‹Ç‹NDEK‹LER 7
Sunufl
11
Habip Gül’ün özgeçmifli
14
Ümit Alt›ntafl’›n özgeçmifli Ulucanlar katliam›
19
Katliamlar›n hesab›n› soral›m!
23
Ulucanlar katliam› ve ötesi
34
Ulucanlar katliam›n›n politik anlam› ve arka plan› Habip ve Ümit...
59 114
Onlar partimizin özü ve özetidirler Zor dönemin bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcileri
149
Zafere on y›ld›z... Yoldafllar›n›n kaleminden...
163
Kavga yerinizi alacak yeni savaflç›lar do¤uruyor
175
Yaflamlar› ve ölümleriyle davam›z› yücelttiler
186
Ölüm çiçek açt› ölümsüz bedeninde...
195
Katiller karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler
216
Parçal› Bulut'un düflü
217
Geceyle batmayan günefle...
228
“En önde savaflman›n onuru sizin”
Zor dönem devrimcileri Habip ve Ümit
EKSEN YAYINCILIK EKSEN Bas›m Yay›n Ltd. fiti. Mollafleref Mh. Turgut Özal Cd. (Millet Cd.) No: 50/10 Fatih/‹stanbul Tel-Fax: (212) 534 32 39
‹Ç‹NDEK‹LER 7
Sunufl
11
Habip Gül’ün özgeçmifli
14
Ümit Alt›ntafl’›n özgeçmifli Ulucanlar katliam›
19
Katliamlar›n hesab›n› soral›m!
23
Ulucanlar katliam› ve ötesi
34
Ulucanlar katliam›n›n politik anlam› ve arka plan› Habip ve Ümit...
59 114
Onlar partimizin özü ve özetidirler Zor dönemin bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcileri
149
Zafere on y›ld›z... Yoldafllar›n›n kaleminden...
163
Kavga yerinizi alacak yeni savaflç›lar do¤uruyor
175
Yaflamlar› ve ölümleriyle davam›z› yücelttiler
186
Ölüm çiçek açt› ölümsüz bedeninde...
195
Katiller karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler
216
Parçal› Bulut'un düflü
217
Geceyle batmayan günefle...
228
“En önde savaflman›n onuru sizin”
Zor dรถnem devrimcileri Habip ve ร mit
Zor dรถnem devrimcileri Habip ve ร mit
‹Ç‹NDEK‹LER 7
Sunufl
11
Habip Gül’ün özgeçmifli
14
Ümit Alt›ntafl’›n özgeçmifli Ulucanlar katliam›
19
Katliamlar›n hesab›n› soral›m!
23
Ulucanlar katliam› ve ötesi
34
Ulucanlar katliam›n›n politik anlam› ve arka plan› Habip ve Ümit...
59 114
Onlar partimizin özü ve özetidirler Zor dönemin bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcileri
149
Zafere on y›ld›z... Yoldafllar›n›n kaleminden...
163
Kavga yerinizi alacak yeni savaflç›lar do¤uruyor
175
Yaflamlar› ve ölümleriyle davam›z› yücelttiler
186
Ölüm çiçek açt› ölümsüz bedeninde...
195
Katiller karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler
216
Parçal› Bulut'un düflü
217
Geceyle batmayan günefle...
228
“En önde savaflman›n onuru sizin”
234
Habip yoldafl›n yaflam› bir mücadele manifestosuydu
239
Dünyaya her zaman gururla bakan bir komünist devrimci...
244
Senin ard›ndan hep seninle!..
250
U¤runa tereddütsüz ölünecek bir davaya
SUNUfi
adanm›fl iki devrimci yaflam 255
Onlar yenilmez bir davan›n temsilcileriydiler
258
Onlar devrim davas›nda ölümsüzlefltiler
261
Bir Habip ölür, bin Habip do¤ar!
263
Habip: Her zaman bir ad›m önde olmak!
271
“Yarat›c›l›¤›n sonu, isyan›n s›n›r›” yoktu...
275
Hoflçakal tad›nda gecikmifl bir merhaban›n hüznüyle... Dostlar› ve yak›nlar›n›n kaleminden...
283
Habip’in öyküsü
299
“Asla affetmeyece¤im”
306
“Sevdim seni, sevgili bildi¤in kavgan› kavgam bildi¤im için!”
313
“Kendini devrimci mücadele içinde buldu”
315
“Öldüremediler seni, daha da ço¤altt›lar”
320
Ac›l› bir annenin yüre¤inden kopan 盤l›k
324
Habipler’in ço¤almas› düflmana korku veriyor
327
Ekler
7
SUNUfi 234
Habip yoldafl›n yaflam› bir mücadele manifestosuydu
239
Dünyaya her zaman gururla bakan bir komünist devrimci...
244
Senin ard›ndan hep seninle!..
250
U¤runa tereddütsüz ölünecek bir davaya adanm›fl iki devrimci yaflam
255
Onlar yenilmez bir davan›n temsilcileriydiler
258
Onlar devrim davas›nda ölümsüzlefltiler
261
Bir Habip ölür, bin Habip do¤ar!
263
Habip: Her zaman bir ad›m önde olmak!
271
“Yarat›c›l›¤›n sonu, isyan›n s›n›r›” yoktu...
275
Hoflçakal tad›nda gecikmifl bir merhaban›n hüznüyle... Dostlar› ve yak›nlar›n›n kaleminden...
283
Habip’in öyküsü
299
“Asla affetmeyece¤im”
306
“Sevdim seni, sevgili bildi¤in kavgan› kavgam bildi¤im için!”
313
“Kendini devrimci mücadele içinde buldu”
315
“Öldüremediler seni, daha da ço¤altt›lar”
320
Ac›l› bir annenin yüre¤inden kopan 盤l›k
324
Habipler’in ço¤almas› düflmana korku veriyor
327
Ekler
Ulucanlar katliam›, zindan cephesinde 12 Eylül askeri faflist darbesiyle birlikte bafllayan büyük çat›flmada bir dönüm noktas›n› iflaretliyordu. Çok geçmeden olaylar›n da aç›kl›kla gösterdi¤i gibi, bu katliam, çat›flmay› devlet lehine art›k bir sonuca ba¤lamak isteyen ve devrimci tutsaklar› teslim alma amac›na dayanan hücre sald›r›s›n›n bir bafllang›ç vurufluydu. Bu çerçevede Ulucanlar katliam› ile 19 Aral›k katliam› ayn› sald›r›n›n iki kanl› halkas› durumundad›rlar. Habip Gül ve Ümit Alt›ntafl, Ulucanlar’da gerçeklefltirilen faflist katliamda hayat›n› kaybeden on devrimciden ikisi. Fakat siyasal özgeçmifllerine kabaca gözatt›¤›m›zda bile kolayca görebilece¤imiz gibi, onlar› birlikte hayatlar›n› kaybettikleri öteki devrimcilerden ay›ran temel önemde baz› özellikler var. Bu çerçevede siyasal yaflamlar›na gösterilen yo¤un ilginin de bir kan›t› olan bu kitap, bu özellikleri çok yönlü olarak ortaya koyuyor. Siyasal-örgütsel yaflamlar› ile ilgili somut bilgilere bakt›¤›m›zda, Habip Gül ve Ümit Alt›ntafl flahs›nda leninist anlamda örnek iki profesyonel devrimci ile yüzyüze oldu¤umuzu görüyoruz. Yenilgilerin birbirini izledi¤i ve bunun ürünü tasfiyeci dalgalar›n devrimci olan çok fleyin üzerinden bir silindir gibi geçti¤i bir tarihi dönemde, bilinçli ve inançl› devrimcili¤in, bu temel üzerinde devrim davas›na adanm›fll›¤›n örnek temsilcileri olmay› baflarabilmenin büyük onurunu tafl›yorlar onlar. Yoldafllar›n›n yapt›klar› de¤erlendirmelerde özellikle vurguland›¤› gibi, onlar bu adanm›fll›¤›, ölümlerinden önce ve bundan çok, bizzat siyasal ve örgütsel yaflamlar› üzerinden ortaya koydular. Onlar› “Zor dönem devrimcileri” olarak tan›mlamak, 7
bu çerçevede, kendilerinde somutlad›klar› kimli¤in veciz bir ifadesi say›lmal›d›r. Bu kimli¤i, saflar›nda mücadele ettikleri ve s›radan sempatizan konumundan bafllayarak yo¤un ve karmafl›k süreçlerin ard›ndan en üst kademesine kadar yükseldikleri (katledildiklerinde ikisi de TK‹P Merkez Komitesi üyesiydiler) partinin kimli¤inden ay›rmak elbette mümkün de¤ildir. *** Bu kitap Habip ve Ümit hakk›nda kaleme al›nan yaz›lardan olufluyor. Bunun tek istisnas› Ulucanlar katliam›n› konu alan iki de¤erlendirmedir. Bunlar, yoldafllar›m›z›n da hayat›n› kaybetti¤i hunharca katliam›n tarihsel ve politik arka plan›n› genel çizgileriyle verdikleri için, bu derleme içine al›nm›fllard›r. Kitapta biraraya getirilen metinler, pek az istisnayla, Ulucanlar katliam›n› izleyen haftalar ve aylar içerisinde yay›nlanm›flt›r Habip ve Ümit hakk›nda yaz›lan herfleye burada yer veremedi¤imizi de hat›rlatal›m. *** Hala zor bir dönemin içindeyiz. Zorluk, sistematik bask› ve terörden çok, s›n›f ve emekçi hareketinin de zay›fl›¤› koflullar›nda, devrimci süreci ilerletmedeki zorlanmalarda ifadesini buluyor. Bu zorluk y›llard›r tasfiyecilik üretiyor ve biz içinden geçti¤imiz flu dönemde bunun ibret verici baz› yeni örnekleriyle yüzyüzeyiz. Birçok belirti, geleneksel küçük-burjuva devrimci ak›mlar›n, süreçleri herfleye ra¤men devrimci kimli¤i asgari s›n›rlar içerisinde korumay› baflararak gö¤üsleme gücünü önemli ölçüde yitirdiklerini göstermektedir. Böyle bir dönemde okura sundu¤umuz bu kitab›n zor dönem devrimcili¤i bilinci ve prati¤ine katk›da bulunaca¤›n› umuyoruz. 1 Ekim 2002
Ulucanlar flehitlerinin an›lar› önünde sayg›yla e¤iliyoruz...
Devrim flehitleri ölümsüzdür! Habip Gül Ümit Alt›ntafl Aziz Dönmez Ahmet Savran ‹smet Kavakl›o¤lu Abuzer Çat Zafer K›rb›y›k Mahir Emsalsiz Önder Gençaslan Halil Türker
Ulucanlar flehitlerinin an›lar› önünde sayg›yla e¤iliyoruz...
Devrim flehitleri ölümsüzdür! Habip Gül Ümit Alt›ntafl Aziz Dönmez Ahmet Savran ‹smet Kavakl›o¤lu Abuzer Çat Zafer K›rb›y›k Mahir Emsalsiz Önder Gençaslan Halil Türker
Yaflam› bir mücadele ve direnifl manifestosu olan komünist iflçi önder
Habip Gül/ Nevzat Çiftçi (Tekoflin/Sidar) Nevzat Çiftçi yoldafl, Kürt kökenli yoksul köylü bir ailenin çocu¤u olarak, 1967 y›l›nda, Elaz›¤ ili Karakoçan ilçesi Ball›ca Köyü'nde do¤du. Komünist hareketin saflar›na daha en bafl›ndan itibaren (1987) bir iflçi olarak ‹zmir’de kat›ld›. Alia¤a, Foça, Menemen bölgesindeki faaliyetlerde demir-çelik iflçisi bir militan olarak etkin bir biçimde yer ald›. 1991’de bir grup baflka iflçi arkadafl› ile birlikte tutukland›. Tutukland›¤›nda 4 çocuk babas›yd›. ‹zmir Kemalpafla Cezaevi’nde direngen tutumuyla öne ç›kt› ve buradan Ekim’e Tekoflin imzas›yla yaz›lar yazmaya bafllad›. Hapis cezas› bitmiflken ve para cezas› nedeniyle yat›yorken, duvarlar› delerek özgürlü¤üne kavufltu. Bu eylemine iliflkin “Duvarlar›n›z› deldik, düzeninizi de 11
Yaflam› bir mücadele ve direnifl manifestosu olan komünist iflçi önder
Habip Gül/ Nevzat Çiftçi (Tekoflin/Sidar) Nevzat Çiftçi yoldafl, Kürt kökenli yoksul köylü bir ailenin çocu¤u olarak, 1967 y›l›nda, Elaz›¤ ili Karakoçan ilçesi Ball›ca Köyü'nde do¤du. Komünist hareketin saflar›na daha en bafl›ndan itibaren (1987) bir iflçi olarak ‹zmir’de kat›ld›. Alia¤a, Foça, Menemen bölgesindeki faaliyetlerde demir-çelik iflçisi bir militan olarak etkin bir biçimde yer ald›. 1991’de bir grup baflka iflçi arkadafl› ile birlikte tutukland›. Tutukland›¤›nda 4 çocuk babas›yd›. ‹zmir Kemalpafla Cezaevi’nde direngen tutumuyla öne ç›kt› ve buradan Ekim’e Tekoflin imzas›yla yaz›lar yazmaya bafllad›. Hapis cezas› bitmiflken ve para cezas› nedeniyle yat›yorken, duvarlar› delerek özgürlü¤üne kavufltu. Bu eylemine iliflkin “Duvarlar›n›z› deldik, düzeninizi de 11
y›kaca¤›z!” bafll›kl› yaz›s› Ekim’in 1 Haziran ‘93 tarihli say›s›nda yay›nland›. Firardan k›sa bir süre sonra EK‹M’in Adana ‹l Örgütü’nde ‹K üyesi olarak görev ald› ve s›n›f içindeki çal›flmay› yönetti. Çok geçmeden burada yeniden tutukland›. Gördü¤ü a¤›r iflkenceye ra¤men tam bir direnifl çizgisi sergiledi ve ifade vermedi. Bu operasyonda gerçek kimli¤i a盤a ç›kar›lamad›¤› için bu andan itibaren üstünde bulunan sahte kimlikteki isimle, Habip Gül olarak bilinmeye baflland›. Malatya Cezaevi’nde Habip Gül olarak yatt›. Tahliye olduktan sonra bu kez ‹stanbul ‹l Örgütü'nde yine s›n›f çal›flmas›n› yürüttü ve yönetti. EK‹M 3. Genel Konferans›'n› önceleyen bir k›sa döneme s›¤an bu çal›flman›n baflar›s› ve deneyimleri, Konferans›n s›n›f çal›flmas› gündeminde örnek çal›flma olarak geniflçe yer ald›. EK‹M 3. Genel Konferans›'n›n kamuoyuna sunulmufl tutanaklar› buna tan›kl›k etmektedir. ‘95 Mart’›nda toplanan 3. Konferansa ‹stanbul delegesi ve Sidar ismiyle kat›lan Habip Gül, ilk kez burada EK‹M Merkez Komitesi’ne seçildi. Konferans’tan hemen sonra, 26 Nisan 1995’de, toplu bir operasyonda yeniden tutukland›. Bir kez daha tam bir direnifl çizgisi gösterdi, ifade vermeyi reddetti. Bu kez polis üzerinde tafl›d›¤› Altan Ersoy isimli kimli¤in sahte oldu¤unu a盤a ç›kard›, fakat kimli¤in alt›ndan Nevzat Çiftçi de¤il Habip Gül ç›kt›. Bayrampafla Cezaevi’nde Habip Gül kimli¤i ile yatt›. ‘95 Aral›k’›nda tahliye olunca bu kez Ankara ‹l Örgütü’nde çal›flt› ve bir kez daha s›n›f çal›flmas›n› üstlendi. Çok geçmeden bu kez ‘96 y›l› May›s’›nda Ankara’da tutukland›. Her zamanki gibi burada da tam bir direnifl çizgisi gösterdi. Polis üzerinde tafl›d›¤› 12
Hüseyin Özüdo¤ru kimli¤inin sahte oldu¤unu, ancak savc›l›k aflamas›nda a盤a ç›karabildi. Fakat kimli¤in alt›ndan bir kez daha yaln›zca Habip Gül ç›kt›. Gerçek kimli¤inin Nevzat Çiftçi oldu¤u aylar sonra ve yak›nlar›n›n bir hatas› sonucu anlafl›ld›. Habip Gül kendisini Ankara tutuklamas› sonras›nda büyük Zindan Direnifli’nin içinde buldu. Baca¤›ndaki kurflun yaras›na ve henüz içinden ç›kt›¤› iflkencenin a¤›r etkilerine ra¤men ölüm orucunu sonuna kadar sürdürenlerden biri oldu. Bundan sonra Ankara Merkez Kapal› Cezaevi üzerinden zindandaki direniflçi kimli¤in sembol isimlerinden biri haline geldi. DGM’deki yarg›lamalarda cepheden siyasal savunmalar yapt›. Kemalpafla’da iken bafllatt›¤› gelene¤i sürdürerek, komünist bas›na Habip Gül ve Tekoflin imzalar›yla sürekli teorik, politik ve örgütsel yaz›lar yazd›. Düflünen ve savaflan komünist militan tipinin partideki en iyi örneklerinden biri oldu. ‘98 sonbahar›nda toplanan TK‹P Kurulufl Kongresi’nde g›yab›nda Merkez Komitesi üyeli¤ine seçildi. 26 Eylül 1999’da Ulucanlar’da parti ve devrim flehidi oldu. Bir demir-çelik iflçisi olan Habip Gül yoldafl›n iflçi s›n›f› saflar›ndan komünist iflçi partisinin önderli¤ine yükseldi¤i devrimci geliflim çizgisinin k›sa bir özeti böyle. Yoldafllar› muhakkak ki bu yi¤it komünist devrimciyi kamuoyuna, bugünün ve gelece¤in devrimci kuflaklar›na çok daha ayr›nt›l› bir biçimde tan›tacaklard›r. An›s› önünde derin bir sayg›, sevgi ve ba¤l›l›kla e¤iliyoruz. Devrim ve sosyalizm davas› onun gibilerinin omuzlar› üzerinde yükselecek ve zafere ulaflacakt›r.
Türkiye Komünist ‹flçi Partisi 30 Eylül ‘99 13
y›kaca¤›z!” bafll›kl› yaz›s› Ekim’in 1 Haziran ‘93 tarihli say›s›nda yay›nland›. Firardan k›sa bir süre sonra EK‹M’in Adana ‹l Örgütü’nde ‹K üyesi olarak görev ald› ve s›n›f içindeki çal›flmay› yönetti. Çok geçmeden burada yeniden tutukland›. Gördü¤ü a¤›r iflkenceye ra¤men tam bir direnifl çizgisi sergiledi ve ifade vermedi. Bu operasyonda gerçek kimli¤i a盤a ç›kar›lamad›¤› için bu andan itibaren üstünde bulunan sahte kimlikteki isimle, Habip Gül olarak bilinmeye baflland›. Malatya Cezaevi’nde Habip Gül olarak yatt›. Tahliye olduktan sonra bu kez ‹stanbul ‹l Örgütü'nde yine s›n›f çal›flmas›n› yürüttü ve yönetti. EK‹M 3. Genel Konferans›'n› önceleyen bir k›sa döneme s›¤an bu çal›flman›n baflar›s› ve deneyimleri, Konferans›n s›n›f çal›flmas› gündeminde örnek çal›flma olarak geniflçe yer ald›. EK‹M 3. Genel Konferans›'n›n kamuoyuna sunulmufl tutanaklar› buna tan›kl›k etmektedir. ‘95 Mart’›nda toplanan 3. Konferansa ‹stanbul delegesi ve Sidar ismiyle kat›lan Habip Gül, ilk kez burada EK‹M Merkez Komitesi’ne seçildi. Konferans’tan hemen sonra, 26 Nisan 1995’de, toplu bir operasyonda yeniden tutukland›. Bir kez daha tam bir direnifl çizgisi gösterdi, ifade vermeyi reddetti. Bu kez polis üzerinde tafl›d›¤› Altan Ersoy isimli kimli¤in sahte oldu¤unu a盤a ç›kard›, fakat kimli¤in alt›ndan Nevzat Çiftçi de¤il Habip Gül ç›kt›. Bayrampafla Cezaevi’nde Habip Gül kimli¤i ile yatt›. ‘95 Aral›k’›nda tahliye olunca bu kez Ankara ‹l Örgütü’nde çal›flt› ve bir kez daha s›n›f çal›flmas›n› üstlendi. Çok geçmeden bu kez ‘96 y›l› May›s’›nda Ankara’da tutukland›. Her zamanki gibi burada da tam bir direnifl çizgisi gösterdi. Polis üzerinde tafl›d›¤› 12
Hüseyin Özüdo¤ru kimli¤inin sahte oldu¤unu, ancak savc›l›k aflamas›nda a盤a ç›karabildi. Fakat kimli¤in alt›ndan bir kez daha yaln›zca Habip Gül ç›kt›. Gerçek kimli¤inin Nevzat Çiftçi oldu¤u aylar sonra ve yak›nlar›n›n bir hatas› sonucu anlafl›ld›. Habip Gül kendisini Ankara tutuklamas› sonras›nda büyük Zindan Direnifli’nin içinde buldu. Baca¤›ndaki kurflun yaras›na ve henüz içinden ç›kt›¤› iflkencenin a¤›r etkilerine ra¤men ölüm orucunu sonuna kadar sürdürenlerden biri oldu. Bundan sonra Ankara Merkez Kapal› Cezaevi üzerinden zindandaki direniflçi kimli¤in sembol isimlerinden biri haline geldi. DGM’deki yarg›lamalarda cepheden siyasal savunmalar yapt›. Kemalpafla’da iken bafllatt›¤› gelene¤i sürdürerek, komünist bas›na Habip Gül ve Tekoflin imzalar›yla sürekli teorik, politik ve örgütsel yaz›lar yazd›. Düflünen ve savaflan komünist militan tipinin partideki en iyi örneklerinden biri oldu. ‘98 sonbahar›nda toplanan TK‹P Kurulufl Kongresi’nde g›yab›nda Merkez Komitesi üyeli¤ine seçildi. 26 Eylül 1999’da Ulucanlar’da parti ve devrim flehidi oldu. Bir demir-çelik iflçisi olan Habip Gül yoldafl›n iflçi s›n›f› saflar›ndan komünist iflçi partisinin önderli¤ine yükseldi¤i devrimci geliflim çizgisinin k›sa bir özeti böyle. Yoldafllar› muhakkak ki bu yi¤it komünist devrimciyi kamuoyuna, bugünün ve gelece¤in devrimci kuflaklar›na çok daha ayr›nt›l› bir biçimde tan›tacaklard›r. An›s› önünde derin bir sayg›, sevgi ve ba¤l›l›kla e¤iliyoruz. Devrim ve sosyalizm davas› onun gibilerinin omuzlar› üzerinde yükselecek ve zafere ulaflacakt›r.
Türkiye Komünist ‹flçi Partisi 30 Eylül ‘99 13
“Düflünen ve savaflan” militan tipinin en iyi örneklerinden biriydi
Ümit Alt›ntafl (Ak›n/Tuna) Ümit Alt›ntafl yoldafl ordu mensubu bir ailenin çocu¤u olarak, 1972 y›l›nda, Erzurum'da do¤du. Ordu mensubu ailelerin toplumdan yal›t›k yaflamlar›na ra¤men, Ümit yoldafl daha çocuk denebilecek yaflta ve 12 Eylül’ün karanl›k ortam›nda devrimci düflüncelere ilgi duydu. Üniversiteye bilinçli bir devrimci militan olarak bafllad› ve Y›ld›z Teknik Üniversitesi’ndeki mücadele içinde yerini ald›. ‘91 fiubat’›ndan itibaren komünist hareketin kitaplar›n› incelemeye, Merkez Yay›n Organ› Ekim’i izlemeye ve yak›nl›k duymaya bafllad›. ‘91 sonunda Ekimci Genç Komünistler’le iliflkiye geçti ve çok geçmeden net bir biçimde saf›n› belirledi. Daha ilk andan itibaren Ekim’e A. Özen imzas›yla yaz›lar 14
gönderdi ve bu yaz›lardaki teorik-politik düflünce gücüyle dikkati çekti. Ümit yoldafl k›sa zamanda EGK çal›flmas›nda önplana ç›kt› ve bir süre sonra ‹stanbul Gençlik Komitesi’nde yer ald›. Bu arada önemli-önemsiz birçok kez gözalt›lar ve tutuklamalar yaflad›. Daha bafl›ndan itibaren direniflçi bir kimli¤in temsilcisi oldu. ‘95 Mart’›nda toplanan EK‹M 3. Genel Konferans›'na Devrim ad›yla ve ‹stanbul gençlik delegesi olarak kat›ld›. Konferans sonras›nda EK‹M ‹stanbul ‹l Komitesi üyeli¤i görevini üstlendi. Bu tarihten itibaren ‹stanbul çal›flmas›nda, özellikle de gençlik ve iflçi çal›flmas›nda belirgin bir yer tuttu. Bu süre boyunca komünist hareketin tüm yay›nlar›na sürekli ve etkin bir biçimde teorik, politik ve örgütsel yaz›lar yazd›. Bir k›sm› imzas›z yay›nlanan bu yaz›larda A. Özen, B. Özen vb. imzalar› kulland›. ‘97 Kas›m’›nda ‹stanbul’da tutukland›. ‹flkencede tam direnifl gösterdi ve bir süre Ümraniye Cezaevi’nde tutuklu olarak kald›. TK‹P Kurulufl Kongresi’ne ‹stanbul delegesi olarak ve Tuna ismi ile kat›ld›. Kongre ön haz›rl›k sürecinde bafl›ndan itibaren yer alan az say›da delegeden biriydi. Parti program› üzerine tart›flmalara etkin bir biçimde kat›lman›n yan› s›ra, kongre ön haz›rl›k sürecinde taktik komisyonu, yay›n organlar› ve gençlik komisyonlar›nda yer ald› ve sürükleyici görevler üstlendi. Kongrede Merkez Komitesi’ne seçildi ve Merkez Komitesi’nin en genç üyesi olarak kongre kapan›fl konuflmas›n› yapt›. Kongre sonras›nda partinin topluma, iflçi s›n›f›na ve kamuoyuna etkin bir biçimde tan›t›lmas› kampanyas›n›n planland›¤› ve henüz uygulamas›na geçildi¤i bir aflamada, partinin peflpefle yedi¤i 15
“Düflünen ve savaflan” militan tipinin en iyi örneklerinden biriydi
Ümit Alt›ntafl (Ak›n/Tuna) Ümit Alt›ntafl yoldafl ordu mensubu bir ailenin çocu¤u olarak, 1972 y›l›nda, Erzurum'da do¤du. Ordu mensubu ailelerin toplumdan yal›t›k yaflamlar›na ra¤men, Ümit yoldafl daha çocuk denebilecek yaflta ve 12 Eylül’ün karanl›k ortam›nda devrimci düflüncelere ilgi duydu. Üniversiteye bilinçli bir devrimci militan olarak bafllad› ve Y›ld›z Teknik Üniversitesi’ndeki mücadele içinde yerini ald›. ‘91 fiubat’›ndan itibaren komünist hareketin kitaplar›n› incelemeye, Merkez Yay›n Organ› Ekim’i izlemeye ve yak›nl›k duymaya bafllad›. ‘91 sonunda Ekimci Genç Komünistler’le iliflkiye geçti ve çok geçmeden net bir biçimde saf›n› belirledi. Daha ilk andan itibaren Ekim’e A. Özen imzas›yla yaz›lar 14
gönderdi ve bu yaz›lardaki teorik-politik düflünce gücüyle dikkati çekti. Ümit yoldafl k›sa zamanda EGK çal›flmas›nda önplana ç›kt› ve bir süre sonra ‹stanbul Gençlik Komitesi’nde yer ald›. Bu arada önemli-önemsiz birçok kez gözalt›lar ve tutuklamalar yaflad›. Daha bafl›ndan itibaren direniflçi bir kimli¤in temsilcisi oldu. ‘95 Mart’›nda toplanan EK‹M 3. Genel Konferans›'na Devrim ad›yla ve ‹stanbul gençlik delegesi olarak kat›ld›. Konferans sonras›nda EK‹M ‹stanbul ‹l Komitesi üyeli¤i görevini üstlendi. Bu tarihten itibaren ‹stanbul çal›flmas›nda, özellikle de gençlik ve iflçi çal›flmas›nda belirgin bir yer tuttu. Bu süre boyunca komünist hareketin tüm yay›nlar›na sürekli ve etkin bir biçimde teorik, politik ve örgütsel yaz›lar yazd›. Bir k›sm› imzas›z yay›nlanan bu yaz›larda A. Özen, B. Özen vb. imzalar› kulland›. ‘97 Kas›m’›nda ‹stanbul’da tutukland›. ‹flkencede tam direnifl gösterdi ve bir süre Ümraniye Cezaevi’nde tutuklu olarak kald›. TK‹P Kurulufl Kongresi’ne ‹stanbul delegesi olarak ve Tuna ismi ile kat›ld›. Kongre ön haz›rl›k sürecinde bafl›ndan itibaren yer alan az say›da delegeden biriydi. Parti program› üzerine tart›flmalara etkin bir biçimde kat›lman›n yan› s›ra, kongre ön haz›rl›k sürecinde taktik komisyonu, yay›n organlar› ve gençlik komisyonlar›nda yer ald› ve sürükleyici görevler üstlendi. Kongrede Merkez Komitesi’ne seçildi ve Merkez Komitesi’nin en genç üyesi olarak kongre kapan›fl konuflmas›n› yapt›. Kongre sonras›nda partinin topluma, iflçi s›n›f›na ve kamuoyuna etkin bir biçimde tan›t›lmas› kampanyas›n›n planland›¤› ve henüz uygulamas›na geçildi¤i bir aflamada, partinin peflpefle yedi¤i 15
operasyonlardan birinde, 21 Aral›k ‘98’de, Ankara’da tutukland›. Bir kez daha iflkencede tam bir direnifl gösterdi, poliste ifade vermeyi reddetti. Tutukluluk süresi boyunca komünist yay›n organlar›na katk›lar›n› her zamankinden daha verimli bir biçimde sürdürdü. EK‹M 3. Genel Konferans›'na Habip Gül yoldaflla birlikte ‹stanbul delegeleri içinde kat›lm›fllard›. Daha sonra TK‹P Merkez Komitesi’nde birlikte yer ald›lar ve kendisinin kongre kapan›fl konuflmas›nda kulland›¤› ifade ile, “u¤runa tereddütsüz ölünecek dava” u¤runa ölümü birlikte gö¤üslediler. Zaman onlar›n bofluna ölmedi¤ine, ölümleriyle güç ve yaflam verdikleri “u¤runa tereddütsüz ölünecek dava”n›n zafere ulaflaca¤›na tan›kl›k edecektir. Parti’nin genç kuflaklar›, gençlik hareketinin komünist iflçi partisinin önderli¤ine yetifltirdi¤i bu yi¤it komünist devrimciden sürekli ö¤reneceklerdir. O Parti’nin yetifltirmek istedi¤i “düflünen ve savaflan” militan tipinin en iyi örneklerinden biriydi. O bir parti önderi ve bir parti neferiydi. EK‹M’in “Ak›n yoldafl”›, Parti’nin “Tuna yoldafl”›, bugün tüm devrimcilerin “Ümit yoldafl”›n›n an›s› önünde derin bir sayg›, sevgi ve ba¤l›l›kla e¤iliyoruz.
Türkiye Komünist ‹flçi Partisi 30 Eylül ‘99
16
Ulucanlar katliam›...
operasyonlardan birinde, 21 Aral›k ‘98’de, Ankara’da tutukland›. Bir kez daha iflkencede tam bir direnifl gösterdi, poliste ifade vermeyi reddetti. Tutukluluk süresi boyunca komünist yay›n organlar›na katk›lar›n› her zamankinden daha verimli bir biçimde sürdürdü. EK‹M 3. Genel Konferans›'na Habip Gül yoldaflla birlikte ‹stanbul delegeleri içinde kat›lm›fllard›. Daha sonra TK‹P Merkez Komitesi’nde birlikte yer ald›lar ve kendisinin kongre kapan›fl konuflmas›nda kulland›¤› ifade ile, “u¤runa tereddütsüz ölünecek dava” u¤runa ölümü birlikte gö¤üslediler. Zaman onlar›n bofluna ölmedi¤ine, ölümleriyle güç ve yaflam verdikleri “u¤runa tereddütsüz ölünecek dava”n›n zafere ulaflaca¤›na tan›kl›k edecektir. Parti’nin genç kuflaklar›, gençlik hareketinin komünist iflçi partisinin önderli¤ine yetifltirdi¤i bu yi¤it komünist devrimciden sürekli ö¤reneceklerdir. O Parti’nin yetifltirmek istedi¤i “düflünen ve savaflan” militan tipinin en iyi örneklerinden biriydi. O bir parti önderi ve bir parti neferiydi. EK‹M’in “Ak›n yoldafl”›, Parti’nin “Tuna yoldafl”›, bugün tüm devrimcilerin “Ümit yoldafl”›n›n an›s› önünde derin bir sayg›, sevgi ve ba¤l›l›kla e¤iliyoruz.
Türkiye Komünist ‹flçi Partisi 30 Eylül ‘99
16
Ulucanlar katliam›...
Baflkentin göbe¤inde planl› faflist katliam!
Katliamlar›n hesab›n› soral›m!
Amerikanc› faflist rejim siyasi tutsaklara yönelik olarak yeni bir katliam daha gerçeklefltirdi. ‹lk bilgilere göre en az 10 devrimci tutsak katledilmifl, onlarcas› ise a¤›r biçimde yaralanm›flt›r. Ankara’da katledilen tutsaklardan ikisi, Nevzat Çiftçi (Habip Gül/Tekoflin) ve Ümit Alt›ntafl (Tuna/Ak›n) , partimizin Merkez Komitesi üyeleridir. A¤›r yaral›lar aras›nda da partimizin üyeleri vard›r. Direniflçi bir gelene¤in temsilcisi olan, defalarca siyasal poliste ifade vermeyerek en ileri düzeyde direnen ve içlerinden biri (Habip Gül) zindandaki direnifl çizgisinin simgesi haline gelen Merkez Komitesi üyesi yoldafllar›m›z›n özel bir biçimde hedef al›nm›fl olmalar› büyük bir ihtimaldir. Bu katliam planl› ve alçakça bir sald›r›n›n ürünüdür. 19
Baflkentin göbe¤inde planl› faflist katliam!
Katliamlar›n hesab›n› soral›m!
Amerikanc› faflist rejim siyasi tutsaklara yönelik olarak yeni bir katliam daha gerçeklefltirdi. ‹lk bilgilere göre en az 10 devrimci tutsak katledilmifl, onlarcas› ise a¤›r biçimde yaralanm›flt›r. Ankara’da katledilen tutsaklardan ikisi, Nevzat Çiftçi (Habip Gül/Tekoflin) ve Ümit Alt›ntafl (Tuna/Ak›n) , partimizin Merkez Komitesi üyeleridir. A¤›r yaral›lar aras›nda da partimizin üyeleri vard›r. Direniflçi bir gelene¤in temsilcisi olan, defalarca siyasal poliste ifade vermeyerek en ileri düzeyde direnen ve içlerinden biri (Habip Gül) zindandaki direnifl çizgisinin simgesi haline gelen Merkez Komitesi üyesi yoldafllar›m›z›n özel bir biçimde hedef al›nm›fl olmalar› büyük bir ihtimaldir. Bu katliam planl› ve alçakça bir sald›r›n›n ürünüdür. 19
Sorumlusu do¤rudan hükümet ve Genelkurmay’d›r. K›sa bir süre önce Bayrampafla Cezaevi'nde devlet denetimindeki faflist mafya çetelerinin iç dalaflmalar›ndan do¤an olaylar›n ard›ndan Baflbakan Ecevit’in yapt›¤› aç›klamalar, bu bizzat devlet merkezinde planlanm›fl alçakça sald›r›n›n aç›k iflaretlerini vermekteydi. Ecevit’in ABD gezisi yolunda yapt›¤› aç›klamalar, bu sald›r›n›n sorumlulu¤unu do¤rudan hükümetin tafl›d›¤›n›n yeni bir kan›t› olmufltur. Çeteleflmifl Türk devleti, bu tür planl› sald›r›lar›n gerçek nedenlerini örtmek için, her zaman kamuoyunu ve halk› aldatmaya dönük aç›klamalar yapm›flt›r. fiimdi de Adalet Bakanl›¤› eliyle yap›lan aç›klamada, sald›r›n›n bir “firar giriflimi”ni engellemeye yönelik oldu¤u iddia edilmektedir. Baflka baz› aç›klamalarda ise gerekçe olarak “sevklere direnme” gösterilmektedir. Bu çeliflkili aç›klamalar sald›r›n›n gerçek nedenlerini gizleme çabas›n›n ve pani¤in ürünüdürler. Her zaman faflist rejimin tam denetiminde ve hizmetinde kokuflmufl burjuva medyas›, kamuoyuna ve halka bu yalanlar› pompalayarak planl› faflist katliam› mazur göstermeye çal›flmaktad›r. Oysa sald›r›n›n gerçek nedeni aç›kt›r. Faflist rejim 12 Eylül’den beri sistematik bir çabayla tutsak devrimcileri teslim almaya, zindanlar› devrimci siyasal kimli¤in ö¤ütülüp yokedildi¤i rehabilitasyon merkezleri olarak kullanmaya çal›flmaktad›r. Bu politika C‹A merkezlidir ve dünyan›n dört bir taraf›nda Amerikanc› gerici ve faflist rejimler taraf›ndan uygulanmaktad›r. Türkiye’de devrimci tutsaklar bu teslim alma politikas›na karfl› son 20 y›ld›r yi¤itçe direnmektedirler. Bu direnifl içerisinde faflist rejimin say›s›z sald›r› ve katliam› ile yüzyüze kalm›fllar, say›lar› yüzleri bulan devrimci hayat›n› 20
kaybetmifl, binlercesi yaralanm›flt›r. Yeni hükümet kuruldu¤undan beri iflçi s›n›f›na ve emekçilere bir dizi sistematik sald›r› yöneltilmektedir. Sosyal güvenlik yasas›, uluslararas› tahkim, özellefltirme, açl›k, sefalet ve iflsizlik demek olan ‹MF reçetesi uygulamalar›, bu sald›r›n›n son birkaç aya s›¤an halkalar› olmufltur. Ayn› süre içerisinde Marmara depremi karfl›s›nda halk› sahipsiz b›rakan rejim, bu devletin tüm gücünün iflçi s›n›f›na ve emekçilere karfl› bir bask› ve terör gücü oldu¤unu bir kez daha kan›tlam›flt›r. Rejim deprem felaketi karfl›s›nda halka sahip ç›kmak yerine, bunu f›rsat bilerek, emekçilere yönelik sosyal güvenlik yasas›n› meclisten geçirme f›rsatç›l›¤› ve alçakl›¤› göstermifltir. Böylece halk düflman› karakterini genifl emekçi y›¤›nlar önünde bir kez daha ortaya koymufltur. ‹flçi s›n›f› ve emekçilerin kurtuluflu davas› u¤runa savaflan devrimci tutsaklara yönelik sald›r›lar da bu genel sald›r›lar›n bir parças› ve uzant›s›d›r. Sosyal güvenlik yasas›yla iflçi s›n›f›na ve emekçilere karfl› “kararl›l›k” gösteren ve bununla övünen Amerikanc› rejim flimdi de devrimci tutsaklar› teslim alma politikas›nda bir “kararl›l›k” göstermek peflindedir. Ecevit’in uflakça bir ruhla haz›rland›¤› ABD gezisi yolunda yapt›¤› aç›klamalar bu tür bir hevesin ifadesidir. Ecevit, “her ne olursa olsun devlet otoritesi sa¤lanacakt›r” diyerek, devletin bu konudaki alçakça niyetlerini ve yeni sald›r› haz›rl›klar›n› aç›kça ortaya koymufltur. Fakat bu 20 y›ll›k bofl bir çabad›r. Devletin gücü devrimci tutsaklar›n direnme kararl›l›¤›n› k›rmaya, onlar› teslim almaya yetmez. Son 20 y›l bunun kan›t›d›r. Bir kez daha faflist rejim boyun e¤mek zorundad›r ve boyun 21
Sorumlusu do¤rudan hükümet ve Genelkurmay’d›r. K›sa bir süre önce Bayrampafla Cezaevi'nde devlet denetimindeki faflist mafya çetelerinin iç dalaflmalar›ndan do¤an olaylar›n ard›ndan Baflbakan Ecevit’in yapt›¤› aç›klamalar, bu bizzat devlet merkezinde planlanm›fl alçakça sald›r›n›n aç›k iflaretlerini vermekteydi. Ecevit’in ABD gezisi yolunda yapt›¤› aç›klamalar, bu sald›r›n›n sorumlulu¤unu do¤rudan hükümetin tafl›d›¤›n›n yeni bir kan›t› olmufltur. Çeteleflmifl Türk devleti, bu tür planl› sald›r›lar›n gerçek nedenlerini örtmek için, her zaman kamuoyunu ve halk› aldatmaya dönük aç›klamalar yapm›flt›r. fiimdi de Adalet Bakanl›¤› eliyle yap›lan aç›klamada, sald›r›n›n bir “firar giriflimi”ni engellemeye yönelik oldu¤u iddia edilmektedir. Baflka baz› aç›klamalarda ise gerekçe olarak “sevklere direnme” gösterilmektedir. Bu çeliflkili aç›klamalar sald›r›n›n gerçek nedenlerini gizleme çabas›n›n ve pani¤in ürünüdürler. Her zaman faflist rejimin tam denetiminde ve hizmetinde kokuflmufl burjuva medyas›, kamuoyuna ve halka bu yalanlar› pompalayarak planl› faflist katliam› mazur göstermeye çal›flmaktad›r. Oysa sald›r›n›n gerçek nedeni aç›kt›r. Faflist rejim 12 Eylül’den beri sistematik bir çabayla tutsak devrimcileri teslim almaya, zindanlar› devrimci siyasal kimli¤in ö¤ütülüp yokedildi¤i rehabilitasyon merkezleri olarak kullanmaya çal›flmaktad›r. Bu politika C‹A merkezlidir ve dünyan›n dört bir taraf›nda Amerikanc› gerici ve faflist rejimler taraf›ndan uygulanmaktad›r. Türkiye’de devrimci tutsaklar bu teslim alma politikas›na karfl› son 20 y›ld›r yi¤itçe direnmektedirler. Bu direnifl içerisinde faflist rejimin say›s›z sald›r› ve katliam› ile yüzyüze kalm›fllar, say›lar› yüzleri bulan devrimci hayat›n› 20
kaybetmifl, binlercesi yaralanm›flt›r. Yeni hükümet kuruldu¤undan beri iflçi s›n›f›na ve emekçilere bir dizi sistematik sald›r› yöneltilmektedir. Sosyal güvenlik yasas›, uluslararas› tahkim, özellefltirme, açl›k, sefalet ve iflsizlik demek olan ‹MF reçetesi uygulamalar›, bu sald›r›n›n son birkaç aya s›¤an halkalar› olmufltur. Ayn› süre içerisinde Marmara depremi karfl›s›nda halk› sahipsiz b›rakan rejim, bu devletin tüm gücünün iflçi s›n›f›na ve emekçilere karfl› bir bask› ve terör gücü oldu¤unu bir kez daha kan›tlam›flt›r. Rejim deprem felaketi karfl›s›nda halka sahip ç›kmak yerine, bunu f›rsat bilerek, emekçilere yönelik sosyal güvenlik yasas›n› meclisten geçirme f›rsatç›l›¤› ve alçakl›¤› göstermifltir. Böylece halk düflman› karakterini genifl emekçi y›¤›nlar önünde bir kez daha ortaya koymufltur. ‹flçi s›n›f› ve emekçilerin kurtuluflu davas› u¤runa savaflan devrimci tutsaklara yönelik sald›r›lar da bu genel sald›r›lar›n bir parças› ve uzant›s›d›r. Sosyal güvenlik yasas›yla iflçi s›n›f›na ve emekçilere karfl› “kararl›l›k” gösteren ve bununla övünen Amerikanc› rejim flimdi de devrimci tutsaklar› teslim alma politikas›nda bir “kararl›l›k” göstermek peflindedir. Ecevit’in uflakça bir ruhla haz›rland›¤› ABD gezisi yolunda yapt›¤› aç›klamalar bu tür bir hevesin ifadesidir. Ecevit, “her ne olursa olsun devlet otoritesi sa¤lanacakt›r” diyerek, devletin bu konudaki alçakça niyetlerini ve yeni sald›r› haz›rl›klar›n› aç›kça ortaya koymufltur. Fakat bu 20 y›ll›k bofl bir çabad›r. Devletin gücü devrimci tutsaklar›n direnme kararl›l›¤›n› k›rmaya, onlar› teslim almaya yetmez. Son 20 y›l bunun kan›t›d›r. Bir kez daha faflist rejim boyun e¤mek zorundad›r ve boyun 21
e¤ecektir. Sald›r›n›n güncel biçimi devrimci tutsaklar› hücrelere sokmakt›r. Devrimciler “hücre tipi” uygulamalar›na boyun e¤meyeceklerini say›s›z kez yinelemifller ve bunu direnme pratikleriyle de göstermifllerdir. Partimizin iki Merkez Komitesi üyesinin bu u¤urda ölümü en önde ve yi¤itçe kucaklamalar› bu kararl›l›¤›n en son ve en anlaml› göstergesi olmufltur. Bugün ülke çap›nda devrimci tutsaklar direnifl halindedirler. Partimiz, iflçi s›n›f›n› ve emekçileri, tüm ilerici ve devrimci güçleri, sendikalar› ve demokratik kitle örgütlerini devrimci tutsaklara omuz vermeye, baflkentin göbe¤indeki alçakça katliam›n hesab›n› sormaya ça¤›rmaktad›r. Partimiz, tüm devrimci güçleri kararl›l›k gösterisi peflindeki faflist rejimin heveslerini kursa¤›nda b›rakmak için tüm güç ve olanaklar›n› birlefltirmeye, acil bir güç ve eylem birli¤i örgütlemeye ça¤›rmaktad›r. Partimiz, tüm partili güçlerimizi; örgütlerimizi, militanlar›m›z› ve sempatizanlar›m›z›, ölümü yi¤itçe kucaklayan partimizin iki Merkez Komitesi üyesinin ölümleriyle yapt›klar› ça¤r›ya yan›t olarak, en ileri düzeyde seferber olmaya, en büyük bir enerji ve fedakarl›k ruhuyla mücadele görevlerini omuzlamaya ça¤›rmaktad›r. Devrimci tutsaklar teslim al›namaz! Devrim davas› yenilmezdir!
Türkiye Komünist ‹flçi Partisi (TK‹P) 27 Eylül ‘99
22
Ulucanlar katliam› ve ötesi
Amerikanc› faflist rejimin Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde gerçeklefltirdi¤i vahfli katliam›n planl› oldu¤u ve karar›n en üst düzeyde al›nd›¤› bugün inkar edilemez bir aç›kl›kla ortaya ç›km›flt›r. Baflbakan’›n ABD gezisine denk getirilen ve gezi yolunda Ecevit taraf›ndan aç›kça sahiplenilen bu katliam, zindan alan›ndaki çat›flmadan çok öteye anlamlar ve mesajlar yüklüdür. Mesaj d›flarda emperyalist efendilere, içerde baflta iflçi s›n›f› olmak üzere emekçileredir. D›flarda emperyalist efendilere, Türkiye’deki ve bölgedeki emperyalist ç›karlar›n gere¤i ve temel önkoflulu olan “iç istikrar”, “ne pahas›na olursa olsun” korunacak mesaj› iletilmifltir. ‹çerde iflçi s›n›f› ve emekçilere ise, mevcut düzene karfl› hak ve özgürlükler u¤runa tutulacak mücadele yolu 23
e¤ecektir. Sald›r›n›n güncel biçimi devrimci tutsaklar› hücrelere sokmakt›r. Devrimciler “hücre tipi” uygulamalar›na boyun e¤meyeceklerini say›s›z kez yinelemifller ve bunu direnme pratikleriyle de göstermifllerdir. Partimizin iki Merkez Komitesi üyesinin bu u¤urda ölümü en önde ve yi¤itçe kucaklamalar› bu kararl›l›¤›n en son ve en anlaml› göstergesi olmufltur. Bugün ülke çap›nda devrimci tutsaklar direnifl halindedirler. Partimiz, iflçi s›n›f›n› ve emekçileri, tüm ilerici ve devrimci güçleri, sendikalar› ve demokratik kitle örgütlerini devrimci tutsaklara omuz vermeye, baflkentin göbe¤indeki alçakça katliam›n hesab›n› sormaya ça¤›rmaktad›r. Partimiz, tüm devrimci güçleri kararl›l›k gösterisi peflindeki faflist rejimin heveslerini kursa¤›nda b›rakmak için tüm güç ve olanaklar›n› birlefltirmeye, acil bir güç ve eylem birli¤i örgütlemeye ça¤›rmaktad›r. Partimiz, tüm partili güçlerimizi; örgütlerimizi, militanlar›m›z› ve sempatizanlar›m›z›, ölümü yi¤itçe kucaklayan partimizin iki Merkez Komitesi üyesinin ölümleriyle yapt›klar› ça¤r›ya yan›t olarak, en ileri düzeyde seferber olmaya, en büyük bir enerji ve fedakarl›k ruhuyla mücadele görevlerini omuzlamaya ça¤›rmaktad›r. Devrimci tutsaklar teslim al›namaz! Devrim davas› yenilmezdir!
Türkiye Komünist ‹flçi Partisi (TK‹P) 27 Eylül ‘99
22
Ulucanlar katliam› ve ötesi
Amerikanc› faflist rejimin Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde gerçeklefltirdi¤i vahfli katliam›n planl› oldu¤u ve karar›n en üst düzeyde al›nd›¤› bugün inkar edilemez bir aç›kl›kla ortaya ç›km›flt›r. Baflbakan’›n ABD gezisine denk getirilen ve gezi yolunda Ecevit taraf›ndan aç›kça sahiplenilen bu katliam, zindan alan›ndaki çat›flmadan çok öteye anlamlar ve mesajlar yüklüdür. Mesaj d›flarda emperyalist efendilere, içerde baflta iflçi s›n›f› olmak üzere emekçileredir. D›flarda emperyalist efendilere, Türkiye’deki ve bölgedeki emperyalist ç›karlar›n gere¤i ve temel önkoflulu olan “iç istikrar”, “ne pahas›na olursa olsun” korunacak mesaj› iletilmifltir. ‹çerde iflçi s›n›f› ve emekçilere ise, mevcut düzene karfl› hak ve özgürlükler u¤runa tutulacak mücadele yolu 23
karfl›s›nda gösterilecek ac›mas›z “kararl›l›k” mesajlar› verilmifltir. Asalak burjuvazi ad›na bu ülkeyi yönetenlerin, içeriye ve d›flar›ya yönelik bu farkl› fakat ortak amaçl› mesajlar› her zaman ilerici-devrimci ak›mlara sistematik bir bask› ve ac›mas›z bir terör uygulayarak, gerekti¤inde devrimci kan› ak›tarak verdikleri ise çok iyi bilinmektedir. Cumhuriyetin ilk 30 y›l›nda “TKP Tevkifatlar›”n›n fonksiyonu neydiyse, büyük çalkant›lar ve sosyal mücadelelerle geçen son 30-35 y›lda devrimcilere uygulanan terör ve katliamlar›n ifllevi de odur. ‹flçi s›n›f› ve emekçilerin büyük Temmuz eylemlili¤i ile depremin devlete karfl› yaratt›¤› büyük öfke patlamas›n›n sonras›na ve “tarihi” olarak sunulan ABD gezisinin sabah›na denk getirilen Ulucanlar katliam›n›n zamanlamas› da bu amaca uygundur. D›flarda militarizm, sald›rganl›k ve savafl, içerde sistemli bask› ve terör, sermaye iktidar›n›n gitgide güçlendirilen politikas›n›n özü ve esas›d›r. ‹çerde iflçi s›n›f› ve emekçilere sistematik bir bask› ve terör uygulayanlar, toplu katliamlarla devrimci kan› ak›tanlar, d›flarda Cumhurbaflkan›-Genelkurmay baflkan› ikilisiyle tehdit ve sald›rganl›k mesaj› veren geziler düzenlerlerken, bu politikan›n güncel canl› bir tablosunu da sunmufl olmaktad›rlar. Buradan bak›ld›¤›nda, utanç verici bir teslimiyet bata¤›na saplanarak, egemen s›n›ftan ve devletten, onlar›n gerisindeki ABD emperyalizminden “demokratikleflme” bekleyenlerinki, bedeli a¤›r olacak bir ham hayaldir. ABD emperyalizmi, Varflova Pakt›’n›n da¤›lmas›ndan beri, somut olarak da Körfez Savafl›'yla birlikte, Türkiye’yi çevreleyen bunal›m bölgesinde varolan egemenli¤ini pekifltirmeye ve yeni mevziler kazanmaya 24
yönelik planl› bir sald›r› içerisindedir. Ortado¤u’daki mevzilerini sürekli geniflletmekte ve güçlendirmektedir. ABD’nin Ortado¤u’ya yönelik bu giriflim ve sald›r›lar›nda en büyük bölgesel dayana¤›, ‹srail’den de önce Türkiye oldu. Ayn› dönemde benzer kölelefltirme ve emperyalist egemenli¤i pekifltirme giriflimleri, Balkan halklar› üzerinden de sahnelendi. Önce aç›k-gizli k›flk›rtma ve karalamalarla Yugoslavya h›zla parçaland›. Ard›ndan milliyetler bo¤azlaflmas› içinde tüketildikten sonra Bosna iflgal edilerek yönetimi fiilen devral›nd›. Bosna’n›n ard›ndan, bu kez Kosova krizi kullan›larak gündeme getirilen NATO sald›r›s›yla S›rbistan y›k›ma u¤rat›ld› ve Balkanlar’›n bir bölümü fiilen iflgal edildi. Bugün Arnavutluk ve Makedonya emperyalist odaklar›n fiili iflgali alt›ndad›r. Kosova yönetimi ise, t›pk› Bosna gibi, emperyalist iflgal ordular›nca devral›nm›flt›r. Balkanlar’a emperyalist NATO müdahalesi kullan›larak, Çekoslovakya, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan ile yeni kölelefltirici antlaflmalar imzalanm›flt›r. Benzer giriflimler, kriz odaklar› yarat›larak, halklar aras›nda düflmanl›klar körüklenerek Kafkasya’da denendi, deneniyor. Kafkasya ve iç Asya’n›n zengin petrol ve do¤al gaz yataklar› üzerine süren k›yas›ya emperyalist rekabet, bu çerçevede bu bölge üzerine oynanan karanl›k oyunlar, bölge halklar› için a¤›r savafl ve y›k›m faturalar›na dönüflüyor. ABD emperyalizminin Türkiye’yi çevreleyen tüm bu bunal›m bölgelerindeki hedeflerini gerçeklefltirme ve etkinli¤ini pekifltirmesindeki en önemli yöresel dayana¤›, iflbirlikçi Türk burjuvazisidir. ABD’ye uflakça bir sadakatle ba¤l› Türk tekelci burjuvazisinin ‘90’l› y›llarla birlikte izlemeye bafllad›¤› militarist, sald›rgan ve savafl 25
karfl›s›nda gösterilecek ac›mas›z “kararl›l›k” mesajlar› verilmifltir. Asalak burjuvazi ad›na bu ülkeyi yönetenlerin, içeriye ve d›flar›ya yönelik bu farkl› fakat ortak amaçl› mesajlar› her zaman ilerici-devrimci ak›mlara sistematik bir bask› ve ac›mas›z bir terör uygulayarak, gerekti¤inde devrimci kan› ak›tarak verdikleri ise çok iyi bilinmektedir. Cumhuriyetin ilk 30 y›l›nda “TKP Tevkifatlar›”n›n fonksiyonu neydiyse, büyük çalkant›lar ve sosyal mücadelelerle geçen son 30-35 y›lda devrimcilere uygulanan terör ve katliamlar›n ifllevi de odur. ‹flçi s›n›f› ve emekçilerin büyük Temmuz eylemlili¤i ile depremin devlete karfl› yaratt›¤› büyük öfke patlamas›n›n sonras›na ve “tarihi” olarak sunulan ABD gezisinin sabah›na denk getirilen Ulucanlar katliam›n›n zamanlamas› da bu amaca uygundur. D›flarda militarizm, sald›rganl›k ve savafl, içerde sistemli bask› ve terör, sermaye iktidar›n›n gitgide güçlendirilen politikas›n›n özü ve esas›d›r. ‹çerde iflçi s›n›f› ve emekçilere sistematik bir bask› ve terör uygulayanlar, toplu katliamlarla devrimci kan› ak›tanlar, d›flarda Cumhurbaflkan›-Genelkurmay baflkan› ikilisiyle tehdit ve sald›rganl›k mesaj› veren geziler düzenlerlerken, bu politikan›n güncel canl› bir tablosunu da sunmufl olmaktad›rlar. Buradan bak›ld›¤›nda, utanç verici bir teslimiyet bata¤›na saplanarak, egemen s›n›ftan ve devletten, onlar›n gerisindeki ABD emperyalizminden “demokratikleflme” bekleyenlerinki, bedeli a¤›r olacak bir ham hayaldir. ABD emperyalizmi, Varflova Pakt›’n›n da¤›lmas›ndan beri, somut olarak da Körfez Savafl›'yla birlikte, Türkiye’yi çevreleyen bunal›m bölgesinde varolan egemenli¤ini pekifltirmeye ve yeni mevziler kazanmaya 24
yönelik planl› bir sald›r› içerisindedir. Ortado¤u’daki mevzilerini sürekli geniflletmekte ve güçlendirmektedir. ABD’nin Ortado¤u’ya yönelik bu giriflim ve sald›r›lar›nda en büyük bölgesel dayana¤›, ‹srail’den de önce Türkiye oldu. Ayn› dönemde benzer kölelefltirme ve emperyalist egemenli¤i pekifltirme giriflimleri, Balkan halklar› üzerinden de sahnelendi. Önce aç›k-gizli k›flk›rtma ve karalamalarla Yugoslavya h›zla parçaland›. Ard›ndan milliyetler bo¤azlaflmas› içinde tüketildikten sonra Bosna iflgal edilerek yönetimi fiilen devral›nd›. Bosna’n›n ard›ndan, bu kez Kosova krizi kullan›larak gündeme getirilen NATO sald›r›s›yla S›rbistan y›k›ma u¤rat›ld› ve Balkanlar’›n bir bölümü fiilen iflgal edildi. Bugün Arnavutluk ve Makedonya emperyalist odaklar›n fiili iflgali alt›ndad›r. Kosova yönetimi ise, t›pk› Bosna gibi, emperyalist iflgal ordular›nca devral›nm›flt›r. Balkanlar’a emperyalist NATO müdahalesi kullan›larak, Çekoslovakya, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan ile yeni kölelefltirici antlaflmalar imzalanm›flt›r. Benzer giriflimler, kriz odaklar› yarat›larak, halklar aras›nda düflmanl›klar körüklenerek Kafkasya’da denendi, deneniyor. Kafkasya ve iç Asya’n›n zengin petrol ve do¤al gaz yataklar› üzerine süren k›yas›ya emperyalist rekabet, bu çerçevede bu bölge üzerine oynanan karanl›k oyunlar, bölge halklar› için a¤›r savafl ve y›k›m faturalar›na dönüflüyor. ABD emperyalizminin Türkiye’yi çevreleyen tüm bu bunal›m bölgelerindeki hedeflerini gerçeklefltirme ve etkinli¤ini pekifltirmesindeki en önemli yöresel dayana¤›, iflbirlikçi Türk burjuvazisidir. ABD’ye uflakça bir sadakatle ba¤l› Türk tekelci burjuvazisinin ‘90’l› y›llarla birlikte izlemeye bafllad›¤› militarist, sald›rgan ve savafl 25
tehditine dayal› d›fl politika çizgisinin gerisinde bu var. ‹flbirlikçi burjuvazi ABD’nin gölgesinde ve onun gönüllü vurucu gücü olarak hareket etme yoluyla, bölgesel düzeyde bir güç olmaya çal›fl›yor. Körfez ve Balkan savafllar›, bu savafllarda Türkiye’nin bir sald›r› üssü olarak kullan›lmas› olgular› bu konuda ek bir aç›klamay› gereksizlefltirmektedir. Buna, son 50. y›l zirvesinde dünya polisi ilan edilen NATO sald›rganl›¤› için Türkiye’nin bir sald›r› üssü olarak kullan›lmas› ile Ortado¤u’da ABD ve ‹srail ile kurulan sald›rgan savafl pakt›n› eklemeliyiz. ‹lkinin anlam›n› Balkan savafl› somut olarak gösterdi. Savafl›n bitti¤i günlerde Türkiye’nin bat›s›ndan NATO hava sald›r›lar› için haz›rl›klar yap›lmaktayd›. ‹kincisinin, yani ABD-‹srail ikilisinin ç›karlar›na tabi sald›rgan pakt›n ise, Ortado¤u’dan öteye bir fonksiyonu oldu¤unu belirtmeliyiz. Türk flirketlerinin Kafkasya ve Orta Asya’da ‹srail firmalar›na tafleronluk yapt›¤› olgusu hat›rlan›rsa, kurulan sald›rgan savafl pakt›n›n ç›karlara bekçilik yapaca¤› co¤rafyan›n s›n›rlar› da kendili¤inden anlafl›l›r. Bu sald›rgan pakta bir karfl›l›k olarak; Suriye, Yunanistan, Ermenistan ve ‹ran aras›nda yo¤unlaflt›r›lan siyasi-askeri dayan›flma ve antlaflmalar, bu co¤rafyan›n tam da, Türkiye’yi çevreleyen bütün bir kriz bölgesi oldu¤unu ayr›ca göstermektedir. Türk burjuvazisinin iç politikadaki tercihlerini ve yöntemlerini de dolays›z olarak etkileyen d›fl politika çizgisine buradan bak›lmal›d›r. ABD emperyalizmine uflakl›k çizgisi ekseninde, bölgede güç olmaya çal›flan, bunun için sald›rganl›¤a ve savafl tehditine dayal› bir d›fl politika çizgisi izleyen, bunu giderek gelifltiren bir s›n›fla karfl› karfl›yay›z. Ve kuflkusuz, bu politikan›n engelsizce izlenebilmesi için, “iç istikrar” zorunlu bir önkofluldur. 26
Öte yandan içerde, yap›sal ve dönemsel krizlerin girdab›nda debelenen bir kapitalist ekonomi var. Bu ekonomi, son k›rk y›ld›r sürekli bir biçimde ‹MF reçeteleri, onun “istikrar” ve “yap›sal uyum programlar›” eksenine oturmufltur. Son 20 y›ld›r tam bir ac›mas›zl›kla uygulanan bu iktisadi ve sosyal y›k›m politikalar› sonucudur ki, resmi verilere göre bugün Türkiye dünyada gelir da¤›l›m›n›n en kötü oldu¤u 5 ülkeden biri durumundad›r. Bu reçetelerin güncel gerekleri, özellefltirme, tahkim, sosyal y›k›m yasalar›, düflük ücretler, sürekli zamlar, büyüyen iflsizlik vb.’dir. Türkiye kapitalizminin yap›sal ve dönemsel krizleri sürekli a¤›r faturalar üretiyor ve bu faturalar›n iflçi s›n›f›na ve emekçi kitlelere ödettirilmesi gerekiyor. Bunun engelsizce baflar›labilmesi için bir kez daha “iç istikrar”, yani iflçi s›n›f› ve emekçi kitlelerin dizginlenmesi, sindirilmesi, hareketsiz k›l›nmas› gerekiyor. Toplumsal muhalefetin tam olarak teslim al›nmas›, dahas› türlü oyunlarla düzene yedeklenmesi gerekiyor. Bunun için aldat›c› ve sapt›r›c› propagandalardan sahte kutuplaflt›rmalara, ideolojikkültürel araçlardan ç›plak teröre kadar her yol kullan›lmaktad›r. Fakat bu sonuncusunun gitgide daha belirleyici bir araç ve yöntem olarak öne ç›kt›¤›n›, devlet ayg›t›n›n yasal ve fiziki olarak sürekli tahkim edilmesinden de görmek mümkün. Bugün bütçenin en büyük bölümü bask› ve terör ayg›t›n›n, ordu ve polis donan›m›n›n güçlendirilmesi için kullan›l›yor. D›flta militarizm, sald›rganl›k ve savafl, içerde süreklileflmifl sistematik bask› ve terör, emperyalizmin ve iflbirlikçi burjuvazinin bu dönemsel ihtiyaçlar›n›n zorunlu k›ld›¤› bir politikad›r. ‹flçi s›n›f› ve emekçilerin dizginlenmesi ve sindirilmesi, “iç istikrar”›n korunmas›, 27
tehditine dayal› d›fl politika çizgisinin gerisinde bu var. ‹flbirlikçi burjuvazi ABD’nin gölgesinde ve onun gönüllü vurucu gücü olarak hareket etme yoluyla, bölgesel düzeyde bir güç olmaya çal›fl›yor. Körfez ve Balkan savafllar›, bu savafllarda Türkiye’nin bir sald›r› üssü olarak kullan›lmas› olgular› bu konuda ek bir aç›klamay› gereksizlefltirmektedir. Buna, son 50. y›l zirvesinde dünya polisi ilan edilen NATO sald›rganl›¤› için Türkiye’nin bir sald›r› üssü olarak kullan›lmas› ile Ortado¤u’da ABD ve ‹srail ile kurulan sald›rgan savafl pakt›n› eklemeliyiz. ‹lkinin anlam›n› Balkan savafl› somut olarak gösterdi. Savafl›n bitti¤i günlerde Türkiye’nin bat›s›ndan NATO hava sald›r›lar› için haz›rl›klar yap›lmaktayd›. ‹kincisinin, yani ABD-‹srail ikilisinin ç›karlar›na tabi sald›rgan pakt›n ise, Ortado¤u’dan öteye bir fonksiyonu oldu¤unu belirtmeliyiz. Türk flirketlerinin Kafkasya ve Orta Asya’da ‹srail firmalar›na tafleronluk yapt›¤› olgusu hat›rlan›rsa, kurulan sald›rgan savafl pakt›n›n ç›karlara bekçilik yapaca¤› co¤rafyan›n s›n›rlar› da kendili¤inden anlafl›l›r. Bu sald›rgan pakta bir karfl›l›k olarak; Suriye, Yunanistan, Ermenistan ve ‹ran aras›nda yo¤unlaflt›r›lan siyasi-askeri dayan›flma ve antlaflmalar, bu co¤rafyan›n tam da, Türkiye’yi çevreleyen bütün bir kriz bölgesi oldu¤unu ayr›ca göstermektedir. Türk burjuvazisinin iç politikadaki tercihlerini ve yöntemlerini de dolays›z olarak etkileyen d›fl politika çizgisine buradan bak›lmal›d›r. ABD emperyalizmine uflakl›k çizgisi ekseninde, bölgede güç olmaya çal›flan, bunun için sald›rganl›¤a ve savafl tehditine dayal› bir d›fl politika çizgisi izleyen, bunu giderek gelifltiren bir s›n›fla karfl› karfl›yay›z. Ve kuflkusuz, bu politikan›n engelsizce izlenebilmesi için, “iç istikrar” zorunlu bir önkofluldur. 26
Öte yandan içerde, yap›sal ve dönemsel krizlerin girdab›nda debelenen bir kapitalist ekonomi var. Bu ekonomi, son k›rk y›ld›r sürekli bir biçimde ‹MF reçeteleri, onun “istikrar” ve “yap›sal uyum programlar›” eksenine oturmufltur. Son 20 y›ld›r tam bir ac›mas›zl›kla uygulanan bu iktisadi ve sosyal y›k›m politikalar› sonucudur ki, resmi verilere göre bugün Türkiye dünyada gelir da¤›l›m›n›n en kötü oldu¤u 5 ülkeden biri durumundad›r. Bu reçetelerin güncel gerekleri, özellefltirme, tahkim, sosyal y›k›m yasalar›, düflük ücretler, sürekli zamlar, büyüyen iflsizlik vb.’dir. Türkiye kapitalizminin yap›sal ve dönemsel krizleri sürekli a¤›r faturalar üretiyor ve bu faturalar›n iflçi s›n›f›na ve emekçi kitlelere ödettirilmesi gerekiyor. Bunun engelsizce baflar›labilmesi için bir kez daha “iç istikrar”, yani iflçi s›n›f› ve emekçi kitlelerin dizginlenmesi, sindirilmesi, hareketsiz k›l›nmas› gerekiyor. Toplumsal muhalefetin tam olarak teslim al›nmas›, dahas› türlü oyunlarla düzene yedeklenmesi gerekiyor. Bunun için aldat›c› ve sapt›r›c› propagandalardan sahte kutuplaflt›rmalara, ideolojikkültürel araçlardan ç›plak teröre kadar her yol kullan›lmaktad›r. Fakat bu sonuncusunun gitgide daha belirleyici bir araç ve yöntem olarak öne ç›kt›¤›n›, devlet ayg›t›n›n yasal ve fiziki olarak sürekli tahkim edilmesinden de görmek mümkün. Bugün bütçenin en büyük bölümü bask› ve terör ayg›t›n›n, ordu ve polis donan›m›n›n güçlendirilmesi için kullan›l›yor. D›flta militarizm, sald›rganl›k ve savafl, içerde süreklileflmifl sistematik bask› ve terör, emperyalizmin ve iflbirlikçi burjuvazinin bu dönemsel ihtiyaçlar›n›n zorunlu k›ld›¤› bir politikad›r. ‹flçi s›n›f› ve emekçilerin dizginlenmesi ve sindirilmesi, “iç istikrar”›n korunmas›, 27
izlenen iç ve d›fl politikan›n zorunlu kofluludur. Halihaz›rda çok güçsüz ve kitleler üzerinde etkisiz olan devrimci ak›mlar›n hedef oldu¤u fliddetli bask› ve iflkence, ac›mas›z terör ve katliamlar olgusu da bununla s›k› s›k›ya ba¤lant›l›d›r. Özetle, d›fl politikan›n oldu¤u kadar iç politikan›n da bir gere¤i olarak “iç istikrar” gerekli. Bunun yolu olarak ise, son 20 y›ld›r izlenmekte olan sistematik bask› ve terörün güçlendirilerek sürdürülmesi gerekiyor. Bu bask› ve terör politikas›n›n sivri ucu ise do¤al olarak devrimcilere yöneliktir. Bu mant›ksald›r; zira rejimin en büyük korkusu huzursuzluk içerisindeki iflçi ve emekçi hareketinin devrimci bir öncü ile buluflup birleflmesidir. fiu an için oldukça güçsüz ve kitle deste¤inden yoksun olduklar› halde, devrimcileri hedef alan ac›mas›z terör, iflkence ve katliam çizgisini bundan ayr› kavrayamay›z. Devletin devrimcilere yönelen ac›mas›z fliddeti, bir yandan devrimcilerin kitlelere ulaflma güç ve yeteneklerini zaafa u¤rat›rken, öte yandan tam da devrimcilere yönelen bu ac›mas›z fliddet kullan›larak toplum terörize edilmeye, mücadele ve eyleme e¤ilim duyan y›¤›nlar y›ld›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Devrimciler toplumun bilinçli, kararl› ve öncü güçleridir. Onlar›n kitlelerle buluflmay› ve birleflmeyi baflarabilmeleri, tekelci burjuvazinin, onlar›n ad›na devleti yöneten katiller güruhunun en büyük korkusudur. Bu korkuyu onlar ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n büyük devrimci yükseliflleri esnas›nda bizzat yaflad›lar, oradan gelen hassasiyetleri var. Bunun sa¤lad›¤› özdeneyim ve hassasiyetledir ki, devrimci hareketin ezildi¤i ve çok büyük oranda tasfiye edildi¤i 12 Eylül sonras› dönemde, rejimin en temel politikas›; kitle hareketi ile öncü kuvvetlerin buluflmas›n› ne pahas›na olursa olsun 28
engellemede odaklaflmaktad›r. Bunun ›fl›¤›nda son aylara bakal›m. Bir yanda, iflçi s›n›f› ve emekçilere yönelik bir dizi kapsaml› sald›r›n›n gündeme getirildi¤i ve ‹MF ile yeni bir sald›r› paketi üzerine görüflmelerin yap›ld›¤›n› görüyoruz. Öte yandan, Temmuz-A¤ustos aylar›nda buna karfl› en genifl bir kat›l›m ve büyüyen bir öfkeyle gerçekleflen büyük iflçi-emekçi hareketlili¤i var ve bu depremin y›k›m›yla kesintiye u¤rat›labilmifltir. TemmuzA¤ustos hareketlili¤inin anlam›n›, önemini ve düzen güçlerine verdi¤i korkuyu tam olarak de¤erlendirebilmek için, bu hareketlenmeyle birlikte, Türkiye’nin Temmuz’u önceleyen aylar›na damgas›n› vuran flovenizmin zehirledi¤i atmosferin nas›l h›zla da¤›ld›¤›n›, iflçi-emekçi dayan›flmas› ve s›n›f mücadelesi ruhunun nas›l önplana ç›kt›¤›n› hat›rlayal›m. Deprem bu hareketi kesintiye u¤ratt› ama, bu kez depremin y›k›m›yla birlikte görülebilir hale gelen gerçekler, kitlelerin genifl kesimlerinde düzene ve devlete, orduya ve hükümete karfl› büyük bir öfke ve güvensizlik dalgas›na dönüfltü. Bu çapta ve etkide bir iflçi-emekçi inisiyatifine, bunun geliflmesi ve daha da önemlisi devrimci bir mecraya akmas›, devrimci önderlik ö¤eleriyle birleflmesi tehlikesine karfl› düzen bekçileri sessiz kalamazlard›. Karfl› sald›r›, her zaman oldu¤u gibi, karanl›k bir tak›m oyunlar eflli¤inde bask› ve terör ayg›t›n› harekete geçirmekti. Zindanlar› teslim almaya yönelik yeni sald›r› çizgisinin bir ilk halkas› olan Ulucanlar katliam› bu genifl çerçeve üzerinden kavran›rsa yerli yerine oturur. Unutmayal›m, bu katliam, bir yandan ABD gezisi sabah›na, öte yandan emekçilerin Temmuz hareketlili¤i ve depremi izleyen büyük öfkenin sonras›na denk 29
izlenen iç ve d›fl politikan›n zorunlu kofluludur. Halihaz›rda çok güçsüz ve kitleler üzerinde etkisiz olan devrimci ak›mlar›n hedef oldu¤u fliddetli bask› ve iflkence, ac›mas›z terör ve katliamlar olgusu da bununla s›k› s›k›ya ba¤lant›l›d›r. Özetle, d›fl politikan›n oldu¤u kadar iç politikan›n da bir gere¤i olarak “iç istikrar” gerekli. Bunun yolu olarak ise, son 20 y›ld›r izlenmekte olan sistematik bask› ve terörün güçlendirilerek sürdürülmesi gerekiyor. Bu bask› ve terör politikas›n›n sivri ucu ise do¤al olarak devrimcilere yöneliktir. Bu mant›ksald›r; zira rejimin en büyük korkusu huzursuzluk içerisindeki iflçi ve emekçi hareketinin devrimci bir öncü ile buluflup birleflmesidir. fiu an için oldukça güçsüz ve kitle deste¤inden yoksun olduklar› halde, devrimcileri hedef alan ac›mas›z terör, iflkence ve katliam çizgisini bundan ayr› kavrayamay›z. Devletin devrimcilere yönelen ac›mas›z fliddeti, bir yandan devrimcilerin kitlelere ulaflma güç ve yeteneklerini zaafa u¤rat›rken, öte yandan tam da devrimcilere yönelen bu ac›mas›z fliddet kullan›larak toplum terörize edilmeye, mücadele ve eyleme e¤ilim duyan y›¤›nlar y›ld›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Devrimciler toplumun bilinçli, kararl› ve öncü güçleridir. Onlar›n kitlelerle buluflmay› ve birleflmeyi baflarabilmeleri, tekelci burjuvazinin, onlar›n ad›na devleti yöneten katiller güruhunun en büyük korkusudur. Bu korkuyu onlar ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n büyük devrimci yükseliflleri esnas›nda bizzat yaflad›lar, oradan gelen hassasiyetleri var. Bunun sa¤lad›¤› özdeneyim ve hassasiyetledir ki, devrimci hareketin ezildi¤i ve çok büyük oranda tasfiye edildi¤i 12 Eylül sonras› dönemde, rejimin en temel politikas›; kitle hareketi ile öncü kuvvetlerin buluflmas›n› ne pahas›na olursa olsun 28
engellemede odaklaflmaktad›r. Bunun ›fl›¤›nda son aylara bakal›m. Bir yanda, iflçi s›n›f› ve emekçilere yönelik bir dizi kapsaml› sald›r›n›n gündeme getirildi¤i ve ‹MF ile yeni bir sald›r› paketi üzerine görüflmelerin yap›ld›¤›n› görüyoruz. Öte yandan, Temmuz-A¤ustos aylar›nda buna karfl› en genifl bir kat›l›m ve büyüyen bir öfkeyle gerçekleflen büyük iflçi-emekçi hareketlili¤i var ve bu depremin y›k›m›yla kesintiye u¤rat›labilmifltir. TemmuzA¤ustos hareketlili¤inin anlam›n›, önemini ve düzen güçlerine verdi¤i korkuyu tam olarak de¤erlendirebilmek için, bu hareketlenmeyle birlikte, Türkiye’nin Temmuz’u önceleyen aylar›na damgas›n› vuran flovenizmin zehirledi¤i atmosferin nas›l h›zla da¤›ld›¤›n›, iflçi-emekçi dayan›flmas› ve s›n›f mücadelesi ruhunun nas›l önplana ç›kt›¤›n› hat›rlayal›m. Deprem bu hareketi kesintiye u¤ratt› ama, bu kez depremin y›k›m›yla birlikte görülebilir hale gelen gerçekler, kitlelerin genifl kesimlerinde düzene ve devlete, orduya ve hükümete karfl› büyük bir öfke ve güvensizlik dalgas›na dönüfltü. Bu çapta ve etkide bir iflçi-emekçi inisiyatifine, bunun geliflmesi ve daha da önemlisi devrimci bir mecraya akmas›, devrimci önderlik ö¤eleriyle birleflmesi tehlikesine karfl› düzen bekçileri sessiz kalamazlard›. Karfl› sald›r›, her zaman oldu¤u gibi, karanl›k bir tak›m oyunlar eflli¤inde bask› ve terör ayg›t›n› harekete geçirmekti. Zindanlar› teslim almaya yönelik yeni sald›r› çizgisinin bir ilk halkas› olan Ulucanlar katliam› bu genifl çerçeve üzerinden kavran›rsa yerli yerine oturur. Unutmayal›m, bu katliam, bir yandan ABD gezisi sabah›na, öte yandan emekçilerin Temmuz hareketlili¤i ve depremi izleyen büyük öfkenin sonras›na denk 29
getirilmifltir. Deyim uygunsa, hareketlenen ve devleti olan öfkesi kabaran emekçilere, devlet onlar›n en kararl› öncüleri üzerinden difl göstermifltir. Burada geçerken de¤inelim ki, devletin bu pervas›zl›¤›n›n gerisinde, ayn› zamanda PKK önderli¤inin utanç verici teslimiyeti vard›r. Yüzbinlerce Kürt emekçisinin do¤rudan ya da dolayl› deste¤ine, önemli bir gerilla gücüne dayal› bir hareketin bu denli kolay boyun e¤ifli, faflist rejimi tüm fliddetini kullanarak devrimci hareketi de buna mecbur etme do¤rultusunda heveslendirmifl ve cesaretlendirmifltir. Bugün rejimin zirveleri ve ona paralel olarak tüm düzen propagandas›, rejimin bir parça esneyebilmesinin temel önkoflulu olarak, sisteme yönelik tüm radikal itirazlar›n son bulmas›n›, yani devrimci hareketin de düzenin icazet s›n›rlar›na teslimiyetini ileri sürmektedir. Onlara bu argüman› ‹mral›’daki Öcalan sa¤lam›flt›r ve o bu nedenle kirli savafl medyas›ndan övgü bile alm›flt›r. Fakat bu tür beklentilere en iyi yan›t›; Türkiye’nin devrimci direnme ve mücadele gelene¤inin k›r›lamayaca¤›n›, Ulucanlar’daki katliam› büyük bir yi¤itlikle gö¤üsleyen, Ulucanlar’› yaln›zca vahfli bir faflist katliamla de¤il, fakat bundan da önemli olarak destans› bir devrimci direniflle an›l›r hale getiren devrimci tutsaklar vermifllerdir. 10 yi¤it devrimcinin yaflam› ve onlarcas›n›n a¤›r yaralanmas› pahas›na gösterilmifltir ki, düne kadar devrim ad›na büyük etkisi olan PKK’nin teslimiyet bata¤›na batt›¤› bir s›rada bile, Türkiye’de devrim davas› yafl›yor, devrimciler bu u¤urda tereddütsüzce ölümüne savafl›yor. Bu gücü iflçi s›n›f› ve emekçilerin hakl› davas›na duyulan derin inanç sa¤lamaktad›r. Bu gücü Türkiye’nin kokuflmufl ve kontralaflm›fl kapitalist düzenine duyulan kin ve nefret 30
ile, Türk ve Kürt iflçi ve emekçilerinin birleflik çabas›yla bu topraklarda devrim ve sosyalizm davas›n›n mutlaka zafere ulaflaca¤›na duyulan bilinç ve inanç sa¤l›yor. Buradan bak›ld›¤›nda, Ulucanlar üzerinden zindanlara yöneltilmifl son vahfli katliam sald›r›s› gerçekte ters tepmifltir. Katliama karfl› ilerici ve devrimci çevreler ile emek güçleri aras›nda son y›llar›n en güçlü dayan›flmas› yaflanm›flt›r. Ulucanlar’da sergilenen yi¤itlik, dava u¤runa ölümü tereddütsüz kucaklama tutumu ve prati¤i, devrime sempati duyan kitlelere güç ve umut afl›lam›fl, ilerici çevrelerde ise büyük bir sayg›nl›¤a yolaçm›flt›r. Bu aç›dan denebilir ki, devletin öncü güçleri ezmeye ve y›ld›rmaya, böylece toplumsal muhalefet güçlerini sindirmeye yönelik karanl›k hesab› ters tepmifltir. Devletin bu politikas› bofla ç›kar›lacakt›r. Ulucanlar katliam› ve direnifli bunun olanakl› oldu¤unu göstermifl, bunun olanaklar›n› somut olarak ortaya ç›karm›flt›r. Bugün bu politikan›n karfl›s›nda partimizin k›r›lmaz iradesi vard›r, devrimci hareketin bir kesiminin direnme çizgisi vard›r, Kürt hareketinin gitgide kendisini gösterecek olan devrimci güçleri vard›r, ve nihayet, katliamlara sessiz kalmayaca¤›n› gösteren ilericidemokratik çevreler vard›r. Tüm bu kuvvetlerin birleflik gücü, devletin öncüyü ezme, kitleleri terörize etme ve böylece toplumsal muhalefeti sindirme politikas›n› bofla ç›karmaya fazlas›yla yeter. Bunun baflar›ld›¤› bir durumda ise, herfley, devrimci öncü güçlerin kitlelerle birleflebilme yetene¤ine ba¤l›d›r. Hoflnutsuzluk içinde bulunan, bunu sosyal y›k›m sald›r›lar›ndan deprem y›k›mlar›na kadar bir dizi vesileyle eylemli olarak d›fla vuran iflçi s›n›f› ve emekçilerle buluflabilme baflar›s›na ba¤l›d›r. Devletin öncü devrimci güçlere yönelen tüm fliddeti bu ba¤›n oluflmas›n› engellemeye yönelik 31
getirilmifltir. Deyim uygunsa, hareketlenen ve devleti olan öfkesi kabaran emekçilere, devlet onlar›n en kararl› öncüleri üzerinden difl göstermifltir. Burada geçerken de¤inelim ki, devletin bu pervas›zl›¤›n›n gerisinde, ayn› zamanda PKK önderli¤inin utanç verici teslimiyeti vard›r. Yüzbinlerce Kürt emekçisinin do¤rudan ya da dolayl› deste¤ine, önemli bir gerilla gücüne dayal› bir hareketin bu denli kolay boyun e¤ifli, faflist rejimi tüm fliddetini kullanarak devrimci hareketi de buna mecbur etme do¤rultusunda heveslendirmifl ve cesaretlendirmifltir. Bugün rejimin zirveleri ve ona paralel olarak tüm düzen propagandas›, rejimin bir parça esneyebilmesinin temel önkoflulu olarak, sisteme yönelik tüm radikal itirazlar›n son bulmas›n›, yani devrimci hareketin de düzenin icazet s›n›rlar›na teslimiyetini ileri sürmektedir. Onlara bu argüman› ‹mral›’daki Öcalan sa¤lam›flt›r ve o bu nedenle kirli savafl medyas›ndan övgü bile alm›flt›r. Fakat bu tür beklentilere en iyi yan›t›; Türkiye’nin devrimci direnme ve mücadele gelene¤inin k›r›lamayaca¤›n›, Ulucanlar’daki katliam› büyük bir yi¤itlikle gö¤üsleyen, Ulucanlar’› yaln›zca vahfli bir faflist katliamla de¤il, fakat bundan da önemli olarak destans› bir devrimci direniflle an›l›r hale getiren devrimci tutsaklar vermifllerdir. 10 yi¤it devrimcinin yaflam› ve onlarcas›n›n a¤›r yaralanmas› pahas›na gösterilmifltir ki, düne kadar devrim ad›na büyük etkisi olan PKK’nin teslimiyet bata¤›na batt›¤› bir s›rada bile, Türkiye’de devrim davas› yafl›yor, devrimciler bu u¤urda tereddütsüzce ölümüne savafl›yor. Bu gücü iflçi s›n›f› ve emekçilerin hakl› davas›na duyulan derin inanç sa¤lamaktad›r. Bu gücü Türkiye’nin kokuflmufl ve kontralaflm›fl kapitalist düzenine duyulan kin ve nefret 30
ile, Türk ve Kürt iflçi ve emekçilerinin birleflik çabas›yla bu topraklarda devrim ve sosyalizm davas›n›n mutlaka zafere ulaflaca¤›na duyulan bilinç ve inanç sa¤l›yor. Buradan bak›ld›¤›nda, Ulucanlar üzerinden zindanlara yöneltilmifl son vahfli katliam sald›r›s› gerçekte ters tepmifltir. Katliama karfl› ilerici ve devrimci çevreler ile emek güçleri aras›nda son y›llar›n en güçlü dayan›flmas› yaflanm›flt›r. Ulucanlar’da sergilenen yi¤itlik, dava u¤runa ölümü tereddütsüz kucaklama tutumu ve prati¤i, devrime sempati duyan kitlelere güç ve umut afl›lam›fl, ilerici çevrelerde ise büyük bir sayg›nl›¤a yolaçm›flt›r. Bu aç›dan denebilir ki, devletin öncü güçleri ezmeye ve y›ld›rmaya, böylece toplumsal muhalefet güçlerini sindirmeye yönelik karanl›k hesab› ters tepmifltir. Devletin bu politikas› bofla ç›kar›lacakt›r. Ulucanlar katliam› ve direnifli bunun olanakl› oldu¤unu göstermifl, bunun olanaklar›n› somut olarak ortaya ç›karm›flt›r. Bugün bu politikan›n karfl›s›nda partimizin k›r›lmaz iradesi vard›r, devrimci hareketin bir kesiminin direnme çizgisi vard›r, Kürt hareketinin gitgide kendisini gösterecek olan devrimci güçleri vard›r, ve nihayet, katliamlara sessiz kalmayaca¤›n› gösteren ilericidemokratik çevreler vard›r. Tüm bu kuvvetlerin birleflik gücü, devletin öncüyü ezme, kitleleri terörize etme ve böylece toplumsal muhalefeti sindirme politikas›n› bofla ç›karmaya fazlas›yla yeter. Bunun baflar›ld›¤› bir durumda ise, herfley, devrimci öncü güçlerin kitlelerle birleflebilme yetene¤ine ba¤l›d›r. Hoflnutsuzluk içinde bulunan, bunu sosyal y›k›m sald›r›lar›ndan deprem y›k›mlar›na kadar bir dizi vesileyle eylemli olarak d›fla vuran iflçi s›n›f› ve emekçilerle buluflabilme baflar›s›na ba¤l›d›r. Devletin öncü devrimci güçlere yönelen tüm fliddeti bu ba¤›n oluflmas›n› engellemeye yönelik 31
oldu¤una göre, tersinden devrimci güçlerin tüm çabas› da bu ba¤› kurmaya, gelifltirmeye, pekifltirmeye ve y›k›lmaz k›lmaya yönelmelidir. Zindan direniflçilerinin büyük yi¤itli¤i ve direnme kararl›l›¤›, bunu baflarmam›za bir ça¤r›d›r. Yüzlerce, binlerce tutsak devrimci bunu baflaraca¤›m›za duydu¤u derin inançtan dolay›d›r ki, ölümü bu denli kolayca hiçe sayabilmektedir. E¤er devrimci ak›mlar›n önderlikleri hata yapmaz ve zaafiyet göstermezlerse, devletin “hücre tipi” sald›r›s›nda bir kez daha bozguna u¤ramas› kaç›n›lmazd›r. Bu gerçekte teslim al›nmak istenen as›l güç olan iflçi s›n›f›na ve emekçilere karfl› bir görevdir. Son 20 y›l›n büyük direnme gelene¤i, ödenen a¤›r bedeller, devletin bu politikas›n› bofla ç›karabilmenin güvencesidir. C‹A merkezlerinde kotar›lan, teslim almaya ve kifliliksizlefltirmeye yönelik politikalar›n bu ülkede kolay uygulanamayaca¤›n› son 20 y›l›n ateflten prati¤i bütün aç›kl›¤›yla göstermifltir. Türkiye devrimci hareketinin bu alanda büyük miras› ve onur verici bir gelene¤i vard›r. Ulucanlar direnifli bunun yeni bir halkas› olmufl, ölümüne direnme gelene¤ini zirvelere tafl›m›flt›r. Habip Gül yoldafl, sald›r›ya önceleyen haftalarda kaleme ald›¤› mektubunda, devletin zindanlara yönelik yeni sald›r› ve katliam haz›rl›klar›na dikkat çekerek, “Biz haz›r›z. Partinin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!” demiflti. Ulucanlar’daki yoldafllar›m›z bir bütün olarak haz›r olduklar›n› gösterdiler ve partimizin bayra¤›na leke sürmek bir yana onu yükseklerde tuttular. Katliamda en seçkin yoldafllar›m›zdan ikisini, iki Merkez Komitesi üyemizi, Habip ve Tuna yoldafllar›m›z› kaybettik. ‹ki önder yoldafl›m›z, en önde dö¤üflmesini ve yi¤itçe ölmesini bilerek, partimizi onurland›r›p yücelttiler. 32
Partimiz 1. y›ldönümüne onlardan yoksun, fakat onlarla yücelmifl olarak giriyor. Parti bas›n›m›z haftalard›r yoldafllar›m›z›n düflünsel ve pratik yaflamlar›ndan kesitler sunuyor. Bu kesitlerin oluflturdu¤u tablo hiçbir yorum ve övgü gerektirmeksizin gösteriyor ki, yoldafllar›m›z en ileri s›n›fa yarafl›r bir devrimci kimli¤in temsilcileridirler. Onlar partimizin yetifltirmek istedi¤i “düflünen ve savaflan militan” tipinin en iyi örneklerinden ikisi olmufllard›r. Düflünceleri ve pratikleri bunun tart›flma gerektirmeyen kan›tlar›d›r. Siyasi poliste, düzen mahkemelerinde ve faflizmin zindanlar›nda gerçek s›n›f devrimcileri olarak davranm›fl, partinin direnme çizgisi ve gelene¤ine tam olarak uymufllard›r. Partimiz onlar gibi militanlar yetifltirmifl ve onlar gibi militanlara sahip oldu¤unu dosta düflmana göstermekle onurlanm›fl ve yücelmifltir. Tüm parti kadrolar›m›z›n ve sempatizan militanlar›m›z›n önünde Habip ve Tuna yoldafl›n düflünce ve pratik yaflam çizgilerinden en iyi biçimde ö¤renmek, onlar›n an›s›na lay›k olmak, onlar›n yaratt›¤› bofllu¤u onlar› aflarak doldurmak görev ve sorumlulu¤u durmaktad›r. (TK‹P Merkez Yay›n Organ› Ekim’in Ekim ‘99 tarihli 209. say›s›n›n baflyaz›s›d›r...)
33
oldu¤una göre, tersinden devrimci güçlerin tüm çabas› da bu ba¤› kurmaya, gelifltirmeye, pekifltirmeye ve y›k›lmaz k›lmaya yönelmelidir. Zindan direniflçilerinin büyük yi¤itli¤i ve direnme kararl›l›¤›, bunu baflarmam›za bir ça¤r›d›r. Yüzlerce, binlerce tutsak devrimci bunu baflaraca¤›m›za duydu¤u derin inançtan dolay›d›r ki, ölümü bu denli kolayca hiçe sayabilmektedir. E¤er devrimci ak›mlar›n önderlikleri hata yapmaz ve zaafiyet göstermezlerse, devletin “hücre tipi” sald›r›s›nda bir kez daha bozguna u¤ramas› kaç›n›lmazd›r. Bu gerçekte teslim al›nmak istenen as›l güç olan iflçi s›n›f›na ve emekçilere karfl› bir görevdir. Son 20 y›l›n büyük direnme gelene¤i, ödenen a¤›r bedeller, devletin bu politikas›n› bofla ç›karabilmenin güvencesidir. C‹A merkezlerinde kotar›lan, teslim almaya ve kifliliksizlefltirmeye yönelik politikalar›n bu ülkede kolay uygulanamayaca¤›n› son 20 y›l›n ateflten prati¤i bütün aç›kl›¤›yla göstermifltir. Türkiye devrimci hareketinin bu alanda büyük miras› ve onur verici bir gelene¤i vard›r. Ulucanlar direnifli bunun yeni bir halkas› olmufl, ölümüne direnme gelene¤ini zirvelere tafl›m›flt›r. Habip Gül yoldafl, sald›r›ya önceleyen haftalarda kaleme ald›¤› mektubunda, devletin zindanlara yönelik yeni sald›r› ve katliam haz›rl›klar›na dikkat çekerek, “Biz haz›r›z. Partinin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!” demiflti. Ulucanlar’daki yoldafllar›m›z bir bütün olarak haz›r olduklar›n› gösterdiler ve partimizin bayra¤›na leke sürmek bir yana onu yükseklerde tuttular. Katliamda en seçkin yoldafllar›m›zdan ikisini, iki Merkez Komitesi üyemizi, Habip ve Tuna yoldafllar›m›z› kaybettik. ‹ki önder yoldafl›m›z, en önde dö¤üflmesini ve yi¤itçe ölmesini bilerek, partimizi onurland›r›p yücelttiler. 32
Partimiz 1. y›ldönümüne onlardan yoksun, fakat onlarla yücelmifl olarak giriyor. Parti bas›n›m›z haftalard›r yoldafllar›m›z›n düflünsel ve pratik yaflamlar›ndan kesitler sunuyor. Bu kesitlerin oluflturdu¤u tablo hiçbir yorum ve övgü gerektirmeksizin gösteriyor ki, yoldafllar›m›z en ileri s›n›fa yarafl›r bir devrimci kimli¤in temsilcileridirler. Onlar partimizin yetifltirmek istedi¤i “düflünen ve savaflan militan” tipinin en iyi örneklerinden ikisi olmufllard›r. Düflünceleri ve pratikleri bunun tart›flma gerektirmeyen kan›tlar›d›r. Siyasi poliste, düzen mahkemelerinde ve faflizmin zindanlar›nda gerçek s›n›f devrimcileri olarak davranm›fl, partinin direnme çizgisi ve gelene¤ine tam olarak uymufllard›r. Partimiz onlar gibi militanlar yetifltirmifl ve onlar gibi militanlara sahip oldu¤unu dosta düflmana göstermekle onurlanm›fl ve yücelmifltir. Tüm parti kadrolar›m›z›n ve sempatizan militanlar›m›z›n önünde Habip ve Tuna yoldafl›n düflünce ve pratik yaflam çizgilerinden en iyi biçimde ö¤renmek, onlar›n an›s›na lay›k olmak, onlar›n yaratt›¤› bofllu¤u onlar› aflarak doldurmak görev ve sorumlulu¤u durmaktad›r. (TK‹P Merkez Yay›n Organ› Ekim’in Ekim ‘99 tarihli 209. say›s›n›n baflyaz›s›d›r...)
33
Ulucanlar katliam›n›n politik anlam› ve arka plan› H. F›rat
(Bu metin bir konferans›n Ulucanlar katliam›na iliflkin bölümüdür...)
Ulucanlar katliam›na iliflkin olarak öncelikle vurgulanmas› gereken temel bir nokta var. Bu katliam, münferit ya da raslant›sal bir olay de¤il. Tersine, uzun y›llard›r süren bir çat›flman›n, zaman zaman sert biçimler içinde süregelen bir irade savafl›n›n son aylardaki yo¤unlaflmas›n›n özel bir tezahürü olarak gündeme gelmifltir, böyle anlafl›lmal›d›r. 20 y›ll›k irade ve politika savafl› Devletin zindanlara yönelik olarak 12 Eylül’den beri, demek oluyor ki, son 20 senedir uygulamaya çal›flt›¤› bir politikas› var. Bu politika, genel planda, zindanlar› faflizmin rehabilitasyon merkezleri haline getirmeyi 34
amaçl›yor. Söz konusu rehabilitasyon uygulamas›yla, buralara devrimci olarak giren insanlar›n y›ld›r›larak, teslim al›narak, devrimci kiflilikleri eritilerek tükenmifl biçimde ç›kmalar› hedeflenmektedir. Bu politika, emperyalist dünya gericili¤i için C‹A merkezli uluslararas› bir politikad›r. Dünyan›n çeflitli bölgelerinde, özellikle de faflist darbeyi izleyen beyaz terör rejimi dönemlerinde, uygulamaya konulan ve sonuca götürülmeye çal›fl›lan bir politikad›r. Halen dünyan›n pek çok ülkesinde uygulanmakta ya da uygulanmaya çal›fl›lmaktad›r. Türkiye’de devrimciler bu politikaya son 20 y›ld›r kararl›l›kla direniyorlar. Bu politikan›n uyguland›¤› ve kuflkusuz belli baflar›lar elde etti¤i durumlar oldu. Ama genel planda bir direnifl çizgisi tutturuldu, bir direnme gelene¤i yarat›ld›. Bu elbette kolay olmad›. Büyük yi¤itlikler gösterilerek, büyük fedakarl›klara katlan›larak, a¤›r bedeller ödenerek sonuçta faflizmin bu teslim alma politikas› püskürtülebildi. Büyük bedeller ödenerek yarat›lan bu direnme gelene¤i çerçevesinde, son 8-9 y›ld›r devrimci tutsaklar›n bulundu¤u zindanlar›n genelinde belirgin bir siyasal kararl›l›k var. Devlet bunu k›rmak için ‘90’l› y›llarda “hücre tipi” politikas›n› gündeme getirdi ve zaman zaman hücre tipine geçifli denedi. Bu nedensiz de¤ildi, sinsi bir de¤erlendirmenin ve hesab›n ürünüydü. Yaln›zca tutsak alman›n, iflkenceden geçirmenin, zindanlara y›¤man›n teslim olmak için yeterli olmad›¤›n› görüyorlar, bunun için sistematik bir bask› ve terör düzeni kurmak gerekti¤ini ise biliyorlard›. Fakat normal ko¤ufl sisteminde, hele de y›llar›n direnme gelene¤i koflullar›nda bunun mümkün olamayaca¤›n› da gördüler. Hücre sistemi, sinsice bir hesab›n yeni bir ad›m› ve 35
Ulucanlar katliam›n›n politik anlam› ve arka plan› H. F›rat
(Bu metin bir konferans›n Ulucanlar katliam›na iliflkin bölümüdür...)
Ulucanlar katliam›na iliflkin olarak öncelikle vurgulanmas› gereken temel bir nokta var. Bu katliam, münferit ya da raslant›sal bir olay de¤il. Tersine, uzun y›llard›r süren bir çat›flman›n, zaman zaman sert biçimler içinde süregelen bir irade savafl›n›n son aylardaki yo¤unlaflmas›n›n özel bir tezahürü olarak gündeme gelmifltir, böyle anlafl›lmal›d›r. 20 y›ll›k irade ve politika savafl› Devletin zindanlara yönelik olarak 12 Eylül’den beri, demek oluyor ki, son 20 senedir uygulamaya çal›flt›¤› bir politikas› var. Bu politika, genel planda, zindanlar› faflizmin rehabilitasyon merkezleri haline getirmeyi 34
amaçl›yor. Söz konusu rehabilitasyon uygulamas›yla, buralara devrimci olarak giren insanlar›n y›ld›r›larak, teslim al›narak, devrimci kiflilikleri eritilerek tükenmifl biçimde ç›kmalar› hedeflenmektedir. Bu politika, emperyalist dünya gericili¤i için C‹A merkezli uluslararas› bir politikad›r. Dünyan›n çeflitli bölgelerinde, özellikle de faflist darbeyi izleyen beyaz terör rejimi dönemlerinde, uygulamaya konulan ve sonuca götürülmeye çal›fl›lan bir politikad›r. Halen dünyan›n pek çok ülkesinde uygulanmakta ya da uygulanmaya çal›fl›lmaktad›r. Türkiye’de devrimciler bu politikaya son 20 y›ld›r kararl›l›kla direniyorlar. Bu politikan›n uyguland›¤› ve kuflkusuz belli baflar›lar elde etti¤i durumlar oldu. Ama genel planda bir direnifl çizgisi tutturuldu, bir direnme gelene¤i yarat›ld›. Bu elbette kolay olmad›. Büyük yi¤itlikler gösterilerek, büyük fedakarl›klara katlan›larak, a¤›r bedeller ödenerek sonuçta faflizmin bu teslim alma politikas› püskürtülebildi. Büyük bedeller ödenerek yarat›lan bu direnme gelene¤i çerçevesinde, son 8-9 y›ld›r devrimci tutsaklar›n bulundu¤u zindanlar›n genelinde belirgin bir siyasal kararl›l›k var. Devlet bunu k›rmak için ‘90’l› y›llarda “hücre tipi” politikas›n› gündeme getirdi ve zaman zaman hücre tipine geçifli denedi. Bu nedensiz de¤ildi, sinsi bir de¤erlendirmenin ve hesab›n ürünüydü. Yaln›zca tutsak alman›n, iflkenceden geçirmenin, zindanlara y›¤man›n teslim olmak için yeterli olmad›¤›n› görüyorlar, bunun için sistematik bir bask› ve terör düzeni kurmak gerekti¤ini ise biliyorlard›. Fakat normal ko¤ufl sisteminde, hele de y›llar›n direnme gelene¤i koflullar›nda bunun mümkün olamayaca¤›n› da gördüler. Hücre sistemi, sinsice bir hesab›n yeni bir ad›m› ve 35
uygulamas› olarak bu çerçevede gündeme geldi. Devrimci tutsaklar birbirinden ayr›l›r, tek tek bireyler durumuna düflürülürlerse, böylece hem yaln›zl›k içinde tecrit edilerek bunalt›l›p zay›flat›lacaklar, hem de bask› ve terör uygulamak, sistematik k›s›tlamalara baflvurmak olanakl› hale gelecek, bir hayli kolaylaflacak diye düflünülüyor. Bu çerçevedeki bir politikay› uygulamak için en uygun biçim olarak görülüyor hücre sistemi. Zindanlarda y›llard›r süren çat›flma, y›ldan y›la çok de¤iflik vesilelerle ve biçimlerde patlak veriyor olabilir, ama özünde politika ayn›d›r. Bu politikan›n gerisinde devrimcileri zindanlarda teslim almak ve bunu genel planda da devrimci hareketi geriletmenin ve sindirmenin bir basama¤› olarak kullanmak niyeti ve hesab› vard›r. Zindanlarda direnen ak›mlar d›flar›da da devrimci olarak kald›lar Buradan bak›ld›¤›nda, son 20 senedir uygulanmaya çal›fl›lan bu politika zindanlar› aflan bir anlam, önem ve ifllevi tafl›yor. Bilindi¤i gibi, 12 Eylül’le birlikte devrimci harekete büyük darbeler vuruldu. ‹nsanlar ya d›flar›ya, yurtd›fl›na sürülerek mültecilefltirildiler, bu alana çekilenler büyük bir ço¤unlu¤u ile orada bozuldu ve çürüdüler. Ya da zindanlara dolduruldular, bask› ve terör uygulanarak teslim al›nmaya, y›ld›r›lmaya, kifliliksizlefltirilmeye, devrim davas›ndan kopar›lmaya çal›fl›ld›lar. Sürecin 20 y›l üzerinden toplam bilançosuna bakt›¤›m›zda, bunu aç›k-seçik biçimde görüyoruz. Dikkat ediniz, 12 Eylül’ün terör döneminde bu politikaya karfl› direnme kapasitesi ve gücü gösteren ak›mlar, 12 Eylül’ü izleyen yeni dönemde bir parça kolay toparlanma imkan› 36
bulmakla kalmayan, yan› s›ra devrimci kimliklerini de koruyabilen ak›mlar olabildiler. Bugün bizim devrimci olarak gördü¤ümüz bir dizi örgüt, hemen tümüyle 12 Eylül’de zindan da direnme çizgisinde ›srar edenlerden oluflmaktad›r. Demek oluyor ki, zindandaki direnme çizgisi, d›flarda da devrimci kimli¤i koruyabilmenin önemli bir imkan› haline gelmiflti. Ya da bunun tersi... 12 Eylül’de teslimiyet tutumu gösterenler, faflizmin C‹A merkezli bu y›ld›rma ve teslim alma politikas›na karfl› direnemeyen ya da gere¤ince direnemeyen ak›mlar, ç›kt›klar›nda ya da¤›ld›lar ya da tümden liberallefltiler. Bu çerçevede, Devrimci Yol ve TDKP’nin ak›betini biliyoruz. Kimler zindanda politik olarak teslimiyete itilmiflse, uygulanan politika karfl›s›nda teslimiyetçi bir tutum izlemiflse, bunlar d›flar›ya da teslimiyetçi ak›mlar olarak ç›km›fllar, buna uygun bir ideolojik kimli¤e bürünmüfllerdir. Bunun en bariz örne¤i, Devrimci Yol oldu. Zindanlarda teslimiyeti seçen bu ak›m h›zla da¤›ld› ve y›lg›nl›¤› bir ideolojik-politik kimlik haline getiren kal›nt›lar›ndan bugünün ÖDP’si ç›kt›. Zindan cephesi: Çat›flman›n atefl hatt› ‘90’l› y›llarda, zindanlardaki bu çat›flman›n, dolay›s›yla direniflçi kimli¤in d›fla dönük boyutlar› apayr› bir anlam ve önem kazand›. Zindanlarda devrimci kimlikleri ve onurlar› için direnen devrimciler, toplumsal muhalefetin diri bir kesimi olarak alg›lanmaya baflland› toplumda. Bu bir yerde ola¤and› da. Zira devrimci siyasal ak›mlar, genel planda al›nd›¤›nda, mücadele içerisindeki kitlelerin ileri örgütlü kesimlerini oluflturmakta, toplumsal muhalefetin en dirençli kesimini ifade etmektedirler. Genel bir ifadeyle, devrimci 37
uygulamas› olarak bu çerçevede gündeme geldi. Devrimci tutsaklar birbirinden ayr›l›r, tek tek bireyler durumuna düflürülürlerse, böylece hem yaln›zl›k içinde tecrit edilerek bunalt›l›p zay›flat›lacaklar, hem de bask› ve terör uygulamak, sistematik k›s›tlamalara baflvurmak olanakl› hale gelecek, bir hayli kolaylaflacak diye düflünülüyor. Bu çerçevedeki bir politikay› uygulamak için en uygun biçim olarak görülüyor hücre sistemi. Zindanlarda y›llard›r süren çat›flma, y›ldan y›la çok de¤iflik vesilelerle ve biçimlerde patlak veriyor olabilir, ama özünde politika ayn›d›r. Bu politikan›n gerisinde devrimcileri zindanlarda teslim almak ve bunu genel planda da devrimci hareketi geriletmenin ve sindirmenin bir basama¤› olarak kullanmak niyeti ve hesab› vard›r. Zindanlarda direnen ak›mlar d›flar›da da devrimci olarak kald›lar Buradan bak›ld›¤›nda, son 20 senedir uygulanmaya çal›fl›lan bu politika zindanlar› aflan bir anlam, önem ve ifllevi tafl›yor. Bilindi¤i gibi, 12 Eylül’le birlikte devrimci harekete büyük darbeler vuruldu. ‹nsanlar ya d›flar›ya, yurtd›fl›na sürülerek mültecilefltirildiler, bu alana çekilenler büyük bir ço¤unlu¤u ile orada bozuldu ve çürüdüler. Ya da zindanlara dolduruldular, bask› ve terör uygulanarak teslim al›nmaya, y›ld›r›lmaya, kifliliksizlefltirilmeye, devrim davas›ndan kopar›lmaya çal›fl›ld›lar. Sürecin 20 y›l üzerinden toplam bilançosuna bakt›¤›m›zda, bunu aç›k-seçik biçimde görüyoruz. Dikkat ediniz, 12 Eylül’ün terör döneminde bu politikaya karfl› direnme kapasitesi ve gücü gösteren ak›mlar, 12 Eylül’ü izleyen yeni dönemde bir parça kolay toparlanma imkan› 36
bulmakla kalmayan, yan› s›ra devrimci kimliklerini de koruyabilen ak›mlar olabildiler. Bugün bizim devrimci olarak gördü¤ümüz bir dizi örgüt, hemen tümüyle 12 Eylül’de zindan da direnme çizgisinde ›srar edenlerden oluflmaktad›r. Demek oluyor ki, zindandaki direnme çizgisi, d›flarda da devrimci kimli¤i koruyabilmenin önemli bir imkan› haline gelmiflti. Ya da bunun tersi... 12 Eylül’de teslimiyet tutumu gösterenler, faflizmin C‹A merkezli bu y›ld›rma ve teslim alma politikas›na karfl› direnemeyen ya da gere¤ince direnemeyen ak›mlar, ç›kt›klar›nda ya da¤›ld›lar ya da tümden liberallefltiler. Bu çerçevede, Devrimci Yol ve TDKP’nin ak›betini biliyoruz. Kimler zindanda politik olarak teslimiyete itilmiflse, uygulanan politika karfl›s›nda teslimiyetçi bir tutum izlemiflse, bunlar d›flar›ya da teslimiyetçi ak›mlar olarak ç›km›fllar, buna uygun bir ideolojik kimli¤e bürünmüfllerdir. Bunun en bariz örne¤i, Devrimci Yol oldu. Zindanlarda teslimiyeti seçen bu ak›m h›zla da¤›ld› ve y›lg›nl›¤› bir ideolojik-politik kimlik haline getiren kal›nt›lar›ndan bugünün ÖDP’si ç›kt›. Zindan cephesi: Çat›flman›n atefl hatt› ‘90’l› y›llarda, zindanlardaki bu çat›flman›n, dolay›s›yla direniflçi kimli¤in d›fla dönük boyutlar› apayr› bir anlam ve önem kazand›. Zindanlarda devrimci kimlikleri ve onurlar› için direnen devrimciler, toplumsal muhalefetin diri bir kesimi olarak alg›lanmaya baflland› toplumda. Bu bir yerde ola¤and› da. Zira devrimci siyasal ak›mlar, genel planda al›nd›¤›nda, mücadele içerisindeki kitlelerin ileri örgütlü kesimlerini oluflturmakta, toplumsal muhalefetin en dirençli kesimini ifade etmektedirler. Genel bir ifadeyle, devrimci 37
ak›mlar›n direncini en kararl›, en tok bir biçimde gösterdi¤i alan ise zindanlar alan› oluyor. Ve bugün faflist rejim aç›s›ndan zindanlar› teslim alabilmek, d›flardaki devrimci ak›mlar› darbelemesi bak›m›ndan da çok büyük bir önem tafl›yor. Dikkat edin, zindan direnifli her zaman d›flar›da büyük bir direnme ruhu, büyük bir coflku ve güven yarat›yor. Toplum nezdinde devrimci kimli¤i meflrulaflt›r›yor. ‘96 büyük zindan direniflinin yaratt›¤› büyük politik ve manevi etkiyi biliyoruz. Bu direniflle Türkiye devrimci hareketi uluslararas› çapta bir sayg›nl›k yaratt›, peflpefle ölümlerin yafland›¤› günlerde dünyan›n gündemine oturdu. Devlete kelimenin gerçek anlam›yla boyun e¤dirildi, devlet uygulamak istedi¤i politikadan o gün için yüzgeri edip, belirgin bir geri ad›m att›. (Bir k›s›m devrimci çevrelerin büyük bir basiretsizlik ve dargörüfllülük örne¤i sergileyerek bu büyük politik baflar›y› k›sa zamanda heba etmesi ayr› bir sorundur.) Asl›nda benzer direnifller daha önce, ‘90’l› y›llar›n bafl›nda Eskiflehir tabutlu¤u aç›ld›¤› s›rada olmufltu. Eskiflehir tabutlu¤u tam da bu rehabilitasyonun fiziken olanakl› oldu¤u zemini yaratabilmek içindi. Fakat bu sald›r› daha en bafltan püskürtüldü. O zaman›n hükümeti “insan haklar›na ayk›r›” bulmak zorunda kalarak, bu ilk tabutluk denemesini durdurmak durumunda kald›. Daha sonra M. A¤ar’›n Adalet Bakan› olmas›yla birlikte yeni bir hamle yap›ld›. Biraz da 1 May›s ‘96 provokasyonunun düzledi¤i zeminde buna cesaret edildi. ‹ki ay süren direniflle, 12 devrimcinin kaybedilmesi, yüzlercesinin sakat kalmas› pahas›na, bu sald›r› da püskürtüldü. Kay›plar ne olursa olsun, politik anlam› ve sonuçlar› bak›m›ndan, o bedellere fazlas›yla de¤di bu büyük zindan direnifli. 38
“Hücre tipi”: Son bir y›ld›r sinsice yap›lan haz›rl›klar Aradan zaman geçti, devlet zaman zaman diflini göstermekle birlikte esas haz›rl›¤›n› belli bir döneme göre yapt›. ‹nce ince ve alttan alta haz›rl›¤›n› sürdürdü. Nitekim bugün aç›kl›yorlar, hücre tipi cezaevlerinden bilmem kaç tanesinin yap›m› sürüyor, kaç tanesinin yap›m› bitmifl bulunuyor, diyorlar. Bu arada son iki senedir eski cezaevlerinde hücre tipine uygun düzenlemeler yapt›lar. Son iki senedir, özellikle de son bir senedir, Habip yoldafl taraf›ndan (ama kendi kiflisel imzas›yla, ama TK‹P Cezaevi Merkezi Örgütlülü¤ü imzas›yla) sürekli olarak hücre tipi uygulamas›na, devletin bu alandaki haz›rl›¤›na, tabutluklar›n yak›n dönemde uygulama kararl›l›¤›yla gündeme getirilece¤ine dikkat çekilip duruluyordu. “Bedel ödedik, bedel ödetece¤iz!” fliar› tam bu temel üzerinde ortaya ç›km›flt›r. Bedel ödedik, hücre tipini püskürttük, bedel ödeyerek bunu kazand›k, bedel ödetmeden bu mevziyi terketmeyiz, ölürüz ama hücrelere girmeyiz, direnece¤iz hücrelere girmeyece¤iz... Bütün bunlar hep partimize mensup devrimci tutsaklar›n özellikle son bir y›lda özel bir ›srarla gündemde tuttu¤u tutumun ifadesi olarak kulland›¤›m›z fliarlar. Yoldafllar›m›z son iki senedir, özellikle de son bir senedir, bas›n›m›zda döne döne bu meseleye dikkat çekip duruyorlar. Devlet hücre tipi uygulamas›n› hayata geçirmeyi bir süredir belli biçimlerde deniyor da. Kartal F tipini açt›lar. Devrimcilerin oraya girmeyece¤ini, götürülürlerse zindanlar›n aya¤a kalkaca¤›n› bildikleri için PKK’lileri ve Tuzla Deri iflçilerini götürdüler. Habip’in Tuzla Deri iflçilerine seslenen mektubu bu niyetle yaz›lm›fl bir 39
ak›mlar›n direncini en kararl›, en tok bir biçimde gösterdi¤i alan ise zindanlar alan› oluyor. Ve bugün faflist rejim aç›s›ndan zindanlar› teslim alabilmek, d›flardaki devrimci ak›mlar› darbelemesi bak›m›ndan da çok büyük bir önem tafl›yor. Dikkat edin, zindan direnifli her zaman d›flar›da büyük bir direnme ruhu, büyük bir coflku ve güven yarat›yor. Toplum nezdinde devrimci kimli¤i meflrulaflt›r›yor. ‘96 büyük zindan direniflinin yaratt›¤› büyük politik ve manevi etkiyi biliyoruz. Bu direniflle Türkiye devrimci hareketi uluslararas› çapta bir sayg›nl›k yaratt›, peflpefle ölümlerin yafland›¤› günlerde dünyan›n gündemine oturdu. Devlete kelimenin gerçek anlam›yla boyun e¤dirildi, devlet uygulamak istedi¤i politikadan o gün için yüzgeri edip, belirgin bir geri ad›m att›. (Bir k›s›m devrimci çevrelerin büyük bir basiretsizlik ve dargörüfllülük örne¤i sergileyerek bu büyük politik baflar›y› k›sa zamanda heba etmesi ayr› bir sorundur.) Asl›nda benzer direnifller daha önce, ‘90’l› y›llar›n bafl›nda Eskiflehir tabutlu¤u aç›ld›¤› s›rada olmufltu. Eskiflehir tabutlu¤u tam da bu rehabilitasyonun fiziken olanakl› oldu¤u zemini yaratabilmek içindi. Fakat bu sald›r› daha en bafltan püskürtüldü. O zaman›n hükümeti “insan haklar›na ayk›r›” bulmak zorunda kalarak, bu ilk tabutluk denemesini durdurmak durumunda kald›. Daha sonra M. A¤ar’›n Adalet Bakan› olmas›yla birlikte yeni bir hamle yap›ld›. Biraz da 1 May›s ‘96 provokasyonunun düzledi¤i zeminde buna cesaret edildi. ‹ki ay süren direniflle, 12 devrimcinin kaybedilmesi, yüzlercesinin sakat kalmas› pahas›na, bu sald›r› da püskürtüldü. Kay›plar ne olursa olsun, politik anlam› ve sonuçlar› bak›m›ndan, o bedellere fazlas›yla de¤di bu büyük zindan direnifli. 38
“Hücre tipi”: Son bir y›ld›r sinsice yap›lan haz›rl›klar Aradan zaman geçti, devlet zaman zaman diflini göstermekle birlikte esas haz›rl›¤›n› belli bir döneme göre yapt›. ‹nce ince ve alttan alta haz›rl›¤›n› sürdürdü. Nitekim bugün aç›kl›yorlar, hücre tipi cezaevlerinden bilmem kaç tanesinin yap›m› sürüyor, kaç tanesinin yap›m› bitmifl bulunuyor, diyorlar. Bu arada son iki senedir eski cezaevlerinde hücre tipine uygun düzenlemeler yapt›lar. Son iki senedir, özellikle de son bir senedir, Habip yoldafl taraf›ndan (ama kendi kiflisel imzas›yla, ama TK‹P Cezaevi Merkezi Örgütlülü¤ü imzas›yla) sürekli olarak hücre tipi uygulamas›na, devletin bu alandaki haz›rl›¤›na, tabutluklar›n yak›n dönemde uygulama kararl›l›¤›yla gündeme getirilece¤ine dikkat çekilip duruluyordu. “Bedel ödedik, bedel ödetece¤iz!” fliar› tam bu temel üzerinde ortaya ç›km›flt›r. Bedel ödedik, hücre tipini püskürttük, bedel ödeyerek bunu kazand›k, bedel ödetmeden bu mevziyi terketmeyiz, ölürüz ama hücrelere girmeyiz, direnece¤iz hücrelere girmeyece¤iz... Bütün bunlar hep partimize mensup devrimci tutsaklar›n özellikle son bir y›lda özel bir ›srarla gündemde tuttu¤u tutumun ifadesi olarak kulland›¤›m›z fliarlar. Yoldafllar›m›z son iki senedir, özellikle de son bir senedir, bas›n›m›zda döne döne bu meseleye dikkat çekip duruyorlar. Devlet hücre tipi uygulamas›n› hayata geçirmeyi bir süredir belli biçimlerde deniyor da. Kartal F tipini açt›lar. Devrimcilerin oraya girmeyece¤ini, götürülürlerse zindanlar›n aya¤a kalkaca¤›n› bildikleri için PKK’lileri ve Tuzla Deri iflçilerini götürdüler. Habip’in Tuzla Deri iflçilerine seslenen mektubu bu niyetle yaz›lm›fl bir 39
mektup zaten. PKK’lileri götürüyorlar, zira onlar bunu problem etmiyorlar. Çank›r› Valisi'ne yap›lan suikastin kamuoyunda yaratt›¤› etkiden de yararlanarak, bu eylemin san›klar›n› Eskiflehir’e gönderdiler. Direniflle kazan›lm›fl haklara tümüyle ayk›r› bu uygulama da yaz aylar›ndaki genel direniflle püskürtüldü. Ama bu püskürtmeleri devlet sindiremez hale de geldi. Adalet Bakanl›¤› belli safhalarda geri ad›mlar at›yor. Ama belli ki devlet art›k bu sald›r›y› bir sonuca vard›rma karar› alm›fl. “Derin devlet” kontr-gerilladan, devletin gerçek çelik çekirde¤inden sözediyorum. Nitekim bu katliam da devletin kontr-gerilla çekirde¤inin (bu Genelkurmay ve MGK merkezli bir çekirdek) gündeme getirdi¤i bir katliam. Olay› öncelikle böyle kavramak gerekiyor. Burada 20 senedir çat›flan iradeler var, 20 senedir çat›flan politikalar var. Bir tarafta devletin rehabilite etme, teslim alma, zindanlarda devrimci kimli¤i eritme politikas› var. Bunun karfl›s›nda ise devrimcilerin devrimci onuru ve kimli¤i ne pahas›na olursa olsun koruma kararl›l›¤›... Çat›flan iradeler ve politikalar bunlar. Bugün Ulucanlar’daki katliam ve direnifl flahs›nda yaflanan olay›n bütün özü ve özeti de budur. Bu kavranmad›¤› sürece, Ulucanlar katliam›na karfl› yürütülen kampanya, siyasal tutuklularla dayan›flma ça¤r›lar›, flehitlerimizi anma ve an›lar›na sahip ç›kma prati¤i, yerli yerine oturmam›fl olarak kalacak demektir. Öncelikle bunu anlamak gerekiyor. Ne devlet o insanlar› durduk yerde öldürdü, ne de o insanlar durduk yerde öldüler. Devlet bir politikay› kan ak›tarak hayata geçirmek istemifltir. Devrimciler ise bu politikay› kanlar›n› ak›tarak, gerekti¤inde ölümü tereddütsüzce kucaklayarak gö¤üslemeye ve püskürtmeye çal›flm›fllard›r. 40
Sorun, dolay›s›yla çat›flma bütün fliddetiyle orta yerde duruyor Sonuç ne olmufltur? Sonuç henüz ortada duruyor. Devlet henüz geri ad›m atm›fl de¤il. Katliamla birlikte zindanlar cephaneli¤e dönüfltürülmüfl ad› alt›nda hücre tipi propagandas› daha da yo¤unlaflt›r›ld›. Bunun ard›ndan MGK toplant›s› yap›ld›. Bu meselenin çözülmesi gerekiyor ve hücre tipine geçilmesi gerekiyor çerçevesinde bir tak›m prensip kararlar› al›nd›. Gelecek aylardaki MGK toplant›lar›n›n son toplant›da önden saptanan ana gündemlerinden biri hücre tipi sorunu, cezaevleri sorunuydu. Ecevit’in deyimiyle, “cezaevlerinde ne pahas›na olursa olsun devletin otoritesini tesis etmek” ne anlama geliyor? Bu, hücre tipini uygulamaya geçirmek, devrimci direnifl çizgisini k›rmak anlam›na geliyor. Ve unutmayal›m, Ecevit bunu, Ulucanlar’da katliam›n gerçeklefltirilmekte oldu¤u saatlerde ve “tarihi” olarak nitelenen ABD gezisi yolunda, Brüksel havaalan›nda söylemifltir. Kendi bafl›na bu bile, Ulucanlar katliam›n›n ve devletin zindan politikas›n›n bütün bir özünü ve özetini anlamak, planl› faflist katliam›n kendinden öte politik anlam›n› ve önemini görmek için yeterlidir. Olay bu çerçevede kavranmad›¤›nda hiçbir fley anlafl›lmam›fl demektir. Nitekim bunu böyle kavrayamayanlar, hunhar bir faflist katliamd›, teflhir ettik, yoldafllar›m›z› and›k, böylece bu sayfay› da geçtik, biçiminde bakabiliyorlar. Bu söylediklerimle ayn› zamanda, siyasal tutuklularla dayan›flma çerçevesinde yürütülen faaliyetin temellerine ve bundan sonra daha özel bir çabayla sürdürülmesi gereklili¤ine de iflaret etmifl oluyorum.Ve tabii ki, Ulucanlar katliam›n›n 41
mektup zaten. PKK’lileri götürüyorlar, zira onlar bunu problem etmiyorlar. Çank›r› Valisi'ne yap›lan suikastin kamuoyunda yaratt›¤› etkiden de yararlanarak, bu eylemin san›klar›n› Eskiflehir’e gönderdiler. Direniflle kazan›lm›fl haklara tümüyle ayk›r› bu uygulama da yaz aylar›ndaki genel direniflle püskürtüldü. Ama bu püskürtmeleri devlet sindiremez hale de geldi. Adalet Bakanl›¤› belli safhalarda geri ad›mlar at›yor. Ama belli ki devlet art›k bu sald›r›y› bir sonuca vard›rma karar› alm›fl. “Derin devlet” kontr-gerilladan, devletin gerçek çelik çekirde¤inden sözediyorum. Nitekim bu katliam da devletin kontr-gerilla çekirde¤inin (bu Genelkurmay ve MGK merkezli bir çekirdek) gündeme getirdi¤i bir katliam. Olay› öncelikle böyle kavramak gerekiyor. Burada 20 senedir çat›flan iradeler var, 20 senedir çat›flan politikalar var. Bir tarafta devletin rehabilite etme, teslim alma, zindanlarda devrimci kimli¤i eritme politikas› var. Bunun karfl›s›nda ise devrimcilerin devrimci onuru ve kimli¤i ne pahas›na olursa olsun koruma kararl›l›¤›... Çat›flan iradeler ve politikalar bunlar. Bugün Ulucanlar’daki katliam ve direnifl flahs›nda yaflanan olay›n bütün özü ve özeti de budur. Bu kavranmad›¤› sürece, Ulucanlar katliam›na karfl› yürütülen kampanya, siyasal tutuklularla dayan›flma ça¤r›lar›, flehitlerimizi anma ve an›lar›na sahip ç›kma prati¤i, yerli yerine oturmam›fl olarak kalacak demektir. Öncelikle bunu anlamak gerekiyor. Ne devlet o insanlar› durduk yerde öldürdü, ne de o insanlar durduk yerde öldüler. Devlet bir politikay› kan ak›tarak hayata geçirmek istemifltir. Devrimciler ise bu politikay› kanlar›n› ak›tarak, gerekti¤inde ölümü tereddütsüzce kucaklayarak gö¤üslemeye ve püskürtmeye çal›flm›fllard›r. 40
Sorun, dolay›s›yla çat›flma bütün fliddetiyle orta yerde duruyor Sonuç ne olmufltur? Sonuç henüz ortada duruyor. Devlet henüz geri ad›m atm›fl de¤il. Katliamla birlikte zindanlar cephaneli¤e dönüfltürülmüfl ad› alt›nda hücre tipi propagandas› daha da yo¤unlaflt›r›ld›. Bunun ard›ndan MGK toplant›s› yap›ld›. Bu meselenin çözülmesi gerekiyor ve hücre tipine geçilmesi gerekiyor çerçevesinde bir tak›m prensip kararlar› al›nd›. Gelecek aylardaki MGK toplant›lar›n›n son toplant›da önden saptanan ana gündemlerinden biri hücre tipi sorunu, cezaevleri sorunuydu. Ecevit’in deyimiyle, “cezaevlerinde ne pahas›na olursa olsun devletin otoritesini tesis etmek” ne anlama geliyor? Bu, hücre tipini uygulamaya geçirmek, devrimci direnifl çizgisini k›rmak anlam›na geliyor. Ve unutmayal›m, Ecevit bunu, Ulucanlar’da katliam›n gerçeklefltirilmekte oldu¤u saatlerde ve “tarihi” olarak nitelenen ABD gezisi yolunda, Brüksel havaalan›nda söylemifltir. Kendi bafl›na bu bile, Ulucanlar katliam›n›n ve devletin zindan politikas›n›n bütün bir özünü ve özetini anlamak, planl› faflist katliam›n kendinden öte politik anlam›n› ve önemini görmek için yeterlidir. Olay bu çerçevede kavranmad›¤›nda hiçbir fley anlafl›lmam›fl demektir. Nitekim bunu böyle kavrayamayanlar, hunhar bir faflist katliamd›, teflhir ettik, yoldafllar›m›z› and›k, böylece bu sayfay› da geçtik, biçiminde bakabiliyorlar. Bu söylediklerimle ayn› zamanda, siyasal tutuklularla dayan›flma çerçevesinde yürütülen faaliyetin temellerine ve bundan sonra daha özel bir çabayla sürdürülmesi gereklili¤ine de iflaret etmifl oluyorum.Ve tabii ki, Ulucanlar katliam›n›n 41
teflhirini de bu çerçevede sürdürmek gerekti¤ine iflaret etmifl oluyorum. Olay›n genel planda al›nd›¤›nda anlam› bu. Zindan sorununun ‘90’lardan bu yana zindanlar›n s›n›rlar›n› aflan ayr› bir anlam› oldu¤unu vurgulam›flt›m. Bunu biraz daha açmak gerekiyor. ‹çerde bask› ve terör... Türkiye’de kapitalist düzenin durumunu görüyoruz. ‹flçisine ve emekçisine herhangi bir hak vermedi¤i gibi, 30-40 y›l›n kazan›lm›fl zaten çok s›n›rl› bir tak›m haklar›n› bile budama ihtiyac› duyuyor. Uluslararas› tekellerin ve iflbirlikçi tekelci burjuvazinin ç›karlar›, bunun bir ifadesi olan ‹MF reçeteleri bunu gerektiriyor. Haklar›n budanmas›, ücretlerin sürekli düflürülmesi, zamlar›n süreklileflebilmesi gerekiyor. Özellefltirme, tahkim ve benzeri yollarla ülke kaynaklar›n›n talan› ve iflçi s›n›f›n›n örgütsüzlefltirilmesi, paralize edilmesi gerekiyor. Türkiye’nin kapitalist düzeninin durumu bu. Tüm bu politikalar›n süreklilefltirilerek uygulanmas› gerekiyor. Siz onbinlerce insan enkaz›n alt›ndayken, parlamentonun Sosyal Güvenlik Yasas›'n› meclisten geçirmedeki “kararl›l›¤›”n› düflünün. Türkiye kapitalizmi için emekçilerin bo¤az›ndaki ilme¤in ve belindeki kemerin s›k›lmas› bu kadar zorunlu bir politika ve uygulama. Depremin ertesinde Ecevit, meclis çal›flmas›na bir gün ara verecek, yar›n yeniden toplan›p Sosyal Güvenlik Yasas›'n› görüflmeye devam edecek diyebildi. Ak›lalmaz gibi görünen bu davran›fl bile herfleyi anlatmaya yeterlidir. Depremin devlet ve düzen gerçekli¤i ile ilgili toplumda yaratt›¤› infial üzerine, 42
buna elbetteki bir süre için cesaret edemediler. Bir hafta on gün ara vermek zorunda kald›lar. Ama sonra binlerce insan cesedi daha enkaz›n alt›ndayken, insanlar evsiz, ç›plak, aç ve periflanken, sald›r›y› hayata geçirdiler. Dahas›, bir sanayi bölgesinde iflçilerin ve emekçilerin bu afl›r› periflanl›¤›n› ve çaresizli¤ini, sald›r›y› engelsiz olarak gerçeklefltirmek için en uygun f›rsat bile sayd›lar. Bu, uluslararas› tekellerin ve iflbirlikçi burjuvazinin ihtiyac› olan politikalar›n vurucu bir göstergesidir. Türkiye kapitalizminin durumunun bir göstergedir. Bu kararl›l›¤›n, bu gözü dönmüfllü¤ün gerisinde böyle bir zaruret vard›r. D›flarda sald›rganl›k ve savafl... D›fl politika alan›na geçiyorum. Emperyalizmin planl› oyunlar› ve k›flk›rtmalar› sonucunda Balkanlar’da neler oldu¤unu görüyoruz. Bosna, ard›ndan Kosova’ya yerleflme, burada yaflayan halklar›n kölelefltirilmesi ve Türk devletine burada ABD emperyalizminin dümen suyunda düflen rol... Türkiye’nin Körfez Savafl›'ndan beri Ortado¤u’da üstlendi¤i uflakça rolü zaten biliyoruz. Balkanlar bombalan›rken, Irak da aç›ktan bombalan›yordu ‹ncirlik’ten. Türkiye Varflova Pakt›’n›n y›k›l›fl›na kadar bölge halklar›na karfl› emperyalizmin bir potansiyel sald›r› üssüydü. Bu tarihten sonra fiilen bir sald›r› üssü haline geldi. Türkiye art›k ABD ve NATO’nun bölge halklar›na karfl› resmen ve fiilen bir sald›r› ve savafl üssü olarak kullan›l›yor. Art›, ABD ve ‹srail ile kurulmufl bir sald›r› pakt› var. Art› flimdi emperyalist k›flk›rtmalarla Kafkaslar kar›fl›yor. Çeçenistan, Da¤›stan, Abazya... Azerbaycan ve Orta Asya’n›n zengin petrolü ve do¤al gaz kaynaklar›n› 43
teflhirini de bu çerçevede sürdürmek gerekti¤ine iflaret etmifl oluyorum. Olay›n genel planda al›nd›¤›nda anlam› bu. Zindan sorununun ‘90’lardan bu yana zindanlar›n s›n›rlar›n› aflan ayr› bir anlam› oldu¤unu vurgulam›flt›m. Bunu biraz daha açmak gerekiyor. ‹çerde bask› ve terör... Türkiye’de kapitalist düzenin durumunu görüyoruz. ‹flçisine ve emekçisine herhangi bir hak vermedi¤i gibi, 30-40 y›l›n kazan›lm›fl zaten çok s›n›rl› bir tak›m haklar›n› bile budama ihtiyac› duyuyor. Uluslararas› tekellerin ve iflbirlikçi tekelci burjuvazinin ç›karlar›, bunun bir ifadesi olan ‹MF reçeteleri bunu gerektiriyor. Haklar›n budanmas›, ücretlerin sürekli düflürülmesi, zamlar›n süreklileflebilmesi gerekiyor. Özellefltirme, tahkim ve benzeri yollarla ülke kaynaklar›n›n talan› ve iflçi s›n›f›n›n örgütsüzlefltirilmesi, paralize edilmesi gerekiyor. Türkiye’nin kapitalist düzeninin durumu bu. Tüm bu politikalar›n süreklilefltirilerek uygulanmas› gerekiyor. Siz onbinlerce insan enkaz›n alt›ndayken, parlamentonun Sosyal Güvenlik Yasas›'n› meclisten geçirmedeki “kararl›l›¤›”n› düflünün. Türkiye kapitalizmi için emekçilerin bo¤az›ndaki ilme¤in ve belindeki kemerin s›k›lmas› bu kadar zorunlu bir politika ve uygulama. Depremin ertesinde Ecevit, meclis çal›flmas›na bir gün ara verecek, yar›n yeniden toplan›p Sosyal Güvenlik Yasas›'n› görüflmeye devam edecek diyebildi. Ak›lalmaz gibi görünen bu davran›fl bile herfleyi anlatmaya yeterlidir. Depremin devlet ve düzen gerçekli¤i ile ilgili toplumda yaratt›¤› infial üzerine, 42
buna elbetteki bir süre için cesaret edemediler. Bir hafta on gün ara vermek zorunda kald›lar. Ama sonra binlerce insan cesedi daha enkaz›n alt›ndayken, insanlar evsiz, ç›plak, aç ve periflanken, sald›r›y› hayata geçirdiler. Dahas›, bir sanayi bölgesinde iflçilerin ve emekçilerin bu afl›r› periflanl›¤›n› ve çaresizli¤ini, sald›r›y› engelsiz olarak gerçeklefltirmek için en uygun f›rsat bile sayd›lar. Bu, uluslararas› tekellerin ve iflbirlikçi burjuvazinin ihtiyac› olan politikalar›n vurucu bir göstergesidir. Türkiye kapitalizminin durumunun bir göstergedir. Bu kararl›l›¤›n, bu gözü dönmüfllü¤ün gerisinde böyle bir zaruret vard›r. D›flarda sald›rganl›k ve savafl... D›fl politika alan›na geçiyorum. Emperyalizmin planl› oyunlar› ve k›flk›rtmalar› sonucunda Balkanlar’da neler oldu¤unu görüyoruz. Bosna, ard›ndan Kosova’ya yerleflme, burada yaflayan halklar›n kölelefltirilmesi ve Türk devletine burada ABD emperyalizminin dümen suyunda düflen rol... Türkiye’nin Körfez Savafl›'ndan beri Ortado¤u’da üstlendi¤i uflakça rolü zaten biliyoruz. Balkanlar bombalan›rken, Irak da aç›ktan bombalan›yordu ‹ncirlik’ten. Türkiye Varflova Pakt›’n›n y›k›l›fl›na kadar bölge halklar›na karfl› emperyalizmin bir potansiyel sald›r› üssüydü. Bu tarihten sonra fiilen bir sald›r› üssü haline geldi. Türkiye art›k ABD ve NATO’nun bölge halklar›na karfl› resmen ve fiilen bir sald›r› ve savafl üssü olarak kullan›l›yor. Art›, ABD ve ‹srail ile kurulmufl bir sald›r› pakt› var. Art› flimdi emperyalist k›flk›rtmalarla Kafkaslar kar›fl›yor. Çeçenistan, Da¤›stan, Abazya... Azerbaycan ve Orta Asya’n›n zengin petrolü ve do¤al gaz kaynaklar›n› 43
bölüflmek için bölgede difle difl bir örtülü savafl var. Çeflitli emperyalist güçler halklar› birbirlerine k›rd›rtarak bu savaflta mevzi kazanmak peflinde. Türk burjuvazisi, Ortado¤u ve Balkanlar’da ABD emperyalizminin sald›r› üssü ve tafleronu durumunda. Türkiye’nin Cumhurbaflkan› Genelkurmay Baflkan›'n› yan›na al›yor, Kosova’ya gidiyor. Buradaki bir Türk köyünde toplant› yap›yor, Kosova’n›n yeni yönetiminde Türkler de temsil edileceklerdir derken, sa¤ bafl›nda Genelkurmay Baflkan› duruyor. Genelkurmay Baflkan› herhangi bir askeri yetkili de¤il, o Türk ordusu ve MGK demektir. Ordu ve MGK ise, Türk burjuvazisi ad›na iç ve d›fl politikada gerçek yönetim ve sald›r› gücü demek. Üç gün sonra bu kez günübirlik olarak Bakü’ye gidiyor, gene sa¤ bafl›nda ayn› Genelkurmay Baflkan› var. Bu kaba tablo içinde derin mesajlar tafl›yor. Türk burjuvazisi ABD’nin Türkiye’yi çevreleyen bölgelerdeki emperyalist giriflimlerinde koçbafl› olmak rolü üstleniyor ve bunu gizleme gere¤i duymuyor. Özetliyorum. ABD emperyalizminin Türkiye’yi kuflatan üçlü kriz bölgelerinde çok güçlü ç›karlar› var. Bu ç›karlar› güvenceye almak için aç›k müdahaleleri ve kaba düzenlemeleri var. Körfez Savafl›'yla Körfez'e müdahale edilmifltir, gerekli düzenlemeler yap›larak ABD’nin bölgedeki varl›¤› pekifltirilmifltir. Ard›ndan Bosna’da y›llarca halklar birbirlerine k›rd›r›larak, sonra da hakem ve bar›fl›n mimar› rolüyle ortaya ç›k›larak yönetim devral›nm›fl, Bosna’ya yerleflilmifltir. Ard›ndan s›ra Kosova’ya gelmifl, planl› k›flk›rtmalar›n ard›ndan NATO savafl makinas› Yugoslavya’ya karfl› harekete geçirilerek, bu kez Kosova ve Arnavutluk iflgal edilmifl, Kosova yönetimi resmen ve fiilen devral›nm›flt›r. fiu günlerde Rusya taraf›ndan bir kirli imha savafl›na 44
dönüfltürülen Çeçenistan, Da¤›stan’daki kar›fl›kl›klar›n gerisinde de Amerika’n›n parma¤› vard›r. Tam bu s›rada Pakistan’da askeri darbe yap›lmaktad›r. Pakistan ordusunun ABD’nin izni ya da gözyummas› olmadan böyle bir ad›m atamayaca¤›n› ise tüm dünya biliyor. Türk hükümeti Pakistan’daki askeri darbeyi en yumuflak sözlerle karfl›l›yor. Türk medyas› ise askeri cunta flefinin Türkçe bildi¤ini ve Atatürk hayran› oldu¤unu propaganda ediyor. Bu bölgelerdeki son geziler s›ras›nda Demirel’in sa¤ bafl›nda duran Genelkurmay Baflkan›, Türk burjuvazisinin ABD emperyalizminin ç›karlar› do¤rultusundaki bölgesel sald›rganl›¤›n›n simgesidir. ABD emperyalizminin ç›karlar› do¤rultusunda tehdite, flantaja, gerginli¤e ve gerekti¤inde savafla dayal› politika, Türk devletinin gitgide a盤a ç›kan d›fl politika çizgisidir. ‹ç ve d›fl politika faflist-militarist bir rejim gerektiriyor ‹çerde emekçilerin bo¤az›n› s›kmak, onlar› köleli¤e mahkum etmek politikas›n›n sonunun olmad›¤›n›, yani bunun süreklilefltirilmifl bir politika oldu¤unu biliyoruz. Mezarda emeklilik, sosyal güvenlik yasas› ve tahkimin ard›ndan, flimdi de k›dem tazminat› ile öteki baz› kazan›mlar›n gasp› tart›fl›l›yor. Enflasyonun resmi olarak bile %65 olarak aç›kland›¤›, gerçekte %100’e yaklaflt›¤› bir evrede, memura %25’ten bir kurufl fazla vermeme kararl›l›¤› da bu politikalar›n sonunun olmad›¤›n› gösteriyor. Bu politikalar› uygulamak nas›l mümkün olacakt›r? ‹çerde kendi emekçisine ve halk›na savafl, d›flarda komflular›na karfl› savafl olarak özetlenebilecek bu politikalar›n baflar›s› için temel önkoflul nedir? Bunun 45
bölüflmek için bölgede difle difl bir örtülü savafl var. Çeflitli emperyalist güçler halklar› birbirlerine k›rd›rtarak bu savaflta mevzi kazanmak peflinde. Türk burjuvazisi, Ortado¤u ve Balkanlar’da ABD emperyalizminin sald›r› üssü ve tafleronu durumunda. Türkiye’nin Cumhurbaflkan› Genelkurmay Baflkan›'n› yan›na al›yor, Kosova’ya gidiyor. Buradaki bir Türk köyünde toplant› yap›yor, Kosova’n›n yeni yönetiminde Türkler de temsil edileceklerdir derken, sa¤ bafl›nda Genelkurmay Baflkan› duruyor. Genelkurmay Baflkan› herhangi bir askeri yetkili de¤il, o Türk ordusu ve MGK demektir. Ordu ve MGK ise, Türk burjuvazisi ad›na iç ve d›fl politikada gerçek yönetim ve sald›r› gücü demek. Üç gün sonra bu kez günübirlik olarak Bakü’ye gidiyor, gene sa¤ bafl›nda ayn› Genelkurmay Baflkan› var. Bu kaba tablo içinde derin mesajlar tafl›yor. Türk burjuvazisi ABD’nin Türkiye’yi çevreleyen bölgelerdeki emperyalist giriflimlerinde koçbafl› olmak rolü üstleniyor ve bunu gizleme gere¤i duymuyor. Özetliyorum. ABD emperyalizminin Türkiye’yi kuflatan üçlü kriz bölgelerinde çok güçlü ç›karlar› var. Bu ç›karlar› güvenceye almak için aç›k müdahaleleri ve kaba düzenlemeleri var. Körfez Savafl›'yla Körfez'e müdahale edilmifltir, gerekli düzenlemeler yap›larak ABD’nin bölgedeki varl›¤› pekifltirilmifltir. Ard›ndan Bosna’da y›llarca halklar birbirlerine k›rd›r›larak, sonra da hakem ve bar›fl›n mimar› rolüyle ortaya ç›k›larak yönetim devral›nm›fl, Bosna’ya yerleflilmifltir. Ard›ndan s›ra Kosova’ya gelmifl, planl› k›flk›rtmalar›n ard›ndan NATO savafl makinas› Yugoslavya’ya karfl› harekete geçirilerek, bu kez Kosova ve Arnavutluk iflgal edilmifl, Kosova yönetimi resmen ve fiilen devral›nm›flt›r. fiu günlerde Rusya taraf›ndan bir kirli imha savafl›na 44
dönüfltürülen Çeçenistan, Da¤›stan’daki kar›fl›kl›klar›n gerisinde de Amerika’n›n parma¤› vard›r. Tam bu s›rada Pakistan’da askeri darbe yap›lmaktad›r. Pakistan ordusunun ABD’nin izni ya da gözyummas› olmadan böyle bir ad›m atamayaca¤›n› ise tüm dünya biliyor. Türk hükümeti Pakistan’daki askeri darbeyi en yumuflak sözlerle karfl›l›yor. Türk medyas› ise askeri cunta flefinin Türkçe bildi¤ini ve Atatürk hayran› oldu¤unu propaganda ediyor. Bu bölgelerdeki son geziler s›ras›nda Demirel’in sa¤ bafl›nda duran Genelkurmay Baflkan›, Türk burjuvazisinin ABD emperyalizminin ç›karlar› do¤rultusundaki bölgesel sald›rganl›¤›n›n simgesidir. ABD emperyalizminin ç›karlar› do¤rultusunda tehdite, flantaja, gerginli¤e ve gerekti¤inde savafla dayal› politika, Türk devletinin gitgide a盤a ç›kan d›fl politika çizgisidir. ‹ç ve d›fl politika faflist-militarist bir rejim gerektiriyor ‹çerde emekçilerin bo¤az›n› s›kmak, onlar› köleli¤e mahkum etmek politikas›n›n sonunun olmad›¤›n›, yani bunun süreklilefltirilmifl bir politika oldu¤unu biliyoruz. Mezarda emeklilik, sosyal güvenlik yasas› ve tahkimin ard›ndan, flimdi de k›dem tazminat› ile öteki baz› kazan›mlar›n gasp› tart›fl›l›yor. Enflasyonun resmi olarak bile %65 olarak aç›kland›¤›, gerçekte %100’e yaklaflt›¤› bir evrede, memura %25’ten bir kurufl fazla vermeme kararl›l›¤› da bu politikalar›n sonunun olmad›¤›n› gösteriyor. Bu politikalar› uygulamak nas›l mümkün olacakt›r? ‹çerde kendi emekçisine ve halk›na savafl, d›flarda komflular›na karfl› savafl olarak özetlenebilecek bu politikalar›n baflar›s› için temel önkoflul nedir? Bunun 45
temel önkoflulu, iflçi s›n›f› ve emekçilerin tam denetim alt›nda tutulmas›, bunun için de toplumsal muhalefetin, özellikle de onun en bilinçli ve örgütlü kesimi olarak devrimci hareketin ezilmesi ve sindirilmesidir. Burada sorunu gerisin geri zindan meselesine ba¤layaca¤›m. Toplumsal muhalefetin sindirilerek zapturap alt›na al›nmas› gerekiyor, dedim. Ama bu ülkede toplumsal muhalefet ço¤u durumda iflçiler ve emekçiler do¤rudan ezilerek zapturapt alt›na al›nm›yor; bu ifl genellikle, onun en ileri kesimleri terörle ezilerek, y›ld›r›larak yap›l›yor. Böyle terörize edilerek yarat›lan korku ve y›lg›nl›k ortam›yla, iflçi ve emekçiler de sald›r›lar karfl›s›nda hareketsiz k›l›nmaya çal›fl›l›yor. Ve bak›yoruz, Ulucanlar’daki planl› faflist katliam›n ve Adana’daki planl› yarg›s›z infazlar›n ard›ndan, yine bu planl› sald›r›lar›n bir uzant›s› olarak, Ahmet Taner K›fllal› öldürülüyor. Tüm bunlar gösteriyor ki, Türk kontr-gerillas› gene bir tak›m karanl›k hesaplar peflinde. ‹çerde Kürt hareketini teslim almay› baflaran rejim (önemle alt›n› çiziyorum, bu çok önemli bir nokta), bundan ald›¤› güç ve ek cesaretle devrimci hareketi de ezmek istiyor. Bunu yaparsa, toplumsal muhalefeti çeflitli biçimlerde oyalamak, kontrol etmek iyice kolaylaflacak. Sendikalar arac›l›¤›yla, refomist partiler arac›l›¤›yla, terörize edilmifl ortam›n bask›s›yla, sonuçta bu baflarabilir bir ifl olacak. Sorun böyle kavranabilmeli. Devrimci ak›mlar içerde teslim al›nd›¤› koflullarda, bu d›flar›da da büyük bir da¤›lmaya dönüflür. Ço¤u içerdeki direnme kararl›¤› sayesinde yafl›yor, içerde moralini koruyup da d›flar›ya yay›nsal destek veren insanlar sayesinde bir sürü ak›m siyasal yaflam›n› sürdürüyor. D›flarda zaten bitirerek içeriye y›¤›yorum, içerde de teslim al›rsam bu sorunu 46
tümden çözerim diye bak›yor devlet. Türkiye’de kitle hareketi ço¤u durumda öyle tümden kendili¤inden patlayan bir hareketlilik de¤il. Devrimci ak›mlar›n varl›¤›, onlar›n dirençli tutumlar›, her zaman görünür ya da görünmez bir etkileflime yolaçm›flt›r. Önderlik özellikle son 30 y›lda Türkiye’de belli bir rol oynam›flt›r. Devrimci örgütlerin varl›¤›, devrimci kararl›¤›n varl›¤› bu aç›dan büyük bir önem tafl›yor. Dolay›s›yla, zindanlara yönelmifl sald›r› Türkiye’deki s›n›flar mücadelesinin bir uzant›s›d›r, en kritik bir halkas›d›r, mücadelenin en fliddetli yans›d›¤› halkad›r. Türk burjuvazisinin s›k›flm›fll›¤› ve ABD emperyalizminin bölgesel ihtiyaçlar› çerçevesinde, kendi iç toplumsal muhalefetini denetim alt›na alma çabas›n›n çok kritik bir halkas›d›r. Siyasal tutuklularla dayan›flma kampanyas›n› da bu genifl çerçevede kavramal›y›z. Kitleler aras›nda ve uluslararas› çapta yarat›lacak deste¤i, Türkiye’deki s›n›flar mücadelesinin çok kritik bir alan›nda iradelerin kanl› bir biçimde çat›flt›¤› bir noktada, devrim cephesini güçlendirme sorumlulu¤unun bir gere¤i olarak ele almal›y›z. Böyle ele almad›¤›m›zda, öldürülen iki önder yönetici yoldafl›m›z›n an›s›na sar›ld›¤›m›z bir kampanyaym›fl gibi görünür ve yoldafllar›m›z›n an›s›na dar bir ba¤l›l›k d›fl›nda hiçbir fley ifade etmez. Habip yoldafl›n mektubunu iki önder yoldafl›m›za iliflkin de¤erlendirmem esnas›nda sizlere okudum; bu sald›r› gelecektir, “Biz haz›r›z, partimizin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!”, diyor yoldafl. Bu yi¤it yoldafllar sald›r›y› öngörmekle kalmad›lar, sözlerini de tuttular, partimizin bayra¤›na leke sürmediler; teslim alma politikas›n› püskürtmek için ölümüne direndiler ve ölümü en önde yi¤itçe kucaklad›lar. Olay›n genel çerçevesi bu. Fakat olay›n bir de daha 47
temel önkoflulu, iflçi s›n›f› ve emekçilerin tam denetim alt›nda tutulmas›, bunun için de toplumsal muhalefetin, özellikle de onun en bilinçli ve örgütlü kesimi olarak devrimci hareketin ezilmesi ve sindirilmesidir. Burada sorunu gerisin geri zindan meselesine ba¤layaca¤›m. Toplumsal muhalefetin sindirilerek zapturap alt›na al›nmas› gerekiyor, dedim. Ama bu ülkede toplumsal muhalefet ço¤u durumda iflçiler ve emekçiler do¤rudan ezilerek zapturapt alt›na al›nm›yor; bu ifl genellikle, onun en ileri kesimleri terörle ezilerek, y›ld›r›larak yap›l›yor. Böyle terörize edilerek yarat›lan korku ve y›lg›nl›k ortam›yla, iflçi ve emekçiler de sald›r›lar karfl›s›nda hareketsiz k›l›nmaya çal›fl›l›yor. Ve bak›yoruz, Ulucanlar’daki planl› faflist katliam›n ve Adana’daki planl› yarg›s›z infazlar›n ard›ndan, yine bu planl› sald›r›lar›n bir uzant›s› olarak, Ahmet Taner K›fllal› öldürülüyor. Tüm bunlar gösteriyor ki, Türk kontr-gerillas› gene bir tak›m karanl›k hesaplar peflinde. ‹çerde Kürt hareketini teslim almay› baflaran rejim (önemle alt›n› çiziyorum, bu çok önemli bir nokta), bundan ald›¤› güç ve ek cesaretle devrimci hareketi de ezmek istiyor. Bunu yaparsa, toplumsal muhalefeti çeflitli biçimlerde oyalamak, kontrol etmek iyice kolaylaflacak. Sendikalar arac›l›¤›yla, refomist partiler arac›l›¤›yla, terörize edilmifl ortam›n bask›s›yla, sonuçta bu baflarabilir bir ifl olacak. Sorun böyle kavranabilmeli. Devrimci ak›mlar içerde teslim al›nd›¤› koflullarda, bu d›flar›da da büyük bir da¤›lmaya dönüflür. Ço¤u içerdeki direnme kararl›¤› sayesinde yafl›yor, içerde moralini koruyup da d›flar›ya yay›nsal destek veren insanlar sayesinde bir sürü ak›m siyasal yaflam›n› sürdürüyor. D›flarda zaten bitirerek içeriye y›¤›yorum, içerde de teslim al›rsam bu sorunu 46
tümden çözerim diye bak›yor devlet. Türkiye’de kitle hareketi ço¤u durumda öyle tümden kendili¤inden patlayan bir hareketlilik de¤il. Devrimci ak›mlar›n varl›¤›, onlar›n dirençli tutumlar›, her zaman görünür ya da görünmez bir etkileflime yolaçm›flt›r. Önderlik özellikle son 30 y›lda Türkiye’de belli bir rol oynam›flt›r. Devrimci örgütlerin varl›¤›, devrimci kararl›¤›n varl›¤› bu aç›dan büyük bir önem tafl›yor. Dolay›s›yla, zindanlara yönelmifl sald›r› Türkiye’deki s›n›flar mücadelesinin bir uzant›s›d›r, en kritik bir halkas›d›r, mücadelenin en fliddetli yans›d›¤› halkad›r. Türk burjuvazisinin s›k›flm›fll›¤› ve ABD emperyalizminin bölgesel ihtiyaçlar› çerçevesinde, kendi iç toplumsal muhalefetini denetim alt›na alma çabas›n›n çok kritik bir halkas›d›r. Siyasal tutuklularla dayan›flma kampanyas›n› da bu genifl çerçevede kavramal›y›z. Kitleler aras›nda ve uluslararas› çapta yarat›lacak deste¤i, Türkiye’deki s›n›flar mücadelesinin çok kritik bir alan›nda iradelerin kanl› bir biçimde çat›flt›¤› bir noktada, devrim cephesini güçlendirme sorumlulu¤unun bir gere¤i olarak ele almal›y›z. Böyle ele almad›¤›m›zda, öldürülen iki önder yönetici yoldafl›m›z›n an›s›na sar›ld›¤›m›z bir kampanyaym›fl gibi görünür ve yoldafllar›m›z›n an›s›na dar bir ba¤l›l›k d›fl›nda hiçbir fley ifade etmez. Habip yoldafl›n mektubunu iki önder yoldafl›m›za iliflkin de¤erlendirmem esnas›nda sizlere okudum; bu sald›r› gelecektir, “Biz haz›r›z, partimizin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!”, diyor yoldafl. Bu yi¤it yoldafllar sald›r›y› öngörmekle kalmad›lar, sözlerini de tuttular, partimizin bayra¤›na leke sürmediler; teslim alma politikas›n› püskürtmek için ölümüne direndiler ve ölümü en önde yi¤itçe kucaklad›lar. Olay›n genel çerçevesi bu. Fakat olay›n bir de daha 47
özel, bize özgü bir çerçevesi var. Sald›r› ayn› zamanda partimize yönelmifltir Ulucanlar flahs›nda gerçekleflen sald›r› ayn› zamanda cepheden partimize de yönelmifl bir sald›r›d›r. ‘96 zindan direniflini izleyen döneme, özellikle de son iki y›la dönün bak›n. Ankara Merkez Kapal› Cezaevi olaylar›n merkezidir, birçok problemin gündeme geldi¤i ve dolay›s›yla net bir direnme kararl›l›¤›n›n sergilendi¤i yerdir. Ve buras›, Habip yoldafl›n üçbuçuk y›ld›r bulundu¤u, son zamanlarda partimizin en kalabal›k tutsak grubunun, yan› s›ra en dirençli ve deneyimli tutsak yoldafllar›m›z›n bulundu¤u bir cezaevidir. Yine bu ayn› dönemde, hangi siyasal ak›m›n, haz›rlanmakta olan “hücre tipi” sald›r›s›na sürekli olarak yay›nlar›nda dikkat çekti¤ini, kamuoyu önünde bu konuyu sistematik olarak iflledi¤ine dönün bak›n. Devletin bu politik sald›r›s›na karfl› uyar›c› çabalar, önden haz›rl›k ve direnme kararl›l›¤›, belirgin bir biçimde hangi partiden gelmektedir, olgusal olarak bak›n, önplanda hep partimizi göreceksiniz. Bu sürecin belgesel seyri parti bas›n›m›zda yeniden yay›nland›¤›nda, bu daha aç›k biçimde görülebilecektir. Geçen sene Eylül ay›nda yaflanan çat›flman›n Habip yoldafl taraf›ndan yap›lm›fl bir de¤erlendirmesi var. Bu zaman›nda iki bölüm halinde yay›nland› haftal›k komünist bas›nda. O döneme bak›yoruz, CMK tutars›z davran›yor. Yerel CMK da ayn› tutars›zl›¤› CMK disiplini içinde uyguluyor. Biz bu disipline tabi de¤iliz; ancak kararlar do¤ru ise CMK taraf›ndan al›nan genel kararlara uyum gösteriyoruz. Biz, esas olarak Ulucanlar üzerinden yans›yan tavr›n temsilcisiyiz. Bu bir olguysa 48
e¤er, öte yandan devlet zindanlar› ezmeyi toplumsal muhalefeti ezmenin bir halkas› olarak görüyorsa, dolay›s›yla zindanlar› bir “ç›banbafl›” olarak de¤erlendiriyorsa ve zindanlar içinde de özellikle son iki senedir Ulucanlar Cezaevi özel bir “ç›banbafl›”ysa ve buradaki direniflçi kimli¤in önünü özellikle Habip Gül flahs›nda belli bir parti tutuyorsa, bu sald›r›n›n neden ayn› zamanda bize hedefleyen bir sald›r› oldu¤u da kendili¤inden anlafl›l›r. Kald› ki sorun bundan da ibaret de¤il. Kuruluflu izleyen günlerde partimize yönelen sistematik sald›r› sürecinin en kritik halkalar›ndan biri, Ankara’da yaflanan tutuklamalar oldu. Bir grup ileri kadromuz burada tutsak düfltü. Partimizin Merkez Komitesi üyesi Ümit yoldafl bunlardan biriydi. Biz eskiden de Habip Gül flahs›nda Ulucanlar’da “ç›banbafl›” say›l›yorduk. Operasyonlar sonras›nda burada h›zla artan say›m›z ve bu yeni tutsak yoldafllar›n siyas› poliste blok halde gösterdikleri tam direnifl çizgisi, bunun devletin karanl›k zirveleri için özel anlam›, bizi Ulucanlar üzerinden ayr›ca bir hedef haline getirmekteydi. Ulucanlar'a yönelmifl sald›r› özel planda partimize yönelmifltir derken, iflte bu olgusal gerçeklere dayan›yorum. Herhangi bir baflka kimsenin de¤il de Habip’in Ulucanlar’da yatm›fl eski bir DEP milletvekili üzerinde bu denli sayg›nl›k ve hayranl›k yaratm›fl olmas› elbette raslant› de¤il. Ve bu sayg›nl›¤› ve hayranl›¤› yaflayan tek kifli de Mahmut Al›nak de¤il. Bu belirgin biçimde farkl› olan kimli¤i nas›l dost olan görüyorsa, düflman da ayn› flekilde görüyor. Hatta düflman›n bu konuda daha keskin görüfllü oldu¤unu, deyim uygunsa de¤erlendirmesini daha bir sükunetle, önyarg›s›z ve tarafs›z bir gözle yapt›¤›n› da söyleyebiliriz. 49
özel, bize özgü bir çerçevesi var. Sald›r› ayn› zamanda partimize yönelmifltir Ulucanlar flahs›nda gerçekleflen sald›r› ayn› zamanda cepheden partimize de yönelmifl bir sald›r›d›r. ‘96 zindan direniflini izleyen döneme, özellikle de son iki y›la dönün bak›n. Ankara Merkez Kapal› Cezaevi olaylar›n merkezidir, birçok problemin gündeme geldi¤i ve dolay›s›yla net bir direnme kararl›l›¤›n›n sergilendi¤i yerdir. Ve buras›, Habip yoldafl›n üçbuçuk y›ld›r bulundu¤u, son zamanlarda partimizin en kalabal›k tutsak grubunun, yan› s›ra en dirençli ve deneyimli tutsak yoldafllar›m›z›n bulundu¤u bir cezaevidir. Yine bu ayn› dönemde, hangi siyasal ak›m›n, haz›rlanmakta olan “hücre tipi” sald›r›s›na sürekli olarak yay›nlar›nda dikkat çekti¤ini, kamuoyu önünde bu konuyu sistematik olarak iflledi¤ine dönün bak›n. Devletin bu politik sald›r›s›na karfl› uyar›c› çabalar, önden haz›rl›k ve direnme kararl›l›¤›, belirgin bir biçimde hangi partiden gelmektedir, olgusal olarak bak›n, önplanda hep partimizi göreceksiniz. Bu sürecin belgesel seyri parti bas›n›m›zda yeniden yay›nland›¤›nda, bu daha aç›k biçimde görülebilecektir. Geçen sene Eylül ay›nda yaflanan çat›flman›n Habip yoldafl taraf›ndan yap›lm›fl bir de¤erlendirmesi var. Bu zaman›nda iki bölüm halinde yay›nland› haftal›k komünist bas›nda. O döneme bak›yoruz, CMK tutars›z davran›yor. Yerel CMK da ayn› tutars›zl›¤› CMK disiplini içinde uyguluyor. Biz bu disipline tabi de¤iliz; ancak kararlar do¤ru ise CMK taraf›ndan al›nan genel kararlara uyum gösteriyoruz. Biz, esas olarak Ulucanlar üzerinden yans›yan tavr›n temsilcisiyiz. Bu bir olguysa 48
e¤er, öte yandan devlet zindanlar› ezmeyi toplumsal muhalefeti ezmenin bir halkas› olarak görüyorsa, dolay›s›yla zindanlar› bir “ç›banbafl›” olarak de¤erlendiriyorsa ve zindanlar içinde de özellikle son iki senedir Ulucanlar Cezaevi özel bir “ç›banbafl›”ysa ve buradaki direniflçi kimli¤in önünü özellikle Habip Gül flahs›nda belli bir parti tutuyorsa, bu sald›r›n›n neden ayn› zamanda bize hedefleyen bir sald›r› oldu¤u da kendili¤inden anlafl›l›r. Kald› ki sorun bundan da ibaret de¤il. Kuruluflu izleyen günlerde partimize yönelen sistematik sald›r› sürecinin en kritik halkalar›ndan biri, Ankara’da yaflanan tutuklamalar oldu. Bir grup ileri kadromuz burada tutsak düfltü. Partimizin Merkez Komitesi üyesi Ümit yoldafl bunlardan biriydi. Biz eskiden de Habip Gül flahs›nda Ulucanlar’da “ç›banbafl›” say›l›yorduk. Operasyonlar sonras›nda burada h›zla artan say›m›z ve bu yeni tutsak yoldafllar›n siyas› poliste blok halde gösterdikleri tam direnifl çizgisi, bunun devletin karanl›k zirveleri için özel anlam›, bizi Ulucanlar üzerinden ayr›ca bir hedef haline getirmekteydi. Ulucanlar'a yönelmifl sald›r› özel planda partimize yönelmifltir derken, iflte bu olgusal gerçeklere dayan›yorum. Herhangi bir baflka kimsenin de¤il de Habip’in Ulucanlar’da yatm›fl eski bir DEP milletvekili üzerinde bu denli sayg›nl›k ve hayranl›k yaratm›fl olmas› elbette raslant› de¤il. Ve bu sayg›nl›¤› ve hayranl›¤› yaflayan tek kifli de Mahmut Al›nak de¤il. Bu belirgin biçimde farkl› olan kimli¤i nas›l dost olan görüyorsa, düflman da ayn› flekilde görüyor. Hatta düflman›n bu konuda daha keskin görüfllü oldu¤unu, deyim uygunsa de¤erlendirmesini daha bir sükunetle, önyarg›s›z ve tarafs›z bir gözle yapt›¤›n› da söyleyebiliriz. 49
Evet, bu sald›r› ayn› zamanda cepheden partimize yöneltilmifl bir sald›r›d›r. Bu, bizim zindanlar sorunu konusunda, bu alana iliflkin devlet politikalar›n›n anlam› ve amac› konusunda aç›k bir de¤erlendirmeye ve net bir politikaya sahip oluflumuzla, ve nihayet, son bir y›ld›r bu alana yönelik olarak gösterdi¤imiz özel duyarl›l›kla da ba¤lant›l›d›r. Son bir y›la dönün bak›n, biz bu cephede herhangi bir politik hata yapmad›k. Devletin ezmek istedi¤i direnifl çizgisinin politik olarak en iyi temsilcileri ve sözcüsü olduk. Politik olarak diyorum, çünkü fiilen direnifle gelince tüm devrimci tutsaklar ayn› kararl›kla direniyorlar; benim burada vurgulad›¤›m nokta öteki gruplardan devrimcilerin eme¤ine ve direniflçi kimli¤ine zerre kadar halel getirmiyor. Ben bir parti ya da grup ad›na izlenen genel politika üzerinden konufluyorum. Nihayetinde insanlar›n direnci temelde izlenen politikayla s›k›s›k›ya ba¤lant›l›d›r. Politikadaki berrakl›k ve kararl›l›k aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, zindan cephesindeki direniflin temsilcisi art›k partimizdir. Ve bu, siyasal poliste ve mahkeme kürsülerinde gösterilen devrimci direnme çizgisinden ayr› bir durum de¤ildir, ayn› çizginin zindan cephesindeki yans›mas›d›r. Zindan cephesinde öteki ak›mlar›n tavr› ne diyeceksiniz. Bu soruna flimdilik girmek istemiyorum, flunu söylemekle yetinece¤im: CMK’n›n tavr›na bak›n, tüm öteki ak›mlar›n tavr›n›n ne oldu¤unu da görürsünüz. Bu sald›r› ayn› zamanda partimize yönelik bir sald›r› olmufltur ve partimiz, bu sald›r›y› onurla ve dirençle gö¤üslemifltir. Tablo ortadad›r. ‹çerde direnilmifl, yi¤itçe ölünmüfltür; d›flarda ise kararl›l›kla sahip ç›kma prati¤i gösterilmifltir. Bugün hala iflçi ve memur kesimleri ile devrimci demokratik çevrelerde duyarl›l›k oluflturmak ve oluflmufl bulunan duyarl›l›¤› korumak çerçevesinde 50
sürekli bir çabam›z var. Yine uluslararas› cephede, Avrupa’da, bu çaba en iyi partimiz taraf›ndan gösterilmifl, etkin ve yayg›n bir kampanya örgütlenmifltir. Tüm bunlar göstermektedir ki, partimiz bu sald›r›y› yi¤itçe gö¤üslemifltir. Bu sald›r› karfl›s›nda dirençli ve iradeli davranm›flt›r, bu sald›r›y› püskürtme kararl›l›¤› ortaya koymufltur. Hiçbir geri ad›m at›lmad›¤› gibi, büyük bir moral kazan›lm›fl ve bu pratik içerisinde büyük bir direnme kapasitesi sergilenmifltir. Bu çabalar içinde partimiz onur ve itibar kazanm›flt›r. E¤er bu böyleyse, öte yandan bugün zindanlar Türkiye’deki s›n›flar mücadelesinin kritik bir halkas›ysa, bu do¤rudan Türkiye’deki s›n›f mücadelesinin genel gidiflat›n› ilgilendiren bir sorunsa ve böyle bir sorunda partimiz pratikte de izlenebilen bir kararl›l›k çizgisinin temsilcisi olmuflsa, bu u¤urda gerekti¤inde ölmesini bilmek kadar bu sald›r›y› gö¤üslemesini de bilmiflse, iflte bu büyük bir onurdur. Bu bir onurdur ve bu onur partimizindir. Direniflçi yoldafllar›m›z partimizi onurland›rm›fllard›r Bu onura lay›k olmak hepimizin, bütün bir partinin, parti çeperinin, parti militanlar›n›n, sempatizanlar›n›n görevidir. Yoldafllar›m›z›n salt ölümleriyle de¤il, bu politikan›n anlam›n› gören düflünsel güçleriyle de, bu konudaki öngörüleriyle de, bu politikan›n püskürtülmesine iliflkin olarak uzun süredir ortaya koyduklar› devrimci kararl›l›kla da, partimizi onurland›rm›fllard›r. As›l onur buradad›r. Mesele salt gerekti¤inde ölümü de yi¤itçe kucaklamas›n› bilmekten ibaret de¤il, politikan›n kendisini teflhis etmektedir. Bunun kadar, hatta siyasal mücadele söz konusu 51
Evet, bu sald›r› ayn› zamanda cepheden partimize yöneltilmifl bir sald›r›d›r. Bu, bizim zindanlar sorunu konusunda, bu alana iliflkin devlet politikalar›n›n anlam› ve amac› konusunda aç›k bir de¤erlendirmeye ve net bir politikaya sahip oluflumuzla, ve nihayet, son bir y›ld›r bu alana yönelik olarak gösterdi¤imiz özel duyarl›l›kla da ba¤lant›l›d›r. Son bir y›la dönün bak›n, biz bu cephede herhangi bir politik hata yapmad›k. Devletin ezmek istedi¤i direnifl çizgisinin politik olarak en iyi temsilcileri ve sözcüsü olduk. Politik olarak diyorum, çünkü fiilen direnifle gelince tüm devrimci tutsaklar ayn› kararl›kla direniyorlar; benim burada vurgulad›¤›m nokta öteki gruplardan devrimcilerin eme¤ine ve direniflçi kimli¤ine zerre kadar halel getirmiyor. Ben bir parti ya da grup ad›na izlenen genel politika üzerinden konufluyorum. Nihayetinde insanlar›n direnci temelde izlenen politikayla s›k›s›k›ya ba¤lant›l›d›r. Politikadaki berrakl›k ve kararl›l›k aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, zindan cephesindeki direniflin temsilcisi art›k partimizdir. Ve bu, siyasal poliste ve mahkeme kürsülerinde gösterilen devrimci direnme çizgisinden ayr› bir durum de¤ildir, ayn› çizginin zindan cephesindeki yans›mas›d›r. Zindan cephesinde öteki ak›mlar›n tavr› ne diyeceksiniz. Bu soruna flimdilik girmek istemiyorum, flunu söylemekle yetinece¤im: CMK’n›n tavr›na bak›n, tüm öteki ak›mlar›n tavr›n›n ne oldu¤unu da görürsünüz. Bu sald›r› ayn› zamanda partimize yönelik bir sald›r› olmufltur ve partimiz, bu sald›r›y› onurla ve dirençle gö¤üslemifltir. Tablo ortadad›r. ‹çerde direnilmifl, yi¤itçe ölünmüfltür; d›flarda ise kararl›l›kla sahip ç›kma prati¤i gösterilmifltir. Bugün hala iflçi ve memur kesimleri ile devrimci demokratik çevrelerde duyarl›l›k oluflturmak ve oluflmufl bulunan duyarl›l›¤› korumak çerçevesinde 50
sürekli bir çabam›z var. Yine uluslararas› cephede, Avrupa’da, bu çaba en iyi partimiz taraf›ndan gösterilmifl, etkin ve yayg›n bir kampanya örgütlenmifltir. Tüm bunlar göstermektedir ki, partimiz bu sald›r›y› yi¤itçe gö¤üslemifltir. Bu sald›r› karfl›s›nda dirençli ve iradeli davranm›flt›r, bu sald›r›y› püskürtme kararl›l›¤› ortaya koymufltur. Hiçbir geri ad›m at›lmad›¤› gibi, büyük bir moral kazan›lm›fl ve bu pratik içerisinde büyük bir direnme kapasitesi sergilenmifltir. Bu çabalar içinde partimiz onur ve itibar kazanm›flt›r. E¤er bu böyleyse, öte yandan bugün zindanlar Türkiye’deki s›n›flar mücadelesinin kritik bir halkas›ysa, bu do¤rudan Türkiye’deki s›n›f mücadelesinin genel gidiflat›n› ilgilendiren bir sorunsa ve böyle bir sorunda partimiz pratikte de izlenebilen bir kararl›l›k çizgisinin temsilcisi olmuflsa, bu u¤urda gerekti¤inde ölmesini bilmek kadar bu sald›r›y› gö¤üslemesini de bilmiflse, iflte bu büyük bir onurdur. Bu bir onurdur ve bu onur partimizindir. Direniflçi yoldafllar›m›z partimizi onurland›rm›fllard›r Bu onura lay›k olmak hepimizin, bütün bir partinin, parti çeperinin, parti militanlar›n›n, sempatizanlar›n›n görevidir. Yoldafllar›m›z›n salt ölümleriyle de¤il, bu politikan›n anlam›n› gören düflünsel güçleriyle de, bu konudaki öngörüleriyle de, bu politikan›n püskürtülmesine iliflkin olarak uzun süredir ortaya koyduklar› devrimci kararl›l›kla da, partimizi onurland›rm›fllard›r. As›l onur buradad›r. Mesele salt gerekti¤inde ölümü de yi¤itçe kucaklamas›n› bilmekten ibaret de¤il, politikan›n kendisini teflhis etmektedir. Bunun kadar, hatta siyasal mücadele söz konusu 51
oldu¤una göre bundan da önemli olan, politika plan›ndaki öngörü, tutarl›l›k ve kararl›l›kt›r. Devletin izledi¤i politikaya karfl› bir direnifl çizgisi oluflturmakta ve pratikte buna uygun düflen bir kararl›l›k ve tutarl›l›kla davranabilmektir. Habip yoldafl›n bize ulaflan son mektuplar›n›n birinde flunlar söyleniyor (bu mektup A¤ustos sonunda ‹sviçre’den bir iflçi yoldafla yaz›lm›flt›r): "... sermaye devleti, ulusal hareketin teslimiyet platformundan da güç alarak, flu s›ralar yeni bir sald›r› dalgas› bafllat›yor. Bunun bir aya¤› da cezaevleri, cezaevlerindeki devrimci dinamizmdir. Af, piflmanl›k yasas› vb. giriflimler bu sald›r›n›n esas›n› oluflturuyor. Bu yeni sald›r› en az›ndan ‘91 kadar karfl›l›k bulacak, yani tahribat yaratacak. Buna karfl› etkin bir mücadele ile yüzyüzeyiz. ‘96 direniflinin 3. y›l dönümünde Eskiflehir sald›r›s›n› bir kez daha püskürttük. Ama bu iflin sadece basit bir yönüydü. Esas sald›r› önümüzdeki süreçte gelecek. Ancak kendi ad›m›za, bu sald›r› karfl›s›nda esnemektense k›r›lmay› tercih ediyoruz. Biz haz›r›z. Partinin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!” Onur iflte buradan gelmektedir, onur tam da bu berrak ve kararl›l›k ifadesi politik bak›fl aç›s›ndad›r. Gene, Merkez Komitesi’ne yaz›lan mektupta, ki bu Habip yoldafl›n bize ulaflabilen en son mektubudur, MK’ya hitaben söze flöyle bafllanmaktad›r: “Sevgili yoldafllar; Zindanlar sürecini biliyorsunuz, önümüzdeki sürecin a¤›r bedeller ödemeyi gerektiren bir sald›r› süreci olaca¤› malumdur. Bedel ödemekte hiçbir tereddütümüz yok. Ancak kendi bafl›na bedel ödemenin bir fley ifade etmeyece¤ini siz de biliyorsunuz. ‘96 SAG ve ÖO sürecindeki durumumuz buna en bariz örnektir. "Süreci önden politik bir öngörü ve haz›rl›kla 52
karfl›lamak zorunludur. CMK’da olmamam›z önemli bir dezavantajd›r. Bu dezavantaj› bir nebze de olsa Cezaevleri Merkezi Örgütlülü¤ü'nü oluflturarak gidermeye çal›flt›k. Önden süreçleri tahlil etmek, buna uygun taktik politikalar› gelifltirerek merkezi düzeyde güçlerimizin önüne koymak, sürece haz›rl›k anlam›nda oldukça önemlidir. Özellikle Cezaevi Merkezi Örgütlülü¤ü'nü ilan etti¤imiz bir yerde merkezi politika daha da zorunlu hale geldi. Çünkü tüm güçlerimiz Cezaevleri Merkezi Örgütlülü¤ü'nün ne diyece¤ine bak›yorlar. Böyle olmas› da do¤al...” ‹flte bu bir bak›fl aç›s›d›r. Yani bir politika, bir sald›r› görülmekte, bu sald›r›n›n anlam› de¤erlendirilmekte, buna karfl› haz›rl›k yap›lmakta, MK flahs›nda tüm parti uyar›lmaktad›r. Pratikte gösterilen kararl›l›k ve izlenen direnifl çizgisi bu temeldedir, ölümü gö¤üslemesini bilmek burada bir sonuçtur. Yoldafllar›m›z ölmeyebilirlerdi de, politik aç›dan buradaki baflar› ve onuru yine de hakederlerdi. Ama yoldafllar›m›z yi¤itçe öldüler de. Biz bu yi¤itli¤i bu politik bak›fl aç›s›ndan, bu politik öngörüden, bu politik direnme çizgisi üzerinden kavrarsak ancak, onu gerçekten tam olarak kavram›fl ve yerli yerine oturtmufl oluruz. Bununla da kalmay›z, bundan sonraki görevlerimize de do¤ru bir biçimde ve onun gerektirdi¤i bir enerjiyle sar›lmay› baflarabiliriz. Çat›flma bütün yak›c›l›¤› ile orta yerde duruyor Bu sald›r› püskürtülebilecek midir? Bu sald›r› püskürtülmek zorundad›r, bu zorunludur, soruyu böyle yan›tlamay› tercih ediyorum. Bu sald›r› asl›nda bu katliam›n ard›ndan gündeme gelen direniflle 53
oldu¤una göre bundan da önemli olan, politika plan›ndaki öngörü, tutarl›l›k ve kararl›l›kt›r. Devletin izledi¤i politikaya karfl› bir direnifl çizgisi oluflturmakta ve pratikte buna uygun düflen bir kararl›l›k ve tutarl›l›kla davranabilmektir. Habip yoldafl›n bize ulaflan son mektuplar›n›n birinde flunlar söyleniyor (bu mektup A¤ustos sonunda ‹sviçre’den bir iflçi yoldafla yaz›lm›flt›r): "... sermaye devleti, ulusal hareketin teslimiyet platformundan da güç alarak, flu s›ralar yeni bir sald›r› dalgas› bafllat›yor. Bunun bir aya¤› da cezaevleri, cezaevlerindeki devrimci dinamizmdir. Af, piflmanl›k yasas› vb. giriflimler bu sald›r›n›n esas›n› oluflturuyor. Bu yeni sald›r› en az›ndan ‘91 kadar karfl›l›k bulacak, yani tahribat yaratacak. Buna karfl› etkin bir mücadele ile yüzyüzeyiz. ‘96 direniflinin 3. y›l dönümünde Eskiflehir sald›r›s›n› bir kez daha püskürttük. Ama bu iflin sadece basit bir yönüydü. Esas sald›r› önümüzdeki süreçte gelecek. Ancak kendi ad›m›za, bu sald›r› karfl›s›nda esnemektense k›r›lmay› tercih ediyoruz. Biz haz›r›z. Partinin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!” Onur iflte buradan gelmektedir, onur tam da bu berrak ve kararl›l›k ifadesi politik bak›fl aç›s›ndad›r. Gene, Merkez Komitesi’ne yaz›lan mektupta, ki bu Habip yoldafl›n bize ulaflabilen en son mektubudur, MK’ya hitaben söze flöyle bafllanmaktad›r: “Sevgili yoldafllar; Zindanlar sürecini biliyorsunuz, önümüzdeki sürecin a¤›r bedeller ödemeyi gerektiren bir sald›r› süreci olaca¤› malumdur. Bedel ödemekte hiçbir tereddütümüz yok. Ancak kendi bafl›na bedel ödemenin bir fley ifade etmeyece¤ini siz de biliyorsunuz. ‘96 SAG ve ÖO sürecindeki durumumuz buna en bariz örnektir. "Süreci önden politik bir öngörü ve haz›rl›kla 52
karfl›lamak zorunludur. CMK’da olmamam›z önemli bir dezavantajd›r. Bu dezavantaj› bir nebze de olsa Cezaevleri Merkezi Örgütlülü¤ü'nü oluflturarak gidermeye çal›flt›k. Önden süreçleri tahlil etmek, buna uygun taktik politikalar› gelifltirerek merkezi düzeyde güçlerimizin önüne koymak, sürece haz›rl›k anlam›nda oldukça önemlidir. Özellikle Cezaevi Merkezi Örgütlülü¤ü'nü ilan etti¤imiz bir yerde merkezi politika daha da zorunlu hale geldi. Çünkü tüm güçlerimiz Cezaevleri Merkezi Örgütlülü¤ü'nün ne diyece¤ine bak›yorlar. Böyle olmas› da do¤al...” ‹flte bu bir bak›fl aç›s›d›r. Yani bir politika, bir sald›r› görülmekte, bu sald›r›n›n anlam› de¤erlendirilmekte, buna karfl› haz›rl›k yap›lmakta, MK flahs›nda tüm parti uyar›lmaktad›r. Pratikte gösterilen kararl›l›k ve izlenen direnifl çizgisi bu temeldedir, ölümü gö¤üslemesini bilmek burada bir sonuçtur. Yoldafllar›m›z ölmeyebilirlerdi de, politik aç›dan buradaki baflar› ve onuru yine de hakederlerdi. Ama yoldafllar›m›z yi¤itçe öldüler de. Biz bu yi¤itli¤i bu politik bak›fl aç›s›ndan, bu politik öngörüden, bu politik direnme çizgisi üzerinden kavrarsak ancak, onu gerçekten tam olarak kavram›fl ve yerli yerine oturtmufl oluruz. Bununla da kalmay›z, bundan sonraki görevlerimize de do¤ru bir biçimde ve onun gerektirdi¤i bir enerjiyle sar›lmay› baflarabiliriz. Çat›flma bütün yak›c›l›¤› ile orta yerde duruyor Bu sald›r› püskürtülebilecek midir? Bu sald›r› püskürtülmek zorundad›r, bu zorunludur, soruyu böyle yan›tlamay› tercih ediyorum. Bu sald›r› asl›nda bu katliam›n ard›ndan gündeme gelen direniflle 53
püskürtülebilinirdi. Durduk yerde baflkentin göbe¤inde, üstelik bir Amerikan gezisi sabah›nda, 10 devrimci vahflice katledildi, onlarcas› a¤›r biçimde yaraland› ve sakatland›. Aradan yaln›zca iki-üç gün geçtikten sonra bunun bir planl› katliam oldu¤u, öteki herfleyin bir bahane oldu¤u anlafl›lmaya baflland›. Yani kontra medyayla kamuoyunu ve halk› aldatma çabalar› çabucak çöktü. Ülke çap›nda zindanlarda direnifl vard›, vahfli bir katliam› izleyen ve bu katliama karfl› derin bir öfkeyi yans›tan ve büyük bir kararl›l›¤› ifade eden bir genel zindan direnifli vard›. Bu direnifl iyi bir biçimde de¤erlendirilerek bu sald›r› daha bu aflamada püskürtülebilinirdi. Böylece en az bir sene de bir parça nefes al›n›rd›. Yaz›k ki bu baflar›lamad›, bunun gerektirdi¤i irade gösterilemedi. 10 tutsa¤›n katledilemesiyle suçüstü yakalanan bir rejimin s›ca¤› s›ca¤›na yeni toplu katliamlara cesaret edemeyece¤i görülemedi. (...) MGK flu günlerde bir toplant› yapacak, bakal›m ne ç›kacak oradan. Ama MGK toplant›s› iflin görünürdeki cephesi. As›l sald›r› tezgah› her zaman oldu¤u gibi altan alta ad›m ad›m örülüyordur. Kald› ki MGK yeni hücre tipi cezaevlerinin infla edilmesi, yap›mlar› sürenlerin h›zland›r›lmas› karar›n› katliam› izleyen toplant›da da aç›klam›fl bulunuyor. Son birkaç y›lda ve özellikle de flu son süreçte gösterilmifl bulunan baz› tutars›zl›klar ne olursa olsun, ortada 20 y›l›n bir direnme gelene¤i var. Herfleye ra¤men bu var, bu bir olgu. Bu, devletin yeni sald›r› politikalar›n›n bofla ç›kar›labilmesinin en büyük güvencesi. Bu politikan›n püskürtülmesi gerekti¤ini söylüyorum ve 20 y›ll›k sürecin bu politikan›n püskürtülece¤ini de 54
gösterdi¤ini eklemekle yetiniyorum. Ötesindeki herfley kuflkusuz gelece¤in ve prati¤in sorunudur. Gösterilecek dirence ve kararl›l›¤a, devletin sald›rganl›¤›n› k›racak politik bas›nca ba¤l›d›r. Devlet bugün Kürt hareketini teslim alman›n büyük avantaj›n› yafl›yor. Kürt siyasal tutuklular›n›n uysal uysal boyun e¤iyor olmalar›n›n moral gücünü ve avantaj›n› yafl›yor, buradan gelen bir pervas›zl›¤› var. Sorunu, halihaz›rda toplumda fazla da etkisi olmayan devrimci ak›mlar›n zindan cephesinde ezilmesi olarak görüyor. E¤er devrimci ak›mlar da soruna zindanlarda arada böyle fleyler oluyor ve geride kal›yor rehavetiyle bakarlarsa; buradaki politik sald›r›n›n derin anlam›n› ve sonuçlar›n› görmez ya da görmezlikten gelirlerse; bunun gerektirdi¤i kararl› bir direnme çizgisi gösterilmedi¤i takdirde do¤abilecek olan a¤›r sonuçlar› de¤erlendiremezlerse, iflte bu durumda a¤›r bir zaafiyet alan› do¤ar, sonuçta baflka türlü bir geliflme de ortaya ç›kabilir. Ama 20 y›l›n deneyimine ve birikimine ra¤men böyle düflünmek için de normalde ve halihaz›rda çok belirgin bir neden yoktur. Bu ayn› zamanda siyasal tutsaklarla dayan›flma kampanyas›n›n neden gevfletilmeksizin, tersine çok etkin bir biçimde sürdürülmesi gerekti¤ini de anlat›yor. Bu çerçevede Ulucanlar katliam›n›n neden gündemde tutulmas› gerekti¤ini de anlat›yor. Ve zindanlarda, devletin kendi politikas›n› uygulama iste¤i ve kararl›l›¤›na ba¤l› olarak, her an yeni geliflmelerin ortaya ç›kabilece¤inin fark›nda olmak gerekti¤ini de anlat›yor. Bu görev ve sorumluluklara iflaret ederek, sözlerimi noktal›yorum. (TK‹P Merkez Yay›n Organ› Ekim’in Ekim ‘99 tarihli 209. say›s›ndan al›nm›flt›r...) 55
püskürtülebilinirdi. Durduk yerde baflkentin göbe¤inde, üstelik bir Amerikan gezisi sabah›nda, 10 devrimci vahflice katledildi, onlarcas› a¤›r biçimde yaraland› ve sakatland›. Aradan yaln›zca iki-üç gün geçtikten sonra bunun bir planl› katliam oldu¤u, öteki herfleyin bir bahane oldu¤u anlafl›lmaya baflland›. Yani kontra medyayla kamuoyunu ve halk› aldatma çabalar› çabucak çöktü. Ülke çap›nda zindanlarda direnifl vard›, vahfli bir katliam› izleyen ve bu katliama karfl› derin bir öfkeyi yans›tan ve büyük bir kararl›l›¤› ifade eden bir genel zindan direnifli vard›. Bu direnifl iyi bir biçimde de¤erlendirilerek bu sald›r› daha bu aflamada püskürtülebilinirdi. Böylece en az bir sene de bir parça nefes al›n›rd›. Yaz›k ki bu baflar›lamad›, bunun gerektirdi¤i irade gösterilemedi. 10 tutsa¤›n katledilemesiyle suçüstü yakalanan bir rejimin s›ca¤› s›ca¤›na yeni toplu katliamlara cesaret edemeyece¤i görülemedi. (...) MGK flu günlerde bir toplant› yapacak, bakal›m ne ç›kacak oradan. Ama MGK toplant›s› iflin görünürdeki cephesi. As›l sald›r› tezgah› her zaman oldu¤u gibi altan alta ad›m ad›m örülüyordur. Kald› ki MGK yeni hücre tipi cezaevlerinin infla edilmesi, yap›mlar› sürenlerin h›zland›r›lmas› karar›n› katliam› izleyen toplant›da da aç›klam›fl bulunuyor. Son birkaç y›lda ve özellikle de flu son süreçte gösterilmifl bulunan baz› tutars›zl›klar ne olursa olsun, ortada 20 y›l›n bir direnme gelene¤i var. Herfleye ra¤men bu var, bu bir olgu. Bu, devletin yeni sald›r› politikalar›n›n bofla ç›kar›labilmesinin en büyük güvencesi. Bu politikan›n püskürtülmesi gerekti¤ini söylüyorum ve 20 y›ll›k sürecin bu politikan›n püskürtülece¤ini de 54
gösterdi¤ini eklemekle yetiniyorum. Ötesindeki herfley kuflkusuz gelece¤in ve prati¤in sorunudur. Gösterilecek dirence ve kararl›l›¤a, devletin sald›rganl›¤›n› k›racak politik bas›nca ba¤l›d›r. Devlet bugün Kürt hareketini teslim alman›n büyük avantaj›n› yafl›yor. Kürt siyasal tutuklular›n›n uysal uysal boyun e¤iyor olmalar›n›n moral gücünü ve avantaj›n› yafl›yor, buradan gelen bir pervas›zl›¤› var. Sorunu, halihaz›rda toplumda fazla da etkisi olmayan devrimci ak›mlar›n zindan cephesinde ezilmesi olarak görüyor. E¤er devrimci ak›mlar da soruna zindanlarda arada böyle fleyler oluyor ve geride kal›yor rehavetiyle bakarlarsa; buradaki politik sald›r›n›n derin anlam›n› ve sonuçlar›n› görmez ya da görmezlikten gelirlerse; bunun gerektirdi¤i kararl› bir direnme çizgisi gösterilmedi¤i takdirde do¤abilecek olan a¤›r sonuçlar› de¤erlendiremezlerse, iflte bu durumda a¤›r bir zaafiyet alan› do¤ar, sonuçta baflka türlü bir geliflme de ortaya ç›kabilir. Ama 20 y›l›n deneyimine ve birikimine ra¤men böyle düflünmek için de normalde ve halihaz›rda çok belirgin bir neden yoktur. Bu ayn› zamanda siyasal tutsaklarla dayan›flma kampanyas›n›n neden gevfletilmeksizin, tersine çok etkin bir biçimde sürdürülmesi gerekti¤ini de anlat›yor. Bu çerçevede Ulucanlar katliam›n›n neden gündemde tutulmas› gerekti¤ini de anlat›yor. Ve zindanlarda, devletin kendi politikas›n› uygulama iste¤i ve kararl›l›¤›na ba¤l› olarak, her an yeni geliflmelerin ortaya ç›kabilece¤inin fark›nda olmak gerekti¤ini de anlat›yor. Bu görev ve sorumluluklara iflaret ederek, sözlerimi noktal›yorum. (TK‹P Merkez Yay›n Organ› Ekim’in Ekim ‘99 tarihli 209. say›s›ndan al›nm›flt›r...) 55
Habip ve Ümit yoldafllar... Onlar partimizin özü ve özetidirler
Habip ve Ümit yoldafllar... Onlar partimizin özü ve özetidirler
Habip ve Tuna yoldaşlar...
Onlar partimizin özü ve özetidirler H. F›rat
(23 Ekim ‘99 tarihinde verilmiş bir konferansın kayıtlarıdır...) Parti henüz sözünü söylemiş değil Habip ve Tuna yoldaşlar üzerine, yalnızca bir giriş, bir başlangıç değerlendirmesi kapsamında bir şeyler söylemek istiyorum. Yoldaşlarımız üzerine parti olarak henüz konuşmuş sayılmayız, bunun için henüz zaman var. Biz yoldaşlarımızın siyasal yaşamlarından en temel birkaç çizgiyi, daha çok da bir ilk bilgilendirme amacı ve görevi çerçevesinde, kamuoyuna sunduk ve öylece bıraktık. Kronolojik bir sunuluş içerisinde verilen bu yüz ağartıcı birkaç kalın çizgi, başlangıç olarak bizim için yeterliydi. Bunun ardından bir süre bekleyebilirdik. Öncelikle onları tanıyan partimize yakın-uzak başkalarının konuşması gerekiyordu ve halihazırda 59
Habip ve Tuna yoldaşlar...
Onlar partimizin özü ve özetidirler H. F›rat
(23 Ekim ‘99 tarihinde verilmiş bir konferansın kayıtlarıdır...) Parti henüz sözünü söylemiş değil Habip ve Tuna yoldaşlar üzerine, yalnızca bir giriş, bir başlangıç değerlendirmesi kapsamında bir şeyler söylemek istiyorum. Yoldaşlarımız üzerine parti olarak henüz konuşmuş sayılmayız, bunun için henüz zaman var. Biz yoldaşlarımızın siyasal yaşamlarından en temel birkaç çizgiyi, daha çok da bir ilk bilgilendirme amacı ve görevi çerçevesinde, kamuoyuna sunduk ve öylece bıraktık. Kronolojik bir sunuluş içerisinde verilen bu yüz ağartıcı birkaç kalın çizgi, başlangıç olarak bizim için yeterliydi. Bunun ardından bir süre bekleyebilirdik. Öncelikle onları tanıyan partimize yakın-uzak başkalarının konuşması gerekiyordu ve halihazırda 59
yapılan budur. Biz bunun ardından konuşup değerlendireceğiz, bunun için yeterli zamanımız nasılsa olacak. Şu an yoldaşları tanıyan devrimciler, emekçiler, tabandan yoldaşlarımız konuşuyorlar, duygu ve değerlendirmelerini ortaya koyuyorlar, parti önceliği bilerek onlara veriyor. Dikkate değerdir; biz henüz konuşmuş değiliz ama, ortada herhangi bir boşluk da yok. Tersine, yoldaşlarımızı anlatan, en sade ve samimi şekilde yücelten yazı ve değerlendirmelere basınımızın sayfaları yetmiyor. Onları şu veya bu ölçüde tanıyanlar şu an bizim suskunluğumuzu hissetirmeyecek bir yoğunluk ve doyuruculukta konuşuyorlar. Çok geçmeden biz de konuşacağız, bizim de konuşup değerlendirme sıramız gelecek. Doğal olarak biz daha farklı konuşacağız. Biz sorunu nispeten daha farklı bir çerçevede ele alacağız. Parti olarak bizim yoldaşlarımıza ilişkin duygularımızı dile getirmemiz özel bir ihtiyaç değil. Bunu devrimciler yapıyorlar, yoldaşlarımız yapıyorlar, bu yiğit yoldaşlarımızı tanıyan emekçiler yapıyorlar. Üstelik fazlasıyla sade ve güçlü bir biçimde, sadelik ve samimiyet yüklü ifadelerle. Biz yoldaşlarımızın yaşamından, mücadelesinden, bu mücadele içinde oluşturdukları kişilikten öğrenmek üzere; onlardan geleceğe kalacak olan, kalması gereken herşeyi süzüp almak üzere; bu temel üzerinde partimizi, saflarımızdaki militanları eğitmek ve bu eğitim öğelerini tüm devrimci harekete, onun kadro ve militanlarına, devrimci işçi, emekçi ve gençlere sunmak üzere konuşacağız. Bunun için de henüz zamanımız var, bu konuda fazla acelemiz yok. Bu nedenledir ki ben, farklı bir vesileyle gündeme gelen buradaki bu konuşmamın bir ön değerlendirme, 60
yalnızca bir ilk giriş kabul edilmesini istiyorum. Bunun ifade ettiğim nedenlerin yanı sıra başka nedenleri de var. Parti olarak bizim önümüzde; bu yoldaşların bizdeki siyasal ve örgütsel süreçlerini daha yakından düşünmek, buna biraz zaman ayırmak, onların bugüne kadar yazdıklarını yeniden ve her zamankinden daha dikkatli bir biçimde incelemek, yaptıklarını çok yönlü olarak düşünüp irdelemek, yaşadıkları süreçlerden gitmek, değişik süreçlerdeki durumlarından ve tutumlarından gitmek, bunları irdelemek, bir takım sonuçlar süzmek ve partiye bunu bir deneyim, bir birikim, bir kazanım olarak sunmak gibi temelli bir görev var. Ve bu bizim için hiç de aceleye getirilmemesi gereken temel önemde bir görev. Şehit devrimciler hakkında konuşmanın kolaylığı ve zorluğu Devrim mücadelesinde şehit düşen insanlar her zaman değerli görülür, onlar her zaman en iyi duygu ve düşüncelerle anılır, onlara her zaman en iyi ve olumlu özellikleri üzerinden sahip çıkılır. Bu son derece normal, tümüyle anlaşılır bir durum ve tutumdur. Aslında normal insan yaşamında bile bu böyledir. Devrim gibi büyük bir dava uğruna hayatını vermiş insanlara sahip çıkmak, onların ardından övgülü sözler söylemek bir bakıma kolaydır. Fakat kolay olduğu ölçüde de, tersinden, ölen bir devrimciyi gerçekten hakettiği değeri biçerek sahiplenmek alanında da bir yerde belli zorluklar taşıyan bir iştir bu. Zira bu bir inandırıcılık ve samimiyet sorunu da yaratır. Mücadelede şehit düşen her devrimcinin ardından yazılan şeyler, edilen sözler hep övücüdür. Ölen insanlar 61
yapılan budur. Biz bunun ardından konuşup değerlendireceğiz, bunun için yeterli zamanımız nasılsa olacak. Şu an yoldaşları tanıyan devrimciler, emekçiler, tabandan yoldaşlarımız konuşuyorlar, duygu ve değerlendirmelerini ortaya koyuyorlar, parti önceliği bilerek onlara veriyor. Dikkate değerdir; biz henüz konuşmuş değiliz ama, ortada herhangi bir boşluk da yok. Tersine, yoldaşlarımızı anlatan, en sade ve samimi şekilde yücelten yazı ve değerlendirmelere basınımızın sayfaları yetmiyor. Onları şu veya bu ölçüde tanıyanlar şu an bizim suskunluğumuzu hissetirmeyecek bir yoğunluk ve doyuruculukta konuşuyorlar. Çok geçmeden biz de konuşacağız, bizim de konuşup değerlendirme sıramız gelecek. Doğal olarak biz daha farklı konuşacağız. Biz sorunu nispeten daha farklı bir çerçevede ele alacağız. Parti olarak bizim yoldaşlarımıza ilişkin duygularımızı dile getirmemiz özel bir ihtiyaç değil. Bunu devrimciler yapıyorlar, yoldaşlarımız yapıyorlar, bu yiğit yoldaşlarımızı tanıyan emekçiler yapıyorlar. Üstelik fazlasıyla sade ve güçlü bir biçimde, sadelik ve samimiyet yüklü ifadelerle. Biz yoldaşlarımızın yaşamından, mücadelesinden, bu mücadele içinde oluşturdukları kişilikten öğrenmek üzere; onlardan geleceğe kalacak olan, kalması gereken herşeyi süzüp almak üzere; bu temel üzerinde partimizi, saflarımızdaki militanları eğitmek ve bu eğitim öğelerini tüm devrimci harekete, onun kadro ve militanlarına, devrimci işçi, emekçi ve gençlere sunmak üzere konuşacağız. Bunun için de henüz zamanımız var, bu konuda fazla acelemiz yok. Bu nedenledir ki ben, farklı bir vesileyle gündeme gelen buradaki bu konuşmamın bir ön değerlendirme, 60
yalnızca bir ilk giriş kabul edilmesini istiyorum. Bunun ifade ettiğim nedenlerin yanı sıra başka nedenleri de var. Parti olarak bizim önümüzde; bu yoldaşların bizdeki siyasal ve örgütsel süreçlerini daha yakından düşünmek, buna biraz zaman ayırmak, onların bugüne kadar yazdıklarını yeniden ve her zamankinden daha dikkatli bir biçimde incelemek, yaptıklarını çok yönlü olarak düşünüp irdelemek, yaşadıkları süreçlerden gitmek, değişik süreçlerdeki durumlarından ve tutumlarından gitmek, bunları irdelemek, bir takım sonuçlar süzmek ve partiye bunu bir deneyim, bir birikim, bir kazanım olarak sunmak gibi temelli bir görev var. Ve bu bizim için hiç de aceleye getirilmemesi gereken temel önemde bir görev. Şehit devrimciler hakkında konuşmanın kolaylığı ve zorluğu Devrim mücadelesinde şehit düşen insanlar her zaman değerli görülür, onlar her zaman en iyi duygu ve düşüncelerle anılır, onlara her zaman en iyi ve olumlu özellikleri üzerinden sahip çıkılır. Bu son derece normal, tümüyle anlaşılır bir durum ve tutumdur. Aslında normal insan yaşamında bile bu böyledir. Devrim gibi büyük bir dava uğruna hayatını vermiş insanlara sahip çıkmak, onların ardından övgülü sözler söylemek bir bakıma kolaydır. Fakat kolay olduğu ölçüde de, tersinden, ölen bir devrimciyi gerçekten hakettiği değeri biçerek sahiplenmek alanında da bir yerde belli zorluklar taşıyan bir iştir bu. Zira bu bir inandırıcılık ve samimiyet sorunu da yaratır. Mücadelede şehit düşen her devrimcinin ardından yazılan şeyler, edilen sözler hep övücüdür. Ölen insanlar 61
hep iyi insanlar, hep güçlü insanlar olarak görülür ve gösterilirler. Öyledir de. Devrim davasında kendini adamış ve bu yolda şehit düşmüş insanların, doğaldır ki dava için pozitif olan yönleri önplana çıkarılır. Yineliyorum, bu tavırda bir yanlışlık ya da samimiyetsizlik görmüyorum. Önemli olan, bu insanların olumlu ve güçlü yanlarıdır, geleceği temsil eden ve geleceğe kalacak olan yanlarıdır. Ve şehit devrimciler hakkındaki değerlendirmelerde onların hep bu yanlarından hareketle konuşulduğu için, genellikle şehit devrimciler hep aynı biçimlerde, adeta standartlaşmış ölçü ve kalıplarla övülmüş gibi görülürler. Bu ise yazık ki bir kanıksama yaratıyor ve yapılan değerlendirmelerin gereğince algılanmasını zorlaştıran bir etkide bulunuyor. İnandırıcılık sorunu diye ifade ettiğim durum budur. Bütün bunlarla sözü elbette bir yere getirmek istiyorum. Evet, ölen devrimciler hakkında konuşmanın kolaylığı, bir yerde onlar hakkında konuşmak için bir zorluk alanı da yaratıyor, bir inandırıcılık sorunu da yaratıyor. Ama ben, gelinen yerde, yoldaşlarımızla ilgili böyle herhangi bir zorluğun kalmadığını düşünüyorum. Zira daha henüz biz pek konuşmadan, onlar hakkında, bize yakın ya da uzak bir dizi insan tarafından yapılmış değerlendirmeler, söylenmiş sözler var. Geçtik kendi yoldaşlarımızı, geçtik saflarımızdaki, tabandaki emekçilerin samimi duygularını, dışımızdaki devrimciler, dışımızdaki bir takım ilerici insanlar, yazarlar yoldaşlarımız hakkında konuşuyorlar. Ve bu, bugüne kadar çok rastlanan bir şey, çok alışıldık bir durum değil. Ben bu kadar yıldır siyasal yaşamın içindeyim, buna çok fazla rastlamadım, ya da belki de dikkat etmedim. Bu ülkede çok sayıda devrimci şehit oldu, çok yiğitlikler görüldü, insanlar kendilerini yiğitçe adamasını 62
bildiler, dövüştüler öldüler, çatıştılar öldüler, işkencede öldüler, kaybettirildiler. Bu tür bir sahiplenme çok nadiren görülen türden bir sahiplenme. Burada ‘71 devrimcilerini, devrim tarihimize malolan, kilometre taşlarını oluşturan bu insanları bir yana koyuyorum, onların yeri ve konumu ayrı ve benzersizdir. Ama ilk defa bu toplumda artık kanıksatılmış hale getirilen bir katliamda ölen bir grup devrimci içerisinde iki devrimci özel bir tarzda dikkat çekiyor. Bizden çok uzak olan ya da bizimle çok özel teması olmayan bir takım çevreler ya da kişiler, bu yoldaşlarımız şahsında duygularını, düşüncelerini dile getirmek ihtiyacı duyabiliyorlar. Bu bir ölçüde yeni ve farklı bir durumdur. İşte ilginç bir örnek var önümüzde. Eski bir politikacı, eski bir DEP milletvekili olan ve bir dönem Ulucanlar’da yatmış bulunan, dolayısıyla yazdıklarını duyumlarına değil kendi dolaysız gözlemlerine dayandıran ve tam da bu dolaysız gözlemleri sayesinde belirli bir devrimciye gözünü dikmiş bulunan bir şahsiyet, Mahmut Alınak, oturup “Habip’in Öyküsü”nü yazabiliyor. Bu konuda kamuoyu önünde en samimi duygularını ortaya koyabiliyor. Habip’in ölümünü duyduğunda hıçkırıklarla ağladığını söyleyebiliyor. Bizimle ya da Habip yoldaşla normalde herhangi bir özel politik yakınlığı da yok. Herhangi bir ideolojik birlik ya da politik yakınlık sorunu değil bu. Genelde devrimci bir yakınlık kuşkusuz var. Ama burada dikkat çeken bir devrimci var; Mahmut Alınak, bu devrimcinin birçok bakımdan ilgisini çektiğini, hayranlığını uyandırdığını söylüyor. Ve bu devrimci henüz sağken, henüz böyle anlamlı bir ölümü yaşamamışken, onun hayatından kalkarak, onu kendi ana kahramanına model seçerek, bir roman yazma yoluna gidebiliyor. Habip’in 63
hep iyi insanlar, hep güçlü insanlar olarak görülür ve gösterilirler. Öyledir de. Devrim davasında kendini adamış ve bu yolda şehit düşmüş insanların, doğaldır ki dava için pozitif olan yönleri önplana çıkarılır. Yineliyorum, bu tavırda bir yanlışlık ya da samimiyetsizlik görmüyorum. Önemli olan, bu insanların olumlu ve güçlü yanlarıdır, geleceği temsil eden ve geleceğe kalacak olan yanlarıdır. Ve şehit devrimciler hakkındaki değerlendirmelerde onların hep bu yanlarından hareketle konuşulduğu için, genellikle şehit devrimciler hep aynı biçimlerde, adeta standartlaşmış ölçü ve kalıplarla övülmüş gibi görülürler. Bu ise yazık ki bir kanıksama yaratıyor ve yapılan değerlendirmelerin gereğince algılanmasını zorlaştıran bir etkide bulunuyor. İnandırıcılık sorunu diye ifade ettiğim durum budur. Bütün bunlarla sözü elbette bir yere getirmek istiyorum. Evet, ölen devrimciler hakkında konuşmanın kolaylığı, bir yerde onlar hakkında konuşmak için bir zorluk alanı da yaratıyor, bir inandırıcılık sorunu da yaratıyor. Ama ben, gelinen yerde, yoldaşlarımızla ilgili böyle herhangi bir zorluğun kalmadığını düşünüyorum. Zira daha henüz biz pek konuşmadan, onlar hakkında, bize yakın ya da uzak bir dizi insan tarafından yapılmış değerlendirmeler, söylenmiş sözler var. Geçtik kendi yoldaşlarımızı, geçtik saflarımızdaki, tabandaki emekçilerin samimi duygularını, dışımızdaki devrimciler, dışımızdaki bir takım ilerici insanlar, yazarlar yoldaşlarımız hakkında konuşuyorlar. Ve bu, bugüne kadar çok rastlanan bir şey, çok alışıldık bir durum değil. Ben bu kadar yıldır siyasal yaşamın içindeyim, buna çok fazla rastlamadım, ya da belki de dikkat etmedim. Bu ülkede çok sayıda devrimci şehit oldu, çok yiğitlikler görüldü, insanlar kendilerini yiğitçe adamasını 62
bildiler, dövüştüler öldüler, çatıştılar öldüler, işkencede öldüler, kaybettirildiler. Bu tür bir sahiplenme çok nadiren görülen türden bir sahiplenme. Burada ‘71 devrimcilerini, devrim tarihimize malolan, kilometre taşlarını oluşturan bu insanları bir yana koyuyorum, onların yeri ve konumu ayrı ve benzersizdir. Ama ilk defa bu toplumda artık kanıksatılmış hale getirilen bir katliamda ölen bir grup devrimci içerisinde iki devrimci özel bir tarzda dikkat çekiyor. Bizden çok uzak olan ya da bizimle çok özel teması olmayan bir takım çevreler ya da kişiler, bu yoldaşlarımız şahsında duygularını, düşüncelerini dile getirmek ihtiyacı duyabiliyorlar. Bu bir ölçüde yeni ve farklı bir durumdur. İşte ilginç bir örnek var önümüzde. Eski bir politikacı, eski bir DEP milletvekili olan ve bir dönem Ulucanlar’da yatmış bulunan, dolayısıyla yazdıklarını duyumlarına değil kendi dolaysız gözlemlerine dayandıran ve tam da bu dolaysız gözlemleri sayesinde belirli bir devrimciye gözünü dikmiş bulunan bir şahsiyet, Mahmut Alınak, oturup “Habip’in Öyküsü”nü yazabiliyor. Bu konuda kamuoyu önünde en samimi duygularını ortaya koyabiliyor. Habip’in ölümünü duyduğunda hıçkırıklarla ağladığını söyleyebiliyor. Bizimle ya da Habip yoldaşla normalde herhangi bir özel politik yakınlığı da yok. Herhangi bir ideolojik birlik ya da politik yakınlık sorunu değil bu. Genelde devrimci bir yakınlık kuşkusuz var. Ama burada dikkat çeken bir devrimci var; Mahmut Alınak, bu devrimcinin birçok bakımdan ilgisini çektiğini, hayranlığını uyandırdığını söylüyor. Ve bu devrimci henüz sağken, henüz böyle anlamlı bir ölümü yaşamamışken, onun hayatından kalkarak, onu kendi ana kahramanına model seçerek, bir roman yazma yoluna gidebiliyor. Habip’in 63
bu dikkat çekici kişiliği bir gücü, bir devrimci emeği, bu emeğin ürünü bir kimliği anlatıyor kuşkusuz. Aynı şeyi Ümit yoldaş üzerinden söyleyebilirim. Geçtik devrimci kesimi, geçtik komünistleri, geçtik militan direnişçi geleneğin temsilcisi militan akımları, devrimcileri unutmuş bir günlük gazete, Kürt meselesinden dolayı, şovenizm zehirinin yarattığı derin önyargılardan dolayı sol ile arasına epey bir zamandır çok belirgin bir mesafe koymuş bir günlük gazete, gelip bizim bu yoldaşımızın yakınlarıyla konuşmak, onunla ilgili bir yazı kaleme almak ihtiyacı duyabiliyor. Ve bu yazı burjuva demokrat ölçülere göre fena bir yazı da olmayabiliyor. TKİP Merkez Komitesi üyesi olduğu katliamın hemen ertesinde açıklanmış bir komünistin kendine bu tür yayınlarda övgülü bir yer açması elbette küçümsenir bir olay değil. Orada anlatılan, insani ve devrimci kişiliği ve kimliği üzerinden olumlanan bir devrimci var ve bu devrimci komünist bir yeraltı partisinin Merkez Komitesi üyesi. Bu olayın politik anlamı ve önemi küçümsenemez. Mesele bundan da ibaret değil. Bir örnek olarak veriyorum; yasal sol bir partinin Genel Merkezi Ümit yoldaşla ilgili olarak politik yayın organımıza özel bir başsağlığı mesajı gönderme ihtiyacı duydu. Kısa da olsa, anlamlı bir takım sözlerle... Bu genel olarak şehit olmuş insanlar hakkında usulen yerine getirilen bir davranış tarzı değildi. Öyle olsaydı Habip yoldaş hakkında da aynı şey yapılırdı. Oysa bu sadece Ümit yoldaş hakkında yapıldı. Bu, kuşkusuz Ümit yoldaşın İstanbul’da tanınmasından gelen ve yine politik anlamı ve önemi olan bir davranış. Bir başka örnek, Habip yoldaş hakkında eski bir işçi devrimcinin bulunduğu cezaevinden yazdığı bir yazıdır. 64
Bu da örneğine az rastlanır bir şey. Ama yapıldı, böyle bir yazı gönderildi bize. Ve bu yazı bir yoldaşın bir yoldaşına yapabileceği en ileri bir övgüden oluşuyor. Yıllardır tutuklu bulunan bir eski işçi olduğunu yazdıklarından çıkarıyoruz, kendisini tanımıyoruz. Özetle biz burada, kendi dışına taşan, kendi dışında bir etki alanı yaratan iki yoldaşla yüzyüzeyiz. Onlar partimizin özü ve özetidirler Kendi dışımızdaki devrimciler tarafından bu kadar rahat sahip çıkılabilen ve bizim yapamayacağımız övgülere konu olan iki yoldaşla yüzyüze olduğumuz için haklarında konuşmak nispeten daha kolay. Bu durumda ben de daha rahat, herhangi bir sıkıntı duymadan konuşabilirim demek istiyorum. Kuşkusuz yoldaşlarımızı hiçbir biçimde idealize etmeyeceğiz. Bu tür bir çaba bizim anlayış ve değerlerimizle, yaratmaya çalıştığımız kültürle bağdaşmaz. Kaldı ki her idealizasyon çabası yalnızca ters etkiler ve sonuçlar yaratır; mevcut değere bir şey katmaz, tersine ondan eksiltir, inandırıcılığını zayıflatır. Nasıl ki partimiz, üstünlüklerinin yanı sıra, her zaman bir takım temel önemde kusurlarının da olduğunu söyleyip durduysa ve her zaman biz kendi üstünlüklerimize dayanarak kendi kusurlarımızla uğraşıp ilerleyeceğiz dediysek, yoldaşlarımız için de bu böyle. Onların da durumu tamı tamına bu, onların da bu çerçevede, bu ölçülere göre ele alınması gerekir. Başka türlü olamaz; zira onlar bir bakıma partimizin özü ve özetidirler. Onlar da üstünlükleri ve zayıf yanları olan iki yoldaş, iki insan, iki devrimci... Kusurları da olan, tartışmalı yanları da olan, ama devrimci kimlik yönünden tartışmasız olan, devrim ve sosyalizm davasına 65
bu dikkat çekici kişiliği bir gücü, bir devrimci emeği, bu emeğin ürünü bir kimliği anlatıyor kuşkusuz. Aynı şeyi Ümit yoldaş üzerinden söyleyebilirim. Geçtik devrimci kesimi, geçtik komünistleri, geçtik militan direnişçi geleneğin temsilcisi militan akımları, devrimcileri unutmuş bir günlük gazete, Kürt meselesinden dolayı, şovenizm zehirinin yarattığı derin önyargılardan dolayı sol ile arasına epey bir zamandır çok belirgin bir mesafe koymuş bir günlük gazete, gelip bizim bu yoldaşımızın yakınlarıyla konuşmak, onunla ilgili bir yazı kaleme almak ihtiyacı duyabiliyor. Ve bu yazı burjuva demokrat ölçülere göre fena bir yazı da olmayabiliyor. TKİP Merkez Komitesi üyesi olduğu katliamın hemen ertesinde açıklanmış bir komünistin kendine bu tür yayınlarda övgülü bir yer açması elbette küçümsenir bir olay değil. Orada anlatılan, insani ve devrimci kişiliği ve kimliği üzerinden olumlanan bir devrimci var ve bu devrimci komünist bir yeraltı partisinin Merkez Komitesi üyesi. Bu olayın politik anlamı ve önemi küçümsenemez. Mesele bundan da ibaret değil. Bir örnek olarak veriyorum; yasal sol bir partinin Genel Merkezi Ümit yoldaşla ilgili olarak politik yayın organımıza özel bir başsağlığı mesajı gönderme ihtiyacı duydu. Kısa da olsa, anlamlı bir takım sözlerle... Bu genel olarak şehit olmuş insanlar hakkında usulen yerine getirilen bir davranış tarzı değildi. Öyle olsaydı Habip yoldaş hakkında da aynı şey yapılırdı. Oysa bu sadece Ümit yoldaş hakkında yapıldı. Bu, kuşkusuz Ümit yoldaşın İstanbul’da tanınmasından gelen ve yine politik anlamı ve önemi olan bir davranış. Bir başka örnek, Habip yoldaş hakkında eski bir işçi devrimcinin bulunduğu cezaevinden yazdığı bir yazıdır. 64
Bu da örneğine az rastlanır bir şey. Ama yapıldı, böyle bir yazı gönderildi bize. Ve bu yazı bir yoldaşın bir yoldaşına yapabileceği en ileri bir övgüden oluşuyor. Yıllardır tutuklu bulunan bir eski işçi olduğunu yazdıklarından çıkarıyoruz, kendisini tanımıyoruz. Özetle biz burada, kendi dışına taşan, kendi dışında bir etki alanı yaratan iki yoldaşla yüzyüzeyiz. Onlar partimizin özü ve özetidirler Kendi dışımızdaki devrimciler tarafından bu kadar rahat sahip çıkılabilen ve bizim yapamayacağımız övgülere konu olan iki yoldaşla yüzyüze olduğumuz için haklarında konuşmak nispeten daha kolay. Bu durumda ben de daha rahat, herhangi bir sıkıntı duymadan konuşabilirim demek istiyorum. Kuşkusuz yoldaşlarımızı hiçbir biçimde idealize etmeyeceğiz. Bu tür bir çaba bizim anlayış ve değerlerimizle, yaratmaya çalıştığımız kültürle bağdaşmaz. Kaldı ki her idealizasyon çabası yalnızca ters etkiler ve sonuçlar yaratır; mevcut değere bir şey katmaz, tersine ondan eksiltir, inandırıcılığını zayıflatır. Nasıl ki partimiz, üstünlüklerinin yanı sıra, her zaman bir takım temel önemde kusurlarının da olduğunu söyleyip durduysa ve her zaman biz kendi üstünlüklerimize dayanarak kendi kusurlarımızla uğraşıp ilerleyeceğiz dediysek, yoldaşlarımız için de bu böyle. Onların da durumu tamı tamına bu, onların da bu çerçevede, bu ölçülere göre ele alınması gerekir. Başka türlü olamaz; zira onlar bir bakıma partimizin özü ve özetidirler. Onlar da üstünlükleri ve zayıf yanları olan iki yoldaş, iki insan, iki devrimci... Kusurları da olan, tartışmalı yanları da olan, ama devrimci kimlik yönünden tartışmasız olan, devrim ve sosyalizm davasına 65
bağlılık planında tartışmasız olan iki insan. Böyle oldukları içindir ki zaten, üzerinde durduğum o büyük etkiyi yaratabiliyorlar. Faşist katliama karşı en anlamlı tepki bu yoldaşların sahiplenişleri üzerinden ortaya çıktı. Bu yoldaşların cenaze törenlerinin olaya dönüşmesi sayesinde katliam günlerce ayrıca kamuoyu gündeminde kaldı. İzmir’de kitle örgütleri yöneticileri jandarma ile çatışmayı göze alabildiler. Bu bir şeyi gösteriyor kuşkusuz. İzmir’den yazan bir yoldaş; ben, yıllar sonra, İzmir’de sözü çok edilen bu partili komünistin meğer ki bizim Habip yoldaş olduğunu katliamdan sonra öğrenmiş oldum, diyor. Bir başkası katliamın hemen ertesinde yapılan gösterilerden hareketle yine İzmir’den; “İzmir uğrunda ölünecek bir şeyler olduğunu kanıtlayan Habip Gül’ü bekliyor”, diye yazıyor. Tabii ki tüm bunlar bir rastlantı değil. Bu insanlar bir partinin, partimizin Merkez Komitesi üyeleri. Demek ki bu bir rastlantı değil, bunlar sıradan kadrolar değil. Bunların bir takım anlamlı özellikleri ve yetenekleri kendi kişiliklerinde toplamaları son derece normal. Bir yeraltı partisinin Merkez Komitesi illegalitenin elverdiği sınırlar içerisinde kaç kişiden oluşur ki? Bunlar işte böyle, kendini Türkiye’de işçi sınıfı partisi olarak tanımlayan, devrimci yenilenmenin temsilcisi olarak sunan, bir ülkede devrimci komünizmi temsil ettiğini yıllardır toklukla savunan bir hareketin ve partinin Merkez Komitesi üyeleri olduklarına göre, kendi dışlarında da ilgi, sempati ve yer yer hayranlık uyandıran bir takım özellikleri kendi kişiliklerinde toplamış olmalarına çok da şaşırmamak gerekiyor. Bu yoldaşlar bizim partimizin özü ve özetidirler, dedim. Buna, yineliyerek, kusurlarıyla ve üstünlükleriyle 66
diye ekliyorum. Tıpkı partimizin de kusurları ve üstünlükleriyle bu ülkede geleceği temsil eden bir parti olması gibi. Sarsılmaz dava adamları Haklarında söylenebilecek en önemli ve öncelikli söz, yapılacak en anlamlı değerlendirme ve tanımlama, bu yoldaşların birer gerçek dava adamı olmaları olgusudur. Her iki yoldaşın da en belirgin özelliği, en üstün ve göze çarpan niteliği bu. Ben geriye doğru bakıyorum, süreçlerine bakıyorum (ki bunlar çeşitli sorunlar da içeren süreçlerdir aynı zamanda), tartışmasız olan temel bir nokta olarak belirgin biçimde bunu görüyorum; bu yoldaşların ikisi de sarsılmaz dava adamlarıdır. Bu konuda hiçbir zaman zerre kadar tereddüt yaratmamışlardır. Ve her aşamada davayı hakkını tam vererek temsil etmişlerdir. Örnekleyeceğim, ama buna bir yerde çok da gerek yok; basınımızda zaten şu günlerde peşpeşe bunların belgeleri sunuluyor. Deyim uygunsa belgelerle konuşuluyor. Biz bu yoldaşların siyasi yaşam eskizlerini çıkarırken de kendimizi hiç zorlamadık. Sadece onların süreçlerini, örgütlü siyasal yaşamlarının kilometre taşlarını cümle cümle altalta koyduk, işte o çok ilgi uyandıran kısa özgeçmişler çıktı ortaya. Ki bir sürü temel noktada eksiktir de bu ilk eskiz. Bu insanların DGM kürsülerini devleti ve düzeni yargılamanın ve sosyalizmi savunmanın bir platformu olarak kullandıklarını oraya birer cümle olarak eklemeyi bile ihmal ettik, ki bu ne kadar temel önemde bir noktadır. Demek istiyorum ki, o kısa özgeçmişlerinde verilenler bile eksik çizgilerdir. Ama buna rağmen bu kısacık metinler ne kadar anlamlı bir tablo sunuyor, bu 67
bağlılık planında tartışmasız olan iki insan. Böyle oldukları içindir ki zaten, üzerinde durduğum o büyük etkiyi yaratabiliyorlar. Faşist katliama karşı en anlamlı tepki bu yoldaşların sahiplenişleri üzerinden ortaya çıktı. Bu yoldaşların cenaze törenlerinin olaya dönüşmesi sayesinde katliam günlerce ayrıca kamuoyu gündeminde kaldı. İzmir’de kitle örgütleri yöneticileri jandarma ile çatışmayı göze alabildiler. Bu bir şeyi gösteriyor kuşkusuz. İzmir’den yazan bir yoldaş; ben, yıllar sonra, İzmir’de sözü çok edilen bu partili komünistin meğer ki bizim Habip yoldaş olduğunu katliamdan sonra öğrenmiş oldum, diyor. Bir başkası katliamın hemen ertesinde yapılan gösterilerden hareketle yine İzmir’den; “İzmir uğrunda ölünecek bir şeyler olduğunu kanıtlayan Habip Gül’ü bekliyor”, diye yazıyor. Tabii ki tüm bunlar bir rastlantı değil. Bu insanlar bir partinin, partimizin Merkez Komitesi üyeleri. Demek ki bu bir rastlantı değil, bunlar sıradan kadrolar değil. Bunların bir takım anlamlı özellikleri ve yetenekleri kendi kişiliklerinde toplamaları son derece normal. Bir yeraltı partisinin Merkez Komitesi illegalitenin elverdiği sınırlar içerisinde kaç kişiden oluşur ki? Bunlar işte böyle, kendini Türkiye’de işçi sınıfı partisi olarak tanımlayan, devrimci yenilenmenin temsilcisi olarak sunan, bir ülkede devrimci komünizmi temsil ettiğini yıllardır toklukla savunan bir hareketin ve partinin Merkez Komitesi üyeleri olduklarına göre, kendi dışlarında da ilgi, sempati ve yer yer hayranlık uyandıran bir takım özellikleri kendi kişiliklerinde toplamış olmalarına çok da şaşırmamak gerekiyor. Bu yoldaşlar bizim partimizin özü ve özetidirler, dedim. Buna, yineliyerek, kusurlarıyla ve üstünlükleriyle 66
diye ekliyorum. Tıpkı partimizin de kusurları ve üstünlükleriyle bu ülkede geleceği temsil eden bir parti olması gibi. Sarsılmaz dava adamları Haklarında söylenebilecek en önemli ve öncelikli söz, yapılacak en anlamlı değerlendirme ve tanımlama, bu yoldaşların birer gerçek dava adamı olmaları olgusudur. Her iki yoldaşın da en belirgin özelliği, en üstün ve göze çarpan niteliği bu. Ben geriye doğru bakıyorum, süreçlerine bakıyorum (ki bunlar çeşitli sorunlar da içeren süreçlerdir aynı zamanda), tartışmasız olan temel bir nokta olarak belirgin biçimde bunu görüyorum; bu yoldaşların ikisi de sarsılmaz dava adamlarıdır. Bu konuda hiçbir zaman zerre kadar tereddüt yaratmamışlardır. Ve her aşamada davayı hakkını tam vererek temsil etmişlerdir. Örnekleyeceğim, ama buna bir yerde çok da gerek yok; basınımızda zaten şu günlerde peşpeşe bunların belgeleri sunuluyor. Deyim uygunsa belgelerle konuşuluyor. Biz bu yoldaşların siyasi yaşam eskizlerini çıkarırken de kendimizi hiç zorlamadık. Sadece onların süreçlerini, örgütlü siyasal yaşamlarının kilometre taşlarını cümle cümle altalta koyduk, işte o çok ilgi uyandıran kısa özgeçmişler çıktı ortaya. Ki bir sürü temel noktada eksiktir de bu ilk eskiz. Bu insanların DGM kürsülerini devleti ve düzeni yargılamanın ve sosyalizmi savunmanın bir platformu olarak kullandıklarını oraya birer cümle olarak eklemeyi bile ihmal ettik, ki bu ne kadar temel önemde bir noktadır. Demek istiyorum ki, o kısa özgeçmişlerinde verilenler bile eksik çizgilerdir. Ama buna rağmen bu kısacık metinler ne kadar anlamlı bir tablo sunuyor, bu 67
insanların devrimci siyasal yaşamları hakkında. Ve bu tablo, bu yoldaşların birer dava adamı oldukları konusunda herhangi bir tereddüt, herhangi bir tartışma bırakmıyor, herhangi bir ek söz gerektirmiyor. Burada bütünsel bir dava adamı kimliği var. İnsanlar vardır, vuruşma anı gelince ölmesini bilir, yiğitliği ordan geliyordur. İnsanlar vardır, çalışmadaki gayretiyle, enerjisiyle dava adamıdır. İnsanlar vardır, dışarda çok verimsizdir de polisteki direnişiyle yine de gerçek birer dava adamı olduklarını gösterirler. İnsanlar vardır, poliste şu veya bu ölçüde zayıflıklar gösterirler de, zindandaki direnişiyle dava adamı kimliğini yeniden emekle ve dirençle kazanır, kanıtlarlar... Ama bu yoldaşlar tüm bu açılardan, tüm çalışma, mücadele ve sınama alanlarında, bütünsel bir tartışmasız devrimci kimliğin temsilcileridirler. Onlar, çok yönlü gerçek birer dava adamlarıdırlar. Kuruluş kongremizde proletaryanın ileri sınıf devrimciliği üzerine yapılmış bir değerlendirme vardır. Bu değerlendirmede, siyasi poliste, zindanda ve mahkemelerde ileri sınıfın devrimci tutumu ve kimliği, dolayısıyla partinin temsil ettiği devrimci direnme geleneği, bütün bu direnme ve sınama alanlarında kendini bütünsel olarak gerçekleştirmek zorundadır, deniliyor. Bu genel planda bizim progamımızın teorik bölümü ile ilişkilendiriliyor. Çünkü programımızın teorik bölümünün bir maddesinde, proletarya modern toplumun tek tutarlı devrimci sınıfıdır, deniliyor. O halde, bu sınıfın temsilcisi ve öncüsü olmak iddiasındaki bir partinin de, bu en tutarlı devrimciliği kendi şahsında gerçekleştirebilmesi gerekiyor, ki adına ve konumuna gerçekten layık olabilsin. Bunlar kuruluş kongremizin değerlendirmeleri. 68
Biz bizden önceki devrimci birikimi ve mirası hiçbir zaman küçümsemedik, onu her zaman ve her damlasında sahiplendik. Bu ülkede geçmişten bugüne devrimcilik adına büyük yiğitlikler gösterildi, çok büyük fedakarlıklar yapıldı, biz bu gerçeğin hep bilincinde olduk ve bu mirası hep sahiplendik. Partimizin kuruluş bildirisinde bunu ayrıca vurguladık; geçmiş kuşakların ortaya koyduğu sayısız fedakarlıklar artık boşa gitmeyecektir, zira partimiz bütün bu birikimin temsilcisi, güvencesi ve geleceğe taşıyıcısıdır, dedik. Tüm bir geçmiş direnme mirasını sahiplenmek niyetiyle söylenmiş sözlerdir bunlar. Ama burada, bizim düzeyimizde artık bir farklılık, yeni olan bir şeyler var. Biz geçmişte devrimci demokrasiyi eleştirirken de (gene aynı farklılığa gelmek için söylüyorum); onda devrimci olan herşeyi sahiplenmek, ama ileri bir sınıfın kimliği üzerinden bunu yeniden, ve en önemlisi de, daha üst düzeyde yeniden varetmek dedik, kendi payımıza bu iddiayı taşıdık. Bize inkarcı diyenleri yanıtlarken, daha en baştan, daha ‘87’de, “bilimsel temellere dayalı devrimci bir inkar nedir?” diye sorduk ve yanıtladık: Türkiye’nin bir dönemine damgasını vurmuş ve devrimci tarihimizin bir dönemini temsil etmiş küçük-burjuva devrimciliğinin bilimsel inkarı, onda ileri olan herşeyi özümseyerek, ama onu daha ileri sınıfın devrimciliği temeli üzerinde daha üst bir boyutta, daha geniş bir kapsamda ve temelde, daha bir bütünsel ve daha bir tutarlı tarzda yeniden varedebilmektir. İnkarcılığımız üzerine ucuz spekülasyonlar yapanlara yanıtımız bu oldu. Aradan geçen zaman, partiye varan hareketimizin bu sözleri boşuna etmediğini göstermiştir. Partimiz, geçmiş dönem devrimciliğinin olumlu yönlerini de özümseyen daha ileri 69
insanların devrimci siyasal yaşamları hakkında. Ve bu tablo, bu yoldaşların birer dava adamı oldukları konusunda herhangi bir tereddüt, herhangi bir tartışma bırakmıyor, herhangi bir ek söz gerektirmiyor. Burada bütünsel bir dava adamı kimliği var. İnsanlar vardır, vuruşma anı gelince ölmesini bilir, yiğitliği ordan geliyordur. İnsanlar vardır, çalışmadaki gayretiyle, enerjisiyle dava adamıdır. İnsanlar vardır, dışarda çok verimsizdir de polisteki direnişiyle yine de gerçek birer dava adamı olduklarını gösterirler. İnsanlar vardır, poliste şu veya bu ölçüde zayıflıklar gösterirler de, zindandaki direnişiyle dava adamı kimliğini yeniden emekle ve dirençle kazanır, kanıtlarlar... Ama bu yoldaşlar tüm bu açılardan, tüm çalışma, mücadele ve sınama alanlarında, bütünsel bir tartışmasız devrimci kimliğin temsilcileridirler. Onlar, çok yönlü gerçek birer dava adamlarıdırlar. Kuruluş kongremizde proletaryanın ileri sınıf devrimciliği üzerine yapılmış bir değerlendirme vardır. Bu değerlendirmede, siyasi poliste, zindanda ve mahkemelerde ileri sınıfın devrimci tutumu ve kimliği, dolayısıyla partinin temsil ettiği devrimci direnme geleneği, bütün bu direnme ve sınama alanlarında kendini bütünsel olarak gerçekleştirmek zorundadır, deniliyor. Bu genel planda bizim progamımızın teorik bölümü ile ilişkilendiriliyor. Çünkü programımızın teorik bölümünün bir maddesinde, proletarya modern toplumun tek tutarlı devrimci sınıfıdır, deniliyor. O halde, bu sınıfın temsilcisi ve öncüsü olmak iddiasındaki bir partinin de, bu en tutarlı devrimciliği kendi şahsında gerçekleştirebilmesi gerekiyor, ki adına ve konumuna gerçekten layık olabilsin. Bunlar kuruluş kongremizin değerlendirmeleri. 68
Biz bizden önceki devrimci birikimi ve mirası hiçbir zaman küçümsemedik, onu her zaman ve her damlasında sahiplendik. Bu ülkede geçmişten bugüne devrimcilik adına büyük yiğitlikler gösterildi, çok büyük fedakarlıklar yapıldı, biz bu gerçeğin hep bilincinde olduk ve bu mirası hep sahiplendik. Partimizin kuruluş bildirisinde bunu ayrıca vurguladık; geçmiş kuşakların ortaya koyduğu sayısız fedakarlıklar artık boşa gitmeyecektir, zira partimiz bütün bu birikimin temsilcisi, güvencesi ve geleceğe taşıyıcısıdır, dedik. Tüm bir geçmiş direnme mirasını sahiplenmek niyetiyle söylenmiş sözlerdir bunlar. Ama burada, bizim düzeyimizde artık bir farklılık, yeni olan bir şeyler var. Biz geçmişte devrimci demokrasiyi eleştirirken de (gene aynı farklılığa gelmek için söylüyorum); onda devrimci olan herşeyi sahiplenmek, ama ileri bir sınıfın kimliği üzerinden bunu yeniden, ve en önemlisi de, daha üst düzeyde yeniden varetmek dedik, kendi payımıza bu iddiayı taşıdık. Bize inkarcı diyenleri yanıtlarken, daha en baştan, daha ‘87’de, “bilimsel temellere dayalı devrimci bir inkar nedir?” diye sorduk ve yanıtladık: Türkiye’nin bir dönemine damgasını vurmuş ve devrimci tarihimizin bir dönemini temsil etmiş küçük-burjuva devrimciliğinin bilimsel inkarı, onda ileri olan herşeyi özümseyerek, ama onu daha ileri sınıfın devrimciliği temeli üzerinde daha üst bir boyutta, daha geniş bir kapsamda ve temelde, daha bir bütünsel ve daha bir tutarlı tarzda yeniden varedebilmektir. İnkarcılığımız üzerine ucuz spekülasyonlar yapanlara yanıtımız bu oldu. Aradan geçen zaman, partiye varan hareketimizin bu sözleri boşuna etmediğini göstermiştir. Partimiz, geçmiş dönem devrimciliğinin olumlu yönlerini de özümseyen daha ileri 69
bir devrimciliğin temsilcisi olduğunu bizzat hayatın içinde gitgide daha açık biçimde göstermiştir, göstermektedir, daha da gösterecektir. O zamanlar bizim bu tutumumuzu anlayamayan ya da anlamak istemeyenlerin ise, geçmişin devrimciliğini bile koruyamayacaklarını söylemiştik, zaman bu konuda da bizi apaçık biçimde doğrulamış bulunmaktadır. Habip ve Tuna yoldaşların, kendi kişiliklerinde, partimizin; dava adamı olmak, tutarlı devrimci kimliğin temsilcisi olmak konusundaki görüş, anlayış ve pratiklerini somutladıklarını vurgulamak istiyorum. Dışarda devrim ve sosyalizm davası için enerjik bir biçimde çalışmak, devrimin başarısı için yapılabilecek olanın azamisini yapmak; bunu hem Ümit’in yaşamı üzerinden, hem Habip’in yaşamı üzerinden bütün açıklığı ile görebilirsiniz. Bu iki yoldaş çalıştıkları tüm alanlarda enerjik bir çabanın temsilcisi olmuşlar, hep toparlayıcı bir rol üstlenmişlerdir. Elbetteki parti hiyerarşisindeki hızlı yükselişlerini aynı zamanda buna borçludurlar. Dışarıda böyle olan bu insanlar, poliste ve işkencede de her defasında tam olarak direndiler. Bu insanlar zindanda da her zaman tam direniş çizgisi izlediler. Habip her zaman direnişe denk geldi ve her zaman sarsılmaz, örnek bir direnişçi oldu. Dahası her zaman bu eylemlerin öncü kadrosu içinde yeraldı, ki önemli olan nokta bu zaten. Daha Kemalpaşa’dan başlayan ve hep direnişin en önünde olmak kimliği ile sivrilen bir insanla, bir sınıf bilinçli komünist işçi ile yüzyüzeyiz burada. Mesele zindanda genel direnişçi kimliğin bir neferi olmaktan ibaret değil yalnızca, böyle bugün yüzlerce devrimci var. Direnişin hep öncüsü olan, hep öncü kadro içinde yer alan bir kimlikle ve kişilikle yüzyüzeyiz burada biz. Bunu özellikle Habip yoldaş üzerinden ifade 70
ediyorum, çünkü bizde uzun süreli zindan yaşamı olan yoldaş Habip yoldaştır. ‘91’deki ilk tutuklamadan sonraki 9 yılın 7 yılını içerde geçirmiş, ancak 2 yıl dışarda kalabilmiştir. Bu süre içinde belli aralıklarla tam dört kez işkence ve zindan görmüştür. Ümit yoldaş kısa sürelerle yattığı için, zindandaki direnişçi kimliği daha çok Habip yoldaş üzerinden ifade ediyorum. Ulucanlar’daki direniş çizgisinin önünü yıllardır Habip yoldaş şahsında zaten TKİP tutuyor, bu konuda bir tartışma yok, herhangi bir tevazuya da gerek yok. Orası bizim merkezimizdi, son saldırıyla bu merkezin dağıtılması da hedeflendi. Devletin karanlık kontra merkezleri buradaki yoldaşlarımızı çok iyi tanıyorlar. Savcı katliamın ardından basına açıklama yaptığı zaman Habip’in üç ismi üzerinden konuşuyor; katliamın ardından basına bilgi verirken, herkesi tek tek sayıyor, Habip’e gelince bu sonuncusu diyor, ayrıca şu şu isimleri de taşımaktadır. Neden? Çünkü orada bir sicil var, bu ilgilendiriyor onları. Habip burada gerçekten çok özel bir hedef. Nereden geliyor bu diyeceksiniz? Bir ilerici politikacıda sempatiden öteye hayranlık yaratan şey nereden geliyorsa, işte tam da oradan geliyor. Dostta hayranlık, düşmanda kin yaratan aynı kimlik ve kişiliktir. Orada bir kimlik, direnişçi bir kimlik, davada sarsılmaz ve inatçı bir kimlik var. Son bir senedir hücre saldırısı konusunda döne döne yazılar yazan, tüm zindanları uyaran, CMK’yı uyaran, partiyi uyaran, kamuoyunu uyaran imzalı-imzasız sayısız yazının yazarı biri var burada, Habip Gül var burada. Bu yoldaşların, çok yönlü ve bütünsel devrimci kimlik söz konusu olduğunda, bir de mahkemelerde sergiledikleri tutumları var. Yoldaşların katledilmeleri üzerine bir kez daha yayınladık DGM savunmalarını, bu 71
bir devrimciliğin temsilcisi olduğunu bizzat hayatın içinde gitgide daha açık biçimde göstermiştir, göstermektedir, daha da gösterecektir. O zamanlar bizim bu tutumumuzu anlayamayan ya da anlamak istemeyenlerin ise, geçmişin devrimciliğini bile koruyamayacaklarını söylemiştik, zaman bu konuda da bizi apaçık biçimde doğrulamış bulunmaktadır. Habip ve Tuna yoldaşların, kendi kişiliklerinde, partimizin; dava adamı olmak, tutarlı devrimci kimliğin temsilcisi olmak konusundaki görüş, anlayış ve pratiklerini somutladıklarını vurgulamak istiyorum. Dışarda devrim ve sosyalizm davası için enerjik bir biçimde çalışmak, devrimin başarısı için yapılabilecek olanın azamisini yapmak; bunu hem Ümit’in yaşamı üzerinden, hem Habip’in yaşamı üzerinden bütün açıklığı ile görebilirsiniz. Bu iki yoldaş çalıştıkları tüm alanlarda enerjik bir çabanın temsilcisi olmuşlar, hep toparlayıcı bir rol üstlenmişlerdir. Elbetteki parti hiyerarşisindeki hızlı yükselişlerini aynı zamanda buna borçludurlar. Dışarıda böyle olan bu insanlar, poliste ve işkencede de her defasında tam olarak direndiler. Bu insanlar zindanda da her zaman tam direniş çizgisi izlediler. Habip her zaman direnişe denk geldi ve her zaman sarsılmaz, örnek bir direnişçi oldu. Dahası her zaman bu eylemlerin öncü kadrosu içinde yeraldı, ki önemli olan nokta bu zaten. Daha Kemalpaşa’dan başlayan ve hep direnişin en önünde olmak kimliği ile sivrilen bir insanla, bir sınıf bilinçli komünist işçi ile yüzyüzeyiz burada. Mesele zindanda genel direnişçi kimliğin bir neferi olmaktan ibaret değil yalnızca, böyle bugün yüzlerce devrimci var. Direnişin hep öncüsü olan, hep öncü kadro içinde yer alan bir kimlikle ve kişilikle yüzyüzeyiz burada biz. Bunu özellikle Habip yoldaş üzerinden ifade 70
ediyorum, çünkü bizde uzun süreli zindan yaşamı olan yoldaş Habip yoldaştır. ‘91’deki ilk tutuklamadan sonraki 9 yılın 7 yılını içerde geçirmiş, ancak 2 yıl dışarda kalabilmiştir. Bu süre içinde belli aralıklarla tam dört kez işkence ve zindan görmüştür. Ümit yoldaş kısa sürelerle yattığı için, zindandaki direnişçi kimliği daha çok Habip yoldaş üzerinden ifade ediyorum. Ulucanlar’daki direniş çizgisinin önünü yıllardır Habip yoldaş şahsında zaten TKİP tutuyor, bu konuda bir tartışma yok, herhangi bir tevazuya da gerek yok. Orası bizim merkezimizdi, son saldırıyla bu merkezin dağıtılması da hedeflendi. Devletin karanlık kontra merkezleri buradaki yoldaşlarımızı çok iyi tanıyorlar. Savcı katliamın ardından basına açıklama yaptığı zaman Habip’in üç ismi üzerinden konuşuyor; katliamın ardından basına bilgi verirken, herkesi tek tek sayıyor, Habip’e gelince bu sonuncusu diyor, ayrıca şu şu isimleri de taşımaktadır. Neden? Çünkü orada bir sicil var, bu ilgilendiriyor onları. Habip burada gerçekten çok özel bir hedef. Nereden geliyor bu diyeceksiniz? Bir ilerici politikacıda sempatiden öteye hayranlık yaratan şey nereden geliyorsa, işte tam da oradan geliyor. Dostta hayranlık, düşmanda kin yaratan aynı kimlik ve kişiliktir. Orada bir kimlik, direnişçi bir kimlik, davada sarsılmaz ve inatçı bir kimlik var. Son bir senedir hücre saldırısı konusunda döne döne yazılar yazan, tüm zindanları uyaran, CMK’yı uyaran, partiyi uyaran, kamuoyunu uyaran imzalı-imzasız sayısız yazının yazarı biri var burada, Habip Gül var burada. Bu yoldaşların, çok yönlü ve bütünsel devrimci kimlik söz konusu olduğunda, bir de mahkemelerde sergiledikleri tutumları var. Yoldaşların katledilmeleri üzerine bir kez daha yayınladık DGM savunmalarını, bu 71
nedenle burada buna bir şey eklemek çok gerekli değil. Habip yoldaş son yargılanmasında geride iki anlamlı savunma bırakarak DGM’lerin karşısına çıkıyor. Tuna daha ilk mahkeme sorgusunda düzeni yargılayan ve devleti suçlayan bir devrimci siyasal savunmayla ortaya çıkıyor. Asıl savunmasında ise, Parti'yi cepheden savunmaya hazırlanıyordu. Burada, iki önder yoldaşımız üzerinden yansıyan bir partili tutum var. Bu, DGM’leri, düzeni ve devleti suçlamanın, partiyi ve devrimi savunmanın kürsüsü olarak kullanmaktır. Bu genelde ne kadar yaygın bir davranıştır, bilemiyorum. Adıyla, sanıyla, kimliğiyle, kişiliğiyle örgüt yöneticisi olduğu bilinen bir sürü insan var, bilmiyorum, belki de vardır bu insanların siyasi savunmaları, ama ben görmedim. Normalde siyasi savunmalar kitlelere propaganda yapmak için yapılır. Yoksa siyasi savunma yapmanın bir anlamı yok, DGM’nin duvarları arasında kaybolur gider. Orada mahkeme kürsüleri üzerinden kamuoyuna ve kitlelere sesleniliyor. ‘60’lı, kısmen ‘70’li yıllarda bu tür savunmalar basına, kamuoyuna arada bir de olsa yansırdı. Türkiye’de ‘80-90’lı yıllarda medya üzerinde tam tekel kuruldu, hiçbir siyasi savunma kamuoyuna yansımıyor. Ama devrimci örgütler bu tür savunmaları kendi yayınları üzerinden kamuoyuna duyurabilirler, hiç değilse devrimci kamuoyuna, kendi devrimci kitlelerine. Dolayısıyla böyle savunmalar olsa, normalde bunların yansıyabilmesi lazım, ama fazlaca bir örneğine rastlıyor değiliz. Dava adamı olmanın, bütünsel direnişçi kimliğin bir başka yönünü de kısaca hatırlatayım. Bu insanlar özgürlüğü her an kucaklamak gayreti içerisinde olan insanlar. Habip’in pratiği bu açıdan gerçekten de çok anlamlıdır, bizim için bir onurdur. On aylık para 72
cezasını yatmamak için firar eden bir devrimciyle yüzyüzeyiz. Para cezası 83 milyondu, o zamana göre fena bir para değildi; gene de ödemeyi düşünüyorduk, kabul etmedi ve kaçtı. Kaçışı da çok ilginç bir kaçış, sonradan bir dizi ara belayı da atlatmış hayli maceralı bir kaçış. Evet, parayı ödemedi ve kalan on ayını yatmamak için kaçtı... Bu bir bakışaçısı sorunudur. Bu bir devrimci kimlik sorunudur. Tünelin ucuna kadar gelip de dönen birinin ahmaklığını bir türlü anlayamadım, diye yazmıştı. Onun gibi bir devrimcinin gerçekten anlayamayacağı bir şey bu. Parti bilincinin ve partili tutumun örnek temsilcileri
İlginç ortak özellikleri var her ikisinin. İkisinin de siyasi yaşamı bizde başlamıştır, bizde sürmüştür, bizde ölümsüzleşmiştir. Bitmiştir demiyorum, ölümsüzleşmiştir... Habip’in bizden önce, yani 12 Eylül öncesinde ve hemen sonrasında, daha çocukluk döneminde (‘67 doğumlu, 12 Eylül geldiğinde henüz 1314 yaşında), henüz çocuk yaşta bir insan olarak kendi köyüne gelen devrimcilerden doğal bir etkilenmesi var, bu bir siyasal akım tercihi değil. O köye ilk gelenler üzerinden yaşanan bir ilk devrimci etkilenme bu. Fakat deyim uygunsa reşit olduğu andan itibaren, net bir biçimde seçtiği siyasal kimlik, EKİM’dir. En başından itibaren saflarımızda yer almıştır. Döner Ekim’in ilk sayılarını incelerseniz, İzmir’de Aliağa-Foça yolu ve Helvacı Köyü üzerine çok şey bulursunuz. Helvacı alışıldık türden bir köy değil, sanayi işçilerinin de oturduğu bir köy. İzmir-Aliağa-Foça hattında çalışan 73
nedenle burada buna bir şey eklemek çok gerekli değil. Habip yoldaş son yargılanmasında geride iki anlamlı savunma bırakarak DGM’lerin karşısına çıkıyor. Tuna daha ilk mahkeme sorgusunda düzeni yargılayan ve devleti suçlayan bir devrimci siyasal savunmayla ortaya çıkıyor. Asıl savunmasında ise, Parti'yi cepheden savunmaya hazırlanıyordu. Burada, iki önder yoldaşımız üzerinden yansıyan bir partili tutum var. Bu, DGM’leri, düzeni ve devleti suçlamanın, partiyi ve devrimi savunmanın kürsüsü olarak kullanmaktır. Bu genelde ne kadar yaygın bir davranıştır, bilemiyorum. Adıyla, sanıyla, kimliğiyle, kişiliğiyle örgüt yöneticisi olduğu bilinen bir sürü insan var, bilmiyorum, belki de vardır bu insanların siyasi savunmaları, ama ben görmedim. Normalde siyasi savunmalar kitlelere propaganda yapmak için yapılır. Yoksa siyasi savunma yapmanın bir anlamı yok, DGM’nin duvarları arasında kaybolur gider. Orada mahkeme kürsüleri üzerinden kamuoyuna ve kitlelere sesleniliyor. ‘60’lı, kısmen ‘70’li yıllarda bu tür savunmalar basına, kamuoyuna arada bir de olsa yansırdı. Türkiye’de ‘80-90’lı yıllarda medya üzerinde tam tekel kuruldu, hiçbir siyasi savunma kamuoyuna yansımıyor. Ama devrimci örgütler bu tür savunmaları kendi yayınları üzerinden kamuoyuna duyurabilirler, hiç değilse devrimci kamuoyuna, kendi devrimci kitlelerine. Dolayısıyla böyle savunmalar olsa, normalde bunların yansıyabilmesi lazım, ama fazlaca bir örneğine rastlıyor değiliz. Dava adamı olmanın, bütünsel direnişçi kimliğin bir başka yönünü de kısaca hatırlatayım. Bu insanlar özgürlüğü her an kucaklamak gayreti içerisinde olan insanlar. Habip’in pratiği bu açıdan gerçekten de çok anlamlıdır, bizim için bir onurdur. On aylık para 72
cezasını yatmamak için firar eden bir devrimciyle yüzyüzeyiz. Para cezası 83 milyondu, o zamana göre fena bir para değildi; gene de ödemeyi düşünüyorduk, kabul etmedi ve kaçtı. Kaçışı da çok ilginç bir kaçış, sonradan bir dizi ara belayı da atlatmış hayli maceralı bir kaçış. Evet, parayı ödemedi ve kalan on ayını yatmamak için kaçtı... Bu bir bakışaçısı sorunudur. Bu bir devrimci kimlik sorunudur. Tünelin ucuna kadar gelip de dönen birinin ahmaklığını bir türlü anlayamadım, diye yazmıştı. Onun gibi bir devrimcinin gerçekten anlayamayacağı bir şey bu. Parti bilincinin ve partili tutumun örnek temsilcileri
İlginç ortak özellikleri var her ikisinin. İkisinin de siyasi yaşamı bizde başlamıştır, bizde sürmüştür, bizde ölümsüzleşmiştir. Bitmiştir demiyorum, ölümsüzleşmiştir... Habip’in bizden önce, yani 12 Eylül öncesinde ve hemen sonrasında, daha çocukluk döneminde (‘67 doğumlu, 12 Eylül geldiğinde henüz 1314 yaşında), henüz çocuk yaşta bir insan olarak kendi köyüne gelen devrimcilerden doğal bir etkilenmesi var, bu bir siyasal akım tercihi değil. O köye ilk gelenler üzerinden yaşanan bir ilk devrimci etkilenme bu. Fakat deyim uygunsa reşit olduğu andan itibaren, net bir biçimde seçtiği siyasal kimlik, EKİM’dir. En başından itibaren saflarımızda yer almıştır. Döner Ekim’in ilk sayılarını incelerseniz, İzmir’de Aliağa-Foça yolu ve Helvacı Köyü üzerine çok şey bulursunuz. Helvacı alışıldık türden bir köy değil, sanayi işçilerinin de oturduğu bir köy. İzmir-Aliağa-Foça hattında çalışan 73
işçilerin kaldığı bir yerleşim yeri burası, ki bunların çoğu sanayi işçisidir. Habip yoldaşın bütün bir siyasal yaşamı bizde geçmiştir ve zorlu süreçlerde hep çok başarılı sınavlar vermiştir. Başından sonuna kadar saflarımızda yer alışının daha en baştan sağlam bir temele oturduğunun dikkate değer bir belgeli örneği var elimizde, bunu burada anmaya değer buluyorum. EKİM 2. Genel Konferansı’nı hemen izleyen günlerde, İzmir’in başındaki tasfiyeci tutup tez elden Habip yoldaşa tasfiyeci bildiriyi iletiyor. Geçtik içeriyi, dışardaki insanlar için bile çok beklenmedik bir olaydı bu. Kaldı ki Habip yoldaş, Buca’da, Urla’da, Kemalpaşa’da hep görüş yasağı almış, dışarıyı izleme olanağı çok az olan bir devrimci. Gelişmeler hakkında henüz hiçbir bilgisi olmamasına rağmen, bildiriyi alır almaz, tasfiyeciliği en net bir tutumla cepheden mahkum eden bir metin kaleme aldı ve yayınlanmak üzere MYO’ya gönderdi. Ekim’in 15 Mart ‘93 tarihli 69. sayısında yayınlanan bu metni dönüp yeniden okuyunuz, orada bugünkü Habip’in bir rastlantı olmadığını görürsünüz. Orada davaya ve örgüte bilince dayalı bir güven ve sadakat neymiş, bunun dikkate değer bir örneğini bulursunuz. “Bayrak artık bizim elimizde” diyen tasfiyeci kaçaklar güruhunu, “Kaçakların Elinde Tasfiyeciliğin Bayrağı Var!” diye yanıtlıyor. Metne başlık olan bu ifade herşeyi özetlemeye yetiyor. Altında “Kemalpaşa’dan Ekimci Tutsaklar” imzası taşıyan bir metin bu, ama Habip yoldaşın kaleminden çıktığını biliyoruz. O zamana kadar örgütü tarafından (bizzat İzmir’in başındaki aynı tasfiyeci kaçak tarafından!) ihmal edilmiş ve dışardaki gelişmelerden habersiz bir insan düşününüz; tasfiyecilerin bir çamur yığınından oluşan, EKİM’in 74
yarısını koparıp götürdük diyen bildirisi bu insanın eline ulaşıyor. Ne düşünür ortalama bir devrimci? Siyasi yaşamınız üzerinden bir düşünün. Nedir, ne oluyor, bunlar ne zaman oldu, öte taraf ne söylüyor denilir çoğu kere, ya da hatta genellikle, değil mi? Ama bu yoldaş, genç ve henüz nispeten deneyimsiz bir işçi yoldaş olmasına karşın, böyle bir gelişme karşısında, tereddütsüz bir örgüt adamı olarak nasıl davranması gerektiğini çok iyi biliyor. Örgütüne ve örgütü şahsında davaya bu bilinçli ve sarsılmaz güven ve bağlılık, bir devrimci için en üstün erdemlerden biridir. Bizdeki ilk mektubunun orijinalini buradaki üç-dört yoldaş gördüler, bu yoldaş ilkokul mezunu ve bu ilk mektubunda doğru dürüst nokta-virgül yok, büyük harfküçük harf yok. İçeri düştüğünde bu durumda olan bir insan olmasına karşın, iki yıl sonra karşı karşıya kaldığı beklenmedik bir olay karşısında tam bir örgüt adamı gibi davranıyor. Bu, proleter bilinç ve kimlikten gelen bir şey ama. Zamanında neyi seçtiğini çok iyi biliyor. EKİM yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek; bu onun için boş bir laf değil. Süreç henüz bunun içini doldurmamış olsa bile, gerçekten yeni bir şey olduğuna kanaat getirmiş ve ona bağlanmış bir proleterin bilinci ve sezgisi var burada. O küçük-burjuva aydınının ya da yarı-aydınının her aksaklıkta derin kuşkular içinde debelenen sallantılı ruh hali yok burada. Buradaki tercih ve tutum tartışmasızdır. Hareketimizin birçok kusurunu vesile doğdukça tartışmış, en açık ve yer yer en sert biçimde eleştirmiştir bu yoldaş. Ama yeri gelince böyle eleştirmesini de bildiği örgütüne hep sahip çıkmada hiçbir zaman en ufak bir tereddüt göstermemiştir. Dahası, kendi örgütüne karşı gerekli dikkati ve özeni, saygıyı ve bağlılığı göstermeyen, gösteremeyenleri de her 75
işçilerin kaldığı bir yerleşim yeri burası, ki bunların çoğu sanayi işçisidir. Habip yoldaşın bütün bir siyasal yaşamı bizde geçmiştir ve zorlu süreçlerde hep çok başarılı sınavlar vermiştir. Başından sonuna kadar saflarımızda yer alışının daha en baştan sağlam bir temele oturduğunun dikkate değer bir belgeli örneği var elimizde, bunu burada anmaya değer buluyorum. EKİM 2. Genel Konferansı’nı hemen izleyen günlerde, İzmir’in başındaki tasfiyeci tutup tez elden Habip yoldaşa tasfiyeci bildiriyi iletiyor. Geçtik içeriyi, dışardaki insanlar için bile çok beklenmedik bir olaydı bu. Kaldı ki Habip yoldaş, Buca’da, Urla’da, Kemalpaşa’da hep görüş yasağı almış, dışarıyı izleme olanağı çok az olan bir devrimci. Gelişmeler hakkında henüz hiçbir bilgisi olmamasına rağmen, bildiriyi alır almaz, tasfiyeciliği en net bir tutumla cepheden mahkum eden bir metin kaleme aldı ve yayınlanmak üzere MYO’ya gönderdi. Ekim’in 15 Mart ‘93 tarihli 69. sayısında yayınlanan bu metni dönüp yeniden okuyunuz, orada bugünkü Habip’in bir rastlantı olmadığını görürsünüz. Orada davaya ve örgüte bilince dayalı bir güven ve sadakat neymiş, bunun dikkate değer bir örneğini bulursunuz. “Bayrak artık bizim elimizde” diyen tasfiyeci kaçaklar güruhunu, “Kaçakların Elinde Tasfiyeciliğin Bayrağı Var!” diye yanıtlıyor. Metne başlık olan bu ifade herşeyi özetlemeye yetiyor. Altında “Kemalpaşa’dan Ekimci Tutsaklar” imzası taşıyan bir metin bu, ama Habip yoldaşın kaleminden çıktığını biliyoruz. O zamana kadar örgütü tarafından (bizzat İzmir’in başındaki aynı tasfiyeci kaçak tarafından!) ihmal edilmiş ve dışardaki gelişmelerden habersiz bir insan düşününüz; tasfiyecilerin bir çamur yığınından oluşan, EKİM’in 74
yarısını koparıp götürdük diyen bildirisi bu insanın eline ulaşıyor. Ne düşünür ortalama bir devrimci? Siyasi yaşamınız üzerinden bir düşünün. Nedir, ne oluyor, bunlar ne zaman oldu, öte taraf ne söylüyor denilir çoğu kere, ya da hatta genellikle, değil mi? Ama bu yoldaş, genç ve henüz nispeten deneyimsiz bir işçi yoldaş olmasına karşın, böyle bir gelişme karşısında, tereddütsüz bir örgüt adamı olarak nasıl davranması gerektiğini çok iyi biliyor. Örgütüne ve örgütü şahsında davaya bu bilinçli ve sarsılmaz güven ve bağlılık, bir devrimci için en üstün erdemlerden biridir. Bizdeki ilk mektubunun orijinalini buradaki üç-dört yoldaş gördüler, bu yoldaş ilkokul mezunu ve bu ilk mektubunda doğru dürüst nokta-virgül yok, büyük harfküçük harf yok. İçeri düştüğünde bu durumda olan bir insan olmasına karşın, iki yıl sonra karşı karşıya kaldığı beklenmedik bir olay karşısında tam bir örgüt adamı gibi davranıyor. Bu, proleter bilinç ve kimlikten gelen bir şey ama. Zamanında neyi seçtiğini çok iyi biliyor. EKİM yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek; bu onun için boş bir laf değil. Süreç henüz bunun içini doldurmamış olsa bile, gerçekten yeni bir şey olduğuna kanaat getirmiş ve ona bağlanmış bir proleterin bilinci ve sezgisi var burada. O küçük-burjuva aydınının ya da yarı-aydınının her aksaklıkta derin kuşkular içinde debelenen sallantılı ruh hali yok burada. Buradaki tercih ve tutum tartışmasızdır. Hareketimizin birçok kusurunu vesile doğdukça tartışmış, en açık ve yer yer en sert biçimde eleştirmiştir bu yoldaş. Ama yeri gelince böyle eleştirmesini de bildiği örgütüne hep sahip çıkmada hiçbir zaman en ufak bir tereddüt göstermemiştir. Dahası, kendi örgütüne karşı gerekli dikkati ve özeni, saygıyı ve bağlılığı göstermeyen, gösteremeyenleri de her 75
zaman kınamış, duruma göre aşağılamıştır. Örgütün maddi ve moral varlığına karşı suç işleyenlerin ise, en sert biçimde cezalandırılmasından yana olmuştur. Açık alan provokasyonu sırasında Ekim’e yazdıkları bunun örnekleridir. Gerekli ve yararlı gördükleri her durumda örgütün en üst kademesi dahil eleştirilerini esirgememek, ama aynı örgüte ölümüne sahip çıkmak, bu iki yoldaşın bir başka temel önemde ortak özelliğidir. Bunu Habip yoldaş üzerinden örnekledim. Örgüt arşivindeki yazılı belgeler tanıklık etmektedir ki, Ümit’in tutumu da farklı değildir. Saflarımıza katıldığından beri yeri geldiğinde örgüt üst kademelerini en açık biçimde eleştiren yoldaşlardan biri de Ümit yoldaştır. Sayısız eleştirisi vardır bizde. Her vesileyle de eleştirmiştir, özellikle de yönetici kademeleri. Daha sıradan Ekimci bir genç komünistken, daha partinin ne üyesi, ne de aday üyesi iken... Bu da kim dedirtecek kadar da dobradır bu eleştiriler. Ama her kritik anda da partiye en ileri düzeyde ve en tereddütsüz biçimde bağlıdır bu yoldaş, örgütüne ölümüne sadıktır. Çok kuvvetli bir parti bilinci vardır çünkü. Bu bir meziyet, bu bir üstünlüktür. Bu, bu insanların özgünlüğünü ortadan kaldırmıyor. Tam tersine, yeri geldiğinde partiye eleştirilerini en açık ve kuvvetli bir biçimde ifade etmek, ama her durumda bu aynı partiye sarsılmaz bir bağlılık göstermek, bu yoldaşların özgün kişiliğinin en belirgin yanıdır. Onları özgün, saygın ve güvenli kılan tam da budur. Özgün düşünme yeteneği adı altında bir örgütü ikide bir çekiştirmeyi marifet sayan hastalıklı küçük-burjuva tipler vardır. Bu yoldaşlar böyle basitliklere düşmek bir yana, böylelerini aşağılayan yoldaşlardır. Fakat öte yandan da, yineliyorum, partinin en özgün kadrolarıdır. Açın, Ümit’in Kürt sorunu, barış 76
sorunu üzerine şu sıralar yayınlanan son üç makalesini okuyun, Türkiye’de kaç kişi bu kadar özgün düşünebiliyor? Yani, partisine sahip çıkmakta bu kadar tereddütsüz olan bir insan, ama o ölçüde de özgün ve yaratıcı düşünebilen bir insan. Partisine bu kadar tereddütsüz bağlı olan bir insan, ama örneğin kendine özgü müzik zevkinden de taviz vermeyen bir insan. Mesele taviz verip vermemek meselesi de değil, onun için doğal bir şey bu, metalika seviyorsa seviyor, bu onun kendi sorunu. O da onun kendi kültürel oluşumundan gelen bir şey. Demek istiyorum ki, partiye ve davaya bağlı bir kimlik hiçbir özgünlüğü ortadan kaldırmıyor. Kritik anlarda partisine tam olarak sahip çıkmak, normal zamanlarda da bir sürü noktada eleştirmeye, zaman zaman “problemli” olmaya hiçbir biçimde engel değil. Temel tercihte çok net olmak gerekiyor, önemli ve tayin edici olan budur. Bir partili partisini tartışmaz, temelinden tartışmaz, bunu kastediyorum. Bir partili, bu partiye güvenilir mi, güvenilmez mi tartışması yapmaz. Partisine tam olarak güvenir, bu temel üzerinde partisinin daha doğru bir yol yürüyebilmesi ve daha başarılı bir biçimde yürüyebilmesi için de, tartışılması gereken herşeyi tartışır. Bu onun için yalnızca bir hak değil, aynı zamanda partiye karşı yerine getirmesi gereken bir görev ve sorumluluktur da. En ufak bir aksaklıkta, gecikmede, gerilemede partiye karşı güvensizlik duymak, tipik bir küçük-burjuva zaafiyetidir. Sağlam bir proleter ya da teoriyi sağlam temelleriyle kavramış bir devrimci bu hatayı yapmaz, bu çok tipik küçük-burjuva zaafiyetini göstermez. Ya da bu türden bir hatayı hayatında bir kere yapar ve zaten bu tutum partiyle bir yol ayrımına da varır. Ama geriye 77
zaman kınamış, duruma göre aşağılamıştır. Örgütün maddi ve moral varlığına karşı suç işleyenlerin ise, en sert biçimde cezalandırılmasından yana olmuştur. Açık alan provokasyonu sırasında Ekim’e yazdıkları bunun örnekleridir. Gerekli ve yararlı gördükleri her durumda örgütün en üst kademesi dahil eleştirilerini esirgememek, ama aynı örgüte ölümüne sahip çıkmak, bu iki yoldaşın bir başka temel önemde ortak özelliğidir. Bunu Habip yoldaş üzerinden örnekledim. Örgüt arşivindeki yazılı belgeler tanıklık etmektedir ki, Ümit’in tutumu da farklı değildir. Saflarımıza katıldığından beri yeri geldiğinde örgüt üst kademelerini en açık biçimde eleştiren yoldaşlardan biri de Ümit yoldaştır. Sayısız eleştirisi vardır bizde. Her vesileyle de eleştirmiştir, özellikle de yönetici kademeleri. Daha sıradan Ekimci bir genç komünistken, daha partinin ne üyesi, ne de aday üyesi iken... Bu da kim dedirtecek kadar da dobradır bu eleştiriler. Ama her kritik anda da partiye en ileri düzeyde ve en tereddütsüz biçimde bağlıdır bu yoldaş, örgütüne ölümüne sadıktır. Çok kuvvetli bir parti bilinci vardır çünkü. Bu bir meziyet, bu bir üstünlüktür. Bu, bu insanların özgünlüğünü ortadan kaldırmıyor. Tam tersine, yeri geldiğinde partiye eleştirilerini en açık ve kuvvetli bir biçimde ifade etmek, ama her durumda bu aynı partiye sarsılmaz bir bağlılık göstermek, bu yoldaşların özgün kişiliğinin en belirgin yanıdır. Onları özgün, saygın ve güvenli kılan tam da budur. Özgün düşünme yeteneği adı altında bir örgütü ikide bir çekiştirmeyi marifet sayan hastalıklı küçük-burjuva tipler vardır. Bu yoldaşlar böyle basitliklere düşmek bir yana, böylelerini aşağılayan yoldaşlardır. Fakat öte yandan da, yineliyorum, partinin en özgün kadrolarıdır. Açın, Ümit’in Kürt sorunu, barış 76
sorunu üzerine şu sıralar yayınlanan son üç makalesini okuyun, Türkiye’de kaç kişi bu kadar özgün düşünebiliyor? Yani, partisine sahip çıkmakta bu kadar tereddütsüz olan bir insan, ama o ölçüde de özgün ve yaratıcı düşünebilen bir insan. Partisine bu kadar tereddütsüz bağlı olan bir insan, ama örneğin kendine özgü müzik zevkinden de taviz vermeyen bir insan. Mesele taviz verip vermemek meselesi de değil, onun için doğal bir şey bu, metalika seviyorsa seviyor, bu onun kendi sorunu. O da onun kendi kültürel oluşumundan gelen bir şey. Demek istiyorum ki, partiye ve davaya bağlı bir kimlik hiçbir özgünlüğü ortadan kaldırmıyor. Kritik anlarda partisine tam olarak sahip çıkmak, normal zamanlarda da bir sürü noktada eleştirmeye, zaman zaman “problemli” olmaya hiçbir biçimde engel değil. Temel tercihte çok net olmak gerekiyor, önemli ve tayin edici olan budur. Bir partili partisini tartışmaz, temelinden tartışmaz, bunu kastediyorum. Bir partili, bu partiye güvenilir mi, güvenilmez mi tartışması yapmaz. Partisine tam olarak güvenir, bu temel üzerinde partisinin daha doğru bir yol yürüyebilmesi ve daha başarılı bir biçimde yürüyebilmesi için de, tartışılması gereken herşeyi tartışır. Bu onun için yalnızca bir hak değil, aynı zamanda partiye karşı yerine getirmesi gereken bir görev ve sorumluluktur da. En ufak bir aksaklıkta, gecikmede, gerilemede partiye karşı güvensizlik duymak, tipik bir küçük-burjuva zaafiyetidir. Sağlam bir proleter ya da teoriyi sağlam temelleriyle kavramış bir devrimci bu hatayı yapmaz, bu çok tipik küçük-burjuva zaafiyetini göstermez. Ya da bu türden bir hatayı hayatında bir kere yapar ve zaten bu tutum partiyle bir yol ayrımına da varır. Ama geriye 77
doğru olur, ama ileriye doğru olur. Bir insan partisiyle ilgili ikide bir kuşkuya kapılmaz. Kapılmadığı zaman ne olur? Bundan partisi de kazanır, kendisi de kazanır. Habip aşırı sadık bir Ekimci'dir. Dönün geriye doğru bakın, bu bağlılık ve sadakatin sayısız çarpıcı örneklerini görürsünüz. Bu bizim kendisine şu veya bu vesileyle en sert eleştirileri yönelttiğimiz bir evrede bile böyledir. Partinin şu veya bu nedenle bir tutumu olmuşsa eğer, partinin müdahalesi doğrudur, sonuna kadar destekliyorum demiştir, demesini bilmiştir. Çeşitli yoldaşlara yazdığı mektuplar bunun yazılı tanığıdır. Şu veya bu müdahale onu da hedef alıyor olabilir; onun için problem bu değil. Ama bu insanların gücü ve üstünlüğü işte tam da buradan geliyor. Bu işin diyalektiği bu zaten. Yol dümdüzken, engel yokken, problem yokken, bunalım yokken, tökezleme yokken, bir parti ile kolkola yürümeyi herkes becerir. Bunu kongrede Merkez Komitesi seçimleri sırasında da uzun uzun anlattım ve örnekledim. Ve verdiğim örneklerden biri de bizzat Habip yoldaştı. Habip yoldaşın bu yolu dümdüz yürüdüğü zannedilmesin. Davada sarsılmazlıkta bir tökezleme hiçbir zaman yoktu, özgeçmişi ortada. Ama belli evrelerde belli sorunlar, belli problemler yaşamıştır, ama partisine bağlanarak yürümesini ve sorunları aşmasını da bilmiştir. Ve bir dizi vesileyle, son olarak da parti kuruluş kongresinde altını çizdiğim gibi, önemli olan da bu. Habip yoldaşın bu alandaki tutumu, tipik bir partili komünist işçi tutumudur. Bu insanlar sağlam bir örgüt ve parti bilinci olan insanlar. Örgüt bilinci, örgüte bağlılık bilinci köklü olan insanlar. Bu insanlar, bu bilinç ve bağlılık çerçevesinde, partili olmanın onurunu derinlemesine yaşayan insanlar. Parti üyesi olmanın onuru nedir, bunu çok iyi bilen 78
insanlar. Bu, bir başka meziyet, bir başka üstünlük. Bu bir soluk, bu davaya bağlılıktan gelen bir üstünlük. İnsanlar çoğu kere partilerine güvenlerini, tam da davaya olan güvenlerini kaybettikleri için kaybediyorlar. Yani partiye güveni kaybettikleri için davaya güveni kaybetmiyorlar, tam tersine, genellikle davaya güveni kaybettikleri ölçüde partilerine de güvensizleşiyorlar. Bu andan itibaren partinin kusurlarını arayıp bulmaya özel bir eğilim duyuyorlar ve çok geçmeden “problem” oluyorlar. Nitekim bakıyorsunuz, insanlar partiyi bıraktıklarında devrimi de tümden bırakmış oluyorlar. Sayısız örnek bunu kanıtlıyor. İşte bu yoldaşlarımız devrime çok bağlı oldukları içindir ki, partiye de sarsılmazlık ölçüsünde bağlılardı. Dolayısıyla gerçek birer dava adamı olan bu insanların aynı zamanda sağlam parti kadroları olmalarında şaşılacak hiçbir yan yok. Açın Tuna’nın kapanış konuşmasını okuyun, parti bilinci denilen şeyin ne olduğu orada çok iyi bir biçimde var. Açın polisteki direniş metnini okuyun, direnişini anlatacağına, direnişin felsefesini yapıyor orada ve bu baştan sona coşkulu bir parti savunusu. Bu önemli onun için; zira onun direnişçi bir kadro olduğunu biliyorlar, oturup bu durumdaki bir kadroya güya ideolojik bir saldırı yöneltmeye çalışıyorlar. O da direnişini anlatan yazısında bu ideolojik-psikolojik saldırıyı yanıtlıyor. Bu sanıldığı kadar küçümsenmesi gereken bir mesele değil, diyor. İdeolojik-psikolojik saldırı son yıllarda, özellikle bugün temel önemde bir sorun. Ve Ümit burada, kendi direnişini, parti programının teorik bölümü ile ilişkilendiriyor. Bunlar karşısında yenilebilmek için bunlara öncelikle ideolojik olarak yenilmek lazım ki, bu mümkün mü? diyor. Biz partimizin programının teorik 79
doğru olur, ama ileriye doğru olur. Bir insan partisiyle ilgili ikide bir kuşkuya kapılmaz. Kapılmadığı zaman ne olur? Bundan partisi de kazanır, kendisi de kazanır. Habip aşırı sadık bir Ekimci'dir. Dönün geriye doğru bakın, bu bağlılık ve sadakatin sayısız çarpıcı örneklerini görürsünüz. Bu bizim kendisine şu veya bu vesileyle en sert eleştirileri yönelttiğimiz bir evrede bile böyledir. Partinin şu veya bu nedenle bir tutumu olmuşsa eğer, partinin müdahalesi doğrudur, sonuna kadar destekliyorum demiştir, demesini bilmiştir. Çeşitli yoldaşlara yazdığı mektuplar bunun yazılı tanığıdır. Şu veya bu müdahale onu da hedef alıyor olabilir; onun için problem bu değil. Ama bu insanların gücü ve üstünlüğü işte tam da buradan geliyor. Bu işin diyalektiği bu zaten. Yol dümdüzken, engel yokken, problem yokken, bunalım yokken, tökezleme yokken, bir parti ile kolkola yürümeyi herkes becerir. Bunu kongrede Merkez Komitesi seçimleri sırasında da uzun uzun anlattım ve örnekledim. Ve verdiğim örneklerden biri de bizzat Habip yoldaştı. Habip yoldaşın bu yolu dümdüz yürüdüğü zannedilmesin. Davada sarsılmazlıkta bir tökezleme hiçbir zaman yoktu, özgeçmişi ortada. Ama belli evrelerde belli sorunlar, belli problemler yaşamıştır, ama partisine bağlanarak yürümesini ve sorunları aşmasını da bilmiştir. Ve bir dizi vesileyle, son olarak da parti kuruluş kongresinde altını çizdiğim gibi, önemli olan da bu. Habip yoldaşın bu alandaki tutumu, tipik bir partili komünist işçi tutumudur. Bu insanlar sağlam bir örgüt ve parti bilinci olan insanlar. Örgüt bilinci, örgüte bağlılık bilinci köklü olan insanlar. Bu insanlar, bu bilinç ve bağlılık çerçevesinde, partili olmanın onurunu derinlemesine yaşayan insanlar. Parti üyesi olmanın onuru nedir, bunu çok iyi bilen 78
insanlar. Bu, bir başka meziyet, bir başka üstünlük. Bu bir soluk, bu davaya bağlılıktan gelen bir üstünlük. İnsanlar çoğu kere partilerine güvenlerini, tam da davaya olan güvenlerini kaybettikleri için kaybediyorlar. Yani partiye güveni kaybettikleri için davaya güveni kaybetmiyorlar, tam tersine, genellikle davaya güveni kaybettikleri ölçüde partilerine de güvensizleşiyorlar. Bu andan itibaren partinin kusurlarını arayıp bulmaya özel bir eğilim duyuyorlar ve çok geçmeden “problem” oluyorlar. Nitekim bakıyorsunuz, insanlar partiyi bıraktıklarında devrimi de tümden bırakmış oluyorlar. Sayısız örnek bunu kanıtlıyor. İşte bu yoldaşlarımız devrime çok bağlı oldukları içindir ki, partiye de sarsılmazlık ölçüsünde bağlılardı. Dolayısıyla gerçek birer dava adamı olan bu insanların aynı zamanda sağlam parti kadroları olmalarında şaşılacak hiçbir yan yok. Açın Tuna’nın kapanış konuşmasını okuyun, parti bilinci denilen şeyin ne olduğu orada çok iyi bir biçimde var. Açın polisteki direniş metnini okuyun, direnişini anlatacağına, direnişin felsefesini yapıyor orada ve bu baştan sona coşkulu bir parti savunusu. Bu önemli onun için; zira onun direnişçi bir kadro olduğunu biliyorlar, oturup bu durumdaki bir kadroya güya ideolojik bir saldırı yöneltmeye çalışıyorlar. O da direnişini anlatan yazısında bu ideolojik-psikolojik saldırıyı yanıtlıyor. Bu sanıldığı kadar küçümsenmesi gereken bir mesele değil, diyor. İdeolojik-psikolojik saldırı son yıllarda, özellikle bugün temel önemde bir sorun. Ve Ümit burada, kendi direnişini, parti programının teorik bölümü ile ilişkilendiriyor. Bunlar karşısında yenilebilmek için bunlara öncelikle ideolojik olarak yenilmek lazım ki, bu mümkün mü? diyor. Biz partimizin programının teorik 79
bölümünü kongrede daha yeni tartışmış, özümsemiş ve onaylamıştık; bu durumda burada bizim yenilmemiz mümkün müydü, diyebilen bir insan. Davaya sağlam ideolojik bağlılık beraberinde partiye sarsılmaz bağlılık getiriyor, dikkat ediniz. Partinin maddi ve manevi değerleri konusunda aşırı hassasiyet Ümit de tasfiyecilik döneminde saflarımızda olan bir yoldaş. İstanbul EGK’da idi, onun da çok net ve tok bir tavrı vardı. EGK bir bütün olarak net bir tutum aldı. Aynı şeyi her iki yoldaş açık alan provokasyonu sırasında da gösterdiler. Ümit yoldaş zaten bu insanları erken bir zamandan itibaren samimiyetsiz ve güvenilmez buluyordu. Habip’in bu aynı konuda ne yazdığı ise Ekim’de yayınlandı, böyleleri yaptıklarının hesabını vermezlerse derhal kurşunlanmalı diyecek kadar açık ve tok bir tavır içinde idi. Bu yoldaşlar bu konuda da yaptıkları işi çok ciddiye alan devrimciler oldukları için, öyle küçük-burjuva duygusallığıyla davranmayan insanlardı. Ümit ile ilgili durumu açıklayamayacak, açık konuşamayacak durumdayım, partinin illegalitesi elvermez buna. Habip’inki yazıya konu olmuş politik bir tutum olduğu için örnek olarak veriyorum. “Böylelerinin hakkı mermi çekirdeğidir, böylelerinden bu esirgenmemelidir” diyor, Ekim’de yayınlanan yazısında. Parti bunlar karşısında zayıf davranıyor demeye getiriyor. Bir partinin birikimiyle oynanmaz, bir partinin değerleriyle oynanmaz, bir partinin itibarıyla oynanmaz, diyor. Ve şunu da belirtmek gerekir ki, bu yazı redaksiyon esnasında epey yumuşatılarak, sertliklerinden arındırılarak yayınlanmış bir yazıdır. Buna rağmen 80
yayınlanmış haliyle bir hayli sert bir yazıdır. Lenin’in “Macar İşçilerine Selamı ”ndan alıntı yaparak giriyor. “Savaşta korkakların hakkı mermi çekirdeğidir” , diyor Lenin orada; Macar işçileri, acımayın, eliniz titremesin diyor. Buna anıştırma yapıyor Habip. Sözünü ettiğim yazı, ‘98 Nisan’ında Ekim’de yayınlanmış bir yazıdır, altında “H.G/Ankara Cezaevi” diye yazar.“Düşkünleşmeyi hareketimize karşı düşmanca davranışlara vardıranları affedemeyiz” başlığı taşımaktadır. Ama bu yoldaş aynı zamanda “Biz affetmeyeceğiz!” başlığıyla düzene de aynı toklukla cepheden saldıran bir yoldaştır. Burada bir tutarlılık var. Düşmanını ciddiye alan, ona kin duyan, onu affetmeme kararlılığı gösteren bir devrimci, kendi iç düşmanına karşı da aynı acımazsızlığı gösterebiliyor ve göstermek zorunda. Yoksa devrimci siyasal yaşam ciddiyetini ve inandırcılığını yitirir, duygusal, yararsız ve sonuçsuz bir oyuna dönüşür. Devrimci siyasal yaşam güçsüzlükleri, küçük-burjuva duygusallıkları, anlamsız ve lüks duygusallıkları kaldırmıyor. Bu açıdan her iki yoldaş da benim ölçülerime göre fazlasıyla katı insanlar. Bana göre, benim ölçülerime göre... Ben bazen bu katılıklarına şaşırmışımdır da. Ama böyle davranırlarken onların bir bildiği vardı her zaman, temelde onlar haklıdır, bunu büyük bir içtenlikle de söylüyorum. Kendine devrim için 27 senelik bir yaşam biçen bir devrimci insan, o tokluğu, yerine göre acımasızlığı gösterir. Devrim için bir acımasızlık, bunun bildik türden zalimlikle en ufak bir ilgisi yok. Hak eden hak ettiğini almalı düşüncesinden, inancından gelen bir şey bu. Biz öte yandan, bu aynı yoldaşların ne kadar duygulu insanlar olduklarını da biliyoruz. İşte burada, Ümit’in Cumhuriyet Dergi’de yayınlanmış şiirinden bir parça var. 81
bölümünü kongrede daha yeni tartışmış, özümsemiş ve onaylamıştık; bu durumda burada bizim yenilmemiz mümkün müydü, diyebilen bir insan. Davaya sağlam ideolojik bağlılık beraberinde partiye sarsılmaz bağlılık getiriyor, dikkat ediniz. Partinin maddi ve manevi değerleri konusunda aşırı hassasiyet Ümit de tasfiyecilik döneminde saflarımızda olan bir yoldaş. İstanbul EGK’da idi, onun da çok net ve tok bir tavrı vardı. EGK bir bütün olarak net bir tutum aldı. Aynı şeyi her iki yoldaş açık alan provokasyonu sırasında da gösterdiler. Ümit yoldaş zaten bu insanları erken bir zamandan itibaren samimiyetsiz ve güvenilmez buluyordu. Habip’in bu aynı konuda ne yazdığı ise Ekim’de yayınlandı, böyleleri yaptıklarının hesabını vermezlerse derhal kurşunlanmalı diyecek kadar açık ve tok bir tavır içinde idi. Bu yoldaşlar bu konuda da yaptıkları işi çok ciddiye alan devrimciler oldukları için, öyle küçük-burjuva duygusallığıyla davranmayan insanlardı. Ümit ile ilgili durumu açıklayamayacak, açık konuşamayacak durumdayım, partinin illegalitesi elvermez buna. Habip’inki yazıya konu olmuş politik bir tutum olduğu için örnek olarak veriyorum. “Böylelerinin hakkı mermi çekirdeğidir, böylelerinden bu esirgenmemelidir” diyor, Ekim’de yayınlanan yazısında. Parti bunlar karşısında zayıf davranıyor demeye getiriyor. Bir partinin birikimiyle oynanmaz, bir partinin değerleriyle oynanmaz, bir partinin itibarıyla oynanmaz, diyor. Ve şunu da belirtmek gerekir ki, bu yazı redaksiyon esnasında epey yumuşatılarak, sertliklerinden arındırılarak yayınlanmış bir yazıdır. Buna rağmen 80
yayınlanmış haliyle bir hayli sert bir yazıdır. Lenin’in “Macar İşçilerine Selamı ”ndan alıntı yaparak giriyor. “Savaşta korkakların hakkı mermi çekirdeğidir” , diyor Lenin orada; Macar işçileri, acımayın, eliniz titremesin diyor. Buna anıştırma yapıyor Habip. Sözünü ettiğim yazı, ‘98 Nisan’ında Ekim’de yayınlanmış bir yazıdır, altında “H.G/Ankara Cezaevi” diye yazar.“Düşkünleşmeyi hareketimize karşı düşmanca davranışlara vardıranları affedemeyiz” başlığı taşımaktadır. Ama bu yoldaş aynı zamanda “Biz affetmeyeceğiz!” başlığıyla düzene de aynı toklukla cepheden saldıran bir yoldaştır. Burada bir tutarlılık var. Düşmanını ciddiye alan, ona kin duyan, onu affetmeme kararlılığı gösteren bir devrimci, kendi iç düşmanına karşı da aynı acımazsızlığı gösterebiliyor ve göstermek zorunda. Yoksa devrimci siyasal yaşam ciddiyetini ve inandırcılığını yitirir, duygusal, yararsız ve sonuçsuz bir oyuna dönüşür. Devrimci siyasal yaşam güçsüzlükleri, küçük-burjuva duygusallıkları, anlamsız ve lüks duygusallıkları kaldırmıyor. Bu açıdan her iki yoldaş da benim ölçülerime göre fazlasıyla katı insanlar. Bana göre, benim ölçülerime göre... Ben bazen bu katılıklarına şaşırmışımdır da. Ama böyle davranırlarken onların bir bildiği vardı her zaman, temelde onlar haklıdır, bunu büyük bir içtenlikle de söylüyorum. Kendine devrim için 27 senelik bir yaşam biçen bir devrimci insan, o tokluğu, yerine göre acımasızlığı gösterir. Devrim için bir acımasızlık, bunun bildik türden zalimlikle en ufak bir ilgisi yok. Hak eden hak ettiğini almalı düşüncesinden, inancından gelen bir şey bu. Biz öte yandan, bu aynı yoldaşların ne kadar duygulu insanlar olduklarını da biliyoruz. İşte burada, Ümit’in Cumhuriyet Dergi’de yayınlanmış şiirinden bir parça var. 81
Çok güzel bir şiir. Gerçekten çok güzel, çok duygulu bir şiir. Bu aynı yoldaşın öteki yanı da işte bu. Ama bu yoldaş aynı zamanda gerektiğinde parmağı titremeyen de bir yoldaş. Bu, budur işte. Bu yoldaşların insani kişilikleri çok övülüyor. Açın, Adana’dan bir genç yoldaşın, zamanında Habip’i yakalatan yoldaşın yazdıkların okuyun; “O zamanımızın Babuşkinler’indendi”, diyor. Açın Mahmut Alınak’ı okuyun, TKP/ML tutsağı bayanın yazdıklarını okuyun. Bu yoldaşlarımız fazlasıyla insan, kelimenin tam anlamında gerçek birer insan. Yıldız Doğru’nun ifadesiyle “insan gibi insan”, “insan güzeli insan”... Ama bu yoldaşlar aynı zamanda, partimizin birikimi ve değerleriyle oynayanların hakkı mermi çekirdeğidir, parti bunu onlardan esirgememelidir diyen, diyebilen de insanlar. Bu yoldaşlar yeri geldiğinde, vesile doğduğunda, düşman karşısında parmağı titremeyen de insanlar, parti bunun tanığıdır. Bu katılığın gerisinde kendine göre tutarlı bir yaklaşım da var. Suç arıyorsanız, provokasyonun kendisi fazlasıyla suçtur. Hiç kimse bu partinin değerleriyle oynayamaz, birikimiyle, itibarıyla, prestijiyle oynayamaz. Buna hiç kimsenin hakkı yok, bu hakkı kendinde görenler de bir şeyleri haketmişlerdir diyen bir bakış bu. Bunu deme rahatlığı ve tokluğu nereden geliyor? Şuradan geliyor. Bu partinin bir iç yaşamı var, bir demokrasisi var, insanların hakları var. İnsanlar bir şeyi eleştirmek istiyorlarsa, bu örgütte eleştiri mekanizmaları var. Bu örgütte fazlasıyla demokrasi var. İnsanlar bir şeyleri eleştirmek istiyorlarsa eleştirsinler, itham etmek istiyorlarsa itham etsinler... Yıkmak, komplo, bu neyin nesi? Görüşse görüş, parti kuralları çerçevesinde koy ortaya görüşünü; eleştiri ise eleştiri, eleştir eleştirmek 82
istediğin şeyi. Partinin sana verdiği bir takım yetkileri ve sorumlulukları kötüye kullanarak bir partiyi içinden sinsi bir biçimde tahrip etmek neyin nesi peki? İnsanların uğruna öldüğü bir dava bu, kimin buna ne hakkı var? Bu hakkı kendinde görenlere karşı bir tahammülsüzlük örneği Ümit ve Habip yoldaşların tutumu. Bu tümüyle dava adamı olmakla bağlantılı bir şey; çok sıradan insanlar bunu, buradaki katılığı anlayamazlar. Bugünün ölçüleri üzerinde devrimciler bu yoldaşlar. Çünkü partimizin kendisi bu ölçülerin üzerinde, büyük bir içtenlikle söylüyorum bunu. 12 Eylül’ün yıkıntısının içinden bu kadar diri bir ideolojik-politik kimliği kim çıkarmıştır? Var mıdır böyle bir siyasi hareket? Bu parti mevcut ölçülerin üzerinde, bu parti farklı bir parti. Başından itibaren iddiası buydu. Bunlar ancak bu farklı partinin ölçülerine göre “normal” devrimciler. Biz geleceği temsil ediyoruz. Karanlığın, yıkılışın, tasfiyenin, tereddütün, ideolojik bulanıklığın, kafa karışıklığının içerisinde geleceğin duruluğunu, berraklığını temsil ediyoruz. Bunlar da bu çizginin ürünü yoldaşlar, bu son derece normal, zira bu insanlar aynı zamanda bu partinin önder kadroları. Ben, bunlar bizim partimizin özü ve özetidir derken, bizim partimizin olağan kimliği bu yoldaşlarda yansıyor demek istiyorum. Ve tabii ki o olağan kimlik partinin ileri kadroları üzerinden yansıyacaktır. Açın bu partinin poliste, mahkemede, zindanda tavır üzerine metinlerine bakın, deniliyor ki, bu parti yukarı kademelerde kendini utandırmamıştır. Aşağıda zayıflıklar olmuştur, önemli olan yukardan utandırmamaktır. Çünkü eski örgütlerde birçok durumda bunun tersi yaşanmıştır. Ekrem Ekşi genç bir devrimci idi, GKB’li idi, gitti poliste direndi ve öldü; Erdal Eren 83
Çok güzel bir şiir. Gerçekten çok güzel, çok duygulu bir şiir. Bu aynı yoldaşın öteki yanı da işte bu. Ama bu yoldaş aynı zamanda gerektiğinde parmağı titremeyen de bir yoldaş. Bu, budur işte. Bu yoldaşların insani kişilikleri çok övülüyor. Açın, Adana’dan bir genç yoldaşın, zamanında Habip’i yakalatan yoldaşın yazdıkların okuyun; “O zamanımızın Babuşkinler’indendi”, diyor. Açın Mahmut Alınak’ı okuyun, TKP/ML tutsağı bayanın yazdıklarını okuyun. Bu yoldaşlarımız fazlasıyla insan, kelimenin tam anlamında gerçek birer insan. Yıldız Doğru’nun ifadesiyle “insan gibi insan”, “insan güzeli insan”... Ama bu yoldaşlar aynı zamanda, partimizin birikimi ve değerleriyle oynayanların hakkı mermi çekirdeğidir, parti bunu onlardan esirgememelidir diyen, diyebilen de insanlar. Bu yoldaşlar yeri geldiğinde, vesile doğduğunda, düşman karşısında parmağı titremeyen de insanlar, parti bunun tanığıdır. Bu katılığın gerisinde kendine göre tutarlı bir yaklaşım da var. Suç arıyorsanız, provokasyonun kendisi fazlasıyla suçtur. Hiç kimse bu partinin değerleriyle oynayamaz, birikimiyle, itibarıyla, prestijiyle oynayamaz. Buna hiç kimsenin hakkı yok, bu hakkı kendinde görenler de bir şeyleri haketmişlerdir diyen bir bakış bu. Bunu deme rahatlığı ve tokluğu nereden geliyor? Şuradan geliyor. Bu partinin bir iç yaşamı var, bir demokrasisi var, insanların hakları var. İnsanlar bir şeyi eleştirmek istiyorlarsa, bu örgütte eleştiri mekanizmaları var. Bu örgütte fazlasıyla demokrasi var. İnsanlar bir şeyleri eleştirmek istiyorlarsa eleştirsinler, itham etmek istiyorlarsa itham etsinler... Yıkmak, komplo, bu neyin nesi? Görüşse görüş, parti kuralları çerçevesinde koy ortaya görüşünü; eleştiri ise eleştiri, eleştir eleştirmek 82
istediğin şeyi. Partinin sana verdiği bir takım yetkileri ve sorumlulukları kötüye kullanarak bir partiyi içinden sinsi bir biçimde tahrip etmek neyin nesi peki? İnsanların uğruna öldüğü bir dava bu, kimin buna ne hakkı var? Bu hakkı kendinde görenlere karşı bir tahammülsüzlük örneği Ümit ve Habip yoldaşların tutumu. Bu tümüyle dava adamı olmakla bağlantılı bir şey; çok sıradan insanlar bunu, buradaki katılığı anlayamazlar. Bugünün ölçüleri üzerinde devrimciler bu yoldaşlar. Çünkü partimizin kendisi bu ölçülerin üzerinde, büyük bir içtenlikle söylüyorum bunu. 12 Eylül’ün yıkıntısının içinden bu kadar diri bir ideolojik-politik kimliği kim çıkarmıştır? Var mıdır böyle bir siyasi hareket? Bu parti mevcut ölçülerin üzerinde, bu parti farklı bir parti. Başından itibaren iddiası buydu. Bunlar ancak bu farklı partinin ölçülerine göre “normal” devrimciler. Biz geleceği temsil ediyoruz. Karanlığın, yıkılışın, tasfiyenin, tereddütün, ideolojik bulanıklığın, kafa karışıklığının içerisinde geleceğin duruluğunu, berraklığını temsil ediyoruz. Bunlar da bu çizginin ürünü yoldaşlar, bu son derece normal, zira bu insanlar aynı zamanda bu partinin önder kadroları. Ben, bunlar bizim partimizin özü ve özetidir derken, bizim partimizin olağan kimliği bu yoldaşlarda yansıyor demek istiyorum. Ve tabii ki o olağan kimlik partinin ileri kadroları üzerinden yansıyacaktır. Açın bu partinin poliste, mahkemede, zindanda tavır üzerine metinlerine bakın, deniliyor ki, bu parti yukarı kademelerde kendini utandırmamıştır. Aşağıda zayıflıklar olmuştur, önemli olan yukardan utandırmamaktır. Çünkü eski örgütlerde birçok durumda bunun tersi yaşanmıştır. Ekrem Ekşi genç bir devrimci idi, GKB’li idi, gitti poliste direndi ve öldü; Erdal Eren 83
ölümü yiğitçe kucaklamaya hazırlanıyordu; başka bazı insanlar direniyorlardı, ama sınav günü gelip çattığında, TDKP yöneticileri yerlerde süründüler. Devrimci bir parti için en utanç verici şey budur. Bir partinin niteliği yukardan aşağıyadır. Bir parti bir nitelikse, o niteliğinin yukarıya çıkıldıkça en ileri düzeyde yoğunlaşması lazım. Ve bu parti, TKİP, ya sağlam direnişçi önder kadrolar çıkarmıştır, ya da bunu başaramamış olanları zamanında kusmuştur. “Kaçakların Elinde Tasfiyeciliğin Bayrağı Var!” 10 Ocak ‘93 tarihli, “Kemalpaşa Cezaevi’nden Ekimci Tutsaklar” imzası taşıyan mektuptan bazı bölümler okumak istiyorum. Daha önce sözünü ettiğim bu mektup “Kaçakların Elinde Tasfiyeciliğin Bayrağı Var!” başlığıyla yayınlanmıştı: “ EKİM ‘87’de üstlendiği misyonun ne kadar ağır ve sancılı olacağının bilinciyle yola çıktı. Kimi geçici yol arkadaşlarının zorluklara göğüs geremeyerek sağa sola savuralacakları onun için sır değildi. Üstelik bu kaçışların tam da düzenin saldırılarını yoğunlaştırdığı dönemlere denk geleceğinin ustalar tarafından tahlili de yapılmıştır. “Bizce bugün olan da budur. EKİM’den ‘ayrıldığını’ söyleyen kimileri, sorunlarla mücadele edip çözmek ve gidermek yerine, sorunlar ve düzen karşısında bunalıma düşerek, kaçmayı yeğlemişlerdir. Bildirilerinden görülen odur ki, kaçarken seçilebilecek en kötü ve ucuz yöntemi seçmişlerdir: Çamur atmak! Ama unutulmasın, Ekimci komünistler EKİM saflarındaki komünist potansiyelde çatlaklar yaratmak için kullanılan bu yöntemlerin tahlilini yapabilecek güç ve yetenektedirler.” 84
Bu son cümledeki vurgulu düşünceye dikkat ediniz; bunu yapan Habip’in kendisi buna en iyi bir örnektir zaten. Bunu yazmak, tanımladığı Ekimci komüniste bir örnek vermekten başka bir şey değildir. Devam ediyorum: “Gariptir ki, bildirilerinde şöyle deniyor; ‘Bizler parti ve devrim davasının neferleri olarak bırakılan bayrağı devralarak yeni bir Ekim devrimini Türkiye’de gerçekleştirmek için savaşa atıldık’! “Biz Ekimci komünistlerin buna yanıtı nettir: ‘87’de aldığımız ve yükselttiğimiz proletaryanın kızıl bayrağı ellerimizdedir. Onu her zaman onurla taşıyacağız! Açıktır ki bu arkadaşlar yanlış bir bayrak, tasfiyeciliğin bayrağını almışlardır! “Biz Ekimci komünistler asla marjinal bir grup ya da mezhep olmaya çalışmadık. Bizim ihtiyacımız bu değildir. Bize gerekli olan, proletaryayı iktidara taşıyacak bir proletarya partisidir. “Bu görevin üstesinden geleceğiz. İddialıyız! Kapitalist sistemi Türkiye halkasını parçalayacağız ve proletarya iktidarını kuracağız. Bu hedefe kolay ve düz yoldan varılmayacağını biliyoruz. Hangi zorluklarla, sorunlarla olursa olsun, EKİM bütün bunların üstesinden gelecek ve elindeki bayrağı kapitalizmin göbeğine dikecektir. Bu şeref proletaryanın çelik disiplinine sahip komünistlerin olacaktır. Yarın bizimdir yoldaşlar!” Bu 10 Ocak ‘93 tarihinde, henüz kendisini yeni yeni eğiten komünist bir işçinin yazdığı bir mektup. Ve tekrar ediyorum, yaşanan gelişmeler konusunda henüz örgütten hiçbir bilgi ve belge gitmeden yazılmış bir mektup bu. Kendisine ulaştırılan rezillik örneği bir tasfiyeci açıklamaya, örgüte güveni sindirmiş bir insanın verebileceği bir yanıt bu. İşte böyle bir insan, bir sene sonra Adana’da 85
ölümü yiğitçe kucaklamaya hazırlanıyordu; başka bazı insanlar direniyorlardı, ama sınav günü gelip çattığında, TDKP yöneticileri yerlerde süründüler. Devrimci bir parti için en utanç verici şey budur. Bir partinin niteliği yukardan aşağıyadır. Bir parti bir nitelikse, o niteliğinin yukarıya çıkıldıkça en ileri düzeyde yoğunlaşması lazım. Ve bu parti, TKİP, ya sağlam direnişçi önder kadrolar çıkarmıştır, ya da bunu başaramamış olanları zamanında kusmuştur. “Kaçakların Elinde Tasfiyeciliğin Bayrağı Var!” 10 Ocak ‘93 tarihli, “Kemalpaşa Cezaevi’nden Ekimci Tutsaklar” imzası taşıyan mektuptan bazı bölümler okumak istiyorum. Daha önce sözünü ettiğim bu mektup “Kaçakların Elinde Tasfiyeciliğin Bayrağı Var!” başlığıyla yayınlanmıştı: “ EKİM ‘87’de üstlendiği misyonun ne kadar ağır ve sancılı olacağının bilinciyle yola çıktı. Kimi geçici yol arkadaşlarının zorluklara göğüs geremeyerek sağa sola savuralacakları onun için sır değildi. Üstelik bu kaçışların tam da düzenin saldırılarını yoğunlaştırdığı dönemlere denk geleceğinin ustalar tarafından tahlili de yapılmıştır. “Bizce bugün olan da budur. EKİM’den ‘ayrıldığını’ söyleyen kimileri, sorunlarla mücadele edip çözmek ve gidermek yerine, sorunlar ve düzen karşısında bunalıma düşerek, kaçmayı yeğlemişlerdir. Bildirilerinden görülen odur ki, kaçarken seçilebilecek en kötü ve ucuz yöntemi seçmişlerdir: Çamur atmak! Ama unutulmasın, Ekimci komünistler EKİM saflarındaki komünist potansiyelde çatlaklar yaratmak için kullanılan bu yöntemlerin tahlilini yapabilecek güç ve yetenektedirler.” 84
Bu son cümledeki vurgulu düşünceye dikkat ediniz; bunu yapan Habip’in kendisi buna en iyi bir örnektir zaten. Bunu yazmak, tanımladığı Ekimci komüniste bir örnek vermekten başka bir şey değildir. Devam ediyorum: “Gariptir ki, bildirilerinde şöyle deniyor; ‘Bizler parti ve devrim davasının neferleri olarak bırakılan bayrağı devralarak yeni bir Ekim devrimini Türkiye’de gerçekleştirmek için savaşa atıldık’! “Biz Ekimci komünistlerin buna yanıtı nettir: ‘87’de aldığımız ve yükselttiğimiz proletaryanın kızıl bayrağı ellerimizdedir. Onu her zaman onurla taşıyacağız! Açıktır ki bu arkadaşlar yanlış bir bayrak, tasfiyeciliğin bayrağını almışlardır! “Biz Ekimci komünistler asla marjinal bir grup ya da mezhep olmaya çalışmadık. Bizim ihtiyacımız bu değildir. Bize gerekli olan, proletaryayı iktidara taşıyacak bir proletarya partisidir. “Bu görevin üstesinden geleceğiz. İddialıyız! Kapitalist sistemi Türkiye halkasını parçalayacağız ve proletarya iktidarını kuracağız. Bu hedefe kolay ve düz yoldan varılmayacağını biliyoruz. Hangi zorluklarla, sorunlarla olursa olsun, EKİM bütün bunların üstesinden gelecek ve elindeki bayrağı kapitalizmin göbeğine dikecektir. Bu şeref proletaryanın çelik disiplinine sahip komünistlerin olacaktır. Yarın bizimdir yoldaşlar!” Bu 10 Ocak ‘93 tarihinde, henüz kendisini yeni yeni eğiten komünist bir işçinin yazdığı bir mektup. Ve tekrar ediyorum, yaşanan gelişmeler konusunda henüz örgütten hiçbir bilgi ve belge gitmeden yazılmış bir mektup bu. Kendisine ulaştırılan rezillik örneği bir tasfiyeci açıklamaya, örgüte güveni sindirmiş bir insanın verebileceği bir yanıt bu. İşte böyle bir insan, bir sene sonra Adana’da 85
yakalandığında, okuduğunuzda ürperdiğiniz işkenceleri gördüğünde, direnmekte hiçbir biçimde tereddüt etmez. Çünkü bu insan ne yaptığını, nasıl bir yol tuttuğunu çok iyi biliyor. Dava adamı derken anlatmaya çalıştığım şey bu. Ama dava adamı olan, aynı zamanda parti adamı oluyor, aynı zamanda örgüt adamı oluyor. Çünkü dava ancak partilerin şahsında savunulabiliyor, tarih davaları başarıya ulaştırmada partiden başka bir araç yaratmış değil henüz. Parti varsa dava güvencededir, partisiz dava boş bir laftır. Partiniz yoksa, örgütünüz yoksa, davanız bir hiçtir. O zaman davaya bağlılığınız yalnızca platonik bir aşktan ibarettir. Bir sonuç yaratmaz ve zaten siz de bu durumdan kurtulmadıkça, bir partiye bağlanmadıkça, davanıza da çok fazla bağlı kalamazsınız. Ve bu yoldaşlar tam da bundan dolayıdır ki, partili olmanın onurunu da hep taşıdılar. Bu nerede taşınır? Sınavlarda taşınır, sınav günü gelip çattığı zaman, partinin çıkarlarını ve değerlerini herşeyin üzerinde tutmakla taşınır. Bu dışarda polisin her türlü saldırı ve terörünü göğüsleyebilmektir, siyasal poliste direnmesini bilmektir, zindanda devrimci onuru yükseklerde tutmasını bilmektir, DGM kürsülerinde devrimi ve sosyalizmi cepheden savunmasını bilmektir, bu kürsülerde düzen yargıçlarının yüzüne “Partimizin ayak seslerini duyuyor musunuz?” diye inançla haykırabilmektir. “Devletinizi bir katiller çetesi yönetiyor” sözlerini o suratlara bir kamçı gibi şaklatabilmektir... Bu, budur. Partimizin düşünen önderleri savaşan neferleri Bu yoldaşlar partimizin iki eski üyesi ve partimizin iki önemli yöneticisi. Tuna yoldaş ile ilgili olarak 86
partimizin açıklamasında yapılmış bir tanım vardır, çok anlamlıdır; “Partinin düşünen önderi savaşan neferi!” Önder ve nefer! Burada da derin bir diyalektik var. İnsan ya önderdir ya da nefer, kimse böyle demeye cesaret etmese de bu çoğu durumda böyle yaşanır. Ama hem önder hem nefer olmak, bizim bu yoldaşlarımızın en belirgin özelliği. Çünkü bu partimizin kadro politikasının özü. “Düşünen ve savaşan militanlar”! Komünist basınımızda; “Partinin ‘düşünen ve savaşan militanlar’ geleneğinin temsilcileri” deniliyor, ifade tırnak içerisinde veriliyor, neden? Çünkü Ekim’in ilk sayılarında (sayı: 15, Aralık ‘88 -Red.) yazılmış bir yazı var, “Ekim’den Okurlara...” başlığı taşıyor. Orada bu konuda ortaya bir bakışaçısı konuluyor, bu bir kadro politikasının da bazı temel esaslarını veriyor. Türkiye devrimci hareketinde sözde önderler, genellikle, kendini devrime ve davaya adayan militanları bir “sürü” olarak gördüler. Oysa devrimci siyasal mücadele, bu toplumdaki en ileri mücadeledir; bu mücadelenin neferi olan bir insanın normalde bu toplumun en iyi düşünen, düşünme yeteneği olan insanı olması lazım. İnsan bu düzenin kalıplarını parçalayan bir düşünme kapasitesi kazanmadan, bu düzene itiraz edemez de zaten. Devrimci düşünmeyecek de kim düşünecek? Devrimci nedir? Devrimci toplumun bilinçli insanı demektir. Bir partinin kendi içinde önderlik olur, ama bir devrimci kitlelerin önderidir, dolayısıyla herşeyden önce onun düşünen bir insan olması lazım. Ve devrimciyse, elbette aynı zamanda savaşan bir insan olması lazım. Türkiye’da savaşmaktan yana devrimcilerin problemi yoktur. 12 Eylül’ün, son 10-15 yılın yarattığı yıkımı, tahribatı saklı tutuyorum, ama bu ülkede kuşaklar 87
yakalandığında, okuduğunuzda ürperdiğiniz işkenceleri gördüğünde, direnmekte hiçbir biçimde tereddüt etmez. Çünkü bu insan ne yaptığını, nasıl bir yol tuttuğunu çok iyi biliyor. Dava adamı derken anlatmaya çalıştığım şey bu. Ama dava adamı olan, aynı zamanda parti adamı oluyor, aynı zamanda örgüt adamı oluyor. Çünkü dava ancak partilerin şahsında savunulabiliyor, tarih davaları başarıya ulaştırmada partiden başka bir araç yaratmış değil henüz. Parti varsa dava güvencededir, partisiz dava boş bir laftır. Partiniz yoksa, örgütünüz yoksa, davanız bir hiçtir. O zaman davaya bağlılığınız yalnızca platonik bir aşktan ibarettir. Bir sonuç yaratmaz ve zaten siz de bu durumdan kurtulmadıkça, bir partiye bağlanmadıkça, davanıza da çok fazla bağlı kalamazsınız. Ve bu yoldaşlar tam da bundan dolayıdır ki, partili olmanın onurunu da hep taşıdılar. Bu nerede taşınır? Sınavlarda taşınır, sınav günü gelip çattığı zaman, partinin çıkarlarını ve değerlerini herşeyin üzerinde tutmakla taşınır. Bu dışarda polisin her türlü saldırı ve terörünü göğüsleyebilmektir, siyasal poliste direnmesini bilmektir, zindanda devrimci onuru yükseklerde tutmasını bilmektir, DGM kürsülerinde devrimi ve sosyalizmi cepheden savunmasını bilmektir, bu kürsülerde düzen yargıçlarının yüzüne “Partimizin ayak seslerini duyuyor musunuz?” diye inançla haykırabilmektir. “Devletinizi bir katiller çetesi yönetiyor” sözlerini o suratlara bir kamçı gibi şaklatabilmektir... Bu, budur. Partimizin düşünen önderleri savaşan neferleri Bu yoldaşlar partimizin iki eski üyesi ve partimizin iki önemli yöneticisi. Tuna yoldaş ile ilgili olarak 86
partimizin açıklamasında yapılmış bir tanım vardır, çok anlamlıdır; “Partinin düşünen önderi savaşan neferi!” Önder ve nefer! Burada da derin bir diyalektik var. İnsan ya önderdir ya da nefer, kimse böyle demeye cesaret etmese de bu çoğu durumda böyle yaşanır. Ama hem önder hem nefer olmak, bizim bu yoldaşlarımızın en belirgin özelliği. Çünkü bu partimizin kadro politikasının özü. “Düşünen ve savaşan militanlar”! Komünist basınımızda; “Partinin ‘düşünen ve savaşan militanlar’ geleneğinin temsilcileri” deniliyor, ifade tırnak içerisinde veriliyor, neden? Çünkü Ekim’in ilk sayılarında (sayı: 15, Aralık ‘88 -Red.) yazılmış bir yazı var, “Ekim’den Okurlara...” başlığı taşıyor. Orada bu konuda ortaya bir bakışaçısı konuluyor, bu bir kadro politikasının da bazı temel esaslarını veriyor. Türkiye devrimci hareketinde sözde önderler, genellikle, kendini devrime ve davaya adayan militanları bir “sürü” olarak gördüler. Oysa devrimci siyasal mücadele, bu toplumdaki en ileri mücadeledir; bu mücadelenin neferi olan bir insanın normalde bu toplumun en iyi düşünen, düşünme yeteneği olan insanı olması lazım. İnsan bu düzenin kalıplarını parçalayan bir düşünme kapasitesi kazanmadan, bu düzene itiraz edemez de zaten. Devrimci düşünmeyecek de kim düşünecek? Devrimci nedir? Devrimci toplumun bilinçli insanı demektir. Bir partinin kendi içinde önderlik olur, ama bir devrimci kitlelerin önderidir, dolayısıyla herşeyden önce onun düşünen bir insan olması lazım. Ve devrimciyse, elbette aynı zamanda savaşan bir insan olması lazım. Türkiye’da savaşmaktan yana devrimcilerin problemi yoktur. 12 Eylül’ün, son 10-15 yılın yarattığı yıkımı, tahribatı saklı tutuyorum, ama bu ülkede kuşaklar 87
kendilerini adamasını bilmişlerdir. ‘60’larda, ‘70’lerde ve elbette yeni dönemde de... Belki geçmişe göre sadece sayıları azalmıştır bunların, ama insanlar savaşmasını bilmişlerdir. Kürt cephesinde binlerce insan savaşmasını ve ölmesini ayrıca bilmiştir. Bu insanlar aynı zamanda ama, düşünme yeteneği olan ve kendi mücadele ortamlarında, parti ortamlarında bunu rahat bir biçimde bulabilen, ortaya koyabilen insanlar olabilmeliler. Türkiye’nin geleneksel bürokratik-baskıcı örgüt kültürü içinde bunun pek de böyle olmadığını, böyle yaşanmadığını biliyoruz. EKİM, bu kültürü daha en baştan eleştirel bir değerlendirmeye tabi tuttu ve kendi politikasını “düşünen ve savaşan militanlar” olarak özetledi. Ben saflarımızdaki her yoldaşın bu temel ölçüye uygun olduğunu elbette iddia edebilecek durumda değilim. Partinin böyle bir politikası vardır, bu politika tüm kadrolar üzerinde yeterli başarıyı sağlıyor diyebilecek durumda değilim. Ama bu iki yoldaş, ölümü kuşkusuz bir rastlantı sonucu birlikte kucaklamış Ümit ve Habip yoldaşlar, bu noktada da birbirlerine çok benziyorlar. Oysa biri, Ümit tümüyle aydın kökenlidir, deyim uygunsa devrime teoriden gelmiştir. İyi halli bir orta sınıf çocuğu olarak, düşünsel süreçlerin yardımıyla ezilen sınıflardan yana geçmiş, proletaryanın kurtuluşu davasını seçmiştir. Devrimci mücadeleye teorinin gücüyle gelen bir insanın teoriye ilgisi, düşünmeye ve yazmaya ilgisi anlaşılır bir şey. Ama bir başka üstünlük de var burada. Teorinin gücüyle geliyor, ama devrimci örgütü ve pratiği buluyor. Yani teoriden pratiğe, teorik kimlikten pratik kimliğe ulaşmış bir devrimci bu. Ama bu yoldaş aynı zamanda bir örgüt adamıdır. Dar anlamda örgüt pratiği 88
çok sağlam diyecek durumda değilim, ama açık ve kuvvetli bir örgüt bilincine sahip olduğu kesin. Devrimci sınıf mücadelesinde devrimci örgütün ne demek olduğunu çok iyi bilen ve bu nedenle, dar anlamda örgütsel yaşam sorunlarında olmasa bile, örgüt sorununda çok hassas ve sağlam bir insan. Bütün legal yayınlarımıza başlangıç evrelerinde hep muhalefet etmiştir. Önce politik yayın organına, sonra gençlik gazetesinin legal çıkarılmasına, sonra da bazı bültenlerin legalleştirilmesine hep muhalefet etmiştir. Bu illegalitenin zayıflatılması anlamına gelebilir, bu sonucu yaratabilir diyen, bu adımlar zamansız atılıyor da diyen bir insan bu. Bu illegal örgüt bilinci konusundaki titizlikten gelen bir şey. Teoriden pratiğe gelmek, bu önemli bir üstünlük. Komünist partileri her zaman aydın kökenli kadroların örgüt pratiğine bakarlar. Zira onlarda aydın kapasite zaten vardır, onların güzel konuşması, ellerinin iyi kalem tutması yeterli bir ölçü değildir. Gerçek ölçü pratiklerinin ne olduğudur. Çünkü aydın kökenli bir devrimcide en çok aksayabilecek olan budur. Habip yoldaşa geçiyorum. Habip ise, Ümit’in tam tersine, pratikten teoriye gelmiş proleter kökenli bir yoldaş. Ezilen bir sınıfın, ezilen bir ulusun ve kuşkusuz ezilen bir mezhebin mensubu olmak, bu çok yönlü sınıfsal-kültürel ezilmişlik, onun devrime yönelmesinde temel etkendir. Fakat o ezilen sınıfın bilinçli bir neferi ve temsilcisi olmak için, pratik yeteneklerini ve üstünlüklerini düşünsel üstünlüklerle birleştirmek için şaşırtıcı bir çaba harcamış ve bu alanda gerçekten de çok büyük mesafeler katetmiştir. Bir şeyler anlatabilmek için bizdeki o ilk mektubunu hatırlatmak istiyorum. İmla kusurları yönünden tipik bir asker mektubu; hani asker mektupları vardır, nokta-virgül yoktur, cümlesinin başı89
kendilerini adamasını bilmişlerdir. ‘60’larda, ‘70’lerde ve elbette yeni dönemde de... Belki geçmişe göre sadece sayıları azalmıştır bunların, ama insanlar savaşmasını bilmişlerdir. Kürt cephesinde binlerce insan savaşmasını ve ölmesini ayrıca bilmiştir. Bu insanlar aynı zamanda ama, düşünme yeteneği olan ve kendi mücadele ortamlarında, parti ortamlarında bunu rahat bir biçimde bulabilen, ortaya koyabilen insanlar olabilmeliler. Türkiye’nin geleneksel bürokratik-baskıcı örgüt kültürü içinde bunun pek de böyle olmadığını, böyle yaşanmadığını biliyoruz. EKİM, bu kültürü daha en baştan eleştirel bir değerlendirmeye tabi tuttu ve kendi politikasını “düşünen ve savaşan militanlar” olarak özetledi. Ben saflarımızdaki her yoldaşın bu temel ölçüye uygun olduğunu elbette iddia edebilecek durumda değilim. Partinin böyle bir politikası vardır, bu politika tüm kadrolar üzerinde yeterli başarıyı sağlıyor diyebilecek durumda değilim. Ama bu iki yoldaş, ölümü kuşkusuz bir rastlantı sonucu birlikte kucaklamış Ümit ve Habip yoldaşlar, bu noktada da birbirlerine çok benziyorlar. Oysa biri, Ümit tümüyle aydın kökenlidir, deyim uygunsa devrime teoriden gelmiştir. İyi halli bir orta sınıf çocuğu olarak, düşünsel süreçlerin yardımıyla ezilen sınıflardan yana geçmiş, proletaryanın kurtuluşu davasını seçmiştir. Devrimci mücadeleye teorinin gücüyle gelen bir insanın teoriye ilgisi, düşünmeye ve yazmaya ilgisi anlaşılır bir şey. Ama bir başka üstünlük de var burada. Teorinin gücüyle geliyor, ama devrimci örgütü ve pratiği buluyor. Yani teoriden pratiğe, teorik kimlikten pratik kimliğe ulaşmış bir devrimci bu. Ama bu yoldaş aynı zamanda bir örgüt adamıdır. Dar anlamda örgüt pratiği 88
çok sağlam diyecek durumda değilim, ama açık ve kuvvetli bir örgüt bilincine sahip olduğu kesin. Devrimci sınıf mücadelesinde devrimci örgütün ne demek olduğunu çok iyi bilen ve bu nedenle, dar anlamda örgütsel yaşam sorunlarında olmasa bile, örgüt sorununda çok hassas ve sağlam bir insan. Bütün legal yayınlarımıza başlangıç evrelerinde hep muhalefet etmiştir. Önce politik yayın organına, sonra gençlik gazetesinin legal çıkarılmasına, sonra da bazı bültenlerin legalleştirilmesine hep muhalefet etmiştir. Bu illegalitenin zayıflatılması anlamına gelebilir, bu sonucu yaratabilir diyen, bu adımlar zamansız atılıyor da diyen bir insan bu. Bu illegal örgüt bilinci konusundaki titizlikten gelen bir şey. Teoriden pratiğe gelmek, bu önemli bir üstünlük. Komünist partileri her zaman aydın kökenli kadroların örgüt pratiğine bakarlar. Zira onlarda aydın kapasite zaten vardır, onların güzel konuşması, ellerinin iyi kalem tutması yeterli bir ölçü değildir. Gerçek ölçü pratiklerinin ne olduğudur. Çünkü aydın kökenli bir devrimcide en çok aksayabilecek olan budur. Habip yoldaşa geçiyorum. Habip ise, Ümit’in tam tersine, pratikten teoriye gelmiş proleter kökenli bir yoldaş. Ezilen bir sınıfın, ezilen bir ulusun ve kuşkusuz ezilen bir mezhebin mensubu olmak, bu çok yönlü sınıfsal-kültürel ezilmişlik, onun devrime yönelmesinde temel etkendir. Fakat o ezilen sınıfın bilinçli bir neferi ve temsilcisi olmak için, pratik yeteneklerini ve üstünlüklerini düşünsel üstünlüklerle birleştirmek için şaşırtıcı bir çaba harcamış ve bu alanda gerçekten de çok büyük mesafeler katetmiştir. Bir şeyler anlatabilmek için bizdeki o ilk mektubunu hatırlatmak istiyorum. İmla kusurları yönünden tipik bir asker mektubu; hani asker mektupları vardır, nokta-virgül yoktur, cümlesinin başı89
sonu yoktur, işte böyle bir mektup. Ama bu yoldaş zamanla, içeri düştükten yalnızca bir-iki yıl sonra, bütün ideolojik sorunlarda kalem oyanatabilen bir insan haline geldi. Bizde yayınlanmış onca yazıdan başka yayınlanmamış sayısız başka yazısı var. Hemen her konuda kalem oynatmış, Türk ordusu hakkında tutup bir de koca bir broşür yazmış bir yoldaş Habip. Tümüyle kendisini hapiste eğiterek bunu başarmış bir yoldaş. Zindandan bir yoldaş çok güzel ifade etmiş; üniversite diploması alıp da iki satır yazı yazmayı beceremeyen yoldaşlarımız var; oysa Habip yoldaş, kendisi çok üretken bir biçimde yazmakla kalmayan, bir dizi insana zorlayarak yazı yazdırtan bir insan. Adana’dan yazan genç yoldaş, Habip hakkında ne güzel yazmış, edebi açıdan da. Ama kendisi Habip’in Malatya Cezaevi’nde zorlayarak yazmaya yönelttiği insanlardan biridir. Bir işçi doğallığında Habip yoldaşın devrimci olmasına çok şaşırmamak lazım. Kaldı ki bu Kürt ve Alevi bir işçidir. Çocukluğundan beri devrimcilerin ortamında birisi, dolayısıyla devrimci olması, devrimi seçmesi onun üstün olan yanı değil. İşi bununla bırakmamak, doğallığında kazandıklarıyla bırakmamak, bunu bir ideolojik kavrayışla birleştirmek, giderek bunu bir yazarlık yeteneği olarak geliştirmek, işte asıl üstünlüğü burada. Zira bu çok özel emeklerle ve bir ihtiyaç olduğuna inanılarak kazanılmıştır. Bu bir ihtiyaç, parti için, propaganda için, mücadele için bir ihtiyaç. Devrimciliğini bununla birleştiren ve bunun gerektirdiği azmi, çabayı gösteren bir insan. Bu azmin sonuç verdiği, sonuçlarıyla ortada değil mi? Ve bu insanlar düşünmesini bilen, düşünme gücünü kelimenin gerçek anlamıyla düşünme kapasitesi ve kişiliği olarak kullanan insanlar. Habip’in arşivimizde bir 90
yazısı var. Ekimler’in ilk sayısındaki belli yaklaşımları eski yaklaşımlarımızla kıyaslayan ve bunu eleştiriye konu eden bir yazı. Bu değişiklikler nereden geliyor, bunu izah etmelisiniz, etmek zorundasınız diyen de bir yazı. Kemalpaşa’da iken yazılmış, 6-7 ay sonra tasfiyecilik karşısında EKİM’e kararlılıkla sahip çıkan aynı insanın kaleminden çıkan bir yazı bu. Ve burada, bu iki tutum arasında hiçbir çelişki yok, tam tersine, burada tam bir tutarlılık var. “Özgünlük” üzerine Tony Cliff’in Çernişevski’den aktardığı çok anlamlı bir pasaj var. Özgün olmak için verilen uğraş özgünlüğün düşmanıdır, gerçek bağımsızlık ancak bağımsız olmamayı da hesaba katanların başarabileceği bir iştir, diyor Çernişevski. Bu işin diyalektiği bu. Bir insan kendisini kolektifle ne kadar çok bütünleştirmeye çalışırsa, o kolektif o ölçüde onun yeteneklerini, özelliklerini, karakterini geliştirerek, onda gerçekten özgün bir kişilik de üretir, böyle bir özgünlüğün oluşmasını kolaylaştırır. Kolektif zemin onu birey olarak da besler ve böylece onun gerçek özgün kişiliğini de açığa çıkarır. Bizde gerçekte budala olan bazı insanlar “özgün olmak” adına kolektifle karşı karşıya gelmeyi marifet zannediyorlardı. Bu gerçekten tam bir budalalıktı. Bunu yapan insanlar, süreç içerisinde hep kafalarını bir yerlere vurdular, bu aptalca saplantılarının kurbanı oldular. EKİM’e bu kadar açık bir kararlılıkla sahip çıkma yeteneği olmasa, bu gücü olmasa, yeri geldiğinde EKİM’i bu kadar tok ve net bir şekilde eleştirebilecek gücü, kişiliği kendisinde bulabilir miydi bu yoldaşlar? Buluyorlar, buldular işte. Zira bu işin mantığı, diyalektiği tam da budur. Habip ve Ümit yoldaşlar, bir devrimcinin kendi davasına ve partisine bağlandığı 91
sonu yoktur, işte böyle bir mektup. Ama bu yoldaş zamanla, içeri düştükten yalnızca bir-iki yıl sonra, bütün ideolojik sorunlarda kalem oyanatabilen bir insan haline geldi. Bizde yayınlanmış onca yazıdan başka yayınlanmamış sayısız başka yazısı var. Hemen her konuda kalem oynatmış, Türk ordusu hakkında tutup bir de koca bir broşür yazmış bir yoldaş Habip. Tümüyle kendisini hapiste eğiterek bunu başarmış bir yoldaş. Zindandan bir yoldaş çok güzel ifade etmiş; üniversite diploması alıp da iki satır yazı yazmayı beceremeyen yoldaşlarımız var; oysa Habip yoldaş, kendisi çok üretken bir biçimde yazmakla kalmayan, bir dizi insana zorlayarak yazı yazdırtan bir insan. Adana’dan yazan genç yoldaş, Habip hakkında ne güzel yazmış, edebi açıdan da. Ama kendisi Habip’in Malatya Cezaevi’nde zorlayarak yazmaya yönelttiği insanlardan biridir. Bir işçi doğallığında Habip yoldaşın devrimci olmasına çok şaşırmamak lazım. Kaldı ki bu Kürt ve Alevi bir işçidir. Çocukluğundan beri devrimcilerin ortamında birisi, dolayısıyla devrimci olması, devrimi seçmesi onun üstün olan yanı değil. İşi bununla bırakmamak, doğallığında kazandıklarıyla bırakmamak, bunu bir ideolojik kavrayışla birleştirmek, giderek bunu bir yazarlık yeteneği olarak geliştirmek, işte asıl üstünlüğü burada. Zira bu çok özel emeklerle ve bir ihtiyaç olduğuna inanılarak kazanılmıştır. Bu bir ihtiyaç, parti için, propaganda için, mücadele için bir ihtiyaç. Devrimciliğini bununla birleştiren ve bunun gerektirdiği azmi, çabayı gösteren bir insan. Bu azmin sonuç verdiği, sonuçlarıyla ortada değil mi? Ve bu insanlar düşünmesini bilen, düşünme gücünü kelimenin gerçek anlamıyla düşünme kapasitesi ve kişiliği olarak kullanan insanlar. Habip’in arşivimizde bir 90
yazısı var. Ekimler’in ilk sayısındaki belli yaklaşımları eski yaklaşımlarımızla kıyaslayan ve bunu eleştiriye konu eden bir yazı. Bu değişiklikler nereden geliyor, bunu izah etmelisiniz, etmek zorundasınız diyen de bir yazı. Kemalpaşa’da iken yazılmış, 6-7 ay sonra tasfiyecilik karşısında EKİM’e kararlılıkla sahip çıkan aynı insanın kaleminden çıkan bir yazı bu. Ve burada, bu iki tutum arasında hiçbir çelişki yok, tam tersine, burada tam bir tutarlılık var. “Özgünlük” üzerine Tony Cliff’in Çernişevski’den aktardığı çok anlamlı bir pasaj var. Özgün olmak için verilen uğraş özgünlüğün düşmanıdır, gerçek bağımsızlık ancak bağımsız olmamayı da hesaba katanların başarabileceği bir iştir, diyor Çernişevski. Bu işin diyalektiği bu. Bir insan kendisini kolektifle ne kadar çok bütünleştirmeye çalışırsa, o kolektif o ölçüde onun yeteneklerini, özelliklerini, karakterini geliştirerek, onda gerçekten özgün bir kişilik de üretir, böyle bir özgünlüğün oluşmasını kolaylaştırır. Kolektif zemin onu birey olarak da besler ve böylece onun gerçek özgün kişiliğini de açığa çıkarır. Bizde gerçekte budala olan bazı insanlar “özgün olmak” adına kolektifle karşı karşıya gelmeyi marifet zannediyorlardı. Bu gerçekten tam bir budalalıktı. Bunu yapan insanlar, süreç içerisinde hep kafalarını bir yerlere vurdular, bu aptalca saplantılarının kurbanı oldular. EKİM’e bu kadar açık bir kararlılıkla sahip çıkma yeteneği olmasa, bu gücü olmasa, yeri geldiğinde EKİM’i bu kadar tok ve net bir şekilde eleştirebilecek gücü, kişiliği kendisinde bulabilir miydi bu yoldaşlar? Buluyorlar, buldular işte. Zira bu işin mantığı, diyalektiği tam da budur. Habip ve Ümit yoldaşlar, bir devrimcinin kendi davasına ve partisine bağlandığı 91
ölçüde, tam da bu sayede, nasıl özgün birer devrimci kimlik ve kişilik üretebileceklerine de en iyisinden iki örnektir. Bu özgünlük meselesi sonradan görme küçükburjuvalar şahsında devrimci örgüte hep problemler yarattığı için, bu konuda bir noktayı daha eklemek istiyorum. Bir devrimcinin, hele hele bir komünist devrimcinin özgünlüğü; kendi partisi ya da örgütüyle iç ilişkilerinde değil, fakat tam da sağlam ve sarsılmaz bir parti kadrosu olarak devrimci sınıf mücadelesi içerisinde, yani sınıf düşmanına karşı mücadele içerisinde kendini gösterir. Çünkü bir devrimcide gerçek bir cevher varsa eğer, bunun açığı çıkıp serpileceği gerçek yaşam alanı tam da burasıdır. Ve örgütlü bir birey olmak, burada gerçek bir avantaj, gerçek bir olanaktır. Elbette söz konusu olan doğru bir ideolojisi, politikası, sağlam değerleri ve gelenekleri olan, gerçekten devrimci olan bir örgütse. Bu son noktayı özellikle ekliyorum; zira dejenere küçük-burjuvanın bu yapay özgünlük sevdasının gerisinde, biraz da Türkiye’nin ve dünyanın kötü örgüt geleneklerine kendince duyduğu tepki vardır. Ama sağlam geleneklere ve değerlere sahip bir devrimci örgütte özgünlüğü kendi örgütüne olur olmaz sorun yaratmakta bulacaklarını sananlar, böylece özgün olmaz, sadece “problemli” olurlar ve devrimci örgüt tarafından kaçınılmaz olarak kusulurlar. Habip bir işçi sınıfı mensubu olarak, pratikten teoriye gelmiştir. Tuna ise tersine, iyi halli bir orta sınıf mensubu ailenin çocuğu olarak, teoriden pratiğe gelmiştir. Ortak kimlikte, “düşünen ve savaşan” komünist militan kimlikte buluşmuşlardır. Bu, bir partinin, somutta partimizin kadro politikasının temel bir yönünün özü ve özetidir bence. Bir partinin aydın ve öğrenci kökenli 92
kadrolarından ne çıkaracağının, işçi ve emekçi kökenli kadrolarından ne çıkaracağının, onları hangi ortak partili kimlikte/paydada birleştireceğinin bir özetidir. Partinin zaten baştan itibaren politikası buydu. Bu yoldaşlar tam da bu politikanın ürünüdürler, bu alandaki başarının somutlanmış canlı örnekleridirler. Parti, bu politikanın bu yoldaşlar şahsında sağladığı başarıdan da güç alarak, onların politik ve manevi anısından ve birikiminden de güç olarak, bu politikayı şimdi daha ileri bir düzeyde hayata geçirecektir. Zindandan yazan bir yoldaş, biz sizi aşacağız yoldaşlar, diyor. Bu doğru bir bakış açısıdır, kalanların görevi gidenleri aşmaktır. Neden? Çünkü kalanlar, gidenleri üreten mevcut imkanların yanı sıra, bir de gidenlerin yarattığı yeni imkanlara sahiptirler. Bu durumda elbette onları aşmaktır söz konusu olan, başarıyı bu belirleyecektir. Gidenlerin yarattığı yeni politik ve moral kazanımları bunu gerekli ve olanaklı kılmaktadır. Ve ben büyük bir içtenlikle ifade ediyorum, onları aşacak yoldaşlar çıkacak saflarımızdan. Aydınlanan bir işçi ve parti işçisi anlamında işçileşen bir aydın... Teoriyi kavrayan bir işçi ve örgütü ve pratiği kavrayan bir aydın... Böyle iki yoldaşla karşı karşıyayız. Bu gerçekten güzel bir şey. Belli bir açıdan partimizin kadro politikasının bir özeti var bu pratiklerde. Sınıf çalışması ve gençlik çalışması, bizim için en başından itibaren iki önemli alan olmuştur. Bu iki alandan çıkmış iki seçkin devrimci örneği bu yoldaşlar. Güzel! Bir üçüncü çalışma alanı kısmen kamu çalışanları, ‘90’lı yıllardan itibaren... Ve bu üçüncü alandan da bu kimliği, bu performansı gösteren kadrolar var saflarımızda. Her temel çalışma alanımızdan yetişip gelmiş ileri kadrolarımız var, bu da güzel ve anlamlı bir şey. 93
ölçüde, tam da bu sayede, nasıl özgün birer devrimci kimlik ve kişilik üretebileceklerine de en iyisinden iki örnektir. Bu özgünlük meselesi sonradan görme küçükburjuvalar şahsında devrimci örgüte hep problemler yarattığı için, bu konuda bir noktayı daha eklemek istiyorum. Bir devrimcinin, hele hele bir komünist devrimcinin özgünlüğü; kendi partisi ya da örgütüyle iç ilişkilerinde değil, fakat tam da sağlam ve sarsılmaz bir parti kadrosu olarak devrimci sınıf mücadelesi içerisinde, yani sınıf düşmanına karşı mücadele içerisinde kendini gösterir. Çünkü bir devrimcide gerçek bir cevher varsa eğer, bunun açığı çıkıp serpileceği gerçek yaşam alanı tam da burasıdır. Ve örgütlü bir birey olmak, burada gerçek bir avantaj, gerçek bir olanaktır. Elbette söz konusu olan doğru bir ideolojisi, politikası, sağlam değerleri ve gelenekleri olan, gerçekten devrimci olan bir örgütse. Bu son noktayı özellikle ekliyorum; zira dejenere küçük-burjuvanın bu yapay özgünlük sevdasının gerisinde, biraz da Türkiye’nin ve dünyanın kötü örgüt geleneklerine kendince duyduğu tepki vardır. Ama sağlam geleneklere ve değerlere sahip bir devrimci örgütte özgünlüğü kendi örgütüne olur olmaz sorun yaratmakta bulacaklarını sananlar, böylece özgün olmaz, sadece “problemli” olurlar ve devrimci örgüt tarafından kaçınılmaz olarak kusulurlar. Habip bir işçi sınıfı mensubu olarak, pratikten teoriye gelmiştir. Tuna ise tersine, iyi halli bir orta sınıf mensubu ailenin çocuğu olarak, teoriden pratiğe gelmiştir. Ortak kimlikte, “düşünen ve savaşan” komünist militan kimlikte buluşmuşlardır. Bu, bir partinin, somutta partimizin kadro politikasının temel bir yönünün özü ve özetidir bence. Bir partinin aydın ve öğrenci kökenli 92
kadrolarından ne çıkaracağının, işçi ve emekçi kökenli kadrolarından ne çıkaracağının, onları hangi ortak partili kimlikte/paydada birleştireceğinin bir özetidir. Partinin zaten baştan itibaren politikası buydu. Bu yoldaşlar tam da bu politikanın ürünüdürler, bu alandaki başarının somutlanmış canlı örnekleridirler. Parti, bu politikanın bu yoldaşlar şahsında sağladığı başarıdan da güç alarak, onların politik ve manevi anısından ve birikiminden de güç olarak, bu politikayı şimdi daha ileri bir düzeyde hayata geçirecektir. Zindandan yazan bir yoldaş, biz sizi aşacağız yoldaşlar, diyor. Bu doğru bir bakış açısıdır, kalanların görevi gidenleri aşmaktır. Neden? Çünkü kalanlar, gidenleri üreten mevcut imkanların yanı sıra, bir de gidenlerin yarattığı yeni imkanlara sahiptirler. Bu durumda elbette onları aşmaktır söz konusu olan, başarıyı bu belirleyecektir. Gidenlerin yarattığı yeni politik ve moral kazanımları bunu gerekli ve olanaklı kılmaktadır. Ve ben büyük bir içtenlikle ifade ediyorum, onları aşacak yoldaşlar çıkacak saflarımızdan. Aydınlanan bir işçi ve parti işçisi anlamında işçileşen bir aydın... Teoriyi kavrayan bir işçi ve örgütü ve pratiği kavrayan bir aydın... Böyle iki yoldaşla karşı karşıyayız. Bu gerçekten güzel bir şey. Belli bir açıdan partimizin kadro politikasının bir özeti var bu pratiklerde. Sınıf çalışması ve gençlik çalışması, bizim için en başından itibaren iki önemli alan olmuştur. Bu iki alandan çıkmış iki seçkin devrimci örneği bu yoldaşlar. Güzel! Bir üçüncü çalışma alanı kısmen kamu çalışanları, ‘90’lı yıllardan itibaren... Ve bu üçüncü alandan da bu kimliği, bu performansı gösteren kadrolar var saflarımızda. Her temel çalışma alanımızdan yetişip gelmiş ileri kadrolarımız var, bu da güzel ve anlamlı bir şey. 93
Emekleriyle yücelen insanlar Bugün bu insanların kendi dışında bir etki yaratmasına çok fazla da şaşırmamak gerekiyor. Bu kapasitede, bu tutarlılıkla, bu yetenekte, bu üstünlüklere sahip insanlar elbette saflarımızdan öteye de bir saygınlık yaratırlar. Kendi içimizde biz onların şu ya da bu açıdan kusurlarını tartışsak da bu böyle. Bir dizi şey aksıyor partimizde, doğal olarak da partimizin tek tek bireylerinde... Biz bunu her zaman söylüyoruz. Problem bu değil zaten, bunu görmeyen budaladır. Bunu görmeyen kendini yenileyemez zaten. Kendinde aksayanı görmeyen, eksiğini görmeyen, kendini yenileyebilir mi? Kendindeki eksiği, kusuru, zaaflı yanı görmeyen, görmezlikten gelen, gerçekte böylece kendi kendini silahsızlandırmış olur. Üstünlüklerimize dayanarak, ondan güç ve moral alarak, zayıf ve eksik yanlarımızı gideren ve hep ileriye doğru yürüyen bir akımız biz. Biz hep ileriye yürüdük, bugün kimse bizim daha geri bir noktada olduğumuzu iddia edemez. Ne ideolojik, ne örgütsel, ne de devrimci kimlik açısından... Kimse üç yıl öncesine göre bugün daha gerideyiz ya da geridesiniz diyemez. Çizgi olarak daha ilerdeyiz, artık program aşamasındayız, bu alanda Türkiye’nin ölçülerine göre gerçek bir hazine oluşturan bir teorik, politik ve yöntemsel tartışma ve değerlendirme birikimine sahibiz. Yine önderlik olarak daha ilerdeyiz, moral açıdan daha ilerdeyiz, itibar açısından daha ilerdeyiz. Türkiye devrimci hareketinin tartışmasız bir biçimde temel bir akımıyız artık, bunun en ufak bir tartışma götürür yanı kalmamıştır. Türkiye devrimci hareketinin en önündeyiz artık, bunun tartışılacak hiçbir yanı yok. En önde olmamız normal, çünkü biz bu ülkenin komünist 94
hareketiyiz. Bu ülkede en ileri sınıfı temsil etme iddiasındayız. Ötekilerin herbirinin şu ya da yanı üstün ya da ileri olabilir. Ama biz bütünsel kimlik olarak ilerdeyiz, en öndeyiz. Ve biz bunun meyvelerini önümüzdeki bir-iki yıl içerisinde fazlasıyla devşireceğiz, bundan kuşku duyulmasın. Partimizin kuruluşu; ilkin, Abdulah Öcalan olayına rastgeldi, bu gelişme gündemi ağır bir şovenizm atmosferiyle birlikte kapladı, solda ve emekçilerin ileri kesimleri arasında partimizin kuruluşuna gösterilebilecek ilgiyi önemli ölçüde gölgeledi. İkinci olarak, siyasal polisin, kuşkusuz nedensiz olmayan, daha kuruluşun ilk adımında partimizi çelmelemeyi amaçlayan peşpeşe operasyonları, partiyi bir süre için de olsa belli bir sıkıntıya soktu. Böylece partimizin kuruluşunun ilanı zayıf bir pratik süreç olarak yaşandı. Bu bir sürü yoldaşta burukluk yarattı. Etkili bir tanıtım kampanyasına dönüştüremedik biz bu tarihi önemde adımı. Ama gerçek olan hiçbir emek kaybolmaz. Partimizin 1. kuruluş yıldönümü şu günlerde partimizin yoğun bir propagandası ve tanıtımı faaliyetine sahne olmaktadır. Herhangi bir tanıtım faaliyeti yürütmediğimiz halde bu böyle. Bu Habip ve Tuna yoldaşların ölümü üzerinden yaşanıyor. Ama bu bir raslantı değil ki, bu da bizim kendi öz emeğimiz. Parti yeterince tanıtılamadı diye burukluk duyan herkesten çok bu yoldaşlarımızdı. Ve bugün onlar sayesinde biz kendi öz emeğimizin karşılığını alıyoruz. Zerre kadar fazla bir şey almıyoruz, hariçten hazır bir şey almıyoruz. Kendi yoldaşlarımız onlar, partimizin yöneticileri ve önderleri. İmzalı imzası yayınladığımız bir sürü temel önemde yazı ve belgenin yazarları onlar. Bunlar bizim üyelerimiz olmaktan öteye, 95
Emekleriyle yücelen insanlar Bugün bu insanların kendi dışında bir etki yaratmasına çok fazla da şaşırmamak gerekiyor. Bu kapasitede, bu tutarlılıkla, bu yetenekte, bu üstünlüklere sahip insanlar elbette saflarımızdan öteye de bir saygınlık yaratırlar. Kendi içimizde biz onların şu ya da bu açıdan kusurlarını tartışsak da bu böyle. Bir dizi şey aksıyor partimizde, doğal olarak da partimizin tek tek bireylerinde... Biz bunu her zaman söylüyoruz. Problem bu değil zaten, bunu görmeyen budaladır. Bunu görmeyen kendini yenileyemez zaten. Kendinde aksayanı görmeyen, eksiğini görmeyen, kendini yenileyebilir mi? Kendindeki eksiği, kusuru, zaaflı yanı görmeyen, görmezlikten gelen, gerçekte böylece kendi kendini silahsızlandırmış olur. Üstünlüklerimize dayanarak, ondan güç ve moral alarak, zayıf ve eksik yanlarımızı gideren ve hep ileriye doğru yürüyen bir akımız biz. Biz hep ileriye yürüdük, bugün kimse bizim daha geri bir noktada olduğumuzu iddia edemez. Ne ideolojik, ne örgütsel, ne de devrimci kimlik açısından... Kimse üç yıl öncesine göre bugün daha gerideyiz ya da geridesiniz diyemez. Çizgi olarak daha ilerdeyiz, artık program aşamasındayız, bu alanda Türkiye’nin ölçülerine göre gerçek bir hazine oluşturan bir teorik, politik ve yöntemsel tartışma ve değerlendirme birikimine sahibiz. Yine önderlik olarak daha ilerdeyiz, moral açıdan daha ilerdeyiz, itibar açısından daha ilerdeyiz. Türkiye devrimci hareketinin tartışmasız bir biçimde temel bir akımıyız artık, bunun en ufak bir tartışma götürür yanı kalmamıştır. Türkiye devrimci hareketinin en önündeyiz artık, bunun tartışılacak hiçbir yanı yok. En önde olmamız normal, çünkü biz bu ülkenin komünist 94
hareketiyiz. Bu ülkede en ileri sınıfı temsil etme iddiasındayız. Ötekilerin herbirinin şu ya da yanı üstün ya da ileri olabilir. Ama biz bütünsel kimlik olarak ilerdeyiz, en öndeyiz. Ve biz bunun meyvelerini önümüzdeki bir-iki yıl içerisinde fazlasıyla devşireceğiz, bundan kuşku duyulmasın. Partimizin kuruluşu; ilkin, Abdulah Öcalan olayına rastgeldi, bu gelişme gündemi ağır bir şovenizm atmosferiyle birlikte kapladı, solda ve emekçilerin ileri kesimleri arasında partimizin kuruluşuna gösterilebilecek ilgiyi önemli ölçüde gölgeledi. İkinci olarak, siyasal polisin, kuşkusuz nedensiz olmayan, daha kuruluşun ilk adımında partimizi çelmelemeyi amaçlayan peşpeşe operasyonları, partiyi bir süre için de olsa belli bir sıkıntıya soktu. Böylece partimizin kuruluşunun ilanı zayıf bir pratik süreç olarak yaşandı. Bu bir sürü yoldaşta burukluk yarattı. Etkili bir tanıtım kampanyasına dönüştüremedik biz bu tarihi önemde adımı. Ama gerçek olan hiçbir emek kaybolmaz. Partimizin 1. kuruluş yıldönümü şu günlerde partimizin yoğun bir propagandası ve tanıtımı faaliyetine sahne olmaktadır. Herhangi bir tanıtım faaliyeti yürütmediğimiz halde bu böyle. Bu Habip ve Tuna yoldaşların ölümü üzerinden yaşanıyor. Ama bu bir raslantı değil ki, bu da bizim kendi öz emeğimiz. Parti yeterince tanıtılamadı diye burukluk duyan herkesten çok bu yoldaşlarımızdı. Ve bugün onlar sayesinde biz kendi öz emeğimizin karşılığını alıyoruz. Zerre kadar fazla bir şey almıyoruz, hariçten hazır bir şey almıyoruz. Kendi yoldaşlarımız onlar, partimizin yöneticileri ve önderleri. İmzalı imzası yayınladığımız bir sürü temel önemde yazı ve belgenin yazarları onlar. Bunlar bizim üyelerimiz olmaktan öteye, 95
Kuruluş Kongremizde seçilmiş Merkez Komitesi üyelerimiz. Bu parti onların partisi, onların kendi öz emeğinin ürünü. Onlar bu partinin özü, özeti, onlar bu partinin kartalları. Habip yoldaş MK’ya yazdığı son mektubunda; önemli olan bedel ödemek değil, biz bu bedeli ödemeye hazırız; asıl önemli olan, partinin bundan politik olarak gereğince yararlanmasını bilebilmesidir, diyor. Bütün bunlar şaşırtıcı değil. Bu normal olan, olması gereken. Hani yıllardır; yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek, geçmişi ileriye doğru aşmak, küçük-burjuva devrimciliğini daha ileri bir düzeyde proletarya devrimciliği temelinde üretmek deyip duruyorduk, değil mi? Bu sözler boşuna edilmemiştiyse eğer, bir samimiyeti, bir hedefi ve çizgiyi ifade ediyorduysa, ortaya çıkan durumda da olağandışı bir şey yok. Biz buyuz işte. Yoldaşlarımızı abartıp bir tür efsaneleştirmek bizim işimiz değil, tam tersine, biz onları gerçek kişilikleri ile ortaya koyuyoruz. İşin aslında halihazırda fazla birşey de yapıyor değiliz. Halihazırda ne yapıyoruz? Kendimiz neredeyse henüz hiçbir şey söylemiş değiliz. Partinin bu yoldaşların siyasi özgeçmişlerine ilişkin yayınladığı kısa metinler dışında, ne yayınlıyorsak onlardan yayınlıyoruz. Onların teorisi ya da pratiği, onların düşünceleri ya da eylemi... Neye göre eylemi diyorum. Siyasi savunma bir düşünceden çok bir eylemdir. İnsan bir gazeteye bir makale yazar, o bir düşüncedir; ama siyasi savunma bir eylemdir, bir tutumdur, bir kararlılıktır, düşmanın kürsüsünü ona karşı kullanmaktır, bir karşı yargılamadır o. Ne diyoruz biz başlık atarken? “Komünistler yargılayanları yargılıyorlar!” Ne yapıyoruz? Tutup Ümit’in polisteki son direnişine ilişkin metnini yeniden 96
yayınlıyoruz örneğin. Ama bu bir siyasal pratik, üstelik en zorlu cinsten, ölümüne bir pratik bu. Biz işte bu türden şeyler yayınlıyoruz, emeğe dayalı bir propaganda yapıyoruz. Biz yoldaşlarımızın emeğini sunuyoruz. Biz tutuyoruz, Tuna yoldaşın Ekim’de yayınlanan ilk yazısı olan “Parti, Çekirdek, Sekt” yazısını yayınlıyoruz. Ekim’deki bu ilk yazısı, ‘92 Mart tarihli. 19-20 yaşındaki bir insan için, aşkolsun bu düşünce kapasitesine! dedirtecek türden bir yazı bu. Yazısında “30 yıldır mezhebi bol, partisi yok bir ülkenin” devrimcileriyiz biz, diyor. Gören de 30 yıldır bu mücadele içinden gelmiş, yaşayıp gözlemiş biri yazıyor sanacak. İşte örneğin bu düşünsel emek, kendiliğinden bir saygınlık yaratıyor. İnsana verilen değer Bu iki yoldaşın temel önemde bir öteki ortak özelliği de insana değer vermesini çok iyi bilmeleriydi. İnsana değer veren ve bir insanda bir parça yaşama gücü varsa (bunu mücadeleci damar anlamında söylüyorum), zindandan bir yoldaşın ifadesiyle gözünde bir parça kıvılcım varsa onu yakalamasını bilen, böylece o insanı hayata, demek istiyorum ki mücadeleye döndürmesini bilen insanlardı bunlar. Söz konusu yoldaşın kaleminde bu söz soyut bir övgü de değil; tersine, ilgili yoldaş son derece somut bir durumu, kendisi ile kurulan ilişkiyi anlatıyor orada. Kendi haline bırakılsa tecrit olup belki de düzene gidebilecek bir insanı, Habip yoldaş çekip alıyor ve ondan kendine yeniden güven kazanan militan bir devrimci çıkmasında temel önemde bir rol oynuyor. Habip’in bu alandaki belirgin tutumunun ve başarısının bir dizi başka örneği var. 97
Kuruluş Kongremizde seçilmiş Merkez Komitesi üyelerimiz. Bu parti onların partisi, onların kendi öz emeğinin ürünü. Onlar bu partinin özü, özeti, onlar bu partinin kartalları. Habip yoldaş MK’ya yazdığı son mektubunda; önemli olan bedel ödemek değil, biz bu bedeli ödemeye hazırız; asıl önemli olan, partinin bundan politik olarak gereğince yararlanmasını bilebilmesidir, diyor. Bütün bunlar şaşırtıcı değil. Bu normal olan, olması gereken. Hani yıllardır; yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek, geçmişi ileriye doğru aşmak, küçük-burjuva devrimciliğini daha ileri bir düzeyde proletarya devrimciliği temelinde üretmek deyip duruyorduk, değil mi? Bu sözler boşuna edilmemiştiyse eğer, bir samimiyeti, bir hedefi ve çizgiyi ifade ediyorduysa, ortaya çıkan durumda da olağandışı bir şey yok. Biz buyuz işte. Yoldaşlarımızı abartıp bir tür efsaneleştirmek bizim işimiz değil, tam tersine, biz onları gerçek kişilikleri ile ortaya koyuyoruz. İşin aslında halihazırda fazla birşey de yapıyor değiliz. Halihazırda ne yapıyoruz? Kendimiz neredeyse henüz hiçbir şey söylemiş değiliz. Partinin bu yoldaşların siyasi özgeçmişlerine ilişkin yayınladığı kısa metinler dışında, ne yayınlıyorsak onlardan yayınlıyoruz. Onların teorisi ya da pratiği, onların düşünceleri ya da eylemi... Neye göre eylemi diyorum. Siyasi savunma bir düşünceden çok bir eylemdir. İnsan bir gazeteye bir makale yazar, o bir düşüncedir; ama siyasi savunma bir eylemdir, bir tutumdur, bir kararlılıktır, düşmanın kürsüsünü ona karşı kullanmaktır, bir karşı yargılamadır o. Ne diyoruz biz başlık atarken? “Komünistler yargılayanları yargılıyorlar!” Ne yapıyoruz? Tutup Ümit’in polisteki son direnişine ilişkin metnini yeniden 96
yayınlıyoruz örneğin. Ama bu bir siyasal pratik, üstelik en zorlu cinsten, ölümüne bir pratik bu. Biz işte bu türden şeyler yayınlıyoruz, emeğe dayalı bir propaganda yapıyoruz. Biz yoldaşlarımızın emeğini sunuyoruz. Biz tutuyoruz, Tuna yoldaşın Ekim’de yayınlanan ilk yazısı olan “Parti, Çekirdek, Sekt” yazısını yayınlıyoruz. Ekim’deki bu ilk yazısı, ‘92 Mart tarihli. 19-20 yaşındaki bir insan için, aşkolsun bu düşünce kapasitesine! dedirtecek türden bir yazı bu. Yazısında “30 yıldır mezhebi bol, partisi yok bir ülkenin” devrimcileriyiz biz, diyor. Gören de 30 yıldır bu mücadele içinden gelmiş, yaşayıp gözlemiş biri yazıyor sanacak. İşte örneğin bu düşünsel emek, kendiliğinden bir saygınlık yaratıyor. İnsana verilen değer Bu iki yoldaşın temel önemde bir öteki ortak özelliği de insana değer vermesini çok iyi bilmeleriydi. İnsana değer veren ve bir insanda bir parça yaşama gücü varsa (bunu mücadeleci damar anlamında söylüyorum), zindandan bir yoldaşın ifadesiyle gözünde bir parça kıvılcım varsa onu yakalamasını bilen, böylece o insanı hayata, demek istiyorum ki mücadeleye döndürmesini bilen insanlardı bunlar. Söz konusu yoldaşın kaleminde bu söz soyut bir övgü de değil; tersine, ilgili yoldaş son derece somut bir durumu, kendisi ile kurulan ilişkiyi anlatıyor orada. Kendi haline bırakılsa tecrit olup belki de düzene gidebilecek bir insanı, Habip yoldaş çekip alıyor ve ondan kendine yeniden güven kazanan militan bir devrimci çıkmasında temel önemde bir rol oynuyor. Habip’in bu alandaki belirgin tutumunun ve başarısının bir dizi başka örneği var. 97
Aynı özellik ve yetenek Ümit yoldaşta da var. Sonradan eşi olan yoldaşla ilişkileri hakkında yazılanlar bile yeterli bir fikir veriyor bu konuda. Biz onu yakından tanıyan yoldaşları ise onun bu insan kişiliğini ve insana değer veren yönünün zaten dolaysız bilgi ve gözlemlerimiz sayesinde çok iyi biliyoruz. İnsanları nasıl kazandığı konusunda yazılanlara dikkat edin. Bu aynı zamanda onun güçlü insani yönüyle de bağlantılı bir başarı. Yıldız Teknik’te kişiliği sayesinde çevresine topladığı çok sayıda insandan dolayı “Ümit ve saz ekibi” denilmesi boşuna değil. Ümit’e hayranlığından dolayı devrimcilik yapan insanlar var, gerçekten çok ilginç bir durum bu. Bir şahsiyete yakınlığından, hayranlığından dolayı devrimcilik yapıyor insanlar. Bu bir kişisel gücü anlatıyor ama. Ümit’te bu kapasite çok doğal bir biçimde var. Güçlü bir kafası var; bunu, güçlü düşünme kapasitesi anlamında söylüyorum. Olağanüstü bir hafızası vardı. Kongrede NATO üzerine gazeteye bir yazı yazmak gerekiyordu. Aslında alçakgönüllü bir yazı düşünülmüştü. Ama o, yüzyılın başından, birinci emperyalist savaştan girip, yüzyılın sonundan, “yeni dünya düzeni”nden çıkmıştı. İçinde öylesine bilgiler var ki, falanca tarihte falanca antlaşma vb. türünden, nerede ne zaman okudu bunları diye düşündürten cinsten. Orada bu konulara ilişkin kaynaklar da yoktu, belli ki tüm bu teknik bilgi hafızadan gelmeydi. Gerçekten çok güçlü bir hafızası vardı. Bu gerçekten güçlü bir kafa ve bu kafada bize gereksiz görünebilecek siyaset dışı çok şeye de yeterince yer var. Ama bu kafanın Kürt sorunu ve barış konusu üzerine nasıl yazılar yazdığına da dönün bakın. Barış üzerine ölümünün ardından yayınlanan son Kürt yazılarını dönüp yeniden okuyun, Kürt meselesinin bütün bir ayrıntısını 98
bulursunuz orada. Onlar düşünceleriyle de, yaklaşımlarıyla da çok önemli insanlar. Habip komploculara ilişkin yazdığı yazıda, böylelerinin hakkı mermi çekirdeğidir diyor, diyorum ama, ben nihayet sözün en veciz kısmını söylüyorum. Bu kapsamlı bir yazıdır ve içindeki fikirler çok anlamlıdır. Bu yazıda küçük-burjuva bireyciliği, bu kendi bireysel emeğini kolektif emeğin bir parçası olarak göremeyen, kendi bireysel emeğini gerçekleştirme imkanı buldukça tatmin olan, ama kolektif emekle çatıştığı bir noktada kolektifi tahrip edecek denli gözü dönen küçükburjuvazi tahlil ediliyor. Bu fikirler çok önemli. Bu insan bunları yazdığına göre, bu meseleleri düşünüyor, bu içselleştirilmiş bir şey. Oturup bunun üzerine düşünen bir insan ancak böyle bir yazıyı yazabilir. İtirafçılaştıktan sonra yeniden mücadeleye dönmüş, sonra da gerillada çatışmada ölmüş bir PKK’lı üzerine bir yazısı var Ümit yoldaşın, Ekim Gençliği’nde yayınlandı. Bu da örneğin iyi düşünülmüş bir yazı, o bu yazı ile bir mesaj vermeye çalışıyor. Her insanın kazanılabileceğine, yeniden devrimcileştirilebileceğine bir inanç var burada ve bilerek uç bir örneğin öyküleştirilmesi üzerinden dile getiriliyor. Bu, Habip’in, çözülerek kendisini ele veren gençleri, bir dizi başka insanı kazanmasından çok ayrı bir şey değil ki. PKK’da yaşanmış bir olay, Ümit yoldaş bunu bir yerlerde okumuş, oturup onun anısına öyküleştirilmiş bir yazı yazmış. Bir devrimcinin yaşamından anlamlı bir şey süzüp yazmak, güzel bir şey. Yıllar önce bize Kemalpaşa’dan Habip yoldaşın yaptığı bir röportaj geldi. Ziyarete giden bir bayan işçi ile yapılmış bir röportajdı bu. Bir dizi anlamlı soru, anlamlı yanıtlar... Sonra öğrendik ki, bu bayan işçi 99
Aynı özellik ve yetenek Ümit yoldaşta da var. Sonradan eşi olan yoldaşla ilişkileri hakkında yazılanlar bile yeterli bir fikir veriyor bu konuda. Biz onu yakından tanıyan yoldaşları ise onun bu insan kişiliğini ve insana değer veren yönünün zaten dolaysız bilgi ve gözlemlerimiz sayesinde çok iyi biliyoruz. İnsanları nasıl kazandığı konusunda yazılanlara dikkat edin. Bu aynı zamanda onun güçlü insani yönüyle de bağlantılı bir başarı. Yıldız Teknik’te kişiliği sayesinde çevresine topladığı çok sayıda insandan dolayı “Ümit ve saz ekibi” denilmesi boşuna değil. Ümit’e hayranlığından dolayı devrimcilik yapan insanlar var, gerçekten çok ilginç bir durum bu. Bir şahsiyete yakınlığından, hayranlığından dolayı devrimcilik yapıyor insanlar. Bu bir kişisel gücü anlatıyor ama. Ümit’te bu kapasite çok doğal bir biçimde var. Güçlü bir kafası var; bunu, güçlü düşünme kapasitesi anlamında söylüyorum. Olağanüstü bir hafızası vardı. Kongrede NATO üzerine gazeteye bir yazı yazmak gerekiyordu. Aslında alçakgönüllü bir yazı düşünülmüştü. Ama o, yüzyılın başından, birinci emperyalist savaştan girip, yüzyılın sonundan, “yeni dünya düzeni”nden çıkmıştı. İçinde öylesine bilgiler var ki, falanca tarihte falanca antlaşma vb. türünden, nerede ne zaman okudu bunları diye düşündürten cinsten. Orada bu konulara ilişkin kaynaklar da yoktu, belli ki tüm bu teknik bilgi hafızadan gelmeydi. Gerçekten çok güçlü bir hafızası vardı. Bu gerçekten güçlü bir kafa ve bu kafada bize gereksiz görünebilecek siyaset dışı çok şeye de yeterince yer var. Ama bu kafanın Kürt sorunu ve barış konusu üzerine nasıl yazılar yazdığına da dönün bakın. Barış üzerine ölümünün ardından yayınlanan son Kürt yazılarını dönüp yeniden okuyun, Kürt meselesinin bütün bir ayrıntısını 98
bulursunuz orada. Onlar düşünceleriyle de, yaklaşımlarıyla da çok önemli insanlar. Habip komploculara ilişkin yazdığı yazıda, böylelerinin hakkı mermi çekirdeğidir diyor, diyorum ama, ben nihayet sözün en veciz kısmını söylüyorum. Bu kapsamlı bir yazıdır ve içindeki fikirler çok anlamlıdır. Bu yazıda küçük-burjuva bireyciliği, bu kendi bireysel emeğini kolektif emeğin bir parçası olarak göremeyen, kendi bireysel emeğini gerçekleştirme imkanı buldukça tatmin olan, ama kolektif emekle çatıştığı bir noktada kolektifi tahrip edecek denli gözü dönen küçükburjuvazi tahlil ediliyor. Bu fikirler çok önemli. Bu insan bunları yazdığına göre, bu meseleleri düşünüyor, bu içselleştirilmiş bir şey. Oturup bunun üzerine düşünen bir insan ancak böyle bir yazıyı yazabilir. İtirafçılaştıktan sonra yeniden mücadeleye dönmüş, sonra da gerillada çatışmada ölmüş bir PKK’lı üzerine bir yazısı var Ümit yoldaşın, Ekim Gençliği’nde yayınlandı. Bu da örneğin iyi düşünülmüş bir yazı, o bu yazı ile bir mesaj vermeye çalışıyor. Her insanın kazanılabileceğine, yeniden devrimcileştirilebileceğine bir inanç var burada ve bilerek uç bir örneğin öyküleştirilmesi üzerinden dile getiriliyor. Bu, Habip’in, çözülerek kendisini ele veren gençleri, bir dizi başka insanı kazanmasından çok ayrı bir şey değil ki. PKK’da yaşanmış bir olay, Ümit yoldaş bunu bir yerlerde okumuş, oturup onun anısına öyküleştirilmiş bir yazı yazmış. Bir devrimcinin yaşamından anlamlı bir şey süzüp yazmak, güzel bir şey. Yıllar önce bize Kemalpaşa’dan Habip yoldaşın yaptığı bir röportaj geldi. Ziyarete giden bir bayan işçi ile yapılmış bir röportajdı bu. Bir dizi anlamlı soru, anlamlı yanıtlar... Sonra öğrendik ki, bu bayan işçi 99
meğerse Habip yoldaşın kendi eşiymiş. Burada bir bakış açısı var ama. Her olanağı kullanmak var, bu noktaya dikkat edin. Eşi içeri düşmüş bir işçi kadının dışardaki kararlı yaşam mücadelesini alıp bir propaganda malzemesi haline getiriyor. Tanıyan birçok insan Habip’in çok alçakgönüllü bir insan olduğunu söylüyor ve yazıyorlar. Ama güçlü bir insana özgü bir şeydir bu. Mahmut Alınak biraz bir sanatçıdır da, roman yazdığına göre. Ancak kendisinden emin insanlara özgü bir şeydir bu, diyor. “Çelik gibi cesaretine rağmen...” diyor mesela, bir devrimci için yapılabilecek en anlamlı bir övgüdür bu. Bu yargılar ve övgüler yakından gözlemlere dayanıyor. Dört çocuk babası bir işçi Habip. Bu da çok önemli bir nokta. Çocuk, eş vb. sorunların devrimci mücadelede ne büyük problemlere dönüştüğünü biliyoruz. Bu konuda kendi anlatımları var, ben ona bir şey eklemeyeceğim. Ama bu durum çok şey anlatıyor. Üstünlükleri ve kusurlarıyla... Bu yoldaşlar elbette ciddi kusurları da olan yoldaşlar. Ama üstünlükleri ile bu denli yücelmiş insanların tutup kusurlarını tartışmanın ne anlamı var ki. Kusur gidici, üstünlük kalıcıdır. Partimizin de çok kusuru var. Bir parti “Devirmeyen darbe güçlendirir” derken, kendini darbeye yolaçan zaaf ve yetersizliklerin dışında düşünebilir mi? Nihayetinde darbeyi yiyen kendisi. Parti kendi zaaflarından ve yetersizliklerinde dolayı darbe yer. Nitekim aynı konuya ilişkin değerlendirmelerde; bu bizim geçmişimizdir, bu bizim küçük-burjuva yanımızdır, bu mesele bireylerden ötedir denilmiyor mu? Partimizin de çok zaafı var, yeri geldiğinde bunları yüreklice ortaya 100
da koyuyor. Ve partimizin ciddi zaaflarından sözettiğimiz bir durumda ona mensup kadroların zaaf ve yetersizlikleri haydi haydi vardır. Tuna yoldaşın da bazı kusurları olmalı ki, MK üyeliğine aday gösterilmesi vesilesiyle kendi tercihiyle oturup kongre önünde 6 sayfalık bir özeleştiri yapmak ihtiyacı duymuş. ’97 sonunda Ümraniye Cezaevi’nde iken de özeleştirel bir değerlendirme olarak, oturup “Devrimci bütünleşme” başlığı taşıyan, kendisinin bütünleşme sorunlarını tartışan bir metin kaleme alma ihtiyacı duymuş. Örgüte ilk başvurusuna “Devrimci birleşme” başlığı koyan bu yoldaş, yıllar sonra kaleme aldığı özeleştirel değerlendirmeye ise “Devrimci bütünleşme” başlığı koyuyor ve bunun sorunlarını değerlendiriyor. Bu yoldaş laf olsun diye bunları yapmıyor, ne yaptığını ve ne dediğini çok iyi biliyor. Ümit yoldaşın “Devrimci birleşme” başlığı taşıyan ilk başvurusu yazık ki bugün arşivimizde yok. Yoldaş İstanbul İl Komitesi’ne üyelik başvurusu yapıyor. Bu başvuru “alışıldık” türden bir özgeçmiş içermediği için belli bakımlardan yadırganıyor ve geri iade edilerek yenisi isteniyor. Yoldaş bunun üzerine “Devrimci bütünleşmeye ek” başlıklı ikinci bir başvuru kaleme alıyor. Ümit bu ikinci metnin “İdeolojik sağlamlık” ara başlıklı bölümde, örgüt bir EKİM üyesinin başlıca üç temel alanda değerlendirilebileceğini saptamıştır, diyor ve bu konuda MK tutanaklarından alıntı yapıyor. Bu alanlar; bir ideolojik kimlik, iki devrimci kimlik, üç devrimci örgüt yaşamına uyumdur; bu ölçülerin ışığında dönüp benim durumuma bakalım, diyor. Konuya ideolojik kimlikten başlamış, ardından devrimci kimlik ve örgüt yaşamına uyumla devam etmiş. Bu konular 101
meğerse Habip yoldaşın kendi eşiymiş. Burada bir bakış açısı var ama. Her olanağı kullanmak var, bu noktaya dikkat edin. Eşi içeri düşmüş bir işçi kadının dışardaki kararlı yaşam mücadelesini alıp bir propaganda malzemesi haline getiriyor. Tanıyan birçok insan Habip’in çok alçakgönüllü bir insan olduğunu söylüyor ve yazıyorlar. Ama güçlü bir insana özgü bir şeydir bu. Mahmut Alınak biraz bir sanatçıdır da, roman yazdığına göre. Ancak kendisinden emin insanlara özgü bir şeydir bu, diyor. “Çelik gibi cesaretine rağmen...” diyor mesela, bir devrimci için yapılabilecek en anlamlı bir övgüdür bu. Bu yargılar ve övgüler yakından gözlemlere dayanıyor. Dört çocuk babası bir işçi Habip. Bu da çok önemli bir nokta. Çocuk, eş vb. sorunların devrimci mücadelede ne büyük problemlere dönüştüğünü biliyoruz. Bu konuda kendi anlatımları var, ben ona bir şey eklemeyeceğim. Ama bu durum çok şey anlatıyor. Üstünlükleri ve kusurlarıyla... Bu yoldaşlar elbette ciddi kusurları da olan yoldaşlar. Ama üstünlükleri ile bu denli yücelmiş insanların tutup kusurlarını tartışmanın ne anlamı var ki. Kusur gidici, üstünlük kalıcıdır. Partimizin de çok kusuru var. Bir parti “Devirmeyen darbe güçlendirir” derken, kendini darbeye yolaçan zaaf ve yetersizliklerin dışında düşünebilir mi? Nihayetinde darbeyi yiyen kendisi. Parti kendi zaaflarından ve yetersizliklerinde dolayı darbe yer. Nitekim aynı konuya ilişkin değerlendirmelerde; bu bizim geçmişimizdir, bu bizim küçük-burjuva yanımızdır, bu mesele bireylerden ötedir denilmiyor mu? Partimizin de çok zaafı var, yeri geldiğinde bunları yüreklice ortaya 100
da koyuyor. Ve partimizin ciddi zaaflarından sözettiğimiz bir durumda ona mensup kadroların zaaf ve yetersizlikleri haydi haydi vardır. Tuna yoldaşın da bazı kusurları olmalı ki, MK üyeliğine aday gösterilmesi vesilesiyle kendi tercihiyle oturup kongre önünde 6 sayfalık bir özeleştiri yapmak ihtiyacı duymuş. ’97 sonunda Ümraniye Cezaevi’nde iken de özeleştirel bir değerlendirme olarak, oturup “Devrimci bütünleşme” başlığı taşıyan, kendisinin bütünleşme sorunlarını tartışan bir metin kaleme alma ihtiyacı duymuş. Örgüte ilk başvurusuna “Devrimci birleşme” başlığı koyan bu yoldaş, yıllar sonra kaleme aldığı özeleştirel değerlendirmeye ise “Devrimci bütünleşme” başlığı koyuyor ve bunun sorunlarını değerlendiriyor. Bu yoldaş laf olsun diye bunları yapmıyor, ne yaptığını ve ne dediğini çok iyi biliyor. Ümit yoldaşın “Devrimci birleşme” başlığı taşıyan ilk başvurusu yazık ki bugün arşivimizde yok. Yoldaş İstanbul İl Komitesi’ne üyelik başvurusu yapıyor. Bu başvuru “alışıldık” türden bir özgeçmiş içermediği için belli bakımlardan yadırganıyor ve geri iade edilerek yenisi isteniyor. Yoldaş bunun üzerine “Devrimci bütünleşmeye ek” başlıklı ikinci bir başvuru kaleme alıyor. Ümit bu ikinci metnin “İdeolojik sağlamlık” ara başlıklı bölümde, örgüt bir EKİM üyesinin başlıca üç temel alanda değerlendirilebileceğini saptamıştır, diyor ve bu konuda MK tutanaklarından alıntı yapıyor. Bu alanlar; bir ideolojik kimlik, iki devrimci kimlik, üç devrimci örgüt yaşamına uyumdur; bu ölçülerin ışığında dönüp benim durumuma bakalım, diyor. Konuya ideolojik kimlikten başlamış, ardından devrimci kimlik ve örgüt yaşamına uyumla devam etmiş. Bu konular 101
ekseninde kendisine ilişkin övgüler de içeren açıklamalardan oluşan bir metin bu. Oldukça açık ve dobra konuşuyor, kendi emeğini ve kişiliğini cepheden savunuyor. Bunu herkes kolay kolay yapamaz, bu rahatlığı bu kadar kolay göstermez, gösteremez. Uzun uzun bunları anlatıyor. Örneğin düşünsel cephede ne yapmış? Daha o safhada Merkez Yayın Organı’na bilmem kaç tane yazı iletmiş. Bunu hatırlatıyor ve bu harekette bu davranış bir ölçüdür diyor, bunlar üzerinden kendisini savunuyor. İlk başvurusunun geri iade edilmesini kastederek, eğer “yeterli açıklığın ve anlaşılamamanın ürünüyse, bu ‘ek’ sorunu ortadan kaldıracaktır” diyor ve şöyle devam ediyor; “Ama bu karar (red kararı) bu yazıya rağmen sürerse, hiç değilse bir yazılı değerlendirme istiyoruz. Neler yetersizdir? Birikimimiz mi, iddiamız mı, pratiğimiz mi, ilerlememiz mi? Bunca süredir çabamızın karşılığı hiç değilse böyle bir değerlendirme olmalıdır ki, yarından itibaren nelerin eksik olduğu üzerinden bilinçli bir aşma çabası verelim.” Ve metnin sonunda bir şiar: “Herşey komünizm için!” Çok verilenden çok istenir Burada bir kuvvet ve bir samimiyet var. Alışılmadık bir davranış tarzı var. Ona bunları söyleme gücü veren bir şey var. Bu tutumun başka örnekleri de var. MK’ya yazılmış bir raporda, gençlik pratiğimiz eleştiriliyor, o halde duruma daha yakından bakalım diyor ve kendince bakıyor. Burada kendine göre bir içtenlik, bir rahatlık, bir güçlülük var. Ama bu yoldaş bu alışılmadık tutumundan dolayı bizde kaybolmadı. Tersine, kademe kademe yükseldi ve sonunda daha genç yaşında Merkez 102
Komitesi’ne seçildi. Bu da parti olarak bizim övüncümüz. Bu onur herşeyden önce partimizindir. Ve bu parti onlarındır, dolayısıyla bu onur doğal olarak onlarındır da. Onlar bu partinin onurlu üyeleridir. Önemli olan buradaki kesişme ve bütünleşmedir zaten. Parti üyesi ile partinin bu noktada birbirini tamamlaması, birbirini onurlandırması, birbirini yüceltmesidir. Parti onları yetiştirip yüceltti, tabii ki onlar da partiyi yücelteceklerdi. Çok verilenden çok istenir, değil mi, böyle diyorduk hep EKİM olarak. Tuna yoldaşa çok şey verilmiştir, karşılığında elbette ondan çok şey istenecek ve beklenecektir. Örneğin, “Parti, Çekirdek, Sekt” yazısında, EKİM doğrudan ve dolaylı olarak bir dizi noktada eleştirilir; EKİM bazı şeylere dikkat etmezse çok geçmeden mevcut mezheplerden biri haline gelecektir, denilir. Bu yazı Ekim’de olduğu gibi yayınlanmıştır. İşte bu rahatlık ve hoşgörü, bu dikkat ve sükunet, bu geliştirici demokrasi, Habipler’in ve Tunalar’ın serpildiği verimli bir toprak olmuştur. Bu da bu hareketin, bu da partimizin onurudur. Tabii ki birbirimizi karşılıklı onurlandıracağız. Parti bireyi, birey de partiyi... Habip bu partiyi yüceltmiştir ve bu partiyle birlikte de yücelmiştir. Kuşku yok ki o üyesi olduğu parti sayesinde Habip Gül olmuştur. Gene de ama, yaptığım bu son vurguda ölçüyü kaçırmamak için, bu yoldaşlarımızın günümüzde gerçekten nadir rastlanan türden devrimciler olduğunu da belirtmek durumundayım. Özel kişilikler ve yetenekler bunlar. Kemalpaşa’nın karanlığında, ancak ileri ve deneyimli bir kadronun gösterebileceği bir kararlılıkla ve toklukla tasfiyeciliğe karşı tutum almak, elbette bir 103
ekseninde kendisine ilişkin övgüler de içeren açıklamalardan oluşan bir metin bu. Oldukça açık ve dobra konuşuyor, kendi emeğini ve kişiliğini cepheden savunuyor. Bunu herkes kolay kolay yapamaz, bu rahatlığı bu kadar kolay göstermez, gösteremez. Uzun uzun bunları anlatıyor. Örneğin düşünsel cephede ne yapmış? Daha o safhada Merkez Yayın Organı’na bilmem kaç tane yazı iletmiş. Bunu hatırlatıyor ve bu harekette bu davranış bir ölçüdür diyor, bunlar üzerinden kendisini savunuyor. İlk başvurusunun geri iade edilmesini kastederek, eğer “yeterli açıklığın ve anlaşılamamanın ürünüyse, bu ‘ek’ sorunu ortadan kaldıracaktır” diyor ve şöyle devam ediyor; “Ama bu karar (red kararı) bu yazıya rağmen sürerse, hiç değilse bir yazılı değerlendirme istiyoruz. Neler yetersizdir? Birikimimiz mi, iddiamız mı, pratiğimiz mi, ilerlememiz mi? Bunca süredir çabamızın karşılığı hiç değilse böyle bir değerlendirme olmalıdır ki, yarından itibaren nelerin eksik olduğu üzerinden bilinçli bir aşma çabası verelim.” Ve metnin sonunda bir şiar: “Herşey komünizm için!” Çok verilenden çok istenir Burada bir kuvvet ve bir samimiyet var. Alışılmadık bir davranış tarzı var. Ona bunları söyleme gücü veren bir şey var. Bu tutumun başka örnekleri de var. MK’ya yazılmış bir raporda, gençlik pratiğimiz eleştiriliyor, o halde duruma daha yakından bakalım diyor ve kendince bakıyor. Burada kendine göre bir içtenlik, bir rahatlık, bir güçlülük var. Ama bu yoldaş bu alışılmadık tutumundan dolayı bizde kaybolmadı. Tersine, kademe kademe yükseldi ve sonunda daha genç yaşında Merkez 102
Komitesi’ne seçildi. Bu da parti olarak bizim övüncümüz. Bu onur herşeyden önce partimizindir. Ve bu parti onlarındır, dolayısıyla bu onur doğal olarak onlarındır da. Onlar bu partinin onurlu üyeleridir. Önemli olan buradaki kesişme ve bütünleşmedir zaten. Parti üyesi ile partinin bu noktada birbirini tamamlaması, birbirini onurlandırması, birbirini yüceltmesidir. Parti onları yetiştirip yüceltti, tabii ki onlar da partiyi yücelteceklerdi. Çok verilenden çok istenir, değil mi, böyle diyorduk hep EKİM olarak. Tuna yoldaşa çok şey verilmiştir, karşılığında elbette ondan çok şey istenecek ve beklenecektir. Örneğin, “Parti, Çekirdek, Sekt” yazısında, EKİM doğrudan ve dolaylı olarak bir dizi noktada eleştirilir; EKİM bazı şeylere dikkat etmezse çok geçmeden mevcut mezheplerden biri haline gelecektir, denilir. Bu yazı Ekim’de olduğu gibi yayınlanmıştır. İşte bu rahatlık ve hoşgörü, bu dikkat ve sükunet, bu geliştirici demokrasi, Habipler’in ve Tunalar’ın serpildiği verimli bir toprak olmuştur. Bu da bu hareketin, bu da partimizin onurudur. Tabii ki birbirimizi karşılıklı onurlandıracağız. Parti bireyi, birey de partiyi... Habip bu partiyi yüceltmiştir ve bu partiyle birlikte de yücelmiştir. Kuşku yok ki o üyesi olduğu parti sayesinde Habip Gül olmuştur. Gene de ama, yaptığım bu son vurguda ölçüyü kaçırmamak için, bu yoldaşlarımızın günümüzde gerçekten nadir rastlanan türden devrimciler olduğunu da belirtmek durumundayım. Özel kişilikler ve yetenekler bunlar. Kemalpaşa’nın karanlığında, ancak ileri ve deneyimli bir kadronun gösterebileceği bir kararlılıkla ve toklukla tasfiyeciliğe karşı tutum almak, elbette bir 103
rastlantı değildir. ‘95 İstanbul operasyonunda yoldaşlarımız poliste blok olarak direndiler. Sonra Bayrampaşa’ya gittiler, orada garip sorunlardan birbirleriyle problemli hale geldiler, garip bir bunalım yarattılar, Habip’in de içinde ve taraf olduğu bir bunalımdı bu. Örgüt olarak bu sorunu çok sert bir tutum ile karşıladık. Habip o bunalımın bir parçası olmamalıydı, belki kendisinin iradesini aşan yanları da vardı; ama olduğu için, gelişmeden birinci dereceden sorumlu tutuldu. Zira o orada farklı bir konumdaydı, yönetici ve dolayısıyla önder bir konumdaydı. Nitekim kendisine iletilen ve şimdi arşivimizde örneği bulunan mektupta “Çok verilenden çok istenir” denilmiş, bu çerçevede taşıdığı sorumluluklar hatırlatılıp eleştirilmişti. Ama yoldaş bu konuda kendisine yönelen sert tutumu sükunetle göğüsledi. Hapisten çıktı ve tam bir örgüt adamı gibi davrandı. Sonrasını biliyoruz, 6 ay bile kalamadı dışarıda, yeniden tutuklandı. Nasıl tutuklandığını, poliste nasıl davrandığını biliyoruz. En ağır işkenceler karşında bir kez daha boyun eğmez bir militan komünist tavır. Daha da güçlenmiş ve olgunlaşmış sarsılmaz bir devrimci. Dümdüz bir yolda, türküler eşliğinde kolkola yürümek çok kolay. Asıl önemli olan, arada, şu veya bu nedenle, ayağınız takılıp sendelediğiniz bir durum sonrasında kalkıp yeniden ve eskisinden daha güçlü ve coşkulu bir şekilde yürüyebiliyor musunuz? İşte o zaman aşkolsun size derler, önemli olan bu. Asıl önemli olan, her koşul altında üyesi olunan partiye tam bağlılık içinde davranmak, o partinin iyi bir üyesi olmak için ne gerekiyorsa onu yapabilmektir. Habip Gül bu tutumun en seçkin, eşine nadir rastlanabilen bir örneğidir. 104
Mesele kusur meselesi değil. Bunlar olağanüstü insanlar değil, bunlar gerçek birer insan. İnsan ne demektir? İnsan kusurları da olabilen varlık demektir. Eşi diyor ki, Ümit yoldaş insanların ağlamayı yadırgamalarını anlayamıyordu. Çünkü ağlamak da insana özgü bir şey ve güzel bir şey. Yerine göre insan hırsından da ağlar. Gerçekten hırsından ağlayacak gibi olduğu bazı anları olabiliyordu Ümit’in. Bu son derece insani bir duygu ve davranış tarzı. Dolayısıyla insanın zaafları da olur. Bir partinin zaafları da olur. Bir insan zamansız olarak kendi partisi ile belli bir konuda fikri olarak karşı karşıya da gelebilir. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Önemli olan esasa ilişkin tutumdur; davaya ve temelde partiye karşı olan tutumdur. Şu veya bu konuda farklı da düşünebilir bir yoldaş. Olabilir. Bu onun kendi partisine sadakatine, güvenine, heyecanına hiçbir biçimde engel değil ki. Önemli olan bu. Ve parti birliği, partili kimlik ve partiye sadakat, tam da bu gibi durumlarda gerçekten sağlam ve köklüdür, anlamlı ve değerlidir. Habipler’in ve Ümitler’in partisi geleceği temsil ediyor Kendimiz için çıkarılması gereken sonuç ne? Kendimiz için çıkarılması gereken sonuç partiye ilişkindir, parti çalışmasına ilişkindir. Biz geleceği temsil ediyoruz, bunun tartışılacak bir yanı kalmamıştır. Bu konuda tartışma bitmiştir. Bu tartışma Türkiye’deki tüm öteki devrimci siyasal akımlar nezdinde de bitmiştir. Bu tartışma bitmiş bulunduğuna göre, biz belli bir kimliğin doğal temsilcileri olduğumuzu kanıtladığımıza göre, bunun ağır sorumluluğunu omuzlarımızda daha 105
rastlantı değildir. ‘95 İstanbul operasyonunda yoldaşlarımız poliste blok olarak direndiler. Sonra Bayrampaşa’ya gittiler, orada garip sorunlardan birbirleriyle problemli hale geldiler, garip bir bunalım yarattılar, Habip’in de içinde ve taraf olduğu bir bunalımdı bu. Örgüt olarak bu sorunu çok sert bir tutum ile karşıladık. Habip o bunalımın bir parçası olmamalıydı, belki kendisinin iradesini aşan yanları da vardı; ama olduğu için, gelişmeden birinci dereceden sorumlu tutuldu. Zira o orada farklı bir konumdaydı, yönetici ve dolayısıyla önder bir konumdaydı. Nitekim kendisine iletilen ve şimdi arşivimizde örneği bulunan mektupta “Çok verilenden çok istenir” denilmiş, bu çerçevede taşıdığı sorumluluklar hatırlatılıp eleştirilmişti. Ama yoldaş bu konuda kendisine yönelen sert tutumu sükunetle göğüsledi. Hapisten çıktı ve tam bir örgüt adamı gibi davrandı. Sonrasını biliyoruz, 6 ay bile kalamadı dışarıda, yeniden tutuklandı. Nasıl tutuklandığını, poliste nasıl davrandığını biliyoruz. En ağır işkenceler karşında bir kez daha boyun eğmez bir militan komünist tavır. Daha da güçlenmiş ve olgunlaşmış sarsılmaz bir devrimci. Dümdüz bir yolda, türküler eşliğinde kolkola yürümek çok kolay. Asıl önemli olan, arada, şu veya bu nedenle, ayağınız takılıp sendelediğiniz bir durum sonrasında kalkıp yeniden ve eskisinden daha güçlü ve coşkulu bir şekilde yürüyebiliyor musunuz? İşte o zaman aşkolsun size derler, önemli olan bu. Asıl önemli olan, her koşul altında üyesi olunan partiye tam bağlılık içinde davranmak, o partinin iyi bir üyesi olmak için ne gerekiyorsa onu yapabilmektir. Habip Gül bu tutumun en seçkin, eşine nadir rastlanabilen bir örneğidir. 104
Mesele kusur meselesi değil. Bunlar olağanüstü insanlar değil, bunlar gerçek birer insan. İnsan ne demektir? İnsan kusurları da olabilen varlık demektir. Eşi diyor ki, Ümit yoldaş insanların ağlamayı yadırgamalarını anlayamıyordu. Çünkü ağlamak da insana özgü bir şey ve güzel bir şey. Yerine göre insan hırsından da ağlar. Gerçekten hırsından ağlayacak gibi olduğu bazı anları olabiliyordu Ümit’in. Bu son derece insani bir duygu ve davranış tarzı. Dolayısıyla insanın zaafları da olur. Bir partinin zaafları da olur. Bir insan zamansız olarak kendi partisi ile belli bir konuda fikri olarak karşı karşıya da gelebilir. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Önemli olan esasa ilişkin tutumdur; davaya ve temelde partiye karşı olan tutumdur. Şu veya bu konuda farklı da düşünebilir bir yoldaş. Olabilir. Bu onun kendi partisine sadakatine, güvenine, heyecanına hiçbir biçimde engel değil ki. Önemli olan bu. Ve parti birliği, partili kimlik ve partiye sadakat, tam da bu gibi durumlarda gerçekten sağlam ve köklüdür, anlamlı ve değerlidir. Habipler’in ve Ümitler’in partisi geleceği temsil ediyor Kendimiz için çıkarılması gereken sonuç ne? Kendimiz için çıkarılması gereken sonuç partiye ilişkindir, parti çalışmasına ilişkindir. Biz geleceği temsil ediyoruz, bunun tartışılacak bir yanı kalmamıştır. Bu konuda tartışma bitmiştir. Bu tartışma Türkiye’deki tüm öteki devrimci siyasal akımlar nezdinde de bitmiştir. Bu tartışma bitmiş bulunduğuna göre, biz belli bir kimliğin doğal temsilcileri olduğumuzu kanıtladığımıza göre, bunun ağır sorumluluğunu omuzlarımızda daha 105
derinlemesine hissetmeliyiz. Tartışma bitmiştir de, hayat devam ediyor. Şimdi iş daha zor aslında. Bir ilden yoldaşların bu olay sonrasında sık sık söyledikleri bir şey var; tüm dikkatler üzerimizde diyorlar, ama bu bir tedirginliği, buna nasıl yanıt vereceğiz tedirginliğini de anlatıyor. Eğer tartışma bitmişse, bizim sorumluluğumuz çok daha ağır demektir. Biz bir dizi badireden geçtik, biz öyle düz bir yolda yürümedik. ‘91’de bir konferans yaptık, arkası koca bir tasfiyecilik oldu, merkez komitemizin bir kısım üyesi gitti. Örgütümüzün bir bölümünü götürdüler, heba ettiler. Parti yılını birkaç seneye yaymak durumunda kaldık. Yani yolu hiç de kolay yürümedik, düz de yürümedik. Ne kadar da pürüzsüz bir yürüyüşümüz var, aşkolsun diyebilecek durumda değiliz. Mesele bu da değil. Neticede biz yol yürüyoruz. Ağır aksak, düşe kalka, ama yürüyoruz. Biz hep ileriye gidiyoruz. Daha iyi gitsek, daha hızlı gitsek, daha pürüzsüz gitsek kuşkusuz daha iyi olur. Ama böyle olamasa bile biz neticede yürüyoruz ve giderek bir takım şeyler yerli yerine oturuyor. Herşey bir yana, partinin kimliği oturuyor, parti yerini buluyor. Başkası tüketirken, biz ürettik. Başkası mirası çarçur ederken, biz başka bir şey yaptık. Bazı grupların övünç konusu bir mirası vardı, değil mi, bizde de büyük bir saygınlık yaratıyordu ve biz basınımızda sahipleniyorduk. Onlar onu önemli ölçüde tükettiler, geliştirmek bir yana. Biz bir şey tüketmediğimiz gibi, bir gelenek yarattık ama. Bir şeyler yarattık ve oturttuk. Yaratıyoruz ve oturtuyoruz. Başkası burada bir ölçü değil, çok yanıltıcıdır bu. Biz kalması gereken akımız diyoruz, o zaman bizim kaderimiz ile onların kaderi aynı olabilir mi? Bizim devrimciliğimizin ölçüsü ile onların devrimciliğinin ölçüsü aynı olabilir mi? 106
Yoldaşlarımızın sergiledikleri onurlandırıcı örnekten bizim çıkarabileceğimiz sonuç bu. Klasik bir deyimdir, onlara layık olmak denir; kaybedilen devrimcilere, yitirilen devrimcilere layık olmanın yolu budur; partiyi büyütmek ve bu davayı yaşatmak! O kısa siyasal özgeçmiş eskizinde de denildiği gibi, bu insanların boşuna ölmediğini kanıtlamak! Yoktan varetmek, varolanı büyütmek; insanların boşuna ölmediğini kanıtlamanın bundan daha iyi bir yolu olabilir mi? Ve bugünün geçici konjonktürüne kimse aldanmasın. Bu yoldaşların siyasi yaşamı, bu yaşamın özeti gösteriyor ki, bizim partimiz geleceği temsil ediyor. Bugün biz küçük bir parti olabiliriz. Ama yarının patlamalarına hazırlanan bir partiyiz biz, yarının ruhunu taşıyan bir partiyiz. Karanlıkta öncü tabii ki yalnız ve zayıf olur. Fakat karanlıkta, zayıf dönemde, durgun dönemde ayakta durmasını ve yol yürümesini bilenler, devrimci patlama dönemlerinde de bu işin sahipleridir. Bolşevikler yenilginin o karanlık döneminde bir avuç insan olarak tutunmayı başaramasalardı, 1912’nin devrimci yükselişini kucaklayabilirler miydi? 1914’ten sonra savaşın yarattığı şovenizm ortamında bir avuç insan olarak gene dayanmayı başaramasalardı, 1917 Şubat’ından sonra devrimin partisi olabilirler miydi? Biz zor dönemde varolduk, dayandık ve yaşadık. Biz geleceği temsil ediyoruz. Burada yüceltilen bu insanlar, kendi dışımızdan yüceltilen bu insanlar, ancak geleceğin insanları olabilirler. Bunlar geleceğin partisinin insanlarıdır. Bizim yoldaşlarımızın hayranlık verici devrimciler olduğu anlatılıyor birileri tarafından. Mahmut Alınak, Habip’in anısı önünde büyük bir sevgi ve saygıyla eğiliyor. 20 yıllık bir işçi ve TKP/ML militanı bunu yapıyor. Habip’in ablasının o kısacık yazısı çok anlamlı 107
derinlemesine hissetmeliyiz. Tartışma bitmiştir de, hayat devam ediyor. Şimdi iş daha zor aslında. Bir ilden yoldaşların bu olay sonrasında sık sık söyledikleri bir şey var; tüm dikkatler üzerimizde diyorlar, ama bu bir tedirginliği, buna nasıl yanıt vereceğiz tedirginliğini de anlatıyor. Eğer tartışma bitmişse, bizim sorumluluğumuz çok daha ağır demektir. Biz bir dizi badireden geçtik, biz öyle düz bir yolda yürümedik. ‘91’de bir konferans yaptık, arkası koca bir tasfiyecilik oldu, merkez komitemizin bir kısım üyesi gitti. Örgütümüzün bir bölümünü götürdüler, heba ettiler. Parti yılını birkaç seneye yaymak durumunda kaldık. Yani yolu hiç de kolay yürümedik, düz de yürümedik. Ne kadar da pürüzsüz bir yürüyüşümüz var, aşkolsun diyebilecek durumda değiliz. Mesele bu da değil. Neticede biz yol yürüyoruz. Ağır aksak, düşe kalka, ama yürüyoruz. Biz hep ileriye gidiyoruz. Daha iyi gitsek, daha hızlı gitsek, daha pürüzsüz gitsek kuşkusuz daha iyi olur. Ama böyle olamasa bile biz neticede yürüyoruz ve giderek bir takım şeyler yerli yerine oturuyor. Herşey bir yana, partinin kimliği oturuyor, parti yerini buluyor. Başkası tüketirken, biz ürettik. Başkası mirası çarçur ederken, biz başka bir şey yaptık. Bazı grupların övünç konusu bir mirası vardı, değil mi, bizde de büyük bir saygınlık yaratıyordu ve biz basınımızda sahipleniyorduk. Onlar onu önemli ölçüde tükettiler, geliştirmek bir yana. Biz bir şey tüketmediğimiz gibi, bir gelenek yarattık ama. Bir şeyler yarattık ve oturttuk. Yaratıyoruz ve oturtuyoruz. Başkası burada bir ölçü değil, çok yanıltıcıdır bu. Biz kalması gereken akımız diyoruz, o zaman bizim kaderimiz ile onların kaderi aynı olabilir mi? Bizim devrimciliğimizin ölçüsü ile onların devrimciliğinin ölçüsü aynı olabilir mi? 106
Yoldaşlarımızın sergiledikleri onurlandırıcı örnekten bizim çıkarabileceğimiz sonuç bu. Klasik bir deyimdir, onlara layık olmak denir; kaybedilen devrimcilere, yitirilen devrimcilere layık olmanın yolu budur; partiyi büyütmek ve bu davayı yaşatmak! O kısa siyasal özgeçmiş eskizinde de denildiği gibi, bu insanların boşuna ölmediğini kanıtlamak! Yoktan varetmek, varolanı büyütmek; insanların boşuna ölmediğini kanıtlamanın bundan daha iyi bir yolu olabilir mi? Ve bugünün geçici konjonktürüne kimse aldanmasın. Bu yoldaşların siyasi yaşamı, bu yaşamın özeti gösteriyor ki, bizim partimiz geleceği temsil ediyor. Bugün biz küçük bir parti olabiliriz. Ama yarının patlamalarına hazırlanan bir partiyiz biz, yarının ruhunu taşıyan bir partiyiz. Karanlıkta öncü tabii ki yalnız ve zayıf olur. Fakat karanlıkta, zayıf dönemde, durgun dönemde ayakta durmasını ve yol yürümesini bilenler, devrimci patlama dönemlerinde de bu işin sahipleridir. Bolşevikler yenilginin o karanlık döneminde bir avuç insan olarak tutunmayı başaramasalardı, 1912’nin devrimci yükselişini kucaklayabilirler miydi? 1914’ten sonra savaşın yarattığı şovenizm ortamında bir avuç insan olarak gene dayanmayı başaramasalardı, 1917 Şubat’ından sonra devrimin partisi olabilirler miydi? Biz zor dönemde varolduk, dayandık ve yaşadık. Biz geleceği temsil ediyoruz. Burada yüceltilen bu insanlar, kendi dışımızdan yüceltilen bu insanlar, ancak geleceğin insanları olabilirler. Bunlar geleceğin partisinin insanlarıdır. Bizim yoldaşlarımızın hayranlık verici devrimciler olduğu anlatılıyor birileri tarafından. Mahmut Alınak, Habip’in anısı önünde büyük bir sevgi ve saygıyla eğiliyor. 20 yıllık bir işçi ve TKP/ML militanı bunu yapıyor. Habip’in ablasının o kısacık yazısı çok anlamlı 107
değil mi? Habip yoldaş diyor, Nevzat yok onun için. Politik kimliği ile Habip var artık onun için. O kadar doğal bir biçimde Habip yoldaş diyor ki. Ne diyordu İzmirli yoldaşlar yayınlanan yazılarında; tarihte kaç kişi kendi normal kimliği ile değil de siyasal kimliğiyle bu denli özdeşleşmiştir? Kimse Nevzat demiyor, Ulucanlar’da da böyle bilinmiyor. Düşman çoklukla onu Habip Gül olarak anıyor, öldüğü ilk bu isimle duyuruldu. Habip’tir o ve bu bir siyasi kimliktir. Ne diyor ablası; “O en küçüğümüzdü ve en büyüğümüz oldu.” İşte bu, budur. Ve kamuoyu önünde verilmiş bir söz: “Habipler’i yaşatmak için mücadeleyi sürdürmeliyiz. Kahrolsun faşist Türk devleti! Yaşasın sosyalizm!” Kardeşini çok iyi tanıyan da bir insan, çok ilginç. Habip’in acılarını içine gömen ve acı çektikçe hırslanan bir kişiliği vardı, diyor. Gerçekten de öyle, örgüt yaşamından da biliyoruz bunu. Ama en sıkıntılı anlarında bile şu veya bu mesele üzerinde düşünmeyi ihmal etmeyen, yazmayı ihmal etmeyen bir devrimci bu. Tekrar ediyorum, düz yolda giderken kenarında tesadüfen bulduğumuz insanlar değil bunlar, partimizin en eski kadroları. Habip’in bizdeki siyasal yaşamı ‘87’den başlıyor, yani daha en baştan, Tuna’nınki ise ‘91’de başlıyor, ki bugün bizde ‘91 öncesinden gelen kadro çok fazla yok. “Bedel ödemekte hiçbir tereddütümüz yok, ancak...” Habip yoldaşın Merkez Komitesi’ne yazılmış son mektubundan bir parça okuyacağım. “Sevgili yoldaşlar; “Zindanlar sürecini biliyorsunuz, önümüzdeki sürecin 108
ağır bedeller ödemeyi gerektiren bir saldırı süreci olacağı malumdur. Bedel ödemekte hiçbir tereddütümüz yok. Ancak kendi başına bedel ödemenin bir şey ifade etmeyeceğini siz de biliyorsunuz. ‘96 SAG ve ÖO sürecindeki durumumuz buna en bariz örnektir. “Süreci önden politik bir öngörü ve hazırlıkla karşılamak zorunludur. CMK’da olmamamız önemli bir dezavantajdır. Bu dezavantajı bir nebze de ola Cezaevleri Merkezi Örgütlülüğü'nü oluşturarak gidermeye çalıştık. Önden süreçleri tahlil etmek, buna uygun taktik politikaları geliştirerek merkezi düzeyde güçlerimizin önüne koymak, sürece hazırlık anlamında oldukça önemlidir. Özellikle Cezaevi Merkezi Örgütlülüğü'nü ilan ettiğimiz bir yerde, merkezi politika daha da zorunlu hale geldi. Çünkü tüm güçlerimiz Cezaevleri Merkezi Örgütlülüğü'nün ne diyeceğine bakıyorlar. Böyle olması da doğal...” deyip devam eden bir mektup bu. Habip için önemli olan gerektiğinde tereddütsüz ölmek değil, fakat bu ağır bedel ödenirken partinin buradan hakettiği politik kazanımı elde edebilmesidir. 2 Eylül’den, mektup yasağının gelmesinden hemen önce yazılmış son mektuptur bu. Bu insanlar ne yaşadıklarını, nelerle karşı karşıya olduklarını gayet de iyi bilen insanlar ve bu durumda onlar için önemli olan, kendilerinin akıbeti değil, fakat partinin politik ve moral çıkarlarıdır. Bunu, bu örnek partili tutumu örneklemek için okudum bu mektubu. “Süreci önden politik bir öngörü ve hazırlıkla karşılamak zorunludur.” Bu sözün ışığında dönüp son bir seneye bakın; bu süreçte hücre tipi saldırısı üzerine ısrarla yazıp durmuştur bu yoldaşlar, bu süreci öngörüyle karşıladıklarının açık ve somut bir göstergesidir. Dikkat edin, Ulucanlar katliamının hemen öncesinde Bayrampaşa 109
değil mi? Habip yoldaş diyor, Nevzat yok onun için. Politik kimliği ile Habip var artık onun için. O kadar doğal bir biçimde Habip yoldaş diyor ki. Ne diyordu İzmirli yoldaşlar yayınlanan yazılarında; tarihte kaç kişi kendi normal kimliği ile değil de siyasal kimliğiyle bu denli özdeşleşmiştir? Kimse Nevzat demiyor, Ulucanlar’da da böyle bilinmiyor. Düşman çoklukla onu Habip Gül olarak anıyor, öldüğü ilk bu isimle duyuruldu. Habip’tir o ve bu bir siyasi kimliktir. Ne diyor ablası; “O en küçüğümüzdü ve en büyüğümüz oldu.” İşte bu, budur. Ve kamuoyu önünde verilmiş bir söz: “Habipler’i yaşatmak için mücadeleyi sürdürmeliyiz. Kahrolsun faşist Türk devleti! Yaşasın sosyalizm!” Kardeşini çok iyi tanıyan da bir insan, çok ilginç. Habip’in acılarını içine gömen ve acı çektikçe hırslanan bir kişiliği vardı, diyor. Gerçekten de öyle, örgüt yaşamından da biliyoruz bunu. Ama en sıkıntılı anlarında bile şu veya bu mesele üzerinde düşünmeyi ihmal etmeyen, yazmayı ihmal etmeyen bir devrimci bu. Tekrar ediyorum, düz yolda giderken kenarında tesadüfen bulduğumuz insanlar değil bunlar, partimizin en eski kadroları. Habip’in bizdeki siyasal yaşamı ‘87’den başlıyor, yani daha en baştan, Tuna’nınki ise ‘91’de başlıyor, ki bugün bizde ‘91 öncesinden gelen kadro çok fazla yok. “Bedel ödemekte hiçbir tereddütümüz yok, ancak...” Habip yoldaşın Merkez Komitesi’ne yazılmış son mektubundan bir parça okuyacağım. “Sevgili yoldaşlar; “Zindanlar sürecini biliyorsunuz, önümüzdeki sürecin 108
ağır bedeller ödemeyi gerektiren bir saldırı süreci olacağı malumdur. Bedel ödemekte hiçbir tereddütümüz yok. Ancak kendi başına bedel ödemenin bir şey ifade etmeyeceğini siz de biliyorsunuz. ‘96 SAG ve ÖO sürecindeki durumumuz buna en bariz örnektir. “Süreci önden politik bir öngörü ve hazırlıkla karşılamak zorunludur. CMK’da olmamamız önemli bir dezavantajdır. Bu dezavantajı bir nebze de ola Cezaevleri Merkezi Örgütlülüğü'nü oluşturarak gidermeye çalıştık. Önden süreçleri tahlil etmek, buna uygun taktik politikaları geliştirerek merkezi düzeyde güçlerimizin önüne koymak, sürece hazırlık anlamında oldukça önemlidir. Özellikle Cezaevi Merkezi Örgütlülüğü'nü ilan ettiğimiz bir yerde, merkezi politika daha da zorunlu hale geldi. Çünkü tüm güçlerimiz Cezaevleri Merkezi Örgütlülüğü'nün ne diyeceğine bakıyorlar. Böyle olması da doğal...” deyip devam eden bir mektup bu. Habip için önemli olan gerektiğinde tereddütsüz ölmek değil, fakat bu ağır bedel ödenirken partinin buradan hakettiği politik kazanımı elde edebilmesidir. 2 Eylül’den, mektup yasağının gelmesinden hemen önce yazılmış son mektuptur bu. Bu insanlar ne yaşadıklarını, nelerle karşı karşıya olduklarını gayet de iyi bilen insanlar ve bu durumda onlar için önemli olan, kendilerinin akıbeti değil, fakat partinin politik ve moral çıkarlarıdır. Bunu, bu örnek partili tutumu örneklemek için okudum bu mektubu. “Süreci önden politik bir öngörü ve hazırlıkla karşılamak zorunludur.” Bu sözün ışığında dönüp son bir seneye bakın; bu süreçte hücre tipi saldırısı üzerine ısrarla yazıp durmuştur bu yoldaşlar, bu süreci öngörüyle karşıladıklarının açık ve somut bir göstergesidir. Dikkat edin, Ulucanlar katliamının hemen öncesinde Bayrampaşa 109
olayı vesile edilerek, ardından Ulucanlar katliamı kullanılarak, hücre tipi saldırı gündemleştirildi. Son bir yıldır basınımızın sayfalarında bu yoldaşlar tarafından özel bir ısrarla buna dikkat çekiliyor, gündeme alınan bu saldırıyı püskürtmenin sorunları tartışılıyor. Bu saldırı gelecek, durmadan yeni F tipi cezaevleri yapılıyor, artı mevcut cezaevleri peşpeşe hücre tipine dönüştürülüyor; bu herhalde boşuna yapılmıyor, yoldaşların ısrarla vurguladığı buydu. Olaylar onların yanılmadıklarını gösterdi. “Bu coğrafyada artık Komünist İşçi Partisi var” Yakın zamanda bir işçi yoldaşa yazdığı bir başka mektubu var Habip yoldaşın. Anlaşılan söz konusu işçi yoldaş, İmralı duruşmalarını izleyen ilk haftalarda Habip’e yazdığı mektupta, PKK’ye karşı eleştirilerimizin üslubu biraz fazla sert değil mi? demiş. Habip’in yanıtı aynen şöyle: “Ulusal hareket cephesindeki gelişmeler ve yaratacağı sonuçları konusunda mutabıkız. Zaten parti bu konuda net bir tutum almış durumda. Benim değerlendirmelerimde üslubumu sert bulduğunu belirtmişsin. Ama ben tam tersini düşünüyorum. Biz bu akıma karşı yeterince ‘yumuşak’ ve sorumlu davrandık. Dün belli yönleriyle ‘yumuşak’ davranmamız ne kadar anlamlıydıysa, bugünkü sertliğimiz de o kadar sarsıcı ve anlamlıdır. Birileri teslimiyeti pervasızlığa vardırmışsa, biz de Kürt halkına ve devrime karşı sorumluluğumuz gereği bu pervasızlığa karşı en az mermer kadar sert olmalıyız. Duyabileceğimiz hiçbir kaygı yok. “Bugünün atmosferinde bu sertliğimiz belli bir 110
tepkiyle karşılanıyor olabilir. Ama bu geçici ve duygusal bir atmosferdir. Yarın bu atmosfer dağıldığında, herkes şapkasını önüne koyup söylediklerimiz üzerine düşünmek zorundadır. Yani herkes bilmelidir ki, bir sınıfın ve halkın kaderiyle, geleceğiyle oynamak artık eskisi kadar kolay değildir. Bu coğrafyada artık Komünist İşçi Partisi var. Herkes söylediklerini on kez ölçmeli, bir kez biçmelidir. Aksi taktirde partinin ideolojik şiddetine katlanmak zorundadır. Aynı şekilde ulusal hareketin teslimiyet platformunun utanç verici destekçileri de bugün yaptıkları devrim tasfiyeciliğinin hesabını vereceklerdir. Tepkileri hiç önemsemiyorum. Biz dostlarımıza karşı ne kadar sorumlu ve hassas isek, dost olmaktan çıkmak eğilimi gösterenler veya çıkanlara karşı da o kadar acımasız olacağız. “Sevgili dost, eleştirilerimizden sonra ulusal hareketle aramızda belli bir gerginlik doğdu. Şimdilik nispeten giderilmiş olsa da ilişkilerimiz oldukça soğuk. Kendi etkinliklerine bizi davet etmediler. Bergama’da ise bizi davet etmişler, ama mesajımızı okumamışlar. Biz de doğal olarak onları ‘96 Zindan Direnişi etkinliklerimize davet etmedik. Yani kimse gücüne güvenerek bizi peşinde koşturacağını düşünmesin. Onlar bize bir tutum alıyorlarsa, biz onlara on kez tutum alırız. Öyle anlaşılıyor ki, birileri hala bizi başkalarıyla karıştırıyorlar.” Burada söylenenler bir şeyi anlatıyor. Ben parti bilinci diyorum ya, bu insan nerede durduğunu, neyi temsil ettiğini çok iyi biliyor. “Bunlar hala bizi başkaları ile karıştırıyorlar” diyor. Burada bir özgüven var, burada bir inanç var. Partisine ve partisi şahsında kendine... Mektup şöyle devam ediyor: “Sevgili dost, sermaye devleti ulusal hareketin 111
olayı vesile edilerek, ardından Ulucanlar katliamı kullanılarak, hücre tipi saldırı gündemleştirildi. Son bir yıldır basınımızın sayfalarında bu yoldaşlar tarafından özel bir ısrarla buna dikkat çekiliyor, gündeme alınan bu saldırıyı püskürtmenin sorunları tartışılıyor. Bu saldırı gelecek, durmadan yeni F tipi cezaevleri yapılıyor, artı mevcut cezaevleri peşpeşe hücre tipine dönüştürülüyor; bu herhalde boşuna yapılmıyor, yoldaşların ısrarla vurguladığı buydu. Olaylar onların yanılmadıklarını gösterdi. “Bu coğrafyada artık Komünist İşçi Partisi var” Yakın zamanda bir işçi yoldaşa yazdığı bir başka mektubu var Habip yoldaşın. Anlaşılan söz konusu işçi yoldaş, İmralı duruşmalarını izleyen ilk haftalarda Habip’e yazdığı mektupta, PKK’ye karşı eleştirilerimizin üslubu biraz fazla sert değil mi? demiş. Habip’in yanıtı aynen şöyle: “Ulusal hareket cephesindeki gelişmeler ve yaratacağı sonuçları konusunda mutabıkız. Zaten parti bu konuda net bir tutum almış durumda. Benim değerlendirmelerimde üslubumu sert bulduğunu belirtmişsin. Ama ben tam tersini düşünüyorum. Biz bu akıma karşı yeterince ‘yumuşak’ ve sorumlu davrandık. Dün belli yönleriyle ‘yumuşak’ davranmamız ne kadar anlamlıydıysa, bugünkü sertliğimiz de o kadar sarsıcı ve anlamlıdır. Birileri teslimiyeti pervasızlığa vardırmışsa, biz de Kürt halkına ve devrime karşı sorumluluğumuz gereği bu pervasızlığa karşı en az mermer kadar sert olmalıyız. Duyabileceğimiz hiçbir kaygı yok. “Bugünün atmosferinde bu sertliğimiz belli bir 110
tepkiyle karşılanıyor olabilir. Ama bu geçici ve duygusal bir atmosferdir. Yarın bu atmosfer dağıldığında, herkes şapkasını önüne koyup söylediklerimiz üzerine düşünmek zorundadır. Yani herkes bilmelidir ki, bir sınıfın ve halkın kaderiyle, geleceğiyle oynamak artık eskisi kadar kolay değildir. Bu coğrafyada artık Komünist İşçi Partisi var. Herkes söylediklerini on kez ölçmeli, bir kez biçmelidir. Aksi taktirde partinin ideolojik şiddetine katlanmak zorundadır. Aynı şekilde ulusal hareketin teslimiyet platformunun utanç verici destekçileri de bugün yaptıkları devrim tasfiyeciliğinin hesabını vereceklerdir. Tepkileri hiç önemsemiyorum. Biz dostlarımıza karşı ne kadar sorumlu ve hassas isek, dost olmaktan çıkmak eğilimi gösterenler veya çıkanlara karşı da o kadar acımasız olacağız. “Sevgili dost, eleştirilerimizden sonra ulusal hareketle aramızda belli bir gerginlik doğdu. Şimdilik nispeten giderilmiş olsa da ilişkilerimiz oldukça soğuk. Kendi etkinliklerine bizi davet etmediler. Bergama’da ise bizi davet etmişler, ama mesajımızı okumamışlar. Biz de doğal olarak onları ‘96 Zindan Direnişi etkinliklerimize davet etmedik. Yani kimse gücüne güvenerek bizi peşinde koşturacağını düşünmesin. Onlar bize bir tutum alıyorlarsa, biz onlara on kez tutum alırız. Öyle anlaşılıyor ki, birileri hala bizi başkalarıyla karıştırıyorlar.” Burada söylenenler bir şeyi anlatıyor. Ben parti bilinci diyorum ya, bu insan nerede durduğunu, neyi temsil ettiğini çok iyi biliyor. “Bunlar hala bizi başkaları ile karıştırıyorlar” diyor. Burada bir özgüven var, burada bir inanç var. Partisine ve partisi şahsında kendine... Mektup şöyle devam ediyor: “Sevgili dost, sermaye devleti ulusal hareketin 111
teslimiyet platformundan da güç alarak yeni bir saldırı dalgası başlatıyor. Bunun bir ayağı da cezaevleri ve cezaevlerindeki devrimci dinamizmdir. Af, pişmanlık yasası bu saldırının esasını oluşturuyor. Bu yeni saldırı en azından ‘91 kadar karşılık bulacak. (‘91’deki antiterör yasasının geriletici bir etki yarattığını düşünüyor yoldaş, yenisi de en azından ‘91’deki kadar tahrip edici bir etki yaratacak anlamında söylüyor.) Buna karşı etkin bir mücadele ile yüzyüzeyiz. ‘96 direnişinin 3. yıl dönümünde Eskişehir saldırısını püskürttük. (Bu mektup Ağustos tarihlidir, iki TİKKO militanının Eskişehir tabutluğuna götürülmesine karşı yapılan eylemi kastediyor.) Ama bu sadece basit bir yönüydü. Esas saldırı önümüzdeki süreçte gelecek. Ancak kendi adımıza bu saldırı karşısında esnemektense kırılmayı tercih ediyoruz. Biz hazırız. Partinin bayrağına leke sürmeyeceğiz.” Bu sözler şimdi ne kadar da anlamlı!.. O zaman söylendiğinde, daha çok aşırı bir güvenin ifadesi gibi görünüyor. Ama şu an durumun kendisine ne kadar büyük bir doğallıkla oturuyor!.. Tam da söylendiği gibi yapıldı. Saldırı karşısında esnemektense kırılmayı tercih ettiler. Ölüm dahil herşeye hazır olduklarını gösterdiler ve partimizin bayrağına leke sürmek bir yana, onu yükseklerde dalgalandırdılar. “Esas saldırı önümüzdeki süreçte gelecek. Ancak kendi adımıza bu saldırı karşısında esnemektense kırılmayı tercih ediyoruz. Biz hazırız. Partinin bayrağına leke sürmeyeceğiz.” “Sevgili dost, buradaki dostlar iyidirler. Kızgınlığınız oldukça haklı. Partinin bu konuda başlatığı iç mücadeleyi oldukça isabetli ve zorunlu görüyorum.” Bu da partili bir tavır. Ola ki bu “iç mücadele” bir 112
yerinden Habip yoldaşı da yalıyordur... Ama onun için problem asla bu değil. İki satır altta partinin iç mücadelesini haklı görüyoruz diyen bu yoldaş, iki satır üstte de, “Biz hazırız, partinin bayrağına leke sürmeyeceğiz” diyor. Bu budur işte. Burada bir çelişki değil, tam bir bütünlük var; burada gerçek bir parti adamının tutumu var, tam bir partili davranış tarzı var. Yaşam ile söz buluştuğu zaman, burada gerçek bütün sadeliğiyle ve bütün görkemiyle açığa çıkıyor. Aradan neredeyse dört hafta geçti, biz henüz bir şey söylemedik. Fakat bir yerde fazla bir şey söylememize gerek de yok. Örneğin bu mektup zaten çok şeyi kendiliğinden anlatıyor. Sözleri ve mücadeleleri bu insanları fazlasıyla anlatıyor. Bu konuda başka ne denebilir ki, buna başka ne eklenebilir ki... (TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’den alınmıştır...)
113
teslimiyet platformundan da güç alarak yeni bir saldırı dalgası başlatıyor. Bunun bir ayağı da cezaevleri ve cezaevlerindeki devrimci dinamizmdir. Af, pişmanlık yasası bu saldırının esasını oluşturuyor. Bu yeni saldırı en azından ‘91 kadar karşılık bulacak. (‘91’deki antiterör yasasının geriletici bir etki yarattığını düşünüyor yoldaş, yenisi de en azından ‘91’deki kadar tahrip edici bir etki yaratacak anlamında söylüyor.) Buna karşı etkin bir mücadele ile yüzyüzeyiz. ‘96 direnişinin 3. yıl dönümünde Eskişehir saldırısını püskürttük. (Bu mektup Ağustos tarihlidir, iki TİKKO militanının Eskişehir tabutluğuna götürülmesine karşı yapılan eylemi kastediyor.) Ama bu sadece basit bir yönüydü. Esas saldırı önümüzdeki süreçte gelecek. Ancak kendi adımıza bu saldırı karşısında esnemektense kırılmayı tercih ediyoruz. Biz hazırız. Partinin bayrağına leke sürmeyeceğiz.” Bu sözler şimdi ne kadar da anlamlı!.. O zaman söylendiğinde, daha çok aşırı bir güvenin ifadesi gibi görünüyor. Ama şu an durumun kendisine ne kadar büyük bir doğallıkla oturuyor!.. Tam da söylendiği gibi yapıldı. Saldırı karşısında esnemektense kırılmayı tercih ettiler. Ölüm dahil herşeye hazır olduklarını gösterdiler ve partimizin bayrağına leke sürmek bir yana, onu yükseklerde dalgalandırdılar. “Esas saldırı önümüzdeki süreçte gelecek. Ancak kendi adımıza bu saldırı karşısında esnemektense kırılmayı tercih ediyoruz. Biz hazırız. Partinin bayrağına leke sürmeyeceğiz.” “Sevgili dost, buradaki dostlar iyidirler. Kızgınlığınız oldukça haklı. Partinin bu konuda başlatığı iç mücadeleyi oldukça isabetli ve zorunlu görüyorum.” Bu da partili bir tavır. Ola ki bu “iç mücadele” bir 112
yerinden Habip yoldaşı da yalıyordur... Ama onun için problem asla bu değil. İki satır altta partinin iç mücadelesini haklı görüyoruz diyen bu yoldaş, iki satır üstte de, “Biz hazırız, partinin bayrağına leke sürmeyeceğiz” diyor. Bu budur işte. Burada bir çelişki değil, tam bir bütünlük var; burada gerçek bir parti adamının tutumu var, tam bir partili davranış tarzı var. Yaşam ile söz buluştuğu zaman, burada gerçek bütün sadeliğiyle ve bütün görkemiyle açığa çıkıyor. Aradan neredeyse dört hafta geçti, biz henüz bir şey söylemedik. Fakat bir yerde fazla bir şey söylememize gerek de yok. Örneğin bu mektup zaten çok şeyi kendiliğinden anlatıyor. Sözleri ve mücadeleleri bu insanları fazlasıyla anlatıyor. Bu konuda başka ne denebilir ki, buna başka ne eklenebilir ki... (TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’den alınmıştır...)
113
Hatice Yürekli yoldafl›n an›s›na...
Zor dönemin bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcileri... H. F›rat
Hatice Yürekli bir s›ra neferi ruhuyla devrim u¤runa ölmesini bildi; fakat biz partimizin aç›klamas› üzerinden de biliyoruz ki, o partimizde uzun y›llar önemli görev ve sorumluluklar üstlenmifl, partimizin kurulufl kongresine de ön haz›rl›k sürecinden itibaren kat›lm›fl ileri düzeyde bir komünist kadroydu. Önemli olan bu partili yaflam›n tümünü anlamak, anlamland›rmak ve ondan ö¤renmesini bilmektir. Kesintisiz ve pürüzsüz bir partili devrimci yaflam
(14 Nisan 2002 tarihinde verilmifl bir konferans›n k›salt›lm›fl kayıtlarıdır...) Burada Hatice yoldafl› salt bir Ölüm Orucu direniflçisi olarak ele almayaca¤›m. Dahas› bu yönünü öne de ç›karmayaca¤›m; zira bu, onun tümüyle onur verici olan örgütlü devrimci yaflam›n›n yaln›zca özel bir evresini, as›l anlam tafl›yan partili yaflam bütününden koparmak olur. Elbette ki Hatice Yürekli yoldafl, tüm öteki siper yoldafllar› gibi, bu uzun maratonu soluklu bir biçimde koflmufl ve aln›n›n ak›yla gö¤üslemesini bilmifl bir komünisttir ve bu çerçevede de söylenecekler olmal›d›r, olacakt›r. Fakat Hatice Yürekli’yi salt Ölüm Orucu direniflçisi kimli¤i ile ele almak, uzun y›llara yay›lan partili devrimci yaflam›n› onun özel bir evresine indirgemek anlam›na gelir. 114
Hatice Yürekli saflar›m›za ‘90’lar›n hemen bafl›nda, henüz oldukça genç bir insanken kat›lm›fl bir yoldaflt›r. Örgütlü devrimci yaflam›, t›pk› daha önce kaybetti¤imiz yoldafllar gibi, tümüyle saflar›m›zda bafllam›fl, kesintisiz olarak sürmüfl ve saflar›m›zda ölümsüzleflmifltir. Bu, örgütlü partili yaflam, profesyonel devrimci kimlik, parti üyesi olman›n onurunu yükseklerde tutmak, bunun bir gere¤i olarak her alanda direniflçi kimli¤in temsilcisi olmak vb. bak›mlardan örnek ve pürüzsüz bir yaflamd›r. Komünist bir partili devrimcinin yaflam›nda aslolan ve kal›c› olan da bu ay›rdedici yönlerdir zaten. Bu çerçevede tan›ma dikkat ediniz; ben bir devrimcinin kifli ve insan olarak flu veya bu üstünlü¤ü ya da kusuru olarak koymuyorum meseleyi. Bu aç›dan ele al›nd›¤›nda, istinas›z her devrimcinin tart›fl›lacak yönleri, sözü edilebilir kusurlar› ve eksiklikleri muhakkak ki vard›r. Burada Hatice Yürekli’nin örnek ve pürüzsüz partili devrimci yaflam›ndan sözederken kastetti¤im bu de¤ildir. Her partili yoldafl gibi elbette onun da çeflitli kusurlar› ve yetersizlikleri vard›. Fakat yaflam›n› devrim u¤runa feda etmifl bir devrimci 115
Hatice Yürekli yoldafl›n an›s›na...
Zor dönemin bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcileri... H. F›rat
Hatice Yürekli bir s›ra neferi ruhuyla devrim u¤runa ölmesini bildi; fakat biz partimizin aç›klamas› üzerinden de biliyoruz ki, o partimizde uzun y›llar önemli görev ve sorumluluklar üstlenmifl, partimizin kurulufl kongresine de ön haz›rl›k sürecinden itibaren kat›lm›fl ileri düzeyde bir komünist kadroydu. Önemli olan bu partili yaflam›n tümünü anlamak, anlamland›rmak ve ondan ö¤renmesini bilmektir. Kesintisiz ve pürüzsüz bir partili devrimci yaflam
(14 Nisan 2002 tarihinde verilmifl bir konferans›n k›salt›lm›fl kayıtlarıdır...) Burada Hatice yoldafl› salt bir Ölüm Orucu direniflçisi olarak ele almayaca¤›m. Dahas› bu yönünü öne de ç›karmayaca¤›m; zira bu, onun tümüyle onur verici olan örgütlü devrimci yaflam›n›n yaln›zca özel bir evresini, as›l anlam tafl›yan partili yaflam bütününden koparmak olur. Elbette ki Hatice Yürekli yoldafl, tüm öteki siper yoldafllar› gibi, bu uzun maratonu soluklu bir biçimde koflmufl ve aln›n›n ak›yla gö¤üslemesini bilmifl bir komünisttir ve bu çerçevede de söylenecekler olmal›d›r, olacakt›r. Fakat Hatice Yürekli’yi salt Ölüm Orucu direniflçisi kimli¤i ile ele almak, uzun y›llara yay›lan partili devrimci yaflam›n› onun özel bir evresine indirgemek anlam›na gelir. 114
Hatice Yürekli saflar›m›za ‘90’lar›n hemen bafl›nda, henüz oldukça genç bir insanken kat›lm›fl bir yoldaflt›r. Örgütlü devrimci yaflam›, t›pk› daha önce kaybetti¤imiz yoldafllar gibi, tümüyle saflar›m›zda bafllam›fl, kesintisiz olarak sürmüfl ve saflar›m›zda ölümsüzleflmifltir. Bu, örgütlü partili yaflam, profesyonel devrimci kimlik, parti üyesi olman›n onurunu yükseklerde tutmak, bunun bir gere¤i olarak her alanda direniflçi kimli¤in temsilcisi olmak vb. bak›mlardan örnek ve pürüzsüz bir yaflamd›r. Komünist bir partili devrimcinin yaflam›nda aslolan ve kal›c› olan da bu ay›rdedici yönlerdir zaten. Bu çerçevede tan›ma dikkat ediniz; ben bir devrimcinin kifli ve insan olarak flu veya bu üstünlü¤ü ya da kusuru olarak koymuyorum meseleyi. Bu aç›dan ele al›nd›¤›nda, istinas›z her devrimcinin tart›fl›lacak yönleri, sözü edilebilir kusurlar› ve eksiklikleri muhakkak ki vard›r. Burada Hatice Yürekli’nin örnek ve pürüzsüz partili devrimci yaflam›ndan sözederken kastetti¤im bu de¤ildir. Her partili yoldafl gibi elbette onun da çeflitli kusurlar› ve yetersizlikleri vard›. Fakat yaflam›n› devrim u¤runa feda etmifl bir devrimci 115
de¤erlendirilirken üzerinde durulmas› gereken, bu tali ve geçici yönler de¤il, devrimci yaflam›n temelini oluflturan, belirleyici ve kal›c› nitelikte olan ö¤elerdir. Partili bir devrimci olman›n temel önemde ölçütleri ve gerekleri vard›r; bunlar bizde en bafl›ndan itibaren net bir biçimde ortaya konulmufl ve son olarak partimizin kurulufl kongresinde temel önemde ölçütler olarak bir kez daha formüle edilmifltir. Bunlar komünist kadroda ideolojik kimlik, devrimci/direniflçi kimlik ve örgütlü kimlik olarak ortaya konulmufltur. Bunlardan ikincisi, devrimci/direniflçi kimlik, partimizin kurulufl kongresinde ayr›ca tan›mlanm›flt›r. Hayat›n her alan›nda s›n›f devrimcili¤i üzerinden gösterilmesi gereken bu kimli¤in, daha özel olarak da siyasal poliste, zindanda ve mahkemede parti üyesi olman›n onurunu yükseklerde tutan örnek bir direniflçi tutum ve pratik anlam›na geldi¤inin alt› çizilmifltir. Örnek partili devrimci yaflam›n temel ölçütleri iflte bunlard›r ve buradan bak›ld›¤›nda, Hatice Yürekli’nin yaflam› gerçekten pürüzsüz bir partili devrimci yaflam örne¤idir. Partili kadrolar› flahs›nda parti Fakat burada temel önemde bir nokta var. Söz konusu ölçütler partinindir; parti, saflar›na kazand›¤› her devrimci militan› bu ölçütler temelinde e¤itmeye ve flekillendirmeye, mücadelenin zorlu koflullar›na ve zor s›navlar›na haz›rlamaya çal›fl›r. Buradan bak›ld›¤›nda, Hatice Yürekli’nin örnek devrimci yaflam›ndan yans›yan, ayn› zamanda partimizin üstünlükleridir. Partili bir kadronun üstün niteliklerini bu noktada partisinden ay›rmak, ayr› düflünmek mümkün de¤ildir. Bu, daha önce 116
kaybetti¤imiz öteki iki yoldafl›m›z, Habip Gül ve Ümit Alt›ntafl üzerinden de ifade edilmiflti. “Onlar partimizin özü ve özetidirler” tan›m›yla ortaya konulmufltu bu. fiimdi bu üç flehit yoldafl›m›z› birarada ele al›p, temel önemde baz› ortak özelliklerini birlikte s›ralayal›m: Üçü de örgütlü devrimci yaflama partimizde bafllam›fl, bunu kesintisiz bir biçimde sürdürmüfl, sonunda ölümü de partimizin onurlu birer üyesi olarak gö¤üslemifllerdir. Üçü de birçok kez iflkenceden geçmifl ve her seferinde tam direnifl göstermifl, mahkemelerde siyasal savunmalar yapm›fl ve zindanlarda direniflçi çizginin örnek temsilcileri olmufllard›r. Üçü de partinin düflünce yaflam›na aktif bir biçimde kat›lm›fl, partinin yay›n organlar›na düzenli olarak katk›larda bulunmufllard›r. Üçü de partinin s›radan üyeleri de¤il, fakat üst düzey kadrolar› aras›ndad›r; Habip ve Ümit MK üyesidirler, Hatice yoldafl ise uzun y›llardan beridir sürekli ‹K düzeyinde görevler üstlenmifltir. Ümit ve Hatice partimizin kurucu üyeleridir, Habip’i bundan al›koyan ise zindanda bulunmas› olmufltur. Bunlara baflka özellikler de eklenebilir, fakat bir fikir vermesi bak›m›ndan bu kadar› yeterli. Ortaya ç›kan sonuç, bu yoldafllar›n ortak kimli¤i üzerinden yans›yan bir kolektif niteliktir. Bu, partidir; partimizdir, TK‹P’dir. TK‹P, coflkulu yükselifl dönemlerinin de¤il, çifte yenilginin a¤›rl›¤› alt›nda yaflanan zor bir dönemin partisi olarak flekillendi. Saflar›nda da bu dönemi kavrayan, ona bilinçli, inançl›, dirençli ve soluklu devrimciler olarak yan›t veren kadrolar yetifltirdi. Habip, Ümit ve Hatice yoldafllar›n devrimci yaflam çizgileri, temel önemde ortak özellikleri, bunun somut ve tart›fl›lamaz göstergeleri olarak durmaktad›r önümüzde. Partimizin bu alandaki baflar›s›n› tam olarak 117
de¤erlendirilirken üzerinde durulmas› gereken, bu tali ve geçici yönler de¤il, devrimci yaflam›n temelini oluflturan, belirleyici ve kal›c› nitelikte olan ö¤elerdir. Partili bir devrimci olman›n temel önemde ölçütleri ve gerekleri vard›r; bunlar bizde en bafl›ndan itibaren net bir biçimde ortaya konulmufl ve son olarak partimizin kurulufl kongresinde temel önemde ölçütler olarak bir kez daha formüle edilmifltir. Bunlar komünist kadroda ideolojik kimlik, devrimci/direniflçi kimlik ve örgütlü kimlik olarak ortaya konulmufltur. Bunlardan ikincisi, devrimci/direniflçi kimlik, partimizin kurulufl kongresinde ayr›ca tan›mlanm›flt›r. Hayat›n her alan›nda s›n›f devrimcili¤i üzerinden gösterilmesi gereken bu kimli¤in, daha özel olarak da siyasal poliste, zindanda ve mahkemede parti üyesi olman›n onurunu yükseklerde tutan örnek bir direniflçi tutum ve pratik anlam›na geldi¤inin alt› çizilmifltir. Örnek partili devrimci yaflam›n temel ölçütleri iflte bunlard›r ve buradan bak›ld›¤›nda, Hatice Yürekli’nin yaflam› gerçekten pürüzsüz bir partili devrimci yaflam örne¤idir. Partili kadrolar› flahs›nda parti Fakat burada temel önemde bir nokta var. Söz konusu ölçütler partinindir; parti, saflar›na kazand›¤› her devrimci militan› bu ölçütler temelinde e¤itmeye ve flekillendirmeye, mücadelenin zorlu koflullar›na ve zor s›navlar›na haz›rlamaya çal›fl›r. Buradan bak›ld›¤›nda, Hatice Yürekli’nin örnek devrimci yaflam›ndan yans›yan, ayn› zamanda partimizin üstünlükleridir. Partili bir kadronun üstün niteliklerini bu noktada partisinden ay›rmak, ayr› düflünmek mümkün de¤ildir. Bu, daha önce 116
kaybetti¤imiz öteki iki yoldafl›m›z, Habip Gül ve Ümit Alt›ntafl üzerinden de ifade edilmiflti. “Onlar partimizin özü ve özetidirler” tan›m›yla ortaya konulmufltu bu. fiimdi bu üç flehit yoldafl›m›z› birarada ele al›p, temel önemde baz› ortak özelliklerini birlikte s›ralayal›m: Üçü de örgütlü devrimci yaflama partimizde bafllam›fl, bunu kesintisiz bir biçimde sürdürmüfl, sonunda ölümü de partimizin onurlu birer üyesi olarak gö¤üslemifllerdir. Üçü de birçok kez iflkenceden geçmifl ve her seferinde tam direnifl göstermifl, mahkemelerde siyasal savunmalar yapm›fl ve zindanlarda direniflçi çizginin örnek temsilcileri olmufllard›r. Üçü de partinin düflünce yaflam›na aktif bir biçimde kat›lm›fl, partinin yay›n organlar›na düzenli olarak katk›larda bulunmufllard›r. Üçü de partinin s›radan üyeleri de¤il, fakat üst düzey kadrolar› aras›ndad›r; Habip ve Ümit MK üyesidirler, Hatice yoldafl ise uzun y›llardan beridir sürekli ‹K düzeyinde görevler üstlenmifltir. Ümit ve Hatice partimizin kurucu üyeleridir, Habip’i bundan al›koyan ise zindanda bulunmas› olmufltur. Bunlara baflka özellikler de eklenebilir, fakat bir fikir vermesi bak›m›ndan bu kadar› yeterli. Ortaya ç›kan sonuç, bu yoldafllar›n ortak kimli¤i üzerinden yans›yan bir kolektif niteliktir. Bu, partidir; partimizdir, TK‹P’dir. TK‹P, coflkulu yükselifl dönemlerinin de¤il, çifte yenilginin a¤›rl›¤› alt›nda yaflanan zor bir dönemin partisi olarak flekillendi. Saflar›nda da bu dönemi kavrayan, ona bilinçli, inançl›, dirençli ve soluklu devrimciler olarak yan›t veren kadrolar yetifltirdi. Habip, Ümit ve Hatice yoldafllar›n devrimci yaflam çizgileri, temel önemde ortak özellikleri, bunun somut ve tart›fl›lamaz göstergeleri olarak durmaktad›r önümüzde. Partimizin bu alandaki baflar›s›n› tam olarak 117
de¤erlendirebilmek için, onun infla edildi¤i özel tarihi dönemin özelliklerine bakmak durumunday›z. Bunu yak›n geçmiflin yükselifl dönemleriyle, ‘60’l› ve ‘70’li y›llarla k›yaslama içinde yapmak, ayr›ca aç›klay›c› olacakt›r. Bu ise bize, bu dönemde saflar›m›zda yetiflmifl Habip, Ümit ve Hatice türünden yoldafllar›n de¤erini yerli yerine oturtma olana¤› sa¤layacakt›r. Yak›n tarihimizin üç dönemi Her dönemin devrimci kuflaklar› kendi dönemlerinin toplumsal-siyasal ortam› içerisinde flekillenirler. Her tarihi dönemde, ulusal ve uluslararas› düzeyde, s›n›flar mücadelesinin belirli bir durumu ve seyri, dönemin bu temel üzerinde kendini gösteren bir siyasal-moral atmosferi vard›r. Dönemin devrimcileri de, son tahlilde, bu atmosfer içerisinde flekillenirler. Bu, dönemin devrimci tipini belirlemekle kalmaz; döneme özgü devrimcili¤in anlam› ve de¤eri de ancak bu temel üzerinde tam olarak kavran›p yerli yerine oturtulabilir. Türkiye’nin yak›n tarihine bakt›¤›m›zda, sosyal mücadelelerdeki yükselifl aç›s›ndan üç önemli dönem oldu¤unu görüyoruz. (Karfl›-devrimin belirledi¤i yenilgi dönemlerini d›fl›nda tutuyorum, zira bunlar genellikle yükselifl döneminin kitlesel çapta üretti¤i devrimciyi yine kitlesel çapta tüketen dönemlerdir). Bunlardan ilk ikisi, ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n yükselen halk hareketleriyle belirlenen dönemlerdir. Üçüncü dönem ise, kabaca' 87’den bafllayarak günümüze uzanan dönemdir. Bu son dönemin özelli¤i, Türkiye ve dünyada birbirini izleyen çifte yenilginin a¤›r yükünü tafl›mas›; yan› s›ra, kendine özgü biçimde yayg›n kitle eylemlerine sahne olsa da, mücadelenin bir türlü devrimci yükselifle dönüflebilen bir 118
ç›k›fl yapamamas›d›r. Bu dönem herfleye ra¤men bir sosyal hareketlili¤e sahne oldu¤u için ilk iki döneme benzer, fakat bu haraketliliklerin devrimci ak›mlar› besleyen bir devrimci yükselifle dönüflememesiyle de onlardan ayr›l›r. Uluslararas› koflullar aç›s›ndan da benzerlikler ve farkl›l›klar belirli s›n›rlar içinde bir paralellik gösterir. ‘60’l› ve ‘70’li y›llar dünyada, her ülkedeki mücadeleye büyük moral güç kayna¤› oluflturan bir devrimci yükselifller dönemidir. ‘90’l› ve 2000’li y›llar dünyada yayg›n s›n›f ve kitle mücadelelerine sahne olsalar da, bu y›llar› belirleyen as›l yön devrimci yükselifl de¤il, fakat henüz ‘89 y›k›l›fl› sonras›n›n y›k›c› havas›ndan kurtulma, bu anlam›yla bir siyasal-moral toparlanma çabas›d›r. Türkiye’de ‘60’l› y›llar öncesine kadar oldukça zay›f bir sol hareket var, büyük ölçüde TKP’de temsil edilen. Bu zay›fl›k elbette bir rastlant› de¤il; zira ilerici, devrimci ak›mlar› üreten zemin olarak modern sosyal mücadele ‘60’l› y›llara kadar Türkiye’de henüz son derece c›l›z durumda. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda, daha çok da ‹stanbul’da, iflçiler belli bir hareketlilik gösteriyorlar. Toplumsal koflullar›n afl›r› gerili¤i ve iflçi s›n›f›n›n say›sal c›l›zl›¤› düflünülürse bu hareketlilik önemsiz de de¤il. Fakat kemalist iktidar, Kurtulufl Savafl›'n›n içinden gelen, onun gücüne, prestijine ve imkanlar›na sahip olan genç bir rejim olarak, bu hareketlili¤i çok çabuk bloke ediyor ve iflçi hareketi üzerinde de uzun y›llar sürecek denetimini kuruyor. ‹zleyen bir kaç ony›ll›k dönem, ki ‘60’l› y›llar›n bafl›n› buluyor bu, sosyal mücadele aç›s›ndan büyük ölçüde ölü bir dönemdir. Ne herhangi bir köylü hareketi, ne sözü edilebilir bir iflçi mücadelesi, ne öteki katmanlarda herhangi bir hareketlilik vard›r. Buna 119
de¤erlendirebilmek için, onun infla edildi¤i özel tarihi dönemin özelliklerine bakmak durumunday›z. Bunu yak›n geçmiflin yükselifl dönemleriyle, ‘60’l› ve ‘70’li y›llarla k›yaslama içinde yapmak, ayr›ca aç›klay›c› olacakt›r. Bu ise bize, bu dönemde saflar›m›zda yetiflmifl Habip, Ümit ve Hatice türünden yoldafllar›n de¤erini yerli yerine oturtma olana¤› sa¤layacakt›r. Yak›n tarihimizin üç dönemi Her dönemin devrimci kuflaklar› kendi dönemlerinin toplumsal-siyasal ortam› içerisinde flekillenirler. Her tarihi dönemde, ulusal ve uluslararas› düzeyde, s›n›flar mücadelesinin belirli bir durumu ve seyri, dönemin bu temel üzerinde kendini gösteren bir siyasal-moral atmosferi vard›r. Dönemin devrimcileri de, son tahlilde, bu atmosfer içerisinde flekillenirler. Bu, dönemin devrimci tipini belirlemekle kalmaz; döneme özgü devrimcili¤in anlam› ve de¤eri de ancak bu temel üzerinde tam olarak kavran›p yerli yerine oturtulabilir. Türkiye’nin yak›n tarihine bakt›¤›m›zda, sosyal mücadelelerdeki yükselifl aç›s›ndan üç önemli dönem oldu¤unu görüyoruz. (Karfl›-devrimin belirledi¤i yenilgi dönemlerini d›fl›nda tutuyorum, zira bunlar genellikle yükselifl döneminin kitlesel çapta üretti¤i devrimciyi yine kitlesel çapta tüketen dönemlerdir). Bunlardan ilk ikisi, ‘60’l› ve ‘70’li y›llar›n yükselen halk hareketleriyle belirlenen dönemlerdir. Üçüncü dönem ise, kabaca' 87’den bafllayarak günümüze uzanan dönemdir. Bu son dönemin özelli¤i, Türkiye ve dünyada birbirini izleyen çifte yenilginin a¤›r yükünü tafl›mas›; yan› s›ra, kendine özgü biçimde yayg›n kitle eylemlerine sahne olsa da, mücadelenin bir türlü devrimci yükselifle dönüflebilen bir 118
ç›k›fl yapamamas›d›r. Bu dönem herfleye ra¤men bir sosyal hareketlili¤e sahne oldu¤u için ilk iki döneme benzer, fakat bu haraketliliklerin devrimci ak›mlar› besleyen bir devrimci yükselifle dönüflememesiyle de onlardan ayr›l›r. Uluslararas› koflullar aç›s›ndan da benzerlikler ve farkl›l›klar belirli s›n›rlar içinde bir paralellik gösterir. ‘60’l› ve ‘70’li y›llar dünyada, her ülkedeki mücadeleye büyük moral güç kayna¤› oluflturan bir devrimci yükselifller dönemidir. ‘90’l› ve 2000’li y›llar dünyada yayg›n s›n›f ve kitle mücadelelerine sahne olsalar da, bu y›llar› belirleyen as›l yön devrimci yükselifl de¤il, fakat henüz ‘89 y›k›l›fl› sonras›n›n y›k›c› havas›ndan kurtulma, bu anlam›yla bir siyasal-moral toparlanma çabas›d›r. Türkiye’de ‘60’l› y›llar öncesine kadar oldukça zay›f bir sol hareket var, büyük ölçüde TKP’de temsil edilen. Bu zay›fl›k elbette bir rastlant› de¤il; zira ilerici, devrimci ak›mlar› üreten zemin olarak modern sosyal mücadele ‘60’l› y›llara kadar Türkiye’de henüz son derece c›l›z durumda. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda, daha çok da ‹stanbul’da, iflçiler belli bir hareketlilik gösteriyorlar. Toplumsal koflullar›n afl›r› gerili¤i ve iflçi s›n›f›n›n say›sal c›l›zl›¤› düflünülürse bu hareketlilik önemsiz de de¤il. Fakat kemalist iktidar, Kurtulufl Savafl›'n›n içinden gelen, onun gücüne, prestijine ve imkanlar›na sahip olan genç bir rejim olarak, bu hareketlili¤i çok çabuk bloke ediyor ve iflçi hareketi üzerinde de uzun y›llar sürecek denetimini kuruyor. ‹zleyen bir kaç ony›ll›k dönem, ki ‘60’l› y›llar›n bafl›n› buluyor bu, sosyal mücadele aç›s›ndan büyük ölçüde ölü bir dönemdir. Ne herhangi bir köylü hareketi, ne sözü edilebilir bir iflçi mücadelesi, ne öteki katmanlarda herhangi bir hareketlilik vard›r. Buna 119
ra¤men bir sol ak›m, onun tafl›y›c›s› olan bir parti iyikötü varsa ve kesintili biçimde de olsa yaflam›n› sürdürebiliyorsa, bu, ülkedeki sosyal mücadelenin verdi¤i güçten çok dünyadaki mücadelelerden al›nan güç ve moral sayesindedir. Sovyetler Birli¤i’nin varl›¤›, öteki ülkelerdeki güçlü s›n›f hareketleri ve h›zla büyüyen komünist hareket, ‘30’lu y›llardaki ve emperyalist savafl dönemindeki anti-faflist halk hareketleri, savafl› izleyen büyük ulusal kurtulufl savafllar› dalgas› ve önemli güce sahip bir sosyalist kamp›n oluflumu, bunda denebilir ki belirleyici bir rol oynam›flt›r. Türkiye’nin solcusu, ilerici ayd›nlar› buradan beslenerek, siyasal ve moral güçlerini buradan alarak ayakta kalmaya, davay› Türkiye topraklar› üzerinde de savunmaya çal›flm›fllard›r. Bu çok kendine özgü, bir hayli farkl› bir dönemdir. Yükselifl dönemlerinde devrimcilik Üzerinde as›l durulacak dönem, modern sosyal mücadelelerin, devrimci yükselifllerin ve karfl›-devrimci bast›rma ve ezme hareketlerinin yafland›¤› ‘60’lar sonras› dönemdir. Türkiye’de kapitalist geliflmenin belli bir düzeye vard›¤›, modern s›n›flaflman›n nispeten ileri bir noktaya ulaflt›¤›, bu temel üzerinde sosyal çeliflkilerin keskinleflti¤i ve sert s›n›f mücadelelerine dönüfltü¤ü bir tarihi dönemdir bu. Ve bu, tam da bu toplumsal-siyasal zemin üzerinde, Türkiye solu için de büyük bir uyan›fl ve kitleselleflme dönemidir. Umut ve iyimserlikle dolu, coflkulu bir mücadele dönemidir bu. Ayn› dönemde dünyada da büyük bir uyan›fl var, neredeyse tüm k›talarda büyük mücadeleler var. Latin Amerika’da güçlü gerilla hareketleri, Çin’de Kültür Devrimi, Vietnam’da görkemli bir kurtulufl mücadelesi, 120
Asya’da ve Afrika’da emperyalizme ve sömürgecili¤e karfl› güçlü ulusal kurtulufl hareketleri, dünyan›n her taraf›nda güçlü sosyal mücadeleler ve halk hareketleri var. ‘60’lar›n ikinci yar›s›nda baz› Avrupa ülkelerinde bir tarafta iflçi hareketleri, öte tarafta yayg›n ve kitlesel gençlik hareketleri var. Büyük bir kad›n hareketi var yine o dönemin dünyas›nda. ABD’de ›rk ayr›m›na karfl› siyahlar›n güçlü bir hareketi var. Dünya ölçüsünde mücadelenin türkü söyler gibi yürütüldü¤ü umut dolu coflkulu bir dönemdir bu, özetle. Ayn› dönemde Türkiye’de de iflçi ve köylü mücadeleleri, ö¤renci hareketleri kendini gösteriyor. Beri yandan bir ayd›nlanma dönemi, bir sol ayd›n uyan›fl› var. Ayd›nlar›n büyük bir kesimi soldan, sosyalizmden yana tav›r koyuyorlar. Sosyalizm anlay›fllar› tart›fl›labilir ama, sonuçta niyet ve duygu olarak emekçilerden yana, sosyalizmden yanalar. Gerici ak›mlar›n etki alan› d›fl›nda kalan emekçi kitleler ve gençler, toplumsal gerçeklere gözlerini açt›klar› andan itibaren sol düflüncelere kolayca ba¤lanabiliyorlar. Bir sosyal uyan›fl dönemi, bir ayd›nlanma dönemidir bu. Sanatç›lar, ayd›nlar büyük ölçüde soldan, emekten yana bir e¤ilim içindedirler. Türkiye’ye sosyalist düflünceler geliyor, marksist eserler çevriliyor, yo¤un bir okuma-ö¤renme dönemi, gerçekten bir sol ayd›nlanma dönemidir bu. Sol hareketin ideolojik ve kültürel aç›dan en güçlü oldu¤u ve toplum çap›nda ciddiye al›nd›¤› bir dönem. Türkiye solunun ideolojik ve kültürel alanda da bir alternatif olarak toplumda önemli bir yer tuttu¤u ve etkili oldu¤u bir dönemdir bu. Ama öte yandan, devrimci bir partiden, harekete yön verecek ve onu devrimci bir stratejik çizgide ilerletecek öncü bir partiden de yoksunluk dönemidir bu. Devrimci 121
ra¤men bir sol ak›m, onun tafl›y›c›s› olan bir parti iyikötü varsa ve kesintili biçimde de olsa yaflam›n› sürdürebiliyorsa, bu, ülkedeki sosyal mücadelenin verdi¤i güçten çok dünyadaki mücadelelerden al›nan güç ve moral sayesindedir. Sovyetler Birli¤i’nin varl›¤›, öteki ülkelerdeki güçlü s›n›f hareketleri ve h›zla büyüyen komünist hareket, ‘30’lu y›llardaki ve emperyalist savafl dönemindeki anti-faflist halk hareketleri, savafl› izleyen büyük ulusal kurtulufl savafllar› dalgas› ve önemli güce sahip bir sosyalist kamp›n oluflumu, bunda denebilir ki belirleyici bir rol oynam›flt›r. Türkiye’nin solcusu, ilerici ayd›nlar› buradan beslenerek, siyasal ve moral güçlerini buradan alarak ayakta kalmaya, davay› Türkiye topraklar› üzerinde de savunmaya çal›flm›fllard›r. Bu çok kendine özgü, bir hayli farkl› bir dönemdir. Yükselifl dönemlerinde devrimcilik Üzerinde as›l durulacak dönem, modern sosyal mücadelelerin, devrimci yükselifllerin ve karfl›-devrimci bast›rma ve ezme hareketlerinin yafland›¤› ‘60’lar sonras› dönemdir. Türkiye’de kapitalist geliflmenin belli bir düzeye vard›¤›, modern s›n›flaflman›n nispeten ileri bir noktaya ulaflt›¤›, bu temel üzerinde sosyal çeliflkilerin keskinleflti¤i ve sert s›n›f mücadelelerine dönüfltü¤ü bir tarihi dönemdir bu. Ve bu, tam da bu toplumsal-siyasal zemin üzerinde, Türkiye solu için de büyük bir uyan›fl ve kitleselleflme dönemidir. Umut ve iyimserlikle dolu, coflkulu bir mücadele dönemidir bu. Ayn› dönemde dünyada da büyük bir uyan›fl var, neredeyse tüm k›talarda büyük mücadeleler var. Latin Amerika’da güçlü gerilla hareketleri, Çin’de Kültür Devrimi, Vietnam’da görkemli bir kurtulufl mücadelesi, 120
Asya’da ve Afrika’da emperyalizme ve sömürgecili¤e karfl› güçlü ulusal kurtulufl hareketleri, dünyan›n her taraf›nda güçlü sosyal mücadeleler ve halk hareketleri var. ‘60’lar›n ikinci yar›s›nda baz› Avrupa ülkelerinde bir tarafta iflçi hareketleri, öte tarafta yayg›n ve kitlesel gençlik hareketleri var. Büyük bir kad›n hareketi var yine o dönemin dünyas›nda. ABD’de ›rk ayr›m›na karfl› siyahlar›n güçlü bir hareketi var. Dünya ölçüsünde mücadelenin türkü söyler gibi yürütüldü¤ü umut dolu coflkulu bir dönemdir bu, özetle. Ayn› dönemde Türkiye’de de iflçi ve köylü mücadeleleri, ö¤renci hareketleri kendini gösteriyor. Beri yandan bir ayd›nlanma dönemi, bir sol ayd›n uyan›fl› var. Ayd›nlar›n büyük bir kesimi soldan, sosyalizmden yana tav›r koyuyorlar. Sosyalizm anlay›fllar› tart›fl›labilir ama, sonuçta niyet ve duygu olarak emekçilerden yana, sosyalizmden yanalar. Gerici ak›mlar›n etki alan› d›fl›nda kalan emekçi kitleler ve gençler, toplumsal gerçeklere gözlerini açt›klar› andan itibaren sol düflüncelere kolayca ba¤lanabiliyorlar. Bir sosyal uyan›fl dönemi, bir ayd›nlanma dönemidir bu. Sanatç›lar, ayd›nlar büyük ölçüde soldan, emekten yana bir e¤ilim içindedirler. Türkiye’ye sosyalist düflünceler geliyor, marksist eserler çevriliyor, yo¤un bir okuma-ö¤renme dönemi, gerçekten bir sol ayd›nlanma dönemidir bu. Sol hareketin ideolojik ve kültürel aç›dan en güçlü oldu¤u ve toplum çap›nda ciddiye al›nd›¤› bir dönem. Türkiye solunun ideolojik ve kültürel alanda da bir alternatif olarak toplumda önemli bir yer tuttu¤u ve etkili oldu¤u bir dönemdir bu. Ama öte yandan, devrimci bir partiden, harekete yön verecek ve onu devrimci bir stratejik çizgide ilerletecek öncü bir partiden de yoksunluk dönemidir bu. Devrimci 121
bir partinin yoklu¤u koflullar›nda, flekilsiz bir sol harekettir söz konusu olan. Uzun bir süre için T‹P, ard›ndan onunla çat›flan MDD, gerçek bir partiden çok, de¤iflik e¤ilimden gruplar›, grupçuklar›, çevreleri, kiflileri toplayan flemsiye oluflumlard›r. Dönemin sol programlar› düzeni aflan programlar de¤ildir gerçekte. Ne amaç ve hedefleri, ne de çözüm yollar› ve araçlar› yönünden devrimci bir nitelik tafl›maktad›rlar. Düzeni reforme etmeye dayal› bu programlar, bununla uyumlu bir biçimde, düzen kurumlar›na dayal› çözümler peflindeydiler. Düzen ordusuna bel ba¤layan darbeci çözüm aray›fllar› ile düzen parlamentosuna bel ba¤layan anayasac› çözüm aray›fllar›, gerçekte burjuva sosyalizmi ortak paydas›nda birlefliyorlard›. Bundan dolay›d›r ki, egemen düflünce sistemi ve buna dayal› programlar üzerinden, biz bu dönemi burjuva sosyalizmi dönemi olarak tan›ml›yoruz, sol hareketin tarihine iliflkin de¤erlendirmelerimizde. Ama yine de kendine göre bir temizli¤i, safl›¤› ve içtenli¤i olan bir dönemdir bu. Burjuva sosyalizmi nitelemesi burada bir suçlamadan çok dönemin nesnel bir de¤erlendirmesi olarak alg›lanmal›d›r. O dönemin sol hareketinin kendi geliflmesi içerisinde ürettebildi¤i kimlik bu olabilmifltir. Hareket içinde orta s›n›ftan gelme ayd›nlar›n, kendi s›n›fsal konumlar›n›n ufkunu aflamayan bir ideoloji ve politik tutumla belirledi¤i bir perspektif ve kimliktir bu. Ayr›flmalar dönemin sonuna do¤ru yaflan›yor. Düzene, düzen kurumlar›na karfl› tav›r ile devrimcilik ve kaba oportünist çizgideki ›srarl› tutumuyla reformizm, dönemin sonuna do¤ru giderek ayr›flmaya bafll›yor. Bu, bir yandan kitle hareketindeki geliflmenin ve radikalleflmenin, öte yandan dünya sol hareketindeki iç çat›flmalar›n ideolojik bir yans›mas› olarak ortaya ç›k›yor. 122
Burada amac›m bu dönemin bir sol hareket tablosunu sunmak de¤il elbette. Amac›m, Türkiye’nin yak›n tarihindeki iki önemli yükselifl dönemiyle k›yaslama içinde, ‘90’l› y›llar›n devrimcili¤inin zorlu koflullar› hakk›nda bir fikir vermek ve bunu yoldafllar›m›z›n sergiledi¤i örnek devrimci yaflam›n anlam›na ba¤lamakt›r. Bu dönemde, ‘60’l› y›llarda, sosyal mücadeleler içinde sosyalizmden ve emekten yana tav›r almak, bu u¤urda kendini ortaya koymak gerçekte çok zor de¤il. Mücadelenin genel ak›fl› ve etkisi alt›nda neredeyse kendili¤inden yaflanan bir durum bu. Dönemin genel koflullar›, bu koflullardan beslenen genel iyimserlik atmosferinde, bu heyecan ve mutluluk verici, düflünsel ve manevi olarak insan› zenginlefltiren bir tutum ve tercih. Bu dönemin sonunda ortaya ç›kan devrimciler düzen karfl›t› bir konuma kay›yorlar. Gerçi eskiyi tam olarak aflamad›klar› gibi mücadelenin yolu ve yönteminde de yanl›fla düflüyorlar, kitlelerden kopuyorlar. Ama kal›c› olan, gelece¤e kalan yan bu de¤il. Bu kusur, çok geçmeden, ‘71’den yaln›zca üç sene sonra afl›lm›flt›r. Burada kal›c› olan, özgürlük ve ba¤›ms›zl›k için, eme¤in kurtuluflu ve sosyalizm için savaflt›¤›na inanan devrimcilerin ortaya ç›kmalar›, kurulu düzene kafa tutmalar› ve gerekti¤inde bu u¤urda kendilerini feda etmeleridir. Kal›c› olan, gelece¤e kalan budur. Bizim Denizler’e, Mahirler’e, Kaypakkaya’ya sahip ç›kmam›z›n gerisinde de bu vard›r. Mesele o gün onlar›n hangi ideolojiyi savundu¤u, hangi yolu do¤ru buldu¤u de¤il, kime karfl› ve kimden yana tav›r ald›¤›d›r. Onlar düzene karfl› emekçilerin özgürlü¤ü, bask› ve sömürüden kurtuluflu için, ülkenin ba¤›ms›zl›¤› için, eme¤in kurtuluflu ve sosyalizm için ortaya bir tav›r koymufllar, 123
bir partinin yoklu¤u koflullar›nda, flekilsiz bir sol harekettir söz konusu olan. Uzun bir süre için T‹P, ard›ndan onunla çat›flan MDD, gerçek bir partiden çok, de¤iflik e¤ilimden gruplar›, grupçuklar›, çevreleri, kiflileri toplayan flemsiye oluflumlard›r. Dönemin sol programlar› düzeni aflan programlar de¤ildir gerçekte. Ne amaç ve hedefleri, ne de çözüm yollar› ve araçlar› yönünden devrimci bir nitelik tafl›maktad›rlar. Düzeni reforme etmeye dayal› bu programlar, bununla uyumlu bir biçimde, düzen kurumlar›na dayal› çözümler peflindeydiler. Düzen ordusuna bel ba¤layan darbeci çözüm aray›fllar› ile düzen parlamentosuna bel ba¤layan anayasac› çözüm aray›fllar›, gerçekte burjuva sosyalizmi ortak paydas›nda birlefliyorlard›. Bundan dolay›d›r ki, egemen düflünce sistemi ve buna dayal› programlar üzerinden, biz bu dönemi burjuva sosyalizmi dönemi olarak tan›ml›yoruz, sol hareketin tarihine iliflkin de¤erlendirmelerimizde. Ama yine de kendine göre bir temizli¤i, safl›¤› ve içtenli¤i olan bir dönemdir bu. Burjuva sosyalizmi nitelemesi burada bir suçlamadan çok dönemin nesnel bir de¤erlendirmesi olarak alg›lanmal›d›r. O dönemin sol hareketinin kendi geliflmesi içerisinde ürettebildi¤i kimlik bu olabilmifltir. Hareket içinde orta s›n›ftan gelme ayd›nlar›n, kendi s›n›fsal konumlar›n›n ufkunu aflamayan bir ideoloji ve politik tutumla belirledi¤i bir perspektif ve kimliktir bu. Ayr›flmalar dönemin sonuna do¤ru yaflan›yor. Düzene, düzen kurumlar›na karfl› tav›r ile devrimcilik ve kaba oportünist çizgideki ›srarl› tutumuyla reformizm, dönemin sonuna do¤ru giderek ayr›flmaya bafll›yor. Bu, bir yandan kitle hareketindeki geliflmenin ve radikalleflmenin, öte yandan dünya sol hareketindeki iç çat›flmalar›n ideolojik bir yans›mas› olarak ortaya ç›k›yor. 122
Burada amac›m bu dönemin bir sol hareket tablosunu sunmak de¤il elbette. Amac›m, Türkiye’nin yak›n tarihindeki iki önemli yükselifl dönemiyle k›yaslama içinde, ‘90’l› y›llar›n devrimcili¤inin zorlu koflullar› hakk›nda bir fikir vermek ve bunu yoldafllar›m›z›n sergiledi¤i örnek devrimci yaflam›n anlam›na ba¤lamakt›r. Bu dönemde, ‘60’l› y›llarda, sosyal mücadeleler içinde sosyalizmden ve emekten yana tav›r almak, bu u¤urda kendini ortaya koymak gerçekte çok zor de¤il. Mücadelenin genel ak›fl› ve etkisi alt›nda neredeyse kendili¤inden yaflanan bir durum bu. Dönemin genel koflullar›, bu koflullardan beslenen genel iyimserlik atmosferinde, bu heyecan ve mutluluk verici, düflünsel ve manevi olarak insan› zenginlefltiren bir tutum ve tercih. Bu dönemin sonunda ortaya ç›kan devrimciler düzen karfl›t› bir konuma kay›yorlar. Gerçi eskiyi tam olarak aflamad›klar› gibi mücadelenin yolu ve yönteminde de yanl›fla düflüyorlar, kitlelerden kopuyorlar. Ama kal›c› olan, gelece¤e kalan yan bu de¤il. Bu kusur, çok geçmeden, ‘71’den yaln›zca üç sene sonra afl›lm›flt›r. Burada kal›c› olan, özgürlük ve ba¤›ms›zl›k için, eme¤in kurtuluflu ve sosyalizm için savaflt›¤›na inanan devrimcilerin ortaya ç›kmalar›, kurulu düzene kafa tutmalar› ve gerekti¤inde bu u¤urda kendilerini feda etmeleridir. Kal›c› olan, gelece¤e kalan budur. Bizim Denizler’e, Mahirler’e, Kaypakkaya’ya sahip ç›kmam›z›n gerisinde de bu vard›r. Mesele o gün onlar›n hangi ideolojiyi savundu¤u, hangi yolu do¤ru buldu¤u de¤il, kime karfl› ve kimden yana tav›r ald›¤›d›r. Onlar düzene karfl› emekçilerin özgürlü¤ü, bask› ve sömürüden kurtuluflu için, ülkenin ba¤›ms›zl›¤› için, eme¤in kurtuluflu ve sosyalizm için ortaya bir tav›r koymufllar, 123
kendilerini böyle tan›mlam›fllar, bu u¤urda fedakarca ve gözüpek bir biçimde kavgaya at›lm›fllard›r. Önemli olan, kal›c› olan, bugüne kalan budur, bu devrimci tav›r ve tutumdur. Bu dönem, adlar› bugün hala canl› bir biçimde yaflayan, mücadelede sembolleflen yi¤it devrimciler ç›kard›. Bunlar sosyal mücadeleler içerisinde yetiflmifl devrimcilerdi. Deniz Gezmifl bir ö¤renci lideridir. Mahir Çayan bir ö¤renci lideridir ve ö¤renci hareketi içerisinde bir teorisyendir ayn› zamanda. Kelimenin olumlu anlam›yla, o büyük hareketlili¤in ak›l hocalar›ndan biridir. Deniz Gezmifl daha çok bir militand›r, soka¤a ç›k›p, elini kald›r›p, arkas›na kitleleri takand›r. Mahir Çayan biraz daha geri planda duran, ama ö¤renci hareketi içerisinde özel bir düflünsel yönlendirci gücü, a¤›rl›¤› olan bir genç liderdir. ‹brahim Kaypakkaya, daha lise ça¤lar›ndan itibaren o dönemin sosyal hareketlili¤i içerisinde yer alan genç bir devrimcidir. Bunlara kendi alanlar›nda birer gençlik lideri olan öteki birçok genç devrimciyi ekleyebilirsiniz. fiunu vurgulamak istiyorum. Bu devrimciler yayg›n ve çok yönlü kitle mücadeleleri içerisinde yetifliyorlar. Ö¤renci haklar› için sokaklara döküldükleri gibi, 6. Filo'ya karfl› da alanlara ç›k›yorlar. Kendi sorunlar› ile toplumun sorunlar›, kendi mücadeleleri ile emekçilerin mücadeleleri aras›nda dolays›z düflünsel ve pratik ba¤lar kuruyorlar. ‹brahim Kaypakkaya gidip Trakya’daki köylü çal›flmas›na ve hareketlerine kat›l›yor. Di¤erleri için de bu bir siyasal çal›flma ve davran›fl biçimidir. Grevleri destekliyorlar, köylü hareketlerine kat›l›yorlar. 15-16 Haziran Direnifli gerçekleflti¤inde, Dev-Gençliler bu büyük iflçi baflkald›r›s›na etkin biçimde kat›l›yorlar. Devrimciler sadece o dönemin sosyal hareketlili¤inden 124
moral ve güç almakla kalm›yorlar, bizzat bunun içinde yetifliyorlar, kimliklerini bunun içinde buluyorlar. Bu yönüyle kolay ve verimli, e¤itici ve gelifltirici bir dönem bu. Güzel bir ortam, coflkulu bir ortam. Elbette o dönemin mücadeleleri de karfl›-devrimin, devlet merkezli faflist bask› ve terörün hedefi oluyordu. Amerikan 6. Filosu’na karfl› direnen göstericileri katleden dönemin fleriatç›lar›n› bizzat devlet Komünizmle Mücadele Dernekleri üzerinden örgütlüyor, dönemin devrimcilerini ve sosyal mücadelelerini sakatlamak, bo¤mak için kullan›yordu. Türkefl’in faflist kamplar› o dönemde kuruldu. Faflist katliam çeteleri ilk olarak o dönem gençli¤inin üzerine sal›nd›lar. Peflpefle devrimciler katledilmeye baflland›. Devlet ayg›t› kullan›larak sosyal mücadeleler üzerinde bask› ve terör estirildi. Ve bu terör dalgas› sonuçta 12 Mart askeri faflist darbesine, balyoz harekatlar›na, devrimcilere karfl› vahfli bir sürek av›na vard›r›ld›. Benim “kolayl›k”tan kast›m elbette bu de¤il. Ben o dönemin dünya çap›nda ve Türkiye’de egemen genel iyimser atmosferinden sözediyorum. Rüzgar›n dünya çap›nda devrimden, kurtulufl mücadelelerinden ve sosyalizmden yana esmesini vurgulamak istiyorum. Rüzgar›n dünya ölçüsünde kurulu düzene karfl› devrimden yana esti¤i bir tarihi dönemde devrimci olman›n, devrim mücadelesine kat›lman›n, kendini bu u¤urda ortaya koyman›n özel güçlükler tafl›mad›¤›n› vurgulamak istiyorum. Cumhuriyet Türkiye’si tarihinde efli görülmemifl bir kitlesel hareketlili¤e ve devrimci yükselifle sahne olan ‘70’li y›llar, ‘74-’80 dönemi, devrimci mücadeleye kitlesel ve coflkulu kat›l›m bak›m›ndan hiçbir dönemle k›yaslanamaz ölçüde elveriflli, ayn› anlama gelmek üzere 125
kendilerini böyle tan›mlam›fllar, bu u¤urda fedakarca ve gözüpek bir biçimde kavgaya at›lm›fllard›r. Önemli olan, kal›c› olan, bugüne kalan budur, bu devrimci tav›r ve tutumdur. Bu dönem, adlar› bugün hala canl› bir biçimde yaflayan, mücadelede sembolleflen yi¤it devrimciler ç›kard›. Bunlar sosyal mücadeleler içerisinde yetiflmifl devrimcilerdi. Deniz Gezmifl bir ö¤renci lideridir. Mahir Çayan bir ö¤renci lideridir ve ö¤renci hareketi içerisinde bir teorisyendir ayn› zamanda. Kelimenin olumlu anlam›yla, o büyük hareketlili¤in ak›l hocalar›ndan biridir. Deniz Gezmifl daha çok bir militand›r, soka¤a ç›k›p, elini kald›r›p, arkas›na kitleleri takand›r. Mahir Çayan biraz daha geri planda duran, ama ö¤renci hareketi içerisinde özel bir düflünsel yönlendirci gücü, a¤›rl›¤› olan bir genç liderdir. ‹brahim Kaypakkaya, daha lise ça¤lar›ndan itibaren o dönemin sosyal hareketlili¤i içerisinde yer alan genç bir devrimcidir. Bunlara kendi alanlar›nda birer gençlik lideri olan öteki birçok genç devrimciyi ekleyebilirsiniz. fiunu vurgulamak istiyorum. Bu devrimciler yayg›n ve çok yönlü kitle mücadeleleri içerisinde yetifliyorlar. Ö¤renci haklar› için sokaklara döküldükleri gibi, 6. Filo'ya karfl› da alanlara ç›k›yorlar. Kendi sorunlar› ile toplumun sorunlar›, kendi mücadeleleri ile emekçilerin mücadeleleri aras›nda dolays›z düflünsel ve pratik ba¤lar kuruyorlar. ‹brahim Kaypakkaya gidip Trakya’daki köylü çal›flmas›na ve hareketlerine kat›l›yor. Di¤erleri için de bu bir siyasal çal›flma ve davran›fl biçimidir. Grevleri destekliyorlar, köylü hareketlerine kat›l›yorlar. 15-16 Haziran Direnifli gerçekleflti¤inde, Dev-Gençliler bu büyük iflçi baflkald›r›s›na etkin biçimde kat›l›yorlar. Devrimciler sadece o dönemin sosyal hareketlili¤inden 124
moral ve güç almakla kalm›yorlar, bizzat bunun içinde yetifliyorlar, kimliklerini bunun içinde buluyorlar. Bu yönüyle kolay ve verimli, e¤itici ve gelifltirici bir dönem bu. Güzel bir ortam, coflkulu bir ortam. Elbette o dönemin mücadeleleri de karfl›-devrimin, devlet merkezli faflist bask› ve terörün hedefi oluyordu. Amerikan 6. Filosu’na karfl› direnen göstericileri katleden dönemin fleriatç›lar›n› bizzat devlet Komünizmle Mücadele Dernekleri üzerinden örgütlüyor, dönemin devrimcilerini ve sosyal mücadelelerini sakatlamak, bo¤mak için kullan›yordu. Türkefl’in faflist kamplar› o dönemde kuruldu. Faflist katliam çeteleri ilk olarak o dönem gençli¤inin üzerine sal›nd›lar. Peflpefle devrimciler katledilmeye baflland›. Devlet ayg›t› kullan›larak sosyal mücadeleler üzerinde bask› ve terör estirildi. Ve bu terör dalgas› sonuçta 12 Mart askeri faflist darbesine, balyoz harekatlar›na, devrimcilere karfl› vahfli bir sürek av›na vard›r›ld›. Benim “kolayl›k”tan kast›m elbette bu de¤il. Ben o dönemin dünya çap›nda ve Türkiye’de egemen genel iyimser atmosferinden sözediyorum. Rüzgar›n dünya çap›nda devrimden, kurtulufl mücadelelerinden ve sosyalizmden yana esmesini vurgulamak istiyorum. Rüzgar›n dünya ölçüsünde kurulu düzene karfl› devrimden yana esti¤i bir tarihi dönemde devrimci olman›n, devrim mücadelesine kat›lman›n, kendini bu u¤urda ortaya koyman›n özel güçlükler tafl›mad›¤›n› vurgulamak istiyorum. Cumhuriyet Türkiye’si tarihinde efli görülmemifl bir kitlesel hareketlili¤e ve devrimci yükselifle sahne olan ‘70’li y›llar, ‘74-’80 dönemi, devrimci mücadeleye kitlesel ve coflkulu kat›l›m bak›m›ndan hiçbir dönemle k›yaslanamaz ölçüde elveriflli, ayn› anlama gelmek üzere 125
kolay y›llar. Devrimcilik neredeyse kendili¤inden bir olayd› bu y›llarda. Rüzgar kap›lan› önüne kat›p mücadele alan›na sürüyor, devrimci mücadeleye kitlesel kat›l›m y›ldan y›la büyüdükçe büyüyordu. ‘60’l› y›llarda insanlar hiç de¤ilse önce kitap-roman okuyorlar, önce bir fleyler ö¤reniyor ve düflünsel olarak irdeliyor, ard›ndan giderek bir tercih yap›yorlard›. ‘70’lerde buna bile ihtiyaç kalmad›, prati¤in etkisi ve sürükleyicili¤i alt›nda kitlesel çapta bir kat›l›m vard› devrimci mücadele saflar›na. Çok güçlü bir sosyal uyan›fl, güçlü bir devrimci eylem dalgas›yd› söz konusu olan. Dönemin toplumsal uyan›fl›n› 12 Mart faflizmine tepki ve ‘71 direniflinin moral gücü ve etkisi tamaml›yordu. Dönemin uluslararas› ortam›n›n elverifllili¤i bütün bunlar› ayr›ca tamaml›yordu. Çin Hindi’nde ve Afrika’da ulusal kurtulufl mücadelelerinin emperyalizme ve sömürgecili¤e karfl› birbirini izleyen zaferleri dünya ölçüsünde devrimci bir rüzgar estiriyordu. Bütün bunlar›n birleflik etkisi alt›nda Türkiye’de devrimcilik neredeyse kendili¤inden bir olayd›. Do¤ru dürüst bir ideolojik temeli olmayan, ilan edilmifl programlar› ve tan›mlanm›fl aç›k bir stratejik çizgileri olmayan tek tek ak›mlar, buna ra¤men yüzbinleri bulan insan kitlelerini etkiliyorlard›. Dev-Yol buna bir örnektir. TDKP ve Kurtulufl kendi çap›nda buna birer örnektirler. Bunlara yine son derece güçlü olan baz› reformist ak›mlar› ve bu arada Kürt ak›mlar›n› da ekleyiniz, bu dönemin muazzam sol kitle potansiyeli ve devrimclik iddias› tafl›yan önemli kadro gücü konusunda yeterli bir fikir verecektir size. Sol gruplar birbirlerini flöyle ya da böyle niteleseler de, flu veya bu partinin (buna TKP, TS‹P vb. ak›mlar da dahil) etkisi alt›ndaki kitleler kendilerini sisteme karfl› devrimin, sosyalizmin, bir baflka 126
toplumsal sistemin taraftarlar› olarak görüyorlard›. Buradan bakt›¤›n›z zaman, muazzam bir kitlesel ve kadrosal güç vard› ortada. Dolay›s›yla devrimcili¤i seçmek herhangi güçlük tafl›mak bir yana, kitlesel çapta bir e¤ilim olarak döneme damgas›n› vuruyordu. ‹nsanlar akflam yaz›ya, afifle ç›kt›klar› ya da bir yerde nöbet tuttuklar› zaman, her an vurma ve vurulma durumlar›yla karfl›laflacaklar›n› biliyorlard› ve bu hiçbir biçimde sorun de¤ildi, kimsenin gözü bunlar› görmüyordu. Gündelik olarak 10-15 kiflinin öldü¤ü dönemler yafland›, ama bu ne kimsenin h›z›n› kesiyor, ne devrimcik tercihini etkiliyordu. Döneklik, kaçakl›k, mücadeleyi b›rakmak, tam da bu devrimci yükselifli ac›mas›zca ezmek için gündeme getirlen 12 Eylül faflist askeri darbesinin ard›ndan yaflanan sorunlar oldu. Darbe öncesinde, dönemin yükselifli içerisinde ve bu yükselifl sürüyorken bunlar rastlanan türden olaylar de¤ildi. Umut, güç ve moral veren görkemli bir yükselifl dönemiydi söz konusu olan. Dünyada da yükselifl yaflan›yordu, bunu daha önce de hat›rlatt›m. Vietnam, Kamboçya, Laos zafer kazanm›flt›. Portekiz sömürgelerde peflpefle yeniliyordu. Baflka ülkelerde sosyal mücadeleler vard›, sistem zorlan›yordu çeflitli bak›mlardan. Dünyada da hava oldukça olumluydu ve iyimserlik doluydu. Dolay›s›yla bu dönemde devrimcilik yapmak en ola¤an ifllerden biriydi. Sosyalkültürel ortam›n›z uygunsa, gericilik özel bir ideolojikpolitik çabayla sizi kuflatmam›flsa, do¤al bir biçimde devrimci oluyordunuz. fiu veya bu kentte, yörede ve köyde insanlar› devrimci yapmak için çok özel bir örgütsel çaba da gerekmiyordu, devrimci bir ö¤rencinin kendi yöresindeki birkaç haftal›k tatilinin bile o yörenin gençlerini devrimci mücadeleye çekmeye yetebildi¤i bir 127
kolay y›llar. Devrimcilik neredeyse kendili¤inden bir olayd› bu y›llarda. Rüzgar kap›lan› önüne kat›p mücadele alan›na sürüyor, devrimci mücadeleye kitlesel kat›l›m y›ldan y›la büyüdükçe büyüyordu. ‘60’l› y›llarda insanlar hiç de¤ilse önce kitap-roman okuyorlar, önce bir fleyler ö¤reniyor ve düflünsel olarak irdeliyor, ard›ndan giderek bir tercih yap›yorlard›. ‘70’lerde buna bile ihtiyaç kalmad›, prati¤in etkisi ve sürükleyicili¤i alt›nda kitlesel çapta bir kat›l›m vard› devrimci mücadele saflar›na. Çok güçlü bir sosyal uyan›fl, güçlü bir devrimci eylem dalgas›yd› söz konusu olan. Dönemin toplumsal uyan›fl›n› 12 Mart faflizmine tepki ve ‘71 direniflinin moral gücü ve etkisi tamaml›yordu. Dönemin uluslararas› ortam›n›n elverifllili¤i bütün bunlar› ayr›ca tamaml›yordu. Çin Hindi’nde ve Afrika’da ulusal kurtulufl mücadelelerinin emperyalizme ve sömürgecili¤e karfl› birbirini izleyen zaferleri dünya ölçüsünde devrimci bir rüzgar estiriyordu. Bütün bunlar›n birleflik etkisi alt›nda Türkiye’de devrimcilik neredeyse kendili¤inden bir olayd›. Do¤ru dürüst bir ideolojik temeli olmayan, ilan edilmifl programlar› ve tan›mlanm›fl aç›k bir stratejik çizgileri olmayan tek tek ak›mlar, buna ra¤men yüzbinleri bulan insan kitlelerini etkiliyorlard›. Dev-Yol buna bir örnektir. TDKP ve Kurtulufl kendi çap›nda buna birer örnektirler. Bunlara yine son derece güçlü olan baz› reformist ak›mlar› ve bu arada Kürt ak›mlar›n› da ekleyiniz, bu dönemin muazzam sol kitle potansiyeli ve devrimclik iddias› tafl›yan önemli kadro gücü konusunda yeterli bir fikir verecektir size. Sol gruplar birbirlerini flöyle ya da böyle niteleseler de, flu veya bu partinin (buna TKP, TS‹P vb. ak›mlar da dahil) etkisi alt›ndaki kitleler kendilerini sisteme karfl› devrimin, sosyalizmin, bir baflka 126
toplumsal sistemin taraftarlar› olarak görüyorlard›. Buradan bakt›¤›n›z zaman, muazzam bir kitlesel ve kadrosal güç vard› ortada. Dolay›s›yla devrimcili¤i seçmek herhangi güçlük tafl›mak bir yana, kitlesel çapta bir e¤ilim olarak döneme damgas›n› vuruyordu. ‹nsanlar akflam yaz›ya, afifle ç›kt›klar› ya da bir yerde nöbet tuttuklar› zaman, her an vurma ve vurulma durumlar›yla karfl›laflacaklar›n› biliyorlard› ve bu hiçbir biçimde sorun de¤ildi, kimsenin gözü bunlar› görmüyordu. Gündelik olarak 10-15 kiflinin öldü¤ü dönemler yafland›, ama bu ne kimsenin h›z›n› kesiyor, ne devrimcik tercihini etkiliyordu. Döneklik, kaçakl›k, mücadeleyi b›rakmak, tam da bu devrimci yükselifli ac›mas›zca ezmek için gündeme getirlen 12 Eylül faflist askeri darbesinin ard›ndan yaflanan sorunlar oldu. Darbe öncesinde, dönemin yükselifli içerisinde ve bu yükselifl sürüyorken bunlar rastlanan türden olaylar de¤ildi. Umut, güç ve moral veren görkemli bir yükselifl dönemiydi söz konusu olan. Dünyada da yükselifl yaflan›yordu, bunu daha önce de hat›rlatt›m. Vietnam, Kamboçya, Laos zafer kazanm›flt›. Portekiz sömürgelerde peflpefle yeniliyordu. Baflka ülkelerde sosyal mücadeleler vard›, sistem zorlan›yordu çeflitli bak›mlardan. Dünyada da hava oldukça olumluydu ve iyimserlik doluydu. Dolay›s›yla bu dönemde devrimcilik yapmak en ola¤an ifllerden biriydi. Sosyalkültürel ortam›n›z uygunsa, gericilik özel bir ideolojikpolitik çabayla sizi kuflatmam›flsa, do¤al bir biçimde devrimci oluyordunuz. fiu veya bu kentte, yörede ve köyde insanlar› devrimci yapmak için çok özel bir örgütsel çaba da gerekmiyordu, devrimci bir ö¤rencinin kendi yöresindeki birkaç haftal›k tatilinin bile o yörenin gençlerini devrimci mücadeleye çekmeye yetebildi¤i bir 127
dönemdi bu. Ama bu dönem ayn› zamanda s›¤ bir dönemdi de. Bilinç gerçekten son derece s›n›rl› ve köksüzdü. Bilinç ço¤u durumda neredesye salt bir siyasal tercihten ibaretti, kafalarda çok az fley vard›. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda ‘60’l› y›llara göre çok büyük bir gerileme vard›. ‘60’l› y›llar bir ayd›nlanma dönemiydi. ‘70’li y›llar ise tersinden, deyimi hofl görünüz ve do¤ru anlay›n›z, bir tür cahilleflme dönemiydi. Mücadeleye özellikle ‘76-77’den sonra kat›lanlar gerçekten okumaya pek az vakit buldular, buna gerek de görmediler. Kendi grup gazetelerini okumakl› s›n›rl› bir e¤itimle mücadeleye kendini adayan bu insanlar gerçekte genellikle cahil kal›yorlard›. Bu bir bilinçsizlik durumuydu. Bilinç faktörünü burada politik bir tercih ve kuru bir inanç olarak de¤il de, bir dünya görüflünün ve onun de¤erler sisteminin edinilmesi ve içsellefltirilmesi olarak anlamak gerekir. Buradan bak›ld›¤›nda, devrimci bilinçte büyük bir gerileme, bir s›¤laflma ve cahilleflme dönemidir bu ayn› zamanda. Bu kendini dönemin öncü olmak iddias›ndaki ak›mlar› üzerinden de, onlar›n sözde önderlik kadrolar› üzerinden de bütün aç›kl›¤› ile ortaya koyuyordu. Bu bak›m›ndan da ‘70’li y›llar ‘60’l› y›llar›n çok gerisindedir. ‘60’li y›llarda öncülük iddias› tafl›yanlar hiç de¤ilse bunu ortaya bir teorik çerçeve ve stratejik çizgi koyarak yap›yorlard›. Buna iliflkin güçlü tart›flmalar yürütülüyor, stretejiler tart›fl›l›yordu. ‘70’li y›llarda bu çapta bir önderlik de ortaya ç›kmad›. TDKP’nin bugünden bakt›¤›m›zda çok ilkel görünen görüflleri o dönem ortal›¤› sarsabiliyordu. TDKP ‘90’l› y›llarda o dönemin program›n› yeniden yay›nlayacak gücü bulamad› kendisinde. Oysa zaman›nda, ‘70’li y›llarda bu program 128
öteki baz› ak›mlar için önemli bir s›k›nt› kayna¤›yd›. Bu, dönemin ideolojik düzeyi konusunda bir fikir verebilir. Bir baflka çarp›c› örnek; ‘60’l› y›llarda genç bir devrimcinin, ‹brahim Kaypakkaya’n›n (öldü¤ünde henüz yaln›zca 23 yafl›ndayd›) ortaya koydu¤u düflüncelere ‘70’li y›llarda T‹KKO’cu ak›mlar neredeyse hiçbir fley ekleyemediler. Hala da Kaypakkaya’n›n deneyim ve birikim bak›m›ndan en genç oldu¤u bir dönemde yazd›klar›yla idare ediyorlar. Bunlar salt dogmatizmin de¤il, bunu da koflullayan bir etken olarak, ideolojik düzeyin ne kadar geri oldu¤unun bir göstergesi say›lmal›d›r. Ama binlerce, onbinlerce devrimcinin mücadeleye coflkuyla, gözünü k›rpmadan at›lmas›na hiç de engel de¤ildi bu zaafiyetler. Devrimcilik kitlesel çapta bir e¤ilimdi bu dönem. Prati¤in önplanda oldu¤u ve herfleyi belirledi¤i coflkulu bir mücadele dönemiydi bu. Özetle devrimcilik bu dönemde zor bir tercih de¤il, tersine her aç›dan kolay, neredeyse kendili¤inden kitlesel bir e¤ilimdi. ‘90’l› y›llarda ve bugün bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcili¤in ne anlama geldi¤ini ve ne ifade etti¤ini do¤ru anlamak ve yerli yerine oturtabilmek için, bütün bunlar› gözününde bulundurmak gerekir. Herfleye ra¤men iyimserli¤in korundu¤u bir ara dönem Yeni döneme, ‘87 sonras› dönem geliyoruz. Neden ‘87 sonras›? Çünkü 12 Eylül döneminin ard›ndan, iflçi ve ö¤renci hareketinde ilk önemli eylemli k›p›rdan›fllar›n ortaya ç›kt›¤› bir tarihi iflaretliyor 1987 y›l›. Bu ayn› ‘87 y›l› ayn› zamanda EK‹M’in siyasal mücadele sahnesine 129
dönemdi bu. Ama bu dönem ayn› zamanda s›¤ bir dönemdi de. Bilinç gerçekten son derece s›n›rl› ve köksüzdü. Bilinç ço¤u durumda neredesye salt bir siyasal tercihten ibaretti, kafalarda çok az fley vard›. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda ‘60’l› y›llara göre çok büyük bir gerileme vard›. ‘60’l› y›llar bir ayd›nlanma dönemiydi. ‘70’li y›llar ise tersinden, deyimi hofl görünüz ve do¤ru anlay›n›z, bir tür cahilleflme dönemiydi. Mücadeleye özellikle ‘76-77’den sonra kat›lanlar gerçekten okumaya pek az vakit buldular, buna gerek de görmediler. Kendi grup gazetelerini okumakl› s›n›rl› bir e¤itimle mücadeleye kendini adayan bu insanlar gerçekte genellikle cahil kal›yorlard›. Bu bir bilinçsizlik durumuydu. Bilinç faktörünü burada politik bir tercih ve kuru bir inanç olarak de¤il de, bir dünya görüflünün ve onun de¤erler sisteminin edinilmesi ve içsellefltirilmesi olarak anlamak gerekir. Buradan bak›ld›¤›nda, devrimci bilinçte büyük bir gerileme, bir s›¤laflma ve cahilleflme dönemidir bu ayn› zamanda. Bu kendini dönemin öncü olmak iddias›ndaki ak›mlar› üzerinden de, onlar›n sözde önderlik kadrolar› üzerinden de bütün aç›kl›¤› ile ortaya koyuyordu. Bu bak›m›ndan da ‘70’li y›llar ‘60’l› y›llar›n çok gerisindedir. ‘60’li y›llarda öncülük iddias› tafl›yanlar hiç de¤ilse bunu ortaya bir teorik çerçeve ve stratejik çizgi koyarak yap›yorlard›. Buna iliflkin güçlü tart›flmalar yürütülüyor, stretejiler tart›fl›l›yordu. ‘70’li y›llarda bu çapta bir önderlik de ortaya ç›kmad›. TDKP’nin bugünden bakt›¤›m›zda çok ilkel görünen görüflleri o dönem ortal›¤› sarsabiliyordu. TDKP ‘90’l› y›llarda o dönemin program›n› yeniden yay›nlayacak gücü bulamad› kendisinde. Oysa zaman›nda, ‘70’li y›llarda bu program 128
öteki baz› ak›mlar için önemli bir s›k›nt› kayna¤›yd›. Bu, dönemin ideolojik düzeyi konusunda bir fikir verebilir. Bir baflka çarp›c› örnek; ‘60’l› y›llarda genç bir devrimcinin, ‹brahim Kaypakkaya’n›n (öldü¤ünde henüz yaln›zca 23 yafl›ndayd›) ortaya koydu¤u düflüncelere ‘70’li y›llarda T‹KKO’cu ak›mlar neredeyse hiçbir fley ekleyemediler. Hala da Kaypakkaya’n›n deneyim ve birikim bak›m›ndan en genç oldu¤u bir dönemde yazd›klar›yla idare ediyorlar. Bunlar salt dogmatizmin de¤il, bunu da koflullayan bir etken olarak, ideolojik düzeyin ne kadar geri oldu¤unun bir göstergesi say›lmal›d›r. Ama binlerce, onbinlerce devrimcinin mücadeleye coflkuyla, gözünü k›rpmadan at›lmas›na hiç de engel de¤ildi bu zaafiyetler. Devrimcilik kitlesel çapta bir e¤ilimdi bu dönem. Prati¤in önplanda oldu¤u ve herfleyi belirledi¤i coflkulu bir mücadele dönemiydi bu. Özetle devrimcilik bu dönemde zor bir tercih de¤il, tersine her aç›dan kolay, neredeyse kendili¤inden kitlesel bir e¤ilimdi. ‘90’l› y›llarda ve bugün bilinçli, inançl› ve soluklu devrimcili¤in ne anlama geldi¤ini ve ne ifade etti¤ini do¤ru anlamak ve yerli yerine oturtabilmek için, bütün bunlar› gözününde bulundurmak gerekir. Herfleye ra¤men iyimserli¤in korundu¤u bir ara dönem Yeni döneme, ‘87 sonras› dönem geliyoruz. Neden ‘87 sonras›? Çünkü 12 Eylül döneminin ard›ndan, iflçi ve ö¤renci hareketinde ilk önemli eylemli k›p›rdan›fllar›n ortaya ç›kt›¤› bir tarihi iflaretliyor 1987 y›l›. Bu ayn› ‘87 y›l› ayn› zamanda EK‹M’in siyasal mücadele sahnesine 129
ç›kt›¤› tarihi de iflaretliyor. Bu bir rastlant› gibi görünse de, daha derinden bak›ld›¤›nda, gerçekte hiç de öyle de¤il. Burada bir rastlant›dan çok anlaml› bir çak›flma, mant›ksal bir paralellik var. Yeni bir dönem bafl›nda, geçmifl dönem, yenilgi dönemi üzerinden yaflanan bir iç hesaplaflma, ayr›flma ve yeniden saflaflma söz konusu burada. Yenilgi döneminin muhasebesi, bu denli a¤›r ve kolay bir yenilgiye yolaçan ideolojik-politik ve örgütsel zaaflar›n de¤erlendirilmesi, tam da bu yeni dönemin bafl›nda, temel önemde bir ihtiyaçt›. Buna yaklafl›m ise ilkesel önemde bir ayr›m noktas›... Yeni bir dönem bafllamaktayd›. Bu yeni döneme geçmifl dönemin sorumlulu¤unu tafl›yanlar kald›klar› yerden mi kat›lacaklard›, yoksa geçmifl dönemin devrimci elefltirel bir de¤erlendirilmesi temelinde kendilerini devrimci temeller üzerinde yenilemifl olarak m›? Bu, dönemin iç ayr›flmas›n› ve saflaflmas›n› belirleyen, oportünizm ile ciddi ve sorumlu devrimcili¤i ayr›flt›ran temel önemde bir ayr›m noktas›yd›. Biz bu ayr›flmada ikinci tutumu temsil ediyorduk ve bunun ürünü olan bir iç mücadelenin sonunda ortaya ç›kt›k. Dolay›s›yla, bugün TK‹P’de temsil edilen ve somutlanan komünist hareketin ortaya ç›k›fl› ile kitle hareketindeki yeni bir canlanman›n üstüste düflmesi, birbirinden ba¤›ms›z bu iki geliflmenin ayn› dönem içinde paralel yaflanmas›, bir rastlant› olmak bir yana anlaml› ve mant›ksal bir örtüflmeydi. ‘87 y›l›, bir yenilgi sonras› dönemin bafllang›c›n› iflaretliyordu. 12 Eylül yenilgisi son derece a¤›r bir tahribat yaratm›flt›. Örgütsel yap›lar çökmüfl ve hemen tümden da¤›lm›flt›. Fakat yenilginin as›l tahrip edici sonuçlar›, kendini ideolojik-politik alanda göstermekteydi. 130
Devrimden ve örgütten kaç›fl›n kitlesel boyutlarda yafland›¤› bu a¤›r tasfiye süreci, as›l y›k›c› sonuçlar›n› ideolojik-politik düzeyde de üretmiflti. Ortak paydas› liberalizm, devrimden ve örgütten kaç›fl olan güçlü bir tasfiyeci ak›m ç›karm›flt› ortaya. Tüm bunlara, yenilginin tüm bu a¤›r yüküne ve tahribat›na ra¤men, gene de ‘87 sonras›, hayli iyimser bir havan›n egemen oldu¤u bir dönemin bafllang›c›yd›. Zira bu bir silkinme, yeniden toparlanma dönemiydi. Bu do¤rultudaki çabalar do¤al olarak bir umut ve iyimserlik havas› oluflturuyordu. Kitle hareketi cephesindeki geliflmeler ise buna uygun bir d›fl atmosfer oluflturuyordu. ‹flçi hareketinde, ö¤renci hareketinde bir ilk canlanman›n heyecan verici örnekleri, Kürdistan’da ise bir uyan›fl vard›, tam bu s›ralar. Toparlanmay› kolaylaflt›ran ve h›zland›ran da bir bak›ma bu koflullard›. Öte yandan, yayg›n biçimde 12 Mart’tan ç›k›fl›n an›lar›yla bakman›n da getirdi¤i bir iyimserlikti bu ayn› zamanda. Hareket 12 Mart’ta da a¤›r bir biçimde ezilmiflti, fakat bu dönemden ç›k›fl›n hemen ard›ndan, ‘60’lardakini de aflan yeni bir devrimci yükselifl yaflanm›flt›. Bunun yeniden yaflanaca¤› beklentisinin güçlü oldu¤u, bundan da kaynaklanan bir iyimserli¤in hakim oldu¤u bir dönemdi. Ama bu iyimserli¤in üzerine ‘89 çöküflünün yaratt›¤› büyük uluslararas› sars›nt› bindi. Ekim Devrimi’yle bafllayan sürecin art›k biçimsel kal›nt› ve simgeler düzeyinde de terkedildi¤i bir geliflmeydi söz konusu olan. Bu dünya ölçüsünde büyük bir gericilik dalgas›n›n önünü açt›. Sosyalizmin bitti¤i, kapitalizmin ebedi ve olanakl› tek toplumsal sistem oldu¤unun kan›tland›¤›, dolay›s›yla “tarihin sonu”nun geldi¤i üzerine teorilerin bir ideolojik sald›r›, bir gericilik dalgas› halinde ortal›¤› 131
ç›kt›¤› tarihi de iflaretliyor. Bu bir rastlant› gibi görünse de, daha derinden bak›ld›¤›nda, gerçekte hiç de öyle de¤il. Burada bir rastlant›dan çok anlaml› bir çak›flma, mant›ksal bir paralellik var. Yeni bir dönem bafl›nda, geçmifl dönem, yenilgi dönemi üzerinden yaflanan bir iç hesaplaflma, ayr›flma ve yeniden saflaflma söz konusu burada. Yenilgi döneminin muhasebesi, bu denli a¤›r ve kolay bir yenilgiye yolaçan ideolojik-politik ve örgütsel zaaflar›n de¤erlendirilmesi, tam da bu yeni dönemin bafl›nda, temel önemde bir ihtiyaçt›. Buna yaklafl›m ise ilkesel önemde bir ayr›m noktas›... Yeni bir dönem bafllamaktayd›. Bu yeni döneme geçmifl dönemin sorumlulu¤unu tafl›yanlar kald›klar› yerden mi kat›lacaklard›, yoksa geçmifl dönemin devrimci elefltirel bir de¤erlendirilmesi temelinde kendilerini devrimci temeller üzerinde yenilemifl olarak m›? Bu, dönemin iç ayr›flmas›n› ve saflaflmas›n› belirleyen, oportünizm ile ciddi ve sorumlu devrimcili¤i ayr›flt›ran temel önemde bir ayr›m noktas›yd›. Biz bu ayr›flmada ikinci tutumu temsil ediyorduk ve bunun ürünü olan bir iç mücadelenin sonunda ortaya ç›kt›k. Dolay›s›yla, bugün TK‹P’de temsil edilen ve somutlanan komünist hareketin ortaya ç›k›fl› ile kitle hareketindeki yeni bir canlanman›n üstüste düflmesi, birbirinden ba¤›ms›z bu iki geliflmenin ayn› dönem içinde paralel yaflanmas›, bir rastlant› olmak bir yana anlaml› ve mant›ksal bir örtüflmeydi. ‘87 y›l›, bir yenilgi sonras› dönemin bafllang›c›n› iflaretliyordu. 12 Eylül yenilgisi son derece a¤›r bir tahribat yaratm›flt›. Örgütsel yap›lar çökmüfl ve hemen tümden da¤›lm›flt›. Fakat yenilginin as›l tahrip edici sonuçlar›, kendini ideolojik-politik alanda göstermekteydi. 130
Devrimden ve örgütten kaç›fl›n kitlesel boyutlarda yafland›¤› bu a¤›r tasfiye süreci, as›l y›k›c› sonuçlar›n› ideolojik-politik düzeyde de üretmiflti. Ortak paydas› liberalizm, devrimden ve örgütten kaç›fl olan güçlü bir tasfiyeci ak›m ç›karm›flt› ortaya. Tüm bunlara, yenilginin tüm bu a¤›r yüküne ve tahribat›na ra¤men, gene de ‘87 sonras›, hayli iyimser bir havan›n egemen oldu¤u bir dönemin bafllang›c›yd›. Zira bu bir silkinme, yeniden toparlanma dönemiydi. Bu do¤rultudaki çabalar do¤al olarak bir umut ve iyimserlik havas› oluflturuyordu. Kitle hareketi cephesindeki geliflmeler ise buna uygun bir d›fl atmosfer oluflturuyordu. ‹flçi hareketinde, ö¤renci hareketinde bir ilk canlanman›n heyecan verici örnekleri, Kürdistan’da ise bir uyan›fl vard›, tam bu s›ralar. Toparlanmay› kolaylaflt›ran ve h›zland›ran da bir bak›ma bu koflullard›. Öte yandan, yayg›n biçimde 12 Mart’tan ç›k›fl›n an›lar›yla bakman›n da getirdi¤i bir iyimserlikti bu ayn› zamanda. Hareket 12 Mart’ta da a¤›r bir biçimde ezilmiflti, fakat bu dönemden ç›k›fl›n hemen ard›ndan, ‘60’lardakini de aflan yeni bir devrimci yükselifl yaflanm›flt›. Bunun yeniden yaflanaca¤› beklentisinin güçlü oldu¤u, bundan da kaynaklanan bir iyimserli¤in hakim oldu¤u bir dönemdi. Ama bu iyimserli¤in üzerine ‘89 çöküflünün yaratt›¤› büyük uluslararas› sars›nt› bindi. Ekim Devrimi’yle bafllayan sürecin art›k biçimsel kal›nt› ve simgeler düzeyinde de terkedildi¤i bir geliflmeydi söz konusu olan. Bu dünya ölçüsünde büyük bir gericilik dalgas›n›n önünü açt›. Sosyalizmin bitti¤i, kapitalizmin ebedi ve olanakl› tek toplumsal sistem oldu¤unun kan›tland›¤›, dolay›s›yla “tarihin sonu”nun geldi¤i üzerine teorilerin bir ideolojik sald›r›, bir gericilik dalgas› halinde ortal›¤› 131
kaplad›¤› bir dönemdi bu. Bu gericilk dalgas›n›n en hararetli evresinde Türkiye’nin devrimcileri yine de iyimser ruh hallerini koruyorlard›, zira kendi topraklar›nda farkl› bir hava vard›. ‹flçi hareketi giderek büyüyordu, ‘87’deki ilk k›p›rdan›fllar ‘89’da büyük bir bahar dalgas›na dönüflmüfltü. Türkiye tarihinin en genifl kat›l›ml› iflçi hareketleri gerçeklefliyordu. Henüz geri, bar›flç›l biçimler içinde de olsa, söz konusu olan güçlü bir iflçi hareketi dalgas›yd›. Yasaklar›n fiilen çi¤nenmesine dayanan, kendi meflruiyetini eylemlili¤i ile yaratan bir hareketlilikti bu. Kürdistan’da da toplumun havas›n› gitgide daha çok etkileyen bir mücadele vard› ve güçlü bir biçimde gelifliyordu. Kürt hareketi ‘90’lar›n bafl›nda Serhildan denilen kitle eylemlerini ortaya ç›karm›fl, o güne kadar gerilla hareketi olarak geliflen mücadele art›k politik kitle hareketiyle birleflmiflti. Yine ‘90’lar›n bafl›nda Türkiye’de beklenmedik bir sosyal dinamik, kamu çal›flanlar› hareketi gündeme girmiflti, eylem ve örgütlenme alan›nda h›zla mesafa katediyordu. Ve nihayet, ‘87’de bafllayan iflçi hareketinin doruk noktas› olarak Zonguldak madenci f›rt›nas› patlak vermiflti. Haftalar boyu süren ve kenti sürekli bir eylem alan›na çeviren madenci direnifli tüm Türkiye’nin ilgi oda¤› haline gelmiflti ve s›n›f hareketinin yeni düzeyine bir gösterge olarak alg›lan›yordu. ‘87-91 bafl›n› kapsayan bu çok yönlü kitle hareketlili¤i, Türkiye sol hareketini dünyada yaflanan sars›nt›n›n y›k›c› etkisinden bir süre için koruyan özel ortam› oluflturuyordu. Yine de bu dönemde dünyadaki geliflmelerden an›nda ve y›k›c› bir biçimde etkilenen bir kesim vard›. Bunlar solcu ayd›nlar ve revizyonist ak›ma mensup sol partilerin kadrolar›yd›. Sosyal mücadeleden 132
uzak, dünyadaki sars›nt›n›n düflünsel ve moral etkilerine ise son derece aç›k bu kesimler düflünsel, moral ve siyasal iddialar›n› h›zla bir yana b›rakarak düzenle bütünleflme yolunu tuttular. Uzun ony›llar boyunca kendilerini revizyonist çizgideki yozlaflm›fl Sovyet sistemine endekslemifl, ideolojik ve moral g›dalar›n› ülke topra¤›ndan çok buradan alm›fl bu çevrelerin geliflmeler karfl›s›nda ayakta kalmas› zaten beklenemezdi. Ama varl›¤›n› herfleye ra¤men kendi ülkesindeki sosyal mücadeleye borçlu olan, moral gücünü de buradan alan örgüt ve çevreler, içerdeki sosyal hareketlilik sayesinde ve bu geliflme seyrini korudu¤u sürece, dünyadaki sars›nt›n›n etkilerine bir süre için dayanmay› baflard›lar. ‘91’deki k›r›lma ve yeni tasfiyeci dalga Ama sonuçta ‘91 bafl›nda bu dalga k›r›ld› ve yerini kitle hareketinde h›zl› bir gerileme ve zay›flamaya b›rakt›. ‘91 Körfez Savafl› burada bir dönüm noktas› oldu. Savafl gerekçe gösterilerek iflçi hareketi dalgas› k›r›ld› ve o güne kadarki s›n›f hareketlili¤inin ortaya ç›kard›¤› öncü iflçi kufla¤› toplu tensikatlar yoluyla tasfiye edildi. ‹flçi hareketi bu sald›r› karfl›s›nda geri çekildi ve benzer ç›k›fl› o günden bugüne bir daha yaflayamad›. S›n›f eylemlilikleri elbette flu veya bu biçimde hep süregeldi; ama ‘87’de bafllayan, ‘89’da Bahar Eylemleri dalgas›na dönüflen ve Zonguldak madenci eylemiyle doru¤una ulaflan geliflme temposu ve düzeyi o günden bugüne bir daha yakalanamad›. Ö¤renci hareketi de zamanla darald›, k›s›rlaflt› ve giderek uzun y›llar için marjinal bir görünüm kazand›. Denebilir ki bir tek kamu çal›flanlar› hareketi herfleye ra¤men flu son 133
kaplad›¤› bir dönemdi bu. Bu gericilk dalgas›n›n en hararetli evresinde Türkiye’nin devrimcileri yine de iyimser ruh hallerini koruyorlard›, zira kendi topraklar›nda farkl› bir hava vard›. ‹flçi hareketi giderek büyüyordu, ‘87’deki ilk k›p›rdan›fllar ‘89’da büyük bir bahar dalgas›na dönüflmüfltü. Türkiye tarihinin en genifl kat›l›ml› iflçi hareketleri gerçeklefliyordu. Henüz geri, bar›flç›l biçimler içinde de olsa, söz konusu olan güçlü bir iflçi hareketi dalgas›yd›. Yasaklar›n fiilen çi¤nenmesine dayanan, kendi meflruiyetini eylemlili¤i ile yaratan bir hareketlilikti bu. Kürdistan’da da toplumun havas›n› gitgide daha çok etkileyen bir mücadele vard› ve güçlü bir biçimde gelifliyordu. Kürt hareketi ‘90’lar›n bafl›nda Serhildan denilen kitle eylemlerini ortaya ç›karm›fl, o güne kadar gerilla hareketi olarak geliflen mücadele art›k politik kitle hareketiyle birleflmiflti. Yine ‘90’lar›n bafl›nda Türkiye’de beklenmedik bir sosyal dinamik, kamu çal›flanlar› hareketi gündeme girmiflti, eylem ve örgütlenme alan›nda h›zla mesafa katediyordu. Ve nihayet, ‘87’de bafllayan iflçi hareketinin doruk noktas› olarak Zonguldak madenci f›rt›nas› patlak vermiflti. Haftalar boyu süren ve kenti sürekli bir eylem alan›na çeviren madenci direnifli tüm Türkiye’nin ilgi oda¤› haline gelmiflti ve s›n›f hareketinin yeni düzeyine bir gösterge olarak alg›lan›yordu. ‘87-91 bafl›n› kapsayan bu çok yönlü kitle hareketlili¤i, Türkiye sol hareketini dünyada yaflanan sars›nt›n›n y›k›c› etkisinden bir süre için koruyan özel ortam› oluflturuyordu. Yine de bu dönemde dünyadaki geliflmelerden an›nda ve y›k›c› bir biçimde etkilenen bir kesim vard›. Bunlar solcu ayd›nlar ve revizyonist ak›ma mensup sol partilerin kadrolar›yd›. Sosyal mücadeleden 132
uzak, dünyadaki sars›nt›n›n düflünsel ve moral etkilerine ise son derece aç›k bu kesimler düflünsel, moral ve siyasal iddialar›n› h›zla bir yana b›rakarak düzenle bütünleflme yolunu tuttular. Uzun ony›llar boyunca kendilerini revizyonist çizgideki yozlaflm›fl Sovyet sistemine endekslemifl, ideolojik ve moral g›dalar›n› ülke topra¤›ndan çok buradan alm›fl bu çevrelerin geliflmeler karfl›s›nda ayakta kalmas› zaten beklenemezdi. Ama varl›¤›n› herfleye ra¤men kendi ülkesindeki sosyal mücadeleye borçlu olan, moral gücünü de buradan alan örgüt ve çevreler, içerdeki sosyal hareketlilik sayesinde ve bu geliflme seyrini korudu¤u sürece, dünyadaki sars›nt›n›n etkilerine bir süre için dayanmay› baflard›lar. ‘91’deki k›r›lma ve yeni tasfiyeci dalga Ama sonuçta ‘91 bafl›nda bu dalga k›r›ld› ve yerini kitle hareketinde h›zl› bir gerileme ve zay›flamaya b›rakt›. ‘91 Körfez Savafl› burada bir dönüm noktas› oldu. Savafl gerekçe gösterilerek iflçi hareketi dalgas› k›r›ld› ve o güne kadarki s›n›f hareketlili¤inin ortaya ç›kard›¤› öncü iflçi kufla¤› toplu tensikatlar yoluyla tasfiye edildi. ‹flçi hareketi bu sald›r› karfl›s›nda geri çekildi ve benzer ç›k›fl› o günden bugüne bir daha yaflayamad›. S›n›f eylemlilikleri elbette flu veya bu biçimde hep süregeldi; ama ‘87’de bafllayan, ‘89’da Bahar Eylemleri dalgas›na dönüflen ve Zonguldak madenci eylemiyle doru¤una ulaflan geliflme temposu ve düzeyi o günden bugüne bir daha yakalanamad›. Ö¤renci hareketi de zamanla darald›, k›s›rlaflt› ve giderek uzun y›llar için marjinal bir görünüm kazand›. Denebilir ki bir tek kamu çal›flanlar› hareketi herfleye ra¤men flu son 133
y›llara kadar canl›l›¤›n› korumay› baflard›. Fakat o da genel atmosferi köklü biçimde etkileyecek güçte de¤ildi ve zaten zaman içerisinde o da reformist sendika bürokratlar› sayesinde dinamizmini kaybetti. Esas› itibar›yla hala da böyle bir dönemin içindeyiz. Arada daha çok da ‹stanbul’da geçici ve k›smi bir semt hareketlili¤i, bunun sars›c› bir örne¤i olarak Gazi Direnifli ve ertesi y›l onu izleyen baflar›l› ‘96 Ölüm Orucu Direnifli var. Bu dönemde geleneksel küçükburjuva sol gruplar›n semtler üzerinden s›n›rl› bir kitle deste¤i kazanmas› ve bunun etkisiyle abart›l› bir moral bulmas› var. Ama bu aldat›c› bir durumdu, böyle oldu¤u çok geçmeden herkes taraf›ndan anlafl›ld›. Bunu sakl› tutarak, s›n›f ve kitle hareketinin genel gidifli üzerinden bakarsan›z, ‘91’deki k›r›lmayla birlikte harekete egemen çizgi, kendini bir türlü aflamayarak döne döne tekrarlamaktan ibaret kald›. Dünyadaki yenilginin etkileri, Türkiye’deki sosyal hareketlili¤in zay›flamas›yla birlikte, kendini nihayet ve son derece y›k›c› bir biçimde göstermeye bafllad›. Zaman›nda “solda tasfiyecili¤in yeni dönemi” olarak tan›mlad›¤›m›z ikinci tasfiyeci dalga böylece bafllam›fl oldu. Umutlar yeniden ve bir kez daha y›k›c› bir biçimde k›r›ld›. ‘87 toparlanmas› döneminde mücadeleye kat›lan ve 12 Eylül öncesi dönemden kalan birçok insan h›zla saflar› terketmeye bafllad›. Bu büyük bir dökülme, mücadeleden kaç›fl ya da daha geri, giderek düzen içi mevzilere çekilme dönemidir. Devrimci örgüt, devrimci siyasal mücadele anlay›fl› h›zl› bir erozyona u¤rad›, devrimcili¤in gerektirdi¤i fedakarl›klara katlanma ve bedelleri ödeme birçok kifli ve çevre için giderek anlam›n› kaybetti. Bunu kiflilerden ve çevrelerden öteye, iyi-kötü bir 134
geçmifli olan grup ve partilerin ak›beti üzerinden örneklemek mümkün. Geliflmelerin etkisi alt›ndan TDKP, siyasal yaflam›n› devrimci bir çizgide ve bir yeralt› örgütü olarak sürdürecek gücü bulamad› kendinde, legale ç›karak reformist bir çizgi üzerinde EMEP’leflti. Böylece bar›flç›l, yumuflak, korunakl› bir alana, düzenin icazet alan›na geçilmifl oldu. Dev-Yol bir ak›m olarak zaten 12 Eylül süreci içinde, yani daha ilk yenilgi döneminde yozlaflm›fl ve liberalleflmiflti. Onu bu yeni tasfiyeci evrede benzer bir çizgi üzerinde Kurtulufl, TKEP vb. ak›mlar izledi. ‘87 sonras›nda bir süre için korunan devrimci söylemler bu ak›mlarca h›zla terkedildi, devrimci örgüt ve parti fikri ve prati¤i tümden bir yana b›rak›ld›. Sonu ÖDP’de Dev-Yol ve TKP art›klar›yla buluflma olan bir liberal tasfiye süreci içine girildi. Baz› parti ve gruplar ise bu dönemde neredeyse tümden tasfiye oldular. TKP-‹flçinin Sesi ve TKP-B bunun örnekleri oldular. PKK’n›n kendisine bugünkü ak›beti haz›rlayan “siyasal çözüm” çizgisine kaymas› yine bu döneme rastlar ve genel çizgilerini verdi¤im geliflmelerle s›k› s›k›ya ba¤lant›l› bir de¤iflimdir bu. Herfleye ra¤men devrimci hatt›n› korumaya çal›flan di¤er baz› gruplar›n da ayn› tasfiyeci dalgan›n etkisi alt›nda hangi savrulmalar› yaflad›¤›n› da biliyoruz, bunlar zaman›nda bas›n›m›zda irdelenip tart›fl›ld›. Bu denli y›k›c› bir tasfiye dönemiydi sözkonusu olan. Böyle üstten bakt›¤›n›zda, ilk dönemin iyimser devrimcili¤i ile son dönemin (‘91 k›r›lmas›n› izleyen dönemin) tasfiyecili¤inin temelinde, ülkedeki sosyal olaylar›n ak›fl›n›n oldu¤unu görürsünüz. 12 Eylül’deki büyük tasfiyeci y›k›m›n ard›ndan ‘87 sonras› bir umut, bir toparlanma, bir iyimserlik dönemiydi. Ama bu ömürsüz olmaya mahkumdu; zira geçmifli anlamaya, 135
y›llara kadar canl›l›¤›n› korumay› baflard›. Fakat o da genel atmosferi köklü biçimde etkileyecek güçte de¤ildi ve zaten zaman içerisinde o da reformist sendika bürokratlar› sayesinde dinamizmini kaybetti. Esas› itibar›yla hala da böyle bir dönemin içindeyiz. Arada daha çok da ‹stanbul’da geçici ve k›smi bir semt hareketlili¤i, bunun sars›c› bir örne¤i olarak Gazi Direnifli ve ertesi y›l onu izleyen baflar›l› ‘96 Ölüm Orucu Direnifli var. Bu dönemde geleneksel küçükburjuva sol gruplar›n semtler üzerinden s›n›rl› bir kitle deste¤i kazanmas› ve bunun etkisiyle abart›l› bir moral bulmas› var. Ama bu aldat›c› bir durumdu, böyle oldu¤u çok geçmeden herkes taraf›ndan anlafl›ld›. Bunu sakl› tutarak, s›n›f ve kitle hareketinin genel gidifli üzerinden bakarsan›z, ‘91’deki k›r›lmayla birlikte harekete egemen çizgi, kendini bir türlü aflamayarak döne döne tekrarlamaktan ibaret kald›. Dünyadaki yenilginin etkileri, Türkiye’deki sosyal hareketlili¤in zay›flamas›yla birlikte, kendini nihayet ve son derece y›k›c› bir biçimde göstermeye bafllad›. Zaman›nda “solda tasfiyecili¤in yeni dönemi” olarak tan›mlad›¤›m›z ikinci tasfiyeci dalga böylece bafllam›fl oldu. Umutlar yeniden ve bir kez daha y›k›c› bir biçimde k›r›ld›. ‘87 toparlanmas› döneminde mücadeleye kat›lan ve 12 Eylül öncesi dönemden kalan birçok insan h›zla saflar› terketmeye bafllad›. Bu büyük bir dökülme, mücadeleden kaç›fl ya da daha geri, giderek düzen içi mevzilere çekilme dönemidir. Devrimci örgüt, devrimci siyasal mücadele anlay›fl› h›zl› bir erozyona u¤rad›, devrimcili¤in gerektirdi¤i fedakarl›klara katlanma ve bedelleri ödeme birçok kifli ve çevre için giderek anlam›n› kaybetti. Bunu kiflilerden ve çevrelerden öteye, iyi-kötü bir 134
geçmifli olan grup ve partilerin ak›beti üzerinden örneklemek mümkün. Geliflmelerin etkisi alt›ndan TDKP, siyasal yaflam›n› devrimci bir çizgide ve bir yeralt› örgütü olarak sürdürecek gücü bulamad› kendinde, legale ç›karak reformist bir çizgi üzerinde EMEP’leflti. Böylece bar›flç›l, yumuflak, korunakl› bir alana, düzenin icazet alan›na geçilmifl oldu. Dev-Yol bir ak›m olarak zaten 12 Eylül süreci içinde, yani daha ilk yenilgi döneminde yozlaflm›fl ve liberalleflmiflti. Onu bu yeni tasfiyeci evrede benzer bir çizgi üzerinde Kurtulufl, TKEP vb. ak›mlar izledi. ‘87 sonras›nda bir süre için korunan devrimci söylemler bu ak›mlarca h›zla terkedildi, devrimci örgüt ve parti fikri ve prati¤i tümden bir yana b›rak›ld›. Sonu ÖDP’de Dev-Yol ve TKP art›klar›yla buluflma olan bir liberal tasfiye süreci içine girildi. Baz› parti ve gruplar ise bu dönemde neredeyse tümden tasfiye oldular. TKP-‹flçinin Sesi ve TKP-B bunun örnekleri oldular. PKK’n›n kendisine bugünkü ak›beti haz›rlayan “siyasal çözüm” çizgisine kaymas› yine bu döneme rastlar ve genel çizgilerini verdi¤im geliflmelerle s›k› s›k›ya ba¤lant›l› bir de¤iflimdir bu. Herfleye ra¤men devrimci hatt›n› korumaya çal›flan di¤er baz› gruplar›n da ayn› tasfiyeci dalgan›n etkisi alt›nda hangi savrulmalar› yaflad›¤›n› da biliyoruz, bunlar zaman›nda bas›n›m›zda irdelenip tart›fl›ld›. Bu denli y›k›c› bir tasfiye dönemiydi sözkonusu olan. Böyle üstten bakt›¤›n›zda, ilk dönemin iyimser devrimcili¤i ile son dönemin (‘91 k›r›lmas›n› izleyen dönemin) tasfiyecili¤inin temelinde, ülkedeki sosyal olaylar›n ak›fl›n›n oldu¤unu görürsünüz. 12 Eylül’deki büyük tasfiyeci y›k›m›n ard›ndan ‘87 sonras› bir umut, bir toparlanma, bir iyimserlik dönemiydi. Ama bu ömürsüz olmaya mahkumdu; zira geçmifli anlamaya, 135
onunla köklü bir hesaplaflmaya, bu temelde çok yönlü bir yenilenmeye, böylece çok geçmeden kendini gösterecek yeni güçlükleri gö¤üslemeye dayal› de¤ildi. Söz konusu olan kal›nan yerden eski kafayla ve eski biçimiyle devam etmeye kalkmakt›. Bunun bir yere götürmeyece¤ini, ya da ancak yeni tasfiyeci bozulma ve y›k›mlara götürece¤ini biz daha en bafltan söyledik ve çok geçmeden olaylar taraf›ndan do¤ruland›k. Zor bir dönemin devrimcileri Ama biz, iflte tam da böyle bir dönemde, tutarl› ideolojik ve örgütsel temeller üzerinde yeni bir hareketi infla etmeyi ve onu partileflme düzeyine ç›karmay› baflard›k. TK‹P bugün gözler önündedir ve yeni dönemde ortaya ç›k›p da bunu baflarabilen tek siyasal hareket olman›n onuruyla durmaktad›r dostun-düflman›n karfl›s›nda. TK‹P’yi ortaya ç›karan dinamiklere bak›ld›¤›nda, bu rastlant› olmad›¤› gibi flafl›rt›c› da de¤ildir. Ama burada konumuz bu de¤ildir. Burada konumuz, üç flehit yoldafl›m›z›n siyasal yaflam çizgisidir. Fakat bu yaflam› partimizin geliflme çizgisinden ay›rmak olanaks›z oldu¤una göre, onlar üzerinden elbette gerisin geri partimizin kendisidir. Son derece dikkate de¤er bir olgu üzerinden sözü yoldafllar›m›za ba¤layabiliriz. Tam da s›n›f hareketindeki k›r›lman›n ve onu izleyen yeni tasfiyecili¤in yafland›¤› evre, her üç yoldafl›m›z›n da örgütlü militanlar olarak saflar›m›zdaki yerlerini ald›klar› evredir. Habip Gül ‘87’den beri, yani hareketin bafllang›c›ndan itibaren saflar›m›zdad›r. Fakat ‘90’lar›n bafl›ndaki ilk tutuklanmas›na kadar, örgütün çeperinde sempatizan bir fabrika iflçisidir. Kendini bulmas› ilk zindan yaflam› ile 136
bafllam›flt›r ve bu da sözünü etti¤im yeni tasfiyeci dalgaya denk gelmektedir. Ümit ile Hatice yoldafl›n örgütlü yaflama geçiflleri de tam› tam›na bu döneme denk geliyor. Dikkate de¤er olgu da iflte buradad›r. Yeni bir tasfiyeci dalgan›n yafland›¤› bu dönemde, sonradan örnek devrimci yaflamlar›yla tan›yaca¤›m›z genç devrimciler hareketimizin saflar›nda örgütlü yaflama bafll›yorlar. Yani dünyada gerici rüzgarlar›n estirildi¤i ve Türkiye’de sosyal mücadelenin geriledi¤i, bu ikisinin birleflik etkisi alt›nda solda yeni bir tasfiyeci cereyan›n yafland›¤› bir evrede, devrimci mücadeleyi seçen ve bunun gerektirdi¤i davran›fl çizgisini her alanda gösteren bir devrimcilik örne¤iyle karfl› karfl›yay›z. Böyle bir dönemde devrimcilik sa¤lam bir bilinç, sars›lmaz bir inanç ve mücadeleye soluklu bir bak›fl gerektirmektedir. Bu üç yoldafl›m›z› kesen ortak özellikler de zaten bunlard›r ve biz zor bir dönemde, yeni bir hareketi tam da bu türden devrimcilerin omuzlar› üzerinden, onlar›n aç›k bir bilince ve sa¤lam bir inanca dayal› emekleri sayesinde infla etmeyi baflarabildik. Saflar›nda yetifltikleri partinin bayra¤›na leke sürmeyen devrimciler Biz burada, ‘90’lar›n bafl›nda, yani bir çifte yenilgi sonras› dönemde, bir y›k›m ve umutsuzluk, devrimden ve örgütten kitlesel kaç›fl döneminde, 20 y›ll›k örgütlerin tasfiye oldu¤u, düzene kitlesel kaç›fllar›n yafland›¤›, deneyimli devrimcilerin saflar› terketti¤i bir dönemde, gencecik insanlar›n devrimcilik için ortaya ç›kmalar›n›, devrimci bir hareketten yana saf tutarak örgütlenmelerini ve bu zor tarihi dönemde büyük zorluklar yaflatan, 137
onunla köklü bir hesaplaflmaya, bu temelde çok yönlü bir yenilenmeye, böylece çok geçmeden kendini gösterecek yeni güçlükleri gö¤üslemeye dayal› de¤ildi. Söz konusu olan kal›nan yerden eski kafayla ve eski biçimiyle devam etmeye kalkmakt›. Bunun bir yere götürmeyece¤ini, ya da ancak yeni tasfiyeci bozulma ve y›k›mlara götürece¤ini biz daha en bafltan söyledik ve çok geçmeden olaylar taraf›ndan do¤ruland›k. Zor bir dönemin devrimcileri Ama biz, iflte tam da böyle bir dönemde, tutarl› ideolojik ve örgütsel temeller üzerinde yeni bir hareketi infla etmeyi ve onu partileflme düzeyine ç›karmay› baflard›k. TK‹P bugün gözler önündedir ve yeni dönemde ortaya ç›k›p da bunu baflarabilen tek siyasal hareket olman›n onuruyla durmaktad›r dostun-düflman›n karfl›s›nda. TK‹P’yi ortaya ç›karan dinamiklere bak›ld›¤›nda, bu rastlant› olmad›¤› gibi flafl›rt›c› da de¤ildir. Ama burada konumuz bu de¤ildir. Burada konumuz, üç flehit yoldafl›m›z›n siyasal yaflam çizgisidir. Fakat bu yaflam› partimizin geliflme çizgisinden ay›rmak olanaks›z oldu¤una göre, onlar üzerinden elbette gerisin geri partimizin kendisidir. Son derece dikkate de¤er bir olgu üzerinden sözü yoldafllar›m›za ba¤layabiliriz. Tam da s›n›f hareketindeki k›r›lman›n ve onu izleyen yeni tasfiyecili¤in yafland›¤› evre, her üç yoldafl›m›z›n da örgütlü militanlar olarak saflar›m›zdaki yerlerini ald›klar› evredir. Habip Gül ‘87’den beri, yani hareketin bafllang›c›ndan itibaren saflar›m›zdad›r. Fakat ‘90’lar›n bafl›ndaki ilk tutuklanmas›na kadar, örgütün çeperinde sempatizan bir fabrika iflçisidir. Kendini bulmas› ilk zindan yaflam› ile 136
bafllam›flt›r ve bu da sözünü etti¤im yeni tasfiyeci dalgaya denk gelmektedir. Ümit ile Hatice yoldafl›n örgütlü yaflama geçiflleri de tam› tam›na bu döneme denk geliyor. Dikkate de¤er olgu da iflte buradad›r. Yeni bir tasfiyeci dalgan›n yafland›¤› bu dönemde, sonradan örnek devrimci yaflamlar›yla tan›yaca¤›m›z genç devrimciler hareketimizin saflar›nda örgütlü yaflama bafll›yorlar. Yani dünyada gerici rüzgarlar›n estirildi¤i ve Türkiye’de sosyal mücadelenin geriledi¤i, bu ikisinin birleflik etkisi alt›nda solda yeni bir tasfiyeci cereyan›n yafland›¤› bir evrede, devrimci mücadeleyi seçen ve bunun gerektirdi¤i davran›fl çizgisini her alanda gösteren bir devrimcilik örne¤iyle karfl› karfl›yay›z. Böyle bir dönemde devrimcilik sa¤lam bir bilinç, sars›lmaz bir inanç ve mücadeleye soluklu bir bak›fl gerektirmektedir. Bu üç yoldafl›m›z› kesen ortak özellikler de zaten bunlard›r ve biz zor bir dönemde, yeni bir hareketi tam da bu türden devrimcilerin omuzlar› üzerinden, onlar›n aç›k bir bilince ve sa¤lam bir inanca dayal› emekleri sayesinde infla etmeyi baflarabildik. Saflar›nda yetifltikleri partinin bayra¤›na leke sürmeyen devrimciler Biz burada, ‘90’lar›n bafl›nda, yani bir çifte yenilgi sonras› dönemde, bir y›k›m ve umutsuzluk, devrimden ve örgütten kitlesel kaç›fl döneminde, 20 y›ll›k örgütlerin tasfiye oldu¤u, düzene kitlesel kaç›fllar›n yafland›¤›, deneyimli devrimcilerin saflar› terketti¤i bir dönemde, gencecik insanlar›n devrimcilik için ortaya ç›kmalar›n›, devrimci bir hareketten yana saf tutarak örgütlenmelerini ve bu zor tarihi dönemde büyük zorluklar yaflatan, 137
dolay›s›yla büyük fedakarl›klar gerektiren bir mücadelenin yükünü omuzlamalar›n› konufluyoruz. Kiflisel karakterleri, bireysel zaaflar› ya da üstünlükleri yönünden de¤il temel devrimci ölçütler üzerinden bakt›¤›m›zda, partili yaflam çizgileri benzer özellikler gösteriyor bu üç yoldafl›n. Sosyal kökenleri, geldikleri sosyal ve kültürel ortam farkl›, bafllang›çtaki geliflim seyirleri farkl›, ama örgütlü yaflam içinde kendilerini bulmalar›yla birlikte temel özellikleri yönünden birbirlerine benzediklerini görüyoruz. Üçü de henüz genç yafllarda ve zor bir dönemde saflar›m›za kat›l›yorlar. Ortada devrimci bir yükselifl ortam›n›n güç ve moral kayna¤› olacak olanaklar bir yana, az-çok politikleflme vaadeden bir kitle hareketi bile yok. Geliflmelerin seyri, örne¤in ‘70’lerdeki gibi yak›n devrim hayalleri de¤il, fakat mücadelenin gitgide zorlaflan koflullar›n› a盤a ç›kar›yor. Bu ortamda devrimi ve bunun gere¤i olarak da örgütlü devrimci yaflam› seçmek, belli ki zorlu, soluklu, uzun süreli bir mücadeleyi seçmektir. Bask› ve terörün, iflkence ve toplu tutuklamalar›n, sokakta infaz ve kay›plar›n, özetle her biçimiyle kirli savafl›n yo¤unlaflt›¤› o y›llarda mücadeleyi seçmek, bunun sonuçlar›n› da göze almak, bu do¤rultuda seçim yapmakt›. Yoldafllar›m›z›n toplam örgütsel yaflam çizgileri bu seçimi tümüyle bilinçli olarak yapt›klar›n› aç›kl›kla ortaya koyuyor. Düflünsel sorunlarda son derece aktif ve üretken olan bu yoldafllar neyi seçtiklerinin tümüyle bilincindeydiler ve bilinçleri onlar için gerçek bir güç kayna¤› idi. Bu son nokta özellikle önemlidir. Zira dönemin ve bir bütün olarak devrimci mücadeleyi seçmenin ne anlama geldi¤inin daha derinden bilincine vard›klar› ölçüde, baz› soysuz ve karaktersiz kimselerin 138
bunu kaç›fla dönüfltürmelerine de tan›k olduk biz bu ayn› dönem içinde. ‹flte flehit yoldafllar›m›z böyle bir dönemin devrimcileridir. Zor dönemde devrimden ve sosyalizmden yana tercih yapm›fl bilinçli ve inançl› devrimcilerdir onlar. Bu bilinçle örgütlü mücadeleyi seçmifllerdir ve her üç yoldafl›m›z›n da o andan itibaren kesintisiz olarak süren bir örgütlü yaflam çizgileri vard›r. Her üçü için de bu kelimenin tam anlam›yla bir profesyonel devrimcinin yaflam›d›r. Habip hapisten kaçm›fl, Adana çal›flmas›na verilmifl, burada yeniden tutuklanm›flt›r. Malatya Cezaevi'nde yatm›fl, ç›kt›ktan sonra geçip ‹stanbul’da çal›flm›flt›r. Tekrar tutuklanm›fl, direnmifl, hapis yatm›fl, ç›kar ç›kmaz bu kez geçmifl Ankara’da çal›flm›flt›r. Burada yeniden tutuklanm›fl, poliste direnmifl, mahkemede siyasal savunmalar yapm›fl ve katledildi¤i Ulucanlar’da zindan direniflinin örnek temsilcisi olarak sivrilmifltir. Soluk solu¤a süren kesintisiz ve örnek bir profesyonel devrimcinin örgütlü yaflam›d›r bu. Bütün bu yaflam› boyunca kendini e¤itmek, ideolojik ve kültürel düzeyini yükseltmek için sürekli çaba harcam›fl, partinin düflünce yaflam›na aktif biçimde kat›lm›fl, partinin yay›nlar›na düzenli olarak katk›larda bulunmufltur. Ve temel önemde bir nokta, dört çocuk babas› bu yoldafl iflçi kökenlidir, kelimenin tam anlam›yla bir proleterdir; hareketin saflar›na kat›ld›¤›nda Nevzat Çiftçi ad›n› tafl›yan bir çelik iflçisidir. Bafllang›ç döneminin bu s›radan çelik iflçisi, zorlu mücadelenin atefli ve s›namalar› içinde, zaman içinde dost-düflman›n tan›d›¤› isimle TK‹P Merkez Komitesi üyesi Habip Gül olmay› baflarm›flt›r. Ayn› çizgiyi Ümit yoldafl üzerinden görüyoruz. Daha üniversite ö¤rencisiyken örgütlü çal›flmaya profesyonel 139
dolay›s›yla büyük fedakarl›klar gerektiren bir mücadelenin yükünü omuzlamalar›n› konufluyoruz. Kiflisel karakterleri, bireysel zaaflar› ya da üstünlükleri yönünden de¤il temel devrimci ölçütler üzerinden bakt›¤›m›zda, partili yaflam çizgileri benzer özellikler gösteriyor bu üç yoldafl›n. Sosyal kökenleri, geldikleri sosyal ve kültürel ortam farkl›, bafllang›çtaki geliflim seyirleri farkl›, ama örgütlü yaflam içinde kendilerini bulmalar›yla birlikte temel özellikleri yönünden birbirlerine benzediklerini görüyoruz. Üçü de henüz genç yafllarda ve zor bir dönemde saflar›m›za kat›l›yorlar. Ortada devrimci bir yükselifl ortam›n›n güç ve moral kayna¤› olacak olanaklar bir yana, az-çok politikleflme vaadeden bir kitle hareketi bile yok. Geliflmelerin seyri, örne¤in ‘70’lerdeki gibi yak›n devrim hayalleri de¤il, fakat mücadelenin gitgide zorlaflan koflullar›n› a盤a ç›kar›yor. Bu ortamda devrimi ve bunun gere¤i olarak da örgütlü devrimci yaflam› seçmek, belli ki zorlu, soluklu, uzun süreli bir mücadeleyi seçmektir. Bask› ve terörün, iflkence ve toplu tutuklamalar›n, sokakta infaz ve kay›plar›n, özetle her biçimiyle kirli savafl›n yo¤unlaflt›¤› o y›llarda mücadeleyi seçmek, bunun sonuçlar›n› da göze almak, bu do¤rultuda seçim yapmakt›. Yoldafllar›m›z›n toplam örgütsel yaflam çizgileri bu seçimi tümüyle bilinçli olarak yapt›klar›n› aç›kl›kla ortaya koyuyor. Düflünsel sorunlarda son derece aktif ve üretken olan bu yoldafllar neyi seçtiklerinin tümüyle bilincindeydiler ve bilinçleri onlar için gerçek bir güç kayna¤› idi. Bu son nokta özellikle önemlidir. Zira dönemin ve bir bütün olarak devrimci mücadeleyi seçmenin ne anlama geldi¤inin daha derinden bilincine vard›klar› ölçüde, baz› soysuz ve karaktersiz kimselerin 138
bunu kaç›fla dönüfltürmelerine de tan›k olduk biz bu ayn› dönem içinde. ‹flte flehit yoldafllar›m›z böyle bir dönemin devrimcileridir. Zor dönemde devrimden ve sosyalizmden yana tercih yapm›fl bilinçli ve inançl› devrimcilerdir onlar. Bu bilinçle örgütlü mücadeleyi seçmifllerdir ve her üç yoldafl›m›z›n da o andan itibaren kesintisiz olarak süren bir örgütlü yaflam çizgileri vard›r. Her üçü için de bu kelimenin tam anlam›yla bir profesyonel devrimcinin yaflam›d›r. Habip hapisten kaçm›fl, Adana çal›flmas›na verilmifl, burada yeniden tutuklanm›flt›r. Malatya Cezaevi'nde yatm›fl, ç›kt›ktan sonra geçip ‹stanbul’da çal›flm›flt›r. Tekrar tutuklanm›fl, direnmifl, hapis yatm›fl, ç›kar ç›kmaz bu kez geçmifl Ankara’da çal›flm›flt›r. Burada yeniden tutuklanm›fl, poliste direnmifl, mahkemede siyasal savunmalar yapm›fl ve katledildi¤i Ulucanlar’da zindan direniflinin örnek temsilcisi olarak sivrilmifltir. Soluk solu¤a süren kesintisiz ve örnek bir profesyonel devrimcinin örgütlü yaflam›d›r bu. Bütün bu yaflam› boyunca kendini e¤itmek, ideolojik ve kültürel düzeyini yükseltmek için sürekli çaba harcam›fl, partinin düflünce yaflam›na aktif biçimde kat›lm›fl, partinin yay›nlar›na düzenli olarak katk›larda bulunmufltur. Ve temel önemde bir nokta, dört çocuk babas› bu yoldafl iflçi kökenlidir, kelimenin tam anlam›yla bir proleterdir; hareketin saflar›na kat›ld›¤›nda Nevzat Çiftçi ad›n› tafl›yan bir çelik iflçisidir. Bafllang›ç döneminin bu s›radan çelik iflçisi, zorlu mücadelenin atefli ve s›namalar› içinde, zaman içinde dost-düflman›n tan›d›¤› isimle TK‹P Merkez Komitesi üyesi Habip Gül olmay› baflarm›flt›r. Ayn› çizgiyi Ümit yoldafl üzerinden görüyoruz. Daha üniversite ö¤rencisiyken örgütlü çal›flmaya profesyonel 139
devrimci bir bilinç ve ruhla kat›lm›fl, gençlik çal›flmas› d›fl›nda birçok pratik görev üstlenmifltir. Ard›ndan tümüyle profesyonel örgüt yaflam›na geçmifl, legal ve illegal çal›flman›n birçok alan›nda örgütsel görevler üstlenmifltir. Ö¤rencilik y›llar›ndan bafllayarak birçok kez tutuklanm›fl, ilk yakalanmas›ndan itibaren poliste hep direniflçi bir çizginin temsilcisi olmufltur. Partide her düzeyde ve parti yaflam›n›n her alan›nda görevler üstlenen bu yoldafl, partinin düflünce yaflam›na da en etkin biçimde kat›lan yoldafllardan biri olmufltur. Hatice’nin örgütlü yaflam› da benzer çizgidedir; kesintisiz, pürüzsüz ve soluk solu¤a bir profesyonel devrimcinin yaflam›d›r bu. Örgütlü çal›flmaya profesyonel bir kadro olarak ‹zmir’de bafllam›fl, ard›ndan ‹stanbul’a geçmifl, ‘95 bahar›ndaki bir operasyonda (ayn› evden yoldafl› Habip Gül ile birlikte) yakalanm›fl, poliste direnmifl, hapisten ç›kt›ktan sonra ‹stanbul’da gerekti¤inde bizzat iflçi olarak iflçi çal›flmas› yürütmüfl, sonra Güney çal›flmas›n›n bafl›na geçmifltir. Parti kongresine güneyden delege olarak kat›lm›fl ve kongre sonras›nda bu kez Ankara’da çal›flmaya bafllam›flt›r. Burada yeniden tutuklanm›fl, yine direnmifl, yarg›land›¤› davalarda (TK‹P ve Ulucanlar katliam› davalar›) yine siyasal savunmalar yapm›fl ve bu onurlu yaflam› Ölüm Orucu direniflçisi olarak, parti üyesi olman›n onurunu yükseklerde tutarak noktalam›flt›r. Habip katledilmesinden hemen önce partiye gönderdi¤i mektupta “Biz haz›r›z, partimizin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!..” demiflti. Hatice Yürekli ise ailesine yazd›¤› 12 Kas›m ‘00 tarihli veda mektubunda “... siyasi kimli¤imizi, devrimci kiflili¤imizi ve insan onurumuzu teslim almaya dönük bu kapsaml› sald›r›ya karfl›, ölümüne bir direnifli bafllatm›fl bulunuyoruz”, diyor ve bunun, “yaflam› kölelefltirilmifl 140
milyonlarca iflçi ve emekçinin hakl› davas›n› savunmak” anlam›na geldi¤ini söylüyordu. Ne dedi¤inin ve ne yapt›¤›n›n tümüyle bilincinde olarak o, dedi¤ini yapt›. Kendisini ölümüne yak›n ziyaret eden bir yoldafl›n›n kolunu güçsüz eliyle s›karak, “merak etmeyin!” demiflti. Bu mesaj partiyeydi ve anlam› aç›kt›. Habip’in son mesaj› ile ayn› anlama geliyordu bu: “Ben haz›r›m, partimin bayra¤›na leke sürmeyece¤im!..” Burada, her üç yoldafl›n siyasal yaflam› üzerinden, partili kimli¤in ortak paydas›n› oluflturan temel özellikleri görmekteyiz. Üçü de partinin ideolojik çizgisini özümsemifl, örgütlü yaflam›n ve direniflçi kimli¤in hakk›n› veren örnek profesyonel devrimcilerdir. Zaten bunun ileri ve örnek temsilcileri olmasalard›, partinin ileri düzeylerde görevler üstlenen kadrolar› olmay› baflaramazlard›. Burada sa¤lam bilince dayal› bir devrimci kimlik, buna dayal› bir siyasal ve örgütsel tutum, bunun ifadesi bir siyasal yaflam çizgisi var. Bu yoldafllar›n devrimci olarak yetifltikleri özel tarihi ortam› gözönünde bulundurmazsak e¤er, bu kimli¤i ve tutumu, bunun somutland›¤› siyasal yaflam çizgisini de tam olarak kavrayamaz, yerli yerine oturtamay›z. Tan›mlanan dönem içinde böyle devrimcilerin yetiflmesi kolay de¤ildir herhalde. Ama bu baflar›lm›flt›r, böyle bir dönemde böyle devrimciler yetiflmifltir. Devrimci kadroyu partisinden ay›rmak olanakl› olamad›¤›na göre, elbette bu baflar›n›n onuru da partimize aittir. Partimiz bu yoldafllar› genç devrimciler olarak kazand› ve dönemin mücadelesi içinde teorik ve pratik aç›dan e¤itti, sonuçta kendilerini mücadelenin gereklerine ileri düzeyde uyarlayabilen devrimciler düzeyine ç›kard›. ‹flte devrimci kimlik kartlar› ortada. Örgütlü yaflamdaki kesintisiz kimlik 141
devrimci bir bilinç ve ruhla kat›lm›fl, gençlik çal›flmas› d›fl›nda birçok pratik görev üstlenmifltir. Ard›ndan tümüyle profesyonel örgüt yaflam›na geçmifl, legal ve illegal çal›flman›n birçok alan›nda örgütsel görevler üstlenmifltir. Ö¤rencilik y›llar›ndan bafllayarak birçok kez tutuklanm›fl, ilk yakalanmas›ndan itibaren poliste hep direniflçi bir çizginin temsilcisi olmufltur. Partide her düzeyde ve parti yaflam›n›n her alan›nda görevler üstlenen bu yoldafl, partinin düflünce yaflam›na da en etkin biçimde kat›lan yoldafllardan biri olmufltur. Hatice’nin örgütlü yaflam› da benzer çizgidedir; kesintisiz, pürüzsüz ve soluk solu¤a bir profesyonel devrimcinin yaflam›d›r bu. Örgütlü çal›flmaya profesyonel bir kadro olarak ‹zmir’de bafllam›fl, ard›ndan ‹stanbul’a geçmifl, ‘95 bahar›ndaki bir operasyonda (ayn› evden yoldafl› Habip Gül ile birlikte) yakalanm›fl, poliste direnmifl, hapisten ç›kt›ktan sonra ‹stanbul’da gerekti¤inde bizzat iflçi olarak iflçi çal›flmas› yürütmüfl, sonra Güney çal›flmas›n›n bafl›na geçmifltir. Parti kongresine güneyden delege olarak kat›lm›fl ve kongre sonras›nda bu kez Ankara’da çal›flmaya bafllam›flt›r. Burada yeniden tutuklanm›fl, yine direnmifl, yarg›land›¤› davalarda (TK‹P ve Ulucanlar katliam› davalar›) yine siyasal savunmalar yapm›fl ve bu onurlu yaflam› Ölüm Orucu direniflçisi olarak, parti üyesi olman›n onurunu yükseklerde tutarak noktalam›flt›r. Habip katledilmesinden hemen önce partiye gönderdi¤i mektupta “Biz haz›r›z, partimizin bayra¤›na leke sürmeyece¤iz!..” demiflti. Hatice Yürekli ise ailesine yazd›¤› 12 Kas›m ‘00 tarihli veda mektubunda “... siyasi kimli¤imizi, devrimci kiflili¤imizi ve insan onurumuzu teslim almaya dönük bu kapsaml› sald›r›ya karfl›, ölümüne bir direnifli bafllatm›fl bulunuyoruz”, diyor ve bunun, “yaflam› kölelefltirilmifl 140
milyonlarca iflçi ve emekçinin hakl› davas›n› savunmak” anlam›na geldi¤ini söylüyordu. Ne dedi¤inin ve ne yapt›¤›n›n tümüyle bilincinde olarak o, dedi¤ini yapt›. Kendisini ölümüne yak›n ziyaret eden bir yoldafl›n›n kolunu güçsüz eliyle s›karak, “merak etmeyin!” demiflti. Bu mesaj partiyeydi ve anlam› aç›kt›. Habip’in son mesaj› ile ayn› anlama geliyordu bu: “Ben haz›r›m, partimin bayra¤›na leke sürmeyece¤im!..” Burada, her üç yoldafl›n siyasal yaflam› üzerinden, partili kimli¤in ortak paydas›n› oluflturan temel özellikleri görmekteyiz. Üçü de partinin ideolojik çizgisini özümsemifl, örgütlü yaflam›n ve direniflçi kimli¤in hakk›n› veren örnek profesyonel devrimcilerdir. Zaten bunun ileri ve örnek temsilcileri olmasalard›, partinin ileri düzeylerde görevler üstlenen kadrolar› olmay› baflaramazlard›. Burada sa¤lam bilince dayal› bir devrimci kimlik, buna dayal› bir siyasal ve örgütsel tutum, bunun ifadesi bir siyasal yaflam çizgisi var. Bu yoldafllar›n devrimci olarak yetifltikleri özel tarihi ortam› gözönünde bulundurmazsak e¤er, bu kimli¤i ve tutumu, bunun somutland›¤› siyasal yaflam çizgisini de tam olarak kavrayamaz, yerli yerine oturtamay›z. Tan›mlanan dönem içinde böyle devrimcilerin yetiflmesi kolay de¤ildir herhalde. Ama bu baflar›lm›flt›r, böyle bir dönemde böyle devrimciler yetiflmifltir. Devrimci kadroyu partisinden ay›rmak olanakl› olamad›¤›na göre, elbette bu baflar›n›n onuru da partimize aittir. Partimiz bu yoldafllar› genç devrimciler olarak kazand› ve dönemin mücadelesi içinde teorik ve pratik aç›dan e¤itti, sonuçta kendilerini mücadelenin gereklerine ileri düzeyde uyarlayabilen devrimciler düzeyine ç›kard›. ‹flte devrimci kimlik kartlar› ortada. Örgütlü yaflamdaki kesintisiz kimlik 141
ortada, siyasi polisteki direniflçi kimlik ortada, zindanlarda ve düzen mahkemeleri önündeki devrimci kimlik ortada. Bunca anlat›m›n ard›ndan yan›tlar›n› aç›kta b›rakaca¤›m birkaç s›radan soru: Bu özelliklerden birinden birini de¤il ama istinas›z tümünü bir arada tafl›yan devrimcilerin yetiflmesine tan›mlanan dönem ne denli elverifllidir acaba? Bu ülkede ve bu özel tarihi evrede, devrimci kimli¤i tan›mlanan bütünsellik içinde temsil eden devrimcilerin yetiflebilmesi ne kadar kolayd›r acaba? Kendilerini partileriyle özdefllefltirmifl devrimciler Habip Gül ezilen s›n›ftan, ezilen ulustan ve ezilen mezhepten geliyor. Çok yönlü bir ezilmifllikten geliyor, ama bunu komünist s›n›f bilinciyle anlamland›r›yor. Ezilmifllik onu devrimcili¤e itiyor, ama o devrimcili¤ini bilimsel bir bilinçle tamaml›yor. ‹lk tutuklulu¤u olan Buca’dan gönderdi¤i ilk mektuplar›nda henüz yaz›l› Türkçe’yi kullanamayan bir insan iken, cezaevinden parti yay›nlar›nda düzenli olarak kullan›labilen yaz›lar kaleme alabilen bir devrimci olarak ç›kmas›, bilincini emekle, sistematik bir çabayla gelifltirmesine bir gösterge. Bafllang›çta henüz nokta ve virgül kullanmas›n› bile bilmeyen bir s›radan iflçinin geliflme seyri içinde ulaflt›¤› bilinç ve devrimcilik düzeyi ortada. Habip Gül’ün devrimci yaflam çizgisi ve düzeyi ortada. Ümit yoldafl az-çok iyi halli bir küçük-burjuva yaflam içerisinden geliyor. Babas› bir astsubay, yani ordunun ayr›cal›klar›ndan yararlanabilen bir aileye mensup. Bu yaflam içinde yetiflmifl bir genç insan›n devrimcilik 142
tercihi, tümüyle bir bilince dayal›d›r, bunun ötesinde herhangi bir özel sosyal-kültürel neden yok. Kendi anlat›m›na göre küçük yafltayken, okumaya çok merakl› bir insan olarak, bir ansiklopediden okudu¤u komünizm maddesinden etkileniyor ve bu onun devrimi ve devrimci yaflam› seçiflinin bafllang›ç noktas›n› oluflturuyor. Bir ansiklopediden komünizmin eflitli¤e dayal› bir toplumsal düzen ve bunu hedefleyen bir dünya görüflü oldu¤unu ö¤reniyor, bundan etkilenerek devrimcili¤e yöneliyor. Ne ezilen ulusa ya da mezhebe, ne de ezilen s›n›fa mensup. Bilinciyle seçmifltir devrimcili¤i. Ama o bilinci emekçi s›n›flardan yana kullanarak devrimcileflmeye çal›flm›flt›r. Ve siyasal yaflam karnesi ortadad›r. Hatice yoldafl daha arada bir yerde duruyor. Yoksul bir aileden geliyor. Genç yafl›ndan itibaren çal›flmak zorunda kal›yor. Partinin s›n›f çal›flmas›n›n gerekleri do¤rultusunda fabrika ve atölyelere girip çal›flmadaki rahatl›¤› ve baflar›s› onun ezilen s›n›f damar›na bir gösterge. Ezilen s›n›fa ve ezilen cinse mensup. Ama devrimcili¤i seçiflinde bu ikinci ezilmiflli¤in özel bir rolü var m›d›r, sanm›yorum. Zira biz Hatice yoldafl› bildik bileli, cins ezilmiflli¤inden gelen herhangi bir sorununu görmedik. O ezilen cins kimli¤inin hiçbir izini tafl›mayan, bu aç›dan son derece rahat ve güçlü, komünist insan kimli¤i üzerinden kendini ortaya rahatça koyan bir yoldafl. Ezilen cinse mensup olmaktan gelen zay›fl›klar›, s›n›rl›l›klar›, dizginlemeleri aflm›fl, bu aç›dan gerçekten örnek bir kad›n komünist yoldafl. Bu da onun bir baflka üstünlük alan›. Ben, Habip ezilen s›n›ftan geliyor, iflçi s›n›f›n›n temsilcisi; Ümit genç ayd›n kökenli, ayd›n temsilci derken, Hatice yoldafl da ezilen kad›n›n temsilci diyemiyorum. Çünkü gerçekten öne ç›kan özelli¤i bu 143
ortada, siyasi polisteki direniflçi kimlik ortada, zindanlarda ve düzen mahkemeleri önündeki devrimci kimlik ortada. Bunca anlat›m›n ard›ndan yan›tlar›n› aç›kta b›rakaca¤›m birkaç s›radan soru: Bu özelliklerden birinden birini de¤il ama istinas›z tümünü bir arada tafl›yan devrimcilerin yetiflmesine tan›mlanan dönem ne denli elverifllidir acaba? Bu ülkede ve bu özel tarihi evrede, devrimci kimli¤i tan›mlanan bütünsellik içinde temsil eden devrimcilerin yetiflebilmesi ne kadar kolayd›r acaba? Kendilerini partileriyle özdefllefltirmifl devrimciler Habip Gül ezilen s›n›ftan, ezilen ulustan ve ezilen mezhepten geliyor. Çok yönlü bir ezilmifllikten geliyor, ama bunu komünist s›n›f bilinciyle anlamland›r›yor. Ezilmifllik onu devrimcili¤e itiyor, ama o devrimcili¤ini bilimsel bir bilinçle tamaml›yor. ‹lk tutuklulu¤u olan Buca’dan gönderdi¤i ilk mektuplar›nda henüz yaz›l› Türkçe’yi kullanamayan bir insan iken, cezaevinden parti yay›nlar›nda düzenli olarak kullan›labilen yaz›lar kaleme alabilen bir devrimci olarak ç›kmas›, bilincini emekle, sistematik bir çabayla gelifltirmesine bir gösterge. Bafllang›çta henüz nokta ve virgül kullanmas›n› bile bilmeyen bir s›radan iflçinin geliflme seyri içinde ulaflt›¤› bilinç ve devrimcilik düzeyi ortada. Habip Gül’ün devrimci yaflam çizgisi ve düzeyi ortada. Ümit yoldafl az-çok iyi halli bir küçük-burjuva yaflam içerisinden geliyor. Babas› bir astsubay, yani ordunun ayr›cal›klar›ndan yararlanabilen bir aileye mensup. Bu yaflam içinde yetiflmifl bir genç insan›n devrimcilik 142
tercihi, tümüyle bir bilince dayal›d›r, bunun ötesinde herhangi bir özel sosyal-kültürel neden yok. Kendi anlat›m›na göre küçük yafltayken, okumaya çok merakl› bir insan olarak, bir ansiklopediden okudu¤u komünizm maddesinden etkileniyor ve bu onun devrimi ve devrimci yaflam› seçiflinin bafllang›ç noktas›n› oluflturuyor. Bir ansiklopediden komünizmin eflitli¤e dayal› bir toplumsal düzen ve bunu hedefleyen bir dünya görüflü oldu¤unu ö¤reniyor, bundan etkilenerek devrimcili¤e yöneliyor. Ne ezilen ulusa ya da mezhebe, ne de ezilen s›n›fa mensup. Bilinciyle seçmifltir devrimcili¤i. Ama o bilinci emekçi s›n›flardan yana kullanarak devrimcileflmeye çal›flm›flt›r. Ve siyasal yaflam karnesi ortadad›r. Hatice yoldafl daha arada bir yerde duruyor. Yoksul bir aileden geliyor. Genç yafl›ndan itibaren çal›flmak zorunda kal›yor. Partinin s›n›f çal›flmas›n›n gerekleri do¤rultusunda fabrika ve atölyelere girip çal›flmadaki rahatl›¤› ve baflar›s› onun ezilen s›n›f damar›na bir gösterge. Ezilen s›n›fa ve ezilen cinse mensup. Ama devrimcili¤i seçiflinde bu ikinci ezilmiflli¤in özel bir rolü var m›d›r, sanm›yorum. Zira biz Hatice yoldafl› bildik bileli, cins ezilmiflli¤inden gelen herhangi bir sorununu görmedik. O ezilen cins kimli¤inin hiçbir izini tafl›mayan, bu aç›dan son derece rahat ve güçlü, komünist insan kimli¤i üzerinden kendini ortaya rahatça koyan bir yoldafl. Ezilen cinse mensup olmaktan gelen zay›fl›klar›, s›n›rl›l›klar›, dizginlemeleri aflm›fl, bu aç›dan gerçekten örnek bir kad›n komünist yoldafl. Bu da onun bir baflka üstünlük alan›. Ben, Habip ezilen s›n›ftan geliyor, iflçi s›n›f›n›n temsilcisi; Ümit genç ayd›n kökenli, ayd›n temsilci derken, Hatice yoldafl da ezilen kad›n›n temsilci diyemiyorum. Çünkü gerçekten öne ç›kan özelli¤i bu 143
de¤il. Yani ezilen cins olma çemberini k›rarak, o alanda mücadele ederek gelen bir yoldafl de¤il. O kendini devrimci olarak gören, bu çerçevede cinsiyetinin fark›nda bile olmayan bir insan. Bundan da hareketle, onu partimizin ezilen cinsten ç›kard›¤› örnek bir devrimci olarak göstermek yerine, profesyonel devrimcili¤in bir örnek temsilcisi olarak, direniflçi komünist kadronun bir temsilcisi olarak görmek ve göstermek gerekir. O iflçi s›n›f›yla, iflçi s›n›f›n›n sosyal yaflam›yla içiçe bir yoldafl oldu ve ona illa bir köken aranacaksa bu onun ezilen s›n›fa mensuplu¤u olmal›d›r. Bu yoldafl siyasi çal›flman›n ihtiyaçlar› çerçevesinde s›k s›k fabrika ve atölyelere girerek fiilen iflçilik yapan, üretici çal›flmay› ve ücretli emek sömürüsünü yaflayan bir yoldafl. Hiçbir fley onun örgütüyle ve sonras›nda partisiyle iliflkilerini zedeleyemezdi. Zaman zaman partiden flu veya bu nedenle sert elefltiriler de ald›¤› olmufltur. Ama bu tür elefltiriler onun partiyle iliflkilerini zerre kadar etkilememifltir. Bu özellik, Habip Gül flahs›nda belki de en iyi temsilcisini gördü¤ümüz, kendini partiyle özdefllefltirme tutumunun bir örne¤i ve yans›mas›d›r. Partimizin yüz ak› olan Habip Gül yoldafl, san›labilece¤inin tersine, zaman zaman partinin sert elefltirileriyle yüzyüze kalabilmifltir. Ama bu onun partisiyle iliflkilerini zedelemek bir yana, bu tür sorunlar›n ard›ndan partiyle daha ileri düzeyde bütünleflmesine vesile olmufltur. Hatice Yürekli flahs›nda da kendini partisiyle özdefllefltirmifl bir devrimciyle yüzyüzeyiz. O, flu veya bu yoldafl üzerinden partiye bakan, iliflkisini buna göre güçlendiren ya da zay›flatan biri de¤ildi. O kendini bu partinin asli temsilcilerinden, deyim uygunsa, partinin organik dokusundan biri olarak gören bir yoldaflt›. 144
Kendisine yöneltilmifl bir elefltiriyi, kendisine parti taraf›ndan gösterilen bir tepkiyi hiçbir biçimde sorun etmeyen, bunu partiyle olan genel iliflkileriyle hiçbir biçimde kar›flt›rmayan bir yoldaflt›. Bu aç›dan belki birçok elefltiriyi hakeden de bir yoldaflt›. Ama bunlar onun için partisiyle iliflkileri aç›s›ndan hiçbir zaman bir sorun nedeni ya da alan› olmad›. Tarihi ortam ve devrimci kimlik Ortada tutarl› ve bütünsel bir direniflçi kimlik var ve siz bunu tarihsel ortam›ndan soyutlayarak de¤erlendiremezsiniz. ‘60’lardaki ve ‘70’lerdeki görkemli devrimci yükseliflleri bu nedenle örneklemifltim ve flimdi de gerisin geri oraya ba¤lamak istiyorum. Siz direniflçi kimli¤i ortam›ndan soyutlad›¤›n›zda; ‹brahim Kaypakkayalar’›n, Deniz Gezmifller’in, Mehmet Fatih Öktülmüfller’in ç›kt›¤› bir ülkede Habip Gül, Ümit Alt›ntafl ve Hatice Yürekli türünden direniflçi devrimcilerin ç›kmas›n› ola¤an karfl›layabilirsiniz. Ama bu pek kolay ve yüzeysel bir de¤erlendirme olur. Ekim Devrimi’nin etkisini sürdürdü¤ü bir dönemde devrimcilik yapmak, kendini feda etmek baflkad›r; Ekim Devrimi’nin kazan›mlar›n›n yok edildi¤i, yeryüzünden silindi¤i bir dönemde devrimcilik yapmak baflkad›r. Ülkede sosyal uyan›fl›n, kitle hareketinin ad›m ad›m geliflip güçlendi¤i bir dönemde devrim için hayat›n› ortaya koymak baflkad›r; bunun k›r›ld›¤›, “tarihin sonu”nun ilan edildi¤i, iflçi hareketinin k›s›rlafl›p kendini tekrarlad›¤›, flovenizmin toplumu zehirledi¤i bir tarihsel-toplumsal ortamda baflkad›r. Habip Gül, Ümit Alt›ntafl, Hatice Yürekli gibi yeni dönem devrimcilerini, onlar›n bütünsel direniflçi kimli¤ini de¤erlendirirken, bunu önemle 145
de¤il. Yani ezilen cins olma çemberini k›rarak, o alanda mücadele ederek gelen bir yoldafl de¤il. O kendini devrimci olarak gören, bu çerçevede cinsiyetinin fark›nda bile olmayan bir insan. Bundan da hareketle, onu partimizin ezilen cinsten ç›kard›¤› örnek bir devrimci olarak göstermek yerine, profesyonel devrimcili¤in bir örnek temsilcisi olarak, direniflçi komünist kadronun bir temsilcisi olarak görmek ve göstermek gerekir. O iflçi s›n›f›yla, iflçi s›n›f›n›n sosyal yaflam›yla içiçe bir yoldafl oldu ve ona illa bir köken aranacaksa bu onun ezilen s›n›fa mensuplu¤u olmal›d›r. Bu yoldafl siyasi çal›flman›n ihtiyaçlar› çerçevesinde s›k s›k fabrika ve atölyelere girerek fiilen iflçilik yapan, üretici çal›flmay› ve ücretli emek sömürüsünü yaflayan bir yoldafl. Hiçbir fley onun örgütüyle ve sonras›nda partisiyle iliflkilerini zedeleyemezdi. Zaman zaman partiden flu veya bu nedenle sert elefltiriler de ald›¤› olmufltur. Ama bu tür elefltiriler onun partiyle iliflkilerini zerre kadar etkilememifltir. Bu özellik, Habip Gül flahs›nda belki de en iyi temsilcisini gördü¤ümüz, kendini partiyle özdefllefltirme tutumunun bir örne¤i ve yans›mas›d›r. Partimizin yüz ak› olan Habip Gül yoldafl, san›labilece¤inin tersine, zaman zaman partinin sert elefltirileriyle yüzyüze kalabilmifltir. Ama bu onun partisiyle iliflkilerini zedelemek bir yana, bu tür sorunlar›n ard›ndan partiyle daha ileri düzeyde bütünleflmesine vesile olmufltur. Hatice Yürekli flahs›nda da kendini partisiyle özdefllefltirmifl bir devrimciyle yüzyüzeyiz. O, flu veya bu yoldafl üzerinden partiye bakan, iliflkisini buna göre güçlendiren ya da zay›flatan biri de¤ildi. O kendini bu partinin asli temsilcilerinden, deyim uygunsa, partinin organik dokusundan biri olarak gören bir yoldaflt›. 144
Kendisine yöneltilmifl bir elefltiriyi, kendisine parti taraf›ndan gösterilen bir tepkiyi hiçbir biçimde sorun etmeyen, bunu partiyle olan genel iliflkileriyle hiçbir biçimde kar›flt›rmayan bir yoldaflt›. Bu aç›dan belki birçok elefltiriyi hakeden de bir yoldaflt›. Ama bunlar onun için partisiyle iliflkileri aç›s›ndan hiçbir zaman bir sorun nedeni ya da alan› olmad›. Tarihi ortam ve devrimci kimlik Ortada tutarl› ve bütünsel bir direniflçi kimlik var ve siz bunu tarihsel ortam›ndan soyutlayarak de¤erlendiremezsiniz. ‘60’lardaki ve ‘70’lerdeki görkemli devrimci yükseliflleri bu nedenle örneklemifltim ve flimdi de gerisin geri oraya ba¤lamak istiyorum. Siz direniflçi kimli¤i ortam›ndan soyutlad›¤›n›zda; ‹brahim Kaypakkayalar’›n, Deniz Gezmifller’in, Mehmet Fatih Öktülmüfller’in ç›kt›¤› bir ülkede Habip Gül, Ümit Alt›ntafl ve Hatice Yürekli türünden direniflçi devrimcilerin ç›kmas›n› ola¤an karfl›layabilirsiniz. Ama bu pek kolay ve yüzeysel bir de¤erlendirme olur. Ekim Devrimi’nin etkisini sürdürdü¤ü bir dönemde devrimcilik yapmak, kendini feda etmek baflkad›r; Ekim Devrimi’nin kazan›mlar›n›n yok edildi¤i, yeryüzünden silindi¤i bir dönemde devrimcilik yapmak baflkad›r. Ülkede sosyal uyan›fl›n, kitle hareketinin ad›m ad›m geliflip güçlendi¤i bir dönemde devrim için hayat›n› ortaya koymak baflkad›r; bunun k›r›ld›¤›, “tarihin sonu”nun ilan edildi¤i, iflçi hareketinin k›s›rlafl›p kendini tekrarlad›¤›, flovenizmin toplumu zehirledi¤i bir tarihsel-toplumsal ortamda baflkad›r. Habip Gül, Ümit Alt›ntafl, Hatice Yürekli gibi yeni dönem devrimcilerini, onlar›n bütünsel direniflçi kimli¤ini de¤erlendirirken, bunu önemle 145
gözönünde bulundurmak gerekir. Ve bu yoldafllar tümüyle, yeni temeller üzerinde ortaya ç›kan, yeni bir gelene¤in ve kültürün temsilcisi olmak iddias› tafl›yan bir partinin saflar›ndan yetiflmifl devrimcilerdir. Bu ülkede ‘90’l› y›llarda, olumsuz koflullar›yla, dezavantajlar›yla tan›mlad›¤›m dönemde ortaya ç›km›fl örnek profesyonel devrimci kimli¤in temsilcisi devrimcilerdir onlar. Bu anlam›yla örnek devrimcilerdir. Bu gözle bakmak, de¤erlendirmek, anlamak ve anlamland›rmak gerekir onlar›. Buradan bak›l›p bu çerçevede kavranmad›¤› zaman, bu tarihi dönemde gösterilmifl örnek devrimcili¤in de¤eri de tam olarak anlafl›lmaz. Ölüm Orucu direnifli süresince 90 devrimci kaybedildi, hepsinin an›s› önünde sayg›yla e¤iliyoruz. Ama bu bizim nesnel ve bilimsel bir de¤erlendirme yapmam›za yine de engel de¤il. Hatice Yürekli’yi Ölüm Orucu direniflçisi olarak anlatmayaca¤›m, bu onun devrimci yaflam çizgisini daraltmak olur derken, bu ayr›ma dikkat çekmeye çal›flt›m. Bu ülkede zindanlarda gerçekten kitlesel hale gelmifl bir direnifl gelene¤i var. Devrimciler iyi-kötü kendilerini orada ortaya koyuyorlar. Bu nedenle ben, Ölüm Orucu direniflinin s›n›rlar› içerisinde bir Hatice Yürekli’yi anlatmak yerine, ‘90’l› y›llar›n bafl›ndan itibaren bir profesyonel devrimci olarak örnek bir devrimci ve direniflçi kimlik ortaya koymufl bir devrimciyi anlatmaya çal›flt›m. Kiflisel insani karakterleri ya da özellikleri vb. üzerinden de¤il de, partinin ortaya koydu¤u ölçüler üzerinden, yani ideolojik kimlik, örgütlü kimlik, direniflçi kimlik üzerinden bakt›¤›n›zda, Hatice yoldafl›n yeri tam› tam›na öteki iki yoldafl›n yan›d›r. Ben saflar›m›zdaki her kadro bu konumdad›r demiyorum, hay›r bunu iddia 146
etmek mümkün de¤ildir. Ben diyorum ki, siyasal mücadelenin ak›fl› içerisinde ve tümüyle bizim irademiz d›fl›nda kaybetti¤imiz bu üç yoldafl›m›za bakt›¤›m›zda, dikkate de¤er bir biçimde, temel devrimci özellikleri ve siyasal yaflam çizgileri bak›m›ndan ayn› yere konulabildiklerini görüyoruz. Devrimci partinin s›n›f ve emekçilerle devrimci bütünleflmesi Dönem devrimci direniflçi kimlik ve de¤erlerin genifl çapl› erozyonu dönemi oldu¤u için, ben daha çok yoldafllar›m›z›n bu yönüyle örnek kiflilikleri üzerinde durdum. Ve temel önemde bir nokta olarak, bunu partimizin yaratt›¤› ve pekifltirmeye çal›flt›¤› genel devrimci bilince ve kimli¤e ba¤lad›m. Sa¤lam bir devrimci bilinç ve inanç, buna dayal› bir devrimci örgüt kimli¤i, devrimci bir partinin olmazsa olmaz temel özelli¤i olmak durumundad›r. Zira bunlars›z devrim, devrimci iktidar mücadelesi asla düflünülemeyece¤i gibi, bu nitelikten yoksun olanlar›n devrim ve sosyalizm iddialar› kaba ve baya¤› bir yalan ve aldatmacadan ibaret kal›r. Bugünün Türkiye’sinde bunun örne¤i durumundaki sözde devrim ve sosyalizm savunucusu, gerçekte ise liberal ve omurgas›z sol partilerden geçilmedi¤i için, bu nokta özellikle önemlidir. Bunsuz düzenin k›l›na dokunabilmek bir yana, onun ciddi bir karfl› sald›r›s› karfl›s›nda siyasal ve manevi aç›dan yok olur gidersiniz. Bu temel önemde noktay› gözönünde bulundurmak kayd›yla, sa¤lam bir devrimci kimli¤in kendi bafl›na yeterli olmad›¤›n› da bilmek durumunday›z. Bunun s›n›f ve emekçi kitlelerle devrimci temeller üzerinde 147
gözönünde bulundurmak gerekir. Ve bu yoldafllar tümüyle, yeni temeller üzerinde ortaya ç›kan, yeni bir gelene¤in ve kültürün temsilcisi olmak iddias› tafl›yan bir partinin saflar›ndan yetiflmifl devrimcilerdir. Bu ülkede ‘90’l› y›llarda, olumsuz koflullar›yla, dezavantajlar›yla tan›mlad›¤›m dönemde ortaya ç›km›fl örnek profesyonel devrimci kimli¤in temsilcisi devrimcilerdir onlar. Bu anlam›yla örnek devrimcilerdir. Bu gözle bakmak, de¤erlendirmek, anlamak ve anlamland›rmak gerekir onlar›. Buradan bak›l›p bu çerçevede kavranmad›¤› zaman, bu tarihi dönemde gösterilmifl örnek devrimcili¤in de¤eri de tam olarak anlafl›lmaz. Ölüm Orucu direnifli süresince 90 devrimci kaybedildi, hepsinin an›s› önünde sayg›yla e¤iliyoruz. Ama bu bizim nesnel ve bilimsel bir de¤erlendirme yapmam›za yine de engel de¤il. Hatice Yürekli’yi Ölüm Orucu direniflçisi olarak anlatmayaca¤›m, bu onun devrimci yaflam çizgisini daraltmak olur derken, bu ayr›ma dikkat çekmeye çal›flt›m. Bu ülkede zindanlarda gerçekten kitlesel hale gelmifl bir direnifl gelene¤i var. Devrimciler iyi-kötü kendilerini orada ortaya koyuyorlar. Bu nedenle ben, Ölüm Orucu direniflinin s›n›rlar› içerisinde bir Hatice Yürekli’yi anlatmak yerine, ‘90’l› y›llar›n bafl›ndan itibaren bir profesyonel devrimci olarak örnek bir devrimci ve direniflçi kimlik ortaya koymufl bir devrimciyi anlatmaya çal›flt›m. Kiflisel insani karakterleri ya da özellikleri vb. üzerinden de¤il de, partinin ortaya koydu¤u ölçüler üzerinden, yani ideolojik kimlik, örgütlü kimlik, direniflçi kimlik üzerinden bakt›¤›n›zda, Hatice yoldafl›n yeri tam› tam›na öteki iki yoldafl›n yan›d›r. Ben saflar›m›zdaki her kadro bu konumdad›r demiyorum, hay›r bunu iddia 146
etmek mümkün de¤ildir. Ben diyorum ki, siyasal mücadelenin ak›fl› içerisinde ve tümüyle bizim irademiz d›fl›nda kaybetti¤imiz bu üç yoldafl›m›za bakt›¤›m›zda, dikkate de¤er bir biçimde, temel devrimci özellikleri ve siyasal yaflam çizgileri bak›m›ndan ayn› yere konulabildiklerini görüyoruz. Devrimci partinin s›n›f ve emekçilerle devrimci bütünleflmesi Dönem devrimci direniflçi kimlik ve de¤erlerin genifl çapl› erozyonu dönemi oldu¤u için, ben daha çok yoldafllar›m›z›n bu yönüyle örnek kiflilikleri üzerinde durdum. Ve temel önemde bir nokta olarak, bunu partimizin yaratt›¤› ve pekifltirmeye çal›flt›¤› genel devrimci bilince ve kimli¤e ba¤lad›m. Sa¤lam bir devrimci bilinç ve inanç, buna dayal› bir devrimci örgüt kimli¤i, devrimci bir partinin olmazsa olmaz temel özelli¤i olmak durumundad›r. Zira bunlars›z devrim, devrimci iktidar mücadelesi asla düflünülemeyece¤i gibi, bu nitelikten yoksun olanlar›n devrim ve sosyalizm iddialar› kaba ve baya¤› bir yalan ve aldatmacadan ibaret kal›r. Bugünün Türkiye’sinde bunun örne¤i durumundaki sözde devrim ve sosyalizm savunucusu, gerçekte ise liberal ve omurgas›z sol partilerden geçilmedi¤i için, bu nokta özellikle önemlidir. Bunsuz düzenin k›l›na dokunabilmek bir yana, onun ciddi bir karfl› sald›r›s› karfl›s›nda siyasal ve manevi aç›dan yok olur gidersiniz. Bu temel önemde noktay› gözönünde bulundurmak kayd›yla, sa¤lam bir devrimci kimli¤in kendi bafl›na yeterli olmad›¤›n› da bilmek durumunday›z. Bunun s›n›f ve emekçi kitlelerle devrimci temeller üzerinde 147
bütünleflme ve onlar›n mücadelesine devrimci bir çizgide yön verebilme yetene¤i ile de birleflebilmesi laz›m. Devrimci kimli¤i ve gelene¤i yaratm›fl ve bunca birikimin ard›ndan art›k güvenceye alm›fl durumdaki partimiz için art›k önemli olan bunu baflarabilmektir. Bu aç›dan da flehit yoldafllar›m›zdan, özellikle de Habip Gül’den ö¤reneceklerimiz var. Habip Gül her hapisten ç›k›fl›n›n ard›ndan, s›ras›yla üç önemli kentte, önce Adana’da, sonra ‹stanbul’da ve son olarak da Ankara’da çal›flt›. D›flar›da geçen bu çal›flmalar›n herbiri alt› ay› geçmedi¤i halde, bu k›sa süre içerisinde söz konusu kentlerdeki s›n›f çal›flmam›za gerçekten bir soluk kazand›rd›. Fabrika iliflkileri h›zla yayg›nlaflt› ve çal›flman›n örgütsel düzeyi ayn› h›zla yükseldi. Ümit okudu¤u üniversitede gerçek bir ö¤renci lideriydi ve Hatice Yürekli yoldafl, bir ara gerçekten önemli bir güç kazanan ‹stanbul’daki tekstil çal›flmas›n›n asli unsuru durumundayd›. Demek istiyorum ki, Habip s›n›f eksenli kitle çal›flmas›n›n saflar›m›zdaki en iyi temsilcilerinden biri olsa bile, bu konuda öteki iki yoldafl da benzer baflar›lar›n temsilcileri oldular. Partimiz için bugünün temel ihtiyac› da budur; do¤ru ve etkin bir çal›flma tarz›yla s›n›f ve kitle çal›flmas›nda h›zla ilerleyebilmektir. Yoldafllar›m›zdan bu aç›dan da ö¤renebileceklerimiz var. Devrimci kimli¤in s›n›f ve emekçilerle devrimci temeller üzerinde sa¤lam ve etkin bir bütünleflmeyle tamamland›¤› bir yerde, partimiz y›k›lmaz olacak ve program›n›n gösterdi¤i yolda gelece¤i baflar›yla kucaklayabilecektir. (TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’den alınmıştır...) 148
Zafere on y›ld›z... I Direnifl ateflinde tutufltu sararan dallar› Eylül’ün Ve yapraklar› ya¤d› geceye Ekim’in kalbinde göveren k›z›l gülümün Kuzguni yelelerini savurup da o ya¤›z atlar süzüldüler dörtnala... Geceydi ve onlar kara bir gecedeki y›ld›zlar kadar çoktular Gözleri iki yürek iki cenk iki sevi... Buruflan ruhunda zaman›n gün yüzlü çocuktular... II Bir civan yi¤itti Habip Yaflam›n aln›nda uzayan kalabal›k bir çizgi kararl›, derin... 149
bütünleflme ve onlar›n mücadelesine devrimci bir çizgide yön verebilme yetene¤i ile de birleflebilmesi laz›m. Devrimci kimli¤i ve gelene¤i yaratm›fl ve bunca birikimin ard›ndan art›k güvenceye alm›fl durumdaki partimiz için art›k önemli olan bunu baflarabilmektir. Bu aç›dan da flehit yoldafllar›m›zdan, özellikle de Habip Gül’den ö¤reneceklerimiz var. Habip Gül her hapisten ç›k›fl›n›n ard›ndan, s›ras›yla üç önemli kentte, önce Adana’da, sonra ‹stanbul’da ve son olarak da Ankara’da çal›flt›. D›flar›da geçen bu çal›flmalar›n herbiri alt› ay› geçmedi¤i halde, bu k›sa süre içerisinde söz konusu kentlerdeki s›n›f çal›flmam›za gerçekten bir soluk kazand›rd›. Fabrika iliflkileri h›zla yayg›nlaflt› ve çal›flman›n örgütsel düzeyi ayn› h›zla yükseldi. Ümit okudu¤u üniversitede gerçek bir ö¤renci lideriydi ve Hatice Yürekli yoldafl, bir ara gerçekten önemli bir güç kazanan ‹stanbul’daki tekstil çal›flmas›n›n asli unsuru durumundayd›. Demek istiyorum ki, Habip s›n›f eksenli kitle çal›flmas›n›n saflar›m›zdaki en iyi temsilcilerinden biri olsa bile, bu konuda öteki iki yoldafl da benzer baflar›lar›n temsilcileri oldular. Partimiz için bugünün temel ihtiyac› da budur; do¤ru ve etkin bir çal›flma tarz›yla s›n›f ve kitle çal›flmas›nda h›zla ilerleyebilmektir. Yoldafllar›m›zdan bu aç›dan da ö¤renebileceklerimiz var. Devrimci kimli¤in s›n›f ve emekçilerle devrimci temeller üzerinde sa¤lam ve etkin bir bütünleflmeyle tamamland›¤› bir yerde, partimiz y›k›lmaz olacak ve program›n›n gösterdi¤i yolda gelece¤i baflar›yla kucaklayabilecektir. (TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’den alınmıştır...) 148
Zafere on y›ld›z... I Direnifl ateflinde tutufltu sararan dallar› Eylül’ün Ve yapraklar› ya¤d› geceye Ekim’in kalbinde göveren k›z›l gülümün Kuzguni yelelerini savurup da o ya¤›z atlar süzüldüler dörtnala... Geceydi ve onlar kara bir gecedeki y›ld›zlar kadar çoktular Gözleri iki yürek iki cenk iki sevi... Buruflan ruhunda zaman›n gün yüzlü çocuktular... II Bir civan yi¤itti Habip Yaflam›n aln›nda uzayan kalabal›k bir çizgi kararl›, derin... 149
Ve cengaver bir proleter köpü¤ünde o flarabi düfllerin Çak›r gülüflü Karakoçan göklerinden dam›t›lm›fl ferah bir türkü öylesine berrak, coflkun, sevecen... Ekim’in saçlar›nda kumral bir rüzgard› esen Munzur eteklerinden Ve özgürlük saf, tortusuz... Parti’nin bayra¤›nda dalga dalga büyüyen Tan›kt›r hücreler, iflkence tezgahlar› Asla e¤ilmemiflti bafl› de ki, çelikten yo¤rulmufltu gövdesi Habip yoldafl›n At›ld› en öne duvarlar demir kap›lar tan›k Kor çelikten bir ›rmak gibi akt› ateflinde kavgan›n 150
III Her dem sevdal› ve her an ayaklanmaya haz›r bir yorulmaz yürekti Ümit yoldafl›n yüre¤i Sesinde y›ld›zlar terleyen bir çatal yürek zifiri mavi Gözbebekleri iki s›cak iki günefl damlas› tanyerinin namlusuna sürülmüfl iki dal mermi... Genç önderiydi Parti’nin Kavgan›n güleç yüzlü militan› Öfkesi aln›n›n alt›nda erimifl metalden bir okyanustu ve bir yanarda¤›n derinliklerinden gelirdi kahkahalar› Ayk›r› çiçeklere benzerdi sonra Kayan›n yüzünde açan inatç› direngen Bir top atefl dikeni kimi zaman kimi zaman bir tutam çi¤dem ve en çok da bir k›z›lca karanfildir o flimdi zafer çelengini süsleyen 151
Ve cengaver bir proleter köpü¤ünde o flarabi düfllerin Çak›r gülüflü Karakoçan göklerinden dam›t›lm›fl ferah bir türkü öylesine berrak, coflkun, sevecen... Ekim’in saçlar›nda kumral bir rüzgard› esen Munzur eteklerinden Ve özgürlük saf, tortusuz... Parti’nin bayra¤›nda dalga dalga büyüyen Tan›kt›r hücreler, iflkence tezgahlar› Asla e¤ilmemiflti bafl› de ki, çelikten yo¤rulmufltu gövdesi Habip yoldafl›n At›ld› en öne duvarlar demir kap›lar tan›k Kor çelikten bir ›rmak gibi akt› ateflinde kavgan›n 150
III Her dem sevdal› ve her an ayaklanmaya haz›r bir yorulmaz yürekti Ümit yoldafl›n yüre¤i Sesinde y›ld›zlar terleyen bir çatal yürek zifiri mavi Gözbebekleri iki s›cak iki günefl damlas› tanyerinin namlusuna sürülmüfl iki dal mermi... Genç önderiydi Parti’nin Kavgan›n güleç yüzlü militan› Öfkesi aln›n›n alt›nda erimifl metalden bir okyanustu ve bir yanarda¤›n derinliklerinden gelirdi kahkahalar› Ayk›r› çiçeklere benzerdi sonra Kayan›n yüzünde açan inatç› direngen Bir top atefl dikeni kimi zaman kimi zaman bir tutam çi¤dem ve en çok da bir k›z›lca karanfildir o flimdi zafer çelengini süsleyen 151
IV Ankara’da uykular k›p›r k›p›r Ankara’da Spartaküs k›flk›rt›yor rüyalar›n› uykular›n Ve yüreklerin tellerinde k›r›lan parmaklar› dolafl›yor Jara’n›n Ankara’da vakit gece yar›s› Ankara’da Fuçik’in destanlaflan imgesi k›r›yor gecenin kilidini Ve Robson’un flark›lar› ayart›yor kentin sessizli¤ini Ankara’da sokaklar nefes nefese Sa¤r›lar› ter içinde k›z›l atl›lar geçiyor sokaklar›ndan Ankara’n›n Atl›lar... ‘Atlar› rüzgar kanatl›’ atl›lar› Naz›m’›n Ankara’da bir hayalet dolafl›yor Yaflmaklar› kan oyal› analar›n puslu gözlerine ›fl›k üflüyor y›ld›z tozlar›ndan Çiçeklerini suluyor ço¤ul sevinçlerin 152
K›z›l afifllerle donat›yor duvarlar› Fabrika ç›k›fllar›nda bildiri da¤›t›yor iflçilere Gençli¤in kan›n› tutuflturuyor bir bak›fl›yla Ekmek, gül ve hürriyet günlerini anlat›yor otobüs duraklar›nda insanlara V Neyi simgeliyor sahneye düflen k›rm›z› ›fl›k, sinsice parlamas› bir an oyun boyunca duvarda as›l› duran kabzas› yakut kakmal› b›ça¤›n... Birdenbire susuvermesi müzi¤in ve karanl›¤›n a¤z›nda derin bir ma¤ara gibi uzad›kça uzamas› sessizli¤in, neyi anlatmaya çal›fl›yor? Ya neyi haber veriyor bu sirenler, bu postallar, telsiz sesleri, atefl, duman? Ya bu kan? Buruflturan kimdir sevincini göklerin Kimin kanl› elleridir 153
IV Ankara’da uykular k›p›r k›p›r Ankara’da Spartaküs k›flk›rt›yor rüyalar›n› uykular›n Ve yüreklerin tellerinde k›r›lan parmaklar› dolafl›yor Jara’n›n Ankara’da vakit gece yar›s› Ankara’da Fuçik’in destanlaflan imgesi k›r›yor gecenin kilidini Ve Robson’un flark›lar› ayart›yor kentin sessizli¤ini Ankara’da sokaklar nefes nefese Sa¤r›lar› ter içinde k›z›l atl›lar geçiyor sokaklar›ndan Ankara’n›n Atl›lar... ‘Atlar› rüzgar kanatl›’ atl›lar› Naz›m’›n Ankara’da bir hayalet dolafl›yor Yaflmaklar› kan oyal› analar›n puslu gözlerine ›fl›k üflüyor y›ld›z tozlar›ndan Çiçeklerini suluyor ço¤ul sevinçlerin 152
K›z›l afifllerle donat›yor duvarlar› Fabrika ç›k›fllar›nda bildiri da¤›t›yor iflçilere Gençli¤in kan›n› tutuflturuyor bir bak›fl›yla Ekmek, gül ve hürriyet günlerini anlat›yor otobüs duraklar›nda insanlara V Neyi simgeliyor sahneye düflen k›rm›z› ›fl›k, sinsice parlamas› bir an oyun boyunca duvarda as›l› duran kabzas› yakut kakmal› b›ça¤›n... Birdenbire susuvermesi müzi¤in ve karanl›¤›n a¤z›nda derin bir ma¤ara gibi uzad›kça uzamas› sessizli¤in, neyi anlatmaya çal›fl›yor? Ya neyi haber veriyor bu sirenler, bu postallar, telsiz sesleri, atefl, duman? Ya bu kan? Buruflturan kimdir sevincini göklerin Kimin kanl› elleridir 153
sabah›n ak gerdan›nda onursuzca dolanan? Sorular sorular... Sorular durgun sulara at›lan çak›l tafllar› Kirpiklerin gölgesinde mor halkalarla ço¤al›yor yan›t› sorular›n Sorular duvarlara çarp›p geri dönüyor kap›s›nda Ulucanlar’›n
- ki y›k›lmaya mahkumdur onlar ayd›nl›¤› vuruyor flanl› Ekim’in Ve ko¤ufllar›nda çekik gözlerinde zafer par›lt›lar›yla dolafl›yor Ulyanov yoldafl “Buz k›r›lm›flt›r” diyor “Yol aç›lm›flt›r” Herfley yeni Ekimler için! Gün a¤ar›yor... Ulucanlar’da direnifli selaml›yor günefl
VI fiafak söküyor gökyüzünün gönderine çekilmifl k›z›l bir bayrak gibi Saatler ileri al›n›yor Ulucanlar’da “‹leri, hep ileri” On’lar›n elleri kuruyor saatleri Cesareti kamç›l›yor rüzgar Yoldafl merhabalar›n› tafl›yor barikatlar›n fiark›lar›n› söylüyor omuz omuza savaflan Komün’ün ‹spanya’n›n Küba’n›n
Hamburg’un Liverpool’un Viborg’un ruhunu selaml›yor An›s›n› selaml›yor ‹bo’nun Denizler’in K›z›ldere’nin Ve bir kez daha “Her fley devrim için” diyor kavga dostlar› “Her fley yeni Ekimler için” “No passaran” Bir fliirin en tutkulu dizelerinde ak›yor Ulucanlar’da zaman
Duvarlar›na Ulucanlar’›n 154
155
sabah›n ak gerdan›nda onursuzca dolanan? Sorular sorular... Sorular durgun sulara at›lan çak›l tafllar› Kirpiklerin gölgesinde mor halkalarla ço¤al›yor yan›t› sorular›n Sorular duvarlara çarp›p geri dönüyor kap›s›nda Ulucanlar’›n
- ki y›k›lmaya mahkumdur onlar ayd›nl›¤› vuruyor flanl› Ekim’in Ve ko¤ufllar›nda çekik gözlerinde zafer par›lt›lar›yla dolafl›yor Ulyanov yoldafl “Buz k›r›lm›flt›r” diyor “Yol aç›lm›flt›r” Herfley yeni Ekimler için! Gün a¤ar›yor... Ulucanlar’da direnifli selaml›yor günefl
VI fiafak söküyor gökyüzünün gönderine çekilmifl k›z›l bir bayrak gibi Saatler ileri al›n›yor Ulucanlar’da “‹leri, hep ileri” On’lar›n elleri kuruyor saatleri Cesareti kamç›l›yor rüzgar Yoldafl merhabalar›n› tafl›yor barikatlar›n fiark›lar›n› söylüyor omuz omuza savaflan Komün’ün ‹spanya’n›n Küba’n›n
Hamburg’un Liverpool’un Viborg’un ruhunu selaml›yor An›s›n› selaml›yor ‹bo’nun Denizler’in K›z›ldere’nin Ve bir kez daha “Her fley devrim için” diyor kavga dostlar› “Her fley yeni Ekimler için” “No passaran” Bir fliirin en tutkulu dizelerinde ak›yor Ulucanlar’da zaman
Duvarlar›na Ulucanlar’›n 154
155
VII On’lar on yeni ustas› devrime uzanan yolun ‹nançla döfledikleri tafllar mihenk tafllar› olacak kavgam›z›n Ve yüre¤imizdeki umut S›n›rs›z topraklara yol olan ayak izleriyle ço¤alacak onlar›n On’lar on yeni yara gö¤sümüzde Zaptettikleri flafak zaferler takvimimizde son yaprak Ac› içinde de¤il gururla k›skanarak an›msayaca¤›z yüzlerini Ve seslerimize kat›p gözlerini ayd›nl›k flark›lar söyleyece¤iz y›ld›zlara bakarak
Halil, Aziz, Ahmet ve Zafer Adlar›n› tafl›yacak çocuklar›m›z VIII ‹ncecik bir diken batt› kalbimize her ölüm haberinde ‹çimizde usul usul kanad› gülün kokusu Kald›r›p bafl›m›z› gözlerimizdeki uçurumlardan bakt›k gökyüzüne On y›ld›z yerinde yoktu Tarad›k gecenin saçlar›n› aras›nda kay›p y›ld›zlar› arad›k Her y›ld›z bir can Göktafllar› m›yd› akan bofllukta analar›n göz yafllar› m›yd› Gelinlerin a¤›tlar› m›yd› kufllar m›yd› güneye uçan
On’lar on yeni meflale ellerimizde on yenilmez savaflç› devrime adanm›fl on ömür
Eylül müydü kirpiklerimize dolanan bulutlar m›yd› hüzün
Yoldafllar›m›z... Adlar›; Habip, Ümit Adlar›; Abuzer, Mahir, ‹smet, Önder Adlar›;
Yar›m kalm›fl bir fliir miydi ay sondördün Döktü yüzünü kararan sular›na ömrümüzün Ömrümüz ki; 16 saattir kalkmam›fl tezgah bafl›ndan
156
157
VII On’lar on yeni ustas› devrime uzanan yolun ‹nançla döfledikleri tafllar mihenk tafllar› olacak kavgam›z›n Ve yüre¤imizdeki umut S›n›rs›z topraklara yol olan ayak izleriyle ço¤alacak onlar›n On’lar on yeni yara gö¤sümüzde Zaptettikleri flafak zaferler takvimimizde son yaprak Ac› içinde de¤il gururla k›skanarak an›msayaca¤›z yüzlerini Ve seslerimize kat›p gözlerini ayd›nl›k flark›lar söyleyece¤iz y›ld›zlara bakarak
Halil, Aziz, Ahmet ve Zafer Adlar›n› tafl›yacak çocuklar›m›z VIII ‹ncecik bir diken batt› kalbimize her ölüm haberinde ‹çimizde usul usul kanad› gülün kokusu Kald›r›p bafl›m›z› gözlerimizdeki uçurumlardan bakt›k gökyüzüne On y›ld›z yerinde yoktu Tarad›k gecenin saçlar›n› aras›nda kay›p y›ld›zlar› arad›k Her y›ld›z bir can Göktafllar› m›yd› akan bofllukta analar›n göz yafllar› m›yd› Gelinlerin a¤›tlar› m›yd› kufllar m›yd› güneye uçan
On’lar on yeni meflale ellerimizde on yenilmez savaflç› devrime adanm›fl on ömür
Eylül müydü kirpiklerimize dolanan bulutlar m›yd› hüzün
Yoldafllar›m›z... Adlar›; Habip, Ümit Adlar›; Abuzer, Mahir, ‹smet, Önder Adlar›;
Yar›m kalm›fl bir fliir miydi ay sondördün Döktü yüzünü kararan sular›na ömrümüzün Ömrümüz ki; 16 saattir kalkmam›fl tezgah bafl›ndan
156
157
aln›ndan damlayan ter zehir gibi ak›yor kan kokan kadehlerine bezirganlar›n Ömrümüz ki; çocuk gözlerinde uyku tatili özlüyor tornada bak›fl›nda büyüyen 盤l›k karabasan gibi çöküyor yarasalar›n uykusu kaçan gecelerine Ömrümüz ki; atölyede nas›rl› elleriyle düfllerini ço¤alt›yor büyük sevincin, fabrika bacalar›ndan gökyüzüne a¤›yor kara bir duman gibi saraylar›n üstüne IX Ömrümüz ki; - her biri bir y›ld›zd› karanl›k aynas›nda gecenin devflirdik mendilimize suretlerini Ve o mendil serilende güneflin sofras›na gülümsedi cümle kainat dinlendi yorulan kaslar 158
açl›k doydu yoksulluk bitti Ve o mendil serilende güneflin sofras›na flark›lar söylendi özgürlü¤ü yaflayan ac› sustu k›vanç dillendi Ve zaman›n k›z›l ötesi boyutunda k›z›l bayraklar dikilende doru¤una en büyük aflk›n, bafllayanda büyük zaferlerin resmi geçidi on y›ld›zl› bir sayfay› tarihin uzun duvar›na ast› mutlulu¤un resmini yapan eller Ve o eller göstererek duvar› “‹flte” dediler “Burada Ulucanlar’›n o k›z›l y›ld›zlar› Buradalar Gökyüzünde aramay›n onlar›” Uzand›k Ateflin keflfinden güneflin zapt›na uzayan o uzun duvara dokundu parmaklar›m›z Zafere on y›ld›z... D. Can 159
aln›ndan damlayan ter zehir gibi ak›yor kan kokan kadehlerine bezirganlar›n Ömrümüz ki; çocuk gözlerinde uyku tatili özlüyor tornada bak›fl›nda büyüyen 盤l›k karabasan gibi çöküyor yarasalar›n uykusu kaçan gecelerine Ömrümüz ki; atölyede nas›rl› elleriyle düfllerini ço¤alt›yor büyük sevincin, fabrika bacalar›ndan gökyüzüne a¤›yor kara bir duman gibi saraylar›n üstüne IX Ömrümüz ki; - her biri bir y›ld›zd› karanl›k aynas›nda gecenin devflirdik mendilimize suretlerini Ve o mendil serilende güneflin sofras›na gülümsedi cümle kainat dinlendi yorulan kaslar 158
açl›k doydu yoksulluk bitti Ve o mendil serilende güneflin sofras›na flark›lar söylendi özgürlü¤ü yaflayan ac› sustu k›vanç dillendi Ve zaman›n k›z›l ötesi boyutunda k›z›l bayraklar dikilende doru¤una en büyük aflk›n, bafllayanda büyük zaferlerin resmi geçidi on y›ld›zl› bir sayfay› tarihin uzun duvar›na ast› mutlulu¤un resmini yapan eller Ve o eller göstererek duvar› “‹flte” dediler “Burada Ulucanlar’›n o k›z›l y›ld›zlar› Buradalar Gökyüzünde aramay›n onlar›” Uzand›k Ateflin keflfinden güneflin zapt›na uzayan o uzun duvara dokundu parmaklar›m›z Zafere on y›ld›z... D. Can 159
Yoldafllar›n›n kaleminden...
Yoldafllar›n›n kaleminden...
Onlara dair gecikmifl sözler...
Kavga yerinizi alacak yeni savaflç›lar do¤uruyor
Çok fley söylenip yaz›ld› onlara dair... Onlara dair pek çok fley yaz›ld›, söylendi. fiiirlere, romanlara konu oldu, mücadeleleri, yaflamlar›. Birer komünist-devrimci olarak, birer militan olarak, birer komünist önder olarak, birer efl, dost, baba, o¤ul, kardefl ve yoldafl olarak kaleme al›nan her anlat›, hayatlar›n› adad›klar› mücadelede tuttuklar› kendilerine özgü, benzersiz yere ›fl›k tutuyor. Onlar› yak›ndan tan›yanlar›n tan›kl›klar›, gözlemleri ve an›lar›, bu iki yi¤it insan›n yaln›zca komünist kimliklerine de¤il, insani-kiflisel özelliklerine duyulan sayg› ve hayranl›k dolu cümlelere dökülürken, biz kuca¤›m›zda yan›bafl›m›zda ölen bu iki yoldafla dair konuflmad›k henüz. 163
Onlara dair gecikmifl sözler...
Kavga yerinizi alacak yeni savaflç›lar do¤uruyor
Çok fley söylenip yaz›ld› onlara dair... Onlara dair pek çok fley yaz›ld›, söylendi. fiiirlere, romanlara konu oldu, mücadeleleri, yaflamlar›. Birer komünist-devrimci olarak, birer militan olarak, birer komünist önder olarak, birer efl, dost, baba, o¤ul, kardefl ve yoldafl olarak kaleme al›nan her anlat›, hayatlar›n› adad›klar› mücadelede tuttuklar› kendilerine özgü, benzersiz yere ›fl›k tutuyor. Onlar› yak›ndan tan›yanlar›n tan›kl›klar›, gözlemleri ve an›lar›, bu iki yi¤it insan›n yaln›zca komünist kimliklerine de¤il, insani-kiflisel özelliklerine duyulan sayg› ve hayranl›k dolu cümlelere dökülürken, biz kuca¤›m›zda yan›bafl›m›zda ölen bu iki yoldafla dair konuflmad›k henüz. 163
Yi¤itliklerine iliflkin söylenebilecek herfley söylendi neredeyse. Partili kimlikleri, düzeyleri ve parti içinde tuttuklar› yer ile, partinin en ileri temsilcileri aras›nda olmalar›, direniflte ve zindanda tuttuklar› yer aras›nda, herhangi bir kuflkuya yer b›rakmayacak bir bütünlük var. Evet, onlar söylenegeldi¤i gibi, “partimizin özü ve özeti”dirler. Partiye, mücadeleye adanm›fl hayatlar›n›n, dolu dolu geçen mücadele y›llar›n›n çok s›n›rl› ama bir o kadar anlaml› bir kesitinde, Ulucanlar’da yaflad›¤›m›z birliktelikten geriye kalanlar› de¤erlendirmek ad›na söyleyebilece¤imiz herfley, art›k bilinenlerin bir tekrar› olmaktan öteye geçmeyecektir yaz›k ki. Bizlere b›rakt›klar› miras› daha da ileriye tafl›yaca¤›z ve ödetilmesi gereken hesab›n takipçisi olaca¤›z. Onlarla birlikte olma flans›n› yakalam›fl herkes için, bir baflka görevimiz daha var. Yaflad›¤›m›z, paylaflt›¤›m›z fleyleri anlamak ve anlatmak, onlar›n devrimci-komünist kiflilik ve kimliklerini kendimize ve genç kuflaklara maletmek. Bu yaz›y› bu amaçla kaleme ald›¤›m› belirtmeliyim. Kendi ad›ma onlara dair bir fleyler yazma görevini yerine getirmede geciktim. Basit bir ihmal ya da vefas›zl›ktan de¤il. En baflta, yazma giriflimlerimi bofla ç›karan bir zorlanma yaflad›¤›m› söylemeliyim... Arkas›nda hala da süren kabullenememe duygusu var. Öfke nöbetleri ve duygusall›¤›n etkisinden kurtulamamak var. Ve daha da önemlisi, yaz›lacak, söylenecek hiçbir fleyin yeterli olmayaca¤› kayg›s› var. Onlara dair yazmak, bir anlamda bir hesaplaflma da demek. Zaman›nda ödenmeyen bir gönül borcunun, ihmalkarl›¤›n, paylaflmay› s›n›rlayan ufuk darl›¤›n›n ve daha pek çok eksik ve zaaf›n yolaçt›¤› bir hesaplaflma... Ve bugün, alev yal›ml› o günlere, kül renkli ac›lara, barut kokulu an›lara bizi yeniden götüren anman›n 164
ard›ndan, çok s›n›rl› bir çerçevede de olsa, konuflabilirim art›k. Çünkü, art›k biliyorum, onlara ödemeye f›rsat bulamad›¤›m gönül borcumu bir yara gibi tafl›mak zorunday›m. Baflka hiçbir fleyle ödenmeyecek bir gönül borcu... S›ram geldi¤inde, o gün yaklaflt›¤›nda, onu kendi ellerimle götürece¤im onlara. O güne kadar gönül borcunu sorulacak hesaba, kavgaya kat›k yapmak d›fl›nda bir seçene¤im yok. Ancak o zaman kald›¤›m›z yerden devam edebiliriz Habip’le, barikat atefli bafl›nda hep kesilmek zorunda kalan doyumsuz sohbetlere. ‹flte o zaman Ümit’le, havaland›rmada yanyana uzand›¤›m›z yataklar›m›zda, uzay›n derinliklerinde parlayan y›ld›zlar aras›nda hangisinde hayat belirtisi olabilece¤ini tahmin etmeye devam edebiliriz. Orada yaflayanlar›n bunu mutlaka komünist bir yaflam birli¤i sayesinde baflard›klar›ndan en küçük bir kuflku duymaks›z›n. Kaya gibi inatç›, gökyüzü gibi ferah Dolu dizgin yaflanan on ay... Temposunu giderek art›ran bir çal›flma, uzun tart›flmalar, barikat, kar, ya¤mur, t›kl›m t›kl›m bir ko¤ufl, ya¤mur gibi kurflun sa¤ana¤›, atefl, uzayan günler ve geceler, anmalar, daima s›k›l› yumruklar!.. Sanki hiç bitmeyecekmifl gibi gelirdi bana. Bir k›fl günü iflkenceye çekildi¤imizde birlikte tereddütsüz direnmenin tarifsiz coflkusuyla geldi¤imiz Ulucanlar’da bafl›m›z dik, fakat hata ve zaaflar›m›z karfl›s›nda içimiz ezikti. Daha iflin bafl›nda, daha ilk ad›mda nas›l olurdu? Yap›lacak onca ifl varken, partinin bayra¤›n› dalgaland›rmadan nas›l bu kadar kolay ve çabuk? Öfkemiz, k›zg›nl›¤›m›z kendimizeydi art›k. Aç›klar›m›z› kapatmal›, d›flar›daki çal›flman›n yükünü 165
Yi¤itliklerine iliflkin söylenebilecek herfley söylendi neredeyse. Partili kimlikleri, düzeyleri ve parti içinde tuttuklar› yer ile, partinin en ileri temsilcileri aras›nda olmalar›, direniflte ve zindanda tuttuklar› yer aras›nda, herhangi bir kuflkuya yer b›rakmayacak bir bütünlük var. Evet, onlar söylenegeldi¤i gibi, “partimizin özü ve özeti”dirler. Partiye, mücadeleye adanm›fl hayatlar›n›n, dolu dolu geçen mücadele y›llar›n›n çok s›n›rl› ama bir o kadar anlaml› bir kesitinde, Ulucanlar’da yaflad›¤›m›z birliktelikten geriye kalanlar› de¤erlendirmek ad›na söyleyebilece¤imiz herfley, art›k bilinenlerin bir tekrar› olmaktan öteye geçmeyecektir yaz›k ki. Bizlere b›rakt›klar› miras› daha da ileriye tafl›yaca¤›z ve ödetilmesi gereken hesab›n takipçisi olaca¤›z. Onlarla birlikte olma flans›n› yakalam›fl herkes için, bir baflka görevimiz daha var. Yaflad›¤›m›z, paylaflt›¤›m›z fleyleri anlamak ve anlatmak, onlar›n devrimci-komünist kiflilik ve kimliklerini kendimize ve genç kuflaklara maletmek. Bu yaz›y› bu amaçla kaleme ald›¤›m› belirtmeliyim. Kendi ad›ma onlara dair bir fleyler yazma görevini yerine getirmede geciktim. Basit bir ihmal ya da vefas›zl›ktan de¤il. En baflta, yazma giriflimlerimi bofla ç›karan bir zorlanma yaflad›¤›m› söylemeliyim... Arkas›nda hala da süren kabullenememe duygusu var. Öfke nöbetleri ve duygusall›¤›n etkisinden kurtulamamak var. Ve daha da önemlisi, yaz›lacak, söylenecek hiçbir fleyin yeterli olmayaca¤› kayg›s› var. Onlara dair yazmak, bir anlamda bir hesaplaflma da demek. Zaman›nda ödenmeyen bir gönül borcunun, ihmalkarl›¤›n, paylaflmay› s›n›rlayan ufuk darl›¤›n›n ve daha pek çok eksik ve zaaf›n yolaçt›¤› bir hesaplaflma... Ve bugün, alev yal›ml› o günlere, kül renkli ac›lara, barut kokulu an›lara bizi yeniden götüren anman›n 164
ard›ndan, çok s›n›rl› bir çerçevede de olsa, konuflabilirim art›k. Çünkü, art›k biliyorum, onlara ödemeye f›rsat bulamad›¤›m gönül borcumu bir yara gibi tafl›mak zorunday›m. Baflka hiçbir fleyle ödenmeyecek bir gönül borcu... S›ram geldi¤inde, o gün yaklaflt›¤›nda, onu kendi ellerimle götürece¤im onlara. O güne kadar gönül borcunu sorulacak hesaba, kavgaya kat›k yapmak d›fl›nda bir seçene¤im yok. Ancak o zaman kald›¤›m›z yerden devam edebiliriz Habip’le, barikat atefli bafl›nda hep kesilmek zorunda kalan doyumsuz sohbetlere. ‹flte o zaman Ümit’le, havaland›rmada yanyana uzand›¤›m›z yataklar›m›zda, uzay›n derinliklerinde parlayan y›ld›zlar aras›nda hangisinde hayat belirtisi olabilece¤ini tahmin etmeye devam edebiliriz. Orada yaflayanlar›n bunu mutlaka komünist bir yaflam birli¤i sayesinde baflard›klar›ndan en küçük bir kuflku duymaks›z›n. Kaya gibi inatç›, gökyüzü gibi ferah Dolu dizgin yaflanan on ay... Temposunu giderek art›ran bir çal›flma, uzun tart›flmalar, barikat, kar, ya¤mur, t›kl›m t›kl›m bir ko¤ufl, ya¤mur gibi kurflun sa¤ana¤›, atefl, uzayan günler ve geceler, anmalar, daima s›k›l› yumruklar!.. Sanki hiç bitmeyecekmifl gibi gelirdi bana. Bir k›fl günü iflkenceye çekildi¤imizde birlikte tereddütsüz direnmenin tarifsiz coflkusuyla geldi¤imiz Ulucanlar’da bafl›m›z dik, fakat hata ve zaaflar›m›z karfl›s›nda içimiz ezikti. Daha iflin bafl›nda, daha ilk ad›mda nas›l olurdu? Yap›lacak onca ifl varken, partinin bayra¤›n› dalgaland›rmadan nas›l bu kadar kolay ve çabuk? Öfkemiz, k›zg›nl›¤›m›z kendimizeydi art›k. Aç›klar›m›z› kapatmal›, d›flar›daki çal›flman›n yükünü 165
paylaflmak için elimizden gelen herfleyi yapmal›yd›k. Birbirimizi k›rmak pahas›na, bir görevdi bu bizim için. Onlar› sekiz siper yoldafl›m›zla beraber bizden alan katliam gününe kadar bir solukta yaflad›k herfleyi. Çelikten b›çaklar bileyen bak›fllar›yla Habip’in uçsuz bucaks›z bir bozk›r gibi uzay›p giden yüzüyle kap› alt›nda ilk karfl›laflt›¤›m›zda, nedendir bilmem öpüflmedik, kucaklaflmad›k. Bu erken bir ayr›l›¤a haz›rl›¤›n belirtisiydi belki. Ayd›nl›k bak›fllar› nas›l da sar›p sarmalam›flt› hepimizi. F›rt›nada yavrular›n› kanatlar›n›n alt›na alan bir anaç kartal nas›l korur gözetirse, öyle ç›rp›n›yordu bizim için. Yard›ma ihtiyac› olan herkes için öyleydi. Nas›lsa öyle bulduk Habip’i. Anlat›ld›¤› gibi. Kaya gibi inatç›, gökyüzü gibi ferah. Ve daima seferber. Daha sorgudayken, düzenin onu içine sindiremedi¤ini ifade etmekten kendini alamayan sözlerine muhatap olmufltuk. Onlar korkmakta ne kadar hakl›yd›larsa, biz o kadar gururlan›yorduk. Ama biz yan›ltt›k onu galiba. Bazen sevincine düflen gölgenin serinli¤inde onu sükunetle dinlemeyi, anlamay› baflaramad›k. Çat›lm›fl kafllar›n›n alt›ndaki kayg›ya ortak olamad›k. Y›llard›r yaln›z bafl›na s›rt›nda tafl›d›¤› sorumlulu¤u istedi¤imiz gibi paylaflamad›k. Daha beraberli¤imizin ilk aylar›nda a盤a ç›kan tünelle beraber ondaki özgürlük sevdas›n›n, baflar›s›zl›k ve aksilikler karfl›s›nda kendi içinde korkunç bir sürgüne dönüflecek kadar yak›c› bir tutku oldu¤unu anlayamad›k. Deneyimsizdik. Aceleciydik, acemisiydik mahpuslu¤un. Kavga ateflinde yeterince kavlanmam›flt› bilincimiz. Daha ilk s›navda çuvallam›flt›k. Aylarca, sab›rla, b›çak s›rt›nda harcanm›fl emekti; onurun, kavgaya adanm›fll›¤›n, cüretin; ve suyunu bir an önce kavga denizine ulaflt›rmaya çal›flan büyük bir coflku p›nar›n›n 166
ad›yd›, sende özgürlük tutkusu. Laf de¤ildi “unutun gitsin” diyebilece¤in. ‹flti, emekti, t›rnakla-diflle kaz›p gün ›fl›¤›na ç›karmaya çal›flt›¤›n, karanl›¤›n gö¤süne saplanm›fl bir ›fl›k demetiydi, umuttu senin için. Senin gibi y›llar› zindanlarda geçen bir insan için bu en zor an›n geçici de olsa seni bu denli etkilemesi bundand›. Anlayamad›k, ba¤›flla! Sevincinden pay ç›karmada gösterdi¤imiz tezcanl›l›¤›, sorunlar karfl›s›nda gösteremedik. En s›k›nt›l› sorunlar› paylaflmak için gereken çabay› gösteremedik. Habip nas›l olsa her sorunu çözer diye bakt›k. Seni bunaltt›k. Çokça tart›fl›p ifl yapmay› önemsemedik, seni yaln›z b›rakt›k. Oysa, çokça tan›k oldu¤umuz gibi, söz kalabal›¤›na ne hacet, dostça uzanan bir el, paylaflmaya haz›r bir çift gözbebe¤i yeterdi sana. Bunlar› gördü¤ünde asla hay›r demezdin. Yoksullu¤un, yoklu¤un ve düflman›n önünde e¤ilmeyen bafl›n›, yaslanacak sa¤lam bir omuza dayamay› zay›fl›k olarak görmezdin. Ama bu samimiyeti bulamad›¤›nda da asla yak›nmazd›n. Beklemezdin de. Kendin için hiçbir fley istemezdin. Tek bafl›na da olsa katlan›rd›n, düflman›n zulmüne de dostun kusuruna da. “Üstüne gelen kurflunu bile paylaflmal›...” Bu konuda Ümit’le benzer kiflilik özellikleriniz oldu¤unu söylemeliyim. “Üstüne gelen kurflunu bile paylaflmal›” derdi, bilirsin. Yoldafll›¤› bu kadar yal›n ifade eden baflka bir sözcük dizgesi, baflka bir cümle kurulabilece¤ini hiç sanm›yorum. “Üstüne gelen kurflunu bile...” Oysa öyle olmad›. Siper yoldafllar›yla beraber en a¤›r, en öldürücü kurflunlara siper etmek için bedeniyle öne at›l›rken, bu yal›n paylafl›m kural›n› ihmal etti¤ini bilmiyor olabilir mi? Ümit iflte. Gençli¤inin atefliyle 167
paylaflmak için elimizden gelen herfleyi yapmal›yd›k. Birbirimizi k›rmak pahas›na, bir görevdi bu bizim için. Onlar› sekiz siper yoldafl›m›zla beraber bizden alan katliam gününe kadar bir solukta yaflad›k herfleyi. Çelikten b›çaklar bileyen bak›fllar›yla Habip’in uçsuz bucaks›z bir bozk›r gibi uzay›p giden yüzüyle kap› alt›nda ilk karfl›laflt›¤›m›zda, nedendir bilmem öpüflmedik, kucaklaflmad›k. Bu erken bir ayr›l›¤a haz›rl›¤›n belirtisiydi belki. Ayd›nl›k bak›fllar› nas›l da sar›p sarmalam›flt› hepimizi. F›rt›nada yavrular›n› kanatlar›n›n alt›na alan bir anaç kartal nas›l korur gözetirse, öyle ç›rp›n›yordu bizim için. Yard›ma ihtiyac› olan herkes için öyleydi. Nas›lsa öyle bulduk Habip’i. Anlat›ld›¤› gibi. Kaya gibi inatç›, gökyüzü gibi ferah. Ve daima seferber. Daha sorgudayken, düzenin onu içine sindiremedi¤ini ifade etmekten kendini alamayan sözlerine muhatap olmufltuk. Onlar korkmakta ne kadar hakl›yd›larsa, biz o kadar gururlan›yorduk. Ama biz yan›ltt›k onu galiba. Bazen sevincine düflen gölgenin serinli¤inde onu sükunetle dinlemeyi, anlamay› baflaramad›k. Çat›lm›fl kafllar›n›n alt›ndaki kayg›ya ortak olamad›k. Y›llard›r yaln›z bafl›na s›rt›nda tafl›d›¤› sorumlulu¤u istedi¤imiz gibi paylaflamad›k. Daha beraberli¤imizin ilk aylar›nda a盤a ç›kan tünelle beraber ondaki özgürlük sevdas›n›n, baflar›s›zl›k ve aksilikler karfl›s›nda kendi içinde korkunç bir sürgüne dönüflecek kadar yak›c› bir tutku oldu¤unu anlayamad›k. Deneyimsizdik. Aceleciydik, acemisiydik mahpuslu¤un. Kavga ateflinde yeterince kavlanmam›flt› bilincimiz. Daha ilk s›navda çuvallam›flt›k. Aylarca, sab›rla, b›çak s›rt›nda harcanm›fl emekti; onurun, kavgaya adanm›fll›¤›n, cüretin; ve suyunu bir an önce kavga denizine ulaflt›rmaya çal›flan büyük bir coflku p›nar›n›n 166
ad›yd›, sende özgürlük tutkusu. Laf de¤ildi “unutun gitsin” diyebilece¤in. ‹flti, emekti, t›rnakla-diflle kaz›p gün ›fl›¤›na ç›karmaya çal›flt›¤›n, karanl›¤›n gö¤süne saplanm›fl bir ›fl›k demetiydi, umuttu senin için. Senin gibi y›llar› zindanlarda geçen bir insan için bu en zor an›n geçici de olsa seni bu denli etkilemesi bundand›. Anlayamad›k, ba¤›flla! Sevincinden pay ç›karmada gösterdi¤imiz tezcanl›l›¤›, sorunlar karfl›s›nda gösteremedik. En s›k›nt›l› sorunlar› paylaflmak için gereken çabay› gösteremedik. Habip nas›l olsa her sorunu çözer diye bakt›k. Seni bunaltt›k. Çokça tart›fl›p ifl yapmay› önemsemedik, seni yaln›z b›rakt›k. Oysa, çokça tan›k oldu¤umuz gibi, söz kalabal›¤›na ne hacet, dostça uzanan bir el, paylaflmaya haz›r bir çift gözbebe¤i yeterdi sana. Bunlar› gördü¤ünde asla hay›r demezdin. Yoksullu¤un, yoklu¤un ve düflman›n önünde e¤ilmeyen bafl›n›, yaslanacak sa¤lam bir omuza dayamay› zay›fl›k olarak görmezdin. Ama bu samimiyeti bulamad›¤›nda da asla yak›nmazd›n. Beklemezdin de. Kendin için hiçbir fley istemezdin. Tek bafl›na da olsa katlan›rd›n, düflman›n zulmüne de dostun kusuruna da. “Üstüne gelen kurflunu bile paylaflmal›...” Bu konuda Ümit’le benzer kiflilik özellikleriniz oldu¤unu söylemeliyim. “Üstüne gelen kurflunu bile paylaflmal›” derdi, bilirsin. Yoldafll›¤› bu kadar yal›n ifade eden baflka bir sözcük dizgesi, baflka bir cümle kurulabilece¤ini hiç sanm›yorum. “Üstüne gelen kurflunu bile...” Oysa öyle olmad›. Siper yoldafllar›yla beraber en a¤›r, en öldürücü kurflunlara siper etmek için bedeniyle öne at›l›rken, bu yal›n paylafl›m kural›n› ihmal etti¤ini bilmiyor olabilir mi? Ümit iflte. Gençli¤inin atefliyle 167
yan›p tutuflan, deli bir fiflekti o kavgada. Hat›rlad›kça hala gülerim. Eskiflehir’de hücrelere kapat›lan iki devrimci tutsak için yapt›¤›m›z eylemin en gerilimli anlar›ndan birinde, kulelerdeki askerlerden biri Ümit’e bak›p, “fluna bak, sanki Mareflal Fevzi Çakmak gibi, ortal›kta dolafl›p duruyor” demiflti. O günden sonra “mareflal” diye ça¤›r›r olduk onu. Yaflasayd›, korkusuz yüre¤i ve kocaman kafas›yla, daha büyük sald›r›larda düflmana korku salmaya devam edecekti. Hay›r, sevgili mareflal ölmedi, savafl› terketmedi. “Bitirdik, öldürdük” dedikleri her yerde ve her zaman, o korkunç kahkahalar›yla savafla devam etmeye haz›r o. Katliamdan sonra konuldu¤umuz hücrelerde, ko¤uflta, havaland›rmada bomba gibi patlayan kahkahalar› yank›lanarak ulafl›yordu bize. Çarp›fl›yordu. Herkes tan›¤›d›r bu sesin. Bir kez daha yan›lm›flt› düflman. Habip yine firar etmiflti. Düflmana çevrilmifl bir çift namlu olan mareflalin gözleri, sevdi¤i, dostu, yoldafl› karfl›s›nda ay parças› gibi süzülmesini de bilirdi ama. Yaln›z sevdiklerinden saklamazd› gözyafllar›n›. Öylesine do¤al, öylesine içten. Bir keresinde, böyle bir anda, gözgöze geldi¤imizde “sonra konufluruz” deyip erteledi¤im konuflmay› yapamamaktan ne kadar piflman›m flimdi. Her görüflme gününde kufl gibi ç›rp›nan yüre¤ine biraz olsun kulak vermeye f›rsat›m olmad› diye avutuyorum-kand›r›yorum kendimi. Hay›r, hafifsedi¤imden ya da garipsedi¤imden de¤il. Anlams›z ve yersiz buldu¤umdan hiç de¤il. Bundan özellikle kaç›nd›m, çünkü söyleyece¤im, söylemeyi düflündü¤üm fleyler onu mutsuz k›lacakt›. Bir de coflkulu yüre¤inin karfl›s›nda benim de kan›m tutuflacak diye korktum aç›kças›. Aflk da bir savaflt›, sürmekte olan büyük savafl kazan›lmadan eksik kalmaya 168
ya da yenilmeye mahkum olan. O ise, böyle olsa bile, “berabere” kal›nmas›ndan mutluluk duyulacak tek savafl derdi. Yar›m kalan tart›flmalara devam edecek f›rsat› sonsuza kadar kaybetti¤im için nas›l bir piflmanl›k duyuyorum flimdi. Yaln›zca özel konularda de¤il, en karmafl›k sorunlarda kendine özgü çözümlemeleriyle tart›flmalara her zaman bir aç›kl›k getirmesi bizim için güçlü bir dayanak, bulunmaz bir olanakt›. Okumak, incelemek, sorunlar üzerinde düflünmek, yaln›zca birikimiyle de¤il yaklafl›m›ndaki duyarl›l›k ve titizlikle insanlar› gelifltirmek, flevkle yerine getirdi¤i ola¤an görevlerdi onun için. Hem kafas› hem yumruklar›yla kavgaya kat›lan komünistlerin öncülerindendi o. Söyle(n)meyin, gerçeklefltirin, bizi afl›n! S›kça birbirimizi elefltirdi¤imiz bir dönemden geçiyorduk. Kendilerine yöneltilmifl do¤ru ve yerinde bir elefltiriden kaçmay› kavgadan kaçmakla bir gören bu iki yoldafl, en a¤›r elefltirileri yapmaktan da asla geri durmazlard›. En baflta birbirlerine karfl›. Al›nganl›k, kibir, gurur meselesi yapmazlard›. Öyle de¤il mi Ümit? Ok gibi hedefini bulan a¤›r elefltirilerinin de benzer bir olgunlukla karfl›lanaca¤›n› düflünmen ise senin önemli bir yan›lg›nd›. Bir de haks›z elefltiriler karfl›s›nda gösterdi¤in tahammülsüzlük. Bunun için seni elefltirmek herkesin harc› de¤ildi. Yersiz bir elefltiriye karfl› Habip’in de benzer bir tutum içinde olmas› hiç flafl›rt›c› de¤il. Ama iki saat boyunca kendisini elefltiren bir insan› tek bir karfl›l›k vermeksizin olgunlukla dinleyen bir insand› ayn› 169
yan›p tutuflan, deli bir fiflekti o kavgada. Hat›rlad›kça hala gülerim. Eskiflehir’de hücrelere kapat›lan iki devrimci tutsak için yapt›¤›m›z eylemin en gerilimli anlar›ndan birinde, kulelerdeki askerlerden biri Ümit’e bak›p, “fluna bak, sanki Mareflal Fevzi Çakmak gibi, ortal›kta dolafl›p duruyor” demiflti. O günden sonra “mareflal” diye ça¤›r›r olduk onu. Yaflasayd›, korkusuz yüre¤i ve kocaman kafas›yla, daha büyük sald›r›larda düflmana korku salmaya devam edecekti. Hay›r, sevgili mareflal ölmedi, savafl› terketmedi. “Bitirdik, öldürdük” dedikleri her yerde ve her zaman, o korkunç kahkahalar›yla savafla devam etmeye haz›r o. Katliamdan sonra konuldu¤umuz hücrelerde, ko¤uflta, havaland›rmada bomba gibi patlayan kahkahalar› yank›lanarak ulafl›yordu bize. Çarp›fl›yordu. Herkes tan›¤›d›r bu sesin. Bir kez daha yan›lm›flt› düflman. Habip yine firar etmiflti. Düflmana çevrilmifl bir çift namlu olan mareflalin gözleri, sevdi¤i, dostu, yoldafl› karfl›s›nda ay parças› gibi süzülmesini de bilirdi ama. Yaln›z sevdiklerinden saklamazd› gözyafllar›n›. Öylesine do¤al, öylesine içten. Bir keresinde, böyle bir anda, gözgöze geldi¤imizde “sonra konufluruz” deyip erteledi¤im konuflmay› yapamamaktan ne kadar piflman›m flimdi. Her görüflme gününde kufl gibi ç›rp›nan yüre¤ine biraz olsun kulak vermeye f›rsat›m olmad› diye avutuyorum-kand›r›yorum kendimi. Hay›r, hafifsedi¤imden ya da garipsedi¤imden de¤il. Anlams›z ve yersiz buldu¤umdan hiç de¤il. Bundan özellikle kaç›nd›m, çünkü söyleyece¤im, söylemeyi düflündü¤üm fleyler onu mutsuz k›lacakt›. Bir de coflkulu yüre¤inin karfl›s›nda benim de kan›m tutuflacak diye korktum aç›kças›. Aflk da bir savaflt›, sürmekte olan büyük savafl kazan›lmadan eksik kalmaya 168
ya da yenilmeye mahkum olan. O ise, böyle olsa bile, “berabere” kal›nmas›ndan mutluluk duyulacak tek savafl derdi. Yar›m kalan tart›flmalara devam edecek f›rsat› sonsuza kadar kaybetti¤im için nas›l bir piflmanl›k duyuyorum flimdi. Yaln›zca özel konularda de¤il, en karmafl›k sorunlarda kendine özgü çözümlemeleriyle tart›flmalara her zaman bir aç›kl›k getirmesi bizim için güçlü bir dayanak, bulunmaz bir olanakt›. Okumak, incelemek, sorunlar üzerinde düflünmek, yaln›zca birikimiyle de¤il yaklafl›m›ndaki duyarl›l›k ve titizlikle insanlar› gelifltirmek, flevkle yerine getirdi¤i ola¤an görevlerdi onun için. Hem kafas› hem yumruklar›yla kavgaya kat›lan komünistlerin öncülerindendi o. Söyle(n)meyin, gerçeklefltirin, bizi afl›n! S›kça birbirimizi elefltirdi¤imiz bir dönemden geçiyorduk. Kendilerine yöneltilmifl do¤ru ve yerinde bir elefltiriden kaçmay› kavgadan kaçmakla bir gören bu iki yoldafl, en a¤›r elefltirileri yapmaktan da asla geri durmazlard›. En baflta birbirlerine karfl›. Al›nganl›k, kibir, gurur meselesi yapmazlard›. Öyle de¤il mi Ümit? Ok gibi hedefini bulan a¤›r elefltirilerinin de benzer bir olgunlukla karfl›lanaca¤›n› düflünmen ise senin önemli bir yan›lg›nd›. Bir de haks›z elefltiriler karfl›s›nda gösterdi¤in tahammülsüzlük. Bunun için seni elefltirmek herkesin harc› de¤ildi. Yersiz bir elefltiriye karfl› Habip’in de benzer bir tutum içinde olmas› hiç flafl›rt›c› de¤il. Ama iki saat boyunca kendisini elefltiren bir insan› tek bir karfl›l›k vermeksizin olgunlukla dinleyen bir insand› ayn› 169
zamanda Habip. Yeter ki arkas›nda devrimci bir kayg›, samimiyet ve sorumluluk olsun. Böyle durumlarda elefltiri diye b›çak da saplansa, mesele etmezlerdi. Öyle de¤il mi Habip? Devrimci bir insan›n herhangi bir elefltirisinin, itiraz›n›n olmamas›ndan flüpheye düflmek gerek. Böylelerinin ba¤l›l›k ve uyum gösterilerinin içinin bofl, katk›lar›n›n hesapl› oldu¤u bilinir. Elefltiriden uzak durmay› ya da onu baflka bir fleyle ikame etmeyi büyük bir zaaf olarak gören bu iki yoldafl›n kararl›l›klar›, cüretleri, hesaps›zca kavgaya adanmalar› ile bu tutum ve anlay›fllar› aras›nda kopmaz bir ba¤ oldu¤u, ölümleriyle son bir kez daha kan›tland›. Hay›r, katledilifllerinin yaratt›klar› sars›nt› ne kadar büyük olursa olsun, övmek gibi tek yanl› bir tutum içerisinde de¤ilim. Bunu en baflta siz do¤ru görmezdiniz. Bütün zaaflar›n›z ve yan›lganl›¤›n›zla sizler, bugün de aram›zdas›n›z, yafl›yorsunuz. Öylesine yafl›yorsunuz ki, size dair bir konuflma-elefltiri ancak ( ......./ silinti ) elefltirisiyle yap›ld›¤›nda anlam›n› bulabilir. Öylesine aram›zdas›n›z ki, “söyle(n)meyin, gerçeklefltirin, bizi afl›n!” diyen sesinizi duyuyor gibiyiz. Söylenecek sözler vard›, yap›lacak ifller, halledilmesi gereken sorunlar... Bir an olsun hiçbirinin sizsiz yap›labilece¤ini düflünmemifltim. O alevli günlerin üzerine, s›k›lan kurflunlar›n, köpü¤ün, üstümüze at›lan bombalar›n, tafllar›n alt›nda can verirken sizler, nerden bilebilirdim bir daha bunlara f›rsat olmayaca¤›n›? Oysa daha ayn› günün gecesinde, sald›r›dan birkaç saat önce, Ümit, o fliiri okumal›yd›m sana. Özlemlerinin flaha kalkt›¤›n› görmeliydim gözlerinden. Yeni fliirler yazman için k›flk›rtmal›yd›m seni. Yaflanan tats›zl›klar için gönlünü almal›, her seferinde bir yerlerimi yaralaman› bilerek ve göze alarak sataflmal›yd›m bir kez daha. 170
Devrilen a¤açlar gibi yorgunluktan serilince yere, daha ciddi sorunlara el atmal›yd›k. Parti kurulufl etkinliklerini konuflmal›yd›k mesela. Teorik yay›n konusunda hala ayn› fleyleri düflünüp düflünmedi¤ini ö¤renmeliydim. Nereden bilirdim, bir daha yataklar›m›z› y›ld›zlar›n alt›na seremeyece¤imizi. Nerden bilebilirdim Habip, seninle memleket üzerine yaln›zca birkaç kelimelik bir sohbetle yetinmek zorunda kalaca¤›m›? Çocuklu¤umun geçti¤i çay›rlarda durmadan koflan ve asla ›slah edilemeyen o yaban atlar›n›n peflinden senin de koflup koflmad›¤›n› niçin sormad›m? “fiafa¤› bensiz karfl›layacaks›n›z. Hoflçakal›n. Hepinizi seviyorum...” Son gördü¤ümde, yaral› durumdaki Ümit’in yan›nda oturmufl a¤l›yordu Habip. Kafas›n› kald›r›p ça¤›rd›¤›mda, art›k beni duymuyordu. Hiç kimseyi duymayacakt›. “Ümit yoldafl ölümsüzdür!” sloganlar›na katiller silah tarakalar›yla karfl›l›k veriyordu. Onun duyaca¤› tek ses buydu art›k. Birazdan d›flar› f›rlay›p kurflunlara siper edece¤i bedeninin üzerine y›¤›lan tafllar›n, kiremitlerin alt›nda, son kez tünelin ucundaki ›fl›¤a uzan›p firar edecekti. Bu, ikisi aras›nda yap›lm›fl sessiz bir anlaflmayd› belki. Katilleri bir kez daha atlat›p Ümit’le ve di¤er siper yoldafllar›yla buluflmak üzere son randevusuna yetiflecekti “tünelci”. Acelesi bundand›. Suskunlu¤u bundan. Vedas›z, törensiz. Olabildi¤ince yal›n, olabildi¤ince kararl›. Sald›r› bafllad›¤›nda Ümit, her iki kap›dan yüklenen askerlerin içeriye girmesini engellemek için, elinde sopas›yla bir o tarafa bir bu tarafa koflturup duruyordu. (......./silinti) Yaln›zca bu bafllang›ç an›nda gö¤üs gö¤üse 171
zamanda Habip. Yeter ki arkas›nda devrimci bir kayg›, samimiyet ve sorumluluk olsun. Böyle durumlarda elefltiri diye b›çak da saplansa, mesele etmezlerdi. Öyle de¤il mi Habip? Devrimci bir insan›n herhangi bir elefltirisinin, itiraz›n›n olmamas›ndan flüpheye düflmek gerek. Böylelerinin ba¤l›l›k ve uyum gösterilerinin içinin bofl, katk›lar›n›n hesapl› oldu¤u bilinir. Elefltiriden uzak durmay› ya da onu baflka bir fleyle ikame etmeyi büyük bir zaaf olarak gören bu iki yoldafl›n kararl›l›klar›, cüretleri, hesaps›zca kavgaya adanmalar› ile bu tutum ve anlay›fllar› aras›nda kopmaz bir ba¤ oldu¤u, ölümleriyle son bir kez daha kan›tland›. Hay›r, katledilifllerinin yaratt›klar› sars›nt› ne kadar büyük olursa olsun, övmek gibi tek yanl› bir tutum içerisinde de¤ilim. Bunu en baflta siz do¤ru görmezdiniz. Bütün zaaflar›n›z ve yan›lganl›¤›n›zla sizler, bugün de aram›zdas›n›z, yafl›yorsunuz. Öylesine yafl›yorsunuz ki, size dair bir konuflma-elefltiri ancak ( ......./ silinti ) elefltirisiyle yap›ld›¤›nda anlam›n› bulabilir. Öylesine aram›zdas›n›z ki, “söyle(n)meyin, gerçeklefltirin, bizi afl›n!” diyen sesinizi duyuyor gibiyiz. Söylenecek sözler vard›, yap›lacak ifller, halledilmesi gereken sorunlar... Bir an olsun hiçbirinin sizsiz yap›labilece¤ini düflünmemifltim. O alevli günlerin üzerine, s›k›lan kurflunlar›n, köpü¤ün, üstümüze at›lan bombalar›n, tafllar›n alt›nda can verirken sizler, nerden bilebilirdim bir daha bunlara f›rsat olmayaca¤›n›? Oysa daha ayn› günün gecesinde, sald›r›dan birkaç saat önce, Ümit, o fliiri okumal›yd›m sana. Özlemlerinin flaha kalkt›¤›n› görmeliydim gözlerinden. Yeni fliirler yazman için k›flk›rtmal›yd›m seni. Yaflanan tats›zl›klar için gönlünü almal›, her seferinde bir yerlerimi yaralaman› bilerek ve göze alarak sataflmal›yd›m bir kez daha. 170
Devrilen a¤açlar gibi yorgunluktan serilince yere, daha ciddi sorunlara el atmal›yd›k. Parti kurulufl etkinliklerini konuflmal›yd›k mesela. Teorik yay›n konusunda hala ayn› fleyleri düflünüp düflünmedi¤ini ö¤renmeliydim. Nereden bilirdim, bir daha yataklar›m›z› y›ld›zlar›n alt›na seremeyece¤imizi. Nerden bilebilirdim Habip, seninle memleket üzerine yaln›zca birkaç kelimelik bir sohbetle yetinmek zorunda kalaca¤›m›? Çocuklu¤umun geçti¤i çay›rlarda durmadan koflan ve asla ›slah edilemeyen o yaban atlar›n›n peflinden senin de koflup koflmad›¤›n› niçin sormad›m? “fiafa¤› bensiz karfl›layacaks›n›z. Hoflçakal›n. Hepinizi seviyorum...” Son gördü¤ümde, yaral› durumdaki Ümit’in yan›nda oturmufl a¤l›yordu Habip. Kafas›n› kald›r›p ça¤›rd›¤›mda, art›k beni duymuyordu. Hiç kimseyi duymayacakt›. “Ümit yoldafl ölümsüzdür!” sloganlar›na katiller silah tarakalar›yla karfl›l›k veriyordu. Onun duyaca¤› tek ses buydu art›k. Birazdan d›flar› f›rlay›p kurflunlara siper edece¤i bedeninin üzerine y›¤›lan tafllar›n, kiremitlerin alt›nda, son kez tünelin ucundaki ›fl›¤a uzan›p firar edecekti. Bu, ikisi aras›nda yap›lm›fl sessiz bir anlaflmayd› belki. Katilleri bir kez daha atlat›p Ümit’le ve di¤er siper yoldafllar›yla buluflmak üzere son randevusuna yetiflecekti “tünelci”. Acelesi bundand›. Suskunlu¤u bundan. Vedas›z, törensiz. Olabildi¤ince yal›n, olabildi¤ince kararl›. Sald›r› bafllad›¤›nda Ümit, her iki kap›dan yüklenen askerlerin içeriye girmesini engellemek için, elinde sopas›yla bir o tarafa bir bu tarafa koflturup duruyordu. (......./silinti) Yaln›zca bu bafllang›ç an›nda gö¤üs gö¤üse 171
gelerek süren sald›r›da geri püskürtülen düflman, baflaramayaca¤›n› anlayarak dört bir yandan taramaya bafllad›. ‹ki atefl aras›nda kalan Mareflal, vuruldu¤u yerde düflüp kald›. Onu di¤erleriyle beraber 4. ko¤ufla tafl›d›k. Yaras› a¤›rd›. Her hareket ettirildi¤inde ac›dan yüzü geriliyordu. Kan› çekildikçe yüzünün rengi de¤iflmeye, gözleri kaymaya bafll›yordu. Sürekli konuflturuyorduk. Yükselen köpüklerden korumak için ko¤uflun girifline ald›k. fiafak sökerken yasland›¤› duvarda, sanki çetrefilli bir sorun üzerinde düflünüyor gibi, sanki bir kitab› okuyormufl gibi, sanki birazdan çoktand›r bekledi¤i bir yolculu¤a ç›kacakm›fl gibi, öylesine sakin çekip gitti aram›zdan. Son sözlerini al›p kalbimize bast›k. “Gece batt›. fiafa¤› bensiz karfl›layacaks›n›z. Hoflçakal›n. Hepinizi seviyorum...” Ölümü halayla karfl›layanlar› unutmay›n! “Arkadafllar ölüyorlar ve bir daha do¤muyorlar.” Y›llar sonra kendisiyle yap›lm›fl bir söyleflide yafll› bir ‹talyan partizan›n sarfetti¤i bu sözleri ilk okudu¤umda, ürperdi¤imi hat›rl›yorum. “Ölüyorlar ve bir daha do¤muyorlar...” Ölenlerin bir daha geri gelmezli¤i gerçekli¤ini aflan hüzün dolu bu cümlenin s›rr›n› çözmek ve bu tezde sakl› tezi çürütmek için, birkaç y›l beklemem, onlar›n ölümlerini yaflamam gerekiyormufl me¤er. Cümleye hüzün ve esrar katan fley yaln›z bafl›na ölüm de¤il burada, do¤mamak. Yani ölen yoldafllar›n yerinin dolmamas›, ‘30’lar, ‘40’lar boyunca faflizme karfl› mücadele ederken pek çok yoldafl›n› yitiren bu ihtiyar ‹talyan partizan›n ac›s›, gidenlere duydu¤u özlemde 172
de¤il, yerine yenileri dolmayan kavgan›n ac›s›nda, gidenlere duydu¤u sayg›da ve onlar›n b›rakt›¤› bofllukta olufluyor. Yeni neferleri do¤mayan davada, kaybedilenler, tarihin derinliklerinde -uzak bir geçmiflte- sonsuz bir yaln›zl›k duygusuna gömülü olarak alg›lan›yor ve an›l›yorlar. Unutmamak üzerine ne kadar parlak sözler verilirse verilsin, geçici bir süre için bile olsa, takipçisi olunmayan, sürdürülmeyen bir kavgada yitirilenlerin unutulmak ve bir daha do¤mamak gibi bir ak›betle karfl›laflaca¤›, iç burkan bir gerçek olarak duruyor. Toplumlar›n, ezilen-sömürülen emekçilerin, en çok da bu geçici-tarihsel unutkanl›klar› an›nda daha büyük y›k›mlarla karfl›laflt›¤› da bir gerçek. Bu anlamda insanl›k, Nagazaki’yi, Hiroflima’y›, 2. Dünya Savafl›'n› ve bütün y›k›c› savafllar› unuttu¤u için; orada çekilen ac›lar› ve k›y›mlar›, bu k›y›mlara karfl› savaflan yi¤it kuflaklar› unuttu¤u için; y›k›mlar ve katliamlar bugün hala sürüyor. Karfl› durulmayan, bertaraf edilmesi için mücadele edilemeyen y›k›mlarda kaybedilen de¤erler ise gerçek anlamda tarihe “kay›p” dipnotu olarak düflülüyor. Sizler yoldafllar, siper yoldafllar›. Ça¤›m›za yarafl›r bir yi¤itlik destan›n›n yarat›c›lar›... Daha büyük bir buluflma için art›k vedalaflal›m. Yaflad›kça kalbimizde, yumruklar›m›zda ve soluklar›m›zda tafl›yaca¤›z sizleri. Çürüyen düzen ayakta kalmak için daha çok kan ve can istiyor. Bu daha büyük bir kavga, daha büyük bir do¤um demek. Yani daha büyük bir buluflma. Yerlerinizi almak üzere kavga yeni savaflç›lar› do¤uruyor, daha flimdiden yar›n›n Habipleri, Ümitleri, Abuzerleri, Halilleri, Ahmetleri, ‹smetleri, Önderleri, Azizleri, Mahirleri ve Zaferleri ileriye ç›k›yor. Öyleyse; “‹çinde hançerlendi¤imiz hamam› 173
gelerek süren sald›r›da geri püskürtülen düflman, baflaramayaca¤›n› anlayarak dört bir yandan taramaya bafllad›. ‹ki atefl aras›nda kalan Mareflal, vuruldu¤u yerde düflüp kald›. Onu di¤erleriyle beraber 4. ko¤ufla tafl›d›k. Yaras› a¤›rd›. Her hareket ettirildi¤inde ac›dan yüzü geriliyordu. Kan› çekildikçe yüzünün rengi de¤iflmeye, gözleri kaymaya bafll›yordu. Sürekli konuflturuyorduk. Yükselen köpüklerden korumak için ko¤uflun girifline ald›k. fiafak sökerken yasland›¤› duvarda, sanki çetrefilli bir sorun üzerinde düflünüyor gibi, sanki bir kitab› okuyormufl gibi, sanki birazdan çoktand›r bekledi¤i bir yolculu¤a ç›kacakm›fl gibi, öylesine sakin çekip gitti aram›zdan. Son sözlerini al›p kalbimize bast›k. “Gece batt›. fiafa¤› bensiz karfl›layacaks›n›z. Hoflçakal›n. Hepinizi seviyorum...” Ölümü halayla karfl›layanlar› unutmay›n! “Arkadafllar ölüyorlar ve bir daha do¤muyorlar.” Y›llar sonra kendisiyle yap›lm›fl bir söyleflide yafll› bir ‹talyan partizan›n sarfetti¤i bu sözleri ilk okudu¤umda, ürperdi¤imi hat›rl›yorum. “Ölüyorlar ve bir daha do¤muyorlar...” Ölenlerin bir daha geri gelmezli¤i gerçekli¤ini aflan hüzün dolu bu cümlenin s›rr›n› çözmek ve bu tezde sakl› tezi çürütmek için, birkaç y›l beklemem, onlar›n ölümlerini yaflamam gerekiyormufl me¤er. Cümleye hüzün ve esrar katan fley yaln›z bafl›na ölüm de¤il burada, do¤mamak. Yani ölen yoldafllar›n yerinin dolmamas›, ‘30’lar, ‘40’lar boyunca faflizme karfl› mücadele ederken pek çok yoldafl›n› yitiren bu ihtiyar ‹talyan partizan›n ac›s›, gidenlere duydu¤u özlemde 172
de¤il, yerine yenileri dolmayan kavgan›n ac›s›nda, gidenlere duydu¤u sayg›da ve onlar›n b›rakt›¤› bofllukta olufluyor. Yeni neferleri do¤mayan davada, kaybedilenler, tarihin derinliklerinde -uzak bir geçmiflte- sonsuz bir yaln›zl›k duygusuna gömülü olarak alg›lan›yor ve an›l›yorlar. Unutmamak üzerine ne kadar parlak sözler verilirse verilsin, geçici bir süre için bile olsa, takipçisi olunmayan, sürdürülmeyen bir kavgada yitirilenlerin unutulmak ve bir daha do¤mamak gibi bir ak›betle karfl›laflaca¤›, iç burkan bir gerçek olarak duruyor. Toplumlar›n, ezilen-sömürülen emekçilerin, en çok da bu geçici-tarihsel unutkanl›klar› an›nda daha büyük y›k›mlarla karfl›laflt›¤› da bir gerçek. Bu anlamda insanl›k, Nagazaki’yi, Hiroflima’y›, 2. Dünya Savafl›'n› ve bütün y›k›c› savafllar› unuttu¤u için; orada çekilen ac›lar› ve k›y›mlar›, bu k›y›mlara karfl› savaflan yi¤it kuflaklar› unuttu¤u için; y›k›mlar ve katliamlar bugün hala sürüyor. Karfl› durulmayan, bertaraf edilmesi için mücadele edilemeyen y›k›mlarda kaybedilen de¤erler ise gerçek anlamda tarihe “kay›p” dipnotu olarak düflülüyor. Sizler yoldafllar, siper yoldafllar›. Ça¤›m›za yarafl›r bir yi¤itlik destan›n›n yarat›c›lar›... Daha büyük bir buluflma için art›k vedalaflal›m. Yaflad›kça kalbimizde, yumruklar›m›zda ve soluklar›m›zda tafl›yaca¤›z sizleri. Çürüyen düzen ayakta kalmak için daha çok kan ve can istiyor. Bu daha büyük bir kavga, daha büyük bir do¤um demek. Yani daha büyük bir buluflma. Yerlerinizi almak üzere kavga yeni savaflç›lar› do¤uruyor, daha flimdiden yar›n›n Habipleri, Ümitleri, Abuzerleri, Halilleri, Ahmetleri, ‹smetleri, Önderleri, Azizleri, Mahirleri ve Zaferleri ileriye ç›k›yor. Öyleyse; “‹çinde hançerlendi¤imiz hamam› 173
unutmay›n”! Teslimiyete verilen bu tok yan›t› unutmay›n! Kurflunlara-iflkencelere tafl, yumruk ve yürekle de direnilebilece¤ini unutmay›n! Sanki bir dü¤ündeymiflçesine, bir bayramdaym›flças›na ölümü halayla karfl›layanlar› unutmay›n! On’lar›n, s›n›rs›z ve sömürüsüz bir dünya, onurlu ve özgür yaflam u¤runa öldükleri kavgay› yar›da b›rakmay›n! R. Ayaz
Habip ve Ümit’e dair...
Yaflamlar› ve ölümleriyle davam›z› yücelttiler
(Parantez içinde silinti olarak gösterilen yerler, cezaevi idaresinin sansürü nedeniyle okunamam›flt›r.)
Sizi anlamak partimizi anlamakt›r Sizinle ayr›lal› bir y›l oldu. Bu bir y›l boyunca birçok kez size yazmak istedim. Hatta birkaç kez kalemi elime ald›m, ancak yazamad›m. Halbuki o kadar çok fley vard› ki size iliflkin yaz›lacak. Ama, beni yazmaktan hep al›koyan, sizlerin ölümünü kabullenememekti. Sizlerle ayr›ld›¤›m›z o karanl›k geceden bir ay sonra, ellerimle ayd›nl›k yüzlerinizi pankartlara ifllemifltim. Bu hem bana sizi yeniden yaflatm›fl, hem de sizin yoklu¤unuzla yüzlefltirip ac› vermiflti. Bir y›l oldu. Ama tüm canl›l›¤›n›z ve s›cakl›¤›n›z yüre¤imde ve beynimde tazeli¤ini koruyor. Art›k sizi, hislerimi ve paylaflt›klar›m›z› ak›tmal›y›m. Çünkü sizler tüm yaflam›n›zla partiye, devrime ve sosyalizme aitsiniz. 174
175
unutmay›n”! Teslimiyete verilen bu tok yan›t› unutmay›n! Kurflunlara-iflkencelere tafl, yumruk ve yürekle de direnilebilece¤ini unutmay›n! Sanki bir dü¤ündeymiflçesine, bir bayramdaym›flças›na ölümü halayla karfl›layanlar› unutmay›n! On’lar›n, s›n›rs›z ve sömürüsüz bir dünya, onurlu ve özgür yaflam u¤runa öldükleri kavgay› yar›da b›rakmay›n! R. Ayaz
Habip ve Ümit’e dair...
Yaflamlar› ve ölümleriyle davam›z› yücelttiler
(Parantez içinde silinti olarak gösterilen yerler, cezaevi idaresinin sansürü nedeniyle okunamam›flt›r.)
Sizi anlamak partimizi anlamakt›r Sizinle ayr›lal› bir y›l oldu. Bu bir y›l boyunca birçok kez size yazmak istedim. Hatta birkaç kez kalemi elime ald›m, ancak yazamad›m. Halbuki o kadar çok fley vard› ki size iliflkin yaz›lacak. Ama, beni yazmaktan hep al›koyan, sizlerin ölümünü kabullenememekti. Sizlerle ayr›ld›¤›m›z o karanl›k geceden bir ay sonra, ellerimle ayd›nl›k yüzlerinizi pankartlara ifllemifltim. Bu hem bana sizi yeniden yaflatm›fl, hem de sizin yoklu¤unuzla yüzlefltirip ac› vermiflti. Bir y›l oldu. Ama tüm canl›l›¤›n›z ve s›cakl›¤›n›z yüre¤imde ve beynimde tazeli¤ini koruyor. Art›k sizi, hislerimi ve paylaflt›klar›m›z› ak›tmal›y›m. Çünkü sizler tüm yaflam›n›zla partiye, devrime ve sosyalizme aitsiniz. 174
175
Bu nedenle size iliflkin hiçbir fley sakl› kalmamal›. U¤runa tereddütsüzce öldü¤ünüz bayra¤›n tafl›y›c›s› genç ve gelece¤in kuflaklar›, bu bayra¤› kanlar›yla k›z›llaflt›ran, emekleriyle yücelten siz iki yoldafl›m›z› tan›s›nlar. Sizler gibi, tek bir leke sürülmeden gözbebekleri gibi korusunlar. Çünkü sizi anlamak partimizi anlamakt›r. Sizi tan›mak partimizi tan›makt›r. Çünkü siz “partimizin özü ve özeti”siniz. Sizinle fiziki olarak ayr›ld›¤›m›z o geceden sonra daha birçok gece birlikte düflmanla gö¤üs gö¤üse çarp›flt›k, kan ak›tt›k, kan döktük. Ama her defas›nda kazanan bizdik ve öldükçe yeniden aya¤a kalk›p düflman›n karfl›s›na dikildik. Omuz omuza çat›flt›k, kucak kuca¤a gözlerinizin par›tl›s›nda flehit düfltük. Bir rüya de¤ildi bu. Birlikte yaflad›¤›m›z, ça¤lar boyu yaflanan ve yaflanacak olan sevdal› bir türkünün yolculu¤uydu. Yolun bitti¤i yerde, Ümit yoldafl›n en güzel ve hiç bitmeyen kahkahas› duyuluyordu. Kiflili¤inde devrime adanm›fll›¤›, yoldaflça ba¤l›l›¤›, sevgiyi tüm yal›nl›¤›yla tafl›yan insan Devrimci yaflam›n›n büyük bir bölümünü geçirdi¤i cezaevlerinin birinde tan›flm›flt›k Habip’le. Ben henüz devrimci mücadeleyle yeni tan›flt›¤›m bir evrede yakalan›p tutuklanm›flt›m. Bu ilk deneyimimde poliste kötü bir tutum alm›fl, bunun verdi¤i ezikli¤i yafl›yordum. Tutuklanmam ayn› zamanda, henüz yüzleflemedi¤im birçok zay›fl›¤›mla, küçük-burjuva hayal ve beklentilerimle de yüzlefltirmiflti beni. Sars›lm›flt›m, ama devrimden yana henüz bir tercih yapamad›¤›m yerde bofllukta kal›yor, yaflama ve kendime küsüyordum. Tam da böylesi bir durumda, Habip yoldafl yüre¤ime inen 176
perdeyi parçalad›, nabz›ma güç tafl›d›. Habip uzun y›llar tan›rcas›na insan›n yüre¤inin derinliklerine ulafl›yor, uzlaflmaz, kat› bir ac›mas›zl›kla tüm zay›f yanlar›, zaaflar› ve küçük-burjuva kayg›lar› eziyor, afla¤›l›yordu. Bunu yaparken, karfl›s›ndaki insan tam anlam›yla sars›l›yor ve kendisiyle yüzlefliyordu. Ama Habip bununla birlikte, o ana kadar zay›f, sallant›l› kalm›fl olumluluklar›m›z› ve ileri yanlar›m›z› da yakalamas›n› biliyor ve onlar› besliyordu. Böylece, olumsuz ve düzene ait olan ne varsa sizde ezilirken, devrimden yana olan herfley gürleflip, gelifliyordu. Habip, tüm bu iliflkimiz boyunca beni bana tan›tt›, kiflili¤ime kendisinden çok fley katt›. Küçük-burjuva yanlar›m›zla savaflt›¤› yerde, o, uzlaflmaz, sert ve ac›mas›z biriydi. Ancak devrim ve onun de¤erleriyle, emekle karfl›laflt›¤› her yerde, içten ve s›cak bir dosttu. Bir insanda en küçük bir k›p›rt› gördü¤ünde canla baflla u¤rafl›r, emek harcar, onu yakalamaya çal›fl›rd›. Habip’in kiflili¤inde devrime adanm›fll›¤›, yoldaflça ba¤l›l›¤›, sevgiyi tüm yal›nl›¤›yla görmek mümkündü. “‹nsana ac› veren, ideallerini bir yana b›rakmakt›r. Bu insan› insan yapan herfleyin yitirilmesidir...” Bu cezaevinde Habip’le yaklafl›k birbuçuk ay beraber kald›k. Birbuçuk ay sonra Habip tahliye oldu. Ayr›l›rken “Baflka bir yerde ve daha farkl› koflullarda buluflmak üzere” vedalaflt›k. Bu vedalaflma ayn› zamanda daha ileriden mücadeleye kat›lma yönünde Habip’e verdi¤im bir sözdü. Yönümü bulmakta zorland›¤›m o günlerde, s›k›flt›¤›m anlarda, Habip’e verdi¤im bu söz bana güç 177
Bu nedenle size iliflkin hiçbir fley sakl› kalmamal›. U¤runa tereddütsüzce öldü¤ünüz bayra¤›n tafl›y›c›s› genç ve gelece¤in kuflaklar›, bu bayra¤› kanlar›yla k›z›llaflt›ran, emekleriyle yücelten siz iki yoldafl›m›z› tan›s›nlar. Sizler gibi, tek bir leke sürülmeden gözbebekleri gibi korusunlar. Çünkü sizi anlamak partimizi anlamakt›r. Sizi tan›mak partimizi tan›makt›r. Çünkü siz “partimizin özü ve özeti”siniz. Sizinle fiziki olarak ayr›ld›¤›m›z o geceden sonra daha birçok gece birlikte düflmanla gö¤üs gö¤üse çarp›flt›k, kan ak›tt›k, kan döktük. Ama her defas›nda kazanan bizdik ve öldükçe yeniden aya¤a kalk›p düflman›n karfl›s›na dikildik. Omuz omuza çat›flt›k, kucak kuca¤a gözlerinizin par›tl›s›nda flehit düfltük. Bir rüya de¤ildi bu. Birlikte yaflad›¤›m›z, ça¤lar boyu yaflanan ve yaflanacak olan sevdal› bir türkünün yolculu¤uydu. Yolun bitti¤i yerde, Ümit yoldafl›n en güzel ve hiç bitmeyen kahkahas› duyuluyordu. Kiflili¤inde devrime adanm›fll›¤›, yoldaflça ba¤l›l›¤›, sevgiyi tüm yal›nl›¤›yla tafl›yan insan Devrimci yaflam›n›n büyük bir bölümünü geçirdi¤i cezaevlerinin birinde tan›flm›flt›k Habip’le. Ben henüz devrimci mücadeleyle yeni tan›flt›¤›m bir evrede yakalan›p tutuklanm›flt›m. Bu ilk deneyimimde poliste kötü bir tutum alm›fl, bunun verdi¤i ezikli¤i yafl›yordum. Tutuklanmam ayn› zamanda, henüz yüzleflemedi¤im birçok zay›fl›¤›mla, küçük-burjuva hayal ve beklentilerimle de yüzlefltirmiflti beni. Sars›lm›flt›m, ama devrimden yana henüz bir tercih yapamad›¤›m yerde bofllukta kal›yor, yaflama ve kendime küsüyordum. Tam da böylesi bir durumda, Habip yoldafl yüre¤ime inen 176
perdeyi parçalad›, nabz›ma güç tafl›d›. Habip uzun y›llar tan›rcas›na insan›n yüre¤inin derinliklerine ulafl›yor, uzlaflmaz, kat› bir ac›mas›zl›kla tüm zay›f yanlar›, zaaflar› ve küçük-burjuva kayg›lar› eziyor, afla¤›l›yordu. Bunu yaparken, karfl›s›ndaki insan tam anlam›yla sars›l›yor ve kendisiyle yüzlefliyordu. Ama Habip bununla birlikte, o ana kadar zay›f, sallant›l› kalm›fl olumluluklar›m›z› ve ileri yanlar›m›z› da yakalamas›n› biliyor ve onlar› besliyordu. Böylece, olumsuz ve düzene ait olan ne varsa sizde ezilirken, devrimden yana olan herfley gürleflip, gelifliyordu. Habip, tüm bu iliflkimiz boyunca beni bana tan›tt›, kiflili¤ime kendisinden çok fley katt›. Küçük-burjuva yanlar›m›zla savaflt›¤› yerde, o, uzlaflmaz, sert ve ac›mas›z biriydi. Ancak devrim ve onun de¤erleriyle, emekle karfl›laflt›¤› her yerde, içten ve s›cak bir dosttu. Bir insanda en küçük bir k›p›rt› gördü¤ünde canla baflla u¤rafl›r, emek harcar, onu yakalamaya çal›fl›rd›. Habip’in kiflili¤inde devrime adanm›fll›¤›, yoldaflça ba¤l›l›¤›, sevgiyi tüm yal›nl›¤›yla görmek mümkündü. “‹nsana ac› veren, ideallerini bir yana b›rakmakt›r. Bu insan› insan yapan herfleyin yitirilmesidir...” Bu cezaevinde Habip’le yaklafl›k birbuçuk ay beraber kald›k. Birbuçuk ay sonra Habip tahliye oldu. Ayr›l›rken “Baflka bir yerde ve daha farkl› koflullarda buluflmak üzere” vedalaflt›k. Bu vedalaflma ayn› zamanda daha ileriden mücadeleye kat›lma yönünde Habip’e verdi¤im bir sözdü. Yönümü bulmakta zorland›¤›m o günlerde, s›k›flt›¤›m anlarda, Habip’e verdi¤im bu söz bana güç 177
verdi, mücadelede kararl› bir biçimde yol almama yard›mc› oldu. Bu dönemde en çok istedi¤im fleylerden biri, Habip’le omuz omuza yürümek ve çal›flmakt›. Habip’in tahliyesinden yaklafl›k yedi ay sonra ben de tahliye oldum. Tahliye olaca¤›m gün büyük bir coflkuyla s›cak mücadeleye dönmenin son haz›rl›klar›n› yapt›¤›m dakikalarda, Habip’in yeniden tutukland›¤› haberi geldi. Böylece Habip’le d›flar›da beraber çal›flma olana¤› da bofla ç›km›fl oluyordu. Habip’le bundan sonraki ilk görüflmemiz ölüm orucu eyleminin hemen sonras›na denk geldi. Cezaevinde görüflüne gitti¤imde ilk önce beni tan›yamam›flt›. Kendisine beraber kald›¤›m›z cezaevinin ad›n› söyledi¤imde, gözlerinde okunan bir mahçuplukla beraber; “Baflka koflullarda görüflmek istemifltik, olmad›. ‹flte yine cezaevindeyim” demifl, sonra da hat›rlamamas›n›n nedeninin ölüm orucundan kaynakl› haf›za zay›flamas› oldu¤unu söylemiflti. Konuflmam›z s›ras›nda sözlerinde ve gözlerinde tam bir coflkunluk görülüyordu. Mücadeleye devam etmem onu oldukça sevindirmiflti. ‹lk sorular›ndan biri, benimle ayn› zamanda al›n›p, sonra beraber b›rak›ld›¤›m›z kiflilerin durumuna iliflkindi. Bu kifliler d›flar›ya ç›kt›ktan sonra mücadeleye devam etmemifllerdi. Durumu anlatt›¤›mda Habip bunu sakince karfl›lam›fl, ard›ndan özetle flunlar› söylemiflti: “Yoldafl, ben y›llard›r ailemle görüflemiyorum, defalarca iflkenceden geçirildim, sa¤l›¤›m bozuldu, bir baca¤›m› kullanam›yorum, kaybetme durumum var. Y›llard›r cezaevinde yat›yorum. Ama ben mutluyum, özgürüm. Çünkü tüm yapt›klar›m› ideallerim u¤runa yapt›m. Biz bedel ödemiyoruz. As›l bedeli ödeyenler onlar. Mücadelemiz karfl›s›nda maruz kald›¤›m›z fleyler 178
bedel de¤ildir, ac› vermez, tersine bizleri yüceltir, özgürlefltirir. ‹nsana ac› veren, ideallerini bir yana b›rakmakt›r. Bu insan› insan yapan herfleyin yitirilmesidir ki, bundan büyük bedel olmaz.” Son derece de¤erli olan bu düflüncelerin Habip’in ölümsüzleflmesinden sonra apayr› bir anlam› var bugün. Habip yoldafl›n bedeni düflman taraf›ndan kesildi, biçildi, hunharca iflkencelere tabi tutuldu. Ama Habip yoldafl ölümsüzleflerek yüceldi ve özgürlü¤ün doru¤una ulaflt›. fiimdi Habip’in yüzündeki ifadeyi görebiliyorum; içten bir gülümseyifl ve sonsuz bir mutluluk. Habip’le birkaç kez daha Ulucanlar’da cam›n arkas›ndan görüfltük. Yapt›¤›m›z görüflmelerde, d›flar›da yaflanan her türlü geliflmeyi ö¤renmek için muazzam bir çaba gösteriyor, sorunlara yan›tlar üretiyordu. Ama cam arkas›ndan yap›lan bu görüflmeler uzun sürmedi. Bu defa ben de yeniden tutuklanm›fl ve k›sa bir süre sonra Habip’in kald›¤› Ulucanlar Cezaevi’ne götürülmüfltüm. Bir kez daha Habip’le yüzyüze görüflme ve aram›zda hiçbir s›n›r olmadan ona sar›lma flans›n› elde etmifltim. Bir devrimci için tutuklanmak her zaman iki türlü ac› verir. Birincisi, politik faaliyetten (tabii ki politik faaliyet alanlar›yla dolays›z ba¤ anlam›nda) kopar›lmas›d›r. ‹kincisi ise, bu durumun genellikle devrimcinin yapt›¤› hatalardan kaynaklan›yor olmas›d›r. Ben de tutuklanmamla beraber bu ac›y› yüre¤imde duyuyordum. Ancak bununla birlikte, kontrol edemedi¤im bir his beni heyecanland›r›p coflkuland›r›yordu. Bu, Habip’le yüzyüze gelecek olman›n verdi¤i bir histi. Ulucanlar’a getirildi¤imde, Habip’le kap› alt›nda karfl›laflt›k. Doyas›ya sar›ld›k birbirimize, hasret giderdik. Bir kez daha ilk ayr›l›fl›m›zda yapt›¤›m›z konuflmay› hat›rlat›p, gülüfltük. 179
verdi, mücadelede kararl› bir biçimde yol almama yard›mc› oldu. Bu dönemde en çok istedi¤im fleylerden biri, Habip’le omuz omuza yürümek ve çal›flmakt›. Habip’in tahliyesinden yaklafl›k yedi ay sonra ben de tahliye oldum. Tahliye olaca¤›m gün büyük bir coflkuyla s›cak mücadeleye dönmenin son haz›rl›klar›n› yapt›¤›m dakikalarda, Habip’in yeniden tutukland›¤› haberi geldi. Böylece Habip’le d›flar›da beraber çal›flma olana¤› da bofla ç›km›fl oluyordu. Habip’le bundan sonraki ilk görüflmemiz ölüm orucu eyleminin hemen sonras›na denk geldi. Cezaevinde görüflüne gitti¤imde ilk önce beni tan›yamam›flt›. Kendisine beraber kald›¤›m›z cezaevinin ad›n› söyledi¤imde, gözlerinde okunan bir mahçuplukla beraber; “Baflka koflullarda görüflmek istemifltik, olmad›. ‹flte yine cezaevindeyim” demifl, sonra da hat›rlamamas›n›n nedeninin ölüm orucundan kaynakl› haf›za zay›flamas› oldu¤unu söylemiflti. Konuflmam›z s›ras›nda sözlerinde ve gözlerinde tam bir coflkunluk görülüyordu. Mücadeleye devam etmem onu oldukça sevindirmiflti. ‹lk sorular›ndan biri, benimle ayn› zamanda al›n›p, sonra beraber b›rak›ld›¤›m›z kiflilerin durumuna iliflkindi. Bu kifliler d›flar›ya ç›kt›ktan sonra mücadeleye devam etmemifllerdi. Durumu anlatt›¤›mda Habip bunu sakince karfl›lam›fl, ard›ndan özetle flunlar› söylemiflti: “Yoldafl, ben y›llard›r ailemle görüflemiyorum, defalarca iflkenceden geçirildim, sa¤l›¤›m bozuldu, bir baca¤›m› kullanam›yorum, kaybetme durumum var. Y›llard›r cezaevinde yat›yorum. Ama ben mutluyum, özgürüm. Çünkü tüm yapt›klar›m› ideallerim u¤runa yapt›m. Biz bedel ödemiyoruz. As›l bedeli ödeyenler onlar. Mücadelemiz karfl›s›nda maruz kald›¤›m›z fleyler 178
bedel de¤ildir, ac› vermez, tersine bizleri yüceltir, özgürlefltirir. ‹nsana ac› veren, ideallerini bir yana b›rakmakt›r. Bu insan› insan yapan herfleyin yitirilmesidir ki, bundan büyük bedel olmaz.” Son derece de¤erli olan bu düflüncelerin Habip’in ölümsüzleflmesinden sonra apayr› bir anlam› var bugün. Habip yoldafl›n bedeni düflman taraf›ndan kesildi, biçildi, hunharca iflkencelere tabi tutuldu. Ama Habip yoldafl ölümsüzleflerek yüceldi ve özgürlü¤ün doru¤una ulaflt›. fiimdi Habip’in yüzündeki ifadeyi görebiliyorum; içten bir gülümseyifl ve sonsuz bir mutluluk. Habip’le birkaç kez daha Ulucanlar’da cam›n arkas›ndan görüfltük. Yapt›¤›m›z görüflmelerde, d›flar›da yaflanan her türlü geliflmeyi ö¤renmek için muazzam bir çaba gösteriyor, sorunlara yan›tlar üretiyordu. Ama cam arkas›ndan yap›lan bu görüflmeler uzun sürmedi. Bu defa ben de yeniden tutuklanm›fl ve k›sa bir süre sonra Habip’in kald›¤› Ulucanlar Cezaevi’ne götürülmüfltüm. Bir kez daha Habip’le yüzyüze görüflme ve aram›zda hiçbir s›n›r olmadan ona sar›lma flans›n› elde etmifltim. Bir devrimci için tutuklanmak her zaman iki türlü ac› verir. Birincisi, politik faaliyetten (tabii ki politik faaliyet alanlar›yla dolays›z ba¤ anlam›nda) kopar›lmas›d›r. ‹kincisi ise, bu durumun genellikle devrimcinin yapt›¤› hatalardan kaynaklan›yor olmas›d›r. Ben de tutuklanmamla beraber bu ac›y› yüre¤imde duyuyordum. Ancak bununla birlikte, kontrol edemedi¤im bir his beni heyecanland›r›p coflkuland›r›yordu. Bu, Habip’le yüzyüze gelecek olman›n verdi¤i bir histi. Ulucanlar’a getirildi¤imde, Habip’le kap› alt›nda karfl›laflt›k. Doyas›ya sar›ld›k birbirimize, hasret giderdik. Bir kez daha ilk ayr›l›fl›m›zda yapt›¤›m›z konuflmay› hat›rlat›p, gülüfltük. 179
Davaya sonsuz inanç tüm yal›nl›¤›yla Habip flahs›nda ifadesini buluyordu Ulucanlar’da katliama kadar beraber geçirdi¤imiz süreç boyunca Habip’i çok daha iyi tan›ma flans›m oldu. Davaya sonsuz inanç tüm yal›nl›¤›yla Habip flahs›nda ifadesini buluyordu. Ama daha önce k›smen görüp tan›d›¤›m, bu süreç boyunca ise daha yak›ndan görüp yaflad›¤›m yan›ysa, içtenli¤i, yaflad›¤› duygusal yo¤unluk ve hassasiyeti oldu. Düflman› karfl›s›nda oldukça ac›mas›z olan Habip, yoldafllar›na karfl› son derece hassas ve içtendi. Bu yap›s›yla yoldafllar›yla iliflkilerini derinli¤ine yafl›yor, yaflan›lan herfleyi yo¤un olarak hissediyordu. Bu anlam›yla Habip’in yüre¤inde koskoca bir çocuk yafl›yordu. Düflman›na karfl› ac›mas›z olan Habip, tam da bu nedenle ve bu sayede bu kadar saf, yal›n, içten ve samimiydi. Ümit’le bu kadar derin bir yak›nlaflmay› sa¤lamalar› da bence buradan kaynakl›yd›. Katliamdan sonra, Habip’e daha s›k› sar›lmad›¤›m, ayr›l›rken son bir kez daha kucaklayamad›¤›m için kahroldum. Cezaevinde kald›¤›m›z süreçte onunla paylaflamad›¤›m her dakikaya lanet okudum. Habip’in “Tekoflin” oldu¤unu katliamdan sonra ö¤rendim. Ö¤renmemle beraber içimdeki ac› daha da büyüdü. Çünkü Tekoflin devrimci de¤erlerle tan›flmam›zda ve devrimci kimli¤imizin flekillenmesinde bizim için sembol bir isimdi. Ekim’in ç›kan her yeni say›s›nda Tekoflin’in yaz›lar›n› büyük bir ilgi ve flevkle arard›k. Gördü¤ümüzde birbirimize ilk verdi¤imiz haberlerin bafl›nda Tekoflin’in yaz›lar› gelirdi. fiimdi Habip yoldafl›n devrimci kimli¤imin biçimlenmesindeki rolünü daha net bir biçimde görüyorum. Habip yoldafl yaflam›yla komünist kimli¤in eflsiz 180
örneklerini verdi. Bir komünist gibi yaflad› ve yaflam›n›n son dakikalar›na kadar bir komünist gibi çarp›flt›. fiehit düflüp, devrim tarihimizin eflsiz bir yerine taht kurdu. Habip yoldafl kavgam›z›n her an›nda bizimle ve kavgan›n her parças›nda Habip yoldafl›n izi var. Düflünsel güç ve birikimiyle flafl›rtan genç devrimci Ümit’le ilk tan›flmam›z da yine cezaevinde olmufltu. ‹lk tutukland›¤›m dönemdi. Habipler yeni tahliye olmufllard›. Polis kameraman›na dersini verdikten sonra, bulundu¤umuz cezaevinin özel tip k›sm›na getirilmiflti. Yan›m›za getirilmesi için yapt›¤›m›z giriflimler bofla ç›km›fl, yak›n dönemde tahliye olaca¤› için de fazla zorlamam›flt›k. Yaz›l› notlarla haberlefliyorduk. Bizim için Ümit üniversiteli genç bir yoldafl›m›zd›. Ancak bu düflüncemiz bir süre sonra de¤iflti, Ümit bizi epeyce flafl›rtm›flt›. ‘96 1 May›s’› sonras›nda kendisine düflüncelerini sormufltuk. K›sa bir metin bekliyorduk. Ama gelen metin sekiz sayfa idi ve metindeki düflünsel güç ve birikim oldukça dikkat çekiciydi. Biz tahliye oldu¤umuzda, Ümit halen tutsakt›. Yanl›fl bir yönlendirmeden dolay› tutuklulu¤u uzam›flt›. Bizden çok sonra tahliye olabildi. Ümit’le yüzyüze ve gerçek anlam›yla tan›flmam›z, birkaç kez ayn› ortamda bulunuyor olmam›zdan kaynakl› yan yana gelifller say›lmazsa, Ulucanlar’da mümkün olabildi. Habip kadar sade ve yal›n, Habip kadar içten ve samimi... Ulucanlar’da iç politik süreçlerimiz boyunca Ümit’in 181
Davaya sonsuz inanç tüm yal›nl›¤›yla Habip flahs›nda ifadesini buluyordu Ulucanlar’da katliama kadar beraber geçirdi¤imiz süreç boyunca Habip’i çok daha iyi tan›ma flans›m oldu. Davaya sonsuz inanç tüm yal›nl›¤›yla Habip flahs›nda ifadesini buluyordu. Ama daha önce k›smen görüp tan›d›¤›m, bu süreç boyunca ise daha yak›ndan görüp yaflad›¤›m yan›ysa, içtenli¤i, yaflad›¤› duygusal yo¤unluk ve hassasiyeti oldu. Düflman› karfl›s›nda oldukça ac›mas›z olan Habip, yoldafllar›na karfl› son derece hassas ve içtendi. Bu yap›s›yla yoldafllar›yla iliflkilerini derinli¤ine yafl›yor, yaflan›lan herfleyi yo¤un olarak hissediyordu. Bu anlam›yla Habip’in yüre¤inde koskoca bir çocuk yafl›yordu. Düflman›na karfl› ac›mas›z olan Habip, tam da bu nedenle ve bu sayede bu kadar saf, yal›n, içten ve samimiydi. Ümit’le bu kadar derin bir yak›nlaflmay› sa¤lamalar› da bence buradan kaynakl›yd›. Katliamdan sonra, Habip’e daha s›k› sar›lmad›¤›m, ayr›l›rken son bir kez daha kucaklayamad›¤›m için kahroldum. Cezaevinde kald›¤›m›z süreçte onunla paylaflamad›¤›m her dakikaya lanet okudum. Habip’in “Tekoflin” oldu¤unu katliamdan sonra ö¤rendim. Ö¤renmemle beraber içimdeki ac› daha da büyüdü. Çünkü Tekoflin devrimci de¤erlerle tan›flmam›zda ve devrimci kimli¤imizin flekillenmesinde bizim için sembol bir isimdi. Ekim’in ç›kan her yeni say›s›nda Tekoflin’in yaz›lar›n› büyük bir ilgi ve flevkle arard›k. Gördü¤ümüzde birbirimize ilk verdi¤imiz haberlerin bafl›nda Tekoflin’in yaz›lar› gelirdi. fiimdi Habip yoldafl›n devrimci kimli¤imin biçimlenmesindeki rolünü daha net bir biçimde görüyorum. Habip yoldafl yaflam›yla komünist kimli¤in eflsiz 180
örneklerini verdi. Bir komünist gibi yaflad› ve yaflam›n›n son dakikalar›na kadar bir komünist gibi çarp›flt›. fiehit düflüp, devrim tarihimizin eflsiz bir yerine taht kurdu. Habip yoldafl kavgam›z›n her an›nda bizimle ve kavgan›n her parças›nda Habip yoldafl›n izi var. Düflünsel güç ve birikimiyle flafl›rtan genç devrimci Ümit’le ilk tan›flmam›z da yine cezaevinde olmufltu. ‹lk tutukland›¤›m dönemdi. Habipler yeni tahliye olmufllard›. Polis kameraman›na dersini verdikten sonra, bulundu¤umuz cezaevinin özel tip k›sm›na getirilmiflti. Yan›m›za getirilmesi için yapt›¤›m›z giriflimler bofla ç›km›fl, yak›n dönemde tahliye olaca¤› için de fazla zorlamam›flt›k. Yaz›l› notlarla haberlefliyorduk. Bizim için Ümit üniversiteli genç bir yoldafl›m›zd›. Ancak bu düflüncemiz bir süre sonra de¤iflti, Ümit bizi epeyce flafl›rtm›flt›. ‘96 1 May›s’› sonras›nda kendisine düflüncelerini sormufltuk. K›sa bir metin bekliyorduk. Ama gelen metin sekiz sayfa idi ve metindeki düflünsel güç ve birikim oldukça dikkat çekiciydi. Biz tahliye oldu¤umuzda, Ümit halen tutsakt›. Yanl›fl bir yönlendirmeden dolay› tutuklulu¤u uzam›flt›. Bizden çok sonra tahliye olabildi. Ümit’le yüzyüze ve gerçek anlam›yla tan›flmam›z, birkaç kez ayn› ortamda bulunuyor olmam›zdan kaynakl› yan yana gelifller say›lmazsa, Ulucanlar’da mümkün olabildi. Habip kadar sade ve yal›n, Habip kadar içten ve samimi... Ulucanlar’da iç politik süreçlerimiz boyunca Ümit’in 181
tart›flma ve de¤erlendirmelerde ortaya koydu¤u düflünsel kapasite beni Ümit’e daha da yak›nlaflt›r›yordu. Ümit’le konuflmak, tart›flmak ve onu dinlemek apayr› bir heyecan veriyordu. Bu yak›nlaflma daha öncesinde, “B. Özen/ A.Özen” imzal› yaz›lar›n içerdi¤i zengin teorik-politik de¤erlendirmeler üzerinden bafllam›flt›. Bu de¤erlendirmeler ufkumda yeni pencereler aç›yor, devrimci teoriyi kavramada ve güncel geliflmelere uygulamada önemli bir düflünsel yetenek ve zenginlik kazand›r›yordu. Ancak düflünsel çerçevede oluflan bu ilgi ve yak›nl›k, henüz kiflisel iliflkiler çerçevesinde ayn› düzeye sahip de¤ildi, bir kopuklu¤u dahi ifade ediyordu. Kiflili¤ini yak›ndan tan›yamam›fl olmam nedeniyle, Ümit bafllang›çta bende itici bir etki uyand›rm›flt›. Ümit’in iliflki ve davran›fllar›, kendini önemseyen, karfl›s›ndakini küçümseyen küçük-burjuva bir kifli izlenimi yaratm›flt›. Ancak Ümit’i tan›d›kça ne denli yan›ld›¤›m› anlad›m. Böylece düflünsel çerçevedeki ilgi ve yak›nl›k kiflisel ilgi ve yak›nlaflmayla da birleflti. Ümit bu anlamda da beni flafl›rt›yordu. Çünkü, o itici görünümün alt›nda Habip kadar sade ve yal›n, Habip kadar içten ve samimi, Habip kadar yüre¤i bir çocuk tazeli¤inde eflsiz bir insan vard›. ‹nsani olan herfleyi sahiplenip yaflayan bütünlüklü bir kiflilik Ümit sadece düflünen bir önder, savaflan bir nefer de¤ildi. Ayn› zamanda günlük yaflam›nda hep içten, fedakar ve devrimciydi. Zaman›n›n büyük bölümünü yazarak ve politik yaflama iliflkin pratik ifllerin yürütülmesiyle geçiren Ümit, günlük yaflam›n s›radan ve ço¤u zaman bir yük olarak görülen ifllerine de sak›nmas›z bir flekilde ve istenildi¤i zaman tüm ifllerini 182
bir yana b›rakarak koflard›. Ko¤uflun temizlenmesi, çamafl›r y›kanmas›, mutfaktan malzeme tafl›nmas› gibi ifller (hiç sevmemesine ra¤men) Ümit taraf›ndan, hiçbir yak›nmayla karfl›lafl›lmadan, yerine getirilirdi. O, tüm bu prati¤iyle görüldü¤ü üzere, geleneksel çizginin önder tipolojisinden oldukça farkl›yd›. Eylem dönemlerinde belirli ifller için ekipler oluflturulurdu. Nöbetlerden pratik organizasyonlara kadar, Ümit yoldafl eylemlerde gerçek bir nefer gibi çal›fl›rd›. Oluflturulan nöbet ekiplerinde bir kifliye ekip bafl› olarak sorumluluk verilirdi. Ümit’in bulundu¤u ekiplerde bu sorumlulu¤un verildi¤i genç insanlar, ald›klar› yetkinin heyecan›yla, zaman zaman ekiptekilere emirler ya¤d›r›rlard›. Elbette her türlü pratik ifle koflan Ümit yoldafl›n düzeyi ve konumu bu insanlar›n önderlik anlay›fllar›yla uyuflmuyordu. Ama Ümit tam bir sadelikle görevlerini yerine getirir, bu gençlerin emrivaki tutumlar›n› anlay›flla karfl›lard›. Bu durum zaman zaman bizlerin tepkisine yol açard›. Ancak Ümit yoldafl bu durumu gülerek karfl›lar, önemsemedi¤ini söylerdi. Ümit, bir yandan düzenle uzlaflmaz devrimci bir kimlik, bir yandan yaflam›n pek çok alan›nda koflturan, yo¤un bir enerji sergileyen biri, ama bir yandan da insani olan herfleyi sahiplenip yaflayan bütünlüklü bir kiflili¤e sahipti. Bu çok yönlü kiflili¤i yaflam›n en küçük bir an›nda görmek mümkündü. Katliama evrilen sürecin bafllang›c› olarak ifade edilebilecek olan iflgalin gerçeklefltirildi¤i 2 Eylül günü görüp yaflad›klar›m bunun bir örne¤idir. Davas›n› terkedenlere duyulan tiksinti 2 Eylül gecesi katliam kasveti tafl›yan bir hava vard›. 183
tart›flma ve de¤erlendirmelerde ortaya koydu¤u düflünsel kapasite beni Ümit’e daha da yak›nlaflt›r›yordu. Ümit’le konuflmak, tart›flmak ve onu dinlemek apayr› bir heyecan veriyordu. Bu yak›nlaflma daha öncesinde, “B. Özen/ A.Özen” imzal› yaz›lar›n içerdi¤i zengin teorik-politik de¤erlendirmeler üzerinden bafllam›flt›. Bu de¤erlendirmeler ufkumda yeni pencereler aç›yor, devrimci teoriyi kavramada ve güncel geliflmelere uygulamada önemli bir düflünsel yetenek ve zenginlik kazand›r›yordu. Ancak düflünsel çerçevede oluflan bu ilgi ve yak›nl›k, henüz kiflisel iliflkiler çerçevesinde ayn› düzeye sahip de¤ildi, bir kopuklu¤u dahi ifade ediyordu. Kiflili¤ini yak›ndan tan›yamam›fl olmam nedeniyle, Ümit bafllang›çta bende itici bir etki uyand›rm›flt›. Ümit’in iliflki ve davran›fllar›, kendini önemseyen, karfl›s›ndakini küçümseyen küçük-burjuva bir kifli izlenimi yaratm›flt›. Ancak Ümit’i tan›d›kça ne denli yan›ld›¤›m› anlad›m. Böylece düflünsel çerçevedeki ilgi ve yak›nl›k kiflisel ilgi ve yak›nlaflmayla da birleflti. Ümit bu anlamda da beni flafl›rt›yordu. Çünkü, o itici görünümün alt›nda Habip kadar sade ve yal›n, Habip kadar içten ve samimi, Habip kadar yüre¤i bir çocuk tazeli¤inde eflsiz bir insan vard›. ‹nsani olan herfleyi sahiplenip yaflayan bütünlüklü bir kiflilik Ümit sadece düflünen bir önder, savaflan bir nefer de¤ildi. Ayn› zamanda günlük yaflam›nda hep içten, fedakar ve devrimciydi. Zaman›n›n büyük bölümünü yazarak ve politik yaflama iliflkin pratik ifllerin yürütülmesiyle geçiren Ümit, günlük yaflam›n s›radan ve ço¤u zaman bir yük olarak görülen ifllerine de sak›nmas›z bir flekilde ve istenildi¤i zaman tüm ifllerini 182
bir yana b›rakarak koflard›. Ko¤uflun temizlenmesi, çamafl›r y›kanmas›, mutfaktan malzeme tafl›nmas› gibi ifller (hiç sevmemesine ra¤men) Ümit taraf›ndan, hiçbir yak›nmayla karfl›lafl›lmadan, yerine getirilirdi. O, tüm bu prati¤iyle görüldü¤ü üzere, geleneksel çizginin önder tipolojisinden oldukça farkl›yd›. Eylem dönemlerinde belirli ifller için ekipler oluflturulurdu. Nöbetlerden pratik organizasyonlara kadar, Ümit yoldafl eylemlerde gerçek bir nefer gibi çal›fl›rd›. Oluflturulan nöbet ekiplerinde bir kifliye ekip bafl› olarak sorumluluk verilirdi. Ümit’in bulundu¤u ekiplerde bu sorumlulu¤un verildi¤i genç insanlar, ald›klar› yetkinin heyecan›yla, zaman zaman ekiptekilere emirler ya¤d›r›rlard›. Elbette her türlü pratik ifle koflan Ümit yoldafl›n düzeyi ve konumu bu insanlar›n önderlik anlay›fllar›yla uyuflmuyordu. Ama Ümit tam bir sadelikle görevlerini yerine getirir, bu gençlerin emrivaki tutumlar›n› anlay›flla karfl›lard›. Bu durum zaman zaman bizlerin tepkisine yol açard›. Ancak Ümit yoldafl bu durumu gülerek karfl›lar, önemsemedi¤ini söylerdi. Ümit, bir yandan düzenle uzlaflmaz devrimci bir kimlik, bir yandan yaflam›n pek çok alan›nda koflturan, yo¤un bir enerji sergileyen biri, ama bir yandan da insani olan herfleyi sahiplenip yaflayan bütünlüklü bir kiflili¤e sahipti. Bu çok yönlü kiflili¤i yaflam›n en küçük bir an›nda görmek mümkündü. Katliama evrilen sürecin bafllang›c› olarak ifade edilebilecek olan iflgalin gerçeklefltirildi¤i 2 Eylül günü görüp yaflad›klar›m bunun bir örne¤idir. Davas›n› terkedenlere duyulan tiksinti 2 Eylül gecesi katliam kasveti tafl›yan bir hava vard›. 183
‹flgal sonras› ko¤ufllarda tam bir belirsizlik hakimdi, her an bir sald›r› olabilirdi. Ama ayn› saatlerde, iflgal edilen ko¤uflta Ümit yoldaflla tetikte beklerken, bir yandan da Ümit bize birçok çocu¤unun olmas›n› istedi¤ini büyük bir heyecanla anlat›yor, sonra birlikte çocuklara isim bulmaya çal›fl›yor ve nas›l bakaca¤›m›z› planl›yorduk. ‹flgal süresince Ümit’le iliflkilerimiz daha da yo¤unlaflm›flt›. S›k s›k özel sohbetler yap›yor, tart›fl›yorduk. Bu sohbetlerden birini -katliamdan bir gün önceydi- hiç unutmad›m. Karanl›¤›n çöktü¤ü saatlerde küçük havaland›rmada oturan Ümit, y›ld›zlar› seyrederek düflüncelere dalm›flt›. Yan›na oturup ne düflündü¤ünü sordu¤umda, bana yal›n bir biçimde, “ölümü!” demiflti. Önce güldüm, sonra nas›l ölümü düflündü¤ünü sordum. Bana 27 yafl üzerine yapt›¤› kurguyu anlatt›. Art›k 27 yafl›na basm›flt›. Daha sonra ölüm üzerine konuflmaya bafllad›k. Bana daha önce bir yak›n›m›n ölüp ölmedi¤ini, öldüyse arkas›ndan ne hissetti¤imi sordu. Babamdan ve kaybedilme tehlikesi olan bir yoldafltan sözederek, ölümün arkas›ndan öfkelendi¤imi söyledim. Ayn› soruyu kendisine sordu¤umda ise bana flu cevaba vermiflti: “Ö¤renci gençlik mücadelesi içinde oldu¤um dönemde bir arkadafl›m kaybedilmiflti. Ben de çok öfkelendim. Ama tiksindim de. Çünkü bu arkadafl›n çok yak›n bir arkadafl›, onun kaybedilmesinin ard›ndan mücadeleyi b›rak›p uzaklaflm›flt›. Düflünebiliyor musun, en yak›n arkadafl›nyoldafl›n kaybediliyor ve sen ona s›rt›n› çeviriyorsun. Böyle bir davran›fla karfl› baflka ne hissedilir ki...” Ümit’le yapt›¤›m›z son konuflma, katliamdan bir-iki saat önce olmufltu. Konuflmam›z Parti’nin birinci kurulufl y›ldönümüne iliflkin yapmay› planlad›¤›m›z etkinlik üzerineydi. Konuflmam›z boyunca, Parti’nin kuruluflunun ard›ndan yenilen operasyon nedeniyle Parti’nin gerekti¤i 184
biçimde tan›t›lamamas›nda üzerine düflen sorumlulu¤un a¤›rl›¤›n› duydu¤u hissedilebiliyordu. Ümit cezaevi koflullar›nda ve özelde eylem içerisinde bulunmam›za karfl›n, Parti’nin kuruluflunu en iyi biçimde kutlamam›z gerekti¤ini söylüyor ve bu koflullarda Parti’nin gerçek anlamda tan›t›lmas› için neler yap›lmas› gerekti¤ini s›ral›yordu. Nöbet saatimizin gelmesi nedeniyle, konuflmam›z› daha sonra devam etmek üzere bitirdik. Birkaç saat sonra operasyon bafllad›. Ümit yoldafl en önde çarp›flarak yaraland›. Onu kollar›m›za alarak, çekildi¤imiz havaland›rman›n bir köflesine oturttuk. Bu anda Ümit yoldafl›n flehit düflebilece¤ini akl›mdan bile geçirmemifltim. Ümit’i b›rakarak çat›flman›n sürdü¤ü saflara döndüm. Bir süre sonra yaralan›p geri çekildi¤imde, Ümit’le göz göze geldik. O an gözlerindeki s›cakl›¤› hissettim, yüre¤im titredi. Sonradan anlad›m ki, gözleriyle beni sar›p sarmal›yor, vedalafl›yordu... Sizler yaflam›n›z ve ölümünüzle davam›z›n y›k›lmaz oldu¤unu gösterdiniz Siz iki yoldafl›m, siz u¤runa tereddütsüzce öldü¤ünüz bu davay› daha da güçlü k›l›p yücelttiniz. Sizlerin yaflam›n›z pahas›na yaratt›¤›n›z eser sonsuza kadar yaflayacak. Çünkü sizler yaflam›n›z ve ölümünüzle bir kez daha bu davan›n y›k›lmaz oldu¤unu gösterdiniz. Çürümüfl ve can çekiflmekte olan düzen, sizin flahs›n›zda bir kez daha bu davaya çarpt› ve parçaland›. Size söz veriyoruz ki, hak etti¤i yeri de günü gelecek boylayacak. Katliamlar›n, cinayetlerin, sömürünün ve y›k›m›n hesab›n› vererek... Y. Maden 185
‹flgal sonras› ko¤ufllarda tam bir belirsizlik hakimdi, her an bir sald›r› olabilirdi. Ama ayn› saatlerde, iflgal edilen ko¤uflta Ümit yoldaflla tetikte beklerken, bir yandan da Ümit bize birçok çocu¤unun olmas›n› istedi¤ini büyük bir heyecanla anlat›yor, sonra birlikte çocuklara isim bulmaya çal›fl›yor ve nas›l bakaca¤›m›z› planl›yorduk. ‹flgal süresince Ümit’le iliflkilerimiz daha da yo¤unlaflm›flt›. S›k s›k özel sohbetler yap›yor, tart›fl›yorduk. Bu sohbetlerden birini -katliamdan bir gün önceydi- hiç unutmad›m. Karanl›¤›n çöktü¤ü saatlerde küçük havaland›rmada oturan Ümit, y›ld›zlar› seyrederek düflüncelere dalm›flt›. Yan›na oturup ne düflündü¤ünü sordu¤umda, bana yal›n bir biçimde, “ölümü!” demiflti. Önce güldüm, sonra nas›l ölümü düflündü¤ünü sordum. Bana 27 yafl üzerine yapt›¤› kurguyu anlatt›. Art›k 27 yafl›na basm›flt›. Daha sonra ölüm üzerine konuflmaya bafllad›k. Bana daha önce bir yak›n›m›n ölüp ölmedi¤ini, öldüyse arkas›ndan ne hissetti¤imi sordu. Babamdan ve kaybedilme tehlikesi olan bir yoldafltan sözederek, ölümün arkas›ndan öfkelendi¤imi söyledim. Ayn› soruyu kendisine sordu¤umda ise bana flu cevaba vermiflti: “Ö¤renci gençlik mücadelesi içinde oldu¤um dönemde bir arkadafl›m kaybedilmiflti. Ben de çok öfkelendim. Ama tiksindim de. Çünkü bu arkadafl›n çok yak›n bir arkadafl›, onun kaybedilmesinin ard›ndan mücadeleyi b›rak›p uzaklaflm›flt›. Düflünebiliyor musun, en yak›n arkadafl›nyoldafl›n kaybediliyor ve sen ona s›rt›n› çeviriyorsun. Böyle bir davran›fla karfl› baflka ne hissedilir ki...” Ümit’le yapt›¤›m›z son konuflma, katliamdan bir-iki saat önce olmufltu. Konuflmam›z Parti’nin birinci kurulufl y›ldönümüne iliflkin yapmay› planlad›¤›m›z etkinlik üzerineydi. Konuflmam›z boyunca, Parti’nin kuruluflunun ard›ndan yenilen operasyon nedeniyle Parti’nin gerekti¤i 184
biçimde tan›t›lamamas›nda üzerine düflen sorumlulu¤un a¤›rl›¤›n› duydu¤u hissedilebiliyordu. Ümit cezaevi koflullar›nda ve özelde eylem içerisinde bulunmam›za karfl›n, Parti’nin kuruluflunu en iyi biçimde kutlamam›z gerekti¤ini söylüyor ve bu koflullarda Parti’nin gerçek anlamda tan›t›lmas› için neler yap›lmas› gerekti¤ini s›ral›yordu. Nöbet saatimizin gelmesi nedeniyle, konuflmam›z› daha sonra devam etmek üzere bitirdik. Birkaç saat sonra operasyon bafllad›. Ümit yoldafl en önde çarp›flarak yaraland›. Onu kollar›m›za alarak, çekildi¤imiz havaland›rman›n bir köflesine oturttuk. Bu anda Ümit yoldafl›n flehit düflebilece¤ini akl›mdan bile geçirmemifltim. Ümit’i b›rakarak çat›flman›n sürdü¤ü saflara döndüm. Bir süre sonra yaralan›p geri çekildi¤imde, Ümit’le göz göze geldik. O an gözlerindeki s›cakl›¤› hissettim, yüre¤im titredi. Sonradan anlad›m ki, gözleriyle beni sar›p sarmal›yor, vedalafl›yordu... Sizler yaflam›n›z ve ölümünüzle davam›z›n y›k›lmaz oldu¤unu gösterdiniz Siz iki yoldafl›m, siz u¤runa tereddütsüzce öldü¤ünüz bu davay› daha da güçlü k›l›p yücelttiniz. Sizlerin yaflam›n›z pahas›na yaratt›¤›n›z eser sonsuza kadar yaflayacak. Çünkü sizler yaflam›n›z ve ölümünüzle bir kez daha bu davan›n y›k›lmaz oldu¤unu gösterdiniz. Çürümüfl ve can çekiflmekte olan düzen, sizin flahs›n›zda bir kez daha bu davaya çarpt› ve parçaland›. Size söz veriyoruz ki, hak etti¤i yeri de günü gelecek boylayacak. Katliamlar›n, cinayetlerin, sömürünün ve y›k›m›n hesab›n› vererek... Y. Maden 185
Ölüm çiçek açt› ölümsüz bedeninde...
Yine kendini k›skand›rd›n Habip yoldafl Eylemin üçüncü gecesi... Her insan›n yaflam›nda yönünü tayin etmesini sa¤layan bir kutup y›ld›z› vard›r. Gökyüzünde sallant›s›z durarak çekim merkezi olur. Devrimcilerin kutup y›ld›z› ise kendi yoldafllar›d›r. Benim için de sen öyleydin Habip yoldafl. Benim sadece yönümü tayin etmemi sa¤lamad›n, ayn› zamanda, yeniden devrime do¤ufluma ebelik ettin, o becerikli proleter ellerinle. Beni gün ›fl›¤›na, partinin ayd›nl›¤›na, partili olman›n tarifsiz onuruna tafl›yan oldun. Son konuflmam›zda bana, “güvenimizi bofla ç›karmad›n” demifltin. Benim için dünyan›n en güzel 186
an›yd›, bu sözleri senden duymak. fiimdi ise en güzel an›s›... Bunlar›, senden duyaca¤›m son sözler olaca¤›n› bilemedi¤im için, beynime kaz›m›flt›m ilk duydu¤umda. fiimdi ise oya oya yüre¤ime nakflediyorum ve yüre¤im çarpt›kça bu sözleri duyaca¤›m senden. Güvenini bofla ç›karmayaca¤›m. Benden daha iyi biliyorsundur, ama ben yine de söyleyeyim, bütün yoldafllar güvenini bofla ç›karmayacak. Tuhaf, anlat›lmaz bir duygu flu an yaflad›klar›m. Garip bir suçluluk psikolojisi içindeyim. Sen flehit düflmüflken yafl›yor olmak, nas›l anlatay›m, garip bir suçluluk psikolojisi yüklüyor bana. Yaflamal›yd›n... Yine beni hep oldu¤u gibi duygusall›kla suçlayacaks›n. Hatta flehit düfltü¤ünü duydu¤un ilk anda tutamad›¤›m gözyafllar›m› gördü¤ünde kimbilir nas›l k›zd›n. Hakl› oldu¤unun fark›nday›m. Ama sen de biliyorsun ki aflmakta en çok zorland›¤›m zaaf›m bu duygusall›¤›m. Üstelik sana onurlu bir yaflam borçluyken nas›l tutubilirdim ki gözyafllar›m›. Bu kez olsun beni ba¤›flla yoldafl. Ama flimdi ilk an›n duygusall›¤›n› aflt›m. Art›k gözyafllar›ma izin vermiyor öfkem. fiimdi hesap sorman›n zaman›. Bütün enerjimi buna hasrediyorum. ‹çin rahat olsun yoldafl, sizin Ulucanlar’da bafllatt›¤›n›z direnifl burada ve birçok zindanda sürüyor. Sizler gibi olaca¤›z, kazanaca¤›z. Yine de sözünü etti¤im suçluluk psikolojisini atamad›m. ‹nanmayacaks›n ama, keflke uzlaflma olmasa, keflke sald›rsalar, diye düflünüyorum. Sald›rsalar da, hemen, s›cakl›¤›n› yitirmeden hesab›n› sorsak birkaç›ndan. Ölüm mü? Yoldafl, sen ve Ümit yoldafl ölümü bu denli küçültmüflken, bedenlerinizde açan bir çiçe¤e dönüfltürmüflken, biz nas›l ölümü akl›m›za 187
Ölüm çiçek açt› ölümsüz bedeninde...
Yine kendini k›skand›rd›n Habip yoldafl Eylemin üçüncü gecesi... Her insan›n yaflam›nda yönünü tayin etmesini sa¤layan bir kutup y›ld›z› vard›r. Gökyüzünde sallant›s›z durarak çekim merkezi olur. Devrimcilerin kutup y›ld›z› ise kendi yoldafllar›d›r. Benim için de sen öyleydin Habip yoldafl. Benim sadece yönümü tayin etmemi sa¤lamad›n, ayn› zamanda, yeniden devrime do¤ufluma ebelik ettin, o becerikli proleter ellerinle. Beni gün ›fl›¤›na, partinin ayd›nl›¤›na, partili olman›n tarifsiz onuruna tafl›yan oldun. Son konuflmam›zda bana, “güvenimizi bofla ç›karmad›n” demifltin. Benim için dünyan›n en güzel 186
an›yd›, bu sözleri senden duymak. fiimdi ise en güzel an›s›... Bunlar›, senden duyaca¤›m son sözler olaca¤›n› bilemedi¤im için, beynime kaz›m›flt›m ilk duydu¤umda. fiimdi ise oya oya yüre¤ime nakflediyorum ve yüre¤im çarpt›kça bu sözleri duyaca¤›m senden. Güvenini bofla ç›karmayaca¤›m. Benden daha iyi biliyorsundur, ama ben yine de söyleyeyim, bütün yoldafllar güvenini bofla ç›karmayacak. Tuhaf, anlat›lmaz bir duygu flu an yaflad›klar›m. Garip bir suçluluk psikolojisi içindeyim. Sen flehit düflmüflken yafl›yor olmak, nas›l anlatay›m, garip bir suçluluk psikolojisi yüklüyor bana. Yaflamal›yd›n... Yine beni hep oldu¤u gibi duygusall›kla suçlayacaks›n. Hatta flehit düfltü¤ünü duydu¤un ilk anda tutamad›¤›m gözyafllar›m› gördü¤ünde kimbilir nas›l k›zd›n. Hakl› oldu¤unun fark›nday›m. Ama sen de biliyorsun ki aflmakta en çok zorland›¤›m zaaf›m bu duygusall›¤›m. Üstelik sana onurlu bir yaflam borçluyken nas›l tutubilirdim ki gözyafllar›m›. Bu kez olsun beni ba¤›flla yoldafl. Ama flimdi ilk an›n duygusall›¤›n› aflt›m. Art›k gözyafllar›ma izin vermiyor öfkem. fiimdi hesap sorman›n zaman›. Bütün enerjimi buna hasrediyorum. ‹çin rahat olsun yoldafl, sizin Ulucanlar’da bafllatt›¤›n›z direnifl burada ve birçok zindanda sürüyor. Sizler gibi olaca¤›z, kazanaca¤›z. Yine de sözünü etti¤im suçluluk psikolojisini atamad›m. ‹nanmayacaks›n ama, keflke uzlaflma olmasa, keflke sald›rsalar, diye düflünüyorum. Sald›rsalar da, hemen, s›cakl›¤›n› yitirmeden hesab›n› sorsak birkaç›ndan. Ölüm mü? Yoldafl, sen ve Ümit yoldafl ölümü bu denli küçültmüflken, bedenlerinizde açan bir çiçe¤e dönüfltürmüflken, biz nas›l ölümü akl›m›za 187
getirelim. Yaflamal›yd›n derken, bunu tüm yüre¤imle söylüyorum. O halde yaflamal›s›n yoldafl, sen ve Ümit yoldafl yaflamal›. Bak barikat›m›z› birlikte kurduk. Di¤er siper yoldafllar› da yan›m›zda. Sen ve Ümit yoldafl en önde yine. Düflman gelse yine ilk sizi bulacak karfl›lar›nda. Ve bizler sizin gibi komutanlara lay›k askerler olarak savaflaca¤›z. Bak elimdeki demir çubu¤u senin yüre¤inle tutuyorum. Beynimde de Ümit yoldafl›n düflüncesinin berrakl›¤›. Sizi yaflat›yoruz yoldafllar. Bir Habip, bir Ümit yaratm›fl partimiz, Habipler’i, Ümitler’i ço¤altacak. Partimizi ikiniz de benden çok iyi tan›yorsunuz. Bu yüzden ço¤alaca¤›m›z› bildi¤iniz için ölümü çekincesizce ektiniz verimli bedeninize. Sana bir fley itiraf edeyim yoldafl. Seni hep k›skand›m. Sana olan sevgim artt›kça daha fazla k›skand›m. K›skançl›kla takipçin oldum, daha do¤rusu olmaya çal›fl›yorum. Yi¤itli¤ini, bafl e¤mezli¤ini, olaylara ve kiflilere proleter sezgilerinle sa¤lam bak›fl›n›, kavray›fl›n› ve yans›t›fl›n› k›skand›m. Hala k›skan›yorum seni. Partimizin ilk flehitlerinden biri olman› k›skan›yorum. Böyle bir onura ilk ulaflanlardan biri olman› k›skan›yorum. Ama bu onuru en çok hak edenler de sizlerdiniz. Garip geliyor belki bunlar› söylemem. Sizlerin flehit düflmesi partimiz ad›na önemli bir kay›p, ama bir o kadar da büyük bir onur. Çünkü yoldafl, samimi her devrimci kendine flehitleri örnek al›r. Onlar› aflmakt›r onun devrimcileflmesinin ad›. Sizin gibi önder yoldafllar› aflmak zor olacak. Çünkü ikiniz de örnek komünistlerdiniz. Sizin takipçileriniz olarak, bizler sizi aflt›¤›m›z oranda sizleri yaflatacak ve partimizi güçlendirece¤iz. 188
Hergün kendinde devrim yapman›n ad›: Habip Gül fiehitlerin ard›ndan hep iyi sözler vurur dudaklara. Çünkü hat›rlarda onlar›n hep iyi yanlar› kal›r. Çünkü en iyiler, en önde düflerler bereketler topra¤›na. Ümit yoldafl› s›n›rl› say›daki mektuplar›ndan ve K›z›l Bayrak’›m›zdaki yaz›lar›ndan tan›yorum. Ama bu bile yetiyor onun en iyilerden biri oldu¤unu bilmeme. Seni ise neredeyse yaflam›m›n her an›nda örnek alacak kadar yak›ndan tan›yorum. Bu yüzden ancak seni anlatabilece¤im. Söze nereden bafllasam. Örnek ald›¤›m yoldaflt›n. Bir partili nas›l olmal› sorusunun yan›t›n› sana bakarak veriyordum. Görüfle gelen yoldafllara hep senden örnek veriyordum. Hay›r, seni hiçbir zaman mükemmellefltirmedim. Zaten böyle bir fley yapsayd›m, buna ilk karfl› ç›kan sen olurdun. Ama mükemmeli kovalayan ve buna en yak›n olan bir önder yoldaflt›n. Devrimcilik hergün kendinde devrim yapmakt›r. Bunun en iyi örne¤i de sendin. “Ancak s›n›f kini olanlar ayakta kalabildi” diyordun bir mektubunda. Ama kimimiz sadece ayakta kal›rken, kimimiz de kendisiyle birlikte birçoklar›n› ayakta tuttu. Benim tan›d›¤›m yoldafllar içinde böylelerinin bafl›nda sen geliyorsun. Benim de ayakta kalanlardan biri oldu¤umu söylüyordun. Ama inan yoldafl, benim ayakta kalmamda senin pay›n oldukça büyük. Bunun için sana teflekkür etti¤imde, tüm mütevazili¤inle, “bunun için bana teflekkür etmene gerek yok” diyordun. “Sen de, ben de, herkes de eme¤inin karfl›l›¤›n› al›yor.” Do¤ru, herkes eme¤inin karfl›l›¤›n› al›yor. Ama bir düflünsene, göz ne kadar emektar olursa 189
getirelim. Yaflamal›yd›n derken, bunu tüm yüre¤imle söylüyorum. O halde yaflamal›s›n yoldafl, sen ve Ümit yoldafl yaflamal›. Bak barikat›m›z› birlikte kurduk. Di¤er siper yoldafllar› da yan›m›zda. Sen ve Ümit yoldafl en önde yine. Düflman gelse yine ilk sizi bulacak karfl›lar›nda. Ve bizler sizin gibi komutanlara lay›k askerler olarak savaflaca¤›z. Bak elimdeki demir çubu¤u senin yüre¤inle tutuyorum. Beynimde de Ümit yoldafl›n düflüncesinin berrakl›¤›. Sizi yaflat›yoruz yoldafllar. Bir Habip, bir Ümit yaratm›fl partimiz, Habipler’i, Ümitler’i ço¤altacak. Partimizi ikiniz de benden çok iyi tan›yorsunuz. Bu yüzden ço¤alaca¤›m›z› bildi¤iniz için ölümü çekincesizce ektiniz verimli bedeninize. Sana bir fley itiraf edeyim yoldafl. Seni hep k›skand›m. Sana olan sevgim artt›kça daha fazla k›skand›m. K›skançl›kla takipçin oldum, daha do¤rusu olmaya çal›fl›yorum. Yi¤itli¤ini, bafl e¤mezli¤ini, olaylara ve kiflilere proleter sezgilerinle sa¤lam bak›fl›n›, kavray›fl›n› ve yans›t›fl›n› k›skand›m. Hala k›skan›yorum seni. Partimizin ilk flehitlerinden biri olman› k›skan›yorum. Böyle bir onura ilk ulaflanlardan biri olman› k›skan›yorum. Ama bu onuru en çok hak edenler de sizlerdiniz. Garip geliyor belki bunlar› söylemem. Sizlerin flehit düflmesi partimiz ad›na önemli bir kay›p, ama bir o kadar da büyük bir onur. Çünkü yoldafl, samimi her devrimci kendine flehitleri örnek al›r. Onlar› aflmakt›r onun devrimcileflmesinin ad›. Sizin gibi önder yoldafllar› aflmak zor olacak. Çünkü ikiniz de örnek komünistlerdiniz. Sizin takipçileriniz olarak, bizler sizi aflt›¤›m›z oranda sizleri yaflatacak ve partimizi güçlendirece¤iz. 188
Hergün kendinde devrim yapman›n ad›: Habip Gül fiehitlerin ard›ndan hep iyi sözler vurur dudaklara. Çünkü hat›rlarda onlar›n hep iyi yanlar› kal›r. Çünkü en iyiler, en önde düflerler bereketler topra¤›na. Ümit yoldafl› s›n›rl› say›daki mektuplar›ndan ve K›z›l Bayrak’›m›zdaki yaz›lar›ndan tan›yorum. Ama bu bile yetiyor onun en iyilerden biri oldu¤unu bilmeme. Seni ise neredeyse yaflam›m›n her an›nda örnek alacak kadar yak›ndan tan›yorum. Bu yüzden ancak seni anlatabilece¤im. Söze nereden bafllasam. Örnek ald›¤›m yoldaflt›n. Bir partili nas›l olmal› sorusunun yan›t›n› sana bakarak veriyordum. Görüfle gelen yoldafllara hep senden örnek veriyordum. Hay›r, seni hiçbir zaman mükemmellefltirmedim. Zaten böyle bir fley yapsayd›m, buna ilk karfl› ç›kan sen olurdun. Ama mükemmeli kovalayan ve buna en yak›n olan bir önder yoldaflt›n. Devrimcilik hergün kendinde devrim yapmakt›r. Bunun en iyi örne¤i de sendin. “Ancak s›n›f kini olanlar ayakta kalabildi” diyordun bir mektubunda. Ama kimimiz sadece ayakta kal›rken, kimimiz de kendisiyle birlikte birçoklar›n› ayakta tuttu. Benim tan›d›¤›m yoldafllar içinde böylelerinin bafl›nda sen geliyorsun. Benim de ayakta kalanlardan biri oldu¤umu söylüyordun. Ama inan yoldafl, benim ayakta kalmamda senin pay›n oldukça büyük. Bunun için sana teflekkür etti¤imde, tüm mütevazili¤inle, “bunun için bana teflekkür etmene gerek yok” diyordun. “Sen de, ben de, herkes de eme¤inin karfl›l›¤›n› al›yor.” Do¤ru, herkes eme¤inin karfl›l›¤›n› al›yor. Ama bir düflünsene, göz ne kadar emektar olursa 189
olsun, c›l›z bile olsa bir ›fl›k yoksa onun emektarl›¤› ne ifle yarar. Ancak bir ›fl›k oldu¤unda göz eme¤inin karfl›l›¤›n› al›r ve görür. ‹flte yoldafl sen ›fl›¤›nla görmemi sa¤lad›n. Öyle c›l›z da de¤ildi ›fl›¤›n, göz kamaflt›r›c›yd›. ‹kimiz de biliyoruz ki, senin ›fl›¤›n olmasayd› gözlerim karanl›kta çürüyecekti, yüre¤im de öyle... Nerede inançl› bir yürek görsen, teklifsizce uzat›yordun elini. Vars›n yar› beline kadar batakl›¤a gömülmüfl olsun. Devrimci bir sezgiyle ondaki inanc› görüyor ve çekip ç›kar›yordun batakl›ktan. ‹nançs›z yürekler ise senin h›flm›ndan hep sak›nm›fl, ama yine de kurtulamam›flt›r. Devrime kan olacak biri için yorulmak bilmeden emek harcarken, inançs›z yüreklere emek harcamak bir yana, onlara de¤er verilmesini bile kabul edemezdin. Bu yüzden inanm›fl tüm yüreklerin sevgilisiyken, inanmayanlar›n hakl› nefretini çekiyordun üzerine. Bugün seni yaflataca¤›na söz veren birçok yoldafl›na bire bir eme¤in geçmifltir. Hele ki benim üzerimdeki eme¤inin karfl›l›¤› ancak mücadeleyi devrimle taçland›rmakla ödenebilir. ‹lk kez zindanda tan›flm›flt›k seninle. Kötü bir durumdayd›k, saflar›m›zda tasfiyeci dönekli¤in kendini göstermeye bafllad›¤› bir sürecin içindeydik. Zorlu bir süreçti ve hareketi sahiplenmenin apayr› bir önemi vard›. Çoklar› devrimin d›fl›na düfltü bu süreçte. Bense iflin kolay›na kaç›p, baflka bir hareket saflar›nda mücadele etme yolunu seçmifl, aç›k ifadesiyle güçlüklerden kaçm›flt›m. Sen ise zorluklara teslim olmadan, kaçmadan hareketin saflar›nda kalm›flt›n. Tüm eme¤ini ve çaban› partili düzeye ulaflmaya hasretmifltin. Daha o günden, bugünün Habip Gül’ünün ipuçlar›n› veriyordun. O günlerde tan›d›¤›m Nevzat Çiftçi de benim gibi 190
hareketle henüz yeni tan›flm›flt›. Hiç de¤ilse benden eski de¤ildi. Deneyimsizdi, teorik olarak geriydi. Ama ihtilalci s›n›f partisi olan partimizin ihtiyaç duydu¤u sa¤lam durufllu bir proleterdi. Güçlüklerle mücadele etti, kendi eksiklerini aflmakta gösterdi¤i çaba gerçekten görülmeye de¤erdi. Yoldafllar›n, özellikle genç yoldafllar›n senin bu prati¤inden ö¤renecekleri o kadar çok fley var ki. Zaman zaman faaliyet yürüttü¤ü alanda yaflad›¤› güçlüklerden söz eden ve içten içe oradan kaçma e¤iliminde olan yoldafllar› gördü¤ümde, hep senin prati¤ini örnek veriyordum. Ancak güçlü a¤açlar f›rt›nalara karfl› ayakta durabilir. Bunun için de köklerini senin gibi devrim topra¤›n›n derinlerine salmal›. Aksi takdirde, rüzgarla birlikte oradan oraya savrulur ve en sonu devrimin d›fl›na düfler. Yine kendi prati¤inden ç›kard›¤›n bir sözün çal›nm›flt› kula¤›ma; “yoldafllar›yla mücadele etmesini bilmeyen düflmanla mücadele etmesini de beceremez.” Seni tan›d›¤›m için bu sözün anlam›n› biliyorum. “Yoldafllar›yla” derken, yoldafllar›n›n zaaflar›n› kastediyordun. E¤er zaaf›nda ayak diriyorsa bizzat kendisiyle de mücadele edilmeliydi. Yaflanan sorunlar karfl›s›nda küsmek, k›r›lmak de¤il, savaflmakt›r aslolan. Çünkü savafl›m›z d›flar›dan çok içteki düflmana karfl›d›r, öncelikli olarak. ‹çindeki düflmana karfl› ac›mas›z bir kiflili¤in vard›. Eksiklerin senin için bir süre sonra afl›lacak fleylerdi. Seninle tan›flt›¤›m›z y›llarda teorik olarak eksikli¤in vard›. Ama her an›n› okumaya ay›r›yordun. Akademik bilgi olsun diye de¤il, prati¤e dökmek içindi okuyordun. Çünkü sen eylem adam›yd›n. Y›llar sonra seninle yeniden karfl›laflt›¤›mda, teoriyle 191
olsun, c›l›z bile olsa bir ›fl›k yoksa onun emektarl›¤› ne ifle yarar. Ancak bir ›fl›k oldu¤unda göz eme¤inin karfl›l›¤›n› al›r ve görür. ‹flte yoldafl sen ›fl›¤›nla görmemi sa¤lad›n. Öyle c›l›z da de¤ildi ›fl›¤›n, göz kamaflt›r›c›yd›. ‹kimiz de biliyoruz ki, senin ›fl›¤›n olmasayd› gözlerim karanl›kta çürüyecekti, yüre¤im de öyle... Nerede inançl› bir yürek görsen, teklifsizce uzat›yordun elini. Vars›n yar› beline kadar batakl›¤a gömülmüfl olsun. Devrimci bir sezgiyle ondaki inanc› görüyor ve çekip ç›kar›yordun batakl›ktan. ‹nançs›z yürekler ise senin h›flm›ndan hep sak›nm›fl, ama yine de kurtulamam›flt›r. Devrime kan olacak biri için yorulmak bilmeden emek harcarken, inançs›z yüreklere emek harcamak bir yana, onlara de¤er verilmesini bile kabul edemezdin. Bu yüzden inanm›fl tüm yüreklerin sevgilisiyken, inanmayanlar›n hakl› nefretini çekiyordun üzerine. Bugün seni yaflataca¤›na söz veren birçok yoldafl›na bire bir eme¤in geçmifltir. Hele ki benim üzerimdeki eme¤inin karfl›l›¤› ancak mücadeleyi devrimle taçland›rmakla ödenebilir. ‹lk kez zindanda tan›flm›flt›k seninle. Kötü bir durumdayd›k, saflar›m›zda tasfiyeci dönekli¤in kendini göstermeye bafllad›¤› bir sürecin içindeydik. Zorlu bir süreçti ve hareketi sahiplenmenin apayr› bir önemi vard›. Çoklar› devrimin d›fl›na düfltü bu süreçte. Bense iflin kolay›na kaç›p, baflka bir hareket saflar›nda mücadele etme yolunu seçmifl, aç›k ifadesiyle güçlüklerden kaçm›flt›m. Sen ise zorluklara teslim olmadan, kaçmadan hareketin saflar›nda kalm›flt›n. Tüm eme¤ini ve çaban› partili düzeye ulaflmaya hasretmifltin. Daha o günden, bugünün Habip Gül’ünün ipuçlar›n› veriyordun. O günlerde tan›d›¤›m Nevzat Çiftçi de benim gibi 190
hareketle henüz yeni tan›flm›flt›. Hiç de¤ilse benden eski de¤ildi. Deneyimsizdi, teorik olarak geriydi. Ama ihtilalci s›n›f partisi olan partimizin ihtiyaç duydu¤u sa¤lam durufllu bir proleterdi. Güçlüklerle mücadele etti, kendi eksiklerini aflmakta gösterdi¤i çaba gerçekten görülmeye de¤erdi. Yoldafllar›n, özellikle genç yoldafllar›n senin bu prati¤inden ö¤renecekleri o kadar çok fley var ki. Zaman zaman faaliyet yürüttü¤ü alanda yaflad›¤› güçlüklerden söz eden ve içten içe oradan kaçma e¤iliminde olan yoldafllar› gördü¤ümde, hep senin prati¤ini örnek veriyordum. Ancak güçlü a¤açlar f›rt›nalara karfl› ayakta durabilir. Bunun için de köklerini senin gibi devrim topra¤›n›n derinlerine salmal›. Aksi takdirde, rüzgarla birlikte oradan oraya savrulur ve en sonu devrimin d›fl›na düfler. Yine kendi prati¤inden ç›kard›¤›n bir sözün çal›nm›flt› kula¤›ma; “yoldafllar›yla mücadele etmesini bilmeyen düflmanla mücadele etmesini de beceremez.” Seni tan›d›¤›m için bu sözün anlam›n› biliyorum. “Yoldafllar›yla” derken, yoldafllar›n›n zaaflar›n› kastediyordun. E¤er zaaf›nda ayak diriyorsa bizzat kendisiyle de mücadele edilmeliydi. Yaflanan sorunlar karfl›s›nda küsmek, k›r›lmak de¤il, savaflmakt›r aslolan. Çünkü savafl›m›z d›flar›dan çok içteki düflmana karfl›d›r, öncelikli olarak. ‹çindeki düflmana karfl› ac›mas›z bir kiflili¤in vard›. Eksiklerin senin için bir süre sonra afl›lacak fleylerdi. Seninle tan›flt›¤›m›z y›llarda teorik olarak eksikli¤in vard›. Ama her an›n› okumaya ay›r›yordun. Akademik bilgi olsun diye de¤il, prati¤e dökmek içindi okuyordun. Çünkü sen eylem adam›yd›n. Y›llar sonra seninle yeniden karfl›laflt›¤›mda, teoriyle 191
prati¤ini örtüfltürmüfl Habip Gül vard› karfl›mda. Ve Habip Gül de Nevzat Çiftçi gibi hergün kendinde devrim yap›yordu. Bana sorsalar, partimiz seninle yeni bir Dimitrov kazand›racakt› devrim tarihine. T›pk› Dimitrov gibi proleter, t›pk› Dimitrov gibi yorulmadan, usanmadan çal›flan, sürekli kendini gelifltiren bir komünisttin. Akademik e¤itim alm›fl, belli bir birikimi olan niceleri iki sat›r yaz› yazmakta zorlan›rken, daha do¤rusu yazmamak için türlü engeller ç›kar›rken, sen bir sürü iflinin olmas›na karfl›n, sürekli olarak yaz› yazard›n yay›n organlar›m›za. ‹mkans›zl›klar içinde bile olanaklar yaratan, olmaz› hiç de¤ilse oldurmaya çal›flan bir hedefe kilitlenmifllikti seninki. Kuflkusuz insan üstü biri de¤ildin. Böylesine baflar›l› olman›n temelli nedeni inanm›fll›¤›n ve partiyi sahiplenmendi. Parti sendin, sen partiydin. “Herfley parti için!” slogan›, tam da senin prati¤inle karfl›l›¤›n› buluyor. Sendeki yetkinli¤i, örnek komünist kiflili¤i kavramak isteyenler, öncelikle senin partiyi sahipleniflini kavramal›d›r. Ve bu y›llar öncesindeki Nevzat Çiftçi’nin temel karakteristliklerinin bafl›nda geliyordu. Tahliye olmana 11 ay kalm›flken, özgürlük eylemi gerçeklefltirerek s›cak mücadeleye koflman bile, senin partiye ve devrime adanm›fll›¤›n›, sahipleniflini göstermeye yeterlidir. Kibir ve kariyerizmden uzak alçakgönüllü bir komünist Birçok eksikli¤imi ve zaaf›m›, senin kiflili¤ini ölçüt alarak gördü¤ümü söylemem hiç de abart› olmayacakt›r. Eksiklik ve zaaflar›mla mücadele ederken seni hep yan›mda buldum. Hiçbir zaman yard›m›n› esirgemedin 192
benden. Çoklar› senin yerinde olsayd› bana üstten bakar ve sürekli karfl›ma konumunu ya da benim yapamay›p da kendi yapt›klar›n› ç›kararak, bir anlamda beni afla¤›lard›. Ama senin kendine güvenen, komplekssiz dost kiflili¤in hiçbir zaman böyle yapmad›. Zaaflar›ma yöneltti¤in en sert elefltirin bile dostçayd›. Hiyerarflik konumunla de¤il, kendini sevdirerek, sayd›rarak elefltiriyor, elefltirdi¤in kifliden yard›m›n› da eksik etmiyordun. Dedim ya, hemen her yoldafl›n dostuydun. ‹nsanlara üstten bakmaktan, kibirden, kariyerizmden nefret ederdin. Böyle birini anlat›yordun. Randevusuna geç geldi¤i için kendisini elefltiren alt iliflkisine neredeyse “sen de kim oluyorsun da, beni elefltiriyorsun” diyen birini... Bunu anlat›rken gözlerin öfkeyle doluyordu, sanki düflman›ndan söz ediyormuflsun gibi. Öyleydi de. Çünkü bu anlay›fl en tehlikeli iç düflmand›. Elefltirinin kimden geldi¤ini de¤il, elefltirinin kendini esas al›rd›n. Aslolan ise elefltirilmemekti, yani görev ve sorumluluklar›n›n hakk›n› vermek. Teorik olarak kendini yetkinlefltirmene karfl›n, ne yazarken, ne de konuflurken s›n›f›n dilinden uzaklaflmad›n. Birçok s›n›f kökenli devrimci teorik olarak gelifltikçe s›n›f›n dilinden, yani s›n›ftan uzaklafl›r. Sende böyle bir zaafiyetin izi bile yoktu. S›n›ftan hiçbir zaman uzaklaflmad›n, yabanc›laflmad›n. Kelimenin tam anlam›yla bir s›n›f devrimcisiydin. Zaten s›n›fa yabanc›laflma da kariyerizmin, kibirin ve küçük-burjuva ukalal›¤›n bir sonucu de¤il mi? Bir devrimciyi öldüren, devrimci olmaktan ç›karan bu zaaflar›n sende izi olmad›¤› için s›n›fa yabanc›laflmad›n. Böyle oldu¤u için her yoldafl›n dostu, partimizin sevgili Habip’i oldun. 193
prati¤ini örtüfltürmüfl Habip Gül vard› karfl›mda. Ve Habip Gül de Nevzat Çiftçi gibi hergün kendinde devrim yap›yordu. Bana sorsalar, partimiz seninle yeni bir Dimitrov kazand›racakt› devrim tarihine. T›pk› Dimitrov gibi proleter, t›pk› Dimitrov gibi yorulmadan, usanmadan çal›flan, sürekli kendini gelifltiren bir komünisttin. Akademik e¤itim alm›fl, belli bir birikimi olan niceleri iki sat›r yaz› yazmakta zorlan›rken, daha do¤rusu yazmamak için türlü engeller ç›kar›rken, sen bir sürü iflinin olmas›na karfl›n, sürekli olarak yaz› yazard›n yay›n organlar›m›za. ‹mkans›zl›klar içinde bile olanaklar yaratan, olmaz› hiç de¤ilse oldurmaya çal›flan bir hedefe kilitlenmifllikti seninki. Kuflkusuz insan üstü biri de¤ildin. Böylesine baflar›l› olman›n temelli nedeni inanm›fll›¤›n ve partiyi sahiplenmendi. Parti sendin, sen partiydin. “Herfley parti için!” slogan›, tam da senin prati¤inle karfl›l›¤›n› buluyor. Sendeki yetkinli¤i, örnek komünist kiflili¤i kavramak isteyenler, öncelikle senin partiyi sahipleniflini kavramal›d›r. Ve bu y›llar öncesindeki Nevzat Çiftçi’nin temel karakteristliklerinin bafl›nda geliyordu. Tahliye olmana 11 ay kalm›flken, özgürlük eylemi gerçeklefltirerek s›cak mücadeleye koflman bile, senin partiye ve devrime adanm›fll›¤›n›, sahipleniflini göstermeye yeterlidir. Kibir ve kariyerizmden uzak alçakgönüllü bir komünist Birçok eksikli¤imi ve zaaf›m›, senin kiflili¤ini ölçüt alarak gördü¤ümü söylemem hiç de abart› olmayacakt›r. Eksiklik ve zaaflar›mla mücadele ederken seni hep yan›mda buldum. Hiçbir zaman yard›m›n› esirgemedin 192
benden. Çoklar› senin yerinde olsayd› bana üstten bakar ve sürekli karfl›ma konumunu ya da benim yapamay›p da kendi yapt›klar›n› ç›kararak, bir anlamda beni afla¤›lard›. Ama senin kendine güvenen, komplekssiz dost kiflili¤in hiçbir zaman böyle yapmad›. Zaaflar›ma yöneltti¤in en sert elefltirin bile dostçayd›. Hiyerarflik konumunla de¤il, kendini sevdirerek, sayd›rarak elefltiriyor, elefltirdi¤in kifliden yard›m›n› da eksik etmiyordun. Dedim ya, hemen her yoldafl›n dostuydun. ‹nsanlara üstten bakmaktan, kibirden, kariyerizmden nefret ederdin. Böyle birini anlat›yordun. Randevusuna geç geldi¤i için kendisini elefltiren alt iliflkisine neredeyse “sen de kim oluyorsun da, beni elefltiriyorsun” diyen birini... Bunu anlat›rken gözlerin öfkeyle doluyordu, sanki düflman›ndan söz ediyormuflsun gibi. Öyleydi de. Çünkü bu anlay›fl en tehlikeli iç düflmand›. Elefltirinin kimden geldi¤ini de¤il, elefltirinin kendini esas al›rd›n. Aslolan ise elefltirilmemekti, yani görev ve sorumluluklar›n›n hakk›n› vermek. Teorik olarak kendini yetkinlefltirmene karfl›n, ne yazarken, ne de konuflurken s›n›f›n dilinden uzaklaflmad›n. Birçok s›n›f kökenli devrimci teorik olarak gelifltikçe s›n›f›n dilinden, yani s›n›ftan uzaklafl›r. Sende böyle bir zaafiyetin izi bile yoktu. S›n›ftan hiçbir zaman uzaklaflmad›n, yabanc›laflmad›n. Kelimenin tam anlam›yla bir s›n›f devrimcisiydin. Zaten s›n›fa yabanc›laflma da kariyerizmin, kibirin ve küçük-burjuva ukalal›¤›n bir sonucu de¤il mi? Bir devrimciyi öldüren, devrimci olmaktan ç›karan bu zaaflar›n sende izi olmad›¤› için s›n›fa yabanc›laflmad›n. Böyle oldu¤u için her yoldafl›n dostu, partimizin sevgili Habip’i oldun. 193
“Her birimiz yap›n›n birer tu¤lalar›y›z” Sensiz düflünmek, sensiz cümleler kurmak istemiyoruz. Düflman senli düflüncelerimizi ve cümlelerimizi katletmeyi denedi. Baflaramad›. fiimdi düflüncelerimiz daha çok senle dolu. Sohbetlerimiz hep sende kesifliyor, sende ve Ümit yoldaflta... Düflmana inat, senin ve Ümit yoldafl›n ismiyle dolu cümlelerimiz, ölümsüzleflti¤iniz andan beri savafl ça¤r›s›d›r. Kazanman›n, düflmana diz çöktürmenin ad›d›r. Savaflmay› ve kazanmay› ö¤rendik sizden. Hala da ö¤renmeye devam ediyoruz. Sizleri aflmay› önüne hedef olarak koymufl ö¤rencileriniz olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyoruz. “Önemli olan partili kimli¤in neferi olmakt›r” diyordun bir mektubunda. Senin ö¤rencilerin olarak partili kimli¤in neferi olaca¤›z. Ve baflka bir mektubunda yazd›¤›n flu sözlerin bilincimize ve yüre¤imize ifllenmifltir art›k: “Düflünsene, daha ‘87’de ‘bir elin befl parma¤›n› bile geçmiyorken’ bugün yap›n›n öngünündeyiz. Evet, hangi koflullarda olursa olsun her birimiz yap›n›n birer tu¤lalar›y›z. Ayn› zamanda her birimiz tu¤lalar› yerli yerine yerlefltirerek yap›n›n yükselmesini sa¤layacak olan yap›c›lar›z/olmak zorunday›z.” “Yükseliyor yap›, yükseliyor...” M. Kurflun
Onlar bütün yaflamlar›n› devrime adayan, yürekli, yetenekli ve mütevazi öncüler, yorulmaz iflçilerdi...
Katiller karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler
Merhaba Habip!.. Merhaba Ümit!.. Dostlar›n ard›ndan yazman›n zorlu¤u ile kalemi elime ald›¤›mda, katliamdan bugüne alt› ay geçti¤ini fark ettim. Hep, oldu¤u gibi yazmak istedim. Baflkalar›ndan etkilenmeden, eksik b›rakmaks›z›n ve içten... Ne var ki yaflam›n s›cak ak›fl›, onlar› yitirmenin duygusal ortam›n›n tazeli¤inde kalem oynatmaya olanak tan›mad›. Erken kucaklad›klar› ölümleri bile hiç flafl›rtmad› Haklar›nda ç›kan yaz›lar› ve geçmiflte kendilerinin kaleme ald›¤› yaz›lar› okudukça, daha da fazla tan›d›¤›m› hissettim. Bazen yaflad›klar›m ve bildiklerim daha da anlam kazand›, bazense yeni fleyler ö¤rendim onlara dair.
194
195
“Her birimiz yap›n›n birer tu¤lalar›y›z” Sensiz düflünmek, sensiz cümleler kurmak istemiyoruz. Düflman senli düflüncelerimizi ve cümlelerimizi katletmeyi denedi. Baflaramad›. fiimdi düflüncelerimiz daha çok senle dolu. Sohbetlerimiz hep sende kesifliyor, sende ve Ümit yoldaflta... Düflmana inat, senin ve Ümit yoldafl›n ismiyle dolu cümlelerimiz, ölümsüzleflti¤iniz andan beri savafl ça¤r›s›d›r. Kazanman›n, düflmana diz çöktürmenin ad›d›r. Savaflmay› ve kazanmay› ö¤rendik sizden. Hala da ö¤renmeye devam ediyoruz. Sizleri aflmay› önüne hedef olarak koymufl ö¤rencileriniz olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyoruz. “Önemli olan partili kimli¤in neferi olmakt›r” diyordun bir mektubunda. Senin ö¤rencilerin olarak partili kimli¤in neferi olaca¤›z. Ve baflka bir mektubunda yazd›¤›n flu sözlerin bilincimize ve yüre¤imize ifllenmifltir art›k: “Düflünsene, daha ‘87’de ‘bir elin befl parma¤›n› bile geçmiyorken’ bugün yap›n›n öngünündeyiz. Evet, hangi koflullarda olursa olsun her birimiz yap›n›n birer tu¤lalar›y›z. Ayn› zamanda her birimiz tu¤lalar› yerli yerine yerlefltirerek yap›n›n yükselmesini sa¤layacak olan yap›c›lar›z/olmak zorunday›z.” “Yükseliyor yap›, yükseliyor...” M. Kurflun
Onlar bütün yaflamlar›n› devrime adayan, yürekli, yetenekli ve mütevazi öncüler, yorulmaz iflçilerdi...
Katiller karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler
Merhaba Habip!.. Merhaba Ümit!.. Dostlar›n ard›ndan yazman›n zorlu¤u ile kalemi elime ald›¤›mda, katliamdan bugüne alt› ay geçti¤ini fark ettim. Hep, oldu¤u gibi yazmak istedim. Baflkalar›ndan etkilenmeden, eksik b›rakmaks›z›n ve içten... Ne var ki yaflam›n s›cak ak›fl›, onlar› yitirmenin duygusal ortam›n›n tazeli¤inde kalem oynatmaya olanak tan›mad›. Erken kucaklad›klar› ölümleri bile hiç flafl›rtmad› Haklar›nda ç›kan yaz›lar› ve geçmiflte kendilerinin kaleme ald›¤› yaz›lar› okudukça, daha da fazla tan›d›¤›m› hissettim. Bazen yaflad›klar›m ve bildiklerim daha da anlam kazand›, bazense yeni fleyler ö¤rendim onlara dair.
194
195
Duygusal atmosferini de kaybetmeden, sadece birebir dostlu¤umuzu anlatmak yal›n olurdu belki. Ama mutlaka eksik, zay›f ve en önemlisi, geriye dönük kal›rd›. fiimdi yaz›lanlar, yine kendi do¤all›¤›nda oluflan, ama sonradan edindiklerimle geliflen k›smen bir an›, k›smen bir yorum olacak. Herkesin etkilendi¤i, üzerinde izlerini tafl›d›¤› kifliler vard›r. Tutsaklarla karfl›l›kl› iliflki içinde bu etkileflim avukatl›kta da dolays›z yaflan›r. Bazen çok ö¤retici de olur süreç. Hele müvekkiliniz yetkin ve yetenekli bir devrimci ise, etkilenmeye aç›k çok yön görürsünüz. Benim de çok derin izler b›rakan müvekkillerim oldu elbette. Yapt›¤› savunmadan sonra onu duruflmaya getiren askerlerin; “A¤bi bu arkadafl hoca m›d›r, ne kadar çok fley biliyor...” diyerek, etkilendi¤ini aç›kça ifade etti¤i devrimcilere tan›k oldum. Bu devrimcinin siyasal faaliyetini terkettikten sonra ne kadar s›radan birisi haline geldi¤ine de yaz›k ki tan›k oldum. Siyasal yaflam› terkettiklerinde günlerce süren flaflk›nl›¤›m› atamad›¤›m insanlar oldu. Söyledikleri ile yapt›klar›n› karfl›laflt›r›nca flaflk›n kalakald›¤›m oldu. Ama Habip ve Ümit gerçekten bu anlamda beni hiç flafl›rtmad›lar; erken kucaklad›klar› ölümleri bile hiç flafl›rtmad›. ‹flkencede direnifli ola¤anlaflt›rm›fl iki devrimci Habip’le tan›flmam›z Adana hapishanesinin hücreyi and›ran görüfl yerinde oldu. Uzunca bir masa ile kesilen aradan tokalaflmak için adeta masan›n üzerine uzanmam›z gerekmiflti. O gözalt›s›nda gördü¤ü iflkence, tan›k olduklar›m›n en a¤›rlar›ndan biridir ve hala haf›zamdad›r. Tahta copla tecavüzden tutun da elektrik, ask›, infaz 196
provas›, buz kal›plar›nda günlerce bekletmeye kadar her çeflit iflkence yöntemi denenmiflti üzerinde. ‹flkence nedeni ile uzun süre oturamam›flt› ve o gün de bu nedenle hep ayakta sohbet etmifltik. fiimdi o günü gözlerimin önüne getirdi¤imde, a¤›r iflkencenin yaratt›¤› bedensel tahribata ra¤men gözlerinden par›ldayan rahatl›k ve sezinledi¤im hafif farkl› bir tedirginlik gelir akl›ma. Sonradan tedirginli¤inin sebebinin kendi gerçek kimli¤inin baflka olmas›ndan kaynakland›¤›n› anlam›flt›m. Bunu bana ne ölçüde aktaraca¤›n›n s›k›nt›s›n› yafl›yordu san›r›m. Hapishanede ilk görüflme hep çok önemli gelmifltir bana. ‹nsanlar› en iyi tan›d›¤›n›z anlard›r o k›sa görüflmeler. Kiminin gözlerinde korkuyu görürsünüz, kiminde tedirginlik. Bazen niye orada oldu¤unun iç çat›flmas›n› yaflad›¤›n› aç›kça gözlersiniz. Baz›lar› a¤›r bir iflkence görmemifl olman›n flaflk›nl›¤›ndad›r ve merak içindedir. Bazen ise gördü¤ü iflkencenin duyduklar›ndan daha a¤›r olmas›n›n yaratt›¤› flaflk›nl›k vard›r gözlerde. ‹flkenceye direnenlerde mutluluk ve rahatl›kla birlikte içten içe hakl› bir övünme de vard›r ço¤u kez. Öyle ki, bu direniflten ç›kanlar ço¤u kez iflkence ile ilgili yasal baflvurular için önerdi¤imiz baflvurular› bile yapmazlar. Biraz ihmaldir, biraz kimi kime flikayet edece¤iz gerçe¤inin yaratt›¤› dar bak›flt›r bunun nedeni, belki biraz da zafer sarhofllu¤u. ‹flte ilk görüflteki sohbetleri belirleyen de çoklukla bu duygulard›r. Habip’te ve Ümit’te ise gerçekten s›radan bir olayd›r iflkence ve as›l konuflulacak konu bile de¤ildir. Ama yasal giriflimlerin hepsi de yap›lmal›d›r, yap›l›r. Habip’in iflkence nedeni ile doktora sevkini sa¤lamak için yapt›¤›m›z baflvurulardan sonuç alamamam›za ra¤men ›srarla sürdürmesi, bunun iyi örneklerindendir. 197
Duygusal atmosferini de kaybetmeden, sadece birebir dostlu¤umuzu anlatmak yal›n olurdu belki. Ama mutlaka eksik, zay›f ve en önemlisi, geriye dönük kal›rd›. fiimdi yaz›lanlar, yine kendi do¤all›¤›nda oluflan, ama sonradan edindiklerimle geliflen k›smen bir an›, k›smen bir yorum olacak. Herkesin etkilendi¤i, üzerinde izlerini tafl›d›¤› kifliler vard›r. Tutsaklarla karfl›l›kl› iliflki içinde bu etkileflim avukatl›kta da dolays›z yaflan›r. Bazen çok ö¤retici de olur süreç. Hele müvekkiliniz yetkin ve yetenekli bir devrimci ise, etkilenmeye aç›k çok yön görürsünüz. Benim de çok derin izler b›rakan müvekkillerim oldu elbette. Yapt›¤› savunmadan sonra onu duruflmaya getiren askerlerin; “A¤bi bu arkadafl hoca m›d›r, ne kadar çok fley biliyor...” diyerek, etkilendi¤ini aç›kça ifade etti¤i devrimcilere tan›k oldum. Bu devrimcinin siyasal faaliyetini terkettikten sonra ne kadar s›radan birisi haline geldi¤ine de yaz›k ki tan›k oldum. Siyasal yaflam› terkettiklerinde günlerce süren flaflk›nl›¤›m› atamad›¤›m insanlar oldu. Söyledikleri ile yapt›klar›n› karfl›laflt›r›nca flaflk›n kalakald›¤›m oldu. Ama Habip ve Ümit gerçekten bu anlamda beni hiç flafl›rtmad›lar; erken kucaklad›klar› ölümleri bile hiç flafl›rtmad›. ‹flkencede direnifli ola¤anlaflt›rm›fl iki devrimci Habip’le tan›flmam›z Adana hapishanesinin hücreyi and›ran görüfl yerinde oldu. Uzunca bir masa ile kesilen aradan tokalaflmak için adeta masan›n üzerine uzanmam›z gerekmiflti. O gözalt›s›nda gördü¤ü iflkence, tan›k olduklar›m›n en a¤›rlar›ndan biridir ve hala haf›zamdad›r. Tahta copla tecavüzden tutun da elektrik, ask›, infaz 196
provas›, buz kal›plar›nda günlerce bekletmeye kadar her çeflit iflkence yöntemi denenmiflti üzerinde. ‹flkence nedeni ile uzun süre oturamam›flt› ve o gün de bu nedenle hep ayakta sohbet etmifltik. fiimdi o günü gözlerimin önüne getirdi¤imde, a¤›r iflkencenin yaratt›¤› bedensel tahribata ra¤men gözlerinden par›ldayan rahatl›k ve sezinledi¤im hafif farkl› bir tedirginlik gelir akl›ma. Sonradan tedirginli¤inin sebebinin kendi gerçek kimli¤inin baflka olmas›ndan kaynakland›¤›n› anlam›flt›m. Bunu bana ne ölçüde aktaraca¤›n›n s›k›nt›s›n› yafl›yordu san›r›m. Hapishanede ilk görüflme hep çok önemli gelmifltir bana. ‹nsanlar› en iyi tan›d›¤›n›z anlard›r o k›sa görüflmeler. Kiminin gözlerinde korkuyu görürsünüz, kiminde tedirginlik. Bazen niye orada oldu¤unun iç çat›flmas›n› yaflad›¤›n› aç›kça gözlersiniz. Baz›lar› a¤›r bir iflkence görmemifl olman›n flaflk›nl›¤›ndad›r ve merak içindedir. Bazen ise gördü¤ü iflkencenin duyduklar›ndan daha a¤›r olmas›n›n yaratt›¤› flaflk›nl›k vard›r gözlerde. ‹flkenceye direnenlerde mutluluk ve rahatl›kla birlikte içten içe hakl› bir övünme de vard›r ço¤u kez. Öyle ki, bu direniflten ç›kanlar ço¤u kez iflkence ile ilgili yasal baflvurular için önerdi¤imiz baflvurular› bile yapmazlar. Biraz ihmaldir, biraz kimi kime flikayet edece¤iz gerçe¤inin yaratt›¤› dar bak›flt›r bunun nedeni, belki biraz da zafer sarhofllu¤u. ‹flte ilk görüflteki sohbetleri belirleyen de çoklukla bu duygulard›r. Habip’te ve Ümit’te ise gerçekten s›radan bir olayd›r iflkence ve as›l konuflulacak konu bile de¤ildir. Ama yasal giriflimlerin hepsi de yap›lmal›d›r, yap›l›r. Habip’in iflkence nedeni ile doktora sevkini sa¤lamak için yapt›¤›m›z baflvurulardan sonuç alamamam›za ra¤men ›srarla sürdürmesi, bunun iyi örneklerindendir. 197
Kuflkusuz iflkencedeki tutum devrimciler için her zaman önemliydi, örnekleri de çoktur. Habip’in ve Ümit’in iflkence karfl›s›ndaki tutumlar› ve sonras›nda bu süreci dingin ve sakin de¤erlendirmeleri ise, derinli¤ine bir inanç ve iradeye dayan›yor. Bu birbirinden önemli direnifl örneklerine daha da bir de¤er kat›yor. Siyasal yaflam›nda kat› ve ilkeli, insan iliflkilerinde yumuflak ve hoflgörülü Malatya hapishanesine sevk edildikten sonra, bu kez dava vesilesi ile görüfltük Habip ile. Burada yarg›land›¤› her duruflmada yarg›çla aram›zda tart›flma ç›kard›. Hukuki bir nedenle ç›kan bu tart›flmada hep yer almak isterdi. Duruflmadan sonra görüfle gitti¤imde, "Yine adam›nla kavga ettiniz, birkaç laf da ben söyleyece¤im, ama b›rakm›yorsun" demiflti. Delil olmayan bu dosyas›nda siyasi bir savunma yapma koflullar› bulunmuyordu. ‹stemesine ve daha do¤ru olur diye düflünmesine ra¤men, de¤erlendirdi¤imiz tarz›n d›fl›na ç›kmad›. Malatya Cezaevi'nde zor koflullarda belli bir sayg›nl›k ve s›cak iliflki yakalad›¤› gözleniyordu. Siyasal ve örgütsel yaflam› konusunda çok kat› oldu¤u her halinden belli idi. Ama ayn› zamanda kiflisel iliflkilerde ve pratik yaflamda genifl bir hoflgörüye ve so¤ukkanl›l›¤a sahipti. Beraberindeki gençler onun tutuklanmas›na sebep olan ifadeler vermifl, onu polise yakalatm›fl kiflilerdi. Buna ra¤men daha ilk günden, "bu gençler çok zarar görmüfller, h›rpalanm›fllar, kendilerini toparlamalar› laz›m" diyor ve buna çaba sarf ediyordu. Bu somut duruma ra¤men gençlerle bafllang›çtan beri dostane ve içten bir iliflki içindeydi. Öyle ki, bu gençlerden 198
birisinin ailesi sürekli olarak itirafç› olup piflmanl›k yasas›ndan yararlanmaya zorluyor, o da ara s›ra yalpal›yordu. Habip titiz ve so¤ukkanl› bir çaba ile, onun bu hale düflmemesinde önemli bir rol oynad›. Her zaman s›cak, coflkulu ve rahat... Cezaevinden ç›k›p geldi¤inde, s›cakkanl› gülümsemesi ve rahatl›¤› ile hofl ve uzun bir sohbetimiz olmufltu. Sonraki yaflam›nda ne yapaca¤›n› hiç sormad›m. Tahliye olan kiflilerin beklentileri ço¤u kez h›zla de¤iflir, genel olarak da siyasal hedefleri ikinci planda kal›r ve hep sonraki yaflamlar› sohbet konusu olur. Habip’in flimdi ne yapacaks›n diye sormama olanak tan›mayan bir aç›kl›¤› ve acelesi vard›. Siyasal faaliyetine dönmek için acele ediyordu. Hiç sormad›m ve hiç baflka bir ihtimal de düflünmedim. Bu kez ‹stanbul’da bir mitingte karfl›laflt›k. K›sa bir merhaba ve hoflçakaldan ibaret s›cak karfl›laflmam›zda coflkusu ve rahatl›¤› idi ilgimi çeken. Yeniden karfl›laflt›¤›m›zda ise Bayrampafla hapishanesindeydi. Bu kez ilk görüflmemizde durgun ve s›k›nt›l›yd›. 3-4 gün süren iflkenceye ra¤men hiç iflkence görmemifl gibi davran›yordu. Gözalt› sürecini sordu¤umda Adana’da gördü¤ü iflkenceyle karfl›laflt›r›yor ve bunlar basit fleyler ama baya¤› yüklendiler diye özetliyordu. Hiçbir ifade vermemek ve hiçbir fley imzalamamak tavr›n› sürdürmüfltü. Direnmek ve bask›ya boyun e¤memek onun için kaç›n›lmazd›. Bu kez de Altan Ersoy kimli¤i ile yakalanm›fl, Habip Gül kimli¤i k›sa sürede ortaya ç›k›nca o da bu kimli¤i kabullenmeyi tercih etmiflti. Ne var ki bu kabulleniflin bir zay›fl›k gibi alg›lanmas› onu bir hayli üzmüfltü. Onun tan›d›¤›m 199
Kuflkusuz iflkencedeki tutum devrimciler için her zaman önemliydi, örnekleri de çoktur. Habip’in ve Ümit’in iflkence karfl›s›ndaki tutumlar› ve sonras›nda bu süreci dingin ve sakin de¤erlendirmeleri ise, derinli¤ine bir inanç ve iradeye dayan›yor. Bu birbirinden önemli direnifl örneklerine daha da bir de¤er kat›yor. Siyasal yaflam›nda kat› ve ilkeli, insan iliflkilerinde yumuflak ve hoflgörülü Malatya hapishanesine sevk edildikten sonra, bu kez dava vesilesi ile görüfltük Habip ile. Burada yarg›land›¤› her duruflmada yarg›çla aram›zda tart›flma ç›kard›. Hukuki bir nedenle ç›kan bu tart›flmada hep yer almak isterdi. Duruflmadan sonra görüfle gitti¤imde, "Yine adam›nla kavga ettiniz, birkaç laf da ben söyleyece¤im, ama b›rakm›yorsun" demiflti. Delil olmayan bu dosyas›nda siyasi bir savunma yapma koflullar› bulunmuyordu. ‹stemesine ve daha do¤ru olur diye düflünmesine ra¤men, de¤erlendirdi¤imiz tarz›n d›fl›na ç›kmad›. Malatya Cezaevi'nde zor koflullarda belli bir sayg›nl›k ve s›cak iliflki yakalad›¤› gözleniyordu. Siyasal ve örgütsel yaflam› konusunda çok kat› oldu¤u her halinden belli idi. Ama ayn› zamanda kiflisel iliflkilerde ve pratik yaflamda genifl bir hoflgörüye ve so¤ukkanl›l›¤a sahipti. Beraberindeki gençler onun tutuklanmas›na sebep olan ifadeler vermifl, onu polise yakalatm›fl kiflilerdi. Buna ra¤men daha ilk günden, "bu gençler çok zarar görmüfller, h›rpalanm›fllar, kendilerini toparlamalar› laz›m" diyor ve buna çaba sarf ediyordu. Bu somut duruma ra¤men gençlerle bafllang›çtan beri dostane ve içten bir iliflki içindeydi. Öyle ki, bu gençlerden 198
birisinin ailesi sürekli olarak itirafç› olup piflmanl›k yasas›ndan yararlanmaya zorluyor, o da ara s›ra yalpal›yordu. Habip titiz ve so¤ukkanl› bir çaba ile, onun bu hale düflmemesinde önemli bir rol oynad›. Her zaman s›cak, coflkulu ve rahat... Cezaevinden ç›k›p geldi¤inde, s›cakkanl› gülümsemesi ve rahatl›¤› ile hofl ve uzun bir sohbetimiz olmufltu. Sonraki yaflam›nda ne yapaca¤›n› hiç sormad›m. Tahliye olan kiflilerin beklentileri ço¤u kez h›zla de¤iflir, genel olarak da siyasal hedefleri ikinci planda kal›r ve hep sonraki yaflamlar› sohbet konusu olur. Habip’in flimdi ne yapacaks›n diye sormama olanak tan›mayan bir aç›kl›¤› ve acelesi vard›. Siyasal faaliyetine dönmek için acele ediyordu. Hiç sormad›m ve hiç baflka bir ihtimal de düflünmedim. Bu kez ‹stanbul’da bir mitingte karfl›laflt›k. K›sa bir merhaba ve hoflçakaldan ibaret s›cak karfl›laflmam›zda coflkusu ve rahatl›¤› idi ilgimi çeken. Yeniden karfl›laflt›¤›m›zda ise Bayrampafla hapishanesindeydi. Bu kez ilk görüflmemizde durgun ve s›k›nt›l›yd›. 3-4 gün süren iflkenceye ra¤men hiç iflkence görmemifl gibi davran›yordu. Gözalt› sürecini sordu¤umda Adana’da gördü¤ü iflkenceyle karfl›laflt›r›yor ve bunlar basit fleyler ama baya¤› yüklendiler diye özetliyordu. Hiçbir ifade vermemek ve hiçbir fley imzalamamak tavr›n› sürdürmüfltü. Direnmek ve bask›ya boyun e¤memek onun için kaç›n›lmazd›. Bu kez de Altan Ersoy kimli¤i ile yakalanm›fl, Habip Gül kimli¤i k›sa sürede ortaya ç›k›nca o da bu kimli¤i kabullenmeyi tercih etmiflti. Ne var ki bu kabulleniflin bir zay›fl›k gibi alg›lanmas› onu bir hayli üzmüfltü. Onun tan›d›¤›m 199
sürece en çok üzüldü¤ü birkaç olaydan birisi budur. Bu kez duruflma öncesinde savunmalar konusunda konufltu¤umuzda, siyasi içerikli bir savunma yapmakta ›srar ediyordu. Özet ve k›sa bir savunman›n uygun olaca¤› de¤erlendirmemiz üzerine, kendisini çok s›n›rlad›¤›n› söylese de, k›sa ve tok bir savunma haz›rlad›. Do¤rusu ilk haz›rlanan hali üzerine tart›flma ve de¤erlendirme ihtiyac› epeyce do¤mufltu. Elefltiriye aç›k ve dikkatli tutumu ile bir sonuca kolayca ulaflt›k.
flaflk›nl›k içinde hemen salondan ç›kar›ld›lar. Tahliyesinin ard›ndan k›sa bir karfl›laflma ve selamlaflmadan sonra görüflürüz dedi¤inde, klasik al›flkanl›kla umar›m görüflmeyiz dedi¤imde nedenini anlad› ve gülümsedi. Karfl›laflmam›z onun gözalt›nda ya da hapiste olmas› demekti. Kim bilir beni bu defa hangi flehirde bulursun dedi ve ayr›ld›. “Bazen ölümdür mücadele biçimi ve erken ölmektir as›l mücadele“
“‹flkenceciler iflçi s›n›f›na hesap verecek!” ‹flkencecilerin tan›k olarak dinlenece¤i duruflmadaki muhtemel tutum ve sonuçlar› üzerine tart›flmam›z biraz uzunca oldu. ‹flkenceciler tan›k olarak dinlenemez, onlar› d›flar› kovmam›z laz›m diye ›srar ediyordu. Kat› ve uzlaflmaz bir tutum içinde idi. ‹flkenceciler hakk›nda ve tan›k olarak dinlenmeleri konusundaki düflüncelerini aç›klamas›ndan do¤al bir fley yoktu ve bu konuda hemfikirdik. Ancak tak›n›lacak tutum konusu tart›flmal›yd›. Duruflma s›ras›nda fiili durumun ne olaca¤›n› merak ediyordum. ‹flkenceciler dinlendikçe sab›rs›zland›¤›n› ve s›k s›k etraf›na bak›nd›¤›n› gördükçe, her an müdahale edebilece¤ini anl›yorduk. Bir süre sonra aya¤a kalkarak söze bafllad› ve; “Bunlar›n söylediklerini kabul etmiyorum, bunlar›n hepsi iflkencecidir. Onlardan bir gün bunun hesab› sorulacakt›r. Toplum ve iflçi s›n›f› karfl›s›nda suçludurlar”, dedi. Yarg›ç biraz tedirginlikle, “Tehdit ediyorsun, ne yapacaks›n, öldürecek misin yani?” diye sorunca, “Herfleyin bir bedeli vard›r, hesab› da o gün gelince sorulacakt›r. ‹flçi s›n›f› hesab›n› soracakt›r mutlaka, hepsi iflkencecidir, katildir” dedi. ‹flkenceciler 200
Gerçekten de bu kez Ankara Ulucanlar hapishanesinde Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru ad›yla tutuklu buldum onu. Son cezaevi maceras› olaca¤›n› hiç düflünmedi¤im bu uzun tutuklulu¤unun yak›nda sona ermesi için gayret içindeydik. Katledilmeseydi, en çok üç-befl y›l sonra yeniden özgürlü¤üne kavuflacakt›. Daha önce de uzun süreli açl›k grevlerinin içinde tereddütsüzce yer alm›flt›. Bu kez de ‘96 ölüm orucu eyleminin bafl›yd› cezaevine girdi¤inde. ‹flkenceyi çok sakin karfl›lam›fl ve kendi hayat hikayesini kaleme ald›¤›nda aktard›¤› gibi iflkencecilerle dalga bile geçmiflti. Yorgun bedenini pek de dinlendirmeden açl›k grevine bafllad›¤›nda, “hiç de¤ilse biraz geç bafllasayd›n, zaten oldukça y›pranm›fl durumdas›n” diye uyard›¤›mda; ciddi bir süreç yafland›¤›n›, di¤er devrimcilerin aç durdu¤u yerde yemek yemesinin kendisine daha a¤›r bir azap verdi¤ini söylemiflti. Böyle bir eylemlilik içinde açl›k grevi yapmak yemekten daha kolayd›r diyordu. Açl›k grevinin altm›fll› günlerinde ölüm orucu gönüllüsü olarak görüfl yerine geldi¤inde, kafas›nda k›rm›z› banttaki EK‹M yaz›s› ve oldukça zay›f bedeni ile ölümü düflündürmüfltü bana. “Sohbeti k›sa keselim, 201
sürece en çok üzüldü¤ü birkaç olaydan birisi budur. Bu kez duruflma öncesinde savunmalar konusunda konufltu¤umuzda, siyasi içerikli bir savunma yapmakta ›srar ediyordu. Özet ve k›sa bir savunman›n uygun olaca¤› de¤erlendirmemiz üzerine, kendisini çok s›n›rlad›¤›n› söylese de, k›sa ve tok bir savunma haz›rlad›. Do¤rusu ilk haz›rlanan hali üzerine tart›flma ve de¤erlendirme ihtiyac› epeyce do¤mufltu. Elefltiriye aç›k ve dikkatli tutumu ile bir sonuca kolayca ulaflt›k.
flaflk›nl›k içinde hemen salondan ç›kar›ld›lar. Tahliyesinin ard›ndan k›sa bir karfl›laflma ve selamlaflmadan sonra görüflürüz dedi¤inde, klasik al›flkanl›kla umar›m görüflmeyiz dedi¤imde nedenini anlad› ve gülümsedi. Karfl›laflmam›z onun gözalt›nda ya da hapiste olmas› demekti. Kim bilir beni bu defa hangi flehirde bulursun dedi ve ayr›ld›. “Bazen ölümdür mücadele biçimi ve erken ölmektir as›l mücadele“
“‹flkenceciler iflçi s›n›f›na hesap verecek!” ‹flkencecilerin tan›k olarak dinlenece¤i duruflmadaki muhtemel tutum ve sonuçlar› üzerine tart›flmam›z biraz uzunca oldu. ‹flkenceciler tan›k olarak dinlenemez, onlar› d›flar› kovmam›z laz›m diye ›srar ediyordu. Kat› ve uzlaflmaz bir tutum içinde idi. ‹flkenceciler hakk›nda ve tan›k olarak dinlenmeleri konusundaki düflüncelerini aç›klamas›ndan do¤al bir fley yoktu ve bu konuda hemfikirdik. Ancak tak›n›lacak tutum konusu tart›flmal›yd›. Duruflma s›ras›nda fiili durumun ne olaca¤›n› merak ediyordum. ‹flkenceciler dinlendikçe sab›rs›zland›¤›n› ve s›k s›k etraf›na bak›nd›¤›n› gördükçe, her an müdahale edebilece¤ini anl›yorduk. Bir süre sonra aya¤a kalkarak söze bafllad› ve; “Bunlar›n söylediklerini kabul etmiyorum, bunlar›n hepsi iflkencecidir. Onlardan bir gün bunun hesab› sorulacakt›r. Toplum ve iflçi s›n›f› karfl›s›nda suçludurlar”, dedi. Yarg›ç biraz tedirginlikle, “Tehdit ediyorsun, ne yapacaks›n, öldürecek misin yani?” diye sorunca, “Herfleyin bir bedeli vard›r, hesab› da o gün gelince sorulacakt›r. ‹flçi s›n›f› hesab›n› soracakt›r mutlaka, hepsi iflkencecidir, katildir” dedi. ‹flkenceciler 200
Gerçekten de bu kez Ankara Ulucanlar hapishanesinde Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru ad›yla tutuklu buldum onu. Son cezaevi maceras› olaca¤›n› hiç düflünmedi¤im bu uzun tutuklulu¤unun yak›nda sona ermesi için gayret içindeydik. Katledilmeseydi, en çok üç-befl y›l sonra yeniden özgürlü¤üne kavuflacakt›. Daha önce de uzun süreli açl›k grevlerinin içinde tereddütsüzce yer alm›flt›. Bu kez de ‘96 ölüm orucu eyleminin bafl›yd› cezaevine girdi¤inde. ‹flkenceyi çok sakin karfl›lam›fl ve kendi hayat hikayesini kaleme ald›¤›nda aktard›¤› gibi iflkencecilerle dalga bile geçmiflti. Yorgun bedenini pek de dinlendirmeden açl›k grevine bafllad›¤›nda, “hiç de¤ilse biraz geç bafllasayd›n, zaten oldukça y›pranm›fl durumdas›n” diye uyard›¤›mda; ciddi bir süreç yafland›¤›n›, di¤er devrimcilerin aç durdu¤u yerde yemek yemesinin kendisine daha a¤›r bir azap verdi¤ini söylemiflti. Böyle bir eylemlilik içinde açl›k grevi yapmak yemekten daha kolayd›r diyordu. Açl›k grevinin altm›fll› günlerinde ölüm orucu gönüllüsü olarak görüfl yerine geldi¤inde, kafas›nda k›rm›z› banttaki EK‹M yaz›s› ve oldukça zay›f bedeni ile ölümü düflündürmüfltü bana. “Sohbeti k›sa keselim, 201
yorulma” dedi¤im halde, uzun uzun konuflmay› tercih ediyordu. Ölüm orucu bitti¤i gün kalbi durmufl, yeniden canland›r›lm›flt›. Olay› sordu¤umda “flöyle bir gidip geri geldim” diye espriyle karfl›l›yordu. Ölümlere çok yak›n günlerinde K›z›l Bayrak gazetesinin okuyucu köflesinde, Buca hapishanesinden bir devrimcinin k›sa yaz›s›n›n alt›na ald›¤› bir fliir üzerine konuflmufltuk. Erken ölece¤iz seninle biz fiafaktan önce gömülece¤iz Mademki biz partizan›z Erken ölece¤iz seninle biz “Güzel bir dize, bazen ölümdür mücadele biçimi ve erken ölmektir as›l mücadele” deyifli ve sergiledi¤i kararl›l›k ak›lda kalmaya de¤erdi. Amans›z bir okuyucu ve yazar K›sa sürede temsilcilik görevini üslenmifl ve gerçekten takdir edilir bir çizgi izlemiflti. Adli, siyasi tüm tutuklular›n sorunlar› ile ilgileniyordu. Sohbetimizde kendi sorunlar›m›zdan söz etti¤imizde bile hemen kafa yoruyor, nas›l çözeriz diye fikir üretiyordu. Hapishanelerin olumsuz koflullar›, yaflad›¤› uzun açl›k grevleri ve özellikle ‘96 ölüm orucu fiziksel sa¤l›¤›n› epeyce zorlam›fl, zihnini de oldukça h›rpalam›flt›. S›k s›k art›k biraz dinlen, temsilcili¤i b›rak dedi¤imde, “flimdilik ihtiyaç var” derdi. Ulucanlar Cezaevi'nde gerçekten toplumsal bir önder tavr›yla hareket ediyordu. Yarg›lanmas› ise onun için tam bir kürsü görevi görüyordu. Savunmas›ndaki ifadeler nedeni ile dava aç›l›yor, o davada da tekrar ayn› savunmas›n› yap›p, flimdi daha kararl›y›m diyordu. 202
Amans›z bir okuyucu ve yazard›. Bu haliyle süreç içinde oldukça bilgili ve yetkin hale gelmiflti. Öyle ki, ilk davalar›ndaki savunmalar›nda önemli müdahalelerde bulunuyorken, son süreçte yararlanmak için de savunmalar›n› inceliyordum. Bu geliflme öyle belirgindi ki, cezaevi idaresinden onun ilkokul mezunu oldu¤una inanmayanlar vard›. Politik kimli¤i ile özdeflleflen isim Ulucanlar hapishanesine girdikten bir süre sonra gerçek kimli¤inin Nevzat Çiftçi oldu¤u anlafl›lm›fl, bir gazetede yay›nlanan bu haberi görünce flafl›rm›flt›k. Ne var ki, kendi deyimiyle, o Habip ismini sevmiflti, Habip de onu. Her yerde yine de bu adla tan›nd› ve ça¤r›ld›. Politik kimli¤inin ve faaliyetinin yaratt›¤› bu yeni kimlik, do¤ufltan ald›¤› kimli¤i tamamen silmiflti. Öyle ki, ailesi bile Habip ismini kullan›yor, bundan mutluluk duyuyordu. Bu hal politik kimlik ile bütünleflmenin ve çevresine verdi¤i güvenin yaratt›¤› sevgi ve sayg›n›n ürünü olmal›. Katledildi¤inde de medyada aç›klanan isim Habip’di. ‹smi defalarca iddianamelere konu oldu¤u gibi, elimizdeki son iddianamesinde de Habip Gül ad› var. Bir farkla ki, ilk kez san›k de¤il maktül. Bu garip iddianameyi görse hiç flafl›rmaz, ama çok üzülürdü san›r›m. Kendisinin ölümünden devrimci dostlar›n› sorumlu tutan bu iddianameye herhalde, “bu düzenin yarg›s›na da bu yak›fl›rd›“ derdi. Sosyalizmin ve devrimin iflçisi ve öncüsü Adli T›p’ta cenazeleri teslim eden memur belgeyi 203
yorulma” dedi¤im halde, uzun uzun konuflmay› tercih ediyordu. Ölüm orucu bitti¤i gün kalbi durmufl, yeniden canland›r›lm›flt›. Olay› sordu¤umda “flöyle bir gidip geri geldim” diye espriyle karfl›l›yordu. Ölümlere çok yak›n günlerinde K›z›l Bayrak gazetesinin okuyucu köflesinde, Buca hapishanesinden bir devrimcinin k›sa yaz›s›n›n alt›na ald›¤› bir fliir üzerine konuflmufltuk. Erken ölece¤iz seninle biz fiafaktan önce gömülece¤iz Mademki biz partizan›z Erken ölece¤iz seninle biz “Güzel bir dize, bazen ölümdür mücadele biçimi ve erken ölmektir as›l mücadele” deyifli ve sergiledi¤i kararl›l›k ak›lda kalmaya de¤erdi. Amans›z bir okuyucu ve yazar K›sa sürede temsilcilik görevini üslenmifl ve gerçekten takdir edilir bir çizgi izlemiflti. Adli, siyasi tüm tutuklular›n sorunlar› ile ilgileniyordu. Sohbetimizde kendi sorunlar›m›zdan söz etti¤imizde bile hemen kafa yoruyor, nas›l çözeriz diye fikir üretiyordu. Hapishanelerin olumsuz koflullar›, yaflad›¤› uzun açl›k grevleri ve özellikle ‘96 ölüm orucu fiziksel sa¤l›¤›n› epeyce zorlam›fl, zihnini de oldukça h›rpalam›flt›. S›k s›k art›k biraz dinlen, temsilcili¤i b›rak dedi¤imde, “flimdilik ihtiyaç var” derdi. Ulucanlar Cezaevi'nde gerçekten toplumsal bir önder tavr›yla hareket ediyordu. Yarg›lanmas› ise onun için tam bir kürsü görevi görüyordu. Savunmas›ndaki ifadeler nedeni ile dava aç›l›yor, o davada da tekrar ayn› savunmas›n› yap›p, flimdi daha kararl›y›m diyordu. 202
Amans›z bir okuyucu ve yazard›. Bu haliyle süreç içinde oldukça bilgili ve yetkin hale gelmiflti. Öyle ki, ilk davalar›ndaki savunmalar›nda önemli müdahalelerde bulunuyorken, son süreçte yararlanmak için de savunmalar›n› inceliyordum. Bu geliflme öyle belirgindi ki, cezaevi idaresinden onun ilkokul mezunu oldu¤una inanmayanlar vard›. Politik kimli¤i ile özdeflleflen isim Ulucanlar hapishanesine girdikten bir süre sonra gerçek kimli¤inin Nevzat Çiftçi oldu¤u anlafl›lm›fl, bir gazetede yay›nlanan bu haberi görünce flafl›rm›flt›k. Ne var ki, kendi deyimiyle, o Habip ismini sevmiflti, Habip de onu. Her yerde yine de bu adla tan›nd› ve ça¤r›ld›. Politik kimli¤inin ve faaliyetinin yaratt›¤› bu yeni kimlik, do¤ufltan ald›¤› kimli¤i tamamen silmiflti. Öyle ki, ailesi bile Habip ismini kullan›yor, bundan mutluluk duyuyordu. Bu hal politik kimlik ile bütünleflmenin ve çevresine verdi¤i güvenin yaratt›¤› sevgi ve sayg›n›n ürünü olmal›. Katledildi¤inde de medyada aç›klanan isim Habip’di. ‹smi defalarca iddianamelere konu oldu¤u gibi, elimizdeki son iddianamesinde de Habip Gül ad› var. Bir farkla ki, ilk kez san›k de¤il maktül. Bu garip iddianameyi görse hiç flafl›rmaz, ama çok üzülürdü san›r›m. Kendisinin ölümünden devrimci dostlar›n› sorumlu tutan bu iddianameye herhalde, “bu düzenin yarg›s›na da bu yak›fl›rd›“ derdi. Sosyalizmin ve devrimin iflçisi ve öncüsü Adli T›p’ta cenazeleri teslim eden memur belgeyi 203
düzenlerken, arkadafl›, “Dikkat et, bunun üç ismi var, kim oldu¤u bilinmiyor” dedi¤inde, o gergin ortamda ac› bir gülümseme yaratm›flt›. Habip bir kez daha resmi makamlar›n akl›n› kar›flt›ran bir ifl yapm›flt›. Cenazeyi efline teslim ederken bile kuflkuyla hareket ediyorlard›. Otopsi tutana¤›na da üç isim yaz›lm›flt›. Sanki bütün isimleri ile topra¤a gömmek niyetinde gibiydiler. Resmi belgelerde hep ya da öncelikle geçen Habip ismi, tüm benli¤ine yer eden bu isimde cisimleflen politik kimlik öldürülmeye çal›fl›l›yordu belki de. Y›llar› önce yok olan Nevzat Çiftçi’nin bedeninde simgeleflen sosyalizmin ve devrimin iflçisi ve öncüsü idi as›l hedefte olan.
iyileri görmek ve kötüleri ortadan kald›rmak için, bu iyi yanlar› yüceltmek, ço¤altmak ve yayg›nlaflt›rmakt›r aslolan. ‹nsanl›¤›n güzel gelece¤ine, gerçekten onun gibi hatalar›n› kabul edebilen, sonuçlar›n› so¤ukkanl›l›kla karfl›layan insanlarla gidilecek. Seçmek, birbirinden önemli an›lar› kesmek zor olsa da, bir yerde durmak, bir di¤er devrimci dostun kesiflen yollar›n›n ortaya ç›kard›¤› ortak özelliklerle hat›rlamaya devam etmek, belki en do¤rusu.
Onun için örgütlülük özgürlüktü
Yollar› Ulucanlar hapishanesinde kesiflmiflti. Ad›mlar› ve yürekleri ayn› att›¤› gibi, gerçekten iki ayr› kültürden, iki ayr› ortamdan gelip de bu kadar ortaklaflmalar›yla ilgi çekici idi Ümit ve Habip. Katledilifllerinin ard›ndan ikisinin de partilerinin Merkez Komitesi üyeleri oldu¤unu ö¤renince hiç flafl›rmad›m. Ümit kendine özgü de¤iflik özellikleri olan atak, duygusal, çevresi ile çok iyi iliflki kurabilen birisiydi. Dinledi¤i müzi¤i, gündelik yaflama, aflka, insana dair yaklafl›mlar› ve kararl›l›¤›, derin bir kendine güvenden besleniyordu. Ço¤unlukla durgun geçen ikili sohbetlerde hep kafas›nda bir fleyler kurar gibiydi. fiimdi onun kaleminden ç›kan yaz›lar› okudukça, birikimini gördükçe, o durgun anlar›nda sürekli bir fleyler üretti¤ine emin oldum.
Katledilmesinden sonra yay›nlanan yaz›lar›yla, o bedendeki bilinç düzeyinin, kararl›l›¤›n›n ve inanc›n›n kayna¤› daha da net görülüyor. Kendi kaleminden k›saca aktard›¤› hayat hikayesindeki bir sözü onun yaflam›n› özetliyor sanki. Diyor ki; “Hiç unutmad›¤›m ve anlatmakta güçlük çekti¤im iki an› var hayat›mda; birincisi y›llar süren uzunca bir örgütsüzlükten sonra 1987 Ekim’inde örgütümle tan›flt›¤›m an›n duygular›, di¤eri ise tünelden ç›kt›¤›m›zda yüzümüze vuran ilk yel ile özgürlü¤e at›lan o ilk ad›md›r.” ‹flte bu, gerçekten de onun özgürlü¤ü ve örgütlülü¤ü ayn› de¤erde görmesinin sonucudur. Onun için örgütlülük bir özgürlüktür. Örgütle tan›flmas› da özgürlü¤e ilk ad›m gibidir. Bu onun tüm yaflam›n› örgütüne ve örgütlenmeye adamas›n›n kayna¤›d›r. Gerçekten her olana¤› ve her durumu örgütlü yaflam› ve amac› üzerinden de¤erlendirirdi. Çeflitli olumsuz yanlar› da var kuflkusuz, her insan gibi, bu kararl› ve inançl› yi¤it devrimcinin de. Ancak 204
Ümit: Özgüvene dayal› bir kiflilik, yarat›c› ve üretken bir kafa...
Gerçek bir direniflçi Ümit’i ilk önce g›yab›nda tan›d›m. Gözalt›na al›nm›fl, 8 gün a¤›r iflkenceler görmüfltü. Bana baflvuruldu¤unda bir hafta olmufltu ve müdahale edilinceye kadar da 205
düzenlerken, arkadafl›, “Dikkat et, bunun üç ismi var, kim oldu¤u bilinmiyor” dedi¤inde, o gergin ortamda ac› bir gülümseme yaratm›flt›. Habip bir kez daha resmi makamlar›n akl›n› kar›flt›ran bir ifl yapm›flt›. Cenazeyi efline teslim ederken bile kuflkuyla hareket ediyorlard›. Otopsi tutana¤›na da üç isim yaz›lm›flt›. Sanki bütün isimleri ile topra¤a gömmek niyetinde gibiydiler. Resmi belgelerde hep ya da öncelikle geçen Habip ismi, tüm benli¤ine yer eden bu isimde cisimleflen politik kimlik öldürülmeye çal›fl›l›yordu belki de. Y›llar› önce yok olan Nevzat Çiftçi’nin bedeninde simgeleflen sosyalizmin ve devrimin iflçisi ve öncüsü idi as›l hedefte olan.
iyileri görmek ve kötüleri ortadan kald›rmak için, bu iyi yanlar› yüceltmek, ço¤altmak ve yayg›nlaflt›rmakt›r aslolan. ‹nsanl›¤›n güzel gelece¤ine, gerçekten onun gibi hatalar›n› kabul edebilen, sonuçlar›n› so¤ukkanl›l›kla karfl›layan insanlarla gidilecek. Seçmek, birbirinden önemli an›lar› kesmek zor olsa da, bir yerde durmak, bir di¤er devrimci dostun kesiflen yollar›n›n ortaya ç›kard›¤› ortak özelliklerle hat›rlamaya devam etmek, belki en do¤rusu.
Onun için örgütlülük özgürlüktü
Yollar› Ulucanlar hapishanesinde kesiflmiflti. Ad›mlar› ve yürekleri ayn› att›¤› gibi, gerçekten iki ayr› kültürden, iki ayr› ortamdan gelip de bu kadar ortaklaflmalar›yla ilgi çekici idi Ümit ve Habip. Katledilifllerinin ard›ndan ikisinin de partilerinin Merkez Komitesi üyeleri oldu¤unu ö¤renince hiç flafl›rmad›m. Ümit kendine özgü de¤iflik özellikleri olan atak, duygusal, çevresi ile çok iyi iliflki kurabilen birisiydi. Dinledi¤i müzi¤i, gündelik yaflama, aflka, insana dair yaklafl›mlar› ve kararl›l›¤›, derin bir kendine güvenden besleniyordu. Ço¤unlukla durgun geçen ikili sohbetlerde hep kafas›nda bir fleyler kurar gibiydi. fiimdi onun kaleminden ç›kan yaz›lar› okudukça, birikimini gördükçe, o durgun anlar›nda sürekli bir fleyler üretti¤ine emin oldum.
Katledilmesinden sonra yay›nlanan yaz›lar›yla, o bedendeki bilinç düzeyinin, kararl›l›¤›n›n ve inanc›n›n kayna¤› daha da net görülüyor. Kendi kaleminden k›saca aktard›¤› hayat hikayesindeki bir sözü onun yaflam›n› özetliyor sanki. Diyor ki; “Hiç unutmad›¤›m ve anlatmakta güçlük çekti¤im iki an› var hayat›mda; birincisi y›llar süren uzunca bir örgütsüzlükten sonra 1987 Ekim’inde örgütümle tan›flt›¤›m an›n duygular›, di¤eri ise tünelden ç›kt›¤›m›zda yüzümüze vuran ilk yel ile özgürlü¤e at›lan o ilk ad›md›r.” ‹flte bu, gerçekten de onun özgürlü¤ü ve örgütlülü¤ü ayn› de¤erde görmesinin sonucudur. Onun için örgütlülük bir özgürlüktür. Örgütle tan›flmas› da özgürlü¤e ilk ad›m gibidir. Bu onun tüm yaflam›n› örgütüne ve örgütlenmeye adamas›n›n kayna¤›d›r. Gerçekten her olana¤› ve her durumu örgütlü yaflam› ve amac› üzerinden de¤erlendirirdi. Çeflitli olumsuz yanlar› da var kuflkusuz, her insan gibi, bu kararl› ve inançl› yi¤it devrimcinin de. Ancak 204
Ümit: Özgüvene dayal› bir kiflilik, yarat›c› ve üretken bir kafa...
Gerçek bir direniflçi Ümit’i ilk önce g›yab›nda tan›d›m. Gözalt›na al›nm›fl, 8 gün a¤›r iflkenceler görmüfltü. Bana baflvuruldu¤unda bir hafta olmufltu ve müdahale edilinceye kadar da 205
serbest b›rak›lm›flt›. Gözalt›nda oldu¤unu bana bildiren arkadafl› onun hakk›nda çok emin konuflmufl, asla ifade vermeyece¤ini ileri sürmüfltü. Bu denli emin konuflmay› arkadafllar›n birbirlerine karfl› ola¤an güveninden ibaret oldu¤unu düflünmüfl, ilk kez gözalt›na al›nan ve tek bafl›na olmas›na karfl›n bu kadar uzun süre gözalt›nda kalan birisi için bu kadar emin konuflmamas›n› önermifltim. Ümit arkadafllar›n› yan›ltmam›fl ve gerçekten de tam bir direnifl göstermiflti. Bu bilgi bana iletildi ve onu böylece g›yab›nda tan›m›flt›m. ‹lk karfl›laflmam›z Bayrampafla hapishanesinin adli bölümünde oldu. Bir arkadafl› ile birlikte tutuklanm›flt›. Üniversite bahçesindeki ö¤renci gösterisini çeken polis kameramanlar›n›n dövülmesi olay› nedeni ile tutukluydu. Olay görsel bas›nda sansasyonel bir flekilde yer alm›flt›. Silah›n› çeken polisin üzerine tekme ve yumrukla yürüyerek kameran›n k›r›lmas›n› ve polislerin h›rpalamas›n› defalarca yay›nlam›fllard›. Bir gün gözalt›nda kald›ktan sonra tutukland›klar›nda Ümit’in suçlamay› kabul edece¤ini hiç düflünmedim. G›yab›nda onun gerçek bir direniflçi oldu¤una yürekten inanm›flt›m. 8 gün gözalt›nda iken gördü¤ü iflkence ve olay›n koflullar› düflünüldü¤ünde, bu inanc› fazlas›yla hak ediyordu. Gerçekten de öyle olmufltu, olayla ilgisi olmayan bir ö¤renci ile birlikte gözalt›na al›nm›fl, hiçbir belgeyi imzalamam›flt›. Tutuklamaya itiraz etti¤imde, üst mahkeme yarg›c›, “Ben olay› televizyondan izledim, çok ilginçti, polisler silah çektikleri halde kurtulam›yorlard› , biraz yats›nlar” diyerek, itiraz› reddetmiflti. Aleyhine fazla delil olmasa da zorlu bir süreç bekliyordu onu. ‘96 açl›k grevleri bafllam›flt›. Tereddütsüzce bafllad›¤› açl›k grevine, tahliye olana dek 206
geçen bir ay› aflk›n süre devam etti. Bu sürede yo¤un çabam›za ra¤men ancak üçüncü duruflmaya ç›kabildi. Duruflmaya götürülürken san›klar birbirlerine kelepçelemek isteniyordu. Siyasi tutuklular ise bunu kabul etmiyorlard›. Duruflmaya geldi¤i taktirde tahliye olacakt›, ama bu sebeple gelemiyordu. ‹ki kifli olduklar›ndan, sorunu aflmak için, “Bir duruflmaya biriniz gelin, di¤eriniz de ikinci duruflmaya gelir” diye önerdi¤imde, böyle bir tavr›n özel olarak izlenemeyece¤ini, e¤er di¤er arkadafl gitmek isterse gidebilece¤ini söylemiflti. Fiilen de böyle oldu ve ancak ç›kar›labildi¤i üçüncü duruflmada tahliye oldu. “Rusya’da bir devrimcinin d›flardaki mücadele süresi en çok iki y›l olmufltu...” Tahliyesi sonras›nda uzun say›labilecek birkaç sohbetimiz oldu. Birbirimizi tan›maya çal›fl›yorduk. Do¤rusu ya, bürokratik ifllere ve hukuki süreçlere iliflkin bilgili ve ilgili de¤ildi. Teknik konular› konufltu¤umuzda adeta omuzlar›na bir yük biniyor gibiydi. Bu hali ifllerimizde biraz s›k›nt› yaratacak gibi görünse de, iflin mant›ksal temelini kavramada hiç güçlük çekmedi¤i gibi, bu aç›dan görüfl ve önerilere de aç›kt›. Bu asl›nda kendi bilgi alan› d›fl›ndaki konuda ilgilisine inisiyatif tan›ma tutumunun göstergesi idi. Habip ile bu aç›dan da tam bir benzerlik içindeydiler. Yeniden karfl›laflmam›z ‹stanbul’daki gözalt›s›ndan sonra olmufltu. Bir baflka dava nedeni ile g›yabi tutuklama karar› ile aran›yordu. Taksim’de gözalt›na al›nm›fl; o esnada sloganlarla ve fiili direnifl ile çevresini haberdar etmiflti. Kendisini tan›yanlar da tesadüfen bu olay› gördü¤ü için gözalt›s›ndan yar›m saat sonra bana 207
serbest b›rak›lm›flt›. Gözalt›nda oldu¤unu bana bildiren arkadafl› onun hakk›nda çok emin konuflmufl, asla ifade vermeyece¤ini ileri sürmüfltü. Bu denli emin konuflmay› arkadafllar›n birbirlerine karfl› ola¤an güveninden ibaret oldu¤unu düflünmüfl, ilk kez gözalt›na al›nan ve tek bafl›na olmas›na karfl›n bu kadar uzun süre gözalt›nda kalan birisi için bu kadar emin konuflmamas›n› önermifltim. Ümit arkadafllar›n› yan›ltmam›fl ve gerçekten de tam bir direnifl göstermiflti. Bu bilgi bana iletildi ve onu böylece g›yab›nda tan›m›flt›m. ‹lk karfl›laflmam›z Bayrampafla hapishanesinin adli bölümünde oldu. Bir arkadafl› ile birlikte tutuklanm›flt›. Üniversite bahçesindeki ö¤renci gösterisini çeken polis kameramanlar›n›n dövülmesi olay› nedeni ile tutukluydu. Olay görsel bas›nda sansasyonel bir flekilde yer alm›flt›. Silah›n› çeken polisin üzerine tekme ve yumrukla yürüyerek kameran›n k›r›lmas›n› ve polislerin h›rpalamas›n› defalarca yay›nlam›fllard›. Bir gün gözalt›nda kald›ktan sonra tutukland›klar›nda Ümit’in suçlamay› kabul edece¤ini hiç düflünmedim. G›yab›nda onun gerçek bir direniflçi oldu¤una yürekten inanm›flt›m. 8 gün gözalt›nda iken gördü¤ü iflkence ve olay›n koflullar› düflünüldü¤ünde, bu inanc› fazlas›yla hak ediyordu. Gerçekten de öyle olmufltu, olayla ilgisi olmayan bir ö¤renci ile birlikte gözalt›na al›nm›fl, hiçbir belgeyi imzalamam›flt›. Tutuklamaya itiraz etti¤imde, üst mahkeme yarg›c›, “Ben olay› televizyondan izledim, çok ilginçti, polisler silah çektikleri halde kurtulam›yorlard› , biraz yats›nlar” diyerek, itiraz› reddetmiflti. Aleyhine fazla delil olmasa da zorlu bir süreç bekliyordu onu. ‘96 açl›k grevleri bafllam›flt›. Tereddütsüzce bafllad›¤› açl›k grevine, tahliye olana dek 206
geçen bir ay› aflk›n süre devam etti. Bu sürede yo¤un çabam›za ra¤men ancak üçüncü duruflmaya ç›kabildi. Duruflmaya götürülürken san›klar birbirlerine kelepçelemek isteniyordu. Siyasi tutuklular ise bunu kabul etmiyorlard›. Duruflmaya geldi¤i taktirde tahliye olacakt›, ama bu sebeple gelemiyordu. ‹ki kifli olduklar›ndan, sorunu aflmak için, “Bir duruflmaya biriniz gelin, di¤eriniz de ikinci duruflmaya gelir” diye önerdi¤imde, böyle bir tavr›n özel olarak izlenemeyece¤ini, e¤er di¤er arkadafl gitmek isterse gidebilece¤ini söylemiflti. Fiilen de böyle oldu ve ancak ç›kar›labildi¤i üçüncü duruflmada tahliye oldu. “Rusya’da bir devrimcinin d›flardaki mücadele süresi en çok iki y›l olmufltu...” Tahliyesi sonras›nda uzun say›labilecek birkaç sohbetimiz oldu. Birbirimizi tan›maya çal›fl›yorduk. Do¤rusu ya, bürokratik ifllere ve hukuki süreçlere iliflkin bilgili ve ilgili de¤ildi. Teknik konular› konufltu¤umuzda adeta omuzlar›na bir yük biniyor gibiydi. Bu hali ifllerimizde biraz s›k›nt› yaratacak gibi görünse de, iflin mant›ksal temelini kavramada hiç güçlük çekmedi¤i gibi, bu aç›dan görüfl ve önerilere de aç›kt›. Bu asl›nda kendi bilgi alan› d›fl›ndaki konuda ilgilisine inisiyatif tan›ma tutumunun göstergesi idi. Habip ile bu aç›dan da tam bir benzerlik içindeydiler. Yeniden karfl›laflmam›z ‹stanbul’daki gözalt›s›ndan sonra olmufltu. Bir baflka dava nedeni ile g›yabi tutuklama karar› ile aran›yordu. Taksim’de gözalt›na al›nm›fl; o esnada sloganlarla ve fiili direnifl ile çevresini haberdar etmiflti. Kendisini tan›yanlar da tesadüfen bu olay› gördü¤ü için gözalt›s›ndan yar›m saat sonra bana 207
ulafl›lm›flt›. Bu kez cezaevine konulmas› zaten kesindi. Ne var ki iki günden fazla gözalt›nda tutulmas› tutuklama karar› nedeni ile yasad›fl› oldu¤undan, yapt›¤›m›z itiraz üzerine üçüncü gün apar topar savc›l›¤a ç›kar›lm›fl ve cezaevine gönderilmiflti. Bu durum nedeni ile iflkence yar›m kald›¤› gibi, soruflturma evrak› dahi birçok eksik ile gönderilmiflti. Bu durumu cezaevinde görüfltü¤ümüzde, gözalt› süresine itiraz›m›z›n kabul edilmesini ve apar topar tutuklanmas›n› kesinlikle bir siyasi hesab›n sonucu olabilece¤i düflüncesi ile didik didik irdeliyordu. K›sa süren bu gözalt›s›nda da bilinen tavr›n› sürdürmüfl, hiçbir belge imzalamam›flt›. Tutuklulu¤u da uzun sürmedi, k›sa süren cezaevi deneyiminde bu kez siyasilerin aras›ndayd› ve arkadafllar› ile s›cak, sayg›l› bir diyalog kurmufltu. Yeniden özgürlü¤üne kavufltu¤unda, birkaç kez daha uzun sohbetlerimiz oldu. Yürütmeyi düflündü¤ü yay›nevi faaliyeti için baz› projeler üzerinde konuflmufl ve planlamalar yapm›flt›k. Ne var ki uzunca bir süre bu planlamadan öte giriflim yapacak diyalo¤umuz olamad›. fiartlar onun yeniden aran›r duruma düflmesine yolaçm›flt›. Bir süre aradan sonra bu kez Ulucanlar hapishanesinde karfl›laflt›k. Polisler oldukça u¤raflm›fllar, ellerinden kaçt›¤› halde bir cami bahçesinde yakalam›fllard›. Bu kez de beraberindeki üç arkadafl›yla bilinen tavr›n› sürdürmüfl, ifade ve imza vermemiflti. Çok çabuk cezaevine girdi¤ini söyledi¤imde, “Rusya’da bir devrimcinin d›flardaki mücadele süresi en çok iki y›l olmufltu” demiflti. Hem sürenin normal oldu¤unu, hem de mücadelenin içerde devam edece¤ini böylece anlatm›flt›. Bu defa daha a¤›r bir suçlama ile karfl› karfl›yayd› ve davan›n fazla olumlu sonuçlanmayaca¤› belli idi. Davas›n›n 208
bafl›nda siyasi savunma yapma karar› alm›flt›. Olas› çerçeve üzerine konuflmufl ve belli bir sonuca ulaflm›flt›k. “Bu hainin burada ne ifli var!” ‹lk duruflmas›na teknik baz› sebeplerden dolay› kat›lamam›flt›m. Bir iflbirlikçinin de dahil edildi¤i bu davan›n duruflmas›nda, iflbirlikçi kendi yanlar›na getirildi¤inde hemen üzerine atlam›fl, “Bu hainin burada ne ifli var!” diyerek mümkün oldu¤u kadar darbeler indirmeye çal›flm›flt›. Onun bu ilk hareketi ile birlikte di¤er arkadafllar›yla beraber oldukça h›rpalanan iflbirlikçi flaflk›na dönmüfltü. Öyle ki, bu flaflk›nl›¤›n› ve tedirginli¤ini daha sonraki duruflmalarda da atamam›fl, dilekçesinde de buna de¤inmiflti. Olay üzerine jandarma taraf›ndan feci flekilde dövülmüfllerdi. ‹flbirlikçi ile ayr› ayr› salona al›n›p ilk olarak neden iflbirlikçiye sald›rd›¤› soruldu¤unda, onunla ayn› mahkemede bile olmak istemedi¤ini ve elbette sald›rmas› gerekti¤ini içeren sözler söylemiflti. Bu nedenle de bir ay ceza verildi. Aradan bir süre geçti¤i halde görüfl yerine yüzünün birçok yeri morarm›fl olarak geldi. Olayla ilgili olarak tek söyledi¤i, biz onun bu flekilde yan›m›za getirilece¤ini bilemedik, bir anda olay geliflti, orada cezas›n› vermeliydik diyor ve bu olana¤› kaç›rd›¤› için çok üzülüyordu. Yedi¤i dayak ya da davan›n gidiflat› ile hiç ilgili de¤ildi. Davas›n›n tam bilincinde bir komünist Cezaevinde de sürekli yaz› ve fliirler yazard›. Okuma ve yazma ile öylesine meflguldü ki, savunmay› ne zaman haz›rlayaca¤›n› sordu¤umda, hiç bofl zaman›n›n 209
ulafl›lm›flt›. Bu kez cezaevine konulmas› zaten kesindi. Ne var ki iki günden fazla gözalt›nda tutulmas› tutuklama karar› nedeni ile yasad›fl› oldu¤undan, yapt›¤›m›z itiraz üzerine üçüncü gün apar topar savc›l›¤a ç›kar›lm›fl ve cezaevine gönderilmiflti. Bu durum nedeni ile iflkence yar›m kald›¤› gibi, soruflturma evrak› dahi birçok eksik ile gönderilmiflti. Bu durumu cezaevinde görüfltü¤ümüzde, gözalt› süresine itiraz›m›z›n kabul edilmesini ve apar topar tutuklanmas›n› kesinlikle bir siyasi hesab›n sonucu olabilece¤i düflüncesi ile didik didik irdeliyordu. K›sa süren bu gözalt›s›nda da bilinen tavr›n› sürdürmüfl, hiçbir belge imzalamam›flt›. Tutuklulu¤u da uzun sürmedi, k›sa süren cezaevi deneyiminde bu kez siyasilerin aras›ndayd› ve arkadafllar› ile s›cak, sayg›l› bir diyalog kurmufltu. Yeniden özgürlü¤üne kavufltu¤unda, birkaç kez daha uzun sohbetlerimiz oldu. Yürütmeyi düflündü¤ü yay›nevi faaliyeti için baz› projeler üzerinde konuflmufl ve planlamalar yapm›flt›k. Ne var ki uzunca bir süre bu planlamadan öte giriflim yapacak diyalo¤umuz olamad›. fiartlar onun yeniden aran›r duruma düflmesine yolaçm›flt›. Bir süre aradan sonra bu kez Ulucanlar hapishanesinde karfl›laflt›k. Polisler oldukça u¤raflm›fllar, ellerinden kaçt›¤› halde bir cami bahçesinde yakalam›fllard›. Bu kez de beraberindeki üç arkadafl›yla bilinen tavr›n› sürdürmüfl, ifade ve imza vermemiflti. Çok çabuk cezaevine girdi¤ini söyledi¤imde, “Rusya’da bir devrimcinin d›flardaki mücadele süresi en çok iki y›l olmufltu” demiflti. Hem sürenin normal oldu¤unu, hem de mücadelenin içerde devam edece¤ini böylece anlatm›flt›. Bu defa daha a¤›r bir suçlama ile karfl› karfl›yayd› ve davan›n fazla olumlu sonuçlanmayaca¤› belli idi. Davas›n›n 208
bafl›nda siyasi savunma yapma karar› alm›flt›. Olas› çerçeve üzerine konuflmufl ve belli bir sonuca ulaflm›flt›k. “Bu hainin burada ne ifli var!” ‹lk duruflmas›na teknik baz› sebeplerden dolay› kat›lamam›flt›m. Bir iflbirlikçinin de dahil edildi¤i bu davan›n duruflmas›nda, iflbirlikçi kendi yanlar›na getirildi¤inde hemen üzerine atlam›fl, “Bu hainin burada ne ifli var!” diyerek mümkün oldu¤u kadar darbeler indirmeye çal›flm›flt›. Onun bu ilk hareketi ile birlikte di¤er arkadafllar›yla beraber oldukça h›rpalanan iflbirlikçi flaflk›na dönmüfltü. Öyle ki, bu flaflk›nl›¤›n› ve tedirginli¤ini daha sonraki duruflmalarda da atamam›fl, dilekçesinde de buna de¤inmiflti. Olay üzerine jandarma taraf›ndan feci flekilde dövülmüfllerdi. ‹flbirlikçi ile ayr› ayr› salona al›n›p ilk olarak neden iflbirlikçiye sald›rd›¤› soruldu¤unda, onunla ayn› mahkemede bile olmak istemedi¤ini ve elbette sald›rmas› gerekti¤ini içeren sözler söylemiflti. Bu nedenle de bir ay ceza verildi. Aradan bir süre geçti¤i halde görüfl yerine yüzünün birçok yeri morarm›fl olarak geldi. Olayla ilgili olarak tek söyledi¤i, biz onun bu flekilde yan›m›za getirilece¤ini bilemedik, bir anda olay geliflti, orada cezas›n› vermeliydik diyor ve bu olana¤› kaç›rd›¤› için çok üzülüyordu. Yedi¤i dayak ya da davan›n gidiflat› ile hiç ilgili de¤ildi. Davas›n›n tam bilincinde bir komünist Cezaevinde de sürekli yaz› ve fliirler yazard›. Okuma ve yazma ile öylesine meflguldü ki, savunmay› ne zaman haz›rlayaca¤›n› sordu¤umda, hiç bofl zaman›n›n 209
olmad›¤›ndan, her saniyesinin planl› ve dolu oldu¤undan söz ederdi. Ümit’in belki de haf›zalarda kalmas› gereken en önemli yan›, yazd›klar›n›n ve söylediklerinin tam anlam›yla ve derinli¤ine bilincinde olmas› idi. Bu hali savunmas›nda da kendini çok net gösterdi. Yaz›l› bir savunma haz›rlam›flt›, üzerinde konuflmufl ve daha k›sa ve dar olmas›n› istemifltim. ‹ki sayfa dolay›ndaki savunmas›n› mahkeme karfl›s›nda al›fl›lageldi¤i gibi okuyarak sunmad›. Yaz›s› elinde konuflmaya bafllad›¤› andan itibaren mahkeme heyeti huzursuz olmaya bafllam›flt›. 1960’l› y›llardan beri temel önemde baz› olaylar üzerinden düzen ve devlet elefltirisi yap›yordu. Oldukça net ve etkili sundu¤u savunmas›n› ezbere de¤il bilinçle aktard›¤› çok belli idi. Mahkeme baflkan› bir yerden müdahale etme e¤ilimi gösteriyordu ama, daha önceki olayl› duruflman›n do¤urdu¤u ortam›n yeniden oluflmas›ndan da çekiniyor gibiydi. Nihayet baflkan onun elindeki yaz›l› metni okumad›¤›n›, savunmay› ilgilendirmeyen fleyler söyleyemeyece¤ini, daha do¤rusu yaz›s›n› okumas›n› kaba bir üslupla istiyor ve sözünü kesmeye çal›fl›yordu. Ümit ise hiç sözünü kesmeden hem savunmas›n› sürdürüyor, hem de ona cevap veriyordu. Gerilim dorukta iken, tam da düzenin çürümüfllü¤ünü aktar›rken, baflkan yaz›l› savunman› oku, yoksa d›flar› ç›kar›r›m dedi¤inde, hemen ona, “Peki siz bu düzeninizi, bu bask›lar›n›z› daha ne kadar sürdüreceksiniz? Nereye kadar sürdürece¤inizi zannediyorsunuz” , diye ›srarla ve tekrar tekrar karfl› cevap veriyordu. Savunma atmosferinden ç›km›fl, karfl›s›na ald›¤› bir düzen temsilcisini sorguluyor pozisyonundayd›. K›vrak bir zeka ürünü olabilecek flekilde savunmas› ile orada yaflanan fiili durumu birlefltirmifl; savunmas›n› yapmakla 210
kalmam›fl, onun d›fl›na da taflarak yarg›çlara, siz bu düzenin temsilcisisiniz, ama zannetmeyin ki bunu daha fazla yürütebileceksiniz demifl; mahkemede gerçekten inanm›fl, yetkin bir devrimci profili çizmiflti. Yaz›l› savunmas›n› okumaya bafllad›¤›nda, orada da ayn› türden politik de¤erlendirmeler oldu¤unu gören heyet, yaz›n› oku dedi¤ine belki de piflman olmufltu. Yarg›layanlar› yarg›laman›n gücü Buradaki övgüye de¤er tav›r, kelimelerle anlat›lmas› güç bir atmosferde yaflanmaktad›r. Mahkeme salonlar› y›llar›n devrimcileri için bile gerilimi yüksek ve rahat olunamayan yerlerdir. Hele de önceki çat›flman›n do¤urdu¤u gerginlik düflünülürse, o salonda okuyarak savunma yapmak bile belli güçlükler tafl›r. Ümit ise hiç heyecans›z, yürekten ve tok bir flekilde savunmas›n› yap›yordu. Siyasi savunma yapan çok devrimci gördüm. Birço¤u iyi bir haz›rl›kla duruflmaya geliyordu. Buna ra¤men sunufllar› belli bir ön haz›rl›¤›n yap›ld›¤›n› hissettiriyordu. Ümit ise adeta günlük bir sohbette konuflur gibi politik tespitlerini sunuyordu. Her halinden gerçekten anlatt›klar›n›n köklü bilgisine sahip oldu¤u ve derin bir inanca ve güvene sahip oldu¤u anlafl›l›yordu. ‹flte yapt›¤› savunman›n politik a¤›rl›¤› oradayd›. Yazd›klar›n›n politik kapsam› ne olursa olsun, sunuflu ile yürekli ve etkili bir komünizm ve örgütsel çal›flma savunusu yapm›flt›. Çevresindekileri bilgisi, gücü ve inanc›yla etkileme yetene¤i Cezaevinde iken annesini sürekli olarak mücadeleye 211
olmad›¤›ndan, her saniyesinin planl› ve dolu oldu¤undan söz ederdi. Ümit’in belki de haf›zalarda kalmas› gereken en önemli yan›, yazd›klar›n›n ve söylediklerinin tam anlam›yla ve derinli¤ine bilincinde olmas› idi. Bu hali savunmas›nda da kendini çok net gösterdi. Yaz›l› bir savunma haz›rlam›flt›, üzerinde konuflmufl ve daha k›sa ve dar olmas›n› istemifltim. ‹ki sayfa dolay›ndaki savunmas›n› mahkeme karfl›s›nda al›fl›lageldi¤i gibi okuyarak sunmad›. Yaz›s› elinde konuflmaya bafllad›¤› andan itibaren mahkeme heyeti huzursuz olmaya bafllam›flt›. 1960’l› y›llardan beri temel önemde baz› olaylar üzerinden düzen ve devlet elefltirisi yap›yordu. Oldukça net ve etkili sundu¤u savunmas›n› ezbere de¤il bilinçle aktard›¤› çok belli idi. Mahkeme baflkan› bir yerden müdahale etme e¤ilimi gösteriyordu ama, daha önceki olayl› duruflman›n do¤urdu¤u ortam›n yeniden oluflmas›ndan da çekiniyor gibiydi. Nihayet baflkan onun elindeki yaz›l› metni okumad›¤›n›, savunmay› ilgilendirmeyen fleyler söyleyemeyece¤ini, daha do¤rusu yaz›s›n› okumas›n› kaba bir üslupla istiyor ve sözünü kesmeye çal›fl›yordu. Ümit ise hiç sözünü kesmeden hem savunmas›n› sürdürüyor, hem de ona cevap veriyordu. Gerilim dorukta iken, tam da düzenin çürümüfllü¤ünü aktar›rken, baflkan yaz›l› savunman› oku, yoksa d›flar› ç›kar›r›m dedi¤inde, hemen ona, “Peki siz bu düzeninizi, bu bask›lar›n›z› daha ne kadar sürdüreceksiniz? Nereye kadar sürdürece¤inizi zannediyorsunuz” , diye ›srarla ve tekrar tekrar karfl› cevap veriyordu. Savunma atmosferinden ç›km›fl, karfl›s›na ald›¤› bir düzen temsilcisini sorguluyor pozisyonundayd›. K›vrak bir zeka ürünü olabilecek flekilde savunmas› ile orada yaflanan fiili durumu birlefltirmifl; savunmas›n› yapmakla 210
kalmam›fl, onun d›fl›na da taflarak yarg›çlara, siz bu düzenin temsilcisisiniz, ama zannetmeyin ki bunu daha fazla yürütebileceksiniz demifl; mahkemede gerçekten inanm›fl, yetkin bir devrimci profili çizmiflti. Yaz›l› savunmas›n› okumaya bafllad›¤›nda, orada da ayn› türden politik de¤erlendirmeler oldu¤unu gören heyet, yaz›n› oku dedi¤ine belki de piflman olmufltu. Yarg›layanlar› yarg›laman›n gücü Buradaki övgüye de¤er tav›r, kelimelerle anlat›lmas› güç bir atmosferde yaflanmaktad›r. Mahkeme salonlar› y›llar›n devrimcileri için bile gerilimi yüksek ve rahat olunamayan yerlerdir. Hele de önceki çat›flman›n do¤urdu¤u gerginlik düflünülürse, o salonda okuyarak savunma yapmak bile belli güçlükler tafl›r. Ümit ise hiç heyecans›z, yürekten ve tok bir flekilde savunmas›n› yap›yordu. Siyasi savunma yapan çok devrimci gördüm. Birço¤u iyi bir haz›rl›kla duruflmaya geliyordu. Buna ra¤men sunufllar› belli bir ön haz›rl›¤›n yap›ld›¤›n› hissettiriyordu. Ümit ise adeta günlük bir sohbette konuflur gibi politik tespitlerini sunuyordu. Her halinden gerçekten anlatt›klar›n›n köklü bilgisine sahip oldu¤u ve derin bir inanca ve güvene sahip oldu¤u anlafl›l›yordu. ‹flte yapt›¤› savunman›n politik a¤›rl›¤› oradayd›. Yazd›klar›n›n politik kapsam› ne olursa olsun, sunuflu ile yürekli ve etkili bir komünizm ve örgütsel çal›flma savunusu yapm›flt›. Çevresindekileri bilgisi, gücü ve inanc›yla etkileme yetene¤i Cezaevinde iken annesini sürekli olarak mücadeleye 211
teflvik ediyor, verdi¤i güven ve destekle onun cezaevi sorunlar› ile ilgilenmesini sa¤l›yordu. Ulucanlar katliam›ndan önceki eylem sürecinde, annesi eylemin belirgin simalar›ndan olmufltu. Siyasal yap›s›, aile çevresi ve konumu düflünüldü¤ünde, bu tür bir çaba içine girmesinin tek etkeninin Ümit oldu¤u aç›kça görülüyordu. Aralar›ndaki derin sevgi, inanç ve sayg›, Ümit’in etkinli¤ini art›r›yordu. Katliamdan sonra bugüne kadar geçen sürede annesinin ilgisiz, güçsüz ve hesap soramayan tutumu, Ümit’in gelip, elefltirip de¤ifltirmesini bekliyor sanki. ‹ki ayr› insan profili çizen anne sanki bütün gücünü ve enerjisini Ümit’ten al›yordu ve onun katledilmesi ile art›k durgunlaflm›flt›. Ümit’in ona güç ve enerji aktard›¤› kadar, annenin bu durumunu görse, hiçbir gerekçe tan›madan a¤›r flekilde elefltirip mutlaka de¤ifltirece¤ine de kuflku yok. Ümit’in çevresindekileri bilgisi, gücü ve inanc›yla etkilemesi en güçlü yanlar›ndand›. Kardefli üzerindeki sevgi ve sayg›ya dayal› etkisi de bunun göstergelerinden. “Siz yarg›lama oyununa devam ederken, düzenin cellatlar› karar› verip infaz› yapt›lar bile” Son görüflmemizde Ümit ve Habip ile baz› sorunlar üzerine uzun uzun konuflmak üzere sözleflmifltik. Cezaevinde görüfl s›ras›nda her konudan biraz söz edelim derken vakit doluyordu. Bu kez planl› flekilde gündelik çal›flmalar›m›zda karfl›laflt›¤›m›z baz› sorunlar üzerine konuflacakt›k. ‹kisi ile konuflmak, çözüm üretmek kolay ve sonuç al›c› olacakt›. Sözlefltik ama görüflmedik. Gitti¤im gün onlar›n duruflmas›na kat›lm›flt›m. Yarg›ç saat 10:30’da yapmas› 212
gereken duruflmam›z› en sona b›rakarak saat 15:00'e alm›flt›. Hatta bu nedenle de tart›flmak durumunda kalm›flt›k. Hiç de¤ilse iki kelime konuflmak için apar topar cezaevine gitti¤imde, ancak d›fl nizamiyeden içeri girebilmifltim. Israrlar›ma ve savc› ile görüflmeme ra¤men görüfl yapt›rmad›lar. Yar›m saatlik gecikmeyle görüflme olana¤›n› yitirmifltik. O gün, yani 2 Eylül 1999’da katliama giden sürecin son ad›m› olan ko¤ufl iflgali bafllam›flt›. Katliama dek görüfl hakk›m›z da elimizden al›nm›flt›. 28 Eylül günü Habip’in Yarg›tay duruflmas›, 30 Eylül günü de Ümit’in DGM duruflmas› vard›. Üç günlü¤üne Ankara’ya gitmem gerekti¤inden, uzun uzun görüflmeyi düflünüyordum. Son haberleflmemizde, Habip o güne kadar sorunun çözülece¤ini ve dolay›s›yla görüflme yapaca¤›m›z› hiç sanmad›¤›n› iletmiflti. 26 Eylül günü katliam yap›ld›... Katliam, ne duruflmaya ne görüflmeye yer b›rakt›. 26 Eylül günü Ankara’ya gitti¤imde, ancak günlerce sonra vahflice katledilmifl bedenleri ile yan yana gelebildik. ‹lginç zamanlama yarg›laman›n anlams›zl›¤›n› iliklerimize kadar hissettirdi. Oradaki ifllerimiz elverse idi, duruflmalara kat›l›p, “Siz yarg›lama oyununa devam ederken, düzenin cellatlar› karar› verip infaz› yapt›lar bile” demek geliyordu içimden. Demek de gerekiyordu, ama koflullar; yaral›lar, otopsiler ya da aileler için beyhude de olsa çal›flmay›, onlar›n yan›nda olmay› da gerektiriyordu. ‹leriye dönük olan bu ikinci seçenek daha a¤›r bast› ve cübbeli oyun senaristlerin kendilerine kald›. “Yazd›¤› yaz›lar hala duruyor...” Cenazeler al›n›p yola ç›k›ld›¤›nda, bana Habip’in 213
teflvik ediyor, verdi¤i güven ve destekle onun cezaevi sorunlar› ile ilgilenmesini sa¤l›yordu. Ulucanlar katliam›ndan önceki eylem sürecinde, annesi eylemin belirgin simalar›ndan olmufltu. Siyasal yap›s›, aile çevresi ve konumu düflünüldü¤ünde, bu tür bir çaba içine girmesinin tek etkeninin Ümit oldu¤u aç›kça görülüyordu. Aralar›ndaki derin sevgi, inanç ve sayg›, Ümit’in etkinli¤ini art›r›yordu. Katliamdan sonra bugüne kadar geçen sürede annesinin ilgisiz, güçsüz ve hesap soramayan tutumu, Ümit’in gelip, elefltirip de¤ifltirmesini bekliyor sanki. ‹ki ayr› insan profili çizen anne sanki bütün gücünü ve enerjisini Ümit’ten al›yordu ve onun katledilmesi ile art›k durgunlaflm›flt›. Ümit’in ona güç ve enerji aktard›¤› kadar, annenin bu durumunu görse, hiçbir gerekçe tan›madan a¤›r flekilde elefltirip mutlaka de¤ifltirece¤ine de kuflku yok. Ümit’in çevresindekileri bilgisi, gücü ve inanc›yla etkilemesi en güçlü yanlar›ndand›. Kardefli üzerindeki sevgi ve sayg›ya dayal› etkisi de bunun göstergelerinden. “Siz yarg›lama oyununa devam ederken, düzenin cellatlar› karar› verip infaz› yapt›lar bile” Son görüflmemizde Ümit ve Habip ile baz› sorunlar üzerine uzun uzun konuflmak üzere sözleflmifltik. Cezaevinde görüfl s›ras›nda her konudan biraz söz edelim derken vakit doluyordu. Bu kez planl› flekilde gündelik çal›flmalar›m›zda karfl›laflt›¤›m›z baz› sorunlar üzerine konuflacakt›k. ‹kisi ile konuflmak, çözüm üretmek kolay ve sonuç al›c› olacakt›. Sözlefltik ama görüflmedik. Gitti¤im gün onlar›n duruflmas›na kat›lm›flt›m. Yarg›ç saat 10:30’da yapmas› 212
gereken duruflmam›z› en sona b›rakarak saat 15:00'e alm›flt›. Hatta bu nedenle de tart›flmak durumunda kalm›flt›k. Hiç de¤ilse iki kelime konuflmak için apar topar cezaevine gitti¤imde, ancak d›fl nizamiyeden içeri girebilmifltim. Israrlar›ma ve savc› ile görüflmeme ra¤men görüfl yapt›rmad›lar. Yar›m saatlik gecikmeyle görüflme olana¤›n› yitirmifltik. O gün, yani 2 Eylül 1999’da katliama giden sürecin son ad›m› olan ko¤ufl iflgali bafllam›flt›. Katliama dek görüfl hakk›m›z da elimizden al›nm›flt›. 28 Eylül günü Habip’in Yarg›tay duruflmas›, 30 Eylül günü de Ümit’in DGM duruflmas› vard›. Üç günlü¤üne Ankara’ya gitmem gerekti¤inden, uzun uzun görüflmeyi düflünüyordum. Son haberleflmemizde, Habip o güne kadar sorunun çözülece¤ini ve dolay›s›yla görüflme yapaca¤›m›z› hiç sanmad›¤›n› iletmiflti. 26 Eylül günü katliam yap›ld›... Katliam, ne duruflmaya ne görüflmeye yer b›rakt›. 26 Eylül günü Ankara’ya gitti¤imde, ancak günlerce sonra vahflice katledilmifl bedenleri ile yan yana gelebildik. ‹lginç zamanlama yarg›laman›n anlams›zl›¤›n› iliklerimize kadar hissettirdi. Oradaki ifllerimiz elverse idi, duruflmalara kat›l›p, “Siz yarg›lama oyununa devam ederken, düzenin cellatlar› karar› verip infaz› yapt›lar bile” demek geliyordu içimden. Demek de gerekiyordu, ama koflullar; yaral›lar, otopsiler ya da aileler için beyhude de olsa çal›flmay›, onlar›n yan›nda olmay› da gerektiriyordu. ‹leriye dönük olan bu ikinci seçenek daha a¤›r bast› ve cübbeli oyun senaristlerin kendilerine kald›. “Yazd›¤› yaz›lar hala duruyor...” Cenazeler al›n›p yola ç›k›ld›¤›nda, bana Habip’in 213
cenazesi ile gitmek düflmüfltü. Her bir ad›m› ayr› bir an› olan bu uzun yolculu¤un en etkileyici yanlar› belki de, Helvac› Köyü’nün girifline geldi¤imizde, duvardaki EK‹M yaz›lar›n› görünce, abisinin “Yazd›¤› yaz›lar hala duruyor, bunlar Habip’in yazd›klar›” diyerek a¤lamas› ile köylünün ciddi bir düzeyde cenazeye sahip ç›kmas›yd›. Zor koflullara ra¤men köyde ç›nlayan sloganlar, öfke, katillere karfl› tiksinti ve Habip’e karfl› sayg› ve sevgi her halden belli idi. Herkes Habip’e yak›flan bir törenden söz ediyordu. Onu yaln›z b›rakmayanlar, tören sonunda, istedi¤i gibi bir tören yapamad›k ama onu utand›rmad›k, diyorlard›. Sayg›n ve sevecen iliflkilerini tüm yaflam›nda sürdürmüfl olmal› ki, y›llard›r u¤rayamad›¤› köyünde ciddi bir sevgi ile karfl›lan›yordu. ‹zmir de Habip’i kucaklam›flt›. Onun istedi¤i flekil tam yarat›lamasa da, istedi¤i devrimci öz her yönüyle yans›t›lm›flt›. Ümit’in cenazesini kaç›r›p gece yar›s› gömenlerse onun yaflam›na kastedenlerdi. Cans›z bedenini kaç›rmalar› daha kolay olmufltu.
Eminim ki onlar herfleylerini devrime ve partilerine adam›fl olman›n rahatl›¤› ile bakt›klar›nda, en çok kendileri için söylenen “Onlar partimizin özü ve özetidirler” sözü ile gururlan›yorlard›r. Yine sade, abartmas›z, s›radan tav›rlar› ile devrime ve partiye bir katk› sunman›n huzurunu yafl›yorlar. Sevgili Ümit, sevgili Habip... Sözleflti¤imiz sohbeti yapamasak da, birbirimizi göremesek de, sizinle bu yaz› ile buluflman›n mutlulu¤u, katillerinizin hala katletmeye devam etmelerinin verdi¤i üzüntü, Habip’in dedi¤i gibi, zaman› geldi¤inde iflçi s›n›f›n›n soraca¤› hesab›n inanc› ile, yeniden merhaba... Sizlerle sizden ald›klar› ile mücadeleye devam eden gençlerde yine buluflaca¤›z. Habip ve Ümit'in Avukat›
Onlar karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler Onlar bütün yaflamlar›n› devrim için adayan, yürekli, yetenekli ve mütevazi öncüler, yorulmaz iflçiler olarak an›labilir ancak. Bir arkadafl› gözalt› deneyimini anlatt›¤› yaz›s›nda, “Onlar her gözalt›da karfl›lar›nda bir Ümit görecekler” diyordu. Onlar her gözalt›da karfl›lar›nda bir Ümit, bir Habip görmeli, her direniflte, her fabrikada Ümitler ve Habipler görülmeli. Bunu istediklerinden, bunu beklediklerinden ve buna yürekten inand›klar›ndan hiç kuflkum yok. 214
215
cenazesi ile gitmek düflmüfltü. Her bir ad›m› ayr› bir an› olan bu uzun yolculu¤un en etkileyici yanlar› belki de, Helvac› Köyü’nün girifline geldi¤imizde, duvardaki EK‹M yaz›lar›n› görünce, abisinin “Yazd›¤› yaz›lar hala duruyor, bunlar Habip’in yazd›klar›” diyerek a¤lamas› ile köylünün ciddi bir düzeyde cenazeye sahip ç›kmas›yd›. Zor koflullara ra¤men köyde ç›nlayan sloganlar, öfke, katillere karfl› tiksinti ve Habip’e karfl› sayg› ve sevgi her halden belli idi. Herkes Habip’e yak›flan bir törenden söz ediyordu. Onu yaln›z b›rakmayanlar, tören sonunda, istedi¤i gibi bir tören yapamad›k ama onu utand›rmad›k, diyorlard›. Sayg›n ve sevecen iliflkilerini tüm yaflam›nda sürdürmüfl olmal› ki, y›llard›r u¤rayamad›¤› köyünde ciddi bir sevgi ile karfl›lan›yordu. ‹zmir de Habip’i kucaklam›flt›. Onun istedi¤i flekil tam yarat›lamasa da, istedi¤i devrimci öz her yönüyle yans›t›lm›flt›. Ümit’in cenazesini kaç›r›p gece yar›s› gömenlerse onun yaflam›na kastedenlerdi. Cans›z bedenini kaç›rmalar› daha kolay olmufltu.
Eminim ki onlar herfleylerini devrime ve partilerine adam›fl olman›n rahatl›¤› ile bakt›klar›nda, en çok kendileri için söylenen “Onlar partimizin özü ve özetidirler” sözü ile gururlan›yorlard›r. Yine sade, abartmas›z, s›radan tav›rlar› ile devrime ve partiye bir katk› sunman›n huzurunu yafl›yorlar. Sevgili Ümit, sevgili Habip... Sözleflti¤imiz sohbeti yapamasak da, birbirimizi göremesek de, sizinle bu yaz› ile buluflman›n mutlulu¤u, katillerinizin hala katletmeye devam etmelerinin verdi¤i üzüntü, Habip’in dedi¤i gibi, zaman› geldi¤inde iflçi s›n›f›n›n soraca¤› hesab›n inanc› ile, yeniden merhaba... Sizlerle sizden ald›klar› ile mücadeleye devam eden gençlerde yine buluflaca¤›z. Habip ve Ümit'in Avukat›
Onlar karfl›lar›nda sürekli yeni Habipler ve Ümitler görecekler Onlar bütün yaflamlar›n› devrim için adayan, yürekli, yetenekli ve mütevazi öncüler, yorulmaz iflçiler olarak an›labilir ancak. Bir arkadafl› gözalt› deneyimini anlatt›¤› yaz›s›nda, “Onlar her gözalt›da karfl›lar›nda bir Ümit görecekler” diyordu. Onlar her gözalt›da karfl›lar›nda bir Ümit, bir Habip görmeli, her direniflte, her fabrikada Ümitler ve Habipler görülmeli. Bunu istediklerinden, bunu beklediklerinden ve buna yürekten inand›klar›ndan hiç kuflkum yok. 214
215
Parçal› Bulut’un düflü
Geceyle batmayan günefle...
(Ulucanlar katliam›ndan bir hafta önce yaz›lm›flt›r...) Bir rüzgar geliyor Belki de bir dost Merhaba rüzgar ben parçal› bulut! Sana nereden geldi¤ini nereye gitti¤ini sormayaca¤›m. Çünkü belli de¤il ki!.. Beni de yan›na al›r m›s›n? Seninle bir grup kurar›z Birkaç ya¤mur bulutuyla hani kesilen a¤açlarla ölen. Hep birlikte mutlu yerlere gideriz -Ama mutlu yer yok ki! En iyisi biz buray› iyilefltirelim. Kurdu¤umuz grup Tayfun olur zindanlar› k›rar Belki de Geceyle Batmayan Günefller ç›kar d›flardakiler ayd›nlan›r. Baz›lar› da kör olur... Parçal› Bulut (Ümit Alt›ntafl’›n kardefli)
216
Seni anlatmaya bafllamak için ilk karfl›laflmam›za gitmek gerekiyor herhalde... ‹lk tan›flt›¤›m›z zaman› hat›rl›yorum. Yan›mdaki yoldafl, “yoldafl›n saçlar› biraz uzundur, sence sak›ncas› yok de¤il mi?”, demesiyle gülümsemifltim. Bunun ne önemi vard› ki. Seni tan›maya bafllad›¤›mda, farkl›l›¤›n fiziki de¤il düflünsel oldu¤unu anlamaya bafllad›m. Teorik-ideolojik üstünlü¤ünün yan› s›ra yaflam olarak da farkl›l›¤›n seziliyordu. Seni daha iyi tan›yabilmek için daha geçmifle gitmek gerekiyordu. ‹lkokuldayken okumaya olan özleminle anlatmaya bafllad›n geçmiflini. Ordu mensubu bir aile, onun yine ordu mensuplar›ndan ibaret dar burjuva çevresi, o ortam›n yaratt›¤› can s›k›nt›s›, ve yaln›zl›¤›n
217
Parçal› Bulut’un düflü
Geceyle batmayan günefle...
(Ulucanlar katliam›ndan bir hafta önce yaz›lm›flt›r...) Bir rüzgar geliyor Belki de bir dost Merhaba rüzgar ben parçal› bulut! Sana nereden geldi¤ini nereye gitti¤ini sormayaca¤›m. Çünkü belli de¤il ki!.. Beni de yan›na al›r m›s›n? Seninle bir grup kurar›z Birkaç ya¤mur bulutuyla hani kesilen a¤açlarla ölen. Hep birlikte mutlu yerlere gideriz -Ama mutlu yer yok ki! En iyisi biz buray› iyilefltirelim. Kurdu¤umuz grup Tayfun olur zindanlar› k›rar Belki de Geceyle Batmayan Günefller ç›kar d›flardakiler ayd›nlan›r. Baz›lar› da kör olur... Parçal› Bulut (Ümit Alt›ntafl’›n kardefli)
216
Seni anlatmaya bafllamak için ilk karfl›laflmam›za gitmek gerekiyor herhalde... ‹lk tan›flt›¤›m›z zaman› hat›rl›yorum. Yan›mdaki yoldafl, “yoldafl›n saçlar› biraz uzundur, sence sak›ncas› yok de¤il mi?”, demesiyle gülümsemifltim. Bunun ne önemi vard› ki. Seni tan›maya bafllad›¤›mda, farkl›l›¤›n fiziki de¤il düflünsel oldu¤unu anlamaya bafllad›m. Teorik-ideolojik üstünlü¤ünün yan› s›ra yaflam olarak da farkl›l›¤›n seziliyordu. Seni daha iyi tan›yabilmek için daha geçmifle gitmek gerekiyordu. ‹lkokuldayken okumaya olan özleminle anlatmaya bafllad›n geçmiflini. Ordu mensubu bir aile, onun yine ordu mensuplar›ndan ibaret dar burjuva çevresi, o ortam›n yaratt›¤› can s›k›nt›s›, ve yaln›zl›¤›n
217
okuma e¤ilimine, sonras›nda tutkusuna dönüflmesi... Sana bisiklet alal›m dediklerinde yerine ansiklopedi istemeni ve içindeki bilgileri ezberlemeni, 39 derece ateflli halinle bile okula gitmeni, ayn› evrede annenin çal›flt›¤› hastanedeki doktorlar› satrançta yenmeni, 11 yafl›nda iken bir grup arkadafl›nla beraber büyüdü¤ünüzde her birinizin bir bakanl›¤› ele geçirip ülkeyi yönetme ütopyalar›n›z›, etraf›ndakilerin bu kadar farkl› olan bir çocu¤u kimin etkiledi¤ini araflt›rma çabalar›n› (ailenin ö¤retmenlere, ö¤retmenlerin aileye ayn› soruyu sormalar›n›), 13 yafl›ndayken ansiklopedide gördü¤ün “komünizm”in ne kadar güzel bir fley oldu¤u fikrine varman›, komünizme varabilmek için bilimin geliflebilmesi amac›yla bilim adam› olma gereklili¤ini düflünmeni, ancak bir bulufl yap›ld›¤›nda devletin bunu engelleyebilece¤i gerçe¤inden yola ç›karak öncelikle devlet mekanizmas›n› ortadan kald›rmak, bunun için de komünist kadro olmak gerekti¤ine inanman›, Gaziantep gibi okudu¤un dar çevrede s›n›ftakileri Allah’›n olmad›¤›na dair ikna çabalar›n›, edebiyat dersinde istenen k›sa bir y›ll›k ödevinin Türkiye ekonomisi tezlerine dönüfltürülmesi karfl›s›nda ö¤retmeninin düfltü¤ü flaflk›nl›¤›, 17 yafl›nda “sosyalist devrim”de karar k›lman›... anlat›rd›n. Senin için üniversite ve ‹stanbul’a geliflin hiç de tesadüf de¤ildi. Üniversitenin kendisi de, flehir de özel tercihindi. Çünkü ‹stanbul devrimin beyniydi ve sen merkezinde olmal›yd›n yaflam›n. Ve ayn› dönemde Y›ld›z Teknik Üniversitesi en hareketli üniversitelerden birisiydi. Üniversiteye bafllad›¤›n dönemde mücadele senin için temeldi ve örgütlü olmasan bile en ileri olan gençlik örgütüyle birlikte mücadele etmeliydin. Bu da do¤al olarak TÖDEF’di. Ortak mücadele etmek ad›na 218
onca çaba sarfedilmesine ra¤men ideolojik ayr›mlar belirginleflince, TÖDEF’le aranda mesafeler oluflmaya bafllad›. Ve bu evrede tesadüfen Eksen Yay›nc›l›k’a ait kitaplar› gördü¤ünde, o güne kadar savunduklar›nla okuduklar›n›n çak›flmas› seni bir hayli mutlu etmiflti. Yap›lmas› gereken tek fley örgüte ulaflmakt›... Okulunda EGK afiflini yapanlar› 5 dakika gecikmeyle kaç›rm›fl olmaktan büyük bir üzüntü duymufl, fakat sonunda örgüte ulaflmay› baflarm›flt›n. Politik olarak hiçbir fley almam›fl bir insanla u¤raflmak, yar›m-yanl›fl bilgi alanlarla u¤raflmaktan daha kolayd›r, derdin. Bu do¤rultuda okulun ilk aç›ld›¤› günden itibaren kendi s›n›f›ndaki insanlarla u¤raflmaya bafllad›n. Liseyi yeni bitirmifl, makine mühendisi olma sevdas›ndaki çocuklar, ilk gün birbirlerine okuldan ve gelecekten ne beklediklerini soruyorlar. Sana döndüklerinde, “ben bu devleti y›kmak için buraya geldim” yan›t›yla karfl›lafl›yorlar ve korkudan hepsi yan›ndan uzaklafl›yorlar. Ama bir süre sonra senin yan›ndan hiç ayr›lmay›p, di¤er devrimcilerin de ifade edece¤i gibi, “Ümit ve saz ekibini” oluflturuyorlar. Belki de Y›ld›z Teknik ö¤rencileri seni en fazla “Anti-profesyonel” ile hat›rlayacaklar. Bir grup arkadafl›n›n kültür-sanat dergisi u¤rafl›na girmesi, senin için müdahale vesilesi olmufltu. Kültür-sanat yetmezdi, politika flartt›. Sonras›nda alan› geniflletilmifl bir dergi fikri ç›kt› ortaya. ‹smi de bulundu senin taraf›ndan; “Anti-profesyonel”. Bu, herfleyin profesyonellefltirildi¤i ölüm ve meta düzenine karfl› olmak anlam›na geliyordu. Alt›na bir de not düflüldü; “Amatör bir dünya için profesyonelce”. Çal›flman›n zorunlulu¤a de¤il iste¤e dayal› oldu¤u amatör bir dünya istiyordunuz. Ancak bu ifl o kadar kolay de¤ildi, “profesyonelli¤i” gerektiriyordu. 219
okuma e¤ilimine, sonras›nda tutkusuna dönüflmesi... Sana bisiklet alal›m dediklerinde yerine ansiklopedi istemeni ve içindeki bilgileri ezberlemeni, 39 derece ateflli halinle bile okula gitmeni, ayn› evrede annenin çal›flt›¤› hastanedeki doktorlar› satrançta yenmeni, 11 yafl›nda iken bir grup arkadafl›nla beraber büyüdü¤ünüzde her birinizin bir bakanl›¤› ele geçirip ülkeyi yönetme ütopyalar›n›z›, etraf›ndakilerin bu kadar farkl› olan bir çocu¤u kimin etkiledi¤ini araflt›rma çabalar›n› (ailenin ö¤retmenlere, ö¤retmenlerin aileye ayn› soruyu sormalar›n›), 13 yafl›ndayken ansiklopedide gördü¤ün “komünizm”in ne kadar güzel bir fley oldu¤u fikrine varman›, komünizme varabilmek için bilimin geliflebilmesi amac›yla bilim adam› olma gereklili¤ini düflünmeni, ancak bir bulufl yap›ld›¤›nda devletin bunu engelleyebilece¤i gerçe¤inden yola ç›karak öncelikle devlet mekanizmas›n› ortadan kald›rmak, bunun için de komünist kadro olmak gerekti¤ine inanman›, Gaziantep gibi okudu¤un dar çevrede s›n›ftakileri Allah’›n olmad›¤›na dair ikna çabalar›n›, edebiyat dersinde istenen k›sa bir y›ll›k ödevinin Türkiye ekonomisi tezlerine dönüfltürülmesi karfl›s›nda ö¤retmeninin düfltü¤ü flaflk›nl›¤›, 17 yafl›nda “sosyalist devrim”de karar k›lman›... anlat›rd›n. Senin için üniversite ve ‹stanbul’a geliflin hiç de tesadüf de¤ildi. Üniversitenin kendisi de, flehir de özel tercihindi. Çünkü ‹stanbul devrimin beyniydi ve sen merkezinde olmal›yd›n yaflam›n. Ve ayn› dönemde Y›ld›z Teknik Üniversitesi en hareketli üniversitelerden birisiydi. Üniversiteye bafllad›¤›n dönemde mücadele senin için temeldi ve örgütlü olmasan bile en ileri olan gençlik örgütüyle birlikte mücadele etmeliydin. Bu da do¤al olarak TÖDEF’di. Ortak mücadele etmek ad›na 218
onca çaba sarfedilmesine ra¤men ideolojik ayr›mlar belirginleflince, TÖDEF’le aranda mesafeler oluflmaya bafllad›. Ve bu evrede tesadüfen Eksen Yay›nc›l›k’a ait kitaplar› gördü¤ünde, o güne kadar savunduklar›nla okuduklar›n›n çak›flmas› seni bir hayli mutlu etmiflti. Yap›lmas› gereken tek fley örgüte ulaflmakt›... Okulunda EGK afiflini yapanlar› 5 dakika gecikmeyle kaç›rm›fl olmaktan büyük bir üzüntü duymufl, fakat sonunda örgüte ulaflmay› baflarm›flt›n. Politik olarak hiçbir fley almam›fl bir insanla u¤raflmak, yar›m-yanl›fl bilgi alanlarla u¤raflmaktan daha kolayd›r, derdin. Bu do¤rultuda okulun ilk aç›ld›¤› günden itibaren kendi s›n›f›ndaki insanlarla u¤raflmaya bafllad›n. Liseyi yeni bitirmifl, makine mühendisi olma sevdas›ndaki çocuklar, ilk gün birbirlerine okuldan ve gelecekten ne beklediklerini soruyorlar. Sana döndüklerinde, “ben bu devleti y›kmak için buraya geldim” yan›t›yla karfl›lafl›yorlar ve korkudan hepsi yan›ndan uzaklafl›yorlar. Ama bir süre sonra senin yan›ndan hiç ayr›lmay›p, di¤er devrimcilerin de ifade edece¤i gibi, “Ümit ve saz ekibini” oluflturuyorlar. Belki de Y›ld›z Teknik ö¤rencileri seni en fazla “Anti-profesyonel” ile hat›rlayacaklar. Bir grup arkadafl›n›n kültür-sanat dergisi u¤rafl›na girmesi, senin için müdahale vesilesi olmufltu. Kültür-sanat yetmezdi, politika flartt›. Sonras›nda alan› geniflletilmifl bir dergi fikri ç›kt› ortaya. ‹smi de bulundu senin taraf›ndan; “Anti-profesyonel”. Bu, herfleyin profesyonellefltirildi¤i ölüm ve meta düzenine karfl› olmak anlam›na geliyordu. Alt›na bir de not düflüldü; “Amatör bir dünya için profesyonelce”. Çal›flman›n zorunlulu¤a de¤il iste¤e dayal› oldu¤u amatör bir dünya istiyordunuz. Ancak bu ifl o kadar kolay de¤ildi, “profesyonelli¤i” gerektiriyordu. 219
Dergi hiç ç›kmad›, ancak “Anti-profesyonel” örgütlülü¤ü yarat›ld›. ‹lk ifli ise U¤ur Mumcu’nun öldürülmesi üzerine devleti teflhir eden bir bildiri ç›karmak oldu. Anti-profesyonel’in gündemi kültürden, sanattan, ö¤renci sorunlar›ndan çoktan uzaklaflm›flt›. Günlerce, saatlerce insanlara anlat›lan tek bir konu vard›: Devrim ve sosyalizm! Herfleyi ad›m ad›m iflleyerek yön vermeye çal›fl›yordun çevrendekilere. “Anti-profesyonel yetmez, örgüt laz›m” diyordun. Ard›ndan EK‹M’i tan›d›lar, ö¤rendiler, mücadele ettiler. S›n›fsal konumlar›n›n onlar› geriye çekmesine ra¤men, mücadele gücünü ve cesaretini senden al›yorlard›. Düzen-devrim çeliflkisi, Ümit’in yan›nda olmak ile düzen saflar›nda kalmaya indirgenmiflti art›k. Ancak sen yerinde duram›yordun. ‹lk iki y›l derslerine devam etmene ve baflar›l› olmana ra¤men (örne¤in Termodinamik dersindeki baflar›n› do¤an›n diyalekti¤ini iyi kavram›fl olmakla aç›kl›yordun), bir süre sonra mühendis olman›n anlams›zl›¤›nda karar k›ld›n. “Yap›lmayacak bir ifl için zaman ay›rmak” gereksizdi ve “okulun b›rak›lmas›” gerekiyordu. Ve hiç tereddüt duymadan okuldan ayr›ld›n. San›r›m en fazla ‘96 ö¤renci eylemlerinden hat›rlayaca¤›z seni. Ve belki de Beyaz›t iflgalinden... “Evet, bugün ö¤renci gençlik dolays›z olarak düzenle karfl› karfl›ya gelecek, difle difl bir mücadele verecek” diyordun. Eylemin önemini anlat›yordun: “‘Herkese eflitparas›z e¤itim’ fliar› bizim gerçeklefltirilebilir ütopyam›z›n sadece bir parças›. E¤itimin eflitsiz da¤›t›lmas›na, bilgi üzerine tekeller kurulmas›na gerek yok bizim sosyalizmimizde. Sömüren s›n›flar›n egemenli¤ini y›kmak, sömürü düzeninin tüm kurumlar›nda 220
eflitsizli¤e dayal› yap›y› da temellerinden y›kmak anlam›na gelecek. Bizim eflitlikçi sosyalizmimizin, bilgiyi tekellerin kasalar›nda tutarak daha geri üretimleri sürdürmeye ihtiyac› yok. Bizim toplumsal sistemimizin bilimi üretken olmayan alanlarda yo¤unlaflt›rma problemi yok. Üstelik, halklar›n eflitli¤i temelinde bir kardeflli¤e dayanan komünist dünya sistemimiz bilginin uluslararas›laflt›r›lmas›n›n en üst boyutu olacak, bizim toplumsal sistemimiz e¤itimi eflitsiz toplumsal yap›dan ve kâr mant›¤›ndan kurtard›¤› için, eflit-paras›z e¤itimin gerçekleflebilece¤i tek yerdir.” Eylemdeki coflkun görülmeye de¤erdi. Eylem Komitesi’nin içindeydin (devletin deyimiyle “Devrim Komitesi”) ve eylemi baflar›yla yönlendirebilmek için muazzam bir enerji sarfediyordun. Barikat›n ard›nda savafl›yor olman›n gururunu ve mutlulu¤unu tafl›yordun. Çünkü biliyordun ki; “Barikatlar iflgalin yüre¤i. Onlar yaflarsa iflgal yaflar ve onlar yenilirse iflgal yenilir. Bu yüzden kurulan barikatlar›m›z insan dolu. Onlar› metalleri tahtalara çatarak yapt›k, ama harc› insand›. Sadece eme¤i anlam›nda de¤il. Polis sald›r›rsa barikat›m›za ve bir boflluk bulursa, oray› bedenlerimizle kapatacakt›k.” Gece yar›s› hepimizin gözlerini uyku bürüdü¤ünde bile, sen hem bizlerin hem de toplam›n sorumlulu¤unu hissetti¤in için ayakta kald›n bütün gece. ‹flgal bitti¤inde coflkumuz sürüyordu. Çünkü önümüzde 23 Mart vard›. Ön haz›rl›¤›na giriflmifl, ancak iflgale kalamam›flt›n. Üzüntüne ra¤men yüre¤in bizimleydi. Ve ard›ndan 10 Nisan eylemi... Beyaz›t iflgalcilerinin aram›za kat›l›fl›n› kutlad›¤›m›z gün, seni Bayrampafla Cezaevi’ne götürdüler. Eylemde polis kameras›n›n uzaklaflt›r›lmas›n› planlad›¤›m›z s›rada, seni polislere tekme at›p, kameray› k›rarken bulduk. Sab›rs›zl›k, 221
Dergi hiç ç›kmad›, ancak “Anti-profesyonel” örgütlülü¤ü yarat›ld›. ‹lk ifli ise U¤ur Mumcu’nun öldürülmesi üzerine devleti teflhir eden bir bildiri ç›karmak oldu. Anti-profesyonel’in gündemi kültürden, sanattan, ö¤renci sorunlar›ndan çoktan uzaklaflm›flt›. Günlerce, saatlerce insanlara anlat›lan tek bir konu vard›: Devrim ve sosyalizm! Herfleyi ad›m ad›m iflleyerek yön vermeye çal›fl›yordun çevrendekilere. “Anti-profesyonel yetmez, örgüt laz›m” diyordun. Ard›ndan EK‹M’i tan›d›lar, ö¤rendiler, mücadele ettiler. S›n›fsal konumlar›n›n onlar› geriye çekmesine ra¤men, mücadele gücünü ve cesaretini senden al›yorlard›. Düzen-devrim çeliflkisi, Ümit’in yan›nda olmak ile düzen saflar›nda kalmaya indirgenmiflti art›k. Ancak sen yerinde duram›yordun. ‹lk iki y›l derslerine devam etmene ve baflar›l› olmana ra¤men (örne¤in Termodinamik dersindeki baflar›n› do¤an›n diyalekti¤ini iyi kavram›fl olmakla aç›kl›yordun), bir süre sonra mühendis olman›n anlams›zl›¤›nda karar k›ld›n. “Yap›lmayacak bir ifl için zaman ay›rmak” gereksizdi ve “okulun b›rak›lmas›” gerekiyordu. Ve hiç tereddüt duymadan okuldan ayr›ld›n. San›r›m en fazla ‘96 ö¤renci eylemlerinden hat›rlayaca¤›z seni. Ve belki de Beyaz›t iflgalinden... “Evet, bugün ö¤renci gençlik dolays›z olarak düzenle karfl› karfl›ya gelecek, difle difl bir mücadele verecek” diyordun. Eylemin önemini anlat›yordun: “‘Herkese eflitparas›z e¤itim’ fliar› bizim gerçeklefltirilebilir ütopyam›z›n sadece bir parças›. E¤itimin eflitsiz da¤›t›lmas›na, bilgi üzerine tekeller kurulmas›na gerek yok bizim sosyalizmimizde. Sömüren s›n›flar›n egemenli¤ini y›kmak, sömürü düzeninin tüm kurumlar›nda 220
eflitsizli¤e dayal› yap›y› da temellerinden y›kmak anlam›na gelecek. Bizim eflitlikçi sosyalizmimizin, bilgiyi tekellerin kasalar›nda tutarak daha geri üretimleri sürdürmeye ihtiyac› yok. Bizim toplumsal sistemimizin bilimi üretken olmayan alanlarda yo¤unlaflt›rma problemi yok. Üstelik, halklar›n eflitli¤i temelinde bir kardeflli¤e dayanan komünist dünya sistemimiz bilginin uluslararas›laflt›r›lmas›n›n en üst boyutu olacak, bizim toplumsal sistemimiz e¤itimi eflitsiz toplumsal yap›dan ve kâr mant›¤›ndan kurtard›¤› için, eflit-paras›z e¤itimin gerçekleflebilece¤i tek yerdir.” Eylemdeki coflkun görülmeye de¤erdi. Eylem Komitesi’nin içindeydin (devletin deyimiyle “Devrim Komitesi”) ve eylemi baflar›yla yönlendirebilmek için muazzam bir enerji sarfediyordun. Barikat›n ard›nda savafl›yor olman›n gururunu ve mutlulu¤unu tafl›yordun. Çünkü biliyordun ki; “Barikatlar iflgalin yüre¤i. Onlar yaflarsa iflgal yaflar ve onlar yenilirse iflgal yenilir. Bu yüzden kurulan barikatlar›m›z insan dolu. Onlar› metalleri tahtalara çatarak yapt›k, ama harc› insand›. Sadece eme¤i anlam›nda de¤il. Polis sald›r›rsa barikat›m›za ve bir boflluk bulursa, oray› bedenlerimizle kapatacakt›k.” Gece yar›s› hepimizin gözlerini uyku bürüdü¤ünde bile, sen hem bizlerin hem de toplam›n sorumlulu¤unu hissetti¤in için ayakta kald›n bütün gece. ‹flgal bitti¤inde coflkumuz sürüyordu. Çünkü önümüzde 23 Mart vard›. Ön haz›rl›¤›na giriflmifl, ancak iflgale kalamam›flt›n. Üzüntüne ra¤men yüre¤in bizimleydi. Ve ard›ndan 10 Nisan eylemi... Beyaz›t iflgalcilerinin aram›za kat›l›fl›n› kutlad›¤›m›z gün, seni Bayrampafla Cezaevi’ne götürdüler. Eylemde polis kameras›n›n uzaklaflt›r›lmas›n› planlad›¤›m›z s›rada, seni polislere tekme at›p, kameray› k›rarken bulduk. Sab›rs›zl›k, 221
tahammülsüzlük ve öfke bir arada idi. Seni bizden 1.5 ayl›¤›na al›p cezaevine götürdüklerinde, gazetelerde ön sayfada resmin yay›nlanm›flt›; “Piskopat eylemci hastaneyi havaya uçuracakt›” diye. Kavgadan sak›nmad›¤›n gibi, kime nas›l tutum al›nmas› gerekti¤ini de bilirdin. Emek Gençli¤i dövizimize müdahale etti¤i zaman öne at›lm›flt›n, “indirmeyiz” diye. Sorumlulu¤u en ileri düzeyden hissediyordun. ‹ndirmeme tutumumuz karfl›s›nda sald›rm›fllar ve sana yumruk atmaya bafllam›fllard›. Sen buna ra¤men yumruklarla yan›t vermiyor, var gücünle sald›r›y› engellemeye çal›fl›yor ve avaz›n ç›kt›¤› kadar ba¤›rarak okulun ortas›nda Emek Gençli¤i’ni teflhir ediyordun. Bir süre sonra pes eden onlar oldular ve sen teflhire devam ettin. Sadece ö¤renci gençlik içindeki mücadelenle de¤il, s›n›f çal›flmas›nda tuttu¤un yerle de anaca¤›z seni. S›n›f çal›flmas›n›n sorunlar›na iliflkin yaz›lar›n› okuyunca, Petro-Kimya ‹flçi Bülteni ’ni görünce, Mutlu Akü iflçileriyle konuflunca... Devrim senin için vazgeçilmezdi. Çünkü devrimci olan herfley insaniydi. Ve, “Devrim bir harikayd› ve onun d›fl›ndaki herfley saçma idi” . Beraberinde devrime ba¤l›l›¤›n gerektirdi¤i herfleyi göze ald›n. Gözalt›n›, iflkenceyi, tutuklanmay›, sevdiklerinden ayr› kalmay› ve sonuçta ölümü... ‹lk sistematik iflkenceye al›nd›ktan sonraki halini hat›rl›yorum (Aral›k ‘95). Bir hafta kalm›flt›n flubede. Geldi¤inde gözlerinin içi parl›yordu. Bu süre içinde açl›k grevinde olmana ra¤men gülerek çukulata yiyordun. Polisler uzun saçlar›n› biçimsiz bir flekilde kesmifllerdi. Düzgün kestirmeni söyledi¤imizde, “ibret olsun diye kestirmeyece¤im” demifl, günlerce öyle dolaflm›flt›n. Her 222
taraf›n morluk içindeydi, sa¤ kolun ask›dan dolay› tutmuyor ve üstün bafl›n periflan görünüyordu. ‹ncitiriz diye sar›lamam›flt›k sana. Kas›m ‘97’deki gözalt›n› duydu¤umda ise büyük bir ac› hissettim içimde. Ya bir daha d›flar› ç›kamazsan, doyas›ya konuflamaz, kahkahalarla gülemez ve sar›lamazsam diye sana. Gözalt›na al›n›fl biçimini ilk duydu¤umda bir parça gülmedim de de¤il. Cesarette, gözüpeklikte olmad›¤› gibi, “rahatl›k”ta da kimse yoktu üzerine. Al›nd›ktan sonraki k›sm› daha e¤lenceliydi. Taksim’in merkezinden al›n›p, polis arac›ndan kaç›p, Galatasaray’a kadar polislerle kovalamaca yaflam›flt›n. Ümraniye Cezaevi’ne götürüldü¤ünde son derece rahatt›n. Uzun y›llar yatmaya haz›rd›n. Ne olacak 10 y›l okurum, 5 y›l da yazar›m, diyordun. Tek EK‹M davas› tutsa¤› olmana ra¤men mücadeleni içeride de tek bafl›na sürdürdün. Her zamankinden daha fazla yazmaya vakit ay›r›yor ve kitap okuyordun. Ziyarete gelemeyen dostlar›na, yoldafllar›na biraz k›r›lmakla birlikte, “beni ziyarete gelmek ifllerin yap›lmas›n› engelliyorsa, sak›n gelmeyin” diyordun. Ç›kt›¤›nda ise içeridekileri b›rakm›fl olman›n üzüntüsünü yafl›yordun. 4 ay gibi k›sa bir süre kalm›fl olmana ra¤men, kald›¤›n ko¤ufltakileri b›rak›p ç›kmak çok a¤›r geliyordu sana. Yaklafl›k bir y›l bile geçmeden yine cezaevi yaflant›s›... Bu kez öncekiler gibi 2-3 ayl›¤›na de¤il, ömür boyu, hatta oradan sa¤ ç›kmamacas›na yat›lacakt›. ‹çeride olmak zor gelmiyordu, ancak d›flar›dakileri yaln›z b›rakm›fl olman›n ac›s›n› yafl›yordun. Ankara Merkez Kapal›’da da hayat› beraber örgütlemeye bafllad›n›z hemen. “Burada insan›n hiçbir fleye vakti kalm›yor” diyordun. Sürekli toplant›, e¤itim çal›flmas›, yaz› yazma, vb. ile vakit geçiyordu. Bir devrimci için içerisi de 223
tahammülsüzlük ve öfke bir arada idi. Seni bizden 1.5 ayl›¤›na al›p cezaevine götürdüklerinde, gazetelerde ön sayfada resmin yay›nlanm›flt›; “Piskopat eylemci hastaneyi havaya uçuracakt›” diye. Kavgadan sak›nmad›¤›n gibi, kime nas›l tutum al›nmas› gerekti¤ini de bilirdin. Emek Gençli¤i dövizimize müdahale etti¤i zaman öne at›lm›flt›n, “indirmeyiz” diye. Sorumlulu¤u en ileri düzeyden hissediyordun. ‹ndirmeme tutumumuz karfl›s›nda sald›rm›fllar ve sana yumruk atmaya bafllam›fllard›. Sen buna ra¤men yumruklarla yan›t vermiyor, var gücünle sald›r›y› engellemeye çal›fl›yor ve avaz›n ç›kt›¤› kadar ba¤›rarak okulun ortas›nda Emek Gençli¤i’ni teflhir ediyordun. Bir süre sonra pes eden onlar oldular ve sen teflhire devam ettin. Sadece ö¤renci gençlik içindeki mücadelenle de¤il, s›n›f çal›flmas›nda tuttu¤un yerle de anaca¤›z seni. S›n›f çal›flmas›n›n sorunlar›na iliflkin yaz›lar›n› okuyunca, Petro-Kimya ‹flçi Bülteni ’ni görünce, Mutlu Akü iflçileriyle konuflunca... Devrim senin için vazgeçilmezdi. Çünkü devrimci olan herfley insaniydi. Ve, “Devrim bir harikayd› ve onun d›fl›ndaki herfley saçma idi” . Beraberinde devrime ba¤l›l›¤›n gerektirdi¤i herfleyi göze ald›n. Gözalt›n›, iflkenceyi, tutuklanmay›, sevdiklerinden ayr› kalmay› ve sonuçta ölümü... ‹lk sistematik iflkenceye al›nd›ktan sonraki halini hat›rl›yorum (Aral›k ‘95). Bir hafta kalm›flt›n flubede. Geldi¤inde gözlerinin içi parl›yordu. Bu süre içinde açl›k grevinde olmana ra¤men gülerek çukulata yiyordun. Polisler uzun saçlar›n› biçimsiz bir flekilde kesmifllerdi. Düzgün kestirmeni söyledi¤imizde, “ibret olsun diye kestirmeyece¤im” demifl, günlerce öyle dolaflm›flt›n. Her 222
taraf›n morluk içindeydi, sa¤ kolun ask›dan dolay› tutmuyor ve üstün bafl›n periflan görünüyordu. ‹ncitiriz diye sar›lamam›flt›k sana. Kas›m ‘97’deki gözalt›n› duydu¤umda ise büyük bir ac› hissettim içimde. Ya bir daha d›flar› ç›kamazsan, doyas›ya konuflamaz, kahkahalarla gülemez ve sar›lamazsam diye sana. Gözalt›na al›n›fl biçimini ilk duydu¤umda bir parça gülmedim de de¤il. Cesarette, gözüpeklikte olmad›¤› gibi, “rahatl›k”ta da kimse yoktu üzerine. Al›nd›ktan sonraki k›sm› daha e¤lenceliydi. Taksim’in merkezinden al›n›p, polis arac›ndan kaç›p, Galatasaray’a kadar polislerle kovalamaca yaflam›flt›n. Ümraniye Cezaevi’ne götürüldü¤ünde son derece rahatt›n. Uzun y›llar yatmaya haz›rd›n. Ne olacak 10 y›l okurum, 5 y›l da yazar›m, diyordun. Tek EK‹M davas› tutsa¤› olmana ra¤men mücadeleni içeride de tek bafl›na sürdürdün. Her zamankinden daha fazla yazmaya vakit ay›r›yor ve kitap okuyordun. Ziyarete gelemeyen dostlar›na, yoldafllar›na biraz k›r›lmakla birlikte, “beni ziyarete gelmek ifllerin yap›lmas›n› engelliyorsa, sak›n gelmeyin” diyordun. Ç›kt›¤›nda ise içeridekileri b›rakm›fl olman›n üzüntüsünü yafl›yordun. 4 ay gibi k›sa bir süre kalm›fl olmana ra¤men, kald›¤›n ko¤ufltakileri b›rak›p ç›kmak çok a¤›r geliyordu sana. Yaklafl›k bir y›l bile geçmeden yine cezaevi yaflant›s›... Bu kez öncekiler gibi 2-3 ayl›¤›na de¤il, ömür boyu, hatta oradan sa¤ ç›kmamacas›na yat›lacakt›. ‹çeride olmak zor gelmiyordu, ancak d›flar›dakileri yaln›z b›rakm›fl olman›n ac›s›n› yafl›yordun. Ankara Merkez Kapal›’da da hayat› beraber örgütlemeye bafllad›n›z hemen. “Burada insan›n hiçbir fleye vakti kalm›yor” diyordun. Sürekli toplant›, e¤itim çal›flmas›, yaz› yazma, vb. ile vakit geçiyordu. Bir devrimci için içerisi de 223
birdi, d›flar›s› da... Her görüflmemizde, saatlerce konuflmam›zda d›flar›da ne olup bitti¤ini en ince ayr›nt›s›na kadar ö¤renmeye çal›fl›rd›n. Müdahale edebilmek için herfleyi bilmen gerekiyordu. Her görüflmemizde bir öneriler listesi haz›rlard›n. Yan› s›ra ayn› uzunlukta “yap›lacak ifller listesi”... Bir de en çok yeni ç›kan kitap ve dergileri merak ederdin. Ben d›flar›da senin için izlememe ra¤men bir dizisinin varl›¤›n› senden ö¤renirdim. Cezaevi yaflant›s›n› baz› yönleriyle garipsiyordun. Mesela sürekli ayn› tür müzi¤in çal›nmas›n› ya da içeride insanlar›n efllerinin ellerini tutamamas›n›, vb... Hayatta en çok istedi¤in vuruflarak ölebilmekti (biraz daha ilerletip hedeflerinin aras›na helikopter düflürmeyi de al›yordun... ) Ölümden korkmaman, hayat›ndan kayg› duymaman, devrimcili¤in gerektirdi¤i herfleyi büyük bir cesaretle, gözüpeklikle yapman› sa¤l›yordu. Cebinde spreyle dolafl›p, yeri ve zaman› düflünmeden ve hiçbir kayg› gütmeden tek bafl›na pratik çal›flmaya ç›kt›¤›n zamanlar olurdu. Devrimle tan›flmandan itibaren olman gereken insan tipini kafanda kurgulam›flt›n. Sigara içmeyen, içki içmeyen, küfür etmeyen, yalan söylemeyen, dürüst ve “saf” bir insan ve bir komünist... Sadece Marksizm ve onun ilgi alanlar›n›n bilgisine sahip olmay› de¤il, hayata dair herfleyi bilmeyi istiyordun ve ö¤reniyordun da. Mesela '74’teki Dünya Kupas›'nda Almanya’n›n ilk 11’ini ya da 200 ülkenin baflkentini ve para birimini... Devrim ve devrimci mücadele sana ola¤anüstü bir heyecan verdi¤i gibi, seni e¤lendiren baflka fleylerle ilgilenmek için de vakit ay›r›yordun. Amerikan futbolunu izlemek, NBA basketbol maçlar›n› kaç›rmamak, yüksek sesle sevdi¤in Metallica ve Megadeath’i dinlemek, 224
Ursula Le guin ve Stanislaw Lem’in tüm serisini okumak, vizyondaki filmlerin “kayda de¤er” olanlar›n› izlemek ve fliir yazmak gibi... Çevrendeki insanlarla iliflkilerinde özel bir hassasiyet gösteriyordun. Konufltu¤un kim olursa olsun, insana “önemli oldu¤unu” hissettiriyordun. ‹lk tan›flt›¤›n birisini öncelikle dinliyor, sonra konuflturmaya çal›fl›yor ve yorum yapmas› için zorluyordun. ‹nsanc›l duygularla hareket etti¤in, “insanlar›n de¤iflebilirli¤ine” ve kendi ikna gücüne güvendi¤in için, karfl›ndaki kiflinin MGV’li ya da sürekli barlardan ç›kmayan biri olmas› veya hayat›nda Fenerbahçe’yi tutmak d›fl›nda hiçbir özelli¤inin olmamas› farketmiyordu senin için. U¤rafl›l›rsa kesin kazan›l›rd›! ‹nsanlar, hatta devrimciler varolan kal›plar› k›rmal›yd›. Yapt›¤› en ufak bir fleyin bile nedenini bilmeliydi. Politik tart›flmalar d›fl›nda yapt›¤›m›z konuflmalar› hat›rl›yorum. “‹nsan anne ve babas›n› sever mi ya da sevmesi gerekir mi?” Bu soru bana çok garip gelmiflti. Düflünmüfltüm. Tabii ki insan›n anne ve babas›, sevmesi gerekecek herhalde... Sen, aradaki feodal ba¤›n yetmedi¤i, do¤urup büyütme zorunlulu¤unun ötesinde sevmeyi gerektirecek baflka ortakl›klar›n da olmas› gerekti¤i üzerine birçok fley anlatm›flt›n. O an seni çok olumlamasam bile, yine de flafl›rm›flt›m. Bir baflka tart›flmam›z ise a¤lamak üzerineydi. A¤lamak zay›fl›k de¤ildi. T›pk› doyas›ya kahkahalarla gülebilmek gibi insani bir duyguydu ve güzeldi. En yak›n›ndaki insanlar› gelifltirebilmek için ola¤anüstü bir çaba sarfederdin. Yaz› yazmamak için direndi¤im bir dönemde yazmam için saatlarce u¤raflm›fl, yazd›¤›m üç sat›r› normal standartlarda bir yaz›ya zorla çevirtmifl ve sonras›nda ben yazmamak konusunda inat 225
birdi, d›flar›s› da... Her görüflmemizde, saatlerce konuflmam›zda d›flar›da ne olup bitti¤ini en ince ayr›nt›s›na kadar ö¤renmeye çal›fl›rd›n. Müdahale edebilmek için herfleyi bilmen gerekiyordu. Her görüflmemizde bir öneriler listesi haz›rlard›n. Yan› s›ra ayn› uzunlukta “yap›lacak ifller listesi”... Bir de en çok yeni ç›kan kitap ve dergileri merak ederdin. Ben d›flar›da senin için izlememe ra¤men bir dizisinin varl›¤›n› senden ö¤renirdim. Cezaevi yaflant›s›n› baz› yönleriyle garipsiyordun. Mesela sürekli ayn› tür müzi¤in çal›nmas›n› ya da içeride insanlar›n efllerinin ellerini tutamamas›n›, vb... Hayatta en çok istedi¤in vuruflarak ölebilmekti (biraz daha ilerletip hedeflerinin aras›na helikopter düflürmeyi de al›yordun... ) Ölümden korkmaman, hayat›ndan kayg› duymaman, devrimcili¤in gerektirdi¤i herfleyi büyük bir cesaretle, gözüpeklikle yapman› sa¤l›yordu. Cebinde spreyle dolafl›p, yeri ve zaman› düflünmeden ve hiçbir kayg› gütmeden tek bafl›na pratik çal›flmaya ç›kt›¤›n zamanlar olurdu. Devrimle tan›flmandan itibaren olman gereken insan tipini kafanda kurgulam›flt›n. Sigara içmeyen, içki içmeyen, küfür etmeyen, yalan söylemeyen, dürüst ve “saf” bir insan ve bir komünist... Sadece Marksizm ve onun ilgi alanlar›n›n bilgisine sahip olmay› de¤il, hayata dair herfleyi bilmeyi istiyordun ve ö¤reniyordun da. Mesela '74’teki Dünya Kupas›'nda Almanya’n›n ilk 11’ini ya da 200 ülkenin baflkentini ve para birimini... Devrim ve devrimci mücadele sana ola¤anüstü bir heyecan verdi¤i gibi, seni e¤lendiren baflka fleylerle ilgilenmek için de vakit ay›r›yordun. Amerikan futbolunu izlemek, NBA basketbol maçlar›n› kaç›rmamak, yüksek sesle sevdi¤in Metallica ve Megadeath’i dinlemek, 224
Ursula Le guin ve Stanislaw Lem’in tüm serisini okumak, vizyondaki filmlerin “kayda de¤er” olanlar›n› izlemek ve fliir yazmak gibi... Çevrendeki insanlarla iliflkilerinde özel bir hassasiyet gösteriyordun. Konufltu¤un kim olursa olsun, insana “önemli oldu¤unu” hissettiriyordun. ‹lk tan›flt›¤›n birisini öncelikle dinliyor, sonra konuflturmaya çal›fl›yor ve yorum yapmas› için zorluyordun. ‹nsanc›l duygularla hareket etti¤in, “insanlar›n de¤iflebilirli¤ine” ve kendi ikna gücüne güvendi¤in için, karfl›ndaki kiflinin MGV’li ya da sürekli barlardan ç›kmayan biri olmas› veya hayat›nda Fenerbahçe’yi tutmak d›fl›nda hiçbir özelli¤inin olmamas› farketmiyordu senin için. U¤rafl›l›rsa kesin kazan›l›rd›! ‹nsanlar, hatta devrimciler varolan kal›plar› k›rmal›yd›. Yapt›¤› en ufak bir fleyin bile nedenini bilmeliydi. Politik tart›flmalar d›fl›nda yapt›¤›m›z konuflmalar› hat›rl›yorum. “‹nsan anne ve babas›n› sever mi ya da sevmesi gerekir mi?” Bu soru bana çok garip gelmiflti. Düflünmüfltüm. Tabii ki insan›n anne ve babas›, sevmesi gerekecek herhalde... Sen, aradaki feodal ba¤›n yetmedi¤i, do¤urup büyütme zorunlulu¤unun ötesinde sevmeyi gerektirecek baflka ortakl›klar›n da olmas› gerekti¤i üzerine birçok fley anlatm›flt›n. O an seni çok olumlamasam bile, yine de flafl›rm›flt›m. Bir baflka tart›flmam›z ise a¤lamak üzerineydi. A¤lamak zay›fl›k de¤ildi. T›pk› doyas›ya kahkahalarla gülebilmek gibi insani bir duyguydu ve güzeldi. En yak›n›ndaki insanlar› gelifltirebilmek için ola¤anüstü bir çaba sarfederdin. Yaz› yazmamak için direndi¤im bir dönemde yazmam için saatlarce u¤raflm›fl, yazd›¤›m üç sat›r› normal standartlarda bir yaz›ya zorla çevirtmifl ve sonras›nda ben yazmamak konusunda inat 225
edince, tavla oynamay› önermifltin. Bu bende bir rahatlama yaratm›flt› ki, tavlada bahse girildi¤ini hat›rlatt›n. Senin flart›n yenilenin yaz› yazmas› olmufltu. Böylelikle tavladan iki yaz› ç›kt›. Biri senin, biri benim... Çevrendeki insanlar›n büyük ço¤unlu¤u küçük-burjuva kökenden geldi¤i için, bizim bunal›mlar›m›zla u¤raflmak da sana düflerdi. Beraberinde gri, siyah, beyaz teorileri üretirdin. Beyaz düzeni temsil ederdi, siyah devrimi... Gri ise, düzenin içinde kal›p, devrime olabildi¤ince katk› yapmak anlam›na geliyordu. “Siyah olam›yorsan›z hiç de¤ilse gri olun ki, bir parça katk›n›z olsun devrime”, derdin. Ancak bana gri olma hakk›n› kesinlikle tan›mazd›n. Ya siyah olacakt›m, ya da beni sen öldürecektin (düzenin içinde ölümümü görmek istemedi¤in için)... Partiye ihanetimde (b›rak›p gitti¤imde) bile, beni ilk gördü¤ünde söyledi¤in “seni çok özledim” sözü çok garip gelmiflti. Çünkü hak etmiyordum. Sonras›nda günlerce sabahlara kadar konufltun benimle. Okulu b›rakmam için onca konuflmalara ek olarak fiili müdahalelerde bulunmaya bafllad›n. Kantinde beklemek gibi. Çünkü seni orada b›rak›p ne derse, ne de s›nava girmem mümkün olabilirdi. Kazanmak zorundayd›n; sadece devrim ad›na de¤il, dostluk ad›na da... Ümraniye’de görüfl s›ras›nda “evlenelim” dedi¤inde ilk baflta garipsedim. Bir anda durup dururken... ‹kna süreci 5 dakikay› bile geçmedi. Hem zaten seviyorduk birbirimizi ya da tan›mak için ek zamana ihtiyac›m›z yoktu. Niye evlilikti peki? Bir tek aç›k görüfl yapabilmek için de¤er miydi, de¤mez miydi? Tabii ki de¤erdi. Ancak gerek kalmad›. D›flar›da nikah memurunun sözlerine biz yenilerini eklemifltik: 226
“‹yi günde ve kötü günde hastal›kta ve sa¤l›ka tasfiyecilik y›llar›nda ve barikat günlerinde... ... yaflarken ve cesetken” birlikteydik. En son isteklerinden biri bir çocu¤unun olmas›yd›. Mavi gözlü, k›v›rc›k saçl›, ufak bir k›z çocu¤u... Gerçekleflip gerçekleflememesinden ba¤›ms›z olarak, düflüncesi bile seni mutlu etmeye yetiyordu. Ancak bu fikre sert bir flekilde karfl› ç›kan Habip yoldafl olmufltu (4 çocuk sahibi olarak!) Ölümünle bu kadar çabuk yüzyüze kalaca¤›m› beklemiyordum. Devletin katliamc› yüzünü, cezaevlerine yönelik politikas›n› bilmeme ra¤men, senin ölümün d›flar›dayken sana çok yak›n, içerideyken uzak geliyordu. Ancak sen sözünde durdun. ‹stedi¤in gibi 27 yafl›nda, 12 Aral›k ‘99’a az bir süre kala “vuruflarak öldün”. Yaflam›n kadar ölümünü de erdemli k›ld›n. fiimdi s›ra bizde... Hoflçakal dostum, sevgilim, yoldafl›m! M.elek Alt›ntafl
227
edince, tavla oynamay› önermifltin. Bu bende bir rahatlama yaratm›flt› ki, tavlada bahse girildi¤ini hat›rlatt›n. Senin flart›n yenilenin yaz› yazmas› olmufltu. Böylelikle tavladan iki yaz› ç›kt›. Biri senin, biri benim... Çevrendeki insanlar›n büyük ço¤unlu¤u küçük-burjuva kökenden geldi¤i için, bizim bunal›mlar›m›zla u¤raflmak da sana düflerdi. Beraberinde gri, siyah, beyaz teorileri üretirdin. Beyaz düzeni temsil ederdi, siyah devrimi... Gri ise, düzenin içinde kal›p, devrime olabildi¤ince katk› yapmak anlam›na geliyordu. “Siyah olam›yorsan›z hiç de¤ilse gri olun ki, bir parça katk›n›z olsun devrime”, derdin. Ancak bana gri olma hakk›n› kesinlikle tan›mazd›n. Ya siyah olacakt›m, ya da beni sen öldürecektin (düzenin içinde ölümümü görmek istemedi¤in için)... Partiye ihanetimde (b›rak›p gitti¤imde) bile, beni ilk gördü¤ünde söyledi¤in “seni çok özledim” sözü çok garip gelmiflti. Çünkü hak etmiyordum. Sonras›nda günlerce sabahlara kadar konufltun benimle. Okulu b›rakmam için onca konuflmalara ek olarak fiili müdahalelerde bulunmaya bafllad›n. Kantinde beklemek gibi. Çünkü seni orada b›rak›p ne derse, ne de s›nava girmem mümkün olabilirdi. Kazanmak zorundayd›n; sadece devrim ad›na de¤il, dostluk ad›na da... Ümraniye’de görüfl s›ras›nda “evlenelim” dedi¤inde ilk baflta garipsedim. Bir anda durup dururken... ‹kna süreci 5 dakikay› bile geçmedi. Hem zaten seviyorduk birbirimizi ya da tan›mak için ek zamana ihtiyac›m›z yoktu. Niye evlilikti peki? Bir tek aç›k görüfl yapabilmek için de¤er miydi, de¤mez miydi? Tabii ki de¤erdi. Ancak gerek kalmad›. D›flar›da nikah memurunun sözlerine biz yenilerini eklemifltik: 226
“‹yi günde ve kötü günde hastal›kta ve sa¤l›ka tasfiyecilik y›llar›nda ve barikat günlerinde... ... yaflarken ve cesetken” birlikteydik. En son isteklerinden biri bir çocu¤unun olmas›yd›. Mavi gözlü, k›v›rc›k saçl›, ufak bir k›z çocu¤u... Gerçekleflip gerçekleflememesinden ba¤›ms›z olarak, düflüncesi bile seni mutlu etmeye yetiyordu. Ancak bu fikre sert bir flekilde karfl› ç›kan Habip yoldafl olmufltu (4 çocuk sahibi olarak!) Ölümünle bu kadar çabuk yüzyüze kalaca¤›m› beklemiyordum. Devletin katliamc› yüzünü, cezaevlerine yönelik politikas›n› bilmeme ra¤men, senin ölümün d›flar›dayken sana çok yak›n, içerideyken uzak geliyordu. Ancak sen sözünde durdun. ‹stedi¤in gibi 27 yafl›nda, 12 Aral›k ‘99’a az bir süre kala “vuruflarak öldün”. Yaflam›n kadar ölümünü de erdemli k›ld›n. fiimdi s›ra bizde... Hoflçakal dostum, sevgilim, yoldafl›m! M.elek Alt›ntafl
227
“En önde savaflman›n onuru sizin”
“‹flçi s›n›f›n›n üretici ve yarat›c› gücünün bir simgesi” Sevgili Habip yoldafl, Sana dair yazmaya gücüm yeter mi, bilemiyorum. Sözcükler, imgeler zay›f kalacakt›r seni anlatmaya, biliyorum. Ama tüm gücümü zorlayarak, sözcüklerin ve imgelerin tafl›d›¤› anlamlar› okurlar›n hayal gücününün zenginlefltirece¤ini umut ederek baflarmal›y›m bunu. Sana dair bildiklerimi, birlikte yaflad›klar›m›z› yazmal›y›m. Katil sermaye devletinin sald›r› haberini duydu¤umda akl›ma ilk sen geldin. 7 kiflinin öldü¤ünü kuru bir sesle duyuran TV spikerlerine karfl› büyük bir kin duydum. Bu sald›r›ya en önde ölüm pahas›na direnece¤ini düflündüm hemen. Yan›lmam›flt›m. Senin k›skanç ve bencil oldu¤un tek fley buydu. Komünist hareketin ilk flehitlerinden olmaya and içmifltin sanki. En önde dövüflmenin onurunu 228
kimseye b›rakmak istemiyordun. Yazmaya bafllamadan önce, seni ilk nas›l tan›d›m diye düflündüm uzun süre. Ama çok net an›msayamad›m. ‘94 sonbahar›n›n son günlerinden biriydi. Birdenbire girivermifltin bölge çal›flmas›na. ‹lk an›msad›¤›m, bölge çal›flmas›na bir an önce hakim olmak ve çal›flmay› ilerletmek için yapt›¤›m›z toplant› oldu. Bölgede devam eden bir fabrika direnifline müdahalenin sorunlar›n› tart›flm›flt›k. Bir bildiri kaleme alm›flt›k. Sen ço¤altma iflini üstlenmifltin. Belki de yeni tuttu¤un eve henüz yerleflememifltin bile. Bildirilerin yerine ulaflt›¤›n› söyledi¤imde gözlerindeki par›lt›y› hiç unutamam. ‹flçilerin bildirilere tepkisini sormufltun hemen. Sözlü propaganda konusundaki eksikli¤i elefltirmifl ve bir dahaki müdahale için bu konuda flimdiden haz›rl›k yap›lmas› gere¤ini dile getirmifltin. Bölge örgütünün uzun süredir ilgilendi¤i ama somut bir ilerleme sa¤layamad›¤› iflçi iliflkileri ile tan›flmak istemifltin. Ve bir de zor durumda gidebilece¤in bir kitle iliflkisi olup olmad›¤›n› sorup, tan›flt›rmam› istemifltin. Bu kitle iliflkisine giderken otobüste yapt›¤›m›z sohbeti an›ms›yorum. Ben, sadece ailenin gençlerini tan›d›¤›m›, benim devrimci oldu¤umu bilmediklerini söyleyip, “evlerini devrimcilere açmalar›n› nas›l sa¤layabiliriz bilmiyorum”, dedi¤imde, sen gülümsemifl ve birkaç sorudan sonra bunun “hiç de zor olmayaca¤›n›” söylemifltin. Gerçekten de zor olmad› senin için. Bir süre sonra bu s›radan kitle iliflkisini devrimcilere kap›lar›n› açan bir aileye dönüfltürmeyi baflard›n. Yeni tuttu¤un evde tek battaniyeyle, sobas›z bir flekilde k›fl› geçirmeye çal›flt›¤›n› ö¤renen bir yoldafl›n bize bunlar› anlat›p sana ek para verdi¤ini söyledi¤inde, yüzün k›zarm›flt›. Sanki seni çok zor bir durumda 229
“En önde savaflman›n onuru sizin”
“‹flçi s›n›f›n›n üretici ve yarat›c› gücünün bir simgesi” Sevgili Habip yoldafl, Sana dair yazmaya gücüm yeter mi, bilemiyorum. Sözcükler, imgeler zay›f kalacakt›r seni anlatmaya, biliyorum. Ama tüm gücümü zorlayarak, sözcüklerin ve imgelerin tafl›d›¤› anlamlar› okurlar›n hayal gücününün zenginlefltirece¤ini umut ederek baflarmal›y›m bunu. Sana dair bildiklerimi, birlikte yaflad›klar›m›z› yazmal›y›m. Katil sermaye devletinin sald›r› haberini duydu¤umda akl›ma ilk sen geldin. 7 kiflinin öldü¤ünü kuru bir sesle duyuran TV spikerlerine karfl› büyük bir kin duydum. Bu sald›r›ya en önde ölüm pahas›na direnece¤ini düflündüm hemen. Yan›lmam›flt›m. Senin k›skanç ve bencil oldu¤un tek fley buydu. Komünist hareketin ilk flehitlerinden olmaya and içmifltin sanki. En önde dövüflmenin onurunu 228
kimseye b›rakmak istemiyordun. Yazmaya bafllamadan önce, seni ilk nas›l tan›d›m diye düflündüm uzun süre. Ama çok net an›msayamad›m. ‘94 sonbahar›n›n son günlerinden biriydi. Birdenbire girivermifltin bölge çal›flmas›na. ‹lk an›msad›¤›m, bölge çal›flmas›na bir an önce hakim olmak ve çal›flmay› ilerletmek için yapt›¤›m›z toplant› oldu. Bölgede devam eden bir fabrika direnifline müdahalenin sorunlar›n› tart›flm›flt›k. Bir bildiri kaleme alm›flt›k. Sen ço¤altma iflini üstlenmifltin. Belki de yeni tuttu¤un eve henüz yerleflememifltin bile. Bildirilerin yerine ulaflt›¤›n› söyledi¤imde gözlerindeki par›lt›y› hiç unutamam. ‹flçilerin bildirilere tepkisini sormufltun hemen. Sözlü propaganda konusundaki eksikli¤i elefltirmifl ve bir dahaki müdahale için bu konuda flimdiden haz›rl›k yap›lmas› gere¤ini dile getirmifltin. Bölge örgütünün uzun süredir ilgilendi¤i ama somut bir ilerleme sa¤layamad›¤› iflçi iliflkileri ile tan›flmak istemifltin. Ve bir de zor durumda gidebilece¤in bir kitle iliflkisi olup olmad›¤›n› sorup, tan›flt›rmam› istemifltin. Bu kitle iliflkisine giderken otobüste yapt›¤›m›z sohbeti an›ms›yorum. Ben, sadece ailenin gençlerini tan›d›¤›m›, benim devrimci oldu¤umu bilmediklerini söyleyip, “evlerini devrimcilere açmalar›n› nas›l sa¤layabiliriz bilmiyorum”, dedi¤imde, sen gülümsemifl ve birkaç sorudan sonra bunun “hiç de zor olmayaca¤›n›” söylemifltin. Gerçekten de zor olmad› senin için. Bir süre sonra bu s›radan kitle iliflkisini devrimcilere kap›lar›n› açan bir aileye dönüfltürmeyi baflard›n. Yeni tuttu¤un evde tek battaniyeyle, sobas›z bir flekilde k›fl› geçirmeye çal›flt›¤›n› ö¤renen bir yoldafl›n bize bunlar› anlat›p sana ek para verdi¤ini söyledi¤inde, yüzün k›zarm›flt›. Sanki seni çok zor bir durumda 229
b›rakm›fl gibi... Bu süreçte ben bölgeden ayr›lmak zorunda kalm›flt›m. Seni ve bölge çal›flmas›n› yay›nlardan izliyordum. Bizim uzun süreden beri ilgilendi¤imiz iflçilerin fabrikalar›nda örgütlenmesine önderlik etti¤in müdahaleleri okudukça kendime k›z›yordum. Sen büyük bir inançla, her iflçinin ve her imkan›n do¤ru müdahale edildi¤inde devrimcilefltirilebilece¤ini gösteriyordun bizlere. Komünist bir iflçi önderi olarak iflçi ve emekçilerin dilinden çok iyi anl›yordun. Onlar›n yaflam›n› yak›ndan biliyor, kuflkular›n› ve korkular›n› inanca ve cesarete dönüfltürmenin bir yolunu mutlaka buluyordun. Senin önderli¤indeki bölge örgütü büyük bir enerji ve coflkuyla çal›fl›yordu. Çal›flmalar›n planlanmas›na komitenin bütün bileflenlerinin aktif olarak kat›lmas›n› sa¤l›yordun. Pratik yönünde de en militan tarzda görev al›yordun. 3. Genel Konferans sonras› dönemde benim çal›flt›¤›m bölgenin yöneticili¤ini de üstlenmifltin. Bölge çal›flmas›na konferans sonuçlar›na göre yeni bir ivme kazand›rman›n haz›rl›klar›n› yap›yor, ilk ad›mlar›n› at›yorduk. Bir yoldafl›n randevusuna gelmedi¤ini ö¤rendi¤imde bir terslik oldu¤unu anlam›flt›m. Çünkü seni randevudan al›koyacak tek bir fley olabilirdi. Düflman sald›r›s›. Kapsaml› bir operasyonda al›nd›¤›n› bir süre sonra ö¤rendik. Operasyon öncesi yo¤un takibi bizim bölgeye tafl›mam›fl oldu¤unu konuflup bu konudaki titizli¤ini övmüfltük. ‹flkencecilere kan kusturaca¤›ndan emindik. Düflman›n tüm engellemelerine ra¤men devrim ve sosyalizm davas›n›n hakl›l›¤›ndan ve baflar›ya ulaflaca¤›ndan emin oldu¤umuz kadar. Seni tekrar yaz›lar›ndan izlemeye bafllad›m. “Tekoflin yoldafl” iflçi iliflkilerimizin de dilinden düflmüyordu. Seni tan›yabilmifl olanlar hakl› bir gururla bunu ifade edip, 230
hayranl›klar›n› her f›rsatta dile getiriyorlard›. Cezaevinden ç›kt›ktan sonra bir baflka çal›flma bölgesinde yolumuz bir kez daha kesiflti seninle. Baca¤›nda bir kurflun yaras› vard› bu kez. Ciddi bir tedaviye ve bak›ma ihtiyac›n vard›. Ama sen sanki gribe yakalanm›fl gibi davran›yordun. Uzmanlar›n tavsiye etti¤i beslenme listesine uyman için seni uyard›¤›mda, “yoldafllar bunlar› yiyemiyorlar, benim bo¤az›mdan zor geçer” diyordun. Yaral› halinde bile bir ayr›cal›k istemiyordun. Baca¤›ndaki yaran›n ac›s›n› art›k k›rm›z› reçeteli a¤r› kesiciler bile dindiremiyordu. Ama sen bir kez bile a¤r›dan flikayetçi olmad›n. Tahrip olan sinir uçlar›n› onarmak ve kas erimesini engellemek için fizik tedavisi görmen ve düzenli özel eksersizler yapman gerekiyordu. Tedavi süresince sana refakat etmeme bile izin vermedin. Bir an önce koltuk de¤neklerini at›p çal›flmalara kat›lmak istiyordun. Evet, k›sa bir sürenin sonunda bedenini zorlayarak koltuk de¤neklerini att›n ve dört elle çal›flmaya sar›ld›n. Aksayan aya¤›nla 1 May›s mitinginde pankart asmaya çal›flan bir yoldafla sald›ran sivile tekme tokat giriflmeni ve yoldafl› ellerinden kurtarmak için iliflkileri organize etmeni hiç unutam›yorum. K›sa bir süre sonra yine gözalt›na al›nm›flt›n. Ama bu kez sana çok k›zm›flt›k. Bile bile kendini riske atm›flt›n. Bu illegalite ihlali seni yaral› olarak tekrar düflman›n eline düflürmüfltü. Yaral› baca¤›na yüklenip seni sakat b›rakabilirlerdi. Bir kez daha düflmana kan kusturaca¤›ndan emindik. Cezaevine girer girmez ölüm orucuna kat›ld›n. Senin için içerde veya d›flarda olmak hiç farketmiyordu. Kavgan›n en önünde yerini hemen al›yordun. Cezaevinde de bir an bile bofl durmuyordun. ‹flkencede zay›f davrananlara destek oluyor, onlar› 231
b›rakm›fl gibi... Bu süreçte ben bölgeden ayr›lmak zorunda kalm›flt›m. Seni ve bölge çal›flmas›n› yay›nlardan izliyordum. Bizim uzun süreden beri ilgilendi¤imiz iflçilerin fabrikalar›nda örgütlenmesine önderlik etti¤in müdahaleleri okudukça kendime k›z›yordum. Sen büyük bir inançla, her iflçinin ve her imkan›n do¤ru müdahale edildi¤inde devrimcilefltirilebilece¤ini gösteriyordun bizlere. Komünist bir iflçi önderi olarak iflçi ve emekçilerin dilinden çok iyi anl›yordun. Onlar›n yaflam›n› yak›ndan biliyor, kuflkular›n› ve korkular›n› inanca ve cesarete dönüfltürmenin bir yolunu mutlaka buluyordun. Senin önderli¤indeki bölge örgütü büyük bir enerji ve coflkuyla çal›fl›yordu. Çal›flmalar›n planlanmas›na komitenin bütün bileflenlerinin aktif olarak kat›lmas›n› sa¤l›yordun. Pratik yönünde de en militan tarzda görev al›yordun. 3. Genel Konferans sonras› dönemde benim çal›flt›¤›m bölgenin yöneticili¤ini de üstlenmifltin. Bölge çal›flmas›na konferans sonuçlar›na göre yeni bir ivme kazand›rman›n haz›rl›klar›n› yap›yor, ilk ad›mlar›n› at›yorduk. Bir yoldafl›n randevusuna gelmedi¤ini ö¤rendi¤imde bir terslik oldu¤unu anlam›flt›m. Çünkü seni randevudan al›koyacak tek bir fley olabilirdi. Düflman sald›r›s›. Kapsaml› bir operasyonda al›nd›¤›n› bir süre sonra ö¤rendik. Operasyon öncesi yo¤un takibi bizim bölgeye tafl›mam›fl oldu¤unu konuflup bu konudaki titizli¤ini övmüfltük. ‹flkencecilere kan kusturaca¤›ndan emindik. Düflman›n tüm engellemelerine ra¤men devrim ve sosyalizm davas›n›n hakl›l›¤›ndan ve baflar›ya ulaflaca¤›ndan emin oldu¤umuz kadar. Seni tekrar yaz›lar›ndan izlemeye bafllad›m. “Tekoflin yoldafl” iflçi iliflkilerimizin de dilinden düflmüyordu. Seni tan›yabilmifl olanlar hakl› bir gururla bunu ifade edip, 230
hayranl›klar›n› her f›rsatta dile getiriyorlard›. Cezaevinden ç›kt›ktan sonra bir baflka çal›flma bölgesinde yolumuz bir kez daha kesiflti seninle. Baca¤›nda bir kurflun yaras› vard› bu kez. Ciddi bir tedaviye ve bak›ma ihtiyac›n vard›. Ama sen sanki gribe yakalanm›fl gibi davran›yordun. Uzmanlar›n tavsiye etti¤i beslenme listesine uyman için seni uyard›¤›mda, “yoldafllar bunlar› yiyemiyorlar, benim bo¤az›mdan zor geçer” diyordun. Yaral› halinde bile bir ayr›cal›k istemiyordun. Baca¤›ndaki yaran›n ac›s›n› art›k k›rm›z› reçeteli a¤r› kesiciler bile dindiremiyordu. Ama sen bir kez bile a¤r›dan flikayetçi olmad›n. Tahrip olan sinir uçlar›n› onarmak ve kas erimesini engellemek için fizik tedavisi görmen ve düzenli özel eksersizler yapman gerekiyordu. Tedavi süresince sana refakat etmeme bile izin vermedin. Bir an önce koltuk de¤neklerini at›p çal›flmalara kat›lmak istiyordun. Evet, k›sa bir sürenin sonunda bedenini zorlayarak koltuk de¤neklerini att›n ve dört elle çal›flmaya sar›ld›n. Aksayan aya¤›nla 1 May›s mitinginde pankart asmaya çal›flan bir yoldafla sald›ran sivile tekme tokat giriflmeni ve yoldafl› ellerinden kurtarmak için iliflkileri organize etmeni hiç unutam›yorum. K›sa bir süre sonra yine gözalt›na al›nm›flt›n. Ama bu kez sana çok k›zm›flt›k. Bile bile kendini riske atm›flt›n. Bu illegalite ihlali seni yaral› olarak tekrar düflman›n eline düflürmüfltü. Yaral› baca¤›na yüklenip seni sakat b›rakabilirlerdi. Bir kez daha düflmana kan kusturaca¤›ndan emindik. Cezaevine girer girmez ölüm orucuna kat›ld›n. Senin için içerde veya d›flarda olmak hiç farketmiyordu. Kavgan›n en önünde yerini hemen al›yordun. Cezaevinde de bir an bile bofl durmuyordun. ‹flkencede zay›f davrananlara destek oluyor, onlar› 231
devrim davas›na yeniden kazan›yordun. Adli tutuklulara ulafl›p onlar› da etkiliyordun. Sen iflçi s›n›f›n›n üretici ve yarat›c› gücünün bir simgesiydin. Hiçbir fleyi birilerinden haz›r halde beklemiyordun. Yoktan varetmesini biliyordun. En kötü malzemeden parlak bir y›ld›z yaratabiliyordun. Son olarak da düflman›n teslim alma sald›r›lar›n›n karfl›s›nda bedenini siper ederek ç›tay› iyice yukar›lara tafl›d›n. Çocuklar›ndan ve ailenden hiç bahsetmemifltin bana. Özel sorunlar›nla meflgul etmek mi istememifltin, yoksa yapt›¤›n fedakarl›klar›n bilinmesini mi istememifltin, bilemiyorum. ‹zmir’de komünist hareketin efsaneleflen kahraman›n›n sen oldu¤unu da çok sonradan ö¤renebildim ancak. Yapt›¤›n fedakarl›klar ve ifller senin için do¤al bir görevdi, sözünü etmeye de¤mezdi. Bunlar üzerinden övgüler almak yaralard› seni belki de. Devrim ve parti davas›na verdi¤in eme¤i, b›rakt›¤›n miras› her ne pahas›na olursa olsun korumaya ve gelifltirmeye söz veriyoruz. fiehitlerimizin ad› devrim ve parti davas›n›n and› olacakt›r. ‹flçiler, emekçiler ve ezilen milyonlar partimizin önderli¤inde aya¤a kalkt›¤› zaman, iflte o zaman, en önde yine sizler savaflacaks›n›z. En önde savaflman›n onuru art›k sizindir.
“Gençlik enerjisinin ve yarat›c›l›¤›n›n sembolü”
Klasik devrimci tipinin d›fl›nda bir görünüflün ve davran›fl›n vard›. Somurtkan görmedim seni hiçbir zaman. Sürekli nefleli ve konuflkan... ‹ddial› ve h›rsl›... Cesur ve at›lgan... Girdi¤in her ortamda dikkatleri üzerine çekmeyi baflar›yor ve çevrendekileri etkilemesini biliyordun. Genç olmana ra¤men utangaç ve çekingen de¤ildin hiçbir zaman. Tersine, sürükleyici ve flafl›rt›c›yd›n. Türk solundaki düflünce tembelli¤ine çok k›z›yordun. Bizlerin de okudu¤umuz fleyleri bütün yönleriyle irdelememiz gerekti¤ini savunurken, “roman okur gibi politik ve teorik yaz›lar okunmaz” diyordun. K›z›l Bayrak’ta ç›kan bir yaz›daki eksikliklerin dikkatimi çekip çekmedi¤ini test etmifltin bir gün. “Kadrolar›n yaz›lar› yeterince iyi incelemedi¤i” düflüncesine kan›t olmufltu bu sorgulama. Seni en son gördü¤ümde “çok nefleli görünüyorsun, seni k›skan›yorum” dedi¤imde, “ben her zaman nefleliyimdir” yan›t›n› vermifltin. Ve s›k› s›k› sar›l›p, bir gün mutlaka görüflürüz diyerek vedalaflm›flt›k. Gençlik enerjisinin ve yarat›c›l›¤›n›n sembolü olarak parti ve devrim davas›nda yaflayacaks›n. Sana k›yan vahfli, barbar sermaye düzenini y›kt›¤›m›z gün, iflçi s›n›f›n›n aln›nda parlayan k›z›l y›ld›zlardan biri olacaks›n. Yoldafl›n›z.../‹zmir
Sevgili Ümit yoldafl, Ne yaz›k ki seni Habip yoldafl kadar yak›ndan tan›yamad›m. Ayn› bölgede hiç çal›flamad›k seninle. Ama sana dair de söyleyebilece¤im fleyler var. Enerji dolu, k›p›r k›p›r genç yoldafl›m›zd›n sen bizim. Ak›n’›m›z... 232
233
devrim davas›na yeniden kazan›yordun. Adli tutuklulara ulafl›p onlar› da etkiliyordun. Sen iflçi s›n›f›n›n üretici ve yarat›c› gücünün bir simgesiydin. Hiçbir fleyi birilerinden haz›r halde beklemiyordun. Yoktan varetmesini biliyordun. En kötü malzemeden parlak bir y›ld›z yaratabiliyordun. Son olarak da düflman›n teslim alma sald›r›lar›n›n karfl›s›nda bedenini siper ederek ç›tay› iyice yukar›lara tafl›d›n. Çocuklar›ndan ve ailenden hiç bahsetmemifltin bana. Özel sorunlar›nla meflgul etmek mi istememifltin, yoksa yapt›¤›n fedakarl›klar›n bilinmesini mi istememifltin, bilemiyorum. ‹zmir’de komünist hareketin efsaneleflen kahraman›n›n sen oldu¤unu da çok sonradan ö¤renebildim ancak. Yapt›¤›n fedakarl›klar ve ifller senin için do¤al bir görevdi, sözünü etmeye de¤mezdi. Bunlar üzerinden övgüler almak yaralard› seni belki de. Devrim ve parti davas›na verdi¤in eme¤i, b›rakt›¤›n miras› her ne pahas›na olursa olsun korumaya ve gelifltirmeye söz veriyoruz. fiehitlerimizin ad› devrim ve parti davas›n›n and› olacakt›r. ‹flçiler, emekçiler ve ezilen milyonlar partimizin önderli¤inde aya¤a kalkt›¤› zaman, iflte o zaman, en önde yine sizler savaflacaks›n›z. En önde savaflman›n onuru art›k sizindir.
“Gençlik enerjisinin ve yarat›c›l›¤›n›n sembolü”
Klasik devrimci tipinin d›fl›nda bir görünüflün ve davran›fl›n vard›. Somurtkan görmedim seni hiçbir zaman. Sürekli nefleli ve konuflkan... ‹ddial› ve h›rsl›... Cesur ve at›lgan... Girdi¤in her ortamda dikkatleri üzerine çekmeyi baflar›yor ve çevrendekileri etkilemesini biliyordun. Genç olmana ra¤men utangaç ve çekingen de¤ildin hiçbir zaman. Tersine, sürükleyici ve flafl›rt›c›yd›n. Türk solundaki düflünce tembelli¤ine çok k›z›yordun. Bizlerin de okudu¤umuz fleyleri bütün yönleriyle irdelememiz gerekti¤ini savunurken, “roman okur gibi politik ve teorik yaz›lar okunmaz” diyordun. K›z›l Bayrak’ta ç›kan bir yaz›daki eksikliklerin dikkatimi çekip çekmedi¤ini test etmifltin bir gün. “Kadrolar›n yaz›lar› yeterince iyi incelemedi¤i” düflüncesine kan›t olmufltu bu sorgulama. Seni en son gördü¤ümde “çok nefleli görünüyorsun, seni k›skan›yorum” dedi¤imde, “ben her zaman nefleliyimdir” yan›t›n› vermifltin. Ve s›k› s›k› sar›l›p, bir gün mutlaka görüflürüz diyerek vedalaflm›flt›k. Gençlik enerjisinin ve yarat›c›l›¤›n›n sembolü olarak parti ve devrim davas›nda yaflayacaks›n. Sana k›yan vahfli, barbar sermaye düzenini y›kt›¤›m›z gün, iflçi s›n›f›n›n aln›nda parlayan k›z›l y›ld›zlardan biri olacaks›n. Yoldafl›n›z.../‹zmir
Sevgili Ümit yoldafl, Ne yaz›k ki seni Habip yoldafl kadar yak›ndan tan›yamad›m. Ayn› bölgede hiç çal›flamad›k seninle. Ama sana dair de söyleyebilece¤im fleyler var. Enerji dolu, k›p›r k›p›r genç yoldafl›m›zd›n sen bizim. Ak›n’›m›z... 232
233
O günümüz Babuflkinler ’indendi...
Habip yoldafl›n yaflam› bir mücadele manifestosuydu
Birkaç arkadaflla oturmufl sohbet ediyoruz. Telefon çal›yor ve Ankara Merkez Kapal›’ya sald›r› oldu¤u haberini al›yoruz. Telefon çal›yor ve arkadafl flehitlerin de oldu¤unu söylüyor. O an beynimden kaynar sular›n indi¤i hissine kap›l›yorum. Hemen Habip yoldafl› düflünmeye bafll›yorum. Birden birlikte geçirdi¤imiz an›lar bir flerit gibi gözlerimin önünden geçiveriyor. Kalp at›fllar›m h›zlan›yor. ‹çimden “ne olur o olmas›n” diyorum. Arad›¤›m›z yerlerden gelen cevaplarda bazen yaral› olarak geçiyor ismi, bazen de öldü¤ü söyleniyor. Yaral› oldu¤unu duyunca tarifsiz bir mutluluk yafl›yorum. Bencilce belki ama içimden hep “O yaflamal›, çünkü en çok hakedenlerden yaflam› o” sözleri geçiyor ve hala sa¤l›kl› bir haber alam›yoruz. Fakat ben hep umutlu 234
olmaya, onun ölmedi¤ine inanmaya çal›fl›yorum. Asl›nda saatler ilerledikçe yaflanan›n s›radan bir sald›r› de¤il, katliam oldu¤unu ö¤renmifl ve umutlar›m›z zay›flam›flt›. Ama yine de yaflad›¤›m duygusal flokun etkisiyle hep “hay›r olamaz”a inand›rmaya çal›fl›yordum kendimi. “Bunu da atlatacakt›r. Bu iradeyi bugüne kadar hiçbir güç altedemedi. Yine altedemeyecekler”di. Saatler ileri saymaya devam ediyor ve art›k gelen haberlere duygular›m karfl› koyamaz hale geliyor. Habip yoldafl, evet o sars›lmaz dava adam› art›k yaflam›yor. Müthifl bir kin ve öfke seli kapl›yor bütün bedenimi. “Alçaklar! Namussuzlar!” diye avaz›m ç›kt›¤› kadar ba¤›rmak istiyorum. Müthifl bir eziklik hissediyorum ayn› anda, onun ö¤rencisi olamad›¤›m için kendime k›z›yorum. Kendimden tiksinmeye bafll›yorum. Onun masumane yüz çizgileri, mavi çak›r gözleri, o her akl›ma geldi¤inde bunu daha da yo¤un yaflamaya bafll›yorum. “Ona ihanet ettim, ona lay›k olamad›m” diyorum. Ve bunlar› her düflündü¤ümde bütün bedenimle sars›l›yorum. Onu ilk gördü¤ümde aram›zda k›sa bir diyalog geçmiflti. “Herhalde burjuva bir aileden” diye düflünmüfltüm. Berrak ve beyaz yüz hatlar›, kibar bir dili vard›. Kafamdaki kaba flablonlardan dolay› onu böyle de¤erlendirmifltim. Onun komünist bir iflçi olaca¤› akl›m›n ucundan bile geçmemiflti. Bundan birkaç ay sonra flanss›z bir operasyonda düflman›n eline düflecekti. 13 gün birlikte emniyette kald›k. Biz iki arkadafl düflman karfl›s›nda zay›f davranm›fl, devrimci kimli¤imizi koruyamam›flt›k. O ise hiçbir yapt›r›m› kabul etmemifl, iflkencehaneden bafl› dik ç›km›flt›. Habip yoldaflla as›l birlikteli¤imiz bundan sonra, yani cezaevinde bafllad›. Cezaevine gider gitmez ilk ifli ise bizi yeniden 235
O günümüz Babuflkinler ’indendi...
Habip yoldafl›n yaflam› bir mücadele manifestosuydu
Birkaç arkadaflla oturmufl sohbet ediyoruz. Telefon çal›yor ve Ankara Merkez Kapal›’ya sald›r› oldu¤u haberini al›yoruz. Telefon çal›yor ve arkadafl flehitlerin de oldu¤unu söylüyor. O an beynimden kaynar sular›n indi¤i hissine kap›l›yorum. Hemen Habip yoldafl› düflünmeye bafll›yorum. Birden birlikte geçirdi¤imiz an›lar bir flerit gibi gözlerimin önünden geçiveriyor. Kalp at›fllar›m h›zlan›yor. ‹çimden “ne olur o olmas›n” diyorum. Arad›¤›m›z yerlerden gelen cevaplarda bazen yaral› olarak geçiyor ismi, bazen de öldü¤ü söyleniyor. Yaral› oldu¤unu duyunca tarifsiz bir mutluluk yafl›yorum. Bencilce belki ama içimden hep “O yaflamal›, çünkü en çok hakedenlerden yaflam› o” sözleri geçiyor ve hala sa¤l›kl› bir haber alam›yoruz. Fakat ben hep umutlu 234
olmaya, onun ölmedi¤ine inanmaya çal›fl›yorum. Asl›nda saatler ilerledikçe yaflanan›n s›radan bir sald›r› de¤il, katliam oldu¤unu ö¤renmifl ve umutlar›m›z zay›flam›flt›. Ama yine de yaflad›¤›m duygusal flokun etkisiyle hep “hay›r olamaz”a inand›rmaya çal›fl›yordum kendimi. “Bunu da atlatacakt›r. Bu iradeyi bugüne kadar hiçbir güç altedemedi. Yine altedemeyecekler”di. Saatler ileri saymaya devam ediyor ve art›k gelen haberlere duygular›m karfl› koyamaz hale geliyor. Habip yoldafl, evet o sars›lmaz dava adam› art›k yaflam›yor. Müthifl bir kin ve öfke seli kapl›yor bütün bedenimi. “Alçaklar! Namussuzlar!” diye avaz›m ç›kt›¤› kadar ba¤›rmak istiyorum. Müthifl bir eziklik hissediyorum ayn› anda, onun ö¤rencisi olamad›¤›m için kendime k›z›yorum. Kendimden tiksinmeye bafll›yorum. Onun masumane yüz çizgileri, mavi çak›r gözleri, o her akl›ma geldi¤inde bunu daha da yo¤un yaflamaya bafll›yorum. “Ona ihanet ettim, ona lay›k olamad›m” diyorum. Ve bunlar› her düflündü¤ümde bütün bedenimle sars›l›yorum. Onu ilk gördü¤ümde aram›zda k›sa bir diyalog geçmiflti. “Herhalde burjuva bir aileden” diye düflünmüfltüm. Berrak ve beyaz yüz hatlar›, kibar bir dili vard›. Kafamdaki kaba flablonlardan dolay› onu böyle de¤erlendirmifltim. Onun komünist bir iflçi olaca¤› akl›m›n ucundan bile geçmemiflti. Bundan birkaç ay sonra flanss›z bir operasyonda düflman›n eline düflecekti. 13 gün birlikte emniyette kald›k. Biz iki arkadafl düflman karfl›s›nda zay›f davranm›fl, devrimci kimli¤imizi koruyamam›flt›k. O ise hiçbir yapt›r›m› kabul etmemifl, iflkencehaneden bafl› dik ç›km›flt›. Habip yoldaflla as›l birlikteli¤imiz bundan sonra, yani cezaevinde bafllad›. Cezaevine gider gitmez ilk ifli ise bizi yeniden 235
davaya kazanmak çabas› oldu. Gördü¤ü iflkencenin yaratt›¤› tüm tahribata ra¤men o, ko¤ufla ad›m›m›z› att›ktan birkaç saat sonra bizimle konuflmay› tercih etmiflti. Ona olan hayranl›¤›m o anda bafllam›flt› zaten. Mütevazi tutumu karfl›s›nda flaflk›nl›k yaflam›flt›m. Zay›f davrand›¤›m için sekter bir yaklafl›mla karfl›laflaca¤›m› zannediyordum. Karfl›mdaki kifli ise beni yeniden devrimcili¤e kazanmaya çal›fl›yordu. Bu tutum karfl›s›nda bütün bedenimle müthifl bir sars›nt› yaflam›flt›m. Konuflmas›nda flöyle demiflti: “Buraya kötü bir s›nav vererek geldiniz. Art›k geçmifli unutmal›, herfleye s›f›rdan bafllamal›y›z.” K›sa zaman içerisinde onu yak›ndan tan›yacakt›m. Tan›d›kça da hayranl›¤›m daha da artacakt›. Sadece ben de¤ildim bu duyguyu yaflayan. Farkl› siyasal çevrelerden insanlarda da güçlü bir sayg›nl›k yaratm›flt› gider gitmez. Sars›lmaz dava bilinci, çal›flkanl›¤›, görev ve sorumluluklar› karfl›s›ndaki hassasiyeti, insani iliflkilerdeki içtenli¤i ve samimiyetiyle tüm insanlar› etkileyen, kendisine hayranl›k duyulan biri haline gelmiflti. O, yeri geldi¤inde devrimin kararl› bir militan›, yeri geldi¤inde de sohbetine doyumsuz espri ustas›yd›. ‹yi bir dert orta¤›yd› da. ‹nsanlar büyük bir rahatl›kla ona kendilerini aç›yor, sorunlar›n› anlat›yorlard›. O, baflka bir çevreden olup olmad›¤›na bakmadan herkese yard›mc› olur, sorunlar›n› paylafl›r, yard›m elini uzat›rd›. ‹natç›yd›. Onun için her söz bir eylem manifestosuydu. Söylediklerini mutlaka yapar, yapt›klar›n› ise bir görev bilir, laf›n› dahi etmezdi. Bir kez olsun kendisine paye biçti¤i olmam›flt›. Kendisini devrimin bir hamal› sayar, omuzlar›na yük almaktan kaç›nmazd›. Bunu yaparken asla mütevazi kimli¤inden ödün vermezdi. Tersinden her zaman eksik ve yetersiz 236
oldu¤unu söylerdi. Bir toplant›m›zda flöyle demiflti: “Yoldafllar beni neden elefltirmiyorsunuz? Bu beni çok rahats›z ediyor”. Onda kompleks nam›na hiçbir fley bulunmazd›. Mücadelenin ve davan›n sorunlar›yd› onu yaln›zca ilgilendiren. Bunun d›fl›nda hiçbir kayg›s› ve hesab› olmaz, yaln›zca hareketin problemlerine kafas›n› yorard›. Baz› anlarda onu kayg›l› ve düflünceli görürdüm. O zaman kendi kendime flöyle düflünürdüm: “Yine siyasal bir sorun herhalde”. Ve sonra öyle oldu¤u ortaya ç›kard›. Yaln›zca içerinin de¤il, d›flar›n›n sorunlar› da onu yak›ndan ilgilendirirdi. Gazeteye düzenli yaz›lar›n yaz›lmas› için müthifl bir performans sergilerdi. Bunun için yaz› yazmam›z› mutlak surette sa¤lar, hiç yorulmadan üzerimizde bas›nç olufltururdu. Sab›r ve sebat gösterir, bununla adeta insan› utand›r›r ve yapt›rmak istedi¤ini mutlaka yapt›r›rd›. Bir ifl yap›lana kadar arkas›n› b›rakmaz, gerekirse bunu aylarca tart›flma konusu yapard›. Bu çabalar› sonuç vermifl, bizi yeniden mücadeleye kazanmay› baflarm›flt›. Çok yönlü biri olmas› onu daha da mükemmel k›lard›. Örne¤in futbol oynamaya bay›l›rd›. Onu futbol oynarken görmek insana haz verirdi. Futbolu tekni¤iyle bilmez, ama t›pk› mücadelede oldu¤u gibi korkunç bir h›rsla oynard›. Ço¤u zaman h›z›n› alamaz, ayaklar›yla duvara t›rman›rd›. O an herkes kahkay› basard›. Oyunda asla sinirlenmez, bunun yap›lmas›ndan nefret ederdi. Devrimcilerin basit bir oyun için birbirlerine öfkelenmelerine tepki duydu¤u için bir ara futbol oynamaya ara vermiflti. Ko¤uflta oturmufl sohbet etti¤imiz bir anda ko¤ufl mazgal› aç›lm›fl ve gardiyanlar›n “Habip Gül tahliye” 237
davaya kazanmak çabas› oldu. Gördü¤ü iflkencenin yaratt›¤› tüm tahribata ra¤men o, ko¤ufla ad›m›m›z› att›ktan birkaç saat sonra bizimle konuflmay› tercih etmiflti. Ona olan hayranl›¤›m o anda bafllam›flt› zaten. Mütevazi tutumu karfl›s›nda flaflk›nl›k yaflam›flt›m. Zay›f davrand›¤›m için sekter bir yaklafl›mla karfl›laflaca¤›m› zannediyordum. Karfl›mdaki kifli ise beni yeniden devrimcili¤e kazanmaya çal›fl›yordu. Bu tutum karfl›s›nda bütün bedenimle müthifl bir sars›nt› yaflam›flt›m. Konuflmas›nda flöyle demiflti: “Buraya kötü bir s›nav vererek geldiniz. Art›k geçmifli unutmal›, herfleye s›f›rdan bafllamal›y›z.” K›sa zaman içerisinde onu yak›ndan tan›yacakt›m. Tan›d›kça da hayranl›¤›m daha da artacakt›. Sadece ben de¤ildim bu duyguyu yaflayan. Farkl› siyasal çevrelerden insanlarda da güçlü bir sayg›nl›k yaratm›flt› gider gitmez. Sars›lmaz dava bilinci, çal›flkanl›¤›, görev ve sorumluluklar› karfl›s›ndaki hassasiyeti, insani iliflkilerdeki içtenli¤i ve samimiyetiyle tüm insanlar› etkileyen, kendisine hayranl›k duyulan biri haline gelmiflti. O, yeri geldi¤inde devrimin kararl› bir militan›, yeri geldi¤inde de sohbetine doyumsuz espri ustas›yd›. ‹yi bir dert orta¤›yd› da. ‹nsanlar büyük bir rahatl›kla ona kendilerini aç›yor, sorunlar›n› anlat›yorlard›. O, baflka bir çevreden olup olmad›¤›na bakmadan herkese yard›mc› olur, sorunlar›n› paylafl›r, yard›m elini uzat›rd›. ‹natç›yd›. Onun için her söz bir eylem manifestosuydu. Söylediklerini mutlaka yapar, yapt›klar›n› ise bir görev bilir, laf›n› dahi etmezdi. Bir kez olsun kendisine paye biçti¤i olmam›flt›. Kendisini devrimin bir hamal› sayar, omuzlar›na yük almaktan kaç›nmazd›. Bunu yaparken asla mütevazi kimli¤inden ödün vermezdi. Tersinden her zaman eksik ve yetersiz 236
oldu¤unu söylerdi. Bir toplant›m›zda flöyle demiflti: “Yoldafllar beni neden elefltirmiyorsunuz? Bu beni çok rahats›z ediyor”. Onda kompleks nam›na hiçbir fley bulunmazd›. Mücadelenin ve davan›n sorunlar›yd› onu yaln›zca ilgilendiren. Bunun d›fl›nda hiçbir kayg›s› ve hesab› olmaz, yaln›zca hareketin problemlerine kafas›n› yorard›. Baz› anlarda onu kayg›l› ve düflünceli görürdüm. O zaman kendi kendime flöyle düflünürdüm: “Yine siyasal bir sorun herhalde”. Ve sonra öyle oldu¤u ortaya ç›kard›. Yaln›zca içerinin de¤il, d›flar›n›n sorunlar› da onu yak›ndan ilgilendirirdi. Gazeteye düzenli yaz›lar›n yaz›lmas› için müthifl bir performans sergilerdi. Bunun için yaz› yazmam›z› mutlak surette sa¤lar, hiç yorulmadan üzerimizde bas›nç olufltururdu. Sab›r ve sebat gösterir, bununla adeta insan› utand›r›r ve yapt›rmak istedi¤ini mutlaka yapt›r›rd›. Bir ifl yap›lana kadar arkas›n› b›rakmaz, gerekirse bunu aylarca tart›flma konusu yapard›. Bu çabalar› sonuç vermifl, bizi yeniden mücadeleye kazanmay› baflarm›flt›. Çok yönlü biri olmas› onu daha da mükemmel k›lard›. Örne¤in futbol oynamaya bay›l›rd›. Onu futbol oynarken görmek insana haz verirdi. Futbolu tekni¤iyle bilmez, ama t›pk› mücadelede oldu¤u gibi korkunç bir h›rsla oynard›. Ço¤u zaman h›z›n› alamaz, ayaklar›yla duvara t›rman›rd›. O an herkes kahkay› basard›. Oyunda asla sinirlenmez, bunun yap›lmas›ndan nefret ederdi. Devrimcilerin basit bir oyun için birbirlerine öfkelenmelerine tepki duydu¤u için bir ara futbol oynamaya ara vermiflti. Ko¤uflta oturmufl sohbet etti¤imiz bir anda ko¤ufl mazgal› aç›lm›fl ve gardiyanlar›n “Habip Gül tahliye” 237
sözleri duyulmufltu. O an kalbimden vurulmufl gibi olmufltum. Onsuz cezaevi yatmak düflüncesi çok ac› geliyordu ve içimi tarifsiz bir yaln›zl›k duygusu kaplay›vermiflti. Dal›ndan kopar›lm›fl bir meyve gibi çaresiz hissediyordum kendimi. Bir yandan da onun özgürlü¤üne kavuflmas›n›n sevinci içindeydim. Ancak birincisi daha a¤›r bas›yor, “s›ras› m›yd› flimdi bunun” diyorum. Hüzün bütün hücrelerimi esir al›yor adeta. A¤lamak, boflalmak istiyorum. Fakat yapam›yorum. Onun geride çaresiz insanlar b›rakt›¤› düflüncesine kap›lmas›n› istemiyorum. Veda an› birbirimize sar›l›yoruz. Bo¤az›m dü¤ümleniyor, bütün bedenim kas›l›yor. Hep öyle kals›n, hiç ayr›lmayal›m istiyorum. Bu kar›fl›k duygular içerisinde ondan ayr›lacak ve bir daha onu göremeyecektim. Habip (Nevzat) yoldafl›n yaflam› bir mücadele manifestosuydu. O komünist hareketin Kutup Y›ld›z›, proletaryan›n günümüzdeki Babuflkinler’indendi. O bir gelenek abidesi olarak çoktan komünist hareket saflar›nda taht kurmufltu. fiimdi ise ölümsüzleflerek ismini haf›zalara bir daha silinmemek üzere kaz›d›. Onu yaflatmak komünist parti saflar›nda yerimizi almaktan geçiyor. Partili mücadeleye kat›lmaktan geçiyor. Yaflas›n direnifl, yaflas›n zafer! Devrim flehitleri ölümsüzdür! Güney’den bir yoldafl›n
238
Dünyaya her zaman gururla bakan bir komünist devrimci...
Urall› delikanl› Sverdlov’u okudunuz mu? Okuyun ve karfl›laflt›r›n Habip’le. Büyük benzerli¤i göreceksiniz. Eksik olan belki de tek fley flu: Sverdlov devrimi gördü. Oysa Habip yoldafl devrimi göremeden “u¤runa tereddütsüz öldü¤ü davay›” bize miras b›rakt›. T›pk› Bolflevik devrimci Babuflkin gibi... Tarihte kaç kifli nüfus kimli¤iyle de¤il de, devrimci kimli¤iyle/ismiyle böylesine özdeflleflmifltir? Nevzat Çiftçi, HAB‹P GÜL... Ya da Tekoflin, Sidar... ‹lkokul mezunu olan Habip e¤itimine kavgan›n içinde, dö¤üflerek devam etti. Kavga okulunda okudu ve diplomas›n› partiden ald›. Mezun oldu¤unda diploma notu parti MK üyeli¤iydi. Ölüme hep gülerek kofltu ve k›skand›r›rcas›na Ümit’le birlikte ipi ilk önce 239
sözleri duyulmufltu. O an kalbimden vurulmufl gibi olmufltum. Onsuz cezaevi yatmak düflüncesi çok ac› geliyordu ve içimi tarifsiz bir yaln›zl›k duygusu kaplay›vermiflti. Dal›ndan kopar›lm›fl bir meyve gibi çaresiz hissediyordum kendimi. Bir yandan da onun özgürlü¤üne kavuflmas›n›n sevinci içindeydim. Ancak birincisi daha a¤›r bas›yor, “s›ras› m›yd› flimdi bunun” diyorum. Hüzün bütün hücrelerimi esir al›yor adeta. A¤lamak, boflalmak istiyorum. Fakat yapam›yorum. Onun geride çaresiz insanlar b›rakt›¤› düflüncesine kap›lmas›n› istemiyorum. Veda an› birbirimize sar›l›yoruz. Bo¤az›m dü¤ümleniyor, bütün bedenim kas›l›yor. Hep öyle kals›n, hiç ayr›lmayal›m istiyorum. Bu kar›fl›k duygular içerisinde ondan ayr›lacak ve bir daha onu göremeyecektim. Habip (Nevzat) yoldafl›n yaflam› bir mücadele manifestosuydu. O komünist hareketin Kutup Y›ld›z›, proletaryan›n günümüzdeki Babuflkinler’indendi. O bir gelenek abidesi olarak çoktan komünist hareket saflar›nda taht kurmufltu. fiimdi ise ölümsüzleflerek ismini haf›zalara bir daha silinmemek üzere kaz›d›. Onu yaflatmak komünist parti saflar›nda yerimizi almaktan geçiyor. Partili mücadeleye kat›lmaktan geçiyor. Yaflas›n direnifl, yaflas›n zafer! Devrim flehitleri ölümsüzdür! Güney’den bir yoldafl›n
238
Dünyaya her zaman gururla bakan bir komünist devrimci...
Urall› delikanl› Sverdlov’u okudunuz mu? Okuyun ve karfl›laflt›r›n Habip’le. Büyük benzerli¤i göreceksiniz. Eksik olan belki de tek fley flu: Sverdlov devrimi gördü. Oysa Habip yoldafl devrimi göremeden “u¤runa tereddütsüz öldü¤ü davay›” bize miras b›rakt›. T›pk› Bolflevik devrimci Babuflkin gibi... Tarihte kaç kifli nüfus kimli¤iyle de¤il de, devrimci kimli¤iyle/ismiyle böylesine özdeflleflmifltir? Nevzat Çiftçi, HAB‹P GÜL... Ya da Tekoflin, Sidar... ‹lkokul mezunu olan Habip e¤itimine kavgan›n içinde, dö¤üflerek devam etti. Kavga okulunda okudu ve diplomas›n› partiden ald›. Mezun oldu¤unda diploma notu parti MK üyeli¤iydi. Ölüme hep gülerek kofltu ve k›skand›r›rcas›na Ümit’le birlikte ipi ilk önce 239
gö¤üslediler. Bir kez daha “aflk olsun!” Zaten hep ilklerin içinde yer ald›. Komünist hareketin yedi¤i ilk operasyonda onun da ismi vard›. Düzeni y›kma ifline Kemalpafla Cezaevi’nin duvarlar›n› delerek devam etti. *** Çocukken köyde Ayfle isminde bir eflekleri varm›fl. Bir gün efle¤in k›ç›na DHB (Devrimci Halk›n Birli¤i) yaz›s›n› kaz›m›fl. Nedenini sorduklar›nda; “Siz duvarlara yaz›yorsunuz, kimse görmüyor. Eflek her taraf› dolafl›yor, ben de efle¤e yaz›yorum. Böylece herkes görüyor” demifl. Köylüler o zaman da polisi sevmiyorlarm›fl. Bir gün köye yavru köpekler getirilmifl. Ayn› tarihlerde o köyde ilk defa bir kifli polis olmufl. Bu yüzden Habipler köpe¤in ismini polis koymufllar. Habipler köpe¤e seslenirken, gel polis-git polis dedikleri için, köpek de al›flm›fl. Ve 12 Eylül günleri gelmifl. Bir gece kap› çal›nm›fl. Gelen bir T‹KKO gerillas›ym›fl. Köyden ç›kmas› gerekiyormufl. Köyden ç›karmak için babas› gerillay› yan›na alm›fl ve kimsenin bilmedi¤i bir yolu kullanarak uzaklaflmaya bafllam›fllar. Dere k›y›s›na gelmifller. Bu s›rada “polis” de onlar› takip ediyormufl. Babas› “polis”i görünce “polis, benim” demifl. Köpe¤i göremeyen gerilla polisin geldi¤ini zannetmifl ve dereye atlam›fl. Suyun en azg›n yerine atlad›¤› için bo¤ulmaktan zor kurtulmufl. Çok sonralar› aile fertleriyle karfl›laflan gerilla olay›n asl›n› ö¤renmifl. Bu da Habip’in köpe¤inin öyküsü... Habip yoldafl›n ilk isyan› köyde a¤aya karfl› olmufl. Henüz ilkokula gidiyormufl. Köylüler a¤an›n tarlas›n› sürer, a¤an›n sürüsüne de kendi sürülerini katarak s›rayla otlat›rlarm›fl. Habip bir gün, a¤an›n sürülerini niye kendi çocuklar› otlatm›yor diyerek, sürüyü di¤er hayvanlardan 240
ay›rm›fl... Ve ilk cezaeviyle tan›flma... Henüz 17 yafl›ndayken memleketinde bir k›z kaç›rma olay›... Arkadafl› “birbirimizi seviyoruz” diyerek yalan söylemifl, Habip bu yüzden yard›m etmifl. Ancak bunun do¤ru olmad›¤› anlafl›lm›fl ve k›z kaç›r›ld›ktan sonra geri dönmüfl. Habip en çok kendisine k›zm›fl ve olay› her hat›rlad›¤›nda üzülürmüfl. Bu yüzden bir ay cezaevinde yatm›fl. (O k›z sonradan PKK saflar›nda gerillaya kat›lm›fl ve flehit düflmüfl.) *** ‘91’de iflkenceyle ve Buca Cezaevi’yle tan›flm›flt›. Yaklafl›k bir y›l Buca, 3-4 ay Urla ve bir y›l Kemalpafla Cezaevi’nde kalm›flt›. Hapis cezas› bitip, para cezas› için zindanda yat›yorken, ‘93’te “duvarlar›n›z› deldik, düzeninizi de y›kaca¤›z” diyerek özgürlük eylemini gerçeklefltirmiflti. K›sa bir süre sonra Adana’da düflman›n karfl›s›na ilk kez Habip Gül ismiyle ç›km›fl ve iflkencecileri bozguna u¤ratm›flt›. ‘95 Nisan’›nda, bu kez ‹stanbul’daki karargahlar›nda iflkencecilere diz çöktürmüfltü. 8 ay sonra d›flarda kald›¤› yerden devam etmiflti mücadeleye. Ve son olarak ‘96 May›s ay›nda Ankara’da kurflun yaras›yla birlikte yakalanm›flt›. Yakalanmadan önce ablas›n› aram›fl, e¤er ölürse k›z›l bayra¤a sar›larak gömülmek istedi¤ini vasiyet etmiflti. ‹çeri girer girmez SAG ve ÖO savafl›m›na en ön siperde kat›lm›flt›. Örgütlü mücadelesinin büyük ço¤unlu¤unu cezaevlerinde geçiren Habip yoldafl, farkl› isimlerle yakaland›¤›ndan dolay› ailesiyle, çocuklar›yla (4 çocu¤u var) y›llarca görüflememiflti. Ailesi, akrabalar› Adana’da yakaland›¤›n›, Malatya Cezaevi’nde yatt›¤›n› bile y›llar sonra ö¤renmifllerdi. 241
gö¤üslediler. Bir kez daha “aflk olsun!” Zaten hep ilklerin içinde yer ald›. Komünist hareketin yedi¤i ilk operasyonda onun da ismi vard›. Düzeni y›kma ifline Kemalpafla Cezaevi’nin duvarlar›n› delerek devam etti. *** Çocukken köyde Ayfle isminde bir eflekleri varm›fl. Bir gün efle¤in k›ç›na DHB (Devrimci Halk›n Birli¤i) yaz›s›n› kaz›m›fl. Nedenini sorduklar›nda; “Siz duvarlara yaz›yorsunuz, kimse görmüyor. Eflek her taraf› dolafl›yor, ben de efle¤e yaz›yorum. Böylece herkes görüyor” demifl. Köylüler o zaman da polisi sevmiyorlarm›fl. Bir gün köye yavru köpekler getirilmifl. Ayn› tarihlerde o köyde ilk defa bir kifli polis olmufl. Bu yüzden Habipler köpe¤in ismini polis koymufllar. Habipler köpe¤e seslenirken, gel polis-git polis dedikleri için, köpek de al›flm›fl. Ve 12 Eylül günleri gelmifl. Bir gece kap› çal›nm›fl. Gelen bir T‹KKO gerillas›ym›fl. Köyden ç›kmas› gerekiyormufl. Köyden ç›karmak için babas› gerillay› yan›na alm›fl ve kimsenin bilmedi¤i bir yolu kullanarak uzaklaflmaya bafllam›fllar. Dere k›y›s›na gelmifller. Bu s›rada “polis” de onlar› takip ediyormufl. Babas› “polis”i görünce “polis, benim” demifl. Köpe¤i göremeyen gerilla polisin geldi¤ini zannetmifl ve dereye atlam›fl. Suyun en azg›n yerine atlad›¤› için bo¤ulmaktan zor kurtulmufl. Çok sonralar› aile fertleriyle karfl›laflan gerilla olay›n asl›n› ö¤renmifl. Bu da Habip’in köpe¤inin öyküsü... Habip yoldafl›n ilk isyan› köyde a¤aya karfl› olmufl. Henüz ilkokula gidiyormufl. Köylüler a¤an›n tarlas›n› sürer, a¤an›n sürüsüne de kendi sürülerini katarak s›rayla otlat›rlarm›fl. Habip bir gün, a¤an›n sürülerini niye kendi çocuklar› otlatm›yor diyerek, sürüyü di¤er hayvanlardan 240
ay›rm›fl... Ve ilk cezaeviyle tan›flma... Henüz 17 yafl›ndayken memleketinde bir k›z kaç›rma olay›... Arkadafl› “birbirimizi seviyoruz” diyerek yalan söylemifl, Habip bu yüzden yard›m etmifl. Ancak bunun do¤ru olmad›¤› anlafl›lm›fl ve k›z kaç›r›ld›ktan sonra geri dönmüfl. Habip en çok kendisine k›zm›fl ve olay› her hat›rlad›¤›nda üzülürmüfl. Bu yüzden bir ay cezaevinde yatm›fl. (O k›z sonradan PKK saflar›nda gerillaya kat›lm›fl ve flehit düflmüfl.) *** ‘91’de iflkenceyle ve Buca Cezaevi’yle tan›flm›flt›. Yaklafl›k bir y›l Buca, 3-4 ay Urla ve bir y›l Kemalpafla Cezaevi’nde kalm›flt›. Hapis cezas› bitip, para cezas› için zindanda yat›yorken, ‘93’te “duvarlar›n›z› deldik, düzeninizi de y›kaca¤›z” diyerek özgürlük eylemini gerçeklefltirmiflti. K›sa bir süre sonra Adana’da düflman›n karfl›s›na ilk kez Habip Gül ismiyle ç›km›fl ve iflkencecileri bozguna u¤ratm›flt›. ‘95 Nisan’›nda, bu kez ‹stanbul’daki karargahlar›nda iflkencecilere diz çöktürmüfltü. 8 ay sonra d›flarda kald›¤› yerden devam etmiflti mücadeleye. Ve son olarak ‘96 May›s ay›nda Ankara’da kurflun yaras›yla birlikte yakalanm›flt›. Yakalanmadan önce ablas›n› aram›fl, e¤er ölürse k›z›l bayra¤a sar›larak gömülmek istedi¤ini vasiyet etmiflti. ‹çeri girer girmez SAG ve ÖO savafl›m›na en ön siperde kat›lm›flt›. Örgütlü mücadelesinin büyük ço¤unlu¤unu cezaevlerinde geçiren Habip yoldafl, farkl› isimlerle yakaland›¤›ndan dolay› ailesiyle, çocuklar›yla (4 çocu¤u var) y›llarca görüflememiflti. Ailesi, akrabalar› Adana’da yakaland›¤›n›, Malatya Cezaevi’nde yatt›¤›n› bile y›llar sonra ö¤renmifllerdi. 241
Habip yoldafl ve arkadafllar› Kemalpafla Cezaevi’ndeyken ko¤ufllar›na giren bir muhabbet kuflunu beslemifller. Anlat›lanlara göre, bu kufl Habip cezavinden firar ettikten bir gün sonra bir daha ortal›kta görünmemifl. O da firar etmifl! Habip Gül’ü devrimci geleneklere uygun bir flekilde u¤urlamak için Helvac› Köyü’ne gelmek isteyen insanlar köy giriflinde gözalt›na al›nm›fllard›. Ve mahkemenin karar› aç›klad›¤› üçüncü gün, mahkeme salonunda, gözalt›ndakilerin, askerlerin ve adliye görevlerinin flaflk›n bak›fllar› aras›nda bir kufl kanat ç›rp›yordu. Bütün çabalara ra¤men mahkeme salonunu terketmeyen bir kufl... Biraz idealizme kaysa da, hofl bir rastlant›. Kim bilir, belki de y›llard›r Habip yoldafl› ar›yordu ve flehit düfltü¤ünü ö¤rendi¤inde günefle tafl›n›rken izlemiflti onu... Ve sonra da onu yüreklerine yazd›klar› için yarg›lananlar› seyretmeye gelmiflti. ‹dealizme kaysa da, yine de güzel bir düfl... 26 Eylül’de Ulucanlar’da Ümit yoldafl› ve di¤er 8 yoldafl›yla birlikte, yaflam›n u¤runa ölünebilecek bir fleyler oldu¤u zaman anlaml› oldu¤unu gösterdi bize. fiimdi burada bir kez daha yineliyoruz; “Ölüm gülerek koflan genç savaflç›lara!..” 26 Eylül’de kurflunlanan, parçalanan sadece siz de¤ildiniz. Düfllerimizdi, gülüfllerimizdi. Ama umuda yine kurflun ifllemedi. Bayra¤›m›z flimdi daha da k›z›l, çünkü onda “ölüme gülerek koflan genç savaflç›lar”›n kan› var. O gece, Ulucanlar’da “u¤runa tereddütsüz ölünebilecek dava” sahnelendi. Fotomontaj yoktu, dublör yoktu, hile yoktu... Herfley gerçekti. Sadece alçakl›¤› vard› düflman›n. Belki çoktular, belki en modern silahlara sahiptiler. Ancak tarih karfl›s›nda sadece figürand›lar. Sonucu de¤ifltirmeye güçleri yoktu. O gece 242
y›ld›zlar da flahitti; “tereddütsüz ölünebilecek dava” için start verilmiflti. Gülüflümüze kurflun s›kt›lar, yaralad›lar. Ve ö¤rendik yaram›za merhem diye kavgay› basmay›. Reçetemize kan›n›zla “Parti” yazd›n›z. Tereddütsüz sahip ç›kaca¤›z. Düflman bedenimizin en hassas yerinden yaralayarak yüre¤imizi kanatt›. Ama flimdi daha güçlüyüz. Zira bu yara asla kapanmayacak. Unutmayaca¤›z! Yolun düflerse k›y›ya bir gün ve maviliklerini enginin seyre dalarsan dalgalara gö¤üs germifl olanlar› hat›rla Selamla yüre¤in sevgi dolu Çünkü onlar f›rt›nayla çarp›flt›lar eflit olmayan savaflta ve dipsizli¤inde enginin yitip gitmeden sana liman gösterdiler uzakta. Berenger K›z›l Bayrak/‹zmir
243
Habip yoldafl ve arkadafllar› Kemalpafla Cezaevi’ndeyken ko¤ufllar›na giren bir muhabbet kuflunu beslemifller. Anlat›lanlara göre, bu kufl Habip cezavinden firar ettikten bir gün sonra bir daha ortal›kta görünmemifl. O da firar etmifl! Habip Gül’ü devrimci geleneklere uygun bir flekilde u¤urlamak için Helvac› Köyü’ne gelmek isteyen insanlar köy giriflinde gözalt›na al›nm›fllard›. Ve mahkemenin karar› aç›klad›¤› üçüncü gün, mahkeme salonunda, gözalt›ndakilerin, askerlerin ve adliye görevlerinin flaflk›n bak›fllar› aras›nda bir kufl kanat ç›rp›yordu. Bütün çabalara ra¤men mahkeme salonunu terketmeyen bir kufl... Biraz idealizme kaysa da, hofl bir rastlant›. Kim bilir, belki de y›llard›r Habip yoldafl› ar›yordu ve flehit düfltü¤ünü ö¤rendi¤inde günefle tafl›n›rken izlemiflti onu... Ve sonra da onu yüreklerine yazd›klar› için yarg›lananlar› seyretmeye gelmiflti. ‹dealizme kaysa da, yine de güzel bir düfl... 26 Eylül’de Ulucanlar’da Ümit yoldafl› ve di¤er 8 yoldafl›yla birlikte, yaflam›n u¤runa ölünebilecek bir fleyler oldu¤u zaman anlaml› oldu¤unu gösterdi bize. fiimdi burada bir kez daha yineliyoruz; “Ölüm gülerek koflan genç savaflç›lara!..” 26 Eylül’de kurflunlanan, parçalanan sadece siz de¤ildiniz. Düfllerimizdi, gülüfllerimizdi. Ama umuda yine kurflun ifllemedi. Bayra¤›m›z flimdi daha da k›z›l, çünkü onda “ölüme gülerek koflan genç savaflç›lar”›n kan› var. O gece, Ulucanlar’da “u¤runa tereddütsüz ölünebilecek dava” sahnelendi. Fotomontaj yoktu, dublör yoktu, hile yoktu... Herfley gerçekti. Sadece alçakl›¤› vard› düflman›n. Belki çoktular, belki en modern silahlara sahiptiler. Ancak tarih karfl›s›nda sadece figürand›lar. Sonucu de¤ifltirmeye güçleri yoktu. O gece 242
y›ld›zlar da flahitti; “tereddütsüz ölünebilecek dava” için start verilmiflti. Gülüflümüze kurflun s›kt›lar, yaralad›lar. Ve ö¤rendik yaram›za merhem diye kavgay› basmay›. Reçetemize kan›n›zla “Parti” yazd›n›z. Tereddütsüz sahip ç›kaca¤›z. Düflman bedenimizin en hassas yerinden yaralayarak yüre¤imizi kanatt›. Ama flimdi daha güçlüyüz. Zira bu yara asla kapanmayacak. Unutmayaca¤›z! Yolun düflerse k›y›ya bir gün ve maviliklerini enginin seyre dalarsan dalgalara gö¤üs germifl olanlar› hat›rla Selamla yüre¤in sevgi dolu Çünkü onlar f›rt›nayla çarp›flt›lar eflit olmayan savaflta ve dipsizli¤inde enginin yitip gitmeden sana liman gösterdiler uzakta. Berenger K›z›l Bayrak/‹zmir
243
Senin ard›ndan hep seninle!..
“Mücadelecinin, devrimcinin kalbi çeliktendir. Ac›yabilir ama asla affetmez.” K. Marks Seni nas›l anlatmal›, nereden söze bafllamal›. Hangi kelimelerle ifade etmeli. Gecikmifl bir yaz› biliyorum. Yaflan›lan on ay›, eme¤inin on ay›n› anlatmak, seni senden sonra anlatmak kolay de¤il Ümit yoldafl. Seni, direniflin ad›, burjuvazinin ölüm tamtamlar›n› çald›¤› fakat kendi mezar›n› kazd›¤› Ulucanlar’da tan›d›m. “Geç de¤il, yeniden bafllamal›, yeter ki kararl› olunsun, halaya kat›lmak için geç kalm›fl say›lmazs›n.” Geliflimin ard›ndan ilk ö¤retimdi bu cümlelerin. Anlat›mlar›n bizden, yaflan›lanlardan, kendinden bir parçayd›. Ö¤reticili¤in herfleyi canl› k›l›yordu. Somutlad›¤›n örneklere flafl›r›yor, 27 yafl›nda birisi için bu kadar bilgi fazla diye düflünüyordum. Ö¤renilenlerin hiçbirinin yafla, yere göre fazla olmayaca¤›n› ö¤rettin 244
bize. Sonra s›n›rs›zca gülebilmeyi yürekten.. Ard›ndan dinlemek seni fliir dilinden... Dost omuz bafl›n›, günefli yan›nda bilmek... Bunlar da ö¤retinin bir parças›yd›. Bütün mekanlarda senden bir fleyler ö¤reniyorduk. Ve iflte o yerlerden biri... Tarih 16 Mart’› gösteriyor. ‹lk mahkememize ç›k›yoruz. Tarihin çöplü¤ünde yerini alacak bir haine, “Hainlerden hesap sorulacak!” diyerek, sonunu gösteriyorsun. Düzenin kolluk güçleri haini korumak için ç›rp›n›yor. Jandarmalar sald›r›yor ard›s›ra. Ve sen Ümit yoldafl, sen siper, sen barikat oluyorsun bizlere. Bir saat boyunca yap›lan sald›r›ya geçit vermez çelik oluyorsun. Her darbede sen daha sert, daha kararl› kenetleniyorsun önümüze. Düflman karfl›s›nda militan duruflunla sembollefliyorsun. Partinin eme¤inin k›skançl›kla savunucusu olmay› ö¤reniyoruz senden. Habip yoldafl›n yüzü ise görülmeye de¤er! ‹flkence izleri çok belirgin olan yoldafllara bak›fl›nda evlad›n›, gözbebe¤ini bütün kötülüklerden sak›nmaya çal›flan bir ana gibi... Her an› insan›n kendisini dönüfltürebilmesi için kararl› olmay› ö¤retmekle geçti on ay›n. Gün 26 Eylül’e evriliyordu. Saatler sabah› gösterirken, Ulucanlar direniflin ad› oluyordu. Sermaye s›n›f›na haketti¤i çöplükteki yerini göstermenin ad›. Ümit’le, Habip’le, Abuzer’le, ‹smet’le, Halil’le, Mahir’le... Atefli kan›yla tutuflturman›n ad› oluyordu. Burjuvazi, cephaneli¤indeki bütün silah›n› kuflan›p gelmiflti Ulucanlar’a. Bütün kinini kusuyor, vahfletini tarihin en karanl›k sayfalar›na yaz›yordu. Bizim ise kufland›¤›m›z, iflçi s›n›f›n›n ve emekçilerin hakl› davas› idi. Silah›m›z ideolojimiz, yol göstericimiz partimizdi. Direniflimize ›fl›kt› bütün bunlar. Ellerinde 245
Senin ard›ndan hep seninle!..
“Mücadelecinin, devrimcinin kalbi çeliktendir. Ac›yabilir ama asla affetmez.” K. Marks Seni nas›l anlatmal›, nereden söze bafllamal›. Hangi kelimelerle ifade etmeli. Gecikmifl bir yaz› biliyorum. Yaflan›lan on ay›, eme¤inin on ay›n› anlatmak, seni senden sonra anlatmak kolay de¤il Ümit yoldafl. Seni, direniflin ad›, burjuvazinin ölüm tamtamlar›n› çald›¤› fakat kendi mezar›n› kazd›¤› Ulucanlar’da tan›d›m. “Geç de¤il, yeniden bafllamal›, yeter ki kararl› olunsun, halaya kat›lmak için geç kalm›fl say›lmazs›n.” Geliflimin ard›ndan ilk ö¤retimdi bu cümlelerin. Anlat›mlar›n bizden, yaflan›lanlardan, kendinden bir parçayd›. Ö¤reticili¤in herfleyi canl› k›l›yordu. Somutlad›¤›n örneklere flafl›r›yor, 27 yafl›nda birisi için bu kadar bilgi fazla diye düflünüyordum. Ö¤renilenlerin hiçbirinin yafla, yere göre fazla olmayaca¤›n› ö¤rettin 244
bize. Sonra s›n›rs›zca gülebilmeyi yürekten.. Ard›ndan dinlemek seni fliir dilinden... Dost omuz bafl›n›, günefli yan›nda bilmek... Bunlar da ö¤retinin bir parças›yd›. Bütün mekanlarda senden bir fleyler ö¤reniyorduk. Ve iflte o yerlerden biri... Tarih 16 Mart’› gösteriyor. ‹lk mahkememize ç›k›yoruz. Tarihin çöplü¤ünde yerini alacak bir haine, “Hainlerden hesap sorulacak!” diyerek, sonunu gösteriyorsun. Düzenin kolluk güçleri haini korumak için ç›rp›n›yor. Jandarmalar sald›r›yor ard›s›ra. Ve sen Ümit yoldafl, sen siper, sen barikat oluyorsun bizlere. Bir saat boyunca yap›lan sald›r›ya geçit vermez çelik oluyorsun. Her darbede sen daha sert, daha kararl› kenetleniyorsun önümüze. Düflman karfl›s›nda militan duruflunla sembollefliyorsun. Partinin eme¤inin k›skançl›kla savunucusu olmay› ö¤reniyoruz senden. Habip yoldafl›n yüzü ise görülmeye de¤er! ‹flkence izleri çok belirgin olan yoldafllara bak›fl›nda evlad›n›, gözbebe¤ini bütün kötülüklerden sak›nmaya çal›flan bir ana gibi... Her an› insan›n kendisini dönüfltürebilmesi için kararl› olmay› ö¤retmekle geçti on ay›n. Gün 26 Eylül’e evriliyordu. Saatler sabah› gösterirken, Ulucanlar direniflin ad› oluyordu. Sermaye s›n›f›na haketti¤i çöplükteki yerini göstermenin ad›. Ümit’le, Habip’le, Abuzer’le, ‹smet’le, Halil’le, Mahir’le... Atefli kan›yla tutuflturman›n ad› oluyordu. Burjuvazi, cephaneli¤indeki bütün silah›n› kuflan›p gelmiflti Ulucanlar’a. Bütün kinini kusuyor, vahfletini tarihin en karanl›k sayfalar›na yaz›yordu. Bizim ise kufland›¤›m›z, iflçi s›n›f›n›n ve emekçilerin hakl› davas› idi. Silah›m›z ideolojimiz, yol göstericimiz partimizdi. Direniflimize ›fl›kt› bütün bunlar. Ellerinde 245
iflçilerin, emekçilerin, devrimcinin kan› olan cellatlarla sabaha kadar sloganlar atarak çat›fl›yoruz. D›flardan durmaks›z›n silah sesleri geliyor. Aylar öncesinden burjuvazi Ulucanlar’› hedef göstermiflti. Ve flimdi bütün pervas›zl›¤›yla karfl›m›zda. Gaz bombas›, biber gaz›, kalaslar›, coplar›, kimyasal imha maddeleri, ateflli silahlar›... Yani insanl›¤›, insanca de¤erleri yoketmek ad›na neyi icat etmifllerse kullan›yorlar. Kulland›klar› her silah bizim direniflimiz ve bafle¤mez tavr›m›z karfl›s›nda çaresiz kal›yor. Bunun yaratt›¤› etki korkmalar›na neden oluyor cellatlar›n. Gün sabaha evriliyor. Saat 08:00’e yaklafl›rken, bu kanl› iflkence, götürdükleri görüfl yerinde devam ediyor. Otomatik silah sesleri durmak bilmiyor. Sloganlar›m›z ise nefesimizin son s›n›r›n› da aflarak yükseliyor. Ö¤leden sonras›n› gösterirken saatler, rütbeli subaylardan biri büyük bir kinle yoldafllar› katlettiklerini söylüyor. ‹nanmak istemiyorum. Fakat doktorlar›n aç›klamalar›ndan gerçek olabilece¤ini düflünüyorum. Akflam ç›r›lç›plak hücrelere at›l›yoruz. Bir yerlerden televizyon sesi geliyor, dinliyoruz. Haberlerde s›kça Ulucanlar’dan bahsediliyor. Hepimiz pür dikkat. fiehitlerimizin ad›n› veriyorlar. Halil Türker, Aziz Dönmez, Ahmet Savran, Ümit Alt›ntafl, Habip Gül, Nevzat Çiftçi... Di¤er hücrelerden bir siper yoldafl›m›z›n ve yoldafl›m›z›n sesini duyuyoruz. Bize say›lan isimleri do¤ruluyor. fiu anda ikisi de a¤›r yaral›. Fazla yormak istemiyoruz sorular›m›zla. Yaflan›lanlar› düflünüyorum Ümit yoldafl. Verilen emekleri, eme¤ini... Her ö¤retide titizlik vard›. Yar›n›n güzel günlerinin tu¤las›, harc› vard›. ‹flte böyle üretmeyi, emek vermeyi ö¤rendik senden. Kendi kendime yemin ediyor ve sizlere söz veriyorum, asla emekleriniz bofla 246
gitmeyecek diyorum. Fakat öldü¤ünüze hala inanam›yorum. Son bir kez görebilmek sizleri. Direniflte hepimizin bir arada olmas›n›, halaya durulurken omuz omuza vermeyi nas›l da isterdik. Orada bulunanlar›n, hepimizin ortak düflüncesiydi bunlar. Takip eden günlerde hastaneye kald›r›lan arkadafllar bir bir hücrelere getirilip at›l›yor. Katliam günü yaflananlar› dinliyoruz. Seni anlat›yorlar. “Haydi sald›ral›m, geri püskürtebiliriz” diye hayk›r›fl›n kulaklar›m›zda ç›nlan›yor. Ve sonras› büyük günü müjdeleyen bak›fllar›nla, gün do¤arken, flafak sökerken, günefli ellerinle getiriflini görüyoruz. Sizler özgür do¤acak çocuklar› müjdeliyordunuz. Ac›m›z büyüktü. Sen ve Habip, ON günefl parças›, flehit düflmüfltünüz. Senin ve Habip’in ö¤retileri burjuvaziye kinimizi biliyordu. Yaflanan sald›r›lar hergün boyutlanarak sürerken, ac›m›z›n büyüklü¤ü kavgam›z› daha da yo¤unlaflt›r›yor, bizi daha da çeliklefltiriyordu. Yas tutmad›k, a¤lamad›k, s›n›f kinimizi biledik yoklu¤unuzla. Yoldafllar ve arkadafllar sizleri anlat›rken, sizleri hayal ettik. Habip yoldafl›n, “Biz haz›r›z, partinin k›z›l bayra¤›na leke sürdürmeyece¤iz!” deyiflini... Yaflam buluyordu bu sözler, ete-t›rna¤a bürünüyordu. Her geçen gün sizler yeniden do¤uyor, yeniden ç›k›p geliyorsunuz yol göstericili¤inizle. Katliam›n ard›ndan ikinci gün bizi zorla savc›l›¤a ç›kartt›lar. Dönüflte 26 Eylül’ün, direniflin kanl› belgeleri ortadayd›. Paramparça ve tek renk k›z›la boyanm›fl elbiseleriniz yerlere serilmiflti. Kanla yaz›lan tarihi yok edebileceklerini zanneden cellatlar onlar› yakmaya çal›fl›yorlard›. Katliam›n birinci haftas›nda sizleri düzenledi¤imiz bir etkinlikle and›k. Hep bir a¤›zdan Enternasyonal’i söyledik. Enternasyonal hücrelerin 247
iflçilerin, emekçilerin, devrimcinin kan› olan cellatlarla sabaha kadar sloganlar atarak çat›fl›yoruz. D›flardan durmaks›z›n silah sesleri geliyor. Aylar öncesinden burjuvazi Ulucanlar’› hedef göstermiflti. Ve flimdi bütün pervas›zl›¤›yla karfl›m›zda. Gaz bombas›, biber gaz›, kalaslar›, coplar›, kimyasal imha maddeleri, ateflli silahlar›... Yani insanl›¤›, insanca de¤erleri yoketmek ad›na neyi icat etmifllerse kullan›yorlar. Kulland›klar› her silah bizim direniflimiz ve bafle¤mez tavr›m›z karfl›s›nda çaresiz kal›yor. Bunun yaratt›¤› etki korkmalar›na neden oluyor cellatlar›n. Gün sabaha evriliyor. Saat 08:00’e yaklafl›rken, bu kanl› iflkence, götürdükleri görüfl yerinde devam ediyor. Otomatik silah sesleri durmak bilmiyor. Sloganlar›m›z ise nefesimizin son s›n›r›n› da aflarak yükseliyor. Ö¤leden sonras›n› gösterirken saatler, rütbeli subaylardan biri büyük bir kinle yoldafllar› katlettiklerini söylüyor. ‹nanmak istemiyorum. Fakat doktorlar›n aç›klamalar›ndan gerçek olabilece¤ini düflünüyorum. Akflam ç›r›lç›plak hücrelere at›l›yoruz. Bir yerlerden televizyon sesi geliyor, dinliyoruz. Haberlerde s›kça Ulucanlar’dan bahsediliyor. Hepimiz pür dikkat. fiehitlerimizin ad›n› veriyorlar. Halil Türker, Aziz Dönmez, Ahmet Savran, Ümit Alt›ntafl, Habip Gül, Nevzat Çiftçi... Di¤er hücrelerden bir siper yoldafl›m›z›n ve yoldafl›m›z›n sesini duyuyoruz. Bize say›lan isimleri do¤ruluyor. fiu anda ikisi de a¤›r yaral›. Fazla yormak istemiyoruz sorular›m›zla. Yaflan›lanlar› düflünüyorum Ümit yoldafl. Verilen emekleri, eme¤ini... Her ö¤retide titizlik vard›. Yar›n›n güzel günlerinin tu¤las›, harc› vard›. ‹flte böyle üretmeyi, emek vermeyi ö¤rendik senden. Kendi kendime yemin ediyor ve sizlere söz veriyorum, asla emekleriniz bofla 246
gitmeyecek diyorum. Fakat öldü¤ünüze hala inanam›yorum. Son bir kez görebilmek sizleri. Direniflte hepimizin bir arada olmas›n›, halaya durulurken omuz omuza vermeyi nas›l da isterdik. Orada bulunanlar›n, hepimizin ortak düflüncesiydi bunlar. Takip eden günlerde hastaneye kald›r›lan arkadafllar bir bir hücrelere getirilip at›l›yor. Katliam günü yaflananlar› dinliyoruz. Seni anlat›yorlar. “Haydi sald›ral›m, geri püskürtebiliriz” diye hayk›r›fl›n kulaklar›m›zda ç›nlan›yor. Ve sonras› büyük günü müjdeleyen bak›fllar›nla, gün do¤arken, flafak sökerken, günefli ellerinle getiriflini görüyoruz. Sizler özgür do¤acak çocuklar› müjdeliyordunuz. Ac›m›z büyüktü. Sen ve Habip, ON günefl parças›, flehit düflmüfltünüz. Senin ve Habip’in ö¤retileri burjuvaziye kinimizi biliyordu. Yaflanan sald›r›lar hergün boyutlanarak sürerken, ac›m›z›n büyüklü¤ü kavgam›z› daha da yo¤unlaflt›r›yor, bizi daha da çeliklefltiriyordu. Yas tutmad›k, a¤lamad›k, s›n›f kinimizi biledik yoklu¤unuzla. Yoldafllar ve arkadafllar sizleri anlat›rken, sizleri hayal ettik. Habip yoldafl›n, “Biz haz›r›z, partinin k›z›l bayra¤›na leke sürdürmeyece¤iz!” deyiflini... Yaflam buluyordu bu sözler, ete-t›rna¤a bürünüyordu. Her geçen gün sizler yeniden do¤uyor, yeniden ç›k›p geliyorsunuz yol göstericili¤inizle. Katliam›n ard›ndan ikinci gün bizi zorla savc›l›¤a ç›kartt›lar. Dönüflte 26 Eylül’ün, direniflin kanl› belgeleri ortadayd›. Paramparça ve tek renk k›z›la boyanm›fl elbiseleriniz yerlere serilmiflti. Kanla yaz›lan tarihi yok edebileceklerini zanneden cellatlar onlar› yakmaya çal›fl›yorlard›. Katliam›n birinci haftas›nda sizleri düzenledi¤imiz bir etkinlikle and›k. Hep bir a¤›zdan Enternasyonal’i söyledik. Enternasyonal hücrelerin 247
duvarlar›na çarp›yor, oradan cellatlar›n yüzüne bir tokat gibi iniyordu. Cellatlar tahammül edemiyor, korkular›n› savurduklar› tehditlerle dile getiriyorlard›. Ulucanlar’da Enternasyonal ilk defa bu kadar büyük bir ahenk ve coflkuyla söyleniyordu. Akflamlar› uzaktan gelen televizyon sesine kulak veriyoruz. Haber saatinde senden ve ‹stanbul’da yap›lan temsili cenaze töreninden bahsediliyor. 100’den fazla insan›n gözalt›na al›nd›¤› belirtiliyor. “‹flte” diyorum, “Ümit yafl›yor, Habip yafl›yor. fiehit düflerken yapt›klar› gibi, yaflamlar›nda oldu¤u gibi, burjuvaziden hesap sormaya devam ediyorlar.” fiimdi onlar›n ö¤rencileri, yoldafllar› daha da bir çelikleflerek sar›l›yorlar kavgaya. Sizden ald›klar› isyan ateflini körüklüyorlar. Yar›n›n o eflsiz yap›s›na harç olmak için kararl›lar. Bu bilinçle flimdi Habip olup, Ümit olup savafl›yorlar. Çete devleti hücrelerdeki direniflimiz karfl›s›nda geri çekilirken sald›rganlafl›yordu da. Yenilgileri kaç›n›lmazd›. 25 gün boyunca bu yenilgiyi her gün onlara yaflatt›k. Hücrelere at›l›fl›m›z›n 25. gününde, 26 Eylül direniflinin zaferinin büyüklü¤ü kadar olmasa da, direniflimizi zaferle sonuçland›rd›k. Erkek arkadafllar Bart›n’a götürülecek, bizler de bir ko¤ufla yerleflecektik. Hepimizi yoldafllardan ve siper yoldafllar›m›zdan ayr›lman›n buruklu¤u sarm›flt›. Zaferin sevincini, ayr›l›¤›n hüznünü yafl›yorduk. S›ms›k› sar›l›p, sloganlar›m›z› hayk›rarak hücrelerden ç›kt›k. Ko¤ufla yerleflmemiz sonras›nda da sald›r›lar, 26 Eylül’de ve hücrelerde oldu¤u kadar olmasa da, devam etti. Avukat ve aile görüfllerinde arama dayat›l›yor, ihtiyac›m›z olan malzemeler için dilekçe yazmam›z isteniyordu. Mahkeme dönüflünde ayakkab› aramas› dayatmas›na sald›r›lara geçit vermeyen tavr›m›zla karfl› koyduk. 248
Herfleyi etle-t›rnakla, yo¤un bir çabayla yeniden yap›land›rmaya çal›fl›yoruz. Herfleyi yeniden düflünüp, daha iyi nas›l yap›labilece¤ini de¤erlendiriyoruz. Bu u¤rafl ve çaba içerisinde sizler yolumuzu ayd›nlat›yorsunuz. Eme¤in, eme¤inizin ö¤reticili¤inde ilerliyoruz. Her yetkinlikte yeniden ç›kageliyorsunuz. Seni tan›d›¤›m ilk günlerde, ne kadar farkl› biri diye düflünmüfltüm. Hala ayn› düflüncedeyim. fiimdi seni tan›d›¤›m kadar›yla anlat›rken, ö¤reticili¤in biz gençlere rehber oluyor, olacak. Sizden ö¤renecek, yolunuzu yolumuz yapaca¤›z. Ve o büyük günde birlikte halaya duraca¤›z. Yazmaya bafllad›¤›n fliirini yar›m b›rakmayaca¤›z. Biz ö¤rencilerin “amatörce bir yaflam için profesyonelce” savaflacak, her ad›m bizi sizlere, yar›n›n güzel günlerine yaklaflt›racak. Senin biricik tutkun olan devrim ve sosyalizm kazanacak! F. Çi¤dem
249
duvarlar›na çarp›yor, oradan cellatlar›n yüzüne bir tokat gibi iniyordu. Cellatlar tahammül edemiyor, korkular›n› savurduklar› tehditlerle dile getiriyorlard›. Ulucanlar’da Enternasyonal ilk defa bu kadar büyük bir ahenk ve coflkuyla söyleniyordu. Akflamlar› uzaktan gelen televizyon sesine kulak veriyoruz. Haber saatinde senden ve ‹stanbul’da yap›lan temsili cenaze töreninden bahsediliyor. 100’den fazla insan›n gözalt›na al›nd›¤› belirtiliyor. “‹flte” diyorum, “Ümit yafl›yor, Habip yafl›yor. fiehit düflerken yapt›klar› gibi, yaflamlar›nda oldu¤u gibi, burjuvaziden hesap sormaya devam ediyorlar.” fiimdi onlar›n ö¤rencileri, yoldafllar› daha da bir çelikleflerek sar›l›yorlar kavgaya. Sizden ald›klar› isyan ateflini körüklüyorlar. Yar›n›n o eflsiz yap›s›na harç olmak için kararl›lar. Bu bilinçle flimdi Habip olup, Ümit olup savafl›yorlar. Çete devleti hücrelerdeki direniflimiz karfl›s›nda geri çekilirken sald›rganlafl›yordu da. Yenilgileri kaç›n›lmazd›. 25 gün boyunca bu yenilgiyi her gün onlara yaflatt›k. Hücrelere at›l›fl›m›z›n 25. gününde, 26 Eylül direniflinin zaferinin büyüklü¤ü kadar olmasa da, direniflimizi zaferle sonuçland›rd›k. Erkek arkadafllar Bart›n’a götürülecek, bizler de bir ko¤ufla yerleflecektik. Hepimizi yoldafllardan ve siper yoldafllar›m›zdan ayr›lman›n buruklu¤u sarm›flt›. Zaferin sevincini, ayr›l›¤›n hüznünü yafl›yorduk. S›ms›k› sar›l›p, sloganlar›m›z› hayk›rarak hücrelerden ç›kt›k. Ko¤ufla yerleflmemiz sonras›nda da sald›r›lar, 26 Eylül’de ve hücrelerde oldu¤u kadar olmasa da, devam etti. Avukat ve aile görüfllerinde arama dayat›l›yor, ihtiyac›m›z olan malzemeler için dilekçe yazmam›z isteniyordu. Mahkeme dönüflünde ayakkab› aramas› dayatmas›na sald›r›lara geçit vermeyen tavr›m›zla karfl› koyduk. 248
Herfleyi etle-t›rnakla, yo¤un bir çabayla yeniden yap›land›rmaya çal›fl›yoruz. Herfleyi yeniden düflünüp, daha iyi nas›l yap›labilece¤ini de¤erlendiriyoruz. Bu u¤rafl ve çaba içerisinde sizler yolumuzu ayd›nlat›yorsunuz. Eme¤in, eme¤inizin ö¤reticili¤inde ilerliyoruz. Her yetkinlikte yeniden ç›kageliyorsunuz. Seni tan›d›¤›m ilk günlerde, ne kadar farkl› biri diye düflünmüfltüm. Hala ayn› düflüncedeyim. fiimdi seni tan›d›¤›m kadar›yla anlat›rken, ö¤reticili¤in biz gençlere rehber oluyor, olacak. Sizden ö¤renecek, yolunuzu yolumuz yapaca¤›z. Ve o büyük günde birlikte halaya duraca¤›z. Yazmaya bafllad›¤›n fliirini yar›m b›rakmayaca¤›z. Biz ö¤rencilerin “amatörce bir yaflam için profesyonelce” savaflacak, her ad›m bizi sizlere, yar›n›n güzel günlerine yaklaflt›racak. Senin biricik tutkun olan devrim ve sosyalizm kazanacak! F. Çi¤dem
249
U¤runa tereddütsüz ölünecek bir davaya adanm›fl iki devrimci yaflam
‹ki büyük önder, Ümit ve Habip yoldafl... U¤runa tereddütsüz ölünecek bir dava için adanm›fl iki yaflam... Öyle ki, bize sadece yaflamlar›yla de¤il, ölümleriyle de yol göstermeye devam ediyorlar. Baflta biz partililer olmak üzere tüm devrimcilerin bu iki komünist önderden, onlar›n yaflamlar›ndan süzülmüfl deneyimlerden ö¤renmesi gereken çok fley var. Katledilifllerinin y›ldönümünde, yoldafllar›m›z›n an›s› önünde sayg›yla e¤iliyoruz. Bugün partililerin önünde duran en önemli görev, baflta iflçi ve emekçiler olmak üzere tüm devrimci ve ilericilere yoldafllar› anlatabilmek, onlar› devrim mücadelesinde “ölümsüz” k›labilmektir. Bunu baflarman›n yolu, yoldafllar›m›z› ölüm y›ldönümlerinde anmaktan 250
ziyade, onlar›n flahs›nda somutlanm›fl partili kimli¤i kavrayabilmekten, kendi kimli¤imizde cisimlefltirebilmekten geçiyor. Bu iki önder yoldafl›m›z neyi baflarm›fllard›r? Devrimci ve komünistlerin siyasal süreçlerinde yaflayabilecekleri zorlu ve çetin s›navlardan baflar›yla geçmeleri midir onlar› birer komünist önder yapan? Elbette öyle, ama bu yaln›zca bir sonuçtur. Zira onlar as›l olarak partili düzeyi yakalad›klar›, bu do¤rultuda süreklilik arzeden bir geliflme gösterebildikleri için komünist önder niteli¤ini kazand›lar. Yeni bir gelenek, yeni bir kültür oluflturmak iddias›yla ortaya ç›kan bir siyasal hareketin yaflad›¤› her türlü geliflim ve dönüflüm sürecine efllik ettiler ve ona müdahale ettiler. Neydi bu dönüflüm sürecinin özellikleri? Küçükburjuva ideolojik, politik ve örgütsel bir gelenekten kopmak, ama ayn› zamanda onun devrimci yanlar›n› yeni bir temelde, s›n›f devrimcili¤i temelinde varedebilmekti. Bu süreç sanc›s›z ve kendili¤inden yaflanamazd› ve yaflanamad›¤›n› nicelerinin parti ve devrim davas›ndan kopmas› gösterdi. Zira siyasal temsilcili¤ine soyundu¤umuz iflçi s›n›f›n›n durgun ve nispeten geri bir düzeyde olmas›, bu s›n›f›n devrimcili¤ini, kültürünü ve geleneklerini oluflturma noktas›nda sizin daha yo¤un bir iradi müdahale çabas› sergilemenizi gerektiriyor. Önderlik misyonu da kendisini burada ortaya koyuyor. Partinin s›n›f kitlelerini kendi düzeyine yükseltme, partili kadrolar›n parti faaliyetini ve çal›flmalar›n› bu hedef do¤rultusunda örgütleme noktas›nda çok yo¤un bir iradi müdahale çabas› gerekiyor. ‹flte iki yoldafl›n en önemli üstünlük alanlar›ndan biri budur. Hareketimizin saflar›na kat›ld›klar› andan itibaren, onun yaflad›¤› geliflme sürecine paralel olarak kendi 251
U¤runa tereddütsüz ölünecek bir davaya adanm›fl iki devrimci yaflam
‹ki büyük önder, Ümit ve Habip yoldafl... U¤runa tereddütsüz ölünecek bir dava için adanm›fl iki yaflam... Öyle ki, bize sadece yaflamlar›yla de¤il, ölümleriyle de yol göstermeye devam ediyorlar. Baflta biz partililer olmak üzere tüm devrimcilerin bu iki komünist önderden, onlar›n yaflamlar›ndan süzülmüfl deneyimlerden ö¤renmesi gereken çok fley var. Katledilifllerinin y›ldönümünde, yoldafllar›m›z›n an›s› önünde sayg›yla e¤iliyoruz. Bugün partililerin önünde duran en önemli görev, baflta iflçi ve emekçiler olmak üzere tüm devrimci ve ilericilere yoldafllar› anlatabilmek, onlar› devrim mücadelesinde “ölümsüz” k›labilmektir. Bunu baflarman›n yolu, yoldafllar›m›z› ölüm y›ldönümlerinde anmaktan 250
ziyade, onlar›n flahs›nda somutlanm›fl partili kimli¤i kavrayabilmekten, kendi kimli¤imizde cisimlefltirebilmekten geçiyor. Bu iki önder yoldafl›m›z neyi baflarm›fllard›r? Devrimci ve komünistlerin siyasal süreçlerinde yaflayabilecekleri zorlu ve çetin s›navlardan baflar›yla geçmeleri midir onlar› birer komünist önder yapan? Elbette öyle, ama bu yaln›zca bir sonuçtur. Zira onlar as›l olarak partili düzeyi yakalad›klar›, bu do¤rultuda süreklilik arzeden bir geliflme gösterebildikleri için komünist önder niteli¤ini kazand›lar. Yeni bir gelenek, yeni bir kültür oluflturmak iddias›yla ortaya ç›kan bir siyasal hareketin yaflad›¤› her türlü geliflim ve dönüflüm sürecine efllik ettiler ve ona müdahale ettiler. Neydi bu dönüflüm sürecinin özellikleri? Küçükburjuva ideolojik, politik ve örgütsel bir gelenekten kopmak, ama ayn› zamanda onun devrimci yanlar›n› yeni bir temelde, s›n›f devrimcili¤i temelinde varedebilmekti. Bu süreç sanc›s›z ve kendili¤inden yaflanamazd› ve yaflanamad›¤›n› nicelerinin parti ve devrim davas›ndan kopmas› gösterdi. Zira siyasal temsilcili¤ine soyundu¤umuz iflçi s›n›f›n›n durgun ve nispeten geri bir düzeyde olmas›, bu s›n›f›n devrimcili¤ini, kültürünü ve geleneklerini oluflturma noktas›nda sizin daha yo¤un bir iradi müdahale çabas› sergilemenizi gerektiriyor. Önderlik misyonu da kendisini burada ortaya koyuyor. Partinin s›n›f kitlelerini kendi düzeyine yükseltme, partili kadrolar›n parti faaliyetini ve çal›flmalar›n› bu hedef do¤rultusunda örgütleme noktas›nda çok yo¤un bir iradi müdahale çabas› gerekiyor. ‹flte iki yoldafl›n en önemli üstünlük alanlar›ndan biri budur. Hareketimizin saflar›na kat›ld›klar› andan itibaren, onun yaflad›¤› geliflme sürecine paralel olarak kendi 251
siyasal süreçlerini elefltirel bir gözle irdeleyebilmeleri, partinin ihtiyaçlar› çerçevesinde bir dönüflüme tabi tutabilmeleridir. Örne¤in, yeni bir gelenek yaratma iddias›yla ç›kt›¤›m›z ilk andan itibaren kadro politikam›z “düflünen ve savaflan militanlar” olmufltur. Ve partili dönemde de bu politika parti tüzü¤ümüzün parti üyesinin haklar› ve görevleri çerçevesinde belirtilmifltir. Örne¤in, Habip yoldafl›n yaz› yazmak konusunda gösterdi¤i muazzam çaba ve ald›¤› mesafe, tüm partililere örnek olacak bir tutumdur. Zira Habip yoldafl “ilkokul” mezunudur. Ancak Habip yoldafl hep hareketin ihtiyaçlar› ve kendi görev ve sorumluluklar› üzerinden yaklafl›yor sürece ve mahkemelerde nas›l savunma yap›l›rm›fl, düzen nas›l yarg›lan›rm›fl, tüm bunlar› ondan ö¤reniyoruz. Yine ayn› yoldafl›n NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesi üzerine yazd›¤› yaz›, cezaevindeki astsubay taraf›ndan ilgiyle okunup tart›fl›labiliniyor. ‹flte Habip yoldafl›n ö¤rettiklerinden biri; davaya duyulan inanç ve partiye karfl› duyulan sorumlulukla görevlere yüklenmek ve zay›f yanlar›m›z›n üzerine gitmek. Ayn› olgu Ümit yoldafl için de geçerli. Onun düflünsel üstünlü¤ünü ortaya koyan (bu muhakkak ki sürekli bir kafa eme¤i ve yo¤unlaflman›n ürünü) birçok yaz›s› yay›nlanm›flt›r. Yay›nlara katk› iflin bir boyutudur yaln›zca. “Düflünen ve savaflan militanlar” tan›m›, örgütsel ve siyasal cepheden birçok konuyu kapsamaktad›r. Ne demektir “düflünen ve savaflan militan”? Nesnel olarak süregiden s›n›f savafl›m›nda bir taraf olabilmek ve bu savafla bilinç unsuru katabilmektir. Bunun somutland›¤› alan partidir ve partiyi oluflturan militanlar da bu savafl›, bilince dayanan gönüllülük temeli üzerinde yürütürler. ‹flte bu gönüllülük temelinde yükselen bilinçli eylem partili kadrolar›n can damar› ve 252
nabz›d›r. Bilinçlilik, kuflan›lan ideolojinin hayat›n zengin deneyimlerinden süzülen gerçekliklerle do¤rulanmas› veya bofla düfltü¤ü noktada nedenlerin anlafl›lmas› ile sürekli bir geliflim göstermesidir. Bu yüzden de bir komünist kadro yaflam›n›n her an›nda eylemini (bir bütün olarak parti faaliyetini, s›n›f mücadelelerini, bireysel eylemini) sorgulayarak, düflünerek ona yön vermeye ve bilinçli bir müdahalede bulunmaya çal›flmak durumundad›r. Ümit yoldafl›n siyasal sürecine bakt›¤›n›zda, yoldafl›n hareketin saflar›na kat›ld›¤› ilk andan itibaren çal›flman›n sorunlar›na, ihtiyaçlar›na ve görevlere kafa yordu¤unu, sorgulad›¤›n› ve üretimde bulundu¤unu görürsünüz. Örne¤in yoldafl legal yay›nlar›n ç›k›fl noktas›nda bir dönem erken davran›ld›¤›n› düflünüyor ve hareketi uyar›yor. Ayn› fley Habip yoldafl için de geçerli; o da birçok sorunda partiyi uyarmay› bir görev olarak biliyor ve parti faaliyetlerinin sorunlar›na iliflkin olarak yol gösterici perspektifler sunuyor. Çünkü her ikisi de partinin düflünen militanlar›yd›lar. Ancak ayn› zamanda partinin savaflan militanlar› da oldular. Savaflan militan kimli¤i sadece düflmanla gö¤üs gö¤üse çarp›fl›lan mevzi savafl›yla an›lamaz, ki bu noktada bile yoldafllar›n bize b›rakt›¤› gelenek yoldafllar›n bu kimli¤i en ileri düzeyde nas›l temsil ettiklerinin somut göstergesidir. Ümit ve Habip yoldafllar› her defas›nda düflmana kendi ininde diz çöktürmüfllerdir. Ölüm oruçlar› ve zindan direnifllerinde Habip yoldafl›n örnek pratik tutumu herkes taraf›ndan bilinmektedir. Partiye karfl› ifllenen suçlarda her iki yoldafl›n da tereddütsüz tak›nd›klar› tav›r ve en son Ulucanlar katliam›nda ölümü tereddütsüzce karfl›lamalar›, savaflç› kimli¤in pratikte karfl›l›¤›d›r. 253
siyasal süreçlerini elefltirel bir gözle irdeleyebilmeleri, partinin ihtiyaçlar› çerçevesinde bir dönüflüme tabi tutabilmeleridir. Örne¤in, yeni bir gelenek yaratma iddias›yla ç›kt›¤›m›z ilk andan itibaren kadro politikam›z “düflünen ve savaflan militanlar” olmufltur. Ve partili dönemde de bu politika parti tüzü¤ümüzün parti üyesinin haklar› ve görevleri çerçevesinde belirtilmifltir. Örne¤in, Habip yoldafl›n yaz› yazmak konusunda gösterdi¤i muazzam çaba ve ald›¤› mesafe, tüm partililere örnek olacak bir tutumdur. Zira Habip yoldafl “ilkokul” mezunudur. Ancak Habip yoldafl hep hareketin ihtiyaçlar› ve kendi görev ve sorumluluklar› üzerinden yaklafl›yor sürece ve mahkemelerde nas›l savunma yap›l›rm›fl, düzen nas›l yarg›lan›rm›fl, tüm bunlar› ondan ö¤reniyoruz. Yine ayn› yoldafl›n NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesi üzerine yazd›¤› yaz›, cezaevindeki astsubay taraf›ndan ilgiyle okunup tart›fl›labiliniyor. ‹flte Habip yoldafl›n ö¤rettiklerinden biri; davaya duyulan inanç ve partiye karfl› duyulan sorumlulukla görevlere yüklenmek ve zay›f yanlar›m›z›n üzerine gitmek. Ayn› olgu Ümit yoldafl için de geçerli. Onun düflünsel üstünlü¤ünü ortaya koyan (bu muhakkak ki sürekli bir kafa eme¤i ve yo¤unlaflman›n ürünü) birçok yaz›s› yay›nlanm›flt›r. Yay›nlara katk› iflin bir boyutudur yaln›zca. “Düflünen ve savaflan militanlar” tan›m›, örgütsel ve siyasal cepheden birçok konuyu kapsamaktad›r. Ne demektir “düflünen ve savaflan militan”? Nesnel olarak süregiden s›n›f savafl›m›nda bir taraf olabilmek ve bu savafla bilinç unsuru katabilmektir. Bunun somutland›¤› alan partidir ve partiyi oluflturan militanlar da bu savafl›, bilince dayanan gönüllülük temeli üzerinde yürütürler. ‹flte bu gönüllülük temelinde yükselen bilinçli eylem partili kadrolar›n can damar› ve 252
nabz›d›r. Bilinçlilik, kuflan›lan ideolojinin hayat›n zengin deneyimlerinden süzülen gerçekliklerle do¤rulanmas› veya bofla düfltü¤ü noktada nedenlerin anlafl›lmas› ile sürekli bir geliflim göstermesidir. Bu yüzden de bir komünist kadro yaflam›n›n her an›nda eylemini (bir bütün olarak parti faaliyetini, s›n›f mücadelelerini, bireysel eylemini) sorgulayarak, düflünerek ona yön vermeye ve bilinçli bir müdahalede bulunmaya çal›flmak durumundad›r. Ümit yoldafl›n siyasal sürecine bakt›¤›n›zda, yoldafl›n hareketin saflar›na kat›ld›¤› ilk andan itibaren çal›flman›n sorunlar›na, ihtiyaçlar›na ve görevlere kafa yordu¤unu, sorgulad›¤›n› ve üretimde bulundu¤unu görürsünüz. Örne¤in yoldafl legal yay›nlar›n ç›k›fl noktas›nda bir dönem erken davran›ld›¤›n› düflünüyor ve hareketi uyar›yor. Ayn› fley Habip yoldafl için de geçerli; o da birçok sorunda partiyi uyarmay› bir görev olarak biliyor ve parti faaliyetlerinin sorunlar›na iliflkin olarak yol gösterici perspektifler sunuyor. Çünkü her ikisi de partinin düflünen militanlar›yd›lar. Ancak ayn› zamanda partinin savaflan militanlar› da oldular. Savaflan militan kimli¤i sadece düflmanla gö¤üs gö¤üse çarp›fl›lan mevzi savafl›yla an›lamaz, ki bu noktada bile yoldafllar›n bize b›rakt›¤› gelenek yoldafllar›n bu kimli¤i en ileri düzeyde nas›l temsil ettiklerinin somut göstergesidir. Ümit ve Habip yoldafllar› her defas›nda düflmana kendi ininde diz çöktürmüfllerdir. Ölüm oruçlar› ve zindan direnifllerinde Habip yoldafl›n örnek pratik tutumu herkes taraf›ndan bilinmektedir. Partiye karfl› ifllenen suçlarda her iki yoldafl›n da tereddütsüz tak›nd›klar› tav›r ve en son Ulucanlar katliam›nda ölümü tereddütsüzce karfl›lamalar›, savaflç› kimli¤in pratikte karfl›l›¤›d›r. 253
Ancak savafl öncelikli olarak bir devrimcinin kafas›ndad›r. Yaflam›n her alan›nda ve an›nda savafl devam etmektedir. Bu savafl bazen devrimcinin kendi iç düflman›na karfl› verdi¤i savaflt›r, bazen parti çal›flmas›n› ve faaliyetlerini örgütlemek ve önderlik etmek noktas›nda ortaya koydu¤u çabad›r, bazen de düflmanla aç›ktan difle difl yürüttü¤ü bir mücadeledir. Ümit ve Habip yoldafl savafl›n tüm cephelerinden baflar›yla ç›kt›klar› için, savaflan militan kimli¤ini kazand›lar. Peki bu yoldafllar baflar›lar›n› neye borçlular? Yaflad›klar› her türlü s›navdan nas›l baflar›yla ç›k›p devrimi ve gelece¤i temsil edebildiler? Örne¤in Habip yoldafl, hareketin saflar›na kat›ld›¤› süreçte cezaevine düflmüflken, tasfiyecilere karfl› net ve cepheden bir tutum alma gücünü nereden bulabilmekteydi? Ya da her tutsak düfltü¤ünde, özgürlük tutkusuyla (ki onun için özgürlü¤ün tan›m›, parti faaliyetlerini yürütmek ve devrimi örgütlemekti) nas›l da bitmez tükenmez bir çaba ve ›srar gösterebiliyordu? Ya da Ümit yoldafl çevresindeki insanlar› s›rf kendi kiflili¤i üzerinden devrime yöneltebilme gücünü nereden buluyordu? Her iki yoldafl›n da ortak özellikleri, davalar›na duyduklar› sars›lmaz inanç ve partilerine karfl› duyduklar› sonsuz güvendir. ‹flte bir devrimci için yaflamsal önemde bu iki temel etkendir onlar› partinin düflünen ve savaflan önderleri yapan. Onlar›n b›rakt›klar› bu birikim üzerinden ve onu ileriye tafl›mak hedefiyle partimiz, yeni Habipler’i ve Ümitler’i ç›karacakt›r. Mücadeleleri yolumuzu ayd›nlat›yor. Z. Burhan
254
Onlar yenilmez bir davan›n temsilcileriydiler
Ulucanlar zindan›nda katledilen Habip Gül, Ümit Alt›ntafl yoldafllar ve devrimci siper yoldafllar› Türkiye devrim tarihinde ölümsüzlefltiler. Onlar› asla unutmayaca¤›z. ‹flçi ve emekçiler bu katliam›n hesab›n› sermaye devletinden er geç soracaklar. Habip yoldafl ile tan›flmam›z bir bayan yoldafl arac›l›¤›yla oldu. Komünistlerle henüz yeni tan›flm›flt›m. Onlar›n hayata bak›fl›, hep ezilenlerle birlikte ezilenlerin kurtuluflu için mücadele etmeleri, bu mücadelenin nas›l yürütülece¤ini ve zafere götürülece¤ini bilmeleri bir iflçi olarak beni de etkiliyordu. Habip yoldafl›n s›cakl›¤› ve sevecenli¤i nedeniyle onunla kaynaflmam daha çabuk oldu. Tan›flt›¤›m›z dönemde bir tekstil fabrikas›nda çal›fl›yordum. Ayn› 255
siyasal süreçlerini elefltirel bir gözle irdeleyebilmeleri, partinin ihtiyaçlar› çerçevesinde bir dönüflüme tabi tutabilmeleridir. Örne¤in, yeni bir gelenek yaratma iddias›yla ç›kt›¤›m›z ilk andan itibaren kadro politikam›z “düflünen ve savaflan militanlar” olmufltur. Ve partili dönemde de bu politika parti tüzü¤ümüzün parti üyesinin haklar› ve görevleri çerçevesinde belirtilmifltir. Örne¤in, Habip yoldafl›n yaz› yazmak konusunda gösterdi¤i muazzam çaba ve ald›¤› mesafe, tüm partililere örnek olacak bir tutumdur. Zira Habip yoldafl “ilkokul” mezunudur. Ancak Habip yoldafl hep hareketin ihtiyaçlar› ve kendi görev ve sorumluluklar› üzerinden yaklafl›yor sürece ve mahkemelerde nas›l savunma yap›l›rm›fl, düzen nas›l yarg›lan›rm›fl, tüm bunlar› ondan ö¤reniyoruz. Yine ayn› yoldafl›n NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesi üzerine yazd›¤› yaz›, cezaevindeki astsubay taraf›ndan ilgiyle okunup tart›fl›labiliniyor. ‹flte Habip yoldafl›n ö¤rettiklerinden biri; davaya duyulan inanç ve partiye karfl› duyulan sorumlulukla görevlere yüklenmek ve zay›f yanlar›m›z›n üzerine gitmek. Ayn› olgu Ümit yoldafl için de geçerli. Onun düflünsel üstünlü¤ünü ortaya koyan (bu muhakkak ki sürekli bir kafa eme¤i ve yo¤unlaflman›n ürünü) birçok yaz›s› yay›nlanm›flt›r. Yay›nlara katk› iflin bir boyutudur yaln›zca. “Düflünen ve savaflan militanlar” tan›m›, örgütsel ve siyasal cepheden birçok konuyu kapsamaktad›r. Ne demektir “düflünen ve savaflan militan”? Nesnel olarak süregiden s›n›f savafl›m›nda bir taraf olabilmek ve bu savafla bilinç unsuru katabilmektir. Bunun somutland›¤› alan partidir ve partiyi oluflturan militanlar da bu savafl›, bilince dayanan gönüllülük temeli üzerinde yürütürler. ‹flte bu gönüllülük temelinde yükselen bilinçli eylem partili kadrolar›n can damar› ve 252
nabz›d›r. Bilinçlilik, kuflan›lan ideolojinin hayat›n zengin deneyimlerinden süzülen gerçekliklerle do¤rulanmas› veya bofla düfltü¤ü noktada nedenlerin anlafl›lmas› ile sürekli bir geliflim göstermesidir. Bu yüzden de bir komünist kadro yaflam›n›n her an›nda eylemini (bir bütün olarak parti faaliyetini, s›n›f mücadelelerini, bireysel eylemini) sorgulayarak, düflünerek ona yön vermeye ve bilinçli bir müdahalede bulunmaya çal›flmak durumundad›r. Ümit yoldafl›n siyasal sürecine bakt›¤›n›zda, yoldafl›n hareketin saflar›na kat›ld›¤› ilk andan itibaren çal›flman›n sorunlar›na, ihtiyaçlar›na ve görevlere kafa yordu¤unu, sorgulad›¤›n› ve üretimde bulundu¤unu görürsünüz. Örne¤in yoldafl legal yay›nlar›n ç›k›fl noktas›nda bir dönem erken davran›ld›¤›n› düflünüyor ve hareketi uyar›yor. Ayn› fley Habip yoldafl için de geçerli; o da birçok sorunda partiyi uyarmay› bir görev olarak biliyor ve parti faaliyetlerinin sorunlar›na iliflkin olarak yol gösterici perspektifler sunuyor. Çünkü her ikisi de partinin düflünen militanlar›yd›lar. Ancak ayn› zamanda partinin savaflan militanlar› da oldular. Savaflan militan kimli¤i sadece düflmanla gö¤üs gö¤üse çarp›fl›lan mevzi savafl›yla an›lamaz, ki bu noktada bile yoldafllar›n bize b›rakt›¤› gelenek yoldafllar›n bu kimli¤i en ileri düzeyde nas›l temsil ettiklerinin somut göstergesidir. Ümit ve Habip yoldafllar› her defas›nda düflmana kendi ininde diz çöktürmüfllerdir. Ölüm oruçlar› ve zindan direnifllerinde Habip yoldafl›n örnek pratik tutumu herkes taraf›ndan bilinmektedir. Partiye karfl› ifllenen suçlarda her iki yoldafl›n da tereddütsüz tak›nd›klar› tav›r ve en son Ulucanlar katliam›nda ölümü tereddütsüzce karfl›lamalar›, savaflç› kimli¤in pratikte karfl›l›¤›d›r. 253
fabrikadan bir iflçi arkadafl›ma da Habip yoldafl› tan›flt›rm›flt›m. Daha sonra fiubeler Platformu toplant›lar›na düzenli gitmeye çal›fl›yordum. Aileme, akflam mesaiye kal›yorum, diyerek platform toplant›lar›na kat›l›yordum. Burada müdahalede etkin olamamam beni rahats›z ediyor, bunu Habip yoldaflla da tart›fl›yordum. O, önemi yok, zamanla al›fl›rs›n diyor, beni cesaretlendiriyordu. Habip yoldafl ise sendikac›larla yapt›¤› sohbetlerde, karfl›l›kl› tart›flmalarda bazen do¤rudan bazen de alayc› yaklafl›mlarla tavr›n› çok tok ve kuvvetli bir flekilde ortaya koyuyordu. Bu toplant›larda tart›fl›lan sorunlar› iflyerimde iflçilerle tart›fl›yordum. Bir gün bizi tan›flt›ran yoldaflla birlikte bizim eve geldiler ve fazla oturmayacaklar›n› söylediler. Annemle tan›flt›lar. Annem genelde eve gelen komünist dostlar›ma tepki gösterirdi. Ancak Habip yoldafl›n annemle içtenlikle ilgilenmesi ve sohbet etmesi annemin hofluna gitmiflti. Baflkalar›na so¤uk davranan annem bu kez, “k›z›m arkadafllar›na yemek haz›rlasana, onlar› aç m› göndereceksin” dedi. Tok olduklar› halde annemi k›rmamak için yemek yediler. Daha sonra annem rahat konuflabilmemiz için odada bizi yaln›z b›rakma nezaketini bile gösterdi. Maafl›m› ald›¤›mda Habip yoldafla ba¤›fl ve gazete paras› veriyordum. Yoldafl bana, “keflke bütün iflçiler senin gibi olsalar” diyordu. Ben de, onlar da zamanla önemini anlay›p vermeye bafllayacaklar, diyordum. ‹stanbul fiubeler Platformu toplant›lar› ve ‹flçi Kurultay› geride kalm›flt›, 1 May›s yaklafl›yordu. Bir süre sonra yoldafl beni aramamaya bafllad›. Merak ediyor, tutsak düflmüfl olmalar›ndan kayg›lan›yordum. Bir süre sonra gazetede haberleri ç›kt›. Bir gece bask›n›nda sekiz 256
komünisti tutuklam›fllard›. Büyük bir üzüntü duymakla birlikte, Habip yoldaflla birlikte düflmana karfl› omuz omuza mücadele edece¤imizi düflünüyordum. O mücadelesini zindanda sürdürdü, ben d›flarda... Birlikte çal›flt›¤›m›z yoldafl›n Habip yoldafl oldu¤unu Ulucanlar katliam›ndan sonra bir baflka yoldafltan ö¤rendim. Habip yoldafl› hep gözlüklü gördü¤üm için ilk anda tan›yamam›flt›m. Ama yaflan›lanlar beynimde tüm tazeli¤ini koruyor. Davam›z›n sars›lmaz ve kararl› yi¤it önderleri! Sizlerin ölümü düflmana karfl› h›nc›m›z› bir kat daha biledi. Bizler de sizin gibi iflçi s›n›f›n›n parti bayra¤› alt›nda savaflarak ölece¤iz. Güçlü, sars›lmaz, yenilmez bir davan›n temsilcileriyiz. Sizlere lay›k olaca¤›z. Düflmandan yapt›klar›n›n hesab›n› er geç soraca¤›z. Komünist bir tekstil iflçisi
257
fabrikadan bir iflçi arkadafl›ma da Habip yoldafl› tan›flt›rm›flt›m. Daha sonra fiubeler Platformu toplant›lar›na düzenli gitmeye çal›fl›yordum. Aileme, akflam mesaiye kal›yorum, diyerek platform toplant›lar›na kat›l›yordum. Burada müdahalede etkin olamamam beni rahats›z ediyor, bunu Habip yoldaflla da tart›fl›yordum. O, önemi yok, zamanla al›fl›rs›n diyor, beni cesaretlendiriyordu. Habip yoldafl ise sendikac›larla yapt›¤› sohbetlerde, karfl›l›kl› tart›flmalarda bazen do¤rudan bazen de alayc› yaklafl›mlarla tavr›n› çok tok ve kuvvetli bir flekilde ortaya koyuyordu. Bu toplant›larda tart›fl›lan sorunlar› iflyerimde iflçilerle tart›fl›yordum. Bir gün bizi tan›flt›ran yoldaflla birlikte bizim eve geldiler ve fazla oturmayacaklar›n› söylediler. Annemle tan›flt›lar. Annem genelde eve gelen komünist dostlar›ma tepki gösterirdi. Ancak Habip yoldafl›n annemle içtenlikle ilgilenmesi ve sohbet etmesi annemin hofluna gitmiflti. Baflkalar›na so¤uk davranan annem bu kez, “k›z›m arkadafllar›na yemek haz›rlasana, onlar› aç m› göndereceksin” dedi. Tok olduklar› halde annemi k›rmamak için yemek yediler. Daha sonra annem rahat konuflabilmemiz için odada bizi yaln›z b›rakma nezaketini bile gösterdi. Maafl›m› ald›¤›mda Habip yoldafla ba¤›fl ve gazete paras› veriyordum. Yoldafl bana, “keflke bütün iflçiler senin gibi olsalar” diyordu. Ben de, onlar da zamanla önemini anlay›p vermeye bafllayacaklar, diyordum. ‹stanbul fiubeler Platformu toplant›lar› ve ‹flçi Kurultay› geride kalm›flt›, 1 May›s yaklafl›yordu. Bir süre sonra yoldafl beni aramamaya bafllad›. Merak ediyor, tutsak düflmüfl olmalar›ndan kayg›lan›yordum. Bir süre sonra gazetede haberleri ç›kt›. Bir gece bask›n›nda sekiz 256
komünisti tutuklam›fllard›. Büyük bir üzüntü duymakla birlikte, Habip yoldaflla birlikte düflmana karfl› omuz omuza mücadele edece¤imizi düflünüyordum. O mücadelesini zindanda sürdürdü, ben d›flarda... Birlikte çal›flt›¤›m›z yoldafl›n Habip yoldafl oldu¤unu Ulucanlar katliam›ndan sonra bir baflka yoldafltan ö¤rendim. Habip yoldafl› hep gözlüklü gördü¤üm için ilk anda tan›yamam›flt›m. Ama yaflan›lanlar beynimde tüm tazeli¤ini koruyor. Davam›z›n sars›lmaz ve kararl› yi¤it önderleri! Sizlerin ölümü düflmana karfl› h›nc›m›z› bir kat daha biledi. Bizler de sizin gibi iflçi s›n›f›n›n parti bayra¤› alt›nda savaflarak ölece¤iz. Güçlü, sars›lmaz, yenilmez bir davan›n temsilcileriyiz. Sizlere lay›k olaca¤›z. Düflmandan yapt›klar›n›n hesab›n› er geç soraca¤›z. Komünist bir tekstil iflçisi
257
Onlar devrim davas›nda ölümsüzlefltiler
Ulucanlar katliam›n›n birinci y›ldönümünde Ümit Alt›ntafl ve Habip Gül yoldafllar›n an›lar› önünde sayg›yla e¤iliyorum. Yoldafllar›m›z›n devrimci militan kimlikleri, birikim ve deneyimleri mücadelemizde bize hep yol gösterecek. Düflünen ve savaflan iki komünist önder, iki can yoldafl›m›zd› onlar. Ümit ve Habip yoldafl partinin iflçileriydiler. ‹¤neyle kuyu kazmak gibi bir sab›rla partiyi var etme ve en iyisini yapma çabas›ndan geri durmad›lar. Parti ve iflçi s›n›f› için savaflt›lar, düflünce ürettiler, partiyi her zaman bir ad›m ileri tafl›mak, s›n›fla ba¤lar›n› güçlendirmek için çal›flt›lar. Düflmana ve devrim kaçk›nlar›na asla taviz vermediler. Habip yoldafl zindanda hep en öndeydi ve partiyi en 258
iyi flekilde temsil etti. Habip yoldafl›n düzene karfl› daha çocukluk y›llar›ndan bafllayan öfkesi onu genç bir iflçi iken örgütlü mücadeleyle buluflturdu. Devrimciliklerini tüketen, kurdu¤u düzenle baflbafla kalmay› tercih eden devrim kaçk›nlar›na karfl› mücadele bayra¤›n› elinden hiç b›rakmad›. Y›llard›r görmedi¤i çocuklar›n›n özlemi hiçbir zaman geri dönmesine vesile olmad›. Habip yoldafl› k›sa bir süre de olsa tan›d›m. Siyasal yaflam›m›n ilk evreleriydi. Tekstil fabrikas›nda çal›fl›yordum. Habip yoldafl, birlikte oldu¤umuz bu k›sa süre içinde, fabrika içindeki iliflkilere, çal›flmaya ve bana güven verdi. Bu sayede fabrikayla ilgili ilk bildirimi kaleme alm›fl ve bir iflçi arkadaflla k›sa sürede bir fabrika rapor anahtar› haz›rlam›flt›m. Bu rapor ilk örneklerden birisi oldu¤u için olumlu karfl›lanm›flt›. Henüz gözünü yeni açan bir iflçiyle, elinden tutulursa neler yapabilece¤ini Habip yoldafltan ö¤rendim. Evet, o karfl›s›ndakinin gözünde bir k›v›lc›m gördü mü, onu atefle çevirmesini biliyordu. Onun ard›ndan yay›nlanan yaz›larda tan›k oldu¤umuz gibi, o salt iflçileri de¤il, cezaevlerinde sahipsiz b›rak›lm›fl birçok devrimcinin de ateflini körükledi, aya¤a kald›rd›. Bugün di¤er devrimci çevrelerin her iki yoldafl›m›zdan övgüyle sözetmeleri bofluna de¤il. Bu onlar›n davalar› u¤runa harcad›klar› eme¤in, “sars›lmaz dava adamlar›” olmalar›n›n bir sonucu. Yetenek ve kapasitelerini parti ve devrim davas› için en ileri düzeyde kulland›lar. Son derece elveriflsiz bir dönemde biri fabrikadan, di¤eri üniversite gençli¤inden yetiflen iki filizdi onlar. Ümit ve Habip yoldafllar örgütte tasfiyecili¤in boy verdi¤i bir dönemde, bulunduklar› alanda örgütü tahrip etme çabalar›na karfl› örgütün birikimini ve eme¤ini 259
Onlar devrim davas›nda ölümsüzlefltiler
Ulucanlar katliam›n›n birinci y›ldönümünde Ümit Alt›ntafl ve Habip Gül yoldafllar›n an›lar› önünde sayg›yla e¤iliyorum. Yoldafllar›m›z›n devrimci militan kimlikleri, birikim ve deneyimleri mücadelemizde bize hep yol gösterecek. Düflünen ve savaflan iki komünist önder, iki can yoldafl›m›zd› onlar. Ümit ve Habip yoldafl partinin iflçileriydiler. ‹¤neyle kuyu kazmak gibi bir sab›rla partiyi var etme ve en iyisini yapma çabas›ndan geri durmad›lar. Parti ve iflçi s›n›f› için savaflt›lar, düflünce ürettiler, partiyi her zaman bir ad›m ileri tafl›mak, s›n›fla ba¤lar›n› güçlendirmek için çal›flt›lar. Düflmana ve devrim kaçk›nlar›na asla taviz vermediler. Habip yoldafl zindanda hep en öndeydi ve partiyi en 258
iyi flekilde temsil etti. Habip yoldafl›n düzene karfl› daha çocukluk y›llar›ndan bafllayan öfkesi onu genç bir iflçi iken örgütlü mücadeleyle buluflturdu. Devrimciliklerini tüketen, kurdu¤u düzenle baflbafla kalmay› tercih eden devrim kaçk›nlar›na karfl› mücadele bayra¤›n› elinden hiç b›rakmad›. Y›llard›r görmedi¤i çocuklar›n›n özlemi hiçbir zaman geri dönmesine vesile olmad›. Habip yoldafl› k›sa bir süre de olsa tan›d›m. Siyasal yaflam›m›n ilk evreleriydi. Tekstil fabrikas›nda çal›fl›yordum. Habip yoldafl, birlikte oldu¤umuz bu k›sa süre içinde, fabrika içindeki iliflkilere, çal›flmaya ve bana güven verdi. Bu sayede fabrikayla ilgili ilk bildirimi kaleme alm›fl ve bir iflçi arkadaflla k›sa sürede bir fabrika rapor anahtar› haz›rlam›flt›m. Bu rapor ilk örneklerden birisi oldu¤u için olumlu karfl›lanm›flt›. Henüz gözünü yeni açan bir iflçiyle, elinden tutulursa neler yapabilece¤ini Habip yoldafltan ö¤rendim. Evet, o karfl›s›ndakinin gözünde bir k›v›lc›m gördü mü, onu atefle çevirmesini biliyordu. Onun ard›ndan yay›nlanan yaz›larda tan›k oldu¤umuz gibi, o salt iflçileri de¤il, cezaevlerinde sahipsiz b›rak›lm›fl birçok devrimcinin de ateflini körükledi, aya¤a kald›rd›. Bugün di¤er devrimci çevrelerin her iki yoldafl›m›zdan övgüyle sözetmeleri bofluna de¤il. Bu onlar›n davalar› u¤runa harcad›klar› eme¤in, “sars›lmaz dava adamlar›” olmalar›n›n bir sonucu. Yetenek ve kapasitelerini parti ve devrim davas› için en ileri düzeyde kulland›lar. Son derece elveriflsiz bir dönemde biri fabrikadan, di¤eri üniversite gençli¤inden yetiflen iki filizdi onlar. Ümit ve Habip yoldafllar örgütte tasfiyecili¤in boy verdi¤i bir dönemde, bulunduklar› alanda örgütü tahrip etme çabalar›na karfl› örgütün birikimini ve eme¤ini 259
savundular. Habip yoldafl cezaevindeyken ve henüz yeni bir devrimciyken tasfiyecili¤e karfl› net bir tutum ald›. Ümit yoldafl ise EGK içinde tavr›n› koydu. Örgüte karfl› gerçeklefltirilen provokasyon karfl›s›nda da her iki yoldafl net bir tutum ald›lar, böyle unsurlara örgüt içinde yaflam hakk› tan›nmamas› gerekti¤ini savundular. Ümit yoldafl mücadelede sars›lmazl›¤›yla genç devrimcilere hep yol gösterecek. O gençli¤in sorunlar›n› s›n›f›n sorunlar›ndan ayr› düflünmedi, hep gençlik alan›nda mücadeleyi örgütlemeye çal›flt›. Günü geldi tart›flmalar› üniversitenin anfisinde yank›land›, günü geldi üniversite barikatlar›nda en önde çarp›flt›. O her zaman en öndeydi. Ulucanlar’da sermaye devletinin katillerine karfl› da en ön saflardayd›. Kendisine biçti¤i 27 y›ll›k ömrünü vuruflarak noktalad›. Devrimci mücadeleye adanm›fl bu k›sa ömründe birikimiyle herkesi flafl›rtt›. Özgün düflünen bir devrimciydi. Ama bu özgünlü¤ü her zaman Marksizm-Leninizm zemininde ve partinin ihtiyaçlar› do¤rultusunda gelifltirdi. Partisini korumak ve güçlendirmek için parti içi demokrasiyi ilkeli biçimde kulland›. Bu tutumu, örnek almam›z gereken yönlerinden biridir. Ümit ve Habip yoldafllar “partimizin özü ve özeti”dir. Onlar partimizin “kartallar›”d›r. A. Engin
260
Bir Habip ölür, bin Habip do¤ar›z!
S›n›f kinimiz ve öfkemiz art›k daha da bilendi. Yoldafllar›m›z›n ve siper yoldafllar›n›n ölümüne yi¤it direnifli iflçi s›n›f›na, bizlere yürünmesi gereken yolu gösteriyor, mücadele yolumuzu ayd›nlat›yor. Düzenle ciddi bir devrimci hesaplaflmaya, ona cepheden savafl açmaya itiyor. Güçlerimizi buna göre seferber edece¤iz. Bulundu¤umuz kenti k›sa zamanda partimiz için bir s›çrama alan› haline getirmek için ne gerekiyorsa yapaca¤›z. Cenaze töreni vesilesiyle bölgemizi daha yak›ndan tan›d›k. Çal›flmada zay›f kalan yönlerimizi bir kez daha gördük. Önümüzdeki süreçte bunlar› h›zla aflaca¤›z. Habip Gül yoldafl›m›z› yak›ndan tan›yanlar, onun 261
savundular. Habip yoldafl cezaevindeyken ve henüz yeni bir devrimciyken tasfiyecili¤e karfl› net bir tutum ald›. Ümit yoldafl ise EGK içinde tavr›n› koydu. Örgüte karfl› gerçeklefltirilen provokasyon karfl›s›nda da her iki yoldafl net bir tutum ald›lar, böyle unsurlara örgüt içinde yaflam hakk› tan›nmamas› gerekti¤ini savundular. Ümit yoldafl mücadelede sars›lmazl›¤›yla genç devrimcilere hep yol gösterecek. O gençli¤in sorunlar›n› s›n›f›n sorunlar›ndan ayr› düflünmedi, hep gençlik alan›nda mücadeleyi örgütlemeye çal›flt›. Günü geldi tart›flmalar› üniversitenin anfisinde yank›land›, günü geldi üniversite barikatlar›nda en önde çarp›flt›. O her zaman en öndeydi. Ulucanlar’da sermaye devletinin katillerine karfl› da en ön saflardayd›. Kendisine biçti¤i 27 y›ll›k ömrünü vuruflarak noktalad›. Devrimci mücadeleye adanm›fl bu k›sa ömründe birikimiyle herkesi flafl›rtt›. Özgün düflünen bir devrimciydi. Ama bu özgünlü¤ü her zaman Marksizm-Leninizm zemininde ve partinin ihtiyaçlar› do¤rultusunda gelifltirdi. Partisini korumak ve güçlendirmek için parti içi demokrasiyi ilkeli biçimde kulland›. Bu tutumu, örnek almam›z gereken yönlerinden biridir. Ümit ve Habip yoldafllar “partimizin özü ve özeti”dir. Onlar partimizin “kartallar›”d›r. A. Engin
260
Bir Habip ölür, bin Habip do¤ar›z!
S›n›f kinimiz ve öfkemiz art›k daha da bilendi. Yoldafllar›m›z›n ve siper yoldafllar›n›n ölümüne yi¤it direnifli iflçi s›n›f›na, bizlere yürünmesi gereken yolu gösteriyor, mücadele yolumuzu ayd›nlat›yor. Düzenle ciddi bir devrimci hesaplaflmaya, ona cepheden savafl açmaya itiyor. Güçlerimizi buna göre seferber edece¤iz. Bulundu¤umuz kenti k›sa zamanda partimiz için bir s›çrama alan› haline getirmek için ne gerekiyorsa yapaca¤›z. Cenaze töreni vesilesiyle bölgemizi daha yak›ndan tan›d›k. Çal›flmada zay›f kalan yönlerimizi bir kez daha gördük. Önümüzdeki süreçte bunlar› h›zla aflaca¤›z. Habip Gül yoldafl›m›z› yak›ndan tan›yanlar, onun 261
tutarl› ve kararl› bir insan oldu¤unu, bofl konuflmay› sevmeyen, do¤ru bildi¤ini yapmakta hiç tereddüt etmeyen bir devrimci oldu¤unu anlat›yorlar. Onu flahsen tan›mayanlar ise, yoldafl›n bulundu¤u dönemdeki fabrika çal›flmas›n›n gücünü biliyorlar. O dönemki çal›flman›n etkisi bugün hala hissedilmektedir. Demir-Çelik iflçi servislerinin geçti¤i yolun silahlarla kesilerek bildiri da¤›t›m› yap›lmas› vb. militan faaliyet hala birçok çevre taraf›ndan hayranl›kla an›lmaktad›r. Habip Gül yoldafl bölgemizdeki bu topluluk içinden ç›km›fl, bu iflçi-emekçi toplulu¤unun öncü devrimci temsilcisi olmufl yi¤it bir insand›r. Bundan dolay›d›r ki, cenazesi bölgede iflçi ve emekçiler taraf›ndan da sahiplenilmifltir. Bu onun nas›l sevildi¤inin ve say›ld›¤›n›n da bir göstergesidir. fiimdi onun k›z›l kan›yla da sulanan bu isyan topraklar›nda yeni Habip’ler boy verecektir. Onun yürüdü¤ü yolda iflçi s›n›f›n›n ba¤r›ndan yeni komünist önderler yetiflecektir. Düflman da bunu böyle bilmelidir! Ege denizi karar›nca, da¤lar uykuya dalar Yine ›ss›z ovalarda isyan atefli yanar K›z›l y›ld›z parlayacak, emekçinin aln›nda Kazma kürek patlayacak faflifltlerin beyninde Varl›¤›m›z feda olsun bu u¤urda savafla Yemin ettik biz emekçiler sosyalizmi kurmaya K›z›l y›ld›z parlayacak emekçinin aln›nda Kazma kürek patlayacak sermayenin beyninde! ‹zmir’den iflçi yoldafllar›
262
Habip: Her zaman bir ad›m önde olmak!
Devrimci demokrat bir hareketin saflar›ndayken çok genç bir yaflta cezaevi ile tan›flt›m. Örgütlü mücadeleye de cezaevine girmeden k›sa bir süre önce bafllam›flt›m. Cezaevine geldikten bir süre sonra Habip’le tan›flt›m. Habipler benden bir ay kadar sonra yakalanm›fllard›. Bir akflam Ulucanlar’›n 5. ko¤uflunun demir kap›s› gürültüyle aç›ld›¤›nda, karfl›m›zda güleç yüzlü üç devrimciyi bulduk. Zaten bekliyorduk, “Ekimciler varm›fl emniyette” diyorlard› önden. ‘96 SAG ve ÖO sürecinin henüz ilk günleriydi. Gelenlerden birisi etrafa öyle kendine güvenle bak›yordu ki, hemen ilgiler ona yo¤unlaflt›. Herhalde yöneticileri budur diye düflündüm. Deniz mavisi gözleri, da¤›n›k saçlar› ve fidan gibi boyuyla ko¤ufla gülerek girdi. Bu Habip’ti. Al›fl›lageldi¤i 263
tutarl› ve kararl› bir insan oldu¤unu, bofl konuflmay› sevmeyen, do¤ru bildi¤ini yapmakta hiç tereddüt etmeyen bir devrimci oldu¤unu anlat›yorlar. Onu flahsen tan›mayanlar ise, yoldafl›n bulundu¤u dönemdeki fabrika çal›flmas›n›n gücünü biliyorlar. O dönemki çal›flman›n etkisi bugün hala hissedilmektedir. Demir-Çelik iflçi servislerinin geçti¤i yolun silahlarla kesilerek bildiri da¤›t›m› yap›lmas› vb. militan faaliyet hala birçok çevre taraf›ndan hayranl›kla an›lmaktad›r. Habip Gül yoldafl bölgemizdeki bu topluluk içinden ç›km›fl, bu iflçi-emekçi toplulu¤unun öncü devrimci temsilcisi olmufl yi¤it bir insand›r. Bundan dolay›d›r ki, cenazesi bölgede iflçi ve emekçiler taraf›ndan da sahiplenilmifltir. Bu onun nas›l sevildi¤inin ve say›ld›¤›n›n da bir göstergesidir. fiimdi onun k›z›l kan›yla da sulanan bu isyan topraklar›nda yeni Habip’ler boy verecektir. Onun yürüdü¤ü yolda iflçi s›n›f›n›n ba¤r›ndan yeni komünist önderler yetiflecektir. Düflman da bunu böyle bilmelidir! Ege denizi karar›nca, da¤lar uykuya dalar Yine ›ss›z ovalarda isyan atefli yanar K›z›l y›ld›z parlayacak, emekçinin aln›nda Kazma kürek patlayacak faflifltlerin beyninde Varl›¤›m›z feda olsun bu u¤urda savafla Yemin ettik biz emekçiler sosyalizmi kurmaya K›z›l y›ld›z parlayacak emekçinin aln›nda Kazma kürek patlayacak sermayenin beyninde! ‹zmir’den iflçi yoldafllar›
262
Habip: Her zaman bir ad›m önde olmak!
Devrimci demokrat bir hareketin saflar›ndayken çok genç bir yaflta cezaevi ile tan›flt›m. Örgütlü mücadeleye de cezaevine girmeden k›sa bir süre önce bafllam›flt›m. Cezaevine geldikten bir süre sonra Habip’le tan›flt›m. Habipler benden bir ay kadar sonra yakalanm›fllard›. Bir akflam Ulucanlar’›n 5. ko¤uflunun demir kap›s› gürültüyle aç›ld›¤›nda, karfl›m›zda güleç yüzlü üç devrimciyi bulduk. Zaten bekliyorduk, “Ekimciler varm›fl emniyette” diyorlard› önden. ‘96 SAG ve ÖO sürecinin henüz ilk günleriydi. Gelenlerden birisi etrafa öyle kendine güvenle bak›yordu ki, hemen ilgiler ona yo¤unlaflt›. Herhalde yöneticileri budur diye düflündüm. Deniz mavisi gözleri, da¤›n›k saçlar› ve fidan gibi boyuyla ko¤ufla gülerek girdi. Bu Habip’ti. Al›fl›lageldi¤i 263
gibi, emniyetteki iflkencelerden bahsetmedi. 1 May›s’tan, EK‹M’in performans›ndan sözediyordu. Oysa ne kadar a¤›r iflkencelerden geçmiflti. A¤z›ndan tek kelime alamam›fllard›. Zaten onu ilk gördü¤ümüzde, hiçbirimiz ifade vermifl olabilece¤ini akl›m›zdan geçiremiyorduk. Emniyetten birinin gelmesi Ulucanlar’da bir k›p›rt› yarat›r, herkes bafl›na toplan›rd›. K›smen koptu¤umuz d›flar›dan, s›cak mücadeleden haber almak için peflpefle sorular sorard›k. Herkes kendi örgütünü sorard›. Bir arkadafl böbürlenerek sordu: “Bizimkileri görmüflsünüzdür herhalde. Çok kalabal›klard› de¤il mi? Sizinkilerden çokturlar.” Habip cevaplad›: “Bizim korteje yabanc› birisi girmifl. Araflt›rd›k, tan›yan yok. Polis sand›k, bir güzel dövdük. Sonra ö¤rendik ki sizinkilerdenmifl, ay›p oldu.” Soruyu soran arkadafl bozulmufltu. Tabii biz gülüyorduk. Hep çok nefleliydi. Onlar emniyetten geldi¤inde biz SAG’›n birinci günündeydik. Bir hafta gecikmeyle onlar da kat›ld›lar. Asl›nda emniyetten gelenlere hemen SAG yapt›r›lmazd›. Zaten emniyette günlerdir açl›k grevindeydiler. Ama onlar tereddüt etmediler. SAG’›n ortalar›nda biz hararetle gazetelerde SAG hakk›nda haberleri ararken, Habip’in resmiyle karfl›laflt›k. Haber Hürriyet’teydi: “Az›l› terörist yakaland›. Defalarca sahte kimlikle yakalanan, sahte kimli¤i a盤a ç›kar›lamayan, defalarca cezaevlerinden firar eden, EK‹M örgütü yöneticisi Nevzat Çiftçi, Habip Gül ad›na düzenlenmifl sahte kimlikle yakaland›.” Genç devrimciler böylesi haberlerden çok etkilenirler. Sahte kimlikler, firarlar, defalarca polisin elinden kurtulmak, “az›l›” olmak... Bunlar benim macera ruhumu körüklemeye yetti de artt› bile. O günden sonra gözlerim Habip’in üzerinden ayr›lmad›. ‹flte böyle bir devrimci 264
olmak gerek dedim; civa gibi, atefl gibi. Bir alana gidip oray› aya¤a kald›rmak, baflka bir alana geçip oray› aya¤a kald›rmak... Emniyette polise krizler geçirtmek, cezavlerini delik deflik etmek, düflman için ettenkemikten bir kabus olmak... Yani Habip olmak! ÖO süreci geldi. Habip, emniyetten geldi¤i, kurflun yaras› nedeniyle vücudunda hasar oldu¤u halde ÖO direniflçisi olmufltu. Direniflçilerin en neflelisiydi. Espriler yapar, di¤er ÖO direniflçilerini güldürürdü. Zafer kazan›ld›¤›nda, yürüyerek gitti hastaneye. Direnifl bir ay daha sürse Habip’e bir fley olmaz derdim. Çünkü y›k›lmaz bir kale gibi duruyordu. Ama hastaneye giderken kalbi durmufl. Yani görünüflte iyiymifl, moralinin çok yüksek olmas›yla aldatm›fl bizi. Ben hep uzaktan izlerdim Habip yoldafl›. Pek fazla diyalo¤a girmemifltik. Bir gün Habip yoldafl ko¤ufl temsilcisi oldu, iflte o saatten sonra idarenin zor günleri bafllad›. Aras›ra cezaevi ikinci müdürlerinin endiflelerine tan›k olurdum: “Valla biz Habip’i kaç›rmayal›m elimizden, yeter” Düflman çok korkuyordu ondan, ki korkulmayacak birisi olmad›¤›n› da defalarca kan›tlad›. Bir gün hastalanm›flt›. Böyle durumlarda kendisine bakmam›za izin vermez, “devrimci kimseyi aya¤›na getirtmez” derdi. O gün hiç yata¤›ndan ç›kmad›. Ö¤leden sonra havaland›rmadan maltaya ç›kt›¤›mda, iki gardiyan›n çiçekli¤e oturmufl dertli dertli düflündü¤ünü gördüm. Gardiyanlara; “hayrola, ne ar›yorsunuz burada?” dedim. Onlar da, “bize Habip’i ça¤›r›r m›s›n?” dediler. “Habip hasta, yataktan ç›kmamas› gerekiyor, bana söyleyin” dedim. “Olmaz, bizim Habip’i görmemiz laz›m, ondan baflkas›na söyleyemeyiz” dediler. Bu arada Habip kap›dan göründü. Gardiyanlar yan›na gitti, geçmifl olsun deyip döndüler. Gardiyanlar gidince Habip’ten ö¤rendim. 265
gibi, emniyetteki iflkencelerden bahsetmedi. 1 May›s’tan, EK‹M’in performans›ndan sözediyordu. Oysa ne kadar a¤›r iflkencelerden geçmiflti. A¤z›ndan tek kelime alamam›fllard›. Zaten onu ilk gördü¤ümüzde, hiçbirimiz ifade vermifl olabilece¤ini akl›m›zdan geçiremiyorduk. Emniyetten birinin gelmesi Ulucanlar’da bir k›p›rt› yarat›r, herkes bafl›na toplan›rd›. K›smen koptu¤umuz d›flar›dan, s›cak mücadeleden haber almak için peflpefle sorular sorard›k. Herkes kendi örgütünü sorard›. Bir arkadafl böbürlenerek sordu: “Bizimkileri görmüflsünüzdür herhalde. Çok kalabal›klard› de¤il mi? Sizinkilerden çokturlar.” Habip cevaplad›: “Bizim korteje yabanc› birisi girmifl. Araflt›rd›k, tan›yan yok. Polis sand›k, bir güzel dövdük. Sonra ö¤rendik ki sizinkilerdenmifl, ay›p oldu.” Soruyu soran arkadafl bozulmufltu. Tabii biz gülüyorduk. Hep çok nefleliydi. Onlar emniyetten geldi¤inde biz SAG’›n birinci günündeydik. Bir hafta gecikmeyle onlar da kat›ld›lar. Asl›nda emniyetten gelenlere hemen SAG yapt›r›lmazd›. Zaten emniyette günlerdir açl›k grevindeydiler. Ama onlar tereddüt etmediler. SAG’›n ortalar›nda biz hararetle gazetelerde SAG hakk›nda haberleri ararken, Habip’in resmiyle karfl›laflt›k. Haber Hürriyet’teydi: “Az›l› terörist yakaland›. Defalarca sahte kimlikle yakalanan, sahte kimli¤i a盤a ç›kar›lamayan, defalarca cezaevlerinden firar eden, EK‹M örgütü yöneticisi Nevzat Çiftçi, Habip Gül ad›na düzenlenmifl sahte kimlikle yakaland›.” Genç devrimciler böylesi haberlerden çok etkilenirler. Sahte kimlikler, firarlar, defalarca polisin elinden kurtulmak, “az›l›” olmak... Bunlar benim macera ruhumu körüklemeye yetti de artt› bile. O günden sonra gözlerim Habip’in üzerinden ayr›lmad›. ‹flte böyle bir devrimci 264
olmak gerek dedim; civa gibi, atefl gibi. Bir alana gidip oray› aya¤a kald›rmak, baflka bir alana geçip oray› aya¤a kald›rmak... Emniyette polise krizler geçirtmek, cezavlerini delik deflik etmek, düflman için ettenkemikten bir kabus olmak... Yani Habip olmak! ÖO süreci geldi. Habip, emniyetten geldi¤i, kurflun yaras› nedeniyle vücudunda hasar oldu¤u halde ÖO direniflçisi olmufltu. Direniflçilerin en neflelisiydi. Espriler yapar, di¤er ÖO direniflçilerini güldürürdü. Zafer kazan›ld›¤›nda, yürüyerek gitti hastaneye. Direnifl bir ay daha sürse Habip’e bir fley olmaz derdim. Çünkü y›k›lmaz bir kale gibi duruyordu. Ama hastaneye giderken kalbi durmufl. Yani görünüflte iyiymifl, moralinin çok yüksek olmas›yla aldatm›fl bizi. Ben hep uzaktan izlerdim Habip yoldafl›. Pek fazla diyalo¤a girmemifltik. Bir gün Habip yoldafl ko¤ufl temsilcisi oldu, iflte o saatten sonra idarenin zor günleri bafllad›. Aras›ra cezaevi ikinci müdürlerinin endiflelerine tan›k olurdum: “Valla biz Habip’i kaç›rmayal›m elimizden, yeter” Düflman çok korkuyordu ondan, ki korkulmayacak birisi olmad›¤›n› da defalarca kan›tlad›. Bir gün hastalanm›flt›. Böyle durumlarda kendisine bakmam›za izin vermez, “devrimci kimseyi aya¤›na getirtmez” derdi. O gün hiç yata¤›ndan ç›kmad›. Ö¤leden sonra havaland›rmadan maltaya ç›kt›¤›mda, iki gardiyan›n çiçekli¤e oturmufl dertli dertli düflündü¤ünü gördüm. Gardiyanlara; “hayrola, ne ar›yorsunuz burada?” dedim. Onlar da, “bize Habip’i ça¤›r›r m›s›n?” dediler. “Habip hasta, yataktan ç›kmamas› gerekiyor, bana söyleyin” dedim. “Olmaz, bizim Habip’i görmemiz laz›m, ondan baflkas›na söyleyemeyiz” dediler. Bu arada Habip kap›dan göründü. Gardiyanlar yan›na gitti, geçmifl olsun deyip döndüler. Gardiyanlar gidince Habip’ten ö¤rendim. 265
Cezaevine geldi¤i ilk günden itibaren en uyan›k iki gardiyana Habip’i zimmetlemifller. Habip e¤er kaçarsa, bunlar›n ifli bitmifl demek. ‹flte düflman bu kadar korkuyordu Habip yoldafltan. Habip yoldafl› birkaç saat ortal›kta göremeseler, önce bu gardiyanlar gelir, göremezlerse ikinci müdürler bir mazaret uydurur sohbet etmeye gelir. Daha da göremezlerse, birinci Müdür Habip’i ça¤›r›yor, Savc› Habip’i ça¤›r›yor haberleri gelirdi. “Habip’in gardiyanlar›” s›k s›k ko¤ufla gelir “hal hat›r” sorarlard›. ‹dareye, revire falan giderken çakt›rmadan takip ederlerdi. Habip yoldafllar›n mahkeme süreçleri bafllad›. O dönem hücrelere karfl› bir kampanya yürütülüyordu. Kampanya çerçevesinde gazetelere yaz› yaz›lacak, mahkemelerde teflhir konuflmalar› yap›lacakt›. Mahkemelerde pankart açmak di¤er cezaevlerinde yap›lmaya çal›fl›lan bir eylem biçimiydi. Durumu farkeden Ulucanlar d›fl güvenli¤i mahkemelere gidenleri didik didik ar›yordu. Habip yoldaflla Behzat yoldafl mahkemeye gidiyorlard› o gün. Akflamdan, “Hücrelere girmeyece¤iz, direnece¤iz!” yaz›l› pankart› haz›rlad›lar. Biz götüremeyeceklerini düflünüyorduk. Gittiler. Mahkemeye ç›kmadan önceki aramada komutan; “Ben varken mahkemeye pankart götüremezsiniz” demifl. Bizimkiler de; “Biz istersek pankart› mahkemeye götürür ve açar›z” demifller. Dediklerini de yapm›fllar. Pankart› aç›p sloganlar›n› atm›fllar mahkemede. Salon birbirine girmifl. O kadar aramadan sonra pankart› mahkemeye nas›l soktuklar›na cübbeliler de flaflm›fl kalm›fl. Tabii hakim deliye dönmüfl, komutan ba¤›r›p ça¤›rm›fl. Bir süre sonra yollar›m›z kesiflti o uzaktan izledi¤im komünistle. Küçük küçük diyalo¤a girmeye bafllam›flt›m. Önceki örgütten ayr›lm›fl, komünist hareketi incelemeye 266
bafllam›flt›m. Çok sürmedi, bir yoldaflla birlikte komünist harekete kat›ld›k. Her geçen gün daha bir hayranl›k besledi¤im devrimciyle, Habip’le yoldafl olmufltuk. Bana güvendi, hiçbir görevi vermekten çekinmedi. Örgütsel ifllerde, di¤er ifllerde onunla çal›flmak büyük bir mutluluktu benim için. Habip yoldafl yan›mdaysa, baflaramamak gibi bir fley akl›mdan geçmezdi. Cezaevinde benim de belli görevlerim vard›. Bu esnada idareyle belli sorunlar ç›kard›. Bu sorunlar› çözmek için belki günlerce u¤rafl›rd›m. Çözemedi¤imde sorun Habip yoldafla intikal ederdi. Habip yoldafl durumu ö¤rendikten sonra, sorunun çözümünün ancak yar›m saatlik bir ömrü olurdu. Kimsenin çözemedi¤i sorunlar› Habip yoldafl bir sihirbaz gibi çözerdi. Ne yapt›¤›n›, nas›l çözdü¤ünü anlayamazd›m. Habip yoldafl flahs›nda Ekimci olmay› kavram›flt›m. Kimsede olmayan malzeme bizde olur, hiçbir malzememizi flu veya bu flekilde idareye kapt›rmay›z, her zaman en önce bizim yay›nlar girer. Hiç girmiyorsa, bir yolu bulunur ve yay›nlar al›n›r. Herfleyi en önce Ekimciler yapar, herfleyi en önce Ekimciler düflünür. Ekimci bir militan›n politik uyan›kl›¤› üst düzeydedir. Hiçbir fleyden çekinmez, politik cesareti yüksektir. Bir fleyi Ekimciler yapam›yorsa, kimse yapam›yor demektir. ‹flte Ekimci olmak bu idi: Her zaman bir ad›m önde olmak! ‘98 sonlar›nda partimiz Ankara’da operasyon yemifl, birçok genç yoldafl›m›z gözalt›na al›nm›flt›. Bir ay sonra ilk duruflmaya ç›km›fllard›. Duruflmaya aileleri de kalabal›k olarak gelmiflti. Duruflma sonras› hakim bizim yoldafllar›n ailelerine sesleniyor: “Bak›n, çocuklar›n›z cezaevine, Habip’in ziyaretine gidiyorlarm›fl. O Habip kim biliyor musunuz? Adam›n bir sürü ismi var. Ad› 267
Cezaevine geldi¤i ilk günden itibaren en uyan›k iki gardiyana Habip’i zimmetlemifller. Habip e¤er kaçarsa, bunlar›n ifli bitmifl demek. ‹flte düflman bu kadar korkuyordu Habip yoldafltan. Habip yoldafl› birkaç saat ortal›kta göremeseler, önce bu gardiyanlar gelir, göremezlerse ikinci müdürler bir mazaret uydurur sohbet etmeye gelir. Daha da göremezlerse, birinci Müdür Habip’i ça¤›r›yor, Savc› Habip’i ça¤›r›yor haberleri gelirdi. “Habip’in gardiyanlar›” s›k s›k ko¤ufla gelir “hal hat›r” sorarlard›. ‹dareye, revire falan giderken çakt›rmadan takip ederlerdi. Habip yoldafllar›n mahkeme süreçleri bafllad›. O dönem hücrelere karfl› bir kampanya yürütülüyordu. Kampanya çerçevesinde gazetelere yaz› yaz›lacak, mahkemelerde teflhir konuflmalar› yap›lacakt›. Mahkemelerde pankart açmak di¤er cezaevlerinde yap›lmaya çal›fl›lan bir eylem biçimiydi. Durumu farkeden Ulucanlar d›fl güvenli¤i mahkemelere gidenleri didik didik ar›yordu. Habip yoldaflla Behzat yoldafl mahkemeye gidiyorlard› o gün. Akflamdan, “Hücrelere girmeyece¤iz, direnece¤iz!” yaz›l› pankart› haz›rlad›lar. Biz götüremeyeceklerini düflünüyorduk. Gittiler. Mahkemeye ç›kmadan önceki aramada komutan; “Ben varken mahkemeye pankart götüremezsiniz” demifl. Bizimkiler de; “Biz istersek pankart› mahkemeye götürür ve açar›z” demifller. Dediklerini de yapm›fllar. Pankart› aç›p sloganlar›n› atm›fllar mahkemede. Salon birbirine girmifl. O kadar aramadan sonra pankart› mahkemeye nas›l soktuklar›na cübbeliler de flaflm›fl kalm›fl. Tabii hakim deliye dönmüfl, komutan ba¤›r›p ça¤›rm›fl. Bir süre sonra yollar›m›z kesiflti o uzaktan izledi¤im komünistle. Küçük küçük diyalo¤a girmeye bafllam›flt›m. Önceki örgütten ayr›lm›fl, komünist hareketi incelemeye 266
bafllam›flt›m. Çok sürmedi, bir yoldaflla birlikte komünist harekete kat›ld›k. Her geçen gün daha bir hayranl›k besledi¤im devrimciyle, Habip’le yoldafl olmufltuk. Bana güvendi, hiçbir görevi vermekten çekinmedi. Örgütsel ifllerde, di¤er ifllerde onunla çal›flmak büyük bir mutluluktu benim için. Habip yoldafl yan›mdaysa, baflaramamak gibi bir fley akl›mdan geçmezdi. Cezaevinde benim de belli görevlerim vard›. Bu esnada idareyle belli sorunlar ç›kard›. Bu sorunlar› çözmek için belki günlerce u¤rafl›rd›m. Çözemedi¤imde sorun Habip yoldafla intikal ederdi. Habip yoldafl durumu ö¤rendikten sonra, sorunun çözümünün ancak yar›m saatlik bir ömrü olurdu. Kimsenin çözemedi¤i sorunlar› Habip yoldafl bir sihirbaz gibi çözerdi. Ne yapt›¤›n›, nas›l çözdü¤ünü anlayamazd›m. Habip yoldafl flahs›nda Ekimci olmay› kavram›flt›m. Kimsede olmayan malzeme bizde olur, hiçbir malzememizi flu veya bu flekilde idareye kapt›rmay›z, her zaman en önce bizim yay›nlar girer. Hiç girmiyorsa, bir yolu bulunur ve yay›nlar al›n›r. Herfleyi en önce Ekimciler yapar, herfleyi en önce Ekimciler düflünür. Ekimci bir militan›n politik uyan›kl›¤› üst düzeydedir. Hiçbir fleyden çekinmez, politik cesareti yüksektir. Bir fleyi Ekimciler yapam›yorsa, kimse yapam›yor demektir. ‹flte Ekimci olmak bu idi: Her zaman bir ad›m önde olmak! ‘98 sonlar›nda partimiz Ankara’da operasyon yemifl, birçok genç yoldafl›m›z gözalt›na al›nm›flt›. Bir ay sonra ilk duruflmaya ç›km›fllard›. Duruflmaya aileleri de kalabal›k olarak gelmiflti. Duruflma sonras› hakim bizim yoldafllar›n ailelerine sesleniyor: “Bak›n, çocuklar›n›z cezaevine, Habip’in ziyaretine gidiyorlarm›fl. O Habip kim biliyor musunuz? Adam›n bir sürü ismi var. Ad› 267
bile belli de¤il. Çocuklar›n›za sahip ç›k›n!” Cezaevinin ikinci müdürleri s›k s›k Habip’i “ziyaret” ederlerdi. Bir gün yine ikinci müdürlerden bir tanesi ziyarete geldi. Sohbet esnas›nda Habip yoldafla söylediklerine çok gülmüfltük; “Ya Habip, sizin örgüt küçük müçük, ama koalisyondaki anahtar partiler gibi. Temsilcilik sizde, idareyi s›k›flt›ran siz.” Yine periyodik aramalardan birinde cezaevi müdürlerinden biri Habip’in elini s›karak, “Habip, ilkokul mezunuyum diyorsun, ama sen burada üniversite bitirmifl kadar oldun. K›z›l Bayrak’ta her hafta sayfalarca yaz›n ç›k›yor. Valla ben inanm›yorum senin ilkokul mezunu oldu¤una” diyordu. Bir baflka gün cezaevinin d›fl güvenli¤inin bölük komutan›n› tutup ko¤ufla getirmiflti. Komutan bize verilmeyen K›z›l Bayrak’›n son say›s›n› da al›p getirmiflti. Habip’e; “K›z›l Bayrak’› sürekli takip ediyorum. Kosova sorunu konusunda Amerikan emperyalizmine söylediklerinize kat›l›yorum. Ama S›rplar'a fazla bir fley söylemiyorsunuz.” dedikten sonra, elindeki K›z›l Bayrak’›n son say›s›ndan örnekler gösteriyordu. Habip yoldafl›n yaz›lar›n›n yay›nlan›yor olmas›, idari personelin gözünde K›z›l Bayrak’a ilgiyi art›r›yordu. *** Ümitler geleli çok olmam›flt›. Bofl bir günde futbol oynamaya haz›rlan›yorduk. Ümit gibi “okuyan, yazan bir teorisyen”in futbol gibi bir oyunu oynamak istemeyece¤ini düflünerek davet bile etmedik. Fakat o oynamak istedi. Tak›ma ald›k, ama ald›¤›m›za piflman olduk. O kadar h›rsl› oynuyordu ki, onun sokak eylemlerinde, çat›flmalarda nas›l olaca¤›n› düflünebiliyordum. Müthifl bir yoldafll›k sevgisi vard›. ‹çindeki bu sevgi 268
yo¤unlu¤u onun çok duygusal birisi oldu¤unu gösteriyordu. A¤lamay› onun kadar do¤al bulan bir baflkas›n› tan›mad›m. Yoldafll›¤› anlat›rd›; “Üzerine gelen kurflunlar› paylaflmakt›r yoldafll›k”. Ulucanlar’da üzerimize gelen kurflunlar› paylaflt›k onunla. Ümit’in efli Melek’le görüflmelerini bir gün dinlemek isterdim. San›yorum yaflam›m›n en zengin içerikli görüflü olurdu. Görüflten sonra Ümit’i sorguya çekerdik; “‹stanbul’da ne var ne yok? fiu fabrika nas›lm›fl? Yay›nlarda ne var ne yok? Gazete niye gecikmifl? Gençlikte ne varm›fl?” Hepsini uzun uzun anlat›rd›. O anlat›rken, Ümit yoldafl yine internete ba¤land›, derdik... Melek’in gelece¤i görüfllerden önceki akflam Ümit bütün ifllerini büyük bir süratle yapard›. Yaz›lar› yaz›lm›fl, dizgisi yap›lm›fl olurdu. Dizgiyi yetifltiremezse ben yard›m ederdim, sabaha kadar bitirirdik. ‹flte görüfllere böyle haz›rlan›rd› Ümit yoldafl. Melek 3 haftada bir görüfle gelebiliyordu. Tam gelece¤i hafta ko¤ufl iflgalinden dolay› idare görüflleri iptal etti. Bu böyle 4 hafta sürdü. 4. haftan›n sonunda, görüfle bir gün kala Ümit yoldafl flehit düfltü. Bir gün e¤itim toplant›s› yaparken Habip yoldafl h›zla ko¤ufla girdi; “Yoldafllar! Adli ko¤ufllar birbirine girmifl, idare asker sokmaya haz›rlan›yor. Siz de haz›rlan›n!” Hemen aceleyle toparlanarak gerekli malzemeleri üzerimize ald›k ve organize bir biçimde askerin girebilece¤i kap›ya kofltuk. Kap›ya vard›¤›mda Ümit’in çoktan oraya vard›¤›n› gördüm. Sonra ortam sakinleflti. Kap›ya iki nöbetçi b›rak›p çekilmeye karar verdik. Nöbetçileri b›rakt›k, ama Ümit yoldafl gelmiyordu. PartiCepheli arkadafllar Habip’e flikayet ediyorlard›; “Habip sizin arkadafl çekilmiyor.” Habip gidip güç bela getirdi Ümit yoldafl›. Partimizin Ümit gibi kadrolar›n›n olmas› 269
bile belli de¤il. Çocuklar›n›za sahip ç›k›n!” Cezaevinin ikinci müdürleri s›k s›k Habip’i “ziyaret” ederlerdi. Bir gün yine ikinci müdürlerden bir tanesi ziyarete geldi. Sohbet esnas›nda Habip yoldafla söylediklerine çok gülmüfltük; “Ya Habip, sizin örgüt küçük müçük, ama koalisyondaki anahtar partiler gibi. Temsilcilik sizde, idareyi s›k›flt›ran siz.” Yine periyodik aramalardan birinde cezaevi müdürlerinden biri Habip’in elini s›karak, “Habip, ilkokul mezunuyum diyorsun, ama sen burada üniversite bitirmifl kadar oldun. K›z›l Bayrak’ta her hafta sayfalarca yaz›n ç›k›yor. Valla ben inanm›yorum senin ilkokul mezunu oldu¤una” diyordu. Bir baflka gün cezaevinin d›fl güvenli¤inin bölük komutan›n› tutup ko¤ufla getirmiflti. Komutan bize verilmeyen K›z›l Bayrak’›n son say›s›n› da al›p getirmiflti. Habip’e; “K›z›l Bayrak’› sürekli takip ediyorum. Kosova sorunu konusunda Amerikan emperyalizmine söylediklerinize kat›l›yorum. Ama S›rplar'a fazla bir fley söylemiyorsunuz.” dedikten sonra, elindeki K›z›l Bayrak’›n son say›s›ndan örnekler gösteriyordu. Habip yoldafl›n yaz›lar›n›n yay›nlan›yor olmas›, idari personelin gözünde K›z›l Bayrak’a ilgiyi art›r›yordu. *** Ümitler geleli çok olmam›flt›. Bofl bir günde futbol oynamaya haz›rlan›yorduk. Ümit gibi “okuyan, yazan bir teorisyen”in futbol gibi bir oyunu oynamak istemeyece¤ini düflünerek davet bile etmedik. Fakat o oynamak istedi. Tak›ma ald›k, ama ald›¤›m›za piflman olduk. O kadar h›rsl› oynuyordu ki, onun sokak eylemlerinde, çat›flmalarda nas›l olaca¤›n› düflünebiliyordum. Müthifl bir yoldafll›k sevgisi vard›. ‹çindeki bu sevgi 268
yo¤unlu¤u onun çok duygusal birisi oldu¤unu gösteriyordu. A¤lamay› onun kadar do¤al bulan bir baflkas›n› tan›mad›m. Yoldafll›¤› anlat›rd›; “Üzerine gelen kurflunlar› paylaflmakt›r yoldafll›k”. Ulucanlar’da üzerimize gelen kurflunlar› paylaflt›k onunla. Ümit’in efli Melek’le görüflmelerini bir gün dinlemek isterdim. San›yorum yaflam›m›n en zengin içerikli görüflü olurdu. Görüflten sonra Ümit’i sorguya çekerdik; “‹stanbul’da ne var ne yok? fiu fabrika nas›lm›fl? Yay›nlarda ne var ne yok? Gazete niye gecikmifl? Gençlikte ne varm›fl?” Hepsini uzun uzun anlat›rd›. O anlat›rken, Ümit yoldafl yine internete ba¤land›, derdik... Melek’in gelece¤i görüfllerden önceki akflam Ümit bütün ifllerini büyük bir süratle yapard›. Yaz›lar› yaz›lm›fl, dizgisi yap›lm›fl olurdu. Dizgiyi yetifltiremezse ben yard›m ederdim, sabaha kadar bitirirdik. ‹flte görüfllere böyle haz›rlan›rd› Ümit yoldafl. Melek 3 haftada bir görüfle gelebiliyordu. Tam gelece¤i hafta ko¤ufl iflgalinden dolay› idare görüflleri iptal etti. Bu böyle 4 hafta sürdü. 4. haftan›n sonunda, görüfle bir gün kala Ümit yoldafl flehit düfltü. Bir gün e¤itim toplant›s› yaparken Habip yoldafl h›zla ko¤ufla girdi; “Yoldafllar! Adli ko¤ufllar birbirine girmifl, idare asker sokmaya haz›rlan›yor. Siz de haz›rlan›n!” Hemen aceleyle toparlanarak gerekli malzemeleri üzerimize ald›k ve organize bir biçimde askerin girebilece¤i kap›ya kofltuk. Kap›ya vard›¤›mda Ümit’in çoktan oraya vard›¤›n› gördüm. Sonra ortam sakinleflti. Kap›ya iki nöbetçi b›rak›p çekilmeye karar verdik. Nöbetçileri b›rakt›k, ama Ümit yoldafl gelmiyordu. PartiCepheli arkadafllar Habip’e flikayet ediyorlard›; “Habip sizin arkadafl çekilmiyor.” Habip gidip güç bela getirdi Ümit yoldafl›. Partimizin Ümit gibi kadrolar›n›n olmas› 269
beni hep gururland›rd›. 26 Eylül Ulucanlar sald›r›s›ndan sonra getirildi¤imiz Yozgat Cezaevi’nde arkadafllarla konufluyoruz. Baflka bir devrimci örgütten bir arkadafl Ümit yoldafl vuruldu¤unda yan›ndaym›fl. Vurulmadan önce, barikat kuran, silahlarla bekleyen robocoplar› göstererek, kitleye, “haydi arkadafllar sald›ral›m!” diyormufl. Orada vurulmufl. Yoldafllar yaral› olarak getirdiler bana. Çok a¤r›lar› vard›. Onu öyle görünce çok sars›ld›m, kocaman gövdesine sar›ld›m. Normal zamanlarda birlikte oldu¤umuzda da ne kadar çok severdim onu kucaklamay›. Yoldafllar›m›z› katlettiler. Ac›m›z büyük, ama hesab›m›z da büyük olacak! Özgür Soylu
“Yarat›c›l›¤›n sonu, isyan›n s›n›r›” yoktu...
Tuna yoldafl, Aç›kças› yoldafl beni bu yaz› için haz›rl›ks›z yakalad›n. K›zmakta hakl›s›n, çünkü bu gerçekleflen zaten bizim ortaya att›¤›m›z kehanet de¤il mi? 27 yafl›m›zda ölecektik! Sen sözünü tuttun, s›ra bende. Ac› ve hüzün yer almamal› bu yaz›n›n tek bir hücresinde dahi. Ama önceki denemelerimde bunu baflaramad›m. Duyar gibiyim, diyalekti¤i gözden kaç›r›yorum, de¤il mi? Bir insan yaflama ne kadar sevdal›ysa, ölümü de o denli yan›nda tafl›r. Buna diyalektikte z›tlar›n birli¤i ilkesi deniliyor. Hakl›s›n, her zaman oldu¤un gibi... Öyleyse anlat›lmal›s›n sen, ki böylece yaflayal›m seni. Hüzünle an›lmak sana ihanet olur. En çok da özgürlü¤ün 270
271
beni hep gururland›rd›. 26 Eylül Ulucanlar sald›r›s›ndan sonra getirildi¤imiz Yozgat Cezaevi’nde arkadafllarla konufluyoruz. Baflka bir devrimci örgütten bir arkadafl Ümit yoldafl vuruldu¤unda yan›ndaym›fl. Vurulmadan önce, barikat kuran, silahlarla bekleyen robocoplar› göstererek, kitleye, “haydi arkadafllar sald›ral›m!” diyormufl. Orada vurulmufl. Yoldafllar yaral› olarak getirdiler bana. Çok a¤r›lar› vard›. Onu öyle görünce çok sars›ld›m, kocaman gövdesine sar›ld›m. Normal zamanlarda birlikte oldu¤umuzda da ne kadar çok severdim onu kucaklamay›. Yoldafllar›m›z› katlettiler. Ac›m›z büyük, ama hesab›m›z da büyük olacak! Özgür Soylu
“Yarat›c›l›¤›n sonu, isyan›n s›n›r›” yoktu...
Tuna yoldafl, Aç›kças› yoldafl beni bu yaz› için haz›rl›ks›z yakalad›n. K›zmakta hakl›s›n, çünkü bu gerçekleflen zaten bizim ortaya att›¤›m›z kehanet de¤il mi? 27 yafl›m›zda ölecektik! Sen sözünü tuttun, s›ra bende. Ac› ve hüzün yer almamal› bu yaz›n›n tek bir hücresinde dahi. Ama önceki denemelerimde bunu baflaramad›m. Duyar gibiyim, diyalekti¤i gözden kaç›r›yorum, de¤il mi? Bir insan yaflama ne kadar sevdal›ysa, ölümü de o denli yan›nda tafl›r. Buna diyalektikte z›tlar›n birli¤i ilkesi deniliyor. Hakl›s›n, her zaman oldu¤un gibi... Öyleyse anlat›lmal›s›n sen, ki böylece yaflayal›m seni. Hüzünle an›lmak sana ihanet olur. En çok da özgürlü¤ün 270
271
neflesinin hiç eksik olmad›¤› gülümsemene. Zaten ölüm haberini ald›¤›mda bu bana çok gerçekçi gelmemiflti. Yine hiç beklemedi¤im bir anda karfl›ma ç›kacak, beni flafl›rtm›fl olman›n mutlulu¤uyla kahkahan› patlatacakt›n. Ve o günden iki hafta sonra bunu yapt›n zaten. Neresi oldu¤unu hiç önemsemedi¤im bir binan›n ç›k›fl›nda karfl›laflt›¤›mda sevinçten kalbim duracakt› neredeyse. Bir baca¤›n aks›yordu, ama koltuk de¤ne¤ini göstererek yard›m etme talebimi geri çevirdin. O uzun merdivenleri öylece kimi basamaklar› da atlayarak ç›kt›n. Senin o hiç kaybetmedi¤in neflenle doldurdu¤un otobüsümüz a¤açl›kl› yollardan bizi buluflma yerine götürüyordu. Ancak ifle gitmek için kurdu¤um saat beni senden ay›rd›. Saati kapat›p geri döndü¤ümde, sen gitmifltin. Yine görüflece¤iz, biliyorsun, tüm mücadele alanlar›nda, en çok da barikat bafllar›nda. Görüflece¤iz yoldafl. Benim için en göze çarpan özelli¤inden bafllayal›m. Seninle tan›flana kadar kafamda ciddiyetle somurtkanl›¤› do¤ru orant›l› alg›layan bir solcu tiplemesi vard›. Ancak sen bunu tersyüz ediverdin. Zaten içinde bulundu¤umuz mücadele özgürlük içindi ve bu yüzden de mücadele etmenin kendisi özgürleflmekle eflanlama geliyordu. Ve senin için -bu senden ö¤rendiklerimin en önemlilerindendi- özgürlük yaflan›labilecek en e¤lenceli fleydi. Senin her zaman hepimizin en neflelisi olman, hep mücadelede en önümüzde olmandand›. Bu yüzden senin bu neflen bile mücadelede ne kadar arkanda kald›¤›m› hat›rlat›r ve bende sürekli ileriye do¤ru bir bas›nç yarat›rd›. Zaten senin neflen ciddiyetinden, mücadelenin ihtiyaçlar›n› karfl›layabildi¤ini bilmenin rahatl›¤›ndan kaynaklan›yordu. “Önce dostluk”! Özgür bir dünya yaratma kavgas› 272
içinde özgürlefliyorduk. Dostluk, bu özgürleflen insanlardan daha çok kime yak›flabilirdi! Ac›y›, sömürüyü, zulmü ve kötü olan herfleyi ve her duyguyu, kayna¤› olan kapitalizmle birlikte gömmek için kendilerini -özellikle bu sömürü sistemi insanlara bireysel ç›karlar peflinde koflmay› dayat›rken- feda eden insanlar, do¤all›¤›nda en güzel duygular›n temsilcileridirler. Dünya sömürüden temizlendi¤inde, geriye özgür insanlar aras›ndaki dostluk kalacakt›r. Ve bu yüzdendir ki mücadele dostlukla bafllar. “Üzerine gelen kurflunu paylaflmak”; iflte senin bu dostluk kriterin de -ki bunun en güzel örne¤ini verdin- bunun en yal›n ifadesi zaten. “Abart› en büyük silah›m›zd›r”; düflman› abartacaks›n, böylece kolay yenilgiler almazs›n. Kendimizi abartaca¤›z ki, gücümüzü son s›n›r›na kadar isyan›m›za katabilelim. Yaflam›n yo¤unluksuz anlar›n› öyle bütün bütün doldururdun ki, senden etkilenip de devrimle aradaki köprüleri onarmaya giriflilmemesi, en küçük bir zaaf› bile hat›rlay›p ona karfl› mücadeleye giriflme iste¤inin uyanmamas› olanaks›zd›. Herhangi bir s›radan konuflma, öylesine muhabbetler, her an senin politik kritiklerine, dostça i¤nelemelerine maruz kalmak durumundayd›. Edinebilece¤in teorik, politik, bilimsel, güncel, sanatsal, vb. her tür bilgi birikimi -örgütsel illegaliteyi ihlal edenler hariç- senin için edinilmesi gereken bilgiydi. Bu bilgi hayal gücünü zenginlefltirip isyan›n› güçlendirmeye yar›yordu. “Yarat›c›l›¤›n sonu, isyan›n s›n›r›” yoktu. Tek bafl›na fütursuzca faaliyete ç›kard›n. “Bu yaz› için tam üç kutu sprey bitirdim” diye tatl› yak›nmalar›n; yeni ç›kt›¤›n iflkence tezgah›n›n ayr›nt›lar›n› anlat›rken, “en e¤lencelisi tazyikli suydu biliyor musunuz, asl›nda bütün güç sende, sadece susuyorsun, çok basit bir fley. 273
neflesinin hiç eksik olmad›¤› gülümsemene. Zaten ölüm haberini ald›¤›mda bu bana çok gerçekçi gelmemiflti. Yine hiç beklemedi¤im bir anda karfl›ma ç›kacak, beni flafl›rtm›fl olman›n mutlulu¤uyla kahkahan› patlatacakt›n. Ve o günden iki hafta sonra bunu yapt›n zaten. Neresi oldu¤unu hiç önemsemedi¤im bir binan›n ç›k›fl›nda karfl›laflt›¤›mda sevinçten kalbim duracakt› neredeyse. Bir baca¤›n aks›yordu, ama koltuk de¤ne¤ini göstererek yard›m etme talebimi geri çevirdin. O uzun merdivenleri öylece kimi basamaklar› da atlayarak ç›kt›n. Senin o hiç kaybetmedi¤in neflenle doldurdu¤un otobüsümüz a¤açl›kl› yollardan bizi buluflma yerine götürüyordu. Ancak ifle gitmek için kurdu¤um saat beni senden ay›rd›. Saati kapat›p geri döndü¤ümde, sen gitmifltin. Yine görüflece¤iz, biliyorsun, tüm mücadele alanlar›nda, en çok da barikat bafllar›nda. Görüflece¤iz yoldafl. Benim için en göze çarpan özelli¤inden bafllayal›m. Seninle tan›flana kadar kafamda ciddiyetle somurtkanl›¤› do¤ru orant›l› alg›layan bir solcu tiplemesi vard›. Ancak sen bunu tersyüz ediverdin. Zaten içinde bulundu¤umuz mücadele özgürlük içindi ve bu yüzden de mücadele etmenin kendisi özgürleflmekle eflanlama geliyordu. Ve senin için -bu senden ö¤rendiklerimin en önemlilerindendi- özgürlük yaflan›labilecek en e¤lenceli fleydi. Senin her zaman hepimizin en neflelisi olman, hep mücadelede en önümüzde olmandand›. Bu yüzden senin bu neflen bile mücadelede ne kadar arkanda kald›¤›m› hat›rlat›r ve bende sürekli ileriye do¤ru bir bas›nç yarat›rd›. Zaten senin neflen ciddiyetinden, mücadelenin ihtiyaçlar›n› karfl›layabildi¤ini bilmenin rahatl›¤›ndan kaynaklan›yordu. “Önce dostluk”! Özgür bir dünya yaratma kavgas› 272
içinde özgürlefliyorduk. Dostluk, bu özgürleflen insanlardan daha çok kime yak›flabilirdi! Ac›y›, sömürüyü, zulmü ve kötü olan herfleyi ve her duyguyu, kayna¤› olan kapitalizmle birlikte gömmek için kendilerini -özellikle bu sömürü sistemi insanlara bireysel ç›karlar peflinde koflmay› dayat›rken- feda eden insanlar, do¤all›¤›nda en güzel duygular›n temsilcileridirler. Dünya sömürüden temizlendi¤inde, geriye özgür insanlar aras›ndaki dostluk kalacakt›r. Ve bu yüzdendir ki mücadele dostlukla bafllar. “Üzerine gelen kurflunu paylaflmak”; iflte senin bu dostluk kriterin de -ki bunun en güzel örne¤ini verdin- bunun en yal›n ifadesi zaten. “Abart› en büyük silah›m›zd›r”; düflman› abartacaks›n, böylece kolay yenilgiler almazs›n. Kendimizi abartaca¤›z ki, gücümüzü son s›n›r›na kadar isyan›m›za katabilelim. Yaflam›n yo¤unluksuz anlar›n› öyle bütün bütün doldururdun ki, senden etkilenip de devrimle aradaki köprüleri onarmaya giriflilmemesi, en küçük bir zaaf› bile hat›rlay›p ona karfl› mücadeleye giriflme iste¤inin uyanmamas› olanaks›zd›. Herhangi bir s›radan konuflma, öylesine muhabbetler, her an senin politik kritiklerine, dostça i¤nelemelerine maruz kalmak durumundayd›. Edinebilece¤in teorik, politik, bilimsel, güncel, sanatsal, vb. her tür bilgi birikimi -örgütsel illegaliteyi ihlal edenler hariç- senin için edinilmesi gereken bilgiydi. Bu bilgi hayal gücünü zenginlefltirip isyan›n› güçlendirmeye yar›yordu. “Yarat›c›l›¤›n sonu, isyan›n s›n›r›” yoktu. Tek bafl›na fütursuzca faaliyete ç›kard›n. “Bu yaz› için tam üç kutu sprey bitirdim” diye tatl› yak›nmalar›n; yeni ç›kt›¤›n iflkence tezgah›n›n ayr›nt›lar›n› anlat›rken, “en e¤lencelisi tazyikli suydu biliyor musunuz, asl›nda bütün güç sende, sadece susuyorsun, çok basit bir fley. 273
Onlar›nsa eli kolu ba¤l›, yapabilecekleri hiçbir fley yok” diye, yüre¤inin özgürlefltirdi¤i bilincinle yaratt›¤›n direnifllerin... “Beni öldürmeyen her darbe daha da güçlendirir.” Bunun say›s›z örneklerini verdin, sadece d›fl›m›zdaki düflmana de¤il, içimizdeki düflmana karfl› da. Peki, flimdi öldürebildiler mi, diye soranlara cevab›m›z aç›k: Sen devrim oldun ve devrim daha da güçlenerek yafl›yor. Zaten iflkence tezgah› için varolan ilken ölürken de bu cevab›m›z› güçlendiriyor; “Bedenim yerlerde sürünebilir, ama onurum asla”. En son -flimdilik- düflmanla karfl›laflmanda da bu ilkeni her zamanki ölümü yenmifl rahatl›¤›nla hayata geçirdin. Biyolojik yaflam›n için kulland›¤›n bedenini do¤al olarak kendinden ayr› bir nesne olarak kabul edip kendini isyanla, ‘71 manifestosunun devrimci militarizmiyle özdefllefltirdin ve onurunu asla baz›lar› gibi paspas etmedin. Hep oldu¤u yerde gecenin içinde parlayan güneflin -yani senin›fl›nlar›nda parlatt›n onu. Ve flimdi bedenin cesetken, bu senin için yine çok bir fley de¤ifltirmiyor. Ama bu senin düflmanla son karfl›laflman olmad›. Hangimiz girsek düflman›n iflkencehanelerine, orada hep sen direneceksin. Düflman her defas›nda seninle yeniden karfl›laflman›n kabusunu yaflayacak. Her barikat›n en önünde yine sen olacaks›n. ‹deolojik, teorik, politik birikimini kuflan›p her damlas›n› kapitalizme mermi olarak ya¤d›raca¤›z. Senin kadar sevece¤iz yaflam›, öyle ki ölümün boyunduru¤unu k›rarak alay edece¤iz ölümle. Üzerimize gelen kurflunlar› paylaflarak, parti ve s›n›fa dayanarak devrimi kazanaca¤›z. Bu yaz› bitmedi ve sana asla veda etmiyorum. Seni yaflamaya çal›flaca¤›m ve ben de sözümde duraca¤›m. E. Yank› 274
Ümit yoldafla...
Hoflçakal tad›nda gecikmifl bir merhaban›n hüznüyle...
O Eylül’de, orada hep ayn› adrese ç›kard› sokaklar. O gece, sokaklarda sadece ay ›fl›¤›n›n sessizli¤i dolaflmaktayd›. Göz kamaflt›ran neon ›fl›klar›ndan ve caddelerin h›nca h›nç kalabal›¤›ndan geriye, geceden ürpertici bir yaln›zl›k kalm›flt›. Sokak kedileri bile acele terketmiflti kentin kald›r›mlar›n›. Ola¤an vardiya de¤iflimleriyle fabrikalar a¤z›n› açm›fl, yutkunuyorlard›. Karn›nda torna sesleri, makine gürültülerine kar›flarak... Ve gecenin bu en ›ss›z vaktinde, duvarlarla bölünmüfl apayr› bir dünya, bir tutam gökyüzüyle ölebilecek kadar özgürdü. Bütün sokaklar›n ç›kt›¤› hep ayn› adresin az ötesinde park gecenin yafll› konuklar›n› a¤›rlamaktayd›. Gecenin davetsiz misafirleri gelene dek... Bir gölge oyununu 275
Onlar›nsa eli kolu ba¤l›, yapabilecekleri hiçbir fley yok” diye, yüre¤inin özgürlefltirdi¤i bilincinle yaratt›¤›n direnifllerin... “Beni öldürmeyen her darbe daha da güçlendirir.” Bunun say›s›z örneklerini verdin, sadece d›fl›m›zdaki düflmana de¤il, içimizdeki düflmana karfl› da. Peki, flimdi öldürebildiler mi, diye soranlara cevab›m›z aç›k: Sen devrim oldun ve devrim daha da güçlenerek yafl›yor. Zaten iflkence tezgah› için varolan ilken ölürken de bu cevab›m›z› güçlendiriyor; “Bedenim yerlerde sürünebilir, ama onurum asla”. En son -flimdilik- düflmanla karfl›laflmanda da bu ilkeni her zamanki ölümü yenmifl rahatl›¤›nla hayata geçirdin. Biyolojik yaflam›n için kulland›¤›n bedenini do¤al olarak kendinden ayr› bir nesne olarak kabul edip kendini isyanla, ‘71 manifestosunun devrimci militarizmiyle özdefllefltirdin ve onurunu asla baz›lar› gibi paspas etmedin. Hep oldu¤u yerde gecenin içinde parlayan güneflin -yani senin›fl›nlar›nda parlatt›n onu. Ve flimdi bedenin cesetken, bu senin için yine çok bir fley de¤ifltirmiyor. Ama bu senin düflmanla son karfl›laflman olmad›. Hangimiz girsek düflman›n iflkencehanelerine, orada hep sen direneceksin. Düflman her defas›nda seninle yeniden karfl›laflman›n kabusunu yaflayacak. Her barikat›n en önünde yine sen olacaks›n. ‹deolojik, teorik, politik birikimini kuflan›p her damlas›n› kapitalizme mermi olarak ya¤d›raca¤›z. Senin kadar sevece¤iz yaflam›, öyle ki ölümün boyunduru¤unu k›rarak alay edece¤iz ölümle. Üzerimize gelen kurflunlar› paylaflarak, parti ve s›n›fa dayanarak devrimi kazanaca¤›z. Bu yaz› bitmedi ve sana asla veda etmiyorum. Seni yaflamaya çal›flaca¤›m ve ben de sözümde duraca¤›m. E. Yank› 274
Ümit yoldafla...
Hoflçakal tad›nda gecikmifl bir merhaban›n hüznüyle...
O Eylül’de, orada hep ayn› adrese ç›kard› sokaklar. O gece, sokaklarda sadece ay ›fl›¤›n›n sessizli¤i dolaflmaktayd›. Göz kamaflt›ran neon ›fl›klar›ndan ve caddelerin h›nca h›nç kalabal›¤›ndan geriye, geceden ürpertici bir yaln›zl›k kalm›flt›. Sokak kedileri bile acele terketmiflti kentin kald›r›mlar›n›. Ola¤an vardiya de¤iflimleriyle fabrikalar a¤z›n› açm›fl, yutkunuyorlard›. Karn›nda torna sesleri, makine gürültülerine kar›flarak... Ve gecenin bu en ›ss›z vaktinde, duvarlarla bölünmüfl apayr› bir dünya, bir tutam gökyüzüyle ölebilecek kadar özgürdü. Bütün sokaklar›n ç›kt›¤› hep ayn› adresin az ötesinde park gecenin yafll› konuklar›n› a¤›rlamaktayd›. Gecenin davetsiz misafirleri gelene dek... Bir gölge oyununu 275
and›ran hareketler hep ayn› noktada son buluyordu. Gecenin bu ilk seans›nda yüzlerce karanl›k gölge, park› karanl›¤a düflen bu yafll› ayd›nl›ktan kurtard›. Geride, çimenlere serili gazete parçalar›, ayakkab›lar, giysiler kald›. Ve karanl›k gölgelerin ellerinde parlayan, zulmün suç çetesine düflen, bembeyaz saç telleri. fiafa¤a, ölüm kadar az bir zaman kalm›flt›. On’lara kalansa, karanl›¤a flafakla birlikte direnilecek olman›n güzelli¤inde upuzun bir zamand›. Saat üçü vurdu¤undaysa; fiehrin bütün ›fl›klar› yuttu¤u gece, tam kalbinden vuruldu flehir. Bütün flehirler vurulur gibi flehrin ›fl›klar›n›n bütün y›ld›zlar› yuttu¤u gece Yaras›na sarg› bezi istemezdi flehir Yeni yaralarda kapatacakt› yaras›n›. Vuruldu¤u yerden do¤ruldu, ve dinleyin beni hey ölümlüler! dedi, sizin ad›na ölüm dedi¤iniz, göz k›rp›fl›m›zd›r zafere. Düfllere niflanlanan kurflunlar tarihe çarpt›, teti¤e basan eli vurdu flehir. Henüz düflmemifl, kurflunlar sadece düflleri s›yr›lm›flt›. fiafakta bafllayan, yefleren Ulucanlar mevsiminde, kalbinden vurulmufl bir flehrin yaras›ndan, onlarca yeni sevda filize durdu. Gecenin sabahtaki yans›mas›yd› Ulucanlar senfonisi. Bofl kovanlardan, delik deflik edilmifl bedenlerden arta kalan ve taze kan izlerinden baflka yeni dillere aktar›lan iflte bu senfoniydi. Göçüklerde can veren madencinin umutlar›ndan, gece vardiyalar›na rüya niyetine kurulan düfllerden, y›k›k kentlerin enkaz›ndan yükselen 盤l›klardan esinlenip, kurflun seslerinin ritminde bestelenmiflti. 276
fiehrin yaras›ndan süzülen damlalar baflka flehirlerdedir flimdi? Kimisi kelepçelerde, tel örgülerden içeri... Sokak bafllar› tutuluysa da, hala yine de hep ayn› adrese ç›kar sokaklar: Özgürlü¤e... Tad›na varmak için yeflilin, mutlaka k›rlara gidilmeli. Ama maviyi görmek için ne s›rf deniz k›y›s›na gitmek ne de sadece gökyüzüne bakmak yeterli. Çünkü mavi özgürlüktür biraz da. (Bu yüzden yüzüne bakmak yeterli.) Bulutsuz bir berrakl›kta hiç bu kadar güzel parlamam›flt›r mavi. Sadece gökyüzünün de¤il, düflyüzünün de rengidir. (Gözler ki, resmidir düflyüzünün.) Günefl hiçbir zaman bu kadar yak›n olmam›flt› maviye. Özgürlük rengindeki kanat ç›rp›fllar›n›n bir gölgesi de O’na düflerdi. Ve her savaflç›n›n biraz flair oldu¤u kadar flairdi. (Oysa her savaflç› biraz bile flair olamamakta.) Ki, geceyle bile batm›yordu. Kahkahalar›, çocuk kitaplar›nda çizili gülen günefl resimlerinin sesli taraf›yd›. fiehir vuruldu¤unda, “geceyle batmayan günefl” de tutulmak istendi, karanl›kça sonsuza dek. Sanki önünü ölüm kapatabilmifl gibi. Ard›ndan düflyüzünün mavisi de hüzne vuruldu, kurflunlardan önce. Hiç olmad›¤› çoklukta bulutland› ve ya¤muruna b›rakt› yüre¤inde biriktirdi¤i gözyafllar›n›. Bir damlas›n› kendine saklad› yumru¤unda, bir damlas›n› günefle ay›rd›, bir damlas›n› da bize. Mazinin alt›nda ›slanmas›n› bilenlere... Önce günefl batt› ve sonra mavi kayboldu. fiafakla birlikte, maviyle günefl tek renkte birbirinden hiç ayr›lmad›. Bayra¤›m›z›n renginde sal›nd›lar flimdi. Art›k, size dair hoflçakal tad›nda bir merhaban›n 277
and›ran hareketler hep ayn› noktada son buluyordu. Gecenin bu ilk seans›nda yüzlerce karanl›k gölge, park› karanl›¤a düflen bu yafll› ayd›nl›ktan kurtard›. Geride, çimenlere serili gazete parçalar›, ayakkab›lar, giysiler kald›. Ve karanl›k gölgelerin ellerinde parlayan, zulmün suç çetesine düflen, bembeyaz saç telleri. fiafa¤a, ölüm kadar az bir zaman kalm›flt›. On’lara kalansa, karanl›¤a flafakla birlikte direnilecek olman›n güzelli¤inde upuzun bir zamand›. Saat üçü vurdu¤undaysa; fiehrin bütün ›fl›klar› yuttu¤u gece, tam kalbinden vuruldu flehir. Bütün flehirler vurulur gibi flehrin ›fl›klar›n›n bütün y›ld›zlar› yuttu¤u gece Yaras›na sarg› bezi istemezdi flehir Yeni yaralarda kapatacakt› yaras›n›. Vuruldu¤u yerden do¤ruldu, ve dinleyin beni hey ölümlüler! dedi, sizin ad›na ölüm dedi¤iniz, göz k›rp›fl›m›zd›r zafere. Düfllere niflanlanan kurflunlar tarihe çarpt›, teti¤e basan eli vurdu flehir. Henüz düflmemifl, kurflunlar sadece düflleri s›yr›lm›flt›. fiafakta bafllayan, yefleren Ulucanlar mevsiminde, kalbinden vurulmufl bir flehrin yaras›ndan, onlarca yeni sevda filize durdu. Gecenin sabahtaki yans›mas›yd› Ulucanlar senfonisi. Bofl kovanlardan, delik deflik edilmifl bedenlerden arta kalan ve taze kan izlerinden baflka yeni dillere aktar›lan iflte bu senfoniydi. Göçüklerde can veren madencinin umutlar›ndan, gece vardiyalar›na rüya niyetine kurulan düfllerden, y›k›k kentlerin enkaz›ndan yükselen 盤l›klardan esinlenip, kurflun seslerinin ritminde bestelenmiflti. 276
fiehrin yaras›ndan süzülen damlalar baflka flehirlerdedir flimdi? Kimisi kelepçelerde, tel örgülerden içeri... Sokak bafllar› tutuluysa da, hala yine de hep ayn› adrese ç›kar sokaklar: Özgürlü¤e... Tad›na varmak için yeflilin, mutlaka k›rlara gidilmeli. Ama maviyi görmek için ne s›rf deniz k›y›s›na gitmek ne de sadece gökyüzüne bakmak yeterli. Çünkü mavi özgürlüktür biraz da. (Bu yüzden yüzüne bakmak yeterli.) Bulutsuz bir berrakl›kta hiç bu kadar güzel parlamam›flt›r mavi. Sadece gökyüzünün de¤il, düflyüzünün de rengidir. (Gözler ki, resmidir düflyüzünün.) Günefl hiçbir zaman bu kadar yak›n olmam›flt› maviye. Özgürlük rengindeki kanat ç›rp›fllar›n›n bir gölgesi de O’na düflerdi. Ve her savaflç›n›n biraz flair oldu¤u kadar flairdi. (Oysa her savaflç› biraz bile flair olamamakta.) Ki, geceyle bile batm›yordu. Kahkahalar›, çocuk kitaplar›nda çizili gülen günefl resimlerinin sesli taraf›yd›. fiehir vuruldu¤unda, “geceyle batmayan günefl” de tutulmak istendi, karanl›kça sonsuza dek. Sanki önünü ölüm kapatabilmifl gibi. Ard›ndan düflyüzünün mavisi de hüzne vuruldu, kurflunlardan önce. Hiç olmad›¤› çoklukta bulutland› ve ya¤muruna b›rakt› yüre¤inde biriktirdi¤i gözyafllar›n›. Bir damlas›n› kendine saklad› yumru¤unda, bir damlas›n› günefle ay›rd›, bir damlas›n› da bize. Mazinin alt›nda ›slanmas›n› bilenlere... Önce günefl batt› ve sonra mavi kayboldu. fiafakla birlikte, maviyle günefl tek renkte birbirinden hiç ayr›lmad›. Bayra¤›m›z›n renginde sal›nd›lar flimdi. Art›k, size dair hoflçakal tad›nda bir merhaban›n 277
hüznüdür yaz›lanlar. fiimdi, odam›n duvar›na foto¤raflardan bir pencere açt›m. Mavi mavi bakmak için gökyüzüne. Günefl penceremden hiç eksilmiyor. Ayr›l›klar›n görüfl kabinlerinde kalma olas›l›¤›n› ar›yorum, kavuflmakt› oysa. Uzakl›¤›n bir görüfl günü ötesinde olma ihtimalini... Pencere camlar›na yaslay›p aln›nda engin denizleri seyredercesine, demirlere tutunup mavili¤ine bakabilme olanaks›zl›¤›n›... Y›llar önce düflmüfltü belle¤ime o “firari mahpus”, sadece k›sac›k bir gazete küpürüyle... Kendime de bir pay ç›kard›¤›m› hat›rl›yorum çocuksu duygularla. Bütün an›msay›fllar›m topland› art›k. Kaç kez cezaevi avlusundan bakm›fls›nd›r gökyüzüne daha çok. Sokaklar›ndan daha çok dolaflm›fls›nd›r, ranzalar aras› voltalarda. Ve belki de her maltada farkl› isimlerdi yank›lanan. Hepsi hat›r›mda. Ama sadece bir kereye mahsus kald› o gecikmifl randevu. Yine de y›llard›r tan›yor gibiyim. Geç kal›nm›fl y›llar, sadece befl-on dakikaya s›¤d›r›ld›, takma olmayacak bir sahnesinde yaflam›n. Nas›l olsa “daha sonra” görüflebilirdik! Oysa, “daha sonra”lar hiç olmayacakt›. Usta, çekicinin birini flimdi ç›raklar›na b›rakt›. Örsün dövülüp yeni bir yaflam›n fleklini vermeye devam etsin diye. Di¤eri, bayra¤›m›z›n k›z›ll›¤›na as›l› duran y›ld›z›n alt›ndaki orakta kald›. Gri yoldafl›ndan “Geceyle batmayan günefle”... Bask›n sonras› telsiz sesleri aras›ndaki konuflmalardan, yaflan›lanlardan tarihe kaydedilenler; Yoldafllardan biri bask›n›n etkisiyle rahats›zlanm›flt›r ve yan›nda refakatçi bir yoldaflla hastaneye gitmesi 278
gerekmektedir. - Sen git! - Hay›r. - Git! - Gitmeyece¤im. - Gitmelisin. - Gidemem. - Gi-de-cek-sin! - ...! Yeni yer iflkencehanenin garaj›. Hasta yoldafl, refakatçi ve O. Ve iflkenceciler... Sadece konuflulanlar› dinliyorlar. Gözlerinden okunuyor ki anlam›yorlar, anlayamayacaklar. Hasta yoldafl sivil bir münibüste flimdi. O da orada. U¤urlamaya gelmifl refakatçiyle hasta olan›. ‹flkenceciler baflka bir dünyaya ait, konuflmak için kelimelere çok fazla ihtiyaç duymayan, fakat her nas›lsa çok iyi anlaflabilen bu canl›lar›n yan›nda sadece susuyorlar. Onlar›n hiç yoldafl› olmaz ki?! Bak›fllar, gözler... Herfley ne kadar sade. Bütün gözler s›k›ca yap›lan tokalaflmada odaklan›yor. Bu elin s›cakl›¤› refakatçiye müthifl bir güven vermifltir. Ve sonra, refakatçinin dudaklar›ndan kendili¤inden bir fliir dökülür; “Al yaran›/Koy yan›na yaram›n/öfkeni öfkenle ço¤alt/ düflersem kald›r beni/sat›l›rsam vur!” Refakatçiyle hasta olan arabadad›r. Yanlar›nda bir münibüs dolusu iflkenceciyle. Az ötedeyse, iflkencecilerin aras›nda O... Hala arabaya bakmakta. Belli ki emin olmaya çal›fl›yor yolculu¤un hastaneye olaca¤›ndan. Emin olmas›n› sa¤lamal›y›m diye düflünür refakatçi. Herfleyden emin olmal›d›r o. Kendinden oldu¤u kadar... Bunun için mesaj vermesi gerekti¤ine inan›r ve sol yumru¤unu havaya kald›r›r. O, art›k emin ad›mlarla yeni f›rt›nal› denizlerde yol almak için geri dönmektedir. Gözleri ufuk 279
hüznüdür yaz›lanlar. fiimdi, odam›n duvar›na foto¤raflardan bir pencere açt›m. Mavi mavi bakmak için gökyüzüne. Günefl penceremden hiç eksilmiyor. Ayr›l›klar›n görüfl kabinlerinde kalma olas›l›¤›n› ar›yorum, kavuflmakt› oysa. Uzakl›¤›n bir görüfl günü ötesinde olma ihtimalini... Pencere camlar›na yaslay›p aln›nda engin denizleri seyredercesine, demirlere tutunup mavili¤ine bakabilme olanaks›zl›¤›n›... Y›llar önce düflmüfltü belle¤ime o “firari mahpus”, sadece k›sac›k bir gazete küpürüyle... Kendime de bir pay ç›kard›¤›m› hat›rl›yorum çocuksu duygularla. Bütün an›msay›fllar›m topland› art›k. Kaç kez cezaevi avlusundan bakm›fls›nd›r gökyüzüne daha çok. Sokaklar›ndan daha çok dolaflm›fls›nd›r, ranzalar aras› voltalarda. Ve belki de her maltada farkl› isimlerdi yank›lanan. Hepsi hat›r›mda. Ama sadece bir kereye mahsus kald› o gecikmifl randevu. Yine de y›llard›r tan›yor gibiyim. Geç kal›nm›fl y›llar, sadece befl-on dakikaya s›¤d›r›ld›, takma olmayacak bir sahnesinde yaflam›n. Nas›l olsa “daha sonra” görüflebilirdik! Oysa, “daha sonra”lar hiç olmayacakt›. Usta, çekicinin birini flimdi ç›raklar›na b›rakt›. Örsün dövülüp yeni bir yaflam›n fleklini vermeye devam etsin diye. Di¤eri, bayra¤›m›z›n k›z›ll›¤›na as›l› duran y›ld›z›n alt›ndaki orakta kald›. Gri yoldafl›ndan “Geceyle batmayan günefle”... Bask›n sonras› telsiz sesleri aras›ndaki konuflmalardan, yaflan›lanlardan tarihe kaydedilenler; Yoldafllardan biri bask›n›n etkisiyle rahats›zlanm›flt›r ve yan›nda refakatçi bir yoldaflla hastaneye gitmesi 278
gerekmektedir. - Sen git! - Hay›r. - Git! - Gitmeyece¤im. - Gitmelisin. - Gidemem. - Gi-de-cek-sin! - ...! Yeni yer iflkencehanenin garaj›. Hasta yoldafl, refakatçi ve O. Ve iflkenceciler... Sadece konuflulanlar› dinliyorlar. Gözlerinden okunuyor ki anlam›yorlar, anlayamayacaklar. Hasta yoldafl sivil bir münibüste flimdi. O da orada. U¤urlamaya gelmifl refakatçiyle hasta olan›. ‹flkenceciler baflka bir dünyaya ait, konuflmak için kelimelere çok fazla ihtiyaç duymayan, fakat her nas›lsa çok iyi anlaflabilen bu canl›lar›n yan›nda sadece susuyorlar. Onlar›n hiç yoldafl› olmaz ki?! Bak›fllar, gözler... Herfley ne kadar sade. Bütün gözler s›k›ca yap›lan tokalaflmada odaklan›yor. Bu elin s›cakl›¤› refakatçiye müthifl bir güven vermifltir. Ve sonra, refakatçinin dudaklar›ndan kendili¤inden bir fliir dökülür; “Al yaran›/Koy yan›na yaram›n/öfkeni öfkenle ço¤alt/ düflersem kald›r beni/sat›l›rsam vur!” Refakatçiyle hasta olan arabadad›r. Yanlar›nda bir münibüs dolusu iflkenceciyle. Az ötedeyse, iflkencecilerin aras›nda O... Hala arabaya bakmakta. Belli ki emin olmaya çal›fl›yor yolculu¤un hastaneye olaca¤›ndan. Emin olmas›n› sa¤lamal›y›m diye düflünür refakatçi. Herfleyden emin olmal›d›r o. Kendinden oldu¤u kadar... Bunun için mesaj vermesi gerekti¤ine inan›r ve sol yumru¤unu havaya kald›r›r. O, art›k emin ad›mlarla yeni f›rt›nal› denizlerde yol almak için geri dönmektedir. Gözleri ufuk 279
çizgisindedir “her zamanki gibi”... Ve sahne kapan›r. Perde iner. Gerisi yok say›l›yor flimdi. Perde son bir kez de Ulucanlar’da aç›lm›flt›r. ‹ki perde aras›ndaki bütün ikili hat›ralar silinmifl durumda. Sanki refakatçi O’nu orada son kez gördü ve vedalaflt›lar sessizce. Sonra sesini Ulucanlar’da yeniden duydu, herkesin duydu¤u gibi; “Günefl bat›yor, sizleri çok seviyorum...” Eylül
Dostlar› ve yak›nlar›n›n kaleminden...
280
çizgisindedir “her zamanki gibi”... Ve sahne kapan›r. Perde iner. Gerisi yok say›l›yor flimdi. Perde son bir kez de Ulucanlar’da aç›lm›flt›r. ‹ki perde aras›ndaki bütün ikili hat›ralar silinmifl durumda. Sanki refakatçi O’nu orada son kez gördü ve vedalaflt›lar sessizce. Sonra sesini Ulucanlar’da yeniden duydu, herkesin duydu¤u gibi; “Günefl bat›yor, sizleri çok seviyorum...” Eylül
Dostlar› ve yak›nlar›n›n kaleminden...
280
Habip’in öyküsü
Zamans›z gün so¤u¤unun Kars’› çepeçevre sard›¤› u¤ursuz bir pazar akflam›yd›. Televizyonlar Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde isyan ç›kt›¤›n› haber veriyorlard›. Devlet güçlerince giriflilen operasyon sonucu baz› tutuklular›n öldürüldü¤ü bildiriliyordu. Televizyonun bafl›na geçmifl, öfke kas›rgas›na tutulmufl bir halde haberleri dinliyordu. Habip Gül ad›n› iflitince, oturdu¤u kanepede tafl kesildi. Akl›na ilk gelen, sakin bir deniz gibi bakan Habip’in masmavi gözleri oldu. Gülümsüyordu. Sonra kadifemsi bir görüntü veren, k›p›r k›p›r parlak kumral saçlar› uçufltu gözlerinin önünde. Arkas›ndan s›ras›yla yüksek aln›, hafif ç›k›k elmac›k kemi¤i ve ortan›n üstünde gösteren fidan boyu canland› belle¤inde. H›çk›r›klar aras›nda telefona koflup, 283
Habip’in öyküsü
Zamans›z gün so¤u¤unun Kars’› çepeçevre sard›¤› u¤ursuz bir pazar akflam›yd›. Televizyonlar Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde isyan ç›kt›¤›n› haber veriyorlard›. Devlet güçlerince giriflilen operasyon sonucu baz› tutuklular›n öldürüldü¤ü bildiriliyordu. Televizyonun bafl›na geçmifl, öfke kas›rgas›na tutulmufl bir halde haberleri dinliyordu. Habip Gül ad›n› iflitince, oturdu¤u kanepede tafl kesildi. Akl›na ilk gelen, sakin bir deniz gibi bakan Habip’in masmavi gözleri oldu. Gülümsüyordu. Sonra kadifemsi bir görüntü veren, k›p›r k›p›r parlak kumral saçlar› uçufltu gözlerinin önünde. Arkas›ndan s›ras›yla yüksek aln›, hafif ç›k›k elmac›k kemi¤i ve ortan›n üstünde gösteren fidan boyu canland› belle¤inde. H›çk›r›klar aras›nda telefona koflup, 283
dar gün dostunu arad›. Sadece, “Habip... Habip...” diyebildi bo¤uk bir sesle. Dostu, “Yapma!” diye ac›yla feryat etti. Baflka da herhangi bir fley konuflmad›lar. Dostu tam olmasa da anlam›flt› Habip’in bafl›na gelenleri. Dizginsiz h›çk›r›klar aras›nda y›¤›ld›¤› masada Habip’le ilk karfl›laflt›¤› an› hat›rlamaya çal›flt›. Kutsal görünüyordu o an flimdi ona. Ama tüm çabas› bofla gitti. Belle¤inde o an› gösteren tek bir resim bile yoktu. Sabun köpü¤ü gibi silinip gitmiflti herfley. Kendisinin de terörist diye kilit arkas›na kapat›ld›¤› o günlerde tan›flm›flt› Habip’le. Ziyaretçi görüflüne gidip gelirken karfl›lafl›yorduk herhalde, diye düflündü. Ama kör bir karanl›¤a bakar gibiydi, hiçbir fley göremiyordu. “Ah, ah keflke seni görüfl yerinde hiç bekletmeseydim, paha biçilmez o zaman› hiç çalmasayd›m” diye hayk›rarak, sars›la sars›la a¤lamaya koyuldu. Cezaevinden ç›kt›ktan sonra içi burkularak geride b›rakt›¤› dostlar›n› s›k s›k ziyarete giderdi. Ulucanlar Cezaevi o her zamanki so¤uk ve resmi tavr›yla karfl›lard› onu. Diflçi koltu¤una oturmaktan beter s›k›c›l›ktaki ifllemler tamamlan›rd› önce. Deniz Gezmifl, Yusuf Aslan ve Hüseyin ‹nan’›n as›ld›klar› as›rl›k a¤ac›n önünden geçerek birinci kata ç›kard› sonra. Bir dönem birlikte siyaset yapt›¤› eski ko¤ufl arkadafllar› ziyaretçileriyle, bu katta bir odada görüfltürülüyorlard›. Erken getirildikleri için, zaman israf olmas›n diye ilkin onlarla görüflürdü. Sonra da afla¤› kattaki dostlar›na giderdi. Ama oraya hep geç kalm›fl olurdu. Cezaevi ziyaretlerinde zaman›n nas›l geçip gitti¤i farkedilmezdi. Atefllenen sohbetin alevi, zaman› h›zla yutup tüketirdi. Eski ko¤ufl arkadafllar›yla vedalaflt›¤›nda ko¤ufl kap›lar›n›n kapanmas›na on beflyirmi dakika gibi k›sac›k bir zaman kalm›fl olurdu. Saatine bakarken utanca bo¤ulup, h›zla d›flar› atard› 284
kendini. ‹çini dolduran a¤›r suçluluk duygusuyla soluk solu¤a afla¤› kattaki görüflme odas›n›n yolunu tutard›. Habip’i o hiç de¤iflmeyen sakinli¤iyle, gö¤sünde kollar›n› kavuflturmufl halde kendisini beklerken bulurdu. Beklemekten yorulup görüflme umudunu yitiren öteki dostlar›, geriye sitemlerini b›rak›p çoklukla gitmifl olurlard›. Ama Habip gitmezdi, son ana kadar sab›rla onu beklerdi. O, binbir özür dileyip ba¤›fllanma isterken, Habip tatl› bir gülümsemeyle karfl›l›k verip, rahatlat›rd› onu. Habip’in tünel kazarak cezaevlerini kalbura çeviren firar serüvenleri, iflte bu ziyaretlerdeki flakalaflmalar s›ras›nda çal›nm›flt› kula¤›na. Arkadafllar› bazen “Tünelci” diye tak›l›rlard› ona. Kendine ait olmayan Habip Gül ad›yla yakaland›¤›nda onca iflkenceye ra¤men bu isimde ›srar edifli ve mahkemelerde birçok kez bu isimle yarg›lan›p cezalar al›fl›, onun hayat maceras›n› daha da çekici hale getiriyordu. Kiflilikleri henüz kökleflmemifl olanlar, Habip’teki çelik cesaretin k›r›nt›s›n› bile tafl›salar, farkedilmek için herhalde çok kas›nt›l› dururlard›. Çal›mlar›ndan geçilmezdi. Ama Habip öyle de¤ildi. S›radand›. Böyle gösteriflsiz olmak için de kendini hiç zorlamazd›. Güvenli insanlar›n alçak gönüllülü¤ü, onu hayranl›k verici bir do¤all›¤a büründürürdü. Elindeki roman›n yaz›m› tamamlanmak üzereydi. Yeniden yazmak istiyordu. Ele alaca¤› konular üzerinde kafa yordu¤u bir s›rada Habip’in hayat›n› yazma fikri alevlenmiflti kafas›nda. Habip’le en son görüflmesinde “Seni yazmak istiyorum; bir sak›ncas› yoksa bana yaflam öykünü yazar m›s›n?” diye sormufltu. Habip ise, kaç günlük oldu¤unu flimdi hat›rlayamad›¤› bir süre istemiflti ondan. Birbirlerini art›k bir daha göremeyeceklerini 285
dar gün dostunu arad›. Sadece, “Habip... Habip...” diyebildi bo¤uk bir sesle. Dostu, “Yapma!” diye ac›yla feryat etti. Baflka da herhangi bir fley konuflmad›lar. Dostu tam olmasa da anlam›flt› Habip’in bafl›na gelenleri. Dizginsiz h›çk›r›klar aras›nda y›¤›ld›¤› masada Habip’le ilk karfl›laflt›¤› an› hat›rlamaya çal›flt›. Kutsal görünüyordu o an flimdi ona. Ama tüm çabas› bofla gitti. Belle¤inde o an› gösteren tek bir resim bile yoktu. Sabun köpü¤ü gibi silinip gitmiflti herfley. Kendisinin de terörist diye kilit arkas›na kapat›ld›¤› o günlerde tan›flm›flt› Habip’le. Ziyaretçi görüflüne gidip gelirken karfl›lafl›yorduk herhalde, diye düflündü. Ama kör bir karanl›¤a bakar gibiydi, hiçbir fley göremiyordu. “Ah, ah keflke seni görüfl yerinde hiç bekletmeseydim, paha biçilmez o zaman› hiç çalmasayd›m” diye hayk›rarak, sars›la sars›la a¤lamaya koyuldu. Cezaevinden ç›kt›ktan sonra içi burkularak geride b›rakt›¤› dostlar›n› s›k s›k ziyarete giderdi. Ulucanlar Cezaevi o her zamanki so¤uk ve resmi tavr›yla karfl›lard› onu. Diflçi koltu¤una oturmaktan beter s›k›c›l›ktaki ifllemler tamamlan›rd› önce. Deniz Gezmifl, Yusuf Aslan ve Hüseyin ‹nan’›n as›ld›klar› as›rl›k a¤ac›n önünden geçerek birinci kata ç›kard› sonra. Bir dönem birlikte siyaset yapt›¤› eski ko¤ufl arkadafllar› ziyaretçileriyle, bu katta bir odada görüfltürülüyorlard›. Erken getirildikleri için, zaman israf olmas›n diye ilkin onlarla görüflürdü. Sonra da afla¤› kattaki dostlar›na giderdi. Ama oraya hep geç kalm›fl olurdu. Cezaevi ziyaretlerinde zaman›n nas›l geçip gitti¤i farkedilmezdi. Atefllenen sohbetin alevi, zaman› h›zla yutup tüketirdi. Eski ko¤ufl arkadafllar›yla vedalaflt›¤›nda ko¤ufl kap›lar›n›n kapanmas›na on beflyirmi dakika gibi k›sac›k bir zaman kalm›fl olurdu. Saatine bakarken utanca bo¤ulup, h›zla d›flar› atard› 284
kendini. ‹çini dolduran a¤›r suçluluk duygusuyla soluk solu¤a afla¤› kattaki görüflme odas›n›n yolunu tutard›. Habip’i o hiç de¤iflmeyen sakinli¤iyle, gö¤sünde kollar›n› kavuflturmufl halde kendisini beklerken bulurdu. Beklemekten yorulup görüflme umudunu yitiren öteki dostlar›, geriye sitemlerini b›rak›p çoklukla gitmifl olurlard›. Ama Habip gitmezdi, son ana kadar sab›rla onu beklerdi. O, binbir özür dileyip ba¤›fllanma isterken, Habip tatl› bir gülümsemeyle karfl›l›k verip, rahatlat›rd› onu. Habip’in tünel kazarak cezaevlerini kalbura çeviren firar serüvenleri, iflte bu ziyaretlerdeki flakalaflmalar s›ras›nda çal›nm›flt› kula¤›na. Arkadafllar› bazen “Tünelci” diye tak›l›rlard› ona. Kendine ait olmayan Habip Gül ad›yla yakaland›¤›nda onca iflkenceye ra¤men bu isimde ›srar edifli ve mahkemelerde birçok kez bu isimle yarg›lan›p cezalar al›fl›, onun hayat maceras›n› daha da çekici hale getiriyordu. Kiflilikleri henüz kökleflmemifl olanlar, Habip’teki çelik cesaretin k›r›nt›s›n› bile tafl›salar, farkedilmek için herhalde çok kas›nt›l› dururlard›. Çal›mlar›ndan geçilmezdi. Ama Habip öyle de¤ildi. S›radand›. Böyle gösteriflsiz olmak için de kendini hiç zorlamazd›. Güvenli insanlar›n alçak gönüllülü¤ü, onu hayranl›k verici bir do¤all›¤a büründürürdü. Elindeki roman›n yaz›m› tamamlanmak üzereydi. Yeniden yazmak istiyordu. Ele alaca¤› konular üzerinde kafa yordu¤u bir s›rada Habip’in hayat›n› yazma fikri alevlenmiflti kafas›nda. Habip’le en son görüflmesinde “Seni yazmak istiyorum; bir sak›ncas› yoksa bana yaflam öykünü yazar m›s›n?” diye sormufltu. Habip ise, kaç günlük oldu¤unu flimdi hat›rlayamad›¤› bir süre istemiflti ondan. Birbirlerini art›k bir daha göremeyeceklerini 285
bilmeden o gün vedalaflm›fllard›. Çünkü o, y›llar süren uzun bir ayr›l›ktan sonra do¤up büyüdü¤ü topraklara geri dönecekti. Onlar bir daha hiç görüflemeyeceklerdi. Habip söz verdi¤i yaz›lar› ortak bir dostlar› arac›l›¤›yla ulaflt›racakt› ona. 4 Haziran 1998 tarihli dört sayfal›k yaz›, memleketine döndü¤ünün ikinci haftas›nda eline geçmiflti. Her sat›r›n› çizerek ve içi yanarak defalarca okumufltu. Roman› yay›mlanm›fl, ancak bekledi¤i ilgiyi nedense görmemiflti. Bafllad›¤› yeni roman›n yaz›m› kesintilerle sürüyordu. Habip’in yaflam›ndan etkilenerek kurguluyordu yeni roman›n›. O lanetli pazar akflam›nda televizyon haberiyle kedere bo¤uldu¤unda, Habip’le en son görüflmesinin üzerinden onbefl ay› aflk›n bir süre geçmiflti. Gecenin ürpertici sessizli¤inde masan›n bafl›na geçip, Habip’in yaflam öyküsünü yeniden okudu¤unda içinde bafl edemedi¤i bir titreme dolafl›yordu. Nevzat’tan Habip’e... “1 Ocak 1965 tarihinde Elaz›¤’›n Karakoçan ilçesi Çalakas (Balcal›) Köyü’nde do¤muflum” diye bafllam›flt› Habip, kendi yaflam öyküsüne. “Üçü k›z, üçü erkek, alt› kardefltik. Kardefllerin en küçü¤üydüm. Çok yoksulduk. Köyde tek kar›fl topra¤›m›z bile yoktu. Köy a¤as›n›n tarla ve çay›rlar›nda çal›fl›rd›k. Yar›c›yd›k. A¤a yan yat›p k›l›n› bile k›p›rdatmazken, terimizle can verip yeflertti¤imiz ürünün yar›s› onun olurdu. Ablam a¤an›n hayvanlar›na çobanl›k yapard›. Da¤ tafl demeden, koca üç mevsim, hayvanlar›n arkas› s›ra sürüklenmesinin karfl›l›¤› olarak bir gömlek ya da entari al›rd›. Ne zaman fersiz gözleri çukura kaçm›fl bir k›z çocu¤u görsem, 286
ablam gelir gözlerimin önüne. Babamla annem yazg›lar›na flikayetsizce boyun e¤mifllerdi. Ama ben ve a¤abeylerim a¤adan nefret ederdik. Hep öfkeyle bakard›k ona. Yaz boyu tarlada çal›flan zavall› babam, ekmek paras› kazanmak için k›fl›n da büyük kentlere giderdi. Babam› çok özlerdim. Aylar sürerdi bu ayr›l›k. Döndü¤ünde ise, dünyalar benim olurdu. A¤abeylerim büyüyünce, onlar da gurbet kervan›na kat›ld›lar. Dur durak bilmeden yaz›n köyde, k›fl›n da büyük kentlerde çal›fl›rlard›. Y›llar birbirini kovalay›p gidiyordu. Ablalar›m evlenip gitmifllerdi. Böylece tarlada çal›flman›n yan›nda, evin ömür törpüleyen a¤›r iflleri de anneme kalm›flt›. A¤abeylerim de evlenip metropollere yerleflmifllerdi. Evde çocuk olarak bir ben kalm›flt›m. Yaz›n a¤an›n tarlalar›nda çal›fl›rken, k›fl›n da okuyordum. ‹lkokulu bitirdi¤imde on dört yafl›ndayd›m. Çünkü okula geç bafllam›flt›m. Babam çok istedi¤i halde ortaokula gönderemedi beni. Okumak istedi¤imi söyledi¤imde, bana yalvarmayla dolu gözlerle bak›p, karfl›mda kederle boynunu büküflünü flimdi bile hat›rlamaya dayanam›yorum. Devrimcilerle o y›l tan›flt›m. Çok geçmeden ... hareketiyle organik iliflki kurdum. Köyleri dolafl›p tarlalarda çal›fl›yor, yaprak kesiyorduk. Ayr›ca köprü yakalar›na ve yol kenarlar›na yaz› yazmak gibi çal›flmalar da yap›yorduk. Bütün bu çal›flmalar ...’in gerilla faaliyetini de oluflturuyordu. 1980 12 Eylül darbesi tüm devrimci hareketleri oldu¤u gibi, bizi de biçti. Ben örgüt içinde fazla tan›nmad›¤›m için, darbenin kanl› pençesi yakama yap›flmad›. 1981-82’ye gelindi¤inde, örgüt da¤›lm›flt›. Kadrolar 287
bilmeden o gün vedalaflm›fllard›. Çünkü o, y›llar süren uzun bir ayr›l›ktan sonra do¤up büyüdü¤ü topraklara geri dönecekti. Onlar bir daha hiç görüflemeyeceklerdi. Habip söz verdi¤i yaz›lar› ortak bir dostlar› arac›l›¤›yla ulaflt›racakt› ona. 4 Haziran 1998 tarihli dört sayfal›k yaz›, memleketine döndü¤ünün ikinci haftas›nda eline geçmiflti. Her sat›r›n› çizerek ve içi yanarak defalarca okumufltu. Roman› yay›mlanm›fl, ancak bekledi¤i ilgiyi nedense görmemiflti. Bafllad›¤› yeni roman›n yaz›m› kesintilerle sürüyordu. Habip’in yaflam›ndan etkilenerek kurguluyordu yeni roman›n›. O lanetli pazar akflam›nda televizyon haberiyle kedere bo¤uldu¤unda, Habip’le en son görüflmesinin üzerinden onbefl ay› aflk›n bir süre geçmiflti. Gecenin ürpertici sessizli¤inde masan›n bafl›na geçip, Habip’in yaflam öyküsünü yeniden okudu¤unda içinde bafl edemedi¤i bir titreme dolafl›yordu. Nevzat’tan Habip’e... “1 Ocak 1965 tarihinde Elaz›¤’›n Karakoçan ilçesi Çalakas (Balcal›) Köyü’nde do¤muflum” diye bafllam›flt› Habip, kendi yaflam öyküsüne. “Üçü k›z, üçü erkek, alt› kardefltik. Kardefllerin en küçü¤üydüm. Çok yoksulduk. Köyde tek kar›fl topra¤›m›z bile yoktu. Köy a¤as›n›n tarla ve çay›rlar›nda çal›fl›rd›k. Yar›c›yd›k. A¤a yan yat›p k›l›n› bile k›p›rdatmazken, terimizle can verip yeflertti¤imiz ürünün yar›s› onun olurdu. Ablam a¤an›n hayvanlar›na çobanl›k yapard›. Da¤ tafl demeden, koca üç mevsim, hayvanlar›n arkas› s›ra sürüklenmesinin karfl›l›¤› olarak bir gömlek ya da entari al›rd›. Ne zaman fersiz gözleri çukura kaçm›fl bir k›z çocu¤u görsem, 286
ablam gelir gözlerimin önüne. Babamla annem yazg›lar›na flikayetsizce boyun e¤mifllerdi. Ama ben ve a¤abeylerim a¤adan nefret ederdik. Hep öfkeyle bakard›k ona. Yaz boyu tarlada çal›flan zavall› babam, ekmek paras› kazanmak için k›fl›n da büyük kentlere giderdi. Babam› çok özlerdim. Aylar sürerdi bu ayr›l›k. Döndü¤ünde ise, dünyalar benim olurdu. A¤abeylerim büyüyünce, onlar da gurbet kervan›na kat›ld›lar. Dur durak bilmeden yaz›n köyde, k›fl›n da büyük kentlerde çal›fl›rlard›. Y›llar birbirini kovalay›p gidiyordu. Ablalar›m evlenip gitmifllerdi. Böylece tarlada çal›flman›n yan›nda, evin ömür törpüleyen a¤›r iflleri de anneme kalm›flt›. A¤abeylerim de evlenip metropollere yerleflmifllerdi. Evde çocuk olarak bir ben kalm›flt›m. Yaz›n a¤an›n tarlalar›nda çal›fl›rken, k›fl›n da okuyordum. ‹lkokulu bitirdi¤imde on dört yafl›ndayd›m. Çünkü okula geç bafllam›flt›m. Babam çok istedi¤i halde ortaokula gönderemedi beni. Okumak istedi¤imi söyledi¤imde, bana yalvarmayla dolu gözlerle bak›p, karfl›mda kederle boynunu büküflünü flimdi bile hat›rlamaya dayanam›yorum. Devrimcilerle o y›l tan›flt›m. Çok geçmeden ... hareketiyle organik iliflki kurdum. Köyleri dolafl›p tarlalarda çal›fl›yor, yaprak kesiyorduk. Ayr›ca köprü yakalar›na ve yol kenarlar›na yaz› yazmak gibi çal›flmalar da yap›yorduk. Bütün bu çal›flmalar ...’in gerilla faaliyetini de oluflturuyordu. 1980 12 Eylül darbesi tüm devrimci hareketleri oldu¤u gibi, bizi de biçti. Ben örgüt içinde fazla tan›nmad›¤›m için, darbenin kanl› pençesi yakama yap›flmad›. 1981-82’ye gelindi¤inde, örgüt da¤›lm›flt›. Kadrolar 287
ço¤unlukla tutsak edilmiflti. Geriye kalanlar da askere gitmiflti. Ben de bu bofllu¤u 1983 y›l›nda evlenerek doldurdum. Köyümüzün önünde sakinlikle akan Peri Nehri’nin karfl› k›y›s›ndaki Golek (Koyunufla¤›) Köyü’nden Han›m ad›ndaki bir k›zla evlendim. Daha önce birbirimizi tan›m›yorduk. Ortak bir tan›d›¤›m›z›n arac›l›¤›yla evlendik. Evlenmek, büyük bir borç yükünün alt›na girmek demekti. Bafll›k paras›, dü¤ün masraf› derken epey borçlanm›flt›m. Alacakl›lar kap›ya dayanmadan para kazanmaya bafllamal›yd›m. Birkaç ay sonra çal›flmak üzere ‹zmir’e, a¤abeylerimin yan›na gittim. ‹lk inflaat iflçili¤im Çeflme ilçesinde bafllad›. Dev gibi yükselen bir inflaatta çal›fl›yordum. Bina her an üstüme y›k›l›p, beni alt›na alacakm›fl gibi bir duygu uyand›r›rd› bende. K›fl boyu tek bir günümü bile bofla geçirmeden para biriktirmeye çal›flt›m. Omuzumdaki borç bask›s› yüzünden bazen bo¤az›mdaki ekmekten bile k›smak zorunda kal›yordum. Borçlar›m› karfl›layacak kadar para biriktirdikten sonra, yaz›n köye döndüm. ‹lk k›z çocu¤umuz o yaz dünyaya geldi. K›fl›n “gurbet”, yaz›n da köyde ekin derken, kap›ya askerlik gelip dayand›. Bir y›l kaçak dolaflt›ktan sonra askere gittim. ‹ki ayl›k askerken ikinci k›z›m do¤du. Askerli¤im sürerken ald›¤›m bir mektupla babam›n öldü¤ünü haber ald›m. O gün ve sonraki birkaç gün tarifsiz ac›lar çekmifltim. Ama zaman›n flifal› merhemi, içimdeki baba ac›s›n› çok geçmeden dindirmiflti. Derken askerlik bitti. Paras›zd›m. Biraz para kazanmal›yd›m. ‹zmir Alia¤a’da bir demir-çelik fabrikas›nda ifl bulup çal›flmaya bafllad›m. Y›l 1987, üçüncü k›z›m dünyaya gelmiflti. Askerlik bittikten ancak üç ay sonra köyüme gidebildim. ‹flyerimden bir ayl›k izin alm›flt›m. 288
... örgütüyle bu demir-çelik fabrikas›nda çal›fl›rken tan›flt›m. Dergimizin ilk say›s›n› dinmeyen bir susuzlukla okumufltum. Y›llar sonra devrimcilerle yeniden karfl›laflmak ve yepyeni bir örgütle tan›flmak benim için tarif edilmez müthifl bir duyguydu. Bir yandan fabrikada çal›fl›yor, bir yandan da siyasal faaliyetlerde bulunuyordum. Alia¤a Bölge Fabrikas›’nda h›zla gelifliyorduk. Yeni yeni iflçilerle tan›fl›p, yeni siyasal dostluklar kuruyordum. Tüm benli¤im devrim atefliyle yan›p tutufluyordu. O çok sevdi¤im köyüm akl›ma bile gelmiyordu art›k. 1988 bahar›nda hayvanlar›m›z› sat›p, baba oca¤›n› terkettik. Alia¤a Helvac› Köyü’ne yerleflmifltik. Burada arkadafllar›m›n yard›m›yla yapt›¤›m iki gözlü bir gecekonduda yaflamaya bafllad›k. Örgütsel faaliyetlerim h›zla sürüyordu. Bu arada bir de o¤lum olmufltu. 1991 y›l›n›n 29 Nisan günü devlet güçleri örgütümüze karfl› bir operasyon bafllatt›lar. Ayn› gün evim bas›larak gözalt›na al›nd›m. On befl günlük s›k› bir iflkenceden sonra tutuklanarak Buca Cezaevi’ne konuldum. Cezaevine konuluflum, kar›m ve çocuklar›m için tastamam bir yoksulluk demekti. “Ailede çal›flabilecek kifliler varsa, örgütten ekonomik yard›m almamak” fleklindeki bir karar nedeniyle kar›m bir yemekhanede ifl bulup çal›flmaya bafllad›. Cezaevi bitip tükenmeyen açl›k grevleriyle karfl›lam›flt› bizleri. Birçok k›sa süreli, dönüflümlü açl›k grevine girdik. Eskiflehir tabutlu¤unun aç›l›fl›, ilk uzun süreli açl›k grevi deneyimimin de bafllang›c› oldu. K›rk befl gün sürmüfltü. Barikatlar, direnifller derken bir y›l Buca Cezaevi’nde kald›m. Bir y›l içinde sadece bir kez ziyaretçi görüflü yapabildim. Çünkü otuz ay sürecek olan mektup ve görüfl yasa¤› cezas› alm›flt›m. 289
ço¤unlukla tutsak edilmiflti. Geriye kalanlar da askere gitmiflti. Ben de bu bofllu¤u 1983 y›l›nda evlenerek doldurdum. Köyümüzün önünde sakinlikle akan Peri Nehri’nin karfl› k›y›s›ndaki Golek (Koyunufla¤›) Köyü’nden Han›m ad›ndaki bir k›zla evlendim. Daha önce birbirimizi tan›m›yorduk. Ortak bir tan›d›¤›m›z›n arac›l›¤›yla evlendik. Evlenmek, büyük bir borç yükünün alt›na girmek demekti. Bafll›k paras›, dü¤ün masraf› derken epey borçlanm›flt›m. Alacakl›lar kap›ya dayanmadan para kazanmaya bafllamal›yd›m. Birkaç ay sonra çal›flmak üzere ‹zmir’e, a¤abeylerimin yan›na gittim. ‹lk inflaat iflçili¤im Çeflme ilçesinde bafllad›. Dev gibi yükselen bir inflaatta çal›fl›yordum. Bina her an üstüme y›k›l›p, beni alt›na alacakm›fl gibi bir duygu uyand›r›rd› bende. K›fl boyu tek bir günümü bile bofla geçirmeden para biriktirmeye çal›flt›m. Omuzumdaki borç bask›s› yüzünden bazen bo¤az›mdaki ekmekten bile k›smak zorunda kal›yordum. Borçlar›m› karfl›layacak kadar para biriktirdikten sonra, yaz›n köye döndüm. ‹lk k›z çocu¤umuz o yaz dünyaya geldi. K›fl›n “gurbet”, yaz›n da köyde ekin derken, kap›ya askerlik gelip dayand›. Bir y›l kaçak dolaflt›ktan sonra askere gittim. ‹ki ayl›k askerken ikinci k›z›m do¤du. Askerli¤im sürerken ald›¤›m bir mektupla babam›n öldü¤ünü haber ald›m. O gün ve sonraki birkaç gün tarifsiz ac›lar çekmifltim. Ama zaman›n flifal› merhemi, içimdeki baba ac›s›n› çok geçmeden dindirmiflti. Derken askerlik bitti. Paras›zd›m. Biraz para kazanmal›yd›m. ‹zmir Alia¤a’da bir demir-çelik fabrikas›nda ifl bulup çal›flmaya bafllad›m. Y›l 1987, üçüncü k›z›m dünyaya gelmiflti. Askerlik bittikten ancak üç ay sonra köyüme gidebildim. ‹flyerimden bir ayl›k izin alm›flt›m. 288
... örgütüyle bu demir-çelik fabrikas›nda çal›fl›rken tan›flt›m. Dergimizin ilk say›s›n› dinmeyen bir susuzlukla okumufltum. Y›llar sonra devrimcilerle yeniden karfl›laflmak ve yepyeni bir örgütle tan›flmak benim için tarif edilmez müthifl bir duyguydu. Bir yandan fabrikada çal›fl›yor, bir yandan da siyasal faaliyetlerde bulunuyordum. Alia¤a Bölge Fabrikas›’nda h›zla gelifliyorduk. Yeni yeni iflçilerle tan›fl›p, yeni siyasal dostluklar kuruyordum. Tüm benli¤im devrim atefliyle yan›p tutufluyordu. O çok sevdi¤im köyüm akl›ma bile gelmiyordu art›k. 1988 bahar›nda hayvanlar›m›z› sat›p, baba oca¤›n› terkettik. Alia¤a Helvac› Köyü’ne yerleflmifltik. Burada arkadafllar›m›n yard›m›yla yapt›¤›m iki gözlü bir gecekonduda yaflamaya bafllad›k. Örgütsel faaliyetlerim h›zla sürüyordu. Bu arada bir de o¤lum olmufltu. 1991 y›l›n›n 29 Nisan günü devlet güçleri örgütümüze karfl› bir operasyon bafllatt›lar. Ayn› gün evim bas›larak gözalt›na al›nd›m. On befl günlük s›k› bir iflkenceden sonra tutuklanarak Buca Cezaevi’ne konuldum. Cezaevine konuluflum, kar›m ve çocuklar›m için tastamam bir yoksulluk demekti. “Ailede çal›flabilecek kifliler varsa, örgütten ekonomik yard›m almamak” fleklindeki bir karar nedeniyle kar›m bir yemekhanede ifl bulup çal›flmaya bafllad›. Cezaevi bitip tükenmeyen açl›k grevleriyle karfl›lam›flt› bizleri. Birçok k›sa süreli, dönüflümlü açl›k grevine girdik. Eskiflehir tabutlu¤unun aç›l›fl›, ilk uzun süreli açl›k grevi deneyimimin de bafllang›c› oldu. K›rk befl gün sürmüfltü. Barikatlar, direnifller derken bir y›l Buca Cezaevi’nde kald›m. Bir y›l içinde sadece bir kez ziyaretçi görüflü yapabildim. Çünkü otuz ay sürecek olan mektup ve görüfl yasa¤› cezas› alm›flt›m. 289
Mahkeme bir y›l sonra Terörle Mücadele Yasas›’na göre üç y›l hapis ve 83 milyon lira da para cezas› verdi bana. Arkas›ndan Urla Cezaevi’ne sevkedildim. Burada üç ay kald›ktan sonra, “adli mahkumlar› isyana teflvik edip örgütlemekten” Kemalpafla Cezaevi’ne sürgün edildim. Her gitti¤im cezaevinde mektup ve görüfl yasa¤› da arkamdan geliyordu. Hapis cezas›n› burada doldurdum. Geriye bana verilen 83 milyonluk para cezas› kalm›flt›. Bu paray› devlete ödedi¤imde serbest kalacakt›m. Böylece ya paray› ödeyecektim, ya da hapiste kalmaya devam edecektim. Düzenin önümüze koydu¤u kötü bir tercihti bu. Neyse ki çok kafa yormam gerekmedi. Paray› ödemedim. Cezan›n meflrulu¤unu kabul etmifl olacakt›m yoksa. Para cezas› hapis cezas›na çevrildi. 11 ay 20 gün daha yatacakt›m. Paray› ödemedim ama, devrimci iradenin ve görevin gereklerini yerine getirdim: Kazd›¤›m›z 35 metrelik bir tünelle dört kifli, 19 May›s 1993 flafa¤›nda özgürlü¤e kofltuk. On ay “cezam” kalm›flt› firar etti¤imde. Ben de bu meflru hakk›m› kulland›m. Benim için firar, üç y›ldan beri görmedi¤im kar›m› ve çocuklar›m› daha y›llarca görmemek anlam›na da geliyordu. Her zaman söylüyorum, hiç unutmad›¤›m ve anlatmakta güçlük çekti¤im iki an› var hayat›mda: Birincisi, y›llar süren uzunca bir örgütsüzlükten sonra 1987 Ekim’inde örgütümle tan›flt›¤›m an›n duygular›d›r. ‹kincisi ise, tünelden ç›kt›¤›m›zda yüzüme vuran ilk yel ile özgürlü¤e at›lan o ilk ad›md›r. Ve tünelin ucuna kadar gelip de geri dönen bir arkadafl›n ahmakl›¤›... Firar ettikten sonra ilk faaliyet alan›m Adana oldu. Soluk solu¤a geçen sekiz ay›n sonunda, bir randevuya giderken pusuya düfltüm ve yakaland›m. Bir gece önce yakalanan iki genç yoldafl›m›z iflkenceye dayanamay›p 290
randevu yerini vermek zorunda kalm›fllard›. Üzerimde onlarca bildiri ve afiflin yan› s›ra flifreli telefon numaralar› ve adresler vard›. Burada Habip Gül sahte kimli¤iyle yakalanm›flt›m. Emniyete götürüldükten k›sa bir zaman sonra bir polis gelip yüzüme uzun uzun bakt›, “Ben bunu bir yerden tan›yorum. ‹zmir Kemalpafla Cezaevi’nden firar edenlerden birinin gazetede ç›kan foto¤raf›na çok benziyor, iyice araflt›r›n!” dedi. Habip Gül’le ayn› memleketli (Marafll›) oldu¤u için de s›rt›ma iyi bir hemflehri tekmesi vurarak ç›k›p gitti. Bu umulmad›k rastlant›, iflimi epeyce zora sokacakt›. Dört gün süren soluksuz iflkencenin a¤›rl›¤›, kimli¤imin sahteli¤i üzerineydi. Üzerimden ç›kan telefonlarla adreslerin flifrelerini de gizli tutmam gerekiyordu. Kimlikteki sahte Habip Gül ismine s›ms›k› sar›lmal›yd›m. Sonuna kadar direndim. Direnmekten baflka seçene¤im de yoktu. Çünkü konuflursam pek çok yoldafl›m› ele vermifl olacakt›m. Yoldafllar›m ve örgütüm zarar görmüfl olacaklard› böylece. Bir de kendime olan güvenimi torpillemifl olacakt›m. Bir gün tim flefi beni odas›na götürdü. Tabii ayakta duramad›¤›m için sürükleyerek götürüyorlar. “Bomban patlad›, bofluna direnme, kimli¤in sahtedir” dedi, gözlerinde zafer kazanm›fl insanlar›n par›lt›s›yla. “Ben Habip Gül’üm! Aksini ispatlamak sizin ifliniz” diye direttim so¤ukkanl›l›kla. ‹flkenceci çok sinirlenmiflti. Yan›ndakine, “Gelen faks› getir, bu orospu çocu¤u tan›yacak m› bakal›m?” diye ba¤›rd›. Faksta gösterilecek fleyin Habip Gül’e ait bilgiler oldu¤unu tahmin etmekte gecikmedim. ‹flin kötüsü, ben daha önce ne Habip Gül’ü, ne de foto¤raf›n› görmüfltüm. Neyse gözlerim aç›ld›. ‹flkenceci, katlanm›fl bir faks ka¤›d›nda bir foto¤raf göstererek, “Kim bu lan?” diye öfkeyle sordu. 291
Mahkeme bir y›l sonra Terörle Mücadele Yasas›’na göre üç y›l hapis ve 83 milyon lira da para cezas› verdi bana. Arkas›ndan Urla Cezaevi’ne sevkedildim. Burada üç ay kald›ktan sonra, “adli mahkumlar› isyana teflvik edip örgütlemekten” Kemalpafla Cezaevi’ne sürgün edildim. Her gitti¤im cezaevinde mektup ve görüfl yasa¤› da arkamdan geliyordu. Hapis cezas›n› burada doldurdum. Geriye bana verilen 83 milyonluk para cezas› kalm›flt›. Bu paray› devlete ödedi¤imde serbest kalacakt›m. Böylece ya paray› ödeyecektim, ya da hapiste kalmaya devam edecektim. Düzenin önümüze koydu¤u kötü bir tercihti bu. Neyse ki çok kafa yormam gerekmedi. Paray› ödemedim. Cezan›n meflrulu¤unu kabul etmifl olacakt›m yoksa. Para cezas› hapis cezas›na çevrildi. 11 ay 20 gün daha yatacakt›m. Paray› ödemedim ama, devrimci iradenin ve görevin gereklerini yerine getirdim: Kazd›¤›m›z 35 metrelik bir tünelle dört kifli, 19 May›s 1993 flafa¤›nda özgürlü¤e kofltuk. On ay “cezam” kalm›flt› firar etti¤imde. Ben de bu meflru hakk›m› kulland›m. Benim için firar, üç y›ldan beri görmedi¤im kar›m› ve çocuklar›m› daha y›llarca görmemek anlam›na da geliyordu. Her zaman söylüyorum, hiç unutmad›¤›m ve anlatmakta güçlük çekti¤im iki an› var hayat›mda: Birincisi, y›llar süren uzunca bir örgütsüzlükten sonra 1987 Ekim’inde örgütümle tan›flt›¤›m an›n duygular›d›r. ‹kincisi ise, tünelden ç›kt›¤›m›zda yüzüme vuran ilk yel ile özgürlü¤e at›lan o ilk ad›md›r. Ve tünelin ucuna kadar gelip de geri dönen bir arkadafl›n ahmakl›¤›... Firar ettikten sonra ilk faaliyet alan›m Adana oldu. Soluk solu¤a geçen sekiz ay›n sonunda, bir randevuya giderken pusuya düfltüm ve yakaland›m. Bir gece önce yakalanan iki genç yoldafl›m›z iflkenceye dayanamay›p 290
randevu yerini vermek zorunda kalm›fllard›. Üzerimde onlarca bildiri ve afiflin yan› s›ra flifreli telefon numaralar› ve adresler vard›. Burada Habip Gül sahte kimli¤iyle yakalanm›flt›m. Emniyete götürüldükten k›sa bir zaman sonra bir polis gelip yüzüme uzun uzun bakt›, “Ben bunu bir yerden tan›yorum. ‹zmir Kemalpafla Cezaevi’nden firar edenlerden birinin gazetede ç›kan foto¤raf›na çok benziyor, iyice araflt›r›n!” dedi. Habip Gül’le ayn› memleketli (Marafll›) oldu¤u için de s›rt›ma iyi bir hemflehri tekmesi vurarak ç›k›p gitti. Bu umulmad›k rastlant›, iflimi epeyce zora sokacakt›. Dört gün süren soluksuz iflkencenin a¤›rl›¤›, kimli¤imin sahteli¤i üzerineydi. Üzerimden ç›kan telefonlarla adreslerin flifrelerini de gizli tutmam gerekiyordu. Kimlikteki sahte Habip Gül ismine s›ms›k› sar›lmal›yd›m. Sonuna kadar direndim. Direnmekten baflka seçene¤im de yoktu. Çünkü konuflursam pek çok yoldafl›m› ele vermifl olacakt›m. Yoldafllar›m ve örgütüm zarar görmüfl olacaklard› böylece. Bir de kendime olan güvenimi torpillemifl olacakt›m. Bir gün tim flefi beni odas›na götürdü. Tabii ayakta duramad›¤›m için sürükleyerek götürüyorlar. “Bomban patlad›, bofluna direnme, kimli¤in sahtedir” dedi, gözlerinde zafer kazanm›fl insanlar›n par›lt›s›yla. “Ben Habip Gül’üm! Aksini ispatlamak sizin ifliniz” diye direttim so¤ukkanl›l›kla. ‹flkenceci çok sinirlenmiflti. Yan›ndakine, “Gelen faks› getir, bu orospu çocu¤u tan›yacak m› bakal›m?” diye ba¤›rd›. Faksta gösterilecek fleyin Habip Gül’e ait bilgiler oldu¤unu tahmin etmekte gecikmedim. ‹flin kötüsü, ben daha önce ne Habip Gül’ü, ne de foto¤raf›n› görmüfltüm. Neyse gözlerim aç›ld›. ‹flkenceci, katlanm›fl bir faks ka¤›d›nda bir foto¤raf göstererek, “Kim bu lan?” diye öfkeyle sordu. 291
Foto¤raftaki Habip Gül hafif bir s›r›tmayla bize bak›yordu. Olup bitenlere gülüyor gibiydi. Ben gayet sakince, “Benim!” dedim. ‹flkenceci deliye dönmüfltü. “Ulan sana benzemiyor!” diye köpürdü. Yay gibi gerilmiflti, sinirinden tir tir titriyordu. Az önce faks ka¤›d›nda foto¤raf›n› bana gösterdi¤i Habip Gül’e ait renkli bir foto¤raf› baflka foto¤raflarla kar›flt›rarak, “Madem öyle, bunlar›n içinden kendini (Habip Gül’ü) bul!” dedi. Bana biraz önce faks ka¤›d›nda gösterilen siyah-beyaz foto¤raf› kafamda canland›rarak, renklisini elimle koymufl gibi buldum. “Ben buyum” dedim. Yani allah var, foto¤raftaki adam bana hiç benzemiyordu. Bir defa gözleri siyaht› onun. Benimki mavi. ‹flkenceciler flaflk›nl›k içindeydiler. “Nas›l oluyor lan, bu sana hiç benzemiyor!” diye çaresizce debelenip duruyorlard›. Ama kabul etmekten baflka flanslar› da yoktu. Çünkü a¤z›mdan baflka bir söz alamayacaklar›n› art›k onlar da biliyorlard›. On dört gün süren iflkenceden sonra bir gece al›p beni da¤a götürdüler. Burada öldürüp cesedimi topra¤a gömeceklerini söyleyerek, sa¤a sola atefl ettiler. Bu tehditleri de ifle yaramay›nca, bir diflimle birkaç kaburgam› k›rarak beni emniyete geri götürdüler. Kollar›mdan ask›ya as›lmam yüzünden koltuklar›m›n alt› y›rt›lm›flt›. Ters ask›dan ayak bileklerimin derisi çok kötü bir flekilde yüzülmüfltü. Copla tecavüze u¤rad›¤›mdan makat›mda a¤›r bir hasar meydana gelmiflti. Oturam›yordum. Oturup kalkarken dayan›lmaz ac›lar çekiyordum. Bedenim bütün bütün ac›lara bo¤ulmufltu. Ama her ne pahas›na olursa olsun dayanacakt›m. Dayanmal›yd›m! Gözalt›ndan ç›kt›¤›mda sol taraf›m tutmuyordu. Tim flefi son gün beni DGM’ye götürürken omuzlar› çökmüfl halde yak›n›yordu: 292
“Örgütün senin gibi on kifliyi buraya gönderirse biz boku yedik demektir. Bir dahakine karfl›lafl›rsak seninle, bu kadar u¤raflmak yerine kafana s›kaca¤›m.” Habip Gül ad›n› mahkemede de sahiplendim. DGM bu adla beni tutuklad›. Yirmi gün Adana Cezaevi’nde kald›m. Sonra da Malatya DGM’de yarg›lanmak üzere Malatya E tipi Cezaevi’ne gönderildim. Burada yedi ay tutulduktan sonra yine Habip Gül ad›yla tahliye edildim. Buradaki mahkemem hala sürüyor. Cezaevinden ç›kt›ktan sonra ‹stanbul’a gittim. Habip Gül kimli¤i deflifre olmufltu. Art›k iflimi görmeyecekti. Ben de Altan Ersoy kimli¤iyle gizli faaliyetlere bafllad›m. Ben art›k Altan Ersoy idim. Gerçek ad›m› bazen tatl› bir nostaljiyle hat›rlay›p, tebessüm ediyordum. Siyasal çal›flmalar›m illegal olarak sürmekteydi. 1995 y›l›n›n 2 Nisan günü ‹stanbul Ba¤c›lar’daki evimiz gece yaras› polislerce bas›ld›. Bask›nda bir bayan arkadaflla gözalt›na al›nd›k. Örgütümüze yönelik bu operasyonda ayn› gecede, ayn› saatlerde de¤iflik semtlerde alt› ev daha bas›lm›fl, dokuz yoldafl›m›z yakalanm›flt›. Altan Ersoy ad›na düzenlenen kimli¤in sahteli¤i, gözalt›na al›n›fl›m›z›n ertesi günü ortaya ç›kt›. Yollar›m›z Habip Gül ile yeniden kesiflmiflti. Belli ki birbirimizi çok sevmifltik! Habip Gül oldu¤um ve Adana’da yakaland›¤›m her nas›lsa ortaya ç›km›flt›. Ben de Habip Gül ismine itiraz etmedim. Besbelli yine Habip Gül olarak tutuklanacakt›m. ‹flkencede kald›¤›m›z on üç günlük sürede, iflkenceciler kendi karargahlar›nda yenildiler. Devrimci onurumuzu çi¤netmedik. On üç gün sonra tutuklan›p Bayrampafla Cezaevi’ne götürüldük. Ben yine Habip Gül ad›yla tutuklanm›flt›m. Rastlant›d›r, cezaevine girdikten birkaç gün sonra 293
Foto¤raftaki Habip Gül hafif bir s›r›tmayla bize bak›yordu. Olup bitenlere gülüyor gibiydi. Ben gayet sakince, “Benim!” dedim. ‹flkenceci deliye dönmüfltü. “Ulan sana benzemiyor!” diye köpürdü. Yay gibi gerilmiflti, sinirinden tir tir titriyordu. Az önce faks ka¤›d›nda foto¤raf›n› bana gösterdi¤i Habip Gül’e ait renkli bir foto¤raf› baflka foto¤raflarla kar›flt›rarak, “Madem öyle, bunlar›n içinden kendini (Habip Gül’ü) bul!” dedi. Bana biraz önce faks ka¤›d›nda gösterilen siyah-beyaz foto¤raf› kafamda canland›rarak, renklisini elimle koymufl gibi buldum. “Ben buyum” dedim. Yani allah var, foto¤raftaki adam bana hiç benzemiyordu. Bir defa gözleri siyaht› onun. Benimki mavi. ‹flkenceciler flaflk›nl›k içindeydiler. “Nas›l oluyor lan, bu sana hiç benzemiyor!” diye çaresizce debelenip duruyorlard›. Ama kabul etmekten baflka flanslar› da yoktu. Çünkü a¤z›mdan baflka bir söz alamayacaklar›n› art›k onlar da biliyorlard›. On dört gün süren iflkenceden sonra bir gece al›p beni da¤a götürdüler. Burada öldürüp cesedimi topra¤a gömeceklerini söyleyerek, sa¤a sola atefl ettiler. Bu tehditleri de ifle yaramay›nca, bir diflimle birkaç kaburgam› k›rarak beni emniyete geri götürdüler. Kollar›mdan ask›ya as›lmam yüzünden koltuklar›m›n alt› y›rt›lm›flt›. Ters ask›dan ayak bileklerimin derisi çok kötü bir flekilde yüzülmüfltü. Copla tecavüze u¤rad›¤›mdan makat›mda a¤›r bir hasar meydana gelmiflti. Oturam›yordum. Oturup kalkarken dayan›lmaz ac›lar çekiyordum. Bedenim bütün bütün ac›lara bo¤ulmufltu. Ama her ne pahas›na olursa olsun dayanacakt›m. Dayanmal›yd›m! Gözalt›ndan ç›kt›¤›mda sol taraf›m tutmuyordu. Tim flefi son gün beni DGM’ye götürürken omuzlar› çökmüfl halde yak›n›yordu: 292
“Örgütün senin gibi on kifliyi buraya gönderirse biz boku yedik demektir. Bir dahakine karfl›lafl›rsak seninle, bu kadar u¤raflmak yerine kafana s›kaca¤›m.” Habip Gül ad›n› mahkemede de sahiplendim. DGM bu adla beni tutuklad›. Yirmi gün Adana Cezaevi’nde kald›m. Sonra da Malatya DGM’de yarg›lanmak üzere Malatya E tipi Cezaevi’ne gönderildim. Burada yedi ay tutulduktan sonra yine Habip Gül ad›yla tahliye edildim. Buradaki mahkemem hala sürüyor. Cezaevinden ç›kt›ktan sonra ‹stanbul’a gittim. Habip Gül kimli¤i deflifre olmufltu. Art›k iflimi görmeyecekti. Ben de Altan Ersoy kimli¤iyle gizli faaliyetlere bafllad›m. Ben art›k Altan Ersoy idim. Gerçek ad›m› bazen tatl› bir nostaljiyle hat›rlay›p, tebessüm ediyordum. Siyasal çal›flmalar›m illegal olarak sürmekteydi. 1995 y›l›n›n 2 Nisan günü ‹stanbul Ba¤c›lar’daki evimiz gece yaras› polislerce bas›ld›. Bask›nda bir bayan arkadaflla gözalt›na al›nd›k. Örgütümüze yönelik bu operasyonda ayn› gecede, ayn› saatlerde de¤iflik semtlerde alt› ev daha bas›lm›fl, dokuz yoldafl›m›z yakalanm›flt›. Altan Ersoy ad›na düzenlenen kimli¤in sahteli¤i, gözalt›na al›n›fl›m›z›n ertesi günü ortaya ç›kt›. Yollar›m›z Habip Gül ile yeniden kesiflmiflti. Belli ki birbirimizi çok sevmifltik! Habip Gül oldu¤um ve Adana’da yakaland›¤›m her nas›lsa ortaya ç›km›flt›. Ben de Habip Gül ismine itiraz etmedim. Besbelli yine Habip Gül olarak tutuklanacakt›m. ‹flkencede kald›¤›m›z on üç günlük sürede, iflkenceciler kendi karargahlar›nda yenildiler. Devrimci onurumuzu çi¤netmedik. On üç gün sonra tutuklan›p Bayrampafla Cezaevi’ne götürüldük. Ben yine Habip Gül ad›yla tutuklanm›flt›m. Rastlant›d›r, cezaevine girdikten birkaç gün sonra 293
Eskiflehir Tabutlu¤u yeniden aç›ld›. Tüm cezaevlerinde süresiz açl›k grevleri patlam›flt›. Biri de Malatya Cezaevi’nde olmak üzere bu üçüncü 45 günlük açl›k grevim olacakt›. 45 gün süren direniflimiz, isteklerimizin kabul edilmesiyle son buldu. Bayrampafla Cezaevi’nde sekiz ay tutuklu kald›ktan sonra yine ayn› isimle, Habip Gül olarak, serbest b›rak›ld›m. ‹stanbul 4 No’lu DGM’deki davam hala sürüyor. Tüm bu olup bitenlerden annemin, kar›m›n ve çocuklar›m›n haberi yoktu. Nas›l olsun ki? Polisin defalarca kar›m› gözalt›na al›p beni sormufl olmas›ndan da elbette benim haberim olamazd›. Sokakta o¤luma fleker verip, eve gelip gelmedi¤imi sorduklar›n› da sonradan ö¤renecektik. Birkaç kez de annemi, “o¤lunu vurduk, gel cesedini al” diyerek morga götürmüfller. Baz› cesetler göstermifller. Sonra da, “iflte senin o¤lunu da bir gün böyle vuraca¤›z!” deyip geri göndermifller. Bayrampafla Cezaevi’nden ç›kt›ktan sonra baflka bir sahte kimlikle faaliyetlerime devam ettim. Bir-bir buçuk ay sonra bir flekilde baca¤›mdan yaraland›m. Kurflun kas›¤›mdan girip siniri kopararak d›flar› ç›km›flt›. Gizli çal›flman›n tahmin edilebilecek koflullar› yüzünden dört gün doktora gitmedim. Çok kan kaybettim. Hem ameliyat olmak hem de siyasal faaliyetlerimi sürdürebilmek için Ankara’ya geldim. Ameliyat olduktan bir süre sonra çift koltuk de¤ne¤iyle gezmeye bafllad›m. Yaral› baca¤›m boydan boya alç›ya al›nm›flt›. Tam koltuk de¤neklerini atm›fl ve baca¤›mdaki alç›y› yeni ç›kartm›flt›m ki, Ankara’da örgütümüze karfl› giriflilen bir operasyonla tekrar yakaland›m. Bayrampafla Cezaevi’nden sal›verilmenin üzerinden alt› ay geçmiflti. 294
Bu kez üzerimde Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru ad›na düzenlenen sahte bir kimlik vard›. ‹flkenceciler beni öldüreceklerini söylüyorlard›. Ölümü göze ald›¤›m için tehditleri beni hiç mi hiç etkilemiyordu. Tehditleri irademin beton duvar›na çarp›p tuzla buz oluyordu. Onüç gün içinde iki kez gece yar›s› Gölbafl›’na götürüldüm. Bir çukura yat›r›p sa¤›ma soluma atefl ettiler. Ankara Terörle Mücadele fiubesi’nin garaj olarak da kullan›lan alt kat›nda, bir metre derinli¤inde kapakl› bir tuvalet çukuru var. Beni bu tuvalet çukuruna koyup, kapa¤› üzerime kapatarak orada her seferinde bir saate yak›n pisli¤in içinde tutuyorlard›. Kollar›mdan as›yor, bedenime elektrik veriyorlard›. Yaral› baca¤›m› tekmeleyip, kas›¤›mdaki k›smen y›rt›k sinirleri büsbütün koparmaya çal›fl›yorlard›. Orada, devrim ile karfl›devrimin iradeleri çarp›fl›yordu. Bu nedenle taraflar kendi s›n›fsal kimliklerine uygun düflen silah ve araçlarla savaflmaktayd›lar. Ankara Terörle Mücadele fiubesi’nde devrimci onur bir kez daha zafer kazanm›flt›. Onüç gün sonra sistematik iflkence art›k bitmifl, s›ra parmak izlerini almaya gelmiflti. Parmak izi tespitine götürülüyoruz. Parmak izlerim al›nd›ktan on dakika sonra beni bir odaya götürdüler. Sivil giyimli bir komiser, üstüme h›fl›mla gelerek surat›ma sertçe bir tokat att› ve, “Sen kimsin lan, ad›n ne?” diye kükredi. Ben de gayet sakin, “Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru” dedim. “Peki 1995 y›l›n›n 26 Nisan günü ‹stanbul’da Altan Ersoy olarak yakalanan kim?” Evet, anlafl›lan kimli¤imin sahte oldu¤u a盤a ç›km›flt›. Yeni bir kimlik araflt›rmas›n›n önünü kesmek için haz›r bir cevapla, “Orada bir yanl›fll›k var” dedim. “O kimli¤i bulmufltum. Genel kimlik kontrolü s›ras›nda üzerimde iki kimlik bulundu¤u için gözalt›na 295
Eskiflehir Tabutlu¤u yeniden aç›ld›. Tüm cezaevlerinde süresiz açl›k grevleri patlam›flt›. Biri de Malatya Cezaevi’nde olmak üzere bu üçüncü 45 günlük açl›k grevim olacakt›. 45 gün süren direniflimiz, isteklerimizin kabul edilmesiyle son buldu. Bayrampafla Cezaevi’nde sekiz ay tutuklu kald›ktan sonra yine ayn› isimle, Habip Gül olarak, serbest b›rak›ld›m. ‹stanbul 4 No’lu DGM’deki davam hala sürüyor. Tüm bu olup bitenlerden annemin, kar›m›n ve çocuklar›m›n haberi yoktu. Nas›l olsun ki? Polisin defalarca kar›m› gözalt›na al›p beni sormufl olmas›ndan da elbette benim haberim olamazd›. Sokakta o¤luma fleker verip, eve gelip gelmedi¤imi sorduklar›n› da sonradan ö¤renecektik. Birkaç kez de annemi, “o¤lunu vurduk, gel cesedini al” diyerek morga götürmüfller. Baz› cesetler göstermifller. Sonra da, “iflte senin o¤lunu da bir gün böyle vuraca¤›z!” deyip geri göndermifller. Bayrampafla Cezaevi’nden ç›kt›ktan sonra baflka bir sahte kimlikle faaliyetlerime devam ettim. Bir-bir buçuk ay sonra bir flekilde baca¤›mdan yaraland›m. Kurflun kas›¤›mdan girip siniri kopararak d›flar› ç›km›flt›. Gizli çal›flman›n tahmin edilebilecek koflullar› yüzünden dört gün doktora gitmedim. Çok kan kaybettim. Hem ameliyat olmak hem de siyasal faaliyetlerimi sürdürebilmek için Ankara’ya geldim. Ameliyat olduktan bir süre sonra çift koltuk de¤ne¤iyle gezmeye bafllad›m. Yaral› baca¤›m boydan boya alç›ya al›nm›flt›. Tam koltuk de¤neklerini atm›fl ve baca¤›mdaki alç›y› yeni ç›kartm›flt›m ki, Ankara’da örgütümüze karfl› giriflilen bir operasyonla tekrar yakaland›m. Bayrampafla Cezaevi’nden sal›verilmenin üzerinden alt› ay geçmiflti. 294
Bu kez üzerimde Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru ad›na düzenlenen sahte bir kimlik vard›. ‹flkenceciler beni öldüreceklerini söylüyorlard›. Ölümü göze ald›¤›m için tehditleri beni hiç mi hiç etkilemiyordu. Tehditleri irademin beton duvar›na çarp›p tuzla buz oluyordu. Onüç gün içinde iki kez gece yar›s› Gölbafl›’na götürüldüm. Bir çukura yat›r›p sa¤›ma soluma atefl ettiler. Ankara Terörle Mücadele fiubesi’nin garaj olarak da kullan›lan alt kat›nda, bir metre derinli¤inde kapakl› bir tuvalet çukuru var. Beni bu tuvalet çukuruna koyup, kapa¤› üzerime kapatarak orada her seferinde bir saate yak›n pisli¤in içinde tutuyorlard›. Kollar›mdan as›yor, bedenime elektrik veriyorlard›. Yaral› baca¤›m› tekmeleyip, kas›¤›mdaki k›smen y›rt›k sinirleri büsbütün koparmaya çal›fl›yorlard›. Orada, devrim ile karfl›devrimin iradeleri çarp›fl›yordu. Bu nedenle taraflar kendi s›n›fsal kimliklerine uygun düflen silah ve araçlarla savaflmaktayd›lar. Ankara Terörle Mücadele fiubesi’nde devrimci onur bir kez daha zafer kazanm›flt›. Onüç gün sonra sistematik iflkence art›k bitmifl, s›ra parmak izlerini almaya gelmiflti. Parmak izi tespitine götürülüyoruz. Parmak izlerim al›nd›ktan on dakika sonra beni bir odaya götürdüler. Sivil giyimli bir komiser, üstüme h›fl›mla gelerek surat›ma sertçe bir tokat att› ve, “Sen kimsin lan, ad›n ne?” diye kükredi. Ben de gayet sakin, “Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru” dedim. “Peki 1995 y›l›n›n 26 Nisan günü ‹stanbul’da Altan Ersoy olarak yakalanan kim?” Evet, anlafl›lan kimli¤imin sahte oldu¤u a盤a ç›km›flt›. Yeni bir kimlik araflt›rmas›n›n önünü kesmek için haz›r bir cevapla, “Orada bir yanl›fll›k var” dedim. “O kimli¤i bulmufltum. Genel kimlik kontrolü s›ras›nda üzerimde iki kimlik bulundu¤u için gözalt›na 295
al›nd›m ve serbest b›rak›ld›m. Yoksa ben Altan Ersoy falan de¤ilim” dedim. Neyse ki, bekledi¤imden de erken ikna olup, bir iki tehditten sonra beni Terörle Mücadele fiubesi’ne geri götürdüler. Terörle Mücadele fiubesi’nin kap›s›na geldik, garaj kap›s›n›n anahtar› yok. Ar›yorlar. Bir yandan telsizle içeriden kap›n›n aç›lmas›n› anons ederken, bir yandan da Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru ehliyetiyle, yani benim ehliyetimle kap›y› kurcal›yor komiser. Böyle kurcalarken ehliyetin köflesi k›r›ld›. Bana dönüp ehliyeti gösterdi, “Allah bilir bu da sahtedir. Bunu k›raca¤›m, sana da si....mi verece¤im” dedi. Ben de gayet normal bir flekilde, “Olur, bence mahzuru yok” diye karfl›l›k verdim. Komiser, sataflmalar›na böyle rahat bir flekilde cevap verdi¤imi görünce, “babacan” bir tav›rla, belki de ac›yarak, “Niye lan?” diye sordu. “Çünkü, sen benden her kimlik sordu¤unda, onu sana gösteririm de ondan” diye karfl›l›k verdim. Bu sözlerime sinirlenen iflkenceci, küfür ederek, surat›ma birkaç yumruk savurdu. O s›rada garaj›n kap›s› aç›lm›flt›. Beni götürüp hücreme att›lar. O gece yan›ma kimse u¤ramad›. Ama kap› her aç›ld›¤›nda, mutlaka baflka bir sahte kimli¤im a盤a ç›kt› düflüncesiyle her seferinde baflka bir kimlik için kafamda bir sürü cevap haz›rlamak zorunda kald›m. Sabah, yani ondördüncü gün, DGM’ye ç›kar›ld›m. Bu kez Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru olarak DGM’ye ç›km›flt›m. Savc›ya bu yeni kimli¤imle ifade verdim. Savc›n›n odas›ndan ç›kt›m. Uzun bir beklemeden sonra tam hakimin odas›na girecekken, tim flefi, elinde bir faksla yan›ma geldi. ‹stanbul’dan faks geldi¤ini, benim Habip Gül oldu¤umu ve daha önce de ‹stanbul ve Adana’da yakaland›¤›m›, h›fl›mla söyledi. Benden önce, hakimin yan›na giderek, durumu aç›klad›. Beni yeniden 296
emniyette sorguya almak için hakimden izin istedi. Bu beklenmedik geliflme üzerine ifadem hakimlikçe, Habip Gül olarak al›nd›. Bütün iflkencecilerin surat› görülmeye de¤erdi o s›rada. “Bizi nas›l ondört gün atlatt›n”, diye köpürüyorlard›. 22 May›s 1996 günü Habip Gül olarak Ankara Ulucanlar Kapal› Cezaevi’ne geldi¤imde periflan haldeydim. Ölüm Orucu'na dönüflüp, oniki devrimcinin flehit düflmesiyle sonuçlanacak olan süresiz açl›k grevi, bizden iki gün önce, 20 May›s günü bafllam›flt›. Bir haftal›k bir dinlenmeden sonra süresiz açl›k grevine kat›ld›m. Grevin ellinci gününde, örgütümüzün karar›yla, gönüllü olarak, Ölüm Orucu'na bafllad›m. Oniki flehit verilerek 20 Temmuz günü zaferle sonuçlanan Ölüm Orucu'nun bitti¤i gece hastaneye kald›r›l›rken kalp krizi geçirdim. Doktorlar›n müdahalesiyle yaflama dönmüfltüm. Yeniden Habip Gül olmufltum. Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne geldikten onbefl gün sonra Sabah gazetesinde foto¤raf›mla beraber gerçek kimli¤imin a盤a ç›kt›¤›n› okudum. Nevzat Çiftçi... Tabii bu duruma, benimle beraber tutuklanan yoldafllar›m epeyce flafl›rd›lar. Polis, parmak izlerimden yola ç›karak, gerçek kimli¤ime, yani Nevzat Çiftçi’ye ulaflm›flt›. Bundan emin olmak için anneme gidip foto¤raf›m› göstermifller. “Biz bunu vurduk, e¤er senin o¤lunsa gel cenazeyi al!” demifller. Annem de panikleyerek, a¤lam›fl ve foto¤raf›n bana ait oldu¤unu söylemifl. Böylelikle, annem, kar›m ve çocuklar›m yedi y›l sonra nerede oldu¤umdan ve yaflad›¤›mdan haberdar oldular. Ancak Ölüm Orucu bittikten sonra ailemle görüflebildim. O gün, rastlant›yla çocuklar için aç›k görüfl vard›. Daha üç ayl›kken ayr›ld›¤›m›z o¤lum Yoldafl, ziyaretime geldi¤inde yedi yafl›ndayd›. Kocaman bir delikanl› 297
al›nd›m ve serbest b›rak›ld›m. Yoksa ben Altan Ersoy falan de¤ilim” dedim. Neyse ki, bekledi¤imden de erken ikna olup, bir iki tehditten sonra beni Terörle Mücadele fiubesi’ne geri götürdüler. Terörle Mücadele fiubesi’nin kap›s›na geldik, garaj kap›s›n›n anahtar› yok. Ar›yorlar. Bir yandan telsizle içeriden kap›n›n aç›lmas›n› anons ederken, bir yandan da Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru ehliyetiyle, yani benim ehliyetimle kap›y› kurcal›yor komiser. Böyle kurcalarken ehliyetin köflesi k›r›ld›. Bana dönüp ehliyeti gösterdi, “Allah bilir bu da sahtedir. Bunu k›raca¤›m, sana da si....mi verece¤im” dedi. Ben de gayet normal bir flekilde, “Olur, bence mahzuru yok” diye karfl›l›k verdim. Komiser, sataflmalar›na böyle rahat bir flekilde cevap verdi¤imi görünce, “babacan” bir tav›rla, belki de ac›yarak, “Niye lan?” diye sordu. “Çünkü, sen benden her kimlik sordu¤unda, onu sana gösteririm de ondan” diye karfl›l›k verdim. Bu sözlerime sinirlenen iflkenceci, küfür ederek, surat›ma birkaç yumruk savurdu. O s›rada garaj›n kap›s› aç›lm›flt›. Beni götürüp hücreme att›lar. O gece yan›ma kimse u¤ramad›. Ama kap› her aç›ld›¤›nda, mutlaka baflka bir sahte kimli¤im a盤a ç›kt› düflüncesiyle her seferinde baflka bir kimlik için kafamda bir sürü cevap haz›rlamak zorunda kald›m. Sabah, yani ondördüncü gün, DGM’ye ç›kar›ld›m. Bu kez Hüseyin Yadigar Özüdo¤ru olarak DGM’ye ç›km›flt›m. Savc›ya bu yeni kimli¤imle ifade verdim. Savc›n›n odas›ndan ç›kt›m. Uzun bir beklemeden sonra tam hakimin odas›na girecekken, tim flefi, elinde bir faksla yan›ma geldi. ‹stanbul’dan faks geldi¤ini, benim Habip Gül oldu¤umu ve daha önce de ‹stanbul ve Adana’da yakaland›¤›m›, h›fl›mla söyledi. Benden önce, hakimin yan›na giderek, durumu aç›klad›. Beni yeniden 296
emniyette sorguya almak için hakimden izin istedi. Bu beklenmedik geliflme üzerine ifadem hakimlikçe, Habip Gül olarak al›nd›. Bütün iflkencecilerin surat› görülmeye de¤erdi o s›rada. “Bizi nas›l ondört gün atlatt›n”, diye köpürüyorlard›. 22 May›s 1996 günü Habip Gül olarak Ankara Ulucanlar Kapal› Cezaevi’ne geldi¤imde periflan haldeydim. Ölüm Orucu'na dönüflüp, oniki devrimcinin flehit düflmesiyle sonuçlanacak olan süresiz açl›k grevi, bizden iki gün önce, 20 May›s günü bafllam›flt›. Bir haftal›k bir dinlenmeden sonra süresiz açl›k grevine kat›ld›m. Grevin ellinci gününde, örgütümüzün karar›yla, gönüllü olarak, Ölüm Orucu'na bafllad›m. Oniki flehit verilerek 20 Temmuz günü zaferle sonuçlanan Ölüm Orucu'nun bitti¤i gece hastaneye kald›r›l›rken kalp krizi geçirdim. Doktorlar›n müdahalesiyle yaflama dönmüfltüm. Yeniden Habip Gül olmufltum. Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne geldikten onbefl gün sonra Sabah gazetesinde foto¤raf›mla beraber gerçek kimli¤imin a盤a ç›kt›¤›n› okudum. Nevzat Çiftçi... Tabii bu duruma, benimle beraber tutuklanan yoldafllar›m epeyce flafl›rd›lar. Polis, parmak izlerimden yola ç›karak, gerçek kimli¤ime, yani Nevzat Çiftçi’ye ulaflm›flt›. Bundan emin olmak için anneme gidip foto¤raf›m› göstermifller. “Biz bunu vurduk, e¤er senin o¤lunsa gel cenazeyi al!” demifller. Annem de panikleyerek, a¤lam›fl ve foto¤raf›n bana ait oldu¤unu söylemifl. Böylelikle, annem, kar›m ve çocuklar›m yedi y›l sonra nerede oldu¤umdan ve yaflad›¤›mdan haberdar oldular. Ancak Ölüm Orucu bittikten sonra ailemle görüflebildim. O gün, rastlant›yla çocuklar için aç›k görüfl vard›. Daha üç ayl›kken ayr›ld›¤›m›z o¤lum Yoldafl, ziyaretime geldi¤inde yedi yafl›ndayd›. Kocaman bir delikanl› 297
olmufltu. Yüzünde utangaç bir ifade vard›. Hayat›n garip cilvesi, o¤lum beni tan›mad›. Çünkü beni sadece foto¤raflardan görmüfltü. Tan›mlamas› güç, tuhaf duygular içindeydim. O¤lumun büyümüfl olmas› bana gurur ve güven veriyordu. Onun koflup bana do¤ru gelmesini beklerken, baflka bir arkadafl›n kuca¤›na gitmesi, bizi epey güldürmüfltü. Sonra da böyle güldü¤ümüz için Yoldafl’a karfl› suçluluk duyup utanm›flt›k. fiimdi çocuklar›mla iliflkilerimin iyi oldu¤u pek söylenemez. Birbirimize karfl› adeta birer yabanc› gibiyiz. Ayr› kald›¤›m›z o koca y›llar, aram›za görünmez bir duvar örmüfl sanki.” Habip’in cezaevinden daktilo edip gönderdi¤i yaflam öyküsü bitti¤inde saatler geceyi yar›lam›flt›. Televizyonlar, Ulucanlar Cezaevi’nde öldürülenlerin adlar›n› veriyordu. Kars rahat uykusundayd›; t›pk› Ankara, ‹stanbul... gibi. Habip’in ruhu caddelerde ve sokaklarda kol geziyordu. Kars’›n sakin gecesinde ac› bir h›çk›r›k patl›yordu. Mahmut Al›nak
298
“Asla affetmeyece¤im”
Ümit Alt›ntafl, Ankara Merkez Cezaevi’nde “operasyon”da öldürülen on tutukludan biriydi. Melek Alt›ntafl eflinin ölümüyle hukukun bir kez daha çi¤nenifline tan›k oldu. Ümit yaflasa belki ceza alacakt› ama... roman›n› yaz›p kahkahas›n› atacakt›... Genç bir ölümün önünde, bütün gençli¤iyle dikiliyor. Zamans›z. Oysa konuflulacak çok fley vard› daha. Gidilecek çok yol... Daha ilk ad›mdayd›lar, korkusuz, ç›plak ve duru... Yükleri a¤›rd›: Eskitilmifl, kirletilmifl bir dünya. Düflleri herkes içindi: Eflitlik, özgürlük ve yaflan›labilir bir dünya... O gece, 25 Eylül’de, gecenin üçünde atefl aç›ld› 299
olmufltu. Yüzünde utangaç bir ifade vard›. Hayat›n garip cilvesi, o¤lum beni tan›mad›. Çünkü beni sadece foto¤raflardan görmüfltü. Tan›mlamas› güç, tuhaf duygular içindeydim. O¤lumun büyümüfl olmas› bana gurur ve güven veriyordu. Onun koflup bana do¤ru gelmesini beklerken, baflka bir arkadafl›n kuca¤›na gitmesi, bizi epey güldürmüfltü. Sonra da böyle güldü¤ümüz için Yoldafl’a karfl› suçluluk duyup utanm›flt›k. fiimdi çocuklar›mla iliflkilerimin iyi oldu¤u pek söylenemez. Birbirimize karfl› adeta birer yabanc› gibiyiz. Ayr› kald›¤›m›z o koca y›llar, aram›za görünmez bir duvar örmüfl sanki.” Habip’in cezaevinden daktilo edip gönderdi¤i yaflam öyküsü bitti¤inde saatler geceyi yar›lam›flt›. Televizyonlar, Ulucanlar Cezaevi’nde öldürülenlerin adlar›n› veriyordu. Kars rahat uykusundayd›; t›pk› Ankara, ‹stanbul... gibi. Habip’in ruhu caddelerde ve sokaklarda kol geziyordu. Kars’›n sakin gecesinde ac› bir h›çk›r›k patl›yordu. Mahmut Al›nak
298
“Asla affetmeyece¤im”
Ümit Alt›ntafl, Ankara Merkez Cezaevi’nde “operasyon”da öldürülen on tutukludan biriydi. Melek Alt›ntafl eflinin ölümüyle hukukun bir kez daha çi¤nenifline tan›k oldu. Ümit yaflasa belki ceza alacakt› ama... roman›n› yaz›p kahkahas›n› atacakt›... Genç bir ölümün önünde, bütün gençli¤iyle dikiliyor. Zamans›z. Oysa konuflulacak çok fley vard› daha. Gidilecek çok yol... Daha ilk ad›mdayd›lar, korkusuz, ç›plak ve duru... Yükleri a¤›rd›: Eskitilmifl, kirletilmifl bir dünya. Düflleri herkes içindi: Eflitlik, özgürlük ve yaflan›labilir bir dünya... O gece, 25 Eylül’de, gecenin üçünde atefl aç›ld› 299
hesaps›z düfllerine... O sabah, yani birkaç saat sonra Melek Alt›ntafl televizyondan ö¤rendi. Güvenlik güçleri Ankara Merkez Kapal› Cezaevi’nde “operasyon” bafllatm›fl, silah kullan›lm›fl, çok say›da tutuklu ve hükümlü yaralanm›flt›. Yola ç›kt›: “Mola yerine vard›¤›m›zda Habip’in öldü¤ünü duydum. Baflka ölüler de oldu¤u söyleniyordu. Eflimin, Ümit’in de aralar›nda oldu¤unu düflündüm...” Akflama do¤ru Ankara’ya vard›¤›nda önce yaral›lar listesine bakt›, Ümit’in ad› yoktu. Ölülerin listesi uzat›ld› eline: “Habip Gül, Aziz Dönmez, Ahmet Devran, ‹smet Kavakl›o¤lu, Abuzer Çat, Zafer K›rb›y›k, Mahir Emsalsiz, Önder Gençaslan, Halil Türker, Ümit Alt›ntafl.” Do¤um yeri Erzurum yaz›yordu nüfus cüzdan›nda Ümit Alt›ntafl’›n, y›l 1972. Babas› astsubay Ercan, annesi ise emekli hemflire Makbule Alt›ntafl’t›. Her tayinde baflka bir okulu okudu, liseyi Gaziantep’te... ‹lk çocuktu, on üç y›l sonra bir kardefli olacak ama ilkli¤in sevdas› peflini b›rakmayacakt›. ‹lkokuldayd›, kendisine al›nacak bisiklete “hay›r” dedi. O, ansiklopedi istiyordu. Her sayfan›n okundu¤una annesi tan›kt›. Üniversite s›navlar›na girip de Y›ld›z Teknik Üniversitesi Makina Mühendisli¤i’ni kazand›¤›nda tarihler 1990’› gösteriyordu. Daha lise y›llar›nda sol görüflü benimsemifl, üniversitede de ö¤renci hareketi içinde yer alm›flt›. Oysa babas›yla birlikte bütün ailesi, amcalar›, day›s› asker kökenliydi. Asker olmayanlar ise ya iflletme sahibi, ya bir iflletmede genel müdürdü. Babas› ailenin bu ilk solcusunun görüfllerine kat›lmasa da sessiz kalmay› ye¤ledi. Annesi içinse düflünceleri ne olursa olsun mükemmel bir o¤uldu. “Ümit” diyordu 300
“asla yalan söylemez, insanlara de¤er verir, sevecendir...” Birkaç y›l sonra okulu b›rakt› Ümit Alt›ntafl, ailesinin karfl›s›na ç›k›p “Amac›m” dedi “özgür ve eflit bir dünya kurabilmek. Bunun için ne yapmam gerekiyorsa, onu yapaca¤›m.” Kendisine bir de ömür biçmiflti, yirmi yedi y›l. Türkiye’de sol görüflü savunanlar›n yaflad›¤› bask›lar›, karfl›laflt›klar› fliddeti göz önüne al›p hesaba oturmufl, bu rakam› bulmufltu: “Tam da hesaplad›¤› gibi oldu, yirmi yedisini doldurmas›na birkaç ay kala vurularak öldü...” Melek Alt›ntafl dört yafl küçüktü Ümit’ten. Tekirda¤’da do¤mufltu, babas› ö¤retmen, annesi ev kad›n›yd›. Üç kardeflin en küçü¤üydü. En büyükleri tekstilci, ortanca avukatt›. Liseyi Bursa’da okudu, 1993’te ‹stanbul Teknik Üniversitesi G›da Mühendisli¤i Bölümü’nü kazan›p ‹stanbul’a geldi: “Ümit’le ö¤renci gençlik mücadelesi içinde tan›flt›k.” Bu tan›fl›kl›k k›sa sürede dostlu¤a dönüflmüfltü. Üçüncü s›n›fta Melek de okulu b›rak›p çal›flmaya bafllad›. Son ifli otomobil parçalar› üreten bir fabrikadayd›: "Ne ac›d›r ki iflyerine, iflten at›lma kayg›s›yla eflimin bir trafik kazas›nda öldü¤ünü söyledim.” 1997’nin sonlar›yd›. Ümit Ümraniye Cezaevi’ndeydi. Bu ikinci kez cezaevine girifliydi, daha önce birkaç ay Bayrampafla’da kalm›fl, sal›verilmiflti. fiubat 1998’deki görüfllerden birinde Melek’e bir fliir iletti: “....... Bana k›zabilirsin atefl ederken hedefi görmeden basmamal›y›m teti¤e 301
hesaps›z düfllerine... O sabah, yani birkaç saat sonra Melek Alt›ntafl televizyondan ö¤rendi. Güvenlik güçleri Ankara Merkez Kapal› Cezaevi’nde “operasyon” bafllatm›fl, silah kullan›lm›fl, çok say›da tutuklu ve hükümlü yaralanm›flt›. Yola ç›kt›: “Mola yerine vard›¤›m›zda Habip’in öldü¤ünü duydum. Baflka ölüler de oldu¤u söyleniyordu. Eflimin, Ümit’in de aralar›nda oldu¤unu düflündüm...” Akflama do¤ru Ankara’ya vard›¤›nda önce yaral›lar listesine bakt›, Ümit’in ad› yoktu. Ölülerin listesi uzat›ld› eline: “Habip Gül, Aziz Dönmez, Ahmet Devran, ‹smet Kavakl›o¤lu, Abuzer Çat, Zafer K›rb›y›k, Mahir Emsalsiz, Önder Gençaslan, Halil Türker, Ümit Alt›ntafl.” Do¤um yeri Erzurum yaz›yordu nüfus cüzdan›nda Ümit Alt›ntafl’›n, y›l 1972. Babas› astsubay Ercan, annesi ise emekli hemflire Makbule Alt›ntafl’t›. Her tayinde baflka bir okulu okudu, liseyi Gaziantep’te... ‹lk çocuktu, on üç y›l sonra bir kardefli olacak ama ilkli¤in sevdas› peflini b›rakmayacakt›. ‹lkokuldayd›, kendisine al›nacak bisiklete “hay›r” dedi. O, ansiklopedi istiyordu. Her sayfan›n okundu¤una annesi tan›kt›. Üniversite s›navlar›na girip de Y›ld›z Teknik Üniversitesi Makina Mühendisli¤i’ni kazand›¤›nda tarihler 1990’› gösteriyordu. Daha lise y›llar›nda sol görüflü benimsemifl, üniversitede de ö¤renci hareketi içinde yer alm›flt›. Oysa babas›yla birlikte bütün ailesi, amcalar›, day›s› asker kökenliydi. Asker olmayanlar ise ya iflletme sahibi, ya bir iflletmede genel müdürdü. Babas› ailenin bu ilk solcusunun görüfllerine kat›lmasa da sessiz kalmay› ye¤ledi. Annesi içinse düflünceleri ne olursa olsun mükemmel bir o¤uldu. “Ümit” diyordu 300
“asla yalan söylemez, insanlara de¤er verir, sevecendir...” Birkaç y›l sonra okulu b›rakt› Ümit Alt›ntafl, ailesinin karfl›s›na ç›k›p “Amac›m” dedi “özgür ve eflit bir dünya kurabilmek. Bunun için ne yapmam gerekiyorsa, onu yapaca¤›m.” Kendisine bir de ömür biçmiflti, yirmi yedi y›l. Türkiye’de sol görüflü savunanlar›n yaflad›¤› bask›lar›, karfl›laflt›klar› fliddeti göz önüne al›p hesaba oturmufl, bu rakam› bulmufltu: “Tam da hesaplad›¤› gibi oldu, yirmi yedisini doldurmas›na birkaç ay kala vurularak öldü...” Melek Alt›ntafl dört yafl küçüktü Ümit’ten. Tekirda¤’da do¤mufltu, babas› ö¤retmen, annesi ev kad›n›yd›. Üç kardeflin en küçü¤üydü. En büyükleri tekstilci, ortanca avukatt›. Liseyi Bursa’da okudu, 1993’te ‹stanbul Teknik Üniversitesi G›da Mühendisli¤i Bölümü’nü kazan›p ‹stanbul’a geldi: “Ümit’le ö¤renci gençlik mücadelesi içinde tan›flt›k.” Bu tan›fl›kl›k k›sa sürede dostlu¤a dönüflmüfltü. Üçüncü s›n›fta Melek de okulu b›rak›p çal›flmaya bafllad›. Son ifli otomobil parçalar› üreten bir fabrikadayd›: "Ne ac›d›r ki iflyerine, iflten at›lma kayg›s›yla eflimin bir trafik kazas›nda öldü¤ünü söyledim.” 1997’nin sonlar›yd›. Ümit Ümraniye Cezaevi’ndeydi. Bu ikinci kez cezaevine girifliydi, daha önce birkaç ay Bayrampafla’da kalm›fl, sal›verilmiflti. fiubat 1998’deki görüfllerden birinde Melek’e bir fliir iletti: “....... Bana k›zabilirsin atefl ederken hedefi görmeden basmamal›y›m teti¤e 301
-yine de seni ben vurmad›mAma bana k›zamazs›n Ben suçlu de¤ilim Dostlu¤umuzu böyle tehlikeye at›yorum diye elimde dostluk kab› ve ona s›¤mayacak bir el ele yürüme iste¤i var o zaman iste¤imi sen de ellerinle tafl›mal›s›n baflka nas›l evlenme teklif edebilirim ki sana Bana k›zamazs›n Benim suçum yok Kendine k›z Fark etmeliydin önceden ve izin vermemeliydin (ciddi de¤ilim) ...” Melek flafl›rd›: “S›cak bir dostlu¤umuz, kendimize bile ifade etmedi¤imiz özel bir yak›nl›¤›m›z olsa da beklemiyordum. Sonra ‘niye evlilik’ diye konuflmaya bafllad›k. Evlilik gibi özel bir tarza ihtiyac›m›z yoktu. Ancak cezaevinde sadece evli olanlar aç›k görüfl yapabiliyordu. ‘De¤er mi’ diye sorduk birbirimize. Sonunda de¤di¤ine karar verdik...” Birbirlerini yeterince tan›d›klar›n›, beklemeye gerek olmad›¤›n› düflündüler. Kararlaflt›r›lan evlilik tarihinden k›sa bir süre önce Ümit Alt›ntafl sal›verildi. 23 May›s 1998’de Üsküdar Evlendirme Dairesi’nde k›y›ld› nikahlar›, dostlar› ve ailelerinin kat›ld›¤› bir törenle. Ümraniye’de Ümit’in ailesinin arma¤an› bir eve yerleflildi. Yedi ay ayn› anahtarla açt›lar kap›y›. Bir kez yüksek ç›kmad› birbirlerine sesleri. “Ben çal›fl›yordum, bir kez bile yemek yapt›¤›m› hat›rlam›yorum. Ne yap›p ediyor, Ümit bu ifli hallediyordu...” O y›l›n sonunda bu kez Ankara’da bir operasyonda 302
gözalt›na al›nd› Ümit, bir hafta sonra da tutukland›. ‹lk görüfl 1999 y›lbafl›s›ndayd›. ‹ki kad›n, Melek ve Makbule Alt›ntafl cam›n arkas›ndan süzdüler Ümit’i: “Ümit ‘anne bizi biraz yaln›z b›rak’ diyor ama annesi birkaç dakika sonra geri dönüyordu. Pek bir fley konuflamasalar da annesi onu seyretmeye doyam›yordu. Sonunda bir dahaki görüfllere ayr› ayr› gitmeye karar verdik...” Daha ilk günlerde ko¤uflun darl›¤› sorun olmufltu. Bir yatakta dönüflümlü olarak iki ya da üç kifli yat›yordu: “Ümit, Ümraniye Cezaevi'yle karfl›laflt›r›p, ‘oran›n on befl kiflilik ko¤uflu büyüklü¤ünde bir ko¤uflta yüz kifliden fazlay›z’... diyordu.” Cezaevi yönetiminden ikinci bir ko¤ufl istenmifl ancak yönetim yanaflmam›flt›: “Hücre tipi cezaevlerini açmakta kararl›yd›lar. Bu cezaevlerine sevke zorlamak için de ikinci bir ko¤ufl vermediler. Sonunda 2 Eylül’de, duvar›n› delerek az say›da adli tutuklunun kald›¤› yedinci ko¤ufla geçtiler. Hay›r, söylenenler do¤ru de¤il, adlilerin haklar›n› gasp etmediler. Onlarla dayan›flma içindeydiler. Üzerlerindeki bask›y› kald›rma u¤rafl›nda siyasiler onlar› destekliyordu.” Adli tutuklular›n bir bölümü baflka ko¤ufllara geçmifl, yatak sorunu çözülmüfltü ama bu kez cezaevi yönetimi görüflü yasaklad›: “Yönetim, 7. ko¤uflu boflalt›n, duvar› örün biz bir ay sonra size yeni ko¤ufl açal›m dedi ama bu inand›r›c› de¤ildi. Aylard›r yinelenen ko¤ufl iste¤ini yerine getirmeyenlerin oyalama takti¤iydi. Kabul etmediler.” Görüfl yasa¤›yla birlikte aileler cezaevinin karfl›s›ndaki parka yerlefltiler. Olas› olaylara karfl› 盤l›klar›n› duyurmaya çal›fl›yor, bir an önce anlaflman›n 303
-yine de seni ben vurmad›mAma bana k›zamazs›n Ben suçlu de¤ilim Dostlu¤umuzu böyle tehlikeye at›yorum diye elimde dostluk kab› ve ona s›¤mayacak bir el ele yürüme iste¤i var o zaman iste¤imi sen de ellerinle tafl›mal›s›n baflka nas›l evlenme teklif edebilirim ki sana Bana k›zamazs›n Benim suçum yok Kendine k›z Fark etmeliydin önceden ve izin vermemeliydin (ciddi de¤ilim) ...” Melek flafl›rd›: “S›cak bir dostlu¤umuz, kendimize bile ifade etmedi¤imiz özel bir yak›nl›¤›m›z olsa da beklemiyordum. Sonra ‘niye evlilik’ diye konuflmaya bafllad›k. Evlilik gibi özel bir tarza ihtiyac›m›z yoktu. Ancak cezaevinde sadece evli olanlar aç›k görüfl yapabiliyordu. ‘De¤er mi’ diye sorduk birbirimize. Sonunda de¤di¤ine karar verdik...” Birbirlerini yeterince tan›d›klar›n›, beklemeye gerek olmad›¤›n› düflündüler. Kararlaflt›r›lan evlilik tarihinden k›sa bir süre önce Ümit Alt›ntafl sal›verildi. 23 May›s 1998’de Üsküdar Evlendirme Dairesi’nde k›y›ld› nikahlar›, dostlar› ve ailelerinin kat›ld›¤› bir törenle. Ümraniye’de Ümit’in ailesinin arma¤an› bir eve yerleflildi. Yedi ay ayn› anahtarla açt›lar kap›y›. Bir kez yüksek ç›kmad› birbirlerine sesleri. “Ben çal›fl›yordum, bir kez bile yemek yapt›¤›m› hat›rlam›yorum. Ne yap›p ediyor, Ümit bu ifli hallediyordu...” O y›l›n sonunda bu kez Ankara’da bir operasyonda 302
gözalt›na al›nd› Ümit, bir hafta sonra da tutukland›. ‹lk görüfl 1999 y›lbafl›s›ndayd›. ‹ki kad›n, Melek ve Makbule Alt›ntafl cam›n arkas›ndan süzdüler Ümit’i: “Ümit ‘anne bizi biraz yaln›z b›rak’ diyor ama annesi birkaç dakika sonra geri dönüyordu. Pek bir fley konuflamasalar da annesi onu seyretmeye doyam›yordu. Sonunda bir dahaki görüfllere ayr› ayr› gitmeye karar verdik...” Daha ilk günlerde ko¤uflun darl›¤› sorun olmufltu. Bir yatakta dönüflümlü olarak iki ya da üç kifli yat›yordu: “Ümit, Ümraniye Cezaevi'yle karfl›laflt›r›p, ‘oran›n on befl kiflilik ko¤uflu büyüklü¤ünde bir ko¤uflta yüz kifliden fazlay›z’... diyordu.” Cezaevi yönetiminden ikinci bir ko¤ufl istenmifl ancak yönetim yanaflmam›flt›: “Hücre tipi cezaevlerini açmakta kararl›yd›lar. Bu cezaevlerine sevke zorlamak için de ikinci bir ko¤ufl vermediler. Sonunda 2 Eylül’de, duvar›n› delerek az say›da adli tutuklunun kald›¤› yedinci ko¤ufla geçtiler. Hay›r, söylenenler do¤ru de¤il, adlilerin haklar›n› gasp etmediler. Onlarla dayan›flma içindeydiler. Üzerlerindeki bask›y› kald›rma u¤rafl›nda siyasiler onlar› destekliyordu.” Adli tutuklular›n bir bölümü baflka ko¤ufllara geçmifl, yatak sorunu çözülmüfltü ama bu kez cezaevi yönetimi görüflü yasaklad›: “Yönetim, 7. ko¤uflu boflalt›n, duvar› örün biz bir ay sonra size yeni ko¤ufl açal›m dedi ama bu inand›r›c› de¤ildi. Aylard›r yinelenen ko¤ufl iste¤ini yerine getirmeyenlerin oyalama takti¤iydi. Kabul etmediler.” Görüfl yasa¤›yla birlikte aileler cezaevinin karfl›s›ndaki parka yerlefltiler. Olas› olaylara karfl› 盤l›klar›n› duyurmaya çal›fl›yor, bir an önce anlaflman›n 303
sa¤lanmas›n› istiyorlard›. Makbule Alt›ntafl da oradayd›: “Güvenlik güçleri ailelerin gece-gündüz parkta kalmas›na ses ç›karm›yordu. Avukatlar flaflk›n, ‘böyle bir fley ilk kez oluyor, bunun alt›ndan iyi fleyler ç›kmayacak’ diyorlard›.” 25 Eylül akflam› aileler parktan ç›kar›ld›, direnenler gözalt›na al›nd›. Ve o gece Ulucanlar diye bilinen Ankara Merkez Kapal› Cezaevi ölüm koktu: “Bu bir operasyon de¤il katliamd›. ‹steseler ellerindeki olanaklar› kullan›p etkisiz hale getirip, öldürmezlerdi. K›smen de gaz bombas›, sis bombas› ve köpüklü su kulland›lar ama...” Avukatlar›n al›nmad›¤› ön otopsi raporu aç›klanm›fl, av tüfe¤i dahil silahlar›n kullan›ld›¤›, darp izlerinin cesetleri tan›nmaz hale getirdi¤i saptanm›flt›. fiimdi teflhis zaman›yd›: “Ben girdim teflhise. Hem bir kez daha görmek, hem de otopsi raporunda gizlenenler varsa saptamak istiyordum. Femur bölgesinde ölüme yol açt›¤› iddia edilen kurflun yaras› d›fl›nda, iki baca¤›nda da diz alt›nda üç kurflun izi vard›. Sol kas›¤›n›n derisini k›r›k bir kemik zorluyordu. Bafl bölgesi tan›nmayacak haldeydi, darpla oluflan morluklarla kaplanm›flt›... Ümit’in dördüncü ko¤ufltan beflinci ko¤ufla geçerken vuruldu¤u söylendi. Kurflun ana damara geldi¤i ve k›sa sürede öldü¤ü de belirtildi¤ine göre, bu darp izleri ölümünden sonra dövüldü¤ünü gösteriyor...” Ümit Alt›ntafl’›n cenazesi her kent s›n›r›nda de¤iflen önde eskort arkada polis ekipleriyle ‹stanbul’a ulaflt›¤›nda gece yar›s›yd›: “Karacaahmet’te mezar›n› haz›rlam›flt›k. Ertesi gün bir törenle topra¤a verecektik ama engellediler. Anne ve babas›n› ertesi gün ç›kabilecek olaylarda baflkalar›n›n da 304
ölece¤ini, bundan sorumlu olacaklar›n› söyleyerek ikna ettiler. Gece yar›s› gömmek zorunda kald›k.” Ertesi gün bir anma toplant›s› düzenlenecek, ancak polis yine izin vermeyecek, çok say›da kifli dövülecek ve gözalt›na al›nacakt›... “Asla affetmeyece¤im onlar›” diyor Melek Alt›ntafl ac›n›n besledi¤i öfkesiyle. Sorumlular›n yarg›lanaca¤›na da inanm›yor, “Kim” diyor “Kimi yarg›layacak ki...” “Rüyalar›mda s›kl›kla Ümit’in öldü¤ünü görür, a¤layarak uyan›rd›m. Çünkü onu çok seviyordum. Onu kaybetmek hayat›mdaki herfleyi kaybetmek anlam›na geliyordu benim için. Hayat bundan sonra tabii ki çok daha zor. Cezaevinde oldu¤u süre içinde de ayr›yd›k ama görüflüyor, bir fleyleri paylafl›yorduk. Konuflmak, sesini duymak yetiyordu. fiimdi hiçbiri yok...” Yaflasa fliirlerin ve öykülerin yan› s›ra roman yazmay› deneyecekti Ümit Alt›ntafl. Bir Metalica kaseti koyup walkman’ine, -flu solcu müzik denilenleri bir türlü sevememiflti, hele de sözlerini- Melek’e umudu ve düfllerini yazacakt›. Kahkahas› ko¤uflun s›n›r›n› aflacakt› Evdeyken iki kat alttaki komflular› ikisinin kahkahas›n›n dedikodusunu yapm›fllard› bol bol, üstelik de lakab› Korkunç Gülüfllü Arkadafl’t›.Oysa flimdi Karacaahmet Mezarl›¤› dördüncü pafta, iki bin dokuz yüz doksan yedi numaral› mezarda yat›yor. Baflucuna dikili tahtadaki yaz› onu anlat›yor: “Geceyle Batmayan Günefl” Berat Günç›kan (Cumhuriyet Dergi/Say›:108/17 Ekim '99)
305
sa¤lanmas›n› istiyorlard›. Makbule Alt›ntafl da oradayd›: “Güvenlik güçleri ailelerin gece-gündüz parkta kalmas›na ses ç›karm›yordu. Avukatlar flaflk›n, ‘böyle bir fley ilk kez oluyor, bunun alt›ndan iyi fleyler ç›kmayacak’ diyorlard›.” 25 Eylül akflam› aileler parktan ç›kar›ld›, direnenler gözalt›na al›nd›. Ve o gece Ulucanlar diye bilinen Ankara Merkez Kapal› Cezaevi ölüm koktu: “Bu bir operasyon de¤il katliamd›. ‹steseler ellerindeki olanaklar› kullan›p etkisiz hale getirip, öldürmezlerdi. K›smen de gaz bombas›, sis bombas› ve köpüklü su kulland›lar ama...” Avukatlar›n al›nmad›¤› ön otopsi raporu aç›klanm›fl, av tüfe¤i dahil silahlar›n kullan›ld›¤›, darp izlerinin cesetleri tan›nmaz hale getirdi¤i saptanm›flt›. fiimdi teflhis zaman›yd›: “Ben girdim teflhise. Hem bir kez daha görmek, hem de otopsi raporunda gizlenenler varsa saptamak istiyordum. Femur bölgesinde ölüme yol açt›¤› iddia edilen kurflun yaras› d›fl›nda, iki baca¤›nda da diz alt›nda üç kurflun izi vard›. Sol kas›¤›n›n derisini k›r›k bir kemik zorluyordu. Bafl bölgesi tan›nmayacak haldeydi, darpla oluflan morluklarla kaplanm›flt›... Ümit’in dördüncü ko¤ufltan beflinci ko¤ufla geçerken vuruldu¤u söylendi. Kurflun ana damara geldi¤i ve k›sa sürede öldü¤ü de belirtildi¤ine göre, bu darp izleri ölümünden sonra dövüldü¤ünü gösteriyor...” Ümit Alt›ntafl’›n cenazesi her kent s›n›r›nda de¤iflen önde eskort arkada polis ekipleriyle ‹stanbul’a ulaflt›¤›nda gece yar›s›yd›: “Karacaahmet’te mezar›n› haz›rlam›flt›k. Ertesi gün bir törenle topra¤a verecektik ama engellediler. Anne ve babas›n› ertesi gün ç›kabilecek olaylarda baflkalar›n›n da 304
ölece¤ini, bundan sorumlu olacaklar›n› söyleyerek ikna ettiler. Gece yar›s› gömmek zorunda kald›k.” Ertesi gün bir anma toplant›s› düzenlenecek, ancak polis yine izin vermeyecek, çok say›da kifli dövülecek ve gözalt›na al›nacakt›... “Asla affetmeyece¤im onlar›” diyor Melek Alt›ntafl ac›n›n besledi¤i öfkesiyle. Sorumlular›n yarg›lanaca¤›na da inanm›yor, “Kim” diyor “Kimi yarg›layacak ki...” “Rüyalar›mda s›kl›kla Ümit’in öldü¤ünü görür, a¤layarak uyan›rd›m. Çünkü onu çok seviyordum. Onu kaybetmek hayat›mdaki herfleyi kaybetmek anlam›na geliyordu benim için. Hayat bundan sonra tabii ki çok daha zor. Cezaevinde oldu¤u süre içinde de ayr›yd›k ama görüflüyor, bir fleyleri paylafl›yorduk. Konuflmak, sesini duymak yetiyordu. fiimdi hiçbiri yok...” Yaflasa fliirlerin ve öykülerin yan› s›ra roman yazmay› deneyecekti Ümit Alt›ntafl. Bir Metalica kaseti koyup walkman’ine, -flu solcu müzik denilenleri bir türlü sevememiflti, hele de sözlerini- Melek’e umudu ve düfllerini yazacakt›. Kahkahas› ko¤uflun s›n›r›n› aflacakt› Evdeyken iki kat alttaki komflular› ikisinin kahkahas›n›n dedikodusunu yapm›fllard› bol bol, üstelik de lakab› Korkunç Gülüfllü Arkadafl’t›.Oysa flimdi Karacaahmet Mezarl›¤› dördüncü pafta, iki bin dokuz yüz doksan yedi numaral› mezarda yat›yor. Baflucuna dikili tahtadaki yaz› onu anlat›yor: “Geceyle Batmayan Günefl” Berat Günç›kan (Cumhuriyet Dergi/Say›:108/17 Ekim '99)
305
Siper yoldafl› iflçi yoldafltan Habip yoldafl›na...
“Sevdim seni, sevgili bildi¤in kavgan› kavgam bildi¤im için!”
“‹nsan, hele de insan gibi insan, güzelli¤in önünde hesaps›zca e¤ilmesini, çirkinli¤in karfl›s›nda da hesaps›zca dö¤üflmesini bilmeli.”
Merhaba gülüm, Do¤rudan konuflmay› ve içeri¤i nas›l olursa olsun aç›k sözlü ve sade olmay› severdin. Öyleydin de! Öyle dostluklar, öyle arkadafll›klar kurulur ki bazen, fazla sözü, fazla yan yana olmay› bile anlams›zlaflt›r›r. ‹flte bu türdendi dostlu¤umuz. Dostlu¤un gönülden gönüle akt›¤› ve orada birleflti¤i bir iliflki biçimi, yani paylafl›md›. Öyle s›k s›k biraraya gelip sohbetimizi derinlefltirme imkan ve ortam›m›z olmad›. Fakat olan anlarda da iki cümleyle dile gelen duygu ve düflünceler derindi, kapsaml›yd›, anlaml›yd›. Gerek yok yaz›yla söze, e¤er yürekten s›ms›cak bir gülüfl ve insan›n iç dünyas›n› fetheden insanca bir dokunufl varsa göz ve ellerimizde; insan sevgisini tasvir etmekte zorlanmay›z. ‹flte sen bu 306
tür bir zorlanmaya ihtiyaç duymayan bir insan güzeliydin. Güzel olan› hisseden ve hissettiren. Sen insan› kendine gösterdi¤i ilgi ve yak›nl›k kadar de¤il, tersine insan› kendi gerçekli¤i kadar sevmesini, de¤er vermesini, yüceltmesini bilen bir insand›n. Bundan dolay› da yapayl›k nam›na bir fley yoktu kiflili¤inde. Halihaz›rda az›nl›kta olsa da insan denilen o harikulade kavram›n insan› büyüleyen temel güzelliklerini keflfetmifl, dahas› bununla da kalmay›p yaflam›nda do¤allaflt›rm›fl bir insand›n. Ey insan güzeli insan! Nas›l bir militan, yi¤it, dövüflçü, direniflçi oldu¤un gibi devrimci kimli¤in üzerine iki laf etmeyi burada gerçekten anlams›z buluyorum. ‹nsan güzeli insan denildi¤inde, bu güzelli¤in fark›nda olan herkes tüm bu özelliklerin o insanda yaflam bulaca¤›n› da bilir. Hep insan ve onun ekseninde ve onun sevgisi ekseninde gezindim. Bunun birinci nedeni bu iki kavram›n kavgam›z›n as›l gayesi oluflu, ikinci nedeni de Habip’le bu iki kavram üzerindeki, anlaml› paylafl›m›m›zd›. Kald› ki as›l gayemiz, insan sevgisini yine insan iliflkilerinde egemen k›lmak de¤il midir? Düflüncelerimi böyle formüle ederken, nas›l da b›y›k alt›ndan sevinçle gülerdin. Bu derin bir insan sevgisinin ta kendisidir, kifliyi aflkla devrime ba¤layan görünmez ba¤d›r. Bu bir yaflam biçimidir. Bu yaflam biçimini tercih eden ve isteyerek yaflayan insan, ne diyet ödeme ne de diyet ödetme gibi bir anlay›fl tafl›r. Gururla itiraf edeyim ki Habip’le bu güzel duygular› paylaflt›m. Karfl›l›kl› hissettik. ‹nsan›n istedi¤i için yapt›¤› bir fley fedakarl›k de¤ildir. E¤er fedakarl›k denilecekse, öyle yaflamak istedi¤i için kendine bir fedakarl›k yap›yordur belki. ‹flte insan olman›n bu temel 307
Siper yoldafl› iflçi yoldafltan Habip yoldafl›na...
“Sevdim seni, sevgili bildi¤in kavgan› kavgam bildi¤im için!”
“‹nsan, hele de insan gibi insan, güzelli¤in önünde hesaps›zca e¤ilmesini, çirkinli¤in karfl›s›nda da hesaps›zca dö¤üflmesini bilmeli.”
Merhaba gülüm, Do¤rudan konuflmay› ve içeri¤i nas›l olursa olsun aç›k sözlü ve sade olmay› severdin. Öyleydin de! Öyle dostluklar, öyle arkadafll›klar kurulur ki bazen, fazla sözü, fazla yan yana olmay› bile anlams›zlaflt›r›r. ‹flte bu türdendi dostlu¤umuz. Dostlu¤un gönülden gönüle akt›¤› ve orada birleflti¤i bir iliflki biçimi, yani paylafl›md›. Öyle s›k s›k biraraya gelip sohbetimizi derinlefltirme imkan ve ortam›m›z olmad›. Fakat olan anlarda da iki cümleyle dile gelen duygu ve düflünceler derindi, kapsaml›yd›, anlaml›yd›. Gerek yok yaz›yla söze, e¤er yürekten s›ms›cak bir gülüfl ve insan›n iç dünyas›n› fetheden insanca bir dokunufl varsa göz ve ellerimizde; insan sevgisini tasvir etmekte zorlanmay›z. ‹flte sen bu 306
tür bir zorlanmaya ihtiyaç duymayan bir insan güzeliydin. Güzel olan› hisseden ve hissettiren. Sen insan› kendine gösterdi¤i ilgi ve yak›nl›k kadar de¤il, tersine insan› kendi gerçekli¤i kadar sevmesini, de¤er vermesini, yüceltmesini bilen bir insand›n. Bundan dolay› da yapayl›k nam›na bir fley yoktu kiflili¤inde. Halihaz›rda az›nl›kta olsa da insan denilen o harikulade kavram›n insan› büyüleyen temel güzelliklerini keflfetmifl, dahas› bununla da kalmay›p yaflam›nda do¤allaflt›rm›fl bir insand›n. Ey insan güzeli insan! Nas›l bir militan, yi¤it, dövüflçü, direniflçi oldu¤un gibi devrimci kimli¤in üzerine iki laf etmeyi burada gerçekten anlams›z buluyorum. ‹nsan güzeli insan denildi¤inde, bu güzelli¤in fark›nda olan herkes tüm bu özelliklerin o insanda yaflam bulaca¤›n› da bilir. Hep insan ve onun ekseninde ve onun sevgisi ekseninde gezindim. Bunun birinci nedeni bu iki kavram›n kavgam›z›n as›l gayesi oluflu, ikinci nedeni de Habip’le bu iki kavram üzerindeki, anlaml› paylafl›m›m›zd›. Kald› ki as›l gayemiz, insan sevgisini yine insan iliflkilerinde egemen k›lmak de¤il midir? Düflüncelerimi böyle formüle ederken, nas›l da b›y›k alt›ndan sevinçle gülerdin. Bu derin bir insan sevgisinin ta kendisidir, kifliyi aflkla devrime ba¤layan görünmez ba¤d›r. Bu bir yaflam biçimidir. Bu yaflam biçimini tercih eden ve isteyerek yaflayan insan, ne diyet ödeme ne de diyet ödetme gibi bir anlay›fl tafl›r. Gururla itiraf edeyim ki Habip’le bu güzel duygular› paylaflt›m. Karfl›l›kl› hissettik. ‹nsan›n istedi¤i için yapt›¤› bir fley fedakarl›k de¤ildir. E¤er fedakarl›k denilecekse, öyle yaflamak istedi¤i için kendine bir fedakarl›k yap›yordur belki. ‹flte insan olman›n bu temel 307
özelli¤ini yaflayan bir dosttun-yoldaflt›n sen. Fikirlerimizi dövüfltürdükçe nas›l da sadeleflirdi insanl›¤›m›z. Habip, oldukça duygu ya¤unlu¤u yafl›yorum flu an. Böyle anlarda insan zorlan›yor. Anlatam›yorum desem de, lütfen hofl görme beni. Zira duygular›m›z›, hissettiklerimizi, “ne denir?” kayg›s› tafl›madan, paylaflmal›y›z insan›m›zla!.. Görüyor musun, hemfikir oldu¤umuz bu do¤ruya ra¤men “zorlan›yorum”a s›¤›n›yorum. Hofl görülecek yan› var m› sence? Eminim ki, hay›r, oldu yan›t›n. Bence de... Bir sohbetimizde, Habip seminere dönüfltürmeden söyle, devrimcilik deyince akl›na ilk gelenler nedir dedim, hiç duraksamadan, “aflkt›r bu Y›ld›z, bu bir tutkudur” demifltin. Hatta A. Arif’den iki m›sral›k bir fliirle de süslemifltin formülünü. Yan›lm›yorsam, “Anadoluyum ben, tan›yor musun” fliirindendi. Sohbetlerimiz k›sa ama oldukça anlaml›, düflündürücü olurdu. ‹stersen Habip, bir-iki sohbeti an›msatmadan önce, izninle hiç hat›r›mdan ç›kmayan bir an›m› anlatay›m. Yeni gelmifltin. Hayat›n yaz›s›z-çizisiz kaidesi gere¤i, herkes gibi ben de hoflgeldin demedim, ama tek farkla, “Hoflgeldin gülüm” dedim. Boyum sana k›yasla fevkalade k›sa oldu¤undan, flöyle bir yukar›dan afla¤› süzdün, ben de acaba çok mu kötü bir fley yapt›m diye düflünürken, o seyrine doyumsuz dost gözlerin öyle bir yan›tlad› ki beni, bir oh çekmeden edemedim. Daha sonradan “Hoflgeldin abla gülüm” diyerek bana tak›lm›flt›n. Sana “gülüm”ün köyümüzde bir hitap flekli oldu¤unu ve tamamen sevgiyi ifade etti¤ini uzun uzun anlatacakt›m ki, H. Demircio¤lu gibi ›rmak bak›fll› o güzel insan, elini omuzuma koyarak “Nas›ls›n can›m?” dedi. Ve izah etme ihtiyac› böylece anlams›zlaflt›. Üçümüz birden “can›m”›n, “gülüm”ün anlam›n› insanca 308
verdi¤imizden, gülerek anlaflm›flt›k. Bugün kendime öfkeleniyorum, neden Hüseyin öyle deyince duygular›m› bast›rmak yerine kalk›p s›ms›k› ve insanl›¤›m› doyururcas›na kucaklamad›m onu diye. Hüseyin’in can›m deyifli, insandaki doyumsuz güzelliklerin tad›n› tatt›r›yordu bana. Can›m benim, yine ayn› sadeli¤inle sohbetimize dahil ettirdin kendini. Habip, flimdi dönelim an›msatmalar›m›za, flöyle ikili bir sohbet edelim ne dersin? Emin ol ki dostlar mutlu olacaklard›r bundan. ÖO’lar› sürecinden k›sa bir süre önceydi, “yahu Y›ld›z, ÖO’da ölüp de seni bulmam›z için bizi fazla u¤raflt›rma” demifltin. Yan›lm›yorsam ya iç görüflten, ya da avukat görüflünden birlikte ko¤ufla dönüyorduk. Dostlar, boyum k›sa oldu¤undan Habip kayg›lanm›flt›. Boy k›sa, bir de hücre hücre erimek var eylemde. Hal vaziyet böyle olunca, Habip de hakl› olarak, “seni yatt›¤›n yerde nas›l bulaca¤›z” diye kara kara düflünüyordu (!) Ben de kendisine kayg›lanmamas› gerekti¤ini, çünkü ölmeyece¤imizi söyleyince, “elbette ki onurlu insanlar ölmezler hiçbir zaman” fleklinde yan›tlam›flt›n beni. Mütevazi ve içtendin gülüm. Ac›y›, tatl›y›, coflkuyu, öfkeyi ve heyecan› en sade, en ince, en yal›n biçimiyle paylaflmas›n› biliyordun. Yo, yo, esta¤furullah deme sak›n, sen de çok iyi bilirsin ki, ben de¤erini sevginin ne az› ne ço¤una veririm. Hak edilenin önünde e¤ilirim sadece... “‹nsan, hele de insan gibi insan, güzelli¤in önünde hesaps›zca e¤ilmesini, çirkinli¤in karfl›s›nda da hesaps›zca dö¤üflmesini bilmeli” dedi¤imde, “ver kalemi imzalayay›m” demifltin. Fark›nda m›s›n, her zamanki gibi yine seninle hesaps›zca dö¤üflüyorum flu an, nas›l da mutlu olurdun... Oysa benim hesaps›z sohbetimin nedeni 309
özelli¤ini yaflayan bir dosttun-yoldaflt›n sen. Fikirlerimizi dövüfltürdükçe nas›l da sadeleflirdi insanl›¤›m›z. Habip, oldukça duygu ya¤unlu¤u yafl›yorum flu an. Böyle anlarda insan zorlan›yor. Anlatam›yorum desem de, lütfen hofl görme beni. Zira duygular›m›z›, hissettiklerimizi, “ne denir?” kayg›s› tafl›madan, paylaflmal›y›z insan›m›zla!.. Görüyor musun, hemfikir oldu¤umuz bu do¤ruya ra¤men “zorlan›yorum”a s›¤›n›yorum. Hofl görülecek yan› var m› sence? Eminim ki, hay›r, oldu yan›t›n. Bence de... Bir sohbetimizde, Habip seminere dönüfltürmeden söyle, devrimcilik deyince akl›na ilk gelenler nedir dedim, hiç duraksamadan, “aflkt›r bu Y›ld›z, bu bir tutkudur” demifltin. Hatta A. Arif’den iki m›sral›k bir fliirle de süslemifltin formülünü. Yan›lm›yorsam, “Anadoluyum ben, tan›yor musun” fliirindendi. Sohbetlerimiz k›sa ama oldukça anlaml›, düflündürücü olurdu. ‹stersen Habip, bir-iki sohbeti an›msatmadan önce, izninle hiç hat›r›mdan ç›kmayan bir an›m› anlatay›m. Yeni gelmifltin. Hayat›n yaz›s›z-çizisiz kaidesi gere¤i, herkes gibi ben de hoflgeldin demedim, ama tek farkla, “Hoflgeldin gülüm” dedim. Boyum sana k›yasla fevkalade k›sa oldu¤undan, flöyle bir yukar›dan afla¤› süzdün, ben de acaba çok mu kötü bir fley yapt›m diye düflünürken, o seyrine doyumsuz dost gözlerin öyle bir yan›tlad› ki beni, bir oh çekmeden edemedim. Daha sonradan “Hoflgeldin abla gülüm” diyerek bana tak›lm›flt›n. Sana “gülüm”ün köyümüzde bir hitap flekli oldu¤unu ve tamamen sevgiyi ifade etti¤ini uzun uzun anlatacakt›m ki, H. Demircio¤lu gibi ›rmak bak›fll› o güzel insan, elini omuzuma koyarak “Nas›ls›n can›m?” dedi. Ve izah etme ihtiyac› böylece anlams›zlaflt›. Üçümüz birden “can›m”›n, “gülüm”ün anlam›n› insanca 308
verdi¤imizden, gülerek anlaflm›flt›k. Bugün kendime öfkeleniyorum, neden Hüseyin öyle deyince duygular›m› bast›rmak yerine kalk›p s›ms›k› ve insanl›¤›m› doyururcas›na kucaklamad›m onu diye. Hüseyin’in can›m deyifli, insandaki doyumsuz güzelliklerin tad›n› tatt›r›yordu bana. Can›m benim, yine ayn› sadeli¤inle sohbetimize dahil ettirdin kendini. Habip, flimdi dönelim an›msatmalar›m›za, flöyle ikili bir sohbet edelim ne dersin? Emin ol ki dostlar mutlu olacaklard›r bundan. ÖO’lar› sürecinden k›sa bir süre önceydi, “yahu Y›ld›z, ÖO’da ölüp de seni bulmam›z için bizi fazla u¤raflt›rma” demifltin. Yan›lm›yorsam ya iç görüflten, ya da avukat görüflünden birlikte ko¤ufla dönüyorduk. Dostlar, boyum k›sa oldu¤undan Habip kayg›lanm›flt›. Boy k›sa, bir de hücre hücre erimek var eylemde. Hal vaziyet böyle olunca, Habip de hakl› olarak, “seni yatt›¤›n yerde nas›l bulaca¤›z” diye kara kara düflünüyordu (!) Ben de kendisine kayg›lanmamas› gerekti¤ini, çünkü ölmeyece¤imizi söyleyince, “elbette ki onurlu insanlar ölmezler hiçbir zaman” fleklinde yan›tlam›flt›n beni. Mütevazi ve içtendin gülüm. Ac›y›, tatl›y›, coflkuyu, öfkeyi ve heyecan› en sade, en ince, en yal›n biçimiyle paylaflmas›n› biliyordun. Yo, yo, esta¤furullah deme sak›n, sen de çok iyi bilirsin ki, ben de¤erini sevginin ne az› ne ço¤una veririm. Hak edilenin önünde e¤ilirim sadece... “‹nsan, hele de insan gibi insan, güzelli¤in önünde hesaps›zca e¤ilmesini, çirkinli¤in karfl›s›nda da hesaps›zca dö¤üflmesini bilmeli” dedi¤imde, “ver kalemi imzalayay›m” demifltin. Fark›nda m›s›n, her zamanki gibi yine seninle hesaps›zca dö¤üflüyorum flu an, nas›l da mutlu olurdun... Oysa benim hesaps›z sohbetimin nedeni 309
sendin, sevgiyle yo¤urdu¤un güvenli, dürüstçe bir ortam› yarat›yordun. Ben de bu harika hazinenin içinde do¤al olarak hesab›-kitab› unutuyordum. Bir keresinde sana bu düflüncemi aktard›¤›mda, öylesine inceldin ki, “sayende gülüm abla” esprisini esirgemedin. Gülüm! Diyalekti¤in bir ucundan öteki ucuna kadar inceltebiliyordun yaflam›... Felsefe yaflam› inceltmifltir dedi¤imde, “incelmeye ihtiyac› olan o kadar kal›n yanlar›m›z var ki” diyerek, biraz da hüzünlenirdin. Sert ve a¤›r›m›za giden sohbetimiz de oldu. Eksi¤imiziyanl›fl›m›z› da görebiliyorduk. Hat›rl›yor musun, “insanl›k onuru ve suçu” üzerine, “adalet anlay›fl› ve demokrasi kavram›” üzerine çok k›sa, ayak üstü bir, sohbetten ziyade tart›flmam›z olmufltu. Ne zaman m›? Müsaadenle hat›rlatay›m: Ankara Hapishanesi’nin bayanlar ko¤uflunda tünel a盤a ç›kt›¤›nda, savc› idare binas›nda tüm bayanlar›n ifadesini al›yordu. Koridorda sizinle ayak üstü sohbetle kar›fl›k tart›flm›flt›k. Baz› anlar vard›r ki, insan›n sa¤l›¤›nda ne kadar tahribat olursa olsun, üzerinden kaç y›l geçerse geçsin haf›zalardan silinmez. ‹flte böyle bir and› o an. O tart›flmam›z esnas›nda, “Ne yaz›k ki sadece düflmana karfl› mücadelemizde de¤il, yanl›fllar›m›z›n bedelini de ödeyerek yürüyece¤iz” demifltin. Sana öyle bir öfkelenmifltim ki, ÖO’dan dolay› varolan titremem birkaç misli artm›flt›. Elini omzuma koyup dostlu¤un tüm s›cakl›¤›n› hissettirircesine s›ms›k› tutuyordun. Konuflamayacak kadar durgunlaflt›¤›m› görünce, “söyle, içinden geldi¤i gibi konufl” derken, rica ediyordun... Ve ben “Düflmandan korkmak anlams›zd›r! Beni as›l yaralayan ve üzen, dost bildiklerimin arkamdan att›¤› 310
oklar ve yaraland›¤›mda onlar›n yüzünde gördü¤üm o ac› gülümseyifltir” deyiverdim. Ve hemen ekledim, “Mao da bir sohbetinde böyle söylemiflti!” “Vay allahs›z Maocu vaaay!” dedin. ‹flte o anki derin, anlaml› ve bir o kadar da sevgi dolu bak›fl›n, tek kelime söylemeden elimi s›ms›k› kavrayarak a¤›r a¤›r yürüyebilmeme destek oluflun, k›sacas› gülüm, iflte o anki tutumun ve sessiz mesaj›n, öylesine anlaml›, öylesine yüce, öylesine erdemliydi ki... Sözcükler bulunmad› henüz o güzelli¤ini dile getirmek için. Merdivenden inerken, bu sefer seni konuflturma ifli bana düfltü¤ünden, sahi söyler misin, sen neden bana “Abla gülüm” diyorsun. “Eh yafll›s›n dostum, kabul et bunu” demifltin. Do¤ru, yafl olarak senden baya¤› ilerdeyim. Ama insan gibi iliflkide, cinsiyet ve yafl olay›n›n ne kadar anlams›zlaflt›¤›n› ise senden bir kez daha ö¤rendim. Sen öyle deyince, ben de uzatt›m elimi “El öpenlerin çok olsun” diyerek, o gergin-hüzünlü ve düflündürücü havay› birlikte da¤›t›verdik. ‹nsan güzeli gülüm, Çok seviyorum sözcü¤ü bana biraz yabanc›. Zira “çok”u ekledi¤im zaman kitaplar› kar›flt›rmam laz›m ki “çok” sözcü¤ünü anlamland›ray›m. Oysa insan gibi seviyorum seni! Dost s›cakl›¤›nda dans edemeyece¤imiz devrim bizim olabilir mi? Sana sitemim var. Seni sana flikayet ediyorum. 20 y›ll›k fabrika iflçisiyim dedi¤imde yakamozlar gibi gülümsedin. Öyle bir ayd›nland› ki yüzün, büyüsüne kap›ld›¤›m› sana itiraf etti¤imde, “Ancak bir iflçi bu kadar içten olabilir” dedin. ‹flçi kökenli olmayan arkadafl, dost ve yoldafllar›m›z›n hoflgörüsüne s›¤›narak, gururland›¤›m› seslendirmek istedim. Bilirsin gülüm; 311
sendin, sevgiyle yo¤urdu¤un güvenli, dürüstçe bir ortam› yarat›yordun. Ben de bu harika hazinenin içinde do¤al olarak hesab›-kitab› unutuyordum. Bir keresinde sana bu düflüncemi aktard›¤›mda, öylesine inceldin ki, “sayende gülüm abla” esprisini esirgemedin. Gülüm! Diyalekti¤in bir ucundan öteki ucuna kadar inceltebiliyordun yaflam›... Felsefe yaflam› inceltmifltir dedi¤imde, “incelmeye ihtiyac› olan o kadar kal›n yanlar›m›z var ki” diyerek, biraz da hüzünlenirdin. Sert ve a¤›r›m›za giden sohbetimiz de oldu. Eksi¤imiziyanl›fl›m›z› da görebiliyorduk. Hat›rl›yor musun, “insanl›k onuru ve suçu” üzerine, “adalet anlay›fl› ve demokrasi kavram›” üzerine çok k›sa, ayak üstü bir, sohbetten ziyade tart›flmam›z olmufltu. Ne zaman m›? Müsaadenle hat›rlatay›m: Ankara Hapishanesi’nin bayanlar ko¤uflunda tünel a盤a ç›kt›¤›nda, savc› idare binas›nda tüm bayanlar›n ifadesini al›yordu. Koridorda sizinle ayak üstü sohbetle kar›fl›k tart›flm›flt›k. Baz› anlar vard›r ki, insan›n sa¤l›¤›nda ne kadar tahribat olursa olsun, üzerinden kaç y›l geçerse geçsin haf›zalardan silinmez. ‹flte böyle bir and› o an. O tart›flmam›z esnas›nda, “Ne yaz›k ki sadece düflmana karfl› mücadelemizde de¤il, yanl›fllar›m›z›n bedelini de ödeyerek yürüyece¤iz” demifltin. Sana öyle bir öfkelenmifltim ki, ÖO’dan dolay› varolan titremem birkaç misli artm›flt›. Elini omzuma koyup dostlu¤un tüm s›cakl›¤›n› hissettirircesine s›ms›k› tutuyordun. Konuflamayacak kadar durgunlaflt›¤›m› görünce, “söyle, içinden geldi¤i gibi konufl” derken, rica ediyordun... Ve ben “Düflmandan korkmak anlams›zd›r! Beni as›l yaralayan ve üzen, dost bildiklerimin arkamdan att›¤› 310
oklar ve yaraland›¤›mda onlar›n yüzünde gördü¤üm o ac› gülümseyifltir” deyiverdim. Ve hemen ekledim, “Mao da bir sohbetinde böyle söylemiflti!” “Vay allahs›z Maocu vaaay!” dedin. ‹flte o anki derin, anlaml› ve bir o kadar da sevgi dolu bak›fl›n, tek kelime söylemeden elimi s›ms›k› kavrayarak a¤›r a¤›r yürüyebilmeme destek oluflun, k›sacas› gülüm, iflte o anki tutumun ve sessiz mesaj›n, öylesine anlaml›, öylesine yüce, öylesine erdemliydi ki... Sözcükler bulunmad› henüz o güzelli¤ini dile getirmek için. Merdivenden inerken, bu sefer seni konuflturma ifli bana düfltü¤ünden, sahi söyler misin, sen neden bana “Abla gülüm” diyorsun. “Eh yafll›s›n dostum, kabul et bunu” demifltin. Do¤ru, yafl olarak senden baya¤› ilerdeyim. Ama insan gibi iliflkide, cinsiyet ve yafl olay›n›n ne kadar anlams›zlaflt›¤›n› ise senden bir kez daha ö¤rendim. Sen öyle deyince, ben de uzatt›m elimi “El öpenlerin çok olsun” diyerek, o gergin-hüzünlü ve düflündürücü havay› birlikte da¤›t›verdik. ‹nsan güzeli gülüm, Çok seviyorum sözcü¤ü bana biraz yabanc›. Zira “çok”u ekledi¤im zaman kitaplar› kar›flt›rmam laz›m ki “çok” sözcü¤ünü anlamland›ray›m. Oysa insan gibi seviyorum seni! Dost s›cakl›¤›nda dans edemeyece¤imiz devrim bizim olabilir mi? Sana sitemim var. Seni sana flikayet ediyorum. 20 y›ll›k fabrika iflçisiyim dedi¤imde yakamozlar gibi gülümsedin. Öyle bir ayd›nland› ki yüzün, büyüsüne kap›ld›¤›m› sana itiraf etti¤imde, “Ancak bir iflçi bu kadar içten olabilir” dedin. ‹flçi kökenli olmayan arkadafl, dost ve yoldafllar›m›z›n hoflgörüsüne s›¤›narak, gururland›¤›m› seslendirmek istedim. Bilirsin gülüm; 311
Hepimiz iflçi s›n›f› ad›na hareket ederiz. Ancak halihaz›rda en yoksul yan›m›zdan biri de iflçi s›n›f› bilincini alm›fl ve bu anlamda da devrimcilk yapan iflçi yoldafllar›m›z›n çok ama çok az olufludur. fiimdi flikayetimi dinle iflçi yoldafl, beni, geçici de olsa pratik olarak yaln›z b›rakmad›n m›? “Milyonlar›n yüre¤i yüre¤imizle çarp›yor, biz yaln›z de¤iliz. Ve ben seni yaln›z b›rakmad›m” desen de, ki do¤rudur, flikayetçiyim, kabullenemiyorum çünkü! Sevdim seni! Sevgili bildi¤in kavgan› kavgam bildi¤im için sevdim. Yüre¤indeki insan sevgisinin tutkulu at›fl›n› yüre¤imdeki sevgiyle buluflturdu¤un için sevdim seni. ‹nsan gibi sevdim. Özletme kendini. Soka¤›n di¤er ucunda buluflmak üzere... Künyemde siper yoldafl› yazar... Birlikte resmettik! Y›ld›z Do¤ru (Gebze Cezaevi)
312
“Kendini devrimci mücadelenin içinde buldu”
Merhaba yoldafllar! Tüm devrim flehitlerimizin an›s› önünde sayg› ve sevgiyle e¤iliyorum. Sözüme Habip yoldafl›n do¤umuyla bafllamak istiyorum. Habip 1967 güz ay›n›n so¤uk bir gününde Elaz›¤ Karakoçan’a ba¤l› Çalakas (Balcal›) Köyü’nde do¤du. Baba ad› Hasan, anne ad› Gevhel. 6 çocuklu bir ailenin en küçük çocu¤uydu. Yoksul, topra¤› olmayan, baflkas›n›n topra¤›n› iflleyen bir maraban›n o¤luydu. Habip’in do¤umu bile olayl› oldu. Habip do¤umunda annem hastaland›, hastaneye kald›r›ld›. 1.5 aya yak›n bir süre Habip’i ablam emzirdi. Sar›fl›n, mavi gözlü, çok güzel bir çocuktu. Köylüler portakal diye seslenirlerdi. Habip 1975 y›l›nda Çalakas Köyü’nde ilkokula yaz›ld›. 313
Hepimiz iflçi s›n›f› ad›na hareket ederiz. Ancak halihaz›rda en yoksul yan›m›zdan biri de iflçi s›n›f› bilincini alm›fl ve bu anlamda da devrimcilk yapan iflçi yoldafllar›m›z›n çok ama çok az olufludur. fiimdi flikayetimi dinle iflçi yoldafl, beni, geçici de olsa pratik olarak yaln›z b›rakmad›n m›? “Milyonlar›n yüre¤i yüre¤imizle çarp›yor, biz yaln›z de¤iliz. Ve ben seni yaln›z b›rakmad›m” desen de, ki do¤rudur, flikayetçiyim, kabullenemiyorum çünkü! Sevdim seni! Sevgili bildi¤in kavgan› kavgam bildi¤im için sevdim. Yüre¤indeki insan sevgisinin tutkulu at›fl›n› yüre¤imdeki sevgiyle buluflturdu¤un için sevdim seni. ‹nsan gibi sevdim. Özletme kendini. Soka¤›n di¤er ucunda buluflmak üzere... Künyemde siper yoldafl› yazar... Birlikte resmettik! Y›ld›z Do¤ru (Gebze Cezaevi)
312
“Kendini devrimci mücadelenin içinde buldu”
Merhaba yoldafllar! Tüm devrim flehitlerimizin an›s› önünde sayg› ve sevgiyle e¤iliyorum. Sözüme Habip yoldafl›n do¤umuyla bafllamak istiyorum. Habip 1967 güz ay›n›n so¤uk bir gününde Elaz›¤ Karakoçan’a ba¤l› Çalakas (Balcal›) Köyü’nde do¤du. Baba ad› Hasan, anne ad› Gevhel. 6 çocuklu bir ailenin en küçük çocu¤uydu. Yoksul, topra¤› olmayan, baflkas›n›n topra¤›n› iflleyen bir maraban›n o¤luydu. Habip’in do¤umu bile olayl› oldu. Habip do¤umunda annem hastaland›, hastaneye kald›r›ld›. 1.5 aya yak›n bir süre Habip’i ablam emzirdi. Sar›fl›n, mavi gözlü, çok güzel bir çocuktu. Köylüler portakal diye seslenirlerdi. Habip 1975 y›l›nda Çalakas Köyü’nde ilkokula yaz›ld›. 313
‹kinci s›n›fa kadar köyde okudu. Üçüncü s›n›f› Bal›kesirBand›rma’da abimin yan›nda, dördüncü s›n›f› Elaz›¤Yaz›konak’ta di¤er abimin yan›nda okudu. Beflinci s›n›fa tekrar köyde devam etti. 1979’da ilkokulu bitirdi. Baflar›l› bir ö¤renciydi. Ailenin maddi durumunun kötü olmas›ndan dolay› okutamad›lar. Habip 16 yafl›nda evlendi. 17 yafl›nda iki yafl büyüterek askerli¤ini yapt›. Askerden geldikten sonra ‹zmir Menemen’de demir-çelik fabrikas›nda ifle bafllad›. Askerdeyken babam ölmüfltü. Askerden döndü¤ünde 3 çocuk babas›yd› ve evin bütün yükü ona kalm›flt›. Habip’in çok çal›flkan ve h›rsl› bir kiflili¤i vard›. Gecesini gündüzüne katt›, çal›flt›. Kendini devrimci mücadelenin içinde buldu. Yan›mda kal›yordu, yay›nlar› bana da getiriyordu. Eflim Arabistan’dayd›. Geldi¤inde onu da kendi saflar›na kazanmay› baflard›. Habip’in k›sa bir hayat› oldu, ama o dolu dolu yaflad›. 1989’da evini köyden ‹zmir’e getirdi. K›sa sürede kendini toparlad›. 1991’de ilk kez yakaland›. Gerisini biliyorsunuz... O, en küçü¤ümüzdü ve en büyü¤ümüz oldu. Faflistlerin kahpece sald›r›lar›na boyun e¤medi. Habip k›sa sürede çok iyi yetifltirdi kendini. Bunu onun çok düzenli ve h›rsl› çal›flmas›na ba¤l›yorum. Habip’in ac›lar›n› içine gömen ve ac› çektikçe h›rslanan bir kiflili¤i vard›. Habipler’in silah› yoktu. “On”lar›n silah›, yumruklar› ve beyinleriydi. Ama onlar›n yumruklar› düflman›n aln›na kurflun gibi girdi ve girecek. Habipler’i yaflatmak için mücadeleyi sürdürmeliyiz. Kahrolsun faflist Türk devleti! Yaflas›n sosyalizm! Habip Gül’ün büyük ablas› 314
“Öldüremediler seni, daha da ço¤altt›lar”
Dünyan›n en güzel insan›na, en güzel kardefline, en güzel babas›na, en güzel yoldafl›na selam olsun! Evet en güzel babas›na dedim. O kadar da genç babas›na diyorum. Çünkü o 32 yafl›ndayd›, k›z› 15 yafl›nda... K›z› ile iliflkisi bir arkadafl ve yoldafll›k iliflkisiydi. Hiçbir zaman çocuklar›n› ihmal etmedi, en zor günlerinde bile onlara sahip ç›kt›. Nevzat (Habip) hangi flartlarla yetiflti, nas›l bir ortamda büyüdü? 22 y›l›n› Karakoçan’›n Çalakafl köyünde geçirdi. Geri kalan 10 y›l›n›n bir y›l›n› ‹zmir Helvac› kasabas›nda Demir-Çelik fabrikas›nda çal›flarak... Ve geri kalan 9 y›l›n› zindan, zulüm, iflkence ve firari olarak noktalad›. K›sa, ama dolu dolu geçen bir yaflam... Nevzat’›n bebekli¤i toprakta kundaklanarak, tahta 315
‹kinci s›n›fa kadar köyde okudu. Üçüncü s›n›f› Bal›kesirBand›rma’da abimin yan›nda, dördüncü s›n›f› Elaz›¤Yaz›konak’ta di¤er abimin yan›nda okudu. Beflinci s›n›fa tekrar köyde devam etti. 1979’da ilkokulu bitirdi. Baflar›l› bir ö¤renciydi. Ailenin maddi durumunun kötü olmas›ndan dolay› okutamad›lar. Habip 16 yafl›nda evlendi. 17 yafl›nda iki yafl büyüterek askerli¤ini yapt›. Askerden geldikten sonra ‹zmir Menemen’de demir-çelik fabrikas›nda ifle bafllad›. Askerdeyken babam ölmüfltü. Askerden döndü¤ünde 3 çocuk babas›yd› ve evin bütün yükü ona kalm›flt›. Habip’in çok çal›flkan ve h›rsl› bir kiflili¤i vard›. Gecesini gündüzüne katt›, çal›flt›. Kendini devrimci mücadelenin içinde buldu. Yan›mda kal›yordu, yay›nlar› bana da getiriyordu. Eflim Arabistan’dayd›. Geldi¤inde onu da kendi saflar›na kazanmay› baflard›. Habip’in k›sa bir hayat› oldu, ama o dolu dolu yaflad›. 1989’da evini köyden ‹zmir’e getirdi. K›sa sürede kendini toparlad›. 1991’de ilk kez yakaland›. Gerisini biliyorsunuz... O, en küçü¤ümüzdü ve en büyü¤ümüz oldu. Faflistlerin kahpece sald›r›lar›na boyun e¤medi. Habip k›sa sürede çok iyi yetifltirdi kendini. Bunu onun çok düzenli ve h›rsl› çal›flmas›na ba¤l›yorum. Habip’in ac›lar›n› içine gömen ve ac› çektikçe h›rslanan bir kiflili¤i vard›. Habipler’in silah› yoktu. “On”lar›n silah›, yumruklar› ve beyinleriydi. Ama onlar›n yumruklar› düflman›n aln›na kurflun gibi girdi ve girecek. Habipler’i yaflatmak için mücadeleyi sürdürmeliyiz. Kahrolsun faflist Türk devleti! Yaflas›n sosyalizm! Habip Gül’ün büyük ablas› 314
“Öldüremediler seni, daha da ço¤altt›lar”
Dünyan›n en güzel insan›na, en güzel kardefline, en güzel babas›na, en güzel yoldafl›na selam olsun! Evet en güzel babas›na dedim. O kadar da genç babas›na diyorum. Çünkü o 32 yafl›ndayd›, k›z› 15 yafl›nda... K›z› ile iliflkisi bir arkadafl ve yoldafll›k iliflkisiydi. Hiçbir zaman çocuklar›n› ihmal etmedi, en zor günlerinde bile onlara sahip ç›kt›. Nevzat (Habip) hangi flartlarla yetiflti, nas›l bir ortamda büyüdü? 22 y›l›n› Karakoçan’›n Çalakafl köyünde geçirdi. Geri kalan 10 y›l›n›n bir y›l›n› ‹zmir Helvac› kasabas›nda Demir-Çelik fabrikas›nda çal›flarak... Ve geri kalan 9 y›l›n› zindan, zulüm, iflkence ve firari olarak noktalad›. K›sa, ama dolu dolu geçen bir yaflam... Nevzat’›n bebekli¤i toprakta kundaklanarak, tahta 315
beflik veya asma beflikte geçti. Haz›r bez ve pudralarla, cibinlikli, süslü çarflaflarla de¤il. “Güzel insan” dedim; O, güzelli¤ini yaflad›¤› do¤an›n güzelliklerinden ve zor flartlarda yaflad›¤› hayattan alm›flt›r. O, Dersim’in çetin ve güzel da¤lar›n›, köyünün karl› da¤lar›n› afl›p gelen peri nehrinin sular›nda yüzerek, y›kanarak büyümüfltü. Küvetli, flofbenli, istedi¤iniz zaman y›kanabilece¤iniz banyolar olan evlerde de¤il... Çalakafl’›n yüksek ve serin yaylalar›nda, da¤lar›nda, kayalar›nda, çak›llarla flar›l flar›l akan sular içerek, yer alt›nda oluk oluk akan tatl› sularla sulanan bostanlar›n sebzeleriyle büyüdü. Yoksa pazarlardan yorulmadan haz›r al›nan sebzelerle de¤il. Hayvan gübreleriyle doldurulan tarlalarda yetifltirilen arpa-bu¤day› orakla biçerek, hayvanla tafl›yarak, harmanda hayvan yard›m›yla döverek, bilek gücüyle savurarak, su de¤irmenlerinde ö¤üterek, annelerimizin eme¤iyle yo¤rulan saçlarda piflirilen ekmekle büyüdü. Bizim memlekette masada ayr› tabaklarda yemek yenmezdi. Tüm aile fertleri yer sofras› yapar, tek karavanda yerdik. Yazl›k, k›fll›k giysiler pek seçilmezdi. K›fl›n annelerimizin koyun yününde ürettikleri yün çorap, Ankara lasti¤i dedi¤imiz lastik ayakkab›lar giyilirdi. Yaz›n yaylaya ç›kard›k. Sade tafllarla örülü olan, y›lan ve akreplerin kol gezdi¤i yayla evlerinin penceresi olmaz, kap›lar› da tahta korkuluklarla kapat›l›rd›. Herkes yataklar› kap›n›n önündeki bofl alana serip yatard›. Hayvanlar aç›k b›rak›l›rd›. Ad› yayla, herkes özgür. Hiçbir zaman bu hayvanlar bize veya çocuklar›m›za zarar verir diye düflünülmezdi. Çünkü hayvanlar baz› insanlardan daha zarars›zd›rlar. Genelde kad›nlar ve gençler yaylada kal›rd›. Bu tehlikeli ve güzel yaflam 12 Eylül darbesinden sonra özelli¤ini kaybetti. Çünkü o güzelim da¤larda hayvanlar›n yerini ordu güçleri ald›. 316
Hayvanlardan daha tehlikeli olmaya bafllad›lar. Kad›nlar, k›zlar ve gençler rahat gezemezlerdi. Hemen her gün ormanda kurda, tilkiye, y›lana, her çeflit vahfli hayvana rastlamak mümkündü. Hayvanlarla içiçe yaflard›k. Onun için çocuklar bile korkuyu yenmiflti. Bir hayvan görünce korkmazlard›. K›fl›n ise insanlar için en büyük e¤lence silahs›z ava ç›kmak olurdu. Çünkü k›fl›n keklik karda fazla uçamaz, yorulup kar›n içine düflerdi. ‹nsanlar›n en büyük zevklerinden biri kekli¤i sa¤ yakalamakt›. Kahvelerin yerine komflu evlerinde ka¤›t veya domino oynamak bir baflka e¤lencemizdi. Hayvanlar› sulamak, yemlemek ve damlar›n üstündeki kar› temizlemekti bazen de. Tafltan örülmüfl yayla evlerimiz, kerpiçten örülü iki katl› kerpiç ve toprak evler, kahvehaneler, komflu evleri günlük u¤rak yerlerimizdi. Böyle okundu¤unda çok kolay bir hayat gibi görünüyor. Hay›r, bunlar› yazmam›n nedeni zorluklar›. Köy hayat›, hele hele bu köy do¤udaysa, hiç kolay de¤ildir. Metropollere hiç benzemez. Baz› fleyler anlat›lamaz, sadece yaflan›r. Bunu da ancak yaflayan bilir. Nevzat da bunlar› hem zorluklar›yla, hem güzellikleriyle yaflad›. Anne ve babas›n›n orak-çekiçle, al›nteri, bilek gücüyle kazand›klar›yla yetifltirilen, yani tam anlam›yla emekle büyümüfl, eme¤in ekme¤ini yemifl bir emekçi çocu¤udur Nevzat. Bu eme¤in karfl›l›¤›n› vermifltir, eme¤e ihanet etmemifltir. Masabafl›nda oturan, rüflvet yiyen, zehir tacirli¤i yapan veya konken masalar›nda kumara para sayanlardan de¤ildir o. Elleri nas›rlaflm›fl, bilekleri afl›nm›fl, hayat›n ac›mas›z kamç›s›n› yemifl bir ana-baban›n evlad›d›r. Onun için O’nun varl›¤› bu asalak düzenin sahiplerini rahats›z etmifltir. Daha da rahats›z olmaya devam edecektir. 317
beflik veya asma beflikte geçti. Haz›r bez ve pudralarla, cibinlikli, süslü çarflaflarla de¤il. “Güzel insan” dedim; O, güzelli¤ini yaflad›¤› do¤an›n güzelliklerinden ve zor flartlarda yaflad›¤› hayattan alm›flt›r. O, Dersim’in çetin ve güzel da¤lar›n›, köyünün karl› da¤lar›n› afl›p gelen peri nehrinin sular›nda yüzerek, y›kanarak büyümüfltü. Küvetli, flofbenli, istedi¤iniz zaman y›kanabilece¤iniz banyolar olan evlerde de¤il... Çalakafl’›n yüksek ve serin yaylalar›nda, da¤lar›nda, kayalar›nda, çak›llarla flar›l flar›l akan sular içerek, yer alt›nda oluk oluk akan tatl› sularla sulanan bostanlar›n sebzeleriyle büyüdü. Yoksa pazarlardan yorulmadan haz›r al›nan sebzelerle de¤il. Hayvan gübreleriyle doldurulan tarlalarda yetifltirilen arpa-bu¤day› orakla biçerek, hayvanla tafl›yarak, harmanda hayvan yard›m›yla döverek, bilek gücüyle savurarak, su de¤irmenlerinde ö¤üterek, annelerimizin eme¤iyle yo¤rulan saçlarda piflirilen ekmekle büyüdü. Bizim memlekette masada ayr› tabaklarda yemek yenmezdi. Tüm aile fertleri yer sofras› yapar, tek karavanda yerdik. Yazl›k, k›fll›k giysiler pek seçilmezdi. K›fl›n annelerimizin koyun yününde ürettikleri yün çorap, Ankara lasti¤i dedi¤imiz lastik ayakkab›lar giyilirdi. Yaz›n yaylaya ç›kard›k. Sade tafllarla örülü olan, y›lan ve akreplerin kol gezdi¤i yayla evlerinin penceresi olmaz, kap›lar› da tahta korkuluklarla kapat›l›rd›. Herkes yataklar› kap›n›n önündeki bofl alana serip yatard›. Hayvanlar aç›k b›rak›l›rd›. Ad› yayla, herkes özgür. Hiçbir zaman bu hayvanlar bize veya çocuklar›m›za zarar verir diye düflünülmezdi. Çünkü hayvanlar baz› insanlardan daha zarars›zd›rlar. Genelde kad›nlar ve gençler yaylada kal›rd›. Bu tehlikeli ve güzel yaflam 12 Eylül darbesinden sonra özelli¤ini kaybetti. Çünkü o güzelim da¤larda hayvanlar›n yerini ordu güçleri ald›. 316
Hayvanlardan daha tehlikeli olmaya bafllad›lar. Kad›nlar, k›zlar ve gençler rahat gezemezlerdi. Hemen her gün ormanda kurda, tilkiye, y›lana, her çeflit vahfli hayvana rastlamak mümkündü. Hayvanlarla içiçe yaflard›k. Onun için çocuklar bile korkuyu yenmiflti. Bir hayvan görünce korkmazlard›. K›fl›n ise insanlar için en büyük e¤lence silahs›z ava ç›kmak olurdu. Çünkü k›fl›n keklik karda fazla uçamaz, yorulup kar›n içine düflerdi. ‹nsanlar›n en büyük zevklerinden biri kekli¤i sa¤ yakalamakt›. Kahvelerin yerine komflu evlerinde ka¤›t veya domino oynamak bir baflka e¤lencemizdi. Hayvanlar› sulamak, yemlemek ve damlar›n üstündeki kar› temizlemekti bazen de. Tafltan örülmüfl yayla evlerimiz, kerpiçten örülü iki katl› kerpiç ve toprak evler, kahvehaneler, komflu evleri günlük u¤rak yerlerimizdi. Böyle okundu¤unda çok kolay bir hayat gibi görünüyor. Hay›r, bunlar› yazmam›n nedeni zorluklar›. Köy hayat›, hele hele bu köy do¤udaysa, hiç kolay de¤ildir. Metropollere hiç benzemez. Baz› fleyler anlat›lamaz, sadece yaflan›r. Bunu da ancak yaflayan bilir. Nevzat da bunlar› hem zorluklar›yla, hem güzellikleriyle yaflad›. Anne ve babas›n›n orak-çekiçle, al›nteri, bilek gücüyle kazand›klar›yla yetifltirilen, yani tam anlam›yla emekle büyümüfl, eme¤in ekme¤ini yemifl bir emekçi çocu¤udur Nevzat. Bu eme¤in karfl›l›¤›n› vermifltir, eme¤e ihanet etmemifltir. Masabafl›nda oturan, rüflvet yiyen, zehir tacirli¤i yapan veya konken masalar›nda kumara para sayanlardan de¤ildir o. Elleri nas›rlaflm›fl, bilekleri afl›nm›fl, hayat›n ac›mas›z kamç›s›n› yemifl bir ana-baban›n evlad›d›r. Onun için O’nun varl›¤› bu asalak düzenin sahiplerini rahats›z etmifltir. Daha da rahats›z olmaya devam edecektir. 317
Nevzat on y›l›n› metropollerde, emekten yana verilen mücadeleyle geçirmifltir. Böyle büyük emeklerle büyütülen bir insan›n yaflam› elbette saf ve temiz olur. Saf kelimesi biz do¤ulular›n deyimi ile temiz ve güzel, burjuvalara göre ise aptal demektir. Evet bu güzel insanla 30 Mart ‘99’da son görüflümüzü yapm›flt›k. Günlük not defterime not alm›fl›m: “30 Mart ‘99 Sal›, son görüflme.” 30 Mart’› kendime özel bir gün ilan ettim. O görüflmemizde bana flunu söylemiflti: “Sizinle ciddi bir fley konuflaca¤›m. ‹dareden ald›¤›m›z bilgiye göre, 7 kiflinin ismini listeye alm›fllar. Cezaevine keskin niflanc›lar yerlefltirilmifl. Ufak bir k›v›lc›mda bu 7 kifliyi öldürecekler, haz›r olun.” Ben, “Ne kadar rahat konufluyorsun. Gereken yerlere bildirelim” demifltim. “Yok can›m. Kimi kime flikayet ediyoruz. Hepsinin haberi var.” demiflti. “Kendinize dikkat edin” demifltik. Yan›t›, “Onlar›n gücü bize yetmez. Bilirsin yoldafl, ben Dersimliyim. Dersimliler'in gö¤sü çelikten olur, kurflun ifllemez.” olmufltu. Evet güzel insan, tabii ki kurflun ifllemez. Beceremediler seni öldürmeyi. Seni daha da ço¤altt›lar. Seninle hiçbir zaman son görüflümüz olmayacak. Kabrine geliyorum. Kap›s›z, penceresiz kör bir hücre dahi olsa, aram›zdaki sevgiyi engelleyemezler. Bir keresinde bana flunu söylemifltin: “Yoldafl, sana bir fley söyleyeyim, sen hiç afl›k oldun mu? Afl›k olmak nedir bilir misin? Bilirsin ben hiç afl›k olmam›flt›m. Onun için flimdi itiraf edeyim; ben afl›¤›m. Ben bu kavgaya afl›k oldum, ayr›lamam.” Tabii ki seni anl›yorum ve biz de sana afl›¤›z. Senden ayr›labilir miyiz? Not defterime 21 Eylül ‘98 günü flunlar› yazm›fl›m: “Kendimi özgürüm diye teselli ediyorum. Özgürlü¤ü 318
soruyorum kanatlar› yolunmufl bir kufla. Düflünün, nas›l özgür olabilir? Birinin kanad› yolunmufl, do¤aya b›rak›lm›fl. Biri ise kafese kapat›lm›fl. Acaba hangisi daha özgür? Kafesteki daha çok güvencede belki. Çünkü do¤aya b›rak›lan kuflun kanatlar› yolunmufl ve uçamaz. Her an kurda, kufla yem olabilir.” Ama bu iki “özgürlü¤ü” de sevmiyorum. En iyisi kanad› yolunmadan do¤aya özgürlü¤e uçurulan kufl olmak. Tabii ki bu benim tercihim. Kardeflimin güvencede oldu¤unu düflünmüfl ve kendimi yolunmufl bir kufl gibi görmüfltüm. Oysa kanatlar›m yolunmad›, k›r›ld›. Güvence dedi¤im yer de bir Nazi kamp›na döndü. Elbette ki bu kadar emek bofla gitmeyecek. Ben Habip’i kayna¤› bulunamayan, da¤lar›n doru¤unda ça¤layan bir p›nara benzetiyorum. K›sa sürede o kadar uzun yol ald› ki. Bu p›nar› kurutmaya kimsenin gücü yetmeyecek. Çünkü kayna¤›n› bulamazlar. Bizde bu p›narlar akt›¤› sürece, gücün her zaman bizde oldu¤unu düflünüyorum. Yüre¤i yaflama sevinciyle çarpan güzel insan, sana güle güle demeyece¤im. Çünkü sen hiçbir yere gitmedin, hep bizimlesin. O afla¤›l›klar›n gücü yetmeyecek bizi ay›rmaya. Yaln›z flunu bilmeni isterim. Bir gün zafer bizim olacak. O zaman k›z›l bayra¤› beraber göklere çekece¤iz. Orak-çekici düflman›n aln›nda patlataca¤›z. Yard›m›na ihtiyac›m›z olacak. Seni çok seviyoruz. Bir resim görürsen yar›s› y›rt›k! Bir kufl görürsen kanad› k›r›k! Bir abla görürsen boynu bükük! ‹flte o benim, hat›rla beni. Habip yoldafl›n ablas›
319
Nevzat on y›l›n› metropollerde, emekten yana verilen mücadeleyle geçirmifltir. Böyle büyük emeklerle büyütülen bir insan›n yaflam› elbette saf ve temiz olur. Saf kelimesi biz do¤ulular›n deyimi ile temiz ve güzel, burjuvalara göre ise aptal demektir. Evet bu güzel insanla 30 Mart ‘99’da son görüflümüzü yapm›flt›k. Günlük not defterime not alm›fl›m: “30 Mart ‘99 Sal›, son görüflme.” 30 Mart’› kendime özel bir gün ilan ettim. O görüflmemizde bana flunu söylemiflti: “Sizinle ciddi bir fley konuflaca¤›m. ‹dareden ald›¤›m›z bilgiye göre, 7 kiflinin ismini listeye alm›fllar. Cezaevine keskin niflanc›lar yerlefltirilmifl. Ufak bir k›v›lc›mda bu 7 kifliyi öldürecekler, haz›r olun.” Ben, “Ne kadar rahat konufluyorsun. Gereken yerlere bildirelim” demifltim. “Yok can›m. Kimi kime flikayet ediyoruz. Hepsinin haberi var.” demiflti. “Kendinize dikkat edin” demifltik. Yan›t›, “Onlar›n gücü bize yetmez. Bilirsin yoldafl, ben Dersimliyim. Dersimliler'in gö¤sü çelikten olur, kurflun ifllemez.” olmufltu. Evet güzel insan, tabii ki kurflun ifllemez. Beceremediler seni öldürmeyi. Seni daha da ço¤altt›lar. Seninle hiçbir zaman son görüflümüz olmayacak. Kabrine geliyorum. Kap›s›z, penceresiz kör bir hücre dahi olsa, aram›zdaki sevgiyi engelleyemezler. Bir keresinde bana flunu söylemifltin: “Yoldafl, sana bir fley söyleyeyim, sen hiç afl›k oldun mu? Afl›k olmak nedir bilir misin? Bilirsin ben hiç afl›k olmam›flt›m. Onun için flimdi itiraf edeyim; ben afl›¤›m. Ben bu kavgaya afl›k oldum, ayr›lamam.” Tabii ki seni anl›yorum ve biz de sana afl›¤›z. Senden ayr›labilir miyiz? Not defterime 21 Eylül ‘98 günü flunlar› yazm›fl›m: “Kendimi özgürüm diye teselli ediyorum. Özgürlü¤ü 318
soruyorum kanatlar› yolunmufl bir kufla. Düflünün, nas›l özgür olabilir? Birinin kanad› yolunmufl, do¤aya b›rak›lm›fl. Biri ise kafese kapat›lm›fl. Acaba hangisi daha özgür? Kafesteki daha çok güvencede belki. Çünkü do¤aya b›rak›lan kuflun kanatlar› yolunmufl ve uçamaz. Her an kurda, kufla yem olabilir.” Ama bu iki “özgürlü¤ü” de sevmiyorum. En iyisi kanad› yolunmadan do¤aya özgürlü¤e uçurulan kufl olmak. Tabii ki bu benim tercihim. Kardeflimin güvencede oldu¤unu düflünmüfl ve kendimi yolunmufl bir kufl gibi görmüfltüm. Oysa kanatlar›m yolunmad›, k›r›ld›. Güvence dedi¤im yer de bir Nazi kamp›na döndü. Elbette ki bu kadar emek bofla gitmeyecek. Ben Habip’i kayna¤› bulunamayan, da¤lar›n doru¤unda ça¤layan bir p›nara benzetiyorum. K›sa sürede o kadar uzun yol ald› ki. Bu p›nar› kurutmaya kimsenin gücü yetmeyecek. Çünkü kayna¤›n› bulamazlar. Bizde bu p›narlar akt›¤› sürece, gücün her zaman bizde oldu¤unu düflünüyorum. Yüre¤i yaflama sevinciyle çarpan güzel insan, sana güle güle demeyece¤im. Çünkü sen hiçbir yere gitmedin, hep bizimlesin. O afla¤›l›klar›n gücü yetmeyecek bizi ay›rmaya. Yaln›z flunu bilmeni isterim. Bir gün zafer bizim olacak. O zaman k›z›l bayra¤› beraber göklere çekece¤iz. Orak-çekici düflman›n aln›nda patlataca¤›z. Yard›m›na ihtiyac›m›z olacak. Seni çok seviyoruz. Bir resim görürsen yar›s› y›rt›k! Bir kufl görürsen kanad› k›r›k! Bir abla görürsen boynu bükük! ‹flte o benim, hat›rla beni. Habip yoldafl›n ablas›
319
Ac›l› bir annenin yüre¤inden kopan 盤l›k! Yapma o¤ul vuracaklar Umudumu k›racaklar Bizi sensiz koyacaklar
Yuvam›z› y›kacaklar...
Can›m Nevzat’›m, o¤lum! Hiçbir zaman sana yazamad›m. En büyük merak›m da bu oldu. Okuma-yazmam olsayd›, ben de o¤lumun yaz›lar›n› okurdum, yaz›p içimi dökebilirdim. Nevzat’›m, sen do¤du¤unda ben hastaland›m. Bir buçuk ay ablan seni emzirdi. Keflke olanlar o zaman olsayd› da, bana bu ac›lar› yaflatmasayd›n. O¤ul, bu nas›l ac›d›r... Senden önce üç o¤lum öldü; biri 5 yafl›ndayd›, ikisi daha küçüktü. Ac›lar› unutulmasa da, senin ac›n›n yan›nda hiç kal›r. O¤lum, biliyor musun annelerin önsezileri vard›r. Benim üç o¤lum, üç k›z›m var. Befli için hiç endifle duymad›m nedense. Senin için ise hep endiflelendim, küçük yaflta evlendirdim. Nedeni, ben cahildim ama 320
etraf›mda olan biteni görebiliyordum. Mazlum’un, Delil’in, Hayri’nin ve nicelerinin bafl›na gelenler senin de bafl›na gelmesin diye yapt›m. Evlenirse, çolu¤açocu¤a kar›fl›rsa, çevresinde olan biteni farketmez, diye düflünüyordum. Me¤er ne kadar yanl›fl düflünmüflüm. O¤lumun bafl›na gelecekmifl de, ondan endiflelenmiflim. Nevzat’›m hep inatç›yd›n, dik kafal›yd›n, yapaca¤›m dedi¤ini yapard›n. Haks›zl›klara karfl› baflkald›r›rd›n. O¤lum beni affet. Kalk›p seni karfl›layamad›m, sar›l›p öpemedim. Nedenini sen de biliyorsun yavrum. ‹lk içeri girdi¤inde, bizim oralarda bir pepe kuflu vard›r, onun gibi mahkemelerin ve cezaevlerinin kap›s›nda bekledim. ‹zmir’deyken her mahkemene ve görüflüne geldim. Mahkemelerde ellerini kelepçeli gördü¤ümde içim kan a¤l›yordu. Kelepçeyi yüre¤imde hissediyordum. Buca’ya, Urla’ya, Kemalpafla’ya s›k s›k ziyaretine geldim. Ondan sonra firar dönemlerin, yani bizim için ac›l› günler bafllad›. Nerede, ne zaman, ne haber gelir? Ölü mü, diri mi? Bitmek tükenmek bilmeyen ac›l› günlerdi... Sonra ‘96 May›s ay›nda Ankara’da yakaland›¤›nda biraz olsun rahatlad›m. En az›ndan yafl›yordun. Orada da açl›k grevi yüre¤imizi a¤z›m›za getirdi. Ziyaretine geldim, baca¤›ndan sakatland›¤›n› gördüm. Benim için sanc›l› günler hiç bitmedi. Üzüntüm beni yata¤a ba¤lad›. Yavrum, bugünkü ac›ya bak›yorum da, me¤er ben ne ufak fleyler için üzülmüflüm. Baca¤›n yaral›ym›fl, keflke yaral› olsayd›n, kolun, baca¤›n ve gözün olmasayd›. Yeter ki anne diyen güzel sesini duysayd›m. O¤ul, dört y›ld›r yatalak haldeyim. Kabrine bile gelemiyorum. 5 ay içinde iki kez kabrine geldim, oysa ben her gün gelmek istiyorum. Beni yiyip bitiren; o¤lumu karfl›layamad›m, son yolculu¤unda yoldafl olamad›m. Bir tas su dökemedim, o¤lumun hizmetini 321
Ac›l› bir annenin yüre¤inden kopan 盤l›k! Yapma o¤ul vuracaklar Umudumu k›racaklar Bizi sensiz koyacaklar
Yuvam›z› y›kacaklar...
Can›m Nevzat’›m, o¤lum! Hiçbir zaman sana yazamad›m. En büyük merak›m da bu oldu. Okuma-yazmam olsayd›, ben de o¤lumun yaz›lar›n› okurdum, yaz›p içimi dökebilirdim. Nevzat’›m, sen do¤du¤unda ben hastaland›m. Bir buçuk ay ablan seni emzirdi. Keflke olanlar o zaman olsayd› da, bana bu ac›lar› yaflatmasayd›n. O¤ul, bu nas›l ac›d›r... Senden önce üç o¤lum öldü; biri 5 yafl›ndayd›, ikisi daha küçüktü. Ac›lar› unutulmasa da, senin ac›n›n yan›nda hiç kal›r. O¤lum, biliyor musun annelerin önsezileri vard›r. Benim üç o¤lum, üç k›z›m var. Befli için hiç endifle duymad›m nedense. Senin için ise hep endiflelendim, küçük yaflta evlendirdim. Nedeni, ben cahildim ama 320
etraf›mda olan biteni görebiliyordum. Mazlum’un, Delil’in, Hayri’nin ve nicelerinin bafl›na gelenler senin de bafl›na gelmesin diye yapt›m. Evlenirse, çolu¤açocu¤a kar›fl›rsa, çevresinde olan biteni farketmez, diye düflünüyordum. Me¤er ne kadar yanl›fl düflünmüflüm. O¤lumun bafl›na gelecekmifl de, ondan endiflelenmiflim. Nevzat’›m hep inatç›yd›n, dik kafal›yd›n, yapaca¤›m dedi¤ini yapard›n. Haks›zl›klara karfl› baflkald›r›rd›n. O¤lum beni affet. Kalk›p seni karfl›layamad›m, sar›l›p öpemedim. Nedenini sen de biliyorsun yavrum. ‹lk içeri girdi¤inde, bizim oralarda bir pepe kuflu vard›r, onun gibi mahkemelerin ve cezaevlerinin kap›s›nda bekledim. ‹zmir’deyken her mahkemene ve görüflüne geldim. Mahkemelerde ellerini kelepçeli gördü¤ümde içim kan a¤l›yordu. Kelepçeyi yüre¤imde hissediyordum. Buca’ya, Urla’ya, Kemalpafla’ya s›k s›k ziyaretine geldim. Ondan sonra firar dönemlerin, yani bizim için ac›l› günler bafllad›. Nerede, ne zaman, ne haber gelir? Ölü mü, diri mi? Bitmek tükenmek bilmeyen ac›l› günlerdi... Sonra ‘96 May›s ay›nda Ankara’da yakaland›¤›nda biraz olsun rahatlad›m. En az›ndan yafl›yordun. Orada da açl›k grevi yüre¤imizi a¤z›m›za getirdi. Ziyaretine geldim, baca¤›ndan sakatland›¤›n› gördüm. Benim için sanc›l› günler hiç bitmedi. Üzüntüm beni yata¤a ba¤lad›. Yavrum, bugünkü ac›ya bak›yorum da, me¤er ben ne ufak fleyler için üzülmüflüm. Baca¤›n yaral›ym›fl, keflke yaral› olsayd›n, kolun, baca¤›n ve gözün olmasayd›. Yeter ki anne diyen güzel sesini duysayd›m. O¤ul, dört y›ld›r yatalak haldeyim. Kabrine bile gelemiyorum. 5 ay içinde iki kez kabrine geldim, oysa ben her gün gelmek istiyorum. Beni yiyip bitiren; o¤lumu karfl›layamad›m, son yolculu¤unda yoldafl olamad›m. Bir tas su dökemedim, o¤lumun hizmetini 321
yapamad›m. Güzel gözlüm, benim için hep yafl›yorsun. Çocuklar›n gözümde birer Nevzat’t›r. Yavrum o zalimlerin evi-yuvas› y›k›ls›n. Onlar benim evimi y›kt›, oca¤›m› söndürdüler. Benim o¤lumun cenazesi yine de evine geldi, y›kand›. Abileri, ablalar› o¤lumun istedi¤i gibi, onun sevdikleriyle son yolculu¤una u¤urlad›lar. O zalimlerin cenazesi bile bulunmas›n, y›kanmas›n, yak›nlar› hasret gitsin. Sen hep do¤ru olan› yapard›n. Benim için hep mükemmel bir evlat oldun. Küçü¤üm, gözümün nuru; görüyorum, ama ne anlam› var seni göremedikten sonra. Gezemiyorum, hiçbir önemi yok, benim küçü¤üm de gezmiyor. Duyuyorum, ama bana anne diyen o tatl› sesini duyam›yorum. Beni bu de¤erli varl›ktan mahrum edenlere allah bin kat›n› versin. O¤lum, yavrum, herfleyim, sen rahat uyu. Gözün arkanda kalmas›n. Senin büyüklü¤ünü, onurlu oldu¤unu hep anlam›flt›m. 26 Eylül, o u¤ursuz Pazar günü, saat 2’de telefon geldi. Cezaevinde isyan var, dediler. Televizyonu açt›k; 7 ölü, isim yok. Ablan›n 盤l›klar› kula¤›mdan ç›km›yor; “Hay›r, olamaz, yalan yalan” diye ba¤›r›yordu. Ad›n yok dediysek de, hay›r mutlaka içindedir, diyordu. O¤lum senin olaylardan geri kalmayaca¤›n› ben de biliyordum. Bafl›na geleni anlam›flt›m. Senin bir daha eve dönmeyece¤ini biliyordum. Çünkü düflmanlar›n kan›na ve can›na kastetmifllerdi. Küçü¤üm, içimdeki 盤l›¤› kimse anlayamaz. Ancak yüre¤i benim gibi yaral› olan anne ve babalar anlar. Yüre¤imin 盤l›¤›n› kimse duymuyor. Bazen da¤lar› çatlat›rcas›na ba¤›rmak istiyorum. Ama art›k solu¤um da ç›km›yor. Nevzat’›m, ben 9 y›ld›r yar› ölü yafl›yordum. Ama 322
flimdi tamamen umutlar›m› yitirdim. Arkadafllar›n gelince biraz olsun ferahl›yorum. Sanki seni görmüfl gibi oluyorum. Sen yaln›z ailen taraf›ndan de¤il, yoldafllar›n ve büyük bir kitle taraf›ndan da çok seviliyorsun. Seni tan›y›p da sevmemek mümkün mü? Sen ne için ölünece¤ini çok iyi biliyordun... Nevzat’›m, o¤lum; senin dava arkadafllar›na, yani flehit arkadafllar›na baflsa¤l›¤› dilemiyorum. Çünkü o kelimeyi sevmiyorum. Benim o¤lum yaflam›n› yitirecek, benim bafl›m sa¤ olacak! Hay›r! Yaln›zca Allahtan sab›r diliyorum. Zindanlarda bulunan tüm tutsaklara, o¤lumu tan›yan tan›mayan herkese, sevgilerimi yolluyorum. Nevzat’›m› öper gibi öpüyorum. O¤lum, seni yüre¤imin derinliklerinde sakl›yorum. Seni çok özleyen yaral› annen...
323
yapamad›m. Güzel gözlüm, benim için hep yafl›yorsun. Çocuklar›n gözümde birer Nevzat’t›r. Yavrum o zalimlerin evi-yuvas› y›k›ls›n. Onlar benim evimi y›kt›, oca¤›m› söndürdüler. Benim o¤lumun cenazesi yine de evine geldi, y›kand›. Abileri, ablalar› o¤lumun istedi¤i gibi, onun sevdikleriyle son yolculu¤una u¤urlad›lar. O zalimlerin cenazesi bile bulunmas›n, y›kanmas›n, yak›nlar› hasret gitsin. Sen hep do¤ru olan› yapard›n. Benim için hep mükemmel bir evlat oldun. Küçü¤üm, gözümün nuru; görüyorum, ama ne anlam› var seni göremedikten sonra. Gezemiyorum, hiçbir önemi yok, benim küçü¤üm de gezmiyor. Duyuyorum, ama bana anne diyen o tatl› sesini duyam›yorum. Beni bu de¤erli varl›ktan mahrum edenlere allah bin kat›n› versin. O¤lum, yavrum, herfleyim, sen rahat uyu. Gözün arkanda kalmas›n. Senin büyüklü¤ünü, onurlu oldu¤unu hep anlam›flt›m. 26 Eylül, o u¤ursuz Pazar günü, saat 2’de telefon geldi. Cezaevinde isyan var, dediler. Televizyonu açt›k; 7 ölü, isim yok. Ablan›n 盤l›klar› kula¤›mdan ç›km›yor; “Hay›r, olamaz, yalan yalan” diye ba¤›r›yordu. Ad›n yok dediysek de, hay›r mutlaka içindedir, diyordu. O¤lum senin olaylardan geri kalmayaca¤›n› ben de biliyordum. Bafl›na geleni anlam›flt›m. Senin bir daha eve dönmeyece¤ini biliyordum. Çünkü düflmanlar›n kan›na ve can›na kastetmifllerdi. Küçü¤üm, içimdeki 盤l›¤› kimse anlayamaz. Ancak yüre¤i benim gibi yaral› olan anne ve babalar anlar. Yüre¤imin 盤l›¤›n› kimse duymuyor. Bazen da¤lar› çatlat›rcas›na ba¤›rmak istiyorum. Ama art›k solu¤um da ç›km›yor. Nevzat’›m, ben 9 y›ld›r yar› ölü yafl›yordum. Ama 322
flimdi tamamen umutlar›m› yitirdim. Arkadafllar›n gelince biraz olsun ferahl›yorum. Sanki seni görmüfl gibi oluyorum. Sen yaln›z ailen taraf›ndan de¤il, yoldafllar›n ve büyük bir kitle taraf›ndan da çok seviliyorsun. Seni tan›y›p da sevmemek mümkün mü? Sen ne için ölünece¤ini çok iyi biliyordun... Nevzat’›m, o¤lum; senin dava arkadafllar›na, yani flehit arkadafllar›na baflsa¤l›¤› dilemiyorum. Çünkü o kelimeyi sevmiyorum. Benim o¤lum yaflam›n› yitirecek, benim bafl›m sa¤ olacak! Hay›r! Yaln›zca Allahtan sab›r diliyorum. Zindanlarda bulunan tüm tutsaklara, o¤lumu tan›yan tan›mayan herkese, sevgilerimi yolluyorum. Nevzat’›m› öper gibi öpüyorum. O¤lum, seni yüre¤imin derinliklerinde sakl›yorum. Seni çok özleyen yaral› annen...
323
Can›m babama y›llar›n özlemiyle...
Habipler’in ço¤almas› düflmana korku veriyor
Merhaba babac›¤›m, Bu sana yazaca¤›m son mektup olmayacak... Hay›r, asla sonlar›n olmas›na izin vermeyece¤iz. Çünkü bizim sensiz yaflamam›z art›k mümkün de¤il. Sensizli¤in ac›s› yüre¤imde öfkelerin en büyü¤ünü yaratt›. Seni çok özlüyorum. Seni her zaman özledim, ama flimdi herfley daha farkl›. Belki de senin gibi yi¤it bir devrimcinin k›z› oldu¤um için bu kadar derin bir ac› duyuyorum. Hat›rl›yor musun, seninle son görüflmemizde bana bir fley söylemifltin. Ayr›l›k vakti gelmiflti. Seninle vedalafl›p giderken arkam› dönüp senin tatl› bak›fllar›n› görünce geri dönmüfltüm. Sen bana, “Çi¤dem, çok güçlü olmal›s›n” demifltin. Ve sonra demir parmakl›klara meydan okurcas›na, y›llar›n özlemiyle ellerimizi 324
birlefltirmifltik. Ve daha sonra uzun bir ayr›l›k dönemi bafllam›flt›. Ta ki 30 Eylül gelene kadar... Evet güçlü olmam gereken gün gelmiflti. Çünkü senin son yolculu¤unu ad›na yak›fl›r bir biçimde yapmam›z gerekiyordu ve benim güçlü olmam gerekiyordu. Fakat bu benim için hiç kolay olmad›. A¤l›yordum... ‹çimdeki öfkeyi hayk›rmak istiyordum. Olamaz, babam ölemez diyordum. Çünkü O devrime afl›kt›, direnir, diyordum. Ve buna son güne kadar inanm›flt›m. Ama insan topra¤a dikti¤i bir fidan için üzülür mü? Ve bugün görüyorum ki, dikti¤imiz fidan tohumlar›n› etrafa savuruyor. Habipler ço¤al›yor. Bu bize sevinç verirken, düflmana korku veriyor. Senden ayr› kalman›n ac›s›n› çok yo¤un hissettim. Yapmak istedi¤im iki fley vard›. ‹lki seni doyas›ya öpmekti. ‹kincisi ise, üniversiteyi okuyaca¤›m zaman sen nerede olacaksan, ben de oray› tercih edecektim ve seninle görüflebilme olana¤›m daha fazla olacakt›. Hatta bu iste¤imi seninle paylaflm›flt›m. ‹lk iste¤ime gelince, seni 30 Eylül günü, ayr› kald›¤›m›z y›llara inat doyas›ya öptüm. Babac›¤›m, öykünde, “Babamdan ayr› kald›¤›m zamanlar onu çok özlerdim” demiflsin. Biz de seni çok özlüyoruz. Çünkü uzun y›llar ayr› kald›k. Bugün düflünüyorum da, acaba birbirimizi çok iyi tan›m›yor muyduk. Ama hay›r! Ne kadar ayr› olsak da, biz birbirimize s›ms›k› ba¤larla ba¤l›yd›k. Bana mektubunda “Devrimciler ailesini, çocuklar›n› herfleyden çok severler” demifltin. Biz de seni çok seviyoruz. Son görüflümüzde sana “baba demeyi özlemiflim” demifltim. Sen de bana “ben de k›z›m demeyi” demifltin ve gülüflmüfltük. Sen istedi¤in flekilde, onurlu kavganda mücadele 325
Can›m babama y›llar›n özlemiyle...
Habipler’in ço¤almas› düflmana korku veriyor
Merhaba babac›¤›m, Bu sana yazaca¤›m son mektup olmayacak... Hay›r, asla sonlar›n olmas›na izin vermeyece¤iz. Çünkü bizim sensiz yaflamam›z art›k mümkün de¤il. Sensizli¤in ac›s› yüre¤imde öfkelerin en büyü¤ünü yaratt›. Seni çok özlüyorum. Seni her zaman özledim, ama flimdi herfley daha farkl›. Belki de senin gibi yi¤it bir devrimcinin k›z› oldu¤um için bu kadar derin bir ac› duyuyorum. Hat›rl›yor musun, seninle son görüflmemizde bana bir fley söylemifltin. Ayr›l›k vakti gelmiflti. Seninle vedalafl›p giderken arkam› dönüp senin tatl› bak›fllar›n› görünce geri dönmüfltüm. Sen bana, “Çi¤dem, çok güçlü olmal›s›n” demifltin. Ve sonra demir parmakl›klara meydan okurcas›na, y›llar›n özlemiyle ellerimizi 324
birlefltirmifltik. Ve daha sonra uzun bir ayr›l›k dönemi bafllam›flt›. Ta ki 30 Eylül gelene kadar... Evet güçlü olmam gereken gün gelmiflti. Çünkü senin son yolculu¤unu ad›na yak›fl›r bir biçimde yapmam›z gerekiyordu ve benim güçlü olmam gerekiyordu. Fakat bu benim için hiç kolay olmad›. A¤l›yordum... ‹çimdeki öfkeyi hayk›rmak istiyordum. Olamaz, babam ölemez diyordum. Çünkü O devrime afl›kt›, direnir, diyordum. Ve buna son güne kadar inanm›flt›m. Ama insan topra¤a dikti¤i bir fidan için üzülür mü? Ve bugün görüyorum ki, dikti¤imiz fidan tohumlar›n› etrafa savuruyor. Habipler ço¤al›yor. Bu bize sevinç verirken, düflmana korku veriyor. Senden ayr› kalman›n ac›s›n› çok yo¤un hissettim. Yapmak istedi¤im iki fley vard›. ‹lki seni doyas›ya öpmekti. ‹kincisi ise, üniversiteyi okuyaca¤›m zaman sen nerede olacaksan, ben de oray› tercih edecektim ve seninle görüflebilme olana¤›m daha fazla olacakt›. Hatta bu iste¤imi seninle paylaflm›flt›m. ‹lk iste¤ime gelince, seni 30 Eylül günü, ayr› kald›¤›m›z y›llara inat doyas›ya öptüm. Babac›¤›m, öykünde, “Babamdan ayr› kald›¤›m zamanlar onu çok özlerdim” demiflsin. Biz de seni çok özlüyoruz. Çünkü uzun y›llar ayr› kald›k. Bugün düflünüyorum da, acaba birbirimizi çok iyi tan›m›yor muyduk. Ama hay›r! Ne kadar ayr› olsak da, biz birbirimize s›ms›k› ba¤larla ba¤l›yd›k. Bana mektubunda “Devrimciler ailesini, çocuklar›n› herfleyden çok severler” demifltin. Biz de seni çok seviyoruz. Son görüflümüzde sana “baba demeyi özlemiflim” demifltim. Sen de bana “ben de k›z›m demeyi” demifltin ve gülüflmüfltük. Sen istedi¤in flekilde, onurlu kavganda mücadele 325
vererek flehit düfltün. Fakat faflist düflman, senin de dedi¤in gibi, çürümüfl düzeniyle birlikte yokolup gidecek ve gittikçe k›z›llaflacak bayra¤›m›z›n alt›nda diz çöküp yenilgiyi kabullenecek. Vaadedilen günler er geç gelecek. Bundan dolay›d›r ki, ödenen hiçbir bedel bofluna de¤ildir. Aylar geçiyor, y›llar geçecek, fakat bu katliam asla unutulmayacak. Art›k birbirimizi görmüyoruz, ama hissedebiliyorum seni. Bu daha önemli de¤il mi? Ve inan›yorum ki, Ulucanlar katliam› ne denli büyük bir ses ç›kard›ysa, sorulacak hesap da o denli büyük olacak. Babac›¤›m, art›k kendimi çok güçlü hissediyorum. Ve ben büyüdükçe içimdeki öfke de büyüyecek. Çi¤dem
326
Ekler
vererek flehit düfltün. Fakat faflist düflman, senin de dedi¤in gibi, çürümüfl düzeniyle birlikte yokolup gidecek ve gittikçe k›z›llaflacak bayra¤›m›z›n alt›nda diz çöküp yenilgiyi kabullenecek. Vaadedilen günler er geç gelecek. Bundan dolay›d›r ki, ödenen hiçbir bedel bofluna de¤ildir. Aylar geçiyor, y›llar geçecek, fakat bu katliam asla unutulmayacak. Art›k birbirimizi görmüyoruz, ama hissedebiliyorum seni. Bu daha önemli de¤il mi? Ve inan›yorum ki, Ulucanlar katliam› ne denli büyük bir ses ç›kard›ysa, sorulacak hesap da o denli büyük olacak. Babac›¤›m, art›k kendimi çok güçlü hissediyorum. Ve ben büyüdükçe içimdeki öfke de büyüyecek. Çi¤dem
326
Ekler
“Zulmünüz yaln›zca isyan ateflimizi büyütecektir”
Ankara Ulucanlar zindan›ndaki 26 Eylül katliam›nda flehit düflen Habip Gül’ü (Nevzat Çiftçi) ölümsüzlü¤e u¤urlamak için ‹zmir’den gelen kitle, Helvac› Köyü giriflinde jandarman›n vahfli sald›r›s›na u¤rad›. 30 Eylül günü aralar›nda Dev. Maden-Sen, Tar›m G›da-Sen, Genel-‹fl 5 No’lu fiube, E¤itim-Sen 1 No’lu flube baflkanlar›, ‹HD yöneticileri, Halkevleri, T‹HV çal›flanlar›, ÖDP, EMEP, HADEP yöneticileri, K›z›l Bayrak, Al›nteri, P. At›l›m, Halk›n Günlü¤ü, Özgür Gelecek ve Odak taraftarlar›n›n bulundu¤u yaklafl›k 80 kifli otobüslerle Helvac› Köyü girifline geldi. Burada önü jandarma taraf›ndan kesilen kitle beklemeye bafllad›. Yap›lan görüflme istemleri muhataps›z b›rak›ld›. Burada faflizmin zindanlar›nda katledilen yi¤it bir 329
“Zulmünüz yaln›zca isyan ateflimizi büyütecektir”
Ankara Ulucanlar zindan›ndaki 26 Eylül katliam›nda flehit düflen Habip Gül’ü (Nevzat Çiftçi) ölümsüzlü¤e u¤urlamak için ‹zmir’den gelen kitle, Helvac› Köyü giriflinde jandarman›n vahfli sald›r›s›na u¤rad›. 30 Eylül günü aralar›nda Dev. Maden-Sen, Tar›m G›da-Sen, Genel-‹fl 5 No’lu fiube, E¤itim-Sen 1 No’lu flube baflkanlar›, ‹HD yöneticileri, Halkevleri, T‹HV çal›flanlar›, ÖDP, EMEP, HADEP yöneticileri, K›z›l Bayrak, Al›nteri, P. At›l›m, Halk›n Günlü¤ü, Özgür Gelecek ve Odak taraftarlar›n›n bulundu¤u yaklafl›k 80 kifli otobüslerle Helvac› Köyü girifline geldi. Burada önü jandarma taraf›ndan kesilen kitle beklemeye bafllad›. Yap›lan görüflme istemleri muhataps›z b›rak›ld›. Burada faflizmin zindanlar›nda katledilen yi¤it bir 329
devrimciye yarafl›r bir tarzda hareket edildi. Habip Gül yoldafl son yolculu¤una devrimci geleneklere uygun bir biçimde u¤urland›. Sloganlar, konuflmalar ve kitlenin sergiledi¤i kararl›l›k, faflizme karfl› nas›l omuz omuza gelindi¤inin somut göstergesi oldu. Robocoplar›n ilk sald›r›s› tafllarla direnilerek geri püskürtüldü. Sloganlar hiç susmad›. Siyasal görüfl farkl›l›klar› nedeniyle birbirine ters düflen insanlar faflist kolluk güçlerinin sald›r›lar›na karfl› tam bir birlik ve beraberlik sergilediler. Tek yürek, tek yumruk oldular. Bir devrimcinin nas›l u¤urlanaca¤›n› bir kez daha gösterdiler. “Liberal ‹zmir” zulmün önünde nas›l diz çökülmedi¤ine, baflkald›r›n›n ne denli meflru oldu¤una tan›kl›k etti. Takviye yap›larak say›s› üçe-dörde katlanan askeri birlikler bir kez daha sald›rd›lar. ‹nsanlar dipçik darbeleriyle, coplarla vahflice dövüldü. Ancak Habip Gül’ün y›rt›lm›fl onlarca foto¤raf› hala “Devrim davas› yenilmezdir!” diyordu. Bu vahflet sald›r›s›n›n ard›ndan (...) yaklafl›k 70 kifli gözalt›na al›nd›. Üç gün boyunca iflkenceye maruz kalan bu ilericidevrimci insanlar, bu arada Alia¤a ve ‹zmir DGM aras›nda gidip-geldiler. Traji-komik bir hal alan iddianame erlere ezberletildi. As›ls›z ithamlarda bulunuldu. Son olarak ‹zmir DGM’nin takipsizlik karar›yla tekrar getirildikleri Alia¤a Adliyesi’nde önceden haz›rlanm›fl acemi senaryo sonuçland›. Savc›n›n sürekli cep telofonuyla konuflmas›, birilerine “komutan›m” demesi, emir-komut zincirinin nas›l iflledi¤inin aç›k bir göstergesiydi. Ve en son olarak mahkeme baflkan› kontrac›lar›n talimatlar› do¤rultusunda 14 kifliye tutuklama karar› verdi. 330
Faflist rejim, zulme boyun e¤meyen, direnen herkese ayn› pervas›zl›¤› sergilemektedir. Bask›, terör, iflkence ve nihayet aç›k katliamlarla boyun e¤direbilece¤ini sanmaktad›r. Ama hay›r! “Vard›k, var›z, var olaca¤›z!” Onlar vahflice sald›rarak sadece Habip Gül ismini belleklere daha derinlemesine kaz›d›lar. Tarih tan›kl›k edecektir ki, zulmünüz yaln›zca isyan ateflimizi büyütecektir. fiehitlerimiz “u¤runa tereddütsüz ölünecek dava”m›z›n nas›l kazan›laca¤›n› bize göstermifllerdir. K›z›l Bayrak/‹zmir
331
devrimciye yarafl›r bir tarzda hareket edildi. Habip Gül yoldafl son yolculu¤una devrimci geleneklere uygun bir biçimde u¤urland›. Sloganlar, konuflmalar ve kitlenin sergiledi¤i kararl›l›k, faflizme karfl› nas›l omuz omuza gelindi¤inin somut göstergesi oldu. Robocoplar›n ilk sald›r›s› tafllarla direnilerek geri püskürtüldü. Sloganlar hiç susmad›. Siyasal görüfl farkl›l›klar› nedeniyle birbirine ters düflen insanlar faflist kolluk güçlerinin sald›r›lar›na karfl› tam bir birlik ve beraberlik sergilediler. Tek yürek, tek yumruk oldular. Bir devrimcinin nas›l u¤urlanaca¤›n› bir kez daha gösterdiler. “Liberal ‹zmir” zulmün önünde nas›l diz çökülmedi¤ine, baflkald›r›n›n ne denli meflru oldu¤una tan›kl›k etti. Takviye yap›larak say›s› üçe-dörde katlanan askeri birlikler bir kez daha sald›rd›lar. ‹nsanlar dipçik darbeleriyle, coplarla vahflice dövüldü. Ancak Habip Gül’ün y›rt›lm›fl onlarca foto¤raf› hala “Devrim davas› yenilmezdir!” diyordu. Bu vahflet sald›r›s›n›n ard›ndan (...) yaklafl›k 70 kifli gözalt›na al›nd›. Üç gün boyunca iflkenceye maruz kalan bu ilericidevrimci insanlar, bu arada Alia¤a ve ‹zmir DGM aras›nda gidip-geldiler. Traji-komik bir hal alan iddianame erlere ezberletildi. As›ls›z ithamlarda bulunuldu. Son olarak ‹zmir DGM’nin takipsizlik karar›yla tekrar getirildikleri Alia¤a Adliyesi’nde önceden haz›rlanm›fl acemi senaryo sonuçland›. Savc›n›n sürekli cep telofonuyla konuflmas›, birilerine “komutan›m” demesi, emir-komut zincirinin nas›l iflledi¤inin aç›k bir göstergesiydi. Ve en son olarak mahkeme baflkan› kontrac›lar›n talimatlar› do¤rultusunda 14 kifliye tutuklama karar› verdi. 330
Faflist rejim, zulme boyun e¤meyen, direnen herkese ayn› pervas›zl›¤› sergilemektedir. Bask›, terör, iflkence ve nihayet aç›k katliamlarla boyun e¤direbilece¤ini sanmaktad›r. Ama hay›r! “Vard›k, var›z, var olaca¤›z!” Onlar vahflice sald›rarak sadece Habip Gül ismini belleklere daha derinlemesine kaz›d›lar. Tarih tan›kl›k edecektir ki, zulmünüz yaln›zca isyan ateflimizi büyütecektir. fiehitlerimiz “u¤runa tereddütsüz ölünecek dava”m›z›n nas›l kazan›laca¤›n› bize göstermifllerdir. K›z›l Bayrak/‹zmir
331
Ümit yoldafl›n an›s›na yarafl›r bir kararl›l›k gösterildi
Faflist rejimin Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde planl› bir flekilde gerçeklefltirdi¤i vahfli katliamda katledilen devrimcilerin cenazeleri kontra güçleri taraf›ndan sald›r›lara u¤rad›. Polis bu sald›r›larla birlikte cenaze araçlar›nda bulunan onlarca devrimci ve ilerici insan› da gözalt›na ald›. Ayn› katliamda flehit düflen komünist devrimci Ümit Alt›ntafl yoldafl›n cenazesi de ailesi ve yoldafllar› taraf›ndan ‹stanbul’a getirilirken, ‹stanbul giriflinde z›rhl› araçlar eflli¤inde yüzlerce kontra gücünün sald›r›s›na u¤rad›. Ümit yoldafl›n cenazesi kaç›r›larak ayn› gece polis kontrolünde Karacaahmet Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi. Katliam›n hemen ard›ndan, tutsak yak›nlar› ile 332
toplumun duyarl› kesimlerinin protesto gösterilerine, bas›n aç›kmalar›na, toplu telgraf çekme eylemlerine, toplant› mekanlar›na vahflice sald›rarak bir günde yüzlerce ilerici insan› gözalt›na alarak gözda¤› vermeye çal›flan çete devleti, bu sald›r›lar›n› flehit cenazelerini kaç›rarak da devam ettirdi. Cenaze törenlerinin, kitlesel kat›l›ml› düzen karfl›t› gösterilere dönüflece¤inin çete devletine sald›¤› korku, onu daha da sald›rganl›flt›rd›. Bu korkuya karfl› terörden baflka baflvuraca¤› silah›n›n olmad›¤›n› bir kez daha gösterdi. Bizzat bir polis flefinin ‹stanbul giriflinde Ümit yoldafl›n cenazesini getiren ailesi ve arkadafllar›na hitaben kulland›¤›; biz bu cenazeyi bu gece gömece¤iz, zira cenaze töreni için ‹stanbul’da devrimciler ve kitle örgütleri büyük çapta haz›rl›k yapt›lar, bu büyük olaylara neden olacak sözleri, bu korkunun ve endiflenin ifadesidir. Onlar›n bu korku ve endifle ile cenazeyi kaç›r›p hemen topra¤a vermesi, düzen güçlerinin cenazelerimizden dahi ne derece korkuya kap›ld›klar›n› gösteriyor. Komünistler, komünist devrimci Ümit yoldafl›n cenaze törenine ciddi ve planl› bir faaaliyet ile haz›rland›lar. Cenaze töreninin yoldafl›n siyasal kimli¤ine uygun, onun mücadeleci ve direngen kimli¤ine yak›fl›r bir flekilde gerçekleflmesi için azami bir enerjik çaba ortaya koydular. fiehit cenazelerinin ailelere teslim edilece¤i haberi ile birlikte harekete geçildi. ‹stanbul özgülünde tek flehit cenazesi olmas› dolay›s›yla en genifl kesimlerin cenazeye sahiplenmesi için yo¤un bir faaliyete giriflildi. ‹lerici kurumlar›n sürece iliflkin düzenledikleri toplant›lara kat›l›narak cenaze törenine iliflkin konuflmalar yap›ld›. Bu toplant›larda cenaze töreni ilk gündem 333
Ümit yoldafl›n an›s›na yarafl›r bir kararl›l›k gösterildi
Faflist rejimin Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde planl› bir flekilde gerçeklefltirdi¤i vahfli katliamda katledilen devrimcilerin cenazeleri kontra güçleri taraf›ndan sald›r›lara u¤rad›. Polis bu sald›r›larla birlikte cenaze araçlar›nda bulunan onlarca devrimci ve ilerici insan› da gözalt›na ald›. Ayn› katliamda flehit düflen komünist devrimci Ümit Alt›ntafl yoldafl›n cenazesi de ailesi ve yoldafllar› taraf›ndan ‹stanbul’a getirilirken, ‹stanbul giriflinde z›rhl› araçlar eflli¤inde yüzlerce kontra gücünün sald›r›s›na u¤rad›. Ümit yoldafl›n cenazesi kaç›r›larak ayn› gece polis kontrolünde Karacaahmet Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi. Katliam›n hemen ard›ndan, tutsak yak›nlar› ile 332
toplumun duyarl› kesimlerinin protesto gösterilerine, bas›n aç›kmalar›na, toplu telgraf çekme eylemlerine, toplant› mekanlar›na vahflice sald›rarak bir günde yüzlerce ilerici insan› gözalt›na alarak gözda¤› vermeye çal›flan çete devleti, bu sald›r›lar›n› flehit cenazelerini kaç›rarak da devam ettirdi. Cenaze törenlerinin, kitlesel kat›l›ml› düzen karfl›t› gösterilere dönüflece¤inin çete devletine sald›¤› korku, onu daha da sald›rganl›flt›rd›. Bu korkuya karfl› terörden baflka baflvuraca¤› silah›n›n olmad›¤›n› bir kez daha gösterdi. Bizzat bir polis flefinin ‹stanbul giriflinde Ümit yoldafl›n cenazesini getiren ailesi ve arkadafllar›na hitaben kulland›¤›; biz bu cenazeyi bu gece gömece¤iz, zira cenaze töreni için ‹stanbul’da devrimciler ve kitle örgütleri büyük çapta haz›rl›k yapt›lar, bu büyük olaylara neden olacak sözleri, bu korkunun ve endiflenin ifadesidir. Onlar›n bu korku ve endifle ile cenazeyi kaç›r›p hemen topra¤a vermesi, düzen güçlerinin cenazelerimizden dahi ne derece korkuya kap›ld›klar›n› gösteriyor. Komünistler, komünist devrimci Ümit yoldafl›n cenaze törenine ciddi ve planl› bir faaaliyet ile haz›rland›lar. Cenaze töreninin yoldafl›n siyasal kimli¤ine uygun, onun mücadeleci ve direngen kimli¤ine yak›fl›r bir flekilde gerçekleflmesi için azami bir enerjik çaba ortaya koydular. fiehit cenazelerinin ailelere teslim edilece¤i haberi ile birlikte harekete geçildi. ‹stanbul özgülünde tek flehit cenazesi olmas› dolay›s›yla en genifl kesimlerin cenazeye sahiplenmesi için yo¤un bir faaliyete giriflildi. ‹lerici kurumlar›n sürece iliflkin düzenledikleri toplant›lara kat›l›narak cenaze törenine iliflkin konuflmalar yap›ld›. Bu toplant›larda cenaze töreni ilk gündem 333
maddelerinden birini oluflturdu. Toplant›lara kat›lan kurum ve siyasal çevreler, cenazenin sahiplenmesi, cenaze töreninin düzen karfl›t› bir gösteriye dönüfltürülmesi, bunun için toplu bir siyasal irade ile bunun pratikte gerçekleflmesi için yo¤un bir haz›rl›k içerisinde olunmas› gerekti¤i üzerinde kararl›l›kla durdular ve bu konuda ortak bir fikir ve tutum oluflturdular. Ayn› çal›flma, çeflitli konfederasyonlara ba¤l› flendika flubelerine yönelik olarak da yap›ld›. fiubeler gezilerek, katliman›n hesab›n›n sorulmas› ve flehit cenazelerin sahiplenmesi, cenaze törenlerine güçlü kat›l›m›n sa¤lan›lmas› çerçevesinde görüflmeler yap›ld›. Kendi çevremiz etkin biçimde hareket geçirildi. Emekçi semtleri ile çeflitli fabrikalar›n iflçi servislerine sürece iliflkin bildiriler da¤›t›ld›. Bunu emekçi kahvelerinde ve kitlelerin blunduklar› mekanlarda sözlü ajitasyon çal›flmas› izledi. Devrimci hareketlerle süreçten dolay› sa¤lanan acil eylem ve güç birli¤i, cenaze töreni boyunca da korundu. Bu çevrelerle cenaze töreni için eylem komitesi oluflturuldu. Tüm bu çal›flmalar›, siyasal grup ve partiler ile çeflitli sendika flubeleri ve kitle örgütlerinin; cenazeleri sahiplenilmesi, cenaze törenlerinin hesap sorma gösterilerine dönüfltürülmesi ça¤r› ve aç›klamalar› izledi. 30 Eylül Perflembe günü için cenaze törenine somut ça¤r› yap›ld›. Bu ça¤r› toplumun en genifl kesimlerine ulaflt›r›ld›. Cenazelerin düzen güçleri taraf›ndan kaç›r›lmas› halinde, ayn› saatte temsili bir cenaze töreni düzenlenece¤i kararl›l›¤› ortaya konuldu. Çete devletinin Ümit yoldafl›n cenazesini kaç›rmas›ndan dolay› fiili cenaze töreni gerçekleflemedi. Buna ra¤men temsili cenaze töreni için yap›lan ça¤r›ya 334
ciddi bir kat›l›m sa¤land›. Ça¤r› saatinde insanlar Karacaahmet Cemevi önüne gelmeye bafllad›lar. Kalabal›k artt›¤› için insanlar›n bir k›sm› cemeevi içerisinde beklemek zorunda kald›lar. Bu s›rada polisin panzerlerle kalabal›k bir flekilde mezara giden yollar› tuttu¤u ö¤renildi. Toplanan eylem komitesinin bu durum üzerine ald›¤› karar, kortej oluflturup polis barikat›na kadar pankart ve sloganlar eflli¤inde yürüyüfle geçmek, barikat›n›n afl›lmas›n›n mümkün olamayaca¤› durumda ise, orada sayg› duruflu ile bas›n aç›klamas› yap›larak da¤›lmak idi. K›z›l Bayrak, DMP, Özgür Gelecek, Al›nteri, Halk›n Günlü¤ü, Halkevleri, Tohum Kültür Merkezi, Nakliyat-‹fl, Hedef, Direnifl, Mücadele Birli¤i, Gebze’den gelen tutsak analar› ile aralar›nda yafll› komünist Ali Erifl’inde bulundu¤u duyarl› insanlar›n kat›l›m›yla yaklafl›k 300 kiflilik kitle, saat 12:00 de cemevi önünden harekete geçti. Aç›lan “Devrimci tutsaklar teslim al›namaz!” “Devrim davas› yenilmezdir!” fliarlar›n›n yaz›l› oldu¤u K›z›l Bayrak imzal› pankart ile tutsak analar›n›n tafl›d›¤› “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” fliar›n›n yaz›l› oldu¤u pankart alt›nda, sloganlarla mezarl›¤a do¤ru yürüyüfl bafllad›. “Devrim flehitleri ölümsüzdür!”, “Ümit yoldafl ölümsüzdür!”, “Ümit yoldafl kavgam›zda yafl›yor!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Birlik mücadele zafer!”, “Barikatta bir ses Ümit yoldafl ölmez!”, “Habip yoldafl ölümsüzdür!”, “Analar›n öfkesi katilleri bo¤acak!”, “Katil devlet katil sermaye!”, vb. sloganlarla yürüyen kitle, yolu trafi¤e kapatarak yaklafl›k 300 metre yürümüflken, önü mezarl›k kap›s›na yak›n bir noktada z›rhl› araçlar ile yüzlerce polis taraf›ndan kesildi. Kitlenin yürüme kararl›l›¤› 335
maddelerinden birini oluflturdu. Toplant›lara kat›lan kurum ve siyasal çevreler, cenazenin sahiplenmesi, cenaze töreninin düzen karfl›t› bir gösteriye dönüfltürülmesi, bunun için toplu bir siyasal irade ile bunun pratikte gerçekleflmesi için yo¤un bir haz›rl›k içerisinde olunmas› gerekti¤i üzerinde kararl›l›kla durdular ve bu konuda ortak bir fikir ve tutum oluflturdular. Ayn› çal›flma, çeflitli konfederasyonlara ba¤l› flendika flubelerine yönelik olarak da yap›ld›. fiubeler gezilerek, katliman›n hesab›n›n sorulmas› ve flehit cenazelerin sahiplenmesi, cenaze törenlerine güçlü kat›l›m›n sa¤lan›lmas› çerçevesinde görüflmeler yap›ld›. Kendi çevremiz etkin biçimde hareket geçirildi. Emekçi semtleri ile çeflitli fabrikalar›n iflçi servislerine sürece iliflkin bildiriler da¤›t›ld›. Bunu emekçi kahvelerinde ve kitlelerin blunduklar› mekanlarda sözlü ajitasyon çal›flmas› izledi. Devrimci hareketlerle süreçten dolay› sa¤lanan acil eylem ve güç birli¤i, cenaze töreni boyunca da korundu. Bu çevrelerle cenaze töreni için eylem komitesi oluflturuldu. Tüm bu çal›flmalar›, siyasal grup ve partiler ile çeflitli sendika flubeleri ve kitle örgütlerinin; cenazeleri sahiplenilmesi, cenaze törenlerinin hesap sorma gösterilerine dönüfltürülmesi ça¤r› ve aç›klamalar› izledi. 30 Eylül Perflembe günü için cenaze törenine somut ça¤r› yap›ld›. Bu ça¤r› toplumun en genifl kesimlerine ulaflt›r›ld›. Cenazelerin düzen güçleri taraf›ndan kaç›r›lmas› halinde, ayn› saatte temsili bir cenaze töreni düzenlenece¤i kararl›l›¤› ortaya konuldu. Çete devletinin Ümit yoldafl›n cenazesini kaç›rmas›ndan dolay› fiili cenaze töreni gerçekleflemedi. Buna ra¤men temsili cenaze töreni için yap›lan ça¤r›ya 334
ciddi bir kat›l›m sa¤land›. Ça¤r› saatinde insanlar Karacaahmet Cemevi önüne gelmeye bafllad›lar. Kalabal›k artt›¤› için insanlar›n bir k›sm› cemeevi içerisinde beklemek zorunda kald›lar. Bu s›rada polisin panzerlerle kalabal›k bir flekilde mezara giden yollar› tuttu¤u ö¤renildi. Toplanan eylem komitesinin bu durum üzerine ald›¤› karar, kortej oluflturup polis barikat›na kadar pankart ve sloganlar eflli¤inde yürüyüfle geçmek, barikat›n›n afl›lmas›n›n mümkün olamayaca¤› durumda ise, orada sayg› duruflu ile bas›n aç›klamas› yap›larak da¤›lmak idi. K›z›l Bayrak, DMP, Özgür Gelecek, Al›nteri, Halk›n Günlü¤ü, Halkevleri, Tohum Kültür Merkezi, Nakliyat-‹fl, Hedef, Direnifl, Mücadele Birli¤i, Gebze’den gelen tutsak analar› ile aralar›nda yafll› komünist Ali Erifl’inde bulundu¤u duyarl› insanlar›n kat›l›m›yla yaklafl›k 300 kiflilik kitle, saat 12:00 de cemevi önünden harekete geçti. Aç›lan “Devrimci tutsaklar teslim al›namaz!” “Devrim davas› yenilmezdir!” fliarlar›n›n yaz›l› oldu¤u K›z›l Bayrak imzal› pankart ile tutsak analar›n›n tafl›d›¤› “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” fliar›n›n yaz›l› oldu¤u pankart alt›nda, sloganlarla mezarl›¤a do¤ru yürüyüfl bafllad›. “Devrim flehitleri ölümsüzdür!”, “Ümit yoldafl ölümsüzdür!”, “Ümit yoldafl kavgam›zda yafl›yor!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Birlik mücadele zafer!”, “Barikatta bir ses Ümit yoldafl ölmez!”, “Habip yoldafl ölümsüzdür!”, “Analar›n öfkesi katilleri bo¤acak!”, “Katil devlet katil sermaye!”, vb. sloganlarla yürüyen kitle, yolu trafi¤e kapatarak yaklafl›k 300 metre yürümüflken, önü mezarl›k kap›s›na yak›n bir noktada z›rhl› araçlar ile yüzlerce polis taraf›ndan kesildi. Kitlenin yürüme kararl›l›¤› 335
karfl›s›nda sald›r›ya bafltan haz›r olan polis provokatif bir giriflimle sald›r›y› bafllatt›. Kortejin yan taraf›nda bulunan sivil polislerin kortejden insan almaya yönelik giriflimine karfl› konulmas›n›n ard›ndan önde barikat kurmufl olan yüzlerce robocop ile çevik polis güçleri vahflice sald›r›ya geçti. Kortej zincirinin daha sald›r› olmadan provokasyon nedeniyle çözülmesi, yürüyüflçü kitlenin kendini savunma gücünü zay›flatt›. Sald›r› karfl›s›nda ara sokaklara çekilen kitleye yönelik polis sald›r›s› devam etti. Polis ava ç›kar gibi çevredeki tek tek evlere girerek arama yapt›. Yar›m saat boyunca yaflanan arbede s›ras›nda onlarca devrimci ve ilerici insan dövülüp kanlar içerisinde b›rak›larak gözalt›na al›nd›. Devrimci ve ilerici çevreler ile iflçi ve emekçi örgütlerinin bir gün öncesinde cenaze törenine kat›lma ça¤r›s›, cenazenin kaç›r›lmas›ndan dolay›, temsili cenaze törenine güç olarak yans›yamad›. Bu ise temsili cenaze törenine kat›lan kitlenin s›n›rl› olmas›n› beraberinde getirdi. Buna ra¤men kitlenin katliama duydu¤u tepki kendisini eylem boyunca ortaya koydu¤u öfke ve kararl›l›kta ifade etti. Çete devleti devrimcileri katletmekle, onlar›n cenazelerini sahiplenen kitlelere sald›rmakla, kokuflmufl düzenini ayakta tutmay› hedefliyor. Ama baflaramayacaklar... Devrimci iradeyi asla teslim alamayacaklar... ‹flçiler ve emekçiler, kendi geleceklerine yönelik bu alçakça sald›r›lara izin vermeyecektir. Devrim flehitleri ölümsüzdür! Ümit ve Habip yoldafllar ölümsüzdür! Devrim davas› yenilmezdir! K›z›l Bayrak/‹stanbul
336
Bir komünistin yaflayan› kadar ölüsünden de korkuyorlar
Ankara Merkez Kapal› Cezaevi’ne yap›lan sald›r›y› Pazar sabah› ö¤renir ö¤renmez yola ç›kt›k. Televizyondan ö¤renebildi¤imiz kadar›yla sald›r›n›n kapsaml› ve sonuçlar›n›n a¤›r oldu¤u aç›kt›. Ölümlerden, ayn› zamanda Ümit’in ölmüfl olmas›ndan korkuyordum. Devrimci bir yaflam› tercih etmemize ra¤men, onun ölmesi fikri, s›kl›kla rüyalar›mda onu ölmüfl olarak görmek, bana dehflet verici bir olay olarak geliyordu. Otobüste mola verdi¤imizde, Habip yoldafl›n flehit düfltü¤ünü ve ismi tespit edilemeyen 7 devrimcinin öldü¤ünü ö¤rendi¤imde, Ümit’in de bu liste içinde olma ihtimalinin çok yüksek oldu¤unu düflünmeye bafllad›m. Militan kimli¤iyle hep kitlelerin önünde yer alan bir devrimci oldu¤unu, yan› s›ra, bir önceki rehin alma 337
karfl›s›nda sald›r›ya bafltan haz›r olan polis provokatif bir giriflimle sald›r›y› bafllatt›. Kortejin yan taraf›nda bulunan sivil polislerin kortejden insan almaya yönelik giriflimine karfl› konulmas›n›n ard›ndan önde barikat kurmufl olan yüzlerce robocop ile çevik polis güçleri vahflice sald›r›ya geçti. Kortej zincirinin daha sald›r› olmadan provokasyon nedeniyle çözülmesi, yürüyüflçü kitlenin kendini savunma gücünü zay›flatt›. Sald›r› karfl›s›nda ara sokaklara çekilen kitleye yönelik polis sald›r›s› devam etti. Polis ava ç›kar gibi çevredeki tek tek evlere girerek arama yapt›. Yar›m saat boyunca yaflanan arbede s›ras›nda onlarca devrimci ve ilerici insan dövülüp kanlar içerisinde b›rak›larak gözalt›na al›nd›. Devrimci ve ilerici çevreler ile iflçi ve emekçi örgütlerinin bir gün öncesinde cenaze törenine kat›lma ça¤r›s›, cenazenin kaç›r›lmas›ndan dolay›, temsili cenaze törenine güç olarak yans›yamad›. Bu ise temsili cenaze törenine kat›lan kitlenin s›n›rl› olmas›n› beraberinde getirdi. Buna ra¤men kitlenin katliama duydu¤u tepki kendisini eylem boyunca ortaya koydu¤u öfke ve kararl›l›kta ifade etti. Çete devleti devrimcileri katletmekle, onlar›n cenazelerini sahiplenen kitlelere sald›rmakla, kokuflmufl düzenini ayakta tutmay› hedefliyor. Ama baflaramayacaklar... Devrimci iradeyi asla teslim alamayacaklar... ‹flçiler ve emekçiler, kendi geleceklerine yönelik bu alçakça sald›r›lara izin vermeyecektir. Devrim flehitleri ölümsüzdür! Ümit ve Habip yoldafllar ölümsüzdür! Devrim davas› yenilmezdir! K›z›l Bayrak/‹stanbul
336
Bir komünistin yaflayan› kadar ölüsünden de korkuyorlar
Ankara Merkez Kapal› Cezaevi’ne yap›lan sald›r›y› Pazar sabah› ö¤renir ö¤renmez yola ç›kt›k. Televizyondan ö¤renebildi¤imiz kadar›yla sald›r›n›n kapsaml› ve sonuçlar›n›n a¤›r oldu¤u aç›kt›. Ölümlerden, ayn› zamanda Ümit’in ölmüfl olmas›ndan korkuyordum. Devrimci bir yaflam› tercih etmemize ra¤men, onun ölmesi fikri, s›kl›kla rüyalar›mda onu ölmüfl olarak görmek, bana dehflet verici bir olay olarak geliyordu. Otobüste mola verdi¤imizde, Habip yoldafl›n flehit düfltü¤ünü ve ismi tespit edilemeyen 7 devrimcinin öldü¤ünü ö¤rendi¤imde, Ümit’in de bu liste içinde olma ihtimalinin çok yüksek oldu¤unu düflünmeye bafllad›m. Militan kimli¤iyle hep kitlelerin önünde yer alan bir devrimci oldu¤unu, yan› s›ra, bir önceki rehin alma 337
eylemi s›ras›nda askerlerin ona yönelik tehditlerini düflündü¤ümde, bu ihtimal daha da art›yor ve yol çekilmez bir hal al›yordu. Ankara’ya vard›¤›m›zda bilgi almak umuduyla ilk olarak cezaevinin önüne geldik. Gergin bekleyifl sürüyordu. ‹nsanlar cezaevinde kalan yak›nlar›na dair merak içinde gelebilecek bir haberi bekliyorlard›. Kitlenin bir k›sm› ayn› saatlerde Numune Hastanesi'nin önünde, bir k›sm› ise ‹bni Sina’n›n önünde bekliyordu. O s›rada telefondan ölenlerin isimlerini ö¤rendim. Y›k›lm›flt›m. Ancak ayakta kalmam ve güçlü olmam gerekti¤i, yan›mdaki anneye de destek olmak zorunda oldu¤um için kendimi toparlad›m. Yap›lacak çok iflimiz vard›. Devletin yapt›¤› bu vahflice katliama tepkiyi göstermek/örgütlemek, yaral›lar›m›za sahip ç›kmak ve flehitlerimizi teslim almak gerekiyordu. Bundan sonraki u¤rak yerimiz Numune Hastanesi oldu. Yaral›lar›m›z bu hastanede yat›yordu ve d›flar›da onlar› da bekliyorduk. Hastanenin önü buluflma adresi olmufltu bir süre sonra. Yaral›lar›n, flehitlerin, sevk edilenlerin, AMK’da kalanlar›n yak›nlar›n›n ve devrimci, demokrat insanlar›n toplanma yeriydi. Cenazelerle ilgili ilk olarak otopsi krizini yaflamaya bafllad›k. Devlet, gerçeklefltirdi¤i katliam›n tüm ayr›nt›lar›yla a盤a ç›kmamas› için otopsiye avukatlar›n al›nmas›n› (onlar› hukuki olarak da oyalayarak) engelledi. ‹ki güne yay›lan otopsi ifllemleri sonucu cenazeler ancak Perflembe sabah› al›nabilir hale geldi. Bu süre zarf›nda flehit yak›nlar› olarak sürekli bir arada davranmaya çal›flt›k. Cenazelerin al›nmas›ndaki tutumumuz ise, 7 cenazenin de (di¤er 3 flehit yak›n› bizden ayr› hareket ediyordu) avukatlar›yla beraber kitlelerin yan›nda al›nabilmesiydi. Ancak devlet birkaç 338
günlük oyalamadan ve deste¤in zay›fl›¤›ndan güç alarak, bu cenazeleri de bölmeye çal›flt›. Bizim iste¤imiz tüm cenazeleri alarak, Karfl›yaka Mezarl›¤›'nda ölülerimizin y›kama, ilaçlama ve flehir d›fl›na ç›kacaklar için buzlama ifllemlerinin yap›lmas›n›, temsili bir cenaze töreninin ard›ndan Ankara’daki flehitlerimizi topra¤a vererek, flehir d›fl›na gidecek cenazelerin buradan ayr›lmas›n› sa¤lamakt›. Ancak Ankara Emniyeti'nce buna müsaade edilmedi. fiehir d›fl›na gidecek cenazeler ifllemleri tamamlan›nca polisler eflli¤inde sol taraftan, Ankara’da gömülecek cenazeler ise sa¤ taraftan Karfl›yaka Mezarl›¤›'na gidebilecekti. S›ra cenazelerin tespitine gelmiflti. Önceden kurumlar taraf›ndan yap›lan aç›klamalarda cesetlerin tan›namayacak halde oldu¤u söyleniyordu. fiehit yak›nlar› olarak yapt›¤›m›z konuflmalar çerçevesinde, teflhis s›ras›nda karfl›laflaca¤›m›z her türlü tablo karfl›s›nda haz›rl›kl› olmam›z, dostun düflman›n önünde yaflanan vahflet karfl›s›nda zay›f görünmememiz ve flehitlerimizin gururunu tafl›yarak davranmam›z gerekiyordu. Di¤er aile fertlerinden önce teflhise ben girmeyi istedim. Birincisi, bir daha görememe riski karfl›s›nda belki de son kez görmüfl olacakt›m. ‹kincisi, otopsiye avukatlar›n al›nmamas›n› yaflanan katliam›n boyutlar›n› gizleme çabas› oldu¤unu düflünürsek, ön otopsi raporunda ne kadar dar bilgiye sahip olursak olal›m, cesedin durumuyla karfl›laflt›rmak istiyordum. Teflhislerin öncesinde de problem ç›karmaya çal›flt›lar. Önce tutanaklar› imzalatmaya, sonra da teflhisi ve teslimi gerçeklefltirmeye çal›flt›lar. Aileler ve avukatlarla bu duruma itiraz ederek, teflhis yap›lmadan bir cenazeyi alman›n ve ona ait tutanaklar› haz›rlaman›n anlams›z olaca¤›n› belirttik. Israr›m›z sonucu talebimiz kabul 339
eylemi s›ras›nda askerlerin ona yönelik tehditlerini düflündü¤ümde, bu ihtimal daha da art›yor ve yol çekilmez bir hal al›yordu. Ankara’ya vard›¤›m›zda bilgi almak umuduyla ilk olarak cezaevinin önüne geldik. Gergin bekleyifl sürüyordu. ‹nsanlar cezaevinde kalan yak›nlar›na dair merak içinde gelebilecek bir haberi bekliyorlard›. Kitlenin bir k›sm› ayn› saatlerde Numune Hastanesi'nin önünde, bir k›sm› ise ‹bni Sina’n›n önünde bekliyordu. O s›rada telefondan ölenlerin isimlerini ö¤rendim. Y›k›lm›flt›m. Ancak ayakta kalmam ve güçlü olmam gerekti¤i, yan›mdaki anneye de destek olmak zorunda oldu¤um için kendimi toparlad›m. Yap›lacak çok iflimiz vard›. Devletin yapt›¤› bu vahflice katliama tepkiyi göstermek/örgütlemek, yaral›lar›m›za sahip ç›kmak ve flehitlerimizi teslim almak gerekiyordu. Bundan sonraki u¤rak yerimiz Numune Hastanesi oldu. Yaral›lar›m›z bu hastanede yat›yordu ve d›flar›da onlar› da bekliyorduk. Hastanenin önü buluflma adresi olmufltu bir süre sonra. Yaral›lar›n, flehitlerin, sevk edilenlerin, AMK’da kalanlar›n yak›nlar›n›n ve devrimci, demokrat insanlar›n toplanma yeriydi. Cenazelerle ilgili ilk olarak otopsi krizini yaflamaya bafllad›k. Devlet, gerçeklefltirdi¤i katliam›n tüm ayr›nt›lar›yla a盤a ç›kmamas› için otopsiye avukatlar›n al›nmas›n› (onlar› hukuki olarak da oyalayarak) engelledi. ‹ki güne yay›lan otopsi ifllemleri sonucu cenazeler ancak Perflembe sabah› al›nabilir hale geldi. Bu süre zarf›nda flehit yak›nlar› olarak sürekli bir arada davranmaya çal›flt›k. Cenazelerin al›nmas›ndaki tutumumuz ise, 7 cenazenin de (di¤er 3 flehit yak›n› bizden ayr› hareket ediyordu) avukatlar›yla beraber kitlelerin yan›nda al›nabilmesiydi. Ancak devlet birkaç 338
günlük oyalamadan ve deste¤in zay›fl›¤›ndan güç alarak, bu cenazeleri de bölmeye çal›flt›. Bizim iste¤imiz tüm cenazeleri alarak, Karfl›yaka Mezarl›¤›'nda ölülerimizin y›kama, ilaçlama ve flehir d›fl›na ç›kacaklar için buzlama ifllemlerinin yap›lmas›n›, temsili bir cenaze töreninin ard›ndan Ankara’daki flehitlerimizi topra¤a vererek, flehir d›fl›na gidecek cenazelerin buradan ayr›lmas›n› sa¤lamakt›. Ancak Ankara Emniyeti'nce buna müsaade edilmedi. fiehir d›fl›na gidecek cenazeler ifllemleri tamamlan›nca polisler eflli¤inde sol taraftan, Ankara’da gömülecek cenazeler ise sa¤ taraftan Karfl›yaka Mezarl›¤›'na gidebilecekti. S›ra cenazelerin tespitine gelmiflti. Önceden kurumlar taraf›ndan yap›lan aç›klamalarda cesetlerin tan›namayacak halde oldu¤u söyleniyordu. fiehit yak›nlar› olarak yapt›¤›m›z konuflmalar çerçevesinde, teflhis s›ras›nda karfl›laflaca¤›m›z her türlü tablo karfl›s›nda haz›rl›kl› olmam›z, dostun düflman›n önünde yaflanan vahflet karfl›s›nda zay›f görünmememiz ve flehitlerimizin gururunu tafl›yarak davranmam›z gerekiyordu. Di¤er aile fertlerinden önce teflhise ben girmeyi istedim. Birincisi, bir daha görememe riski karfl›s›nda belki de son kez görmüfl olacakt›m. ‹kincisi, otopsiye avukatlar›n al›nmamas›n› yaflanan katliam›n boyutlar›n› gizleme çabas› oldu¤unu düflünürsek, ön otopsi raporunda ne kadar dar bilgiye sahip olursak olal›m, cesedin durumuyla karfl›laflt›rmak istiyordum. Teflhislerin öncesinde de problem ç›karmaya çal›flt›lar. Önce tutanaklar› imzalatmaya, sonra da teflhisi ve teslimi gerçeklefltirmeye çal›flt›lar. Aileler ve avukatlarla bu duruma itiraz ederek, teflhis yap›lmadan bir cenazeyi alman›n ve ona ait tutanaklar› haz›rlaman›n anlams›z olaca¤›n› belirttik. Israr›m›z sonucu talebimiz kabul 339
edildi. Yan›m›zda birer avukatla beraber teflhise girmeye bafllad›k. Morgun i¤renç bir havas› ve kokusu vard›. Ümit’i d›flar›ya ç›karm›fllard›. Yüzünün ve vücudunun hali ne kadar vahflice sald›rd›klar›n› kan›tl›yordu. Bir yandan son kez yüzüne doya doya bakmaya çal›fl›yor, bir yandan da vücudundaki yaralar› incelemeye çal›fl›yordum. Femur bölgesinde ölüme neden oldu¤u iddia edilen kurflun yaras› d›fl›nda iki baca¤›nda da diz alt›nda kurflun izleri belli oluyordu. (Bir baca¤›nda 1 tane, di¤erinde 2 tane tespit edebildim.) Kas›k bölgesinin sol k›sm›nda ise, deriyi yarmayan fakat f›rlam›fl kemik görünümünde bir ç›k›nt› vard›. K›r›lm›fl görüntüsü çiziyordu. Ancak bafl bölgesi tan›nmayacak bir haldeydi. Darp ve darbe sonucu oluflan morluklarla kapl›yd›. Gözün üzerinden enseye kadar izler belli oluyordu. O görüntüler bende ölüm nedeninin beyin bölgesinde darbe sonucu gerçekleflmifl olabilece¤i fikrini uyand›rd›. (Sonradan y›kama ifllemi s›ras›nda, s›rt›nda k›rm›z›ya yak›n flerit fleklinde belirgin ve kal›n bir iz oldu¤unu gördüm. Demir çubu¤un yaratabilece¤i bir iz görünümündeydi.) Ümit’i de di¤erleri gibi öldüresiye dövmüfllerdi. Teflhisin ard›ndan ifllemleri bir an önce tamamlatt›r›p, y›kama ve ilaçlama yapt›r›lmadan, bu ifllemlerin Bolu Devlet Hastanesi'nde gerçekleflece¤i garantisi (!) verilerek, sivil araç ve çevik kuvvet eflli¤inde Ankara d›fl›na ç›kart›ld›k. Anlafl›lan Ankara Emniyeti bizlerden bir an önce kurtulmak istiyordu. Bundan sonra (Bolu’ya da hiç u¤ramadan) ‹stanbul’a kadar önümüzde devir teslim yapan polis otolar›yla yolculuk yapt›k. Cenazenin nerede ve nas›l gömülece¤i üzerinden organizasyonumuzu ve haz›rl›¤›m›z› yapm›flt›k. Tüm yaflam› boyunca devrimci onurunu korumufl bir insan›n 340
nas›l bir gömülmeye/törene lay›k oldu¤u annesi ve babas›yla konuflulmufl ve ortaklafl›lm›flt›. Tek kayg›m›z cenazeyi sabaha kadar bekletece¤imiz morga ulaflt›rmakt›. Bu çerçevede Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i ile temas halinde olup, ‹stanbul’a girifl için haz›rl›k yap›yorduk. Gebze ç›k›fl›na kadar bir ekip ile gelirken, ‹stanbul giriflinde say›lar› 3-4’e ç›kt›. ‹stanbul Emniyeti giflelerin ç›k›fl›nda bizi bekliyordu. Emniyet müdür yard›mc›s›ndan bilimum polis flefine, panzer, özel tim, çevik kuvvet, yunus y›¤›na¤›yla haz›rlard›. ‹lk olarak cenaze arabas›na yöneldiler. Yan›mdaki avukat arkadaflla birlikte afla¤› indik. fieflerden biri arkadafla “bafl›n›z sa¤olsun, yak›n›n›z m›yd›?” diye sordu ve “avukat›m” yan›t›n› ald›. Bana döndü ve elini uzatarak “sizde mi avukats›n›z” diye sorduktan sonra, benim elimi uzatmamam ve “hay›r, efliyim” dememin ard›ndan, nefret dolu bir ifadeyle difllerini s›karak, “demek onun eflisin” dedi. Bu ifadeden bile Ümit’e olan nefretleri ortaya ç›k›yordu. Yan›m›za Emniyet Müdür Yard›mc›s› ve ekibi yanaflt› ve yaln›zca baba ile görüflmek istedi¤ini söyledi. Ard›ndan görüflmeye ben de kat›ld›m. Amaçlar› belliydi. Bir komünistin yaflayan› kadar ölüsü de onlar› korkutuyordu. Gerçeklefltirdikleri katliama yönelik tepkileri nas›l engelleyebiliriz diye düflünüyorlard›. Yapt›klar› konuflma çerçevesinde cenazeye yönelik ‹stanbul’da ciddi bir haz›rl›¤›n oldu¤u, herkesin cenazeyi bekledi¤i, e¤er cenaze “onlar›n” eline geçerse ortal›¤›n kan gölüne dönebilece¤i, ölenlerin ve yaralananlar›n olabilece¤i, baflka anne-babalar›n çocuklar›ndan yoksun kalabilecekleri demagojisi ile, aile üzerinde etki yaratmaya çal›flt›lar. Benim cenazeyi vermeme tutumum karfl›s›nda, zaten beni muhatap almad›klar›n›, anne ve baban›n karar›n›n geçerli 341
edildi. Yan›m›zda birer avukatla beraber teflhise girmeye bafllad›k. Morgun i¤renç bir havas› ve kokusu vard›. Ümit’i d›flar›ya ç›karm›fllard›. Yüzünün ve vücudunun hali ne kadar vahflice sald›rd›klar›n› kan›tl›yordu. Bir yandan son kez yüzüne doya doya bakmaya çal›fl›yor, bir yandan da vücudundaki yaralar› incelemeye çal›fl›yordum. Femur bölgesinde ölüme neden oldu¤u iddia edilen kurflun yaras› d›fl›nda iki baca¤›nda da diz alt›nda kurflun izleri belli oluyordu. (Bir baca¤›nda 1 tane, di¤erinde 2 tane tespit edebildim.) Kas›k bölgesinin sol k›sm›nda ise, deriyi yarmayan fakat f›rlam›fl kemik görünümünde bir ç›k›nt› vard›. K›r›lm›fl görüntüsü çiziyordu. Ancak bafl bölgesi tan›nmayacak bir haldeydi. Darp ve darbe sonucu oluflan morluklarla kapl›yd›. Gözün üzerinden enseye kadar izler belli oluyordu. O görüntüler bende ölüm nedeninin beyin bölgesinde darbe sonucu gerçekleflmifl olabilece¤i fikrini uyand›rd›. (Sonradan y›kama ifllemi s›ras›nda, s›rt›nda k›rm›z›ya yak›n flerit fleklinde belirgin ve kal›n bir iz oldu¤unu gördüm. Demir çubu¤un yaratabilece¤i bir iz görünümündeydi.) Ümit’i de di¤erleri gibi öldüresiye dövmüfllerdi. Teflhisin ard›ndan ifllemleri bir an önce tamamlatt›r›p, y›kama ve ilaçlama yapt›r›lmadan, bu ifllemlerin Bolu Devlet Hastanesi'nde gerçekleflece¤i garantisi (!) verilerek, sivil araç ve çevik kuvvet eflli¤inde Ankara d›fl›na ç›kart›ld›k. Anlafl›lan Ankara Emniyeti bizlerden bir an önce kurtulmak istiyordu. Bundan sonra (Bolu’ya da hiç u¤ramadan) ‹stanbul’a kadar önümüzde devir teslim yapan polis otolar›yla yolculuk yapt›k. Cenazenin nerede ve nas›l gömülece¤i üzerinden organizasyonumuzu ve haz›rl›¤›m›z› yapm›flt›k. Tüm yaflam› boyunca devrimci onurunu korumufl bir insan›n 340
nas›l bir gömülmeye/törene lay›k oldu¤u annesi ve babas›yla konuflulmufl ve ortaklafl›lm›flt›. Tek kayg›m›z cenazeyi sabaha kadar bekletece¤imiz morga ulaflt›rmakt›. Bu çerçevede Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i ile temas halinde olup, ‹stanbul’a girifl için haz›rl›k yap›yorduk. Gebze ç›k›fl›na kadar bir ekip ile gelirken, ‹stanbul giriflinde say›lar› 3-4’e ç›kt›. ‹stanbul Emniyeti giflelerin ç›k›fl›nda bizi bekliyordu. Emniyet müdür yard›mc›s›ndan bilimum polis flefine, panzer, özel tim, çevik kuvvet, yunus y›¤›na¤›yla haz›rlard›. ‹lk olarak cenaze arabas›na yöneldiler. Yan›mdaki avukat arkadaflla birlikte afla¤› indik. fieflerden biri arkadafla “bafl›n›z sa¤olsun, yak›n›n›z m›yd›?” diye sordu ve “avukat›m” yan›t›n› ald›. Bana döndü ve elini uzatarak “sizde mi avukats›n›z” diye sorduktan sonra, benim elimi uzatmamam ve “hay›r, efliyim” dememin ard›ndan, nefret dolu bir ifadeyle difllerini s›karak, “demek onun eflisin” dedi. Bu ifadeden bile Ümit’e olan nefretleri ortaya ç›k›yordu. Yan›m›za Emniyet Müdür Yard›mc›s› ve ekibi yanaflt› ve yaln›zca baba ile görüflmek istedi¤ini söyledi. Ard›ndan görüflmeye ben de kat›ld›m. Amaçlar› belliydi. Bir komünistin yaflayan› kadar ölüsü de onlar› korkutuyordu. Gerçeklefltirdikleri katliama yönelik tepkileri nas›l engelleyebiliriz diye düflünüyorlard›. Yapt›klar› konuflma çerçevesinde cenazeye yönelik ‹stanbul’da ciddi bir haz›rl›¤›n oldu¤u, herkesin cenazeyi bekledi¤i, e¤er cenaze “onlar›n” eline geçerse ortal›¤›n kan gölüne dönebilece¤i, ölenlerin ve yaralananlar›n olabilece¤i, baflka anne-babalar›n çocuklar›ndan yoksun kalabilecekleri demagojisi ile, aile üzerinde etki yaratmaya çal›flt›lar. Benim cenazeyi vermeme tutumum karfl›s›nda, zaten beni muhatap almad›klar›n›, anne ve baban›n karar›n›n geçerli 341
oldu¤unu söylediler. Anne ve baban›n devrimci fikirlerden uzakl›¤›n›n da etkisiyle polis gece gömmeyi zorla kabul ettirdi. Benim tutumum karfl›s›nda ilk önce sözlü olarak sald›rarak (bir gün sonra ç›kacak olaylar›n faili olmak fleklinde), ard›ndan bizi de bölerek, aileyi de bana karfl› tutum ald›rmaya çal›flt›lar. Bize destek amac›yla gelen bir grup avukat› ise gözalt›na alma tehditiyle yan›m›zdan uzaklaflt›rd›lar. Karacaahmet’e getirildi¤imizde ise tüm haz›rl›klar yap›lm›flt›. Bizim tuttu¤umuz mezar yeri kaz›lm›fl ve mezarl›¤›n giriflinden mezara kadar polis ve özel timle kuflat›lm›flt›. Alelacele yap›lan y›kama vb. ifllemlerin ard›ndan, Ümit 20-30 kiflilik akraba grubu taraf›ndan gömüldü. Melek Alt›ntafl
Sermaye iktidar›n›n sald›r›lar›na karfl› barikat olaca¤›z! Hücrelere girmeyece¤iz!
Cellatlar›n döktükleri kan kendilerini bo¤acak!
Katliamc› rejim hesap verecektir! Ulucanlar katliam›na karfl› devrimci tutsaklar olarak gerçeklefltirdi¤imiz rehin alma, barikat, iflgal vb. eylemler, flehitlerimizin hesab›n› sorman›n sadece bir ilk ad›m›d›r. Sermayenin katil devleti eylemlerimiz üzerine CMK ile yapt›¤› görüflmeler sonucunda; “1- Ankara Cezaevi’nde inceleme yapacak Baro Baflkan› ve beraberindekilere olanak tan›nmas›, 2- Ankara’dan götürülen arkadafllar›n bir k›sm›n›n flimdi, bir k›sm›n›n ise (Ni¤de ve Zile’ye götürülenler) bir süre sonra uygun hapishanelere götürülmeleri, 3- Ankara’daki tutuklu bayan arkadafllar›n Ankara’da kalmalar›, erkek tutuklular›n ise tadilattan 342
343
oldu¤unu söylediler. Anne ve baban›n devrimci fikirlerden uzakl›¤›n›n da etkisiyle polis gece gömmeyi zorla kabul ettirdi. Benim tutumum karfl›s›nda ilk önce sözlü olarak sald›rarak (bir gün sonra ç›kacak olaylar›n faili olmak fleklinde), ard›ndan bizi de bölerek, aileyi de bana karfl› tutum ald›rmaya çal›flt›lar. Bize destek amac›yla gelen bir grup avukat› ise gözalt›na alma tehditiyle yan›m›zdan uzaklaflt›rd›lar. Karacaahmet’e getirildi¤imizde ise tüm haz›rl›klar yap›lm›flt›. Bizim tuttu¤umuz mezar yeri kaz›lm›fl ve mezarl›¤›n giriflinden mezara kadar polis ve özel timle kuflat›lm›flt›. Alelacele yap›lan y›kama vb. ifllemlerin ard›ndan, Ümit 20-30 kiflilik akraba grubu taraf›ndan gömüldü. Melek Alt›ntafl
Sermaye iktidar›n›n sald›r›lar›na karfl› barikat olaca¤›z! Hücrelere girmeyece¤iz!
Cellatlar›n döktükleri kan kendilerini bo¤acak!
Katliamc› rejim hesap verecektir! Ulucanlar katliam›na karfl› devrimci tutsaklar olarak gerçeklefltirdi¤imiz rehin alma, barikat, iflgal vb. eylemler, flehitlerimizin hesab›n› sorman›n sadece bir ilk ad›m›d›r. Sermayenin katil devleti eylemlerimiz üzerine CMK ile yapt›¤› görüflmeler sonucunda; “1- Ankara Cezaevi’nde inceleme yapacak Baro Baflkan› ve beraberindekilere olanak tan›nmas›, 2- Ankara’dan götürülen arkadafllar›n bir k›sm›n›n flimdi, bir k›sm›n›n ise (Ni¤de ve Zile’ye götürülenler) bir süre sonra uygun hapishanelere götürülmeleri, 3- Ankara’daki tutuklu bayan arkadafllar›n Ankara’da kalmalar›, erkek tutuklular›n ise tadilattan 342
343
sonra geri getirilmek üzere Bart›n Cezaevi'ne götürülmeleri, 4- Buca’daki tutuklu erkek arkadafllar›n Bergama Cezaevine, bayan arkadafllar›n Uflak Cezaevine, hükümlülerin ise tercih ettikleri üç cezaevinden birine götürülmeleri, 5- Ümraniye’de yaflanan yer sorunu, Malatya Cezaevi’nde yaflanan idari sorunlar›n çözülmesi, Zile Cezaevi’ndeki tecritte tutulan tutuklular›n bir ko¤uflta toplanmas›, Erzurum’daki üç arkadafl›m›z›n uygun cezaevlerine götürülmeleri”, çerçevesinde bir anlaflmay› kabul etmek durumunda kald›. Fakat biz eylemlerimizi bir anlaflma çerçevesinde sonland›rd›¤›m›z halde, burjuvazinin kokuflmufl medyas› cezaevlerine yönelik sald›r› zemini yaratma ve hedef gösterme maksatl› haber ve propagandalar›n› artt›rarak sürdürmeye devam etmektedir. Bu, faflist kontra rejimin katliamlar›n› sürdürme niyetinde oldu¤unun en aç›k göstergesidir. Susurluk medyas›, CMK’n›n var›lan anlaflma metnine iliflkin faks›n› manfletlere ç›kar›p, devletin “nas›l olur da ‘teröristler’le anlaflma” yapt›¤› yaygaras›n› kopararak ve “devlet otoritisinin ancak oda (hücre) tipi cezaevlerine geçilerek sa¤lanabilece¤i” nakarat›n› tekrarlayarak, aç›kça devrimci tutsaklara yönelik yeni katliamlar›n yap›lmas› için ç›rp›nmaktad›r. Bu ç›rp›n›fl sadece afla¤›l›k sermaye medyas›yla da s›n›rl› de¤ildir. Bu gerçekte y›llard›r tabutluklar› hayata geçirmek için yan›p tutuflan katil devletin ç›rp›n›fl›d›r. Kontr-gerilla güdümlü sat›l›k kalemflörler, ekranlarda boy gösterip kan isteyen medyatörler, yaln›zca her zamanki görevlerini yerine getirmektedirler. Bugüne dek sald›r› start› hep kokuflmufl medya üzerinden verilmiflti. ‘96 May›s’›nda M. A¤ar ve fi. 344
Kazan genelgeleri öncesinde de kontra medya cezaevleriyle ilgili bilinen haber ve propaganda yay›nlar›na bafllam›fl, sald›r›lar›n zeminini haz›rlam›flt›. Ankara’da da tam› tam›na böyle olmufltur. Katliamdan önce Bayrampafla Cezaevi’nde devletin mafya çeteleri birbirine girdi¤i halde, büyük bir utanmazl›kla “teröristlerin cezaevlerine hakim oldu¤u, devletin otorite kuramad›¤›” demagojileriyle, bir kez daha devrimci tutsaklar hedef tahtas›na konulmufltur. 26 Eylül katliam› öncesindeki bir hafta boyunca, baflta Amerika yolundaki uflak Ecevit olmak üzere birçok yetkili katilin “oda sistemine geçme”, “devletin otoritesinin cezaevlerinde hakimiyet sa¤lamas›” do¤rultusundaki demeçlerine geniflçe yer ayr›larak, katliama uygun zemin yarat›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Katliam s›ras›nda “görev bafl›nda” olmas›na ra¤men, sald›r›yla ilgili haberi ancak ö¤len saatlerinde vermekte hiçbir sak›nca görmemifltir. Bu tavr›, katliam›n birinci dereceden suç orta¤› oldu¤unun bir göstergesidir. Ayn› flekilde, sermaye medyas›n›n katliama yönelik eylemlerimiz s›ras›ndaki tutumu da, onun kontra örgütlenmenin bir parças› olarak çal›flt›¤›n›n aç›k bir yeni ifadesidir. Bu elbette ki bofluna de¤ildir. Eylemlerimizi noktalad›¤›m›z saatlerin hemen öncesinde toplanan MGK’dan yeni sald›r›lar karar› ç›km›flt›r. MGK-TÜS‹AD hükümeti “F tipi” sald›r›s›n› sürdürece¤ini aç›kça dile getirmektedir. Amaç bellidir; egemen s›n›flar, kendileri ve emperyalist efendileri için, iflçi ve emekçileri rahatça sömürebilecekleri, ya¤ma ve y›k›m düzenlerini olabildi¤ince yaflatabilecekleri “dikensiz gül bahçesi” yaratmak istiyorlar. Ezilen ve sömürülen kitlelerin sesi olan devrimcileri etkisiz k›lmas›, bu do¤rultuda kazanaca¤› en büyük baflar› olacakt›r. Böylece, sömürü, 345
sonra geri getirilmek üzere Bart›n Cezaevi'ne götürülmeleri, 4- Buca’daki tutuklu erkek arkadafllar›n Bergama Cezaevine, bayan arkadafllar›n Uflak Cezaevine, hükümlülerin ise tercih ettikleri üç cezaevinden birine götürülmeleri, 5- Ümraniye’de yaflanan yer sorunu, Malatya Cezaevi’nde yaflanan idari sorunlar›n çözülmesi, Zile Cezaevi’ndeki tecritte tutulan tutuklular›n bir ko¤uflta toplanmas›, Erzurum’daki üç arkadafl›m›z›n uygun cezaevlerine götürülmeleri”, çerçevesinde bir anlaflmay› kabul etmek durumunda kald›. Fakat biz eylemlerimizi bir anlaflma çerçevesinde sonland›rd›¤›m›z halde, burjuvazinin kokuflmufl medyas› cezaevlerine yönelik sald›r› zemini yaratma ve hedef gösterme maksatl› haber ve propagandalar›n› artt›rarak sürdürmeye devam etmektedir. Bu, faflist kontra rejimin katliamlar›n› sürdürme niyetinde oldu¤unun en aç›k göstergesidir. Susurluk medyas›, CMK’n›n var›lan anlaflma metnine iliflkin faks›n› manfletlere ç›kar›p, devletin “nas›l olur da ‘teröristler’le anlaflma” yapt›¤› yaygaras›n› kopararak ve “devlet otoritisinin ancak oda (hücre) tipi cezaevlerine geçilerek sa¤lanabilece¤i” nakarat›n› tekrarlayarak, aç›kça devrimci tutsaklara yönelik yeni katliamlar›n yap›lmas› için ç›rp›nmaktad›r. Bu ç›rp›n›fl sadece afla¤›l›k sermaye medyas›yla da s›n›rl› de¤ildir. Bu gerçekte y›llard›r tabutluklar› hayata geçirmek için yan›p tutuflan katil devletin ç›rp›n›fl›d›r. Kontr-gerilla güdümlü sat›l›k kalemflörler, ekranlarda boy gösterip kan isteyen medyatörler, yaln›zca her zamanki görevlerini yerine getirmektedirler. Bugüne dek sald›r› start› hep kokuflmufl medya üzerinden verilmiflti. ‘96 May›s’›nda M. A¤ar ve fi. 344
Kazan genelgeleri öncesinde de kontra medya cezaevleriyle ilgili bilinen haber ve propaganda yay›nlar›na bafllam›fl, sald›r›lar›n zeminini haz›rlam›flt›. Ankara’da da tam› tam›na böyle olmufltur. Katliamdan önce Bayrampafla Cezaevi’nde devletin mafya çeteleri birbirine girdi¤i halde, büyük bir utanmazl›kla “teröristlerin cezaevlerine hakim oldu¤u, devletin otorite kuramad›¤›” demagojileriyle, bir kez daha devrimci tutsaklar hedef tahtas›na konulmufltur. 26 Eylül katliam› öncesindeki bir hafta boyunca, baflta Amerika yolundaki uflak Ecevit olmak üzere birçok yetkili katilin “oda sistemine geçme”, “devletin otoritesinin cezaevlerinde hakimiyet sa¤lamas›” do¤rultusundaki demeçlerine geniflçe yer ayr›larak, katliama uygun zemin yarat›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Katliam s›ras›nda “görev bafl›nda” olmas›na ra¤men, sald›r›yla ilgili haberi ancak ö¤len saatlerinde vermekte hiçbir sak›nca görmemifltir. Bu tavr›, katliam›n birinci dereceden suç orta¤› oldu¤unun bir göstergesidir. Ayn› flekilde, sermaye medyas›n›n katliama yönelik eylemlerimiz s›ras›ndaki tutumu da, onun kontra örgütlenmenin bir parças› olarak çal›flt›¤›n›n aç›k bir yeni ifadesidir. Bu elbette ki bofluna de¤ildir. Eylemlerimizi noktalad›¤›m›z saatlerin hemen öncesinde toplanan MGK’dan yeni sald›r›lar karar› ç›km›flt›r. MGK-TÜS‹AD hükümeti “F tipi” sald›r›s›n› sürdürece¤ini aç›kça dile getirmektedir. Amaç bellidir; egemen s›n›flar, kendileri ve emperyalist efendileri için, iflçi ve emekçileri rahatça sömürebilecekleri, ya¤ma ve y›k›m düzenlerini olabildi¤ince yaflatabilecekleri “dikensiz gül bahçesi” yaratmak istiyorlar. Ezilen ve sömürülen kitlelerin sesi olan devrimcileri etkisiz k›lmas›, bu do¤rultuda kazanaca¤› en büyük baflar› olacakt›r. Böylece, sömürü, 345
talan ve y›k›ma paralel olarak daha da t›rmand›raca¤› terörünün karfl›s›nda iflçi ve emekçi kitlelerin öfke ve tepkisinin örgütlü kanallara akmas›n›, devrim mücadelesinin geliflmesini engellemeyi planlamaktad›r. Son 35-40 y›ll›k süreç boyunca devrimciler ve devrimci tutsaklar faflist rejimin sald›r›lar›n›n öncelikli hedefi oldu. Bugünkü sald›r›y› di¤erlerinden ay›ran yan, yeni döneme haz›rl›k çerçevesinde kapsam›n›n oldukça genifl olmas›d›r. Devlet Kürt hareketine karfl› yürüttü¤ü kirli savaflta kazand›¤› baflar›n›n moral gücünden sonuna kadar yararlanmaya çal›flmaktad›r. Ulucanlar katliam›nda sergiledi¤i vahflet, önder yoldafllar›m›z› ve yetkin devrimci kadrolar› hedef seçmesi, genelde devrimci harekete, özelde de devrimci tutsak kitlesine bir mesaj niteli¤indedir. Devrimci harekete, Kürt hareketinin bile teslimiyet platformuna kayd›¤› bir durumda devrimden vazgeçip teslimiyeti seçmezsen seni vahflice ezeriz, denilmek istenmektedir. Ama 12 Eylül ve sonras› 20 y›ll›k sürecin de gösteridi¤i gibi, sermaye iktidar›n›n devrimci hareketi tümüyle teslim alma çabas› boflunad›r. Generaller ve TÜS‹AD patronlar›, ülkemizi kendileri için tümüyle “dikensiz bir gül bahçesi”ne çeviremeyi baflaramayacaklard›r. AMK’daki yoldafllar›m›z›n kararl› ve yi¤itlik örne¤i direniflleri mücadelenin her alan›nda yaflam bulacakt›r. Bu çerçevede, bulundu¤umuz cezaevlerinin tümünde devrimci siper yoldafllar›m›zla birlikte eylemlerin aktif örgütleyicisi ve sürdürücüsü olan biz TK‹P’li tutsaklar, kabul edilen taleplerin takipçisi olaca¤›z. Bir kez daha belirtelim ki; Habip ve Ümit yoldafllar›m›z ve 8 siper yoldafl›n›n katili sermaye devleti, a¤›r bir flekilde yaralad›¤› yoldafllar›m›z›n ve 346
devrimci tutsaklar›n bafl›na gelebilecek her türlü olumsuzlu¤un sorumlusudur. Bu çerçevede, baflta emekçi halk›m›z olmak üzere tüm ilerici ve devrimci güçleri yeni cinayetlere ve katliamlara izin vermemeye, eylemlerimizle kabul ettirdi¤imiz anlaflman›n takipçisi olmaya ve sorumlulardan hesap sormaya ça¤›r›yoruz. Komünist tutsaklar ise, Habip Gül yoldafl›n hayk›rd›¤›, “Hücrelere girmeyece¤iz, direnece¤iz!”, “Bedel ödeyerek kazand›klar›m›z› bedel ödeterek koruyaca¤›z!” fliarlar›n› mücadele bayra¤› yapmak sorumlulu¤uyla yüzyüzedirler. Ölümsüzleflenlerimize lay›k yoldafllar olman›n ve katillerden hesap sorman›n gere¤ini ancak bu fliarlara uygun hareket ederek yerine getirebiliriz. Bugün tüm komünistlerin önünde, Ümit yoldafl›n iflaret etti¤i tarihi ve güncel görev her zamankinden daha büyük bir yak›c›l›kla duruyor. Bu, “s›n›f› partiye kazanma, parti ve s›n›fa dayanarak devrimi kazanma” görev ve sorumlulu¤udur. Zira faflist katliamlar›n sorumlusu kokuflmufl sermaye düzeninden as›l hesap, s›n›f› kazanm›fl partimiz önderli¤indeki bir devrimle sorulacakt›r. Tüm yoldafllar›m›z›, partinin tüm örgütlerini ve militanlar›n›, bu görev ve sorumlulu¤a uygun olarak büyük bir devrimci seferberli¤e ça¤›r›yoruz. Bu, yitirdi¤imiz önder kadrolar›m›za sayg›n›n, onlar›n devrimci an›lar›na ba¤l›l›¤›n bir gere¤idir. Bu onlar›n yi¤itçe ölümüne verilebilecek en anlaml› yan›tt›r. TK‹P Cezaevleri Merkezi Örgütlülü¤ü 4 Ekim ‘99
347
talan ve y›k›ma paralel olarak daha da t›rmand›raca¤› terörünün karfl›s›nda iflçi ve emekçi kitlelerin öfke ve tepkisinin örgütlü kanallara akmas›n›, devrim mücadelesinin geliflmesini engellemeyi planlamaktad›r. Son 35-40 y›ll›k süreç boyunca devrimciler ve devrimci tutsaklar faflist rejimin sald›r›lar›n›n öncelikli hedefi oldu. Bugünkü sald›r›y› di¤erlerinden ay›ran yan, yeni döneme haz›rl›k çerçevesinde kapsam›n›n oldukça genifl olmas›d›r. Devlet Kürt hareketine karfl› yürüttü¤ü kirli savaflta kazand›¤› baflar›n›n moral gücünden sonuna kadar yararlanmaya çal›flmaktad›r. Ulucanlar katliam›nda sergiledi¤i vahflet, önder yoldafllar›m›z› ve yetkin devrimci kadrolar› hedef seçmesi, genelde devrimci harekete, özelde de devrimci tutsak kitlesine bir mesaj niteli¤indedir. Devrimci harekete, Kürt hareketinin bile teslimiyet platformuna kayd›¤› bir durumda devrimden vazgeçip teslimiyeti seçmezsen seni vahflice ezeriz, denilmek istenmektedir. Ama 12 Eylül ve sonras› 20 y›ll›k sürecin de gösteridi¤i gibi, sermaye iktidar›n›n devrimci hareketi tümüyle teslim alma çabas› boflunad›r. Generaller ve TÜS‹AD patronlar›, ülkemizi kendileri için tümüyle “dikensiz bir gül bahçesi”ne çeviremeyi baflaramayacaklard›r. AMK’daki yoldafllar›m›z›n kararl› ve yi¤itlik örne¤i direniflleri mücadelenin her alan›nda yaflam bulacakt›r. Bu çerçevede, bulundu¤umuz cezaevlerinin tümünde devrimci siper yoldafllar›m›zla birlikte eylemlerin aktif örgütleyicisi ve sürdürücüsü olan biz TK‹P’li tutsaklar, kabul edilen taleplerin takipçisi olaca¤›z. Bir kez daha belirtelim ki; Habip ve Ümit yoldafllar›m›z ve 8 siper yoldafl›n›n katili sermaye devleti, a¤›r bir flekilde yaralad›¤› yoldafllar›m›z›n ve 346
devrimci tutsaklar›n bafl›na gelebilecek her türlü olumsuzlu¤un sorumlusudur. Bu çerçevede, baflta emekçi halk›m›z olmak üzere tüm ilerici ve devrimci güçleri yeni cinayetlere ve katliamlara izin vermemeye, eylemlerimizle kabul ettirdi¤imiz anlaflman›n takipçisi olmaya ve sorumlulardan hesap sormaya ça¤›r›yoruz. Komünist tutsaklar ise, Habip Gül yoldafl›n hayk›rd›¤›, “Hücrelere girmeyece¤iz, direnece¤iz!”, “Bedel ödeyerek kazand›klar›m›z› bedel ödeterek koruyaca¤›z!” fliarlar›n› mücadele bayra¤› yapmak sorumlulu¤uyla yüzyüzedirler. Ölümsüzleflenlerimize lay›k yoldafllar olman›n ve katillerden hesap sorman›n gere¤ini ancak bu fliarlara uygun hareket ederek yerine getirebiliriz. Bugün tüm komünistlerin önünde, Ümit yoldafl›n iflaret etti¤i tarihi ve güncel görev her zamankinden daha büyük bir yak›c›l›kla duruyor. Bu, “s›n›f› partiye kazanma, parti ve s›n›fa dayanarak devrimi kazanma” görev ve sorumlulu¤udur. Zira faflist katliamlar›n sorumlusu kokuflmufl sermaye düzeninden as›l hesap, s›n›f› kazanm›fl partimiz önderli¤indeki bir devrimle sorulacakt›r. Tüm yoldafllar›m›z›, partinin tüm örgütlerini ve militanlar›n›, bu görev ve sorumlulu¤a uygun olarak büyük bir devrimci seferberli¤e ça¤›r›yoruz. Bu, yitirdi¤imiz önder kadrolar›m›za sayg›n›n, onlar›n devrimci an›lar›na ba¤l›l›¤›n bir gere¤idir. Bu onlar›n yi¤itçe ölümüne verilebilecek en anlaml› yan›tt›r. TK‹P Cezaevleri Merkezi Örgütlülü¤ü 4 Ekim ‘99
347