelerinin geliflme e¤ilimi gösterdi¤i bugünkü koflullarda, legal araç, biçim ve yöntemleri daha etkin kullanman›n bizim için zorunlu oldu¤u, sorunun yaln›zca bir yönüdür. Önemi bundan afla¤› kalmayan bir öteki yönü ise, tasfiyeci legalizme karfl› baflar›l› ve sonuç al›c› bir ideolojik-politik mücadelenin gerekleriyle ilgilidir. Kendini legalizm alan›nda en kaba ve berbat biçimiyle ortaya koyan tasfi-yeci oportünizme karfl› ideolojik mücadele, onu altetmek için kendi bafl›na yeterli olamayacakt›r. Bu mücadelenin tam baflar›s›, yaln›z-ca illegalitenin temel al›nmas›ndaki kararl›l›¤a de¤il, fakat ayn› zamanda ve belki de daha önemli olarak, bu temel üzerinde le-galitenin devrimci ve etkin bir tarzda kullan›m›nda sergilenecek örnek prati¤e s›k› s›k›ya ba¤l› olacakt›r. Devrimci bir aç›k alan çal›flmas›n›n fark›n› hareketin toplam çal›flmas› üzerinden gös-termek, flimdilerde legalizme boylu boyunca gömülen tasfiyeci oportünizmin içyüzünü sergilemeyi kolaylaflt›racakt›r. Bu konuda, temel önemde bir baflka sorun ise, legalitenin devrimci kullan›m›n›n, daha çok legal yay›n eksenli bir çal›flma olarak ele al›nmas› fleklindeki dar ve çarp›k kavray›flla ilgilidir. Oysa, illegal çal›flma ile legal çal›flma, tümüyle gizli olmak zorunda olan çok özel görevler d›fl›nda, gerçek yaflamda ve her çal›flma biriminde, hergünkü faaliyetin birbirinden kopar›lamaz iki yönü-dür, öyle olmak zorundad›r. Her çal›flma alan› ya da biriminde, gündelik faaliyeti legal biçimlerden yararlanarak gelifltirmek, ille-gal çekirdekler ve çal›flmay› tam da bununla, hem gizlemek ve hem de kolaylaflt›rmak için, say›s›z f›rsat 193
ve olanaklar vard›r. Bu, do¤ru bak›flaç›s› yan›nda, bir pratik ustal›k sorunudur da. Ve bunu baflaramad›¤›m›z, bu iki yönlü faaliyeti gündelik çal›fl-mada canl› ve yarat›c› bir biçimde bütünlefltiremedi¤imiz sürece, legalitenin etkin bir biçimde kullan›lmas›ndan sözedemeyiz. Oysa bu zorunlu ve temel faaliyetin gereklili¤inden sözedildi¤i ço¤u durumlarda, bunu daha çok yay›n faaliyeti ekseninde düflünen ve aç›k çal›flmada yeralan örgüt birimlerinin sorunu olarak ele alan s›¤ ve mekanik kavray›fl›n saflar›m›zdaki etkileri, hiç de küçümsenir düzeyde de¤ildir. Legal çal›flmay›, sendikalardan kitle örgütlerine, iflçi platformlar›ndan kültür derneklerine kadar, aç›k siyasal yaflam›n tüm alanlar›nda düflünmek ve gündelik çal›flman›n organik bir uzant›s› olarak ele almak zorunday›z. ‹llegal temelimizi gelifltirmenin, güçlendirmenin, onu sald›r›lara karfl› koruyabilmenin, bunun en güvenli ortam› olarak kitle ba¤lar›m›z› gelifltirmenin, bir siyasal hareket olarak kitlelere, özellikle de pro-leter kitlelere malolman›n, onlar aras›nda politik etki ve fliarlar›-m›z› yayman›n zorunlu k›ld›¤› bir çal›flmad›r bu.
VIII. BÖLÜM
Örgüt bas›n›: Sorunlar ve görevler
Örgüt bas›n›, ideolojik-politik ve örgütsel yaflam›m›z›n tümünü bir arada kesen ve kucaklayan çok önemli bir etkinlik alan›d›r. MYO’nun ideolojik ve örgütsel geliflmemizde oynad›¤› çok özel rol, bu konuda ayr›nt›l› aç›klamalar› gereksiz k›lacak bir öz deneyim alan›d›r bizim için. Buna ra¤men, flimdi farkl› ifllevlere ya da konumlara sahip yay›n araçlar›yla çeflitlenmifl ve zenginleflmifl olan bu alan› bugün yeterli bir bilinçle de¤er-lendirdi¤imiz, öneminin gerektirdi¤i bir sorumluluk ve heyecanla destekledi¤imiz söylenemez. Bu alandaki sorunlar› özetle flöyle s›ralayabiliriz. 1) Hareketin yay›n cephesinde MK’n›n önderli¤i ve deneti-mi tam olmal›d›r. Merkezi yay›n araçlar›, bir hareketin temel te-orik perspektiflerinin ifllenece¤i, politik ve örgütsel taktiklerinin gelifltirilece¤i, somut politika ve görevlerin ortaya konulaca¤› te-mel araçlar durumundad›r. Tüm bunlar önderlik 194
195
faaliyeti kapsa-m›ndad›r ve Merkez Komitesi’nin temel görev ve sorumluluk alanlar›d›r. Bu nedenle de MK, örgüte tüm cephelerdeki önder-li¤inde yay›n organlar›m›z› etkin bir silah olarak kullanmal›d›r. Öte yandan, yay›n faaliyetlerimizin sürdürülmesinde örgüt katk›s› en ileri düzeyde seferber edilebilmeli, örgütün ileri kadrolar›n›n katk›s› bu çerçevede özel bir tarzda örgütlenmelidir. Dahas›, MK, bu yay›n organlar›n›n faaliyetinde profesyonelleflmeyi sa¤lama çerçevesinde, herbiri için MK’n›n yak›n denetimi ve önderli¤i alt›nda özel yay›n kurullar› da oluflturmal›, varolanlar› güçlendirmelidir. Ne var ki, tüm bunlar, hiçbir biçimde bir görev, yetki ve sorumluluk devri olarak anlafl›lmamal›d›r. MK, yay›n organlar›n›n yay›n çizgisini belirleme ve yönlendirmede tam yetkili ve sorumlu bir organ olarak hareket etmelidir. 2) Birinci soruna ba¤l› olarak, örgütün yay›n organlar›na ön-derlik ve somut yönlendiricilik sorumlulu¤unu, MK kendi çal›flma tarz› içinde, do¤ru ve amaca uygun bir biçimde gerçeklefltirmelidir. Burada sorunun do¤ru çözümünün temel çerçevesi kollektif ön-derlik ilkesi ve MK’n›n buna göre örgütlenmifl iç çal›flma düzeni-dir. Bugüne kadarki somut deneyimimiz, MK’n›n bunda yeterli baflar›y› gösteremedi¤ini ortaya koymufltur. Nesnel baz› güçlüklerin yan›s›ra, MK’n›n toplam önderlik görevleri bak›m›ndan say›sal yetersizliklerinin de bunda elbette bir rolü olmufltur. Ne var ki, deneyimin kendisi somut olarak irdelendi¤inde, bunun ayn› za-manda bir çal›flma tarz› sorunu oldu¤u da aç›kl›kla görülmektedir. Bunun kayna¤›nda kollektif önderlik ilkesine uygun bir çal›flma tarz›n›n örgütlenememesi, bunun için yeterli bilinç ve sorumlulukla hareket edilememesi yatmaktad›r. MK’n›n geçmifl çal›flma döneminde iç elefltirilere de konu olan bu zaaf yeni dönemde mutlaka giderilmelidir. Bunun tafl›d›¤› önem, yaln›zca kollektif önderlik ilkesi ve bu çerçevede MK’n›n çal›flma tarz› içinde do¤ru ele al›nan bir iflbölümü sorunundan ibaret de¤ildir. Dahas›, bu alandaki somut zaaflar, sonuçlar›n› tam da yay›n faaliyetlerinin toplam›nda bir zay›fl›k 196
ve da¤›n›kl›k ola-rak göstermektedir. Bu zaaf sürdürülürse e¤er, bu gelecekte etkisini, yay›n organlar›n›n konum ve ifllevlerini ele al›flta oldu¤u kadar, bizzat izledikleri somut ideolojik-pratik çizgide de gösterecektir. MK’n›n önderlik faaliyetinin do¤ru bir çal›flma tarz› içinde ele al›nmas›, iç düzenleme ve iliflkilerin buna göre örgütlenmesi, tüm bu potansiyel sak›ncalar› önleyece¤i gibi, yay›n organlar›n›n herbirine de bugünkünden farkl› bir güç ve canl›l›k kazand›racakt›r. 3) Birinci maddedeki sorunun uzant›s› da say›labilecek olan bir öteki sorun, yay›n faaliyetleri çerçevesinde görevlendirilmifl olan kurullar›n görev ve sorumluluklar›n›n s›n›rlar› ile ilgilidir. Birinci madde bunun bir yönüne ›fl›k tutmaktad›r. Yaln›zca MYO de¤il, fakat politik gazete de bir MK organ›d›r. Yay›n çizgisinin belirlenmesi ve yak›n bir önderlikle sürekli yönlendirilmesi, tümüy-le MK’n›n görev ve sorumlulu¤undad›r. Fakat bu, hiçbir biçimde, bu özel yard›mc› kurullar›n görev ve sorumluluklar›n›n belirsizleflmesi, ya da biçim ve içerik yönün-den baflar›l› bir yay›n faaliyeti için gösterebilecekleri ve göster-meleri gereken inisiyatifin s›n›rlanmas› olarak anlafl›lmamal›d›r. Tersine, bugüne kadarki deneyimimiz, MK’n›n bu konuda bugüne kadar do¤ru bir tutumla hareket etti¤ini, kendi yetkilerini bu alan-da görevli örgüt birimlerimizin inisiyatifini s›n›rlamak do¤rultu-sunda kullanmad›¤›n›, yay›n kurullar›na genifl bir görev ve etkin-lik alan› tan›d›¤›n› göstermifltir. MK bu kurullar›n faaliyetini do¤-ru bir çal›flma tarz› içinde kendi faaliyetinin organik bir parças› haline getirmeyi baflard›¤› ölçüde, bu alanda hiçbir ciddi sorun ç›kmayacakt›r. 4) Politik gazetenin yay›n›na haz›rland›¤›m›z dönemde, örgütün uyar›s› flöyleydi: Komünistler bugün art›k illegal bir siyasal yay›n organ›n› hiçbir biçimde zay›flatmaks›z›n ya da ikinci plana düflürmeksizin legal bir yay›n›n nas›l ç›kar›labilece¤ini göstermek sorumlulu¤u ile yüzyüzedirler. “Bir Merkez Yay›n Organ› olarak Ekim, zay›flamak bir yana, gerek içerik gerekse de biçim olarak daha kaliteli bir yay›n çizgisine oturmak, yeri 197
doldurulamaz olan ifllevini güçlenerek sürdürmek sorumlulu¤u ile yüzyüzedir. ‹de-olojik-politik perspektiflerine tutarl›l›kla ba¤l› kald›klar› sürece, önlerine ç›kacak güçlükler ne olursa olsun, komünistler bu s›navdan da baflar›yla ç›kacaklard›r.” (Ekim, say›:82, baflyaz›) Bugüne kadarki uygulama, bu çerçevede asgari bir baflar›n›n ifadesidir. Politik gazete yay›n›nda belli bir düzey tutturmay› baflarm›flt›r. Ve bu, MYO’da, geçmiflle k›yasland›¤›nda herhangi bir zay›flamaya da yolaçmam›flt›r. Fakat mesele yaln›zca zay›flamama de¤il, fakat dahas›, “gerek içerik, gerekse de biçim olarak daha kaliteli bir yay›n çizgisine oturmak” biçiminde konuldu¤una göre, bu hedefe uygun davran›lamad›¤› da bir gerçektir. Politik gazetenin gelifltirilmeye ve güçlendirilmeye ihtiyac› vard›r. MK buna uygun tedbirler almak zorundad›r. Fakat ayn› flekilde, Ekim’in de güçlendirilmeye, yaln›zca okunabilen de¤il, fakat örgütün tüm yaflam ve faaliyetine hakim olmay› ve yön vermeyi de baflarabilen, dahas› örgüt d›fl›ndaki devrimci okur taraf›ndan aranabilen bir yay›n gücüne ulaflmaya ihtiyac› vard›r. MK bunun tedbirlerini de almak zorundad›r. ‹ki temel yay›n or-gan›n› karfl› karfl›ya getirmek, biri aleyhine ötekine öncelik tan›-mak gerekmiyor. Sorun yaln›zca güçlerin do¤ru ve ak›ll›ca ör-gütlenmesi, baflar›l› bir çal›flma tarz›n›n gerçeklefltirilmesi sorunu-dur. Bu yap›ld›¤›nda iki yay›n organ› güçlenerek ve birbirlerini güçlendirerek faaliyetlerini sürdüreceklerdir. Bu böyle olmakla birlikte, Ekim’in, gerek MYO oldu¤u için ve gerekse illegal konumundan dolay›, temel bir öneme sahip oldu¤u asla unutulmamal›d›r. Ekim’in bu ikili özelli¤i ona stratejik bir konum ve önem kazand›rmaktad›r. ‹lk özelli¤inin stratejik önemi, bizzat MYO olmak konumu üzerinden önderlik sorumlulu¤u ile ilgilidir. Merkez Yay›n Organ›, ad› üzerinde, hareketin temel ideolojik-politik organ›, sürdürülen bütün politik ve örgütsel faaliyetin yolgöstericisi, yönlendiricisidir. Bu çerçevede biçimlenen bir merkezi önderli¤in yay›n kürsüsüdür. Ayn› flekilde, Merkez Yay›n Organ› olarak 198
Ekim, örgütümüzün temel ve taktik konulardaki ilkesel görüfllerinin ve somut poli-tikalar›n›n, örgütün yak›n ve uzak hedef ve görevlerinin dolays›z ve ba¤lay›c› tafl›y›c›s› ve yans›t›c›s›d›r. Y›¤›nlar ve kamuoyu kar-fl›s›nda, örgütümüzün sesi ve kürsüsüdür. Bu aç›lardan ele al›n-d›¤›nda, onun yeri baflka herhangi bir yay›n organ› ile dolduru-lamaz. Ekim’in illegal bir yay›n organ› olmak konumundan kaynaklanan stratejik önemi ise gerçekte çok özel aç›klamalar gerektirmiyor. Bu önem, illegalite ve legalite iliflkisi içinde yeterli aç›k-lamas›n› buldu¤u için üzerinde ayr›ca durmak gereksizdir. Yine de flunu önemle eklemeliyiz ki; siyasal koflullar›n seyri, serma-ye iktidar›n›n legal devrimci bas›na çok özel bir tarzda yöneltti¤i güncel sald›r›, legal alandaki mevzileri savunman›n tafl›d›¤› özel önem ne olursa olsun, yay›n faaliyetinde bile bu alan›n ne denli i¤reti ve güvenilmez oldu¤unu bir kez daha göstermektedir. Bu, illegal yay›n faaliyetine gerekli özeni göstermenin ve onu güç-lendirmenin günümüzdeki taktik önemini göstermektedir. Sorunun bu yönü, en son olarak MYO’nun Devrimci Bas›na Devlet Sald›r›s› bafll›kl› baflyaz›s›nda ele al›nm›flt›r. Orada öteki fleyler yan›nda flunlar söylenmektedir: “Bugün legal planda elde tutulan mevziler ve kullan›lan ola-naklar, mücadelenin ürünleri olarak kazan›lm›fl, bedeli ödenerek bugüne dek korunmufltur. fiimdi de bunlar daha büyük bir ka-rarl›l›kla savunulmal›, geri ad›m atmak bir yana, bu sald›r›y› püs-kürtmek mücadelesi içinde daha da güçlendirilmelidirler. Kitle hareketinin geliflmekte oldu¤u ve daha da geliflece¤i bir evrede, bu mevzi ve olanaklar›n önemi her zamankinden daha büyüktür. “Fakat öte yandan, kitlelerin ayd›nlat›lmas› çabas›nda ve genel olarak devrimci propaganda-ajitasyon faaliyetinin yürütülmesinde tümüyle ya da esas olarak legal araçlara bel ba¤lanamayaca¤›n›, bu son sald›r› uygulamas› bir kez daha göstermifltir. Bu araçlar elbetteki özel bir dirençle savunulacakt›r. Bu böyle olmakla birlik-te, politik güçsüzlü¤ünü 199
bask› ve terör ayg›tlar›n›n gücüyle denge-lemeye çal›flan bir rejim, çaresizlikten de olsa ifli kaba bir zorbal›-¤a dökmeye kalkt›¤› zaman, bu mevzileri flu veya bu ölçüde bofla ç›karma olana¤›na da sahiptir. Bu gerçe¤e gözlerini kapatmak, siyasal gerçeklerden kopmak ve kendini aldatmakt›r.” “Devrimci politik tutumda tavizsiz olunacaksa e¤er, hiçbir bak›mdan legaliteye mahkum bir konuma mahal vermemek, yeralt› bas›n› alan›ndaki boflluk ve zaafiyetleri bir an önce telafi etmek gerekir. Kontr-gerilla cumhuriyeti sözü bofl bir söz kal›b› de¤ilse e¤er, devletin bask› ve fliddet ayg›tlar›n› güçlendirerek terör poli-tikas›na daha özel bir a¤›rl›k kazand›raca¤› genel de¤erlendirmesinin bir ciddiyeti varsa e¤er, örgütsel haz›rl›k ve tercihlerde de bunlar gözetilmek durumundad›r.” 5) Yay›n faaliyeti ile genel politik-örgütsel faaliyet aras›nda organik bütünlük, bir baflka temel sorundur. MYO’nun bu konuda 7 y›l› aflan bir deneyimi var. Bu deneyim, MYO’nun örgütle bü-tünleflmede belli bir asgari baflar›y› gösterdi¤ini ve tam da bu sayede, örgütte MYO’ya sahiplenme tutumunun yerleflti¤ini gösteriyor. Ne var ki bu sahiplenme, daha etkin ve zengin bir içerik kazanmak durumundad›r. Bu, MYO’ya sürekli ve her yolla katk›da bulunmaktan, onu sistematik bir tarzda beslemekten, onun titizlik-le incelenmesi ve yayg›n bir biçimde da¤›t›lmas›na kadar, genifl bir sorumluluk alan›n› kapsamaktad›r. Öte yandan, bu ayn› so-rumlulu¤un, konumunun elverdi¤i s›n›rlar içinde, politik gazeteye karfl› da gösterilmesi gerekmektedir. Örgüt kadrolar›n›, sempatizan militanlar› ve genel olarak okurlar› kendisine sürekli katk›ya teflvik etmek ve bu sonucu pra-tik olarak sa¤lamak, kuflkusuz öncelikle yay›n organlar›n›n kendi sorumlulu¤undad›r ve baflar›l› bir yay›n faaliyetiyle dolays›z olarak ba¤lant›l›d›r. Fakat bu, hiçbir biçimde, genel olarak örgütün, tek tek üye ve aday üyelerinin, ve nihayet her bilinçli sempatizan›n, bu çerçevede kendi cephesinden göstermesi gereken sorumlulu¤u ortadan kald›rmaz. Dahas›, örgüt üye ve aday üyeleri için, bizzat bu konumlar›ndan kaynaklanan 200
bir yükümlülüktür de. Kadrolar üzerine her de¤erlendirme, mutlaka sözkonusu kadronun MYO’ya, politik gazeteye ya da gençlik gazetesine karfl› sorumluluklar›n› ne ölçüde yerine getirdi¤i, onu haber, yorum, belge, bilgi vb. yollardan ne ölçüde destekledi¤i ö¤esini de içermek durumunda-d›r. Zira bu, örgütlülük bilincinin ve politik ilginin en iyi göster-gelerinden biridir. Bir kadronun hareketin düflünce ve politik yaflam›na, dahas›, MYO sözkonusu oldu¤unda iç örgüt yaflam›na, hangi düzeyde bir bilinçli etkinlikle kat›ld›¤›n› ayn› zamanda buradan, bu kadronun örgütün yay›n organlar›yla iliflkisinden giderek de¤erlendirmeliyiz. Kadrolar› ve organlar› bu konuda bilinçlendirmek ve onlar› kiflisel inisiyatifle buna yönlendirmek her ildeki yönetici organlar›n görevidir. Ayn› flekilde, yay›n organlar›na il düzeyindeki katk›lar› örgütlemenin de bir ‹K sorumlulu¤u oldu¤u önemle vurgulan-mal›d›r. Halihaz›rda ‹K’lar bu alanda çok yetersizdirler. Özel uya-r›lara ve sürekli elefltirilere ra¤men, mevcut olumsuz durumda henüz belirgin bir de¤ifliklik yoktur. ‹stanbul’da durum bu aç›dan özellikle rahats›z edicidir. Alt organlar›n ve tek tek yoldafllar›n bu konuda ‹K’lardan çok daha bilinçli bir pratik sorumlulukla hareket ettiklerini de ayr›ca belirtmeliyiz. Bu gerçekte, ‹K’lar›n politik-örgütsel sorumluluklar›n› ne ölçüde gerçeklefltirdiklerinin, kendi önderlik sorumluluklar›na dar pratikçi de¤il de politik bir çerçevede yaklaflmay› ne ölçüde baflarabildiklerinin iyi bir göster-gesidir. Zira görev ve sorumluluklar›n politik bir çerçevede kavranmas› durumunda, ildeki çal›flmaya yay›n organlar› üzerinden bir müdahale ve önderli¤in nas›l da etkin bir yol oldu¤unu görmek hiçbir güçlük tafl›maz. ‹ç yaz› ve genelgelerin nadiren kullan›ld›¤› da düflünülürse, yay›n organlar›n›n burada apayr› bir önem tafl›-d›klar› ortadad›r. Bir kez daha vurgulayal›m: ‹ldeki her bir organ ve çal›flma alan›n›n katk›lar›n› en iyi biçimde örgütlemek ve sürek-li denetlemek, ‹K’lar›n yay›n organlar›na karfl› sorumluluklar›-n›n ayr›lmaz bir parças›d›r. Son olarak önemle belirtelim ki, ‹K’lar›n ve toplam olarak 201
örgütün bu alandaki zaaflar›n› gidermenin yolu, merkeziyetçilik ve ademi merkeziyetçili¤in ayr›lmaz bütünlü¤ü konusunda do¤ru bir kavray›fl› yerlefltirmekten geçer. Baflar›l› bir devrimci önder-li¤in “zorunlu bir önkoflulu ve zorunlu bir düzelticisi” olarak ademi merkeziyetçilik sorunu üzerine “önderlik sorunlar›” bahsindeki tart›flmalar, do¤al olarak, merkezi önderli¤in temel arac› ve tafl›y›-c›s› olan Merkez Yay›n Organ›'na karfl› sorumluluklar çerçeve-sinde ayr› bir öneme sahiptir. 6) Bir öteki sorun yay›n organlar›n›n etkin da¤›t›m› sorunu-dur. Bu hala ciddi bir zaaf alan›d›r. Bir yay›n organ›n›n rolünü oynayabilmesinin en temel önkoflullar›ndan biri de, onun müm-kün mertebe genifl da¤›t›labilmesidir. Örgüt içinde flu s›ralar çokça tart›fl›lan bu sorunla ba¤lant›l› iki temel noktaya de¤inmek ge-rekiyor. ‹lki, Ekim’in da¤›t›m›na iliflkindir. Geçmiflte Ekim hemen tamamen do¤rudan ve elden da¤›t›l›yordu. Kitle iliflkilerindeki zay›fl›k ise bu da¤›t›m› çok s›n›rl›yordu. 2. Genel Konferans›n ard›ndan bu duruma müdahale edildi. Do¤rudan etkin da¤›t›m yan›nda, özel tarzda saptanm›fl iliflkilere, seçilmifl çal›flma alan› ve birimlerindeki iflçi evlerine dolayl› da¤›t›m da gündeme getirildi. Fakat bu alanda elde edilen ilk baflar›lar, çok geçmeden ikili bir zaaf› birarada yaratt›. Bunlardan ilki, do¤rudan elden da¤›t›m› art›rmak sorununun gitgide ihmal edilmesi, tafl›d›¤› özel önemin gözden kaç›r›lmaya bafllanmas›d›r. Bu zaaf dolayl› da¤›t›m kolayc›l›¤›n›n dolays›z bir ürünü oldu. Oysa MYO’nun do¤rudan da¤›t›m›, bu da¤›t›m›n art›fl h›z›, siyasal çal›flmam›z›n somutta ne ölçüde mesafe katetti¤inin, iflçi ve kitle iliflkilerinin somut olarak ne ölçüde geliflti¤inin en dolays›z ve güvenilir göstergesidir. MYO’nun do¤rudan elden da¤›t›m›nda sürekli bir art›flta kendini göstermeyen bir çal›flman›n sözde baflar›s›na dair hiçbir iddia ve aç›klamay› ciddiye almamak gerekir. Yeni dönemde baflar›n›n bu en güvenilir ölçütünü titizlikle gözetmeli, somut olarak izlemeli ve denetlemeliyiz. 202
MYO’nun da¤›t›m›ndaki ikili zaaf›n öteki yönü ise, dolayl› da¤›t›m›n amac›ndan uzaklaflmas› olarak kendini gösterdi. Dolay-l› da¤›t›m, hedeflenen alanda politik etki yaratman›n yan›s›ra, do-lays›z iliflkileri ço¤altma somut amac›na da yönelik olmak zo-rundad›r. Dolayl› faaliyetin sonuçlar›n› yak›ndan izlemek, etkisini de¤erlendirmek, baflka çabalarla birlefltirmek ve gide gide etkinin sonuçlar›n› somut iliflki olarak a盤a ç›karmak gerekir. Bu olmad›-¤› sürece, dolayl› da¤›t›m çabas› ancak genel bir etki yarat›r. Bu etki genel ve yüzeysel kald›¤› ölçüde ise, ya zaman içinde kay-bolur, ya da somut ve dolays›z çal›flmada daha baflar›l› olan baflka hareketlerin örgütsel potas›na akar. Bu zaaflar gözetilerek, flimdi MYO’nun da¤›t›m›nda bir tutum de¤iflikli¤ine gitmek zorunday›z. Buna vurgu de¤iflikli¤i demek kuflkusuz daha do¤rudur. 2. Genel Konferans›m›z›n ard›ndan vurgu, ihmal edilen alana, yani dolayl› da¤›t›m görevine yap›lm›fl, dikkatler burada yo¤unlaflt›r›lm›flt›. fiimdi vurgu do¤rudan da¤›t›ma kay-d›r›lmal›, dikkatler ve somut çabalar bu alanda yo¤unlaflt›r›lmal›d›r. Ve toplam da¤›t›m içinde do¤rudan da¤›t›m mutlaka anlaml› bir orana ç›kart›lmal›, bu baflar›lmadan dolayl› da¤›t›m› art›rmak yolu-na gidilmemelidir. Bunun yerine, dolayl› da¤›t›m›n sürdürülmekte oldu¤u alanlarda, bu çaban›n sonuçlar›n› a盤a ç›karacak bir yo-¤unlaflma faaliyeti içine girilmelidir. Elbette bu genel tutumun istisnalar› olabilir. Örne¤in, hedef olarak seçilen yeni çal›flma bi-rimleri için dolayl› da¤›t›m faaliyeti gündeme al›nmak zorundad›r. Öte yandan, tan›mlad›¤›m›z genel durum, her bir ildeki mevcut uygulama farkl›l›klar›ndan dolay›, illerdeki somut durumla birlikte ele al›nmak zorundad›r. Yay›nlar›n da¤›t›m›nda üzerinde durmamaz› gereken bir öteki temel sorun ise politik gazeteye iliflkindir. Politik gazetenin da¤›t›m alanlar› bugün çok s›n›rl›d›r. Bunun sermayenin da¤›t›m tekelinden gelen nedenleri bilinmektedir. Öte yandan politik bask›lar ve siyasal polisin fiili engellemeleri bir baflka temel s›n›rlay›c› etkendir. Gazete halihaz›rda çok az 203
kente ulaflabilmekte, ulaflt›¤› kentlerde pek az bayi taraf›ndan kabul edilmekte ve politik bask›lardan dolay› da kabul eden bayilerin tezgah›nda ancak bir kaç gün kalabilmektedir. Tüm bunlar bilinmektedir. Bu engelleri mümkün mertebe aflmak, daha genifl bir da¤›t›m› gerçeklefltirmek, bu alandaki yoldafllar›n temel bir görevidir. Ga-zeteyi yaln›zca yay›na haz›rlamak de¤il, fakat en etkin bir biçim-de da¤›tmak da onlar›n görevidir. Öte yandan, onlar bunu, fabrika önlerinde, iflçi semtlerinde ve merkezi alanlarda militan sat›fllar yoluyla da güçlendirmek durumundad›rlar. Bunun herfleyden önce yeterli insan gücü sorunu oldu¤u aç›kt›r. Örgüt bu aç›dan bu alan› yaln›zca merkezde de¤il fakat illerde de takviye etmek zorunda-d›r. Durumu zaten müsait baz› güçler bilinçli bir tercihle bu alana kayd›r›lmal›d›r. Fakat bu, çok özel durumlar d›fl›nda, asla bi-linmeyen iliflkilerin a盤a ç›kart›lmas› biçiminde olmamal›d›r. MK konferans sonras›nda bu alanlar› geciktirmeksizin güçlendirmek yoluna gitmelidir ve gidecektir. Fakat öte yandan, bu alanda mev-zilenmifl bulunan birimlerimizin gerekli insan gücünü bizzat ken-di öz çal›flmalar› ile yaratmak gibi bir temel sorumluluklar› da var. E¤er kendi görev ve sorumluluklar›n› teknik bir ifl de¤il de siyasal bir faaliyet olarak kavrarlarsa, bürolara kapanmaz da kit-lelerin ve kitle mücadelelerinin içine girerlerse, bunu baflarmama-lar› için hiçbir neden kalmaz. Bu alandaki yoldafllar tüm birimler-de çal›flmalar›n› y›¤›nlara yönelik bir politik ve örgütsel çal›flma olarak ele almak durumundad›rlar. Bu çerçevede, sürekli iliflki yaratmak, dolay›s›yla “öte taraf”tan sürekli insan talep etme ko-layc›l›¤›na düflmemek zorundad›rlar. Bununla birlikte, politik gazetenin bugünkü yetersiz da¤›-t›m›nda mahalli örgütlerin gazeteyi bilinçli bir tutumla sahip-lenmemelerinin de çok özel bir rolü var. Bu gere¤ince sahiplen-meme tutumunun gerisinde, illegal çal›flman›n son derece çarp›k ve tekyanl› bir kavran›fl› var. Dahas› her birim ve düzeydeki si-yasal çal›flmam›z›n, illegal bir temelde, fakat mutlaka mümkün olan her türlü legal araç, biçim ve yöntemle 204
ak›ll›ca birlefltirilmesi durumunda sa¤l›kl› ve baflar›l› bir çal›flma olabilece¤inin yeterince kavranamamas› gerçe¤inin pay› var. Sözde illegalite gere¤i ve illegal yay›na dayanma ad›na, po-litik gazeteyi çal›flma alan›nda kendi iliflkilerine düzenli ulaflt›rma görevi yayg›n olarak ihmal edilmektedir. Bu legal yay›nc›l›k üze-rinden geleneksel olarak yaflanan ve bugün de sürdürülen tasfiye-ci çal›flma tarz›na yöneltilen elefltirinin çarp›k bir kavran›fl›n› gös-terir. Biz örgüt güçlerimizi, insan iliflkilerimizi a盤a ç›karacak bir “militan sat›fl” uygulamas›na elbette girmeyece¤iz. Örgütsel iliflkilerin darl›¤›, kitle iliflkilerinin ve politik kitle mücadelelerinin koruyucu z›rh›n›n zay›fl›¤› koflullar›nda bu deflifrasyon ve legal-leflme anlam›nda en kestirme bir tasfiye yoludur. Fakat kendi özel çal›flma alanlar›m›zda ve bizzat kendi dolays›z iliflkilerimi-ze (ki bunlar zaten bizi Ekimci komünistler, örgüt insanlar› olarak bilmektedirler) gazeteyi sürekli ulaflt›rmak, okumalar›n› teflvik etmek, al›n›p okundu¤unu somut olarak denetlemek, tüm örgüt birimlerimizin, tek tek her yoldafl›n ihmal edilemez bir görevi-dir. MYO’nun do¤rudan da¤›t›m› için söylenen her fley, bu aç›dan politik gazete için de geçerlidir. Örgüt birimleri politik gazetenin da¤›t›m›na somut katk›lar›na örgüt raporlar›nda sürekli yer vermek zorundad›rlar. 7) Yay›n faaliyetleri kapsam›na giren bildiriler, propaganda broflürleri, afifl, pul ve el ilanlar›, vb. çok önemli baflka baz› sorun-lar da olmakla birlikte, bunlar siyasal faaliyetin, daha somut ola-rak, kitlelere yönelik gündelik propaganda-ajitasyon ve teflhir fa-aliyetinin sorunlar› kapsam›nda tart›fl›laca¤› için burada ayr›ca ele al›nmas›na gerek yoktur.
205
IX. BÖLÜM
Konferans› önceleyen baz› de¤erlendirmeler
‘94 Dönemeci ‘93 yılını hareketimiz için bir yeni dönemin bafllangıcı
ilan etmifltik. Aradan geçen bir yıl, tasfiyeci tahribatla geliflme sü-reçlerimizin zaafa u¤ratıldı¤ı bir dönemin gerçekten geride bıra-kıldı¤ını, EK‹M´in yeni bir dinamik geliflme dönemine girdi¤ini dost-düflman herkese yeterli açıklıkta göstermifl bulunmaktadır. fiimdi yeni bir yılın baflındayız. Önümüzde ‘94 yılı uzanıyor ve biz onu buradan hareketimiz için bir dönemeç yılı ilan ediyoruz. Ne anlamda? Yanıtı bir yıl önceki “Ekim´in Yeni Dö-nemi”nden aktarıyoruz: “EK‹M´in çıkıflı gerçek bir iddia ve özgüvene dayalı idi. O kendisini I. Genel Konferansa ulafltıran ilk büyük geliflme atılımını buna borçluydu. Cüret etmifl ve baflarmıfltı. Buna gücü yetmeyenleri geride bırakarak ve dönüp bir an bile geriye bak-mayarak... fiimdi EK‹M yeniden, bu kez bizi partiye ulafltıracak bir perspektif ve ruhla, cüret edecek ve 209
baflaracaktır.” ‘93 yılının somut adımları ve geliflme birikimi gösteriyor ki ‘94 yılı partiye ulaflmada bizim için gerçek bir dönemeç olacaktır. Geliflme süreçlerimizin bugünkü düzeyi gözetildi¤inde, olanaklarımız ve güçlüklerimiz birarada de¤erlendirildi¤inde, ‘94 yılını bir parti yılı haline getirmek kuflkusuz kolay de¤il, bunu beklemiyoruz. Ne var ki bu bir yıla sı¤dıraca¤ımız çalıflma, bu çalıflmanın ürünü olacak geliflme düzeyi, bizi partiye bir hayli yakınlafltıracak, ‘94 yılını geride bıraktı¤ımızda parti ile aramızda iflin esasının halledilmifl olması anlamında, çok fazla bir mesafe kalmıfl olmayacaktır. Girmekte oldu¤umuz yılın dönemeç yılı ilan edilmesinin an-lamı budur. Bu bir iddia kuflkusuz. Fakat komünistler, ‘93 yılını “Ekim’in Yeni Dönemi” ilan ederlerken de, iddialı olmanın soyut de¤il fakat tümüyle somut bir nitelik oldu¤unu, iddianın kendini soyut sözlerde de¤il fakat “sa¤lam perspektiflerde ve onlara daya-lı somut geliflme süreçlerinde ortaya koymak zorunda” oldu¤unu akılda tuttuklarını, önemle hatırlatmıfllardı. Bu ba¤lamda, ‘94 yılını bizi partiye ulafltıracak bir dönemeç haline getirebilmek, partiyle aramızdaki mesafeyi do¤ru de¤erlendirmek ve hareketin tüm güçlerini ve olanaklarını bu mesafeyi tüketecek bir biçimde plan-lamak ve harekete geçirmekle olanaklıdır. Bu bir do¤ru de¤erlen-dirme, öncelikleri isabetle saptama ve eldeki güçleri planlı bir biçimde yo¤unlafltırma sorunudur. Parti, proletaryanın gerçek öncüsü rolünü oynayacak, ey-lemiyle bu sıfata hak kazanacak devrimci sınıf partisi, komünistle-rin öznel bir zorlaması de¤il, fakat sınıf hareketinin gerçek ve bugün için son derece acil bir ihtiyacıdır. Sınıf hareketi mücadele iste¤ini ve potansiyelini yıllardır göstermekte, fakat içine sıkıflıp kaldı¤ı dar zemini parçalama, devrimci politik kanallara akma gücünü bir türlü gösterememektedir. Onun her çıkıflı, her özel direnifli ya da her genel eylem dalgası, devrimci önderlik bofl-lu¤unun açmazlarıyla yüzyüze kalmaktadır. Ya sonuçsuz, ya da daha da kötüsü, mevzi direnifllerde oldu¤u gibi, yıkıcı moral sonuçlar yaratacak biçimde yenilgilerle 210
yüzyüze kalmaktadır. Her zaman böyle olmayabilir, fakat bugünün Türkiye´sinde sınıf hareketinin ileriye sıçrayamaması ile yafladı¤ı devrimci önderlik bofllu¤u arasında kopmaz bir iliflki vardır. Sınıfın kendili¤inden hareketi yıllardır ortaya önemli olanaklar çıkarmıfl, fakat bu olanakları de¤erlendirebilecek, iflçilerin hoflnutsuzlu¤una ve öfkesine yeni kanallar açacak bir devrimci siyasal çaba, bir önder-lik yetene¤i ve kapasitesi ortaya konamamıfltır. Sınıf hareketinin temel sorunu tam da budur. Fakat komünistlerin bir çok kere tekrarladıkları gibi, bugünün Türkiye´sinin “sorun”u da yine burada odaklanmaktadır. Türkiye iflçi sınıfı nesnel toplumsal varlı¤ı ile toplumda özel bir a¤ırlı¤a sahiptir. Fakat bu bir politik a¤ırlı¤a dönüflemedi¤i ölçüde, sonuç siyasal süreçlerde bir tıkanma ve yozlaflma olmaktadır. Açmazları-na ve sonu gelmez çok yönlü bunalımına ra¤men düzenin bugünkü gücü, iflçi sınıfının güçsüzlü¤ünden, onun ba¤ımsız politik bir kuvvet olamamasından kaynaklanmaktadır. Kürdistan´daki dev-rimci süreci zorlayan, geliflimini zora sokan ve onu belli risklerle yüzyüze bırakan da yine bu aynı zaaftır. Devrimci siyasal mücadelenin temel sorunu sınıf hareketinin politik kuvvetini ortaya koyamamasıdır. Sınıf hareketinin temel sorunu ise, devrimci bir önderlikten, politik ve örgütsel geliflimini kolaylafltıracak ve hızlandıracak gerçek bir öncü müdahaleden yoksunlu¤udur. Bugünkü koflullarda parti sorununun hayati önemi bu ihtiyaçta odaklanmaktadır. Bu devrimci siyasal mücadelede gerçek bir mesafe katetmenin çözücü, dolayısıyla kavranacak hal-kasıdır. Komünistler olarak, geleneksel devrimci harekete egemen halkçı demokratik kimlikle hesaplaflarak ve sınıfın sosyalist önder-lik ihtiyacını karflılamak iddiasıyla siyasal mücadele sahnesine çıktık. Do¤al olarak baflından itibaren en acil sorun parti kimli¤i kazanmaktı. Bugün 6 yılı geride bırakmıfl bulunuyoruz. Yazık ki henüz bu ilk temel adımı atabilmifl de¤iliz. Bunun ortaya çıkıfl koflullarımızla ve kuflkusuz bizi 211
çevreleyen iç ve uluslararası ko-flullarla yakın bir iliflkisi var. Fakat aynı ölçüde kendi öz zaaf ve yetersizliklerimizle de yakın bir iliflkisi var. Hareketimizin geliflme süreçlerini bir çok kere de¤erlendirdik ve bunların neler oldu¤unu her seferinde irdeledik. Kuflku yok ki bunlar içinde en büyük önemi taflıyanlardan biri, hareketimizin yafladı¤ı önderlik zaafiyeti olmufltur. Dünyada ve Türkiye´de geride kalan tarihsel dönem ile içinden geçmekte oldu¤umuz tarihsel evrenin özelliklerini ve sorunlarını do¤ru de¤erlendiren, görev ve sorumluluklarımızı bunun içinde kavrayan, ve bunu, bir eylem, bir yaratma ve varetme iradesi olarak ortaya koyabilen, bu çer-çevede dönemin tüm güçlüklerini gö¤üsleyebilen bir önderlik eki-bine sahip olamamak olmufltur. Geride kalan yıllar içinde hare-ketimiz bir dizi “yönetici” çıkarmıfl, fakat yazık ki hareketin ge-liflme ihtiyaçlarına yanıt verebilen birleflmifl ve kenetlenmifl gerçek bir önderlik ekibi çıkaramamıfltır. Yönetici olma hakkı (“hukuk”u) kazanıp da hareketin önderlik ihtiyacına yanıt verebilen bir kiflilik ve kapasite ortaya koyamayanlar, her zaman geliflme süreçlerini tıkayan bürokratik engellere, giderek bunalım ö¤elerine dönüflürler. Son derece elveriflsiz koflullarda ortaya çıkan ve ilerlemeyi ko-laylafltıracak olumlu bir geçmifl birikim devralamayan EK‹M, bu önderlik zaafiyetinin olumsuz etkilerini ve tasfiyeci sonuçlarını yaflamak durumunda kaldı. Ola¤anüstü Konferansımızın gündemini çok büyük ölçüde “EK‹M’de Önderlik Sorunları” tartıflmasının oluflturması bu açıdan flaflırtıcı de¤ildir. Fakat e¤er bugün EK‹M’in bir dönemi gerçekten geride bı-rakabildi¤ini söylüyorsak, bu ifadesini herfleyden önce, hareketimizin nihayet anlaflmıfl ve kenetlenmifl bir önderlik ekibine sahip olma olana¤ını yakalamıfl olmasında bulmaktadır. Tam da bu sayede, EK‹M, I. Genel Konferansını izleyen dönemde sarsıntı geçirmifl olan iç ideolojik birli¤ini daha ileri bir düzeyde yeniden kurmufltur. Moral gücünü, iddialı kimli¤ini, misyon bilincini yenilemekle kalmamıfl, onu geçmiflle kıyaslan-mayacak ölçüde güçlendirmifltir de. Bugün saflarımıza 212
son derece iyimser, güçlü, baflarma azmi dolu bir ruh hali egemendir. Bu sorunlarımızın bitti¤i de¤il (sorunlar kolay kolay bitmez), fakat onların üstesinden gelme iradesinin varlı¤ı anlamına gelmektedir. Tasfiyeci tahribat dönemini izleyen son bir yıllık pratik geliflme bilançosu bu olguyu somut olarak da kanıtlamaktadır. fiu son bir yılda EK‹M adeta yeniden yapılanmıfltır. Örgütsel oluflum ve geliflme, alt yapı, iç yaflam, çalıflma tarzı, siyasal faaliyet kapasitesi vb., tüm alanlarda bu böyledir. Bir il hariç (Zonguldak) tasfiye edilmifl çalıflma bölgeleri yeniden örgütlenmifl, dahası bu-güne dek ulaflamadıkları bir faaliyet kapasitesine kavuflturul-mufllardır. Hareketimizin geliflme sürecinde hep özel bir yer tutmufl olan MYO ile örgüt arasındaki bütünleflmede önemli mesafeler katedilmifltir. Yayın periyodu 15 güne indirilmifl ve bir yıllık süre içinde bu tam bir düzenlilikle sürdürülmüfltür. Daha da önemlisi da¤ıtımı befl yıl boyunca hiçbir zaman bini aflmamıfl olan Ekim, bugün yurtdıflı satıflı hariç 4 bini bulan bir tiraja ulaflmıfltır. Bu bir yıl içinde altıya katlanan bir geliflme demektir ve gerçek bir ilerleme ifadesidir. Ekim artık devrimcilere ve ileri iflçilere yay-gın olarak ulafltırılmaktadır. (Orta vadede bunun olumlu sonuçları görülecektir.) Dikkatler sınıf çalıflmasında yo¤unlaflmıfl, fabrika çalıflmasında mesafe almak il örgütlerimiz için özel bir kaygı ve ısrarlı bir çaba halini almıfltır. Örgütsel geliflmedeki mesafe ve illegal temelin güçlendirilmesi, legalitenin de etkin kullanılmasını kolaylafltırmıfl, hareketimiz özellikle ‹stanbul´da legal araçlarla seçilmifl birimler üzerinden iflçi kitlelerine seslenme olana¤ı elde etmifltir. Buna saflarımıza artan sayıda yeni insanın katılması, gençlik çalıflmasına sonuç alıcı bir müdahalenin ilk adımları ve baflka bazı somut geliflme adımları eklenebilir. Bununla birlikte tüm bunlar yeni geliflme sürecinin sadece bir ilk basama¤ı sayılmalıdır. Bu adımların kendi içindeki önemin-den çok, bunların hazırladı¤ı, koflulladı¤ı ve kolaylafltırdı¤ı yeni geliflme sürecidir asıl önemli olan. Bu ise 213
henüz önümüzde uzanan dönemin sorunudur. ‘94 yılını iyi de¤erlendirmenin, onu gerçekten kazanmanın, hareketimizin geliflmesinde ve öncü parti niteli¤ine ulaflmasında gerçek bir dönüm noktası haline getirmenin önemi de, burada ifade bulmaktadır. Önderlik sorununun belirleyici rolünü ve önemini saklı tutarsak, baflarımızın temel koflulu, ideolojik kavrayıflı derinlefltirmek, örgütte bir bütün olarak ideolojik düzeyi yükseltmek, ideo-lojik birli¤i pekifltirmektir. ‹deolojik zayıflı¤ın ve bunun kaçınılmaz ürünü olan ideolojik da¤ılmanın hareketimizin geliflme süreçlerini hangi sorunlarla karflı karflıya bıraktı¤ını, tasfiyecilik olayı yeterli açıklıkta göstermifltir. Bu olumsuz deneyimi hep gözönünde bu-lundurmalıyız. Tüm olumlu grafi¤e ve somut geliflme göstergelerine ra¤men, bugün halen bir toparlanma süreci içindeyiz. Bu hala u¤raflma-mız ve altetmemiz gereken çok sayıda sorunun varlı¤ı demektir. Kısmi baflarılar her zaman bir kendinden memnuniyet ruh hali ve bunun ürünü bir rehavet yaratır. Bu en büyük tehlikedir. Hiç-bir biçimde gevflememeli, tersine ifli her zamankinden daha sıkı tutmalıyız. Örgütsel geliflme ve yetkinleflmeye her türlü özeni göstermeyi sürdürmeliyiz. Sınıf çalıflması ile örgütsel geliflme-miz organik bir süreç olarak kaynaflmalıdır. Örgütsel geliflmeyi, bu geliflme içinde kadrolaflmayı, sınıf içinde siyasal çalıflmadan ayrı ele alamayız. Sınıfın hiç de¤ilse en ileri kesimleriyle kaynafl-mada mesafe alamadı¤ımız sürece, gerçek manada bir devrimci sınıf öncüsü olmaya hak kazanamayız. Bize gerekli olan, sosya-lizm ile sınıf hareketinin cisimleflmifl birli¤inin bir ifadesi, bu tarihsel sürecin bir ilk adımı olacak olan bir partidir. Geleneksel devrimci harekete egemen küçük-burjuva parti anlayıflını ve pra-ti¤ini gerçek manada aflmak da ancak böyle bir parti yaratmakla sonuçlanmıfl ve kesinleflmifl olacaktır. Yeni dönemde özel önem taflıyan bir öteki sorun, illegal ça-lıflmayı artık yeni bir düzeyde, daha etkili araçlar ve daha zengin biçimlerle sürdürülebilen bir legal çalıflma ile 214
birlefltirebilmektir. Bunda çok geç kaldı¤ımızı biliyoruz. Fakat bu gecikmiflli¤in ge-risinde tam da illegal bir örgütsel temel yaratmadaki gecikmifl-lik vardır. Zira bu ikincisinde, illegalitede az çok bir mesafe al-mak, ilkini (legal çalıflmayı) do¤ru ve etkin bir biçimde sürdüre-bilmenin zorunlu önkofluludur. Bu gözden kaçırıldı mı sonuç (sol harekette hep görüldü¤ü gibi) legalizm ve tasfiyecilik olmaktadır. Son bir yılda örgütü oturtmak, MYO´yu güçlendirmek ve örgütle bütünlefltirmek do¤rultusunda atılan adımlar, legal çalıfl-mayı daha etkin bir biçimde gündeme almayı da olanaklı kıl-mıfltır. Bugün bu alanda etkin bir faaliyet ortaya koymak, artık hareketimizin geliflmesinin olmazsa olmaz koflullarından biri ha-line gelmifltir. Devrimci hareket tasfiye sürecini yaflamaya devam ediyor. Tasfiyecili¤e karflı mücadele önümüzdeki dönemde yeni bir içerik kazanacaktır. Zira küçük-burjuva demokratizmi sınıf hareketinin geliflimini bozup sınırlayan rolü ile sahnededir. Tasfiyecili¤e kar-flı mücadele bugün artık bu kanaldan sınıf hareketine yaratılan engelleri de parçalama mücadelesidir bizim için. Tasfiyeci e¤ili-me karflı mücadele, öte yandan, dünün ve bugünün birikimi olan ve bugün çeflitli devrimci grupların saflarında bulunmakla birlik-te ileriye çıkma potansiyeli taflıyan devrimci ö¤eleri kazanma mücadelesidir bizim için. 1 Ocak ‘94
215
MK De造erlendirmeleri Nisan 1994
I- Son geliflmeler ve görevler Son ayların en önemli olgusu, ekonomik krizdeki ani
a¤ır-laflmadır. Türkiye kapitalizminin bir kez daha solu¤u kesilmifl bulunmaktadır. Ekonomi bir çöküntünün efli¤indedir. Tüm eko-nomik göstergeler bunu olanca açıklı¤ı ile ortaya koymaktadır. Krizin bugünkü boyutları uzun yıllardır ilk kez olarak Kürt so-rununu bile toplum gündeminin ikinci planına itecek bir nokta-ya ulaflmıfltır. Sermaye sözcülerinin bizzat kendileri bunu “Cumhuriyet tarihinin en a¤ır krizi” olarak tanımlamaktadırlar. Türkiye kapitalizminin krizi konjonktürel de¤il, yapısaldır. Konjonktürel geliflmeler ve çeflitli politikalar nedeniyle zaman zaman hafiflemekte ya da a¤ırlaflmakta, fakat hep süregelmektedir. Bu yapısal kriz Türkiye’nin yakın geçmifline damgasını vur-mufltur. Son 30-35 yıldır toplumun yafladı¤ı sosyalsiyasal çal-kantıların maddi zeminini oluflturmaktadır. Sınıf mücadeleleri bu zemin üzerinde kızıflmıfl, belli dönemlerde 219
sert biçimler almıfltır. ‹flçi sınıfının ve emekçi katmanların kriz sonuçlarına tepkisi bü-yük kitlesel hareketlilikler biçiminde geliflmifltir. Tekelci burjuva-zi ise bu tepkiyi reformizmle kontrol edemedi¤i ve ola¤an baskı yöntemleriyle durduramadı¤ı noktadan itibaren askeri darbelerle, demek oluyor ki kanlı karflı-devrim operasyonları ile karflılamıfltır. Tekelci burjuvazi, emperyalizmin de tam deste¤i ile, 1965-1971 devrimci yükseliflini 12 Mart askeri darbesiyle, 1974-1980 yükseliflini ise 12 Eylül askeri darbesiyle durdurabildi. Kitlele-rin bilinç ve örgütlenme düzeylerinin zayıflı¤ı, reformizmin yay-gın etkisi ve tutarlı devrimci bir önderli¤in yoklu¤u koflulların-da, sermayenin karflı-devrim operasyonları toplumsal muhalefeti durdurmada ve devrimci hareketi ezmede kolay baflarılar elde et-ti. Ne var ki bu baflarılar sermaye düzenine bir süre için nefes aldırsa da, kapitalist ekonominin yapısal nitelikteki krizine hiç bir çözüm üretememifltir. Tersine, yılları kapsayan bu operasyon-lar Türkiye kapitalizminin çözümsüz iktisadi, sosyal ve siyasal sorunlarla yüzyüze oldu¤unu ve yaflamakta oldu¤u krizin yapısal niteli¤ini açık-seçik hale getirmifltir. 12 Eylül bu açıdan yeterince aydınlatıcıdır. Tekelci burjuvazi toplumsal muhalefete ve devrimci harekete karflı bu en kapsamlı ve acımasız operasyonu sayesinde, “24 Ocak Kararları” diye bili-nen genifl çaplı iktisadi politikaları da engelsiz olarak uygulamaya koydu. Ekonomide yapısal de¤iflim ve dünya ekonomisi ile bü-tünleflme adı altında, çalıflan kitlelere neredeyse tüm ‘80’li yılları kapsayacak biçimde a¤ır bir ekonomik ve sosyal fatura ödetildi. Fakat bugün sonuç ortadadır. Türkiye kapitalizmi iflas nok-tasındadır. Hiç bir sorun çözülemedi¤i gibi, tüm sorunlar Cum-huriyet tarihinde görülmemifl ölçüde a¤ırlaflmıfl durumdadır. 70 yıllık sermaye cumhuriyetinin iktisadi temelleri çatırdıyor. Bir devrim ihtiyacı ve zorunlulu¤u kendini her zamankinden çok duyuruyor.
220
* * * Sermayenin 5 Nisan tarihli yeni “iktisadi tedbirler paketi” bu koflullarda gündeme getirilmifl bulunmaktadır. Tekelci burjuva-zi emperyalist finans merkezlerinin reçeteleri do¤rultusunda bir kez daha baflta iflçi sınıfı olmak üzere tüm çalıflan kesimlere a¤ır bir ekonomik ve sosyal fatura çıkararak krizin sonuçlarını ha-fifletmeye ve nefes almaya çalıflıyor. 5 Nisan Kararları bunun yalnızca bir ilk adımıdır. Tekelci burjuvazi önümüzdeki yılları kapsayacak genel bir saldırının yalnızca açılıflını yapmıfltır. 5 Nisan Kararları’nda ifade bulan bu saldırıyla birlikte Türki-ye yeni bir sürece girmifltir. Bu bunalımın yeni bir safhasıdır ve yolaçaca¤ı siyasal sonuçlar bakımından özel bir önem taflımak-tadır. Önümüzdeki dönem, oda¤ında iflçi sınıfının bulundu¤u kitle hareketleri ile karflı-devrimin paralel yükselifline sahne olacaktır. Tekelci burjuvazi krizin yüklerini iflçi sınıfına ve emekçilere bin-dirmek kararlılı¤ındadır. ‹lk tepkilerinden de anlaflılaca¤ı gibi iflçi sınıfı ve çalıflan katmanlar ise buna hiç de uysalca katlanmak niyetinde de¤iller. Daha flimdiden ülkenin çeflitli kentlerinde bin-lerce, onbinlerce emekçinin katıldı¤ı yürüyüfller, mitingler, gös-teriler, protesto grevleri yaflanmaktadır. ‹flçilerin gösterdi¤i dire-nifl sermayenin karflı kararlılı¤ıyla birlikte ele alındı¤ında, çatıfl-manın gitgide sertleflece¤ini kestirmek güç de¤ildir. Tekelci burjuvazi bunu biliyor ve gözetiyor. Siyasal hazır-lıklarını buna göre yapıyor. Ola¤anüstü hal, sıkıyönetim ve nihayet darbe tartıflmaları yalnızca tehditle sindirmeyi amaçlamıyor. Bun-lar aynı zamanda kitle hareketinin seyrine ba¤lı olarak peflpefle gündeme getirilecek somut tedbirler olarak da düflünülüyor ve hazırlıkları bugünden yapılıyor. En büyük tekelci gruplar daha flimdiden iktisadi durum nedeniyle “ola¤anüstü hal” ilanını ta-lep edebilmektedirler. Sistematik baskı ve terör burjuvazinin kitle hareketine karflı kullanaca¤ı ve sayesinde ekonomik programını uygulayaca¤ı te-mel araçtır. 5 Nisan Kararları’na iflçi sınıfından gelen ve henüz oldukça yetersiz olan ilk tepkilere bile devletin difl 221
göstermeye bafllaması da bunun iflaretidir. Fakat bu temel aracın yanısıra burjuvazinin flu an için en iyi flekilde yararlandı¤ı baflka araçlar da var. Bunların baflında sendika bürokrasisi gelmektedir. Sendika bürokratları yıllardır sermayeye paha biçilmez hizmetler sundular. ‹flçilerin kısmi ta-leplerine ve bu do¤rultudaki eylemlerine sahip çıkıyor görünerek onların mücadele iste¤ini ve enerjisini büyük ölçüde dizginlediler. Hareketi sınırladılar, oyaladılar ve neticede yorarak ya da yenilgiye u¤ratarak pasiflefltirmeyi baflardılar. fiimdi hain sendika bürokrasisi tam da bu aynı misyonla yine sahnededir. Lafta keskin çıkıfllarla iflçilere güven vermeye, bu sayede onları denetim altında tutmaya ve oyalamaya çalıflmaktadır. Sendika bürokrasisi flimdiki baflarısı-nı sürdürürse, sınıf kitlelerinin sermayenin genel saldırısına karflı gösterdi¤i direnifl kesin bir biçimde baflarısızlı¤a u¤rayacaktır. Sosyal-demokrasiden sosyal-reformizme kadar genel olarak reformist akım, sermayenin sınıf kitlelerini dizginlemede ve de-netim altında tutmada bir öteki temel aracıdır. Reformizmin bir ideolojik-politik düflünüfl ve davranıfl tarzı olarak bugün hala sınıf kitleleri üzerinde çok özel bir a¤ırlı¤ı vardır. Sosyal-demokrasi-nin büyük bir güç ve itibar kaybına u¤ramıfl bulunması, dahası, SHP flahsında sermayenin bugünkü saldırısının bizzat uygulayı-cısı olması gerçe¤i, reformizmin iflçi hareketi için taflıdı¤ı büyük tehlikeyi küçümsemeye yolaçmamalıdır. Türkiye’nin yakın tarihin-de sosyal-demokrasiden revizyonizme kadar reformist odaklar sı-nıf hareketini düzen sınırları içine hapsetmede özel bir rol oynadılar. Reformizmin sınıf kitleleri üzerindeki etkisi sürdü¤ü sürece bu aynı rolü oynayacak yeni politik odaklar devreye gire-cektir. SHP’nin yıpranmasından yararlanmaya çalıflan öteki sosyal-demokrat partilerin yanısıra, “Türk-‹fl partisi”, kemalist solcu ‹P, bugün reformizme olan evriminde büyük mesafe katetmifl küçük-burjuva demokratizminin bazı kesimleri, bunların tümü de kendi cephelerinden bu rolün adaylarıdır. Bugünkü koflullarda sermayenin sınıf hareketini saptırıp 222
denetim altında tutmasında dinsel gericilik bir baflka temel araçtır. Bir ideolojik-politik akım olarak dinsel gericili¤in RP flahsında sınıfın geri katmanları üzerinde her zaman belli bir etkinli¤i vardı. Fakat bu bugüne kadar daha çok pasif bir etkinlik olarak kalmakta ve RP iflçi eylemliliklerinde herhangi bir rol oynayamamaktay-dı. Özellikle son yerel seçim baflarısının ardından dinsel gericilik bu alanda yeni bir role soyunacak gibi görünüyor. Bu rol ikilidir. Kitlelerin düzene karflı birikmifl tepkisini gerici kitle hareketleri biçiminde saptırıp yozlafltırmak bunun bir yönüdür. 10 Nisan Bosna gösterileri bunun çarpıcı bir örne¤i olmufltur. ‹flçilerin sermayenin saldırılarına karflı gösterdi¤i kitlesel tepkileri denetim altına alarak aynı gerici siyasal kanala akıtmaya çalıflmak ise bunun bir öteki yönüdür. Nitekim son iflçi eylemlerinde bunun ilk belirtileri de ortaya çıkmıfl bulunmaktadır. Dinsel gericili¤in bu ikili rolünün yanısıra sermaye düzeni için bir baflka temel ifllevi daha var. Burjuvazi bir yandan RP flahsında dinsel gericilikten, büyük kentlerin yoksul katmanlarını denetim altında tutmada, onların düzene olan tepkilerini yozlafltırarak yine düzeniçi kanallara akıtmada, Kürdistan’da ise ulusal özgürlük mücadelesini bölüp zayıflatmada temel bir dayanak olarak yararlanıyor. Fakat öte yandan ise, irticaya karflı laiklik demago-jisiyle toplumdaki ilerici potansiyeli kendi denetimi altına almaya çalıflıyor. Bu konudaki propaganda medya aracılı¤ıyla öylesine ustalıkla yürütülüyor ki, daha flimdiden gelecekteki bir askeri darbenin “irtica tehlikesi”ni bertaraf etmeye yönelece¤i düflüncesi yerlefltirilmeye, bu çerçevede ona bir meflruiyet kazandırılmaya çalıflılıyor. Askeri darbe bir tehlikedir ve kontrol edilemedi¤i ko-flullarda iflçi-emekçi hareketini durdurmak ve böylece sermayenin ekonomik istikrar paketini serbestçe uygulamak amacıyla günde-me gelecektir. Ve kuflkusuz, “irtica tehlikesi” burada, “kardefl kavgasını durdurma” demagojisinin 12 Eylül için oynadı¤ı role benzer bir rol oynayacaktır.
223
* * * Sermayenin seçimi izleyen dönemde gündeme getirece¤i ye-ni saldırıya iflçi sınıfının sessiz kalmayaca¤ı, tersine bunun sı-nıf kitlelerinde yeni bir eylem dalgasına yolaçaca¤ı belliydi. Komünistler bunu de¤erlendirmelerinde döne döne ve tüm açık-lı¤ı ile ifade ettiler. Bugün bu gerçekleflmifl bulunuyor. 5 Nisan Kararları iflçi sınıfı saflarında ve genifl emekçi katmanlar içinde büyük tepkilere yolaçtı. Bu tepkiler halihazırda bir eylem dalgası olarak kendini ortaya da koyuyor. Bugünkü kitle hareketi, flu veya bu iflverene ya da iflveren grubuna de¤il, dosdo¤ru sermayenin mevcut hükümet aracılı¤ıyla gündeme getirilen politikalarına ve onun arkasındaki emperyalist finans merkezlerine karflıdır. Bu yönüyle hareket politik niteliktedir. Bu nitelik iflçilerin eylemlerde kullandıkları sloganlardan ve ileri sürdükleri taleplerden de somut olarak yansımaktadır. Bununla birlikte hareketin bu niteli¤i henüz yeni ve son dere-ce zayıftır. Proleter ve emekçi kitleler açık siyasal amaçlarla harekete geçmifl de¤iller. Yalnızca kendi ifl ve yaflam koflullarına do¤rudan ve acımasızca yönelen bir saldırıya karflı adeta bir refleks halinde tepki gösteriyorlar. Bu anlamda hareket halen kendili¤in-den niteliktedir ve sendikal çerçevenin o son derece dar sınırları içindedir. Öte yandan, mücadele biçimleri açısından da hareket henüz fazlaca bir yenilik sergilememektedir. ‹flçiler son yılların ola¤anlaflmıfl eylem biçim ve yöntemlerini kullanmaktadırlar. Yasaları bir çok bakımdan aflan, fakat barıflçıl niteli¤ini özenle koruyan bir eylem çizgisi izlenmektedir. Nispi bir yenilik, ser-mayenin genel saldırısına karflı çeflitli bölge ve sektörler arasında daha yakın bir iliflki ve dayanıflma, dolayısıyla genel bir karflı direnifl e¤ilimidir. Elbette bu çok önemlidir ve hareketin politik karakterini gelifltirecek önemli bir olanaktır. Hareketin önderli¤i ise halihazırda tümüyle sendika bürok-rasisinin elindedir ve bu onun en temel ve sonuçları bakımından en tehlikeli zaafıdır. Sendika bürokrasisinin 224
denetimi parçalanmaz-sa e¤er, daha önce de belirtti¤imiz gibi, ortaya koyaca¤ı tüm ener-jiye ra¤men sınıf hareketini kesin bir baflarısızlık beklemektedir. * * * Komünistler de içinde tüm devrimci hareket kitlelerin yeni eylem dalgasına bir kez daha hazırlıksız yakalanmıfl bulunmaktadır. Komünistler açısından hazırlıksızlık hiç de bu geliflmeyi öngörememekten kaynaklanmamaktadır. Tersine, sermayenin saldırısını kitlelerin genifl çaplı eylemleri izleyecektir belirlemesi tam bir kesinlikle son aylarda döne döne dile getirildi. Fakat onu hiç de¤ilse bir ölçüde kucaklayacak bir örgütsel-pratik hazırlık yaflanabilmifl de¤il. Bu devrimci hareketin tümü için geçerli. Hain sendika bürokrasisinin eylemler üzerindeki tam denetimi aynı zamanda bu zaafın açık bir ifadesidir. (Örgütsel sorunlar bahsinde bu alandaki kusurlarımız üzerinde ayrıca durulacaktır.) Mevcut hazırlıksızlık ne olursa olsun, bugün giderek yayılma e¤ilimi gösteren bir proleter kitle hareketi sözkonusudur. Bu ha-rekete ulaflma, onunla buluflma, onun devrimci siyasal mücadele için ortaya çıkardı¤ı çok yönlü olanaklardan en iyi flekilde yarar-lanma görevi var önümüzde. Ortaya çıkan yeni koflulları derin-lemesine kavramalı, mevcut ataleti bir an önce kırmalı, kendimizi soluklu ve etkin bir siyasal faaliyete ve mücadeleye hazır hale getirmeliyiz. Bugünkü eylemlili¤e geçici bir olay gözüyle bakıl-mamalıdır. Sermaye genel bir saldırı bafllatmıfltır ve buna peyder pey yeni halkalar eklenecektir. Etkin bir devrimci siyasal çalıflma yürütülür ve militan bir eylem çizgisi izlenebilirse, sermayenin bu saldırısı iflçi hareketinde devrimcileflmenin önemli bir basama¤ı haline getirilebilir. ‹flçiler bugün için saldırının kendileri için dolaysız olan so-nuçlarını görebiliyorlar ancak ve onu bu dar çerçeve içinde de¤er-lendiriyorlar. Biz onlara Türkiye kapitalizminin yaflamakta oldu¤u krizin yapısal niteli¤ini tarihsel arkaplanıyla birlikte ve yakın ta-rihimizin olaylarından hareketle somut olarak 225
gösterebilmeli, bunu kapitalizmin teflhiri ve etkin bir devrim ve sosyalizm propagan-dasıyla birlefltirmeliyiz. Bir kaç on yıldır sürmekte olan, iki kanlı karflı-devrim operasyonuna yolaçan, bugünkü Türkiye’yi bir polis-asker rejimine mahkum eden kriz, sermaye düzeninin iflasını belgelemektedir. Sorunların çözümü tekelci burjuvazinin devrilme-sinden, sermaye düzeninin tasfiyesinden geçmektedir. Bu gerçek-ler eylem içindeki yı¤ınlara yorulmaksızın anlatılmalıdır. Bu çerçevede “Kahrolsun Sermaye ‹ktidarı!”, “Kahrolsun Ücretli Kö-lelik Düzeni!”, “Yaflasın Devrim ve Sosyalizm!”, “Yaflasın Sosya-list ‹flçi-Emekçi ‹ktidarı!” temel fliarlarını sınıf kitleleri içinde yay-gınlafltırmalıyız. Yı¤ınlar için yaflam koflullarının kendili¤inden eyleme geçecek kadar dayanılmaz bir hal aldı¤ı koflullarda, bu propaganda için son derece uygun bir ortam var demektir. Son geliflmeler genel grev-genel direnifl ajitasyonu için de daha uygun bir zemin yaratmıfl bulunmaktadır. Sermaye tüm emekçi katmanları dolaysız olarak etkileyen genel bir saldırı için-dedir. Bunun karflısına emekçi katmanlarının iflçi sınıfı önderli-¤indeki genel grev-genel direnifli ça¤rısıyla çıkmak, kitlelerde her zamankinden daha çok yankı bulacaktır. “‹flçi -Memur Elele, Genel Greve!” sloganı bugünkü tüm eylemlerde atılan en yaygın slo-ganlardan biridir. Çeflitli yerel eylemlerin (örne¤in Zonguldak ve Kırflehir mitinglerinin) farklı bölgelerden önemli katılımlarla desteklenmesi kitlelerdeki ortak eylem iste¤inin ve bilincinin bir yansımasıdır. Bu bilinci ve prati¤i gelifltiren bir devrimci ajitas-yon çalıflması yürütülmelidir. Bugünkü siyasal teflhir ve ajitasyon faaliyetinin temel ifllevlerinden biri, sermayenin iktisadi saldırısı ile siyasal baskı ve terör politikaları (bu arada Kürdistan’daki kirli savafl) arasındaki ba¤ı açı¤a çıkarmak, bunu kitleler için açık hale getirmek olmalıdır. Bu, daha genel planda, iktisadi sorunlar ile siyasal sorunlar ve geliflmeler arasındaki dolaysız ba¤ı göstermek olarak da ifade edi-lebilinir. Bunda bafları gösterilebildi¤i ölçüde, yı¤ınları genel de-mokratik siyasal istemler u¤runa mücadeleye çekmek kolaylaflır. Siyasal özgürlükler için mücadele etmedi¤i, 226
siyasal mevziler ka-zanamadı¤ı sürece, sermayenin ardı arkası kesilmeyen iktisadi saldırılarının da gö¤üslenemeyece¤i her vesile ile iflçilere anla-tılmalı, siyasal propaganda-ajitasyon faaliyeti bunu sürekli bir biçimde ifllemelidir. Siyasal teflhir faaliyetinin bir baflka temel yönü ise, sendika bürokrasisi ile reformist ve dinci gerici odakların içyüzünü, sermaye düzeni ile dolaysız çıkar ba¤ını her vesileden yararlanarak ser-gilemek olmalıdır. Kitle hareketinin geliflimini sürdürebilmesi ve devrimcileflmesi olanakları, bu hain odakların etkinli¤indeki kı-rılmaya sıkı sıkıya ba¤lıdır. ‹flçilerin bugüne kadarki her eylem dalgası beraberinde yaygın olarak eylem amacına dönük taban örgütlenmeleri de ortaya çıkardı. De¤iflik adlar altında ortaya çıkan bu örgütlenmeler (ko-miteler) taban inisiyatifinin geliflmesinde ve sendika bürokrasisinin denetlenmesinde önemli roller oynadılar. Yeni eylemler bu örgüt-lenmeleri yeniden yaygınlafltıracaktır. Genel grev-genel direnifl ajitasyonuyla da birlefltirerek bu inisiyatifi özel bir çaba ile teflvik etmeliyiz. Sendika bürokrasisinin tekelini parçalamada, tabanda ba¤ımsız eylem inisiyatifinin gelifltirilmesinde bu örgütlenmeler halihazırda en önemli olanak durumundadırlar. Bu gerçe¤i gözönünde bulundurmalıyız. * * * Komünistlerin eylem içindeki proleter kitlelere güven ve-rebilmesi, siyasal propaganda ve ajitasyonuyla onları etkile-yebilmesi, eylemlere do¤ru bir yön vermede bir parça bafları gösterebilmesi, ancak proleter kitlelerle dolaysız temas içinde olmaları, onların mücadelelerine do¤rudan katılmaları ölçüsünde olanaklıdır. Bu baflarılamadı¤ı sürece, dolaylı yürütülen faaliyetler ya da yalnızca “dıflarıdan” seslenmeler fazlaca bir sonuç yarat-mayacaktır. Bu tüm örgütlerimizin, tüm yoldafllarımızın önünde ciddi bir sorun ve acil bir görev olarak durmaktadır. Kitlelerin dıflında ve kitle eylemlerinin kenarında olmaya artık bir son ve-rilmelidir. Bunu bu genel hareketlilik içinde bile baflaramayanlar, ola¤an zamanlarda hiç 227
baflaramayacaklar demektir. Etkin bir siyasal faaliyet ancak örgütsel yetkinleflme ile olanaklıdır. Bu yetkinleflmenin en temel halkalarından biri olay-lara her mahalli alanda ve birimde anında müdahale edebilme yetene¤idir. Bu ise, buna uygun bir siyasal kavrayıfl, buna uygun bir siyasal duyarlılık ve inisiyatif, nihayet buna bir uygulama gücü kazandırabilecek teknik bir donanım demektir. Örgütsel yetkin-leflmenin bu yönü üzerinde bugüne dek defalarca durduk. Fakat buna uygun bir hazırlı¤ı hala da gerçeklefltirebilmifl de¤iliz. Bu düzeye mümkün olan en kısa zamanda, haftalarla ölçülebilecek bir kısa zaman içinde ulaflmak zorundayız. Mahalli örgütlerimiz bu alandaki duyarsızlıklarını derhal kırmalı ve gerekli adımları biran önce atmalıdırlar.
Sermaye baskı ve terörü daha sistemli ve etkili hale getirmedikçe, ekonomik istikrar paketini kolayca uygulayamayaca¤ını biliyor. Bu baskı ve terör, iflin do¤ası gere¤i, öncelikle ve özellikle devrimci örgütleri hedef alacaktır. Devrimci örgütler zaten sürekli ve sistematik bir saldırının hedefidirler. Fakat bu yeni geliflmeler çok daha etkili, sonuç alıcı bir yönelifli
diktatörlük için bir ihtiyaç haline getirmifltir. Diktatörlük legal ve illegal alanlara birlikte yönelerek her türlü devrimci siyasal çabayı engellemeye ya da mümkün mertebe sınırlamaya çalıflacaktır. Bundan çıkan kısa sonuç fludur: Etkin bir siyasal faaliyet için örgütsel yetkinleflmeyi, düflmanın bizi ezmek ve yoketmek amacına yönelik daha kapsamlı saldırılarını gö¤üsleme, örgütsel varlı¤ımızı ve siyasal faaliyetimizi düflman saldırısına ra¤men kesintisiz olarak sürdürme yetene¤i ile birlefltirmeliyiz.
II- Partileflme sürecinin sorunlar› 228
229
‹flçi s›n›f› günden güne a¤›rlaflan çok yönlü bir kriz dönemi-ne öncü partisinden yoksun olarak giriyor. Çeliflkilerin keskinlefl-ti¤i ve çat›flmalar›n daha da sertleflece¤i bir yeni döneme iflçi s›n›f›n›n bir kez daha partileflme düzeyi kazanm›fl bir devrimci önderlikten yoksun olarak giriyor olmas›, flüphe yok ki, bugün devrimci siyasal mücadelenin en temel zaaf› durumundad›r. Bu zaaf›n sorumlulu¤u ise iflçi s›n›f› devrimcileri olarak biz komü-nistlerin omuzlar›ndad›r. Saflar›m›zda hakl› olarak yo¤un bir ilgi ve heyecanla karfl›lanan ‘94 Dönemeci bafll›kl› de¤erlendirme bu sorumlulu¤a aç›k bir biçimde iflaret etmektedir. Fakat bununla kalmamakta, komünistlerin, s›n›f›n devrimci önderlik ihtiyac›n› süratle karfl›lama istek ve kararl›l›klar›n› da ortaya koymaktad›r. Bilindi¤i gibi, bu temel belgede, ‘94 y›l›, parti sorununda çözücü ad›mlar›n at›ld›¤› bir dönemeç y›l› ilan edilmifltir. Bu belirleme, hareketimizin katetti¤i bugünkü geliflme düzeyi ve biriktirdi¤i potansiyel olanaklar ile bugünün Türkiye’sinde s›n›f›n devrimci önderlik ihtiyac›n› karfl›lama acil sorununun içiçe de-¤erlendirilmesine dayanmaktad›r. Türkiye’nin bugünkü özgül siyasal ortam› içinde parti sorununun tafl›d›¤› acil, demek oluyor ki çözücü önemi tam olarak de¤erlendirebilmek için, sözkonusu temel bel-genin bu konuya iliflkin flu son derece önemli gözlemini burada yinelemek yararl› olacakt›r: “Her zaman böyle olmayabilir, fakat bugünün Türkiye’sinde s›n›f hareketinin ileriye s›çrayamamas› ile yaflad›¤› devrimci önderlik bofllu¤u aras›nda kopmaz bir iliflki vard›r. S›n›f›n kendili¤inden hareketi y›llard›r ortaya önemli olanaklar ç›karm›fl, fakat bu olanaklar› de¤erlendirebilecek, iflçilerin hoflnutsuzlu¤una ve öfkesine yeni kanallar açacak bir devrimci siyasal çaba, bir önder-lik yetene¤i ve kapasitesi ortaya konamam›flt›r. S›n›f hareketinin temel sorunu tam da budur. “Fakat komünistlerin bir çok kere tekrarlad›klar› gibi, bugünün Türkiye’sinin “sorun”u da yine burada odaklanmaktad›r. Tür-kiye iflçi s›n›f› nesnel toplumsal varl›¤› ile toplumda özel bir a¤›r-l›¤a sahiptir. Fakat bu bir politik a¤›rl›¤a 230
dönüflemedi¤i ölçüde, sonuç siyasal süreçlerde bir t›kanma ve yozlaflma olmaktad›r. Aç-mazlar›na ve sonu gelmez çok yönlü bunal›mlar›na ra¤men düze-nin bugünkü gücü iflçi s›n›f›n›n güçsüzlü¤ünden, onun ba¤›ms›z politik bir kuvvet olamamas›ndan kaynaklanmaktad›r. Kürdis-tan’daki devrimci süreci zorlayan, geliflimini zora sokan ve onu belli risklerle yüzyüze b›rakan da yine bu ayn› zaaft›r. “Devrimci siyasal mücadelenin temel sorunu s›n›f hareketinin politik kuvvetini ortaya koyamamas›d›r. S›n›f hareketinin temel sorunu ise, devrimci bir önderlikten, politik ve örgütsel geliflimini kolaylaflt›racak ve h›zland›racak gerçek bir öncü müdahaleden yoksunlu¤udur. Bugünkü koflullarda parti sorununun hayati önemi bu ihtiyaçta odaklanmaktad›r. Bu devrimci siyasal mücadelede gerçek bir mesafe katetmenin çözücü, dolay›s›yla kavranacak halkas›d›r.” Demek ki sorun asla bir örgütün kendi iç geliflme ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya, onu ad›na “parti” denecek yeni bir geliflme düzeyine kendi içinde ulaflt›rmaya indirgenemez. Sorun as›l olarak, toplumun verili s›n›fsal iliflkileri içinde ve bugünün Türkiye’sinin çat›flmal› ortam›nda iflçi s›n›f›na lay›k bir devrimci önderli¤i yaratmakt›r. S›n›f›n mücadelesini kucaklama ve devrimci hedeflere yönlendirme yetene¤inde olan bir öncü s›n›f örgütü kimli¤ine ve kapasitesine ulaflmakt›r. Sorunu bu aç›kl›kla tan›mlamak, s›n›f›n öncü partisini yaratma sürecinin teorik ve pratik yönlerini do¤ru kavramak olana-¤› verecektir bize. Küçük-burjuva devrimcili¤inin s›n›f partisi soru-nunu alabildi¤ince yozlaflt›rd›¤› bir ülkede bu noktaya özel bir dikkat göstermek kesinlikle gereklidir. Türkiye iflçi s›n›f› tarihinin hiçbir döneminde kendisiyle buluflma yetene¤i gösteren devrimci bir politik önderli¤e kavuflamad›. Bugüne kadar iflçi s›n›f›n› temsil etmek, onun öncüsü olmak iddias›yla ortaya ç›kan parti ve örgütler, ya TKP örne¤inde oldu¤u gibi gerçekte kurulu düzeni aflamayan sosyal-reformist ak›mlar oldular, ya da ‘70’li y›llar›n devrimci demokrasisi türünden, küçük-burjuva bir toprakta yeflerip geliflen s›n›f d›fl› 231
halkç›-devrimci par-ti ve örgütler olarak kald›lar. Küçük-burjuva dalgan›n k›r›lmas› ve s›n›f hareketinin sahnenin önplan›na belirgin bir biçimde ç›kmas›na ba¤l› olarak bu sonuncular (devrimci-demokratlar) nihayet iflçi s›n›f›na yöneldiklerinde ise, kendi geçmifl ideolojik-s›n›fsal kimliklerini aflamad›klar› için s›n›f›n devrimci önderlik ihtiyac›n› karfl›layabilecek yetene¤i de do¤al olarak gösteremediler. Bugün iflçi s›n›f› hareketinin politik ve örgütsel geliflme dü-zeyindeki flafl›rt›c› yetersizli¤i bu tarihsel zaaftan ayr› düflüneme-yiz. Ya da daha aç›k bir ifadeyle, s›n›f hareketinin bir türlü sendi-kal cendereyi k›ramamas›n›, nispeten ileri kesimlerinin bile refor-mist-legalist bir düflünüfl ve davran›fl tarz›n› fazlaca aflamamas›n›, bugüne kadarki mücadelelerinde iflçi s›n›f›n›n devrimci bir parti önderli¤i ile buluflamamas› temel tarihsel gerçe¤i ile birlikte kavrayabiliriz ancak. Halbuki, 15-16 Haziran türünden istisna örnekler d›fl›nda fazlaca bir militan eylem gelene¤i sergilememifl olsa bile, son 30 y›l içerisinde iflçi s›n›f›m›z büyük bir hareketlilik yaflam›flt›r. Yüzbinlerce iflçi grevlerden, direnifllerden, yürüyüfllerden, protesto gösterilerinden geçmifltir. Sonradan politizasyon düzeyi yüksek küçük-burjuva hareketlilik taraf›ndan gölgelenmifl olmas› yan›lt›c› olmamal›d›r; gerek ‘60’l› gerekse ‘70’li y›llardaki büyük kitlesel çalkant›lar döneminde, her seferinde ilk hareketlenen iflçi-ler oldular. Dahas› bu hareketlili¤i en son ana kadar koruyan da yine onlard›. (12 Mart’› 15-16 Haziran Direnifli, 12 Eylül’ü ise genifl çapl› iflçi grevleri öncelemifltir.) ‹çinde yaflad›¤›m›z yeni dönemde (12 Eylül sonras›nda) ilk hareketlenen ve halen bunu sürdüren de bir kez daha iflçiler oldular. Bununla birlikte s›n›f kitlelerinin bu mücadeleler içinde kendili¤inden kazand›¤› belli deneyimler d›fl›nda, s›n›f hareketinin biriktirdi¤i ve bugüne aktard›¤› elle tutulur siyasal ve örgütsel kazan›mlar yoktur. Devrimci bir önderlikten her zaman yoksun kalan, örgütsel planda sendika bürokratlar›n›n, siyasal planda re-formist ve sosyal-reformist partilerin denetiminden ç›kamayan 232
ya da pek az durumda ç›kan mücadelelerden bundan fazlas› da bek-lenemezdi do¤al olarak. * * * Hoflnutsuzlu¤u ve huzursuzlu¤u günden güne ço¤alan prole-ter kitleler flu günlerde yeni bir hareketlenme içindedirler. Ser-mayenin ard› arkas› kesilmeyen sald›r›lar› s›n›f hareketine yeni bir ivme kazand›rmaktad›r. Bu koflullar içinde hareketimiz s›n›f hareketinin devrimci önderlik ihtiyac›n› karfl›layacak bir geliflme düzeyine, ki bu parti demektir, bir an önce ulaflmak zorundad›r. EK‹M’in ortaya ç›k›fl›nda küçük-burjuva örgüt ve parti an-lay›fl›n›n elefltirisi özel bir yer tutmufltur. Bu elefltiriden süzül-müfl en temel sonuçlar I. Genel Konferans›m›z›n parti sorununa iliflkin metninde en özlü biçimde formüle de edilmifltir. Parti sorununda temel ad›mlar› gerçeklefltirmek acil sorunu ve sorum-lulu¤u ile yüzyüze oldu¤umuz bir s›rada, bu metindeki perspektifi yeniden yeniden incelemek, tart›flmak, sindirmek ve önümüzdeki somut geliflme süreçlerini buradaki genel esaslar ›fl›¤›nda düflünmek ve planlamak büyük önem tafl›maktad›r. Bu metinde s›n›f›n devrimci öncüsü olarak partinin ideolojik, s›n›fsal ve örgütsel kim-li¤i birbirleriyle organik ba¤lant›lar› içinde ve bir bütün halinde sunulmufltur. Ayn› metin, sol hareketin geçmiflini ve bugünkü somut durumunu da genel çizgiler içinde irdeleyerek, s›n›f›n devrimci öncüsünü yaratmak sorumlulu¤unun neden Ekimci komünistlerin omuzlar›nda bulundu¤unu da ortaya koymufltur. MK, tüm örgütü, tüm örgüt birimlerini, saflar›m›zda mücadele eden tüm komünist militanlar› hareketimizin bu temel belgesini yeniden ve özel bir dikkatle incelemeye ça¤›rmaktad›r. Buradaki esaslar›n derinlemesine kavranmas›, partileflme sürecimizin bafla-r›yla ilerletilmesine iliflkin görevlerimizin kavranmas›n› ve ger-çeklefltirilmesini kolaylaflt›racakt›r. Parti öncesi bir komünist örgütün partileflme süreci, esas› itibar›yla bir nitelik gelifltirme sürecidir. Parti düzeyine ulaflmak, 233
bir niceli¤i ço¤altmaktan çok bir niteli¤i yaratmak ve gelifltirmek sorunudur (ki bu süreç kendi niceli¤ini de kaç›n›lmaz olarak kendisiyle birlikte üretecektir). Nitelik kendini ideolojik-politik aç›kl›k ve sa¤laml›kta, örgütsel oluflumda, kadrolaflmada, politik faaliyet kapasitesinde, ve kuflkusuz, proleter kitleleri etkileme, harekete geçirme ve onlara baflar›yla önderlik etme yetene¤inde gösterir. Parti düzeyine ulaflabilmek için öncelikle temel ve taktik so-runlara iliflkin olarak teorik-ideolojik perspektiflerimizi olufltur-mak ve gelifltirmek durumunday›z. Küçük-burjuva devrimcili¤ini karakterize eden kendili¤indenci ve dar pratikçi gelenek bu temel sorunun anlam›n› ve önemini gere¤ince de¤erlendirmede ciddi kar›fl›kl›klara yolaçm›flt›r. Bugünün Türkiye’sinde iki temel olgu yan yanad›r. Bir yan-da devrimci bir önderlikten yoksun y›¤›nlar›n kendili¤inden eyle-mi, öte yanda y›¤›nlara önderlik etmek iddias›ndaki çok say›da “öncü” grubun kendili¤indenci faaliyeti. ‹kinciler birinciye önder-lik etmek iddias›ndad›rlar. Oysa önünden ötesini do¤ru dürüst göremeyenler olarak kendileri önderli¤e muhtaçt›rlar. Türkiye devrimci hareketinde kendili¤indencili¤in temel bir zaaf, geleneksel bir kimlik oldu¤unu hep vurgulayageldik. Ne var ki devrimci hareketin flu içinde bulundu¤umuz evresi perspektifsiz çal›flma, demek oluyor ki kendili¤indencilik bak›m›ndan, geçmifl hiçbir dönemle k›yaslanamayacak boyuttad›r. ‹flin dikkate de¤er olan yan›, kitlelerin pratik eylemindeki her ge-liflmenin, sol hareketin saflar›nda dar pratikçili¤in güç ve meflruluk kazanmas› biçiminde yank›lanmas›d›r. Oysa öncü kimlik bunun tam tersi bir kavray›fl ve tutumda ifadesini bulur. “Y›¤›nlar›n ken-dili¤inden kabar›fl› ne kadar büyük ve hareket de ne kadar yayg›n olursa, sosyal-demokrasinin teorik, siyasal ve örgütsel çal›flmas› için daha yüksek bir bilinç göstermesi gere¤i de o ölçüde artar.” (Lenin, Ne Yapmal›?) Komünist partisi, s›n›f›n bilinçli öncüsüdür. Öncü müfreze kavram›, öncelikle bu nitelikte ifade bulur. Bilinçli öncü, devrimci teori ile silahlanm›fl, proletarya hareketinin temel 234
ve taktik so-runlar›nda aç›kl›¤a kavuflmufl, harekete kavuzluk etme, yol gösterme yetene¤ine sahip öncü demektir. Bu düzeye ulaflamayan, bu vasf› kendi için bir kimlik haline getirmeyi baflaramam›fl olan bir ör-güt, do¤al olarak ortaya bir önderlik kapasitesi koyamaz. Hareke-tin ard›ndan sürüklenmek akibetinden de kurtulamaz. Lenin’in sözleriyle, öncü savaflç› rolünü ancak en ileri teorinin klavuzluk etti¤i bir parti yerine getirebilir. Komünistler parti infla sürecinin bu yönüne bafl›ndan itibaren hakl› bir özel ilgi gösterdiler. Bunun nedeni yaln›zca onsuz bir öncü kimlik düflünülemeyece¤i basit gerçe¤i de¤ildir elbet. Bu sorunun tafl›d›¤› büyük önem içinden geçmekte oldu¤umuz özel tarihsel dönemle de s›k› s›k›ya ba¤lant›l›d›r. Türkiye devrimci hareketinin 12 Eylül’ü izleyen y›llarda içine düfltü¤ü ve halen de yaflamakta oldu¤u derin ideolojik karmafla yeterince aç›k bir olgudur. Fakat bunu tamamlayan ve ona yeni boyutlar katan bir öteki temel olgu, dünya ölçüsündeki büyük ideolojik kargaflad›r. Dünya ölçüsünde bir bütün olarak devrimci harekete bir ideolojik kar›fl›kl›k egemendir. Bunun anlam›, tarihsel nedenleri ve ortaya ç›kard›¤› görevlerin kapsam› üzerinde de komünistler bir çok vesileyle (bu arada parti sorunu üzerine yu-kar›da an›lan temel belgede) durmufllard›r. Do¤al olarak kendi önlerinde duran teorik geliflme görevlerine de bu çerçevede yaklaflm›fllard›r. Denebilir ki teorik geliflme sorununun özel önemi ve genel kapsam› üzerinde saflar›m›zda bugün genel bir aç›kl›k egemendir. Bu elbette bir üstünlüktür. Ne var ki, bu üstünlü¤ü tersten tamamlayan ve afl›lamad›¤› ölçüde parti kimli¤i kazanma sürecimizi zaafa u¤ratan bir ciddi tutars›zl›¤›m›z da var. Saflar›m›zda bir çok yoldafl teorik-ideolojik geliflme süreçlerimizi flafl›rt›c› bir edil-genlikle izlemektedir. Yaz› ve incelemelerimiz flöylece bir okun-makta, bununla yetinilmektedir. Onlar› dikkatle, yeniden yeniden ve anlafl›lmas›n› kolaylaflt›racak ek kaynaklarla birlikte inceleme tutumuna nadiren rastlanmaktad›r. Marksist-leninist teorinin esaslar›n›, bunlar› içeren klasik metinleri inceleme ve kavrama çabas› da ayn› flekilde son derece s›n›rl›d›r. 235
Marksist-leninist ol-mak iddias›ndaki insanlar›n kendi dünya görüfllerinin temel kaynaklar›na bu ilgisizli¤ini anlamak mümkün de¤ildir. Dahas› var. Buradaki her zay›fl›k ya da yetersizlik, hareketin ideolojik çizgisini do¤ru kavrama, özümleme ve yarat›c› bir biçimde prati¤e uygulama çabas›n› da zora sokar. Hatta denebilir ki olanaks›z k›lar. Somutta da böyle olmaktad›r. Tasfiyecili¤e kolay kap›lan bir tak›m unsurlar›n yaln›zca devrimci kifliliklerindeki zay›fl›klar›n de¤il, fakat ayn› zamanda Marksizm-Leninizmin devrimci teorisi alan›ndaki bilgisizliklerinin de kurban› olduklar›n› unutmamak gerekir. ‘94 Dönemeci yaz›s›n›n ideolojik kavray›fl› derinlefltirmeye, örgütte bir bütün olarak ideolojik düzeyi yükseltmeye ça¤r›s› bu aç›dan nedensiz de¤ildir. Bu sorun baflar›l› bir geliflme sürecinin temel kofluludur ve zaten ilgili metinde de sorun böyle konul-maktad›r. Hiç bir abartmaya düflmeksizin denebilir ki, marksistleninist dünya görüflünün genel esaslar›n› bilmeyen, Marx ve Lenin’in teorinin temel sorunlar›na iliflkin eserlerini inceleyip kavramayan bir kimsenin, hareketimizin ideolojik çizgisini do¤ru anlamas› ve bunu uygulama yetene¤i göstermesi olanaks›zd›r. Böyle bir kimsenin EK‹M yandafll›¤› biçimseldir ve her türlü ayk›r›l›¤›n (bu arada “kan uyuflmazl›¤›”n›n) da temel nedenlerinden biridir. Bu sorun, parti düzeyi kazanma süreci içinde ve bizzat bu düzeyi kazanabilmek için h›zla aflmam›z gereken temel bir zaaf› oluflturmaktad›r. Partinin bilinç ve önderlik düzeyi elbette tek tek kadrolar›n›n düzeyine indirgenemez. Ama kuflku yok ki bundan ayr› da düflünülemez. * * * Partileflme sürecimizin örgüt cephesi bugün güçlü ve zay›f yönleri birarada içeriyor. EK‹M, Türkiye devrimci hareketinin geçmifl deneyiminden ç›kard›¤› sonuçlar› da gözeterek ihtilalci bir örgüt yaratma sorununda tavizsiz davrand›. Bu alanda her türlü kolayc›l›¤› reddetti. Her flart alt›nda varl›¤›n› koruma ye236
tene¤inde, siyasal faaliyetini kesintisiz olarak sürdürebilen, bu süreklili¤i profesyonel bir omurgayla güvence alt›na almakla kal-mayan, onu fabrika hücreleri taban›na, bu biricik sa¤lam zemine oturtabilen bir örgütsel niteli¤e ve geliflme düzeyine ulaflmay›, kendisi için flaflmaz bir hedef olarak benimsedi. Böyle bir örgütsel yap›y› infla edebilmek için her türlü güçlü¤ün üstesinden gelmek karal›l›¤› gösterdi. Legalisttasfiyeci cereyanlara karfl› kesintisiz bir mücadele yürüttü ve bu cereyan›n içimizdeki yank›lar›n› ka-rarl›l›kla tasfiye etti. Polisin yoketme çabas›n› bofla ç›kard› ve ald›¤› k›smi darbeleri h›zla onarma iradesi ve yetene¤i gösterdi. Eski örgütlerin da¤›ld›¤› ve tasfiye oldu¤u bir dönemde, ihtilalci bir illegal örgüt infla etme bilinç ve kararl›l›¤› ile ortaya ç›kan ve k›sa zamanda böyle bir örgütlenmenin ilk temellerini atarak ona süreklilik kazand›ran, bu nispeten k›sa zamana bu ara-da iki örgüt konferans› da s›¤d›ran EK‹M’in, örgütsel geliflme alan›ndaki göreli baflar›s› yeterince aç›k olmal›. Herfley bir yana, legalizmin moda oldu¤u bir dönemde, bugün 96. say›s› ç›km›fl bulunan ve bir y›l› aflk›n bir süredir 15 günlük periyodlarla ya-y›nlanan bir Merkez Yay›n Organ›n›n kesintisiz yay›n faaliyeti (ki bunun Türkiye’de baflka bir örne¤i de yoktur), örgütsel dü-zeyimiz ve deneyimimiz konusunda bir fikir verebilmektedir. Örgütümüz polisin tüm sald›r›lar›na ra¤men siyasal faaliyetini illegal araç ve yöntemlerle (bildiri, afifl, pul, broflür vb.) sürdürmede de önemli bir deneyim elde etmifltir. Kadrolar›n› bu tür bir pratik etkinlik içinde yetifltirmektedir. Partinin illegal örgütsel temeli ve faaliyeti için küçümsenmemesi gereken bir ön birikimdir bu. Ne var ki, örgüt alan›, daha sonra belli yönlerini daha somut irdelemeyi düflündü¤ümüz yo¤un bir yetersizlikler ve zaaflar alan›d›r da bizim için. Bir kere örgütsel mekanizmam›z henüz çok dar ve daha da kötüsü oturmufl olmaktan uzakt›r. Darl›¤› çal›flma bölgelerinin s›n›rl›l›¤› anlam›nda kullanm›yoruz. Bu elbette var. Örgütümüz y›llard›r Türkiye’nin belli bafll› sanayi kentlerinde çal›flma yü237
rütmektedir. Polisin darbelerine ve tasfiyecili¤in tahribatlar›na ra¤men bu çal›flma bölgelerinde varl›¤›m›z› korumak, ya da yeni-den var etmek ›srar› ve baflar›s› gösterilmifltir. Ne var ki gelinen yerde art›k örgütsel varl›¤›m›z› ikinci dereceden önemli baz› baflka sanayi kentlerine do¤ru gelifltirmek görevi ile de yüzyüzeyiz. Fakat darl›¤› as›l olarak mahalli örgütlerimizin örgütsel me-kanizmalar›n› alta do¤ru gelifltirmek ve siyasal faaliyeti kolay-laflt›racak yan ya da çeper örgütlenmeler yaratmak alan›ndaki yetersizlikleri anlam›nda kullan›yoruz. Bu yetersizlik bir güç yetersizli¤i de¤ildir iflin özünde. Hareketimizin elinden bugüne dek hayli kabar›k say›da insan geçti. Fakat bunlardan yeterli ölçü-de kadrolaflmay› baflaramad›¤›m›z ölçüde, örgütsel organizasyonu-muzu gelifltirmede çok yetersiz kald›k. Bugün daha alt birimlerle ya da yan ve çeper örgütlenmelerle yürütebilece¤imiz bir çok pratik ifli yönetici komiteler eliyle yürütüyoruz. Do¤al olarak bu komitelerin kendi asli politikörgütsel alanlar› ve faaliyetleri üzerinde yo¤unlaflmalar›n› engelliyor. Buna ek olarak, örgütsel omurgam›z› gündelik olarak polis sald›r›s› riski ile yüzyüze b›rak›yor. Belirtmeye gerek yok ki, bu tür bir organizasyon ve dolay›s›yla çal›flma tarz› gerçekte bir amatörlük göstergesidir. Bu zaaf›n kendisi -kuflkusuz tek etken olarak de¤il- beraberinde bir oturmam›fll›¤› da getiriyor. Süreklili¤ini uzun süre koruyabilen komitelerimizin say›s› hayli s›n›rl›d›r. S›k s›k yap›lan ve elbette bir sa¤l›ks›zl›k göstergesi olan de¤ifliklikler, deflifrasyon ve polis sald›r›lar›, bu arada tasfiyecili¤in yol açt›¤› kay›plar, bunun bafll›ca nedenleri aras›ndad›r. Ne var ki bunlar daha çok biçime iliflkin nedenlerdir. Oturmam›fll›¤›n gerisinde as›l olarak, organ çal›flmas›n›n ele al›n›fl›, iç iflleyifl ve denetim, disiplin, iflbölümü ve kollektivizm, tüm bunlar› bir arada kesen ideolojik kavray›fl düzeyi gibi daha temelli ve öze iliflkin nedenler vard›r. Bir bütün olarak ele al›nd›¤›nda, örgütte devrimci iç yaflam›n gelifltirilmesinde ve pekifltirilmesinde de önemi küçümsenemez 238
zay›fl›klar vard›r. Örgüt iç yaflam›n›n gündelik yaflam›n her an›n› ve alan›n› kapsayacak flekilde sürekli devrimcilefltirilmesi temel bir sorundur. Saflar›m›zdaki her kadro yaflam›n›n tümünde, her an›nda ve her sorununda, bir komünist devrimci gibi düflünebil-meli, davranabilmeli ve yafl›yabilmelidir. Proleter devrimci dünya görüflü onun kiflili¤ine sinmeli, tüm yaflam›n› flekillendirmelidir. Elbette bunun baflar›lmas› kiflilerle ilgili bir sorun olmaktan öteyedir. Bu alanda baflar› örgüt yaflam›n›n ele al›n›fl› ve düzenle-nifli ile olanakl›d›r. De¤erlerin oluflturulmas› ve yerlefltirilmesi, ilke ve kurallarda titizlik, disiplinin gereklerinde tavizsizlik, sü-rekli ve karfl›l›kl› (üstten alta ve alttan üste) denetim, elefltiri-özelefltiri silah›n›n etkili kullan›m›, bütün bunlar örgüt yaflam›n› devrimcilefltirmenin yöntemleri ve mekanizmalar›d›r. Bugün örgüt yaflam›m›zda ciddi bozukluklar var. Küçük burjuvazi, düflünüfl ve davran›fl biçimleriyle, de¤erleriyle, ruh ha-liyle, saflar›m›zda küçümsenmemesi gereken önemli mevzilere sahip. Baz› kiflilerin flahs›nda umulmad›k zay›fl›klar›n flu veya bu vesileyle a盤a ç›kmas› bu çerçevede kavranmal›d›r. Bunu ilgi-li kiflilerle ilgili ve onlarla s›n›rl› bir olgu saymak
239
kendini aldat-makt›r. Onlar sadece bu zaaflar sayesinde kiflili¤ini yaralam›fl ya da tüketmifl uç örnekler say›lmal›d›r. ‹ç yaflam›m›zdaki bozukluk-lara karfl› sert ve uzlaflmaz bir savafl proleter öncü kimli¤i kazanma sürecimizin ayr›lmaz bir parças›d›r.
faaliyet durumundad›r. Oysa genele hitap eden bir faaliyeti belirlenmifl somut birimler (fabrikalar) üzerinden yürüyen “içerden” bir fa-aliyetle tamamlamak durumunday›z. Bu ikincisinde elle tutulur ad›mlar at›lamad›kça, kitlelerle ba¤lar›m›z› gelifltirme, onlar› eyle-me yöneltme, ya da eylem içindekilere müdahale etme olana¤›n› bir türlü bulamay›z. Herfley bir yana bunun maddi ortam›ndan bile yoksun kal›r›z. Bu bizi partileflmenin bir baflka temel boyutu olan s›n›fla birleflme ve öncüyü sosyalizme kazanma sorununa getiriyor ki, bunu örgüt ve siyasal çal›flman›n bir dizi öteki sorunuyla birlikte ayr›ca ele alaca¤›z.
III- Siyasal faaliyetin sorunlar› Gündelik politik faaliyetlerimiz ise bu haliyle son derece yetersiz oldu¤u gibi tek yanl›d›r da. Bu yetersizli¤i daha sonra çeflitli yanlar›yla irdeleyece¤iz. fiimdilik bunun, gerek kapsam› ve içeri¤i, gerek h›z› ve yo¤unlu¤u, gerekse de ulaflt›¤› alanlar bak›m›ndan oldukça yetersiz bir faaliyet oldu¤unu hat›rlatmakla yetinelim. Perspektif zay›fl›¤› ve atalet bunun bir nedeniyse, iller ve birimler düzeyinde h›zl›, yo¤un ve sürekli bir faaliyeti olanakl› k›lacak bir teknik donan›m› halen de sa¤layamam›fl olmak bunun öteki bir temel nedenidir. Merkezi olarak haz›rlanan ve sunulan propaganda-ajitasyon araçlar›na ba¤›ml›l›k, bununla yetinme tutumu, akl›n alaca¤› bir fley de¤ildir. Büyük ölçüde bununla s›n›rl› kalan bir faaliyet il komitelerinin temel bir alanda ifllevsiz kalmas› anlam›na gelir. Siyasal faaliyetimiz ayn› zamanda tek boyutludur da. fiu anlamda ki, büyük ölçüde genele hitap eden “d›flardan” bir 240
Türkiye iflçi s›n›f› yüzy›l› aflan tarihsel geçmifline ra¤men, esas gövdesi itibariyle nispeten yeni ve genç bir toplumsal olu-flumdur. Saflar›n›n h›zla kalabal›klaflmas› ‘50’li y›llardan itibaren-dir. ‘60’l› ve ‘70’li y›llarda bunun büyük boyutlara ulaflt›¤›n›, iflçi s›n›f›n›n nesnel varl›¤› ile toplumda özel bir a¤›rl›¤a kavufl-tu¤unu biliyoruz. Tarihsel ölçülerle al›nd›¤›nda henüz hayli genç olan bu s›n›f, buna ra¤men geride b›rakt›¤›m›z son 30 y›la genifl çapl› bir hareketlili¤i s›¤d›rmay› baflarabilmifltir. Türkiye tarihinde yeni bir dönemi, alt s›n›flar›n hareketlenmesi ve bu temel üzerinde Türkiye sol hareketinin kitleselleflmesi dönemini bafllatan ‘60 sonras›, oluflumundaki nispi yenili¤e ra¤men iflçi s›n›f›n›n tafl›d›¤› mücadele ve eylem dinamizmini fazlas›yla kan›tlam›flt›r. Türkiye iflçi s›n›f› saflar›ndaki genifllemeye de ba¤l› olarak, kendi tarihi içinde ilk olarak ‘60’l› y›llarda hissedilir bir güç olarak mücadele sahnesine ç›kt›. Ve bu tarihten itibaren, topluma genel bir sessizli¤i ve hareketsizli¤i egemen k›lmay› baflaran askeri rejimler dönemi d›fl›nda, hep yayg›n bir hareketlilik 241
içinde oldu. Tart›flma gerektirmeyecek kadar aç›k olan bu olgu hakk›nda özellikle belirtilmesi gereken iki husus var. Bunlardan ilki, iflçi s›n›f›n›n yaln›zca ekonomik hak taleplerine dayal› grev hareketi içinde olmad›¤›, fakat ayn› zamanda, politik talepler de ileri sürerek ya da politik nedenlere de ba¤l› olarak eyleme geçti¤idir. Kavel direnifli ve Saraçhane mitingiyle bafllayan ‘60’l› y›llar›n eylemlili¤i, sonunda tümüyle politik bir eylem olan 15-16 Haziran direnifli ile doru¤una ulafl›p noktalanm›flt›r. ‘70’li y›llarda ise, DGM direnifli, görkemli 1 May›s gösterileri, 20 Mart faflizmi protesto direnifli, Tarifl ve Tekel direniflleri, Maden-‹fl Genel Baflkan›’n›n katledilmesini protesto siyasal direnifli, say›s›z miting ve siyasal gösteriye kitlesel kat›l›mlar, iflçi s›n›f›ndaki politik mücadele potansiyelinin somut örnekleri oldular. ‹kinci önemli husus ise, s›n›f›n esas karakteri itibariyle kendili¤inden olan bu hareketlili¤inin hem ürünü ve hem de itici gücü olarak ortaya ç›kan ileri iflçi kufla¤›n›n, genel bir e¤ilim olarak, sola ve sosya-lizme yönelmeleri gerçe¤idir. Önemli bir politik mücadele potansiyeli tafl›yan ve bunu fiili olarak da gösteren yayg›n bir iflçi hareketi ile sola ve sosyalizme e¤ilim duyan bir ileri iflçiler kufla¤› -’60’l› ve ‘70’l› y›llar›n birbirleriyle ba¤lant›l› bu toplumsal-siyasal olgular›, sosyalizm ile s›n›f hareketinin birli¤i için, bu kritik tarihsel geliflmenin ger-çekleflmesi için, son derece uygun bir tarihsel ortam›n varl›¤› de-mektir. Oysa bu birleflmenin yaflanmad›¤›n› biliyoruz. Sosyalizm ile s›n›f hareketinin birli¤i bir yana, genel olarak devrimci hareket ile s›n›f hareketi aras›nda herhangi bir birleflme yaflanabilmifl de¤il. S›n›f hareketinin bugünkü genel politik zay›fl›¤› ile devrimci hareketin bugünkü güçsüzlü¤ünün ve bunal›m›n›n temelinde ayn› zamanda bu tarihsel gerçeklik vard›r. Burada bunun ayr›nt›lar›na girmek gereksizdir. Zira bu sorun komünistler taraf›ndan birçok vesileyle ele al›nm›fl ve irdelenmifltir. fiu kadar›n› söylemekle yetinelim: ‘60’l› y›llar, T‹P ve MDD Hareketi flahs›nda, düzen s›n›rlar›n› ve kurumlar›n› 242
aflamayan bir burjuva sosyalizminin sol ad›na egemen oldu¤u bir dönemdi. Bu ak›mlardan birinin popülist-parlamentarist, ötekinin darbeci kimlikleri nedeniyle s›n›f hareketine özel bir ilgiden kaç›nmalar› bir yana, onunla flu veya bu vesileyle temasa geldikleri ölçüde ise, sosyalizm ad›na tafl›d›klar› bilinç kaba bir reformizmden öteye geçememifltir. Güçlü bir kitle deste¤ine ulaflan ‘70’li y›llar›n dev-rimci demokrasisi ise, bunu esas itibariyle kentin ve k›r›n po-litizasyon düzeyi yüksek küçük-burjuva katmanlar› ya da s›n›f d›fl› yoksul kesimleri içinde baflarm›fl, genel bir e¤ilim olarak s›n›f çal›flmas›na özel bir ilgiden uzak kalm›flt›r. Proleter sosyalizmi bak›flaç›s›ndan yoksun olan bu ak›m›n s›n›f hareketine ilgisi her-hangi bir “halk” katman›na gösterilen ilginin s›n›rlar›n› aflamam›fl-t›r, ya da ancak olaylar›n zorlamas›yla önemsiz ölçülerde aflabil-mifltir. Devrimci bir müdahalenin yoklu¤u koflullar›nda s›n›f hareketi sendika bürokrasisi içinde yuvalanm›fl revizyonistler ile sosyal demokrasinin ideolojik ve örgütsel denetiminde kalm›flt›r. Devrimci hareketin tümü de kendisini marksist-leninist olarak niteleyen ve s›n›f›n öncü partisini yaratmak iddias›nda oldu¤unu söyleyen say›s›z grubu, s›n›f hareketinin bu canl› döneminde neden ona bu ölçüde uzak kald›klar›n› bugüne dek izah edebilmifl de¤il-dirler. Bir ara piyasaya biraz utangaçca sürülen izahlardan biri, o dönem ileri bir devrimci politizasyonun küçük-burjuva katmanlar taraf›ndan gösterildi¤i, dolay›s›yla devrimci kitle hareketinden ko-pulmak istenmedi¤i sürece, bu kesimler üzerinde yo¤unlaflman›n günün devrimci görevleri aç›s›ndan kaç›n›lmaz oldu¤u fleklindedir. Burada k›smi bir gerçek pay› elbette yok de¤il. ‘70’li y›llarda küçük-burjuva katmanlar›n daha ileri bir politikleflme düzeyi içinde olduklar› bir gerçektir. Fakat bu olgu bizzat küçük-burjuva devrimci ak›m›n varl›¤› ve gösterdi¤i siyasal çabadan ayr› kavranamaz. Bu gruplar›n tümü de tam da bu küçük-burjuva hareketlili¤in dolays›z ürünleriydiler. Ondan do¤dular, onunla beslendiler, onun içinde kadrolaflt›lar ve onun ba¤r›nda bir örgütsel yap› oluflturdular. Onlar küçük-burjuva kitle hareketiyle etle t›rnak 243
gibiydiler. Onun ürünü olmakla kalmad›lar, kendi varl›klar› ve pratik çabalar› ile onu yayd›lar, militanlaflt›rd›lar, politik kimli¤ini gelifltirdiler ve tam da bu sayede yaratt›klar› a¤›rl›k ile iflçi hareketini gölgelemifl oldular. Oysa ayn› dönemde iflçiler de yayg›n bir eylemlilik içindeydiler. 12 Mart’› izleyen dönemde ö¤rencilerle birlikte ilk hareketlenen, küçük-burjuva katmanlardan önce iflçiler olmufllard›. Daha 1976’da görkemli 1 May›s gösterisi ve DGM direnifliyle, bu arada 12 Mart’› hemen izleyen anti-faflist gösterilere yayg›n kat›l›mlar›yla tafl›d›klar› politik potansiyeli aç›kça ortaya koy-mufllard›. Ne var ki iflçi hareketi revizyonistlere ve reformistlere kalm›flt›, b›rak›lm›flt›. Onlar ise, tersine, s›n›f hareketini s›n›rlamak, canl›l›¤›n› dizginlemek, bilincini reformizmle kötürümlefltirmek için ellerinden geleni hiçbir ciddi devrimci engelle karfl›laflmadan kolayca yapt›lar. Ayn› dönemde Marksizm-Leninizmin devrimci özünü ve proleter s›n›f karakterini kavram›fl, parti infla sürecini sosyalizm ile s›n›f hareketinin tarihsel birli¤ini gerçeklefltirme perspektifiyle ele alan bir siyasal ak›m varolabilseydi, kuflkusuz ki, siyasal çabas›n› öncelikle hareketlilik içindeki iflçi s›n›f›na yöneltir, onun bilincini ve eylemini devrimcilefltirmek için her yolla çaba gösterir, bunu, dönemin halk hareketinin sa¤l›kl› ve istikrarl› bir önderlik alt›nda geliflmesinin de temel güvencesi sayard›. Fakat süreçler kendi seyrini izlemifltir. ‘70’li y›llar›n güçlü demokratik küçük-burjuva kitle hareketi, küçük-burjuva sosya-lizmine mensup say›s›z grup flahs›nda kendi temsilcilerini ve önderli¤ini bulmufl, bu sayede politik ve örgütsel olarak geliflip serpilmifltir. ‹flçi hareketi ise bundan yoksun kalm›fl, burjuva ya da küçük-burjuva reformist düzen ak›mlar›n›n denetiminden kur-tulamam›flt›r. Yak›n geçmifle iliflkin bu k›sa özetleme, komünistlerin, ko-münist partisini devrimci sosyalizm ile s›n›f hareketinin örgütlü birli¤i olarak ele alan temel marksist-leninist düflünce üzerinde neden özel bir önemle durduklar›na, popülizmin bu 244
yönüne neden ›srarla iflaret ettiklerine de ›fl›k tutmaktad›r. Kolayca anlafl›laca¤› gibi, bu do¤rultudaki mücadele, basitçe ve yaln›zca, bu alandaki küçük-burjuva kafa kar›fl›kl›¤›n›n, düflünsel önyarg›lar›n bir elefltiri-si de¤ildi. Gerçekte ve as›l olarak, bir döneme damgas›n› vuran bir siyasal prati¤in elefltirisiydi. Fakat bu mücadele, teorik planda hedeflenen amaca bugün art›k fazlas›yla ulaflm›fl bulunmaktad›r. Küçük-burjuva sosyalizminin bir döneme egemen olan anlay›fl› teorik planda yenilmifl, altedilmifltir. Küçük-burjuva devrimcili¤inin kolay yenilgisi ve bu-nu izleyen da¤›lma, küçük-burjuva katmanlar›n geçmiflteki devrim-ci coflkusunu art›k yitirmifl olmas›, ve en önemlisi, yeni dönemin kitle hareketlili¤ini uzun y›llard›r belirgin biçimde iflçi s›n›f›n›n temsil etmesi, bütün bu d›fl etkenler, kuflkusuz ki bu alandaki ideolojik mücadelenin baflar›s› için büyük kolayl›klar sa¤lam›fllard›r. Bununla birlikte bu henüz eksik ya da yar›m bir baflar›d›r. Zira marksist-leninist kavray›fl henüz kendine uygun bir prati¤in aç›k baflar›s› ile taçlanmam›flt›r. Zira devrimci proleter sosyalizmi ile s›n›f hareketinin örgütlü birli¤inin ifadesi bir komünist partisi henüz yarat›lamam›flt›r. S›n›f hareketinin pratik seyrine etkili ve sistemli bir siyasal müdahale, sürekli ve ›srarl› bir siyasal propaganda-ajitasyon faali-yeti ile s›n›f kitlelerinin bilincini ve eylemini gelifltirme, onun halen içinde k›vran›p durdu¤u dar sendikal zemini parçalama, s›n›f hareketinin öne ç›kard›¤› ileri iflçi kufla¤›n› komünist hareke-tin saflar›na kazanma, komünist örgütlenmeyi bu unsurlarla ge-lifltirme ve fabrikalar zeminine art›k nihayet oturtma, tüm bunlar partileflme sürecinin pratik yönüdür. Komünistler y›llard›r bu perspektife dayal› bir pratik yönelim içindedirler ve bunda ›srarl› olmufllard›r. Fakat ortada henüz az-çok tatmin edici say›labilecek bir pratik mesafe yoktur. Siyasal görevlerimize, pratik siyasal faaliyetimizin sorunlar›na, bu gerçe¤in ›fl›¤›nda yaklaflmal›y›z. S›n›f hareketiyle birleflme ve örgütsel geliflmeyi fabrika zeminine oturtma sorunu, geliflmemizin bugünkü düzeyinde, gelip s›n›f hareketine yönelik pratik 245
faaliyetimizin gücü ve baflar›s›na ba¤lanm›fl bulunmaktad›r. Bu faaliyetteki her somut baflar›, parti infla sürecinin pratik alan›nda yeni bir ad›m, parti düzeyine yükselmede somut bir mesafe demektir. Dolay›s›yla politik çal›flman›n sorunlar›, bugün-kü geliflme koflullar›m›z içinde, parti infla sürecinin pratik alan›nda baflar›n›n sorunlar›yla, somut olarak, s›n›f hareketiyle ba¤ sorunu ile örtüflmektedir. S›n›f›n genifl kitleleri, y›llard›r, bir türlü k›r›lamayan son derece dar bir zemin üzerinde fakat bitmeyen bir hareketlili¤i yafl›yorlar. Güçlü ve zay›f yönler burada içiçedir. Belli durulma dönemlerini içeren fakat süregelen bir kitlesel eylemlilik onun güçlü yan›n›, s›n›rl› talepler ve sendikal çerçeveyi aflamamak ise zay›f yan›n› oluflturmaktad›r. Sözkonusu olan tipik kendili¤inden bir harekettir. Bu son ifade, s›n›f hareketinin kendili¤inden niteli¤ine bu vurgu, komünistler için onu küçümsemeyi de¤il, tam tersine, onun bu gerçekli¤inden hareketle önderlik fonksiyonunu, somut olarak, s›n›f hareketine siyasal bir müdahaleyi ola¤anüstü önemsemeyi anlat›r. Devrimci bir önderlikten yoksun olmakla kalmayan, sürekli ve sistemli bir biçimde, sendika bürokrasisi eliyle uygulanan çok bilinçli bir sapt›r›c› ve dizginleyici müdahale ile yüzyüze olan iflçi hareketi, buna ra¤men geliflimini sürdürüyor. ‹stemlerinde ›s-rar ediyor, sermayenin her yeni sald›r› ad›m›n› belli bir duyarl›l›k ve eylemsel ç›k›fllarla karfl›l›yor. Direncini ve dinamizmini kay-betmiyor. Bu devrimci siyasal çal›flma için, iflçilerin bilincini, ey-lemini ve örgütlenmesini gelifltirip devrimcilefltirmek için, son derece elveriflli bir ortam demektir. Eksik olan, tam da böyle bir müdahalenin kendisidir. Zay›f, kusurlu, yetersiz, dinamizmden yoksun olan, tam da devrimci siyasal çabad›r. Öte yandan, s›n›f hareketine devrimci bir siyasal müdahale için, bugün genel siyasal ortam da son derece elverifllidir. Kapita-list düzenin yap›sal krizi gidgide a¤›rlaflmaktad›r. Krizde olan yaln›zca ekonomi de¤il, fakat toplumsal sistemin tümüdür. Bas-k›, terör, siyasal cinayetler, kurumlaflm›fl iflkence, kontr246
gerilla, siyasal ve ahlaki kokuflmuflluk, yolsuzluk, rüflvet ve skandallar, emperyalist merkezlere köleli¤in en utanç verici biçimleri, kardefl bir ulusa karfl› yürütülen kirli bir yoketme savafl›, düzen partileri-nin tek programda birleflmeleri ve ifllevsizleflmeleri, parlamento-nun çürümüfllü¤ü ve devre d›fl› kalm›fll›¤›, generallerin ve polis fleflerinin rejimde tuttu¤u yer, sermaye ile içiçe olan medyan›n kokuflmufllu¤u, kad›n›n metalaflt›r›lmas›n›n ald›¤› boyut, gençli-¤in içine düflürüldü¤ü umutsuzluk, tüm bunlar ve daha niceleri, sürekli a¤›rlaflan sömürüyü, iflsizli¤i, açl›¤›, yoksullu¤u, konut-suzlu¤u, insan sa¤l›¤›n›n hiçe say›lmas›n›, do¤al zenginliklerin ya¤malanmas›n›, çevrenin tahribini vb. tamamlamaktad›r. Say›-s›z sorunla yüzyüze olan, akla hayale gelmedik kötülükleri üreten ve gündelik ola¤an uygulamalar haline getiren bu düzenin y›¤›nlar önünde teflhiri için, say›s›z vesileler ve görülmemifl bir malzeme var bugünün Türkiye’sinde. Her fley bu f›rsatlardan ve malzemeden sürekli yararlanarak, bunlar›n ifade etti¤i temel siyasal ger-çekleri her yolla y›¤›nlara aç›klamakt›r. Bu, sürekli ve sistemli bir politik çal›flma, güçlü bir propaganda-ajitasyon faaliyeti, et-kin bir siyasal teflhir çabas› demektir. Ve siyasal faaliyetin sorunlar›, herfleyden önce bu görevlerin bilincinde olmak demektir. Bunlar› hayata geçirmeyi olanakl› k›lacak sa¤lam ve dinamik bir örgütlenmeye ve teknik donan›ma sahip olmak demektir. Ve son olarak, bu tür bir faaliyetin baflar›s› için, illegal ve legal yöntem ve araçlar› bir arada, yanyana, bir-birlerini tamamlayacak biçimde kullanabilmek demektir. Sa¤lam bir ideolojik-politik perspektif, baflar›l› bir siyasal faaliyetin temel önkoflullar›ndan ilkidir. Bu kuflkusuz öncelikle devrimin temel ve taktik sorunlar›na iliflkin ideolojik bir aç›kl›k ve bunun tüm örgütte, tüm kadrolar taraf›ndan özümlenmifl olmas› anlam›na gelir. Genel perspektiflerde, devrimin stratejik hedefleri ve sorunlar›nda yeterli aç›kl›¤a sahip olmayan bir çal›flman›n, yön-süz-hedefsiz bir dar pratikçilik olarak k›s›rlaflmas› kaç›n›lmazd›r. Fakat kendi bafl›na genel hedeflerin 247
do¤ru belirlenmifl olmas› da kendini üreten ve zenginlefltiren bir çal›flma için yeterli de¤ildir. Önemli ve kritik olan nokta, bunu dönemin koflullar› içinde so-mutlayabilmektir. Dönemi, somut koflullar›, s›n›f hareketinin o anki mevcut durumunu isabetle de¤erlendirebilmektir. Somut görevleri bu çerçevede saptamakt›r. Pratik müdahalenin yol, yön-tem ve araçlar›nda bir aç›kl›¤a sahip olabilmektir vb. Bu mü-cadelenin taktik sorunlar› ve görevleri üzerine bir aç›kl›k demektir. Buradan örgüt yaflam› için ç›kar›lmas› gereken somut bir pratik sonuç fludur: Örgüt, baflar›l› bir siyasal çal›flman›n temel bir önkoflulu olarak kendi ideolojik çizgisini kadrolar›na kavratmal›, bu amaçla sistematik bir e¤itim çabas› içinde olmal›d›r. Ayn› fle-kilde, örgüt birimleri hareketin perspektiflerinin tafl›y›c›s› olan yay›n organlar›n›, baflta Merkez Yay›n Organ› olmak üzere, yü-rütecekleri somut siyasal çal›flman›n ihtiyaçlar› çerçevesinde düzenli olarak incelemeli ve tart›flmal›d›rlar. Örgütsel organizasyondaki yetkinleflme, baflar›l› bir politik faaliyetin bir öteki temel önkofluludur. Sorun biçim olarak bir örgütsel yap›ya sahip olmak de¤ildir elbette. As›l sorun, oturmufl, iflbölümünü gerçeklefltirmifl, kendini düflman karfl›s›nda koruma ustal›¤›n› olaylara seri ve etkin bir müdahale yetene¤i ile birlefltirmeyi baflarabilen bir örgütsel geliflme düzeyini yakalamakt›r. Bu, örgütün genel bir niteli¤i olmakla kalmamal›d›r. Ayn› zamanda ve kuflkusuz as›l olarak, her örgütsel birimin, her komite ve hüc-renin somut bir niteli¤i de olmak durumundad›r. Örgütlerimiz bugün büyük ölçüde bundan yoksundurlar. Bu nedenle de, olayla-ra müdahalede edilgen kald›klar› gibi, yaz›l› propaganda-ajitas-yon faaliyetinde de, büyük ölçüde merkezi araçlara ba¤l› (daha do¤rusu ba¤›ml›) kalmaktad›rlar. Belli siyasal olaylara iliflkin (örne¤in yerel seçimler ya da 1 May›s) merkezi propaganda-ajitasyon materyallerinin kendileri-ne zaman›nda ve yeterli miktarda ulaflt›r›lamamas›n› hakl› olarak elefltiri konusu eden örgüt birimlerinin, fakat öte yandan, bu politik yo¤unlaflma dönemlerinde neden yaln›zca kendilerini bu araçlarla s›n›rlad›klar› ve neden bu s›n›rl›l›ktan yak›nmay› 248
ak›llar›na ge-tirmedikleri üzerinde düflünmek zorunday›z. Kald› ki örgüt birimleri yaln›zca politik yo¤unlaflma dönemlerinde de de¤il, fakat hergün, her an kitleleri hedefleyen bir politik çal›flma içinde olmak zo-rundad›rlar. Dolay›s›yla da bunu olanakl› k›lacak bir teknik-örgüt-sel donan›ma sahip olmak
durumundad›rlar. Bu baflar›lmad›kça, h›zla ak›p giden olaylara, patlak verip geçen eylemlere seri bir müdahalede bulunmak, gündelik olarak belirip kaybolan f›rsatlar-dan yararlanmak hemen tümüyle olanaks›z olur. Ancak belli po-litik yo¤unlaflma dönemlerinde ya da önemli baz› özel geliflmeler vesilesiyle, zaman zaman gelen, gelecek olan merkezi faaliyet araçlar›na ba¤›ml› ve bununla s›n›rl› bir politik çal›flma -bu, bugün afl›lmas› gereken temel bir zaaft›r örgüt birimlerimiz için. ‹llegal çal›flmay› legal çal›flmayla do¤ru bir biçimde birlefltirmeyi baflarabilmek, baflar›l› bir politik çal›flman›n bir üçüncü temel önkofluludur. Bu sorunun teorik çerçevesi, ilkesel anlam› ve politik önemi, komünistler taraf›ndan bugüne kadar yeterli aç›kl›kta ortaya konmufltur. Ne var ki pratik uygulama alan›nda, ciddi yetersizliklerimizin yafland›¤› bir baflka temel sorun du-rumundad›r. ‹llegal araç ve yöntemleri legal araç ve 249
yöntemlerle birlefltirmeyi baflarmak, her temel çal›flma alan›n›n gündelik faaliyetinin temel bir özelli¤i olmak durumundad›r. Sorunun böyle kavranamamas› pratikteki yetersizliklerimizin temel nedenlerin-den biridir. Legal alan ve araçlar› kullanmak denilince akla öncelikle yay›n faaliyeti gelmektedir. Legal yay›n araçlar›n›n legal alan› etkin bir biçimde kullanmak bak›m›ndan tafl›d›¤› özel önem elbette reddedilemez. Böyle araçlar yaln›zca kendi dolays›z etkileri sa-yesinde de¤il, fakat kendileriyle birlikte yaratacaklar› ek imkanlar sayesinde de, kitleleri devrimcilefltirmeyi amaçlayan siyasal ça-l›flmam›z için yeni ufuklar açacaklard›r. Bu yeterince aç›kt›r. Fakat en az bunun kadar önemli olan, legal imkanlar› ve yöntemleri her çal›flma alan›nda ve biriminde de¤erlendirebilmeyi baflara-bilmek, bu konuda ustalaflabilmektir. ‹llegal çal›flma ile legal çal›flma gerçek yaflamda hergünkü faaliyetin birbirinden kopa-r›lamaz iki yönüdür. Nitekim gündelik faaliyette birimler bunu fark›nda olmadan bir ölçüde yaflamaktad›rlar da. Fakat önemli olan bunu bilinçle ele almak, gelifltirmek, zenginlefltirmek, illegal temeli zedelemeden tersine koruyup gelifltirecek tarzda kulla-nabilmektir. Baflar›l› bir siyasal faaliyetin bu temel önkoflullar›n›n yan›s›ra, onun somut yürütülüfl tarz›na iliflkin olarak ele al›nmas› gere-ken bir dizi baflka sorun var. Bunlar örgüt yaflam›m›z›n belli sorunlar›yla birlikte ayr›ca ele al›nacaklard›r.
IV- Siyasal faaliyetin zaaflar› Örgütümüzün Ola¤anüstü Konferans’› izleyen dönemde ya-flad›¤› örgütsel toparlanma ve geliflme, Merkez Yay›n Organ›’n-da bugüne dek de¤iflik vesilelerle ele al›nd›. ‘94 Dönemeci bafll›k-l› baflyaz›da bunun geride b›rak›lan bir y›ll›k süre için k›sa fakat özlü bir bilançosu da sunuldu. 250
Örgütün bu süre zarf›nda önemli bir geliflme yaflad›¤› yeterince aç›kt›r. Fakat art›k bunun üzerinde daha fazla durulmamal›d›r. Dikkatler, de¤erlendirme ve tart›flmalar, örgütsel alanda önümüzde duran yeni görevlere ve daha da önemlisi, sürmekte olan sorunlara yöneltilmelidir. Komünistleri baflar›lar›ndan çok yetersizlikleri, gerçeklefltirdiklerinden çok önlerinde duran görev-ler ilgilendirmelidir. ‘94 Dönemeci yaz›s›n›n perspektifi de zaten budur. ‘93 y›l› içine s›¤d›r›lan geliflmeyi özetleyen bu yaz›, tüm bunlar yeni geliflme sürecinin sadece bir ilk basama¤› say›lmal›-d›r diyerek, flöyle devam etmektedir: “Bu ad›mlar›n kendi içindeki öneminden çok, bunlar›n ha-z›rlad›¤›, koflullad›¤› ve kolaylaflt›rd›¤› yeni geliflme sürecidir as›l önemli olan. Bu ise henüz önümüzde uzanan dönemin sorunudur. ‘94 y›l›n› iyi de¤erlendirmenin, onu gerçekten kazanman›n, ha-reketimizin geliflmesinde ve öncü parti niteli¤ine ulaflmas›nda gerçek bir dönüm noktas› haline getirmenin önemi de, burada ifade bulmaktad›r.” Bu de¤erlendirmeyi izleyen dönemde örgütsel durumumuza ve siyasal faaliyetimizin sorunlar›na iliflkin olarak MYO’da yay›nlanan tüm temel yaz›lar da bu perspektife dayal›d›r. Ayn› flekilde, bir süredir yay›nlanan MK De¤erlendirmeleri ile MK’n›n somut yönlendiricili¤i alt›nda mahalli örgütlerde sürdürülen tar-t›flmalar, bu çerçevede gündeme getirilen bir dizi yeni düzenleme ve somut planlama, tüm bunlar da bu perspektife dayal›d›r ve bu somut amaca yöneliktir. Peki halihaz›rda durum nedir? Yan›t için önce afla¤›daki parçay› dikkatle okuyal›m: “Diktatörlü¤ün sindirme ve yoketme sald›r›s› y›¤›nlar›n direni-fli gelifltirilerek gö¤üslenebilir ancak. Y›¤›nlar›n siyasal direnifli-ni gelifltirebilmek etkili ve ›srarl› bir siyasal çal›flma demektir. Etkili bir siyasal çal›flma ise geliflmelerin h›z›na ayak uydurabil-mek ölçüsünde bir anlam kazanabilecek, beklenen sonucu ya-ratabilecektir. “Olaylara yetiflmek devrimci siyasal faaliyetin ve mücadelenin bugünkü en temel sorunlar›ndan biridir. Olaylar h›zl› bir 251
bi-çimde seyrediyor. Gerek düzenin ve devletin teflhiri gerekse emekçi kitlelerin mücadeleye çekilmesi için genifl olanaklar ve önemli f›rsatlar yarat›yor. Bu olanaklar› ve f›rsatlar› zaman›nda ve en iyi flekilde de¤erlendirebilmek, y›¤›nlar›n politik eylemini, serma-ye diktatörlü¤üne karfl› direniflini gelifltirebilmek için zorunludur. Ne var ki bugünkü durumda bu bir yana, kendili¤inden patlak veren direnifllere, kitle eylemlerine müdahalede bile müthifl bir zay›fl›k var. Halihaz›rda devrimci hareketin genelinde durum, arkadan bakakalmak olmaktad›r. Örgütsel zay›fl›k, kitlelerden ko-pukluk, politik perspektif ve pratik inisiyatifteki temelli zaaflar, bu sonucu do¤urmaktad›r. Eylemle, direniflle, fabrika iflgaliyle an›nda örtüflmeyen bir müdahale, bir etkileme ve yönlendirme çabas›ndan anlaml› ve kal›c› bir sonuç ummak olanaks›zd›r.” (...) “Siyasal çal›flma sözkonusu oldu¤unda, h›zland›r›lm›fl, yo¤unlaflt›r›lm›fl ve süreklilik kazand›r›lm›fl bir çal›flma düzeyi tutturabilmek bugünkü temel sorunumuzdur. “H›zland›rma, olaylar›n h›z›na yetiflmekle ba¤lant›l›d›r ve bugünkü durumumuza bu aç›dan bak›ld›¤›nda görünüm iç ka-rart›c›d›r. Bunu geride b›rakmak için çaba ve haz›rl›klar olmakla birlikte halihaz›rdaki durum budur. “Yo¤unlaflma, iki anlamda; ilkin, faaliyetin siyasal kapsam›, araçlar›n›n çeflitlili¤i ve temposu bak›m›ndan, ikinci olarak ise, seçilmifl alanlar ve birimlerde odaklaflma olarak. Seyrek bir tempoda ve belli baz› sorunlardan hareketle yürütülen faaliyet varl›¤›m›z› duyuracak, fakat onunla kalacakt›r. Amaç varl›¤›m›-z› duyurmak de¤il, y›¤›nlar›n bilincini ve örgütlenmesini gelifltirmek, onlar› eyleme sürüklemek, patlak verecek eylemlerine önderlik etmek gücü, konumu ve yetene¤i kazanmakt›r. Seçilmifl alanlarda ve birimlerde yo¤unlaflmak ise tam da bu ayn› nedenle gereklidir. Seçilmifl alan ve birimler üzerinde yo¤unlaflmayan bir faaliyet bir kez daha bizi “duyurmak”la kalacakt›r. “Ve son olarak, siyasal faaliyette süreklilik, siyasal yaflam ve mücadelenin varolma kofluludur. Bir örgüt siyasal faaliyetini 252
belli dönemlerde, özel baz› vesilelerden de yararlanarak kampanyalar halinde yo¤unlaflt›rabilir. Fakat faaliyetin kendisi her zaman vard›r, kesintisizdir, öyle olmal›d›r. Belli f›rsatlardan yararlanarak bir ç›k›fl yapmak, ard›ndan atalete girmek, uykuya yatmak, siya-sal yaflam ve mücadelede çok temelli bir zaaf›n göstergesi olabi-lir ancak. Bu zaaf›n özü, gerçek bir siyasal hareket, bir siyasal örgüt olamamakt›r. “Olaylar›n h›z›na yetiflmek, müdahalede gecikmemek, örgü-tün her düzeyde, her çal›flma alan› ve biriminde ideolojik bak›mdan donat›lm›fl, politik-pratik inisiyatif yönünden gelifltirilmifl ve tek-nik altyap› bak›m›ndan kendine yeterli hale getirilmifl olmas›na s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Olaylara an›nda müdahale, her çal›flma ala-n›ndaki örgüt biriminin üstünü beklemeden ve üstüne ba¤›ml› kalmadan (örne¤in teknik yönden) an›nda davranabilme yetene¤i ile olanakl›d›r. ‹deolojik donan›m olay›n politik anlam›n› ve so-nuçlar›n› an›nda de¤erlendirebilmek, dolay›s›yla do¤ru ve isabetli bir tutum alabilmek, inisiyatif ve teknik altyap› ise, buna bir uy-gulama gücü ve yetene¤i kazand›rabilmek için zorunlu koflullard›r. “Siyasal olaylar›n ivme kazand›¤› bir dönemde etkili, sonuç al›c› bir siyasal faaliyet ile kitlelerin devrimci siyasal eylemini gelifltirme görevi duruyor önümüzde.” fiimdi de bir soru: Bu sat›rlar ne zaman kaleme al›nm›fl ola-bilir? ‹flaret edilen zaaflara ve ihtiyaçlara bak›l›rsa, bu zaaflar›n ve ihtiyaçlar›n bugünkü gerçekli¤imizle çarp›c› ba¤lant›s› göz-önünde tutularsa, pek yak›n bir zamanda olmal›, de¤il mi? Ya da belki de bu MK De¤erlendirmeleri’nin ilk bölümlerinde? Ama de¤il. Yak›n zamanda bir dizi baflyaz›da ve yaz›da, elbette bu arada MK De¤erlendirmeleri’nde bu ayn› sorunlar ele al›nd›. Fakat yukar›daki sat›rlar› bir y›l› aflk›n bir süre önce kale-me al›nm›fl olan “Olaylar›n H›z Kazand›¤› Bir Evrede Siyasal Faaliyette Yetkinlik” bafll›kl› bir baflyaz›dan aktar›yoruz (say›: 69, Mart ‘93). Buna ra¤men siyasal çal›flmada bugün de karfl› karfl›ya bulundu¤umuz temel zaaflarla, çözmemiz 253
gereken temel sorunlarla, örgütsel faaliyet alan›nda bir an önce at›lmas› gereken en temel ad›mlarla bu kadar çarp›c› bir biçimde örtüflmesi gerçekten dikka-te de¤er. Bunun üzerine biraz düflünmek gerekmez mi? Kuflkusuz! Bi-raz de¤il, enine boyuna, derinlemesine ve biran önce! Baflta il organlar› olmak üzere tüm örgüt birimleri yapacaklar› ilk toplan-t›larda bu sorunu her aç›dan tart›flmal›, somut pratik sonuçlara ulaflmal›d›rlar. Bir y›l› aflk›n bir süre önce en aç›k ve pratik biçimiyle ortaya konulan, fakat ak›p giden alt›n de¤erindeki bir zaman dilimine ra¤men hala da çözülemeyen bu köklü zaaf neye iflaret olabilir? Bu soruyu yüreklilikle sormak ve bu alanda bir an önce aç›kl›¤a kavuflmak flartt›r. Bizde bu tür zaaflar› “perspektif zay›fl›¤›”na yormak kolayc› bir moda e¤ilimdir. Bunun perspektif zay›fl›¤› ile dolays›z ba¤› elbette bir gerçektir. Fakat bu tür bir izah pratik ataleti, politik duyars›zl›¤› ve elbette bu arada örgütsel beceriksizli¤i perdeleme-nin, ya da onu geri plana itmenin bir olana¤› haline getirildi mi, tam da bu sayede sözkonusu zaaf› süreklilefltirmenin en kestirme yoluna da girilmifl olunur. Maalesef aç›k ya da örtülü olarak yap›-lan ço¤unlukla budur. Saflar›m›zdaki bu sözde “ideolojik bakma” kolayc›l›¤›na, bu kolayc›l›¤›n arkas›na saklanan konformizme bugüne kadar fazlas›yla prim verilmifl, bu ise sorunun pratik çözümünü hep sürüncemede b›rakm›flt›r. fiunun art›k net bir bi-çimde kavranmas› gerekiyor; hiç de¤ilse gelinen aflamada, sorun art›k ideolojik de¤il fakat tümüyle pratiktir. Sorun perspektifte de¤il fakat tümüyle davran›fltad›r. Elbette burada da “ideolojik” kapsama giren ciddi sorunlar vard›r, fakat bu o kastedilen “pers-pektif zay›fl›¤›” sorunundan tümüyle farkl› bir sorunlar alan›d›r. Ve art›k örgütün daha ciddi ve etkili bir biçimde bu zaaflara vurmas›n›n zaman›d›r. Ola¤anüsü Konferans› izleyen dönemde örgütün Merkez Yay›n Organ›’nda sürekli olarak siyasal geliflmelerle içiçe siyasal çal›flman›n perspektifleri ve sorunlar› ifllenmifltir. Yukar›da aktar›lan parçalar hiç de bunun tek örne¤i de¤il, say›s›z örnekten 254
yal-n›zca biridir. Fakat bunlar ço¤u kere yaln›zca okunmufl, genellikle “be¤enilmifl”, fakat an›nda ç›kar›lmas› gereken pratik sonuçlar ve görevler, bu çerçevede bir pratik planlama ve yönelim, bu planlamaya bir uygulama gücü kazand›racak bir teknik donan›m (mahalli düzeyde ve tek tek birimlerde), tüm bunlar genellikle ortada kalm›flt›r. Bunun yerine al›fl›lm›fl k›s›r ve s›¤ çal›flma tar-z› sürdürülmüfltür. Büyük ölçüde onbefl günde bir gazete da¤›t-makla ve belli önemli geliflmelere ya da örne¤in 1 May›s türü olaylara denk gelen ve ancak çok genel bir içerik tafl›yan merkezi bildiri, broflür, afifl, pul vb. materyalleri kullanmakla yetinilmifltir. Ne var ki sözkonusu olan y›¤›nlar›n bilincini ve eylemini gelifltirmek, onlar› mücadele içinde devrimcilefltirmek temel göreviyle yüzyüze bir öncü devrimci örgütse e¤er, bunlarla s›n›r-l› ya da önemli ölçüde bunlardan ibaret bir çal›flmay› siyasal çal›flma saymak mümkün de¤ildir. Bunlar bir genel da¤›t›m or-ganizasyonuyla da pekala düzenli olarak yap›labilir. Ve unutma-mak gerekir ki, da¤›t›m örgütü devrimci bir siyasal örgütte yaln›z-ca yan ve yard›mc› bir organizasyon demektir. Siyasal bir örgüt kendi çal›flmas›n›, gündelik siyasal faaliyetini, normalde yard›mc› bir siyasal organizasyonla sürdürülebilir ifllere indirgerse e¤er, burada temelli bir ifllev sapmas›, bir k›s›r ve kuflkusuz dar pratik var demektir. Geliflme süreçlerimiz üzerinde, bu çerçevede ilk ortaya ç›k›fl döneminin büyük yoksunluklar› ve dolay›s›yla dayatt›¤›
255
kaç›n›l-maz pratik yükler üzerinde, bugüne kadar bir çok kez hakl› olarak duruldu. Fakat bu dönem art›k çoktan geride kalm›flt›r. Her zaman sahip oldu¤umuz gerçek siyasal pratik perspektifine pratikte ar-t›k nihayet gerçek anlam›n› ve kuvvetini kazand›racak bir çal›fl-ma tarz› koflullar›na örgüt olarak çoktan
beridir sahibiz. Tasfiyeci-lik tam da bunu görememenin, bu tür bir politik pratik yönelimde zorlanman›n ve sonuçta bundan kaçman›n bir ifadesi olmufltur. Tasfiyecili¤in elefltirisi, temel bir yönüyle de, bu tür bir pratikten yoksunlu¤un elefltirisiydi. Demek ki hiç de¤ilse tasfiyecili¤in elefltirisi ve tasfiyesinden beri, demek oluyor ki en az›ndan Ola-¤anüstü Konferanstan bu yana, gerçek bir siyasal prati¤in yü-rütücüsü bir örgüt olma koflullar›na sahibiz. Oysa bugün hala bu tür bir pratikten büyük ölçüde uza¤›z. Dolay›s›yla bu, siyasal faaliyetin sorunlar› denildi mi, bugün kavranmas› gereken en temel ve acil halka durumundad›r. Biz bir siyasal örgütüz. Kitlelere önderlik etmek, onlar›n mü-cadelelerini gelifltirmek ve yönlendirmek bizim asli görevimiz, temel misyonumuzdur. Da¤›t›m ya da propagandaajitasyon, bun-lar bizim faaliyetimizin yaln›zca birer özel 256
alan›d›r ve asli görevi-mizin araç ve yöntemleridir. Faaliyetimiz bunlara indirgendi¤i zaman biz gerçek bir eylem ve kavga örgütü olma vasf›n› yitirmifl oluruz. Kitlelere hitap etmeyi belki yine sürdürebiliriz, fakat onla-r›n mücadelesinden uzak kal›r ya da kopmufl oluruz. Olaylar›n h›z›na yetiflmek sorunu üzerinde s›k s›k duruyoruz. Bu ne demektir? H›zdan, tempodan bugünün koflullar› içinde ne anlafl›lmal›d›r? Belli bir basitlefltirmeyi de göze alarak buna flöyle bir yan›t verebiliriz. Neredeyse birbuçuk y›ld›r onbefl günlük periyodlarla ç›kan bir Merkez Yay›n Organ›’na ve bugün art›k bunun yan›s›ra, yine onbefl günlük periyodlarla ç›kan bir politik yay›n organ›na sahibiz. Onbefl günde bir iki politik yay›n, A veya B ilinde, C veya D biriminde birkaç günde bir, hiç de¤ilse hafta-da bir bir bildiri demektir. Ani geliflen bir olaya ayn› gün, hiç de¤ilse en geç ertesi gün müdahale edebilmek yetene¤i demektir. Onbefl günde bir iki temel politik yay›n› ç›kartma temposuna ulaflm›fl bir siyasal harekette, bu son derece ola¤an bir gündelik siyasal faaliyet temposudur. Burada yaln›zca birincinin h›z› üzerinden ikinciye bakmakla kalm›yoruz. Merkezi organlar yal-n›zca h›zlar›yla de¤il, fakat çok daha önemli olarak, politik içe-rikleri ve ifllevleriyle de gündelik çal›flmada bu tür bir tempoyu olanakl› k›lmaktad›rlar. Bu yay›nlar gerçekten isabetli bir poli-tik çizgiye ve düzeye sahiplerse, ifllevlerini baflar›yla yerine getirebiliyorlarsa, bu örgüt birimlerinin ve militanlar›n›n h›zl› bir müdahale için ideolojik-politik bak›mdan düzenli olarak silah-land›r›lmas› demektir. Sorunlarda aç›kl›k, görevlerde aç›kl›k, hedeflerde aç›kl›k demektir. Tüm bunlar ise h›zl› davranabilme ve etkili müdahale için temel politik önkoflullar demektir. Zira bir çok kez vurgulad›¤›m›z gibi, olaylar› an›nda, h›zl› ve do¤ru müdahale etme yetene¤i ile aç›k ve sa¤lam ideolojik-politik do-nan›m aras›nda yak›n ve dolays›z bir ba¤ vard›r.
257
V- Yeni politik yay›n üzerine Ola¤anüstü Konferanstan bu yana yaklaflık birbuçuk yıllık bir süre geçti. Ola¤anüstü Konferans ile bir sonraki Genel Konferans arası dönem için hareketimiz önüne bir dizi görev koymufltu. Bu görevlerin tümü de en temel ve acil olan göreve, parti infla görevine ba¤lı olarak ele alınmıfl ve saptanmıfltı. Do-layısıyla hareketimiz, Ola¤anüstü Konferans sonrasını yalnızca tasfiyecili¤in yaratmıfl bulundu¤u tahribatı giderme süreci olarak ele almamıfl, bununla beraber, hareketi partiye götürecek bir ön hazırlık süreci olarak da tanımlamıfltı. Genelde hareketin legal imkanları daha etkin bir biçimde kul-lanmaya bafllaması ve özelde legal bir politik yayın organının çıkarılması da bu hedef ve görevler arasındaydı. Bu görevi pra-tiklefltirmek, somut takvime ba¤lanmıfl bir göreve dönüfltürmek, hiç kuflkusuz hareketin illegal örgütsel planda ataca¤ı adımlara sıkı sıkıya ba¤lıydı. Bugün genelde illegal örgütsel temeli oturtma görevinin asgari planda baflarılmıfl oldu¤unu söyleyebiliriz. Geli-nen yerde hem legal alanda adımlar atılabilecek bir konuma ulafl-mıfl bulunuyoruz ve hem de illegal örgütsel temeli güçlendirebil-mek için legal çalıflmanın desteklerine daha fazla ihtiyacımız var. ‘94 Dönemeci yaz›s› buna da aç›k biçimde iflaret etmifltir. Legal çalıflmanın daha etkin kullanımı (özelde politik yay›n) sorunu, bizim açımızdan bir süredir tümüyle pratik bir soruna dönüflmüfltü. Dolayısıyla buna dönük hazırlı¤ı her düzeyde yo¤unlafltırıp hızlandırmak gibi ertelenemez bir görev vard› önümüzde. Kuflkusuz bu hazırlı¤ın önemli bir boyutunu da böyle bir yayın ve çalıflmanın mahiyeti ve sorunları konusunda kendi-mizi ve örgütü netlefltirmek oluflturmaktayd›. Bir süredir belli vesilelerle ifllenen bu sorunu, politik yay›n ad›m›n›n at›ld›¤› bir s›rada, burada yeniden ele almak yararl› olacakt›r. 258
* * * Az önce de ifade etti¤imiz gibi, hareketimizin önündeki tüm di¤er görevler gibi politik yayın organı sorunu da partileflme gö-reviyle sıkı sıkıya ba¤lantılıdır. Politik yayın organının partileflme temel görevi ile iliflkisi iki düzeyde ele alınabilir: Birincisi, politik yay›n basit bir yayın faaliyeti de¤ildir. Komple bir çalıflma olan açık alan çalıflmasını besleyen ve kolaylafltıran en temel unsurudur. Böyle bir yayın organı aracılı¤ıyla hareketimiz açık alanı devrimci bir tarzda kullanabilme alıflkanlı¤ı-nı gelifltirmeyi de hedefliyor. Açık çalıflma ile illegal/ gizli çalıfl-mayı birlikte ve ilkini ikincisine tabi ve uyumlu bir tarzda yü-rütebilmek bir perspektif sorunu oldu¤u kadar bir alıflkanlık, de-neyim ve buna uygun kadro sorunudur da. fiu ana kadar, sınırlı deneyimler bir yana, gerçek ve etkin bir devrimci legal çalıflma yürütmüfl say›lmay›z. Bu sınırlı deneyimimizle istenilen düzey-de etkin bir devrimci açık çalıflma imkanı ve alıflkanlı¤ı sa¤lana-madı¤ı da açıktır. ‹kincisi, politik yay›n›n partileflme görevi ile bir di¤er önem-li ba¤lantısıyla ilgilidir. Politik derginin içerik olarak da partilefl-me görevinin sorunları ve önceliklerine ba¤lı olmasıdır. Komü-nistlerin partileflmeye iliflkin görevlerini, belli temel unsurlar›yla, teorik / programatik geliflme, öncü iflçilerle birleflme ve bunlara ba¤lı olarak, sol hareketteki parti potansiyellerini ayrıfltır›p ka-zanma olarak tanımlayabiliriz. Politik yay›n›n içeri¤i de kuflku-suz bu görevlere ba¤lı olarak flekillenecektir. Ne var ki, bu politik yay›n›n tüm bu fonksiyonları birden ve dolaysız olarak yerine getirece¤i, getirmesi gerekti¤i anlamına gelmez. Zira buradaki fonksiyonları temelde baflka araçların/ mekanizmaların tutabilece¤i ve tutması gerekti¤i açıktır. Örne¤in, teorik geliflme ve sol harekete teorik müdahale görevi, iflin esas›n-da bugün art›k teorik dergiye ait bir alandır. Politik yay›n› bu alandaki görevi ise tali ve dolaylıdır. Teorik çalıflma alanı 259
yetkin bir biçimde tutulabildi¤i ölçüde, bu alanın süzülmüfl ve daha popüler hale getirilmifl ürünlerinin politik yay›n› da beslemesi mümkün olacaktır. Ya da örne¤in, siyasal yaflama ve sınıf ha-reketine devrimci politik ve taktik müdahalenin ana aracı MYO´-dur. MYO ne kadar yetkinlefltirilebilir, güçlendirilebilir ve etkin bir silaha dönüfltürülebilirse, bunun bir yansıması olarak politik yay›n da yetkin ve güçlü olabilecektir. Politik yay›n›n partileflme süreci ile içerik alanındaki ba¤lan-tısı hakkında belirtilmesi gerekli olan bir unsur daha var. Politik yay›n, öncü iflçilerle ba¤ ve sol hareketi ayrıfltırma alanındaki görevini, temelde sınıf ve emekçi hareketine dönük politik-taktik etkisi ekseninde gerçeklefltirecektir. Zira o ifllev olarak teorik dergiden ziyade MYO´ya yakın bir araçtır. Öncü iflçiyi ve sol hareketteki potansiyeli ayrıfltırıp kazanma görevinin teorik müda-hale ile ilgili boyutu, temelde baflka bir araçla, teorik dergi ile gerçeklefltirilebilen bir görevdir. Politik yay›n ise bu görevi MYO´ya paralel olarak, temelde sınıf ve emekçi kitlesine politik olarak etkileme çabası üzerinden gerçeklefltirebilir. Teorik müdahale görevini ise, temelde bu çerçeve ve bu sınırlar içerisinde yerine getirebilir. Denilebilir ki politik yay›n›n bu kapsamda partileflme süreci aç›sından en temel ve belirleyici fonksiyonu (MYO´ya paralel bir biçimde yerine getirece¤i) sınıf hareketine taktik / politik müdahale ve dolay›s›yla öncü iflçi ile birleflme görevine bu zemin üzerinden yapaca¤ı katkıdır. Bu kuflkusuz, politik yay›n aracılı-¤ıyla devrimci harekete daha özgün platformlardan yapılacak mü-dahale ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Yalnızca bunun daha tali bir a¤ırlı¤a sahip olması gerekti¤i yönünde bir vurgulama oluyor. Bugün devrimci sol hareketi ayrıfltırma görevini ele alırken ve bununla politik yay›n arasında iliflki kurarken, sol hareketi oluflturan yapıların yı¤ınsal tabana sahip olmayan dar kadro ha-reketleri olması gerçe¤ini gözetmek zorundayız. Dolayısıyla, po-litik yay›n›n bu alanda anlamlı bir ifllevsellik taflıyamayaca¤ı bir dönemde bulunuyoruz. Nitekim halihazırda, pek çok yapı 260
tara-fından çıkarılan politik yay›nlar›n yafladı¤ı tiraj kısırlı¤ı da bu gerçekle do¤rudan ba¤lantılıdır. Bugün sol hareketi ayrıfltırma görevi daha ziyade kadroları ayrıfltırma görevidir. Bunun ise iki yolu vardır: Kapsamlı bir teo-rik müdahale ve sınıf hareketini az çok etkileyebilecek bir poli-tik/taktik ve örgütsel performans... Politik yay›n›n müdahalesi a¤ırlıklı olarak bu ikinci alandan olacaktır. * * * Bu genel çerçeve bize, hem politik yayın organının partileflme sürecindeki yeri ve fonksiyonu, hem de onun di¤er araçlarla iliflkisi sorunu hakkında genel bir açıklık sa¤lamaktadır. Kısaca yinelersek, politik yayın organının en temel ifllevi, sınıf ve emekçi hareketine yönelik politika ve taktiklerimizi bu alanın imkanlarından da yararlanarak sınıf içinde yaygınlafltırmaya çalıflmak; sınıf ve emekçi hareketine, onun öncü unsurlarına yol, yöntem, araç, eylem ve örgütlenme çizgisi konusunda açıklıklar sa¤lamak olacaktır. Politik yay›n sol hareketteki parti potan-siyellerini ayrıfltırma görevine temelde bu sorunlar (ve bu so-runlarda sol hareketin tafl›d›¤› zaaf ve yanlıfllarının elefltirilmesi) üzerinden katkıda bulunacaktır. Bir kez daha belirtirsek; bu perspektif müdahalenin sınırını de¤il fakat temelini ortaya koymaktadır. Ayrıca politik yayın organı, açık alanın devrimci/militan kul-lanımına hareketimizin birikim ve alıflkanlı¤ını gelifltirme temelin-de de katkıda bulunacaktır. Politik yayının militan da¤ıtımını yapabilmek, onu fabrika önlerinde, iflçi semtlerinde satılan ve okunan bir gazete haline getirebilmek son derece önemlidir. Bizim politik yay›n çalıflmamız büroların içine sıkıflıp kalan türden bir çalıflma olamaz. Yay›n›m›z bayilerde, kitapçılarda okurunu bekleyen bir yayın olarak da ka-lamaz, kalmamal›d›r. O, hedefledi¤imiz fabrika ve alanlar baflta olmak üzere, iflçi ve emekçi kitlelere politik etkimizi taflımanın do¤rudan aracı olabilmelidir. Onun satıflı aynı zamanda yı¤ınlara dönük sözlü ajitasyon-propaganda 261
imkanlarını kullanabilmenin vesilesine dönüfltürülebilmelidir. Ve o, henüz politik etkimizi ta-flıyamadı¤ımız ya da örgütsel olarak ulaflamadı¤ımız alanlara, politik etkimizi taflıyabilmenin ilk ve etkili aracı olarak kul-lanılabilmelidir vb. * * * Politik yay›n, bu kapsamda, partileflme sürecine hizmet eden etkin güçlü bir araca dönüfltürülebilmelidir. Bu herfleyden önce, bu yayının, baflta ve temelde öncü iflçiler olmak üzere tüm parti potansiyelleri açısından aranır, ifllevsel bir yayına dönüfltürülmesiy-le mümkündür. Bu ise hareketimizin sınıf ve emekçi hareketinin taktik, yol, yöntem vb. alanlardaki ihtiyaçlarına devrimci bir yanıt verebilme kapasitesine do¤rudan ba¤lı olacaktır. Buradan hare-ketimize güven duymaya bafllayan, onun önderlik kapasitesi hak-kında olumlu bir izlenime sahip olan ileri iflçileri ve devrimcileri hareketimizle daha üst düzeyde birleflme arayıflına gireceklerdir. Teorik görüfllerimizi ve örgüt gerçekli¤imizi daha yakından tanımak isteyeceklerdir. Ya da tersinden, diyelim teorik dergi üzerinden hareketimize yakınlaflmaya bafllayan parti potansiyelleri, politik yayın ve MYO üzerinden hareketin taktik/politik ve örgütsel çiz-gisi tarafından da kuflatılacaklardır. Bu ise bu güçleri ayrıfltırmay› ve kazanmayı kolaylafltıracaktır. Ne var ki burada soruna bütünlüklü bakmak gerekti¤i açıktır. Partileflme süreci bir dizi görevin toplamının organik bir ifadesidir. Ancak tali görevlerin asli görevleri sekteye u¤ratmasına izin ver-meden, tüm bu görevleri uyumlu bir tarzda yürütebildi¤imiz ölçüde, partileflme sürecini baflar›yla ilerletmek mümkün olabilecektir. Dolayısıyla politik yayın, ancak MYO, teorik dergi ve örgütsel inflaanın pratik görevleri alanında bir boflluk do¤madı¤ı zaman ifllevsel olabilecek, partiye hizmet edebilecektir. Komünistler, bu asli görevlerin zayıflamamasına, tersine daha da güçlendirilerek sürdürülmesine özel bir dikkat göstermelidirler. Güçlü bir politik yay›n›n ancak bu eksene ba¤lı olarak anlamlı olabilece¤ini hep hatırda tutmalıdırlar. Ne var ki bu, yalnızca genelde do¤ru perspektiflere sahip olma sorunu de¤ildir. Bu e¤er bunu garantiye alacak adımlarla 262 ve kurumlaflmalarla tamamlanmıyorsa, pratikte pek bir de¤er taflımayacaktır.
Sorunlar ve sorumluluklar Bir devrimci, özellikle bir komünist devrimci, görev ve so-
rumluluklar›na, çal›flmas›n›n yo¤unlu¤u ve temposuna, hedeflerini gerçeklefltirmek üzere önüne koydu¤u zaman sürelerine, içinden geçmekte oldu¤u dönemin özelliklerinden kopuk olarak yaklaflabilir mi? Sükunet, sab›r, genifl ve uzun vadeli düflünmenin verdi¤i iyimserlik, bunlar kuflkusuz bir devrimci için önemli ve vaz-geçilmez meziyetlerdir. Ya içinden geçilmekte olan evrede olaylar çok h›zl›ysa, geliflmeler seri davranmay›, sorunlar bir parça mesafe katedilecekse en etkin biçimde yüklenmeyi gerektiriyorsa, en önemlisi düflman kuvvetleri tam da kendi cephelerinden buna uy-gun hareket ediyorlarsa ne olacak? Böyle bir evrede sab›r, süku-net ve soyut bir iyimserlik ile gevfleklik, rehavet ve hantall›k aras›ndaki ayr›m çizgilerini do¤ru çizmenin hayati bir önemi yok mudur? Sorunu daha somut ortaya koyabilmek için bugünün siyas-al tablosuna bakal›m. Bugünün Türkiye'sinde çok ciddi geliflme263
ler yaflan›yor. Sermaye düzeni 70 y›ll›k tarihi içinde hiç bu kadar zalim, hayvani, keyfi ve kan dökücü olmad›. Devlet bir bask›, terör, katliam ve iflkence flebekesi olarak çal›fl›yor. Ona gitgide daha genifl çevrelerce kontr-gerilla cumhuriyeti denmesi bofluna de¤il. Fakat elbette 70 y›ll›k tarihinin bu aflamas›nda devletin bu en gerici ve kan dökücü kimli¤e bürünmesi de bofluna de¤il. Bugünkü devlet ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n devrimci politik-örgütsel birikimini 12 Eylül gibi kanl› bir askeri operasyonla yoketme ve ard›ndan Kürt halk›n›n 10 y›ll›k baflkald›r›s›n› bast›rma süreci içinde flekillendi. O bugün art›k tam bir özel savafl ayg›t›d›r. Sermayenin sivil politik ve kültürel kurumlar› da bu ayg›t›n orga-nik bir parças› olarak ifl görmektedirler. Bugün bu ayg›t her yan›ndan tahkim ediliyor, zira düzenin çözümsüz sorunlar› gitgi-de büyüyor. Dolay›s›yla devlet ayg›t›n›n günden güne güçlendiril-mesi gerçekte düzenin günden güne çözülüp zay›flamas›n›n bir itiraf›d›r. Bir baflka ifadeyle güçlü devlet ihtiyac›, zay›f düzen gerçekli¤inin öteki yüzüdür. Öte yandan, düzenin yap›sal krizi bu y›l›n bafl›nda ani bir a¤›rlaflma sürecine girdi ve bizzat sermaye sözcüleri onu kendi tarihlerinin en derin krizi ilan ettiler. Fakat devrimci görev ve sorumluluklar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda bugün önemli olan bu krizin kendisi de¤il, fakat yaratt›¤› a¤›r yükleri iflçi s›n›f›na ve emekçilere ödettirmede sermaye iktidar›n›n gösterdi¤i baflar›d›r. Faturay› iflçi-lere ve emekçilere ödettirmede üç ayl›k sald›r› dilimleriyle yol alan sermaye, bunda ilk üç ayda büyük bir baflar› sa¤lad›. fiimdi ikinci üç ay›n içindeyiz ve faturay› çal›flan s›n›flara ödettirme operasyonu hala ayn› baflar›yla sürdürülüyor. 5 Nisan sald›r› pake-tinden flu an zamanlamaya b›rak›lan tek kalem özellefltirmelerdir. Fakat sermaye, flimdiki rahatl›¤› devam ettirmeyi baflar›r›sa, çok geçmeden bu sald›r›y› da sistematik bir planla gündeme geti-recektir. ‹flçi s›n›f› bu sald›r› karfl›s›nda sahipsizdir. Önderlikten ve örgütlenmeden yoksundur. Sendika bürokratlar› iflçi hareketi saflar›nda kelimenin en tam anlam›nda sermaye uflaklar› gibi 264
hareket etmektedirler. ‹flçi s›n›f›n›n örgütsüz, dirençsiz, çaresiz bir duruma düflmesi, sermayenin sald›r›lar›n› bu çaresizlik içinde sineye çekmesi için ne gerekiyorsa onu yap›yorlar. S›n›f›n mücadele iste¤inin yaratt›¤› bas›nç karfl›s›nda 20 Temmuz genel uyar› eylemi karar› ald›lar. Bu eyleme iflçi s›n›f›n› en haz›rl›ks›z biçimde sokmakla kalmad›lar, eylem günü aktif eylem k›r›c›l›¤› yapt›lar. Bir genel eylemi böylece güçten düflürüp etkisiz k›ld›ktan ve iflçileri genel bir belirsizlik havas› içine soktuktan sonra, flimdi yeniden hükümetle ve sermaye örgütleriyle elbirli¤i halinde kriz program›n›n uygulamas›nda görev üst-leniyorlar. ‹flçilerin toplu sözleflmelerle kazan›lm›fl haklar›n›n bile hangi s›n›rlar içinde gaspedilebilece¤i üzerine afla¤›l›k pazarl›klar yürütüyorlar. Bu hainlerin büyük maharetleriyle, büyük zamlar, yüzbinlerce iflçiyi bir anda iflsiz b›rakan tensikatlar, toplu ifl söz-leflmeleriyle kazan›lan haklar›n gasp› vb. karfl›s›nda bu derece edilgen b›rak›lan iflçiler, haz›rlanmakta olan yeni sald›r›lara da kendi cephelerinden haz›rl›ks›z yakalanacaklard›r. Oysa bu çapta bir a¤›r kriz ortam›, iflçileri ve emekçileri etkin bir mücadele içine sokmak, sald›r›lar›n onlarda yaratt›¤› öfke-yi soka¤a ve düzene yöneltmek için düflünülebilecek en uygun nesnel zemindir. Peki buna yönelik devrimci çaban›n yo¤unlu¤u, çap› ve temposu nedir? Devrimci mücadelede yolalabilmek için bunca uygun f›rsatlar ne ölçüde kullan›labilmektedir? Bir devrim-ci görev ve sorumluluklar›n›, bu sorularda ifade bulan gerçekli¤in d›fl›nda ele alamaz. Kar›nca karar›nca sürüp giden rutin bir çal›flmay› devrimci sorumluluklar›n gerçeklefltirilmesi sayamaz. Duruma bir de Kürt özgürlük mücadelesi cephesinden bakal›m. Kürt hareketinin bugün bir denge durumuna ulaflt›¤› ve taraflar›n tüm yüklenmelere ra¤men kendi cephelerinden durumda esasl› bir de¤ifliklik yapacak bir baflar› sa¤layamad›klar›, bu-nun ayn› zamanda bir kilitlenme oldu¤u olgusu bugün neredeyse genel bir kabul görüyor. Kürt hareketi çok yeni görünen bu gelifl-me düzeyine asl›nda daha erken bir tarihte 265
ulaflt›. Komünistler bunu iki y›l› aflk›n bir süre önce (Nisan’92) de¤erlendirdiler. (Kürt Ulusal Sorunu, s.135-140) Bir çok vesileyle bu kilitlenmenin yaratt›¤› potansiyel tehlikelere ve bu çerçevede devrimci görevlere iflaret ettiler. Sorunun özü-özeti fluydu: Kürt hareketi bu yol ayr›m›nda ya “siyasal çözüm” ad› alt›nda düzen içi bir çözüme kayacak, ya da kendi içinde bir ayr›flmayla da yüzyüze kalarak toplumsal devrime do¤ru derinleflecekti. As›l kritik nokta ise, bu ihtimallerinden hangisinin bask›n ç›kaca¤›n›n, Kürt hareketinin kendi gücü ve s›n›f dinamiklerinin ötesindeki geliflmelerle belirlenecek olmas›yd›. Bugünkü yaln›zl›¤›n›n sürmesi, Türkiye iflçi s›n›f› cephesinde bir devrimci geliflmenin yaflanmamas› du-rumunda, Kürt hareketine kendisi için mümkün olan en uygun kazan›mlarla düzen içi bir “siyasal çözüm”e yüklenmekten baflkaca bir yol kalmayacakt›. Fakat öte yandan, Türkiye iflçi s›n›f› ha-reketinin yaflayabilece¤i bir devrimci s›çrama, güç iliflkilerini ve olaylar›n seyrini temelden etkileyecek; Kürt ulusal hareketi, mülk sahibi s›n›flar›n hareketten kopmas› anlam›nda, bir iç ayr›flma ve devrimci yolda derinleflme olanaklar›na kavuflacakt›. Bu durumun ortaya koydu¤u basit bir gerçek var. Kürt sorununa bunca ilgi duyan, onun bugüne kadarki olumlu devrim-ci kazan›mlar› karfl›s›nda heyecan duyan bir iflçi s›n›f› devrimcisi, tam da bu geliflmenin kendi önüne ç›kard›¤› büyük tarihsel gö-rev ve sorumluluklara uygun davranm›yorsa e¤er, tutarl› olamaz. ‹flçi s›n›f› devrimcisi olarak adland›r›lmaya hak kazanamaz. Gerçekte tablo nettir. Kürt sorununun besledi¤i büyük tarihsel devrimci birikimin kaderi s›n›f hareketi cephesindeki geliflmelere s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. S›n›f hareketi cephesindeki geliflmeler ise, özellikle bugünkü kriz ortam›nda, s›n›f devrimcilerinin kendi rollerini ne ölçüde oynayabileceklerine s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Döne-min sorunlar›na, görev ve sorumluluklar›na bu çerçevede yak-laflabildi¤imiz ölçüde kendimize atfetti¤imiz misyona uygun hareket eden tutarl› devrimciler olarak adland›r›lmaya hak kazanabiliriz. 266
* * * Örgüt bir süredir bu sorunlar› vurgulu bir biçimde iflliyor. MK De¤erlendirmeleri’nin en temel mesajlar› da buna yöneliktir. Mahalli planda gösterilmesi gereken etkin ve yarat›c› inisiyatif, çal›flmada plan, ›srar ve yo¤unluk, olaylar›n h›z›n› yakalayacak bir çal›flma temposu vurgular›n›n tümü de flüphe yok ki dönemin genel sorunlar›na ve devrimci sorumluluklar›na s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Bunlar yeterince tart›fl›lm›fl m›d›r, temel fikirler gere¤ince anlafl›l-m›fl m›d›r? Çal›flman›n flu andaki seyri (baflta altyap›) buna uygun koflullara ve tarza kavuflturulmufl mudur? Tüm bu sorunlar›n yan›tlar› olumluysa, bugün aradan en az 4 ay geçmifltir at›lan yeni ad›mlar, katedilen mesafe nedir? Örgüt de flu veya bu örgüt biriminin dönemin görevlerini ele al›fltaki baflar›s›n› bu sorular›n yan›t›ndan ölçmelidir. Eylül '94
267
1995: At›l›mlar ve parti y›l› Her bak›mdan önemli bir yeni y›la girmifl bulunuyoruz.
‘94 y›l›n›n geliflme ve birikimleri buna iflaret ediyor. Sermaye düzeni 1994 y›l›na ani bir a¤›rlaflma gösteren ekonomik bunal›mla girmiflti. 5 Nisan sald›r›s›ndan itibaren bu bunal›m›n faturas› bir dizi tedbir ve mekanizma ile emekçi s›n›f-lar›n omuzlar›na bindirildi. Buna ra¤men y›l›n sonunda ekonomik göstergeler bilançosu krizde herhangi bir hafifleme göstermiyor. Bir dizi gösterge (enflasyon, büyüme h›z›, bütçe a盤›, iflsizlik, d›fl borç vb.), tüm cumhuriyet dönemi için negatif anlamda re-kor düzeylerde seyrediyor. Dozu art›r›lan kirli savafl giderleri bu arada bunal›m› a¤›rlaflt›ran ek bir faktör olmaya devam ediyor. ‹ktisadi bunal›m› hafifletmede kapitalist düzen için her za-man tek ç›kar yol faturay› iflçilere ve emekçilere ödettirmek ol-mufltur. 1995 bütçesi ve özellefltirme yasas›, sermayenin bu de¤iflmez politikay› yeni y›lda daha da a¤›rlaflt›rarak 268
sürdürece¤ini göstermektedir. Buna karfl›l›k, son bir y›l içinde büyük ücret ve hak kay›p-lar›na u¤rayan iflçi ve emekçilerin buna öyle kolay raz› olma-yacaklar›n› gösteren iflaretler de ço¤al›yor. Eylül ay›ndan itibaren baflgösteren yeni kitle hareketlili¤i, aydan aya güçlenerek, kamu çal›flanlar›n›n 20 Aral›k genel ifl durdurma eylemiyle ‘94 y›l› içindeki en ileri düzeyine ulaflt›. Tüm zay›fl›klar›na ra¤men, 20 Aral›k ve onu önceleyen bir dizi kitle eylemlili¤i, toplumun ko-kuflmufl düzen taraf›ndan kirletilen havas›na karfl› taze bir rüzgar olarak esti. Kald› ki bu henüz bir bafllang›çt›r; kitle hareketi henüz yeni yeni h›z kazan›yor ve bir çok iflaret, dipten gelen dalgan›n kendini as›l olarak ’95 y›l› içinde yüzeye vuraca¤›n› gösteriyor. ’95 y›l›n›n özellefltirme y›l› ilan edilmesi ve yeni y›l bütçesinin kapsaml› bir sald›r› program› olarak ba¤lanmas›, bu geliflmeye özel bir ivme kazand›racakt›r. Elbetteki sermaye s›n›f› bu çaptaki bir iktisadi sald›r›n›n an-cak çok yönlü siyasal tedbirler ve tuzaklar eflli¤inde uygulanabile-ce¤inin bilincindedir. Kendi cephesinden devlet terörü ve bask› yasalar›, s›n›f hareketi “içinden” ise sendika bürokrasisi, onun klasik silahlar›d›r ve bunlar› y›llard›r etkin bir biçimde kullan›yor. Dört y›ll›k hükümet icraat›yla paçavraya çevrilen sosyal-demok-rasiye yeni bir çehre kazand›rma giriflimleri aral›ks›z sürüyor. Dinsel gericili¤in ve onun esas çat›s› olan Refah Partisi’nin ise, sosyal hoflnutsuzluklar› dizginlemede ve sapt›rmada ne denli et-kili bir araç ve olanak oldu¤unu gitgide daha iyi anlayan sermaye, göstermeye çal›flt›¤› aldat›c› rahats›zl›¤a ra¤men bu kesime yeni etkinlik alanlar› aç›yor. Bu arada devreye sokulan iki yeni silah› daha var düzenin. Bunlardan ilki, Kürdistan’da özel timler k›l›¤›nda y›llard›r kirli savaflta etkin biçimde kullan›lan MHP’dir. Kitle hareketlili¤inin baflgösterdi¤i bir s›rada, MHP’li terör çetelerinin bir çok kentte ö¤rencilere ve direniflçi iflçilere karfl› sistematik bir sald›r›ya giriflmeleri, nihayet metropollerde de devreye sokulduklar›n› 269
gösteriyor. Öteki yeni silah “Yeni Demokrasi Hareketi”dir. MHP ile sivil terörü devreye sokan sermaye, eski TÜS‹AD baflkan› ile de “sivil toplum”u devreye sokuyor. Düzenin tüm bu araç ve olanaklar›, bu sistematik haz›rl›klar› karfl›s›nda, iflçi s›n›f› ve emekçiler cephesi, duruma tahammülsüzlük ve mücadele iste¤inin güçlenmesi d›fl›nda, yaz›k ki büyük bir donan›ms›zl›k içindedir halihaz›rda. Kitlelerin politik bilinci zay›f, politik nitelikte bir örgütlenmeleri ise halihaz›rda yoktur. Örgütlü devrimci hareket henüz son derece c›l›z ve geliflmekte olan kitle hareketine müdahalede etkisizdir. Dahas›, 12 Eylül karfl›-devriminin tahribat› ortam›nda dünün devrimci hareketinden dönüflen ve s›n›f hareketinin bugünkü geri düzeyine sa¤lad›¤› uyumla palazlanmaya çal›flan yeni reformist ak›m, bu tür bir devrimci müdahalenin önüne ek güçlükler ç›karmaktad›r. Baflta Türk-‹fl yönetimi olmaz üzere sendika merkez yönetimleri, bir-iki istisnas›yla gerçek birer ihanet karargah› olarak ifl görmek-tedirler. Sermayenin iflçi s›n›f› hareketi içindeki sad›k uflaklar› olarak hareket etmektedirler. S›n›f hareketinin bask›s›n› hisseden ve birfleyler yapmak gere¤i duyan alt kademe sendika bürokratlar› ise, yeni türden sosyal-reformist ak›mlardan ald›klar› politik deste¤in de verdi¤i rahatl›kla, ayak sürümeyi sürdürmektedirler. Geliflmekte olan s›n›f hareketinin bugün sermaye devletini büyük s›k›nt›lara sokan Kürt özgürlük hareketi gibi önemli bir müttefi¤i elbette vard›r. Fakat yaz›k ki politik yönden bugün için hala son derece zay›f olan ve sistematik bir tarzda estirilen güçlü flovenist rüzgar›n etkisinden tam kurtulamayan genifl iflçiemekçi kitleleri, bunun aç›k bir bilincinden henüz yoksundurlar. Ancak en ileri kesimler Kürt özgürlük mücadelesinin tafl›d›¤› özel önemi hissetmekte, fakat onlar da büyük bir bölümüyle bu bilinci etkin bir politika olarak kitlelere yans›tmakta zay›f davranmaktad›rlar. Yeni reformizm bu sorunda da olumsuz bir rol oynamakta, oportünist ve korkak bir tutumla hareket etmektedir. Kürt hareketinin kendisine ve Kürt sorununun yeni y›ldaki 270
muhtemel seyrine gelince, bu art›k büyük ölçüde Türkiye’nin metropollerindeki mücadelenin seyrine ba¤l›d›r. ‹flçi ve emekçi hareketindeki muhtemel bir politik s›çrama, özgürlü¤ü için savaflan Kürt halk›n›n önüne yeni ufuklar ve olanaklar açacakt›r. Tersi durumda ise, bugünkü kilitlenme devam edecektir. PKK’n›n, Türkiye’deki devrimci geliflmelerin gecikmesi durumunda, bu kilitlenmeye uluslararas› platformlarda bir ç›k›fl arayaca¤›, dolay›s›yla sistem içi bir “siyasal çözüm”ü zorlayaca¤›, bugün her zamankinden daha aç›k görülür hale gelmifltir. Kitle hareketinin son aylarda ivmelenen geliflmesi düzenin s›k›nt›lar›n› a¤›rlaflt›raca¤› gibi, kendi cephesindeki bir dizi zaaf ve zay›fl›¤›n üstesinden gelinmesi için de elveriflli bir zemin olufl-turacakt›r. Herfleyden önce, iflçi s›n›f›n›n ve emekçilerin geliflen eylemlili¤ine karfl› tutum, her parti ve kurumun gerçek konumu-nun bizzat mücadele içindeki kitlelerce anlafl›lmas›n› kolaylafl-t›racakt›r. Devlet ayg›t›ndan sendika bürokrasisine, adil düzen demagoglar›ndan terör flebekesi MHP’ye kadar... Bununla birlikte, önemli geliflmelere gebe bu yeni döneme öncü partiden yoksun olarak giriyor olmak, bugün iflçi s›n›f› ha-reketinin en büyük eksikli¤i olmay› sürdürüyor. Komünistler, bu ihtiyaca henüz yan›t vermeyi baflaramam›fl olman›n, s›n›f hareketinde yank› bulacak bir önderlik müdahalesi düzeyi ve kapasitesi yakalayamaman›n a¤›r sorumlulu¤unu tafl›maktad›rlar omuzlar›nda. * * * “Parti, proletaryan›n gerçek öncüsü rolünü oynayacak, ey-lemiyle bu s›fata hak kazanacak devrimci s›n›f partisi, komünist-lerin öznel bir zorlamas› de¤il, fakat s›n›f hareketinin gerçek ve bugün için son derece acil bir ihtiyac›d›r.” Bu tespit, ‘94 y›l›na girilirken kaleme al›nan ‘94 Dönemeci bafll›kl› baflyaz›da tart›fl›lan sorunlar›n ana ekseni durumundayd›. Hareketimizin sorunlar›, sorumluluklar› ve görevleri bu temel ihtiyaç üzerinden tan›mlan›yor ve ‘94 y›l›n›n bir “dönemeç” y›l› haline getirilmesi için bilinçli ve planl› bir azami çaba bu çerçevede talep ediliyordu. 271
O güne kadarki geliflme süreçlerimiz ve o günkü gerçeklerimizden hareketle, ‘94 y›l›n› bir parti y›l› haline getirmenin güç, fakat “‘94 y›l›n› geride b›rakt›¤›m›zda parti ile aram›z-da iflin esas›n›n halledilmifl olmas› anlam›nda” çok fazla bir mesa-fenin b›rak›lmam›fl olmas›n›n ise olanakl› oldu¤u vurgulan›yordu: “‘94 y›l›n› bizi partiye ulaflt›racak bir dönemeç haline getirebilmek, parti ile aram›zdaki mesafeyi do¤ru de¤erlendirmek ve hareketin tüm güçlerini ve olanaklar›n› bu mesafeyi tüketecek bir biçimde planlamak ve harekete geçirmekle olanakl›d›r. Bu bir do¤ru de¤er-lendirme, öncelikleri isabetle saptama ve eldeki güçleri planl› bir biçimde yo¤unlaflt›rma sorunudur.” Nisan tarihli MK De¤erlendirmeleri de bu amaçla kaleme al›nm›flt›. Bu de¤erlendirmelerde hareketimizin zaaf noktalar›, te-mel eksiklikleri, öncelikli görevleri, sorunlara ve görevlere iliflkin yo¤unlaflma alanlar› yeterli aç›kl›kta ortaya konulmaktayd›. Bu-rada bütün sorunlar partileflme süreci ekseninde tart›fl›lm›fl, bu süreç bir nitelik gelifltirme süreci olarak tan›mlanm›fl, niteli¤i gelifltirmenin ise kendini “ideolojik-politik aç›kl›k ve sa¤laml›k-ta, örgütsel oluflumda, kadrolaflmada, politik faaliyet kapasitesin-de, ve kuflkusuz proleter kitleleri etkileme, harekete geçirme ve onlara baflar›yla önderlik etme yetene¤inde” gösterece¤i gerçe¤i üzerinde durulmufltu. Geride b›rakt›¤›m›z kritik y›l›n bilançosu tart›flmal› bir ma-hiyet tafl›maktad›r. Komünistler bu y›la elbetteki baz› önemli ad›mlar› s›¤d›rmay› baflard›lar. Herfley bir yana y›llard›r eksikli¤i geliflmemizi s›n›rlayan önemli bir etken olan legalitenin kul-lan›m›nda ciddi baz› yeni ad›mlar att›lar. Ki bu, ‘94 Dönemeci de¤erlendirmesinde üzerinde önemle durulan sorunlardan biriy-di: “Yeni dönemde özel önem tafl›yan bir öteki sorun, illegal çal›flmay› art›k yeni bir düzeyde, daha etkili araçlar ve daha zen-gin biçimlerle sürdürülebilen bir legal çal›flma ile birlefltirebilmek-tir. ... Son bir y›lda örgütü oturtmak, MYO’yu güçlendirmek ve örgütle bütünlefltirmek do¤rultusunda at›lan ad›mlar legal çal›flmay› daha etkin bir 272
biçimde gündeme almay› da olanakl› k›lm›flt›r. Bugün bu alanda etkin bir faaliyet ortaya koymak art›k hare-ketimizin geliflmesinin olmazsa olmaz koflullar›ndan biri haline gelmifltir.” S›n›f hareketinin sorunlar›na ba¤l› olarak mücadelenin ide-olojik cephesinde gösterilen çabalar, öngörülen görevler do¤-rultusunda at›lan bir baflka önemli ad›m idi: “Devrimci hareket tasfiye sürecini yaflamaya devam ediyor. Tasfiyecili¤e karfl› mücadele önümüzdeki dönemde yeni bir içerik kazanacakt›r. Zira küçük-burjuva demokratizmi s›n›f hareketinin geliflimini bozup s›n›rlayan rolü ile sahnededir. Tasfiyecili¤e karfl› mücadele bugün art›k bu kanaldan s›n›f hareketine yarat›lan engelleri de parçalama mücadelesidir bizim için.” Komünistler geride kalan y›l içinde bu bilinçle hareket etmifller ve s›n›f hareketinin karfl›s›na yeni engeller ve sorunlar ç›karan tasfiyeci oportünizmin gerçek platformunu baflar›yla ortaya koymufllard›r. Ne var ki, tam da önden özel bir uyar›yla dikkat çekilen sorunlar alan›nda s›k›nt›lar yaflamay› hala da sürdürüyoruz. ‘94 Dönemeci’nde sorun flöyle konulmufltu: “Tüm olumlu grafi¤e ve somut geliflme göstergelerine ra¤men, bugün halen bir toparlan-ma süreci içindeyiz. Bu hala u¤raflmam›z ve altetmemiz gereken çok say›da sorunun varl›¤› demektir. K›smi baflar›lar her zaman bir kendinden memnuniyet ruh hali ve bunun ürünü bir rehavet yarat›r. Bu en büyük tehlikedir. Hiçbir biçimde gevflememeli, tersine ifli her zamankinden daha s›k› tutmal›y›z. Örgütsel gelifl-me ve yetkinleflmeye her türlü özeni göstermeyi sürdürmeliyiz. S›n›f çal›flmas›yla örgütsel geliflmemiz organik bir süreç olarak kaynaflmal›d›r. Örgütsel geliflmeyi, bu geliflme içinde kadrolaflma-y›, s›n›f içinde siyasal çal›flmadan ayr› ele alamay›z. S›n›f›n hiç de¤ilse en ileri kesimleriyle kaynaflmada mesafe alamad›¤›m›z sürece, gerçek manada bir devrimci s›n›f öncüsü olmaya da hak kazanamay›z.” Burada özetlenen sorunlar MK De¤erlendirmeleri’nin de esas içeri¤ini oluflturmaktad›r. Yukar›daki de¤erlendirme ve onun aç›mlanmas› olan MK De¤erlendirmeleri, bugün de tüm gün-celli¤ini ve özel önemini korumaktad›r. Sorunlar›m›z›n 273
çerçevesi, kritik noktalar› ve buna ba¤l› olarak öncelikli görevler, esas› iti-bar›yla de¤iflmemifltir. Sorun; bu sorunlar›n çözümünde ve bu görevlerin gerçeklefltirilmesinde etkin ve dayat›c› bir önderlik ira-desi ortaya koymak, tüm örgütü bu do¤rultuda sarsmak, seferber etmek ve dönüfltürmektir. Bu sürecin baflar›s› bizi partiye ulaflt›racakt›r. Kuflkusuz bu ideolojik cephedeki sorunlar›n ve görevlerin öneminin azald›¤› de¤il, fakat bu alandaki görevlerin baflar›l› çözümünün de, hareketimizin geldi¤i bugünkü aflamada, art›k önemli ölçüde örgüt ve pratik-siyasal çal›flma cephesinde yaflanacak geliflme sürecine ba¤land›¤› anlam›na gelmektedir. ‘94 y›l› partiye ulaflmada gerçek bir dönemeç y›l› olamad›. Fakat bunun nedenleri konusunda paha biçilmez aç›kl›klar ka-zand›rd›. Örgütümüzün üst platformu bunun daha kapsaml› ve derinlemesine bir de¤erlendirmesini muhakkak ki ortaya koyacakt›r. Siyasal geliflmeler ve s›n›f hareketinin seyri, komünistler olarak acilen parti düzeyini yakalamam›z› bize tarihi bir sorumluluk ola-rak dayatmaktad›r. ‘95 y›l› içerisinde bunun bilinciyle hareket edece¤iz, tüm zaaf noktalar›m›z›n, bütün yetersizlik alanlar›m›z›n üzerine özel bir ›srar ve kararl›l›kla gidece¤iz. Kuflkusuz ki bu, örgütümüzün gerçek kimli¤ini ve kadrolar›n› bulmas› anlam›na gelecektir. Bu inanç ve kararl›l›kla, ‘95 y›l›n› buradan hareketimiz için yeni at›l›mlar ve bunlar›n ürünü olacak öncü parti y›l› ilan ediyo-ruz. Ocak ‘95
274
Parti y›l› ve partileflme süreci “‹flçi s›n›f› devrimcileri olarak komünistler için devrimci
sürecin bugünkü evresinde en acil görev, Türkiye iflçi s›n›f›n›n marksist-leninist temellere dayal› devrimci s›n›f partisini ya-ratmakt›r. Komünistler bu sorunu çözüme kavuflturmadan devrimci siyasal mücadelelerinde kal›c› nitelikte hiçbir temel ad›m atmay› umamazlar. Parti, sonraki ad›mlar›n da güvencesi zorunlu bir ilk ad›md›r. Devrim ve iktidar mücadelesinin bugün kavranmas› gereken en önemli halkas›d›r.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.121) EK‹M I. Genel Konferans›’n›n parti sorunu üzerine de¤er-lendirmesi bu sözlerle bafll›yor. Bugün aradan dört y›l geçmifl bulunmaktad›r. Komünistler henüz bu en acil görevin üstesinden gelmeyi baflarabilmifl de¤iller. Bununla birlikte, bu arada katettik-leri mesafe ile bugün bu görevin üstesinden gelmeye her zaman-kinden daha yak›n olduklar› da bir gerçektir. Tasfiyeci tahribat hareketimize iki çok önemli y›l› 275
kaybettirmemifl olsayd› e¤er, belki de bu sorunu daha erken bir zamanda çözmeyi baflarm›fl olacak-t›k. Yine de, yaflad›¤›m›z gecikme temelde kendi zaaf ve yetersiz-liklerimizin bir sonucu olmufltur ve zaten tasfiyecilik de, bu zemin üzerinde tahrip edici etkisini gösterebilmifltir. Hareketimizin do¤ufl, oluflum ve geliflme süreçleri ele al›n›rken, onu çevreleyen d›fl ortam ile bafllang›ç noktas›ndaki güç ve imkanlar mutlaka hesaba kat›labilmeli, de¤erlendirme bu temelde yap›lmal›d›r. Bu elbette kendi hata, zaaf ve yetersizliklerimizin gözden kaç›r›lmas›na dayanak yap›lamaz. EK‹M bunu hiçbir za-man yapmam›flt›r. Tersine, kendinde aksayan› önplana ç›karmaya her zaman özel bir özen göstermifltir. Fakat sorunlar› yaln›zca kendi zaaflar›m›z üzerinden kavramaya yönelik bir e¤ilim, kaba metafizik-idealist bir bak›flaç›s›n›n ifadesi olmaktan öteye gide-mez. Böyle bir bak›flaç›s›, zay›fl›klar›m›z› yerli yerine oturtmada baflar›s›z kalaca¤› gibi, üstünlüklerimizi de gere¤ince de¤erlendi-remez. Dolay›s›yla, tüm güçlüklere ve yetersizliklerimize ra¤men, bizi bugün öncü bir s›n›f partisi olman›n efli¤ine ulaflt›ran güç ve dinamizmin kayna¤›n› da kavrayamaz. Sanc›l› ve a¤›r bir geliflme süreci yaflad›k, buna kuflku yok. Fakat en elveriflsiz koflullarda s›n›rl› güç ve imkanlarla yola ç›kan bir hareket olarak bugün ulaflt›¤›m›z geliflme düzeyinin heyecan verici oldu¤una kuflku yoktur. Yükselifl döneminin verimli orta-m›nda biriktirdikleri güç ve olanaklardan arta kalanla yol yürüme-ye çal›flan, bu yürüyüfl esnas›nda sürekli bocalayan, çözülen, da¤›lan, kan kaybeden, ideolojik zay›fl›k ve belirsizlikler içinde bunalan geleneksel örgütler gerçe¤i karfl›s›nda, güç ve imkanlar›n› politik mücadelenin güçlüklerle dolu bir evresinde kendi öz dinamizmiyle yaratan bir komünist örgüt, bir EK‹M gerçekli¤i durmaktad›r bugün orta yerde. Bu gücün kayna¤›, elbette ideolojik-politik çizgimizdir. Bu çizgi, geleneksel hareketin düflünce ve prati¤inin elefltirisi ve afl›lmas› mücadelesinin ürünü olmufltur. EK‹M’deki süreklili¤in, sanc›l› geliflme sürecine ra¤men sonuçta hep daha ileriye 276
ç›ka-bilmenin ve bugün iflçi s›n›f›n›n devrimci öncü partisi düzeyine yak›nlaflabilmenin kayna¤› ve güvencesi bu ideolojik çizgi olmufltur. Komünistler tasfiyeci çabalar›n hareketimiz ile ilgili en zay›f bir görüntüye yolaçt›¤› bir s›rada bile bu konuda aç›k bir bilinçle hareket ettiler: “Hareketimiz en büyük olanaks›zl›klar ile en zor engelleri altederek bugüne ulaflm›flt›r. EK‹M bu mücadeleler içinde oluflturulmufl bir ideolojik ve örgütsel kimliktir. EK‹M, bir siyasal ve örgütsel de¤erler sistemidir; bunlarda ifadesini bulan bir ileri düzeydir. Komünistler bu kimli¤i ve kiflili¤i, bu de¤erler sistemini ve düzeyini kararl›l›kla savunacak, özenle koruyup gelifltireceklerdir. “Komünistler iflçi s›n›f›n›n devrimci öncüsü partiyi yaratacak, devrime ve sosyalizme yürüyeceklerdir.” (Devrimci Politika ve Örgütlenme Sorunlar›, s.32) Kendi üstünlüklerinin bilincinde olmak, fakat kendi zay›fl›klar›na karfl› aç›k yürekli ve ac›mas›zca davranmak, kendi üstün-lüklerini kendi zay›fl›klar›n› gidermenin bir dayana¤› olarak kul-lanmas›n› bilmek -bu, bugüne kadar hareketimize egemen olmufl bir davran›fl çizgisidir. Geliflme dinamizmini sürdürmemizin, he-deflere yak›nlaflmam›z›n, zay›fl›klar›m›z› yenmemizin ve önümü-ze ç›kar›lan engelleri parçalay›p y›kmam›z›n bir temel aç›klamas› da buradad›r. “At›l›mlar ve Parti Y›l›” ilan edilen bir sürecin ba-fl›nda, saflar›m›zdaki tüm komünistler, bu davran›fl çizgisini her zamankinden daha aç›k ve daha derinlemesine kavramak ve bu-nun bilinciyle hareket etmek zorundad›rlar. Nereden nereye ve ne sayede gelebildi¤imizi tüm kapsam› ve yönleriyle görebilme-li; fakat bunu tam da, neyi ne ölçüde henüz baflaramad›¤›m›z› ve nas›l baflarabilece¤imizi anlaman›n bir dayana¤› olarak kullanmal›d›rlar. * * * “Teorik geliflme, partileflme sürecinin esas ve tayin edici halkas›d›r. Zira parti, herfleyden önce sa¤lam bir marksistleni-nist teorik temel ve bu temel üzerinde beliren net bir 277
ideolojik kimlik demektir. Parti program›, bu çaban›n özlü, süzülmüfl ve yetkin bir ifadesinden baflka bir fley olamayacak, ayn› flekilde, partinin taktik ilkeleri de bu çaban›n bir ürünü olarak netleflecektir. ... Teorik geliflme, efllik etti¤i ve yolunu açt›¤› politik ve örgütsel geliflme süreçlerinin sa¤l›kl› ve baflar›l› olabilmesinin güvencesi-dir.” (De¤erlendirme ve Kararlar, s.123-124) Geleneksel devrimci hareketin en ileri ve en iyi niyetli kesimleri bile, ç›k›fl›ndan itibaren EK‹M’in ›srarla vurgulad›¤› bu bak›flaç›s›n› anlamakta güçlük çektiler. Onu tek yanl›l›¤›n bir göstergesi, geliflmenin pratik-örgütsel yönünü küçümsemenin bir ifadesi sayabildiler. Oysa sorunun genelde her zaman belirleyici olan önemi bir yana. ‹çinden geçmekte oldu¤umuz tarihsel evreyle (biri ulusal öteki genel planda yaflanan iki büyük yenilginin yaratt›¤› büyük ideolojik kargaflayla) ba¤lant›s› da bir yana. Bizim kendine özgü koflullar›m›zda, popülist deformasyonun yaratt›¤› 20 y›ll›k kar›fl›kl›¤› gidermek, siyasal mücadelede marksist-leninist bir ye-nilenmenin ürünü olabilecek aç›k ve güçlü ideolojik perspektifle-re ulaflmak, örgütsel-pratik geliflmeyi bu perspektifler temeli üzerinde yaflamak, tüm bunlar ancak ideolojik geliflmenin kritik ve belirleyici önemini kavramakla olanakl›yd›. Bu do¤ru kavray›fl, EK‹M’e bugün geleneksel hareketten temel noktalarda tümüyle farkl› bir ideolojik kimlik kazand›rmakla kalmam›fl, tam da öngörüldü¤ü gibi, do¤ru perspektifler ›fl›¤›nda yürüyen bir politik-örgütsel geliflmenin de önkoflulu ve sa¤lam zemini olmufltur. Genel planda oldu¤u kadar Türkiye devriminin temel sorunlar›yla da ilgili olarak, popülist ideolojik flartlanmalar›n ürünü olan demokratizmi aflmak ve net bir sosyalizm perspektifine ulafl-mak; demokrasi mücadelesini bu perspektif içinde yerli yerine oturtmak; pratik s›n›f yönelimini olaylar›n bask›s›yla ve ken-dili¤inden de¤il, fakat marksist dünya görüflünün özüne dayal› bir ideolojik aç›kl›k temelinde yaflamak; karfl›devrimin bask›s›na, tasfiyeci bas›nca ve dönemin güçlüklerine 278
birarada gö¤üs gererek, illegal temellere dayal› ihtilalci bir s›n›f örgütlenmesi yaratma çizgisinde kesin bir kararl›l›k göstermek; bu çerçevede, illegalite-legalite iliflkisinde isabetli bir ilkesel ve pratik davran›fl çizgisi göstermek; Kürt özgürlük mücadelesinin özel politik önemini daha bafl›ndan itibaren ve do¤ru kapsam›yla görmek, fakat bunu ulusal özgürlük mücadelesinin toplumsal-siyasal karakteri ve tarihsel s›n›rlar›yla ilgili aç›k bir kavray›flla birlefltirmek; tasfiyeci sav-rulmalar› zaman›nda teflhis etmek, ideolojik içeri¤iyle oldu¤u ka-dar d›fl koflullarla da ba¤lant›s› içerisinde tahlil etmek ve buna karfl› sistematik bir mücadele yürütmek, vb., vb... Bir hareketin konumu ve kimli¤i konusunda kritik öneme sahip tüm bu sorunlardaki ay›rdedici marksist-leninist devrimci tutumunu, EK‹M, tam da ideolojik geliflmesinin özüne ve temel esaslar›na borçludur. Bunlara daha genel planda, Türkiye devrimci hareketinin ve dünya komünist hareketinin tarihsel geçmifline, ideolojik ve pratik miras›na yaklafl›m›ndaki kendine özgü tutum da eklenebilir. Geçmiflin devrimci miras›n› ve birikimini her alanda sahiplenmek, fakat onu tüm zay›f ve hatal› alanlarda marksist-leninist bir elefltiriye tabi tutarak aflma perspektifiyle hareket et-mek, bu konuda liberal inkarc›l›¤a oldu¤u kadar dar kafal› tutucu-lu¤u da prim vermemek, hareketimizin bir baflka ay›rdedici özel-li¤idir ve ancak marksist-leninist bir ideolojik bak›flaç›s›na sahip olmak sayesinde olanakl›d›r. * * * Devrimci siyasal mücadelede ideolojik çal›flma ve geliflmenin sonu gelmez bir süreç oldu¤u gerçe¤i bir yana, parti kimli¤ini kazanman›n asgari s›n›rlar› çerçevesinde düflünüldü¤ünde bile, bu alanda hareketimizin önünde hala çok önemli görevler dur-maktad›r. Fakat yine de, bu asgari çerçeve üzerinden bak›ld›¤›nda, hareketimizin bu cephedeki görevlerinin amaca uygun bir yo-¤unlaflmayla üstesinden gelinecek denli kolaylaflt›¤› da bir gerçek-tir. Sürecin bugünkü aflamas›nda as›l güç, sanc›l› ve bizi hala da zorlayan alan ise, geliflmenin pratik cephesidir. 279
Demek oluyor ki, öncü kimli¤i, öncü örgüt düzeyi ve kapasitesi ile de yarata-bilmek sorunudur. Partileflme süreci bak›flaç›s› çerçevesinde, MK De¤erlendirmeleri’nin as›l kapsam› da zaten bu sorun etraf›nda odaklaflmaktad›r. Geleneksel küçük-burjuva sosyalizminin ideolojik cephede aç›k bir yenilgiye u¤rat›ld›¤›n› tespit eden MK De¤erlendirmeleri, flöyle devam etmektedir: “Bununla birlikte bu henüz eksik ya da yar›m bir baflar›d›r. Zira marksist-leninist kav-ray›fl henüz kendine uygun bir prati¤in aç›k baflar›s› ile taçlan-mam›flt›r. Devrimci proleter sosyalizmi ile s›n›f hareketinin örgütlü birli¤inin ifadesi bir komünist partisi henüz yarat›lamam›flt›r. “S›n›f hareketinin pratik seyrine etkili ve sistemli bir siyasal müdahale, sürekli ve ›srarl› bir siyasal propagandaajitasyon fa-aliyeti ile s›n›f kitlelerinin bilincini ve eylemini gelifltirme, onun halen içinde k›vran›p durdu¤u dar sendikal zemini parçalama, s›n›f hareketinin öne ç›kard›¤› ileri iflçi kufla¤›n› komünist hareke-tin saflar›na kazanma, komünist örgütlenmeyi bu unsurlarla ge-lifltirme ve fabrikalar zeminine art›k nihayet oturtma, tüm bunlar partileflme sürecinin pratik yönüdür. Komünistler y›llard›r bu perspektife dayal› bir pratik yönelim içindedirler ve bunda ›srarl› olmufllard›r. Fakat ortada henüz az-çok tatmin edici say›labilecek bir pratik mesafe yoktur.” (s.25) Al›nan “mesafe”nin bu s›n›rl›l›¤›, öncü parti düzeyi ile bugünkü örgüt gerçe¤imiz aras›ndaki mesafeye de kendili¤inden ifla-ret etmektedir. Ve parti ile aram›zdaki mesafenin esas alan› bu oldu¤una göre, bundan, içinde bulundu¤umuz parti y›l›nda yo-¤unlaflma ve yüklenmenin esas alan›n›n ne olmas› gerekti¤i de ayn› flekilde kendili¤inden ç›kmaktad›r. Öncü parti düzeyini yakalama mücadelesinde, geliflmenin salt pratik-örgütsel yönü aç›s›ndan bak›ld›¤›nda bile, önümüzde s›n›rs›z ölçüde bir sorunlar alan› var. Geliflmemizin sorunlar›n› ve bundan ç›kan görevleri, bu çeflitlili¤i ve karmafl›kl›¤› içinde kavramak ve gerçeklefltirmek durumunday›z. Yine de, 280
gözönünde bulun-durmam›z gereken kritik bir nokta var. S›n›f hareketinin politik ve örgütsel geliflimini h›zland›rmak ve bu çaba içinde s›n›f›n ileri unsurlar›n› sosyalizme ve komünist örgüt saflar›na kazanmak süreci, bugünkü koflullarda tüm öteki örgütsel-pratik sorunlar›n ortak zeminidir. Örgütümüzü gelifltirip yaymay›, sa¤lam temellere oturtmay›, mevcut kadrolar›m›z› devrimcilefltirmeyi, yeni kadrolar kazanmay›, illegalitemizi kuvvetlendirmeyi, disiplinimizi pe-kifltirmeyi, kitle ba¤lar›m›z› gelifltirmeyi, kitlelere önderlik etme yetene¤i kazanmay› vb., vb., tüm bu sorunlar›, s›n›f› devrim-cilefltirme ve s›n›f›n ileri kesimlerini sosyalizme kazanma müca-delesi ekseninde çözmek perspektifiyle hareket etmek duru-munday›z. EK‹M’in ideolojik çizgisi ile, bundan kaynaklanan s›n›f yöne-limi ve ihtilalci örgüt çizgisi aras›nda, kelimenin en tam anlam›yla bir teorik-organik bütünlük vard›r. Ve geliflmesinin bugünkü afla-mas›nda, bu bütünlü¤ü koruman›n, gelifltirmenin ve sa¤lam-laflt›rman›n kritik halkas›, “s›n›f yönelimi”dir. S›n›f hareketine fiilen önderlik etmek yetene¤i kazanmak ve örgütsel geliflmeyi bu zemine oturtmakt›r. Bu alandaki ilk anlaml› ad›mlar, s›n›f›n öncü örgütü niteli¤ini yakalam›fl oldu¤umuzun somut göstergeleri olacak ve bize, güvenle kendimizi öncü parti olarak ilan etme olana¤›n› ve hakk›n› ve-recektir. fiubat ‘95
281
EKLER
Komünist Bir Siyasal Sınıf Örgütü ‹çin! I
‹deolojik geliflmemizde örgüt sorunu baflından itibaren özel bir yer tutmakla birlikte, sorunun pratik gündemimize asıl kap-samıyla girifli yaklaflık olarak 1990 yılı baflına tekabül eder. 1989 Kasım'ında gerçekleflen Merkez Komitesi toplantısı bu do¤rultuda bir dönüm noktası kabul edilebilir. Ekim’in yayınlanmasından yaklaflık iki yıl sonrasıdır bu. Harcanan tüm çabalara ra¤men ka-lıcı bir örgütsel flekillenmenin ilk dayanakları olabilecek sınırlı bir kadrolaflma ancak bu süre içinde gerçekleflebilmiflti. Gün-demdeki sorun, eldeki güçleri örgütsel bakımdan en iyi flekilde düzenleyerek, örgütsel geliflmeyle içiçe yürüyecek bir politik fa-aliyeti organize etmek ve onu sürekli bir biçimde gelifltirmekti. Bu, do¤al olarak, örgüt sorununa iliflkin o güne kadar daha çok konunun genel ideolojik anlamı ve önemi çerçevesinde kalmıfl tartıflmaların, gitgide daha çok kendi özgül durumumuzla 285
ba¤lantılı olarak pratikleflmesini de gündeme getirdi. S. Engin yoldaflın kısa ama sorunun sunuluflu yönünden özlü ve anlamlı yazısı (Örgütlenme ve Politik Çalıflma, Ekim, sayı: 28, Ocak 1990) bu do¤rultuda bir ilk ciddi giriflimdi. Ekim’de bunu izleyen bir baflka yazı, “Örgütsel ve Politik Çalıflma: Sorunlarımız, Görevle-rimiz...” bafllı¤ı ile yeraldı (sayı: 30, Mart 1990). Bu yazıda yeralan bir paragrafı, bugün gündemimizin en önemli ve acil konusu olan örgüt sorununun taflıdı¤ı kritik önemin ilkesel ve siyasal anlamını yeniden vurgulamak için, buraya aktarmak yararlı olacaktır. “Teorik görüfl ve ilkelerimiz ne denli do¤ru ve isabetli olursa olsun, sa¤lam temellere dayalı bir ihtilalci örgüte ve ancak böyle bir örgüt sayesinde her koflul altında kesintisiz olarak sürdürü-lebilecek olan sistemli bir politik-pratik çabaya sahip olmaksızın ve olamadı¤ımız sürece, bunlar güzel ama ölü sözler olmaktan öte bir anlam ifade etmezler. Böyle bir durumla yüzyüze kalırsak e¤er, devrimci bir sınıfın temsilcisi komünist bir siyasal hareket olarak de¤il, olsa olsa sınıf dıflı devrimci bir aydın çevre olarak adlandırılmaya hak kazanırız. Zamanla kaçınılmaz olarak ilke ve amaçlarımızdan uzaklaflır, açmazlar ve çaresizlikler içinde yozla-flır, kaybolur gideriz.” Bu açık ve anlamlı uyarıdan bu yana iki yılı aflkın bir za-man geçti. Bu iki yıl içinde örgütsel ve politik çalıflmada öncesiyle kıyaslanamaz düzeyde ciddi adımlar atıldı. EK‹M, bir örgütsel omurgaya oturdu. Yeni güçler edindi, kadrolaflmada belli masafe-ler katetti. Demokratik temsil esasına dayanan bir konferans top-ladı. En acil görev olan partileflme sorununa iliflkin görev ve hedeflerini saptadı. Yeni Merkez Komitesi'ni seçti. Daha etkin bir siyasal faaliyet yürütecek olanaklara kavufltu. Legal olanakları gitgide daha genifl ve de¤iflik biçimleriyle kullanmaya baflladı. Kısaca EK‹M, örgütsel oluflum ve politik faaliyet yetene¤i bakımından bugün hiçbir biçimde iki yıl öncesiye kıyaslanamaz bir geliflme düzeyine ulaflmıfltır. Pratik göstergeler yönünden her bakımdan daha ileridedir. Bu, EK‹M’in bir siyasal hareket 286
kimli¤i kazanmaya baflladı¤ı bir dönemdir. Fakat tüm bunlara ra¤men, yukarıya aktarılan sözlerde orta-ya konan uyarının hareketimiz için taflıdı¤ı kritik önem, aradan geçen süre içinde azalmamıfl, tersine artmıfltır. Örgütsel durumu-muza iliflkin olarak hemen tüm örgüt çapında genel bir rahatsızlık ve acil bir müdahale beklentisi bulundu¤una göre, bu demektir ki bütün bir örgüt ortadaki bu çeliflkiyi flu veya bu biçimde gör-mekte, hissetmektedir. ‹çinde bulunulan durumdan genel rahatsızlık ve acil müdaha-le beklentisi, sorunları aflmak bakımından önemli bir avantaj ol-makla birlikte, sorunlarımızın özü, niteli¤i ve kapsamı do¤ru kav-ranmadı¤ı sürece, örgüt içinde bu konuda bir görüfl ve kavrayıfl birli¤i oluflmadı¤ı sürece, tek baflına fazla bir anlam ifade etmeye-cektir. Bunun için öncelikle sorunu etraflıca tartıflmak, bu tartıfl-malarla içiçe yürüyen bir müdahaleyi planlamak ve gerçeklefltir-mek gerekmektedir. Bu, artık daha fazla ertelenemez bir görev olarak durmaktadır önümüzde. II Bundan altı ay önce yayınlanan Ekim Beflinci Yılında bafllıklı baflyazıda, örgütsel sorunlarımızın niteli¤i ve genel çerçevesine iliflkin flu de¤erlendirmeye yer verilmekteydi: “Öncelikle örgütsel sorunlarımızın özünü ve genel çerçevesini iyi tespit etmek gerekiyor. Bizim sorunlarımız, hiç de belli bir ideolojik çizginin do¤asına ve ihtiyaçlarına göre flekillenmifl bir örgütsel yapıda pratik faaliyet süreci içinde sık sık ortaya çıkması kaçınılmaz olan gelip geçici türden aksaklıklardan olufl-mamaktadır. Böyle olsaydı e¤er, sorunun kendisi sınırlı, çözümü ise nispeten kolay olurdu. Bizde sorun çok daha temelli ve kap-samlı nedenlere dayanmaktadır. Konferansımız EK‹M’i ‘yeni bir çizgi, yeni bir gelenek, yeni bir kültür’ olarak tanımladı. Bu yenili¤in örgüt anlayıflımıza ve politika prati¤imize henüz yeterince nüfuz edememifl olması gerçe¤i, örgütsel so-runlarımızın asıl kayna¤ını vermektedir. EK‹M, 287
ideolojik konumuna ve sınıf yönelimine uygun bir örgütsel yapı ile çalıflma tarzı ortaya koymakta henüz zorlanmaktadır. Hare-ket gelifltikçe, faaliyetin kapsamı geniflledikçe bu uyumsuzluk ve zorlanma daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Sorunlarımızın özü ve esası bu çeliflkide dü¤ümlenmektedir. Bugün, EK‹M’in ideolojik geliflmesi ile örgütsel geliflmesi arasında yalnız-ca birincisi lehine bir mesafe de¤il, aynı zamanda bu iki geliflme alanı arasında deyim uygunsa belli bir kan uyuflmazlı¤ı da var. Yeni ideolojik konumun siyasal-sınıfsal do¤asına uygun bir örgüt anlayıflı ve uygulaması yeterince gelifltirilemedi¤i ölçüde, do¤an bofllukta, geçmiflten miras küçük-burjuva anlayıfl ve alıfl-kanlıklar yeni örgüt yaflamımızın üstüne bir a¤ırlık olarak çöke-bilmektedir. Önderlik anlayıflında, iliflkilerde, iflleyiflte, çalıflma biçimi ve yöntemlerinde, iç demokrasi ve disiplin anlayıfllarında, bu eski zihniyetin sayısız örne¤ini görmek ve göstermek hiç de zor de¤il.” “Bu son derece ciddi bir durumdur. Yalnızca örgüt yaflamımızı bozmakla, örgütsel-pratik faaliyetimizi zaafa u¤ratmakla kalmamakta, EK‹M’in yeni kimli¤inin pratikte somutlaflması-nı güçlefltirdi¤i ölçüde, bilinç karıflıklıklarına da neden olmaktadır. ‹deolojik çizgimize, politik görüfllerimize yakınlık duyan, ama farkımızı politik-örgütsel prati¤imiz içinde de görmek isteyen dıflımızdaki bazı devrimcileri tereddüte düflürdü¤ü gibi, pratik bir farklılı¤ı sergileyememek ölçüsünde, bizzat içimizde, proleter sosyalizmi ile küçük-burjuva sosyalizmi arasındaki ayrım çizgile-rini siliklefltirmede ifadesini bulabilecek bir liberal e¤ilime de zemin olmak tehlikesini taflımaktadır.” (Vurgular flimdi yapıldı.) Bu yazı yazık ki yeterince tartıflılamadı. Tartıflıldı¤ı kadarıy-la da yüzeysel ve kısır de¤erlendirmelere konu edildi. Hatta bun-dan hareketimizin katetti¤i önemli mesafenin gözden kaçırıldı¤ı, kazanımlarımız konusunda inkarcı davranıldı¤ı fleklinde tuhaf so-nuçlar çıkaran yoldafllarımız bile oldu. Oysa bu yazıdaki de¤erlendirme ve tanımlamalar son derece önemliydi ve ideolojik çizgimizin esaslarını kavramıfl 288
her Ekimci-nin anlayabilece¤i açıklık ve netlikteydi. Bu yazının özellikle de yukarıya aktarılan de¤erlendirmeleri, saflarımızda yaygın ve ha-reketi gerçek bir silkinifle götürecek verimli bir tartıflmanın bafllan-gıcı olabilmeliydi. Beflinci Yıl baflyazısının bir çözüm reçetesi sunmadı¤ı tar-tıflmasızdır. Fakat sorunu do¤ru koyuyor ve tanımlıyordu. Bu bir sorunun do¤ru çözümünün önkofluludur. Gerekli olan çözüm reçetesi de¤il, ideolojik çizgimizle uyumlu, do¤ru ve sa¤lam bir örgüt perspektifidir. Buna ise öncelikle sorunun do¤ru konuluflu ile ulaflılabilir. Beflinci Yıl baflyazısının anlamı, önemi ve de¤eri asıl olarak buradadır. Henüz yeni ve son derece dar olan örgüt yaflamımızın hergün kendini yeniden üreten sayısız sorunları var. Bunları kendi içinde tartıflarak ve her birine kendi baflına bir çözüm bularak örgütsel sıkıntılarımızın geride kalaca¤ını sanmak vahim bir yanılgı olur. Bu tür bir tartıflma ve çözüm arayıflı, bir kısır döngü yaratmanın ötesinde, gerçek bir tuzaktır da. Bu, ideolojik çizgimizin sınıf perspektiflerimizin gereklerine uygun bir politik ve örgütsel geliflmenin sorunlarını tartıflmak yerine, bugünkü ve-rili örgütsel varlı¤ımızın darlı¤ına kendimizi hapsetmek, gide gide ideolojik çizgimizden kopmak olur. Teknik yönleri dıflında tutulursa, örgüt sorunu hiçbir zaman kendi baflına konulamaz. Özü ve esas içeri¤i yönünden o her za-man ideolojik çizginin bir ö¤esi, bir türevi olarak ele alınmak zorundadır. Bir örgüt her zaman, yapısıyla, yönelimiyle, kadro-larıyla, faaliyetinin muhtevasıyla, kendisine rehberlik eden ideo-lojik çizgiye göre flekillenmek zorundadır. Bu çizginin do¤asına uygun olmalı, onun ihtiyaçlarına göre biçimlenmeli ve konum-lanmalıdır. Ancak bu takdirde kendisini flekillendiren ideolojik çizginin gerçek taflıyıcısı ve onu pratikte gerçeklefltirmenin bir aracı olabilir. Cesaretle sormamız gereken soru fludur: EK‹M’in mevcut örgütsel geliflmesi ideolojik çizgisinin içeri¤i ile ne ölçüde uyum-ludur? Soruyu yanıtlamadan önce, yukarıda sözü edilen Mart 1990 tarihli yazıda, yani bundan iki yıl önce, örgütsel 289
biçimlenme ve geliflmenin önümüze ciddi bir pratik sorun olarak ilk kez çıktı¤ı bir sırada, sorunun ortaya nasıl konuldu¤una bir bakalım. “Bizde yeni olan, geçmiflin küçük-burjuva teorik-siyasal kav-rayıflını geride bırakmıfl olmamızdır. O halde örgüt ve politik çalıflma prati¤inde de buna uygun bir de¤iflim içinde olabilmeli, her bakımdan daha ilerde, devrimci sınıfın konumuna yakıflır ni-telikte bir pratik koymalıyız ortaya. fiöyle de diyebiliriz: Teorik kavrayıflında geçmifli afltı¤ını söyleyen bir hareket, bunu pratik davranıflında da göstermek ve kanıtlamak zorundadır. “... Halihazırdaki örgütsel sorunlarımız, öz olarak, teorik pers-pektiflerimize uygun yeni bir örgüt ve politika prati¤i yaratmadaki uyumsuzlukların ya da zorlanmaların yansımalarıdır. Bu aynı fleyi, geçmiflin teorik-politik perspektiflerinden kopmufl, ama bu aynı geçmiflin küçük-burjuva zihniyetinden, örgüt ve politik çalıflma alıflkanlıklarından henüz yeterince kopamamıfl, kendini bu açıdan henüz gere¤ince yenileyememifl olmanın ifade etti¤i çe-liflkinin sonuçları olarak da tanımlayabiliriz. Bugün gönlüyle, ideolojik tercihiyle, teorik ve programatik görüflleriyle bizden olan, saflarımızda bulunan, fakat alıflkanlıklarıyla, örgüt anlayıflı ve çalıflma tarzıyla hala 10 yıl öncesinde yaflayan çok sayıda yol-daflımızın varlı¤ı bir gerçektir...” “... Yeni bir çalıflma tarzına intibakta zorlanan, bir bütün olarak hareketimizin kendisidir. Çözümü de, do¤al olarak bir ön-derlik sorunudur. Geçmiflten devralınan mevcut kadrolarda her yönüyle bir dönüflümü gerçeklefltirebilmek, leninist çizgimizin ruhuna ve ihtiyaçlarına uygun leninist bir örgüt yapısı ve yaflamı kurmak, bu örgütü devrimci sınıfa yaraflır bir politik pratik içine sokabilmek, tüm yoldaflların aktif katılımını ve katkısını gerektir-se de, temelde bir önderlik sorunudur. Dolayısıyla mevcut duru-mun sorumlulu¤u da herkesten çok hareketimizin önderli¤inin omuzlarındadır.” “Öncelikle kavramamız gereken, tüm bu sıralananları gerçeklefltirece¤imiz maddi-toplumsal zeminin iflçi sınıfı oldu¤udur. Küçük-burjuva teori ve politikalardan kopmayı küçük-burjuva 290
or-tam ve pratiklerden kurtulma adımıyla tamamlamak, temel bir sorunumuzdur. Örgütsel flekillenmenin, mevcut kadroları yeni-lemenin, yeni kadrolar edinmenin, etkin bir politik çalıflmanın temel alanı iflçi hareketidir. Teorik yönelimimizle tutarlı ola-bilmek için, örgütsel flekillenmemizi ve politik faaliyetimizi, gecikmeksizin iflçi sınıfına yöneltmeliyiz. Bunun anlamını, öne-mini ve gereklerini kavrayamamıfl bir yoldafl, bizim popülist ha-rekete yöneltti¤imiz elefltiriden bir fley anlayamamıfl demektir.” (Vurgular flimdi yapıldı.) EK‹M, Türkiye devrimci hareketinin geçmifl dönemine dam-gasını vurmufl popülist ideolojik kimlik ile onu tamamlayan küçük-burjuva toplumsal tabana dayalı örgüt prati¤inin elefltirisi temelin-de geliflti. Bugüne dek bir çok vesileyle vurgulandı¤ı gibi, geçmifl hareketin ideolojik kimli¤ini kavramada, onun örgüt ve politika prati¤inin küçük-burjuva toplumsal-siyasal niteli¤i bizim için önem-li bir uyarıcı olmufl, bir bakıma elefltirinin bir ilk hareket noktası-nı oluflturmufltur. Geçmifl hareketin bu politika ve örgüt prati¤i ile ideolojik-politik kimli¤i arasındaki iliflkiyi ve bütünlü¤ü açı¤a çıkarmak ve sergilemek, EK‹M’in geleneksel devrimci hareket-ten kopuflunun esas halkasıdır. Bu nedenledir ki, ortaya çıktı¤ı dönemde EK‹M, parti soru-nunun sosyalizm ile iflçi hareketinin örgütsel birli¤inde ifadesini bulan asıl içeri¤ine, dolayısıyla da bu nitelikte bir partiyi ortaya çıkaracak bir politik ve örgütsel geliflme sürecine özel bir önem vermifltir. Do¤al olarak, ortaya çıkıfl döneminde, bu yalnızca bir perspektif olarak kalabilirdi. Bu perspektifi gerçeklefltirecek güç ve olanaklar ancak zamanla biriktirilebilirdi. Ne var ki bu ilk birikime ulafltı¤ı andan itibaren hareketimiz, ideolojik yönelimi-ni pratikte ciddi bir sınıf yönelimi ile birlefltirebilmeli, örgütsel flekillenmesini bu çaba içinde gerçeklefltirmeli, gelifltirmeli, güçlendirmeliydi. EK‹M, ideolojik kimli¤i ile tutarlı olabilmek için, örgütsel geliflmesini ve kadrolaflmasını, sınıf hareketine bir politik müdahale süreci olarak yaflayabilmeliydi. EK‹M’in hala da gere¤ince yapamadı¤ı, baflaramadı¤ı tam da budur. ‹deolojik geliflme 291
ile örgütsel geliflme arasındaki “belli bir kan uyuflmazlı-¤ı” buradan gelmekte, anlamını bu baflarısızlıkta bulmaktadır. Dolayısıyla yukarıda sorulan sorunun yanıtı da kendili¤inden belirmektedir. Pratik olarak yafladı¤ı tüm geliflmeye ra¤men, mevcut durum ideolojik çizginin ıflı¤ında de¤erendirildi¤inde, sorun esas itibarıyla hala iki yıl önce konuldu¤u gibi durmaktadır önümüzde: EK‹M ideolojik çizgisinin ifade etti¤i yenili¤i politik ve örgütsel kimli¤inde de gerçeklefltirmek zorundadır. Bu ise el-deki tüm güçleri sınıfa yönelik bir çalıflma do¤rultusunda ye-niden konumlandırmak ve bu çalıflma içinde yeniden flekillendirmek demektir. Geçmiflin küçük-burjuva teori ve politikaların-dan kopmayı aynı geçmiflin küçük-burjuva zihniyetinden, örgüt ve politik çalıflma anlayıfllarından kopmak adımı ile birlefl-tirmek; sınıf çalıflmasını, sınıfın öncü kesimini kazanma faaliyeti-ni, aynı zamanda bu yenilenme sürecinin kendisi olarak kavra-mak, bugün de önümüzde duran asıl görevdir. EK‹M’in temel “örgütsel sorun”u, tam da budur. III Eldeki imkanlarla siyasal faaliyetimizi gelifltirmek için har-cadı¤ımız çabalara ra¤men, Konferansı önceleyen dönemde ka-zandı¤ımız kadrolar, hemen tümüyle, yafladı¤ımız ideolojik ge-liflmenin etkisiyle flu ya da bu gruptan kazandı¤ımız eski ya da yeni devrimcilerdi. ‹deolojik platformumuza yaklafltıkları ölçüde saflarımıza akan bu yoldafllar, beraberlerinde kendi eski flekillen-miflliklerinden kaynaklanan fakat bize yabancı olan anlayıfl ve alıflkanlıkları da taflımaktaydılar. Hazırda bu insan malzemesini yeniden biçimlendirecek oturmufl bir örgütsel yapımız ve politik faaliyetimiz yoktu. Atılmıfl bulunan ilk adımlara ra¤men, herfley henüz çok yeni, zayıf ve oturmuflluktan uzaktı. Bu yapıyı tam da sürekli kazandı¤ımız bu yeni güçlerle örmek, sistemli ve oturmufl bir pratik siyasal faaliyeti bizzat onlarla gerçeklefltirmek ihtiyacındaydık. Bu durum, sürekli kazanılan yeni yoldaflların kendi ideolojik çizgimizde sıkı ve sürekli denetlenen iyi bir e¤itimini, 292
politik ve örgüsel perspektiflerimizle donanımını gerektirirdi. Bu yapıla-bildi¤i ölçüde, bu kadrolarla ideolojik çizgimizle uyumlu bir poli-tik faaliyet ve örgütsel flekillenme sürecini yaflamak olanaklı hale gelir, kolaylaflırdı. Yapılamadı¤ı ölçüde, bu tür bir insan malzeme-siyle oluflturulan bir örgütsel yapı, hareketin ideolojik çizgisine uygun bir pratik yönelimin taflıyıcısı olmakta kaçınılmaz olarak zorlanırdı. Konferans, bu sorunu, bunun örgüt yaflamı için yarattı-¤ı gerçek ve potansiyel sakıncaları, bunun önünü almanın yol ve yöntemlerini flöyle özetledi: “EK‹M, yeni bir çizgi, yeni bir gelenek, yeni bir kültür de-mektir. Ama bu, yeni dönem kadrolarının belli bir oranına ra¤-men, tüm bu yeniliklerin aslında geçmiflten devralınan kadro-larla baflarılmaya çalıflıldı¤ı gerçe¤ini de¤ifltirmez. ‹flçi kökenli kadrolarımızın bir kesimi için de aynı fley geçerlidir. Bu, ideolojik, politik ve örgütsel her düzeyde, de¤iflik kadrolarda de¤iflik ölçüler-de olmak üzere geçmiflin izlerinin, önyargılarının, alıflkanlıklarının yeni örgüt yaflamına taflınabilmesi demektir. Geçmiflin bu etkileri-ni kazımak, örgüt yaflamımızın önemli bir sorunu ve kadro politikamızın önemli bir unsurudur. Sorun yalnızca geçmiflin kalıntılarından da gelmiyor. EK‹M, geliflme sa¤ladı¤ı ölçüde, bu, bugünün çok de¤iflik örgüt ve çevrelerden ona en ileri ö¤elerin akmasını da sa¤lıyor. Bu yoldafllar, hareketimizin temel teorik görüflleri ve politikalarıyla birlefltikleri için saflarımıza geliyor olsalar bile, iradeleri dıflında geldikleri örgütlerin bir kısım ideolo-jik önyargılarını ve örgütsel alıflkanlıklarını da birlikte getiriyorlar. Gerek mücadelenin yeni kazanımları olsun, gerekse baflka saflardan gelsin, tüm yeni yoldaflları kendi ideolojik ve örgütsel potasında yeniden biçimlendirmek, örgüt yaflamımızın bugünkü temel sorunlarından biridir.” (Konferans Bildirisi, vurgular flimdi yapıldı.) fiüphesiz ki, konferansın kapsamlı ve ayrıntılı tartıflmaları içinde, yukarıda tanımlanan sorun ve ondan çıkan görevler, daha genel bir çerçeve içinde, bu çerçevenin organik bir iç ve 293
alt ö¤esi olarak ele alınmıfltı. Bu genel çerçeve, hareketimizin partileflme perspektifinde ifadesini bulmaktadır. Bu perspektif konuya ilifl-kin konferans metninde, tüm temel ö¤eleriyle, bu ö¤elerin birbir-leriyle olan organik iliflkileri içinde ortaya konulmufl bulunmak-tadır. (Ne yazık ki bir çok yol gösterici temel belgemiz gibi, bu metin de örgütçe yeterince incelenmemifl, tartıflılmamıfl, sonuç-ta yeterince anlaflılamamıfltır.) Burada, ideolojik çizgi, sınıf yöne-limi ve örgütsel flekillenme teorikorganik bir bütünlük oluflturur-lar. Dünya görüflüyle, ideolojikpolitik çizgisiyle marksist-leninist, sınıfsal temeli, yapısı ve bileflimiyle proleter, düzen karflısında politik-örgütsel konumlanıflıyla ihtilalci, bir devrimci sınıf partisi yaratma perspektifidir bu. EK‹M’de kazandı¤ı güçleri yeniden biçimlendirme sorunu, bu güçlerin ortaya konulmufl bulunan partileflme çizgisi do¤rultusunda bir pratik seferberli¤i görevi ile örtüflür. Bu pratik görev, sınıfı eksen alan, ısrara dayalı sürekli ve sistemli bir politik fa-aliyetten baflka bir fley de¤ildir. Çok daha somut ifade edersek, sözkonusu olan, iflçi sınıfı içinde belirlenmifl alanları ve fabrika birimlerini ısrarlı ve sürekli bir biçimde “döven” (bu ifade “alan dövme” fleklinde ve konferans tartıflmalarında kullanılmıfltı) bir politik faaliyet çizgisine oturmaktır. Örgütsel biçimlenmemiz an-cak bu faaliyet içinde asıl flekline kavuflacaktır. ‹deolojik planda proleter sosyalizmi perspektifine ulaflmıfl kadroların, pratikte sınıf devrimcili¤ine uygun bir yeniden biçimlenmesi ancak bu faaliyet içinde gerçekleflecektir. Sınıfın en ileri, sınıf bilincine ulaflmıfl devrimci ö¤eleri bize ancak bu tür bir çabanın ürünü olarak akacak, saflarımızı devrimci sınıfsal özellikleriyle güçlendirebileceklerdir. Bu süreç, bu tür bir çalıflma, bir yanıyla sınıf öncülerini bize iterken, öteki yönüyle sınıf kitlesi üzerindeki politik etkimizi günbegün artıracak, yayacaktır. Politik ve örgütsel kültürümüz, mücadele de¤erlerimiz, ihtilalci geleneklerimiz de, sınıfı devrimcilefltirme çabasında ifadesini bulan bu pratik mücadele süreci içinde oluflacak, geliflecek, yerleflecektir. Fabrika hücreleri 294
temeline kavufltu¤u ölçüde gerçek bir komünist sınıf örgütü olarak adlandırılmaya hak kazanacak bir devrimci sınıf partisi de, ancak bu çizgide bir çabanın ürünü olabilecektir. Örgütsel geliflmemizin ve dolayısıyla sorunlarımızın gerçek ve genifl alanı aslında budur. Ne var ki, bu tür bir yönelime girme-deki yetersizli¤imiz ve yeteneksizli¤imiz, bizi deyim uygunsa ken-di içinde flekillenen ve zaman zaman dıfla dönük hedefsiz ve sis-temsiz bir faaliyet yürüten bir örgüt olmak ve öyle kalmak riskiyle yüzyüze bırakmaktadır. Bu aynı zamanda, kazanılan güçlerin “kendi ideolojik ve örgütsel potamızda yeniden biçimlendirmek” görevinin de kendili¤inden zaafa u¤raması demektir. Bu ikisinden birarada çıkan sonuç ise, hareketin genel ideolojik-politik geliflmesiyle ve devrimci hareketin geçmifline yöneltti¤i elefltirinin yardımıyla edindi¤i yeni anlayıfl ve de¤erler dıflında tutulursa, geçmiflten kal-ma küçük-burjuva politik ve örgütsel kültürün yeni örgütsel yapıda da kendini göstermesi, yeniden üreme olana¤ı bulmasıdır. Zira fiili planda de¤iflim sürecine girilememifltir. Küçük-burjuva teori ve politikalardan kopufl, küçük-burjuva ortam ve pratiklerden ko-pufl adımıyla birlefltirilememifltir. Bu durumda, sınıf dıflı bir kendi içinde örgütsel flekillenifl kısırlı¤ı, beraberinde, aynı kısırlıkta tar-tıflmalarla içiçe büyüyen bir dizi anlamsız “örgütsel sorun” da üretecektir kaçınılmaz olarak. Mevcut örgütsel durumumuz yazık ki bugün biraz böyledir. IV Yeni bir soruyla yüzyüzeyiz. EK‹M, kendi ideolojik geliflmesine uygun düflen, saptanmıfl politik-örgütsel perspektiflerinin gere¤i olan bir politik faaliyet ve örgütsel oluflumu gerçeklefltirmede neden zorlanmıfltır? Burada tarihsel dönemden, dıfl ortamdan, iflçi hareketindeki güçlü zaaflardan sözetmenin fazla bir anlamı yok. Zira tartıfltı¤ımız sorun objektif güçlükler ve engeller de¤il, kendi zaaflarımız ve yetersizliklerimizdir. Geliflme dönemimizin kendine özgü koflullarında, biriktirdi¤imiz güç ve imkanlarla 295
yapa-bileceklerimizin, neden gere¤ince yapılmadı¤ıdır. Daha da açıkça-sı, tartıfltı¤ımız sorun, yafladı¤ımız geliflmenin nicel boyutları de-¤il (ki bu dıfl koflullara yakından ba¤lıdır), fakat bizzat niteli¤i-dir. Bu ise, dıfl koflullardan çok ideolojik çizginin bir sorunudur. Yeni sorunun kısa ve özlü yanıtı fludur: ‹deolojik zayıflık! Muhtemeldir ki, ideolojik çizgide kazandı¤ımız do¤rultuyu pratik-te gerçeklefltirmede zayıf kalıflımızın çok daha özgün ve karmaflık nedenleri olması gerekti¤ine inanan yoldafllar, böyle bir yanıtı belli bir flaflkınlıkla karflılayacaklardır. Kabarık bir liste olarak sıralabilecek bir dizi baflka zaaf ve yetersizli¤imiz düflünüldü¤ün-de, belli sınırlar içinde bu yoldafllar haksız da sayılmayacaklardır. Fakat göremedikleri ya da yeterince de¤erlendiremedikleri nokta flu olacaktır: Tüm bu zaaf ve yetersizliklerin gerisinde bulunan, tüm bunları bir tek ortak paydada kesip birlefltiren asıl zayıflık nedir? Bunun tartıflmasız yanıtı olacaktır ideolojik zayıflık. Peki nedir ideolojik zayıflık? Onu nasıl anlamak gerekir? Bu soru yersiz de¤ildir. Zira ideolojik güçlülük kavramı Türkiye’-de özellikle elitist aydın çevrelerce dejenere edilmifl, asıl anla-mından saptırılmıfltır. Bunun etkileri saflarımıza da yansıya-bilmektedir. Bu entellektüel üretim ile, çok yazmak ve “yeni” fleyler yazmak ile karıfltırılabilmektedir. Oysa ideolojik güçlülük özü itibarıyla, sa¤lam bir ideolojik platformda bulunabilmek ve onda ısrar edebilmektir. Temel sorunlarda do¤ru bakabilmek, ilkelerde tutarlı ve sa¤lam olabilmektir. ‹deolojik birikim ancak bu koflulla bir anlam ifade edebilir, ideolojik konumu pekifltiren bir faktöre dönüflebilir. EK‹M’in yafladı¤ı ideolojik geliflmenin gücü de ancak bu bakıflla do¤ru olarak de¤erlendirilebilir. Bizim için ideolojik plan-da geçmifli aflmanın birbirine sıkı sıkıya ba¤lı iki temel halkası, “Halkçılıktan proleter sınıf çizgisine, demokratizmden net bir sosyalizm perspektifi ve proleter devrim programına” ulaflmak oldu. Bu “marksist dünya görüflünün proleter sınıf özü ve devrim-ci yöntemi konusunda ulafltı¤ımız açıklıklar” 296
sayesinde baflarıldı. Halihazırda da EK‹M’in ideolojik çizgisinin asıl anlamı, gücü ve dinamizmi burada ifade bulmaktadır. Fakat ideolojik planda do¤ru bakmanın, ilkelerde tutarlı ve sa¤lam durmanın gerçek ölçütü, temelde her zaman, bizzat izle-nen pratiktir. ‹deolojik planda sa¤lanan ilerleme kendine uygun bir pratikte ifade bulmuyorsa, bu çizgiyi uygulama ısrarı ve kararlılı¤ı ile birleflmiyorsa, buradaki tutars›zlı¤ın gerisinde aslın-da ideolojik zayıflık var demektir. Bu, hareketin bütünü düflünüldü¤ünde, ideolojik çizginin kavranamadı¤ını, özümsenip içsellefltirilemedi¤ini gösterir. Dolayısıyla, ideolojik zayıflık, bir tutarsızlı¤ı ifade eder. Ka-çınılmaz olarak ve sürekli bir biçimde karflımıza çıkacak olan flu veya bu güçlük, terslik ya da engel karflısında kolay bir ge-rilemeyi anlatır. ‹flçi eylemlerinin dalgalar halinde geliflti¤i bir ortamda sınıfa yönelim çabasının ve heyecanının bir ola¤andıflı-lı¤ı yoktur. Bu bir ideolojik yenilenme yaflanmadan da gösterile-bilir bir davranıfltır. Nitekim geleneksel devrimci grupların bü-yük ço¤unlu¤u bunu kendili¤inden yaflamıfllardır. Sınıf hareketi yarattı¤ı sarsıcı etki ile onları kendine çekebilmifltir. Bizim için önemli ve ayırdedici olması gereken, sınıf hareketinin somut seyrinden ba¤ımsız olarak, iflçi sınıfının “tarihsel devrimci misyonu ve bu sınıf karflısında komünistlerin özel misyonu konusunda bilimsel bir açıklı¤a ve kesinli¤e sahip” olarak, onun politik ve örgütsel geliflimi için her türlü çabayı tutarlı ve ısrarlı bir çizgide sürdürebilmektir. Onun “yolgösterici, e¤itici ve örgütleyici ö¤esi” olmak için ısrarla çalıflmak, bu ideolojik, politik ve örgütsel ko-numu fiilen gerçeklefltirmede inatçı, ısrarlı ve kararlı olabilmektir. Oysa ki, bu çabanın ortaya çıkardı¤ı ilk güçlüklerin ardından ya da sınıf hareketinde son bir yıldır yaflanan nispi durgunluk do-layısıyla, kafası karıflabilen yoldafllarımız olabilmektedir. Bu ka-fa karıflıklı¤ı birazcık yol alsa, ö¤rencilerin “daha devrimci” ol-du¤unu yeniden keflfetmeye, hatta hareketimizde “uvriyerizm” belirtileri görmeye bile varabilecektir. Fakat ideolojik zayıflık ifl-te tam da budur. Temel perspektiflerde, 297
onlardan do¤an taktik hedef ve görevlerde, geçici güçlükler ve konjonktürel dalgalanma-lara aldırmadan ısrarlı olma gücü ve iradesini yeterince göstere-memenin gerisindeki gerçek zayıflık, bundan baflka bir fley olamaz. Yayınlanmıfl bulunan Konferans Belgeleri içinde, EK‹M’in ilk örgütsel flekillenifl sürecini de¤erlendiren bir metin yeralmaktadır. Bugün saflarımızda yeralan yoldafllarımızın çok büyük bir ço¤unlu¤unun harekete sonradan katıldı¤ı ve bu nedenle bu ilk oluflum dönemini somut olarak yaflamadı¤ı düflünülürse, bu belge-yi örgütte dikkatle incelemenin ve tartıflmanın önemi daha iyi anlaflılır. Fakat bu önem, yalnızca hareketin ilk dönemlerini kav-ramak ihtiyacından gelmemektedir. Bu belgeyi inceleyip tartıflmak, aynı ölçüde, hareketin bugünkü sorunlarını bu geçmifl süreçlerin ıflı¤ında do¤ru de¤erlendirebilmek bakımından da önemlidir. Bu konuda flimdilik bizim için önemli olan nokta fludur: Bafllangıçta bir elin befl parma¤ını zar zor geçen bir grup yoldafltık. ‹ki yıl boyunca güçlerimiz son derece sınırlı, iliflkilerimiz zayıf, olanaklarımız kıttı. Fakat ideolojik perspektiflerimiz, tersinden ola-rak son derece kuvvetliydi. Yafladı¤ımız ideolojik geliflmeden do-¤an kuvvetli bir misyon duygusuna ve bilincine, ona denk düflen bir iddiaya sahiptik. Hiç bir fleyimiz yoktu, fakat çok fleyi var-edebilirdik... ‹deolojik güçlülük bu inancı tok bir biçimde yaratı-yordu içimizde. ‹lk adımdaki bir çok güçlük ve hayal kırıklı¤ı, bazı yoldaflları yarı yolda bıraksa bile, hareketin ısrarlı ve kararlı yürüyüflünü durduramadı. Bu ısrarlılık ve kararlılık EK‹M’e sü-rekli bir biçimde güç kazandırdı. A¤ır, güç, gerilimli ve zayıfları döken bir süreç, hareketi bir dönemin ardından bir ilk konferans toplayabilecek bir siyasal-örgütsel düzeye ulafltırdı. EK‹M, bir siyasal hareket düzeyine ulafltı. Konferans, EK‹M’in o aflamaya kadarki geliflmesini önemli bir bafları olarak de¤erlendirmekle birlikte, onun için gerçek bir komünist siyasal sınıf örgütüne dönüflme döneminin asıl flimdi baflladı¤ını da isabetle tespit etti. Zira bazı ilk iliflkilere 298
ra¤men EK‹M hala sınıf dıflı bir kadro örgütüydü. ‹flçi sınıfının en geliflmifl kesimleri içinde politik etkisini yaymak ve onların en iyi ö¤eleriyle saflarını sürekli bir biçimde güçlendirmek sorunuyla yüzyüzeydi. Yaratmayı baflardı¤ı “örgütsel omurga”yı, “fabrika tabanına dayalı hücre örgütlenmesi ile gerçek bir temele kavuflturmak gibi asli bir sorun ve görev” vardı önünde. Bu acil ve aynı zamanda stra-tejik önemde politik-örgütsel görev do¤rultusunda mesafe ka-tetmedikçe, demek oluyor ki EK‹M aya¤ını iflçi sınıfı tabanına basmadıkça, adına ve iddiasına uygun gerçek bir komünist hareket olarak nitelenemez, sınıf partisi olmaya do¤ru büyüyemezdi. Örgüt konferansı, bu görev ve hedefleri tespit etmekle kalmamakta, bunu, bu görev ve hedeflere yöneltece¤imiz önemli güç ve olanakların da birikti¤i tespiti ile birlefltirmekteydi. Çeliflki ve tutarsızlık flurada ki, EK‹M tam da güç kazandı¤ı, pratikte önemli adımlar attı¤ı bir evrede, ideolojik perspektiflerin-de belli bir zayıflık göstermeye baflladı. Bu zayıflık, politik ve örgütsel çizgi do¤rultusunda yürümekte yeterli kararlılık gös-terememek olarak ortaya koydu kendini. Kazandı¤ı güçleri yeni-den e¤itmede ve tespit edilmifl hedeflere yöneltmedeki yetersizlik-ler besledi bu zayıflı¤ı. Bir çok vesileyle belirtildi¤i gibi, buradaki esası itibarıyla bir önderlik yetersizli¤idir. Merkez Komitesi, hareketin birikmifl güç ve imkanlarını, konferansın tespit etti¤i görev ve hedeflere yöneltmekte baflarısız kalmıfltır. Bunun nedenleri üzerine çok fley söylenebilir. Fakat temeldeki neden, bir kez daha ideolojik zayıflıktır. Tespit edilmifl do¤rultuda yürümede yeterli kararlılı¤ı ve tutarlılı¤ı öncelikle MK gösterememifltir. MK’daki bu zayıflı¤ın örgütün toplamına ve toplam faaliyetlerine yansıması ise kaçınılmazdı. MK edinilen yeni güçleri e¤itmede ve dönüfltürmede, bu dönüflümü ise bizzat saptanmıfl politik-örgütsel do¤rultularda bir pratik seferberlik olarak gerçeklefltirmede zayıf kaldı¤ı ölçüde, bu yeni güçler, daha önce de¤inilen nedenlerle objektif olarak hareketi geriye çekeceklerdi. Az tartıflılan, bu nedenle pek anlaflılamayan Beflinci Yıl 299
bafl-yazısında yeralan temel tespitlerdin biri fluydu: “Sorunun bir baflka boyutu daha var. Örgüt politik müdahale ve önderlik aracıdır; bu tür bir çaba içinde kendi gerçek yapısını, iflleyiflini, kadrolarını bulur, geleneklerini ve de¤erlerini oluflturur. Ne var ki örgütün politik müdahale faaliyeti, bu faaliyetin sorun-larında ideolojik ve politik bakımdan tam bir açıklık gerektirir. Örgütün önüne sınıf hareketine müdahale ve sınıf öncüsünü ka-zanmayı görev ve hedef olarak koymak, kendi baflına yeterli ve anlamlı de¤il. Bu çabaya ıflık tutacak somut politika ve taktikler gelifltirmek, bu tür bir çabanın ortaya çıkardı¤ı ve çıkaraca¤ı sorunları sürekli irdelemek, örgüt kadrolarını ve birimlerini bu alanda donatmak da gereklidir. Yürütece¤i faaliyetin somut so-runları konusunda donanımsız kalan örgüt birimleri ya atalet için-de kalırlar, ya da verimsiz ve sonuçsuz bir çaba içinde çırpınıp dururlar. Bu alandaki önderlik bofllu¤unu kendi kavrayıfllarıyla gidermeye çalıfltıkları ölçüde ise, bu, bir dizi sa¤lıksız sonuçla birlikte örgütün pratik faaliyet hattında birli¤i yokeder. Her birim ya da mahalli alan kendine göre bir pratik faaliyet hattı saptar ve uygular. Sonuç kaçınılmaz olarak bir amatörlük ve kargafla olur.” Nispeten pratik bir alana iliflkin gibi görünen bu zaafın gerisindeki asıl neden de yine ideolojik zayıflıktır. Bir hareketin temel ideolojik çizgisi yeterince sindirilemedi¤i sürece, onu öz-gül alanlara uyarlamak ve ona bir pratik uygulama gücü kazan-dırmak da olanaklı olmayacaktı. Bunu kolaylafltırmanın bir yolu, bir ideolojik çizgiyi sürekli gelifltirmek, ayrıntılarda ifllemektir. Ama bir türlü kavranamayan bir di¤er yolu ise, bir çizgiyi ay-rıntılarda iflleyebilmenin çok büyük ölçüde, onun konulmufl bu-lunan genel çerçevesinden çıkan ilk sonuçlarını pratikte gerçek-lefltirmek çabasıdır. Teorik geliflme ile pratik geliflme arasında ço¤u zaman gözden kaçırılan bu türden bir diyalektik iliflki vardır. Pratikte sorunların içine gerçek anlamda girilmedikçe, bu sorunla-rın zorlamasıyla flu veya bu genel görüflü ayrıntılarında ve somut bir politika olarak gelifltirmek de olanaklı olamamaktadır. 300
V Bir hareketin kendi ideolojik-politik do¤rultusunda yürümede zorlanması flüphe yok ki çok kritik bir zaafın ifadesidir. Bu tu-tarsızlı¤ı uzatmak ve ona katlanmak bir hareketi kaçınılmaz bir biçimde oportünizme götürür. Fakat bu zorlanmayı anlamak gücü ve yetene¤i de gösterebilmelidir. Yeni bir hareketi her alanda ve her düzeyde flekillendirmek sanıldı¤ı kadar kolay bir ifl de¤il-dir. Hareketimiz, dünyada ve Türkiye’de geride kalmıfl bulunan bir tarihsel dönemin alıflkanlıklarından, zaaflarından, önyargıla-rından sıyrılarak, yaflanmıfl bir tarihsel tahribatın olumsuz a¤ır yükünü gö¤üsleyerek, kendini bu geçmifli aflan bir yeni temel üzerinde yaratmaya çalıflıyor. Bunda zorlanmasını, belli bocalama-lar yaflamasını, zaman zaman geçmiflten gelen zaaflara takılma-sını, sukünetle düflünüldü¤ünde anlamak olanaklıdır. Fakat yineleyelim ki, buna katlanmak, bunu ola¤anlafltırmak oportünizm olacaktır. Dolayısıyla hareketimiz, tepeden tırna¤a silkinmek, kendisini bugünkü düzeye ulafltıran geliflmenin mantı¤ını yeniden ve daha derinden kavramak, bu geliflmeyi, geleneksel hareketten kopuflumuzun ideolojik mantı¤ı do¤rultusunda sürekli bir biçimde ilerletmek ve her alanda kendine uygun sonuçlara vardırmak zorundadır. Bir ideolojik yeniden silkinifl sorunun asıl canalıcı ve çözücü halkasıdır. Tüm örgüt EK‹M’in yafladı¤ı ideolojik geliflmenin anlamı, kapsamı, politik ve örgütsel uzantıları üzerinde yeniden e¤itilmek ihtiyacı ile yüzyüzedir. Tüm temel ideolojik belgelerimizi, politik yazılarımızı tekrar tekrar incelemek, örgütte ve organlarda tartıflmak, tüm örgüt üye ve aday üyelerinin önünde erteleye-meyecekleri bir sorumluluk ve görev olarak durmaktadır. Konferansımızın temel belgeleri yayınlanmıfl bulunmaktadır. Bu belgelerin esasını oluflturan De¤erlendirme ve Kararlar, kendi konuları çerçevesinde, hareketimizin yafladı¤ı ideolojik geliflmenin en ileri ve özlü ifadeleridir. Bu belgelerin örgütün 301
elinde yolgös-terici birer gerçek silaha dönüflebilmesi gerekir. Zamanın eskitece-¤i metinler de¤ildir bunlar. Örgüt bugüne kadar yapamadı¤ını flu andan itibaren yapmalı, bu belgelere haketti¤i ilgiyi göstere-bilmelidir. Örgüt sorunlarımızın özünü kavramak sabırsızlı¤ı için-deki yoldafllar, De¤erlendirme ve Kararlar’ı döne döne inceleyebil-melidirler. Bu yazıya ek ve bu tartıflmanın tamamlayıcı bir parçası ola-rak, bugüne kadar yayınlanmıfl bulunulan temel örgütsel yazı-larımızın bir derlemesini ayrıca sunuyoruz. Buradaki de¤erlendirmeyi tam ve do¤ru anlayabilmek için bu derleme, afla¤ıda sıralanan Konferans Belgeleri ile bir arada ve özenle incelenmek zorundadır. Kuflkusuz kendi baflına bu inceleme ve bunun üzerine oturan tartıflmalar sorunlarımızı çözmeyecektir. Fakat çözüme götürecek yolu açacaktır. Bundan kuflku duyulmamalıdır. 1) MK’nın I. Genel Konferansın Toplanmasına ‹liflkin Kararı 2) Parti: Proletaryanın Devrimci Öncüsü 3) ‹flçi Hareketi ve Sosyalist Hareket 4) Örgütsel Sorunlar 5) EK‹M’in ‹lk Örgütsel fiekillenifli Üzerine De¤erlendirme * EK‹M, “kan uyuflmazlı¤ı” olarak özetlenen çeliflkinin so-nuçlarına artık daha fazla katlanamayaca¤ı ve katlanmak isteme-di¤i bir noktada bulunmaktadır. EK‹M, bu çeliflkiyi köklü bir zihniyet de¤iflimi ile, güç ve olanakların bu de¤iflime uygun bir yeniden düzenlenifli ile gidermek ihtiyaç ve iste¤i içindedir. Örgüt bünyesinde MK’dan en alt birime kadar duyulan rahatsızlık bu-nun göstergesidir. Bunun tek bir önkoflulu var. Örgüt her düzey-de, gösterdi¤i de¤iflim arzusuna uygun bir enerji ve kararlılıkla hareket etmeli, sorunlardan duydu¤u rahatsızlı¤ı bu sorunları an-lamak ve aflmak inancı ve çabası ile birlefltirmelidir.
EK‹M’in yeni dönemi EK‹M bir dönemi geride bırakmıfl bulunmaktadır.
I. Genel Konferansımızı izleyen bu dönem, Türkiye devrim-ci hareketinde yeni bir tasfiyeci dalga olarak yaflandı ve bizim saflarımızda da önemli bir tahribata yolaçtı. Hareketin örgütsel cephesinde ciddi bir önderlik zayıflı¤ı olarak kendini gösteren ve geliflme süreçlerimizde çarpıklıklara yolaçan bu dönem, Ola-¤anüstü Konferansımızla birlikte bugün artık geride kalmıfltır. EK‹M yeni döneme yalnızca ayakba¤larını çözerek, yozlafl-mıfl ve yabancılaflmıfl ö¤elerden saflarını temizleyerek de¤il, çok daha önemli olarak, kusurlarını, geliflmesini bozup sınırlayan zaafiyet alanlarını sert ve uzlaflmaz bir mücadele konusu haline getirerek girmektedir. Bu önemli bir bafları ve yeni bir dönemin baflında büyük bir avantajdır. Ne var ki bu bitmifl sonuçlanmıfl olmak bir yana, henüz bafllamıfl bulunan ve hiç ara verilmeksi-zin kararlılıkla sürdürülmesi gereken
Komünist bir siyasal sınıf örgütünü her alanda infla 302 etmek için ileri!
303
May›s 1992
bir mücadeledir. Ola¤an-üstü Konferans›m›z›n bu konuda uyar› niteli¤indeki de¤erlen-dirmesi yeterince net, gerekleri bakımından ise yaflamsaldır. “EK‹M’de tasfiyecilik tasfiye edilmifltir... Konferansımız bunu iflin en acil fakat en kolay yanı olarak de¤erlendirmektedir. EK‹M’de düflkünlük derecesinde bir liberal tasfiyecili¤i besleyen tüm kaynakların kurutulması ile kendi asli sorumluluklarını ger-çeklefltirecek bir çalıflma ve seferberlik, görevlerimizin asıl alanıdır. Komünistler tüm güç ve iradeleri ile bu zor alanı kucaklayacak-lardır. EK‹M’in ideolojik çizgisi, bu güç ve iradenin hem kayna¤ı hem güvencesidir.” fiu tekrar tekrar vurgulanmalı ve her yoldafl tarafından hep akılda tutulmalıdır. Tasfiyecilik bizdeki eksiklik ve zaafların ken-disi de¤il, fakat yalnızca yo¤unlaflmıfl ve irinleflmifl bir biçimi oldu. Tasfiyecili¤in tasfiyesi kendi baflına sorunu çözmemifl, fakat yalnızca çözüm için uygun koflullar yaratmıfltır. fiimdi önümüzde kusurlarımızı gidermek, zaaflarımızın kökünü kazımak, görev ve hedeflerimizi gerçeklefltirmek sorumlulu¤u vardır. Bu genifl ve uzun süreli bir mücadele alanıdır. Bu zorlu mücadele, en az tas-fiyecili¤e karflı verilen ölçüsünde kararlı, o ölçüde kesin ve uz-laflmaz olmak zorundadır. EK‹M, Türkiye devrimci hareketinin yeni bir mezhebi de-¤il, parti öncesi bir örgüt ve bir parti infla hareketidir. Bu konum ve nitelik, onun görev ve sorumluluklarının kapsamını da vermektedir. I. Genel Konferansımızın belgelerinde (De¤erlendirme ve Kararlar) bu görev ve sorumlulukların teorik, politik ve örgütsel kapsamı, organik bütünlü¤ü içinde ve yeterince açık bir biçimde ortaya konmufl bulunmaktadır. Tasfiyecilik EK‹M’in iddiasını ve misyonunu, onun teorik, politik ve örgütsel alanlardaki görev ve hedeflerini sınırlayıp da-raltarak, bir parti infla hareketinin de¤il “41. grup” konumunda bir yeni mezhebin ihtiyaçları derekesine indirgeyerek, bofla çıkar-mak istedi. Tasfiyecili¤i tasfiye etmifl bulunan EK‹M’in önün-de ise, görev ve hedeflerini hiçbir biçimde sınırlayıp daraltmadan, fakat bu görev ve hedeflerin 304
farklı alanları arasında zaafa u¤ra-mıfl bulunan bütünlü¤ü ve uyumu yeniden kurmak ve pekifltirmek acil görevi durmaktadır. Bunun gerekleri kararlılıkla yerine geti-rilecektir. EK‹M’de aksayan, perspektiflerindeki bulanıklık ya da bofl-luk de¤il, bunları gerçeklefltirme güç ve iddiasındaki yetersizlik-tir. Özgüven ve misyon duygusundaki zayıflamadır. Dıfl koflulla-rın baskısı ile görevlerin a¤ırlı¤ı bu zayıflı¤ı beslemifltir. Tasfiye-cili¤e varan ideolojik da¤ılma buradan do¤mufltur. EK‹M bu açıdan kendini yeniden bulmalıdır. Yeniden diyo-ruz, zira EK‹M’in çıkıflı gerçek bir iddia ve özgüvene dayalı idi. O kendisini I. Genel Konferansa ulafltıran ilk büyük geliflme atı-lımını buna borçluydu. Cüret etmifl ve baflarmıfltı. Buna gücü yet-meyenleri yolda bırakarak ve dönüp bir an bile geriye bakmaya-rak... Sonradan tasfiyeci platforma kayan insanların hareketimiz üzerindeki en büyük tahribatı, onun bu güçlü yanını içten içe kemirmek ve zayıflatmak olmufltur. Bu tür ö¤eler, daha baflından itibaren, biri di¤erine bu u¤ursuz görevi bir miras olarak devre-derek, güçsüz, güvensiz, iddiasız ve zavallı kifliliklerini hareke-timizin bir niteli¤i haline dönüfltürmek istemifllerdir, EK‹M’in düzeyine yükseleceklerine, onu kendi düzeylerine düflürme e¤ilimi ve çabası içinde olmufllardır. Ola¤anüstü Konferansımız hem bu tasfiyeci düflünce ve davranıfl çizgisinin son temsilcilerini süpürüp atarak, hem de böylelerinin saflarımızda ortaya çıkıflını ve yaflama imkanı bulmasını kolaylafltıran zaaflarımızı irdeleyerek, önemli bir bafları elde etmifltir. fiimdi EK‹M yeniden, bu kez bizi partiye ulafltıracak bir pers-pektif ve ruhla, cüret edecek ve baflaracaktır. ‹ddialı olmak, soyut de¤il fakat tümüyle somut bir niteliktir. ‹ddia, kendini soyut sözlerde de¤il, sa¤lam perspektiflerde ve on-lara dayalı somut geliflme süreçlerinde ortaya koymak zorunda-dır. Komünistler bunun bilincindedirler.
305
* * * Örgüt yapımız ve yaflamımızdaki zaafları gidermek, sistema-tik bir siyasal faaliyet yürütme yetene¤inde bir örgütsel konuma ve çalıflma tarzına ulaflmak, hareketimizin bugün en acil ihtiyacı durumundadır. Güç, dikkat, enerji ve çaba bugün buna, bu acil ihtiyaca yöneltilmifltir. Ne var ki, zayıflı¤ı örgütsel bunalım süreci içerisinde çıplak biçimde açı¤a çıkmıfl iç ideolojik birli¤imizi kuvvetlendirip pekifltirmek, ideolojik kavrayıflı sürekli bir biçimde derinlefltirmek, bu acil görevlerimizi sa¤lıklı bir biçimde baflarabilmenin zorunlu kofluludur. Bunun anlamı ve önemi kavranmadıkça, bunalım ö¤e-lerine dönüflen sorunlarımızın gerçek ve kalıcı bir çözümüne de ulaflılamayacaktır. Politik çalıflmada kendili¤indencili¤in ve dar pratikçili¤in, örgütsel alanda flekilsizli¤in, ilkelli¤in, amatörlü¤ün gerisinde, her zaman ideolojik kavrayıfl zayıflı¤ı, “teoriye karflı tam bir umur-samazlık” vardır. Komünistler bu basit fakat yaflamsal do¤ruyu her zamankinden daha fazla akılda tutmalıdırlar.
ketimize belli bir dinamizm kazandırmıfltır. Fakat bugünkü haliy-le bu henüz tatmin edici olmaktan uzaktır. Hareketin gerçek bir sarsıntı ve silkinifle ihtiyacı var. Bu do¤rultuda bilinçli ve sürekli bir çaba gereklidir. Rehavet, gevfleklik, laçkalık, sorumsuzluk, tüm bunlar, tasfiyecili¤i karakterize eden ilkellik ve amatörlü¤ün yan sonuçları idi ve örgüt yaflamımızda epeyce iz bıraktılar. Kazandı¤ımız dinamizmi bu izlerin tümden kazınmasına da yöneltmeliyiz. Bu bize görevlerimizin tüm cephelerindeki yükleri cesaretle üstlenmek ve baflarıyla gerçeklefltirmek do¤rultusunda daha güçlü bir dinamizm kazandıracaktır. 1 Ocak 1993
* * * I. Genel Konferansımızı izleyen dönem hareketimizin ge-liflmesinde önemli adımlara sahne olabilirdi, olmadı. Bu iki yıl kaybedilmifltir. Ola¤anüstü Konferansımız bu gerçe¤i yüreklilik-le ifade etmifltir. Fakat bunu, önümüzdeki yılda geride kalan dö-nemin kayıplarını da telafi etmek ça¤rısıyla birlefltirmifltir. EK‹M, bu ça¤rıyı gerçek kılacak tüm potansiyel olanaklara sahiptir. Her-fley bu olanakların ne ölçüde örgütlenip seferber edilebilece¤ine ba¤lıdır. Kendi deneyimimiz do¤ru ve sa¤lam perspektiflerin ba-flarının önkoflulu oldu¤unu, fakat asla kendisi olmadı¤ını bir kez daha göstermifltir. Bafları, bu perspektiflere sıkı sıkıya sarılarak, onları tüm güç-lüklere ve engellere ra¤men yaflama uygulama gücü, iradesi ve ısrarı gösterilerek, bizzat ve somut olarak örgütlenebilmelidir. ‹ç mücadele süreci ve Ola¤anüstü Konferans, bugün hare306
307